DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 125
120 nci Birleşim
27 Haziran 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin 8.6.2006 tarihli ve 5518 sayılı Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1083)
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Sergey M. Mironov'un Rusya'ya resmî davetine, beraberinde Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1084)
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Endonezya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1085)
4.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in Sudan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1086)
5.- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı kapsamında yurt dışına gönderilmesine; bu kuvvetlerin verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde kullanılmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1081)
IV.- ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ GruBU Önerİlerİ
1.- (10/316) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 27.6.2006 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Anavatan Partisi grup önerisi
2.- 1214 sıra sayılı Dokuzuncu Kalkınma Planının görüşme gününe ve gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti grup önerisi
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı'nın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:1147)
4.- Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ve 9 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1219, 2/812) (S. Sayısı:1210)
5.- Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/825) (S. Sayısı: 1215)
6.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 7 Milletvekilinin; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması, 4576 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmet Yükümlülüğüne Dair Kanun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu ile Genel Kadro Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması, 181 Sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/798) (S. Sayısı: 1199)
7.- Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/572) (S. Sayısı: 817)
8.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1210) (S.Sayısı: 1212)
VII.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YazIlI Sorular ve CevaplarI
1.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, 2003'ten itibaren Hatay'da yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13728)
2.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Kayseri Cezaevi yönetimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/13729)
3.- Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, Tekirdağ-Çerkezköy-Kapaklı beldesindeki sağlık kuruluşlarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14237)
4.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sosyal güvenlik kuruluşlarının ilaçlı stent bedelini karşılamamasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14238)
5.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, hastaneye verilen senedi ödeyemeyenlerin hapse girdiği iddiasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14239)
6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT'ın, İstanbul Teknik Üniversitesinde meydana gelen bir şiddet olayına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14288)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara'daki tarihî bir okulun binasının müzeye dönüştürülmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/14307)
8.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, pratisyen hekimlerin ilaç yazma yetkisinin sınırlandırılmasına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14310)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/14334)
10.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Gümrük Müsteşarlığı ile ilgili çeşitli iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/14345)
11.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14359)
12.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14361)
13.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Cumhuriyet Gazetesine yapılan bombalı saldırılara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14362)
14.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bir emniyet amirinin görev yerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14365)
15.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihaleler ile öğretmen ve yardımcı personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/14378)
16.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı bürokratlar hakkındaki yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14390)
17.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bilecik'te yapılan ihalelere,
-Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, Hatay'da köy bazlı yatırım projeleri desteğine yapılan başvurulara,
-Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana'da Hayvancılık Organize Sanayi Bölgesi kurulup kurulmayacağına ve süt üreticilerinin desteklenmesine,
Tarım ilacı kullanımına ve kaçak tarım ilaçlarına,
İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/14392, 14393, 14394, 14395)
18.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, TRT spiker ve sunucularının bazı görevlerde değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın cevabı (7/14401)
19.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, AK Parti Adıyaman İl Kongresine öğrencilerin katılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/14405)
20.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, Sivas-İmranlı-Karacaören ağaçlandırma alanının korunmasına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/14430)
21.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, bir Gümrük Muhafaza Başkontrolorünce yapılan soruşturmaya,
Gümrüklerdeki "mavi hat" uygulamasına,
İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/14441, 14443)
22.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Denizli'deki ibadethanelere yapılan yardımlara ve din görevlisi açığına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/14445)
23.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'nın deprem master planına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/14457)
24.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, bazı atamalar ile müdür ve müdür yardımcılığı için yapılacak sınavlara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/14474)
25.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, sözleşmeli öğretmenlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/14475)
26.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İç Ticaret Geliştirme Fonundan makam aracı alındığı iddiasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/14499)
27.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İddialar ve Gerçekler adlı kitapçığın basım ve dağıtımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/14532)
28.- Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, bir ilaç firmasının devleti zarara uğrattığı iddialarına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/14544)
29.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Şeker Kurulu üyelerinin atanmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/14548)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 13.00'te açılarak dokuz oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü ve Beşinci Oturumlar
Konya Milletvekili Remzi Çetin, küresel ısınmanın mevsimlere ve canlı hayata olumsuz etkilerinin önlenmesi için işbirliğinin önemine, çevreye en az zararlı temiz enerji kaynaklarına yönelmenin faydalarına,
Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Zonguldak'ın düşman işgalinden kurtarılışının 85 inci yıldönümüne, Türkiye Taşkömürü Kurumunun özelleştirilmesi aşamasında yaşanan işsizlik sorununa,
Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının amacına, Türk Dil Kurumunun temiz Türkçenin kullanılması konusundaki çalışmalarına,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Tokat Milletvekilleri, Orhan Ziya Diren ve Feramus Şahin haklarında (3/602) esas numaralı dosyaya konu olay 12 Ocak 2005 tarihli 10 sayılı kararla sonuçlandırıldığından, dosyanın TBMM Başkanlığına geri gönderilmesine karar verildiğine ilişkin Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon raporu Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve 19 milletvekilinin, Mersin İlindeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/374), Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve öngörüşmesinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Ülkemizde ve dünyada meydana gelebilecek ve Komisyonun görev alanına giren gelişmelere ivedilikle müdahale edilebilmesini sağlamak amacıyla, TBMM'nin tatilde bulunduğu süre içerisinde de çalışmalarına devam etmesine ilişkin İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığı tezkeresi, kabul edildi.
Gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 22 nci sırasında bulunan (10/54) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmesinin Genel Kurulun 22.6.2006 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Anavatan Partisi Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305), görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3 üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/1115) (S. Sayısı:1147),
4 üncü sırasında bulunan, Denizli Milletvekili Osman Nuri Filiz ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin; Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/499) (S. Sayısı: 949),
5 inci sırasında bulunan, Konut Finansmanı Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1148) (S. Sayısı: 1159),
6 ncı sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 7 Milletvekilinin; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması, 4576 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmet Yükümlülüğüne Dair Kanun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu ile Genel Kadro Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması, 181 Sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin (2/798) (S. Sayısı:1199)
7 nci sırasında bulunan, Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun Tasarısının (1/1073) (S. Sayısı:1040)
Görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
8 inci sırasında bulunan, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1219, 2/812) (S. Sayısı:1210), görüşmelerine başlanarak 5 inci maddesine kadar kabul edildi.
Saat 21.15'te toplanmak üzere, Beşinci Oturuma 21.13'te son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
Ahmet Küçük Harun Tüfekci
Çanakkale Konya
Kâtip Üye Kâtip Üye
Altıncı, Yedinci, Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlar
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
8 inci sırasında bulunan, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1219, 2/812) (S. Sayısı:1210), görüşmelerine devam olunarak 12 inci maddesine kadar kabul edildi; verilen aradan sonra,
9 uncu sırasında bulunan, Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının (1/1217) (S. Sayısı: 1203), görüşmeleri,
İlgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından, ertelendi.
27 Haziran 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.36'da son verildi.
Sadık Yakut
Başkanvekili
Ahmet Küçük Harun Tüfekci
Çanakkale Konya
Kâtip Üye Kâtip Üye
II. - GELEN KÂĞITLAR No: 166
23 Haziran 2006 Cuma
Raporlar
1.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1210) (S. Sayısı: 1212) (Dağıtma tarihi: 23.6.2006) (GÜNDEME)
2.- Anavatan Partisi Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ile Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun; Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/683) (S. Sayısı: 1213) (Dağıtma tarihi: 23.6.2006) (GÜNDEME)
26 Haziran 2006 Pazartesi No: 167
Cumhurbaşkanınca Geri Gönderilen Kanun
1.- 8.6.2006 Tarihli ve 5518 Sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1221) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2006)
Raporlar
1.- Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/825) (S. Sayısı: 1215) (Dağıtma tarihi: 26.6.2006) (GÜNDEME)
2.- Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine Ödeme Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/1195) (S. Sayısı: 1216) (Dağıtma tarihi: 26.6.2006) (GÜNDEME)
3.- Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1220) (S. Sayısı: 1217) (Dağıtma tarihi: 26.6.2006) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, maden işletmelerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda alınan önlemlere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1727) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
2.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, çalışanların ve emeklilerin maaşlarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/1728) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
3.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, istifa eden ve Danıştay'da dava açan idarecilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1729) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
4.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, eğitim sistemine ve kadrolaşma iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1730) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
5.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, felsefe öğretmenliği kontenjanına ve felsefe derslerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1731) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
6.- İzmir Milletvekili Vezir AKDEMİR'in, asgari ücrete ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/1732) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, askeri hastanelerde başörtüsüyle ilgili uygulamaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14571) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tasfiye halindeki İhlas Finans Kurumunun borçlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14572) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, boş tarım arazilerine, destekleme politikasına ve hububat alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14573) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
4.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, ilaç yolsuzluğu iddialarının soruşturulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14574) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
5.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, ihale ilanlarının yerel basında yayımlanmasıyla ilgili düzenleme çalışmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14575) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
6.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bazı siyasetçi ve gazetecilerin banka hesap bilgilerinin basına sızdırıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14576) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
7.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, şube müdürlüklerine sınavsız atama yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14577) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
8.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, RTÜK'ün idari yargı kararlarını uygulamadığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14578) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
9.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, emekli aylıklarında artış yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14579) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
10.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Gelibolu Millî Parkındaki kütüphaneye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14580) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
11.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Vakıflar Kanunu Tasarısının azınlık vakıflarına yönelik düzenlemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14581) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
12.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, THY'ye engelli eleman alımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14582) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
13.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TEKEL Balatçık Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14583) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
14.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, sağlık harcamalarında alınacak tasarruf tedbirlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14584) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
15.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Ovacık Altın Madeni ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14585) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
16.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Emniyet Teşkilatınca yürütülen çete operasyonlarıyla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14586) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
17.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Ulum el-Hikme adlı bir okul olup olmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14587) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
18.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, milletvekillerinin bilgi taleplerinin karşılanmadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14588) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
19.- Kocaeli Milletvekili İzzet ÇETİN'in, Sakarya-Hendek-Çakallık Köyündeki köprü ve barajın onarımı ile beton santralinin çevreye etkisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14589) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
20.- Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, Erzincan'ın Kuzulca Köyünde öldürülen bir şahsa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14590) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
21.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, dalgıç polislerin eğitimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14591) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
22.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14592) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
23.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, arama ve kurtarma personelinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14593) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
24.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, sivil savunma dalgıçlarının çalışma koşullarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14594) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
25.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, dini içerikli broşürler dağıtan belediyeler hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14595) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
26.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, arama ve kurtarma birliklerinin çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14596) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
27.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, bazı kişileri hedef gösterdiği iddia edilen internet sitesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14597) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
28.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AK Parti Antalya İl Kongresi için yapılan afişleme çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14598) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
29.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, AK Parti Antalya İl Kongresinde dolmuşlara ve billboardlara parti afişlerinin asılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14599) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
30.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Davud el-Kayseri adlı bir dernek olup olmadığına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14600) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
31.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, özel güvenlik görevlilerinin eğitimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14601) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
32.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, belediyeye bağlı kuruluşlarında istihdam edilen geçici işçilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14602) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
33.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Samsun sahilinden deniz kumu alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14603) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
34.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Emniyet Teşkilatı personelinin Genel Müdürlük aleyhine açtığı idari davalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14604) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
35.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Iğdır İl Millî Eğitim Müdürünün çeşitli tarihlerde il dışında görevlendirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14605) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
36.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, okullarda yapılmak istenen araştırmalarla ilgili izin prosedürüne ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14606) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
37.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, emekli olan öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14607) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
38.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir ilköğretim okulunda siyasi parti toplantısı düzenlenmek istendiği iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14608) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
39.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, okullardaki şiddet ve uyuşturucu kullanımının önlenmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14609) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
40.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bilgi taleplerinin karşılanmadığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14610) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
41.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, bazı ilaçların karşılanmasında getirilen kısıtlamalara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14611) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
42.- Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, mayınlı arazilerin temizlenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14612) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
43.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, kamu yararına çalışan statüsü verilen dernek ve vakıflara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14613) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
44.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, bazı ilaçların kullanımındaki artışa ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14614) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
45.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, TEKEL'in alkollü içki bölümünün satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14615) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
46.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, Başak Sigorta ve Başak Emeklilik A.Ş.'nin kamu paylarının satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14616) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
47.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, grizu patlamalarına ve maden ocaklarının denetimine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14617) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
48.- Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Yalvaç Belediyesinin hammadde üretim izin belgesiyle yürüttüğü faaliyetlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14618) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
49.- Adana Milletvekili Tacidar SEYHAN'ın, bir araştırma ve teknoloji geliştirme projesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14619) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
50.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa-Karacabey'deki elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14620) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/5/2006)
51.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Sağlık Hizmetleri Genel Müdürünün birden fazla kamu görevi yürüttüğü iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14621) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
52.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14622) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
53.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, şirket yöneticiliği yaptığı iddia edilen bir doktor hakkında soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14623) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
54.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun aldığı bir karara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14624) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
55.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, belediyelerin sahil beldelerindeki imar izin yetkilerinin kaldırılacağı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14625) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
56.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, müzelerdeki güvenlik önlemlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14626) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
57.- Karaman Milletvekili Mevlüt AKGÜN'ün, Karaman Derbe Höyüğünde arkeolojik kazı yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14627) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
58.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İl merkezinden geçen transit karayollarının onarımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14628) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
59.- Zonguldak Milletvekili Harun AKIN'ın, Karabük-Yenice-Zonguldak karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14629) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
60.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, İzmir-Çeşme kıyı bölgesindeki sit alanlarında alım-satımı yapılan arazilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14630) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
61.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TMO'nun hububat alımına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14631) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
62.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Doğu Karadeniz Bölgesindeki don zararının tazminine ve fındık fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14632) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
63.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Ankara Onkoloji Hastanesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14633) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
64.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, kolesterol ilaçlarında yapılan kısıtlamaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14634) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
65.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, TMSF'nin döviz satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14635) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
66.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Cilvegözü Sınır Kapısına ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14636) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/6/2006)
67.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, para politikasındaki bazı gelişmelere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14637) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
68.- Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, çocuklara yönelik cinsel istismara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14638) (Başkanlığa geliş tarihi: 7/6/2006)
69.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, başörtüsü konusundaki uygulamalara ilişkin Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14639) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/6/2006)
70.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, bir işadamıyla ilgili iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/14640) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
71.- Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, özürlülerin hizmet alırken karşılaştığı sorunların çözümüne ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14641) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/6/2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Manisa Milletvekili Ufuk ÖZKAN'ın, Gaziantep Çimento Fabrikasının ilk ihalesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/13794)
2.- Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, sanayi sektöründe kullanılan elektriğin tüketim bedeline ve kayıp-kaçak elektrik kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14250)
3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Çanakkale'de yabancı ülkelere petrol ve doğalgaz arama izni verilip verilmediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14255)
4.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Türkiye ekonomisiyle ilgili bazı tespitlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14256)
5.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, yolsuzluk iddialarının araştırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14261)
6.- İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, bazı bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14262)
7.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, kapatılan APK Başkanlıkları ile Strateji Geliştirme Başkanlıklarına yapılan atamalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14263)
8.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bazı bakan ve bürokratların Arapça imza kullandıkları iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14264)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14272)
10.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, işsizlik sorununa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14273)
11.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14274)
12.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hazinenin ihraç ettiği borçlanma senetlerindeki stopaj kesintisine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14275)
13.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, AB müktesebatına uyuma ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14276)
14.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14279)
15.-Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, El Cezire Televizyonunun bölücü terör örgütünü konu edinen yayınlarına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/14282)
16.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14283)
17.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'daki kapalı sera alanının sulama sorununa ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14284)
18.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, potansiyel enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14285)
19.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, İGDAŞ'daki yolsuzluk iddialarına ve bir Mülkiye Müfettişi raporuna ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14286)
20.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, İstanbul Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğünde görevli bir polis memuru hakkındaki iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14287)
21.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya'nın Demre İlçesindeki bazı köy yollarının asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14289)
22.- Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, Antalya-Demre-Belören Köyünün içme suyu sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14290)
23.- İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, Eyüp ve Tuzla Belediyelerinin dağıttığı yayınlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14291)
24.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, belediyelerin yolcu taşımacılığında fiyat belirleme yetkisine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14295)
25.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, İznik Gölünde meydana gelen boğulma olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14296)
26.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Rize-Çayeli İmam Hatip Lisesinde yaşanan bir olaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14305)
27.- İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, Vakıflar Bankası Yönetim Kuruluna seçilen bir şahısla ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14306)
28.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14308)
29.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, yurt dışından alınan kan ve kan ürünlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14309)
30.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Devlet hastanesi olarak başlatılan bir inşaatın hükümet binasına çevrilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14314)
31.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, basın müşavirliğine yapılan atamalara ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14335)
32.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İMKB'deki yabancı sermaye miktarına ve petrol fiyatlarındaki artışın ekonomiye etkilerine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14337)
27 Haziran 2006 Salı No: 168
Tasarı
1.- Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul'da Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/1222) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.6.2006)
Teklifler
1.- Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut'un; Sarıkamış Harekatına Katılanlara, Ailelerine Hizmet ve Anı Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/826) (Millî Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.6.2006)
2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ile İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya'nın; 5411 Sayılı Bankacılık Kanununun 133. Maddesinin Son Fıkrasının Değişikliğine Dair Kanun Teklifi (2/827) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.6.2006)
3.- Artvin Milletvekili Yüksel Çorbacıoğlu ile Manisa Milletvekili Hasan Ören'in; Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/828) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2006)
4.- Mardin Milletvekili Mehmet Beşir Hamidi'nin; Belediyelere ve İl Özel İdarelerine Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/829) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.6.2006)
5.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 5 Milletvekilinin; Yap-İşlet Modeli ile Elektrik Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışının Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/830) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.6.2006)
Raporlar
1.- Dokuzuncu Kalkınma Planının (2007-2013) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Sunulduğuna Dair Başbakanlık Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (3/1075) (S. Sayısı: 1214) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti Jandarma Genel Komutanlığı ile Ukrayna İçişleri Bakanlığı İç Birlikler Ana Departmanı Arasında Güvenlik Alanında Personel Eğitimi ve Öğretimi İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1078) (S. Sayısı: 1218) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Federal Demokratik Etiyopya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1113) (S. Sayısı: 1219) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Kişilerin Geri Kabulüne İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1123) (S. Sayısı: 1220) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında KHARKHORİN-KHOSHOO TSAIDAM Arasındaki Bilge Kağan Yolunun Yapımına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları Raporları (1/1136) (S. Sayısı: 1221) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
6.- Terörle Mücadele Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Adalet Komisyonları Raporları (1/1194) (S. Sayısı: 1222) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ve 17 Milletvekilinin; Devlet Memurları Kanununa Ek Madde Eklenmesine İlişkin Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/763) (S. Sayısı: 1224) (Dağıtma tarihi: 27.6.2006) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ'nin, memurlara ek zam verilip verilmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14643) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
2.- Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, çalışanların ve emeklilerin aylıklarında iyileştirme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14644) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
3.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Poliklinik Hizmetlerinde Etkinlik adlı kitaptaki ankete ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14645) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
4.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Samsun-Ceyhan boru hattının görevlendirmeyle yaptırılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14646) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
5.- Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, Artvin'de bedelsiz arsa ve arazi desteği uygulamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14647) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
6.- Ankara Milletvekili Mehmet TOMANBAY'ın, terör olaylarına ve terörle mücadeleye ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14648) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
7.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN'un, Altınözü Belediye Başkanıyla ilgili bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14649) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
8.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattının açılış töreniyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14650) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
9.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, IMF'ye olan borcun erken ödenip ödenmeyeceğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14651) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
10.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, TMSF'nin döviz satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14652) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
11.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, TMSF'nin döviz satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/14653) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
12.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, bir dernek toplantısıyla ilgili iddiaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14654) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
13.- Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Niğde Valisinin bir uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14655) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
14.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, Ankara Büyükşehir ve Keçiören Belediyeleri arasındaki gerginlik iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14656) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
15.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, Ankara Büyükşehir ve Keçiören Belediyeleri arasındaki gerginlik iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14657) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
16.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Emniyet Genel Müdürlüğünün telefon dinleme ve takip işlemlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14658) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
17.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, yurt dışı fonlardan yararlanan dernek ve vakıflara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14659) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
18.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay İlindeki faili meçhul olaylara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14660) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
19.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Niğde Valisinin bir uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14661) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
20.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, Ankara Büyükşehir ve Keçiören Belediyeleri arasındaki gerginlik iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14662) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
21.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Diyarbakır Çocuk Yuvasındaki kayıp çocuklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14663) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
22.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Kemer otogarı ve kent meydanı çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14664) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
23.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Düden Çayı Projesi kapsamında sit alanına inşaatlar yapıldığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14665) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
24.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Falez Kavşağına üst geçit yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14666) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
25.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya'daki otoparkların denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14667) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
26.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın Boğa Çayındaki bazı faaliyetlerin oluşturduğu kirliliğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14668) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
27.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Çamyuva Beldesindeki çöp sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14669) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
28.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi Liderinin İstanbul'da tutuklanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14670) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
29.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Amerikan ajanlarının İstanbul'da bir operasyon düzenlediği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14671) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
30.- Gaziantep Milletvekili Ömer ABUŞOĞLU'nun, Gaziantep Şehitkamil Belediyesiyle ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14672) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
31.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, doktorların mecburi hizmet kuralarıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14673) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
32.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Kırım Kongo hastalığına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14674) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
33.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Bolu Köroğlu Devlet Hastanesiyle ilgili basına yansıyan bazı iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14675) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
34.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, sağlık hizmeti alımındaki sevk zincirine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14676) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
35.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, hastanelere yönelik Yap-İşlet-Kirala Projesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14677) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/6/2006)
36.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Devlet hastanelerinin kamudan olan alacaklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14678) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
37.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, öğrencilerin aldıkları sağlık raporlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14679) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
38.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, İzmir İl Sağlık Müdürlüğünde basın mensuplarına karşı gösterilen tutuma ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14680) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
39.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, sağlık harcamalarına ve ilaç giderlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14681) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
40.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, döner sermaye ve performans ödemeleriyle ilgili genelgeye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14682) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
41.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, piyasada bulunamayan bazı ilaçlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/14683) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
42.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, belediyelerin koruma evi açma yükümlülüğüne ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14684) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
43.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki kaçak ve kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14685) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
44.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, SHÇEK yurt ve yuvalarındaki sağlık hizmetlerine ve kaybolan çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14686) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
45.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, SHÇEK yurt ve yuvalarına kayıtlı kayıp çocuklara ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14687) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
46.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, SHÇEK yetiştirme yurtları ve çocuk yuvalarının yönetimine ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/14688) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
47.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, ilk ve ortaöğretim çağındaki kız çocuklarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14689) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
48.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, meslek liselerinde yaşlı ve özürlülerin bakımıyla ilgili bölümlerin bulunup bulunmadığına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14690) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
49.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, İstanbul Bahçelievler Anadolu Lisesi halı sahasının kiraya verilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14691) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
50.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, bir ilköğretim okulunda öğrencilere para karşılığı kitap satıldığı iddiasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/14692) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
51.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Star Gazetesinin satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14693) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
52.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, SPK personeline yapılan ödemelerde usulsüzlük tespit edilip edilmediğine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14694) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
53.- Hatay Milletvekili Fuat GEÇEN'in, TMSF'nin döviz satışına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/14695) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
54.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Bodrum'dan yurtdışına kaçırılan tarihi eserlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14696) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
55.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, müzelerde yaşanan hırsızlık ve sahtecilik olaylarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14697) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
56.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Bodrum Kalesi Sualtı Arkeoloji Müzesinde zindan girişindeki bir yazının sildirileceği iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/14698) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
57.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, kamu personeli alımında yapılan sözlü sınavlarla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14699) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
58.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, kamu personeli alımı sınavlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/14700) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
59.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik-Bozüyük çevre yolu projesi kapsamındaki altgeçit yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14701) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
60.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Hatay'da yabancılara satılan arazilere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/14702) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
61.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Sarısu Deresindeki balık ölümlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14703) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
62.- İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, kırmızı palmiye böceği zararlısına karşı alınan önlemlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/14704) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
63.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, faiz oranlarının yükselmesine ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/14705) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
64.- Gaziantep Milletvekili Ahmet YILMAZKAYA'nın, Suriye'ye kısa süreli çıkışlardan alınan harca ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/14706) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
65.- Artvin Milletvekili Yüksel ÇORBACIOĞLU'nun, KBİAŞ özelleştirme ihalesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/14707) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
66.- Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, Mersin Gar Müdürlüğündeki görevlendirmelere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/14708) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/6/2006)
67.- Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, mahkemelerin verdiği telefon takip ve dinleme kararlarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/14709) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/6/2006)
68.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, emekli maaşlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/14710) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
69.- Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla-Yatağan-Yeşilbağcılar Beldesinin taşınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/14711) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/6/2006)
70.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Amerikan ajanlarının İstanbul'da bir operasyon düzenlediği iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı soru önergesi (7/14712) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/6/2006)
71.- Konya Milletvekili Atilla KART'ın, cevaplandırılmayan soru önergelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/14713) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/6/2006)
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
27 Haziran 2006 Salı
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının 1 tezkeresi vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
Buyurun.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin 8.6.2006 tarihli ve 5518 sayılı Kanunun bazı maddelerinin bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1083)
23.6.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:9.6.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-20467/51661 sayılı yazınız
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunca 8.6.2006 gününde kabul edilen 5518 sayılı Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun incelenmiştir.
1- Yasanın 1 inci maddesiyle 8.4.1929 günlü, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanuna eklenen geçici 1 inci maddenin ikinci fıkrasında,
"Bunlardan borçlarını mecburî hizmet yaparak ödemek isteyenler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Millî Eğitim Bakanlığına müracaat etmeleri halinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımaları kaydıyla, müracaat tarihinden itibaren üç ay içerisinde atamaları yapılır ve atandıkları kurumlarında, yurt içinde veya yurt dışında görmüş oldukları öğrenim sürelerine ilişkin olarak genel hükümler çerçevesinde belirlenen mecburî hizmet yükümlülüklerini yerine getirirler ve ilgililer adına öğrenimleri nedeniyle çıkarılmış olan her türlü borç tutarlarının takibinden vazgeçilerek tahsilat işlemine son verilir. Bunların daha önce ödemiş oldukları tutarların bulunması halinde, bu meblağa isabet eden süreler faiz borcu dikkate alınmaksızın ilgililerin mecburî hizmet sürelerinden indirilir."
Düzenlemesine yer verilmiştir.
Yasanın 1 inci maddesiyle 1416 sayılı Yasaya eklenen geçici 1 inci maddenin birinci fıkrasında, zorunlu hizmet karşılığı yurt dışına gönderilenlerden, bu maddenin yürürlüğe girdiği günden önce,
Eğitimin herhangi bir aşamasında öğrencilikle ilişkileri kesilenlerin,
Öğrenim sürelerinin bitiminde zorunlu hizmetlerini tamamlamak üzere göreve başlamayanların,
Göreve başlayıp da yükümlü bulunduğu zorunlu hizmet süresini bitirmeden görevden ayrılanların,
Göreve başladıktan sonra zorunlu hizmet süresi içinde kadrolarıyla ilişiği kesilenlerin,
Zorunlu hizmet süreleriyle ilgili borçları yeniden yapılandırılmakta ve bu borçlar için ödeme kolaylığı getirilmektedir.
Geçici 1 inci maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkra kapsamına girenlerden borçlarını zorunlu hizmet yaparak ödemek isteyenlerin, kamu görevlerine atanmalarına olanak sağlanmaktadır. Bunun için maddede öngörülen koşul, üç ay içinde Millî Eğitim Bakanlığına başvurmak ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasasının 48 inci maddesinde yazılı genel koşulları taşımaktır.
Devlet memurluğuna alınmayla ilgili düzenlemelere 657 sayılı Yasanın 46-53 üncü maddelerinde yer verilmiş; bu arada, 50 nci maddesinde, kamu hizmet ve görevlerine devlet memuru olarak atanacakların açılacak sınava girmeleri ve sınavı kazanmalarının zorunlu olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, aynı yasanın,
"Memurluktan çekilenlerin yeniden atanmaları" başlıklı 92 nci maddesinde,
"İki defadan fazla olmamak üzere memurluktan kendi istekleriyle çekilenlerden veya bu kanun hükümlerine göre çekilmiş sayılanlardan tekrar memurluğa dönmek isteyenler, ayrıldıkları sınıfta boş kadro bulunmak ve bu sınıfın niteliklerini taşımak şartıyla ayrıldıkları tarihte almakta oldukları aylık derecesine eşit bir derecenin aynı kademesine veya 71 inci madde hükümlerine uyulmak suretiyle diğer bir sınıfta eşit derecedeki kadrolara atanabilirler.
657 sayılı Kanuna tabi olmayan personelden kendi istekleri ile görevinden çekilmiş olanlar, boş kadro bulunmak ve gireceği sınıfın niteliklerini taşımak kaydı ile bu Kanuna tabi kurumlardaki memuriyetlere atanabilirler..."
"Çekilen ve çekilmiş sayılanların yeniden atanmaları" başlıklı 97 nci maddesinde de,
"Memurlardan malî ve cezai sorumlulukları saklı kalmak üzere;
A) 94 üncü maddenin 2 nci ve 3 üncü fıkrasına uygun olarak memuriyetten çekilenler altı ay geçmeden,
B) Bu Kanuna göre çekilmiş sayılanlar ile 94 üncü maddenin 2 nci fıkrasına uymadan görevlerinden ayrılanlar bir yıl geçmeden,
C) 95 inci maddede yazılı zorunluluklara uymayanlar 3 yıl geçmeden,
D) 96 ncı maddeye aykırı hareket edenler hiçbir surette,
Devlet memurluğuna alınmazlar."
Kurallarına yer verilerek, memurluktan çekilen ve çekilmiş sayılanların yeniden memurluğa atanmaları konusunda kimi kısıtlamalar getirilmiş; ayrıca, yönetime de kamu yararı ve hizmet gerekleriyle sınırlı olarak takdir yetkisi tanınmıştır.
Oysa, 5518 sayılı Yasayla eklenen geçici 1 inci maddenin ikinci fıkrasında, yukarıda da belirtildiği gibi, madde kapsamında bulunanlara, sınav koşuluna ve herhangi bir sınırlayıcı süreye bağlı olmadan devlet memurluğuna atanabilme olanağı getirilmektedir.
Anayasanın,
2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu,
10 uncu maddesinde, herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasal düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri nedenlerle ayırım gözetilmeksizin yasa önünde eşit olduğu; hiçbir kişiye, aileye, zümreye ya da sınıfa ayrıcalık tanınamayacağı; devlet organları ve yönetimin tüm işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak davranmak zorunda bulundukları,
70 inci maddesinde, her Türk'ün kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğu; hizmete alınmada görevin gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemeyeceği,
Belirtilmiştir.
Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasaya aykırı tutum ve durumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ve Anayasanın bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Yasa önünde eşitlik, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur.Eşitlik ilkesiyle, eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir.
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin zedelenmesi önlenmiştir.
Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa, Anayasada öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmiş olmaz. Ancak, nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için değişik kurallar konulamaz.
Kamu hizmetine alınmada, görevin gerektirdiği niteliklerden başka ayırım gözetilememesi de anayasal gerekliliktir.
Hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri, aynı durumda olanların, hangi nedenle olursa olsun devlet memurluğuna girişte farklı statüye bağlı tutulmalarına olanak vermemektedir.
Oysa, geçici 1 inci maddenin ikinci fıkrasında, birinci fıkra kapsamına girip de borçlarını zorunlu hizmet yaparak ödemek isteyenlere, devlet memurluğuna girmek isteyen diğer yurttaşlara kıyasla, sınav koşulu ve sınırlayıcı süre yönünden ayrıcalık tanınmaktadır.
Bu nedenle, söz konusu kural, hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile kamu yararı ve hizmetin gerekleriyle bağdaşmamakta ve Anayasanın 2, 10 ve 70 inci maddelerine uygun düşmemektedir.
1416 sayılı Yasa uyarınca öğrenciler zorunlu hizmet karşılığı yurt dışına eğitim için gönderilmekte, bunlardan başarılı olarak dönenler zorunlu hizmetlerini yapmak üzere bir göreve atanmaktadırlar.
5518 sayılı Yasayla eklenen geçici 1 inci maddenin birinci fıkrasındaki kural ise, ya eğitimini tamamlayamayanlar ya da zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenlerle ilgilidir.
Maddenin birinci fıkrasında, bu gibi kimselerin devlete olan borçları yeniden yapılandırıldıktan sonra, ikinci fıkrasında, bu borçları ödeyebilmek için kendilerine yeni bir zorunlu hizmet olanağı sunulmaktadır. Yeniden yapılandırılan borcu, zorunlu hizmet yaparak ödemek isteyenlerin borçları, zorunlu hizmet süresi dolduktan sonra silinmektedir.
Geçici 1 inci maddenin ikinci fıkrasıyla tanınan borcu zorunlu hizmetle ödeme olanağı, 1416 sayılı Yasayla öngörülen zorunlu hizmetten farklıdır. 1416 sayılı Yasaya göre eğitim için yurt dışına gidip başarılı olan herkes öncelikle zorunlu hizmet yapmakla yükümlüdür. Ancak, zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyenler devlete borçlandırılmaktadır.
Oysa, 5518 sayılı Yasayla getirilen geçici 1 inci maddede, yasaya göre borçlandırılanların bu borcu ödeme yöntemi ya da seçeneği olarak zorunlu hizmet yapma olanağı getirilmiştir.
Bu nedenle, devlet memurluğuna girmek isteyen kişi ile 5518 sayılı Yasa kapsamında borcunu ödemek için devlet memurluğuna girme seçeneğini yeğleyen kişi arasında fark yoktur. Başka bir deyişle, geçici 1 inci maddeyle yaratılan farklılık haklı bir nedene dayanmamaktadır. Her iki kesime de devlet memurluğuna girmede aynı yasal koşulların uygulanması eşitlik ilkesinin gereğidir.
2- Yasanın 2 nci maddesiyle, 4.11.1981 günlü 2547 sayılı Yükseköğretim Yasasına eklenen geçici 53 üncü maddenin,
Birinci fıkrasında,
"…Yükseköğretim Kurulunca atanması uygun görülmeyenler altmış gün içerisinde yargı yoluna başvurabilirler. Yükseköğretim Kuruluna başvurmayanlar ile Yükseköğretim Kurulunca ataması uygun görülmeyenlerden, yargı yoluna müracaat etmeyenler ve yargı kararı ile öğretim elemanı olarak atanmaları uygun görülmeyenler ise bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde Devlet Personel Başkanlığına müracaat ederler. Bunlar, personel ihtiyacı dikkate alınarak anılan Başkanlıkça belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının boş memur kadrolarına sınav şartı aranmaksızın ve açıktan atamaya ilişkin sınırlamalara tabi tutulmaksızın altı ay içinde atanırlar."
İkinci fıkrasında,
"Ancak bunlardan yüksek lisans eğitimini başarıyla tamamlayamamış olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde Devlet Personel Başkanlığına müracaat etmeleri halinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 48 inci maddesinde belirtilen genel şartları taşımaları kaydıyla müracaat tarihinden itibaren üç ay içerisinde, personel ihtiyacı dikkate alınarak anılan Başkanlıkça belirlenecek kamu kurum ve kuruluşlarının boş memur kadrolarına sınav şartı aranmaksızın ve açıktan atamaya ilişkin sınırlamalara tabi tutulmaksızın atanırlar. Bunlardan halihazırda Devlet memuru statüsünde çalışanların ise çalıştıkları kurumlarda mecburi hizmetlerini yapmalarına müsaade edilir.",
Düzenlemelerine yer verilmiştir.
2547 sayılı Yasanın 33 ve 35 inci maddelerinde, öğretim elemanı olarak yetiştirilmek üzere araştırma görevlilerinin yurtdışı ve yurt içindeki diğer üniversitelere zorunlu hizmet karşılığında gönderilmelerine ilişkin kurallar bulunmaktadır.
5518 sayılı Yasayla getirilen geçici 53 üncü maddenin birinci fıkrasında, 33 üncü maddeye göre lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla yurt dışına gönderilenler ile 35 inci maddeye göre yurt içinde başka bir üniversiteye lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla gönderilenlerden,
Lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla yurt dışında kalmaları gereken süre içinde öğrenimlerini tamamlayamamaları nedeniyle kadrolarıyla ilişikleri kesilenlerin ya da ilişiği kesilmeyip öğrenimlerini sürdürenlerin ve başka bir kamu kurumuna naklen atananların,
Eğitimin herhangi bir aşamasında, her ne nedenle olursa olsun Türkiye'ye çağrılmış olanların,
Lisansüstü eğitim-öğretim amacıyla yurt içindeki başka bir üniversitede kalmaları gereken süre içinde öğrenimlerini tamamlayamamaları nedeniyle kadrolarıyla ilişikleri kesilenlerin,
Eğitimlerinin herhangi bir aşamasında istifa etmiş olmaları nedeniyle kadrolarıyla ilişikleri kesilenlerin, sürelerinin bitiminde zorunlu hizmetlerini tamamlamak üzere görevlerine başlamayıp çekilmiş sayılanlar ile görevlerine başlayıp da yükümlü bulundukları zorunlu hizmeti bitirmeden görevlerinden ayrılanların,
Herhangi bir üniversitede görev yaparken yeniden atanmayarak üniversiteyle ilişiği kesilenlerin,
En az yüksek lisans (mastır) eğitimini "başarıyla tamamlamış olmaları", bu maddenin yürürlüğe girdiği günden başlayarak üç ay içinde Yükseköğretim Kuruluna başvurmaları, 657 sayılı Yasanın 48 inci maddesinde öngörülen genel koşulları taşımaları ve atanmalarının Yükseköğretim Kurulunca uygun bulunması durumunda, Kurulun belirleyeceği yükseköğretim kurumlarındaki durumlarına uygun öğretim elemanı kadrolarına atanmalarına olanak sağlanmaktadır.
Ayrıca, geçici 53 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarında, kapsama girenlerden Yükseköğretim Kuruluna başvurmayanlar, Kurulca atanması uygun görülmeyenlerden yargı yoluna başvurmayanlar ya da yargı kararıyla öğretim elemanı olarak atanmaları uygun görülmeyenlerin bir yıl içinde; yüksek lisans eğitimini başarıyla tamamlayamamış olanların ise üç ay içinde Devlet Personel Başkanlığına başvurmaları ve 657 sayılı Yasanın 48 inci maddesinde öngörülen genel koşulları taşımaları durumunda, kamu kurum ve kuruluşlarının boş memur kadrolarına, sınav koşulu aranmaksızın ve açıktan atamaya ilişkin sınırlamalara bağlı olmaksızın atanacakları belirtilmektedir.
Lisansüstü eğitimlerini tamamlamalarına karşın herhangi bir nedenle öğretim elemanı olarak çalışmaları uygun görülmeyenler ile lisansüstü eğitimlerini tamamlayamamaları nedeniyle yeniden öğretim elemanı olarak atanmalarına yasal olanak bulunmayan kişilerin, yükseköğretim kurumları dışındaki diğer kurumların devlet memurluğu kadrolarına atanma yönünden durumları, herhangi bir yükseköğrenimi bitirerek devlet memurluğuna atanmayı bekleyen kişilerden farklı değildir.
Buna karşın, söz konusu kişilerin istemleri üzerine doğrudan, sınavsız ve kimi sınırlamalara bağlı olmaksızın devlet memurluğuna atanmalarına olanak sağlayan kurallar, haklı bir nedene dayanmadan ayrıcalık sonucunu doğuracağından Anayasanın 2 nci ve 10 uncu maddelerine aykırı düşmektedir.
Öte yandan, geçici 53 üncü maddenin birinci fıkrasında, Yükseköğretim Kurulunca öğretim elemanı kadrosuna atanması uygun görülmeyenlerden açtıkları dava reddedilenlere de devlet memuru olma olanağı tanınmaktadır.
Oysa, kişinin öğretim elemanı olamayacağına ilişkin yargı kararı bir gerekçeye dayanacağına göre, o gerekçenin aynı kişinin devlet memuru olmasını engelleyebileceği gözden uzak tutulmaktadır. Başka bir anlatımla, söz konusu kural, dolaylı yoldan yargı kararının sonuçsuz kalmasına da neden olabilecektir.
Bu nedenle, geçici 53 üncü maddenin birinci fıkrasının sözü edilen kuralı, Anayasanın yargı kararlarının bağlayıcılığını öngören 138 inci maddesiyle de bağdaşmamaktadır.
Sonuç olarak, 5518 sayılı Yasa ile 1416 ve 2547 sayılı Yasalara eklenen sırasıyla geçici 1 ve geçici 53 üncü madde kapsamına girenlere, başarı durumları, görevlerine ya da eğitimlerine son verilme nedenleri, önceki dönemde devlete olan zorunlu hizmet borçlarını yerine getirmekteki isteksizlikleri, benzer durumda olan ve iş arayan yetişmiş ve hiçbir olumsuzluğu saptanmamış işsizler gözetilmeden, devlet memuriyetine atanmada ayrıcalık tanınması, hukuk devletinde bulunması gereken adalet anlayışıyla, eşitlik ilkesiyle, kamu yararı ve hizmetin gerekleriyle bağdaşmamakta ve Anayasının 2, 10 ve 70 inci maddelerine aykırılık içermektedir.
Yayımlanması yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5518 sayılı "Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun", 1 ve 2 nci maddelerinin Türkiye Büyük Millet Meclisince bir kez daha görüşülmesi için, Anayasanın değişik 89 ve 104 üncü maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Sergey M. Mironov'un Rusya'ya resmî davetine, beraberinde Parlamento heyetiyle icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1084)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Rusya Federasyonu Federal Meclisi Federasyon Konseyi Başkanı Sergey M. Mironov'un davetine icabet etmek üzere, beraberinde Parlamento heyetiyle, Rusya Federasyonu'na resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 2 tezkeresi vardır; ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Endonezya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1085)
23.6.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gelişen Sekiz Ülke (D-8) V. Zirve Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 12-14 Mayıs 2006 tarihlerinde Endonezya'ya yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Şaban Dişli (Sakarya)
Şükrü Ayalan (Tokat)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4.- Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in Sudan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1086)
23.6.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 24-27 Nisan 2006 tarihlerinde Sudan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Osman Aslan (Diyarbakır)
İrfan Rıza Yazıcıoğlu (Diyarbakır)
BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Anavatan Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
IV.- ÖNERİLER
A) Sİyasî Partİ GruBU Önerİlerİ
1.- (10/316) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin öngörüşmelerinin Genel Kurulun 27.6.2006 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin Anavatan Partisi grup önerisi
27.6.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 27.6.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Süleyman Sarıbaş
Grup Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurul gündeminin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 255 inci sırasında bulunan (10/316) esas numaralı çimento sektöründeki denetimsiz fiyat oluşumu ve tekelleşme iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 27.6.2006 Salı günkü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -Önerinin lehinde, Mardin Milletvekili Muharrem Doğan; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) - sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük ve 52 milletvekilinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmak üzere, çimento sanayiinde yaşanan kontrolsüz ve denetimsiz fiyat artışlarına ilişkin Meclis araştırması önergesinin bugün görüşülmesi Anavatan Grubumuzun önerisidir. Bu nedenle lehte söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, çimento sanayiinde yaşanan kontrolsüz ve denetimsiz fiyat artışlarına, bölgesel ve ulusal düzeyde oluşan tekelleşmelere karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasına dair verilen önergeyi olumlu buluyorum ve destekliyorum.
Türkiye, 39 entegre çimento fabrikası ve 18 öğütme tesisiyle Avrupa'nın ikinci, dünyanın ise yedinci çimento üreticisi konumundadır. Buna rağmen, ülke olarak, yüksek fiyat ve kartelcilikte birincilik için yarış halindeyiz. Bilindiği gibi, çimento üreticilerinin kendi aralarında anlaşarak kartel oluşturduklarını basın da yazmıştır.
Rekabet Kurulu daha önce ihbarları değerlendirmiş olup, çimento fabrikalarına trilyonlarca ceza kesmesine rağmen, hiçbir ceza tahsil edilememiştir. Çünkü, Danıştayda açılan davaların hepsi de, yürütmeyi durdurma kararı almışlardır. Bu nedenle, Rekabet Kurulunca verilen para cezalarının bir caydırıcılığının olmadığı görülmüştür. Mahkemeler, hukuka göre karar vermektedirler. Burada yapılması gereken şey, Hükümetin, serbest piyasa ekonomisi için dengeyi sağlamaktır. Ekonomik dengeler bozulunca, sonuçta, vatandaşımız, pahalı çimento almaya mahkûm edilmektedir. Türkiye'nin uzun yıllardır oturtmaya çalıştığı serbest piyasa ekonomisine darbe vurmuştur. Hükümet, önleyici tedbir almamış, sadece seyirci kalmıştır. Üç yıl zarfında, 2003, 2004 ve 2005'te çimentoya yüzde 100 zam yapılması kabul edilebilir durum değildir. Bu, sadece üç yılda. Son beş ayda da yüzde 12 oranında zam geldi. Onu da ilave edersek yüzde 112 eder.
Ekonomimizin lokomotifi olarak bilinen inşaat sektörü, sadece çimentoyla sınırlı değildir. Diğer önemli kalemlerden olan demir, hazır beton ile TÜPRAŞ mamullerinde yüksek fiyat ve kartelcilik vardır. Bunlar da çimentodan farklı değildir. Burada da Hükümetin aciz kaldığı ve önleyici tedbir olarak hiçbir önlem almadığı aşikârdır. Örnek: Son beş ayda gelen zamlar. İnşaat demirine yüzde 54, hazır betona yüzde 40-50 arasında, elektrik malzemelerine -yani, bakıra- yüzde 74, asfalt malzemelerine, özellikle bitüme yüzde 47,5 zam yapılmıştır. Dört kalemin ortalaması yüzde 55,75'tir. Yani, Hükümet, piyasalarla, yatırımcılarla dalga geçmektedir. Halbuki, son beş ayda Hükümetin açıkladığı resmî enflasyon değeri 7,4'tür. O zaman, ya Hükümetin piyasalardan haberi yok ya da açıklanan 7,4 enflasyon değeri doğru değildir; vatandaş ne yapsın!
Sayın milletvekilleri, Hükümet, eğer bir enflasyon hedefi belirlemişse ve yatırımcılarımız bu hedefe güvenerek yatırımlarını ve hesaplarını yapmışlarsa, yapının temel kalemleri olan çimento, demir, hazır beton, bakır ve TÜPRAŞ mamullerinde meydana gelen zamlar enflasyon değerinin üzerinde olmamalıdır. Yani, yapılan zamların yüzde 7,5'i geçmemesi gerekir. Oluyorsa, neden tedbir alınamıyor?.. Alınamıyorsa da, tek sorumlusu İktidardır.
Irak hariç, dışarıya yapılan ihracat ton fiyatı 35-40 dolar iken, iç pazardaki ton fiyatı 75-80 dolardır. Bariz olan fiyat farkının hesabını Hükümet vermelidir; ama, Hükümet, ne hesap vermeye ne de tedbir almaya, yanaşmamaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, Hükümetin Acil Eylem Planındaki en önemli projesi olan duble yollar ve toplukonutlarda önemli problemler yaşanmaktadır. Sabit fiyat sistemiyle yüzde 47,5 maliyet artışına göre imalat yapan müteahhitlere, devlet, ÜFE ile, yüzde 7,4 ile fiyat farkı ödemektedir. Aradaki yüzde 40 fiyat farkını müteahhitler ceplerinden ödemektedirler. Bu durumda hiçbir müteahhidin ayakta durması mümkün değildir. Bunun için, duble yollar durdu. Aynı şekilde, TOKİ müteahhitlerinin şantiyelerine hacizler gelmeye başladı. TOKİ, ihale iptal etmeye başladı.
Hükümet, bir fiyat farkı kararnamesi çıkarmalı ya da ÜFE ile piyasa arasındaki fiyat farklarını önlemelidir. Burada yapılması gereken önleyici çözüm, fiyat farkı kararnamesi çıkarmaktır. Aksi halde, AKP Hükümetinin Acil Eylem Planının en önemli iki projesi, duble yollar ve toplukonut, yani TOKİ, hüsranla sonuçlanacaktır. Yüzlerce müteahhit iflas edecek ve işler yarım kalacaktır. Daha önemlisi, inşaat lokomotifi duracak, işsizlik daha çok artacaktır.
Bu konuları inceleyip, inşaat sektörünü batmaktan kurtaracak tedbirleri almak üzere bir Meclis araştırmasının açılması zarurîdir. Çimento, demir, hazır beton, bakır, TÜPRAŞ mamulleri ne idi, ne oldu, ne olacak; tüm bunların hepsinin bir komisyon marifetiyle araştırılması gerekir.
Ekonomi dengeleri bozulmuştur. Girdi fiyatlarını bahane ederek, yap-sat müteahhitleri de istedikleri fiyattan konut satmaktadırlar.
Tüm bunlara rağmen fatura vatandaşa kesilmiştir.
Devlet elini taşın altına koymak zorundadır. Geç bile kalmıştır. Arz ve talepte meydana gelen dengesizlik ortadan kaldırılmalıdır. Bu da Hükümetin görevidir.
Değerli milletvekilleri, 29 Mayıs 2006 tarihindeki Bakanlar Kurulu toplantısında bu konu gündeme alındı. 3 bakandan oluşan, Bayındırlık ve İskân Bakanı Sayın Faruk Özak, Sanayi Bakanı Sayın Ali Coşkun ve Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen'den oluşan bir komite kuruldu. Bu komite iki defa toplantı yaptı; fakat, somut hiçbir tedbir alınmadığı gibi bir açıklama da yapılmamıştır.
Burada iki seçenek var; müteahhitler ya kaliteden kaçacak veya batacaktır.
ÜFE'ye göre, yani enflasyon değerine göre fiyat farkı ödemesi yanlış bir sistemdir.
Sabit bedelle iş alan tüm müteahhitler mağdur edilmişlerdir. Çünkü, Hükümet, enflasyon yükselmeyecektir, sabit kalacaktır diye garanti vermiştir. Devlet, güvenirliliğini kaybetmiştir.
Rekabet Kurulunun saygınlık kazanması bakımından, çimento sanayiinde oluşan fahiş fiyatlar ve sektördeki tekelleşme sorunlarının ivedilikle çözülmesi, gereken yasal tedbirlerin tespit edilmesi amacıyla araştırılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, Anavatan Partisi Grup önerisi olarak görüşülen Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük ve 52 milletvekilinin verdikleri Meclis araştırması önergesinin kabul edilmesini takdirlerinize arz ediyorum.
Beni dinlediğiniz için sizlere, tekrar, saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Grup önerisinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimize ve memleketimize hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.
Anavatan Partisi Grubunun vermiş olduğu önerinin aleyhinde söz aldım. Öncelikle, bu araştırma önergesi, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekillerine ait olan bir araştırma önergesi. Ancak, uzun zamandan beri bu konunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine alınmaması nedeniyle, bugün, büyük bir duyarlılık gösterip, bu meselenin Meclis araştırmasına konu olmasını gündeme getiren Anavatan Partisi milletvekillerine de ayrıca teşekkür ediyorum.
Tabiî, bu çimento sanayiiyle ilgili olarak söylenecek çok söz var. Çimento fabrikalarının özelleştirilmesinin gündemde olduğu günlerde, yapılan ihalelerde fiyatların tahmin edilenin çok üzerinde gitmesi karşısında, Hükümet yetkilileri, son derece, büyük bir memnuniyet içerisindelerdi. "Çimento fabrikalarına büyük ölçüde talep var, tahmin ettiğimiz fiyatların üzerinde biz bu fabrikaları sattık; işte görüyorsunuz, Türkiye'deki özelleştirme konusunda İktidarımız ne kadar başarılıdır, bu konularla ilgili ne kadar ciddî çalışıyoruz, işte bu özelleştirmelerden de şu kadar gelir elde ettik" şeklindeki ifadelerine o günlerde rastlamak mümkündü. Biz, o zaman, bu çimento fabrikaları, satışlarında, tahminlerin üzerinde fiyatlara gitti; ancak, bunun altında yatan sebepleri araştırmak lazım; üç gün sonra beş gün sonra, bu çimento fabrikalarını alanların, çimento sanayiinde bir kartel oluşturacaklarını ve fiyatlarını istedikleri şekilde belirleyeceklerini ve dolayısıyla, olanın da vatandaşlarımıza olacağını, Türk ekonomisine zarar vereceğini söylemiştik. İşte, şimdi gelinen noktada, bizim bu sözlerimizin ne kadar haklı ve gerçek olduğu ortaya çıktı. Şimdi feryat ediyoruz; efendim, bu çimento fabrikaları bir araya geldiler, fiyatlarını istedikleri şekilde belirliyorlar, bu çimento fabrikaları bölgeleri parsellediler, bir bölgede faaliyet gösteren çimento fabrikasının sahasına, diğer bölgelerdeki fabrikaların girmeyeceği şeklinde aralarında centilmenlik anlaşmaları yapıldığı şeklinde kamuoyunda yaygın inançlar var. Şimdi, durum böyle olunca, çimento fiyatlarındaki bu kaçınılmaz yükselmenin de bu şekilde olacağı çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor.
Şimdi, Türkiye'de, Hükümetin 2006 yılı enflasyon hedefi yüzde 5. Şimdi, Hükümet, 2006 yılı için yüzde 5'lik bir enflasyon hedefi ortaya koydu; ancak, gelinen noktada, enflasyon hedefinin, bir yıl geriye gidilecek şekilde 9,85 olduğu ortaya çıktı ve önümüzdeki haziran ayında da enflasyon rakamlarının yüksek çıkacağı şeklinde Merkez Bankası Başkanının da ifadeleri var. Önümüzdeki haziran ayının sonunda ortaya çıkacak olan rakamların çift haneli rakamlar olacağı ortaya çıktı. Şimdi durum bu şekildeyken, Türkiye'deki bütün fiyat artışlarının enflasyonun çok üzerinde olduğu günümüzde… Gayrimenkul kira artışlarını hemen söyleyeyim: Yüzde 21. Türkiye'de, siz, 2006 yılında enflasyon yüzde 5 olacak diyorsunuz, Türkiye'de gayrimenkul kira artışlarındaki rakam yüzde 21 ortalama. Şimdi, iki yıl içerisinde doğalgaz yüzde 50 zamlanmış. Türkiye'deki doğalgaz fiyatlarındaki artış yüzde 50. İki yıllık sizin enflasyon hedefiniz yüzde 13, Türkiye'deki doğalgaz fiyatlarındaki artış yüzde 50. Fuel-oilde yüzde 80, kalorifer yakıtında yüzde 57, LPG'de yüzde 45. Daha bugün mazot fiyatlarına yeniden zam geldi arkadaşlar. Bugün, Türkiye'de mazot fiyatları yeniden yükseldi. İktidara geldiğinizde mazot fiyatları 1 200 000 lira, üçbuçuk yılın sonunda mazot fiyatlarındaki artış yüzde 100; bugün, 2,5 milyon lira mazot fiyatları.
Şimdi, Türkiye'de bu mazotu kullanan vatandaşlarımızın hangi sıkıntılar içerisinde olduğu çok açık bir gerçek. Tarım kesimi bu kadar fiyat artışlarından dolayı ciddî manada sıkıntı içerisinde.
Trabzon milletvekilimiz oradan gülüyor; ama, ben, hafta sonunda Anadolu'nun değişik illerindeydim yine sayın milletvekilim. Oradaki vatandaşlarımız kan ağlıyor. Tarım çökmüş, bitmiş. 2005 yılının doğrudan gelir desteği henüz ödenmemiş. Ne zaman ödeyeceksiniz, gelin bu kürsüden söyleyin; vatandaşlarımız soruyorlar bize. Daha 2005 yılının gelir desteğini alamamış, ürün fiyatları geri gelmiş, girdi fiyatları yüzde 100'lere varan oranda artmış.
İşte, böyle bir ortamda çimento fiyatları da, artık, vatandaşların alım gücünün çok üzerinde, fahiş rakamlara ulaşmış.
MUHARREM ESKİYAPAN (Kayseri) - Nerede, nerede?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Milletvekilim öyle diyorsunuz da, rakamlar meydanda. Bakınız, ben elimdeki rakamları size okuyorum:
Şimdi, yılbaşından beri akaryakıt artışı yüzde 12 olmuş. Bu, çimento fiyatlarının artmasına bir engel değil mi, bir rol oynamıyor mu? Agrega yüzde 25 artmış. Bunlar resmî rakamlar Sayın Milletvekilim.
MUHARREM ESKİYAPAN (Kayseri) - Toplusözleşme var…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kimyasal katkılarda yüzde 15-20 artış olmuş. Bütün bunlar… Girdi fiyatları Türkiye'de artmış; girdi fiyatları artınca da, maliyetler artınca da, çimento sektörü de bir kartel oluşturduğu için, çimento fabrikaları belirli ellerde toplandığı için…
MUHARREM ESKİYAPAN (Kayseri) - Ne alakası var?! Yanlış konuşuyorsunuz, yanlış!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …maalesef, Türkiye'de çimento sanayiindeki fiyatların bu şekilde artması kaçınılmaz.
Bakınız, demir fiyatları…
AHMET YENİ (Samsun) - Varil…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, demir fiyatları: 650 000 lira olan demir 1 000 000 lira oldu. Samsun Milletvekilimiz, belki senin bundan haberin yok; ama, 1 000 000'u geçti; yani, inşaatlardaki maliyetler korkunç derecede arttı.
TOKİ'ye iş yapan müteahhitler feryat ediyor, batmak üzere olduklarını söylüyorlar. Eskişehir'de, TOKİ Başkanı gidiyor "batarsanız batın" diyor.
Şimdi, siz, devlet olarak diyorsunuz ki: Türkiye'deki enflasyon yüzde 5 olacak. TOKİ'nin müteahhidi de size güveniyor, ihale alıyor. Anahtar teslimi bu ihaleler. Sonra ne oluyor; Türkiye'deki bütün girdi maliyetleri yukarı çıkınca, bu ihaleyi alan müteahhitler kan ağılıyor şu anda. Eskişehir'deki müteahhit tamamlayamamış; ama, TOKİ Başkanı diyor ki: "Canın cehenneme." Böyle bir mantık olabilir mi?! Siz, devlet olarak, vatandaşa bir söz vermişsiniz; 2005 yılı enflasyonu bu olacak, 2006 yılı enflasyonu bu olacak ve bunu biz gerçekleştireceğiz demişsiniz; ama, Türkiye'deki fiyatları tutamıyorsunuz. Dolar fiyatını da siz açıkladınız -biraz sonra o konu da, kanun da buraya gelecek- 2013 yılında 1 450 000 lira olacak diyorsunuz, Devlet Planlama Teşkilatı; yani, bu olacak şey mi?! 2013 yılında dolar fiyatının bu şekilde olacağını söylüyorsunuz ve vatandaş da size güveniyor. Vatandaş ne yaptı; size güvendi, elindeki dövizi bozdurdu. Türk parasına geçin dediniz. Elindeki dövizi bozdurdu; evet…
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ (Isparta) - Serbest piyasa ekonomisi var.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Siz söylediniz Sayın Milletvekilim. "Artık Türk parasına geçiniz, dövizin 2006 yılı sonundaki fiyatı budur" dediniz. Vatandaş da size inandı, güvendi, elindeki dövizi bozdurdu, Türk parasına geçti. Şirketlerimiz size güvendi, döviz cinsinden borçlandı. Şimdi ne yapacak?! Yüzde 30 civarında döviz fiyatları yükseldi. Dövizle borçlanan vatandaşımız ne yapacak?! Elindeki dövizi bozdurup Türk Lirasına geçen vatandaşımız ne yapacak?! Ne yapacak?! Bunları, gelin, bu kürsülerden bir şeyler söyleyin. Bu vatandaşlarımıza bir moral verin. Faizler yüzde 13'lere düşmüştü, ne oldu bugün?! Ne oldu bugün?!
MEHMET SARI (Osmaniye) - O zaman da tenkit ediyordunuz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır efendim. Ne oldu bugün?! İşte, faizler yüzde 20'lerin çok üzerinde.
RECEP KORAL (İstanbul) - Çok sevinme ya!. Çok sevinme, çok sevinme…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, bakınız, Türkiye'de öyle enteresan bir olay var ki, Merkez Bankası bile üç dört gün sonrasını göremez bir hale gelindi Türkiye'de. Merkez Bankası, 20 Haziranda toplantı yaptı, faiz artırımı yapmadı. Dört gün sonra olağanüstü toplanıyor Merkez Bankası, Para Kurulunu topluyor ve Merkez Bankası bile dört gün sonrasını göremiyor Türkiye'de arkadaşlar. Merkez Bankasının dört gün sonrasını göremediği bir ülkenin ekonomisinin hangi durumların içerisinde olacağını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Şimdi, bu çimento fiyatları, çimento sanayiiyle ilgili bir araştırma önergesi, çok önce verilmiş bir araştırma önergesi; ama, işte, Meclisin son haftası. Ne zaman komisyon kurulacak, ne zaman çalışacak, ne zaman faaliyete geçecek belli değil. Böyle, ne zaman faaliyete geçeceği belli olmayan bir komisyonun kurulmasının ne kadar sağlıklı olacağının takdirini de sizlere bırakıyorum. O nedenle, ben, bu araştırma önergesinin aleyhinde söz aldım.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Evet, sayın milletvekillerine, sürelerine riayet ettikleri için, ayrıca teşekkür ediyorum.
Önerinin lehinde, Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük.
Sayın Küçük, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz çimento sektöründeki sorunlar ve tekelleşmeyle ilgili araştırma önergesinin bugün Anavatan Grubu tarafından grup önerisi olarak getirilmesi dolayısıyla, önergemin, kendi, birinci imzasına sahip olduğum önergemin lehinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, çimento, tabiî, Türkiye'nin çok önemli sanayi dallarından biri ve hem bölgemizde hem dünyada hem Avrupa'da, iddialı olduğumuz, üretim miktarıyla, fabrika sayısıyla belirleyici olduğumuz bir sektör. Bugün, üretim kapasitemizde, Avrupa'nın 2 ncisi, dünyanın da 7 ncisiyiz ve ülkemizde çok yakın bir zamana kadar kamu sektörünün çok önemli bir şekilde içinde bulunduğu bu sektör, özelleştirmelerle birlikte tamamen yerli ve yabancı sermayenin eline geçmiş ve işte, bugün de karşı karşıya olduğumuz sorunlarla karşı karşıya kalmışız.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme, tabiî, ekonominin kullanılabilir bir enstrümanıdır ve yapılabilir; ama, özelleştirmenin yapılmasında, ülkenin ve o üretim yapılan sektörün yarar görmesi lazım; teknolojinin yenilenmesi lazım, istihdamın artması lazım, üretimin ve kalitenin artması lazım ve en önemlisi, o sektörde, bugün içinde bulunduğumuz şikayetlerle karşı karşıya olmamamız, kalmamamız lazım. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, özelleştirme yapılırken, kamunun, bu sektörün tamamen içinden çıkmasının yanlışlığını ve bugün karşı karşıya kaldığımız sorunlara dikkati çekmiştir. Kamu, artık, çimento gibi teknoloji çok fazla gerektirmeyen sektörlerde belirleyici olarak kalmayabilir; ama, eğer, siz, ülkenizde kurumsallaşmayı sağlayıp, serbest piyasa ekonomisinin enstrümanlarını, kurumsal enstrümanlarını, gerçekten, doğru oturtup, işlevsel hale getirmemişseniz, işte, bugünkü sıkıntılarla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Onun için, bence, Türkiye bu özelleştirmeleri yaparken hem en başında hem geçtiğimiz dönemde tasfiye olan bir özel sektör kuruluşunun fabrikaları satılırken, mutlaka müdahale edebilecek şekilde sektörün bölgeler arasında dengeyi kuracak şekilde içinde kalmalıydı ve mutlaka belli fabrikaları elinde tutmalıydı.
Çimento, hepimizin bildiği gibi, nakliyenin gerek üretiminde gerek pazarlanmasında çok önemli bir maliyet unsuru oluşturduğu bir sektör. Dolayısıyla, bölgesel çapta her zaman anlaşmaların, tekelleşmelerin oluşabileceği ve rekabet ortamının o bölgede ortadan kaldırılabileceği bir alandır; çünkü, çok ağır bir maddedir ve dolayısıyla uzun mesafelere nakledilmesi esas olarak onun satışında cazip noktaları ortadan kaldırmaktadır.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, bu göz önünde bulundurulmadan yapılan özelleştirmeler, bugünkü içinde bulunduğumuz sıkıntıları ortaya çıkarmıştır ve bugün, maalesef, çimento sektörü, iki grubun neredeyse yüzde 40-45'ine Türkiye üretiminin sahip olduğu bir yapı ortaya çıkarmış ve bugün içinde bulunduğumuz sıkıntılarla karşı karşıya kalmışızdır.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, bir ülkede, tabiî, enflasyon olmaması, sektörün sıkıntıya girmemesi açısından, önünü görebilmesi açısından önemlidir; ama, burada, esas olan, enflasyon nedeniyle fiyat artışları değildir değerli arkadaşlarım. Dünyanın her yerinde, herkes, biliyor ki, çimentonun maliyeti, 30-35 dolarlar dolayındadır tonu ve Türkiye, bundan birkaç yıl önceye kadar, 2004 yıllarına kadar da, çimentoyu içpazarında 40 dolarlar düzeyinde pazarlıyordu; yani, yaklaşık yüzde 15-20 kârlılıkla pazarlayan bir yapı arz ediyordu Türkiye çimento piyasası ve bu olağandır, doğrudur; çünkü, çimento, esas olarak, ar-ge yatırımlarının çok olduğu ve esas olarak, yatırımların sürekli yenilenmesi gereken bir sektör değildir. Dolayısıyla, bu miktarda bir kârlılık olağandır, doğrudur, yeterlidir; ama, 2004'ten sonra ne olduysa olmuş ve bugün çimentonun fiyatı Türkiye'de 70-80 dolarlara çıkmış ve gerçekten, taşınabilir boyutları aşmıştır.
Şimdi bu konuda, değerli arkadaşlarım, ben konuyu, önergeyi vermeden önce taraflarla görüştüm, müteahhitlerle görüştüm, betoncularla görüştüm, çimento sanayicileriyle de görüştüm, bu ülkede bu işin en üst düzeyde üretimini yapan kuruluşlarla görüştüm. Herkes, kendine göre haklı olduğunu iddia ediyor. Çimento sanayicilerimiz de şikâyetlerini, sıkıntılarını dile getiriyorlar ve haklı nedenlerini ortaya koyuyorlar, genellikle de, Avrupa'da hâlâ, fiyat olarak bizim en altta olduğumuzu söylüyorlar.
Değerli arkadaşlarım, yalnız, acaba, çimento fiyatının oluşumunda Avrupa'daki şartlarla Türkiye'deki şartlar aynı mıdır; değildir.
Değerli arkadaşlarım, çok sıkıştıklarında da, çimento sanayi sektöründeki arkadaşlarımız, çimentonun fiyatının inşaatın genel maliyet analizi içerisindeki oranının düşüklüğünden ve betonun içindeki payının yüzde 40'lar düzeyinde olduğunu söylüyorlar. Doğru olabilir; ama, şunu hepimiz biliyoruz ki, beton sektörü de büyük bir şekilde, esas olarak, çimentocuların elindedir. Herkes biliyor ki, betoncular, esas olarak, belli fabrikalara ya entegre olmuş ya iç içe geçmiş ya onların kuruluşu veya kiracısı, müsteciri olarak çalışıyorlar; dolayısıyla, rahatlıkla bu tekel fiyat oluşumunun katkısı durumundalar.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu konu bugünün konusu değil. Bu konu, uzun süredir Türkiye'de tartışılıyor ve Türkiye'nin sıkıntısı olmaya devam ediyor ve bu sıkıntıları çözmekle ilgili olarak görevlendirilmiş ve en önemli serbest piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz kuruluşu Rekabet Kurumudur. Rekabet Kurumu doğru çalışması lazım, güçlü kılınması lazım ve mutlaka sonuç alması lazım. Rekabet Kurumu, defalarca bu konuya müdahale etmiş, trilyonlarca lira cezalar yazmış; ama, değerli arkadaşlarım, maalesef, ya hukukumuzdaki eksiklikten ya yetkilerinin yetersizliğinden, bu cezaların, maalesef, 1 lirasını bile tahsil edememiş. O zaman Rekabet Kurumu ne işe yarıyor?! Problem var. Problem var. Eğer, bir şikâyet varsa bir sektörde tekelleşmeyle ilgili sıkıntı varsa, bu, piyasaya yansıyor, tartışılıyorsa, Rekabet Kurumu mutlaka sonuç almalıdır; ama, biz, gerek yaptığımız yasal düzenlemelerle veya yasal düzenlemelerdeki eksikliklerle Rekabet Kurumunu sonuç almaktan uzak bir kurum halinde tutuyorsak ve etkin kılamıyorsak, önündeki engelleri kaldıramıyorsak, o zaman, bu sorunu halletmemiz mümkün değildir. Çünkü, piyasaları düzenlemekte, tekelleşmeyi, kartelleşmeyi, tröstleşmeyi önlemekte piyasanın içinden kamu olarak çekilmişseniz, tek, bir tek enstrümanınız kalıyor, Rekabet Kurumu.
Mutlaka, Rekabet Kurumunu çalışabilir, çalışmalarında sonuç alan, sonuç alması için gerekli yasal düzenlemeleri yapan bir yapı ortaya koymalıyız, bunu başarmalıyız. Bunu başaramazsak, sistemi batırırız. Bu serbest piyasa ekonomisine dayalı olan ülkemizin temel sistemi olan kapitalist sistem çöker. İşte, Karl Marks'ın dediği gibi, o zaman, kapitalizm kendi mezarını kazar.
