DÖNEM: 22 CİLT: 120              YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

106 ncı Birleşim

24 Mayıs 2006 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

       Sayfa    

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ                                           

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, Dünya Süt Günü münasebetiyle, gıda güvenliği ile sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için süt tüketiminin artırılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

2.- Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu'nun, Karadenizli fındık üreticilerinin mağduriyetine, fındık ihracatının artırılmasında karşılaşılan problemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

3.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, ülkede birlik, beraberlik ve hoşgörünün sağlanması için siyasîlere düşen görevlere ilişkin gündemdışı konuşması

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/820) (S. Sayısı: 1163)

2.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/821) (S. Sayısı: 1164)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180)

VI.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, Partisine ve Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in, konuşmasında, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bazı davalarla ilgili kamu görevlilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13299)

2.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, adlî yardım kapsamında hizmet veren avukatların ücretlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13331)

3.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, 2003'ten itibaren Hatay'da yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/13830)

4.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, özel kalem müdürlüğüne yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı  (7/13986)

I.-  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.

Birinci Oturum

Kütahya Milletvekili Alaettin Güven, Kültür ve Turizm Bakanlığının Destinasyon Projesi ve Kütahya tanıtım günlerine, ülke kalkınmasında itici güç olan turizmin önemine,

Tekirdağ Milletvekili Erdoğan Kaplan, Hükümetin uyguladığı tarım politikasının Tekirdağ ve çevresindeki olumsuz etkileri ile Saray İlçesinde kurulması planlanan termik santralın meydana getirebileceği çevre kirliliğinin tarım alanları üzerinde yaratabileceği muhtemel zararlara,

Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut, Lahey'de bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesinin, barışın korunması ve sürdürülmesi, savaşların önlenmesi konusunda oynayabileceği etkin role; bu nedenle, gerekli işlemlerin tamamlanarak Roma Statüsüne ve Uluslararası Ceza Mahkemesi sistemine bir an önce dahil olunmasının önemine,

İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın (3/799) (S. Sayısı: 1161),

İstanbul Milletvekili Yahya Baş'ın (3/800) (S. Sayısı: 1162),

Yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu karma komisyon raporları Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

663 sıra sayılı araştırma komisyonu raporunun Genel Kurulun 30.5.2006 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 355 inci sırasında yer alan 1180 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 4 üncü sırasına, 344 üncü sırasında yer alan 1147 sıra sayılı kanun tasarısının 6 ncı sırasına alınmasına; 23.5.2006 Salı ve 24.5.2006 Çarşamba günleri sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 23.5.2006 Salı ve 24.5.2006 Çarşamba günleri 15.00-21.00; 25.5.2006 Perşembe günü ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Anavatan Partisi Grup Başkanvekili ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, Siyasî Partiler Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/687), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;

İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü'nün, Büyükşehir Belediyesi Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/691), doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildiği;

Açıklandı.

Saat 17.45'te toplanmak üzere, Birinci Oturuma 17.36'da son verildi.

İsmail Alptekin

TBMM Başkanı Vekili

 Bayram Özçelik  Türkân Miçooğulları

 Burdur  İzmir

 Kâtip Üye  Kâtip Üye

İkinci Oturum

TBMM Genel Kurulu saat 17.46'da açıldı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:

1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,

2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904), görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,

Ertelendi.

3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Hükümeti ile Avrupa Uzay Ajansı Arasında Dış Uzayın Barışçıl Amaçlarla İncelenmesi ve Kullanılması Konusunda İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/956) (S. Sayısı: 908), görüşmeleri tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açıkoylamadan sonra, kabul edilip kanunlaştığı açıklandı.

4 üncü sırasına alınan, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1181) (S. Sayısı: 1180), tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle bir açıklamada bulundu.

Saat 19.40'ta toplanmak üzere, İkinci Oturuma 19.29'da son verildi.

 

Sadık Yakut

Başkanvekili

 Bayram Özçelik  Türkân Miçooğulları

 Burdur  İzmir

 Kâtip Üye  Kâtip Üye

 

Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar

TBMM Genel Kurulu saat 19.42'de açıldı.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 4 üncü sırasına alınan ve görüşmelerine devam olunan Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1181) (S. Sayısı: 1180), tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı.

24 Mayıs 2006 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.58'de son verildi.

İsmail Alptekin

TBMM Başkanı Vekili

 Bayram Özçelik  Türkân Miçooğulları

 Burdur  İzmir

 Kâtip Üye  Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  No.: 147

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Mayıs 2006 Çarşamba

Tasarılar

 1.- İskân Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1209) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)

 2.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1210) (Avrupa Birliği Uyum; Millî Savunma ve Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)

 3.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu Tasarısı (1/1211) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Avrupa Birliği Uyum; Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.5.2006)

Teklifler

 1.- İstanbul Milletvekili Emin Şirin'in; Milletler Arası İddia İtham ve Saptırmalara Karşı ve Çeşitli Ülkelerin Gerçekleştirdikleri Mezalimler ve Soykırımların Tanınması ve Anma Günlerinin Tesisi Hakkında Kanun Teklifi (2/796) (Dışişleri ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2006)

 2.- Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın; Uzman Jandarma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/797) (Millî Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.5.2006)

Rapor

 1.- Kocaeli Milletvekili Muzaffer Baştopçu'nun; Orman Kanununun 2 nci Maddesine 1 Fıkra Eklenmesine Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/632) (S. Sayısı: 1187) (Dağıtma tarihi: 24.5.2006) (GÜNDEME)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.05

24 Mayıs 2006 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

 

BAŞKAN - Türkiye  Büyük Millet Meclisinin 106  ncı Birleşimini açıyorum.

Toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, 21 Mayıs Dünya Süt Günü münasebetiyle söz talebinde bulunan Aydın Milletvekili Sayın Ahmet Ertürk'e aittir.

Efendim, bu konuda, Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam ve Sayın Bayram Özçelik de söz isteğinde bulundular. Süt Günü, gerçekten önem arz ediyor; ama,  Sayın Ahmet Ertürk'e takdir ettik hepsinin adına.

Buyurun Sayın Ertürk.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk'ün, Dünya Süt Günü münasebetiyle, gıda güvenliği ile sağlıklı nesiller yetiştirebilmek için süt tüketiminin artırılmasının önemine ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 21 Mayıs Dünya Süt Günü dolayısıyla gündemdışı söz almış bulunmaktayım; Sayın Başkana, bu sözü verdiği için çok teşekkür ederim.

Gerçekten, bütün dünyada, süt, her geçen gün daha ehemmiyetle, daha önemle gündeme taşınmakta, bilhassa geleceğimiz olan çocuklarımız için fevkalade önem arz etmektedir.

Yurt dışında, Amerika'da, Avrupa'da, gelişmiş ülkelerde, süt konusunda, gerek billboard'larda gerek yazılı ve görsel basında, çok yoğun bir şekilde, bu, sütün içilmesi, tüketilmesi yönünde büyük programlar, büyük reklam kampanyaları yapılmaktadır; ama, maalesef, ülkemizde, bu konuda çok etkili bir çalışma olduğunu söyleyemeyiz. Sadece, biz, üretim yönünden büyük çalışmalar ve çabalar harcamaktayız; Tarım Bakanlığımız ve TÜGEM Genel Müdürlüğümüz marifetiyle, süt üretimimizi dünya standartlarına yükseltmek bakımından yoğun çabalar ve desteklemeler yapılmaktadır. Ancak, tüketim yönünden aynı çalışmalar yoktur; çünkü, bu konuda Bakanlığımızın çalışmalarının ötesinde, bilhassa sütü üreten firmaların, fabrikaların ve tüketici kurum ve kuruluşların yoğun çalışmalar yapması gerekmektedir.

Dünyada "süt bıyığı" gibi, çeşitli, insanlara hoş gelen enstantanelerin ötesinde, ülkemizde, maalesef "okul sütü", "anne sütü" gibi projeler Bakanlığımız ve Hükümetimiz tarafından gündemde tutulmaya çalışılmaktadır.

Bunun dışında, Avrupa Birliği müzakerelerinde de, en sıkı ve en sert konunun tarım olacağı ve tarımda da hayvancılık gibi gerçekten çok çetrefilli gibi görünen ve kayıt içine aldığımız takdirde de sorunun üstesinden gelebileceğimiz süt konusunda bir dik duruş sergilemeliyiz diye düşünüyorum.

Gıda güvenliğinde gerçekten en önemli ve ehemmiyet arz eden konuların başında da süt gelmektedir. İneğin memesinden sağılan sütün ta çocuklarımıza ulaştırılıncaya kadar -hem soğuk zincir kurulması aşamasında hem de çok kısa zamanda mikrobakterilerin üreme ortamı sütte çok fırsat bulduğu için- bu konuda, gıda güvenliği konusunda da Bakanlığımızın yoğun çalışmaları vardır. Gerek sağım makineleri desteklerinde gerekse soğutma tankı desteklerinde, Tarım Bakanlığımız, 2006 yılı programlarında etkili çalışmalar içerisine girmiştir.

Son günlerde, bir de bakıyoruz ki, gerçekten, süt üretimindeki Bakanlığımızın bu çalışmalarının yanında, akaryakıtla uğraşan tüccarlarımız, tacirlerimiz, esnaflarımız, kuyumcularımız, sarraflarımız, büyük müteahhitlerimiz hayvancılık yapmaya heves etmektedirler. 500 başlık, 1 000 başlık işletmeler kurma yönünde, Bakanlığımıza, biz milletvekillerine, elbette sizlere çok büyük talepler gelmektedir. Bu konuda, gerçekten, hayvancılık teşvikleri şu an çok iyi bir noktadadır. Ancak, bunların, mutlaka derlenip toplanması lazım; çünkü, tüketimle örtüşmediği müddetçe, fazla üretimde sıkıntılar yaşayabiliriz.

Yalnız, biz Türkler, süt içme alışkanlığımız çok yüksek olmasa da, sütü, yoğurt olarak, dondurma olarak ve ayran olarak tüketmeyi seven bir milletiz. O bakımdan, dünya ölçütlerinde, her ne kadar, içme sütü bakımından biz biraz gerilerde kalsak da, yoğurt, ayran ve dondurma tüketimimizle, biz de, dünya milletleri içerisinde eşdeğer seviyede bir süt ürünü tüketme fırsatı bulabilmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılık konusundaki desteklemelerden de üç beş cümleyle söz etmek istiyorum. Gerçekten, gerek kaba yem teşvikleriyle gerek süt teşvikleriyle gerekse sunî tohumlama teşvikleriyle ve sunî tohumlamadan doğan buzağıların da kayıt altına alınması yönündeki teşvikleriyle, bugün, Tarım Bakanlığımız, bu zor ve meşakkatli işi yapan çok değerli çiftçilerimize ve ürettiği sütlerle bu toplumun protein ihtiyacını karşılayan değerli üreticilerimize fırsatlar ve açılımlar vermektedir. Gerçekte, hayvancılık, son yıllarda altın yıllarını yaşamaktadır. Süt üreten insanlar, yetiştirdikleri otlarla hayvanlarını beslemekte ve sağdıkları sütlerden, doğan buzağılarından, damızlık hayvanlarına kadar pek çok konuda desteklemeler ve teşvikler alabilmektedirler.

Bütün bunların ötesinde, protein açısından gerçekten çok ehemmiyetli olan sütü… Biz de, çocuklarımıza, gerçekten yarının geleceği olan ve Türkiye'nin geleceğinde çok etkili görevler bekleyen çocuklarımıza, süt tüketimi konusunda, yol göstermek zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

AHMET ERTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Eğer, çocuklarımıza, daha çok süt tüketimi konusunda, biz, anneler, babalar olarak, onlara örnek çalışmalar yapabilirsek, sağlıklı nesiller yetiştirme konusunda bu en önemli ürün, en önemli protein kaynağı olan ürünü… Bilhassa kadınlarımız için -kalsiyum konusunda da- ve biz erkekler için de, belli yaşlara geldikten sonra da mutlaka tüketilmesi gereken bu ürünün tüketimi yönünde yoğun çalışmalar, gayretli çalışmalar bizleri beklemektedir. En azından, biz, milletvekilleri, toplumun örnek kişileri olarak, bu süt tüketimi konusunda biraz daha ehemmiyet ve gayret göstermeliyiz diyorum.

Bu gayretlerimizin ve çabalarımızın sonucunda, çok sağlıklı nesillerle, geleceğimizin Türkiyesini yaşatacak olan çocuklarımıza iyi fırsatlar sağlayabiliriz düşünceleriyle, tüm Türkiyemize, ülkemize ve dünyaya Dünya Süt Gününün kutlu olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ertürk.

Gündemdışı ikinci söz isteği, Karadeniz'deki fındık üreticisinin mağduriyeti konusunda olmak üzere, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu'ya aittir.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Yalnız, Sayın Tandoğdu, bu usulü... (AK Parti sıralarından "şov yapma" sesleri, gürültüler)

Ben rica ediyorum, bu fındıkları alalım.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkanım, arkadaşlarımız görsünler. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Görüyorlar zaten...

AHMET YENİ (Samsun) - Olur mu öyle şey?!

BAŞKAN - Ben rica ediyorum, onu alalım.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Fındık üreticisinin mağduriyetini...

BAŞKAN - Onu gördüler zaten. Ben rica ediyorum size.

Alsın arkadaşlar.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Getir yiyelim şunu ya! Getir biz yiyelim!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Burası işporta pazarı değil ki kardeşim! Burası işporta pazarı değil ki! 

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, ben rica ediyorum; kürsünün altına koyun efendim.

(AK Parti sıralarından "şov yapma" sesleri)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Oldu olacak, dağıt!..

AHMET YENİ (Samsun) - Şov yapmana gerek yok! Şov yapmana gerek yok!..

BAŞKAN - Buyurun efendim.

2.- Ordu Milletvekili İ. Sami Tandoğdu'nun, Karadenizli fındık üreticilerinin mağduriyetine, fındık ihracatının artırılmasında karşılaşılan problemlere ilişkin gündemdışı konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un cevabı

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Şovla alakası yok.

AHMET YENİ (Samsun) - Şov tabiî.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Aklınızı peynir ekmekle yemediniz. Biz fındıkla yiyoruz aklımızı. Lütfen... (AK Parti sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, lütfen, terbiyenizi takınmanızı rica edeceğim. Burada şovluk bir şey yok. Lütfen efendim... Lütfen... Lütfen...

SADULLAH ERGİN (Hatay) - O söz yanlış!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ya,  her şeye kızıyorsunuz!

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, siz konuşmanıza başlayın efendim; buyurun. Lütfen…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, her şeye kızıyorlar. Fındığın nesine kızıyorlar; fındık fındıktır!..

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Çuvalla getir!

ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - "Terbiyenizi takının" denilmez!

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Versinler fındığın parasını o zaman.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben, bölgemin geçim kaynağı olan fındığın mağduriyetini ortaya koymaya çalışıyorum. Mağdurdur!.. Bu fındığı tanımanızı istiyorum.

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Tanıyoruz…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Tanımıyorsunuz… Bu fındık, çarşıda 28 000 000 liraya yiyorsunuz, köylüden 3,5 milyon liraya alınıyor.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) -  Kim alıyor?

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sizler alıyorsunuz. Sizler sahip çıkmadığınız için bu hale gelmiştir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, siz Genel Kurula hitap edin; lütfen…

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Sayın Tandoğdu, yarın, ayakkabıcıların sorunlarını getirirken, ayakkabıyı getirip kürsüye mi koyacaksınız?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Koyabilirsiniz… Elma ile armutları toplamaya çalışmayın; lütfen… Siz, şu anda, elma ile armudu topluyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, siz Genel Kurula hitap edin.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ağlamayana meme vermiyorsunuz; kendinizden olmayanlara bakmıyorsunuz.

BAŞKAN - Bakın, sürenizi kullanmış oluyorsunuz.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan, özür dilerim… Özür dilerim…

BAŞKAN - Buyurun… Buyurun efendim…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bugün, Karadeniz Bölgesinin çilesi hiç bitmeyen fındık köylüsünün fındıkla olan sorunlarını…

SONER AKSOY (Kütahya) - Sayın Başkan böyle olmaz!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Efendim, onu da ben takdir edeyim. Lütfen… Müdahale etmeyin.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - …bana yalvarışlarını, yakarışlarını, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki AK Partili milletvekili arkadaşlarımla paylaşmak istiyorum; onun için buradayım ve bunları dile getirmek için sizden yardım istiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla da selamlıyorum.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Biz de sizi selamlıyoruz.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Teşekkür ederim.

Bugün, burada, özellikle, Ordu, Giresun, Samsun, Trabzon, Bolu, Düzce milletvekillerine, Karadeniz Bölgesi halkına, fındık köylüsüne seslenmek istiyorum. Millî ürünümüz olan fındığın politika içerisinde yok edilişi, fındık köylüsünün hiçe sayılması… Onların sorunlarını duymazdan gelen, kulağını tıkayan AK Partili milletvekillerine seslenmek istiyorum; bakanlara seslenmek istiyorum, Başbakana seslenmek istiyorum.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Duymaz, duymaz… Başbakan sağır ve dilsiz!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Fındık köylüsü kan ağlarken, patranırken, çırpınırken, bırakın, eski fındığı -2005 fındığını- 2006 fındığının ne olacağı karanlık, ne fiyatla satılacağı belli olmamışken, AK Partinin bölge milletvekilleri, AKP'nin değerli milletvekilleri nasıl yatağında yatıyor, anlamak mümkün değil! Hz. Ali'nin "bugün Allah için ne yaptınız" sözüne karşılık, ben de, bölgemin milletvekillerine şunu soruyorum: Fındık için ne yapmışlar? Ne yapmışlar?.. İşte, gelenleri görüyoruz. Lütfen, bu sorularıma da cevap verilmesini istiyorum kendilerinden.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Ben sizi seviyorum.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sizler, fındığın nasıl toplandığını; yani, bölge milletvekilleri fındığın nasıl toplandığını iyi bilirler. Sabahın ilk saatlerinde, Sabah Ezanıyla bahçeye girilir, 30 derece sıcakta, nem ve rutubet içerisinde, analarımızla, bacılarımızla, kardeşlerimizle, gelinlerimizle ve amelelerle o fındık toplanırken, çuvallanırken, heye konurken, harmana giderken, harmanlanmasını iyi bilirler. O fındığın ne kadar büyük emek sarf edilerek, şehre indiğini, çarşıya indiğini iyi bilirler ve biz, o bölgenin milletvekilleri, aynı topraklarda doğduk, aynı coğrafyada büyüdük, fındıkla doğduk, fındıkla sünnet olduk, fındıkla okuduk, fındıkla doktor olduk, fındıkla milletvekili olduk, bakan olduk ve fındıkla da öleceğiz. Kefenimizi fındık parasıyla alacağız ve mezarımız da fındık bahçesinde olacaktır. Belki, burada olanlar, o günleri unutmuş olabilirler, belki o günlerin sıkıntılarını bir kenara koymuş olabilirler; ama, şu anda, Karadeniz’deki, Ordu’daki ve diğer bölgelerdeki fındıktan geçimini sağlayan halk, aynı şeyleri yaşıyor; o fındıkla doğuyor ve o fındık bahçesinde yaşıyor ve ölüyor. Lütfen, bölgenin milletvekillerinin hassasiyetini ve hassasiyetinin halka sirayet etmesini istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; çocukluk yıllarımızda ailelerimiz, çerezlik fındıklar biriktirirlerdi, o fındıklar ambarlarda beklerdi; annelerimiz, bize, sofralarda, yemeklerden sonra, okula giderken, zihinlerimiz açılsın diye o fındığı yedirirlerdi. Ama, inanır mısınız, o ambarda, o fındığı fareler yerdi ve artan fındıkları, özellikle, annemiz seçer, bize yedirirdi.

Şimdi, Karadeniz Bölgesinde 8 000 000 insanın geçim kaynağı olan fındığı kimler yiyor biliyor musunuz; bu, 8 000 000 kişi, bir tane, Başbakanımızın, başdanışmanı ile sekiz on tane fındık tefecisiyle baş edemiyor ve küme düşmüş durumdadır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Karadeniz köylüsü, mağlup olmuştur, yenilmiştir ve küme düşmüştür. Peki, bunların acısını, bunların sıkıntısını kimler halledecek?

Arkadaşlar, bugün aldığım fındık fiyatı 4 700 000 lira.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, size 2 dakika eksüre veriyorum.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - 5 dakika… Müdahaleler var Sayın Başkan.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bundan on gün evvel, Sayın Genel Başkanımızın orada yapmış olduğu mitingden sonra, görkemli mitinginden sonra fındık fiyatlarında hareket başladı, ağırlaştı ve bugün 4 700 lira; 4 700 000 lira eski fiyatla söylüyorum.

Arkadaşlar, sizin bilmenizi istiyorum, AKP Grubunun bilmesini istiyorum, çok önemli. Avrupalının, fındıkla, fındık fiyatıyla bir sorunu yok. Avrupalı bizden fındığı 8 000 000 liradan, 10 000 000 liradan alıyor. Arada beş on tane tefeci var; bunları aşamıyoruz biz. Şu anda, Türkiye'deki fındık ihracatçısı başkanı, Avrupa'daki ithalatçıyla ortak. Ne fiyatla gönderirsen alırım diyor; ama, bizimkiler 8 000 0000 liradan fındığı aldırmıyor ve Fiskobirlik'i mağdur etmekle ve Fiskobirlikteki 7 000 000 lira belirlenen tabanfiyatla bir kişi fındığını satamamıştır.

Şimdi, ben size soruyorum -buradaki arkadaşlarımın da her biriyle tartıştık- bölge milletvekillerine sesleniyorum: Bundan üç dört ay önce bölgede seçim yapıldı. O seçimde 11 tane milletvekili, hatta, eski Bakanımız da vardı. Seçimden bir gün evvel, Ordu televizyonlarında ve Giresun televizyonlarında 240 000 seçmeni olan, üyesi olan Fiskobirlik grubuna, Fiskobirlik delegelerine "eğer bizim listemize oy verirseniz, Fiskobirlik'e para veririz" dediler.

Sevgili arkadaşlar, evet, mimiklerinizden anlıyorum ki, yanlış söylediğimi zannediyorsunuz. Bu sözlerim doğrudur; burada, tanık olan arkadaşlarımız da vardır ve Fiskobirlik yönetimini kaybettikten sonra Fiskobirlik'e beş kuruş para verilmedi ve Fiskobirlik'ten köylünün 171 trilyon alacağı var. Bunu nasıl ödeyeceğiz, nasıl ödeyeceksiniz?! (AK Parti sıralarından gürültüler)

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Satsın, satsın!.. Depolarındaki fındığı satsın!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Şu anda, zaten, geçmiş fındık, geçmişteki fındık, yani, 2005 fındığından umudunu kesmiş olan bu Karadenizli vatandaşım, fındık köylüm, 2006 fındığını düşünüyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Niye satsın?!. Millet aç, bağırıyor orada ya!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 2006 fındığı ne olacak? (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Satsın…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Nereye?.. (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

Sevgili arkadaşlarım, olduğunuz yerde söz atmakla… Çözüm getiriyorum ben size; çözüm getiriyorum.

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, müdahale etmeyelim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Size bir şey söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, mikrofonu açıyorum, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, bitiriyorum efendim.

1,5 milyar dolar malvarlığı olan, deposunda 60 000 ton fındığı olan bir kuruluşa, bir banka, 250 trilyon, 300 trilyon kredi vermez mi arkadaşlar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - İş Bankası versin ya!.. (CHP sıralarından gürültüler)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Efendim…

AHMET YENİ (Samsun) - İş Bankası versin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sen konuşma!..

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - İş Bankasıyla bunun ne alakası var?! Çok ayıp ediyorsunuz! (Gürültüler)

11 tane, İş Bankasının yönetim kurulunda 4 tane Cumhuriyet Halk Partilinin… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ama, çok ayıp ediyorsunuz…

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) -  Çok ayıp ediyorsunuz… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bunu, aynı şekilde, o masum, her umut…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne biliyorsun İş Bankasını sen?!

FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) - Biz de biliyoruz…

BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen…

AHMET YENİ (Samsun) -  Ben biliyorum… Sen anlamazsın…

BAŞKAN - Sayın Yeni… Sayın Yeni…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne biliyorsun?!. Güya bankacısın sen!.. Hadi oradan, faizsiz bankacı…(CHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) - Ben bankacıyım.

HALUK KOÇ (Samsun) - Ne bankacısı?! Faysalcısın sen… Sen, Faysalcısın…

BAŞKAN - Sayın Koç…

HALUK KOÇ (Samsun) - Aç bıraktınız, aç!.. Milleti aç bıraktınız!..

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan, Sayın Başkan… Siz, fındığı tanımıyorsunuz, onun için fındığı buraya getirdim, bu fındığa bakın lütfen, tanıyın bunun çilesini. Düyunu umumiyenin, Osmanlı'nın borcunu ödeyen, millî ürün olan bu fındığı bu hale getirdiğiniz için utanmanız gerekirken, haksız yere, bilmeden konuşmanızı anlamak mümkün değil.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, son cümlelerinizi rica ediyorum.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Geceleyin yatağınızda nasıl uyuyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil.

Ama, ben, fındık köylüsüne de dargınım; buradan onlara da sesleniyorum: Bu denli tepkisizliklerini, bu denli ilgisizliklerini… Yalnız bana yakınmalarından da şikâyetçiyim.

1969 yılında, üniversite yıllarında, öğrenciyken -o zaman Ticaret Bakanlığı belirliyordu fiyatları- 1969 yılında, 1 kamyon fındığı, biz, E-5 Karayoluna dökerek, o zamanki şartlarda, o zamanki koşullarda fındık tabanfiyatını yüzde 100 zamlandırmıştık. O işte önderliği yapan eski Belediye Başkanı Fikri Sönmez'i, gururla, onurla anıyorum burada.

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, son cümlenizi alıyorum.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - O nedenle, bu toplumda…

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, son cümlenizi rica ediyorum.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

EYÜP FATSA (Ordu) - Kimse kalmadı o dönemden Sayın Doktor.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ama, Sayın Eyüp Fatsa, beni buradan fazla konuşturmayın.

EYÜP FATSA (Ordu) - Konuş; ama, doğru şeyleri konuş…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) -  Benim fındık fabrikam yok, benim fındık fabrikam yok.

EYÜP FATSA (Ordu) - Doğru konuş…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Ben doğruyu konuşuyorum; siz de ayıp ediyorsunuz. Benim fındık fabrikam yok. Verdiğiniz sözleri, bölge halkına, yerine getirin, yerine getirmenizi istiyorum.

EYÜP FATSA (Ordu) - Doğru konuş…

BAŞKAN - Efendim, karşılıklı konuşmayalım, lütfen…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - 2006 fındığının mağduriyetini ortadan kaldırın.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tandoğdu.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, fındık önünüzde dursun da ona göre cevap verin.

BAŞKAN - Görevliler alacak onu, görevliler alacak.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmaya Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun cevap verecektir.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekili Sayın Doktor Sami Tandoğdu'nun fındık üreticisinin mağduriyetine ilişkin gündemdışı konuşmasına huzurunuzda teşekkür etmek isterdim; ancak, cidden çok üzüldüm. Lütfen, muhalefet partisi olarak sizin sözlerinize saygı duyuyoruz, her şeyi kavga haline getirmeyin; bir.

İkincisi, biz, İktidar olarak, bu milletvekilleri utanacak hiçbir şey yapmadı; aynen size iade ediyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, ben utanılacak hiçbir şey yapmıyorum; ben, halkımın…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Otur yerine! (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bakan gibi konuş!..

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen, dinleyin…Lütfen, dinleyin…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan, geçen sefer 20 dakika konuştun, fındık üreticisiyle ilgili hiçbir şey söylemedin!

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ben utanılacak hiçbir şey yapmadım!

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) - Dinlemesini öğren!

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen, dinleyin!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Otur yerine, otur! Cevabını alacaksın. Kavgayla bir yere gidemezsiniz. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Böyle bakan olur mu?!

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen yerinize oturun!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın Başkanım… (CHP sıralarından gürültüler)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan fındık üreticilerinin…

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen yerinize oturur musunuz. Eğer yerinize oturmazsanız, birleşime ara vereceğim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın Başkanım, eğer Büyük Millet Meclisinin saygınlığına saygısı varsa, milletvekili olarak arkadaşlarıma "utanın" demesini geriye alır, almıyorsa kendisi utanır. Tekrar söylüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ben utanılacak bir şey söylemedim! Utanacak olan insanlara söylüyorum bunu!

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, lütfen, oturun yerinize.

Sayın Bakan, buyurun siz konuşmanıza devam edin.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Bakan gibi konuş orada.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bilindiği üzere, fındık, dünyada belirli bölge ve coğrafî alanların yaşam tarzıyla özdeşleşen, o bölgelerde yaşayan insanların kültürü, sosyal ve ekonomik yapısı üzerinde derin izler oluşturan nadir ürünlerden birisidir. (CHP sıralarından gürültüler)

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Okuma, okuyarak cevap verme! Biliyorsan yüreğinle konuş, yüreğinle! Sen fındığı tanımazsın! Eline verdikleri yazıyı okuma…

BAŞKAN - Değerli arkadaşlar… Sayın Bayındır… Değerli arkadaşlar… Parlamenter demokrasinin ve milletvekilliğinin birinci şartı dinlemektir.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Arkadaşlar, bağırarak bir yere gidemezsiniz, kavga ederek demokrasiyi yaşatamazsınız, vazgeçin şu huyunuzdan, vazgeçin, size saygı duyalım.

BAŞKAN - Lütfen, dinleyelim…

Sayın Bakan, siz buyurun.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın Bakan, geçen sefer 20 dakika konuştunuz, hiçbir şey söylemediniz!

BAŞKAN - Efendim, siz bir dinleyin, lütfen, dinleyin!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Dinler misiniz!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 20 dakika konuştunuz geçen sefer, hiçbir şey söylemediniz.

BAŞKAN - Sayın Milletvekili, kaç dakika konuştuğunu siz nereden biliyorsunuz?!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin şerefli bir bakanı olarak, bir muhalefet partisi milletvekilinin sorusuna cevap veriyorum; biraz saygılı olun.

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Cevap vermiyorsunuz!.. Okuyarak cevap verme, biliyorsan yüreğinle konuş.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan, siz konuşmanıza devam edin.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Doğu Karadeniz Bölgemizin geleneksel ürünü olarak bilinirken, üretim alanlarına yayılması sonucunda…

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Eline yazmış vermişler, burada, okuyorsun…

BAŞKAN - Sayın Bayındır, eğer, dinlemek istemiyorsanız, kapı orada… Buyurun…

HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) - Dinlerim Sayın Başkan... Dinlerim...

BAŞKAN - Rica ederim…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Batı Karadeniz Bölgesi içinde değer kazanan fındık, bu bölgelerde yaşayan 250 000 fındık üreticisi ile 50  kooperatif bünyesinde, çok sayıda vatandaşımızın, doğrudan veya dolaylı olarak ana geçim kaynağını oluşturduğunun bilinci içindeyiz.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Hangi ansiklopediden aldın Sayın Bakan?!.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Öte yandan, Karadeniz Bölgemizde, fındık eksenli bir ticaret ve sanayi de oluşmuştur. Fındığın bölge ekonomisine olduğu kadar, ülke ekonomisine de önemli katkıları bulunmaktadır. Nitekim, ülkemiz, dünya fındık üretiminde ortalama yüzde 75'lik, dünya fındık ticaretinde yüzde 80'lik payla ilk sırayı almaktadır. Dünya kabuklu fındık üretiminin 700-800 bin ton, iç fındık tüketiminin ise 300-350 bin ton arasında gerçekleştiği dikkate alındığında, ülkemiz, rekoltenin yüksek olduğu yıllarda, dünya tüketimini tek başına karşılayabilecek durumdadır. Onun için, bizim Hükümetimizden önce, fındık ağaçlarının sökülmesi karara bağlanmıştır. O zaman, arkadaşların sesinin çıktığını ben hatırlamıyorum; ama, biz, fındık ağaçlarını söktürtmedik.

Bölge ve ülke ekonomisindeki önemi nedeniyle fındık, her zaman hassasiyetle ele alınmış ve bu ürüne yönelik uygulama ve politikalar da, bu hassasiyete uygun olarak belirlenmiştir. Yakın zamana kadar yürütülen uygulamalara baktığımızda, ihracat gelirlerinin belirli bir seviyenin altına düşmemesi, piyasada istikrarın sağlanması ve üreticinin mağduriyetinin önlenmesi gerekçeleriyle fındık, devlet müdahalelerine konu olmuştur. Bugün duyduğumuz sıkıntı buradan kaynaklanmaktadır; çünkü, devlet, maalesef, tütünü almış yakmış, çayı almış dökmüş, fındığı almış yağlığa yollamış, zararını Hazineden karşılamış.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yok öyle bir şey…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Bir dakika…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yok öyle bir şey…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Kayıtlı olarak kalmış; o yükü, biz, şimdi temizliyoruz.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Parasını Hazineye aldınız, Hazineye; ödemediniz köylüye.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Artık bu millet, fındık yemeyen insanın verdiği vergiyle…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Parasını Hazineye verdiniz, Hazineye... Ödemediniz köylüye!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - …oradaki zararları kapatma durumunda değil.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Parayı Hazineye aldınız, ödemediniz!.. Onu da söyle, kaç trilyon aldınız Hazineye, fındık üreticisinin yağlarından, fındığından, onu söyle…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Uygulamaya konulan ekonomik istikrar tedbirlerinin sonucu olarak…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Onu söyleyeceksin, öyle değil mi?!

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Arz, bu kadar yalan konuşulmaz!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen yalan konuşuyorsun!.. Çık söyle, konuş orada…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - 1994 yılından itibaren…

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Bakanı dinle!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Saz çalıyor, bir şey söylemiyor!..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - … tarım satış kooperatiflerinin alım yaptığı ürünlerde ve bu arada, fındıkta devlet destekleme alımlarına son verilmiştir. 1994 yılından beri neredesiniz arkadaşlar?! 1994 yılından beri, devlet, bu kararı vermiş.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Donda söz verdiğiniz paraları ödeyin!.. Söz verdiğiniz paraları!..

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Dinle!.. Dinleyin de öğrenin, öğrenin!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Dinliyoruz; sen, bugün için bir şey söylemiyorsun, geçmişten konuşuyorsun…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşım, olayı dinle, öğren, ondan sonra tenkitlerini yap…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Biliyorum, biliyorum, ben fındıkçıyım…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Bilmeden konuşuyorsun ya da fındıkçısın, menfaatını düşünüyorsun!..

MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Bakan, 2002'de siz değil miydiniz meydanlarda…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - 1994 yılından itibaren, Fiskobirlik alımları, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu kaynaklarından sağlanan kredilerle gerçekleştirilmiştir. 4572 sayılı Kanun 2001 yılında çıkmış, biz çıkarmadık.  Başlatılan yeniden yapılandırma uygulamalarıyla, Fiskobirlik ve bağlı kooperatiflerin de içinde bulunduğu tarım satış kooperatifi ve birliklerinin demokratik kooperatifçilik ilkeleri doğrultusunda özerk ve malî yönden güçlü, tabandan tavana doğru sağlıklı bir örgütlenmeye sahip, piyasa şartlarında ekonomik etkinlik ve verimlilik ilkeleri çerçevesinde faaliyetlerinin sürdürebilir bir yapıya kavuşturulması amaçlanmış bu yasayla. Biz çıkarmadık yasayı…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - İki yıl da kredi verdi onlar, siz vermediniz… Onlar hep kredi verdiler bu yasayı çıkardıkları halde, Fiskobirlik'e…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Aziz arkadaşım, dinler misin lütfen!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Dinliyorum sizi, iyi dinliyorum…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Hayır, dinler misin lütfen!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - İyi dinliyorum sizi.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Hayır, dinler misin lütfen!.. Bitireyim, ondan sonra…

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz devam edin efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Böyle bir yapıya kavuşturulması için, Yeniden Yapılandırma Kurulu çalışmalarını yapmış, birçok birliği bu yapılandırmanın dışına aktarmıştır. Bu amaçla, uygulamaya konulan yeniden yapılandırma programı dahilinde, birlikler üzerinde çalışmalar devam etmektedir.

Fiskobirlik'e, bu kapsamda personel tazminatlarının karşılanması için   -iyi dinleyin, fazla personel için- 19 trilyon lira kaynak aktarılmıştır, kıdem tazminatları için.

Birliğin ekonomik ve verimli bir işletme halinde faaliyet gösterebilmesi için teknik yardım sağlanmış, ayrıca, Fiskobirlik'in yağlık zararlarının DFİF borçlarından mahsup edilmesi imkânı getirilmiştir. Böylece, Birliğin sağlıklı bir malî yapıya kavuşması ve fındık piyasasında üreticileri temsilen etkin bir aktör olarak yerini alabilmesi için gerekli adımlar atılmış bulunmaktadır.

Bu çerçevede -burayı, lütfen iyi dinleyin- 31.12.2005 tarihi itibariyle, bizim Hükümetimiz, 2005 tarihi sonunda, artık, 1994 yılından beri sürüncemede bırakılan ve Fiskobirlik'in üzerinde borç olarak kalan, Hazine tarafından karşılanmış konuyu temizledi.

133 trilyon lira tutarındaki köprü kredi hesabı; 1.5.2000 öncesi kullandırılan ve bakiyesi 1 katrilyon 163 trilyon lira olan kredileri, 1.5.2000 sonrası kullandırılan ve bakiyesi 167 trilyon lira olan yine DFİF kredileri; her sene krediyi almış, karşılığını ödememiş.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bütün tarım ve kredi kooperatiflerine uyguladınız bunu, sadece ona değil.

HASAN ÖREN (Manisa) - Hepsine uygulandı.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Lütfen, dinle!.. Lütfen…

ŞEVKET ARZ (Trabzon ) - Bunları çok dinledik.

BAŞKAN - Sayın Şevket Arz…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Mahsup ve terkin işlemleri…

BAŞKAN - Sayın Bakanım, bir dakika müsaade eder misiniz.

Sayın Arz, niye, müdahalede ısrar ediyorsunuz?!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Eksik söylüyor, eksik!..

BAŞKAN - Karadenizlisiniz, bu işin içindesiniz, siz de biliyorsunuz bu olayları.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Eksik söylüyor.

BAŞKAN - Ama, muhalefet olmak, bazı gerçekleri illâki, reddetmek anlamına gelmez arkadaşlar. Dinleyin; beğenmediğiniz kısımlar varsa, bunu sorarsınız, soru hakkınız var; ama, durmadan müdahale ediyorsunuz. Size yakışmıyor yani. Rica ediyorum…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, bakın dinliyoruz. Hangi gerçeklerden bahsediyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, ben, size…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - 2 Ocak 2006; yani, bu yılın içinde…

BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Bakın, Sayın Tandoğdu, Türkiye'nin önemli meselesidir, söz istediniz, bu meseleyi tartışmaya açtınız. En yetkili bakan burada cevap veriyor; ama, bakın, en önemli cümleler tartışmaların arasında kayboluyor. Bunu yapmayalım, rica ediyorum…

Buyurun. 

NAİL KAMACI (Antalya) - Kendi kendini savunur Sayın Bakan, siz niye savunuyorsunuz Sayın Başkan?!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, yalnız, siz taraf olarak konuşuyorsunuz. "Bu gerçekleri niye anlamak istemiyorsunuz" şeklinde bir hitap, Meclis Başkanvekiline yakışan bir hitap değil. Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan; siz taraf olarak görüyorsunuz kendinizi!

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Otur yerine!

BAŞKAN - Onu takdir etmek size mi kaldı Sayın Kandoğan?! Oturun yerinize!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır, öyle bir şey olabilir mi Sayın Başkan!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Otur yerine! Otur!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet, ben milletvekili olarak söylüyorum!

BAŞKAN - Devam edin… Yapacağınız bir şey varsa yaparsınız. Oturun yerinize!.. Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım!

BAŞKAN - Oturun yerinize!. Cumhuriyet Halk Partisinin avukatlığı size mi kaldı. Oturun lütfen!

Buyurun.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, gerçeklerden neden korkuyorsunuz? Gerçekleri neden dinlemiyorsunuz?

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz anlatın; dinlemeyen dinlemez.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Gerçekleri söylemiyorsunuz, okuyorsunuz!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Ben gerçekleri anlatıyorum, gerçekleri öğrenin, yine tenkit edin.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yalnız, bir soru soracağım Sayın Bakan siz bitirdikten sonra; sizden rica ediyorum doğru cevap verin.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Vereceğim efendim, sabırlı olun.

BAŞKAN - Efendim, dinleyelim; beğenmediğiniz, tatmin olmadığınız kısımlar olursa, sorarsınız.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, konuşmamı bitireyim, tekrar soru sorun, tekrar cevap veririm. Ben sizin gibi acul değilim, sizin gibi sabırsız değilim! Yeter ki siz öğrenin! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Buyurun efendim, siz devam edin…

YILMAZ KAYA (İzmir) - Ayıp oluyor Sayın Bakan!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Fındık üreticisini perişan ettiniz, perişan...

BAŞKAN - Sayın Arz, rica ediyorum…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, mahsup ve terkin işlemlerini, 2 Ocak 2006 tarihi itibariyle, bu Hükümet gerçekleştirmiş olup, 1,5 katrilyon lira Fiskobirlik'in borcu silinmiştir arkadaşlar. Karadenizlinin teşekkür etmesi lazım. Bu 1,5 katrilyon lirayı, benim doğulum, güneydoğulum, batılım, herkes ödedi, vergisinden ödedi. Fındıkçıların zararını ödedik, 1,5 katrilyon lira.

HASAN ÖREN (Manisa) - Yüzde 90'ı faiz onun. Siz de biliyorsunuz yüzde 90'ının faiz olduğunu. Devlet olarak faiz işlettiniz verdiğiniz paraya.

BAŞKAN - Lütfen, efendim, dinleyelim…

Devam edin efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Buna ilave olarak, Pamukbank ve Yapı Kredi Bankasıyla olan mahkemedeki konusunu  tamamen Hazine üzerine alarak, 313 trilyon lira borcu da, Hazine, ihraç edilen özel tertip iç borçlanma senetlerini bankaya vererek, Fiskobirlik'i bu mahkemeden ve borçtan da kurtarmıştır.

HASAN ÖREN (Manisa) - Sayın Bakanım, bu 1,5 katrilyonun ne kadarı faiz, lütfen, açıklayın. (AK Parti sıralarından "faiz de borçtur" sesleri)

BAŞKAN - Sayın Bakan, siz anlatın, siz devam edin efendim…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Efendim, cevap vereyim.

Bu, faiziyle beraber 480 trilyon lirayı geçmişti; Hazine bankalarla anlaştı, 313 trilyon liraya anlaştılar ve Fiskobirlik'in borcunu üzerine aldı, kapattı.

HASAN ÖREN (Manisa) - 1,5 katrilyon ne oldu?.. 1,5 katrilyon diyordunuz, şimdi 300 trilyona indiniz!

BAŞKAN - Sayın Ören, o söylediği başka, öbürü başka kalem, ayrı kalemler. Bakın, ben dinliyorum, siz de dinleyin…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, o zaman siz konuşun orada! Olur mu canım!

YILMAZ KAYA (İzmir) - Siz söz alın, gündemdışı konuşun!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - O zaman siz geçin oraya Sayın Başkan!

BAŞKAN - Sayın Bakan, şimdi, bir yanlışlığa meydan vermeyelim. Bir 1,5 katrilyondan bahsettiniz, bir de Pamukbanktan. Bunu bir daha anlatın da biz de anlayalım, yanlış görmeyelim…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, siz müdahale etmek zorunda değilsiniz!

BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin!.. Sayın Grup Başkanvekili, size de uymuyor bu!..

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Fındık üreticisi…

BAŞKAN - Ama, siz… Ben bile anlayamıyorum işi, o kadar gürültü var ki!

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, tercüme ediyorsunuz, tercüme etmek mi sizin göreviniz?

BAŞKAN - Sayın Ören soru soruyor; 330'mu, 1,5'mi? İşte, cevap versin.

HASAN ÖREN (Manisa) - İşte o kadar!

BAŞKAN - Efendim, versin, bu imkânı sağlıyorum işte size; ama, dinleyin lütfen.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sayın Başkanım, konuşmam bitmeden hiçbirine cevap vermiyorum.

HASAN ÖREN (Manisa) - Hadi buyurun!.. Siz de şimdi kalkın, doğruları dinleyin deyin…

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, konuşmanızın bitmesini bekliyorum.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Efendim, 1,5 katrilyon lira borç silindikten sonra, ilaveten bankalarla olan mahkemelik konusunda da, 313,6 trilyon liraya anlaşılarak Hazine bono vermiş ve onu da silmiştir. Dolayısıyla, 1,8 katrilyon lira borç ocak ayında silinmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ÖREN (Manisa) - Anapara ne kadar anapara?

YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Türkçe söylüyor, Türkçe!..

HASAN ÖREN (Manisa) - Fiskobirlik'in kullandığı para ne kadar?

BAŞKAN - Siz devam edin efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Evet.

Efendim, Dünya Bankasıyla, bizden önce, 2000'li yıllarda yapılmış ARIP Projesi çerçevesinde, artık yeniden yapılandırmanın dışına çıkarılan ve borçları ödenen hiçbir tarım satış birliğine, artık, DFİF'ten, o yıl için para verilmemesi anlaşmada var, bizden önce yapılan anlaşmada.

Dolayısıyla, Fiskobirlikle oturuldu, anlaşıldı, protokol yapıldı, Fiskobirlik Başkanının imzasıyla, Hazinenin imzasıyla, dolayısıyla, Yeniden Yapılandırma Kurulunun imzasıyla. Bu borçların silinmesiyle bir müdebbir tüccar gibi, bilançosunun tertemiz hale getirilmesi sağlandı.

Şimdi, ben, bir ricada bulunacağım. Fiskobirlik, fındığı yüksek fiyatla almışsa ve bundan  dolayı müstahsilini korumaya çalışmışsa, sonra fındıkta oynamalar dolayısıyla elindeki fındığı satmakta ve aldığı fındığın yarısını ödemiş -170 trilyon lira- gerisini ödemekte sıkıntı çekmişse, bankalardan da kredi alamamışsa, bunda Hükümetin ne günahı var arkadaşlar?!

YILMAZ KAYA (İzmir) - Çok, çok…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Ne günahı var?!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Alamazsın diyen, Başbakanın Başdanışmanı değil mi?!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Kaldı ki…(CHP sıralarından gürültüler)

Efendim, dinler misiniz…

Kaldı ki, biz iktidara geldiğimiz zaman, hatırlarsınız, Genel Başkanımız daha başbakan olmadan, 150 lira ilaveyle

2 000 liranın altına düşürmeyeceğim dedi, herkes tenkit etti. Yani, biz geldiğimizde fındık 2 000 liraydı, enflasyon tekli rakamlara indiği halde, fındık 6 000 lirayı geçti. Biliyorsunuz, şu anda 4 000 lira civarında. Dolayısıyla, zaten, müstahsil memnun. Bu işi, kavgayı götüren, ihracatçılar, aracılar ve birkısım müstahsil. Dolayısıyla, bu kavgaya Hükümeti alet etmeyin, içine itmeyin, beraber çözelim meseleyi.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Başdanışmanınız orada; nereden kuvvet alıyor bunları söylerken?!

BAŞKAN - Siz devam edin efendim.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Şimdi, Fiskobirlik, ayrıca, tarım kredi kooperatifleri anlaşma yaptı; oradan, isteyen müstahsil, kredi alarak tarım kooperatif birliklerinden, Fiskobirlikten alacağını temlik etmektedir, orada da bir rahatlama gelmiştir. Bundan sonra, tamamen, Fiskobirlik'in aracı olarak, piyasayı düzenleyici olarak yapacağı alımlar veyahut da satımlarla, bu iş kendisini sağlayacaktır. Dolayısıyla, burada gereksiz yere münakaşa etmek hiçbir şey sağlamaz. Tekrar söylüyorum: ARIP anlaşmaları çerçevesinde, bu, Dünya Bankası kredileriyle karşılandığı için, şu anda Hazine, Fiskobirlik'e herhangi bir para veremiyor; çünkü, verdiği paraları şimdiye kadar geriye alamamış. O şartla sildi, aşağı yukarı 1,8 katrilyon lirayı.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Diğer birliklere veriyorsunuz Sayın Bakanım.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Dolayısıyla, sizin alacağınız varsa, gider, orayla konuşursunuz, burada değil.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Diğer birliklere kredi veriyorsunuz...

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Buna ilaveten, biliyorsunuz, Yüce Meclisten çıkan, lisanslı depoculuk konusuyla, inşallah, seneye, bütün tarım ürünlerinde, lisanslı depoculuk da devreye girecek ve bu sıkıntılar büyük ölçüde halledilmiş olacaktır.

Yine, fındık ticaretinin sağlıklı yapıya kavuşması için, biz, birlikler özerk hale geldiği halde, Bakanlık olarak, milyonlarca insanımızı ilgilendirdiği için, ilgimizi, korumamızı üzerlerinden eksiltmiyoruz; ancak, yıllarca devletin yaptığı yanlışlıkları şimdi düzeltirken bize sahip çıkmanız lazım arkadaşlar.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Size niye sahip çıkalım?!

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Çünkü, lütfen, kimse, ihracatçının, müstahsilin veya aracı kuruluşların menfaat çatışması içine Hükümeti çekmesini ve siyasî rant aracı olarak bunu kullanmasını, lütfen, içimize sindirmeyelim.

MEHMET IŞIK (Giresun) - İnsaf! Millet açlıktan ölüyor, siz "siyasî rant" diyorsunuz Sayın Bakan! Böyle bakmayın bu meselelere.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Dolayısıyla, artık, ömründe fındık bile yememiş insanın verdiği vergiyle fındık zararını karşılayacak bir devlet yapısına sahip değiliz; bunu tütünde de yapamayız. Bunları unutun.

İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) - Sayın Bakan, 252 trilyon lira don zararlarını ödemediniz.

MEHMET IŞIK (Giresun) - Vatandaşın alacağı var daha.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Artık, her kuruluş, üzerindeki yükleri aldıktan sonra tarım satış kooperatifleri müdebbir tüccar gibi hareket etme durumundadır. Piyasadaki dalgalanmalar, ihracatçı ile bankacının, bankacı ile müstahsilin kavgasına Hükümeti ortak etmeyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı üçüncü söz isteği, ülkede birlik ve beraberliğin, hoşgörünün sağlanması ve bu konuda siyasîlere düşen görevler konusunda olmak üzere, Diyarbakır Milletvekili Sayın Mehmet Fehmi Uyanık'a aittir.

Buyurun Sayın Uyanık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık'ın, ülkede birlik, beraberlik ve hoşgörünün sağlanması için siyasîlere düşen görevlere ilişkin gündemdışı konuşması

MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - Çok değerli milletvekili arkadaşlar, doğrusu, bu gerginlik atmosferi içerisinde ben de ne konuşacağımı karıştırmış vaziyetteyim. İşin doğrusunu söylüyorum size. Bu gerginlikler bizi hiçbir yere götüremez. Biz ne istiyoruz birbirimizden?! Bir kızılderiliyle, bir sarı deriliyle, bir siyah deriliyle veya dünyanın herhangi bir köşesinden bir beyaz deriliyle mükemmel bir şekilde diyalog kuruyoruz, dostluklar kuruyoruz, birbirimizi misafir ediyoruz. Yani, CHP kim, AK Partili kim, Anavatanlı kim, Doğru Yollu kim?! Biz hepimiz bu toprağın, bu ülkenin çocuklarıyız yahu! Yani, ben, anlayamadım…

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Mağdur olanlar var hocam!..

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Doğrudur, Karadeniz insanı için fındık fevkalade önemli bir mahsuldür.

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Mağdur durumda…

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Ama, şimdi, kalkıp, bir fındık meselesi yüzünden Yüce Meclisi karıştırmanın bir âlemi var mı?!

ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 8 000 000 insanın sorunu…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - 8 000 000, 8 000 000!..

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Siz bana müsaade ederseniz…

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Müdahale etmiyoruz.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Ben, arkadaşlarıma da söylüyorum, onlara da hitap ediyorum; değerli AK Partili arkadaşlar, niye Değerli Hatibimizi dinlemediniz?! (CHP sıralarından alkışlar) Karadeniz çocuğu, fındık üreticisi, fındıkçının dertlerini dile getirmek istedi, mağduriyetini dile getirmek istedi. Bundan tabiî ne olabilir ki yahu! (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET IŞIK (Giresun)- Size yakışan da budur Fehmi Bey.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Peki, şimdi, değerli Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar, siz, zaten, laf atmayı bir itiyat haline getirdiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Âdeta, bir İçtüzük maddesi haline getirdiniz yani.

İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Değil efendim.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Bunlara ne lüzum var?!

Ümmet Kandoğan, tahmin ederim, sen, Cumhurbaşkanlığına adaysın. Onun için, Cumhuriyet Halk Partilileri müdafaa etmeye çalıştın.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ben, hakkı müdafaa ediyorum.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Merak etme, böyle bir düşüncen varsa, benim reyim senindir; hiç merak etme... İkide birde ortalığı germenin -Ümmet Kandoğan kardeşim, sen beni iyi tanırsın, ben seni daha iyi tanırım- ikide birde birbirimize düşmenin hiç kimseye bir faydası yoktur. Ben, bu gergin havayı dağıtmak, izale etmek için…

HARUN AKIN (Zonguldak) - Efendim, öğretmenlik yapmayalım, orası kürsü.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Sana teşekkür ediyorum; çünkü…

HARUN AKIN (Zonguldak) - Gerek yok, burada herkes aklı başında milletvekili.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - …tahammül edemediğiniz noktayı biliyorum, mesleğinizi elinizden alıyorum çünkü. Hep siz öğretmenlik yapacak değilsiniz. Müsaade edin bana… Müsaade edin… Ne konuşacağımı daha bilmiyorsunuz.

HARUN AKIN (Zonguldak) - Burası ciddî bir yer.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Tıpkı 18 Mayıs 2006 günü Danıştaya yapılan tecavüzde olduğu gibi, henüz ortalık toz duman iken, henüz hadiseler hakkında hiçbir netlik yok iken, kalktınız, burada, Meclisi allak bullak ettiniz.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Katillere tepki göstermeyelim mi?!

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Fail meçhul, kimin ne yaptığı belli değil henüz; ilk günü söylüyorum…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Mehmet Ali Şahin nereden biliyordu?!

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Efendim, ilk günü söylüyorum. Müsaade edin… Müsaade edin… Sözümü kesmeyin… Ben sizi seven insanım.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Uyanık konuşmasını tamamlasın. Lütfen, dinleyelim…

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Ben sizi seven insanım. Cumhuriyet Halk Partili olmazsanız kim olursanız olun, ben sizi seviyorum. Sizden sevgi de beklemiyorum, onu size bırakıyorum. Bırakın konuşalım. Bu obstrüksiyonun ne manası var, kime ne faydası var?!

Şimdi, bu gerginliği dağıtmak üzere, müsaade ederseniz, her ne kadar fizik olarak, tıbben mümkün olmamakla beraber, size bir şey söyleyeyim, biraz ütopik; ama, düşünmesi bile fevkalade tatlı. Ben küçücük yüreğimi dörde böldüm, dörtte 1'ini Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarıma verdim, dörtte 1'ini ANAP'lı arkadaşlarıma verdim, dörtte 1'ini de tek başına kalan Ümmet Kandoğan kardeşim, Doğru Yol adına ona verdim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) -…müsaade ederseniz, AK Partisine kalsın gerisi.

Şimdi, size tavsiye ederim, siz de yüreğinizi dörde bölün ve aynı şekilde, benim yaptığım gibi, hepimize dörtte 1'ini dağıtmaya çalışın ki, bir konsensüse varalım; yani, bu Yüce Meclisin huzurunu ne benim ne sizin, ne sizin, ne sizin, hiç kimsenin hakkı yoktur... Bir de üstelik bu gerginlikler Yüce Meclisimizin profilini de düşürüyor; onu da size söylemiş olayım.

Şimdi, esas konuya geliyorum.

BAŞKAN - Sayın Uyanık, daha yeni mi geliyoruz şimdi esas konuya?!

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Sayın Başkanım, beni biraz tolere etmeniz lazım; çünkü, ben sık sık konuşmayan bir insanım. Beni biraz tolere etmeniz lazım.

Şimdi, 18 Mayıs 2006 günü Danıştayımız, vahşiyane, son derece hırçın ve menfur bir hadiseye muhatap olmuştur. Bu menfur hadise sırasında yüksek bir hâkimimiz vefat etmiş ve diğer hâkimlerimiz çeşitli şekillerde yaralanmışlardır. Vefat eden yüksek hâkimimizin ailesine başsağlığı diliyorum, yaralı yüksek hâkimlerimize de geçmiş olsun diyorum. Bu hadise, aslında Danıştaya sıkılan bir kurşun değil. Bu hadise, Hükümetimize ve hele hele  henüz filiz halinde olan demokrasimize sıkılmıştır.

İSMET ATALAY (İstanbul) - Cumhuriyete sıkılmamış mıdır?

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Cumhuriyeti de katıyorum, cumhuriyeti de katıyorum.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Laikliğe?..

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Laikliği de katıyorum; ama, sizin düşündüğünüz laiklik anlayışı bakımından ben farklı düşünüyorum.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -  Bizimki anayasal laiklik.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) -  Ben, Attila İlhan'ın "Hangi Laiklik" dediği bir kitabı var; tavsiye ederim onu okuyun. (AK Parti ve CHP sıralarından karşılıklı konuşmalar) Orada bir konsensüs temin edelim ve laikliğin de belli bir çerçevesini çizelim. Hepimiz o çerçeveye saygılı olalım. Şimdi, şu anda, kalkıp laikliği ortaya sokmanın anlamı yok.

BAŞKAN - Sayın Uyanık, siz yine hoşgörü üzerinde durun.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) -  Soruyor, cevap veriyorum.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) -   Şimdi, bu hadisede…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Soruyor, sormasın bana o zaman.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) -  Arkadaşlar, bana müsaade edin. İsterseniz, ben susmasını da bilirim. Siz olgunluğunuzu gösterin.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Partidaşınız da aynı şekilde…

BAŞKAN - Sayın Uyanık, toparlar mısınız.

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hayır, ben gösteriyorum.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Siz olgunluğunuzu gösterin.

Şimdi, bu hadisede polisimize son derece müteşekkirim. Polisimiz anında, hiç gecikmeksizin olaya müdahale etmiş, katili yakalamış, derdest etmiş ve lüzumlu yerlere kadar götürmüş, oraya mahkûm etmiştir.

Diğer yanı itibariyle de, herhangi bir istismara mahal vermemek için, anında katilin biyografik durumu deşifre edilmiş ve kimin bu hadiseyi yaptığı ortaya çıkarılmıştır net bir şekilde. Aksi halde, neredeyse hadise günü, bu iş, Danıştayımıza, hepimizin Danıştayı olan bu anayasal kuruluşumuza yapılan tecavüzün faili olarak, neredeyse, biraz vicdanlı düşünürsek, AK Partiyi göstermiş olacaktınız. Bu, büyük bir haksızlıktı. Meydana çıkmıştır kimlerin bizim Danıştayımıza tecavüz ettiği. Kimin katil olduğu deşifre edilmiştir. Bu olayda, çok değerli polisimize şükran borçluyum, kendilerine teşekkür ediyorum huzurlarınızda.

BAŞKAN - Efendim, toparlar mısınız konuşmanızı.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Peki Değerli Başkanım. Zaten büyük bir zamanım geçti; arkadaşlar da sağ olsunlar konuşturmak istemediler. Özet olarak buydu benim söyleyeceğim.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Uyanık, sağ olun.

MEHMET FEHMİ UYANIK (Devamla) - Ve, ben bir konsensüs için Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımın yanına gidiyorum. Onların yanına oturacağım; ama, bu temelli değil, ben misafir olarak aranıza geliyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Uyanık.

Sayın milletvekilleri, gündemdışı konuşmalar tamamlanmıştır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2 adet raporu vardır; sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/820) (S.Sayısı:1163) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sahte belge ve bilgileri kullanmak suretiyle devleti dolandırmak, haksız kazanç sağlamak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Yıldız hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

  Burhan Kuzu

  İstanbul

  Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararıyla açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

 Oya Araslı M. Ziya Yergök Feridun Ayvazoğlu

 Ankara Adana Çorum

 Sezai Önder Feridun Baloğlu Mehmet Küçükaşık

 Samsun Antalya Bursa

  Muharrem Kılıç  Uğur Aksöz Atilla Kart

 Malatya Adana Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

İkinci raporu okutuyorum:

2.- Düzce Milletvekili Fahri Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/821) (S. Sayısı: 1164) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa muhalefet suçunu işlediği iddia olunan Düzce Milletvekili Fahri Çakır hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 3 Mayıs 2006 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Düzce Milletvekili Fahri Çakır hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

  Burhan Kuzu

  İstanbul

  Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci ve sonraki fıkralarında kurala bağlanan yasama dokunulmazlığı; yasama organı üyelerinin sorumsuz ve cezasız kalmaları için değil, görevlerini her yönden özgür, bağımsız ve endişesiz yerine getirmelerini sağlamak için öngörülmüştür. Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak dokunulmazlık, nispî ve geçici nitelikte bir ayrıcalıktır.

Gerek kapsamı ve kaldırılma usulü gerek uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle yasama dokunulmazlığı, TBMM'nin saygınlığını zedeler bir kurum haline gelmiştir. Kamu yararı dikkate alınarak milletvekillerine görevlerinin gereği tanınmış bir ayrıcalık olan yasama dokunulmazlığının, kişisel bir ayrıcalığa dönüşmesi, bir hukuk devletinde asla kabul edilmesi mümkün olmayan bir husustur.

Kamu yararı ile açıklanamayacak ölçüde ceza adaleti ve dolayısıyla "temiz toplum" özlemi aleyhine sergilenen bu ayrıcalıklı durumun ortadan kaldırılması için gereken Anayasa değişikliğinin şu güne kadar gerçekleştirilememiş olması karşısında, başvurulabilecek tek yol olarak, "hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlıklarının TBMM tarafından derhal kaldırılması" kalmıştır. Bu aynı zamanda dokunulmazlığının kaldırılması istenen milletvekillerinin savunma hakkından bir an önce yararlanabilmelerine de imkân verecektir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden Kurulu Karma komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 

 Oya Araslı M. Ziya Yergök Feridun Ayvazoğlu

 Ankara Adana  Çorum

 Sezai Önder Feridun Baloğlu Mehmet Küçükaşık

 Samsun Antalya Bursa

 Muharrem Kılıç Uğur Aksöz Atilla Kart

 Malatya Adana Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkanım, izin verirseniz, bu iki konu hakkında yapılan, Başkanlık Divanı tarafından yapılan açıklamada tarafsızlığın ihlali söz konusu olmuştur. Bu konuda Başkanlık Divanının tutumuyla ilgili söz talep ediyorum. Eğer izin verirseniz, açıklama yapacağım.

BAŞKAN - Hangisiyle ilgili?..

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Efendim, iki milletvekili hakkında niteleme yaparken taraflı davranılmıştır, bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Bizim mi?..

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Evet, Divanın açıklamasıyla ilgili.

BAŞKAN - Hangi açıklama?.. Biz bir açıklamada bulunmadık.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Efendim, yapılan sunuştaki taraflılığı ortaya koymak istiyorum. Nereden geldi bilmiyorum; ama, sonuç olarak Divanın açıklamasıdır, bu konuda söz talep ediyorum 63 üncü maddeye göre.

BAŞKAN - Zabıtları getirteyim… Ben öyle bir şeyin farkında değilim.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Efendim, farkında değilsiniz; ama…

BAŞKAN - Bize yazılı olarak gelen metni okuyoruz biz burada.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Evet, ben bu konuda söz talep ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Getirteyim, bakacağım…

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.

 

VI.- ÖNERİLER

A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ

1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi

  24.5.2006

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 24.5.2006 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

  Haluk Koç

  Samsun

  Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 311 inci sırasında yer alan 1089 sıra sayısının bu kısmın 4 üncü sırasına alınması önerilmiştir.

BAŞKAN - Öneriyle ilgili, Sivas Milletvekili Sayın Nurettin Sözen lehinde söz istemiştir; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Değerli arkadaşlarım, Sivas-Divriği Kazasında, Ulucami diye bilinen,  atalarımızdan bize miras kalmış çok önemli bir kültür değeri vardır. Bu, sadece cami de değildir; 1228 yıllarında yapılmış bu camiin yanında, dönemin şahının kızı tarafından yapılan aynı zamanda bir darüşşifa vardır. Bu darüşşifa daha sonraları medreseye dönüşmüştür; yani, sözünü ettiğimiz kültür varlığı, bir camidir, bir hastanedir, bir üniversitedir. Bu cami, dünyada eşine rastlanılmayan mimarî özelliklere sahiptir taş oymacılığı bakımından, ahşap oymacılığı bakımından, mimarî estetiği bakımından ve o dönemde kadın-erkek eşitliği açısından büyük önem taşımakta ve UNESCO tarafından, yurdumuzda bulunan bu tarihî değerlerden en önemlisi olarak kabul edilmektedir; ancak ne var ki, bu tarihî değer taşıyan çok önemli kültür varlığımız atalarımızdan bize kalmış; sadece bizim değil, insanlığın bir değeri olarak kabul ettiğimiz Ulu Cami ve yanındaki darüşşifa, bugün harap olmakla karşı karşıyadır.

Yaklaşık üç ay kadar önce, İktidar Partisinin de duyarlılığıyla, bu konuda verdiğimiz yasa tasarısı gündeme alınmış idi; ancak, gelişmeler gösterdi ki, uzadıkça harabiyet artacaktır, cami daha da zor bir şekilde ayakta durması mümkün olacaktır. O bakımdan, yine yüksek hoşgörünüzle, duyarlılığınızla, ilginizle ve de katkınızla yasamızı bir an evvel konuşmak ve yasalaştırmak istiyoruz. İstediğimiz şey -bu onarımın- usulüne uygun bir şekilde, bilimsel yöntemlerle, çağdaş yöntemlerle ve uzun vadeli bir bakıma, bir restorasyona tabi tutmak; çünkü, sadece camii restore etmek yetmiyor; etrafında gecekondular mevcuttur, etrafında kanalizasyon ve diğer kanalların zarar vermesi söz konusudur, çevre düzenlemesine ihtiyaç vardır ve de restorasyona ihtiyaç vardır. Ancak, tarihine baktığınız zaman camiin, geçmiş yıllarda çok sağlıksız ve bu tarihî değerleri ortadan kaldıran restorasyonlar yapılmıştır. Örneğin, abanoz ağacından yapılmış, 1200'lü yılların oymasını temsil eden minber iskele olarak kullanılmıştır restorasyonda. Arka tarafta yapılan istinat duvarları… Her milimetresi taş oyma olan bu değerin istinat duvarları içinde kalması durumuyla karşı karşıya kalınmıştır. Yapılmış olan elektrik tesisatı siyah kablolar halinde dışarıda durmakta ve her an bir kontakla bu büyük değer ortadan kalkma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Halılar İstanbul Halı Müzesine getirilmiştir, avizesi Sivas Müzesine kaldırılmıştır; yani, bu tarihî varlık kimliğini kaybetmek üzeredir. Bir an evvel, daha da büyük kayıplara uğramamak için bir yasa teklifimizle, bunun onarılmasını, Hükümetin, Maliye Bakanlığının sürekli ödenek ayırmak suretiyle, olması gereken düzeye gelmesini talep etmekteyiz.

Ünlü Profesör Kuban, Ulucami için demektedir ki -elli yılını Ulucami için hasretmiş bir hoca- "mümkün olsa da Ulucami, bir heykel gibi müzeye kaldırılabilse; mümkün olsa da Ulucami, bir cam fanus içine alınsa ve bütün dış etkenlerden korunabilse, bu büyük sanat eseri, bu büyük değer gelecek kuşaklara da ulaşabilse." Ama, maalesef, bu istemlerin yerine getirilmesi mümkün değil; ancak, çağımızda yapılabilecek tek şey, bir laboratuvar çalışması yaparak, altyapı çalışması yaparak, çağdaş restorasyon ustalarıyla görüşerek, bilimsel kurullar oluşturularak burayı restore ettirmek gerekmektedir.

Şu kadarını ifade edeyim ki, 2003 yılında Bakanlar Kurulunun Sivas'ta toplanması dolayısıyla 2,3 trilyon tahsisat ayrılmış olmasına karşın, o tarihten bu yana özel idare bu rutin ihaleyi gerçekleştirememiştir; yani, ihalesi yapılamamıştır. 5 kez ihaleye çıkılmış olmasına karşın, henüz proje ihalesi bile yapılamamıştır. Bu kadar, UNESCO'nun üç önemli eserden biri saydığı bu büyük eserin 12 nci, 13 üncü Yüzyıldan günümüze kadar yaşamış bu eserin gelecek kuşaklara aktarılmasını eğer uygun görüyorsanız, o zaman bu yasa önerimizin bir an evvel görüşülmesine destek veriniz; bir an evvel görüşelim, Genel Kurulun katkılarıyla yasamızı geliştirelim ve Parlamentonun bir eseri olarak, belki de Parlamento Başkanlığına bu restorasyonu devretmek suretiyle bu büyük varlığı yaşatalım, geliştirelim.

Yasamız "Divriği Ulucamisi ve Şifahanesinin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi" başlığını taşımaktadır. Bu, oylarınızla, yine gündeme alınmakta gösterdiğiniz anlayış ve duyarlılıkla bugün de destek verirseniz ilk fırsatta, yani, 4 üncü sırada bu yasa teklifimizi görüşürüz ve bu büyük eseri kurtarmış oluruz.

Bu anlayışı ve duyarlılığı göstereceğiniz inancıyla, hepinizi yeniden saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sözen.

