DÖNEM: 22 CİLT: 110 YASAMA YILI: 4
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
58 inci Birleşim
2 Şubat 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in, Osmanlı Devletinin kuruluşunun 707 nci yıldönümünde, Osmanlının başarılarının temel unsurlarına ilişkin gündemdışı konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Bektaşiler ve Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı konuşması
3.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, okullarda birinci yarıyılın bitmesi nedeniyle, eğitim-öğretimin değerlendirmesine ve Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Rusya Federasyonu Başkortostan Cumhuriyeti Devlet Meclisi Başkanı Konstantin Tolkaçev ve beraberindeki Parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/967)
2.- Kenya Parlamentosu Tarım, Arazi ve Doğal Kaynaklar Komitesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/968)
3.- Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/969)
4.- Letonya Parlamento Başkanı Ingrida Udre ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/970)
III.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Anavatan Partisi Grup önerisi
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076)
V.- SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Karayolları Genel Müdürlüğünün danışmanlık hizmeti ihalesine ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11360)
2.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, belde yollarının yapım, bakım ve onarımına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK'ın cevabı (7/11362)
3.- Denizli Milletvekili Mehmet U. NEŞŞAR'ın, isteğe bağlı Bağ-Kurluların sağlık yardımından yararlanamamasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11364)
4.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sosyal güvenlik prim alacaklarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11365)
5.- Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, sosyal güvenlik prim alacaklarının taksitlendirilmesine ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11366)
6.- Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Atatürk'ün kişisel eşyalarının müzayedede satışına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11412)
7.- Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, şişe sularının denetimine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/11443)
8.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Aksaray'ın bir köyünün sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin soruları ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/11492, 11493, 11494, 11498)
9.- Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Seydişehir Alüminyum Fabrikasının özelleştirme şartlarına aykırılık iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11515)
10.- Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan'ın bir köyünün sağlık ocağı ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/11605)
11.- Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Yüksek Sağlık Kuruluna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/11642)
12.- İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Ziraat Bankasının Kayseri'nin bir kasabasındaki şubesinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı (7/11648)
13.- Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan BALANDI'nın, geçici görevlendirme yapılan personelin öğretmen eşlerinin tayinine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/11666)
14.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Bor Şeker Fabrikasının özelleştirileceği iddiasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11668)
15.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tütün eğitim öğretim yardımına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11811)
16.- Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Emekli Sandığının sağlık hizmeti alımlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/11817)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 15.08'de açılarak üç oturum yaptı.
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'nın iktisadî kalkınmasına ve hayat standardının yükselmesine etki edecek olan mavi tünel sulama ve içmesuyu projesinin sağlayacağı yararlara ilişkin gündemdışı konuşmasına, Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler cevap verdi.
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, sabit ve mobil telefonlarla yapılan iletişimden alınan yüksek vergiler sonucunda vatandaşların iletişim hizmetlerinden yeterince yararlanamamasının getirdiği olumsuzluklara karşı alınması gereken tedbirlere,
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir, üreticilerin ve ihracatçıların Türkiye ekonomisine kazandırdıkları işgücü ile katmadeğere ve işadamlarına hükümetçe destek verilmesinin kalkınmaya sağlayacağı katkılara,
İlişkin gündemdışı birer konuşma yaptılar.
Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın (2/677) esas numaralı kanun teklifini,
Isparta Milletvekili Mehmet Sait Armağan'ın (6/1624) esas numaralı sorusunu,
Geri aldığına ilişkin önergeleri okundu; Adalet Komisyonunda bulunan teklifin ve sorunun geri verildiği bildirildi.
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 45 milletvekilinin, İzmir İlinde çimento sektöründeki denetimsiz fiyat oluşumunun ve tekelleşme iddialarının (10/334),
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, kuş gribi hastalığının yaygınlaşmasının nedenleri ile toplum sağlığına ve ekonomiye etkilerinin (10/335),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının:
1 inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2 nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının (1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3 üncü sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İzmir Milletvekili Fazıl Karaman ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin, 178 Sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bir Madde Eklenmesine Dair (2/614) (S. Sayısı: 1055),
4 üncü sırasında bulunan, Kırşehir Milletvekili Hacı Turan'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/675) (S. Sayısı: 1070),
Kanun Tekliflerinin müzakereleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
2 Şubat 2006 Perşembe günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.
İsmail Alptekin
Başkanvekili
Harun Tüfekci Yaşar Tüzün
Konya Bilecik
Kâtip Üye Kâtip Üye
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.08
2 Şubat 2006 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 jnci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yetersayısı vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.
Gündemdışı ilk söz isteği, Osmanlı Devletinin kuruluş yıldönümü münasebetiyle İstanbul Milletvekili Sayın Ekrem Erdem'e aittir.
Buyurun Sayın Erdem.
Süreniz 5 dakika.
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEMDIŞI KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in, Osmanlı Devletinin kuruluşunun 707 nci yıldönümünde, Osmanlının başarılarının temel unsurlarına ilişkin gündemdışı konuşması
EKREM ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı Devletinin kuruluşunun 707 nci yıldönümü münasebetiyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; bu vesileyle Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bundan 700 yıl önce Osmanlılar, üç kıtada asırlarca süren, çokdinli, çokdilli, çokkültürlü bir imparatorluğun temelini atmışlar, Osmanlı Aşiretini cihan imparatorluğuna, beyliğini de dünya liderliğine dönüştürmüşlerdir. Bölgede Osmanlılardan daha güçlü beylikler, devletler ve imparatorluklar vardı; Osmanlılar karşısında hepsi yok olup gittiler. Osmanlıların başarıları için çok şeyler söylenebilir; ancak, ben, burada, bu başarıların temel unsurları olarak gördüğüm birkaç hususu müsaadenizle bu kürsüden sizlerle ve yüce milletimle paylaşmaya çalışacağım.
Burada en önemli etken, şüphesiz ki, özellikle de kuruluş aşamasında, Osmanlıların sahip oldukları samimiyet ve kararlılıktır. Söğüt de, yani, Selçuklu-Bizans sınırında kurulan küçük bir uç beyliğin, İslamiyet ve Bizans İmparatorluk mirasını devralarak, Balkanlar ve Anadolu gibi son derece stratejik, karışık, savunulması zor bir bölgede, istikrarlı ve kıskanılacak kadar uzun ömürlü bir imparatorluk kurabilmelerini, ancak Osmanoğullarının maneviyatları, azim ve kararlıklarıyla açıklayabiliriz.
Başlangıçta yeterli bir devlet tecrübesine sahip olmayan Osmanoğulları, en eski medeniyetlere beşiklik etmiş bu topraklardaki bütün tecrübe ve birikimlerin doğal mirasçıları olarak kendilerini görmüşler, bunlardan da istifade etmişlerdir. Fethettikleri ülkelerin yalnızca topraklarını Osmanlı toprağı yapmakla kalmamış, onların her türlü tecrübelerini de birikimlerine katarak, her sahada, ilimde, kültürde, sanatta, idarecilikte büyük bir maharet sahibi olmuş ve büyük bir medeniyet kurmuşlardır.
Osmanlıların bu başarılarında önemli sebeplerden birisi, etraflarında bulunan devletlerle olan ilişkilerinde ortaya koydukları stratejidir. Diğer beylikler kendi içlerinde ve kendi aralarında sürekli bir mücadele içinde bulundukları bir dönemde, Osmanlılar kararlı bir şekilde Batıya yönelerek, mümkün olduğunca bu iç mücadelelerden uzak kalarak, Anadolu Müslüman Türk Halkının sevgi ve sempatisini kazanmaya çalışmışlardır.
Üzerinde durulmaya değer başka bir unsur da, toplumda saygın bir yere sahip -bugünkü manada sivil toplum örgütleri olarak da görülebilecek- şeyh, derviş ve ahilerle kurulan yakın ilişkilerdir. Kendilerine iltifat edilen, değer verilen ve saygı gösterilen bütün bu şahsiyetler, birliğin sağlanmasının yanında, Osmanlı toplumunun mayalanmasında da, kültürünün oluşmasında da, hatta, Osmanlı aidiyet duygusunun gelişmesinde de belirleyici olmuşlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Osmanlı tarihinin kuruluş felsefesini de oluşturan Ertuğrul Gazi'nin Osman Gazi'ye vasiyetinin özü "insan Allah'ın emanetidir, ona göre bakacaksın, o adaletle hizmet edeceksin" ilkesidir. Devlet, insanı korumak ve ona hizmet etmek için vardır. Bu nedenledir ki, Osmanlının fethettiği yerlerde kendinden olmayan toplumlara karşı merhametli ve hizmet edici bir tutum içinde bulunması, başarısının başka önemli bir sebebidir.
Osmanlı tarihi sadece fetih ve askerî başarılardan ibaret değildir, Osmanlının asıl ve en önemli özelliği devlet örgütlenişi, devlet disiplini, dengeli ve adil yönetimi ve bütün vatandaşlarına hiçbir ayırım gözetmeksizin tanıdığı din ve vicdan özgürlüğüdür. Batı'nın Ortaçağ karanlığı içerisinde kıvrandığı, insanların din, dil ve düşüncelerinden dolayı engizisyon mahkemelerinde zulme uğradığı bir dönemde Osmanlı topraklarında özgürlük vardı, hoşgörü vardı, aydınlık vardı; kimsenin dinine, diline ve yaşayışına karışılmıyordu. Bu da, Osmanlı İmparatorluğunu bölgenin cazibe merkezi haline getiriyor ve büyümesini sağlayan en önemli etkenlerden biri yapıyordu. Zulme uğrayan her fert, her millet, kendi dininden, kendi ırkından olan zalimler karşısında Osmanlıları kurtarıcı olarak görüyor, hatta, ülkelerini fethe davet edenler bile oluyordu. Sanılanın aksine, ülkelerin fethi kılıçlardan önce gönüllerde sağlanıyordu.
Fransız İhtilalinden 326, İnsan Hakları Beyannamesinin ilanından 485 yıl önce, 1463 yılında yazılmış olan ve aslı, halen Bosna'da Fransisken Kilisesinde bulunan fermanında Fatih Sultan Mehmet…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı tamamlayın.
EKREM ERDEM (Devamla) - "Ben Fatih Sultan Han bütün dünyaya ilan ediyorum ki; bu padişah fermanı verilen Bosnalı Fransiskenler himayem altındadır ve emrediyorum: Hiç kimse bu adı geçen insanların ne de onların kilisesini rahatsız etmesin ve zarar vermesin. İmparatorluğumda huzur içerisinde yaşasınlar ve göçmen durumuna düşen insanlar özgür ve güvenlik içerisinde yaşasınlar. İmparatorluğumdaki tüm memleketlere dönüp, korkusuzca kendi manastırlarına yerleşsinler.
Ne padişahlık eşrafından ne vezirlerden veya memurlardan ne hizmetkârlarımdan ne de İmparatorluk vatandaşlarından hiç kimse bu insanların onurunu kırmayacak ve onlara zarar vermeyecektir.
Hiç kimse bu insanların hayatlarına, mallarına ve kiliselerine saldırmasın, hor görmesin veya tehlikeye atmasın, hatta, bu insanlar başka ülkelerden devletime birisini getirirse onlar da aynı haklara sahiptir.
Bu padişah fermanını ilan ederek, burada, yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah'ın büyükelçisi Aziz Peygamberimiz Muhammed ve 124 000 peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki, emrime uyarak bana sadık kaldıkları sürece, tebaamdan hiç kimse bu fermanda yazanların aksini yapmayacaktır" ifadeleriyle fazla söze ihtiyaç bırakmamıştır. Bu belge bile tek başına çok şey ifade etmektedir. Osmanlıların başarılarının ana felsefesini ortaya koymakta, günümüz insanına muhtaç olduğu mesajlar vermekte, huzur, barış ve hoşgörünün reçetesini sunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, bu toprakları bize vatan yapan şanlı ecdadımızı rahmet ve şükranla anıyor, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Gündemdışı ikinci söz isteği, muharrem ayı münasebetiyle, İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.
Buyurun Sayın Gülçiçek. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Bektaşiler ve Alevîler için muharrem ayının önemine ilişkin gündemdışı konuşması
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz günler, ülkemiz ve ülkemizin dışında sayıları milyonlarla ifade edilen Alevî-Bektaşi yurttaşlarımız için büyük bir üzüntüyle anımsanan facianın 1324 üncü yıldönümüdür. Bu faciayı anmak amacıyla şahsım adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, Sayın Başkana, bu önemli günde bana bu olanağı tanıdığı için teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kerbela, İslam tarihinde, en kanlı ve en zalim katliamın yaşandığı, Hz. Peygamber'in torunu ve Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin'in, 72 taraftarı ve aile efradıyla birlikte katledildiği ve Hz. Hüseyin'in başsız cesedinin gömüldüğü bir belalar diyarıdır.
Bu elim olayda, Hz. Muhammed'in sevgili kızı Fatma, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin ve ehlibeytin haklılığına inandıkları için orada katledilen ve şehit düşenlerin anısı önünde saygıyla eğiliyor, onlara Yüce Tanrı'dan rahmet, yurttaşlarımıza, İslam âlemine ve tüm insanlığa başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kerbela olayının temelinde iki temel karşıtlığın savaşı yatar. Bu karşıtlıklardan biri iyiyi, diğeri kötüyü simgeler. Eşit koşullarda bir savaş olmadığı için, diğer bir deyişle, taraflardan biri bir anlamda tuzağa düşürüldüğü için, mazlum ile zalimin savaşıdır ve bir zulmün hikâyesidir. Bu hikâye, günümüzde de hâlâ devam etmektedir.
Kerbela olayı, tarihsel ve toplumsal anlamda, toplu kıyımların en zalim ve acımasız olanlarından biridir. Hz. Hüseyin ve beraberindekiler, tarih sayfalarını acılı hikâyeleriyle oluşturmuşlardır. Onların hikâyelerinin çarpıcılığı günümüze dek mesajın vurgulamasını taşımıştır. Bugün, artık, Hz. Hüseyin'in şahadeti ve Kerbela olayı, yeryüzünün herhangi bir yerindeki zulme karşı isyanın ve mazlumların simgesi haline gelmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kerbela katliamı, gerek politik gerekse finansal boyutuyla, İslam topluluğu arasında onulmaz bir yara bırakmıştır. Kerbela'da meydana gelen bu korkunç olay, bir utanç perdesi ve bir ağlama duvarı olarak İslam tarihine geçmiştir.
Ülkemizde yaşayan Alevî yurttaşlarımız, muharrem ayı boyunca muharrem matemini yaşamaktadır. Alevî yurttaşlarımızın din ve inanç gereksinimlerinin karşılanmasını beklemeleri onların en doğal haklarıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Alevî-Bektaşi yurttaşlarımız, 31 Ocaktan başlayarak, 12 imamın ve ehlibeytin anısına, 12 gün oruç ve yas tutacak, muharrem cemi yapacak, ibadet edecek, inançlarının gereğini yerine getireceklerdir.
Alevî-Bektaşi yurttaşlarımız, hükümet yetkililerinden, muharrem ayı boyunca, TRT televizyon ve radyo kanallarından, geçmiş yıllardaki gibi, Alevîliği başkalaştırıcı, yozlaştırıcı yayınlar yapmak yerine, Alevî-Bektaşi kuruluşlarının ve Alevî-Bektaşi inancının temsilcileriyle ortaklaşa hazırlanacak yayınların yapılmasının doğru olacağı kanısındayım. TRT'nin, yapacağı objektif yayınlarla, Alevî-Bektaşi inancını ve kültürünü, genç kuşakların, Alevî-Bektaşi inancı ve kültürü hakkında yeterli bilgisi olmayan vatandaşlarımızın Alevîliği daha doğru tanımasına ve bilgilenmesine katkı sağlayacağına inanıyorum.
Sayın Devlet Bakanımız Mehmet Aydın'ın, 21 Aralık 2004 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 36 ncı Birleşiminde yaptığı konuşmada "Türkiye'de Alevîlik az biliniyor. Türkiye'de Sunnîlerimiz Alevîliği çok az biliyor. Bu bilgi eksikliğini gidermemiz gerekiyor" demişti.
Değerli arkadaşlarım, bu bilgi eksikliğinin giderilmesi kimin görevidir; elbetteki, hükümetlerin görevidir. Hükümetler, üzerlerine düşen görevleri yapmalıdır ve bu bilgi eksikliklerini gidermenin tek yolu, Alevî - Bektaşi yurttaşlarımızın haklı istemlerine yanıt vermekle, yurttaşlarımızın haklı istemlerini ve onların sorunlarını çözmekle olur. Sayın Başbakan yurt dışında medeniyetlerarası diyalog ararken, ülkemizde şu ana kadar Alevî-Bektaşi kurum ve yöneticileriyle görüşmemesi ve onların taleplerine yanıt vermemesi düşündürücüdür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yayınlanan AB 2005 İlerleme Raporunun 29 uncu sayfasında "Alevî toplumu ibadet yerlerinin tanınması ve ilgili devlet kurumlarında temsilleri alanında ve zorunlu din eğitimine ilişkin uygulamada güçlükler yaşamaya devam etmektedir" ifadeleri yer almaktadır. AB sürecinde, bu rapordaki ifadelerden anlaşılması gerekenler açık ve nettir. Bu raporda yer alan istemlerin yerine getirilmesi, bu süreçte kaçınılmazdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı, lütfen, tamamlayınız.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Alevî yurttaşlarımızın din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu dersler kapsamından çıkarılması, cemevlerinin yasal bir statüye kavuşturulması gibi haklı istemlerini başkalarından talimat alarak yapmak yerine, gelin iktidarıyla muhalefetiyle beraber çözelim. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması ve Hacı Bektaş üniversitesinin kurulması için vermiş olduğum kanun tekliflerinin bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınmasının önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; anayasal kuruluşlar olan Diyanet İşleri Başkanlığı, TRT gibi kamu kuruluşlarımızın, Anayasamızın 10 uncu ve 24 üncü maddelerindeki ifadelere bağlı kalarak, bütün inançlara eşit davranmasıyla, sorunların kısmî de olsa çözümünün mümkün olduğunu düşünmekteyim.
Kerbela'yı anarken, geçmişte yaşanan acıların günümüzde ve gelecekte de artık yaşanmaması, her yerde ve her zaman sevginin, barışın, dostluğun, kardeşliğin, aklın, bilimin, laik ve çağdaş düşüncenin egemen olması en içten dileğimizdir. Ülkemizde, bölgemizde ve dünyamızda acıların yaşanmadığı, insanların, kendi dışındaki tüm inançlara saygı gösterdiği, hor görmediği, dostça, barış içerisinde bir arada yaşama dileğiyle, Yüce Meclise saygılarımı sunarken, Şah Hatayi'nin Kerbela olayını anlatan dizeleriyle konuşmama son veriyorum:
"Kerbela denilen ıssız bir çöldür.
Zerresi kan dolu kumdan bir göldür.
Güneşin altında yanan cehennem,
Ağaçsız, gölgesiz, sıcak, susuz hem.
Fırat kenarında biraz uzakta,
Aslanı bıraksan sanır tuzakta.
Kerbela bir avuç masum mezarı.
Kerbela, ecelsiz ölüm pazarı.
Kerbela cananı candan ayıran,
Kerbela, şerefi şandan ayıran.
Kerbela, İslamın yüzkarasıdır,
Kerbela, vicdanla kin arasıdır."
Teşekkürlerimi ifade ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Gülçiçek.
Gündemdışı üçüncü söz isteği, millî eğitim çalışmaları hakkında Adana Milletvekili Sayın Recep Garip'e aittir.
Buyurun Sayın Garip. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Adana Milletvekili Recep Garip'in, okullarda birinci yarıyılın bitmesi nedeniyle, eğitim-öğretimin değerlendirmesine ve Millî Eğitim Bakanlığının çalışmalarına ilişkin gündemdışı konuşması
RECEP GARİP (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; eğitim ve öğretimin geride bıraktığımız birinci yarı yılıyla ilgili değerlendirme yapmak üzere, şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi, saygıyla selamlıyorum.
Toplumların gelişmesinde eğitimin ne denli önemli bir rol üstlendiğini hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Geçtiğimiz döneme bu pencereden baktığımızda, kısa zamanda ne denli önemli gelişmelerin yaşandığını da, elbette ki görüyoruz. Bugün ülkemizde, okulöncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde 2005 sonu itibariyle, 58 458 okulda, 589 000 öğretmenimizle, 14 039 605 öğrencimizle eğitim ve öğretim hizmeti verilmiştir, verilmeye devam etmektedir.
"Eğitimin amacı, insanlarda bulunan kabiliyetleri geliştirmektir" diyor Eflatun. Goethe ise, "gerçek öğrenci, bilinenin içinden bilinmeyeni geliştirmeyi öğrenir ve ustaya yaklaştırır" diyor. Bu bakış açısı, eğitimde, ezbercilikten ziyade, uygulamanın, araştırmanın ne denli önemli olduğunu belirtmektedir. Bu dönem, özellikle, eğitim ve öğretimde müfredat değişikliğine gidilmesi, ezbercilikten ziyade, araştırma ve uygulamaya yönelik sistemlerin hayata geçirilmesi için özen gösterilmiştir. Beşikten mezara kadar ilim emredilmiştir. Hz. Ali Efendimizin "bana bir harf öğreten, kırk yıl beni köle yapsın" ifadesiyle eğitimin ve öğretimin ne anlama geldiğini çok ciddî noktada bilmekteyiz. Bu uygulama, kısa sürede etkisini göstermiş, ailenin eğitime katkısı ve öğrencilerin kişisel becerileriyle birlikte, öğrencilerimizin kendilerine olan özgüvenlerini artırmış ve son derece başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
Eğitimde altyapıya gerekli desteği vermek suretiyle hükümetimiz, son üç yıldır genel bütçeden en büyük payı millî eğitime ayırmıştır. Bugün, olumlu sonuçlar almaya başlamanın mutluluğunu milletimizle birlikte yaşamaya devam ediyoruz. "Ekmekten sonra eğitim, bir milletin en büyük ihtiyacıdır" diyor Byron. Bir başka ifadeyle, Danton ise, "eğitim, ekmek ve su gibi toplumun en hayatî ve mecburî ihtiyacıdır" diye sözüne ekliyor.
Eğitimsiz toplumların çağdaş medeniyetler seviyesine yaklaşması hayaldir. Biz, gerçeklerin peşindeyiz. Yaptığımız tüm icraatlar da bu gerçeklerin bir sonucudur. Bakınız, ilköğretimlerde ders kitapları, iki yıldır ücretsiz olarak okulların eğitim ve öğretime başladığı ilk gün öğrencilerimize ulaştırılmıştır ve halkımız bundan mutlu olmuştur. Toplam 270 000 000 adet ders kitabı, ücretsiz olarak dağıtılmıştır. Sayın Başbakanımızın geçtiğimiz günlerde vermiş olduğu bir müjdeyle, önümüzdeki yıl liselerimize de ders kitapları ücretsiz olarak verilmeye başlanacak ve bütün ilköğretim ve lise öğrencilerine ücretsiz ders kitapları birinci gün itibariyle verilmiş olacak. 333 000 öğrencimize karşılıksız burs desteği de bu sene içerisinde sağlanmıştır.
AK Parti İktidarında halkımızın menfaatına olan o kadar çok yeniliğe ve ilklere imza atılmıştır ki, artık, halkımız, bu tür yenilikleri, hükümetimizin normal ve yapması gereken icraatları olarak düşünmeye başlamıştır. Bu da bizim için ayrıca gurur vesilesi olmaktadır.
Çağdaşlaşmanın bir gereği olarak bilimin ve teknolojinin eğitim imkânları için seferber edilmesi zorunluluk haline gelmiş, eğitimde teknolojik imkânların kullanılması, bilgisayar sınıflarının tamamlanması çalışmaları devam etmekte ve 2006 yılının ilkbaharına kadar tamamlanması hedeflenmiş durumdadır. Millî Eğitim Bakanlığımız, 1 000 000 bilgisayarla eğitimin hizmetine girmiş, Anadolu'nun yediden yetmişe bütün okullarında, her tarafında internete girebilme imkânlarını sağlamış bulunmaktadır.
Sınıf başına düşen öğrenci sayısının azalmasına ve derslik ihtiyacının ivedilikle giderilmesine yönelik çalışmalar ışığında Eğitime Yüzde Yüz Destek Kampanyası" başlatılmıştır. Kampanya kapsamında, sivil toplum örgütlerimiz, işadamlarımız ve vatandaşlarımızla işbirliği yapılmış, eğitime 2 katrilyon destek sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, huzurlarınızda, emeği geçen herkese eğitime katkılarından dolayı milletimiz adına şükranlarımı arz ediyorum. Bu çerçevede yürütülen kampanyayla birlikte, üç yıllık iktidarımız döneminde 60 000 derslik eğitime kazandırılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RECEP GARİP (Devamla) - Dolayısıyla, eğitim için başlatılmış olan bu seferberlik çok ciddi noktada kabul görmüş, Anadolu insanımız evlatlarını okutabilmenin zevkini ve mutluluğunu yaşamaya devam etmektedir ve bu alandaki çalışmaların yoğun bir şekilde devam etmesi ayrıca milletimiz adına sevindirici bir olaydır. Derslerin boş geçmemesi, ülke genelinde öğretmenlerin verimli çalışabilmeleri ve gizli işsizliğin giderilmesi çalışmaları büyük bir titizlikle yürütülmektedir. Hükümetimizin pozitif çalışmaları sonucu ise eğitim kadroları, araç gereç noktasında okullarımızın ihtiyaçları hızla giderilmiştir. Yaklaşık 20 000 sözleşmeli öğretmen alımı yapılmış, yine iktidarımız döneminde Millî Eğitim Bakanlığımız bünyesinde 182 615 personel istihdamı sağlanmıştır; bunun yaklaşık 93 000'ini öğretmen kadroları oluşturmaktadır. 2006 yılı içerisinde, yine, 30 000'i aşkın öğretmen alımı yapılacağı kamuoyuna duyurulmuştur. Yine, öğretmenlerimiz, okul aile birlikleri ve sivil toplum örgütlerimizle işbirliği yapılmak suretiyle "Haydi Kızlar Okula Kampanyasının" başarıyla çalışması sürdürülmüş, bu süreçte, ülke genelinde 150 000 kız çocuğumuz, eğitime, öğretime başlatılmıştır. Bundan, Türk Ulusunu sevgiyle ve muhabbetle selamladığımızı belirtmek istiyorum. Kültürel dokuyu güçlendirmek çalışmaları, kitap okumayı teşvik ve diğer çalışmalar, mutlak surette devam gerektirmektedir ve bütün okullarımızda kitap okuma eğitimi de hızlı bir şekilde yaygın hale getirilme çalışmaları sürdürülmektedir. Kötü alışkanlıklardan gençlerimizin korunması için, ilgili kurumlarla işbirliği içinde, sürekli denetimler yapılmakta ve gerekli önlemler alınmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığımızın bütün birimlerinin bilgi alışverişini sağlayan elektronik ağ yaygınlaştırılmakta, bu konuda her türlü destek verilmektedir.
BAŞKAN - Sayın Garip, lütfen, konuşmanızı tamamlayın.
RECEP GARİP (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım; çok teşekkür ediyorum.
Daha kapsamlı bilgilerin toplanması, çalışanlar, veliler ve toplumla paylaşılabilecek paydanın çoğaltılması çalışmaları, bu anlamda devam etmektedir. Avrupa Birliğiyle ortak yürütülen projeler, gün geçtikçe artmakta ve çeşitlendirilmektedir. Disiplin olaylarının tedrici bir şekilde azalması, eğitim-öğretimdeki başarının artırılması amacıyla, rehberlik hizmetlerine ağırlık verilmiş, verilmeye devam edilmektedir. Hizmetiçi eğitim faaliyetleriyle personelin bilgisi yenilenmekte, özellikle kullanılabilir bilgiye ulaştıracak eğitim çalışmalarına da önem verilmiştir.
Bu duygularla, tüm eğitim çalışanlarımızın, öğretmen ve öğrencilerimizin, önümüzdeki pazartesi başlayacak olan yeni eğitim-öğretim döneminin, sağlık, mutluluk içinde başarılar getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Garip.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tezkereleri var 4 adet; ayrı ayrı okutup, bilgilerinize sunacağım:
Buyurun.
B) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Rusya Federasyonu Başkortostan Cumhuriyeti Devlet Meclisi Başkanı Konstantin Tolkaçev ve beraberindeki Parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/967)
31 Ocak 2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Ocak 2006 tarih ve 104 sayılı Kararı ile Rusya Federasyonu Başkortostan Cumhuriyeti Devlet Meclisi Başkanı Konstantin Tolkaçev ve beraberindeki Parlamento heyetinin TBMM Başkanlığının konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunması kararlaştırılmıştır.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgilerine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.- Kenya Parlamentosu Tarım, Arazi ve Doğal Kaynaklar Komitesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/968)
31 Ocak 2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Ocak 2006 tarih ve 104 sayılı Kararı ile Kenya Parlamentosu Tarım, Arazi ve Doğal Kaynaklar Komitesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
3.- Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/969)
31 Ocak 2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Ocak 2006 tarih ve 104 sayılı Kararı ile Azerbaycan Millî Meclis Başkanı Oktay Asadov ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
4.- Letonya Parlamento Başkanı Ingrida Udre ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak ülkemizi resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/970)
31 Ocak 2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanının 26 Ocak 2006 tarih ve 104 sayılı Kararı ile Letonya Parlamento Başkanı Ingrida Udre ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesi uygun bulunmuştur.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 sayılı Kanunun 7 nci maddesi gereğince Genel Kurulun bilgisine sunulur.
Bülent Arınç
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
III.- ÖNERİLER
A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin Anavatan Partisi Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 2.2.2006 Perşembe günü yaptığı toplantıda siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, aşağıdaki Grup önerimizin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
Süleyman Sarıbaş
Malatya
Anavatan Partisi Grup Başkanvekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 210 uncu sırasında bulunan 732 sıra sayılı Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzlukla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci maddesine göre doğrudan gündeme alınma önergesinin, bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubunun önerisi üzerine konuşma talep eden, söz talep eden sayın milletvekillerini, önce, geliş sırasına göre okuyacağım:
İlk müracaat, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kondağan'ın; aleyhe söz istemiş.
İkinci söz isteği, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş; o da lehe istemiş.
Üçüncü sırada, Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu; o da lehte söz istemiş.
Dördüncü sırada, aleyhte, İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır.
Buna göre, sırayla söz vereceğim. Diğerlerini de sıraya alıyorum, eğer devir ve konuşma olmazsa, devam edeceğiz.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Dün de aynı uygulama oldu, eşzamanlı gelenler arasında kura çekimi yapıldı.
BAŞKAN - Şimdi, bu gelişi…
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Eşzamanlı, arkadaşların hepsi aynı anda…
BAŞKAN - Sayın Başkan, ben kararımı ilan ettim.
Devam ediyoruz şimdi.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, dünkü uygulamanın aynısı…
BAŞKAN - Ben, saat ve zamanı iyi takip edin dedim arkadaşlarımıza, ona göre geldi.
Zaten, Başkanlık Divanının, bu konuda, zannediyorum, bir prensip kararı vermesi gerekiyor. Sayın milletvekillerimizin koşarak Başkanlık Divanına, bir öncelik alması, görünüm itibariyle de hoş olmuyor. Buna, bir prensip kararıyla çözüm getirmemiz gerekiyor.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkanım, dün de aynı uygulama oldu. Aynı anda orada bulunan arkadaşlar, beraber önergeleri…
BAŞKAN - Sayın Başkan, kesin bir şey olmadığı için, gelişteki önceliğe göre sırayı aldım. İki Kâtip Üyemiz bu şekilde getirdi, uzmanlarımızla birlikte. Tabiî, bunu şu anda tartışmanın bir faydası yok.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Ama dün kura çekildi, böyle şey olur mu?!..
BAŞKAN - İlk söz, Denizli Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan'a aittir ve aleyhte söz istemiştir; buyurun.
Sayın Kandoğan, tabiî ki, aleyhte söz aldığınıza göre, bu hususa sizin dikkat edeceğinize, hassasiyet göstereceğinize inanıyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Son günlerin en güncel konusuyla ilgili Anavatan Partimizin bir grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine geldi. Son bir haftadan beri, Türkiye, sadece bu konuya kilitlenip, bu meselenin bir şekilde çözülme noktasında fikir birliğine ulaştı. Şimdi, böyle bir konuda grup önerisinin aleyhinde söz istememin sebebini öncelikle açıklamak istiyorum.