Değerli arkadaşlarım, rekabet oluşmazsa, rekabet şartları ortadan kalkmışsa ve dün 40 dolara satılan çimento, bugün 70 dolara satılıyorsa, ihracatta, hâlâ, 45 dolara biz mal veriyorsak, o zaman problem var.
Şimdi, arkadaşlarımız şunu diyebilir, çimento sektöründeki arkadaşlarımız: "Yahu kardeşim piyasalar iyiyken, biz de bu piyasa şartlarından yararlanalım; hazır talep yoğun, biz de sermaye birikimi yapalım, yeni yatırımlar yapalım." Doğrudur; bizim sektörlerimiz de, tabiî, sermaye birikimi yapmalı ve yeni yatırımlar ancak böyle olabilecektir; ama, bu, makul olmalıdır, kabul edilebilir olmalıdır. Bugün, piyasa şartlarında çimento fiyatları kabul edilebilir değildir. Sadece çimento değil, demir fiyatları da kabul edilebilir olmaktan çıkmıştır. Tabiî ki, demir, taşınmasındaki kolaylık nedeniyle, daha bir kolay nakledilebilen ve uluslararası piyasada fiyatları belirlenen önemli bir inşaat hammaddesidir; ama, kabul edilebilir bir şey değildir. Bugün, Türkiye'de, 700 000 liradan 1 150 000'e çıkmıştır demir, şurada üç aylık bir dönemde değerli arkadaşlarım ve devlet bunu seyrediyorsa, tedbir almıyorsa, inşaat sektörü krize girmişse, sıkıntıya girmişse, önemli sıkıntılardan birisi de buysa ve bunu hâlâ seyrediyorsak ve inşaat sektörü, Türkiye ekonomisinin en önemli lokomotifiyse, bu, kabul edilebilir değildir; mutlaka tedbir almak lazımdır, gereğini yerine getirmek lazımdır, gerekli tedbirleri ve düzenlemeleri yapmak lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, umarım, bu araştırma önergem kabul edilir. Ben, bir tarafı tek başına suçlamak istemiyorum; çimento sanayicileri bu işin tek suçlusu değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Küçük, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Bakın, bir araştırma komisyonu kurarsak, bu Meclisin oluşturacağı komisyon, tarafsız, her partiden sayılarına göre oluşturulacak ve tarafsız bir şekilde sektörün sorunlarını yerinde inceleyecek ve gerekli tedbirlerin alınmasıyla ilgili Meclise mutlaka öneri getirecektir. Onun için, bu araştırma komisyonunun kurulması lazım.
Bu sektörler bizim sektörlerimiz, bu fabrikalar bizim fabrikalarımız; ama, bu inşaatla uğraşan, konut yapmak için, konut edinmek için çırpınan, varını yoğunu, çoluğunun çocuğunun lokmasını veren ve bir konut sahibi olmaya çalışan insanlar da bizim insanlarımız; hepsi bizim. Bunu halledecek olan da Türkiye Büyük Millet Meclisidir.
Umarım, partizan bir anlayış içerisinde İktidar Grubu bu önergeyi reddetmez ve bir araştırma komisyonu kurularak, sorunun gerçek nedenleri tespit edilerek, doğru çözümler buluruz. Bu vesileyle, Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Küçük.
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.52
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.22
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır; bu konuya devam edeceğiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
IV.- ÖNERİLER (Devam)
A) Sİyasî Partİ GruBU Önerİlerİ (Devam)
2.- 1214 sıra sayılı Dokuzuncu Kalkınma Planının görüşme gününe ve gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti grup önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 27.6.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Salih Kapusuz
Ankara
AK Parti Grup Başkanvekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 7 nci sırasında yer alan 1199 sıra sayılı kanun teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına, 11 inci sırasında yer alan 817 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 7 nci sırasına, 364 üncü sırasında yer alan 1212 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına, 8 inci sırasında yer alan 1040 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına;
26.6.2006 tarihli Gelen Kâğıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 1215 sıra sayılı kanun teklifi ile 1217 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 5 inci ve 11 inci sırasına, 27.6.2006 tarihli Gelen Kâğıtlar listesinde yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 1222 sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 12 nci sırasına 48 saat geçmeden alınmaları ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
1214 sıra sayılı Dokuzuncu Kalkınma Planının (2007-2013) gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, görüşmelerinin 3 bölüm halinde yapılması, her bölüm üzerinde siyasî parti grupları ile Hükümet ve Komisyonun konuşma sürelerinin 30'ar dakika (Hükümetin sunuş konuşması dahil), kişisel konuşmaların 10'ar dakika olması, siyasî parti gruplarının sürelerinin birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilmesi;
Genel Kurulun; 27.6.2006 Salı günü 1212 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar, 28.6.2006 Çarşamba günü 1222 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin bitimine kadar çalışması; 29.6.2006 Perşembe günü ise Genel Kurulun çalışmalarının saat 11.00'de başlaması önerilmiştir.
BAŞKAN - Grup önerisinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Elimizde öneri yok Sayın Başkan.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Öneri yoksa, önerinin aleyhinde ne konuşacaksın?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Öneri gelsin -kim onu söyleyen- cevabını vereceğim.
RECEP KORAL (İstanbul) - Otur ya!.. Seni mi dinleyeceğiz?!. Allah Allah!.. Niye karşılıklı konuşuyorsun; bak, çalışıyoruz burada!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşan kendisi; önce kendi arkadaşına söyle…
BAŞKAN - Arkadaşlar, oturunuz yerinize; bir şey yok.
Grup önerisinin aleyhinde, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan; buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bir grup önerisinin aleyhinde söz aldım; ancak, sizler de gördünüz, grup önerisi, şu anda, elime yeni ulaştı. Şimdi, oradan, bir milletvekili arkadaşım bana laf atıyor oradan "bilmediğin grup önerisinin aleyhinde niye söz istiyorsun" diye. Sayın Milletvekilim, bakınız, demin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna geldiğimizde, Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisi diye elimize bu verildi. Siz, tabiî, bunları takip etmediğiniz için bilmiyorsunuz, bilmediğinizden de yerinizden konuşuyorsunuz; ama, şimdi, bu grup önerisi ortadan kalktı. Şimdi, yeni bir grup önerisi, yeni bir grup önerisi…
Meclis çalışmaya başladı, saat 15.00, Sayın Başkanımız bir ara verdi, 5 dakika ara; tam yarım saat sonra toplandık. Tabiî, bu arada, Adalet ve Kalkınma Partisi, grup önerisi hazırlıyorlar. Değerli milletvekilleri, bu nasıl bir Meclis çalışmasıdır?! Meclis açılıyor, çalışmaya başlıyor, Sayın Meclis Başkanvekilimiz 5 dakika ara veriyor; bu arada, Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi alelacele yazılıyor ve grup önerisini de, biraz sonra sizler de göreceksiniz, üzerinde elle düzeltmeler, karalamalar… Yani, Millet Meclisinin çalışmasının bir ciddiyeti olması lazım değerli milletvekilleri.
Şimdi, biz, bakacağız burada… Hiçbir milletvekili arkadaşımın da -kanunlar olarak- bugün neler görüşeceğiz, bu hafta neler görüşeceğiz, kimsenin haberi yok.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Haberimiz var!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yok, yok!.. Sayın Erdöl, yok, allahaşkına, niye öyle söylüyorsunuz?! Yok… Hiçbir milletvekilinin -iddia ediyorum ve iddiamda da ısrarlıyım- hiçbir milletvekilinin, bu hafta, hangi kanunların hangi gün görüşüleceğinden haberi yok…
RECEP KORAL (İstanbul) - Söyleyelim mi? Söyleyeyim mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Buyurun, hadi buyurun!..
RECEP KORAL (İstanbul) - Sus bakalım!..
Bak, salı günü 1199 sıra sayılı genel kadro…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Evet…
RECEP KORAL (İstanbul) - Arkasından, ateşli silahlar ve bıçaklarla ilgili kanunu görüşeceğiz. Arkasından…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…
Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bir kere, bakınız…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız…
RECEP KORAL (İstanbul) - Arkasından, askerî mahkemeler kuruluşu ve yargılama usulü kanunu…
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
Sayın Koral…
RECEP KORAL (İstanbul) - Çarşamba günü orman mühendisleri…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, şimdi o değil… Bak, yanlış söylüyorsun!..
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
RECEP KORAL (İstanbul) - Gelir Vergisi…
BAŞKAN - Sayın Koral…Sayın Koral, lütfen, istirham ediyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yanlış söylüyorsun!.. Yanlış söylüyorsun Sayın Milletvekili, yanlış söylüyorsun!..
RECEP KORAL (İstanbul) - Bütçe kanunları…
BAŞKAN - Sayın Koral…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, buradakinden farklı söylüyorsunuz!.. Yanlış söylüyorsunuz!..
RECEP KORAL (İstanbul) - Sözünü geri al!..
BAŞKAN - Sayın Koral…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Koral, yanlış söylüyorsun; bilmiyorsun, okumamışsın, bakmamışsın!..
BAŞKAN - Sayın Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri…
RECEP KORAL (İstanbul) - Ukalalık etme!..
BAŞKAN - Bir dakika… Sayın Koral… Sayın Koral, lütfen efendim… Sayın Koral…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Biz milletvekilleri olarak, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde hangi konular görüşülecektir, hangi kanunlar görüşülecektir, kimsenin haberi yok.
RECEP KORAL (İstanbul) - Sözünü geri al!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız, geçen haftaki gündem elimde.
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın; ne demek, bilmiyorsunuz?! Hangi milletvekili bilmiyor?! Beyefendi biliyor sadece! Oradan bağırmakla olmuyor!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geçen haftaki gündemin… Perşembe günü saat 13.00'te başladı çalışma, bitimine kadar…
RECEP KORAL (İstanbul) - Okudum ben hepsini…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki, bitirdik mi arkadaşlar, bitti mi; 11 inci maddede kaldı; çalışmalar bitti…
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın, ben doğru söylüyorum…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hani, geçen hafta bu öneri oylandı, kabul edildi, o kanun tasarısının bitimine kadar görüşmeler devam edecekti, ne oldu; saat yarımda görüşmeler bitirildi, tamamlandı.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine bir gündemle gelindiğinde, buna mutlaka uyulması lazım, bunun gereğinin yerine getirilmesi lazım.
Şimdi bakınız, şu ikisi birbirinden farklı; geldiğimizde bu grup önerisi vardı, Meclis ara verdi, bu grup önerisi önümüze geldi. Hangisine inanacağız, hangisine itibar edeceğiz?! Hangisine itibar edeceğiz?! Bu, dağıtıldı bizlere grup önerisi olarak.
Değerli milletvekilleri, bu şekildeki bir Meclis çalışmasının sağlıklı olmadığı inancındayım. Meclisi bu hafta hızlı bir şekilde çalıştıralım, cuma günü de Meclisi kapatalım, bütün milletvekilleri de seçim bölgelerine gitsin diye bir anlayış yanlış. Eğer bunlar, hakikaten çıkarılması gereken kanunlarsa, kapanmasın bu hafta Meclis, kapanmasın. Mutlaka çıkması gereken kanun varsa, çalışma süremizi uzatalım, önümüzdeki hafta da çalışalım. Önümüzdeki hafta da çalışalım; bunları, bitmesi gereken kanunları bitirelim.
Şimdi, bu haftaki gündemimizin ilk sırasında stopajla ilgili bir kanun teklifi… Bu kanun, altı ay önce, kasım ayında Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildi, yüzde 15 stopaj uygulamasına geçildi ve ben, o zaman, çıktım bu kürsüden dedim ki: Bu yüzde 15 stopaj uygulaması yanlıştır. Yanlıştır bu uygulama. Yarın çeşitli baskılarla -bu kelimeyi de kullandım- yarın çeşitli baskılarla, bu yüzde 15 oranının indirilmesiyle ilgili önümüze bazı dayatmalar, baskılar gelebilir. O nedenle, geliniz, bu stopajla ilgili meseleyi burada ciddî bir şekilde tartışalım. Özellikle, hisse senedi piyasalarındaki bu daha önceki süreleri, üç aylık süreyi bir yıla çıkarma süresinin yanlış olduğunu, bunun, Türkiye'den sıcakpara olarak tanımlanan paranın yurt dışına kaçmasına sebebiyet verecek bir uygulama olduğunu söyledim. Şimdi, üzerinden altı ay geçti; bugün, bir kanun teklifi… Kanun teklifinin gerekçesine baktım, Avrupa Birliğiyle uyum zikrediliyor. Peki, şimdi, ben, buradan soruyorum: Altı ay önce görüşürken Avrupa Birliği uyum meselesi yok muydu değerli milletvekilleri?! O zaman bunun farkında değil miydik; haberimiz yok muydu bu olaydan?! Şimdi, geliyoruz, bugün, alelacele bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getiriyoruz; yabancılara sıfırlıyoruz, Türklere de yüzde 15'ten 10'a indiriyoruz.
Şimdi, böyle bir uygulama içimize siniyor mu değerli milletvekilleri? Aynı işlemi yapan bir yabancı olursa elde ettiği kazançtan hiçbir vergi ödemeyecek, bu işlemi yapan Türk vatandaşı olursa, kazancından -yüzde 15'ti bugüne kadar- yüzde 10… Bunun doğru olduğunu söyleyebilecek bir milletvekili var mı huzurumuzda, içimizde?
MEHMET FEHMİ UYANIK (Diyarbakır) - O kadar iyi niyetli olamazsın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın Milletvekilim, ben bunu söyledim; yani, bunu söylemenin yanlış olduğunu da biliyorum. Ben söylemiştim, ben burada ifade etmiştim gibi ifadelerin de çok şık olmadığı inancındayım; ancak, burada uyarıda bulunuyoruz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Nasıl oldu da fark ettin ya?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Milletvekili, çok ayıp! Erzurum Milletvekili, çok ayıp yani! "Nasıl oldu da fark ettin." Yani, insan biraz sıkılır onu söylerken.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Aynı şeyi söyleyip duruyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bak, madem onu söyledin; benim, 30 tane, Sayın Cumhurbaşkanından döner dediğim kanunlar vardı, burada söyledim ben.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Onu söyledim, bunu söyledim! Utanmıyor musun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Söyledim sevgili kardeşim!
Ben çalışıyorum, inceliyorum, okuyorum, araştırıyorum; onun için benim söylediklerim doğru çıkıyor. Stopajı da söylemiştim, dinlemediniz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Bravo?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dinlemediniz, evet. Tutanaklarını biraz sonra getireceğim, altı ay önce stopajla da ilgili konuşmuştum, yanlış demiştim; işte, altı ay sonra, yanlıştan geri adım atıyorsunuz; ama, geri adım atarken de Türk vatandaşlarını rencide ederek yapıyorsunuz. Vatandaşlarımız rencide oldu. Yabancılara o uygulama… Gazeteler "kapitülasyonlar geri geldi" diye başlık attılar değerli milletvekilleri. İçimize sinmiyor bu. Böyle bir uygulamayı, bir Türk vatandaşı olarak, bir milletvekili olarak bizim kabul etmemiz mümkün değil. Niçin yabancılara böyle bir ayrıcalık tanıyorsunuz?! Ne olacak şimdi; bizim yerli vatandaşlarımız da, aynı işlemleri, bir başka ülke üzerinden yapacaklar, aynı imkânlardan faydalanmaya çalışacaklar. Bunun yolunu niye açıyoruz değerli milletvekilleri?!
Onun için, bu kanun görüşülürken, mutlaka, Türk vatandaşlarına da böyle bir uygulamanın yabancılarla eşit olarak yapılmasında fayda mülahaza ediyorum.
Yine, bu hafta, Dokuzuncu Kalkınma Planıyla ilgili bir konu gündeme gelecek. Şimdi, onunla da ilgili söylemiştik; 2013 yılında Türkiye'de kişi başına düşen gelir, ilk çalışmada 8 700 dolardı; ama, Sayın Başbakan talimat verdi, bunu dedi, 10 000 dolara çıkarın. Şimdi, bizim bürokratlar da çalıştılar, 10 000 dolara çıkardılar. Keşke, Sayın Başbakan 15 000 dolar talimatı verseydi de, bizim bürokratlar 15 000 dolara çıkarsalardı!
Değerli milletvekilleri, ekonomi, böyle, talimatlarla, yukarıdan emirlerle yönlendirilecek kadar basit bir konu değil. Bakınız, Merkez Bankası 20'sinde toplandı, Para Piyasa Kurulu toplandı; orada, faiz artırımına gitmediler. Merkez Bankasının bile dört gün sonrasını göremediği bir ülkede, Sayın Başbakan hangi gerekçelerle, hangi verilerle, 2013 yılındaki kişi başına düşen gelir 8 700 dolarken, 10 000 dolara çıkarılması talimatı veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız, lütfen.
Buyurun.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Hedef koyuyor, çıta koyuyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, çıtayı biz de istiyoruz Değerli Milletvekilim. Keşke, 15 000 olsun, 20 000 olsun; ama, ekonominin de bir gerçekleri var.
Bakınız, ne zamandan beri söylüyorsunuz, kişi başına düşen gelir
5 018 dolar. Evet; şimdi, Sayın Milletvekilim de öyle dedi. Şimdi, soruyorum Sayın Milletvekilim: Şimdi, kişi başına düşen gelir Türkiye'de kaç dolardır?
RECEP KORAL (İstanbul) - Yılbaşında bakarsın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kaç dolardır Değerli Milletvekili?! Yani, o zaman, şimdi 5 000 ise, 4 000'e iniyorsa, bu, kâğıt üzerinde iniyor çıkıyor Değerli Milletvekilim. İşte, biz de bunu söylüyoruz, bunun yanlış olduğunu söylüyor. Siz, bastırılmış dövizle Türk parası cinsinden hesapladığınız gayri safî millî hâsılayı dövize dönüştürüp, onu da
70 000 000'a bölerseniz 5 018 çıkar. Şimdi, dolar 1,700'e çıkınca da, o gelir 4 000 dolara. Yani, kâğıt üzerinde vatandaşın cebinden 1 000 dolar gitti; gitti… Onun için, ekonominin gerçekleri farklıdır, ekonominin realiteleri farklıdır.
Ben, çok aceleyle önümüze gelen; ancak, yine sağlıklı bir şekilde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Saygıdeğer arkadaşlarım şunu istirham ediyorum; yani, burada grup adına konuşma hakları vardır, grup başkanvekillerinin konuşma hakkı vardır. Kürsüye çıkan bir hatiple karşılıklı diyalog içerisinde, şöyleydi böyleydi usulünün hem kürsüdeki hatip açısından hem de Genel Kurulda bulunan milletvekilleri açısından şık olmadığı kanaatindeyim. Lütfen, bir konu varsa, çıkıp, arkadaşlar kürsüde konuşsunlar; onu istirham ediyorum.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Gruba soru soruyor.
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın Başkan, siz de nezaketsizliğe izin vermeyin.
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken, Sayın Başbakanın acısını gönülden paylaştığımı ve merhuma Allah'tan rahmet dilediğimi bütün milletin huzurunda… Allah mekânını cennet eylesin diyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta çok yoğun bir tartışmayla Meclisi geçirdik. Kamuoyuna yansıyan şey, sanki, Anavatan Partisi, efendim, Meclis siyasî partiler yardımını almıyor da muhalefet ediyormuş şeklinde yansıtmaya çalıştı İktidar tarafı. Aslında, bu, doğru değil. Burada da söyledim, kürsüde de söyledim. Bizim parayla pulla ilgimiz yok. Bizim esas istediğimiz şey, yargı kararlarına uyacak mı uymayacak mı, bir siyasî iktidar hukukun üstünlüğüne inanacak mı inanmayacak mı; bizim verdiğimiz mücadele bu nefis mücadelesidir. Netice itibariyle, geçen hafta 24 kanun tasarısını üç günde, altı günde geçireceklerini iddia etti Hükümet. Bugün gördüğümüz kadarıyla geçen hafta 5 tasarı geçti, bu hafta da 9 tasarı var. Aslında, bu tasarıların özüne de bir itirazımız yok. Hakikaten, önemli tasarılar var. Mesela, bir tanesi şehit ailelerimizin silah ruhsatları; yani, buna bir şey söylemiyoruz. Stopaja ciddî itirazlarımız var; çünkü, bu ülkeye gelip bu ülkenin kanını emenlerin, giderken, kazandıklarının bir kısmını bu millete vergi olarak ödemek zorunda olduklarını, artık, bu milletin iliğini emmekten vazgeçmeleri gerektiği noktasında ciddî itirazlarımız var. Ha, ayırıma itirazlarımız var. Yerli yatırımcımızın, yani, millî yatırımcımızın vergi verirken, yabancı yatırımcının vergi vermeden, stopaj ödemeden çekip gitmesine, ona bir paye, bir ulufe verilmesine de karşıyız; ciddî itirazlarımız var; ama, tasarı Hükümetin tasarısıdır, görüşülecektir; ona da bir şey demiyoruz.
Askerî Ceza Muhakemeleri Kanunumuz var, 64 maddelik… Hakikaten, Avrupa Birliği ilerleme sürecinde artık sivillerin askerî mahkemelerde yargılanmaması gerektiğini -ki, biz Anavatan Partisi olarak yargının ta baştan itibaren birliğine taraftarız; yani, askerî yargı, idarî yargı, adlî yargı şeklinde bölünmüş bir yargıya karşıyız- yargının tek çatı altında, bir bütünlük içerisinde, kendi içerisinde ihtisaslaşarak tek çatı altında ve yargı birliği taraftarıyız. Dolayısıyla, ama, bugünkü sistem içerisinde askerî yargılama usulünün değişmesine de bir diyeceğimiz yok.
Bunun yanında, Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, kanunen zaten çıkması lazım; ona bir şey demiyoruz. Dediğimiz bir şey var: Bu kanunları doğru yapalım diyoruz, bu kanunlar doğru yapılsın, bir daha gelmesin. Niye ben Bütçe Uygulama Kanununu tartışıyorum arkadaşlar?! Temmuz ayında Bütçe Uygulama Kanununun tartışıldığı dünyada başka bir meclis var mı; yok; sadece bizim Meclis var, ikinci defa tartışıyor. Niye; asıl Bütçe Kanunu çıkarken yanlışlar yapıla yapıla Anayasa Mahkemesinden dönüyor veyahut da uygulamada aksaklıklar çıkıyor, tekrar Meclise deniyor ki: Bu yanlış olmuş, bir daha yapalım… Bu kaçıncı defa yanlışları düzelten bir Meclis oldu?! Şimdi, baktığınız zaman, 400 küsur kanun çıkardık bir senede veyahut da AK Parti İktidarından itibaren 800 küsur kanun çıkardık; ama, bunların en az yarıya yakınını birer defa daha tartışmak, birer defa değiştirmek zorunda kaldık. Bizim itirazımız bu.
Başka bir itirazımız var arkadaşlar: Hâkimler ve Savcılar Kanunu buraya kondu; ama, ben İktidarın çok taraf olduğu kanaatinde değilim, inşallah çıkar diye düşünüyorum; bunun mutlaka çıkması lazım. Ha, bu çıkarken, ta baştan beri söylüyorum, kamu görevlilerinde yatay ve dikey skalayı mutlaka yapmamız lazım; yani, bir gruba maaş verelim… Hâkimlerimizin hakkı mıdır; evet, hakkıdır, yaptıkları görev itibariyle bundan çok daha fazlası, Avrupa'yla kıyasladığınız zaman, hak ve hukuklarıdır. Yaptıkları işin ehemmiyeti, yaptıkları işin önemi, onlara verdiğimiz ücretlerin yanında çok az kalmaktadır; ama, diğer yandan, 700 000 000 alan öğretmenimizi, 1 milyar alan polisimizi ve 8 000 000 insanımızın asgarî ücretle çalıştığını düşündüğümüz zaman, artık, bunun kendi içinde bir bütünlük olarak, bütün olarak, bütün kamu görevlilerini bulundukları konum itibariyle en azından insanca yaşayacakları bir düzeye getirmek için… Kamu personel rejimini bu Hükümet de üçbuçuk senedir getireceğini söylüyor; ama, maalesef, getiremedi, bunu yapamadı. Kaldı ki, Acil Eylem Planında da bu vardı. Maalesef, bunu beceremediğimiz için, işte, bugün, hâkimlerimize bu düzenlemeyi yapacağız. Ha, buraya söylüyorum: Ekim veya kasım ayında da askere yapacağız; çünkü, kendi içinde bir tutarlılığı olmayınca ücret skalalarının, baskı gruplarına, sosyal gruplara, haliyle, iyileştirme yapmak zorundayız. Arkasından…
Peki, nüfusçunun ne günahı var, tapucunun ne günahı var veya özel idaredeki genel idarî kadrolarda çalışan insanların ne günahı var, ya adliyede sabah 8'de daktilo başına geçip akşam 6'ya kadar daktilo başında tak tak yazıp da 750 000 000 lirayla ev geçindiren, kira veren, çocuğunu okutan insanların ne günahı var?! Efendim, onların da yok; ama, işte bütçemiz bu kadar. Tamam, bütçemiz bu kadar; ama, işte, yabancıya stopajı sıfırlıyoruz; rantta kazanana, al götür parayı, senden vergi almayacağım diyoruz ama! Elin yabancısına mahkûm oluyoruz! Kendi insanlarımızın insanca yaşama standardını yükseltmek için bir gayret, maalesef, göstermiyoruz. Ne oldu; yüzde 2,5 verdik memura. Bugünkü gazetelerde de var; temmuz ayında da emekliler yüzde 2,5 alacak.
Arkadaşlar, 8 000 000 emeklisi var, Bağ-Kur, SSK, Emekli Sandığı, 8 000 000 emeklisi var. Bırakın çocuklarını, eşiyle birlikte 16 000 000 insan, yüzde 2,5 zam alacak temmuzda; yani, 30'ar bin lira veya 20'şer bin lira zam alacaklar. Ee, peki, bir aydır enflasyon ne?! Pardon, enflasyon demiyorum, enflasyon demek cahillik. Peki, yüzde 30 fiyat alım gücünün düşmesi, dolar karşısında, euro karşısında alım gücü insanların düşerken, yani, yüzde 2,5'in lafını etmek veya telaffuz etmek… Ben utanıyorum, ben zül duyuyorum. Yani, yüzde 2,5 verdim… Bunun adı yok. Bunun adı yok. Yüzde 30 enflasyon. Enflasyon fiyat farkını ödeyin. Nisan ayından bugüne kadar paramızın alım gücündeki kaybı bu insanlara ödeyin, yüzde 25 verin. Niye yabancıya veriyoruz; yabancı alıp götürüyor. 1 300'le dolar getirdi, bozdurdular, yüzde 20'lerle faize verdiler, üç sene sonra 200 000 000 dolar götürüyorlar. Götürmesinler.
Merkez Bankasının dolar satmasına da karşıyım, açık söylüyorum; yani, onlar gidiyor diye ucuz ucuz niye satayım?! 2 500'e alsın doları. Geldi, Türk Lirasına çevirdi, kazandı madem, giderken de Merkez Bankamın dolarını alıyorsa, 2 500 liradan alsın, bedelini ödesinler biraz. Bu tiyatro hep görüldü arkadaşlar. 89'da başladı, biriktirdi biriktirdi 94'te kriz, 95'te başladı 2001'de kriz, 2001'de başladı 2006'da kriz. Senaryo aynı, oynayanlar aynı, oyuncular aynı; ama, bunun bedelini ödeyen yetmişiki milyon, milletimiz. Onun için, Hükümetin yapacağı şey yasa çıkarmak falan değil. Hükümetin yapacağı şey, temel sorunları şu Mecliste müzakereye açmak. Bu ülkenin temel sorunları müzakereye açılmıyor. Bu ülkenin Büyük Millet Meclisi temel sorunlarını tartışamıyor.
Şimdi, şu stopaj… Ne zaman tartıştık arkadaşlar?! 550 kişiyiz. Ne getiriyor ne götürüyor. Gelir Vergisi kalemleri içerisinde yabancıdan aldığım stopajın miktarı ne kadardı? Bunu affetmekle ne kadarı affetmiş, hibe etmiş, ulufe olarak onlara vermiş oluyoruz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 3 milyar dolar… 3 milyar dolar…
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Bunları biliyor muyuz arkadaşlar; bilmiyoruz. Peki, neyi tartıştık da yapıyoruz?! Birileri baskı yapıyor dışarıdan; diyor ki: Kaldırın şu stopajı. Biz de ne yapıyoruz… Oyunun kurallarını onlar koyuyor çünkü. Biz sadece onların koyduğu kurallara Meclis olarak uymak zorunda kalıyoruz, hiçbir katkımız yok, müdahalemiz yok, ondan sonra da milletin temsilcisi olmak… Milletin temsilcisi olmak demek, milletin menfaatlarını sonuna kadar tartışmak ve milletin hayrına olan işleri yapmak demek.
Şimdi, yabancının giderken stopaj vergisini kaldırmak bu milletin hayrına diyecek bir tane adam el kaldırsın; asla milletin hayrına değil. Milletin kasasından adama bağışta bulunuyorsun, devlete millete vereceği… Ama, diğer taraftan milletin aldığı ekmekten KDV alıyorsun, ÖTV alıyorsun; milletin aldığı tuzdan KDV alıyorsun, ÖTV alıyorsun; milletin şekerinden KDV alıyorsun, ÖTV alıyorsun. Kendi yatırımcılarımızın da stopajını kaldıralım, müteahhitlerin stopaj vergilerini kaldıralım madem ki stopajı kaldırıyoruz. Kaldıralım, bu ülkede taşın altına elini koymuş insanlara, babasından, anasından, biriktirdiği parayla bu ülkeye fabrika yapmış, bu ülkede müteahhitlik yapan, eser meydana getiren insanlardan da almayalım stopajı. Yok, onlardan alalım. Niye; onların sahibi yok, yabancının sahibi var; kuralları onlar koyuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, her hafta, Meclisin bu işleri müzakereci demokrasiyle tartışmadan, âdeta yabancıların programladığı veya baskı gruplarının programladığı bir programa uyarak ve bu sanki bizim kendi meselemizmiş gibi el kaldırıp indirerek, Türkiye'nin yönetilmesi mümkün değil. Zaten bugün yönetilmeyen bir Türkiye var, yönetilen Türkiye olsaydı… İşte yaşadıklarımız, hiçbiri, ne Türk Hükümetinin ne de Meclisin kontrolünde olmayan hadiseler oluyor ekonomide. Bu, şu demektir; demek ki, bizi başkaları yönetiyor. Onlar, emrediyor biz yapıyoruz. Stopaj da onların emridir. Hay hay; hayırlı olsun, AK Partinin millete armağanı olsun.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde Ankara Milletvekili Salih Kapusuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çalışmalarımızın başarılı olmasını temenni ediyorum. Gündemle ilgili olarak arkadaşlarımızın bilgilerini bir kez daha tazelemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta gündemi belirlemiştik; ama, bazı tasarılar komisyon safhasında olduğu için gündemin dizaynı, yeniden düzenlenmesi ihtiyacı vardı; onun için gündemde istediğimiz şey şu: Bugün 15.00'te başladık, bu 5 tane yasa bitinceye kadar çalışılması. Çarşamba günü saat 14.00'te çalışmaların başlaması ve sıralamış olduğumuz, ki, sırası şöyle olacak: Biraz sonra, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı olarak bilinen yurt dışına asker gönderme… Gönderdiğimiz asker, bir uçakta bir subay, bir yardımcısı ve uçağın mürettebatı olarak -yurt dışında, buradaki yapılan seçimlere Avrupa Birliği adına bir harekât olarak gözleniyor, izleniyor, takip ediliyor- önümüzdeki hafta yapılacak seçimler süresince orada kalmak üzere göndermedir. Bu konunun kamuoyu tarafından da doğru bilinmesi açısından, bu, beraber olduğumuz Avrupa Birliğinin bir kararına Türkiye'nin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de uymasının tabiî bir sonucudur.
Biraz önce değerli arkadaşlarımız söylediler, Stopaj Vergisi… Geçen yıl düzenlemiş olduğumuz bir kanunla, bütün faiz gelirlerine stopaj uygulaması vardı. Dünyadaki ve ülkedeki bilinen gelişmeler neticesinde bazı hareketlerin, bazı adımlar atılmasının her zaman için gerekli olduğu, hiç kimse tarafından yadırganmaması lazım. Eğer, ekonominin gereği birtakım tedbirler alınmak ihtiyacı varsa, bu ihtiyaç, elbette Türkiye Büyük Millet Meclisini, yasamayı da ilgilendiriyorsa, yasama bu görevini yapar. Elbette, muhalefetimiz bu konuyla ilgili olarak farklı değerlendirmelerde, önerilerde bulunmak, hatta tenkit etme hakkına sahip. Onlar onu söyleyecekler; ama, yük taşıyan, sorumluluk bilincinde olan ve Türkiye'yi yöneten, ki, şuna hiç katılmamız mümkün değil, değerli arkadaşlarımız beni bağışlasınlar, Türkiye, dün de bugün de Türkiye tarafından, Türkiye'deki yöneticiler tarafından yönetilir; ama, temas halinde olduğu uluslararası birliktelikleri vardır, kurumlar, kuruluşlar vardır. Onu ise, bu irtibatlarını, Türkiye'nin yönetimi gibi takdim etmek, pek hakkaniyet ölçüsüne uymaz.
Onun için, şu anda, stopaj vergisi, bütün, yerli-yabancı olmak üzere ne yapılıyordu; yüzde 15 olarak uygulanıyordu. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde de ilk defa uygulandı. Bu uygulamalar da devam etti. Ne oldu sonuçta; şimdi, biliyorsunuz, bizim çifte vergilendirmenin önlenmesi anlaşması diye, birçok ülkelerle ilgili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde onayladığımız anlaşmalarımız var. Bu anlaşmalar dahilinde, zaten bu sermaye sahipleri o ülkelerde bu ödemeleri yaptıkları için, Türkiye'de ikinci kez ödemenin yapılmaması, anlaşmanın da tabiî bir sonucudur; ama, anlaşma yapmadığımız ülkelerle ilgili olarak şayet yabancı sermaye girişi varsa, o ülkelerle ilgili olarak ne yapılabilmektedir; bu yüzde 15 stopaj alınmaktadır. Peki, şu andaki…
HALUK KOÇ (Samsun) - Bizim adımıza oraya mı ödüyorlar?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 3 milyar dolar gidiyor biliyor musunuz?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - …şu andaki stopaj vergisi, gelmiş olan, verilmiş olan teklifte şu şekilde geçti: Yabancı sermaye girişleri, eğer çifte vergilendirmenin daha önceki uygulaması dahilinde yabancılar istifade ediyorlarsa, yani, çifte vergilendirilmediği noktadan hareketle bu işi ödemiyorlarsa, diğer ödeyenlerden de kaldırılmasına yöneliktir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - O kadar masum değil!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Peki, yerliler için ne yapılıyor; her ne kadar teklifte yüzde 10 olarak ifade edilse de, Bakanlar Kurulu yetkilendiriliyor. Bunu 10 ile 0 arasında uygulama yetkisi, Bakanlar Kuruluna; burada bir önergeyle düzeltiliyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Salih Kapusuz, sıfır sözünü vermediniz mi?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, burada, peki, niye getirildi; getirilmesinin sebebi şu: Malumunuz, Türkiye, dünya çevrelerinde birçok ülkelerin yoğun ilgi alanına girmiş bir ülke.
HALUK KOÇ (Samsun) - Salih Bey, getiren söylesin!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Onun için, haddinden fazla yabancı sermaye girişi var. Bunun tedbiri olarak, o gün önerildi, bugün de kaldırılıyor. Günün şartları neyi gerektirirse, o yerine getiriliyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Kaç ay uyguladınız?!
SALİH KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hâkimler ve savcılarla ilgili bir şeyi daha ifade etmek istiyorum. Hâkimler ve savcılarla ilgili olarak, tasarı, Hükümetin tasarısıdır; bu tasarı yasalaşacak. Bunun sıralaması ise, birçok sebeplerle, şu veyahut da bu şekliyle, arkadaşlarımızla da görüşüyoruz, şekillendirilmek isteniyor; ama, bu konuda bir isteksizliğimizin söz konusu olmadığını bilesiniz.
Bir diğer husus, çarşamba günü… Biliyorsunuz, bu gün, stopajdan sonra, ebe ve hemşirelere kadro verme konusunda bir kanun teklifi var; ateşli silahlar -bu, gazilerimizle ilgili olarak bir düzenlemedir- 1 maddelik kanundur; askerî mahkemelerde sivillerin yargılanmamasını ihtiva eden bir başka tasarı daha var.
Peki, çarşamba günü ne düşünüyoruz; çarşamba günü, biraz önce arkadaşlarımız da söylediler, Dokuzuncu Kalkınma Planının görüşülmesi özel gündemde yer alıyor. Gruplara 30'ar dakika -üç bölüm halinde görüşülecek- şahıslara 10 dakika ve yarın, bu görüşmelerle başlıyoruz; arkasından, yarım kalan işlerden olan bütçe, daha sonra orman mühendisliği ve orman endüstri mühendisliği ve ağaç işleri endüstri mühendislikleriyle ilgili olarak bir tasarımız var, onu görüşeceğiz, arkasından da terörle mücadele var. Peşinden, perşembe günü -ki, biraz önce de söyledim- hâkimler ve savcılarla ilgili olarak tasarı; eğer fırsat olur, imkânımız olur ve beraberce, bu konuda katkı verdiğiniz gibi geçmişte, şimdi de katkı verirseniz, bu kamu alacakları olarak bilinen, yani yurt dışına gönderilen öğrencilerin alacaklarından dolayı hacizlerin, o ilave faizlerin kaldırılmasına yönelik Meclisten çıkardığımız, daha sonra, Cumhurbaşkanı olarak, Cumhurbaşkanlığı makamının 2 maddesini geri gönderdiği bu tasarıyı da, perşembe günü, eğer beraberce yasalaştıracak olursak, çalışmalarımız büyük oranda tamamlanmış olacağından, Meclisi de uygun zamanda tatile sokmuş olacağız.
Önerilerimiz budur. Destek verirseniz memnuniyetimizi ifade ediyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kapusuz.
Sayın Bakanım, sisteme girmişsiniz, bir açıklama mı yapacaksınız efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan, Salih Bey, zannediyorum, yaptı; ama, memur maaşlarıyla ilgili olarak bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN - Sayın Bakanın 60 ıncı maddeye göre çok kısa bir açıklaması olacak.
Buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan çok teşekkür ederim.
Çok kısa olarak vaktinizi işgal edeceğim. Biraz önce, memurlarımız için temmuz ayı başında yüzde 2,5 gibi çok komik bir zam verildiğinden bahisle, bir eleştiri getirildi. 1 Temmuz tarihi itibariyle, memurlarımıza, sadece, nispî olarak yüzde 2,5 değil, ocakta yüzde 2,5 vermiştik, ayrıca 40 YTL, yani 40 000 000 Türk Lirası daha vermiştik. Biraz önce konuşan arkadaşımız, tabiî o 40 000 000'dan hiç bahsetmedi. Kamuoyunu doğru bilgilendirme adına, benim, onu buradan söylemem lazım.
Bunlar yeterli mi; kuşkusuz ki yeterli değil; ancak, geçtiğimiz yıl, biz, memur sendika ve konfederasyonlarıyla toplugörüşme yaptık. Bu rakamlar, o toplu görüşmede altına imza koyduğumuz bir mutabakat zaptının ürünüdür; yani, memurlarımızı temsil eden sendika ve konfederasyonlarla, Hükümet tarafını temsilen benim altına imza koymuş olduğumuz bir mutabakatın ürünü olarak o para verilmektedir.
Bunu açıklama ihtiyacını duydum Sayın Başkanım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Başbakanlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı kapsamında yurt dışına gönderilmesine, bu kuvvetlerin verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde kullanılmasına Anayasanın 92 nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı kapsamında yurt dışına gönderilmesine; bu kuvvetlerin verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde kullanılmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1081)
20.6.2006
Sayı: B.02.0.KKG/165-78/3118
Konu: TSK unsurlarının Kongo Demokratik Cumhuriyetine gönderilmesi.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2006 gün ve 1671 (2006) sayılı kararı gereğince, 26 Nisan 2006 gün ve 779/06 sayılı Ortak Eylem Belgesiyle almış olduğu karar çerçevesinde, Kongo Demokratik Cumhuriyetinde yapılacak genel seçimler esnasında ülkedeki asayiş ve güvenliğe katkıda bulunmak ve bölgede görev yapan BM kuvvetlerini (The United Nations Organisation Mission in the Democratic Repuplic of the Congo/MONUC) desteklemek maksadıyla "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı" icra etmeye karar vermiş, Türkiye dahil Avrupa Birliği üyesi olmayan NATO müttefiki ülkelere katılım konusunda davette bulunmuştur.
Harekât kapsamında Kongo Demokratik Cumhuriyeti yanı sıra, Gabon ve ihtiyaç duyulacak diğer ülkelerde destek amaçlı olarak birlik konuşlandırılması, bu ülkelerdeki havaalanı veya deniz limanlarından istifade edilmesi öngörülmüştür.
Avrupa Birliğinin "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı"na katılımın, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığını destekleyeceği, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına verdiğimiz destekle uyumlu olduğu ve ülkemizin genel olarak Barışı Destekleme Harekâtlarına olan yaklaşımıyla örtüşmesi nedeniyle; Anayasanın 92 nci ve 117 nci maddeleri uyarınca gereği, sınırı, kapsamı ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı" kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükümetçe verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Hükümete izin verilmesinin gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi, Başbakanlık tezkeresi üzerinde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre görüşme açacağım.
Gruplara, Hükümete ve şahsı adına 2 üyeye söz vereceğim.
Konuşma süreleri, gruplar ve Hükümet için 20'şer dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.
İlk söz, Hükümet adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül'e aittir.
Buyurun Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tezkerede de izah edildiği üzere, 30 Temmuz 2006 tarihinde Kongo'da yapılacak genel seçimde görev yapmak üzere bir C-130, mürettebatıyla, 2 subayın Kongo'ya gönderilmesi, Hükümetimiz tarafından uygun görülmüş ve tasvibiniz, tasdikiniz için bu teklif huzurunuza getirilmiştir.
Görev, bir Birleşmiş Milletler ve Avrupa Topluluğu görevidir.
Uluslararası görevler, o ülkenin askerine ve dolayısıyla o ülkeye prestij kazandıran görevlerdir.
Bugüne kadar Türkiye, uluslararası görevler konusunda önemli hizmetler yapmıştır. Bu vesileyle bunları size hatırlatmak istiyorum.
Bugüne kadar tamamlanmış görevler, başta Kore harekâtıdır. Birleşmiş Milletlerin bir kararı uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisinin aldığı karara dayalı olarak yapılmıştır ve 52 000 askerimiz katılmıştır.
Somali'ye 1993-1994 Birleşmiş Milletler harekâtı olarak 1 mekanize bölük katılmıştır. Bosna-Hersek'e, United National Profor (UNPROFOR) Harekâtına -ki, bu da Birleşmiş Milletler harekâtıdır- görev kuvveti olarak 1 464 kişi, 18 uçak, Ağustos 1993'ten Aralık 1995'e kadar görev yapmıştır. Bosna-Hersek'te ise NATO harekâtı olarak bir tugay görev yapmıştır daha sonra 1995'ten Aralık 2004'e kadar.
Adriyatik Denizinde, SHARPGUAR Harekâtı ile -NATO harekâtıdır- Temmuz 1992'den Ekim 1996'ya kadar toplam 18 firkateyn, muharip gemi, 2 denizaltı, 4 akaryakıt gemisi ve yaklaşık 5 000 personelimiz, bu Adriyatik Denizi harekâtına katılmıştır.
Arnavutluk'ta ALBA Harekâtı, Nisan 1997'den Ağustos 1997'ye kadar devam etmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1101 sayılı harekât kararıyla yapılan harekâttır. 1 deniz piyade tabur kuvveti; yani, 779 kişiyle bu harekât tamamlanmıştır.
İran-Irak Harekâtında ise, dönemler halinde 10'ar askerî personel Birleşmiş Milletler harekâtına katılmıştır.
Kuveyt'te ise, Birleşmiş Milletler Harekâtı olarak, dönemler halinde 75 askerimiz görev yapmıştır.
Doğu Timor'da, Şubat 2000'den Mayıs 2004'e kadar dönemler halinde 8 subayımız görev yapmıştır.
Gürcistan'da, AGİT Harekâtı olarak, Şubat 2000'den Aralık 2004'e kadar 10 subayımız görev yapmıştır.
Bugün ise hangi görevler askerlerimiz tarafından yerine getirilmektedir, bunları da bilgilerinize sunmak istiyorum. Bunlardan en önemlisi Afganistan'da yapılan görevdir. Uluslararası Güvenlik ve Yardım Harekâtı olarak 16 Ocak 2002'de 1 bölük, yani, 300 kişi görev yapmıştır. ISAF-II olarak, Türkiye'nin lider sıfatıyla görev yaptığı dönemde ise, 20 Haziran 2002'den 10 Şubat 2003'e kadar 1 tabur, 1 300 kişiyle Türkiye görev yapmıştır.
ISAF III, IV,V ve VI'daysa, 10 Şubat 2003'ten 13 Şubat 2005 'e kadar 1 bölük (300 kişi); ISAF VII'de ise, Türkiye tekrar liderliği yüklenmek kaydıyla Üçüncü Kolordu görev yapmıştır. 13 Şubat 2005'ten 4 Ağustos 2005'e kadar 1 tabur (1 450 kişi) Yirmisekizinci Mekanize Piyade Tugayı Kabil Çokuluslu Tugayı olarak görev yapmıştır. Bunlar, NATO-SOFA ve NATO-Afganistan teknik anlaşmalarına göre yerine getirilen görevlerdir.
Bugün ise, 4 Mayıs 2006'dan itibaren, Kabil Çokuluslu Tugayı SEEBRIG de dahil olmak üzere Kabil'de 260 kişi, 260 askerimiz görev yapmaktadır.
Halen Bosna-Hersek'te Avrupa Birliği ALTHEA Harekâtında, önce Birleşmiş Milletler harekâtı olarak başlamış, sonra Avrupa Birliği harekâtı olarak devam etmiştir, 300 kişi görev yapmaktadır.
Kosova'da NATO-SOFA Anlaşması gereğince, 400 kişi görev yapmaktadır. Letonya'da ise 4 F-16 uçağımız, 85 personeliyle görev yapmaktadır.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu, C-130'la katılacağımız, C-130 mürettebatı ve 2 subayla katılacağımız bu harekâtın başka bir önemi vardır; ilke defa, NATO dışında, bir Avrupa Birliği harekâtına katılmaktayız. Böylece daha evvel katıldıklarımızda Berlin Plus Anlaşması dediğimiz NATO'nun Avrupa Birliği üyesi olmayan ülkeleri için düzenlenen, hukukî zemin dışında ve Avrupa Birliğinin bir harekâtı olarak buna katılmaktayız.
EUFOR RD Kongo Harekâtı, AB tarafından Kongo Demokratik Cumhuriyetinde 30 Temmuz 2006 tarihinde yapılacak seçimler kapsamında bölgedeki Birleşmiş Milletler Çokuluslu Barış Gücüne destek vermek amacıyla icra edilecek ilk müstakil harekâtımız olacaktır.
EUFOR RD Kongo Harekâtının Ortak Eylem Belgesi, Avrupa Birliği Konseyince 27 Nisan 2006 tarihinde onaylanmıştır. Anılan belgenin 10 uncu maddesine göre, harekâta katkı yapmak üzere, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yanı sıra, Türkiye, Romanya, Bulgaristan, Norveç, İzlanda ve Kanada bu harekâta davet edilmiştir. Aynı maddede, kayda değer katkı sağlayan üçüncü devletlerin, harekâtın günlük icrasına Avrupa Birliği üyesi devletlerle aynı hak ve sorumluluklarla katılacakları ve bu tür üçüncü devletlerin varlığı halinde Katılımcılar Komitesi oluşturulacağı belirtilmiştir.
Kongo Demokratik Cumhuriyetinde gerçekleştirilecek EUFOR RD Kongo Harekâtının harekât karargâhı Potsdam-Almanya'da, operasyon komutanlığı ise Kongo'da yer alacaktır.
Türkiye tarafından, harekât kapsamında bir C-130 uçağı -15 uçak personeli- ile biri Potsdam Harekât Karargâhında, diğeri Gabon Harekât Merkezi Karargâhında görev yapacak 2 personel bu harekâtta görev almış olacaktır.
Halihazırda bölgede, MONUC Harekâtı kapsamında 18 000 Birleşmiş Milletler askeri bulunmaktadır. EUFOR RD Kongo Harekâtına destek verecek üçüncü ülke personeli, Avrupa Birliği Kuvvetlerin Statüsü Andlaşması (EU Status of Forces Agreement-SOFA) çerçevesinde Gabon'da, AB üyesi ülke personeliyle aynı statüye sahip olacak, Kongo'da harekâtın icrası sırasında tüm personel -AB+üçüncü ülkeler- Birleşmiş Milletler askerlerinin statüsünde yer alacaktır.
Türkiye tarafından gönderilecek C-130 uçağının, 20 Temmuz-30 Kasım 2006 tarihleri arasında kullanılması, 1 Ocak 2007 tarihine kadar geri dönmesi planlanmaktadır.
Türkiye'nin söz konusu harekât kapsamında en önemli kısıtlaması, hava savunma sistemlerine ihtiyaç duyulacak bölgelerde uçuş planlanmamasıdır. Diğer bir ifadeyle, bu uçağımız herhangi bir askerî harekâta katılmayacaktır, askerî bir harekâtın içerisinde olmayacaktır; ayrıca, bir başka kısıtlama daha var, o da havaalanları dışarısında kullanılmayacaktır.
EUFOR RD Kongo Harekâtı, ilk kez planlama ve icra aşamalarında, NATO imkân ve yeteneklerinden faydalanılmayan müstakil bir operasyon olması açısından önem taşımaktadır.
Bu harekâtın; harekât çerçevesinde çalışmaları koordine edecek bir Katılımcılar Komitesi kurulmasının kararlaştırılması ve Türkiye'nin de söz konusu komitede yer alması; Türkiye tarafından ilk kez müstakil bir AB harekâtında karargâh personeli görevlendirilmesi; bu harekât kapsamında, Türkiye'nin katılımının hukukî prosedürleri, teknik hususlar ve güvenlik düzenlemeleri şekillendirilmiş olacağından, müteakiben icra edilecek benzer operasyonlara Türkiye'nin katılımı durumunda kolaylık sağlanması; Türkiye'nin benzer operasyonlarda sağlayacağı desteğin, AB üyelik sürecinde olumlu etkileri bakımından önemli olduğu değerlendirilmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye'nin diğer ülkelerle ilgili harekâtını başlangıçta özetlememin bir sebebi, Türkiye'nin Kore Harbine katılması, Birleşmiş Milletler harekâtının içinde olması, Türkiye'ye NATO üyeliğini kazandırmıştı. Ümit ediyorum, bu çeşit teşebbüslerimizle de, Avrupa üyeliği yolunda önemli mesafeler kazanmamıza yüksek oylarınızla ve tasvibinizle destek olursunuz.
Hepinize sevgiler saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Anavatan Grubu adına, Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı.
Sayın Gaydalı, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Birleşmiş Milletler Kongo Barış Gücüne Türkiye'nin katkıda bulunmasına dair hükümet tezkeresini Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyoruz.
Kongo'da, son on yılda, içsavaş, açlık ve hastalıklar neticesi 4 000 000 insan hayatını kaybetmiştir, günde 1 000 kişi ölmektedir. 1965'ten bu yana ilk defa seçime gidilmesi beklenmektedir. Türkiye, bu insanlık dramına seyirci kalamaz. Sudan'ın güneyindeki Darfur bölgesinde, medenî geçinen dünyanın gözleri önünde, 200 000 insan öldürülmüştür. Sudan'ın petrol memleketi olması dış baskı ve müdahaleyi önlemektedir. On yıl aradan sonra Somali yeniden iç savaşa sürüklenmiştir. Avrupa'nın göbeğinde Bosna-Hersek'te 1992-95 yılları arasında 260 000 Müslüman katledilmiştir. 1995'te Srebrenica'da Birleşmiş Milletler Gücünün seyirci kaldığı 8 000 insan kurşuna dizilmiştir. Bu soykırımın failleri hâlâ Sırbistan'da serbestçe dolaşmaktadır.
Türkiye, Birleşmiş Milletlere karşı daima hassasiyet göstermiş, işbirliğinden kaçınmamıştır. Buna mukabil, Teşkilatın, memleketimize karşı bilhassa Kıbrıs meselesinde adil davrandığı söylenemez.
Bu çerçevede, Genel Sekreter Sayın Kofi Annan'ın, Güney Kıbrıs'ın Avrupa Birliğine alınmasının çözümü zorlaştırdığı yolundaki beyanını memnuniyetle karşıladığımızı da belirtmeliyiz.
1950'de güçlü bir şekilde katıldığımız Kore Savaşından bu yana Türkiye birçok barış harekâtında yer almıştır. Halen, Balkanlarda, birliklerimiz, barışı korumaktadır; NATO gücüyle beraber Afganistan'da bulunuyor, bu kardeş memleketin yaralarını sarmaya çalışıyoruz.
Dünyanın birçok yerinde, maalesef, iç savaş, çalkantılar sürmekte, milyonlarca insan hayatını kaybetmektedir. Zaman içinde gücünü büyük ölçüde kaybeden Birleşmiş Milletleri daha etkili bir hale getirmek gerekmektedir.
Birleşmiş Milletler gücünün uzun senelerden beri bulunduğu yerlerden biri de Kıbrıs'tır. Ancak, Kıbrıs'ta barışı, bu güçten ziyade, 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtıyla Adaya çıkan askerlerimiz korumaktadır.
Kıbrıs'ta kan dökülmesine son verilmiş olması bazı çevreleri rahatsız etmektedir.
Kıbrıs millî davası Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde önşart haline getirilmiş bulunmaktadır. Tecrübesizlik ve ciddiyet noksanlığı neticesi "çözümsüzlük çözüm değildir" sloganıyla yola çıkan Sayın İktidar, meseleyi büsbütün çözümsüz hale getirmeye maalesef muvaffak olmuştur.
"Ver kurtul" mesajlı politikaya, Annan Planına sarılmaya engel olmakla itham edilen Sayın Denktaş'ın elimine edilmesine rağmen, mesafe alınmamış; Hükümet, hatalarıyla, içinden çıkılamaz bir kıskaca girmiş bulunmaktadır.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki ambargoların kaldırılması haklı talebi 17 Aralık 2004 Brüksel Zirvesinde ileri sürülmeli idi. Hükümet, zirvede, müzakere tarihi almak uğruna, Gümrük Birliği Ek Protokolünü imzalayacağı yazılı beyanında bulunmuş, 29 Temmuz 2005 tarihinde, içinde Kıbrıs Cumhuriyeti yazılı protokolü imzalamakla, elindeki kuvvetli kozu karşı tarafa maalesef vermiştir. Halen Rumlar, Yunanlılar ve arkalarındaki Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı bu kozu kullanmakta, Ankara'yı köşeye sıkıştırmış bulunmaktadır.
Çok geç olmasa dahi, Sayın Başbakanın son kararlı tavrını destekliyoruz. Türkiye'ye, âdeta, koloni gözüyle bakan, her işe karışan, hesap soran Avrupa Birliğine dur demenin zamanı gelmiştir. Türkiye'nin "hayır" demeyi bildiğini, muhataplarına hatırlatmak lazım.
10-11 Aralık 1999 Helsinki Zirvesinden bu yana, Türkiye'nin, ilk defa, bu ay ortasında Brüksel'de yapılan Avrupa Birliği zirve toplantısına davet edilmeyerek, aile fotoğrafı dışında bırakılması da dikkat çekicidir. Ayrıca, dönem başkanlığı sona ermekte olan Avusturya Başbakanının, Türkiye için özel bir statü üzerinde çalıştıklarını ifade etmesi son derece düşündürücü olmaktadır.
Hükümetimizin dört seneden beri takip ettiği ver kurtul Kıbrıs politikası ile tam teslimiyet ve tavizlere dayanan Avrupa Birliği politikası maalesef iflas etmiştir. Yüce Meclisin duruma el koyması gerekmektedir.
Mevcut Hükümetin bugüne kadarki performansına baktığımızda şunu görüyoruz: Bu Hükümet, ne yazık ki, Türkiye-AB ilişkileri ile müzakere süreci için kapsamlı bir strateji ve buna uygun bir siyasal iletişim modeli geliştirme becerisinden maalesef yoksundur. Türkiye, siyasal koordinatları çok iyi belirlenmiş bir plana sahip olmadığı, süreç içinde sürekli bu konu üzerinde düşünce ve senaryo üretmediği takdirde, ciddî istikrarsızlık unsurlarıyla yüzleşmek ve bunlarla başetmekte öngörülmedik sıkıntılar yaşamak durumunda kalabilir.
Hükümetin dışpolitika konusundaki deneyimsizliği ve yetersizliği nedeniyle, Türkiye'nin, AB karşısında müzakere yeteneğinden ve gücünden yoksun bir ülke haline gelme tehlikesi vardır. Türkiye'nin, ağırlığına uygun bir güvenlik ve dışpolitika stratejisi belirleme ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hale gelme gereğinin farkında olmalıyız. Sayın Hükümetin müzakerelerdeki pazarlık gücünün kaynağı kişisel dostluklar değil, Türkiye'nin büyüklüğü ve gücüdür. İç politikaya dönük arada bir efelenmelerle Türkiye'nin hakkı ve hukuku asla korunamaz.
Sayın Başkan, bulunduğunuz yüce kürsünün arkasında "Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir" yazılıdır. Son senelerde dış kaynaklı kayıt ve şartların arttığını görmek ıstırap vericidir. Hükümranlık haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde söz sahibi olmadığımız her türlü uluslararası örgüte karşı -ki, buna AB de dahildir- hükümranlık haklarımızı son derece iyi savunmamız gerekiyor. AB müzakere sürecinde daha güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki, AB dışı ülkelerle ve uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi güçlü tutmak zorundayız. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate alarak dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gerektiği bir kat daha artmıştır. Günübirlik politikalar, gündemi belli olmayan seyahatlerle, ortaya, tutarlı, etkin, sağlıklı bir dışpolitika koyma imkânı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin, uluslararası topluluğun, gücü, saygın, sözü dinlenir, sözüne kulak verilir bir üyesi olabilmesi için, iltifat kaynağı olarak milletini gören, gücünü milletinden alan bir ülke olması şarttır; bu da, incelikli bir diplomasi, kıvrak bir manevra yeteneği, öngörü ve senaryo üretebilme becerisi istiyor. Bunları başarıyla uygulayamazsanız hiçbir şey elde edemezsiniz. Daha kötüsü, mevcudu da koruyamaz, zarara girersiniz. Türkiye, bugün, uluslararası planda zarara uğrayan, elindekileri kullanamayan, elindekileri hiçbir kazanım olmaksızın tek tek kaybeden bir ülke haline maalesef gelmek üzeredir. Tecrübesizlik, hazırlıksızlık, donanımsızlık ve vizyonsuzluk, uluslararası ilişkilerin en büyük düşmanı, en büyük handikabıdır. Atılan her yanlış adımın on yıllara mal olma riski vardır. Atılan her yanlış adım, Türkiye'nin geleceğine ipotek koymaktır. Atılan her yanlış adım, ülkeyi tehlikeli maceralara, tehlikeli kamplaşmalara sürüklemektir. Oysa, Türkiye, cesaretin ve sorumluluğun ülkesi olmak durumundadır. Sorumsuzca yapılan her plan, sorumsuzca atılan her adım, sorumsuzca verilen her beyanat, sorumsuzca yapılan her görüşme, sorumsuzca gerçekleştirilen her müzakere, Türkiye'nin, maalesef, elini zayıflatmaktadır.
Bakanını tekzip eden bakanlık, Başbakanının, aslında, herkesin anladığını kastetmediğini söyleyen Başbakanlık Sözcüsü… Bu manzaralar, ciddî bir devlet geleneğine sahip olan Türkiye Cumhuriyetine yakışmamaktadır.
Süreci yönetecek bilgiden yoksun olmak, hedeflere ve fırsatlara değil tehditlere odaklanmak, risk üstlenme cesareti gereken durumlarda günü kurtarmaya, durumu idare etmeye soyunmak, kritik anlarda stratejik bakıştan ve öngörüden yoksun bir biçimde güya cesur, oysa körce çıkışlar yapmak Türkiye'nin elini zayıflatmaktadır.
Siyaset, vizyon gerektirir; bilgiye, beceriye, kaliteye önem vermeyi gerektirir; bunun için bir rekabet ortamı sağlamayı gerektirir. Siyaset irade gerektirir, millî iradeye uygun bir siyasî irade gerektirir.
Mevcut Hükümetin bugüne kadar bu gerekliliklerin hiçbirini yerine getirmediğini, beceriksizlik, zaaf ve yanlışların üstünü oy avcılığı ambalajlı halkla ilişkiler kampanyalarıyla örtmeye çalıştığını, maalesef, görmekteyiz.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini izolasyondan kurtarmak için çırpınan Sayın İktidar, sonunda Türkiye'yi izole etmiştir. El yordamıyla yürütülen, gaflarla malul, ciddiyetten uzak dış politikayla ABD'yle aramızdaki mesafe giderek açılmış, NATO'yla ilişkilerimiz soğumuş, Türk dünyası unutulmuş, inanç eksenli dış temaslara ağırlık verilmiştir.
Mart ayı sonunda Washington'da yapılan Türk-Amerikan İş Konseyi toplantıları sönük geçmiş, Türk tarafınca davet edilen dört sayın bakanımız Amerikalı meslektaşlarından randevu alamadıkları için, toplantılara, maalesef, gidememişlerdir. Bu toplantılarla paralel olarak Washington'da yapılan bir seminere katılan Başbakanlık müşavirlerimizin Sayın Başbakanla ilgili beyan ve ifadeleri, bizleri, hepimizi rahatsız etmiş, milletimizi üzmüştür.
İktidarın bu skandalı geçiştirmesini, üzerinde durmamasını anlamak, kabul etmek mümkün değildir. Aynı seminerde, Amerikan tarafının AK Parti İktidarına güvenme eksikliklerini pek de diplomatik olmayan bir dille açıklamasının da Hükümetimizi etkilemediği, maalesef, görülmektedir. Bu çerçevede, ABD Ankara eski Büyükelçisi ve halen Savunma Bakan Yardımcısı Edelman'ın Washington'da yapılan Özal'ı anma toplantılarındaki konuşması özel bir anlam kazanmaktadır. Sayın Büyükelçi, üç büyük Türk liderinin ismini belirtmekle, yetersiz, güçsüz liderleri de, aynı zamanda, parmakla göstermektedir.
Sayın Başbakanın geçen sene 18 Haziranda Washington'a yaptığı ziyaret, Beyaz Saray bölümünün 7 dakikayla sınırlandırdığını hatırlatması daha acı verirken, bu defa benzeri bir talebin tekrarlandığı belirtilmektedir. Yetmişüç milyonluk Büyük Türk Devletinin Sayın Başbakanı talepkâr olamaz, davet edilir. Büyük lider, devletini büyük görür, asla ricacı olmaz.
Dünyada belirsizliğin yaşandığı, istikrarsızlık ve gerginliğin yaygın hale geldiği, Türkiye'nin irade ve inisiyatif gösterme gereğinin en üst noktaya vardığı bir dönemden geçiyoruz. Parlamento ve toplumun, gerçekleri öğrenmeye, tehdit kaynaklarını tanımaya ihtiyacı vardır. Sayın Hükümetin bilgilendirmede pek cömert davranmadığı, Meclis ve kamuoyu destek ve değerlendirmesine iltifat etmediği acı bir gerçektir.
AK Partinin seçim bildirgesinde, dış politikanın oluşturulmasında, bilgilendirmeden de öte, katılımcı bir yönetimin kullanılacağı vaat edilmekteydi. Oysa, şimdi, Sayın Başbakan, Türkiye'nin birikim sahibi kişilerini ve kuruluşlarını devredışı bırakarak, çok dar kadrolarla dış siyasetimizi yönetmeye çalışmaktadır. Yılların bilgi ve tecrübe birikimine sahip Dışişlerini politika üretim sürecinin dışında tutan, gittiği yabancı ülkelerde büyükelçilerimize hak ettikleri değeri vermeyen, hatta, götürmeyen, ikili temaslarına büyükelçileri ve Dışişleri mensuplarını almayan, konuşma zabıtlarını Dışişlerine iletmeyen Sayın Başbakanın ileride zararları daha net olarak anlaşılacak olan hatalarda vebali de büyük olacaktır.
Bu noktada Sayın Dışişleri Bakanımızın da sorumluluğu vardır. Sayın Dışişleri Bakanımızın, Sayın Başbakanı, Dışişleri bilgi birikiminden ve kadrolarından yararlanmaya ikna etmesi gerekirdi.
İktidar, dış politikasının demokratikleşmesine karşı direniş gösteriyor. Bu tutum, belki de, Hükümetin bir dış politikası olmamasından, meseleleri günübirlik, el yordamıyla götürmesinden kaynaklanıyor. Türkiye, farklı coğrafyalara aynı anda dönük olabilecek yüzüyle ve temel stratejik önceliklerini korumak koşuluyla, bölgesel işbirliği girişimlerinin başta gelen öncülerinden olmak durumundaydı. Bu çerçevede, Türkiye'nin uygulanabilir bir Irak politikası geliştirmesi kadar, ABD'nin de Türkiye'yi Irak'ta daha aktif bir katılıma teşvik etmesi gereği de vardır.
Peki, bütün bunlar gerçekleşebildi mi? Ne yazık ki, mevcut tablo, bunun tam tersini kanıtlamaktadır. Sayın Hükümetin Irak politikası, başından itibaren, yüksek maliyetli hatalarla doludur. Maliyetler, ileride, tehdit şeklinde mutlaka önümüze çıkacaktır.
Dışişleri Sayın Bakanının ciddî konulara yaklaşımı, her defasında, üç damlalık mürekkeple oluşturulan kırmızı çizgi şeklinde olmuştur. Irak'taki gelişmeler karşısında, Hükümet, çaresiz, etkisiz durumda. İngiliz The Independent Gazetesinde bir hafta önce çıkan bir makalede "Ankara'nın beceriksizliği neticesi, Kuzey Irak'ta, iki aşiret, bir gecede, Amerika müttefiki ve Irak'ın güçlü bir ortağı oldu" deniyor. Yazar haksız mı?!
Sayın İktidar Grubu, Meclisteki sayısız araştırma komisyonlarına, Sayın Dışişleri Bakanının kırmızı çizgileri içinde bir araştırma komisyonu eklemeyi düşünmez mi? Komisyonun işi zor olacaktır; zira, hayalî çizgilerin izlerini, Sayın Bakan dahi, şu anda hatırlamamaktadır.
Şimdi, önümüzdeki asıl soru "Türkiye bundan sonra ne yapmalı" sorusudur. Türkiye, tıpkı geçmişte olduğu gibi, kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere karşı, gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye eden bir rolü oynamayı sürdürmeli; ama, en önemlisi, bunu yaparken, gerçekten, kendi korkularına teslim olma zaafından kaçınmalıdır; çünkü, Türkiye'nin ve bölgenin gerçeği bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede, Türkiye'nin inisiyatifi ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez. Bu gerçeğin altını çizmek, daha etkin bölgesel politikalar uygulamakla mümkündür. Üzülerek söylüyorum ki, Hükümetin, bugüne kadar sergilediği irade zaafı, bizi, bu konuda, hiç de iyimser kılmamaktadır.
Kıbrıs'ta gerileme, Avrupa Birliği seferinde ricat, Amerika ile ilişkilerde iflas, Irak'ta çaresiz, yön tespitinde pusulasız, politikasız bir uygulamanın sahibi Sayın Hükümet ne kadar övünse hakkıdır. Çözümsüzlüğü çözüm olarak görmeyen İktidar, başarısızlığı başarı olarak görmektedir, hatta bununla da övünüyor. Noksanını bilmek, öğrenme meziyetini de reddedenleri alkışlıyorum.
Yüce Heyetinize en derin saygılarımı arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kongo Demokratik Cumhuriyeti seçimlerine Türk Silahlı Kuvvetlerinin katılımı hakkındaki Başbakanlık tezkeresi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, talep nedir. önce onu bir irdeleyelim. Bu talep çerçevesinde, Sayın Bakanın da belirttiği gibi, Türkiye'nin uluslararası meşruiyet çerçevesi içerisinde, daha önce, yakın tarih dilimi içerisinde, aldığı görevler nelerdir ve bu süreç içerisinde, bu konudaki son düşüncemi de konuşmamın son bölümünde ifade edeceğim.
Değerli arkadaşlarım, Afrika Ekonomik Topluluğu ve Doğu ve Güney Afrika Ortak Pazarı -COMESA diye geçiyor- bunun üyesi olan Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Orta Afrika bölgesinde gerçekten önemli coğrafî konuma sahip olan bir ülkedir. Ülkenin 30 Haziran 1960 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana ilk defa yapılacak olan demokratik seçimler, bölgenin demokratikleşmesinin önünde bir örnek oluşturacağı için son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlarım, seçimlerin demokratik kurallara uygun bir şekilde gerçekleştirilmesi, tabiî ki, bütün dünyadaki demokratik ülkelerin ortak özlemidir. Gerçekte, Afrika'da demokrasi son yıllarda yaygınlaşmaktadır. Ben, Güney Afrika'yla ilgili bir uluslararası sözleşmenin Türkiye Büyük Millet Meclisinde onaylanma sürecinde, Güney Afrika'nın tarihsel konumunu, Güney Afrika'daki özgürlük mücadelesini, Güney Afrika'daki emperyalizm ve ona karşı olan yerli halkın verdiği mücadeleyi kronolojik olarak özetlemiş ve sadece Güney Afrika'yla bağlantılı kalmayıp, Afrika'nın diğer bölgelerinden de örnekler vermiştim.