Aleyhte, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Bu konu, daha önce, bu kanun teklifini veren milletvekillerimizin… Kırkbeş günlük bekleme süresi geçtikten sonra bu teklifin doğrudan Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmasıyla ilgili görüşmeleri daha önce burada yapmıştık. Buradan şunu söylemek istiyorum: Bu kanun teklifi kırkbeş günlük süre içerisinde ilgili komisyonlara sevk edilmemiştir; yani, bu kadar önemli olan, Sivas için, son derece anlamlı olan bir konuyla ilgili verilen kanun teklifi ilgili komisyona alınmadığı, komisyonda görüşülmediği için, teklif sahibi milletvekillerimiz bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine doğrudan alınmasıyla ilgili bir teklifle, bir önergeyle gelmişlerdir.

Şimdi, bakıyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi bu önerinin aleyhinde söz aldılar. Demek ki, bu kanun teklifinin bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinin mümkün olamayacağı çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Adalet ve Kalkınma Partisi niçin bunun aleyhinde söz istediler ve niçin bugün Türkiye'nin gündemine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmasını istemiyorlar?

Ama, çok kısa süre öncesine kadar bakacak olursak, Adalet ve Kalkınma Partisi için bu tür konular, mevzular son derece hassas mevzulardı. Özellikle başörtüsü meselesi, imam-hatipler meselesi, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından Türkiye'nin gündeminde hep sıcak tutulan konulardı. Ama, bakın, bugün, artık, bu meseleler, gündemden tamamen çıkarılmış sayın milletvekilleri.

Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in bir açıklaması var bugün. Bütün gazetelerde, televizyonlarda yer aldı. "Efendim, başörtüsü meselesi Türkiye'de yüzde 1,5 insanı ilgilendiren bir meseledir" diyor Sayın Mehmet Ali Şahin.

Peki, bu meselenin, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önce Türkiye'de kimler tarafından sıcak tutulduğunu, cami önlerinde o genç kızlarımızın el ele tutuşup, halkalar, zincirler halinde nasıl Türkiye'nin gündeminde bu meselenin sıcak tutulduğunu, bunları kimlerin teşvik ettiğini sizler bilmiyor musunuz?

Bugün ne oldu ki, artık, cami gibi son derece kutsal bir mekânın onarılmasıyla ilgili çok haklı bir isteğin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmasıyla ilgili niçin aleyhte söz alma ve bunun Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmasının önünde bir engel olarak durmaya çalışıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, bakınız, bunlarla ilgili, işte, Sayın Meclis Başkanı Arınç'ın "başörtüsü sorunu namus borcumuz…"

ORHAN TAŞ (Sivas) - Bunun o konuyla ne alakası var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, Sayın Meclis Başkanının meydanlarda söylemiş olduğu bir konu.

ORHAN TAŞ (Sivas) - Bunun öneriyle ne alakası var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bugün, geliyorsunuz, artık, bu mesele, Türkiye'nin yüzde 1,5'ini ilgilendiren bir meseleymiş…

ORHAN TAŞ (Sivas) - Ne alakası var?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O zaman, deyin ki, biz bu meseleyle uğraşmıyoruz, bu mesele bizim gündemimizde yok, bu meseleyi çözmek istemiyoruz; gelin bunu söyleyin ve bunu söyleyin ki, Türkiye'de, bu işten mağdur olan, mustarip olan insanlarda da, bu İktidar döneminde bu meselenin çözülemeyeceğine olan inanç hâkim olsun; onlardan, bu İktidarla bu meselenin çözüleceğine olan inanç ortadan kalksın.

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konunuza gelir misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuma geliyorum; yani, ben, niye AK Parti buna karşı; onu anlatmaya çalışıyorum.

BAŞKAN - Efendim, onunla bu konunuzun ne ilgisi var?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Çok ilgisi var.

BAŞKAN - Nasıl ilgisi var?

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, ben şunu söylemek istiyorum…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen niye karşısın?! Niye aleyhinde söz aldın?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şunu söylemek istiyorum: Bakınız, cami gibi kutsal bir mekânın onarılması ve tamir ettirilmesiyle ilgili çok haklı bir konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldiğinde, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir milletvekili arkadaşım -biraz sonra söyleyecek bunu- aleyhte söz almış…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen de aleyhte söz aldın!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - "Bunu bugün 4 üncü sırada görüşmeyelim" diyecek.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen de aleyhte söz aldın!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben de diyorum ki kendilerine, bugüne kadar bu meseleler üzerinden siyaset yapan, milletin değerleriyle oynayan bir partinin temsilcileri, bugün, cami noktasında bile bir geri duruş sergiliyorlarsa, bunun hesabını milletin önünde vermek mecburiyetindeler. Benim söylediğim bu Sayın Başkanım.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen niye aleyhte söz aldın; onu söyle!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben şunun için söylüyorum aleyhte…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Niye aleyhte söz aldın sen?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben şunun için söylüyorum aleyhte…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sen de karşı mısın?!.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, bu mesele…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuya gelir misiniz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum, konuya geliyorum.

Bu mesele, kırbeş gün geçmiş olmasına rağmen, komisyona sevk edilmemiş; yani, iyi niyet olsa, bu kanun teklifi ilgili komisyona sevk edilir; sevk edilmemiş.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sevk edilmiş de görüşülmemiş.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, görüşülmemiş.

Peki, sizin verdiğiniz kanun teklifleri alelacele komisyonlara gelip, oradan Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirken bir şey olmuyor da, muhalefet partisi milletvekilinin vermiş olduğu bir kanun teklifinin niçin komisyonda görüşülmesini sağlamıyorsunuz?

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Karşıtlığını söyle Sayın Kandoğan.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben şunun için söylüyorum: Bu meseleye sıcak bakmıyorsunuz. Bu mesele, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmeyecek. Cumhuriyet Halk Partisine onu söylüyorum; AK Partinin kanaati böyle olmuş olmasına rağmen, bu meselenin çözülmeyeceğini bilerek bunu Meclis gündemine getirdiklerine itiraz ediyorum; benim söylemek istediğim bu. Yani, geçmişte sahip çıktığınız bütün değerler, bugün önünüze geldiğinde, ona sırt çevirmenizin haklı, makul ve mantıklı bir gerekçesi varsa, geliniz, bunu burada açıklayınız.

Bakınız, imam-hatip liseleriyle ilgili dördüncü imtihan yılı, 19 Haziranda imtihan yapılacak. Yıllarca bunu istismar ettiniz. Dördüncü yıl… Üniversite imtihanına giren imam-hatip liseleri ve dolayısıyla meslek liseleri, düz liseliler karşısında son derece mağdur. Bunun çözümüyle ilgili ne yaptınız? Bunu meydanlarda bir istismar vesilesi kıldınız. Bunun üzerinden oy topladınız, oy aldınız.

ORHAN TAŞ (Sivas) - Siz yaptınız...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Cami önlerinde başörtülü öğrencileri tahrik ettiniz.

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Siz yaptınız...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ama, bugün, iktidar mevkiinde olan, 357 milletvekili olan bir iktidar "artık, başörtüsü meselesi Türkiye'nin yüzde 1,5'ini ilgilendirir" diyorsa, burada durup düşünmemiz lazım.

Mehmet Ali Şahin şunu söylüyor…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Suudi Arabistan'a gönderiyorsunuz.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben ona da karşıyım. Ben onu ilk gün söyledim. Bu ülkenin başörtülü öğrencileri Türkiye'deki üniversitelerde okumalılar.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Baban kızıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bunu, ben, burada net bir şekilde söylüyorum. Bununla ilgili bir Anayasa değişikliğiniz varsa, getirin, ben onu desteklemeye hazırım, Parti olarak desteklemeye hazırız, getirin. Niye getirmiyorsunuz? Niye getirmiyorsunuz? İmam-hatip lisesi meselesini, meslek lisesi meselesini niye çözmüyorsunuz?

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Baban kızıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Gelin, çözün.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Baban kızıyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bakınız…

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, siz Genel Kurula hitap edin, lütfen.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kişilerin bu konuyla ilgili konuşmaları bizi bağlamaz. Ben, burada, Doğru Yol Partisi adına konuşuyorum. Bununla ilgili bir öneriniz varsa, getirin, biz sonuna kadar desteklemeye hazırız. Üniversiteler özgür mekânlardır. İnançlarını, fikirlerini, kılık kıyafetlerini, orada, öğrenciler özgürce seçmeliler. Oralar özgür alanlardır. Oralarda başörtüsünün serbest olması lazım. Biz Parti olarak bunu söylüyoruz. Eğer, sizin de gücünüz varsa, belli yerlerden çekinmiyor ve korkmuyorsanız, 357 milletvekiliniz var, getirin bir kanun tasarısını, teklifini, biz de burada, Mecliste sizlerle beraber destekleyelim, burada halledelim; ama, işsizlik birinci sıradaymış… O konuda da tebrik ediyoruz sizleri, tebrik ediyorum. Yani, üçbuçuk yıllık İktidarınız sonunda Türkiye'deki işsizliği birinci mesele haline getirmişseniz, bundan da utanılacak bir durum ortaya çıkmış demektir İktidarınız açısından; yani, utanmanız gereken bir durumu, başörtüsü meselesini bir kenara bırakmak için "işsizlik meselesi Türkiye'nin birinci sırası…" Çözün, çözün, engel mi var; işsizlik meselesini çözmek istediniz de sizin önünüzde, bir engel mi çıktı değerli milletvekilleri?!. Çözün. Çözemezsiniz, çözemeyeceksiniz; çünkü, sizin ekonomi anlayışınız, bu meselelere bakış açınız ve sadece bir iki makro göstergeye yoğunlaşmış olmanızdan dolayı işsizlik meselesinin Türkiye'de çözülmesinin mümkün olmadığını artık sizler de biliyorsunuz.

Kaldı ki, çözecek zamanınız da kalmadı. İşte, bu sene seçim yılı. Ekim, kasım ayında göreceksiniz; artık, 2007 yılına kadar bu İktidarı taşımanız mümkün değil.

Biraz önce fındık… Sayın Bakan ne söyledi allahaşkına burada, ne söyledi? Biz Trabzon'da fındık mitingi  yaptık, 30 000 kişiyle fındık mitingi yaptık. O vatandaşlar niye toplandılar oraya, niçin geldiler, seçim yokken, seçime belli bir süre kala, altı yedi ay kala 30 000 insan Trabzon Meydanında niçin fındık mitinginde bir araya geldi? Eğer, fındıkta problem yoksa bu Karadeniz halkı niye feryat ediyor, niye feryat ediyor?!.

SADULLAH ERGİN( Hatay) - Her şeyi konuştun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -  Yani, allahaşkına, Sayın Grup Başkanvekili, Trabzon, Rize, Giresun, Ordu, Samsun feryat ediyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla ) - Ben üç sefer gittim oraya, yeni geldim oradan…

AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Yalnız, Samsun milyonluk şehir.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Vallahi, gücünüz varsa, bir miting de siz yaparsınız Trabzon'da, Trabzon mitingine ne kadar insan geliyor görürsünüz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Lehte, ikinci söz isteği, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; daha önce, Divriği Ulucamisi ve Şifahanesinin Korunması ve Çevresinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Teklifi verilmiş idi. Bu kanun teklifinin, bugün verilen önergeyle, öne alınması şeklinde, görüşülmesini talep etmiş bulunuyoruz.

Öncelikle, Sivas İli Divriği İlçesinin kanun teklifine konu edilen Ulucamii ve Şifahanesinin ne anlam taşıdığını, bunun gündemde ne yer etmesi gerektiğini sizlere anlatmanın bir görev olduğunu düşünerek huzurlarınızdayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözü edilen ve kanun teklifine konu yapılan Ulucami ve Şifahanesi sekizyüz yıllık bir geçmişe sahip. Buranın, 1228 yılında, Mengücekoğullarından Hükümdar Süleyman Şah oğlu Ahmed Şah tarafından yaptırıldığı ve bu şekilde yıllardan beri hizmet veren; ancak, Osmanlı döneminden sonra da buranın, özellikle son zamanlarda iyice korunmaya muhtaç durumda ve bizleri üzmesi gereken konuma geldiği gerçeğini de anlatmak zorundayız.

Değerli arkadaşlar, gerçekten, 13 üncü Yüzyılda yapımı gerçekleştirilen ve o günden bugüne kadar ibadethane, cami olarak hizmet veren ve hemen yanı başındaki yapıtlarıyla buranın medrese şeklinde hizmet verdiği, yine, o yıllarda ve devamında ruh hastaları için şifa dağıtan bir yer olarak, külliye şeklinde adlandırıldığı ve tarihe bu şekilde geçtiği gerçeğini de vurgulamak istiyorum.

1985 yılında, burası, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış bir yer değerli arkadaşlarım; ama, son zamanlarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde gündeme getirilen, buranın zaman zaman yapılmaya çalışılan ihalelerinin buraya çözüm üretmediği, burayı çözüme kavuşturmadığı da bir gerçektir. Bu ihalelerle, gerçekten, tarifi eğer uygun ise, o kadar uydurma, o kadar bilimden uzak, tarihî kökeninden uzak bir şekilde, yapıtın temeline, amacına aykırı bir şekilde -ihale sonucu- yapımlar, inşaatlar sürdürülmüş ki, gerçekten, bunları anlatmanın bizlere burada üzüntü verdiğini de sizlere söylemek durumundayız.

Mimarîsi, estetiği, kültürel ve evrensel değeriyle, gerçekten, gözümüz gibi bakılması gereken bir yer; ama, maalesef, zamanında şehir dışında kalmış olan bir yer, daha sonra -ki, Türkiye'nin acı gerçeği olan çarpık kentleşme sonucu orada da kendini gösterdiği gibi- buranın, çarpık bir şekilde kentleşmesiyle şehir içinde kalmış olması, etrafının gecekondularla donatılmış olması ve hemen yanı başında imam-hatip lisesinin bulunması ve oradaki öğrencilerimizin masumane bir şekilde, oranın bakımsızlığını görmek suretiyle, buranın işe yaramaz bir yer olduğu intibaına kapılarak, orada, maalesef, top oynayarak, o külliyenin, o sanat eserinin, tarihe karşı dirençle dayanan, dayanmak isteyen o güzelim eserin yok olmasına, maalesef, bizler, şu anda gözümüzün ucuyla bakıyoruz.

Değerli arkadaşlar, daha önce bu teklife Meclisten verilen olumlu oylar sonucu bu aşamaya kadar gelindiğini biliyoruz. Ancak, şimdi, gerçekten hepimize düşen bir görev var. Eğer, bu görevi, sizlerin, buranın, zamanında, insanlarımıza, Müslümanlara hizmet veren bir cami olarak, eğitim veren, ruh hastalarına şifa dağıtan bir yer olarak, buraya vereceğiniz olumlu oyların, tarih önünde de, bir şekilde, bizlere düşen sorumluluğu yerine getirmek olacağını, sizlere düşen sorumluluğu yerine getirecek olacağını da unutmayalım.

Bu nedenle, buranın, bir külliye olarak, bir tarihî miras olarak, daha önce, nasıl ki, Kazakistan'da, Ahmet Yesevî Türbesi'nin bakımsızlığının, daha sonra yapılan çalışmalarla, şu anda dünya tarihinde kültür mirası olarak önümüzde duruyorsa, bir örnek olarak bu varsa, buranın da -Sivas'ın Divriği İlçesinde- aynı şekilde olabilmesinin hiçbir şekilde kaçınılmaz olduğunu bilmeliyiz.

Turizmin bir ülke için ne derece önemli olduğunu hepimiz biliyoruz; ama, bir baktığımızda, üçbuçuk yıllık İktidarınızda, turizmin, Anadolu'daki bu tarihî miraslara sahip çıkmadan yeşertilebileceğine, geliştirilebileceğine dönük olmak üzere de hiçbir çalışma yapılmadığını görüyoruz. Anadolumuza bakıldığında, Çorumundan, Sivasından, Tokatından, Amasyasına kadar, bütün Anadolu'da, tarihe dayalı, 5 000 yıllık, 7 000 yıllık medeniyetlerin var olduğu gerçeği karşısında... Ama, maalesef, ne Hitit medeniyetlerine ne de Eti medeniyetlerine olsun, asırlara dayanan medeniyetlerin beşiği olan Anadolu'daki bu turizm atıl bırakılmıştır, bakılmamıştır, yeşertilmemiştir. Sadece ve sadece deniz kentlerine turizmin gündemde tutulduğunu hepimiz görmekle, bunun Anadolu'ya yansıtılmamış olması da, bizleri üzen ayrı bir gerçektir.

Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, eğer, önümüze gelen bu teklifin, bizler tarafından, sizler tarafından, olumlu bir şekilde gündeme getirilmesinden uzak bir tavır sergilersek, bilmiyorum; ama, yarın bir gün -Cumhuriyet Halk Partisi tarafından getirilen bu teklifin- manevî değerlerimizin başında olan camie bu İktidar tarafından verilen değerin ne şekilde olup olmadığını sizler nasıl hesap verirsiniz, onu bilemeyiz.

Ama, sayın milletvekilleri, geliniz, hep birlikte, buraya kalıcı bir çözüm bulalım. Kalıcı bir çözüm bulmanın yolu da, şimdiye kadar hep yapılagelen; ancak, kalıcı çözüme kavuşturulmayan, ihaleler sonucu yine o eksiklikleri giderilmeyen Ulucamiin bu şekilde kalmaması için, harabe olarak tarihte çürüyüp yok olmaması için, bu değerli varlığımızın kalıcı olarak çözüme kavuşturulması amacıyla, 3 maddelik bir teklife olumlu oy vermenizi bizler bekliyoruz. Biz, sadece, burada, milletvekilleri olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kanun teklifini veren arkadaşlarımız olarak beklemiyoruz; bunu, Sivaslılar bekliyor, Divriğililer bekliyor, bütün Anadolu'daki geçmişe dönük tarihimize sahip çıkmak isteyen bütün insanlarımız bekliyor. Turizmin adına, manevî değerlerimizin adına verebileceğiniz, vereceğiniz oyla, biz, bunları, burada ispat edelim diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, kanun teklifimizin görüşülmesi hususundaki Cumhuriyet Halk Partisinin olumlu oylarının yanında, sizlerin de olumlu oylarınızı görmek istiyoruz.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Ayvazoğlu.

Aleyhte, Sivas Milletvekili Sayın Selami Uzun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sivas'ta, Ankara'da ve diğer yerlerde bizi izleyen hemşerilerim, Divriği'den bizi izleyen hemşerilerim; hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabiî, Ulucami konuşuluyor; Ulucami konuşulmadan önce Divriği'yi konuşmadan geçemeyeceğim. Onun için, ben biraz da Divriği'den bahsetmek istiyorum. Divriği'nin, Sivas'ın en güzel ilçelerinden birisi olduğunu biliyoruz; 109 köyü var, bir belediye merkez, 15 000 nüfusu, köyleriyle beraber 25 000 civarında insan yaşamaktadır. Yazın, bu, tabiî, farklılaşmaktadır.

Divriği'de demir madeni çıkmaktadır. 1938 yılında resmen işletmeye açılmış olan Divriği madenlerinde yıllık 1 000 000 ton pelet, 800 000 ton parça demir cevheri üretilmektedir; İskenderun ve Karabük Demir-Çelik Fabrikalarını beslemektedir. 800 civarında çalışanı vardır. Biz gelmeden önce, maden neredeyse bitmiş ve kapanmış vaziyetteydi. Maden ayağa kaldırılarak özelleştirilmiş ve OYAK'a satılmıştır.

Divriği'ye, Sivas üzerinden, iki yerden karayolu bağlantısı vardır; bir Zara İlçesi üzerinden, bir de Kangal İlçesi üzerinden. Yol 180 kilometre ve çok virajlı bir yoldur. Divriği'yi Malatya'ya bağlayacak olan Arapkir yolu devam etmekte olup, bu yıl ayrılan ödenek 4,5 trilyondur. Köy hizmetleri için, Köylere Hizmet Götürme Birliği ve özel idare tarafından, bu yıl ayrılan ödenek 4 trilyon 200 bindir. 20 kilometrelik birinci kat asfalt, 12 kilometrelik ikinci kat asfalt…

HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - İcraatın içinden programından bahsediyorsun Sayın Selami Uzun.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, icraatın içinden programı gibi oluyor da, şimdiye kadar Divriği bu parayı hiç görmemişti, ilk defa görüyor. KÖYDES Projesinden Sivas'a ayrılan 40 trilyonun onda 1'i Divriği'ye ayrılmıştır. Sivas'ta, 16 ilçe ve bir de merkez olmak üzere 17 birim vardır. Onun için, bunları söylemek zorundayım. Yani, Divriği'yi, sadece bir cami olarak değil de, toptan düşünmek zorundayız, insanlarıyla beraber düşünmek zorundayız, köyleriyle beraber düşünmek zorundayız, madeniyle beraber, Ulucamiiyle beraber Divriği'yi bir bütün olarak düşünmek zorundayız. 27 köy yolu stabilizesi, 10 köy yolu sanat yapısı, 45 birime içmesuyu, 12 köye kanalizasyon, 10 köye de köy içi düzenlemesi yapılacaktır bu sene.

Divriği bizim gözbebeğimizdir. İnsanları, gerçekten eşi bulunmazdır. Gurbete çıkmışlar, Ankara'ya, İstanbul'a, İzmir'e, Mersin'e, Antalya'ya, Malatya'ya göçmüşler. Ekmeklerini emekleriyle kazanan insanlardır Divriğililer.

Madenin bitmesi tehlikesine karşı, Divriği'nin turizmine daha çok önem vermemiz gerektiğini anladık ve önem vermekteyiz ve bunu yaptık. Bu amaçla, tur şirketleri programlarına aldırdık Divriği'yi. Divriği'ye, turlar, şirketler turist götürüyorlar. Geçen yıl Turizm Haftasının açılışında, Sivas'ta 200 öğrenciyle beraber Divriği'ye trenle ben gittim. Bugün en önemli ihtiyacı, gerçekten, iyi bir oteldir, konaklama yeridir Divriği'nin.

Divriği'nin, tabiî, birtakım sorunları da vardır; içmesuyu sorunu vardır, yetersizdir; ama, Divriği'nin çalışkan bir belediyesi vardır. Divriği'de barış ortamı vardır; doğasıyla, insanlarıyla, Divriği ayrı bir cevherdir.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Öbür ilçelere haksızlık ediyorsunuz.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Divriği konaklarının restorasyonu da devam etmektedir. Ankara Divriği Kültür Derneği eğer bizi izliyorlarsa, onlar, Divriği için bizim nasıl can attığımızı gerçekten bilmektedirler.

YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sivas'ın diğer ilçelerine haksızlık yapıyorsunuz.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Divriği'de oturan arkadaşlarım da, onlar için nasıl çırpındığımızı bilmektedirler. Ben, buradan herkesi, mutlaka Divriği'yi bir kere görmeye davet ediyorum, Türkiye'deki bütün insanları... Divriği, görülmesi gereken, Türkiye'deki çok ender yerlerden birisidir.

Çok kıymetli arkadaşlarım, şimdi gelelim Ulucamie. Ulucami, arkadaşlarımız tarihini anlattılar, ben anlatacak değilim Divriği Ulucamii ve Şifahanesi, 1228 yılında Mengücekoğulları tarafından yapılmıştır. Mimarı, sanatçısı, yaptıranları hepsi bellidir. Cami vardır, şifahane vardır. O şifahanede, ki, su sesiyle insan tedavisi, müzikle insan tedavisi yapılmıştır zamanında. Bu kadar ileri bir medeniyettir ve bir de türbe vardır; yaptıranın türbesi, camide. Cami, çok özellikli bir camidir. Şu anda camiin süslemeleri öyle bir özelliğe sahiptir ki, bu süslemeler, hiçbir desen bir deseni tekrar etmez; ama, devamıdır ve o mermerler, o desenler kumaş gibi işlenmişlerdir. Şifahanenin bezeme programı, Türk ve İslam sanatı tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Bu ünik bezeme programı, taş işçiliğinin kusursuzluğu ve simgesel ikonografik içeriğiyle olağanüstüdür.

Sevgili hemşerilerim -ben, Divriğili hemşerilerime sesleniyorum- birtakım dedikodularla hareket etmesinler, Divriği Ulucamide ne yapılması gerektiğini biliyoruz.

Ulucami projesi, restorasyon ihalesi 4 defa yapıldı ve 4'ünde de, bu camii ben yaparım diyebilecek bir müteahhit çıkmadı. Biz, geldiğimizden bu tarafa bu iş için çabalıyoruz. Hükümetimiz tarafından 2,5 trilyona yakın para gönderildi. Para, şu anda, hâlâ, Sivas'ta; ama, 4 tane ihale yapıyorsun, Türkiye'de hiçbir tane restorasyon yapan müteahhit "gelip burayı ben yaparım" diyemiyor, cesaret edemiyor. Camiin özelliği dolayısıyla bu restorasyon ihalelerine katılan olmadı; ama, şimdi, yeni girişimlerimiz sonucunda, Divriği'de -28.6.2004 tarihi- Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Sivas Valiliğinin arasında protokol imzalandı.

Bu protokol gereğince tanımlanan çalışma grupları, Yürütme Kurulu, Bilimsel Danışma Kurulu ve Teknik Komisyon oluşturuldu. 28.2.2006 tarihinde Kültür Bakanı Atilla Koç'un da katılımıyla bir araya geldi ve önemli kararlar aldı.

4 defa ihaleye çıkılıp ihale edilemeyen Divriği Ulucami ve Darüşşifa röleve, restütisyon ve restorasyon projelerini hazırlama işi bir kenara bırakıldı ve Bakanlık makamının 2006 tarihli oluruyla, 21.3.2006 tarihli oluruyla "Anıt Eser Kurulu" oluşturuldu. Yani, bu, sırf Divriği Ulucami için oluşturuldu.

Anıt Eser Kurulunda kimler var arkadaşlar, bakıyoruz, Anıt Eser Kurulunun toplantı tutanağından, altındaki imzaları okuyoruz: Vakıflar Genel Müdür Yardımcısı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı, Sivas Valisi, Divriği Kaymakamı, ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömür Bakırer, ODTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Madran, İTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yegan Kahya, Sivas Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu Başkan Yardımcısı Burhan Bilget.

Arkadaşlar, bu kurul, Divriği Belediye Başkanı ve ÇEKÜL Vakfı, öğretim üyeleri, Sivas Valisi, Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğünden oluşuyor. Bu kurul, sadece Divriği Ulucami için kuruldu ve bundan sonra yetkili bu Kurul.

Arkadaşlar, şimdi, Ümmet arkadaşımız konuştu, konuştu, gitti; istismar edecek bir şey bırakmadı artık, her şeyi istismar etti, etti; Divriği Ulucamii de istismar ediyor şimdi; bir de başörtü meselesini istismar ediyor. Bu konu, istismar edilecek konu değildir. Bu, bizim kültür varlığımızdır, tabiat varlığımızdır. Biz istismar için yapmıyoruz. Kanun teklifi de başımızın üstüne. Divriği için bir kanun teklifi veriliyor, ben karşı çıkacağım; böyle şey olur mu?!

Ama, ben, bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum arkadaşlar. Kanunda diyor ki:

1- Amacı,

2- Bilimsel danışma kurulu,

3- Kamulaştırma ve diğer ödenekler, bakım…

Arkadaşlar, bu kanun, sadece bilimsel ve danışma kurulu… Biz icra yapıyoruz, biz restorasyon ihalesi yapacağız. Bu kanunla bir şey yapılmaz ki! Bu kanunun görevlerini yerine getirecek zaten Anıt Eser Kurulu kurulmuş. Sivas'ta Anıtlar Kurulu da var şu anda. Daha önce Anıtlar Kurulu Kayseri'deydi, işlemler biraz zor yürüyordu; şimdi Anıtlar Kurulu Sivas'a da kuruldu; ama, Divriği için ayrıca Anıt Eser Kurulu kuruldu. Buna gerek yok ki. Yani, sanki, biz camiin restorasyonuna karşı çıkıyormuşuz gibi konuşuyor arkadaşımız oradan. Camiin restorasyonuna karşı çıkan yok. Biz, icraat yapıyoruz, biz iş yapmıyoruz. Onun için, arkadaşlar, bu kanun bir kere yetersiz. Başımın üstünde kanununuz, Divriği de başımın üstüne, emrinizde; ama, bu kanun yetersiz. Danışma Kurulu var…

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Konuşalım hep beraber.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Konuşuyoruz işte; iyi oluyor, Divriği'yi konuşuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Burada eksiklikler önergeyle düzeltilir.

SELAMİ UZUN (Devamla) - İstimrar etme hiçbir konuyu! Hiç istismar etme!

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Düzeltiriz önergeyle.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Önergeyle düzelecek hiçbir şey yok; zaten yapılıyor gereken.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Düzeltiriz, düzeltiriz eksikse.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Sen konuştun, sen sonra konuşursun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Eksikse düzeltilir önergeyle.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, bu Anıt Eser Kurulu karar almış, kararında diyor ki: Önce, toplu olarak, çevre düzenlemesi dahil, restorasyonu dahil, istimlakleri dahil, hepsiyle beraber ihale edilen toplu ihale… 4 kere ihale yaptık; baktık, olmadı. O zaman biz ne yapıyoruz; ayırıyoruz. Önce, Acil Eylem Planı yapıldı.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Beş kere, beş…

SELAMİ UZUN (Devamla) - Beş kere diyor hocam. Önce Acil Eylem Planı yapıldı. Anıt Eser Kurulu, Acil Eylem Planında, Divriği Ulucamiin -burada toplantı tutanağında var- Acil Eylem Planını çıkarmış; diyor ki: Önce şunları şunları yapalım; biz, toplu ihale yapamadık, ayıralım... Acil nedir? Divriği'ye gidince, Divriği'de belediye başkanıyla da konuşsanız, orada bir esnafla da konuşsanız, camiin din görevlileriyle de konuşsanız, size acilini söylüyorlar hemen oradan. Çatı tamir edilmiş daha önce, aceleyle… Arkadaşlar, bu çok önemli. Üstün körü yapılan restarasyonları, Divriği'ye gidenleriniz varsa görürsünüz; betonları almışlar, camiye sıvamışlar, o açık yerlere sıvamışlar, öyle çirkin, öyle acayip, öyle kötü bir şey olmuş ki, insanın içi sızlıyor ve restorasyon yapıyoruz diye, geçmişte çatı yapmışlar camii koruyalım diye, orijinal çatı kaybolmuş ve bu çatı camie baskı yapıyor şimdi. Yani, aceleyle, üstün körü bir şey yaparsak eğer, bu da camie zarar veriyor; geçmişte yapıldığı gibi. O zaman aceleye getirmek istemiyoruz.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Acele etmeyelim!..

SELAMİ UZUN (Devamla) - Ben, buradan Divriğililere de sesleniyorum: Divriğili hemşerilerim, bu iş aceleye gelmez.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kanun çıkaralım o zaman…

SELAMİ UZUN (Devamla) - Gerçekten, bu iş teknik bir konudur.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - 1 dakika geçti Sayın Başkan.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Arkadaşlar, kanuna ihtiyacımız yok bizim bu işi yapmak için. Her şey mevcut, mevzuat yeterli; Anıtlar Kurulunun Mevzuatı, Kültür Bakanlığının mevzuatı, Vakıflar Genel Müdürlüğünün mevzuatı yeterli. Vakıflar Genel Müdürlüğünün de para derdi yoktur. Burada demişiz ki: "Ödenekleri Maliye Bakanlığı gönderir." Bizim para sıkıntımız yok ki. Para sıkıntısı yok.

NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Üç yıldan beri ihale yapamıyorsunuz.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Teknik mesele hocam.  Hocam, teknik mesele. Sen bana bir tane kulak burun boğaz ameliyatı yaptıramazsın; ben anlamam o işten. Teknik mesele bu. Bu konu, teknik bir konudur. Onun için; Acil Eylem Planı belirlenmiş. Çatıdan akan sular duvarlara vuruyor, rutubet yapıyor, onun öncelikle bir olukla alınması lazım; ama, Anıtlar Kurulundan bir izin çıkmadan bir çivi çakamıyorsunuz ki arkadaşlar. Türkiye'nin sıkıntısı bu. Anıtlar Kurulundan bir izin çıkmadan, o suyun altına, şöyle bir, cam levha bile koyamazsın, koyamıyorsun. Ondan sonrası…

BAŞKAN - Sayın Uzun, toparlar mısınız.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Ondan sonra, camiin arkasında baskı yapan kısım var. Oradan da rutubet alıyor cami. Camiin içerisine girdiğiniz zaman, böyle, rutubeti görüyorsunuz, cami etkileniyor buradan. O arka nasıl alınacak, onunla ilgili kararlar almışlar. Yani, araç kullanmadan, yani, tarihî kazı yapar gibi, böyle, süpürgelerle, küreklerle o toprağın alınması gerekiyor.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Bırak artık şu lafı ya, çocuğa mı konuşuyorsun?! Allah Allah!

SELAMİ UZUN (Devamla) - Arkadaşlar, burada, toplantı tutanağında var ve Anıt Eser Kurulu, konuyu ele almıştır ve en kısa sürede de, Divriği Ulucamiin restorasyonu bitirilecektir ve Divriği halkına ve Türkiye'ye kazandırılacaktır arkadaşlar.

HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Sayın Başkanım, fazla bu ama…

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, 3 dakika…

BAŞKAN - Sayın Uzun, son cümlenizi alıyorum. Gereken süre verilmiştir; mesele de anlaşıldı.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Evet, arkadaşlar, mesele anlaşılmıştır. Yani, benim  demek istediğim, bu kanun bir şey içermiyor. Bu kanun bir danışma kurulu içeriyor, Maliye Bakanlığından ödenek talep ediyor. Bizim, kanuna ihtiyacımız yok; çünkü, kanun var, yeteri kadar mevzuatımız var. Paraya da ihtiyacımız yok, Vakıflar Genel Müdürlüğü 1 111 tane eseri açtı geçenlerde, Başbakanımız Adana'dan düğmeye bastı, eserler toplu olarak açıldı.             

NAİL KAMACI (Antalya) - Kimseye müsaade etmiyorsunuz Sayın Başkan, 4 dakikayı geçti…

BAŞKAN - Sayın Uzun, son cümlenizi rica ediyorum.

SELAMİ UZUN (Devamla) - Tamiratta paraya da ihtiyacımız yoktur. Öyleyse arkadaşlar, sabra ihtiyacımız var, tekniğe ihtiyacımız var. Teknik olarak ben bu işi yaparım diyen varsa, aranızda da varsa, öyle bir mimar varsa…

FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Ben yaparım…

SELAMİ UZUN (Devamla) - Buyur gel, gel, Sivas'a gel; sana verelim restorasyon işini, sen yap.

Sevgiler, saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Uzun.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önergesi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

NAİL KAMACI (Antalya) - Bunca yıldır iktidarsınız, bir camii onaramıyorsanız.