Bu kadar hassas bir konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmişken ve özellikle muhalefet partisine ait bir milletvekili olarak, bu konuda çok açık ve duyarlı olan bir milletvekili olarak niçin grup önerisinin aleyhinde söz aldım; çünkü, bugüne kadar bu konu çeşitli kereler Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirildi, burada bu mesele tartışıldı, günlerce bu mesele üzerinde konuşmalar yaptık. Ancak, bütün bu konuşmaların neticesinde bir gerçek ortaya çıktı ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, kesinlikle bu meselenin Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelmesini istemiyor, bu meselenin çözülmesini istemiyor ve bunu da müteaddit kereler ifade etmiş olması nedeniyle bugün getirilen bu önerinin pratikte bir fayda sağlamayacağını düşündüğüm için grup önerisinin aleyhindeyim. Yoksa, mal bildiriminin şeffaflaştırılması, bu konuyla ilgili çok değerli bir milletvekilimizin -Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın- vermiş olduğu bir kanun teklifini gönülden destekliyorum ve uzun zamandan beri de bunun mücadelesini yapıyoruz. Ben, bu konularla ilgili olarak, gerek dokunulmazlık konusuyla gerekse mal bildirimi konusuyla ilgili onlarca kez bu kürsüye çıkarak, düşüncelerimi çok açık ve net bir şekilde ifade ettim.
Bu konuyla ilgili elimizde bir kanun var, 3628 sayılı Kanun. Bu kanunda yapılabilecek çok küçük bir değişiklikle… Sayın Başbakanı kim yanılttı bilmiyorum ve buradan da bir tavsiyede bulunuyorum Sayın Başbakana. Yanında kimlere hukuk danışmanı olarak danışıyorsanız, Sayın Başbakan, lütfen o hukuk danışmalarınızı değiştirin. Onlar size yanlış bilgiler veriyorlar, yanlış yönlendiriyorlar. Ben, Sayın Başbakanın grup toplantısındaki konuşmasını dinledim, daha sonra metni aldım, okudum; dikkatlice okudum. Sayın Başbakan, bu kanunla ilgili olarak, milletvekillerinin mal bildiriminde bulunmasının, kamuoyu önünde açıklanması husususun yasak olduğunu söyledi. Kanun elimizde Sayın Başbakan. Hangi maddesinin, hangi fıkrasının, hangi cümlesinin bu şekilde bir yasaklama getirdiğini lütfen… Lütfen, geliniz, burada, bir açıklamada bulununuz veya Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşacak arkadaşlardan, ben, özellikle rica ediyorum, gelsinler burada desinler ki, 3628 sayılı Kanunun şu maddesi, şu fıkrası, mal varlıklarının açıklanmasıyla ilgili yasaklayıcı bir hüküm getirmektedir; yok böyle bir şey. Yasak ne için var; mal bildirimlerinin verildiği mercilerin bu kanunda gösterilen lüzum ortaya çıkmadan önce herhangi bir açıklamada bulunmaları yasak.
Dün, iki AK Partili milletvekilimiz açıklamada bulundular, mal varlıklarını açıkladılar. Ben, kendilerini gönülden kutluyorum.
Cumhuriyet başsavcılıkları, cumhuriyet savcılıkları bir soruşturma içerisine mi girdiler; yok böyle bir şey değerli milletvekilleri.
Maalesef, sunî bir şekilde Türkiye'nin gündemine getirilen bu konunun, Sayın Maliye Bakanının getirmiş olduğu bu konunun altında öncelikle Maliye Bakanı, daha sonra da bu ülkenin Başbakanı kalmıştır arkadaşlar.
Şimdi, bütün millet, yetmiş milyon insan bekliyordu ki, Sayın Başbakan bu konuyla ilgili olarak mal varlığını açıklasın. Ben de bekliyordum. Açıklasın sayın milletvekilim, bir engel durum yok, yasak yok, korkacak bir şey yok; yani, kanun burada. Cumhuriyet savcılıkları işlem yapmayacak, merak etmeyiniz; ama, niye açıklamıyor? Niye açıklanmasından korkuyor? İşte, bugün, Sayın Yalçınbayır'ın kanun teklifi, bu meselenin kökünden halledilebilmesi için elimize ve önümüze sunulmuş olan çok güzel bir fırsat.
Değerli milletvekilleri, bakınız, burada çok enteresan bir ifade de var; Sayın Maliye Bakanının bir ifadesini, rüşvetle ilgili soru önergesine verdiği cevabı okumak istiyorum: "Öte yandan, karşılıklı işlenen bir suç olan rüşvetin ortaya çıkarılması kayıt ve belgeyle ispatı kolay olmadığından, diğer nedenlerin yanında bu nedenle de giderek yaygınlaştığı, kullanılan bedellerin boyutlarının alabildiğince büyüdüğü ve hatta, rüşvetin kurumsallaştırıldığı..."
Şimdi, bu ülkenin Maliye Bakanı, çıkıp, rüşvetin kurumsallaştırıldığından bahsedecek ve bunun önünü kesmek için ortaya konulan bir kanun teklifi, eğer bu Meclisçe bugün görüşülmesinin önünü kesecek şekilde buradan bir kararın çıkması halinde, ben, o kararla, Sayın Maliye Bakanının bu iki cümlesinin karşı karşıya getirilip, bunun değerlendirilmesinin takdirini Yüce Türk Milletine bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, bizler, milletvekilleri olarak, öncelikle çok şeffaf ve açık olmak mecburiyetindeyiz; çünkü, biz, seçimlerden önce halkımıza bir vaatte bulunarak Türkiye Büyük Millet Meclisine geldik ve hepimiz, milletin ve memleketin hakları ve menfaatları uğrunda üzerimize ne düşecekse yerine getirme sözünü verdik; ancak, özellikle son günlerde ve Sayın Maliye Bakanıyla ilgili olarak kamuoyunda çok yaygın iddiaların ortaya atılması ve bunların cevap verilememesi karşısında, vatandaşın, siyasetçiye ve Türkiye Büyük Millet Meclisine, artık, bakış açısı olumsuz olarak değişmeye başlamıştır. Bunun önüne geçmek için, bu tarihî fırsatı kaçırmamak için, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri, hür iradeleriyle, hiçbir grup baskısı altında kalmadan ve bundan sonraki Meclislerin de önünü açacak ve Meclisi hiçbir zaman töhmet altında bırakmayacak olan bir uygulamayı, bugün, hep birlikte karar vermek mecburiyetindeyiz. Yoksa, geçenlerde yapılan bir araştırmada, Türkiye'de en fazla kirlenen, en fazla hakkında kuşku duyulan kurumların başında bir kamu kurumu, daha sonra siyasetçiler ve siyasî partiler geldiği, bir kamuoyu araştırması neticesinde ortaya çıkmıştır. Eğer biz bunu tersine döndürmek istiyorsak, yeniden siyasetin ve siyasetçinin toplum içerisinde kabul edilen bir meslek ve insan olmasını arzu ediyorsak, bugün, geliniz, bu, Anavatan Partisi grup önerisiyle ilgili getirilen teklifi sağlıklı bir şekilde değerlendirelim.
Değerli milletvekilleri, seçimin üzerinden yaklaşık kırk ay geçti ve büyük bir ihtimalle de, 2006 seçim yılı olacak. Yarın, hep beraber, tekrar meydanlara, halkın önüne, hesap vermeye gideceğiz. Seçim meydanlarında söylenen, dokunulmazlıkların kaldırılması meselesi, mal bildirimleriyle ilgili olan meseleler hususunda, bu Parlamento dönemini tamamlamadan, bu meselenin de halledilmesi lazım geldiğine inanıyorum.
Hep söylendi buralarda; toplumun diğer kesimlerinin de dokunulmazlıkları var. Toplumun diğer kesimlerinin dokunulmazlıkları yok, değerli milletvekilleri. Onlarla ilgili, mutlaka, soruşturmalar yapılıyor; ama, kanun, 4483 sayılı Kanun, bu konuyla ilgili olarak bir yapılanma getirmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RECEP KORAL (İstanbul) - Soruşturma izni verilmezse ne oluyor?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Soruşturma izni verilmezse şu oluyor Sayın Milletvekili, şu oluyor: İlgili, eğer verilmeze, o dosya cumhuriyet savcılıklarına gidiyor. İdare mahkemesine itiraz hakkınız var; yani, yargı yolu kapanmıyor, yargı yolu hep açık. Orada nedir; kırkbeş günlük bir soruşturma süresi vardır. Ben, onun komisyon başkanlığını yaptım. Ben, soruşturma izni veren merci konumunda görev yaptım. Bunu ben çok iyi bilirim Sayın Milletvekili.
Oradaki husus, sadece kırkbeş günlük bir süre vardır, soruşturma süresi vardır; o soruşturma süresi kırkbeş gündür. O soruşturma bittikten sonra, ilgili vatandaş, onun, eğer soruşturma izni verilmemişse, idare mahkemesine itiraz hakkı vardır ve cumhuriyet savcılıklarının resen itiraz hakkı vardır; mesele budur. Bunu da sapıtıyorlar, maalesef saptırıyorlar. Niçin saptırıyorlar; dokunulmazlıkları kaldırmamak için bunu bir önşart olarak ileri sürüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum.
Getiriniz, eğer o varsa, Anayasada değişiklik yapalım, 4483 sayılı Kanunu değiştirelim Sayın Milletvekilim. Bunu da 600 küsur kanun geçirdiğinizi övünerek söylüyorsunuz. Getirin o kanunu, bakın, Cumhuriyet Halk Partisi destekleyecek, Anavatan destekleyecek, biz de destekliyoruz. Anayasa değişikliğini işte hep beraber yaparız, 4483 sayılı Kanunu da değiştiririz. Eğer bir engel varsa -ben, yok olduğu inancındayım- buna rağmen o değişiklikleri de yapalım. Geliniz, milletvekilliği dokunulmazlıklarını da kaldıralım. Seçimlerden önce, meydanlarda, televizyonlarda bunun sözünü verdik.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan, son cümlenizi alayım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bütün millet bunun canlı şahidi. Dokunulmazlıkların kaldırılacağını, Sayın Başbakan televizyon programında söyledi, bizler seçim meydanlarında söyledik; ama, bugün, diğer kamu görevlilerinin arkasına sığınarak Türkiye Büyük Millet Meclisinden bunu kaçırmanın hiçbir haklı ve mantıklı gereği yoktur.
Bu düşünceyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kandoğan.
Lehte ikinci söz isteği, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
Buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz Anavatan Partisi olarak, dört aydır, bu Mecliste grup olarak bulunuyoruz. İçtüzüğün bize verdiği Danışma Kuruluna öneri götürme yetkimizi şu ana kadar kullanmamıştık. Kullanmayış sebebimiz de, tabiîdir ki, gündemi belirleme yetkisi, iktidar sorumluluğunu taşıyan iktidarın olması gerektiğini düşünüyorduk. Bunun için, iktidarın gündemi belirlerken, hükümetin icraatlarının önceliklerini dikkate alarak, İktidar Partisi Grubunun gündemi belirlemesinin en tabiî yol olduğunu düşünüyor; bu konuda da, birçok defalar, İktidar Partisinin gündeme ilişkin getirdiği önerileri hiç tartışma konusu dahi yapmadan imzalamıştık.
Gönül isterdi ki, İktidar Partisine mensup çok değerli bir milletvekilimizin, daha önce bu Mecliste gündeme alınan Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununda iki maddelik basit bir değişiklik teklifinin, İktidar Partisi Grubu tarafından gündemin ön sırasına alınması ve iki haftadır, hiç de anlamsız olan, siyasetin yıpranmasına, siyasetçilerin yıpranmasına, siyaset kurumunun yıpranmasına vesile olan tartışmaları neticelendirecek bu değişikliği yapmış olalım; ancak, İktidar Partisi buna yanaşmayınca veya bunu yanlış yorumlayınca, biz, grup önerisi olarak Danışma Kuruluna bugün getirdik. İktidar Partisi Grup Başkanvekilimiz, bu konuda iktidar çoğunluğunun bir çalışma yaptığını, grup çalışması yapacağını, bu kanun teklifinin komisyonda görüşülmediğini ileri sürerek, bugünkü bu önerimize katılmadılar. Bu vesileyle, grup önerisi olarak Meclisin huzuruna getirmek zorunda kaldık.
Değerli arkadaşlar, Sayın Yalçınbayır'ın vermiş olduğu değişiklik önergesi, bildiğiniz gibi, 3628 sayılı Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanununun 9 uncu maddesinde mal bildirimini düzenleyen maddeye açıklık getiren bir madde.
3628 sayılı Yasayı da 1990 yılında o günkü Anavatan Partisi İktidarının çoğunluğu çıkarmış idi. O günden bugüne geçen uygulama, yani, onbeş yıllık uygulama… Uygulamayı takip etmekle sorumlu Maliye Bakanlığına sorulduğunda, onbeş yılda bu kanun nedeniyle sadece 4 kişi ceza almış. Demek ki, uygulamada bir aksaklık var. Bunlardan bir tanesi Karayolları eski Genel Müdürü, bir tanesi bir maliye denetmeni, zannediyorum bir tanesi bir millî eğitim müdürü, bir tanesi de tapu sicil müdürü. Bu kanunun kapsamına giren 1 187 000 kişi var; yani, Türkiye'de 1 187 000 kişi Mal Bildirimi Kanunu kapsamında mal bildiriminde bulunuyor; ancak, bunlar gizli olduğu için, çok bariz suçüstü yakalanan sadece 4 kişi ceza almış. Bu şu demek; demek ki, bu kanunun gizlilik kapsamı, bu kanunun uygulama amacını maalesef ortadan kaldırmış.
Değerli Milletvekilimin önerisi şu: Bunu açık yapalım. Mal bildiriminde bulunanların, bu bildirimleri, Resmî Gazetede veyahut da bu mümkün değilse internet sitesinde, ilgili bildirimi alan kurumun internet sitesinde yayınlansın; milletimiz de, kamu adına denetim yapacak organlar da bu bildirimde bulunan şahısların mal varlıklarını denetlesinler; artmayı, eksilmeyi, şeffaf bir şekilde ortaya koysunlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, siyasete, hepimiz, başlarken, geçen dönemin şeffaf olmadığını, geçen dönemin yolsuzluklarla anıldığını ve onları bu milletin tasfiye ettiğini kabullendik. Peki, biz ne yapıyoruz; o günün kanunlarının arkasına sığınma hakkımız var mı; hukukumuz var mı? Ben burada kimseyi suçlamak adına söylemiyorum. Bu iş hükümetin işi de değil; bu iş, parlamentonun işi. Yani, hükümetten illa da bir tasarı şeklinde gelmesi değil… Siyaseti yapan parlamento, yani, parlamenterler. Hükümet getirir veya getirmez, parti grupları getirir veya getirmez, kendi içlerinden bir milletvekilinin getirdiği kanun değişiklik teklifine, milletvekilleri olarak önce bizim sahip çıkmamız lazım. Biz, grupların baskısıyla veya iktidarın baskısıyla hareket etme lüksüne sahip değiliz.
Ne yapacağız; şeffaf olsun. Dün iki arkadaşımız açıkladı. Dün, benim Sayın Genel Başkanım açıkladı mal bildirimini. Bugün baktım, savcılar dava açıyorlar mı Sayın Genel Başkana "sen mal bildirimini açıkladın" diye; öyle bir dava yok. Demek ki, kanunlarımızda mal bildirimini şahsen açıklamayı suç sayan -Sayın Başbakanın iddia ettiğinin aksine- bir hüküm olsaydı, bugün, cumhuriyet savcılarının, Genel Başkanım Erkan Mumcu hakkında dava açmaları gerekirdi; sen mal bildiriminde nasıl bulundun, mallarını nasıl açıkladın diye dava açmaları gerekirdi. Demek ki, arkadaşlar, kanunlarımızda, mal bildirimini açıklayıcı, açıklama yönünde suç sayıcı hiçbir önlem yok. Bu kim için getirilmiş; kendisine mal bildirimi tevdi edilen kurumların açıklaması suç unsuru olarak öne sürülmüş.
Şimdi, demek istediğim şu arkadaşlar: Siyasetçiler olarak bu vebali daha fazla taşımayalım. Ben, bunun, 1990 yılından bugüne kadar, biraz da Batı'nın, küresel sermayenin yönlendirmesiyle, siyaset kurumunu yıpratarak, siyasetçiyi töhmet altında bırakarak, siyasetçinin halkın huzurunda -nasıl ifade edeyim- itibarını düşürerek, başka kanalların karar alıcı olmasını sağlamak şeklinde, bir de sanki yürütülen kampanya var. Yani, siyasetçiler bu kadar alıyorlar, götürüyorlar, rüşvet alıyorlardı da, yolsuzluk yapıyorlardı da, geçen dönemin Parlamentosundan bugün 500 arkadaşımızın hiçbirinin kanunî dokunulmazlığı yok ve hiçbiri de yargı önünde değiller. Haklarında açılmış bir dava da yok; ama, o günün Parlamentosuna da yolsuzluklar noktasında birsürü suçlamalar oldu; yani, bunu taşımak zorunda değiliz. İçimizden çıkan bir milletvekili arkadaşımızın, içimizde bulunan bir milletvekilinin bir teklifini, şurada yarım saatte kanunlaştıralım. Size söz veriyorum, maddeler üzerinde de konuşmayalım; ama, yarım saatte kanunlaştıralım. Aksine, zaten, bu açıklığın nasıl olacağını yönetmelikle düzenleme yetkisini de, 2 nci maddesinde, hükümete bırakmış bu kanun teklifi. Hükümet bir çalışma yapacaksa, bu yönetmelikte, bu açıklığın nasıl getirileceği noktasında yönetmelikte zaten bir düzenlemeyi yapar ve yeniden yeniden yeniden tartışma konusu yapma durumu da ortadan kalkmış olur.
Bir başka şey arkadaşlar; bakın, dokunulmazlıklarda yaptığımız gibi yapmayalım. Burada, komisyon kuracak, çalışacak, üstünde uzun uzun düşüneceğimiz hiçbir nokta yok. Zaten hepimiz mal bildiriminde bulunuyoruz; zaten hepimizin, birçoğumuzun malları zaten kendi internet sitelerimizde de var; yani, helal kazandığı malı insanların açıklamasında ne mahzur var, kim ne yapacak, mallarımızı elimizden mi alacaklar?! Ne yapalım; yarım saatte, bu işi öne alalım; siz değerli milletvekillerinden rica ediyorum, kimseyi de suçlamıyorum; yarım saatte şu kanunu çıkaralım. İki haftadır, anlamsız, siyaseti, itibarını zedeleyici tartışmaları ortadan kaldıracak, zaten Meclisin gündeminde olan iki maddelik teklifi bir an önce kanunlaştıralım. Yani, burada, biz, kendimize bir pay çıkarmak adına falan değil, bu Meclisin, sizlerin, hepimizin itibarını korumak adına bunu yapalım. Haa, bunu yapmaz isek, bu öneriyi bugün burada reddeder isek, yani, gündeme alınmasını reddeder isek, ne diyecek millet; canım, zaten siyasetçilerin böyle bir niyeti yok ki diyecek; bunlar da öncekilere benziyor diyecek; öncekilerini biz gönderdik de ne oldu diyecek, gelenler de onlardan daha beter çıktı diyecek. Peki, halkın bu söylemi dillendirmesi, bundan sonra da gelecek parlamentolar hakkında şüpheler arz etmesi, gittikçe sandıktan uzaklaşmasını, siyasetten uzaklaşmasını çıkarmayacak mı?!
Değerli arkadaşlar, bu ülkenin karar alıcıları her zaman siyasetçi olacak. Bu ülkenin sorunlarını siyaset kurumu çözecek, başka bir kurum yok. O halde, biz siyasetçiler olarak bu görev bilinci içerisinde kendimize düşen, kendi hakkımızdaki iddiaları ortadan kaldırıcı kararları almakla bu millete büyük hizmet etmiş oluruz ve bizden öncekilerin akıbetini de yaşamamış oluruz. Bu kanun teklifi geçen dönem de verilmişti; Sayın Ertuğrul Yalçınbayır geçen dönem de Parlamentonun gündemine getirmiş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Buyurun.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- O günkü Parlamento da bunu gündemine almayarak kadük kalmış. Bu dönem tekrar vermiş. Kadük kalmış da, yani, o günkü Parlamento bunu yapmamış da iyi mi yapmış; iyi yapmamış; çünkü, burada yoklar, tasfiye edilmişler. Yapsalardı, şeffaf olsalardı, milletimiz adına milletin denetlemesine açık olsalardı belki bu sıralarda onlar oturacaklardı. Gelin biz yapalım. Eğer siz yapmaz iseniz gelecek dönem başkaları oturur buralarda. Onun adına hepinize rica ediyorum. Hiç zamanımızı almaz. 1 saat fazla çalışalım, gündemin saatini uzatalım; ama, yarım saatte şu kanun teklifini kanunlaştıralım ve bu tartışmayı burada bitirelim. Nasıl açıklanacağını, nasıl şeffaflaşacağını da Bakanlar Kurulunun hazırlayacağı yönetmelikle, düşünerek taşınarak hazırlanacak bir yönetmelikle… Beş ay da süre verelim, üç ay da süre verelim, Bakanlar Kurulumuz hazırlasın yönetmeliğini de. Ama, 1 187 000 kişi, herkes, nasıl mal kazandığını açıklamak zorunda olsun.
Çok kolay arkadaşlar. Bakın, Bilkent konutlarının tapularını getirin, hiçbir tane siyasetçinin bulamazsınız, işadamının da bulamazsınız; valininkini bulursunuz, emniyet müdürününkini bulursunuz, askerinkini bulursunuz. Bunlar da mal beyanını açıklamak zorunda olsunlar ki, herkes, bu milletin kamu erkinin yetkisini kullanan herkes bu millete hesap verebilir duruma gelsin. Bu kanunla, mevcut kanun hesap verebilir durumda olsaydı, onbeş yılda herhalde 4 kişi mahkûm olmazdı. Yani, Türkiye'de 4 kişi mi rüşvet suçu işledi onbeş senede?!
BAŞKAN- Sayın Sarıbaş, lütfen, son cümlenizi alayım.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla)- Bitiriyorum efendim.
Kurumsallaştığını söylüyor bir yazıda Maliye Bakanı, geçmiş Maliye Bakanımız. "Bu artık kurumsallaştı" diyor. Peki, kurumsallaştığı kabul edilen rüşvet ve yolsuzluğun, sadece 4 kişi yaptı diye… Demek ki, bu kanunda aksaklık var. İşte, daha dün Kapıkule… 100 kişi içeride… Bu kanuna... Mal bildirimi açık olsaydı o insanlar -mal bildirimlerini herkes denetleyebilseydi- bugün 100 kişi içeride olabilir miydi? Dahası, bu değişikliği yapar isek, insanların belki istemeyerek işleyecekleri suçu da önlemiş oluruz. Belki bugün 100 tane, Kapıkule'de, insan bu kanunun şeffaflığı karşısında bu suçu işlemeye yönlendirilmezler, belki de aileleri yıkılmazdı, belki de gelecekleri kararmazdı.
Bu bakımdan, hassasiyetle rica ediyorum, hiç zamanımızı almaz; bunun mazereti yok. 2 maddelik bir taslak; 1 saatte, yarım saatte bitirebiliriz diye düşünüyorum ve bir an önce öne alınıp bu tartışmaların son bulmasını istiyorum.
Yüce Heyetinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Lehte ikinci söz isteği Gaziantep Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu'na aittir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Anavatan Grubu olarak biz, bir Danışma Kurulu toplantısı talebinde bulunduk ve bu toplantıya şu öneriyle geldik: Yaklaşık on günden beri veya bir haftadan beri kamuoyunu yoğun bir şekilde meşgul eden ve Sayın Maliye Bakanının -daha sonra söylemediğini iddia etmesiyle ifadesini bulan- bir iddiasıyla gündeme gelen ve büyük ölçüde de, aslında toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren; fakat, büyük ölçüde de siyasetçinin üzerine odaklanan bir konu ve bu konu etrafında yaratılan tartışmayı sona erdirmek ve bunun için de, özellikle siyasetçinin üzerinde, siyaset kurumunun üzerinde ortaya çıkan gölgeyi ve şaibeyi ortadan kaldırmada yardımcı olmak maksadıyla, AK Parti Milletvekili Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın daha önce bireysel kanun teklifi olarak verdiği ve daha sonra da Meclis gündemine alınan bir teklifini gündemde ön sıraya almak ve bunun yasalaşmasını sağlama almak amacıyla grup önerisinde bulunduk; ancak, Danışma Kurulunda bu teklifimiz yeteri kadar kabul görmedi sayın İktidar Partisi grup başkanvekili tarafından. Önerimiz neydi; önerimiz şuydu: Rüşvet ve yolsuzlukla mücadele etme kanunuyla, bu kanunla ilgili maddeyi, ilgili kanunla ilgili maddeyi değiştirerek, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın önerisinin, teklifinin bir an önce kanunlaşmasını sağlamak ve böylelikle, toplumun bütün kesimleriyle siyasetçinin üzerinde yoğun bir ilgi odağı haline getirdiği, mal bildiriminden kaçınılıyor, siyasetçi mal bildiriminde bulunmak istemiyor, mal bildiriminde bulunursa, servet beyanında bulunursa, sanki, yaptığı yanlışlar bugüne kadar bir bir ortaya dökülecekmiş noktasında, zannettiği ve vehmettiği bir konuyu netleştirmek ve açığa kavuşturmak üzere, bunun gereğine inanarak, iyi niyetle… İyi niyetimizin kaynağı şu; bugün, geçtiğimiz dönem bizim için bir ibret vesilesi olarak karşımızda duruyor. Bu dönem milletvekilleri olarak, geçen dönemde milletvekillerinin, sokakta, yolda yürürken, milletvekilliklerini ifade etmekten kaçındıkları bir dönemin yaşandığı ve ondan sonra da, Meclisin kendisini tümüyle, yüzde 90 ölçüsünde yenilediği bir seçim dönemini geçiriyoruz ve yeni bir Meclis oluşturuluyor. Bu geçtiğimiz dönemde yaşanan bu durum, bizim için bir ibret vesilesi olmak durumundadır. Siyasetçi, kendisini, kamuoyu önünde, siyasetçi olmaktan utandığı bir döneme kadar getirmiştir. Bizim üzerimize düşen vazife nedir; madem ki, toplum, bu siyaseti, bu siyasetçiyi tasfiye etmiştir, bizim üzerimize düşen de, siyasetçinin üzerinde geçmiş dönemlerden kalan en ufak bir şaibeyi, en ufak bir lekeyi ortadan kaldıracak ilave tedbirler neyse, bunları almaktır. Bu noktada iki husus ortada kalmıştır; bunlardan birisi siyasetçi için söz konusu olan dokunulmazlık, ikincisi de servet beyanı.
Servet beyanı ve dokunulmazlık sadece siyasetçi için mi geçerlidir bu toplumda; hayır. Mal beyanı dediğiniz zaman, siyasetçi olduğu kadar, kamuda yöneticilik yapan, basın ve medya kuruluşlarında yöneticilik ve sahiplik yapan kişileri de kapsamaktadır. Öyleyse, siyasetçi olarak bizim bundan gocunacak tarafımız var mı? Servet beyanında bulunmak noktasında, siyasetçi olarak, bir bir, birey olarak düşündüğümüzde bundan kaç tanemiz gocunur? Kaç tane, sahip olduğumuz servetin hesabını veremeyecek durumda içimizde arkadaşlar var? Ben, içimizde, sahip olduğu servetin hesabını veremeyecek bir tek milletvekilinin olmadığını düşünüyorum ve öyledir de. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Ama, bu tartışmaları biz belli bir nihayete erdirmeden, belli bir sonuca erdirmeden, sanki siyasetçi sahip olduğu malın hesabını veremeyecek durumda ve bundan dolayı da servet beyanıyla ilgili toplumun önüne bir engel çıkarıyor… Hayır, toplumun önünde siyasetçinin servet bildiriminde bulunmasına dair herhangi bir engel yok. Eğer bulunduğunu zannediyorsanız, eğer bulunduğunu iddia ediyorsanız, gelin, hep birlikte bu son engeli de ortadan kaldıralım. Bundan kim istifade edecek; bundan siyasetçi olarak hepimiz istifade edeceğiz. Nedir bundan istifademiz? Ben, artık, toplumun karşısında siyasetçinin dokunulmazlığı, siyasetçinin mal varlığının tartışılması meselesinden hayâ eder duruma geldim. Bunun tartışılmasını istemiyorum. Siyasetçi olarak toplum önünde alnım ak olarak dolanmak istiyorum. Her yerde, her zeminde siyasetçi olduğumdan utanmadan söz etmek istiyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Gelin, el birliğiyle bunun önünde varsa bir engel, onu kaldıralım. Çünkü, bu ülke, siyasetçiden, kendi hakkında tartışmadan daha çok, hizmet beklemektedir. Bu ülkenin, ileriye doğru, daha müreffeh bir geleceğe doğru yönelmesine yetecek adımları atmasını beklemektedir; ama, siyasetçi ne yapıyor: Yok, mal bildirimini tartışıyor on günden beri; yok, dokunulmazlık meselesini tartışıyor. Artık, ben, siyasetçi olarak, bu iki konunun tartışılmasından bıktım ve usandım. Bu meseleyi, bu Meclis, artık, tartışmasın, en kısa zamanda sonuca ulaştırsın. İşte, bu meseleyi en kısa zamanda sonuca ulaştıracak, bizzat AK Partinin kendi içerisinden bir milletvekilinin verdiği tek maddelik bir değişiklik teklifi. Bu teklifi, gelin, elbirliğiyle kabul edelim. Eğer, elbirliğiyle bunu kabul edebilirsek, yarın, çocuklarınıza değil, torunlarınıza dahi bırakabileceğiniz en büyük miras bu olacaktır. Gizliliğin arkasına, saklılığın arkasına gizlenmeye, saklanmaya gerek yok.
Siyasetçi olarak toplumun başka kesimlerinden şeffaflık istiyoruz, fikir hürriyeti, düşünce hürriyeti istiyoruz; ama, mal bildirimine gelince, ortada, sanki buna bir engel varmış gibi birtakım gerekçelerin arkasına sığınmaya çalışıyoruz. Bunun için de, gelin, bu tek maddelik kanunu buradan geçirelim ve siyasetçinin üzerinde kalan en son gölgeyi de ortadan kaldıralım ve Meclis olarak ve milletvekilleri olarak, toplumun önünde, alnımız ak, alnımız açık, başımız dik olarak dolaşalım. Eğer bunu yapmayacak olursak… Toplum zannediyor ki, milletvekilliğine seçilen her milletvekili, milletvekili seçildiği andan itibaren, birtakım bir şeyleri götürüyor. Toplumun büyük bir kesiminde, eğer, bu madde, bu kanun gerçekleştirilmezse, çıkarılmazsa, bu yanlış izlenim daha da kökleşecektir, daha da berraklaşacaktır. Bunu yapmaya hiçbirimizin hakkı yok. Milletvekili konusunda, siyasetçi konusunda toplumun yanlış izlenim içerisine girmesine yol açacak bir davranışta bulunmaya hiçbirimizin hakkı yok; milletvekili olarak da yok, Meclis olarak da yok, hükümet olarak da yok. Bu bakımdan, gelin, bizim, siyasetin ve siyasetçinin geleceğini kurtarmak açısından, üzerindeki şaibeyi ve gölgeyi kaldırmak açısından iyi niyetle verdiğimiz bu teklifi elbirliğiyle geçirelim ve bu meseleyi, artık, tartışılır olmaktan çıkaralım.
Eğer, bunu kanunlaştırırsak sadece siyasetçiyi mi aklayacağız, sadece siyasetçinin alnı açık olarak dolaşmasını mı sağlayacağız; hayır, siyasetçi kadar kamu bürokrasisinde önemli görevlerde bulunmuş birçok insana da daha rahat bir şekilde kendisini ifade edebilme imkânını sağlayacağız. Bundan dolayı -mal bildirimini zaten veriyoruz- bunlar, kapalı kasalarda kalmasın, kapalı zarflar halinde kalmasın, berrak olarak toplumun önüne çıkarılsın. Toplumun bizden beklediği budur, bize rey veren insanların bizden beklediği budur. Biz, madem, toplumda şeffaflık istiyoruz, demokraside şeffaflık istiyoruz, öyleyse, bu şeffaflığa ilk önce bizim uymamız gerekiyor. Eğer, verdiğimiz mal bildiriminin herhangi bir eksiği yoksa, herhangi bir yanlışı yoksa, herhangi bir, en ufak, zerre kadar bir yanlışı yoksa, bunun kamuoyuna açıklanmasının önünü açarız. Zaten önünde bir engel yok ama…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) - Bunun önünde bir engel yok; ama, bunu kanunîleştirelim, herhangi bir kişinin bunun arkasına sığınmasına da böylelikle mâni olalım.