Değerli arkadaşlarım, belki ilgilenenler olabilir, belki bu yoğun çalışma temposu içerisinde kitap karıştırmak zamanını bulanlar olabilir; gerçekten, ben, Sayın Hıfzı Topuz'un, bu bölgedeki çalışmalarıyla ilgili olarak kaleme aldığı anılarını okumanızı tavsiye ediyorum, öneriyorum. OECD'de görev yaparken, yine bu çerçeve içerisinde iletişim konularında, bu bölgedeki yeni bağımsızlaşmaya başlayan -bir kere daha altını çizerek aynı kelimeyi ifade ediyorum- emperyalizmin kıskacından kurtularak kendi kaynaklarını kullanma yönünde, kendi kendini idare etme yönünde bir erk ortaya koymaya çalışan Fildişi Sahili, Mali, Nijer, Nijerya, Kongo gibi ülkelerde, Sayın Hıfzı Topuz'un o tarih dilimine ait gözlemlerini bir kere de kendi kaleminden okursanız, yine, son derece yararlı bilgilere ulaşmış olursunuz.
Değerli arkadaşlarım, Afrika Birliği Örgütü, darbeyle işbaşına gelen hükümetlere karşı çok açık bir tavır sergilemektedir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan da Afrika'nın demokratikleştirilmesi yönünde çabaları kuvvetle desteklemekte ve Kongo Demokratik Cumhuriyetindeki gelişmeleri de demokrasinin henüz yaygınlaşmadığı ülkeler için örnek göstermektedir.
Kongo, merkezî Afrika'da dedim, en önemli ülkelerden birisi dedim; 56,5 milyon nüfusu var bugün. Kongo Demokratik Cumhuriyetinin yüzölçümü -dikkat edin, oldukça büyük; Afrika'yı biz bir küçük leke olarak görüyoruz haritada- 2 345 000 kilometrekaredir. Ayrıca, ülke, zengin ekonomik kaynaklara sahiptir. 2003 rakamlarına göre günde 22 000 varil petrol üretimi yapılırken, 991 000 000, çok geniş bir kapasitede de doğalgaz rezervleri bulunmaktadır. Ayrıca, ülke, kıymetli taş bakımından, elmas bakımından da, bunun ihracatında da önemli bir ülkedir. Tarih boyunca büyük ıstıraplar çekmiştir. Kara Afrika'nın örnek ülkelerinden biridir. Hep varlığı sömürülmüştür. Zengin, güleryüzlü, kimi zaman misyoner kıyafetinde gelen, kimi zaman da kültür hizmeti yapmaya geldiğini söyleyen, kimi zaman da oradaki hastalıktan kırılan halka sağlık hizmeti yapmaya geldiğini söyleyen -ülkenin adını vermeyeyim; ama- Avrupa'nın kuzeyinde, bugün de önemli merkezleri barındıran bir ülke tarafından çok açık bir şekilde son yıllara kadar sömürülmüş bir ülkedir.
Değerli arkadaşlarım, tarihi boyunca büyük ıstıraplar çekmiş dedim. Son yıllarda kendi kaderine sahip çıkabilmek için büyük aşamalar kaydetmiştir. Türkiye'nin de ülkede güçlü ve etkin bir büyükelçiliği bulunmaktadır. Kongo Demokratik Cumhuriyetinin, Türkiye ile ikili ilişkilerine bakıldığında hiçbir siyasal sorunun olmadığını görüyoruz. 1998 yılında Türkiye, Afrika'ya açılım politikası çerçevesinde bu ülkeyle de ilişkilerini geliştirmeye çaba göstermiştir. Afrika'daki barış, istikrar ve bu oluşumlara katkıda bulunmak için, Türkiye-Kongo Demokratik Cumhuriyetindeki gözlem heyetine emniyet güçleri de katılmaktadır. İki ülke kültürel, ekonomik, ticarî ve askerî alanda, eğitim konularında ayrıca işbirliği anlaşmaları imzalamış bulunmaktadır.
Hükümetin önerdiği tezkere, Kongo Demokratik Cumhuriyeti seçimlerinin güvenli geçmesi için gönderilecek uluslararası askerî birliğe Türkiye'nin katkıda bulunmasını içermektedir ve büyük bir önem taşımaktadır; çünkü, bu birlik, Avrupa Birliğinin şemsiyesi altında görev yapacaktır.
Değerli arkadaşlarım, özellikle 1998'den sonra, Avrupa Birliği, bir savunma ve güvenlik boyutu kazanmıştır. Bunu, Avrupa Birliğiyle ilgili süreç, Türkiye'nin gündeminde bütün ağırlığıyla otururken hiçbir zaman gözden kaçırmamak durumundayız. Bu çerçevede, yalnız Avrupa Kıtasında değil, dünya boyutundaki, dünya çapındaki krizlerin önlenmesi ve barışın korunması için, ilgili alanlarda aktif rol oynamaktadır. Bu alanlarda NATO ile işbirliği de ve bu işbirliği içerisinde faaliyet gösterdiğini de hep beraber biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, NATO, Bosna'daki -Sayın Bakan değindi; bir kronoloji olarak değindi- bazı görevlerini Avrupa Birliğine devretmiştir. Avrupa Birliği, Balkan ülkelerinde de benzeri görevler yapmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, yakın yaşadığımız döneme küçük bir parantez açalım. Ben, Bosna-Hersek'teki o katliamları, gerek NATO'nun gerek Avrupa Birliğinin, şimdi bir Afrika ülkesindeki seçimlerin demokratik ortamda gelişmesine -gözetmenlik diyelim- gözcülük yapma iddiasında olan bu kurumların, Avrupa'nın ortasında binlerce Boşnak katledilirken uzun süre sesini çıkartmadığına tanık olduğumuzu lütfen unutmayalım değerli arkadaşlar, lütfen unutmayalım! Daha geçenlerde televizyon karesine düşen -bundan beş altı ay önce- gencecik Boşnak delikanlılarının haydut Sırplar tarafından alınıp, ormanlık alanda 16-17 yaşında çocukların kurşuna dizildiği manzaraları lütfen unutmayalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Gerektiğinde Avrupa Birliğinin de gerektiğinde NATO'nun da, eğer, ortada farklı dinden, kültürden ve farklı bir etnisiteden gelen insanların sorunları söz konusu olduğunda, nasıl kafasını kumun içine soktuğunu da unutmayalım değerli arkadaşlar.
Görevlerimizi yapalım uluslararası meşruiyet kuralları içerisinde, buna hiçbir itirazım yok; ama, gösterilen hipokrasileri, gösterilen siyasî yalancılıkları da sadece tarihin sayfalarına emanet etmeyelim, bu şekilde, fırsatı geldikçe, kürsülerden, hem ulusal hem uluslararası platformlarda da tekrar tekrar hatırlatmaktan geri kalmayalım. Bu, bizim, aynı zamanda bir insanlık borcumuz. Bu çifte standartları hatırlatmak, bir milletvekili olarak görevimiz, borcumuz değil, bir insanlık görevimiz de aynı zamanda. Bunu da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye açısından sorun, Avrupa Birliğini, NATO imkânlarından yararlanarak yapacağı operasyonlarda, Türkiye gibi henüz Avrupa Birliğine üye olmayan NATO ülkelerinin katılımının ne şekilde yapılacağı söz konusudur. Bu konuda, uzun süren çabalar sonucunda bir uzlaşmaya varılmıştır. İşin önemli bir boyutu, Türkiye'nin bu operasyonlara asker verirken, bu operasyonların, acaba… Değerli arkadaşlarım, bu soru önemli, lütfen, bunu da düşünün. Sayın Bakan burada. İşin önemli bir boyutu -bir kere daha yineliyorum- Türkiye'nin bu operasyonlara asker verirken… Gerçi, boyutunu Sayın Bakandan öğrendik. Elimize gelen hükümet tezkeresinde, bir C-130, 2 tane subay, bir de uçağın mürettebatı şeklinde sınır belirleniyorsa da, elimizdeki tezkerede o boyut yok. Sayın Bakan açıkladı ve biz de bugünkü basından bu boyutta bir talep olduğunu öğrendik.
Şimdi, soru şu: Türkiye'nin, bu operasyonlara asker verirken -2 kişi ya da 2 000 kişi- bu operasyonların planlama ve denetimine tam katılımının sağlanması gerekliliği Hükümet tarafından kabul ediliyor mu, edilmiyor mu?
Değerli arkadaşlarım, Kongo'daki süreç nasıl olacaktır? Kısa bir süre, birlik; sınırlı; bunu kabul ediyorum. Yarın, bugün dünyanın bir başka bölgesinde,demin çizdiğim gibi, NATO'ya üye olmayan Avrupa Birliği sürecindeki ülkelerin de katılımıyla bir birlik oluşturulacaksa, bu operasyonlara, planlama ve denetimine, Türkiye, eşit oranda masada ortak olacak mı, olmayacak mı?! Bu sorunun sorulması gerekiyor mu değerli arkadaşlar? Ben, bu sorunun açık yüreklilikle sorulması gerektiğinin bir kere daha altını çizmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda, demin söylediğim konuda, Türkiye ile NATO arasında bir uzlaşmaya varılmış olsa da, Türkiye'nin bundan tam anlamıyla tatmin olduğunu söylemek zordur. İşin gerçek yönünü de belirtmekte fayda var. Buna rağmen, Türkiye, ilke olarak, bu tip operasyonları yürütecek NATO ordusuna birlik vermeyi kabul etmiştir. Kongo Demokratik Cumhuriyetinde düzenlenecek operasyonda Türkiye'nin işlevinin ne olacağı ve bunun yerine getirilmesinde Türkiye'nin rolünün ne olacağı, tezkerede açıkça ifade edilmesi gereken bir husustur. Hükümetin bu konuda, Sayın Bakanın, Meclise zengin bir kronoloji içerisinde bilgi verdiğine tanık olduk, boyutunu öğrendik. Eğer bu yapılmazsa, koşulları belli olmayan, Türkiye'nin oynayacağı rol ve görevleri tam olarak tespit edilmemiş ve açıklanmamış bir durum ortaya çıkar ki, bunu Meclis olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, bu konuda, Meclisin, Anayasamızın gerektirdiği ölçüde sürece katılması, Hükümetimizin sorumluluğu altındadır. Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilgili bu alanda işbirliğini, ilke olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak destekliyoruz. Ancak, bütün bu süreçlerde sihirli bir kelime var. Bu sihirli kelimeyi zaman zaman unutuyoruz. Bu sihirli kelimeyi hem eski deyimiyle hem yeni Türkçe karşılığıyla anımsatmakta fayda görüyorum: "Mütekabiliyet", "karşılıklılık"; mütekabiliyet ilkesi ve karşılıklılık ilkesi. Bu, son derece önemli.
Şimdi, burada, mütekabiliyetle ilgili bir hususu Sayın Hükümetin dikkatine sunmak istiyorum. Sayın Atalay burada, 17 Aralık gecesi Hükümet adına imza atmıştı, onun bulunması sevindirici. Şimdi, basında çıkan haberlere göre, Kıbrıslı Rumların, Türkiye'nin, Avrupa Birliği çerçevesinde oluşturulan bir uluslararası polis gücüne (Europol) katılımını engellediğini duyuyoruz. Bu haberlerde doğruluk payı var mıdır? Eğer doğruysa, Hükümetin buna karşı bir tepkisi olmuş mudur; ne dozda olmuştur? Tek yanlı ilişkiler mekanizmasının hiçbir zaman doğru sonuçlar vermeyeceğinin altını çizmek istiyorum. Mütekabiliyet sık unutuluyor; oysa, diplomasideki en sihirli kelime -söylemiştim- karşılıklılık ilkesi.
Değerli arkadaşlarım, çok kısa bir sürem var; müsaade ederseniz, bir konuya da… Sayın Yakış'ı da burada görüyorum, eski Dışişleri Bakanımızı; birlikte Yunanistan ve Batı Trakya'ya gerçekleştirdiğimiz, uyum komisyonuyla birlikte gerçekleştirdiğimiz bir ziyaret var. Yani, mütekabiliyet, karşılıklılık ilkesinin Batı Trakya'da yaşayan Türk ve Müslüman azınlığa karşı nasıl çiğnendiğini, nasıl Batı Trakya'daki 160 000 Türk ve Müslüman olmakla övünen ve "oradaki soydaşlarımız" olarak nitelediğimiz insanlarımızın, etnik kimliklerinin, nasıl, resmen inkâr edildiğini -Yunan Hükümeti tarafından- ve bunun bir kültür politikası olarak, bir asimilasyon sürecinde eritilmeye çalışıldığını, biz, burada, çok net bir şekilde görüyoruz iki yıldır yaptığımız ziyaretlerde. Oradaki soydaşlarımızın çok ağır eğitim sorunları var. Yetişen soydaş çocukları, Türk ve Müslüman azınlığa ait çocuklar, küçüklerimiz, ne Türkçe'yi doğru dürüst öğrenebiliyorlar ne Yunanca'yı doğru dürüst öğrenebiliyorlar; yükseköğrenim yapma şansları çok düşük, her biri tütün tarlasına mahkûm olmuş vaziyette; tütündeki ekonomik getiri de bitince, sadece tüketici olacak, kimliğini kaybetmiş, ne Türkçe'yi ne Yunanca'yı konuşan -Yunanistan, kendi iç hukukunda her ne kadar kaldırdıysa vatandaşlık kanunundaki 19 uncu maddeyi, beş yıldır güya kaldırdı; ama- 60 000 haymatlostan biri olacak; yani, vatansızdan biri olacak.
Değerli arkadaşlarım, çok ciddî sorunlar var Batı Trakya'da. Bir genel görüşme çerçevesinde bunların Türkiye Büyük Millet Meclisine taşınmasını talep etmiştik; reddettiniz demeyeyim -böyle bir şeyi reddedeceğinize inanmıyorum- yeterli çoğunluğunuz yoktu o gün, daha sonra görüşmek üzere erteledik diyelim, daha uygun bir tercümesiyle ifade edeyim. Bu sorunların, mutlaka, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşmede ele alınması gerekiyor değerli arkadaşlarım; çok ciddî sorunlar var. Ben, etnik ya da şoven bir yaklaşımla yaklaşmıyorum; her iki ülkenin, büyük uluslararası güçlerin kendi çıkarları çerçevesinde tarihten gelen birtakım korkularla, vehimlerle, savaşma riski olan ülkeler olarak takdim edilmesinden rahatsızlık duyuyorum. Türk-Yunan dostluğuna inanıyorum. Dostluk tamam, Avrupa Birliği süreci içerisindeki ilişkiler tamam; ama, sorunlar da var kardeşim, sorunlar da var, Batı Trakya'da sorun var! Batı Trakya'daki sorunlara gözlerimizi kapatamayız. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, oradaki soydaşlarımızın, eğitim olsun, mülk edinme olsun, yüksek tahsil olsun, yüksek tahsillilerin iş bulması olsun, ekonomik durumları olsun, etnik kimliklerinin ifadesi olsun, dinî özgürlüklerini yerine getirmeleri ve kendi müftülerini seçebilme konuları olsun, her konuda sorunları var. Yunanistan, Avrupa Birliği üyesi...
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Seyahat özgürlüğü yok…
HALUK KOÇ (Devamla) - Seyahat özgürlü yok.
Değerli arkadaşlarım, bu gezimizi -Sayın Yakış da, belki, birazdan konuşacak, kısa bir paragraf değinir- Yunan istihbarat kameraları altında yaptık, bir Avrupa Birliği ülkesinde ve bu sorunları, Türkiye Büyük Millet Meclisinde mutlaka görüşmek zorundayız. O insanlar Türkiye'den ses bekliyorlar, o insanlar Türkiye'nin onları unutmadığını duymak istiyorlar en azından, en azından duymak istiyorlar ve değişik heyetler oraya gittiğinde… Biz kimseyi kışkırtmıyoruz. Biz, kimseyi, yaşadığı topraklarda, tabiyetinde bulundukları ülkeye karşı düşmanlık hislerini ya da böyle bir şey varmış gibi onları kışkırtmak istemiyoruz; ama, oradaki sorunları dile getirmek istiyoruz.
Buraya nereden geldim; mütekabiliyetten geldim. Mütekabiliyetin çerçevesini 1913 Atina, 1923 Lozan ve daha sonra çeşitli uluslararası ikili sözleşmeler çizmiş durumda.
Evet, İstanbul'daki Rum azınlığa her şey var, Batı Trakya'da "Türk" adını kullanmak bile yasak! Rum Zoğrafyan Ortaokulu, Rum Balıklı Hastanesi, Rum Ortodoks Patriği… Benim müftüm, orada seçilmiş müftüm, Yunan makamları tarafından tanınmıyor ve hapse atılıyor.
Değerli arkadaşlarım, mütekabiliyet, evet, diplomasideki sihirli dil. Onun için, her şeye evet; her şeye evet; ama, karşılıklılık arayarak, hak arayarak ve hakkını korumak zorunda olduğumuz soydaşlarımızı da hiçbir zaman unutmadan.
Değerli arkadaşlarım, özetle, Türkiye'nin Kongo Demokratik Cumhuriyeti seçimlerinin güvenli koşullarda gerçekleşmesi için katkıda bulunmasını ilke olarak destekliyoruz; ama, demin söylediğim konularda da bu fırsatla bir iki ufak bilgi aktarma şansını kullanmış bulunuyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım adına Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış.
Sayın Yakış, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kongo Demokratik Cumhuriyetine asker gönderilmesiyle ilgili Başbakanlık tezkeresi hakkında, AK Parti Grubunun görüşünü sizlerle paylaşmak için huzurunuzdayım; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; asıl, Kongo'ya asker gönderilmesi konusuyla ilgili bölüme geçmeden önce, benden önce söz alan değerli milletvekillerinin değindikleri bir iki hususta kendi görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
O da, Sayın Gaydalı, bu konuyla hiç alakası olmayan, Türkiye'nin genel olarak dış politikası, özellikle Irak politikası, Avrupa Birliği politikası ve Kıbrıs politikası hakkında değerli görüşlerini sizlere iletti. Hepsini de takip etmişsinizdir. Partilerinin kurucusu olan rahmetli Özal'ın hedeflediği politikalara en yakın yere Türk dış politikasını getiren parti AK Parti olmuştur. Eminim ki, Sayın Gaydalı'nın sözleri,rahmetli Sayın Özal'ın mezarında kemiklerini sızlatmış olabilir.
Bu parti, Özal'ın hedeflerini, Avrupa Birliğine girme yolundaki hedefleri de, genel olarak dış politikada şahsiyetli dışpolitika izleme konusundaki hedefleri de, en yakın noktaya getirmiş olan partidir.
AK Partinin gerçekleştirdiği şeylerden en önemlisi, Avrupa Birliğiyle kırk yıldan uzun süren mücadeleyi çok somut bir noktaya getirmiş olmasıdır; o da, müzakerelerin başlamış olmasıdır. Müzakereye başlamış olmak, bir lig değiştirmedir. Türkiye'yi, bir kategori ülkeden başka bir kategori ülkeye taşımaktır. Onu, AK Parti sağlamıştır ve bütün şerefini de, siz milletvekillerinin şerefle paylaşacağınızdan eminim.
Kıbrıs konusunda, zaman zaman kamuoyunda köşe yazarları tarafından, fakat daha çok politikacılar tarafından şöyle bir izlenim yaratılmaktadır: Avrupa Birliği, herhangi bir forumunda -bu, Parlamentosu olabilir, Konsey kararı olabilir, Komisyonun kaleme aldığı bir belge olabilir; orada- Türkiye'yle ilgili olarak, Türkiye'nin yapması gerektiği herhangi bir iş, reform konusunda bir hususu dile getirmişse ve Türkiye'den bir beklenti dile getirilmişse, Türkiye'deki çeşitli çevreler, sanki, Avrupa Birliği, o belgede dile getirilen temenniyi Türkiye'den bir talep olarak ileri sürmüş ve Türkiye de o talebi aynen Avrupa Birliğinin istediği gibi kabul etmiş ve iş bitmiş gibi takdim etmektedirler.
Avrupa Birliği, pek tabiî ki, kendi karar organları vardır, orada çeşitli düşünceleri ileri sürebilirler, o onların görüşüdür; Türkiye o görüşü mutlaka kabul etmiş değildir; kabul ettiği zaman ancak bu eleştiriler ileri sürülebilir. Türkiye, ne Kıbrıs konusunda ne de başka konuda, dönüşü olmayan bir taahhütte bulunmamıştır.
Pek tabiî ki, bugünkü konumuz Kıbrıs veya Avrupa Birliği veya Irak olmadığı için veya Türkiye'nin genel olarak dışpolitikası olmadığı için, bu konuların ayrıntılarına daha fazla girmek istemiyorum ve yine, Başbakanlığın tezkeresine dönmek istiyorum.
Önümüzdeki Başbakanlık tezkeresi, Kongo Demokratik Cumhuriyetine, yani, eski adıyla Belçika Kongosuna Türk Silahlı Kuvvetlerinin göndereceği 2 subay ve bir uçak mürettebatıyla ilgilidir. Bu askerlerimiz, Avrupa Birliğinin Kongo'da gerçekleştireceği bir operasyona katkıda bulunacaklardır. Söz konusu operasyon da, Kongo'da bozulmuş olan istikrarın yeniden sağlanmasıyla ilgilidir. Tezkereyle, Başbakanlık, Yüce Meclisten, söz konusu askerlerimizi göndermeye yetkili kılınmasını istemektedir. Burada söz konusu olan harekât, bir işgal veya istila harekâtı değildir, bir operasyondur, ama, bir işgal ve istila operasyonu değildir. Kongo'da, uzun yıllar süren iç çatışmalar nedeniyle, istikrar ve barış bozulmuştur. Avrupa Birliği, bu operasyonuyla, Kongo'da istikrarı ve barışı yeniden tesisi hedeflemektedir.
Temmuz ayı sonunda, Kongo'da seçimler yapılacaktır. Bu seçimlerin güvenlik ortamı içinde yapılması, Kongo'nun ondan sonraki istikrarı için çok önemlidir. Avrupa Birliği, bu güvenlik ortamının sağlanması için Kongo'da bir kuvvet konuşlandıracaktır. Bu kuvvet, 30 Temmuz ile 30 Kasım 2006 tarihleri arasında dört aylık bir süre için görev yapacaktır. Türk Silahlı Kuvvetlerinin katkıda bulunacağı kuvvet işte bu kuvvettir. Bu harekât, Birleşmiş Milletlerin talebine binaen ve uluslararası hukuk çerçevesinde, uluslararası meşruiyet çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
Avrupa Birliğinin orada yapacağı görev şu şekilde özetlenebilir: Birincisi, Birleşmiş Milletler Teşkilatının Kongo'da gerçekleştirmekte olduğu ve baş harfleriyle MONUC adı verilen (Mission de l'Organisation des Nations Unies au Congo) bir harekâta destek sağlamaktır; ikincisi, sivillerin şiddete maruz kalmalarını önlemektir; üçüncüsü, Kinşasa Havaalanının korunmasına katkıda bulunmaktadır; dördüncüsü, kendi personel ve tesislerinin güvenliğini sağlamaktır ve sonuncu olarak da, gerektiği takdirde, zor durumdaki bireyleri tahliye etmek için küçük çapta operasyonlar düzenleyebilecektir. Türkiye, bu harekâta katılmaya Avrupa Birliği tarafından resmen davet edilmiştir. Bu çerçevede, ülkemizin 2 subay görevlendirmesi öngörülmektedir. Bunlardan biri harekât, diğeri kuvvet karargâhında görev yapacaklardır. Ayrıca, göreve hazır durumda bekleyecek olan 1 adet C-130 uçağımız da Kongo'ya yakın bir ülke olan Gabon'da konuşlandırılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; malumları olduğu üzere, Türkiye, çok kritik bir coğrafyada yer almaktadır, jeostratejik önemi çok büyük olan geçiş güzergâhlarını kontrol etmektedir, ciddî bir askerî yeteneği elinde bulundurmaktadır. Bu konumdaki bir ülkenin küresel düzeyde yürütülen barışı koruma ve destekleme harekâtlarının içinde olması çok önemlidir, dışında kalması esasen düşünülmemelidir. İşte, tüm bu hususları değerlendiren Hükümetimiz, Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Birliği ve AGİT gibi çokuluslu yapılar şemsiyesi altında yürütülen bu gibi harekâtlara katkılar yapmaktadır. Bu katkılar gerek askerî gerek sivil yetenekleri kapsamakta ve ikili düzeyde yürütülen çalışmaları tamamlayıcı nitelik arz etmektedir.
Geçen yıl, Türkiye'nin Barışı Destekleme ve Koruma Harekâtlarına Katılımı Konsepti kabul edilmiştir. Bu konsept, harekâtlara katılımların eşgüdüm içinde yürütülmesini öngörmektedir; çünkü, katılımların kendi aralarında tutarlı olması önem arz etmektedir ve devamlılık arz etmesi de önem arz etmektedir. Birbirlerine benzeyen harekâtlardan birisine katılıp ötekisine katılmadığınız zaman, bu, yanlış şekilde yorumlanabilir. Kongo'daki harekâta katılıp, Bosna Hersek'tekine katılmazsanız, bu da yanlış anlaşılır. Bosna'ya kaç asker, Kongo'ya kaç asker gönderdiğiniz de önem arz eder. Bosna'ya 2, Kongo'ya 70 asker göndermiş olursanız, bu da karşı tarafa yanlış bir mesajdır.
Bu demin bahsettiğim konsept, ayrıca, krizlere, hem sivil hem de askerî unsurlarla etkin şekilde müdahale edebilmek için gerekli zeminin oluşturulmasını da hedeflemektedir.
Diğer taraftan, ülkemiz, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası "AGSP" adı verilen, İngilizce "ESDP" adı verilen bu politikanın gelişmesini başından beri desteklemektedir. AGSP içinde etkin bir yer edinebilmek, Avrupa Birliği üyelik sürecimiz açısından da çok önemlidir. Öte yandan, AGSP içinde yer almak, aynı zamanda güvenlik ve savunma politikamızın da bir gereğidir ve bu politika stratejik önceliklerimiz arasında yer almaktadır. Nitekim, ülkemiz, AGSP'ye en fazla katkıda bulunan AB dışı ülkelerin başında gelmektedir. Bu katkı, Türkiye'nin AGSP'ye NATO dışında yaptığı ilk katkıdır. Bu, tesadüfen ortaya çıkmış bir gelişme değildir. Bu, Türkiye'nin bilerek yaptığı ve dikkatlice yürüttüğü bir politikanın sonucudur. Avrupa Birliği de, bu katkımızın önemini müdriktir, bilmektedir ve bu durum, AB tarafından şükranla karşılanmaktadır. Aynı şekilde, Kongo'daki askerî harekâta ülkemizin yapacağı katkı, Avrupa Birliği tarafından takdir edilmekte ve memnunlukla karşılanmaktadır. Avrupa Birliği içindeki muhataplarımız, bu memnuniyetlerini çeşitli temaslarımızda bize karşı da dile getirmektedirler.
Esasen, Türkiye, Avrupa Birliğinin 2003 yılından itibaren Balkanlarda üstlendiği tüm askerî ve polis misyonlarına katkıda bulunmuştur. Bu çerçevede, Bosna-Hersek'teki Avrupa Polis Misyonuna, ülkemiz, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığından toplam 4 personelle katılmaktadır. Bu misyon, AGSP, yani Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası çerçevesinde, o bağlamda, ilk sivil kriz yönetimi harekâtıdır ve 1 Ocak 2003'te başlamıştır.
Aynı şekilde, Haziran 2004 tarihinde İstanbul'da yapılan NATO zirvesinde bir karar alınmıştı. Bu karara göre, Bosna-Hersek'te NATO tarafından icra edilen ve SFOR adı verilen harekâtın sona erdirilmesinin ardından, Avrupa Birliği tarafından, bu ülkede, yani Bosna'da EUFOR-ALTHEA adıyla bir harekât başlatılacaktı. Bu harekât, NATO imkân ve yeteneklerine başvurularak oluşturulacaktı. Söz konusu harekât, nitekim, 2 Aralık 2004'te başlamıştır. Türkiye, Bosna-Hersek'teki bu harekâta 400'e yakın personelle katılmaktadır.
EUFOR-ALTHEA Harekâtı kapsamındaki bir başka misyon olan Entegre Polis Birimine de 46 jandarma personeliyle katkıda bulunmaktayız. Bu rakam, 2005 yılında yaptığımız katkının iki mislidir. Dolayısıyla, bir yıl sonra bu katkıyı iki misline çıkarmış bulunuyoruz.
Öte yandan, bildiğiniz üzere, 2005 yılı, Hükümetimizce, Afrika yılı ilan edilmiştir, yani, Afrika'ya açılma yılı ilan edilmiştir. Ayrıca, 2009-2010 yıllarında, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin geçici üyeliğine adaydır. Türkiye'nin Kongo Harekâtına katkıda bulunması, işte, bütün bu hususlar göz önünde bulundurulmak suretiyle kararlaştırılmıştır. Böylelikle, Türkiye'nin sadece Avrupa Birliği bakımından değil, aynı zamanda Afrika ülkeleri ve Birleşmiş Milletler nezdinde de görünürlüğünün artırılması hedeflenmektedir.
Birleşmiş Milletlerin Kongo'da icra ettiği polis misyonu "MONUC-CIVPOL" adı verilmektedir. Türkiye, bu misyona halihazırda 17 polis memuruyla katkıda bulunmaktadır. Avrupa Birliğinin, Ocak 2005'ten bu yana, keza, Kongo'da icra ettiği başka bir misyon daha var; adı Avrupa Birliği Kinşasa Polis Misyonu ve 29 kişiden oluşuyor. Türkiye, halihazırda bu misyona da 1 Jandarma personelimizle katkıda bulunmaktadır. Başka bir deyişle, bu kez göndereceğimiz 2 subay ve 1 uçak, mürettebatı, Kongo'da görevli ilk Türk güvenlik görevlisi olacak değildir, eskiden beri yürüttüğümüz politikanın devamıdır; yani, bugün kararlaştıracağımız katkı, Türkiye'nin, Kongo'da çeşitli uluslararası örgütler şemsiyesi altında yapmakta olduğu yardımların devamıdır ve o katkının yeni bir boyutunu oluşturacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, söz konusu harekâta iştirak edilmesi, Türkiye'nin Avrupa Birliğiyle ilişkileri bağlamında Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına daha etkin şekilde katılımını sağlayacaktır. Öte yandan, bu katkımız, ülkemizin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adaylığıyla ve genel olarak barışı destekleme harekâtlarına olan yaklaşımlarıyla da uyum içindedir.
Bu itibarla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Avrupa Birliğinin Kongo'daki harekâtına katılımı için Yüce Meclis tarafından gerekli yetkinin Hükümete verilmesini, AK Parti Grubu olarak destekliyoruz ve bu tezkerenin onaylanmasında Grubumuz olumlu oy kullanacaktır.
Bu düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum ve beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Yakış, teşekkür ediyorum.
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Gaydalı, daha önceden sözlü olarak iletmiştiniz talebinizi; ben mikrofonunuzu açacağım.
Çok kısa olarak, buyurun efendim.
V.- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı'nın, Düzce Milletvekili Yaşar Yakış'ın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle konuşması
EDİP SAFDER GAYDALI (Bitlis) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın eski Dışişleri Bakanımız Saygıdeğer Yaşar Yakış Beyefendi, sözlerine başlarken benim konuşmamdaki sözlerime değindi; ama, Sayın Yakış, son derece değerli hizmetler görmüş önemli bir diplomatımızdır, yanlış anlaşılabilir imajıyla bazı şeyleri düzeltmek istiyorum; sözlerinden, Anavatan Partisinin sanki Avrupa Birliğine karşıymış imajını çıkaran kesim veya insanlar olabilir; bunu düzeltmek için söz aldım.
Anavatan Partisi hiçbir zaman AB'ye karşı bir parti değildir, Özal'ın çizgisinden de hiçbir zaman sapmamıştır. Hükümetin doğrularının arkasında her zaman olduk. Sözlerimin başında, bu tezkereye olumlu oy vereceğimizi ve destek verdiğimizi de Genel Kurula arz ettik; ama, izin verirseniz, Hükümetin bazı yanlışlarını da göz önüne serelim. Biz AB'ye girmek istiyoruz, doğrudur; ama, AB'ye ayaklarımızın üzerinde girmek istiyoruz, dizlerimizin üzerinde değil.
Bu vesileyle, bu fırsatı bana tanıyan Sayın Başkana da teşekkürlerimi arz ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5.- Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı kapsamında yurt dışına gönderilmesine; bu kuvvetlerin verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde kullanılmasına izin verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1081) (Devam)
BAŞKAN - Şahsı adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Hükümet tezkeresi üzerinde söz aldım, bu vesileyle bu tezkereye olumlu yaklaştığımızı ve olumlu oy kullanacağımı ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Kongo Cumhuriyeti uzun yıllardan beri çok ciddî manada sıkıntılar içerisinde olan bir ülke; milyonlarca insanın hayatını kaybettiği, iç karışıklıkların, iç savaşların had safhaya ulaştığı bir ülke. Böyle bir ülkede yapılacak olan seçimlerde, Türkiye'den de Silahlı Kuvvetler mensuplarımızın orada seçim güvenliğini sağlamak üzere görevlendirilmesine son derece olumlu yaklaşıyoruz; çünkü, bizim ülkemiz, dünyanın neresinde bir sıkıntı olmuşsa, Silahlı Kuvvetlerimiz hep orada olmuş, verilen görevleri son derece mükemmel bir şekilde yerine getirmişler. İşte Kore, işte Somali, işte Bosna-Hersek, Arnavutluk, Kuveyt, Doğu Timor, Gürcistan ve son olarak Afganistan. Oralardaki güvenlik güçlerimiz, Türk Milletine yakışacak şekilde, Türk Devletinin vakar ve ciddiyetine yakışacak şekilde, verilen görevleri bihakkın yerine getirmişler ve bütün dünyanın takdirini kazanmışlardır. İşte, Kongo'da da bu verilen görevi en iyi şekilde yerine getireceğimizden hiçbir şüphemizin olmaması gerektiğini ifade ediyorum.
Türk askerlerinin buralarda görevlenmesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletine de bir itibar kazandıracaktır. Dünyanın bütün ülkeleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ne kadar mükemmel bir şekilde yetiştirildiğini, verilen görevler karşısında seve seve canlarını feda etmeye hazır olduklarını, özellikle Kore'de yaşanan muhteşem kahramanlıkların altında Türk Silahlı Kuvvetlerinin imzası olduğunu bütün dünya yakından tanımaktadır.
Böyle bir tezkerenin mahiyetini, biz isterdik ki, bu tezkerenin içerisinde çok açık bir şekilde görelim. Sınırı, kapsamı, süresi elbette Bakanlar Kurulunca takdir edilecek; ama, biz isterdik ki, Bakanlar Kurulu bu tezkereyi gönderirken, en azından bunun ipuçlarını bize verecek şekilde bir bilgiyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunması gerektiği inancındayız.
Değerli milletvekilleri, Türk dış politikası, üzerinde çok ciddî çalışılması, üzerinde çok ciddî durulması gereken bir politika. Özellikle, ülkemizin bulunmuş olduğu coğrafyadan kaynaklanan ve üzerinde bulunduğu coğrafyanın kendisine vermiş olduğu yükümlülükleri ve sorumlulukları çok iyi değerlendirip, bu yükümlülüklere ve sorumluluklara uygun bir Türk dış politikasının Hükümet tarafından uygulanması son derece önemli.
Türkiyemiz için son derece önemli dış politikalarımız var; Kıbrıs politikası. Ama, Kıbrıs politikasında, maalesef, Hükümetimizin uygulamış olduğu politikaların çok sağlıklı olduğunu söylememiz mümkün değil. Kırk yıldan beri Kıbrıs politikasının yılmaz savunucusu olan Rauf Denktaş'la ilgili bu Hükümetin takınmış olduğu tutumun da doğru olmadığı inancındayız. Hep şu söyleniyordu: "Çözümsüzlüğü çözüm diye sunanlar" şeklinde hitapta bulunuluyordu; ama, Yunan politikacıların son dönemde yapmış olduğu itiraflardan görüyor ve anlıyoruz ki, Kıbrıs'taki çözümsüzlüğün arkasındaki ismin Rauf Denktaş değil, bizzat Yunanistan olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıktı; ama, bugün gelinen noktada "kazan kazan" politikalarının uygulandığı söylenilen noktada, Kıbrıs'ta hiçbir meselenin çözüme ulaştırılamadığı da bir açık gerçek olarak karşımızda.
Annan Planından sonra izolasyonların kaldırılacağı söyleniyordu, Avrupa Birliği fonlarının serbest bırakılacağı söyleniyordu; ama, Annan Planının oylanmasının üzerinden ikibuçuk yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, ne izolasyonlarda ne Avrupa Birliği fonlarının serbest bırakılması noktasında olumlu bir gelişmenin olmadığı da açık bir şekilde ortadadır ve Hükümetin ek protokolü imzalamış olmasından dolayı da bugün Kıbrıs'taki limanların ve havaalanlarının Güney Kıbrıs Rum Kesimine açılması meselesi de maalesef bir Demokles'in kılıcı gibi üzerimizde durmaktadır. Siz bilmiyor muydunuz, ek protokolü imzalarken Güney Kıbrıs Rum Kesiminin yarın bu isteklerle karşınıza çıkacağını bilmiyor muydunuz, düşünmemiş miydiniz?! O imzayı niye altına attığınızın hesabını yapmanız gerekmektedir ve yine Avrupa Birliğiyle ilgili, maalesef, Güney Kıbrıs Rum Kesiminin tek başına Avrupa Birliğine tam üyeliği noktasında Türkiye olarak hiçbir işlem ve eylemin içerisinde olmayacaksınız ve sonra da Avrupa Birliğine tam üye olması noktasında hiçbir politikanız olmayacak ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi tek başına Avrupa Birliğine tam üye olacak.
Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliğindeki müzakere sürecini de tasvip etmemizin mümkün olmadığını çok açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Bugüne kadar hiçbir aday ülkeye dayatılmayan, ortaya konulmayan hükümlerin Türkiye'ye dayatılmasının hesabını ve muhasebesini de bu Hükümetin yapması gerekmektedir. Ucu açık, sonucu önceden kestirilemeyen, serbest dolaşım imkânının olmadığı, fonların kullanımının Türkiye'ye verilmediği, "eğer tam üyelik olmazsa, en güçlü bağlarla bağlanacaktır" şekilde, bir nevi imtiyazlı ortaklık ifadesinin, ibaresinin o metinler içerisinde yer almasını kabul etmemiz mümkün değildir ve referandum şartının ortaya konulması, her dosya için iki oylamanın yapılacak olması, Türkiye'nin önündeki en büyük handikap olarak karşımızda durmaktadır ve yine, müzakere çerçeve belgesi ve ilerleme raporu içerisinde, yüzyıllardan beri yan yana, kardeşçe yaşadığımız kesimlerle ilgili olarak "azınlık" ifadeleri ve ibarelerinin o belgeler içerisinde yer alması karşısında da Hükümetin ciddî bir tavır ve tutum içerisinde olmamasını da milletimizin takdirine bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, Irak'la ilgili kırmızı çizgilerimizin olduğunu bu Hükümetin bütün yetkilileri bulundukları her ortamda, her platformda dile getiriyorlardı. Şimdi, ben, buradan sormak istiyorum: Bu kırmızı çizgilerin ne olduğu konusunda hiçbirimizin belleğinde bir şey kaldı mı?! Nedir bu kırmızı çizgiler? Neydi bu kırmızı çizgiler, taviz vermeyeceğimiz kırmızı çizgiler? Bugün, hepsi unutuldu, yok oldu gitti ve Kuzey Irak'taki bütün gelişmeler Türkiye'nin aleyhinde cereyan etmeye başladı.
Ve yine, Batı Trakya'yla ilgili bir araştırma komisyonu kurulma meselesi de, maalesef, İktidarın oylarıyla reddedildi. Batı Trakya'da yaşayan soydaşlarımızın orada çekmiş olduğu sıkıntı ve zorluklar karşısında, bunun bir Meclis araştırma komisyonu marifetiyle araştırılması meselesi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirildiğinde, maalesef, İktidar, böyle bir komisyonun kurulmasına bile karşı çıktı.
Geçenlerde, Dışişleri Komisyonu Başkanımızla bütün siyasî parti temsilcileri bir araya geldik, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili olarak Meclisçe kabul edilmesi gereken bir metin üzerinde mutabakat sağladık. Ne oldu o mutabakat?! Dışişleri Komisyonu Başkanımıza soruyorum -orada, AK Parti Grubunu temsilen gelen milletvekili arkadaşlarımız da vardı- ne oldu? Bu komisyonun orada ortaya koyduğu ve altına imza attığımız bir belge niçin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmemiştir? Bunun hesabının da mutlaka verilmesi gerekmektedir.
Önemli olan, 70 000 000'luk bir dev ülkenin dış politikasının şahsiyetli bir politika olmasıdır. Türkiye'ye yakışan budur. Türkiye, 70 000 000 nüfusu, bulunduğu jeopolitik konum itibariyle dışpolitika noktasında son derece aktif olması gereken bir ülkedir. Ancak, bu büyüklüğe, bu kapasiteye uygun olmayan bir dış politikanın yürütülmüş olmasından da biz büyük bir üzüntü duyuyoruz. Amerika Birleşik Devletlerine Hükümet tarafından yapılacak ziyaretin, Başbakanın yapacağı ziyaretin, İsrail gezisine bağlantılı olarak, İsrail'i öncelikle ziyaret edip daha sonra Amerika Birleşik Devletlerinin ziyaret edilmesinin haklı ve mantıklı bir izahının olmadığı inancındayız. Ve yine 70 000 000'luk bir ülkenin Başbakanı, Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanından verilecek randevuyu aylardan beri beklemektedir. Böyle bir dış politikayı tasvip etmiyoruz, kabul etmiyoruz, reddediyoruz.
Türk dış politikasının, ayakları yere sağlam basan, gücüne uygun ve orantılı bir dış politikası olması gerektiği inancımı ifade ediyor, bu tezkerenin ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını ve Kongo Cumhuriyetinde yapılacak seçimlerin de sağlıklı bir şekilde geçmesini temenni ediyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Başbakanlık Tezkeresi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi tezkereyi tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 25 Nisan 2006 gün ve 1671 (2006) sayılı kararı gereğince, 26 Nisan 2006 gün ve 779/06 sayılı Ortak Eylem Belgesiyle almış olduğu karar çerçevesinde, Kongo Demokratik Cumhuriyetinde yapılacak genel seçimler esnasında ülkedeki asayiş ve güvenliğe katkıda bulunmak ve bölgede görev yapan BM kuvvetlerini (The United Nations Organisation Mission in the Democratic Repuplic of the Congo/MONUC) desteklemek maksadıyla "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı" icra etmeye karar vermiş, Türkiye dahil Avrupa Birliği üyesi olmayan NATO müttefiki ülkelere katılım konusunda davette bulunmuştur.
Harekât kapsamında Kongo Demokratik Cumhuriyeti yanı sıra, Gabon ve ihtiyaç duyulacak diğer ülkelerde destek amaçlı olarak birlik konuşlandırılması, bu ülkelerdeki havaalanı veya deniz limanlarından istifade edilmesi öngörülmüştür.
Avrupa Birliğinin "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı"na katılımın, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığını destekleyeceği, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına verdiğimiz destekle uyumlu olduğu ve ülkemizin genel olarak Barışı Destekleme Harekâtlarına olan yaklaşımıyla örtüşmesi nedeniyle; Anayasanın 92 nci ve 117 nci maddeleri uyarınca gereği, sınırı, kapsamı ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin "Avrupa Kuvveti Kongo Demokratik Cumhuriyeti Harekâtı" kapsamında yurt dışına gönderilmesi ve Hükümetçe verilecek izin ve belirlenecek esaslar çerçevesinde bu kuvvetlerin kullanılması için Hükümete izin verilmesinin gereğini arz ederim.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; ülkemiz için ve tüm dünya için hayırlar getirmesini diliyorum.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:1147)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4 üncü sırada yer alan, Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ve 9 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Bütçe Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Ataş ve 9 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1219, 2/812) (S. Sayısı:1210)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 5 inci sıraya alınan, Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlayacağız
5.- Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/825) (S. Sayısı: 1215) (x)
BAŞKAN -.
Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1215 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, Anavatan Grubu adına Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun söz talepleri vardır.
İlk söz sırası, AK Parti Grubu adına İstanbul Milletvekili Muharrem Karslı'ya aittir.
Sayın Karslı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1215 sıra sayılı, Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin, 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde, AK Parti Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum; hepinize en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bu kanun tasarısının Meclise gelmesinin bir arka planı var, olup biten birtakım iktisadî olaylar var. Ben, bu olaylardan işe başlayarak, önce şu günlerde içinde bulunduğumuz ve yaşadığımız iktisadî türbülans hakkında görüşlerimi arz ederek söze başlamak istiyorum.
Biliyorsunuz, dışarıdan gelen bazı etkilerle döviz talebi yükselmiş bulunuyor ve döviz çıkışı olayı görülmüş bulunuyor. Bunun sonucunda da döviz kurları yükselmiş, aynı zamanda da faiz oranları yükselmiş bulunuyor. Bunların başlangıcı nereden geliyor, kaynağı nereden geliyor, önce bunlara temas etmek istiyorum.
Bu türbülansın kaynağı, genellikle iktisatçılarca, Amerika Birleşik Devletlerinde Federal Reserve Başkanlığına gelen yeni Başkanın daha değişik bir ekonomik görüşle faiz oranlarını daha da fazla yükselteceği beklentisine bağlanıyor. İkinci olarak da, gelişmiş ülkelerde, Amerika Birleşik Devletlerinde faiz oranlarının yükseltilmesi halinde o tarafa kayacak olan dolar fonlarının hepsinin kaymaması, bir kısmının kendilerinde kalması ve ülkelerinde oluşan iktisadî dengelerin bozulmaması için onların da faiz artırımına gitmeleri, böylece, az gelişmiş ülkelerden ya da gelişmekte olan ülkelerden döviz çıkışının da hızlanması sebebine bağlayan iktisatçılar var.
Bunların dışında, bu iktisatçıların temas etmediği ve benim üzerinde durduğum, sizlere anlatacağım başka bir faktör daha var. Bu faktör de, petrol fiyatları ve Amerika Birleşik Devletlerinin
(x) 1215 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
İran'a saldırması ihtimalidir. Amerika Birleşik Devletlerinin İran'a saldırması ihtimali üzerine bütün devletler petrol stoku yaptılar. Ayrıca, spekülatörler de petrol fiyatlarının aşırı bir şekilde yükseleceğini hesaplayarak, büyük petrol alımları yaptılar ve üstüne oturdular. Böylece, petrol fiyatları varil başına 70 doların üstüne çıktı; petrol yetmedi, altına yöneldiler -altın fiyatları da, biliyorsunuz, bizde cumhuriyet altını 235-240 liraları buldu- böylece, bir spekülatif hareket başladı.
Devletler, aşağı yukarı, petrol stoklarını tamamladılar; yani, depolama imkânları olanlar ve bu stoklara yatıracak parası olan devletler petrol stoklarını tamamladılar. Bunun dışındaki büyük spekülatörler -ki, onlara biz para babaları diyoruz- bu para babaları da yeterince yatırım yaptıklarına karar verdiler ve borsadaki, emtia borsalarındaki petrol fiyatları ve altın fiyatları çıkabileceği son noktaya çıktı.
Bu arada, Amerika Birleşik Devletlerinin de İran'a saldırmasının kolay olmadığı bazı gelişmelerle anlaşıldı. O, kolay olmadığı gerçeği nereden ileri geliyor; çünkü, İran'ın elinde dünyada hiçbir ülkenin sahip olmadığı çok önemli bir silah var. Bu silah atom bombasından daha güçlü bir silah. Nedir o silah; bu silah Hürmüz Boğazı. İran "eğer Amerika Birleşik Devletleri bana saldırırsa, Hürmüz Boğazında 2 tane gemi batırırım ve dünyanın petrol ihtiyacını karşılayan Körfez ülkelerinden -ki, dünya petrol ihtiyacının yüzde 60'ını karşılıyor bu ülkeler- buralardan bir varil dahi petrol ihraç edilmesine mâni olurum" dedi. Gerçekten de bu durum böyle. Başta İran olmak üzere, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirliklerinin petrol ihracatı Hürmüz Boğazından geçtiği için tamamen durma noktasına geldi. Dolayısıyla, o zaman da dünya petrol ihtiyacını karşılama görevi, sadece Rusya'ya, İngiltere'nin Kuzey Denizinde Brent petrolüne ve onun dışındaki dünya petrol üretiminde payı fazla olmayan ülkelere kalır. İşte, bu durumu Amerika Birleşik Devletleri göze alamadığı içindir ki, Amerika'nın İran'a saldırmasının Irak'a saldırması kadar kolay bir iş olmadığı görüldü. Böylece, petrol talebi de gevşedi. Petrol talebinin gevşemesiyle borsalardaki -petrol borsalarındaki, emtia borsalarındaki- petrol fiyatları ve altın fiyatları geri dönüş emareleri göstermeye başladı. Borsacılıkta bir kural vardır, fiyat olgunluk noktasına geldiği zaman ilk çıkan en çok kazanır, çıkmakta geciktiğiniz takdirde kârdan zarar edersiniz, çok gecikirseniz zarara da geçersiniz. Böyle bir kural var. İşte, petrolden çıkış hareketi başladı. Petrolden çıkan nereye gider; petrolden çıkanın gidebileceği tek bir yer var, dolar. Milyonlarca varil petrolü satan bir kişi, ister Londra Borsasında, ister Chicago Borsasında, ister Rotterdam Borsasında olsun, petrol vererek alabileceği tek bir para var, o da dolar. Avro olsun, Japon Yeni olsun, İngiliz Sterlini olsun, bu kadar büyük meblağları karşılayacak miktarda dünyada tedavül kabiliyetine sahip dövizler değil. İşte, dolara talep böyle başladı. Yani, bir taraftan Amerika Birleşik Devletlerindeki faiz oranlarının artması, bir taraftan başka ülkelerin de dolar talebinde bulunması ve ayrıca, petrolden çıkanların da petrolü verip dolar almak istemesi bu türbülansı meydana getirdi. Olayın başlangıcı bu. Bunlar tamamıyla dış kaynaklı olaylar olup, bizimle hiçbir ilgisi yoktur; ancak, içeride de bunları destekleyen bazı olaylar var, bazı zümreler var.
Bu zümrelerden bir tanesi Türkiye'deki para babaları. Bunların, büyük çapta hazine bonolarına ve faize yatırılmış, şu veya bu şekilde faize yatırılmış paraları var. Bunlar da, bu türbülansın bir krize dönüşmesini ya da en azından faiz oranlarının yüzde 25-30'lara fırlamasını istedikleri için bu olayları desteklemişlerdir. Eminim ki, şu anda, İstanbul'un ya da Türkiye'nin birçok yerlerinde, birtakım yuvarlak masaların etrafında, para babaları, acaba elimizdeki benzini nereye dökelim de bu türbülans krize dönüşsün, faizler yüzde 25-30'u, 40'ı bulsun, biz de para kazanalım diye bunun müzakeresini yapıyorlar.
Ayrıca, ikinci bir zümre var; o da, yeniden muhalefete soyunmak isteyen birtakım fosil siyasetçiler var Türkiye'de. Onlar da, çoğu intikam duygusuyla, bu türbülansın daha da genişlemesini ve memlekete daha pahalıya mal olacak, iktidarı yıpratacak seviyelere çıkmasına çalışıyorlar. Dün, bir haber kanalında, yine, bu siyasetçilerden bir tanesinin programını dinledim ve seyrettim. Gördüm ki o zat büyük bir intikam duygusu içinde Hükümete verip veriştiriyor, İktidara verip veriştiriyor ve bunu bir kriz olarak tescil etmeye çalışıyor. Kendisine soru soran büyük gazeteciler, büyük köşe yazarları da bunun rahatça kinini kusması için önüne çanak uzatıyorlar, çanak sorular soruyorlar.
Böylece, bir kısmı içeriden, bir kısmı dışarıdan böyle bir türbülans içinde kalmış bulunuyoruz.
Bana bir yerde bir soru sordular: Acaba bir yerde bir düğmeye mi basıldı? Düğmeye mi basıldı da bütün bunlar oluyor? Ona da verdiğim cevap şu oldu: Türkiye'nin her tarafı düğmelerle dolu şu anda, her masanın üzerinde bir düğme var, kahveci çağırır gibi o düğmelere aklına esen basıyor. Düğme enflasyonu meydana gelmiş vaziyette ve böylece bir düğme kargaşalığı içinde bulunuyoruz. Düğmeye basanlar mutlaka var. Biraz evvel bahsettiğim para babaları ve fosil siyasetçiler bu düğmelere basmaya çalışıyorlar; ama, düğmeler artık işlemiyor, bunların cereyanı pek de kuvvetli değil.
Bu türbülansın sonucunda Türkiye'den de büyük miktarda döviz çıkışları oldu. Döviz çıkışları, tabiî, döviz kurlarını yükseltti. Doların 1,70'i aştığını 1,80'lere doğru gittiğini, euronun da 2 lirayı aşıp 2-2,10 civarında bir yerlere vardığını gördük.
Eğer bu türbülans… Bakın, iktisatçılar türbülans kelimesini kullanıyorlar, siyasetçiler, bu biraz evvel bahsettiğim siyasetçiler de ısrarla kriz kelimesini yerleştirmeye çalışıyorlar; ama, iktisatçılar buna rağbet etmiyor. Eğer bu türbülans 2001 yılı şartları içinde olsaydı mutlaka krize dönüşürdü. Yani, bugün, bunun krize dönüşmemesinin en büyük sebeplerinden biri bir defa ekonomide istikrara varılmış olması, enflasyonun çok çok aşağılara çekilmiş olması, Merkez Bankasının döviz rezervlerinin o zamanki 24-25 milyar dolardan bugün 60 milyarın üstüne çıkmış olması, ekonominin ve döviz kurlarının tam olarak dalgalanmaya bırakılmış olması ve bunlara ilaveten, böyle bir türbülans her an beklendiği için, Hazine ve Merkez Bankası uzmanları tarafından zamanında birtakım tedbirler alınmış olmasıdır. Nedir bu tedbirler: Dövizli borçlara öncelik vermek. Borçların ödenmesi esnasında, dövizi natık borçlara öncelik verildi. Merkez Bankasının IMF'ye olan 17 milyar dolarlık borcu tamamen ödendi. Hazinenin IMF'ye olan borçlarının da yarısı ödenmiş bulunuyor. Böylece, borçlanmada, yabancı paradan Türk Lirasına bir dönüş var. Eskiden, Türk Lirasında faizler çok yüksek olduğu için, Türk Lirası ödenirdi; yerine, IMF'den veya başka konsorsiyumlardan borçlanılırdı. Şimdi, bunun tersi yapılıyor. Dövizden Türk Lirasına bir dönüş var. Bu dönüş sayesindedir ki, bu türbülansın memleket ekonomisinde büyük hasar meydana getirilmemesi sağlanmış bulunuyor.
Şimdi buna nasıl müdahale etmek gerekiyor; bu türbülansın genişlemeden, daralarak küçülmesi ve yavaş yavaş sönmesi için alınan birtakım tedbirler var. Bu tedbirlerden bir tanesi, Merkez Bankası tarafından iki defa uygulandı. Birinde, faiz oranları -ki, gecelik faizlerdir bunlar- 1,75 oranında artırıldı; ikincisinde de, iki gün evvel, 2,25 oranında artırıldı. Demek ki, toplam yüzde 4 oranında bir faiz artırımı yapıldı. Böylece, faiz oranları, gecelik faizlerde, yani, bankalararası para piyasasındaki uygulanan gecelik faizlerde yüzde 17,25'e kadar çıkarıldı.
Merkez Bankasının bu yaptığı faiz artırımları, esasında, doğru hareketlerdir; ancak, bunları bir fiilî faiz artırımı olarak düşünmemek… Zaten piyasadaki arz-talep dengesinin, faiz oranlarını kendiliğinden yükseltmesi dolayısıyla, fiilî durumun tescil edilmesi olarak da düşünülmesi mümkündür. Ama, her halükârda, faiz oranlarının yükseltilmesi gerekiyordu. Döviz kurları, işte, bu faiz oranları, artı, Merkez Bankasının piyasadan borçlanarak çektiği 500 milyar lira dolayında bir paranın ülkedeki likidite dengesini biraz daha sıkıştırması ve dün ve bugün, bir miktar, 1 milyar doların altında bir miktarda piyasaya döviz satması olayları görüldü.
Merkez Bankası, geçenlerde 1 milyar dolar civarında döviz satmıştı. Bu döviz satışının çok fazla bir etkisi olmamıştı; ama, bu defa, Merkez Bankası, gerektiğinde 5 milyar dolar, o da yetmezse arkasından bir 5 milyar dolar daha döviz satışına hazır olduğunu ifade etti. Böylece, dün ve bugün yapılan satışlarla, dolar 1,70'ten 1,66'ya çekilmiş oldu.
Önemli olan doların aşağıya çekilmesi, eski kurlarına kavuşturulması değil, dolardaki ve diğer dövizlerdeki artışın belli bir seviyede tutulması ve daha fazla yükselmesine mâni olunmasıdır; çünkü, artık, dünyada yeni birtakım dengeler var, bu yeni dengeler dolayısıyla eski döviz kurlarına dönmek mümkün değil. Eski faiz oranlarına dönmek mümkün olur orta vadede; ama, kimse, artık, dolar kurunun 1,32, 1,35 olarak yeniden gerçekleşmesini beklemesin.
Bu, Türkiye'nin çok da hayrına olan bir şey değil. Biliyorsunuz, dışticaret açığımızın ve bunun yarattığı cari açığın temel sebeplerinden bir tanesi de Türk Lirasının aşırı değerlenmiş olmasıydı ve bütün piyasa Türk Lirasının aşırı değerlenmiş olmasından şikâyet ediyordu.
Şimdi "efendim, dolar aşırı yükseldi, ne yapacağız" diyenlere benim sözüm şudur: Biz değil miydik aşırı değerlenmeden şikâyet eden. İşte, bu aşırılık gitti, Türk Lirası şimdi dolar karşısında gerçek değerini bulmuş oldu.
Tabiî, bunun birtakım yan etkileri olacaktır, birtakım maliyetleri olacaktır. Bir defa, ihracatımızdaki, ihraç mallarımızda, sanayi mallarımızda kullandığımız ithal girdilerin fiyatları yükseldiği için biraz maliyetler yükselecektir. Bunlar iç piyasayı da etkileyecektir. Dolayısıyla, enflasyon hedeflerinin tutturulmasında biraz daha fazla sıkıntı çekilecektir, daha fazla gayret gösterilmesi ve malî disipline daha fazla riayet edilmesi gerekecektir; ama, bu türbülans, yavaş yavaş, artık sönme aşamasına girmiş bulunuyor.
Şimdi, bugünkü kanun tasarımızın konusu, yabancı sermaye sahiplerinin Türkiye'de yaptıkları plasmanlardan -yatırım demiyorum buna- elde ettikleri kazancın vergilendirilip vergilendirilmemesi. Bundan bir süre önce, yine Meclisten bir kanun geçirilerek, yabancı plasmanların alım satım ve faiz gelirleri yüzde 15 stopaja tabi tutulmuştu. Şimdi, bu stopaj kaldırılıyor. Neden kaldırılıyor; stopaj konulduğu zaman memlekette aşırı bir yabancı sermaye girişi vardı, yabancı para girişi vardı, bunlar açık pozisyonlarla çalışıyorlardı, kâr ettikleri zaman kârlarıyla beraber alıp gidiyorlardı. O sıralarda yabancı sermaye girişini biraz frenlemek gerektiği için yüzde 15 gibi bir stopaj konuldu. Bugün şartlar değişmiştir. Bugün yabancı sermayenin fazla girişine mâni olmak değil, çıkışına mâni olmak gibi bir sorunumuz var. Gerçi, bu stopajın kaldırılması yabancı sermayenin çıkışına çok mâni olmayacaktır; çünkü, onlar yeteri kadar zaten kâr etmiş durumdalar. Yüzde 15, onları memleketimizde kalmaya ikna etmeye yetmeyebilir; ama, bu stopajın kaldırılması, sıfırlanmasından amaç, onların gitmesine mâni olmak değil, işler durulduktan sonra, yeniden, ihtiyacımız kadar yabancı sermayenin, yabancı paranın piyasamıza gelmesidir.
Peki, şimdi, bu durumda, yabancı sermayeden stopaj kaldırılıyor, yerli sermayede stopaj devam ediyor mu; bunda bir yüzde 5 indirim yapıldı; fakat, yüzde 5 daha indirim yapmak için Bakanlar Kurulunun yetkisi var. Bu, bir kanun konusu değil. Yüzde 5'e kadar, kanun konusu olmaksızın, bu yerli sermayenin kazançlarına, sermaye kazançlarına indirim getirmek mümkündür. Onun için, bu kanunun içine konulmamıştır. Geri kalan yüzde 5, bir kanunla, bir önergeyle kaldırılabilir; ama, kaldırılmayabilir de. Bunun hesaplarını Hazine ve Merkez Bankası yapmıştır, yapıyordur.
Yabancı sermaye, memleketimizde kazandığı faiz ve alım satım gelirlerinden kendi ülkesinde vergi ödediği için -zaten vergi ödediği için- o vergi ile yerli sermayenin Türkiye'de ödediği yüzde 5'lik stopaj arasında bir denge olduğu kabul edilebilir. Dolayısıyla, bunun eşitlik ilkesine aykırı olmadığı düşünülebilir; ama, yabancı sermayenin kendi ülkesinde ödediği stopaj miktarı her ülkede aynı değil; bazı yerlerde daha az, bazı yerlerde daha çok. Bazı ülkelerle aramızda çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması var, bazı ülkelerle yok; ama, burada, bir ortalama yol tutularak, yerli sermaye kazançlarından alınan yüzde 5 stopajın bu eşitliği, bu dengeyi sağlayabileceği de düşünülebilir; ama, yerli sermaye kazançlarından yapılan stopajın sıfırlanması da mümkündür. Bunlar hesap kitap meselesidir; Hükümet ve Hazine ve Merkez Bankası bunları görüşür, kararlaştırır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karslı, lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Bu kanunun görüşülmesi esnasında gerekli önergeler verilerek, eğer gerekiyorsa, yerli sermaye kazançlarından da, yapılan stopaj sıfıra kadar indirilebilir. Bunu, müzakere esnasında, kanunun müzakeresi esnasında göreceğiz.
Burada bir sakıncası düşünülebilir yabancı sermaye kazançlarının.
BAŞKAN - Sayın Karslı, yalnız, 1 dakika içinde konuşmanızı tamamlamanız gerekiyor.
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Hemen bitiriyorum, hemen tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Lütfen…
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Yabancı sermayenin stopajının kaldırılması üzerine, yerli sermayenin de, yabancı piyasalar üzerinden Türkiye'ye gelerek, yabancı sermaye gibi işlem görme isteğinde bulunabileceği ve yerli sermayenin zamanla yabancılaşacağı düşünülebilir. Biz, buna, borsa literatüründe "bıyıklı yabancılar" diyoruz; yani, yabancı görülmekle beraber, aslında Türk vatandaşlarına ait sermaye fonlarıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karslı, teşekkür ederim; çünkü, 1 dakikalık süreyi tamamladınız ve tatbikatımız bu şekilde.
MUHARREM KARSLI (Devamla) - Peki efendim; ben de teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, bu kürsüde, İktidar Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımızı dikkatle dinledim ve yapmış olduğu yorumları hayretle ve üzüntüyle karşıladım. Şimdi, değerli konuşmacı arkadaşımız, Türkiye'nin, şu an içinde bulunduğu ekonomik çalkantının nedeni olarak üç husus saydı. Birincisi; petrol üreten ve ihraç eden ülkelerin dolara olan talebi nedeniyle, dünyada dolar talebinin artması ve bu nedenle, Türkiye'deki yabancıların Türkiye'den çıkması. İkincisi; İstanbul'da, masa başında oturan büyük para babalarının, bu krize benzin dökmek suretiyle yaklaşması; yani, krizi büyütmek için çabalaması ve bir üçüncü neden de, fosil siyasetçi olarak isimlendirdiği eski siyasetçilerin siyasete dönme çabası. Bu üç nedenle, Türkiye'de, bugün, bir ekonomik çalkantıyı, ismine kriz demesek bile, krizi andıran, bir belirsizlik yaratan bir ekonomik ortamı yaşıyoruz. Bu üç grup, bir düğmeye değil, birden fazla düğmeye basmış durumdalar. Bu "düğme enflasyonu" olarak isimlendirildi değerli konuşmacı tarafından ve o nedenle de, böyle bir tabloyu yaşıyoruz. Yani, uygulanmakta olan ekonomik politikaların hiçbir problemi yok, ekonomide hiçbir şey yokken, Hükümet gayet düzgün bir ekonomi politikası uygularken, bu üç grup, üç çevre, Türkiye'de kriz çıkarmaya çalışıyor.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) - Aynen öyle!..
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer, bu tasarıya böyle yaklaşılıyorsa, ekonomide içinde bulunduğumuz sürece böyle yaklaşılıyorsa, bu krizden, bu ekonomik çalkantıdan Türkiye'nin çıkma olanağı kesinlikle yoktur. Olaylara doğru teşhis koyarsak, olayları doğru tahlil edersek, ancak o zaman buradan nasıl çıkabileceğimizi bulabiliriz. Çözümsüz hiçbir sorun yoktur, yeter ki, teşhisi doğru koyalım.
Değerli arkadaşlar, mayıs başından bugüne iki dönemi kıyasladığımız zaman şöyle bir tablo görüyoruz: Mayıs başından bugüne, Merkez Bankasının gecelik faiz oranları yüzde 30 oranında artmıştır. Yüzde 13,25 olan oran, bugün 17,25'tir, artış oranı yüzde 30'dur.
Dolara baktığımızda, doların değer kazanması, yani, Yeni Türk Lirasının dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 25'ler düzeyindedir. Merkez Bankasının dünden bu yana yaptığı müdahaleye rağmen, döviz satış ihalelerine rağmen, Türk Lirasının değer kaybı durdurulamamıştır; değer kaybı yüzde 25'ler düzeyindedir.
Yine, devlet içborçlanma senetlerindeki faiz oranına baktığımızda, mayıs başında yüzde 13,7 olan bileşik faiz oranının yüzde 22,5'i aştığını, 23'e yaklaştığını görüyoruz. Devlet içborçlanma senetlerindeki faizin artış oranı yüzde 67'dir değerli arkadaşlar. Belki, son bir iki günde düştü, 2 puan düştü dersek buna, yüzde 65 oranında bir artış söz konusudur.
Peki, bugüne nasıl geldik, bu tabloyu nasıl, birden, Türkiye, önünde buldu; çok kısaca, bunu ben burada konuşan arkadaşımızdan daha farklı bir şekilde yorumlamaya çalışacağım, açıklamaya çalışacağım.
Türk ekonomisi yüksek faiz-düşük kur politikasına dayanan bir politika uyguluyordu değerli arkadaşlar. İsmi dalgalı kur olmakla birlikte, yukarı doğru hiçbir zaman dalgalanmayan, sürekli aşağıya doğru seyreden bir kur politikası vardı ve bu düşük kur politikasının yarattığı sanal bir mutluluk tablosu vardı, sanal bir büyüme tablosu vardı, sanal bir millî gelir artışı tablosu vardı. 2002 sonunda 180 milyar dolar olan Türkiye'nin gayri safî millî hâsılası, 2005 sonunda 360 milyar dolara ulaşmıştı değerli arkadaşlar. 180 milyar dolarlık bir gayri safî millî hâsılanın üç yılda yüzde 100 artışla dolar cinsinden 360 milyar dolara ulaşması mümkün müdür?! 2006 yılı içinde bu rakam 380 milyar dolar olarak öngörülmüştü; mümkün değildi. Her yıl yüzde 7 düzeyinde, o dolayda büyüyen bir ekonominin üç yıl içinde dolar cinsinden yüzde 100 oranında millî gelir artışını yaratması mümkün değildi; ama, rakamlar böyle gösteriyordu, Hükümet, bu rakamlara dayanarak pembe tablolar çiziyordu. Kişi başına millî gelir 2002'de 2 638 dolardı, Hükümet 2005 sonunda 5 090 dolara ulaştığını açıkladı ve 2006'da 5 216 dolara çıkacağı hedeflenmişti; böyle bir tabloyu yaşıyordu.
Politikanın ikinci ayağı düşük kur yanında yüksek faizdi. Yüksek faizle Türkiye, sıcakparayı Türkiye'ye çekiyordu. Uluslararası konjonktürün yardımıyla birçok gelişmiş ülkenin veyahut petrol ihraç eden ülkenin elinde birikmiş olan tasarrufları, Türkiye, yüksek faizle kendisine çekiyordu. İşte, bize bu sanal mutluluğu, rakamlarda sanal mutluluğu yaşatan, yaratan tablo bu iki politikayla sağlanıyordu. Yabancı para, sıcakpara gideceği ülkede şuna bakar:
1- Cari açık nedir ve o ekonominin onu finanse etme olanağı var mıdır?
2- Herhangi bir tehlike anında, kriz anında, o ülkeye yatırdığım parayı geri alabilir miyim?