BAŞKAN - İzin verir misiniz, oylamaya geçiyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyorum.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Sayın milletvekilleri, Divandaki Kâtip Üye olan arkadaşlarımız sayımda anlaşamamışlardır; elektronik cihazla oylama yapacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisini oylayacağım. 4 dakika süre veriyorum.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)

BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.

2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.

Ertelenmiştir.

3 üncü sırada yer alan, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (x)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Geçen birleşimde tasarının maddelerine geçilmesi kabul edilmişti.

Şimdi, 1 inci maddeyi okutuyorum:

BAŞBAKANLIK TEŞKİLATI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMENİN DEĞİŞTİRİLEREK KABULÜ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA  DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunun 2 nci maddesine aşağıdaki (i) bendi eklenmiştir.

"i) İç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.

Buyurun Sayın Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sıra sayısı 1180 olan, Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığının kaldırılması ve yerine Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulmasına ilişkin kanun tasarısı hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yasa tasarısı, bir nevi Terörle Mücadele Yasasının öncesinde getirilmiş olan bir tasarıdır. Biz, bir alt komisyon oluşturularak bu tasarının daha sağlıklı çıkması yönünde öneride bulunmuştuk; ancak, komisyon çoğunluğu bizde olmadığından dolayı, önerimiz reddedildi. Her neyse… "Terör" sözcüğünün anlamı üzerinde biraz durmak istiyorum.

1789 Fransız Devrimi, siyasî idamlarla dolu olarak geçmiştir. Sözcük, o zaman ortaya çıkmış bir sözcüktür. Yani, yoğun, keskin, üstün korku, bir politik grubun üstünlük sürdürmek veya üstünlüğe kavuşmak için şiddet kullandığı bir dönemdir. Bu döneme "terör" denilebilir. Bir başka tanımla "savaş ve diplomasiyle elde edilemeyen sonuçları elde etmek için yapılan şiddete dayalı eylemlerdir" diye tanımlanabilir. Bazı uzmanlara göre "bir azınlığın iradesinin dehşet yoluyla millî iradeyi kabul ettirmeye çalışmasıdır." "Totaliter bir silah, bir strateji olup millî hâkimiyetin tecelli ettiği demokrasileri yıkmak isteyerek ulusal egemenliğin düşmanlığını temsil eder" diye de tanımlanabilir. Ansiklopedik bilgilere göre de, sürekli korku altında tutmak amacıyla, kaçırmalar ve cinayet işleme eylemleri ile şiddet hareketleri "terörizm" olarak tanımlanır. Bir başka tanıma göre "bir siyasî silah veya politika olarak korkutmak veya itaat ettirmek için terör döneminde dehşetin kullanılması terörizmdir" denmektedir. Genel kabul gören bir başka görüşe göre de "terörizm, bir örgütün kabul ettiği politikasının mevcut hükümetlerce uygulanmasını sağlamak için yasadışı şiddet kullanılmasıdır."

12 Nisan 1991 tarihinde kabul edilen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu "Terör tanımı" başlığı altında ve 1 inci maddesinde "Terör, cebir ve şiddet korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü yöntemlerdir" diye tanımlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu uzun tarifleri niçin yaptım? Türkiye'de güvenlik alanında ciddî zafiyetler olduğu bir gerçek. Başta PKK terörü kaynaklı olmak üzere, Türkiye, onbinlerce vatandaşını teröre kurban vermiştir. Bu anlamda, özellikle güvenlik gibi hayatî bir konuda ülkemizin bulunduğu coğrafî koşulları, sahip olduğu komşuları ve stratejik konumunu dikkatli bir biçimde takip ederek ve tartarak, biçerek adım atmamız gereklidir.

Güvenliğin sağlanmasından Bakanlar Kurulu sorumludur. Dolayısıyla, Başbakan, Bakanlar Kurulunun Başkanı olarak bizzat uygulayıcı ve sorumlu olarak bunun başındadır. Bundan dolayı, zaten var olan bir eşgüdümün ayrı bir düzenlemeyle yeniden yapılmasına niçin ihtiyaç duyulmuştur, anlamak mümkün değil.

Ayrıca, karar almaya yetkili olmayan, sadece görüş belirten Millî Güvenlik Kurulu, bu anlamda, zaten, görüşleri oluşturup Başbakanlığa göndermektedir. Nihaî sorumluluk Bakanlar Kurulundadır. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Başbakanlığa bağlıdır. Öyleyse neden böylesine bir yasaya gereksinim vardır?

Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye'de Seçim Yasası ve Siyasî Partiler Yasası değişiklikleri vakit kaybedilmeden yapılmalıdır, bu Parlamentodan çıkarılmalıdır. Bakın, bu Seçim Yasasından kaynaklanan sistem sayesinde sadece yüzde 25 oyla iktidar olan AKP, âdeta bu kesime karşı sorumluymuş gibi davranmaktadır, her ne kadar Dışişleri Bakanı dünkü konuşmasında farklı bir şey söylemiş olsa bile. Aslında, Dışişleri Bakanı, dün, burada, hatırlayacaksınız, kendi yumuşak üslubuyla bazı şeyler söyledi, hepimiz de dinledik. Anayasamızın 112 nci maddesinin bazı cümlelerini hatırlatarak, Başbakanlığı, kendisinin Başbakanlığı dönemindeki 58 inci Hükümette "Başbakanlıktaki birçok kurumu ilgili bakanlıklara dağıtmak ve Başbakanlığın bir koordinasyon merkezi haline getirilmesini sağlamak birincil görevimdi" dedi ve bunu yaptığını, bu icraatı yaptığını belirtti. Şimdi, 1970'li yılları ve kampları hatırlattı, "son olaylar, aslında demokrasiye karşıdır, demokrasi hedef alınmıştır" dedi, Danıştaya yapılan saldırıyı da bu amaca bağladı, güzel de söyledi. Mesela "hepimiz hedef alınmışızdır, devlet hedef alınmıştır, devletin temel ilkeleri, cumhuriyetin temel ilkeleri, laiklikten, hukukun temel ilkelerinden tutun da her şey hedef alınmıştır" dedi, "ama, bu hedefe, demokrasiyi zedeleyerek ulaşmak istemişlerdir" dedi. Bunlara katılmamak mümkün değil; ancak, 12 Eylül öncesinde binlerce gencimiz öldürülürken o zamanki sorumlular da, Çorum'da, Sivas'ta, Kahramanmaraş'ta toplu katliamlar yapılırken, ülke kan gölüne dönüşmüşken aynı şeyleri söyleyip, "bana, sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diye de cümleler sarf ediyordu. Sayın Dışişleri Bakanını dün dinlerken bunlar aklıma geldi.

Danıştay, okul geliş gidişlerinde türban takan bir öğretmenin anaokuluna müdür olmasını sakıncalı bulduğunda, Dışişleri Bakanı, 11 Şubat 2006 tarihinde Suudi Arabistan'a giderken, Esenboğa Havaalanında, Danıştayın bu kararını yanlış ve tehlikeli gördüğünü ifade etmiş, "doğrusu, bunu kaygıyla karşılıyorum ve hayretler içinde kaldığımı ifade ediyorum" demiştir. Başbakan da aynı günlerde, belki de aynı gün, Danıştaya hitaben: "Efendi, bu iş sizin işiniz değil, ulemanın işidir. Bunlar evin içine de  karışacaklar. Türkiye yol geçen hanı değildir. Biz iktidar olarak iş yapıyoruz, yargı engelliyor. Bu böyle gitmez. Ya bize uyacaklar ya da uyanlarla gideriz" dedi.

Cumhuriyet Gazetesine bomba atılıyor. Başbakan: "Bizim de binalarımızı bombaladılar, kimse tepki göstermiyor, bunlar yazılıp çizilmiyor" diyor. Daha geçen hafta Mecliste türban gösterisi yapılıyor,  "o giysiler, o yöre kadınlarımızın yerel giysileridir" deniliyor. Meclis Başkanı da bunlardan aşağı kalır mı; hem 23 Nisanda burada konuşan bir delikanlıyı çocuk muamelesi yaparak konuşturtturuyor hem de Danıştaya yapılan saldırının hemen arkasından saldırganın cezaî ehliyetinin olup olmadığının araştırılmasını istiyor. Adalet Bakanı basın toplantısında, kendisine yönelik bir saldırı girişimini hatırlatıp, kimsenin ona geçmiş olsun telgrafı göndermediğini belirtiyor.

Dün, AKP'li bir arkadaşımız burada kürsüde konuşurken, bizi âdeta gerilim yaratmakla suçluyordu. Oysa, kaçak Kur'an kursları ile türbanı gündemde tutarak, YÖK'le kavga ederek, Cumhurbaşkanına amacını aşan bazı saldırılarda  bulunularak, Anayasa Mahkemesine "gerekirse kaldırırız" diyerek ülkedeki tüm yerleşik kurumlarla kavgayı kendilerine şiar edinenler, Danıştaya yapılan saldırıdan sonra -ki, 2. Daire Başkanına bu vesileyle Allah'tan rahmet diliyor ve yaralılara da acil şifalar diliyorum- bunların…

AHMET IŞIK (Konya) - Üyesi, Başkanı değil.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -  …bunların olabileceğini, sorumlu insanlar olarak düşünmeliydiler.

Şimdi, Sayın Bakan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Ülkü, düzeltin; Sayın Başkanı değil…

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Düzeltiyorum, Danıştay üyesi diye düzeltiyorum.

Sayın Bakan bu konulara hiç girmedi dün, hep Danıştay olayından sonraki konulara değindi. Danıştay olayı olduktan sonraki konulara değinmek, öncesini hatırlatmamak ya da hatırlamamak veya bilerek söylememek, bana Temel'in bir fıkrasını hatırlattı.

Temel Trabzon'da cinayet işliyor. Gemiye biniyor, İstanbul'a doğru yola çıkıyor. Sinop'ta veya şurada burada gemi duruyor. Temel cinayet işliyor…

AHMET YENİ (Samsun) - Temel cinayet işlemez.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Evet, işlemiş o gün.

...İstanbul'a indiği zaman tutuklandığında, hâkimin karşısına çıktığında Temel'e hâkim soruyor "filanca kişiyi öldürmüşsün, ne diyorsun bu konuda. Gemiye binip gelmişsin buraya" diyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şu fıkra bitsin, müsaade edin.

BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica edeyim.

HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

… Temel, gemide çay içtiğini, arkadaşlarıyla sohbet ettiğini, Sinop'ta durduğunu, arkadaşlarıyla yemek yediğini, bol bol sohbet ettiğini, gemide yeni dostlar edindiğini söylüyor. Hâkim "onları bırak bırak, sen İstanbul'a gel" diyor. "Yok ya, Hâkim Bey, enayi miyim ben İstanbul'a geleceğim. Geleyim de beni idam edin değil mi" diyor.

Yani, dün, burada konuşulan konular ve Sayın Dışişleri Bakanının açıklaması, ne yazık ki, Danıştay öncesi ve sonrasını ihtiva etmediğinden dolayı yarım kalmıştır ve Temel'in fıkrasına dönmüştür. Öncesini anlatmış olsa idi ve nasıl birtakım insanların kışkırtıldığını da söylemiş olsa idi, belki, Temel'in fıkrasını anlatma gereği de duymayacaktık. O zaman, şu andaki zanlılar, tutuklananlar, daha bir objektif olarak tarafımızdan, Meclis tarafından değerlendirilecek ve buna göre kamuoyu da karar verecek idi. Hükümetinizin gerilim yaratıp, sonra ah vah yapması, herhalde kimseyi tatmin etmemiştir diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ülkü.

Şahısları adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu; buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1180 sıra sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu değiştirilmek istenilen kanunun mehazı, 3056 sayılı Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamedeki bir değişikliği içeriyor. Bu kanunun 2 nci maddesinde, Başbakanlığın görevleri arasında, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, Anayasa ve kanunlarla verilen hizmetleri yerine getirmek maksadıyla gerekli tedbirleri almak, devlet teşkilatının düzenli ve müessir bir şekilde gelişmesini temin edecek prensipleri tespit etmek, hükümet programı ve kalkınma planları ile yıllık programların uygulanmasını takip etmek gibi -bu kanunun 2 nci maddesinde- Başbakanlığın görevlerini sayıyor.

Burada getirilmek istenen değişiklikte, bunlara ilaveten (i) bendi ekleniyor. Burada getirilen hüküm, "iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak" olarak, böyle bir değişiklik getiriliyor. Hem Anayasamız hem de Başbakanlığın teşkilat ve görevleri hakkındaki 3056 sayılı Kanunla paralel bir düzenleme getirilmek isteniyor. Bütün bakanlıklar içinde, zaten, diyelim, Adalet Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, İçişleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ve diğer bakanlıkların da, Anayasanın amir hükmü gereğince tüm bakanlıklar için birer teşkilat kanunları var. Burada getirilen hükümde, Başbakanlığın görevleri arasına yeni bir hüküm getiriliyor.

Evet, ülkemiz, uzun zamandan beri terör belasıyla boğuşmaktadır. Bu da, ülkemizin madden ve manen ağır bedeller ödemesine neden olmaktadır. Sosyal ve ekonomik yapımız bu nedenle bozulmakta, ülkemizde güvensiz bir ortam oluşturmaya çalışılmaktadır. Terörden nemalananlar, hiçbir zaman, terörün bitmesini istememektedirler. Terör ortamı içinde, terörü önleyecek otorite devredışı bırakılarak karışıklık senaryoları da sahnelenmek istenmektedir. Türkiye üzerinde emeli olan tüm odakların teşvik edileceği karmaşa ve kaosun ülkemizi bölüp parçalamaya çalışacağı üzerinde düşünmek ve bu durumun farkında olarak gerekli tedbirleri almak gerekmektedir. Ülkemizde uzunca bir süreden bu yana sahnelenmek istenen oyun, etnik veya mezhebî temele dayalı, laik-antilaik çekişmesinin körüklenmesidir.

Demokratik bütün ülkelerde olduğu gibi, terörün her türüyle mücadele etmek, devletin vazgeçilmez, devredilmez ve ertelenemez görevlerindendir. Terörle etkin mücadele etmek, devlet açısından hem meşru savunma hakkı hem de vatandaşlarına karşı bir yükümlülüktür. Terörle mücadelede bütün kurumlar ve kişiler, devletin yanında ve terörün her türlüsünün karşısında yer almak zorundadırlar.

Terör, hiçbir zaman, hak aramanın bir yolu olarak kabul edilemez. Terörü hak aramanın bir yolu gibi mazur göstermeye yönelen davranışları da anlayışla karşılamak mümkün değildir. Devletin, kendisini bölmeyi ve terörü meşru göstermeyi amaçlayan düşünceleri yasaklamak yanında, bunları savunanları cezalandırmak hakkına da sahip olduğu unutulmamalıdır.

Bu tarzdaki düşünce ve fiillere karşı hoşgörü, demokrasinin bir gereği olarak kabul edilemez. Ülkemizde anarşi, terör ve bölücü olayları önleyebilmek bakımından etkili bir istihbarat, etkili bir haberleşme, toplumsal olaylara göre yetiştirilmiş güvenlik gücü ve çabuk karar veren yargı mekanizmasıyla, hukukun içinde kalarak kamu ve toplum düzenini sağlamak en başta gelen amaç olmalıdır. Terörle mücadelede alınacak bütün tedbirlerin, insan haklarını zedelemeden ve hukukun üstünlüğünü bir kenara bırakmadan, hür parlamenter demokratik rejim içinde aranıp bulunması esas olmalıdır. Terörle mücadele de, bu çerçevede, demokratik hukuk kuralları ve meşruiyet içinde kesintisiz ve etkin bir şekilde yürütülmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Bütün bunlarla birlikte, terörle etkin bir mücadele bakımından, Türkiye'nin, güvenli ve kapsamlı raporlar ışığında derin analizlere, çok ince ve çok boyutlu politikalara, fayda ve risk hesabı iyi yapılmış çok ihtimalli, alternatifli stratejilere ihtiyacı olduğu da açıktır. Dış kaynaklı tehlikeleri belirleme ve bu konuda gerekenleri yapma konusunda ısrarlı olunmalı; ancak, bu çabalar, kendi içimizdeki yanlışlıkları ve eksiklikleri de hızla gidermede ve böylece terörün istismar edebileceği ortamları ortadan kaldırmada bizi asla yolumuzdan da alıkoymamalıdır.

Bu duygularla, tasarının hayırlı olmasını diliyor, Yüce Heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sıvacıoğlu.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili kardeşlerim; 1180 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının 1 inci maddesi üzerinde konuşmak için huzurunuzdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, dün, Sayın Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımız başta olmak üzere, Sayın Milletvekilimiz Osman Filiz de, teşkilatta, uzun süre Başbakanlıkta çalışmış birisi olarak, bu kanun tasarısının niçin hazırlandığını detaylarıyla izah ettiler. Bunları tekrar etmek gereğini duymuyorum. Ben, uzun süre idarecilik yapmış birisi olarak, onların değinmediği bir hususa değinerek, sizlerin fazla vaktini almak istemiyorum.

Bu kanun hükmünde kararnameye eklenen fıkrayla, Başbakanlığın bir dairesi genel müdürlük haline getiriliyor. Bu ne demektir; iç güvenlik, dış güvenlik ve terör konusunda daha etkili, daha yetkili, daha üst düzeyde bir genel müdürlük kuralım, bununla mücadeleyi daha iyi yapalım isteniyor. Koordinasyon o kadar önemli ki, bizim en çok üzerinde durduğumuz, yerel yönetimlerle ilgili kanunlarda da düzenlediğimiz konulardan birisidir. Biliyorsunuz, yerel yönetimlerde ruhsat verirken birkaç makamdan onay alınırdı. Biz onu 1'e irca ettik. Burada da diyoruz ki: Koordinasyonu yapalım. Çünkü, diğer icraatlarla güvenliğin, terörün arasında fark vardır. Terörde bilhassa, gecikilirse, önlem almak büyük maliyetlere sebep olabilir, zayiatlara sebep olabilir. Hukukî bir deyim vardır: "Tehirinde mazarrat vardır" denilir. Onun için, biz bu "koordinasyon" kelimesini ekleyerek, aynı zamanda bir daire başkanlığını genel müdürlük haline getirerek mücadeleyi daha etkin hale getirmek istiyoruz. Yoksa, tenkit edilecek bir konu değil. Ben isterdim ki, umardım ki, bu konu daha verimli hale getirilecek, daha iyi netice alınacak. Teşekkür beklerken, sitemlerle, tenkitlerle karşılaştık.

Yine, Değerli Milletvekilimiz Hakkı Bey Temel fıkrasını anlattı. Sayın Başbakan Yardımcımızın konuşmasından, Anayasanın 112 nci maddesinden bahsetti, sitemlerini belirtti de, Danıştayda cereyan eden olaydan sonra cenaze merasiminde, bilhassa Kocatepe Camiinde meydana gelen olayları da hiç olmazsa telin etseydi, ben "oradaki noksanlığı da vurguladı" der, ona teşekkür ederdim. Bunu da hatırlatmakta fayda görüyorum. Bu bakımdan da beni mazur göreceğini umuyorum.

Yine, bir değerli kardeşimiz, 12 Eylül öncesinde güvenlik hizmetlerinin Silahlı Kuvvetlere verildiğini söyledi. Halbuki Anayasamızın 112 nci maddesi Başbakanın görevlerini saymıştır. Buna bağlı olarak, İçişleri olsun, Millî İstihbarat olsun, Millî Savunma olsun, diğer birimler olsun, hepsinin koordinatörlüğü Başbakanlıktadır. Daha yetkili, daha etkili bir kişinin oraya getirilmesiyle, mücadele daha iyi yapılsın istenmiştir. Bu kadar basit olan kanun tasarısı bundan dolayı bir fıkra olarak hazırlanıp huzurunuza getirilmiştir.

Evet, bir alt komisyon kurmayı uygun görmedik; çünkü, konu koordinasyondan ibaretti, ondan dolayı biz bununla yetindik. Bugün de onu bir kere daha vurguluyorum.

Bir de şunu belirtmek istiyorum: Bu koordinasyon o kadar önemli ki, diğer olaylarda gecikmenin fazla sakıncası olmayabilir; ama, bunun gecikmesi, hakikaten -bir kere daha tekrar ediyorum- büyük maliyetlere sebep olabilir.

Bir de, koordinasyon olmadığı takdirde, birden fazla yetkili makamlar faaliyete geçiyorlar, canla başla çalışıyorlar, bir netice alamıyorlar, amacına yeterli zamanda ulaşamıyorlar. Bazen de birbirleriyle çeliştiği için, hizmeti götüremiyorlar, sonuçlandıramıyorlar. Bu neye benziyor biliyor musunuz; bir misal vermek istiyorum: Fizik kanunu vardır, iki zıt kuvvet bir cismi çekerse cisim yerinde sayar. Koordinasyon olmazsa, ayrı ayrı cephelerden mücadele edenler ne yaparlar; yerinde saymasına sebep olurlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) - Ondan dolayı, buradaki yapılan konu, etkinliği artırmak, sonuca daha kısa zamanda gitmek, verimli olmaktır, başka bir art niyet yoktur. Bunu belirtiyorum.

Bir de şu hususu bir kere daha huzurunuzda belirteyim: Evet, Danıştayda elim bir olay olmuştur. Orada rahmetli olan kardeşim benim otuziki yıllık arkadaşımdır. Onun acısını içinizde en çok duyan benim; kaymakamlığında tanırım, müfettişliğe biz aldık, valilik yaptık, Danıştayda dörtbuçuk yıl beraber çalıştık. Hakk'ın rahmetine kavuştu; kendisine rahmet diliyorum, ailesine de sabırlar ve başsağlığı diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Topaloğlu.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Maddeyle ilgili 1 önerge vardır. Şimdi, önergeyi okutup, işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1180 sıra sayılı Yasanın 1 inci maddesine eklenen (i) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederim.

  Ferit Mevlüt Aslanoğlu

  Malatya

(i) İç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyon sağlamak ve sorunları ekonomik açıdan irdelemek.

BAŞKAN - Önergeye katılıyor mu Sayın Komisyon?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Sayın Başkan, katılamıyoruz.

BAŞKAN - Sayın Hükümet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) - Katılmıyoruz.

BAŞKAN - Önergesinin gerekçesini kendisi açıklayacak Sayın Aslanoğlu.

Buyurun efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; burada verdiğimiz önerge şu: Biz, hep, olaylara polisiye tedbirlerle bakıyoruz. Ekonomik özgürlüğü olmayan toplumlar, kişiler, kurumlar hep sorun yaratır. Terörü sadece polisiye tedbirlerle önlemek yerine, hiçbir zaman bunun ekonomik bacağına bakılmıyor; söylemek istediğim bu. Eğer biz terörü önleyeceksek, mutlaka terör olayına, terör olayı olan bölgelere, terörün mutlak ekonomik birtakım ayrıntılarına girmemiz gerekiyor, bunu söylemek istiyorum. Sadece polisiye tedbirlerle olmaz bu işler; ama, maalesef, olayın bu boyutuna hiç bakmıyoruz. Ben iddia ediyorum, polisiye tedbirlerle terör olayı çözülmez. Eğer, toplumun, Başbakanlıkta kurulan bir koordinasyon kurumu… Bu kurumun olaylara geniş açıdan bakması lazım, olaylara büyük pencereden bakması lazım. Koordinasyonu her tarafıyla birlikte yapması… Sadece iç güvenlik ve dış güvenlik birimleriyle koordine etmek yetmez arkadaşlar.

Arkadaşlar, şunu söylemek istiyorum: Terörü yok etmenin önemli bir yolu da ekonomik çözümlerden geçer; ekonomik çözümü olmayan hiçbir terör olayını önleyemezsiniz.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Bu kanunla olmaz o.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ben, burada, birkaç örnek vereceğim: 25 Nisanda Malatya'da bir don olayı oldu. Duyarlı olmamız lazım. Birtakım olayları… 25 Nisan, yarın 25 Mayıs; bir ay geçti. Bir Allah'ın kulu "ne oluyor" demedi, bir Allah'ın kulu "siz aç mısınız" demedi. Bu insanlar ne yiyecek? Yiyecek ekmeği yok bu insanların arkadaşlar, yiyecek ekmeği yok diyorum. Bir çuval un alamıyor. Buna duyarlı olmamız lazım. Bu tür olaylarda, eğer, biz, ekonomik birtakım şeylerde duyarlı olmazsak, birtakım olayları önleyemeyiz.

Yine söylüyorum, duyarlı değil; bir aydır, bir ay geçti aradan, bir Allah'ın kulu gidip de "siz ne yapıyorsunuz" demedi arkadaşlar.Yazık değil mi bu insanlara, yazık değil mi?!. Adamın her şeyi gitmiş, kayısısı gitmiş, kirazı gitmiş, yiyecek ekmeği yok; çarşıdan bir tane ekmek alamıyor, bir tane, arkadaşlar. Bu kadar vahim bir konu…

Siz, şimdi, bu konularla hiç ilgilenmeyeceksiniz… Bari doğrudan gelir desteğini… Arkadaş, cebinden vermiyorsun… Bu tür insanlara, Niğde'de patatesleri donan arkadaşlarıma, hiç değilse, kardeşim, bunu ödüyoruz, avans ödeyin bu insanlara yahu, yemek için avans ödeyin. Şimdi, hiçbir önlem almayacaksın, hiçbir şey yapmayacaksın, ondan sonra "ben terör önleyeceğim."

Arkadaşlar, olmaz… Terörü mutlaka ekonomik koşullarla, ekonomik önlemlerle… Desteklemek zorundayız… Güneydoğuda da bu böyle, her tarafta bu böyledir arkadaşlar. Ben, Başbakanlıkta kurulan bu koordinasyon merkezinin mutlaka bu konuyla ilgili olmasını istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir ay geçti… Bu, Malatya Tarım İl Müdürlüğünün resmî raporu, Tarım Bakanlığımın elinde var. 14 000 tane aile yüzde 100 sıfıra gelmiş sıfıra. "Yiyecek ekmeği yok" diyor bu rapor. Yahu, bir Allah'ın kulu çıksın da "nedir" desin ya; yani, kaderine terk edilmiş bir yer mi Malatya?! Bir Allah'ın kulu çıksın ya, bir Allah'ın kulu! Biz, bir şey istemiyoruz, doğrudan gelir desteğini verin ki, bu insanlar çarşıdan ekmek alsın. Başka bir şey istemiyoruz; ama…

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Konuştuğunuz konuyla ekmeğin ne alakası var?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, siz, hâlâ böyle bakarsanız… Terör ve ekmek, kardeşim. Terörü… Lütfen, sen kendi bildiğini kendine sakla, kendi bildiğini kendine sakla.

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Şimdi, bununla ne alakası var?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ya kardeşim, kendi bildiğini kendine sakla sen, gel burada konuş. Ben, terörün ekmekle çözüleceğine inanıyorum.

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, niye laf atıyorlar devamlı?!

TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Biz konuşmuyoruz, iş yapıyoruz, iş!

BAŞKAN - Sayın Akbak, lütfen…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Benim mantığım, siz, insanlara ekmek vermeksizin, insanlara ekonomik çözüm bulmadan terörü önleyemezsiniz diyorum. Bu kadar açık ve net; anlamıyorsan bir daha anlatayım.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, Hükümetin ve Komisyonun katılmadığı, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 1 inci madde kabul edilmiştir.

2 nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 3056 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin (f) bendi ile Kanunun ekindeki cetvelde yer alan "Güvenlik İşleri Başkanlığı" ibareleri "Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü" şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, madde üzerinde, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu; buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısının 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, böyle bir düzenlemenin yapılıyor olması, aslında, güvenlik konusundaki ihtiyaçlarımızın, taleplerimizin arttığının, güvenlik sorununun giderek daha fazla yeni önlemler alma ihtiyacı gösteren bir noktaya doğru taşındığının kabulü anlamına gelmektedir.

Şimdi, acaba, sorun burada mıdır? Yani, Türkiye'de terör, iç ve dış güvenliğimizi tehdit eden olumsuzluklar, yasal birtakım eksiklikler nedeniyle mi engellenememektedir? Yoksa, burada, gerçekten çok daha derinlerde olması gereken, özellikle Hükümetin ve İktidar Partisine mensup milletvekilleri başta olmak üzere bütün Parlamentonun ve ilgili kuruluşların sorunların çözümü noktasındaki aksaklıklarla ilgili olarak yeniden bir değerlendirme yapmalarının bir zorunluluk olduğu tespitinden mi sorunu çözebilmek mümkündür diye bakmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, bakın, dış güvenlik diyoruz. Nedir dış güvenliğimizi tehdit eden unsurlar? Neyi kastediyoruz? Kıbrıs'ta birsürü olumsuzluk yaşanıyor. Bütün tavizlerimize rağmen Kıbrıs'ta bugün Türklerle bir arada yaşamayı reddeden bir anlayış tek başına iktidara gelmeyi başarmıştır. Ve bu Kıbrıs'ın bu haliyle resmen benimsenip kabullenilmesini veya onun tanınması anlamına gelebilecek uygulamaları, Avrupa Birliği başta olmak üzere dünyanın birçok merkezi bizden talep etmektedir.

Şimdi, bu kuracağımız koordinasyon kurulu bu anlamda nasıl bir işlev üstlenecek? Bu genel müdürlük ne iş yapacak bu anlamda? Hükümetin bugüne kadar yapamadığı hangi eksikliği telafi edecek?

Doğumuzda, Irak'ta, giderek İran'da ve bütün Ortadoğu'yu kuşatan bir anlayışla bir gerilim, hatta savaş yaygınlaşmaya ve hızla ülkemizi tehdit eder boyutlara ulaşma noktasına doğru geliyor. Kuzey Irak'ta, resmen ilan edilmemiş bir Kürt devleti kuruldu kurulacak; her şeyi var, sadece tanınması kalmış. Şimdi, bu oluşturacağımız yeni kurum, acaba, doğumuzda oluşan bu tehdidi, Türkiye'yi içerisine alacak, her an içerisine alabilecek bu tehdidi engelleme noktasında ne yapacak?

Değerli arkadaşlarım, bakın, Dışişleri Komisyonu Başkanımız burada. Bir Büyük Ortadoğu Projesi var. Dışişleri Komisyonu Başkanımız bir konuşmasında -aynen ifade ediyorum- dedi ki: "Bu senaryoyu biz yazmadık, rolleri de biz dağıtmıyoruz. Bize, prenses rolü de verebilirler, prensesin hizmetkârı rolü de." Aynen kullandığı ifadeler ezberimden böyledir; açıp, metinlerinden kendisi bakabilir, hatırlamıyorsa. Rolümüzü bilebildik mi Sayın Dışişleri Komisyonu Başkanımız?!

Burada, Bakanlığı temsilen çok ilgisiz bir Bakanımız duruyor; ama, sonuçta, Hükümeti temsilen burada. Şimdi, ben, Sayın Bakandan sormak istiyorum: Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde, Türkiye'nin pozisyonu ve konumu nedir? Bu Büyük Ortadoğu Projesi dediğimiz ve Dışişleri Bakanlığına verdiğim soru önergesinde, "geniş Ortadoğu girişimi, söz konusu coğrafyada barış, istikrar, kalkınma ve refahı hedef alan uzun vadeli bir dönüşüm projesi olarak gelişmektedir. Genel hedefleri itibariyle olumlu değerlendirdiğimiz bu girişim çerçevesinde bir barış, istikrar ve refah kuşağı oluşturmak isteyen ülkemizin Ortadoğu vizyonuyla uyumludur…" Bu vizyonu bilen, bu vizyonla bizim uyumumuzdan tereddütü olmayan bir tek milletvekili var mı değerli arkadaşlarım?! Büyük Ortadoğu Projesinin içerisinde Türkiye'nin tek başına mı, parçalı bir Türkiye olarak mı yer alıp almayacağını bilen Dışişleri Komisyonu Başkanı, milletvekili veya Hükümet adına Sayın Bakan, bir tek kişi var mı?!. Şuraya gelip, arkadaş, haksızlık yapma, bu Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Türkiye tek parçalı olarak ve bugünkünden daha güçlü olarak yer alacaktır diyebilecek, bu bilgiye sahip kimse var mı değerli arkadaşlarım?!.

MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ne demek parçalı Türkiye?!.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Evet, Büyük Ortadoğu Projesinin, Sayın Dışişleri Komisyonu Başkanının söylediği gibi, o rolü biz yazmadık, o oyunu. Oyunu yazanların oraya nasıl bir Türkiye koyduğunu bilen var mı? Hangi milletvekilinin bu konuda bilgisi var? Hiç, bir gün, bir Dışişleri yetkilisi, bir Dışişleri Bakanı, Başbakan, konuyla ilgili bir tek kişi gelip, bu Parlamentoya, arkadaşlar, Büyük Ortadoğu Projesi şöyle bir projedir, burada bizi şöyle bir gelecek bekliyor diye bir tek konuşma… Büyük Ortadoğu Projesiyle ilgili, Dışişleri Bakanlığı, bizim, uyumludur, doğrudur, Türkiye için yararlıdır diye düşündüğümüz bu projeyle ilgili, bu Meclise, bir tek gün, bir tek bilgi verdi mi? Ne yapacak bu oluşturacağımız yeni kurul?

İçeriye bakalım. Ne var içeride bizi tehdit eden unsurlar?.. Millî Güvenlik Siyaset Belgesinde deniliyor ki: "Türkiye'yi tehdit eden en önemli unsurlar bölücülük ve dinî esaslara dayalı anlayışlar üzerinden siyaset yürütmektir." Ne yapıyoruz biz?.. Mesela, bölücülük konusunda, bölücülük konusu gündeme geldiğinde, Hükümetten sağlıklı, hepimizin yüreğini rahatlatabilen bir anlayış, bir yaklaşım, bir ifade duyabiliyor muyuz? Herkes eleştiriyor. Her yerde başka bir şey söyleniyor; Diyarbakır'a gidildiğinde başka bir şey, Sögüt'e gidildiğinde başka bir şey söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, uyum yasaları çerçevesinde, bu Parlamento, iktidarıyla muhalefetiyle, oybirliği ve anlayış birliği içerisinde, Türkiye'de çok farklı etnik yapılardan oluşan; ama, bu milletin her biri aslî birer unsuru, parçası olan bütün yapılar için, yapılabilecek her türlü yasal düzenlemeyi yapmıştır. Gelinen sınır, yasal düzenleme anlamında artık bundan sonra yapılacak olan en alt düzeydeki uygulama veya yasal düzenleme, anadilde temel eğitim veya federatif yapıyı da olabilir mi noktasında, artık, tartışmaların yapılabileceği bir süreçtir. Şimdi, bu cesaretle, arkadaş, Türkiye'de, biz… Hangi etnik yapıdan olursa olsun, her yurttaşımızın, kendi kültürünü, dilini, geleneğini, göreneğini, yaşam tarzını, yaşam biçimini, müziğini, folklorunu sonsuza kadar yaşatabilmek ve geliştirebilmek adına çağdaş bir devletin alması gereken bütün önlemleri almıştır. Artık bundan sonra yapılabilecek her yeni adım, her ileri adım, Türkiye'de birliği, beraberliği, bütünlüğü değil; giderek, birliği, beraberliği tehdit eden, sabote eden, onun içine, onun altına dinamit koyan birtakım düzenlemelerden ibarettir. Artık, sınır, bu düzenlemelere gelmiştir diyebilen bir tek hükümet yetkilisini şu kürsüden dinlediniz mi değerli arkadaşlar?! Veya Başbakan Diyarbakır'a gittiğinde veya bir başka bölgemize gittiğinde, bunu seslendirebildi mi değerli arkadaşlar?!