Bugün için bu Meclise düşen bu dönemdeki en büyük görev, bu mal bildirimi konusundaki tartışmaları sona erdirmek ve toplumun bu noktada önünü açmaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Abuşoğlu.
Aleyhte söz isteği -Sayın Kacır Sayın Ergin'e söz hakkını devretmiştir- Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin...
Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisinin Grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Muhterem Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün hem Anavatan Partisi Grubu hem de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu, Danışma Kurulu toplantısı istemek suretiyle, iki ayrı kanun teklifinin Meclis gündeminin ön sıralarına çekilmesiyle ilgili talepte bulundular.
Danışma Kurulu toplantısında da ifade ettik; evvelemirde şunu ifade etmek istiyorum: Ben, arkadaşlarımın iyi niyetli olduğuna inanıyorum bu talepte bulunan arkadaşlarımın ve bu iyi niyete dayalı olarak da şunu ifade etmek istiyorum: Öncelikle, her iki teklifin de içeriğine karşı olmadığımızı ifade ediyorum. Biz, bu tekliflerdeki düzenlemelerin içeriğine karşı değiliz. Ancak…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Dışarığına mı karşısınız!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Müsaade et, bir dinle.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bahane…
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ancak, bugün, Danışma Kurulu önerisiyle, mevcut gündemimizin önüne getirerek ve Sayın Sarıbaş'ın ifadesiyle "yarım saatte hallederiz, maddeler üzerinde de konuşmadan buradan geçiririz, ne var bunda" dediler.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Evet, geçiririz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Ben, hemen, şöyle bir tabloyu önünüze getirmek istiyorum: Sayın Anavatan Partisi grup yetkililerinin getirdiği grup önerisinde, Bursa Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın, 3628 sayılı Mal Bildirimi Yasasındaki 9 uncu maddeyi değiştirmeye yönelik bir teklif... Teklif içeriğine katılıyor, altına imzamı da koyuyorum; ama, hemen şunu ifade ediyorum: Şimdi, biz, yarım saatte bunu kabul ettik. Arkasından Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun talebi gelecek. O da... Yine, Sayın Algan Hacaloğlu'nun, 801 sıra sayısı almış bulunan, siyasî etik ve sair konuları da içeren, bir kanun teklifi var. Bir yarım saatte de bunu kabul edelim. Şimdi, her iki teklifin içerisinde ortak ve bazen birbirini ilzam edecek maddeler de var; yani, Mal Bildirimi Yasasının 9 uncu maddesini Sayın Yalçınbayır, burada, düzenlemeye çalışmış, 5 ve 9 uncu maddesi de Sayın Hacaloğlu'nun teklifinde düzenlemeye çalışılmış. Aynı konuda iki ayrı kanun teklifini yasalaştırmış olacağız burada bunu yaparsak, yarımşar saat içerisinde.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanun teklifleri...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Birleştirelim...
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Burada bunu birleştirme şansımız da yok, teknik olarak bunu burada birleştirme şansımız da yok.
Bu kanun teklifleri, İçtüzük 37 nci madde gereğince Meclis Genel Kuruluna getirilmiş, komisyonlarda üzerinde çalışma yapılamamış ve arkadaşlarımızın iyi niyetli yaptığı çalışmalar. Ben bunların içeriğini tartışmıyorum; ancak, yasama tekniği açısından da bu kanun tekliflerinin bugün burada yarımşar saatte görüşülerek kabul edilmesi gibi bir anlayışı da kabul etme şansımız yok.
Hemen şunu ifade edeyim: Ben bu grup önerisi aleyhinde söz aldım; ama, bu teklifin içeriğine karşı değilim. Hemen şunu ifade ediyorum: Maksat üzüm yemekse, maksat Mal Bildirimi Yasasına açıklık, şeffaflık getirerek bu işin kamuoyunun bilgisine sunulmasını sağlamaksa, buradan ben arkadaşlarımı şuna davet ediyorum: Çok uzun olmayacak bir süreçte...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Mesela?!.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - ...hem Sayın Yalçınbayır'ın teklifini, özellikle bunu mehaz kabul edip, bunun etrafında, siyasî etik yasasını da oluşturacak bir çalışmayı biz Grup olarak başlattığımızı ifade ettim bugün basına. Bu çalışmada değerli gruplarımızın da katkısına, önerisine açığız, bu gruplarımızla beraber çalışmaya da hazırız, katkı sağlamak isterlerse buna da hazırız; ayrıca, milletvekili arkadaşlarımızdan bireysel olarak katkı sağlamak isteyenler varsa, buna da açığız. Şunun altını çiziyorum: Biz, iyi niyetle, bu çalışmalara var olduğumuzu, bu fikirlere açık olduğumuzu ve bu tür bir düzenlemenin arkasında duracağımızı ifade ediyoruz. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Ama, bütün bunlara rağmen burada şu söylenirse, efendim, biz getirdik, siz burada gündemin ön sıralarına alınmasına karşı çıktınız, dolayısıyla, bundan kaçıyorsunuz, şeffaflaşmaktan korkuyorsunuz gibi bir yaklaşım getirilir ise, o zaman da şunu söyleme hakkımız olur diye düşünüyorum: Kusura bakmayın, maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek. O halde, biz, dövülen bağcı olmak istemeyiz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Öyle bir şey demedik.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Şimdi, biz, müştereken bir çalışma hususuna varız, bunu bundan sonraki adımlarımızda da göstereceğiz inşallah. Eğer bu yönde bir çalışmaya katkı sağlarsanız, memnun da oluruz, beraber de yapabiliriz.
Değerli arkadaşlar, ben, burada benden önce söz alan hatiplerin dokunduğu bir konuya da temas etmek istiyorum. Şimdi, bu kanunlarla ilgili olarak ya da dokunulmazlıkla ilgili olarak, zaman zaman bu kürsüye gelip, sürekli, siyaset kurumunu ve siyasetçiyi potansiyel suçlu olarak göstermek, onu potansiyel hırsız adayı olarak lanse etmek, ne siyaset kurumuna ne demokrasiye ne de sivil otoritenin bu ülkede hâkim unsur olmasına hizmet etmez. Bu düşünceler, olsa olsa, karanlık dönemlerde, fetret devrelerinde, ihtilal devrelerinde hayat bulan anlayışların işine yarar ancak. Bizim görevimiz, parlamenterler olarak, halkın iradesini bu Mecliste temsil ettiğini söyleyen milletvekilleri olarak, siyasî otoriteyi her geçen gün daha da güçlendirmek, bu ülkede parlamenter demokrasinin daha fazla kazanım sağlamasını sağlayacak adımları atmak.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) - Kim inanır buna?!
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Bakın, şu ifadeleri, ben, birçok kez bu kürsüden ifade ettim, dile getirdim: Arkadaşlar, kuvvetler ayrılığı prensibinin olduğu bir ülkede, yasama, yürütme, yargı erkleri arasından, sadece, cımbızla seçip, yasama organı mensuplarını, milletvekillerini ve onun içerisinden çıkan kabine mensuplarını getirir sıygaya çekerseniz, tek yanlı bir yaklaşımla bakarsanız, bu, demokrasimize yapılacak bir hizmet olmaz. Şeffaflık, evet; dokunulmazlıklara sınırlama, evet; bu hususların, tartışılan konuların milletimizin kafasında, düşünce yapılarında herhangi bir soru işareti kalmayacak şekilde açıklanmasına, evet…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ne zaman?..
SADULLAH ERGİN (Devamla) - …ama, getirip, bunu, sadece milletvekillerine ve yasama organına dayarsanız, işte, orada ben iyi niyet aramam.
Değerli arkadaşlar, özelde, önümüzde bulunan bu iki teklifle ilgili olarak -konuşmamın başında da ifade ettim- biz, behemehal, hem Sayın Sayın Yalçınbayır'ın kıymetli çalışmasıyla ilgili olarak hem de Sayın Hacaloğlu'nun çalışmasıyla ilgili olarak, çok ciddî bir şekilde bunların üzerinde durup, bunlardan da istifade ederek ve bu arkadaşlarımızın da katkısını alarak, arzu eden siyasî partilerimizle de irtibat kurarak, bu çalışmayı başlatacağımızı ifade ettim ve bunun arkasında olduğumuzu ifade ediyorum.
Biraz önce, Sayın Abuşoğlu, bir şeyi dile getirdiler, o da şu: "Mevcut yasanın arkasına sığınmayalım, saklanmayalım." Hay hay, Sayın Abuşoğlu. Bu mevcut 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunma Yasası, bizim getirip, mevzuat hazinesine kazandırdığımız bir metin değil; Sayın Sarıbaş da ifade ettiler, bundan önceki Anavatan Partisi Hükümetleri döneminde getirilmiş olan bir düzenlemedir. Evet, bugün, ihtiyacı karşılamıyorsa, toplumsal talebi karşılamaktan geri kalmışsa, bunun değiştirilmesiyle ilgili taleplere de sıcak baktığımızı ifade ediyorum. Bunu birlikte değiştirmeye varız diyorum. Dolayısıyla, gerek Anavatan Partisi Grubunun önerisi gerek birazdan görüşülecek olan Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisiyle ilgili olarak, bugün, burada, Meclisin gündeminin önüne getirilmesi tekliflerine karşı olduğumuzu; ama, bunun içeriklerinin hayata geçmesi için behemehal bir çalışma, iyi niyetli bir çalışma başlattığımızı ifade ediyorum; çünkü, burada, salı günü, yaklaşık -saat 15.00'te Genel Kurul çalışmalara başladı- saat 19.30'da o günün gündemini görüşmeye başlayabildik arkadaşlar.
Şimdi, bugün, yine, iki ayrı Danışma Kurulu önerisiyle, çok önemli yasalar, maalesef, geriye doğru gidiyor. Ne var gündemimizde; bütün Türkiye'de beklenilen, Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin maaşlarına zam yapacak, o zorda olan insanların durumunu bir nebze olsun iyileştirecek tasarı hemen bunun arkasında bekliyor, Sayın Bakanımız da burada. Bu sunî gündemlerle biz, bu yasaların gecikmesine vesile oluyoruz; bir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SADULLAH ERGİN (Devamla) - Arkasından ne var; arkasından, yine, esnafımızın büyük bir kesiminin beklediği, işverenin beklediği, SSK ve Bağ-Kur prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına yönelik olan kanun tasarımız var. Bütün bunlar, gerçekten, Türkiye'nin dört bir yanında hasretle, hararetle beklenirken, biz de iyi niyetli bu çalışmaya katkı vereceğimizi burada beyan ettikten sonra, daha bu konuların fazlaca kurcalanmaması gerektiğine inanıyorum.
Bu duygularla, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın Sözcü, ismimi kullanarak bazı yanlış anlamalara meydan verecek şekilde ifade kullandı. O konuda çok kısa bir açıklamada bulunmak istiyorum.
SADULLAH ERGİN (Hatay) - Üzecek bir şey söylemedim.
BAŞKAN - Yerinizden, çok kısa, Sayın Abuşoğlu…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim ifade ettiğim, mevcut yasada da kişinin kendi isteğiyle bu bildirimi yapmasına mâni herhangi bir hal yok.
Bugün, bir gazetemizin, büyük bir manşette, atmış olduğu başlık vardı: "Bush'unki Bir Tık Ötede" diye. Yani, Amerika Birleşik Devletleri Başkanının mal bildirimi, herkesin en kolay şekilde ulaşabileceği bir noktada, bilgisayarda tıkladığınız zaman üzerine ulaşabiliyorsunuz. Biz de bu kadar şeffaf ve açık olalım. Madem siyasete bir ağırlık, bir vakar kazandırmak istiyoruz, siyasetçiler olarak bu yolu kendimiz açalım, benim istediğim bu. Mevcut kanunda buna engel herhangi bir mâni hal yok.
Bir ikinci husus daha var. Sayın Grup Başkanvekili, getirdiğimiz Danışma Kurulu önerileriyle, sanki, Meclisin çalışmasını baltalıyor gibi bir izlenim yaratmaya çalıştı.
Biz dün de Danışma Kurulunda -bizim kendi teklifimiz vardı- bu kanunları hızla geçirelim; ama, bunun yanında tütünle ilgili araştırma önergesini de birlikte geçirelim… Biz, iktidarın işini kolaylaştırmak istemiştik. Hatta, Sayın Meclis Başkanımız da, bizim, Sayın CHP Grup Başkanvekili ile benim teklif ettiğim hususu, o da mutabık kalarak "siz de iktidar olarak buna katkıda bulunun; bunun üzerindeki görüşmeler 1 saat alır en fazla; ama, iş tartışma boyutuna gelirse, 2,5-3 saat alır" diye, bizzat Sayın Meclis Başkanımız ifade etmişti. Sayın Grup Başkanvekili bunu dinlememekle, Meclisin, dün, çok daha uzun zaman, önergeler üzerinde, görüşmesini sağlamış oldu ve bugün de bu önerilere katkıda bulunmayarak, yine, meseleyi uzatmış oluyorlar. O bakımdan, muhalefet değil, iktidar kendisi uzatıyor.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre vermiş olduğu öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, oylarınıza sunacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri, kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.43
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır; okutup oylarınıza sunacağım.
III.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASÎ PARTİ GRUP ÖNERİLERİ (Devam)
2.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grup önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulunun 2.2.2006 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantısında siyasî parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 214 üncü sırasında yer alan 801 sıra sayısının bu kısmın 3 üncü sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri üzerinde söz istekleri var.
Sayın Koç, Cumhuriyet Halk Partisi adına dört söz isteği var...
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben ve Tuncay Ercenk çekiliyoruz.
BAŞKAN - Tamam.
Sayın Hacaloğlu ile Sayın Kart lehte konuşacaklar.
Şimdi, aleyhte gelenleri, geliş sırasına göre arz ediyorum: Aleyhte söz istekleri: Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa, Sayın Sadullah Ergin…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - …Sayın Mücahit Daloğlu, Sayın Recep Garip, Sayın İsmail Bilen, Sayın Zeyid Aslan, Sayın Kerim Özkul, Sayın Ünal Kacır, Sayın Mehmet Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, ben, Divana, aleyhte, birinci veren milletvekili oldum. Orada talebimi yaparken, benden başka talebini yapan yoktu. O arkadaşlar, taleplerini benden sonra yaptılar. Haluk Bey de yanımdaydı; Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkanvekili de yanımdaydı.
BAŞKAN - Şimdi, Sayın Eraslan…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Efendim, itiraz ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, müsaade eder misiniz.
Tabiî, siz, oradan, hakkınızı, talebinizi ortaya koyacaksınız. Ben, burada, iki değerli Divan Kâtibim ve uzmanlarla beraber çalışıyorum. İkisi de, Sayın Sabri Varan tarafından, bu taleplerin, daha önce getirilip Divana teslim edildiğini ifade ediyorlar.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkanım, Sabri Varan Bey benden sonra geldi ve Sabri Varan Bey, 5-6 tane kâğıdı beraber getirerek, benden sonra teslim etti.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, kura çekilsin; geçen gün de aynısı oldu, kura çekildi.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biraz önce kura çekildi mi?!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, 1 kişi 10 kişi adına nasıl verebilir?!
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Sabri Varan, tek başına, 10 kişi adına söz talebini veremez ki!.
BAŞKAN - Efendim, arkadaşları yetki vermiştir, getirebilir buraya yani; onda bir engel yok.
Şimdi, sayın milletvekilleri, öneri lehine söz isteyen arkadaşlarımızı sırayla davet edeceğim.
İstanbul Milletvekili Sayın Hacaloğlu…
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, burada haksızlık var, haksızlık yapıyorsunuz…
BAŞKAN - Benim yapacağım bir şey yok Sayın Eraslan. Bu konuda, ben, sizlere, siz takdir edersiniz ki, gereken her türlü kolaylığı ve müsamahayı gösteriyorum.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Haksızlık yapıyorsunuz…
BAŞKAN - Burada benim yapacağım bir şey yok şu anda.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Haksızlık var… Haluk Koç Bey de bunun şahidi; o da konuşsun, o da söylesin. Sabri Varan Bey benden sonra müracaat etti.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Efendim, kura çekin öyleyse…
BAŞKAN - Buyurun efendim siz.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Üç yıl iki aydır, AKP İktidarının üçte 2 çoğunluyla hâkimiyeti altında görev yapmakta olan komisyonlarda bekletilmekte olan, bundan altı ay evvel, bu zeminde, bazı arkadaşlarımızın da desteğiyle gündeme alınan, ancak, şu anda 214 üncü sırada uyutulmakta olan, Türkiye'nin en temel konusunda, bir numaralı Kopenhag Kriteri olarak tanımladığımız bir konuda, yani, siyasî ahlak konusundaki yasa teklifimizin gündemin önüne alınarak, Türkiye'nin, demokrasimizin önünün açılmasına katkıda bulunmanızı istiyoruz. O nedenle, bugün, burada, bu konuda şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bu konu, yani, siyasî ahlak, mal bildirimlerinin şeffaflaştırılması, başbakan, bakanlar ve parti genel başkanlarının mal varlıklarının kayyuma devredilmesi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi siyasî etik kurulunun kurulması, demokrasimizin en acil konusudur. Zira, ülkemiz, bugün, her dönemden daha derinine, yolsuzluklar, ihaleye fesat karıştırma, özelleştirme sürecinde çıkar sağlama, adam kayırma türünden kuralsızlıklar ve hukuksuzluklar içinde yüzmektedir. Maalesef, iktidar, bu süreçte, bu yozlaşmayla kuşatılmış durumdadır. Bunu,kendi iradesiyle, sizin iradenizle yapmıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi, bu karanlık perdeyi iktidarın üzerinden kaldırmaktır. Bunun yolu ve yöntemi, siyasî ahlak yasasının çıkarılması, dokunulmazlıkların Batı standartlarında sınırlandırılması ve biraz evvel ifade ettiğim gibi, mal bildirimlerinde saydamlığın sağlanması, etik kurulunun kurulmasından geçer. Tabiî, bu teklifimizde dokunulmazlığın kaldırılması konusu kapsanmıyor; onu sürekli takip ediyoruz ve edeceğiz.
Ancak, bildiğiniz gibi, Avrupa Katılım Ortaklığı Belgesinde de, geçen yılın sonunda yayınlanmış olan Avrupa Katılım Ortaklığı Belgesinde de ülkemize tam üyelik yolunda verilmiş olan bazı öngörüler arasında iki temel konu vardır. Biri, dokunulmazlıkların kısıtlandırılması; diğeri de, siyasî ahlak yasasının iki yıl içinde yaşama geçirilmesidir. Yani, eğer, biz, bugün, bu tasarıyı gündemin önüne almazsak, sadece demokrasimize zarar vermekle kalmayacağız; aynı zamanda, Avrupa Birliğine onurlu, eşit üye koşullarıyla tam üyelik için önümüze yeni duvarlar dikeceğiz, kapılarımızı kapatacağız.
Değerli arkadaşlarım, çağdaş demokrasilerde, eğer bir başbakan "maaşım bana yetmiyor, o nedenle çocuklarımın yurt dışındaki tahsillerini bir işadamı arkadaşıma devrettim" derse, diyorsa, bunu bu şekilde yapıyorsa, o başbakan o makamında oturamaz. Çağdaş demokrasilerde eğer bir bakan kaçak villalar yaptırıyorsa, eğer bir bakan eşini dostunu yanına alıp bir işadamının uçağıyla Uzakdoğu'ya seyahat edebiliyorsa, çocuklarının şaibeli süreçlerde servet yapması konusunda gerekli duyarlılığı ortaya koyamıyorsa, o bakan, bir gün dahi o makamında oturamaz. Bunların olabilmesinin nedeni, birçok diğer kuralsızlıkların olabilmesinin nedeni, ülkemizde, Avrupa ülkeleri standardında, Amerika, Hindistan, hatta Kore düzeyinde çağdaş normların yer almamış olması. Evet, Anayasamızda ve yasalarımızda bu konuda bazı düzenlemeler var. 12 Eylülün o yasakçı ortamında getirilen düzenleme, kesinlikle, bugün, çağdaş demokrasi normlarına uymamaktadır. 12 Eylülün getirdiği o yasaklar kadar, bu tür yozlaşmış kriterleri de yıkıp geçmemiz lazım, demokrasimizin önünü açmamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, siyaset, bir zenginleşme aracı değildir, olamaz. Siyaset, bir erdemlilik yarışıdır. Siyaset, bir halka hizmet ve kamusal görev alanıdır. Konu, kimin ne kadar parası pulu olduğu konusu değildir; kimse kimsenin parasına puluna gözünü dikemez. Konu, başbakanın, bakanların, milletvekillerin varlığının kökeninde ne yattığı, bu kazançta, kazancın kaynaklarının ne olduğu ve dönem içinde, bunun artış nedenlerinin, açıklıkla, şeffaf olarak ortaya konmasıdır. Kısaca, her alanda, mal bildirimlerinde ve iş ilişkilerinde, şeffaflık, beyan, şeffaf beyan, Kıta Avrupası ve ondan çok daha katı kuralları içeren, Amerika'daki ahlak, siyasî ahlak ilkelerinin temelini oluşturmaktadır. Bildiğiniz gibi, değerli arkadaşlarım, her yıl, Amerika'da, mayıs ayında, bütün senatörlerin ve bütün parlamenterlerin, yani, kongre üyelerinin, Kongre ve senatoya vermiş oldukları mal bildirimleri, her yıl mayıs ayında kamuoyuna açıklanır. Kimse bundan gocunmaz. Hiçbir başbakan da -ki, Amerika'da başkan diyelim-kalkıp "bunu açıklamak yasaktır" demez, "niye açıklıyorsun" diyemez.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımızın son günlerde yapmış olduğu açıklamalar, gerçekten, demokrasimize zarar vermiştir. Bunu, böyle düşünüyorum. Sayın Başbakanın, mal varlığını açıklamama açıklaması, hele açıklamanın suç olduğunu iddia etmesi, son derece yanlıştır, Parlamentomuzun paylaşmaması gereken bir çarpıtmadır. Bu konuda, bazı Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşlarımızın, dün, mal varlıklarını kamuoyunda açıklamalarını, ben, şahsen, son derece saygıyla karşılıyorum ve tavırlarını alkışlıyorum. Bunu, bir başkaldırı olarak da değerlendirmiyorum. Bu, olması gereken bir olay.
Değerli arkadaşlarım, geliniz, bizler de, artık, çağdaş demokrasilerin siyasî etik ve ahlak kurallarını uygulama, ortaya koyma cesaret ve iradesini ortaya koyalım. Bizler de, Batılı demokrasilerde, Avrupa ülkelerinde ve biraz evvel saydığım gibi, Hindistan'da, Kore'de, Japonya'da olduğu gibi, oraların parlamentolarında geçerli olan saydamlığı, şeffaflığı, ülkemiz Parlamento çatısı altında işleme alalım ve siyasî ahlak ve etik kurallarını ülkemizden, demokrasimizden, halkımızdan esirgemeyelim. Aksi halde, bugün bu tabloyu, bu son günlerin tartışmalarını ibretle izlemekte olan halkımız, biliniz ki, bunun hesabını, ilk genel seçimlerde, kimse bu tabloyu ortaya koyan, onlardan soracaktır.
Değerli arkadaşlarım, evet, üç yıl iki ay oldu, bu teklifimiz Adalet Komisyonunda beklemektedir, bekletilmektedir. Bazı arkadaşlarım, ne diye acele ediyoruz, gelin, biz de hazırlık yapıyoruz… Neredeydiniz değerli arkadaşlarım bugüne kadar?! Size nasıl inanabiliriz?! (CHP sıralarından alkışlar) Eğer Başbakan, kalkıp da, yasak olmayan bir şeye, kendi milletvekillerini en azından korkutmak için, caydırmak için "yasaktır" diyorsa, "aman, sakın mal bildiriminizi açıklamayın" diyorsa, ben, nasıl, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konudaki iradesine, bu aşamada güven duyabilirim değerli arkadaşlarım?!
SABRİ VARAN (Gümüşhane) - Baykal açıkladı mı?!
ALGAN HACALOĞLU (Devamla) - Evet değerli arkadaşlarım, seksenbeş yıllık Parlamentomuz, demokrasiye baş koymuş olan halkımız, bu tavırları, bu durumu hak etmemektedir. Sizlerden, tüm milletvekili arkadaşlarımdan, hangi partiye mensup olursa olsun, halkın iradesini onurla elde etmiş olan siz milletvekillerimiz, burada her biriniz çıkıp andiçtiniz, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını korumak için andiçtiniz; ama, her biriniz, kendi vicdanınızda biliyorsunuz ki, gelişmeler Türkiye Büyük Millet Meclisinin güven ve saygınlığında yara açmaktadır ve kanatmaktadır. O nedenle, sizlerden, 152 CHP milletvekili tarafından imzalanarak takdim edilmiş olan ve inanıyorum hepinizin sahiplendiğiniz, dünlerde Diyalog Grubunda buna sahip çıkan Meclis Başkanı gibi, bugünkü Dışişleri Bakanımız gibi, diğer, o zaman yer alan AKP'li milletvekillerimiz gibi, geliniz buna sahip çıkınız.
Bu duygularla, hepinizin temiz siyaset, dürüst yönetim, açık topluma omuz vermenizi diliyorum ve bu anlayış içinde ben, 1991 yılında 19 uncu Dönemde ilk milletvekili olduğum dönem vermiş olduğum, keza 20 nci Dönem sonunda 1999 yılında vermiş olduğum, keza Kasım 2002'de 22 nci Dönem başında vermiş olduğum, keza 10 Ocak 2005 tarihinde vermiş olduğum mal bildirimimi, bilgisi için Sayın Başkanlığa takdim ederek huzurunuzdan ayrılıyorum; en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Hacaloğlu.
Lehte ikinci söz isteği, Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'a aittir.
Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Danışma Kuruluna sunulmuş olan grup önerisi üzerinde söz almış bulunmaktayım; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, günümüzde yönetimlerin niteliğini belirleyen temel ölçülerin başında temiz siyaset, dürüst yönetim, açık toplum olguları gelmektedir. Çağdaş demokrasilerde geçerli olan siyaset etiği anlayışının ülkemizde de geçerli olmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri gerçekleştirerek, ülkemizde de temiz siyasetin kurumsallaşmasını sağlamak, 22 nci Yasama Dönemi olarak temel görevimizdir. Bu konuda, topluma seçim öncesinde de seçim sonrasında da değişik aşamalarda ve her zeminde söz verdiğimizi hatırlatmak istiyorum. Bu sözümüzün arkasında durmamız gerekir. Bu sözün gereğini bugüne kadar neden yapmıyoruz; neden yapmaktan kaçınıyoruz; bu sözün gereğini yapacak yol ve yöntemlerin hayata geçmesi noktasında, uygulamaya geçmesi noktasında neden bir araya gelemiyoruz; bunları sorgulamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, bakın, kamu görevlileri için etik düzenlemeler getiren yasayı 2004 yılında bu Meclis çıkardı. Kamu görevlileri için, biliyorsunuz, cezaî müeyyidelerin, idarî ve disiplin müeyyidelerinin ve malî müeyyidelerin uygulanması konusunda yasalarımızda, mevcut yasalarımızda, mevzuatımızda değişik hükümler var. Bu müeyyidelere göre, bir kamu görevlisi hakkında meslekten çıkarma dahil olmak üzere, uyarma, kınama, kademe ilerlemesinin durdurulması uygulamalarının, müeyyidelerinin uygulanması için hiçbir soruşturma iznine gerek olmadığını bilmenizi istiyorum; hatırlatmak istiyorum.
Malî yönden, kamu görevlileri için hiçbir izne tabi olmadan, her aşamada dava açılabildiğini ve sonuçlandırıldığını hatırlatmak istiyorum.
Adlî müeyyide yönünden ise, biliyorsunuz soruşturma izni kavramı dediğimiz bir kurum uygulanıyor ve burada da, soruşturma izni kavramının yine yargısal denetime tabi olduğunu, soruşturma izni verilmediği takdirde, bölge idare mahkemesi ve Danıştay sürecinde bunun yargısal denetime tabi olduğunu, yine yeri gelmişken hatırlatmak istiyorum. Yani, değerli arkadaşlarım, kamu görevlileri açısından her türlü müeyyidenin uygulanması noktasında, yasalarımızda -genel çerçeve olarak söylüyorum- hiçbir eksiklik söz konusu değil.
Kaldı ki, adlî müeyyidenin uygulanması noktasında, bu müeyyidenin; yani, soruşturma izni kavramının ve bu kurumun daha etkin, daha seri hale getirilmesini istiyorsanız, böyle bir düşünceniz varsa, bunun için de anayasa değişikliğine gerek kalmadan yasal değişikliklerle bunun sağlanabileceğini hep ifade ediyoruz. Daha dün, Sayın Genel Başkanımız, bu konuda yapılmak istenilen her türlü yasal düzenlemeye destek vereceğimizi beyan ettiler.
O zaman, değerli arkadaşlarım, iktidar sözcülerinin, diğer kamu görevlilerinin de dokunulmazlığı var yolundaki söylemlerinin hiçbir ciddî dayanağının olmadığını artık görmemiz gerekiyor, bu noktada, kamuoyunu yanıltmamamız gerekiyor, daha fazla yanıltmamamız gerekiyor, buna tenezzül etmememiz gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Geliyoruz, bunun devamında, elbette bunun devamında milletvekillerinin bu konudaki konumuna gelmek istiyorum. Buna gelmeden evvel, şu somut örneği, şu güncel örneği de vermek istiyorum.
Bakın, değerli arkadaşlarım, kamu görevlilerinin dokunulmazlığı var derken, gerçekten kamuoyuna yanlış bilgi veriyorsunuz. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı hakkındaki dava devam ediyor değerli arkadaşlarım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Genelkurmay müsaade ettiği için.
ATİLLA KART (Devamla) - İşte, soruşturma izni kavramı devreye girdi. Girmediği takdirde ne oluyor; soruşturma izni verilmediği takdirde yargı denetimi başlıyor. Daha dün basına yansıyan bilgi, halen görevde bulunan Üçüncü Kolordu Komutanı hakkında dava açıldı.
Değerli arkadaşlarım, görevi kötüye kullanmaktan dolayı, Üçüncü Kolordu Komutanı hakkında dava açıldı. Rektörler hakkında dava açıldığını çok iyi biliyoruz. O zaman, milletvekilleri hakkında dava açılmamasının gerekçesi olarak ortaya getirdiğiniz o gerekçenin doğru, samimî ve tutarlı olmadığı bir defa daha ortaya çıkıyor. Bunda artık ısrar etmeyin değerli arkadaşlarım.
Bakın, bu anlatım çerçevesinde, milletvekilleri açısından değerlendirme yaptığımızda olay nedir; milletvekilleri hakkında, adlî süreçten dolayı ceza davası açılması olayını bir tarafa bırakıyorum. Kendinizce birtakım gerekçelerle; ama, işin esasında, tamamen siyasî ve kişisel gerekçelerle, sayısal çoğunluğunuza güvenerek bunu engelliyorsunuz, bunu erteliyorsunuz. Bunu bir tarafa bırakıyorum; ben, size, daha farklı bir kavramdan söz ediyorum, milletvekilleri hakkındaki siyasî etik kurallarının uygulanması gereğinden söz ediyorum değerli arkadaşlarım. Bunun için, bunun, milletvekilinin o kürsü sorumsuzluğu faaliyetiyle hiçbir ilgisi yok. İşte, Sayın Algan Hacaloğlu'nun ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup 152 milletvekilinin verdiği bu teklifin özü bundan ibaret değerli arkadaşlarım, esası bundan ibaret.
Bu teklifte neler söyleniyor; bakın, bu teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği ve Bakanlar Kurulu üyeliğiyle bağdaşmayan işlerden söz ediliyor. Bu teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışı faaliyetlerden kaynaklanan gelirlerin beyan edilmesi kurallarından söz ediliyor. Bu tekliflerde, mal bildirimlerinin konusundan söz ediliyor.
