DÖNEM : 22 CİLT : 8 YASAMA YILI : 1
T. B. M. M.
TUTANAK DERGİSİ
50 nci Birleşim
19 . 3 . 2003 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı’nın, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
2. - Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu’nun, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, bölgesel olarak uygulanacak elektrik tarifelerinin yaratacağı sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, Adlî Tıp Kurumu ve ruh ve sinir hastalıkları hastaneleriyle ilgili çeşitli iddiaların ve bu kurumların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)
2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 25 milletvekilinin, Ankara’nın Gölbaşı İlçesindeki Mogan ve Eymir göllerindeki ekolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/53)
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı’nın, (6/249, 6/250, 6/187) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/31)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - 2003 bütçe müzakerelerinde üyelerin söz kayıt işlemlerine ve usullerine ilişkin Başkanlık duyurusu
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. - Genel Kurul gündemindeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’nın deprem sonrası bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (6/90)
2. - Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (6/97)
3. - Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu’nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru ve önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/91)
4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit’in, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/122)
5. - Manisa Milletvekili Nuri Çilingir’in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru ve önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/123)
6. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı’nın, yönetim kademelerinde yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)
7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu’nun, 1958’de kaldırılan Karaköy Camiine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (6/128)
8. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu’nun, Çorum ve Alacahöyük müzelerinin kapatılmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (6/136)
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı : 73)
2. - Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü’nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/533, 2/94) (S. Sayısı : 93)
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/374) (S. Sayısı : 64)
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/419) (S. Sayısı : 65)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.
Birinci Oturum
Bilecik Milletvekili Fahrettin Poyraz’ın, Kamu İktisadî Teşebbüsleri Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Uşak Milletvekili Alim Tunç’a, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve süreyle izin verilmesi;
Genel Kurulun 18.3.2003 Salı günkü (bugün) birleşiminde, Bakanlar Kurulu Programının okunması ile 21.3.2003 Cuma günü Bakanlar Kurulu Programı üzerinde yapılacak görüşmeler ve 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasının, gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına; salı günkü (bugünkü) birleşimde, Bakanlar Kurulu Programının okunmasından sonra sözlü soruların görüşülmesine; gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 17 nci sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekilinin, Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılmasına ilişkin (10/29) esas numaralı Meclis araştırması önergesi ile 19 uncu sırasında yer alan, Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin aynı konudaki (10/31) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına ve çalışma süresinin görüşmelerinin bitimine kadar olmasına; 21.3.2003 Cuma günü yapılacak Bakanlar Kurulu Programı üzerindeki görüşmelere saat 14.00’te başlanmasına; bu görüşmelerde, hükümet ve siyasî parti grupları adına yapılacak konuşmaların 60’ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 23.3.2003 Pazar günü yapılacak güvenoylamasına saat 11.00’de başlanmasına,
2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmında yer almasına; bütçe görüşmelerine, 23.3.2003 Pazar günü güvenoylamasından sonra başlanmasına ve resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00’den 13.00’e kadar ve saat 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışmalara devam olunmasına ve görüşmelerin 6 günde tamamlanmasına; başlangıçta bütçenin tümü üzerinde gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların (hükümetin sunuş konuşması hariç) 1’er saat (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakikayla sınırlandırılmasına; İçtüzüğün 72 nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde, her turda gruplar ve hükümet adına yapılacak konuşmaların 30’ar dakika (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların 10’ar dakika olmasına; kişisel konuşmalarda, her turda, İçtüzüğün 61 inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin birden fazla turda söz kaydı yaptıramamasına; bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulmasına ve her tur için soru-cevap işleminin 20 dakikayla sınırlandırılmasına; bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve hükümete 45’er dakika süreyle söz verilmesine (bu süre birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir), İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre yapılacak kişisel konuşmaların ise 10’ar dakika olmasına,
İlişkin Danışma Kurulu önerileri;
Kabul edildi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından Bakanlar Kurulu Programı okundu.
Bülent Arınç
Başkan
Mevlüt Akgün Türkân Miçooğulları
Karaman İzmir
Kâtip Üye Kâtip Üye
İkinci Oturum
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve 24 milletvekili ile,
Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir ve 23 milletvekilinin;
Samsun’da kurulma aşamasındaki mobil santralların ihale ve yer seçimi süreçleri ile çevre ve insan sağlığına muhtemel etkilerinin araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin (10/29 ve 10/31) birlikte yapılan öngörüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı;
Kurulacak komisyonun:
12 üyeden teşekkül etmesi,
Çalışma süresinin başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden itibaren 3 ay olması,
Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,
Kabul edildi.
19 Mart 2003 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 18.23’te son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkanvekili
Mevlüt Akgün Türkân Miçooğulları
Karaman İzmir
Kâtip Üye Kâtip Üye
No. : 72
II. - GELEN KÂĞITLAR
19.3.2003 ÇARŞAMBA
Raporlar
1.- Avrupa Konseyinin İmtiyaz ve Muafiyetlerine Müteallik Umumi Anlaşmaya Ek 6 Numaralı Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/366) (S. Sayısı: 80) (Dağıtma tarihi: 19.3.2003) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Gürcistan Hükümeti Arasında Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/386) (S. Sayısı: 81) (Dağıtma tarihi: 19.3.2003) (GÜNDEME)
3.- Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolünde Yapılan Değişikliğin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/390) (S. Sayısı: 83) (Dağıtma tarihi: 19.3.2003) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergesi
1.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan'ın, şekerpancarı üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/310) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2003)
Yazılı Soru Önergesi
1.- Kırıkkale Milletvekili Halil Tiryaki'nin, Kırıkkale İlindeki yol yapım projelerine ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/312) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2003)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 Milletvekilinin, Adlî Tıp Kurumu ve ruh ve sinir hastalıkları hastaneleriyle ilgili çeşitli iddiaların ve bu kurumların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
2.- Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 25 Milletvekilinin, Ankara'nın Gölbaşı İlçesindeki Mogan ve Eymir Göllerindeki ekolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/53) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.3.2003)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
19 Mart 2003 Çarşamba
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, 3 arkadaşıma gündemdışı söz vereceğim.
Konuşma süreleri 5'er dakikadır. Hükümet bu konuşmalara cevap verebilir; hükümetin cevap süresi 20 dakikadır.
Gündemdışı ilk söz, öğretmen okullarının 155 inci kuruluş yıldönümü nedeniyle söz isteyen Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı'ya aittir.
Buyurun Sayın Sarı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1. - Osmaniye Milletvekili Mehmet Sarı’nın, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
ÊMEHMET SARI (Osmaniye) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmen okullarının 155 inci kuruluş yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu nedenle, Yüce Heyetinizi ve bizleri yetiştiren tüm öğretmenleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 1848 yılında kurulan öğretmen yetiştirme amaçlı okullar, erkek öğretmen okullarıydı; daha sonra, 1870'li yıllarda kız öğretmen okulları kurulmuş, 1891 yılında yüksek öğretmen okulları kurulmuş ve bu öğretmen okulları, değişik evrelerden geçerek, günümüze kadar gelmiştir; ancak, edindiğimiz izlenim odur ki, öğretmen okulları, şu anda, aslî görevini yeteri kadar yapamaz haldedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında, köy ilkokullarına öğretmenler yetiştirmek, şehir ilkokullarına öğretmenler yetiştirmek amacıyla okullar kurulmuş, 1940 yılında eğitim enstitüleri kurulmuş, 1954 yılında ilköğretmen okulları adı altında yeniden düzenlenmiş, 1970'li yıllardan sonra bu ilköğretmen okulları özelliğini kaybetmiş, öğretmen liselerine dönüştürülmüş, 1974-1975 öğretim yılından sonra bu okullarımızdan öğretmen yetişmez olmuş. Daha sonra, bildiğiniz gibi, öğretmen ihtiyacını karşılamak için, halk arasında "jet öğretmen" diye bilinen, kırkbeş günlük kurslarla öğretmen yetiştirmek mecburiyetinde kalmışız. Daha başka yıllarda da, öğretmen menşeli olmadığı halde, ziraat mühendislerinden, veteriner hekimlerden öğretmen almak zorunda kalmışız. Bu ise, sağlıklı bir eğitim sistemi değildir. İşte bugün benim asıl üzerinde durmak istediğim, asıl amacım, söz almaktaki maksadım, bu öğretmen okullarının yeniden düzenlenmesine yöneliktir.
Bildiğimiz öğretmen okulları, şu anda "Anadolu öğretmen liseleri" adı altında görev yapmaktadır. Bunlara örnek vermek istersem, Düziçi Anadolu Öğretmen Lisesi, yaklaşık 3 000 dönüm arazi üzerinde kurulmuş, yeterli binaları haiz; fakat, sadece, bir Anadolu öğretmen lisesi niteliğindedir. Bu okulların sınıf öğretmenliğine dönüştürülmesi; sınıf öğretmenliğine dönüştürülürken de, o okullarda okuyan öğrencilerin sınıf öğretmenleri olması gerekmektedir. Biz bunu deneyimimizde görüyoruz, ki, öğretmen okulundan mezun olanlar mesleklerinde daha başarılıdırlar. İşte, başarılı bir öğretmen, iyi bir kuşak yetiştirecek demektir.
Hepimiz biliyoruz ki, yeni nesiller öğretmenlerin eseri olacaktır. Yeni nesillerin öğretmenlerin eseri olacağını düşündüğümüze göre, öğretmenlerimizi de çok iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu nedenle, ben diyorum ki -bir düşünce, bir fikir olarak ortaya atıyorum- bu öğretmen okulları incelemeye alınsın, uygun olan öğretmen okulları, sınıf öğretmeni yetiştirir duruma getirilsin. Çevredeki bir eğitim fakültesine bağlı olarak bunlar sürdürülebilir. Bu konuda bir araştırma yapılırsa, çok daha iyi olacağına inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu konu, hükümet programımızda da "eğitim, her alandaki kalkınmanın en önemli unsurudur" şeklinde ifadesini bulmuştur. Öğretmenlik için de şu ifadeler kullanılmıştır: "Öğretmenlik mesleğinin toplumda hak ettiği itibarı yakalayabilmesi için, öğretmenlerin niteliklerinin yükseltilmesine paralel olarak çalışma şartları iyileştirilecektir... "
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarı, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
MEHMET SARI (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
"Eğitim ve öğrenim hakkının kullanılmasının önündeki engeller kaldırılacak; eğitim, hayat boyu sürecek bir süreç olarak kabul ve teşvik edilecektir."
Ben inanıyorum ki, bu dönemde, öğretmen okulları yeniden ele alınacak, yeniden yapılandırılacak ve sınıf öğretmeni yetiştirmek maksadıyla, bu tip okullar yeniden düzenlenecektir.
Ayrıca, dün programı okunan, cuma günü programının görüşmesini, pazar günü de güven oylamasını yapacağımız, AK Parti Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan'ın kurduğu 59 uncu hükümete de başarılar diliyor; bu düşünceyle, hepinizi, saygıyla, sevgiyle tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarı.
Sayın Bakanım, ikinci konuşmacının da konusu aynı; ikinci konuşmacıdan sonra konuşursunuz sanırım.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, yine aynı konuda söz isteyen, Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu'na aittir.
Sayın Ekmekçioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2. - Antalya Milletvekili Hüseyin Ekmekçioğlu’nun, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümüne ilişkin gündemdışı konuşması ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 16 Mart Öğretmen Okullarının Kuruluş Yıldönümü nedeniyle, söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Toplumların kalkınmasında ve gelişmesinde en önemli faktör, hiç kuşkusuz, eğitim ve onun temel unsuru olan öğretmendir. Bugün, öğretmen yetiştirme, halen tartışılan bir konu olmasına rağmen, Türk eğitim tarihine baktığımızda, geçmişte bu konuda diğer ülkelere örnek olabilecek çok zenginlikte deneyim ve birikimlerimiz vardır.
Öğretmenlik mesleği, insanlık tarihi kadar eskidir. Bugün, kuruluşunun 155 inci yılını kutladığımız öğretmen okulları, rüştiyelere öğretmen yetiştirmek amacıyla ilk kez 16 Mart 1848 tarihinde "Darül muallimin" adıyla İstanbul'da açılmıştır. Cumhuriyet döneminde ortaöğretim kurumlarına öğretmen yetiştirilmesinin ilk somut adımı, 1926'da Konya'da ortamuallim mektebinin açılmasıyla atılmıştır.
Atatürk'ün amacı, çağdaş birey, çağdaş ülke ve çağdaş ulus yaratmaktı. Ulusumuzun aydınlanması aklın öncülüğünde bilgiyle başarılacaktır. Anadolu'da binlerce çocuk bilgiyle donatıldıkça, aklın ve bilginin gücünü öğrenmeleri sağlandıkça, çağdaş uygarlık yolunda büyük dönemeçler aşılacak, dev adımlar atılacaktır.
Hemen hemen her dönemde, öğretmenler, çeşitli alanlardaki değişmeler, gelişmeler konusunda topluma öncülük görevini üstlenmişlerdir. Ulu Önder Atatürk de ilham ve kuvvetini öğretmenlerinden aldığını söylemiştir.
İnanıyorum ki, öğretmen yetiştirmede 155 inci yılı yaşamak, hepimiz için onur ve kıvanç vericidir. 16 Martlar, öğretmene duyulan minnet duygularının yinelendiği, öğretmenlerimizin meslekî heyecanlarının tazelendiği, öğretmen yetiştirmede yeni yaklaşım ve anlayışların tartışmaya açıldığı günler olmuştur. 16 Mart 1848'den başlayarak, tüm öğretmen yetiştiren kurumlarımızda yurdunu, insanını seven, yapıcı, çalışkan ve özverili binlerce öğretmen yetişmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin temellerinin sağlam atılmasında, ulusal kurtuluş destanını yazan gücün arkasında, cumhuriyetin halka benimsetilmesinde ve sonsuza dek yaşatılması idealinin genç kuşaklara kazandırılmasında, bu irfan yuvalarının ve öğretmenlerimizin özveri ve çabası vardır. Bu kurumlara ve öğretmenlerimize güvenimiz, sevgi ve saygımız sonsuzdur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öğretmenlerimizin içinde bulunduğu çalışma koşullarının, toplumsal yaşam için taşıdığı önemle koşut olmadığını hepimiz biliyoruz. Öğretmenlerimiz ekonomik sıkıntı içindedirler; neredeyse, tamamı, ikinci bir işle uğraşmaktadır. Ben, şahsen, öğretmenleri meslekî olarak geliştirmenin yollarından birinin, onların ekonomik durumlarının düzeltilmesinden geçtiğine inanıyorum.
Öğretmenlerimiz, kendilerini meslekî konularda yetiştirebilecek kaynak kitap bulamamaktadırlar. Yeterli kaynak Millî Eğitim Bakanlığı tarafından verilmediği gibi, ekonomik olanaksızlıktan, öğretmenler bu kaynaklara ulaşamamaktadır.
Öğretmenlerimizin karar verme sürecinde rol almayışları ve toplusözleşmeli sendika haklarının olmayışı, en önemli sorunlarını oluşturmaktadır. Türkiye'de öğretmenlerin tam anlamıyla örgütlenme özgürlüğü yoktur.
Eğitim sistemimizde sık sık değişiklikler olmakta, öğretmenler bu konuda yeterince bilgilendirilmemektedir. Bu değişiklikler, öğretmenlerimizin katılımıyla yapılmalıdır. Ayrıca, öğretmenlerimizin, eğitim programlarında ve yönetiminde söz hakkı olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, birkaç aylık formasyon dersinden sonra öğretmenlik yapılması, hem öğretmenlik mesleğini hem de yıllarını öğretmen olmaya adamış gençlerimizi derinden yaralamaktadır.
Ayrıca, teftişler daha objektif olmalı, eğitim ve öğretimdeki başarının ölçüsü birkaç saatlik teftişler olmamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ekmekçioğlu, mikrofonunuzu açıyorum.
Buyurun.
HÜSEYİN EKMEKÇİOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Artık, öğretmenlik mesleğini, hak ettiği saygın konuma getirmeliyiz; bunun için yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.
Sözlerimi burada noktalarken, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümünde, başta Başöğretmen Atatürk olmak üzere bütün öğretmenlerimizi saygıyla anıyor, öğretmenliğin bir yaşam biçimi olduğunun kanıtları olan onursal öğretmenlerimizi, öğretmen ve eğitimcilerimizi, öğretmen adayı sevgili gençlerimizi, böylesine güzel bir mesleği seçtiği için kutluyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ekmekçioğlu, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalara Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik cevap vereceklerdir.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; sözlerimin başında, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
AK Parti Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı ve Cumhuriyet Halk Partisi Antalya Milletvekili Sayın Hüseyin Ekmekçioğlu'nun, öğretmen okullarının kuruluşunun 155 inci yıldönümü dolayısıyla yapmış oldukları gündemdışı konuşmalara hükümet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, öğretmen okulu mezunu bir Millî Eğitim Bakanı olarak, öncelikle, öğretmen okulu mezunlarının ve bütün öğretmenlerimizin, öğretmen okullarının kuruluş yıldönümünü kutluyorum ve cehaletle savaşan, bilimle uğraşan, kıt şartlarda, kıt kanaatle, düşük ücretlerle gençlerimizi geleceğe hazırlayan, yetiştirmek için didinen, gayret gösteren bütün öğretmenleri de saygıyla selamlıyorum ve onlara çalışmalarında başarılar diliyorum.
Bütün milletvekili arkadaşlarımın, öğretmenlikle, öğretmenlik mesleğiyle ilgili elbette çok fazla bilgisi vardır; çünkü, hepimiz öğretmenler tarafından yetiştirildik, en azından, hepimizin onlarca öğretmeni oldu. Dolayısıyla, öğretmenlik mesleğinin önemiyle ilgili, öğretmenlik mesleğinin değeriyle ilgili çok şey söylememe gerek yok. Bugün Türkiye'de, öğretmenlerimizin ücretlerinin düşüklüğünü dile getirmeme, "bunlar düzeltilecektir" şeklinde hamasî nutuklar söylememe de gerek yok; bunlar, bilinen, gerçekten olması gereken şeylerdir.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, konuşmanızdan Yüce Meclis tam istifade edemiyor galiba. Mikrofonunuzu biraz yaklaştırır mısınız veya ayarlar mısınız.
Teşekkür ederim.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sayın Başkanım, aslında, ses ayarlanırsa daha iyi olur, teknisyen arkadaşlarımız bunu ayarlarlarsa daha iyi olur.
Teşekkür ederim efendim.
Değerli milletvekilleri, ben, öğretmen okuluna Diyarbakır'da başladım. Diyarbakır'daki öğretmen okulumuzun merdivenlerinde "Mutluyum; çünkü, öğretmen olacağım" ibaresi yazılıydı ve gerçekten, biz, öğretmen olmanın heyecanı içerisinde eğitimimize devam ediyorduk; ancak, 70'li yıllardan sonra, öğretmenlik mesleği önemsenmemeye başlandı. Bir gün geldi ki, insanlar "canım, bizim oğlan hiçbir şey olamayacaksa, hiç olmazsa bir öğretmen olsun" demeye başladılar. Bu, yanlış bir uygulamaydı, yanlış bir politikaydı; çünkü, eğer bir ülkede, eğitim ordusu bu derece kendi haline terk edilirse, önemsenmezse, sizi karanlıklar bekler, sizi geri kalmışlık bekler, sizi dünyanın gerisinde kalma bekler; ama, sevinçle ifade ediyorum ki, özellikle son on yılda, öğretmenlerle ilgili şartlar daha da iyileşmiştir. En azından, öğretmen yetiştiren kurumlara giden öğrenciler, artık, bu okullarımızı, bu yükseköğretim kurumlarımızı daha cazip buluyorlar. Mesela, bugün, öğretmen yetiştiren bazı okullarımızın üniversite sınavındaki puanları, tıp fakültelerinin, birçok mühendislik fakültelerinin üzerindedir; çünkü, öğretmenlik mesleği, son yıllarda teşvik edilmiştir; bunda da emeği geçen herkesi, huzurunuzda tebrik ediyorum.
Ayrıca, biliyorsunuz, öğretmen okullarının ismi, daha önce köy enstitüleri idi, sonra ilköğretmen okulları olarak, 1974'ten itibaren de öğretmen liseleri olarak değiştirildi; doğrudan öğretmen yetiştiren kurumlar olmaktan çıkarıldı, öğretmen yetiştiren kurumların ortaöğretim kademesi haline getirildi. Biz, genellikle, reform adı altında, isim değiştiririz; biz, bir şeyi fonksiyonel yapma yerine, formel olarak üzerinde oynarız. Bu anlamda, öğretmen okullarıyla ilgili de, maalesef, çok ciddî tasarruflar olmuştur ve çok ciddî değişiklikler yapılmıştır; ama, bugün, 103 tane öğretmen okulumuz vardır; bunlar "Anadolu öğretmen lisesi" adı altında teşkilatlanmışlardır. Bu okullarda, Anadolu liselerindeki müfredat uygulanmaktadır; bu okullarımızda, öğretmenlik formasyonuna yönelik olarak, ekstra 11 tane de meslekî ders verilmektedir.
Anadolu öğretmen lisesinden mezun olup da öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarını ilk 5 tercihleri içerisinde tercih eden öğrencilerimize, ayrıca burs verilmektedir. Diğer liselerden mezun olup da ilk 5 tercihi içerisinde öğretmen yetiştiren kurumları tercih edenlere de burs verilmektedir. Bugüne kadar, öğretmenlik mesleğini tercih ettiği için, çok sayıda öğrencilerimize burs verilmiştir; 1989'dan bu yana, aşağı yukarı 51 000 öğrencimize, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından burs verilmiştir. Bugün, bu öğrencilerimize, ayda 45 000 000 lira olmak üzere burs verilmektedir. Bu da, kaliteli öğretmen yetiştirmek için aslında son derece güzel bir uygulamadır. Bu uygulamayı, biz, inşallah, dönemimizde geliştirerek devam ettireceğiz.
Değerli milletvekilleri, öğretmen okullarına, biliyorsunuz, eskiden beri sınavla öğrenci alınır. Daha ortaöğretim safhasında sınavla öğrenci alındığı için, kaliteli öğrenciler alındığı için, bu öğrencilerimiz bir de yükseköğretime devam edince, haliyle, kaliteli öğretmen yetiştirme şansınız olur; hatta, mezun oldukları ilköğretim okullarından, o ilköğretim okullarının öğretmenler kurulundan "öğretmen olabilir" kararı alamayan öğrenciler, öğretmen okullarının, Anadolu öğretmen liselerinin sınavlarına bile giremiyorlar; dolayısıyla, çok elemeli, seçmeci bir anlayışla, öğretmen okullarına, daha doğrusu Anadolu öğretmen liselerine öğrenci seçilmektedir. Bu uygulamayı, biz de sürdüreceğiz; çünkü, öğretmen kalitesinin devam ettirilmesi gerekiyor. Halihazırda, öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına devam eden 15 642 öğrencimize bu amaçla burs verilmektedir. Biz -dediğim gibi- bu uygulamayı sürdüreceğiz.
