DÖNEM: 22 CİLT: 158 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
110uncu
Birleşim
23 Mayıs 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Merkezi Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları
Hakkında Kanun Tasarısı'nın (1/1317) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1278)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
4.-
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225)
5.-
Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili ile Şırnak
Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin; Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1006,
2/1021) (S. Sayısı: 1417)
VI. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin bir
grubun medya şirketlerine el koymasına,
TMSF'nin
bir konuda suç duyurusu yapıp yapmadığına,
İlişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/22076, 22077)
2.-
Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, bir okul gezisinde
meydana gelen trafik kazasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/22146)
3.-
Adana Milletvekili Atilla BAŞOĞLU'nun, Türkiye'nin Irak petrolleri
üzerindeki hakkına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/22150)
4.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, öğretmen alımındaki
sınav yönteminde değişiklik yapılmasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/22152)
5.-
Adıyaman Milletvekili Mahmut GÖKSU'nun, İLKSAN'a ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/22154)
6.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, bir milletvekili hakkındaki
bir iddiaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/22202)
7.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, alınan bazı
araçların plakalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/22616)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.04'te açılarak altı oturum yaptı.
Oturum
Başkanı, TBMM Başkan Vekili Sadık Yakut, vefat eden
Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder'e Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı dileyen bir konuşma yaptı.
Vefat
eden Samsun Milletvekili İlyas Sezai Önder için bir dakikalık
saygı duruşunda bulunuldu.
Samsun
Milletvekili İlyas Sezai Önder'in vefatı dolayısıyla:
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol,
Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya,
Birer
konuşma yaptılar.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 321'inci sırasında
bulunan 1133, 367'nci sırasında bulunan 1250, 44'üncü sırasında
bulunan 1037, 439'uncu sırasında bulunan 1418, 440'ıncı
sırasında bulunan 1419, 337'nci sırasında bulunan
1208, 416'ncı sırasında bulunan 1364, 441'inci sırasında
bulunan 1420, 415'inci sırasında bulunan 1363, 438'inci
sırasında bulunan 1415, 417'nci sırasında bulunan
1365, 45'inci sırasında bulunan 945 sıra sayılı
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin sırasıyla, gündemin
10, 11, 21, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30 ve 31'inci sıralarına
alınmasına; gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan
ve bastırılarak dağıtılan 1425, 1424, 1426 ve
1422 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Tekliflerinin
kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın 8, 9, 22 ve 32'nci
sıralarına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun 22 Mayıs 2007 Salı günkü birleşiminde çalışmalarını
saat 24.00'e kadar devam ettirmesine ve bu birleşimde sözlü sorular
ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 23, 24, 25, 26, 27,
28, 29, 30, 31 Mayıs, 1, 2 ve 3 Haziran 2007 tarihlerinde Genel Kurulun
11.00-24.00 saatleri arasında çalışmasına ve bu tarihlerdeki
birleşimlerde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
1208
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin;
1
ila 15'inci maddelerinin (15 madde) birinci bölüm,
16
ila 23'üncü maddeleri (8 madde) ile geçici 1 ila 3'üncü maddelerinin
(3 madde) ikinci bölüm (toplam 26 madde),
1363
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1
ila 29'uncu maddelerinin (29 madde) birinci bölüm,
30
ila 41'inci maddeleri (12 madde) ile geçici 1 ila 5'inci maddelerinin
(5 madde) ikinci bölüm (toplam 46 madde),
1364
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1
ila 29'uncu maddelerinin (29 madde) birinci bölüm,
30
ila 48'inci maddeleri (19 madde) ile geçici 15 artı geçici 1 ila
9'uncu maddelerinin (10 madde) ikinci bölüm (toplam 58),
1420
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın;
1
ila 11'inci maddelerinin (11 madde) birinci bölüm,
12
ila 22'nci maddeleri (11 madde) ile geçici 1 ila 2'nci maddelerinin
(2 madde) ikinci bölüm (toplam 24),
Halinde,
İç Tüzük'ün 91'inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Zonguldak
Milletvekili Harun Akın'ın, 17/7/1964 Tarihli ve 506 Sayılı
Sosyal Sigortalar Kanununa İki Geçici Madde Eklenmesine
İlişkin Kanun Teklifi'nin (2/702),
Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, 190 Sayılı Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Bağlı
Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi'nin (2/473),
İç
Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergeleri, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
(1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/820)
(S. Sayısı: 1337),
İlgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Şevket Orhan
ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin, 2863 Sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir
Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi (2/461) (S. Sayısı: 970 ve 970'e 1'inci ek) yapılan
görüşmelerden sonra,
5'inci
sırasında bulunan, Konut Edindirme Yardımı Hak Sahiplerine
Ödeme Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1195)
(S. Sayısı: 1216), görüşmelerini müteakiben elektronik
cihazla yapılan açık oylamadan sonra,
Kabul
edildi.
23
Mayıs 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince,
saat 11.00'de toplanmak üzere birleşime 23.47'de son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Mehmet Daniş Ahmet
Gökhan Sarıçam
Çanakkale
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Yaşar Tüzün Bayram
Özçelik
Bilecik
Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 150
II. - GELEN
KÂĞITLAR
23 Mayıs
2007 Çarşamba
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Arnavutluk
Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında
İşbirliği Konusunda Protokolün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1363) (Adalet
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2007)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik,
Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolunun Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1364) (Tarım,
Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15.5.2007)
Teklifler
1.-
Denizli Milletvekili Mehmet Yüksektepe'nin; Arıcılık
Kanunu Teklifi (2/1031) (Adalet ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.5.2007)
2.-
Ordu Milletvekili Hamit Taşçı'nın; Arıcılık
Kanunu Teklifi (2/1032) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2007)
3.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan'ın; 3194 Sayılı
İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/1033) (Adalet ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.5.2007)
4.-
Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 13 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1034) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15.5.2007)
5.-
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/1035) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.5.2007)
Raporlar
1.-
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/1360) (S. Sayısı: 1427)
(Dağıtma tarihi: 23.5.2007) (GÜNDEME)
2.-
Merkezi Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları
Hakkında Kanun Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu
Raporu ile İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (1/1317) (S. Sayısı: 1428) (Dağıtma
tarihi: 23.5.2007) (GÜNDEME)
23 Mayıs
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.05
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
İç
Tüzük'ün 37'nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme
alınma önergesi vardır; okutup, işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- Merkezi
Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları
Hakkında Kanun Tasarısı'nın (1/1317) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1278)
10/5/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi: 1/3/2007 tarihli ve
B.02.0.KKG.0.10/101-1039/873 sayılı yazı.
İlgide kayıtlı yazımız
ekinde Başkanlığınıza sunulan "Merkezi
Finans ve İhale Biriminin İstihdam ve Bütçe Esasları
Hakkında Kanun Tasarısı"nın, Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeleri kırkbeş gün içinde sonuçlandırılamadığından,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 37 nci maddesi
uyarınca doğrudan Genel Kurul gündemine alınması
hususunda gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Söz talebi? Yok.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili Komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1225 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzzet Çetin,
Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz yirmi dakikadır.
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nı
görüşeceğiz. Geride bıraktığımız
yaklaşık dört buçuk yılı aşkın süreden bu
yana, burada, yasa tasarılarını ya da tekliflerini
görüşürken tasarı ya da teklifin sahibinin kanun tasarısı
üzerinde Meclisi bilgilendirmesi bir teamüldü. Görüyorum ki, bu
yasaların gerçekten hukuki değer taşıyıp taşımadığı
sakatlık içerip içermediği konusunda Hükûmetin de kafası
karışık olacak ki, Sayın Bakan kanun tasarısı
üzerinde çıkıp Meclisi bilgilendirme ihtiyacı içine
girmediği gibi, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz de bu konuda
Sayın Bakandan bir açıklama talep etmedi, doğrudan
doğruya ana muhalefet partisine söz hakkını verdi.
Herhâlde, bu da, Meclis kayıtlarına geçmesi açısından
ilginç bir yaklaşım.
Tabii, bu, son derece ilginç bir kanun
tasarısı değerli arkadaşlar.
AKP Hükûmeti kurulduktan sonra,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hemen hemen ciddi ele aldığı
ilk kanun tasarılarından bir tanesi Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı
idi. 27/2/2003 tarihli ve 4817 Sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunu bu Meclis, yani
22'nci Dönem Meclisi gerçekleştirdi. Ben, o gün de, o yasanın
tümü üzerinde de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almıştım.
Şimdi, aradan geçen dört yıl süreden sonra bu izinler hakkında
bazı maddelerin değiştirilmesiyle yine gündeme geliyor.
Yani, AKP Hükûmeti kuruldu, Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun
AKP Hükûmeti Cumhurbaşkanı
seçemedi, Meclisin derhal seçim kararı alıp seçime gitmesi
gerektiği -bugünkü basında da var- yasa yapma hakkının
bile olmadığının tartışıldığı
bir dönemde AKP'nin Meclisteki gündemi yine yabancıların
çalışma izinleri.
(x) 1225 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Şimdi, yabancıların
çalışma izinlerine bu kadar hevesli olan AKP, acaba Türkiye'de
bu dört buçuk yıllık süre içerisinde çalışma yaşamına
neler getirdi, neler verdi? Türkiye'deki işçilerin, memurların,
çiftçilerin, köylülerin, esnafın durumu ne? Biz bunların
sorunlarını çözdük, yabancıların çalışma
izinleri sorun hâline geldi de onu çözmeye kalkıyoruz!
Değerli arkadaşlar, bakınız,
gerçekten ülkemizde sayısal verilere bir bakacak olursak,
AKP'nin, TÜİK rakamlarıyla da bu dönemde nasıl oynadığını,
işsizlik rakamları üzerinde nasıl oynadığını
yine bilim adamları tartışıyor, biz de söylüyoruz.
Resmî açıklamaya göre işsizlik oranı Türkiye'de yüzde
10'lar dolayında seyrettiriliyor, rakamsal olarak. Ama, rakamlar
geçmiş dönemlerdeki gibi yerli yerine oturtularak yapılacak
hesaplamalara göre, bugün işsizlik oranının yüzde
20'lerin üzerine çıktığı bilinen bir gerçek.
İşsizlikle mücadele ve ek istihdam olanakları yaratma
konusunda AKP İktidarı sınıfta kalmıştır;
yani, geçen dört yılı aşkın süre boyunca IMF'nin talimatları
dışına çıkamayan, yüksek reel faiz, düşük
kur, sürekli borçlanma politikasıyla ülke üretimden koparılmış,
üretim ekonomisinin gelişmesine engel oluşturan Hükûmet
döneminde işsizlik toplumsal bir yaraya dönüşmüş, ülkemizde
tarihî rekor düzeylere tırmanan yoksulluk ve açlığın
temel nedenini oluşturmuştur.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
bugün, Ocak 2007 döneminde toplam iş gücümüz 27 milyon 179 bin kişi,
iş gücüne katılma oranı yüzde 52,6, -ama Hükûmetin
açıklamalarıyla bu açıklamalar tabii ki uyuşmuyor-
toplam işsiz sayısı 10 milyon civarında, gerçek
işsizlik oranı yüzde 20'lerin üzerinde. Şimdi böyle bir
tablo var. Sizden önce kurulan hükûmet döneminde de işsizliğin
bu kadar yaygın, işçilerin ücretlerinin bu kadar bastırılmış
olduğu, asgari ücretin, 400 liralık asgari ücretin bile
aranan ücret konumuna geldiği bir dönemde, yine, iktidarınızda
8-9 milyon civarında olan yeşil kartlı sayısının
13 milyonlara çıkartılmakla övündüğünüz, yoksullaştırmakla
övündüğünüz iktidarınız döneminde, bırakınız
yabancı iş yerlerini, kendi iş yerlerimizde bile çalışanlar
örgütsüz, korumasız, sosyal güvencesiz, büyük bir bölümü kayıt
dışında çalışıyor.
Değerli arkadaşlar, ben
size bazı rakamlar vermek istiyorum. Gerçekten, bugün, 2821 sayılı
Kanun'a göre iş kollarındaki işçi sayısı 5
milyon 154 bin 948, sendikalı işçi sayısı, resmî rakamlara
göre, 3 milyon bin dolayında; sendikalaşma oranı,
resmî rakamlara göre, yüzde 58; işçi sendikası sayısı
91, bağıtlanan toplu sözleşmenin kapsadığı
işçi sayısı, yani toplu sözleşme hakkından yararlanan
işçi sayısı 587.456, sendikalaşma oranı toplu
sözleşmeden yararlanan işçilere göre değerlendirildiğinde
yüzde 11,4. Yüzde 58 ile yüzde 11,4 rakamlarını dikkatinize
sunuyorum. Memurlar yönünden durum farklı değil.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
diğer rakamlara bakmak istemiyorum. Türkiye'de bugün çalışan
kesim örgütsüz. Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak
için İş Güvencesi Yasası ile koşut gelecek olan
2821 ve 2822 sayılı Yasalardaki değişiklik, sendikalar
ve işçiler dört buçuk yıl uyutulduktan sonra devri iktidarınızda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getirilmedi ve getirilmeyeceğini
de biz ta baştan söyledik.
Şimdi, yabancılar konusuna
geldiğimiz zaman, yabancıların Türkiye'de sayılarının
1,5 milyon dolayında olduğu 2000 yıllarında telaffuz
edilmekteydi. Bugün, bu yasa tasarısı, çalışanların,
yabancı çalışanların çalışma izinleri
hakkındaki bu tasarı komisyona geldiğinde, 22 Kasım
2006 tarihinde Çalışma Bakanımız bu konudaki düşüncelerini
açıklarken, neredeyse bu 4817 sayılı Yasa'nın sorunları
büyük ölçekte çözdüğünü söyledi, ama, Sayın Bakanın
bir paragrafını aynen okuyorum: "Bazı meslek grupları
için yapılan çalışma izin başvurularında, örneğin
mühendis ve mimarlar gibi, iş yerinde mutlaka o meslekten Türk
vatandaşı çalıştırılması koşulu
aranılmaktadır."
Bunu biraz açmak gerekir değerli
arkadaşlar. Mühendis ve mimar için bu koşul aranıyor,
ama, diğer meslek grupları için böyle bir koşulun aranmasına
gerek yok. Yani, sizin ülkenizde işsiz sayısı 10 milyon,
15 milyon, yüzde 20'lere çıkmış, insanlar kayıt
dışında 200-300 liraya, sosyal güvencesiz, sendikasız,
sigortasız çalışıyor. Kandıra'da bir işçi
"180 lira aylıkla çalışıyorum. Eşim doğum
yapacak, ne yapabilirim? Yeşil kart da alamadım." deyince,
muhtar "Gel, ben vereyim kartını." diye kendisine
söyledi, bundan bir buçuk ay önce. Türkiye'deki tablo bu. Bu durumdan
ne AKP'nin Hükûmeti ne Başbakan ne de Sayın Çalışma
Bakanı rahatsız değil. Sadece belli bir konuda, yani,
bizim mimar ve mühendisler gibi, iş yerinde mutlaka o meslekten
Türk vatandaşı çalıştırılması koşulu
aranıyor diye rahatsızlık duyuluyor.
Değerli arkadaşlar,
şu bir gerçek: Ülkemizde, başta inşaat ve tekstil sektörü
olmak üzere, pek çok alanda, deniz taşımacılığında,
ulaştırma iş kolunda, gazinolarda, gece kulüplerinde
yabancıların çalıştığı bir gerçek.
Bunların bir düzenlemeye ihtiyacı vardır, buna biz de
katılıyoruz; bunun bir disipline edilmesi gerekir.
Bakınız, birkaç kez buradan
söyledim. Bizden başka hiçbir ülke kayıt dışı
ekonominin bu kadar yaygınlaşmasına izin vermediği
gibi, yabancıların çok rahat bir şekilde gelip çalıştığı,
çağdaşlaşmış bir tek ülke göremezsiniz. Dünyanın
hiçbir ülkesi başıboş değil bizimki kadar. Elbette,
disipline edilecek, ama, disipline ederken, bizim, neyi nasıl
yaptığımızı çok iyi tespit etmemiz lazım.
Şimdi, elimizdeki bu tasarıya bir baktığımız
zaman
Tabii, son olarak hangi noktalara gelindiği konusunda
Çalışma Bakanımız bir bilgi verseydi
Duyuyoruz,
mimar ve mühendis odalarının tepkileri üzerine, 13'üncü
maddenin çekileceği ya da bir önergeyle bazı düzeltmeler
yapılacağını. Tabii, bunların hiçbirinden
muhalefet olarak haberimiz olmadığı için, ben bu yasa
tasarısının tümü üzerindeki görüşlerime yer verirken
tasarıya çıplak olarak bakacağım ister istemez.
Şimdi, diyoruz ki "Türkiye'nin
taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince
kurulan konsorsiyumlar tarafından yürütülecek." Ulusal,
uluslararası projeler de veya uluslararası kuruluşlar
da devam ediyor, bu geçerli. Bunun anlamı şu: Yani, yasanın
kapsamı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının
izin vereceği yabancı, âdeta, kalmayacak değerli arkadaşlar,
konsorsiyuma yetki devredildikten sonra. Tasarıda "
ve
Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da çok taraflı sözleşmeler
gereğince kurulan konsorsiyumlar tarafından" cümlesi
tanımlardan çıkarılmadığı takdirde, Çalışma
Bakanı, yabancıların Türkiye'deki çalışmaları
konusundaki denetimini kaybedecek, zaten denetim yetersiz. Bugün,
yabancıların en büyük fabrikalarında -örnek olarak
veriyorum- Japonların Uzak Doğu'dan gelen büyük otomobil
fabrikalarının hiçbirinde sendika yok, hiçbirinde çalışma
yaşamını denetleyebilmenizin olanağı yok.
Müfettişler -başta o fabrikalar olmak üzere- Çalışma
Bakanlığı girip teftiş ve denetim yapamıyor,
yaptırılmıyor. Bir de yetkiyi konsorsiyumlara devrettiğinizde
Çalışma Bakanlığının görevi ne olacak değerli
arkadaşlar, ne yapacak? Yani, çalışanların toplu
sözleşmelerine ilişkin konuda çalışma yaşamını
kontrol etmesi gereken Çalışma Bakanlığı devre
dışı, Maliye Bakanlığı ya da Başbakan
Yardımcısı o konuda yetkili, denetim de konsorsiyumlara
devredilecek. Ufak tefek birtakım bağlı kuruluşlar
Gerçekten alanı çok geniş Çalışma Bakanlığının,
büyük bir kurum, ama, önce kendi yurttaşını koruyacak
Çalışma Bakanlığı. Yani, Türkiye Cumhuriyeti'nde
bu kadar işsiz, çalışabilir nüfusun yüzde 20'si işsiz,
iş bulmaktan umudunu kesmiş, kayıt dışı
alanda hiçbir güvence yok; Çalışma Bakanlığı
bu yetkisini de konsorsiyuma devredecek.
Bir başka konuya baktığımız
zaman, hemen arkasından diyoruz ki 6'ncı maddede
Nedir maddenin
özü? İstisnai hâllerde çalışma izni verilmesiyle ilgili
olarak, istihdam edilecek kilit personel niteliğindeki yabancılar
da istisna kapsamında. Neyin kilidi bu? Yani, bir yabancı
yatırımcı geldiğinde, getirdiği elemanlarının
listesini yaptı yukarıdan aşağıya, büyük bir
bölümüne "kilit personel" dedi. Bunların çalışma
izinleri otomatiğe bağlanmış olacak kilit personel
olduğu zaman. Değerli arkadaşlar, bir firmada "kilit
personel" tanımının ne olması gerektiğini
bizler biliriz. Bu kilit personel, işin sevk ve idaresinde sorumluluk
üstlenmiş, teknik donanımı olan, sevk ve idarede görevli
kimse olabilir, bunun sayısı da ikidir, üçtür, bir sınır
getirmemiş.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz
değerli arkadaşlar, yine, 4817 sayılı Kanun'un
12'nci maddesinin değiştirilmesine ilişkin olarak
"Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara,
akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya
kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve
bir yılı geçmemek üzere ön izin verilir." Değerli
arkadaşlar, siz eğer bir yılı geçmeyecek şekilde
ön izin verirseniz, yabancıların çalışma izni almasına
gerek kalmaz, yabancıları denetlemeye ihtiyacınız
kalmaz. Bir yıldır işin süresi. Belki de bir yıl bile
sürmeyecek bir iş için yatırımcı geldi, kendi ülkesinden
işçisini, teknik elemanını, akademisyenini toparladı
getirdi, siz de sorgu sual edince diyecek ki: "Benim daha bir
yılım dolmadı ki." Yani, bir yıl.
Değerli arkadaşlar, tabii,
devam ediyor. Yine, baktığınız zaman, 8'inci maddede,
"Meslekî hizmetler kapsamı dışında istihdam
edilecek yabancı uyruklu personel için ilgili mercilerden meslekî
yeterlilik konusunda görüş alınmaz." Düşünün, bizim
YÖK'ün ya da üniversitelerimizin denklik vermediği bir yabancı
ülkede okul bitirmiş bir mühendis, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
bir mühendis burada mühendislik yapamayacak. Ama, o mühendis kendi
ülkesinden bir yatırımcıyla buraya gelecek, kendi ülkemizin
yurttaşı mühendislik yapamazken, yabancı, aynı
okuldan mezun olmuş mimar, mühendis gelip burada çok rahat bir
şekilde görev icra edebilecek. Bizimkine haksızlık
değil mi? Böyle eşitsizlik, böyle adaletsizlik nasıl savunulabilir,
nasıl önümüze getirilebilir? Yani, değerli arkadaşlar,
tabii, buna benzer pek çok düzenleme var.
Şimdi, ben bu kanun tasarısına
baktığım zaman, bunu Avrupa Birliği üyeliği
için zorunlu bir düzenleme, yani, Avrupa Birliği bizden böyle
istedi diye getiriyorsanız, yabancı hayranlığınızı
anlarım. Çünkü, bu dönemde, dört buçuk yılda Avrupa Birliği
ne dediyse, IMF ne dediyse, Dünya Bankası ne dediyse, yetmedi,
Amerika ne tür talimat verdiyse burada yasal düzenlemeleri o çerçevede
getirdiniz. Pek çoğu da ya yukarıdan otomatik olarak geldi
ya sipariş üzerine önümüze getirildi ya da Dubai anlaşmalarında
olduğu gibi, kredi karşılığı taahhüt edilerek
gerçekleştirilmek istendi. Şimdi, bu tasarı, kendi ülkemizdeki
çalışanları, mimar ve mühendis odalarını, mimarlarımızı,
mühendislerimizi çok yakından ilgilendiren bir yasa tasarısı.
Bir yandan, gençlere umut tacirliği için yeni üniversiteler
açıyoruz bütün şehirlerimizde, kasaba görünümündeki
şehirlerimizde bile üniversiteler açtık, şimdi, oralardan
işsiz mühendisler yetiştireceğiz, işsiz mimarlar
yetiştireceğiz, mimarların ve mühendislerin sayısını
böylelikle artıracağız, diğer yandan yürürlüğe
konulmak istenen bu tasarıyla, kendi mimar ve mühendislerimizi
işsiz bırakmanın yolunu yapacağız.
Tasarı yasalaşırsa,
yurt dışında okuyan ülkemiz vatandaşı mezun
olup ülkemize çalışmaya geldiğinde yurttaşımız
için denklik isteyeceğiz, ama, aynı üniversiteden mezun
olan yabancı ülke vatandaşı için denklik aramayacağız,
ona çalışma izni vereceğiz. Bu yaklaşım, bir
kez daha söylüyorum, eşitlik ilkesine aykırı.
Öte yandan, yasadan aldığı
yetkiyle yabancılara çalışma izni verilmesinde devrede
olan ve belge düzenleyen Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin
de aradan çıkartıldığına tanık oluyoruz.
Bu, birçok yabancı mimar ve mühendis denetimsiz bir şekilde
ülkemiz topraklarında dolaşacak, iş bulacak, ama kendi
mühendisimiz işsiz kalacak demektir. Böylesine bir başıboşluk,
değerli arkadaşlar, dünyanın hiçbir yerinde yoktur.
Şimdi, Sayın Bakan diyor
ki: "Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun çıktıktan sonra kaçak işçiliğin denetim altına
alınmasında önemli işlev gördü." Görmüş olabilir,
ama bu tasarı geldiği zaman o denetim tamamen ortadan kalkacak,
sil baştan başa döneceksiniz.
Yine bu yabancıların çalışma
izinleriyle ilgili tasarıdaki değişiklik gerçekleştiği
takdirde, kayıt dışılık bir kez daha yabancı
iş yerleri için, yabancı yatırımcılar için bir
uygulama alanı hâline gelecek, Hükûmet tarafından kayıt
dışılığın önlenmesi konusunda atılmakta
olan ya da atılacağı vaat edilen adımların da
bir vaatten öteye geçmeyeceği, sadece bir şey yapıyormuş
gibi bir görüntüyü kamuoyuna sunma anlamından başka bir
anlam taşımayacağı açıkça ortada.
Değerli arkadaşlar, bir
de, biliyorsunuz, pek çok bakanlığımız, üst kurulların
oluşmasıyla -ki, o üst kurullar bize Dünya Bankasının
önermesiyle oluşturuldu- neredeyse işsiz kalacak.
Şimdi, yetki devri açısından
bu tasarıya bakılacak olursa Çalışma Bakanlığı
bu konudaki denetim yetkilerini de uluslararası konsorsiyumlara
ve diğer kurumlara devrederek, bir bakıma, kendisini denetimden
çekecek. Bunların hepsinden önemlisi, bu tasarı, AKP'nin ve
bu Hükûmetin, buram buram yabancı hayranlığını
ortaya koyan bir tasarı.
Demin konuşmamın başında
da söyledim, 2003 yılının Şubat ayında yabancıların
çalışma izn,
Meclis son haftasını güya çalışıyor,
yine, yabancıların çalışma izni. Yabancı hayranlığını
bırakın. Bu ülke bizim. Çok açık ve net söylüyorum: Bu ülkenin
alın teriyle geçinen dürüst, namuslu, ne banka soyan ne devlet
olanaklarından faydalanarak zengin olma peşinde koşuşan,
alın teriyle çalışıp çocuklarının geleceğini
kurmaya çalışan işçisi, memuru, yoksul kesimleri
aş derdinde, iş derdinde iken, Hükûmetin, yabancıların
çalışmalarını kolaylaştırıcı,
yabancı hayranlığını, artık, kendisi kabullenmiş,
topluma kabul ettirecek tarzdaki yabancılara olan bu sevgisini
ben anlayamıyorum, çalışanların anlaması
mümkün değil, işsizlerin anlaması mümkün değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen,
toparlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
İşsizler, sizden iş bekliyor; Türkiye'nin, üreterek kazanmasını,
kazandığıyla borçlarını ödemesini, borç almasını
değil, borçlarını ödemesini bekliyor.
Hükûmetin son günleri, hiç olmazsa,
giderken, bu ülkenin çalışanlarına bir eziyet de bu tasarıyı
gerçekleştirerek yapmayınız, bu tasarıyı geri
çekiniz. Bu tasarının, Türkiye'deki çalışanlara
bir yararı olmayacak diye düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1225 sıra sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hükûmet, bu yasayı niye getirdiğini
anlatıyor, yabancıların çalışmasını
neden bu şekle getirdiğini anlatıyor. Mesela, tasarının
gerekçesinde, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'la, ülkemizde vasıflı yabancı
çalıştırılmasına imkân sağlanması,
bir; iki, uluslararası taahhütlerin karşılandığı;
üç, kaçak yabancılar açısından ülkemizin hedef ülke
olmasının engellendiği; işverenler açısından
haksız rekabet unsuru olan ucuz iş gücünün engellendiği;
yabancıların sosyal güvenlik şemsiyesi altına
alındığı ve sigorta prim ve vergi kayıplarının
önlendiği; yabancıların çalışma izinlerinin
tek merkezden verilmesinin sağlandığı, prosedürün
kısaltıldığı; ülkemizde çalışan yabancılar
ile ilgili veri bankası oluşturulduğu; Türk vatandaşı
istihdamının artırıldığı; yabancıların
kaçak çalışmasının önlendiği ifade ediliyor.
Doğrusunu söylemek gerekirse
bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Aslında, ulusal
menfaatlerle çelişen, dayatmalar sonucu çıkarılan
kanun dayatmacıların isteklerine yeteri kadar cevap verememiş
ve bu nedenle yeniden tadil edilerek yabancı iş gücünün ülkemize
akışını rahatlatmak için yeniden düzenleme yapılmaktadır.
Evet, maalesef, iktidarın tecrübesiz
tutumu nedeniyle ekonomimiz nasıl bağımlı hâle
gelmişse istihdam yapımız da yabancıların
eline verilmek istenmektedir. Bugün, ülkemiz ağır bir
işsizlik sorunuyla karşı karşıyadır. Günümüzde
mevcut mimar, mühendis ve şehir planlamacılarının
yüzde 25'i işsizdir ülkemizde. Hâl böyle iken ülkemizin istihdamının
dışarıdan takviye edilebilir hâle getirilmesi kendi
vatandaşlarımızın işsizlik sorununu nasıl
çözecektir, refahımıza nasıl katkıda bulunacaktır,
anlamış değilim bu konuyu.
Basında işsizlikle ilgili
haberlere kronolojik olarak baktığımızda oldukça
tuhaf bir tabloyla karşılaşmaktayız. Aralık
2000'de, Hürriyet'te "İşsizlik geriledi; 5,6'ya düştü."
Ekim 2001'de, NTV'de "İşsizlik geriledi; yüzde 8,5'e
düştü." Eylül 2004'te, Milliyet'te "İşsizlik geriledi;
9,3." 2005'te "İşsizlik geriledi; yüzde 9,5."
Temmuzda "Geriledi; yüzde 10." Aralık 2005'te "Geriledi;
yüzde 10,3." Aralık 2006'da "İşsizlik geriledi;
10,4'e düştü." Mart 2007'de, Referans gazetesinde
"İşsizlik geriledi; yüzde 10,5." Nisan 2007'de
"İşsizlik -yine- geriledi; yüzde 11." Mayıs
2007'de "İşsizlik geriledi; yüz 11,4'e düştü."
CNN Türk'te.
Evet, ülkemizin insanının
en büyük sorunlarından birisi işsizliktir. Peki, Türkiye'de
geriledi geriledi diyoruz da, yüzde 11'lerde, 12'lerde işsizlik.
Nasıl geriledi? Ben bunu hiç anlamış değilim. Yani
birileri biliyorsa bana da söylesinler. Bana müracaat eden mühendisler,
mimarlar, üniversite mezunları, lise mezunları bana geldiklerine
göre, onları size göndereyim de, onlara iş bulun, iş
bulun. Onlar işsiz geziyorlar. Türkiye'de, benim insanlarımın
yüzde 25'i işsizken, yabancı işçilerin burada, Türkiye'de
çalışmasına izin vermek, bana biraz ters geliyor. Tabii
ki, yabancılar da bizim ülkemizde çalışacaklar. Onların
da, yabancıların da Türkiye'de çalışma sahaları
olacak, bundan doğal bir şey olamaz. Ama kendi ülkemdeki
Farz edelim, burada diyoruz ki, bize mühendis, mimar lazım; yabancılar
da kendi mühendis ve mimarlarını getiriyorlar, kendi fabrikalarında
onları çalıştırıyorlar, doğrudur. Çünkü,
yeni kurulan bir yerde, yabancı şirket, mimarını,
mühendisini, işçisini getirir. Ne zamana kadar? Altı ay,
bir seneye kadar. Ondan sonra, bizim işçiler öğrenir, bizim
mühendisler ve mimarlar da orada çalışmaya başlarlar.
Ama hâl böyle değil.
Sevgili arkadaşlarım,
hep kayıt dışı ekonomiden bahsediyoruz. Bunları
nasıl önleyeceğiz, söyler misiniz bana? Yabancıların
fabrikalarına iş müfettişleri gittiğinde, nasıl
kontrol ediyor, farkında mısınız acaba? Nasıl
yapabiliyor, bir söyler misiniz? Ha, bunu, biz, milletvekilleri
olarak bilmeyebiliriz, ne var canım deriz. Ama sizi kapıdan
içeri koymuyorlar, biliyor musunuz bunu? Ancak, bunları
iş müfettişleri çok iyi bilir. Ve yabancı, sanki, Türkiye'yi,
fabrika kurmakla satın almış gibi havalardadır.
Elbette ki, ara eleman lazım. Elbette ki, fabrikalarda, sanayide,
ağır sanayide çalışacak işçilerin veya mühendislerin
kaliteli eleman olması kadar doğal bir şey yoktur. Onun
için hep söylüyoruz. Bu iktidara dört buçuk senedir söylediğim
bir şey var. Bir şey yaparken, günlük program, plan yapmayalım,
otuz-otuz beş sene, kırk sene sonrasını düşünerek
plan yapalım. Onun için ara elemanlar yetiştirelim. Sanayide,
teknolojide, tekstilde ara eleman yetiştirmek lazım.
İhtiyaç ara elemandır. Avrupa Birliğine giriyoruz diye
yabancı mühendislere, mimarlara izin verelim. Ne olur şeyden
doğru geçerse? Mühendis ve mimarlar odasının kontrolünden
geçerek bu insanlar burada çalışırsa çok mu zorlanır?
Bir disipline olmuş olmaz mı?
Şimdi, yabancı çalıştıran
fabrikalar, Türkiye'de bulunan Mimar ve Mühendis Odaları Birliğini
aradan çıkarıyor. Nedir gaye? Niye çıkarıyor?
Şimdi, Avrupa'da bir hekim, çalışırken, oranın
tabipler birliğine müracaat etmiyor mu? Mühendis, mimar, orada,
mimar ve mühendis odalarına müracaat etmiyor mu? Ben Avrupa
Birliğine girdimde mi Avrupa Birliğinin standartlarına
her şeyimi uydurmaya çalışıyorum? Doğru,
ama, beni Avrupa Birliğine alan yok ki. Benim işçimin serbest
dolaşmasını dahi kabul etmeyen bir Avrupa Birliğine,
uyum yasası diye, yabancı mimar, mühendislere çalışma
iznini direkt olarak vermek bence ülkemin mühendis ve mimarlarına
yapılan en büyük haksızlıklardan bir tanesidir diye
düşünüyorum.
Peki, tabii ki, bu tarafını
Yabancılar bizde çalışmayacak mı? Çalışacak,
ama, ülkemin kurumlarında nasıl kural varsa o kurallara
uyacaklar, uymak mecburiyetindeler. Amerika'da bir hastaneye girip
çalıştırırlar mı beni; şartlarını
hazırlamadan, uygulamadan, bana, gel seni burada radyoloji
kliniği şefi yaptım, derler mi? En az bir sene lisan
öğreneceksin, derler; şunları şunları yerine
getireceksin; ondan sonra seni ben bir imtihandan geçireceğim;
şunları da getireceksin, ondan sonra sana benim ülkemde
çalışma izni vereceğim, diyecekler ve diyorlar da.
Ben niye istemiyorum? Niye istemiyorum?
"Avrupa Birliği standartlarına uyacağım."
Avrupa Birliği standartlarına bugüne kadar her şeyi
uydurdular da, her şeyimize bizim "okey" dediler de onların
işçilerine, mühendis ve mimarlarına biz kapıyı
mı açmadık? Onlar bizi Avrupa Birliğine aldılar
da
Her gün bize ayrı şartlar gösterirken, Avrupa Birliği
kapısında beklerken, senin işçin serbestçe dolaşamaz,
derken; mühendisin dolaşamaz, derken; bana, tutup, şimdi,
Avrupa Birliği standartlarına uyuyorum, onun için de, ben,
ülkemde mimar, mühendis, ara eleman çalıştırılması
iznini kolaylaştırıyorum
Karşı bana ne verdi bugüne
kadar? Avrupa Birliği bana ne verdi? O paketi açmam, bu paketi
açmam, senin işçini dolaştırmam serbestçe, senin mühendisini
dolaştırmam, sen şunları şunları da getireceksin.
Peki, Avrupa Birliğine bugüne kadar giren ülkelerden istediğinin
fazlasını Türkiye'den niye istiyorsun? Neden Türkiye'de
çifte standart uyguluyorsun? Bana gelince çifte standart uyguluyorsun.
Avrupa Birliği ülkelerine, bugüne kadar girmiş ülkelere
yapılan her türlü şartlara evet diyorum, ama çifte standardı
uygulamaya kalkarsan, ben de sana burada bu işin yanlış
olduğunu söylüyorum.
Tabii ki, Hükûmet işsizlik konusunda,
her konuda olduğu gibi, sınıfta kalmıştır,
kusura bakmayın arkadaşlarım, sınıfta kalmıştır.
İşsizliği hallediyorduk, yoksulluğu hallediyorduk.
Ama, sevgili arkadaşlarım, bağışlayınız,
tabii ki, ben bu hitabı size etmiyorum, köy kahvesinde oturan
üniversite mezunu arkadaşlarıma söylüyorum. Onlar biliyorlar,
"söyle, konuş Doktor Bey" diyorlar. "Oğlum üniversiteyi
bitirdi, işsiz; kızım üniversiteyi bitirdi, işsiz;
oğlumu askere gönderdim, geldi, lise mezunu, işsiz, evlendiremiyorum,
kız vermiyorlar oğluma" diyor. Bunları bilin. Tabii
"Sınıfta kaldınız." derken, bana, belki,
fazla, iktidara söyleme
Ama, ben iktidarın yanlışlarını
söyleyeceğim ki, iktidar doğruyu bulacak. Biz o yanlışları
söylemediğimiz müddetçe, İktidar da, zaten, yanlışı
söylesem de söylemesem de o kendi bildiğinden başkasını
yapmıyor, "ben her şeyi biliyorum" diyor. "Ben
her şeyi bilirim" dediği için de şu anda benim
"kravatlı" dediğimiz üniversite mezunu insanlarım
aş bulamıyor, iş bulamıyor, evlenme parası
yok, ev kuramıyor. Bunu, size, seçmenin önüne gittiğinizde,
22 Temmuzda onlar onu size soracak. Ben ona karışmıyorum.
Ama ben bir şeyi söylemek mecburiyetindeyim. Canım ülkemin
insanları açlar arkadaşlarım, açlar. Bunu biliniz.
İşsizler, aşsızlar, horlanıyorlar, anne-babadan
harçlık almaktan üniversite mezunu çocuklarımız artık
utanıyorlar. Bunlara bir çare bulalım.
Elbette ki yabancı mimar ve
mühendislerin, elemanlarının ilk bakışta, ülkesinden
getirdiği fabrikayı buraya kurduğundaki elemanlarına
da karşı değiliz; onu bilin, onu bilin. Elbette ki, yeni
kurulmuş bir yerde, o işi bilen insanların burada çalışmasına
biz karşı değiliz. Ama prosedüre uysunlar, kanun ve nizamlarına...
Bizim mühendislerimize, mimarlarımıza, işçilerimize
ne uygulanıyorsa, onlara da uygulansın. O tamam, onda bir
sorunum yok. Ama benim mühendis ve mimarlarıma da, işçilerime
de iş bulalım diyorum, işsizlerimize de iş bulalım.
Hükûmetlerin görevi işsize iş bulmaktır, aşsıza
aş bulmaktır. Hükûmetin görevi, medyada, çıkıp
"Şu kadar fakire kömür dağıttım, şu kadar
bulgur verdim, makarna verdim." demek değildir. Bu yanlıştır.
Bu ne demektir biliyor musunuz? "Ben bu insanları o kadar
fakirleştirdim ki, onlar benim elime bakıyor."
Hayır, benim insanım onu
istemiyor. Benim insanım çalışmak istiyor; çalıştığında,
parasını alıp, akşam evine ekmeğini kendi götürmek
istiyor. "Ramazanda bu kadar çadır yaptım, bu kadar kömür
verdim." istemiyor. Yani, bu insanlara, balık yemesini değil,
balık tutmasını öğretmek mecburiyetindedir iktidar.
İktidarların görevi budur. İktidarlar insanlarını
sadakaya muhtaç etmek durumunda değildir. "Ben buna bu kadar
sadaka verdim, bu kadar bunu verdim." diyemez. "Ben bu kadar
işsize iş buldum, bu kadar aşsıza aş buldum."
demek mecburiyetindedir, onunla övünür insan.