Bu teklifte, hediye kısıtlamasından söz ediliyor değerli arkadaşlarım. Bunlar, günümüz politikasının güncel konuları değil mi, değerli arkadaşlarım. Bu teklifte, Türkiye Büyük Millet Meclisi etik komisyonunun kurulmasından söz ediliyor. Bunların, Anayasanın 83 üncü maddesinin ikinci fıkrasında sözü edilen yasama dokunulmazlığı düzenlemesiyle ilgisi yok değerli arkadaşlarım. Bunlar apayrı kurumlar ve bunlar, Sayın Sadullah Ergin'in bugünkü Danışma Kurulu toplantısında ifade ettiği gibi, kuşatıcı bir teklifi içeriyor değerli arkadaşlarım. Yani, siyasî etik konusundaki bütün normları, bütün kurumları, son derece ciddî bir şekilde düzenliyor bu teklif. Onun için, iktidara mensup sözcülerin "efendim, bu konuyu önümüzdeki günlerde tartışmaya açalım, değerlendirmeye alalım" demelerinin hiçbir ciddî tarafı, hiçbir inandırıcı tarafı, hiçbir tutarlı tarafı söz konusu olamaz.
Bakın, değerli arkadaşlarım, bu teklif, üç yılı aşkın bir süreden bu yana Genel Kurul gündeminde bekliyor; bir yıl kadar evvel Genel Kurul gündemine alınması kabul edilmiş. O zaman, bu teklifi, gelinen aşamada, hele hele Türkiye'nin gündemini meşgul eden son on gündeki tartışmalardan sonra Genel Kurul gündeminin ön sıralarına almamanın hiçbir inandırıcı gerekçesi olamaz, hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Bunu, bütün çıplaklığıyla, kamuoyu, gelinen aşamada değerlendirmek durumunda değerli arkadaşlarım.
Bu süreçten sonra, yapılması gereken şu: Bakın, siyasî etikten kastımız nedir değerli arkadaşlarım; demokrasilerde istifa denilen bir kurum vardır, demokrasilerde görevden alma denilen bir kurum vardır. Bunun yasama dokunulmazlığı kavramıyla bir ilgisi yok. Bunlar yürürlüğe girsin istiyoruz, bu kurumlar yürürlüğe girsin istiyoruz.
Bakın, hemen, elbette, Sayın Maliye Bakanıyla ilgili somut örnekler vermek durumundayım. Sayın Maliye Bakanına yönelik, TÜPRAŞ'ın yüzde 14,76 hissesinin satışı. Burada ne yapıldı; Sayın Maliye Bakanı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı yetkilileri hakkında, yöneticileri hakkında soruşturma izni vermedi. Danıştay ne yaptı; Danıştay "burada suç ilişkileri var" dedi, 1. Daire. Bu suç ilişkilerine rağmen, neden, neden yargısal süreci başlatmıyoruz?!
Bakın, öylesine belgeler söz konusu ki, değerli arkadaşlarım, -Sayın Maliye Bakanına yönelik olarak söylüyorum, bakın, yüzde 14,76 hissenin satışıyla ilgili olarak söylüyorum- bunun cezaî boyutunu bir tarafa bırakıyorum, siyasî etik boyutunu takdirlerinize sunmak istiyorum. Bu teklifin özünde bu var değerli arkadaşlarım. Sayın Bakan diyor ki: "Efendim, yüzde 14,76 hissenin satışı 1 Martta, 2 Martta yapıldı. Biz, 1 Martta, 2 Martta toptan satışlar piyasasına bunu bildirdik." Ama, Sayın Maliye Bakanının doğru konuşmadığı, bilerek -öbür ifadeyi kullanmak istemiyorum, Türk Dil Kurumu sözlüğündeki ifadeyi kullanmak istemiyorum- ama, bilerek gerçeğe aykırı konuştuğu, şu belgelerle ortaya çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ATİLLA KART (Devamla) - Nedir bu belgeler? Bakın değerli arkadaşlarım, o grup ne yapmış; o grup, 28 Şubat tarihli belgeyle 36 000 civarındaki hisseye şu bedelle talibim demiş. 28 Şubat… Belge… Buyurun.
Bu belgeyi, Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığına veriyor. Aynı tarihte Özelleştirme İdaresi adına Daire Başkanı Şükrü Doğan, devamında, Osman Demirci Başkan Yardımcısı ve devamında da, Başkan Metin Kilci olur veriyor ve bu, Maliye Bakanının bilgileri dahilinde gelişiyor ve aynı gün bu hisselerin satışı için ne yapılıyor; İş Yatırım Menkul Değerler Anonim Şirketi Genel Müdürlüğüne talimat veriliyor değerli arkadaşlarım; yani, 28 Şubat tarihinde, Sayın Maliye Bakanının "1 Martta, efendim, biz bunu piyasaya sunduk, İstanbul Menkul Kıymetler Borsasına sunduk" dediğinin aksine, 28 Şubat tarihinde bütün işlemlerin bittiği anlaşılıyor. Buna... hadi yasama dokunulmazlığı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Bir cümle Sayın Başkan…
BAŞKAN - Sayın Kart, son cümlenizi alayım.
ATİLLA KART (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
Yasama dokunulmazlığını kendinizce birtakım gerekçelerle işletmiyorsunuz. İşte, gelin, buyurun, siyasî etiği işletelim değerli arkadaşlarım. Hiç olmazsa bu Sayın Bakan hakkında, yasama dokunulmazlığını kaldırmıyorsunuz, o siyasî etik kurallarının gereğini yapalım. Bunu sizden istiyoruz. Bunu sizden talep ediyoruz. Bu, bizim talebimiz değil. Bu, Türk Milletinin, Türk toplumunun talebidir değerli arkadaşlarım. Bunu bir defa daha takdirlerinize ve vicdanlarınızın sorgulamasına havale ediyoruz.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın Başkanım, Yüce Meclis çatısı altında şu anda suç işlenmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğlu, gizli olması gereken mal varlığını Yüce Meclisin çatısı altında açıklamıştır. O nedenle, cumhuriyet savcısına suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) - Şov yapma be!.. Şov yapma!..
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde söz isteği var. Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Talebim incelensin Sayın Başkan.
Sayın Bakanım ne diyorsunuz; bir şey mi söylediniz bana? Söyleyin açıkça. Niye böyle mım mım yapıyorsunuz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Şov yapma, şov yapma…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Böyle kıyıdan kıyıdan… Olmaz bu, açıkça konuşacaksınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sen benim muhatabım değilsin!
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) - Efendim, ben de talep ediyorum, suç duyurusunda bulunun.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) - Lüzumsuz lüzumsuz da konuşmayacaksın!..
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Şov yapma diyen kimdi?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ben, ben…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kim söyledi onu?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ben diyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Yakıştı mı sana Mustafa Akbulut?! Yakıştı mı?!
BAŞKAN - Buyurun efendim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben suç olduğunu öğrendim şu anda. Kamu görevi olarak ben bunu ihbar ediyorum. Yapmazsam suç…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yeri mi burası?!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Yapmazsam şuç.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Yeri mi?!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Yapmazsam suç.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, Sayın Ercenk bunu tartışma konusu yapmayın. Siz bir hukukçusunuz; yollarını bilirsiniz. O kanaatteyseniz bunun usulü var.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Başbakan da aynı şekilde söylediği için zaten arz ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde söz aldım; bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce Anavatan Partisi Grubunun Danışma Kurulu önerisiyle talep ettiği Genel Kurulun gündemine alınmasıyla alakalı Bursa Milletvekilimiz Sayın Ertuğrul Yalçınbayır'ın talebi ile Sayın Algan Hacaloğlu ve 58 milletvekili arkadaşının talepleri birbirini teyit eder ve tamamlar mahiyettedir. Dolayısıyla, bu gündeme alma talebiyle alakalı AK Parti Grubu olarak düşüncelerimizi ve görüşlerimizi Grup Başkanvekilimiz Sayın Sadullah Ergin biraz önce ifade etti. Ben Grubumuzun bilinen görüşlerini bir kere daha huzurlarınızda tekrar etmek istemiyorum.
Değerli arkadaşlar, bütün bu taleplerden maksat, kamu vicdanını rahatlatmak, şeffaflığı sağlamak ve Türkiye'nin arınmasının önünü açmaktır. İçerik itibariyle bundan ibarettir.
Her fırsatta muhalefet sözcüsü arkadaşlarımız, bizim bu konuyla ilgili kamuoyuna vermiş olduğumuz sözü tutmadığımızı ve bu konuyla ilgili talepleri zamana yaymak suretiyle âdeta ertelediğimizi, gündeme gelmesini engellediğimizi, önünü kestiğimizi ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlar, AK Parti gerek parti programında gerekse seçim beyannamesinde gerekse 58 ve 59 uncu AK Parti Hükümetlerinin programında kamuoyuna ne vaat etmişse ne söylemişse hepsinin arkasında durmuş ve asla, kamuoyuyla beraber paylaşmış olduğu sözü de askıda bırakmamıştır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yalancı…
EYÜP FATSA (Devamla) - Dokunulmazlık ve siyasî etikle alakalı, mal bildirimiyle alakalı düşüncelerimizi de bu çerçevede değerlendirmek mümkündür.
Sayın Başbakanın 3 Kasım seçimlerinde meydanda ifade ettiğini iddia ettikleri dokunulmazlıkların sınırlandırılmasıyla alakalı görüş ve düşüncelerimiz, biraz önce ifade ettiğim gibi, hem programda hem hükümet programlarımızda hem de seçim beyannamemizde vardır. Bizim orada söylediğimiz…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Hayata geçen yok!
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade edin değerli arkadaşlar.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Ama, burada yok!
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, müsaade edin…
Bizim orada söylediğimiz ve Sayın Genel Başkanımızın, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanıyla, Sayın Genel Başkanıyla, seçim öncesi bir televizyon programında yapmış oldukları konuşmada da ifade aynıdır; bunların bant kayıtları vardır. Dolayısıyla, kamuoyunu yanıltmaya yönelik gayretleri çok sağlıklı ve ciddî bulmuyorum.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) - Üç yıl geçti Eyüp bey!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hadi getirin!
EYÜP FATSA (Devamla) - Orada da, Sayın Başbakan "biz, milletvekili dokunulmazlıklarının diğer bütün dokunulmazlıklarla beraber sınırlandırılmasından yanayız ve kamuoyunda şeffaflığı sağlayacak her türlü adımı atmaktan yanayız" diye ifade etmiştir. Bütün saymış olduğum programlarımızda da bu tekrar edilmiştir.
Bu çerçeveden olmak üzere, hükümet kurulur kurulmaz, hem Sayın Meclis Başkanımız uyum komisyonunun bir an önce hayata geçirilmesi noktasında ilgili -ki, o zaman 2 tane grup vardı Mecliste- gruplara çağrıda bulunmuş, bir Meclis Başkanvekilini bununla ilgili görevlendirmiş; ama, maalesef, bu çerçevede, muhalefet partisi, bu uyum komisyonuna üye vermemiştir. Olay burada da kalmamıştır; bir süre sonra, yine, partimizi, hükümetimizi ve grubumuzu temsilen Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek, partimizi temsilen Genel Başkan Yardımcımız Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat ve Grubumuzu temsilen de Sayın Salih Kapusuz, aynı gerekçeyle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunu ve Sayın Genel Başkanını ziyaret etmişler "gelin, kamuoyunun böyle bir talebi var, bizim de bu konuda söylemlerimiz var; Türkiye'yi, eğer maksat bundan arındırmak ve kamu vicdanını rahatlatmaksa, gelin, buyurun, bunu hep birlikte, anayasal değişikliklerini, yasal değişikliklerini hep beraber yapalım" demişlerdir. Biz götürdük ve bu talep de karşılık bulmamıştır. Bize deniliyor ki: "Efendim, siz bu konuda samimî değilsiniz." Bakın, biraz önce, Sayın Sadullah Ergin, daha dün, Partimizin Genel Başkan Yardımcısı Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat ve şimdi bir kere de ben tekrar ediyorum daha önce tekrar ettiğimizi. Eğer bizi samimiyetsiz buluyorsanız, çağrımıza niye cevap vermiyorsunuz değerli arkadaşlar?! Buyurun, bizi suçüstü yapın öyleyse, samimiyetsizliğimizi kamuoyuna deklare edin ve gösterin. Buyurun…
HALUK KOÇ (Samsun) - İşte, gösteriyoruz!
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Yasa hazır…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Biliyor kamuoyu, öğrendi!
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, siyaset kurumunu korumak hepimizin görevidir. Ben, geçen dönem bu Parlamentoda görev yaptım. Yaşanan krizler, yaşanan sıkıntılar, siyaset kurumunun kaybetmiş olduğu irtifa nedeniyle, iktidar ve muhalefet ayırımı yapmadan, kamuoyu bütün milletvekillerini mahkûm etmiştir. Milletvekili arkadaşlarımız -iktidar ve muhalefet ayırımı yapmadan- arabalarının önüne milletvekili tanıtım kartlarını koyamamışlar, halkın içerisine çıkarken milletvekili rozetini takamamışlardır. Bizden önceki iktidar, bu Parlamentoya bunu yaşattı. Eğer, bugün, milletvekilleri göğüslerini gere gere kamuoyunun içerisine giriyorsa, yakasındaki rozetini onurla taşıyorsa, milletvekili kimliğini onurla taşıyorsa, önce, bunu temin ettiği için başta İktidar Partisine ve bu Parlamentoya teşekkür etmesi lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, mal bildiriminin nasıl yapılacağı yasalarda bellidir; isteyen, çıkar bunu açıklar; ama, kimse kimsenin sicil amiri değildir. Türkiye bir hukuk devletidir. Birileri istedi diye, birileri de çıkıp mal bildirimini açıklamak mecburiyetinde değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Vatandaş istiyor, vatandaş!
EYÜP FATSA (Devamla) - Yasalar, Anayasalar, her şey açıktır değerli arkadaşlar.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Toplumsal vicdan istiyor, kişiler istemiyor bunu!
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, toplumsal vicdanın…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Toplumsal vicdanın sesine kulak verin!
EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen!..
Toplumsal vicdanın hesabının görüldüğü gün vardır, toplumsal vicdanın hesabını ve kararını vereceği gün vardır.
ATİLLA KART (Konya)- Sicil amiri millettir.
EYÜP FATSA (Devamla)- O gün vardır. Gideriz o toplumsal vicdana; kimi aklıyor kimi mahkûm ediyor, hep beraber görürüz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın mal varlığıyla ilgili kendi el yazısıyla bugün bir gazetemizde vermiş olduğu beyan bütün Türkiye'ye dağıtılmıştır. Ondan sonra da bütün bu süreçte mal varlığıyla ilgili iddiaları mahkeme önünde arınarak buraya gelmiştir, beraat ederek gelmiştir bu talepler karşısında.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara)- 94'ü de merak ediyoruz!
EYÜP FATSA (Devamla)- Ama, değerli arkadaşlar, bizim Sayın Genel Başkanımızın, Başbakanımızın mal varlığı içerisinde, yönetiminde bulundurduğu partili arkadaşlarıyla, onların yakınlarıyla, sekreterleriyle, şoförleriyle, ilgili bankanın iştiraklerinin hisse senetlerini piyasadan toplamak suretiyle edinilmiş bir mal yoktur.
ORHAN SÜR (Balıkesir)- Açık konuş, açık!
EYÜP FATSA (Devamla)- Bütün mal varlığını yapmış olduğu altı yıllık avukatlık döneminde edindiğini iddia eden bir Sayın Genel Başkanın da, bu süre içerisinde eğer bu kadar mal varlığı edinmişse, bu kadar imkânı ve gücü varsa, o dönemde Türkiye Cumhuriyetine…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN- Son cümleleriniz…
EYÜP FATSA (Devamla)- Özür diliyorum, bitiriyorum.
…ne kadar vergi ödediğinin de araştırılması gerekmez mi?!
ALİ RIZA BODUR (İzmir)- Maliye Bakanının görevi o. Araştırın, hepsini araştırın.
EYÜP FATSA (Devamla)- Bu iddiaları ortaya atanların o dönemlerle ilgili iddialarını ispat etmeleri gerekmez mi?
ORHAN SÜR (Balıkesir)- Gereğini yapın.
ALİ RIZA BODUR (Devamla)- Araştırın; her ikisini de araştırın. Korkumuz yok bizim.
EYÜP FATSA (Devamla)- Değerli arkadaşlar, bakın, eğer çekişmeleri, tartışmaları bu minval üzerine götürecek olursak… (CHP sıralarından gürültüler)
ORHAN SÜR (Balıkesir)- Gereğini yap!..
EYÜP FATSA (Devamla)- Lütfen… Lütfen…
ORHAN SÜR (Balıkesir)- Gereğini yap, şaibeli konuşma! Sen iktidarsın, iktidar!
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri…
MEHMET SEMERCİ (Aydın)- Ezdirme kendini, ezdirme!
BAŞKAN- Sayın milletvekilleri, lütfen… Bakın, diğer hatipleri dinledik. İzin verin bitirsin. Son cümlelerini söyleyecek zaten.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla)- Sayın Başkan, biraz önce, Sayın Hacaloğlu ve Sayın Kart, Sayın Genel Başkanımızı ve Başbakanımızı da ifade eden, çocuklarıyla ilgili, kendi mal varlığıyla ilgili, burada, farklı ifadeler kullandı ve bizim Grubumuzdan kimsenin sesi çıkmadı.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) - Çünkü, hepsi doğruydu.
EYÜP FATSA (Devamla) - Arkadaşlar, değerli arkadaşlar, Sayın Genel Başkanımız, mahkeme önünde aklanarak gelmiştir.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Mahkemeye niye gitti Sayın Fatsa?
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu iddialarla ilgili mahkemeden beraat ederek gelmiştir. Lütfen, tahammül edin… Lütfen, tahammül edin.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, siz konuşmanızı tamamlayın efendim, lütfen.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, eğer bu tartışmaları bu zemin üzerinde yaparsak, 90'lı yıllarda liderlerin mal varlığıyla ilgili tartışma sürecini hatırlayın, hatırlayın, hatırlayın lütfen… Bunların Türkiye'ye kazandıracağı bir şey yoktur. Bunlardan Türkiye'nin kazanacağı bir şey olmadığı gibi, bunu yapanlara da, bu Parlamentoya da sağlayacağı bir itibar yoktur.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Maliye Bakanına söyleyin.
EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla, biz, eğer sözünüzde samimiyseniz, eğer sözünüzde samimiyseniz, zaten biz bu süreci başlattık, buyurun, gelin bu sürece katkıda bulunun…
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Uyutma süreci.
EYÜP FATSA (Devamla) - Katkıda bulunun… (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben, bu duygu ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Fatsa.
Önerinin aleyhinde ikinci söz isteği, Tokat Milletvekili Sayın Zeyid Aslan.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu'nun vermiş olduğu değişik kanunlardaki kanun değişiklikleriyle ilgili, bugün, Cumhuriyet Halk Partisinin öne alınmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki, burada, bu Danışma Kurulu önerisinden önce, Anavatan Partisi Grubu tarafından verilen bir Danışma Kurulu önerisinde de, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır tarafından verilmiş olan aynı mahiyetteki bir kanunla ilgili öne alınmaya ilişkin talep var idi. Şimdi, gerek o kanunu gerek bu kanunu incelediğimizde, 9 uncu maddelerin aynı konuları ihtiva ettiğini, aynı cümleleri ihtiva ettiğini görüyoruz. Öncelikle, gerek kanun tekniği açısından, bunun, iki ayrı kanunun iki defa kanunlaşmasının, hukuk tekniği açısından da, yasama tekniği açısından da mümkün olamayacağını hepimiz biliyoruz. Öncelikle, hukuk tekniği açısından mümkün olmadığından dolayı bu Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde olduğumuzu belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık onbeş günden beridir, Türkiye'de, bir mal varlığı tartışmasıdır aldı başını gidiyor. Türkiye'nin, özellikle, halkın gerçek gündemiyle Meclisin gündemini birbirinden farklı hale getirme noktasında büyük gayret gösteren muhalefetin bir noktada da belki başarılı olduğu söylenebilir; ama, tabiî, bu arada, bu arada bu zaman kaybından, maalesef, milletimizin, halkımızın ciddî anlamda zarar gördüğünü de bir kez burada belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, buraya çıkan arkadaşlarımız, özellikle, bu kanun tekliflerinin, temiz toplumu amaçladığını, dürüst siyaseti amaçladığını, ilkeli siyaseti amaçladığını defalarca tekrar ediyorlar ve tekrar etmeye de devam ediyorlar; ama, ben, bir şeyi söylüyorum, hepimiz biliyoruz, bunu halk da biliyor, bunu milletimiz de biliyor; ki, bu tartışmaların, bu konuşmaların amacı aslında temiz bir toplum değil, birilerinin özellikle söylemekte zorlandıkları veya söyledikleri takdirde halktan alacakları tepkiden dolayı korktuklarından ağızlarındaki baklayı çıkaramamaları sebebiyle, konuyu, çok daha farklı mecralara, çok daha farklı söylemlerle, çekmeye çalışıyorlar.
ATİLLA KART (Konya) - Hangi Bakla?..
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Aslında hepimiz biliyoruz ki, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin amacı, aslında, temiz toplum değil, tamamıyla, muhalefet siyasetini bir dedikodudan ibaret, dedikodu kültürünü, gazete haberlerini muhalefet anlayışı olarak benimsemesinden kaynaklandığını da hepimiz biliyoruz.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Senin bakanın söyledi, biz söylemedik!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Maliye Bakanın senin dedikodu yapan!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının da grup toplantılarında sık sık söylediği; ama, belki gerçek anlamıyla söylemekten imtina ettiği bir şeyi burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Aslında, zaman zaman ülkenin gerçek gündeminin çok ötesinde, farklı, yapay ve sunî gündemlerin, tamamıyla, Cumhuriyet Halk Partisinin, millet iradesinin AK Parti üstünde yansımasına tahammülsüzlüğünden kaynaklandığını; ama, demokrasiye inanıyorsak, halkın iradesine inanıyorsak, milletin iradesine inanıyorsak, çıkın, bunu, meydana, doğru, düzgün, gerçeğiyle ifade edin.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Başbakanınızı milletvekili yaptı bizim kararımız!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, tabiî ki, siyasetin alanı bu derece dar olursa, dar siyaset alanında siyaset yapmaya çalışırsak, gerçekten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, siyasetin yapması gerekenlerinin önünde birtakım engelleri kaldırmak yerine dar alanlarda siyaset yaparsak, işte, bugün, burada yaptığımız gibi, kısır çekişmelerin, kısırdöngülerin içerisinde boğuluruz. Halbuki, hepimizin yapması gereken şey, siyaseti dar alandan kurtarıp, geniş alanda, gerçekten siyasetin yapması gerekenler konusunda ciddî çalışmalar üretmektir.
Değerli arkadaşlar, hepimiz elbette şeffaflaşmadan yanayız, temiz toplumdan yanayız; bunda hiç kimsenin kuşkusu yok. Biraz önce de buraya AK Parti Grubu adına çıkan arkadaşlarımız bu anlamdaki yasal düzenlemelerle ilgili çağrılarını yaptılar, ben bu nedenle aynı konuyu tekrar etmek istemiyorum; ama, eğer, biz, sadece mal beyanlarını internet sitelerinde ya da başka köşelerde açıklamayı toplumun şeffaflaşması, siyasetin şeffaflaşması olarak algılarsak, en büyük yanılgıyı burada yaparız. Öncelikle, siyaset ile ekonomik çıkar arasındaki bağların kopması gerekir. Bunun da en büyük yolu, siyasetin elinde, iktidarın elinde, hükümetin elinde olan ekonomik güçlerin, bir şekilde, özelleştirme yoluyla, yerel yönetimlere devri yoluyla bertaraf edilmesidir. Biz, üç yıldan beridir özellikle siyasetin elinde olan bu ekonomik çıkar gruplarının, çıkar işletmelerinin bir an önce özelleştirmeler yoluyla özel sektöre devredilmesi, ayrıca, yerel yönetimler reformuyla, kamu reformuyla birlikte de siyasetin elindeki birtakım güçlerin dağıtılması konusunda yoğun bir çabanın içindeyiz. Bu anlamda da, buraya gelen her türlü yasal düzenlemeye, maalesef, bu ana kadar hiçbir katkı alamadık. Eğer samimiyseniz, öncelikle, sadece bunları bir sitelerde, bir yazılı beyanlarla açıklamanın ötesinde, siyasetin ya da siyasetçinin ekonomik çıkar gruplarıyla ilişkisini kesecek gerçek yasal düzenlemeler yapalım ve sizler de buna katkıda bulunun.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Kaldırın dokunulmazlığı, kesilsin.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Türkiye'yi yabancılara satma…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK Parti olarak, asla, siyasetin zemin kaybetmesine, siyaset kurumunun zayıflatılmasına, gündemin kısır çekişmelerle işgal edilmesine izin vermeyeceğimizi de bir kez daha tekrar etmek istiyorum. AK Parti, Türkiye'deki değişim siyasetinin adı, Türkiye'deki değişim siyasetinin adresidir. Gücünü, AK Parti, milletten alır ve hesabını da yine vereceği yer millettir. Biraz önce "toplum vicdanı" diyen arkadaşlara, Sayın Grup Başkanvekilimiz Fatsa'nın dediği gibi, toplum vicdanının vücut bulduğu yer seçim sandığıdır, halk, 5 yılda bir bu iradesini, toplum vicdanında yara varsa, bu yarayı, seçim sandığında gösterecektir ve inşallah, önümüzdeki yıl seçime gittiğimizde de, toplum vicdanı gereğini yapacaktır.
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Beş yıla gerek yok, hemen gidelim.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın: AK Parti, kendi mal varlığını artırmak isteyenlerin değil, bu milletin mal varlığını artırmak isteyenlerin ve bu milletin mal varlığını korumak isteyenlerin adresidir.(AK Parti sıralarından alkışlar) AK Partiyi bu zeminin dışına, hiçbir zamanda, hiçbir vücutta, kimse çekemeyecektir; bu anlamdaki kısır çekişmelerin içerisine de AK Parti hiçbir zaman girmeyecektir.
Değerli arkadaşlar, temiz toplum diyoruz, temiz siyaset diyoruz. Ben, size, bugün, Sabah Gazetesinden, Umur Talu'nun yazmış olduğu bir yazıdan, sadece bir satır okumak istiyorum: "Anamuhalefet ve Lideri, belki, Atatürk'ün mirası İş Bankası hisselerinden Partiye hiç para almamakla övünebilir. Lakin, büyük bankadaki dört yönetim kurulu üyeliğini siyasî nüfuz olarak hiç kullanmadığını iddia edebilir mi?"
ORHAN SÜR (Balıkesir) - İspat etsin.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - "Tam seçimler öncesinde banka yönetiminde operasyon yapan ve o günlerde sağ kolu ve banka yönetiminde de bulunan Tanla vasıtasıyla, bankanın bir medya grubuyla ilişkisini istismarla, o grubun gazetesinde ısmarlama manşet attığını bilmez mi? Nasıl bilmez?" Umur Talu, Sabah Gazetesi.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Baykal, bir haftadır "Başbakan açıklasın açıklasın" diyor; diyor ki: "1994'te belediye başkanı olduğundan önce neydi, sonra ne?.."
Ben de, buradan Sayın Baykal'a diyorum: Sayın Baykal, milletvekili olmadan ve bakan olmadan önceki mal varlığınızı ve bugünkü mal varlığınızı lütfen açıklayın.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Hazır o.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Önce, gerçekten samimîyseniz, gerçekten inançlıysanız, çıkın, açıklayın, çıkın ve açıklayın. Önce bunu açıklayın… (CHP sıralarından gürültüler)
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Efendim, bu yasaya "evet" deyin, açıklayacak.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Açıklayın, ondan sonra başkalarından açıklama isteyin.
BAŞKAN - Sayın Aslan, siz Genel Kurula hitap edin.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer bu kadar samimîyseniz, 1995'te Mecliste kurulan Meclis araştırması komisyonuna, Sayın Deniz Baykal, talep edilmesine rağmen, neden mal beyanını açıklamaktan imtina etmiştir; bunun cevabını versin, önce bunun cevabını versin. (CHP sıralarından gürültüler)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - "Evet" deyin, yasaya "evet" deyin o zaman.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bilmediğin işlere karışma. Yok öyle şey.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Evladım, yasaya "evet" de, "evet" de, çıkıp açıklar.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir de, her zaman bu kürsüye çıktığımda bir şeyi ifade ediyorum, siyasette kullandığımız üsluba lütfen dikkat edelim diye. Şahıslarla ilgili her türlü şeyi söyleyebilirsiniz, bunun hesaplaşmasını hukuk zemininde şahıslar yapar; ama, kurumlarla ilgili, kurumların başındaki insanlarla ilgili, Başbakanla ilgili, bakanlarla ilgili konuşurken, lütfen, biraz daha ne konuştuğumuza dikkat edelim. Lütfen, dikkat edelim, kullandığımız üslupların, kullandığımız terimlerin ne anlama geldiğini bilelim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Tasarıya "evet" deyin… Sen şu yasaya bir "evet" de de açıklayalım; herkes açıklasın.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer aynı üslupların kullanılmasını beklerseniz, inanın ki, bundan çok daha ağırını ve çok daha fazlasını kullanabiliriz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sen kendine bak!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Eğer kıvırtmaktan bahsediyorsanız, tekrar ediyorum, Sayın Baykal kıvırtmasın, çıksın adam gibi mal beyanını açıklasın. Kıvırtmasın…(AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Sözlerine dikkat et! Terbiyesizlik yapma!
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Terbiyesiz herif, böyle mi konuşulur!
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Sözünü geri al.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bir siyasî partinin genel başkanına da…
BAŞKAN - Sayın Aslan, son cümlenizi alayım.
EŞREF ERDEM (Ankara) - "Adam gibi" ne demek?!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bir siyasî partinin genel başkanına da şunu söyleyeceğim: Gök kubbeyi başa yıkmaktan bahsedenlere de şunu söylüyorum: Sayın Başkan, öyle, millete tepeden bakarak, mağrurlu ve kibirli…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Terbiyesiz herif!.. Terbiyesiz herif, sen ne konuşuyorsun?!
Sayın Başkan, duymuyor musunuz; böyle mi konuşulur?!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - …toplumun üstünde kendini görerek konuşma, in halkın içine, in topluma, gör bak bakalım gök kubbeyi kim kimin başına yıkıyormuş, gör bakalım!
BAŞKAN - Sayın Aslan, son cümlenizi rica ediyorum… Son cümleniz…
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sen kendine bak! Ne kadar zavallı olduğun görülüyor.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Yazıklar olsun!.. Kavga mı ettireceksin.
Başkan, yazıklar olsun be! Siz böyle müsaade ediyorsanız, size de yazıklar olsun! Size de yazıklar olsun!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Söyleyecek sözü olmayanlar böyle konuşur ancak.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın… Lütfen, sözünü geri alsın…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AK Parti, her zaman çamur siyasetinin ötesinde oldu, asla kirli siyasetin içinde olmadı, kirli cümleler kullanmadı, çamur siyasetiyle çamur cümleler kullanmadı.
ORHAN ERASLAN (Niğde) - Çamur olsa iyi, pisliğin içindesiniz!
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ama, bilin ki, elbette, herkesin de bir sabrı vardır. Söylenen bir söz varsa, bu söylenen söze karşılık verilecek Türk Dil Tarih Kurumunun içinde birçok sözcükler vardır.
AK Partiyle ilgili konuşurken, Başbakanla ilgili konuşurken herkes haddini bilecek. (AK Parti sıralarından alkışlar; CHP sıralarından "Sen bil, sen" sesleri, gürültüler) Hiç kimse, AK Partiyle ilgili konuşurken, Başbakanla ilgili konuşurken ağzını çalkalamadan konuşmayacak. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar…Değerli arkadaşlar…
BAŞKAN - Sayın Aslan... Sayın Aslan...
ENGİN ALTAY (Sinop) - Senden mi öğreneceğiz ulan konuşmayı biz!
BAŞKAN - Sayın Aslan, sözünüzü keseceğim. Bakın, son cümlenizi istiyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Konuşmayı senden mi öğreneceğiz!.. Terbiyesiz adam… Hayret birşey ya!..…
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Otur yerine. Terbiyeli konuş!..
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Ben, beni terbiyeli konuşmaya davet eden arkadaşlarımı, önce, ne konuştuklarını, bantları alıp izlemelerini öneriyorum.
ENGİN ALTAY (Sinop) - Otur yerine!.. Sen terbiyesizsin… Terbiyesiz adam!..
