DÖNEM: 22 CİLT: 95              YASAMA YILI: 4

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

 

6 ncı Birleşim

12 Ekim 2005 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

       Sayfa   

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Dünya Ruh Sağlığı Haftasına ve Manyas'ta görülen kuş gribi vakasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

2.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in ulaşım ve sulama sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ülkemizde giderek yaygınlaşan uyuşturucu ticaretinin ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/902)

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/903)

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/904)

4.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Ukrayna'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/905)

5.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/906)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam'ın yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/696) (S. Sayısı: 983)

2.- Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün yasama dokunulmazlığının kaldırılması hakkında Başbakanlık tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyon Raporu (3/697) (S. Sayısı: 984)

3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 895)

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevaplari

1.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, orman yangınlarını ve erozyonu önleme çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/774) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

2.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, baz istasyonlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/828) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

3.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, enerji nakil hatlarından kaynaklanan orman yangınlarına ve tarımsal alanlardaki yangınlara müdahaleye ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/829) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Kamu İhale Kanunu kapsamına alınmayan orman köylerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/846) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

5.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Balıkesir-Balya'da bulunan maden bölgesindeki atıkların çevre sağlığına etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/873) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

6.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğüne gönderilen yangınla mücadele ödeneğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/947) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı

B) Yazili Sorular ve Cevaplari

1.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, fenilketonürili hastalarla ilgili yapılan ve yapılacak çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın cevabı (7/7702)

2.- Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIR'ın, Devlet Tiyatroları eski Genel Müdürüne ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı (7/8040)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00'te açıldı.

Oturum Başkanı TBMM Başkanvekili Ali Dinçer, Pakistan ve Hindistan'da meydana gelen deprem felaketinde hayatlarını kaybedenler için Pakistan ve Hindistan halkına ve Türk edebiyatının, sinema sanatının ve düşün dünyasının önemli simalarından Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle, kendisine Tanrıdan rahmet, ailesine ve yakınlarına, başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.

İstanbul Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli,

Diyarbakır Milletvekili Mehmet Fehmi Uyanık,

Türk edebiyatına, Türk sinemasına ve düşün dünyasına büyük katkıları olan sanatçı ve düşünür Attila İlhan'ın vefatı nedeniyle gündemdışı birer konuşma yaptılar.

Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan'ın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının, üçüncü yılını doldurduğu bugünlerde Türkiye'yi getirdiği noktaya,

Zonguldak Milletvekili Harun Akın'ın, Erdemirin Özelleştirme İdaresi Başkanlığının elinde bulunan hissesinin blok satışı sürecinde yaşananlara,

İlişkin gündemdışı konuşmasına, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan;

Bursa Milletvekili Mustafa Özyurt'un, Mudanya Mütarekesinin 83 üncü yıldönümü münasebetiyle gündemdışı konuşmasına, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik;

Cevap verdi.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın, şahsını, Grubunu ve Genel Başkanını hedef alan konuşması,

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol'un, konuşmasında, Avrupa Birliğiyle ilgili müzakerelerde, hükümetin, Türkiye'yi taahhüt altına sokan imzalar attığı iddiası,

Nedeniyle birer açıklamada bulundular.

5387 sayılı Bankacılık Kanununun bazı maddelerinin, Anayasanın 89 uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi;

Mardin Milletvekili Süleyman Bölünmez'in (3/694) (S. Sayısı: 981),

Kahramanmaraş Milletvekili Hanefi Mahçiçek'in (3/695) (S. Sayısı: 982),

Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık tezkereleri;

Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Milletvekili lojmanlarında Mustafa Güngör'ün öldürülmesinin aydınlatılması ve sorumluların belirlenmesi amacıyla kurulan (10/185) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının süre uzatımına ilişkin tezkeresi okundu; daha önce verilen 3 aylık çalışma süresini doldurması nedeniyle, İçtüzüğün 105 inci maddesine göre, komisyona 1 aylık kesin süre verildiği bildirildi.

10.10.2005 tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan 997 sıra sayılı 5387 sayılı Bankacılık Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin, 48 saat geçmeden, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 3 üncü sırasına, gündemin 278 inci sırasında yer alan 960 sıra sayılı Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 4 üncü sırasına alınmasına; 6.10.2005 tarihinde dağıtılan ve aynı tarihli gelen kâğıtlarda yayımlanan patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunları konusundaki (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporunun gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmında yer almasına ve görüşmelerinin 11.10.2005 Salı günkü Birleşimde yapılmasına; Genel Kurulun 11.10.2005 Salı günü 15.00-18.00, 12.10.2005 Çarşamba ve 13.10.2005 Perşembe günleri de 13.00-17.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

İçişleri Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyeliğe, Adıyaman Milletvekili Şevket Gürsoy seçildi.

Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye bir süre devam edildi.

12 Ekim 2005 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00'te toplanmak üzere, birleşime 17.41'de son verildi.

 

  Ali Dinçer

  Başkanvekili

 Bayram Özçelik   Mehmet Daniş

 Burdur  Çanakkale

 Kâtip Üye   Kâtip Üye

 

 

 


No.: 8

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Ekim 2005 Çarşamba

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ve Avustralya Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşma ile Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1106) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 2.- Türkiye Cumhuriyeti ve Tayland Krallığı Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunmasına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1107) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 3.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile Ukrayna Devlet Nükleer Düzenleme Komitesi Arasında Nükleer Düzenleme Konularında Teknik İşbirliği ve Bilgi Değişimi Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1108) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 4.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ukrayna Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1109) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moğolistan Hükümeti Arasında Büyükelçilik Binasının Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine Satışına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1110) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 6.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı (1/1111) (Millî Savunma; Adalet; Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.10.2005)

 7.- Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ile Çin Halk Cumhuriyeti Kalite Yönetimi, Denetim ve Karantina Genel İdaresi Arasında Sanayi Ürünlerinde Kalite ve Güvenliğe İlişkin Danışma ve İşbirliği Mekanizması Tesis Edilmesine Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1112) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Federal Demokratik Etiyopya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Denizcilik Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı  (1/1113) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 9.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı Arasındaki Temel Anlaşmaya Ekin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1114) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 10.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1115) (Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

11.- Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Arap Devletleri Ligi Genel Sekreterliği Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1116) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 12.- Müteaddit Defalar Değiştirilmiş Bulunan 13 Aralık 1960 Tarihli Eurocontrol Hava Seyrüsefer Güvenliği İçin İşbirliği Uluslararası Sözleşmesi Birleştirme Protokolü Konusundaki Diplomatik Konferansın Son Senedinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1117) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 13.- Avrupa Topluluğunun, Müteaddit Defalar Değiştirilmiş ve 27 Haziran 1997 Tarihli Protokol ile Birleştirilmiş Bulunan 13 Aralık 1960 Tarihli Eurocontrol Hava Seyrüsefer Güvenliği İçin İşbirliği Uluslararası Sözleşmesine Katılmasına Dair Protokol Hakkındaki Diplomatik Konferansın Son Senedinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1118) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 6.10.2005)

 


BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

12 Ekim 2005 Çarşamba

BAŞKAN : Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN -  Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için 5 dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini; bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, 5 dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, toplantı yetersayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündemdışı söz vereceğim.

Gündemdışı ilk söz, Dünya Ruh Sağlığı Günü ve Aile Haftası münasebetiyle söz isteyen Uşak Milletvekili Alim Tunç'a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Gündemdişi Konuşmalar

1.- Uşak Milletvekili Alim Tunç'un, Dünya Ruh Sağlığı Haftasına ve Manyas'ta görülen kuş gribi vakasına ilişkin gündemdışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in cevabı

ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 10-14 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Haftası nedeniyle gündemdışı söz almış bulunuyorum; hepinize saygılar sunuyorum.

Dünya Sağlık Örgütünün sağlık tanımında, sadece hastalık olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam bir iyilik halidir sağlık. 2005 Dünya Ruh Sağlığı Günü kampanyası, Dünya Ruh Sağlığı Federasyonu tarafından, 2004'ün teması olan beden ve ruh sağlığı arasındaki ilişki, birlikte görülen hastalıklar üzerine kurulmuştur.

Değerli arkadaşlar, bu tema, ruhsal bozukluklar ve diyabet, kanser, kalp hastalıkları, AIDS arasındaki ilişkiye odaklanmıştır. Ruh ile beden bir arada var olmaktadır; birisinde ortaya çıkan bir rahatsızlık, öbüründe de sorunlara yol açmaktadır. Bedensel bir hastalık, kişide ruhsal olarak üzüntü, keder, sıkıntı gibi olumsuz duygulara neden olur. Psikiyatride bu duruma genel olarak uyum bozukluğu diyoruz. Kanser olduğunu öğrenen bir insanın kapıldığı derin üzüntüyü, uyku ve iştahındaki bozulmayı, içine kapanmasını, hastalığa karşı gelişen bir uyum bozukluğu şeklinde örnek verebiliriz.

Bedensel hastalıkların ruhsal durumu diğer etkileme şekli ise tamamen organiktir. Ruh ile beden işlevsel bir bağla bağlı, beraber çalışan iki oluşumdur. Herhangi birinde oluşan bir hastalık diğerinde de denge bozulmasına ve hatta hastalığa yol açar. Hastalığın vücutta yol açtığı fiziksel değişiklikler ve bu iki sistemi birbirine bağlayan beyni ve santral sinir sistemini etkileyerek vücudumuzun idarecileri yoluyla ruhsal bozulmalara da yol açar. Bunlara alkol ve uyuşturucu madde kullanımını örnek olarak verebiliriz.

Toplumdaki hasta insanlar üzerinde yapılan çalışmalarda, ortalama olarak, kanser ve şeker hastalarının dörtte 1'inde, kalp -damar hastalarının beşte 1'inde depresyon tespit edilmiştir. Bu depresyon tablosu esas olarak bedensel hastalığın iyileşmesini geciktirmekte, tedavi sırasında ortaya çıkabilecek olumsuz olayları artırmaktadır. Kalp kriziyle hastanede yatan hastalardan depresyonu olanlarda ölüm oranı daha yüksektir. Şeker hastalarında da ruhsal problemler, kan şekerinin alınan ilaçlara rağmen düzenlenememesine yol açmakta, bedensel hastalığa bağlı ruhsal hastalığı ortaya çıkan hastaların tedavilerinde bu sıkıntılar ortaya çıkmakta ve psikiyatrik destek almaları daha da önem kazanmaktadır. Ruh sağlığı bozuk olan insanlar, genel sağlık hizmetlerinden yararlanma konusunda da isteksizdirler.

Değerli arkadaşlar, beyin gelişimi büyük oranda yaşamın ilk yıllarında, özellikle de anne karnında ve doğumdan sonraki ilk üç yılda oluşur. Çocuk, düşünme, konuşma, öğrenme yeteneklerinin yetişkinlerdeki değerlerinin ve sosyal davranışlarının temellerini ilk bu üç yılda, bu dönemde tamamlar. Beyin gelişiminin yetişkinlikteki bedensel sağlığı etkilediğini gösteren birçok araştırma vardır. Hızlı beyin gelişimi dönemindeki olumsuz koşulların koroner kalp hastalığı, yüksek tansiyon, insüline bağlı olmayan diyabet, düşük immün seviye ve obeziteye yol açtığı gösterilmiştir. Özellikle anne ve babanın ruhsal sağlığı, çocuklarının duygusal ve davranışsal problemlerinde önemli bir rol oynamaktadır.

Değerli arkadaşlar, bu konuda bir araştırma yapılmış, bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Tv programlarındaki şiddet içeriğinin, müstehcenliğin ve mahremiyet ihlallerinin, izleyicilerin ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri yönünde bir araştırma yapılmış ve bu çalışmada magazin türü programların etkileri üzerine gecekondulu kadınlarla yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre, kadınların aile içi iletişimlerinin, çocuklarında okuma alışkanlıklarının azaldığı, çocukların programda gördüklerini taklit etme eğilimlerinin arttığı görülmüş.

Yine bu çalışmada, gözetlemeye dayalı yarışma programlarına işaret edilen raporda, bu yarışma programlarının, özel hayatın mahremiyeti konusundaki toplumsal değer yargılarını değişime zorladığı, bireylerin toplumsal değer konusunda çatışmalar yaşamasına yol açtığı belirtilmiştir.

Bu tür programlar, izleyicilerin önemli bir bölümünde, özel hayatların mahremiyetini gözetleyerek kendini rahatlatma eğilimi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ALİM TUNÇ (Devamla) - Sayın Başkan, biraz müsaade istiyorum; bu konu çok önemli.

BAŞKAN - 1 dakika eksüre veriyorum.

ALİM TUNÇ (Devamla) - ...bir diğer ifadeyle, bireylerde röntgencilik duygularını açığa çıkarma gibi, yayıncılık etiği açısından ahlakî olmayan bir reyting uğruna izlenebilmektedir. Yani, bu televizyon programları hastalıklı bir ruh hali olarak görülmektedir.

Yine bu raporda, programlar, telkine yatkın sürekli izleyicileri için ve özellikle özdeşim kuran çocuklar ve ergenler için son derece olumsuz rol modelleri oluşturmakta, ülkemiz ruh hekimleri ve klinik psikologları karşılarına gelen birçok vakada bu etkilemeleri gözlemektedir.

Değerli arkadaşlar, bu rapora göre, ruhsal değerleri maddeleştiren, insanlığın ortak değer ve doğrularına aykırı olan her türlü aşırılığın denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir şeyi daha paylaşmak istiyorum sizlerle. Yine, toplumumuzun ruh halini bozan, insanlarımızı korkuya, endişeye sevk eden, uzman olmayan kişilerin gerekli gereksiz açıklamaları, bugünlerde özellikle kuş gribi, Manyas'ta olan olaylar nedeniyle büyük bir kaosa, kargaşaya neden olmaktadır. Burada herkesin, özellikle vatandaşlarımızın sağlığını bozacak, bu konuda uzman olmayan kişilerin görüş bildirmesi sonucu hem üreticilerimiz zor durumda kalmıştır hem de insanlarımız obsesif bir hal alarak bazı yiyeceklerden uzak durmaya çalışmaktadır. Bunun böyle olmadığını uzmanlarımız belirtmektedir; ama, herkes bu konuda görüşürse, bu konuda konuşursa, bundan hem toplum olarak ruh sağlığımız bozulacaktır hem ekonomik olarak birtakım sıkıntılara neden olacaktır.

Değerli arkadaşlar, bizler, bu dönemde, milletvekilleri olarak gerçekten şeffaf, milletle barışık, devlet ile milleti kaynaştıran ve her şeyi milletimizle paylaşan bir ekip halinde çalışmaktayız. O nedenledir ki, burada yapılacak çalışmalarda hükümetimiz bazında, bakanlığımız bazında gerekli olan tedbirler alınmakta, gerekli açıklamalar yapılmakta. Bunları farklı durumlara çekerek, hiç olmayan, ortada olmayan bir şeyi olmuş gibi göstererek insanlarımızın ruh halini, ruh sağlığını bozmaya hiç kimsenin hakkı yok diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, Uşak Milletvekili Alim Tunç'un gündemdışı konuşmasına Hükümet adına yanıt vermek üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker söz istedi.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç'un gündemdışı yaptığı konuşmaya cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum; Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, birkaç gündür -yaklaşık bir haftadır- Türkiye'de kuş gribiyle ilgili olarak basın-yayın organlarında çeşitli haberler yer almaktadır. 5 Ekim günü Manyas Gölünün 4 kilometre yakınında, Kızıksa Beldesi ile Salur Köyü arasındaki bir mevkide, açıkta hindi palazı yetiştiren bir vatandaşımızın sahip olduğu hindi palazlarında bir hastalık olduğu ihbarı bize ulaştı ve Bakanlığımız, hemen harekete geçerek, buradan hem ölmüş olan hayvan örneğinden hem de sağlam olanlardan numune almak suretiyle, aynı anda da herhangi bir hastalık, salgın ihtimaline karşı o bölgeye kordon ve karantina uygulamak suretiyle gerekli tedbirleri aldı. Geçtiğimiz cuma günü akşam, bu numune alınan örnekten, kuş gribi diye tabir edilen, tıbbî adıyla avien influenza etkeni olar virüs izole edildi ve tanımı yapıldı. Hemen, bu geçici kordon ve karantina tedbirleri kalıcı hale dönüştürüldü ve bu işletmedeki sağlam olan bütün kümes hayvanları dahil olmak üzere, buradaki bütün hayvanlar itlaf edildi; çünkü, bu hastalık viral bir hastalıktır ve kümes hayvanları ile diğer kanatlı hayvanlar arasında çok hızlı bir şekilde yayılma eğilimi olan ciddî bir salgın hastalıktır.

Biz, esasen, bundan birbuçuk ay kadar önce, Rusya Federasyonunda kuş gribinin vuku bulması sebebiyle, harekete o zaman geçtik ve göçmen kuşlarla bu hastalığın bulaşma ihtimalini göz önünde bulundurarak, Marmara Bölgesinde kuş gribiyle ilgili bir tatbikat yaptık, 5-9 Eylül günleri arasında. Buna ait, biz, "Kuş Gribi Hastalığıyla Mücadelede Acil Eylem Planı" diye de bir eylem planı hazırladık o tarihte. Dolayısıyla, tedbirlerimizi, biz, bir ay öncesinden almıştık ve tahminlerimiz doğrultusunda bu bölgede böyle bir vakayla karşılaştık.

Önce şunu söyleyeyim: Şu ana kadar, bu saate kadar, Türkiye'de, ne Manyas Gölü çevresinde ne de Türkiye'nin başka bir bölgesinde, çok şükür, başkaca herhangi bir vaka görülmüş değildir. Görülmemesi için de, biz, her türlü tedbiri aldık. Üç kilometrelik alan içerisinde, bütün hayvanları, sağlam-hasta olduğuna bakmaksızın, sırf yayılma ihtimalini ortadan kaldırmak gayesiyle hepsini itlaf ettik; üç kilometrelik alan içerisinde. On kilometrelik alan içerisindeki bütün işletmeleri de tek tek kontrol etmek suretiyle - gerekli gördüğümüz hallerde- buralarda da itlaf çalışması yapıyoruz ve yapacağız.

Bu arada, hem sayın milletvekillerimizin hem de kamuoyunun bilgisine de bir hususu ayrıca ifade etmek istiyorum. İtlaf ettiğimiz hayvanların bedelini de vatandaşımıza ödüyoruz, ödeyeceğiz. Onu da belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu hastalık, bugüne kadar bizim dışımızda 24 ülkede görüldü, dünyada. 1997 yılında Çin'de başlayan bu hastalık, 2000 yılında İtalya, Almanya, Belçika, Hollanda, Romanya, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Amerika'da Şili ve Asya'nın hemen hemen bütün ülkelerinde görüldü. Bu hastalık, biraz önce de belirttiğim gibi, öncelikle kanatlı hayvanlar arasında ciddî bir salgın yapabilmekte ve çok büyük ekonomik kayıplara sebebiyet vermektedir. İşin bir bakıma önemli kısmı budur.

Diğer önemli bir noktası da, bu hastalığın, hasta hayvanlarla temas eden, onların gübreleri, vücut sıvıları, vücut salgılarıyla doğrudan temasa geçen insanlarda da bu hastalığın görülebilme ihtimalidir. Dünyada, bugüne kadar, bu hastalıkla ilişkili olarak 60-65 insanın hayatını kaybettiğini biliyoruz, dünyanın değişik ülkelerinde. Şu ana kadar tıbbî araştırmalar ve sonuçlar hastalığın insandan insana geçtiğine dair herhangi bir bilgi vermemektedir, bu konuda herhangi bir kayıt yoktur; ama, hayvanlar arasındaki salgında önemine binaen biz bu olayı ciddîye almak ve gerekli tedbirleri almak durumundayız. Bu nedenle, biz de, Hükümet olarak, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı olarak şu ana kadar gerekli tedbirleri almış bulunuyoruz.

Değerli arkadaşlar, bir hususu daha bilginize sunmak isterim. Uzmanların ifadesine göre, hastalık bulaşmamış, veteriner hekim kontrolünde kesilen ve usulüne uygun olarak pişirilen kümes hayvanlarının etlerinin yenmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Çerçevesi belirttiğim şekilde, veteriner hekim kontrolünde kesilmiş ve hasta olmayan, hastalık bulaşmamış hayvanların etlerinin yenmesinde, tüketilmesinde herhangi bir sakınca yok.

Tabiî, burada, biraz önce, Sayın Milletvekilimizin de belirttiği gibi, eğer, biz, konuyu abartarak bir panik havasında verirsek, topluma bu şekilde yayarsak, hem insanların bunu algılama şekli farklılaşır, gereksiz paniğe sebebiyet verir, insanların ruh sağlığı bundan olumsuz etkilenir, Sayın Vekilimizin de belirttiği gibi, hem de yüzbinlerce insanı, milyonlarca insanı ilgilendiren, milyonlarca dolarlık yatırımı ilgilendiren tavukçuluk sektörümüz, kanatlı sektörümüz bundan zarar görür. Bu zarar, Türkiye'nin zararı olacaktır. Bu zarar, hepimizin zararı olacaktır. O nedenle, meseleyi ne abartarak ne de ihmal ederek -ikisinden de kaçınmak suretiyle- meseleyi soğukkanlılıkla, ciddiyetle ele almamız ve buna göre davranmamız gerekiyor.

Şu ana kadar, arz ettiğim gibi, durum kontrol altında. Şu ana kadar herhangi bir gelişme başka bir noktada görülmedi; inşallah, görülmez, aldığımız tedbirler yerini bulur ve hastalık, bir tek vakayla sınırlı kalmış olur.

Değerli arkadaşlarım, bir hususu daha bilgilerinize arz etmek isterim. Bu da, basında yer alan, işte, Avrupa Birliği ülkeleri bize ithalat yasağı koydu; ihracatımız bundan olumsuz etkilendi şeklindeki bilgilerdir. Bu, uluslararası salgın hayvan hastalıklarının ihbarıyla ilgili bir prosedürün parçasıdır. Bizim, Avrupa Birliğine tavuk eti ve tavuk ürünü ihracatımız zaten bulunmamaktadır. Kanatlı sektörümüz, daha çok içeriye çalışıyor. Mesela, Rusya'dan hiç tavuk eti ithalatı yapmadığımız halde, geçen ay Rusya'da bu hastalığın görülmesinin bildirilmesi üzerine, biz de deklare ettik; dedik ki, biz, Rusya'dan tavuk eti almıyoruz. Bu, hastalığa karşı gösterilen bir tepkidir. Bunun, şu anda herhangi bir önemi ve anlamı pratik olarak bulunmamaktadır.

Bizim, geçen yıl, 4 000 ton civarında tavuk eti ihracatımız var; Çin başta olmak üzere, 15 000-20 000 ton arasında tavuk ürünü ihracatımız var bazı Asya ülkelerine; bir de, 95 000 000 adet yumurta ihracatımız var. Bunun dışında, bizim, Avrupa Birliğine dönük olarak bir tavuk eti ihracatımız zaten olmadı. Bu nedenle de, burada, herhangi bir -şu an itibariyle- kaybımız yok; ama, bizim endişemiz, bunun, sektörümüzü olumsuz etkilemesidir. Bu nedenle de, burada, meseleyi ciddiyetle takip edip, üzerinde durup, buradan, en az hasarla bu işi atlatmaktır. Bizim çabamız bu yöndedir. Ben, Yüce Meclisi, bu alanla ilgili olarak bu konuda bilgilendirmek istedim.

Sözlerimin sonunda, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı ikinci söz, İzmir İlinin temel sorunları olan ulaşım ve çiftçimizi yakından ilgilendiren sulama sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'e aittir.

Buyurun Sayın Akdemir. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

2.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, İzmir'in ulaşım ve sulama sorunlarına ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

VEZİR AKDEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir İlinin belli başlı sorunlarından ulaşım ve sulama projelerine ilişkin şahsım adına gündemdışı söz almış bulunmaktayım; bu vesileyle, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, iki gün önce kaybettiğimiz değerli yazarımız Attila İlhan'a Allah'tan rahmet diliyorum; tüm ülkemizin başı sağ olsun.

Dost ve kardeş ülkelerimiz Hindistan ve Pakistan'da meydana gelen depremin acılarını paylaşmak istiyorum ve kendilerine başsağlığı diliyorum.

BAŞKAN - Vezir Bey, mikrofonları biraz yükseğe kaldırın, boyunuza uygun.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Evet, mikrofon boyumuza göre ayarlanmamıştır Sayın Başkan; bu nedenle, sözlerimiz pek iyi anlaşılmıyor galiba.

BAŞKAN - Boyunuzu kısaltamayacağımıza göre, mikrofonu uzatalım.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - İzmir metropol il olma özelliğinden dolayı, diğer illerden buraya göç olayları yaşamaktadır.

İzmir, artan nüfusa yeterince karşılık veremez hale gelmiştir; ulaşım, sağlık, eğitim, işsizlik başta olmak üzere sosyal yaşam konusunda yetersiz kalmaktadır. Bu sebeple, İzmir'in acil çözüm bekleyen birçok yatırım projesine ve kaynağa ihtiyacı vardır.

İzmir'de ulaşımın her geçen gün daha da yoğunlaşarak, mevcut karayollarının yetersiz kaldığı görülmektedir. Trafikteki yoğunlaşma acil çözüm bekleyen sorunlardan biridir. Ulaşım sorununa yönelik çalışmalara hız verilmeli, yapımı devam eden karayolu projelerine ek kaynak çıkarılmalı, bitirilmemiş projelere destek verilmelidir.