Değerli milletvekilleri, öğretmen okullarından yola çıkarak, Türk millî eğitiminin karşı karşıya bulunduğu bazı problemleri de sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepinizin bildiği gibi, bizim, şu anda 17 704 000 öğrencimiz vardır; yani, değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Bakanlığının eğitim verdiği, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim, yaygınöğretim ve açıköğretim olmak üzere eğitim verdiği 17 704 000 öğrenci var. Bu, irili ufaklı üç Avrupa ülkesinin nüfusu kadardır; ancak, bütçeden Millî Eğitim Bakanlığına ayrılan paya baktığınız zaman, bu pay açısından, biz, dünyanın 105 inci ülkesi konumundayız; eğitime ayırdığımız pay açısından, dünyanın 105 inci ülkesi konumundayız.
Türk eğitim sisteminin kronik problemleri vardır; bunlar, bugüne kadar birike birike, âdeta, devasa problemler haline gelmiştir ve bugün eğitim sistemimiz bu problemlerle karşı karşıyadır. Bu problemlerin en önemlilerinden birisi de öğretmen yetiştirilmesi ve öğretmen atamalarıdır.
Bakınız, şu anda çok ciddî haksızlıklara sebep olan atama sisteminin bir parçası, fen edebiyat fakültesi ve eğitim fakültesi mezunları arasında yapılan atama tercihidir. Fen edebiyat fakültesi, Türk dili ve edebiyatı bölümü, tarih bölümü, fizik bölümü, kimya bölümü, biyoloji bölümü mezunları maalesef atamalarda çok ciddî problemlerle karşılaşıyorlar. Eğitim fakültesi mezunları tayin ediliyor, fen edebiyat fakültesi mezunları büyük çapta tayin edilmiyor.
Biz, görevi devralır almaz, arkadaşlarımıza bu konuda talimat verdik, fen edebiyat fakültesi öğrencilerinin bu mağduriyeti en kısa zamanda giderilecektir değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Burada uygulanacak sistem şudur: Fen-edebiyat fakültesi mezunu olup da öğretmenlik formasyonu alan; yani elinde sertifikası bulunan öğretmenlerin atamasında kesinlikle eğitim fakültelerinde uygulanan atamanın aynısı uygulanacaktır; yani, eğitim fakültesi fizik öğretmenliği bölümünden mezun olan birisiyle fen-edebiyat fakültesi fizik bölümü mezunu olan birisi arasında bir fark olmayacaktır, fen-edebiyat fakültesi mezununun öğretmenlik formasyonu olması kaydıyla veya tezsiz yüksek lisansını bitirmişse bir fen-edebiyat fakültesi mezunu, onlar da pek tabiî olarak atanacaktır; bu haksızlık giderilecektir. Çok sayıda yeni öğretmene ihtiyacımız vardır. Bilindiği üzere nüfusumuz hızla çoğalıyor, derslik ihtiyacımız var, yeni okullar yapılması gerekiyor ve yeni öğretmenler tayin edilmesi gerekiyor; hükümetimiz, bu açıktan atamalarla ilgili bu sene 35 000 kadro ayırmıştır, Sayın Maliye Bakanımızla görüşerek, bu kadroların önemli bir kısmının Türk millî eğitimine tahsis edilmesi konusunda da gayretlerimiz olacaktır. Ancak, bugün ideal anlamda öğretmen ihtiyacımızı karşılayabilmemiz için, bizim, 71 991 yeni öğretmen kadrosuna ihtiyacımız vardır. Bunların hemen temin edilmesi mümkün gibi görünmüyor. Türk millî eğitiminde en büyük eksiklik, özellikle branş öğretmenlerinde en büyük eksiklik, İngilizce öğretmeni açığıdır. Bu açığı gidermeye yönelik de, dediğim gibi, gayretlerimiz vardır.
Değerli milletvekilleri, sekiz yıllık kesintisiz eğitim yasası çıktığı zaman, hepiniz hatırlayacaksınız, dönemin hükümeti, 2000 yılında, 30 kişilik sınıflarda, bilgisayar destekli bir eğitim vaat etmişti, ikili öğretim, yani, sabahçı-öğlenci ayırımı kesinlikle ortadan kalkacaktı, sabahtan akşama kadar eğitim yapılacaktı, bütün branşlarda yeteri kadar öğretmen olacaktı ve taşımalı eğitim diye bir eğitim de söz konusu olmayacaktı; ama, üzülerek ifade edeyim ki, şu anda, 28 000 küsur yerleşim biriminden, 5 000 küsur yerleşim birimine, hâlâ, taşımalı eğitim devam etmektedir.
Değerli arkadaşlar, taşımalı eğitim verimli bir eğitim değildir. Atalarımız, aslında, en güzelini söylemiş, demişler ki: "Taşıma suyla değirmen dönmez." Ne yapıp yapıp, çocuklarımıza, daha kaliteli, daha az zaman kaybına yol açacak şekilde eğitim vermek zorundayız. Taşımalı eğitim için, Millî Eğitim Bakanlığı, her yıl, 32 000 civarında araç kiralamaktadır. Bunun, bize yıllık maliyeti, aşağı yukarı 200 trilyon Türk Lirasıdır; ama, bu problemlerin hiçbiri bizi ürkütmüyor, hiçbiri gözümüzü korkutmuyor, bunların hepsinin üstesinden geliriz.
Değerli milletvekilleri, mühim olan, imkânsızlıklar içerisinde bazı güzellikleri mümkün kılmaktır. Bugün ülkemizin karşı karşıya bulunduğu problemler, ülkemizin sahip olduğu imkânlar buysa, biz, bu imkânlar çerçevesinde yapmamız gerekenlerin en iyisini yaparız.
Öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirilmesine gelince, başta da söyledim değerli milletvekilleri, siz, eğer pastayı büyütmezseniz, bir tarafa biraz daha fazla verdiğiniz zaman, diğer taraftan kısmak zorunda kalırsınız. Şimdi, çok haklı olarak, öğretmenlerimiz diyor ki: "Bizim malzememiz insandır; biz, insanı eğitiyoruz. Eğer, siz bize geçineceğimiz kadar, insanca yaşayacağımız kadar maaş vermezseniz, ücret vermezseniz, bizi pazarlarda limon satmak zorunda bırakırsanız, biz himmetimizi çocuklarınıza harcayamayız; dolayısıyla, öğretmen, eğer, öğrenciye himmetini harcayamazsa, yeteri kadar harcayamazsa, eğitimde geri kalırsınız. Eğitimde geri kalan bir ulusun, bir milletin de ileri gitmesi mümkün değildir." Şimdi, öğretmenlerimizin bu tezi doğru mu; yerden göğe kadar doğru ve haklı.
Üniversite öğretim üyeleri diyor ki: "Bize verilen bu paralarla bilimsel araştırma yapmak, dünyadaki diğer üniversitelerdeki öğretim üyeleriyle yarışmak mümkün değil." Onlar da haklı.
Tıp doktorları diyor ki: "Efendim, biz uzman hekim olabilmek için, asgarî yirmibir, yirmiiki yıllık çok zorlu bir eğitim yapıyoruz. Muayenehane hekimliği yapabilmek veya uzman hekim olarak insanları tedavi edebilmek için çok uzun süren bir süreçten geçiyoruz. Eğer, bizi tatmin edecek ücreti vermezseniz, biz, hastayı muayenehaneye götürürüz; dolayısıyla, devlet hastanelerinde, Sigorta hastanelerinde vatandaşa gerekli sağlık hizmeti verilmemiş olur." Ee, doktorları dinlediğiniz zaman, onlar da haklı!
Maliyeci diyor ki: "Efendim, devletin gelirlerini biz topluyoruz, bunun dağıtımını biz yapıyoruz; elimizin gördüğünü, gözümüzün gördüğünü cebimiz görmüyor. Siz bize yeteri kadar, insanca geçineceğimiz kadar ücret vermezseniz, yanlışlıklar olur."
Bir Yargıtay eski Başkanımızın ifade ettiği bir şey vardı, diyordu ki: "Eğer, siz, yargı mensuplarını vicdan ile cüzdan arasında bırakırsanız, o, adalet mülkün temelidir vecizesi gerçekleşmez." Onlar da haklı.
Asker, polis diyor ki: "Ben canımı ortaya koyuyorum, her an bir kör kurşuna kurban gidebilirim. Bu ülkenin iç ve dış güvenliğini biz sağlıyoruz; bize daha çok para vermelisiniz" diyor; o da haklı. Mülkî idare amirini dinliyorsunuz; o da haklı.
Değerli milletvekilleri, sonuç itibariyle şuraya geleceğim: Biz, ne yapıp yapıp, bu ülkedeki ekonomik pastayı büyütmek zorundayız. Ekonomik pastayı büyütmeden, eğer, bir kesime, bir tarafa biraz fazla verirseniz, diğer taraftan kısmak zorunda kalırsınız. O, eskiden olduğu gibi, popülist politikalarla "ben para basarım, memuruma para veririm" anlayışı da, artık, tarihe karışmıştır. Böyle bir şey olmayacağına göre, biz, dediğim gibi, ekonomik pastaya büyüterek, Türkiye'yi büyüterek, Türk ekonomisini büyüterek, kendi eğitimimizi de kendi sağlığımızı da diğer alanlarımızı da çok daha rahat hale getirebiliriz.
Onun için, ben, Millî Eğitim Bakanı olarak, öğretmenlerin ücretlerinin düşük olduğunu biliyorum, ders ücretlerinin düşük olduğunu biliyorum, kendi çoluk çocuklarını istedikleri şekilde eğitebilecekleri, insanca yaşatabilecekleri bir gelire sahip olmadıklarını da biliyorum; ama, değerli milletvekilleri, bu ülkede, tabiî ki, hepimiz, belli dönemler, özellikle kriz ve kaos dönemlerinde fedakârlıklar yapmazsak, bu ülke düze çıkmaz.
Ben, çok saygıdeğer eli öpülesi öğretmenlerimden şu fedakârlığı bekliyorum: Özellikle, tahriklere kapılmasınlar. Bugüne kadar en iyi şekilde yaptıkları görevlerini yapmaya devam etsinler. Bu ülkede, eğer, bir iyileştirme olacaksa, onlar adına, bu iyileştirmenin temin edilmesi için biz, herkesten önce koşacağız.
Bir Azeri atasözü vardır, çok hoşuma gider. O Azeri atasözünde denilir ki "iğne âlemi bezer, özü lüt gezer," yani, dikiş iğnesi herkesi giydirir, fakat, kendisi çıplaktır. Öğretmenlerimiz, bizi bilgiyle donatırlar, insanları ilimle giydirirler; ama, maddî olarak, maalesef, iyi durumda değiller. Genellikle, 24 Kasım Öğretmenler Gününde veya 16 Mart, öğretmen okullarının kuruluş yıldönümlerinde, biz, hep, şunu söyledik: "Öğretmen mum gibidir; kendisi yanar, etrafını aydınlatır." Elbette, artık, öğretmenleri daha fazla yakmaya bizim hakkımız yoktur. Öğretmenlerimiz, yanan mum gibi etraflarını aydınlatmasınlar, AK Partinin lambaları gibi etraflarını aydınlatsınlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Bakan, öğretmenlerden söz ederken partinizden söz etmeniz hiç yakışmadı.
AYHAN ZEYNEP TEKİN (Adana) - Yakışıp yakışmadığını size mi soracak.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bu duygularla, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz, bölgesel elektrik tarifesiyle ilgili olarak söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
3. - Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, bölgesel olarak uygulanacak elektrik tarifelerinin yaratacağı sıkıntılara ve alınması gereken önlemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; size bazı rakamlar vermek istiyorum:
Son beş yıla baktığımızda, sadece üniversitelerimizden, her yıl 250 000 kişi mezun oluyor. Yine, yılda 1 000 000 gencimiz, üniversiteye giremiyor. Sonuçta, her yıl, 1 500 000 kişi, iş ve ekmek bekliyor. Buna karşın, son beş yıla bakarsak, KİT'ler dahil, kamu kurum ve kuruluşlarına, memur, işçi ve sözleşmeli personel olarak 488 000 kişi istihdam edilmiştir; yani, devlet, her yıl 100 000 gencimize iş vermiş. Geriye kalan 1 400 000 kişi, ekmeğini bir yerde aramak için kaderlerine terk edilmiş. Özel sektörden iş beklemiş ve iş bulamamış.
Sonuçta, bu gençler bizim gençlerimiz. Bu insanlar gelecekten ümitli değil. Bunlar, büyük emek ve özveriyle yaptıkları eğitimin sonunda bir de iş bulamayınca, bunalıma giriyorlar. Bu ülkede, bugün, binlerce genç bunalımdadır; ekmek bulamadığı için, iş bulamadığı için ve bu psikozla yaşıyor geçler. Bu ülkede gençliğin bu psikolojiyle yaşamasının, ülkenin geleceği açısından ne gibi tehlikeli sonuçlar doğuracağını düşünemiyorum.
Her yıl, binlerce insan iş ve ekmek beklerken, özellikle doğu ve güneydoğuda, temmuz ayından itibaren, binlerce insan işsiz kalacaktır. 3 Mart tarihli bir gazetemizde, temmuz ayından geçerli olmak üzere, tüm illerimizde elektrik fiyatlarının belirlendiği belirtiliyor ve bu bilgileri -bu haber, basınımızın birkaç gazetesinde daha yer aldı- Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Sayın Yusuf Günay Bey veriyor. Doğu ve güneydoğuda çalışan fabrika, atölye ve imalathaneler, artık, tarihe karışacaktır.
Size rakamlarla örnek vermek istiyorum: İzmir'de bir iplik fabrikası, kullandığı 1 kilovat elektrik için 96 000 lira ödeyecektir; Malatya'da kurulu bir tesis 115 000 lira, Adapazarı'ndaki bir tesis 129 000 lira, Mardin'deki bir tesis 174 000 lira, Diyarbakır'daki bir tesis 199 000 lira, Hakkâri'deki bir tesis 279 000 lira ödeyecektir 1 kilovat elektrik için. Diğer bir deyimle, 1 kilogram ipliğe, İzmir'deki bir tesis 300 000 lira öderken; 1 kilogram ipliği, Malatya'daki bir tesis 377 000 liraya, Adapazarı'ndaki 488 000 liraya, Mardin'deki 551 000 liraya, Diyarbakır'daki 600 000 liraya, Hakkâri'deki ise 800 000 liraya mal edecektir.
Şimdi, size soruyorum: Bir müteşebbis, 300 000 lira ödemek yerine 880 000 lira ödemek zorunda kalarak, acaba, herhangi bir şey üretir mi; herhangi bir imalat yapabilir mi? 1 kilogram iplikte 500 000 lira gibi bir maliyet farklılığıyla işinize devam edebilir misiniz?
Karadeniz Bölgesi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde binlerce insan işsiz kalacaktır; bu fabrikaların hepsinin kapısına kilit vurulacaktır; yeni işsizler ordusu yaratacağız. Yine, aynı şekilde, batıdaki bir ilimizde, bir konutta 100 000 liraya kullanılacak 1 kilovat elektrik, doğudaki bir ilimizde 250 000 liraya kullanılacaktır.
Kayıp ve kaçak elektriğin sorumlusu, doğu ve güneydoğuda dürüstçe üretim yapan insanlar mıdır?! Ülkemizde bugüne kadar gelen çarpıklıkların ve haksızlıkların bedeli, hep, dürüst davranana mı çıkarılacaktır veya hep, hırsızların, namussuzların yanına kâr mı kalacaktır yaptıkları?! Kayıp ve kaçakta, dürüst olanı değil, hırsız olanı mı koruyacağız?! Cezayı dürüst kişi ve kurumlara vermeyelim; sorunun çözümünü burada görmeyelim. Hırsızı yakalamak yerine, hırsızın hırsızlık yaptığı yerlere ceza vermeyelim...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Serbest rekabet diyoruz; nerede bunun serbest rekabeti?! Kiloda 500 000 lira, sadece bir iplik fabrikasındaki fark! Böyle bir serbest rekabet olur mu?! Eşitlik diyoruz; böyle bir eşitlik olur mu?! Eğer eşitlikse...
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun teşviki diyoruz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınması diyoruz; nerede bu kalkınma?! Biz, bu uygulamayla, doğu ve güneydoğuya köstek oluruz; orada binlerce işsiz yaratırız.
Bugüne kadar verilen teşvikler hep boşa gitmiştir; çünkü, ürün teşvik edilmemiş, kişiler teşvik edilmiştir. Halbuki, teşvikler ürün için yapılmalı; ne kadar elektrik harcıyorsa, o tesis ne kadar üretim yapıyorsa, teşviki üretime verelim, ürüne verelim. Doğuya daha ucuz elektrik vereceğimize, daha pahalı elektrik veriyoruz. Yoksa, doğulu çıkıp, Karakaya'dan, Keban Barajından ürettiği elektriğin parasını sizden mi istesin?!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, lütfen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Başkanım, son cümlem...
Onun için, bu ülkede, doğalgaza dayalı; bu ülkede, 6 numaralı yakıta dayalı enerji santrallarımızı çoğaltarak bu sorunların altından kalkamayız doğal kaynaklarımızı kullanmadığımız sürece.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Gündemdışı konuşmayı, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler cevaplayacaklardır.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun sorduğu sorular, aslında, bizim de sorulmasını arzu ettiğimiz sorulardı. O bakımdan, kendisine bir defa daha teşekkür ediyorum. Yalnız, kendi kurduğu hipotezlere kendi hükümlerini de koyduğu için, orada, bazı açıklamalarla onları, en azından, aydınlığa, açıklığa kavuşturacağım. O bakımdan, kendisine tekrar teşekkür ediyorum.
Şimdi, bu noktada, biz, hükümet olarak ve aynı zamanda Bakan olarak, enerji konusunun halka mal olmasını arzu ediyoruz. Enerji konusundaki çarpıklıkların, yanlış değerlendirmelerin halka yansıması ve halka mal edilmesi, bizim temel hedefimiz şu anda; çünkü, gerçekten, büyük çarpıklıklar var. Bu çarpıklıklar içinde, enerjinin kaynak sorunundan tutun, çeşitlilik meselesine kadar, sürekliliğinden emniyetine kadar, ekonomikliğine kadar hepsi tartışılmaya muhtaç konular. Aynı zamanda, fiyat yapılandırılması da bu çerçevede ele alınmalı.
Şimdi, burada en önemli nokta, yeni çıkan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun çok iyi bir şekilde algılanması ve analiz edilmesi; çünkü, bu kanun, tüketicilere kaliteli, sürekli ve düşük maliyetli elektrik enerjisinin rekabet ortamında sunumunu amaçlamaktadır; fakat, yıllardır, on yıllardır süren bu çarpık yapılanmada, maalesef, ortaya, bugünkü, hiçbirimizin tasvip etmeyeceği, kabul etmeyeceği yanlış bir tablo ortaya çıkmıştır ki, bizim de görevimiz, Bakan olarak, bunları düzeltmektir, bunları sağlam bir baza oturtmaktır; bilimsel ve teknik bir baza oturtmaktır. Bununla ilgili çalışmalarımız sürüyor. Bizim burada yapmak istediğimiz çalışma, adil bir rekabet ortamının sağlanabilmesidir; bunun için de, maliyet yapıları açısından birbirleriyle kıyaslanabilir bölgeler oluşturulmalıdır.
Şimdi, Türkiye'de elektriğin yapısını incelediğimiz zaman, şunu görüyoruz: Bir kere, büyük ölçüde doğalgaza bir bağımlılık var; yani, geçen sene alınan 17 milyar metreküp doğalgazın 11 milyar metreküpü elektrik üretmekte kullanılmıştır. Doğalgazın içinde bir (p) katsayısı vardır; bu (p) katsayısı, petrole dayalı bir katsayıdır. Petrolde fiyat arttıkça, doğalgazı etkilemektedir; doğalgazdaki artış da, aynı zamanda, elektriğe yansımaktadır. Biz, olayın sosyal yönünü de düşünerek, dört aydır, hem elektriğe hem doğalgaza zam yapmıyoruz; burada sağlam bir baza oturmasını istiyoruz ve bunun için de, ana girdiler olan, bilhassa doğalgazın, anlaşmalarını masaya yatırdık. Biraz sonra, onları da, zaten izah etme fırsatını bulacağız.
Aynı zamanda elektriğin yapısında bir de kayıp-kaçak oranı var; bu yüzde 22 civarındadır. Avrupa Birliği ülkelerinde bu yüzde 7 civarında, OECD ülkelerinde yüzde 6,5 civarındadır; bu, teknik kayıp kısmıdır. Bir de, ayrıca, bunların içinde hırsızlık diye de nitelendireceğimiz kaçak kullanma vardır. Bununla ilgili, biz, timler kurduk ve geçtiğimiz haftadan itibaren bu timler yoğun bir şekilde baskınlar düzenlemektedir ve bu düzenlemeleri de belli bir stratejiyle uygulamaktayız. Bu uyguladığımız stratejinin temeli, 24 000 000 abonenin 100 000 abonesinin elektriğin yüzde 44'ünü kullandığı baza oturtmaktır. Bununla ilgili, Ankara'da, İstanbul'da ve diğer şehirlerde bu timler devamlı olarak baskınlarla kaçak kullananları tespit etmektedir ve bununla ilgili çok ilginç sayılar ortaya çıktı, gerçekler ortaya çıktı; bunları toparlamaya çalışıyoruz.
Bu kayıp-kaçaktan, biz, 2,2 katrilyon lira bir ek maliyetle karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız bu ek maliyeti, tabiî ki, önce bu kayıp kaçağı önlemekle, daha sonra da çapraz sübvansiyonlarla dürüst insanların da ödemek zorunda kaldığı başkalarının hırsızlığını veya kaybını, onların üzerinden almak istiyoruz; yani, dürüst insanlar, bundan mutazarrır olmasın, mağdur olmasın diye düşünmekteyiz. Bir misal vereyim: Mesela, İzmir bölgesinde bulunan bir tüketici sadece kendi tükettiği elektriğin bedelini ödese, yüzde 12 daha düşük bir ücret ödeyecekti; ama, maalesef, başkalarının kaybını da, kaçağını da üzerine koyduğumuz zaman yüzde 12 daha fazla ödemektedir. Türkiye'de şu andaki sistemden memnun olmadığımıza göre -burada da, maalesef, çapraz sübvansiyonlar vardır ve dürüst insanlar burada mutazarrır olmaktadır- biz, bunu kökünden çözmek istiyoruz.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, aslında, bağımsız bir kurumdur; yani, isminde enerji vardır diye Enerji Bakanlığıyla organik bir bağı yoktur; ama, iştigal sahamız aynı olduğu için ve birlikte de çalıştığımız için, ortaklaşa çalıştığımız, fikir teatisinde bulunduğumuz için, gayet tabiî ki, onların uygulamalarını da, bir kanun çerçevesinde yaptıkları için, desteklemek durumundayız. Yaptığı çalışmalar gayet düzgün çalışmalardır ve şimdi, onları, biz, bu kanunun çerçevesinde düzeltmeye çalışıyoruz.