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Sen kendi terbiyene bak, terbiyesiz herif! Utanmaz adam!
BAŞKAN - Son cümleniz Sayın Aslan…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar "terbiyesiz" diye hitap edenlere de sözünü aynen iade ediyorum.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Utanmıyorsun sen... Utanmıyorsun sen…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Sözünü aynen iade ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) - Utanmıyor musun?! Yakışıyor mu sana; utanmıyor musun?!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Müdahale edin Başkan yahu!.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Yalancı!.. Yalancı!.. Yalan söylüyorsun.
ATİLLA KART (Konya) - Niye izliyorsunuz Başkan?!
BAŞKAN - Sayın Aslan…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Aslan, bakın, hiç kimse, bu kürsüde Başkanın müsamahasını başka türlü değerlendirmemeli. Ben sizden, defaatla, son cümleniz diyorum, siz, hâlâ, başka şeyleri anlatmaya devam ediyorsunuz. Bu Genel Kurulu germemize gerek yok.
Buyurun.
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Son sözlerimi söylüyorum.
BAŞKAN - Yani, burada -zabıtları getirteceğim, bir talep var- son cümleniz için mikrofonu açıyorum; rica ediyorum…
ZEYİD ASLAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sözümün başında belirttiğim teknik sebeplerden dolayı, Danışma Kurulunun aleyhinde olduğumu şahsım adına tekrar belirtiyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Aslan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Talebinizi, zaptı getirteceğim, ondan sonra değerlendireceğim Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, çok açık bir şekilde, temsil ettiğim siyasî partinin…
BAŞKAN - Sayın Koç, zaptı getirteceğim; talebiniz bakidir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, çok açık oldu bu; zapta gerek yok.
BAŞKAN - Ama, ben size göre karar vermiyorum. Rica ediyorum... Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben de istirham ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Ben getirteyim, değerlendireceğim. Duymadığım kelimeler var. (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, çok açık bir şekilde Divanın önünde oldu.
ATİLLA KART (Konya) - Gayet açık, incelenecek bir şey yok; gayet açık. Defalarca kullandı, defalarca...
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Hakaret etti Sayın Başkan, hakaret!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Neyi duymadın Sayın Başkan; neyi duymadın?!
ATİLLA KART (Konya) - Bir defa değil, defalarca kullandı Sayın Başkan.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Baykal'ın adını ağzına alırken kendisi çalkalasın ağzını.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, Divanın önünde bazı ifadelerde bulundu; temsil ettiğim, şu anda grup başkanvekili olduğum siyasî partinin hükmî kişiliğiyle ilgili, çok açık bir şekilde...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İçtüzüğün 19 uncu maddesine göre verilmiş önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Grup Başkanvekili Sayın Koç, Sayın Aslan'ın konuşması sırasında gruplarıyla ilgili sataşmanın olduğunu ifade ederek söz talebinde bulunmuşlardır.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Genel Başkana Sayın Başkan, Genel Başkana...
BAŞKAN - İçtüzüğe göre bu taleplerini değerlendireceğim. Ancak, aradan, zabıtları da geri istedim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Sayın Genel Başkana Sayın Başkan, Genel Başkana... Sayın Genel Başkana hakaret etti, gruba değil efendim. Anlaşalım bu konuda.
BAŞKAN - İzin verirseniz bu konuda değerlendirmeyi ben yapayım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa) - Hayır, sizinle anlaşalım bu konuda; biz grup demiyoruz.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Hakaret etti.
BAŞKAN - Yani, şimdi, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli üyelerinin her biri oturduğu yerden, Sayın Hatip konuşurken birçok şeyler söylediler. Bunları bir tarafa bırakalım. Bakacağım, emin olun ki, yapılması gereken şeyi ben yapacağım.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım... Sayın Başkanım...
BAŞKAN - Şimdi, ben öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... (CHP sıralarından gürültüler)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkanım, bir dakika Sayın Başkanım, bakın, 2 Divan Kâtibiniz var; çok net...
AHMET IŞIK (Konya) - Oylat Başkan.
BAŞKAN - Oylamaya geçtim Sayın Koç.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
NURİ ÇİLİNGİR (Manisa) - Bütün bakanlar burada, hepsi gizlilik istiyor! Bravo, bravo!..
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Bunları halkımız saklıyor, tespit ediyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Helal Başkan!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Başkanım, neyi sayıyorsunuz?!
BAŞKAN - Kabul edilmemiştir. (CHP sıralardan "Bravo" sesleri, alkışlar [!])
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1 inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2 nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3 üncü sırada yer alan, T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu raporunun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükümet?.. Yerinde.
Komisyon raporu 1076 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteği vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; çok hararetli tartışmalar yapıldı. Bu tartışmalar sırasında, ne yazık ki, İktidar Partisi Sözcüsü, bir milletvekiline yakışmayacak ifadeler kullandı; bir partinin genel başkanına, Anamuhalefet Partisinin Liderine "adam gibi açıklasın" gibi ifadeler kullandı, sonra, hakaretler etti.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı, adam gibi adamdır, yıllardır siyasetin içindedir, dürüstlüğüyle, namusuyla her zaman gündemdedir. Sayın Deniz Baykal'ın dürüstlüğüne, namusuna bugüne kadar hiç kimse dil uzatamamıştır, bundan sonra da uzatamayacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Felç olur felç!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Şimdi, nedir tartışma?.. Çok basit bir tartışmayı nerelere taşıyorsunuz; çünkü, mal bildiriminizi açıklamaktan kaçıyorsunuz. Mesele bu kadar basittir.
Değerli arkadaşlarım, mal bildiriminin esası, yolsuzluk ve rüşvetle mücadeledir. Eğer, yolsuzluktan korkunuz yoksa, rüşvetten korkunuz yoksa, mal bildiriminde bulunursunuz. Şimdi, "Deniz Baykal mal bildiriminde bulunmadı..." Deniz Baykal nakdî servetini anında açıkladı; bu bir. Diğer mal bildirimini de yarın öbür gün görürsünüz, onlar da açıklanacaktır; ama, önemli olan iktidarın mal bildirimidir; çünkü... Sayın Baykal ne dedi; "Müfettişler elinizde, tapu kayıtları elinizde, bankaları istediğiniz gibi denetliyorsunuz. Geliniz, denetlemek suretiyle benim mal varlığımı ortaya koyunuz" dedi. Şimdi, hâlâ, mal varlığını açıkladı açıklamadı tartışması Deniz Baykal için yapılamaz; ama, Sayın Başbakan için yapılır; çünkü, ne müfettişler bizim emrimizde ne tapu kayıtlarına bizim ulaşma şansımız var ne banka hesaplarına bizim ulaşma şansımız yok; ama, açık, hodri meydan. Genel Başkanımız söylediği için onun adına da ben burada ifade ediyorum; müfettişlerinizi görevlendiriniz, bütün, içerideki dışarıdaki bankalardan Sayın Deniz Baykal'ın hesabını araştırınız. Beyan ettiği 132 milyarın üstünde bir kuruş bulursanız, geliniz, hep birlikte konuşalım. Gayrimenkulleriyle ilgili, yirmi yıldan bu yana bir tek gayrimenkul edinmemiştir; bunları da konuşalım.
Kaldı ki, bu tip lafların hepsi de yakında bitecek, kuruşuna kadar, bütün ayrıntılarıyla mal bildirimi açıklanacaktır. Şimdi bizim beklentimiz, Maliye Bakanının ve Başbakanın mal bildirimini açıklamasıdır ve sadece, biz, fotoğraf peşinde değiliz, Başbakanın malının mülkünün peşinde de değiliz; ama, o malın, o mülkün kaynağının açıklanması önemlidir. Bunlar nereden sağlanmıştır, nasıl sağlanmıştır, geçmişte simit satarak çalışma hayatına başlayan bir insan, bugün trilyonların nasıl sahibi olmuştur; kamuoyunun merak ettiği budur, hepimizin merak ettiği budur.
Talihsizlik olmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi, bugün, bu iki konuda "evet" demeliydi. Bu etik konusunda "evet" demeliydi, mal bildiriminin kamuya açıklanması konusunda "evet" demeliydi; çünkü, değerli arkadaşlarım, artık, dünyanın hiçbir yerinde mal bildirimlerinin gizlenmesi diye bir şey yok. Avrupa Birliği diyoruz, şeffaflık diyoruz, saydamlık diyoruz, hâlâ, mal bildirimlerinin gizliliğinden bahsediyoruz. Yıllardır biz bunun peşindeyiz. Daha 1990 yılında şu anda yürürlükte bulunan Mal Bildirimi Yasası görüşülürken, o zamanki SHP'nin -Partimizin eski adı- milletvekili olan arkadaşlarımız, önergelerle mal bildiriminin alenî olmasını savunmuşlardır, o zamanki çoğunluk da bunu kabul etmemiştir. Her nedense, iktidarda olanlar, mal bildiriminin gizli olmasına dört elle sarılıyorlar.
Fakat, bu tartışmalar değerli arkadaşlarım -kavgasını, gürültüsünü bir tarafa bırakınız- Türkiye için, temiz toplum için yararlı olmuştur ve göreceksiniz, ne kadar kaçarsa kaçsın, Sayın Başbakan da mal varlığını açıklayacaktır. Bundan kaçmak mümkün değildir; çünkü, bu, buradaki muhalefet partisinin talebi değildir, bu, kamuoyunun talebidir, halkın talebidir; çünkü, insanlar, partisini yönetenlerin, kendilerini yönetenlerin mal varlığını her zaman merak ederler. Bu onların en doğal hakkıdır. Demokrasi adına bu doğal hakkı talep eden milletvekillerini suçlamak, onun liderine hakaretler etmek, size hiçbir şey kazandırmaz. Türkiye, bizi izliyor. Türkiye, bu mal bildirimi tartışmalarını izliyor. Kendinden korkmayanlar, dürüstlüğüne güvenenler, çıkarlar, kuruşuna kadar mal bildirimlerini açıklarlar ve kaynağını da söylerler. Nereden nereye gelmiş, nasıl gelmiş, nasıl kazanmış; bunu açıklamak zorundasınız.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, konumuza gelecek olursak; bugün burada görüşmekte olduğumuz tasarıyla iki konu öne çıkıyor. Bunlardan birincisi, biliyorsunuz, şu anda emeklilerin vergi iadesi yüzde 5 olarak avans veriliyor, daha sonra yıl sonunda fişler, faturalar toplanıyor, o yüzde 5 avanstan mahsup ediliyor. Şimdi, diyor ki hükümet: "Emeklileri bu şeyden bir kurtaralım, fiş toplamaktan kurtaralım-peki, güzel, kurtarın- ama, yüzde 5 veriyordum daha önce, şimdi yüzde 4 vereceğim."
Şimdi, değerli arkadaşlarım, emeklilere kaç para ücret ödüyoruz ki onun bir de yüzde 1'ine göz dikiyoruz! Şimdi, emekli maaşları burada, elimde. Yani, o kadar sembolik, düşük paralar ki... Mesela, bir Emekli Sandığı emeklisinin en düşük emekli maaşı 591 000 000 lira. 591 000 000 liranın üstüne biraz daha bir şey katabilir miyim diye fiş, fatura toplayan emekliye siz diyorsunuz ki: "Artık fiş, fatura toplama; ama, yüzde 5'ten de yararlanma." Neden yararlanacağım? "Yüzde 4'ten yararlan" diyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir iktidara, böylesine, her gün, Türkiye'nin kalkındığını, geliştiğini, enflasyonun düştüğünü, ekonomimizin büyüdüğünü, ihracatın patladığını anlatan bir iktidara, emeklinin yüzde 1'ine göz koymak yakışmıyor. Geliniz, emeklinin zaten almakta olduğu yüzde 5'lik vergi iadesi parasını yüzde 5 olarak tutun hiç yoksa. Fazla bir şey yapmıyorsunuz, fazla bir şey vermiyorsunuz, yüzde 5'i niçin yüzde 4'e indiriyorsunuz?
Diyor ki Sayın Başbakan: "Emeklilerimizi fiş, fatura toplama külfetinden kurtarıyoruz."
Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan, Vergi Usul Kanununun maddelerinden, hükümlerinden habersiz. Eğer bir emekli herhangi bir mağazaya gider, bir dükkâna gider alışveriş yaparsa ve oradan fiş almadan çıkarsa, kapıda vergi denetim elemanları yakaladığı zaman, ceza öder. Sayın Başbakan, o zaman, Vergi Usul Kanunundaki bu fiş, fatura almamanın cezasını da kaldırması lazım. Bir yandan "ben, emeklileri, fiş, fatura toplama külfetinden kurtarıyorum" diyorsunuz, öbür tarafta, "ama, fiş, fatura almazsan ceza ödersin" diyorsunuz. Bu ne çelişki değerli arkadaşlarım?!
Şimdi, 1983'lü, 1984'lü yıllarda, Türkiye'de, kayıt dışı ekonomiyle mücadele açısından fiş, fatura toplamaya çok önem verilmişti. Gerçekten de, insanlar, fiş, fatura toplar, bir de yararı olursa, ondan bir menfaati olursa, daha büyük bir şevkle bu faturaları toplar; ama, siz, diyorsunuz ki emekli kesime: "Artık fiş, fatura toplamayın." Yani "gittiğiniz işyerinde, oturun, pazarlık yapın; ben, fiş, fatura falan istemiyorum, sen de şu KDV'yi almaktan vazgeç" demek istiyorsunuz. Bu, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede çok önemli olan fiş, fatura toplayarak vergi iadesi alma müessesini -zaten, daha önce aylıktı, yıllığa çekildi, bazı kalemler bundan yararlanmaz hale getirildi- emekliler için, şimdi, bütünüyle kaldırıyorsunuz, arkasından bütün çalışanlar için kaldıracaksınız; çünkü, çalışanların aldığı o yüzde 5'lik, yüzde 6'lık vergi iadesinde bu iktidarın gözü var.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, bu iktidarın zenginlerin iktidarı olduğunu net bir şekilde ortaya koyan bir düzenlemedir. Eğer, bu iktidar, hep söyledikleri gibi, fakir fukarayı, garip gurebayı düşünen bir iktidar olmuş olsaydı, işte emeklinin yüzde 1'ine göz koymazdı.
Şimdi, banka hortumcularına gelince, bu iktidar müsamahakâr. Haririlerin, Oferlerin vergilerine gelince 10 puan birden indiriyorsunuz; ama, emeklinin vergi iadesine gelince "yüzde 5 çok, yüzde 1'e indirelim" diyorsunuz.
Yine, bu tasarıda bir başka düzenleme var. İlk altı ayda emeklilere yüzde 3 zam yapılacak değerli arkadaşlarım, yüzde 3 zam; düşünebiliyor musunuz?!. Bu kadar kiraların alıp başını gittiği, yakıt paralarının alıp başını gittiği, otobüse, taksiye, dolmuşa sürekli zam yapıldığı bir dönemde siz, "ey emekliler, Bağ-Kur emeklileri, SSK emeklileri, tüm emekliler, yüzde 3 zam yapıyorum sana ilk altı ay için, ikinci altı ay için bir yüzde 3 daha zam yapacağım" diyorsunuz. Hani, siz, emeklileri hep düşünürdünüz; hani, siz, bunları enflasyon altında ezdirmeyeceğinizi hep söylerdiniz?! Yüzde 3 zamla mı ezdirmeyeceksiniz, yüzde 3 zamla mı bu insanları kurtaracaksınız?!
Şimdi, değerli arkadaşlarım, burada zaman zaman Sayın Başbakan, her şeyin ne kadar ucuzladığını anlatmak için "buzdolabı ucuzlamadı mı, çamaşır makinesi ucuzlamadı mı" diyor. Bu emekliler üç yılda, beş yılda bir buzdolabı alırlar; ama, her ay kira öderler. Sizin resmî rakamlarınıza göre kira artışlarıysa yüzde 18'dir. Bu insanların kullandığı her türlü malın bedeli artmıştır. Onlara yüzde 3 gibi sembolik bir artışı öngörmek, gerçekten büyük haksızlıktır, büyük adaletsizliktir. Adının içinde "adalet" olan Adalet ve Kalkınma Partisinin, emeklilerimizi yüzde 3 gibi bir zamma mahkûm etmesi düşünülemez. Yüzde 1 de vergi iadesinden aldığınızı düşünürseniz, yüzde 3'ü yüzde 2'ye indirmiş oluyorsunuz; yüzde 2'lik bir… Hiç yapmayın çok daha iyi. Deyin ki emeklilere "Türkiye'de işler çok kötü, hazinemiz perişan; IMF'ye de anlatamıyoruz, onlar da size zam verilmesine karşı; onun için, kusura bakmayın bu sene size hiç zam veremedik" gibi bir yaklaşımla çıksanız daha net olur, daha açık olur; herkes de anlar; ama, böyle bir kandırmaca… İlk altı ayda yüzde 3, ikincisinde de yüzde 3 veriyoruz; yani, oturun hesap edin... Bunlar, son derece sembolik rakamlardır. Perişan halde, akşamları dağılan pazarlarda çürük meyve, sebze toplayan emeklilerimize, ev kirası ödeyemeyen emeklilerimize, çoluğuna çocuğuna, torununa bayramda bile 3 kuruş bahşiş veremeyen emeklilerimize yüzde 3 gibi bir zam vermek, onlarla alay etmektir; buna hiç kimsenin hakkı yok, bu Meclisin buna hakkı yok!
Tabiî, bazı arkadaşlarımızın tuzu kuru, yüzde 3'ü bile çok görüyorlar belki; ama, değerli arkadaşlarım, milletvekilleri olarak 7 milyar lira para alıyoruz, bununla geçinemediğini söyleyen milletvekillerimiz var. Peki, 500 000 000 lira, 400 000 000 lira emekli maaşı alan insanlar nasıl geçinecek?! Onlara yüzde 3 zam vererek mi onların derdine derman olacaksınız, onların sorunlarını böyle mi çözeceksiniz?! Hani Türkiye'de her şey iyiye gidiyordu, hani ekonomi büyüyordu, hani sosyal devlet ilkesini ayağa kaldırmıştınız; artık, işçiyi, memuru, emekliyi enflasyon altında ezdirmeyecektiniz; bunu yüzde 3'le mi yapacaksınız; bunu, yüzde 2'yle mi yapacaksınız; ücretlilere vergi iadesindeki yüzde 5'lik payı yüzde 4'e indirerek mi yapacaksınız?! Bunlar… Değerli arkadaşlarım, gerçekten, söylemekten sıkılıyorum, çekiniyorum ve emeklilerimizden özür diliyorum; onların derdine derman olamadığımız için, onların dertlerine bir çare bulamadığımız için özür diliyorum.
AKP milletvekili arkadaşlarımızın hiçbiri, işçi emeklilerinin toplantısına gidemezler, konuşamazlar; hiçbiri, Bağ-Kur emeklisinin toplantısına gidemez, konuşamaz; hiçbiri, Emekli Sandığı emeklisinin toplantısına gidemez, konuşamazlar; çünkü, onların çektiği sıkıntıları dinleyemezler, tahammül edemezler. Değerli arkadaşlarım, gerçekten, o insanlar büyük sıkıntı içinde. Bizler, onların toplantılarına gittiğimizde "ne olur, şu derdimizi bir görün, şu derdimize bir çare bulun" diyorlar; "siz de Meclistesiniz" diyorlar. Biz de, onlara anlatıyoruz ki, biz Meclisteyiz ama biz muhalefetteyiz. Biz, sadece, onların derdini gündeme getirebiliriz, taşıyabiliriz; ama, bunun çaresini bulacak olan çoğunluk, AKP çoğunluğudur; ama, ne yazık ki AKP çoğunluğu da, bizim söylediğimizi "anlat anlat, heyecanlı oluyor" diye dinliyor; hiç, kılları kıpırdamıyor, hiç, aldırmıyorlar. Emeklilerin derdi onların derdi değil, çaresiz insanların derdi onların derdi değil, bu kışta kıyamette yakacak alamayan insanlar onların derdi değil, çocuğuna harçlık veremeyen dedeler nineler arkadaşlarımızın derdi değil. Ne yazık ki, böyle bir Meclisle karşı karşıyayız.
Ben, tüm emeklilerimizden, böylesine sembolik, böylesine insafsız, onların daha da ezilmesine yol açacak bir zamla karşılarına geldiğimiz için, Meclisin bir üyesi olarak, bu topluluğun bir parçası olarak, kendilerinden özür diliyorum ve AKP'li insaf sahibi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Bir cümleyle toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - …arkadaşlarımızın, vereceğimiz önergelere sahip çıkmalarını, hiç yoksa, ücretlerdeki vergi iadesinin eskiden olduğu gibi yüzde 5 olarak kalmasını kabul etmelerini ve emeklilere de insanca yaşayacakları bir zammı kabul etmelerini diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
Tasarının tümü üzerinde, AK Parti Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz 20 dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1076 sıra sayılı yasa tasarısı üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu tasarı salı günü Meclisin gündemine gelecekti; ama, hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de diğer muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın gündemi başka yöne çekmesi münasebetiyle, maalesef, emeklilerimizin -Sayın Özyürek'in özür dilediği, sıkıntılara düştüğünü ifade ettiği- dört gözle bekledikleri bu konuyla ilgili yasa tasarısı, maalesef perşembe gününe kalmıştır. Bugün de çıkıp çıkmayacağı konusunda da şüpheliyiz. İnşallah… Ben, Cumhuriyet Halk Partisinin, emeklilerin vicdanına seslenen, o insanların bu yasayla ilgili düşüncelerini dikkate alan insaf sahibi milletvekillerinin engelleme noktasındaki davranışlarını bir tarafa bırakıp, bu yasanın bir an önce çıkmasını ve yine gündemimiz içerisinde bulunan SSK ve Bağ-Kur primlerinin yeniden yapılandırılmasıyla ilgili yasanın, ki, çok uzun zamandır, yaklaşık onbeş gündür Meclis Plan ve Bütçe Komisyonundan geçmesine rağmen, maalesef, Meclis gündemine alınamadığından dolayı, hem Bağ-Kurlu olup sıkıntıda bulunan vatandaşlarımızın hem de SSK primi noktasında sıkıntıda olan vatandaşlarımızın hassasiyetine dikkat ederler diye ümit ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin Değerli Milletvekili burada 20 dakikalık konuşma süresinin 8 dakikalık kısmını, konuyla hiç alakası olmayan noktalarda devam etti, 12 dakikalık kısmını da ancak emeklilerle ilgili ve yapılan ücret zamlarıyla ilgili noktada beyan etmeye, telaffuz etmeye çalıştı.
Değerli arkadaşlar, Sayın Abuşoğlu konuşmalarında, şu andaki Türkiye Büyük Millet Meclisini temsil eden 550 milletvekilinin yüzde 93'ünün 22 nci Dönemde ilk defa seçildiğini ifade etti. Bu sıralarda, belki daha önceden, 19 uncu Dönemden, 18 nci Dönemden seçilmiş olan arkadaşlarımız vardır; ama, en az 450 milletvekili, ilk defa Meclis sıralarına oturmuş, vatandaşın dertlerini dinlemek ve onların problemlerini çözmek üzere buraya gelmiş arkadaşlarımız. Hatırlayın bir kere, 3 Kasım 2002 seçimlerinden önce, hep beraber, emeklilerin, işçilerin, sosyal olarak sıkıntıda bulunan dar gelirli, sabit gelirli insanların dertlerini çözmek için onların içinde bulunuyorduk ve o dönemde milletvekilliği yapmış arkadaşlarımızın, bu sıkıntı içerisinde, zorluk içerisinde hayatlarını idame ettirmeye çalışan, banka önlerindeki bankamatiklerde veya banka kuyruklarında emekli maaşlarını almak için sabah namazından çıktıktan sonra yer kapmak için bekleyen insanların yanına, o dönemde, 21 inci Dönem milletvekili olan arkadaşlarımızın gitmeye cesaretleri yoktu. Biz, ilk defa milletvekili adayı olabilmenin rahatlığı içerisinde, onlara "sizin meselelerinizi çözeceğiz, bugüne kadarki olanlar yapamadılar, biz maaş kuyruklarını ortadan kaldıracağız" dedik...
AHMET ERSİN (İzmir) - Kaldırmadınız ama.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...ve AK Parti İktidarına geldiğimiz andan itibaren, maaş kuyrukları kalmadı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Yapmayın yahu!
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Yapma allahaşkına!
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Nasıl oldu; bundan önceki dönemde, maaş alabilmek için, 4 günlük süre içerisinde bir süre veriliyordu. Basit bir önlemle, 10 günlük süre içerisinde maaşları, şu vatandaşlarımız şu tarihte alacak, şu tarihte alacaklar diye ve maaş kuyrukları en aza indirildi, bankamatiklerden maaşlarını alabilir oldular. Şimdi, bankamatik kullanmasını bilmeyen yaşlı vatandaşlarımız… Benim annem de emekli maaşı alıyor, bankamatik kullanmasını bilmiyor, kız kardeşim, sağ olsun, her ay sonunda, ayın 25'inde veya 26'sında alıyor, vekâletini vermiş, bankamatikte şifresini vermiş, bankamatik şifresiyle gidip bankadan çekiyor, anneme maaşını veriyor.
AHMET ERSİN (İzmir) - Daha geçen gün…
HALUK KOÇ (Samsun) - Daha geçen gün öldü bir tanesi.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bundan önceki dönem de annemle ilgili vekâletname almamız gerekiyordu, bu vekâlet çerçevesinde, her yıl bu vekâlet de değerlendiriliyor ve bu vekâletin hayatta olup olmadığı, doğru olup olmadığı her yıl yenilendikten sonra, noter masrafları yapıldıktan sonra, bu işlem yapılıyordu. Şimdi, bankamatikte ve bankalarda, on günlük süre içerisinde, basit bir önlemle, basit bir çözüm yoluyla bu iş halledilmiş oldu.
AHMET ERSİN (İzmir) - Daha geçen gün bir emekli kuyrukta öldü Sayın Vekilim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, o -biraz sonra görüşeceğimiz yasadan- vergi iadesi vermek için, fişlerini vermek için sırada bekleyen vatandaşımızdı.
AHMET ERSİN (İzmir) - Kuyruklar kalkmadı; onu söylüyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, onu kaldırmak için yapıyoruz zaten biz bunu.
Değerli arkadaşlar, 58 inci hükümetin Başbakanı Sayın Abdullah Gül Başbakan olduğunda yaptığı en önemli işlerden birisi şuydu: Bağ-Kur emeklisini, Emekli Sandığı emeklisini, SSK emeklisini içerisinde bulunduğu zor durumdan kurtarabilmek için, geçmiş yıllar itibariyle enflasyonun altında ezilmiş bu insanlara, geliri artma imkânı bulunmayan bu insanlara, bir anda, hakikaten çok yüksek oranda zam yapıldı. O zaman, muhalefet partisinin milletvekili arkadaşlarımız buradan itiraz ettiler; dediler ki: "Bu 3 katrilyon tutuyor. Bu 3 katrilyonun kaynağı nereden; nereden bulacaksınız bunu?" Sayın Başbakan ve Sayın Genel Başkanımız açıklama yaptılar: "Bunun kaynağı millettir, bunun kaynağı iradesini milletten almış bu hükümettir" dedi ve hiçbir problem olmadan, o gün, hem Bağ-Kur emeklisine hem SSK emeklisine hem de Emekli Sandığı emeklisine gerçek manada bir zam yapıldı.
Bakınız, o oranları size ifade etmeye çalışıyorum.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılı sonu itibariyle, AK Partinin iktidara geldiği yılın başında, Emekli Sandığından emekli olan en düşük maaşlı vatandaşımız 356 000 000 lira, 356 YTL maaş alıyormuş. Bugün, 2006 yılı başında, Emekli Sandığından maaş alan vatandaşımız 577 YTL maaş alıyor. O günden bugüne baktığımızda, yüzde 61,3 oranında zam yapılmış. Üç yıllık kümülatif enflasyonu değerlendirdiğimizde, yüzde 39,8 enflasyon oranında artış ortaya çıkmış. Bu aradaki farkı düştüğümüzde, yüzde 21,51; üç yıllık süre içerisinde reel maaş artışıyla karşı karşıya kalmıştır.
Yine, Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olan emekli vatandaşlarımız, 2002 yılı sonunda 257 YTL, 257 000 000 lira, en düşük emekli maaşı alırken, bu dönem içerisinde, 2005 yılının sonunda 449 YTL, 449 000 000 Türk Lirası emekli maaşı almayı hak etmişler. Üç yıllık süre içerisindeki artış yüzde 74,96; biraz önce ifade ettiğim gibi enflasyon oranı yüzde 39,8; aradaki fark yüzde 35,16; reel ücret artışı.
SSK'nın, Emekli Sandığının belki savunucuları olabilir; ama, Bağ-Kurun Meclis noktasında hiç savunucularının olmadığını ve Bağ-Kur emeklilerinin de hakikaten acınacak durumda olduğunu, 2002 yılı sonu itibariyle baktığımızda görmemiz mümkün.
Değerli arkadaşlar, birinci basamaktaki Bağ-Kur emeklisinin aylığı, 2002 yılı sonunda 219 YTL, altıncı basamaktaki 273 YTL. Yine, 2002 yılı sonu itibariyle, genellikle Bağ-Kur sigortalılarının büyük bir kısmının onikinci basamaktan olduğu varsayımıyla, 2002 yılı sonunda 172 YTL alan bir Bağ-Kur emeklisi, 2005 yılı sonunda 334 YTL emekli aylığı alıyor. Üç yıllık artış yüzde 216,51 ve bu süreç içerisinde eğer yüzde 39,8'lik enflasyon oranını düşerseniz, yüzde 176,71 ilâ yüzde 54,20 oranında Bağ-Kur emeklisine reel bir ücret artışını bu hükümet sağlamıştır.
Değerli arkadaşlar, 2002 yılı 3 Kasımında mahalleleri gezerken, köyleri gezerken, bankaların önünde emekli aylığını almak için çile bekleyen insanların çileleriyle hemdert olan AK Partinin ve 22 nci Dönemin değerli milletvekilleri, o çileleri ortadan kaldırabilmek için, karınca kararınca, bu imkânları bütçe imkânları doğrultusunda vermiştir.
Yine, tekrar kulaklarınızı çınlatıp, geçmişe dönerek o günleri anımsatmak istiyorum. Bu sıralardan "3 katrilyon lirayı nasıl bulacaksınız; bunun kaynağı nerede" diye sordunuz ve o günden bu tarafa, bütçe açıklarının da hangi noktaya geldiğini hepimiz çok iyi bir şekilde görüyoruz, değerlendiriyoruz.
AHMET ERSİN (İzmir) - Emekliler, bu konuşmanızdan sonra size çok kızacak.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Emekli maaşlarının yeterli olduğu noktasında bir şeyi, bir konuda iddia etmemiz mümkün değil; ama, düşünün bir kere, size o dönemdeki emeklilerin kızdığını ben çok iyi biliyorum "bunun kaynağı nerede" diye bu zamlara itiraz ederken. Çünkü, hakikaten sizin de beklemediğiniz bir oranda emekli maaşlarına yapılan bu zam; maalesef "bunun kaynağı nerede" diye itiraz etme noktasında kaldınız.
AHMET ERSİN (İzmir) - Biz, daha fazla verin diye bekliyoruz Sayın Vekilim.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Özyürek ile biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda beraber çalışıyoruz. Üstat diye hitap ederiz. Kendisi de hesap uzmanlığından geldiğinden dolayı, aynı okuldan olduğumuzdan dolayı da, biz büyüklerimize ağabey veya üstat diye hitap ederiz. Üstadın tanımı da, bir konuda yeterli miktarda bilgi sahibi olduğunu ifade etmesidir. Ama, hem komisyonda birbuçuk senedir Sayın Özyürek'i dinliyorum hem de burada Sayın Özyürek'in, grup başkanvekiliyken ve burada grup adına yaptığı konuşmaları izliyorum, inanın, bir konuda gerekli incelemeyi yapmadan bir konuşma yaptığından dolayı da üzüntülerimi ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlar, emeklilere vergi iadesinde, bugüne kadarki yapılan uygulama, yüzde 4 oranında, maaşının yüzde 4'ü oranında ön ödeme yapılmasıydı, mahsup edilmek üzere ön ödeme yapılmasıydı. Bugüne kadarki yapılan icraat bu. Nasıl yapılıyordu; dönem sonunda, emeklimiz fişini topluyor… Sayın Özyürek'in ifadesiyle, kendisi de komisyonda söyledi; "ben emekli maaşı için gerekli olan vergi iadesinde kullanılmak üzere olan fişi tamamlayamadığımdan dolayı, başkasından da temin edemediğimden dolayı benim fişim eksik kaldı" dedi. Bunun gibi sıkıntılarla fişlerini dolduramayan, o zarfları dolduramayan emeklilerimiz, dönem sonunda mahsuplaşma noktasına geliyordu. Fişini tam olarak vermiş emeklimiz, yüzde 5, 1 milyar lira maaş alıyorsa, 50 000 000 liralık vergi iadesini hak ediyordu, 40 000 000 lirasını daha önceden aldığından dolayı, mahsuplaşılıp, 10 000 000 lira kendisine iade ediliyordu. Eğer emekli bu rakamı tamamlayamazsa, 40 000 000 lira ön ödeme almış, avans olarak almış, 30 000 000 lira hak edecek şekilde fiş devlete teslim etmişse, 10 000 000 liralık kısım da, ödeme kabiliyeti içerisinde, belirli aylara yayılarak, emekliye de bu aldığı avansı geri alma noktasında sıkıntıya düşürmeden iade alınıyordu.