Özellikle İzmir için hayatî önem arz eden İzmir çevre yolu projesinin Bornova'dan başlayıp, Bayraklı ve Karşıyaka'dan geçerek, Çiğli'de İzmir-Aliağa-Çanakkale devlet yoluna bağlanacak kuzey dalı, İzmir'in ulaşım sorunu açısından zarurî bir ihtiyaç haline gelmiştir.

İzmir İline gelen Ankara yolu, Aydın yolu ve İstanbul yolunun trafiği, Çanakkale trafiğine geçerken, Karşıyaka, Çiğli yöresinden geçiyor. Bu yörenin trafiği gün geçtikçe zor duruma düşmektedir. Bu bölgede sadece Turan yolu mevcuttur. Turan yolu bu yoğun trafiğe yeteri derecede cevap vermemektedir.

İzmir'in çevre yolunun tamamı 51 kilometredir. Bu bölgeye tekabül eden 21,9 kilometrelik kısmı inşaat halindedir. Bornova'dan Bayraklı ve Karşıyaka bölgesinde iki tünel vardır ve viyadükler vardır. Bu tünellerin büyük bir kısmı yapılmıştır. Bu tünellerin bir an evvel faaliyete geçmesinin bu trafiği rahatlatacağına inanıyoruz.

Bu çevre yolunun kuzey dalının tamamlanması için bugünkü rakama göre 285 000 000 dolara ihtiyaç vardır. İzmir için hayatî önem arz eden çevre yolunun bir an önce tamamlanması için de, 2006 yılında yaklaşık 150 000 000 dolayında ödenek ayrılması gereklidir.

Yine, İzmir'in önem arz eden ve yetersiz ödeneklerle tamamlanmayan diğer projelerin bir kısmını da saymak istiyorum:

İzmir-Manisa yolunun tamamlanması için 25 000 000 paraya ihtiyaç vardır. Menemen-Manisa yolunun tamamlanması için  7,9 milyon paraya ihtiyaç vardır.  Belevi-Selçuk-Meryemana yolu için 7 000 000 YTL'ye, Aliağa-Ayvalık yolunun tamamlanması için de 140 000 000 YTL'ye ihtiyaç vardır. İzmir-Manisa yolunun 17 kilometrelik kısmı için de 24,2 milyon YTL'ye ihtiyaç var. Torbalı-Bayındır-Ödemiş ve Kiraz bölgesinde 91 kilometrelik yol için de 13 000 000 YTL'ye ihtiyaç vardır. Yine, Bergama-Soma-Akhisar-Kınık yolunun tamamlanması için de 26 000 000 YTL'ye ihtiyaç vardır.

Şurada şunu ifade etmek istiyoruz: İzmir'in kuzey kesiminde bir trafik yoğunluğu vardır. Bu trafiğin açılabilmesi için de yarım kalan yollarına acilen ödenek verilmesi gereklidir. Diğer bir taraftan, bu trafiğin rahatlayabilmesi için de demiryoluna ihtiyaç vardır. Bu demiryolu, şu anda, Alsancak'tan Karşıyaka, Menemen ve Aliağa istikametine kadar gitmektedir.  Bura metro projesine alınmıştır. Metro yakın tarihte başlayacaktır; ama, bu trafik, yine, tekrar, bu yoğunluğu kaldırmaz. Bize göre, yapmış olduğumuz tespitlere göre, Aliağa'dan sonra Dikili, Bergama, Kınık ve Soma, Manisa'ya bağlanacak bir demiryoluna ihtiyaç vardır.

Bunun benzeri, yine, aynı şekilde, güney kısmında, şu anda, mevcut demiryolu Ödemiş'e kadar gitmektedir; ama, o bölgede yapılan çalışmalara göre, Ödemiş'ten sonra da Kınık ile Manisa'ya bağlanacak bir demiryoluna ihtiyaç vardır o trafiğin rahatlatılabilmesi için.

Değerli arkadaşlar, İzmir'in yolla ilgili sorunlarını belirttim. Bununla beraber, İzmir'in sorunları daha da fazladır. Burada anlatmakla, sayfalarla ifade edilmesi zor.

İzmir için önem arz eden bir diğer husus da sulama amaçlı projelerdir. İzmir İlinin nüfusunun yüzde 19'u kırsal alanda yaşamaktadır. Bu kırsal alanda yaşayan insanlarımızın büyük bir bölümü tarımla ve ziraatle uğraşıyorlar. Tarımla, ziraatle uğraşan insanlarımızın durumlarının daha rahat olabilmesi için, rahatlatılabilmeleri için çeşitli yerlerde başlayan sulama barajlarına acilen ihtiyaç vardır. Bunun bir örneği, şu anda Beydağ Barajı devam etmektedir. Beydağ Barajı 1991 yılında başlamıştır; ama, şu anki fizikî seviyesi yüzde 20 civarındadır. Demek ki, bu tempoyla devam ederse, bu barajın bitmesi mümkün değildir; belki de ömür yetmeyecektir. Buradaki talebimiz: Bu barajın bir an evvel devreye girmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Beydağ Barajı gibi diğer başka yerlerde de sulama barajlarına ihtiyaç vardır. Bu Beydağ Barajının faaliyete geçtiği zaman, o bölgede, Ödemiş Bölgesi, o havzada 18 200 hektarlık alan suya kavuşmuş olacaktır. Şu an, bu bölgede, 24 000 vatandaşımız, artezyenle su ihtiyacını gidermektedir. Bu 24 000 artezyenlerin su seviyesi aşağı yukarı 150 ile 200 metre civarındadır; yani, bu barajın faaliyete geçmesiyle bu vatandaşlarımız rahatlatılacaktır.

BAŞKAN - Toparlayalım.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Evet Sayın Başkan, toparlayacağım; çok teşekkür ediyorum. 

Şimdi, bir iki konuya daha değinmek istiyorum. Sayın Maliye Bakanımızın dünkü konuşmasını burada izledim. Çok güzel açıklamalarda bulundu, çok güzel şeyler söyledi, özelleştirmeyi, özellikle, överek söyledi, kendilerini kutluyorum.

Bir önceki, yirmi yılda başarılamayan bu özelleştirmeyi, kendilerinin, sekiz ayda, 16 000 000 dolar değerinde bir özelleştirme yaptıklarını söylediler.

Şimdi, buradan Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, 2002 yılında göreve geldiğiniz zaman Türkiye'nin iç ve dış borçları ne kadardı ve şu anda ne kadardır? O tarihte 140 milyar dolar olan bir borç, şimdi 260 milyar dolar borca çıkmıştır. Şimdi, hesabı verebilir mi? Bu farkı nerede kullandı? Nerede değerlendirdi? Yeni bir yatırım mı yaptı? Yeni bir baraj mı yaptı? Yeni bir fabrika mı kurdular? Yeni duble yollar mı yaptılar? Duble yolları da görüyoruz, fabrikaları da görüyoruz, yapılan harcamaları da görüyoruz. O nedenle, lütfen, bu konuda, Sayın Bakan buraya gelip, açıklamasını yaparsa seviniriz.

İzmir'in sorunları bitmiyor tabiî ki… Şurada, yine, Sayın Bakanın söz verdiği bir proje var, ona da sahip çıkarsa, sevinirim. Burada, ben sormuyorum, yerel gazete soruyor…

BAŞKAN - Lütfen… Süreyi çok aştık Vezir Bey, toparlayalım. Lütfen…

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Kendisine "Hani Ne Oldu Kemal Ağabey" diye soruyor. Şu anda, İzmir'de, organize sanayiinde, serbest organize bölgesinde, 43 firma burayı terk etmiştir ve daha da devam edecektir. Lütfen, Sayın Bakan, o verdiği sözde dursun. 6 Şubat 2004'te çıkarılan, vergideki muafiyeti tekrar yerine getirsinler. Daha önce…

BAŞKAN - Konuşmanızın sonunu bağlayan son cümleyi söyleyin.

VEZİR AKDEMİR (Devamla) - Evet, Sayın Başkan çok teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bu sorduklarıma lütfen cevap versin.

Çok sağol, teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Gündemdışı üçüncü söz, uyuşturucu kullanımının yaygınlaşması konusunda söz isteyen, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'e aittir.

Buyurun Sayın Ersin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika.

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, ülkemizde giderek yaygınlaşan uyuşturucu ticaretinin ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündemdışı konuşması

AHMET ERSİN (İzmir)- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; dünyanın ve doğal olarak da Türkiye'nin çok önemli sorunu olan uyuşturucu ticaretinin ve uyuşturucu kullanımının yaygınlaşmasıyla ilgili gündemdışı konuşmak için söz aldım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletlerin 2004 yılı ocağında yayımladığı Dünya Uyuşturucu Kaçakçılığı Raporuna göre, dünyada -bilinen- uyuşturucu kullanan 200 000 000 insan var. Bunların 162 000 000'u esrar, 15 000 000'u eroin, 13 000 000'u kokain ve 8 000 000’u da extacy türü sentetik uyuşturucuları kullanıyor ve yine yapılan bir hesaplamaya göre, eroin kullanan bir kişinin günde 1,5 gram katkılandırılmış eroin kullandığı varsayılırsa, dolayısıyla, dünyada, tespit edilen eroin kullanıcılarının sayısına göre, günde 22,5 ton eroin üretiliyor ve bunun yıllık üretim miktarı günde 8 212 ton. Yani, bilinen uyuşturucu, eroin kullanıcılarına göre tespit edilen raporlar, sonuçlar bunlar.

Bunlardan yine Birleşmiş Milletlerin Suç Ofisince düzenlenen rapora göre, afyon ve eroin üretiminin yüzde 76'sı Afganistan'da, kokainin yüzde 72'si Kolombiya'da ve extacy türü sentetik uyuşturucuların, hapların üretildiği laboratuvarların yüzde 75'i de Hollanda'da. Dolayısıyla, ne kadar ciddî bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamak için şu rakamlara bile bakmak yeter. Yani, dünyadaki iki ya da üç ülke uyuşturucu üretiminin yüzde 75'ini karşılıyor. Şimdi, Türkiye'deki durum ne?

Değerli milletvekilleri, Türkiye uyuşturucu kaçakçılığında transit ülke;  yani, o yüzde 76 oranında Afganistan'da üretilen afyon ve eroin üç rotadan Türkiye'yi de etkileyerek Avrupa ve diğer ülkelere gidiyor. En belirgin olanı, en önemli olanı, Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren rota Balkan rotası, geleneksel rota bu. Yani, Afganistan'dan İran'ın kuzeyi ve Türkiye'yi boydan boya dolaşarak Balkanlardan Avrupa'ya gidiyor.

Keza, sentetik uyuşturucuların, hapların; yani, yüzde 75'inin Hollanda'da da üretildiği sentetik uyuşturucuların, hapların rotası da, yine, Türkiye üzerinden Arap ülkelerine ve Güneydoğu Asya ülkelerine dağıtılıyor.

Dolayısıyla, Türkiye, transit ülke olması nedeniyle, âdeta, gerek sentetik uyuşturucular gerekse afyon ve eroin kaçakçıları için tam bir geçiş ülkesi ve dolayısıyla, Türkiye, geçiş ülkesi olması nedeniyle de, bu uyuşturucu kaçakçılarının âdeta taarruzu altında.

Değerli milletvekilleri, kısaca bu genel bilgilendirmeyi yaptıktan sonra, Türkiye'deki duruma bir bakmak lazım. Şimdi, Türkiye'de, yine, yapılan araştırmaların sonucunda görüyoruz ki, Türkiye'de de uyuşturucu kullanma yaşı 11 yaşa kadar inmiş durumda ve özellikle de ilköğretim okulları ve liselerde, bu uyuşturucu ticareti çok yoğun bir biçimde yapılıyor.

Şimdi bunlara karşı, bu uyuşturucu ticaretine karşı emniyet güçlerimiz çok ciddî ve önemli bir mücadele veriyor. Ancak, bu olağanüstü mücadele bile, emniyet güçlerimizin verdiği bu olağanüstü mücadele, ne yazık ki, uyuşturucu maddelerin ticaretine ve kullanımının yaygınlaşmasına engel olamıyor. O halde, bu mücadeleyi sadece polisiye önlemlerle yürütmek ve sonuçlandırmak mümkün olmadığına göre, daha kapsamlı bir mücadele başlatmak lazım ve bunun için de uyuşturucu tacirlerinin hedefi olan kitleyi ele almak lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ahmet Bey, lütfen toparlayalım; 1 dakikalık süre veriyorum size.

AHMET ERSİN (Devamla) - Bu hedef kitle de, ilköğretim çağındaki çocuklarımız ve lisede okuyan gençlerimiz. Dolayısıyla, ilköğretim çağındaki çocuklarımızı ve lise öğrencilerimizi, önceden bilgilendirmek lazım; uyuşturucu kullanılması halinde, bunun kendi bedenlerine ne tür zararları var, ailelerinde ne tür zararlara neden oluyor ve toplumda ne tür sorunlara neden oluyor, bu konularda gençlerimizin ve çocuklarımızın eğitilmesi gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, bunlarla ilgili 6 Temmuz 2004 tarihinde bir kanun teklifi verdim. Bu kanun teklifimin içeriği kısaca şu: İlköğretim okullarının 6, 7 ve 8 inci sınıfları ile lise ve dengi okullarda okuyan öğrencilerimizin, ekim ayının ilk haftasında, Millî Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanacak programlar dahilinde, bu çocuklarımızın ve gençlerimizin, bu bir hafta içinde uyuşturucunun kendi vücutlarında, ailelerinde ve toplumda yaratacağı sorunlarla ilgili bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi konusunda bir kanun teklifi verdim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ERSİN (Devamla) - Sayın Başkan, izin verir misiniz; hayırlı bir konu.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) - Şimdiye kadar, devlet, maalesef, bu eğitim sorununun üstüne gitmedi; sorumluluğu hep anne babaların üzerine attı, "çocuklarınızı takip edin, çocuklarınızın arkadaşlarını takip edin, çocuklarınızın arkadaşlarının ailelerini de takip edin" gibi birtakım gerekçelerle bu çocukların ve gençlerin uyuşturucu konusunda eğitilmesi sorununu hep ailelerin üstüne attı. Artık, devletin, bu eğitim sorununu üstlenmesi lazım; yani, topu taca atmaktan vazgeçmeli, bizzat sorunu kendisi ele almalı; zaten, anayasal görevi de bu. İşte, bu nedenle, bu kanun teklifini 6 Temmuz 2004 tarihinde verdim; ama, onbeş aydan beri, bu kanun teklifi, maalesef, ele alınmıyor ve bir günde sipariş üzerine özel yasa çıkaran, kişiye özel yasa çıkaran bu Mecliste, maalesef, gençlerimizi, çocuklarımızı ilgilendiren bu teklif, aileleri ilgilendiren bu teklif, yetmiş milyonu ilgilendiren bu teklif, nedense, bir türlü gündeme alınmıyor; yani, bu, son derecede üzüntü verici.

Yine, değerli milletvekilleri, 13 Ocak 2004 tarihinde bir Meclis araştırması önergesi verdim. Bu Meclis araştırması önergesinin konusu da şu: Uyuşturucu kullanımının artmasının nedenleri ve  bunlara karşı alınması gereken önlemlerin tespiti, keza, bağımlıların tedavisinde birtakım sorunlar var, bunlarla ilgili sorunların tespiti amacıyla, istemiyle, 13 Ocak 2004 tarihinde verdiğim Meclis araştırma önergesi, yirmibir ayda, gele gele 116 ncı sıraya geldi; yani, bu gidişle, bu Meclisin ömrü, bu kanun teklifini de, yetmiş milyonu ilgilendiren bu Meclis araştırma önergesini de görüşmeye yetmeyecek. Gerek bunu protesto etmek için, Meclisteki bu uygulamayı protesto etmek için, gerekse kamuoyunun bu konuda dikkatini çekmek için, İzmir'de bir kampanya başlattım. Eşimle ve iki kızımla birlikte bir kampanya başlattım ve üç günde topladığım imza, işte, burada, 46 000 imza topladım üç günde; yani, bu kampanya, herkesin bildiği o klasik "uyuşturucuya hayır" kampanyası değil. Bakın nasıl: "İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, uyuşturucuya karşı eğitimi ve mücadeleyi amaçlayan kanun teklifi ile araştırma önergesinin bir an önce görüşülerek kabulü için Türkiye Büyük Millet Meclisini göreve çağırıyoruz. Saygılarımızla." İnsanlar, 46 000 kişi, İzmir'de, bunu imzaladı. İzmir'de başlayan bu hareket -ki, Türkiye'ye her zaman, Türkiye'ye her konuda öncülük etmiş olan İzmir'de başlayan bu hareket- Mecliste de cevabını görmelidir; yani, bu insanlar, bu 46 085 kişi, bu imzaları neden verdiler; niçin bu kadar telaşlı bu insanlar, anne babalar; çünkü, hiç kimse, kendi çocuğunun geleceğinden emin değil.

BAŞKAN - Ahmet Bey, konu çok önemli, gündeme getirdiğiniz için teşekkür ederiz; ama, toparlamak da önemli.

Toparlayın lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) - Son cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkan, sabrınıza da teşekkür ederim bu arada.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin arasında da söyledim, bu Meclis kişiye özel yasa çıkardı, sipariş üzerine yasa çıkardı; ama, yetmiş milyonu ilgilendiren bu konuda, maalesef kılını kıpırdatmıyor. Böyle bir şey olabilir mi?! Yani, Sami Ofer ve onun gibiler isteseler, belki ceketinizi de vereceksiniz; ama, yetmiş milyonu ilgilendiren bu önemli konularda bu kadar duyarsızlık anlaşılır gibi değil.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Ne alakası var?! Gündemdışı konuşuyorsun... İşi saptırıyorsun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sami Ofer deyince niye rahatsız oluyorsunuz?! (AK Parti sıralarından gürültüler)  İğne mi batıyor?! İğne mi batıyor, Sami Ofer deyince?!

BAŞKAN - Lütfen dinleyin…

AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri…

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Sayın Başkan…

BAŞKAN -  Lütfen dinleyin arkadaşlar.

Siz de toparlayın.

AHMET ERSİN (Devamla) - Beyefendi, çok mu canınızı sıktı; yani, gerçekleri söyleyince niçin telaşlanıyorsunuz.

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Dünyada en güzel şey haddini bilmektir.

AHMET ERSİN (Devamla) - Sizi dinlemek zorunda değilim ben; çünkü, boş konuşuyorsunuz, ilgisiz konuşuyorsunuz.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, sözlerimi sonlarken, hepinizi saygılarımla selamlıyorum…

NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep) - Hakkından fazla konuştun.

AHMET ERSİN (Devamla) - Yahu bir sus be!... Bir sus be!.. Bir sus bakalım, sözümü tamamlayacağım.

BAŞKAN - Lütfen dinleyin.

Siz de toparlayın lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) - Allah, Allah!.. Onun demesinden, lafımı… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Bir dakika arkadaşlar…

AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, sözlerimi tamamlarken, bu uyuşturucu konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisinin dikkatli olmasını, bu konuya el atmasını istiyorum. Yani, bu konu, artık çok önemli bir sorun haline geldi, anne babaların çok önemli bir sorunu haline geldi. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün Türkiye'yi, yetmiş milyonu ilgilendiren böyle önemli bir soruna karşı duyarsız kalamaz, kalmamalıdır.

BAŞKAN - Toparlayın lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) - Umarım, önümüzdeki kısa süre içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve sayın milletvekilleri, kamuoyunun bu çığlığına uygun davranır ve uyuşturucu konusunda verilmiş olan kanun teklifim ile Meclis araştırması önergemi bir an önce görüşür ve kabul eder.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu karma komisyonun, bazı sayın milletvekillerinin yasama dokunulmazlıkları hakkında 2 raporu vardır. Sırasıyla okutup, bilgilerinize sunacağım.

Raporları okutuyorum:

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

1.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam'ın Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu  (3/696) (S. Sayısı: 983) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Seçim propaganda yasağına aykırı hareket suçunu işlediği iddia olunan Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygıyla sunulur.

  Burhan Kuzu

  İstanbul

  Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

                           

(x) 983 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, Parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 Feridun Fikret Baloğlu Tuncay Ercenk Mehmet Küçükaşık

 Antalya Antalya Bursa

 Halil Ünlütepe Feridun Ayvazoğlu Uğur Aksöz

 Afyonkarahisar Çorum Adana

 Oya Araslı  Atilla Kart

 Ankara  Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Diğerini de okutuyorum:

2.- Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz'ün Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi ve Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Raporu  (3/697) (S. Sayısı: 984) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Cezaevine yasak madde sokmaya kalkışmak suçunu işlediği iddia olunan Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz hakkında düzenlenen yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve eki dosya hakkındaki hazırlık komisyonu raporu, Karma Komisyonumuzun 22 Haziran 2005 tarihli toplantısında görüşülmüştür.

Karma Komisyonumuz isnat olunan eylemin niteliğini dikkate alarak Şanlıurfa Milletvekili Turan Tüysüz hakkındaki kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar vermiştir.

Raporumuz, Genel Kurulun bilgilerine arz edilmek üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile sunulur.

  Burhan Kuzu

  İstanbul

  Komisyon Başkanı ve üyeler

Karşı Oy Yazısı

Anayasamızın 83 üncü maddesinde yasama dokunulmazlığı başlığı altında mutlak ve geçici anlamda iki tür dokunulmazlık düzenlenmiştir. Mutlak dokunulmazlık, milletvekillerinin Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulmamalarını sağlamaktadır. Mutlak dokunulmazlık adı verilen ve kaldırılması söz konusu olmayan bu dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin düşüncelerini serbestçe ifade etmelerine imkân tanımaktır.

Geçici dokunulmazlık ise, seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir milletvekilinin Meclisin kararı olmadıkça tutulamamasını, sorguya çekilememesini, tutuklanamamasını ve yargılanamamasını; hakkında verilmiş olan ceza hükmünün üyelik sıfatı sona erinceye kadar yerine getirilmemesini sağlamaktadır.

Geçici dokunulmazlık TBMM kararıyla kaldırılabilmektedir.

Geçici dokunulmazlığın amacı, milletvekillerinin yasama çalışmalarına katılımının tutuklanma, sorguya çekilme, yargılanma veya tutulma gibi nedenlerle engellenmemesi ve siyasî iktidarın keyfîleşebilecek suç isnatları veya ceza kovuşturmalarına karşı korunmasıdır.

Günümüzde pek çok ülkede geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltıldığı görülmektedir.

Türkiye ise bu gelişimin dışında kalmıştır.

Bu durum, geçici dokunulmazlığın toplum tarafından giderek bir ayrıcalık olarak görülmesine yol açmıştır.

Son zamanlarda kimi vatandaşlarımızda yolsuzluk olaylarının bir bölümünün siyasetçiyle bağlantılı olduğu ve dokunulmazlık nedeniyle bu yolsuzlukların takibinin güçleştiği yolunda bir kanı oluşmaya başlamıştır. Bu kanı, parlamentonun saygınlığının olumsuzca etkilenmesine ve dokunulmazlıkların hukuk devletinin gerçekleşmesinin önündeki bir engel olarak görülmesine neden olmaktadır.

                           

(x) 984 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması konusunda yargı organlarından gelen taleplerin sonuca bağlanmasının uzun zaman alması veya Meclisçe genellikle kovuşturmanın milletvekili sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar verilmesi, toplumun adalet duygusunu da zedelemektedir.

Diğer yandan dokunulmazlığının kaldırılmaması, hakkında suç isnadı bulunan milletvekilinin yargılanma hakkından yararlanmasına da imkân bırakmamaktadır.

Milletvekiline isnat edilen suçun milletvekili seçilmeye engel bir nitelik taşıması halinde, dokunulmazlığın kaldırılmaması, bu suçtan milletvekilliği düşebilecek konumdakilerin milletvekilliğinin sürdürülmesine de imkân tanımaktadır. Bu durumun ise, Anayasanın 76 ncı maddesiyle uyumsuz sonuçlara yol açacağı açıktır.

Bütün bu kanı ve değerlendirmelerin siyasal yaşantımızdaki olumsuz etkilerinin daha büyük boyutlara ulaşmasını engellemek için Anayasamızın 83 üncü maddesinin değiştirilmesi ve geçici dokunulmazlığın kapsamının daraltılması gerekmektedir. Bu konuda CHP ve siyasî partilerimizin pek çoğu 2002 seçimleri sırasında topluma taahhütte bulunmuştur.

Ancak şu ana kadar böyle bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilmemiştir.

Bu durumda, milletvekili dokunulmazlığının hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesini güçleştirici bir husus haline dönüşmemesi, TBMM'nin saygınlığını zedeleyecek eleştirilere neden olmaması ve milletvekillerinin yargılanarak aklanma hakkından yararlanmalarını engellememesi için bir tek çözüm kalmıştır; o da, hakkında dokunulmazlığının kaldırılması istemi bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verilmesidir.

Bu nedenlerle, Komisyonun, kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesi yolundaki kararına katılmıyoruz.