Şimdi, burada, tabiî, bize yakışan, bu elektriğin, elektrik enerjisinin fiyatlanmasındaki çarpıklıkları kamuoyundan gizlemek değildir. Bunları, biz özellikle açıyoruz; özellikle kamuoyuna mal olsun istiyoruz ki, ortak bir bilinç oluşsun, yerleşsin ve bu bilinç doğrultusunda bu problemleri çözelim istiyoruz. Bunun için de, biz, olan bitenleri, bütün açıklığıyla, kamuoyuyla ve dolayısıyla sizlerle paylaşmayı arzu ediyoruz.
Elektrik Piyasası Kanunu, gerçek maliyetlerin yansıtıldığı şeffaf bir piyasa yapısını öngörmektedir. Bu şekilde oluşturulmuş bir yapıda, aksaklıkların neden olduğu açık olarak görülebilir ve bunların giderilmesi için de doğru kararlar alınabilir ve zaten bu doğrultuda çalışıyoruz.
Tabiî, bir geçiş dönemi var. Burada, biz, yılların biriktirdiği bir konuyu çözüyoruz; yani, TEK'in kuruluşunu Etibankla birleştirdiğimiz zaman... 1935'te kurulan Etibanktan doğmuştur TEK; daha sonra, TEDAŞ ve TEAŞ olmuştur; ondan sonra, Üretim AŞ, İletim AŞ diye diğer birimler, diğer genel müdürlükler oluşmuştur. Şimdi, bunlar, aslında, daha sağlıklı bir yapıya doğru gitme çabasıdır.
Burada, bizim, yapacağımız çalışmalarda, niyetli ve kararlı olduğumuzu ortaya koymaktır. Aslında, burada, doğunun veya güneydoğunun yatırımlarının pahalıya mal olması diye bir şey yoktur, bunu özellikle söyleyeyim; yani, burada, aslında, bu tabloyu ortaya koymakla, biz, bunu tartışılabilir bir hale getirdik; çünkü, daha evvelden bunlar konuşulmuyordu. Şu anda, bazı illerde yüzde 60'ı bulan kayıp kaçak oranı var. Bazı iller, hava kirliliği bakımından Türkiye'nin en temiz ili; çünkü, hiçbir kömür dumanı yok, hepsi elektrik kullanıyor ve yemekler elektrikle yapılıyor, ahırlar elektrikle ısınıyor; eğer, fazla sıcaksa, pencereler açılıyor, gökyüzü ısıtılıyor ve bunların parasını da İzmir ödüyor, başka bölgeler ödüyor; yani, bunların mutlaka ele alınması lazım, bunların tartışılması lazım.
Bunun dışında, oranlar da sizi şaşırtmasın. Bazı bölgelerin, belki, adı çıkmıştır; oran olarak, kayıp kaçak fazla diye ama, miktar olarak, batıdaki illerde doğuyu geçenler var; yani, bir İstanbul'da öyle bölgeler var, Ankara'da öyle bölgeler var ki, biz, bunlara baskınlar düzenliyoruz; burada, miktar olarak, doğudaki oranın miktara çevrilmesinden daha büyük rakamlar var.
Tabiî, olayın ekonomik olduğu kadar sosyal boyutu da var ve biz, hükümet olarak, her ne kadar Dünya Bankası farklı bir şey söylese de, bütün olayların sosyal boyutunu çok ciddiyetle ele alıyoruz ve burada, herhangi bir bölgenin mutazarrır olması, zarar görmesi söz konusu değildir.
Burada vurgulamak istediğim temel nokta şu: Şimdi, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 13 üncü maddesi var. Bu, genellikle gözden kaçırıldığı için, biraz önce Sayın Aslanoğlu'nun da ifade ettiği gibi, belki yanlış algılanmalara, yanlış ifadelere sebep olabiliyor. Onu da, burada, özellikle düzeltmek istiyorum.
Elektrik Piyasası Kanununun 13 üncü maddesinde -tırnak içinde- şöyle bir ibare var, onu vurgulamak istiyorum: "Belirli bölgelere ve/veya belirli amaçlara yönelik olarak tüketicilerin desteklenmesi amacıyla sübvansiyon yapılması gerektiğinde -ki, gerekecek gözüküyor- bu sübvansiyon -altını çizerek söylüyorum- fiyatlara müdahale edilmeksizin, miktarı ile esas ve usulleri bakanlığın teklifi ve Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenmek üzere söz konusu tüketicilere geri ödeme şeklinde yapılır." Dolayısıyla, bu geçiş döneminde farklı uygulamalarla karşılaşacak illerde, bölgelerde; ki, bazı yerlerde ucuzlama olacaktır, bazı yerlerde de pahalanma olacaktır. Tabiî, burada, kalkınma söz konusu, rekabet söz konusu olacağı için, özellikle pahalı olan yerler, 13 üncü madde gereğince sübvansiyona konu olacaktır; öyle gözüküyor.
Bu bakımdan, endişe etmeye hiç gerek yok; çünkü, biz, bütün gerçeklerin farkındayız ve bunun da, topluma, kamuoyuna mal edilmesini özellikle arzu ediyoruz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakanım, bir ilin günahını başka il çekmesin.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Kesinlikle; ama, şu anda, çekiyorsunuz yine.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Çekmeyelim; onu istiyoruz...
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Şu anda, yine çekiyorsunuz.
Biraz önce İzmir'i misal verdim. İzmir, şu anda, yüzde 12 fazla ödüyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Gruplaşmada adaletsizlik var.
ENERJİ VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Olmayacak... Zaten, biz, buna özellikle dikkat ediyoruz.
Şimdi, tabiî ki, burada, sağlıklı bir yapı oluşsun istiyoruz. Bu sağlıklı yapının oluşması için, gayet tabiî ki, sizlerin de desteği olacak. O bakımdan, bu uyarınıza, şimdiden, peşinen teşekkür ediyorum.
Şimdi, yapılan analizleri, serbest piyasaya geçiş sürecinde Hazineye gelecek yükleri düşüneceğiz; Hazinenin bugün itibariyle üstlendiği yükten daha fazla olmayacağını görüyoruz. Size şunu ifade edeyim ki, şu anda Hazineye yüklenen yük, geçiş dönemindeki, hazırlıkları yaptığımız zamanki yükten daha büyük ve sağlıksız. Bu sağlıksız yapıyı gidereceğiz.
Bir misal vereyim: Aşağı yukarı iki aydır, elektrik kesilecek, doğuya iyi hizmet götüremeyeceğiz diye akla karayı seçtik; çünkü, bir yandan, kaçak miktarı, oran olarak fazla olduğu için, trafolar patladığı için, oraya, en azından, hizmeti sağlıklı götürmeye büyük gayret ettik; çünkü, burada önemli olan, paradan ziyade, hizmetin götürülebilmesidir ve çok şükür, şu ana kadar, büyük ölçüde bunu sağladık. Çok fazla sayıda trafo gönderdik, çok fazla sayıda hazırlıklar yaptık; bu, maliyete sebep oldu; ama, en azından bu kışı geçirdik. Bundan sonraki yapacağımız şey, bunu bütün açıklığıyla ortaya koyup, maliyet unsurlarını göz önüne almaktır; çünkü, bunu kökten çözmek istiyoruz. Şimdi bunu yaptığımız zaman, bölgesel tarife uygulamasına geçildiğinde, gerek dağıtım tarifeleri ve gerekse perakende satış tarifeleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından maliyetleri yansıtıp yansıtmadığı temelinde incelenerek onaylanacaktır. Bu bakımdan, bunu da göz önüne alalım; çünkü, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bu tarifeleri sağlıklı bir şekilde ele almak durumunda; çünkü, neticede, o da bir kamu kuruluşudur; gayet tabiî ki, ülkemizin sorunlarını temelden çözmeyi amaçlamaktadır.
Şimdi, bunu yaparken, önemine binaen size bir iki noktayı daha ayrıca ifade etmek istiyorum; birincisi, TEDAŞ'ın alacaklarıdır. TEDAŞ'ın, maalesef, şu anda, kamu kuruluşlarından, belediyelerden, müesseselerden ve kişilerden 2 katrilyon lira alacağı vardır. Bunların üzerine düştük ve şu anda, bizim, hükümet olarak ve ona bağlı bakan olarak en büyük amacım, insan idaresi kadar, paranın idaresidir. Şu anda paranın idaresine büyük ağırlık verdik ve tahsil edilemeyen paraları ele alarak, bunların kanunî, yasal vadelerini tekrar gözden geçiriyoruz. Bunlarla beraber, paranın maliyeti ve paranın getirisini de göz önüne alarak, fiyatların bir parça daha aşağı çekilmesinin üzerinde ciddî olarak duracağız.
Bu arada, enerjiyi bir bütün olarak alacak olursak- elektrik, bunun tabiî ki bir cüzü oluyor- elektrik, doğalgaz ve petrolün fiyatlandırılmasını yeniden ele aldık; maalesef, hem petrolde hem doğalgazda hem de elektrikteki vergilendirmede büyük gariplikler gördük; hatta, bunların içinde, verginin vergisi diye adlandırılabilecek büyük çarpıklıklar var. Bunları şimdi ele aldık ve bunları da sağlıklı bir şekilde düzenlediğimiz zaman -ki, bunlar, inşallah, ay mertebesinde sonuçlandırılacak- daha sağlıklı, daha kalkınmaya dönük, daha rekabete açık bir yapı olacak ve bu da, aynı zamanda bilimsel ve teknik bir tabana dayanacak.
Tabiî, bu arada, yapmak istediğimiz şey, bu çalışmaların, dünya gerçeklerinden de uzak olmaması. Bununla ilgili olarak, daha evvelden yapılan zamlara bağlı olarak, mesela, petrolde, dün bir ucuzlama yaptık; gazyağında yüzde 1,71 düşüş meydana geldi; muhtemelen, kurşunsuz benzin ve süper benzindeki indirimler devam edecek. Biz, diğer hükümetler gibi, zammı yaptıktan sonra düşme olduğu zaman, indirimi ihmal eden, saklayan, uygulamayan bir hükümet olmayacağız, gerektiği zaman da bunları yapacağız ve dolayısıyla, bunu da, size, burada bildirmekten memnuniyet duyuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çünkü, ekonomi bir bütündür ve dünya gerçeklerinden ayırt edilemeyeceğine göre, bize de yakışan, bu ciddiyetle bunu sürdürmektir. Doğalgaz ve elektrikte de aynı uygulamalar yapılacak; elektrikte de, bu yüzde 1,5'lik TRT payının kaldırılmasını, yine, fiyatlara yansıtacağız. Bunu da, size, buradan, memnuniyetle bildiririm.
Tabiî, bütün mesele, sistemi bir bütün olarak ele almak. Bu sistemi bir bütün olarak ele aldığımız zaman, Hazinesiyle, Maliyesiyle olayı ele alıyoruz ve tabiî, gelir kaynaklarımızı da, uygulamanın sağlıklı olması açısından önemli bir parametre olarak göz önüne alıyoruz.
Bu bakımdan, şimdi, Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun sorularına tekrar gelecek olursam; biz, doğuyu ihmal etmiyoruz, güneydoğuyu ihmal etmiyoruz; çünkü, ülkemizin en değerli, en fedakâr çalışmalarını yapan insanlarının olduğu bölgeler. Çektikleri çileyi biliyoruz, kalkınmaya olan ihtiyaçlarını biliyoruz, olayın sosyal boyutunu biliyoruz, her şeyin para olmadığını biliyoruz ve buraya özel önem veriyoruz, kalkınması için de, biraz önce bahsettiğim 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 13 üncü maddesinin bir bütün olarak ele alınacağını tekrar hatırlatıyorum. Burada, sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin değil, Türkiye'yi bir bütün olarak ele aldığımızda, hiçbir bölgesinin bu işten zararlı çıkmayacağını ve uzun vadede, ülkemizin her insanı için, daha adil, daha saydam, bilimsel bir sistemle, enerji politikasını daha sağlam bir baza oturtmaya çalıştığımız için, zaten bunun da yansımalarını rahatlıkla göreceksiniz.
Bu bakımdan, Sayın Aslanoğlu'nun oradaki endişelerine hiçbir gerek olmadığını, buradan memnuniyetle ifade etmek istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, sayın bakanların, sözlü soru önergelerine toplu cevap verme istekleriyle ilgili yazılı talepleri vardır. Onları okutmadan önce, birleşim süresince, Kâtip Üyenin, Genel Kurula sunumlarını oturduğu yerden yapması hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın bakanların yazılı taleplerini okutuyorum:
Meclis Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 1 ve 3 üncü sırasındaki sözlü sorulara cevap vermek istiyorum.
Gereğini arz ederim.
Zeki Ergezen
Bayındırlık ve İskân Bakanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 7 ve 12 nci sıralarındaki sözlü sorulara cevap vermek istiyorum.
Gereğini arz ederim.
Erkan Mumcu
Kültür Bakanı
Meclis Başkanlığına
Gündemin "Sözlü Sorular" kısmının 8, 9, 10 ve 15 sıralarındaki sözlü sorulara cevap vermek istiyorum.
Gereğini arz ederim.
Mehmet Hilmi Güler
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula diğer sunuşları vardır.
2 adet Meclis araştırması önergesi vardır; okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1. - İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 27 milletvekilinin, Adlî Tıp Kurumu ve ruh ve sinir hastalıkları hastaneleriyle ilgili çeşitli iddiaların ve bu kurumların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/52)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bilindiği gibi, Türk Ceza Kanununun suç saydığı fiilleri işleyen kişilerin, yargılanmaları sırasında, suç işlendiğinde veya daha öncesinden, aklî melekelerinin yerinde olmadığı; yani, akıl hastası olduğu ileri sürüldüğünde, mahkemeler bu iddiaların doğru olup olmadığının tespiti ve teşhisi için sanığı Adlî Tıp Kurumuna göndermektedir.
Bu kurumda, bir süre müşahede altında tutulan sanık hakkında, aklî melekelerinin yerinde olmadığı; yani, akıl hastası olduğu kararı ve raporu verildiği takdirde, sanık, Türk Ceza Kanununun 46 ncı maddesi gereğince cezalandırılamamakta ve ceza yerine ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde müşahede ve tedavi altına alınmaktadır.
Bu hastanelerde bir süre tedavi gören bu kişiler, şifa bulduğuna kanaat getirildiğinde ise, toplum içine salıverilmekte ve çoğu zaman aynı veya benzer suçları tekrar işlemekte ve Türk Ceza Kanununun 46 ncı maddesi gereği ceza verilemediği için, yeniden mahkeme-hastane süreci başlamakta ve durum böylece sürüp gitmektedir.
Dolayısıyla, Adlî Tıp Kurumu çok önemli bir görev yapmaktadır. Ancak, son dönemlerde, bu kurumla ilgili olarak bazı iddialar ileri sürülmektedir. Özellikle, çağdaş olmayan yöntemlerle teşhis konulduğu, nihaî raporun düzenlenmesinde bazı hatalar yapıldığı ve hatta, doğru olduğu kuşkulu olmakla beraber, menfaat ilişkilerinin olabildiğine dair iddialar yoğunluktadır.
Ayrıca, Adlî Tıp Kurumunun verdiği nihaî rapor gereği olarak mahkemelerin tedavi için sevk ettiği ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin adlî koğuşlarında muhafaza ve tedavi edilen bu kişilerin, bazen kolayca firar edebildikleri bilinmektedir. Dolayısıyla, bu hastanelerin güvenlik sorununun olduğu ortadadır. Kaldı ki, bu hastanelerin fizikî yetersizliği de ciddî bir sorundur.
Bu nedenlerle, kamuoyunda, gerek Adlî Tıp Kurumu ve gerekse ruh ve sinir hastalıkları hastaneleriyle ilgili tereddütlerin giderilmesi bakımından, her iki kurumdaki adlî suç sanıklarıyla ilgili teşhis ve tedavi yöntemlerinin çağdaş tıp normlarına uygun olup olmadığı ve menfaat ilişkilerinin olabildiğine dair iddialarla, ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin güvenlik ve fizikî sorunlarının ve sorunların çözümlerinin tespiti için Anayasamızın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1- Ahmet Ersin (İzmir)
2- Hüseyin Ekmekçioğlu (Antalya)
3- Mehmet Kartal (Van)
4- Rasim Çakır (Edirne)
5- Vezir Akdemir (İzmir)
6- Ali Kemal Kumkumoğlu (İstanbul)
7- Hakkı Ülkü (İzmir)
8- Orhan Ziya Diren (Tokat)
9- Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
10- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
11- Selami Yiğit (Kars)
12- Atilla Kart (Konya)
13- Yılmaz Kaya (İzmir)
14- Mustafa Özyurt (Bursa)
15- Erdal Karademir (İzmir)
16- Tuncay Ercenk (Antalya)
17- Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
18- Osman Özcan (Antalya)
19- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20- Muharrem Toprak (İzmir)
21- Mehmet Boztaş (Aydın)
22- Mehmet Siyam Kesimoğlu (Kırklareli)
23- Vahit Çekmez (Mersin)
24- Engin Altay (Sinop)
25- Sedat Uzunbay (İzmir)
26- Ersoy Bulut (Mersin)
27- Necati Uzdil (Osmaniye)
28- Emin Koç (Yozgat)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Diğer önergeyi okutuyorum:
2. - Ankara Milletvekili Mehmet Tomanbay ve 25 milletvekilinin, Ankara’nın Gölbaşı İlçesindeki Mogan ve Eymir göllerindeki ekolojik sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/53)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiyemizde 2 500 dolayında göl bulunmaktadır. Bu göller, ülkemizin doğal zenginliklerinin önemli bir parçasını oluşturmaktadırlar. Ankara, bu konuda şanslı illerimizden birisidir.
Kentimizin metropol ilçelerinden olan Gölbaşı İlçemizin sınırları içinde Mogan ve Eymir Gölleri bulunmaktadır. Ne yazık ki, bu iki gölümüz de, yıllardan beri süren yönetiminde, hangi devlet kuruluşunun yetki sahibi olduğu konusundaki karmaşa ve bu sorunun getirdiği büyük ihmaller sonucunda, bugün, bir çevre felaketiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Oysaki, Gölbaşı İlçemiz, Mogan ve Eymir Gölleri sayesinde, bir yandan turistik bölge olarak ilan edilmiş, öte yandan da, 22.10.1990 tarihinde özel çevre koruma bölgesi ilan edilmiştir.
Bu gelişmelere karşın, göllerin korunmasıyla ilgili bugüne kadar yeterli çalışma yapılamamış; aksine, göller, her geçen gün ötrofikasyon denilen kirlenme sonucunda dip çamurunun artması, ekolojik dengesinin bozulması, sazlanmanın artması ve bu nedenle balık varlığının yok olmaya başlamasıyla, etrafındaki plansız ve hızlı yapılanmanın da etkisiyle âdeta ölüme terk edilmiştir.
Her iki gölümüzde de, çok değil, daha yirmi yıl önce yüzülebiliyor, bol miktarda balık avcılığı yapılıyor, çeşitli su sporları ve yarışmalarıyla Gölbaşı İlçesi ve Ankara'nın, bu konuda önemli bir gereksinimini karşılıyor ve içinde barındırdığı çeşitli kuş türleriyle bir kuş cenneti özelliğini taşıyordu.
Bu özellikleriyle, bu göller, özellikle Gölbaşı İlçemiz için çok önemli bir gelir kaynağı olmak durumundaydı. Bir yandan balıkçılık, diğer yandan da doğal güzellikleriyle bir turistik merkez olarak şirin ilçemize önemli gelir kazandıracak durumda olabilecek bu göller, bugün, ne yazık ki, bataklığa dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugün bir çevre felaketiyle karşı karşıya olan bu göllerin kurtarılmasıyla ilçemizde turizm canlanacak, ticaret artacak, iş sahaları genişleyecek ve Anayasamızın 56 ncı maddesinde belirtildiği üzere, herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama olanağına sahip olacaktır.
Belirttiğimiz bu gerekçelerle, Mogan ve Eymir Göllerinin, şu anda içinde yaşadıkları çevre felaketinden kurtarılarak, yeniden ekonomik, sosyal ve kültürel bir değer olarak Gölbaşı İlçemize kazandırılması için, konunun araştırılarak gerekli önlemlerin alınması için Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün ilgili maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1.- Mehmet Tomanbay (Ankara)
2.- Ahmet Küçük (Çanakkale)
3.- Mustafa Gazalcı (Denizli)
4.- Ayşe Gülsün Bilgehan (Ankara)
5.- Zeynep Damla Gürel (İstanbul)
6.- Eşref Erdem (Ankara)
7.- Enis Tütüncü (Tekirdağ)
8.- Muharrem Eskiyapan (Kayseri)
9.- Memduh Hacıoğlu (İstanbul)
10.- Berhan Şimşek (İstanbul)
11.- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
12.- Mehmet Ziya Yergök (Adana)
13.- Mehmet Semerci (Aydın)
14.- Ahmet Güryüz Ketenci (İstanbul)
15.- Ahmet Eraslan (Niğde)
16.- Hüseyin Güler (Mersin)
17.- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
18.- Mehmet Küçükaşık (Bursa)
19.- Nail Kamacı (Antalya)
20.- Nejat Gencan (Edirne)
21.- Mustafa Sayar (Amasya)
22.- Hüseyin Özcan (Mersin)
23.- Rasim Çakır (Edirne)
24.- İsmail Değerli (Ankara)
25.- İlyas Sezai Önder (Samsun)
26.- Oya Araslı (Ankara)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge, gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılması konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergelerinin geri alınmasına dair bir önerge vardır; okutuyorum:
C) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1. - Antalya Milletvekili Nail Kamacı’nın, (6/249, 6/250, 6/187) esas numaralı sorularını geri aldığına ilişkin önergesi (4/31)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım Bakanından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim soru önergelerine (6/249, 6/250) ve Enerji Bakanından sözlü olarak cevaplandırılmasını istediğim soru önergesine (6/187) yazılı cevap verilmiştir.
Cevapları kabul ettiğimi ve soru önergelerimi geri aldığımı bildirir, gereğini saygılarımla arz ederim.
Nail Kamacı
Antalya
BAŞKAN - Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; önce okutacağım, sonra oylarınıza sunacağım:
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA KURULU ÖNERİSİ
1. - Genel Kurul gündemindeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
No.: 26 Tarihi: 19.3.2003
Danışma Kurulu Önerisi
Genel Kurulun 19 Mart 2003 Çarşamba günkü (bugün) birleşiminde, daha önce gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan, 93 sıra sayılı Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 2 nci sırasına alınmasının Genel Kurulun onayına sunulması, Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Salih Kapusuz Mustafa Özyürek
AK Parti Grubu Başkanvekili CHP Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, öneriyle ilgili olarak Başkanlığımıza herhangi bir söz talebi intikal etmemiştir.
Danışma Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ İŞLER
1. - 2003 bütçe müzakerelerinde üyelerin söz kayıt işlemlerine ve usullerine ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2003 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarıları ile 2001 Malî Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının Genel Kurulda görüşme programı bastırılıp dağıtılmıştır. Bütçeler üzerinde şahısları adına söz almak isteyen sayın üyelerin söz kayıt işlemleri, 20 Mart 2003 Perşembe günü 09.00-10.00 saatleri arasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu Toplantı Salonunda Başkanlık Divanı Kâtip Üyelerince yapılacaktır.