Ben ne kadar bir insanı
işe koydum ise, ona demeden mutlu olurum, ona da çaktırmam.
"Hocam, evimde bir tencere kaynatayım. Ne olur, ne iş
olursa yaparım." diyen, bir ülkede, bu kadar çok işsiz
insan var iken, onları düşünmemek
Beni üzdüğü gibi,
her insanı üzmesi lazım geliyor diye düşünüyorum.
İktidara insanlar niye gelir,
niye gelmek ister? İnsanlarını daha refah içinde yaşatmak
için, daha mutlu yaşatmak için, sokakta rahat yürüyebilmek
için, evinde huzur içinde yatmak için, yaşamak için
"Bunları
yapacağım." diye iktidara gelinir. Ama, iktidara geldikten
sonra bu halkı unutursanız, geçen devredeki, 2002 öncesindeki
Meclis aritmetiği nasıl ki bu halkın gözünde yanlış
yapıp sandığa gömüldüğü gibi, öyle zannediyorum
ki, benim insanımın her şeyi tekrar 22 Temmuzda değerlendireceğine
Yeniden gözünü, böyle
Bugüne kadar, dört buçuk-beş senedir iktidar
ne yapmıştır, neleri yapmıştır? Onunla birlikte
size puan verecek. Ben ona karışmıyorum, ama ben şunu
istiyorum: İnsanlarımız böyle ele bakmasın. Belediye
başkanlarının vereceği kömüre, 5 kilo bulgura,
makarnaya bakmasın. O belediye başkanı belediye
başkanıysa iş versin, aş versin; o çantasını
alsın, bakkalına uğrasın, cebinden çıkardığı,
kazandığı o günkü parayla bir şeyler alsın,
evine götürsün. Ama, akşam evine geldiğinde şuradan hanımı
yemek alıp evine götürmüş olmasın.
Ben, bu temennilerle hepinize
sevgi ve saygılar sunuyorum, hoşça kalın diyorum.
Saygılar. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde
AK Parti Grubu adına söz isteyen Mustafa Dündar, Bursa Milletvekili.
Sayın Dündar buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
DÜNDAR (Bursa) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Yabancıların Türkiye'de Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yabancıların Türkiye'deki çalışmalarını
izne bağlamakla ilgili esasları belirlemek amacıyla,
2003 yılında 4817 sayılı Kanun, yine bu dönem Meclisimiz
tarafından kabul edilmiştir. Bu tarihten önce Türkiye'de
yabancıların çalışma izinleri, 71 kanun, 10 kanun
hükmünde kararname, ayrıca kendilerine kanunla verilen
açık bir yetki olmayan muhtelif kurum ve kuruluşlar tarafından
düzenlenmekteydi. Çıkarılan bu kanunla, ülkemizde vasıflı
yabancıların çalıştırılmasından,
uluslararası taahhütlerimizin karşılanmasına,
işverenler açısından haksız rekabetin önlenmesinden
Türk vatandaşlarının istihdamındaki artışa
varıncaya kadar pek çok şey hedeflenmiş ve gerçekleştirilmiştir,
yasalar ve kurumlar arasındaki keşmekeş sona erdirilmiştir.
Ayrıca, Avrupa Birliğinin 1/80 sayılı Ortaklık
Konseyi Kararı hükümlerine uyum sağlanmıştır.
4817 sayılı Kanun ile ülkemizin
ve işverenlerin gerçek ihtiyaçları çerçevesinde vasıflı
yabancı çalıştırılmasına imkân sağlanmıştır.
Uluslararası taahhütlerimiz karşılanmış,
kaçak yabancılar açısından ülkemizin hedef ülke olması
önlenmiş, işverenler açısından haksız bir rekabet
unsuru olan ucuz iş gücü engellenmiş, yabancılar sosyal
güvenlik şemsiyesi altına alınmış, ayrıca
sigorta prim ve vergi kayıpları önlenmiş, yabancıların
çalışma izinlerinin tek merkezden verilmesi sağlanarak,
bu konudaki idari prosedür olabildiğince kısaltılmış,
Türkiye'de çalışan yabancılarla ilgili veri bankası
oluşturulmuş, Türk vatandaşı istihdamında artış
sağlanmış ve yabancıların kaçak çalışmalarının
önüne geçilmiş, çalışma amaçlı göçün yasal olarak
kontrol ve düzenlemesi imkânı getirilmiştir. Ancak, geçen
süre içinde ülkemizde yaşanan gelişmeler ve yasanın
uygulanması esnasında ortaya çıkan yeni durumlar ve
ihtiyaçlar dikkate alınarak, konuyla ilgili yeni düzenlemelerin
yapılması ihtiyacı doğmuştur.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin görevi yasa çıkarmaktır. Fakat,
çıkarılan yasaların ihtiyacı karşılayıp
karşılamadığının gözlemlenmesi, zamanla
yeni durumlara uygun uyarlama ve düzenlemelerin yapılması
gerekmektedir.
Türkiye, AK Parti Hükûmetinin göreve
geldiği günden bu yana hızla büyümekte ve gelişmektedir.
Gayrisafi millî hasıla 185 milyar dolardan alınmış
ve 400 milyar doları aşmıştır. Dört yıl içerisinde,
Türkiye'ye bir Türkiye daha ilave edilmiştir. Yabancı sermaye
yatırımları hızla artmıştır. Cumhuriyet
tarihinin hiçbir döneminde çekilmediği kadar yabancı
sermaye, bu dönemde ülkemize çekilmiştir.
Bütün bu baş döndürücü gelişmeler,
yabancı işçi çalıştırılması ile ilgili
yasanın da yeniden düzenlenmesini gerekli kılmıştır.
2003 yılından bu yana, süreli izinlerle ilgili 16.970, uzatma
10.055, süresiz 139, süresiz uzatma 416, istisnai izin 557, bağımsız
61 olmak üzere toplam 28.198 yabancıya çalışma izni verilmiştir.
Çıkarılan bu yasayla,
ilk kez verilen veya süre uzatımı yapılan tüm çalışma
izinleri SSK ve Bağ-Kur Genel Müdürlüğüne bildirilerek takibi
ve denetimi sağlanmakta, söz konusu yabancı personelin
SSK işe giriş bildirgeleri ve buna ilişkin periyodik
bildirimler izlenmektedir.
Bu bağlamda, 15 bin civarında
yabancının SSK ve Bağ-Kur ile bağlantısı
saptanarak takibi ve denetimi sağlanmış, ayrıca,
prim borçları tahsil edilmiştir. Çalışma izni verilen
yabancı işçiler kayıt altına alınmıştır.
Söz konusu tasarı ile çalışma
izin başvurularının süresi kısaltılmakta ve
çalışma izinlerinin mahallinde verilmesi amacıyla,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına çalışma
izni verme yetkisini bölge müdürlüklerine devretme imkânı tanınmaktadır.
Yine, tasarı ile getirilen
bir başka önemli değişiklikle, yabancı sermaye yatırımlarının
teşvikinin önündeki bürokratik engellerin kaldırılması
amaçlanmaktadır. Bu bağlamda, yabancı sermaye yatırımlarının
önündeki idari engellerin kaldırılması ile yatırım
ortamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar
çerçevesinde çalışacak yabancıların çalışma
izinlerinden muaf tutulması öngörülmektedir. Mesleki yeterlilik
ve denklikle ilgili sürecin tespiti izinlerin zamanında verilmesini
imkânsız hâle getirdiği için, Avrupa Birliğine üye ülkelerden
ve Bakanlar Kurulunca belirlenecek ülkelerden gelen mimar ve mühendislerin
çalışma izinlerinin verilmesinde mesleki ve akademik yeterliliğin
tespit ve denetimine ilişkin diploma ve meslek odasına kayıt
belgesinin esas alınması öngörülmüş ve izinlerin verilmesi
sadeleştirilmiştir.
Savunma Sanayii Müsteşarlığınca
yürütülen projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da
çok taraflı sözleşmeler gereğince veya konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek uluslararası, ulusal projelerde
görev alacak yabancılar ile ülkemizin de taraf olduğu uluslararası
nitelikteki projelerde ve uluslararası kuruluşlarda
mesleki hizmetler kapsamı dışında çalışacak
yabancılar, çalışma izin prosedürü dışında
bırakılmaktadır. Böylece, ülkemiz açısından
önem arz eden büyük projelerin aksamadan ve zamanında tamamlanması
hedeflenmekte, ayrıca uluslararası nitelikteki kuruluşlarda
görev yapacak yabancılar izin prosedürü dışında
bırakılmakta, diplomatik statüdeki yabancılar için
kolaylıklar getirilmektedir.
Türkiye'ye çalışmak üzere
gelen bir yabancının beraberinde veya daha sonra getirmiş
olduğu eş ve bakmakla yükümlü olduğu çocuklarının
da yabancıyla birlikte en az beş yıl kanuni ve kesintisiz
ikamet etmiş olmaları koşulu aranmaksızın kanunun
genel hükümlerine tabi olarak çalışma izni talebinde bulunabilmeleri
hükmü de getirilmiştir.
4817 sayılı Kanun'un 8'inci
maddesine yapılan bir ilave ile en az 10 kişilik yerli
iş gücü istihdamı sağlayacak olanlar bakımından
bu şartın aranmayabileceği hükme bağlanmış,
böylelikle yerel iş gücü istihdamının artırılması
hedeflenmiştir.
Yabancı işçi çalıştırılmasıyla
ilgili düzenlemede görülen en büyük aksaklıklardan birisi
süresi içinde izin başvurularının sonuçlandırılamamasıdır.
Bu sıkıntıyı ortadan kaldırabilmek amacıyla
bakanlık ya da bölge müdürlüğünün, müracaatı, en fazla
kırk beş gün içinde sonuçlandırması öngörülmüştür.
Tasarının yasalaşması hâlinde, yabancıların
izinlerinin düzenlenmesi günün koşullarına uyarlanmış
olacaktır. Buna bağlı olarak da Türkiye'nin hem ihtiyaç
duyduğu nitelikli yabancı iş gücü çalıştırması
kolaylaşacak hem de yabancı sermaye yatırımlarının
önündeki bürokratik engeller ortadan kaldırılmış
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye büyük bir devlettir. Türkiye dışında
Balkanlarda, Kafkaslarda, Orta Asya'da, Orta Doğu'da yaşayan,
tarihî ve kültürel bağları olan insanlarımız ve
soydaşlarımız vardır. Bunlarla ilgili, 2527 sayılı
Türk Soylu Yabancıların Türkiye'de Meslek ve Sanatlarını
Serbestçe Yapabilmelerine, Kamu, Özel Kuruluş veya
İşyerlerinde Çalıştırılabilmelerine
İlişkin Kanun vardır, fakat bu Kanun'un uygulanmasında
da bazı sıkıntılar çıkmaktadır. Batı
Trakya'dan, Bulgaristan'dan, Kafkaslardan, Ahıska'dan gelen soydaşlarımızın
da yaşamış olduğu bazı sıkıntılar
vardır. İşte bu kanunla yapılacak düzenlemeler
ve bundan sonra çıkarılacak olan yönetmeliklerle bu soydaşlarımızın
da sıkıntılarına çare bulunacaktır ve bu vesileyle
de bu kanun, hem soydaşlarımızın sahiplenilmesi,
tarihten gelen sorumluluğumuzun bilincine varılması
açısından da önem arz etmektedir diyorum.
Yine, Türkiye'de 40 bin civarında,
çalışan Ermeni vatandaşı bulunmaktadır. 50
bin civarında, çalışan Moldovalı ve diğer çevre
ülkelerden, bizim soyumuzdan olmayan çalışan yabancılar
bulunmaktadır. Tabii bunlar da Türkiye'nin insanlık için
yapmış olduğu bir iştir. Çünkü, bugün dünyanın
birçok ülkesinde Türkiye aleyhine, Ermeniler tarafından sözde
Ermeni soykırım tasarısı münasebetiyle Türkiye
aleyhine kampanyalar yürütülmektedir. Hâlbuki Türkiye'nin bunlara
verebileceği en güzel cevap, işte, buradaki Ermeni vatandaşlarına
Türkiye'de göstermiş olduğu bu kolaylıktır.
İnşallah, bu kolaylıkların
Türk soylu yabancılar açısından da ve bundan sonraki
Türk çalışma hayatına yeni getireceği açılımlar
açısından kanunun hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Dündar.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten üzüntü verici bir tablo, Mecliste toplam 30 kişiyle
yasa yapıyoruz. Tabii, buna hiç kimse inanmadığı
için... Meclisin kamuoyundaki itibarı açısından, bir
milletvekili olarak üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.
Bir yasa tasarısı Hükûmet tarafından gelmiş ise en
azından iktidar partisi milletvekillerinden yasa yapacak sayıda
milletvekilinin burada olması zorunluluk olmasına
rağmen, ne yazık ki böyle bir tablo da yok.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun tasarısı, gerçekten -önceki konuşmamda da söylediğim
gibi- dört yıl önce yürürlüğe giren Kanun'da görülen aksaklıkları
bertaraf etme düşüncesiyle hazırlanmış gibi gözükse
de öyle değil. Yani, oradaki aksaklıkları, eksiklikleri
bir bütün olarak inceleyip gidermek belki bir kabul görür, bir anlam
taşır idi.
Bakınız, elimde, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Yönetmelik var. Tabii
bu yönetmelik... İleriki maddelerde arkadaşlarımız
konuyla ilgili ayrıntılı görüş sunacaklar. Örneğin,
demişiz ki bunun 12'nci maddesinde, özellikle önceki metinde:
"Her türlü çalışma izninin verilmesi..." Saymışız
yukarıdan aşağı Kanun'da, şu şu bakanlık ve kurumların
ve de meslek örgütlerinin görüşü alınmak suretiyle Çalışma
Bakanlığınca hazırlanır, demişiz. Çünkü,
Türkiye'de çalışma yaşamına ilişkin, yabancıların
çalışma izinlerine ilişkin olarak mevzuata bir bakıldığı
zaman, yetmişin üzerinde farklı kurum çalışma izni
veriyor. Bu konuda onlarca yönetmelik var. Bunları bir bütün
hâline getirmek gerçekten gerekli. Katılımcılık
açısından ilgili kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin
görüşlerinin alınması gerekir, belki daha iyi olur
idi. Şimdi, görüyoruz ki, burada, çalışma izinlerinin
tamamını Çalışma Bakanlığı eski
22'nci maddede verirken, burada doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu kapsamında ayrı bir izin varken, o buraya alınmış.
Belki iyi yapılmış belki kötü yapılmış,
onu çok bilmiyorum, ama bu Kanun'un bütünü görüşülürken üç, dört
yıl önce de gündeme getirmiştik. Zaman zaman, ta 1928 yılında,
1934 yıllarında, 1936'lı yıllarda çıkan yasalarda
bile o günkü koşullarda yasa koyucular belli mesleklerin icrasını,
gerçekten, Türk vatandaşlarına vermiş idi. Bu yabancıların
çalışma izinlerine ilişkin kanun yapılırken,
pek çok mesleğin, örneğin, ayak satıcılığı,
çalgıcılık, fotoğrafçılık, berberlik, mürettiplik,
simsarlık; elbise, kasket, kundura imalatçılığı;
borsalarda mübayaacılık, devlet tekeline, devlet inhisarına
tabi maddelerin satıcılığı; seyyahlara tercümanlık,
rehberlik; inşaat, demir işçiliği, tamir ve tahliye
işleri, şoförlük, şoför muavinliği, amelelik; her
türlü müesseselerde, ticarethane, apartman, han, otel ve şirketlerde
bekçilik, kapıcılık, odabaşılık; otel,
han, hamam, kahvehane, gazino ve dansing ve barlarda kadın ve erkek
hizmetçilik, bar oyunculuğu ve şarkıcılığı
gibi mesleklerin yabancılar tarafından icra edilemeyeceği
hüküm altına alınmış idi. Bunu kaldırdık.
Tabii, yeni düzenlemeyle, yabancıların hangi alanlarda
ve hangi koşullar altında çalışma yapabileceklerine
ilişkin bir düzenleme getirmedi yasa. Şimdi, burada da böyle
bir düzenleme yok. Ne yapıyor, ne getiriyor? Yabancı
şirket geldiğinde, hangi alanda yatırım yaparsa
yapsın, hangi alanda faaliyet gösterirse göstersin çalıştıracağı
kişiye ilişkin izni şirket alacak. Tabii, devir, dünyada
şirketler devri, sermaye devri. Yani, çok ulusluların, özellikle
Dünya Bankası, IMF gibi dünyanın tefeci kuruluşlarının
güdümünde çok uluslu şirketler geldiği zaman, bizim gibi
borçla geçinen, ekonomisini, günlük işlemlerini borçla çeviren,
memurlarının, işçilerinin maaşlarını
bile borçla veren hükûmetler, elbette borç aldıkları için
oraların talimatlarına da uygun düzenlemeleri kanun diye
getiriyorlar.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
biz, ülkemizin çıkarlarını düşünmek zorundayız.
Bakınız -biraz sonra değineceğim bir başka
madde üzerinde- bize bu maddeleri, bu kanunları önerenler, kendi
ülkelerinde bu kanunlarla çalışma yaşamlarını,
ekonomilerini yönlendirmiyorlar. Bize bu kanunları dikte ettirerek,
dayatarak "Çıkarın Meclisten, yabancı sermayenin
önünü açın." diyerek, biz ne yaparsak yapalım, onlar
rant piyasalarında esas at koşturuyorlar.
Türkiye'deki sıcak paranın
80 milyar doların üzerinde olduğu, küçücük bir hareketlenmede
kaçmaya başladığında krizlere neden olduğunu
geçmişte de yaşadık, bugün de sıkıntısını
çekiyoruz, muhtemeldir ki gelecekte de yaşayacağız.
Tıpkı bunun gibi, bizim
hangi alanlarda yabancı sermayenin yatırımlarına
ihtiyacımız var, hangi alanlarda yabancı sermayeyi
denetim altına almalıyız, hangi alanlarda yabancı
sermayeden vergi almalıyız; bunları gerçekten özgür
bir ülke, bağımsız bir ülkenin yurttaşları olarak
yurttaşlar bizden bekliyor, Meclis olarak da biz o konuda öyle
hareket etmeliyiz.
Şimdi, Doğrudan Yabancı
Yatırımlar Kanunu kapsamında kurulan şirket ve
kuruluşlarda çalıştırılmak istenen yabancılarla
ilgili izni de Çalışma Bakanlığı çıkaracağı
altı aylık bir yönetmelikle verecek. Versin, bunda bir
şey yok, ama Çalışma Bakanlığı bu konuda
diğer bakanlıklardan görüş almaktan niye kaçar, ben anlamıyorum.
Niye katılımcılıktan, niye sivil toplum örgütlerinden
görüş almaktan kaçar, onu anlayabilmenin olanağı yok.
Gerçekten, yabancıların çalışma izinleri bir hayli
karmaşık bir yapı. Yani, çalışma izinleri
eğer şey yapılacak olursa, süreli çalışma izni
var, süresiz çalışma izni var, bağımsız çalışma
izni var. Yani, bütün bu karmaşa içerisinde bile, Çalışma
Bakanlığının pek çok görevi olması gerekirken,
şimdi, demin de söylediğim gibi, bir karmaşa içerisinde,
yabancıların işlerini kolaylaştırma
adına, mimar, mühendis ve planlamacıları görmezlikten
gelmenin Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin
izin yetkilerini onlara danışmadan kendi uhdesine almanın
ya da sıkışıldığı zaman Meclisi yatıştırmak
için ya da milletvekillerini, daha fazla konulara girmemeleri
açısından, "Değişiklik yapacağız."
deyip, vaatle Meclise toplayıp yasa yapmaya kalkışmanın
mantığını ben anlayabilmiş değilim.
Gerçekten, yasa yapma ciddi bir
iş. Bir yasadan etkilenecek toplumsal kesimleri en azından
bilgi sahibi yapmak, onların görüşlerini almak bir uygarlık
işi. Sadece onlarla genel kurullarda buluşmak, telefonla
konuşmak ya da onların bildirilerini, mektuplarını
ya da resmî taleplerini okumak, onlarla iş birliği anlamına
gelmiyor.
Bakınız, elimde bir klasör,
Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliğinin şubelerinden,
değişik illerinden gelen mektuplar var. Durum böyle olunca,
değerli arkadaşlar, onların dikkate alınmadığı
ortaya çıkıyor. Ben dilerim ki, bir an önce Bakan buraya
çıksın ve hangi konularda mimar ve mühendis odalarının
taleplerini gerçekleştirecekler, ne tür teklifler veriliyor,
değişiklik teklifleri veriliyor, bir öğrenelim. Ondan
sonra daha sağlıklı yaklaşma imkânını bulacağımızı
işaret ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Yüksel Çorbacıoğlu,
Artvin Milletvekili.
Buyurun Sayın Çorbacıoğlu.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
üzerinde şahsım adına söz talep etmiş durumdayım.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
beş yıllık kanun yapma tekniğimize, usullerimize
baktığımızda bugüne kadar yapılan modelin
bir örneğini bu kanun yapılırken de yaşadık.
AKP İktidarı ile 2003 yılında çıkardığımız
bu Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun'da ciddi sıkıntılar yaşandığı
söylenerek değişiklik yapmak için yine oldubittiyle komisyondan
bu kanun geçmiştir. Yine, geçmişte yaptığımız
bir kanun yapma örneğini bu kanunda da gördük. Yalnız, burada
şunu sormak istiyorum: Madem bu kadar önemliydi, apar topar,
İç Tüzük hükümlerini de hiçe sayarak oldubittiyle komisyona
getirdik ve acilen bu kanunu çıkaracaktık, komisyona geldikten
sonra yaklaşık on ay neden beklenmiştir, neden bu kanunun
çıkarılması için bir çaba harcanmamıştır?
Yine, Hükûmet temsilcilerine buradan çok ciddi bir soru sormak istiyorum:
Bu tasarıyı neden çıkarıyoruz? Bu yasa bu hâliyle
kimin işine yarayacak, halkımıza faydası ne olacak?
Bu konuların açıklanması lazım.
Tasarının içeriğine
bakıyoruz; tasarı, hukuksal, bilimsel, teknik ve her türlü
maddi temelden yoksun bir tasarı olarak önümüzde duruyor.
Şimdi, istatistiklere bakıyoruz, çok açık ve net: Ülkemizdeki
mimarlar, mühendisler, şehir planlama uzmanlarının
tam yüzde 25'i işsiz ya da mesleği dışında
başka işlerle uğraşıyor, iş arıyor.
Şimdi bu tasarı yasalaşırsa -yabancı mimar,
mühendisler- bu şekilde oluşan haksız rekabet ortamının
sonuçlarını iktidar nasıl açıklayacaktır veya
nasıl tamir edecektir?
Tasarının en büyük sakıncalarından
birisi, mesleki ve akademik yeterlilik prosedürünü kaldırıyor
olmasıdır. Türkiye'de çalışmak isteyen yabancı
bir mimar ya da mühendisin diplomasının denkliği YÖK,
mesleki yeterliliği de Türkiye Mimar ve Mühendisler Odaları
Birliği tarafından denetleniyordu. Peki, ne kadar sürüyor
bu? Yaklaşık bir ay. Bu durumda, demek ki, tasarının
gerekçesinde yer alan "
yabancı uyruklulardan akademik ve
meslekî yeterliliklerine ilişkin belgelerin istenmesi, diploma
denklik prosedürünün gereği ve meslekî yeterlilik konusunda
ilgili mercilerin görüşlerinin sorulması, çalışma
izninin verilmesi süresini uzatmaktadır." ifadesinde süre
uzatmaktan kasıt bir aydır.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
öncelikle dün yaşadığımız ve bütün Türk halkının,
hatta bütün dünyanın lanetlediği acı bir olay, 6 vatandaşımızın
ölümüne, 100'e yakın vatandaşımızın da yaralanmasına
yol açmıştır. Bu olay, sadece bazı insanlarımızın
ölümü ve yaralanmasıyla sonuç yaratmamaktadır. Onun ötesinde,
Türkiye'nin geleceğine, Türkiye'nin birliğine, beraberliğine,
Türkiye'nin huzuruna, mutluluğuna ve başarısına
da atılan bir bomba olarak lanetlenmesi gereken bir olaydır.
Şimdi, kimseyi hukuki anlamda mutlaka sorumlu tutamayız.
Bu olayın failleri umarım ortaya çıkar, sonuçları
ortaya çıkar ve Türkiye'de bu olayların bir daha olmaması
için bütün ortam hazırlanır. Ancak, şunu söylemekten
de vazgeçmeyeceğim: Terör, ülkemizde 1980'li yıllarda
başlayıp belli dönemlerde yükseliş kaydetmiş, belli
dönemlerde gerilemiştir. Bu, yapılan mücadeleyle, Türk
halkının tutum ve davranışıyla, güvenlik görevlilerinin
tutum ve davranışlarıyla doğru orantılı
olarak mutlaka sonuç doğurmuştur. Ancak, özellikle 2002'de
taban seviyeye inen terörün beş yıllık AKP İktidarı
döneminde bu seviyelere kadar çıkması, öncelikle AKP
İktidarı tarafından, siz AKP milletvekilleri tarafından
ciddi bir şekilde düşünmeniz gerektiğini söylemem gereken
bir olaydır. Mutlaka sizler, AKP İktidarı, bunun, yani
asli faili olamaz, direkt sorumlusu olamaz, ama bir iktidarın
sorumluluğu; Türkiye'deki bütün yaşanan olayların,
olumlu olayların da sorumlusu iktidar, olumsuz olayların
da sorumlusu iktidar olduğuna göre, bu olayın da sorumlusu
olarak bugüne kadar yaptıklarını bir iyi gözden geçirmelidir.
Türkiye'nin sorunlarını çözeceğim diye, bazı
açılımlar yapacağım diye -bana göre ve bize göre-
yapılan yanlışların yarattığı iklim,
Türkiye'de terörün yeniden canlanması, güçlenmesi ve Türkiye'ye
zarar vermesi durumunu yaratmıştır. O nedenle, sadece
ölen insanlarımıza ve yakınlarına başsağlığı,
yaralılara geçmiş olsun dilekleriyle bu olayı geçiştireceğimize,
iktidar olarak daha bir sorumlu davranış sergilemenizi ve
bugüne kadar iktidar tarafından yapılan yanlışların
tekrar edilmemesi gerektiğini, tarafınızdan, kabul
etmenizi öneririm.
Değerli arkadaşlar, bugün
sabahtan beri -bu yaşanan acı olayın yanında, tabii,
hayat devam ediyor, insanların da yaşamak için bazı
şeylere ihtiyaçları var- Karadeniz Bölgesi'nden kaç tane
telefon geldiğinin ben hesabını yapmadım. Çay üreticilerinden
müthiş bir tepki var.
Sorun nedir değerli milletvekilleri?
Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının
2002 yılında seçimlerde açıkladığı çay fiyatını
ben size söyleyeyim, 750 bin lira. Bu şekilde açıklandı.
Beş yıl geçti, çayın fiyatını söylüyorum size,
en son 2007 çay taban fiyatını size açıklıyorum, zaten
çayda tek bir fiyat vardır: 640 bin lira, artı, 90 bin lira hazine
yardımı, 730 bin lira. Hazine yardımını bile
topladığınızda, sizin 2002 seçimlerinde verdiğiniz
sözü yerine getiremediğiniz ortaya çıkmaktadır.
Adalet ve Kalkınma Partisi, tabii, bu konuda, ülke yönetimiyle
ilgili bir yığın söz verdi, bir yığın sözü
de yerine getiremedi. Bunlardan biri de çayla ilgili olan fiyat sözüydü.
Çaydaki sorun sadece fiyat değil
değerli milletvekilleri. Şu anda, Karadeniz Bölgesi'nde
çay alımı yapılmakta ve kontenjan uygulaması -daha
iki gün önce kampanya başladı, kampanyanın başladığı
bugün ikinci gün- ikinci günde, dekar başına 10 kilo olarak
kontenjan uygulanmaya başladı. Henüz bütün çay fabrikaları
faaliyete geçmeden, henüz her bölgede
Bölgesel olarak gelir Karadeniz'den,
doğudan batıya doğru çay toplanmaya başlar. Daha
batıda çay ürünü alınmaya başlamadan, bu kontenjanın
başlaması çok düşündürücüdür. Yani, burada, yangından
mal kaçırır gibi, bazı popülist kanunları çıkaralım
derken, aslında, vatandaşın temel sorunlarını
hiç de düşünmüyorsunuz. Karadeniz Bölgesi'nin bu sıkıntısına,
ben, bugüne kadar, iktidar partisinden olsun, bakanlarımızdan
olsun, hiçbir yerden bir cevap alamadım, sağlıklı
bir cevap alamadım. Çay fiyatını vermeyen ve çayını
satmak isteyen üreticiye kontenjan uygulayarak, üreticiyi
sıkıntıya sokan bu iktidarın, sanıyorum, seçimde
Karadeniz Bölgesi'nde de yaptıklarının bir şekilde
hesabını vereceğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, kanunla
da ilgili, sonuç olarak, AKP Hükûmeti, yok sayarak, her alanda yaptığı
gibi bu alanda da halkımızın, ülkemizin çıkarlarına
aykırı yasa tasarıları hazırlıyor. Bunlar
da uygulamada başımıza bela oluyor ya da Sayın
Cumhurbaşkanımızdan geri dönüyor ya da Anayasa Mahkemesince
iptal ediliyor.
Bakın, yine, eminim, ülkemiz
ve halkımız açısından yarattığı olumsuzluklar
bu kadar açık olan bu yasa tasarısı, buradan, siz değerli
iktidar partisi milletvekillerinin oylarıyla çıkacak,
çıkabilir, ama, doğal olarak, bu yapılanların hesabı
sizlere sandıkta sorulacak. Çıkarlarını savunmak
için oylarıyla Meclise geldiğiniz ve bu tür yasalarla, uygulamalarla
perişan ettiğiniz işçi, çiftçi, esnaf, memur, doktor,
mimar ve mühendisler sandıkta size gereken cevabı verecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu,
lütfen, toparlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Sadece halkımızın ve ülkemizin yararına yasalar
yapılacağı bir döneme, bir CHP iktidarı dönemine
çok az kaldığını sizlere söylüyorum. CHP iktidarında
bu sorunları çözeceğimiz sözünü de vererek yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çorbacıoğlu.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum, ancak karar yeter sayısı
da arayacağım: Maddelerine geçilmesini kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
12.23
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.37
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının maddelerine
geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tasarının maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler
Sayın milletvekilleri, kâtip
üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik
cihazla oylama yapacağız.
Beş dakikalık süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
YABANCILARIN
ÇALIŞMA İZİNLERİ HAKKINDA KANUN İLE BAZI
KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN
KANUN TASARISI
MADDE 1- 27/2/2003 tarihli ve 4817
sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanunun 2 nci maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"MADDE 2- Bu Kanun;
a) Doğumla birlikte Türk vatandaşı
olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını
kaybedenler ile kendileriyle birlikte işlem gören çocukları,
b) 231 sayılı Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün Teşkilât ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren ve Basın
Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce basın kartı
verilmiş bulunanları,
c) Bakanlıklar ile kamu kurum
ve kuruluşlarınca kanunla verilen yetkiye dayanarak çalışma
izni verilen veya istihdam edilenleri,
d) Savunma Sanayi Müsteşarlığınca
yürütülen projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da
çok taraflı sözleşmeler gereğince kurulan konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek ulusal, uluslararası projelerde
veya uluslararası kuruluşlarda meslekî hizmetler kapsamı
dışında çalışacak yabancıların yanı
sıra, karşılıklılık ilkesi, uluslararası
hukuk ve Avrupa Birliği hukuku esasları dikkate alınarak
çalışma izninden muaf tutulan yabancılar dışında,
Türkiye'de bağımlı ve bağımsız olarak çalışan
yabancıları, bir işveren yanında meslek eğitimi
gören yabancıları ve yabancı çalıştıran
gerçek ve tüzel kişileri,
kapsar."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hakkı Ülkü, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Ülkü. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce,
dün akşamki Ulus'ta -Anafartalar'da- bir terör saldırısına
kurban giden ve 6'sı ölü, birçoğu yaralı olan vatandaşlarımızın
ölü olanlarının ailelerine başsağlığı
diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de
bugün toplam işsiz sayısı 5,5 milyon kişidir. Gerçek
işsizlik oranı da yüzde 20'ye çıkmış durumdadır.
Her 100 işçiden 40'ını da gençlerimiz oluşturmaktadır.
Bir başka deyimle, sadece kentlerde her 3 gençten 1'i işsizdir.
Bu da kapkaç, gasp ve dolandırıcılık ile bunlara
bağlı olarak yaralamaları ve cinayetleri beraberinde
getirmektedir.
Hükûmetin, Türkiye İstatistik
Kurumunun -bir nevi son zamanlarda resmî yalan kurumuna dönüşmüş-
işsizlik rakamlarını az göstermesine bakmayın.
Demin bir arkadaş söylemişti, 2000 yılından günümüze
kadar olan bazı gazete başlıklarından, işsizliğin
her yıl yüzde 5,5'tan başlamak üzere yüzde 11,5'a varışına
kadar olan süreci, hep "işsizlik azaldı" diye nitelendirdiklerine
ilişkin haberleri. Oysa, buna bağlı olarak Türkiye genelinde
her ay 2 bin kişiye sorulduğunda, bu istatistiğin tam
tersi olarak "Satın alma gücünüz ne kadar?" denildiğinde
"Kötü.", "Ne kadar kötü?" denildiğinde
"Son üç yılda olmadığı kadar.", "Ülke
ekonomisi nasıl?" denildiğinde "Kötü.",
"Ne kadar kötü?" denildiğinde "Son üç yılın
en kötüsü." denilmekte. "İş bulma umudun var
mı?" "Hayır, yok." denilmekte, "Ev alma
imkânın var mı?" diye sorulduğunda, ona da
"Yok." denilmekte, "Otomobil alma?" "Yok."
denilmekte, "Tasarruf edemiyorum." denilmekte. Bütün bu
verileri de yaklaşık iki yıldır ve her ay düzenli
bir şekilde yapan Merkez Bankası söylemektedir.
Bu duruma göre şöyle bir bakıldığında,
1988 yılında, on beş-altmış dört yaş arası
nüfusta yüzde 54,9 olan istihdam oranı, 2006 yılında yüzde
45,9'a düşmüştür. Ülkemizin en değerli hazinesi olan
genç nüfus, her yıl artan oranda atıl bırakılmakta,
kelimenin tam anlamıyla yoksulluğa mahkûm bırakılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir iktidar, kendi halkı, kendi gençleri
işsizken, yabancılar için neden bütün sınırlamaları
kaldırmak konusunda bu kadar ısrarcı olur, anlayabilmiş
değiliz. Sayenizde Türkiye Cumhuriyeti halkı aynı
Osmanlıdaki gibi yabancılar karşısında ikinci
sınıf vatandaş hâline gelmiştir. İktidarın
bu yaptıklarını halkımız Osmanlının
son dönemlerinde de yaşamıştı, şimdi de neredeyse
aynı durum yaşanmaktadır. Yabancılara çalışma
izni verilmesi konusunda bilimsel, teknik ve mesleki yeterlilikleri
zaman kaybı ve bürokratik eziyet olarak gören yabancı yatırımcıların
bir sözünü iki etmeyen Başbakan, bunlara söz vermiş ve aradan
YÖK'ü de, TMMOB'yi de çıkaracağım, demiştir. Şimdi
de işte bu konuda getirilen kanun tasarısını görüşüyoruz.
Yıllardır halkımız,
meslek odalarımız, banka mağdurları, YİMPAŞ
mağdurları, trafik kazalarında kaybettiğimiz vatandaşların
yakınları, muhtarlar, çiftçiler, öğrenciler, emekliler
Hükûmete dertlerini anlatıp "Yasal girişimde bulunun."
diyor. Fakat AKP İktidarı kendi halkımızın
sözlerine kulağını kapatırken nedense yabancıların
bir sözünü iki etmiyor. Halkın isteklerine sadece kulaklarınızı
kapatsanız iyi, bir de bakıyoruz ki kimi zaman vatandaşlar
Başbakanımızdan ve bakanlarımızdan küfür yemekten
zor kurtuluyorlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bildiğiniz gibi ülkemizde mühendislik, mimarlık
ve şehir plancıları denetime bağlı olarak bir
kamu hizmeti yerine getiriyorlar. Mesleki yeterliliklerini de
meslek odaları kanalıyla belgeliyorlar. Fakat iktidarın
getirdiği bu kanun tasarısıyla, yabancıların
nereden mezun olduklarına ve mesleki yeterliliklerinin ne
olduğuna bakılmaksızın Türkiye'de çalışmalarına
imkân tanınıyor. Peki, ya kendi vatandaşlarımız?
Kendi mimar ve mühendislerimiz?
AKP yabancıya böyle kolaylıklar
getirirken, kendi mühendislerimizden, kendi gençlerimizden YÖK
denkliğini de mesleki yeterlilik belgelerini de istiyor.
Birileri gelecek, binlerce
işsiz mimar ve mühendisimizin gözü önünde, onlar iş bulmak
için çırpınırken, ülkemizde istihdam edilecek.
YÖK devre dışı bırakılıyor,
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği devre dışı
bırakılıyor.
Yani El Ezher mezunları gelip
ülkemizde herhangi bir denklik aramadan çalışabilecek.
Hatta yabancıların sahte bir diplomayla gelip burada çalışmaları
da mümkün kılınabilecek. Yani AKP İktidarı, sahte
belge düzenleyene de yeni bir iş sahası daha yaratmış
oluyor. Oysa, bu şikâyet edilen YÖK denkliği sadece bir aylık
zaman alan bir işlem. Bundan şikâyet etmenin, bunu mazeret
olarak ileri sürmenin arkasında başka amaçların olduğu
açık.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu tasarının yasalaşması hâlinde,
ülkemiz vatandaşı meslek mensupları kendi ülkemizde
haksız rekabetin mağduru olacaktır, vatandaşlarımız
iş kaybına uğrayacaktır. Ülkemizde gerçek kişilerin
yanı sıra, küçük ve orta ölçekli sermaye yapıları
için de çeşitli koruyucu tedbirlerin geliştirilmesi gerekirken,
tutup, yabancı ülke vatandaşlarına ve yabancı
sermayeye kayırıcı muamele yapmak kabul edilemez.
Başka ülkelerin, vatandaşımıza tanımadığı
özgürlükler
Ki, her zaman söylüyoruz: Mademki Avrupa Birliğiyle
olan ilişkilerimizde sermaye girişi serbest bırakılıyor,
o hâlde, emeğin serbest dolaşımı da serbest olmalı,
diye söylüyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, Türkiye'yi düşünen, Türkiye için
çalışan, yoksul halkımızın Meclisteki sesi
olan Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak, geçtiğimiz
günlerde bir kanun teklifi verdim. Ülkemizde, kaymakamlık gibi,
müfettişlik gibi, diplomatlık gibi üst düzey memuriyetlerine
girişte üst yaş sınırının otuzdan otuz beşe
çıkarılmasını teklif ettim. Ülkemizdeki hukuk
fakültelerinde, siyasal bilgiler fakültelerinde, iktisadi ve
idari bilimler fakültelerinde gençlerimize yıllarca iyi bir
eğitim veriyor ve bürokrasimize değerli görevliler yetiştiriyoruz.
Fakat bu gençlerden kimilerine "Sen otuz yaşını
geçtin, artık, bu görevlere gelemezsin." diyoruz. Bu, adaletsizliktir.
Bu, yetişmiş insan gücünün atıl bırakılmasıdır.