 Feridun Baloğlu Tuncay Ercenk Mehmet Küçükaşık

 Antalya Antalya Bursa

 Halil Ünlütepe Feridun Ayvazoğlu Uğur Aksöz

 Afyonkarahisar Çorum Adana

 Oya Araslı  Atilla Kart

 Ankara  Konya

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

(10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimine dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Tezkereler ve Önergeler

1.- (10/148, 182, 187, 284, 285) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip seçimini yaptığına ilişkin tezkeresi (3/902)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Komisyonumuz, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyelerini seçmek üzere 11.10.2005 günü saat 16.00'da Ana Bina PTT Karşısı Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 11 üyeyle toplanmış ve aşağıda isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir.

   Remziye Öztoprak

   Ankara

   Komisyon Geçici Başkanı

 Adı ve Soyadı  Seçim Bölgesi                 Aldığı Oy

Başkan Fatma Şahin Gaziantep 8

Başkanvekili Gaye Erbatur Adana 10

Sözcü Eyüp Ayar Kocaeli 9

Kâtip M. Vedat Melik Şanlıurfa 9

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Başbakanlığın, Anayasanın 82 nci maddesine göre verilmiş 4 adet tezkeresi vardır. Bunları ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/903)

10.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in, Türkiye-Gürcistan Karma Ekonomik Komisyonu 4 üncü Dönem Toplantısına katılmak üzere bir heyetle birlikte 12-15 Eylül 2005 tarihlerinde Gürcistan'a yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

  Recep Tayyip Erdoğan

  Başbakan

  Liste

Yüksel Çorbacıoğlu                   (Artvin)

Mikail Arslan                             (Kırşehir)

Cevdet Erdöl                              (Trabzon)

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İkinci tezkereyi okutuyorum:

3.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/904)

10.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 18 Eylül 2005 tarihinde Suudi Arabistan'a yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

  Recep Tayyip Erdoğan

  Başbakan

  Liste

Egemen Bağış                           (İstanbul)

Nihat Ergün                              (Kocaeli)

Mehmet Çiçek                          (Yozgat)

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Üçüncü tezkereyi okutuyorum:

4.- Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un Ukrayna'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/905)

10.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Kiev'de düzenlenen Avrupa Konseyi STAGE Projesi 5 inci Kültür Bakanları Kolokyumuna katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 15-18 Eylül 2005 tarihlerinde Ukrayna'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

  Recep Tayyip Erdoğan

  Başbakan

  Liste

Veli Kaya                               (Kilis)

İsmail Bilen                           (Manisa)

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Son tezkereyi, dördüncü tezkereyi okutuyorum:

5.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika Birleşik Devletlerine yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/906)

10.10.2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

New York'ta düzenlenecek olan Birleşmiş Milletler Zirve Toplantısına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 12-17 Eylül 2005 tarihinde Amerika Birleşik Devletlerine yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

  Recep Tayyip Erdoğan

  Başbakan

  Liste

Egemen Bağış                         (İstanbul)

Nihat Ergün                            (Kocaeli)

Mehmet Çiçek                        (Yozgat)

BAŞKAN - Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

Patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun 895 sıra sayılı raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 895) (x)

BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.

Hükümet?.. Burada.

Değerli milletvekilleri, dünkü birleşimde önerge sahipleri adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, gruplar adına konuşmalara geçiyoruz.

İlk söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Nevşehir Milletvekili Rıtvan Köybaşı'nın.

Buyurun Sayın Köybaşı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir) -  Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; patates üretimi ve patates üreticisinin sorunları hakkında yapılan araştırma ve araştırma sonucunda hazırlanan rapor üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ülkemiz önemli bir tarım ülkesidir. Nüfusunun yüzde 35'lik dilimi kırsal yerleşime sahiptir. Nüfusumuzun ve yerleşim yapımızın bu durumu, sanırım önümüzdeki yılların en önemli konusu olacak gibi görünmektedir. Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerine başlama kararının alındığı bugünlerde ülkemizin en önemli konusunu tarımsal üretim ve tarımsal yerleşimin teşkil edeceği, müzakere konularından da anlaşılmaktadır. Bu meyanda, Yüce Meclisimizin de genelde tarım üreticisinin, özelde de bugün burada görüşmekte olduğumuz patates üreticisinin sorununa eğilmesi son derece doğaldır.

Anadolu topraklarında yüzelli yıllık bir tarihi bulunan patates, üreticilerimizin önemli bir gelir kaynağıdır. Ülkemizde yıllık 5 300 000 ton patates üretilmektedir. Bu miktarda bir üretim yapan üreticilerin sorunlarına eğilmek ve sorunları tespit edip çözüm yollarını araştırmak, elbette, Meclisimizin öncelikleri arasında yer almalıdır.

Değerli milletvekilleri, hemen her mutfağın tamamlayıcı ürünü olan ve sofralarımıza ayrı bir lezzet sunan patatesle ilgili olmayan hiçbir toplumun kesimi bulunmamaktadır. Patatese ilişkin bir sorundan söz edildiği zaman doğaldır ki, yurdumuzun her köşesinin dikkatini çeken bir konudan bahsetmiş bulunuyoruz. Aynı şekilde patates üreticisinin sorunlarından söz ettiğimizde de, kendimiz olmasak dahi, bir yakınımız, bir tanıdığımızdan söz etmiş oluruz. Tabiîdir ki, bu durum halkımızda geniş bir duyarlılık oluşturmaktadır.

Bugün burada görüştüğümüz konu, 2 000 000 dönümlük bir araziyi kapsamaktadır. 2 000 000 dönümlük alan, 2 000 kilometrekare toprak parçası demektir. Kıbrıs Adasının büyüklüğü 9 155 kilometrekaredir. Huzur ve esenliği için vatan evlatlarını şehit vermekten çekinmediğimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin Kıbrıs Adasındaki yüzölçümü ise, 3 355 kilometrekaredir. Türkiye'de patates ekimi yapılan tarla miktarı Kıbrıs Adasının dörtte 1'i, Kuzey Kıbrıs'ın ise üçte 2'si kadardır. Burada ele aldığımız konu, işte böylesine geniş bir sahayı kapsamaktadır.

Tabiîdir ki, buğdaydan sonra ülkemizde en fazla miktarda üretilen ürün patates, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine mutlaka girmelidir. Kendi seçim çevrem olan Nevşehir başta olmak üzere, Niğde ve Bolu İllerimizin en önemli gelir kalemlerinin başında patates gelmektedir. Onbinlerce insanı ilgilendiren bir sorun Parlamentomuzda görüşülmektedir.

                               

(x) (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu raporunun görüşmelerine 11.10.2005 tarihli 5 inci Birleşimde başlanılmıştır.

Bu soruna ilişkin kurulmuş bulunan komisyonumuz çalışmalarını tamamlayarak, raporunu Genel Kurulumuzun huzuruna getirmiştir. Uzun bir araştırma ve incelemenin neticesinde Komisyonumuz raporunu hazırlamıştır. Raporda, sorunun kaynağına inilmekle kalınmamış, üreticilerimizin sorunlarının giderilmesine ilişkin öneriler de getirilmiştir. Yaptığımız çalışmalar sırasında çeşitli tespitlerimiz de olmuştur. Eğitim ve bilinçlenmeyle giderilecek bu tespitlerimiz de, tarafımızca çok önemli bulunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Nevşehir ve Niğde İllerimizin en yaygın ve en fazla üretilen ürünü patatestir. Bu patatesin bilinçsizce yetiştirilmesi, beraberinde birtakım hastalık ve zararlıları da getirmektedir. Bu hastalıklardan en önemlisi ve bizce üzerinde titizlikle durulması gereken patates siğili hastalığı olup, ülkemiz patates üretimini tehdit etmektedir. Bu hastalık, Avrupa'ya 1880'li yıllarda girmiştir. Benzer şekilde, çok yoğun bir mücadele gerektiren patates böceği de 1969 yılında Balkanlardan Türkiye'ye girmiştir.

Patates üreticileri, sertifikalı tohumu yurt dışından temin etmektedirler. Bu temin yöntemi maliyetleri yükseltmektedir. Yüksek maliyetlerden kurtulmak isteyen üreticilerimiz, aynı tohumu üç beş yıl üst üste kullanarak hastalıkların çoğalmasına ve verimin düşmesine neden olmaktadırlar.

Patates üreticilerinin en önemli sorunlarından biri de sulama maliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Patates ekim sahalarının bulunduğu Nevşehir ve Niğde'de, devletin sulama barajı ya da sulama kanalları bulunmamaktadır. Bu nedenle, sulamanın yüzde 95'i kuyu sularından sağlanmaktadır. Kurak bir bölge olması nedeniyle, kuyu suyu, 150-250 metre derinlikten çekilmektedir. Motorlu pompalarla su önce havuza çekilmekte, daha sonra sulama yapılmak üzere tarlalara pompalanmaktadır. Dolayısıyla, suyu tarlaya ulaştırabilmek için iki sefer motopomp çalıştırılmaktadır; böylece, maliyetler ikiye katlanmaktadır. Buna bağlı olarak, 1 kilogram patates için 40 000 ile 50 000 lira arasında elektrik gideri olmaktadır.

Üreticilerimizin en önemli açmazı ise, pazarlama noktasında görülmektedir. Çiftçilerimiz, üretim safhasından sonra iç ve dış pazarı dikkate almamaktadırlar. Önce ekim yapılmakta, pazarlama arkasından gelmektedir. Böyle olunca, ürünün çok kez tarladan kaldırılamaması söz konusu olmaktadır. Ürünün tarlada kalmaması için, patates üreticilerimizin profesyonel örgütlenmelere ihtiyacı vardır. Patates üretici birlikleri, pazarlama problemini çözmede önemli bir fonksiyon üstlenecektir. Bu tarz birlikler, girdi maliyetlerini düşüreceği gibi fiyat istikrarında da etken olacaktır. O zaman, kimse "patates, geçen sene şu kadardı, şimdi neden bu kadar" gibi soruları sormayacaktır. Fiyat dalgalanmalarının önünü patates üretici birlikleri alacaktır. Maalesef, ülkemizde ve bölgemizde arzu ettiğimiz şekilde bir örgütlenme söz konusu değildir. Tabiî, bu durum çiftçilerimizin zararlarıyla sonuçlanmaktadır.

Türkiye'nin en fazla patates üreten iki ili olan Nevşehir ve Niğde'de toprakların genel yapısı kumludur. Bu tür topraklarda yapılan gübreleme çalışması, sulamaya bağlı olarak yeraltı sularının kirlenmesine neden olmaktadır. Ayrıca, çiftçilerimizde "çok gübre atıldığında çok ürün alınacağı" gibi yanlış bir kanaat de hâkimdir. Bu durum, üretim maliyetini artırdığı gibi, gelecek yıllarda toprağı hiç kullanılamayacak hale getirecek olan yeraltı sularının tuzlanması sorununu da yanında getirmektedir.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; dikkat edersiniz ki, izlediğimiz televizyon reklamlarının en önemli bir bölümünü cips reklamları teşkil etmektedir. Özellikle çocukların müptelası olduğu bu ürünün ana maddesi, Nevşehir'de, Niğde'de, Bolu'da, İzmir'de yetiştirilen patatestir. Ne yazık ki, patatesin üreticisi olduğumuz kadar patatesten para kazanan ülke olamadık. Bugün dünyayı istila eden markalar ülkemizde oluşturulamadı. Bunun nedeni, patatesle ilgili yan sanayiin kurulamamasıdır. Hem çiftçilerimizin hem ülkemizin kazanması için, hemen bütün alanlarda olduğu gibi, patatesin de sanayi ürünü haline getirilmesi gerekmektedir.

Patates üreticisinin sorunlarına ilişkin yaptığımız araştırma neticesinde ulaşmış olduğumuz sonuçlardan bir kısmını yukarıda anlattım. Sorun şeklinde karşımıza çıkan bu sonuçlarla birlikte, sorunlarının giderilmesinde izlenmesi gereken yolları da, burada kısaca anlatmak istiyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi, patates üreticisinin en önemli sorunlarından birisi patates siğili hastalığıdır. Bu hastalığın giderilebilmesi için karantina tedbirlerine uyulması şarttır. Ayrıca, sertifikalı tohum kullanılması gerekmektedir. Bu hastalığa dayanıklı tohumların üretilmesi ya da ithalatının yapılarak üreticilere acilen sunulması gerekmektedir.

Tohumluk, patates üretiminde ciddî bir maliyet oluşturmaktadır. Genellikle ithal yollarla getirilen bu tohumların ülkemizde üretilmesi, hem ülkemizin hem de çiftçilerimizin kazancına olacaktır. Bu kazancın temin edilmesi için, özel sektör kuruluşlarının bu konuya el atmaları sağlanmalıdır. Bunun yolu da, tohumluk üretiminde teşvik vermekten geçmektedir.

Diğer yandan, buğday ekiminde olduğu gibi patates ekim alanlarında da münavebe yapılması zorunludur. Böyle yapıldığı takdirde, hem aşırı sulamanın önüne geçilecek hem de taban suyu seviyesi korunmuş olacaktır; böylece, toprakların çoraklaşması da önlenecektir.

Yukarıda temas ettiğimiz gibi, patates üretici birliklerinin kurulması kaçınılmazdır. Tarım alanlarında planlamanın gündeme geldiği günümüzde, patates üreticilerinin örgütlenememesi zararlara yol açmaktadır. Ayrıca, patates üretiminin de planlanması kaçınılmaz olmaktadır.

Patates ekim alanlarında en önemli sorunu, nitrat azotu ve ağır metal kirliliği oluşturmaktadır. Bu sorunun boyutlarını tespit etmek ayrı bir araştırma konusudur. Niğde ve Nevşehir bölgesinde toprak kirliliğinden kaynaklanan sorunun giderilebilmesi için, ıslah çalışması yapılması da gerekmektedir.

Maalesef, topraklarımızda rasgele gübreleme yapılmakta, bunun cezasını da, hem çiftçilerimiz hem de ülkemiz çekmektedir. Gübreleme konusunda çiftçilerimizin toprak analizi yaptırmaları gerekmekte ve bilinçsizce yapılan gübreleme, hem taban suyunda hem toprakta kirlenmeye neden olmaktadır; ayrıca, toprağı, ekim-dikim yapılamayacak şekilde çoraklaştırmaktadır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, üreticilerimiz için sulama konusu ayrı bir sorundur. Nevşehir ve Niğde bölgesinde Devlet Su İşlerine ait baraj ya da sulama kanalı bulunmadığını yukarıda ifade etmiştim. Çiftçilerimiz, sulamayı, pahalı bir yöntem olan kuyu sularından yapmaktadırlar. Bu durum maliyeti artırıcı bir unsurdur. Sulamanın bu yöntemden kaynaklanan maliyetlere, bir de, açık sulamadan kaynaklanan buharlaşma eklenmektedir. Bunun önüne geçmek için, çiftçilerimizin dar alanlarda daha kolay uygulanabilen damlama sulama sistemine geçmesi de kaçınılmazdır. Henüz taslak halinde bulunan biyogüvenlik kanununun bu tür konuları da içerisine alacağını ümit etmekteyiz.

Ülkemize garantili, temiz tohumların getirilmesi şarttır. İthalatçı firmalardan temiz tohumluk garantisi mutlaka alınmalıdır.

İlaçlama, gübreleme, hastalık ve sulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesi noktasında çiftçilerimize öğretilecek en iyi yollardan birisi de organik üretimdir. Bu kapsamda, bölgemizde modern hayvancılığın da geliştirilmesi için destekler verilmelidir.

Çiftçilerimiz, patates hastalıklarıyla tek başına mücadele edememektedir. Hastalıkla mücadele ayrı bir maliyet getirmektedir. Bunun için, hastalıkla mücadele fonu kurulmalıdır. Patates üretimiyle ilgili araştırmalar da bu fondan desteklenmelidir.

Patates üreticilerinin sorunları ve bu sorunların giderilmesine dönük yaptığımız önerilerden birisi de, alternatif bitki üretiminin geliştirilmesidir. Patates üreticilerine, macar fiği, yerli tohumların geliştirilebilmesi için yonca ve yem bezelyesi ekimi de teşvik edilmelidir.

Aynı şekilde, son günlerde daha sık işittiğimiz biyodizel üretimi ve bununla ilgili tesislerin kurulması konusunda da, yağ bitkileri üretimi bölgemizde teşvik edilmelidir.

Üreticilerimizi tek ürüne bağımlı olmaktan kurtarmak için yem bitkileri, yağ bitkileri, mısır ve benzeri ürünler için sözleşmeli üretim yaptıran şirketlere teşvikler sağlanmalıdır.

Tıbbî, aromatik bitkiler alternatif ürünler kapsamında değerlendirilmelidir. Bu konu, bir Türkiye projesi olarak ele alınmalıdır.

Buradan, patates üreticisi kardeşlerime bir bilgi vermek istiyorum. Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, 2006 yılında da, özellikle, Nevşehir ve Niğde yöresinde, patates siğili hastalığı nedeniyle karantina altına alınan patates hastalığı görülen alanlarda, alternatif ürün desteğini teşvik ödemelerine devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, üreticinin sorunlarına ve çözüm yollarına ilişkin hangi araştırmayı yaparsak yapalım, hangi öneriyi getirirsek getirelim, sonuçta konunun gelip dayandığı yer eğitimdir. Ne konuşursak konuşalım, ne yaparsak yapalım, her şeyin başında eğitim gelmektedir. Bilgiyi de ancak eğitim ve öğretimle elde etmek mümkündür.

Eğitim denilince sadece çocuklarımızın eğitimi düşünülmemelidir. Üretimin her safhasında eğitim konusu ihmal edilmemelidir. Çiftçilerimizi sosyal hayatın aktif bir bireyi yapmak için, onların gelişimini sağlayacak eğitim mutlaka verilmelidir. Vereceğimiz eğitimin amacı, çiftçilerimizi geleneksel üretici olmaktan çıkarmak, onları modern çiftçiler haline getirmek olmalıdır.

Komisyonumuzun çalışmaları esnasında ve sonucunda patates üreticilerinin ve patates ürününün sorunlarına duyarlılık gösteren Tarım Bakanlığına, başta Sayın Bakanlarımız Sami Güçlü ve Mehdi Eker Beyefendiler olmak üzere, tüm Tarım Bakanlığı çalışanlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Yapılan toplantılar sonucunda, sadece patates ve patates üreticilerinin sorunlarıyla ilgilenecek ve hastalıklı bölgelerde çalışacak bir komisyonun kurulacağını, Sayın Bakanımız, bölge milletvekilleri ve yetkililerine söylemişlerdir. Bu çalışmalar sonucunda, yukarıda saydığımız sorunlar ve bu çözüm önerilerinin dikkate alınacağına ve bu sorunların bir bir çözüleceğine olan inancımız tamdır. Zaten, çiftçilerimizin sorunlarına yönelik çalışmalar, verilen yardım ve teşviklerde son otuz kırk yılda yapılanlardan daha fazlası Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında yapılmış ve yapılmaya da devam edecektir.

Komisyonumuzca hazırlanan rapora ilişkin görüşlerimizi sizlerle paylaşmaktan mutluluk duydum. Genel Kurul üyelerimizi aydınlatıcı bir rapor olduğunu ümit ediyorum.

Bu vesileyle, hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Niğde Milletvekili Sayın Orhan Eraslan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ORHAN ERASLAN (Niğde) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 895 sıra sayılı patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunları ve çözüm yolları için kurulan Meclis araştırması komisyonu raporu üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Konuşmama başlamadan önce -bugün, terör örgütüyle yapılan mücadele sırasında 5 askerimizin şehit olduğunu, 2 askerimizin de yaralandığını üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum- şehitlerimize Tanrı'dan rahmet, gazilerimize acil şifalar diliyorum ve ülkenin bütünlüğüne kastedenlerin asla muvaffak olamayacaklarını bu kürsüden bir kez daha duyuruyorum. (Alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, dünya patates üretimi yaklaşık 300 000 000 tondur. Bizim ülkemizde de, yıllar itibariyle değişmekle birlikte, yıllık üretim 5 ya da 5,5 milyon ton civarındadır. Üretimimiz genel olarak yurtiçi tüketimimizi karşılar, bir miktar da fazla verir. Ülkemizde patates tüketimi, kişi başına 60-70 kilogramdır. Bu tüketim gelişmiş ülkelerde daha da yüksektir. İngiltere'de kişi başına 106 kilograma kadar çıkar. Kentleşmenin ilerlemesiyle birlikte, gelişmesiyle birlikte, patates tüketimi de artmaya devam etmektedir. Tüketim miktarımız ve nüfusumuz nazara alındığında, yıllık ihtiyacımız 4 200 000 ton ile 4 900 000 ton arasında değişir; yani, ortalama 4 500 000 ton civarında içtüketim ihtiyacımız vardır.

Yıllar itibariyle değişmekle birlikte, üretimimiz, içtüketimden 700 - 800 bin ton civarında bir fazlalık arz eder. Aslında, bizim, patateste sorun olarak gördüğümüz sorun, bu 700-800 bin tonu birinci elde pazarlayabilme sorunudur.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde patates üretiminin yüzde 43'ünü Niğde ve Nevşehir illeri gerçekleştirir. Bu iki ilimizin toplam üretimi 2 - 2,5 milyon ton civarındadır. Patates üretiminde dünya ortalaması dekara  1 620 kilogramdır. Türkiye ortalamasıysa, 2 625 kilogramdır. Niğde ortalaması bunların çok daha üzerindedir; 3 300 kilogramdır.

Patates, insan beslenmesinde, tahıldan sonra ikinci sırayı alır. Besin değeri açısından yumurtadan sonra gelir; nişasta, protein, B1, B2 ve C vitaminleri ile potasyum, magnezyum başta olmak üzere, pek çok madensel tuzların doğal kaynağıdır. Tarımsal üretimimizin de 4 üncü sırasında yer alır. Bizim Niğde ve Nevşehir illeri için ise, 1 inci sıradadır. Avrupa ve dünya ile rekabet edebileceğimiz bellibaşlı ürünlerden biridir. Türkiye olarak, patates üretiminden asla vazgeçemeyiz; öncelikle bunu anlamak durumundayız. Bu, hem kendi insanımızı doyurmak için hem de rekabet edebileceğimiz bir ürün olduğu içindir. Bunu kafamıza iyice yerleştirelim. Patates üretiminden asla vazgeçemeyiz; vazgeçmeyi, alternatif aramayı da, bu çerçevede, düşünmeyelim.

Değerli arkadaşlarım, Niğde'de 11 000 çiftçi ailesinin tek geçim kaynağıdır patates aynı zamanda. Nevşehir için de aynı şeyleri söylemek mümkündür. Yeni yeni, Bolu, Afyon, İzmir, birçok ilimizde de yaygınlaşıyor; Erzurum'a kadar vardır.

Bu çerçevede, Karadeniz için çay, fındık, Ege için incir, üzüm neyse, İç Anadolu için, Niğde için, Nevşehir için patates aynı şeydir. Bu bölgede patates üretimi için en uygun şartlar vardır.

Bütün bu anlattıklarım çerçevesinde değerlendirdiğimizde, biz, ülke olarak, ne yazık ki, sadece 700 000-800 000 ton bir ürün fazlasına çare bulamamışız. Yıllardır patates çiftçimiz perişan olur, zarar eder, borç içinde yüzer, gecesi gündüzü belli olmadan çalıştığı halde refaha kavuşamaz.

Değerli arkadaşlarım, 2003 yılında 150 000 TL'ye mal ettiği patatesi 120 000-130 000 TL'ye, 2004 yılında 190 000 TL'ye mal ettiği patatesi 100 000-120 000 TL'ye satmak zorunda kalmıştır.

Çiftçimizin yaşadığı ağır mağduriyetin karşısında, bir çözüm arayışı anlayışıyla, 10.12.2003 tarihinde 66 arkadaşımla birlikte bir Meclis araştırması önergesi verdik. 16.9.2004'te de, yine hemşerimiz olan Sayın Erdoğan Özegen'in 25 arkadaşıyla birlikte verdiği paralel önerge birleştirilerek araştırma komisyonu kuruldu.