Sayın Özyürek şimdi burada ifade ediyor: "Yüzde 5 veriyordunuz, bu yüzde 5'leri niye alıyorsunuz?" Herhalde, ileriki maddelerde konuştuğumuz zaman veya arkadaşlarımız açıkladıkları zaman, şu anda, Türkiye'de vergi iadesi alan emeklilerin ortalama oranları yüzde 4'e ulaşmamış. Türkiye genelinde baktığımız zaman, vergi iadeleri henüz yüzde 4'ü bulmamış.
Şimdi, bu süreçte biz, yine, 2002 Kasımından önceki süreçte maaş almak için kuyruklarda bekleyen insanlarımızın ve her yıl, dönem sonunda, emeklilerin maaşlarından dolayı alacakları vergi iadelerine karşılık mahsuplaşabilmek için fiş toplamalarını ve bunları bankalarına teslim etme çilelerini ortadan kaldırabilmek için, Türkiye ortalaması noktasında, yüzde 4, maaşlarına zam yapıyoruz dedik.
AHMET ERSİN (İzmir) - TÜFE farkları ne oluyor Sayın Milletvekili?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Emekliliğin TÜFE farklarını da komisyonda koyduk; TÜFE farklarını da alıyoruz. Plan ve Bütçe Komisyonunda onu koyduk.
AHMET ERSİN (İzmir) - Hiç duymadık.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bu çok ciddî konuşma…
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Yargının verdiği kararları uygulamadınız mı?
HARUN AKIN (Zonguldak) - Mahkeme karar verdi… Alıyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi…
HARUN AKIN (Zonguldak) - Bu söylediğiniz çok önemli; farkları alıyor diyorsunuz.
Sayın Bakanım, doğru mu?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Hangi TÜFE farkları; anlamadım?
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Yargının karar verdiği TÜFE farkları var, yargının kararları.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - 2000'den gelen farklar var; o ayrı konu.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - O konu… Ben, bu yasayla ilgili, bundan sonraki düzenlemeyle ilgili söyledim. O 2000'deki olayı bilmiyorum. Sayın Bakanım onu düzelttiler.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Düzeltin de, yani, izliyorlar vatandaşlar; başınıza iş alırsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, öte yandan, Sosyal Sigortalar Kurumundan veya Bağ-Kurdan emekli aylığı alan emeklilerin, 2006 yılı içerisinde... Bakınız, Sayın Özyürek bu noktayı da yanlış ifade ettiler…
Değerli arkadaşlar, bugüne kadar yapılan, emekli aylıklarına yapılan zam oranı, bir önceki ayın TÜFE oranı kadar zam yapılmaktaydı. Şimdi, geçmiş yasa devam etmiş olsaydı, 0,4 oranında, aralık ayı TÜFE'si 0,4 oranında olduğu için, yüzde 0,4 olduğu için, bu ay 0,4 oranında zam yapılacaktı emeklilerin maaşına; ama, biz, hükümet olarak, emeklilerin peşin olarak birinci altı ay için yüzde 3 emekli maaşlarına zam yaparak, bu insanların altı ay içerisindeki emekliliklerinden doğacak haklarını peşin olarak ödeme imkânını kendilerine vermiş oluyoruz. İkinci altı ay içerisinde artı yüzde 3'lük ilaveyle birlikte emekli maaşlarında, toplam olarak, bir yıl içerisinde baktığımızda, yüzde 6'nın üzerinde bir artış ortaya çıkacak. İnşallah, bu seneki 2006 yılı enflasyon hedeflememiz de yüzde 5 olduğu varsayımıyla, emeklimiz de yine enflasyon noktasında ezdirilmemiş noktaya gelecek ve enflasyonun altında ezilmemiş olacaktır.
Bakınız, değerli arkadaşlar, 1999 yılı ile 2002 yılları arasında emeklilerimize yapılan maaş zammı, TÜFE'nin altında, yüzde 3-5 puan altında kalmış ve o dönem içerisinde, emeklilerimiz, 1999-2002 yılları içerisinde reel olarak maaş kaybına, ücret kaybına maruz kalmışlardır.
Değerli arkadaşlarım, bu dönem içerisinde Bağ-Kura borcu olan, yine, SSK'ya borcu olan, Bağ-Kurda primini ödemeyen, sağlık harcamasından faydalanamayan insanlarımız var; onlarla ilgili de, inşallah, önümüzdeki günlerde yasal düzenlemeyi, yine, Türkiye Büyük Millet Meclisinin huzuruna getireceğiz; onları da çıkarıp, o insanlarımızı da dertten kurtaracağız diye ümit ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yine, tasarıyla getirilen önemli düzenlemelerden biri de, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanununa göre tahsil edilecek primlerde, 2006 yılı için yüzde 8,65 oranında bir artış öngörülmüştür. Bundan önceki süreçlerde, yasal düzenlemelerde bu daha fazla idi. Bu süreci, enflasyondaki inme noktasını da dikkate alarak, bu insanlarımızın daha az bir miktarda prim ödemelerine imkân sağlamış olacaktır diye düşünüyorum.
Bu tasarının emeklilerimize hayırlı uğurlu olmasını… İnşallah, bundan sonraki süreçte, emekli, vergi iadesini alabilmek için, mahsuplaşabilmek için, aldıkları avansları mahsuplaşabilmek için banka kuyrukları önünde... Ki, bu insanların bir muhasebeci tutma imkânları da yok, onları tamamen kendi imkânlarıyla, kendi ölçüleriyle doldurmak mecburiyetindeler. Bu insanlarımızın dertlerine çare olacağı ümidiyle, 22 nci Dönem milletvekillerinin, muhalefetiyle iktidarıyla destekleyerek, yasalaşacağı konusundaki ümidim tamdır.
Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.
Tasarının tümü üzerinde üçüncü söz isteği, Anavatan Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Muhsin Koçyiğit.
Buyurun Sayın Koçyiğit. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan aylık alanlar ile yapılacak ek ödemeler ve bunu müteakip olarak yine bu kesimlere 2006 yılında yapılacak altışar aylık zamlara ilişkin olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi vergi iadesi sistemi vergi mevzuatımıza 1985'li yıllarda girdi. Bu yıllarda aynı şekilde vergi mevzuatımıza Katma Değer Vergisi girmişti; buna paralel olarak, özellikle kayıt dışı ekonominin kayda alınması; buna paralel olarak, fiş ve faturaların toplanıp belgelenebilmesi için böyle bir düzenleme getirilmişti. Bu düzenlemenin amaçlarından birisi de bu belgeleri toplayanlara bir nebze de olsun bir gelir aktarması yapılması.
Başlangıçta bu vergi iade oranları yüksekti ve bu emeklilere, çalışanlara, Gelir Vergisi mükelleflerine verilen iade tutarları da fazlaydı; ama, zaman içerisinde özellikle IMF'ye verilen niyet mektuplarında verilen taahhütler gereğince öncelikle vergi iadesinin kapsamı genişletildi. Ne mi yapıldı; örneğin beyaz mallar iade kapsamından çıkarıldı, kapsam çok daraltıldı. Ondan sonra ikinci olarak da, Gelir Vergisi mükellefleri de iade alıyorlardı; bunlar da kapsam dışında bırakıldı. Eskiden, çalışanlara ve emeklilere aylık olarak ödenen vergi iadesi; bu da, önce üç aylık, sonra da yıllığa dönüştürüldü; yani, IMF talimatları, ona verilen niyet mektuplarında verilen sözler gereği yapılan değerlendirmelere paralel olarak bir yerde vergi iadesi kuşa çevrildi. İşte bugün de karşımıza gelen bu vergi iadesinin, Sayın Başbakanımız bir demecinde, emeklileri bundan böyle fiş toplama eziyetinden kurtarıp, yüzde 5 olarak uygulanan iade oranlarının yüzde 4'e çekileceğini ve peşin olarak ödeneceğini söylemişti. Demek ki, emeklilerin topladıkları fiş bir eziyet olarak görülüyor. Aynı şeyi ben Sayın Başbakanımıza soruyorum; o zaman, çalışanlar da fiş ve fatura topluyorlar, acaba, bunları da bu eziyetten kurtaracak mısınız; çünkü, bunlar buna devam edecekler; fakat, işi rasyoyla değil, vergi iadesi oranlarının bir çırpıda yüzde 5'ten yüzde 4'e düşürülmesi; yani, emeklilerin alacağı iade oranlarında yüzde 20 oranında bir azalma olacaktır ve maaşlarında da yüzde 1'lik bir azalış olacaktır. Bunun maliyetini söyleyecek olursak, yüzde 1'in maliyeti emekli kesimine toplam 864 trilyondur. Yani, bu yasa çıktıktan sonra, bir çırpıda emeklinin cebinden 864 trilyon para alınıp, bunlar varsıl kesimlere aktarılacaktır bir şekilde. Bu bakımdan, bu yasa tasarısını, bu haliyle kabul etmemiz elbette mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, ekonomimizin en büyük sorunlardan birisi de kayıt dışı ekonomiydi ve bu fiş toplama, fatura toplamanın amaçlarından biri de kayıt dışı ekonomiyi kayda almaktı. Bugün ekonomimizin ortalama olarak yüzde 52'si kayıt dışında faaliyette bulunmaktadır ve bu kayıt dışı ekonomi makro dengeleri bozarak, işsizliği artırarak, reel sektörü kesintiye uğratarak, bir yerde topluma büyük olumsuzluklar şeklinde yansımaktadır.
Örnek vermek gerekirse, bir kayıt dışındaki mükellef ile kayıt içindeki mükellefi karşılaştıracak olursak -örneğin, yan yana aynı faaliyette bulunan iki mükellef, biri kayıtlı, biri kayıtsız- kayıtlı olanın maliyetleri diğerine göre asgarî yüzde 35 oranında artacaktır. Yani, kayıtlı mükellef, emtiasını, malını 100 birime sattığı zaman ancak kâra geçebiliyorsa, kayıt dışında bulunan 65'e sattığı zaman dahi kâr edebilecektir. Bu bakımdan, bu aynı zamanda serbest piyasa ekonomisini de zedeleyen ve rekabette eşitliği zedeleyen bir örnek olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün ülkemizde Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK emeklilerinin sayısı ortalama 7 000 000 civarındadır. Bunları aile efradıyla birlikte saydığımız zaman, toplumumuzda emekli maaşıyla geçinenlerin sayısı aşağı yukarı 20 000 000 civarındadır ve bu emeklilerin bir yılda topladıkları faturaların, fişlerin toplamı, aşağı yukarı 20 katrilyon lira yapmaktadır. Eğer ekonominin yüzde 50'si kayıt içinde olduğu zaman, demek ki, bundan böyle asgarî 10 katrilyonluk bir alışveriş, belgelenmesi gereken bir ticaret kayıt dışında kalacaktır. Basit bir hesapla, 10 katrilyon lira, yüzde 25 vergi hesaplayacak olursak, demek ki, devletin bu kayıt dışından dolayı kaybı 2,5 katrilyon lira olacaktır. Hepimizin bildiği gibi, AKP Hükümetinin büyük yaygaralarla getirdiği vergi barışından gelen ilave vergi ancak 2,5 katrilyon liradır. Demek ki, burada bir çırpıda, fiş toplamayı kaldırarak, fatura toplamayı kaldırarak, hazineden 2,5 katrilyon liralık bir vergi kaybına neden olacaktır.
Tabiî, devletin hizmetleri devam eder değerli arkadaşlarım. Bu hizmetlerin devam edebilmesi için de, toplam vergi gelirlerinin azalmaması gerekir. Bir şekilde, toplam vergi gelirleri kayıt dışından dolayı azaldığı zaman, hükümet, kolayını seçerek, kararnamelere dayanarak, bir yerde dolaylı vergilere yüklenecektir. Dolaylı vergi ne demektir; hepimizin bildiği gibi, insanların tükettikleri harcamaları üzerinden, satın aldıkları mal ve hizmetler üzerinden ödedikleri vergilerdir. Dolaylı vergiler ve dolaysız vergiler, bir hükümetin mihenk taşıdır ve vergide adaletin ölçüsü bununla ölçülür. AK Parti iktidara geldiği zaman, ekonomide, vergi sisteminde, dolaylı vergilerin oranı yüzde 66'ydı; üç yıl içerisinde yüzde 7 artarak yüzde 66'dan yüzde 73'e çıkmıştır. Bu ne demektir; demek ki, işsizden, köylüden, memurdan, emekliden, asgarî yüzde 7 daha fazla para alınarak, vergi alınarak, bunların hazineye aktarılıp, bir şekilde hazineye borç verenlere, zenginlere, varsıllara aktarılması demektir. Sizlere sormak istiyorum; acaba, Adalet ve Kalkınma Partisinin adalet anlayışı bu mudur?! Hani nerede kaldı seçim meydanlarındaki garip gureba edebiyatları?! Garip gureba edebiyatları, nutuklarda, meydanlarda değil, milletin bu kürsüsünde, bu kürsüye getirilen yasalarda ortaya çıkar ve bu yasada da, maalesef, böyle bir iyi, emeklinin durumunun gelişimini göremiyoruz. Bu bakımdan, bunların ivedilikle değiştirilmesi, emeklilerin durumunun düzeltilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, hepimizin bildiği gibi, yine, AKP İktidarı, vergilerde indirim adı altında, Gelir Vergisi tarifelerinin en üst diliminde yüzde 5, Kurumlar Vergisi oranlarında da yüzde 10'luk bir indirim yaptı. Bu kime yarıyor; elbette, işsize, köylüye yaramıyor; bu, en az 40 milyar üzerinde ücret alanlar ile Türkiye'deki 100, 200 civarındaki, büyük, Kurumlar Vergisi mükelleflerine yarıyor. Yani, bir yerde, yine zenginlere yönelik getirilen bir düzenlemedir. Bu bakımdan, bu da gösteriyor ki, bundan sonra, çalışanların, emeklilerin durumu gittikçe zorlaşarak, onların cebinden, hazineye, dolaylı vergiler adı altında daha fazla vergi alınacak ve onlar, zorlu, çetin yaşam mücadelesiyle, kaderleriyle baş başa bırakılacaktır.
Değerli arkadaşlarım, AK Partinin uyguladığı ekonomik ve sosyal politikalar sonucu bir yandan yoksulluk artarken, öte yandan da toplumdaki gelir dağılımı bozulmuş ve gelir sınıfları arasındaki adaletsizlik had safhaya ulaşmıştır; bunu bir örnekle belirtmek istiyorum: Geliri 5'e böldüğümüz zaman yüzde 20'lik dilimler halinde, en alt yüzde 20'lik dilimde yer alan gelir grubu gelirin yüzde 6'sını aldığı halde, en üst dilimde yer alan yüzde 20'lik grup ise gelirin yüzde 48'ini almaktadır. Demek ki, üst gruptakiler, alt gruptakilerin 8 katından daha fazla gelir elde etmektedir. Aynı şekilde, bu geliri 10'a böldüğümüz zaman, bu kez de daha acıklı bir tablo karşımıza çıkıyor. Bu defa, gelirin en alt grubundaki yüzde 10'luk kesimi millî gelirin yüzde 2'sini alırken, en üst gruptaki yüzde 10'luk kesimi ise millî gelirin yüzde 40'ını almaktadır. Demek ki, üst kesimdekiler, alt kesimdekilerin 20 katından daha fazla bir gelir almaktadır. Acaba, adalet bu mudur, kalkınma bu mudur?! Bu adaletsizliğe ne zaman son verilecektir? Bu gelir dağılımı ne zaman düzeltilecektir? Tüm bunları sizlere sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla getirilen yeniliklerden birisi de, bundan böyle SSK ve Bağ-Kur emeklilerine 2006 yılı için aylıklarında ilk altı ay için yüzde 3 ve ikinci altı ay için de yüzde 3 olmak üzere toplam yüzde 6'lık bir zam öngörülmektedir. Bir yandan ekonominin iyiye gittiğini söylüyorsunuz, ekonomide pembe tablolar çiziliyor, büyümeden, refahtan bahsediliyor; öte taraftan da, emekliye ancak yüzde 6'lık bir sefalet ücreti, sefalet artışı öngörülüyor. Acaba refah bunun neresinde, kalkınma bunun neresinde?! Bu bakımdan, bu kesimlerin durumunun düzeltilmesi, iyileştirilmesi, bu Parlamentonun ve özellikle çoğunluk grubu olan AKP'nin görevleri arasında bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün SSK ve Bağ-Kur emeklilerinin ortalama aylığı 460 000 000 civarında. En son yayımlanan istatistiklerde açlık sınırı 548 000 000, yoksulluk sınırı ise 1 650 000 000 civarında. Demek ki Türkiye'deki 7 000 000 civarındaki emeklinin tümü açlık sınırı altındaki bir gelirle yaşamaya muhtaç edilmiş, mecbur edilmiş, kaderleriyle baş başa bırakılmıştır. Tabiî, biz bunu söylediğimiz zaman hemen karşımıza enflasyon oranını çıkarıyorlar; "işte enflasyon yüzde 6 ve biz de emekliye, çalışana, memura da buna göre zam yapıyoruz..." Değerli arkadaşlarım, çarşı pazardaki enflasyon ile sizin kâğıt üzerindeki enflasyonunuz farklı. En azından şunu belirtmek istiyorum: Enflasyon rakamları gerçeği göstermiyor; çünkü, enflasyon hesaplamasında baz alınan kalemler değişik. Örneğin, kiraların ağırlığı düşük alınmış, gıdaların ağırlığı düşük alınmış, akaryakıt giderleri yeterli ağırlıkta enflasyon hesabında dikkate alınmıyor. Ne mi alınıyor; pinpon topu, at nalı! Bu devirde at nalı kaldı mı, pinpon topu kaldı mı?! Demek ki, siz, çalışanlara at nalı ve pinpon topu enflasyonuna göre zam yapıyorsunuz! Buna göre yaparsanız, bunlar da ezilmeye mahkûmdur.
O zaman sizin garip gureba edebiyatınız nerede kaldı, nerede kaldı bu gariban çalışanlar, bu gariban emekliler! Onların bu makûs talihini yenecek elbette birileri bulunacaktır. Bu da yine bu Parlamentodan çıkacaktır.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu konuyla ilgili olarak, Yüce Atatürkümüzün emeklilere ilişkin bir söyleyişini sizlere okumak istiyorum. Atatürk ulusa seslendiği bir konuşmasında: "Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletin, yaşama kudretinin en önemli ölçütüdür. Geçmişte güçlüyken, tüm kuvvetiyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin geleceğe güvenle bakmaya hakkı yoktur" demiştir. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, hiç olmazsa, gelin, Yüce Atatürk'ün bu söyleyişine kulak verelim, bunların durumunu buna uygun şekilde düzeltelim.
Emekliler; Bağ-Kur emeklileri, SSK emeklileri öyle bir duruma gelmişledir ki, artık, çarşı ve pazara çıkamaz duruma gelmişlerdir. Çünkü, onları çarşı ve pazara götürecek bir dolmuş paraları bile ceplerinde yoktur. Bu bakımdan, bugüne kadar çarşı ve pazara çıkamayan emekliler, korkarım ki, bundan sonra kapının önüne dahi çıkamayacaklardır. Çünkü, ülkemizde saatte 26 gasp ve hırsızlık olayı olmaktadır ve özellikle, emeklilerin aybaşlarında maaş aldıkları bankaların önünde biriken gaspçılar, hırsızlar, emeklilerimizin maaş almalarını bekleyerek onların maaşlarına bile el koymakta, onlara bunu canıyla ödetmektedir. Bu bakımdan, çarşı ve pazara çıkamayan emekliler, bundan sonra kapının önüne çıkmaya korkmakta, zorlanmakta; çünkü, artan şekildeki bu gasp ve hırsızlık olayları onları bir şekilde canlarından bezdirmekte, bir şekilde onları eve mahkûm etmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bir de maaşlara yapılan bu zam, sosyal güvenlik kuruluşları arasında eşitsizlikler yaratmaktadır. Örneğin, Emekli Sandığı emeklileri ile Bağ-Kur ve Sosyal Sigortalar Kurumundan maaş alan emekliler arasında büyük farklar vardır ve emeklilere yüzdelik artışlarla getirilen artış çözüm değildir. Önemli olan, bunlara, seyyanen artış yapmaktır ve bu artış bu yılbaşında çalışanlar yapıldı; ilk altı ay yüzde 40, ikinci ay yüzde 40 olmak üzere seyyanen bir zam yapıldı. İstiyoruz ki, emeklilerde de bu eşitsizliğin giderilmesi için, en azından, bunlara da, yüzde 3'lük zamlar değil, en azından, bunlara da, seyyanen zamlarla da taban ve taban aylıkları arasındaki farkın azaltılması ve ikinci olarak da, emekli kesimleri arasındaki, emekli kurumları arasındaki farkın ortadan kaldırılmasıdır.
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri; bu vergiye ilişkin olarak bazı rakamlardan bahsetmek istiyorum. Bunu da, müsaade ederseniz, buradan, sizlere, rakam olarak vermek istiyorum. 2006 yılı emekli zamları için yüzde 3'lük rakamlar asla kabul edilemez. Yani, neredeyse, 750 gram et parası, 322 000 000 lira tutarında olan en düşük Bağ-Kur emekli aylığında ise sadece 1 kilogram zeytin parası olan 8 000 000 lira zam anlamına gelmektedir; yani, emekliler bir yıl bekleyeceklerdir, maaşlarında, ancak, 1 kilogram zeytin yahut da 1 kilogram yağ parası kadar bir artış olacaktır. Çünkü, emekliler yoksuldur, emekliler ezilen kesimdir; bunlar maaşlarını kendilikleriyle artıramaz. Bir ticaret erbabı, bir sanayi erbabı enflasyona göre kendi ürettiği mallara zam yaparak durumunu koruyabilir; ama, maalesef, emekliler ve çalışanların böyle bir olanağı yoktur. Bunların tüm olanakları hükümetin altı aylıklar itibariyle yahut da yıllık olarak bunlara vereceği zamlardan ibarettir. Yani, bunlara, bir kez bir zam yapıldıktan sonra, bunlar, en azından, bir yıl o zamla geçinmek zorundadır. Ancak, sizlere soruyorum, bu bir yıllık zam; 1 kiloluk zeytin parası yahut 10 000 000'luk, 15 000 000'luk bir artış bunların neyine derman olacaktır?! Üniversitede okuyan öğrencisine mi derman olacaktır, çarşı ve pazarda filesine mi derman olacaktır?!
Değerli arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisini insafa davet ediyorum ve diyorum ki, gelin, bu emeklilerimizin durumunu düzeltelim. Anavatan Partisi olarak 2 tane önergemiz var. Birisi, yasanın 1 inci maddesiyle ilgili ve eskiden olduğu gibi vergi iadesi oranının yüzde 5 olarak devam etmesi. Bu, çok bir şey değil, sadece yüzde 1; yani, yüzde 4 değil, eskiden olduğu gibi yüzde 5 olarak devam etmesi. İkincisi, emeklilerimize 2006 yılı artışları için yüzde 3-yüzde 3 olarak değil, gelin, bunu, asgarî yüzde 6 ve yüzde 6 olarak, toplam yüzde 12 olarak yapalım; çünkü, ancak o zaman, emekliler, çetin yaşam koşulları karşısında hayatlarını devam ettirebilirler, onunla mücadele edebilirler. Bu bakımdan, gelin, emeklilerimizin durumunu düzeltelim. Bu, sadece burada kalkacak 100 milletvekilinin parmağına bağlı. Bu 100 tane parmağı da emeklilerimizden esirgemeyelim ve gelin, bunlara bir müjde verelim, bunların durumunu bugün burada düzeltelim. Aksi halde, bundan sonra seçim meydanlarına giderken emeklilerin gazabı, emeklilerin üzüntüsü, emeklilerin çığlığı sizleri seçim meydanlarında boğar ve halkın içine çıkamazsınız.
Bu duygu ve düşüncelerle, emeklilerimizle ilgili getireceğimiz önergelerin desteklenip, onlara asgarî yüzde 12'lik bir maaş zammı verme dileğiyle, tüm milletvekillerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koçyiğit.
Şahsı adına Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak; buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1076 sıra sayılı kanun tasarısıyla ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum; hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sosyal güvenlik kurumları, yani, Bağ-Kur, SSK ve Emekli Sandığı yıllardır bütçeden, batık bankalar hariç, özellikle son kötü yönetim örneklerinde, en çok hazineden para transfer edilen kuruluşlardır. Günümüz itibariyle 2006 yılı bütçesinden bunlara aktarılan pay 24 milyar YTL'dir yaklaşık olarak.
Elbette ki, bu açıkların oluşmasında geçmişteki popülist politikaların çok ama çok etken rolü olmuştur. Türkiye'de, maalesef, aktüaryel denge Avrupa ülkeleriyle, gelişmiş ülkelerle mukayese edilmeyecek düzeyde negatifleşmiştir. Bütün bu zorluklara rağmen, AK Parti İktidarı, iktidar olduğundan günümüze kadarki süreçte her türlü yolsuzluk ve usulsüzlüklerle ciddî anlamda mücadele ederek havuzda oluşturduğu, biriktirdiği paraları bu sosyal güvenlik kurumu mensupları için, yani, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı mensupları için harcamaya, bunlara aktarmaya devam etmektedir.
Yapılan uygulama, gerçekten, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı mensuplarıyla bu kanunun 1 inci maddesi doğrultusunda 13 tane kanunla ilgili olarak maaş almakta olan değerli halkımıza vergi iadesinin nakit olarak yüzde 4 olarak uygulanmasıdır. Burada değerli muhalefetin konuşmacıları bunun yüzde 5'ten yüzde 4'e indirilmesinin bir olumsuzluk olduğunun altını çizmektedirler.
Sayın milletvekilleri, 1999 yılından beri ben de emekliyim. Samimî söylüyorum, hiçbir zaman gerekli fişi doldurarak ilgili mercie teslim etmiş değilim. Bu yıl da yine yaklaşık 39 milyar gibi bir matrah belirtilmesine rağmen, zannediyorum 14 milyar gibi bir vergi iade fişi verebildim.
Buradan şunun altını çizmek istiyorum: Anadolu'da, emeklilere yapılacak bu yüzde 4 nakit iadeden, emeklilerimiz, hakikaten, memnun, "Allah razı olsun, bizi rezillikten kurtardınız" demektedirler; aynen ifadeleri bu. "Perişan oluyoruz, fiş toplamak için, zarfa yazmak için, onu teslim etmek için; artı, bir de, vermiş olduğumuz iadeler, matrahı tamamlamadığı için, bize avans olarak yapılan ödemeler maaşımızdan tekrar kesiliyor, buradan da bir sıkıntıya düşüyoruz" diye, bu yapılan değişiklikten memnuniyetini ifade etmişlerdir.
Değerli arkadaşlar, tabiî, görüşülmekte olan kanun tasarısı, 2'si geçici olmak üzere, 12 maddeden mündemiçtir; yani, şu anda 12 maddelik bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Bu kanun tasarısının içerisinde sadece vergi iadesiyle ilgili yaptırımlar, yenilikler söz konusu değil; artı, SSK, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur mensuplarına ve tarım emeklilerine, özel tertipten maaş alanlara, sporda başarılı olmuş dünya ve olimpiyat şampiyonlarına, Avrupa şampiyonlarına, terörle mücadeleden zarar görmüş olanlara, yaşlı maaşı alanlara da, aynı şekilde, hem vergi iadesi noktasında katkı sağlanmakta hem de bunların maaşına, 2006 yılından geçerli olmak üzere, ocak ayında yüzde 3, temmuz ayında yüzde 3 olmak üzere, bir zam yapılmaktadır. Tabiî, yüzde 3'lerin, 2 tane yüzde 3'ün kümülatifi, yaklaşık olarak, yüzde 7'ye ulaşmaktadır.
Değerli arkadaşlar, iktidar olduğumuz süreçte, hakikaten -altını tekrar çiziyorum- popülist bir yaklaşımla ihmal edilen bu sosyal güvenlik kurumu mensuplarının maaşı, elbette ki, halen bile iç açıcı değil; bunu tespit etmek lazım; ama, olayı doğru sorgulamak lazım, veri tabanına indirmek lazım değerli arkadaşlar. Birileri, yıllardır, emeklilere, SSK'lılara, Bağ-Kurlulara, çiftçilere, esnaflara bu kürsülerden sahip çıkmaya kalkmadı mı "benim emeklim, benim memurum, benim işçim, benim köylüm" demedi mi?! Kim kimin tapusunu cebinde taşıyor arkadaşlar?! Sıkıntı buradan kaynaklanıyor. Ben diyen hiçbir kişi, adaletli ve uygun bir çözümü, maalesef, yakalayamaz. Onun için, biz diyoruz ki; çare ben demekte değil, biz demekte, geliniz, biz diyelim, bir olalım, beraber olalım, doğruya taraf olalım, yanlışa -hiç ama hiç kimseye şirin görünmek uğruna- taraf olmayalım. İnşallah, bu kanunla, emeklinin, Sosyal Sigortalının, Bağ-Kurlunun ve dediğim gibi, çeşitli tertiplerden maaş alanların yüzü bir nebze daha olsun gülecektir. Gönül ister ki daha çok zam yapılsın; ama, şu gerçeği de ortadan kaldırmaz değerli arkadaşlar: 2006 bütçesini yakın tarihte geçirdik. Konsolide bazlı 2006 bütçesi içerisinde, faiz giderlerinden sonra en çok pay bu emeklilerle ilgili transfer giderlerine ayrılan paydır, 24 milyar YTL. Bu ne demektir biliyor musunuz; sosyal güvenlik kurumları, topladıkları primlerle kendileri ayakta duramıyor, devlet onlara durmadan aktarma yapıyor hazineden. Değerli arkadaşlar, bu sistemi işler hale getirmek hepimizin vebali, hepimizin görevi. Bunun için, biz, aslında, 2002 ilâ 2005 sürecinde çok şeyler yaptık; gönlümüz daha da çok şeyler yapmak istiyor elbette ki; bunlar da küçümsenecek rakamlar değil. Hafızaları tazelemek noktasında bir iki örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlar: 2002'de en düşük memurun maaşı 328 YTL iken, bugün 608 YTL'dir. En düşük kamu işçisinin maaşı 1 012 YTL iken, şu anda 1 573 YTL'dir. En düşük memur maaşı yüzde 85 artmış, enflasyon ise, kümülatif olarak, 2002 ilâ 2005 devresi sürecinde, üç yıllık enflasyon kümülatif ise, yüzde 34,1'dir. Elbette ki, yüzde 85, yüzde 34'ten hayli büyüktür değerli arkadaşlar. Yine, kamu işçisinin, en düşük kamu işçisinin maaşı yüzde 55 artmış, en az SSK aylığı alanın maaşı 2002 yılında 257 YTL iken, bugün 450 YTL'ye ulaşmış, tarım sigortalısının durumu yürekler acısıyken, 66 YTL, bugün 234 YTL'ye çıkmış.
Muhtarların aylığı, değerli arkadaşlar, 98 YTL'iken 2002'de, bugün 250 YTL'ye çıkmış.
FERAMUS ŞAHİN (Tokat) - Muhtarlar Bağ-Kur primlerini ödeyemiyorlar!..
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Asgarî ücretliler 184 YTL almaktayken, değerli arkadaşlar, bugün 380 YTL'ye çıkmış; bundaki artış da yüzde 91 olmuş.