Söz kaydını her sayın üyenin bizzat yaptırması gerekmektedir. Başkası adına söz kaydı yapılmayacaktır.
20 Mart 2003 Perşembe günü 09-10.00 saatleri dışındaki söz kayıtları, Kanunlar ve Kararlar Müdürlüğünde yapılacaktır.
Genel Kurulun aldığı karara uygun olarak; kişisel söz kaydı, bütçenin tümü üzerinde, her tur için ve bütçe görüşmelerinin sonunda lehte ve aleyhte olmak üzere ve sadece biri hakkında yapılacaktır. Bir milletvekili sadece bir tur için söz kaydı yaptırabilecektir.
Sayın üyelerin bilgilerine sunulur.
Sayın milletvekilleri, gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.
V. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1. - Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Yalova’nın deprem sonrası bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (6/90)
2. - Antalya Milletvekili Osman Özcan’ın, Antalya-Alanya yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından sözlü soru önergesi ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Zeki Ergezen’in cevabı (6/97)
BAŞKAN - Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen 1 ve 3 üncü sıradaki soruları birlikte cevaplandıracağını yazılı olarak bildirmişti.
Şimdi, 1 ve 3 üncü sıradaki soruları okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Muharrem İnce
Yalova
Sorular:
17 Ağustos 1999 depreminde en ağır yıkıntıya ve can kaybına uğrayan Yalova'nın sorunları bazı siyasetçilerin bireysel şov heveslerine feda edilmiş, unutulmuştur.
1- Mücbir sebep kaldırılarak, Yalova esnafı neden şartlı terkine sokularak mağdur edilmiştir?
2- Depremden sonra yapılan kalıcı konutların ısınma, ulaşım, tapu vesaire sorunları hâlâ çözülememiştir. Bu konuda bölge insanına müjdeli haberleriniz var mıdır?
3- Marmara depremi nedeniyle ekonomisi durma noktasına gelen ilimizin lokomotif sektörlerinden olan süs bitkilerine ait yatırımların teşvik edilmesi ve ihracat olanaklarımızın artırılması amacıyla Yalova Süs Bitkileri İhtisas Organize Sanayi Bölgesinin kurulması, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca uygun görülmesine rağmen, 2003 yılı yatırım programına neden alınmamıştır?
4- Üniversite sınavındaki başarısı, İstanbul, Bursa, Kocaeli'ne yakınlığı, eğitim için gerekli altyapısının varlığı nedenleriyle bir eğitim kenti olmaya aday Yalova'da bir üniversite kurulması düşünülüyor mu?
BAŞKAN- Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın, Bayındırlık ve İskân Bakanımız Sayın Zeki Ergezen tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını dilerim.
Saygılarımla. 17.1.2003
Osman Özcan
Antalya
Ülkemizin en önemli yollarından olan Antalya-Alanya yolu (D-400) bir türlü bitirilememiş, yıllarca sürüncemede kalmıştır. Bu yolun bitirilmeyişinin ülkemiz ekonomisine ve turizmine zararı çok büyüktür.
1- Henüz yapımına başlanmayan, Çolaklı ile Yeşilköy bölümü yol yapım çalışmaları ne zaman başlayacak ve bitirilecektir?
2- Alanya sınırları içinde bulunan tünellerin ulaşıma açılması hangi aylarda sağlanacaktır?
3- Antalya ve Alanya çevre yollarıyla birlikte D-400 Karayolunun Antalya-Alanya kısmı hangi aylarda bitirilecektir?
BAŞKAN- Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Bitlis) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başkanlığın okuduğu gibi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce Beyin 17 Ağustos 1999 depremiyle ilgili soruları var; onları cevaplamak üzere huzurunuzdayım.
Sorunun birinde "mücbir sebep kaldırılarak, Yalova esnafı neden şartlı terkine sokularak mağdur edilmiştir" denilmektedir. Şimdi, konuya biraz açıklık getirmek istiyorum; kapalı bir soru.
Şimdi, o günleri hatırlarsak, konutlar için 12 yer seçilmiş. Bilahara, bu 12 yer, gerek altyapı ve gerekse diğer nedenlerden dolayı, daha ekonomik olsun diye 3'e indirilmiş; Soğucak, Çalıca ve Subaşı. Bu planlar yapılırken, burada, tabiî, sosyal tesislerle beraber ticaret merkezleri de planlanmış; ancak, bildiğiniz gibi, ticaret merkezlerinde arsa yerleri için kredi verilmiyor, işyerleri için kredi veriliyor. Deprem nedeniyle de, yıkılan yerlerde yapılan imar planlarından dolayı yoğunluk düşmüş. Buradaki hak sahiplerinin kendi aralarındaki ihtilaflarından ve kendi aralarında anlaşamamalarından dolayı şöyle bir durum ortaya çıkmıştır: Mesela, içinde birçok işyeri olan bir işhanını düşünün. Bu işhanı yıkılmış ve sonradan yapılan imar planıyla, buradaki inşaat yoğunluğu düşürülmüş. Kat yüksekliği düşürülünce, hak sahipleri arasında veya işyeri sahipleri arasında çeşitli ihtilaflar olmuş. Bu nedenlerden dolayı, vatandaş- devletin yeni yerleşim yerlerinde yaptırdığı imar planına göre- ticaret merkezlerinde hak sahibi olmayı tercih etmiş ve devlet de bu vatandaşlarla bir protokol, bir taahhütname imzalamış. Bu protokole göre, 423 esnafımız, burada, kendilerine işyeri yapılmasını kabul etmiş, 308 esnafımız veya ticaret erbabımız ise, kanunî süresi içinde müracaat etmediğinden dolayı hak sahibi olamamıştır.
Hepinizin bildiği gibi, bu projeyi, Başbakanlık Proje Uygulama Birimi yürütmektedir. Bayındırlık Bakanlığı olarak biz, sadece, bitirilen projeleri hak sahiplerine teslim ediyoruz. Bu 423 hak sahibi vatandaşımızın işyeri tamamlanmış ve 25.2.2003 tarihinde Bakanlığıma bildirilmiş, bunlardan 415'inin işlemleri tamamlanmış olup, diğerleri de tamamlanmak üzeredir. Yani, yakın bir zamanda bu işyerleri hak sahiplerine teslim edilecektir. Burada, zorunlu terkinden ziyade dolaylı bir terkin vardır. Vatandaşlar, kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan doğan bir nedenle oraya doğru yönelmişlerdir.
Bir diğer sorunuz, deprem bölgesindeki bağlantı yollarıyla ilgilidir. Bu, 11 trilyonluk bir Suudî kredisidir. İki ihale olarak ilana hazırladık. Mevcut İhale Yasasına göre bu perşembe günü, yani yarın, bu yol ihale edilmek üzere ilana gönderilecektir. Bununla ilgili bütün hazırlıklar tamamlandı.
Bir diğer konu ısınma ve tapu konusudur. Tabiî, bu projeleri bazı müşavir firmalar yürütmüş. İş çok aceleye geldiği için yapım ruhsatı alınmamış, yapım ruhsatı alınmayınca da kullanma ruhsatı verilememiş, bundan dolayı tapu işlemleri yürütülememiştir. Ancak, biz, ona bir çözüm getirdik, bir hafta on gün içinde bu üç yerdeki tapular dağıtılacaktır. Onu rahatlıkla söyleyebiliriz; çünkü, çalışmalar tarafımızdan yürütülüyor.
Isınma konusu, kanun gereği, yani, 634 sayılı Kanuna göre apartman sakinlerine aittir, devlete ait değil; fakat, buradaki konut sahipleri yazlıklarında oldukları için veyahut da başka konutlarda oldukları için kışın bu konutları kullanmıyorlar, kullanmadıkları için, vatandaş sayısının az olmasından dolayı da ısınma pahalı oluyor, ondan dolayı bu işlem yürümüyor. Önce valilik bu konuya el atmış, devletin memurunu görevlendirmiş bir müddet, ondan sonra "vatandaş kendi ısınmasını halletsin" denilmiş; ama, yine yapmamışlar. Tekrar, bizzat tarafımdan "acaba valilik bu işi bir müddet yürütebilir mi" diye kendilerine bir tebligat çıkardık.
Diğer konu, Sanayi Bakanlığını ilgilendiren bir konu, buraya çıkmışken cevaplandırmam lazım. Bu, Yalova çiçekçilik organize sanayiiyle ilgili ve "organize sanayi bölgesi projesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca Devlet Planlamaya iletilen 2003 yılı revize yatırım programı tekliflerinde yeni proje karakteristiğiyle yerini almaktadır" deniliyor.
Üniversite konusu da bir altyapı meselesidir. Geçmişte de Millî Eğitim Bakanlarımız burada izah ettiler. YÖK'ün bütçesinde de bu konu zaman zaman ele alınmıştır. Benim de kendi ilimde üniversite yoktur. Millî Eğitime ve YÖK'e gittiğimiz zaman, bize, gerekli altyapının hazır olmamasından dolayı bu üniversiteler kurulamamaktadır deniliyor. Temenni ediyoruz Yalova'da da kurulsun, diğer illerde de kurulsun.
Yani, şunu söyleyebiliriz: Yalova'yla ilgili müjde verilebilir mi; evet, yolun müjdesini veriyoruz, yarın ilana gönderiyoruz. Tapu işlemlerinin müjdesini verebiliyor musunuz; evet, veriyoruz, yakında tapularını dağıtacağız diyoruz. Onun dışında müjde vereceğimiz bir konu yok.
Bir diğer soru Antalya - Alanya yoluyla ilgili. Önemli bir soru. İki soru da önemli. Antalya-Alanya yolu; doğrudur, sadece sayın milletvekilimiz için önemli değil, bütün Türkiye için önemlidir, Antalya için önemlidir. Çünkü, turizm yönünden çok önemli bir yolumuzdur. Burada da, daha önce ihale edilmiş olan bu 65 kilometrelik kesimin 42 kilometresi tamamlanmıştır, 23 kilometrelik kesim için ödenek temin edilmeye çalışılıyor; bir çalışmamız var, gayretimiz var.
Burada, bir diğer soruda deniliyor ki: "Antalya-Alanya arasındaki dördüncü kısım tüneller ne zaman bitirilecek?" 5 adet tünelden 2'si tamamlanmış, geriye kalan 3 adet tünel ve geriye kalan 4 kilometrelik kısım 2003 yılında tamamlanacaktır. Burası için, yeterince ödenek vardır, 48,3 trilyon liralık ödenek vardır. Bu ödenek burası için fazladır. Buradan arta kalacak ödeneği, biz, bu 65 kilometrelik kısımda yapımı devam eden 23 kilometrelik bölüme aktaracağız. Dolayısıyla, 2003 yılında, Antalya-Alanya yolu için bir problem gözükmüyor, zamanında tamamlanacağa benziyor diyor ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, söz istiyorum...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Peki; cevap vermek üzere, kürsüde bekleyeyim.
BAŞKAN - Sayın İnce, yerinizden, çok kısa bir açıklama rica ediyorum.
Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.
Kalıcı konutlarla ilgili sorularıma verdikleri cevaplar için Sayın Bakana çok teşekkür ediyorum.
Yalnız, tabiî, benim soru önergem Sayın Başbakanaydı. Diğer konular, tabiî ki, biraz es geçildi, tabiri caizse. Örneğin, çiçekçilik konusunda bir şey söylemediniz. Mücbir sebeple ilgili açıklamanız, bence, yanlış anlaşıldı; o, vergiyle ilgili bir konuydu.
Sayın Başkan, bizim Yalova İli olarak sıkıntımız şudur: Kamuoyunda, medyada, basında, televizyonlarda "Yalova'nın bir bakanı var; Yalova'nın bütün sorunları çözüldü; Yalova'nın desteğe, takviyeye ihtiyacı yok" denildi. İşte, Yalova'nın sıkıntısı buradan başladı. Kişisel reklam uğruna, Yalova'nın sıkıntıları gözardı edildi.
Ben, sadece Yalova'nın değil, bütün Türk Milletinin milletvekiliyim; ama, bir konunun altını çizmek isterim. Bakınız, Düzce İlindeki toplam hasarlı konut sayısı 24 906, Yalova'daki sayı 42 504'tür. Yalova için ekstra ayrıcalık istemiyoruz, sadece, diğer illerde olanlar Yalova'da da olsun, bunu söylüyoruz. 10 Ocak 2000 tarihinde, mücbir sebep, Yalova İlinin tümüyle, Kocaeli Merkezinde kaldırılmıştır ve Yalova'nın sonu bu şekilde hazırlanmıştır; buna karşıyız. Bakınız, yine, o günlerde -o bölgedeki yerel gazeteler tanığımızdır- o zamanki Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın ile İngiltere'nin Bayındırlık ve İskândan Sorumlu Devlet Bakanı Nick Raynsford arasında, Yalova Belediyesine verilmek üzere -bir kısmı hibe bir kısmı kredi olacak şekilde- 50 milyon dolarlık bir protokol imzalanmış; ama, bu konuda bir tek dolar dahi belediyemiz kasasına girmemiştir; bunları anlatmak istiyorum.
Yalova'nın bir doğal şansı vardı; bizim konutların olduğu bölge yıkılmıştı, dükkânların, alışveriş merkezlerinin olduğu bölge yıkılmamıştı. Bu doğal şansı bile, Yalova'nın o günkü siyasetçileri, kendi kişisel çıkarları uğruna kullanmışlardır; Yalova halkı da 3 Kasımda bunun cevabını vermiştir.
Çok teşekkür ediyorum.
Yalnız, Sayın Başkanım, son bir cümle...
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Siz de eski bir öğretmen olarak, benim öğretmenlik yaptığım yıllarda, siz, Personel Genel Müdür Yardımcısıydınız. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, öğretmen okullarıyla ilgili o kadar hoş bir konuşma yaptı; ben de çok teşekkür ediyorum. Keşke, son cümlesini söylemeseydi. Adalet ve Kalkınma Partisinin ampulünün yaydığı ışık ile öğretmenlerin yayması gereken ışığı özdeşleştirdi. İşte, eğitimin siyasallaşması budur. Ben, bunu bir talihsizlik olarak nitelendiriyorum. Keşke, böyle söylemeseydi. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın İnce, çok teşekkür ediyorum.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Ben teşekkür ediyorum efendim.
BAŞKAN - Antalya Milletvekilimiz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, isterseniz Sayın Özcan da konuşsun...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Soruların bir ikisine hemen cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Hemen mi cevap vereceksiniz?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Evet.
BAŞKAN - Mikrofonunuz açık, buyurun Sayın Bakanım.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Arkadaşımızın geçmiş hükümetle ilgili olan problemini cevaplandırmakla mükellef değiliz biz burada.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Benim problemim yok efendim.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika.
Yaşar'la, geçmiş bakanla olan derdiniz varsa, onu, bir kere, buraya taşımayın.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Yalova'nın derdini taşıdım Sayın Bakan!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Burada, yazılı soru önergenize ters düşen bir açıklama yaptınız. Şurada ne diyorsunuz: "1999 depreminde en ağır yıkıntıya ve can kaybına uğrayan Yalova'nın sorunları bazı siyasetçilerin bireysel şovlarına..."
MUHARREM İNCE (Yalova) - Devlette devamlılık yok mu Sayın Bakan?!
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Şimdi, burada, bize, Yalova esnafının durumunu soruyorsunuz; cevap veriyoruz "evet, 423 tanesinin işyerlerini teslim edeceğiz" diyoruz. 423'ün 415'inin işlemleri tamamlanmış, 300 kişi ise müracaat etmemiş.
Biz, burada, sorulara soru gibi cevap vermeliyiz, verdiğimiz cevaplarda boşluklar varsa, sizler onu sormalısınız. Geçmiş siyasî alışkanlıkları, mümkün mertebe, bir tarafa bırakırsak, Türkiye siyasetine daha iyi bir kalite getireceğime inanıyorum ben. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onun için, sorulara, mümkün mertebe, öz, kısa, olumlu cevap vermeye çalışıyorum ve olduğu gibi cevap vermeye çalışıyorum.
Bir başka konu: "Müjde verebilir misiniz" diyorsunuz; size müjde verdik, tapuları yakında dağıtacağız diyoruz; bundan daha güzel müjde olur mu?!
MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ediyoruz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Yollarınızın ilanını yarın gazetelere gönderiyoruz; bundan daha güzel müjde olabilir mi?! Isınmanın sorumlusu vatandaşın kendisi olmasına rağmen, Bakan olarak, oradaki vatandaşlara yardımcı olabiliriz diye, biz, ilin valisine talimat yazıyoruz.
Bir başka konu: Geçmiş hükümetlerle ilgili problemler, sıkıntılar buraya taşınacaksa, o zaman, bizim buraya çıkmamızın anlamsız olduğunu görüyorum; yani, beni, geçmiş bakanın sorunlarıyla bu kürsüde tutma hakkına sahip değilsiniz.
MUHARREM İNCE (Yalova) - Eski bakan imzalamış; 50 milyon doları soruyorum.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Ben, burada bekliyorum ki, benim eksiğim varsa söyleyesiniz, ben de burada tamamlayayım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM İNCE (Yalova) - Koray Aydın imzalamış; o para ne oldu?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Özcan, buyurun.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakana çok teşekkür ediyorum, Alanya-Antalya yolunun öneminden de bahsetti.
Değerli arkadaşlarım, bu yol 1950'li yılların yapımı. Sene 2003... Kalan kısmı 20 kilometre...
Ülkemizin en çok turist getirip götüren yolu Antalya-Alanya yoludur; dolayısıyla, ülkemizin en çok döviz getiren yolu da Antalya-Alanya yoludur. Antalya, ülkemizin yaş sebze ve meyve ihtiyacının yüzde 65'ini sağlıyor; bu yol da yüzde 30'unun yükünü taşıyor.
Yine, arkadaşlarım, 2002 yılına göre, sadece Alanya 1 700 000 turist ağırlamış ve 1 800 000 000 ile 2 000 000 000 dolar arasında döviz girdisi sağlamış; sadece Alanya... Manavgat, Titreyen Göl, Side bu yol üzerinde ve buralar buna dahil değil. Öyleyse, değerli arkadaşlarım, bu yol, altın yumurtlayan tavuktur. Altın yumurtlayan tavuğa bakmayacağız, hemen yumurta yumurtlasın, yiyelim diyeceğiz. Bu anlayışı kabul etmek mümkün değildir.
Onun için, Sayın Bakanımızdan istirham ediyorum; bu yol, Türkiye'nin en önemli yolu. "Bu yol için ödenek temin edilmeye çalışılıyor" denilmesini anlamıyorum!.. Bu yoldan daha önemli bir yol varsa, o yolu yapmaya devam edelim!.. O zaman da, bu anlayışla, IMF kapılarında, Dünya Bankası kapılarında döviz alacağız diye uğraşalım. Bu, çok önemli.
Benim istediğim şu: Alanya, Antalya, Türk turizmcileri, Avrupalılar -arkadaşlar, bunun adı "ölüm yolu"; Avrupalılar "ölüm yolu" koydular bunun adını- bu yolun bitirilmesini istiyor.
BAŞKAN - Sayın Özcan, maksat hâsıl olmuştur; lütfen...
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ben, sizden, bu yolun bu yaz bitirileceği müjdesini alıp, Antalyalılara vermek istiyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın Bakanım, buyurun.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Sayın Başkanım, cevap vermem gerekiyor; ortada bir yanlış anlama var veyahut da Sayın Milletvekilim, mikrofonda öyle konuşması gerektiği için konuştu herhalde.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Hayır...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Biz dedik ki: Arkadaş, 65 kilometrelik kısmın, 27 kilometresi sıcak asfalt, 15 kilometresi sathî kaplama olmak üzere toplam 42 kilometresi bitirilmiş, geriye 23 kilometrelik bölüm kalmış. 2 nci ve 3 üncü kısım diye ayırıyorum; çünkü, yollar arapsaçına dönmüş.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Bakan, ben, o yolları adım adım biliyorum, siz o yolları bilmiyorsunuz...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Detaylarına çok girmek istemiyorum, kimseyi de yargılamak istemiyorum; çünkü, benim gayem işime bakmak, iş yapmak, iş bitirmektir. İnsanları memnun edebilmenin yollarını arıyorum, gayretlerini arıyorum. Onun için de, mümkün mertebe, geçmişin içine dalıp da kendimi kaybetmek istemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Size doğru bilgi vermiyorlar Sayın Bakan.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Bir dakika, geleceğim, anlatacağım, cevap vereceğim.
O bakımdan, şurada, ben, size doğru bilgi vermek mecburiyetindeyim, siz de, mikrofonu açtığınız zaman seçmeninize çok güzel mesaj vermek mecburiyetindesiniz.
Bir şey söyleyeceğim...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, lütfen tamamlar mısınız...
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Bakan, size yanlış bilgi veriyorlar, siz, bize yanlış bilgi aktarıyorsunuz.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Hayır, bitireyim... Sayın Milletvekilim, müsaade edin, bitireyim.
Ben, sizin için buraya çıktım, sizin için buradayım, sizin için bu soruları cevaplandırıyorum, sizin için dosyaların içinden bu bilgileri çıkardım, kendi şahsım için çıkarmadım. Konuşmalarımı doğru algılarsanız, ben de bu kürsüye çıktığım zaman, şevkle çıkmayı kendimde her zaman için görmüş olurum. Onun için, bir kere, teşekkür etmeyi öğreneceğiz; teşekkür ederken, bir kamufle için teşekkür değil, kendimize yol bulmak için teşekkür değil, kendi konuşmamızın önünü açmak için, gerçekçi olmayan bir teşekkür değil, yürekten gelen bir teşekkürle teşekkür etmeliyiz ki, biz de, burada doğruları anlatırken, daha büyük cesaret sahibi olalım.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Yolu bitirin; ben, çok teşekkür edeceğim size.
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Biz bitirelim işte... 4 üncü kısmın 5 tünelinden 2'si bitmiş, 3'ünü bitireceğiz bu yıl diyorum, artı, bu 3 tünelin olduğu yerdeki 4 kilometrelik kısmı da bitireceğiz diyorum, bunun bütçede 48,3 trilyon parası var diyorum, buradaki para fazla olduğu için geriye kalan 23 kilometrelik kesime aktaracağız, Antalya-Alanya yolunda problem gözükmüyor diyorum.
Eksik kalan ödenekleri temin etmek için, elbette ki, gayret sarf edeceğiz ve bu yolun, sadece Antalya için değil, Türkiye için önemli olduğunu, sadece sizin için değil, hepimiz için önemli olduğunu sözümün başında söyledim, geldiğim günden beri de bu yolla uğraşıyorum.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Bakan, öncelik verin; öncelik verin bu yola...
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI ZEKİ ERGEZEN (Devamla) - Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, yürekten teşekkür ediyoruz sizlere.