Şimdi, komisyonumuzun çalışmalarını sizlere sunuyoruz. Bununla birlikte, bazı sorunlara da dikkatinizi çekmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu yıl itibariyle patates 250 000-300 000 TL'dir. Hatta, bazı çeşitleri 325 000 liraya kadardır. Bu husus sizi yanıltarak, patates üreticisinin sorunlarının çözüldüğünü zannetmeyin. Hükümetçe bu konuda alınmış herhangi bir önlem yok. Yine, eskiden olduğu gibi, her şey kendi akışı içerisinde. Fiyattaki yükselme, yukarıda anlattığım gibi, zaten, yıllar itibariyle ihtiyaçtan 700 000 - 800 000 ton bir üretim fazlası vardı. Üst üste üreticinin kaybı olması nedeniyle bazı üreticiler ekim yapamamışlar, bir bu sebepten; bir de, ortaya çıkan ve patates siğili olarak bilinen synchytrium endobioticum isimli bir mantarı yok etmek için, Ordu'nun Aybastı İlçesi, Nevşehir'in Derinkuyu İlçesi ve Kaymaklı Kasabası ile Niğde'nin Ağcaşar Köyünde uygulanan karantina sebebiyle, her yılki üretimimizden bu yıl 800 000 ilâ 1 000 000 ton daha az patates ürettiğimiz için, patates fiyatı kendiliğinden normal düzeyde olmuştur. Yani, üreticinin, patates üreticisinin sorunu çözülmüş değildir, sorun aynen devam etmektedir. Sadece, iç tüketim fazlasının olmaması, fiyatta bir rahatlama sağlamıştır. Yoksa, sorun herhangi biçimde çözülmüş değildir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kuşkusuz ki, tarım kesiminde olumsuzluklar tek AKP Hükümetinin eseri değildir. Bu sorunlar sadece AKP zamanında meydana gelmiş değildir. Yıllardır sağ iktidarların izledikleri neoliberal tarım politikaları, çiftçiyi, ekemez, kaldıramaz, tarımsal faaliyetini sürdüremez hale getirmiştir. Bu arada, 3 Kasım 2002'den önce çiftçilere verdiğiniz yaldızlı vaatler unutulmaya yüz tutmuştur. Artık, iktidarınızın üçüncü yılını tamamlıyorsunuz. Sizden öncekileri suçlayarak bir şey yapamazsınız. Halk, tarım için, çiftçi için, sizden çözüm bekliyor. Tarım konusunda, işsizliği çözme konusundaki gibi aşırı başarısız oldunuz. Bunu öncelikle kabul edin. Kabul ederseniz, çözme şansını yakalayabilirsiniz. Anamuhalefet olarak size yol göstereceğiz, yardımcı olacağız; çiftçi bizim çiftçimiz, köylü bizim köylümüz, perişan olmasına gönlümüz razı değildir. Sözümüze ve eleştirilerimize kulak verin.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de tarımın durumu, geçen yıl Dünya Bankası raporlarına yansıdı. Dünya Bankası bile iktidarın uygulamasına şaşırarak şunları kaydediyor: Bu rapora göre, tarım kesimine kaynak aktarımındaki azalma 4,3 milyar dolar, tarımsal gelirdeki düşme yüzde 16, üretimdeki düşüş yüzde 4. Çiftçi net 1,5 milyar dolarlık kayba uğramıştır. Tarımsal fiyatlarda reel yüzde 13'lük düşüş vardır. Bu, geçen yılın rakamları arkadaşlar. Bu yıl daha da arttığı ortadadır. Dünya Bankası raporlarından okudum. Türkiye, OECD ülkeleri arasında tarımı en az destekleyen ülkedir. Bunlar geçen yılın rakamları. Bu yıl daha kötü olduğu çok açıktır.

Değerli arkadaşlarım, tüm dünya tarımı destekliyor. Avrupa Birliğinde ortak tarım politikası belirlenmiş, tarımsal garanti ve yönlendirme fonu kurulmuştur. Fonun 2002 yılı bütçesi 44,5 milyar dolardır. AB bütçesi içerisindeki en büyük kalemdir ve daha sonraki yıllar bu artarak gelmektedir. Ne yazık ki, 17 Aralık belgesiyle birlikte, bizim yararlanamayacağımız da bir bütçedir. Bu fon, müdahale alımları, ihracat iadeleri ve doğrudan ödemeler için kullanılıyor. ABD'de ise tarımsal destekler 70 milyar dolarların üzerine çıkmıştır, tüm ülkelerden fazladır. Tarım, içerisinde bulunduğu bu sorunlarla ve AB'nin kalıcı derogasyonlarıyla bu fonlardan yararlanamayacağını da nazara alırsak, önümüzdeki süreçte de bir numaralı sorun olmaya devam edecektir.

Bunun için, bu alanda izlenen neoliberal politikalar derhal terk edilmelidir; derhal terk edilmelidir, tarım bütün yönleriyle desteklenmelidir. Biz sadece 6 ürüne kısmen destek veriyoruz; ama, dünyada bu böyle değil. Bu destek verdiğimiz 6 ürün arasında patates de yoktur değerli arkadaşlarım. Dünya Ticaret Örgütünün aldığı kararlar karşısında tarımı korumak ve sürdürülebilir kılmak için tarımı desteklemek gerekiyor.

Dünyanın en pahalı mazotunu Türk çiftçisi kullanır değerli arkadaşlarım. Mazot, Amerika Birleşik Devletlerinde 522 000 TL, bizde 2 080 000 TL. Yeşil mazot ne oldu, kimse hatırlamıyor.

Dünyanın en pahalı elektriğini Türk çiftçisi kullanıyor; ABD'de 4 sent - tarımsal sulama için- Türkiye'de 10 sent. Oysa, çiftçinin gelirinin üçte 1'i sulamaya gidiyor.

Çiftçinin TEDAŞ'a olan elektrik borcu… Değerli arkadaşlarım, bir okuyayım, bakın: Elektrik borcu Niğde'de 70 trilyon, Nevşehir'de 110 trilyon. Çiftçi kasten ödememiş değildir. Bu komisyon arazi gezmesi sırasında tespit etti, ödeyememiş, ödememiş değil; yani, keyif için ödemiyor değil, ödeyememiş. Ödediği yıllar var, ödeyemediği yıllar var, borç birikmiş, altından kalkamıyor. Diyeceksiniz ki, taksitlendirme yaptık, işte faizde düşüş yaptık; doğrudur bunlar; ama, bu yetmiyor.

Patateste ihracat teşvikinin üst sınırı ton başına 20 dolar olmuştur. Bu yıl henüz açıklanmadı, öyle bir şey yapılacak mı, onu bilmiyorum, geçen yıl için olanını söylüyorum. Toplam 545 000 dolar ayrılmıştır bunun için. Miktar olarak da 28 000 ton; yani, Türkiye olarak satmayı hedeflediğimiz, teşvik ettiğimiz patates 28 000 ton. Oysa, bizim, 700 000-800 000 ton ürün fazlamız var.

Değerli arkadaşlarım, üretim artışını sağlayamayacağımız gibi bu teşviklerle, ihracatı da sağlama imkânımız yoktur. Bu koşullarda çiftçinin tarımı sürdürülebilir kılması tamamen şansa kalmıştır.

Üretim ve ihracat teşvik edilmelidir. Çiftçinin malı her yıl ucuzlarken, tarım girdilerinin arttığı da gözardı edilmemelidir.

Bakınız, iktidara geldiğinizde, yani, 4.11.2002'de, değerli arkadaşlarım, mazot 1 257 000 liraydı.

AHMET YENİ (Samsun) - Varili kaçtı, varili?

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Varilini siz hesaplayın, ben piyasadakini söylüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) - Onu söylemeyince yanlış oluyor.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - 1 257 000 liraydı.

Her şeyin bir bahanesini bulabilirsiniz. Çiftçiyi destekleyip destekleyemeyeceğimizi, kafamızda önce onu saptayacağız, bir bahane bulmayı değil.

11.11.2003'te 1 358 000 lira,3.11.2004'te 1 790 000 lira, 11.10.2005'te 2 080 000 lira. Arkadaşlar, enflasyon ne olmuş burada?!

Patates, bu yıl, işte, ekim azlığından dolayı biraz para etti; ama, patates, 150 000 liraya mal ederken 100 000 liraydı, 190 000'e mal edildi, yine 100 000 lira oldu.

Üre gübresi… Değerli arkadaşlar, peki, mazota arkadaşlarım itiraz ettiler, gübreye geçelim, gübreye geçelim. Üre gübresi, değerli arkadaşlarım, 470 000 lira bugün itibariyle, yaz sezonunda, çapa sezonunda 560 000 liraydı, çapa sezonunda. Üre gübresi, 2004'te 360 000 lira, 2003'te 270 000 lira. Amonyum sülfat gübresi 280 000 lira, 2004'te 230 000 lira, 2003'te 170 000 liraydı. Amonyum nitrat 300 000 lira, 2004'te 240 000 lira. 20-20 kompoze 370 000 lira, 2004'te 320 000 lira.

Elektrik, değerli arkadaşlarım, 138 000 lira, üzerine eklenenlerle 143 000'e çıkıyor. 2003'te 117 000 lira, 2002'de 87 000 lira. Sanayi elektriği bile 121 000 lira, çiftçininki 138 000 lira.

Arkadaşlar, bunları, çiftçinin sorunlarını konuşacaksak, bunları açıklıkla, gocunmadan ortaya koyalım, neyi hedefleyeceğimizi bilelim, neoliberal tarım politikalarıyla Türk tarımı nereye sokuluyor onu bir görelim.

Traktör, 240'lık traktör, değerli arkadaşlarım, 23-26 milyar lira, büyük traktör 36 milyar lira.

Şimdi, ziraî mücadele ilaçlarına bir bakalım; bunların hepsi maliyet. 1 kilo supracide 25 000 000 lira, 250 gram candit-c 35 000 000 lira, 100 gram zigor 22 000 000 lira; yani, 1 tank -1 tona 1 tank deriz biz- yani, 1 ton ilaç 110 000 000 liraya mal oluyor, 110 000 000 liraya mal oluyor.  Değerli arkadaşlarım, bu, 50-60 ağaca atılır eğer elmaya atacaksınız, 50-60 ağaca ve en az 5-6 defa da ilaçlama yapacaksınız. Buna göre hesap edin,hesabını siz yapın; yani, ortada bir gerçek var.

Buna karşı, çiftçi ürününü kaça sattı, ne kazandı; bir de onu söyleyelim. Değerli arkadaşlarım, buğday, bu yıl 300 000 liradan başlandı, düştü düştü, 270 000 lira oldu, 280 000 lira oldu. Benim kasabamda 230 000 liraya kadar düştüğünü ben tespit ettim, ben!..

Arpa, değerli arkadaşlarım, 220 000 lira. 170 000 liraya kadar düştüğünü ben tespit ettim. Oysa, buğdayın maliyeti 405 000 liradır. Üç yıl önce, buğday, bu ülkede, Ofis tarafından 420 000 liraya alındı, 450 000 liraya kadar piyasası çıktı; bir de, 160 alım noktası kaldırıldı. Çiftçi, 1 römork buğday satabilmek için, bir hafta -Konyalı arkadaşlar bilir, o civardan milletvekili arkadaşlar bilir; el vicdan, doğruyu söylesinler- Ofisin önünde kuyruklarda yatmak zorunda kaldı; bunlar gerçek. Yani, bunlar doğru değil.

Ekstra ekstra elma: Şu anda, değerli arkadaşlarım, benim memleketimde ekstra ekstra birinci sınıf elma 200 000 - 250 000 lira; maliyetinin altında. Amasya tipi elma 100 000 lira, mevyesuyu için olanlar 50 000 lira. Değerli arkadaşlarım, 10 kiloluk lahana 500  000 - 600 000 lira. Bunlar çiftçinin malı.  Bu paraların hiçbiri de peşin para değil, beşinci aya çekle...

Şimdi patates üreticisinin sorunlarını görüşüyoruz; ama, onun bir yakını olan elma üreticisinin de sorunları bütün çıplaklığıyla devam ediyor. Aynı konuda Meclis araştırması önergemizi vermiştik Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak; hâlâ Meclis gündeminde. Onu da getirin, onu da görüşelim sıcağı sıcağına.

Değerli arkadaşlarım, yazın çiftçi şeftali ve kayısısını 100 000 lira ile 200 000 lira arasında meyvesuyu fabrikalarına verdi. Gerçek bu! Türkiye'nin en iyi kirazı Niğde'de yetiştirilir, Darboğaz Kasabamızda; tamamı ihraca gider, ziraat 900 denilen bir tür. Geçen yıl, 6 - 7 milyon liraydı kilosu. Bu yıl üretimde çok bir artış olmuş değil, bu yıl 2,5 milyon liraya düştü. Beyaz kiraz 500 000 - 600 000 liraya indi. Geçen yıl 1 200 000 lira olan vişne, 500 000 liraya indi.

Değerli  arkadaşlar,  nohut  hâlâ  1 000 000  lira;  koyunun tanesi  60-70 milyon,  kuzu eti 10 000 000'dan  6 900 000-7 000 000'a indi;  inek karkas  5-5,5  milyona indi,  erkek dana karkas 7 000 000'a indi. Süt, 475 000 liraydı, 370 000'e indi, yaz boyu 320 000'den işlem gördü. Buna karşılık yem 450-500 binde kaldı, arpa düştüğü halde yem düşmedi.

Değerli arkadaşlarım, çiftçi, malını değil, elindeki tüm varlığını satsa, borcunu ödeyemez hale geldi; elindeki malını değil, yani, üretimini, ürününü değil, tüm mal varlığını satsa, borcunu ödeyemez hale geldi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

ORHAN ERASLAN (Devamla) - Halen,  doğrudan gelir desteğinin  2004  yılından kalma 6 000 000 liralık kısmı ödenmemiştir; mazot desteği, 2004 yılı, ödenmemiştir; buğday için ödeneceği vaat edilen 30 yenikuruş ödenmemiştir, çiftçi perişan ve umutsuzdur.

Ekim ayında olunmasına rağmen, çiftçi tohumunu alamamış, gübresini alamamış ve ekimini yapamamaktadır. Buradan duyuruyorum, tedbir alın.

Karantina uygulanan bölgelerde ise durum daha da vahimdir. Daha dün, Ağcaşar Köyü Muhtarımız Yaşar Bahadır'la görüştüm; ondan aldığım bilgiye göre, karantina nedeniyle dekar başına ödenecek 100 000 000'un sadece 40 000 000'u ödenmiş -bu insanlara mahsul ektirilmedi, karantina uygulandı- gerisi ödenmemiştir. Ağcaşar'a toplam 823 milyar, karantina nedeniyle ödeme yapılmış; Derinkuyu ve Kaymaklı'ya 6,5 trilyon ödenmiş. Halbuki, bunun için ayrılan para 15 trilyon olarak söylenmektedir, dile getirilmektedir; ama, hâlâ ödenmiş değildir.

Bu bölgede de, değerli arkadaşlarım, karantina bölgesinde de 2004 yılının doğrudan gelir desteğinin 6 000 000 lirası ve buğday için 30 yenikuruş mazot desteği ödenmemiştir; çiftçi, cidden çok perişandır. Karantina bölgelerinde gelir kayıpları giderilemez, mağduriyet önlenemezse, yasaklama olmasına rağmen hastalığın yayılmasını önleyemezsiniz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; patates üreticilerinin sorunları çerçevesinde, tarımımızın içinde bulunduğu durumun kısa bir panoramasını vermeye çalıştım. Tarım bu şekilde sürdürülemez. Neoliberal tarım politikaları terk edilerek, tarım mutlaka desteklenmelidir. Hem unutmayalım ki, Atatürk'ün dediği gibi, Türkiye'nin öz sahibi ve gerçek efendisi, üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok bolluk, mutluluk ve refah içinde yaşaması gereken de Türk köylüsüdür. Yediyüz yıldan beri dünyanın dört köşesine göndererek kanlarını akıttığımız, kemiklerini topraklarda bıraktığımız, yediyüz yıldan beri emeklerini ellerinden alıp çarçur ettiğimiz, bunca özverililik ve yardımlarına karşılık nankörlük ve küstahlık, zorbalıkla uşak durumuna indirmek istediğimiz bu soylu sahibin önünde, bugün, utançla ve saygıyla kendimizi toplayalım. Değerli arkadaşlarım, Atatürk böyle diyor. Bu çerçevede, bu köylülere de asla ne "toprak gözünüzü doyursun" diyelim ne de "bu millet sizin için mi kazanıyor" demeyi aklımızdan geçirelim, böyle diyenleri de telin edelim.

Bu düşüncelerle, patates üreticilerinin sorunlarına çözüm yollarını gösterdiğimiz raporumuzdaki Cumhuriyet Halk Partisinin ek görüşü çerçevesi içerisinde de -raporda yer alan ek görüşü çerçevesi içerisinde de- hükümetin gerekli tedbiri almasını diliyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Ahmet Koca, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz 10 dakika.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; patates yetiştiricilerinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın, İçtüzüğün ilgili maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ve bu araştırmayı yapacak komisyonun kurulmasına, Genel Kurulun 3.11.2004 tarihli 13 üncü Birleşiminde karar verilmiştir. İlkönce, şahsım olarak, bu konudaki düşüncelerimi ifade etmek istiyor, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bugünkü gündemimiz, Türkiye'de patates üreticilerinin sorunlarını tartışmak ve patates üreticilerinin sorunlarının sonunda ilgili komisyonun ve ilgili bakanlığın çözüm yollarını önlerine sermek ve o ilgili insanlardan, ilgili birimlerden çözüm yollarını araştırmak. Gündemimiz bu.

Gündemimizde Türk çiftçisine selam vermek, gündemimizde çiftçinin bütün sorunlarını hemen bugün halledivermek gibi bir olay yoktur; sadece, burada, patates üreticilerinin sorunlarını tartışmak ve bu sorunların neticesinde bir sonuç alabilmek. Eğer bu konuları saptırırsak, eğer diğer konulara da girecek olursak, o zaman, patates üreticilerine büyük ayıp etmiş oluruz; çünkü, olayları gündemden saptırmak suretiyle, patates üreticilerine karşı nankörlük etmiş oluruz diye düşünüyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, geçen sene patates üreticilerimizin sorunlarını araştırarak çözüm yollarının ortaya konulmasıyla ilgili kurulan komisyonumuz, bugüne kadar resmî ve gayri resmî sivil toplum örgütleri dahil olmak üzere kurum ve kuruluşlardan patates ürünü konusunda yapılan bütün çalışmalarla ilgili bilgileri istemiş ve bu çerçevede, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türkiye Ziraat Odaları, Niğde Patates Araştırma Enstitüsünden patates ürünleriyle ilgili dokümanları toplayarak, bu aldığımız bilgi ve veriler doğrultusunda, komisyonumuz, konuyla ilgili çalışmasını burada tamamlamış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, patates araştırma komisyonunun Mecliste müzakereleri sırasında da, çok değerli milletvekillerimiz patates üreticilerinin sorunlarını dile getirdiler. Bu sorunların başında, özellikle patates ürününde, tohumlukta yaşanan ülkemizdeki sorunlar ön sıralarda yer almaktadır. Patates üretimiyle ilgili kamuoyunda dolaşan bazı söylentilerin de patates tüketicilerini psikolojik olarak etkiliyor olması ve bunun patates üreticilerini de mağdur etmesi hepimizin bilgisi dahilindedir.

Değerli milletvekilleri, komisyonumuzca, patates üretiminde karşılaşılan sorunların başında bir başka konu da, ülkemizdeki patates üretiminin maliyetlerinin dünya piyasalarına göre daha yüksek oluşudur. Ayrıca, pazarlamada yaşanan sorunların giderilmesi ve patates üreticilerinin maddî ve manevî her türlü sıkıntılarının çözümü noktasında bu çalışmayı komisyonumuz yapmış bulunmaktadır. Sizlerden kişisel beklentim, komisyonumuzun yaptığı bu çalışmanın sonucunda uzun yıllardır ciddî sıkıntıları olan patates üreticilerimizin sorunlarına uzun vadede, kısa vadede ve orta vadede getirilen çözüm önerilerini dikkate almanız ve alınması gereken tedbirlerin de, ne gerekiyorsa vatandaşlarımız ve hükümetimiz nezdinde, bu tedbirlerin alınmasının takipçisi olmanızdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; patates, anavatanı Güney Amerika olan bir bitkidir; ülkemize yaklaşık yüzelli yıl kadar önce Kafkaslardan ve batı bölgelerimize ise Avrupa'dan gelmiştir; bugün yurdumuzun hemen her yerinde, Doğu ve Orta Anadolu'da yaygın olarak üretilmektedir. Patates özellikle Niğde, Nevşehir, Adapazarı, Erzurum, Bolu ve Afyonkarahisar İllerimizin başlıca geçim kaynağı olan ürünlerimizdendir. Ağırlıklı olarak kendi bölgem olan Afyonkarahisarımızın Sinanpaşa İlçesi, merkez ilçemiz, Sandıklı İlçemiz ve Şuhut İlçemizde de halkımız patates üretimi yaparak kazançlarını temin etmektedir. İller itibariyle baktığımızda, yoğun olarak bu illerde, az önce saydığım illerde patates üretimi gerçekleştirilmektedir.

Patates çeşitli iklim koşullarına kolaylıkla adapte olabildiği gibi, dünyanın pek çok bölgesinde de ekonomik olarak yetiştirilebilmektedir. Bu patates yumruları, içerisinde yüzde 20-30 civarında nişasta, yüzde 2 civarında protein, B1, B2 ve C vitaminleri ile bazı mineral maddeler içermekte ve bütün bu özellikleriyle, insan beslenmesinde önemli bir gıda kaynağıdır. Ucuzluğu, birim alanından fazla verim sağlanması, besin değerinin yüksek oluşu, sindirim kolaylığı gibi çeşitli şekillerde kullanılması, her çeşit iklimde yetişmesi sebebiyle de, bugün hemen hemen bütün dünya ülkeleri tarafından yetiştirilmekte ve tüketilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de patates üretiminin yüzde 13'ü tohumluk olarak ayrılmakta, yüzde 16'sı geçimlik amaçlı tüketilmekte, yüzde 70'i ise pazarlanmaktadır. Yurdumuzda patatesin kişi başına yıllık tüketimi 75 kilogramdır; Avrupa ülkelerinde bu miktar 82 kilogramdır; Asya ve Afrika ülkelerinde ise kişi başına düşen tüketim çok daha düşüktür.

Dünya patates ihracatı  2002 yılında 800 000 000 ton civarındadır ve bu konuda en büyük payı Hollanda, Almanya, Fransa, Belçika gibi ülkeler almakta. Türkiye'nin dünya patates ihracından aldığı pay yıllara göre değişmekle birlikte, binde 2 ile yüzde 2 arasındadır.

Dünya patates ithalatında ise, Türkiye'nin payı çok daha azdır. Bir değerlendirme yapmak gerekiyorsa, Türkiye son on yılda 55 000 ton ile 220 000 ton arasında ihracat yaparken, aynı on yıllık dönemde ithal ettiği patates miktarı 1 600 ton ile 24 000 ton arasındadır.

Ülkemizdeki patates üretiminin aynı zamanda sanayi patatesine yönelmesinin hem üreticimiz hem de ekonomimiz için büyük önemi bulunmaktadır. Sanayi ürünü olarak kullanılan patates yetiştirilmesi hem fiyat istikrarı hem de planlı üretimi getirecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; patates üreticilerimizin başlıca sorunlarını sıralamak gerekirse, bunlarla ilgili en önemli konu, fiyat istikrarsızlığıdır. Üretimin talebi aştığı dönemler ve kaliteyle ilgili ortaya çıkan sorunlar, bazı yıllarda fiyatların düşmesine ve dolayısıyla çiftçilerimizin gelir kaybına sebep olmaktadır. Fiyatların istikrarlı bir seyir izleyememesi, patates üretimini olumsuz etkilemekte, zaman zaman Meclis komisyonumuza da geldiği gibi sorunlar ve darboğazlar ortaya koymuştur. 2002 yılında patates fiyatları, üreticimizin eline geçen para olarak, kilogramı itibariyle 110 000 Türk Lirasıdır, 2003 yılında 115 000 liradır -ortalama bir fiyatla belirlenmiş- 2004 yılında ise Ege Bölgemizin ilk ürünleri için fiyatı çok düşmüş; ama, daha sonra 110 000 lira seviyesine yükselmiş. Bugün ise -dikkatlerinizi çekiyorum sayın milletvekillerim- 2005 yılının bu aylarında Afyonkarahisar için -kendi bölgem için konuşuyorum, diğer bölgeleri de az önce diğer milletvekili arkadaşlarımız da söylediler- 325 000 ile 350 000 lira arasındadır. Bu da, bu fiyat kriteri de, bu sene patates üreticilerimizin yüzünü güldürmüştür ve güzel bir çağını yaşamaktadır.

Sayın milletvekillerim, pazarlamayla ilgili sorunlara gelince, üretilen patateslerin büyük bir çoğunluğu toptancı ve komisyoncu kanalıyla pazarlanmaktadır. Pazarlama kanalının uzaması, ürünün tüketiciye ulaşıncaya kadar fiyatını yükseltmekte ve üreticinin 350 000 liraya sattığı patatesi, son tüketici 500-600 bin liraya satın almaktadır. Bu durum üreticiyi doğrudan etkilemekte, son tüketici fiyatını düşük tutabilmek için üretici zaman zaman ürününü düşük fiyatla satabilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; patates ihracatının arzu edilen seviyede olmamasının bir nedeni olarak da, bölgemiz ülkelerinin büyük ölçüde patates üreticisi olması ve dolayısıyla bu ülkeler arasında ticaret imkânının mevcut olmamasıdır. Patates üretiminin fazla olduğu yıllarda ihracat konusunda bazı teşviklerimiz olmuştur. 2003 yılının 1 Nisan-31 Mayıs tarihleri arasında ihracat desteği verildi ve ton başına 19 ilâ 20 ABD Doları arasında olmuştur. Dolayısıyla, patates ürününe karşı dış talebi artırmaya yönelik olarak, patates ihracı konusunda imkân sağlayacak böyle teşviklerin daha önce uygulandığı gibi, geçen yıllarda uygulandığı gibi, bu yıllarda da uygulanmasını ve ilgili Bakanlığımızın bu konuda hassasiyetle durmasını temenni ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

AHMET KOCA (Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Bunun dışında, üretim maliyetlerinin yüksek olduğunu belirtmemiz yerinde olacaktır; çünkü, patatesin toplam masrafları içerisinde tohumluğun çok büyük bir önemi vardır, yüzde 20'nin üzerindedir. Ayrıca, ikinci sırada sulama maliyetleri gelmektedir. Ancak, bazı bölgelerimizde sulamanın derin kuyulardan yapıldığı yerlerde bu maliyetin çok daha arttığını biliyoruz.