Bu, beyin göçünün önemli nedenlerinden biridir. Bu, çok iyi bir
eğitim aldığı hâlde, sırf yaşı yüzünden
gençlerimizin yoksulluğa mahkûm edilmesidir. Bu, Anayasa'nın
eşitlik ilkesine aykırıdır. Bu çocuklara verilen
emeğe, bu çocukların verdiği emeğe yazık değil
mi, ülkemize yazık değil mi? Neden, otuz yaşını
geçti diye, çok değerli gençlerimizi ıskartaya çıkarıyoruz,
onları yoksulluğa mahkûm ediyoruz? Bu, bir devlet için, ne
adaletli bir uygulamadır ne vicdanlı bir uygulamadır
ne de akılcı bir uygulamadır. Zaten, hâlihazırda,
kimi kurumların sınavına girmek için otuz beş
yaş üst sınırını uyguluyoruz. Örneğin,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine, Kültür ve Turizm Bakanlığı
uzmanlığına, Maliye Bakanlığı hesap uzmanlığına,
doktora yapmışsanız adli ve idari hâkimliğe otuz
beş yaşına kadar girilebiliyor. Yani, ortada
"otuz beş yaşında işe girilmez" diye bir
şey yok. Peki, bunu neden genel bir kural hâline getirmiyoruz?
Neden, sayısı az da olsa, kimi kurumlarda otuz beş yaşında
da girilebilirken, çok önemli kimi başka kurumlara girmek için
otuz yaş sınırını aşmıyoruz, otuz
yaş sınırı aranıyor? Gelin, bunu genel bir kural
hâline getirelim ve KPSS ile girilen (A) grubu kadrolara girişte
üst yaş sınırını otuz beşe çıkaralım.
Bakın, ülkemizde emeklilik
yaşı, ortalama yaşam süresi yükselmiş durumda,
lise eğitimi dört yıla çıkarılmış durumda.
ÖSS'de bir öğrencinin ilk yılında istediği bir üniversiteye
yerleşme oranı çok düşük. Yabancı dilin çok önem kazanması
nedeniyle, öğrencilerin bir iki yılı yabancı dil
hazırlık sınıflarında geçiyor. Bütün bunlara,
lisansüstü eğitim çalışmalarını, askerlik
görevini, KPSS'nin sadece yılda bir kez yapılıyor olmasını,
kadro sayısının düşük olmasını da eklerseniz,
bu otuz yaş sınırının nasıl bir soruna dönüştüğünü
daha iyi anlarsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ülkü.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Sağ
olun Başkanım.
Otuz yaş sınırının
ülkemiz koşullarına uymadığı açıkça ortadadır.
2001 ekonomik krizi nedeniyle binlerce üniversite mezunu işsiz
kaldı. Bunların çoğu otuz yaş sınırı
nedeniyle şimdi kamu görevlisi olamıyorlar. Şunu da
hatırlatmalıyım ki, Avrupa Birliği ülkelerinde
de böyle bir otuz yaş sınırı bulunmuyor. Çünkü, böyle
bir sınırlama, ne akılla ne adaletle ne de sosyal bir hukuk
devleti anlayışıyla bağdaşmaktadır. Bu
nedenle, Avrupa Birliğinde bu durum uygulanmamaktadır.
Bu teklifimi de sizlerle paylaştıktan
sonra, bu yabancı mühendislerle ilgili düzenlemenin geri çekilerek,
yabancılara değil, çok iyi eğitim aldıkları
hâlde çeşitli nedenlerle işsiz kalan gençlerimize sahip
çıkılması gerektiğini belirtmek istiyorum.
Bakın, İzmir Gündoğdu
mitinginde şöyle bir pankart vardı: "Gâvur İzmir kadar
Müslüman olsanız yeter." Ben de şunu söylemek istiyorum:
Avrupa Birliği ülkeleri kadar halkınıza sahip
çıksanız yeter.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Madde üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
5 vatandaşımızın ve 1 Pakistan vatandaşının
hayatını kaybettiği, bir kısmı ağır
olmak üzere 80'in üzerinde vatandaşımızın yaralanmasına
sebep olan bombalı hain terör saldırısını nefretle
kınayarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu hain saldırının
Başkentimiz Ankara'da ve milletimizin egemenliğini temsil
eden Meclisimize uzak olmayan bir mesafede gerçekleşebilmiş
olmasını da ayrıca düşündürücü buluyorum. Hayatını
kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine
sabır, yaralı vatandaşlarımıza da acil
şifalar diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
üzerinde konuşacağımız kanun tasarısının
değerlendirmesine geçmeden önce şunu ifade etmek istiyorum:
Tasarıyı inceledim ve gördüm ki, tasarıyı AK Parti
Grubundan, yani komisyonda AK Parti Grubu haricinde olanlardan
başka hiçbir milletvekili imzalamamış. Tabii ki bu beni
hiç şaşırtmadı. Hatta, eğer AK Parti dışından
herhangi bir milletvekili bu tasarıya onay verdiğine delalet
eden bir imza atmış olsaydı çok şaşırabileceğimi
söylemek istiyorum. Nedenini hemen sizlere izah etmek istiyorum.
Bu amaçla, söz konusu kanun tasarısının
gerekçesinden bir pasajı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanun tasarısının gerekçesinin bir yerinde şöyle
bir ibare var: "Yabancı sermayeyi teşvik amacıyla
yatırımların önündeki idarî engellerin kaldırılması
ile yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik
çalışmalar çerçevesinde, bu kapsamda çalışacak
yabancıların çalışma izinlerinden muaf tutulması
öngörülmektedir." Yani, değerli arkadaşlarım,
yabancı yatırımcıların geldikleri istihdam
alanına yabancı iş gücünün serbestçe girmesine ve egemen
olmasına izin veriyor bu tasarı ve ben bu tasarıyı
okuduğumda, acaba millî devletler dönemi bitti mi dünyada, benim
mi haberim olmadı diye düşündüm doğrusu. Çünkü, değerli
arkadaşlar, dünyanın hiçbir ülkesi yabancı iş gücüne
serbest bir girişim izni veremez. Avrupa ülkelerindeki kural
şudur, örneğin: Avrupa ülkeleri bir yabancının
istihdam edilmesini sert çalışma yasaları çerçevesinde
ele alır ve bir şirkette bir yabancının istihdam edilebilmesini,
kendi ülkesinde yapılacak işi yapabilecek nitelikte birinin
olmaması veya o alanda yeterli yerli iş gücü olmaması
şartına bağlar. Herhangi bir ülkede söz konusu işi
yapabilecek hiçbir başka yerli vatandaşın olmaması
veya yeterli iş gücünün olmaması durumu ancak çok özel ve
nadir şartlarda olabileceği için de, pratikte, Avrupa ülkelerinde
yabancı işçi istihdamı yerli işçilerin çalışmak
istemediği alanlar dışında mümkün değildir
ve bunun çok basit, aklı olan herkesin anlayabileceği bir
nedeni vardır. Devletler ve ülkeler millî varlıklardır
ve görevleri, kendi egemenlik alanında yaşayan vatandaşlarına
iş ve aş bulabilmektir. Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği
kapsamında, diğer Avrupa Birliği ülke vatandaşlarına,
Avrupa Birliği müktesebatının "karşılıklılık
ilkesi" temelinde, iş gücünün serbest dolaşımı
imkânını verir. Ama, burada, karşılıklılık
ve devletler sözleşmesinin çerçevesi söz konusudur, ortak bir
faydalanma durumu mevcuttur. Hükûmetin seçime altmış gün
kala önümüze dayadığı bu kanun tasarısı ise,
bizim vatandaşlarımıza çalışma imkânı
sunmamakta, başka ülkelerden gelecek iş gücüne sınırsız
bir egemenlik ve serbestliği vermektedir. Böyle bir serbestliği
bir ülke ancak kendi vatandaşına verebilir.
AK Parti Hükûmeti her türlü liberalizmin
sınırını maalesef aşmıştır. Hatta
AK Parti Hükûmeti artık her şeyi aşmıştır.
Sınırları olmayan bir hükûmettir AK Parti Hükûmeti.
"Millî devlet" diye bir şeyden haberi dahi yoktur AK Parti
Hükûmetinin. Çok geç tanıdığı ve çok geç bindiği,
rayları Türkiye Cumhuriyeti'nin vizyonuyla döşenmiş
Avrupa Birliği trenini "millî devletin ilgası"
olarak anlamaktadır hatta diye düşünüyorum. Hükûmet, Avrupa
Birliğini ve globalizmi sınırsızlık zannetmektedir.
Avrupa devletlerinin çelikten kendi millî sınırlarını
teşhis edememekte ve önümüze dünyanın en geniş mideli
yasa tasarılarını dayama cüretini kendinde görmektedir
ve bu tasarı, tıpkı diğer birçok yasada, mesela yabancı
doktor yasasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanı tarafından
veto edilecektir elbette. Bu tasarı Anayasamıza aykırıdır,
AK Parti yine veto yiyecektir. Çünkü maalesef uslanmamaktadır
veto yiye yiye; çünkü veto almakta ısrarcıdır, çünkü
bildiğini okumakta ısrarcıdır. Muhalefete
"çürük yumurta" der ama millî sınırları cılka
çeviren kendisidir çünkü.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet, bu tasarıyla, yabancı sermayenin yatırım
yapacağı alanların istihdam egemenliğini yabancı
yatırımcıya vermektedir. Hükûmet, böylelikle, devletimizin
kendi vatandaşları için açtığı egemenlik alanını
yabancı ülkelerden gelecek yatırımcıların
kullanımına serbestçe sunmaktadır. Bu tür bir tasarruf,
Anayasa'mıza aykırı olmasının yanı
sıra, aynı zamanda çok sayıda toplumsal sakıncayı
da ihtiva etmektedir. Nitekim, bu sakıncaları iyi bilen
Avrupa ülkeleri, bu konuya ilişkin yasamalarında çok hassas
davranmaktadırlar. Hatta, Avrupa Birliği ülkelerinin ortak
olarak uyguladığı göç yasaları Avrupa ülkelerine
yabancı işçi akınını durdurmaya yöneliktir.
Dünyada herkesin bildiği, anladığı,
ama bizdeki Hükûmetin anlayamadığı, daha doğrusu,
anlamanın işine gelmediği sakıncalardan en önemlisi,
yabancı istihdamına serbesti verilmesinin o ülkenin yerli
vatandaşları hakkında oluşturacağı adalet
ve o ülkenin vatandaşı olmanın ayrıcalığının
elinden alınması duygusudur. Her ülkenin vatandaşı,
kendi ülkesinin kendisine bakmasını, kendisini korumasını
ve kendisine istihdam sağlanmasını istemektedir. Bu
duygu, en temel vatandaşlık duygularından birisidir.
Temelinde "burası benim ülkem" olgusu vardır çünkü
ve bu çok tabii bir olgudur. Milletleri millet, ülkeleri ülke yapan
en temel olgu budur.
Yabancı iş gücüne serbesti,
bir ülke, toplumsal huzursuzluğa ve vatandaşlık duygusunun
hasar almasına sebebiyet verir. Toplumda kutuplaşma
oluşturur, güvenlik sorunlarını artırır ve
bunu anlamayanların ülke yönetimine talip olması, zaten,
yeterince abesle iştigalden başka bir şey değildir.
AK Parti Hükûmetinin önümüze dayadığı
bu tasarı, tüm bu nedenlerden dolayı yenilir yutulur ve
ileri tutarı olmayan bir tasarıdır.
Değerli milletvekilleri,
Hükûmet, yine bu tasarının gerekçesinde, 2003 yılında
kanunlaşan ilgili yasayla kaçak işçi sorununu engelleyici
bir düzenlemeye gidilerek Türk işçisinin istihdamına
katkıda bulunduğunu iddia etmektedir. Ama, gerçek, maalesef,
böyle değildir. Gerçek tablo bize bambaşka bir şeyi göstermektedir.
Değerli arkadaşlar,
eğitimli işsizlerin kol gezdiği Türkiye'ye yabancı
kaçak işçilerin bu kadar kolay girebilmesi iş kapısı
peşinde koşan milyonlarca insanın canını yakmaktadır.
Almanya kaçak işçi çalıştıranlara 1 milyon avro
ceza verirken, Hükûmetin 2003'te çıkarmakla övündüğü yasayla
öngördüğü ceza sadece 3 milyar liradır. Türkiye'nin en
önemli sorunu istihdamdır değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
her ne kadar, Hükûmet, ekonomide bahar havası yaşandığını
iddia ediyor olsa da istihdam sorunu olanca ağırlığıyla
hâlâ daha devam ediyor. Özellikle eğitimli iş gücünün
işsizler ordusundaki sayısının her geçen gün artması
endişe verici boyutlara ulaşmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre eğitimli
işsiz nüfus oranı yüzde 30 seviyelerini çoktan geçmiş
durumdadır. Yaklaşık 20 milyon çalışandan yalnızca
12 milyon kişinin sosyal güvenlik şemsiyesi altında
olması da içinde bulunduğumuz vahim durumu gözler önüne
sermektedir. Türkiye kendi çalışanlarına iş üretemezken,
ülkeye değişik yollardan giren yabancı işsi sayısının
her geçen gün artması sorunu daha da karmaşık hâle getiriyor.
1980'lerden itibaren dışarıdan göç alan Türkiye'de kaçak
işçi sayısının yaklaşık 1 milyondan fazlayı
bulduğu belirtiliyor. Bu rakamın artmasında çeşitli
faktörler önemli rol oynuyor. Bunlardan birisi, kuşkusuz,
işletmelerdir. Çok daha ucuz ve sigortasız eleman çalıştırarak
maliyetleri aşağı çekmek istiyorlar. Ayrıca, devletin
izin vererek her yıl 12 bin yabancıyı çalışma
hayatına kazandırması da başka gerçektir.
Değerli milletvekilleri, bilindiği
gibi, daha önceden yedi bakanlık bünyesinde dağıtılan
yabancı işçi müracaatları, Hükûmetin 2003'te çıkardığı
yasadan sonra tek bir bakanlık bünyesinde toplandı. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Çalışma Genel Müdürlüğü
bünyesinde oluşturulan bir ekip yabancı işçi izinleriyle
ilgileniyor. Ancak, Hükûmetin 2003'te çıkardığı yasanın
kaçak işçilikle mücadele edecek hiçbir dişi yok. Çünkü, bu
cezalar caydırıcı değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen teşekkür edeyim.
BAŞKAN - Teşekkür için buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hükûmetin ceza diye ortaya koyduğu 3 milyar lira ile kaçak
işçi olgusuyla mücadele etmek aslında mümkün değildir
ve mümkün olmadı. Bu yasa tasarısı da işi daha beter
bir hâle getirecektir.
Hepinize en derin saygılarımı
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte
olan Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki
Kanunda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yasanın
tümü üzerinde yaptığım konuşmada da gündeme getirmiş
idim. Bu kanunun kapsamına ilişkin olarak ilk düzenlemeden
farklı bir metinle karşı karşıyayız. 4817
sayılı Kanun'un 2'nci maddesine bir bakıldığı
zaman, düzenleme bugünkünden farklıydı. Şimdi, özellikle
(d) fıkrası açısından "Savunma Sanayi Müsteşarlığınca
yürütülen projelerde ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da
çok taraflı sözleşmeler gereğince kurulan konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek ulusal, uluslararası projelerde
veya uluslararası kuruluşlarda meslekî hizmetler kapsamı
dışında çalışacak yabancıların yanı
sıra, karşılıklılık ilkesi, uluslararası
hukuk ve Avrupa Birliği hukuku esasları dikkate alınarak
çalışma izninden muaf tutulan yabancılar dışında,
Türkiye'de bağımlı ve bağımsız olarak çalışan
yabancıları, bir işveren yanında meslek eğitimi
gören yabancıları ve yabancı çalıştıran
gerçek ve tüzel kişileri, kapsar." diyor.
Değerli arkadaşlar, tabii,
Türkiye, Avrupa Birliğine girmek için epey mesafe kateden,
özellikle AKP iktidarının iş başına gelmesinden
sonra, Sayın Başbakan başbakan olmadan önce, Avrupa
Birliğine girme sevdasıyla, bütün yurdu bırakıp
bütün dünyayı uçakla dolaşmaya kalktı. İşte,
Avrupa Birliği bir tutku, bir sevda olarak sunuldu. Ama, özellikle
görüldü ki, 2005 yılı Aralık ayından sonra bizim uyarılarımız
dikkate alınmadı. Türkiye'nin Avrupa Birliğinden
dışlanacağı, özellikle ayrıcalıklı
bir statü ve özel bir statüyle Türkiye'ye haksızlık yapılacağını
söylememize rağmen hiç kimse oralı olmadı.
Şimdi, bu maddede de, açıkça,
konuşmamda da değindiğim gibi, Avrupa Birliğiyle
uyum dikkate alınarak yasal düzenleme yapıldığı
gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bir kere, bu tasarıyla, Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan, 25 Şubat 1995 tarih
ve 22213 sayılı mükerrer Resmî Gazetede yayımlanarak
26 Mart 1995 tarihinde yürürlüğe giren "Dünya Ticaret Örgütü
Hizmet Ticaret Genel Anlaşması" bir iç hukuk düzenlemesi
hâline gelmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Dünya
Hizmet Ticaret Anlaşması'na bir kere girdiğinizde
O,
çok taraflı yatırım anlaşmalarından birisi,
MAI'den sonra gündeme geldi ve Türkiye de -belirttiğim- 1995
yılında imza koydu. İmza koydunuz, beş yıl ayrılamayacaksınız.
Ayrılmak isteseniz bile, on beş yıl imzaladığınız
hükümlerle bağlı kalacaksınız.
Şimdi, bu tasarıyla, Dünya
Ticaret Örgütü Hizmet Ticaret Genel Anlaşması, bir iç hukuk
düzenlemesi hâline geliyor. Tasarıyla getirilen düzenleme,
söz konusu anlaşma eki ülke taahhüt listelerimizde yer alan ve
yabancıların hizmet sunumuna açık olan sektörlerde
yer alan kısıtlarımıza aykırı bir durum
yaratıyor. Yabancı ülke vatandaşı teknik insanların
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının
ve TÜRMOB'un uygun görüşü alınmasına istinaden ve ilgili
meslek odasına geçici üyelikle çalıştırılmasından
ibaret olan kısıt, bu tasarıyla ortadan kaldırılmaktadır.
Karşılıklılık ilkesi olmaksızın yabancı
ülke vatandaşlarına açılan kapı, daha sonraki süreçte
yabancı ülke vatandaşları açısından uluslararası
mahkemelerde kazanılmış hak olarak değerlendirileceğinden,
bir daha kapatılamayacaktır.
Gümrük Birliğiyle malların
tek taraflı olarak ülkemize girişine 1995 yılında
o dönemin siyasi iktidarlarınca izin verilmiş idi.
Şimdi, bu tasarıyla, bu kez, AKP'nin, hizmetlerin ülkemize
koşulsuz girişine de izin verdiğine tanık oluyoruz.
4817 sayılı Kanun'un 8/e maddesiyle ilgili 2003 yılında
kişilerin serbest dolaşımı kapsamında sadece
Avrupa Birliği vatandaşlarına tanınan serbestî,
ülkemize koşulsuz istisna giriş şartı, söz konusu
tasarıyla tüm yabancı ülke vatandaşları için genişletilmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu
tasarı ile kendi vatandaşımız, mühendis, mimar ve
şehir plancısı neden kendi pazarında ve uluslararası
pazarda korunmamaktadır? Neden başka ülkelerin vatandaşımıza
tanımadığı serbestîleri, ülkemiz, başka ülke
vatandaşlarına sağlamaktadır?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Ulusal düzenlemelerle verilen bu serbestlik, AB mevzuat uyum çalışmaları
sonucunda geri alınması gerektiğinde ne olacaktır?
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
Türkiye, bu tasarıyla -yabancı hayranlığı değil-
yabancıların hizmetkârlığına doğru süratle
yol aldığını görmeli ve bu tasarıdaki olumsuzluklar
için, olumsuzlukları engellemek için tasarı geri çekilerek
yeniden düzenlenmelidir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 1'inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, madde dışında konuşacağım. En başında,
bunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Ve bir husus üzerinde, bir
ortak düşünce yaratabilir miyim, yüksek sesle Parlamento
dışında bu konudaki görüşlerini dile getirenlerin
acaba Parlamento içinden bu tartışmalara katkı yapacak
boyutu var mı yok mu, bunu huzurlarınıza getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu Parlamento, erken seçim tarihi belirlemiş ve kendini yenileme
iradesini ortaya koymuş bir Parlamentodur. Bunun tarihi de 3
Mayıstır yanılmıyorsam, aklımda kaldığınca.
3 Mayıs günü bu Parlamento, 22 Temmuzda milletvekili genel seçimlerini
yenileme kararı almış bir Parlamentodur. 102'nci maddenin
son fıkrası doğrultusunda yapılan yorumları
tekrar gündeme taşımıyorum. Şimdi, saat 11.00'de
başlayıp gece 24.00'e kadar devam eden ve hafta sonları
da dâhil olmak üzere bir yasama mesaisinin hukuki boyutunu değil
ama, siyasi etik bakımından, siyasi ahlak bakımından
ne kadar geçerli olup olmadığını tartışmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosu, yürütmenin dayatması
altında, zorlama yasama görevi yapmaktadır. Bunu hiç gözünüzden,
aklınızdan çıkartmayın. Şu andaki manzara
odur. Hiçbir iktidar milletvekili, inanarak bir iş yapmamaktadır;
sadece, 4 Haziranda liste garantisi almak için burada bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, maddenin oylamasından hemen
önce arkadaşlarımız içeriye giriyorlar sadece oylama
görevinde bulunmak için, sadece parmak kaldırmak için. Yapmayın!
Dışarıya karşı kendimizi bu şekilde
teşhir etmeyelim.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu)
- İlgisi yok
İlgisi yok
Olur mu canım!
HALUK KOÇ (Devamla) - Öyle mi! Siz
çok iyi niyetlisiniz, siz çok iyi niyetlisiniz. Biraz daha yüksek
sesle söylerseniz, ilinizden, size uygun bir liste için mutlaka dikkate
alacaklardır. Bir daha yüksek sesle söyleyin. İlgisi var
mı yok mu? İlgisi var mı yok mu? Bal gibi ilgisi var.
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen...
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, yanlış iş yapıyoruz. Bakın,
hukuken Parlamento vardır, Parlamento geçerlidir, ama, ne yapılması
gerekir, yani, siyasi ahlak neyi gerektirir, kurallar neyi gerektirir?
Parlamentoda üç tane siyasi parti grubumuz var. Tabii ki, iktidar
partisi, kalan süre içerisinde öncelikle çıkmasını
istediği bazı kanun tasarılarını teklif
eder, bu onun en doğal hakkıdır, ama, diğer siyasi
parti gruplarıyla ortaklaşa bir değerlendirme yapması
gerekir: On tane on beş tane kanun tasarısı var. Bunlardan,
biz bunların çıkmasını istiyoruz. Sizin görüşleriniz
nedir? Bir ortak mutabakat çerçevesinde... Mesela, İmar Bankası
bonozedelerinin mağduriyetinin önlenmesine dönük kanun tasarısı,
bütün grupların katkısıyla buradan çıkar.
Değerli arkadaşlarım,
ötesi... Ötesi dayatma oluyor, ötesi zorlama oluyor, şık olmuyor,
siyasi etik bakımından uygun olmuyor. Kendimizi ne kadar
kandırabiliriz? Her gün saat 11.00'den gece 24.00'e kadar, kendimizi
ne kadar kandırabiliriz, nereye kadar kandırabiliriz?
Değerli arkadaşlarım, önce, kendi öz benliğinizde
bunu bir düşünün. Sonuçta, şu veya bu partinin değil,
Türkiye Cumhuriyeti Parlamentosunun bir üyesisiniz ve 22 Temmuzda
belirlenecek yeni bir millî irade kapıda ve biz, o millî iradenin
görevini şimdiden üstlenip, bu kompozisyon içerisinde, bir yasama
dayatmasıyla karşı karşıya bırakıyoruz
Türk milletini.
Değerli arkadaşlarım,
bunu, bir arkadaşınız olarak, içtenlikle, samimi olarak,
düşüncelerimi paylaşmak adına söylüyorum. Parlamento
her zaman vardır, Parlamento kapanmaz, yenisi oluşana kadar
görevini yapar; kabul, kabul, ama, bu şekildeki bir yasama görevi
içinde olması şık değildir, onu söylüyorum size.
Onu söylüyorum size.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Mesele yok Hocam.
HALUK KOÇ (Devamla) - Eğer,
siz, bunlara "Mesele yok." diyorsanız, bakın, demokrasiyi
zayıflatırsınız, demokrasiyi zayıflatırsınız.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Tecrübe konuşuyor.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bana hiç laf
atmayın. Bana hiç laf atmayın. İçiniz kan ağlıyor
söylediklerimden, onu da biliyorum.
Birkaç gün daha gülersiniz, birkaç hafta daha gülersiniz. Gülerek
hiçbir yanlışın üstü örtülmez Sayın Bilen. Gülerek
kendinizi tatmin edebilirsiniz, kendi iç huzurunuzu sağlamaya
dönük bir ruh hâli yakalayabilirsiniz. Ama, sisteme zarar veriyoruz,
siyaset kurumuna zarar veriyoruz, parlamenter geleneklere zarar
veriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Ben, bu konuda,
bir kere daha duyarlılığınızı istirham
ediyorum. Bu düşüncelerimi bir arkadaşınız olarak
sizinle paylaşma gereğini hissettim. Eğer ısrar
devam ederse, bu konuda, zaman zaman aynı kelimeleri, aynı
cümleleri anlayana kadar, anlatabilene kadar, kamuoyuyla paylaşma
imkânını artıracağından, sürekli yineleme
noktasında olacağım.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte 1255 sıra
sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin (d)
bendinde yer alan "ve Türkiye'nin taraf olduğu ikili ya da
çok taraflı sözleşmeler gereğince kurulan konsorsiyumlar
tarafından" ibaresinin kaldırılmasını
arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir Orhan Sür İzzet Çetin
İzmir Balıkesir Kocaeli
Harun
Akın Feridun Baloğlu Yakup Kepenek
Zonguldak Antalya Ankara
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Yasa'nın yürürlüğe
girmesinden önce, 6235 sayılı TMMOB Yasası'nın 34
ve 35. maddeleri gereğince yabancı mimar ve mühendislerin
çalışma izinleri, TMMOB'nin görüşü alındıktan
sonra Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nca
verilmekte idi.
Yasal durum böyle olmakla birlikte,
Hazine Müsteşarlığı, 6224 sayılı Yabancı
Sermayeyi Teşvik Yasası, Yabancı Sermaye Çerçeve Kararı
ve Tebliği'nde verilmeyen bir yetkiye dayanarak, yabancı
sermayeli şirketlerde çalışan yabancı mimar ve
mühendislere akademik ve mesleki yeterlilik prosedürünü uygulamadan
çalışma izinleri vermiştir. Hazine Müsteşarlığı
tarafından hiçbir denetime tabi tutulmadan verilen çalışma
izinlerinin kesin sayısı bugün devletin yetkili makamları
tarafından dahi bilinmemektedir. 4817 sayılı Yasa
ile çalışma izinleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
verilmiştir.
Ancak, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının, 4817 sayılı Yasa'nın
22. maddesine dayanarak hazırlanan ve 29.08.2003 tarih ve 25214
sayılı Resmî Gazete'de yayımlayarak yürürlüğe giren
"Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanunun Uygulama Yönetmeliği" 4817 sayılı Yasa'ya
aykırılık içerdiği gerekçesiyle, Danıştay
8 ve 10 Dairelerin ortak kararıyla yürütmesi durdurulmuştur.
"Türkiye'nin taraf olduğu
ikili ya da çok taraflı sözleşmeler gereğince veya konsorsiyumlar
tarafından yürütülecek ulusal, uluslar arası projelerde
veya uluslar arası kuruluşlarda çalışacak yabancıların
çalışma izni almalarına gerek bulunmadığını"
hüküm altına alan yönetmelik, yasal düzenlemelere aykırılık
içermesi ve mesleki yeterlilik konusunda muafiyet hükmü getirmesi
nedeniyle yüksek yargı tarafından yürütmesi durdurulmuştur.
Bugün görüşülen tasarının, yüksek yargının
iptal ettiği yönetmeliğin kendisidir. Bu anlamda, söz konusu
ibarenin çıkartılmasında yarar görülmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler
BURHAN KUZU (İstanbul) - Var,
var!
ATİLLA KART (Konya) - Anayasa
Komisyonunu da böyle idare ediyorsunuz Hocam!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Karar
yetersayısı yoktur.
Birleşime saat 14.25'e kadar
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
13.24
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 14.30
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1225 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddesinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 1'inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Beş dakikalık süre veriyorum.
Pusula veren sayın milletvekillerinin
salondan ayrılmamaları rica olunur.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 4817 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinde yer alan "yabancı" tanımı
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yabancı: Türkiye Cumhuriyeti
Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan
kişiyi,"
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.
Buyurun Sayın Öğüt.
CHP GRUBU ADINA ENSAR ÖĞÜT (Ardahan)
- Sayın Başkan, değerli; arkadaşlar, yabancıların
çalışma izinleriyle ilgili kanun teklifi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de
bu kadar işsiz ve yoksul insan varken yabancılara çalışma
izni çıkartmak akıl kârı değil. Çünkü, 15 milyona yakın
işsiz insanımız var. O işsiz insanların Büyükşehirlerdeki,
varoşlardaki, işsiz kalması, yoksul kalması, Anadolu'da
insanlarımızın yoksul kalması, yabancılara
çalışma izni verilmesi, hakikaten akıl mantık
işi değil.
Ancak, ben burada bir kesimi ayrı
tutacağım: Burada, yabancı olmayan, Türk kökenli
Ahıska Türkleri var. 2002 yılına kadar Ahıska Türklerine
oturma izni verilmişti. 25 bin tane Ahıska Türk'ü Türkiye'ye
getirilerek bunlara çalışma ve oturma izni verilmişti.
Ancak, daha sonra, 2002'den sonra, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara
geldikten sonra Ahıska Türklerine çalışma izni verilmedi,
kaldırıldı. Bu da, Avrupa Birliğine bağlantı
kurarak, İçişleri Bakanlığı değil, Çalışma
Bakanlığının izni olması kaydıyla bir değişiklik
gerekiyordu. Bu değişiklik yapılması gerekiyor
diye düşünüyorum.
Şimdi, burada değerli arkadaşlar,
Ahıska Türkleriyle ilgili kısa bir şey anlatacağım.
14 Kasım 1944'te Stalin tarafından hayvan vagonlarına
doldurularak Sibirya'ya ve bütün Rusya tarafına göç ettirilmiş,
bu insanlar perişan bir durumda, vatansız bir şekilde
yaşamıştır. Ancak, bu insanların, daha sonra,
Sovyetler Birliği dağılımından sonra Türkiye'ye
gelmesi sağlanmış ve Türkiye'de bazı yerleşim
bölgelerinde yerleştirilmiştir. Onun dışında,
Özbekistan'ın Fergana bölgesindeki Fergana olaylarından
ötürü Ahıska Türklerinden 15 bin kişi sürgün edilmiş, daha
doğrusu o olaydan dolayı kaçmış, Rusya'nın Krasnodar
bölgesine gelmiş. Buradaki insanların 7 bini -civarında-
Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmiş, Amerika Birleşik
Devletleri'nde çalışmaya başlamış, ancak, 8
bin civarındaki Ahıska Türkü, Rusya'nın Fergana bölgesinde
hâlen işsiz, yoksul, perişan bir şekilde orada yaşamaktadır.
Şimdi, o insanlar Türkiye'ye
gelmek istiyorlar. O insanların Türkiye'ye gelmesini değil,
kendi bölgesinde, yani, Gürcistan'da Ahıska bölgesinde yerleşmesini
öngörüyoruz, çünkü
Ben burada huzurunuzda teşekkür ediyorum,
Gürcistan Cumhurbaşkanı Sayın Saakashvili, Avrupa
Birliğinin Güvenlik Konseyinde alınan karar gereği,
bir ay içerisinde çıkartacakları kanunla, Ahıska Türkleri,
Ahıska'ya gelip yerleşmeyle ilgili yasa tasarı hazırlandı,
Gürcistan Meclisinden de geçecek, ancak, daha önce, 2002'den önce
Türkiye'ye gelmiş 25 bin tane Ahıskalı, önce oturum izni
ve çalışma izni verilmiş ve bunun bir kısım iptal
edilmiş. Şimdi, 2002'de gelmiş 25 bine yakın Ahıska
Türkü, Türkiye'de işsiz ve yoksul, vatansız bir şekilde
kalmış.
Şimdi, bu insanlara çalışma
izninin verilmesi gerektiğine inanıyorum çünkü bu insanlar
özbeöz Türk, özbeöz bu vatanın evladı. Bir başka yabancı,
diyelim Romanyalı, Pakistanlı, Afganistanlı gelir,
bunları yakalarsınız, yurt dışı edebilirsiniz,
vatanlarına gidebilir, ama Ahıska Türklerinin Türkiye'den
başka vatanı yoktur, Türkiye'den başka vatanları
olmadığı için bir başka bölgeye gitmeleri de mümkün
değil.
Bu nedenle, özellikle bu tasarının
şöyle düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum: Şimdi,
Hükûmet
Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum, ama, burada,
yabancılarla ilgili bir yasa çıkıyor. Hâlbuki bu maddede
bir değişiklik yapılıp da Ahıska Türkleri ilave
edilmiş olsaydı, o zaman Batı Trakya Türkleri, Azeri
Türkleri, diğer Türkler de olsaydı, belirtilseydi çok daha
kolay olacaktı diye düşünüyorum, ama yabancılar olup
da, Bakanlar Kurulunda karar verdiğimiz zaman, orada da yine
bir kaos olmaması için ben bu teklifi yapıyorum. Bunu, samimiysek,
böyle düzenlememiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
Ahıska Türkleri dünyada eşi emsali olmayan bir zulüm görmüştür,
ama hiçbir zaman, nereye giderlerse gitsinler, ne konuştukları
lisanlarını değiştirmişlerdir ne vatanını
unutmuşlardır ne bayrağını unutmuşlardır
ne de milletini unutmuşlardır. Hepsinin gönlünde vatan sevgisi
yatmıştır, hepsinin gönlünde bayrak vardır, hepsinin
gönlünde Türkiye Cumhuriyeti devleti vardır. Böyle bir topluma
hizmet etmek ve bu insanları Türkiye'de ikamet etmek, çalışma
iznini vermek bana göre en büyük ibadettir, en büyük vatandaşlık
görevidir. Ancak, tabii ki, yasalar gelir gider, Mecliste gelir gider,
ama bu yasa niye bu zamana kadar bekletildi? Niye bu zamana kadar bekletildi de Büyük Millet Meclisi seçim
kararı aldıktan sonra getirildi? Bu da düşündürücüdür
ama, yine, az da olsa sevindiricidir. Sayın Bakanıma ben
güveniyorum, teşekkür ederim, bu konuda çok hassas davranıyor.
Ben inanıyorum, Bakanlar Kurulunda karar alınsa bile,
Ahıska Türklerine ve hakikaten vatanı olmayan, başka
bir vatana gidemeyecek insanlara daha çok hizmet verileceğine
inanıyorum.
Şimdi, bakın örnek vereyim:
Ahıska Türklerinden doktor gelmiş, -2002'den önce- mühendis
gelmiş, teknik eleman gelmiş. Şu anda oturma izni olmadığı
için bu insanlar düz amelelik yapıyorlar inşaatlarda arkadaşlar.
Doktorun ameliyat yapması lazım, biz doktor arıyoruz
dışarıdan, özbeöz bu vatanın çocuğu gelmiş,
çalışma izni olmadığı için, kaçak sayıldığı
için kaçak olarak inşaat işlerinde amelilik yapıyor
doktor, mühendis veya ara işlerinde çalışıyor veya
evlerde hizmetçilik yapıyorlar. Yani, bu insanlar vatan diye
yurt dışında, göğsünü kabarta kabarta "Ben
Türk'üm, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşıyım. Ne
olursa olsun benim atamı, babamı, dedemi kesseler de, sürgüne
sürseler de, Sibirya'da kalsak da, ölsek de kanımız Türkiye'ye
doğru akar." diyorlarsa bu insanlar, bu insanlara sahip
çıkmak gerektiğini düşünüyor ve Sayın Bakanımdan
bu konuda özverili davranmasını bekliyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Öğüt.
Anavatan Partisi Grubu adına
söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili
Yok.
Hükûmet adına Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, dün akşam 18.45 sularında,
Ulus'ta milletimizin muhatap olduğu menfur terör saldırısını
şiddet ve nefretle kınıyoruz. Hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Cenabı Allah'tan rahmet, geride
kalanlara ve yaralılara da acil şifalar diliyoruz,
başsağlığı diliyoruz, milletimizin başı
sağ olsun diyoruz.
Aslında bu saldırı,
bugünlerde ne kadar birlik ve beraberliğe ihtiyaç olduğunu
bize, bir kez daha, acı bir şekilde hatırlatmıştır.
Onun için siyasetin günlük dalgalanmalarından kurtularak, birlik
ve beraberliğimizi en yüksek seviyeye çıkarmanın yolunu,
yöntemini siyaset kurumu olarak, parlamento olarak bulmamız
ve bu süreçte bu duyarlılığı göstermemiz gerekir
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türk milleti olarak, Türk devleti olarak geçmişte teröre karşı
büyük bir mücadele verdik. Bu mücadeleden güvenlik güçlerimiz ve
devletimiz başarıyla çıktı. Hiç kimse, hiçbir hain
odak, terör yoluyla Türkiye'den en ufak bir taviz koparamayacaktır.
Bu kalleş, bu kahpe tetikçiler ve onun arkasındaki güç odaklarının,
bunu, bir kez daha, bu şekilde kafalarına kazımalarında
fayda vardır. Ulusumuzun, Parlamentomuzun ortak iradesi budur
diye düşünüyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı,
Türkiye'de çalışacak yabancılara verilecek izinler
konusunu düzenlemektedir. Daha doğrusu, 2003 yılında,
yüce Parlamentomuzdan çıkmış olan bir kanunda ihtiyaç
duyulan, gerekli duyulan değişiklikleri yapmak üzere huzurunuza
getirilmiş bir değişiklik tasarısıdır.
Yetmiş ülkede çalışan
vatandaşı bulunan bir ülkenin, yabancıların çalışma
izni konusunu daha iyi takdir etmesi lazım. Bu, tek taraflı
bir olay değil, bizim de dünyanın değişik yerlerinde
vatandaşlarımız çalışma izni alıyorlar
ve bulundukları ülkelerde istihdam ediliyorlar. Onun için, bu
yabancıların çalışma konusunu, tek taraflı
bir konu, yabancıların Türkiye'ye devamlı olarak dayattığı
bir husus olarak görmemek lazım. Kaldı ki, burada, dışarıdan
gelen yabancıların çalışacakları çok önemli
projeler var, yani sadece, bu iş yabancıların işi
değil. Örneğin, Savunma Sanayii Müsteşarlığımızın
bünyesinde yürütülen projeler var, Marmaray Projesi var, BOTAŞ
var. Bunun gibi, ulusal güvenliğimizi, stratejimizi çok yakından
ilgilendiren ve bizim, kendi ihtiyarımızla, kendi irademizle
çalıştırdığımız yabancılar var.
Yani, bir yabancı şirket Türkiye'ye geldi, burada yabancı
çalıştıracak diye meseleye bakmamak lazım. Bizim
için çok önemli olan stratejik projelerin de hayata geçirilmesi
aşamasında ihtiyaç duyduğumuz yabancıların
burada çalıştırılması söz konusu.
Değerli arkadaşlarım,
2003 yılından önce, bu konuda, 71 kanunda hükümler vardı,
10 değişik kanun hükmünde kararname vardı ve birden
fazla bakanlık, merci, otorite, Türkiye'de çalışacak
yabancılara izin veriyordu. 2003 yılında çıkarmış
olduğumuz yasayla bunu disipline ettik, birkaç istisna
dışında, artık, ülkemizde çalışacak yabancılara
çalışma iznini Çalışma Bakanlığı veriyor
ve bu uygulama oturdu. Şundan emin olun: Biz, yabancılara çalışma
izni verirken çok hassas davranıyoruz. Bir, bu konudaki yerli,
millî iş gücümüzün yapacağı işler konusunda hassas
davranıyoruz. İkincisi, Türkiye'ye gelmiş şirketin
bilançosunu, sermayesini inceliyoruz ve yanında çalıştıracakları
kişilerin sosyal güvenlik sistemimizle, yani Bağ-Kur'la,
SSK'yla bağlantısının kurulmasını
şart koşuyoruz. Daha da önemlisi, ülkemizde çalışacak
yabancıların Türkiye'nin millî hassasiyetleri konusunda
herhangi bir ters davranışta bulunmalarını da önlemeye
çalışıyoruz. Eğer bu şekilde bir duyum
alırsak, bu şekilde bir davranış olursa bu kişilere
izin vermiyoruz, vermiş olduğumuz izinleri de iptal ediyoruz.