Gönül ister ki, havuzda para biriksin, bunlara daha çok ücret ödensin. İnşallah, o da, bizim zamanımızda gerçekleşecektir.
Yine, 2002 ilâ 2005 sürecinde, en düşük, Bağ-Kurdan maaş alanın 150 YTL aldığı dönemde, bugün bu rakam 353 YTL'ye ulaşmıştır.
Bir de şu var arkadaşlar: Özellikle çalışanların, işçi kesiminin zorunlu tasarruf alacağı vardı, hatırlayınız geçmişi şöyle bir, filmi bir seyredelim, kıyamet kopmuştu, zorunlu tasarrufu taksitler şeklinde ödeyelim dendiğinde herkes yürümüştü "hayır efendim, taksiti kabul etmiyoruz, nemaları istemiyoruz" diye. Bugün ne oldu değerli arkadaşlar; hamdolsun, hepsi ödenecek hale geldi nemalarda. Bu, 10,7 katrilyon olarak ödeme gerçekleşti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kim kaldırdı nemaları?
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Tabiî, bununla da kalmadı bu çalışan kesime, esnafa, emekliye memura sağlanan imkânlar. Hepimiz nihayetiyle bir tüketiciyiz değerli arkadaşlar. Bakınız, eğitimde, sağlıkta ve gıdada Katma Değer Vergisi oranı yüzde 18'den yüzde 8'lere, bazılarında da yüzde 1'lere kadar düştü. Bunlar da, elbette ki, bu nihaî tüketicilere sağlanan katkılardır.
Yine, değerli arkadaşlar, esnaf kredi faizleri yüzde 59'dan yüzde 13'e, esnaf kredi miktarı 23 kat artarak 3,5 katrilyona çıkmış ve 598 000 esnaf iş hayatına başlamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - 82 500 esnafımız ise sicil affından yararlanarak, bunların ekonomiye katkısı sağlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, esnafa verilen kredi, 5 milyardan bugün 25 milyara çıkmıştır. Halk Bankasından kredi almak isteyenler, bugün, gerçekten, çok olumlu bir yaklaşım içerisindedirler. Bilançosu iyi olan esnaf, Halk Bankasına geldiğinde, nereye giderse gitsin, hemen bu kredisini almaktadır. Hatta, KOBİ'ler, birçok kuruluşlarımıza sıfır faizle kredi vererek, yeni istihdama katkı sağlamaktadırlar.
Değerli arkadaşlar, yaşlı aylığı 25 liraymış biliyor musunuz, 25 Yeni TL, 2002 yılında; 65 YTL'ye çıkmış. İnşallah, bundan sonra daha da artacak; ama, hiç kimse 25'in 65'ten büyük olduğunu söyleyemez.
Millî gelire bakıyoruz değerli arkadaşlar, 2 160 dolardan 5 000 dolara çıkıyor. Sosyal Yardımlaşma Genel Müdürlüğünün katkısına bakıyoruz, 3,1 katrilyona çıkıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Albayrak, son cümlenizi rica ediyorum.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi, bir düşünürün sözleriyle bitirmek istiyorum: "Dün geçti. Bugün ise can çekişmekte. Yarın henüz gelmedi, gelmeyecek belki de" diyor. Bugünün, şu zamanın kıymetini iyi bilelim. Özellikle, yürürlük maddesi gibi, yürütme maddesi gibi maddelerle ilgili söz alarak, sanki aksini söylemek mümkünmüş gibi, bu Meclisin değerli vakitlerini israf etmeyelim diyor, hepinize saygı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Albayrak.
Sayın milletvekilleri, birleşime 5 dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.57
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.08
BAŞKAN: Başkanvekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58 inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1076 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
3.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ek Ödeme Yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur'dan Aylık veya Gelir Almakta Olanlara Ödenen Gelir ve Aylıklarda 2006 Yılında Yapılacak Artışlar ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1165) (S. Sayısı: 1076) (Devam)
BAŞKAN - Hükümet ve Komisyon yerinde.
Şimdi söz sırası Hükümet adına Sayın Bakanımıza ait. Sayın Murat Başesgioğlu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı, benden önce konuşan değerli milletvekillerimizin de ifade ettiği üzere, vergi iadesi olarak bilinen uygulamaya son verilmesi ve bu uygulamadan istifade eden emeklilerimizin kazanç kayıplarını önlemek için kendi almakta oldukları gelir ve aylıklara ilaveten yüzde 4 oranında bir eködeme verilmesini öngören bir değişiklik tasarısı. Bir maddesi bu.
İki maddesi... Bağ-Kur ve SSK emeklilerimize yüzde 3 ocak ayında, yüzde 3 de temmuz ayında olmak üzere, gelir ve aylıklarının artırılmasını düzenleyen bir değişiklik söz konusu.
Yine başka bir değişiklik, tasarıda, isteğe bağlı sigortalılardan sağlık sigortası kapsamından çıkmış olan sigortalı ve hak sahiplerinin sağlık yardımından yararlanmasını düzenleyen, buna imkân veren bir değişiklik söz konusu.
Diğer bir değişiklik, idarî para cezalarının Yüce Meclisimizin çıkarmış olduğu Kabahatler Kanununa uygun olarak yeniden düzenlenmesi ve uyumlaştırılması söz konusu.
Bir diğer değişiklik de, Bağ-Kur gelir basamaklarında hangi oranda artış yapılacağına dair bir düzenleme bu huzurunuza getirmiş olduğumuz tasarıda yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi iadesine ilişkin uygulama konusunda benden önce konuşan değerli milletvekili arkadaşlarımız gerekli açıklamayı yaptılar. Bu, daha çok Maliye Bakanlığımızı ilgilendiren ve onlar tarafından kaleme alınmış bir düzenlemedir. Buradaki amaç, emeklilerimizin harcama belgesi toplama ve beyanname verme zorunluluğundan kendilerini kurtarmayı amaçlamaktadır. Bu, gerçekten, kendileri açısından büyük bir külfet oluşturmakta, kuyruklarda beklemek zorunda kalmaktadırlar. Bu mükellefiyetten yahut da bu zorunluluktan kendileri kurtarılıyor; ancak, bu, hiçbir zaman, alışveriş ettikleri zaman fiş alma zorunluluğunu kendi üzerlerinden kaldırmıyor. Bunu, çok açık bir şekilde, hepimizin belirtmesinde fayda var. Kayıt dışı ekonominin önlenmesi açısından, bu uygulamanın devam etmesi, hepimizin üzerinde durması ve takip etmesi gereken bir konudur.
Evet, ikinci husus emekli aylıklarındaki artışa ilişkin düzenlemedir değerli arkadaşlarım. Yine, İktidar Partimize mensup arkadaşlarımız burada ifade ettiler, 2002 yılından bugüne kadar, emekli aylıkları konusunda, yapılan artışlar konusunda bilgileri Yüce Meclisimize takdim ettiler. Ben de, izin verirseniz, 2002 yılından bugüne kadar yapmış olduğumuz düzenlemeleri rakamlarla ifade etmek ve neticesini Yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirine bırakmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu anda, SSK ve Bağ-Kur Yasalarımıza göre, emekli aylıkları, her ay, bir önceki ayın TÜFE veyahut da ÜFE değişim oranı kadar artırılmaktadır. Bu düzenleme, 1999 yılında çıkarılan 4447 sayılı Yasayla mevzuatımıza girmiştir.
Biz, hükümete geldiğimiz günden bu tarafa, bu sisteme bağlı kalmadık. Eğer, bu sisteme bağlı kalsaydık, bugün, emeklilerimizin almış oldukları gelir ve aylıklarının çok altında bir gelir ve aylık vermek durumuyla karşı karşıya kalacaktık. Hepinizin de hatırlayacağı üzere, 2003 yılında, Bağ-Kur ve SSK emeklilerimize, 75 000 000 ve 100 000 000'luk, seyyanen, zam yapıldı. 2004 yılında, yüzde 10 + yüzde 10 oranında emekli aylıklarında artış oldu. 2005 yılında, gelir durumlarına göre, 6 + 6; 7 + 7 ve 8 + 8 olmak üzere, çeşitli oranlarda emekli aylıklarımızda iyileştirmeler söz konusu olmuştur.
2002 Aralık ile 2005 Aralık ayı arasında, enflasyon oranı yüzde 39,7 oranında gerçekleşmiştir. Bu üç yıl içerisinde, saymış olduğum oranlarda emekli aylıklarına zam yapılmak suretiyle, asgarî, emekli aylığında yüzde 74,9 oranında bir artış sağlanmıştır. Göreve geldiğimiz dönemde asgarî aylık 257 YTL veyahut da 257 000 000 iken, bugün, Sosyal Sigortalar Kurumunda, asgarî aylık 449,76 YTL'ye çıkmış bulunmaktadır. 2006 Ocak ayında yapacağımız iyileştirmeyle, asgarî aylıkta, 2002 Aralık ayına göre, yüzde 80 oranında bir artış söz konusu olacaktır.
Bağ-Kur emeklilerimize artış oranı nedir diye baktığımızda; bu oran, değerli arkadaşlarım, 2002 Aralık ayına göre, yüzde 131 oranında -Bağ-Kur emekli aylıklarında- bir artış söz konusu olmuştur.
Başka bir rakamı Yüce Meclisimizin takdirlerine ve bilgilerine sunmak istiyorum. 2003 yılında, 4447 sayılı sisteme bağlı kalsaydık, sisteme hiç müdahale etmeseydik, sistemin öngörmüş olduğu oranda zam yapmış olsaydık, 2003 yılında, SSK emeklilerimize 13 katrilyon 222 trilyon lira ödeme yapmamız gerekiyordu. Biz, bunu kâfi görmeyerek, Hükümet olarak almış olduğumuz kararla, bu rakamı 14 katrilyon 617 trilyon liraya çıkardık. Yani, 2003 yılında, SSK emeklimize 1 katrilyon 395 YTL daha -daha fazla- kaynak transfer etmiş olduk.
2003, 2004, 2005 yıllarını birlikte topladığımız zaman, 7 990 000 000 veyahut da eski birimle, 7 katrilyon 990 trilyon lira, öngörülenden daha fazla, SSK emeklilerimize kaynak aktarılmıştır.
Bağ-Kurda bu rakam... Değerli arkadaşlarım, 4 338 000 000 veyahut da 4 katrilyon 338 trilyon miktarında ilave bir kaynağın emeklilerimize aktarıldığını görmekteyiz.
Bağ-Kurda ve SSK'da bu ilave aktarılan kaynakları topladığımız zaman, 2003, 2004, 2005 yılında toplam 12 328 000 000 YTL veyahut da başka bir ifadeyle, 12 katrilyon 328 trilyon lira tutarında bir kaynağı emeklilerimize transfer etmiş bulunmaktayız.
Yine, başka bir rakam, sizlere, takdim etmek istiyorum. Bağ-Kur ve SSK ile Emekli Sandığı emeklileri arasında her zaman bir fark olduğu, emeklilerimiz tarafından dile getirilen bir husustur. 2002 Aralık ayında bu oran yüzde 46,3 iken, 2005 Aralık ayında bu makas azalarak, yüzde 28,5'a düşmüş bulunmaktadır. Yani, Bağ-Kur ve SSK emeklileri ile Emekli Sandığı emeklileri arasındaki fark da, bu ölçüde kapatılmış bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, tabiî, bu rakamları verdikten sonra... Emekli aylıklarının yeterli olmadığı, özellikle satın alma gücü konusundaki sıkıntıyı hepimiz biliyoruz; ama, bu, bugünün sorunu değil. Bu, yıllardır devam eden bir sorundur. Emekli aylıklarının bizatihi kendisinin az olması nedeniyle, yapılan artışlar ne kadar yüksek olursa olsun neticede ortaya çıkan rakamın çok küçük olduğunu ifade etmek istiyorum; ama, şunu ifade etmek isterim ki, üç yıl içerisinde emeklimize bütçe disiplininin elverdiği ölçüde, bütün imkânlar zorlanarak, bu oranlar bulunmuştur. Tabiî, gönlümüz arzu eder ki, Emekli Sandığı ve Bağ-Kur emeklisine daha fazla oranlarda iyileştirme yapalım, maaşlarında artışlar yapalım; ama, değerli arkadaşlarım, hepimiz de biliyoruz ki, olmayan bir kaynağı dağıtmanın bu ülkeye faturası ağırdır. Geçmişte bu nasıl yapılıyordu; fazla zam veriliyordu, bir taraftan para basılıyordu. Para basmak demek, vatandaşın bir cebine koyduğunuz parayı öbür cebinden almak demektir. Veyahut da bu kaynağı nasıl yaratabilirsiniz; bu kaynağı borçlanma suretiyle yaratabilirsiniz.
Peki, Türkiye, borç stoku itibariyle, önemli ölçüde borcu olan bir ülkedir. 31 Aralık 2005 tarihi itibariyle, değerli arkadaşlarım, toplam içborç stokumuz 331 milyar Yeni Türk Lirasıdır. Bu borçlanma gereğinin fazla bir şekilde artması, borçlanma faizlerinin yüzde 1 artması, kabaca toplam içborç stokunun yüzde 1 artması anlamına gelmektedir. Bu varsayım altında bir yıllık ek maliyet 3,3 milyar YTL'ye ulaşmaktadır. Yani, bütçe disiplinini bozan, gereksiz, popülist bir anlayışla borç stokunun 1 puan artması veyahut da borçlanma faizinin 1 puan artması borç stokumuza 3,3 milyar liralık ilave bir yük getirmektedir. Bu ilave yükü de, yine, vatandaşlarımızdan, değerli mükelleflerimizden almış olduğumuz vergilerle kapatmak gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz ki, Türk ekonomisinin yıllardır yaşamış olduğu kısırdöngü budur. Onun için, Hükümetimiz hem bütçe disiplinini düzgün bir şekilde tutma hem de emeklilerimize verilebilecek sınırlar içerisinde en fazla iyileştirmeyi yapmanın gayreti içerisinde olmuştur.
Değerli arkadaşlarım, diğer bir düzenleme, gelir basamaklarındaki uygulanacak oranla ilgilidir; yani, SSK ve Bağ-Kurda uygulanacak prim oranlarına ilişkindir. Bu yıl veyahut da 2006 yılında Bağ-Kur gelir basamaklarındaki uygulanacak olan oran 8,65'tir. 10,25 olarak uygulanması gereken bu oranı mükelleflerimizin lehine kullanarak, 8,65 olarak, yani, asgarî ücreti artırdığımız oranda Bağ-Kur prim oranlarını da, SSK prim oranlarını da artırmış bulunmaktayız. Yine hatırlayacaksınız, hükümete geldiğimiz ilk dönemde Bağ-Kur ve SSK primlerinin artış oranı yüzde 40'tı. Bugün geldiğimiz nokta 8,65'tir. Bu da gerek Bağ-Kur primlerinde gerekse SSK primlerindeki inişi çok güzel bir şekilde göstermektedir ve mükellefler üzerindeki, işletmeler üzerindeki yükün de ne derece hafifletildiğini ortaya koyan güzel bir tablodur. İnşallah, bu maliyetleri önümüzdeki süreç içerisinde daha da aşağıya düşürmenin gayreti içerisinde olacağız.
Evet, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özetle bu tasarının getirdiği yenilikleri sizlere ifade etmek istedim. Gerekirse maddeler hakkında da, yine, konuşmalarımızda, tasarının diğer bölümlerini size anlatma gayreti içerisinde olacağım.
Bu tasarının emeklilerimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Şahsı adına ikinci söz isteği, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç…
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi şahsım adına ve yine, temsil ettiğim Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, 1076 sayılı kanun tasarısının tümü üzerinde şahsım adına söz aldım; bazı gerçekleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce ufak bir giriş yapmak istiyorum, o da şu: Biz, daha hâlâ demokrasinin bir tahammül rejimi olduğu konusunda bir ortak uzlaşma noktasına varamadığımızı görüyorum. Ben, zaman zaman kürsüden, şahsım adına da grup adına da konuşmalar yapıyorum. Bu konuşmalarımda, tabiî ki temsil ettiğim partinin görüşlerini ve şahsımın görüşlerini sizlerle paylaşma fırsatı oluyor. Eleştirilerim oluyor, zaman zaman tespitlerim oluyor, bunları iletiyorum; fakat, öyle bir siyasî noktadayız ki, son yaşanan olaylarla ilgili yaptığım basın toplantısında ifade ettiğim sözden dolayı bugün tekrar hakkımda bir mahkeme kararı verildiğini duydum. Ben bundan memnun oluyorum, açık söyleyeyim; çünkü, demokrasinin tahammül rejimi olduğunu bu davaları kazana kazana da göstermek zorunda olduğumu görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, benim mahkemeye verilmemde kullandığım söz "kıvırtma" sözü, biraz önce burada Tokat Milletvekili Sayın Aslan tarafından kullanıldı, Sayın Erkan Mumcu tarafından grup toplantısında kullanıldı, Sayın Salih Kapusuz tarafından basın toplantısında kullanıldı, Sayın Sarıbaş tarafından da bugün Danışma Kurulu çıkışında basın açıklamasında kullanıldı. Haluk Koç olunca, dava açık. Biz, uğraşmaya hazırız.
Muhalefetsiz demokrasi olmaz değerli arkadaşlar, muhalefetsiz demokrasi olmaz. Biz, uyarılarımızı yapacağız. Yalnız, Sayın Başbakana yol gösterme noktasında olanlar bu süreci çalıştırdıkları sürece, hiç unutmayın, biz büyürüz.
Değerli arkadaşlarım, kanun tasarısına gelince…
ALİM TUNÇ (Uşak) - İhtiyacımız yok!
HALUK KOÇ (Devamla) - Siz, lütfen, oturun. Siz de kürsüyü kullanırsınız; olur mu? Olur mu?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Olur…
HALUK KOÇ (Devamla) - Bir daha "olur mu" diyeyim mi?! Hah, anladıysan, tamam!
Değerli arkadaşlarım, bu tasarının geneli hakkında bizim bazı sakıncalarımız, bazı tereddütlerimiz var; bunu da ayrışık oy yazısında ifade etmiş bulunuyoruz.
Şimdi, ben olaya sosyal boyutuyla bakacağım. Bakın, bütçe tasarısının, son günü, son maddesi üzerinde konuşurken hepinizin alkışladığı bir konuşma yapmıştım. Orada hoşgörüden de bahsetmiştim ve bir bütçe tasarısının nasıl olması gerektiği konusunda düşüncelerimi ve gelecekte böyle bütçe tasarılarını görüşen bir Meclisin üyesi olma düşüncemi, arzumu, isteğimi, beklentimi sizlerle paylaşmıştım. Çoğu kişi de paylaştı ki, genel bir alkışla karşılık bulmuştu.
Değerli arkadaşlarım, orada söylediğim de aynıydı. Bakın, sağ ve solun farkını da burada dile getirmek istiyorum. Şimdi, Sayın Bakana ben hak veriyorum, Sayın Bakan bunun sorumlusu değil, bu hükümet de tek başına değil; bunu da anlıyorum, bunu da biliyorum, birikmiş birtakım yüklerin önünüze getirdiği külfeti de görüyorum, bunu da her zaman söylüyorum.
Şimdi, buradan çıkış, bir niyet meselesinde düğümleniyor. Şimdi, rakam kalabalığı, makro dengeler, değişik ifadeler; bunların hepsi kullanılabilir, ileri sürülebilir. Eğer bir ekonomik büyüme trendine, sürecine girmişse Türkiye, bu ekonomik büyüme sonrasında elde edilen ortak millî gelirin, sosyal adalet ilkeleri içerisinde, toplumsal katmanlar arasında adil bölüşülmemesinden kaynaklanıyor sorun. Bütün mesele bu değerli arkadaşlarım. Ben, rakamlara saygı duyuyorum; yani, verebileceğimizin en üstünü veriyoruz mazeretlerini anlayışla karşılayabiliyorum; ama, bir tercih yapmak zorundasınız. Siz, o tercihi yapmadınız halk adına; ben, onu söylüyorum. Neden mi; hâlâ IMF boyunduruğu altından çıkacak bir siyasî -hem de tek başına iktidar olduğunuz halde hem de sözünüz olduğu halde- bu iradeyi koyamadınız; bunu söylemek istiyorum.
Bir ekonomik büyüme yakalandıktan sonra, eğer, bu büyümeden doğan nimet, gelir, millî gelir eşit bölüşülmüyorsa toplumsal katmanlar arasında eşitliği hak edecek oranda, o zaman, biz kömür dağıttık, biz okul kitabı verdik... Bunların hepsi zekat devleti anlamına geliyor. Sosyal devlet yok ediliyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi, rakamları bırakırsak, yalın gerçek şu: Türk-İşin yaptırdığı araştırmaya göre, Aralık 2005 itibariyle, açlık sınırının 543 YTL, yoksulluk sınırının 1 650 YTL olduğunu görüyoruz.
Peki, bugünkü gerçeğe gelelim, emeklilerimiz ne kadar maaş alıyor; 2006 Ocak ayı itibariyle birinci basamak Bağ-Kur emeklisinin eline 338 YTL...
Değerli arkadaşlarım, lütfen dinleyin…
En düşük maaşlı SSK emeklisinin eline 463 YTL... Bu maaşların hepsi açlık sınırının altında değerli arkadaşlar.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Biz gelmeden önce…
HALUK KOÇ (Devamla) - Şimdi, onu söyledim Değerli Vekilim; başını dinlemiyorsun, aradan giriyorsun, bir laf atıyorsun. Ben, seni uyarıyorum; uyarılmamakta direniyorsun. Sen direndikçe ben seni uyarmaya devam edeceğim, olur mu?! Eğitimde de yineleme bir yöntemdir. Eğer, ihtiyaç varsa, ben bu yinelemeyi yaparım, taa ki, sen bunu şu kafatasının içine yerleştirene kadar bunu söylemeye devam ederim. Otur oturduğun yerde, dinle adam gibi, oldu mu?!
ALİM TUNÇ (Uşak) - Olmadı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ee, oldu mu şimdi; "adam gibi" dedin; oldu mu?!
HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, değerli arkadaşlarım…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekiline "adam gibi" dedin; oldu mu?!
HALUK KOÇ (Devamla) -…emeklilerimizin durumu…
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın Koç, oldu mu?!
HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, demin Sayın Aslan, Sayın Genel Başkandan "adam" diye bahsetti.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Demin kızdın ama…
HALUK KOÇ (Devamla) - Hepiniz adamsınız, birer âdemsiniz; öyle söyleyeyim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Demin kızdın.
HALUK KOÇ (Devamla)- …emeklilerimizin durumu böyle.
Peki, bakın, Sayın Başbakan, 3 Mart 2004 tarihli Tercüman Gazetesinde bir röportajı var; şöyle diyor, ben çelişkiyi gözler önüne getirmek istiyorum: "Milletvekili maaşım, artı, Başbakan olduğum için 220 000 000 lira ekim... Ticaretten kazancım olmasa bununla geçinemem."
Bakın, çok yeni bir örnek anlatayım yine; geçmişte, Almanya Başbakanı Schröder'le sohbeti sırasında konu açılıyor "ben kendisine sordum ne kadar maaş aldığını" diyor Sayın Başbakan. "15 000 euro alıyormuş maaş olarak. Bizimki ne ediyor; herhalde 3 000 küsur euro, düşünün işte." Sayın Başbakan kendi maaşını Schröder'in maaşıyla karşılaştırırsa, o zaman Türkiye'deki bütün emeklilerin de Almanya'daki emeklilerle kendi maaşını karşılaştırma hakkı doğar.
Değerli arkadaşlarım, bu çok önemli, bu çok önemli. Onun için, böyle, bunları söyledikten sonra fakir fukara, garip gureba edebiyatı pek gitmiyor ondan sonraki siyasî söyleme. Bunu sizlerle buluşturmaya çalışıyorum.
Şimdi, emeklilerimizin durumunu söyledim. 300-500 YTL'yle yaşamlarını sürdürme mücadelesi veriyorlar, ağır yaşam koşulları altındalar, bir de iş bulamayan çocuklarının, torunlarının yükünü taşımaya çalışıyorlar, onların kırılan gururlarını onarmak, toplum içerisinde ezilmelerini engellemek için varlarını yoklarını ortaya koyuyorlar. Bunlar, bir muhalefet sözcüsünün bu konu üzerinden siyaset demagojisi yapması sözleri değil, bazı gerçekler.
Değerli arkadaşlarım, çoğu ikinci iş arıyor emekli olduktan sonra. Emekli olduktan sonra ikinci işe girenlerin maaşlarından sosyal güvenlik destekleme primi adı altında, ayda yüzde 10 prim kesmeye siz başladınız. Mart 2005 tarihi itibariyle, Türkiye'deki 246 000 emeklimizden kesinti yapılmıştır.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Eskiden vardı.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ardından, emekli olduktan sonra kamuda çalışmaya başlayanlar işten çıkarıldı. Daha sonra bakın, belki de ilk defa dünyada, emekli maaşlarından yüzde 1 sağlık primi kesmeye yeltenen bir tasarı çıkardınız Bütçe Kanununda. Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle iptal edildi. Üniversitede okuyan çocuklarının kredilerini ödeyemeyen ailelere, kredi borcunu ödeyemeyen çiftçilerimize, bildiğiniz gibi haciz gidiyor. Elektrik, su, telefon borcunu ödeyemeyenlerin hemen hizmeti kesiliyor; yani, alacak konusunda oldukça gaddar bir tutum var, acımasız bir tutum var. Ancak, iş…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Kaç kere af çıktı Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Bakan, bunu özellikle sizden istirham ediyorum, bakın, özellikle istirham ediyorum Sayın Bakan, işçi emeklilerimizin TÜFE farklarından kaynaklanan alacakları konusuna gelince, söz verdiniz, parmağınızı kımıldatmıyorsunuz Sayın Bakan. Lütfen, açıklama yapın. Lütfen, açıklama yapın. Yargı kararlarına rağmen, 1 Mayıs 2000 - 31 Mayıs 2002 tarihlerinde yapılan eksik ödemeden kaynaklı borç işçi emeklilerine hâlâ ödenmedi.
Siz de biraz hareket edin değerli arkadaşlarım. Bana laf yetiştireceğinize, birer birer bu zavallı insanların yargıya gidip uğraşmalarındansa, eğer sosyal devlet iddianız sürüyorsa hâlâ, bu kararı alın ve ödeyin. Alın ve ödeyin Sayın Bakan.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) - Ama, aykırı mahkeme kararları var.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ona, Bakan cevap verecek herhalde.
Değerli arkadaşlarım, IMF'nin uzun süredir… Şimdi, bir çelişkiyi dile getireceğim. Sunuşu ilginç Sayın Bakanın. Benim kendisine saygım var; onu söyleyeyim ve sunuşunda ilginç bulduğum nokta var. Yani, bunu söylemeyin. "Efendim, emeklilerimiz zahmete girmesinler; fiş toplamak çok zor, yazmak çok zor, gözleri görmüyor, çok yaşlılar; onları bu zahmetten kurtarmak için biz peşinen yüzde 4 vergi iadesi yapıyoruz" dediniz. Bunu IMF istiyor değerli arkadaşlarım!
Bu arada, emeklilerden kesilen bu yüzde 1'lik fark kaç para tutuyor, biliyor musunuz; 1 katrilyon liraya yakın. Yüzde 1 oranında azaltılması 1 katrilyon liraya yakın. Nerede kaldı sosyal devlet Sayın Bakan?! Nerede kaldı bu kitaptaki… (AK Parti sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın Gündüz, o kadar çok, konuşmaya meraklı arkadaşınız var ki; ne olur, söz verin, Grup adına konuşsunlar bundan sonra da.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bizden daha fazla sizde var.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Veriyoruz, veriyoruz…
HALUK KOÇ (Devamla) - İfade etmek istiyorlar kendilerini, belki siz engelliyorsunuz diye hatırlatıyorum.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Veriyoruz Başkan.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bilhassa şu Alim Beyi -herhalde Uşak Milletvekili- özellikle davet edin.
Şimdi, Sayın Bakanım, bu kitapta sosyal devletten bahsediyorsunuz. Peki, bu yüzde 1'lik kesinti 1 katrilyon lira. IMF niyet mektuplarına bakın, bu talep var değerli arkadaşlar, bu talep var! Ben, lütfen…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yanlış…
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben, lütfen, sizden, hiç olmazsa bundan sonrasında… Yeter artık, bir kendi kendimize dönelim, kendi kaynaklarımız kısıtlı da olsa. Sosyal devleti kömür dağıtmakla, kitap dağıtmakla açıklamayalım. İnsanlara balık tutmasını öğretelim, haklarını verelim. Büyümeyi, ekonomideki büyümeyi, oluşan millî geliri adil dağıtalım noktasında meydana getirin diye söylüyorum bunları.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Haluk Bey, eğer, yüzde 1'i 1 katrilyon tutuyorsa…
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bir Konya Milletvekilimiz de çıktı. Belki kayıp trilyondan bahsedecek; onu da çağırın buraya, o da konuşsun. Belki ifade edecek, güncel bir konu…
Evet, değerli arkadaşlarım, şimdi, ben şunu söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum; son sözüm Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı, lütfen, tamamlayın.
HALUK KOÇ (Devamla) - Geçmişini unutan toplumların geleceğini kuramayacağını bilmemiz gerekiyor değerli arkadaşlar. Geçmişi unutmamamız gerekiyor. Herkes belli edebiyat yapar; ama, ben de rahmetli olan bir işçi emeklisinin oğluyum. Yani, neyle, ne şekilde, insanların ne durumda olduğunu yakinen, geldiğim noktadan biliyorum. Onun için, siyaseten belli noktaları, devraldığınız yükü, yıllardır gelen bu yüklü politikayı savunabilirsiniz, haklısınız. Benim size eleştirim, bunu dönüştürecek adımları atamadınız. Bunu ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarıyla ilgili, bazı maddelerde Cumhuriyet Halk Partisinin iyileştirici önerileri olacak. Bunları, arkadaşlarımız söz alıp dile getirecekler. Yalnız, şu yüzde 1'lik vergi iadesini, ne olur, siz de kullanmayın, size çok zahmet oluyordu; onun için, biz size peşin yüzde 4 verelim; yüzde 5'i, fiş doldurma zahmetinden sizi kurtardığımız için size lütuf ediyoruz değil, 1 katrilyon liralarını alıyorsunuz emeklilerin. Bunu da huzurlarınızda bir kere daha dile getirmek istiyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Emekli maaşlarının yüzde 1'i 1 katrilyon tutuyorsa, emekli maaşlarını ödemeye bütçe yetmez.
HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, rahatsız olmayacaksınız…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yanlış söylüyorsun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Rahatsız olmayacaksınız Sayın Öksüz, rahatsız olmayacaksınız… Bunları söylemek zorundayız ve sizin cevap verme adabınız kürsüde gelip cevap vermek noktasında olmalıdır, söz atarak değil.
BAŞKAN - Sayın Öksüz, müdahale etmeyelim efendim.
HALUK KOÇ (Devamla) - Gelin, yanlışım varsa düzeltin.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Var, var…
HALUK KOÇ (Devamla) - Gelin, yanlışım varsa düzeltin.
BAŞKAN - Sayın Koç, siz konuşmanızı tamamlayın.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sizi, milyonlarca emekli adına, hiç olmazsa onlara saygılı olmaya davet ediyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki konuşmalar tamamlandı.
Şimdi, soru-cevap kısmına geçiyoruz.
Sayın Koçyiğit, buyurun.
MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın Bakanım, 2 tane soru yönelteceğim.
Birincisi; işçi emeklilerinin geçmiş yıllar enflasyon farkından doğan ve yargı kararıyla kesinleşen işçi başına ortalama 150 ile 200 milyon arasındaki alacaklarını bugüne kadar neden ödemediniz? Ödemeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Sayın Bakanım, emeklilere düşük oranda artış yapıldığını, gönüllerinin daha fazla vermek olduğunu, fakat, bunun kaynağının bulunamadığını söylediler. Bununla ilgili olarak, Kurumlar Vergisi oranı yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirilip, yüzde 10'u karşılığında, 3 katrilyon lira civarında bir kaynak büyük holdinglere aktarıldı. Toplam vergi gelirleri değişmeyeceğine göre, bütçede öngörüldüğüne göre, bu toplam vergi gelirlerindeki azalmanın olmaması için 3 katrilyon liralık parayı hangi kaynaktan bulacaksınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Koçyiğit.
Sayın Coşkunoğlu, buyurun.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla, Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
Sayın Bakan, ek bir ödemenin bütçeye getireceği külfetin ancak üç kaynaktan karşılanabileceğini; bir, borç, borçlanarak; iki, para basarak; üç, vergi, ekvergi getirerek bu külfetin karşılanabileceğini ifade etti.