Merkez Bankamız da, yüksek rezerv politikasıyla, sıcakparaya arzu ettiği güveni veriyordu değerli arkadaşlar. Dalgalı kur politikasında, Merkez Bankasının 60 milyar dolar düzeyinde bir rezerve sahip olmasının temel amaçlarından birisi de, Türkiye'ye gelen sıcakparaya o güveni vermekti. Evet, rezerve bakıyor sıcakpara, Türkiye'ye geliyor; "kriz olursa, ben Türkiye'den paramı alıp çıkabilirim" diyor. Şimdi olduğu gibi, Merkez Bankasının şu an yaptığı, döviz satmak suretiyle, Türkiye'den çıkmak isteyen yabancı paranın talebini karşılamaktır. Bu politikada, uluslararası gelişmelerin etkisi olmamış mıdır, Türkiye'nin içinde bulunduğu bu çalkantılı süreçte; tabiî ki, var. Amerika Merkez Bankasının (FED) faiz artırımına başlamış olması, Türkiye'yi, sıcakpara için, artık, cazip bir merkez olmaktan çıkarmıştır. Tek merkez Türkiye değildir; Türkiye'nin rakipleri de, başta Amerika olmak üzere, ortaya çıkmaya başlamıştır.
Peki, sadece olay bununla mı sınırlıdır; hayır. Bizim içpolitikamıza bakalım, iç ekonomik ve siyasî politikalarımıza bakalım; Hükümetin iddia ettiğinin aksine, malî disiplin yoktu değerli arkadaşlar. 2005 yıl sonu faizdışı fazlasını Hükümet açıklayamamıştır. Neden; çünkü, bu hedef tutmamıştır. Yine, 2006 yılı bütçe uygulamaları güven vermiyor. Sayın Maliye Bakanının "bütçe fazla vermiştir" açıklamasına rağmen, bütçenin fazla vermeyeceği çok açık ve nettir. Birçok harcama bütçeye gider yazılmamıştır. Bütçe dışı işlemlere girişilmiştir. Birçok gelir, bütçeye gelir olarak yazılmamıştır. Bu gelirlerle yapılacak olan harcamalar, bütçeye harcama olarak yazılmamıştır. İç talep yükselmiştir. Bunların sonucunda, nisan ve mayıs ayında, enflasyon yükselmiştir değerli arkadaşlar. Enflasyonun yükselişini, uluslararası gelişmelere, petrol fiyatlarına bağlamayalım. Onları dışarıda bıraktığımızda, TÜİK'in hesapladığı çekirdek enflasyon, yine yüksek çıkıyor, yine yükselme eğiliminde. Demek ki, içeride bir problem var, ekonomi politikasında, maliye politikalarında bir problem var. Buna Türkiye'deki siyasî durumu eklediğinizde, Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye'de yarattığı gerginliği, Türkiye Cumhuriyetinin temel niteliklerine yönelik olarak Hükümetin yaratmış olduğu tartışmayı, bunları eklediğinizde, artık, içeride, Türk ekonomisine güvenmemek için her türlü ortam oluşmuş demektir ve böyle bir tabloda, Türkiye'den sıcakpara çıkmaya başladı.
Mayıs başında, 3 Mayısta 1 312 olan dolar kuru -bakın, 3 Mayısta 1 312'dir dolar kuru- Merkez Bankasının efektif satış kuru, bugün geldiğimiz noktada 1 630-1 640'lardadır. Şu anda, biraz önce aldığım rakam odur. Evet, o günden bu güne böyle geldik, bu nedenle geldik değerli arkadaşlar.
Bu tablodan nasıl çıkacağız?.. Bu tablodan panik psikolojisiyle çıkmanın olanağı yoktur; ama, maalesef, Hükümet, panik psikolojisi içerisindedir. Merkez Bankası güvenli bir duruş sergileyememektedir.
Geçen hafta salı günü, 20 Haziranda toplanan Para Politikası Kurulu faizlerde herhangi bir artırıma gerek olmadığı kanaatine varmış ve öyle bir açıklama yapmış; hemen sonrasında, bir gün sonra, perşembe günü, 22 Haziranda, ekonomiden, Hazine Müsteşarlığından sorumlu Sayın Bakan ile Maliye Bakanımız bir açıklama yapmak suretiyle, şimdi görüşmekte olduğumuz teklifin esaslarını bir paket olarak kamuoyuna sunmuşlardır.
Yani, plan şuydu: Yabancılara vergi konusunda bir güven vereceğiz, onların vergi yükünü azaltacağız. Böylece, yabancılar Türkiye'den çıkmayacak, biz de ekonomide istikrarı sağlayacağız.
Bu proje tutmadı; o gün açıklandı. Yabancılarda Gelir Vergisi stopajının sıfıra indirildiği iki Sayın Bakan tarafından açıklandı. Bir bakan değil iki bakan açıklıyor ki, piyasalara, yabancılara güven verelim diye; ama, bu güven verilemedi. Neden; çünkü, sorunun nedeni vergi değil değerli arkadaşlar. Sorunun nedeni vergi değilse, bunu vergiyle çözme olanağınız var mıdır?! Gayet iyi hatırlıyorum; 2001 krizi sonrasında da, o zamanki Hükümet, mevduatta vadeyi uzatabilmek için kademeli olarak stopaj uygulaması getirmişti; üç aya kadar yüzde 18, altı aya kadar vadeli mevduatta yüzde 16, bir yıla kadar vadeli mevduatta yüzde 12, bir yılı aşan mevduatta da yüzde 7 oranında stopaj getirmişti. Yani, bir yılı aşan mevduatın faiz gelirinde Gelir Vergisi stopajı yüzde 18 değil, yüzde 7 olacak. Mevduatın vadesi bir gün bile uzamadı değerli arkadaşlar. Neden; sorun vergide değildi, sorun ekonomiye duyulan güvendeydi. O güveni yaratamazsanız, istediğiniz kadar vergileri indirin, indirdiğinizle kalırsınız, kaybettiğiniz vergiyle kalırsınız; öte taraftan da, malî disiplini tutturacağım diye çırpınırsınız.
O gün, geçen hafta perşembe günü, Hükümetin psikolojisi, düşüncesi buydu. Aynı gün dolar fırladı; borsa o gün yerinde saydı, ertesi gün tekrar aşağıya doğru seyretti ve faizler yükselmeye devam etti, yüzde 23'ü aştı bileşik faizler, devlet iç borçlanma senedi birleşik faizi yüzde 23'ü aştı. Akabinde ne oldu; Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, tekrar, pazar günü toplandı, geçen hafta salı günü "artırmayacağım" dediği faizleri artırdı. Yanına iki önlem daha koydu: Merkez Bankası piyasaya döviz müdahalesinde bulunacak, döviz satacak ve o şekilde piyasadan Yeni Türk Lirasını çekecek. Ayrıca, bunun dışında, Yeni Türk Lirası depo alım ihaleleri de yapmak suretiyle, piyasadaki likiditeyi çekmeye çalışacak. Bakın, bugün, "550 000 000 dolarlık satış yapacağım" dedi, 1 milyar doları aşkın talep geldi Merkez Bankasına. Bu talep devam edecek değerli arkadaşlar; çünkü, Türk ekonomisi güven vermemektedir; Hükümetin ekonomik politikaları, ne Türkiye'deki tasarruf sahibine, yatırımcıya ne de yabancı yatırımcılara, güven vermemektedir. Bu güven kaybedilmiştir, bu güven tesis edilene kadar Türkiye'nin bunu geri kazanma olanağı yoktur. Bu tasarının bu güveni sağlama olanağı yoktur. Bu politikalarla da, sadece Merkez Bankasının yürüttüğü politikalarla da, bu güvenin sağlanması olanağı yoktur. Sanki Hükümetin üzerine düşen hiçbir görev yoktur; görev, sadece Merkez Bankasınındır, Hükümetin yapacağı hiçbir şey yoktur!.. Esasen, zamanında maliye politikasını, malî disiplini sıkı tutmayan Hükümetin faturası, şimdi, Merkez Bankasına çıkmıştır. Merkez Bankası da, yeni yönetim, Hükümetin atadığı bir yönetim, sanırım, maliye politikasında Hükümetin görevini Hükümete hatırlatamıyor; belki de, kamuoyu önünde hatırlatmıyor, kapalı kapılar ardında hatırlatıyor diye ümit etmek istiyorum tabiî ki.
Değerli arkadaşlar, yaşadığımız, basit bir olay değil -burada konuşan arkadaşımızın söylediği gibi- çok hafif sonuçları olacak bir olay değildir. Borç stoku, şimdiden 8 puan artmıştır. 2005 yılında 5,8 puan düzeyinde azalan borç stokumuz, bu son gelişmelerle, 8 puan birden artmıştır; yani, geriye, 2004 yılına gittik. Peki, o kadar kemer sıktık, tarım kesiminin desteklerini kısıtladık, çalışanların maaşlarını kısıtladık, sosyal güvenlik sisteminde ilaç harcamalarına kadar kısıtlamalara gittik, sosyal güvenlik sisteminin her türlü ödemelerini kısıtladık, toplumun bütün kesimleri tasarruf etti, kemer sıktı, bu kadar özelleştirme yaptık, bunların hepsiyle borç ödedik; şimdi neredeyiz? Geriye, şu an, birbuçuk yılı kaybettik; kim bilir kaç yılı daha kaybedeceğiz, bilemiyorum. Bunları, üzüntüyle söylüyorum; ama, Hükümet, bu politikayla, bu anlayışla devam ederse, hâlâ, sorunun, siyasette güven veren bir politika izlemek olduğunu bilmiyorsa, göremiyorsa, hâlâ, ekonomide güven veren politikalar izlenmesi gerektiğinin Hükümet farkında değilse, bu sorunu sadece Merkez Bankasının uygulayacağı faiz ve döviz politikalarıyla çözmeye çalışıyorsa, buradan çıkışımız yoktur değerli arkadaşlar.
Tasarı, hiçbir şekilde sorunu çözmeyecektir, çözemeyeceği ortaya çıkmıştır. Zaten, biraz önce, burada İktidar Partisi Grubu adına konuşan arkadaşımız bunu itiraf etmiştir. Diyor ki değerli arkadaşımız: "Bu zaten, şimdi çıkanları burada tutmaya yönelik değildir, bu kriz, bu çalkantı sona erdikten sonra çıkanları Türkiye'ye geri getirmek içindir."
Değerli arkadaşlar, bu kadar, 180 derece dönüş olur mu?! Geçen hafta, iki sayın bakan, yabancıları Türkiye'de tutmak için getirdiklerini açıkladılar. Şimdi konuşan İktidar Partisi milletvekili arkadaşımız, bunun tam tersini söylüyor. Burada, İktidar Partisi Grubu adına, bugünkü gündem üzerine konuşan Sayın Grup Başkanvekili de bir değerlendirme yaptılar, diyor ki: "Bu tasarı, zaten ödenmeyen bir vergiyi kaldırıyor. Birçok ülkeyle Türkiye'nin çifte vergilemeyi önleme anlaşması var. O nedenle, Türkiye de bu vergiyi zaten alamıyordu. Bunu, Türkiye de bu tasarıyla kaldırıyor."
Değerli arkadaşlar, bu, bir açıklama olmaktan uzaktır. Sayın Grup Başkanvekilinin bu açıklaması, gerçekleri yansıtmamaktadır. Türkiye'nin, birçok ülkeyle çifte vergilemeyi önleme anlaşması vardır. Hükümet, 1.1.2006'da bu yasayı yürürlüğe koyarken de bu anlaşmalar vardı. Çifte vergilemeyi önleme anlaşmaları uyarınca, bir mükellef, bir başka ülkede vergi ödüyorsa, ödediği vergiyi, kendi ülkesinde ödeyeceği vergiden mahsup eder. O, ülkenin hükümranlık haklarını elinden almaz. İstisnalar getirebilir bu anlaşmalar; şu kazancı sen vergile, bu kazancı ben vergileyeyim; orada sınırlar koyabilir; ama, bu sınırlar çeşitli ülkelerde farklıdır, bazı ülkelerle yaptığımız anlaşmalarda farklıdır, diğer bazılarında farklıdır, hepsini aynı kefeye koymak mümkün değildir. Eğer öyleyse, Hükümete sormak gerekir: 1 Ocak 2006'da bu vergiyi niye getirdiniz o zaman?
Değerli arkadaşlar, esasen, 1 Ocak 2006'da bu düzenleme yapılırken, üç konuda üç temel yanlışlık yapıldı. Birincisi şuydu: Tüm vergi yatırım araçları yüzde 15 vergi oranıyla eşit bir şekilde vergilenecek dendi. Gerekçesi de, vergi, tüm yatırım araçları karşısında tarafsız olacaktı. Şimdi yapılan nedir; şimdi 3 tane oran var; yabancılar için sıfır, mevduat ve repoda 15, diğer yatırım araçlarında, yerli yatırımcılar, tasarruf sahipleri için yüzde 10. 3 tane oran var. Hani, tek ve sabit, basit bir sistem getirmiştiniz?!
Sayın Maliye Bakanı diyor ki: "Peru'da bile bu vergi yok. Orada bile vardı, kaldırıldı." Sayın Bakan, 1 Ocakta, siz bu vergiyi niye getirdiniz o zaman, Peru'da var, o da kaldırdıysa? 1 Ocakta, burada, bunun aksini savunuyordunuz siz.
Değerli arkadaşlar, tutarsızlık diz boyu. Gerçekten, bu teklifin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Hamzaçebi, 1 dakikalık sürenizi başlatıyorum; lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu teklifin savunulabilir hiçbir yanı yoktur. Yerli yatırımcı için yüzde 10, yabancı için yüzde sıfır oranı bir ayıptır değerli arkadaşlar. Bu, Türkiye'de bir ilktir. Anayasanın eşitlik ilkesine açık bir şekilde aykırıdır. Hükümetin vermeyi düşündüğü önerge, bu aykırılığı gidermeye yetmeyecektir.
Benim önerim, bu aykırılığı giderecek olan önerge bizim Grubumuz tarafından verilmiştir; gelin, bunu bu şekilde çıkaralım. Bu bir yanlıştır, bunda ısrar etmeyin. Türkiye Büyük Millet Meclisi ay sonu tatile girecektir. Tatil sonrası, bu yasanın Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanacağı varsayımını da, bilemiyorum, o varsayımı esas almanız da ne kadar doğrudur, Sayın Cumhurbaşkanı adına bir yorum yapmam tabiî ki mümkün değil; ama, Anayasanın 73 üncü maddesi açıktır; bu düzenleme, 73 üncü maddede ifadesini bulan vergide eşitlik ilkesine aykırıdır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 19.45'te toplanmak üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.04
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN : Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1215 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/825) (S. Sayısı: 1215) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
Söz sırası, Anavatan Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nda.
Sayın Abuşoğlu, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, Sayın Başbakana, abisinin vefatı dolayısıyla başsağlığı diliyorum. Her canlının, her kulun başına gelecek bir olaydır -Allah, taksiratını affetsin- bir ayette "mutlak, biz, Allah'a dönücüleriz" diye ifadesini bulur. O bakımdan, geride kalanlara başsağlığı ve metanet diliyorum.
Hükümet tarafından yapılacağı ilan edilen, geçen hafta cuma günü, yeni bir vergi düzenlemesi, tek maddelik bir düzenleme, bir de bakıyoruz ki, milletvekilleri tarafından kanun teklifi olarak Meclise sunulmuş.
Bu demektir ki, Hükümet getirdiği tasarıya sahip çıkma noktasında biraz sıkıntı içerisinde; çünkü, bu konu, önce değil, üzerinden çok uzun zaman geçmedi, daha yılbaşında Bütçe Kanunuyla beraber -stopaj konusu- gerek menkul kıymet borsalarında gerekse devlet tahvillerine yönelik olarak elde edilen faiz gelirlerinden ve kazançlardan yüzde 15 oranında stopaj yapılması, daha bu yıl uygulanmaya başlandı; ama, aradan altı ay geçti, o günün şartlarında çok gerekli bir düzenleme, gelir elde edenlerin elde ettikleri gelirlerden ödemesi gereken vergilerin ödenmesinde sıkıntılar yaşandığı için bunların stopaj yoluyla kesilmesi noktasında bir değişiklik meydana getirilmişti; ama, üzerinden altı ay geçmeden yeniden bundan vazgeçiliyor.
Bu demektir ki, Hükümet, ilk baştaki uygulamasında; yani stopajı getirmekle ortaya çıkardığı uygulamasında haksızdı. Haksızdı demek mümkün değil; fakat, tutarsızlığın bir ifadesi bu. Elbette, kazanılan bir kazanç varsa, elde edilen bir gelir varsa, bunun da, mutlak surette, vergisinin de ödenmesi gerekiyor. Bunda hemfikiriz; ama, tutarsızlığın esas ortaya çıktığı konu, ortaya çıktığı nokta, bundan geri adım atılmış olması ve yabancılar için stopajın sıfırlanması, yani, ortadan kaldırılmasıdır.
İkinci bir tutarsızlık -artık buna tutarsızlık demek de mümkün değil, bir haksızlık, kendi vatandaşını bir hiçe saymazlık- kendi vatandaşın da aynı çerçevede elde ettiği kazançlardan yüzde 10 oranında vergi ödemeye devam edecek. Gerekirse Bakanlar Kurulu bunu indirecekmiş; yasada böyle bir de Bakanlar Kuruluna yetki geliyor.
Bu, Türk Milleti için yapılan en büyük haksızlıktır. Dilim söylemeye varmıyor; ama, maalesef, odur, bir kapitülasyon uygulamasıdır bu. Yabancılara, ekstradan, kendi vatandaşınıza tanımadığınız birtakım hakları tanıyorsunuz; ama, kendi vatandaşınızı bundan mahrum kılıyorsunuz. Gelin, bu haksızlıktan bir an önce vazgeçin. Verilecek önergelerle bu haksızlık ortadan kaldırılsın. Yabancı hangi muameleye tabi tutuluyorsa, bizim kendi insanımız, kendi vatandaşımız da aynı muameleye tabi tutulsun. Meselenin birinci yönü bu. Bir haksızlık var, bu haksızlığın düzeltilmesi gerekir.
İkinci yönü: Acaba, gerçekleştirilecek bu uygulama, bu düzenleme piyasalar üzerinde herhangi bir olumlu etki meydana getirecek mi; bunun üzerinde durmak lazım.
Piyasaların üzerinde herhangi bir olumlu etki meydana getirmeyeceği açık. Cuma günü ilan edildi bu; fakat, cuma gününden beri piyasaların üzerinde göstermesi gereken etkiyi bu düzenleme gerçekleştirmedi. Piyasalar, cuma gününden beri, hâlâ, tepetaklak aşağıya gidiyor. O bakımdan, Hükümetin, sadece vergi düzenlemesiyle, yabancı fonların, yabancı sermayenin; yani, sıcakparanın, daha önceden defalarca dile getirilen "Türkiye'nin hayrına değildir, geldikleri gibi gittikleri anda da büyük dengesizliklere yol açarlar" kabilinden söylenilen laflar hiç kimsenin kulağına girmemiş ki, bu konuda herhangi bir tedbir alınmadı, ortaya, ciddî sonuçlar çıkmaya başladıktan sonra da, böyle zecrî tedbirlerle, yok, stopajı sıfırlayalım, vergiyi bunların üzerinden kaldıralım tedbiriyle de bu yönde herhangi bir olumlu katkı meydana gelmeyecektir.
Daha henüz piyasalar durulmuş değil. Piyasalarda ciddî dengesizlik hâlâ devam ediyor. Merkez Bankasının yapması gereken müdahale geç kalmış bir müdahaleydi. İlk başta faiz oranlarını küçük bir oranda artırarak işe başladıkları noktada, arkasından, bir hafta on gün geçmeden, ikinci bir tedbirle Merkez Bankası devreye girdi. Bu gösteriyor ki, ekonomiye yön verenler, ekonominin karar mekanizmalarında yer alanlar, karşı karşıya bulundukları olayın ciddiyetini, vahametini kavrayabilmiş değiller; çünkü, bir hafta içerisinde iki defa politika değişimi, iki defa müdahale tedbirinin, faiz hadlerinin yükseltilmesi, karşı karşıya bulunduğumuz krizin -ben "kriz" diyorum, bazıları "türbülans" diyor, bazıları "spazm" diyor; bu bir krizdir- mahiyetini ve şiddetini anlayamamış olduklarını gösteriyor.
Hatırıma bir de işin şu yönü geliyor: Acaba, Hükümet, bu getirdiği vergi düzenlemesiyle, stopajın sıfırlanmasıyla ilgili olarak bir baskı karşısında mı kalmıştır? Eğer, böyle bir, bu yöndeki bir talep karşısında Hükümet bu düzenlemeyi gerçekleştirdiyse, unutmayın ki, bu tür baskılar, bu tür talepler hiçbir zaman arka arkasından kesilmeyecektir, bu tür talepler devam edecektir.
Hazırlıklı olalım, Hükümete, piyasalardan şöyle bir teklif, şöyle bir talep gelebilir: Ortaya çıkan durumda, Türk parasıyla borçlanmak veya Türk parasıyla devlete borç vermek, devlet tahvili satın almak noktasında ciddî endişeler söz konusudur. Devletin ihtiyaç duyduğu fonları temin etmesinde birtakım risk emareleri ortaya çıkmaya başladığı anda -ki, bunu da rahatlıkla gerçekleştirebilirler, bu tür riskleri piyasa oyuncuları gerçekleştirebilir- karşısında şöyle bir teklif gelir bunun sonucunda: Türk Lirasıyla devlet tahvili ile dövize endeksli tahvil çıkarılması yönünde birtakım talepler ortaya çıkabilir. Bu tür taleplerle ortaya çıkıldığında, piyasalardan bu tür talepler geldiğinde, işte, bilin ki, krizin ikinci dalgası yaşanmaya başlamaktadır ve birinci dalgasından çok daha şiddetli olarak ortaya çıkacaktır.
Hükümet, konuyla ilgili açıklamalarında topu devamlı olarak dışarı atmakta, dış piyasalardan kaynaklanan birtakım sebepleri sıralayarak "işte, dış kaynaklı, bu dışarıdan gelen dalgalanmanın etkisiyle döviz kurlarında yukarı doğru tırmanma ve faiz hadlerinde artış, Türkiye'den sermaye çıkışı olmaktadır; çünkü, dışarıda, dış piyasalar, Türkiye'ye göre daha cazip, daha kârlı hale gelmektedir" ifadeleri dolaşmaktadır.
Elbette, dış piyasalarda meydana gelen dalgalanmaların Türkiye'yi vurmaması, Türkiye'nin kendini bunlardan arındırması, azade kılması mümkün değil; elbette, etkilenecektir; yeri geldiğinde, bu tür dalgalanmalardan, bir başka ülkeye göre çok daha şiddetli bir şekilde etkilenebilecektir. Şiddetinin ölçüsü, burada, bizim için önemlidir, bizim için kriterdir.
Türk ekonomisi, böyle bir krize, böyle bir şok dalgasına, ne ölçüde dayanaklıdır, ne ölçüde dayanabilecek veya bu şokların etkisini hafifletebilecek tedbirleri ve unsurları içermektedir; bizim için bakılması gereken husus burasıdır. Dışarıdan kaynaklandığı ifade edilen bu şok, Türkiye'de, diğer ülkelerde olduğundan çok daha ciddî sonuçlar meydana getirmektedir.
Döviz kuru: Ben, geçen bütçe konuşmalarında da ifade ettim; ortaya çıkan aşırı değerlenme, mutlak suretle, bir gün gelecek, kendisini baş gösterecektir; yani, aşırı değerlenmişliği telafi edecek gelişmeler mutlak suretle yaşanacaktır. Ama, bunun ani ve bir kriz çerçevesi içerisinde ortaya çıkmasına mâni olmak için, Hükümetin alması gereken tedbir, döviz kuruna yılbaşından itibaren küçük müdahalelerle döviz kurunu yükseltmesi; yani, Türk parasındaki aşırı değerlenmeyi yavaş yavaş ortadan kaldırması gerekir demiştim.
Bu yapılmadığı için, hâlâ, yılbaşından bu yana, Türk Lirasındaki aşırı değerlenmişlik devam ettiği için, giderek, aşırı değerlenmişlik oranı daha da yükseldi.
Merkez Bankasının hesabına göre, ki… Sayın Ali Babacan aşırı değerlenmişlikten söz ederken "hangi temel devreyi esas alırsanız aşırı değerlenmişlik oranı birbirinden farklı çıkar" diye, iktisat kitaplarında dahi tartışmalı olan bir konuyu getirip, burada, Türk Lirasındaki aşırı değerlenmişliği kabul etme yerine savunma yolunu seçmişti. Hangi temel devreyi alırsanız alın, Türk Lirasında bir aşırı değerlenmişlik söz konusuydu. Merkez Bankasının hesaplarında, yanılmıyorsam, 1995 veya 1998 yılı temel alınarak yapılan hesaplamada, 2001 yılındaki kriz ve ondan sonra meydana gelen kur değişmeleri, kur yükselmeleri de hesaba katılmış olmasına rağmen, aşırı değerlenmişlik oranı yüzde 55 oranındaydı. Bu demektir ki, 1,3 YTL bazı üzerinden döviz kurunun, doların olması gereken fiyat, yüzde 55 daha yukarıdaki bir rakamdır; yani, 2 TL'ye, 2 Yeni TL'ye yaklaşan bir dolar kuru, olması gereken kurdur Türkiye ekonomisi için. Merkez Bankasının hesapları bu. Merkez Bankası, bu hesapları yaparken, bir taraftan ithalatı, bir taraftan ihracatı dikkate alıyor "reel efektif döviz kuru" dediğimiz bir hesaplamayı yapıyor.
Bu konu net ve açık bir şekilde ortadayken, buna yönelik, bu olumsuz gidişi engellemeye yönelik hiçbir tedbir alınmamış ve ilk işaret, döviz kurunda bir krizin yaşanacağına dair ilk işaret mart ayında başlamıştı, mart ayında kendisini göstermişti. Döviz kurlarında, yabancı paralarda bir değer artışı, ilk bir dalga şeklinde ortaya çıktı. Tabiî, bu ortaya çıkış, durup dururken ortaya çıkmadı. Türkiye ekonomisinde ileride yaşanması muhtemel, yaşanacağı kesin birtakım gelişmeleri dikkate alarak, piyasa oyuncuları, kendileri açısından bazı tedbirler alarak döviz talebini artırdılar ve o tarihten itibaren döviz talep etmeye, döviz ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik tedbirleri aldılar. Bankalar, Türk bankaları, öncelikle, burada, ihtiyaçları olan dövizi topladılar ve döviz açıklarını kapattılar. Ortaya çıkan bu durumda, Türk bankalarının şu an için herhangi bir risk unsuru söz konusu değil. 2001'de yaşandığının benzeri; ama, başka bir risk unsuru var, başka kesimler üzerinde bir risk unsuru ortaya çıkıyor. Türk ekonomisinin reel sektörü, reel kesimleri dediğimiz kesimleri üzerinde ciddî bir kur riski dolaşmaktadır. Çünkü, reel sektör, yani özel kesim, ciddî şekilde bir dış finansman talebini gerçekleştirmiş ve dışarıdan borçlanmıştır. Türkiye'nin borç rakamlarına bakıldığında bu açıkça gözükmektedir; Türk özel sektörünün dış borçlarında bir artış vardır. Eğer, kurlarda daha yukarıya doğru bir tırmanma söz konusu olacak olursa -ki, tırmanma olur mu olmaz mı, o konuda da bir iki şey söylemek lazım- reel sektörümüzde ciddî krizler, ciddî iflaslar söz konusu olabilir. O bakımdan "geliyorum" diyen bu olayın gerekli tedbirini almak noktasında hükümetin ciddî eksikleri vardır, ciddî yanlışları ve olayı algılama noktasında da ciddî ihmalleri söz konusudur.
Bir kere, bir döviz kuru aşırı değerlendiği zaman, bir millî para aşırı değerlendiği zaman yabancı paralar karşısında, mutlak surette, bu birtakım takip eden gelişmelerin ön habercisi olur. Bunların birincisi, dı ticaret açığıdır. Dışticaret dengesinde ciddî bozulmalar meydana gelir. Bunun arkasından ikinci gelecek olay, carî işlemler dengesi de açık vermeye başlar. Tabiî, tüm bunların hepsi söylendi zamanında. Gerek muhalefet partilerince gerekse konuya hâkim iktisatçılar tarafından, bırakınız bazı televole iktisatçılarını, konuya vâkıf ciddî iktisatçılar tarafından ifade edildi. Bu gidiş, mutlak surette, bir gün, ani bir patlama şeklinde kendisini telafi eder, kendisini ortaya çıkarır. Sadece cari işlemler açığı mı; aynı zamanda -geçen günkü bir konuşmamda da bahsettim- ödemeler bilançosunda net hata ve noksan kaleminde de bunun işaretleri ortaya çıkıyor. O rakamlara baktığınız zaman, net hata ve noksan rakamlarına baktığınız zaman bir konjonktürel dalgalanma içerir ve bu rakamlar da, Türkiye'de, bir kriz habercisi olarak ortaya çıkabilecek bir boyuta ulaşmış, ortaya çıkmıştır.
Bu bakımdan, hükümetin, yurt dışından kaynaklanan sebeplerle bu krizi yaşıyoruz, bu türbülansı yaşıyoruz demesi, kendisini sorumluluktan kurtarmaz; sorumluluğun büyük payı Hükümetin üzerindedir.
Biz zamanında çok söyledik, yabancı sermaye, özellikle sıcakpara hareketleri şeklinde yabancı sermaye, Türkiye'nin hayrına bir yabancı sermaye değildir. Bunlar, yatırımcı sermaye değildir dedikçe, ekonomiden sorumlu yetkililer, yabancı sermayenin nimetlerinden bahseder hale geldiler. Ama, biz bakıyoruz ki, Türkiye'ye gelen yabancı sermaye, reel sektöre, sabit sermaye yatırımı şeklinde gelen yatırımlar değil; ya gayrimenkule gelmiş, gayrimenkul yatırımı şeklinde yahut ticaret kesimine yatırım yapmak üzere gelmiş yahut da plasmanlara gelmiş. Yani, nedir plasmanlar; işte, borsadan hisse senedi alarak bazı şirketlere ortak olmuş veya bazı şirketleri kökünden, tamamını satın almış veya belli bir kısmını satın almış. Bu durumda, yabancı sermayeden beklenen olumlu faydalar, Türk ekonomisi için ortaya çıkmamıştır.
Türkiye, bu yabancı sermaye akımı içerisinde, el parasıyla lüks bir hayat yaşayan bir hovardanın haline benzer. Yabancı sermaye gelmiş; siz, bu yabancı sermaye girişiyle ucuz ithalat yapmışsınız; döviz kurunuz, millî paranız aşırı değerlenmiş, döviz düşük kalmış; ucuz ithalatla kendi ekonominizi bir taraftan terbiye ederken, enflasyonu bunun vasıtasıyla da düşürmüşsünüz; ama, reel sektör söz konusu olduğunda, bundan çok ciddî zararlar görmüş. Böylelikle, bu Hükümetin övünerek uygulamaya çalıştığı bu politikalar sonucunda, bazı rakamlarda birtakım olumluya gidiş gibi bir sonuç ortaya çıkmıştır. "Olumluya gidiş gibi" diyorum, olumlu gidiş değildi kesinlikle. Bunu şuna benzetmek lazım: İstanbul'a geceleri baktığınız zaman, ışıltılı ve pırıltılı bir dünya görürsünüz; ama, o ışıltı ve pırıltıların arkasında ciddî birtakım sıkıntılar yaşayan insanlar vardır, ciddî birtakım rahatsızlıklar vardır. İşte "enflasyon düştü" derken "büyüme oranı yüzde 9'a çıktı" derken, siz, sadece, işin gece görünen ışıltılı boyutunu algıladınız; ama, bu ışıltılı boyutun arkasında ciddî birtakım problemler de giderek birikiyor, giderek patlama noktasına, âdeta, koşar adım gidiyor. O bakımdan, Hükümetin buradaki sorumluluğu "dışarıdan kaynaklanan bir krizdir; dolayısıyla, bunda, Türk ekonomisinin veya Hükümetin herhangi bir suçu yoktur" demek, konuyu vatandaş nezdinden uzaklaştırmak demektir.
Bu bakımdan, Hükümetin bugüne kadarki olan vurdumduymaz tavrı, dileriz bundan sonra devam etmesin; çünkü, kriz henüz bitmemiştir, birinci dalgası yaşanmıştır; ikinci dalgası, bundan sonra alınacak tedbirle ya yaşanacaktır veyahut da bertaraf edilecektir.
Şimdi, döviz kuru, son iki günde, Merkez Bankasının müdahalesiyle düşüyormuş gibi gözüküyor. Evet, düşebilir; ama, bu, her şeyin iyiye gittiğine dair iyi bir haberci değildir. Çünkü, 2001 krizini gayet iyi hatırlıyorum; piyasa oyuncularından bazıları çıkıp o günlerde demeç veriyordu ve ifade aynen şöyleydi: "Bu tür durumlarda döviz kurunun yüzde 50 oranında yukarıya çıkması gerekir."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitireceğim Sayın Başkan.
O kafalar, piyasa oyuncularının bu kafaları, herhangi bir hareket başladığı anda, döviz kurunda, mutlak suretle "yüzde 50'yi tamamlar" bir yaklaşım içerisinde konuya yaklaşacak olurlarsa -ki, mutlak suretle yaklaşacaktır, özellikle yabancı piyasa oyuncuları- bu durumda dövizin 2 YTL'yi görmesi kaçınılmazdır.
Kesinlikle, bu düşüş, Merkez Bankasının müdahalesiyle ortaya çıkan iki günlük düşüş aldatıcı olmasın; Hükümet, kendi içerisinde de alması gereken birtakım ciddî tedbirlerin olması gerektiğinin farkına varsın.
Burada ortaya çıkacak kriz ve Hükümetin zor durumda kalması muhalefet olarak bizi sevindirmez. Hükümetin zor durumda kalmasından çok daha önemlisi: Burada, olan Türk Halkına olur; çünkü, 2001 krizinden farklı olarak, bugün için Türk Halkı borçludur. 2001 krizinde Türk bankaları borçluydu; ama, bugün, Türk Halkı borçludur; esnafıyla, sermayedarıyla, müteşebbisiyle, tüketici kredisi kullananıyla, kredi kartı borcu olanıyla, Türk Halkının tamamı borçludur. Eğer, kriz derinleşecek olursa, geçen defa…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitireceğim.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, teşekkür ediyorum.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Son iki cümle, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, beni bağışlarsanız; şöyle…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Teşekkür edeceğim.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür edecek, Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, teşekkür edeceksiniz de…
Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Türk Halkına yazık olur. Hükümetin zor durumda kalması benim için fazla önemli değil, Partimiz için fazla önemli değil; Türk Halkına olmasın, Türk Halkı zeval görmesin.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Yıllarca didinecek, biriktirecek, her üç dört yılda bir, bir kriz elindekini avucundakini alıp gidecek. Buna mâni olalım.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Saygıdeğer arkadaşlarım, bütün hatiplerden tekrar tekrar istirham ediyorum; grup adına, şahsı adına, herkes konuşmasını ayarlasın; 1 dakikalık süre başladığında o arada teşekkür edebilirsiniz. Bakınız, bu defa arkadaşlarımız söyledi, açtım, kesinlikle… Onun için, Başkanlık Divanını zorlamayalım. İktidar, muhalefet, grup adına, şahsı adına, oyunu belli etmek üzere konuştu vesaire, hiç fark etmez.
Şahsı adına, İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜLSEREN TOPUZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1215 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısının geneli üzerinde, şahsım adına konuşma yapmak üzere söz almış bulunuyorum; konuşmama başlarken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin, dünyanın en hassas dengelerinin oluştuğu bir coğrafyada stratejik bir konumda bulunduğu hepinizin malumudur. Bu konum, ülkemizin her zaman güçlü olmasını zorunlu kılmaktadır.
Halkımızın güven ve desteğini alarak iktidara gelmiş olan Partimiz, Türkiye siyasetine, kendi düşünce ve geleneğinden hareketle, yeni bir vizyon getirmiş ve ilk günden itibaren de her alanda yapmış olduğu gerçekçi düzenlemelerle, devletimizin, 21 inci Yüzyılın güçlü ve etkin devletleri arasında yer alması konusunda çok önemli mesafeler katetmiştir. Bu tablo, tam demokrasi, temel hak ve hürriyetler düzeni, etkili dışpolitika ve uluslararası piyasalarda rekabet edebilen bir üretim yapısını temel ilke edinen AK Parti İktidarının politikalarının bir sonucudur. Ülkemizi gelişmiş ülkeler düzeyine çıkararak halkımızın refah düzeyini artırmak için, her alanda olduğu gibi, ekonomik alanda da, reform niteliğinde yapısal değişimler gerçekleştirilmiş, ekonomik istikrarın kalıcı hale gelmesi için, halkımızla birlikte, büyük fedakârlıklara katlanılmıştır. Her geçen gün, milletimizin de desteğiyle sağladığımız bu istikrar ortamının bozulmasına, AK Parti olarak müsaade etmeyeceğiz; bu konuda, alınması gereken her tedbir Partimizce de desteklenecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugünlere kolay gelmediğimizin bilinci içerisindeyiz. Yakın geçmişte, siyasî ve ekonomik istikrarsızlığın faturasını, yüce halkımız, çok ağır ödedi; ancak, Partimiz, bu istikrarı bozmak isteyen fırsatçılara bu imkânı vermeyecek, önceki iktidarların yaptığı gibi de, ekonomik faturayı halkın sırtına yüklemeyecektir; bu konuda kararlıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasî ve ekonomik istikrarın devamı için, fiyat istikrarı son derece önemlidir. Bunun bilincinde olan AK Parti İktidarı, enflasyonun düşürülmesi için gerekli adımları atmakta tereddüt etmemiştir. AK Parti Hükümetini önceki hükümetlerden farklı kılan bu kararlılık sayesinde, yılların kronikleşen ve günlük hayatın bir parçası olan enflasyon ise tek haneli rakamlara indirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik kalkınma, yani, insanımızın refah düzeyinin yükseltilmesi konusunda, yabancı sermaye de önemli bir unsurdur; çünkü, ülkemizde sermaye birikimi azdır. Bu nedenle, yabancı sermayeden, ülke olarak, gereken payı da almalıyız diye düşünüyorum. Hükümetimizin bu anlayış çerçevesinde sürdürdüğü politikalar sonucu güven ortamı sağlanmış, yabancı sermaye girişi ise, son yıllarda hızlanmıştır. 2001 yılına kadar olan dönemde ülkemize giren yabancı sermayenin tutarı yıllık bazda 1 milyar dolara ulaşmazken, 2003 yılından 2005 yılının ekim ayına kadar toplam 8,5 milyar dolar yabancı sermaye girişi ülkemize gerçekleşmiştir. Sadece 2005 yılında gelen yabancı sermaye tutarı 5 milyara dolara yaklaşmıştır. Bu eğilim, 2006 yılında da artarak devam etmektedir. Yabancı sermaye miktarındaki artış, AK Parti İktidarında sağlanan istikrar ortamı ve ekonomik politikalara duyulan güvenin göstergesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimiz, makroekonomik politikalarla uyumlu, üretim ve istihdamı destekleyen, kayıtdışılığı caydıran, etkin ve basit bir değerlendirme sistemi oluşturulmasını amaç edinmiştir. Bu amaç doğrultusunda, vergi kanunlarında değişiklik öngören çeşitli vergi düzenlemeleri huzurunuza getirilerek, yasalaştırılmıştır. 2006 ve izleyen yıllar, vergileme alanında önemli icraatların ortaya konulacağı yıllar olacaktır. Bu icraatlardan biri de, 1949 yılından beri uygulanan Kurumlar Vergisi Kanunu yeniden değerlendirmeye tabi tutularak, günümüzün ekonomik koşullarına uygun hale getirilmek suretiyle, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu 1.1.2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere uygulamaya konulmuştur. Bildiğiniz gibi, Kurumlar Vergisi oranı yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirilmiş, benzer şekilde Gelir Vergisinde yapılan düzenlemelerle iki tarife birleştirilmiş, dilim sayısı ise azaltılarak, üst dilime ilişkin vergi oranı aşağıya çekilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurumlar Vergisi oranının indirilmesinin öneminden biraz bahsetmek istiyorum. Globalleşen dünyamızda, iletişim ve bilgi teknolojisinde son yıllardaki ilerlemeler ve yasal düzenlemelerdeki serbestlik, sermayenin uluslararası alanda çok hızlı hareket etmesini sağlamaktadır. Ülkeler, daha çok yatırım ve sermaye çekme yarışına girmişlerdir. Vergi de, küresel ölçekte rekabetin yaşandığı en önemli alanlardan birisi haline gelmiştir. AK Parti İktidarı, İktidarımız, ülkemizin bu rekabette geri kalmaması için, hızla, gereken tedbirleri almıştır. Bunun en yakın örneği ise Kurumlar Vergisi oranı indirimidir.
Bu adımlar atılırken, diğer yandan, vergi tabanının geliştirilmesine yönelik adımlar atılmakta, yatırımları özendiren, düşük oranlı, ancak geniş tabanlı bir vergi sisteminin temelleri de atılmaktadır.
Yabancı yatırımların ülkemizi tercih etmelerinde, ekonomik ve siyasî istikrar, pazar büyüklüğü, altyapı kalitesi, ucuz ve nitelikli işgücü ve geleceği görebilme gibi birçok faktör önem taşımaktadır; ancak, basit bir vergi sistemi ve oranları, özellikle Kurumlar Vergisi ve dağıtılan kurum kazançları üzerindeki vergi oranları, yabancıların yatırım kararlarındaki en önemli etkendir.
Son yapılan düzenlemelerle, Türkiye, OECD ülkeleri içinde, kurumların dağıttığı kâr payları üzerindeki vergi yükü açısından en düşük yüke sahip 5 inci ülke konumuna gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanununda 2006 yılı başından itibaren yürürlüğe konulan düzenlemelerle, menkul sermaye gelirlerinin vergilendirilmesinde basitlik sağlanmıştır. Yeni sistemde, kamu kâğıtlarından elde edilen gelirler de dahil olmak üzere tüm menkul kıymet gelirleri, geliri kimin elde ettiğine bakılmaksızın, yüzde 15 oranında nihaî vergilemeye tabi tutulmuştur. Böylece, hem vergi tabanı geliştirilmiş hem de yatırım kararlarını etkileyen faktörler ortadan kaldırılmıştır. Ancak, son aylarda dünya para piyasalarındaki hareketlilik, petrol fiyatlarındaki artışlar, enflasyon hedefleri açısından ekonomik bazı tedbirlerin alınmasını da zorunlu kılmıştır. Hem bütçe disiplini açısından hem de diğer uygulamalar açısından enflasyon hedeflerine ulaşabilmek ve halkın refah seviyesini yükseltmek için, kısa sürede kararlar alarak gerekli tedbirleri uygulamaya koymakta Hükümetimiz hiç tereddüt etmemiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesinde değişiklik öngören bu kanun teklifine, dünya piyasalarında son günlerdeki olumsuz gelişmelere paralel olarak hükümetimizin almış olduğu etkin tedbirlere olumlu katkı sağlayacağı için olumlu bakıyorum.
Huzurunuza gelen ve değerli katkılarınızla daha da geliştirileceğine inandığım kanun teklifiyle, finansal araçların vergilendirilmesiyle ilgili malî sistemde revizyon niteliğinde değişiklikler yapılmaktadır. Bu değişiklikleri kısaca özetleyebiliriz:
1- Ülkemizde yerleşik olmayan gerçek kişi ve kurumların, diğer bir ifadeyle, yurt dışında yerleşik yatırımcıların vergilendirilmesinde, AB uygulamaları çerçevesinde mukimlik ilkesi esas alınmaktadır. Buna göre, yurt dışında yerleşik kişi ve kurumların finansal araçlardan Türkiye'de elde ettikleri kazanç ve iratlara uygulanacak stopaj oranı sıfıra indirilmektedir. Bir başka deyişle, artık, yabancı yatırımcıların bu gelirlerinden stopaj kesilmeyecek, beyanname verilmesi ise söz konusu olmayacaktır.
2- Hazine tarafından yurt dışından ihraç edilen tahvil ve bonoların, eurobondların, stopaj sisteminin dışında tutulması uygulaması aynen devam ettirilmektedir. Ayrıca, yurt dışında yerleşik yatırımcıların, yurt içinde yerleşik yatırımcılara eurobond satışından elde ettikleri kazançlar için yıllık beyanname verilmeyecektir.
3- Yurt içinde yerleşik yatırımcılar bakımından da stopaj oranının yeniden düzenlenmesine imkân verilmektedir. Buna göre, kanun teklifinde, Bakanlar Kuruluna, stopaj oranlarını, kazanç ve irat türüne göre, kazanç elde edenler itibariyle, yatırım fonlarının katılma belgelerinin fona iade edilmesinden elde edilen kazançlar için, fonun portföy yapısına göre ayrı ayrı sıfıra indirme konusunda Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir. Bakanlar Kurulu, bu yetki çerçevesinde, devlet ve özel sektör tarafından ihraç edilen borçlanma senetleri ile hisse senetlerinin alım satımından elde edilen kazançlardaki stopaj oranını yeniden belirleyebilecektir.
4- Yatırım fon ve ortaklıklarından fon bünyesinde yapılan vergilemeye son verilmekte, vergilemenin, yatırımcılar nezdinde yapılması esası getirilmektedir.
5- Portföyünün en az yüzde 51'i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisse senetlerinden oluşan fonların katılma belgelerinin bir yıldan daha fazla elde tutulmaları halinde stopaj yapılmayacaktır; böylece, hisse senetlerindeki uygulamaya bir paralellik sağlanacaktır.
6- Mevduat ve repo gelirlerindeki stopaj uygulamasında bir değişiklik yapılmamaktadır.
7- Gerçek kişiler hariç, vadeli işlem ve opsiyon sözleşmelerinden elde edilen kazançlar, sürekli olarak stopaj kapsamı dışına çıkarılmaktadır.
8- 1 Ocak 2006 tarihinden önce ihraç edilen devlet iç borçlanma senetlerinde eski sistem devam edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Topuz, 1 dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
GÜLSEREN TOPUZ (Devamla) - Bu tarihten sonra ihraç edilenler için yeni oranlar geçerli olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükümetimizin, kararlılıkla sürdürdüğü sıkı maliye politikalarını uygulamaktan vazgeçmeme yönündeki politikalarını destekliyorum. Bu tedbirler, ekonominin, piyasanın ihtiyacı olan tedbirlerdir. Bu tedbirlerin bedelinin halkımıza artı olarak yansıyacağından hiç şüphesiz olmasın. Faiz hadleri ya da kurlarda olabilecek olası hareketler, öngörülen enflasyon hedeflerinde bir miktar sapmaya neden olacağı izlenimini verse de, Hükümetin kısa sürede aldığı etkin tedbirler, enflasyon hedefine ulaşmadaki inancımızı devam ettirmektedir. Bu bağlamda, biz, dünya finans piyasalarındaki hareketlilikten dolayı ülkemizi olumsuz yönde etkileyen sonuçları, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da halkımıza yansıtmayacağız, istikrar ortamına da zarar verecek kısır ve siyasî çekişmeler içerisinde kesinlikle yer almayacağız.
Sayın milletvekilleri, konuşmama burada son verirken, beni dinlediğiniz için teşekkür eder, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılarımı sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Son günlerde ülkemizde yaşanan ekonomik kırılganlıkla ilgili olarak bu kürsüden çok şey söylendi. Öncelikle, Türkiye'de yaşanan bu son olayların dünya finans çevrelerinde yaşanan olaylardan kaynaklandığı ifade edildi. Elbette, dünya finans çevrelerinde, son günlerde çok değişik olaylar cereyan etti. Bunlar, dünya üzerindeki ülkeleri değişik oranlarda etkilediler; ancak, ben, hemen şunu ifade etmek istiyorum: Eğer, dünya finans çevrelerindeki cereyan eden olaylardan dolayı bu ekonomik kırılganlık ortaya çıkmışsa, dünyanın bütün gelişmekte olan ülkelerinde kırılganlık oranlarının aynı oranda yansıması lazımdı. Şimdi, gelişmekte olan ülkelere bakıyoruz, hiçbirinde, Türkiye'de yaşanan kırılganlığı oralarda göremiyoruz. Son günlerde Türk parasının yüzde 30 seviyesinde değer kaybettiğini görüyoruz; ma, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir ülkenin parası bu dönemde bu kadar değer kaybetmedi.
Şimdi, 2001 ve 2002 krizlerinin ortaya çıkardığı tablo neticesinde, Türkiye'de, o dönem, Hükümet, Kemal Derviş'i Amerika'dan getirterek ekonomi yönetiminin başına geçirdi ve IMF'yle yapılan bir anlaşmayla, o dönemden itibaren Türkiye IMF politikalarına sıkı sıkı bağlanmış bir ekonomi politikası uyguladı. Bu politikanın neticesinde, 2002 yılı sonunda yüzde 70 seviyesinde olan enflasyon yüzde 29,5 seviyesine düştü. Bakınız, bu çok önemli. 2002 yılında IMF politikalarının Türkiye'de uygulanmaya başlamasıyla yüzde 70 seviyesinde olan enflasyon oranı yüzde 29,5'e düştü. 2002 yılında büyüme…
SONER AKSOY (Kütahya) - Yüzde 35…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yüzde 29,5. Yanlış biliyorsunuz Sayın Milletvekilim, yüzde 29,5'tir 2002 yılı sonunda.
Büyüme, 2002 yılında yüzde 7,9; cari açık 1,5 milyar dolar, dışticaret açığı 10 milyar dolar. Yine, uygulanan ekonomik politikalarla ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 69,5. Yani, o dönemdeki uygulanan politikalarla Türk ekonomisi 2001 ve 2000 krizlerinin etkilerini yavaş yavaş üzerinden atmaya başlamış.
Ve 2002 Kasımında yapılan seçimlerle AK Parti iktidara geldi. AK Parti İktidarı döneminde, geçmiş Hükümet döneminde uygulanan ekonomi politikaları, IMF'yle anlaşmayla ortaya çıkan ekonomi politikalarının aynısı uygulanmaya başlandı. O sürenin sonunda biten politikalar, yeni bir stand-by anlaşmasıyla tekrar hayata geçirildi.
Şimdi, biz hep şunu söylüyorduk: 2002-2006 yılları arasında dünyadaki likidite bolluğu ve gelişmekte olan ülkelere yönelen bu paralar nedeniyle, Türkiye'de de sunî bir ekonominin iyileşmesinin söz konusu olduğunu hep dile getirdik. Bu kürsülerden ben bunu çok kez dile getirdim; ancak, o dönemde arkadaşlarımız burada, ben, Türk parası aşırı değerlenmiştir dedikçe, arkadaşlarımız bana diyorlardı ki: Türk parasının aşırı değerlenmiş olmasından niye rahatsız oluyorsun?! Ama, ben şunu söylüyorum, bana, Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünde şunu öğretmişlerdi: Bir ülkenin parasının aşırı değerli veya aşırı düşük olması önemli değildir; önemli olan, o ülkenin parasının o dönemde nerede olması gerekiyorsa orada olmasıdır. Önemli olan budur. Şimdi, Çin parası dolar karşısında yüzde 40 daha düşük seviyede; yani, olması gerekenin yüzde 40 daha altında. Ama, hiç…
SONER AKSOY (Kütahya) - Onun için dalgalanmaya bırakıyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Hayır… Şimdi, şunu söylüyorum Sayın Milletvekili, ben şunu anlatmak istiyorum: Çin'deki vatandaşlar, eyvah, bizim paramız dolar karşısında yüzde 40 düşük diye hiç ağlamıyorlar; tam tersine, bütün Amerika, Çin'in parasının değerlenmesi lazım geldiğini, düşük Çin parası nedeniyle Amerika ekonomisinin ciddî manada sıkıntı içerisinde olduğunu ve Amerikan mallarının Çin mallarına karşı rekabet edemediğini söylüyor. Şimdi, biz, hep bunu dile getirdik; ancak, bunu dile getirirken, bu sözleri biz burada da duyduk; ama, şimdi, gelinen noktada… Demin Sayın Muharrem Karslı da aynısını söyledi "Türk parasının aşırı değerlenmesi -aynen kendi ifadesidir- Türkiye'nin hayrına olmadı" dedi; katılıyorum ve ben bunu burada çok söyledim, onlarca kez burada dile getirdim; doğrusu da buydu. Yani, Türk parasının aşırı şekilde bastırılmasının, dolar karşısında değer kazanmasının Türk ekonomisi için son derece sakıncalı olduğunu söylüyordum. Niye söylüyordum bunu; çünkü, aşırı değerli Türk parası, ucuz ithalatın kapısını açıyordu; Türkiye, bir ithalat cenneti haline geldi. İhracatın ithalatı karşılama oranı bu nedenle son derece düşük seviyelere geldi, son yedi sekiz yılın en düşük seviyelerine geldi ihracatın ithalatı karşılama oranı. Niye; ara malı ithalatı korkunç derecede arttı.
Şimdi, sizin bütün maksadınız ve gayeniz, Türkiye'de sadece enflasyonla mücadele etmek olduğu için diğer bütün gelişmeleri gözardı ettiniz ve aşırı değerli Türk parasının da aşırı değerlenmiş olmasını sadece enflasyonla bir mücadele aracı gördünüz. Dünyanın değişik ülkelerinden yapılan ucuz ithalatla Türkiye'deki enflasyona karşı bir mücadele yapabileceğinizi gördünüz; ancak, bunun neticesi ne oldu Türkiye'de; bunun neticesi, 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari açık -son rakamlar- 27 milyar dolara ulaştı.
Şimdi, dünyadaki bu sıkıntının Türkiye'ye bu kadar önemli ölçüde yansımasının sebebi, işte Türkiye'deki bu cari açığın ve dışticaret açığının… Sayın Başbakan da, artık, son günlerde itiraf etmek mecburiyetinde kaldı. Bu kadar ikazlarımızdan sonra Sayın Başbakan dedi ki: "Artık, cari açık Türkiye için bir risktir."
Sayın Başbakan, biz, bunu, kaç kez söyledik, Türkiye'de ekonomistler söyledi. Cari açık gayri safî millî hâsılanın yüzde 4'üne geldi bir kritik eşik burası. Bunu ben söylemiyorum, dünyadaki bütün ekonomistler söylüyorlar, cari açığın kritik sınırı yüzde 4'tür. Türkiye'de cari açık, şu anda gayri safî millî hâsılanın yüzde 7'si; yani, Türkiye'deki kırılganlığın bu kadar fazla olmasının altında yatan sebeplerin başında, birinci sırada işte bu cari açık, işte bu dışticaret açığı…
Siz ne yaptınız; cari açığı finanse edebilmek için sıcakparayı Türkiye'ye çekmenin yollarını araştırdınız. Ne yaptınız?..
HASAN ANĞI (Konya) - Yok öyle bir şey!..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Evet, evet…
Reel faizlerin dünyada olmadık ölçüde yüksek bir seviyede olmasından dolayı, cari açığı finanse edebilmek için sıcakparayı Türkiye'ye davet ettiniz.
Sıcakpara Türkiye'ye niye geliyor, niye bir başka ülkeye gitmiyor da Türkiye'ye geliyor; bunun sebebi de, Türkiye'de elde edilen reel faizlerin dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyecek ölçüde yüksek olmasından dolayıdır.
Şimdi, bu tatlı tablo, bu tatlı, pembe tablo bu şekilde devam etti; ancak, dünyadaki gelişmeler neticesinde, Türkiye'den 8-9 milyar dolarlık bir sıcakparanın yurt dışına çıkmasından dolayı da bir anda piyasalarda bir panik havası başladı.
SONER AKSOY (Kütahya) - Hani faizler yüksekti?!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, şunu söylüyorum: Reel faiz, dünyanın en büyük reel faizi Türkiye'de, evet.. Şimdi, bu faiz artırımlarından sonra da yüzde 16-17'ler seviyesine geldi. Aynen, 2000, 2001 krizinden sonraki durum. 2002'de -rakamlar elimde- yüzde 44'tü faiz, enflasyon yüzde 29,5'ti, reel faiz yüzde 15'ti. Şimdi de, aynı şeklide, reel faiz Türkiye'de yüzde 15, 16, 17'ler seviyesinde.
Değerli milletvekilleri, şimdi, böyle bir ortamda, Merkez Bankası önünü göremedi. Bakınız, Merkez Bankası, 24.05.2006 tarihinde toplantı yaptı, 0,25 faizleri artırdı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yeni Merkez Bankası Başkanı gelir gelmez, o dönemde 0,25 puan artırdı. Piyasanın beklentisi tam tersineydi; ama, Merkez Bankası, 0,25 baz puan artırdıktan sonra on gün geçmedi değerli milletvekilleri, on gün sonra ne oldu; -Merkez Bankası on gün sonrasını göremiyor Türkiye'de- 1,75 baz puan artırdı faizleri. 20'sinde bir toplantı yaptı; yine, herhangi bir karar yok. Beş gün sonra olağanüstü toplandı Para Piyasası Kurulu, olağanüstü toplandı; 2,25 baz puan artırıldı.
Değerli milletvekilleri, önemli olan, bir ülkede, üç beş gün, on gün, bir ay, iki ay sonrasını görebilmektir. Merkez Bankasının bile, beş gün sonrasını göremeyen bir Türkiye'de, bir ülkede vatandaşlarımız ne yapacak?! Vatandaşlarımız sizlere güvendi, Türk parasına geçti; sizlere güvendi, dövizle borçlandı. Ne oldu şimdi? "Biz, vatandaşlara zarar vermeyecek bir politika uyguladık" dedi Sayın Topuz. Bu politikanın vatandaşlara zarar vermediğini iddia edecek bir milletvekili var mı aramızda değerli milletvekilleri, var mı? (AK Parti sıralarından "var, var" sesleri) Varsa, ben size pes diyorum! O zaman, bunu, gelin, vatandaşa anlatın. Döviz borçlusu olan vatandaşların ne hale geldiği…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RECEP KORAL (İstanbul) - Biz anlatırız, sen merak etme.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Sizlere de güvendi, AK Partiden milletvekili seçti.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Onun cevabını biraz sonra alırsın. Varsa bir şeyin, kürsüye Beyefendi!.. Varsa bir becerin, kürsüye!.. Bak, Elazığlılar merak ediyor, senin boyunu posunu bir görmek istiyorlar. Şöyle bir kürsüye geç bakalım.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben seni kayda değer görmüyorum!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Şöyle bir kürsüye geç bakalım. Merak ediyorlar; Elazığlılar boyunu posunu bir görsünler.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben seni kayda değer görmediğim için cevap vermiyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Geç bakalım! Haydi, geç bakalım oraya! Kürsüye çık! Kürsüye çık, Elazığlılar görsün seni!
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Ben seni kayda değer görmüyorum!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Elazığlılar görsün bir seni bakalım! Öyle, yerinde oturarak değil her şey!
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Senin boyunu görmekten de bıktı millet artık!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Haydi, kürsüye Beyefendi!..
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Yani, seni de görmekten bıktı millet artık!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin teknik yönlerini sizlere açıklamak istiyorum, o konuda bilgi vermek istiyorum. Yoksa, burada yapılan konuşmalarda, sayın muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız, zaman zaman, muhalefet yapma veyahut da onu artırma düşüncesiyle olsa gerek… Bazı konuları benim açıklamam icap ediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir defa, görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifi Anayasaya aykırı değil. Öyle, Anayasaya aykırıdır, Anayasaya, işte, şu, eşitliktir falan falan… Böyle bir şey söz konusu değil; çünkü, şimdiye kadar birçok vergi kanunları bu şekilde gelmiştir. Yani, Anayasa eşitler arasında eşitlik arar, yerliler arasında… (CHP sıralarından gülüşmeler) İçeride oturanlar arasında eşitlik, dışarıda oturanlar arasında eşitlik… Bununla ilgili dar mükellef kavramı vardır. Dar mükellefin vergilendirme usulleri vardır. Onların ayrı, kendilerine özel olarak bazı; efendim, şu kadar vergi öderler, bu kadar vergiye tabidirler, onların vergilendirilmesi ayrı usuldür. Adı da üstünde, mükellefiyeti de değişiktir, dar mükelleftir. Bir tam mükellef vardır, bir dar mükellef vardır. Tam mükellefler kendi arasında değerlendirilir, dar mükellefler ayrı bir kategoride değerlendirilir. Dolayısıyla, Maliyeyle ilgisi, bilgisi olanlar bunu gayet iyi bilirler ki, şimdiye kadar dar mükelleflerin vergilendirilmeleri, tam mükelleflerin vergilendirilmeleri ayrı ayrı olmuştur ve bu da Anayasaya aykırı değildir. Bu bir.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Anayasadan ne anlarsın? Allah Allah "Anayasaya aykırı değil" diyor!.. Ne biliyorsun Anayasaya aykırı olmadığını?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi… Ama, bazılarınızın da bilmediği gibi, ne bileyim ben artık… Şimdiye kadar, bakınız, şu İktidara geldiğimiz günden beri, Türkiye'de çok büyük değişiklikler oluyor.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Kaşla göz arasında hepsini değiştirdiniz. Geldiğiniz günden beri, bir tane değiştirmediğiniz kurum kalmadı Türkiye'de!.. Bütün kurumları infisah ettiniz…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, Türkiye'nin temel yapısı değişti, Türkiye'nin ekonomisi güçlendi, Türkiye'nin yapısal reformlarda attığı adımları herkes biliyor ve artık, Avrupa Birliğinin kapısının önünde bekleyen Türkiye müzakerelere başladı. Öyle mi? (AK Parti sıralarından alkışlar) Çok fazla biliyordunuz da, niye Avrupa'nın kapısında kırk sene beklediniz?! (CHP sıralarından gürültüler)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yani, o zaman iktidar mıydık biz?!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, Avrupa Birliğinin kapısını da açtık, müzakerelere de başladık arkadaş, evet! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
Burayı da, tabiî, o Avrupa Birliğinin kapısını açmak kolay da değil. Eğer bu yapısal reformları yaparsanız, Türkiye'yi bu noktalara getirirseniz ancak yapabiliyorsunuz, yoksa, lafla bunlar olmaz.
Şimdi, Türkiye, nice krizler gördü; 94'ü gördü, 2000'i gördü, daha öncekileri gördü, hepsini gördü. Gecelik faizleri, biliyorsunuz, yüzde 5 000'lere çıktı.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - 7 500…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - 7 500… Neden; çünkü, o zaman Türkiye'nin ekonomik yapısı en ufak bir rüzgârı bile kaldıracak güçte, takatta değildi.
NAİL KAMACI (Antalya) - Şimdi de kaldırmıyor!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bak bakalım da, kaldırıyor mu kaldırmıyor mu, bak bir!
NAİL KAMACI (Antalya) - Kaldırmıyor!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bak bakalım…
Bakınız, şimdi Türkiye'de, enflasyon yüzde 1 mi fazla olacak, 2 mi fazla olacak, o konuşuluyor. Faizler yüzde 2 mi, yüzde 3 mü fazla olacak, indi mi bindi mi ona bakıyoruz. Biz, serbest piyasa ekonomisine göre hareket ediyoruz. Serbest piyasa ekonomisinde her zaman dalgalanma olur.
Bakınız, yılbaşından itibaren dolar geldi, yüzde 10 değer kaybetti dolar. Amerika'ya bir şey mi oldu?!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Tsunami, tsunami, dalga değil!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Bu, bir sistem meselesidir değerli arkadaşlar. Yalnız, bizim yapacağımız bir iş var, Hükümeti, Hükümetin yapacağı iş var, ekonomimizi güçlü hale getirmek; biz, bunu yaptık. Yapısal reformları yapmak; biz bunu yaptık. Bütçemiz bu kadar açık veriyordu, iki yakası ilk defa bir araya geldi bütçenin. Kim yaptı bunu?! (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Nerede bir araya geldi!..
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Cari açığı kim yaptı?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Kim yaptı?! Bu malî disiplini kim uyguladı?!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Milletin yakası bir araya gelmiyor Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, muhalefetin iki yakası bir araya gelmiyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) İttifaklarla uğraşıyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kim uğraşıyor! Öyle bir derdi yok Cumhuriyet Halk Partisinin!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Beceremiyorlar!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi… Olur yani, yapamazlar, ne yapalım, işte, eh, herkese nasip olmaz o işler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Neyse, vergiye gelelim Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, burada önemli olan, bu ekonomiyi güçlü hale getirmek, bu yapısal reformları yapmaktır. Banka reformunu yaptık mı, vergi reformunu yaptık mı, efendim, kamu reformunu yaptık mı; bütün reformları bir bir yapıyoruz. Sosyal güvenlik reformunu yaptık mı...
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - IMF dedi, sen yaptın!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, kim yaptı?.. Hepinizin buna katkısı oldu; çok teşekkür ediyorum.
Yalnız, bu kanun, şimdi, stopajla ilgili "efendim, yabancılara bunu niye indirdiniz, niye daha önce böyle bir karar aldınız?.."
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Yabancıların Bakanı mısın?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ekonomik gereklere göre, ekonomi yönetimleri bazı kararlar almak mecburiyetindedir. Bu kararları alırken bazen Bakanlar Kurulu kararı alır, bazen yönetmelik olur, bazen genelge olur, bazen kanun olur ve ekonominin gerektirdiği kararları anında almak mecburiyetindeyiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Yalnız, geleceği görerek almak lazım!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, geleceği de görerek almak lazım.
Şimdi, bu, şuna benzer: Bir baraj düşünün, baraja çok su gelmeye başladığı zaman, barajda tehlike olmasın diye kapaklar açılır, sular azaldığı zaman kapakları kapatırsınız. Buna benzer bu iş.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Bakan, masal anlatma!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - "Efendim, vergiyi niye kaldırdın?.." Arkadaş, vergiyi icap ederse koyarız, icap ederse kaldırırız; bitti. Şimdi, "aman, bundan bütçeden ne kadar kaybınız oluyor?.." Açıklayayım: Altı ay içerisinde aldığımız vergi 2 000 000 YTL'dir, yabancılardan aldığımız vergi, resmî rakamlar açıklıyor, 2 000 000 YTL.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - O zaman niye koydunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - "Bütçeniz gitti de, mahvoldu…" Mahvolmaz bizim bütçemiz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O zaman niye koydunuz?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet, o zaman da koymamız, o zaman da onu yapmamız icap ediyordu. Şimdi, bu neye benziyor biliyor musun, ben bir tane ekonomik karar alacağım, onu bir daha otuz sene değiştirmeyeceğim… Olur mu böyle bir şey! (CHP sıralarından gürültüler)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - 10 milyar dolar yabancı sermaye geldi, bunun hiç vergisi yok mu?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Altı ayda kanun değiştirmek var mı?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ekonomik… Ekonomi günlük değişiyor, saatlik değişiyor, gereken tedbirleri almazsanız, onun altında kalırsınız. Gereken tedbirleri alacaksınız. Niye aldınız, niye yaptınız denmez. Medenî Kanun yapmıyoruz burada; o bile değişiyor. Ha, değiştirmezseniz, gündem sizin üstünüze gelir, ondan sonra da altından kalkamazsınız. Sonra, gecelik faizleri yüzde 7 500 görürsünüz.
İşte, aynı durumda diğer memleketlerde de bu oluyor.
New York Borsası da düştü, NASDAQ'ı da düştü, Brezilyası da düştü, Kolombiyası da, Hollanda da, Macaristan da, Rusya da, Atina; herkes etkilendi bundan.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Oraları da kurtarın Sayın Bakan, oraları da kurtarın!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Oralarda ne kadar düştü Sayın Bakan, Türkiye'de ne kadar düştü?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Siz, şimdi, beni… Bir şey daha söyleyeyim…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Türkiye'de ne kadar düştü, oralarda ne kadar düştü?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Küresel ekonomiyle bütünleşmeye başladık; bu kolay değil. Bu, çıkıp, beynelmilel alanda ben de varım demektir.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Onlarda yüzde 5, bizde yüzde 30; nasıl oluyor?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Deveyle komşu olan kapısını büyük tutacak arkadaş! Buna, herkes alışacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bütün develer gelsin!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Evet. Dünyanın gerçeklerini göreceksiniz, Türkiye'nin gerçeklerini göreceksiniz, yapılması gereken tedbirleri de alacaksınız. Bunu alıyoruz.
Ha, yerlilerle ilgili; yerlilerle ilgili de, bu kanunda, Bakanlar Kurulundan yetki alıyoruz…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) -Yerliler kim oluyor?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - …sıfırlamaya kadar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Şimdi sıfırlayın Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Gerekirse onu da yaparız, gerekirse yapmayız.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Şimdi sıfırlasanız kıyamet mi kopar?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Devamla) - Ekonomi neyi gerektiriyorsa, onu aynen, gözümüzü kırpmadan yaparız; o azimdeyiz, o kararlılıktayız.
Hepinize saygılar sunuyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerinde, 20 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Delaletinizle, Sayın Hükümete, birkaç sual tevcih etmek istiyorum.
1215 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde İktidar Partisine mensup İstanbul Milletvekili Sayın Muharrem Karslı konuşurken -gerçi, buna kriz demiyor; ama, ben kriz diyeceğim; çünkü, bir atasözümüz vardır: Davulun sesi yatsıdan sonra çıkar- krizin nedenlerini anlatırken, petrol fiyatlarının yüksekliğinden, para babalarının bol miktarda döviz almasından ve fosil siyasetçilerin etkilerinden bahsetti. Ayriyeten de, birden fazla düğmeye basılmasını da bir etken olarak zikretti.