Onun için, bütün arkadaşlarım müsterih olsunlar, yabancılara
çalışma izni verirken, Çalışma Bakanlığımızın
ilgili birimi bu konuda çok hassas davranmaktadır.
Biraz evvel konuşan değerli
milletvekilimizin bahsettiği Türk soylu kişilerin de çalışma
izinleri konusunda -eğer yüce Meclisimiz burada bu değişikliğe
onay verirse- onların da durumlarını, bundan sonra hiç
sıkıntı yaşamayacak şekilde, yönetmelikte
çözmeyi hedefliyoruz. Gerçekten, bu konuda, başta Ahıska
Türkleri olmak üzere, Türk soylu kişilerin çekmiş olduğu
sıkıntıları yakinen biliyoruz. Bu konuda her iki
grubun da, daha doğrusu her üç grubun da bir müşterekliği
olduğunu biliyorum.
Diğer bir konu, Sayın İzzet
Çetin bu konuda açıklama bekliyor, o açıklama da şudur:
13'üncü maddede bir değişiklik yapıyoruz. Bu madde, Avrupa
Birliği ülkelerinde kendi odalarına, kendi mevzuatlarına
göre kaydolmuş kişilerin Türkiye'de bu konudaki meslek örgütlerine
kaydolma zorunluluğunu ortadan
kaldırıyor. Yani, Türkiye Avrupa Birliğine tam üye olduğu
zaman uygulanacak bir yöntemi biraz öncelemişiz, ama, bunu,
bu konudaki tenkitleri biz de haklı gördük ve 13'üncü maddeyi
tamamen bu değişiklik taslağından çıkarıyoruz.
Bu konuda verilmiş bir önerge vardır ve bu önergenin mahiyeti
de, ilgili meslek kuruluşlarıyla görüşülerek, ortaklaşa
hazırlanmış bir tasarıdır.
Bunun dışında, değerli
arkadaşlarım, bugüne kadar bu kanun niye gecikti? Bu kanunun
gecikmesinde bizim vebalimiz yok. Meclisin gündemi alınırsa,
bu kanunun kaç aydır Meclis komisyonlarında ve Genel Kurulda
olduğu gayet iyi görülecektir.
Bu, daha çok teknik bir kanundur,
uygulamadaki sıkıntıları gidermeye yönelik
bir kanundur. Dediğim gibi, büyük projelerde çalıştırılacak
yabancı istihdamına imkân verecek bir kanundur. Gruplarımızın
bu konuda bu ana kadar göstermiş oldukları desteğe çok
teşekkür ediyoruz, umuyorum bundan sonra da aynı anlayış
içerisinde bu tasarının bir an önce yasalaşması
için verecekleri desteklere de şimdiden teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
06/09/2003 tarihiyle 31/12/2006 tarihleri arasında Çalışma
Bakanlığımıza 36.816 adet başvuru yapılmıştır.
Bunlardan 5 bin civarında izin müracaatı reddedilmiş,
geriye kalan bölümüne de, mevzuatımıza uygun olarak kendilerine
çalışma izni verilmiştir.
Yine başka bir rakam takdim
edeyim size: Yapmış olduğumuz denetlemelerde 1.361 civarında
kaçak yabancı tespit edilmiş ve 1 trilyonun üzerinde bir idari
para cezasıyla bu kişiler de tecziye edilmiştir. Yani,
hiçbir şey layüsel değildir; yerli de olsa, yabancı da
olsa bütün şirketler, hem bu anlamda hem de sosyal güvenliğin
diğer denetim alanlarında çok sıkı bir şekilde
denetlenmektedir.
Evet, bu kanuna görüş bildiren
değerli arkadaşlarımıza, grup başkan vekillerimize
ve değerli konuşmacılara çok teşekkür ediyor, bu
tasarının hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Vazgeçtim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 4817 sayılı Kanunun
4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 4- Türkiye'nin taraf olduğu
ikili ya da çok taraflı sözleşmelerde aksi öngörülmedikçe,
yabancıların Türkiye'de bağımlı veya bağımsız
çalışmaya başlamadan önce Bakanlıktan izin almaları
zorunludur.
Ülke menfaatlerinin gerekli
kıldığı hallerde veya mücbir nedenlere bağlı
olarak, çalışma izni, Bakanlıkça uygun görülmesi halinde,
çalışma süresi üç ayı geçmemek üzere işe başladıktan
sonra da verilebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; yabancıların
çalışma iznini düzenleyen ve kimi yasalarda değişiklik
yapan tasarının 3'üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, az
önce Sayın Bakanı da dinledik. 2003 yılında bu konuda
bir düzenleme yapılmış, bir kolaylık getirilmiş,
bir eş güdüm sağlanmış, Çalışma Bakanlığında
toplanmış, bu yabancıların çalışmasına
ilişkin temel ilkeleri bir yasada toplamışız. Aradan
dört yıl geçmiş, yeniden, burada ortaya çıkan eksikliklerin
bir tasarıyla getirildiği söyleniyor tasarıda.
Tabii, uluslararası ölçütlere
uymak, çağdaş ülkelerdeki çalışma koşullarını
benimsemek güzel. Aynı şekilde, bizim de yetmiş ülkede
insanımız çalıştığına göre, onların
da bu kolaylıklardan, bu haklardan yararlanmasını istemek
bizim hakkımız. Biz, insanı insan olarak görüyoruz. Yabancı
olması onun temel hakları kullanmasına engel olmaz.
Ancak, çıkardığımız düzenleme içeride nasıl
etki yapıyor, önemli olan bu; yani, bu düzenleme, emek kesimini,
nitelikli iş gücünü, mimarlarımızı, mühendislerimizi
nasıl etkiliyor; bu.
Bütün dünyada ulusal devletler önce
kendi insanının çalışma yaşamını
iyi düzenlerler. Anayasamızda, "Çalışma hakkı
ve ödevi" ile ilgili 49'uncu maddede -çok iyi biliyorsunuz-
"Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları
ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek,
işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak
ve çalışma barışını sağlamak için gerekli
tedbirleri alır" diye, devlete bir yükümlülük veriyor, sonra
da çalışma şartlarını ve dinlenme hakkını
50'inci maddesinde düzenlemiş.
Şimdi, yabancılar için
sık sık burada -uyum yasaları dâhil- birtakım düzenlemeler
yapıyoruz, ama bu düzenlemeleri kendi insanımız
için, kendi çalışma yaşamımız için aynı duyarlılıkla,
öncelikle yaptığımızı söyleyemeyiz.
Şimdi, 1 Mayıs, daha yeni kutlandı. Bütün dünyada birlik,
dayanışma, işçilerin, emeğin bir mücadele günü
olarak kutlanır, ama benim ülkemde bir bayram olarak, yasal olarak,
bir türlü çıkıp kutlanmamıştır. Yani, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı öne düşüp de, arkadaşlar,
gelin, bu 1 Mayısı, bütün çağdaş ülkelerde olduğu
gibi, benim ülkemde de tatil yaparak emekçiler kutlasın, birlik
ve dayanışmasını sergilesin dememiştir. Örneğin,
kamu çalışanlarının sendika haklarını,
Çalışma Bakanlığımız, bir gün olsun buraya
getirmemiştir, aradan beş yıl geçti iktidarınızda.
Değerli arkadaşlar, kamu
çalışanlarının, yani memurların toplu görüşme
hakları var. Bak, toplu sözleşme değil. Oysa, bütün bu
şimdi "uyum" diye yaptığımız, o ülkelere
uydurmaya çalıştığımız kendi yasalarımızda
toplu sözleşme var, kimilerinde grev var. Peki, bunu niye getirmiyorsunuz?
Yabancılar için yaptığınız düzenlemelerde:"Şurada
eksik var, burada gedik var, şimdi bunu tamamlayalım."
Peki, benim ülkemde de sendikaların, hem işçi sendikalarının
hem kamu çalışanlarının sendikalarının
bir sürü eksiği, gediği var, öncelikleri var; sorunları
var neden bunları getirmiyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, ben
bunun öncelik yapılmadığını düşünüyorum.
Bütün dünyada çok uluslu şirketler kendilerine göre bir hukuksal
düzen yapıyorlar ve paylarını da alıyorlar.
"Dolaşım, özgürlük, piyasa
" Güzel sözler. Benim
insanıma gelince "Ha, sen dolaşamazsın benim ülkemde."
E ben de yol geçen hanı değilim. Benim ülkemde de işsiz
var, çalışanların birtakım sorunları var. Karşılıklılık
diye bir ilke var; dış politika da özellikle çok duyarlılıkla
yapılması gerekir. Sana ne yapılıyorsa sen de ona
onu yapacaksın. Onurlu devletler, saygın devletler, bağımsız
devletler bunu yapar, yapmalıdır. Ben, benim insanımın
dışarıdaki hakkını koruyamıyorsam
İşte seçimler geliyor, hâlâ, doğru dürüst oy kullanma
hakkı orada sağlanamadı, gene, bin bir güçlük
Ya Türkiye'ye
gelecek ya sınıra gelecek. Konuşuluyor gibi ediliyor;
sorun yerinde kalıyor. Orada çalışan insanların,
kendi insanımızın çocuklarının sorunları
var, ama onlar öncelikli olarak getirilmiyor. Biz buradan durmadan
yasalar çıkarıyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
düzenlemelerden, ulusal kuruluşlarımız, kendi insanımız
zarar görmemeli. Bugün üniversiteyi bitirmiş gençlerimizin
üçte 1'i işsiz. Yani, üniversiteyi bitirmek Türkiye'de öyle kolay
değildir. Sınava hazırlanmak, kazanmak, üniversiteyi
bitirdikten sonra da işsiz olmak. Tabii ki, yabancılara
birtakım haklar verelim. Siz hiç duydunuz mu, Avrupa Birliğinin
şimdiye kadar "Ya, bu çalışma yaşamınızla
ilgili birtakım haklar geri; işte, işçilerin şu
hakları var, kamu çalışanlarının bu hakları
var, demokratik bakımdan, insan hakları bakımından
bunları düzeltin." dediğini hiç duydunuz mu? Hayır.
Peki, ne oldu Türkiye'ye, 12 Eylül
1980'den önce 2,5 milyon sendikalı işçi varken, şimdi çalışma
yaşamında insan sayısı artmış olmasına
karşın, neden sendikalı işçi sayısı
düştü? Bir eksiklik yok mu, bir daralma yok mu? Sizin tuhafınıza
gitmiyor mu? İşçi kesiminde bir örgütlenme daralması
yok mu? Bunun nedenleri yok mu? Bırakın bu beş yıl
içinde haklarını genişletecek birtakım düzenlemeler
getirmek, tam tersine, burada, belki Bakanın bile içine sinmeyen,
kazanılmış haklarını alıp götürdük
işçilerin, sendikaların değerli arkadaşlar.Örneğin,
birden ben Denizli'yi düşünüyorum, Denizli'deki dokuma işçilerini,
fabrikadakileri. Çeşitli nedenlerle -girdilerdeki maliyet
yüksekliği, yanlış teşvik, başka nedenlerle-
işçi çıkartılıyor ve biz bunları söylüyoruz:
Bakın, Teşvik Yasası'nda bir yanlışlık var,
düzeltin; Çin mallarıyla, başka mallarla rekabet edemiyor,
bunları düzeltin; girdilerde bir artış var, vergileri
düzenleyin diyoruz; burada tık yok, ses yok, işçiler çıkarılıyor.
Buldan'daki dokuma tezgâhındaki insanlar dokuma tezgâhlarına
hurdacıya satıyor. Şimdi, bu, öncelik değil mi? Bunu
neden buraya getirmiyorsunuz? 400 binin üzerindeki tütün üreticisinin
sayısı 200 binin altına düşmüş, 2000 yılında
siz geldiğinizde yüzde 70 olan
sigara pazar payımız yüzde 40'ların altına
düşmüş. Bu, dert değil mi? O insanlar işsiz kalmış,
göçe zorlanmış.
Değerli arkadaşlar, biz
diyoruz ki, tabii ki uluslararası ölçütlere uyalım, yabancılar
da gelsin büyük projelere, bizim, teknoloji yönünden, teknik yönünden
gerçekten ulaşamadığımız, erişemediğimiz
birtakım şeyler varsa gelsin bizimle birlikte yapsın.
Biz, yabancı sermayeye de yabancı işçiye de saygıyla
bakıyoruz, ama benim insanımın hakkını, hukukunu,
çalışma hakkını kim savunacak, kullanacak?
Başta Çalışma Bakanlığı. Yani, ben diyorum
ki, AKP, önceliği uluslararası kuruluşlara veriyor,
Avrupa Birliğine, oradaki dayatmalara veriyor, onların
da kendi ekonomik çıkarlarına uygun olanlarına veriyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
lütfen toparlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Tabii
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, sürem
bitti. Tabii kısa sürede bunları anlatmak mümkün değil.
Bu yasa da, sonuçta, bu tasarı da çıkacak, ama işsizlik
beş yıldır yerinde saydı. Bakın, birçok insan
umut olmadığı için başvurmadı. Siz de kabul ediyorsunuz.
Çalışma koşulları kötü. Çocuk işçiler sömürülüyor.
Okulda olması gereken bir yaşta kayıtsız yerlerde
çalışıyor. Yani önce kendi insanımız, dışarıda
çalışan insanlara karşılıklılık ilkesiyle
karşılıklı hakları tanımak diyorum ve tümünüze
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hepimizin milletçe gayesi iş, aş, ekmek, yani mutlu olmak,
mutlu bir hayat sürmek, mutlu bir hayat tarzına kavuşmak. Dolayısıyla,
Türkiye'deki insanımızın işsiz ve aşsız
kalmaması için uğraşıyoruz. Elbette ki, her üç değerli
grubumuz da bunun için uğraşıyor, ama biz de, Anavatan
Partisi olarak, bu konudaki görüşlerimizi bildirmek mecburiyetindeyiz.
Kaçak işçi meselesine bu
3'üncü maddede de devam etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Dünyada, kaçak işçiyle boğuşan ülkelerde çok daha
ağır cezalar veriliyor. 1'inci maddede konuşurken de
belirtmiştim, Almanya, kaçak işçi çalıştıranlara
1 milyon avroya kadar para cezası veriyor ve beş yıla
kadar da hapis cezası öngörüyor. Finlandiya, bu suçu işleyenlere
bir yıla kadar hapis cezası uyguluyor. Yunanistan ise, yabancı
kaçak işçi çalıştıran işverene 30 bin drahmiye
kadar idari para cezası veriyor. Japonya'da, işverenlere
2 milyon Japon yeni para ve iki yıla kadar hapis cezası öngörülüyor.
Kaçak yabancı işçiler,
Türkiye'de, özellikle yaz aylarında, turizm bölgelerinde, temizlikçi,
animatör ve kat işçisi olarak çalışıyor. Kafkasya
ve Orta Asya cumhuriyetlerinden gelenlerin sayısı da her
geçen yıl artıyor. Özellikle 1996-1997 yıllarında,
başta Azerbaycan ve Nahçivan olmak üzere, Ermenistan, Kırım,
Moldova ve Bulgaristan'dan gelen işçilerin sayısı 200
bini aşmış durumda bulunuyor.
Tabii ki, burada şunu belirtmek
istiyorum Anavatan Partisi Grubu olarak: Türk kökenli yabancı
işçilerin mutlaka bu yasayla kayrılması gerekmektedir.
Az önce burada konuşan Değerli Ardahan Milletvekilimiz
Ensar Öğüt'ün ve Değerli Bakanımızın görüşlerine
aynen iştirak ediyorum ve Değerli Bakanımızın,
inşallah, bu işi halledeceğine, Türk kökenli yabancı
işçileri kayırıcı bir düzenleme yapacağına
canı gönülden inanıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Doğu
Karadeniz Bölgesi'ndeki yabancılar, genelde, inşaat, tarım,
pazarcılık, fındık toplama ve tezgâhtarlık gibi
işlerde çalışıyor.
İstanbul, Bursa, Eskişehir
gibi büyük şehirlerde çalışanların sektörel dağılımı
ise oldukça geniş. İnşaatlarda duvarcılık,
marangozluk yapanlar olduğu gibi, otellerde temizlikçi ve kat
işçisi olarak çalışanlara da rastlıyoruz.
Yabancıların, tekstil ve
konfeksiyon, dericilik, bulaşıkçılık, benzin istasyonlarında
pompacılık, çöpçülük, asfalt dökümcülüğü, tezgâhtarlık,
rehberlik gibi iş kollarında yoğunlaştığını
da biliyoruz.
Turizm sektörünün yoğun olduğu
Ege ve Akdeniz Bölgesi'nde ise, garsonluk, barmenlik, animatörlük,
tercümanlık, çiçekçilik, bahçıvanlık, işportacılık
gibi işler daha çok itibar görüyor.
İçişleri Bakanlığı
verilerine göre, ülkemizde yakalanan yabancı kaçak işçiler,
özellikle, Bağımsız Devletler Topluluğu, Bulgaristan,
Romanya, Pakistan, Bangladeş, İran, Irak, Suriye ve Afrika'dan
geliyor. Tabii ki, 1995 ve 2004 yılları arasında ülkemize
yasa dışı giriş ve çıkış yapan ya da illegal
olarak ikamet edenlerden yakalananların sayısı ise
467.768.
Değerli arkadaşlarım,
işverenlerin yabancı kaçak işçi çalıştırma
tercihinin altında, elbette ki, düşük ücret yatıyor.
TÜİK'in verilerine göre değerli arkadaşlar, istihdam
edilen 22 milyon 411 kişiden, ücretsiz aile işçileri, kendi
hesabına çalışanlar ve işverenler hariç, 1 milyon
648 bin ücretli ve 1 milyon 752 bini de yevmiyeli olarak toplam 3 milyon
400 bin kişi herhangi bir sosyal güvenliği olmaksızın
kayıt dışı çalışıyor. Türkiye'de,
özellikle, Uzak Doğu'dan ve komşu ülkelerden olmak üzere 1
milyon yabancının kaçak olarak çalıştığı
zaman zaman dile getirilse de bunun doğruluğunu teyit edebilecek
herhangi bir bilgiye de ulaşılmış değil.
Kayıt dışı çalışanların,
kayıtlı olarak, asgari ücret üzerinden çalışmaları
gerektiği varsayıldığında, SSK, bir ayda, kişi
başına, 184 milyon 126 bin lira sigorta primi kaybına
uğruyor. 4,5 milyon kaçak işçinin kamu kurumlarına
bildirilmemesinden kaynaklanan sigorta primi kaybı aylık
822,5 trilyon, yıllık ise 9,9 katrilyon liraya ulaşıyor.
Değerli arkadaşlarım,
kaçak işçiyle mücadelede aşılması gereken bir
başka problem daha var, primler. İşçi ve işverenin
prim yükünün yüksek oranda artırılması kaçak işçi
çalıştırılmasını önlemiyor, aksine,
işletmeleri kaçak işçi çalıştırmaya daha
çok teşvik ediyor. Vergi oranlarını artırmak ve yeni
vergiler koymak yerine, bunların ödenebilir düzeylere indirilmesi
gerekmektedir. Ayrıca, kayıtlı sektöre getirilen
her yeni yükümlülüğün haksız rekabeti artıracağı,
sistem dışına teşvik edeceği, verdiği vergiyi
kaçıracağı da dikkate alınmak zorundadır.
Yetişmiş iş gücüne
alan açabilmek için, işletmelerin, öncelikle ucuz ve yabancı
işçiden süratle vazgeçip kendi insanını tercih etmesi
gerekmektedir. Aksi durumda, kayıt dışı ekonomiyle
birlikte, işsizler ordusu da tabii ki sürekli olarak büyüyecektir.
Kayıt dışında kalarak
kaçak işçi çalıştırılması, yasalara
uyum içinde çalışan işverenler ve iş yerleri için
çok önemli bir haksız rekabet alanı oluşturmaktadır.
Vergi, sigorta primi ödemeden ucuz maliyetle işçi çalıştırmak,
yasalara uyum içinde çalışan, çalıştırdığı
işçinin vergisini, primini ödeyen işverene karşı
elbette ki büyük bir haksızlıktır. Bu ekonomik cinayet
önlenemediği sürece ekonomimizin doğal büyüme sürecine
girmesi ve sağlıklı olması elbette ki beklenemez.
Kayıt dışı çalıştırılmasından
dolayı ciddi zararı olan salt işverenler değildir
tabii ki, devletin de kayıt dışında kalan ekonomi
nedeniyle çok büyük bir gelir kaybı vardır. Devlet gibi SSK
da kayıt dışı ekonomi nedeniyle ciddi boyutlarda
prim kaybına uğramaktadır. Kayıt dışı
ekonomi, devlet için, işverenler için, SSK ve İşsizlik
Sigortası Fonu için çok ciddi sakıncaları beraberinde
getirmektedir. Bu sorun mutlaka çözülmelidir, ama, nasıl çözeceğiz?
Kendi arsalarına sahip çıkamayan, kentlerin gecekondulaşmasına
neden olan ve arsasını yasa dışı yollardan ele
geçirmiş olanlardan geri alamayan devlet, yasalara saygılı
çalışan işverenin, SSK'nın, hazinenin hakkını
nasıl koruyacaktır diye sormak gerekir. Kayıt dışı
ekonomiyi ve kaçak işçi çalıştırmayı sadece
polisiye önlemlerle önleyebilir miyiz acaba?
Değerli arkadaşlar, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının yetersiz olan müfettişlik
kadroları, yetersiz yaptırımlarla bu sorunları
çözebilir mi? Çözülmüyor da zaten, değerli arkadaşlarım.
Bunun çözülebilmesi için hem etkin bir yasama ve uygulama, ama hem
de başka ince çözümler lazım. Mesela, sendikalaşma
bunlardan birisidir. Kayıt dışı ekonominin çözülme
noktası, kayıt dışındaki iş yerlerinde
çalışan işçilerin sendikalaşmasıdır.
İşçi sendikalarının örgütlendiği iş yerleri
kayıt altına girmek zorundadır. Kayıt dışı
sektörün sendikalılaştırılması, yoğun
bir bilgilendirme ve üyeliğe çağrı kampanyası öngörmeli,
işçilerin oturduğu mahallelerin duvarları, kayıt
dışı iş yerlerinin yoğunlaştığı
kentlerin ve yerleşim merkezlerinin alanları, bilboardları
işçiyi sendika üyeliğine çağıran afişlerle
donatılmalıdır. Sadece bu iş için, işçiyi örgütleyecek
insanlar istihdam edilmeli, erkek ve kadınlardan oluşacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan
buyurun, lütfen toparlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
bu organizatörler işçilerin
çıkış saatlerinde fabrika kapılarına,
işçilerin gittiği kahvelere, kadın organizatörler
ise işçilerin evlerine gitmeli ve işçi ve eşi sendikacılık
ve yasal hakları konusunda aydınlatılmalıdır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Hükûmetin kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına
almak konusunda hiçbir çaba göstermemesi veya yeterli çaba göstermemesi
yasalara uygun olarak üretim çalışmalarını sürdüren
işverenlere karşı yaygın ve haksız olarak gerçekleştirilen
yarışmanın, onaylanamaz bir rekabetin varlığına
tanık olunmuştur. Bu konuda, özellikle SSK primleri ve vergi
istisnaları konusunda işverenlerin mağduriyetlerini
giderecek yasama çalışmaları yapılmadığından,
bu nedenle işverenlerin yatırımlarını
dış ülkelere kaydırma eğilimlerinin ve uygulamasının
gözlenmesi, zaten kronik bir işsizlik sorunu yaşayan ülkemizin
mevcut işsizler havuzuna yeni işsizler katacağını
ve her yıl iş pazarına giren yüz binlerce gence bir çözüm
olacak yeni iş sahaları açamayacağını ortaya
koymuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet, yabancı yatırımcıya iş gücü akını
sağlamakla uğraşacağına, ülkesinin, vatandaşının
iş sorunuyla öncelikle uğraşmalıydı. Her
Türk hükûmetinin görevi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına
iş sağlamayla uğraşmaktır, yabancı
şirketlerin getireceği elemanlara kolaylık yasalarıyla
değil. Ülkemizin en önemli sorunu, gençlerimizi ve yetişkinlerimizi
yakan, dermansız bırakan işsizlik sorunudur. Bu sorun,
AK Parti Hükûmeti döneminde, çözüm trendine girmemiş ve büyümüştür.
Değerli arkadaşlarım,
bu konudaki diğer görüşlerimizi öbür maddelerde aktaracağız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, yabancıların
ülkemizde çalışmasıyla ilgili getirilen bu yasada,
bir de dönüp, Türk firmalarının dışarıya götürdüğü,
yani yabancı ülkelere götürdüğü işçiler açısından
birkaç kelime etmek istiyorum.
Ülkemizdeki insanlara ekmek
sağlamak, istihdam yaratmak hepimizin görevi. Ancak, yurt
dışı müteahhitlik hizmetlerinde, özellikle taahhüt
işi alan müteahhitlerimizin, sosyal güvenlik anlaşması
imzalamayan ülkelerden iş aldığı zaman çok büyük
sorunları var, Türkiye'den bu firmalarımız işçi
götürürken çok büyük zorlukları var. Türkiye'den, yurt dışında
yerleşik firmalar, yani yabancı firmalar işçi götürdüğü
zaman onların avantajı var, ama, Türk müteahhidi, Türk
işvereni sosyal güvenlik anlaşması imzalamayan ülkelere
işçi götürdüğü zaman büyük sorunlar var.
Eski 506 sayılı Yasa'yla
5510 sayılı Yasa'daki bazı farklı uygulamalar
hâlâ çözülmüş değil ve özellikle yurt dışı müteahhitlik
hizmetlerinde, Türkiye'den işçi götürmek oldukça zorlaşıyor.
Size bir örnek vereceğim: 506 sayılı Kanun uyarınca
Türkiye'den bir Türk firması işçi götürdüğü zaman, ona
maliyeti, işveren primi ve işçi payı dâhil yüzde 25'ti.
Ancak, 5510 sayılı Yasa'da henüz bazı uygulamalar
açıklığa kavuşmadığı için, şu anda
bu oran yüzde 41'e çıkıyor. Yani, işveren primi yüzde
26,5 ve işçi payı da üzerine geldiği zaman yüzde 41,5'u
buluyor arkadaşlar.
Şimdi, yurt dışından
çok zor koşullar altında iş alan bu firmaların amaçları,
Türkiye'den yurt dışına işçi götürüp istihdam yaratmak.
Bu hepimizin görevi. Şu anda, yurt dışı müteahhitlik
hizmetlerinde, yaklaşık 13 milyar dolarlık yurt dışında
iş alınmış arkadaşlar, Türk müteahhitleri tarafından.
Ancak, bu rakam 5-6 milyar dolarlardan, 13 milyar dolara gelmesine
rağmen, yurt dışına götürülen işçi sayısı
her gün daha azalıyor. Alınan işler çok büyük rakamlara
gelmesine rağmen, Türkiye'den işçi götürmek her geçen gün
azaltılıyor arkadaşlar, çünkü bu zorluklar nedeniyle
arkadaşlar.
Bunlar, bu ülkenin görünmeyen bir
neferi. Sadece, olayı istihdam açısından almayın
arkadaşlar. Eğer, bir Türk işvereni, yurt dışından
bir iş aldığı zaman, o işle ilgili tüm malzemeyi,
araç, gereci Türkiye'den götürüyor arkadaşlar. Yani, bir
İtalyan firması yurt dışından bir iş aldığı
zaman, mutlaka seramiğini de, mutlaka bataryasını
da İtalya'dan alıyor arkadaşlar, ama, Türk işvereni,
Türk müteahhidi yurt dışından bir iş aldığı
zaman, öncelikle kendi ülkesinden oraya mal almayı yeğliyor
arkadaşlar. Bu bir insan psikolojisi.
Değerli milletvekilleri, tabii,
yabancılarla ilgili bir yasayı görüşürken, yabancıların
Türkiye'deki çalışma koşullarını belli bir
yasal düzenlemeye bağlarken
Uzun süredir, 5510 sayılı
Yasayla ilgili değişiklikler yürürlüğe girmediği
için ve bu değişiklikler hâlâ askıda beklediği
için şu anda yurt dışı müteahhitlerimiz büyük bir
sorun yaşamaktadır.
Benim hepinizden ricam, Sayın
Bakanımdan istirhamım
Bu, defalarca sosyal güvenlik kurumuyla
görüşülmesine rağmen, maalesef, bir açıklığa
kavuşmamıştır. Ben, bu sabah, yine, bu yasa geleceği
için, Müteahhitler Birliğiyle konuştum
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
Müteahhitler Birliği ile bir
sorumluluk duygusuyla, Türkiye'deki işçilerime istihdam yaratan
bu insanlara bir vefa borcum olarak
Bu insanlar yurt dışından
bir iş aldığı zaman, tüm ithalatlarını,
tüm araç gereçlerini Türkiye'den yaptıkları için, onların
önünü açmayı ben bir görev addettim. Tekrar, bu konuyu ben yaklaşık
altı ay önce dile getirmiştim, ama, hiçbir ilerleme yoktur.
Bir kez daha
Bir kez daha
Bundan daha önemli bir konu yok arkadaşlar,
çok önemli bir konu; ekmek ve ekmeği yani. Bir tarafta işçi,
bir tarafta, Türkiye'den ihracat yapmak isteyen fabrikalarımız
ve üretim tesislerimiz. 13 milyar dolarlık bir iş hacminin,
değerli milletvekilleri, yaklaşık 7-8 milyar dolarlık
kısmı malzeme olarak satın alınıyor. Türkiye'nin
ve Türk sanayicisinin önünü açacaktır. Yani, ikili anlaşma
olmayan ülkelerle bu küçük sorunun çözülmesi gerekiyor. Yabancı
bir firma Türkiye'den işçi götürdüğü zaman bu sorunlar yaşanmıyor,
onlara maliyeti çok düşük, ama, Türk işvereni götürdüğü
zaman yüzde 41'lik bir maliyet geliyor. Ben, hepinizin takdirine sunuyorum.
Sayın Bakanımdan, bu konuya
bir kez daha eğilmesini istirham ediyorum, hepinize saygılar
sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum,
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 4817 sayılı Kanunun
5 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve dördüncü fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
"Bir yıllık kanunî çalışma
süresinden sonra, aynı işyeri veya işletmede ve aynı
meslekte çalışmak üzere, çalışma izninin süresi
iki yıl daha uzatılabilir.
Üç yıllık kanunî çalışma
süresinin sonunda, aynı meslekte ve dilediği işverenin
yanında çalışmak üzere, çalışma izninin süresi
üç yıl daha uzatılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Nail Kamacı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Kamacı.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA NAİL KAMACI
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısının 4'üncü maddesi üzerinde söz hakkı
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, bu yasanın beni
ilgilendiren en önemli taraflarından bir tanesi, mühendis olmam
dolayısıyla, yabancı mühendis ve mimarların Türkiye'de
çalıştırılacak olmasıdır değerli
arkadaşlar.
Şimdi, daha önceden bu Meclisten
bir kez geçti yabancı doktorların Türkiye'de çalıştırılmasıyla
ilgili tasarı. Daha sonra geri döndü. O zaman hükûmete ait konuşmacıların
söyledikleri veyahut da iktidar partisine ait konuşmacıların
söyledikleri "Türkiye'de yeteri kadar doktor yok, olmadığı
için, biz dışarıdan, muhakkak yabancı doktor getireceğiz."
anlamında sözlerdi. Ancak, Türkiye'deki mühendis miktarına
veya mühendis sayısına baktığımız zaman,
böyle bir durumun söz konusu olmadığını hep birlikte
görüyoruz değerli arkadaşlar. Hele hele Türkiye'nin gündeminde
işsizliğin ve yoksulluğun diz boyu olduğu görüldüğü
zaman, bunun ne kadar önemli olduğunu, bu tasarının ne
kadar önemli olduğunu söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Türkiye'de
şu anda çıkarılmak istenen yasayla, 400 bin tane mühendisin
ekmeği, pastası paylaşılmaya çalışılıyor
değerli arkadaşlar. Bu, neye rağmen bölüştürülmeye
çalışılıyor? Şu Mecliste 62 tane mühendis-mimar
var. AKP Grubunda 37 tane mimar-mühendis var, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunda 25 tane mühendis-mimar var. 62 tane mühendis, yani şu
Meclisin dokuzda 1'ini oluşturan mühendis ve mimarlar, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu hariç, bu kanun tasarısına "Hayır."
demiyorlar. Hele hele daha birkaç gün önce -hafızalarımızda
taze- on yedi tane üniversitenin kurulması bu Meclisten geçti.
Ondan önce, yine, on beş tane üniversitenin kurulması Meclisten
geçti. Toplam otuz iki tane üniversitenin kurulmasıyla ilgili
burada bol bol övüntüler dinledik. Buna rağmen, dışarıdan
yabancı mühendis ve mimar getirilmesine inat edilmeye çalışılıyor.
Bu yeni açılacak üniversitelerde ve geçen dönemlerde açılmış
olan on beş tane üniversitede, yine mühendislik fakülteleri
var, yine mimarlık fakülteleri var. Buna rağmen bunların
yetmediği söyleniyor ve Türkiye'de yabancı mimar ve mühendislerin
çalışmasıyla ilgili yasanın önü açılmaya çalışılıyor
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar,
şu anda Türkiye'de serbest çalışan 280 bin tane mühendis,
mimar ve bunun dışında da kamuda çalışan mimar,
mühendis var. Bunların sayısı bilinmiyor, çünkü, Türk
Mühendis ve Mimar Odaları Birliğine kamuda çalışan
mühendislerin kayıt olma zorunluluğu yok. O anlamda, yaklaşık
400 bin tane mühendis ve mimar
Değerli arkadaşlar, bu
ülkenin herhangi bir ücra köşesinden çıkan bir öğrenci,
sadece kültür kazanmak için üniversite okumuyor. Aynı şekilde,
hem kültür ve hem koluna bir bilezik almak için, yani meslek sahibi
olmak için mühendis ve mimar oluyor. "Acaba benim ailemin yoksulluğundan,
benim ailemin çektiği bu yoksulluk ıstırabından
kendimi kurtarabilir miyim?" diye mühendis ve mimar oluyorlar
ve birçokları şu anda da devlet dairesine giremiyor.
Değerli arkadaşlar, bir
mühendisin ve mimarın çalışması, serbest çalışması
kolay değildir. Neden kolay değildir? İlk sene başlarken,
hemen sigortası, vergisiyle beraber, devlete, inanılmaz
derecelerde vergilerle başlarsınız.
Yine, aynı şekilde, değerli
arkadaşlar, bu ülkede devlet memurluğuna başlayan
bir mühendis 1.250 yeni Türk lirasıyla başlıyor değerli
arkadaşlarım 8'in 1'inden. Yine, en iyi şekilde 1'in
4'ünden emekli olan bir mühendis 1.350 Türk lirasıyla emekli olma
dönemine geliyor değerli arkadaşlar. Bunun anlamı
şu: Hâlâ bizim ülkemizde çalışan mühendisler yoksulluk
sınırı altında çalışırken, bu ülkenin
kaynaklarını veya bu ülkenin kazanışlarını
başka ülkelerin mühendislerine, mimarlarına paylaştırmak,
olsa olsa bu ülkeye ve Türk mimar ve mühendislerine ihanet etmektir
değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu yasa tasarısının
gerekçesine baktığımızda, bunu aslında çok
açık bir şekilde görme şansına sahibiz. Diyor ki:
Uluslararası taahhütlerin karşılanması, Türk vatandaşlarına
istihdam sağlanması
Değerli arkadaşlar, bundan
biraz önce bahsettim, Türkiye'de mühendisler ve mimarların istihdam
sayısını azaltacaksınız, arttırmak ayrı,
bunu azaltacaksınız. Uluslararası taahhütler ne? Bu,
açık açık söylenmemiş. Kimlere ne taahhütler ettik de
bu yasa tasarısını çıkarma gereğini duyuyoruz?
Bu ülkenin önünde önemli sorunlar var iken, güvenlik gibi, terör gibi
sorunlar var iken neden bu yasa tasarısı özellikle geliyor?
Şimdi, bununla ilgili geçmişte
bir milletvekili "Dolayısıyla, biz, burada, GATS sonucunda
ortaya çıkan bir kanun tasarısını görüşüyoruz.
Avrupa Birliğiyle uyum bağlantısıyla yürürlüğe
sokmaya çalıştığımız bu kanun tasarısı
üzerinde konuşuyoruz ve görüşüyoruz." demiş ve
çok doğru söylemiş. Çok doğru söyleyen de 1999 yılında
Fazilet Partisi sıralarından, bu kürsüden, buradaki Meclis
sıralarına ve Türk halkına seslenen, şu anda
AKP'nin Devlet Bakanı Abdüllatif Şener. Sadece bununla yetinmemiş,
daha birçok konuları burada konuşmuş ve söylemiş
ve uyarmış. GATS'ın ve IMF'nin bu ülkeye getireceği
şeyleri, yanlışlıkları koymuş ortaya. Ne
hikmettir ki, bunu söyleyenlerin, daha sonra iktidar olduklarında,
yine aynı şekilde başka ülkelerden gelen, denizaşırı
ülkelerden gelen talimatları bu Meclis kürsüsünden "Bu ülkenin
iyiliği için çıkarıyoruz." demelerini hayretle
ve esefle karşıladığımı ifade etmek istiyorum
değerli arkadaşlar.
Yine, aynı şekilde diyor
ki: "Mevcut Hükûmetin ekonomi politikası nedir?' (DSP, MHP
ve ANAP) Alacağım cevap yoktur. Vereceğiniz cevap olmazsa,
elbette ülkede güzel şeyler olmaz ve sonunda, hükûmet IMF'ye teslim olur." diyor değerli
arkadaşlar, yine Abdüllatif Şener.
Yine aynı şekilde
"IMF'den sipariş yoluyla aldığınız programları
uygulamak suretiyle, ülke ekonomisini, Türkiye'nin ihtiyaçlarına
göre değil, Türkiye'nin dışındaki gelişmiş
ülkelerin ihtiyaçlarına göre şekillendirebilirsiniz."
diyor. Bunu söyleyen, şu andaki Hükûmetin ekonomiden sorumlu
devlet bakanlarından biri değerli arkadaşlar. Bu, maalesef,
ülkemizdeki işsizliği azaltacak değil, arttıracak
en önemli faktörlerden bir tanesidir.
Değerli arkadaşlar, ben
geçen gün bir nüfus idaresine gittim. O idarede, ziraat mühendisi
683 YTL'ye çalışıyordu. Siz, bu ülkedeki bu insanları,
başka ülkelerin, eğitimlerini yüksek derecede almış
insanlarıyla, teknik donanımlarıyla, bu ülkedeki insanları
karşılaştıracaksınız ve onlarla bu ülkedeki
insanları yarıştıracaksınız. Yazıktır
değerli arkadaşlar! Ve bu konuda, aslında, ne kadar
GATS Anlaşması'na biz uyuyoruz desek de başka ülkeler
buna uymuyor arkadaşlar. Bu GATS Anlaşması'na imza
atan yüz kırk altı ülkenin içerisinde bazı Avrupa ülkeleri
bu konularda çekince koymuşlar. Demişler ki mesela, hizmetlerin
serbest dolaşımı, hem AB çerçevesinde hem de OECD bünyesinde
sürüyor, ancak, Avrupa Birliğine bağlı ülkeler, kimi
alanlarda, örneğin mimarlık ve mühendislik hizmetlerinde
sınır ötesi hizmet konusunda çekince koymuşlardır
değerli arkadaşlar. Yani, gelişmiş ülkeler, kendi
politikalarını, kendi planlarını, kendi vatandaşlarını,
kendi ekonomilerini, kendi yetişmiş insanını korumak
için birtakım önlemler almak istiyor. Ee biz ne yapıyoruz?