3.- Batman Milletvekili M. Nezir Nasıroğlu'nun, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde boşaltılan köylere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/91)
BAŞKAN - Soruyu cevaplandıracak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, bu önerge, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
M. NEZİR NASIROĞLU (Batman) - Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
M. NEZİR NASIROĞLU (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; köyleri boşaltılan insanlar şu anda ve yıllardır sefalet içerisindedir, açtır, işsizdir, şehir ve ilçe varoşlarında sahipsizdir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşanan terörün en büyük faturası, boşaltılan köylerde yaşayanların üzerine çıkarılmıştır. Bu insanlar evlerine ekmek götüremeyecek durumdadır, çocukları eğitimsiz kalmıştır. Bu konu da çok acildir. Bu insanların, bir an önce köylerine, arazilerine dönmesi şarttır. Terörün yaralarının sarılması için, devletin bölgeye el uzatması şarttır. Bölgede sorunlar acil çözüm bekliyor; ama, Hükümet Programında bölgeyle ilgili tek cümle yoktur. Şunu önemli hatırlatmak isterim ki, bu bölgeye ve insanlara sahip çıkmak, Kopenhag Kriterleri kadar önemlidir, Avrupa Birliği kadar önemlidir, Kıbrıs sorunu kadar önemlidir. Bu bölge yoğun bakımdan yeni çıkmıştır. Parti ayırımı gözetilmeden bölgeye el uzatılması şarttır.
Beni dinlediğiniz için, hepinize teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
4. - Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit'in, çiftçilerin kredi borçlarına ilişkin Devlet Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/122)
BAŞKAN - Soruyu cevaplayacak Sayın Bakan?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, bu önerge üç birleşim içerisinde cevaplandırılmadığından, İçtüzüğün 98 inci maddesinin son fıkrası uyarınca, yazılı soruya çevrilecektir; önerge gündemden çıkarılmıştır.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
Sayın Koçyiğit, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakika.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, sözlerime başlamadan önce, bir öğretmen okulu mezunu olarak, öğretmen okullarımızın, köy enstitülerinin kuruluşunun 155 inci yılını kutlarım. Gerçekten de, öğretmen okulları, eski deyimle, köy enstitüleri, Türkiye'nin ilk kuruluş yıllarında, emeğe dönük, üretime dönük, bilgiye dönük eğitim yaparak, bilgi ile üretimi birleştirerek, Anadolu'nun uyanmasında çok büyük görevler üstlendiler; fakat, Anadolu'nun uyanmasından, köylünün uyanmasından korkan egemen sınıflar, bu okulları zaman içinde yok etmeye çalıştılar. Köy enstitüsünden öğretmen okuluna, öğretmen okulundan öğretmen lisesine, öğretmen lisesinden de yatılı bölge okuluna dönüştürmek suretiyle amaçlarına ulaştılar. Umarım ki, bundan sonra, tekrar, özlediğimiz bu köy enstitüleri, öğretmen okulları, eski fonksiyonlarına uygun olarak tarihteki yerini alır, geleceğe yönelik de tekrar bizlerle beraber olurlar.
Bu kısa hatırlatmadan sonra, çiftçi borçlarına ilişkin olarak verdiğimiz soru önergemize Sayın Bakanımız üç birleşimde cevap vermediğinden burada söz almış bulunuyorum.
Gerçekten de bugün çiftçilerimiz çok zor durumdalar. Çiftçiler, ürünü ekip, doğa şartlarının acımasız koşullarına bırakıyorlar. Çok yağmur yağarsa batıyor, ürün alamıyorlar, az yağarsa kuraklıktan ekin alamıyorlar. Bunun için, doğal olarak, banka sistemine ve kredi kuruluşlarına başvurarak buralardan borç alıyorlar; fakat, bu borçlarını da zamanında ödeyemediklerinden, faizleri birikerek bunları çok zor durumda bırakıyor. Bu nedenle, bunlara tez elden el atıp, borçlarının ana paralarını taksite bağlayıp, faizlerini ise silmek gerekir. Buna inanıyorum.
Hepimizin bildiği gibi, çiftçilerin hasat mevsiminde ürünleri çok bol olmakta, burada arz ile talep karşılaştığı zaman, arz fazlası olduğu için, talebe baskı yaparak ürün fiyatlarını düşürmektedir. Ürün fiyatları düştüğü zaman, düşük fiyattan tüccar almakta ve daha sonra, bunu, yüksek fiyattan satarak, esas payı, esas kârı tüccar elde etmektedir.
Öncelikle, ürün geliştirme borsaları kurarak, arz ve talebi, daha hasat mevsiminde bir araya getirerek, bu ürünlerin, gerçek değeri üzerinden çiftçinin elinden çıkmasını ve bu gerçek geliri çiftçinin kazanmasını sağlamamız lazım.
Çiftçilerimizin, bir yandan Ziraat Bankasına ve kredi kuruluşlarına borçları varken, bir yandan da devletten alacakları vardır. Hepimizin bildiği gibi, çiftçilerimiz, 2002 yılı doğrudan gelir desteklerinin tümünü alamadılar; bazı iller hiç alamadı, bazı iller tam aldı, bazı illerimiz de yüzde 40, yüzde 50 civarında aldı. Çiftçilerimizin, devletten 2,4 katrilyon liralık bir alacağı bulunmaktadır; yani, şu anda, devlet, çiftçilere borçludur.
Bir yandan da sıkıştırarak, bunlardan, faizlerini ana borçla beraber almaya çalışıyor. Burada, devletimizi insafa çağırıyoruz; bir an önce çiftçilerin gerçek sorunlarına el atarak, bunların borç faizlerini silmesini istiyoruz. Bu konuda, gerek Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bizler ve gerekse AK Parti milletvekilleri olarak sizler, gerek seçim konuşmalarımızda ve gerekse hükümet programlarımızda, çiftçilere, emeklerinin karşılığının verileceğini, doğrudan gelir desteklerinin zamanında ödeneceğini vaat ettik; vaadimizi yerine getirmemiz lazım. Çiftçilerimize bunu dediğimiz zaman -işte, para yok, bütçede para yok- tabiî, onlar da doğal olarak bize şunu söylüyorlar: "Tamam, bize para yok da holdinglere parayı nereden buluyorsunuz?"
Daha dün burada, bir holdingin borçlarını yeniden yapılandırarak, 5,2 milyon dolarlık, yani, 9 katrilyon liralık borcunu, 3 yılı ödemesiz 15 yıl vadeye yaydık. Bir yanda bir kişiye 9 katrilyon verirken, bir yanda da yüzbinlerce çiftçinin -nüfusuyla beraber milyonlarca çiftçinin- aşağı yukarı 4 katrilyon liralık faiz borcunu silmek gözümüze geliyor. Yani, bir kişiye 9 katrilyon verirken, yüzbinlerce, milyonlarca çiftçiden 4 katrilyonu esirgiyoruz.
Burada, hükümetimizin, gerçekten, elini vicdanına koyarak, bu insanların sorununu çözmesini istiyoruz; çözüldüğü zaman, bizler de rahat ederiz, sizler de rahat edersiniz.
Bu nedenle, burada, hepinizi tekrar selamlar, hepinize saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koçyiğit.
5.- Manisa Milletvekili Nuri Çilingir'in, sürücü belgesinde aranılan görme yeterliliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi ve yazılı soruya çevrilmesi nedeniyle konuşması (6/123)
BAŞKAN - Sayın Bakan?.. Yok.
Bu soru da, üç birleşim içinde cevaplandırılmadığından, yazılı soruya çevrilmiştir.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, söz istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 5 dakikadır.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanımızca cevaplanmak üzere vermiş olduğum soru önergesi üzerinde açıklamalarda bulunmak üzere söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizde bir gözü gören, bir gözü görmeyen vatandaşlarımıza sürücü belgesi verilmiyor. Bu, bazıları tarafından önemsiz görülebilir; ama, bunun önemli bir insan hakkı olduğunu şimdi sizlere anlatacağım.
Dünya ülkelerine baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Danimarka, Yunanistan, İrlanda, Lüksemburg, Hollanda'dan Güney Afrika'ya kadar birçok ülkede bu kişilere, belli şartları taşımaları kaydıyla, sürücü belgesi veriliyor. Dış ülkelerde yaşayan bir gözü görmeyen Türk vatandaşları, yaşadıkları yabancı ülkelerde aldıkları sürücü belgeleri ve araçlarıyla o ülkeden diğer yabancı ülkelere seyahat edebiliyorlar. Bu vatandaşlarımız sahip oldukları sürücü belgeleriyle kendi vatanlarına geldiklerinde, sahip oldukları sürücü belgelerini bir yıl kullanıyorlar. Yani, İsviçre'den belge aldınız, Türkiye'de bir sene araç kullanıyorsunuz. Bir yılın sonunda yabancı ülkede almış olduğunuz sürücü belgenizi Türk sürücü belgesiyle değiştirmek istediğinizde, bu sürücü belgesi iptal ediliyor ve yenisi verilmiyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir gözü görmeyen insanlara sürücü belgesi veren ülkeler, tabiî ki, bunun şartlarını da koymuşlardır. Oluşturulan bu şartları taşıyan kişiler, sürücü belgesi alabilmektedirler. Avrupa Birliği resmî gazetesinde, sürücü belgeleri sağlık muayenelerinde bir gözü görmeyen insanlar için, gören gözün, gözlükle en az yüzde 60 oranında bir görme derecesine sahip olması gerektiğini ve uzman doktorların, söz konusu tek gözle görme durumunun, şahsın durumuna uyum sağlamasına yetecek kadar uzun ve görüş açısının normal olduğunu onaylamaları gerekiyor. Uluslararası hukuk bakımından bu konunun ülkemiz için bir eksiklik olduğu ortadadır. Üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerindeki hukuk düzenlemeleri ve uygulamalar da bu yöndedir.
Seyahat özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Antlaşmasında yer alan temel bir insan hakkı olması ve motorlu taşıt kullanabilme de bu özgürlüğün bir parçası sayıldığına göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalayan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülke olarak hukukumuzu bu normlara uygun hale getirme yükümlülüğümüz de var.
Kaldı ki, bizim Anayasamız da kişi haklarını koruma altına almıştır: 10 uncu madde, kanun önünde eşitlik; 11 inci madde, kanunlar Anayasaya aykırı olamaz; 23 üncü madde, seyahat özgürlüğü düzenlemeleri, sadece bunlardan birkaçıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Monoküler ve Derin Ambliyoplar Derneği Dokuz Eylül Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından hazırlanan raporu, İzmir Valiliği İnsan Hakları İl Kurulu Başkanlığına götürmüşlerdir. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı 12.7.2002 tarih ve 500 sayılı yazıyla, bu konunun Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığınca değerlendirildiği, sürücü belgesi alabilecek özürlülerin belirlenebilmesi için bazı dış ülkelerde mevcut örneklerin derlenmekte olduğunu belirtmiş, bunu takiben de ilgili kurumlardan oluşacak bir komisyonla çalışmalara başlanabileceğini bildirir bir görüşle, bu işin olması gerektiği yönünde cevap vermiştir.
Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Karayolları Trafik Yönetmeliğinde bulunan ve sağlık kurullarınca verilecek "sürücü olur" raporlarının düzenlenmesine esas olan sağlık muayenesinde sürücü adaylarında aranılacak sağlık şartlarına ilişkin esasları düzenleyen 3 sayılı cetvelin, günümüz ihtiyacına cevap vermediğini belirtmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önerim, ülkemizde 2 000 000 kişiyi ilgilendirmektedir. Bu durumu düzeltmek için Sayın Bakandan bu yönde çalışma yapmasını bekliyorum. Yapılacak olan düzenleme bellidir. Karayolları Trafik Yönetmeliğinin sağlık muayeneleriyle ilgili kısmını düzenleyen 3 sayılı cetveldeki 2 nci madde, 4 üncü maddenin (b) bendi ve 7 nci maddede yapılacak yönetmelik değişikliğiyle vatandaşlarımızın mağduriyeti giderilmiş olacaktır. Yine, 88 inci madde değiştirilerek yurt dışından alınan sürücü belgelerinin Türkiye'de kullanılması sağlanmalıdır.
Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bir komisyonun, konuyla ilgili yaptığı çalışmaları yakından izlemekteyiz. İçişleri Bakanlığımızın en kısa zamanda yapacağı yönetmelik değişikliğiyle bu konuyu çözerek mağduriyeti gidereceğine inancım tamdır.
Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çilingir.
6. - Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, yönetim kademelerine yapılan atamalara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/127)
BAŞKAN - Soruya cevap verecek Sayın Bakan?.. Yok.
Sözlü sorunun görüşülmesi ertelenmiştir.
7. - Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun, 1958'de kaldırılan Karaköy Camiine ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (6/128)
8. - Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu'nun, Çorum ve Alacahöyük müzelerinin kapatılmasına ilişkin Kültür Bakanından sözlü soru önergesi ve Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun cevabı (6/136)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Kültür Bakanımız, 7 nci ve 12 nci sıralarda bulunan sözlü soru önergelerine birlikte cevap verme isteğini iletmiştir; soruları birlikte okutacağım.
7 nci sıradaki sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki soruların, Kültür Bakanı Sayın Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunu saygılarımla arz ederim.
Atilla Başoğlu
Adana
1- 1958 yılında Adnan Menderes Hükümetinin "Yıldırım Yıkma Harekâtı" sırasında kaldırılan ve başka bir yerde tekrar kurulmak üzere tek tek numaralandırılan, Mimar D'Aranco tarafından yapılan ünlü Karaköy Camii şimdi nerededir?
2- Menderes Hükümetinin sözleri ve taahhütleri, devletteki devamlılık ilkesi gereği, sonraki hükümetleri bağlamakta mıdır? Bu ihmalin suçlu ve sorumluları kimlerdir?
3- Camiin ne zaman ve hangi mekâna tekrar kurulması düşünülmektedir? Bir büyük gazetemizin gündeme getirdiği, Camiin kaybolduğu iddiaları doğru mudur?
4- Tarihî ve kültürel mirasımızın her gün haramiler tarafından yağmalanması karşısında, her zaman olduğu gibi, birkaç gün üzüntülerimizi dile getirip, sonrasında olayları unutacak mıyız? Almayı düşündüğünüz ciddî önlemler var mıdır? Varsa nelerdir?
BAŞKAN - 12 nci sıradaki sözlü soru önergesini okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Kültür Bakanı Sayın Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Feridun Ayvazoğlu
Çorum
Çorum İlimizin turizm açısından önemli bir beldesi olan Alacahöyük, 4 000 yıllık tarihî geçmişiyle Bakır-Taş, Eski Tunç, Hitit ve Frigler dönemine ait tarihî kültürel yapısıyla önemli bir turistik bölgedir. Bu bölgeyi 2002 yılında 50 000'i aşkın yerli ve yabancı turist ziyaret etmiştir. Ne yazık ki, Çorum ve Alacahöyük Müzelerinin kapatılmış olması, bu bölgeye turizm açısından zarar vermektedir.
1- Gerek Çorum Müzesi gerek Alacahöyük Müzesinin kapatılma amacı nedir?
2- Müzelerin yeniden açılması konusu, Bakanlığınız tarafından değerlendirilmeye alınacak mı?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri, Kültür Bakanı Sayın Erkan Mumcu tarafından cevaplandırılacaktır.
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu'nun, Çorum ve Alacahöyük Müzelerinin kapatılmasına ilişkin sözlü soru önergesini cevaplandırmak istiyorum; daha sonra, diğer soru önergesini cevaplandırmaya çalışacağım; bu vesileyle, Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Çorum Müzesi, 8.11.2000 tarih ve 5887 sayılı makam onayıyla, teşhir, tanzim ve yenileme amacıyla, Alacahöyük Müzesi ise, 21.8.2001 tarihinde 1365 sayılı makam onayıyla, onarım yapılmak üzere kapatılmıştır. Söz konusu müzelerin teşhir, tanzim ve onarımları devam etmekte olup, 2003 yılında her iki müzenin de hizmete açılması planlanmıştır. Zannediyorum, Sayın Ayvazoğlu'nun sorusunu cevaplamak için, bu malumat kifayet edecektir.
Değerli milletvekilleri, elbette, hükümetler, devlette devamlılık prensibi gereği, ülkenin tüm işlerini, tüm meselelerini birbirlerinden devralırlar ve aynı sorumluluk yaklaşımıyla, toplumun taleplerine, toplumun beklentilerine dönük olarak hizmet üretmek sorumluluğundadırlar. Bu manada, cumhuriyet hükümetlerinin tamamı, sayısı, numarası kaç olursa olsun, başbakanı ya da kabine üyeleri kimler olursa olsun, cumhuriyetin hükümetleridir, Türkiye'nin hükümetleridir. Dolayısıyla, Türkiye'nin hükümetine düşen sorumlulukları paylaşırlar
Ancak, ben, ne yazık ki, Kültür Bakanlığının mevcut bilgileri, birikimleri, dosyaları arasından sayın milletvekilimizin sorusuna net bir yanıt veremeyeceğim; zira, 7044 sayılı Kanunun 14 üncü maddesine göre, aslında vakıf eseri olan, ancak, mimarî ve kültürel değeri dolayısıyla koruma altına alınmak amacıyla, o zamanki adıyla Vakıflar Umum Müdürlüğüne devrini öngören kanunun hükmü gereği, anılan vakıf eser, Vakıflar Genel Müdürlüğünün sorumluluğunda ve yetkisinde. Zannediyorum, sayın milletvekilimizin soru önergesi, Vakıflar Genel Müdürlüğünden sorumlu devlet bakanlığına yöneltilmiş olsa idi, burada belki daha ayrıntılı bir malumat sunma imkânı buluna-bilecekti.
Ancak, bu vesileyle, sayın milletvekilinin duyarlılığına çok teşekkür etmek istiyorum. Zira, kültür varlıklarımızın korunması konusunda, özellikle, mevzuattaki çeşitliliğin, yetkilerin paylaşılmış olmasının, bölüşülmüş olmasının ve gölgeli alanlar bulunmakta olmasının, zaman zaman kurumlararası kurumsal taassuptan kaynaklanan yetki yarışmalarının, ilgisizliğe de dönüşebilen tutumların, maalesef, sorunlar yarattığı hepimizin bildiği ve hepimizi üzen bir gerçektir.
Elbette, bununla, valiliklere, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, vakıflara, belediyelere ve bazı özel kanunlarla, bazı kurumlara verilmiş yetkilerin tek elde toplanmasını önermiyorum; bunun çok doğru olacağını, çok sağlıklı olacağını da düşünmüyorum. Bizim ihtiyacımız, bu konuda, yetkileri ve kaynakları bir elde toplamak yerine, ortak bir bilinci üretmektir diye düşünüyorum. Kültür varlıklarımızı, tarihî eserleri korumak konusunda ortak bir bilince ulaşmak ve bu bilinci yaygınlaştırmak, her ölçekte yaygınlaştırmak, özellikle yerel yönetimlerin, yerinden yönetim otoritelerinin yetkilerini, imkânlarını zenginleştirerek, bunları, ortak anlayışla korumak zorundayız.
Tabiî, Türkiye, öyle bir ülke ki, üzerinde, bin yıllar boyunca onlarca medeniyet kurulmuş, toprağın her metre katında bir tarih var, her metre katında insanlığın geçmişini, dolayısıyla geleceğini aydınlatacak son derece önemli bilgiler, bulgular var. Toprağın üzerinde, şu ya da bu ölçekte koruyabildiğimiz ya da koruyamadığımız tarihî varlıklarımız var ve hiç şüphesiz, bunlar, Türkiye'de bir ulusal bilincin oluşmasında, gerçekten anahtar rol oynayan varlıklar; bunları korumak zorundayız. Korurken de, bunları, bir koruma çemberinin içine alıp, dokunmadan, hiç kimsenin dokunmasına izin vermeden, zamanın içinde öylece saklı kalabilirmiş gibi yapmaktan da vazgeçmemiz gerekiyor. Galiba, ortak bilinç arayışımızda varmamız gereken en önemli uzlaşılardan bir tanesi, özellikle mimarî varlıkların, tarihî mimarî varlıkların korunmasında, bunların korunmasının, ancak bunlar yaşatılarak mümkün olabileceği konusunda bir mutabakat olduğu kanaatini, ben, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bunların, hem yaşatılması hem korunması gerekiyor. Özellikle, yaşatılmayan yapıların korunabilmesinin son derece güç, hatta, neredeyse imkânsız olduğunu biliyoruz. Tabiî, her eser için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu söylediğim, genel bir yaklaşım değeri ancak ifade ediyor; ancak, tek tek bazı eserlerin, kendine özgü tutumları, politikaları gerekli kılabileceğini, hiç kuşkusuz, hatırdan çıkarmamamız gerekiyor.
Diğer yandan, kaynakları da çeşitlendirmemiz gerekiyor. Kaynakların çeşitlendirilmesi noktasında, tarihî kültürel varlıklarımızın korunması çerçevesinde ulaştığımız ortak bilincin, ürettiğimiz ortak bilincin ve mutabakatın hayata geçirilmesinde, sadece kurumlara değil, kişilere de inisiyatifler verebilmemiz gerekiyor, sorumluluklar verebilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla, bu yönde katkıda bulunmak anlamında insanları teşvik etmemiz gerekiyor, şirketleri teşvik etmemiz gerekiyor, gerçek kişileri teşvik etmemiz gerekiyor, bilim adamlarını teşvik etmemiz gerekiyor. Bu çerçevede, benden önce bu görevi yürüten değerli arkadaşımızın başlattığı bir hazırlık var; daha doğrusu, benim Millî Eğitim Bakanı olarak, onun da Kültür Bakanı olarak, birlikte oluşturduğumuz bir çerçeve var; şimdi, nöbet değişimiyle aynı şeyi sürdürmeyi düşünüyoruz. O da, tarihî varlıkların korunması ve eğitim yatırımlarına dönük, bir tür, adına "sponsorluk yasası" diyebileceğimiz, bir teşvik mevzuatı getirmek. Kendi özel kaynaklarından eğitim yatırımlarında bulunan kimseleri özendirecek birtakım düzenlemeler getirmek; tabiat kültür varlıklarının, özellikle tarihî varlıkların korunması, geliştirilmesi, yaşatılması yönünde kaynak ayıran, çaba ortaya koyan insanların teşvik edilmesi, özendirilmesi yolunda bir yasal çerçeve hazırlıklarımız sürüyor. Bunlar, umuyorum ki, değerli milletvekillerimizin ve bu konuda uzman sivil toplum kuruluşları ya da üniversitelerin de katkıları alınarak, bu yasama yılının sonuna kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemi gelebilecektir. Genel Kurul sürecinde de, milletvekillerimizin katkılarını alarak, bu ortak bilincin, ortak yaklaşımın bir numunesi olmak üzere, bu yasayı üretebileceğimizi ve bununla önemli bir merhale, özellikle kaynakların çeşitlendirilmesi bakımından bir merhale kazanabileceğimizi umuyorum.