Bir başka noktaya gelelim: Dinî esaslara dayalı siyasetten kaynaklanan terör ve tehdit.

Değerli arkadaşlarım, çok şey tartışılıyor bugünlerde. Danıştaya yapılan saldırıyı çok konuştuk. Ben de, o saldırıyı şiddetle, nefretle kınıyorum. Kaybettiğimiz Değerli Hâkim Mustafa Yücel Özbilgin'e rahmet diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum, bütün milletimize başsağlığı diliyorum; yaralananlara geçmiş olsun diyorum.

Ama, değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, Yargıtay bir karar vermiş. Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili olarak Yargıtaya gidilmiş bir davada. "Bana hakaret edildi" iddiası var Başbakanlık Müsteşarının. Nedir iddia; birisi ona "şeyhülislam" demiş, bir eski asker. Mahkemeye veriyor, diyor ki bana hakaret etti. Yargıtay karar veriyor; diyor ki, siz bu cumhuriyetin değerlerine bu ifadelerinizle  inanmadığınızı gösterdiğiniz için, bu, size hakaret sayılmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu insan ne münasebetle Başbakanlık Müsteşarlığında duruyor?! Siz, hem onu orada tutup hem "bizim bu işlerde hiç alakamız yoktur; bize önyargıyla bakıyorsunuz; siz niyet mi okuyorsunuz kardeşim" biçiminde bize, bütün bu birikimlerin sonucunda en son Danıştaya yöneltilmiş olan saldırı karşısında, bardağı taşıran son damla olması nedeniyle sokaklara taşan yüzbinlerce yurttaşımızın ortaya koyduğu tepkiye, sanki, sadece o güne ait bir tepkiymiş gibi ne diye tavır alıyorsunuz?

Bakın, Başbakan diyor ki: "Bu ülkede dindarlara siyaset yaptırtmak istemiyorlar."

Bu ne  demek değerli arkadaşlarım, hiç düşündünüz mü bunu? Dindarlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

Dindarlık siyasî bir kimlik midir?! Nerede siyaset yapacak dindarlar?.. Başbakanın anlayışına göre, dindarların, bir merkezde dindarlar olarak toplanıp, dindarlar olarak siyaset yapması lazım. Başbakanın anlayışına göre Cumhuriyet Halk Partisinde dindarlar siyaset yapamaz, Başbakanın anlayışına göre ANAP içerisinde dindarlar siyaset yapamaz, Başbakanın bu anlayışına göre MHP içerisinde dindarlar siyaset yapamaz… Niye; çünkü, bu yaklaşımdan, bu anlayıştan ancak böyle bir ifade çıkıyor. Dindarlar nerede siyaset yaparlar; AKP içerisinde siyaset yaparlar.

EYÜP FATSA (Ordu) - Nerede bu ifade?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu ifadelerin "bizim partimize oy vermeyenler patates dinindendir" ifadesinden ne farkı var?!

Kim bu soruya cevap verecekse -İktidar Partisi adına sataşmadır diye de söylenebilir- çıksın buraya, bu sorunun cevabını versin?

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) - Kime soruyorsan cevabını o versin! Soruyu kime soruyorsun Beyefendi?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Bu anlayışın, bu yaklaşımın, insanları "dindarlar-dindar olmayanlar" diye parçalayarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) - Son cümlem…

…"dindarlara siyaset yaptırmak istemiyorlar" diyerek, dindarları, dindarlığı, inancı bir siyasî kimliğin en önemli nüvesi ve birleştirici unsuru olarak gören bir Başbakan olursa değerli arkadaşlarım ve buna uygun bir Hükümet olursa ve Parlamento da bunların hiçbirisini tartışmadan, değerlendirmeden, yukarıdan geldi, ne geldiyse biz de kabul edelim anlayışıyla benimser ve buradan çoğunlukla çıkarırlarsa, siz burada hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, ne dış tehdidi ne iç tehdidi, ne dışarıdan Türkiye'ye yönelen terörü ne içeriden Türkiye'ye, cumhuriyetin niteliklerine dönük saldırıları engelleyemezsiniz.

Çare, cumhuriyetin temel niteliklerini sahiplenerek, demokrasinin temel niteliklerini sahiplenerek bu ülkeye ve bu ülkenin bütün birimlerine, yurttaşlarımızın beklentilerine ve söylemlerine, muhalefet partisinin, devletin diğer kurumlarının ve birimlerinin sesine kulak vererek, Türkiye'nin ortak vicdanını seslendiren bir anlayışla iktidarı yürütmeye çalışmaktır.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kumkumoğlu.

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Herhalde sorularına cevap alacaksın Kemal…

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, söz istiyorum; Sayın Kumkumoğlu, Sayın Başbakanı ve Partimizi zan altında bırakacak, gerçeği yansıtmayan ifadelerde bulunmuştur.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hangisi olduğunu, hangisinin zan altında bıraktığını söylesin Sayın Başkan.

EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade ederseniz…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Yani, Başbakanın söylemediği neyi söylemişim ben Sayın Başkan, önce onu söylesin!

BAŞKAN - Bakacağım Sayın Fatsa.

RECEP KORAL (İstanbul) - Daha neyine bakacaksınız allahaşkına?!

BAŞKAN - Şahsı adına, Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -Neyi söylemişim; onu söylesin.

BAŞKAN - Bakacağım.

RECEP KORAL (İstanbul) - Sataşma olduğunu kendi söylüyor Sayın Başkan!

EYÜP FATSA (Ordu) - Konuşmacı diyor ki, Sayın Başkan, "size sataşıyorum, çıkın cevap verin" diyor, siz diyorsunuz ki, tutanaklara bakacağım!..

BAŞKAN - Buyurun Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair -1180 sıra sayılı- Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum; Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarının, Başbakanlığın görevleri arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlama görevi eklediği, tasarının tümü üzerinde ve 1 inci madde üzerindeki konuşmalarda detaylı bir şekilde dile getirildi.

2 nci maddeyle de, iç ve dış güvenlik ile terörle mücadele konularında Başbakanlığın daha etkin bir şekilde rol almasını teminen, Başbakanlık ana hizmet birimlerinden Güvenlik İşleri Başkanlığı kaldırılarak, yeni bir ana hizmet birimi olarak, güvenlik işleri genel müdürlüğü kurulmaktadır. Bu yeni yapılanma ve etkin koordinasyonla, ülke güvenliğinin ve huzurunun artacağına inanıyoruz.

İç ve dış destekli legal örgüt görüntülerinin arkasında illegal ilişkilerle işlenen örgütlü suçların son günlerde nerelere geldiğini birlikte izlemekteyiz. Yakın tarihimizde de benzer pek çok olayları yaşamış milletimiz, bu tür Olaylara karşı sağduyuyla hareket etmiş ve hep sonucunu beklemiş, çoğu zaman ise faili meçhul kalmıştı. Şimdi ise, yeni bir dönem yaşanmakta. Olayın failleri yakalanmış, ilişkileri ise, tek tek çözülmeye devam etmektedir. Bundan sonra, karanlık ilişkilerin ve karanlık düşüncelerin son bulması, kimsenin buna niyetlenmemesi, bundan medet ummaması, hepimizin ortak dileğidir.

2 nci maddedeki bu ifadelere, benden önce konuşan Değerli Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü arkadaşımızın, meselenin, pek çok, kopuk kopuk, önünü görmeden, ortasından veya sonundan aldığı başlıklarla, getirilen dış güvenlik, iç güvenlik ve terörle mücadele etkin ve koordinasyonlu çalışmasına dönük eleştirilerinin hiçbirine katılmak mümkün değil. Türkiye'de iç ve dış güvenliğin sağlanması, terörle mücadeleyle ilgili kurum ve kuruluşlar ortada. İcracı yapılar buradayken, koordinasyon görevinin verildiği Başbakanlığa dönük, Başbakanlık Müsteşarına dönük ve buradaki milletvekili arkadaşlarımıza dönük ifadelerin hiçbiri şık olmamakta.

Cumhuriyet, hepimizin kazanımı, sadece bir grubun veya bir kesimin değil; sadece birilerinin bu kazanımlar üzerinden siyaset yapma hakkını elde ettiği bir düzen değil. Buna karşı herkesin saygılı olması... (AK Parti sıralarından alkışlar)

Getirilmiş bu düzenlemenin kurumların ihtiyacından kaynaklandığı gerçeğini de hepiniz biliyorsunuz, hepimiz bilmekteyiz. Gündemi germek adına, geçen haftaki, ilk, çarşamba günkü konuşmalarda ortaya koyduğunuz gerilimin sonradan yerini nereye bıraktığının hırçınlığıyla burada tekrar ifadeler devam ediyor.

AHMET YENİ (Samsun) - Yüzleri kızarmıyor.

HASAN ANĞI (Devamla) - Bunu son derece yadırgıyorum. O gün de, burada, Grup Başkanvekiliniz hadiseyi nelere benzetmişti; ama, nereye doğru gittiğini hep birlikte izliyoruz.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Ne farkı var?!

HASAN ANĞI (Devamla) - Nereye kadar gitmişse, bundan cumhuriyet ve demokrasi yara almadan çıkacak.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Niye Başbakanlık Müsteşarı, hâlâ, yargı kararına rağmen, orada oturuyor; onu söyle!

HASAN ANĞI (Devamla) - Ona siz karar vermeyeceksiniz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Hayır, onu söyle!

HASAN ANĞI (Devamla) - Bu iktidar, bu iradeyi ortaya koyar.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Niye devam ettiriyor; onu söyle yani…

HASAN ANĞI (Devamla) - Hangi şartlarda, nereye, neyi atayacağını…

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - O zaman, bir şey deme. Eğer, ona da bir şey demiyorsan, daha bir şey deme; tamam.

RECEP KORAL (İstanbul) - Bak, bu, sataşma işte.

BAŞKAN - Siz devam edin efendim.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - O zaman, ortaya konuş madem.

HASAN ANĞI (Devamla) - Bu Hükümetin iradesi ortada. Keşke, bu samimiyet içinde, herkes, bütün gayretini gösterse de, Meclisimizden bu yasaları çok daha hızla çıkarıp, ülkenin huzur ve sükûnuna hep birlikte katkıda bulunabilsek.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ortalık kan gölüne döndü; sen ne huzurundan bahsediyorsun!

HASAN ANĞI (Devamla) - Tasarının milletimize ve devletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kan gölüne döndü ortalık! Danıştay basıldı; sen huzurdan bahsediyorsun!

HASAN ANĞI (Devamla) - Kan üzerinden siyaset yapmaya kimsenin hakkı var mı?! O acı herkesi bürümüştür. Bunun üzerine de, Hükümet, yapması gereken her adımı atmıştır, üstünü de örttürmemiştir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Nerede atmıştır canım!

HASAN ANĞI (Devamla) - Oradaki güvenlik zafiyetinin kimden kaynaklı olduğunu da bugün basında izliyorsunuz, görmektesiniz.

BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Kılıf onlar, kılıf…

HASAN ANĞI (Devamla) - Hiç kusura bakmayın. Meseleyi doğru koyalım, bunun üzerinde de doğru siyaset yapalım.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Bu meselenin sorumluluğu sizde.

HASAN ANĞI (Devamla) - Ben, tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Anğı.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Kastamonu Milletvekili Sayın Sinan Özkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 nci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Burada 2 nci maddeyle yapılan, aslında, teknik bir düzenleme. Zaten Başbakanlık bünyesinde var olan Güvenlik İşleri Başkanlığı bu maddeyle kaldırılıyor ve yerine, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü getiriliyor.

Bu, elbette ki, Hükümetimizin terörle mücadeledeki kararlılığının bir işaretidir. Yani, burada "acaba, son zamanda terör olayları arttı da, bundan dolayı mı bu değişikliğe gerek duyuldu" gibi birtakım ifadeler seslendirildi. Ancak, malumunuz olduğu üzere, Türkiye, sahip olduğu jeopolitik, jeostratejik önemi itibariyle, her zaman, maalesef, terörden nasibini almıştır; bu, terör belasıyla, tarih içerisinde, her zaman, mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu, bugüne has, düne has bir şey değildir; önümüzdeki dönemde de, böyle bir risk her zaman vardır. Bu, terörle mücadele konusunda, her zaman üzerine düşen… Bizim birimlerimiz vardır; Emniyet Teşkilatımız vardır, Jandarma Teşkilatımız vardır, Millî İstihbarat Teşkilatımız vardır, iç ve dış  güvenlik birimleri olarak;  Türk Silahlı Kuvvetleri vardır. Burada yapılan şey; bu, terörle mücadele birimleri, iç ve dış güvenlik birimlerinin görevlerini yürütürken ortaya çıkan koordine ve işbirliğini sağlama ihtiyacını daha iyi düzeyde, daha seviyeli yerine getirme gayretidir. Bu, zaten daha önce yapılmaktadır, Başbakanlık bunu yerine getirmektedir. Şimdi, artık, bu, genel müdürlük seviyesinde yapılacaktır. Artık, bu birimlerin üst düzey görevlileri, Başbakanlıktaki toplantılarda ya da Başbakanlıkla muhatap olduklarında, oradaki bürokratlarla, bir başkanla değil, bir genel müdürle muhatap olacaklardır. Bunda kimseyi rahatsız edecek bir husus olmaması gerekir diye düşünüyorum.

Yine, bu kanunla, 249 tane, Başbakanlıkta var olan kadro iptal edilerek, yerine, 6 tane kadro ihdas edilmektedir. Bunun anlamı şudur: Buradaki hantal yapılanma ortadan kaldırılmakta; ama, bu koordinasyon sağlama noktasında, iç ve dış güvenlik birimleri ve terörle mücadele birimleri arasındaki koordinasyonu sağlama noktasında, alanında uzman, işini bilen personel burada istihdam edilecek ve bu koordinasyon, işbirliği daha etkin, daha verimli, daha sağlıklı temin edilecektir. Burada yapılan iş tamamen budur.

Ben bu tasarının hayırlı olmasını temenni ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özkan.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır; ancak, AK Parti Grup Başkanvekili Sayın Fatsa, sataşmadan bahisle söz istemiştir. İçtüzüğün 69 uncu maddesine göre, herhangi bir sataşmaya meydan vermemek kaydıyla, gerekli açıklamalarda bulunmak üzere kendisine söz veriyorum.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun, konuşmasında, Partisine ve Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması

EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bu kürsüde konuşan Sayın Kumkumoğlu, biraz, görüşmekte olduğumuz tasarının da dışına çıkarak, bazı konuları, Partimize mal etmek, Partimizin Sayın Genel Başkanına ve Başbakana mal etmek suretiyle ifade etti.Ben, bu konularla ilgili bazı hususları sizlerle ve kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye 73 000 000'dur. Bu ülkede, farklı etnik kökenden gelen, farklı inanç yapısından gelen, farklı coğrafî bölgeden gelen insanlar vardır ve bunların tamamı 73 000 000 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını oluşturur. Bu 73 000 000 insan içerisinde, kalbinde ve gönlünde bu ülke için sevgisi, sevdası, aşkı, heyecanı olan, inancı, fikri, etnik kökeni, coğrafî bölgesi ne olursa olsun, bu ülkenin onurlu, şerefli bir vatandaşıdır. Bilgisi ve birikimi, bu millete verebileceği, dağarcığında da, hizmet adına, bilgi adına birikimi varsa, onu da, başta siyaset olmak üzere her zeminde, her mekânda verme hakkına sahiptir. Bunu yapmak için de, kimseden ne izin almasına ne de icazet almasına gerek yoktur. Bu, onun, en tabiî vatandaşlık hakkıdır.

Dolayısıyla, bu insan dindar olabilir, farklı şeylerde de olabilir, hatta hiç inanmıyor da olabilir; ama, bu, onun siyaset yapmasına engel olmamalıdır, olamaz.

Biz, Parti olarak, AK Parti olarak, her zeminde ifade ettik, dedik ki, biz, bu ülkenin geçmişte çok sıkıntı çektiği, çok acı çektiği şu üç konuyu siyasetimizin malzemesi yapmayacağız ve asla, bunlara sarılarak da siyaset yapmayacağız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sürekli bunu yapıyorsunuz, başka bir konunuz yok ki!

EYÜP FATSA (Devamla) - Bir kere daha bunları burada ifade etmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi açık ve net olarak ifade ediyorum ki, biz, asla inanca dayalı, inanç milliyetçiliğine dayalı bir siyaset yapmayacağız dedik ve bugün de bunun arkasındayız. (CHP sıralarından gürültüler)

Müsaade edin…

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Güldürme beni!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Yazıklar olsun size!

EYÜP FATSA (Devamla) - İkincisi, etnik milliyetçiliğe, bölgesel milliyetçiliğe dayalı siyaset yapmayacağız dedik ve yapmadık da. (CHP sıralarından gürültüler)

Bakın, değerli arkadaşlar, konuşmalarımı ciddîye almıyor olabilir veya konuşmalarımla istihza edebilirsiniz; sizi de, beni de kamuoyu dinliyor ve bunun değerlendirmesi kamuoyuna aittir.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Bir fırsat verin de, bir 5 dakika tartışalım bu konuyu burada.

EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir diğer husus, Yargıtay, Başbakanlık Müsteşarıyla alakalı, bir şikâyet üzerine bir karar vermiştir. Bakın, bir kere daha burada ifade etmek istiyorum, hukukçu arkadaşlarımız var, bir kararı, yargının vermiş olduğu kararı reddetmek başka bir şeydir, tartışmak başka bir şeydir. Reddetmezsin, kabul edersin; ama, verilen kararı tartışabilirsin.

YILMAZ KAYA (İzmir) - Danıştayı tartıştığınız gibi, değil mi!

EYÜP FATSA (Devamla) - Verilen kararın…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Ofer'i de tartışacağız!

EYÜP FATSA (Devamla) - Ya, arkadaşlar, bu dünya ülkeler ailesi içerisinde, yaklaşık 200 ülke içerisinde biz de varız, bizden başka da demokratik, laik devletler vardır.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Bilimsel düzeyde tartışacağız ama…

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin… Müsaade edin… Lütfen, lütfen, lütfen… Rahatsız olmayın.

Şimdi, eğer, bir insanın geçmişte iddia edilen bir düşünceden dolayı, bak, geçmişte kendisine iddia edilen ve izafe edilen bir düşünceden dolayı…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - "Arkasındayım" diyor!..

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)  - Kendisi, "arkasındayım" diyor!.. Çarpıtmayın lütfen! "Arkasındayım" diyor; onu söyleyin.

EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin…Çarpıtmıyorum

Eğer, ona hakaret etmek bir hak doğuruyorsa, bakın, burada olan ve olmayan birçok milletvekili arkadaşımızla alakalı, geçmişte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan, son cümle… Son cümlemi veriyorum.

BAŞKAN - Son cümleleriniz lütfen.

EYÜP FATSA (Devamla) - Geçmişte, siyasî yelpazenin en sağından en soluna kadar çok aşırı uçlarda görev almış, yer almış arkadaşlarımız var. Şimdi, biz, bugün, geçmişte bu insanlar, bu aşırı uçlarda görev almıştır diye, bunlara vatan hainidir diye veya bölücüdür diye, şudur budur diye ithamda bulunma hakkını kendimizde mi bulmalıyız?!

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Adam diyor ki: "Ben, o gün ne dediysem bugün de arkasındayım."

EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen… Lütfen… Arkadaşlar… Arkadaşlar…

BAŞKAN - Sayın Kumkumoğlu, siz konuştunuz. Lütfen…

EYÜP FATSA (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen… Lütfen… Bakın, olayları iyi görmek, meseleleri iyi almak, iyi anlamak lazım. Aksi takdirde, konuşulan şeyler, olan-olmayan şeyler üzerinde birbirimize karşı bir siyasî mücadele yapacaksak, inanın, önce kendimize sonra da bu ülkeye yazık ederiz. Bu ülkeye yazık ederiz.

BAŞKAN - Sayın Fatsa, konuşmanızı tamamlar mısınız.

EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla, herkes, ama herkes, ağzından çıkan söze dikkat etmelidir.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Başta Sayın Başbakan!

EYÜP FATSA (Devamla) - Ağzından çıkan sözün nereye gittiğini, ne manaya geldiğini, toplumsal barışa ne kadar katkı sağlayıp sağlamadığını da görmesi lazım.

Ben, bir kere daha altını çizerek söylüyorum: Bu ülkede, kalbinde, gönlünde, bu ülkeye karşı, bu millete karşı, sevgisi, sevdası, aşkı, heyecanı, bilgisi, birikimi olan insan, inancı, düşüncesi, fikri, etnik kökeni ne olursa olsun, her zeminde bu ülkeye hizmet etme imkânı ve hakkı vardır; kimse de bunu elinden alamaz, almaya da güç yetiremez.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Fatsa.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan… Sayın Başkan… Sayın Başkan…

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum…

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyoruz.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısı istiyoruz.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Lütfen, rica ediyorum Sayın Başkan…

BAŞKAN - Maddeyi oylarken karar yetersayısı da arayacağım.

Sayın Kumkumoğlu, lütfen, otururun.

ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) - Ama, doğru değil. Hiç olmazsa burada bir şeyi açıklamak…

BAŞKAN - 2 nci maddeyi oylarınıza sunuyorum; karar yetersayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Kâtip üyeler arasında mutabakat sağlanamadığından, işarî oylamayı elektronik oylama cihazıyla yapacağım ve 4 dakika süre vereceğim.

Oylamayı başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN -  Sayın milletvekilleri, karar yetersayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.

Birleşime 5 dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.01

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.12

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye  Büyük Millet Meclisinin 106  ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

1180 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER (Devam)Ê

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 3 üncü maddesini okutuyorum:

MADDE 3- 3056 sayılı Kanunun 12 nci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde de-ğiştirilmiştir.

"Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü:

MADDE 12- Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün görevleri şunlardır:

a) Başbakanlığın, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek, gerektiğinde bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak.

b) İç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadeleyi ilgilendiren konularda inceleme, araştırma ve toplantılar yapmak, yaptırmak, bunları değerlendirmek ve tekliflerde bulunmak.

c) Sıkıyönetim veya olağanüstü hâl ilan edilen bölgelerde, sıkıyönetim veya olağanüstü hâl ilanına esas olan konularda bilgileri derlemek, değerlendirmek ve bu hususlarda koordi-nasyonu sağlamak.

d) Görevleri ile ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirici çalışmalar yapmak.

e) Görevleriyle ilgili konularda teşkil edilen kurulların sekreterlik hizmetlerini yürütmek.2

f) Makamca verilen benzeri görevleri yapmak."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Feridun Ayvazoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1180 sıra sayılı tasarıyla ilgili olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, böyle bir tasarının hangi amaca dönük olduğunu ve neyi değiştirmek istediğini, gerçek amacının ne olduğu hususunda, yasadan yola çıkarak, sizlere sunmanın bir görev olduğunu düşünüyorum.

3056 sayılı Kanunla, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, 10.10.1984 tarihinde yürürlüğe girmiş ve bugüne kadar uygulanagelmiştir. Amacına bakıldığında, bu amacın 1 inci maddede sayıldığı gibi "bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamak, hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetmek, devlet teşkilatının düzenli bir şekilde işlemesini temin etmek" şeklinde, Anayasaya da atıf yapmak suretiyle belirtilmiştir.

Anayasamızın 112 nci maddesinde Başbakanın görevleri sayılmaktadır ve sorumluluklar belirtilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarının 3 üncü maddesinde ise, tasarının genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, sadece ve sadece buradaki değişiklik "Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü" olarak değiştirilen bir tabirdir. Bunun hemen yanı başında da dış ve iç güvenlik tabirlerinin hemen yanında terör ibaresinin yer almasıdır.

Değerli arkadaşlarım, başkanlığın, genel müdürlük olarak değiştirilmiş olması, teknik yönden, Anayasanın, gerçekten 112 nci maddesinde Sayın Başbakana verilmiş bulunan görevler arasındaki görevlerle uyuşup uyuşmadığı konusundaki Anayasaya aykırılık durumununda düşünülüp tartışılması gerekir diye, bunu ifade etmek istiyorum öncelikle.

Esas değerlendirilecek konu ise, burada terör tabirinin bu tasarıda yer almasıdır ve genel gerekçeye bakıldığında, sözümona bakanlıklar arasındaki koordinasyonun sağlanması suretiyle, iç ve dış güvenliğin sağlanması açısından ve terörün önlenmesi açısından, böyle bir yasa değişikliğinin görüşülüp karara bağlanması, yasalaşması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Bütün tasarıların, kanunların gerekçelerine bakıldığında, şimdiye kadar olduğu gibi, Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün tasarılardaki gerekçesi hep ideal olmuştur, hep amacının çok iyi niyetlere dönük olduğu yazılmıştır; ama, buna rağmen, biz, üçbuçuk yıldan beri, her tasarının gelişinde, her görüşmede, gerçek amacın, idealinizdeki amacın, getirmek istediğiniz yasalarla gerçekleşmeyeceği noktasında, sizleri uyarageldik; ama, maalesef, gördük ki, bizlerin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Anamuhalefet Partisi olarak yapmış olduğumuz uyarılar, sizler tarafından gerçekten hiç nazara alınmadı, kale alınmadı.

Bunu biz nerelerde gördük değerli arkadaşlarım; bunu biz, terörü önlemek adına, dağdaki teröristi şehre indirmek adına, sözümona "Eve Dönüş Yasası" adı altında getirdiğimiz yasada görüşmeler sırasında dile getirdik. Böyle bir yasayla, sizin arzuladığınız, terörün önlenmesinin mümkün olmadığını dile getirdik. Bununla, böyle bir yasayla, cezaevindekileri dışarıya çıkarmak; ama, dağdaki, hasbelkader, o insanlarımızın, oralarda, terörist olarak adlandırılarak, orada, dağda terörist şeklinde, askerlerimizi, polislerimizi şehit edenleri şehre indirmenin, evlerine döndürmenin mümkün olmadığını söylemiştik; ama, geldik gördük ki bugünlere, öyle bir yasadan, şimdiye kadar, masumane bir şekilde faydalanabilecek hiçbir kimse hemen hemen çıkmamıştır.

Bununla ilgili olarak, son günlerde artan terör olaylarının bilimsel açıdan araştırılması, siyaseten, ekonomik yönden araştırılması için Cumhuriyet Halk Partisi tarafından 15 Eylül 2005 tarihinde Sayın Genel Başkanımız tarafından istenilen genel görüşme isteğiyse, maalesef, 19 Eylülde reddedilmiştir ve devamında, yine, terörü önlemek adına "Terörle Mücadele Yasası" adı altında bir tasarı getirilmek istendi; böyle bir tasarıyla ise, 6 ncı maddede çok konuşulduğu gibi, gerçekten, olayların özüne inildiğinde, bu maddenin, terör örgütünün kurucularına ve yöneticilerine gizli bir af getirdiğini Cumhuriyet Halk Partisi olarak dile getirmemiz ve bunu kamuoyuyla paylaşmamız sonucu da böyle bir tasarı, şu anda, Hükümet tarafından, ne olduğu belirsiz bir şekilde, alt komisyona sözümona verilmek suretiyle uyumaya ve uyutmaya terk edilmiş durumdadır ve yine Yargıtaya güvenlik görevlisi alınmasıyla ilgili, 30 güvenlik görevlisi alınmasıyla ilgili olmak üzere bir tasarı getirildi. Biz, bu tasarıya Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu oy verdik; ama, olumlu oy verirken şunu söylemiştik sayın milletvekilleri: Biz bu tasarıya olumlu oy veriyoruz; ama, bu, şunu gösteriyor. Yargıtaya, en yüksek dereceli mahkememize, eğer, güvenlik açısından 30 tane güvenlik görevlisiyle bunların korunmasının mümkün olabileceğini söylüyorsanız, iddia ediyorsanız, tamam, biz bu tasarıya olumlu oy veriyoruz; ama, bu, sizin, AKP olarak, âcizlik belgenizin bir itirafıdır diyerek olumlu oy vermiştik. Gün geldi ve bunlar gösterdi ki, bizim o söylediklerimizin gerçeği ortaya çıktı ve maalesef hepimizi, bütün ülkeyi yasa boğan ve şimdiye kadar hiçbir şekilde, katliama dönüşecek bir biçimde, Danıştayımıza, en büyük yargı organlarımızdan birisine bir saldırı gerçekleştirildi, katliam yapıldı ve böyle bir katliamda ise yine Adalet ve Kalkınma Partisinin, İktidarın âcizliği ortaya çıktı.

Biz bunları hep söyledik; ama, Sayın Başbakan tarafından ve bu işlerden, İktidarın sorumluluğunu, siyasî sorumluluğunu taşıyan Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarının temsilcisi, Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı tarafından bu sorumluluk hiçe sayılmak istendi. Neredeyse, böyle bir sorumluluğu kendi İktidarında görmeyerek, kendisinde görmeyerek bir başkalarını sanki komplonun içinde imiş gibi göstermeye çalıştı ve geldik, gördük ki, o gün Danıştaya yapılan o hain saldırı sonucu şehit olan o büyük insan, yargıcın cenazesinde Adalet ve Kalkınma Partisini, bırakınız o topluluk hiçbir şekilde de organize olmadan; ama, kendiliğinden organize duruma gelmiş bulunan o topluluk tarafından sayın bakanlara yapılan o saldırıları oturup sayın bakanların, Adalet ve Kalkınma Partisinin düşünmesi gerekir. Sorumlu olarak o topluluğu göremeyiz; sorumlu olarak bu duruma getiren, üçbuçuk yıldan beri tek başına iktidar olarak yürüten Hükümeti sorumlu olarak görmek zorundayız ve düşününüz değerli milletvekilleri, hepimizi üzmesi gereken, sizleri oturup derin derin düşündürmesi gereken öyle bir toplulukta organize olmamış, kendiliğinden, insanların hislerini ortaya dökebilmek için toplanmış olan öyle bir topluluktan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanına "katil Başbakan" diye bağırılmıştır. Elbette, böyle bir tabire hepimiz üzülüyoruz; ama, neden böyle bir tabiri Sayın Başbakan duymazdan gelmiştir, görmezden gelmiştir?! Oturup da kendi kendisini bir özeleştiriye tabi tutmaksızın suçlu aramaya çalışmıştır. Kendisinin dışında, İktidarının dışında suçlu aramaya çalışmıştır. Bir oturunuz, Sayın Başbakan, kendi kendinize özeleştiri yapınız. Danıştayın vermiş olduğu karardan sonra…

FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Siz de kendinize yapın…

AHMET YENİ (Samsun) - Çete yakalandı, yakalandı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Danıştaya yapılan o saldırıdan çok önce Sayın Başbakanın çıkıp da dairenin vermiş olduğu karardan sonra "biz bundan sonra bizimle gitmeyeceklerle gitmeyiz, bizimle gideceklerle yola devam ederiz" demenin sorumluluğunun nerelere kadar uzayabileceğini nasıl görmezsiniz?! İşte, görmezseniz, maalesef, bu olaylardan siz kendinizi sorumluluktan kurtaramazsınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Çeteden söz etsene, çeteden…

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Elbette, meydana gelen olayın kim tarafından, kimler tarafından yaptırılıp yaptırılmadığı ayrı bir olaydır; ama, bütünün içerisinde değerlendirildiğinde, bu olaylara kim sebebiyet vermiştir, hangi sorumlu ve sorumlular sebebiyet vermiştir. Bunun araştırıldığında da tek bir cevap ve muhatap vardır; bunun tek sorumlusu da, Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarıdır.

Değerli milletvekilleri, bu âcizliğin faturasını bu insanlarımız çekmek zorunda değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN - Son cümlenizi rica ediyorum.

FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla) - Elbette, Diyarbakır İlimizdeki devletin âcizliğinde gazete muhabirciliğiyle olayı anlatan bir İçişleri Bakanıyla, böyle bir tasarıyla, koordinasyon yapılsa ne olur yapılmasa ne olur?!

Sayın milletvekilleri, son olarak şunu ifade etmek istiyorum: Unutmayalım ki ve buna inanalım ki, doksan yıla yakındır ve ilelebet yaşayacağımız cumhuriyeti hepimiz sindireceğiz.

Yüce Meclisten iç ve dış odakların oyunlarına alet olanlara da sesleniyoruz: Tarihte, asırlar öncesi ve günümüzde, ne asmayla ne kesmeyle ne derisini yüzmekle ne yakmakla ne bombalarla parçalanmakla ne kurşunlarla öldürülen, katledilen, şehit edilen haklı aydınlık güçler, hiçbir zaman yok olmayacaktır, her gün yeniden doğacaktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, bu tasarının amaca hizmet etmediğini bildirmek istiyoruz ve ret oyu vereceğimizi bildirerek, Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Ayvazoğlu.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteği var.

Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika. 

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, esasen, çok teknik bir konuda üzerinde çok fazla tartışma yapılmadan, çok rahatlıkla kısa bir süre içerisinde kabul edeceğimiz bir yasa tasarısını görüşüyoruz; ama, ne yazık ki, iki gündür konuyla ilgisi olmayan birsürü konular burada gündeme getirildi, bu kanun tasarısıyla ilgili olmayan her şey aşağı yukarı konuşuldu. Hükümetin üçbuçuk yıllık icraatını çok ters bir şekilde anlatma girişimlerine sahne oldu burası. Esasen, bu, bir paniğin, bir sıkıntının eseridir. Muhalefette böyle bir sıkıntı var. Artık ne yapacağını nereye el atacağını bilemiyor. Bazen bakıyorsunuz Diyarbakırspora el atıyor, bazen bakıyorsunuz bir başka yere el atıyor. Şimdi de hiç ilgisi olmayan şeylerle buralarda gündem oluşturulmaya çalışılıyor.

Şunu söyleyeyim: Üçbuçuk yıldır, Hükümetimiz, ülkemizde çok ciddî bir değişimi başlatmış ve yürütmektedir. Şimdiye kadar halkımızın tamamını sadece Hükümetten gelecek birtakım yardımlara endeksleyen anlayış Türkiye'de artık değişti, değişiyor. Türkiye'de, Hükümetimiz, halkımızın gücüyle beraber kalkınmaya ve gelişmeye başlamıştır, ülkemiz bu şekilde geliştirilmektedir.