Biz bu ülkede, bu ülkeye katma değer sağlayan, birçok ünlü
mühendis yetiştiren ve bununla da
"Barajlar yapıyoruz,
yollar yapıyoruz, başka ülkelerden 70 milyar dolarlık
inşaat taahhüdü yapıyoruz." diye övündüğümüz bu
ülkenin mühendislerini ve bu ülkedeki bu seviyeye gelmemiş
olan insanları, başka ülkelerin eğitimi yüksek insanlarıyla
burada yarıştırmaya çalıştırıyoruz
değerli arkadaşlar. Bu, hak ve adalet değildir değerli
arkadaşlar; bu, hakkaniyet ölçüsü değildir. Bu anlamda,
bu anlaşmanın doğru olmadığına inanıyorum
ve 400 bin tane mühendise, aileleriyle beraber 1,5 milyon kişiyi
temsil eden bu mühendis camiasına yapılmış bir hakaret
olarak alıyorum bu tasarıyı. Çünkü, bu tasarıyla,
siz, Türkiye'nin gerçeklerine uymuyorsunuz, Türkiye'nin kapasitesini
taşıyamıyorsunuz demektir.
Değerli arkadaşlar, biz,
sadece başka ülkelerden gelen yasaları, tasarıları
şey yapmıyoruz, aynı şekilde, bu ülkedeki örgütlü
güçlerin, maalesef, etkinsizleştirilmesi için elimizden gelen
çabayı gösteriyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla) - Bu konuda,
AKP Hükûmeti, geçtiğimiz dört buçuk yıl içerisinde iyi
sınav vermedi örgütlü güçlere karşı. Bu da Türkiye Mimarlar
Odası Birliğinin gücünü azaltmaktır ve gücünü en alt
seviyeye indirmektir. Amacınız bu olsa gerek değerli
arkadaşlar.
Yine aynı şekilde, yoksulluk
sınırı altında çalışan mühendislerimizin,
başka ülkelerden, az gelişmiş ülkelerden gelen mühendislerle
kıyaslandığı zaman, ücretlerini daha düşürmenin bir yolu olsa gerek bu
yasa tasarısı.
Bunun için de bu tasarının
bu ülkeye hiçbir şey vermeyeceğini düşünüyorum değerli
arkadaşlar. Bu tasarının, önümüzdeki dönemlerde, umarım,
görüşülmeden, tekrar Anayasa Mahkemesine gideceğini düşünüyorum.
Geçen gün, burada bir AKP konuşmacısı
"Bu ülkede 1 milyon 600 bin kişi var üniversite kapılarında
bekleyen. O çocuklarımıza yazık değil mi?" diyordu.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Biz mi biriktirdik canım!
NAİL KAMACI (Devamla) - Evet,
sen biriktirdin veya sizler biriktirdiniz, başkaları biriktirdi.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Ne münasebet!
NAİL KAMACI (Devamla) - Bu
sıralara baktığımız zaman, Anavatan Partisinden,
Doğru Yol Partisinden, Fazilet Partisinden gelmiş milletvekilleri
var. Sen biriktirmediysen onlar biriktirmiştir değerli arkadaşlar.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Otuz sene önce de 500 bin kişiydi...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Anavatan
olarak kaldıracağız üniversite imtihanını,
rahat ol.
BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen...
NAİL KAMACI (Devamla) - O yüzden,
1 milyon 600 bin kişinin üniversite
kapılarında beklemelerini engellemek için üniversite
kuruyorsun. O zaman, onların da önünü açacak, iş, istihdam
sayısını artıracak önlemler almak bu Hükûmetin görevidir,
bu Parlamentonun görevidir.
Bu yasa tasarısına ret
vereceğimi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kamacı.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Her yıl yüzde 7,5 kalkınıyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya) -
İçinizde Anavatan Partililer var, Doğru Yol Partililer
var; onlara bak, ondan sonra...
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Anavatanlılar
bu tarafta.
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen
Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 1225 sıra sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının 4'üncü maddesi hakkında
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dün Ankara'daki bombalama olayında hainlerin, 6 tane insanın
ölümüne, 100'e yakın insanın da yaralanmasına sebep
olan terör hareketini kınıyoruz. Bunlar, insanlık
düşmanı; bunlar, ülkelerin birliğini, kardeşliğini
istemeyen hainlerin ta kendisidir. Biz, ölen yurttaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyoruz, yaralılara şifalar diliyoruz.
Gün birlik günü, gün beraberlik günü, gün terörü lanetleme günü olarak
söylüyoruz. Bugüne kadar insanlık düşmanı olan bu terörün
hiç kimseye, hiçbir topluma yararı olmamıştır, ancak,
kendi geleceklerini kan üzerinde kuran bu terörist örgütler nerede
varsa, lanetliyoruz.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte
olan 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'un 4'üncü maddesi, tanımından
da anlaşıldığı gibi, yabancıların
bu ülkede istihdam edilmesi konusunda.
Ülkemizde, bugün, yüzde 20'nin üzerinde
işsiz varken, özellikle teknik elemanlarımızın,
bugün üniversiteyi bitirerek iş aradığı dönemlerde,
eğer yabancılara çalışma izni verdiğimizde
Elbette ki doğrudur, Avrupa Birliği standartlarına
uygundur. Geçmişte de bizim işçilerimiz, başta benim
babam da bir işçi olarak Almanya'ya gittiğinde ihtiyaç olduğu
için gitmişlerdir. Ama, bugün baktığımızda, ülkemizde
bir sürü mühendisimiz ve teknik elemanlarımız iş
arıyor, aş arıyor. Üniversiteyi bin bir zorlukla bitiren
bu mühendislerimizin ve teknik elemanlarımızın asgari
ücretle dahi iş bulmadığını görüyoruz.
Belki, istatistiklere göre, bakıldığında
yüzde 11 civarında işsizlik olduğunu gösteriyorsa
da, maalesef, Türkiye'de yüzde 20'nin üzerinde işsizlik vardır
ve bunu da görüyoruz. Vatandaş nasıl olsa umudunu kesmiş
"Gidip de herhangi bir yerden iş aramaya lüzum yok, yıllardan
beri müracaat ettiğimiz hâlde kapılar kapalı."
diye çok insanların serzenişlerini duyuyoruz.
Öyle bir durum ki, mühendislerimizin,
bugün, neredeyse iş bulamaz durumda olduğunu ve Millî
Eğitimde sınıf öğretmenliği yaptığını
görüyoruz. Eğer bunlar teknik bir elemansa, branşlarında
ve onlarla ilgili dallarda nasıl faydalanacağımızın
yollarını aramak zorundayız. Eğer ülkemizin gerçekten
teknik elemana ihtiyacı varsa, elbette ki, ona, gelmesi ve çalışmasında
biz seviniriz, ama o alan yok ki, istihdam alanı diye bir yer
bırakılmadı, mevcutlar kapatıldı. Bugün üniversiteyi
bitiren teknik elemanlar, mühendislerimiz, maalesef asgari ücretle
dahi iş bulamamakta. Bunlar böyle olunca, biz, yabancıların
gelip de ülkemizde, mühendislerin, doktorların ve teknik elemanların
iş araması ve onların yolunu açmamız, burada yaşayan
ve gerçekten, evini satan, ailesinin geleceğini yok eden velilerin
çocuklarını, mühendis olan, teknik eleman olan bu insanları
açlığa mahkûm etmenin bir anlamı yok.
Bir tarafta da, burada, dışarıdan
getirdiğimiz teknik elemanlarla burada yaşayan insanların
veya iş bulan, istihdam alanında çalışan mühendislerimiz
ve teknik elemanlarımızı da, acaba, biz daha ucuz ücretle
çalıştıracağız, sizlerin ücretini aşağıya
çekeceğiz diye bir hesabın içerisinde. Bunlar doğru
değil. Zaten, yaşam koşulları her geçen gün zorlaşmıştır
ve bugün, asgari ücretin -1 milyar lira, ki 1.000 lira olarak kabul
ettiğimizde yeni YTL olarak- yetmediğini görüyoruz. Öyle
bir konuda, baktığımızda, teknik elemanların,
bir mühendisin eğer asgari ücretle de iş bulamıyorsa,
bunlara çözüm bulmak zorundayız. Bunlardan kaçamayız. Bu
insanlar bizim çocuklarımız. Yıllarını vermiş,
umutlarını köreltmeye hiçbirimizin hakkı yoktur.
Hükûmet olarak ve Parlamento olarak bunlara çözüm bulmak zorundayız.
"Teknik elemanlarımız
yoktur." deniliyor. Teknik elemanlarımız, ara elemanların
yetişmesi, yeni okulların, teknik okullarımızın
daha fazla çoğaltılarak, özellikle, pratik konusunda yetiştirerek
çağın gereklerine uygun şekilde hazırlamamız
gerekir.
Bu suç bu çocukların değil.
Bu suç, bugün yöneticilerimizin, iktidarların suçudur. Bu kadar
birikimin, bu kadar işsizliğin, bu kadar perişanlığın
sonucu, bu insanlar, maalesef iş bulamamakta. Bunlar böyle sokakta
işsiz gezerken, velilerin feveranını
Bilmiyorum,
sayın iktidarın yetkilileri, veliler geliyordur size iktidar
olduğunuz için. Benim çocuğum işsiz diye sormuyorlar
mı? Soruyorlar değil mi? Ne diyorsunuz? "Benim mühendis
oğlum, bilmem hangi üniversiteyi bitiren çocuğum işsiz,
bize yardımcı olun." dediğinde, iktidarın,
AKP'nin yöneticileri, sayın bakanlar ve iktidarın Parlamentosunda
bulunan değerli milletvekilleri, bu insanlara, bu velilere
sizler ne cevap veriyorsunuz? Öğrenmek istiyoruz. Arkadaşlar
geliyor burada anlatıyorlar. Sanki, Türkiye'de her taraf tozpembe,
her tarafta istihdam alanı açılmış ki, işsizlik
yok, dışarıdan teknik eleman, işçi bulalım diye
bir çırpınışın içerisindesiniz. Bu olmaz. Bu
ülkede yaşayan insanların önce aş ve işine sahiplenmek
zorundayız. Ona sahiplenmeliyiz ki, onlar geleceğimiz,
onlar bu ülkenin gelecekte yöneticileridir.
Mühendis odalarından sordunuz
mu, mimar odalarından sordunuz mu? Teknik okullarla ilgili, teknik
müesseselerle ilgili neler sordunuz ki, siz, yabancı işçilerin
Elbette biz karşı değiliz; eğer ihtiyaç varsa, seve
seve çalıştırmaya hazırız, ama bugün, ülkemizdeki
bu insanları perişan ederek
Siz gelin, bunları nasıl
olsa belirli bir ücretle çalıştırıyoruz, siz geldiğinizde
daha ucuz ücret veririz ve maliyeti aşağıya
Maliyeti
aşağıya düşürecek başka sorunlarla uğraşın.
Neden bu maliyetler yükseliyor? Neden bu insanlar
Bugün, asgari
ücretle, teknik eleman iş bulmuyorsa, bu suç onların değil,
yöneticilerin suçu, idarenin suçu, Parlamentoda iktidar olan ve
Hükûmetin suçudur.
Değerli milletvekilleri, biz,
Anavatan Grubu olarak diyoruz ki, bu üniversite bitiren ve üniversite
kapısında bekleyen 1,5 milyonun üzerinde insanın artık
üniversiteye girme sorunu yok. Artık ben üniversite okuyacağım
diyen her öğrencinin, her insanın hakkıdır. Bilimi
öğrenmek bu insanların hakkıdır, bunların önüne
set çekemezsiniz. Bunlara set çekerek, Türkiye'de ilmi aşağıya
çekerek, bilimi öğrenmenin önüne engeller koyarak nereye varacağız?
Bir tarafta üniversitelere bu konuları getiriyorsunuz, önüne
dayatıyorsunuz, 1,5 milyon gencimizi umutsuzluğa sevk ediyorsunuz;
bir taraftan da, "Biz dışarıdan teknik eleman getireceğiz."
diye yasa çıkarmanın telaşı içerisindesiniz. Bu
olmaz.
Değerli milletvekilleri,
biz, önce istihdam alanlarımızı genişletmeliyiz
ve bu insanların bağrışına, seslenişine
ve geleceğine umut olmanın yollarını aramalıyız.
Yoksa, bu gençlerimizin, artık, Türkiye'den kendisini bir an önce
başka ülkelere kaçarak kendilerine umut bulmaya çalışan
bu birikmiş enerjimizi yok sayamayız. Bu çocuklar bizim çocuklarımız.
Bu çocuklar geleceğimizdir. Bu çocuklar ülkenin idaresine el
koyacak insanlardır. Neden bunlara iş bulmanın yollarını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen
toparlayın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür
ederim Başkan.
Evet, acımız büyük. Gerçekten,
bu çocukların ıstırabını bizim acımız
olarak kabul ediyoruz. Biz, gençlerimize sahip çıkmalıyız.
Geleceğimize bunlar elbette ki hâkim olacaktır. Teknik eleman
olarak, bilgi olarak, birikim olarak bütün halkımıza
iş bulmanın, aş bulmanın yollarını aramalıyız.
Yoksa, sokaklarda ölen, bir parça marul parçası için koşup
da trafiklerde canını kaybeden o çocuklar bizim çocuklarımız.
Ne için çürük marullar peşinde koşup da trafikte engelleniyor,
öldürülüyor, ölüyor? Bunlar bizim acılarımız, bunlar
bizim çocuklarımız. Bunları eğer marullara veyahut
da artıklara mahkûm eden zihniyet, Türkiye'de, artık, iktidar
olmamalıdır diyoruz. Bu düşüncelerle bütün halkımıza
söylüyoruz. 22 Temmuzda sizlere ders verecekler.
AHMET YENİ (Samsun) - Hangi
parti adına konuşuyorsun?
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Sizler
o marul ve o rögarlardan düşen çocukların hesabını
22 Temmuzda vereceksiniz; buna inanıyoruz, halkımız
buna inanıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Partini
söyle, partini. Hangi parti adına?
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Ben
Anavatanlıyım, gelecekte de Demokrat Partili olacağım.
AHMET YENİ (Samsun) - Daha sonra
ne olacaksın?
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Ben
halkın içerisindeyim. Sayın Yeni, önce kendine bak.
AHMET YENİ (Samsun) - Ben AK
Partiliyim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Dileğim
ki, gelecekte, artık, bizi seyredeceksin, buralarda olmayacaksınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Allah nasip
ederse oluruz.
BAŞKAN - Sayın Yeni
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Bütün
Meclisi, bütün halkımızı saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
AHMET YENİ (Samsun) - Daha partisi
belli değil adamın.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Partimiz
belli. Anavatan ve gelecekte de Demokrat Parti olarak Türkiye'nin
BAŞKAN - Sayın Özcan, lütfen
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Siyam Kerimoğlu.
Buyurun Sayın Kerimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, Kesimoğlu.
BAŞKAN - Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkanım, Kesimoğlu olarak
düzelttiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
komisyon raporunu incelediğimiz zaman, İçişleri Komisyonu
üyesi olarak benim "Usul yönünden muhalifim" notumu göreceksiniz.
Bu nedenle, sözlerime başlamadan önce, tasarının komisyona
geliş usulüyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
1 Haziran 2006 tarihindeki gazeteleri incelediğimiz zaman
"Cumhuriyet Halk Partili üyeler komisyonu terk ettiler.",
"Oldubittiye kızan Cumhuriyet Halk Partililer komisyonu
terk ettiler." gibi başlıkları gördük. Bunun altında
yatan temel neden şuydu: İçişleri Komisyonuna gelen
31 Mayıs 2006 tarihli toplantı gündeminde olan konular görüşülmeye
başlamadan önce, toplantı saatinden saatler önce ek gündem
maddesi geldi, ki, bugün burada görüştüğümüz tasarıydı.
Bizler, buna usul yönünden itiraz ettik. Çünkü, buna katkı koyabilmemiz
için Meclisin yoğun çalışma temposu içerisinde
fırsat bulamadığımızı, dolayısıyla
katkı vermemizin söz konusu olmadığını, bizim
İç Tüzük'ten kaynaklanan hakkımıza saygı gösterilmesini
talep ettik. Ancak, bu anlayışı göremedik. Benim burada
vurgulamak istediğim nokta, acil nedenlerden dolayı komisyon
gündemine getirildi bu tasarı, ama tarih 26 Mayıs
2006'ydı. Bunun tasarıya gelişinin aciliyetini anlıyorum,
ama aradan geçen bir yılın nedenini anlayamıyorum değerli
milletvekilleri. Umarım, yetkililer bizi bu konuda aydınlatacaklardır.
Alelacele komisyona getirilen tasarı Genel Kurula indirilmek
için neden bir yıl bekledi? Bu sorumun cevabını merak
ediyorum.
Sayın milletvekilleri,
şimdi, bakıyoruz yasa tasarısına, mühendisler,
mimarlar, şehir plancıları bu tasarıdan doğrudan
etkileniyorlar. Hem onlar için hem de ülkemiz için çok önemli bir değişiklik,
ama gelin görün ki, AKP Hükûmeti, konunun doğrudan muhatabı
olan ve yetkileri bu değişiklikle baypas edilen, devre
dışı bırakılan Türk Mimar ve Mühendisler Odası
Birliği (TMMOB) yokmuş gibi davranıyor. TMMOB bu tasarının
neden olabileceği olumsuzlukları anlatabilmek için
çırpınıyor. Yetkilileri, Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonunun 22 Haziran 2006 tarihli toplantısına
katılıyorlar, çeşitli öneriler getiriliyor, ancak
hiçbiri dikkate alınmıyor.
Şimdi, sizlere ve Hükûmet temsilcilerine
samimi ve cevabını beklediğim bir soruyu yöneltmek
istiyorum değerli arkadaşlarım.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) -
Sor.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Bu tasarı neden çıkartılıyor? Bu tasarı kimlerin
işine yarayacak, halkımıza ne faydası olacak? Bu
sorunun cevabını bekliyorum.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Vereceğim
birazdan.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Sayın Tutan, cevabınızı kürsüden, ben ve bütün
arkadaşlarım dikkatle dinleyeceğiz.
Tasarının içeriğine
bakıyoruz; tasarı, hukuksal, bilimsel, teknik ve her türlü
maddi temelden yoksun değerli arkadaşlarım.
Şimdi, istatistiklere bakıyoruz;
açık ve net; ülkemizdeki mimarlar, mühendisler ve şehir
planlama uzmanlarının tam yüzde 25'i işsiz ya da mesleği
dışında işlerde çalışıyor, yani
iş arıyor değerli milletvekilleri, iş arıyor.
Şimdi, bu tasarı yasalaşırsa, yabancı mimarlar
ve mühendislerle haksız bir rekabet ortamının
oluşmasının sonuçları nasıl tamir edilecek
değerli milletvekili arkadaşlarım?
Tasarının en büyük sakıncalarından
biri, mesleki ve akademik yeterlilik prosedürünün kaldırılıyor
olması. Türkiye'de çalışmak isteyen yabancı bir
mimar ya da mühendisin diplomasının denkliği YÖK, mesleki
yeterliliği de TMMOB tarafından denetleniyordu. Peki, ne
kadar sürüyordu bu süreç? Bir ay. Bu durumda, demek ki tasarının
gerekçesinde yer alan "
yabancı uyruklulardan akademik ve
meslekî yeterliliklerine ilişkin belgelerin istenmesi, diploma
denklik prosedürünün gereği ve meslekî yeterlilik konusunda
ilgili mercilerin görüşünün sorulması, çalışma
izninin verilmesi süresini uzatmaktadır." ifadesinde süre
uzatmaktan kasıt yalnızca bir aydır değerli arkadaşlarım.
Bu bir aydan feragat edilerek kazanılmak istenilenin ne olduğunu
ben anlayamadım, ama bu bir aydan vazgeçmenin ülkemize ve söz
konusu meslek mensuplarına ne gibi zararlar getirebileceğini
çok iyi biliyorum.
Değerli milletvekilleri,
diploma denklik ve mesleki yeterlilik incelemeleri yapılırken
bile
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen toparlayınız.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
sahte
belgelerle ülkemizde çalışmak için başvuran kişilerin
sayısı hiç de az değil. Siz, tüm denetim mekanizmasını
ortadan kaldırmak istiyorsunuz. Buna anlam vermek gerçekten
mümkün değil. Burada çalışmak isteyen yabancıları
nasıl denetleyeceksiniz? Buna ilişkin somut bir planınız,
bir çalışmanız var mı?
Üstelik çok önemli bir nokta daha
var sayın milletvekilleri: Siz, söz konusu kişileri çalışma
izni prosedürünün dışında bırakıyor, çalışma
izni almadan bir yıllık ön izin veriyorsunuz ve onlara, kendi
ülkelerinden aldıkları diplomaları, mesleki belgelerinin
noter tasdikli çevirilerini Bakanlığa sunmaları
karşılığında geçici bir izin belgesi veriyorsunuz.
Bunlar bir yıl boyunca başka bir izne, denetime tabi tutulmuyor.
Bir yıl sonra çalışma izni için başvurunca denetim
başlıyor. Hadi belgelerin doğruluğunu bir yana
bırakalım. Peki -pek çok proje birkaç ayda tamamlanıyor-
söz konusu yabancı kişiler gelip üç ay çalışıp
geri dönebilir, üç ay sonra gelip yeniden başka bir projede çalışabilir,
siz de bunları hiçbir şekilde denetleyemezsiniz.
Peki, Avrupa Birliğinin ve
Avrupa ülkelerinin bizim ülkemize uyguladığı
şartlara bir bakalım sayın milletvekilleri: Türk mühendisleri,
mimarları ne yapıyor? Alıyor diplomasını, o
ülkenin ülkemizdeki YÖK'ün muadili olan bir kuruma götürüyor, önce
denkliğini belgeletiyor, ardından
ilgili meslek odasına başvurup onun açacağı
sınavda başarı göstererek yeterlik sertifikası
alması gerekiyor. AB ülkeleri serbest dolaşıma yanaşıyor
mu? Hayır. Bizim mühendislerimizin, mimarlarımızın
mesleki yeterlik belgelerini bile beğenmiyorlar, bir de onları
sınava tabi tutuyorlar. Karşılıklı eşitlik
var mı? Şimdi bu uygulama haksız rekabete yol açmayacak
mı sayın milletvekilleri? Bu uygulama ülkemizi yabancılar
için bir cennet, ama kendi halkı için bir cehennem hâline getirecek
sayın milletvekilleri.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kesildi)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kesimoğlu.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yani, tüm bunlar göz önüne alındığında,
bu tasarıyla önümüze getirilen bu çalışma izninden
muafiyet ve geçici izin belgesi ne halkımızın, mühendislerimizin,
mimarlarımızın çıkarlarıyla ne de ulusal
çıkarlarımızla uyuşmamaktadır. Üstelik AB
ülkelerindeki, dünyanın her yerindeki mevzuattan farklıdır,
aykırıdır.
Sözün kısası, AKP Hükûmeti,
yok sayarak her alanda yaptığı gibi bu alanda da halkımızın
aleyhine yasa tasarıları hazırlıyor, bunlarda
ya uygulamaya gelmeden başımıza bela oluyor ya Sayın
Cumhurbaşkanımızdan geri dönüyor ya da Anayasa Mahkemesince
iptal ediliyor.
Bakın, yine çok eminim ki, ülkemiz
ve halkımız açısından yaratacağı olumsuz
sonuçlar bu kadar açık olmasına rağmen, siz sayın
milletvekillerinin mübarek parmaklarıyla bu tasarı kabul
edilecek, ama inanıyorum, yargı duvarından geriye dönecek
değerli milletvekilleri.
Sayın Başkanım,
hoşgörünüzden dolayı sizlere teşekkür ediyorum, yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kesimoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Aynı zamanda karar
yeter sayısı arayacağım.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 4817 sayılı Kanunun
7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 7- Bağımsız
çalışacak yabancılara, Türkiye'de en az beş
yıl kanunî ve kesintisiz olarak ikamet etmiş olmaları
şartıyla bağımsız çalışma izni verilebilir.
Bu değerlendirme yapılırken, en az on kişilik yerli
işgücü istihdamı sağlayanlarda bu şart aranmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Meral, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Meral.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
1225 sıra sayılı yasanın 5'inci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerime başlamadan önce, Ankara'da dün meydana gelen ve 6 vatandaşımızın
hayatını kaybettiği, birçok vatandaşımızın
da yaralandığı olay hepimizi yakından üzmüştür.
Bu olaya sebep veren, insan düşmanı, servet düşmanı,
vatan düşmanı hainleri nefretle kınıyorum. Ayrıca,
Hakk'ın rahmetine kavuşan vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, yaralı arkadaşlarımıza
da şifa diliyorum.
Ayrıca, yakın bir tarihte
kaybettiğimiz Samsun Milletvekili değerli arkadaşımız
Sezai Önder'i de rahmetle anıyorum, kederli ailesine başsağlığı
diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birçok milletvekili arkadaşım bu yasayla ilgili düşüncelerini
dile getirdiler. Biliyoruz ki bu yasayı Avrupa Birliği
istemektedir. Avrupa Birliğinin istediği yasaları
AK Parti Grubu apar topar getirir ve dört eliyle de sarılır
yasanın çıkması için. Bu da bunun bir eseridir.
Değerli arkadaşlarım,
bir konuyu özellikle bilgilerinize sunmak istiyorum: Elbette ki
Türkiye büyük bir ülkedir, dünyadaki gelişmelere gözünü kapayacak,
gözünü yumacak değildir. "Bütün ülkelerde Türk işçisi
çalışıyor." dedi arkadaşlarımız,
doğrudur. Bizim ülkemizde de elbette ki işçi çalışacaktır,
ama biz yasa çıkardığımız zaman her şeyden
önce ülke çıkarlarını ön planda tutmak mecburiyetindeyiz,
ama görebildiğimiz kadarıyla, değerli arkadaşlarım,
bu yasayla da büyük tavizler verilmektedir. Bu konuyla ilgili sivil
toplum örgütlerinin düşünceleri dikkate alınmamıştır.
Türk Mühendis ve Mimar Odalarının bununla ilgili çok endişesi
vardır ve bunu bir yazıyla sizlere de bizlere de bildirmiştir
değerli arkadaşlarım.
Benim, bir konu yine kafamı
son derece rahatsız etmektedir. Biliyoruz, Türkiye'nin en önemli
sorunlarından birisi işsizliktir ve Türkiye'de geldiniz
geleli bir çivi çakılmamıştır. İşsizliği
önleyici, yoksulluğu önleyici, açlığı önleyici
Hükûmetiniz tarafından yeterli bir tedbir alınmamıştır
ve ülkede bir çivi çakılmamıştır. Her neyse ki ümidi
bütün dış kaynaklı servete bağladık, yatırıma
bağladık.
Değerli arkadaşlarım,
sizler de biliyorsunuz, "Yabancı sermaye, yabancı sermaye
geliyor." Doğrudur! Ne yapıyor yabancı sermaye,
geliyor? Sahillerimizde en güzel arsaları, en güzel binaları
alıyor, limanlarımızı alıyor. Sayın Maliye
Bakanı Mersin Limanı'nı satarken "Ne oldu? Limanı
aldı götürdü mü?" dedi. Hiçbir şey götürmüyor, ama üzerinde
de oturuyor, istediği tasarrufu yapıyor, istediği
şekilde işletiyor. Şimdi ne yapıyoruz? Bu gibi
iş yerlerine diyoruz ki: "Siz işçinizi de getirin, burada
çalıştırın."
Değerli arkadaşlarım,
burada üniversiteler açtık. Üniversite açılan illerde halaylar
çekildi. Çok güzel. Bu üniversiteyi bitiren gençlerin ondan sonra
ne yapacağına dair aldığınız bir tedbir
var mı? Mühendislerin asgari ücretle iş aradığını
bilmiyor musunuz? Ne yapıyorsunuz bu Türkiye'de? Mühendis asgari
ücretle iş ararsa, ziraat mühendisi bilmem nerede çalışırsa,
veteriner nerede çalışırsa
Üniversite açtık,
vatandaşı ikna ettik, halay çektirdik, seçimde de oy alacağız!
Buna ne derler biliyor musunuz? "Karaman'ın koyunu, sonra
çıkar oyunu." O genç, üniversiteyi bitirdikten sonra diplomayla
gelir kapının önüne. Ondan sonra ne oldu? "Sana iş
bulmak zorunda mıyım?" diyeceksiniz. Hani Sayın
Başbakan der ya: "Para battıysa, bana mı sordun yatırdın?"
Yarın da diyeceksiniz ki: "Bana mı sordun, okudun?"
Değerli arkadaşlarım, bunlar ülkeyi sıkıntıya,
ülkeyi bunalıma götürüyor.
Bugün gençlerin hâlini görüyoruz,
siz de görüyorsunuz. Ne yapıyor yabancı sermaye, geliyor?
Bankaları alıyor. Garanti Bankasını aldı, Finansbankı
aldı, Dışbank'ı aldı, Türk Telekom'u aldı.
Yürekler acısı! Umuyorum ki ciğeriniz sızlıyordur
sizin de. İki yıllık kârına, iki yıllık
kârına Türkiye'nin en büyük müessesini birilerine sattınız,
dostlarına kapalı kapılar arkasında sattınız,
yurt dışında sattınız. Bunun hesabını
burada da vereceksiniz, meydanda da vereceksiniz, o dünyada daha
ağırını vereceksiniz. "Tüyü bitmemiş yetimin
hakkını koruyacağız" diye geldiniz, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını bırakınız yurt içinde birilerine
talan ettirmeyi, yurt dışında bile talan ettiriyorsunuz.
Başak Sigortayı sattınız
ve Tekeli, içki bölümünü sattınız 292 milyona. Bunun yüzde
90'ı, değerli arkadaşlarım, 800 milyon dolara satıldı.
Kime sattınız, o kime sattı? Soruyorum ben, bir milletvekili
olarak soruyorum: Kime sattınız, o kadar kârla kime sattı?
Değerli arkadaşlarım,
bunlar yaptığınız eserler. Ne oldu burada? Binlerce
insan işinden oldu. Şimdi ne oluyor değerli arkadaşlarım?
Bir taraftan işsizler had safhada, bir taraftan Tekeldeki fabrikaları
durdurdunuz, yabancı tütün Türkiye'ye geliyor, yabancı sigara
üretiyor, bizim Tekeldeki işçiler de boş oturuyor, fabrika
da orada kapalı duruyor. Bunları yaptınız değerli
arkadaşlarım. Bunlar şu anda gözümüzün önünde olan
olaylar. Bir Allah'ın kulu, "hayır, böyle değildir"
diyecek var mı içinizde?
Petrol Ofisini sattınız.
Kuşadası'nı, çok güzel, biliyorsunuz, dostunuz Ofer'e
sattınız, aynen PETKİM'i, TÜPRAŞ'ı aldığı
gibi değerli arkadaşlarım. Çimento fabrikaları
satıldı, televizyon kanalları satıldı değerli
arkadaşlarım ve para geldi, borsada oynadı, kazandı
ve gitti.
Şimdi, muhterem arkadaşlarım,
bunlar, hep birlikte gördüğümüz konulardır. Bir iş kapısı
açtınız, üretti mühendisiniz, üretti işçiniz, kazandı
emekliniz. Buna "hayır" diyen var mı? Sizi alkışlarız.
Biraz önce Sayın Bakanım konuşurken dedi ki: "Efendim,
işte, harp sanayisinde vesairesinde de çalışan insanlar
var." Bakınız değerli arkadaşlarım, bir
zamanlar tankların tamirini, bu kadar mühendisimiz varken bu
kadar teknik vasıflı işçimiz varken, Türkiye'deki tankların
tamirini İsrail'e verdiler, İsrailli işçiler geldi,
bu tankların tamirini yaptı. Benim mühendisim, benim teknik
vasıflı işçim, benim teknikerim bunları yapamıyorsa,
o zaman, bu okulları niye açıyoruz değerli arkadaşlarım?
Bunlara ne gerek var? Yani, o gençlerimize okul açıyorsak çalıştıracağız,
bunların üretken vasfını göreceğiz. Yoksa, okul açtım,
bitirdi, geldi, ondan sonra ne oldu; iş yok!..
Değerli arkadaşlarım,
elbette ki dünyayla ilişkilerimiz sürecektir. Ama, şimdi,
bu yasaya bakıyoruz, Avrupa Birliği mi bize katılacak
biz mi Avrupa Birliğine katılacağız! Bir zamanlar
Kızılay Meydanı'nda havai fişekler attınız.
Avrupa Birliğine giriyorduk. Gençler gidiyor, iş buluyordu.
Ne oldu sayın milletvekilleri? Ne oldu o havai fişekler,
ne oldu Avrupa Birliği? Bu kadarı fazla değerli arkadaşlarım,
bu kadarı fazla! Avrupa Birliği bunu istiyor, Kıbrıs'ı
istiyor, ona "evet"; Kuzey Irak'ı istiyor, ona
"evet"; "Kapılarınızı açacaksınız,
askerim gelecek." diyor, ona "evet" Sizin kazandığınız
ne?
Aklıma ne geldi biliyor musunuz?
Azerbaycan'lı bir bakan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Meral.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Bir pazarlık söz konusu olmuş. Bakan sonunda demiş ki:
"Hepsi güzel hepsi yahşi, ama burada benim özümün çıkarı
nedir?" Şimdi, değerli arkadaşlarım, hepsi güzel
de Türkiye'nin burada kazandığı nedir? Bunu izah eder
misiniz? Vatandaş da merak ediyor. Neye benziyor biliyor musun?
Çocukluğumda bazen Âşık Garip'in kitabını
okurdum. Halep'ten çıkarken demiş ki: "İşte geldim
gidiyorum, şen olasın Halep şehri."
Değerli arkadaşlarım,
siz de geldiniz gidiyorsunuz, emeklinin yüzünü güldüremediniz,
çiftçinin yüzünü güldüremediniz, çiftçinin yüzünü güldüremediniz,
işçinin yüzünü güldüremediniz, işsize iş bulamadınız.
İşte, siz de geldiniz gidiyorsunuz, yolunuz açık olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Meral.
Madde üzerinde şahsı
adını söz isteyen Ali Rıza Gülçiçek, İstanbul Milletvekili.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
- Vazgeçtim, konuşmuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4817 sayılı Kanunun
8 inci maddesinin başlığı "İstisnai hallerde
çalışma izni verilmesi" şeklinde, birinci
fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri ise aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve aynı fıkraya
aşağıdaki bent eklenmiştir.
"a) Bir Türk vatandaşı
ile evli olan ve evlilik birliği içinde Türkiye'de ikamet eden veya
bir Türk vatandaşı ile en az üç yıl evli kaldıktan
sonra evliliği sona ermekle birlikte Türkiye'de ikamet etmeye
devam eden yabancılara,
b) Seçme hakkını kullanmak
suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenler
ve bunların çocuklarına,"
"d) Yetkili merci tarafından
mülteci, sığınmacı ve muhacir statüsü verilen yabancılara,"
"ı) İstihdam edilecek
kilit personel niteliğindeki yabancılara,"
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Gülçiçek,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Gülçiçek.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
6'ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, dün Ulus Anafartalar
Çarşısı'nda meydana gelen terörist saldırıdan
dolayı üzüntülerimi bildirir, yaşamlarını yitiren
yurttaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı, yaralılarımıza da
acil şifalar dilerim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yabancıların Türkiye'deki çalışmaları,
2003 yılında çıkarılan 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'la yeni baştan
düzenlenmiştir. Ancak, Kanun'un uygulanması sırasında,
önceden öngörülmeyen sorunlarla karşılaşılmıştır.
AKP Hükûmeti tarafından yapılan
yasalar, önceden, muhalefetin, demokratik kitle örgütlerinin görüşü
alınmadan Genel Kurulda yapılmaya çalışıldığı
için, Mecliste, yasalar, ancak birkaç kez görüşüldükten sonra
ya da yeniden eksiklikleriyle gündeme gelerek çıkarılmıştır.
Bu yasa da diğer yasalar gibi
Avrupa Birliği tarafından ısmarlama bir yasa ise bu
talepte bulunan Avrupa Birliği ülkeleri, yurt dışında
yaşayan 4,5 milyon vatandaşımızın sosyal ve
kültürel alandaki eğitim, işsizlik, oy kullanma, serbest dolaşım,
aile birleşimi, oturma izni gibi haklarında da duyarlı
olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP Hükûmetinin hiç kimseye danışmadan
yaptığı yasalar, Mecliste birkaç kez görüşülerek
zaman kaybına yol açmaktadır. AKP Hükûmetinin seçime
beş kala yaptığı bu değişikliklerin -tartışmasız
ve kısa bir zamanda yapıldığı için- ülke yararına
olmadığını hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Sosyal Şartını imzalayan Avrupa Konseyine
üye ülkeler, özellikle, insan hakları, temel hak ve özgürlükler
ve çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemeleri yapmak
zorundadır. Hiçbir ırk, renk, cinsiyet, siyasal görüş,
ulusal soy veya sosyal köken ayırımı gözetmeksizin,
sosyal haklardan yararlanma hakkının sağlanması
gerektiğini göz önüne alarak, ülkemizde yaşayan yabancılara
yönelik düzenlemeler zamanında ve gecikmeden yapılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
göçmenlerin, sosyal, ekonomik ve siyasi yaşama aktif katılımını
teşvik için politikalar geliştirilmelidir. Sosyal istikrar
ve barışın temel faktörleri olarak kültürel farklılıklar,
saygıyı teşvik edici önlemler alınmalıdır.
Göçmenlerin çalışma ve oturma izinleri, çocuklarının
eğitim, sosyal ve kültürel hakları korunmalı ve kolaylaştırıcı
önlemler alınmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, hem göç alan ülke hem göç veren ülke konumundadır, ayrıca
bir transit ülke konumundadır. Ülkemizde bulunan yabancıların
sosyal ve kültürel alanlardaki sorunlarının çözümünü bulmak
görevimizdir. Yani, Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımızın
bu haklarına çözüm üretirken, biz de aynı duyarlılığı
göstermeliyiz.
Yerel alanda seçme ve seçilme hakkını
isterken, ülkemizde yaşayan yabancılara da aynı haklar
verilmelidir diye düşünüyorum.
Avrupa Birliği İlerleme
Raporu'nda "Türkiye'nin Avrupa Birliği vatandaşlarının
haklarına yönelik uygulamalarında, Türkiye'deki Avrupa
Birliği vatandaşlarına oy hakkı verileceği"
hatırlatılmaktadır. Avrupa Birliği vatandaşlarının
haklarına ilişkin paragrafta "Zamanı geldiğinde
ülkede ikamet eden ve Türk vatandaşlığına sahip olmayan
Birlik üyesi ülke vatandaşlarına Avrupa Parlamentosu seçiminde
ve yerel seçimlerde aday olma ve oy kullanma hakkı verilmesi gerekecek."
denilmektedir. Bu konuda AKP Hükûmeti hiçbir düzenleme ve değişiklik
yapmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın
temel sorunlarına da dört buçuk yıllık iktidarı
döneminde çözüm üretmemiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna, uzun süren çalışmalar sonucunda, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla sunulan rapor, AKP Hükûmeti tarafından
rafa kaldırılmış ve hatta, ilgili kurumlara ve
yurt dışı temsilciliklerimize bile gönderilmemiştir.
Şu ana kadar, hazırlanan raporlarda tespit edilen sorunlara
yönelik, Hükûmet tarafından hiçbir ciddi çalışma yapılmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmetinin dört buçuk yıl geciktikten sonra yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız akıllarına gelmiş
ve Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Aydın'ın
başkanlığında, 1-3 Haziran arasında, İzmir'de,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarını değerlendirme kurulu toplantısı
düzenlenmiştir. Bundan hiç kuşkum yoktur ki, yurt dışındaki
yurttaşlarımız da, Türkiye'deki yurttaşlarımız
gibi, 22 Temmuzda gereken dersi verecektir.