Sorularım şunlar:
Acaba, ülkeyi idare edecek düğmeler Hükümetin mi elinde, yoksa, düğmecilerin mi elinde?!
Diğer sorum: Hükümet, şimdiye kadar, başarısızlığını enkaz edebiyatıyla örtüyordu. Şimdi, bunun yanına, başarısızlığını örtmek için düğme edebiyatını da mı ekledi?!
Diğer sorum: Eğer, gerçekten, düğmeye basanlar varsa, bu düğmeciler kimlerdir?! Siz, Hükümet, düğmecilerini yönetirken, bahsettiğiniz düğmeciler sizin elinizi mi tutuyor?!
Ayrıca, piyasalarda görülen hafif düzelme, uzmanlar tarafından, dünya borsasında dünden beri ortaya çıkan olumsuzlaşma eğilimine bağlandı. Ancak, Amerikan Merkez Bankasının perşembe günü faizleri yüzde 0,5 oranında artırma kararı olması halinde, tekrar bir kötüleşme beklenmektedir.
Sorum şu: Hükümetinizin ekonomi ve piyasa politikasında, uluslararası şartların zincirinden bu denli etkilenmeyi etkileyecek hangi özellikler vardır?
Diğer sorum: Hükümetiniz dört yıllık iktidarı boyunca, uluslararası sıcak para hareketlerinin Türk ekonomisini boğma kabiliyetini yok edecek ve en azından azaltacak hangi yapısal önlemleri almıştır?
Diğer sorum: Para piyasaları, Merkez Bankasının defeatle yaptığı müdahalelere cevap vermemiştir. Piyasaların bu olumsuz tepkisinin, Hükümetinizin yönetme kapasitesi ve inandırıcılığına güvensizlikle alakasını görüyor musunuz?
Diğer bir sorum: "Kapitülasyon" şeklinde nitelenen yabancı yatırımcıya stopajın kaldırılması kararı, Türkiye'de büyük bir tepkiyle karşılanmıştır. Yerli yatırımcı ile yabancı yatırımcı arasında bu tarz bir ayırımcılık, dünyanın başka hangi onurlu politikasına sahip bir ülkede vardır? Bu stopaj uygulamanız, Maliye Bakanınız Sayın Unakıtan'ın projesi midir?
Beşinci sorum: Hükümetiniz, malum olduğu üzere, bir zorluk içine girdiği zaman, mutat olarak, bunun sebebini kendisine yönelik komplolarla açıklamaktadır. Para piyasalarındaki son dalgalanmalar, kanaatinizce hangi komplocular tarafından, nerede ve ne zaman planlanmıştır? Hükümet, bu komplodan ne zaman haberdar olmuştur ve hangi tedbirleri almıştır?
Son soruyu soruyorum: Komplo teorilerinizin yanı sıra, Hükümetinizin yalpalayan yönetiminin devletin muhtelif organlarıyla sık sık çıkardığı krizlerin ve yapılan özelleştirmelerin yargıdan geri dönüyor olmasının, Türk piyasaları üzerinde olumsuz etkilere sebep olan bir psikolojiyi tetiklediğini de düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bakınız, ben hiç müdahale etmiyorum; ama, burada, tecavüz edilen hukuk, sizin hukukunuzdur; bir arkadaşımız 4 dakikada soru soruyor. Onun için, ben, 10 dakika içinde keseceğim; kendiniz takdir ediniz, kendiniz ona göre soruları sorunuz.
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sizin aracılığınızla Sayın Bakana soru sormak istiyorum; çünkü, şu ana kadar hiçbir bakan sorularımıza cevap vermedi; inşallah, Kemal Bey bunlara yüreklice cevap verir.
Vergileri çok kazanandan değil de dolaylı olarak halktan mı alıyorsunuz? Bu oran yüzde 70'in üzerinde; bu durum adaletsizlik değil mi?
İkincisi; asgarî ücretliden dahi vergi alırken, parayı parayla kazananlardan babalar gibi stopaj vergisini alamadınız mı?! Stopajı kaldırırken IMF'nin haberi var mı?
Üçüncüsü; biraz önce açıkladınız, 2 000 000 YTL az bile, canları sağ olsun!.. Üçüncü sorumuz; rantiyecileri ihmal etmediniz; ama, emekliye, memura gelince yüzde 2,5 artışı layık gördünüz; adaletiniz bu mu?!
Bazı iştahları kabarmış… Merkez Bankası rezervleriyle ilgili ne gibi planlarınız var?
Beşinci sorum: TMSF ve Bankalar Birliği gibi kurumların, tasarruflarını özel bankalarda değerlendirdikleri doğru mu? Doğruysa, neden, kamu bankaları tercih edilmemektedir.
Altıncı sorum: Enflasyon hedefleriniz, 2006 yılı için değişti mi? Bu hedefleri tutturacağınıza inanıyor musunuz ve nasıl?
Yedinci, son sorum: Artan faiz oranlarıyla Hazineye kaç milyar YTL yük binmiştir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tamaylıgil, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Delaletinizle, Sayın Bakanımıza iki tane soru sormak istiyorum: Sayın Bakanım, stopajla ilgili, 1 Ocaktan itibaren yürürlüğe girecek olan 2006 yılındaki kanunun bir basın toplantısını düzenlediniz -sanırım, sonbahar aylarındaydı- ve orada, size soru yönelten gazetecilere, bu oran değişecek mi diye soran gazetecilere, bu yabancı yatırımcıların Eminönü'ndeki kuşlar gibi olduğunu ve güven ve istikrarla, onlara sağladığınız yemle, kalıcı olarak Türkiye'de olacaklarını ve bu orandan kesinlikle vazgeçmeyeceğinizi söylemiştiniz, yaklaşık yedi sekiz ay önce. Şimdi, bu "yem" dediğiniz güven ve istikrarda mı bir eksiklik var ya da o kuşlar göçmen kuştu o zaman mı farkına varmadık? Birinci sorum bu.
İkinci sorum da, bundan yine yaklaşık onbeş gün önce, Türkiye'deki yerleşik yerli yatırımcıların yatırım tercihlerini spekülatif ve ekonomik dalgalanmanın müsebbibi olarak da, yine, yerli yatırımcıları görmüştünüz ve göstermiştiniz ve "onlara da ben yapacağımı bilirim; ama, açıklamam" demiştiniz. Şimdi, görüyoruz ki, yerli ve yabancı yatırımcı açısından, vergilendirme açısından böyle bir fark ortaya çıkıyor. Acaba, yerli, Türkiye'deki Türk yatırımcının ilk cezası bu mu? Bundan sonra ne gelecek?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Samsun) -Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle Sayın Başkan, oturumu siz yönetiyorsunuz, Sayın Maliye Bakanının üslubunu yadırgadığımı belirtmek istiyorum müsaadelerinizle; çünkü, bir bakanın, Genel Kurula hitabında, böyle, indirmekle, kaldırmakla, birtakım esprilerle süslü bir konuşma yapmasının çok doğru olmadığına inanıyorum; bunu, dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Sorularıma gelince, Sayın Bakan, Maliye Bakanı olarak, bence, Hükümetin güven unsurunu eksilten en önemli faktör. Sayın Tamaylıgil'in sorusunda olduğu gibi, altı ay önce kesin konuşan, gelecek için kesin yaptırımlar belirten bir bakan sözünden, altı ay sonra, şu kürsüdeki ifadeye geliyoruz; yani, bundan sonra, altı ay sonra, Sayın Maliye Bakanı, aynı konuda, çok farklı bir söylemle, kendini sevimli göstermeye çalışacak esprilerle konuşmayacağı garantisi verebilir mi? Bu bir.
İkincisi, Anayasanın eşitlik ilkesini, kendi çerçevesinden, kendi uğraştığı alan içerisinden tarif etmeye çalıştı. Oysa, çok net ve açık, Sayın Hamzaçebi, bunu konuşmasında belirtti; yani, son derece net, tabloyu analiz eden, yol göstermeye çalışan, yapıcı eleştirilerde bulunan bir Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsünü, Sayın Bakanın, maalesef, hiç dinlemediği anlaşılıyor. Bu, üzüntü verici bir durum.
Bir tek, son sorum Sayın Bakana, yorumlar da oldu arada, özür dilerim: Sayın Bakan, Hazine, yılın ilk altı aylık döneminde ne kadar içborç ödemesi yaptı? Kısa bir soru, bürokratlarınız yanınızda. Peki, buna karşın, ne kadar -yeni olarak- iç borçlanma gerçekleştirdi? Yine, piyasadan yapılan borçlanmalar, piyasaya yapılan ödemelerin yüzde kaçını oluşturdu ve kamudan yapılan borçlanmaların oranı, bu dönem içerisinde ne kadar oldu?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana sorularım var.
Sayın Bakan, siz, 1 Ocak 2006'da, yani bundan altı ay önce, yerli-yabancı ayırımı yapmaksızın herkes için yüzde 15 stopaj getirdiniz. Şimdi ise, aynı paraya, üç ayrı vergi getiriyorsunuz; yerliye 10, yabancıya sıfır, bankada parası olana yüzde 15. Sayın Bakan, sizin adalet anlayışınız bu mu? Sizin Partinizin adı Adalet ve Kalkınma Partisi olduğuna göre, adalet anlayışında sıfır ile 10 birbirine eşit mi? Bu kapitülasyon değil midir? Bu uygulama Anayasanın 73 üncü maddesine aykırı değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Sayın İbrahim Özdoğan'ın sorduğu sualler vardı. Tabiî, bu suallere çok geniş yorumlar eklendiği için, soruları almakta da bazen güçlük çekiyorum; ama, anladığım kadarıyla da cevap vermeye gayret edeceğim.
Bir defa, Sayın Özdoğan çok iyi bilirler ki, AK Parti ve AK Parti Hükümeti hiçbir zaman enkaz edebiyatı yapmadı. Biz enkaz edebiyatı yapsaydık, daha hâlâ anlatır olurduk.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Antalya'da Sayın Başbakan ne yaptı?
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Kırk yıldır neredesiniz diye soran siz değil misiniz Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim?..
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Kırk yılda niye Avrupa Birliğinin kapısını açmadık diye soran siz değil misiniz?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Benim tabiî. O enkaz edebiyatı mı?
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Nedir peki?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Arkadaşlar, siz sordunuz Sayın Bakan cevap veriyor.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Cevap vermiyor!..
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, biz enkaz edebiyatı yapmadık değerli arkadaşlarım.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Antalya'da ne yaptınız?!.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Ağzınızı açtığınızda 2002'den bahsediyorsunuz. Ayıp ya! Yalan söylemeyin bari!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - İkincisi, değerli arkadaşlar, Sayın Özdoğan düğmecilerden de bahsetti; yani, birileri düğmeye mi basıyor, efendime söyleyeyim, acaba, bu, ekonomik gereklerden mi oluyor?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Muharrem Karslı bahsetti. (AK Parti sıralarından "dinle" sesleri)
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar, tabiî, her şeyi soğukkanlı olarak değerlendirmemiz icap ediyor.
Ekonomi, tamamen kendi gerçeklerine göre, kendi realitesine göre hareket eder. Ekonomide, hiç kimsenin elinde sihirli değnek olmadığı gibi, ekonomi düğmeye basmakla da idare edilmez. Ne onunla bozulur, düğmeyle, ne düğmeyle iyileşir.
Eğer, siz, malî duruma iyi dikkat ederseniz, bütçenize iyi dikkat ederseniz, gelirinize-giderinize iyi dikkat ederseniz, ekonominizi iyi tutarsınız; ama, yok, har vurup harman savurursanız…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sizin gibi!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -…her şeyin tersine hareket ederseniz, kim ne düğmeye basarsa bassın, hiç kıymeti yok. Onun için, ekonominin gerçeklerini iyi görmek lazım, dünyanın gerçeklerini iyi görmemiz lazım ve Türkiye'de de yapacağımız bir husus var; kim gelirse gelsin, onu yapması icap eder; o da şu: Bu milletin kendi ayağı üstünde durabilecek güçte olması lazım. Yoksa, bu milletin, kendisinden başka gerçek dostu yoktur, bunu bilin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Duracak ayak kalmadı.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, çıkmışsınız, küresel ekonomiye entegre olmuşsunuz; o küresel ekonominin gerçeklerine göre hareket etmek mecburiyetindesiniz; bu ülkenin ekonomisini geliştirmek için onu yapmak mecburiyetindesiniz. O zaman, o beynelmilel sahada, kendinize özgüveni olan, ekonomisi güçlü olan bir millet halinde durmanız lazım; bunun başka yolu yok. Ha, ben kendi imkânlarımı, kendi potansiyelimi harekete geçirmeyeyim, sağdan soldan borç alayım, öyle idare edeyim derseniz, bundan önceki dönemlerdeki düştüğümüz duruma düşeriz; ama, şimdi, biz, bu ülkenin ekonomisini güçlendirdiğimizden dolayı, artık, bu türlü dalgalanmalar, bu türlü rüzgârlar gelir geçer, o kadar şeyi yoktur; ama, şunun bilinmesinde büyük fayda vardır: Biz, takip ettiğimiz ekonomi politikalarına aynen devam edeceğiz, dalgalı kura da aynen devam edeceğiz, malî disipline de aynen devam edeceğiz, yapısal reformları yapmaya da aynen devam edeceğiz ve Avrupa Birliği müzakerelerinde de başarılı bir şekilde devam edeceğiz; bu iyice bilinsin
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Boş laflar Sayın Bakan, boş laflar.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) -İkincisi; bize "ya, bu kadar önlem alıyorsunuz da para piyasalarına niye cevap vermedi" deniyor. Bugün hiç bakmadınız mı; yani, bugünkü hareketlere; her gün bir bakın hareketlere; göreceksiniz, bunlara…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Bakıyoruz Sayın Bakan, saati saatine bakıyoruz, hiç merak etme.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Tabiî, şimdi, ben, sizin tenkit hakkınıza saygı duyarım; ama, bir de gerçekler var. Şimdi, Türkiye, güçlü bir ekonomiye sahiptir ve şartların gerektirdiği tedbirleri de almaya devam etmektedir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Sayın Hüseyin Güleç…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Güler.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Güler.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Affedersiniz, Güler; düzeltiyorum.
Hüseyin Güler soruları sordu. Şimdi, burada, yabancı yatırımcılar ile yerli yatırımcılar yahut yurt dışında yerleşik yatırımcılar ile yerli, yurt içinde yerleşik yatırımcılar arasındaki farkı tenkit ederek bazı sorular sordu.
Değerli arkadaşlar, teknik olarak bir şeyi açıklamam icap ediyor, o da şu: Yabancı yatırımcılar hiç vergilendirilmiyor, yerli yatırımcılar vergilendiriliyor diye bir şey söz konusu değil. Bizim, şimdi, mukimlik esasını kabul ettiğimize göre, bu yabancı yatırımcılar kendi ülkelerinde vergilerini ödüyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kime ödüyor?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Kendi ülkelerine ödüyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Kendilerine ödüyor; bize faydası var mı?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Evet, oraya ödüyor. Şimdi, yani "yabancı hiç vergi ödemiyor" şeklinde algılanmasın. Onlar kendi ülkelerinde ödeniyor. Çifte vergilendirme anlaşmaları yapıyoruz, bizimkiler de orada ettiklerini bize gelip burada ödüyorlar. Mukimlik esası var, mukimlik esasını kabul ediyoruz ve bu mukimlik esasını Avrupa Birliğinde birçok ülke kabul etmiş ve uygulamakta.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - O vergileri buraya mı gönderiyorlar?!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Sen, şimdi "ya, bunları, daha önce niye bu vergileri koydun da, ondan sonra niye kaldırdın..."
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Evet, soru o.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bizi, en fazla tenkit edilen bu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Soru budur Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Efendim?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Soru bu.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bu konuyla isterseniz…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Niye koydunuz niye kaldırdınız?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - "Niye koydun bunu, niye kaldırdın?"
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - O zaman uluslararası anlaşmanın farkında değil miydiniz?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Uluslararası anlaşmaların haliyle farkındaydık.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanın cevap vermesine fırsat verelim.
Buyurun.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Değerli arkadaşlar…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Vergi anlaşmaları var. O zaman yok muydu bu vergi anlaşmaları?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Bakınız ben size bir şey söyleyeyim, Türkiye şimdiye kadar bunlara zaman zaman vergi de koymuş zaman zaman sıfırlamıştır da. Bizden önce de olmuştur bu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama, biraz önceki açıklamanızla çelişkiye düşüyorsunuz o zaman. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Bakan cevap verebilir. Siz niye yapıyorsunuz? Sayın Bakan cevap verme hakkına sahip, konuşur.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, cevaplarımı dinleyin benim. Siz, zaten, cevaplarım benim ikna edici olsa da karşı geleceksiniz olmasa da karşı geleceksiniz. Yani, onun için beni bir dinleyin, ona göre şey edin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Bazılarını ikna etmeniz lazım, bizi değil.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - CHP'liler hep zor soru soruyor Sayın Bakanım!
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, bakınız, Sayın Tamaylıgil bir misal verdi, dedi ki, daha önce siz dedi, yabancı sermayeyi Eminönü'ndeki kuşlara benzettiniz dedi. Evet, o sözümü aynen söylüyorum tekrar, ona benzer.
Şimdi, bu dalgalanma yahut da bu rüzgâr nereden geldi?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sizin beceriksizliğinizden geldi. (AK Parti sıralarından "ayıp" sesleri) Sayın Derviş altı ay önce uyardı tedbir alın diye.
BAŞKAN - Sayın Sarıbaş, lütfen…
Buyurun Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Şimdi, nereden geldi? Bakın, değerli arkadaşlar, global piyasalarda faizlerin yükselmesi sonucu para artık o yüksek faizli olan yerlere otomatikman kayar. Bunu hiç kimse önleyemez. Nitekim, bundan dolayı bütün dünya etkilendi. Eğer Japon Merkez Bankası kalkıp da 400 milyar dolara yakın parayı, sıfır faizle piyasalara sürdüğü parayı aynen geriye çekerse, likidite sorunundan dolayı bu yön değiştirir, para yön değiştirir. Aynen Eminönü'ndeki kuşlar gibi, yemi daha fazla nerede bulursa oraya gider. Verdi faizi, oraya gitti.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Sayın Bakanım iki senedir biz bunu söylüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım…
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Hatta, kendi borsaları bile düştü, New York borsası dahi düştü.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, cevap verme süresi tamamlanmıştır. Diğer sorulara yazılı olarak cevap verebilirsiniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hyundai nereye gitti Sayın Bakanım, Hyundai?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (İstanbul) - Peki, yazılı olarak cevap vereyim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Bakanım, Hyundai nereye gitti; onu da söyler misiniz? İyi yemleyemediniz mi onu?!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
TURAN TÜYSÜZ (Şanlıurfa) - Sayın Başkanım, karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınızı sunacağım ve karar yetersayısını arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi okutuyorum:
GELİR VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun geçici 67 nci maddesinin;
a) (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
"Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar ile Sermaye Piyasası Kanununa göre kurulan yatırım fon ve ortaklıklarının (konut finansman fonları ile varlık finansman fonları dahil) söz konusu gelirlerinde bu oran % 0 olarak uygulanır."
b) (1) numaralı fıkrasının altıncı paragrafı aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Hazine tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetlerin alım satımı, itfası sırasında elde edilen getirileri ile bunların dönemsel getirilerinin tahsilinde, tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetleri ile sürekli olarak portföyünün en az % 51'i İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören hisse senetlerinden oluşan yatırım fonlarının bir yıldan fazla süreyle elde tutulan katılma belgelerinin elden çıkarılmasında ve hisse senetleri kâr paylarının hisse sahipleri adına tahsilinde bu fıkra hükümleri uygulanmaz. Tam mükellef kurumlara ait olup, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören ve bir yıldan fazla süreyle elde tutulan hisse senetlerinin elden çıkarılmasından elde edilen gelirler için, Gelir Vergisi Kanununun Mükerrer 80 inci madde hükümleri uygulanmaz."
c) (7) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki cümle eklenmiştir.
" Sözkonusu fıkra hükümleri uyarınca tevkifata tabi tutulsun tutulmasın dar mükellef gerçek kişi veya kurumlarca Hazine tarafından yurt dışında ihraç edilen menkul kıymetlerden sağlanan kazanç ve iratlar için münferit veya özel beyanname verilmez.
ç) (8) numaralı fıkrasında yer alan "% 15 oranında" ibaresi "% 0 oranında" olarak değiştirilmiştir.
d) (14) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "2006 yılında" ibaresi fıkra metninden çıkarılmıştır.
e) (16) numaralı fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki (17) numaralı fıkra eklenmiş ve müteakip fıkra numaraları buna göre teselsül ettirilmiştir.
"17) Bakanlar Kurulu bu maddede yer alan oranları her bir kazanç ve irat türü ile bunları elde edenler itibarıyla, yatırım fonlarının katılma belgelerinin fona iade edilmesinden elde edilen kazançlar için fonun portföy yapısına göre, ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Sayın Özyürek, buyurun.
Süreniz 10 dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Maliye Bakanının burada olmasını çok isterdim; bütün kavramları birbirine karıştırarak, burada bir savunma yaptılar.
Şimdi, yaşadığımız ekonomik kriz bir yana, üzerinde konuştuğumuz tasarıyla ne yapılıyor değerli arkadaşlarım; deniliyor ki: Yabancıların Türkiye'de elde ettikleri -teknik terimiyle- menkul sermaye iratlarından yüzde 15 stopaj yapıyorduk, 1 Ocak 2006 yılından beri yapıyorduk, şimdi bunu kaldırıyoruz. Peki, başka ne yapıyoruz; yerli yatırımcıların, Türk vatandaşlarının menkul sermaye iradı elde etmesi halinde, daha çok devlet tahvili ve hazine bonosundan elde ettikleri menkul sermaye iratlarından yüzde 10 vergi alacağız, mevduattan da yüzde 15 vergi alacağız. Değerli milletvekilimiz Osman Kaptan'ın dediği gibi, aynı paradan üç ayrı vergi alıyorsunuz.
Şimdi, bu, 1 Ocaktan beri yürürlükte olan, devlet kâğıtlarından yüzde 15 stopaj yapılmasını öngören yasa tasarısı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülürken Sayın Bakana dedim ki: Bu konuyu gündeme getiriyorsunuz... Ve bize de dönüp "siz bu kamu kâğıtlarından vergi alınmasını istemez miydiniz; işte, bunu getiriyoruz, daha ne istiyorsunuz" dedi Sayın Bakan. Ben de dedim ki: Bu vergiyi koymak kolaydır; ama, uygulamak zordur. Bir süre sonra belli çevreler baskıyı yaparlar, siz de bu vergiyi kaldırmak zorunda kalırsınız. Sayın Bakan dedi ki: "Bizi başka hükümetlerle karıştırmayın. Biz, vergi alacağız dedik mi alırız." Peki, Sayın Bakan, Sayın Hükümet, değerli AKP milletvekili arkadaşlarım, altı ay önce koyduğunuz bu vergiyi şimdi kaldırıyorsunuz; öbür hükümetlerden ne farkınız kaldı? Sayın Bakan burada savunma olarak diyor ki: "Kardeşim, bu Medenî Kanun mu; vergi kanunu…" Yani, sanki, vergi kanununu akşam sabah, her gün değişen bir kanunmuş gibi algılıyor Sayın Bakan. "Bu vergi kanunu. O gün şartlar öyle icap etti. Bugün kriz var, şartlar böyle gerektirdi; onun için, ben bu vergiyi kaldırıyorum" dedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, zaten, hiçbir hükümet, durup dururken "ben o vergiyi getirmiştim; ama, hiçbir sebep yok, bazı çevrelerin baskısı sonucu bunu kaldırıyorum" demez, uygun bahaneler bulur. Şimdi de -zaten, aylardır devam eden kulis sonucu bu verginin kaldırılmasını istiyordu bazı çevreler- işte, kriz filan diye bir hikâyeyle kaldırıyorsunuz. Bu nasıl bir hükümet?! Öbür hükümetlerden bir farkı kaldı mı?! Bunu, gelip, burada açıklamanız lazım.
Şimdi, Sayın Bakan arkadaşlarımıza cevap verirken, kendisinin zekâsından beklenmeyecek şekilde çelişkili bir cevap verdi; dedi ki: "Bunlar, zaten -yani, yabancı yatırımcılar- kendi ülkelerinde ikili vergi anlaşmalarına göre vergi ödüyorlar, Türkiye'de bunlardan vergi alınmasına gerek yok." Ee, güzel… Peki, altı yedi ay önce bu ikili anlaşmalar yok muydu?! O zaman vergiyi niye koydun?!
Şimdi, değerli arkadaşlarım, mızrak çuvala sığmaz. Yanlış yaptığınızı… Açıkyüreklilikle diyeceksiniz ki: "O gün yanlış yaptık -eğer şimdi doğruysa- bugün düzeltiyoruz; yanılmışız." Yok, hepimizi biraz saf vatandaş yerine koyup, ikili anlaşmaları filan ortaya atarak bir açıklama yaparsanız buna kimse inanmaz. İkili anlaşmalar, vergi anlaşmaları, maliyeyle ilgili olan herkesin bildiği, yıllardır devam eden uygulamalar. Yedi ay önce ikili anlaşmalar yoktu da, vergi anlaşmaları yoktu da, şimdi mi icat oldu? Bu, büyük çelişki değerli arkadaşlarım ve bir hükümet düşününüz ki, altı ay ilerisini göremiyor. O gün vergiyi koyuyor, tepkiler karşısında "asla bundan biz geri dönmeyiz, boşuna kimse uğraşmasın" diye üst perdeden her türlü konuşmaları yapıyorsunuz, altı ay sonra "şimdi biz bunu kaldırıyoruz; çünkü, ikili vergi anlaşmaları var" diyorsunuz. Buna herkes güler değerli arkadaşlarım. Bunlar doğru yaklaşımlar değil. Bir maliye bakanı "teknik açıklama yapmam benden bekleniyor" diye kürsüye gelip, bunları teknik açıklama diye bize sunarsa, doğrusu biz onu kabul etmeyiz. Tabiî, Maliye Bakanımızın üslubuyla konuşmak istemiyorum, öyle olsa başka türlü, bunları, net bir şekilde ifade ederim.
Sonra bir maliye bakanı "teknik anlaşma yapacağım" diye Meclisin huzuruna geliyor, Yüce Meclisin huzurunda ve milyonlarca vatandaşın önünde "siz ittifaklara bakınız" filan diyor.
Değerli arkadaşlarım, bakanlar, maliye bakanları ciddî insanlardır. Türkiye'de, ittifaklarla ilgili, bazı gruplar, bazı kişiler temaslar yapıyor olabilir; ama, burada laf atarken, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tutumunu, tavrını, konumunu bilerek bir şey söylüyorsanız, âmenna; ama, bilmeden söylüyorsanız, bu bir bakana yakışmaz. Cumhuriyet Halk Partisinin bu tip arayışlarla ilgili tavrı bellidir. Bazı eski siyasetçiler, yeni siyasetçiler kendilerine göre bir ittifak arayışına girmiş olabilirler; ama, Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki tavrı nettir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, laik demokratik cumhuriyete inanan bütün vatandaşlarımızın desteğiyle seçimlere girmek istiyoruz.
Şimdi siz, bunları bilmezseniz, muhatabınızın bir konuda ne düşündüğünü bilmeden laf atarsanız, ee, bu bir bakana yakışmaz. Bu üslup değil, bu yol değil.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan dedi ki: "Bu, Anayasaya aykırı değildir" dedi. "Yani, yabancı yatırımcıdan hiç vergi almayacaksınız, yerli yatırımcıdan yüzde 10 alacaksınız, mevduat sahibinden yüzde 15 alacaksınız; bu, Anayasaya aykırı değildir" dedi ve "buna benzer uygulamalar olmuştur" dedi.
Maliye Bakanından ben beklerdim ki, buraya çıkar "arkadaşlar, işte, bir Anayasa Mahkemesi kararı; bu konularda, Anayasa Mahkemesi Anayasaya aykırı bulmamıştır" der.
Siz, Anayasaya gitmemişseniz, Anayasa Mahkemesinin önüne bir ihtilaf gelmemişse, Anayasa Mahkemesi kendiliğinden "şu kanunu bir incelemeye alayım, karar vereyim" demez ki, böyle bir usul yok ki! Bu konular, farklı vergi uygulamaları, Anayasa Mahkemesinin önüne gitmemiştir.
Eğer, bu kanunu burada önergelerle düzeltmek istemezseniz, düzeltmezseniz, bilesiniz ki değerli arkadaşlarım, bu, Anayasa Mahkemesinden döner; çünkü, düşününüz ki, bir Türk vatandaşı dışarıya gitti…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın konuşmanızı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) -…dışarıda yerleşik kişi oldu, geldi, Türkiye'de devlet tahvili aldı, Almanya'da oturan bir vatandaşımız. Onun kardeşi Türk vatandaşı, Türkiye'de oturuyor, o da devlet tahvili aldı. Almanya'da yerleşik olan kişi bir kuruş vergi ödemeyecek, Türk vatandaşı olan kişi yüzde 15 vergi ödeyecek… Ee, bunu siz, hukuka, Anayasaya, vicdana sığar mı, kabul ettirebilir misiniz?! Olay budur, bu, Anayasaya aykırıdır. Size bu akılları kim veriyorsa, hangi hukukçular veriyorsa, onu bilmem; ama, doğru dürüst hukukçulara danışırsanız, bu düzenlemenin tam olarak Anayasaya aykırı olduğunu görürsünüz, eğer, bunda ısrar ederseniz, Halep oradaysa, Anayasa Mahkemesi orada, sonucunu hep birlikte tartışırız.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Muhsin Koçyiğit.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1215 sıra sayılı kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepimizin bildiği gibi, bundan yaklaşık altı ay önce, yine, bu Yüce Genel Kurulda rant gelirlerinin vergilendirilmesine yönelik bir değişiklik yapılmıştı ve altı ay önce yurt içinde-yurt dışında denmeden tüm menkul sermaye iradı elde edenlerin yüzde 15 oranında stopaj vergisi, yani, Gelir Vergisi kesintisine tabi tutulması kararlaştırılmıştı ve haklı olarak da, o zaman, Sayın Maliye Bakanımız burada çıkıp, sanki ilk kez yapılıyormuşçasına, işte, biz rant gelirlerini vergiliyoruz, dediğimizi yerine getirdik, bundan sonra iç sermaye-dış sermaye ayırımı yapılmadan tüm menkul sermaye iratlarının, hazine bonosu, devlet tahvili gelirlerinin yüzde 15 oranında vergiye tabi tutulduğunu açıklamıştı. Tabiî, önemli olan, bunu açıklamak değil; önemli olan, bunun arkasında durabilmekti; ama, bugün, üzüntüyle görüyoruz ki, maalesef, Hükümetimiz ve Maliye Bakanlığı sözünün arkasında duramamıştır ve geri adım atarak, menkul sermaye iradı elde eden yabancılardaki stopaj vergisini sıfırlamış, yerli yatırımcılardan tekrar yüzde 10 oranında vergi almaya devam etmiştir. Daha da ötesinde, mevduat faizlerindeki uygulama, yine yüzde 15 olarak devam edegitmektedir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; elbette, Hükümeti buraya getiren belli maliye ve para politikası tedbirleri vardır. Niçin buraya geldik? Hepimizin bildiği gibi, 2002 yılında 1,5 milyar dolar olan cari işlemler açığı, her yıl kümülatif şekilde artmak suretiyle, son dört yılda, AKP Hükümetleri döneminde tam 44 milyar dolara çıkmıştır. Tabiî, bu 44 milyar dolarlık cari işlemler açığının finansmanı bir sorun yaratmaktaydı. İşte, bu sorunu gidermek için, Hükümet, düşük kur, yüksek reel faizlerle bugüne kadar "sıcakpara" dediğimiz yabancı sermayeyi, kısa vadeli yabancı kaynağı yurt içine getirdi ve bu cari işlemler açığının finansmanında kullandı; ama, özellikle, Hükümeti buraya getiren Merkez Bankası Başkanı atamasındaki sürecin uzaması, Merkez Bankası Başkanlığına değişik isimlerin tartışılması ve sonunda da bir başkanda karar kılınması ve bu sürecin çok kötü yönetilmesiydi. Bu süreç kötü yönetildiği için, piyasada, ekonomik çevrelerde Merkez Bankasına karşı bir itibar kaybı, bir güven kaybı meydana geldi. Bu, giderek, güven kaybı, dövize müdahale şekline ve döviz kurunun yükselmesinin sonucunu meydana getirdi; çünkü, döviz kuru 10 Mayıstan bugüne kadar geçen aşağı yukarı bir aylık süre içerisinde, birbuçuk aylık süre içerisinde tam yüzde 30 oranında devalüe edilerek değer kaybına uğramıştır Türk Lirası; yani, yüzde 30 döviz daha fazla değerlenmiştir. İşte, aşırı değerlenen bu dövizin bir yerde durdurulabilmesi için, Hükümet bir yandan para politikası tedbirlerini, öte yandan da maliye politikası tedbirlerini devreye sokmuştu.
Para politikası tedbirleri nelerdi? Hepimizin bildiği gibi, Merkez Bankası Para Kurulu, ilk toplantısında, Hükümetin enflasyon ve istihdam politikasına uyum sağlama adı altında faizleri 0,25 puan indirerek 13,25'te karar kılmıştı. Bu ne demekti; Merkez Bankasının özerk ve bağımsızlığı üzerine Hükümetin gölgesinin düşmesi ve Merkez Bankasının itibar kaybına uğraması demekti. İşte, bu süreç, bu "U" sürecin tetikleyicisi oldu. İşte, bugüne gelmemizin ilk ateşleyicisi burada olmuştur ve ondan sonra, Merkez Bankası hatasından dönme ve gelişen sıcak olaylara anında müdahale etme adına üç kez daha toplanmıştır. Birisinde herhangi bir karar alınmamıştır. İkisinde de, birinde 1,75; sonuncusunda da 2,25 oranında faizleri artırmak suretiyle gecelik repo faizlerini, kısa vadeli faizleri yüzde 17,25 oranına getirmiştir ve bununla da kalınmamış, piyasada, bugün, yüzde 23'lere kadar faizler yükselmiş bulunmaktadır.
Görüldüğü üzere, Merkez Bankasının gerek döviz satış ihaleleri ve gerek Yeni Türk Lirası depo alım ihaleleri sonuç vermemiş, Merkez Bankası, son silah olarak da neyi kullanmıştı; doğrudan piyasaya dolar satmayı. Onu da kullandı, bu da yetmedi.
Görülüyor ki, para politikası tedbirleri yeterli gelmeyince, bu kez, Maliye Bakanlığı maliye politikası araçlarını devreye sokmak suretiyle, yerli ve yabancı yatırımlar arasında ayırım yapacak şekilde, devlet tahvili ve hazine bonosu faizlerini elde eden yabancılara oranı sıfırladı, yerlilerde bunu yüzde 10 olarak uygulamayı kararlaştırdı.
Değerli arkadaşlarım, önemli olan yabancı sermayenin gelmesi, doğrudan yabancı sermayenin gelmesi. Doğrudan yabancı sermayenin gelmesi için sadece faizlerin sıfırlanması yetmez. Önemli olan, vergi yasalarının sık sık değişmemesidir ve önemli olan, kayıtdışı ekonominin kayda alınmasıdır. Bir doğrudan yabancı sermaye, küresel sermaye, gittiği ülkede her şeyden önce tüm ekonominin kayıt içinde yarışmasını, kayıt içinde olmasını ister; çünkü, yabancı sermaye kayıtlı çalıştığı halde yanındaki yerli sermaye kayıtdışı çalışıyorsa, arada bir rekabet eşitsizliği vardır. İşte, yabancı sermayeyi bir ülkeye getirmeyen asıl neden, o ülkedeki kayıtdışı ekonominin büyüklüğüdür; yoksa, menkul sermaye iratlarını sıfır vergilemek, yabancı sermayenin tek başına getirilmesi için bir neden değildir. Bu bakımdan, Hükümet, bir yandan asgarî ücretten vergi alırken, bir yandan "özel gider indirimi" adı altında ücretlere uygulanan vergi indirimini kaldırmışken, trilyon, hatta katrilyon gelir elde eden yabancı sermayeyi vergi dışı bırakması, sadece Anayasanın eşitlik ilkesiyle değil, aynı zamanda etik de değildir. Yani, yabancıya yok, yerliye çok vergi… Bu, sadece vergide eşitlik bakımından değil, etik de değildir; çünkü, önemli olan, yerli sermayenin önünü açmaktır; çünkü, yerli yatırımcı kendi ülkesinin geleceğini düşündüğünden, genel olarak, reel sektöre, üreten sektöre yatırım yapar, yabancı sermaye ise, daha ziyade, o ülkeye kısa vadeli kârını artırmak için gider ve daha ziyade, finans sektörüne, malî sektöre yatırım yaparak kârını katlayıp, en kısa süre içerisinde katladığı kârını dövize dönüştürüp, ülkeyi terk etmek ister; çünkü, yabancı sermayenin gittiği ülkenin ekonomik ve sosyal kalkınmasına, üretimine, istihdamına katkıda bulunmak gibi bir amacı yoktur, ancak bu ulvî amaçlar yerli sermaye için geçerlidir. Biz de, burada, bir bakıma yerli sermayeyi cezalandırır gibi vergilendirip, yabancı sermayeyi vergilendirmezsek, bunun, eşitliğin ötesinde etikliği tartışılması gerekir.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; elbette yabancı sermaye gelsin, yatırımlar yapılsın; ama, burada, daha önce "yatırım indirimi" adı altında uygulanan bir müesseseyi kaldırdık, yatırımlar durma noktasına geldi. Şimdi de, siz, yabancı sermaye gitmesin diye, ondaki vergiyi sıfırlıyorsunuz. Oysa, giden, doğrudan yabancı sermaye değil, kısa vadeli, günlük kazanç için gelmiş, yüksek reel faizi alıp kendi ülkesine gitmek isteyen yabancı sermayedir. Bu bakımdan, inanıyorum ki, verilecek önergeler doğrultusunda bir yanlıştan vazgeçilerek, yerli sermaye-yabancı sermaye ayırımı yapılmadan tüm menkul sermaye iratları üzerinden verginin sıfırlanması gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHSİN KOÇYİĞİT (Devamla) - Bu bakımdan, Yüce Genel Kurulumuz, verilecek önergeleri kabul ederek bir yanlıştan dönerse, ülkemiz için, ekonomimiz için, üretimimiz için, istihdam için hayırlı bir iş yapar.
Ben, konuşmamı burada bitirirken, Yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahısları adına, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır…
Isparta Milletvekili Emin Bilgiç...
Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşma yapmayacaktım; ama, Sayın Maliye Bakanını dinledikten sonra konuşma yapmamak mümkün değil. O bakımdan -kendileri de burada yok ama- Sayın Maliye Bakanımızın, en azından, konuşmalarına bir cevap verme zarureti ortaya çıktı.
Şimdi, sayın maliye bakanlarının öngörüsü çok kuvvetli olmalı, gelecekle ilgili beklentileri, tahminleri, gelişmeleri çok iyi takip edebilmeli ve bunlarla ilgili verdiği kararların da büyük ölçüde doğru çıkması gerekir. Şimdi, Sayın Maliye Bakanımız geldi, burada söylediler bu stopajla ilgili olarak. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde, bir maliye bakanı, altı ay önce, çok büyük ölçüde sahip çıkarak, savunarak, vergileri eşitlediklerini, yurt dışından gelenlerle ilgili olarak onlara yüzde 15 vergi uyguladıklarını övüne övüne anlattıktan sonra, altı ay sonra, gelip burada çok farklı şeyler söyleyen bir başka maliye bakanını hiçbir ülkede göremezsiniz.
Şimdi, aynı Maliye Bakanımız, milletvekili lojmanlarıyla ilgili de burada çok şey söyledi: "300 trilyon gelir elde ediyoruz…" Ama, geçenlerde bir soru önergesi verdim, elde edilen gelir 14 trilyon. Siz, şimdi, üçbuçuk yıl önce Maliye Bakanı olarak çıkacak "ben bu milletvekili lojmanlarını satıyorum, 300 trilyon da gelir elde edeceğim" diyeceksiniz, sonra da, elde edilen gelir, üçbuçuk yıl sonunda, 14 trilyon lira olacak…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Suç onda mı, almayanlarda!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, "babalar gibi satarım" diyordu, sattıklarından elde ettikleri gelirle övünüyordu; bunu niye beceremedi, bunu niye yapamadı?!
Şimdi, TÜPRAŞ'ın satışıyla ilgili olarak, yüzde 66'sı satılmıştı biliyorsunuz, 1 340 000 000 dolara. Ertesi günü, basın ve televizyonda Sayın Maliye Bakanının açıklamaları: TÜPRAŞ'ı çok iyi fiyata sattık, yüzde 100'ünü dahi satmış olsaydık, ancak bu fiyat ederdi. Açıklamaları var, bende mevcut, getirip gösterebilirim; geçenlerde de gösterdim burada. Şimdi, bir maliye bakanı düşününüz ki, TÜPRAŞ'ın yüzde 66'sının satışını "yüzde 100'ünü satsak da ancak bu fiyata satabiliriz" diye açıklama yapacak, ondan çok kısa bir süre sonra, sekiz ay on ay sonra aynı TÜPRAŞ, hem de yüzde 51'i, yüzde 15 daha azı, 4 140 000 000 dolara satılacak! O maliye bakanını hiçbir ülkede Maliye Bakanlığı koltuğunda oturtmazlar; bu açıklamaları yapan maliye bakanını, hiçbir ülkede o koltukta oturtmazlar. On ay içerisinde tam 3 milyar dolar fark var, hem de yüzde 15'i daha düşük. Değerli milletvekilleri, böyle bir Maliye Bakanına sahip olduğunuz için siz gurur duyabilir, iftihar edebilirsiniz; ama, biz üzülüyoruz.
Şimdi, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76'sı… Bakınız, burada çok söylendi, ben de söyledim, kamu yararı gözetilmemiştir, rekabet ilkelerine uyulmamıştır, ihale yapılmamıştır şeklinde açıklamalarda bulunduk. İtiraz etti Sayın Maliye Bakanı; "yok" dedi "biz bütün şartlara uyduk." Şimdi ne oldu; Danıştay 12. Dairesi bu satışı iptal etti. Şimdi, böyle bir maliye bakanı olabilir mi değerli milletvekilleri? Yani, bu kadar açık, bu kadar -dilim varmıyor, daha ağır sözler söylemek istiyorum, dilim varmıyor- yani, millî varlığımızı birilerine verme noktasında bu kadar yanlışlıklar içerisinde olabilir mi? İleriyi göremeyen, öngöremeyen bir maliye bakanı olabilir mi?
Sayın Maliye Bakanı, dolaylı vergilerle ilgili sözler söyledi, "bir ülkede dolaylı vergilerin oranı yüzde 70'i aşarsa, o ülkede vergi adaletinden bahsedemezsiniz" dedi. Şimdi, ben soruyorum; yok burada, ama… Türkiye'de dolaylı vergiler yüzde 70'i aştı. Böyle bir Maliye Bakanı, hâlâ Maliye Bakanlığı koltuğunda oturuyor. Bu kadar öngörüsüz, bu kadar gelişmelerle ilgili doğru tahminlerde bulunamayan bir Maliye Bakanına sahibiz.
Şimdi, cari açık… 2004 örneğini vermek istiyorum. 2004 yılında, cari açık, Türkiye'de tam 3 kez revize edildi. Sayın Maliye Bakanı ortaya koydu cari açığı; ama, aynı yıl içerisinde o açık 3 kez revize edilmek mecburiyetinde kaldı.
Şimdi, Sayın Maliye Bakanı, geldi, burada diyor ki: "Dünyada faizler yükselirken Türkiye'de düşüremezdik." Şimdi, dünyada faizler yükselirken, 24.05.2006'da, Merkez Bankası 0,25 puan faizleri indirdi. Amerika'daki FED faizleri yüzde 5 yapmış. Avrupa Merkez Bankası yüzde 2,75 yaptığı bir dönemde, Türkiye'de Merkez Bankası faizleri indirdi. Şimdi, Maliye Bakanımız geliyor, bunun tam tersini burada söylüyor.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunla ilgili olarak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, konuşmanızı tamamlayınız Sayın Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - …Sayın Maliye Bakanı, altı ay öncesinde söylediklerinden çok farklı şeyler söyledi. Genel gerekçede de çok farklı şeyler var. Şimdi o arkadaşlarımızdan hiçbirini göremiyorum, bu kanun teklifini veren arkadaşlarımızdan hiçbiri burada yok; ama, diyor ki: "Avrupa Birliği uygulamalarıyla uyum sağlanmasını hedefliyoruz bunu getirmekle." Peki, altı ay önce, Avrupa Birliği uyum hedeflerinden niye vazgeçtik?! Madem Avrupa Birliği uyum hedeflerini yakalamak istiyorduk, altı ay önce bunu getirerek Avrupa Birliği uyum hedeflerinden niye vazgeçtik?!
Bir de, Sayın Maliye Bakanı diyor ki: "Kırk yıldır Avrupa Birliğine giremediniz, ne oldu; biz girdik. Şimdi, ben hemen şunu söylemek istiyorum: O kırk yıllık süre içerisinde bütün hükümetler çalışmıştır; ancak, o dönemde öyle bir muhalefet vardı ki, Sayın Maliye Bakanının yanında oturan Bakanlar o kadar şiddetle Avrupa Birliğine muhalefet ediyorlardı ki, onu bir Hıristiyan birliği olarak gören onlarca ifade vardı. O dönemde, böyle güçlü, kuvvetli muhalefete rağmen, dönemin hükümetleri bu konuda ciddî adımlar atmıştır, ciddî başarılar da elde etmiştir, onu da ayrıca belirtmek istiyorum.
Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DYP sıralarından alkışlar)
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Ne alakası var?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Çok alakası var.
FATMA ŞAHİN (Gaziantep) - Kel alaka!
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Mehmet Eraslan, Hatay...
Haluk Koç, Samsun...
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili; buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, birbirimizi kandırmayalım. Bu, yabancı yatırımcılara "aman, gitme, sıcakparayı getirdiniz; aman, Türkiye'de yeni bir kriz yaratma; aman, gitmeyin, ben size taviz veriyorum" demekten başka bir şey değildir.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Türkçesi bu diyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Niye birbirimizi kandırıyoruz, niye birbirimizi kandırıyoruz?! Bunun Türkçesi budur. Aman, etmeyin, tutmayın, ben size başka bir taviz vereyim, gitmeyin…
Ben, ilk defa bu Mecliste -üç yıldır bağırıyoruz- ilk defa bir şey duydum: Millî ekonomiyi "bunlardan bize hayır yok" lafını duydum ilk defa, hayretler içinde kaldım. Demin, Sayın Maliye Bakanımız, ilk defa, bize bizden fayda vardır… Bunu, herhalde… Ya, kulaklarıma inanamadım!..
Değerli milletvekilleri, olay nasıl oluyor biliyor musunuz; ne ikili vergi anlaşması ne şu ne bu. Olay… Yurt dışında fonlar var. Yurt dışında, birtakım yatırımcılar, dünyanın her tarafına gidiyor, paraları topluyor; diyor ki: Ben, falanca… Soros bir tanesi… Atıyorum, x, y, z… Hangi piyasada bir boşluk bulursa o piyasaya dalıyor ve bunları alıp götürüyor. Şimdi, bunun başka bir izahı yoktur. Yani, bu, ikili anlaşma, karşılıklı vergilendirelim esası alıp götürüyor; yani, ikili vergi anlaşmasıyla ilgisi ve alakası yok arkadaşlar.
Peki, soruyorum: Liechtenstein'la ikili vergi anlaşmamız var mı? Genelde bu yatırım fonlarının birçoğu Liechtenstein'da kuruludur. Hangi vergiyi, biz, Liechtenstein'dan ikili vergiyle getiriyoruz bu ülkeye?! Niye birbirimizi kandırıyoruz?
Değerli milletvekilleri, evet, bize bizden başkasının faydası yoktur. Size, bu yasanın getireceği birkaç tehlikeyi söylüyorum. Bir kere, bankalardan mevduat kaçacaktır; çünkü, Türkiye'de bu yatırım fonlarının hepsinin ofisleri var arkadaşlar. Gidin, o yüksek kulelerde yurt dışındaki yatırım fonlarının hepsinin ofisi vardır. Kimin parası varsa onlara giderler, "biz, falanca ülkede, falanca yatırım fonuyuz, işte, paranızı değerlendirelim…" Alıp bizim paramızı götürüyor, o fona havale ediyor, o fon Türkiye'ye geliyor, fon olarak Hazine bonosu alıyor, fon olarak kişi adına almıyor arkadaşlar. Bu, Türk bankacılığında önemli bir miktarda mevduatın yurtdışı fonlara gideceğinin habercisidir eğer bu çelişkili üçlü şey devam ederse ve birkısım Türk yatırımcılar da, yani hazine bonosuna yatırım yapan birkısım Türk yatırımcılar da bu yüzde 10 vergiyi vermemek için yine yurtdışı yatırım fonları aracılığıyla hazine bonosu alıyorlar. Diyorlar ki: "Arkadaş, ne istiyorsun bizden sabit getirili?.." İşte, dünyanın her tarafında belli fonlar var. "Hangi tür fon istersin, riskli fon, işte, anaparanın yüzde 50'sini garanti edersek veya şu kadar faizi garanti edersek?" Çok değişik enstrümanları var arkadaşlar. Her birinin bir bedeli var. Diyor ki, bunun komisyonu budur, bunun komisyonu budur, bunun komisyonu budur… Onun için, Türkiye'deki birtakım fonların, yani, yerli yatırımcıların, hazine bonosuna yatırım yapan birtakım insanların ve özellikle bankalardaki birkısım mevduatın bu şekilde yurtdışı fonlara gideceğini, yurtdışı fonlar kanalıyla geleceğini…
Bir zamanlar, hatırlarsanız "bıyıklı yabancılar" derlerdi. Kimdir bıyıklı yabancılar? Aynı şeyi hortlattık. Aynı şeyi hortlatıyoruz. Dikkatinizi çekiyorum! Yani, bu, hakka, hukuka… Türkiye'de yatırım yapan insanların yatırım yapma şevkini yok eden bir yasa. Bunun özü, arkadaşlar, ey yabancılar, bizim elimiz size mecbur, aman etmeyin tutmayın, işte sıcakpara, sıcakpara, sıcakpara…
Değerli arkadaşlar, yatırıma gelmeyen sıcakparanın yapacağını burada hepiniz görün. Eğer sıcakpara gelip bir yatırıma dönmüyorsa, üretime dönmüyorsa, sadece finansman için geliyorsa, tahribatını ben hepinizin dikkatine sunuyorum. Yarın bir başka hava bulutlu olsun, daha büyük tahribat verir. Bunun için, bu yaptığımız, bu ülkenin insanına, bu ülkenin yatırımcısına…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
…ülkede yatırım yapan insanlara bana göre bir ihanettir, bu ülkenin insanlarına bir ihanettir.
Etmeyin tutmayın, farklılık yapmayın. Yani, şu gün birilerine boyun eğmeyelim. Birileri bu krizde alelacele alınmış ve alelacele… Bir korkaklığın ifadesidir bu. Onun için, gelin, farklılık yaratmayın. Eğer şu anda bunu sıfırlayacaksanız, yerli ve yabancı ayırmayın, bu ülkenin insanını ürkütmeyin, bu ülkenin insanının parasını yurt dışına kaçırtmayın.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde 10 dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştirilecektir.
Sayın Abuşoğlu, buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim ilk sorum: Yerli yatırımcı ile yabancı yatırımcı arasında bir ayırım ortaya koyan bu tasarının, yabancıyı yerliye karşı kayırmanın ve yerliye yüzde 10 vergiyi devam ettirmenin ekonomik gerekçesi nedir, ekonomik bir mantığı var mıdır? Birinci sorum bu.
İkincisi: Döviz kurlarında ve faiz oranlarında meydana gelen artış, kamu bütçesinde, dengelerinde ciddî sarsıntılar, ciddî değişiklikler meydana getirebilir; çünkü, bütçenin çatısı kurulurken, yüzde 5 enflasyon ve yaklaşık 1,4 civarında bir dolar kuru esas alınıyordu. Bu çerçevede, doların yükselmesi, faiz oranlarının yükselmesi, enflasyondaki artış eğiliminin nerede duracağının belli olmaması noktasında bütçe dengelerinde meydana gelen sapmalar nasıl giderilecektir? Yeni bir ek bütçe getirmek gibi bir hazırlık söz konusu mudur?
Üçüncü sorum da: Enflasyon dönemlerinde ortaya çıkan, “enflasyon vergisi” diye tabir edilen bir ilave vergilendirme söz konusudur gelir dağılımını büsbütün bozucu. Bu etkiyi ortadan kaldırmak üzere, Hükümetin, memurlara, kamu görevlilerine herhangi bir telafi edici politika uygulaması söz konusu olacak mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sizin aracılığınızla Sayın Bakana dört sorum var. Sayın Maliye Bakanı keşke burada olsaydı, sorulara daha net cevap verirdi; ama, inşallah, Sayın Bakanım da bu sorulara yanıt verir.
Birincisi: Siz iktidara geldiğinizde iç ve dış toplam borç miktarı ne kadardı, şu anda ne oldu?
İkincisi: Şu ana kadar ne kadar faiz ödediniz?
Üçüncüsü: Enflasyon oranlarını göz önünde bulundurduğunuzda, şu anda emekli ve çalışanlara yüzde 2,5 gibi bir fark ödediniz; ama, enflasyondan çıkacak farktan dolayı bir ek ödemeyi düşünüyor musunuz?
Dördüncüsü: Dünyada uygulanan reel faizleri göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye birinci sırada mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Delaletinizle Sayın Hükümete bir soru yöneltmek istiyorum.
Sayın Başbakanın dışpolitika danışmanı, Türk fındık üreticilerini Sayın Başbakanın desteğiyle perişan eden Uluslararası Ağaç Yemişi Konseyi Başkanı Cüneyd Zapsu, bu Konseyin 2004 yılında Las Vegas'ta yapılan zirvesinde, Türk Fındık ihracatçıları için kara liste oluşturulması kararını desteklemiştir. Cüneyd Zapsu, bu haliyle, yerli yatırımcıya stopaj uygulayan, yabancı yatırımcıyı bundan muaf tutan Hükümetinizin tipik bir portresi midir?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Almanya'dan telefon eden vatandaşlarımız şunu soruyor: Biz çifte pasaportluyuz; Alman pasaportumuz var, Türk pasaportumuz var. Bundan sonra Alman pasaportumuzla Türkiye'de fon alırsak, hazine bonosu alırsak, acaba yerli mi sayılacağız, yabancı mı sayılacağız?
BAŞKAN - Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de, vasıtanızla, Sayın Bakanımızdan şunları öğrenmek istiyorum:
Yurt dışındaki yerleşik kişilerin 1.1.2006 tarihinden önceki vergileme rejimi nasıldı? Hazine bonosu faizlerinden elde ettikleri gelirlerinden vergi ödüyorlar mıydı? Eski sistemde Türk vatandaşların durumu neydi?
Diğer sorum şu: Yatırım fonları için yeni düzenlemeler öngörülmektedir. Yatırım fonlarında vergi sıfır mı olacaktır, yoksa, yatırım fonlarında farklı bir sisteme mi geçilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sorulara yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde 2 adet önerge vardır; önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutup, sonra, aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının birinci maddesinin (a) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde; (e) bendinde yer alan "bir katına kadar" ibaresinin "% 15'e kadar" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Hamit Taşcı Selahattin Dağ Zülfü Demirbağ
Ordu Mardin Elazığ
Eyüp Fatsa Alaettin Güven
Ordu Kütahya
"a) (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır."
"ç) (8) numaralı fıkrasında yer alan parantez içi hükmü "(borsa yatırım fonları ile konut finansman fonları ve varlık finansman fonları dahil)" olarak değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1215 sıra sayılı tasarının 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafına "Dar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve tam" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Haluk Koç Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Trabzon Samsun Malatya
Osman Özcan Algan Hacaloğlu
Antalya İstanbul
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1215 sıra sayılı yasanın 1 inci maddesinin (e) fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
f) Sonuna aşağıdaki (20) numaralı fıkra eklenmiştir.
20) Gelir Vergisi Kanununun 103 üncü maddesinde belirtilen oranlar, kişi başına 1 500 dolar ve daha aşağıda gayri safî millî hâsıla payı olan illerdeki çalışanların asgarî ücret kadar olan kısmında bu oran 0 (sıfır) olarak uygulanır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU BAŞKANVEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Değerli milletvekilleri, bu önergede şunu söylüyoruz; ben size rakamsal konuşacağım: 50 milyar dolar yabancıların Türkiye'de sahip olduğu fon. Genel kanı 50 milyar dolarlık bir fon var. Bunun size matematiksel getirisini söyleyeceğim, götürüsünü söyleyeceğim. Yüzde 20 faizle -25 demiyorum- bunu bir yılda yüzde 15 öteliyoruz, almıyoruz bu faiz üzerinden yüzde 15; 2,4 katrilyon yapar. Bu da, 1,5 milyar dolardır. Rakam bu. 50 milyar dolarlık bir fonun vergi dışı bırakılmasının bizden götüreceği -eğer bu vergilendirilseydi, yaklaşık 2,4 katrilyon bir vergi geliri oluyordu, bunun da dolar olarak değeri 1 600 000 liradan 1,5 milyar dolar arkadaşlar- yani, 1,5 milyar dolar, bu yabancı fonlardan, biz, faizi kendilerine geri… 1,5 milyar dolar Türkiye'den para çıkacak, alacağımız vergiyi almadığımız için, ilave fazla para çıkacak.
Size başka bir hesap yapıyorum: Eğer, biz, nüfusu, 1 500 dolar… Fert başına düşen millî geliri 1 500 doların altında olan illerde, aşağı yukarı, çalışan… Buralarda teşvik, istihdam, üretim diyoruz, reel ekonomi diyoruz, biz, bu ülkenin katmadeğerine katmadeğerler yaratalım diyoruz. 48 ilde teşvik ilan edildi, 49 ilde.
Arkadaşlar, yine birbirimizi kandırmayalım, eğer buralarda amaç, buradaki nüfusu tutmak, burada istihdam yaratmak ise, 1 000 000 kişide, aşağı yukarı ayda 90 000 lira vergi dışı kalıyor, kişi başı 90 000 lira; yani, asgarî ücretten 90 000 lira almadığın zaman -vergi almıyorsun- bu 50 dolar yapar aşağı yukarı; 1 000 000 kişide yılda 600 000 000 dolar yapar. 1 000 000 kişiden, siz, 50 dolar vergi almamakla, oralarda istihdamı ve yatırımı zorluyorsunuz, oraya giden insanları oradaki yatırıma… Yoksa "ben beş yıl verdim, git, yatırımcı, yatırım yap…" Düzce ile Diyarbakır'ın Licesini, Düzce ile Malatya'nın Pötürgesini, Düzce ile Hakkâri'nin Beytüşşebap'ını aynı kefeye koyarsan, arkadaşlar, bu koşulda kimse gitmez. Ne olursunuz, gelin, bu ekonomiye reel bir şey verelim, insanların yatırım yapması için ellerine bir enstrüman verelim, insanlara "git" diyelim. Niye gelsin?! Niye Hakkâri'ye gitsin arkadaşlar?! Bu teşvik kanunu burada çıkarken her şeyi söyledik ve sonuçta, en sonunda Sayın Başbakan da geçen gün Giresun'da söyledi.
Değerli arkadaşlar, yaptığımız öneri bu. Gelin, bu bölgelerdeki asgarî ücretten 90 000 lira almıyoruz; yani, kişi başı 50 dolar arkadaşlar. Kişi başı 50 dolar almadığınız zaman bize getireceği yük, hesaplıyorum, 50 dolardan, 1 000 000 kişide, ayda 50 000 000 dolar, yılda 600 000 000 dolar eder arkadaşlar.
Gelin Türkiye'de bir ilk başlatalım, gelin bu bölgelerde istihdam yaratalım, gelin bu bölgelerden batıya göçü önleyelim. Söylediğimiz bu, arkadaşlar. Ben, hepinizin takdirine sunuyorum; çünkü, eğer biz bunu yapmazsak, orada hiçbir katmadeğer yaratamayız.
Hassas değiliz; yani, teşvik diyoruz, teşvikte hiç hassas değiliz arkadaşlar. Dönüp ders de almıyoruz. Bu yasa çıkalı iki yıl oldu, ben soruyorum Hakkâri milletvekillerime, Şırnak milletvekillerime, tek bir baca tüttü mü arkadaşlar? Bunu soruyorum. Malatya'da kayısı dondu, bir tek insan bakmıyor. Kendi ürünümüze sahip çıkmazsak, kendi değerimize sahip çıkmazsak, arkadaşlar, hep yabancıların eline bakarız; bugün olduğu gibi "aman, gitmeyin, ben size daha başka taviz vereyim" deriz; çünkü, bunlar, bugün bu tavizi verirsiniz, yarın sizden başka taviz isterler.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.05
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 22.18
BAŞKAN: Başkanvekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1215 sıra sayılı kanun teklifinin görüşmelerine devam edeceğiz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
5.- Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/825) (S. Sayısı: 1215) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet yerinde.
1 inci madde üzerinde verilen ikinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1215 sıra sayılı Teklifin 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin ikinci paragrafına "Dar" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve tam" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğu Osman Özcan Haluk Koç
Malatya Antalya Samsun
M. Akif Hamzaçebi Algan Hacaloğlu
Trabzon İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz, tam mükellefler olarak isimlendirdiğimiz Türkiye'de yerleşik kişilerin vergi oranıyla dar mükellef olarak isimlendirilen yurt dışındaki yerleşik kişilerin vergi oranını eşitlemeyi amaçlamaktadır.
Hükümet tasarısı Anayasaya aykırılık içeriyor; Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Yine, bu maddeye ilişkin olarak İktidar Partisi Grubunca verilen ve Sayın Başkan tarafından okunan önerge de, Anayasaya aykırılığı gidermekten uzaktır.
Ayrıca, o önerge, kendi içinde bir yanlışlığı taşımaktadır. Hükümetin önergesi, daha doğrusu, İktidar Partisi Grubunca verilen ve Hükümetin benimsediği anlaşılan önerge, yabancılar için sıfır olan oranı yüzde 15'e kadar yükseltmeye yetki alırken, yüzde 15'lik oranı indirme konusunda herhangi bir yetkiyi de Bakanlar Kuruluna vermemektedir. Herhalde böyle bir şeyi amaçlıyor Hükümet, öyle anlıyorum.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kanun metninde var.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Önerge metni Sayın Başkan. Önerge metni, artırmaya yetki verirken, indirmeye yetki vermemektedir; onu dikkatinize sunuyorum. Yani, bir yanlış, bir parça düzeltelim derken yeni bir yanlışlık yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlar, eşitlik ilkesi burada çokça tartışıldı; bunu daha fazla tartışmak, açıklamak niyetinde değilim; ancak, tasarının önergeyle alacağı şekil dahi, Hükümet önergesi eğer kabul edilirse onun alacağı şekil dahi, Türkiye'den tasarruf çıkışını önlemeye yeterli olmayacaktır. Türkiye'de yerleşik kişilerin, yabancı ülkeler üzerinden, yabancı fonlar üzerinden dolaşıp Türkiye'ye gelmesi gibi garip bir şekil yaratacaktır.
Sayın Maliye Bakanı da ifade ettiler; artık, küresel bir dünyada, sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye'ye sermaye girişi ve Türkiye'den sermaye çıkışı serbesttir. Böyle bir tabloda, yabancılar için, yurtdışı yerleşikler için sıfır, Türkiye'de yerleşikler için yüzde 10'luk bir oranı öngörürseniz, olacak olan, Türkiye'deki tasarrufların dolaşıp yurt dışından Türkiye'ye gelmesi gibi bir sonuçtur, böyle bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, panik halinde verilmiş bir kararın, 2006 dengelerine, 2006 bütçesine de çok büyük bir etkisi olmayacaktır.
Şimdi, Hükümetin, Türkiye'de yerleşik kişiler için vergi oranını yüzde 10'da tutma arzusu, vergi geliri endişesinden kaynaklanmaktadır. Sayın Bakan da bu endişeyi yersiz buluyor, diyor ki: "Efendim, biz zaten doğru dürüst vergi almıyoruz, 2 trilyon TL düzeyinde bir vergi var 2006 bütçesinde, o nedenle bundan vazgeçiyoruz." Madem, gerekçe bu; gelin, Türkiye'de yerleşik kişiler için de biz bu oranı sıfırlayalım.
Yine, 2006 bütçesine baktığımızda tablonun şu olduğunu görüyoruz: 1.1.2006 öncesinde ihraç edilmiş olan devlet iç borçlanma senetlerinin faizleri veya bunun alım satımından elde edilen kazanç, Gelir Vergisinden istisna edilmiş durumdadır ve 2006 yılı bütçesinde öngörülen 46 milyar YTL'lik faiz harcamasının, faiz giderinin çok büyük bir kısmı, 2006 öncesinde ihraç edilmiş olan devlet iç borçlanma senetlerinden kaynaklanmaktadır. Yani, 2006'da ihraç edilen hazine bonoları veya diğer kâğıtlar nedeniyle devletin ödeyeceği faiz gideri son derece azdır ve bunun üzerinden yapılacak olan stopaj yine son derece düşüktür. Asıl etki, belki, 2007 bütçesinde olacaktır. O nedenle, gelin, panik halinde verilmiş, panik psikolojisiyle verilmiş bu karardan vazgeçelim, şu anda herkesi sıfır oranında eşitleyelim. Hükümet nasıl olsa 2006 bütçesini yeniden ele almak zorunda kalacaktır. Bu çalkantı eğer bir yerde durdurulabilirse, oturulup 2006 bütçesi yeniden yapılmak zorunda kalınacaktır. Vergi gelirleri yeniden hesaplanacaktır, kamu harcamaları yeniden hesaplanacaktır. Faiz harcaması örneğin artacaktır. Yine, büyüme oranı gözden geçirilecektir. Enflasyon oranı değişecektir, daha yukarıya taşınacaktır. Yani, yeni bir program veya mevcut program yeniden revize…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yeni bir program veya mevcut programı revize etmek suretiyle yine farklı bir program uygulamaya konulacaktır. O halde, böyle bir süreç varken elimizde, böyle, Anayasaya aykırı ve Türkiye'de yerleşik kişilerin, Türk yatırımcısının, Türkiye'deki vatandaşlarımızın, vatandaş olmamakla birlikte Türkiye'de ikamet eden diğer yabancıların tasarruflarını cezalandıran bu düzenlemeden vazgeçelim. Önümüzde zaman var. Bunun için söz alıp, önergeyi açıklama ihtiyacı duydum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının birinci maddesinin (a) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde; (e) bendinde yer alan "bir katına kadar" ibaresinin "% 15'e kadar" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Hamit Taşcı Selahattin Dağ Zülfü Demirbağ
Ordu Mardin Elazığ
Eyüp Fatsa Alaettin Güven
Ordu Kütahya
"a) (1) numaralı fıkrasının birinci paragrafının sonuna aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Dar mükellef gerçek kişi ve kurumlar için bu oran % 0 olarak uygulanır."
"ç) (8) numaralı fıkrasında yer alan parantez içi hükmü "(borsa yatırım fonları ile konut finansman fonları ve varlık finansman fonları dahil)" olarak değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yatırım fon ve ortaklıklarına ilişkin olarak tasarıyla öngörülen yeni vergileme rejimine yönelik teknik bir düzenlemedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifiyle ilgili olarak görüşlerimizi burada anlatıyoruz. Teknik açıdan da Hükümete yardımcı olan görüşlerimiz var; ama, ne yazık ki, bunlara itibar edilmiyor.
Örneğin, şimdi değiştirmeye çalıştığımız kanun tasarısı burada görüşülürken, hem yukarıda, Plan ve Bütçe Komisyonunda hem burada biz dedik ki: "Bu oranları kanuna yazmayınız, Bakanlar Kuruluna yetki alınız" dedik. Şimdi, o zaman Maliye Bakanı dedi ki: "Buraya oranı açıkça yazacağım ki, bundan dönüşü olmasın." Şimdi bundan dönüyorsunuz. Eğer, o zaman, muhalefetin dediğine kulak verip Bakanlar Kuruluna yetki almış olsaydınız bugün yapmaya çalıştığınız gibi, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisini saatlerce işgal etmeyecektiniz. Bakanlar Kurulu kendine göre çıkaracaktı kararnamesini, istediği oranı belirleyecekti.
Öyle bir hava var ki, gerçekten, üzüntü duymamak mümkün değil. Burada, tabiî, politik bazı tartışmalarımız oluyor, karşılıklı bir şeyler söylüyoruz; ama, bazen de, çok önemli teknik açıklamalar yapıyoruz, onlara itibar edilmiyor.
İşte, geçen sefer burada kanun görüşülürken Bakanlar Kuruluna alacaktınız yetkiyi, şimdi Meclisi işgal etmeyecektiniz. İşte, yabancı yatırımcıya şudur, yerli yatırımcıya budur gibi tartışmaların gereği ve anlamı kalmayacaktı.
Biraz önce, değerli arkadaşım Akif Hamzaçebi'nin gündeme getirdiği konuda da önemli bir teknik yanlışlığı yapıyorsunuz; ama, bunda Hükümetin ısrar etmekte olduğunu görüyorum. Tabiî, değerli milletvekillerimizin bu kadar ayrıntıyı takip etme şansı da olmadığı için, eller kalkıyor, yanlışlar yapılıyor; bir süre sonra, bu yanlışları nasıl düzeltiriz diye Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne geliniyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, işte, burada ifade edildi "bu, Anayasanın eşitlik ilkesine falan aykırı değildir" denildi; o nedenle, işte "yabancı yatırımcılardan sıfır vergi alırız, yerli yatırımcılardan yüzde 10 alırız, mevduattan yüzde 15 alırız; bu, eşitlik ilkesine aykırı değildir" denildi ve yine, burada, Maliye Bakanımız da "bir aykırılık yoktur" dedi ve şu ana kadar da bize gösterilmiş olan herhangi bir Anayasa Mahkemesi kararı yok.