Biraz önce, Sayın Gazalcı'nın sorusu okundu. Tabiî, Sayın Gazalcı bu soruyu yönelttiklerinde ben Millî Eğitim Bakanıydım; dolayısıyla, bu soru, müsaade ederseniz, bana sorulmuş sorudur. Bu soruyu defaatle cevaplandırdım; ama, tabiî ki, milletvekillerinin soru sorma hakları var ve yürütmede bulunanların, bakanların da bunları cevaplandırma, bu konuları açıklığa kavuşturma sorumlulukları var. Benim bakanlığım döneminde, bakan imzasıyla, sadece 8 atama gerçekleştirilmiştir. Bu, cumhuriyet tarihinde, bugüne kadar yapılan en az sayıda atamadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Hele hele, yeni gelen bir hükümetin, özellikle üst düzey yöneticiler açısından takınması kaçınılmaz olan tutum dikkate alındığında, bunun eleştirilebilir bir şey olduğunu da, belki, arkadaşlarım söyleyeceklerdir.
Ancak, bir şey çok önemli; biz, şunu yapmaya çalıştık: Eğitim alanının -bundan sonra da bunun böyle devam edeceğine inanıyorum- toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir ortak mutabakat alanı olduğunu, doğrudan öğrenci velisi olsun ya da olmasın, eğitim sektörünün içinde olsun ya da olmasın, herkesin, eğitimin ülkenin geleceğini inşa eden bir alan olmaktan doğan bir hakkının olduğuna inandığımız için, en geniş mutabakatı oluşturmaya çaba sarf ettik ve bu çaba, bundan sonra da sürdürülecektir; ancak, bunun -daha önce de söyledim- bir hükümetin yasa ve anayasalardan kaynaklanan...
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakika bekler misiniz.
Biraz önce, şu anda cevaplamak durumunda olduğunuz soruyu ertelemiştik. İsterseniz, toparlarsanız, daha sonraki bir oturumda cevap verilebilir.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum, hemen toparlayayım.
Önemli olan, milletvekillerinin sorularının yanıtlanmasıdır diye düşünüyorum; onun için, hoşgörünüze sığınarak, belki biraz zaman kullandım. Şunu ifade etmek istiyorum: Bir hakkın kullanılması, hakkın doğru kullanılması son derece önemlidir. Soru önergeleri, milletvekillerine özellikle denetleme imkânlarını kullanabilsinler diye Anayasanın ve İçtüzüğün getirdiği bir imkândır. Bunun başka amaçlarla kullanılmaması, gerçekten bu hakkın korunması bakımından çok önemlidir. Tek tek siyasetçilerin, topyekûn siyaset kurumunun güvenilirliğine ilişkin bir sorumlulukları vardır ve bir hak, bir statü, özel bir nedenle tahsis edilmişse, ona saygı göstermek gerekir. Denetlemek maksadıyla tahsis edilmiş, düzenlenmiş bir hakkın propaganda amacıyla kullanılmasının, hakkın suiistimali sayılabileceğini düşünüyorum. Bu, netice itibariyle, siyasetin alışık olduğu bir şey olabilir; ama, benden önceki Bakan arkadaşım da söyledi, işte bu alışkanlıklardır siyaset kurumunun güvenilirliğini Türkiye'de tartışmalı hale getiren. Bundan vazgeçersek, hem kendimize hem ülkemize çok önemli bir iyilik yapmış oluruz diye düşünüyorum.
Heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Önerge sahiplerinden söz talebi var mı efendim?
Sayın Atilla Başoğlu, Sayın Feridun Ayvazoğlu.
Efendim, Sayın Gazalcı'nın soru önergesini biz ertelemiştik; Sayın Bakan, sadece, nezaket planında konuşurken ismini zikretti.
Şimdi, ilkönce Sayın Başoğlu.
Sayın Başoğlu, buyurun.
ATİLLA BAŞOĞLU (Adana) - Sayın Bakanıma, vermiş olduğu cevaplar için çok teşekkür ederim. Her şeyden evvel, yeni vazifesinde ve bundan sonraki vazifesinde başarılar dilerim. Söyleyeceğim görüşlerimden ötürü, şu andaki Bakanımı da tenzih ederim; ama, her zaman yaşandığı gibi, burada, yine büyük bir vurdumduymazlık yaşanmış ve herkesin bildiği gibi, ünlü İtalyan mimar D'Aranco tarafından yapılan bu muhteşem, güzel eser, güzel anıt, maalesef, 50 sene evvel, başka bir yere kurulmak üzere, numaralanarak yerinden sökülmüş; ama, maalesef, o gün bugün, âdeta kaybedilmiştir. Bundan daha elimi, bu eserin içerisinde bulunan birtakım daha değerli objelerin de yok edildiği söylenmektedir. Bunu da, Bakanımızın araştıracağına inanıyoruz.
Ayrıca, Sayın Bakanım, almış olduğumuz bazı duyumlara göre, müzelerimizde, bazı kıymetli sikkelerin de, değişik şeylerle değiştirilerek dışarıya çıkarıldığı ifade edilmektedir. Bunu da araştırma konusu yapmanızı rica ediyorum.
Bildiğiniz gibi, tarihî ve kültürel varlıklar hepimizindir, hepimiz tarafından korunması gerektiğine inanıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Ayvazoğlu?.. Yok.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Hocam, burada bir sataşma vesaire gibi herhangi bir husus söz konusu değil. Dolayısıyla, şimdi, tekrar, yeni bir tartışma konusu açmayalım.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben tartışmak için söz istemiyorum, bir açıklama getirmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bu konuda, gayet nezaketle, esas soruya cevap verdi; ama, isminiz geçtiği için söylüyorsunuz...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Ben de nezaketle bir açıklama getireceğim.
BAŞKAN - Lütfen yerinizden...
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Millî Eğitim eski Bakanımız, sağ olsun, başka bir soruya yanıt verirken, bir önceki soruyla ilgili küçük bir açıklama yaptı. Ben, tabiî, soru hakkımı saklı tutarak, şunu demek istiyorum: Atamanın sayısından çok, hukuka uygunluğu çok önemlidir. Benim soru önergemde, esas olan, yönetmeliğin bir maddesi eklenerek, Millî Eğitimdeki Atama Yönetmeliği 2003 yılının sonuna kadar kaldırılmış" hükmüdür. Bu atama ister 1 olsun, isterse 100 olsun; usulsüzdür, haksızdır, Millî Eğitimin geleneklerine aykırıdır, Anayasanın 10 uncu maddesine, 657'nin 10 uncu maddesine aykırıdır. Kaldı ki, Sevgili Bakanım artık o Bakanlıktan ayrıldı, ben onu üzmek istemem; ama, denetim görevimizi yapıyoruz. Kendisine şimdi bir suretini vereceğim. Millî Eğitim Bakanlığında, dediği kadar da az oynama olmamıştır. Herhalde illerdeki atamaları atama kabul etmiyor; yani, Bakanlığında 8-10 tane...
BAŞKAN - Sayın Gazalcı, lütfen cümlenizi tamamlar mısınız.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
Bakın, elimde bir liste var; şimdi Sayın Bakana kendim götüreceğim. İllerde 91 tane atama var, bir o kadar da bizim tespit edemediklerimiz var, 8-10 tane de -kendilerinin söylediği gibi- Bakanlıkta var; ama, bunlar, hukuka uygun olmamıştır, geleneklere uygun olmamıştır.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Ben teşekkür ederim.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Sayın Başkan, kürsüden çok kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, yeni sataşmalara sebebiyet vermeyecek şekilde cevap verirseniz iyi olur.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri, sayın milletvekilimizin söz ettiği husus belki zihinlerde bir soru işareti yaratabilir; onun için açıklığa kavuşturma gereği var.
Sayın milletvekilimizin sözünü ettiği yönetmelik değişikliği, 2002 yılına kadar yürürlükte kalmak ve...
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - 2003.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - ... ondan sonra yürürlükten kaldırılmak üzere konulmuş bir geçici maddenin 2003 yılı sonuna kadar yeniden hayata geçirilmesidir ve bir Bakanlar Kurulu onayıyla çıkmış bir yönetmeliktir. Biliyorsunuz, Bakanlar Kurulu yönetmelikleri Cumhurbaşkanın da onayı alınmak suretiyle yayımlanırlar. Dolayısıyla, hukuksuz bir şey yok.
Kaldı ki, her hükümet atamalar yapar, yapmalıdır da, yapmak onun görevidir de. Biz de, bu görev anlayışımızın gereği olarak, Türk millî eğitim sistemine yapabileceğimiz katkının bir yansıması olarak bunları yaptık. Yaptıklarımızın sayısı da, tekrar ediyorum, isteyen istediği kadar karşılaştırsın, cumhuriyet döneminde hangi dönemle karşılaştırılırsa karşılaştırılsın.
Ancak, ben, burada, hukuksuzluk iddiasına ilişkin bir şey söylemek istiyorum. Bu kürsüden üçüncü defa söylüyorum. Bunu söylediğim zaman arkadaşlarım inciniyorlar. Eğer, ortada bir hukuksuzluk varsa, sayın milletvekilinin, sayın milletvekillerinin parti gruplarının bu usulsüzlüğü soruşturmak gibi bir hukukî hakları var. Üçüncü kez söylüyorum; üçüncü kez... Varsa böyle bir şey, eğer gerçekten inanıyorsanız, hemen bir soruşturma konusu yapın, AK Parti Grubu olarak söz veriyoruz, oy vereceğiz.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Tamam.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Tekrar tekrar söylüyorum; ama, bunu hâlâ niye yapamadığınızı anlayabilmiş değilim. İşte bu, tam anlamıyla, yerleşik siyaset alışkanlıklarının sürdürülmesi. Ben buradan bir yarar sağlanabileceğine inanmıyorum, ben buradan Türkiye'nin bir yarar sağlayabileceğine inanmıyorum; herhangi bir siyasî partinin bir yarar sağlamayacağı gibi, bu tür alışkanlıkların, bir kurt gibi, siyasete duyulan güveni kemirdiğini düşünüyorum. Biz bir şey kazanmıyoruz; ama, kaybeden şey siyaset, siyaset dolayısıyla da Türkiye oluyor.
Ben derim ki, yapmayalım arkadaşlar, bunu yapmayalım. Cevabını çok iyi bildiğimiz soruları, başka biçimlerde kurgulayarak, başka çarpıtılmış biçimler haline getirerek sunmaktan elde edeceğimiz bir yarar yok. Bu, defalarca söylenmiş bir şey, bütün belgeleriyle ortaya konulmuş bir şey. Bir hukuksuzluk varsa, gereğinin ne olduğunu ben öğretmek durumunda değilim; bu, Anayasa ve yasalarda yazılı.
Böyle bir cevap vermekten bile üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Şu, esas itibariyle, benim çok hoşuma giden bir duruş değil, hiç de benim hoşuma giden bir duruş değil. Hele, eğitim gibi gerçekten mutabakat yaratmak durumunda olduğumuz bir alana ilişkin gereksiz konularda tartışmaların ortaya çıkmasından, bizim umduğumuz hiçbir fayda yok, Türkiye'ye gelebilecek hiçbir yarar da yok; ama, şunu söylüyorum efendim...
HASAN AYDIN (İstanbul) - Somut olarak ne diyorsunuz Sayın Bakanım?
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Sayın milletvekilim, şunu söylüyorum: Ben, burada, dört defa söyledim. İddianızda samimiyseniz, hodri meydan, buyurun; değilseniz, gelin, buradan özür dileyin. Ayıptır!.. Ayıptır!.. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bu işi, şahsiyeti rencide edecek boyutlara vardırmaya hakkınız yok.
Sonuç itibariyle, demokratik bir hak olarak, anayasal bir hak olarak verilmiş bir soru önergesi mekanizmasını suiistimal etmeye hiç kimsenin hakkı yok.
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Zatıâliniz onu yapıyorsunuz.
KÜLTÜR BAKANI ERKAN MUMCU (Devamla) - Bunu yapmayın. Ha, başka haklarınız da var; gelin, yapın onu; gelin, yapın. Hem de, bu işi biraz kapsamlı tutalım. Söyledim; geriden itibaren, geçmişten, iki yıla, üç yıla, beş yıla, yedi yıla kadar bir soruşturmaya hazırız. Ben, belgelerinin de var olduğunu söylüyorum; ama, iyi düşünün; Cumhuriyet Halk Partisinin kapısının önünde yığılacak binleri, onbinleri, yani, öğretmenleri nasıl geri göndereceğinizi de düşünün. Ben arkadaşlarıma güveniyorum, ben parti grubuma güveniyorum. Eğer, hakikaten bir hukuksuzluk var olduğuna inanıyorsunuz, hakikaten hukuksuzluğu takip etme konusunda ciddiyseniz -artık bunu söylemek zorundayım- buyurun, hodri meydan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Koç.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1. - Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Kültür Bakanı Erkan Mumcu’nun, Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) - Şimdi, bakın, usule uygun olmayan, daha doğrusu, tavır olarak, üslup olarak çok yadırgadığımız bir üslup, Sayın Bakanımız tarafından, değişik kereler, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu hedef alınarak kullanılıyor. Bu konuda, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili olarak, ufak bir açıklama yapmak istiyorum. (AK Parti sıralarından "sataşma yok" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Hocam...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sayın Bakan, Grubu sorumsuzlukla suçladı, hiç hoş değildir. Bizim ne yapacağımıza Sayın Bakan karar veremez.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen sakin olunuz...
V. HAŞİM ORAL (Denizli) - Sizi ikna etme adına söylüyorum.
BAŞKAN - Bakın, Grup Başkanvekiliniz Sayın Koç konuşuyor.
Şimdi, burada, Sayın Bakanın söylemek istediği, daha doğrusu söylediği... Söylemek istediğini ben bilemem, kendisi takdir eder. Herhangi bir sataşma üslubu yok; ama... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Bir dakika efendim, müsaade eder misiniz...
...her zamanki kibarlığıyla, yatıştırıcı müzakereci üslubuyla, Sayın Koç'a kısa bir söz hakkı vereceğim; herhangi bir şey olmayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun, Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, önce çok teşekkür ediyorum bu anlayışınız için.
Yadırgatıcı bir üslup dedim. Geçen hükümet döneminde de -yani çok uzak değil- 58 inci hükümet döneminde de, Sayın Bakanımız -bu sefer Millî Eğitim Bakanı olarak görev yapıyordu- Yükseköğretim Kanunuyla ilgili bir açıklaması sırasında, yine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna, âdeta direktif verir gibi, yön verir gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin temel politikalarının oluşturulmasına ışık düşürür gibi ifadelerde bulundu. Bunu yadırgatıcı bulduğumuzu, o zaman da ifade etmiştim. Oturumu yöneten başkan söz hakkı vermemişti; onu da saygıyla karşıladık. Fakat, bu üslup, bugün de devam ediyor. Yani, siyasette "hodri meydan" teriminin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünden ifade edilecek bir terim olduğunu zannetmiyorum.
Bu konuşmaların, oturumların, zaman zaman şiddetlendiği dönemler oluyor, zaman zaman kastını aşan ifadeler oluyor, her iki gruptan da oluyor. Sizin grubunuzdan da, bizim grubumuzdan da bu ifadeler olduğunda, sorumlusu olan arkadaşlar çıkıyorlar "kastını aşan bir ifadem varsa, özür dilerim" diyorlar. Bazen, ortada, kalabalıktan bu ifade çıkmışsa, grup başkanvekilleri olarak bizlere bu görev düşüyor.
Ben, Sayın Bakanımızın bu nezaketi göstereceğinden eminim.
Cumhuriyet Halk Partisi, kendi görüşlerini oluşturacak, kendi fikirlerini düzenleyecek, kendi sözcüleriyle burada açıklayacak güce ve yeteneğe sahiptir. Sayın Bakan, bunun için hiç yorulmasınlar. Eğer, bir yardım talep ederlerse, Cumhuriyet Halk Partisi, kendilerine, devlet yönetiminde de, bakanlık yönetiminde de her türlü katkıyı verebilir, yol gösterebilir, ışık tutabilir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanın ve Sayın Koç'un üslubu arasında, esas itibariyle fazla bir farklılık yok. Sayın Bakan, müzakereye açık olunduğunu; ama, herhangi bir şekilde incitilmemesi gerektiğini söyledi. Sayın hocamız da, Sayın Koç da, grup başkanvekili olarak, aynı ifadelerde bulundu.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.18
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.30
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mevlüt AKGÜN (Karaman)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Sözlü sorulara ayrılan 1 saatlik süre bir önceki oturumda dolmuştu.
Şimdi, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1 inci sırada yer alan İş Kanunu Tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİYLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1. - İş Kanunu Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/534) (S. Sayısı: 73)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince 2 nci sıraya alınan, Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
2.- Tebligat Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/533, 2/94) (S. Sayısı: 93) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, Komisyon raporu 93 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
İçtüzüğün 81 inci maddesine göre, gruplar adına birer üyeye, Komisyona ve Hükümete 20'şer dakika; şahısları adına iki üyeye 10'ar dakika söz vereceğim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret Baloğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tezkere beklerken tebligat geldi; ama, bu da çok önemli.
Tebligat Yasası, bizim sosyal yaşamımızda çok önemli bir yer taşır; çünkü, insanlar, hayatları boyunca en az bir kere öyle bir tebligatla karşılaşmışlardır. Bunun için hukukçu olmak da gerekmiyor. Avukatlara çok gelir; ama, bütün insanlara birer kez, en az, bu tebligat ulaşır.
Türkiye'de yargı sistemine yönelik en büyük eleştiri, yargının yavaş işleyişidir, hak alma sürecinin uzamasıdır. Bunda birden çok unsurun rol aldığını biliyoruz. Nedir bunlar; yargıçlar yeterli sayıda değildir, adliye teşkilatı yeterli değildir, adliye binaları yeterli değildir; ama, bunlar kadar önem taşıyan bir husus da tebligatın sağlıklı yapılmamasıdır. Hukukla ilgilenenler, avukatlar, hâkimler ya da adliyeden yolu geçenler bilirler ki, tebligat her zaman sorunlara yol açmıştır, muhakemenin yenilenmesine yol açmıştır, benzeri sorunlara yol açmıştır. Bu yasa tasarısıyla bu eksikliklerin geniş çapta giderileceğini umut ediyoruz. O nedenle, olumlu bir gelişmedir. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu olumlu gelişmeyi de destekliyoruz. Yalnız, bu fırsattan yararlanarak, bu işleyişe ilişkin düşüncelerimizi açıklamak istiyorum.
Doğal ki, hızlı bir tebligat, yargının çabuklaştırılmasını ve sonuç almayı sağlar; ama, hızlı bir tebligat sağlama uğruna da esası gözden kaçırmamak gerekir; çünkü, tebligatın çok hızlı yapılması, kapılara yapıştırılması, muhtara bırakılması gibi hususlar bu yasa içinde de yer alıyor. Uygulayacak olanlar insanlardır. Bunların yapacağı hatalar hak kayıplarına yol açabilir. Aslında, hızlılık, zaten, zaman zaman hak kayıplarına yol açıyor.
Bakınız, bu yasa tasarısı sayın milletvekillerinin eline 15.00'teki toplantıdan birkaç saat önce geçti; bir saat, birbuçuk saat önce geçti. Doğal ki, yeteri kadar inceleme fırsatı bulamadık. Neyse ki, yasa tasarısı, arkasında birtakım gizli talepleri veyahut ilerlemeleri kastetmediği için hiçbir sakınca taşımıyor, büyük bir rahatlıkla da görüşüyoruz; ama, her zaman böyle olmadığını da çok iyi biliyoruz.
Şimdi, efendim, bu yasada geçmişte en çok eleştiriye uğrayan hususlardan birisi kısmen gideriliyor. Nedir o; bizzat ilgiliye yapılmayan tebligat.
Tasarının 4 üncü maddesinde, tebligatın kapıya yapıştırılmasına ilişkin bir düzenleme var. Burada, tebligatın bu yapıştırma işleminden onbeş gün sonra yapılmış gibi olacağı hükme bağlanıyor. Böylece, muhtemel hak kayıplarını önleme yolunda iyiniyetli ve doğru bir düzenleme yapılıyor.
Yine, tasarının 5 inci maddesinde, 7 nci maddesinde, 8 inci maddesinde yargıyı hızlandırmaya yönelik ve hak kayıplarını önleyecek düzenlemeler var; kısaca sunmak istiyorum.
5 inci maddede, muhtara, ihtiyar heyetine ve zabıtaya evrakı kabul etme zorunluluğu getiriliyor; bu da, biliyorsunuz, geçmişte, uygulamada birtakım sorunlara yol açıyordu; kabul etmiyorlardı... Neyse ki, bu düzenlemeyle, bu uygulamayla, bu da giderilmiş oluyor.
7 nci maddede, tebliğ memurunun ad ve soyadının bulunması... Çok basit gibi görünüyor; ama, çok sorunlara yol açıyordu geçmişte; tebligatı kimin yaptığı tespit edilemiyordu. Bu nedenle, tebligatın iptaline neden olan -özellikle icra dairelerinde- işlemler oluyordu; bu da, bu maddeyle düzenlenmiş oluyor.
8 inci madde, yabancı ülkedeki Türk vatandaşlarına tebligat usulünü düzenliyor. Burada da bir hızlandırma söz konusu ve yeni bir düzenleme söz konusu. Bu tebligatın hızlandırılması da, yargının, dışarıda yaşayan vatandaşlarımıza daha çabuk ulaşmasını ve yanıt almasını sağlayacak gibi görünüyor.
Sayın milletvekilleri, tebligatın hızlandırılması, tabiî, bu yasal düzenlemeyle mümkün olacak; ama, tebligatın hızlandırılması için, önce gidecek bir yol gerekiyor. Bakın, şu anda martın sonuna geliyoruz. Kiğılı hemşerilerim aradı beni bugün, Yedisulu hemşerilerim aradı -burada Bingöl milletvekilleri de var- Kiğı'dan Yedisu'ya ulaşmak mümkün değil. Tebligat memuru uçacak da değil. Yani, Türkiye'de altyapıyı yeterli bir biçimde düzenlemediğimiz sürece, en iyi tebligat kanununu da yapsak, gene yargı hızlanamayacak. Bu vesileyle, Sayın Bayındırlık Bakanını da, Kiğı'ya, Bingöl'e ve Yedisu'ya dönüp bakmaya ve oranın yollarına özen göstermeye çağırıyorum.
Sayın milletvekilleri, tebligat, biliyorsunuz, yasal sonuçlar getiriyor. İnsanların hayatında da, başta söylediğim gibi, önem taşıyor. Tebligat, yasal sonuçlar getirecek bir duyurunun ilgiliye verilmesi. Kısaca böyle ifade ediliyor. Her ne kadar bu yasa değişikliğiyle iç hukukumuza ilişkin bir düzenleme yapılıyorsa da, kimi zaman devletler arasında da bu tür bildirimler yaşanabiliyor. İç hukukumuzda gösterdiğimiz bu özeni, dış hukukumuzda da, dış ilişkilerimizde de göstermek zorunda olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Her ne kadar, devletler, birbirinin kapısına tebligat yapıştırmıyorsa da, birkaç saatlik süreler verip birtakım taleplerini dayatabiliyorlar. Dilerim, bu tür dayatmalara dayanacak gücümüz olur; bu tür dayatmaların bizi getireceği noktalardan uzaklaşacak gücümüz olur.