AKP Hükûmeti, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın Türkiye'deki seçimlerde
bulundukları ülkelerde oy kullanmalarına olanak sağlayacak
bir düzenleme yapmamış ve yapmaktan da kaçınmıştır.
Vatandaşlarımız, en temel hakları olan oy kullanma
olanağından yoksun bırakılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmetinin bu düzenlemeyi yapmaktan kaçınmasının
nedeni, o ülkede yaşayan vatandaşlarımızın
oyundan korkmasının bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın,
eğitim, çifte vatandaşlık, seçme ve seçilme haklarına
yönelik hiçbir çalışma yapmamıştır. Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızın,
bulundukları ülkelerde işsizlik oranı yüzde 25'lere
ulaşmıştır. Bu konunun çözümü için Hükûmet, destek
eğitimi vererek ve ayrıca vatandaşlarımızın
bulundukları ülkelerde yetkililerle görüşerek bu soruna
hiçbir çözüm bulmamıştır. AKP Hükûmeti de geçmiş
hükûmetler gibi, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızı,
ülkemizde "Almancı", yurt dışında da
"yabancı" olmaktan kurtarmamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
şu bilinmelidir ki, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunları ancak Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında çözüme
kavuşturulabilir. Seçimden sonra kurulacak olan Cumhuriyet
Halk Partisi hükûmeti, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
sorunlarına onlarla birlikte çözüm bulacaktır.
Bu düşüncelerle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum, saygılar sunuyorum efendim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gülçiçek.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan kanun tasarısının 6'ncı maddesi
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tasarının
tümü üzerinde yapmış olduğum konuşmada da söylemiştim,
gerçekten, düzenleme istisna hâllerini düzenliyor. 4817 sayılı
Kanun'un 8'inci maddesi istisnai hâlleri düzenlemişti. Burada
yeni bir hüküm getirilerek, istihdam edilecek kilit personel niteliğindeki
yabancılara da istisna hükmü getirilmek isteniyor.
Bu konuda bir değişiklik
önergemiz var. Önergeyle, bu (i) fıkrasının çıkartılmasını
talep ediyoruz, çünkü, gerçekten, tam anlamıyla yasayı bozabilecek,
istismar edebilecek, herhangi bir şekilde "kilit personel"
adı altında gelecek personelin, "kilit personel"
adı altında çoğaltılması, kontrol edilebilmesi
mümkün olmayacak ve o nedenle işleyişe bir katkısı
bulunmayacak bir düzenleme.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
ben, bu kanun tasarısı üzerinde arkadaşlarım konuşurken
"Bu kadar uzun, bu kadar yoğun tartışma yapılacak
bir tasarı mı?" diye de düşündüm. Eğer buna harcadığımız
zamanı
Diyalogla, iş birliğiyle, mimar, mühendis odalarıyla,
muhalefetle birlikte bu düzenleme yapılacak olsa ve on üç-on
dört ay önce geldiği gibi Mecliste o günkü koşullarda görüşülmüş
olsaydı, inancım odur ki, bu yasa, bu kadar süre bu Mecliste
tartışılmadan, çoktan Meclisten geçer, onaya gönderilirdi.
Tıpkı Cumhurbaşkanlığında
olduğu gibi, şimdi de bir inatla Meclisi çalıştırma
arzunuz, sakat birtakım düzenlemeler yapma isteğiniz,
âdeta bir hırsla, bir kinle konuya yaklaşmanız ister istemez
tartışmaları getiriyor ve ister istemez bizim de maddeler
üzerinde söz alarak, çalışma yaşamının sıkıntılarına,
sorunlarına girme gibi bir hakkımızı doğuruyor.
Değerli arkadaşlar, ben
bu yasanın özüyle ilgili -özüne bağlı kalmak istiyorum
yine de her şeye rağmen, istismar etmemek açısından
ancak- yabancıların çalışma izinlerini konuşurken,
yabancılara bu kadar büyük imkânları sağlayan, hiçbir
ülkede olmayan, hiçbir mütekabiliyeti bile dikkate almayan, egemen
hiçbir ülkede çalışma ilişkilerinde bu kadar yabancılara
hoşgörü ile yaklaşan, bizim kadar hoşgörülü olabilen
bir başka ülke düşünemiyorum, yani bu kadar yabancı
hayranlığını anlayamıyorum.
Oturduğum yerden demin baktım,
çalışma yaşamının sorunları ülkemizde
diz boyu. Çalışma yaşamının sorunlarını
bu Mecliste ne yazık ki tartışmadık, tartışamadık.
Çalışma yaşamının sorunlarına yönelik,
özellikle, örgütlenme özgürlüğüne, kamu çalışanlarının
sendikalaşma haklarına, toplu sözleşme haklarına,
yine sendikalı işçilerin toplu sözleşmelerine yönelik
ya da örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik Sendikalar Yasası'ndaki düzenlemeleri tartışmış
olsaydık, Meclis çok daha saygın hâle gelir ve bizi izleyen,
bizi dinleyen kesimler de kendi sorunlarının tartışıldığından
mutluluk duyarlardı.
Şimdi, biz burada "çalışma
izinleri" dedikçe, çalışanlar kendilerinin sorunlarını
tartıştığımızı zannediyor. Asgari
ücretli, asgari ücretine bakıp, nasıl yaşadığını
gözünün önüne getiriyor. Asgari ücretin altında çalışmak
için iş arayan insanlar, asgari ücretle nasıl iş bulabilirim
diye düşünüyor. Normal kamu kesiminde çalışsın
ya da özel sektörde çalışsın, her gün, işine giden insanlar,
acaba bugün kapının önüne konulma sırası bende mi
diye düşünüyor. Memurlar, acaba biz de diğer memurlar gibi,
yani diğer ülkelerin memurları gibi yazın biriktirdiğimiz
tasarrufumuzla tatil yapabilir miyiz diye düşünüyor. Çevre
ve Orman Bakanlığından ve diğer pek çok bakanlıktan
gelen mesajları getirmedim, orada; biraz sonra hepsini göstereceğim
size, onlarcası yağıyor "Ne olur görüştüğünüz
kanuna bir madde ekletin de biraz da bizim ekonomik durumumuzu iyileştirin."
diye memurlar mektuplar gönderiyorlar, fakslar çekiyorlar. Yani,
biz kendi çalışanlarımızın sıkıntılarını,
sorunlarını bir tarafa bıraktık, varsa yoksa yabancı
sermaye
Ki, ne yaparsanız yapın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
yabancı sermaye, krizi sevmez, kriz olan yere yatırıma
gelmez. Eğer ülkede siyasi istikrar yoksa, ekonomik istikrar
yoksa, ülke faiz kıskacında, döviz kıskacında, yabancıların
sıcak para girişi nedeniyle her zaman -çıkmaları
hâlinde- krize düşebilir bir ülke konumunda ise, yabancıyı
bu palyatif önlemlerle ülkeye getirmenizin olanağı yok.
Yapılması gereken, Türkiye'de
emeğin de en az yabancı sermaye kadar, siyasiler tarafından
hor görülmeden dikkatlice ele alınması ve emeğin hakkının
teslim edilmesinden geçer.
Ben, şimdilik hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sıralarına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 Sıra
Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun Tasarısının altıncı çerçeve
maddesindeki "bent" ibaresinin "bentler" olarak değiştirilmesini
ve bu çerçeve maddeye bağlı olarak maddenin sonuna aşağıdaki
(i) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Mikail
Arslan
Kırşehir
"i) Ülkemizin menfaatlerini
doğrudan ilgilendiren ulusal ya da uluslararası projelerin
yürütülmesinde ve Türk Hükümetinin talebi doğrultusunda kamu
kuruluşlarında veya kamuya yararlı kuruluşlarda
deneyimlerini aktarmak üzere görevlendirilen ve masrafları
ilgili hükümet tarafından ödenen kişilere."
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı yasa tasarısının 6. maddesinin
(ı) bendinin tasarıdan çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir Orhan Sür İzzet Çetin
İzmir Balıkesir Kocaeli
Yakup
Kepenek Harun
Akın Feridun
Baloğlu
Ankara Zonguldak Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 6. maddesinin
(ı) bendi ile eklenen "İstihdam edilecek kilit personel"in
çalışma izninden muafiyeti kötüye kullanılabilecek
bir madde olup, yürürlükteki Yasa'yı değiştirmek için
gerekçe bulunmamaktadır. Çünkü, 4817 sayılı Yasa'nın
8. maddesinin (h) bendinde kilit personele ilişkin hüküm mevcuttur.
Yasa'da bir boşluk olmamasına karşın, (ı) bendinin
gerekçesi anlaşılamamaktadır. Mesleki hizmetler
kapsamında görev alan kilit personelin akademik, mesleki yeterlilik
koşulundan muaf tutulması amaçlanıyorsa bu kabul edilemez.
Tasarıdan 6. maddenin (ı) bendi çıkarılmalıdır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 Sıra
Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun Tasarısının altıncı çerçeve
maddesindeki "bent" ibaresinin "bentler" olarak değiştirilmesini
ve bu çerçeve maddeye bağlı olarak maddenin sonuna aşağıdaki
(i) bendinin eklenmesini arz ve teklif ederim.
Mikail
Arslan
Kırşehir
"i) Ülkemizin menfaatlerini
doğrudan ilgilendiren ulusal ya da uluslararası projelerin
yürütülmesinde ve Türk Hükümetinin talebi doğrultusunda kamu
kuruluşlarında veya kamuya yararlı kuruluşlarda
deneyimlerini aktarmak üzere görevlendirilen ve masrafları
ilgili hükümet tarafından ödenen kişilere."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) -Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kamu kuruluşlarında ve
kamuya yararlı kuruluşlarda yürütülen ulusal ya da uluslararası
projelerde, ülkemizin menfaatleri doğrultusunda zaman zaman
dış ülkelerden gelecek uzmanların desteğine ihtiyaç
duyulmaktadır.
Her türlü masrafları ilgili
hükümetçe karşılanan, kendi bilgi ve deneyimlerini Türk
Hükümetinin talebi üzerine kamu kuruluşlarında ya da kamuya
yararlı kuruluşlarda çalışanlara aktaracak bu
kişilerin çalışma izni alması zorunluluğu
söz konusu uzmanları başka ülkelere yöneltmektedir.
Ayrıca, kamu kuruluşlarında
yürütülen dış kaynaklı hibe projelerde görev alan yabancı
uzmanların söz konusu çalışma izni dolayısıyla
üç aydan uzun süre çalıştırılmalarında sorunlar
ortaya çıkmakta ve ilgili yabancı işbirliği veya
yabancı yardım kuruluşları uzmanlarını
üç aydan kısa süreli atamaktadır. Bu durum, proje bütçesinin
verimsiz kullanılmasına ve uzmanlardan elde edilmesi
planlanan faydayı azaltmaktadır.
4817 Sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanunun üçüncü bölümü
"Çalışma İzinleri ile Çalışma İzni Muafiyet
ve Sınırlamaları'nı ilgili 8. Maddesi ise istisnai
halleri tanımlamaktadır. Tasarıdaki 6. maddeye söz
konusu fıkranın eklenmesiyle Ülke menfaatleri açısından,
Türk Hükümetinin talebi üzerine Türk kamu görevlilerinin bilgi
düzeyinin yükselmesine yardımcı olacak bu kişilerin
çalışmalarına kolaylık getirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum,
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 4817 sayılı Kanunun
12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 12- Türkiye dışında
ikamet eden yabancılar, çalışma izni başvurularını
bulundukları ülkelerdeki Türkiye Cumhuriyeti temsilciliklerine
yaparlar. Temsilcilikler bu başvuruları doğrudan Bakanlığa
iletirler. Bakanlık ilgili mercilerin görüşlerini alarak
5 inci maddeye göre başvuruları değerlendirir; durumu
uygun görülen yabancılara çalışma izni verir. Çalışma
izni, çalışma vizesi ve ikamet izninin alınması
halinde geçerlilik kazanır. Çalışma izin belgesini
alan yabancıların, bu belgeyi aldıkları tarihten
itibaren en geç doksan gün içinde ülkeye giriş vizesi talebinde
bulunmaları, ülkeye giriş yaptıkları tarihten
itibaren en geç otuz gün içinde İçişleri Bakanlığına
ikamet tezkeresi almak için başvurmaları zorunludur.
Türkiye'de geçerli ikamet izni
olan yabancılar veya bunların işverenleri Bakanlığa
başvurularını yurt içinden de yapabilirler.
Meslekî hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve meslekî yeterlilik ile
ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat
hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek
üzere ön izin verilebilir.
Usulüne uygun olarak yapılan
başvurular, belgelerin tam ve eksiksiz olması kaydıyla
Bakanlık tarafından en geç kırkbeş gün içinde sonuçlandırılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Bayram Meral, Ankara Milletvekili.
Sayın Meral, buyurun.
CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
7'nci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Grup Başkan Vekilimiz tarafından bazen yoklama
isteniyor. Bundan rahatsız olduğunuzun farkındayız.
Bunu, aslında sizin için istiyoruz, çünkü, bir daha birçoğunuz
böyle yoklamalara katılmayacaksınız. O nedenle, hasret
giderin diye, sizi düşünerek Sayın Grup Başkan Vekilim
istiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Vay
Vay
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Bundan lütfen rahatsız olmayın.
Gelen olacak, gelmeyen olacak, hiç
kafanızı yormayın. Temenni ederim, yine siz gelin, hiç
olmazsa alıştık.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Allah bilir!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Vallahi Allah da bilir de, bir de Genel Başkanınız bilir.
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Başladılar yine
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
halkımız bizi izliyor. Halkımız şunu bilsin:
Bugün burada görüşülenin, ne bizim işçiyle ilgisi var ne
çiftçiyle ilgisi var ne esnafla ilgisi var ne memurla ilgisi var ne
işsizle ilgisi var ne köylüyle ilgisi var? Bunu düpedüz Avrupa
Birliği bizden istiyor, diyor ki: "Ben orada bir iş yaparsam,
senin ülkende oturacağım veya sahilde, güzel bir yerde yalı
almışsam, oturacak yer almışsam, orada oturmak için
vize isterim, siz de bu vizeyi verirsiniz; ben gelir, o ülkede otururum
veya o ülkede çalışırım."
Şimdi, size sormak istiyorum
değerli arkadaşlarım: Sizin ülkenizde
Hatta siz, hatta
biz, vize almadan herhangi bir Avrupa ülkesine gidebiliyor muyuz?
Hatta bizim vatandaşımız vize almadan, hatta bırakın
vizeyi, Avrupa Birliği görüşmelerinde Hükûmetiniz, temsilciniz
"ucu açık" diye imza attı. Yani, vatandaş zannediyordu
ki, Türkiye Avrupa Birliğine katılırsa elimi kolumu
sallaya sallaya Avrupa'ya giderim, gezerim, çalışırım,
gelirim. Sonradan vatandaş anladı ki, kazın ayağı
öyle değil, uzaktan yakından hiç ilgisi yok. Bir ülkeye yapıyorsak
değerli arkadaşlarım, o ülkenin bize ne yaptığını
da araştırmamız, onu talep etmemiz bizim hakkımız.
Bunu niye yapamıyoruz değerli arkadaşlarım? Bunu
bir türlü yapamadık.
Türkiye'nin şu anda en büyük
sorunu işsizlik, her çıkan arkadaşım söyledi.
İnanıyorum ki, hepinizin kapısını günde üç
beş tane genç arkadaşımız çalıyor; talebi,
teklifi iş. Nasıl işsizlik giderilir değerli arkadaşlarım?
Geldiniz geleli bir çivi çakmadınız. Diyebilir misiniz
ki ben bir çimento fabrikası kurdum, diyebilir misiniz ki ben
bir şeker fabrikası kurdum, liman yaptım, demir yolu
yaptım, işsizliğe çözüm buldum, fabrikalar yaptım,
PETKİM'i kurdum, TÜPRAŞ'ı kurdum, binlerce işçiyi
çalıştırdım, kazandı diyebilir misiniz? Emekliler
hâlen daha ucuz ekmek kuyruğunda sıraya girmiş değerli
arkadaşlarım, hâlâ devam ediyor. Şimdi, Sayın Başbakan
çıkıyor diyor ki: "Efendim, ben millî geliri 181 milyar
dolardan 400 milyar dolara çıkardım." Herhâlde borcuyla
millî geliri karıştırdı. Karıştırmış
olabilir!
Değerli arkadaşlarım,
bakınız -bunu hatırlatıyorum ikide bir size-
şu sizin Başbakan Yardımcınızın açıklaması.
Değerli arkadaşlarım "18 milyon vatandaşımız
aç geziyor." Bunu ben söylemiyorum. Bir kez daha size hatırlatayım,
bunu söyleyen, zatıalinizin Başbakan Yardımcınız.
Bunu o söylüyor. Hangi huzurdan hangi mutluluktan hangi işsizliğe
çözüm bulduğunuzdan bahsediyorsunuz? Hipermarketlere, süpermarketlere,
bakkalları yem ettirdiniz. Artık, çiftçi, ekmez biçmez hâle
geldi. Şimdi burada, biz kalkıyoruz "Efendim, halkı
böyle yaptık, mutlu ettik
"
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakınız, işsizlik Türkiye'nin sorunu. Kim gelirse gelsin,
bu nasıl çözülür? Yatırım yapmakla çözülür. Ne diyor
Avrupalı -IMF kolumuzdan tutmuş- "Yatırım yapamazsınız."
Hep aynı noktaya geldiğimi lütfen kabul etmeyin. Yabancı
sermaye, yabancı sermaye, yabancı sermaye
Yabancı
sermaye nerede fabrika kurdu da orada işçi çalıştırdı?
Şimdi o yetmiyormuş gibi, bir de diyorsunuz ki: İş
yeri kurarsan, işçini de kendin getir. Ee peki, bizim işsizlerimiz,
mühendisimiz, teknikerimiz vesairemiz ne olacak değerli arkadaşlarım?
Bunlar ne olacak? Bunlar ülkenin sorunu değil mi, hepimizin sorunu
değil mi? "Ben bir iş kurdum, Avrupalıyım
"
Evet
"Oradaki vatandaşımı da aldım buraya getirdim."
Ne yapacak? "O iş yerinde çalışacak." Tamam,
güzel
Biz ne olacağız? Bizim mühendis ne olacak şimdi
değerli arkadaşlarım? Boş gezsin, çaycılık
yapsın, ziraat mühendislerinin yaptığı gibi. Bunlar
doğru değil değerli arkadaşlarım. Bu kadar
şey yapıyorsunuz...
Sayın Başbakanım, millî geliri 181
milyar dolardan 400 milyar dolara çıkardıysan, o zaman, açlık
sınırı 632 yeni Türk lirası, asgari ücret 403 yeni
Türk lirası; niye bu bunun altında, açlık sınırının
altında o zaman? Sorarlar adama. Nasıl fert başına
düşen millî gelir arttı da asgari ücret artmıyor o zaman?
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, 2002 yılında, iktidara geldiğiniz
zaman, kamu iç ve dış borcu 219 milyar dolardı. 2007 Mart
ayında bu ne oldu biliyor musunuz? 408 milyar dolar. Yani değerli
arkadaşlarım, seksen dört yıl eşittir dört buçuk
yıl; cumhuriyet tarihinde seksen dört yıllık borç kadar,
dört buçuk yılda borç ettiniz, iç borç, dış borç. Şimdi,
sorarlar; buna bu borcu yaptınız ya hangi fabrikayı
kurdunuz? Nerede, hangi yatırımı yaptınız?
Ee söylüyorum, kızıyorsunuz. Ne oldu biliyor musunuz? Verdiniz
belediyelere -birçoğu- Ali Dibo malı götürdü. Ondan sonra
da bir bölümünüz dürüstçe el kaldırdınız, bunları
affettiniz değerli arkadaşlarım.
Yani, öyle bir noktaya geldiniz ki, yoklayın kendinizi. Dayanamadı
milletvekilleriniz, partinizden istifa etti, ayrıldı değerli
arkadaşlarım. Bunları, oturup düşünmek zorundayız.
Biz, milletvekiliyiz; halkın itibarını, halkın güvenini
artırıcı her şeyi yapmak zorundayız. Ama, bu
kadar vurdumduymazlık, bu kadar böyle sıcakkanlılık,
bu kadar geldi geçti... Değerli arkadaşlarım, bunların
hesabını, yarın vatandaş meydanlarda hepimizden
sorar. Buranın onurunu korumak, buranın onurunu yüceltmek,
yapılan haksızlıkların üzerine hep birlikte gitmek
hepimizin görevidir. Yarın meydanda biri sorsa, derse ki: Amasya
Milletvekiliniz niye istifa etti, Hatay Milletvekilini niye ihraç
ettiniz? Biri sorsa size, ne diyeceksiniz? Ne diyeceksiniz?
CÜNEYİT KARABIYIK (Van) - Ne
alakası var?
AHMET YENİ (Samsun) - Hakkâri
Milletvekiliniz niye istifa etti, Esat Canan?
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Bakınız, Hakkâri Milletvekilimizin ayrılmasıyla,
hırsızlıkla -affedersin- yolsuzlukla, adamın vicdani
kanaatini birbirine karıştırıyorsunuz. Bunlar
ayrı şey. Hırsızlık, vurgun ayrı bir
şey değerli arkadaşlarım. Ben sizi beğenmedim,
öbür tarafta kafama yatkın bir parti var, oraya gidiyorum; bu ayrı
bir şey. Sapla samanı birbirine karıştırırsanız,
o zaman işin tadı kaçar değerli milletvekilleri. Bunu
siz de biliyorsunuz da, Sayın Genel Müdürüm, laf olsun diye oradan
konuştun; sana saygım sonsuzdur bunu biliyorsun.
Değerli arkadaşlarım,
işin şeyi yok. Ülkenin ciddi sorunları var. Geldik,
şu anda gidiyoruz; dönem kapandı.
Değerli arkadaşlarım,
ben inanıyorum ki
Bu kadar milletvekili sayısına
rağmen, devletin bütün imkânlarını elinize almanıza
rağmen, bu kadar iç ve dış borcu yapmanıza rağmen,
yeri geldi Amerika'yı yanınızda, yeri geldi Avrupa'yı
yanınızda görmenize rağmen, vicdanen rahatlatıcı
bir iş yaptığınıza inanmıyorum değerli
arkadaşlarım. Huzurlu bir şey yaptığınıza
inanamıyorum. Böyle geldi, böyle gitti ve yazık oldu. Artık
vatandaş der ki: Sana 368 -ilk seçildiğin zaman- milletvekilini
verdim -tarihte görülmemiş bir şey- ne yaptın derse, bunun
şimdiden muhasebesini yapın; şu ilde şu fabrikayı
kurduk, şu ilde şu yatırımı yaptık, şu
kadar işsize iş bulduk deme fırsatınız olsun.
Ne yaptınız? Köylü perişan, çiftçi perişan.
İşçi zaten
Yoksul artmış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Meral, lütfen
toparlayınız.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Halkı neye alıştırdınız, biliyor musunuz?
Belediyelerin küflü fasulyelerine, belediyelerin gönderdiği
bozulmuş yiyeceklere vatandaşı alıştırdınız.
Yürekler acısıdır, Ankara gibi bir yerde, 420 bin aileye
yardım yapılıyor değerli arkadaşlarım.
Artık, üretmeyi unuttuk, ekmeyi, biçmeyi unuttuk. Üretmeyi unuttuk,
işe gitmeyi unuttuk. Belediye bize bir şey gönderecek de
biz de Allah'a şükredelim, oturup onu yiyelim. Vatandaşı
buna alıştırdınız değerli arkadaşlarım.
Bu acıyı hep birlikte yaşıyoruz.
Ben, sözümü bitirirken, belki bir
daha konuşma olur mu olmaz mı bilmiyorum, bütün bu olumlu, olumsuzluklara
rağmen, ben bütün milletvekilleri arkadaşlarıma başarılar
diliyorum.
Yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Meral.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
7'nci madde üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
eğer önünüzde kanun tasarısı varsa, bu tasarının
7'nci maddesinin üçüncü fıkrasını bir okuyalım birlikte.
Yani, maddenin özü... "4817 sayılı Kanunun 12 nci maddesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir."
diyor. "Meslekî hizmetler kapsamında görev yapacak yabancılara,
akademik ve meslekî yeterlilik ile ilgili işlemleri tamamlanıncaya
kadar, ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve
bir yılı geçmemek üzere ön izin verilebilir."
Şimdi, değerli arkadaşlar,
egemen bir ülke, asla, böyle bir, bir yıllık süreyi tanımaz.
Bunu bizden kim istiyor? Hangi sektör istiyor? Hangi çok uluslu
şirketin böyle bir talebi oldu? Ben, bunu gerçekten öğrenmek
istiyorum. Bu bir ihtiyaç değil, bu bir dayatma hükmü. Yani, bu
-özür dileyerek söylüyorum- yüce Meclisin, bu kadar dikkatsiz bir
şekilde önüne getirilmiş bir düzenlemeye onay vermesini
benim aklım almıyor.
Dikkatlice okumanızı istiyorum.
Biliyorum çoğunuzda yok, belki de yüzde 90'ınızda yok
tasarı, çünkü ilgili değilsiniz. Sorun, sizin sorununuz
olmasına rağmen, ülkenin sorunu olmasına rağmen,
asla tasarılarla, tekliflerle, ülkenin sorunlarıyla
meşgul değilsiniz; dinlemekle de meşgul değilsiniz,
kürsüye bile sırtınız dönük oturuyorsunuz. Onun için,
burayı da, bu hükme bakarak vicdanınıza seslenmek istiyorum,
vicdanınıza göre karar vermenizi istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, biz, gerçekten, borç alan bir ülkeyiz. Bize, sürekli
olarak, serbest ticaret, serbest pazar dersi veriyorlar. Pazarlamacılar,
bize bu yasa tasarılarını da serbest piyasa ekonomisi
böyle işler, mekanizma budur diye söylüyorlar. Biz, onun için
pek çok kurallarımızdan vazgeçtik.
Demin değindim; bakınız,
Cambridge Üniversitesi Kalkınma Çalışmaları Bölümünde
Yardımcı Direktör olarak görev yapan Dr. Ha Joon Chang, daha
önce Birleşmiş Milletlerin çeşitli birimleri, Dünya
Bankası ve Asya Kalkınma Bankasında danışman
olarak görev almış. "Kalkınma Reçetelerinin Gerçek
Yüzü" başlığında bir eseri var, orada diyor ki:
"Tarihî gerçek şu ki, bugünün gelişmiş ülkeleri,
şimdi gelişmekte olan ülkelere önerdikleri serbest ticaret,
serbest pazar politikaları sayesinde gelişmediler. Sanayileşmeye
çalışırken hepsi gümrük duvarları ve sübvansiyonlarla
iş yaptı. Bu konudaki en şaşırtıcı ülkeler
İngiltere ve ABD'dir. Birçok insan bu ülkelerin serbest ticaret
yoluyla geliştiklerini sanır. 18'inci yüzyılda Hollanda
ve Belçika gibi, zamanın endüstriyel anlamda daha ileri ülkeleri
İngiliz endüstrisiyle rekabet ettikleri zaman, İngiliz
Hükûmeti endüstrisini kurtarmak için yoğun olarak gümrük duvarları
ve sübvansiyonları kullandı." Yani, başkaları
kendi ülkesini korumak, kendi insanını korumak, kendi
ekonomisini korumak için her türlü tedbiri alıyor, bize de her
türlü duvarı kaldırtıyor. Yani, Osmanlının
son dönemindeki gibi, çıkarttığımız yasalarla,
Türkiye'yi yeniden müstemleke hâline getirdik. Yetmedi, 10 milyon
dolayında açık işsizi olan ülkemizde, 1 milyondan fazla
yabancı kaçak işçi çalışıyor; hiçbir tedbir
almadık, alma yoluna gitmedik. Sektör sektör, hangi sektörlerde
ne kadar kaçak işçi çalıştırıldığını,
kayıt dışı ekonomide ne kadar kaçak işçi olduğunu
hepimiz görüyoruz, biliyoruz.
Şimdi, kalkıp, biz, burada,
bu tasarının 7'nci maddesiyle de, mesleki hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilikle
ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar, bir yılı
geçmemek üzere ön izin vereceğiz ve kendi mühendisimizi, mimarımızı
düşünmeden, onlara kapılarımızı açacağız.
Değerli arkadaşlar, mesleki
hizmetler kapsamında bir yıllık süre, çok uzun bir süredir.
Mimarlık ve mühendislik hizmetleri denetimsiz bırakılmamalıdır.
Bu düzenleme kabul edilecek olursa, yabancılar birer yıllık
periyotlarla, akademik ve mesleki yeterlilikten muaf hâle gelecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen
toparlayınız.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Türkiye Mimar Mühendis Odaları Birliği Yasası bir aylık
süre tanımış olup, bu süreyi aşan çalışma
izinleri, hem yasaya hem de Anayasa'ya aykırı olacaktır.
Yani, bunun çekilmesi gerekir.
Şimdiye kadar, bakınız,
ta ilk uygulamasından bugüne kadar geçen süre içerisinde, bu,
bir aylık süreyken, birdenbire bir yıla çıkarılıyor;
dikkatinizi buraya çekmek istiyorum. Yani, bu kadar, bu ülke sahipsiz
değil. Bu ülkeyi, gerçekten, sahipsiz gibi göstermek, yabancılara,
gelin
Hani, geçmişte ekonomik bir terim var: "Bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler." dedikleri
mantıkla yönetme devri kapanıyor. Onun için, hiç olmazsa
ulusal konularda duyarlı olun. Bir başka Türkiye yok.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır;
okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin 3.
fıkrasının tasarıdan çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir Orhan Sür İzzet Çetin
İzmir Balıkesir Kocaeli
Yakup
Kepenek Feridun Fikret Baloğlu Harun Akın
Ankara Antalya Zonguldak
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının 3. fıkrası
ile, "Mesleki hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve mesleki yeterlilik ile
ilgili işlemleri tamamlayıncaya kadar, ilgili mevzuat
hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek
üzere ön izin verilebilir" hükmü getirilmiştir.
Oysa, 6235 sayılı TMMOB Yasa'nın
36. maddesinde ise, 34. ve 35. maddeler gereğince gelen yabancı
meslek mensuplarının Türkiye'de bir aydan fazla kaldıkları
taktirde ihtisaslarına en yakın odaya müracaatla geçici
aza olarak kayıt yaptıracakları hükme bağlanmıştır.
Yine 6235 sayılı Yasa'nın
38. maddesi, "Bu kanunun 33 ve 34 üncü maddelerinde yazılı
vecibeleri yerine getirmeyen yüksek mühendis, yüksek mimar, mühendis
ve mimarlar Türkiye'de mesleki faaliyetten menedilirler" hükmü
ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na,
yabancı mimar ve mühendislerin Türkiye'de çalışabilmeleri
için öncelikle, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ile TMMOB'nin akademik ve mesleki yeterliliğine ilişkin olan
görüşü alındıktan sonra çalışma izni verebileceği
düzenleme yetkisi verilmiştir.
6235 sayılı Yasa'nın
amir hükümleri, Türk-yabancı ayrımı yapmaksızın
mesleki faaliyette bulunabilmeyi TMMOB Yasası'na uygun davranma
koşuluna bağlamıştır. Bu yasal düzenlemeler
karşısında, yabancı meslek mensubuna çalışma
iznini, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
ile müvekkil Birliğin olumlu görüşünü aldıktan sonra
ve yabancının ilgili meslek odası'na üyelik koşulunu
yerine getirmesinden sonra verebilir.
Ancak, tasarı ile, Türkiye'de
bir yıl süre ile mimar ve mühendis sıfatıyla çalışan
bu kişilerin, mesleki ve akademik yeterliliklerine Bakanlıkça
gerek görülmeyecektir. Bu fıkra kapsamında, çalışanların
müteakip kereler bir yıllık uzatmalarla akademik ve mesleki
yeterliliklerini tamamlamadan çalışmasının
önü açılmaktadır. Bir yıllık gibi görünen muafiyet
hükmünün aslında tam bir muafiyet içerdiği tartışmasızdır.
Bu anlamda, mesleki hizmetleri bir yıl gibi bir süre boyunca denetimsiz
bırakan tasarının bu fıkrası tasarıdan
çıkarılmalıdır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.15
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.34
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 8'inci maddesini
okutuyorum:
MADDE 8- 4817 sayılı Kanunun
13 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Meslekî hizmetler kapsamı
dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu personel
için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş
alınmaz. Bu kişiler, akademik ve meslekî yeterlilik ile lisans
talep ve yeterlilik uygulamasına tâbi değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsı adına söz isteyen Kemal
Sağ.
Sayın Sağ, gruplar adına
başka söz talebi olmadığı için, süreniz birleştirildi,
on beş dakikadır,
CHP GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1225 sayılı
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkındaki
Kanun Tasarısı'nın 8'inci maddesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Başlarken, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
son günlerde yatırımları, özellikle yabancı sermayeyi
teşvik amaçlı düzenlemelerin çığırından
çıktığı, ülke yarar ve çıkarlarının
gözetilmediği, çalakalem yazılmış, kanun niteliği
kazanacak bir metin için gerekli asgari bir dikkatin bile esirgendiği
tasarı ve teklifler, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde
boy gösteriyor.
Nitekim, görüşmekte olduğumuz
bu tasarının 6'ncı maddesi de aynı anlayışla
düzenlenmiştir. Bakınız, maddenin yürürlükteki (h)
bendi ne diyor: "Kanunla verilen yetkiler bakanlıklar ile
kamu kurum ve kuruluşlarınca sözleşme veya ihale usulleriyle
mal ve hizmet alımı, bir işin yaptırılması
veya bir tesisin işletilmesi işlerinde çalıştırılacak
kilit personel niteliğindeki yabancılara," Bu bendin
hemen arkasından gelen (ı) bendinde de "İstihdam
edilecek kilit personel niteliğindeki yabancılara,"
deniliyor.
Buradaki bir ifade yanlışlığı
şeklindeki maddi hata bir yana, düzenlemenin özü, çalışma
hayatında ve özellikle yabancılara banka ve şirket satışlarıyla
hızlanma eğilimi gösteren ekonomideki yabancılaşma
eğiliminin istihdam anlayışında da ortaya
çıkaracağı yabancı personel çalıştırma
isteği, bu bent hükmünü son derece önemli hâle getirmektedir.
Bu nasıl yasa yapmaktır
ki, kanunun (h) bendindeki belirli özelliklere göre bir kilit personel
tanımı yapılmış iken, tasarıyla eklenen
(ı) bendiyle kilit personel tanımı altüst edilmektedir,
yani özel sektör kendi ihtiyaç ve isteklerine, hatta keyfine göre
belli özellikleri saptayacak ve bir tanım yapacak, bu da tasarıda
sözü edilen kilit personelin tanımı olacak. Bu durum, kanun
yapma adına bir ciddiyetsizlik örneği olduğu gibi, yönetici
düzeyde çok sayıda yabancının istihdamına yol
açacak bir gelişmeye de zemin hazırlayacaktır.
Değerli arkadaşlar, bu
istihdam maddelerinin kaleme alınışındaki
eğilime bakıldığında, izleyen maddelerin de
aynı anlayışla ele alındığı açık
biçimde görülmektedir. Mesela tasarının 7'nci maddesiyle
mevcut hükme ilavesi öngörülen "Meslekî hizmetler kapsamında
görev yapacak yabancılara, akademik ve meslekî yeterlilik ile
ilgili işlemleri tamamlanıncaya kadar, ilgili mevzuat
hükümleri saklı kalmak kaydıyla ve bir yılı geçmemek
üzere ön izin verilebilir." şeklindeki fıkra, ön izin
süresine tekabül eden süreden yararlanmak üzere birer yıllık
yabancı personel çalıştırma yolunu açabilir.
Burada ilginç bir nokta daha var:
Bu madde hükmüyle, daha önce yasalarla yetki verilen TMMOB, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı ve YÖK devre dışı
bırakılmaktadır. İşte, size, tipik bir AKP yasası
örneği. Bu durumda, izin alınması imkânı olmayan yabancı
personeli, birer yıllık geçici süre verilmesi şeklinde
devamlı olarak çalıştırma imkânı doğmaktadır.
Sayın milletvekilleri, peki,
8'inci madde ile ne yapmaya çalışıyorsunuz? Türkiye'de
işsizlik oranı yüzde 10'un üzerinde iken siz ne yapıyorsunuz?
Mesleki hizmetler konusunda bakanlığa, kontrol sağlama
amacına yönelik belirli yetkiler verilmiş iken, tasarının
8'inci maddesiyle 4817 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesine
eklenen fıkra, mesleki hizmetler dışında istihdam
edilecek yabancı uyruklu personel için ilgili mercilerden mesleki
yeterlilik konusunda görüş alınmayacağını
ve bu kişilerin akademik ve mesleki yeterlilik ile lisans talep
ve yeterlilik uygulamasına da
tabi olmayacağını öngörmektedir.
Değerli arkadaşlar,
işte bu madde hükmüyle Türkiye'de vasıfsız yabancı
personel istihdamı için bütün kapılar arkasına kadar
açılmaktadır. Peki, şimdi soruyorum, bu ülkede kim,
hangi kurum ya da kuruluş nasıl bir denetim yetkisiyle böyle
bir istihdam sürecine müdahil olacaktır? Vasıfsız yabancı
personel çalıştırılmasında bir sınır
olmayacak mıdır? Talip oldukları iş için ehil olup
olmadıklarının araştırması yapılmayacak
mıdır? Bütün bunlar, yabancı vasıfsız personel
için teşvik değil de nedir? Türkiye'de bu kadar yerli işsizimiz
varken, bu yapılan doğru mudur değerli arkadaşlar?
Görüştüğümüz bu tasarı yabancı personel istihdamıyla
ilgilidir, ancak yabancı personel istihdamıyla ilgili
bu sorulara cevap verecek olgunluk ve nitelikte değildir.
Değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarıyla birlikte işsizliğin had safhaya
çıktığı, işsizlik ve enflasyon oranlarını
düşük gösterebilmek için istatistik tanım ve yöntemlerin
zorlandığı, şaibeli, tartışmaya açık
rakamların açıklandığı, ilgili kurumların
birbirinden bilgi esirgediği bir dönemde işsizlik sorununu
çözecek somut adımlar atmak yerine kronik işsizlik sorununu
bu tasarıyla azdırmanın mantığını
anlamak gerçekten güçtür. Bu tasarının yasalaşması
hâlinde, sözünü ettiğimiz sakıncaların fiilen gerçekleşmesi
işsizlik sorununu kronik olmaktan çıkarıp kangren olma
noktasına taşımaktan başka bir şeye yaramayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bir noktaya daha dikkatinizi çekmek istiyorum: Hepinizin çok iyi
bildiği gibi, Avrupa Birliği düşüncesinin temeli
olan, malların, sermayenin ve
iş gücünün serbest dolaşımının gerçekleştirilmesi
amacı, mallar ve sermaye için, istisnasız bütün üye ülkelerde
sağlanmış olmasına rağmen, iş gücünün serbest
dolaşımı son derece kısıtlı ve katı
sınırlara tabi olmuştur.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkeleri
bu anlamda ciddi sorunların beklediği ve AB'ye üyelik sürecinde
bu konuda ciddi bir engel ve rezervle karşılaşacağımızı
herkes bilmektedir. Nitekim 2007 yılı başında AB'ye
tam üye olan Romanya ve Bulgaristan aynı sorunlara muhatap olmuş
ve belirsiz bir süreyle iş gücünün serbest dolaşım hakkını
sınırlamıştır.
Hâl böyleyken, tam üyelik koşullarının
gerçekleşmesi durumunda dahi, mütekabiliyet ilkesi uyarınca
direnç göstermemiz gereken bu türden konuları AB'yle müzakerelerde
pazarlık kozu olarak kullanmadan, karşılıksız
bir biçimde diğer bütün ülkelerin yararlanacağı bir
hâle dönüştürmek, şimdiden Türkiye'nin elini zayıflatmak
anlamına gelecektir.