Bakınız, Hükümetimiz daha geldiği ilk günden beri, başta Değerli Başbakanımızın öncülüğünde, ülkemizdeki bütün yolsuzlukları, hırsızlıkları, hortumları ortadan kaldırdı, faizi düşürdü, enflasyonu düşürdü, dövizi belli bir noktaya çekti, ülkemizdeki bu rant ekonomisini ortadan kaldırdıktan sonra ülkemizde yatırım atağına başlandı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bu, bir ay önceki konuşma.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - 2004-2005 yıllarında, hepimizin bildiği gibi, 45-50'şer milyar dolarlık yatırım yapıldı bu ülkede. Bundan öncesinde böylesi yoktu. Şimdi, bu ülkede artık sadece sanayiciler ve işadamları değil, emin olun köydeki insanlar da yatırıma başladılar. Size örnek vereyim. Erzurum'da şu anda 3-4 tane çok büyük kapsamlı hayvancılık tesisleri kurulmaya başlandı.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Nerede?! Nerede?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Köylü aç, aç, Ömer Abi!.. Köylü aç!..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Artık, esnafımız da, küçük sanayicimiz de, bunların hepsi harekete geçtiler, ülkemizde hazırlamış olduğumuz bu yatırım ikliminin tesiriyle insanımız yatırıma başladı ve bilesiniz ki, artık sizden veya bir başkasından gelecek üç beş kuruşu beklemiyor insanlarımız, kendi gücünü ortaya koymaya başladı.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Hocam, ayrı ülkelerde mi yaşıyoruz?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Hükümetimizin oluşturduğu bu yatırım ikliminin sayesinde kendi gücünü ortaya koymaya başladı ve halkımız kendi gücüyle kalkınıyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Bravo!..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bakınız, üçbuçuk yılda millî gelirde 2 kat birden gelişme olduysa, bu kolaylıkla olmadı. Bunu bilesiniz arkadaşlar. Dolayısıyla, Hükümeti, Hükümetin yaptıklarını, zannetmeyin ki, buradan, birkaç cümleyle örteceksiniz.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kâğıt üzerinde vatandaşın geliri artıyor; ama, cebinde bir şey var mı?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Güneş balçıkla sıvanmaz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Malatya'ya gidelim, Malatya'ya!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Güneş balçıkla sıvanmaz.

Malatya'da… Ben seninle beraber oradaydım. 100 tane işadamının, orada, nasıl yatırım yaptığını… Mevlüt Bey, seninle beraber oradaydım, değil mi?!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Şimdi halka gidelim, köylüye gidelim köylüye, köylüye!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bak benim dediğim, Malatya'da daha çoğu var. Beraberdik orada ama... Yatırımcıların o heyecanını görmüştünüz; ama, üç yıl öncesinde Malatya'da bu yoktu Mevlüt Bey. Bunu siz de biliyorsunuz, aziz dostum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Çok iyi yaptıysanız seçime gidelim.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Üç yıl önce olan fabrikaları kapattınız.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Türkiye'nin her tarafında artık, yatırım, yatırım, yatırım ve üretim başladı. Hamdolsun, bu sizin için de iyidir arkadaşlar.

NAİL KAMACI (Antalya) - İşsizlik niye artıyor; niye işsizlik artıyor?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Öte yandan, size, bakın bazı rakamlar vereyim…

NAİL KAMACI (Antalya) - İşsizlik niye artıyor?

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Bazı rakamlar vereyim…

NAİL KAMACI (Antalya) - Adam aç…

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar -memur maaşlarında- biz iktidara geldiğimizde 328 000 000 olan en düşük memur maaşı, şu anda 680 000 000'a çıkmış.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Memur, açlık sınırında, açlık…

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Ortalama, kamu işçisinin maaşı 1 012 000 000'dan, 1 570 000 000'a çıkmış; yüzde 85 artış var. Tarım sigortalısının aylığı 66 000 000'dan, 234 000 000'a çıkmış. Muhtar aylıkları, -bakın, sürekli istismar edilen insanlar- biz geldiğimizde 98 000 000'du onların maaşı, şu anda 250 000 000'a çıkmış.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Primleri ne kadar,  primleri?..

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) -  Asgarî ücret, 184 000 000'dan 380 000 000'a çıkmış.

Bakınız, Hükümetimizin en önemli icraatlarından  birisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Hayal dünyanız çok geniş.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği şu zorunlu tasarruf sahiplerinin paraları alınırdı, kesilirdi; ne olduğu ne olacağı hiç belli değildi. Bakın, AK Parti Hükümetimiz bunu da ele aldı ve şu anda, bugünlerde, bu iş de bitirilmek üzeredir; 10,7 katrilyon Türk Lirasını halkımıza, memurlarımıza dağıttı. Bunu, hepiniz biliyorsunuz.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - İşsizlik arttı, yoksulluk arttı; başarınız bu!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Esnaf kredilerine gelince; esnafı kalkındırmak ve yeniden daha da ciddî yatırımlara yöneltmek için esnafa verilecek kredi faizlerini…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Esnaf kepenkleri kapattı; hangi esnaftan bahsediyorsun?!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - …yüzde 60'tan, yüzde 59'dan, yüzde 15'e düşürdük ve bilesiniz ki, 2002'de 147 trilyon verilmişti esnafa kredi olarak, halbuki, o günden bugüne 3,5 katrilyon lira kredi olarak verilmiş; ama, yüzde 59'la değil, yüzde 20'yle, yüzde 15'le bu krediler verilmiştir.

Tarım ve hayvancılıkta da aynı noktaya geldik. Bakınız, bugün, hayvancılığı geliştirmek için değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Konuya gelsin, konuya…

BAŞKAN - Toparlamayın efendim, son cümlenizi rica ediyorum.

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Peki, teşekkürler.

Şunu söyleyeyim, bugün ülkemizde faiz yüzde 15'lere düşmüş; ama, hayvancılıkta yüzde 8'dir faizi, kredilerin. Ülkemizde hayvancılık, göreceksiniz, iki üç sene içerisinde çok ciddî atılımlar içerisine girecek…

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - O kadar ömrünüz yok ki!

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - …ve yeniden, inşallah, küçük ve büyükbaş hayvanlardan oluşan sürülerin ülkemizde dolaştığını hep birlikte göreceğiz.

Dolayısıyla, son cümle olarak şunu söylüyorum: Sakın, buraya gelip, zannetmeyin ki, belli cümleleri söylüyoruz diye halkımız bunu dinliyor ve bizim dediğimiz gibi olacak. Öyle olsaydı arkadaşlar, işte anketlerdeki durumlarınızı görüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Özyılmaz, lütfen, son cümlelerinizi rica ediyorum. Lütfen…

ÖMER ÖZYILMAZ (Devamla) - Eğer öyle olsaydı halkımız size prim verirdi diyor ve bu kanunun hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyılmaz.

Şahsı adına, madde üzerinde ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır'a aittir.

Buyurun Sayın Kacır. (AK Parti sıralarında alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 3 üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarıyı okuduğumuzda görüyoruz ki, Başbakanlıkta zaten kurulu bulunan Güvenlik İşleri Başkanlığı Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne dönüştürülmekte ve görevleri biraz daha geliştirilmektedir. Sadece iç güvenlik ve dış güvenlikle ilgili kuruluşlarla temas etmek ve bunlar arasında koordinasyonu sağlamak görevi bulunan Güvenlik İşleri Başkanlığı, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğüne çevrilirken, Başbakanlığın içgüvenlik, dışgüvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlarla ilişkilerini yürütmek, gerektiğinde bu kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlamak görevi verilmektedir. Yine, bu konularda, inceleme, araştırma ve toplantılar yapmak, yaptırmak, bunları değerlendirmek ve tekliflerde bulunmak görevi de verilmektedir.

Sayın Aslanoğlu'nun daha önce vermiş olduğu bir önerge vardı ki, bu işin ekonomik boyutunun da incelenmesi görevinin verilmesi idi. Aslında, bu görev içinde bu da vardır, mevcuttur; çünkü, terörün bütün boyutlarıyla incelenmesi, araştırılması, bu hususlarda toplantılar yapılması sırasında, bu boyut da mutlaka gündeme gelecek ve bu hususta gerekli tedbirler de oluşturulacak ve tekliflerde de bulunulacaktır.

Yine, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu diye bir kurul kurulmuştur. Sayın Bakanlarımızdan ve üst düzey yöneticilerimizden oluşan bu kurulun ve buna benzer kurulması muhtemel kurulların sekreterya hizmetlerini de bu genel müdürlüğümüz yürütecektir.

Ayrıca, bu genel müdürlüğümüze verilen görevlerden bir tanesi de, görevleriyle ilgili konularda kamuoyunu bilgilendirici çalışmalar yapmaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; az önce konuşan arkadaşlarımızın da söylediği gibi, çok teknik bir konu üzerinde görüşme yapıyoruz; ama, bu görüşmeyi yaparken, geçtiğimiz günlerde hepimizi üzüntüye gark eden Danıştayımıza vaki saldırı gündeme getirilmekte ve burada, Hükümetimizin sorumlulukları konusunda irdelemelerde bulunulmakta ve Hükümet burada suçlanmaktadır.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Cinayetlerden kim sorumlu?! Elbette Hükümet sorumlu olacak. Başka birinin sorumluluğu mu?! Muhalefetin sorumluluğu değil.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bu konularda haksızlık yapmamak gerekir. Elbette ki, Hükümet, Türkiye'deki genel güvenlik konularında sorumludur.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Asayişten sorumlu İçişleri Bakanlığıdır.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Ancak, Danıştaya yapılan saldırıda binanın iç güvenlik işlerinin özel bir güvenlik şirketi tarafından yapılmakta olduğunu ve bu konudaki bilgileri basından öğreniyoruz, görüyoruz. Bu konularda ne kadar eksiklik vardır; bunlar, zamanla ortaya çıkarılacaktır, çıkacaktır ve hepimiz bunları yakinen, daha yakinen görmüş olacağız.

Danıştayımızın verdiği kararlar karşısında, bu kararların eleştirilmesinin bu konulara sebep olduğu şeklindeki yorumlara da katılmak mümkün değildir.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Niye 5. Daireye değil de 2. Daireye o zaman?

ÜNAL KACIR (Devamla) - Elbette ki, yargının verdiği kararlar eleştirilebilir; ama, hiçbir eleştiri bu şekilde bir netice doğurmamalıdır, doğuramaz. Zaten, yapılan tetkiklerde, incelemelerde görülmüştür ki, bir şebekenin, bir çetenin faaliyetinin neticesinde bu ortaya çıkmış bir olay, üzücü olay. Bu, farklı bir şekilde de çıkabilirdi, münferit de olabilirdi veya belki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ÜNAL KACIR (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Evet, bütün bunlar, zaman içerisinde, bütün detaylarıyla ortaya çıkacak ve hepimiz, durumu daha yakinen göreceğiz.

Bu konular üzerinden siyaset yapmanın doğru olmadığı kanaatimi arz etmek istiyorum. Kan üzerinden siyaset bizlere yakışmaz.

Ben, bu vesileyle, şehit edilen yargıcımıza Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Yaralı yargıçlarımıza şifalar diliyorum.

Evet, burada bazı konuşmacılar, bilhassa Cumhuriyet Halk Partiden konuşma yapan arkadaşlarım iktidarı eleştirirken, sonunda, Sayın Kumkumoğlu "çare" dedi; zannettim ki "çare Cumhuriyet Halk Partisi" diyecek; ama, herhalde onun da ümidi yok "çare Cumhuriyet Halk Partisi" diyemedi, keşke diyebilseydi. Biz, bu kulvarda yarışmak istiyoruz, demokrasi kulvarında yarışmak istiyoruz…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sandık gelince yarışacaksınız!

İZZET ÇETİN (Kocaeli) - Demokrasiye gücün yetmez!

ÜNAL KACIR (Devamla) - … ve demokrasi kulvarında da sizlere başarılar diliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kacır.

Sayın milletvekilleri, 3 üncü madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

III. - YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Koç, liste veriyor musunuz?

HALUK KOÇ (Samsun) - Hayır; söylüyorum; Türkân Hanım yazdırıyor.

BAŞKAN - Yazalım.

Sayın Koç, Sayın Durgun, Sayın Çilingir, Sayın Kılıç, Sayın Gülçiçek, Sayın Keleş, Sayın Araslı, Sayın Özyürek, Sayın Öymen, Sayın Özkan, Sayın Çetin, Sayın Arıtman, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Kamacı, Sayın Erbatur, Sayın Yergök, Sayın Sarıbekir, Sayın Özkan, Sayın Ercenk, Sayın Tandoğdu, Sayın Özcan, Sayın Eraslan, Sayın Küçükaşık, Sayın Sağ, Sayın Aslanoğlu.

Maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.

Yoklama için 5 dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın milletvekillerinin elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4 üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 3056 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

"İptal ve ihdas edilen kadrolar:

EK MADDE 8- Ekli (1) ve (2) sayılı listelerde yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Ka-nun Hükmünde Kararnamenin eki (I) sayılı cetvelin Başbakanlıkla ilgili bölümünden çıkarılmış, ekli (3) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname-nin eki (I) sayılı cetvelin Başbakanlıkla ilgili bölümüne eklenmiştir."

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök; buyurun efendim.  (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1180 sıra sayılı kanun tasarının 4 üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüş ve düşüncelerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisimizi ve Yüce Milletimizi saygıyla selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarıyla, Başbakanlığın görevleri arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyon sağlama görevi eklenmekte ve Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı yerine Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurularak, böylece, güvenlik ve terörle mücadele konularında Başbakanlığın daha etkin bir şekilde rol almasının amaçlandığı ifade edilmektedir.

Üzerinde söz almış olduğum 4 üncü maddeyle de, 3056 sayılı Kanuna iki ek madde eklenmektedir. Bu ek maddelerle de, kadrolarla ilgili düzenlemeler yapılmakta, bazı kadrolar iptal edilmekte, bazı kadrolar ihdas edilmekte ve Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün 2006 malî yılı harcamalarına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.

Ancak, hemen belirtmek isterim ki, sadece yasal düzenlemelere gidilerek, yeni görev tanımları yapılarak ve yeni birimler kurularak, terörle mücadelede iç ve dış güvenlik konularında daha etkin bir mücadeleyi gerçekleştirmek mümkün değildir. Bunun için, her şeyden önce, güçlü bir irade, kararlı bir mücadele ve bunları uygulayacak liyakate, yeteneğe, bilgiye ve birikime göre oluşturulmuş kadrolara ihtiyaç vardır. Ancak, AKP İktidarının, bürokrasinin bir numaralı isminden başlayarak, liyakate ve yeteneğe dayalı olmayan, yandaşlık ve partizanlık anlayışına dayalı kadrolaşma politikaları bu konudaki en büyük zafiyeti oluşturmaktadır.

Bugün ülkemizin karşı karşıya bulunduğu birçok önemli sorun arasında güvenlik konusu ve terör olgusu çok önemli bir yer tutmaktadır. Terör, ülkemizin birliğini, huzurunu, barışını, güvenliğini, ekonomisini, refahını ve demokrasisini tehdit etmektedir. İnsanlarımız günlük yaşamlarında da çok ciddî güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalmakta, sadece sokaktaki insanlarımızın değil, en güvenli, en korunaklı sitelerde bile vatandaşlarımızın can güvenliği ve mal güvenliği tehdit altında bulunmaktadır. Bunda, işsizlik, yoksulluk gibi sosyal sorunların yanında, güvenlik personelinin sayısal yetersizliği, eğitim eksikliği gibi nedenleri de sayabiliriz. Asıl sorun ise yönetim zaafıdır; ancak, partizan kadrolaşmadan başka bir hesabı olmayan bugünkü İktidar, ne yazık ki, bu sorunlara çözüm üretememektedir.

İnsanlarımızın günlük yaşamını çekilmez kılan sokak terörünün, kapkaç terörünün dışında ülkemiz için daha büyük tehdit oluşturan iki terör olgusu daha bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, bir uygarlık atılımı, bir çağdaşlık projesi olan cumhuriyetimizi hedef alan ve laik hukuk düzenini değiştirmeyi amaçlayan dinci terördür. Son günlerde meydana gelen ve Cumhuriyet Gazetesini hedef alan bombalama olayları ile Danıştaya yönelen ve bir yargıcımızın yaşamını yitirmesi ve dört yargıcımızın yaralanmasıyla sonuçlanan kanlı saldırıyı bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bu arada, Hükümetin, henüz konuyla ilgili soruşturma sonuçlanmadan birtakım komplo teorilerine bel bağlayarak konuyu başka yöne çekme çabalarını da, hayretle ve ibretle izlemekteyiz. Hiçbir sonuç bu olayların meydana gelmesinde Hükümetin sorumluluğunu ve zafiyetini ortadan kaldıramaz.

Başbakanın, kendisinin de katıldığı toplantıda Danıştay Başkanının "verdiğimiz kararlar nedeniyle hedef gösteriliyoruz, tehdit ediliyoruz" şeklindeki konuşmasının nasıl bulunduğunun sorulması üzerine "bu tür konuşmaları her yıl dinliyoruz" demesi ve Cumhuriyet Gazetesine yapılan saldırıların sorulması üzerine de "bize de saldırıyorlar, ne olmuş" şeklindeki beyanı henüz unutulmadı ve bu beyanlar, toplumun hafızasında bütün canlılığıyla durmaktadır.

Başka acı bir örnek de, Başbakan Yardımcısının, saldırıda hedef gösteren dinci gazete ile bombalı saldırıya uğrayan Cumhuriyet Gazetesini aynı kefeye koyan açıklamalarıdır. Bu açıklamaları kınıyorum.

Sayın milletvekilleri, ülkemizin karşı karşıya bulunduğu bir başka terör olgusu da, devletin tekliğini, ülkenin tümlüğünü ve ulusun birliğini hedef alan ve yıllardır ülkemizi kana bulayan bölücü terör olgusudur. Yıllardır, iç bütünlüğümüzü, iç barışımızı ve kardeşliğimizi bozmaya, ülkemizi bölmeye yönelik bu terör yüzünden binlerce insanımız yaşamını yitirmiş, şehit olmuştur. Günümüzde de bölücü terör artarak devam etmekte, ülkemizin dört bir yanına her gün şehit cenazeleri gelmektedir. Ne yazık ki, bugüne kadar Hükümet, bölücü terörün önlenmesi konusunda da etkin ve yeterli çözümler üretememiştir. Hiçbir işe yaramayacağı, yararlı değil zararlı olacağı yönündeki tüm uyarılarımıza rağmen, Amerika istiyor diye, Eve Dönüş Yasası, Topluma Kazandırma Yasası çıkarılmış. Ne yazık ki, dağdaki teröristler eve dönmemiş, bu yasadan yararlanarak cezaevinden çıkan kimi teröristler dağa dönmüştür. Yani, dağdaki teröristler topluma kazandırılmamış, eldeki birkısım terörist örgüte kazandırılmıştır. Bu, Hükümetin tam bir fiyaskosudur. Bu fiyasko ortadayken, Hükümet, terör örgütünün kurucusuna ve yöneticisine etkin pişmanlıktan yararlanma imkânı getiren yeni bir terörle mücadele yasa tasarısını Meclise taşıyarak yeni bir hayal kırıklığı yaratmış ve haklı tartışmalara neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, yeri gelmişken, konuyla ilgili bir hususu da hatırlatmakta ve bu konuda hafızalarımızı tazelemekte yarar olduğunu düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, 15 Eylül 2005 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına başvurarak bir süreden beri yaşanan terör olayları ve bu süreçte Türkiye'nin sürüklenmeye çalışıldığı tehlikeli çatışma ortamına ilişkin konuların Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda değerlendirilmek üzere genel görüşme açılması talebinde bulunmuştur. Bu genel görüşme önerisinin gerekçesinde, terörün, toplumsal bir boyut kazanmaya başladığı, bu durumun hızla yaygınlaşma eğilimine girebileceği, bu yeni terör aşamasının masum vatandaşlarımızı taraf haline getirme gayreti ve planını açıkça ortaya koyduğu belirtilmiş, yaşanan terörün ardındaki siyasî projenin net ve açık olduğuna dikkat çekilmiş, ayrılıkçı terör hareketinin ve dayandığı siyasî projenin taleplerini demokrasi çerçevesine oturtmasını hiçbir hukuk devletinin kabul etmesinin düşünülemeyeceği belirtilmiştir.

Ayrıca, irticaî terör örgütlerinin, İstanbul ve Ankara'nın merkezinde, Atatürk'e, laik cumhuriyete açıkça küfredebildiği, rejime karşı meydan okudukları ve kendi yaşam biçimlerini ülkenin geneline dayatmaya çalıştıklarına dikkat çekilerek, bu toplumsal kargaşa ve çatışmanın önüne geçilebilmesi için gerekli önlemlerin Türkiye Büyük Millet Meclisinde tartışılması istenmiştir. Ancak, İktidar Partisi, önce, Meclisin toplanmasını engellemeye çalışmış, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerinin eksiksiz katılımı ve İktidar Partisi dışındaki diğer parti milletvekillerinin ve bağımsız milletvekillerinin desteğiyle Meclisin açılması sağlanınca, o aşamada Genel Kurula katılan İktidar Partisi milletvekilleri, terörle ilgili genel görüşme açılmasının reddi yönünde oy kullanarak, ülkemiz açısından tarihî bir fırsatın kaçırılmasına neden olmuşlardır. Terör olaylarının daha da boyutlandığı günümüzde, İktidar Partisinin o günkü tutumunu, bir kez daha, kamuoyunun ve yüce milletimizin dikkatine ve takdirlerine sunuyorum.

Sonuç olarak şunu belirtmek istiyorum ki, terör örgütü başının, bölücübaşının, nasıl oluyor da bulunduğu cezaevinden eylem talimatı verdiğinin ve örgütü yönettiğinin kendisine sorulması üzerine "demokrasi budur" diyebilen bir Başbakanın yönettiği ülkede, siz hangi yasal düzenlemeyi yaparsanız yapın, Başbakanlığın görevlerine hangi ilavede bulunursanız bulunun, hangi kadroyu ihdas ederseniz edin, terörle mücadelede başarılı olunamaz, başarılı bir sonuç alınamaz.

Bunu üzülerek ifade ediyor ve Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yergök.

Madde üzerinde, şahısları adına söz istekleri var.

Aydın Milletvekili Sayın Semiha Öyüş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli üyeler; 1180 sıra sayılı yasa tasarısının 4 üncü maddesi üzerinde, şahsım adına söz aldım; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Başbakanlık Teşkilat Kanunu ilk kez 1984 yılında yürürlüğe girdi. Başbakanlıkta "Güvenlik İşleri" başlığı altında yapılan çalışmalara bakıldığında, 13 Ekim 1975 tarihinde bir olurla Güvenlik İşleri Müşavirliği görevlendirilmesi yapıldığı görülür. Daha sonra, Kanunlar Kararlar Tetkik Dairesine görev verilmiş; fakat, bu Kurum, 1977 yılında Güvenlik İşleri Başkanlığı olarak yasal dayanağa kavuşmuştur. Bugün ise, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü olarak düzenlenmektedir.

Görüşülmekte olan tasarıyla, ülkemizin yaşadığı sıkıntılı günlerin bertaraf edilmesi için devletin en ideal şekilde yapılanması ve ihtiyaçlar doğrultusunda düzenlemeye gidilmektedir. Ülkemizin huzuru ve istikrarının devamlılığı, hepimizin, her şeyden önce gelen isteğidir. Gelişen dünyada artan refah düzeyiyle paralel olarak gelişen demokrasi ve hukuk düzenine karşıt ve terörizmi destekleyenlerin karşısında mücadele edebilmenin şartlarının oluşturulması gerekliliği açıktır.

Geçen hafta yaşadığımız menfur olay, hepimiz, bütün kurumlarımız hedef alınarak yaşandı, bunu nefretle kınıyorum. Hayatını kaybeden yargıcımıza rahmet, ailesine başsağlığı, yaralı yargıçlarımıza acil şifalar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; demokrasinin zayıflatılmasına asla izin vermeyiz. Bütün kurum ve kuruluşlarımızla, sağduyu sahibi olarak, onurlu duruşumuzu sürdürmeliyiz diye düşünüyorum.

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 4 üncü maddesiyle getirilen düzenleme bakımından ise, Başbakanlık güvenlik görevlileri sayısına baktığımızda, zaman içerisinde 700'lerden 3 000'lere kadar arttığını görüyoruz, 300'ün üzerinde ise geçici görevli personel çalışıyor. Bu nedenle, kadrolarının bir kısmı iptal edilerek mevcut hantallığın önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Başbakanlığın görevleri arasında, iç ve dış güvenlikle ilgili ve teröre karşı yoğun bir koordinasyon yapma zorunluluğu vardır. Kurumlar arasındaki evrak trafiğinin önemli bölümü Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünce yerine getirilecektir. Bu bakımdan, daha nitelikli kişilerin de göreve getirilmesi olanak dahilinde olacaktır.

Dünyada ve Türkiye'de terör nedeniyle güvenlik endişeleri giderek artmaktadır. Bu nedenle, Başbakanlıkta kurumsal kapasitenin artırılması gereğine paralel olarak bu düzenleme yapılmaktadır.

Ülkemizin istikrarını hedef alan olayların üstüne kararlılıkla gitmek ve yaşanan acıların tekrar yaşanmaması için yapılan bu yasal düzenlemenin olumlu olduğu kanaatindeyim.

Bu düşüncelerle, hayırlı olmasını diliyor ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(AK parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öyüş.

Şahsı adına, madde üzerinde, ikinci söz isteği, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan…

SADULLAH ERGİN (Hatay) - Yok.

BAŞKAN - Şahsı adına, Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök?.. Yok.

Sayın Ümmet Kandoğan, buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Divan Kâtibinin de bütün gayretlerine rağmen bir konuşma hakkı  elde ettiğim için de kendimi şanslı  hissediyorum ve Sayın Meclis Başkanvekilime de, bu noktada Divan Kâtibini uyarmasını da özellikle kendisinden istirham ediyorum.

Değerli milletvekilleri, son derece önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun tasarısı, terörle mücadele noktasında kurumlar arasındaki bir koordinasyonu sağlama düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanmış bir kanun tasarısı; ancak, sadece bunu yapınca, bunu halledince, bu kanun tasarısını burada geçirince terörle mücadele noktasında çok önemli mesafeler katedileceği inancı sizlerde mevcutsa, peşinen bu inançtan vazgeçmeniz lazım geldiğini özellikle belirtmek istiyorum. Terör meselesi, öyle, 1 maddelik kanun tasarıları ve teklifleriyle üstesinden gelinebilecek bir hadise değildir, çok şümullü bir hadisedir. O nedenle, bu noktada çıkması gereken daha başka kanunların, alınması gereken başka tedbirlerin de mutlaka birlikte alınması lazım geldiği inancındayım.

Şimdi, son günlerde, özellikle Hükümet yetkililerinden…

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Teklifini söyle, teklifini!..

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben, 100 tane teklif söylerim Sayın Milletvekilim. 100 tane teklif; ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik, güvenlik, koordinasyon… Aklınıza ne gelirse 100 tane şey söylerim; ama, ben deminden beri izliyorum, gelen milletvekillerimiz 1 tane, terörle ilgili, mücadeleyle ilgili bir şey söylediler mi burada?!

Erzurum Milletvekilimiz gelmiş, Erzurum'daki yatırımlardan, Türkiye'deki büyük yatırımlardan bahsediyor. Türkiye'de bu kadar yatırım varsa 11,9 işsizlik nasıl çıkıyor arkadaşlar; yani, nasıl anlatıyorsunuz bunu?! 11,9 işsizlik, 150 milyar dolar içborç, dışborç artmış, cari açık 25 milyar dolar, dışticaret açığı 45 milyar dolar, gelir dağılımı bozulmuş, köyden kente doğru müthiş bir göç var…

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Şimdi söyleyeceğim…

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, Türkiye'de o kadar, gelir dağılımında büyük bozulmalar var ki, ekonomide o kadar ciddî sıkıntılar var ki… Türkiye yatırım cenneti olmuş!.. Ya allahaşkına, yatırım cenneti ise, ocak-şubat aylarında 98 000 esnaf niye kepenk kapattı arkadaşlar?!

RECEP GARİP (Adana) - Günlerden beri aynı şeyleri söyleyip duruyorsun!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani, bu kadar güzel yatırımlar varsa Türkiye'de, geçen sene 256 000 esnaf niye kepenk kapattı Sayın Garip, gelin burada onu açıklayın?!

RECEP GARİP (Adana) - Yeni şeyler söyle, aynı şeyleri tekrarlayıp durma!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - 2,5 milyar YTL'lik çek, senet niye protesto edildi, ekonomi bu kadar iyiye gidiyorsa?! Eğer durum böyleyse ya sizde yanlışlık var  ya Türkiye'de yanlışlıklar var.

Değerli milletvekilleri, şimdi, böyle günlerde, Hükümet yetkilileri, hemen, terörle ilgili meseleler gündeme geldiğinde, "bir taraflardan düğmeye basıldı…" Diyarbakır'da hadiseler oluyor, Hükümet yetkilileri, "Türkiye üzerinde oyunlar var, düğmeye basıldı…" Şemdinli'de hadise var, "düğmeye basıldı…" Son, Danıştaydaki hadise var, "düğmeye basıldı…" Ee, düğmeye basıldıysa, bu düğmeye basanı bulun arkadaşlar. Niye bulmuyorsunuz, elinizden tutan mı var, engel olan mı var?! Şemdinli hadiseleri oldu, Sayın Başbakan "ucu nereye kadar giderse gitsin" dedi, Sayın Savcı da, Başbakanın bu sözü üzerine atladı, Türkiye genelini içine alacak bir fezleke hazırladı, ondan sonra Sayın Savcı yerinde yok! Niye gitmediniz?! Şemdinli'nin ucu nereye dokundu, nereye kadar geldi, belli mi?

Şimdi, olay oluyor, 4 saat sonra, Mehmet Ali Şahin, Sayın Başbakan Yardımcısı burada diyor ki: "Bütün hissiyatımla söylüyorum, sürprize hazırlıklı olun." Yani, allahaşkına, olayın üzerinden 4 saat geçmiş, bir Başbakan Yardımcısı, olayın failinin şu veya bu olabileceği yönündeki düşüncesini nasıl bir sürpriz olarak gelip burada söylüyor?! Yani, bir kesimden çıkarsa normal, öbür kesimden çıkarsa sürpriz. Bir başbakan yardımcısı bunu nasıl söyleyebilir?!

Meclis Başkanı aynı gün açıklama yapıyor "bu olay türban meselesiyle ilgili bir olay değildir" diyor. Meclis Başkanı söylüyor arkadaşlar. Senin görevin mi?!

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğru söylüyor.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Nereden almış bu bilgiyi Meclis Başkanı?! Olayın üzerinden daha 4 saat geçmiş, Meclis Başkanı, bu olayın türbanla ilgisi olup olmadığı bilgisini nereden almış?! Kulağına birileri mi fısıldadı, Mehmet Ali Şahin ile Meclis Başkanının kulağına birileri bir şey mi fısıldadı?!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Danıştay yazı yazıyor "koruma tedbirlerini artırın" diyor, 4 tane yazısı var. Koruma tedbirleri artırılmıyor. Koruma tedbiri istiyor türbanla ilgili kararı veren 2. Daire, iki ay sonra, çağırmalı korumayla ilgili yazı gönderiyorlar.

Şimdi, Danıştay Başkanının 10 Mayıstaki konuşması önümde duruyor. "Biz hedef gösteriliyoruz" diyor Danıştay Başkanı "hedef gösteriliyoruz" diyor ve bunun üzerinden sekiz gün geçiyor, niçin tedbir alınmıyor?

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Hedef belli olsa ne olur?!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu cinayeti işleyen, Cumhuriyet Gazetesine saldırıyor -üçüncü saldırı o hafta- güpegündüz, alenî bir vaziyette, kameraların olduğu bir yerde, yüzünü de gizleme ihtiyacı duymadan, aynı katil, orayı bombalıyor. O gün, orada yakalanmış olsa, üç gün sonra bu hadise olmayacak. Nerede tedbirler? Niçin tedbir alınmıyor?! Sonra da çıkıyorsunuz: "Bu olay Hükümete karşı", "düğmeye basıldı", "erken seçim", "Cumhurbaşkanlığı seçimi..."

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Doğrudur!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayalet taşlıyorsunuz. Sizin elinizi tutan bir kuvvet mi var?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son cümlenizi rica edeyim.

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerim Sayın Başkan.

Sizin elinizi tutan bir güç mü var?! Gidin üzerine, yakalayın, ortaya çıkarın, ucu nereye kadar gidiyorsa gitsin, bulun, ortaya koyun! Ama, bütün bu olaylardan sonra, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı cenaze törenine gidemiyor. Niye gidemiyor?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İşi var Antalya'da!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niye gidemiyor?! İşi mi var?!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Antalya'da işi var!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Öyle mi?! Siz onu öyle mi yorumluyorsunuz?!

Bir Başbakan, bir cenaze törenine, halktan korkusuna gidemiyor.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Biz vardık orada!

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin gidemiyor? Niçin gidemiyor? Çünkü, bakınız, Sayın Başbakan, şu cümleleri söylemeseydi, o cenaze törenine giderdi; bakınız, ne diyor: "Danıştayda birçok engelle karşı karşıyayız, ya bunu aşacağız ya da bunu anlayanla yürüyeceğiz." Bir Başbakan... Arkadaşlar "sorumlu mevkide olanların sorumlu olması lazım gelir" diyordu ya, işte, sorumlu olması gereken Sayın Başbakanın hiç söylememesi gereken bir cümle. Siz bu cümleleri yaparsanız, Danıştaya da sonra saldırı olursa, siz, siz...

BAŞKAN - Sayın Kandoğan, rica ediyorum, son cümleniz...

ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - ...siz, o cenaze törenine gidemezsiniz. Siz, herkesin oyunu alamazsınız; ama, oyunu alamadığınız kesimlerin rızasını almak mecburiyetindesiniz.

Ben, bir milletvekili olarak, oradaydım, üzüldüm; Sayın Adalet Bakanı, ikişer, üçer basamak merdiven atlayarak, halktan kaçtı.

Değerli milletvekilleri, onun için, sorumlu mevkide olanların sorumluluklarının idraki içerisinde olması gerektiğine inanıyor, bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum ve çıkması gereken bir kanundur, koordinasyonun sağlanması gereken bir noktada, bu boşluğu dolduran bir kanundur.

Bu vesileyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum...

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı...

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler...

Karar yetersayısı bulunamamıştır, birleşime 5 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.13
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.23

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya))

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye  Büyük Millet Meclisinin 106  ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

1180 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 4 üncü maddesinin oylamasında karar yetersayısı bulunamamıştı. Şimdi, 4 üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.

4 üncü maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler…

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, acele etme, bir saysınlar efendim.

BAŞKAN - Evet, yeniden oyluyorum.

Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir ve karar yetersayısı vardır.

Geçici 1 inci maddeyi okutuyorum:

GEÇİCİ MADDE 1- Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün 2006 yılı harcamaları, 5437 sayılı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun ilgili hükmüne göre yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar, Başbakanlığın 2006 yılı bütçesinde yer alan Güvenlik İşleri Başkanlığına ait ödeneklerden karşılanır.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

10 dakika süreniz.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu örgüte niçin ihtiyaç oldu; Sayın Abdullah Gül'e -Plan ve Bütçe Komisyonuna o katılmıştı- iki kez sordum, dün buradaki konuşmasını da tutanaklardan okudum, bir ayrıntılı bilgiye rastlamadım.