Sayın milletvekilleri, özetle görüşlerimi sundum. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu yeni düzenlemeyi destekliyoruz. Bunun olumlu sonuçlar getirmesini diliyorum; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hepinizi saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Baloğlu, teşekkür ediyorum.
Tasarının tümü üzerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel; buyurun.
Süreniz 20 dakika. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7201 sayılı Tebligat Kanununun bazı hükümlerinin değiştirilmesine dair kanun tasarısı hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygıyla selamlarım.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan, Antalya Milletvekili Sayın Feridun Fikret Baloğlu, tasarının bir saat önce ellerine geçtiğini; bunun bir alışkanlık haline geldiğini ifade etti. Bunu, herhalde CHP'nin süregelen bir alışkanlığının devamı olarak kabul ediyorum; çünkü, Fikret Baloğlu'yla Adalet Komisyonunda beraberdik; orada, bu kanun tasarısı ittifakla geçti. "Bir saat önce elimize geçti" demekle ne mana ifade ettiğini anlayamadım...
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Özel, Genel Kurulu kastediyorum; kişisel olarak tabiî inceledim.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Yani, kendisinin bu kanun tasarısından haberi vardı ve büyük müzakereler sonucunda, ittifakla komisyonumuzdan geçmişti...
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, milletvekilimizin adı Feridun Bey efendim; Fikret Bey değil.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Feridun Fikret Baloğlu dedim; doğrusunu ifade ettim efendim.
BAŞKAN - Evet.
HALUK KOÇ (Samsun) - "Feridun Bey"i kullanıyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - İkisini de kullanıyorum efendim.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Tebligat, hukukî bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için, yetkili makamın, kanun ve usulüne uygun bir şekilde yazıyla veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir.
Bir hakkın doğumu, hak sahibinin bu hakkı kullanması veya belirli bir süre geçme şartına bağlı yahut hak sahibinin ya da karşı tarafın susması, bir işlemde bulunması veya bulunmaması hallerine bağlı olarak bir hakkın özünün veya kullanılmasının ortadan kalkması, bütün bu hususların kanunlara göre ilgilisine bildirilmesiyle olur. Bir yargı organı tarafından veya idarî makam tarafından alınan kararın ilgilisine bildirilmesi, son derece önemlidir. Kişi ve kuruluşların yargı önünde veya idarî işlem karşısında hakkını kullanabilmesi, hakların nelerden ibaret olduğunun ve verilen kararın ne olduğunun bilinmesine bağlı olup, alınan bir karar veya yapılan bir işlemin yerine getirilmesi, ilgilisine bildirilmekle tamamlanır. Çoğunlukla, bu bildirimden sonra, birtakım hukukî sonuçlar doğar.
Tebligatın usulüne uygun yapılmaması halinde, kişinin bir hakkı kullanması ortadan kalkabileceği gibi, bu yüzden bir dava veya icra takibinin uzun süre sürüncemede kalması da mümkündür. Pek çok davanın, tebligat işlemi ve usulsüzlük nedeniyle uzun yıllar bitirilemediği, hatta duruşmasının bile yapılamadığı bir gerçektir.
Bu nedenlerle, son derece önem taşıyan bir hakkın özüne dahi etki edebilen bir işlem olan tebligatla ilgili olarak hukukumuzda ayrı bir kanunla düzenleme getirilmiş, daha önce Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda ve diğer kanunlarda dağınık olarak yer alan tebligata dair hükümler yürürlükten kaldırılarak, 1959 yılında 7201 sayılı Tebligat Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Bundan sonra, aksayan yönler, çeşitli tarihlerde çıkarılan kanunlarla düzeltilmiş, daha çabuk ve sağlıklı yapılması sağlanmaya çalışılmıştır; fakat, son zamanlarda, yine, birtakım aksaklıkların olduğu, bu aksaklıkların yargılamanın çok uzamasına ve zaman kaybına sebep olduğu, bu nedenle yargının yavaş işlemesine sebep vererek, toplumda hukuk sistemine ve adalete duyulan güvenin büyük ölçüde zedelenmesine neden olunmuştur. Gerek ceza ve hukuk davalarında gerekse icra takiplerinde işlemlerin bir an önce sonuçlanması, dosyaların bir an önce tekemmül etmesi ve sonuçlanması, gerek toplum ve gerekse bireyler açısından çok önem arz etmektedir.
Yargılamanın hızlanması, adaletin tecelli etmesinin şartlarından biri, belki de en önemlisi, tebligat müessesesinin aksaksız ve hızlı çalışmasıdır. Bu şekilde, zamanın delilleri yok etmesi, yıpratması engellenecek, masum sanık bir an önce temize çıkacak, alacaklı bir an önce alacağına kavuşacak, davacı ve davalı tarafın uzun yıllar adliye koridorlarında sırf tebligatın yapılamamasından dolayı gereksiz beklemeleri, duruşma talikleri sona erecek, zaman kaybı önlenecek.
Yine, cezanın ve kararların infazı ve icrasının hızlı bir şekilde uygulanmasıyla vatandaşların kafasında suç işleyenin cezalandırılacağı, karşılıksız kalmayacağı, haksızlığa uğramış kişilerin hakkını alabildikleri inancı kuvvetlenecek, vatandaşların hak aramak için adlî yolların dışında birtakım oluşumlara müracaatlarının önüne geçilmiş olacak, bu suretle toplumsal barışın sağlanmasına büyük ölçüde katkı sağlanmış olacaktır. Böylece de, adalete olan güven tam manasıyla artacaktır. Bu amaçla da, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı Yüce Meclisin gündemine gelmiştir.
Tasarıyla genel olarak, tebliği yapan PTT memurlarının herhangi bir kusur ve kabahati olmasa dahi tebliğ evrakının kaybolması ve zıyaı halinde PTT işletmesi sorumlu tutulmakta, birlikte oturan aile efradı ve hizmetçi dışında aynı konutta oturan diğer kişilere de tebligatın yapılabilme olanağı ve imkânı getirilmekte, bu zamana kadar kâh aynı mahalde oturma kâh birtakım siyasî mülahazalarla tebliğ evrakını almaktan imtina eden muhtar, ihtiyar heyeti ve zabıtanın da tebliğ evrakını alma mecburiyeti getirilmekte, yabancı ülkedeki temsilcilikler aracılığıyla Türk vatandaşlarına yapılmak istenen tebliğlerdeki zorluklar da bir ölçüde giderilmeye çalışılarak, tebliğ evrakını almaktan kaçınan kötü niyetli kişilere karşı getirilen hükümle tebliğin yapılmış sayılacağı esası getirilmiş, daha önce tebliğ yapılıp da adresini değiştirmiş olanlara, yeni adresi bildirmemeleri halinde eski adreslerine kapıya asılmak suretiyle tebliğlerin yapılacağı, eskiden olan kazaî mercii divanhanesine asılma işleminden artık vazgeçilmiş olduğu, ayrıca, Tebligat Kanununun daha etkili ve hiçbir suiistimale meydan vermemek bakımından cezaların caydırıcılığının artırılması amacıyla ceza miktarları da yükseltilmiştir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleme, Türk Medenî Kanunu ve diğer ilgili tüm mevzuat göz önüne alınarak ve de uyum sağlanması amacıyla, 18 yaşından küçük olanlar çocuk sayıldığından, bu kişilere bir yükümlülük getirmemek amacıyla, daha önce tebliği alabilecek olan kişinin 15 yaş olan sınırı 18 yaş olarak değiştirilmiştir; böylece de, tebliğ mazbatasında tebliği yapan memurun bizzat ad ve soyadının da bulunması bir zorunluluk haline getirilmiş; böylece, karışıklıklara meydan verilmek istenmemiştir.
Tebliğ yapılacak kişinin adresinin tespit edilmemesi halinde her türlü devlet organından, kolluk kuvvetinden bilgi ve belge istenebileceği, araştırma yapılabileceği de hüküm altına alınarak, usulî işlemlere hızlılık kazandırılmaktadır. Bu nedenle, Yargıtayın bozma gerekçelerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, yeni bir düzenlemeyle, kazaî tebligatlarda verilen süreye rağmen, tebligat giderlerinin ilgilisi tarafından ödenmemesi halinde uygulamadaki farklılıkları gidermek amacıyla, ödenmeyen dava dilekçesinin tebliğine ilişkin ise, davanın, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesine göre müracaata bırakılmış sayılacağı hükmü getirilmiştir. Diğer hallerde ise, ilgili tarafın talepten vazgeçmiş sayılacağı belirtilmiştir.
Kat Mülkiyeti Kanununa göre yapılan işlemlerde bağımsız bölümde fiilen oturan bulunmaması halinde ilan tahtasına asılan tebligat örneklerinin bağımsız bölüm sahibine yapılmış sayılacağı hükmü getirilerek, uygulamada bu kişilere tebligatta yaşanan sıkıntılar giderilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun bir maddesinde yapılmak istenen değişikliğe dair kanun teklifi, Adalet Komisyonumuzda söz konusu bu tasarıyla birleştirilmiş ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki son değişiklikle, Yargıtaydaki tebliğnamelerin tebliğine yönelik açıklayıcı hüküm getirilmiş, böylece uygulamadaki sıkıntılar giderilmeye çalışılmıştır.
AK Parti olarak, yargının hızlanmasına yarayacak olan bu kanun tasarısını desteklediğimizi, ülkemizin tam bir hukuk devleti görüntüsü verebilmesi için adalet sisteminin işleyişindeki tüm aksaklıkların giderilmesi, tam ve zamanında adaletin tesisi için gereken her türlü düzenlemenin AK Parti tarafından yapılacağını belirtir, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özel, teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerinde başka söz talebi?.. Yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TEBLİGAT KANUNU İLE CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanununun 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan "memurlarının kusur veya ihmali yüzünden veya" ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, 1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- 7201 sayılı Kanunun 16 ncı maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat:
Madde 16.- Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- 7201 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde yer alan "birlikte oturan ailesi efradından" ibaresi "aynı konutta oturan kişilere" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4. - 7201 sayılı Kanunun 20 nci maddesinin birinci cümlesinde yer alan "hüviyeti" kelimesi "adı ve soyadı" şeklinde ve son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bu maddeye göre yapılacak tebligatlarda tebliğ, tebliğ evrakının 13, 14, 16, 17 ve 18 inci maddelerde yazılı kişilere verildiği tarihte veya ihbarname kapıya yapıştırılmışsa bu tarihten itibaren onbeş gün sonra yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
4 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5. - 7201 sayılı Kanunun 21 inci maddesinde yer alan "zabıta amir ve memuruna" ibaresi "zabıta amir veya memurlarına" şeklinde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkra uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar."
BAŞKAN - Komisyonun maddî bir düzeltme isteği var galiba...
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Sayın Başkanım, birinci fıkradaki "zabıta amir ve memurlarına" ibaresindeki "memurlarına" kelimesi yanlış basılmıştır; onu "memuruna" olarak düzeltiyoruz efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6. - 7201 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde yer alan "onbeş" kelimesi "onsekiz" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7. - 7201 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin (8) numaralı bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"8. Tebliğ evrakı kime verilmiş ise onun imzası ile tebliğ memurunun adı, soyadı ve imzasını,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8. - 7201 sayılı Kanunun 25 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 25/a maddesi eklenmiştir.
"Siyasî temsilcilik aracılığıyla yabancı ülkedeki Türk vatandaşlarına tebligat:
MADDE 25/a- Yabancı ülkede kendisine tebliğ yapılacak kimse Türk vatandaşı olduğu takdirde tebliğ o yerdeki Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu aracılığıyla da yapılabilir.
Bu hâlde bildirimi Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğu veya bunların görevlendireceği bir memur yapar.
Tebliğin konusu ile hangi merci tarafından çıkarıldığı bilgilerinin yer aldığı ve otuz gün içinde başvurulmadığı takdirde tebliğin yapılmış sayılacağı ihtarını içeren bildirim, muhataba o ülkenin mevzuatının izin verdiği yöntemle gönderilir.
Bildirimin o ülkenin mevzuatına göre muhataba tebliğ edildiği belgelendirildiğinde, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurulmadığı takdirde tebligat otuzuncu günün bitiminde yapılmış sayılır. Muhatap Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğuna başvurduğu takdirde tebliğ evrakını almaktan kaçınırsa bu hususta düzenlenecek tuta-nak tarihinde tebliğ yapılmış sayılır. Evrak bekletilmeksizin merciine iade edilir."
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9. - 7201 sayılı Kanunun 28 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar veya zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde 1 adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 93 sıra sayılı Tebligat Kanunu ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 9 uncu maddesiyle değiştirilen 7201 sayılı Tebligat Kanununun 28 inci maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa Abdullah Torun Hasan Kara
Ordu Adana Kilis
Afif Demirkıran İsmail Bilen
Batman Manisa
"Bununla beraber tebliği çıkaran merci, muhatabın adresini resmî veya hususi müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorar ve zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Önerge sahipleri, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddede yapılan değişiklikle, merciin, muhatabın adresini resmî ve hususî müessese ve dairelerden gerekli gördüklerine sorması ve her durumda zabıta vasıtasıyla tahkik ve tespit ettirmesi amaçlandığından bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10. - 7201 sayılı Kanunun 34 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Yukarıdaki fıkra gereğince yapılacak tebligatlara ilişkin giderler 5 inci maddeye göre ödenir. Verilen süreye rağmen ödenmeyen tebligat gideri dava dilekçesinin tebliğine ilişkin ise Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 409 uncu maddesi uyarınca işlem yapılır. Diğer hallerde tebligat konusu talepten vazgeçilmiş sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
11 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11. - 7201 sayılı Kanunun 35 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve yeni adres tebliğ memurunca da tespit edilemediği takdirde tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır.
Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
12 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12. - 7201 sayılı Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "otuzbin liradan yüzbin liraya" ibaresi "bir milyar liradan üç milyar liraya" ve ikinci fıkrada yer alan "onbeş günden altı aya" ibaresi "üç aydan bir yıla" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
13 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13. - 7201 sayılı Kanunun 54 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan "onbeşbin liradan ellibin liraya" ibaresi "beşyüz milyon liradan iki milyar liraya" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
14 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14. - 7201 sayılı Kanunun 55 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan "otuzbin liradan yüzbin liraya" ibaresi "bir milyar liradan üç milyar liraya"; (b) bendinde yer alan "onbeşbin liradan ellibin liraya" ibaresi "beşyüz milyon liradan iki milyar liraya"; (c) bendinde yer alan "otuzbin liradan yüzbin liraya" ibaresi "bir milyar liradan üç milyar liraya"; ikinci fıkrasında yer alan "(15) günden altı aya" ibaresi "üç aydan bir yıla" ve "(3) aydan (5) seneye" ibaresi "bir yıldan beş yıla" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
15 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15. - 7201 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinde yer alan "bir aydan üç aya kadar hapis ve onbin liradan yüzbin liraya kadar ağır para cezası" ibaresi "üç aydan bir yıla kadar hapis ve beşyüz milyon liradan üç milyar liraya kadar ağır para cezası" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
16 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16. - 7201 sayılı Kanunun 59 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Davetiye, basit usulü muhakeme davetiyesi, yemin davetiyesi bu zarfın içine konmadan da gönderilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17.- 7201 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir."Bağımsız bölümde fiilen oturan yoksa ilân tahtasına asılan tebligat örneği bağımsız bölüm sahibine yapılmış sayılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
17 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
18 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18. - 7201 sayılı Kanunun 25 inci maddesinin ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
18 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19 uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19.- 7201 sayılı Tebligat Kanununda yer alan "Posta Telgraf ve Telefon İşletmesi", "Cumhuriyet Müddeiumumiliği", "Hariciye Vekâleti" ve "Jandarma Umum Kumandanlığı" ibareleri sırasıyla "Posta Telgraf Teşkilâtı Genel Müdürlüğü", "Cumhuriyet Başsavcılığı", "Dışişleri Bakanlığı" ve "Jandarma Genel Komutanlığı" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Madde üzerinde verilmiş bir adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 93 sıra sayılı Tebligat Kanunu ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinde yer alan "Posta Telgraf Teşkilâtı Genel Müdürlüğü" ibaresinin "Posta ve Telgraf Teşkilâtı Genel Müdürlüğü" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa Hasan Kara Afif Demirkıran
Ordu Kilis Batman
İsmail Bilen İbrahim Köşdere
Manisa Çanakkale
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Teknik bir düzeltme; ama, takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önerge hakkında konuşacak mısınız; gerekçeyi okutayım mı?
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Genel Müdürlüğün adının tam ve doğru yazılması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Komisyonun takdire bıraktığı, Hükümetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi, kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler.. Kabul edilmiştir.
20 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 20. - 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 316 ncı maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye dördüncü fıkra eklenmiştir.
"Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname, hükmü temyiz etmeleri veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde sanık veya müdafii ile müdahil, şahsî davacı veya vekillerine dairesince tebliğ olunur. İlgili taraf tebliğden itibaren yedi gün içinde yazılı olarak cevap verebilir.
Üçüncü fıkra uyarınca yapılacak tebligatlar, Tebligat Kanununun 35 inci maddesine göre ilgililerin dava dosyasından belirlenen son adreslerine yapılmasıyla geçerli olur."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
20 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
21 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 21. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
22 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 22. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı uğurlu olsun.
Sayın Bakan bir teşekkür konuşması yapacaklar...
Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
Günümüzün en önemli ozanlarından biri Abdurrahim Karakoç bir şiirinde şöyle der:
"Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.
Otuz yıl da babam düştü ardına,
Siz sağ olun, o da öldü hâkim bey."
Bu dizeler, ülkemizde yargı sürecinin ne kadar uzun olduğunu ve halkımızı bezdirdiğini ifade eden dizelerdir. Gerçekten, halkımız, adalete güvenmek istiyor; ama, adaletin gecikmesi karşısında da adalete olan güvenini zaman zaman kaybediyor. Bunun birçok sebebi var. Yargı usul yasalarımızdaki aksaklıklar, dava adedinin çokluğu ve buna karşılık yargıç adedinin azlığı, özellikle, temyiz süresiyle ilgili, ülkemizdeki mevcut yapı ve Yargıtayda dosyaların yığınla incelemeyi bekliyor olması ve ara birtakım temyiz mercilerinin olmamış olması gibi nedenleri sayabileceğimiz gibi, bu yargının gecikmesi nedenlerinden bir tanesi de Tebligat Kanunundan kaynaklanıyordu.
İşte, biraz önce görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz Tebligat Kanununun 19 maddesindeki değişiklikle, bu konudaki bir ihtiyacı, bir boşluğu doldurmuş oldunuz; o bakımdan, hükümetim adına, siz değerli milletvekili arkadaşlarıma ve hem iktidar partisi grubuna hem muhalefet partisi grubuna teşekkür ediyorum, takdirlerimi sunuyorum.
Biraz önce gruplar adına yapılan konuşmalarda da ifade edildiği gibi, bu düzenlemeyle neler getirildiğine bir bakalım: Bir defa, tebligat memurlarının sorumluluğuyla ilgili bir iyileştirme getirilerek, tüzelkişilik olan PTT daha fazla sorumluluk üstlenmiş oldu. Bunun dışında, bir tebligat, eğer, muhatap evde yok ise aile fertlerine ve hizmetçisine yapılabiliyordu. Şimdi, aynı konutta birlikte oturanlara da tebligat yapılmak suretiyle, bir noktada, davaların sürüncemede kalmasının -bu düzenlemeyle de- önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, muhtara, ihtiyar heyetine ve zabıtaya da tebligat yapılabiliyordu mevcut kanuna göre; ancak, bunların alma zorunluluğu yoktu; şimdi bir zorunluluk getiriliyor. Ayrıca, adresi değişen veya yeni adres bırakmayan kişilere, adliyelerdeki divanhaneye asılmak suretiyle tebligatlar yapılıyordu; bu konuda da, yeni bir düzenleme getirilmek suretiyle, sıkıntının ve problemin aşılmak istenildiğini görüyoruz. Ayrıca, cezalar da artırılmak suretiyle, Tebligat Kanununun boşluklarından yararlanmak suretiyle adaletin tecellisine engel olmak isteyenlerin de, bir noktada, kendilerine çeki düzen vermeleri isteniyor.
Tabiî, bunları uzun uzun sayabiliriz; ama, bu bir ihtiyaçtı, gerçekten, böyle bir düzenleme yapılması gerekiyordu; ama, yargı sürecinin hızlanabilmesi için bu kâfi değildir kuşkusuz; mutlaka, temel yasalarımızda da önemli değişiklikler yapmalıyız. Hükümetimiz, özellikle, Adalet Bakanlığımız bu konuda ciddî hazırlıklar içerisindedir; bir kısmını Parlamentoya sevk etmiştir, ilgili komisyondadır, süratle Genel Kurula inecektir, buraya inecektir. Böylece, adalet mekanizmasının yavaş işlemesinden şikâyet eden vatandaşlarımızın bu şikâyetini asgariye indirmiş olacağız; çünkü, biz inanıyoruz ki, adalet mülkün temelidir; bu Parlamento, bu konuda üzerine düşen görevi yapacaktır.
Ben, yeniden, bir uzlaşmayı da ortaya koyan Parlamentomuzun her iki grubuna da teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, 3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar; Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları Raporlarının müzakeresine başlıyoruz.
3. - Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ve Dışişleri Komisyonları raporları (1/374) (S. Sayısı: 64) (1)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu, 64 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Sayın Hasan Ören.
Sayın Ören, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, söz almış bulunuyorum; şahsım ve Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ülkeler arasındaki ilişkilerin gelişmesinde en önemli unsurlar ikili anlaşmalardır. Bu sayede birçok sektör hazır pazarla sorunlarını aşmaktadır. Dost ülkeler arasında bulunan Hindistan Hükümetiyle yapılan turizm işbirliği anlaşmasıyla turizm sektörüne katkı sağlanması amaçlanmıştır. Turizm gelirleri, ülke ekonomisi içerisinde önemli bir yere sahiptir. Zaman zaman yaşanan olumsuzluklara rağmen, turizm, ekonominin önde gelen sektörü olmuştur. 2002 yılında ülkemize 13 000 000 turist gelmiş ve 12 milyar dolar gelir elde edilmiştir.
Bildiğiniz gibi, Hindistan, dünyanın ikinci kalabalık ülkesidir. Hindistan, konum itibariyle, ekonomik ve siyasî ilişkilerin geliştirilmeye çalışıldığı bir ülkedir. 31 Ocak 1995 tarihinde Türkiye ile Hindistan arasında imzalanan turizm işbirliği anlaşmasının bir an önce onaylanarak yürürlüğe girmesi gerekmektedir.