Tohumluk konusu, bir başka önemli husus. Yerli kalite tohumluk üretiminin yetersiz olması ve kalite tohumluğun ithalat yoluyla karşılanması önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Dışa bağımlılıktan kurtulmamız gerekiyor.

Ayrıca, patates üretimi yapılan alanların bir kısmında ikili münavebe sistemi uygulanırken, yarıya yakın kısmında hiç münavebe yapılmamaktadır. Bu ise, topraklarımızın niteliğini çok olumsuz yönde etkilemekte, topraktan tek taraflı besin maddesi kaldırılması, toprakta toksik madde birikiminin olmasına bağlı olarak toprak yorgunluğuna sebep olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka önemli sorun ise, patates yetiştiriciliğinde dekara ortalama 50 kilogram saf azot yeterli olmasına rağmen, daha yüksek oranlarda gübre kullanılmaktadır. Bu da yine toprağın niteliğini önemli ölçüde olumsuz olarak etkilemektedir. Bu nedenle, üreticilerin bilinçlendirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Sulamayla ilgili sorunlara gelince, iklimin seyrine göre, toprağın yapısına ve çeşit özelliğine göre yılda 10-12 sulama yeterliyken, bazı bölgelerimizde 16-17 sulama yapıldığı gözlenmekte, bu da patates üretiminin kalitesini düşürmektedir.

Bütün bitkilerde olduğu gibi, patateste de zaman zaman hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Bununla ilgili olarak, bazı bölgelerimizde üzerinde dikkatle durulması gereken gelişmeler söz konusudur. Bu konuların teknik boyutlarıyla ilgili kurum ve kuruluşlarımız çalışmalarına devam etmektedir.

Hükümetimiz, hastalıklı alanlarda patates yerine tavsiye edilen ürünleri üreten üreticilere, uğrayacakları zararı karşılamak üzere, 2005 yılında 15 trilyon lira para vermiştir. Az önce, benden önce konuşan Sayın Orhan Eraslan Beyin kendi bölgesindeki hastalıklı olan alanlarda da, bu miktar para çiftçilerimize dağıtılmıştır.

Burada, değerli bilimadamlarımıza sesleniyorum: Gelin, ülkemizin acil ihtiyacı olan konularda bilimsel araştırma ve geliştirme çalışmalarına ağırlık verelim. Üniversitelerimizde yetişen gençlerimiz, ülkemizin sorunlarına yönelik çözüm arayışları içerisinde olsunlar, hem tarımda hem hayvancılıkta hem de diğer sanayi alanlarında en son tekniği, teknolojiyi ve dünyanın şu anda ulaştığı bilimsel yöntemleri kullanabilsinler. Üniversitelerimiz, siyasetçisiyle, bürokratıyla el ele versin, bulundukları ilin sorunlarının çözüm üretimi yollarını araştırsınlar. Bu yolla, hem mezun olan gençlerimiz iş imkânına kavuşsunlar hem de var olan değerlerimiz ve birikimlerimiz ülkemizin zenginliğini artırmada kullanılmış olsun.

Patates ve diğer tarım ürünlerimizin sağlıklı üretim planlamasının yapılabilmesi, ürün kalitesinin iyileştirilmesi, ulusal ve uluslararası pazar ölçeklerinde rekabet gücü kazanabilmesi, gelir seviyelerini yükseltebilmeleri için üretici örgütlerinin oluşturulması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, hükümetimizce hazırlanan ve üreticilerimizin ürün ve ürün grubu bazında örgütlenmelerini amaçlayan Üretici Birlikleri Kanunu çıkarılmıştır. Üreticilerimizin tarım satış kooperatifleri veya üretici birlikleri şeklinde örgütlenerek, bu üretimle ilgili temel pazarlama sorunlarına kendi bünyeleri içerisinde katkı yapmaları büyük önem arz etmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, tohumluk konusuna gelince; sertifikalı tohumluk kullanılması çok düşük bir orandadır, bunun artırılması gerekmektedir. Bu hususta sertifikalı tohumluk kullanılmasını teşvik etmek amacıyla faiz indirimli kredi kullandırma imkânı sağlanmıştır. Bu kürsüden, sertifikalı arpa ve buğday tohumluğu alamadıklarından bahsedildi.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım.

AHMET KOCA (Devamla) - Hemen toparlıyorum.

Ben, televizyon ekranlarından… Afyonumuzda, şu anda, sertifikalı tohum için paralarımızı yatırdık. Sayın Bakanım, bu hususta desteklerinizi bekliyorum. Yani, şunu arz etmek istiyorum: Çiftçilerimiz, sertifikalı tohum alabilmek için, bugün, paralarını yatırmışlar ve Bakanlığımız, yetiştirme hususunda gayret sarf ediyor; ama, buna rağmen, yine de, büyük, özel gayret sarf etmek zorunda. Onun için, çiftçilerimiz, Tarım Bakanlığımızın sertifikalı tohum uygulamasından büyük bir memnuniyet duymakta; çünkü, ürün kapasiteleri daha çok artmaktadır.

Sayın Başkanım, son sözlerim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Ahmet Bey, süreyi 5 dakika aştınız; lütfen toparlayın.

AHMET KOCA (Devamla) - Teşekkür ediyorum. Sizlere karşı saygımdan, hemen bitiriyorum efendim.

Değerli milletvekilleri, sulamadaki maliyet hususunda elbette söylenecek çok şey vardır. Elbette, biz hükümetiz ve hükümet olmanın gereğini de yerine getiririz. Çiftçiye destek hususunda da dünya normlarından geri kaldığımız yoktur; hem gübrede hem mazotta hem elektrikte, biz, köylümüze, çiftçimize desteklerimizi veriyoruz. Bakın, üç yıldır, büyük bir ihtimalle, elektriğe zam gelmedi. Burada, petrole ve gübreye zam konusunda, elbette, söyleyeceğiniz pek çok şey var; ama, şuna dikkatinizi çekerim ki, Türkiye, dünyada tek başına yaşamıyor; dünya, artık, globalleşti ve küçüldü.

BAŞKAN - Lütfen, toparlayalım Ahmet Bey.

AHMET KOCA (Devamla) - Brezilya'daki bir hadise, Çin'deki bir hadise Türkiye'yi etkiliyor. Biz iktidara geldiğimizde, 26 ile 30 dolar arasında olan petrol varil fiyatı, bugün 65-70 doları bulmuştur sayın vekilim; ama, fiyatı aynı oranda tutmadığımızı, siz bizden daha iyi biliyorsunuz. Biz iktidardayken, varil başına gelen zam ne kadarsa o kadar uygulanmış, eğer bir indirim söz konusu ise dolar fiyatında, o indirimi de yapmışızdır; bizden önceki, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bunu yapmamıştır, köylümüze de bunu bildirmek istiyorum.

BAŞKAN - Ahmet Bey, konuşma sürenize zam yüzde 70'i geçti; lütfen, toparlayalım.

AHMET KOCA (Devamla) - Peki; affınıza sığınarak, burada, patates yetiştiricilerinin sorunlarını dilimin döndüğünce anlatmaya çalıştım. Elbette, tüm çiftçilerimizin sorunları için ayrıca görüşürüz.

Ben, burada, ilgili bakanlarımıza, bürokratlarımıza, üniversitelerimize, sivil toplum örgütlerimize ve komisyonumuzda çalışan tüm milletvekili arkadaşlarıma ve hassaten Tarım ve Köyişleri Bakanımıza teşekkürlerimi arz ediyorum, saygılar sunuyorum; ramazanınız hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Şahsı adına ikinci söz, Osmaniye Milletvekili Sayın Necati Uzdil'in.

Buyurun Sayın Uzdil. (CHP sıralarından alkışlar)

Sizin de süreniz 10 dakika. Ahmet Bey gibi yüzde 70, yüzde 80 zam olmasın konuşma süresine.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan araştırma komisyonu raporu hakkında, komisyonun bir üyesi olarak, kişisel görüşlerimi belirtmek üzere söz aldım; öncelikle, sizleri saygıyla selamlarım. Yeni yasama yılının da sizlere başarılar, yurttaşlarıma güzellikler getirmesini dilerim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda bir araştırma komisyonu kurdu. Ben, burada bunların tarihinden bahsetmek istemiyorum. Ayrıca, konuşmacı diğer arkadaşlarım, size, dünyada ve Türkiye'de patatesin önemini, yerini anlattı. O rakamları da geçiyorum. Bu konuda yeteri kadar bilgilendiğiniz inancındayım. Ben, işin bir başka yönüne bakmak istiyorum. Patates üreticileriyle görüşmelerimizden ve onların psikolojilerinden bahsetmek istiyorum sizlere daha çok. Yoksa, burada, çıkıp, anladığım kadarıyla, AKP sözcülerinin anlattıklarına göre, Niğde'de, Nevşehir'de, herhalde, patates üreticilerinin hiçbir sorunu kalmamış. Bunların sorununu çözen Sayın Tarım Bakanımıza ve Tarım Bakanlığı mensuplarına da teşekkür ettik; burada neyi konuşuyoruz allahaşkına sevgili arkadaşım?! Sevgili Niğdeli milletvekilleri, Nevşehirli milletvekilleri, ne oldu karantina bölgeleri; her şey güllük gülistanlık mı?!

Değerli arkadaşlarım, komisyonumuz iki aşamalı çalıştı. Bir tanesi büro çalışmasıydı. Bu konuda Türkiye'nin uzmanları bizleri bilgilendirdiler. Bizlere bilgi verdiler. Kendilerine göre sorunları belirlediler, çözüm önerileri sundular. Komisyonumuzun bence en önemli ikinci aşaması arazi çalışmalarıydı. İşte, arazi çalışması deyince, konu patates olunca, tabiî ki, ilk akla gelen yerler Niğde ve Nevşehir olacak. Çünkü, patates ekiminin yüzde 30-35'i, üretiminin yüzde 40-45'i bu iki ilde yoğunlaşıyordu. Ayrıca, bir başka önemli konu da vardı, son yıllarda patateste çok çok önemli bir sorun meydana gelmişti. Neydi; ben söyleyeyim; patates siğili. Her ne kadar, Tarım Bakanlığımız, konunun önemi hakkında toplumun ve üreticilerin dikkatlerini çekmek için patates kanseri deseler de, buradan, hem sizlere hem tüm Türkiye'deki yurttaşlarıma sesleniyorum: Patates kanseri diye bir şey yok. Bunu buradan söylüyorum. Patates siğili diye bir hastalık ve mantarî bir hastalık sevgili arkadaşlarım. İşte, bu bölgedeki çiftçi arkadaşlarımın psikolojisini sizlere aktarmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu çalışmalara, arazi çalışmalarına Tarım Orman ve Köyişleri Bakanlığımızın ilgili bürokratları ve bölgedeki mahallî ve mülkî yöneticilerimiz de katıldı. Üretici, çiftçi ilk defa böyle bir heyeti karşısında gördü, bunun mutluluğunu yaşadı sevgili arkadaşlarım. Umutsuzluklarını, bezginliklerini, çaresizliklerini bir kenara koydular; kısa süreli de olsa, sahipsiz olmadıkları hissine kapıldılar ve gerçekten, gelecek için ümitlendiler; sıkıntılarını anlattılar, beklentilerini söylediler, içlerini döktüler; rahatladılar. Hani, Anadolu'da bir laf var ya, fakirin ekmeği… İşte, bizim oradaki görüşmelerimizle umutlandılar. Aslında, konu, bu kadar önemliyken, o bölge için bu kadar önemliyken, çiftçi, şu anda ümitsiz.

O bölgede, yıllar önce, patates üretimi önem kazanmış; çiftçiler, patates üretimi konusunda uzmanlaşmış arkadaşlarım ve bu bölgede, kendileri, devletin hiçbir katkısı olmadan yıllardır yatırım yapmışlar; 100-200 metreden yeraltı sularını çıkararak, burada patates üretimini geliştirmişler, elektriklerini çekmişler… Her şey güzel, her şey iyi, taa ki, sevgili arkadaşlarım, 1998 yılına kadar... 1998'den sonra ne olmuş; tüm sorunların sebebi, o zamanki krizlerin sebebi, o zamanki beceriksizliklerin sebebi sanki çiftçiymiş gibi, tarım sektörü, karadelik olarak gösterilmiş ve ülkede, çiftçiler perişan olmuştur. İşte, o bölgedeki patates üreticileri de bunlardan nasibini almış sevgili arkadaşlarım.

Bir de, bunun üzerine, demin söylediğim gibi, 2001 yılında ilk defa görülen patates siğili çıkmış… Evet, patates siğili diyorum, kesinlikle, buradan hem yurttaşlarımı hem de sizleri bilgilendiriyorum, Tarım Bakanlığı mensuplarını da uyarıyorum, bir daha "patates kanseri" lafını ağızlarına almamasını diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, biz, yıllardır, devleti küçültelim dedik; ama, maalesef, devletimizi küçültmedik, bakanlığımızı küçültmedik ve bugünkü haliyle, acizleştirdik diyeceğim.

Patates, yıllar sonra ümit olmaktan çıktı. Köyler, kasabalar karantinaya alındı sevgili arkadaşlarım. Bakanlık her ne kadar yanlış yaptıysa, bundan sonra, inşallah, düzeltir işleri.

İşte, değerli arkadaşlarım, patates araştırma komisyonu böyle bir dönemde kuruldu, böyle bir dönemde göreve başladı. Görevin en güzel yanı, en heyecanlı kısmı, saha çalışmalarında üreticiyle olan bire bir görüşmelerdi. Onlar, en kötü günlerinde devletlerini yanlarında hissettiler, ümitlendiler, rahatladılar; hastalığın nasıl geldiğini, nasıl yayıldığını anlattılar; iyi tohumluk, kaliteli tohumluk diye hastalıklı tohumların nasıl ülkeye sokulduğunu, suçluların kimler olduğunu anlattılar; hatta, bunların bulunup, cezalandırılmasını istediler. Bunların tümü, bu komisyonun tutanaklarında var. Nasıl elektrik borcu batağına düştüklerini anlattılar. Tüm yatırımlarını kendilerinin yaptığı elektrik fiyatının AKP döneminde nasıl artırıldığını anlattılar. Sevgili arkadaşlarım, borçların katlanarak nasıl büyüdüğünü anlattılar. Şu anda dünyanın en pahalı elektriğini kullandıklarını anlattılar. Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını, Ziraat Bankasına olan borçlarını, Bağ-Kur primlerini ödeyemediklerini anlattılar. Hayalî ihracatçılara, sahte faturacılara af getirilirken, kendilerinin sıkıntıya nasıl sokulduğunu anlattılar değerli arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

NECATİ UZDİL (Devamla) - 10 dakika dolmuş, toparlıyorum Sayın Başkanım, fazla uzatmak istemiyorum.

BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.

NECATİ UZDİL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu arkadaşlarımız, patates kanseri kampanyasıyla depolarındaki patateslerini satamadıklarını, o nedenle bu borçlarını ödeyemediklerini söylediler; borçları düşünmediklerini, gelecek yıl tarlaya nasıl ekim yapacaklarını düşündüklerini söylediler.

Değerli arkadaşlarım, unutmayın, bütçeye 15 trilyon para konuldu denildi. Komisyonumuz köylerde, kasabalarda, Ağcaşar'da, Derinkuyu'da konuşurken, -bürokratlarımız da orada Sevgili Tarım Bakanım- çiftçilerimize "15 trilyon para koyduk, dönüme 100 000 000 lira, size, patates ekilmeyen yerlerdeki, karantinaya alınan yerlerdeki çiftçilere para verilecek" denildi. Bunu lafta söylemiyorum, elimde oradaki tutanakların bu konudaki sayfası var. Sayın Milletvekilimiz, Komisyon Başkanımız Erdoğan Beyin bizzat ettiği laflar burada; altını çizdim; isteyen arkadaşlara söylüyorum.

Çiftçiler bu şekilde ümitlendirildi sevgili arkadaşlarım. Bu şekilde ümitlendirilen çiftçiye -Tarım Bakanımız burada, bürokratlarımız burada- kaç kuruş para verdiniz?! Verdiniz mi 100'er milyon lirayı?! Bu insanların tüm aletleri, ekipmanları, bilgi birikimleri patates üzerineydi. Tutuldu, karantina bölgelerinden başka yerlere aletlerini ekipmanlarını taşıdılar, oralarda tarla kiralayarak evlerinin geçimini, çocuklarının geçimini çıkarmaya çalıştılar.

Bu arada şunu söylemek istiyorum hemen: Değerli arkadaşlarım, uyarılarım hükümete, Sayın Bakanım size. Kulak verin lütfen kırsala, kulak verin lütfen köylüye, kulak versinler… Bu milletin gerçek efendisi olan çiftçilere kulak verelim diyorum. Bu ülkede tarımın sorunlarını çözmeden ülkenin sorunlarının çözülmesinin olanaksız olduğunu bilmek zorundayız. Sayın Başbakanım, Sayın Bakanım, bu konuyu iyi düşünmenizi sizlere öneriyorum. Çiftçi arkadaşlarım, sabredin, bu böyle gitmeyecek, güzel günler gelecek, güzel günler sizlerin olacak.

Sevgili arkadaşlarım, bu duygu ve düşüncelerle, hükümeti, Tarım Bakanını göreve davet ediyor, sizleri sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sizin konuşma sürenize zam yüzde 30'da kaldı Necati Bey. Ahmet Bey yüzde 70'le sizi geçti.

NECATİ UZDİL (Osmaniye) - 1 saatlik konuştum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sağ olun, teşekkür ederiz.

Değerli arkadaşlar, üçüncü söz hakkı Nevşehir Milletvekili Mehmet Elkatmış'taydı; fakat, bu konuşmalardan sonra Komisyon ve Bakan adına konuşma talep edilmediği için, ona, ancak, son söz milletvekilindir hakkıyla bu konuşmalar olsa söz verebilirdik, şu anda veremiyoruz. Bunu belirtiyorum.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kültür Bakanı cevap versin efendim!

BAŞKAN - Şimdi, patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Komisyon Başkanı olarak söz talebim vardı.

BAŞKAN - Bize talep gelmedi Sayın Başkan. Bakın, ne bana sizin Komisyon Başkanı olarak söz talebiniz geldi ne Kâtip Üyelerimize geldi ne de görevlilere geldi. Daha önceden talep gelmediği için...

5 dakika ara veriyoruz arkadaşlar.

Kapanma Saati: 15.22

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.32

BAŞKAN: Başkanvekili Ali DİNÇER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 6 ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

3.- Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ve 66 milletvekili ile Niğde Milletvekili Erdoğan Özegen ve 25 milletvekilinin; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Raporu (S. Sayısı: 895) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon?.. Yerinde.

Hükümet?.. Yerinde.

Ara vermeden önce görüşmelerin tamamlandığını belirtme durumunda olduk; fakat, daha önce Komisyon Başkanının söz talebi bize ulaşamadı, geç geldi; o nedenle, biz, Komisyon Başkanına, görüşmeler tamamlanmadan söz verme imkânı bulamadık.

Şimdi, bu eksiği gidermek amacıyla, Komisyon Başkanı Niğde Milletvekili Sayın Erdoğan Özegen'e söz veriyoruz.

Buyurun Sayın Özegen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(10/152, 216) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla oluşturulan (10/152, 216) esas numaralı Araştırma Komisyonunun raporunun görüşülmesinde Komisyon Başkanı olarak söz almış bulunuyorum; bu vesileyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Komisyonumuz, Genel Kurulun 3.11.2004 tarihli 13 üncü Birleşiminde alınan 826 sayılı kararıyla kurulmuş ve 9.12.2004 tarihinde çalışmalarına başlamıştır. Başkanlık Divanı seçiminin hemen ardından çalışma usul ve esasları karara bağlanarak ilgili kuruluşlarla temasa geçilmiş, bilgi ve belgelerin toplanmasına başlanmıştır.

Komisyon çalışmalarımızın her safhasında, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızdan bir heyet, teknik destek vermek üzere çalışmalara katılmıştır. Komisyonumuz çalışma süresince 9 toplantı yapmış, bu toplantılarda akademisyen, bürokrat, sivil toplum örgütü temsilcisi, tüccar ve sanayiciden oluşan 18 ayrı heyetin bilgilerine başvurulmuştur.

Diğer yandan, Komisyonumuz, patates üretiminin yoğun olarak yapıldığı, Niğde ve Nevşehir İllerinde yaptığı inceleme gezileriyle, üreticilerin ve bölge tarım kuruluşlarının sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini yerinde dinlemiş, üretim bölgelerinde yapılan bu ziyaretler, komisyon çalışmalarımıza önemli katkı sağlamıştır.

Komisyonumuz, ayrıca, Afyon ve Erzurum İllerinde saha incelemeleri yapmak üzere ziyaret kararı almış; ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu ve siyasî parti gruplarının yoğun çalışma programı nedeniyle bu ziyaretler gerçekleştirilememiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun yıllar patates üreticilerinin ciddî sorunları, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde, bölge milletvekilleri tarafından, bugüne kadar, gündemdışı söz alınarak dile getirilmiş olmakla beraber, ilk kez, bütün boyutlarıyla, Genel Kurulumuzca kurulmasına karar verilen araştırma komisyonunca ele alınmıştır.

Buradan gelmek istediğim nokta şudur: Patates üreticimizin, uzun zamandır kronikleşen sorunlarla boğuştuğunu bilmekteyiz. Özellikle, tek ürün olarak patates üreten Niğde, Nevşehir bölgesinde çiftçilerimizin dayanılması güç sıkıntılarla karşı karşıya kaldığı bilinmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç cümleyle patates ürünüyle ilgili bilgi vererek konuya başlamak istiyorum.

Tahıllardan sonra insan beslenmesinde önemli bir paya sahip olan tek yıllık kültür bitkisi patates çeşitli iklim ve bölgelere kolaylıkla uyum sağlayabildiği için, ülkemizin hemen her bölgesinde, dünyanın da 151 ülkesinde başarıyla yetiştirilen ve üretimi de tüketimi de hızlı bir şekilde artan bir üründür. Yıllara göre, değişiklik göstermekle birlikte, ülkemizde 200 000 hektarlık alanda 5 300 000 civarında bir üretim olmakta, yine, genel olarak, yıllık 850 000 ton civarında bir üretim fazlası patates üreticinin elinde kalmaktadır.

Dünyada ise yaklaşık 19 000 000 hektar alanda üretim yapılmakta, 310 000 000 ton civarında patates üretilmektedir. Yumrularında nişasta halinde karbonhidrat, protein, vitaminler ve demir gibi önemli besin maddeleri içeren patates, doğrudan mutfakta tüketildiği gibi, işlenerek değişik şekillerde, cips, parmak patates ve benzeri şekilde tüketilmektedir.

Son yıllarda hızlı nüfus artışı sonucu dünyada ortaya çıkan gıda açığını kapatma ve ülkelerin beslenme sorununun çözümünde patatesin gelecekte çok etkili bir besin kaynağı olacağı düşünülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde buğdaydan, ekmekten sonra en büyük tüketim maddesi olan patates üretiminde yaşanan ve bizim önergemize konu olan komisyon raporunda detaylarıyla tespit edilen sorunlara özetle değinmek istiyorum.

1- Çeşit seçimi: Ülkemizde bilimsel alanda çeşit adaptasyon çalışmaları 1950'lerde, çeşit tescil çalışmaları 70'li yıllarda başlamış, 2004 yılı sonu itibariyle tescil edilen çeşit sayısı 59'a, üretim izni alanların sayısı ise 15'e ulaşmıştır. Ülkemiz önemli bir patates üreticisi olmasına rağmen büyük ticarî üretimde yerli çeşit yoktur. Kullandığımız çeşitler Hollanda, Almanya gibi ülkelerde ıslah edilmiş çeşitlerdir.

Ülkemiz farklı ekolojik özelliklere sahip tarım bölgelerinden oluşmasına rağmen, kullandığımız çeşitlerin büyük bir bölümünün ıslah edildiği Hollanda ve Almanya gibi ülkelerde tüm tarımsal üretim bölgeleri benzer iklim özelliklerine sahiptir. Bu durumda, bu gibi ülkelerde ıslah edilen çeşitlerin ülkemizde farklı koşullarda aynı uyumu göstermesi beklenemez. Yani, ülkemizde bölgelere özel uyum gösterebilecek çeşit tercihi yapılamamaktadır.

2- Tohumluk teminiyle ilgili sorunlar: Patates üretiminde verimi etkileyen en önemli faktörlerden biri, kaliteli tohum kullanılmasıdır. Patates, bilindiği üzere, yumruyla çoğaltılan bir bitkidir. Bu nedenle, tohumluk üretim aşamasında dikkat edilmez ise, başta virüsler olmak üzere birçok hastalık etmeni kolaylıkla yumruya bulaşır ve tohumun dejenere olmasına neden olur.

3- Ekim ve münavebe sorunları : Patates üretim alanlarında en önemli sorunlardan birisi de, üreticilerin uzun yıllardır aynı tarlaya üst üste patates ekmeleridir. Patates hastalıklarının büyük çoğunluğu tohumla taşınır ve yetiştirildiği yıl tarlaya da bulaşır. Bir yıl sonra aynı tarlaya yeniden patates ekildiğinde ne kadar temiz tohumluk kullanılırsa kullanılsın, tarlada kalan hastalık etmenleri patateslere bulaşır ve bitkileri hastalandırır. Bu hastalıkların pek çoğunun da ilaçla mücadelesi mümkün değildir. Bu nedenle, aynı tarlada üst üste uzun yıllar patates ekimi, süratli bir verim azalmasına ve topraklara tamamen hastalık bulaşmasına yol açmaktadır.