Değerli arkadaşlarım, eşitlik ilkesine bu durum aykırı değilse ne aykırı olacak?! İşte, "aynı durumda olanlar arasında eşitlik aranır" deniliyor. Biraz önceki konuşmamda misali verdim; Almanya'da oturan, Almanya'da yerleşik bir Türk, hisse senedi alırsa, devlet tahvili alırsa bir kuruş vergi ödemeyecek, Türkiye'de oturan Türk vatandaşı ise yüzde 10 vergi ödeyecek!.. Ee, eşitlik ilkesine bu durum aykırı değilse hangi durum aykırıdır?! O nedenle, hem bu tip… Maliye Bakanı baştan beri diyor ki: "Ne yapalım, kriz çıktı; bu kriz ortamında bu yasayı bir an önce çıkarmak istiyoruz." Bu yasayı bir an önce çıkarın da; ama, Anayasaya uygun olarak çıkarın ki bir süre sonra Anayasa Mahkemesi iptal ettiği zaman veya bu nedenle Sayın Cumhurbaşkanından döndüğü zaman, işte "ne yapalım, tam biz krizle mücadele ederken Cumhurbaşkanından döndü, Anayasa Mahkemesinden döndü" gibi gereksiz suçlamalara başvurma durumunda kalmayın. Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Yüce Meclisi de, gereksiz yere, günlerce işgal etmeyin. Doğrusunu yapmak varken, doğrusunun ne olduğu, burada, açık seçik gündeme getirilmişken, yol gösterilmişken, bunda ısrar etmenin bir anlamı yoktur değerli arkadaşlarım.
Bir diğer önemli nokta; şimdi, tabiî, Merkez Bankası, Hükümet, elindeki para politikasıyla ilgili bütün silahları kullanarak, kuru aşağı indirmeye, belli bir noktada tutmaya çalışıyor. Şimdi, bu ilk dalgalanmalar, büyük dalgalanmalar başladığı zaman, Maliye Bakanımızın, zannediyorum Kars İl Kongresinde bir konuşması oldu: "Canım, bunun adı üstünde, dalgalı kur; dalgalanacak elbette!.." Peki, adı üstünde, dalgalı kursa, elbette dalgalanacaksa, daha altı ay önce koyduğunuz vergiyi şimdi niye sıfıra indiriyorsunuz?! Bu bir. Dalgalanacaksa, niçin bu kadar döviz satışı yapıyorsunuz?! Faizleri niçin bu kadar yükseltiyorsunuz?! Demek ki, dalga, o kadar da iyi bir şey değil.
Şu ana kadar Türkiye'de dalgalı kurun ciddî şekilde tartışılmayışının nedeni, kurun, uzunca zamandır, aşağı yukarı sabit kalmış olmasıdır. Yoksa, piyasalar, sürekli dalgalanan, inip çıkan kura göre bir işlem yapamazlar. Yatırım yapacaksınız; her gün dalgalanan bir dövize göre hesap yapabilir misiniz?! Dışarıdan yatırım malı getirecekseniz, ara malı getirecekseniz, kurun ne olacağını bilmek istemez misiniz?! Kurun ne olacağını bilmezseniz nasıl hesap yapacaksınız, nasıl yatırım yapacaksınız, nasıl üretim yapacaksınız?! O nedenle, kurun böylesine dalgalanması çok doğru bir yaklaşım değildir. Kaldı ki, birbuçuk ayda yüzde 30 kur artışı devalüasyon değilse, nedir devalüasyon?.. İşte, başka ülkelerde de oluyor, dışarıdan geliyor!.. Açınız, inceleyeniz Brezilya'yı; onlar da, bizim gibi, gelişmekte olan piyasalardan biridir. Bu dönem içinde aldıkları önlemlerle, yüzde 8 dalgalanmayla, yani, doların yüzde 8 değer artışıyla meseleyi çözmüşlerdir; ama, biz, yüzde 30'lara varan bir dalgalanmayla karşı karşıyayız.
Şimdi, Hükümetin şöyle bir yaklaşımı var: Daha önceki, işte, dışarıdan bol miktarda para gelmesi, bu paranın gelmesi nedeniyle kurun düşük olması, Türk Lirasının değerli olması, ithalatın ucuz olması nedeniyle enflasyonun düşmesi, hepsini kendi marifeti olarak sundu, dedi ki: Biz önlemleri aldık, herkes bize güveniyor, onun için bu noktaya geldik, istikrarı sağladık. Peki, gelen sıcakparayla sağlanan istikrar, şimdi, o sıcakparanın gitmesi sonucu bozulduğunda, açıklama ne?.. Açıklama şu: Dışarıda dalgalanma oldu, yabancıların sıcakparası kaçıyor. Onun için de bu durumla karşı karşıyayız, bu krizle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım, başkasının parasına dayanarak geçici olarak sağladığınız istikrarla övünerek, sanki hiçbir şey olmamış gibi, Türk ekonomisinin bütün yapısal sorunları çözülmüş gibi bir rehavet havası içinde vakit geçirdiniz, bir krizi -gelen sıcakparanın- bunca uyarılara rağmen, pek çok ekonomistin uyarılarına rağmen, Cumhuriyet Halk Partisinin sürekli uyarılarına rağmen hiç dikkate almadınız, her şey güllük gülistanlık, tozpembe tablolar çizdiniz. Şimdi, o sizin iyileşme dediğiniz durumu sağlayan sıcakpara çıkıp, ekonomideki istikrarı bozduğu zaman…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özyürek, konuşmanızı tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …işte, böyle, şimdi fenersiz yakalanırsınız. Fenersiz yakalanmanın sonucu olarak da, telaş içinde faizleri artırıyorsunuz, Merkez Bankasının şeyleri içinde müdahaleler yapıyorsunuz, altı ay önce koyduğunuz vergiden vazgeçiyorsunuz!..
Değerli arkadaşlarım, geliniz, bu kriz hiçbir şeye sevk etmezse sizi, ekonomi bürokrasisi ve ekonomiden sorumlu bakanlarınız hakkında ciddî bir değerlendirme yapınız; niçin bu uyarıları zamanında yapmadınız, niçin bu önlemleri zamanında almadınız diye, ekonomiden sorumlu bakanlarınızı bir sorgulayınız; ama, ne yazık ki ekonomiyle ilgili bu kadar önemli tartışmaların yapıldığı bir toplantıda, ekonomiyle ilgili hiçbir bakanımız yok. Tarım Bakanımız, nöbetçi olarak orada, gelmiş, görevini yapıyor. Tamam, hukuken bir eksiklik, tüzüksel bir eksiklik yok; ama, ekonominin böylesine önemli sorunlarının krize dönüştüğü…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek, teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, tamamlasın işte, bir teşekkür etsin.
BAŞKAN - Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, burada, uygulamada, Başkanlık Divanını çelişkiye düşürüyorsunuz. Ben, defeatle ikaz ediyorum, söylüyorum; yani, söyleyecek çok sözü olan arkadaşlar var, bunu biliyorum, bunu takdir ediyorum; ama, ben, birine uygulayıp birine uygulayamazsam bunun önünü alamam. Beni bağışlayınız.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, şu süre içinde bitmişti.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, teşekkür edeceksiniz Sayın Özyürek, doğru; ama, şimdi, ben, esasında, 1 dakikalık süreyi sadece teşekkür etmeniz için açıyorum; yani, burada…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Sayın Başkan, bu kadar süre içinde ben konuşmamı tamamlamıştım…
HALUK KOÇ (Samsun) - Peki, Sayın Özyürek, tamam!..
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Grubu adına, Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya)- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1215 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, bundan üç dört ay önce, bugün sizin yürüttüğünüz ekonomik programın mimarı olan Sayın Kemal Derviş Türkiye'ye gelmiş ve bu yapılan programın, yani, kendisinin yaptığı, sizin de harfine kadar uyup yürüttüğünüz programın artık revize edilmesi gerektiğini, bu cari açıkları bu ekonominin kaldıramayacağını beyan etmişti. O gün dendi ki, herkes kendi işine baksın dendi. Daha geçen gün, ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Babacan "enflasyon hedeflerimiz değişmedi; ama, enflasyon, hedefinden bir miktar fazla çıkacak" dedi. Yani, hem fazla çıkacağını öngörüyor enflasyonun hem de hâlâ "hedefimiz değişmemiştir" diyor!..
Bir Maliye Bakanı "cari açık ekonomi için yük değildir, biz bu cari açığı kaldırırız" diye diye geldi üç dört aydır. Halbuki, 2001 krizine baktığımız zaman, cari açık yüzde 2 idi. Bir ülkede yüzde 7'ye yakın, yani, gayri safî millî hâsılanın yüzde 7'sine yakın cari açık oluşacak, bunu dert etmeyen bir hükümet olacak!.. Tabiî, bütün bunları dert etmezseniz, bütün bunları çözmek için yoksanız, günü gelecek, bu cari açığı finanse ettiğiniz sıcakpara sahipleri, size borç verenler, yani, size faize gelenler, ranta gelenler -Sayın Bakan diyor ya, göçmen kuşlar- göçmen kuşların gitme vakti geldiği zaman yapacağınız hiçbir şey olmaz.
Şimdi, arkadaşlar, dikkat ettim, Sayın Muharrem Karslı Bey "dışarıdan gelen türbülansla olmuştur bu" diyor. Yani, kimse üzerine almıyor. Bu Hükümet, hiç, bu olanları, birbuçuk ayda yüzde 30'a varan enflasyonu hiç kimse üzerine almıyor. "Bu, dışarıdan gelen türbülansla olmuştur" diyor. “Amerika Merkez Bankası puanları artırdı, AB faizleri artırdı, faiz puanlarını; petrol fiyatlarına yatırım yapanlar bundan vazgeçtiler, İran-Amerika savaşı olmayacağını öngördüler, dolara talep arttı; Türkiye'de para babaları bu spekülatif hareketleri desteklediler" diyor; ki, bu, mümkün değil. Yani, piyasa dediğiniz, serbest piyasa dediğiniz şey zaten spekülatif hareketlerin olduğu bir yerdir; yani, spekülatif hareketlerin olacağı varsayılan bir yerdir. Bu, yeni bir buluş falan değil. Bir de "son zamanlarda fosil siyasetçiler konuşmaya başladılar, onlar da bu türbülansı desteklediler" diyor. Bunların hiçbirine katılmak mümkün değil.
Şurada, baktığınız zaman, Hükümet, hiçbir sorumluluk üzerine almıyor. Hükümet nede sorumluluk üzerine aldı?.. Biz, burada, bir senedir, bu ülkede terör artıyor, kapkaç artıyor, bu ülkede hırsızlık artıyor, İstanbul'da her 3 evden 1 tanesinde hırsızlık olayı vuku bulmuş dedik, Hükümet, hiç tınmadı, üzerine almadı! Terör oluyor, her gün askerlerimiz ölüyor, her gün memleketin bir köşesine şehit cenazesi gidiyor dedik, "canım, terör eskiden de oluyordu" diyor! Şimdi, başarıları; yani, dünya ekonomisindeki iyimser tablodan kaynaklanan, konjonktürden kaynaklanan, birtakım borçla gelen, borç gelen paraları harcarken, bu, sizin başarınızdı, ekonomiyi sağlam temellere oturtmuştunuz, şimdi o temeller sarsılmaya başlayınca, ne başladı; geriye sayım başladı, şimdi "biz yapmadık, fosil siyasetçiler yaptı!.."
Şimdi, arkadaşlar, köşesine çekilmiş… Ne yapıyor bu fosil siyasetçiler, siz, karar alırken sizin kararlarınıza ortak mı oluyorlar? Ne yapıyorlar; yani, Güniz Sokaktan gelip de "şu kararları şöyle alın" veya "böyle alın" diye sizi mi etkiliyorlar? Ne yapıyorlar; tecrübelerini konuşuyorlar; aylardır konuşuyorlar "bu böyle gitmez" diyorlar. Gitmediği ortaya çıktı. Bu insanların söylediklerinin doğru olduğu… Ne dendi; "bu cari açıkla bu ekonomi yürümez" dediler. Doğru mu; doğru. Yani, yüzde 7'lere varmış bir cari açıkla neyle kapatacaksınız bunu?.. Şimdiye kadar sıcakparayla, borçlanmayla kapattınız, yüksek faiz vererek kapattınız. Başkaları da veriyor şimdi faizi; Amerika da veriyor, Avrupa Birliği de verince, daha sakin limanlara gitmeye başlayınca, hadi kapatın!.. Kapatmak mümkün mü?! Ondan sonra bunun adı türbülans oldu. Buna hiç kimse… İnandırıcı hiçbir tarafı yok.
Şimdi, onlar kırk yılda fosil siyasetçi oldular; ama, tahmin ediyorum siz dört yılda aynı noktaya geldiniz. Yanlış olan bu. Siz de bir kırk yıl gidin de, bu hakkı, bu lafı kullanma hakkına sahip olun. Siz aynı noktaya dört yılda geldiniz. Bir seçim sonra, sizin için de, gelenler aynı lafları söyleyecekler. Yani, bu ülkeye kırk yıl hizmet etmiş insanları burada aşağılayıcı bir üslupla konuşmanızı, doğrusu yadırgadım, ki, onlar da hiçbir şey söylemediler, bildikleri teknik olayları söylediler. Dediler ki, bu cari açık götürülmez. Çünkü, ekonominin ana kuralı, bir ülkede cari açık yüzde 1'den sonrası tehlikeye başlar, o ekonomiyi sarsar. Yüzde 7 olmuştu. 30 milyar dolar cari açık! Neyle kapatacaksınız? Sıcakparayla kapatacaksınız. Merkez Bankasında 65 milyar dolar, 60 milyar dolar rezerv biriktirdiniz. Nerede bu rezerv? Yurt dışında. Yüzde yarımla faize vereceksiniz, ama, sıcakparaya siz yüzde 20'lere yakın faiz ödeyeceksiniz!.. Bunun yürümeyeceği, bunun yapısal bir tarafının olmadığı ortada.
Değerli arkadaşlar, ne dedik biz? 2004'ün sonunda bu IMF programı bitiyor dendi. Ne yapacaktık biz o zaman? AK Parti olarak söz vermiştiniz, yerli bir program yapacaktınız. Tamamen bu halkın üretim kaynaklarına, tamamen dinamik sektörlerimizin durumuna göre, yerli bir üretimi destekleyen ve tamamen kendimize has bir program yapıp, bu ülkenin sektörel bazda, bölgesel bazda, insan kaynakları bakımından, hizmet bakımından kalkınmasını sağlayacak bir program yapacaktınız. Siz ne yaptınız? Sayın Derviş'in 2004 sonunda biten programını, aynen, üç yıllık daha stand-by anlaşmasıyla devam ettirdiniz. Niye devam ettirdiniz; zannettiniz ki bu sıcakpara hep burada durur, zannettiniz ki biz…
"Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz" diye bir söz var. Elden gelenin öğün olmayacağını, istediğiniz zaman da vaktinde bulamayacağını işte şimdi görüyorsunuz. Gerçek ortaya çıktı. Ama, bunun da sorumluluğunu kendi üzerinizden attınız, 85 yaşındaki siyasetçilere laf atarak, onları aşağılayarak sorumluluktan kurtulduğunuzu zannediyorsunuz! Bunun böyle olmayacağını, inşallah, göreceksiniz.
Değerli arkadaşlar, Hükümetin ekonomi politikasının zembereği kaçmıştır. Bir, zemberek denilen olay vardır, halk bilir, Anadolu insanı bilir. Zembereği kurarsınız; ama, bu zemberek kaçtıktan sonra, yay gevşedikten sonra, bir daha bunu tutturamazsınız; bu mümkün değil; hele hele bu Maliye Bakanıyla tutturmanız mümkün değil; her tarafı oynuyor adamın, her tarafı oynuyor; neyi tutacak?!. Her şeyi doğru söylemiyor bu adam. Ne dedi?.. Ne dedi?.. Bakın, daha geçenlerde dediği şey "bu cari açıkla hiçbir şey olmaz, ekonomi gider." Gider mi?.. Gider mi, buradan soruyorum?.. Gitmesi mümkün değil; çünkü, hiçbir yaptığı şey… Yap boz tahtasına döndü maliye politikamız. Biz, bütçe kanunlarını yapıyoruz, tekrar bozuyoruz, bir daha yapıyoruz. Hedefler belirliyoruz, tekrar bozuyoruz, bir daha yapıyoruz. Yabancılar gelsin… Haa, şu var, bu yabancılara yüzde 15'i sıfırlarken korkum şu: Bu paraların içinde, acaba, Maliye Bakanının da parası var mı Dubai'den gelip giden; merak ediyorum. Yok derse, göstereceğim. Yok derse, göstereceğim.
Değerli arkadaşlar, bizim, Anavatan Partisi olarak, geçmişten beri dediğimiz… Yani, bu ülke bizim. Sonuçta, bu ülkede ekonomik krizler yaşanıyorsa, benim çocuğum etkileniyor, benim çocuklarımın geleceği etkileniyor, ben etkileniyorum, hepimiz etkileniyoruz, bütün halk etkileniyor. 72 000 000'dan yüzde 73 dolaylı vergi alıyoruz.
Yani, o insanların paralarının satın alma gücü birbuçuk ayda yüzde 30 düştü. Peki, siz ne verdiniz bu insanlara; yüzde 2,5 verdiniz. Şimdi, dürüst olmak… Onlardan da kaynaklanmadı bu. Yani, şimdi siz diyorsunuz ya "bu, dışarıdan kaynaklandı, bizden kaynaklanmadı." Peki, bu, memurlardan mı kaynaklandı?! Memurların burada bir günahı var mı, işçilerin bir günahı var mı?! Sayın Bakan diyor ki: "Ne yapalım, toplusözleşme yaptık." Yaptın; ama, şartlar değişti. Sen onlara dedin ki, kardeşim, bu sene enflasyon yüzde 5 olacak, yüzde 2,5 ilk altı ayda, yüzde 2,5 ikinci altı ayda... İşte, yüzde 30 oldu, yüzde 30, para değer kaybetti. Şimdi, Allah var, yani, bu insanların açığını, bu insanların zararını, bu insanların satın alma gücündeki eksilmeyi tekrar yerine koymak vicdanen hepimizin sorumluluğu değil mi?! Yani, bu insanlar bir sene sonra çocuklarını okula gönderirken daha fazla eğitim harcaması yapacaklar, bu insanlar çocuklarına araç-gereç alırken daha fazla harcama yapacaklar. Göreceksiniz, bu yansıyacak; üç ay sonra enerji fiyatlarına yansıyacak…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Aklını kendine sakla!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - 2001 krizinde siz yaptınız mı?!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlayınız.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - …ulaşım fiyatlarına yansıyacak, okul, eğitim fiyatlarına yansıyacak, sağlığa yansıyacak, akaryakıta yansıyacak, yansıyacak da yansıyacak… Ondan sonra?..
Peki, 2001'de neydi; 700 olan dolar 900 olmuştu. Sizde de aynı olmadı mı yani?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - 1 300 oldu.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) - 1 300 olan dolar, 1 700 oldu.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Hayır, 1 300 oldu.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Aynı oran. Efendim, yedi ay sonra 1 300 oldu. İlk etapta 900 lira oldu; ben gayet iyi biliyorum.
Şimdi, o kötülediğiniz o günkü Hükümetin ekonomik politikalarını devam ettirdiniz de, şimdi, o kötülediğiniz Hükümeti de bundan sonra kötüleyemeyeceksiniz; çünkü, aynı şeyleri bu halka siz de yaşattınız. Haa, yaşanacağı da belliydi; bu programın getireceği sonuç buydu, bu sonuç başka bir sonuç olamazdı. Şimdi, sizin yaptığınız, ortada bir şey olmadığına göre, bu demektir ki, siz 3 üncü mektubu yazmaya hazırlandınız. 3 üncü mektubu çabuk yazın; bu millete de daha fazla eza, ceza vermeden, hak ettiğiniz yere bir an önce gidin diyorum.
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Delaletinizle Sayın Hükümete bir sorum var.
Sayın Bakan, sorularımıza, cevaplamak yerine güzel güzel gülümsüyorsunuz, çok keyiflisiniz, Allah keyfinizi daim etsin. Bu keyfinizi artıracak bir tabloyu hemen dikkatinize sunmak istiyorum:
12 Haziran 2006'da Eskişehir'de 3 ton kaçak et, 16 Haziran 2006'da İzmir'de, 29 Mayıs 2006'da Antalya'da çok miktarda kaçak et ele geçirildi.
Sayın Bakan, eskilere gitmiyorum. Sizin Bakanlığınız döneminden çok büyük bir kesit sundum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Maddeyle ne alakası var Sayın Başkan?!
BAŞKAN - Sayın Özdoğan, eğer kaçak etle ilgili soruya devam edecekseniz sözünüzü keseceğim. Lütfen…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Hemen soruyorum efendim!.. Konuyla ilgili bu da!.. Lütfen Sayın Başkan!..
BAŞKAN - İlişkisi yok. Lütfen…
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Göreceksiniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hayır, göreceğiz değil, eğer yapmazsanız keseceğim.
Buyurun.
ALİ AYAĞ (Edirne) - Konuyla ilgili sor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkanım, göreceksiniz.
Türkiye'ye özellikle İran'dan yoğun bir kaçak et girişi var. İstanbul'daki etlerin yüzde 60'ı, tüm Türkiye'de satılan etlerin ise yarıdan fazlası kaçak. Bu kaçak etlerin değeri 7 milyarı buluyor.
Sayın Bakan, sizden bir ricam var. Bu sorumu cevaplandırırken, lütfen gülümseyin. Sorum şu: Sizce yerli et üretimi gerekli midir?!
HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan, maddenin hangi tarafıyla ilgisi var?!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Bu kaçak eti artıracak mısınız?!
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Gelir Vergisiyle ilgili bir hususu görüşüyoruz; ama, herhalde, Sayın Özdoğan, Tarım Bakanı burada olduğu için böyle bir soruyu sormuş olabilir.
Buyurun Sayın Bakanım.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Cevap vereyim: Sayın Özdoğan'ın söylediği rakamlar doğru değildir.
Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde 2 adet önerge vardır. Önergeleri okutup, işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Eyüp Fatsa Zülfü Demirbağ Hamit Taşcı
Ordu Elazığ Ordu
Selahattin Dağ Alaettin Güven
Mardin Kütahya
"Madde 2- Bu Kanunun 1 inci maddesinin (b) ve (ç) bentleri 1 Ekim 2006, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutup, işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1215 sayılı tasarının 2 nci maddesinin "Bu kanun 1.10.2006 tarihinde yürürlüğe girer" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
E. Safder Gaydalı Ömer Abuşoğlu Süleyman Sarıbaş
Bitlis Gaziantep Malatya
Turan Tüysüz Muzaffer Kurtulmuşoğlu
Şanlıurfa Ankara
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yürürlük maddesiyle ilgili 2 tane önerge var; birisi AK Parti Grubunun verdiği önerge, birisi de Anavatan Partisi Grubunun verdiği önerge. İkisi arasında nüans farkı var; aynı mahiyette. İkisinde de yürürlük tarihi olarak, bizde, tasarının tümüyle 1.10.2006 tarihinden itibaren yürürlüğe girmesini, AK Partinin önergesi de sadece belli fıkralarının, belli maddelerinin aynı tarihte yürürlüğe girmesini içeriyor. O bakımdan, desteğinizi rica ediyorum. Önemli bir fark yok önergelerimiz arasında. Kanunun tümüyle 1.10.2006 tarihinde yürürlüğe girmesinde fayda mülahaza ediyorum.
Benim, bu arada, bu vesileyle dile getirmek istediğim bir iki husus var. Sayın Bakana da biraz önce soru şeklinde yönelttim; fakat, bir cevap alamadığım için aynı mahiyetteki duygularımı ve aynı mahiyetteki açıklamalarımı, bir kez daha, Türk Halkıyla bu vesileyle paylaşmak istiyorum.
Şimdi, bildiğinizi gibi, Merkez Bankasının almış olduğu kararlar doğrultusunda faiz oranlarında aşağı yukarı yüzde 4'lük bir artış meydana geldi ki, daha, bunun, ileride tekrarlanıp tekrarlanmayacağı konusunda da kesin bir şey yok. Tekrarlanabilir, faizler bir kez daha artırılabilir.
Ayrıca, döviz kurlarında da bir artış meydana geldi. Hiç kimse şunu iddia etmiyor: Artık, döviz kurları bundan sonra eski seviyesine tekrar inecek. İnmeyecek; eski günler geride kaldı.
Bunun ekonomi üzerinde belli birtakım sonuçları var. Özellikle ilk etkisini kamu bütçesi üzerinde gösterecek, devlet bütçesi üzerinde gösterecek, genel bütçemiz üzerinde gösterecek.
Nedir bu etkiler?.. Bütçenin çatısı kurulurken, bütçe dengeleri oturtulurken dikkate alınan birtakım değerler vardır. Bunlar, işte, enflasyon oranının yüzde 5 olduğu, döviz kurlarının 1,40 civarında olduğu noktasında düğümleniyor. Bunlar, artık, rakamlar geçmişte kaldı, bundan sonra yeni rakamlar söz konusu. Enflasyonun çift haneli rakamlara tırmanma eğilimi şimdiden kendisini gösteriyor. O bakımdan, bütçenin harcamalar kaleminde ciddî artışlar meydana gelecektir. Neden dolayı; devletin taahhüdü olan birtakım harcamalar, artık, yeni enflasyon ve yeni döviz kurları üzerinden gerçekleşecektir; dolayısıyla, harcamalarda ciddî bir artış meydana getirecektir. Ayrıca, devletin borçlanma maliyeti artmıştır. Borçlanmaya kalktığı zaman, piyasa faiz hadlerinin yüzde 20'ler ve belki de daha üzerine taşınma eğilimi söz konusudur. Dolayısıyla, borçlanma maliyetinde meydana gelen artış… Özellikle faiz ödemeleri için, devlet borçlanmaya kalktığında faiz ödemeleri için yapılması gereken harcamalar daha da artmıştır; yani, bütçenin transfer kalemlerinde de ciddî artışlar söz konusudur.
Ayrıca, aynı çerçevede, yine, döviz kurlarının yükselmiş olması dolayısıyla, özellikle dışborç faiz ödemelerinin bütçe üzerindeki yükü de ciddî olarak artmıştır. Eskiden 1 milyar dolarlık bir faiz ödemesini gerçekleştirirken, 1,3 milyar Yeni TL bütçeye yükü olurken, şimdi, artık, bundan sonra -en asgarîsi bugünkü döviz kurudur- 1,3 yerine 1,65 veya belki de daha yukarısı. Çünkü, biraz önce Sayın Sarıbaş konuşurken İktidar sıralarından sataşmalar oldu. 2001'deki devalüasyondan sonra döviz kurunun 700'den 900'e çıktığını ifade etti Sayın Sarıbaş, İktidar Partisinden de "yok, yok, daha fazla…" İşte, tam, benim de birinci konuşmamda, geneli üzerinde konuşurken söylemek istediğim oydu. Yüzde 50'nin daha üzerine taşma eğilimi vardır, döviz kurunun 1,3'ün yüzde 50'sinden daha yukarıya bir noktalara taşma eğilimi vardır, sizin de Sayın Sarıbaş'a ikaz ettiğiniz gibi. O bakımdan, Allah korusun, böyle bir gelişme olursa -Allah korusun demek yetmiyor, Hükümetin tedbir alması lazım bu tırmanmayı önlemek için, ikinci şok dalgasını önlemek için- eğer böyle bir gelişme olacak olursa, bütçede hesap kitap kalmamıştır, bütçe, dengesini şaşırmıştır.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Tavsiyeniz?..
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Ben ondan bahsediyorum. Yeni bütçeyle bu Meclisin karşısına gelmeniz lazım.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Tavsiyeniz?..
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Tavsiyemiz, bırakın döviz kuruna Merkez Bankası müdahale etmesin, bu işin kaymağını yiyenler ceremesini de üstlensinler.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Tavsiyeniz, tavsiyeniz?..
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Tavsiyem budur. Merkez Bankası dövizi baskı altında… Hele, bu seviyelerde -1,63; 1,60; 1,50 seviyelerinde- Merkez Bankasının dövize müdahalesini tasvip etmiyorum. Haa, edeceği nokta, 1,80'in 1,90'ı bulduğu noktalardadır.
TEVFİK AKBAK (Çankırı) - Netice?..
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Netice budur. Merkez Bankası bekleyecektir…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı tamamlayın lütfen.
Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
Merkez Bankası bağımsızdır; ama, İktidarla fikir alışverişinde bulunmadığını iddia edemezsiniz.
Hepimizin amacı, Türk Milletinin selameti, Türk Milletinin gelecek günlerinin daha iyi yapılandırılmasıdır. O bakından, birtakım tavsiyelerde bulunmak muhalefetin görevidir. Özellikle, Hükümet, yeni bütçenin, ek bütçenin Meclise getirilmesi için gerekli hazırlıklara şimdiden başlamasında fayda vardır diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun teklifinin 2 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Eyüp Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
Madde 2.- Bu Kanunun 1 inci maddesinin (b) ve (ç) bentleri 1 Ekim 2006, diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SABAHATTİN YILDIZ (Muş) - Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet?..
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Yatırım fon ve ortaklıklarına ilişkin olarak tasarıyla öngörülen yeni vergileme rejimine geçilmesine yönelik olarak süre tanınması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Başkan, dur acele etme, bir oy verelim!..
BAŞKAN - 3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kemal Sağ.
Sayın Sağ, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Özyürek'e bir saniye müsaade etmediniz; bari oyumuzun rengine bakın da ondan sonra açıklayın kararınızı.
BAŞKAN - Sayın Koç, herkese olduğu gibi, Sayın Özyürek'e de 1 dakika ek süre verdim ve bu adaletli uygulamamı devam ettireceğim.
Teşekkür ederim ikazınıza.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kabul etmeyenleri saymadınız da, onun için…
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sağ.
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1215 sıra sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifinin 3 üncü maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunun genel gerekçesine baktığımız zaman değerli arkadaşlar, tasarrufların vergilendirilmesine yönelik düzenleme yapıldığını, yapılırken de AB uygulamalarına ilişkin olarak uyum sağlandığını belirtiyorsunuz. Ayrıca, ülkemizdeki kurumsal yatırımların teşvik edilmesi amacıyla, yatırımcıların, yatırım fon ve ortaklıkları aracılığıyla yatırım yapmalarının özendirilmesinin amaçlandığını da görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, öncelikle bir şeyi çok merak ediyorum. Bu yasayı, bu teklifi, neden bu kadar apar topar, alelacele görüşmeye açıyorsunuz? Bu acele neden? Ayın 22'sinde verilen bir kanun teklifi, bir gün sonra, ayın 23' ünde Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor, 48 saat uygulamasına bile gerek görülmeksizin Genel Kurula getiriliyor.
Hükümet telaş içinde; âdeta, yangından mal kaçırırcasına hareket etmekte. Ayrıca, madem bir acil durum var ise, bu teklif, bu tasarı, neden bir Hükümet tasarısı olarak getirilmiyor da, bir milletvekili teklifi olarak gündeme taşınıyor; yoksa, Hükümet kendine güvenemiyor mu değerli arkadaşlar?
Değerli arkadaşlar, hani, Sayın Başbakanımız, bu yılın başlarında "fonlara vergiyi ilk koyan hükümet biziz" diyordu ve övünüyordu. Şimdi, ne oldu da, fonlardaki yüzde 15 olan vergi tevkifatı sıfıra düşürülüyor. Yani, bol keseden ahkâm kesenler, altı ay sonrasını göremediler mi? Ne oldu şimdi?
Baktınız, sıcakparanın gidişini frenleyemiyorsunuz, ülkede kalmasını sağlayamıyorsunuz, bunu sağlamak için de, dar mükellefiyete tabi kurumların finansal kaynaklardan elde ettikleri kazançtan kesilmesi gereken yüzde 15'lik stopajı, yüzde 0'a düşürerek, yabancı sermayenin ülkede kalmasına imkân vermeye çalışıyorsunuz. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, geçen yıldan beri sizleri hep uyardık. Bu faizler yüksektir, dolar kuru sunî olarak düşük tutulmaktadır, ithalat patlaması vardır, ihracat durma noktasına gelmiştir, dışticaret açığı tehlikeli noktadadır. Yatırım yapmayan sıcakpara risklidir dedik; ama, siz ne dediniz? Hiçbir şey demediniz, sadece kös dinler gibi dinlediniz sayın arkadaşlarım.
Şimdi soruyorum: Kanun teklifinin gerekçesi ne derece gerçeği yansıtmaktadır? Dar mükellefiyete tabi olan, yani, ülkemizde yerleşik olmayan gerçek kişi ve kurumların finansal araçlardan elde ettiği kazanç ve iratlarına uygulanacak Gelir Vergisi tevkifat oranının sıfıra indirilmek istenmesindeki gerçek amaç, niyet nedir? Bu teşebbüsünüzle ülkeden gitmekte olan sıcakparanın gitmesine engel olabilecek misiniz? Hâlâ, ülkede ekonomi yolundadır, iyi yolda gitmektedir diyebiliyor musunuz? İyi gidiyorsa bu panik neden? Üçbuçuk yılda ekonominin geldiği nokta ortadadır. Kötü bir ekonomi yönetimi sonrasında ABD doları 1 700'leri aşmış, euro 2 300'lere ulaşmış, faizler 5 puan yukarı çıkmış, enflasyon 2 haneli rakamlara dayanmıştır. Kısacası, ekonomide bunalım baş göstermeye başlamıştır.
Değerli arkadaşlar, eğri oturup doğru konuşalım. Şimdi, siz, bütün bunlara rağmen ekonomi, hâlâ, iyi gidiyor diyebiliyor musunuz? Verecek doğru cevabı biliyorsanız söyleyin; eğer, bilmiyorsanız, biz söyleyelim: Ekonomiyi iyi yönetemiyorsunuz. Türkiye'yi iyi bir noktaya değil, bir kaosa sürüklüyorsunuz ve kurtuluş, bu ekonominin yeni bir yönetime kavuşmasındadır. Evet, bu yeni yönetimin de kim olacağına Türk Halkı sandıkta karar verecektir.
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar, Türk ekonomisini IMF yönetiyor denilmiyor muydu? Şimdi "bu krizi IMF görmüyor mu; neden çözmüyor?" diyebilir bazı insanlarımız. Burada bir gerçeği açıklamak istiyorum: Evet, doğrudur; ekonomi IMF'nin denetimi altındadır. Son yapılan gözden geçirme raporları, Türk Hükümetinin isteği üzerine, ilk defa kamuoyuna açıklanmamıştır. Hükümet, IMF'nin önerdiği önlemleri alma sözünü vermiş, ancak, bunu yerine getirmemiştir. IMF sözünde durmuş, ama, Hükümet durmamıştır değerli arkadaşlar. Meselenin özü de zaten budur. Halbuki, uzağa gitmeye ne gerek vardı? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, ekonomiye ilişkin çözümleri, her zaman söylüyoruz.
Bu düzenlemeyle, yapılan, resmen, yabancılara imtiyaz sağlanmasıdır değerli arkadaşlar. Bunun Osmanlı'da adı neydi hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsanız ben hatırlatayım değerli arkadaşlar, bunun adı resmen bir kapitülasyondur; çifte standarttır. IMF şöyle yapın diyor öyle yapıyorsunuz; madem yapıyorsunuz, o zaman, doğruları, size, IMF'den önce, daha önce söyleyen Cumhuriyet Halk Partisine neden hâlâ kulak vermiyorsunuz?!
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın vergi koymakla övündüğü finansal araçlardan sağlanan kazançlarda altı ay içerisinde ne değişti ki, altı ay sonra tekrar vergiyi kaldırıyorsunuz?! Gerekçede "son ekonomik gelişmeler nedeniyle" diyorlar, diyorsunuz. Peki, iyi de, bu Hükümetin ekonomik öngörüleri yok mudur, ekonomistleri yok mudur?! Nasıl oluyor da, perşembenin geleceğini çarşambadan anlayamıyorsunuz?! Hiçbir şey bilmiyorsanız, lütfen, Sayın Baykal'ı her saat dinleyin; o bile size yetecektir.
Yine, teklifin gerekçesinde, ekonominin içinde bulunduğu konjonktürde, 3 Mayıs-21 Haziran döneminde devlet içborçlanma senetlerinin faizlerinin yüzde 13'ten yüzde 20'nin üzerine çıktığı, Türk Lirasının yüzde 25 değer kaybettiği, enflasyonun yükselme trendine girdiği belirtiliyor.
Peki, değerli arkadaşlar, hani Türk Lirasının değerli olması iyiydi?! Hani faizler artmıyordu?! Hani enflasyon düşmüştü?! Hani açıklar karşılanabiliyordu?! Arkadaşlar, lafla peynir gemisi yürümüyor. Siz bile, kendi sözlerinizi yalanlayarak, gerçekleri kabul etmek zorunda kalıyorsunuz.
Ben bir konuyu daha, kayıtlara geçirmek açısından belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar. Sırf sıcakpara gitmesin diye bu düzenlemeyi yaparken, mevduat ve repo faizlerinin yüzde 15 stopaj yapmasına devam ediliyor. Peki, Türk vatandaşı olarak tasarruflarını bankaya koyan insanımızın suçu nedir, onlara neden bir vergi kolaylığı sağlanmıyor?! Bu mevduatlar olmasa, acaba, bankalar hangi kaynaktan kredi verecekler, merak ediyorum. Hani sizin Partinin adı "Adalet ve Kalkınma" idi?! Vatandaşlar arasında sağladığınız adalet eğer bu ise, kalkınma da ona benzer bir şeydir herhalde.
Gerçekten, yatırımlara ödenek ayırmadan nasıl kalkınma yapacağınızı merak ediyorum. İşte, yapılan ortada. Yatırım yok; ama, işsizlik ha bire artmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlar, tasarının 1 inci maddesinin 17 nolu fıkrasında çok ilginç bir hüküm var, bunu size belirtmeden geçemeyeceğim.
Bu hükme göre, Bakanlar Kurulu bu maddede yer alan vergi oranlarını -dikkatle izleyin sayın arkadaşlarım- her bir kazanç ve irat türü ile bunları elde edenler itibariyle, yatırım fonlarının katılma belgelerinin fona iade edilmesinden elde edilen kazançlar için fonun portföy yapısına göre, ayrı ayrı sıfıra indirmeye veya yüzde 15'e kadar artırmaya yetki veriyor Bakanlar Kuruluna.
Değerli arkadaşlar, buradaki birinci ilginç nokta şudur: Her bir kazanç ve irat türüne ayrı ayrı vergi oranı koyabiliyorsunuz bu hükme göre. İkinci ilginç nokta, bu kazanç ve iratları elde edenlere göre farklı oranda vergilendirme koyabiliyorsunuz. Üçüncü ilginç nokta ise, fonun portföy yapısına göre farklı oranda vergi koyabileceksiniz.
Arkadaşlar, vergicilikte aynı kazanç için üç farklı açıdan farklı vergi oranı koyamazsınız. Bu konu Anayasanın 73 üncü maddesine de aykırıdır. Uyarması benden, gerisi size kalmış.
Sözlerimi tamamlarken, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu uygulamadan vazgeçmenizi, çifte standarttan, kapitülasyondan vazgeçmenizi, aynı kazancı aynı kaynaktan elde eden yerli ve yabancı uyruklu insanlar arasında farklı uygulamaların doğru olmadığını bir kez daha belirtiyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bu kanun metni üzerinde, Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, ben, AKP İktidarını gerçekten yürekten kutluyorum bu kadar duyarlılığından dolayı(!) Milyonlarca çiftçi kan ağlarken, milyonlarca insan yoksulluğun altında ezilirken, duyarsız kalırken, bir sıcak rant uğruna, kaçmasınlar diye çıkardığınız hassasiyetten dolayı, sizleri yürekten kutluyorum; ama, bunu halk da unutmayacak. "Vergilendirilmiş gelir kutsaldır" diyoruz; ama, bakıyoruz ki, gelirden en ufak bir pay bile alamıyoruz. Parasıyla para kazanana sıcak bakarken; ama, yoksul, köylü, çiftçi, esnaf olunca da duyarsızsınız; sizleri yürekten alkışlıyoruz.(!)
Evet, adına "kapitülasyon" diyoruz, itiraz ediyorsunuz; bunun Türkçesine başka ne diyebiliriz?! Peki, "sıcakpara" diyoruz; yıllardır "bu balayı bitti" dedik, cicim ayları da bitti. Kendiniz makroekonomiyle övünüyordunuz; bu makro göstergeler, maalesef, isyan etti ya da SOS verdi ya da felç oldu. Ne diyebilirsiniz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kaçtan kaça düşmüş enflasyon?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Evet, enflasyon, sizin rakamlarınızla söyleyeyim, yüzde 8 diyorsunuz…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kaçtan kaça düşmüş?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Faize kaç faiz oranı veriyorsunuz Sayın Vekilim, bir hatırlatalım. Bu, dünyanın…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Evet, hatırla bakayım; yüzde 69,5'ten aldık, kaç bugün?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Peki, o zaman şöyle düşünmek lazım: Rant dediğiniz nedir diye bir hesap yapın, çok basit bir matematik hesabı, dünyanın en büyük rantının ödendiği, maalesef, şampiyon olduğunuz, ülkem adına sömürüye alet olduğumuz bir reel faiz ödüyoruz. Dünyanın en büyük…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Şimdi kötü dediğiniz, yüzde 20.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Birinci sıradayız; bununla mı övünüyorsunuz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - 70'te almışız!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Evet, yüzde 70'teyken, devlet yüzde 80'le borçlanıyordu; enflasyon yüzde 100'ken, devlet, yüzde 130'la borçlanıyordu; yani, 1,3 katı. Döviz kaç artıyordu o zaman?.. Hesabını yapın, soru soruyorsunuz, hesabınızı da lütfen iyi yapın; çünkü, biraz önce, Sayın Maliye Bakanını dinleyince, hayret ya, dilimiz uçukladı. "Ne olacak bundan, 2 000 000 YTL" diyor. Arkadaşlar, bu, dünkü, eski TL değil, bugünkü YTL… O kadar küçük gösteriyor ki, 2 000 000 YTL, ne olacak, canları sağ olsun… Doğru, sıcakpara için, 2 000 000 YTL değil, daha fazlası da… Bunu kim ödeyecek, faturayı; halkımızın kendisi... Niye; yüzde 30'u Kurumlar Vergisiyle gelirini toplayan bir devletin, yüzde 70'ini de, büyük, dolaylı vergilerle toplarken, tabiî ki, canları sağ olsun!.. Evet, milyonlarca insanımızın açlık ve sefaletle karşı karşıya kaldığı bir ortamda… Bunlar, umut tacirliği değil, duygu sömürüsü değil, arabesk hiç değil; ama, dört yıllık karneniz, maalesef, zayıf ve sınıfta kaldınız. Bunu halk da takdir ediyor. Üç günde, kanun tartışılmadan çıkarmaya çaba sarf ediyorsunuz. Ya, hakikaten, içinizdeki milletvekili arkadaşlar, bu kanunun ne olduğunun farkında değil galiba. Bu duyarlılık, bu hassasiyet!.. Bir hafta içerisindeki veya son bir aylık olayda, artan reel faizle, Hazineye olan yükü biliyor musunuz Sayın Vekilim?! Kaç milyar dolar ettiğini biliyor musunuz?!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Çok iyi biliyorum…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -Ya da sizin deyiminizle "2 000 000 YTL canım, bir şey değil, ne olacak, 2 000 000…" Cebinden veriyor sanki Sayın Maliye Bakanı!..
ÜNAL KACIR (İstanbul) - 70'ten 20'ye düşüşü iyi hesapla!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen, bu ülkenin bu kadar dövizi, bu kadar geliri birilerine peşkeş çekilmesine izin vermemek lazım. Eğer siz, çiftçisinden, köylüsünün kullandığı mazottan, kullandığı enerjiden, aynı zamanda da, her türlü gelirden, yani -çok da net olarak söylüyoruz- asgarî ücretten dahi vergi alıyorsunuz unutmayın; ama, parasıyla para kazanandan, vergi deyince "ya kaçarlar, ürkütmeyelim…" Yarın başka taviz isterlerse ne yapacaksınız ha?! Bu tavizle yetineceklerini mi zannediyorsunuz?! Ne olacak?.. Döviz belli Merkez Bankasında, birileri göz dikmiş; niye alet oluyorsunuz?! Ekonomi kuralları işleyecekse, dün 1 700 liradan çözdüler, dört yıllık bir reel faiz aldılar Türkiye'den ve bugün maliyet yükselmiş. Benim sorunum değil o. O dövizin de -bu ülkenin dövizi olan- birilerine peşkeş çekilmesine izin vermeyin.
İfade ediyoruz tabiî ki, yoksulluk sınırı belli, açlık sınırı belli… 20 000 000'a yakın yeşil kartla övünürken, burada, makro göstergeler diyerek, gerek borsa gerek dövizin düştüğünü gerek enflasyonun düştüğünü söylüyordunuz. Memura gördüğünüz reva yüzde 2,5. Sizi bu konuda da yürekten alkışlıyoruz(!) Milyonlarca kişiye, milyonlarca emeğine, milyonlarca yüreğine ve bu ülke adına katmadeğer üretmiş insana yüzde 2,5 reva görüyorsunuz ve katkı payına baktığımız zaman da, hepimiz, bu konuda 2,5… Enflasyon farkını soruyoruz Sayın Bakana, cevap verme ihtiyacı duymuyor. Ocak ayında verdiğiniz enflasyon belli, bugün yüzde 2,5 -temmuz ayından itibaren- vereceksiniz. Enflasyon hedefine baktığımızda yüzde 10'ları geçecek…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Yüzde 60'lardan aşağı düşüyor…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ne fark ediyor, yüzde 60'lardan aşağı düştü, bununla övünüyorsunuz… Biraz sıkışınca da, beş yıl öncesinin hesabını sormaya ve oranın özeleştirisini yapmaya çalışıyorsunuz. Beş yıl öncesi geçti, bundan sonra neler yapacaksınız, ona bakacaksınız. Dört yılın mazeretini, geçmişin Hükümetlerine mal ederseniz, bu sizi aklamaz; ama, ülkenin çektiği bu ıstırabı, bu çektiği sıkıntıları da göz önünde bulundurduğunuzda, bu yapılanın adı -Türkçesi ne olursa olsun- kapitülasyondur ve yarın da size çıkacak bir faturanın hesabını kim ödeyecek; bu halk ödeyecek, sizler değil. Yarın belki çocuklarımız ödeyecek, o ayrı bir konu. Bu süreç içerisinde yarın size… Avrupa Birliği süreciyle ilgili "Rumları tanıyın" da gelecek, ona da, işte "uluslararası normlar böyle istedi, ne yapabiliriz" diyeceksiniz. Yarın Ermeni sorunu gelecek, yine aynı şekilde… Farklı sorunlar karşınıza dayatma olarak geldiğinde yapacağınız tek şey var: Emredersiniz… Başka diyeceğiniz bir şey yok! Ulusal duruş gerekli, ulusal duruş!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz Anavatan Partisi değiliz; karıştırıyorsun!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bu yüzden, bu imtiyazları lütfen vermeyin, burada alet olmayın. Eşitlik varmış yokmuş, çok da benim için önemli değil. Asıl, bu ülkede kim para kazanıyorsa vergisini vermek zorunda, bu benim için önemli. Ha, sonra, eşitlik varmış yokmuş, ayrımcılık varmış yokmuş, ona sonra değiniriz; ama, gelirinden vergisini vermeyen mükellefler veya rantiye diyebileceğimiz kesime hizmet etmeye devam ediyorsunuz. Milyonlarca insanımıza da, yeter artık, ne yapalım, bütçeye, denk bütçeye uygun görüşmesi için herkes fedakârlık yapacak.
Peki, soruyorum size: Dört yıldır, geldiğinizden beri, bu halk fedakârlığı zaten yapmadı mı? Yapmaya da devam ediyor, bu ülkenin hayrı için; ama, dört yılda gelişen süreç belli. Ülkenin, her geçen gün… Yine, bugün, gazetelere yansıdığı kadar, dikkatinizi çekmişse, OECD ülkeleri içerisinde, kalite açısından baktığımızda sondan ikinciyiz. Bununla övünebilirsiniz, yarattığınız eser bunlar çünkü.
Ülkenin, uluslararası arenada, gerek söz hakkına baktığımız zaman gerekse kalite açısından değerlendirdiğimizde, maalesef, ülkemizi bir alt kümeye düşürdünüz. Bunlar, bu tespitleri paylaşırken hep söyledik; bu ülkenin yarınları için, bu ülkenin umutları için, lütfen olumlu işler yapın ve eleştirilerimize de kulak verin. Üç günde çıkardığınız kanun, daha hiçbirimizin burada değerlendirdiği, okuduğu kanun metninin dahi nelere fatura olacağını, bu ülkenin nasıl bedel ödeyeceğini lütfen gözünüzün önüne alın, üstelik çocuklarınızı da düşünerek; çünkü, bu faturayı sadece biz ödemeyeceğiz.
İkincisi; Sayın Bakan, altı ay önce, işte, biz rantiyeden de vergi alacağız dediği zaman, kısmen, altı ay sonrasını düşün dediğimizde, bugün, (U) dönüşü diyebileceğimiz bir çarkı görüyoruz. Uluslararası normlardan, uluslararası ekonomik koşullardan deniliyor. Diyor ki, Amerika'da borsa düştü, Amerika hapşırıyor, bizde çok yaşasın diyen yok; tam tersi, bizde de hastalık oluyor. Bu sürece lütfen olumlu katkı vermeyin. Bunun vebali büyüktür ve yarınlarda, bu ülkenin, Sayın Kemal Unakıtan'ın dediği gibi 2 000 000 YTL -Yeni Türk Lirası arkadaşlar, altını çiziyorum- bundan sonraki çıkacak faturanın bedeli de 5 000 000 YTL'ye doğru gidecek; çünkü, o kadar sıcakpara rahat ki, huzur bulmuş ki, dünyanın en büyük kazandığı rantiyeden kaçmak istemiyor.
HASAN ANĞI (Konya) - 5 trilyon eksik…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Şimdi, 5 000 000… 2 000 000, şimdi, altı aylık fatura.
HASAN ANĞI (Konya) - 2 trilyon.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Altı ay sonrasını, çıkardığımızda, bir hesabını yapalım; sıcakpara kaçmadığı müddetçe, ülkenin artan yüzde 8 faiz oranıyla da beraber Hazineye katkısını, hesabını katın, kaç milyon YTL eder? Öyle küçümsemeyin, işinize geldiği zaman…
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Detaylara giriyorsun, vakit doldurmak için uğraşma.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Biz, rakamları… Ben bir ekonomist değilim; ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Çok teknik konuşuyorsun, arkadaşlar anlayamıyor.
BAŞKAN - Sayın Güler, buyurun; konuşmanızı tamamlayınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Tıbbiyeye girerken matematik sormuyorlar mı?!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Tabiî ki, bu ülkede, çok basit çarpma, toplama, çıkarmayı bilen her yurttaş, duyarlı bir yurttaş, bu hesabın faturalarının nasıl ödeyeceğini herkes biliyor. Ekstralar çok pahalıdır, bu da ekstradır. Temennimiz, ülkenin daha büyük bedeller ödememesi ve bu doğrultuda, attığınız bu adımın da yarınlarda daha farklı bedellerle karşımıza gelmesini dilemiyoruz.
Halkımızın, bu atılan adımı gözardı etmeyeceğini bilmenizi istiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bilgiç...
Sayın Eraslan...
Sayın Koç...
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere, lehte, Abdullah Erdem Cantimur, Kütahya…
Sayın Cantimur, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik istikrarın sağlanabilmesi için en önemli enstrümanlardan bir tanesi malî disiplindir. Gerek ekonomik istikrarın sağlanması gerekse malî disiplinin sağlanması için iki tane önemli politika vardır; bunlardan bir tanesi para politikalarıdır, diğeri ise vergi politikalarıdır. Bu görüşmekte olduğumuz kanun teklifi ise, bu vergi politikaları çerçevesinde görüşmekte olduğumuz bir kanun teklifidir.
Ülkemizde üretime dayalı yatırımların artması, insanımızın iş ve aş temini için şarttır. Ülkemizdeki sermaye birikiminin yeterli olmaması, yabancı sermayeden yararlanmamızı gerekli kılmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde Hükümetimizin sürdürdüğü politikalar zaman içerisinde sonuç vermeye başlamıştır. Menkul sermaye iratlarının vergilendirilmesi, ekonomik konjonktürel olaylara göre zaman zaman değişmektedir. Bazen stopaj oranlarının artırılması, bazen azaltılması ve bazen de sıfıra indirilmesi bu çerçevede yapılan düzenlemelerdir; ancak "ülkemizde bir kriz var da böyle bir düzenleme yapılıyor" iddiası, kesinlikle doğru bir iddia değildir. Bu düzenleme, sürdürülebilir ekonomik istikrarı destekleme adına yapılan düzenlemelerdir. Eğer böyle bir şey olsaydı, geçtiğimiz haftalarda, gerek Kurumlar Vergisinin yüzde 33'ten önce yüzde 30'a, daha sonra yüzde 20'ye indirmek gibi bir irade bu Meclisten çıkmazdı. Yine, geçtiğimiz günlerde Gelir Vergisi oranlarında da elbette indirim yapıldı vatandaşımızın vergi yükünün hafifletilmesi açısından.
Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeleri anlamak için 2006 öncesindeki uygulamaları görmek lazım; yani, ondan önce neydi, bugün yapılan düzenleme ne getirmektedir? Dar mükellefler açısından; yani, Türkiye'de yerleşik olmayan yatırımcılar açısından devlet tahvili ve hazine bonosu faiz geliri, 2005 ve öncesinde stopaja tabi değildi ve bugün getirilen kanun teklifiyle de yine stopaja tabi olmaması gündemimize gelmektedir.
Yine, dar mükelleflerin hisse senedi alım satımından elde etmiş oldukları alım satım kazancı, yani, değer artış kazancı yine 2005 ve önceki yıllarda vergiye tabi değildi; bugünkü kanun teklifiyle de eski uygulamaya geri dönülmektedir. Tam mükellefler açısından ise devlet tahvili ve hazine bonosu faiz geliri 2005 yılında yine stopaja tabi değildi ve öncesinde, ancak, 400 000 YTL'yi aşması halinde beyana tabi idi. Yine bu teklifle beyana tabi gibi bir hüküm getirilmemektedir. Zira, eğer beyana tabi olmuş olsa, elde edilen faiz gelirinin yüzde 20'ler, 25'ler civarında vergilendirilmesi gerekir. Ancak, bu teklifle, tam mükelleflerin faiz gelirleri sadece yüzde 10 şeklinde vergilendirilmektedir.
Yine, tam mükelleflerin hisse senediyle ilgili vergilendirilmeleri daha önce de stopaja tabi değildi, yani vergiye tabi değildi, ancak 800 YTL'yi aşması halinde yine beyana tabi idi. Yine, burada uygulanmakta olan yüzde 15 stopaj oranı yüzde 10'a indirilmek suretiyle bir vergi indirimi sağlanmak istenmektedir.
Anayasaya aykırılık iddiasında bulunuldu. Eğer Anayasaya aykırılık söz konusu ise, 2005 yılındaki uygulama da ve önceki uygulamalar da Anayasaya aykırıdır. Dolayısıyla, böyle bir iddianın kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu teklife olumlu oy vereceğimi ifade ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Cantimur.
Oyunun rengini belirtmek üzere, aleyhte, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
MUSTAFA ÇAKIR (Samsun) - Bir defa da gelme ya!..
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Benden önce AK Parti Milletvekili lehinde konuştu. Şimdi ben aleyhinde konuşmak için buraya gelirken, yerinden, görüyorum, bazı arkadaşlarımız serzenişte bulunuyor. Ya, kendi milletvekiliniz lehinde konuşurken bir şey yok; aleyhinde biz söz alınca niçin o tür bir tutum içerisine giriyorsunuz, merak ediyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyanın her ülkesinde, zaman zaman, ekonomide dalgalanmalar olabilir. Bunun boyutu bazen küçük olur bazen büyük olur, bu, bazen krize kadar gidebilir. Türkiye'de de, son günlerde, ekonomide ciddî manada sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Bu sıkıntıların neticesinde -biraz önce konuşan arkadaşımız da ifade etmeye çalıştı- âdeta "kriz" lafları ortada dolaşmaya başladı.
Şimdi, bir ülkede, üçbuçuk yıldan beri uygulanan bir IMF politikası var. Bu IMF politikasıyla, enflasyon ve faiz oranlarıyla ilgili, üçbuçuk yıldan beri ciddî mücadeleleriniz var. Ama, gelinen noktada, ortaya çıkan bu durum… Uzun zamandan beri “geliyorum” diyen bir tehlikeyle karşı karşıyaydık; ama, maalesef, uzun zamandan beri ortaya çıkmış olan bu tehlikeyi, İktidar, görmemezlikten geldi, gözlerini kapatmaya çalıştı. Ama, bizler ve birçok iktisatçı, bu konularla ilgili ciddî ikazlarda bulundu. Üçbuçuk dört ay önce Kemal Derviş Türkiye'ye geldi; geldiğinde şunları söyledi, dedi ki: "Bu kur seviyesiyle, dövizin ulaştığı bu rakamlarla, bu ülkede, bu politikaları daha uzun süre devam ettirmek mümkün değil." Orada, geldi, nazik bir şekilde, bir uyarıda bulundu ve cari açığın ulaşmış olduğu boyutların ciddî manada tehlike yaratacak seviyelere geldiği söylendi, biz de söyledik. Ama, bunlara hep gözlerimizi kapattık; sadece, bütün meselemizi enflasyon oranını belli seviyelere çekme noktasına uyarlayınca, diğer bütün meseleler hep gözardı edildi.
Şimdi, vatandaşın bu noktada güveni sarsıldı. Demin de bahsetmeye çalıştım, söylemeye çalıştım; şimdi, vatandaş, elindeki dövizi bozdurup Türk Lirasına geçti ve bu, Hükümetçe, tavsiye edildi, teşvik edildi; şirketlerimiz, döviz cinsinden borçlanmaya teşvik edildi. Ancak, bu noktada, hem vatandaşlarımız hem de şirketlerimiz, çok ciddî manada sıkıntı içine girdiler. Önemli olan, vatandaşlarımızın, şirketlerimizin… Uygulanan ekonomik politikalarda sıkıntılar olabilir, zaman zaman zorluklarla karşılaşılabilir; ama, önemli olan güvenin sarsılmamasıydı. İşte, bugün, Türkiye'de, Hükümete olan bu noktadaki güven sarsılmıştır. Türkiye için asıl tehlikeli olan budur. Merkez Bankası bile, maalesef -altını çizerek söylüyorum maalesef- bütün bu gelişmelere karşı duyarsız kaldı, gelişen olayları iyi okuyamadı. Bütün dünyanın faiz artırımlarında bulunduğu ve bir şekilde gelişmekte olan ülkelerden bu faiz artırımı dolayısıyla gelişen ülkelere bir kaynak transferi olabileceğini hep gözardı etti. O nedenle, Merkez Bankası, maalesef, yanlış bir kararla, geçenlerde, faiz indirimine gitmek durumunda kaldı.
İşte, bütün bunları alt alta toplayacak olursak veya üst üste toplayacak olursanız, maalesef, Türkiye'deki ekonomide tehlike canları çalmaya başladı. İşte, enflasyon hedefinden büyük ölçüde sapma ortaya çıktı. Büyüme rakamları yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor. İthalat ihracat meseleleri yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor. Dokuzuncu Kalkınma Planına baktım, 2006 yılındaki işsizlik rakamları 10,4; hedefiniz bu. Değerli milletvekilleri, devraldığınızda bu 10,3'tü. Gerçekleştirebilirseniz, yapabilirseniz, hedefiniz 2006'da 10,4; nasıl sağlayacaksınız? Bu son gelişmelerden sonra, işsizlik rakamlarını 10,4'te nasıl tutabileceksiniz? Büyüme diyordunuz, bu nasıl bir büyümedir ki, işsizlik rakamları devraldığınız Türkiye'ye göre daha yükseliyor? İşte, hep biz bunları buralardan söyledik, bu rakamlara inanmayın, bu rakamlar aldatıcıdır, bu rakamların arkasındaki gerçekleri görün dedik; ama, maalesef, görmediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, bu kanunla ilgili olarak son sözlerim: Demin de söylemeye çalıştım, ekonomi politikalarında, vergi politikalarında, vergi politikalarında mutlaka bir istikrar olması lazımdır. Hem iç yatırımcıların hem de dış yatırımcıların bu noktada Hükümete güven duymaları lazım. Siz altı ay önce getirdiğiniz bir kanunu altı ay sonra değiştirirseniz, geriye doğru vergi uygulamalarını ortaya koyarsanız, yatırım indirim meselesinde beklentilerin tersine, umulanın aksine yatırım indirimini kaldırırsanız hem iç yatırımcıya hem dış yatırımcıya güven vermemiş olursunuz. İşte, bu kanunla da getirilen budur.
Onun için, ben diyorum ki, bu uygulama yanlıştır. İçteki vatandaşlarımıza uygulanan oranlar ile dış yatırımcılara uygulanan oranların farklı olması Anayasaya da aykırı bir hüküm ihtiva etmektedir. O nedenle, geliniz, bu kanunu -artık bir şey söylemek zor ama, Meclis kapanıyor- Sayın Cumhurbaşkanı geri gönderirse ne olacak? Ne olacak sizlere soruyorum; Anayasaya aykırılığı iddiasıyla geri gönderirse?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, teklifin tümü ve maddeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin tümü açıkoylamaya tabidir.
Açıkoylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama için 5 dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Ordu Milletvekili Cemal Uysal ve 6 Milletvekilinin; 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin. (S. Sayısı: 1215) açıkoylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 284
Kabul : 258
Ret : 26 (x)
Böylece, teklif yasalaşmıştır; milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 23.43
(x) Açıkoylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati:23.55
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120 nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini görüşmeye devam edeceğiz.
6 ncı sırada yer alan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 7 Milletvekilinin; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması, 4576 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmet Yükümlülüğüne Dair Kanun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu ile Genel Kadro Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması, 181 Sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
VI. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
6.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 7 Milletvekilinin; 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması, 4576 Sayılı Devlet Memurları Kanunu, Harcırah Kanunu, Bazı Sağlık Personelinin Devlet Hizmet Yükümlülüğüne Dair Kanun, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun, Kadastro Kanunu ile Genel Kadro Usulü Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılması, 181 Sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkındaki Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/798) (S. Sayısı: 1199) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1199 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, teklifin tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl.
Buyurun Sayın Erdöl. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1199 sıra sayılı kanun teklifimiz üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; gerek şahsım gerek AK Parti Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifinin hazırlanışı, aslında, benim ve 7 arkadaşın imzasıyla hazırlanmış gibi görünüyor ise de, açıklıkla ifade etmem gerekiyor ki, bu, Sağlık Bakanlığı -Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum- Sayın Bakanımız ve Bakanlık bürokratlarının hazırlamış ve hepimizin arzu etmiş olduğu bir kanun teklifi. Bu nedenle, bu kanun teklifini gündeme alan grup başkanvekillerine,
(x) 1199 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
AK Parti Grup Başkanvekillerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekillerine ve Anavatan Partisi Grup Başkanvekillerine, Komisyonumuz görüşmeleri sırasında katkı veren tüm milletvekili arkadaşlarıma hassaten teşekkür ediyorum. Çünkü, çok önemli bir eksiği giderecektir. Şöyle ki, sağlık mevzuatında, çalışmanın önemini hepimiz biliyoruz; ama, doktorların vazgeçilmez bir unsur olduğunu, olmazsa olmaz olduğunu mutlaka hepimiz biliyoruz.
Mevcut mevzuatımıza göre, daha önceden, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen 5283 sayılı Kanunla Sağlık Bakanlığına ait pek çok hastane, dispanser, Millî Eğitim Bakanlığına ait sağlık teşkilleri, Sağlık Bakanlığına devredilmiş ve kadrolarıyla birlikte devredilmiş olmalarına rağmen, boş kadroları iptal edilmişti. Dolayısıyla, bu hastanelerde olacak olan yeni hekim ve diğer sağlık personeli ihtiyacı, bir başka kadrodan başka şekilde temin edilmesi gerekiyordu.
Yine, aynı şekilde 16 ilde açılan diş eğitim, diş hastaneleri ve 6 tane de diş hastanelerindeki ünite genişlemeleri diş hekimine olan ihtiyacı da artırmış durumdadır. Yine, Millî Eğitim Bakanlığına, malumunuz, Sağlık Bakanlığının sağlık meslek liseleri devredildi, fakat, bu devir sırasında Millî Eğitim Bakanlığının Sağlık Bakanlığının üzerinde kalan öğretmen, müdür, müdür yardımcısı ve diğer personelin, Sağlık Bakanlığı üzerinde görülmesi ve bu kadroların iptal edilmemesi, yeni personel alımında en önemli engelleri oluşturmaktaydı ve bu şekilde yapılan hazırlık sonrasında 9 690 kadro serbest bırakılıyor ve 9 690 kadro iptal edilerek -Sağlık Bakanlığının kullanmadığı bu kadrolar iptal ediliyor- bunların yerine Sağlık Bakanlığının kullanacağı kadrolar oluşturuluyor. Yani, ilave bir kadro artırımı söz konusu değil. Kullanmadığı öğretmen, müdür, müdür yardımcısı, hizmetli, aşçı, terzi gibi pek çok kadroyu iptal ediyoruz; onların yerine, biraz sonra sayacağım miktarlarda, uzman hekim, diş tabibi, sosyal çalışmacı, psikolog, eczacı, odyolog, diyetisyen, çocuk gelişimcisi, fizyoterapist, acil tıp teknikeri gibi elemanlar alınması amaçlanıyor. Bunlardan acil tıp teknikeri alınıyor, neden sağlık memuru alınmıyor veya ebe, hemşire alınmıyor gibi aklımıza sorular gelebilir. Bunlarla ilgili Sağlık Bakanlığının açık kadroları yeterince var, onlarla ilgili atama yapılabilmesi mümkün; fakat, bu saydığımız dallarda, maalesef, kadrosu olmadığı için -mesela, sosyal çalışmacı yok, psikolog yok, odyolog kadrosu yeterince yok, kulak burun boğaz kliniklerinde odyolog çalıştırmak istiyorsunuz, Bakanlık bunları atayamıyor kadro olmadığı için- bu, büyük bir ihtiyacı giderecektir. Aynı şekilde, bu yaz döneminde mesela, mecburî hizmete göndereceğimiz hekim arkadaşlarımız için de, kadro belki kalmayacak elimizde; onun için, çok acil görüşülmesi gereken bir kanun olması hasebiyle, öncelik verdiği için, Grubumuza ve diğer gruplara da, tekrar teşekkür ediyorum.
Yine, kanun, başka iki yenilik daha getiriyor. Bunlardan birisi 4/B ile görevlendirilen, 4/B sözleşmeli personel şeklinde görevlendirilen hekimler, malumunuz, kurayla atanıyordu. Diş tabibi ve eczacılara da aynı hakları, aynı şekilde kurayla atanması, sınav mecburiyeti olmaksızın kurayla atanması kolaylığı getiriliyor. Bu da, kadro açısından, bu sağlık personelinin çalıştırılabilmesi açısından oldukça önemli.
Yine, aynı şekilde, eczacıların dönersermayeden pay alabilmelerine veya yüzde150 olarak aldıkları payı biraz daha artırmayı düşünüyoruz ve bu şekilde de bir değişiklik yaptık bu kanun teklifinin üzerinde.
Sağlık grup başkanları var ilçelerimizde. Bu sağlık grup başkanları fiilen var; ama, hukuken yok. Onlar için de bir hukukî norm getiriyoruz. Sağlık grup başkanları, hukuken tanımlanıyor, onlara da bazı sosyal haklar ilave olarak getiriliyor. Bu şekilde, gerçekten, sağlık mevzuatımızda çok çok önemli değişiklikleri hep birlikte yaptık. Bu da, gerçekten, çok önemli bir diğer değişiklik olacak. Sağlık Bakanlığımızın kadro ihtiyacı bakımından büyük bir eksikliğini giderecek.
Özetlemek ihtiyacını şöyle duyuyorum: Sağlık Bakanlığının personel ihtiyacını karşılamak amaçlı bu kanun teklifi. Tutulu kadroları serbest bırakılıyor. Millî Eğitim Bakanlığının üzerinde olması gereken müdür, müdür yardımcısı, öğretmen gibi Millî Eğitim Bakanlığına devredilen okulların bu kadroları iptal ediliyor. Onların yerine, mesela, uzman doktor, 2 000 tane uzman doktor kadrosu, 926 tane diş tabibi kadrosu, 462 tane eczacı, 1 260 tane diyetisyen, 350 sosyal çalışmacı, 300 odyolog, 1 344 fizyoterapist, 748 psikolog, 200 çocuk gelişimcisi ve 2 100 sağlık teknikeri istihdam edilebilecek.
Bu sağlık teknikerleri de büyük bir ihtiyacı karşılayacak; şöyle ki, normalde sağlık teknikerinin, acil tıp teknikerlerinin çalışabileceği 112 acil servislerde, biz, şu anda hekimleri, hemşireleri, ebeleri çalıştırmak durumunda kalıyoruz. Bunları da, sağlık teknikerlerini devreye sokarak, sağlık personelini daha rantabl hale getirmek durumunda olacağız.