Gümrük birliğine katılma
konusunda olduğu gibi, yabancı personel istihdamının
düzenlendiği bu önemli konuda da anlamsız bir heves ve cüret
göstermeden, aklıselim bir tutum takınmanın gerekliliği,
hatta zorunluluğu vardır. Zira, müzakere masalarında
başarı, görüşme konularının arkasına
aklı koymak ve süreci sabırla yönetmekle sağlanabilir.
Bu nedenledir ki, bu maddedeki hükümlerle AB sürecinin önemli
aşamalarından birini daha heba etmekte olduğumuz kanaatini
taşıyorum.
Evet, değerli arkadaşlarım,
eğer belirttiğim bu konu sizin tüylerinizi ürpertmiyorsa
bizim size söyleyeceğimiz hiçbir söz kalmamıştır.
Eğer anlamadıysanız bir kez daha tekrarlamak istiyorum:
Siz, AB müzakere sürecinde kullanabileceğimiz bir kozu, hiçbir
pazarlık yapmadan, kendiliğinizden heba ediyorsunuz.
Geliniz, yurt dışında
eğitim gören, kendi üniversitelerimizde ciddi eğitimler
alarak çalışma hayatına atılma düşüncesinde
olan binlerce, on binlerce gencimizin önünü kesmeyelim; onları,
bu genç yaşlarında, gelecekten umut kesecek çaresizlikler
içerisine itecek adımlardan kaçınalım. Önce kendi insanımıza,
önce kendi değerlerimize, önce kendi tecrübe ve birikimlerimize
değer verelim değerli arkadaşlar. Çalışma ortamımızı,
yabancı cahillerin cirit attığı denetimsiz alanlara,
pazarlara dönüştürmeyelim. Bunu ısrarla vurguluyorum,
çünkü önümüzde yakın geçmişin örnekleri mevcuttur. Bakın,
işte, ulusal gururumuz hâline dönüştürdüğümüz
Bakû-Ceyhan Projesi. Son üç yılın Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu raporlarına göre ve özel inceleme raporlarına
göre bir dizi örneğini göreceğiniz, eğitim ve tecrübe
anlamında liyakati bulunmayan çok sayıda yabancı
personel, 10 binlerce dolar aylık alarak bu işte çalıştırılmıştır
ve yine bilinir ki, bu türden projelerde, yabancı şirketler,
bir eliyle verdiğini öbür eliyle geri alır ya da en azından
alma gayreti içerisinde bulunur. Bunun da en uygun yolu, tecrübe
ya da uzmanlık gerekçesiyle başvurulan yabancı personel
istihdamından geçer. Dolayısıyla, yabancı personel
istihdamı konusunda atılacak adımlardaki bir hesapsızlık,
bir isabetsizlik, elimizi verip kolumuzu kurtaramayacağımız
koşullarla karşılaşmamıza neden olacaktır.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi
tamamlarken önemli bulduğum birkaç noktaya daha değinmek
istiyorum. Bu tasarı, Anayasa'nın eşitlik ilkesine uygun
değildir ve bence, aykırıdır, YÖK Yasası'na aykırıdır,
TMMOB Yasası'na aykırıdır. Ayrıca, bu yasa tasarısında,
kamu yararı yoktur ve işin daha da enteresan tarafı,
Avrupa Birliği Avrupa Adalet Divanının birçok kararına
da aykırıdır.
Sonuç olarak, mühendis, mimar ve
şehir plancılarımız, yabancılar karşısında,
haksız rekabete maruz bırakılmaktadır. Denetimsiz
ve kuralsız yabancı çalıştırılmasına
zemin hazırlanmaktadır. Kamu yararını gözetmeyen
bu düzenlemenin kabul edilecek bir tarafı yoktur değerli
arkadaşlar.
Bu yasaları yapmak, bizim, bu
ülkeye karşı temel görev ve sorumluluğumuzdur ve sizi
bu sorumluluk duygusuyla bir kez daha uyarıyor, yüce heyetinizi
de saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mevlüt Çavuşoğlu, Antalya Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Antalya)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan yasa tasarısının 8'inci maddesi üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, göç
konusunda Türkiye'nin konumuna bir bakmak gerekirse: Türkiye, hem
göç alan bir ülke, göç veren bir ülke, bunu hepimiz biliyoruz -kaç tane
ülkeye Türkiye göç vermiş, kaç tane soydaşımız ve
vatandaşımız başka ülkelerde yaşıyorlar-
ve aynı zamanda transit bir ülkedir. Türkiye son zamanlarda göç
alma konusunda önemli mesafe katetmiştir, daha doğrusu
Türkiye'ye gelen göç sayısında önemli artışlar olmuştur.
Peki, bunların sebepleri nedir? Öncelikle, Türkiye'deki istikrar,
Türkiye'deki yatırımlar, Türkiye'deki ekonomik kalkınma
-özellikle, küresel sermayenin Türkiye'ye gelmesi- ve gelişen
ülkede yeni sektörlerin meydana gelmesi, bu sektörlerde de yeni
açılımların olması. Örneğin, turizmde daha
önce belli ülkelerden turist alıyorduk, şimdi özellikle eski
Sovyetler Birliği ülkelerinden, Bağımsız Devletler
Topluluğu ülkelerinden önemli sayıda turist alıyoruz
ve o ülkelerden gelen turistler için, özellikle o ülkelerden gelecek
insanlara hizmet vermek için, özellikle yurt dışından
gelen, çalışma ihtiyacı olan veya sektörün ihtiyacı
olan insanlar da Türkiye'ye çalışmak için gelmektedir.
Başka sebepler de var Türkiye'ye
insanların göç etmesi için. O da, özellikle, komşu ülkelerde
ve bölgedeki ülkelerdeki çeşitli sebepler; iç savaşlar,
rejim sorunları veya çevre felaketleri gibi birçok sebeplerden
dolayı da, o insanlar Türkiye'ye göç etmek zorunda kalıyor.
Peki, Türkiye bunları yaparken, çeşitli sebeplerden insanlar
gelirken, bu yasayı çıkarmazsa ne olur, çıkarırsa
ne olur? Öncelikle, yasayı çıkararak Türkiye neler yapıyor,
bunu hep beraber bir değerlendirelim, göz atalım değerli
arkadaşlar.
Türkiye, bu yasayla, öncelikle,
imzaladığı, daha önce imzaladığı uluslararası
sözleşmeler ve şartları yerine getiriyor, yani uygulamaya
koyuyor Avrupa Sosyal Şartı başta olmak üzere.
Diğer taraftan, değerli
arkadaşlar, Türkiye göçle mücadelede bir üst lige çıkıyor.
Biliyorsunuz, göçle mücadele de -özellikle insan kaçakçılığı
dâhil, mültecilik dâhil, birçok çeşitleri vardır göçün- uluslararası
iş birliği gerektirir. Yani, bir ülke tek başına
göçle mücadele etmekle başka çıkamaz. Nasıl terörizmle
veya teröristle mücadele de uluslararası iş birliği
gerektiriyorsa
Bu arada, dünkü terör saldırısını
lanetliyoruz ve ölenlere başsağlığı diliyoruz,
yaralılara da geçmiş olsun diliyoruz. Gördüğünüz gibi,
terörün dininin, ırkının ve milliyetinin olmadığını
hep beraber gördük. Terörle olduğu gibi, göçle mücadele de
uluslararası iş birliği gerektirir ve sadece yasaklarla
da göçle mücadele edilmez. Dolayısıyla, kontrollü göçü
sağlayabilmek hem uluslararası iş birliği gerektirir
hem de ülkedeki kaçak çalışanların durumlarının
normalleştirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, Türkiye,
göçle mücadele konusunda da, bu konuda bir üst lige çıkmış
oluyor.
Yine, değerli arkadaşlar,
Türkiye bu yasayla beraber, özellikle küresel sermayenin, uluslararası
yatırımın önündeki engellerden bir tanesini kaldırmış
oluyor. Uluslararası sermayenin veya yatırımın
önünde birçok engel var, bunların birçoğunu bugüne kadar
kaldırdık, ama hâlâ engeller vardır, özellikle çalışma
iznindeki zorluklar da bunlardan bir tanesidir. Geçenlerde bana
bir Japon iş adamı geldi -Türk-Japon Dostluk Grubu Başkanı
olduğum için- ve "Türkiye'de yatırımın önündeki
engellerin birçoğunu kaldırdınız, ama, çalıştırmak
istediğimiz insanların çalışma izni konusunda
hâlâ zorluklar çekiyoruz" dediler. Örneğin, bir mühendis
getirecek, yatırım için kilit bir insan, Japonya'dan getirmesi
gerekiyor -zaten, bu yasa da o kilit personel için çıkarılıyor,
amacı budur- o mühendisin çalışma izni alabilmesi
için Türkiye'de mühendisler odasına kayıt yaptırması
gerekiyor, mühendisler odasına kaydını yaptırabilmesi
için de Türkçe bilmesi gerekiyor. Dolayısıyla, bu şart
kafadan kalkmış oluyor ve o yatırımın gerçekleşmesi
için de o kilit mühendisin veya teknik personelin gelmesi gerekiyor
ve kafadan biz bu yatırımın önüne geçmiş oluyoruz.
Dolayısıyla, Türkiye'deki yatırımın, uluslararası
yatırımın istihdama faydası var. Türkiye'deki istihdamın
önüne geçmiyor ki uluslararası yatırım.
Dolayısıyla, bu yasayla
Türkiye'de istihdamın önüne geçmiyoruz. Türkiye'de, biliyorsunuz,
işsizlik konusunda rakamlar hâlâ yüksektir, ama, bizim Hükûmetimiz
döneminde -son rakamları da görüyorsunuz- önemli bir azalış
trendi vardır. İşsizlik tüm Avrupa'nın sorunudur,
Amerika'nın sorunudur, hatta, şimdi Japonya'nın da sorunudur,
ama, Türkiye'de, çok şükür, son zamanlardaki yatırımlardan
dolayı bir azalma meydana gelmiştir.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, uluslararası küresel sermayenin önündeki
bir engeli de bu şekilde kaldırmış bulunuyoruz ve
kaçak çalışmanın da önüne geçiyoruz. Şimdi biz bu
yasayı çıkartabilirsek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım
BAŞKAN - Sayın Çavuşoğlu,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkanım, sanırım grup adına söz almıştım.
Beş dakika mı verdiniz, on dakika mı verdiniz efendim?
BAŞKAN - Şahsınız
adına müracaatınız var. Sayın Çavuşoğlu,
beş dakika süreniz.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Peki, Sayın Başkanım, ben yanılmışım,
özür diliyorum.
BAŞKAN - İki dakikalık
süre veriyorum, buyurun.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU (Devamla)
- Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla,
kaçak çalışmanın da önüne geçmiş oluyoruz. Biliyorsunuz,
kaçak çalışma sadece yasaklarla olmaz. O kontrollü göçü
sağlamazsanız, ihtiyaç olan insana gerekli izni vermezseniz
ve zamanında vermezseniz kaçak göçe yol açmış oluyorsunuz,
kaçak çalışmaya yol açıyorsunuz. Bu yasayla beraber
nasıl o izne kolaylık sağlıyorsak, kaçak göçle de
veya kaçak çalışmayla ilgili mücadelede de yasalarımız
çok kesin olmalı, katı olmalı. Bir taraftan bunu yaparken
diğer taraftan da bu denetimi yapmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar, sonuç
olarak, bu yasayla, ihtiyaç olan, çalışmak isteyen yabancı
kilit insanların çalışmasına izin veriyoruz. Bunu
yaparken de, özellikle Türkiye'ye gelen, göç etmek zorunda kalan göçmen
ve mültecilerin ve muhacirlerin de çalışmasına izin
veriyoruz. Özellikle Ahıska Türkleri bu konuda önemlidir biliyorsunuz.
Çeşitli sebeplerden dolayı, özellikle Krasnodar bölgesinde,
Rusya'daki şartlarından dolayı Türkiye'ye gelmek zorunda
kalan bu soydaşlarımızın da çalışmasına
izin veriyoruz.
Biraz önce konuşmasında
çok Değerli Milletvekilimiz İzzet Çetin dedi ki: "Bir
yıl süre, geçici süre vermek Türkiye'nin egemenliğiyle
bağdaşmaz." dedi ve "Bu hiçbir ülkede yok." dedi.
Değerli arkadaşlar, bu doğru değildir. Birçok ülkede,
egemenliğin olduğu birçok ülkede, Batı ülkelerinde,
Amerika dâhil hepsinde oturma izinleri ve çalışma izinleri
önce geçici olarak verilir, sonra diğer şartlar tamamlandığı
zaman, eğer gerekli görülürse, geçici iznin yanında sürekli
izin verilebiliyor. Dolayısıyla, bu böyle değildir.
Sayın Gülçiçek de benim çok değerli
arkadaşım, Avrupa Konseyinde beraber çalışıyoruz.
"Bu yasa AB tarafından ısmarlanan bir yasa" dedi.
Hayır, o da doğru değil. Kendisiyle beraber Avrupa'da
birçok kararlar aldık ve her ülkenin, Türkiye dâhil, bunları
uygulamasını istedik. Dolayısıyla, bu, uluslararası
şartlara uygun bir yasadır.
Bunları belirtirken hepinizi
saygıyla selamlıyorum, çok teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çavuşoğlu.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı yasa tasarısının 8. maddesinin tasarıdan
çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir Orhan Sür İzzet Çetin
İzmir Balıkesir Kocaeli
Yakup
Kepenek Feridun Baloğlu Harun Akın
Ankara Antalya Zonguldak
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Gerekçe okunsun
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
5544 sayılı Meslekî Yeterlilik
Kurumu Kanunu, TBMM'den 21/9/2006 tarihinde kabul edilmiştir.
Söz konusu yasanın amacını; "ulusal ve uluslararası
meslek standartlarını temel alarak, teknik ve meslekî alanlarda
ulusal yeterliliklerin esaslarını belirlemek; denetim,
ölçme ve değerlendirme, bilgilendirme ve sertifikalandırmaya
ilişkin faaliyetleri yürütmek için gerekli ulusal yeterlilik
sistemini kurmak ve işletmek üzere Meslekî Yeterlilik Kurumunun
kurulması, çalışma, usûl ve esaslarının belirlenmesi
ile ulusal yeterlilik çerçevesiyle ilgili hususların düzenlenmesini
sağlamak olarak" belirlenmiştir.
Oysa tasarı, 4817 sayılı
kanunun 13. maddesine eklediği fıkra ile; "Meslekî hizmetler
kapsamı dışında istihdam edilecek yabancı uyruklu
personel için ilgili mercilerden meslekî yeterlilik konusunda görüş
alınmaz" hükmü getirmekte, böylece ülkemizde istihdam edilecek
yabancı personelin, konusunda yeterli olup olmadığına
bakılmayacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, yoklama yapmanızı talep ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
maddenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine getireceğim
ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama
talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını
tespit edeceğim:
Sayın Koç, Sayın Yücesan,
Sayın Kartal, Sayın Kaya, Sayın Çakır, Sayın
Arz, Sayın Kamacı, Sayın Kılıç, Sayın Baloğlu,
Sayın Uzunbay, Sayın Diren, Sayın Ünlütepe, Sayın
Kesimoğlu, Sayın Altınorak, Sayın Ercenk, Sayın
Meral, Sayın Arslanoğlu, Sayın Kaptan, Sayın
Arıtman, Sayın Melik, Sayın Ersin, Sayın Karademir,
Sayın Atalay.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporları (1/1212) (S. Sayısı: 1225) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 4817 sayılı Kanunun
14 üncü maddesinin (b), (c) ve (d) bentleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve aynı maddeye
aşağıdaki bentler eklenmiştir.
"b) Başvurulan iş
için ülke içinde o işi yapacak aynı niteliğe sahip kişilerin
bulunması,
c) Yurt içinden yapılan
başvurularda yabancının geçerli bir ikamet tezkeresinin
bulunmaması,
d) İzin talebi reddedilen yabancının;
aynı işyeri, işletme veya aynı meslek için, izin talebinin
reddedildiği tarihten itibaren bir yıl geçmeden yeniden
izin talebinde bulunması,"
"f) Çalışma izin
başvurusunun sahte veya yanıltıcı bilgi ve belgelerle
yapıldığının tespit edilmesi,
g) Sosyal güvenlikle ilgili yükümlülüklerin
yerine getirilmemiş olması,"
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.
Sayın Çakır, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR
(Edirne) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; yabancı çalışanların izinleriyle
ilgili kanun değişikliği hakkında 9'uncu maddeyle
ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yüce Parlamentomuz seçim kararını aldı. Artık,
Parlamentonun genel görüntüsünden de anlaşılacağı
üzere, değerli milletvekillerimizi Parlamentoda çıkan
yasalardan çok daha farklı şeyler ilgilendiriyor ki, ülkemizle
ilgili bence önemli olan bir yasa teklifi görüşülürken -Sayın
Başkanın da hoşgörüsüyle- yüce Meclisin içerisindeki
uğultu devam ediyor.
Bugüne kadar, 22'nci Dönem Parlamentosunun
başında, Türkiye'deki iş yaşamını düzenleyen,
iş hayatını düzenleyen, emeğin, çalışanın
hukuki durumunu düzenleyen bir tasarıyı görüşmüş
idik ve bu tasarı, yani söylemek istediğim İş Yasası,
bu Parlamentoda, üç ay süreyle, cumartesi-pazar dâhil, sabahlara
kadar görüşüldü. Cumhuriyet Halk Partisinin, bizim, emekten yana,
emeğin en yüce değer olduğunu kabul ederek, emeğin
her türlü demokratik hak ve kazanımını gözeten gayretlerine
rağmen, maalesef, yabancı sermayenin gelişini
teşvik edecek diyerek, yabancı yatırımı artıracak
diyerek emeği köleleştiren, emeğin alınıp, satılıp,
kiraya verileceği bir iş hayatını düzenleyen
bir yasayı 22'nci Dönem Parlamentosunun başında
çıkardık. Bu yasa çıkarken, Türkiye'de, çalışanların
büyük bir bölümünün bu yasadan haberi bile olmadı, ama işverenin,
bu yasanın çıkış süreciyle ilgili, hem ciddi katkıları
oldu hem de haberi oldu. Emeğin hakkını savunmak
adına görev alan sivil toplum örgütleri, bu Parlamentonun başında,
bu yasayla ilgili gerekli sivil inisiyatifi kullanamadı;
ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi, sosyal demokrat bir parti olmanın
bilinciyle, emeği en yüce değer kabul ederek burada, üç ay
süreyle sabahlara kadar kaldık.
Bu süreç içerisinde, yine, emekle
ilgili, sosyal güvenlikle ilgili bu Parlamentodan bir sürü yasa
çıktı. Başta, sosyal güvenliği, sosyal hakları
azaltan Sosyal Güvenlik Yasası, kara deliği kapatmayı
amaçlayan, IMF'nin ve Dünya Bankasının dayatmasıyla
Bunun yanında, yabancıların toprak edinmesiyle ilgili
yasa, yabancı doktorların Türkiye'de çalışmasına
yönelik yasa ve şimdi de, yabancıların Türkiye'de çalışma
izinlerini düzenleyen yasa. Yani, şöyle bir düşünüyorum
da, bu dört buçuk yıllık süre içerisinde, bu Parlamentoda,
ağırlıklı olarak, yabancıları, yabancı
sermayeyi ve yabancı haklarını konuştuk ve tartıştık.
Ama, eğer burası Türkiye Büyük Millet Meclisi ise, burada,
ulusal menfaatleri, ulusal hakları, bu ülkede yaşayan
işçinin haklarını, köylünün haklarını, memurun
haklarını, dar gelirlinin haklarını ve ulusal sermayenin
haklarını, maalesef, konuşmadık. Bütün bunları
yaparken, bütün bu yasalarda bir ortak fikir vardı, demokrasi.
Demokrasi, çok soyut bir kavram, herkese göre değişen, herkese
göre farklı yorumlanan, herkese göre farklı tanımlanan
soyut bir kavram. Bazılarına göre, dindar bir cumhurbaşkanını
seçtirmek demokrasi, demokrasinin gereği bazılarına
göre, hukukun kurallarına uygun, hukuka uygun bir cumhurbaşkanı
seçtirmek demokrasi. Dolayısıyla, bazılarına
göre demokratik hak, işverenin, yabancı sermayenin hakları;
bazılarına göre demokratik hak, işçinin hakları.
Buğday üreticisinin demokratik hakkı, bu ülkede ekmek yiyen,
ekmek tüketen insanların hakkına kadar. Bu süre içerisinde,
dört buçuk yıllık süre içerisinde, demokrasi adına,
her kalkan bu kürsüyü kullandı, ama, bu ülkede yaşayan toplumsal
katmanların, işçinin, memurun, köylünün, emekli, dul ve yetimin
demokratik haklarını geliştirmek, onların daha
refah içerisinde, daha örgütlü, daha mutlu çalışabilmelerine
olanak sağlayacak düzenlemeleri maalesef yapma olanağı
bulamadık. Bu, zannediyorum, 22'nci Dönem Parlamentosunda oluşan
-Siyasi Partiler Yasası'nın vermiş olduğu- dengesiz
yapının da bir sonucu olarak tezahür etti.
Şimdi, geldiğimiz bu noktada
-bugün, artık, hepinizin "tekrar nasıl seçilirim"
düşüncesinin kafalardan çıkmadığı bir noktada-
yabancıların Türkiye'de çalışmalarını
düzenleyen ve zannediyorum ki, yabancıların Türkiye'de
biraz daha rahat ve biraz daha uzun süreli çalışabilmelerine
olanak sağlayan bir yasa tasarısını görüşüyoruz.
Bu süre içerisinde, hepinizce de
malum, milletvekili olarak hepimizin en çok sıkıntı
çektiği konu işsizlik. Maalesef, 2002 seçimlerinden bugüne
kadar bu ülkede işsizlik azalmamıştır, artmıştır.
Hatta, maalesef, yine, bu ülkede üniversite mezunu işsizlerin
sayısı azalmamıştır, artmıştır.
Yani, genç potansiyeli olan, eğitimli potansiyeli olan ve bu anlamda
bütün dünyanın gıptayla baktığı Türkiye'de,
biz, bugün, eğitimli yabancı işçilerin, yabancıların
Türkiye'de daha rahat çalışabilmelerine olanak sağlayan
bir yasayı yüce heyette görüşüyor isek, bunun, ulusal menfaatlerimiz
noktasında ne kadar doğru, ne kadar faydalı ve bu ülkenin
eğitimli insanının önünü açmakta ne kadar yararlı
olduğunu, ben, yüce milletimizin takdirlerine bırakıyorum.
Bizim söylemlerimiz, bizim takdirlerimiz,
maalesef, bu kürsüde başlıyor, bu kürsüde bitiyor. Sayısal
yeterliliğimiz olmadığı için, sadece ve sadece
ulusal menfaatlerimiz adına, ülkemiz adına doğru bildiklerimizi
söylemek, doğru düşünceyi ortaya koymak ve bunun gerçekleşmesi
noktasında eylem içerisinde olmakla yetinmek durumunda kalıyoruz.
Ama yüce milletimiz de görüyor ki -sonunda "Kabul edenler... Etmeyenler..."
O da demokrasinin bir gereği- gereği kadar düşünülmeyen,
genç potansiyelimizin harekete geçirilmesinde, fırsat verilmesinde,
ön açılmasında gereği kadar düşünülmeyen bu ve bunun
gibi yasalar, maalesef, Parlamentodan çabuk çabuk çıkıyor.
Ben, bu düşüncelerle, yasanın,
ülkemize ve bu ülkede yaşayan eğitimli ve genç insanlarımıza
hayırlı olmasını diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
RASİM ÇAKIR (Devamla) - Yüce
heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 4817 sayılı Kanunun
16 ncı maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve aynı maddeye aşağıdaki
bent eklenmiştir.
"a) Yabancının ikamet
tezkeresinin herhangi bir nedenle iptal edilmesi, geçersiz hale
gelmesi veya geçerlilik süresinin uzatılmaması,"
"d) Yurt içinden yapılan
başvurularda yabancının çalışma izni almasından,
yurt dışından yapılan başvurularda ise yabancının
ülkeye giriş tarihinden itibaren otuz gün içinde çalışma
amaçlı ikamet tezkeresi almak üzere İçişleri Bakanlığına
başvuru yapılmaması,"
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Küçük, Çanakkale Milletvekili.
Buyurun Sayın Küçük.
CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
22'nci Dönemin son günlerini yaşadığımız ve
artık 19 Mayıs törenlerinden sonra okula gitmesinin ne kadar
zor geldiğini bildiğimiz, yaşadığımız
çocuklarımız gibi, bizim de böyle ayağımızı
sürüye sürüye Meclise geldiğimiz günlerde, çok ilginç, toplumun
geniş kesimlerini çok yakından ilgilendiren, bugüne kadar,
nedense, beklemiş, kenarda köşede kalmış ve Parlamentoda
fikir birliği oluşturmayan, muhalefetin doğru bakmadığı,
eleştirdiği, olumlu yaklaşmadığı bir dizi
yasayı, Hükûmet, maalesef, bir kapkaç anlayışı içerisinde
çıkarma derdinde. Parlamenterleri, böyle, işin sonuna gelindiği
bir zamanda, gündüz saat 11.00 gece 24.00 arası çalışma
zamanı içerisinde, nonstop -cumartesi, pazar dâhil- bir çalışma
sıkışıklığı içine sokarak, yangından
mal kaçırır gibi bir yasa çıkarma arayışına
girdiği günlerde bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 10'uncu maddesinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle de, ben, yüce Parlamentoyu sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerini
ifade eden arkadaşım Rasim Çakır'ın da ifade ettiği
gibi, bu dönemin, Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı
günler ve ileride yaşayacağı günler adına iyi bir
dönem olarak anılmayacağı kanaatimi ifade etmek istiyorum.
Gerçekten, Türkiye'nin geleceğini bağlayan ve esas olarak,
gelecekte olumlu bir şekilde gelişmesini sağlayacak,
gelecek nesillere iyi bir Türkiye bırakma adına çok
doğru ve olumlu işler yapmadığımız bir dönem
olarak geçtiğini düşünüyorum.
Bu dönem, tabii, derin kriz sonrası
yaşanan bir dönem içindeyiz. Yani, Türkiye 2001 krizini yaşadı,
ondan sonra, tabii hepimizin bildiği gibi, IMF'nin bize dayattığı
politikaların uygulandığı hükûmetlerden sonra
seçime gidildi ve 58'inci ve 59'uncu hükûmetler döneminde de, bu politikaların
daha acımasız ve kararlı bir şekilde uygulandığı,
geniş toplum kesimlerini büyük sıkıntı içine sokan,
esas olarak görüntüde, makro ekonomik dengelerde olumlu gelişmelerin
var olduğu gibi bir görünüm arz eden, ama geniş halk kesimlerinin
hiç rahatlamadığı ve durumunun iyileşmediği
bir dönemi birlikte yaşadık değerli arkadaşlarım.
İhracat rakamlarının büyüdüğü, ama ithalatın
patladığı, yatırımların artmadığı,
işsizliğin eksilmediği ve esas olarak Türkiye'nin iç ve
dış dünyada itibarının yükselmediği, gelecek
günlere umutla bakamadığı bir dönemi, maalesef, birlikte
yaşadık.
En azından, bu dönemde, biz,
böyle günler geçirdiğimizin yeteri kadar farkında olamamış
oluruz, ama, eğer ömrümüz olursa, yirmi sene sonra, otuz sene sonra
dönüp bugünlerin tarihini, değerlendirmelerini okuduğumuzda,
bunu böyle göreceğimizi herkesin bilmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Türkiye'nin sosyoekonomik potansiyelinin, finans kesiminin
ve doğal kaynaklarının geleceğe dönük, sermaye
yetersizliği nedeniyle yabancı sermayeye açıldığı
ve alabildiğine yabancı sermayenin sıcak para aracılığıyla
üretim yapmadan, yatırım getirmeden Türkiye'nin olanaklarını
alıp götürdüğü bir dönemi yaşıyoruz.
Mesela, bu kadar ihracatın
olduğu, üretimin olduğu bir ülkede, işsizliği eksiltemedik,
cari açığı bir türlü düşüremedik. Bu ülke, her sene
34-35 milyar dolar cari açık üreten ve esas olarak bunun içinden
bir türlü çıkamayan bir ülke hâlinde ve bu kadar büyük rakamların
oluştuğu bir zamanda bir türlü işsizlik rakamlarını
yüzde 10'un altına -yani resmî rakamlarla- düşüremedik. Reel
işsizlik rakamlarının da yüzde 20'ler düzeyinde olduğunu
ve siyasetçilerin, ülkeyi yöneten tüm insanların, hepimizin
en büyük sıkıntısının, insanlara iş,
aş bulmak olduğunu ve dün yaşanan bu sorunların aynen
devam ettiğini hepimiz biliyoruz. Bugüne kadar çıkarılan
yasalarla, bu ülkenin doğal kaynaklarını yabancıların
rahatlıkla yatırım yapıp sömürmesini sağlayacak
her türlü yasayı çıkardık.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
"Yabancı sermaye bu ülkeye gelsin
" Gelsin tabii, buna
karşı olan yok, ama, yabancı sermaye bu ülkeye gelip hiç
olmazsa istihdam yaratsın, istihdam üzerinden bir katma değer
bıraksın, biz de devlet olarak ondan vergi alalım, ülkemizin,
devletimizin mali olanaklarını genişletip, aldığımız
vergilerle ülkemizin gelişmemiş bölgelerine yatırım
yapıp adaletsizliği ortadan kaldıralım istiyorduk,
öyle düşünüyorduk. Yabancı sermayeye istekli davranmamızın
en büyük nedeni buydu. Yabancı sermaye teknoloji getirecekti,
sermaye getirecekti, yatırım yapacaktı, ama, maalesef,
bunların olmadığını, hazır kurulu sistemleri
işletmeyi
Türkiye'de süt, su yatırımları yapmanın
cazip hâle getirildiği bir dönemden sonra, yabancı sermaye
veya yabancılara Türkiye'nin emek piyasasını da alabildiğine
açmak, olanakları genişletmek, kesinlikle Türk halkının
yararına, Türk çalışanlarının yararına,
Türk mühendislerinin yararına, işçilerinin yararına,
emekçisinin yararına, köylüsünün yararına bir durum değildir.
Bunu, buraya çıkan arkadaşlarımız çeşitli
şekillerde ifadelerle anlatmaya ve belki de sizleri ikna etmeye
çalışıyorlar, ama, maalesef, bir arpa boyu yol aşamıyoruz,
çünkü, herkesin aklı -ben biliyorum- şimdi, 4 Haziranda arkadaşlar.
Herkesin kafasında 4/6/2007, saat 17.00; Yüksek Seçim Kuruluna
giren listelerde var mıyız yok muyuz
Bu yönde, kafalar burada
takık olunca, kimse buradaki konuşmaları, değerlendirmeleri
dinlemiyor, kafayı yormuyor ve alabildiğine, Hükûmetin getirdiği
tasarıları, burada "kabul edenler, etmeyenler"
anlayışı içerisinde, maalesef, ciddi bir irdelemeye
tabi tutmadan kabul ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, buralarda, yani, yabancılarla ilgili aldığımız
kararlarda hep söylediğimiz şu oldu: Bir defa, karşılıklılık
esas olmalıdır. Yani, biz, yabancılara genel olarak
bir düzenleme yapıyorsak, onların bize nasıl baktığını
bilmeliyiz, onların bizim için neler yaptığını
bilmeliyiz. Biz, bizim insanımız, bir Avrupa ülkesine veya
dünyanın birçok ülkesine gitmek için, oraya turist olarak gitmek
için günlerce vize beklerken, günlerce kapılarda sürünüp
aşağılanırken, şurada düne kadar dönüp bakmadığımız
ülkelere girmek için bir hafta, on gün vize beklerken, alabildiğine,
Türk emek piyasasını da onlara açıp, bir tek yabancı
sermayenin bu ülkede yaptığı yatırımlardan
ülkemizde kalacak olan emek katma değerini de onlara peşkeş
çekmenin ne anlamı var ne mantığı var!
Bu ülkede her gün yeni üniversiteler
açıyoruz, en son on yedi tane daha üniversite açtık. Bu ülkenin
insanlarının eğitimli olması, eğitimli hâle
gelmesi tabii ki, güzel, ama, biz bu ülkeyi, ucuz teknik güce, ucuz mühendis
gücüne açarsak, o zaman bu ülkenin değerli insanlarını,
beyin göçüyle gitmiş olmaktan kurtaramayız. Yani o insanlar
buraya dönmez, buraya çalışmaya gelmez. Çünkü, kaliteli
yetişmiş eleman daha iyi şartlarda, daha gelişmiş
ülkelerde kalmaya devam eder ve bizim ülkemizde kalitesiz insan
göçünün yaşandığı ve esas olarak bu anlamda rekabetin
yoğunlaştığı, bilgi emeğinin ve insan emeğinin
alabildiğine sömürüldüğü bir ortama girer.
Değerli arkadaşlarım,
bunun bir sürü olumsuzlukları vardır. Bu, AB'nin genel uygulamaları
ve AB politikalarına da terstir. Bu, gayriinsani bir yaklaşımdır.
Bu, gayrihukuki bir yaklaşımdır. Bu, gayridemokratik
bir yaklaşımdır ve bu yaklaşım kesinlikle Türkiye'de
örgütlü toplum kesimlerinin oluru alınmadan, onların gücünü
kırmak adına, onları etkisizleştirmek adına
yapılmış bir siyaset anlayışının devamıdır.
Bakın, geçen gün burada Ziraat Odalarının çiftçilere
belge vermesi adına, üç beş kuruş gelir elde etmesi
adına yapılan bir düzenlemeyi ortadan kaldırdık.
Ziraat Odaları gibi, Türkiye'de yaşayan en büyük üretim gücünü,
örgütlülüğünü elinde tutan, resmî örgütlülüğünü elinde
tutan bir kurumu etkisiz hâle getirmenin bir yolunu bulduk.
Şimdi de, Mühendis ve Mimar
Odaları Birliğinin bütün muhalefetine rağmen, Mühendis
ve Mimar Odaları Birliğini devreden çıkaran, onların
olumsuz görüşlerine rağmen bir dayatmayla böyle bir yasayı
çıkarmak üzereyiz. Yanlış yapıyoruz değerli
arkadaşlarım, yanlış yapıyorsunuz. AKP, Türkiye'nin
kuyusunu kazıyor. Bu, Türkiye'nin aynı Osmanlının
son dönemindeki kapitülasyonlarda verdiği tavizlere benzeyen
bir anlayıştır. Bu konuda çok dikkatli olmamız lazım
ve kesinlikle Türkiye'nin bağımsızlığını
ve Türk halkının çıkarlarını öne çıkaran
anlayıştan kesinlikle vazgeçmemek lazımdır.
Bir tek şey söylüyoruz değerli
arkadaşlarım, ne yaparsanız yapın, 22 Temmuzda kurulacak
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türkiye'nin çıkarlarını
zedeleyen bütün yasalardan vazgeçilecek ve kesinlikle, Türk halkının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - DSP'yi ne
yaptın?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Küçük.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) - Siz kendinizi
düşünün. Biz DSP ile gereğini yaparız, Türkiye için de
gereğini yaparız, ama siz kendinizi düşünün. Uçak bekletmezseniz
iyi olur, böyle, gazetelerin manşetlerinde yer almazsanız
iyi olur.
Bu vesileyle, ben, yüce Meclisi
ve Türk milletini en derin saygılarımla selamlıyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Küçük
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 4817 sayılı Kanunun
20 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Genel bütçeye dahil daireler
ve katma bütçeli idarelerin teftiş ve denetim elemanları
kendi mevzuatları gereğince işyerlerinde yapacakları
her türlü denetim ve incelemelerde, Emniyet makamları kendi
mevzuatları gereğince işyerlerinde yapacakları
kontroller sırasında, yabancı çalıştıran
işverenler ile yabancıların bu Kanundan doğan yükümlülüklerini
yerine getirmediklerini tespit etmeleri halinde, durum Bakanlığa
bildirilir. Bu bildirim üzerine Bakanlık Bölge Müdürü, gönderilen
tutanaklara göre cezai işlemi uygular."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur
Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben konuşacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının ilgili maddesinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hem görüşülmekte olan kanun tasarısının tümü üzerinde
hem maddeleri üzerinde, bazen maddelerinin de dışına
çıkarak genel çalışma yaşamı, koşulları,
kuralları üzerinde, arkadaşlarımız görüşlerini
ifade ediyorlar. Burada, Sayın Çavuşoğlu, -iktidar
partisi milletvekili, Antalya Milletvekili Sayın Çavuşoğlu'nun-
demin, yabancı sermaye yatırımlarıyla ilgili
olarak, o sermaye yatırımının bağlı bulunduğu
konsorsiyum ya da şirketin, yapının, o konuyla ilgili
kilit pozisyonda çalıştırması gereken teknik elemanların
çalışma iznine dönük bu yasa tasarısının düzenleme
getirdiğini ifade etti. Fakat, daha önce, Yabancı Sermayeyi
Teşvik Yasası'nın ilgili maddelerinde, bu şekildeki
yatırımların Türkiye'de konuşlanmasında ihtiyaç
duyulan yabancı teknik personelin çalışmasını
düzenleyen ilgili yasa maddesi ve bu yasa maddesi çerçevesinde
de çıkarılan bir yönetmelik mevcut idi. Bu yönetmeliğin
Danıştay tarafından iptali söz konusudur. Ama, yine
de, şimdiye kadar sizin belirttiğiniz noktada büyük bir aksaklık
olmadığını biliyoruz. Türkiye'de değişik
noktalarda olan, bilhassa sıcak para şeklinde değil de
yatırıma dönük, üretime dönük yabancı sermaye girişlerinde,
bu şekilde, o yatırımla ilgili teknik eleman istihdam
etme, yabancı teknik eleman istihdam etme konusunda büyük bir
sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Burada, bildiğim
kadarıyla, ilgili yasa çerçevesinde ve iptal edilen yönetmelik
çerçevesinde bunları ifade etmek istedim.
Değerli arkadaşlarım,
konu, daha geniş boyutta ele alındığında, tabii,
2002 ile 2007 arasında iş yaşamıyla ilgili, çalışma
yaşamıyla ilgili, iktidar partisinin Türkiye gündemine
getirdiği, Parlamentoya getirdiği ve yasaya dönüştürdüğü
çeşitli çıkartılan yasal düzenlemelere bakmamız
gerekiyor.
Anımsamayacaksınız,
bir İş Yasası çıkartmıştık. Bu
İş Yasası, uzun görüşmeler sonrasında, Cumhuriyet
Halk Partisinin temel alanlarda muhalefetine rağmen yasalaştırılmıştı.
Bu İş Yasası'nda, Türkiye, küreselleşme boyutunda,
artık sermayenin sınır tanımadığı
bir süreçte, talep ettiği iş gücü tanımlamasına
uygun, kendi yasal düzenlemelerini yapmıştı ve burada
kıdem tazminatından ödünç işçiye, daha doğrusu
işçi tanımından başlayıp, iş tanımından
başlayıp fason işçiye, performansa dayalı ücret
skalası getirmeye, ödünç işçi sistemine kadar birçok yeni
kavram çalışma yaşamımıza girmişti.
Bunlarla ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin itirazları olmuştu. Bazı sendikaların,
konfederasyonların itirazı olmuştu. Hepsinin değil,
yani, emekten yana olduğunu ifade eden ve Türkiye'de faaliyet
gösteren önemli bazı sendikaların itirazları olmuştu,
önemli gibi gözüken bazı konfederasyonların ise çıtı
dahi çıkmamıştı.
Şimdi, bugün geldiğimiz
noktada, Türkiye'de ilgili alanda karşılıklılığı
tam bilimsel olarak ortaya konmamış, kanıtlanmamış,
onaylanmamış bir teknik eleman, yabancı teknik eleman
çalışmasına dönük bir uygulama getirilmek isteniyor.