Sayın Bakanım, hükümetinizin politikalarının içerisinde, örneğin, ilk iktidara gelir gelmez, ilk yapılan icraatlardan biri, nereden buldun yasasını kaldırmaktı. Bu da bir gelir kaynağıydı. Şimdi, bu noktada, başka da sayabilirim gelir kaynaklarını; fakat, bu, nereden buldun yasasını yürürlükten kaldırarak yapmış olduğunuz bir siyasî tercih değil midir; hükümetin bir siyasî tercihi değil midir? Zenginden daha az alıp fakire daha fazla yüklenme yönünde bir tercih gibi geliyor bana; doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Coşkunoğlu.
Sayın Öksüz, buyurun.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakanımıza bir soru sormak istiyorum.
Demin, CHP Grup Başkanvekili Sayın Koç, emeklilerden kesilen kesintinin yüzde 1'i 1 katrilyon tutuyor dedi. Eğer, emeklilerden kesilen yüzde 1'lik kesinti 1 katrilyon tutuyorsa, bütçenin tamamı herhalde emekli maaşlarına yetmez; yani, burada bir saptırma var. Rakamın kaç olduğunu millete açıklar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Öksüz.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Eski rakamlardan bahsetti Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Tosun, buyurun.
RESUL TOSUN (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim soracağım soruyu Sayın Öksüz yöneltti; dolayısıyla, ben soru sormuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de, vasıtanızla, Sayın Bakana şunu sormak istiyorum:
Sayın Bakanım, üç yıllık süreç içerisinde, toplam enflasyon rakamı ile emekli SSK'lı, emekli Bağ-Kurlu esnafı, emekli Bağ-Kurlu çiftçi, tarım sigortalısı aylığı, 65 yaş aylığı; bunlarda, enflasyon üzerinde mi bir artış, enflasyon altında mı bir artış var, bu oranı almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.
Buyurun Sayın Bakan.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Soru soran arkadaşlarıma da çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle, bu, TÜFE farklarıyla ilgili konuyu bir aydınlığa kavuşturmak istiyorum; gerçekten, her platformda karşımıza çıkan bir konu bu sayın Başkanım, değerli arkadaşlar.
Soruyu soran arkadaşlarımız da bu hususu yakınen biliyorlar. Konu, 2000 yılından bu tarafa süregelen ve yerel mahkemelere ve Yargıtaya kadar intikal etmiş, hukukî ihtilaf haline gelmiş bir konu. 1999 yılında çıkartılan bir yasayla emekli aylıklarının artışı bir önceki ayın TÜFE artış oranına bağlandı. 1999 Aralık ayından 2000 Ocak ayına geçişte bu TÜFE farklarının maaşlara yansıtılması gerekiyordu. Ama, o zaman bu yansıtma geç yapılmış. Kurum 2002 yılında bunun farkına vararak 17 günlük, 19 günlük TÜFE farklarını emeklilere ödemiş. Sonra yine, 4,5 trilyon lira civarında -eski para birimiyle- bir miktar daha, kamuda çalışanlara da bu TÜFE farkları ödendi.
Şimdi, ihtilaf şu: Bu TÜFE farkı sadece 19 günlük değil, temadi eden 28 aya yayılmıştır diye işçi emeklilerimizin konuyu dava etmeleri söz konusu. Bugüne kadar 1 830 civarında, çeşitli mahkemelere açılmış davalar var. Peki, bu davaların neticesi ne oldu; bu davaların bir kısmında, ilk başlangıçta emeklilerimizin hakkı olduğu konusunda kararlar verildi. Ama, birçoğunun, özellikle son zamanlarda Yargıtayın ilgili dairelerinin vermiş olduğu kararlarda, kurum lehine kararlar çıkmaya başladı, son kararlar da bu şekilde çıktı ve Yargıtayın da değişik daireleri arasında bu konuda da bir görüş birliği yok. Şimdi, kurum, açıkçası, ortaya çıkmış bir içtihat olmadığı için, bu noktada, ödeyip ödememe konusunda haklı olarak bir çekingenlik gösteriyor. Yarın arkadaşlarımız bu parayı ödediği zaman kendilerine zimmet çıkma ihtimali var. Çünkü, belirlenmiş bir durum yok. Biz bu safahat devam ederken emeklilerimize dedik ki; münferit olarak dava açmayın; Yargıtay içtihatlarıyla kesin bir hukukî karar ortaya çıkarsa, merak etmeyin, sizin alacaklarınız son kuruşunuza kadar ödenecektir. Hâlâ bu sözümüzün arkasındayız. Ama, Bakan olarak benim ve Sosyal Sigortalar Kurumunun önünde şu anda uygulayabileceği bir kesinleşmiş yargı kararı yok. Münferit olarak mahkemelerin ve Yargıtayın vermiş olduğu, onadığı kararların paraları zaten emeklimize ödenmiş durumda; ama, dediğim gibi, bu konuda çok değişik kararlar olduğu için uygulamaya esas teşkil edecek bir yargı kararı henüz daha kesinleşmiş durumda değil. Biz, Bakanlık olarak ve Sosyal Sigortalar Kurumu olarak bu yargı kararının, yargı sürecinin kesinleşmesini bekliyoruz. Onun için, benim, herkesten ricam, emeklilerimizi bu anlamda aydınlatmamız lazım, onlara "sizin bu anlamda kesinleşmiş bir alacağınız var, Bakanlık bunu inadına ödemiyor" gibi, onları yanlış yönlendirecek bir davranış içine girmememiz lazım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Hükümet ödemiyor, Hükümet, Bakanlık değil.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Hayır Bayram Bey, bu konuda biz bunu seve seve öderiz; yani, yeter ki emeklimizin bu konuda yargı kararıyla kesinleşmiş bir hakkı olduğu hukuk âleminde kesinlik kazansın. Bunu ödemekten ne ben imtina ederim, ne Sosyal Sigortalar Kurumundaki arkadaşlarımız imtina eder. Eğer öderlerse, yarın kendilerine hesap sorulur bu arkadaşların. O hesap sorulduğu zaman da hiçbirimiz o arkadaşların yanında olamayız. Onun için, bu yargı sürecinin kesinleşmesinin gerektiğini, bir kez daha altını kalın çizgilerle çizerek ifade etmek istiyorum. Bu, basında da yazılıyor, çeşitli ortamlarda da söyleniyor. Bu konuda hepimizin bir sorumluluk anlayışı içerisinde hareket etmesinde fayda var diye düşünüyorum.
Zamanım varsa diğer soruları da cevaplamaya çalışayım...
Konya Milletvekilimizin sormuş olduğu, acaba emekliden vergi iadesinden dolayı 1 katrilyon liralık bir para mı alındı; hayır. Bu konudaki rakamlar şöyle: Maliye Bakanlığımızın yapmış olduğu hesaplamalara göre veyahut da onlardaki resmî verilere göre "on yıllık ortalama 3,2 ile 3,9 arasında değişiyor" diyor arkadaşlarım. Maliye Bakanlığımızın bize…
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - "5 yerine 4 olmakla 1 katrilyon lira düşüyor" deniyor...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Şimdi, ama, bu 5'in doldurulmadığını Bütçe Komisyonundaki bilgilerden siz de hatırlıyorsunuz; yani, Maliye Bakanlığımızın almış olduğu on yılın ortalamasının 3,2 ile 3,9 arasında, yani 4'ü bile doldurmadığını ifade ediyorlar. Ama, bu rakam, açık konuşmak gerekirse, sadece Emekli Sandığı için midir, yoksa Bağ-Kur ve SSK açısından farklılıklar var mıdır; bu, önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak bir husus; ancak, değerli arkadaşlarım, Bütçe Komisyonunda şöyle bir değişiklik yaptık…
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yanlış anladınız… Şu anda, emekliden yüzde 1'lik bir kesinti kesiliyor diyor.. Bu kesinti 1 katrilyon diyor.. Böyle bir şey var mı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sağlık primi olarak mı diyorsunuz, siz hangisini soruyorsunuz Özkan Bey?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Yüzde 1'lik kesinti kesiliyor ve toplam 1 katrilyon ediyor diyor. Böyle bir şey var mı?
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Yüzde 5 ödeme ile yüzde 4 mahsup arasında 1 katrilyon deniyor…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) -Yüzde 5 yerine yüzde 4 ödenmesi soruluyor Sayın Bakanım.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Vergi iadesi Sayın Bakan…
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım, böyle çözemeyiz. Soru, açık ve net. Ben de anladığım kadarıyla Sayın Öksüz dedi ki, emeklilerin sağlık giderlerinden yüzde 1 kesiliyor ve iddia olarak da 1 katrilyon dendi; bu, doğru mu diyor. Soru bu mu?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Evet.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 5 yerine 4 Sayın Başkanım…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; tabiî, emeklilerimizin statülerine göre emekli olduğu kurumlar var; Emekli Sandığı emeklisi var, Bağ-Kur emeklisi var, SSK emeklisi var. Şimdi, ben özür dilerim, soruyu bütün netliğiyle anlayamadım. Yani, kastedilen bu vergi iadesi uygulamasından dolayı bu 5-4 konusu mu soruluyor, yoksa Özkan Beyin söylediği sağlık primi mi; bunlar çok farklı şeyler.
EYÜP FATSA (Ordu) - 5 yerine 4 konusu soruluyor Sayın Bakan…
HALUK KOÇ (Samsun) - 867 trilyon Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - 5-4 için vereceğim cevap şudur…
HALUK KOÇ (Samsun) - 867 trilyon Sayın Bakan…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Maliye Bakanlığımızın vermiş olduğu on yıllık ortalamaya göre, bunun 3,2 ile 3,9 arasında, yani 4'ü bile doldurmadığını arkadaşlarımız ifade ediyorlar; ama, bunun dökümü yapılarak… Bu, sadece Emekli Sandığı emeklileri için mi böyledir, yoksa Bağ-Kur ve SSK emeklileri için mi böyledir? Ama, şunu kesinlikle söyleyeyim: Bu, hiçbir zaman 1 katrilyonu bulacak bir kesinti değildir.
HALUK KOÇ (Samsun) - 867 trilyon lira, bir katrilyon liraya yakın.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Konuşmanızda 1 katrilyon liraya yakın demedeniz Sayın Koç…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - 867 hesabına da baktım; 867'yi de bulacak bir rakam değildir. Bunu, arkadaşlarımız, izin verirseniz, hesaplasınlar.
BAŞKAN - Efendim, siz, ona yazılı cevap verirseniz; zamanımız doldu çünkü...
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Yazılı olarak buna cevap verelim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Tamam; teşekkür ederim Sayın Bakan.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın Bakan, benim soruma cevap vermediniz…
BAŞKAN - Sayın Işık'ın sorusuna da -süremizi çok geçtik- yazılı cevap verirseniz…
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Tamam Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Karar yetersayısının aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım; ancak, karar yetersayısı istendiğinden karar yetersayısını dikkate alacağım.
Tasarının tümünün üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olduğundan maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… (AK Parti sıralarından "Doğru Yol Partisi karşı mı buna" sesi)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bizi engellediğiniz sürece bunu yaparız. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) - Siz hangi partiden geldiniz?!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Elinden geleni ardına koyma!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niye korkuyorsunuz?!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Kimse korkmuyor; elinden geleni ardına koyma!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niye korkuyorsunuz?!. Niye engelliyorsunuz?!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) - Kimse korkmuyor.
BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir; karar yetersayısı vardır.
1 inci maddeyi okutuyorum:
T.C. EMEKLİ SANDIĞI, SOSYAL SİGOR-TALAR KURUMU VE BAĞ-KUR'DAN AYLIK VEYA GELİR ALMAKTA OLAN-LARA EK ÖDEME YAPILMASI İLE SOSYAL SİGORTALAR KURUMU VE BAĞ-KUR'DAN AYLIK VEYA GELİR ALMAKTA OLANLARA ÖDENEN GELİR VE AYLIKLARDA 2006 YILINDA YAPILACAK ARTIŞLAR VE BAZI
KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARISI
MADDE 1.- T.C. Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur tarafından;
a) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu,
b) 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu,
c) 24/2/1968 tarihli ve 1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun,
d) 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu,
e) 1/7/1976 tarihli ve 2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
f) 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
g) 23/4/1981 tarihli ve 2453 sayılı Yurt Dışında Görevli Personele Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
h) 18/12/1981 tarihli ve 2566 sayılı Bazı Kamu Görevlilerine Nakdi Tazminat Verilmesi ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
i) 11/10/1983 tarihli ve 2913 sayılı Dünya, Olimpiyat ve Avrupa Şampiyonluğu Kazanmış Sporculara ve Bunların Ailelerine Aylık Bağlanması Hakkında Kanun,
j) 28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında Kanun,
k) 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu,
hükümlerine göre aylık veya gelir bağlanmış olanlar ile özel kanunları uyarınca vatani hizmet tertibinden aylık bağlanmış bulunanlara, her ay ödenecek olan aylık veya gelir tutarının % 4'ü oranında ayrıca ek ödeme yapılır. Durum değişikliği nedeniyle aylık veya gelir miktarları değişecek olanlar ile birikmiş gelir veya aylık hakkı bulunanların bu haklarının 1/1/2006 tarihinden sonraki dönemlere ait kısımları hakkında da aynı şekilde ek ödeme yapılır. Ek ödeme tutarları, yaşlılık ve malûllük aylığı üzerinden sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılması gereken hallerde, sosyal güvenlik destek primi kesintisine esas aylığın hesabında dikkate alınmaz.
Bu ödeme, ilgili sosyal güvenlik kuruluşlarınca ödenmesini müteakip iki ay içinde faturası karşılığında Hazineden tahsil edilir.
Bu maddenin uygulamasına ilişkin olarak ortaya çıkabilecek tereddütleri gidermeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sayın Ali Kemal Deveciler'e söz veriyorum; ancak, kendisi, şahsı adına da söz istediğinden ve çalışma süremizi de birkaç dakika geçme ihtimali olduğundan, Genel Kuruldan, Sayın Ali Kemal Deveciler'in konuşmasının tamamlanmasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Süre uzatılmıştır.
Buyurun Sayın Deveciler.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan aylık veya gelir almakta olanlara ek ödeme yapılması ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kurdan aylık veya gelir almakta olanlara ödenen gelir ve aylıklarda 2006 yılında yapılacak artışlarla ilgili 1076 sıra sayılı kanun tasarısı hakkında, hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hem de şahsım adına söz almış bulunmaktayım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yılbaşından bir gün önce, Sayın Başbakan, Ulusa Sesleniş programında, 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren tüm emeklilerin fiş ve fatura toplama eziyeti çekmeyeceklerini açıklamıştı. Bugün de burada görüşmekte olduğumuz yasayla, Başbakanın o gün vatandaşlara, emeklilere müjde olarak sunmuş olduğu vergi iadesini yüzde 5'ten yüzde 4'e düşürerek, maaşlara ilave etmek olarak değiştirmek istiyoruz.
Fiş toplamak, fiş almak bir vatandaşlık görevi midir; yoksa, Başbakanın söylediği gibi, bir eziyet midir? Türkiye ekonomisinin en önemli sorunlarından biri kayıtdışılık değil midir? Dördüncü yılın içerisine girdik. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki milletvekilleri olarak burada görev yapmaktayız ve her yıl, her sözümüzün içerisinde, gerek muhalefet gerek iktidar olarak, bilhassa İktidar Partisi milletvekilleri ve Maliye Bakanı "kayıtdışı ekonomiyi kayıt içine alacağız" diyor. Kayıtdışılığı da, mümkün olduğu kadar, son vermemiz gerektiğini söylüyoruz, söylüyorsunuz. Maliye Bakanı da, her yıl, bütçe görüşmelerinde, hangi yılın bütçe görüşmeleri varsa, o yılın bütçe görüşmelerinde, bu yılı kayıt dışı ekonomiyle mücadele yılı ilan edeceğini devamlı olarak söylüyor; ama, dört yıldan beri söylememize rağmen, hep kayıtdışılıkla ilgili olarak yerimizde saymaya devam ediyoruz. Hatta, iktidarın yaptığı bazı uygulamalar, çıkardığı bazı yasalar, bugün de çıkarmakta olduğumuz, görüşmekte olduğumuz yasanın 1 inci maddesinde de, âdeta, kayıtdışılığa, kayıt- dışı ekonomiye davetiye çıkarmıyor muyuz? Kayıtdışılığı özendirmiyor muyuz? Emeklilerin fatura ve fiş toplamalarının kaldırılması, zaten yüksek olan kayıtdışı işlemleri körüklemez mi? Belge alışverişin teşviki suretiyle vergi kayıp ve kaçağının önlenmesi gerekirken, fiş ve faturanın toplanmasının kaldırılması, bu yapılırken de, bir eziyetin önlendiğinin Başbakan tarafından açıklanması doğru mudur?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Toplamak kaldırılmıyor, beyan kaldırılıyor.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Maaşlara ilave ediyorsun, artık, vergi iadesi diye bir şey kalmıyor. Sen fiş toplayacak mısın?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) - Alışveriş yaptıysa alacak; ama, beyan etmeyecek.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - İşte, ama, kayıt dışılığa davetiye çıkarıyor musun çıkarmıyor musun; çıkarıyorsun.
Fatura ve fiş almak eziyet ise, işçi ve memurların, bordroluların kendileri yönünden devam eden vergi iadesi nedeniyle bu belgeleri toplayacak olmaları, onlar için de eziyet değil midir?
Aynı şekilde, yıllardan beri, vatandaşlara, fiş, fatura, belge alın denilmektedir. İktidarlar tarafından, şimdi ise, bunun tanımı, nasıl oluyor da bir Başbakan tarafından "vatandaşlarına eziyet" olarak açıklanmaktadır?
Emekliler için vergi iadesi kalkınca, bunlar da, alışveriş yaptıklarında aldıkları fiş ve faturalarını ücretli çalışan yakınlarına vermeyecekler midir?
Bundan böyle, emekliler alışveriş yaparken, işyeri sahipleri, artık "fiş ve fatura sizin işinize yaramıyor, vergi iadesinde kullanamıyorsunuz, size artı ek bir ekstra ilave getirmiyor; bunun Katma Değer Vergisi yüzde 18, fiş ve faturayı almayın da biz de Katma Değer Vergisinden biraz size indirim yapalım" demeyecekler midir? Bu gibi işlemlerde kayıt dışı artmayacak mıdır; soruyorum sayın milletvekilleri.
Bir yandan kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almaya, çekmeye çalışırken, bir yandan da, bu gibi uygulamalarla, bugünkü 1 inci maddeyle, şu anda görüşmekte olduğumuz 1 inci maddeyle, kayıt dışılığı teşvik etmiş olmayacak mıyız?
Emekliler, fiş, fatura, belge toplayıp yüzde 5 vergi iadesi alıyorlardı. Başbakana göre, bu eziyete son verilecek bu yasa kanunlaştığı takdirde. Ancak, emeklilere yüzde 5 vergi iadesi yerine, yüzde 4 maaşlara ilave ödenmeyecek mi? Böylece, emeklinin eline, vergi iadesinden dolayı geçen paranın yüzde 80'i geçecek; yüzde 20'sini ceplerinden almış olmuyor muyuz? Ama, doğrusunu yapacaksanız, yüzde 5'i devam ettirelim.
Kaldı ki, 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre, fiş ve fatura almamak cezayı gerektirmektedir. Yani, bir vergi denetçisi, bir işyerinden, bir dükkândan alışveriş yapıp çıkmakta olan bir emekliyi yakalarsa ve onun fiş almadığını tespit ederse, ona Vergi Usul Kanununa göre ceza kesmeyecek midir?
Sayın Başbakan dedi ki: "Emeklileri fiş ve fatura alma zahmetinden kurtarıyoruz." O zaman, 213 sayılı Vergi Usul Kanunundaki şu cezaî müeyyideyi de hep beraber kaldırmamız gerekmeyecek midir? Yani, hem başka bir yasaya göre fiş ve fatura almak mecburiyetindesiniz hem de başka bir yasaya göre "fiş alma zahmetinden biz sizi kurtardık" diyorsunuz. Böyle şey olur mu arkadaşlar?! Bu, çelişkili bir ifade olmuyor mu?!
İktidar, emeklilerin üç beş kuruşluk vergi iadesine bile göz dikmektedir. Çeşitli laf ebelikleriyle emeklilerin lehine bir değişiklik yapılıyormuş gibi "artık, emekliler fiş toplama eziyetinden kurtulacak" türündün cambazlıkla hedef saptırılmak istenmektedir.
Sayın Başbakanın müjde olarak sarf ettiği bu sözlerin kendi içinde suç teşkil ettiği de ayrı bir konudur. Harcamaları karşılığında vergi almamanın 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre suç teşkil ettiği, acaba, Başbakan tarafından bilinmiyor mu?
Hem iktidar olarak 2004 yılını kayıt dışıyla mücadele yılı ilan edeceksiniz, sonra da kayıt dışılığı teşvik eden bir uygulamayı teşvik etmeye siz kalkacaksınız; bunun yanında, bankalardaki maaş kuyruklarındaki eziyeti görmezlikten geleceksiniz; ancak, fiş ve fatura almayı eziyet olarak değerlendireceksiniz. Buna, kargalar bile güler!
Yapılmak istenen şudur: Emeklinin vergi iadesinden bir miktar kırpmak ve giderek bu uygulamaya son vermek.
Mevcut uygulamayla, emeklilere, yıl içinde üçer aylık dönemler halinde yüzde 4 oranında vergi iadesine mahsuben avans verilmekte, yıl sonunda matraha göre beyan ettikleri belgelerin yüzde 5 oranında vergi iadesi hesaplanmakta, yıl içinde, bu ödenen yüzde 4'lük tutar düşüldükten sonra, geriye kalan bakiye yüzde 1 ödenmekte idi.
Bu yeni uygulamayla emekli maaşlarına yüzde 4 ilave edilecek ve emeklilerden hiçbir belge de alınmayacaktır; dolayısıyla, emeklilerin yüzde 1 kaybı olacaktır. Ayrıca, emeklilere fazla maaş artışı yapılmadığından, bu yüzde 4'lük vergi iadesi de "maaşlara ilave yaptık, zam yaptık" şeklinde yutturulmaya çalışılacaktır.
Bakın, az evvel konu tartışıldı burada. Sayın Bakan güzel izah etti aslında, "anlayamadık" dedi arkadaşlar. Maliyeden son on yılın vergi iadesi araştırmasında emeklilerin yüzde 3,2 ile 3,9 arasında vergi iadesi kullandıklarını; yani, burada bir zararın söz konusu olmadığını söyledi; ama, yanıltıyor Sayın Bakan.
Bakınız, o, fazla maaşı olan, yüksek emekli maaşı olanlar için geçerli Sayın Bakan. Onlar fiş toplayamıyor, 2 milyar, 1 milyar, 1,5 milyar, 2,5 milyar emekli maaşı alanlar, fiş toplayamadıkları için, verdikleri fişin karşılığında yüzde 2,5-3 alıyorlar. Onlar için avantaj getiriyorsunuz yüzde 4'e çıkararak. Toplayamadıkları fişi yüzde 1 daha ilave ceplerine koyuyorsunuz; ama, Bağ-Kur emeklisi…
Bugün, Bağ-Kur'dan emekli olan, en düşük maaş alan 342 000 lira alıyor, 352 000 lira da temmuzda alacak. Bunun… Yılda 4 167 000 000 para alıyor.
Bunun yanında, asgarî ücretli, SSK emeklisi 463 000 lira ocak, temmuz ayında 477 000 lira, toplam 5 600 000 000 lira yıllık para alıyor. Yine, en düşük devlet memuru, 591 000 lira ocak ayından itibaren, 606 000 lira da temmuz ayından itibaren alacak; bu da, 7 186 000 lira. Bunların hepsi fişlerini tamamen topluyorlar Sayın Bakan.
Bu düşük gelir grubunda olan, açlık sınırının altında olan, yoksulluk sınırının altında olan, zor geçinen bu insanların cebinden siz yüzde 1'i alıyorsunuz ve bu yüzde 1'leri de büyük gelir grubu olan, yüksek maaş alan, emekli vali, genel müdür, müsteşar, emekli subay, bunların cebine sokuyorsunuz Sayın Bakan. İşte, bu vergi iadesinin çarpıklığı buradan geliyor.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Milletvekilleri de dahil.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Milletvekilleri de dahil, emekli milletvekilleri de dahil.
Çünkü, onlar, gerektiği kadar fiş toplayamadıkları için -28-30 milyar fiş toplamaları lazım. Milletvekillerinin 37 milyar lira fiş toplaması lazımdı bu sene- topladıkları tutar üzerinden, 2,5-3 civarında vergi iadesi alıyorlar; ama, diğer Bağ-Kur, SSK ve düşük emekli olan memurlarımız yüzde 5'in tamamını dolduruyorlar. İsteseniz daha o kadar getirecekler; ama, ne yazık ki, onlardan yüzde 1'i kesiyorsunuz, diğer fiş toplamayan, kayıt dışılığı ekonomiye özendiren, toplayamayan kişilerin cebine veriyorsunuz. İşte, bu aradaki o ortalama farkı, burada, gelip de, yüzde 3,2; 3,9 diyorsunuz. Bu haksızlığı önleyemezsiniz. İşte, yüzde 5'e çıkarmanız lazım Sayın Bakan. Yani, ben sizin izah edeceğinizi burada ettim ve de bu tutar 867 000 000 Türk Lirası tutuyor. Bak, SSK, 3 900 000 emekli, kaybı 89 trilyon lira; Bağ Kur emeklisi 1 400 000, kaybı 66 trilyon lira; Emekli Sandığı emeklisi 1 400 000, kaybı 108 trilyon lira. 692 trilyon liraydı SSK emeklileri; toplam 867 000 000 Türk Lirası.
Yani, o "biz, vergi, Maliye Bakanlığından aldık on yılın ortalamasını, zaten yüzde 3,2 ile 3,9" diyerek kelime oyunu yapmayınız Sayın Bakan. Buradaki düşük geliri olanların cebinden bu yüzde 1'i alıyorsunuz. Bunu düzeltmeniz lazım.
Tüccar zihniyetinin atakları olsa gerek bu. 1 taşla 2 kuş vurmak diyorum ben buna. IMF'ye teslim olan AKP Hükümeti her türlü değişikliği bu kurumun talepleri doğrultusunda yapmakta, halka asıl eziyeti kendisi yaratmaktadır. Fiş almanın eziyet olmadığını, bunun bir görev olduğunu bilmenin, bu zatı muhtereme, Başbakana bildirilmesi gerekiyor. Maaş kuyruklarında çile çekmelerine neden olan sebepler yaratmaktadır bu.
Ayrıca, vergi iadesi uygulamasında bu biçimde ısrar etmek, asıl, emekliye eziyet vermek değil midir? Vergi iadesini kaldırmak bir yana, aksine, her türlü harcamayı kapsama almak ve genişletmek gerekmektedir. Gerek ücretlilerde gerekse emeklilerdeki vergi iadesi uygulamasına konu olacak belgelere sınırlama getirilmesi nedeniyle, esas olarak harcadığı birçok ürünün belgesi geçerli olmayınca, bu açığı telafi edecek bir başka belge arayışına girmek, tam bir eziyete dönüştüğü doğrudur; ama, bunun çözümü, bu uygulamayı kaldırma olmamalıdır, bu uygulamayı genişletme olması gerekir. Emeklilerin almış olduğu her türlü fişin vergi iadesi kapsamına girmesi gerekir ve yüzde 5 uygulamayı, hatta hatta oranları artırmamız lazım. Kayıtdışılığı teşvik etmememiz için, kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almamız için. Onun içindir ki, bu uygulama neticesi vergi iadelerinden dolayı maaşlara yapılacak ilavenin yüzde 5'ten 4'e indirilmesi son derece yanlıştır. Onun için, diyorum ki, önergemizde olması lazım, tekrar bunu yüzde 5'e, hatta yüzde 6'ya, 7'ye çıkarmamız lazım, vatandaşı teşvik etmemiz lazım. Zaten emeklinin eline, böyle düşük gelirli emeklinin eline vergi iadesi dolayısıyla beş on kuruş para geçiyordu. Onu da nasıl keseriz hesabını yapmakta olan bir hükümet, emekliden nasıl üç kuruş yontabiliriz düşüncesinde olan bir hükümet... Ben, bunu pek anlamıyorum Sayın Bakanım. Düşük gelir grubundan emekli olan ve emekli maaşıyla yaşam mücadelesi sürdürmeye çalışanlar namına söylüyorum, üst düzey grubundan emekli olmuş, az evvel saymış olduğum insanlarla ilgili değil. Onlara burada kıyak yapıyoruz Meclis olarak, AKP İktidarı olarak.
İktidarın gücü, Sayın Başbakanın deyimiyle, fakir fukaraya, garip gurebaya yettiği için, onlardan her seferinde tasarruf yapılması isteniyor; ama, başkaca birilerine, özelleştirme uygulamalarıyla, kepçeyle, iktidar tarafından veriliyor. Bu tasarrufların hep emeklilerin sırtından yapılmasının makul gerekçelerini söyleyebilir misiniz; söyleyemezsiniz. Ama, gerçeğe baktığımız zaman, emeklinin aldığı aylık… Zaten, çok büyük bir kısmı açlık sınırının altında, geri kalanın tamamı ise yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor; ama, siz, AKP İktidarı olarak, bunlardan hâlâ tasarruf yapmaya, emeklilerden tasarruf yapmaya çalışıyorsunuz.
Bakın, 2006 yılında uygulanacak bu yöntemle, en düşük emekli devlet memurunun -az evvel izah ettim- yüzde 1 eksiltmeden dolayı yaşanan kaybı yıllık 72 YTL. Yine, en düşük SSK emeklisinin emekli aylığında yapılan kayıp yıllık 56 YTL, en düşük Bağ-Kur emekli aylığında yaşanan kayıp ise 42 YTL'dir. Burada kayıp yoktur diyemezsiniz.
Yine, bu yasa görüşmelerinde unutulan bir konudan bahsetmek istiyorum. Tüm emeklilerin emekli sisteminden vergi iadesini çıkarıyoruz; ama, bir de -Sayın Bakanla görüştük, bir önerge verdik, Sayın Bakan da olumlu karşıladı- unutulan bir şey vardı burada, 506 sayılı SSK Yasasının geçici 20 nci maddesi gereğince kurulan bazı kendi sandıkları var, munzam sandıkları var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, buna bağlı ticaret odaları, sanayi odaları ve ticaret borsaları; yine, Türkiye Reasürans Birlikleri var; yine, bankalar var, özel bankalar, Vakıflar Bankası, Yapı Kredi Bankası, Şekerbank, Garanti Bankası, İş Bankası mensuplarının bulunduğu, aşağı yukarı 70- 80 bin civarında kişiyi ilgilendiren, bunlar da, burada unutulmuş ve bununla ilgili bir önerge verdik. Unutulduğunun farkına varıldı. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ve Grubu olarak bu önergemizi verdik, Sayın Bakanla da mutabakat sağladık, kendisine de, burada, bu insanlar adına teşekkür ediyorum. İnşallah -bugün Meclis çalışmamız bitecek- salı günü maddeye devam ettiğimizde, bunu görüşeceğiz. Bunu da burada hep birlikte kabul edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Bu eksikliği de gidermiş olacağız, zamanında fark ettiğimiz eksikliği.
Sayın Başbakanın, kurban bayramı öncesinde, emekli, dul ve yetimlere müjde olarak sunduğu tepsiden, bayram şekeri değil, ne yazık ki, antepbiberi çıkmıştır. Emekli, ummadığı acı bir sürprizle karşılaşmıştır. Yapılan bu işlemle toplandığı fatura ve fişler sayesinde, ekonominin kayıt altına alınmasında son derece önemli bir misyon üslenmiş olan emekliler, âdeta yüzde 1'leri kesilerek cezalandırılmıştır. Kayıtdışı ekonomiye âdeta çağrı yapılmıştır, yapılmaktadır. Hükümet, umarız bu yanlıştan döner, emekli, dul ve yetimlerimizin umutlarıyla oynamaktan vazgeçer. Yoksa, emeklinin, dul ve yetimin de, ilk yapılacak seçimlerde elbette ki, AKP'ye ve hükümete de sandıkta çok acı bir müjdesi olacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Sayın milletvekilleri, çalışma saatimiz tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 7 Şubat 2006 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.09