Hatırlayacaksınız, altı yedi ay önce, Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlıkta bir birim kurulması yönünde talepte bulunmuştu. O zaman "böyle bir birime ihtiyaç yok" denilmişti ve konu, unutturulmuştu; ama, ne olduysa, bundan bir ay önce böyle bir tasarıyla, yani, koordinasyonu sağlayacak bir genel müdürlük kurulması üzerine harekete geçilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Hükümet, iç ve dış güvenlik, özellikle terör konusundaki tırmanıştan rahatsız olmuş, kendisine Genelkurmayın getirdiği bu teklifi şimdi kabul etmek zorunda kalmıştır; fakat, marifet odur ki, bu tip talepler yapıldığında, konu enine boyuna incelenip zamanında karar vermektir. Yoksa, altı ay sonrasını, yedi ay sonrasını göremeyen bir iktidarın, terörle nasıl mücadele edeceğini herkes sormaya başlar.

Değerli arkadaşlarım, bu Genel Müdürlük kuruluyor, koordinasyon için kurulduğu burada yazılıyor; ama, bazı konular açık değil. Acaba, Jandarma Genel Komutanı -güvenlikten sorumlu, önemli bir komutan- bu Genel Müdüre mi muhatap olacaktır, sorunlarını bu Genel Müdürle mi görüşecektir? Genelkurmay Başkanı, bir sorunu olduğu zaman bu Genel Müdüre mi muhatap olacaktır? Şimdi, devlet düzeninde belli kurumların yeri var, önemi var; bunların yerini ve önemini gözeten bir düzenleme yapamazsanız bir kargaşayı beraberinde getirirsiniz. Şimdi, bu tasarıda bu konuların açıklığa kavuşturulması lazım.

Değerli arkadaşlarım, bu Genel Müdürlük, Başbakanlık hiyerarşisi içinde Başbakanlık Müsteşarına bağlı; yani, şu andaki Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'e bağlı. Biliyorsunuz, Millî Güvenlik Kurulunun hazırlayıp Bakanlar Kurulunun kabul ettiği Millî Siyaset Belgesine göre Türkiye'yi tehdit eden iki tehlike var: Bunlardan birisi irtica, ikincisi bölücülük. Bunu ben söylemiyorum; bunu, Bakanlar Kurulu, kabul ettiği resmî belgede söylüyor.

Şimdi, Ömer Dinçer, Başbakanlık Müsteşarı, kurulacak olan bu Genel Müdürlüğün de bağlı olacağı Müsteşar, 1995 yılında yayımladığı bir makalede diyor ki: "Laikliğin, cumhuriyetin, milliyetçiliğin zamanı, modası geçmiştir; bunların yerini, İslamî esasa göre bir yeniden yapılanma almalıdır." Burada söylendi "hepimizin gençliğinde farklı düşünceleri olabilir; zaman içinde bu düşünceler değişir" denildi. Sayın Müsteşar, o yazdığı makalenin "bugün de aynen arkasındayım" demeseydi, bizim burada bunu konuşmamıza gerek olmazdı; ama, Sayın Müsteşarın, hem "bugün de arkasındayım" beyanıyla hem de Yargıtayın son kararıyla, Anayasanın temel ilkelerini savunmayan bir kimse olduğu yargı kararına bağlanmıştır. Şimdi, en büyük tehlike olan irticaa karşı laikliğe inanmayan bir müsteşar nasıl mücadele edecek?! Ona bağlı olan Genel Müdürlük bu konuda ne yapacak değerli arkadaşlarım?! Yapacağımız işlerin, kuracağımız ilişkilerin önünü arkasını düşünmek zorundayız. O bakımdan, artık, o Yargıtay kararından sonra ve Sayın Müsteşarın -daha sonra hiçbir demecinde buna rastlamadık- "ben geçmişte o görüşleri savunmuştum; hatta, arkasında olduğumu söylemiştim; ama, şimdi, farklı düşünüyorum" diye bir açıklaması da olmadığına göre, bu Genel Müdürlük, bir sorun olduğu, bir irtica tehdidi olduğu noktasında bir rapor verdiğinde, herhalde Sayın Müsteşar "ne demek, laikliğe karşı bir tehdidi ben kabul etmiyorum" diyecektir.

Değerli arkadaşlarım, devlet hayatı böylesine fantezileri kaldırmaz. Ömer Dinçer ayrılır, bir sade vatandaş gibi oturur, konuşur, söyler, dinler, farklı görüşler ileri sürebilir; ama, bürokrasinin en tepesindeki insan irticaı bir tehdit olarak görmüyorsa, o kişi orada durmamalıdır, duramamalıdır. O kişiyi hâlâ bu görevde tutmanın büyük sorumluluğu vardır. Bu sorumluluk da onu orada tutan, ısrarla o görevde tutan Sayın Başbakana aittir. Sayın Başbakanın, gecikmeden, Ömer Dinçer'i bu görevden, müsteşarlık görevinden kesinlikle ayırması gerekir.

Değerli arkadaşlarım…

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, konumuz Müsteşar mı, yoksa kanun mu?

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Efendim?..

ZÜLFÜKAR İZOL (Şanlıurfa) - Konumuz Sayın Müsteşar mı, yoksa kanun mu?

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz, konuşmanıza devam edin lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Kurulan Genel Müdürlük, Müsteşara bağlı bir genel müdürlük.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Başbakanlığa…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ben anlattım; genel müdür, laikliği ve Anayasanın temel ilkelerini savunmayan birisi, onlara inanmadığını söyleyen birisi. Onlara…

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz, lütfen, bu konuları… Esas konunuza gelin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan, bundan daha…

BAŞKAN - Kişiler üzerinde durmayın, burada olmayan kişiler üzerinde durmayın. Lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Şimdi, kişi değil, bir genel müdürlük kuruyorsunuz, Meclisi işgal ediyorsunuz.

BAŞKAN - Siz, yasayı, yasanın ruhunu anlatın burada, düşüncelerinizi anlatın.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Ruhunu anlatıyorum. Kanun getiriyorsunuz, bu kanuna göre kurduğunuz genel müdürlüğü bağladığınız Müsteşar, irticaı tehdit olarak görmüyor. Bunu burada anlatmayacağız da nerede anlatacağız?!

BAŞKAN - Efendim, biz kurumları konuşacağız, şahısları değil Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama, bu kurumun başında o şahıs var. Bunu görmezden gelemeyiz.

BAŞKAN - Efendim, o konuyla ilgili varsa bir düşünceniz, onun mekanizması bu maddeyi görüşme sırasında değil.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bunu görmezden gelemeyiz.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - O şahsı, getir, kurumun başına koy; tartışma!..

BAŞKAN - Lütfen, siz, maddeye gelin efendim. 

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Evet, ben görüşlerimi anlatıyorum ve Sayın Başkan, uyarınıza üzüldüm. Tam konuyla irtibatlı noktadan anlatıyorum. Burada ne hikâyeler dinliyoruz. Bir arkadaşımız çıktı "Erzurum'da ne kadar önemli kalkınma hamlesi var" dedi; hiç sözünü falan kesmediniz.  Bu çifte standardınızı da, doğrusu, yadırgadığımı ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Özyürek, siz tecrübeli bir bürokratsınız. Kendini savunamayacak, parlamenter olmayan, bu konuyla direkt ilgisi olmayan kişileri ismen burada ifade etmeniz çok doğru olmuyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başbakan gelir, cevabını verir.

BAŞKAN - Siz, maddeye dönün efendim.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, Hükümet savunacak! Savunma cesareti varsa, yüreği varsa savunsun.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - O kurumun başında kim var?!

RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Kendini savunamayan insanlara sataşma uygun mu?!

ATİLLA KART (Konya) - Dürüst olun, dürüst!..

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Dürüstlüğü sizden mi öğreneceğiz?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım…

ATİLLA KART (Konya) - Tuluat yapmayın daha fazla… Tiyatro oynamayın…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Tuluatı yapan sizsiniz. Ne ayıp şey!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım… Değerli arkadaşlarım, herkesin hangi durumda olduğunu, Başbakanın gelip bu konuda cevap verme hakkı olduğunu, bunun sorumluluğunun…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İzin verir misiniz…

ATİLLA KART (Konya) - Tuluat yapmaya devam edeceksiniz, ondan sonra bir de hâlâ konuşacaksınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başbakanın burada gelip cevap verme şansının olduğunu hepiniz biliyorsunuz.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, tam, güvenliği konuştuğumuz bir dönemde, daha önceki başkanlığın adı "İç ve Dış Güvenlik Dairesi Başkanlığı"ydı, iç, dış güvenlik, şimdi, "Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı" oluyor. Öyle anlaşılıyor ki, Hükümet, artık, terörü Türkiye'nin olmazsa olmaz konularından biri olarak görüyor; yani, terör belasını defedecek, ortadan kaldıracak bir programı olmadığı anlaşılıyor. Bunu, artık, bir ünitenin adını da öyle koymak suretiyle, terörü, Türkiye'nin temel konularından biri olarak şey ediyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye gerçekten çok kritik günlerden geçiyor. Danıştaya yönelik siyasî katliam Türkiye'de çok tartışılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum…

BAŞKAN - Konuşmanızı, lütfen, tamamlayın efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, öyle bir bilgilendirme var ki, daha olay olur olmaz, başta Meclis Başkanımız olmak üzere, hemen suçluyu aklama, işte, şahıs açıkça "ben, bunu, türban kararı nedeniyle bu cinayeti işledim" demesine rağmen, hayır "türban nedeniyle işlememiştir…"

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Benim oğlum bina okur, döner döner aynı şeyi okur.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne alakası var?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hayır, kendisi açıkça bu nedenle işlediğini söylemiştir.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hayır…

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Aynı şeyleri söylüyorsunuz…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Siz niye üzerinize alınıyorsunuz?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Söylemiştir… Söylemiştir…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yok öyle bir şey!..

ASIM AYKAN (Trabzon) - Nereden çıkıyor bu?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Söylemiştir… Tutanakları getirir gösteririm size. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Peki, niçin işledi değerli arkadaşlarım?!

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Niye gocunuyorsunuz? niye gocunuyorsunuz?!

ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Yalan söylüyorsunuz!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Niçin işlemiştir peki?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Niçin işlemiştir?

BAŞKAN - Sayın Özyürek… Sayın Özyürek, son cümlelerinizi rica ediyorum, lütfen…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - İstikrarı bozmak için…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi… Peki, istikrarı bozmak için, istikrarı bozmak için başka kurum mu yok, başka kişi mi yok; niçin 2. Daire seçilmiştir; başka daire mi yok?!

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Aynı şeyleri söylüyorsunuz, ayıp, ayıp!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - O şahıs açıkça söyledi ve Sayın Başbakan dedi ki o 2. Daire kararından sonra: "Efendi, bu senin işin değil, bu Diyanetin işi."

MURAT YILDIRIM (Çorum) - Komployu siz yaptırıyorsunuz, siz söylüyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi…

BAŞKAN - Sayın Özyürek…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "Komplo, komplo…"

Değerli arkadaşlarım, diyorsunuz ki, işte, o, bir yüzbaşı var, o yüzbaşı derin devletin adamı; onunla bunun irtibatı var. Peki, siz.. 

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Öyle diyen var mı; bir tane var mı?!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Hep bunu söylüyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Özyürek…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Siz, dört yıldır…

BAŞKAN - Sayın Özyürek…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim nasıl bitiriyorsunuz, 3 dakika geçti, daha…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Bitiriyorum.

BAŞKAN - Bakın, siz sonunu getirmiyorsunuz ki.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan, hayır, hayır, 3 dakikamı zaten siz kullandınız.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, 5 dakikası zaten müdahaleyle geçti.

BAŞKAN - Ben  müdahale edenleri ikaz ediyorum. Arkadaşlar…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -  Hayır, hayır, siz kullandınız zaten Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama, sürenin bitmesine arkadaşlarımızın müdahalesi de sebep oluyor. Arkadaşlar, Başkanlığa yardımcı olun.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Ünal, lütfen, oturun, yapmayın bunu.

Sayın Özyürek, son cümlelerinizi alıyorum, kapatacağım mikrofonu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bu örgüt Susurluk'la ilgili… Dört yıldır iktidarda değil mi bu Hükümet?

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Evet.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Niçin peşine düşmemiş? Diyor ki, Sayın Başbakan "Susurluk dosyasını da açarız." Dört yıldır niye açmıyorsunuz?! Böyle bir suç vardı, böyle bir eksik vardı, niçin açmıyorsunuz?!

BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - İlle bir Danıştay üyesinin öldürülmesi mi gerekiyordu Susurluk dosyasını açmanız için?

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum efendim. Başkanlığı selamlarsanız…

Teşekkür ederim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, böyle, suçu ona buna atarak "ortada bir komplo var…"

BAŞKAN - Sayın Özyürek… Sayın Özyürek, teşekkür ediyorum, sağ olun.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - "…bu komplonun içinde Deniz Baykal var" diyerek kurtulamazsınız. Bu komplo iddiasını ispatlayın. Bu komplo iddiasını ispatlamayanlar müfteridir. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Şahısları adına söz isteği var.

Adana Milletvekili Sayın Recep Garip; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1180 sıra sayılı yasanın geçici 1 inci maddesi hakkında şahsım adına söz aldım; hepinize saygılar sunuyorum.

Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını görüşüyoruz. Bilindiği gibi, son dönemlerde ülkemizdeki terör olaylarındaki artma eğilimine paralel olarak, terörle mücadele konusunda kurumlararası koordinasyonun daha etkin ve hızlı yerine getirilmesi gereği hepimiz tarafından malum. Bu nedenle bu yasa üzerinde çalışmalar yapıldı, hazırlıklar yapıldı ve bugün burada konuşmuş olduğumuz yasa biraz sonra oylanarak hayata geçmiş olacak.

Elbette ki, kurulması öngörülen genel müdürlüğün dış ve iç güvenlik ile terörle mücadele konularında ilgili kurumlar arasındaki koordinasyonu sağlayabilmesi ve genel müdürlüğün uzmanlarla desteklenmesi gerektiği hepimiz tarafından malum. Güvenlikle ilgili kurumların görevlerini yerine getireceği, bu konuda herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığı, Başkanlığın genel müdürlüğe dönüştürülmesinin temel amacının, daha nitelikli ve konunun uzmanı bir kadronun oluşturulması, az sayıda personelle hizmet üretmek olduğu, bu konuda ülkenin ihtiyaçlarını karşılayacak en iyi yapılanmaya gidilmesi amaçlandığı görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, biraz önceki konuşmacı ve daha önceki konuşmacı arkadaşlarımın ifadelerindeki kimi konuları dinlediğimiz zaman, ülkenin zor zamanlarından, kritik zamanlarından bahsedilirken, kritik ortamlarda ifadeleri düzgün söylemek gerekir, daha doğru söylemek gerekir.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Önce Başbakana söyleyeceksin, Başbakana...

RECEP GARİP (Devamla) - Halkın birliğini ve beraberliğini sağlayacak ifadeler gerektirir. Ülkenin önündeki, seçimle işbaşına gelmiş, bu kürsüde özgürce konuşabilen insanların, ülkenin daha çok birliğine ve beraberliğine yönelik konuşmalar yapması gerekir diye düşünüyorum. Danıştayla ilgili yaşanan olayı, elbette ki, Türk Ulusunun, yetmişüç milyonun hepsi telin etmiştir; elbette ki, hepimiz kınıyoruz; ancak, o gün yapılan siyasal partilerin açıklamaları, Türkiye'de birlik ve beraberliği sağlayan kesimleri zan altına alabilecek, hemen olayın akabinde açıklamalar başlamış ve …

OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sizsiniz başlatan!

RECEP GARİP (Devamla) - …bu, çok tersine çevrilerek, sonuçlar her gün açıklanarak hepimiz tarafından izlenmeye devam ediyor.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Ne tersine?! Cinayet var mı yok mu ortada?! Neyin tersine?! Hayret bir şey!

RECEP GARİP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan Yardımcımız Mehmet Ali Şahin Beyin açıklamasındaki "sürprizlere hazır olun" cümlesi, ne var ki, doğru çıkmıştır.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Hangisi?!

RECEP GARİP (Devamla) - Elbette ki, ölümler üzerinde… (CHP sıralarından gürültüler)

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Hâkim kararı mı çıktı?!

RECEP GARİP (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ölümler üzerine asla politika yapamazsınız, asla…

MUHARREM KILIÇ (Malatya) - O Bakan onu nereden öğrendi?!

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Görmeyelim, duymayalım!..

RECEP GARİP (Devamla) - Ülkenin birlik ve beraberliğinin en önemli noktalarından bir tanesi bu tür olaylardır. Bu olaylarda teennili olmak gerekir diye düşünüyorum ya da Mehmet Ali Şahin Beyin söylediğinin tam tersi çıkmış olsaydı, neler yazılır, neler söylenirdi, bunları düşünmek bile, aslında, istemiyorum. Bu tür zamanlarda, gelin teennili olalım, gelin temkinli olalım, gelin tedbirli olalım. Bu konuda, ne konuştuğumuzu, ne zaman, neyi söylememiz gerektiği konusunda, çok daha dikkatli olmamız gerektiği konusunda, her birimizin bu ulusun önünde durduğumuzu bilmek gerekiyor. Ateşe körükle gitmeyelim. Kürsüye çıkıp aynı şeyleri söyleme yerine, gelin, yeni şeyler söyleyelim. Ulusun önünü açabilecek, ufkumuzu açabilecek konuları gündeme alalım.

Terörün dini yoktur, dili yoktur, ülkesi yoktur. Terörle mücadele, ülkemizde değil, bütün dünya ülkelerindeki ortak problemlerdendir. Gelin, isterseniz, dünya ülkelerindeki, büyük dünya devletleriyle, terör örgütlerinin tamamıyla isimlerini belirleyelim, bütün dünya ülkeleriyle beraber, ortak deklarasyon yayınlayalım, altına imzalar atalım ve bütün uluslar olarak ortak strateji üretelim, ortak hareket edilsin ve bütün terör örgütlerine karşı, dünya ülkeleri ortak hareket etsin. Bunu sağlayalım.

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Buna karşı olan yok ki zaten!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani, ortak strateji, ortak mücadele, ortak hareketlilik sağlanmalıdır diye düşünüyorum.

Öyle zamanlar vardır ki, bazı konularda siyaset yapılması asla mümkün olmaz. Bunlardan bir tanesi ülke birliğidir, ülke savunmasıdır. Ölüm olayları gibi konular, asla bunun üzerinden siyaset yapamazsınız. Ülke çıkarlarının bulunmuş olduğu noktada asla siyaset yapılamaz. Dolayısıyla, siyaset de yapılmamalıdır. Onun için, bir olay, bir hadise, istenilmeyen bir olay çıktığı zaman, ortak bilinçle, ortak akılla, siyasetçinin önünde duran insanların mutlak surette ortak söz birliği yaparak, ortak olarak hareket etmenin çok daha doğru olduğunu düşünmekteyim. Bu nedenle, ne var ki, muhalefet partisi ya da partileri, arkadaşlarımız, hani Anadolu insanları söylerler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

RECEP GARİP (Devamla) - …mal bulmuş Mağribî gibi işin üzerine gitmek, çullanmak tabirlerini asla yakıştırmıyorum; ama, böyle bir hal arz ediyor sizin söylemleriniz.

BAŞKAN - Sayın Garip, konuşmanızı tamamlayın lütfen.

RECEP GARİP (Devamla) - Gelin, bunu yapmayın.

NAİL KAMACI (Antalya) - Sen yakıştırmıyorsun, söylemek istemiyorsun da, söylüyorsun yani!

RECEP GARİP (Devamla) - Gelin, bunu yapmayın.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ne demek istedin?!

RECEP GARİP (Devamla) - Dolayısıyla…

HASAN ÖREN (Manisa) - Bunları söyledikten sonra bizden nezaket bekliyorsun!..

RECEP GARİP (Devamla) - Dolayısıyla…

NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sözünü geri alsın…

RECEP GARİP (Devamla) - Bakın, tekrar, bir kez daha yineleyerek, tekrar ederek, sözlerimi tamamlıyorum.

ATİLLA KART (Konya) - Sorumluluk Sayın Garip, sorumluluk…

BAŞKAN - Sayın Garip, son cümlenizi rica ediyorum.

RECEP GARİP (Devamla) - Terör konusu toplumların ortak problemidir, bütün ülkelerin ortak problemidir, ülkemizin de ortak problemlerinden bir tanesidir.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Teröristbaşını affediyorsun ya!

RECEP GARİP (Devamla) - Bu konuda yapılması gereken tavır, tarz, ortak hareket etmeyi gerektirir, akıl bunu gerektirir.

Dolayısıyla, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün 2006 yılı harcamaları, 5437 sayılı 2006 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanununun ilgili hükmüne göre yeni bir düzenleme yapılması öngörülüyor. Başbakanlığın 2006 yılı bütçesinde yer alan Güvenlik İşleri Başkanlığına ait ödeneklerin karşılanmasından bahsedilmektedir.

Yasanın hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Garip.

Şahsı adına ikinci söz isteği, Konya Milletvekili Sayın Ahmet Işık.

Buyurun Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1180 sıra sayılı, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının geçici 1 inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, işbu tasarıyla, Başbakanlığın görevleri arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konusunda görevli kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlama görevi eklenmektedir. İç ve dış güvenlik ile terörle mücadele konularında Başbakanlığın daha etkin bir şekilde rol alması amaçlanıp, Başbakanlığın ana hizmet birimlerinden olan Güvenlik İşleri Başkanlığı kaldırılarak, yeni bir ana hizmet birimi olarak Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulmaktadır. Başkanlık yapısı genel müdürlüğe dönüştürülerek, yeni ve etkin çerçeveye kavuşturulmaktadır. İşlevsel olmayan kuruluşların tasfiyesi veya uygun birimlere dönüşümü sağlanarak, yapılandırmadaki yetki ve görev paylaşımı da kapsamlı hale getirilmiş olmaktadır. Genel Müdürlüğün operasyonel düzeyde esneklikleri artırılırken, stratejik yönetim anlayışı gerçekleştirilmiş olacaktır.

Son yıllarda belirgin hale gelen strateji açığı ve güven açığını kapatmak, yaşanan olumsuz süreci tersine çevirerek hantal birimler daha etkin yapıya dönüştürülüp performansları artırılmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, tasarının geçici maddesinde ise, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün 2006 yılı harcamalarının yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Başbakanlığın 2006 yılı bütçesinde yer alan Güvenlik İşleri Başkanlığına ait ödeneklerden karşılanması öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz tasarının yasalaşmasıyla terörle mücadelede etkin bir mesafe katedileceğine yönelik düşünce ve temennisiyle Yüce Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Işık.

Sayın milletvekilleri, geçici madde 1 üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yetersayısı istiyoruz.

BAŞKAN - Karar yetersayısı arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.

Birleşime 15 dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.52

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.10

BAŞKAN : Başkanvekili İsmail ALPTEKİN

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye  Büyük Millet Meclisinin 106 ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

1180 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.

Tasarının 5 inci maddesini okutuyorum:

MADDE 5.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun.

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygıdeğer üyeleri; 1180 sıra sayısıyla görüşülmekte olan yasa tasarısının 5 inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, iç ve dış güvenlik güçlerinin ve terörle mücadele konusunda görevli birimlerin arasında koordinasyon yapmak için bir genel müdürlük kurulmasıyla ilgili bir tasarı. Şimdi, tabiî, bunun teknik düzeyde çeşitli tartışmaları olabilir; ama, bu yasa tasarısı görüşüldüğünden beri dikkatle izlemeye çalıştım; çok vahim, önemli hatalar yapıldı, bazı konulara değinme gereği doğuyor kendiliğinden.

Önce, terör nedir değerli arkadaşlarım? En kaba tanımıyla, bir amacı tahakkuk ettirmek ya da bir neticeyi elde etmek amacıyla şiddetin kullanılmasına "terör" deniliyor. Şimdi, terör eylemleri kişinin temel hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırdığı için, hukuk devletinin en esaslı inkârıdır. Yani, terör ile hukuk asla bir arada olamaz. Bu bağlamda, "haklı terör", "masum terör", "yararlı terör" gibi tanımlamalar olamaz. Bunu öncelikle belirleyelim değerli arkadaşlarım.

Şimdi, kabaca, terör ikiye ayrılır; çete terörü, çıkar amaçlı terör ve siyasal amaçlı terör. Siyasal amaçlı terör de, bizim ülkemizde, bölücü terör, irticaî terör ve ideolojik amaçlı terör biçiminde alt başlıklara ayrılıyor. Millî güvenlik siyaset belgelerimizde ülkemiz için en büyük tehlike "bölücü terör" ve "irticaî terör" olarak adlandırılıyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, terör, birçok hukuk devletinin, birçok ülkenin sorunu olduğu gibi bizim de ülkemizin ciddî bir sorunudur. Bu nedenle, terörle ciddî bir biçimde mücadele edilmesi gerekir. Terörle ciddî biçimde mücadele edebilmek için önce doğru bir fotoğrafı çekmemiz lazım, kesiti doğru algılamamız lazım; terör ne durumda ülkemizde, hangi seviyededir, biz ne yapıyoruz, ne yapmamız gerekir...

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, burada, İktidar Partisi grubundan değerli milletvekili arkadaşlarım, neredeyse Türkiye'de terör yok gibi takdim etmeye çalıştılar; ama, ne yazık ki, bu Hükümetin döneminde terör, daha önce görülmemiş boyutlara vardı. İki noktanın altını çizmek istiyorum anlaşılsın diye, bunları unutmayın. Kimden gelirse gelsin terörle mücadele etmek gerekir; ama, iki nokta terörün boyutu konusunda size fikir verir sanıyorum.

Birisi, değerli arkadaşlarım, Diyarbakır olayları. Terör, önceden görülmemiş bir boyuta geldi, çoluk çocuğu da kullanarak, birsürü insanı da kullanarak. Merkezî devletin temsilcisi olan ilin valisi, orada, bir terör örgütüyle bağlantılı olduğu hakkında iddiaları bulunan belediye başkanının yardımına muhtaç oldu. Bu çok önemli bir şeydir. Yani, bir şey oldu orada arkadaşlar, egemenliği devletin valisi kullanamadı, egemenliği teröre yakınım diyen belediye başkanı kullandı, ondan destek alınmak durumunda kalındı. Bu, kırılgan bir noktadır, önemli bir noktadır düzey olarak. Bunu doğru tespit etmemiz lazım doğru çözümler için. Doğru tespit yapamazsak doğru çözümler bulamayız. Birincisi bu.

İkincisi ve daha vahimi, değerli arkadaşlarım -terörün pirini Hasan Sabbah olarak biliriz, haşhaşi tarikatının lideri- Hasan Sabbah'tan bu yana tüm dünya üzerinde Danıştay katliamı gibi bir terör olmamıştır. Danıştayda yapılan katliam, değerli arkadaşlarım, orada öldürülen kişilerin niteliği, sayısı, eylemin biçimi değil. Daha önce de terör amaçlarıyla çeşitli savcılarımız katledildi, hâkimlerimiz katledildi, çok değerli bilim adamlarımız, yazarlarımız katledildi. Bunların hepsi bu ülkenin, bu insanların büyük kaybı; ama, Danıştay katliamının bir farkı var değerli arkadaşlarım. Başkentin göbeğinde, görevinin başında bir daire -görevinin başında- müzakere yaparken, adalet dağıtırken, karar verirken, devlet adına Anayasada yazılı egemenliği, millet adına hüküm kurma egemenliğini kullanırken, bir dairenin başkan ve üyeleri kurşuna dizildi. Bu, nitelik olarak korkunç bir şeydir. Bizzat kendisi çok vahimdir. Kimin yaptığı değil, eylemin bizzat kendisi çok vahimdir. Hasan Sabbah'tan bu yana dünyanın hiçbir ülkesinde bir daire, bir yüksek mahkeme basılarak -şu örgüt bu örgüt, orasını önemsemiyorum, bizzat eylemin kendisi vahim- böyle bir şey yapılmış değil arkadaşlar. Bunun için, önce işi doğru tespit etmemiz gerekir, hangi inançta olursanız olun doğru tespit etmemiz gerekir. Kaldı ki, bizim Peygamberimizin bir hadisi şerifi var, "adaletle geçirilen bir saat altmış sene ibadetten üstündür" der. Adalet dağıtılan bir yerde, adaletle ilgili görüşmeler yapılırken basılarak kurşuna dizilme olmuştur. Eylemin kendisi çok vahimdir. Yargı güvenliği ortadan kaldırılmıştır, millet adına yargı egemenliğini kullanma ortadan kaldırılmıştır. Şimdi, bunu görmezden gelerek farklı yaklaşımlarla, kimi arkadaşlarımız -kusura bakmasınlar- yani, bir iktidar grubu, bir şey içerisinde, bir arınma duygusu içerisinde.

Arkadaşlar, burada bir pişkinlikle geçiştirilecek bir durum yok. Bilinmesi gerekir. Bunu bilemezsek, bunun cevabını veremeyiz. Yani, efendim, biz, işte bakın, neler çıktı arkasından, işte, vay derine gitti, bilmem şuraya gitti… Hatta, bir arkadaşımız çok vahim bir şey söyledi: "Ne yapalım canım, Danıştayın özel güvenliği de gerekli tedbiri almamış."

Arkadaşlar, bu eylemi hangi terörist grup yaparsa yapsın, bundan sorumlu olan Türkiye Cumhuriyeti Hükümetidir, siyasî sorumlusu. Zimbabwe Hükümeti mi sorumludur, affedersiniz?! Kim sorumludur? Böyle bir şey olabilir mi?! Ha, önce burada zaaflar nedir, doğru tespiti yapacaksınız, doğru fotoğrafı ona göre…

Şimdi, burada, değerli arkadaşlarım, terörist saldırısı oldu, Sayın Meclis Başkanımız, tarafsız olacak bir mevkide, birden avukatlık günlerini hatırladı ve çok vahim, kırılgan…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kaç saat sonra?..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir dakika…

…açıklamalar yaptı.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Kaç saat sonra?..

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Bir dinleyin lütfen… Dinleyin lütfen…

Arkasından, peşi peşine, benzer şeyler… Daha sonra, sayın bakanların, şu anda Hükümet sıralarında oturan Sayın Bakan da dahil, vahim açıklamaları arkadaşlar, vahim açıklamaları… Bu anlayışla, terörizmle mücadele edilemez, terörle mücadele edilemez. Terörle mücadelenin çok daha ciddî olduğunu görmek gerekir ve tespit etmek gerekir.

Şimdi, terörle mücadele etmek için, öncelikle siyasî kararlılık gerekir arkadaşlar. Ayak sürümeyeceksiniz, herhangi bir grubu, herhangi bir terörist anlayışı himaye eder davranış içerisine girmeyeceksiniz, onları bağışlayacak yasaları çıkarmayacaksınız, yeşil ışık yakmayacaksınız. Bunların örneğini yaşadığımız için söylüyorum. Eve Dönüş Yasasından tutun, şimdi alt komisyonda bekleyen Terörle Mücadele Yasasına kadar, bir terörist grubu himaye etme anlayışıyla hareket edilmesi, ne yazık ki, terörle mücadelede önemli bir zaaftır. Bir terörle mücadele konseptiniz olacak ve mutlaka, önleyici kolluk hizmetlerini yapacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Sayın Başkan, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Şimdi, son elim olayda, değerli arkadaşlarım, şöyle bir değerlendirin: Katliamı gerçekleştiren terörist, daha önce, Cumhuriyet Gazetesine üç defa bomba atılma olayının faili olmuş, kameraya yakalanmış; Kadıköy eylemlerinde kameraya yakalanmış, fail olmuş; Diyarbakır eylemlerinde kameraya yakalanmış, fail olmuş; ama, enteresandır, hiç üzerine düşülmemiş profesyonel bir terörist. Bu şekilde, himaye ederek, silahlı, silahsız örgüt, şu amaçla terör yapıyor, bu amaçla terör yapıyor, bunun amacı işte bizim ideallerimize yakın, şudur, budur diyerek mücadele yapamazsınız. Terörün her türü birbirinin aynısıdır ve her türünün ucunu takip ettiğinizde, dış ülkelerin servislerine dayanır, başka bir yere dayanmaz. Bunu rahmetli Uğur Mumcu defalarca yazdı ve o uğurda da bir hayat kaybetti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Eraslan, lütfen, son cümlenizi rica edeyim.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Tamam Sayın Başkan.

Şimdi, suçla etkili mücadele edebilmek, suça sempatiyle bakmamayı gerektirir. Önümüzdeki görevler ve ülkemizin terörde geldiği boyut, etkili mücadelenin yapılmasını ve gerçeğin doğru şekilde saptanmasını gerektirir. Terörle mücadele konsepti, kesin olarak, terörle, nereden gelirse gelsin ve kim olursa olsun, şekli de ne olursa olsun mücadele yapmayı gerektirir. Birisi kurşun kullanıyor, birisi domuz bağı kullanıyor, silah kullanana terörist diyelim, domuz bağı kullanana terörist demeyelim anlayışıyla hazırlayacağınız yasa tasarılarıyla terörle mücadele edemezsiniz. Terörü doğru anlamak lazım. İnşallah, bu çabalarımız boşa gitmez.

Hükümetimizin terörle mücadele karnesinin kırık olduğunu ve başarısız olduğunu kabul etmeniz, başarmanız için atacağınız en önemli adımdır. Buradaki başarısızlığı kabul etmeden başarıyı yakalayabilme şansınız yoktur. Her ne kadar övgüler de düzseniz şöyle yaptık böyle yaptık diye, bu kırıklığı görmek durumundasınız.

Hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eraslan.

Madde üzerinde, şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Sayın Fahri Keskin; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1180 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında şahsî görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızdayım.

Bu tasarıyla, Başbakanlığın görevleri arasına, iç güvenlik, dış güvenlik ve terörle mücadele konularında görevli kuruluşlar arasında koordinasyon sağlanması eklenmektedir. Burada yeniden ihdas edilen bir durum yoktur. Güvenlik İşleri Başkanlığı yerine, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğü kurulmaktadır.