Hindistan'dan ülkemize gelen turist sayısı çok fazla değildir; ancak, bu geliştirilebilir. Hindistan'dan ülkemize en fazla turist -12 551 kişi- 2000 yılında gelmiştir; 2002 yılında ise, 10 102 turist ülkemizi ziyaret etmiştir. Nüfusu 1 milyara dayanan bu ülkeden gelen turist sayısı çok değildir. Tabiî, iki ülke arasındaki karşılıklı vize uygulaması ve direkt havayolu ulaşımı bulunmaması, turizmin gelişmesini engellemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu anlaşmayla, iki ülke vatandaşlarının karşılıklı seyahatlarının teşviki, turizm kuruluşları arasında işbirliğinin geliştirilmesi, turizmin planlanarak, bilgi ve deneyimlerinin karşılıklı olarak paylaşılması ve ortak yatırım imkânlarının geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Bugünlerde, en çok savaşı konuşuyoruz. Savaşın en çok etkilediği sektörlerin başında turizm gelmektedir. Bundan, dış ticarete yönelik tüm sektörler olumsuz etkilenmektedir. Savaşın adı bile, turizm sektörünü olumsuz etkilemiştir.
Sektör temsilcilerinin açıklamalarını zaman zaman basından izliyoruz. Sektör temsilcileri, savaş nedeniyle turizmde yaşanacak sorunların tedirginliğini yaşıyorlar; çünkü, gelişmeler, sektörü tedirgin ediyor. Turizm, hassas bir sektör; savaş ve terör, turizmi çok fazla etkiliyor. Sektör temsilcileri, açıklamalarında, savaşla, turizmin ciddî bir durgunluğa gireceği endişesini taşıyorlar; savaşın çıkması durumunda, turizmin beş yıl geriye gideceğini ve bu yıl, muhtemel kaybın 5-6 milyar dolar olacağını belirtiyorlar.
Sorun, sadece bunlarla sınırlı değil. Turizmci önünü göremiyor; göremediğinden dolayı, yatırımları, işletme yatırımlarını, uçak alımlarını durduracak. Bu durum, sadece turizm sektörünü değil, turizme bağlı diğer sektörleri de etkileyecek; her şeyden önce, turizm sektöründe çalışanları etkileyecek. Açıklamalara göre, şu anda, turizm acentelerinin rezervasyonları çok yavaş ilerliyor, hatta, durma noktasına gelmiş durumda. Acentelerin, yüzde 30 ile yüzde 90 arasında değişen oranlarda rezervasyon iptalleri söz konusu.
Son yıllarda, ülkemizi kongre turizminin merkezî haline getirme çabaları da, bu durumdan olumsuz etkilenmekte. Ülkemizde yapılacak olan birçok bilimsel kongre iptal edildi; Dünya Diş Hekimleri Toplantısı, Uluslararası Üroloji Kongresi bunlardan sadece birkaç tanesi.
Yurtdışı tanıtıma ağırlık verilerek, Türkiye'nin savaşa karşı olduğunu vurgulamalıyız. Şu anda, dünya kamuoyu, savaşa karşı durarak, ABD'nin savaştan vazgeçmesi için baskı yapıyor. Birkaç ülke dışında hiçbir devlet savaşı desteklemiyor. Bu şartlar altında, ABD'nin savaşa girmeyeceğini umuyorum.
58 inci hükümet tarafından 1 Martta Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilen tezkere, savaşa karşı duyarlı milletvekilleri sayesinde geçmedi. Türkiye Büyük Millet Meclisinin savaşa karşı gösterdiği duyarlılık sayesinde, ülkemize gelmekten çekinen turistlerin fikirleri değişmeye başladı ve rezervasyonlarda bir hareketlilik oldu. İkinci tezkere de, Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesi durumunda, inanıyorum ki, yine, reddedilecektir; bu Meclis, bu onurlu kararı verecektir. Böylece, turizm, yine, eski parlak günlerine dönecektir. Hiçbir turist, savaş olan ülkeye gitmek istemez, savaşın içinde bulunan ülkeye de gitmek istemez, yakınında bile bulunmak istemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir değerlendirme daha yapmak istiyorum. Tatillerimizde, gezilerimizde, yabancı ülkeleri tercih eden turist profiline baktığımızda, eğitimli, duyarlı, gelir düzeyi yüksek insanlar olduğunu görürüz. Gidecekleri ülkelerin durumunu, yapılarını, ilişkilerini yakından biliyorlardır. Bu insanlar, sadece korkularından Türkiye'ye gelmek istemiyorlar; savaşa karşı duyarlılıklarını göstermek, savaşı destekleyen Türk Hükümetine tepkilerini göstermek için Türkiye'ye gelmek istemiyorlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti arasında 31 Ocak 1995 tarihinde imzalanan bu anlaşma, iki ülke arasında işbirliğinin gelişmesi açısından ve gelecekte turizm sektörüne yapacağı yararlar açısından olumludur.
Bu gelişmelerin ve yukarıda belirttiğim sorunların bir an önce aşılması için, AKP hükümetinin, başta turizm olmak üzere, savaştan etkilenecek sektörlerin bu durumdan etkilenmesini önlemek için gerekli tedbirleri acilen alması gerekmektedir. Bunun için, hükümet, diğer ülkelerle ikili anlaşmaların yapılmasına ve dış tanıtıma önem vererek, gerekli çabayı göstermelidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, turizm işbirliği anlaşmasını olumlu buluyoruz.
Şahsım ve Grubum adına, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Ören, teşekkür ediyorum.
AK Parti Grubu adına, Mardin Milletvekili Sayın Nihat Eri; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERİ (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Hindistan, bildiğiniz gibi, çok büyük bir ülkedir; medeniyet açısından zenginliği, ancak nüfusunun çeşitliliğiyle denk tutulabilir. Nüfus açısından Hindistan, bugün, Çin'den sonra dünyanın ikinci büyük ülkesi konumundadır; nüfusunun, 21 inci Yüzyılda Çin'in nüfusunu aşabileceği tahmin edilmektedir.
Bir dinler ve diller barınağı olan Hindistan, aynı zamanda, dünyanın en büyük demokrasisi olarak da bilinir. Ayrıca, Hindistan, yeryüzünün en gizemli ve en zengin uygarlıklarından birini de yaratmıştır.
Hindistan, ekonomik kalkınma alanında izlediği özgün stratejiyle dünya çapında bir güç haline gelmiştir.
Hindistan, bu konumu ve nüfusu itibariyle, ekonomik ve siyasî ilişkilerimizin geliştirilmesine önem verdiğimiz bir ülke konumundadır. Ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkıda bulunabilecek en önemli unsurlardan birinin turizm ilişkileri olduğu biliniyor.
Değerli arkadaşlar, onayınıza sunulan bu anlaşma, esasen, çok geç kalınmış bir anlaşmadır. Hindistan gibi tarihî bağlarımızın bulunduğu devasa büyüklükte bir ülkeyle turizm konusunda bir işbirliği anlaşmasının bulunmaması çok büyük bir eksikliktir. Bu anlaşma, 31 Ocak 1995 tarihinde, Yeni Delhi'de imzalanmış, onayı için Sayın Çiller Hükümeti döneminde komisyonlardan geçirilmiş, ancak, süresi içerisinde görüşülemediğinden, onaylanıp yürürlüğe girmemiştir. Hindistan tarafı ise anlaşmayı onaylamış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, bu anlaşmayla, iki ülke vatandaşlarının karşılıklı olarak seyahatlerinin teşviki, grup seyahatlerine vize ve giriş çıkışlarda kolaylık sağlanması, turizm kuruluşları arasında işbirliğinin geliştirilmesi, turizm planlaması ve turizm konusunda edinilen deneyimlerin paylaşılması, karşılıklı bilgi alışverişi, üçüncü ülkelere yönelik olarak turizmin geliştirilmesi için ortak komiteler kurulması amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye ve Hindistan, turist kabul eden iki önemli ülkedir. Biraz önce konuşan CHP'li arkadaşımın dediği gibi, 1 milyar nüfuslu Hindistan'dan Türkiye'ye gelen turist sayısı yok denecek kadar azdır; Hindistan'dan Türkiye'ye yılda ortalama 10 000 turist gelmektedir.
Türkiye, Avrupa ve Amerika'dan Hindistan'a yönelik turizm hareketi için de bir kavşak noktası konumundadır. Bu, son derece önemli bir imkândır; bu imkân kullanılarak, Türkiye'ye ve Hindistan'a yönelen turizm konusunda işbirliği yapılabilir ve bundan her iki ülke kazançlı çıkar.
Burada bir eksikliğe işaret etmek gerekir. Turizmin itici unsurlarından birinin ulaşım olduğu bilinmektedir; ancak, ne yazık ki, Türk Hava Yollarının, dünyanın ikinci büyük ülkesi olan Hindistan'a direkt bir seferi bulunmamaktadır. Türk Hava Yolları, Yeni Delhi seferlerini, mutlaka gecikmeden başlatmalıdır.
Değerli milletvekilleri, 1 milyar nüfuslu Hindistan'da 350 000 000 orta sınıf insan bulunmaktadır. Başta Türk-Hint İmparatoru Şah Cihan'ın ölen karısının anısına yaptığı Tac Mahal olmak üzere -ki, bu, dünyanın 7 harikasından biri olarak nitelendirilir- Hindistan'da birçok Türk-İslâm eseri bulunmaktadır.
Hindistan, sanayi alanında da büyük yatırımlar ve atılımlar yapmıştır. Hindistan başta elektronik ve silah endüstrisi olmak üzere, birçok sanayi alanında dünyada önemli bir noktaya gelmiştir.
Dünya ilaç hammaddesinin yüzde 60'ını Çin ve Hindistan tek başlarına üretmektedirler.
Ayrıca, Hindistan film sahasında da dünyada birinci konumdadır. Ürettiği sinema ve televizyon filmleri sayısı açısından dünyada bir numaradır. Bu filmler, başta Amerika ve Japonya olmak üzere, dünyanın birçok ülkesinde ilgiyle izlenmektedir.
Hindistan ile yapılacak turizm anlaşması ve diğer ikili anlaşmalar sonucunda, bu konuda da işbirliği yapılırsa, Türkiye'nin tanıtımına büyük katkılar sağlanabilir.
Dolayısıyla, bu anlaşmayla, sadece turizm alanında değil, karşılıklı yatırım alanında, ticaret, sanayi ve en önemlisi Türkiye'nin tanıtımı alanında da ortak çalışmalar yapılabilir.
Biz, AK Parti Grubu olarak, bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi söylüyor; hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Eri, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE HİNDİSTAN CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ ARASINDAKİ TURİZM İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN
BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1. - 31 Ocak 1995 tarihinde Yeni Delhi'de imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşması"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 nücü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN- Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Hindistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki Turizm İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı: 255
Kabul: 254
Ret : 1
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. (1)
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
4. - Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/419) (S. Sayısı: 65) (2)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükümet?.. Burada.
Sayın milletvekilleri, komisyon raporu 65 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Ufuk Özkan'ın söz talebi vardır.
Sayın Özkan, buyurun. (Alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Grubum adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu tür ikili anlaşmalar her iki ülke açısından büyük öneme sahiptir. Bu sayede ülkelerarası ilişkilerin gelişmesi, sektörel bazdaki yatırımların artması, istihdamın yaratılması, bilgi ve teknoloji transferi söz konusudur. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere uygulanan gümrük kotaları, ithalat sınırlandırmaları bu anlaşmalar sayesinde aşılmaktadır. Özellikle de yatırımların durduğu ekonomik kriz ortamlarının aşılmasında karşılıklı işbirliği anlaşmalarının önemi ortaya çıkmaktadır.
Geçmiş hükümetler döneminde farklı ülkelerle imzalanan birçok konuya ilişkin işbirliği anlaşması ve protokolün onaylanması konusundaki kanun tasarıları geçmiş hükümet döneminde de kadük olmuştur.
Sayın milletvekilleri, bu tür anlaşmaların, ülkemizin ekonomisi açısından, sosyal yaşamı açısından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Ticarette, sosyal hayatta, sağlığından eğitimine kadar bütün sektörlerimizde yapılan bu tür ikili anlaşmaların yedi yıl, sekiz yıl gibi sürelerde beklemesini anlamak mümkün değildir. Bu anlaşmanın 1998 yılında imzalanıp, 2000 yılında Hindistan Cumhuriyeti Parlamentosu tarafından kabul edilmesine rağmen bizim Meclisimize bugün gelmesi manidardır. Şayet Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'ın Hindistan ziyareti olmasaydı ve hassasiyetleri olmasaydı bu tasarı da acaba ne zaman gelecekti.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarıda bahsi geçen Hindistan Cumhuriyetiyle ilişkilerimize değinmek istiyorum. 19 Eylül 1973 tarihinde Hindistan ile yaptığımız ilk anlaşma ticaret anlaşmasıydı. İlişkilerimizin güçlenmesinde büyük öneme sahip ulusal çıkarlarımız gözetilerek, imzalanmakta olan yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmalarından temel amaç, taraf ülkeler arasında sermaye ve teknoloji alışverişini artırmak ve yatırımların ilgili ülkenin hukuksal yapısı içinde nasıl korunacağını belirtmektir. Yabancı yatırımcılar açısından bir ülkeye yatırım yapmak, bilindiği gibi, son derece risklidir. Ülkemiz açısından durum, daha da içler acısı görünmektedir. Ekonomik istikrarsızlıklar ve krizler, yabancı yatırımcıyı olumsuz yönde etkilemektedir.
Ülkemizde, 1954 yılında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanununun yürürlüğe girmesiyle, yabancı yatırımcıların ülkemize çekilebilmesi yönündeki çabalar hız kazanmıştır. Bu bağlamda, 1962 yılında ilk anlaşma Almanya'yla yapılmıştır. Süregelen müzakereler sonucunda, bugüne dek, 66 ülkeyle bu anlaşma yapılmıştır; 55 tanesi Meclisimiz tarafından onaylanmıştır.
17 Eylül 1998 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti arasında imzalanan Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşması, her ülke yatırımcılarına, diğer ülkede yatırım ortamı yaratan temel nitelikte bir anlaşmadır.
Anlaşmanın esasları kısaca şöyledir:
Türkiye ve Hindistan'da uygulanan yabancı sermaye ve kambiyo mevzuatına açıklık kazandırmak ve karşılıklı tanıtılmasını sağlamak.
Türkiye ve Hindistan'da yabancı sermayenin kamulaştırma ve devletleştirme yönünden tabi olacağı muamele ve sahip olduğu haklara açıklık getirmek.
Her iki ülkede, özel teşebbüs ile devlet arasında meydana gelebilecek kimi sorunlara çözüm getirmek.
Türkiye-Hindistan arasındaki yatırım ilişkilerimizin azlığı dikkati çekmektedir. Her iki ülke arasında, ticaret hacminde bir yükselişin söz konusu olduğu; ancak, ithalat-ihracat rakamlarında, ülkemiz aleyhine bir durum kesindir.
Dış Ticaret Müsteşarlığının verilerine göre, 1996 yılında 198 000 000 dolar olan dışticaret açığımız, 2002 yılının ilk onbir ayı itibariyle 470 000 000 dolara ulaşmıştır. Ülkemizde Hindistan sermayeli 14 firma kurulmuş ve bu firmalar aracılığıyla, ülkemize 6 527 000 dolar sermaye ithal edilmiştir. Bu firmaların 9 tanesi ticaretle iştigal ediyor; diğerleri, bankacılık ve diğer toplumsal hizmetler, kimyasal ürünler alanıyla ilgilidir.
Yine, Hazineden aldığımız bilgilere göre, Hindistan'da 8 tane Türk firması bulunmakta ve bu şirketlerle, 4 697 000 dolar sermaye ihraç edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hindistan ile yalnız ticarî alanda değil, aynı zamanda, ortak yatırım ve müteahhitlik sektöründe de geniş iş olanaklarının var olduğunu düşünüyoruz. Yeni Delhi'de 2000 Şubat ayında yapılan toplantıda, Hint tarafının, müteahhitlerimizin Hint pazarını yönlendirmesi konusunda istekli oldukları görülmektedir. Önümüzdeki dönemde, Hindistan'da Türk firmalarının üstlenebileceği çok büyük altyapı ihalelerinin gündeme gelmesini umuyoruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmayı destekliyor; Yüce Meclisi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Özkan, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, şahsı adına, Kütahya Milletvekili Hasan Fehmi Kinay buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Türkiye-Hindistan Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı sıfatıyla, değerlendirme yapmak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; malumunuz, üzere, genel ekonomik politikamızın ana hedefleri arasında, müteşebbislerimizin dış ülkelere açılması, yabancı sermaye ve yüksek teknolojinin ülkemize çekilmesi gibi dış ekonomik unsurlar bulunmaktadır. Böylece, Türkiye ekono-misi, dünya ekonomisiyle entegrasyon sağlayacaktır.
Bu çerçeve içinde, ülkemizde yatırım yapan yapancı sermayenin çalışma esaslarını belirlemek, yatırımları teşvik etmek ve sermayeyi güvence altına almak amacıyla, Yüce Meclisimiz tarafından kabul edilen çeşitli kanunlara paralel olarak, yatırım ve ticarî ilişkilerimizin yoğun olduğu veya bu cihetle potansiyel görülen ülkelerle, 1961 yılında başlatılan, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmalarının imzalanması hızlandırılmış, iktidarımıza kadar 46 ülkeyle bu kabil anlaşma yürürlüğe girmiştir.
Sayın milletvekilleri, Hindistan ile Türkiye, tarihten gelen köklü bağlarla oluşan dostça ilişkileri ekonomik alanda da artırmak amacıyla, yatırımları en üst düzeyde teşvik etme prensibinde anlaşmış bulunuyorlar.
58 inci hükümetimiz, 13 Ocak 2003 tarihinde, bu yasa tasarısı gibi uzun yıllardır bekleyen çok sayıda kanun tasarısını Meclisimize sevk etmiştir ve halen, dış ekonomik ve siyasî ilişkilerimize yasal dayanak teşkil edecek yasa tasarılarını Dışişleri Komisyonumuz görüşmeye devam etmektedir.
Daha istikrarlı bir yatırım ortamının tesisini öngören bu anlaşmanın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Hindistan ile Türkiye arasında sermaye akışı hızlanacak, iki ülke arasında var olan yatırım ve ticarî ilişkiler yasal güvence altında gelişecektir.
Bu yasa tasarısının temel hedefi üç başlıkta toplanacak olursa, öncelikle, Türkiye ve Hindistan'da uygulanan yabancı sermaye ve kambiyo mevzuatına açıklık kazandırılacak ve karşılıklı tanıtılmasına imkân sağlanacaktır.
İkinci olarak, Türkiye ve Hindistan'da, yabancı sermayenin kamulaştırma ve devletleştirme yönünden tabi olacağı muamele ve sahip olduğu haklara açıklık getirilecektir.
Son olarak da, her iki ülkede özel teşebbüs ile devlet arasında çıkabilecek ihtilafların çözüm yolları belirlenmiş olacaktır.
Değerli milletvekilleri, şu anda bana verilen bu konuşma fırsatıyla, iki ülke arasında önemli gördüğüm bazı hususları Yüce Heyetinizle paylaşmak ve iki ülke arasında olan dışticaret oranları üzerinde özellikle durmak istiyorum.
Ne yazık ki, Hindistan'a ihracatımız son yıllarda -biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi Grup Sözcüsü tarafındanda ifade edildiği gibi- önemli ölçüde düşerek, 50 000 000 dolar seviyesine gerilemiş, ithalatımız ise artarak 500 000 000 dolar seviyesine yükselmiştir; yani, aleyhimize seyreden dışticaret açığı oranı yüzde 90 seviyesindedir. Bu rakamlar, iki ülke arasındaki potansiyeli ifade etmekten çok uzaktır.
İhracatın artırılması yönünde yaptığımız çalışmalar sonucu, ürün kalitemiz ve fiyat düzeyi, Hindistan'a mal satan diğer ülkelerle rekabet edebileceğimizi ortaya çıkarmıştır. Bu gerileyişin altında yatan gerçekleri sorguladığımızda ise, özel sektörümüzün bu ülkedeki ticarî ilişkilere ilgisini artıracak tedbirlerin alınmadığı ve dikkatlerinin bu ülkeye yeterince çekilmediği kanaatine ulaşılmıştır. Oysa, diğer ülkeler, bu dev Asya ülkesiyle her alanda yoğun ilişki içindedir. Bizim ihracatçılarımızın bu fırsattan yararlanmasını sağlayacak bu kanunla birlikte asıl vurgulanması gereken, Hindistan hükümet yetkilileri ve müteşebbislerinin bu ilişkilerin geliştirilmesini en az bizim kadar arzuluyor olmalarıdır.
Değerli arkadaşlar, dışticaret açığının oluştuğu tek Asya ülkesi Hindistan değildir; neredeyse tüm Asya ülkeleriyle benzeri şekilde dışticaret açığımız vardır. Bunun giderilmesi için, yasal düzenlemeler kadar önemli olan, işadamlarımızın morallerinin yükseltilmesi ve motivasyon sağlanması yönündeki ihtiyaçların siyasî olarak karşılanmasıdır.
Bugüne kadar 66 ülkeyle yapılan, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması anlaşmalarının 46'sının yürürlüğe girdiğini biliyoruz; ne var ki, yabancı sermayenin ülkemize çekilmesi yönünde yıllardır sürdürülen çabalarımız yeterince ilgi bulmamıştır. Bunun sorumlusu, elbette ki, bu yasaları onaylayan Türkiye Büyük Millet Meclisi değildir; devlet ve özel sektör, bu alanda yeteri kadar atılım gerçekleştirememiştir. AK Parti iktidarı, doğrudan yabancı sermayeyi ülkemize çekmek amacıyla, gerek Acil Eylem Planında gerekse hükümet programında bu konuyu önemle işlemiş ve gerekli çalışmaları başlatmıştır. Görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı da, bu anlayışın bir tezahürüdür.
Buradan, tüm özel sektör mensuplarına sesleniyorum; Hindistan, iş yapmak için sizi bekliyor, tarihten gelen yakın ilgisiyle, bize duydukları saygı ve sevgiyle. Yüce Meclisimiz üzerine düşeni yapmıştır ve yapmaya devam edecektir. Aslolan, bu yasal dayanağın ticarî ilişkiye yansımasıdır; bunu gerçekleştirmesi beklenen Türk müteşebbislerine, hükümetimiz kadar, Dostluk Grubu olarak bizler de yardımcı olacağız.
1998 yılında Hindistan tarafından onaylanıp bizim bugünlere bıraktığımız bu kanunun, her iki ülke halkına hayırlar getirmesini temenni ederken; başta, himayeleriyle bu yasanın çıkmasına destek veren Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'a, tasarıyı Meclise sevk eden Bakanlar Kurulumuza, Dışişleri Komisyonumuzun muhterem üyelerine, ilgi ve çabaları sebebiyle Dostluk Grubu üyelerine, siz Yüce Meclisimize, ayrıca Hindistan Büyükelçisi Sayın Aloke Sen'e şükranlarımı arz ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Kinay, teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
1 inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE HİNDİSTAN CUMHURİYETİ ARASINDA YATIRIMLARIN KARŞILIKLI TEŞVİKİ VE KORUNMASINA İLİŞKİN ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1. - 17 Eylül 1998 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma"nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - 1 inci madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2. - Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3. - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?.. Yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için 3 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 3 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Hindistan Cumhuriyeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 228
Kabul : 227
Ret : 1
Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. (1)
Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 20 Mart 2003 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 18.57