4 -Gübre ve sulamayla ilgili sorunlar: Üreticilerimiz, doğru, bilinçli gübreleme yapılmasında yetersiz kalmakta ve toprağı eksik mineraller bakımından besleyememektedir. Patates tarımı yapılan bölgelerde yanlış uygulamalar nedeniyle gereğinden fazla sunî gübre kullanılmaktadır. Uzmanlar, dekar başına 600-700 kilogram gübre kullanımı yerine, 100-200 kilogram gübre kullanarak aynı verimin alınabileceğini öngörmektedirler.

Özellikle, gübrelemeye paralel olarak sulama konusunda da ciddî sorunlar vardır. Sulama tekniği olarak kullanılan salma ve yağmurlama yöntemi, hem oldukça pahalı bir yöntem hem de su kaynaklarının gereğinden fazla tüketilmesine neden olmaktadır.

5 -Depolamayla ilgili sorunlar: Aynı dönemde 3-4 milyon ton patates hasadı yapılan ülkemizde ihracat imkânları da son derece sınırlı olduğundan bu miktardaki ürünün kısa sürede içpazarda tüketilmesi mümkün olmamaktadır. Patates tüketiminin uzun bir dönemde gerçekleştiğini düşünürsek, ürünün uygun olduğu koşullarda muhafaza edilmesi, depolanması gerekmektedir. Yapılan hesaplamalara göre, yıllık patates üretiminin yaklaşık yüzde 10 ilâ 20'si uygun olmayan koşullarda depolanma nedeniyle çürümekte, bu durum üreticilerimiz için büyük bir kayıp, hem de millî servetin heba olması anlamına gelmektedir.

6- Pazarlama sorunları: Ürettiği ürünü sağlıklı şartlarda muhafaza edemeyen çiftçilerimiz aynı anda ürünlerini elden çıkarmak zorunda kaldıklarından, piyasada oluşan arz fazlası nedeniyle fiyatlar maliyetinin altına düşmektedir.

Yine, içpazarda patatesin Hal Yasası kapsamında olması nedeniyle, tüketiciye ucuz ürün sunulamamaktadır; çünkü, patatesin hale girip çıkmasıyla maliyeti yüzde 30 dolayında artmaktadır. Bu da, içtüketimde ciddî bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca, içpazarda tüketim alışkanlıklarımızı çeşitlendirememek önemli bir pazarlama sorunudur. Pazarlamada bir diğer sorun, patates sanayiinde yeterince kullanılamamasıdır. Uzmanlarımızın tespitlerine göre, parmak patates, cips, püre, un, alkol gibi patates ürünlerinin elde edilmesinde kullanılan patates miktarı sadece 350 000 tondur. Ülkemizin potansiyelini değerlendiren uzmanlar bu miktarın rahatlıkla 800 000 tona çıkarılabileceğini belirtmektedirler.

Diğer yandan, toplam patates üretimimizin ancak yüzde 3'ü kadarı ihraç edilebilmektedir. Bu oldukça düşük bir oran ve önemli bir pazarlama sorunudur. Patatesin pazarlama sorununun aşılmasında yukarıda saydığımız faktörler de etkili olmakla beraber en önemli neden, patateste, A'dan Z'ye sahip çıkacak üretici birliklerinin olmamasıdır. Ayrıca, patatesle ilgili sorunların çözümüne yönelik projeler üretecek bir kuruluşun oluşturulamaması önemli bir eksikliktir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; buraya kadar, Araştırma Komisyonumuzca titiz bir çalışma sonucu oluşturulan raporda detaylıca tespit ettiğimiz, patates üretiminde karşılaşılan sorunları özetlemeye çalıştım. Şimdi de müsaade ederseniz, yine raporda detaylıca açıkladığımız çözüm önerilerimizi özetlemek istiyorum.

Patates üretimindeki çeşit seçiminde ülkemizin yedi farklı coğrafî bölgesinin iklim ve toprak özellikleri açısından önemli farklılıklar gösterdiği bilinmektedir. Bu bölgelerde özel uyum gösterebilecek patates çeşitlerine ihtiyacımız vardır. Bu noktada Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ve TÜBİTAK'ın Vizyon 23 Projesinde tespit edildiği gibi, yerli patates çeşitlerinin ıslah edilmesi önemlidir, ihmal edilmemelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; patates üretiminde en hassas konu olan tohumluğun büyük oranda ithal yoluyla karşılandığını belirtmiştik. Hastalıkların önlenebilmesi için tohum ithalinde ve tohumun bölgelerarası geçişlerinde iç ve dışkarantina şartları tam olarak uygulanmalıdır. Bu nedenle yerli tohumculuğun geliştirilmesi için gerekli tedbirler alınmalı, özel sektör bu konuda teşvik edilmelidir.

Yine, tohumluk ve yemeklik üretim alanları mutlaka birbirinden ayrılmalıdır; çünkü, tohumluk üretim alanlarının, sıkı bir, hastalık, zararlı kontrolünden geçmesi gerekmektedir. Tohumluk üretimi, tercihen, böcek nüfusunun daha az olduğu, daha serin yerler olan yaylalar ve platolarda yapılmalıdır. Öte yandan, sadece patateste tohumluk üretiminin kontrol ve takibini yapacak donanımlı bir birimin, bu konuda Türkiye'nin tek kuruluşu olan Niğde Patates Araştırma Enstitüsünün bünyesinde acilen kurulması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüksek gelir getirmesi nedeniyle, münavebeli ekime yanaşmayan üreticiye neleri kaybetmekte olduğu iyi anlatılarak, gelir kaybı da imkânlar ölçüsünde telafi edilerek, ekim nöbeti, yoğun patates ekim bölgelerinde mutlaka uygulanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, bilinçsiz ve bilgisizce yapılan gübrelemeyle yaşanan sorunları aşabilmek için, üreticilerimiz, toprak ve yaprak analizi sonuçlarına göre gübreleme yapmaya teşvik edilmelidir. Niğde, Nevşehir İlleri gibi yoğun patates ekilen bölgelerde, toprağın detaylı analizi yapılarak, bu bölgeler için özel bir patates gübresi imal edilmelidir; Konya Şeker Fabrikası için üretilen ve pancar üreticilerine kullandırılan özel gübre örneğinde olduğu gibi.

Su kaynaklarının verimli kullanılması ve enerji giderlerinin düşürülebilmesi için, acilen damlama sulama tekniklerine geçilmelidir. Bu tür sulama teknikleri için, üreticilere her yönden teşvik verilmelidir; çünkü, damlama sulama tekniği, sulama ve yağmurlama tekniğine göre, su tüketiminde yüzde 55, elektrik tüketiminde yüzde 60 oranında tasarruf sağlamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekiller; depolamada üretici kayıplarını en aza indirmek ve yumru kalitesini koruyabilmek için, patates yumrularının sağlıklı bir şekilde saklanacakları modern depolara ihtiyaç vardır. Bunun için Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılan Lisanslı Depoculuk Yasasının, üreticilerimize ürünlerini depolama ve pazarlamada büyük kolaylık sağlayacağı düşünülmektedir.

Pazarlama sorunlarının çözümü için öncelikle üretici birliklerinin kurulması ve patates borsasının oluşturulması gerekmektedir.

Yine, patates sektörünün her aşamasındaki sorunlarla ilgilenecek, sektörle ilgili konularda ülke politikalarının oluşmasını ve yönlendirilmesini sağlayacak, sorunların çözümüne yönelik projeler üretecek bir Türkiye ulusal patates konseyinin oluşturulması önemli bir eksikliği giderecektir.

Diğer yandan, patates ihracatının artırılabilmesi için kullanılan araçlardan biri olan DFİF (Destekleme Fiyat İstikrar Fonu) vasıtasıyla verilen 20 dolarlık ihracat teşviki en az 40 dolara çıkarılmalı, zaman sınırları genişletilmelidir.

Ülkemizin patates ihracat miktarının artırılabilmesi için, dış pazarların istediği dönemde, kaliteli ve standartta, taze veya işlenmiş patates ürününün pazara sunulabileceği bir üretim süreci planlanmalıdır.

İç pazarda tüketimin artırılabilmesi için patatesin besin değerinin iyi anlatılması, pazarlama sorunlarının çözümüne önemli bir katkı sağlayacaktır; çünkü, ülkemizde temel gıda maddesi olarak buğday ne kadar önemliyse, Avrupa ülkelerinde de patates o kadar önemlidir.

Şu anda patates üreticiliği açısından en önemli sorunlardan biri kabul edilen patates siğili hastalığı nedeniyle, patates ekimi yapılan bazı bölgelerimizde 151 000 dekar üretim alanı karantina altına alınmıştır. Tarım Bakanlığımız derhal gerekli tedbirleri almış ve alternatif ürün desteğini devreye sokarak, mağdur üreticilere destek ödemelerini başlatmıştır.

Karantina altına alınan bölge ve üreticiler için aşağıdaki önerilerin dikkate alınmasıyla mağduriyetin az da olsa giderileceği kanaatini taşıyoruz.

Bölgede toplu karantina yerine, toprak örnekleri analizlerine dayalı olarak hastalık belirtileri göstermeyen alanlarda kontrollü patates ekimine mutlaka izin verilmelidir.

Patates üretilen -ister üretilsin, ister üretilmesin- veya üretilmeyen alanlarda zorunlu münavebe sistemine geçilmelidir.

Mağdur üreticilerin TEDAŞ, tarım kredi kooperatifleri, Ziraat Bankası ve tarım sigortasıyla ilgili borçları için özel bir düzenleme yapılmalıdır. Hükümetimizin bu konuyla ilgili geçtiğimiz günlerde yaptığı düzenlemeyle TEDAŞ enerji borçlarının yapılandırılmasının ve yine, 2003 yılında Ziraat Bankası ve tarım kredi, ziraî kredi borçları yapılandırılmakla beraber, özellikle karantina uygulanan bölgelerde bu konuya özel bir statü tanınmasının, buradaki çiftçilerimize uygun bir yöntem olacağı kanaatini taşımaktayım.

Karantina bölgesinde karantina kaldırılmış olsa bile, tohumluk patates üretimine kesinlikle izin verilmemelidir.

Bölge çiftçilerine organik üretim metotları ve toprak iyileştirmeleri konularında teknik destek sağlanmalı; hayvancılık, bölgede sektörel bazda mutlaka desteklenmelidir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; patates üreticilerimizin sorunlarının çözümüne yönelik birkaç genel öneriyi de dikkatlerinize sunarak sözlerimi toparlamak istiyorum. Patates üretim alanlarının ülke ve bölgeler düzeyinde planlanmasının, yetiştirme amacına göre, erkenci üretim alanı, tohumluk üretim alanı, ana mevsim üretim alanı olarak belirlenmesi son derece önemlidir. Yurtiçi ve yurtdışı pazar beklentileri dikkate alınarak, üretimde yer alacak çeşitler belirlenmelidir.

Öncelikle, Komisyonumuzun kuruluş aşamasından bugüne kadar bizden yakın ilgi ve desteğini esirgemeyen önceki Tarım Bakanımız Prof. Dr. Sayın Sami Güçlü Beye, halen bu görevi yürüten Değerli Bakanımız Sayın Mehdi Eker Beye de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Yine, komisyon çalışmalarımızda, birlikte mesai yaptığımız değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımıza, Komisyon görevlisi personelimize, teknik destek veren bürokratlarımıza, Komisyona katkı yapan tüm özel kuruluşlara da teşekkür etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, komisyon raporu üzerinde iki gündür yapılan müzakerelerdeki konuşmalarda, özellikle, bazı değerli milletvekili arkadaşlarımızın, gerçekten, patatesle ilgili, komisyon çalışlarımızla ilgili fevkalade güzel konulara değindiklerine beraberce şahit olduk; ancak, biz, bir araştırma komisyonu olarak görev yaptık; dolayısıyla, bizim çalışmalarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, komisyon çalışmaları ve bunun sonuçlarıyla ilgili konularla sınırlıdır. Dolayısıyla, burada, tarımla ilgili dile getirilen konulara, zannediyorum, Sayın Tarım Bakanımız cevap vereceklerdir; ancak, bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Başkan, süreniz doldu, 20 dakikayı çok geçtiniz; lütfen toparlayın.

(10/152, 216) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ERDOĞAN ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum, toparlıyorum.

Şimdi, akşam da oluyor, şöyle bir fıkra anımsatmak istiyorum. Köyde bir ağa var; köyde, onu kıskanan biri var. Şimdi, her seferinde, ağayla ilgili bazı şeyler söylüyor. Bir gün, ağa diyor ki: "Çağırın bakalım şunu huzura." Diyor ki: "Bak, arkadaş, ben seni çok severim. Bizim ölüm yakın olur, ben şu vasiyetimi yapayım. Öncelikle -başlıyor- filan yerdeki tarlayı, filan yerdeki bahçeyi..." Hoşuna gidiyor, "konuş" diyor, konuşturan konuşturuyor. Biraz sonra -vasiyette bulunuyor ya, hepsini ona bıraktı- verecek kısmını da tavsiye etmeye başlıyor, "filana olan borcum sana, şu kadar şu borcum sana" deyince "kapatın, ne diyor bu" diyor. Borç, alacağı geçince öyle diyor.

Tabiî, tarım konusunda, ülkemizin sorunlarının olduğunu, bu sorunların da yeni olmadığını biliyoruz. Gönül ister ki, çıkan hatiplerimiz, bu konuda yapılanları da, ellerini, şöyle, vicdanlarına koyarak, hakkı teslim etseler, zannediyorum, bu tür komisyon çalışmaları, Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaları daha nezih bir ortamda geçecektir diye düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekillerimiz; tekrar, Komisyonumuza, özellikle kurulma aşamasından bugüne kadar destek veren Türkiye Büyük Millet Meclisimizin siz değerli üyelerine ve katkı veren tüm diğer kuruluşlara, Komisyonumuz ve çilekeş patates üreticilerimiz adına en derin şükranlarımı sunuyor, fedakâr patates üreticilerimize hayırlı ve bereketli bir hasat dönemi temennisiyle, Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker söz istediler. Şimdi sözü ona vereceğim. Sayın Bakandan sonra, İçtüzük hükümlerine göre son söz milletvekilinin olduğu için, Mehmet Elkatmış bu imkândan yararlanacak, o da konuşacak.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 895 sıra sayılı patates üreticilerinin sorunlarını araştırma komisyonu raporu üzerinde Hükümet adına söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, patates, beslenmede tahıllardan sonra en fazla kullanılan üründür; gerek ucuz olması gerekse birim alandan yüksek verim alınması, besin değerinin yüksek olması, sindirim kolaylığı, kullanım alanının geniş olması ve her çeşit iklimde yetişme imkânının bulunması sebebiyle, hemen hemen dünyadaki bütün ülkeler tarafından üretilmektedir.

Türkiye'nin patates üretim alanı 200 000 hektardır, üretim miktarı ise 5,5 milyon tondur. Ülkemiz, üretim alanı bakımından dünyada 8 inci, üretim miktarı açısından 11 inci, dekara verimi açısından, ortalama 2 650 kilogram verimiyle de 7 nci sırada yer almaktadır. Patates üretimimizin yüzde 13'ü tohumluk, yüzde 16'sı aileiçi tüketim, yüzde 3'ü hayvan beslenmesinde ve yüzde 68'i ise pazara arz edilmek suretiyle tüketilmektedir. Türkiye'nin son on yılda en fazla ihraç ettiği ürünler içerisinde patates ilk 10 ürün içerisinde yer alıyor. İhracat büyük oranda Ortadoğu ülkelerine yapılmakta ve toplam patates ihracatımız 2004 yılında 137 000 ton olarak gerçekleşmiş, ekonomimize de 13,5 milyon dolar değer kazandırmıştır. Ülkemizin genel ihracat değerleri göz önüne alındığında, patateste üretim potansiyelinin tamamının kullanılmadığı görülebilmektedir. Örneğin, Türkiye'yle benzer iklim özelliklerine sahip olan Mısır, Fas ve İtalya gibi ülkeler, ürettikleri turfanda patatesi büyük oranda Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ederlerken, Türkiye, turfanda ve ana üründe pazarlama sorunu yaşayabilmektedir.

Türkiye'nin patates üretiminde kendine yeterli olması nedeniyle, ithalat yok denecek kadar azdır, mevcut ithalat da, daha çok, Hollanda ve Almanya'dan anaç kademede tohumluk olarak yapılmaktadır. 2004 yılında, 9 000 ton tohumluğa karşılık, 5,8 milyon dolar döviz ödenmiştir.

Değerli arkadaşlar, ben, değerlendirmemi yaparken, böyle, sorunları, çözümleri ve neler yaptığımızı, satırbaşları itibariyle söyleyeceğim. Üretim ve ticarette -patatesin- karşılaştığımız sorunlar, üretim maliyetlerinin yüksek olması, tarım işletmelerinin küçük ve arazilerinin çok parçalı olması, ekim nöbetine uyulmaması ve gübre, ilaç ve su gibi girdilerin aşırı miktarda kullanılması, yüksek miktarda kullanılması, sanayi ihtiyacı yerine daha çok sofralık patates üretiminin yapılması, arz-talep dengesine göre üretimin dizayn edilememesi, gerçekleştirilememesi, üretici örgütlenmesinin yetersiz olması, üretim ve pazar uyumunun tam olarak sağlanamaması, fiyatların istikrarlı olmaması, hastalık ve zararlılarla mücadelenin etkin yapılamaması, sertifikalı tohumluk kullanımının olması gerektiği düzeyde gerçekleşmemesidir.

Bu sorunların çözümü için de, değerli arkadaşlarım, üretici birliklerinin kurulmaları -ki, biz, Hükümet olarak yaptığımız ilklerden bir tanesidir, Üretici Birlikleri Yasasını çıkardık ve buna dair birçok düzenleme ve destek mekanizması getirdik- ekim nöbetine uyulması, pazar şansı yüksek ürünlerin tercih edilmesi, sertifikalı tohumluk kullanılmasının artırılması, sanayie yönelik üretim yapılması, ürün çeşit ve kalite konularında sözleşmeli üretime geçilmesi, ihracata yönelik çeşitlerin tercih edilmesi, insan ve çevre sağlığına zarar verebilecek girdilerin kullanımında muhakkak surette bir kısıtlama temin edilmesi, sağlanması; sanayi artıklarının değerlendirilmesine yönelik ünitelerin oluşturulması; bunlara ilaveten, uluslararası standartlara uygun ambalajlama, paketleme ve depolama imkânlarının geliştirilmesi, üreticilerimiz ve ülkemiz açısından son derece önem kazanmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Bakanlık olarak ne yapıyoruz; onu da kısaca arz etmek isterim. Bakanlığımız, biraz önce belirttiğim sorunlar ve yapılması gerekenler arasında böyle bir uyumun sağlanabilmesi, bu değişim şartlarının oluşturulabilmesi için acil yasal düzenlemeler ve öncelikli politikaları belirlemiştir. Önümüzdeki dönemde ekonomik, sosyal ve uluslararası gelişmeler boyutunu bir bütün olarak ele alan, örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir sektörün, bir tarım sektörünün oluşturulması hedeflenmektedir. Bu bağlamda, ülkemizde üretilen sertifikalı tohumluk kullanan üreticilere, ilk defa, dekara 18 YTL ilave destek verilmiştir. Bu miktar, tohumluk maliyetinin yüzde 15'ini karşılamaktadır. Bu, 17 ilimizde bu şekilde kullanılmakta; ancak, bizim tespitlerimize göre burada başvuru sınırlı olmaktadır. Bu nedenle, biz -başvuruların, tabiî ki, ihtiyaçlarını karşılayacağız; bunların parasını ödeyeceğiz, ödüyoruz- 2006 yılında da bu tohumluk destek miktarını artıracağız; onu da huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Yine, bu, patatesin tohumluğu meselesi son derece önemli bir konudur. Biz, bu konunun önemine binaen, Hükümet olarak, Bakanlık olarak ülkesel patates tohumluk üretiminin geliştirilmesi projesini hazırladık, bu projeyi TÜBİTAK'a sunduk ve bu proje TÜBİTAK tarafından kabul edildi. Üç yıl süreyle yapılacak bu projenin maliyeti, bütçesi  1,6 trilyon TL'dir. Bu da, bizim patates tohumluğunun geliştirilmesiyle ilgili olarak yaptığımız bir çalışmadır.

Patates hastalıklarının yoğun olduğu yerlerde alternatif ürün yetiştiriciliği teşvik edilmektedir. Ayrıca, üreticilerimizin eğitim ve yayım hizmetlerine ağırlık verilmekte, çeşit geliştirme ve teknoloji kullanımı yaygınlaştırılmaktadır.

Bildiğiniz gibi, sulamada kullanılan -her ne kadar muhalefet sözcülerimiz bu konuları çok sık ve bazen de rakamları farklı bir şekilde ifade etseler de, burada, bunları, tabiî, ifade etmek gerekiyor- elektrik enerjisi maliyetlerinin düşürülmesi için de destek verilmekte. Ayrıca, doğrudan gelir desteği gibi yaygın destekler patates üreticilerine de uygulanmaktadır.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi, 1.4.2004-31.5.2004 tarihleri arasında patates ihracatını artırmak için Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonundan patates ihracatçısına da ton başına 19 dolarlık bir ihracat iadesi uygulanmıştır. Patates siğili bulaşan alanlarda patates üretimi çok olumsuz etkilenmektedir. Bu hastalıkla bulaşık olan alanlarda patates üretiminin hangi şartlarda yapılması gerektiği bizim tarafımızdan önemle üzerinde durulan bir konu ve buna dair de, biz, patates siğiliyle mücadele hakkında bir tebliğle bunu yayınladık ve bunun uygulamasını yapıyoruz. 

Bu kapsamda, Bakanlığımızca, Niğde, Nevşehir, Ordu ve Giresun İllerinde yaklaşık 21 000 dekar alanda hastalık tespit edildi. Bu alanlar, 6968 sayılı Ziraî Karantina ve Ziraî Mücadele Kanunu gereğince karantinaya alındı, patates ile yumrulu bitkilerin üretimi belirli bir süre için bu bölgede yasaklandı. Yasaklanan alan, güvenlik bölgeleriyle birlikte, Nevşehir ve Niğde'de yaklaşık 15 000 hektardır. Üretimin yasaklandığı bu yerlerde sürdürülebilir tarım açısından patates yerine yetiştirilecek üründen elde edilen gelir ile patatesten elde edilen gelir arasındaki farkın üreticiye ödenmesiyle, hem çiftçi mağduriyeti giderilmeye çalışılmakta hem de hastalığın yayılmasının önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Bu amaçla, hastalığın görüldüğü bölgelerde çiftçilere üç yıl tazminat ödenmesi öngörülmüştür. Patates yerine yağlı tohumlu bitkileri eken çiftçilerimize dekar başına 75 YTL, çok yıllık yem bitkisi ekenlere 200 YTL, tek yıllık yem bitkisi ekenlere 60 YTL, buğday, arpa ve yemeklik dane baklagilleri ekenlere 20 YTL, meyve bahçesi tesis edenlere 350 YTL ödeme yapılmıştır. Buğdayla ilgili tebliğde bir değişiklik yapıldı, ben göreve geldikten sonra, talep üzerine; onu da 40 YTL'ye çıkardığımızı burada belirtmek istiyorum. Bununla ilgili olarak 15 trilyon TL kaynak aktarıldı. Bugüne kadar bunun 6,5 trilyon TL'si çiftçilerimize ödendi, yıl sonuna kadar da 7,5 trilyon TL ilave para ödenecektir; onu da ifade etmek istiyorum. Muhalefet sözcümüz, işte, ödenmedi falan, ödeniyor, ödenmiyor falan dedi; ama, ödüyoruz, ödeyeceğiz, yıl sonuna kadar tamamlanacak.

Değerli arkadaşlarım, tarımla ilgili genel politikalar hakkında da kısaca bir bilgi arz etmek istiyorum. Türk tarımının gelecekteki yapısını etkileyen önemli uluslararası gelişmeler yaşandı, bildiğiniz gibi. Bunlar, Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşmasının yürürlüğe girmesi ve Avrupa Birliği adaylık sürecinin başlamasıdır. 1995 yılında yürürlüğe giren Dünya Ticaret Örgütü Tarım Anlaşması, tarım ürünleri ticaretinin liberalleşmesi için birçok tedbiri uygulamaya koymuştur. Gelecek beş yılda önümüzü görebilmek açısından, 2006-2010 yılları arasında uygulanmak üzere, Bakanlığımızca bir tarım strateji belgesi hazırlanmış ve Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Bu belgede, değişen ve gelişen beklentiler ışığında, önümüzdeki dönemde yürütülecek tarım politikalarının temel doğrultuları belirlenmekte, uygulanacak destekleme araçları tanımlanmakta ve bunların bütçe payları tespit edilmektedir. Yeni tarım stratejisi, sektörde yatırım yapan çiftçiler, sanayiciler, kredi ve sigorta kuruluşları ile kamu kuruluşları için bir rehber niteliğindedir. Bu durum,yatırımların planlanması açısından  da kolaylık sağlayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tarım strateji belgesiyle uygulayacağımız destekleme araçları konusunda da sizlere kısaca bilgi arz etmek istiyorum. Bu araçlar, doğrudan gelir desteği ödemeleri, fark ödemeleri; yani, çiftçinin piyasa fiyatı ile hedef fiyatı arasında maruz kaldığı fiyat açığının ödenmesi kendisine, hayvancılık destekleri, kırsal kalkınma destekleri, telafi edici ödemeler, ürün sigortası prim destekleri, çevresel amaçlı destekler, ar-ge ve ihracat teşvikleri olarak belirlenmiştir.