Bu meyanda, değerli arkadaşlarım, terörün her türlüsünü lanetliyoruz. Terörde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah'tan rahmetler diliyoruz. Şunu her zaman göz önünde bulunduralım: Bu ülkede cumhuriyetimizin 40 yılını terör alıp götürmüştür. Evet, tam 40 yılını terör götürmüştür. Biz bu terörle kaybettiğimiz yılları ararken, diğer emsal devletler, emsal milletler uzun mesafeler almıştır. 1965-1969 yılları arasında bizim kalkınmışlık düzeyimiz komşumuz İngiltere'yle aynı idi; bugün onlar nerede, bizler neredeyiz!  Milyonlarca dolar burada kaynak aktarılmıştır teröre, bunlar hebaya gitmiştir. 30 000 civarında vatan evladını kurban vermişizdir. Ülkeyi ve bizi bunlar hep geri bırakmıştır. Kan ve terör üzerine siyaset yapmak bizlere yakışmaz. Terörün hedefi, hepimiz tarafından bilinmelidir ki, demokrasinin ortadan kaldırılması ve ülkedeki istikrarın bozulmasıdır. Ülkedeki istikrarın bozulmasından da en çok zarar görecek ve etkilenecek İktidardır. Vatandaşlar bunu bilmelidir ki, bizler yok olduğumuz zaman burada  başkaları da yok olacaktır. Terör, acımasızdır; insanları renk, din ve cinsiyet yönünden fark gözetmeden katleder. Bizim dinimiz ve inancımızda insanları katletmek  yoktur. Öyle ki, yakın tarihimize bakın; verdiği kararların ne derece eleştirilere uğramasına rağmen Salim Başol, Ömer Altay Egesel kendi sıcak yataklarında ölmüştür ve ülkenin en değerli üç evladını idama götüren bu hâkimler sıcak yataklarında ölmüştür. Türk Milleti, terörist değildir; ama, terör, örgüt işidir. Bunun bir örgüt işi olduğunu 8 saat sonra ortaya koymak ve bununla ilgili Meclisi bilgilendirmek yanlış olmasa gerektir; fakat, bazı arkadaşlarımızın tutum ve davranışlarını da hayretle karşılıyorum. Dün Anavatan Partisi adına konuşan Süleyman Sarıbaş'ın tutanaklara geçen ifadelerinin, ANAP'ın ne şekle geldiği yönünden ibret vesikası olarak tekrar tekrar incelenip, araştırılıp, saklanması lazım.

Terör hadisesinin olduğu gün de, Sayın Kemal Anadol'un, burada, heyecanla, bir memnuniyetle, yani, zil takmış oynarcasına bunu ifade etmelerini de hiçbir zaman kabul edemiyorum, yadırgıyorum… (CHP sıralarından "Ooo" sesleri, gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Keskin… Sayın Keskin…

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Üzüntü duyması lazımdı. Eğer üzüntü duyduğunu belirtseydi, cenaze töreninde bizim arkadaşlarımıza karşı saldırı olmazdı.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, üzüntümüzü herkes biliyor, o konudaki hassasiyetimizi de...

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen, bu konulardaki sözünüzü tavzih edin. Hiç kimse terör konusunda memnuniyet duymaz…

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Kimse zil takıp oynamaz, sözünü geri alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN - …bu Parlamentoda böyle bir milletvekili de yoktur.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Tavrını yadırgıyorum, tavrını yadırgıyorum; bunu ifade etmek için söylüyorum.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - "Zil takıp oynadı" sözü ağır bir sözdür, lütfen geri alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ama, bunu, lütfen, bu maksatla söylemediğinizi tavzih edin.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan "zil takıp oynama" sözü, lütfen, tutanaklardan çıkarılsın, özür dilesin.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Yani, Kemal Anadol'un o gün çıkıp da, üzüntü yerine, heyecanla bize yüklenmesini yadırgıyorum.

BAŞKAN - Efendim, o da üzüntüdür, o da üzüntüdür.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Bu amaçla kullandım, başka bir amacım yoktur.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan "zil takıp oynadı" sözünü geri alsın.

BAŞKAN - Sayın Keskin "ben, bu maksatla bu sözü ifade etmedim" deyin, mesele bitsin.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Hayır, onu söylüyorum zaten.

BAŞKAN - Efendim, benim dediğim gibi… Lütfen…

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - "Maksadı aşmıştır" de.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Orada bizim arkadaşlarımıza, cenaze törenindeki arkadaşlarımıza bu tavır da etkili olmuştur saldırıda bulunulmasına. Bizim, hep beraber, tek yumruk halinde buna beraber cevap vermemiz lazım.

Gaffar Okan'ın, efendim Eşref Bitlis'in, efendim Uğur Mumcu'nun failleri nerede? Bunlar bulunmadı; ama, bizim İktidarımız döneminde bunlar aniden yakalandı ve hepsi ortaya çıkarıldı. Bu da büyük bir başarıdır. Teröre bu kadar ciddî yaklaşım içerisinde…

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Necip Hablemitoğlu ne oldu?! Hablemitoğlu sizin zamanınızda öldürüldü; ne oldu katili?!

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Hepsi bulunacaktır, hepsi bulunacaktır.

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.

FAHRİ KESKİN (Devamla) - Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Keskin.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sayın Başkan, "zil takıp oynama" sözünü lütfen geriye alsın.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, kısa bir açıklama yapmama müsaade eder misiniz?

BAŞKAN - Sayın Koç, sözünü geri aldı, "bu maksatla söylemedim" dedi zaten.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutanaktan da çıkması lazım.

BAŞKAN - Yani, bunun için…

HALUK KOÇ (Samsun) - Ben tahrik etmeyeceğim efendim. Kısa bir açıklama yapayım, müsaade edin; çünkü, şu anda, Grup Başkanvekilimiz Kemal Anadol'a, burada olmadan, hak etmediği tarzda birtakım ifadelerde bulunulmuştur. Müsaade edin, kısa bir açıklama yapayım efendim.

BAŞKAN - Yani, siz, Kemal Anadol'un konuşmasının geri aldığı söz çerçevesinde olmadığını mı ifade etmek istiyorsunuz?

HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, hayır; geri aldığına dair bir şey yok burada. Tutanaklardan çıkması lazım.

BAŞKAN - Efendim "bu maksatla söylemedim" diyor.

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yapmayın! Sayın Başkan, yapmayın!

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Tutanaklardan düzeltilmesi için diyorum ki, orada Kemal Anadol'un tavrını yadırgadığımı ifade etmek için söyledim.

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Aynı yere geliyor Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, bu maksatla…

FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Yoksa, başka bir maksadım yoktur. O da bizim gibi sorumluluk duygusu içerisinde hareket edip kınasaydı, üzüntülerini belirtseydi, dışarıda vuku bulan hadiseler olmazdı. Başka bir anlamı yok.

ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, bir mantığı var mı bunun?!

UFUK ÖZKAN (Manisa) - Daha  sorumlu davrandı, daha sorumlu davrandı.

ATİLLA KART (Konya) - Bir mantığı var mı bu konuşmanın?!

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sadece bu konuyu açıklamak üzere Sayın Koç; bir tartışmaya meydan vermeyelim.

Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in, konuşmasında, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması

HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, biraz önce konuşan Sayın Fahri Keskin'in bu ifadelerini heyecanına veriyorum. Elinde bir metin olmadan, düz bir konuşma üslubu içerisinde, o heyecan içerisinde birtakım ifadeleri, çok farklı anlamlara çekilecek yönde kullandığına inanıyorum.

Sayın Kemal Anadol'un, olayın hemen sonrasında, o gün dile getirdiği konu -daha ne yapabilsin- bir üzüntü konusudur, üzüntüsünü ifade etmiştir. Yani, burada "zil takıp oynamak" gibi birtakım benzetmeler yapmak, bence, kastını aşan ifadelerdir, kastını aşan ifadelerdir.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kastını aşmıştır.

HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, burada, Sayın Başbakanın, Genelkurmay Başkanımızın açıklamasından sonra söylediği bir sözü, herkesin, başta yine Sayın Başbakanın ve diğer tüm yetkili konumda olan kişilerin örnek alması gerekir. O da nedir; siyasîlerin, söyledikleri ifadelerden nelere sebep olabilecekleri konusunda sorumluluk duymaları ve onun gereğini yerine getirmeleri talebidir.

Tabiî, burada bir özeleştiri de olduğuna ben inanıyorum, bir özeleştiri olduğuna da inanıyorum. Sayın Gül burada, Sayın Gül'ün de bu özeleştiriyi yaptığına inanıyorum; Sayın Çelik burada, Sayın Çelik'in de bundan sonra özeleştiri yapacağına inanıyorum. Bunlar önemli olaylardır, sonuçta "özendirmek" tabirini kullanmıyorum; ama, belirli siyasî tartışma konularını, çok keskin taraf olarak ifade etmek, belirli gözü dönmüş insanlara, belirli noktaları, belirli hedefleri önlerine getirmek, âdeta gizli bir teşvik yaratma sonucu doğurmaktadır. Bunlar hoş ifadeler değil.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, bak, tersinden bir yaklaşım, tersinden bir yaklaşım; konuyla alakalı değil yaptığı açıklama.

HALUK KOÇ (Devamla) - Bunlar hoş ifadeler değil. Bir özeleştiri yapılması gereğini söylüyorum ve Sayın Keskin'in de bu ifadelerinin, bir kere daha, yüksek sesle, tutanaktan çıkarılması için -bir kere daha- ben, Başkanlık Divanından rica ediyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Koç.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

5.- Başbakanlık Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1181) (S. Sayısı: 1180) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde, şahsı adına ikinci söz isteği, İstanbul Milletvekili Sayın Recep Koral?.. Yok.

Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan?.. Yok.

Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

6 ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 6 ncı maddesiyle ilgili olarak, Grubum adına söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyet dönemi anayasalarımıza göre, Başbakanlık, aslında, ne bir yürütme organı ne de bir idarî makamdır. Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı sıfatıyla, siyasî görev ve yetkilere sahiptir. Her bakan, kendi bakanlığının görev alanında en üst idarî makam, tek yetkili ve sorumlu olarak, devlet tüzelkişiliğinin bir birimini temsil eder.

Ancak, cumhuriyetin başından bu yana, birtakım kanunlar veya tezkerelerle, tüzelkişiliği olan veya olmayan bazı hizmet birimleri Başbakanlığa bağlanmıştır. Böylece, Başbakanlık da, öteki bakanlıklar gibi, kendisine bırakılan birtakım kamu faaliyet ve hizmetlerinden sorumlu yürütme organı haline gelmiştir; fiilî olarak böyle bir süreç yaşanmıştır.

Anayasamızın 112 nci maddesi, bilindiği üzere, Başbakanın, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlayacağını ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözeteceğini düzenlemiştir. Bu düzenlemenin sonucu olarak da, 3056 sayılı Teşkilat Yasasının 2 ve 4 üncü maddelerinde, Başbakanlığın ve Başbakanın görev, yetki ve sorumlulukları düzenlemesi yapılmıştır. Teşkilat Yasasının 5 inci maddesinin son fıkrasında da Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili bir düzenleme yapılmıştır. Bu maddede, son fıkrada, Müsteşarın, görev ve hizmetlerinden dolayı Başbakana karşı sorumlu olduğu çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.

Yani, burada, oturumu yöneten Sayın Meclis Başkanının ifade ettiği gibi, Müsteşarın gıyabında yapılan bir eleştiri söz konusu değil. Müsteşar doğrudan Başbakana karşı sorumlu olduğu için, Müsteşara yönelik eleştiriler, doğrudan Başbakana ve Başbakanlığa yöneltilmiş demektir. Dolayısıyla, bu noktada bir açıklama yapılmak gerekiyorsa, bir savunma yapılmak gerekiyorsa, Hükümet adına burada kim hazırsa, kalkar, burada cevabını verir. Dolayısıyla, bu anlamda, biz, Müsteşarlığa yönelik olarak eleştirilerimizi yapmaya devam edeceğiz.

Bütün bu düzenlemelerdeki ortak amaç, devlet idaresinde etkinliğin sağlanması, görevlerin tam ve verimli bir şekilde, zamanında yerine getirilmesini temin etmektir. Başka bir özet ifadeyle, Başbakanın temel görevi, anayasal kurumlar arasındaki koordineyi sağlamaktır. Başbakanın temel varlık sebebi budur.

Yine -devam ediyorum- parlamenter sistemlerde, başbakanın, bakanlar kurulunun başkanı olarak, kurul üzerinde büyük bir otoritesinin bulunduğu da bir vakıadır. Parlamenter sistemin gelişimiyle birlikte, başbakan, çoğunluk partisi lideri sıfatıyla, başkanlık sistemindeki başkanın dahi kısmen sahip olmadığı yetkilere sahip bulunmakta ve cumhuriyet hükümetleri, bu sebepledir ki, başbakanın ismiyle anılmaktadır.

Geldiğimiz aşamada, Türkiye'deki tabloda da, bu durumu bütün unsurlarıyla görüyoruz değerli arkadaşlarım. Daha da ötesini, 59 uncu Hükümet… Bakın, şu ayırımı yaparak ifade ediyorum; 58 inci Hükümet demiyorum, 59 uncu Hükümet döneminde, daha da ötesini görüyoruz. Nedir o; yasamaya tahakküm etmek isteyen, yargıya ise müdahale eden bir anlayışla karşı karşıyayız. Türkiye'nin şu andaki temel sorununun bu noktada yoğunlaştığını üzülerek ve kuşkuyla ifade ediyorum.

Bu anlayış ve uygulama sebebiyledir ki, sistemin parti devleti veya başbakancı parlamenter rejim niteliğine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki, Sayın Başbakan, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup toplantısında, milletvekillerini bazı davranışları sebebiyle azarlayabilmekte ve devamında da "bizim sevk ettiğimiz kanunları birtakım önergelerle değiştirmeye çalışıyorsunuz, biz bunları okuyarak hazırlamıyor muyuz" diyebilmektedir. Oysa, yapılması gerekenin -demokrasi terbiyesi ve demokrasi kültürünün gereği olarak ifade ediyorum- Sayın Başbakanın milletvekillerine "tasarıların virgülüne bile dokunmayın" demek yerine, "komisyonlara ve Genel Kurula devam edin, varsa yanlışları düzeltin, düzeltmeye çalışın" demesi olduğu gayet açıktır.

Mecliste oylaması yapılan bazı kanunların, bırakın Mecliste tartışılmasını, tasarıların bürokratik aşamadaki hazırlanması sürecinde bile gerekli özenin gösterilmediğini, Cumhurbaşkanlığı inceleme aşamasında, tasarıların bu noktada, yani, maddî hata noktasında iade edildiğini biliyoruz.

İşte, değerli arkadaşlarım, çok net olarak ifade ediyorum, çok özet olarak ifade ediyorum ki, Türkiye'de bugün yaşanan sorunun temeli, Başbakan sorunudur; çok açıkça ifade ediyorum. Yukarıda, Anayasa ve Teşkilat Yasasının ilgili maddelerinde düzenlemesi yapılan görevleri yapmak yerine, devletin yargıya yönelik görev ve sorumluluklarını dahi kendi kontrolüne almak isteyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bunları biraz daha somut örnekleriyle anlatmak istiyorum.

Bakın, Danıştay olayına bir başka boyutuyla girmek istiyorum. Danıştay olayının, değerli arkadaşlarım, bir adlî boyutu var, bir de siyasî boyutu var. Adlî boyutu nedir; bu olayın arkasında kimler var, hangi örgüt var, her neyse, bunu araştırmak, bunu tespit etmek adlî makamların görevidir, adlî mercilerin görevidir. Bizim burada yasama organı olarak, Hükümet olarak bu noktada, hiçbir şekilde, delillerin karartılması, delillerin yönlendirilmesi anlamına gelecek bir beyan ve ilişki içinde olmamamız gerekir. Tekrar ifade ediyorum, o, adlî mercilerin görevidir. O eylemin arkasındaki tetikçi kim, organizatör kim, onu adlî merciler tespit edecek. Bizim tartışacağımız nokta nedir; bizim tartışacağımız nokta şu: Bu olayın siyaseten sorumlusu kim, siyaseten bu noktada bu iklimi kimler hazırladı, siyaseten kim cesaretlendirici bir tavır içinde oldu, kim teşvik edici bir tavır içinde oldu, kim himaye edici bir tavır içinde oldu? Bunu sorgulamamız gerekiyor, bizim bu noktada değerlendirme yapmamız gerekiyor.

Bunu değerlendirdiğimiz zaman, bakın değerli arkadaşlarım, koruma ve güvenlik zafiyeti konusundaki değerlendirmeye uzun boylu girmek istemiyorum. Burada, dört defa resmî yazışma yapıldığını, talepte bulunulduğunu görüyoruz. Buna rağmen, yakın ve sürekli korumanın verilmediğini biliyoruz.

HACİ BİNER (Van) - Yapmayın… İçişleri Bakanı açıkladı.

ATİLLA KART (Devamla) - Başbakan olarak, Hükümet olarak, temel sorumluluğumuz ne; bakıyoruz, Danıştayın ilgili kararının, 2. Dairenin o kararının içeriğinin bile kamuoyuna yanlış aksettirildiğini görüyoruz ve Türkiye, üç aydır, dört aydır, bu kararın içeriği üzerine bir gerginlik yaşıyor.

Nedir o kararın içeriği; o kararın içeriği, sizlerin ve Başbakanın zaman zaman ifade ettiği gibi, okul dışında, yani, kamusal alan dışında türbanın takılması değil, okul içinde de türbanın takılması söz konusu; kararda bu tespit ediliyor. Dolayısıyla, kamuoyunu yanıltacak bir şekilde "vay efendim, özel hayata da mı karışacaksınız", "bunlar dışarıda da kıyafete karışacaklar", "efendi", "ulema" tabirleri yaptığınız zaman, bu değerlendirmeleri kullandığınız zaman orada ne oluyor; orada şu oluyor: Siz, eleştiri falan yapmıyorsunuz; siz, orada, hakaret boyutlarına varan bir değerlendirme yapıyorsunuz. Daha da ötesini söyleyeyim; siz, orada, aslında, anayasal kurumların meşruiyetini tartışmaya açıyorsunuz, hedef gösteriyorsunuz, anayasal kurumu…

BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, konuya gelir misiniz, maddeye gelir misiniz…

ATİLLA KART (Devamla) - Sayın Başkan, tasarı ve maddenin özü nedir; Sayın Başbakanın anayasal kurumlar arasındaki koordineyi sağlama görevinden söz ediyoruz.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Hiç alakası yok!

ATİLLA KART (Devamla) - Tasarının özü bu, esası bu, günümüzdeki tartıştığımız konunun esası da bu.

SİNAN ÖZKAN (Kastamonu) - Saptırma!

ATİLLA KART (Devamla) - Saptırılacak bir şey yok. Biraz cesur olun, biraz dürüst olun, biraz sorgulama yapın, biraz özeleştiri yapın.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sonuna kadar dürüstüz. Nasıl böyle söylersiniz! Sayın Kart, bakın, biraz önceki sözünüzün nereye gittiğine dikkat edin. Biz sonuna kadar dürüstüz, bundan kimsenin şüphesi yok.

ATİLLA KART (Devamla) - Bakın, şimdi, siz siyaseten dürüst değilsiniz; sorun zaten bu.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Evet, siyaseten daha dürüstüz, sizden daha dürüstüz.

ATİLLA KART (Devamla) - Siyaseten dürüst değilsiniz; sorunun esası bu, olayın esası bu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bakın, şu konuşma tarzınız, maddeyle alakası bile olmadığını gösteriyor.

BAŞKAN - Sayın Kart, bakın, biraz önce, bir milletvekili arkadaşımızın sözünün bu Parlamentoda yanlış olduğunu ifade ettim. Sizin bu sözünüz de yanlış. Bu, siyasî münasebetlere, partilerarası ilişkiye ve Parlamento Genel Kurulundaki üsluba uygun değil. Lütfen, sözünüzü hem tavzih edin hem de konuşmanızı tamamlayın. Mikrofonu açıyorum.

ATİLLA KART (Devamla) - Herhalde, siyasetin özünde, temelinde ne vardır; söylemler ile icraatların tutarlı olup olmaması noktasında burada icraat yapıyoruz veya eleştiri yapıyoruz.

ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Eleştiri yaparsınız; ama, hakaret hakkınız yoktur.

ATİLLA KART (Devamla) - Ben, gayet açık diyorum ki; söylemleriniz ile icraatlarınız tutarlı değil, bu noktada dürüst değilsiniz diyorum.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - O zaman, senin duyuların yeterli değil.

ATİLLA KART (Devamla) -  Değilsiniz; gayet açık bir şekilde söylüyorum. Tekrar ifade ediyorum; söylemleriniz ile icraatlarınız tutarlı değil. Bu noktada, bu anlamda dürüst değilsiniz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Yani, senin gibi!..

ATİLLA KART (Devamla) - Sizin kişiliğinize yönelik bir değerlendirme yapmıyorum…

AHMET YENİ (Samsun) - Partimize yapıyorsun…

ATİLLA KART (Devamla) - …söylem ve icraatlarınıza yönelik değerlendirme yapıyorum.

BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı tamamlar mısınız…

ATİLLA KART (Devamla) - O sebeple, bu konuyu başka türlü değerlendirmek… Bu nedir; özeleştiri yapma cesaretinizin olmadığını gösteriyor. Sorunun esası bu zaten.

Şimdi, bu noktada, bakın, olayın esası ne; olayın esası, sizin anayasal kurumlara ve yargıya bakış açınız. İki ay evvel veya kırkbeş gün evvel İstanbul Adliyesi servisine yapılan saldırı… Adalet Bakanının ilk açıklaması neydi: "Efendim, biz her yargıç ve savcı için özel koruma mı tahsis edeceğiz?!" Ee, şartlar gerektiriyorsa, onu da yaparsın.

BAŞKAN -  Sayın Kart, son cümlenizi alabilir miyim…

ATİLLA KART (Devamla) - Biz neyi talep ediyoruz; diyoruz ki, adliyeye servis tahsis edin diyoruz, koruma tahsis edin diyoruz.

HACi BİNER (Van) - Adalet Bakanına yapılan eylem hakkında bir şey söylediniz mi?!

ATİLLA KART (Devamla) - Onun için, Türkiye'nin gelinen noktada temel sorunu, Başbakanın ve Başbakanın oluşturduğu kadroların Türkiye'yi yönetme ehliyeti ve kültüründen uzak olması. Bu noktadaki temel sorun, maalesef üzülerek ifade ediyorum, kifayetsiz ve muhteris kadroların, bu yönetim anlayışının değişmesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Kart, teşekkür ediyorum; son cümlenizi almış oluyorum.

Teşekkür ediyorum.

ATİLLA KART (Devamla) - Bu düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Şu yaptığın konuşmayı tutanaklardan bir incele, siyasî dürüstlüğünü gör.

SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, AK Parti Grubu adına…

BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Başından beri, bakanımız, sözcü arkadaşlarımız ve yazılı metin, Başbakanlık bünyesinde var olan bir çalışmanın, bir görevin biraz daha güçlenmesi adına, daire başkanlığı seviyesinden genel müdürlük seviyesine çıkartmakla ilgili bir düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemenin özü, esası bu. Zaten Başbakanlığın böyle bir görevi var. Daha koordinasyonun yerinde, daha seviyeli, daha üst düzeyde kabiliyetli insanların çalıştırılması noktasında bir düşünce var; buna yönelik bir tasarı var.

Değerli arkadaşlar, biz, kendi Grubumuzdan bile, amacı aşan bir söz olduğu zaman, onun düzeltilmesini istiyoruz. Sayın Kart'ın düzeltilmesi gerekli olan asıl sözü şudur: "Eğer, siz, bir yargılama yapmıyorsanız, fikrinizi söylersiniz yasayla ilgili olarak. Zaten, bunun kararını millet veriyor." İnşallah, 2007 Kasımında gideceğiz, herkes boyunun ölçüsünü milletin kantarında tartacak ve alacak ölçüsünü; onu göreceğiz orada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) - Tabiî, tabiî…

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Bunun kararını, kim daha çok samimî, kim daha verdiği sözlerde duruyor; bugüne kadar yapılanlar itibariyle de bunu çok iyi, vatandaşımız ölçtü biçti, sandıkta da cevabı verecek. O zamana kadar sabırlı olun, sabırlı olun; ama, bir husus var ki değerli arkadaşlar, bu kürsüde bu yasal çalışmalar yapılırken, bir hususu, ben, bütün arkadaşlarımdan, iktidar muhalefet farkı gözetmeksizin, istirham ediyorum; o da şu: Bu çalışmanın, özü itibariyle, şekli itibariyle İçtüzüğe uygun bir şekilde mutlaka yapılması lazım. Bu amacın dışında, farklı şeyleri, buraya, burada nasıl olsa bir konuşma hakkım vardır diye, taşımanın doğru olduğu kanaatini taşımıyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Erzurum'daki hayvancılık da dahil…

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Hepsi dahil, hiç ayırım yapmıyorum; yani, İçtüzükteki asıl amaç neyse, bu yasal çalışmalarla ilgili olarak, ona uygun konuşmaların yapılması, buranın önemi ve ağırlığıyla da mütenasip düşer diye düşünüyorum.

HALUK KOÇ (Samsun) - Tutanaklarda çok örnek var!

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Onun için, ben, sadece ve sadece şunu ifade ederek sözlerimi kapatıyorum: Evet, bu Bakanlar Kurulunun bu konuda bu şekliyle yetkilendirilmiş olması doğru bir karardır. Bu Bakanlar Kurulu, bunu en iyi şekilde yürütecektir; ama, değerli arkadaşlarımızın farklı şekilde söyleyecekleri yer varsa, ilgili yasal çalışmalar sırasında, o konuda, teknik konuda konuşmalarını yapsınlar.

ORHAN ERASLAN (Niğde) - Hepsini kapsar…

SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Ama, ilgi ve alakasız konuları buraya taşıyarak, terörle ilgili olarak yürütme maddesinde, yürürlük maddesinde, yürürlük tarihinde bunu kullanmak pek doğru değildir diye düşünüyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.

Şahsı adına, madde üzerinde, Samsun Milletvekili Sayın Ahmet Yeni...

AHMET YENİ (Samsun) - Vazgeçtim…

BAŞKAN - Vazgeçti…

Şahsı adına, Erzurum Milletvekili Sayın Ömer Özyılmaz.

ÖMER ÖZYILMAZ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; aslında, ben bir iki önemli konu üzerinde duracaktım; fakat, zaman darlığından dolayı onlarla ilgili konuşma yapmıyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Özyılmaz.

Konya Milletvekili Sayın Kart, konuşacak mısınız?

ATİLLA KART (Konya) - Hayır efendim.

BAŞKAN - Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan?.. Yok.

Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

6 ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

İçtüzüğün 86 ncı maddesine göre, lehte, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan?.. Yok.

Aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Aydın; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

HASAN AYDIN (İstanbul) - Efendim, teşekkür ederim; fazla zaman yok zaten, 5 dakika.

Şimdi, ben, burada, arkadaşlarıma bir şey ifade etmek isterim. Yasalar görüşülürken sadece teknik yanıyla değil -çünkü, yasalar, toplumu yönetmek için, yaşamda uygulanmak içindir- onun organik yanlarını, teorik yanlarını, pratik yanlarını da irdeleyerek, kavranmasına, yaşamda iyi işlemesine de katkı yapmak gerekir.

Şüphesiz ki, bu, konumuzla doğrudan ilintili; yani, Türkiye'de son olaylar, elbette, Türkiye'deki yaşayan vatandaşlarımızın tamamını üzmüştür. Bu olayların ortaya çıkış nedenlerini irdelemeden, bu noktada, herkesin, öncelikle kendisine iğneyi batırma cesareti göstermeden bundan sonraki gelişmeleri önlememiz de mümkün olmaz.

Türkiye'de demokrasiden söz ediyoruz, demokrasinin tehlikeye girebileceğinden söz ediyoruz; ama, Türkiye'de demokrasinin, laikliğin, cumhuriyetin birlikte işlenmesi gereken değerler olduğu kısmını biraz eksik bırakıyoruz.

Şimdi, arkadaşlar, saat geç oldu, zamanınızı almayayım; ama, birkaç tane şeyi söylemek istiyorum, birkaç sefer burada söyledim. AK Parti Türkiye'de vatandaşlara birkaç noktada güven verememektedir. Şimdi, bu nedir; mesela, ben şahsen düşünüyorum, diyorum ki, sizin teorik olarak söylemiş olduklarınızla pratik olarak söylemiş olduklarınız arasında şöyle bir fark var: Belediyeleri ele aldığınızda, yani, yönetimi ele geçirdiğinizde, kendi yaşam biçiminizi, kendi düşünce biçiminizi orada uyguluyorsunuz. Türkiye'nin geleneklerinden farklı olarak, Türkiye'nin yaşanmışlıklarından, yetmişbeş yıllık, seksen yıllık cumhuriyet tarihinden farklı olarak zayıf noktalarda toplumun desteğini alabileceğinizi düşündüğünüz, tepkinin az olabileceğini düşündüğünüz noktalardan başlayarak kendi yaşamınızı dayatıyorsunuz. Ankara'daki işyerlerinin, restoranların işleyişi ile İzmir'dekiler arasında hiç benzerlik yok. Şimdi, yüz yüze bakıyoruz... Şimdi bunu yapıyorsunuz. Peki, karşıdaki  düşünüyor, ne oluyor; kendi yaşam biçimini getirip dayatıyor.

Şimdi,  Türkiye'de bir sorun var, tartışılıyor; bir şey sürekli tartışılıyor ise, kasıtlı ya da iyi niyetli, hiç fark etmiyor, bir sorun var Türkiye'de. Bir türban sorunu tartışılıyor. Türkiye'de bu noktada bir hassasiyet var, taraflarca bir hassasiyet var. Siz, bir ülkenin iktidarı olan bir parti olarak böyle bir hassas noktada Grup toplantınıza Çin Halk Cumhuriyetinin eski Başbakanı Mao Ze Dung'un tek tip elbiselerine benzer elbiseleri giydirip Türkiye televizyonunun önüne çıkarırsanız, doğru bir şey yapmıyorsunuz arkadaşlar.

TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) - Sizin yaptığınız doğru değil!

HASAN AYDIN (Devamla) - Bakın, doğru bir şey yapmıyorsunuz. Tek tip, hepsinin elbiseleri aynı, Eskişehir'den gelmişler, başörtüleri aynı; bu doğru değil.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Yöresel kıyafet o!

HASAN AYDIN (Devamla) - Peki, başka bir şey söyleyeyim, demokrasilerde insanlar istedikleri gibi yaşama haklarına sahiptirler.

AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sizin Gruba girerken elbiselerini çıkarıyorlar mı?

HASAN AYDIN (Devamla) - İzin ver Agâh Bey.

Ama, demokrasilerde, topluca insanları bir ortak yaşam biçimine zorlama hakkına sahip değilsinizdir.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) - Siz zorluyorsunuz…

HASAN AYDIN (Devamla) - Söyleyeceğim, söyleyeceğim…

Şimdi efendim, Türkiye'de, -Türkiye tarihi öyle bir tarihtir ki-  kadın ve erkek, tarlada, savaşta, evde, millî Kurtuluş Savaşında, Osmanlı savaşlarında hep birlikte olmuştur ve hatta, Türkiye tarihini incelediğiniz zaman daha çok da anaerkildir.

Arkadaşlar, şimdi şunu merak ediyorum, bizim annelerimize, bacılarımıza, kardeşlerimize, ayaklarının altında cennetin olduğuna inandıklarımıza, siz kendi kongrenizde haremlik-selamlık diye bir şey yaparsanız…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne alakası var?!

HASAN AYDIN (Devamla) - …bu hangi ülkenin demokrasisinde var; bir tane örnek verin, bana bir tane, dünyada demokratik olup, kadın ve erkek eşitliğini savunan…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hasan Bey…

HASAN AYDIN (Devamla) - …özgürlükleri savunan bir ülke örnek veriniz ki…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hasan Bey…

HASAN AYDIN (Devamla) - …bir salonun içerisinde kadınlar ve erkekler yan yana oturamıyor; böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde…

ABDULLAH VELİ SEYDA(Şırnak) - Ne alakası var!

BAŞKAN - Müdahale etmeyelim Sayın Hatibe. Lütfen…

HASAN AYDIN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben bu konuda samimiyim.

AHMET YENİ (Samsun) - İstediğin yere git otur!

HASAN AYDIN (Devamla) - Bana tepki gösterebilirsiniz; ama, ben, bu konuda, sizin kendi cephenizden değil, sizin başka cephelerden nasıl bakıldığı noktasında bir iletişim ihtiyacının olabileceği sorumluluğumla bunları söylemeye çalışıyorum. Bunu ayırıyorsunuz.

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sen CHP'nin kongresine giremiyorsun daha, bırak haremliği-selamlığı.

HASAN AYDIN (Devamla) - Herkes istediği yere oturur-oturmaz meselesi olarak söylemiyorum, ben ortaya çıkan resmi söylüyorum değerli arkadaşlarım.

Bakınız, Türkiye'de, çok ciddî olarak AK Parti İktidarının, Adalet Kalkınma Partisinin bazı noktalarda güven verme ihtiyacı çok açık bir biçimde ortadadır. Nedir bu?

Değerli arkadaşlarım, gerçekten kızmayın. Şimdi, değerli bürokratımız çıkmış…

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kızacak şeyler söylüyorsun Hasan Bey, nasıl kızmayalım?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Kız kardeşim… kız kardeşim…

Adam kalkmış, demiş ki bürokrat: "Türkiye Cumhuriyetinin laiklik felsefesine karşıyım…"

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bak gördün mü, mikrofon bile razı olmadı!

BAŞKAN - Sayın Aydın, son cümlelerinizi rica ediyorum.

HASAN AYDIN (Devamla) - Tamam efendim. Toparlıyorum Sayın Başkanım, arkadaşlarımızın sabrını zorlamayacağım.

"…Türkiye Cumhuriyetinin laiklik değerlerine karşıyım." Bu konuda bazı teoriler üretmiş.

AHMET YENİ (Samsun) - Sarıgül öyle mi diyor?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Ortada son derece açık seçik, anlaşılır bazı cümleler var. Bu cümlelerinin tersini bir tek gün ifade etmemiş. Yani, açıkça, dürüstçe laikliğe karşı olduğunu söyleyen bir adam, arkadaş, toplumun bütün kesimleri tarafından, toplumun yargısı tarafından tespit ve tescil edildiği halde nasıl durabiliyor orada?!

AHMET YENİ (Samsun) - Sarıgül ne diyor?!

BAŞKAN - Sayın Aydın…

HASAN AYDIN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN - Bunun maddemizle ve yasanın geneliyle bir ilgisi yok.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkan, çok ilgisi var; ama…

BAŞKAN - Ben sizden son cümlenizi alacağım, zaten gereğinden fazla süre verdim.

HASAN AYDIN (Devamla) - Sayın Başkanım, peki çok teşekkür ederim.

AHMET YENİ (Samsun) - Sarıgül ne diyor, Sarıgül?!

HASAN AYDIN (Devamla) - Ben arkadaşlarıma şunu söylüyorum, arkadaşlarıma diyorum ki: İster samimî algılayın, ister algılamayın, Türkiye'nin bu noktada bazı güven problemlerinin çözümüne ihtiyacı vardır. Bu sorumluluk da, iktidarı yöneten sizin Partinize düşmektedir.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aydın.

Sayın milletvekilleri…

MUSTAFA BAŞ (İstanbul) - Oyunun rengini söylemedi.

BAŞKAN - Aleyhte söz aldığını başta ifade ettik; herhalde, rengini o şekilde ifade etmiş oluyor.

Tasarının tümünü oylarınıza sunacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz tamamlanmak üzeredir. Bu nedenle, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 25 Mayıs 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. İyi akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati : 20.58