Yine, 657 sayılı Kanunun 4/B ile sözleşmelilerde de eczacı ve diş hekimlerini kurayla atamak değişiklikleri yapılıyor.
Bu çok önemli sağlık personelinin kanunî düzenlemesinde, gerçekten, komisyon görüşmeleri sırasında gerek Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili arkadaşlarım gerekse Anavatan Partisinden görevli arkadaşım bizlere çok destek verdiler ve önemli bir eksikliği gidereceğine inandığımız bu kanun teklifini huzurlarınıza getirmiş olduk.
Gruplardan hassaten istirham ediyorum: Bu kanuna destek vermelerini, burada da desteklerini devam ettirmelerini ve bu kanunun, milletimizin hizmetine sunacağımız sağlık personelinin bir an önce atanması için gerekli değişikliklerin oluşması…
Bu vesileyle, gecenin bu vaktinde sizleri saygıyla selamlıyor; kanunun milletimize, memleketimize, tüm sağlık camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor, tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdöl.
İkinci söz isteği, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan'a ait. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; başlığı oldukça uzun bir yasa teklifi; ancak, Sayın Cevdet Erdöl ve 7 arkadaşımızın -gerçi Sayın Erdöl "bu, Bakanlık tarafından hazırlandı, bize imzalattılar" dedi; ama, başlıkta öyle görünüyor- hazırladığı 1199 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; gecenin bu ilerleyen saatinde hepinize, şahsım ve Grubum adına ben de selamlarımı, saygılarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Erdöl'de bahsetti, gerçekten bir ihtiyacı karşılayan önemli bir yasa; tabiî eksikleri de olabilir. Şimdi, bakın, bu kanunun genel gerekçesinde "Bakanlığımızın acil ihtiyacı olan personelin atanmasına engel teşkil eden ve bir işlevi kalmayan 4576 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile geçici 2 nci ve geçici 4 üncü maddelerinin yürürlükten kaldırılması gereği ortaya çıkmıştır" deniliyor.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten acil bir ihtiyacı karşılıyor; ancak, "acil" derken, sanki bugün ortaya çıkmış yeni bir sorun değil; aslında, bizim sağlık sektörünün eleman ihtiyacı, acil bir ihtiyaç değil, kronik bir ihtiyaç, yıllardan beri süren bir ihtiyaç. Hepimizin bildiği gibi, bu kürsüden defalarca dile getirdiğimiz gibi, gerek hekim sayısında gerek yardımcı personel sayısında gerek diş hekimi, eczacı sayısında, ülkemizin acil, acil olduğu kadar da uzun zamandan beri devam eden sorunları var. Bu yasayla, bu sorunun bir bölümünü, bir bölüm arkadaşımızın ihtiyacını gidermiş olacağız.
Değerli arkadaşlarım -Sayın Erdöl de bahsetti- hemşireler yok bu yasanın içinde. Bakın, bizde, 100 000 civarında hekimimiz var, 100 000 civarında hemşiremiz var; oysa, dünya normlarına baktığımızda, 1 hekime 4 hemşire düşüyor, 4 yardımcı sağlık personeli düşüyor. Bu konuda, büyük bir eksikliğin, büyük bir yanlışlığın içindeyiz. O açıdan, bir an önce -iş bekleyen de, biliyorsunuz çok sayıda hemşiremiz var; sayısı konusunda, gerçi, kafalar biraz karışık, Sayın Bakan başka rakam söylüyor, konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin verdiği rakamlar da çok değişik- sanıyorum, bu konuda ciddî bir çalışma ihtiyacı da var ve ülkemizin de hemşireye ihtiyacı var. Değerli arkadaşlarım, bizimle benzer nüfus yapısına sahip İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da, aşağı yukarı 500 000 ile 750 000 arasında hemşire var, hemşire görev yapıyor; Türkiye'de bu sayı, 100 000'ler, hatta, 100 000'in bile biraz altında.
Doktor sayımız yetersiz; Sayın Bakan diyor ki: "Gerekirse dışarıdan da getiririz." Gerçekten bir sıkıntı varsa, tartışılabilir; bunu ayrıca tartışacağız; ancak, okul bitiren, iş bekleyen onbinlerce hemşiremiz var. Demek ki, asıl eksik olan sayısal veriler değil, asıl eksik olan Sağlık Bakanlığının, devletin, bu tür personeli çalıştırıp çalıştırmama eksikliği.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca, biliyorsunuz, yine, hepimizin çok yakından bildiği ve defalarca bu kürsüden dile getirilen, dağılım eksikliğimiz var. Ülkemizin doğusu ile batısı arasında, kırsal alan ile kentler arasında müthiş bir dağılım dengesizliği var. Bu konuda da ülkemiz, gerçekten, çok sıkıntılı süreçler yaşıyor; dilerim, önümüzdeki süreçte bu sorunu çözmüş olacağız.
Değerli arkadaşlarım, sorun acil; acil olduğu için de, 4576 sayılı Yasanın bazı maddelerini yürürlükten kaldırmamız gerekiyor; ancak, acaba, sadece bu yasayı kaldırarak önündeki engelleri kaldırabilir miyiz; bu tartışmalı. Bakın, IMF ve Dünya Bankası, bize, yıllardan beri bir reçete sunuyor; reçete şu: Sizde kamu personeli sayısı çok fazla, azaltın; ücretlerini azaltın, bütçeniz çok para vermeye uygun değil; iş güvencesini kaldırın ve genellikle de sözleşmeli çalıştırın. Sağlıkta en çok önerdikleri zaten, bu konuda, bu alanda, önce birleştir -SSK ve devlet hastanelerini birleştirdik biliyorsunuz- sonra özerkleştir, en son da özelleştir. Ücretleri az olacak personelin, sosyal güvencesi olmayacak personelin; yani, sermayenin önündeki dikenleri kaldır, dikensiz gül bahçesini yarat, ondan sonra özelleştir. IMF ve Dünya Bankasının bu reçetesini, bu kanunu kaldırdıktan sonra, bunu aşabilir miyiz, bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, sağlık personelinin ücretleriyle ilgili büyük sıkıntılar var. Bakın, bir hemşire 740 Yeni Türk Lirası civarında ücret alıyor. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde açıklandı, açlık sınırı 750 lira. Bir hemşiremize, asıl ücret olarak, açlık sınırının bile altında ücret veriyoruz. Tabiî, bu kadar işsizliğin, bu kadar iş talebinin yoğun olduğu bir yerde de, bu arkadaşlarımız, bu ücretlerle de çalışmak zorunda kalıyorlar. Biliyorsunuz, gene, yaptığımız düzenlemelerle, sağlık personelinin, özellikle doktorlar ve sağlık personelinin -bu yasayla eczacılara da verme maddesini getiriyoruz- dönersermayeden pay alarak ücretlerinde bir iyileştirme yaptık; ancak, çalışırken aldıkları bu ücret, maalesef, bu arkadaşlarımızın, bu yurttaşlarımızın emekliliğine yansımıyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara Tabip Odası Kongresine gittim; orada, emekli hekimlerin ne kadar âciz duruma düştüklerini gördüm ve içim sızladı. Bunu, bu Mecliste bu kürsüde de, komisyonda da defalarca dile getirdim. Bu Meclisin en önemli görevlerinden birisi, dönersermaye uygulamalarıyla çalışırken rahatlama sağladığımız sağlık personeli ve doktor arkadaşlarımızın emekliliklerine de yansıyacak bir ücretin, bu dönemde, mutlaka, verilmesi gerekiyor. Bunu, geçtiğimiz günlerde, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Adalet ve Kalkınma Partili bir milletvekili arkadaşımız da dile getirdi; ancak, henüz, bu konuda Hükümetinizden bir girişim göremiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakın, size ilginç bir başka rakam. 2005 yılında 1 550 civarında, 1 447 hemşire alıyor Sağlık Bakanlığı; ne garip tesadüf ki, 1 495 tane de görevden ayrılan var; yani, toplam 50 civarında, hemşire sayımızı, bir yıl içinde artırabilmişiz.
Neden ayrılıyor bu insanlar; gerçekten çok düşük ücret alıyorlar, sayıları çok az olduğu için inanılmaz güç bir yaşam sürdürüyorlar, nöbetleri çok fazla, fazla mesaileri çok fazla ve ilk fırsatını bulan emekli olup ayrılıyor.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, 2006 yılında 10 000 civarında hemşire ataması yapıldı. Yapılan bu atamaların neredeyse tamamı 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesiyle; yani, sözleşmeli.
Değerli arkadaşlarım, Anayasamızın 52 nci maddesine göre sağlık hizmeti bir kamu görevi. Devlet, mutlaka talep edilen her yerde sağlık hizmetini sunmak zorunda ve yine, Anayasamızın 128 inci maddesine göre de, kamu hizmetlerinin kamu personeli tarafından, devlet memurları tarafından ya da eşdeğeri tarafından sunulması gerekiyor. Eğer bu görev bir kamu göreviyse, bunun, sözleşmeli, iş güvencesi olmayan, geçici, ne zaman işten çıkarılacağı belli olmayan kamu görevlileri tarafından sunulmaması gerekiyor; çünkü, sağlık hizmeti sürekli bir görev.
Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi, nedense -sadece bu sağlık alanında değil, eğitim alanında da böyle- aslî memurlar tarafından yapılması gereken eğitim gibi, sağlık gibi görevleri, son dönemde, özellikle sözleşmeli personele yaptırmak gibi bir çalışma içinde. Çok sayıda sözleşmeli personel aldık; Türkiye, sözleşmeli personel cennetine dönüyor yavaş yavaş. Hatta, daha da ilerisine gidilmişti, geçtiğimiz yıllarda bir yasa çıkardık; taşeron eliyle hastanelerimize personel temin etme gibi, sağlık personelini köleleştiren, âdeta, bir yasa çıkarmıştık. Allah'tan ki, bu yasa yargı tarafından geri döndürüldü.
Değerli arkadaşlarım, bu Hükümetin, en önemli yaptığım diye ortaya çıkan projelerinden birisi, biliyorsunuz, Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Sağlıkta Dönüşüm Projesinin temeli şu: Sağlık, biliyorsunuz, artık çok pahalı bir uğraşı alanı haline geldi. Anayasaya göre hak olan, vatandaşın hakkı olan sağlık, son dönemde, sermayenin kucağına sunularak, hak olmaktan çıkarılıp, hizmet haline geldi. Hatta, bununla ilgili, ilk başlangıçta, Sağlık Bakanlığı "hastaneler işletme, hastalar müşteridir" gibi bir söylemde bulunuyordu; ancak, sonunda farkına vardı ki, bu söylem çok itici, insanların kabul edemeyeceği bir söylem. Son dönemde memnuniyetle görüyoruz ki, bundan vazgeçilmiş; ama, sadece söylemden vazgeçildi, eylem devam ediyor.
Sağlıkta dönüşüm projesiyle, sağlık hak olmaktan çıkarılıp hizmet haline getiriliyor, parayla alınıp satılabilen ticarî bir alan haline getiriliyor; hastaneler işletme, hastalar da müşteri olacak. Bunun bileşenleri var; birinci basamakta aile hekimliği; değerli arkadaşlarım, ikinci basamakta da, biraz önce bahsettiğim gibi, hastaneleri sağlık işletmeleri haline getirmek.
Aile hekimliğiyle ilgili, geçtiğimiz yıl, biliyorsunuz, Düzce'de bir pilot uygulama yasası çıkardık. Yani, pilot uygulama derken "bir uygulayalım, bakalım, iyi olursa her yere uygularız" gibi bir anlam çıkıyor. En son, Sağlık Bakanlığı, Düzce'deki aile hekimliği uygulaması sanıyorum çok iyi diye, bütün Türkiye'ye yaygınlaştırma kararı aldı, 10 ilde daha uygulanacak. Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de, Sayın Nurettin Sözen, Sayın Canan Arıtman, Sayın İzzet Çetin, Sayın Abdülaziz Yazar'la birlikte Düzce'ye gittik; bakalım, gerçekten, başarılı bir uygulama mı; yani, bütün Türkiye'ye uygulanması için doğru, haklı bir gerekçe var mı diye. Bir fikir edinemedik; yani, Düzce'deki aile hekimliğinin iyi olduğu, başarılı olduğu ve bütün Türkiye'ye yaygınlaştırılması gerektiği konusunda bir fikir edinemedik; çünkü, uygulamaların hepsi cilalıydı.
Değerli arkadaşlarım, mesela, bir hekim 5,5 milyon lira civarında…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Bakan dinlemiyor seni.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Dinlemesin. Biz, bunu, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Düzce'deki aile hekimliği çalışmamızı bir rapor haline getirdik, sanıyorum Sayın Bakanda da var.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Buna cevap vermesi lazım da, onun için, dinlemiyor.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, 5,5…
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan çok meşgul.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok meşgul.
ALİ ARSLAN (Devamla) - …ne oluyor -eski para, yeni para karıştırdık- 5,5 milyar lira civarında aile hekimlerine para ödeniyor.
Bakın, sağlık ocaklarında bu arkadaşlarımız 1-1,5 milyar liraya çalışıyorlardı; yani, aman doktorları memnun edelim, memnun olsunlar, ayrılmasınlar, bu pilot başarılı gibi görünsün diye, daha çok… Keşke, sağlık ocaklarında bu arkadaşlarımız çalışırken de 5,5 milyar lira maaş alacak düzeyde olabilselerdi, keşke o zamanlar verebilseydik; ama, o zaman veremediğimiz, pratisyen hekim olarak sağlık ocağında çalışırken veremediğimiz parayı, aman aile hekimliğini başarılı yapalım, hekimlerimizin sızlanmasını ortadan kaldıralım diye 5,5 milyar lira verdik. İyi olmuş; ancak, bunu söyleyebilir misiniz; ya 5,5 milyar lirayı Türkiye'deki bütün aile hekimlerine ödeyebileceğiz? Bunu ne kadar sürdürebilirsiniz?!
Bir başka şey: Biliyorsunuz, bütçe uygulama talimatıyla pratisyen hekimlere her ilacı yazdırmıyoruz. Önemli tansiyon ilaçlarını, kolesterol düşürücü ilaçları, şeker ilaçlarını yazdıramıyoruz, birtakım kısıtlamalar getirdik. Depresyonda kullanılan ilaçların önemli bir bölümünü yazma kısıtlaması getirdik. Türkiye'deki pratisyen hekimler birçok ilacı yazamıyor; ancak, heyet raporu olursa ya da bir uzman daha önce yazmışsa yazabiliyor; ama, Düzce'de farklı bir uygulama var; yani, Bolu'daki pratisyen hekim, kolesterol düşürücü bir ilacı yazamazken, Düzce'deki başka bir pratisyen hekim, aynı eğitimi almış pratisyen hekim o ilacı yazabiliyor; yani, orada da vatandaş aile hekimliği konusunda memnun olsun, aman bu güzel gidiyor desin diye bir uygulama yapılmış.
Ben, Sayın Bakana sordum daha önce soru önergesiyle, cevabı henüz gelmedi. Bakın, Bolu'daki bir pratisyen hekim bu ilacı yazamazken, Düzce'deki pratisyen hekim.. Ki aile hekimi olmuşlardır, ancak, hiçbir, aile hekimliğiyle ilgili bir eğitim olmamış, sadece on günlük, hizmetin nasıl işleyeceğine dair, işte, nasıl bilgisayar kullanılır, hasta nasıl sevk edilire dair bir eğitimden geçmiş bir pratisyen hekim bir ilacı yazabiliyor. Yani, ya o yanlış ya bu yanlış. Ya bütün Türkiye'de pratisyen hekimlere getirdiğiniz uygulama yanlış ya da Düzce'deki aile hekimi adı altındaki pratisyen hekimlere yapılan uygulama yanlış. İkisinden birinden vazgeçmeniz lazım. Eğer Düzce'deki uygulamaya devam edeceğim diyorsanız, Türkiye'de çalışan 50 000 civarındaki pratisyen hekimden özür dilemeniz lazım.
Değerli arkadaşlarım, sevk zinciri konusu var. Aile hekimine giderseniz, aile hekimi size hastaneden randevunuzu alıveriyor. Bu çok zor bir şey değil aslında. Bu, sağlık ocağı modelinde de uygulanabilir bir modeldi. Sırf aile hekimliğini cilalamak için, aile hekimliğini, aman bakın burada güzel oldu, ne güzel hastalara hiç uğraşmadan hastaneden randevuları aile hekimleri tarafından alınıveriyor dedirtmek için böyle bir uygulamaya gidilmiş. Neden Türkiye'nin başka yerlerinde, neden sağlık ocaklarında böyle bir uygulamaya gitmiyorsunuz?
Otomasyon sistemi… Her aile hekimine birer bilgisayar verilmiş. Çok zor değil bu dönemde. Her sağlık ocağına bir bilgisayarı, zaten de vardır, otomasyon sistemine almanız çok kolay.
Cilalanmış, o nedenle bir karar veremedik; yani, Düzce'deki aile hekimliği iyidir ya da kötüdür, bütün Türkiye'ye yaygın şekilde uygulansın kararını veremedik. Cilanın altında başka bir şey var. Hekim memnun, hasta da memnun; ama, hasta genel sağlık sigortasıyla yarın primini bir gün ödeyemediği zaman, o aile hekiminden sağlık hizmetini alamadığında acaba nasıl feryat edecek?!
Değerli arkadaşlarım, sağlıkta dönüşüm, sağlığı paralı hale getiren, sağlıktaki ekonomik pastayı ulusal ve uluslararası sermayenin kucağına atan bir yöntem. Sağlık harcamalarımızda son dönemde, biliyorsunuz, büyük artışlar var ve neredeyse, çok önemli ilaçları, kolesterol ilaçlarını bile yazmayı engellemeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, eğer, siz, kıt kanat ayırabildiğiniz sağlıktaki payı rasyonel bir şekilde harcamazsanız, elbette, Türkiye'de, sağlık hizmetlerine ayırdığımız para yetmeyecektir. Yapılması gereken, koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdığımız payı artırmaktır. Biz, bunu defalarca dile getirdik; Sayın Bakan "hayır, biz, Türkiye'de, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterince pay ayırıyoruz; siz rakamları çarpıtıyorsunuz" dedi.
Değerli arkadaşlarım, bakın, elimde 2006 yılı programı var, bu Hükümetin hazırladığı program. Bu programda, koruyucu sağlık hizmetleriyle ilgili şöyle bir paragraf var, dikkatinizi çekiyorum -Sayın Bakan diyor ya, biz, koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan payı artırdık diye- paragraf şu: "Koruyucu sağlık hizmetleri, bireylerin hasta olmasını engelleyerek, yaşam kalitesinin artırılmasında ve olası maliyetlerin önlenmesinde önem arz etmektedir. Koruyucu sağlık hizmetlerine yönelik kamu harcamaları, kamu tarafından yapılan toplam sağlık harcamalarının sadece yüzde 3,5'ini oluşturmaktadır." Yani, Bakanlar Kurulu, koruyucu sağlık hizmetlerine ayırdığımız yüzde 3,5'lik payı yetersiz gördüğü için, sadece yüzde 3,5 pay ayırabildik diyor. Gerçekten de, koruyucu sağlık hizmetlerine ayırabildiğimiz pay, Avrupa Birliği ortalamasının çok çok altında. O nedenle, sağlığı çok pahalıya mal ediyoruz; o nedenle, sağlığa çok para ayırıyoruz ve yetmiyor; halk sağlığı üzerinde inanılmaz problemlerimiz var.
Bebek ölüm hızımız… Sayın Bakan, gerçi, geçenlerde "artık, Avrupa'yla aramızda çok fazla fark kalmadı" dedi; ancak, Avrupa'yla aramızda gerçekten uçurumlar var değerli arkadaşlarım. Gene bu raporları okursam… Bakın, bizde bebek ölüm hızı binde 25,6 Avrupa Birliği ortalaması sadece binde 7; nasıl yakaladık, nasıl ulaştık?!. Yani, güneş balçıkla sıvanmıyor; kendi yazdığınız rapor bu.
Değerli arkadaşlarım, koruyucu sağlık hizmetlerine yeterince önem vermezseniz, bu bütçeyle sağlığın altında kalırsınız. Sağlık sorunlarını çözmeniz mümkün değil. Bırakın tedavi edici hizmetler aracılığıyla sermayeye büyük paylar ayırmayı, gelin şu paraları koruyucu sağlık hizmetlerinde kullanalım, bebeklerimiz, annelerimiz bu kadar çok ölmesin.
Yapılacak iş basit aslında. Adalet ve Kalkınma Partisinin yerinde ben olsam, yıllardan beri Dünya Bankası ve IMF'nin Türkiye'ye dayattığı Sağlıkta Dönüşüm Projesinden vazgeçerim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Gelin, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz de katkıda bulunalım. Bu konuda, şimdiye kadar ilişki kurmakta zorluk çektiğiniz, konuyla ilgili sivil toplum örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin de görüşlerini alın.
Sözü gelmişken, geçtiğimiz günlerde Türk Tabipler Birliğinin kongresi yapıldı. Ben, kongrenin, Türk sağlık sektörüne ve Türkiye'ye yararlar getirmesini diliyorum ve eski başkanımız Füsun Sayek'e de acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, aslında, sanıyorum, Türkiye'nin sağlık sıkıntılarını aşmasının zamanı çok uzun bir süreçte değil. Bu tür politikalarla, önümüzdeki kısa süre içinde yapılacak seçimle, sanıyorum, uygulamalarıyla sağlığa büyük tahribat veren, sağlıkta dönüşüm adında sağlıkta çöküşümü sağlayan Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı sona erdiğinde, Türkiye'nin sağlık sorunlarının önemli bir bölümü çözülmüş olacaktır.
Bu duygularla, hepinizi yeniden saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
İyi geceler. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Arslan.
Anavatan Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1199 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; konuşmama başlamadan önce hepinize saygılarımı sunarım.
Değerli arkadaşlar, yasanın genel gerekçelerine baktığımızda, Sağlık Bakanlığının acil ihtiyacı olan kadrolara atama yapılabilmesinin önündeki engellerin kaldırılmaya çalışıldığı öngörülmektedir.
SSK'dan 223 dispanser, 158 hastane, Millî Eğitim Bakanlığından 34 sağlık eğitim merkezi Sağlık Bakanlığına, personeliyle birlikte devrolmuştur; fakat, Sağlık Bakanlığı bu devrolan kadroları yetersiz bulmuştur; başka bir anlamla, kendi vücut dilinden anlayan ekip olarak görmemiştir. Zira, Sayın Sağlık Bakanına daha önce vermiş olduğum yazılı soru önergesinde, seçim bölgem olan Hatay-Antakya'da bulunan SSK dispanserinin neden kapatıldığı yönündeki soruma, kapatılan dispanserin Sağlık Müdürlüğü ek hizmet binası olacağı, dispanserin verdiği hizmetin bundan sonra devlet hastanesi tarafından verileceğini ifade etmişlerdir; yani, herhangi bir kadro yetersizliğinden bahsetmemişlerdir.
Yine, gerekçeye göz attığımızda, devlet hizmeti yükümlülüğü bulunan uzman tabip ve tabiplerin alınmasında sıkıntı yaratacağı için 4576 sayılı Kanunda değişiklik yapılmak istenmektedir.
Değerli arkadaşlarım, hani ülkemizde atanacak uzman tabip ve tabip bulunamıyordu?! Bunun için ülkemize ithal doktor getirilecekti?!
Gerekçede görüyoruz ki, uzman tabip ve tabip var; ama, atayacak kadro yok ve bunu da, atanmayı bekleyen masum meslektaşlarımıza, doktorlarımıza "atanmayı istemiyorlar" diye mal etmeye çalışıyoruz.
2006 yılı bütçe görüşmeleri öncesinde Sağlık Bakanlığının acil ihtiyacı olan kadrolar tespit edilip neden çıkartılmamıştır da, böyle, her kanun teklifinde 4576 sayılı Kanunda değişiklik yapılmak istenmektedir?
Geçtiğimiz günlerde, Millî Güvenlik Kurulunda, Sayın Sağlık Bakanı kendi durumundan şikâyetçi olmuş, Sayın Bakanın süper projesi olan, gönüllülük esasıyla…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın da dinlemesi lazım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Sayın Bakanla görüşmenizi başka bir şekilde yapın; lütfen…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Dinlemiyorlar bile…
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - … doğu ve güneydoğu illerimize yeterli sayıda sağlık personeli göndermek yeterli ilgiyi görmemiş. Bizler o zaman sözümüzü dinletemedik "bu proje çare olmaz" dedik; ama, anlatamadık. Sonra ne oldu; tekrar, mecburî hizmet uygulamasına geri dönüldü. Mecburî hizmet için atananların üçte 1'i görev yerine gitmedi.
Sayın Bakanın bir yeni projesi de, tıp fakültelerinin kontenjan sayısını artırıp 7 000'e çıkarmaktır. Bunu da Dokuzuncu Kalkınma Planına bu şekilde koymuşlardır. Mezun sayısını artırınca zorunlu hizmet için yeterli doktor bulabileceğinizi mi sanıyorsunuz? Zorunlu hizmet görevini insanî şartlar altında yerine getirmek için, hazır, Türk Tabipler Birliğinin web sayfasındaki koşulları sağlayınız. Orada bu koşulları sağlarsanız, göreceksiniz, atanacak doktor sayısı fazlasıyla olacaktır. Bu şartlar sizlere ağır geldiği için, mezun sayısını artırmak gibi kolay yolu seçiyorsunuz; ama, buradan sonuç alınamayacaktır.
16 ilde 2002 yılından bu yana açılmış olan ağız ve diş sağlığı üniteleri ve 6 ilde ünite artırılmasından dolayı 926 diş tabibi kadrosu ihdas edilir mi arkadaşlar?! Bu ünitelerin yeteri kadar hizmet verebilmesi için bu kadar kadronun mu ihdas edilmesi gerekiyor?! Diş doktorları zaten zor durumdalar. Devletimize bu kadar kadro yük getireceğimize, serbest çalışan diş doktorlarımızla sözleşmeler imzalayıp hizmet alımına gitmek daha verimli olmaz mı? Burada bir plansızlık söz konusudur.
Yine, Danıştay kararlarını hiçe sayan Sağlık Bakanlığının yeni bir kadrolaşmanın adımı olarak açtığı yan dal sınavları derhal iptal edilmelidir. Sağlık Bakanlığına bağlı 14 eğitim birimine 222 kadro belirlenmiş; fakat, bu kadroların hangi kriterlere göre belirlendiği bugüne kadar tanımlanmamıştır. Kaldı ki, ülkemizin önemli sivil toplum kuruluşlarından olan Türk Tabipler Birliğinin Danıştaya açmış olduğu dava neticesinde Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vermiş; ancak, Bakanlık ise, esas görüşmesini beklemektedir.
Adlî tıp kurumlarına yapılan atamalarla, adlî tıp kurumları, âdeta, iktidara bağlı bir kurum haline getirilmiştir. Hükümetin sivil toplum örgütlerinde de kadrolaşmak için verdiği mücadele hep geri tepmiş, bu girişimleri de sonuçsuz kalmıştır. 15 üniversite kurarak, asıl niyetinin, üniversitesi olmayan illerimize eğitim öğretim götürmek değil, buralara kadro atamak olduğu yasanın iptali üzerine su yüzüne çıkmıştır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, ülkemizde her iktidar değişikliğinde yönetici kadrolarında bulunanların değiştirilmesi uygulaması günümüzde de sürmekte ve bu durum, nitelikli, yetişmiş kamu görevlilerini hizmetten soğutmanın dışında, kamu yönetimini de, istikrarı da bozmaktadır. Kamu yönetimine büyük zarar veren bu uygulamanın tarihimizde görülmemiş bir şekilde devam etmesi, açıkçası, endişe vericidir. Üstelik, Sayın Başbakan, geçtiğimiz günlerde, yurt dışında, yine bürokrasiden şikâyet etmişlerdir. Bu bürokrasiyi atayan siz değil misiniz?! Bu bürokrasi sizin vücut dilinizden anlayanlar değil mi?! TOBB Başkanı Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu'nun bir açıklaması vardı: "Bürokrasiden biz de şikâyetçiyiz; ancak, Başbakan da şikâyetçi. Peki, ülkemizde çözüm mercii neresi olacak" diyor.
AKP Hükümeti kadrolaşma gayretlerini yapısallaştırmıştır. İktidara geldiği günden beri kamu görevlileri üzerinde baskı oluşturan AKP, devlet memurlarını âdeta parti memuru gibi bir konuma sokma çabası içinde olmuştur. Kamu görevlilerine istifa, sürgün, tayin ve geçici görevlendirme yoluyla baskı uygulamaları devam etmektedir.
Burada, sizlere, kadrolaşma adına, bir başka, gündeme getirdiğim örneği vermek istiyorum. Elimde Kültür ve Turizm Bakanlığı Personel Dairesi Başkanlığının garip bir atama yazısı var. Bu yazıya göre, mülga Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kuruluna atama yapılıyor. Mülganın Türkçe anlamı ise -sözlüğe baktım- olmayan, varlığı kaldırılan, kapatılan anlamına geliyor. Siz, görevden aldığınız bürokratları, bu yeni yönteminizle, varlığı kaldırılan, kapatılan yerlere atayarak yıldırmak, bezdirmek istiyorsunuz; ama, mahkemeler bu arkadaşlarımızın davalarıyla dolu. Hiç kapatılan bir yere atama yapılabilir mi? Bu atamaya, devletimizin bakanı imza koyabilir mi? Fakat, iş o kadar ileri gitmiş ki, 2005 yılında kaldırdığınız araştırma, planlama ve koordinasyon kurullarına atama yapıyorsunuz. Bizi, şu anda, birçok vatandaşımız seyrediyor. Ben, bunları söylerken utanıyorum. Lakin bunu uygulayanlar, sizin vücut dilinizden anlayanlar mevkilerinde oturmaya devam ediyorlar.
Kalkınma Bankasında, 37 üst düzey yöneticinin aynı gün görevden alınması ve kadrolaşma iddialarıyla ilgili, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Kalkınma Bankasında gerçekleşen atama ve görevden almaların, bankanın yeniden yapılandırılmasından kaynaklandığını, kadrolaşmayla bir ilgisinin bulunmadığını söylese de, yapılanlar ortadadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz nisan ayında gerçekleşen, çalışma koşullarına sığmayacak bir başka olayı da buradan aktarmak istiyorum. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürü imzasıyla Personel ve Eğitim Daire Başkanlığına gönderilen yazıya göre, yaşları 46 ile 64 arasında değişen, 19 uzman bürokrat ve müşavir, Batman, Samsun, Kayseri gibi illere gönderilmiştir. Görevlendirilmelerinin konusu ise, görevli oldukları üç gün içinde, müdürlüğe ait tesislerin, banyo, tuvalet, mutfak, klima, masa gibi ihtiyaçlarını sayarak, tesislerdeki eksiklikleri saptayıp, hazırlayacakları raporu, genel müdüre sunmaları istenmiştir. Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdür Yardımcısının konuyla ilgili açıklaması, zihniyeti ortaya koymaktadır. Açıklaması aynen şöyle: "Kurumumuz tarafından görevlendirilen bu kişilere çeşitli görevler verilerek tecrübelerinden yararlanmayı amaçladık. Daha önce de bu tür görevlere gönderdik. Böyle görevlerden ötürü emekli olup olmamak onların bilebileceği bir iştir."
Kendisinde bu yetkiyi, bu gücü gören bürokrata ben şunu söylemek isterim: İsterdim ki, personelinizle uğraşacağınıza, çiftçimizin memnun kalacağı bir hububat alım fiyatı açıklayabilseydiniz!
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve bağlı kuruluşlara açıktan ataması yapılan personel sayısına dikkatinizi çekmek istiyorum: 2003'te 5, 2004'te 137 ve 2005'te 662, 2006'yı bilmiyoruz.
Yine Hükümetin bir başka kadrolaşma oyunu da, iktidara gelmeden önce eleştirdiği yoldur; yani, istisnaî torba kadrolara özel kalem müdürlükleri, bakanlık müşavirlikleri, Başbakanlık müşavirlikleri ve başka atama yaparak, altı ay sonra bu kadroları boşaltarak, bu kadrolara yeni atamalar yapmaktır. Bu kadroları boşaltanlar da, yine, geliri ve mevkii yüksek yerlere atanmaktadır. Bu kadrolara sahip olanların da, bu kadrolardan aldıkları maaşın yanı sıra çeşitli yönetim kurulu üyelikleri ve başkanlıklarıyla ücretleri daha da artırılmaktadır.
Bu Hükümet döneminde, hiçbir iktidar döneminde görülmeyen bir uygulamaya tanık olduk. AKP il yönetimlerinin antetli kâğıtlarına, kimin nereye atanacağı talimatı bir liste halinde yazılıp, faks yoluyla devletin genel müdürlüklerine iletilir oldu. Eskiden de böyle talepler olurdu; ama, parti amblemli kâğıtlara yazılmazdı ve en azından, bir heyet, kalkar, ilgili müdüre gider, nezaketen ricada bulunurdu. AKP İktidarı bütün bunları aşmışa benziyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Jersey Adalarında BOTAŞ Genel Müdürlüğü tarafından kurulan BOTAŞ International Limitet Şirketindeki kadrolaşma skandalı, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu müfettişlerinin hazırladığı raporda da yer almıştır. Bu şirketin yönetim kurulu kararıyla işe alınanlar arasında müteahhitlik firmalarından, özel sektörden işe alınanların da bulunduğu ve bu kişilerin üniversiteden yeni mezun olmuş kişiler olduğu tespit edilmiştir. Yine, şirkete işe alınanlar arasında bakan danışmanlarının da olduğu belirlenmiştir, özellikle Enerji Bakanımızın danışmanları. Rapora göre, BOTAŞ International Limited Şirketine 2003 yılından itibaren eleman alımları başlamıştır. Şirkete 2003 yılında 6 kişi, 2004 yılında 228 kişi, 2005 yılında ise 86 kişi, hiçbir sınava tabi olmaksızın işe alınmıştır. Şirketin 2005 yılı sonu itibariyle personel sayısı 320'ye ulaşmış durumdadır. Şirket, BOTAŞ Genel Müdürlüğünden borç olarak aktarılan kaynaklarla personelin ücretlerini ödemekte; ki, kişi başına ödenen maaş 4 ile 6 bin dolar olarak ifade edilmektedir. Şirketin de hiçbir geliri bulunmaktadır. Bu nedenle, şirket sadece 2004 yılında 9 637 000 YTL zarar etmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu heba olan para, milletimizin parasıdır. Bir yandan ekonomide kemer sıkma politikası uygulayacağız, bir yandan bu tip siyasî kıyımlarla paramızı çarçur edeceğiz.
Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da TRT'yle ilgili bir eylem yapıldı. TRT çalışanları ve sivil toplum örgütleri, TRT'deki baskı ve sansürü protesto etti. TRT'de AKP kadrolaşması olduğu iddia edilerek, bütçesinin yüzde 70'i halk tarafından karşılanan TRT'nin, kamu hizmeti yapmak zorunda olduğu anımsatıldı. Ayrıca, toplumun tüm kesimlerinin TRT ekranlarından ve radyolarından seslerini duyurma hakları bulunduğu TRT yönetimine hatırlatılmak istendi. Bu eylemde yapımcıların, muhabirlerin, sanatçıların ve diğer personelin AKP baskısı altında görevlerini yapmaya çalıştıkları iddia edildi.
Bir başka kadrolaşma iddiası da Mülkiyeden mezun olan öğrencilerin kamu personeli seçme sınavında gösterdikleri başarının devam ettiği, ancak, sözlü sınavlarda son birkaç yıldır şaşırtıcı bir şekilde elemeye tabi tutulduklarıdır. Bu da sanırım Hükümetin kadrolaşmaya yönelik bir hareket modeli olsa gerek.
Sayın Başbakan, her ne kadar kadrolaşma yok dese de, son üç yılda atamalar bunun tersini gösteriyor. 58 inci ve 59 uncu Hükümetler döneminde Hükümetin siyasî tercihleri doğrultusunda siyasî kadrolaşmalar yoğun bir şekilde yaşanmış, kamu kurum ve kuruluşları, neredeyse vekâleten yönetilir hale getirilmiştir. AKP, üç yılda, yaklaşık, 6 700 kadro atadı. AK Parti İktidarı döneminde, kamu kurum ve kuruluşlarında, toplam 1 700 küsur kişi vekâleten görevini yürütmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanının kararnamesini imzalamadığı birçok önemli kurum vekâletle yürütülüyor. Bu durum, artık öylesine aşağılara doğru yayılmış durumda ki, Başbakanlıktaki ve birçok genel müdürlükteki şube müdürlükleri bile vekâletle yönetiliyor. Sanırım, diğer kurumlardaki durum da bu şekildedir. Şunu unutmamak gerekir: Hükümetler geçici, devlet kalıcıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bakınız, 8 Mayıs 2003 yılında, o dönemin Tarım Bakanı nasıl bir açıklama yapmış; en çok atama yapılan bakanlıklardan birisi de Tarım ve Köyişleri Bakanlığıdır. Bakanlığımızda, Hükümetin ilk altı ayında 69 üst düzey atama yapıldı. Bu azımsanacak bir rakam mıdır değerli arkadaşlar?! Usulsüz atama ve görevden alma işlemleri sonucu, kamunun ödediği mahkeme masrafları da sadece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için 361 978 YTL'dir. Cumhuriyet tarihimizin en yaygın ve hızlı kadrolaşması AK Parti Hükümeti döneminde yapılmaktadır.
Eğitim alanında âdeta kadrolaşma rekoru kırıldığı şu günlerde, Millî Eğitim Bakanlığında yaşanan kadrolaşma o kadar ciddî boyuta ulaşmıştır ki, artık, eğitimin ve toplumun geleceğini tehdit edecek aşamaya gelmiştir. 59 ilden gelen bilgilere göre, AK Parti döneminde eğitimde yönetici olarak atananların sayısı 10 000'i bulmuş, diğer illerle birlikte bu sayının 20 000'i bulması söz konusudur. İnanılmaz bir kadrolaşmanın yaşandığı Millî Eğitim Bakanlığında, bu kez de, son yapılan illerarası tayinlerde, eş dost ilişkisinin önplana çıktığı gözlenmektedir. Tayinlerde torpil yapıldığı iddiaları Bakanlık tarafından cevaplandırılmalıdır.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Şimdi öyle değil… Hepsi internet sayfasında yayımlanıyor.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - En son gerçekleştirilen iller arasında tayinlerde, kapalı olan branşlara öğretmen ataması yapıldığı iddia edilmektedir. Bu tip uygulamalar, olsa olsa yeni yandaşlara kadro tahsis etmek olarak nitelendirilebilir.
Bu uygulamayı örneklendirecek olursak, elektronik ortamda Mardin İlinde matematik branşı için kadro açılmamış, dolayısıyla, Mardin, matematik öğretmenlerine kapalı bir il konumunda. Ancak, tayinlerden sonra bir bakıyorsunuz, Mardin'e matematik öğretmeni ataması yapılmış.
Bunun özeti ancak şu olabilir: Kadrolaşmadan sorumlu Millî Eğitim Bakanlığı, illerarası tayinlerde kapalı olan Mardin İline torpili olanların atamasını el altından yapmaktadır. Burada Millî Eğitim Bakanlığından cevaplanmasını istediğim sorular olacak. Aynı branştan bir öğretmene kapalı olan iller, diğer bir öğretmen için nasıl açık konumdadır? Kapalı görülen bu illere kimler, neden, nasıl atanmıştır? İllerarası tayinlerde eş dost ilişkisi mi önplana çıkmıştır? Bakanlık, bu tip keyfî atamalar yaparak, eğitim çalışanları arasında huzursuzluğa neden olmaktadır.
İktidarla ilgili kadrolaşma iddialarına her gün yenisi eklenirken, son üç yılda 96 kişi alınan TOKİ'nin Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın referans verdiği 14 Oflunun uzman ve uzman yardımcısı göreviyle işe başladığı ortaya çıkmıştır.
Değerli arkadaşlar, burada daha sayamayacağımız, birçoğunu sizlerin de bildiğiniz nice örnekler var. Adına "kendi vücut dilinden anlayan" ismi koyulan bu kadrolaşmanın devletimize verdiği, vereceği zararların bir kısmı çıkmış, örneğin, Malatya Çocuk Yuvasındaki olaylar, örneğin, yine Malatya'daki, içmesuyundan zehirlenmeler, Başbakanlık Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirinin Belçika'da adam kaçırma ve alıkoyma olayına karışması, Mersin İl Orman Müdürünün haksız ve ucuz olarak hazine arazisi kapatması ve bunun gibi daha niceleri.
AK Parti Hükümeti, fırsat buldukça, köklü kurumlarımız YÖK ve üniversitelerimizde, hukuk sistemimizde kadrolaşmaya çalışmakta; fakat, her fırsatta bu geri tepmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - İş artık o kadar vahim duruma ulaşmıştır ki, sivil toplum örgütlerimizde dahi kadrolaşmanın önü kesilememektedir.
Buradan Anavatan Partisi olarak sesleniyorum: Geleceğimize yüklediğiniz bu vebali düzeltmek çok zor olacaktır. İşin uzmanı, kalifiye elemanlarımız kolay yetişmemektedir; onları bu tip hukukdışı olaylarla işlerine küstürmek, uzaklaştırmak bir şey kazandırmayacağı gibi, ülkemizi de zarara uğratacaktır. Gelin, bu yanlı tutumu değiştirin, ülkemizin çağdaş normlarında yıllarca hizmet vermiş bu insanlarımızı kazanalım, değerlerini verelim.
Hepinize saygılarımı sunarım, teşekkür ederim. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Amber.
Teklifin tümü üzerinde, şahsı adına, Kocaeli Milletvekili Sayın Nevzat Doğan; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1199 sıra sayılı kanun teklifi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık hizmeti, bir ekip hizmetidir; bu ekibin içerisinde hekimden hemşireye, sağlık memuruna, eczacıya, diş hekimine kadar birçok kişi rol oynar ve bu kişilerin her birinin yaptığı iş çok önemli ve değerlidir. Bugün, burada, bu değerli kişilerin kadrolarının genişletilmesiyle ilgili önemli bir tasarıyı birlikte çıkarıyoruz, kanunlaştırıyoruz. Bu, ekip halinde sürdürülen hizmetin ülkemizin en ücra köşesinde, etkin, kaliteli bir sağlık hizmeti üretmesini ve halkımızın yüzünü güldüren bir hizmeti sağlamasını diliyoruz.
Değerli milletvekilleri, İktidarımız, ilk gününden itibaren, özellikle sağlıkta, gerçekten yıllardan beri atılmayan adımları birer birer attı; bunların detaylarına girmeyeceğim; ancak, hakikaten, on yıllardır konuşulan işler birer birer uygulamaya geçirildi. İşte, Sağlık Bakanlığının yeniden yapılandırılması, bazı görevlerin taşraya devredilmesi, hastanelerin tek çatı altına toplanması, ilaçta, kanda, serumda KDV'nin indirilmesi, yeşilkartlıların, 2022 sayılı Kanundan maluliyet aylığı alanların ayaktan tedavilerinde yıllardır uğradıkları mağduriyetin giderilmesi, aile hekimliği uygulamasının başlatılması gibi birçok uygulama, adım adım hayata geçirildi. İşte, bu uygulamalardan biri de hastanelerin tek çatı altına toplanmasıydı -ki, sizler de biliyorsunuz- geçtiğimiz yıl, başta SSK sağlık kurumları olmak üzere, birçok kuruluş kapsamında olan sağlık birimleri, Sağlık Bakanlığı çatısı altında toplandı. İşte, bugün, bir konu da, bu birleşme nedeniyle, özellikle boş olan kadroların iptal edilmesi nedeniyle, eksik personellerin yerine konulması için yeni kadroların ihdas edilmesidir.
Tabiî, daha birçok şey oldu hastanelerde. Hastanelerin fizikî yapıları değişti. Yıllardır SSK hastanelerinde, 7 kişilik, 8 kişilik koğuşlarda insanlar tedavi olurken, gerçekten, bugün, birer birer bu tablo değişiyor ve tek kişilik, içinde her şey olan odalara dönüşüyor. Yine, ilaç kuyruklarını hepimiz biliyoruz. Neredeyse nüfusumuzun yarısı SSK'lı kapsamda bu ilaç kuyruklarından mustarip olurken, bugün, bu kuyrukları artık görmüyoruz.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Siz görmüyorsunuz; kuyruklar devam ediyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Nerede devam ediyor?!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - Sağlık hizmetinin önemli bir bireyi, önemli bir aktörü doktorlardır değerli arkadaşlar. Gerçekten, yıllardır, üç yıl öncesinden baktığımızda, yıllardır, hem sağlık hizmetini sunanların, ki, içindeki en önemli rolü oynayan hekimlerin mağdur olduğu hem de sağlık hizmetini alan vatandaşlarımızın mağduriyet çektiğini söylüyoruz. İşte, bu kapsamda, özellikle hekimlerimizle ilgili, gerçekten, İktidarımız ilk günden beri, elinden geleni yapmaya çalışmıştır.
Yıllardır mecburî hizmet adı altında bir görev vardı ve hakikaten, hekimlerimize olan yaklaşımını gösterme açısından vurgulamak isterim, bu mecburî hizmeti kaldırma cesaretini göstermiştir, yeter ki, hekimlerimiz daha moralli, daha iyi şartlarda görev yapsınlar diye ve bildiğiniz gibi, sözleşmeli kadroyla, özellikle bu mecburî hizmet kapsamındaki yerlere doktor gönderme yolunu seçmiştir ve büyük ölçüde de başarılı olmuştur.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Onun için mi mecburî hizmeti geri getirdiniz?!
NEVZAT DOĞAN (Devamla) - 12 000'in üzerinde hemşire, ebe, doğunun en ücra köşelerine kadar gitmiştir. Yıllardır bunları bekliyordu o insanlar. Ama, hekimlerde yarı yarıya bir başarı elde edilmesi ve özellikle bazı eksiklerin giderilmesi noktasında yeterli olmaması nedeniyle, bu konuda, gene mecburî hizmetin daha iyi bir şekli olan devlet hizmeti yükümlülüğü getirilmiştir. Burada şunu söylemek gerekir ki, hakikaten, devlet hizmeti yükümlülüğü kavramı altında, mecburî hizmetin çok daha iyi bir şeklidir şu andaki durum ve şunu da söyleyebiliriz ki, bugün Avrupa'nın sağlık açısından, sosyal güvenlik açısından en gelişmiş ülkelerinde, örneğin İskandinav ülkelerinde (Finlandiya'da Norveç'te) bile, hekim sayısı yeteri kadar olmasına rağmen, orada bile, biliyorsunuz kuzey hizmeti var ve hekimler orada da mecburî hizmet yapıyorlar.
Dolayısıyla, burada, olay bu açıdan değerlendirildiğinde, İktidarımızın, özellikle, hekimlerin çalışmaları konusunda, gerek ekonomik hakları konusunda gerek çalışma şartları konusunda da önemli adımlar atmıştır. Bugün hekimlerimiz, gene yeterli diye söyleyemeyiz; ama, geçmişe göre 2-3 kat, hatta 4 kat dönersermaye almaktadır.
Tabiî, bu konu açılmışken bir noktayı da söylemek isterim ki, bu ülke hepimizin ve ülkemizin her bir noktası hizmet bekliyor. Bunun doğusu, batısı, güneyi ayırımına girmeden üzerimize düşeni yapacağız. Tabiî ki, ülkenin kıt kaynaklarıyla yetiştirdiği bu değerli kişiler de, bu ülkenin her gönüllü olarak hizmet etmeyi istemelidirler. Ve her şey gençlikte oluyor. Özellikle, ben, genç hekim arkadaşlarımın, ülkenin, bu mecburî hizmet kapsamı adı altında olan bölgelerine daha istekle gitmelerini ve orada verecekleri hizmetleri, belki de torunlarına, çocuklarına anlatma fırsatını elde etmelerini; yarın, belli bir yaştan sonra zaten insanlar büyük şehirlerde ve daha değişik bölgelerde yaşama, çalışma fırsatını yakalıyor; bunun da böyle değerlendirilmesini vurgulamak istedim.
Bu kanun tasarısı içerisinde, tabiî ki, özellikle uzman hekim kadrolarıyla ilgili önemli düzenlemeler var. Hemşirelerle, ebelerle ilgili yeni kadrolar var. Yine, 2002'den bugüne kadar toplam 16 ilimizde açılan ağız ve diş sağlığı merkezlerinde çalışacak diş hekimlerine önemli kadrolar açılıyor.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, AK Parti İktidarıyla, sağlıkta önemli bir nokta da hizmet etme anlayışında değişme idi. Artık, hastayı ve insanı merkeze alan bir sağlık hizmeti hedeflenmişti ve bunun düzenlemesiyle ilgili de, hastanelerimizin hasta hakları ve halkla ilişkiler bölümleri daha aktif oldu ve bu birimler kuruldu. İşte, bunlarla ilgili de bazı elemanların ihtiyacı karşılanıyor.
Yine, 112 acil sistemine ihtiyaç duyulan personelle ilgili yeni kadrolar var. Burada, ben, bir noktayı da vurgulamak isterim acilden söz edilmişken. Bugün, ülkemizde, özellikle yoğun bakım ve yanık merkezi birimlerine hâlâ ciddî ihtiyaç duyulmaktadır. Bakanlığımız bu konuda önemli adımlar atmıştır ve bu konuda üzerine düşeni yapmaya çalışmaktadır; ancak, bildiğiniz gibi, ağır yanıklar, üçüncü derece yanıklarda, özellikle ihtisas hastaneleri önemli rol oynuyor. Burada, üniversitelerimize, özellikle, ben buradan sesleniyorum; gerek yoğun bakım kapasitelerinin artırılması gerekse şu anda ülkemizde bir elin parmakları kadar olan yanık merkezi, (A) tipi yanık merkezlerinin kurulması açısından adım atmaları gerekmektedir. Bu, ülkemizin gerçekten büyük ihtiyacıdır, bunu da vurgulamadan geçemeyeceğim.
Bu düzenlenen yasayla, bir ekip halinde sürdürülen sağlık hizmetlerinin, ülkemizin güçlü yarınlarını oluşturmada, sağlıklı bir toplumu oluşturmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Doğan.
Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan…
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Konuşmayacak.
BAŞKAN - Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Meclisin son haftasında, yoğun bir çalışma programı içerisinde, bir mutabakat zemininde, karşı olduğumuz bazı yasalar vardı, bundan önceki yasa teklifi gibi, Sayın Cemal Uysal'ın yasa teklifi gibi. Orada, muhalefet olarak görüşlerimizi, yürürlük, yürütme maddesi de dahil olmak üzere, bence yapıcı olan eleştirilerimizi, çekincelerimizi, değişiklik önergeleriyle birlikte sunmuştuk. Tabiî, bu, mutabakat olduğu zaman, muhalefet çizgisini belirleyeceğimiz, sürdüreceğimiz yasa tasarıları üzerinde görüşmemizi engelleyecek bir hak tanımıyor size. Orada, bu görüşlerimizi belirttik. Olduğu kadarıyla uyarmaya çalıştık, tutanaklara not düştük ve ocak ayında Sayın Maliye Bakanının açıklamaları ile haziran ayı sonunda aynı Sayın Maliye Bakanının açıklamalarının çelişkilerini ortaya getirdik ve bugün, yaşanan sıkıntılı süreçte, Sayın Maliye Bakanı başta olmak üzere, güven vermediğini ifade ettik.
Değerli arkadaşlarım, bu ilgili yasa tasarısında, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -elinizdeki yazılı metinde de gördüğünüz üzere- bir muhalefet şerhimiz yok, bir ayrışık oy yazımız yok; ama, burada, İktidar Partisi sözcülerinin -bilhassa demin konuşan değerli milletvekili arkadaşım gibi- sanki icraatın içinden tarzında bir konuşma yapması durumunda, doğal olarak da, muhalefetin... Bunlar sizin dediğiniz gibi değil, burada birtakım sıkıntılar var ve bunları ifade etmek için söz aldım, yoksa konuşmayacaktım.
Değerli arkadaşlarım, Sağlıkta Dönüşüm Projesi, Türkiye gibi… Başından itibaren söylüyoruz, siz haklı olduğunuzu söylüyorsunuz, biz yanlış olduğunuzu söylüyoruz ve bunun uygulamasının zaman içerisinde hangi siyasî görüşü haklı çıkaracağını hep birlikte, ömrümüz olursa, yaşayacağız ve göreceğiz.
Şimdi, başından beri sağlıkla ilgili tartışmalarda hep bir tezi dile getirdim; sağlığa bakışa bağlı dedim politikalarınız. Bir sağ pencereden bakış var, bir sol pencereden bakış var. Sağdan yaklaşırsanız sağlığa, demin değerli arkadaşımın söylediklerinin halk yararına, toplum yararına bu getirilen uygulamaların orta ve uzun vadede yararlı sonuçlar getirmeyeceğini, biz, defaten söylüyoruz; çünkü, sağlığın, aynı eğitim gibi, devletin, halkına karşı, milletine karşı, vergisini aldığı insanlara karşı yapması gereken temel bir kamu görevi, temel bir kamu ödevi olduğunu hep biz öne sürüyoruz. Bu sağlıkta, insan organizasyonundan, sağlıktaki insan gücü organizasyonundan, hizmet sunumu organizasyonuna ve sağlıktaki finansman modeline kadar her iki siyasî görüşün farklı yaklaşımları var. Yani, bunları, mesela, şimdiki Dünya Bankası ve IMF yönlendirmeli programda, aile hekimliği ve finansmanının da genel sağlık sigortasına dayandırıldığı bir modelde, Türkiye için bu modelin uygun bir sağlık hizmet sunumu ve finansman modeli olmadığını ısrarla söylüyoruz. Bunu söylerken de dayandığımız tezi çok net, çok kısa, anlaşılabilir bir şekilde anlatmaya çalışacağım. O da şu: Türkiye gibi bugünkü oynaklık içerisinde -kurlardaki oynaklığı söylüyorum, bir başka sayın sözcünün bir başka kişiyi kastettiği anlamda söylemiyorum- kurlardaki oynaklığı da hesap ederseniz, bugün kişi başına düşen gelirin 4 000 doların altında olduğu bir ülkede genel sağlık sigortasına dayalı bir sağlıkta finansman modeli kurmanın imkânsızlığını ifade etmek istiyorum.
Ülkedeki gelir dağılımı farklılıklarına bakacak olursanız, ülkedeki dilimlere bakacak olursanız, ulusal gelir pastasından yüzdelik dilimler halinde çok geniş bir kesimin çok küçük bir dilim aldığını düşünecek olursanız, aynen daha önce de söylemiştim, bir hususu daha dikkatlerinize getirmek istiyorum; o da şu: Bağ-Kur sistemini düşünün değerli arkadaşlarım. İki senede bir biriken Bağ-Kur borçlarının ödenebilmesi için, bir borç yapılandırılması için kanun çıkartıyoruz. Bugün ek sağlık primi ödeyerek genel sağlık sigortasının en düşük teminat paketine sahip olmak için insanların ek bir para ödeyeceğini hesaba katın ve aradan iki yıl geçsin bu sistem devreye konduktan sonra, nüfusun, bugünkü verilere göre, projeksiyon yaparak hesaplamalarında yüzde 30'u ile 45'i arasında insanın herkesin bu şemsiye altına girdiği savıyla ortaya koyduğunuz bu sistemin dışında kalacağı çok açık. Yani, bugün, Bağ-Kur primini ödeyemediği için getirilen yeniden yapılandırma sistemlerinde borcunu ödeyecek bir ödeme planı sunamadığı için, kendisi ve ailesi Bağ-Kurun sunduğu sağlık hizmetlerinden faydalanamayan insanları genelleştirin; genel sağlık sigortası kapsamının iki yıl içinde nüfusun yüzde 30'u ile 45'i dışında kalacaklar değerli arkadaşlarım.
Bunları söylediğim tarih 2006'nın haziran ayı. Yani, 2008'de -bu sistem 2007'de yürürlüğe girdikten sonra- 2009'da bu oranla karşı karşıya kalacağız. Yani, Amerika'nın arka sokakları gibi parası olanın, gücü olanın sağlık hizmeti alabildiği, o çok zengin, varlıklı ülkenin yan sokaklarında yerlerde yatan insanların en basit sağlık hizmetlerinden faydalanamayacağı bir tablo çıkacak ortaya. Yani, gittikçe kamudan uzaklaştırıyoruz sağlığı. Koruyucu sağlık hizmetleri, ilaç masrafları, devlete getirilen yanlış uygulamalarla… Bunların rakamları var, bunları detaylı olarak anlatmıyorum, sadece arkadaşımın dediği gibi olmadığını söylemek istiyorum. Sağlık, uyguladığınız politikalar içerisinde, şu anda ve gelecek dönemde halkta en büyük sıkıntı yaratacak olan uygulamalardan, uygulama alanlarından bir tanesi.
Değerli arkadaşlarım, aile hekimliği sistemi, bireysel tedavi edici bir hekimlik türü olup, sağlığın bir ekip hizmeti olduğu anlayışına tamamen ters düşmektedir; küçük bir işletme olarak ele almaktadır. İşletme dediğiniz zaman -getirilen pilot yasada da çok net ve açıktı, biliyorsunuz- işyerini dahi kendisi kiralıyor ve o küçük işletmede kendisine kayıt olan insanlardan zaman içerisinde katkı payı alarak, kendi giderini sağlayacak ve kendi gelirini de oradan sağlayacak bir hizmet sunum modeli getiriyor ve tamamen birinci kademede tedavi edici bir hizmet modeli, koruyucu sağlık hizmetlerinin örselendiği, ikinci plana atıldığı bir model.
İkinci ve üçüncü kademe sağlık hizmetlerinde yaşanan sıkıntılar ortada. Bunlar, Türkiye'nin genel ekonomik verilerinden, nüfus yoğunluğundan… Ki, Sayın Sağlık Bakanı, nüfus konusunda da ilginç fikirlere sahip, onu da basından öğrenmiş bulunuyoruz, bazı toplantılarda. Bu veriler Türkiye'nin önünde durduğu sürece, sağlığın kamunun üzerinden bir yük olarak görülüp atılmasının Türkiye toplumuna kazandıracağı çok büyük bir şey yok. Ha, bunun şu sonucu da var; bunun sonuçlarından en önemlerinden bir tanesi de şu: Sağlık alamayan, eğitim alamayan, ihtiyacı olduğu zaman ihtiyacı olduğu kadar sağlık ve eğitim alamayan önemli toplum kesimlerinde sosyal barışı, sosyal huzuru bozacak gelişmeler yaşanacaktır. Bu, bizim toplum kültürümüze de ters. Yani, ben sağlık alabilirken, başka ihtiyacı olanın aynı şekilde sağlık hizmeti alamaması; ben çocuğuma eğitim verebilirken, aynı şekilde eğitim alamayacak başka insanların çocuklarının toplumda yan yana bulunması. Bu bizim geleneklerimize de aykırı; ama, bugün uygulanan politikalarla, maalesef, sağlıkta ve eğitimde sosyal boyutu unutulmuş, sosyal boyutu önemsenmemiş bir politika akıntısında, maalesef, gidiyoruz.
Bakın, Düzce'yle ilgili, arkadaşlarımız, bir inceleme, değerlendirme gezisinde bulundular, oradaki bütün yetkililerle görüştüler, kısa ama ışık tutacak bir pilot rapor hazırladılar. Aile hekimliği raporu, Düzce uygulamasından yola çıkıyor. Kısa değerlendirmeler var; ama, her bir paragrafı, önümüzdeki döneme ışık tutacak bir çalışmadır. Kendi seçim bölgemde, Samsun'da da bu uygulama başlatılacak, diğer illerde de var. Yani, bunun daha sonrasında tamir edilmesi bakımından çok büyük sıkıntılarla karşılaşacağız. Sağlığın, sosyal güvenliğin ve eğitimin olmazsa olmaz bir kamu hizmeti olduğunu lütfen kabul edin. Ha, sağlık, tamamen devletin topladığı vergilerle toplumuna sunması gereken bir hizmet değil bugün, bunun ayırdındayız; gücü olanın gücü olduğu kadar katılacağı bir havuz oluşmalı, buna evet diyoruz; ama, bugünkü gibi, Türkiye'nin bütün gelir dağılımı farklılıkları ve ülke genelindeki -Türkiye'yi lütfen düşünün; doğusunu düşünün, batısını düşünün, kuzeyini düşünün, güneyini düşünün -hizmet dağılım farklılığı o kadar derin uçurumlar taşıyor ki…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
…yani, Türkiye'nin doğusundaki bir bölgede aynı primi ödeyen bir insana, İstanbul'da ya da İzmir'de ya da Türkiye'nin daha çok gelişmiş bir bölgesinde aynı primi ödeyen başka bir insana sunulan sağlık hizmetinin niteliği aynı değil, niteliği aynı da olamayacak bu kalkınmışlık farkı olduğu sürece. Bütün bunları dikkate almak zorundayız.
Siyaseten tabiî ki yaptıklarınızı övmek zorundasınız; bunu anlayışla karşılıyorum. Tabiî ki bunları çok olumlu yönleriyle anlatacaksınız. Benim buradaki söz alışım kimseyi yıpratmak için değil, kimseyi üzmek için değil; ama, bu konuda birçok olumsuzlukla karşı karşıya kalacaksınız. Biz bu konudaki uyarılarımızı hep yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Zaman zaman karşılıklı cevap vermeler, konuşma dozlarında farklılıklar oluyor. O türde bir doz aşımı olmadığı sürece de bu konuşma yapıcılığı içinde kalmaya gayret göstereceğiz.
Ben, bunu, demin söz alan arkadaşıma cevaben dile getirdim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, tümü üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Sarıbaş, buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyorum:
Şu anda Sağlık Bakanlığında boş bulunan eczacı kadrosu ne kadardır, bu boş kadroları ne zaman doldurmayı düşünüyorlar Sayın Bakan? Birinci sorum bu.
İkinci sorum: Sayın Bakan, SSK hastanelerinin birleşmesiyle büyük bir KİT olan Bakanlığınızın mahallî birimlerde yaptığı ihalelerde Ali Dibo oyunlarının oynandığı artık ayyuka çıkmıştır. Bunlar için önlem almayı düşünüyor musunuz?
Üçüncü sorum: Sağlık çalışanlarının, özellikle dönersermayeden pay almayan sağlık çalışanlarının ekonomik ve malî durumlarını düzeltmeyi düşünüyor musunuz?
Dördüncü sorum: IMF'ye verilen söz kapsamında sağlık harcamalarından 1,5 milyar dolar, yaklaşık 2,5 katrilyon tasarruf sağlanacağı kararlaştırılmıştır. Bu tasarrufu hangi kalemlerden, ne kadar sağlamayı düşünüyorsunuz?
Beşinci sorum: Sayın Bakan, Malatya Beydağı Devlet Hastanesi Başhekimi sizin iktidarınız zamanında atanan çok değerli bir hekimdi. Hiçbir soruşturmaya, hiçbir soruya muhatap olmadığı halde siyasî baskılarla görevinden aldınız; sebebi neydi? Bu insanları, bu genç hekimleri harcamak hiç mi vicdanınızı sızlatmıyor?
Sorularım bu kadar efendim; teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sarıbaş.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Sarıbaş, eczacı kadrosuyla ilgili bilgileri bilahara ancak verebilirim; şu anda bunlar hatırımda değil takdir edersiniz ki.
Sağlık Bakanlığındaki ihale ve alımlar, belki de tarihinde hiç olmadığı kadar düzgün ve usulüne uygun yapılmaktadır. Kuşkusuz ki, kamuda yılda 28 000 ihale yapan sağlık kuruluşlarında zaman zaman usulsüzlükler, yolsuzluklar da olabilmektedir. Bunları büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Gerekli soruşturmalar, teftişler yapılıyor ve bu hususlarda yanlış yapmış olanlar için de gerekli idarî ve adlî takibatları büyük bir titizlikle yerine getiriyoruz; bundan emin olabilirsiniz.
Dönersermayeden pay almayan bizim sağlık personelimiz yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Köy ebe ve hemşireleri var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Hayır hepsi alıyor efendim. Belki yerel olarak… Hepsi alıyor.
Bizim dönersermayeden pay almayan sağlık elemanımız yoktur.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Köylerde, köylerde…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Köylerdeki hekimlerimiz veya diğer elemanlarımız da, kırsal bölgede çalıştıklarından dolayı üstelik ilave puanlar almaktadırlar.
Sağlık harcamalarından tasarruf konusunu çeşitli kereler gündeme getirdik değişik vesilelerle. Biz, sağlıktan tasarrufu hiçbir zaman düşünmüyoruz; ama, geçmişte olduğu gibi, geçmişte yaptığımız gibi, bundan sonra da, elbette, harcamaları, israf oluşturmayacak biçimde, kontrollü bir biçimde yapmaya devam edeceğiz. Geçmiş… Biliyorsunuz, ilaçla ilgili harcamalarda bunlar gerçekleşti, tıbbî sarf malzemesiyle ilgili olarak gerçekleşti. Şunu büyük bir memnuniyetle söyleyebilirim ki, özellikle sarf malzemelerindeki harcamalarımız, birçok kalemde, 1998'li, 2000'li yıllardakinin bile altına düşmüştür. Alımlarda bu kadar uygun şartlarda alımlar yapılabilmektedir. Kuşkusuz ki, sürdürülebilirliği temin etmek açısından da bu önemlidir.
Malatya Beydağı Başhekiminin göreve getirilmesi de, görevden alınması da, ilgili görevin bir nöbet oluşuyla açıklanmalıdır Değerli Milletvekilim.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Altı ayda değişmez ama Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Dolayısıyla, böyle "siyasî baskılar", "vicdanınız sızlamadı mı" ifadeleri gerçekten beni üzüyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Beni de üzüyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben, Türkiye Cumhuriyetinin Sağlık Bakanı olarak, bir Sağlık Bakanı olarak, hep, liyakat ve ehliyete göre atamalarımı yapmaya gayret ettim. Bundan sonra da bu prensip, atamalarımızda temel teşkil etmeye devam edecektir.
Çok teşekkür ediyorum sorularınız için.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Karar yetersayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yetersayısı arayacağım.
Maddelere geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 7/6/2000 tarihli ve 4576 sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile geçici 2 nci ve geçici 4 üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın İdris Sami Tandoğdu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun teklifinin 1 inci maddesi üzerinde Grubum adına konuşmak istiyorum. Bu izni bana verdiğiniz için de çok teşekkür ederim. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kanun teklifinin gerekçesinde "Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri olmak üzere yurdun her yöresindeki sağlık kuruluşlarındaki sağlık personeli yetersizliği hizmet sunumunu -hizmet vermeyi- önemli ölçüde aksatmaktadır" denilmektedir. Özelliği budur; yani, mevcut olan -mevcut olmayan- doktor sayısını, hemşire sayısını, ebe sayısını artırmak, kadrosu olmayan bu yerlere kadroları sağlamaktır. Kanunun esası bu.
Doğrudur; bu düşünce, bu uygulanmak istenen olay doğrudur ve kendilerini kutluyorum; ama, bırakın doğuyu, güneydoğuyu, Karadeniz Bölgesinin birçok yerlerinde, bilhassa Ordu'da doktor açığını, hemşire açığını, ebe açığını şu ana kadar kapatmış değil Sağlık Bakanlığı dört yıldan beri. Dört yıldan beri yapmış olduğu icraatlarında, Sağlıkta Dönüşüm Programını… Program dönüyor, kendisi sabit kalıyor; uygulamalar bir adım ileri gidiyor, bir süre devam ettikten sonra tekrar geriye çark ediyor.
Sağlık Bakanımın biraz evvel vermiş olduğu cevaplarda da, üzerinde hassasiyetle durması gereken cevaplarda "ben dedim oldu, benim söylediğim doğrudur" zihniyetiyle hareket etmesi beni de çok yaralıyor, sağlıkçı diğer meslektaşlarımı da çok yaralıyor. Kendisi yaralandığını söylüyor; ama, bizim yaramızı hiç incelemeden, hiç düşünmeden hareket ediyor. 174 tane özel hastane sahipleri, bundan bir ay evvel, kalkıyor, sağlıktaki bu harcamaların yanlış yapıldığını; ama, bundan sonra söz verdiklerini, bir ayak parmağındaki ağrıdan dolayı 4,5 milyar liralık, 3,5 milyar liralık fatura çıkarmayacaklarını, yemin ettiklerini söyleyerek, Sağlık Bakanından özür diliyorlar.
Arkadaşlar, hepimiz bu milletin vekiliyiz. Hastalar evlerimize, Meclise kadar geliyorlar, hastanelere gönderiyoruz. Bilhassa yeşilkartlı ve Bağ-Kurlu hastaları üniversite kapılarından içeriye sokamıyoruz. Bunun neresinde sağlık hizmetinin tam olduğunu söyleyebiliyor Sağlık Bakanı? Peki, ben şimdi size soruyorum: Gönderdiğiniz bölgenizden gelen hastaları, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine, Hacettepe Üniversitesine Bağ-Kurlu ve yeşilkartlı hastayı sokup, tedavi ettirebiliyor musunuz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Acilden girerse olur.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Acilden girerse de olmuyor. Şu anda, benim Fatsalı bir hastam, acilde iki günden beri yatıyor; inanın, yukarıya çıkıp, beyin cerrahisinde ameliyat olamıyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Eyüp Fatsa Bey var, ona söyle.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Eyüp Fatsa'nın gücü yetmez ona. Eyüp Fatsa başka şeylerle uğraşıyor. Eyüp Fatsa, Karadeniz Bölgesindeki mağdur olan fındık sorununu halletsin, sağlık sorununu ben hallederim. Önce fındığı halletsin, sağlığı ben hallederim.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Zaten, beni, öyle bir hassas noktaya bağladınız ki, taktınız ki... Fındık travması yaşıyor zaten Karadenizliler…
BAŞKAN - Efendim, siz, Genel Kurula hitap ediniz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - ... fındık hastası oldular. Fındık, şu anda, 2 700 000 lira. Eyüp Bey onu halletsin. Cüneyt Zapsu'dan bizi kurtarsın, aracılardan bizi kurtarsın, Karadenizliler o zaman ona plaket verecekler, hayat boyu da seçecekler onu. Teşekkür ederim.