Değerli arkadaşlar, muhalefet sözcüsü arkadaşlarım, tabiî, patates komisyonu raporu konuşması esnasında tarımla ilgili çok değişik rakamlar verdiler, Hükümetin desteklemelerinin yetersiz olduğunu söylediler ve birtakım rakamlar verdiler. Tabiî, değerli arkadaşlarım, bu rakamların çoğu maalesef doğru değildir.

OECD ülkeleri içerisinde destek oranının en az düzeyde Türkiye'de olduğu söylendi. Değerli arkadaşlarım bu doğru değildir. OECD ülkeleri içerisinde gayri safî millî hâsılasının yüzde 4,4'ü tarımsal desteklere ayrılan ülke Türkiye'dir. Türkiye, OECD hesaplamalarına göre, gayri safî millî hâsılasının, yani, 300 küsur milyar doların üzerindeki bir rakamın yüzde 4,4'ünü tarımsal desteklere ayırmaktadır. Bu, OECD'nin raporlarında yer almaktadır.

Bir karşılaştırma yapmak bakımından, yüzde 4,4 ne demektir; bu konuda size bir örnek vermek istiyorum: Avrupa Birliğinde gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,5'i, ABD'de ise bu oran gayri safî millî hâsılanın yüzde 1,7'sidir.

Şimdi, yine, üre gübresinin fiyatından bahsetti bir arkadaşımız, 470 000 lira dedi. 470 000 lira değil 400 000 liradır değerli arkadaşlarım. Ben, bunların, tabiî, tamamına -çünkü, çok sayıda rakam söyledi- buradan hepsine tek tek cevap verecek imkâna sahip değilim; ama, gerekirse, bu rakamların tek tek hepsini ben yazılı olarak sayın vekilimize sunarım.

Ancak, şunu ifade ediyorum: Her ülke, kendi imkânlarına göre desteklemelerini yapmaktadır. Türkiye'nin tarımda çalışan nüfusunu Avrupa ülkeleriyle kıyas etmediğimiz zaman, Türkiye'nin aldığı, Türkiye'deki çiftçilerimizin aldığı desteklerin Avrupa'daki destekle mukayese edilmesi bize doğru fikir vermez, bizi doğru bir yere götürmez. Fert başına millî geliri 25 000 dolar olan bir ülke ile fert başına millî geliri 4 000 dolar olan bir ülkenin destekleme miktarını karşılaştırmak hakkaniyete ne kadar uyar.

Avrupa Birliğinde 100 çalışan insanın 6'sı, bilemediniz 7'si tarımda çalışıyor. Bunun anlamı şudur arkadaşlar: Bunun anlamı, evet, orada tarım destekleniyor; ama, bu tarımın desteklenen kısmına 96 kişi veya 94 kişi bir para aktarıyor, biriktiriyor, bunu 6 kişiye veriyor demektir. Amerika'da bu 98 kişinin 2 kişiyi desteklediği manasına geliyor; ama, bizim ülkemizde 60 kişi 40 kişiyi destekliyor arkadaşlarım.

Şimdi, biz, bu gerçekten yola çıkarak, bunları da hesaba katarak, gelir durumumuzu, şartlarımızı zorlayarak, çiftçimizi, üreticimizi kesinlikle devraldığımız noktadan çok daha iyi bir noktaya getirdik; bunu iddia ediyoruz, rakamlar da bunu söylüyor, istatistikler de söylüyor ve daha da ileriye götüreceğiz.

Şimdi, değerli bir arkadaşım şunu söyledi: "Efendim, neoliberal politikalar, tarımı Türkiye'de bitirdi, bitiriyor."

Değerli arkadaşlar, ben size bir soru sormak istiyorum: Türkiye, geçen yıl 2,5 milyon ton hububat aldı; bu sene, Türkiye'de, devletin Toprak Mahsulleri Ofisinin aldığı hububat miktarı 5 milyon ton ve dünyada, buğdayı örnek vereceğim, dünyada buğdayın tonu 90 dolar, 100 dolar; buğdayın tonunun bize maliyeti 290 dolar. Şimdi, bu, neoliberal bir politika mıdır değerli arkadaşlar; ben, bunu, sizlerin takdirine arz etmek istiyorum. Biz, bu sene, 5 milyon ton hububat aldık. Şunu da söyleyeyim; iktidarımız döneminde, Hükümetimiz döneminde, Türkiye'de tarımsal ürünlerin üretiminde sürekli bir artış meydana geldi. Eğer hakikaten tarım çöktüyse, tarım çöküyorsa, bu üretim miktarı nasıl oluyor da artıyor?!

Eğer Türkiye'de 2-2,5 milyon ton mısır üretimi 4 000 000 tona çıkıyorsa; Türkiye, tarihinde ilk defa mısır üretimi bakımından kendine yeterli hale geliyorsa; bu, Türkiye'de mısır üretiminin arttığını, mısır tarımının, mısır üretiminin…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Maliye Bakanı neden ithal ediyor mısırı?!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşım, buraya gelir konuşursun. Nezakete davet ediyorum; yani, çok gürültü yapmayın, konuşmamın insicamı bozulmasın. Biraz önce arkadaşlarınız konuştu.

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen soruma cevap ver, neden ithal ettiniz?!

RECEP KORAL (İstanbul) - Soru-cevap kısmına gelince sorarsın!

BAŞKAN - Yerinizden konuşmayın lütfen…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye, tarihinde ilk defa mısır üretimi bakımından kendi kendine yeterli hale gelmiştir, ithalat yapmaktan kurtulmuştur. Türkiye, bizim AK Parti İktidarımız döneminde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan, süreniz doldu, tolerans da gösterdik; tamamlayın lütfen.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Türkiye, bizden önceki dönemlerde, 18-19 milyon ton buğday üretiyordu arkadaşlar; ama, bu 18-19 milyon ton ürettiği buğdayın kaliteli olmaması sebebiyle, ayrıca Türkiye her yıl 1-1,5 milyon ton buğday ithal ediyordu, kaliteli buğday ithal ediyordu ve bu kaliteli buğdayı paçal yapıp, un yapıp, yüzde 10 ithal buğdayı yüzde 90 yerli buğdayla karıştırıp, paçal yapıp un olarak satıyordu.

Değerli arkadaşlarım, bizim iktidarımız döneminde, Türkiye, buğday üretimini 21 000 000 tona çıkarmıştır ve bu 21 000 000 tonun da tamamı kaliteli buğdaydır; kaliteli buğday olması hasebiyle de, Türkiye, artık, kaliteli buğday ithal etmek durumundan çıkmıştır. Türkiye, ithalatını, ihtiyacını kendi üretimiyle karşılayacak duruma gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Fiyat ne?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Fiyatı, bizim aldığımız fiyatı size söyleyeyim…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - 1 bardak çay 1 kilogram buğday…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Değerli kardeşim, o kadar bağırmanıza gerek yok, ben size söylüyorum…

TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kulağınız duymuyor da, onun için!..

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Müsaade edin… Müsaade edin, ben konuşuyorum…

Bakın, Toprak Mahsulleri Ofisinin ortalama buğday alım fiyatı 330 000 liradır. Bu sene, hububat üreticisine, ortalama 25 günde, 1,5 katrilyon lira para ödedik ve 330 000 lira Ofisin ortalama alım fiyatıdır, artı 30 000 lira da prim veriyoruz; bu ediyor 360 000 lira. 360 000 lirayla, biz, 5 000 000 ton hububat aldık, 4 180 000 tonu buğdaydır. Şimdi, eğer, vatandaşımız bize getirdiyse, vatandaşımızın buğdayını ortalama olarak bu fiyattan aldık.

Değerli arkadaşlarım, eğer, bir şahıs, kendi şahsî sebepleriyle, özel sebeplerle, gidip de bir tüccara, bir şekilde, bir yere verdiyse, o, bizim yapabileceğimiz bir şey değildir, bizim ona müdahale etme, insanların arasındaki serbest ticarete müdahale etme imkânımız yok; ama, bizim kapılarımız ve silolarımız açıktır ve biz, 4 200 000 tonu buğday olmak üzere,  5 000 000 ton hububat aldık bu sene.

Gübre ve mazot konusunda, üreticilerimizin fiyat yüksekliğinden haklı olarak şikâyetleri vardır; doğrudur; çünkü, biz iktidarı devraldığımızda hampetrolün varili 22 dolardı, 70 dolara çıktı. Biz iktidarı devraldığımızda üre gübresinin hammaddesi olan amonyağın tonu 150 dolardı, 300 dolara çıktı; bunlar, uluslararası piyasanın rakamlarıdır; ama, biz, hem gübre için hem mazot için destek verdik. 683 trilyon…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Bakan, sürenizi 5 dakika aştınız; lütfen, toparlayın.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sorular soruldu, ben cevap veriyorum; aksi takdirde, muhalefet temsilcileri haklı olarak diyorlar ki, sorularımıza cevap vermiyorsunuz.

Şimdi, efendim, 683 trilyon liranın 410 trilyon lirası mazot desteği olarak 350 ilçemize ödendi, kalanlarına da 14 Ekim günü ödenecek, mazot ve gübre parası; yarısı, geçen ayın, eylülün ilk yarısında ödendi.

Dolayısıyla, biz bu ihtiyaçların da farkındayız. İmkânlarımızı tabiî ki üreticilerimiz için kullanıyoruz, kullanacağız, kullanmaya devam edeceğiz. Bu paraları hortumcuya değil, üreticilerimize vereceğiz ve ben bu duygularla Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Mehmet Elkatmış, İçtüzük hükümlerine göre son söz milletvekilinin hakkıdır gereği size söz veriyoruz.

Nevşehir Milletvekili Sayın Mehmet Elkatmış, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şahıs adına konuşma süreniz 10 dakika.

MEHMET ELKATMIŞ (Nevşehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bana bu imkânı verdiği için, başta Sayın Başkanımız olmak üzere, Sayın Bakana teşekkür ediyorum.

Patates üreticilerinin sorunlarının tespiti için kurulan komisyon, raporunu Genel Kurulumuza takdim etmiştir. Gerçekten, güzel bir rapor hazırlanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kuruluşundan bugüne kadar birçok güzel rapor hazırlanmıştır; ama, bir üzüntümü belirteyim ki, bu raporlar hep arşivlerde kalmıştır, ne kimse okumuştur ne de onun gereği yerine getirilmiştir. İnşallah, bundan böyle, bu raporlar dikkate alınır, en azından, gerek milletvekili arkadaşlarımız tarafından gerekse ilgililer tarafından okunur ve o zaman faydalı olur; yoksa, komisyonların kurulup raporların verilmesi meseleyi halletmiyor. Bu dileğimi belirtmek istiyorum ve raporu hazırlayan arkadaşlarımıza da çok  teşekkür ediyorum.

Yine, benden evvel konuşan değerli arkadaşlarımız patatesin önemini, üreticilerin sorunlarını çok açık bir şekilde dile getirdiler, Sayın Bakan da bunlara cevap verdi ve ilave olarak birtakım ek bilgiler verdi. Tabiî, patatesin ne kadar önemli olduğu böylelikle ortaya çıkıyor ve de bir gerçektir; çünkü, buğdaydan sonra, belki buğdayla eşdeğerde olmak üzere, patates, gerçekten de en önemli bir gıda maddesidir; sadece gıda maddesi de değil bir sanayi ürünüdür.

Ben, onbeş yıldır milletvekiliyim. Onbeş yıldır da her dönemde, bu kürsüden defalarca ve defalarca patates konusunu dile getirdim ve birçok bakan arkadaşlarımız da cevaplar verdiler, ek bilgiler verdiler. Orada bir bakanımız geçen dönemde ifade etmişti "patatesten üçyüz çeşit ürün elde ediliyor" dedi. Bu, sadece yiyecek olarak değil, sanayi ürünü olarak da... Çok orijinal şeyler de söylemişti; ama, maalesef, bu kadar geniş bir alana hitap eden patates, gıda maddesi olarak, sanayi ürünü olarak, bugün perişan halde ve patates üreticileri perişan halde ve bunların sorunlarının araştırılması ve çözüm yollarının bulunması için, biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, komisyon kuruyoruz. Tabiî, bu, gerçekten de acı bir şey; patatesin gerektiği kadar değerlendirilmediğinin bir göstergesidir.

Gerçekten de patates üreticilerimizin çok büyük problemleri var, sıkıntıları var; yani, ekiminden sökümüne kadar, depolanmasından pazarlanmasına kadar, tüketimine kadar birçok problemleri var. Bu kadar önemli olan bir gıda maddesinin, bu kadar da çok problemlerinin olması ve neredeyse patates üreticilerinin sıkıntı içerisinde kalması… Hatta, birçok patates üreticisi vatandaşlarımızın, ben, şahsen, iflas ettiğini, silindiğini biliyorum. Yani, o zaman şu oluyor; patates, talihsiz bir gıda maddesi demek daha doğru olabilir. Bir kere, nedir bu problemler? Bilinmeyen şeyler de değil bunlar tabiî, yıllardır konuşuluyor, hep devletin bütün kademeleri bunu biliyor, üreticilerimiz bile, hepimiz biliyoruz. Problem nedir; bir kere, patatesin girdileri çok pahalı değerli arkadaşlar. Girdiler nedir; işte, tohum, elektrik, mazot, gübre ve ilaç. Şimdi, bunları teker teker ele aldığımızda kısaca, tohumdan başlarsak, bir kere, tohumları ithal ediyoruz biz; patatesi biz üretiyoruz, ama, tohumu ithal ediyoruz; bu, gerçekten de acı bir şey. Tohumculuğun mutlak surette desteklenmesi lazım. Bu dönemde tohumculukla ilgili bir kanun çıktı; inşallah, bu kanun faydalı olur ve tohumculuk da gerekli desteği bulur, artık, biz, kendi tohumumuzu, ülkemiz şartlarına uygun olan tohumu üretebilme imkânını buluruz.

Tohumu ithal ediyoruz. Hem çok pahalı bu tohum; ama, bu tohum da uygun tohum değil. İşe yaramayan tohumlar Türkiye'ye geliyor. Ben burada söylemek istemiyorum, bilenler söylüyorlar; diyorlar ki, affedersiniz, Avrupa'da -birçok tohum çeşidi- domuzlara yedirilen tohumlar Türkiye'ye maalesef ithal ediliyor. Burada tohumların ismini de vermek istemiyorum. İyi tohumlar da var.

Ama, her şeye uygun tohum var. Kızartmalık tohum ayrı, sanayilik tohum ayrı, yemeklik tohum ayrı, kumpirlik ayrı; birçok çeşidi var patatesin; ama, uygun tohum ithal edilmiyor. Orada ucuzdur diye geliyor, burada pahalı bir fiyatla tohumlar milletimize ektiriliyor ve çoğu kere de, bunlar denetimden de uzak olduğu için hastalıklı tohumlar ithal ediliyor. İşte, hastalık geldi… Kendiliğinden gelmedi bu hastalık, bir yerlerden geldi.

Bir gün, hiç unutmam, milletvekili olmadan evvel, 1970'li yıllarda, büroma, avukatlık yaparken tarım il müdürümüz geldi, bir kibrit kutusunun içerisinde bir böcek getirdi "bu böceği buldum" dedi; Mehmet Demir isminde. 1976'da filandı zannedersem... "Bu böcek eğer bir yaygınlaşırsa, tarımı mahveder" dedi ve gerçekten de öyle oldu. 5-10 sene sonra, bu böcek, öyle bir sardı ki… Çiftçi, bugün, en büyük mücadeleyi bu böcekle yapıyor ve tabiî, çok pahalıya mal oluyor; ama, Allah'a şükür önlendi. Ama, bu böcek bir yerden geldi bize.

Şimdi de, patates siğili diye bir hastalık geldi; gerek Nevşehir'de, gerek Niğde'de ve gerekse Ordu Aybastı'da bir karantina uygulanıyor; yasak kapsamına alındı.

Şunu demek istiyorum: Tohumu biz üretmeliyiz, ucuza mal etmeliyiz veya vatandaşa bir kazık atılmamalı tohumda ve tohumların da hastalıklı olup olmadığı iyi kontrol edilmeli; bunu diliyorum.

Elektrik meselesi… Gerçekten, elektrik çok pahalı ve Türkiye'de, patates ekilen bölgelerde, özellikle Nevşehir, Niğde gibi bölgelerde, bu, daha da önem arz ediyor; çünkü, bizim orada tek ürün alınıyor değerli arkadaşlar. Buralar yeraltı suyuyla sulanıyor. Baraj falan yok. 200-300 metre yeraltından su temin ediliyor. O da, tabiî ki, çok daha pahalı oluyor, patatesin maliyetini çok artırıyor.

Şu anda, Nevşehir'de, tarımsal üretimde, elektrik borcu 120 trilyon liraydı, yani, patates üreticisinin elektrik borcu. Bunun ödenmesi mümkün değil arkadaşlar, buna da bir çözüm bulmamız lazım. Hiç değilse, bu yasaklanan bölgelerde, bir avantaj getirmemiz gerekiyor ve vatandaşın, üreticinin, işte, bundan sonra elektrik borcunu ödememesi gibi bir problemi olmaması için de, mutlak surette, kart sistemine geçmemiz gerekiyor. Yoksa "nasıl olsa parayı ödemeyeceğim" diyor vatandaş, dağa taşa patates ekiyor ve ondan sonra da… Tabiî, elektrik parasını ödese, içeriye girecek "en iyisi, ne yapayım; elektrik parasını ödemeyeyim" diyor. İşte, bu miktar, maliyetin yüzde 40'larına, yüzde 50'lerine kadar varıyor; o zaman, işte, el elde, baş başta bir durumla karşı karşıya kalıyor. Onun için, elektrikte bir düzenleme yapıldı; ama, yetersiz. Mutlak surette, bu borçları tahsil etmemiz lazım, yeni bir düzenleme yapmamız lazım, doğru bir düzenleme yapmamız lazım. Yapılan düzenleme doğru değil ve hiç değilse, bu yasak kapsamında olan yerlere bir avantaj tanınması gerektiğine inanıyorum.

Sanayii yok dedim. Bakınız, değerli arkadaşlar, bu kadar önemli olan gıda maddesi, sanayi için de bu kadar önemli; cips fabrikalarını hariç tutarsak, patatesin Türkiye'de tek bir tane sanayii var, o da, patates unu fabrikası. Bu fabrika Nevşehir'de 1970'li yılların başında kurulmuştu, o da özelleştirildi; ama, çalışmıyor. Niye çalışmıyor; patates unu yapıyor; sanayi tipi tohum olmadığı için çok pahalıya mal oluyor patates unu. Kullanım yeri de yok. Türk Standartları Enstitüsü bir standart da geliştirmiş değil. Katma Değer Vergisi buğday ununda yüzde 1 iken, patates ununun Katma Değer Vergisi yüzde 18. Bunun için büyük mücadeleler de verdik; ama, bir türlü fayda sağlayamadık; ama, şu arada bir şey olduysa onu da bilmiyorum, onu da hemen söyleyeyim.

Ben Nevşehir için ifade ediyorum; patates üreticilerine, Nevşehir'de, devletin hiçbir yatırımı olmadı şimdiye kadar. Niçin olmadı; vatandaş kendi suyunu kendi getirdi, kuyu vurdu, 200 metre, 300 metre… Elektriğini kendisi getirdi, devletin tek kuruş katkısı yok. Tabiî, tabanfiyatı da yok; alıcısı devlet olmadığı için, fabrikası olmadığı için bir tabanfiyat uygulaması da yok. Teşvik falan da yok zaten, arkadaşlarımız ifade ettiler. O zaman, yalnız kendi kaderiyle baş başa kaldı, ondan sonra da, birtakım sıkıntılar doğdu.

Tabiî, zaman çok az olduğu için. Sayın Başkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Elkatmış, süre doldu; bir katkıda bulunun, toparlayın lütfen.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, suiistimal etmeyeceğim toleransınızı.

Şimdi, patates yasaklandı, işte, biraz önce ifade ettiğim bölgelerde. Gerçekten, burada çok büyük sıkıntılar var arkadaşlarım. Sayın Hükümetimiz, Sayın Bakanlarımız, gerçekten, bu konuda çok özveri gösterdiler. 15 trilyon liralık bir kaynak aktarıldı. Bunun da, Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi 5,5 trilyon lirası kullanıldı; ama, bu yeterli değil. Burada, tabiî, biraz da, zamanında olmadı bu destek; çünkü, vatandaş, ürününü ekti, buğday ekti, başka şeyler ekti. Ne zaman ekti; işte, bu mevsimlerde ekti. Peki, teşvik, destek ne zaman açıklandı; zannedersem mart ayının 9'unda. Şimdi, iş işten geçti. Parayı ne zaman aldı; ağustos ayının sonlarına doğru aldı.

Bu, yanlış arkadaşlar. Bu, zamanında verilmeli, açıklanmalı. Vatandaş, üretici ona göre hesabını kitabını yapmalı, ne ekeceğine karar vermeli, onu ekmeli ve parasını da zamanında almalı.

Tabiî, yasaklamak kolay; ama, vatandaş ne yapacak; bir şeyler ekecek. Bu destek miktarının artırılması gerekiyor; yasağın katıksız uygulanması için desteğin artırılması gerekiyor; bir.

İki: Alternatif ürünlerin iyi tespit edilmesi lazım. Toprak tahlillerinin yapılması lazım. Vatandaşa deniliyor ki: "Toprak tahlilini yaptır, gel." O da, tabiî, büyük bir paraya matuf. O zaman, devletin, burada, gerekli toprak tahlil laboratuvarlarını kurması lazım, bedava, parasız yapması lazım veya daha cüzî bir parayla yapması lazım. Bu konuda ziraat odalarımızın da desteği hazır, onlar da katkıda bulunacaklarını ifade ediyorlar. Bizim bölgemizde, mutlak surette, toprak tahlili yapılacak bu laboratuvarın kurulması gerekiyor, bu hastalıkla ciddî bir mücadele edilebilmesi ve desteklerin kullanılabilmesi için.

Tabiî, üretimde vatandaşın başka yönlere kaydırılması gerekiyor. O da nedir; hayvancılığın, mutlak surette, bizim bölgemizde desteklenmesi gerekiyor. Buna çok önem veriyoruz değerli arkadaşlar. Yoksa, bu yasaklamanın pek bir değeri olmayacak; devlet ile vatandaş karşı karşıya kalacak, sıkıntılar doğacak, biz de büyük sıkıntı içerisinde olacağız. O bakımdan, ben, bu konuda biraz daha fazla destek istiyorum, talep ediyorum. Ayrıca, bunun, zamanında olmasını talep ediyorum.

Patates sanayiinin de teşvik edilmesi lazım. Sanayi olmadan ne yapacak; içtüketimde bu gitmiyor, ihracat da çok zorlaştı; çünkü, artık her yerde ekiliyor. İhracatta teşvik primi verildiğinde, o da çok sonraları açıklanıyor. Mesela, evvelki yılda nisan ayında açıklandı. Zaten, o tarihlerde patates kalmıyor ki. İhraç edilme imkânı da yok o tarihlerde. O zaman, pratik olarak bunun bir manası da yok. O zaman, açıklanmaması daha iyi olur diye düşünüyorum.

Şimdi, tabiî, Pakistan'da, Hindistan'da, Keşmir'de bir deprem oldu. Bizde de patates bol. Buralara hiç değilse bu patatesleri biz gönderirsek yardım olarak, devlet böyle bir çalışma içerisinde olursa, hem onlara büyük ikram olur, bu önemli gıda maddesini elde etmiş olurlar hem de üreticimizin yüzü biraz daha güler ve artık  burada bir sıkıntı olmaz.

Tabiî, patatesin meselelerini konuşmakla bitmez.

Bir şey daha ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlar; o da bizim bölgemize has olduğu için yine patatesle ilgili. Bakınız, dünyada en büyük yeraltı depoları Nevşehir'dedir. Türkiye'nin bütün narenciyesi bizim orada kalır, bütün patatesler, 1 000 000 tonun üzerindeki patates bizim orada depolanır, bütün cips fabrikaları da bizim orada depolar patateslerini, tohumluklar bizim orada depolanır; ama, depocuların ne yapacağını kimse… Depo Kanunu çıktı, teşekkür ediyorum; ama, problemi çözmedi arkadaşlar. Bir depoya ruhsat almak için depo sahipleri beş yıl uğraşıyorlar, yine ruhsat alamıyorlar. Ruhsat alırken de diyorlar ki, bunun bir standardı yok, bu betonarme bina mı, başka bina mı, çok yüksek… Tam şeyi belli olmadığı için, bunun, Bakanlıkça; yani, Bayındırlık Bakanlığınca, betonarmeden mi alacak, hangi emsal şeyden inşaat maliyetinden alacak… En şey diyorlar, beton üzerinden alıyorlar. O zaman da 500-600 milyar sadece prim ödemek zorunda kalıyor.

BAŞKAN - Toparlayalım lütfen.