Şimdi, o nedenle, Sayın Bakanımın biraz evvelki söylediği sözlere katılmak mümkün değil. Ben bunun sıkıntısını yaşıyorum; burada, otuz seneden beri Ankara'da oturuyorum ve sağlık hizmeti veriyorum.
Biraz evvel, Sayın Grup Başkanvekilimiz çok güzel bir rapor sundu; aile hekimliğinin Düzce'deki incelemelerini yaptılar. Hakikaten, yürekler acısı! Ben, şahsen, bundan altı ay evvel kendi olanaklarımla Düzce'ye gittim. O bölgedeki aile hekimliğini incelediğimde öyle bir şey yok. Almanya, İngiltere olayı terk ediyor, Türkiye'de yeni başlıyor.
İstanbul'da bir panel organize edildi. Bu panele ben de katıldım Sayın Bakanlığımın daveti üzerine. Orada, başarılı olan ülkeleri gösterdiler, oradaki temsilcileri, başarılı olan ülkenin temsilcileri, sağlık bakanları ve sağlık yetkilileri. Ekvador... 4 000 000 nüfuslu, 2 000 000 nüfuslu, 1,5 milyon nüfuslu ülkeleri örnek gösterdiler; sağlık, aile hekimliğinde başarısını gösterdiler. Ya, Türkiye 73 000 000 nüfuslu; coğrafî yapısıyla, halkıyla… Hizmete susamış, her fedakârlığa hazırlıklı olan bu insanları bu şekildeki yanıltmayla -başka isim söyleyemiyorum, kusura bakmayın- ikna edemezsiniz; ama, sizi ikna ediyor; bu Sağlık Bakanı arkadaşımız sizi ikna ediyor. Geçen gün, ombudsmanla ilgili kanun teklifinde, Sağlık Bakanı ile benim aramda veyahut da Cumhuriyet Halk Partisi arasında bir ombudsman seçilmesi gerektiğini söylemiştim; hakikaten gerekli bu. Sağlık Bakanının vermiş olduğu rakamlar tamamıyla sanal, tamamıyla hayalî ve sizleri de ikna ediyor; tabiî, konunun dışında olduğunuz için.
Şimdi, "dönersermaye almayan hiçbir sağlık personeli yok" diyor. Arkadaşlar, ben burada muhalefet olsun diye konuşmuyorum. Şu kanun teklifi özünde düşünüldüğü zaman, hakikaten, kendilerine teşekkür ediyorum; fakat, o niyetle yapılmıyor ve eksiklerinin tamamlanması için burada konuşuyorum. Eksikleri tamamlandığı zaman hizmet yürüyecektir, sağlık hizmetinde aksama olmayacaktır, buna inanıyorum; ama, maalesef, o niyetle ve o düşünceyle yapılmadığı için üzülüyorum.
Şimdi, geçen gün Hilton Otelinde bir panel... Gene, Avrupa Birliğinin organize etmiş olduğu ve Avrupa Birliğinin finanse ettiği, 60 000 000 euroluk, Türkiye üreme sağlık politikasıyla ilgili bir panel organize edildi. Kalktım, doktor olarak davet edildiğimiz için kalktık, gittik. Hakikaten, düşünce, çok güzel bir düşünce. 60 000 000 euroluk bir yardım kampanyası, ilk başlangıçta 10 000 kişiyi ilgilendiren bir çalışma; ama, Sağlık Bakanlığı bunu başka yöne yönlendirmiş, başka bir gayeye döndürmüş. Senelerden beri aile planlaması, doğum kontrolüyle ilgili olan çalışmalar, hastanelerdeki aile planlaması klinikleri bölümlerinin ve doğum kontrolünün Sağlık Bakanlığı bünyesinde maziye gömüldüğünü, kaybedildiğini; yok edildiğini, doğumun artırılması gerektiğini, eğer doğum artırılmazsa Avrupalılar gibi yaşlı bir ülke olacağımızı, bir anne adayının evlilikten sonra 2,1 yahut da 2,5 oranında doğum yapması gerekliliğini, onun altındaki doğumların yaşlı bir ülke haline geleceğini söylemesi, beni en çok yüreğimden yaralayan, cahilane bir tavırdı.
Şimdi soruyorum arkadaşlar. Tabiî, Sağlık Bakanı çok meşgul, burada cevap vereceği düşüncesindeyim; ama, cevap verirken de gene sizi yanıltırsa, çok özür dileyerek, Sayın Başkandan da özür dileyerek, olduğum yerden müdahale etmek zorunda kalacağım. Buradaki 60 000 000 euroluk yardımın özü şudur: Tabiî ki, sosyoekonomik olarak zayıf durumda olan ülkemizdeki hamile kalmış olan anne adayının her ay muntazam olarak doktora, sağlık kontrolüne gitmesi lazım. Bunlar, maalesef, gidemeyen bu halkımıza her ay gitmesini sağlayacak bir imkân sağlıyor ve giden her anne de buna karşılık para alıyor kurumdan. Çocuk doğduktan sonra, sıfır yaşla 6 yaş arasında, ekonomik imkânsızlıklarla doktora gidemeyen bu çocukların doktora giderek sağlık kontrollerinin yapılması için bu yardım verilmiş; ama, Sağlık Bakanlığı Hak-İşle beraber ve yanına almış olduğu diğer bir yan kuruluşlu sendikayla 10 000 kişi üzerinde, sonra gelecekte 100 000 kişi üzerinde bu Hak-İş mensubu üyelerin ailelerinde bu uygulamaların başlamasını önermesi de çok ilginçtir. Halbuki, bunun, bir sendikanın, tabiî ki, yardımlarını almak olağandır; ama, yalnız ona görev vermesi olayı da çok başka bir anlamın doğmasına neden olacağı için, beni üzen en önemli konulardan biridir.
Şimdi, biraz evvelki sevgili doktor arkadaşım, meslektaşım Nevzat Bey de çok güzel, icraatın içinden programlarını sunarken de çok dikkatimi çekti. İlaçların, 11 Nisan 2004 tarihinde, SSK'nın ilaç alım politikasındaki, ilaç alım tekniğindeki değişikliklerle, yasalarla, 4 kalem ilaçta, bir yıl içerisinde, 2004 yılında 4 kaleme ödenen -ilaç- 8 trilyon lirayken, bu pazarlık usulünün kaldırılmasıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Sayın Başkan, bağlıyorum; çok önemli bir nokta...
… bu 4 kaleme ödenen ilaç kaç lira biliyor musunuz arkadaşlar; 100 trilyon. Yalnız 4 kalem ilaç. 8 trilyon liralık ilaç, 2004 yılında devlete maliyeti; 2005'teki maliyeti 100 trilyon.
Şimdi, biraz evvelki IMF'nin emriyle 5,5 milyar dolarlık tasarruf paketleri içerisinde de, 1,5 milyar doları sağlıktaki tasarrufa ayırmanızı söylüyorlar. Peki, nasıl ayıracaksınız aciliyetin dışındakileri? Hadi, lüks olanlarını ayırdınız; acil olan hastaları ne yapacağız? Özel hastanelere olan sevkleri, özel polikliniklere sevkleri nasıl ayarlayacaksınız? Peki, Sayın Sağlık Bakanım bu konuyla ilgili ne gibi tedbirler almış; ne gibi tedbirleri almış da, yeni, kadroların oluşması için kanun teklifi hazırlıyor?!
Arkadaşlar, bu ülke hepimizin ülkesi. Bunu, samimiyetimle, bütün içtenliğimle söylüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi rica edeyim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla) - Bağlıyorum.
Hastalar, hakikaten, hepimizin hastası. 550 milletvekiline gelen hastaların mağduriyetlerini -bütün içtenliğimle söylüyorum- görüyorum ve onlarla, parti farkı gözetmeksizin, elimizden geldiği kadar, meslektaşımız olmayan arkadaşlarımıza, milletvekillerimize yardımcı oluyoruz.
Ama, lütfen, Sağlık Bakanının sözlerini, söylemlerini, icraatlarını sizlerin de bizler kadar dikkatli bir şekilde incelemesini ve sağlık hizmetinde tasarrufun yapılmaması gerektiğine ben de inanıyorum; ama, bunun eşit ve dengeli bir şekilde yapılarak, sağlık politikasının, millî eğitim politikasının, devlet hizmetlerinden, devlet politikalarından ayrılmaması için özen gösterilmesini, kendisinden, hassaten, özellikle rica ediyor; hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Tandoğdu.
Anavatan Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu; buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlamadan evvel hepinize saygılar sunuyorum.
Bu saatten sonra Türkiye'nin sağlığını konuşmak… İlk önce Meclisin sağlığına bakmak lazım. Keşke, gündüz konuşabilsek, bizi, yetmişiki milyon insanı ilgilendirdiği için halk da dinleyebilseydi; ama, olmadı.
Sağlık alanında personel açığı ciddî boyutlardadır. Doğu ve güneydoğu bölgelerinde sağlık kuruluşlarının yanı sıra, İstanbul'un, Ankara'nın ve İzmir'in göbeğindeki hastanelerde dahi personel açığı bulunmaktadır; doğrudur. Bunun için de, bu kanunun çıkması yararlı olacaktır.
Bu kanun teklifiyle, çeşitli hastane, dispanser, sağlık eğitim merkezi, ağız ve diş sağlığı merkezi, 112 acil servis bünyesindeki personel açıklarının kapatılması amaçlanmaktadır. Bu amacın bir an evvel yapılması doğrudur.
Ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4/B maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle ortaya bir zorunluluk çıkmıştır. Sözleşmeli personele de nöbet ücreti ödenmesi gerekmektedir. Bunun da bir haksızlığı gidereceğini umuyorum.
Bu teklifle, sağlık kurumlarında çalışan sözleşmeli personel, nöbet ücretlerini dönersermayeden alabileceklerdir; bu da yerinde bir değişikliktir.
Sağlığımız çok büyük sorunlarla karşı karşıyadır; maalesef, AKP Hükümetinin Sağlıkta Dönüşüm Programı sağlıkta hakikaten dönüşüm değil; ama, nasıl burada anlatıyorlar onu anlamıyorum; onu da hiç içime sindiremiyorum. Çok güzel demek… Çok güzel olmasını nasıl istemem ben, sağlığın iyi olmasını istemeyen bir adam olabilir mi; hayır. Eksikleri de olur; en azından buraya çıkan arkadaşlarımın "şunu yaparken yanlış yaptık, eksiğimiz var" demesini beklerken, ortalığı güllük gülistanlık gösteriyorlar; ona da canım sıkılmıyor değil.
Hem aile hekimliğinden bahsediyoruz, aile hekimliği yapacağız diyoruz hem de gelip burada sağlık merkezlerini, sağlık ocaklarını dışarıya atıyoruz; o yetmiyormuş gibi, birinci basamaktaki sevk sistemini kaldırıyoruz. Hani, aile hekimliğini kendimiz getirdik, sevk sistemi ne oldu?! (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hiç bunu anlamıyorum!
Sevgili arkadaşlarım, tabiî ki, bir kalemde 3,5 milyar parayı sildik. Ne oldu; hastaneler şu gün, şu anda ödeme yapamıyorlar. Bakınız, ne diyoruz; hastanelerimiz güllük gülistanlık… Hastanede beş gün, komalık hasta… Sağlık alanında skandal! Neymiş; Ankara Hastanesinde sarf malzemesi yok; merkezde bu, merkezde; Numune Hastanesinden malzeme almaya gitmişler, alçı almışlar da beş gün sonra… Benim değil, doğru olmayabilir, Sayın Sağlık Bakanı ilgilensin; hani, her tarafı doğru diyoruz ya!.. Peki, personelin çokluğundan, güllük gülistanlığından bahsediyoruz; İstanbul'da, bir hastanede, nöroloji servisi kapandı. Niye kapandı?.. Hemşire yokluğundan kapandı!.. Yani, bunları söylemeyelim mi?! Yahu her şeyi güzel gösteriyorsunuz da, bunu ben mi yaptım; yani, bunu ben mi yazıyorum?!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kim yazıyor?..
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bakın, 29 tane ilaç firması, yolsuzluktan dolayı mahkemeye verildi. Peki, soruyorum şimdi: Bu 29 tane ilaç fabrikası sahipleri… Kimler aldı bu ilaçları?.. Kim aldı bu ilaçları?.. Sağlık Bakanlığının bürokratları almadı mı?! Bu bürokratlara ne yapıldı bugüne kadar?! İlaç firmasını mahkemeye veriyorsun; kim aldı onu?! Ben almadım ki, o bürokratlar aldı!.. Ne yapıldı onu soruyorum; söylesinler.
Şimdi, sevgili arkadaşlarım "devleti ilaçta uyuttuk" diyor… Uyuttuk… Sanki, Sağlık Bakanı da… Sayın Bakanım çok sevdiğim bir arkadaşım, meslektaşım, çok şey söylemek istemiyorum; ama, Türkiye'de 72 000 000 insan var; onların hayatı ne olacak?.. Onu ne yapacağız?..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Muzaffer Bey, dinlemiyor ki…
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Elbette ki, bu kadroları doldurmak mecburiyetindeyiz. Aşağı yukarı 11 000 pratisyen hekime ihtiyaç var; doğrudur, bunu kapatacağız. Hemşireye ihtiyaç var; bunu da kapatacağız. Sağlık memuruna ihtiyaç var; onu da kapatacağız da; fakat, şunu söylüyorum: Hep söyleriz, ilk önce, insanları hasta etmeyeceğiz. Hasta ettikten sonra, çok zorlaşır. O halde, birinci basamak ne oldu Sayın Bakan, niye birinci basamağa önem vermiyoruz; aşılamaya niye önem vermiyoruz?
Şimdi, sağlık personeli açığını söyleyeyim: Sağlıkta en büyük açık, 31 000'le sağlık memuru branşında açık var. İkinci sırada, 29 000 açıkla hemşirelik var. Üçüncü sırada, 15 317 boş kadroyla ebelik takip ediyor. Türkiye'nin 3 784 uzman 7 000 pratisyen olmak üzere, toplam 11 000 doktora ihtiyacı var. Belki, Sayın Sağlık Bakanıma bilgi vermeyebilirler, bürokratlar her şeyin doğru olduğunu söyleyebilirler. Ben, doğru mu yanlış mı, bürokratlarına sorsun diye söylüyorum bunları.
İlaç tüketiminde, 2004 yılında, üretici fiyatlarıyla 6 katrilyon lira olan ilaç pazarı, 2005 yılında 9 katrilyona çıktı. Bakınız, sevgili arkadaşlarım, bu ilaç niye bu kadar pahalandı? Ne oldu biliyor musunuz; SSK'dan toplu alımlar var idi, toplu alımlar olduğunda, ilaçlar ucuz alınıyordu ve biz de, ülkemizin ekonomisinden az para veriyorduk halka; ama, şimdi ne oldu; her şey serbest… Diyor ya burada arkadaşımın birisi, kalktı burada söyledi sevgili arkadaşım; ne kadar güzel dedi, şurada şunu yaptık, burada bunu yaptık… Yaptınız, yaptınız; ama, şimdi sağlık darboğaza geldi sevgili arkadaşlarım. Bu performansla doğru yapmıyorsunuz diyorum, tekrar söylüyorum, devletin bir cebinden alıp, bir cebinden dağıtıyorsunuz. Kimin parasını dağıtıyorsunuz; benim paramı, 72 000 000 insanımın parasını dağıtıyorsunuz; ama, bunu yapıyorsunuz da, yine, sağlığı iyi yapmıyorsunuz, ben onu söylüyorum. Sağlıkta, hakikaten, doktor olursun, uzman olursun, profesör olursun; ama, bu, sağlığı yönetirim demek değildir. Yönetmek ayrı şeydir. Yönetici, bürokratına her dakika hesap soran adamdır. Bu neden böyle oldu? Bu Numune Hastanesinde, Ankara Hastanesinde sarf malzemesi niye yok diye niye sormadın bugüne kadar? Falan yerde niye yok diye niçin sormadın Sayın Bakan? Yani, bunu da mı ben soracağım? Söylemeyeceğiz söylemeyeceğiz de, ne kadar söylemeyeceğiz ya?! Çünkü, dert bizim. Yarın, bunu, sizin de hastanız, sizin de yakınlarınız çekebilir. Eğer Ankara'nın göbeğinde bir hastanede sarf malzemesi bulunmuyorsa, Iğdır'da, Siirt'te, Kars'ta, Giresun'da, Ordu'da nasıl bulacaklar acaba Sayın Bakan? Bunlarla niçin ilgilenmiyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Şimdi, şairin bir lafı var "dert çok, hemdert yok" diyor. Sağlığın neresinde düzenlilik var? Halen, kim ne derse desin, herkes söyleyebilir, samimi söylüyorum; sağlık, şu anda, halen A'dan Z'ye kadar bozuktur; yanlış idare ediliyor, yanlış yönlendiriliyor, bu ülkenin insanlarına bunu yapma hakkımız yok. Doğrudur, doğudaki milletvekili arkadaşlarım haklıdır, "Doktor Kurtulmuşoğlu, sakın ola ki, benim memleketime doktor geldi..." Ona karşı mı olacağız; doğuya tabiî gidecek. Doğuya da gidecek, güneydoğuya da gidecek, onlara hiçbir şeyimiz yok; ama, gittiği yerlerde insanlara hizmet etmekte eksiği olmaması lazım diye düşünüyorum.
Burada sözlerimi bağlarken, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Hoşça kalınız. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde, şahsı adına Kütahya Milletvekili Sayın Alaettin Güven...
Aksaray Milletvekili Sayın Ahmet Yaşar...
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç...
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan...
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan...
Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak...
Muş Milletvekili Sayın Medeni Yılmaz...
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Soru-cevap kısmına geçiyorum.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, çok açık, net bir soru soruyorum: Sizin zamanınızda, Malatya SSK Hastanesine, sizin İktidarınızda, 5 tane iktidar milletvekiliniz vardı, 5'inin imzasıyla, altı ay sonra bir başhekim atadınız; ama, bir süre geçti, hadi sen git dediniz. Bu insan hırsız mıdır, namussuz mudur, şerefsiz midir?! Dürüstçe çalışmanın bedelini… Görevden almanız mı gerekiyordu?!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Böyle soru olur mu?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Olur efendim.
Bir insanı, hastası mutlu, her şeyi mutlu, tüm Malatya kabul etmiş; bu, insanın onuruyla oynamak değil midir; bir.
İki: Yeşilyurt Devlet Hastanesi Başhekimi idarî yargı kararıyla döndü. Bu insanı çağırıyorsunuz, baskı yapıyorsunuz, çekil, ayrıl… Acaba, sizin yönetiminizde zorbalık var mıdır?!
Üç…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Uykusuzluk başına vurmuş, Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Benim uykusuzluk başıma vurmadı. Siz gelin, benimle Malatya'da yaşayın, ondan sonra konuşun. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bir dakika beyler…
Üç: Malatya'da, 6 tane sağlık ocağı, dilendim, yaptırdım, teslim ettim. Acaba, bürokratlara baskı yapıyor musunuz, bu adam bunları yaptırdı, bu adamı buraya çağırmayın diye?
Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Cevaba değer değil.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Milletvekilim, yaptırdığınız sağlık ocaklarından dolayı, Malatya halkı adına size şükranlarımı ifade etmek isterim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İlk defa…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şunu söyleyeyim: Bizde, yönetici atamaları, tamamen -biraz önce de Sayın Milletvekilimizin sorusuna cevaben söyledim- liyakat ve ehliyete göre yapılmaktadır.
ATİLLA KART (Konya) - Kuşkusuz(!)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Burada şunu bilmek lazım: Başhekimlik görevleri, bizde ikinci görevlerdir, değerli arkadaşlarım. Yani, bir insan, hayatı boyunca bizde zaten başhekim olmaz; biz hekimiz. Dolayısıyla, hekimlik mesleği de önemli bir meslek ve onu da yapmamız gerekiyor. Bu, bazen yanlış algılanıyor. Bir kişi bir yerde yönetici olmuşsa, sanki sadece işi oymuş gibi, sürekli olarak başhekimlik yapması gerekirmiş gibi bir şey algılanıyor. Ben de zamanında bu kabil bir yöneticilik yaptım, üç sene sonra kendi isteğimle gittim. Yeter, bu bayrağı iyi taşıdım, bundan sonra başka bir arkadaşım taşısın diyerek, ben, kendim üniversite hastanesini teslim ettim. Olaylara biraz da bu gözle bakmak gerektiği kanaatindeyim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
1 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Ekli (1) sayılı listede yer alan kadrolar 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığına ilişkin bölümünden çıkarılmış, ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Ek (I) sayılı cetvelin Sağlık Bakanlığına ilişkin bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN - AK Parti Grubu adına, Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl?..
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifinin 2 nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım; Grubum ve şahsım adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan bu teklifin gerekçeleri arasında, sağlık personeli ihtiyacının karşılanabilmesi için tutulu bulunan, bağlı olan kadroların serbest bırakılması; bunun sonucunda Bakanlıkta ihtiyaç kalmayan okul müdürü, müdür yardımcısı ve öğretmen kadroları ile dönersermaye kadrolarının iptal edilmesi; uzman tabip, diş tabibi, eczacı, diyetisyen, sosyal çalışmacı, psikolog ve sağlık teknikeri kadrolarının bunların yerine istihdam edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, 657 sayılı Kanunun 4/B maddesine göre istihdam edilecek diş tabibi ve eczacıların kurayla atanmaları ve dönersermayeden yararlanmaları yolunda düzenlemeler öngörülmektedir. Keza, sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılarak vatandaşların sağlıklarının korunması ve bu amaçla taşra teşkilatında yeterli sayıda ve nitelikte personel istihdamı amaçlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemeler elbette şeklî anlamda yararlı olan düzenlemelerdir; ancak, bu aşamada da Hükümetin ve maalesef Meclisin yasa yapma tekniğindeki öngörüsüz ve sistemden uzak anlayışının örneklerini görüyoruz. Her ne kadar şeklî anlamda bir yasa teklifi söz konusu ise de, işin esasında Sağlık Bakanlığının talebi üzerine bu çalışmanın hazırlandığı anlaşılmaktadır. Esasen, teklif sahibi olarak görünen Sayın Cevdet Erdöl de bu hususu biraz evvel beyan etti.
Bu teklifle, 6 Ocak 2005 tarihinde kabul edilen Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Ait Sağlık Birimlerinin Sağlık Bakanlığına Devredilmesine Dair 5283 sayılı Kanunda da değişiklik yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Sağlık Bakanlığının bu taleplerini anlayışla karşılamak gerekir. Olağan ve makul değerlendirme yapıldığında varılması gereken sonuç budur. Hemen bu aşamada işbu teklifin yasa teklifinde sözü edilen amacına hizmet edip etmeyeceğinin, yani amaca ulaşmayı gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceğinin değerlendirilmesi için, sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi için Sağlık Bakanlığı bünyesinde birtakım soruların cevaplandırılması gerektiği görüşündeyiz. Aslında, Sağlık Bakanlığı bünyesinde bu değerlendirmeyi yapmadan, genel anlamda kamu yönetiminde, bürokrasideki yapılanmaya yönelik olarak değerlendirme yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bürokrasinin yapılanmasında, geldiğimiz aşamada, teknik ve objektif esaslara uygun bir düzenlemeyi halen yapabilmiş değiliz. Bunları, geçen hafta içinde görüştüğümüz memur disiplin affı tasarısının görüşmelerinde de bir nebze ifade etmiştim. Avrupa Birliği sürecinde de bunu halen gerçekleştirebilmiş değiliz. Üzülerek ifade ediyorum, 22 nci Yasama Döneminde daha da keyfî ve partizanca bir sürecin uygulandığını görüyoruz. Sağlık Bakanlığı da dahil olmak üzere -bu birimlerin başında, Sağlık Bakanlığı geliyor, Millî Eğitim Bakanlığı geliyor- her birimde kıdem ve liyakat esasları bir tarafa bırakılarak, ağırlıklı olarak, kadrocu ve meslek dışı ölçülerle bir kamu yönetimi yapılanmasının sürdürüldüğünü görüyoruz. Bunu yaparken de vekâleten yönetim kurumunu istismar etmek, amacı dışında kullanmak ve devamında da, Anayasayı ihlal etmek pahasına uygulamalar yapıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, daha evvel de değişik vesilelerle ifade ettim, il müdürü, genel müdür, daire başkanı, müsteşar düzeyinde söylüyorum, bakın -Sayın Mehmet Ali Şahin'in soru önergesine verdiği cevaba dayanarak söylüyorum- 1 988 kadro, üç yılı aşan bir süreden bu yana vekâleten yönetimle sürdürülüyor. Bu uygulama, böyle bir uygulama, böylesine çarpık bir uygulama, kaçınılmaz olarak, kamu hizmetinde verimsizliği ve tıkanıklığı yaratıyor. Ehil olmayan kadrolar, en basit özelleştirme süreçlerinde açık hukuk ihlalleri yapıyor. Bu ihlaller sebebiyledir ki, idarî yargı da iptal kararları veriyor.
Değerli arkadaşlarım, idarî yargı, o iptal kararlarını verirken, siyaseten özelleştirmenin yapılması gerekir mi gerekmez mi tartışmasına girmiyor. Yapılan özelleştirme işlemi, özelleştirme mevzuatına uygun olarak, teknik olarak uygun bir şekilde yapılmış mı, ihale şartnamesine uygun bir şekilde yapılmış mı, buna bakıyor idare mahkemesi; yoksa, siyasî bir değerlendirmeye, ideolojik bir değerlendirmeye girmiyor. Sadece bu değerlendirmeyi yaptığı zaman bile o kadar açık hukuk ihlalleri var ki, doğal olarak iptal kararı veriyor veya yürütmenin durdurulması kararı veriyor. Bu süreçten sonra, Sayın Başbakan, Sayın Hükümet, Sayın Maliye Bakanı ne yapıyor; kendi sorumluluğunu ve kendi kadrolarının sorumluluğunu ve yetersizliğini örtbas etmek ve hedef saptırmak amacıyla sanal bir düşman yaratarak, kendince, oligarşik bürokrasiden söz etmeye başlıyor. Kendi aczinin, kendi yetersizliğinin sorumluluğunu başkalarına yüklemeye kalkan bir hükümet etme anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunu yaparken de, daha ötesini söylemek istiyorum, anayasal kurumları hedef gösteriyoruz. Bunu yaparken anayasal kurumların meşruiyetini tartışmaya açıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, işin esasının Sayın Başbakan ve Sayın Sağlık Bakanının anlattığı gibi olmadığı açık. Bakın, dört yıla yakın bir süreden beri bu Hükümet görev yapıyor. Dört yılı doldurmak üzere olan bir Hükümetten söz ediyoruz. Henüz altı aylık, sekiz aylık bir hükümetten söz etmiyoruz. Değiştirmediğiniz bürokratik bir makam kalmadı; en üst kademeden en alt kademeye kadar bu değişiklikleri yapıyorsunuz kendinizce birtakım gerekçelerle. Anayasa ihlali yapmak ve tamamen kadrolaşmak amacıyla yapılan bir süreçten söz ediyorum. Doğmuş olan bir bürokratik oligarşi var ise, bu sizin eseriniz, bununla övünebilirsiniz. Bu noktada sorumluluğu başkalarına atmanın haklı bir gerekçesi olabilir mi, makul bir gerekçesi olabilir mi?! Ancak şunu görmemiz gerekiyor, sorumluluk sahibi isek, şunu görmemiz gerekiyor: İşin dramatik ve vahim boyutu bundan sonra başlıyor. Bu sürecin sonunda tipik anlamda bir yönetme zafiyeti süreci başlıyor. Esasen bu kaçınılmaz; ekonomide bunu yaşıyoruz, iç politikada yaşıyoruz, dış politikada bu süreci yaşıyoruz. Bu süreci kamufle etmek ve hedef saptırmak isteyen siyasî iktidar ise, zorunlu olarak, anayasal kurumlarla kavga içine girmekte, kriz üretmekte ve bir taraftan da toplumun hassasiyetlerini acımasızca istismar etmektedir.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Öyle bir şey yok!
ATİLLA KART (Devamla) - Türkiye'nin şu anda karşı karşıya kaldığı tablo bu, değerli arkadaşlarım.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Siz öyle görüyorsunuz!
ATİLLA KART (Devamla) - Bu noktada biraz sorumluluk sahibi olan, biraz özeleştiri yapan bunu görür; ama, maalesef, bu kadrolarda, AKP kadrolarında eksik olan nokta bu. Özeleştiri yapma cesaretiniz yok…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sizde de yok!
ATİLLA KART (Devamla) - …sorgulama yapma cesaretiniz yok.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Sizin de yok!
ATİLLA KART (Devamla) - Sorunun esası bu.
Bunun devamında, aslında nasıl bir tablo çıkıyor: Bakıyorsunuz, bir taraftan, muhteris ve kifayetsiz bir kadro, diğer taraftan ise, bu kadronun uygulamaları sonucu zorunlu olarak doğan belirsizlik ve çözümsüzlük ortamı. Türkiye'nin geldiği nokta bu, maalesef geldiği nokta bu. Bunun adı yönetim krizidir değerli arkadaşlarım; Türkiye'de bu süreç yaşanıyor.
Aslında, bu uygulamalarla toplum olarak ve kamu yönetimi olarak kendi altımızı oyuyoruz maalesef. Kamu yönetiminin verimliliğini yok ediyoruz. Kaos yaratıyoruz, kamu yönetiminde kaos yaratıyoruz. Keyfî ve sorumsuz uygulamalara zemin hazırlıyoruz ve kamu yönetiminde tahribat yaratıyoruz.
Kurumlar, bu kadrolaşma sebebiyledir ki -en başta Sağlık Bakanlığı gelmektedir bu niteliksiz kadrolaşma noktasında- kurumlar işlevini kaybediyor. Kurumların içini boşaltıyoruz. İşte, kamu yönetimindeki en büyük tahribat budur.
Değerli arkadaşlarım, bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Bu saatte çoğaltmasak iyi olur!
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Bu saatte böylesine önemli bir tasarıyı, teklifi görüştüğümüze göre, elbette, bunları da konuşacağız değerli arkadaşlarım. Bunları da konuşacağız; yani, bu saatte Genel Kurul çalışıyorsa, bu kürsü de çalışacak, bu kürsü de çalışacak...
Ben, bunları, değerli arkadaşlarım, 3 üncü maddede anlatmaya devam edeceğim, somut örnekleriyle anlatmaya devam edeceğim.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kart.
Madde üzerinde şahısları adına söz isteyenler:
Konya Milletvekili Sayın Mehmet Kılıç...
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Fatih Arıkan...
Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç...
Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan...
Hatay Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan...
Muş Milletvekili Sayın Medeni Yılmaz...
Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak...
Söz isteği yok.
Madde üzerinde 1 önerge var; okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1199 sıra sayılı kanun teklifinin 2 nci maddesi ekindeki (1) sayılı listenin taşra teşkilatı kısmına ilişkin olan kadroların aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M. Kerim Yıldız Alim Tunç Fahrettin Poyraz
Ağrı Uşak Bilecik
Bekir Bozdağ Nevzat Doğan Şevket Gürsoy
Yozgat Kocaeli Adıyaman
Kurumu: Sağlık Bakanlığı
Teşkilatı: Taşra
İptal Edilen Kadrolar
Sınıfı Unvanı Derece Adet
GİH Okul Müdürü 1 3
GİH Okul Müdürü 2 3
GİH Okul Müdürü 3 5
GİH Okul Müdür Yardımcısı 1 3
GİH Okul Müdür Yardımcısı 2 9
GİH Okul Müdür Yardımcısı 3 3
GİH Okul Müdür Yardımcısı 4 1
EÖH Öğretmen 1 329
EÖH Öğretmen 2 55
EÖH Öğretmen 3 67
EÖH Öğretmen 4 58
EÖH Öğretmen 5 246
EÖH Öğretmen 6 6
Sınıfı Unvanı Derece Adet
SHS Sağlık Memuru 9 2500
YHS Hizmetli 5 260
YHS Hizmetli 7 140
YHS Hizmetli 9 225
YHS Hizmetli 12 240
YHS Terzi 5 65
YHS Terzi 7 57
YHS Terzi 9 13
YHS Aşçı 5 32
YHS Aşçı 7 75
Toplam 4395
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA ve SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Teknik düzenlemedir Sayın Başkan; uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Uygun görüş.
Sayın Hükümet?..
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Gerekçe okunsun.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İptal edilen kadrolarda sonradan ortaya çıkan değişikliklerin teknik düzenlemesi yapılmıştır.
BAŞKAN - Şimdi, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda eki cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 13/12/1983 tarihli ve 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinin birinci cümlesinden sonra gelmek üzere "Ancak bu maddeye göre diş tabibi ve eczacı unvanlarında çalıştırılacak personel merkezi sınav sonuçlarına bakılmaksızın kura ile yerleştirilir." cümlesi; aynı maddenin "ilgili mevzuat dahilinde" ibaresinden sora gelmek üzere "nöbet ücreti ödenir ve" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart.
Buyurun Sayın Kart.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 3 üncü madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım; Genel Kurulu Grubum ve şahsım adına bir defa daha selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 2 nci maddedeki değerlendirmelerime kaldığım yerden devam ediyorum. 2 nci ve 3 üncü maddeler birbirini tamamlayan maddeler; bu sebeple, bu şekilde bir değerlendirme yapıyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, 2 nci maddede ayrıntılı olarak anlattığım üzere, Türkiye'de, kamu yönetiminde, politikacı-bürokrat-işadamı üçgeni içinde dokunulamaz çetelerin, adacıkların oluştuğunu görüyoruz. Bunun en son örneklerini, maalesef, ilaç sektöründe yaşıyoruz değerli arkadaşlarım. Bunları, izninizle, anlatmak istiyorum.
Bu soygunu ve sebeplerini sorgulamadan evvel şu soruları sormamız gerekiyor yalnız, şu soruları değerlendirmemiz gerekiyor: Sağlık Bakanlığı mevcut bürokratik kadrolarını verimli ve etkin bir şekilde kullanabiliyor mu? Nitelikli, kıdem ve liyakate dayalı bir kadrolaşmayı gerçekleştirebiliyor mu? Sağlık harcamalarının denetimini ve ihaleleri hakkıyla yapıyor mu; usule uygun yapıyor mu, yasaya uygun yapıyor mu? Haksız kazanç ilişkilerinin üstüne gidiyor mu; yoksa, Sağlık Bakanlığı bürokrasisi bu ilişkilerin bizzat içinde mi? Parti örgütleri, bürokrat ve ilaç firmaları işbirliğiyle oluşan çetelere karşı, Sağlık Bakanlığı bürokrasisi gerekli mücadeleyi veriyor mu? Böyle bir amaç ve örgütlenmenin içinde mi?
İşte, değerli arkadaşlarım, biraz evvel, kürsüye söz atan arkadaşıma bunu soruyorum; bunları sorguluyor muyuz? Bunların denetimini yapıyor muyuz? Biz niçin varız? Bunları anlatalım.
Bakın, değerli arkadaşlarım, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu, Nisan 2005 ve Kasım 2005 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığının iddianamesine dayanarak söylüyorum. Aslında, bu, kamuoyuna da yansıyan bir olay. Nedir bu iddia?.. Belli bir ilaç firması var. Burada isimlendirme de yapmak istemiyorum. O ilaç firması merkezli olarak kaynaklanan; ama, o ilaç firmasıyla sınırlı olmayan, 29 firmayı kapsayan, Bakanlık bürokrasisinin de içinde olduğu ve -raporlara göre söylüyorum, gelişigüzel, soyut ifadelerle söylemiyorum- ilaç sektöründe, değerli arkadaşlarım, yıl itibariyle, yapılan yolsuzluğun tutarı 6 milyar dolar beyler! Türkiye'nin yatırım bütçesinin yarısı. İşin vahametini tasavvur edebiliyor musunuz?.. Ne yapıyor buna karşı Sağlık Bakanlığı bürokrasisi, buna karşı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ne yapıyor, Maliye Bakanlığı ne yapıyor? Ne yaptığını size iddianameden okumak istiyorum.
Bakın, devletin savcısı, İstanbul'dan feryat ediyor, isyan ediyor; başbakanlığa yazıyor, Sağlık Bakanlığına yazıyor, "bu davaları niye takip etmiyorsun" diyor. Aynen oradaki ifadelerle okuyorum. Ne diyor; devletin, Türkiye Cumhuriyetinin Cumhuriyet Başsavcısı diyor ki: "Devletin sistemli ve organize bir şekilde zarara uğratıldığı sabit olmasına rağmen, gerek Sağlık Bakanlığının gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu davayla ilgilenmediği, davayı takip etmediği ve davaya müdahil olarak katılıp, zararın tahsili konusunda hiçbir hukukî yaptırımın yapılmadığı gözlemlenmektedir."
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu raporlar, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları Nisan 2005, Aralık 2005 tarihli. Aradan bir yılı aşkın süre geçiyor, devletin savcısı Mayıs 2006'da Sağlık Bakanlığına soruyor, "bir yıl geçmiş, neden müdahil olmuyorsun" diyor, "Sağlık Bakanlığı niye bekliyor" diyor.
Devam ediyor cumhuriyet savcısı: "Raporlarda zarar miktarı belirtilmiş olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı devreye sokulup söz konusu zararın tahsili için ilgili hukuk mahkemesine dava açılmadığı gibi, halen İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin 2005/67 esasında derdest bulunan davanın da kamu hukuku adına takip edilmediği görülmüştür" diyor, yani, "niye müdahil olmuyorsun" diyor.
Devam ediyoruz; ilgili yazının 2 nci sahifesinden okuyorum: "Raporun -Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunun- 52 nci sahifesinden itibaren yer alan listedeki firmaların inisiyatifine bırakılan ve hiçbir denetime tabi tutulmadığı anlaşılan yüksek rakamlı 209 ilaçla ilgili olarak, kur'u ve adet bazındaki fiyat farklarının toplam satılan ilaç miktarlarıyla çarpılıp, oluşacak kamu zararının tespiti ve bu zararın tahsil edilebilmesi için, hangi ilaçtan ne miktarda, hangi firmanın sattığının Sağlık Bakanlığınca tespit edilerek, sorumluları ve tahsil edilecek firma bazında toplam tutarlarının belirlenerek tahsili hususunda da Maliye Bakanlığı Muhakemat Genel Müdürlüğüne bildirilmesi, fazla ödemelere sebebiyet veren Sağlık Bakanlığı personellerinin, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğünün, bunlar hakkında adlî ve idarî soruşturmanın yapılması gerekir" diyor, "neden bunları yapmıyorsunuz" diyor. Devletin savcısı Sağlık Bakanlığına soruyor değerli arkadaşlarım.
Devam ediyor; bakın, ne diyor... Bu, tabiî, çok dramatik, gerçekten üzücü, gerçekten düşündürücü, sizlerin sorgulamanız gereken bir husus. Ne diyor, bakın: "Raporlar incelendiğinde, ortada bir suç ve zarar olmasına rağmen, sorumluların bulunmadığı müşahede edilmiş…" Tasavvur edebiliyor musunuz, suç ilişkileri tespit ediliyor, zarar miktarı tespit ediliyor; ama, her nedense, her nasılsa ortada bir suçlu yok! Bu, devletin iflası değil midir?! Bu, kamu yönetiminin iflası değil midir?! Devlet niçin var?! Sağlık Bakanlığı niçin var?! Bunların denetlenmesi için değil mi, temel görevi bu değil mi?! Devam ediyor savcı: "Sorumluların bulunmadığı müşahede edilmiş; bu nedenle, söz konusu raporlarda çelişkiler tespit edilmiş olup, bu raporların tarafsızlığının ileride büyük tartışmalara ve sorumluları hakkında yasal işlemlere gidilmesine yol açacağı şüpheden ârî bulunmaktadır, (şüpheden uzak bulunmaktadır). Tüm bu olayların önüne geçmek, haksız ve sistemli bir şekilde devletin, âdeta, soyulmasını önlemek, tuz koktu dedirtmemek için, soruşturmaların gereken titizlikle yapılması, olmazsa Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığınca yapılmasının daha uygun olacağı düşüncesiyle durumu bilgilerinize arz ederim" diyor devletin cumhuriyet savcısı. Demek istiyor ki, "artık, senden ümidi kestim Sağlık Bakanlığı" diyor, "sen bu işin üstüne gitmiyorsun" diyor, "bu işi" diyor "Başbakanlık Teftiş Kuruluna aktaralım." Burada, Sağlık Bakanının, demagoji yapmadan, saptırma yapmadan, Başbakanlık Teftiş Kurulu raporlarının ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığı iddianamesinde ileri sürülen bu hususların gereğini, aradan geçen bir yıla rağmen, aradan geçen onbeş aya rağmen, onsekiz aya rağmen neden yerine getirmediğini, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının şu açıklamasına, âdeta, Bakanlığa yönelik olan bu iddianamesine, mahkeme iddianamesinden farklı olarak, Bakanlığa yönelik olarak, içerik olarak, iddianame niteliğindeki bu sorulara cevap vermesi gerekir Sayın Sağlık Bakanının. Bunlara, çıkıp, demagoji yapmadan, saptırma yapmadan, bunlara, bu sorulara, somut bir şekilde cevap vermesi gerekir. İnanıyorum ki, sizler de bu soruların cevaplarını merak ediyorsunuz, merak etmek durumundasınız.
RECEP KORAL (İstanbul) - Soru önergesi verin, yazılı cevap verir size.
ATİLLA KART (Devamla) - Soru önergesi verdim Değerli Arkadaşım, soru önergesi verdim; bakın, 2 Haziran tarihinde, o soru önergesini vermişim. O soru önergesinde neleri sorduğumu, birazdan, vakit bulursam anlatacağım; ama, aslında, bakın -halen sorgulama yapmıyorsunuz- Nisan 2005 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu raporundan söz ediyorum, Kasım 2005 tarihli Teftiş Kurulu raporlarından söz ediyorum, İstanbul Cumhuriyet Savcılığı iddianamesinden söz ediyorum. Aradan onbeş ay geçmiş, bunlar, kamuoyuna mal olmuş, basında bunlar tartışılmış. Neden, Sayın Sağlık Bakanı, aradan geçen bunca süreye rağmen kamuoyunu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Savcılık, suçluları ortaya çıkaramamış mı?
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - … kamuoyunu tatmin edecek bir açıklama getirmiyor?!
Bakın, değerli arkadaşlarım, savcı, olayın cezaî boyutunu takip ediyor. Savcı "ben cezaî boyutu takip ediyorum" diyor. "Mevcut raporlara göre" diyor savcı "bakın, suç ilişkileri tespit edilmiş, zarar miktarı tespit edilmiş, Sağlık Bakanlığı olarak, sen, üstüne düşen teknik çalışmayı yapıp, neden hukuk davalarını açmıyorsun, neden tazmin davalarını açmıyorsun; tazminat davalarını açmak benim görevim değildir" diyor savcı. "Sen, gelip, Sağlık Bakanlığı olarak, Maliye Bakanlığı olarak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, bu ceza davalarına neden müdahil olmuyorsun" diyor. "Müdahil olmadığın içindir ki, bu davalar, 2009 yılında zamanaşımına uğrayacak" diyor. Değerli arkadaşlarım, halen, neyin savunmasını yapıyorsunuz?! Neden sorgulama yapmıyorsunuz da savunmaya geçiyorsunuz?! Siz, hükümet değilsiniz; siz, yasama organısınız. Siz, sorgulama yapacaksınız; siz, bunların hesabını soracaksınız, siz, bunların hesabını soracaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, son cümlenizi alayım.
ATİLLA KART (Devamla) - Geldiğimiz noktada, Sağlık Bakanını, Sayın Sağlık Bakanını, tarikat kadrolaşmasını bir tarafa bırakarak, Sağlık Bakanlığı…
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) - Ne ilgisi var!..
ATİLLA KART (Devamla) - Buradan kaynaklanıyor işte, bunu anlayın artık, bunu idrak edin artık!.. (AK Parti sıralarından gürültüler)
…Sağlık Bakanlığı bünyesindeki ilaç yolsuzluklarını önlemeye ve görevini yapmaya davet ediyorum.
RECEP KORAL (İstanbul) - Biz de davet ediyoruz, o da görevini yapıyor zaten…
ATİLLA KART (Devamla) - Lafta davet ediyorsunuz, şeklen davet ediyorsunuz, gerçek anlamda görevinizi yapmıyorsunuz, takıyyecilik yapıyorsunuz! Sorun bu zaten. Türkiye'nin yaşadığı sorun bu.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Şov yapıyorsunuz!..
ATİLLA KART (Devamla) - Bunu artık görün ve sorgulayın.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kart.
Madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Kısa bir açıklama talebim var Sayın Başkan...
BAŞKAN - Sayın Bakanın bir söz isteği var; buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Öncelikle, Sayın Kart'ın ifadelerindeki çok fahiş bir yanlışı düzeltmem lazım. 6 milyar dolar kamu zararından bahsettiler kendileri.
ATİLLA KART (Konya) - Yıl itibariyle... Rapordan söz ediyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Müsaade edin, ben anlatayım. Siz…
ATİLLA KART (Konya) - Yolsuzluk tutarından söz ediyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yanlış okuduğunuz anlaşılıyor Sayın Kart.
BAŞKAN - Sayın Kart, müsaade eder misiniz. Siz sordunuz, siz konuştunuz, Bakan açıklayacak.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Muhtemelen, bu işi bilmeden, bazı basın-yayın organlarında yazanların yazdıklarından etkilenmişsiniz. Türkiye'nin yıllık ilaç harcaması 6 milyar dolar. Siz, neden bahsediyorsunuz?! O zaman, demek ki, Türkiye'ye bütün ilaçların bedava verilmesi lazım ki bir yolsuzluk olmasın. Sizin söylediğinizden böyle bir sonuç çıkıyor. 6 milyar dolar…
ATİLLA KART (Konya) - Raporda…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Ben, raporu falan bilmem.
6 milyar dolar…
ATİLLA KART (Konya) - Niye bilmiyorsun raporu!.. Başbakanlık Teftiş Kurulu raporundan söz ediyorum!..
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sizin her dediğiniz doğru, bizim dediğimiz doğru değil mi yani?!
ATİLLA KART (Konya) - Soyut şeylerden söz etmiyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Milletvekilim, dinler misiniz lütfen.
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen, dinleyin.
ATİLLA KART (Konya) - Cevap verme hakkının…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İstirham etsem, dinler misiniz...
BAŞKAN - Sayın Kart, karşılıklı konuşmayın lütfen… Siz, kürsüde istediğiniz gibi konuştunuz. Bakan, müsaade ederseniz, açıklayacak.
ATİLLA KART (Konya) - Hep bunu yapıyorsunuz…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Milletvekilim, lütfen, dinleyin.
ATİLLA KART (Konya) - Kamuoyunu yanıltıyorsunuz…
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - 6 milyar dolar rakamını siz değerlendirdiğinizde, ne kadar yanlış yaptığınızı göreceksiniz.
ATİLLA KART (Konya) - Kamuoyunu yanıltıyorsunuz…
BAŞKAN - Sayın Kart… Sayın Kart… Böyle bir usulümüz yok.
ATİLLA KART (Konya) - Soruşturma raporundan bahsediyorum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Şimdi, gelelim, bir sayın savcının…
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz, Genel Kurula hitap edin.
ATİLLA KART (Konya) - Kamuoyunu yanıltıyorsunuz!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilleri, gelelim bir sayın savcının iddianamesine…
ATİLLA KART (Konya) - Gerçekdışı konuşuyorsunuz!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Kimse sizin sözünüzü kesmedi!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilleri, bakınız, burada, kendisi de hukukçu olan Sayın Kart, ciddî bir yanlış yapıyor. Yürümekte olan bir davanın…
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - İşi gücü yalan söylemek!
ATİLLA KART (Konya) - Kim onu diyen saygısız?! Kim o saygısız?!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Yürümekte olan bir davaya…
ATİLLA KART (Konya) - Kim o saygısız?!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Sizsiniz!
ATİLLA KART (Konya) - Saygısız konuşuyorsun; terbiyesiz!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakan konuşuyor!
ATİLLA KART (Konya) - Utanmaz adam!.. Utanmaz adam!..
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ATİLLA KART (Konya) - Saygısızsınız!
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) - Bakan konuşuyor, dinleyin!
ATİLLA KART (Konya) - Utanmaz adam!.. Saygısız!..
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen…
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.
ATİLLA KART (Konya) - Bunları zapta geçin.
Saygısız adam, sorumsuz adam!.. Bunları sorgulayacağına, bunları kalkıp soracağına…
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz açıklayın, konuşmanızı yapın.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, bu şartlar altında nasıl konuşacağız?!
BAŞKAN - Sayın Kart… Sayın Kart…
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakan, doğruyu konuşun lütfen! Bütün milleti yanıltıyorsunuz burada!
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu, oturur musunuz yerinize!
ATİLLA KART (Konya) - Bunları sorgulamayarak o hırsızlığa ortak oluyorsunuz!
BAŞKAN - Sayın Kart…
ATİLLA KART (Konya) - Görevini yap, görevini yap! Milletvekili görevini yap!
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen oturun yerinize!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Milletvekilim, dinlemek lütfunda bulunabilecek misiniz?!
ATİLLA KART (Konya) - Saygısızlık yapma!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Kart, dinlemek lütfunda bulunabilecek misiniz?!
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Kart, dinlemek lütfunda bulunabilecek misiniz?!
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Bakan, siz lütfen resmî belgelere cevap verin!
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekillerim, Sayın Kart, burada, usul açısından ciddî bir yanlış yapmaktadır.
BAŞKAN - Sayın Bakan, bir dakikanızı rica edebilirim miyim...
Sayın Kart, siz, bu Parlamentoda, hukukçusunuz, hukukçu kimliğinizle daima öne çıkmak istiyorsunuz; saygı duyarım; kürsüde belgeleri konuşturuyorsunuz; ancak, siz, bir şey daha yapıyorsunuz ki, Parlamento geleneğine son derece yanlış, uygun olmayan ve size de hiçbir şey kazandırmayan bir şey; o da, bu Parlamentodaki sizin dışınızdaki milletvekillerinin sizden daha az şey bildiği düşüncesiyle…
ATİLLA KART (Konya) - Hayır, hayır…
BAŞKAN - ... âdeta ders verir bir üslup kullanıyorsunuz.
ATİLLA KART (Konya) - Öyle bir tavrım yok.
BAŞKAN - Lütfen... Bakın, Bakan söz istedi; "açıkla" dediniz; müsaade etmiyorsunuz! Lütfen yapmayın bunu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - "Yalan söylüyorsun" diyor!
BAŞKAN - Efendim, o, ayrı bir mesele; onu ben çözeyim; ama, Sayın Bakan konuşmak istiyor.
ATİLLA KART (Konya) - Ona müdahale etmiyorsunuz!
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
ATİLLA KART (Konya) - O terbiyesizliği yapana, o saygısızlığı yapana müdahale etmiyorsunuz; ortamı geriyorsunuz!
BAŞKAN - Lütfen… Lütfen; bu yaptığınız yanlış. Zabıtlara geçmiştir; hukukî yönden müracaatınızı yaparsınız; o ayrı mesele.
Buyurun efendim.
ATİLLA KART (Konya) - Yönetim zafiyeti gösteriyorsunuz Sayın Başkan.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - "Raporu bilmem" diyor Sayın Başkan, "raporu bilmem" diyor...
ATİLLA KART (Konya) - "Raporu bilmem" diyor!.. Neyi bileceksiniz siz?! Raporu bilmeyip neyi bileceksiniz?!
BAŞKAN - İşin garibi, bu tip itirazları, ne yazık ki, hep hukukçular yapıyor; yapmayalım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Sayın Kart, dinlemek lütfunda bulunabileceksiniz konuşacağım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilleri…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Yazılı cevap verin Sayın Bakan…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli milletvekilleri, bir konuyu özellikle ifade etmem gerekiyor. Burada, Sayın Kart, bir hukukçu olarak, ciddî bir usul hatası yapıyor. Bir sayın savcının bazı iddiaları var. Bunlar iddiadan ibarettir ve bu iddialara karşı, ilgili bürokratlar, kendilerini savunmak sadedinde, çıkıp, kamuoyuna açıklama bile yapamamaktadırlar; çünkü, yaptıkları zaman, yürüyen bir davayı etkilemekten, kendileri hakkında yine dava açılmaktadır. Dolayısıyla, şu anda, bir sayın savcının iddiaları dava konusu olmuşken, hukuk açısından da mesele yürürken, Sayın Kart'ın, burada, bu iddia sanki gerçekmiş gibi sanki sonuçlanmış gibi, sanki mahkeme sonuçlanmış gibi kamuoyuna yaptığı açıklamalar, değerli milletvekillerimizin, Yüce Meclisin huzurunda, bir defa, hukuk usulüne hiç uymamaktadır. Şunu açıkça ifade edeyim ki, hem Başbakanlık Teftiş Kurulunun hem de kendi Teftiş Kurulumuzun yaptığı incelemeler sonucunda, değerli savcılığa gerekli suç duyurusunda bulunan biziz. Bu savcının iddianamesi, bizim suç duyurumuzdan sonra ortaya çıkıyor. Şimdi, burada, şöyle bir husus var: Biz, ilgili firmaların, eksik beyanlarından dolayı, ödeme yapmaları için, Maliye Muhasebata da gerekli bildirimleri yapmışız. Muhtemelen sayın savcı, dosyaları yeterince incelemediği için, böyle bir dava açmış. Tamamen bir iddiadan ibaret…
ATİLLA KART (Konya) - Yine saptırma yapıyorsunuz…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Savcı kızacak ama size!...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Tekrar söylüyorum: Bu ülkeye hizmet etmekten başka bir maksadı olmayan çok değerli bürokratlarımızı, kamuoyunun karşısına çıkıp da, bir dava devam ederken, kendilerini savunmak imkânına bile sahip olmayan değerli bürokrat…
ATİLLA KART (Konya) - Siz yapacaksınız…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - İşte yapıyorum şimdi…
ATİLLA KART (Konya) - Zamanında yapacaktınız…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli bürokratlarımızı, bu şekilde, sanki bir dava sonuçlanmış gibi, töhmet altında bulundurucu konuşma, bir defa, hukuk usulüne hiç uymamaktadır. Ben bunu özellikle ifade ediyorum ve 6 milyar dolarla uzaktan yakından ilgisi olmayan -burada tartışılan konular- rakamlardır.
Yüce Meclisinizi bilgilendirmek istedim, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Madde üzerindeki müzakereler tamamlanmıştır.
3 üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4 üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 6- Bakanlık, hizmetin yürütülmesi bakımından gerekli gördüğü ilçelerde Sağlık Grup Başkanlıkları oluşturabilir. Bu Başkanlıklara ayrıca kadro tahsisi yapılmaz ve buralarda gerek duyulan hizmetler, ilgili ilçede bulunan personel eliyle yürütülür."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu; buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabiî, bu maddede, hizmetin yürütülmesi… Hizmetten kim alıyor; hastalar. Önce, Türkiye'de her hastaya saygılı olmamız gerekiyor; ister devlet hastanesinde ister üniversite hastanelerinde. Tabiî, acaba, üniversite hastaneleri bu Hükümetin ilgi alanına girmiyor mu?! Oradaki hastalar hasta değil mi?! Bunu, hepinizin takdirine sunuyorum. Malatya İnönü Üniversitesi, yılda 250 000 hastaya bakıyor. Acaba, bu hastalar bizim hastamız değil mi?! Bu hastalara 14 ameliyathanenin açılmaması, oradaki insanların sağlığının tehlikeye atılması, acaba, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti açısından nedir?.. Acaba bu Hükümetin ilgi alanına girmiyor mu?! Üçbuçuk yıldır, Maliye Bakanlığı kadro veriyor, Devlet Personel kadro veriyor; ama, bu Mecliste birilerinin "olmaz" demesiyle, 250 000 hastaya saygısızlık yapılıyor. Bu ayıptır! Bu hasta hepimizin hastası. 250 000 hasta sayın milletvekilleri!.. Hastanın siyaseti olur mu?! Buradaki bazı milletvekillerimizin Sayın Rektörle olan kavgasını kuruma mal ediyorsunuz. Orası benim üniversitem. Orada 20 000 tane öğrencim okuyor. 20 000 öğrencime saygısızlık yapılıyor. 1 000 tane insan, ebe, hemşire, sağlık memuru, temizlik şirketi kadrosunda çalıştırılıyor. Bunlar nedir sayın milletvekilleri?.. Yazık değil mi?! Bunlar bizim hastamız değil mi?! O insanlar benim insanım değil mi?! O insanlar (X) partinin, (Y) partinin, (Z) partinin elemanları mı?! Oraya herkes gidiyor. 250 000 kişi... Bu bir saygısızlıktır. Bu Yüce Meclise yakışmıyor. Plan ve Bütçe Komisyonundan geçecek, Devlet Personelden geçecek, Maliye Bakanlığı kadroyu verecek, Millî Eğitim Bakanlığı Yükseköğretim Genel Müdürlüğü, evet, bu üniversitenin şu kadar ihtiyacı var diyecek; ama, bu Meclis nedense kabullenmeyecek!.. Nedir; efendim, milletvekillerinin, hangi ilimizde olursa olsun, böyle bir ihtiyacı getirsin, hangi milletvekili getirirse getirsin, şahsen bizler, hasta için elimizi kaldırırız arkadaşlar.
Yeni üniversiteler kuruluyor. Onlara, daha, 4 fakülte, 5 fakülte, her birine 1 100, 1 200 tane kadro veriyorsunuz. Malatya İnönü Üniversitesinin, otuz yıllık üniversitenin kadrosu 1 200 arkadaşlar. Bunun ismi nedir arkadaşlar?.. Yani, nedir? Malatya size kötülük mü yaptı? Oradaki insanlar size kötülük mü yaptı? Oradaki insanlar size oy vermedi mi? Yüzde 51 oy aldınız. (AK Parti sıralarından "Malatya'yı seviyoruz" sesi)
Çok seviyorsunuz ya! Malatya'yı çok seviyorsunuz, belli! Belli!.. Belli!.. Belli!.. Yalvardık!.. Yalvardık!.. Üçbuçuk yıldır AK Parti Grup Başkanvekillerine yalvarıyorum. Herkes de her şeyi biliyor; ama, nedense, âdeta yalvardım. Benim için değil, hastalarım için, öğrencilerim için. Yazık ediyorsunuz. Eğer bunun adı siyasetse, hakikaten, ben böyle bir siyasetten, bilemiyorum, bir şey anlamıyorum. Bu ülke bizim, bu hastalar bizim. Bu nasıl siyaset arkadaşlar?! Böyle bir siyasetten nefret ediyorum, esefle kınıyorum! Oradaki insanlar, her gün, kapılarda, gidin gecenin 03.00'ünde, 05.00'inde, en az 300-500 kişi yatıyordu hastanenin önlerinde, muayene olmak için arkadaşlar. Yazık ediyorsunuz…
Ben, bir kez daha, Yüce Meclisin dikkatine sunuyorum: Bunun adı nedir?! Eğer bir rektörü sevmiyorsanız, sevmeyebilirsiniz; ama, o üniversite bir rektörle değil arkadaşlar; o üniversitede, yılda 250 000 hasta muayene oluyor, o üniversitede 20 000 tane öğrenci okuyor. Bunları sevmek zorundasınız, siz hükümetsiniz. 20 000 öğrenciye saygısızlık yapıyoruz. Bu Meclis buna engel olmamalı. Bunlar bizim çocuklarımız, bunlar bizim hastalarımız. Sadece devlet hastanelerine bakıyoruz; ama, üniversite hastanelerini hakikaten yok ediyoruz.
Ben, Hükümetin, Türkiye'deki tüm üniversite hastanelerine -yani (x) vilayet, (y) vilayet, (z) vilayet- eğilmesini istiyorum. Bu konuda, kesinlikle, üçbuçuk yıldır tek adım atılmadı. Onlar bizim hastalarımız arkadaşlar. Bir kez daha, hepinizin sağduyusuna sunuyorum; bir kez daha, hepinizin dikkatine sunuyorum. Etmeyin; hastanın siyaseti olmaz, öğrencinin siyaseti olmaz; ama, inat ediyorsunuz. Burada en az on defa gündeme getirdik. Sayın Kapusuz'a demin söyledim; bir gün gelin benimle ya, ben sizi götüreyim, oradaki insanları bir görün. Eğer vicdanınız varsa, sabahın 05.00'inde, sırf, ameliyathane olmadığı için… 25 ameliyathanenin 10 tanesi açılmıyor arkadaşlar, kadro yokluğundan. Oradaki çalışan insanlar -ebe, hemşire, sağlık memuru, röntgen teknisyeni- 350 000 000 maaşa talim ediyorlar. Yazık değil mi bu insanlara arkadaşlar?!
Ben, hepinizi bir kez daha üniversite hastanelerine… Hakikaten onları dışlamış, hiç ilgilenmedi üçbuçuk yıldır bu Hükümet; ama, yanlış yapıyoruz arkadaşlar; bu Yüce Meclis, hakikaten buna eğilmeli; bu, hepimizin görevi. Bugün budur, yarın, yarın demeyin. Lütfen, rica ediyorum, bir kez daha dikkatinize sunuyorum.
Sayın Bakanım, demin arz ettim, Malatya Beydağı Devlet…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Süren bitti.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Süre bitmedi arkadaşım, devam ediyor Ramazan Bey. 2,5 dakika daha sürem var. Siz, gelir konuşursunuz…
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Alkışlayacağım; onun için.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Alkışlamayın efendim, ben, alkış istemiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Alkışlanacak bir şey yok ki! Ben, arkadaşa söylüyorum; yanlış anlama! (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yazıklar olsun sana! Yazıklar olsun sana! Eğer, bir gün Elazığ'la ilgili bir konuyu buraya getirirsen, aynı şekilde… Çünkü, getiremiyorsun!.. Getiremiyorsun çünkü, getiremiyorsun! Getirmezsin bir gün…
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elazığ) - Gecenin bu saatinde!.. Hangi üniversite hastanesinde 500 kişi var?!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Gecenin bu vakti!..Hastanın gecesi mi var be?! Hastanın gecesi mi var?! Sen, gel…
BAŞKAN - Lütfen, karşılıklı konuşmayalım efendim, lütfen.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Benim çektiğimi sen çeker misin orada; çünkü, sen duygusuzsun, ilgilenmiyorsun!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, siz Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - İlgilenmiyorsun; hasta senin neyine, öğrenci senin neyine; ilgilenmiyorsun!
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sakin ol!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ne sakin olacağım, görüyorsunuz; ama ya!
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Kayısı yemedin mi, biraz sakin ol!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Ramazan Bey, ben sakinim.
Sayın Bakanım, demin de arz ettim, Malatya Beydağı Devlet Hastanesine, sigorta hastanesiyken başhekim atadınız. Bu insan… Hasta memnuniyeti her şeyin en üstündedir. Bir hasta, hastaneye gittiği zaman orada mutluysa, en iyi hakem hastadır arkadaşlar. Malatya'daki tüm bu hastalar, Malatya Devlet Hastanesine gittiği zaman çok mutlu idiler; çünkü, o Başhekim o hastaneyi hastane yaptı; ama, ne hikmettir, adamı görevden aldılar. Yahu, bu adam ne yaptı?! Ne yaptı bu adam?! Siz atadınız bu adamı. Siz atadınız bu adamı yahu!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - İyi çalışmamıştır!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Yahu "iyi çalışmamıştır"ın takdirini Sayın Bakanım yapsın, oradaki hastalar yapsın. Burada oturup ezbere öyle söylemeyin. Malatya halkı şunu istiyor; neden?..
Yine, Yeşilyurt Devlet Hastanesi…
TEMEL YILMAZ (Gümüşhane) - Ama, hep Malatya'yı konuşma, bir de Türkiye geneline geç arkadaş! Yani, hep Malatya'yı konuşuyorsun; maddeye gel maddeye.
(AK Parti sıralarından "Hep hastalar üzerinden siyaset yapıyorsun" sesleri)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Beyefendi, ben siyaset yapmıyorum. Ben, benim insanımın ihtiyacını söylüyorum.
Yaptığınız her şeyi yapıyorsunuz, yanınıza kâr kalıyor. Yapmayın be! Başhekimi görevden aldılar, yeni başhekim getirdiler, idarî yargıyla döndü, çağırıyorlar, baskı yapıyorlar: Sen istifa et!.. Ya, neden istifa edeyim kardeşim, ben ne yaptım?.. O hastaneyle ilgili, bilemiyorum size geldi mi, bende var; ben hiç kimseye… Belgesiz, bilgisiz… Size takdim edeceğim neler olduğunu, neler olduğunu takdim edeceğim şimdi.
Yine, bir başka devlet hastanemizde… Ben şunu soruyorum, acaba davetiye usulüyle Türkiye'de kaç tane hastane yaptınız? Davetiye, hiç ihalesiz... Tamam, yapın, teşekkür ederim…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Ha, biraz da teşekkür et.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
…ama, Türkiye'de bunu herkese duyurun. Çağır falanca müteahhidi, ver ihaleyi! Olmaz arkadaş öyle şey!
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - İhale Kanunu var ya!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Davetiye usulüyle ve doğrudan teminle acaba Türkiye'de kaç hastaneyi bir şekilde belli insanlara verdiniz? Bunu eğer…
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) - Vermedi, vermedi…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sayın Bakanıma soruyorum, bir şekilde herkesi aydınlatırsa çok mutlu olurum. Benim tahmin ettiğim 35 hastane.
Ve yine söylüyorum, Sağlık Bakanlığı ve yerel yöneticiler emek veren insanlara teşekkür etmesini bilmelidir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun;
a) 88 inci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendine "sağlık müdür yardımcılığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "sağlık grup başkanlığı",
b) 175 inci maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesine "Ancak," ibaresinden sonra gelmek üzere "sağlık grup başkanlığı",
ibareleri eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç; buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı düşüncelerimi, bazı tespitlerimi, müsaade ederseniz, çok kısa bir süre için paylaşmak amacıyla söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, ucu açık bir mesaiyi eğer bu Mecliste gündeme getirdiysek, sayın milletvekillerinin, hangi partiden olursa olsun, kendilerinin İçtüzükten doğan hem yasama görevlerini hem o konuyla ilgili tespit ettikleri bazı durumları bu kürsüden dile getirmesini saygıyla karşılamak zorundayız. Üzüldüğümü ifade ediyorum. Zaman zaman espriler olur. O esprilere hep beraber de güleriz; ama, bir milletvekilinin, kendi bölgesine olan duyarlılığını, kendi bölgesindeki sorunları, fırsat kollayarak, her fırsatta, her aşamada buraya getirmesinden, kendi Partime mensup bir milletvekiliyse, ben bundan gurur duyarım.
Değerli arkadaşlarım, şuradan bir gözlemleme fırsatım oldu ve üzülerek söylüyorum; yani, gülerek, bir arkadaşımızın, espri boyutunu aşan ifadesine diğer bir arkadaşımızın "hadi hadi, sen ne söylersen söyle, hadi çabuk bitir de gidelim" tarzında yaklaşımı, inanın, bu yüce çatı için hiç uygun bir manzara değil.
Yine, dört yılı tamamlayacağım Grup Başkanvekili olarak görev yaptığım dönemde, Sayın Atilla Kart'ın, böylesine çalışkan bir milletvekilinin Grubumda bulunmasından da ayrıca mutluluk duyuyorum. Bazı sorunları dile getiriyor arkadaşımız; yani, hepimizin görevi olan uyarılarda bulunuyor, düşünmeye davet ediyor, soru soruyor konuyla ilgili. Bunları küçümsememek gerekiyor. Bunları mütebessim bir İfadeyle karşılamamak gerekiyor. Bu konuda bu tespitlerimi anlayışla karşılayın. Eğer, yasama süreci bu şekilde uzatılırsa -uzatılmasına karşı olduğum için değil- çıkan milletvekillerinin görüşlerine de saygıyla yaklaşmayı hepimizin öğrenmesi gerekiyor.
Vaktinizi fazla almayacağım.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
5 inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6 ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4/1/1961 tarihli ve 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin dördüncü fıkrasına "yüzde 800'ünü" ibaresinden sonra gelmek üzere "eczacılara yüzde 300'ünü" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?.. Yok.
1 adet önerge var, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1199 sıra sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesi ile 4/1/1961 tarih ve 209 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin 4 üncü fıkrasına eklenmesi öngörülen ibarenin "hastane müdürü ile eczacılara yüzde 250'sini ve başhemşirelere yüzde 200'ünü" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp Fatsa M. Emin Tutan Mehmet Kılıç
Ordu Bursa Konya
Alim Tunç Nevzat Doğan
Uşak Kocaeli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükümet önergeye katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Hizmette verim ve etkinliğin sağlanması ve ücrette adaletin temini amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, 6 ncı maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
8 inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
Gündemin 7 nci sırasında yer alan, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.- Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/572) (S. Sayısı: 817)
BAŞKAN - Sayın Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
8 inci sırada yer alan, Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1210) (S. Sayısı: 1212)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 28 Haziran 2006 çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 02.36