MEHMET ELKATMIŞ (Devamla) - Bu ne demek; olmasın demek. Tabiî, bunlara bir çözüm bulunması gerekir; ama, bu bizim için, bizim bölgemiz için çok önemli. Bu konularda hükümetin duyarlı olduğunu biliyorum; çünkü, Sayın Bakanımıza konuyu ilettik, geçenlerde toplantı yapıldı ve bir komisyon da kuruldu Bakanlık bünyesinde, acil tedbirlerin alınması için. Sayın Bakanımıza da hassaten teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Elkatmış pratik bir öneride bulundu; ama, tarihî yanı da var. 19 uncu Yüzyılın sonlarında patatesin temel gıda olduğu İrlanda'da büyük bir kıtlık oluyor ve o zamanki devletimiz onlara patates yardımında bulunuyor; hâlâ İrlanda'da bu konuşuluyor. Dost ve kardeş Pakistan'a, Hindistan'a da böyle üretim fazlası olan gıda ürünlerini özellikle göndermekte büyük yarar var. O da ciddî yarar sağlayacak bir öneri olarak sizin konuşmanızda dikkatimi çekti. Teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan, ayrıca, yerinden bir katkıda bulunmak istiyor, konuşmak istiyor.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Evet.

BAŞKAN - Sayın Bakana söz veriyoruz.

Buyurun Sayın Bakan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben Sayın Elkatmış'ın konuşması içerisinde yer alan bir hususla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum. Sayın Elkatmış, tabiî, hangi dönemi ve hangi çeşidi kastederek söyledi, bilmiyorum; ama, ithal edilen patates çeşitlerinin çok kalitesiz olduğu, hatta, işte, bunun, Avrupa'da, hayvanlara, domuzlara yem olarak yedirilen çeşitler olduğu hususunda bir cümle sarf etti. Ben, bir yanlış anlaşılma olmaması bakımından açıklama ihtiyacı hissediyorum. Tabiî, daha önceki dönemlerde hangi çeşitlerin ithal edildiği hususu kayıtlarda, arşivlerde var; ama, AK Parti Hükümeti döneminde ithal edilen çeşitler, anaç kademede ithal edilen çeşitler, Avrupa Birliğinin gerek sofralık gerekse sanayilik olarak tükettikleri çeşitlerin aynısıdır. Buna son derece titizlikle önem verilmektedir. Belli başlı çeşitler de, agria, granola, marfona, burbank, hermes ve marabel çeşitleridir. Bunlar Avrupa Birliği ülkelerinde tüketilen kaliteli çeşitlerdir. Biz de bunların ithalatına müsaade ediyoruz; bunlar, bu çeşitler ithal edilmektedir.

Bir yanlış anlaşılma olmaması bakımından, ben, bunu Yüce Meclisin bilgisine sunmak istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, patates yetiştiriciliğinin ve patates üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci ve İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan (10/152, 216) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonunun raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.

Gündemin "Sözlü Sorular" kısmına geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, yalnız, bu arada bir açıklama yapmak gerekiyor. Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe, Başkanlığımıza verdiği dilekçede, gündemin "Sözlü Sorular" kısmında bulunan 22 soruya birlikte cevap vermek istediğini belirtmiştir; ancak, çalışma süremizin 17.00'de, yani saat 5'te -biraz sonra- bitecek olması nedeniyle bu kısmın 1, 15, 16, 18, 28 ve 53 üncü sıralarındaki 6 soruyu vaktin elverdiği ölçüde okutacağım.

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Vezir Akdemir'in, orman yangınlarını ve erozyonu önleme çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/774) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

2.- Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, baz istasyonlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/828) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

3.- Muğla Milletvekili Ali Arslan'ın, enerji nakil hatlarından kaynaklanan orman yangınlarına ve tarımsal alanlardaki yangınlara müdahaleye ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/829) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

4.- Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in, Kamu İhale Kanunu kapsamına alınmayan orman köylerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/846) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

5.- Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in, Balıkesir-Balya'da bulunan maden bölgesindeki atıkların çevre sağlığına etkilerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/873) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

6.- Balıkesir Milletvekili Sedat Pekel'in, Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğüne gönderilen yangınla mücadele ödeneğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/947) ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe’nin cevabı

BAŞKAN - Soruları okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

  Vezir Akdemir

  İzmir

Son yıllardaki büyük orman yangınları ülkemizi tahrip ettiği gibi doğanın dengesi de bozulmaktadır.

1- Ülkemizde ormanların ve meraların tahribi, yanlış arazi kullanımı, herhangi bir toprak koruma önlemi alınmadan yamaç arazilerde yapılmakta olan işlemeli tarım yağış rejiminin düzensizliği, ev arazi eğiminin fazlalığı gibi coğrafik faktörler nedeniyle büyük boyutlara ulaşan erozyon için ne tür tedbir alınmıştır?

2- Dünyada olduğu gibi ülkemizde de ormanlara zarar veren nedenlerin başında orman yangınları gelmektedir. Son üç yılda 6 000 hektar orman yandığı tespit edilmiştir. Bu yangınların önlenmesi için ne tür önlem alınmıştır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından olarak sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 30.10.2003

  Musa Uzunkaya

  Samsun

Soru 1: Türkiye'de halen kurulu baz istasyonlarının sayısı ne kadardır?

Soru 2: Bu istasyonların çevre kirliliği ve insan sağlığını etkilemeyecek bir tarzda kurulup kurulmadığı tetkik edilmiş ve yasal izinler alınmış mıdır?

Soru 3: Cami minarelerinde kurulan baz istasyonlarının kiraları, çevre kirliliğinin muhatabı ve cami giderlerinin karşılayıcısı olan dernekleri değilse, kimlerdir ve paralar nerelerde kullanılmaktadır?

Soru 4: Muhtelif GSM kuruluşları aynı mekândaki birbirlerinin baz istasyonlarından yararlanmak suretiyle hem ekonomiye katkı hem de kirlilik açısından önlem almış olmazlar mı?

Soru 5: Böyle bir uygulamanın yasal dayanağı yoksa, çevre kirliliği açısından önlem almayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıda yer alan konunun Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.

  Ali Arslan

  Muğla

Ziraat alanlarının yakılması sırasında sıçrayan ateş ve enerji hatları yangın çıkmasına, ormanların yanmasına neden olmaktadır. Adı geçen yangın etkenleri gerekli önlemler alınmadığı için trilyonlarca zarara ve orman alanlarının kül olup gitmesine neden olmaktadır.

1- TEDAŞ'ın enerji nakil hatlarının altında gerekli temizliği zamanında yapması, enerji hatlarının yenilenmesi veya ormanlık alanlarda enerji hatlarının yer altından çekilmesiyle ilgili herhangi bir girişiminiz var mı?

2- Orman işletme müdürlüklerinin ziraat alanlarında çıkan yangınlara müdahalelerini, giderleri arasında gösterebilmeleri için gerekli yasal değişiklikleri yapmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.12.11.2003

  Hüseyin Güler

  Mersin

Soru 1: Orman Bakanlığının, orman köylülerine yönelik 4734 sayılı İhale Kanunuyla ilgili Mersin Silifke İlçesi içerisinde yer alan Sayağzı Mahallesi kırsal alanda olması ve geçimini orman ürünlerinden sağlamasına rağmen, neden orman köylüleri kapsamına alınmamıştır?

Soru 2: Bakanlığınızın, aynı durumda olan köy ve mahallelerin mağduriyetini gidermek için herhangi bir çalışması var mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

  Ali Kemal Deveciler

  Balıkesir

1- Balıkesir Balya'da bulunan maden bölgesi Fransızlar tarafından 70 yıl işletildikten sonra geride 4 000 000 ton zehirli atık bırakıldıktan sonra kapatılmıştır. İçme sularına ve insanlara büyük tehlike içeren zehirli maden atıkları için bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

2- Bölgede görülen sakat doğumlar, kansızlık ve hayvan ölümleri için ne düşünüyorsunuz?

3- Bölgedeki maden atıkları için rehabilite çalışması başlatılmış mıdır?

4- Bölgede kimyasal kirlilik düzeyinin tespiti için bir çalışma yapılmış mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Osman Pepe tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. 11.02.2004

  Sedat Pekel

  Balıkesir

Balıkesir, yangına 1 inci derece hassas bölge olmasına rağmen, Bakanlığınız tarafından Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğüne yangınla mücadele için 2963 adam/ay ödeneği gönderilmekteyken, 2004 yılı için bu ödeneğin yüzde 6 azaltılarak 2794 adam/ay olacağı belirtilmiştir. Zaten yetersiz olan ödeneğin azaltılması yangın işçilerimizi mağdur edecektir. Ayrıca, 120 günün altında çalışmak zorunda kalan işçilerimiz sosyal güvenceden yoksun kalmaktadırlar. Buna göre;

1- 1 inci derecede yangına hassas bölge olan Balıkesir için neden böyle bir uygulama kararı alınmıştır?

2- Yangına hassas bir bölge olan Balıkesir'de yangınla mücadele mevsimi olan haziran-ekim ayları arasında nasıl bir mücadele yapmayı planlıyorsunuz?

3- Yangınla mücadele eden işçilerimizin mağduriyetini önlemek için nasıl bir çalışma yapmayı planlıyorsunuz?

4- İşçilerimizin sosyal güvenceden yoksun kalmaması için nasıl bir uygulama yapmayı planlıyorsunuz?

BAŞKAN- Soruları yanıtlayacak Sayın Bakan, buyurun.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlü soruları cevaplamak için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 1 inci sıradaki, orman yangınları ve erozyonla alakalı soruyu cevaplıyorum.

Ülkemiz arazisinin önemli bir kısmının erozyona tabi olduğu, meyilli araziler münasebetiyle çok ciddî bir erozyon tehlikesinin ülkemizin yüzde 95'inde söz konusu olduğu hepimizin malumatıdır. Bu konuyla alakalı, elbette ki, Devlet Su İşleri, Tarım Bakanlığı ve Bayındırlık Bakanlığı gibi benzer kurum ve kuruluşlarla paralel çalışmalarımızı sürdürüyoruz; ancak, erozyonun en garantili çaresi orman çalışmasıdır; çünkü, ülkemizde şu anda yüzde 27 gözüken orman varlığının, aslında, yüzde 50'si verimsiz ormanlardan müteşekkil olduğu için, bu orman alanları içerisinde de belli miktarda bir erozyon söz konusudur.

Elbette ki, orman yangınlarıyla alakalı olarak burada sizinle birkaç hususu paylaşmak istiyorum; çünkü, burada orman yangınlarından da bize bir soru gönderilmiş.

Ülkemizin 1993 ile 2002 yılları arasındaki on yılın ortalaması orman yangınlarında yaklaşık olarak yıllık 14 500 hektar ormanı yangında kaybetmişiz. Yani, bizden önceki on yılın ortalaması 14 500 hektar. Biz, bu rakamı 2003 yılında 6 500 hektara, 2004 yılında 4 800 hektara, 2005 yılında -bugünkü tarih itibariyle söylüyorum- bu rakamı 2 700 hektara indirdik.

Türkiye'yle aynı iklim şartlarına sahip olan, aynı havzada olan Portekiz'in, Türkiye'nin beşte 1'i kadar ormanı varken, Portekiz'in yangınlardan dolayı bu yılki orman kaybı 150 000 hektardır. Bizim kadar ormanı olan İspanya'nın orman kaybı 90 000 hektardır. Türkiye'nin ise, onlardan ne kadar daha üstün bir mücadele ortaya koyduğunu ve ne büyük bir başarıya imza attığını, 2 700 hektar -orman yangınlarında kaybedilen- rakamı bize göstermektedir. Temenni ederiz ki, elbette ki, orman yangınlarında 1 metrekare bile kaybetmeyelim; ama, bizim orman yangınlarındaki bu üstün başarımızın sadece araç gereç ve donanımla izah edilmesi de mümkün değildir; tamamen yönetim açısından ortaya konulan farklı bir anlayışın neticesi olarak bu başarı gerçekleşmiştir. Çünkü, biz elimizdeki aracı gereci ve donanımı tamamen yeni bir konsepte göre kullandığımızdan böyle bir başarıya da imza attık.

Bizim, orman yangınlarıyla mücadelede elimizde 22 tane helikopter, Türk Hava Kuvvetlerinden 6 tane C-130 tipi uçak, yine Türk Hava Kurumundan 1 filo uçak olmak üzere hava unsurlarının yanında, karadan, her türlü iş makinesi, dozer, arazöz gibi imkânlarla da bu mücadeleyi bugüne kadar başarılı bir şekilde arkadaşlarımızla birlikte sürdürdük.

İkinci sıradaki soru Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'nın sorusu. Bu sorunun 1, 3 ve 4 üncü bölümündeki sorular bizim Bakanlığımızın görev alanı içerisinde değildir. Baz istasyonlarıyla ilgili iş ve işlemler Telekomünikasyon Kurumu tarafından yürütülmektedir. Bu istasyonlarda bizim elbette ki çevreyi kirleten unsurlarla alakalı birtakım izlemelerimiz söz konusudur. Kurum olarak Telekomünikasyon Kurumu tarafından hazırlanan ve baz istasyonlarını da kapsayan 10 kiloherzlik ile 60 cigaherz frekans bandında çalışan sabit telekomünikasyon cihazlarından kaynaklanan elektromanyetik alan şiddeti limit değerlerinin belirlenmesi, ölçüm yöntemleri ve denetlenmesi hakkında yönetmelik 12 Temmuz 2001 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikte baz istasyonları ile elektromanyetik alan şiddeti limit değerleri, uluslararası kriterler esas alınarak belirlenmiştir. Buna ek olarak, söz konusu yönetmelikle, her cihaz için ayrıca sınırlama da getirilmiştir; limit değerlerin aşılmamasına yönelik güvenlik mesafeleri belirlenmiştir.

Diğer taraftan, Telekomünikasyon Kurumu, yer seçimiyle ilgili olarak mahallî çevre kurullarının görüşünü aldıktan sonra, çeşitli firmalar için güvenlik sertifikası düzenlemekte ve geçici onay vermektedir. Kurumun denetimi neticesinde yönetmelik hükümlerine uygun olduğu belirlenen 10 kiloherzden 60 cigaherz frekans bandında çalışan sabit cihazların güvenlik sertifikaları için kesin onay verilmektedir. Baz istasyonlarının yönetmelikte belirtilen sınır değerlere uygun olup olmadığına dair ölçümler, yine, aynı kurum tarafından yapılmaktadır.

Bu sorunun beşinci bölümünde ise, ortamın toplam elektrik alan şiddeti, limit değerlerin aşılması halinde, herhangi bir süre verilmeden, limit aşımına neden olan sabit telekomünikasyon cihazının, baz istasyonunun faaliyeti durdurulmaktadır.

Ayrıca, temel eğitim, okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim okullarını bahçe sınırları içerisinde sabit cihazların kurulmasına izin verilmemektedir.

Konunun sağlık açısından  etkilerine yönelik çalışmalar, Sağlık Bakanlığı tarafından, 29.5.2000 tarih ve 7384 sayılı İyonlaştırıcı Olmayan Radyasyon Elektromanyetik Kirlilik Konulu Genelge kapsamında yürütülmektedir.

Sayın Milletvekilleri,  üçüncü sıradaki soru sahibi Ali Arslan'ın sorusunu cevaplıyorum: Enerji nakil hatlarının orman yangınlarında sebep teşkil ettiği hepimizin malumudur. Orman yangınlarının sebebi olan TEDAŞ'ın enerji nakil hatları, ülkemizde son yirmi yıldır enerji nakil hatlarına herhangi bir yatırım yapılmadığı için hatlar fevkalade eskimiş ve bakıma muhtaç hale gelmiştir.

Orman içerisinden geçen, yangına sebebiyet veren enerji nakil hatları, Enerji Bakanlığımızın, enerji nakil hatlarını yer altına almayla alakalı yapmış olduğu çalışma, Hükümetimizin de üzerinde fevkalade durmuş olduğu bir husustur. Kayıp ve kaçakların önüne geçmek, aynı zamanda orman yangınlarının önüne geçmek açısından yer altına alınan enerji nakil hatları, önümüzdeki süreçte bizim işimizi fevkalade kolaylaştıracaktır.

Ancak, TEDAŞ'la biz yapmış olduğumuz protokollerle, TEDAŞ'ın sebebiyet vermiş olduğu orman yangınlarının tazmini onlar tarafından yapılmaktadır. Her ne kadar tazmin edilse bile, elbette ki, yanan verimli ormanları yeni dikilen ormanlarla ikame etmek söz konusu olamaz. Yalnız, bu konuda bizim yapmış olduğumuz çalışmalar, süratli bir şekilde enerji hatlarının, bilhassa orman içerisinden geçen enerji hatlarının öncelikli olarak elden geçirilmesine yönelik çalışmalar son sürat devam etmektedir.

Yine, ziraat alanlarında çıkan yangınlarla alakalı, bilhassa, zeytinliklerle ve ekili alanlarla alakalı çıkan yangınlarla alakalı, Bakanlığımız elindeki araçlarla, gereçlerle, uçaklarla gerekli müdahaleyi yapmaktadır.

Yalnız, burada şöyle bir şey var: Bizim aslî görevimiz, ülkemizdeki ormanlarda meydana gelen yangınları söndürmektir. Zeytinliklerdeki köylünün anızını yakarken… Anız yakmak yasak; ama, yasak olmasına rağmen hiç kimse dikkat etmiyor, buna uymuyor, anızı yakıyor. Bağında, bostanında bakım yaparken, ülkemizin en verimli ormanları yanıyor, ormanlar yanarken evleri yanıyor köylülerin, ormanlar yanarken zeytinlikler de yanıyor. Bunların hiçbirisine "bizim işimiz değildir, tarım alanıdır; biz, sadece orman yangınlarından sorumluyuz, ormanda yangın varsa bakarız, diğerlerine bakmayız" demiyoruz; zeytinliklere de, tarım arazilerine de, ülkemizin neresinde herhangi bir yangın ihbarı tarafımıza intikal ediyorsa, zaman geçirmeden müdahale ediyoruz. Biraz önce verdiğim rakamlar da, bizim, bu konudaki başarılarımızı ve gayretimizi ortaya koymaktadır.

4 üncü sırada, Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler'in sorusu vardır; bu soruya da şu şekilde cevap veriyorum: Konu edilen Mersin İli Silifke İlçesi Sayağzı Mahallesi köy niteliğinde olmayıp, ilçe merkezinde bulunan bir mahalledir. 4761 sayılı Kanunla 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun "İstisnalar" başlıklı 3/a maddesinde değişiklik yapılarak, 6831 sayılı Orman Kanunu gereğince, orman köyleri kalkındırma kooperatifleri ve köylerden yapılacak hizmet alımları, istisna kapsamına alınmıştır. Bu, tamamen, bizim Bakanlığımızın, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda orman köylüleri lehinde yapmış olduğu bir düzenlemedir. Orman köylüsünün normal müteahhit statüsünde görülemeyeceğini, orman köylüsünün ülkemizin kaçınılmaz bir gerçeği olduğunu, ülkemizde 20 000 kadar orman köyü olduğunu ve bu orman köylerinde 7-8 milyon orman köylüsünün yaşadığını, 7-8 milyon orman köylüsünün millî gelirden ülke ortalamasının çok altında bir pay aldığını, bu insanlara yapılacak olan desteğin ve katkının sosyal devlet olmanın gereği olduğunu… Sosyal devlet, kırsal kalkınmaya öncelik vermek gibi anlayışların Hükümetimizin politikalarının öncelikli sırasında yer almasından dolayı, orman köylüleri lehinde böyle bir düzenleme yaptık, şu anda böyle bir şey söz konusu değildir.

BAŞKAN - Sayın Bakan, biraz ara verebilirseniz konuşmanıza, bir açıklama yapmam gerekiyor, bir işlem de yapmak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, çalışma süremiz dolmak üzeredir. Sayın Bakanın cevaplandırmakta olduğu soruların işlemi tamamlanıncaya kadar çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurun Sayın Bakanım, devam edin.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sorularım çok uzun olmayacak, sabrınızı fazla zorlamayacağım.

Beşinci sıradaki, Balıkesir Milletvekili Ali Kemal Deveciler'in sorusunu cevaplıyorum: Balıkesir Balya'da bulunan maden sahasında geçen, Kadıköy ve Güngörmez Çayları birleşerek "Maden Deresi" adını, sonraki katılımlarla da "Kocaçay" adını almakta ve Manyas Gölüne dökülmektedir. Manyas Gölü, söz konusu kurşun madeni sahasından, kuş uçuşu, 70 kilometre mesafededir. Bölgede yoğun madencilik faaliyetleri bulunmakta olup, su kaynaklarında oluşabilecek kirliliğin bir kısmının diğer maden sahalarından kaynaklanabileceği gözardı edilmemelidir. Söz konusu maden sahasındaki pasa niteliğindeki malzemelerden kaynaklanan kirliliğin ortadan kaldırılması ve çevrenin korunması amacıyla, Bakanlığımız birimlerince, mahallinde inceleme ve değerlendirme çalışmaları yapılmıştır. Pasa içerisinde sülfürlü minerallerin oranının yüksek olması sebebiyle, işletmecinin, ekonomik ve bir araç olabileceği görülmektedir. Bu nedenle, atıkların içerisindeki bu ekonomik metallerin flatasyon işlemine tabi tutularak alınması ve bu işlem sonucunda arta kalan pasa ve malzemenin düzenli depolanarak bertaraf edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede, pasalardan kaynaklanan çevresel kirlilik ortadan kaldırılmış, ayrıca, önemli bir ekonomik girdi de sağlanmış olacaktır.

Bölgede maden atıklarından dolayı yaşanmış sakat doğumlar, kansızlık ve hayvan ölümleri hakkında Bakanlığımız kayıtlarında herhangi bir veri bulunmamaktadır. Bu konuda, İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesince 10 Haziran 2001 tarihinde çalışma başlatılmış olup, 24.8.2001 tarihinde kurşun madeni atıklarının rehabilitasyonu hakkında rapor hazırlanarak Balıkesir Valiliğine gönderilmiştir.

Ayrıca, 23.2.2004 tarihinde yapılan inceleme ve değerlendirme çalışmaları sonucunda, pasaların işlenmesi ve içerisindeki ekonomik değer arz eden kısmın alınarak arta kalan malzemenin düzenli depolanmasının uygun olacağı düşünülmüş, konuya ilişkin çalışmalar Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğümüz koordinasyonunda Maden İşleri Genel Müdürlüğü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve atıkların bulunduğu sahanın maden arama ruhsatına sahip olan Dedeman Madencilik Anonim Şirketi ve ESAN Eczacıbaşı AŞ'nin katılımlarıyla başlatılmış olup, maden atıklarının rehabilitasyonu konusunda çalışmalar sürdürülmektedir.

Bölgedeki söz konusu etkilerin mevcudiyetiyle, DSİ, TÜBİTAK, İTÜ ve MTA Genel Müdürlüğü ve Bakanlığımızca değişik tarihlerde numuneler alınarak analizler yapılmış olup, bunlar çalışma raporlarında mevcuttur. Maden atıklarının bulunduğu alandan geçen akarsulardan, membaından mansıba kadar su ve toprak numuneleri alınarak, Bakanlığımız çevre referans laboratuvarlarında analizler yapılmıştır. Analiz sonuçları Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğinde verilen limitlerle karşılaştırılmış ve değerlerin yüksek olduğu görülmüştür.

Değerli milletvekillerim, son soruyu cevaplıyorum. Balıkesir Milletvekili Sayın Sedat Pekel'in sorusu. Balıkesir Orman Bölge Müdürlüğüne 2004 yılında yangınla mücadele çalışmaları için katma bütçeden 2 794 adam/ay verilmiş, kalan adam/ay miktarı Orman Genel Müdürlüğü dönersermayesi bütçesinden karşılanmıştır.

Yangınla mücadele eden işçilerimizin mağdur edilmesi söz konusu değildir. Her yıl hazırlanan yangın eylem planı çerçevesinde, yangınla mücadele çalışmalarına devam edilmektedir. Geçmiş yıllardaki verilere bağlı olarak yangın riskleri belirlenmekte ve buna göre müdahale ekiplerinin yer ve kapasiteleri belirlenmektedir.

Mevsimlik işçiler, 90 işgününü doldurmaları halinde kendileri, 120 işgününü doldurmaları halinde ise eş ve çocukları sağlık hizmetlerinden yararlanmaktadırlar.

Biz, bu hususu göz önünde bulundurduğumuz için, Bakanlığımızda istihdam etmiş olduğumuz 10 000'e yakın geçici işçinin, ülkemizin dört bir tarafında sosyal güvenceden hem kendilerinin hem de çocuklarının istifade edebilmeleri için her türlü düzenlemeyi yapmış, bizden önceki bu husustaki çarpık durum, Bakanlığımızın bu konudaki dirayetli tutumuyla giderilmiştir. Bugün, hiçbir işçimizin sosyal güvenceden yararlanamaması söz konusu değildir.

Sabrınıza, göstermiş olduğunuz müsamahaya, Sayın Başkanıma ve siz değerli milletvekillerine teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Birleşimin sonuna kadar çalışmalara katılan Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçkin üyeleri, 1, 15, 16, 18, 28 ve 53 üncü sıralarda yer alan sözlü soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Bu arada, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, bu akşam Ulusal Futbol Takımımıza Arnavutluk maçında başarılar diliyoruz.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 13 Ekim 2005 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 13.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 17.07