Bununla ilgili -arkadaşlarım belirttiler- mühendis, mimar
odalarının, çeşitli meslek örgütlerinin itirazları
var. Bunu, hiçbir şekilde yabana atmamak gerekiyor. Bununla
ilgili yapılabilecek olan düzenlemelerin mutlaka yaşama
geçirilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
yine konuyla ilgili, arkadaşlarım değişik
açıklamalarda bulunacaklar ilerleyen maddelerde. Ben, müsaade
ederseniz, içimde yara olan bir konuyu da bu fırsattan istifade
ederek sizlerle paylaşmak istiyorum.
Dün Ankara'da meydana gelen hain
saldırıyı, çeşitli konuşmacı arkadaşlarımız,
iktidar ve muhalefet mensubu arkadaşlarımız kınadıklarını
ifade ettiler. Çok basmakalıp cümleler kullanıldı,
çok klişeleşmiş ifadeler kullanıldı. Yine,
ölenlere rahmet diledik; yine, yaralılara geçmiş olsun dedik;
ölenlerin yakınlarına sabır diledik.
Değerli arkadaşlarım,
başka bir şey daha dilememiz gerekiyor kanımca ve bu
soruyu, burada, yüreklice ve yüksek sesle hepimizin sorması
gerekiyor. O soru da şu: Değerli arkadaşlarım, bakın
alışılageldik sözlerin dışında bazı
ifadelerde bulunacağım ve ne söylediğimi de bilerek
konuşacağım. Bu kadar "A4" veya "C4"
denen patlayıcı türü, Türkiye'nin sınırlarından
kimin korumasında, kimin kollamasında, kimin açık ya
da gizli lojistik desteğinde Türkiye'ye sokuluyor ve benim ülkemin
kalbinde patlatılıyor? Soru bu değerli arkadaşlarım.
Ölenlere rahmet dileyeceğiz, yaralılara geçmiş olsun
dileyeceğiz, ölenlerin yakınlarına sabır dileyeceğiz,
ama sormamız gereken başka sorular var ve mutlaka cevaplamamız
gereken bu soruları yüksek sesle sormamız gerekiyor. Ben
bir muhalefet mensubu milletvekiliyim, bunu muhalefette olduğum
için sormuyorum. Türkiye, dostunu, düşmanını çok iyi
değerlendirmek zorunda.
Bugün, gazetelerde, dünkü olayın
hemen ertesinde, bir büyük devletin, Başbakanımızın
deyimiyle bizim stratejik ortağımız olan bir ülkenin
-ki, stratejik ortağımız falan değildir o ülke, sadece
uluslararası ilişkiler çerçevesinde stratejik ilişkilerimizin
bulunduğu bir ülkedir, ortaklık başka bir konum- büyükelçisi
yaşanan trajedi karşısında üzüntüsünü bildiriyor,
şaşkınlığını bildiriyor, hayretini
ifade ediyor. Niye hayret ediyorsunuz sayın büyükelçi, niye
hayret ediyorsunuz? Türkiye'nin sınırlarını kevgire
çeviren kim? Kuzey Irak'taki yapılanmaya kol kanat geren, oradaki
terörist lojistik yapılanmasına yıllardır destek
veren, kollayan, koruyan kim sayın büyükelçi?
Bunun adını söyleyemeyecek
miyiz değerli arkadaşlar? Ölen canların sebepleri belli
değil mi değerli arkadaşlarım? Bir emperyalist
proje uygulanıyor Türkiye'de; Kürt ve Türk kökenden gelen insanlarımız,
bu emperyalist oyun karşısında, kardeş kardeşe
kırdırılıyor değerli arkadaşlarım
ve bu oyuna düşüyoruz! Bu oyuna, Irak'taki yapılanma dolayısıyla
düşüyoruz. Irak, temel bir güvenlik sorunudur Türkiye için değerli
arkadaşlarım. Kuzey Irak, temel bir güvenlik sorunudur.
Türkiye, eğer, orada, kendilerinin egemen olduğunu ifade
eden güçler tarafından, oradaki terörist yerleşmesine, depolanmasına,
planlanmasına müdahale edilmezse, Türkiye, kendi meşru
güvenliğini, sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır.
Bunun siyasi iradesi Hükûmete aittir. Cumhuriyet Halk Partisi, bu
konudaki açık desteğini ifade etmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
İzmir'de Gündoğan Mitingi'nden önce bir bisiklette patlayan
A4, turistik bölgelerdeki patlamalar ve dün Ankara'da, cumhuriyetin
kalbinde, Ulus'ta, meydanda... Değerli arkadaşlarım
Ve yetkililerin ifadeleri: "Benzer eylemler Türkiye'nin her büyük
kentinde olabilir." Sadece rahmet mi dileyeceğiz? Sadece
geçmiş olsun mu diyeceğiz? Biz parlamenteriz. Millet bize
yetki verdi, çözün diye yetki verdi. Ulusal güvenliğimizi kimseye
emanet edemeyiz. Türkiye, kendi ulusal güvenliğini sağlamak
zorundadır. Bunu, Türkiye'nin dostu da bilmeli, Türkiye'ye dost
gibi gözüken, ama aslında dost olmayıp düşmanlık
taslayanlar da bilmeli. Bunu, hepimizin, yüksek sesle ve mertçe ifade
etmesi gerekiyor. Problem oradadır, mesele oradadır,
yılanın başı oradadır. Bu yılanın başı
ezilmeden, Türk insanı ve Türkiye rahata ermeyecektir.
Yıllardır birlikte yaşadığımız Kürt
kökenli yurttaşlarımızın, kardeşlerimizin
bir kısmını, bu emperyalist oyunun, projenin etrafına
takanlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) -
kendilerine
sözde "aydın" diyerek, bu emperyalist projenin planlamasına,
stratejisine ve senaristliğine soyunanlar şunu çok iyi
bilsinler, hem Kürt kökenli kardeşlerimiz hem Türkler bu ülkenin
esas sahipleridir ve Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza beraber
kan akıtmışlardır; emperyalizmin o tarihte Türkiye'nin
önüne getirdiği bütün sorunları, planları bozmuşlardır;
yine aynı şekilde bozacaklardır. Bundan hiç kimsenin
kuşkusu olmasın ve hainler, hainlikleriyle kalacaklardır,
tarihte hainlikleriyle anılacaklardır. Türkiye, dostunu
da düşmanını da bilecek güçte bir ülkedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu tip olaylarda, analizi biraz daha derin yapmak gerekiyor, biraz
daha geniş yapmak gerekiyor ve sorumluların, her plandaki,
her boyuttaki sorumluların, klişe lafların dışında,
olayın tahliline dönük net ifadelerle toplumun karşısına
çıkması gerekiyor.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
11'inci maddesinde şahsım adına görüşlerimi bildirmek
üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
buruk bir günde çalışma yapma durumunda kaldık. Terörün
insanlık dışı yüzü bir kez daha ülkemizi yasa
boğmuştur. 7 vatandaşımızın kaybedilmesi
ve 100'e yakın vatandaşımızın yaralanmasıyla
sonuçlanan bu elim saldırıyı telin ediyor ve bu hain
saldırılar karşısında tüm ulusumuzun dimdik
ayakta durması gerektiğini bir kez daha vurguluyorum. Bu
saldırıda hayatını kaybeden sevgili vatandaşlarımıza
Tanrı'dan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; erken seçim dolayısıyla, Meclisin, çalışma
süreci tamamlanmadan tatile girecek olması ve bu arada ele
alınması gereken birçok kanun tasarısı ve yasa
teklifi dururken bu tasarının ele alınmasının
gerekliliğini anlayamadığımızı belirtmek
isterim.
Bugün ülkemizde, mühendisi, veteriner
hekimi, doktoru, mimarı, öğretmeni, işçisi, memuru
çalışma ortamı bulamazken, bulanlar da istedikleri
refah seviyelerinde çalışmaya ulaşamazken, yabancılara
çalışma izni verilmesinin sakıncalarının
görmezlikten gelinmesi, bu Hükûmetin çalışanlara verdiği
önemi bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu yapılanların
sonuçlarını da mutlaka seçimde, sandıkta vatandaşlarımız
sizlerden soracaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa teklifi, öncelikle yabancılara serbest dolaşım
ve çalışma hakkı vermekte, hizmet kalitesi aramamakta,
ülkemiz mimar ve mühendislerini haksız rekabete teslim etmekte
ve eşitlik ilkesini zedelemektedir. Sırf bu anlamıyla
birlikte, gerek Anayasa'nın eşitlik ilkesine ters düşmesi
ve gerekse de ülke emekçilerinin hiçe sayılması anlamında
tamamen yanlışlarla doludur. Türkiye'de meslek ve sanatlarını
serbestçe yapabilmelerine, kamu, özel kuruluş ve iş yerlerinde
çalıştırılabilmelerine ilişkin kanun uyarınca,
Türk soylu yabancılara da Türkiye'de çalışma hakkı
tanındığından, bunlar da tıpkı Türk vatandaşları
gibi tüm sigorta kollarından yararlanabileceklerdir.
Mülteciler bakımından
ise, 29/8/1961 tarih ve 359 sayılı Mültecilerin Hukuki Durumuna
Dair Sözleşme uyarınca, sosyal sigortalar açısından
Türk vatandaşlarıyla aralarında bir ayrım yapılmayacağından,
bunlar, yabancı uyrukluların aksine, baştan beri istisnasız
tüm sigorta kollarından yararlanmışlardır.
Vatansızlar ise, Sosyal Sigortalar
Kurumunun 16 sayılı genelgesi uyarınca herhangi bir
devletin hukukuna göre yurttaşlık hakkına sahip olmadıklarından
"Türk uyruklu olmayan, yabancı" kavramı içinde değerlendirilmektedir.
Bu durumda, 4958 sayılı Yasa ile Türk uyruklu olmayanlar bakımından
getirilen sınırlamalar kaldırıldığından,
vatansızlar da zorunlu sigortalı kapsamına alınmış
olmaktadır.
Diğer yandan "Belirli mesleklerde
o mesleğin edinilmesi ve icrası için sahip olunması gereken
mesleki yeterlilikleri düzenlemek ve düzenlemeye tabi mesleklerde
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde kazanılmış mesleki
yeterlilikleri tanımak için aranacak şartları ve mesleklerini
ülkemizde icra edebilmesi için mesleki yeterliliklere ilişkin
gerekli düzenlemeleri ortaya koymaktadır." olarak ifade
edilen düzenlemeden amaç, o mesleğin aynı zamanda Avrupa
Birliğindeki meslek standart ve normlara yükseltilmesi ve mesleği
ülkemizde edinenlerin de Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışabilmesi
için gerekli asgari koşulların yaratılmasıdır.
Oysa, tasarıda, yabancıların
ülkemizdeki mesleki yeterliliklerinin tanınması, çalışma
esas ve usulleri belirlenmiştir. Karşılıklılık
ilkesi esas olacaksa, mesleği bizim ülkemizde edinen yurttaşlarımızın
da, Avrupa Birliği üyesi devletlerdeki çalışma usul ve
esasları aynı çerçevede bir yasayla o devletlerde tanımlanmalıdır.
Aksi takdirde, şu andaki mevcut yasa ve uygulamalar geçerli
olacak ve karşılıklılık esası geçersiz kalacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmetçe hazırlanmış olan, hem Mesleki
Yeterlilik Yasası hem de Yabancıların Çalışma
İzinleri Yasa Tasarısı mesleki kuruluşlardan büyük
bir tepki çekmiş; TMMOB, Ankara'da merkezi bir eylemle, bu uygulamalara
karşı bir protesto mitingi düzenlemişti. Mesleğine
ve geleceğine sahip çıkan yaklaşık 10 bin kişi,
AKP Hükûmetini uyarmış, çıkartılmaya çalışılan
yasaların geri çekilmesini talep etmişti. Yalnız, bugüne
kadar halkın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen
toparlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
hiçbir talebini dinlemeyen ve
eleştirilere kulaklarını tıkayan, halka hakaretler
yağdıran "Ben Türkiye'yi pazarlıyorum." diyen
AKP Hükûmetinin sözcülüğünü yaptığı egemen sınıflar,
bu sefer de mimarların, mühendislerin ve diğer yüzlerce
meslek sahibinin mesleklerine göz dikmiştir ve hiçbir şekilde
bu meslek sahiplerinin ve kuruluşlarının görüşünü
dahi almayarak yasalaştırma sürecine girmiştir.
Bu yasaların çıkarılış
amaçlarının nasıl anlaşılması gerektiği
oldukça önemlidir. Diğer birçok yasada, sosyal güvenlik,
sağlık alanlarında çıkarılan yasalarda olduğu
gibi, bu yasa da emperyalist politikaların ülke içerisinde
uygulamaya sokulması olarak görülmektedir.
Anayasa'nın 135'inci maddesinin
birinci fıkrası "Kamu kurumu niteliğindeki meslek
kuruluşları ve üst kuruluşları; belli bir mesleğe
mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak,
meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel
menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek
mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini
ve ahlâkını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve organları
kendi üyeleri tarafından kanunda gösterilen usullere göre
yargı gözetimi altında, gizli oyla seçilen kamu tüzelkişilikleridir."
biçiminde tanımlamıştır.
Anayasa, kamusal bir görev olan
meslek kurallarının tespiti ve denetimini TMMOB'a vermiştir.
Meslek mensubunun mesleğini icra ederken gerekli koşulları
ve uygulayacağı kuralları TMMOB ve bağlı odalar
dışında başka bir kurumun belirlemesi Anayasa'ya
aykırı olacaktır. Söz konusu yasa tasarısında
bu es geçilmiştir.
Tasarı, yabancı meslek
mensupları yönünden tüm yetkiyi Bakanlığa vermektedir.
Böylece, sistem, meslek odalarının etkisini kırmaya
çalışmaktadır.
Çıkarılan Meslek Yeterlilik
Yasası ve Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun emperyalist patentli yasalardır. Çıkarılan
ve çıkarılmak istenen bu yasalarla işsizlik daha da
boyutlanacak ve iş bulmak giderek güçleşecek, bulunsa bile
ucuz iş gücü olarak çalışmaya mahkûmiyet söz konusu olacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen
Teşekkür için...
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ülkemizdeki meslek sahipleri
açısından da haksız bir rekabet söz konusu olacaktır.
Çıkarılan bu yasalarla,
bu haksızlıklarla AKP Hükûmeti kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.
Bunun en iyi cevabını da en yakın zamanda halkımızın
sandıkta vereceği inancıyla, yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır;
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
çerçeve 11 inci maddesi ile değiştirilen 4817 sayılı
Kanunun 20 nci maddesinin ikinci fıkrasındaki "Genel
bütçeye dahil daireler ve katma bütçeli idarelerin" ibaresinin,
"Genel ve özel bütçeli idarelerin" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Halil
Aydoğan Mustafa
Nuri Akbulut
Ordu Afyonkarahisar Erzurum
İmdat
Sütlüoğlu Nusret
Bayraktar
Rize İstanbul
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz
Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Katma bütçeli idarelerin kaldırılmış
olması nedeniyle önerge hazırlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım; ancak, karar yetersayısı arayacağım.
Oylamayı elektronik cihazla
yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 4817 sayılı Kanunun
22 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 22- 5/6/2003 tarihli ve
4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Kanunu kapsamında kurulan şirket ve kuruluşlarda çalıştırılmak
istenen yabancılar ile bu Kanuna göre her türlü çalışma
izninin verilmesi, sınırlandırılması, iptali,
çalışma izninden muaf tutulacak yabancılar ile bildirim
yükümlülüklerinin nasıl yerine getirileceğine
ilişkin usûl ve esaslar Bakanlıkça altı ay içerisinde
çıkartılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Ekmekcioğlu,
Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 12'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu tasarı yabancıların
ülkemizde çalışma izin başvurularının sürecini
kısaltmak için hazırlanmıştır. Bu bağlamda,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
çalışma izni verme yetkisini bölge müdürlüklerine devretme
imkânı tanınmaktadır. Burada, aynı zamanda, yabancıların
ülkemize yapacağı yatırımların önündeki
idari engellerin kaldırılması ile bu kapsamda çalışacak
yabancıların çalışma izinlerinden muaf tutulmasını
öngörmektedir. Şu anda yürürlükte olan kanuna göre, yabancılara
ülkemizde çalışma izni verecek kanun, usul ve esaslarını
belirlerken; yönetmelik, Çalışma, İçişleri,
Dışişleri, Maliye, Bayındırlık ve
İskân, Sağlık, Kültür ve Turizm Bakanlıkları;
Devlet Planlama Teşkilatı, Hazine, Denizcilik,
Dış Ticaret Müsteşarlıkları ile müşterek
olarak ilgili görülen diğer bakanlıklar, kamu kurum ve kuruluşları
ile kamu niteliğindeki meslek kuruluşlarının da
görüşleri alınmak suretiyle hazırlanmaktadır.
Fakat, görüştüğümüz bu maddede, bu yönetmelikte sadece
Bakanlık tarafından hazırlanır, denilmektedir.
Yapılmak istenen düzenleme
çok yanlıştır. Sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından hazırlanan yönetmelikle
ne yapılmak istenmektedir? Sivil toplum kuruluşlarından
ve devletin diğer kurumlarından neden kaçınılmaktadır?
Değerli milletvekilleri, bugün
işsizlik ülkemizin en önemli sorunudur. İşletmeler
üzerindeki vergi ve prim yüklerinin aşırı derecede olması,
Türk ekonomisinin iç ve dış piyasalardaki rekabet gücünün
artırılmasında başarı kaydetmemesi ve nitelikli
istihdam artışının tüm alanlarda uygulanan politikalarda
ana öncelik hâline getirilmemesi sonucunda ülkemizdeki işsizlik
oranı giderek yükselmektedir. Eksik istihdamdakiler, yeni
gizli işsizler ve çalışmaya hazır olduğu
hâlde işe alınmayanlarla birlikte ülkemizde yaklaşık
5 milyon 400 bin işsiz vardır. Yani, bugün gerçek işsizlik
oranı yüzde 20'nin üzerindedir. Ülkemizde çalışmaya
hazır olup umudu olmadığı için iş aramayanların
sayısı giderek büyümekte, gençler bu kitlenin göz ardı
edilmeyecek bir bölümünü oluşturmaktadır. Her yıl, çalışabilir
1 milyon kişi civarında artmakta ve iş gücü piyasasına
da 600 bin genç girmektedir. Ancak, istihdam oranı AKP İktidarı
döneminde giderek azalmış ve bu oran yüzde 45,6'dan yüzde
43,2'ye inmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gençler arasında tablo daha da kötüdür. 2002
yılında ortalama yüzde 13 seviyesinde olan genç işsiz
oranı 2006 yılında yüzde 19'lara yükselmiştir. Bugün
her 4 gençten 1'i atıl durumdadır. Özellikle yükseköğrenim
mezunu gençler arasında işsizlik oranı çok yüksektir.
Bu oran yüzde 31'dir, yani ülkemizde her 3 eğitimli gençten 1'i
işsizdir. Gençler kalkınmada en önemli değeri ortaya
koymaktadır. Öyle ki, günümüzde tüm dünya ülkelerinin öncelikli
konularından biri rekabet gücünün sağlanması ve bu
gücün rakip ülkelere nazaran daha yüksek seviyelere taşınmasıdır.
İyi yetişmiş nitelikli bir genç nüfus sadece bugün değil,
gelecekte de ülkenin rekabet gücünü ifade etmektedir.
AB ülkeleri arasında en fazla
genç nüfusa sahip olmamıza rağmen, hâlâ yabancıların
ülkemizde çalışmalarına kolaylık yaratmaya çalışmak
anlaşılabilecek bir şey değildir. Günümüzde birçok
AB ülkesinde hükûmetler, genç işsizliğin azalması için,
işverenleri gençlerin eğitim ve istihdamına katkıda
bulunmaya teşvik etmektedirler. Mali teşvikler, sübvansiyonlar,
vergi indirimleri ya da sosyal güvenlik birimlerine ve ücret giderlerine
katkı şeklinde tedbirler uygulamaktadırlar. Üstelik,
bazı ülkeler, eğitim yerleri sağlaması için üst düzey
stajyerlik anlaşmaları imzalamakta ya da işletmelerde
daha geniş kapsamlı bir işe yerleştirme planı
teşvik etmektedirler.
Görüldüğü gibi, AB ülkelerinde
genç istihdamını artırmak üzere uygulanacak politikalar,
temelde teşvik sistemlerine dayandırılmaktadır.
Zorunlu istihdam uygulamaları, teşvikli de olsa istenen
sonucu vermemektedir. Bunun yerine, zorunluluk getirilmeden,
işverenleri, genç istihdamına özendirmek gerekmektedir.
Bu nedenle, ülkemizde genç işsizler, kadınlar, özürlüler
gibi iş gücü piyasasında dezavantajlı gruplara yönelik,
AB ülkelerinde örnekleri görülen istihdam karşılığı
devlet yatırımları ve vergi ve işveren sigorta
primlerinin oranlarında indirim gibi uygulamalara geçilmelidir.
Örneğin, ilk kez işe girecek gençlerin çalıştırılması
hâlinde, istihdama bağlı yükler hafifletilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa'mızın 49'uncu maddesi, çalışmayı
herkes için bir hak ve ödev olarak görmüş, devletin yetkili organlarını,
çalışanlarını koruma, çalışmayı
destekleme ve işsizliği önlemeye elverişli ekonomik
bir ortam yaratma hususunda yükümlü kılmıştır. Ancak,
AKP Hükûmeti, ülkemizde tarımı bitirmiştir. Bunun sonucunda,
köylerden şehirlere doğru oluşan göçlerin arkası
alınamamıştır. Bununla birlikte, eğitim sistemimiz
de çökertilmiştir. Bu iktidar, şehirlerde âdeta bir işsizler
ordusu yaratmıştır.
Çalışma hayatına
uyum açısından, meslek yüksekokullarından veya üniversitelerin
değişik programlarından mezun olan adayların istihdam
olanakları araştırılmalıdır. Yükseköğretim
programları arasında yer alan, ancak ülkemizde istihdam
olanağı bulamayan bölümler ile iş bulma olanağı
yüksek olan bölümler, Yükseköğretim Kurulunca sağlıklı
bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Küreselleşme sürecinde bilgi
toplumuna uyum sağlayacak uluslararası rekabet gücümüzün
gelişeceği, işsizlikle mücadele edecek ve sosyal refah
düzeyini yükseltecek bir eğitim sisteminin bir an önce
oluşturulması gereklidir. Türk millî eğitim sistemimiz,
okul öncesinden başlayarak yaşam boyu öğrenme perspektifiyle
bir bütün olarak yeniden yapılandırılmalıdır.
Ne yazık ki, bugün mevcut sistem, merkeziyetçi yapısı
nedeniyle sorunlara hızlı ve etkin bir çözüm üretememektedir.
Eğitim sistemimiz yeniden yapılandırılmadan hiçbir
sorunun temelden çözülemeyeceği de açıktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizdeki istihdam üzerindeki vergiler de
anormal şekilde yüksektir. Vergi sistemi, bir ülkede yatırımların
ve istihdamın artmasında en önemli etkenlerden biridir.
Ülkemizde vergi sistemi ekonominin gelişmesine, tasarruf,
yatırım ve istihdama engel oluşturmakta, kayıt
dışı ekonomiyi büyütmektedir. OECD verilerine göre
ülkemiz, otuz OECD ülkesi içinde istihdamda vergilerin
ağırlığı bakımından 2001 yılından
bu yana en üst sıradadır. Bir başka ifadeyle, vergi ve
sigorta primi yönünden dünyada istihdam artışını
en caydırıcı uygulama Türkiye'dedir. Yine, OECD verileri
incelendiğinde, ülkemizin ortalama işsizlik maliyetinin
yüzde 42,7'sinin istihdam vergilerine ayrıldığı
gözükmektedir ve bu oran da çok yüksektir. OECD genelinde bu oran ortalama
27,7; Amerika Birleşik Devletleri'nde ise yüzde 12'dir.
Ülkemizde sosyal güvenlik primlerinin
istihdam üzerindeki yükü dayanılmaz boyutlara geldiğinden
dolayı istihdam oranı 2002 yılının gerisindedir.
Bu Hükûmet işsizlikle mücadelede hiç mesafe alamamıştır.
Sigorta prim yükü ortalama net ücretin yüzde 55'ine ulaşmıştır.
Çalışanların yüzde 48'inin bir sosyal güvenlik kuruluşuna
kaydı yoktur. Kayıt dışılık tarım sektöründe
yüzde 88, tarım dışı sektörlerde ise yüzde 34'tür.
Bu oranlar çok yüksek rakamlardır değerli arkadaşlarım.
Bütün bu sıkıntılarımız
ortadayken biz kalkıp yabancıların çalışma
izinlerini kolaylaştırmaya çalışıyoruz ve
yanlış üzerine yanlış yapıyoruz. Burada çözüm
noktası şudur: İstihdam üzerindeki vergiler düşürülerek
daha adil bir sistem mutlaka getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yolla vergilerimizi daha rahat
ve düzenli bir şekilde toplayıp dağıtmamız
sağlanacaktır. Bu da işsizlik sorununu azaltmak
adına yapılacak en önemli uygulamadır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ekmekcioğlu.
Madde üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1225 sıra sayılı
yasa üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
işsizlikteki büyümeyi sayılarla ifade etmeye çalışalım
geçmiş yıllara ait olarak. Türkiye'de Kasım, Aralık
2005-Ocak 2006 dönemini kapsayan üç aylık hareketli ortalamalara
göre 2005 Aralık ayı itibarıyla işsizlik oranı
yüzde 11,2 olarak belirtildi. Türkiye, TÜİK'in hareketli üçer
aylık dönemler itibarıyla her ay açıkladığı
iş gücü anketinin Kasım-Aralık 2005 dönemini kapsayan
Aralık 2005 sonuçlarına göre bu dönemde iş gücüne katılım
oranı ise yüzde 46,9 oldu. İşsizlik oranı kentlerde
yüzde 13,2, kırsal kesimde yüzde 8,2 olarak belirtildi. Türkiye'de
işsizlik oranı 2005 yılı Aralık ayı itibarıyla
yüzde 11,2'ye çıktı. İşsizlik oranı geçen
yılın Ocak ayında yüzde 11,5; Şubatta yüzde 11,7;
Martta yüzde 10,9; Nisanda yüzde 10 ve bu civarlarda, bu şekilde
gidiyordu.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi dikkatinizi istihdamdaki azalmaya çekmek istiyorum.
Bu arada Aralık ayında istihdam edilenlerin sayısı
596 bin kişi azalırken, işsiz sayısı 91 bin kişi
artmış. Buna göre 2005 Kasım ayı itibarıyla 21
milyon 928 bin kişi olan istihdam edilenlerin sayısı,
Aralık 2005'te 21 milyon 332 bin kişiye gerilemiş durumda.
Değerli arkadaşlarım,
şunları söylemek istiyorum: Küreselleşme ve
dış rekabet son yıllarda en büyük darbeyi vasıfsız
işçilere vurdu. Ne iş olsa yaparım, diyerek iş arayanların
çalışacak bir iş bulması her geçen yıl biraz daha
zorlaştı. Gençlerimiz arasındaki işsizlik sorunu
da dayanılmaz boyutlara ulaştı. TÜİK'in iş gücü
istatistiklerine göre geçen yıl 842 bin genç çalışma
çağına girdi. Bu sayının gelecek yıllarda da
850 bin ila 1 milyon kişi arasında değişeceği
ifade ediliyor.
Bırakın önümüzdeki
on-yirmi yıl için plan yapmayı, bu Hükûmet nedeniyle burnumuzun
ucunu göremeyecek duruma geldik. Daha 2000 yılında istihdamda
tarım sektörünün payı yüzde 34 iken, bu oran geçen yıl
yüzde 27'ye kadar indi. Tarımın istihdamdaki payı gelecek
yirmi yılda azalmasını sürdürecek. Kırsal kesimde
ücretsiz aile işçisi durumundaki nüfusun bir bölümü, tarımda
devam eden makineleşmeye paralel olarak köyden koparak kentlerdeki
iş gücüne dâhil edilecek. Tarımda açığa çıkan
nüfus sanayi ve hizmet sektörü tarafından istihdam edilemezse,
işsizlik kronikleşecek ve kente göç tekrar artış
eğilimine girecektir.
Yine, değerli arkadaşlarım,
ekonomideki tekelleşme, yenilenme ve modernleşme
eğilimleri, bağımsız iş sahibi küçük esnafı
zorlayacak ve ücretlilerin istihdam içindeki oranı zamanla
yükselecek. Avrupa Birliği ülkelerinde, işçi, memur ve
diğer ücretli çalışanların toplam istihdamdaki
payı, yüzde 75 ila 85 arasında değişiyor, Türkiye'de
ise bu oran yüzde 50'nin altında. Örneğin, bir kasap belki
dükkânını açık tutup işini sürdürmekte direnecek,
ama onun çocuğu büyük bir ihtimalle bir süpermarketin şarküteri
reyonunda hayatını kazanacak. Bu eğilim, ücretli olarak
iş arayanların sayısını da artıracak.
Ekonomideki şartların
orta vadedeki hızlı değişimi, istihdamda ve bireylerin
çalışma hayatında aşağıdaki trendlerin
egemen olması sonucunu doğuracaktır:
Tarımda istihdam gerileyecek.
Son on yılda istihdamdaki payı yüzde 45'ten 27'ye düşen
tarım sektöründe bu süreç devam edecek, on beş yıl içinde
bu oran yüzde 15'e kadar gerileyecek.
Bu gerileme sonunda açığa
çıkan iş gücünün istihdamı, ekonominin önemli sorunlarından
birisi hâline gelecek.
Üretim artsa da sanayi işçisi
sayısı azalacak.
Geçen yüzyılda tarımda
başlayan istihdam gerilemesi, yeni yüzyılda sanayi dallarında
da yaşanacak. ABD'de, 1970'te, iş gücünün yüzde 33'ü sanayide
çalışırken 2006'da bu oran yüzde 16'ya kadar indi.
Türkiye'de, bu eğilim ancak
2015'ten sonra etkili olacak ve sanayinin istihdamdaki payı da
gerileme sürecine girecek.
İş yerlerindeki ortalama
kıdem düşecek. Yeni dönemde, işçi sirkülasyonu ve devridaim
olarak bilinen hareketlilik daha da artacak ve bir iş yerindeki
kıdem süresi, zamanla üç buçuk yıla kadar gerileyecek.
İş değiştirmelerin
sıklaşması nedeniyle iş gücü piyasası hareketlenecek,
iki iş kapısı arasında işsiz geçen süre ve
kıdeme dayanan zamlardan yararlanma imkânının azalması,
ücreti reel olarak düşürecek.
Değerli arkadaşlar, memurluğa
ilgi sürecek, devlet kapısında çalışma, hayat boyu
iş güvencesi sağladığı ve hiç olmazsa enflasyon
oranında ücret artışını garanti ettiği
için yeniden gözde olacak, ancak, memurluğu daha çok istikrarlı
bir hayatta mutluluk bulanlar seçecek.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de iş gücünün eğitim ve vasıf düzeyi pek yüksek
değil. İş gücünün yüzde 70'i ilkokul ve ortaokul mezunlarından
ve okuma yazma bilmeyenlerden oluşuyor. Ortalama eğitim
süresine göre hesap yapıldığında bu durum farklı
değil. 25 ila 59 yaş arasındaki iş gücünün ortalama
eğitim süresi 7,7 yıl. Bu süre, nüfusun ortalama eğitim
süresi olan 7,2 yılın biraz üstünde. Ortalama eğitim
süresi kırsal kesimde 5,8 yılda kalırken, kentlerde
yüzde 8,3'e yükseliyor. Avrupa Birliğine üye ülkelerde aynı
yaş grubundaki iş gücünün ortalama eğitim süresi ise
11 yıl. Aramızda korkunç bir fark var. Türkiye'de bu süre ancak
büyük şirketlerde görülebiliyor.
Görüldüğü gibi, Türkiye'nin
yabancı sermayenin getireceği iş gücüne imkân
oluşturmaktan ve yabancı sermaye için yasama yapmaktan çok
daha önemli işleri bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de işsizlik konusunda en önemli ıstırapları
çekenler üniversite gençliğimizdir. Bu konuya biraz değinmek
istiyorum. Gençliğimizin, özellikle üniversite gençliğinin
yaşadığı sorunlara elbette ki değinmekte
fayda var. Belki, bu vesileyle yükseköğrenimle ilgili gidişata
da bir katkı olunabilir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de
gençlerimizin yaşadığı sorunu bir örnekle somutlaştırmakta
yarar vardır. Milletvekilleri
olarak bize gelen iş talepleri arasında hayli ilginç olanlar
vardır. Bakıyorsunuz, pırıl pırıl bir gencimiz,
öz geçmişinde, Ankara'da bir Anadolu lisesi veya fen lisesini
bitirmiş, ardından Türkiye'nin gözde üniversitelerinden
iyi bir teknik üniversiteyi bitirmiş, makine mühendisliği,
inşaat mühendisliği veya başka bir mühendislik dalını
bitirmiş ve iş arıyor bu gencimiz ve belki üç beş
yıldır, beş altı yıldır işsiz geziyor,
buna hepimiz şahit oluyoruz. Şimdi, burada, durumun vahametinin
daha iyi görülmesi için bu gencimizin öz geçmişinin irdelenmesinde
muhakkak ki faydalar vardır diye düşünüyorum. Değerli
arkadaşlar, böyle, işsiz gezen, hakikaten, on binlerce,
yüz binlerce gencimiz vardır. Bunlar elbette ki yine şanslıdır.
Üniversiteleşmekten nasibini hiç alamamış, "Mesleğiniz
nedir?" sorusuna verecek cevap bulamayan, bundan sonra ne yapacağı,
ne tür bir girişimde bulunacağı hakkında en ufak
bir fikri olmayan, milyonlarca, elbette ki tahsili olmayan veya ortaokul,
lise veya ilkokul mezunu gencimiz de vardır değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ne yazık ki bu acı durum,
milyonlarca gencimizin mutsuzluğuna neden olan bir sorunun
ifadesinden başka bir şey değildir. Eğitim sistemimizle
ekonomimizin iç içe geçtiği hayati bir geçit vardır elbette
ki. Türkiye yaşlanmakta olan genç bir nüfusa sahiptir. Şu anda,
nüfusumuzun büyük bir çoğunluğu çalışabilir bir
yaş düzeyine gelmiştir, bu eğilimin 2030 yılına
kadar sürmesi beklenmektedir. İçinde bulunduğumuz 2007
yılından 2030 yılına kadar, hem fırsat hem tehlike
anlamına gelecek bir belirsizlikle karşı karşıyayız.
Türkiye, gençlerine iyi bir eğitim verip onları iş gücü
piyasasına doğru hazırlarsa ve gençlerine istihdam
oluşturmayı başarırsa, ekonomik olarak aktif nüfusunu
değerlendirmesi bile ülkemizi dünyanın en güçlü ekonomilerinden
birisi yapmaya yetecektir. Yok eğer eğitim sistemine çekidüzen
verilmez, ekonomide istihdam oluşturulmazsa, Türk toplumu
2030 yılına kadar sürecek genç toplum olma dinamiğini
boşa harcayacak, ondan sonra da devletler liginde yükselmesi
için mantıklı bir nedeni kalmayacaktır diyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
13'üncü maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Bizim orada bir laf vardır
"Eşeği ıhtırdık, kolan dokumaya gidiyoruz."
diye. Benim ülkemde
"Kolan"ı anlamadınız
herhâlde; yük çekmek için semeri eşeğin üzerinde tutan aygıta
"kolan" denir, kıldan dokunur. "Eşeği
ıhtırdık, kolan dokuyoruz." Benim memleketimde
15 milyona yakın işsiz varken yabancılara böyle bir kapı
açılmasını ben de anlamış değilim. Neden?
Ben eskiden Burdur coğrafyasında, Isparta coğrafyasında
bizden iş talep edenler için -il genel meclisi üyeliğim sürecinde,
meslek hayatım sürecinde- hemen Antalya'daki otellerden birine
telefon açardım, işi hazırdı, ama, şu anda bu
otellerde -Moldova, Ukrayna, Romanya- yabancı uyruklu insanlar
gelip iş buluyor, bizim çocuklarımız asgari ücretle
iş bulmak için gece gündüz siyasetçi kapısı çalıyor.
Hani biz demiyor muyduk, komşusu açken tok yatan bizden değildir?
Değerli kardeşlerim, Türk çocukları aç yatıyor,
iş bulamıyor; baba parasına, anne parasına, dayı
parasına, amca parasına muhtaç çalışırken,
siz yabancı uyruklu işçilere, mühendislere, doktorlara
iş bulmak istiyorsunuz. Benim doktorum, veteriner hekimim, mühendisim
işsiz. Kapınıza, sizlerin de kapısına geliyor
her gün. Yüzlerce İngilizce bilen, Almanca bilen, Rusça bilen,
Arapça bilen yavrularımız, üniversite bitirmiş, baba
parasıyla okumuş, dayanışmayla okumuş insanlar
kendilerine iş bulamıyor, biz yabancı uyruklulara
iş hayatının kapısını açıyoruz Türkiye'de!
Bize Avrupa Birliği ülkeleri
serbest dolaşım hakkı dahi tanımadılar, koşullu
Avrupa Birliği de dayattılar bizlere. Böyle bir ortamda,
o ülkelere geçmişte bizim insanlarımız gittiğinde
dişlerine bakılıyordu, idrarları kontrol ediliyordu,
soyuluyordu, tırnaklarına bakılıyordu, ayaklarına
bakılıyordu. Ama, şu anda, elini kolunu sallayan Türkiye'ye
geliyor, iş buluyor. Bizim en az 40 milyar dolarımız bu
yabancılara peşkeş çekiliyor. Bu insanlar çalışmak
için de gelmiyorlar. Bu insanların yarısı bedenlerini
pazarlıyor bu ülkede. Buna da kucak açıyorsunuz. Bu serbest
dolaşım hakkını vermeyiniz. Bunu, gidin, Ege sahilinde,
Akdeniz sahilinde...
Boyun bükmeyin, bunlar Türkiye'nin
gerçekleri. Milyar dolarlarımız "turizm" adı
altında fuhuş bataklığında harcanıyor;
bu üzüntüyü hep beraber çekiyoruz, aileler yıkılıyor.
Bu insanlar, buraya, çalışmak, iş üretmek, veteriner
hekimliği yapmak, doktorluk yapmak veyahut da makine mühendisliği,
inşaat mühendisliği yapmak için gelmiyorlar. Bu insanların
oranlarına bakınız. Bu insanların oranlarında,
bayan oranları yüzde olarak daha fazla. Lütfen, bu yasaya dikkatli
bakınız. Bu yasayı çekiniz. Ülkemizi peşkeş
çekmeyiniz.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hangi oranlar?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Oranları siz araştırın, hükûmet yetkilileri sizsiniz.
Bu yetkiyi TÜİK çok güzel açıklıyor, sizin güdümünüzde
istatistikler yapıyor. Biz ne desek de bizim oranlarımız
geçerli olmuyor. Afaki rakamlar, mesleki
BAŞKAN - Sayın Özkan, maddeyle
ilgili konuşalım, biraz da sakin olun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Sayın Başkanım, içimiz çok yanıyor. Memleketin
çocukları işsiz, siz, yabancı uyruklu insanlara Türkiye'de
kapı, kol açıyorsunuz.
Avustralya bizden işçi istiyor, ama
ne istiyor, biliyor musunuz? Kaliteli meslek okulu mezunu, meslek
okulu mezunu, İngilizcesi olan, öz geçmişi temiz insanlar
istiyor. Ama, biz, "Ne olursa olsun gelsin, bu memlekete gelsin,
çalışsın
" Ne idiği belirsiz bir veteriner hekim
geliyor, bir sahaya duruyor. Benim meslektaşım asgarî ücretle
çalışırken o bunun da altında çalışma talebiyle
geliyor, çünkü farklı işlerde, farklı yöntemlerle çalışmak
istiyor. Bu memlekette 400 milyon lirayla geçinilmeyeceğini
onlar da biliyor. Devlet memurlarımız 750 milyon liraya,
800 milyon liraya bu memlekette çalışırken, o insanlar
400 milyon liraya çalışıyor. Onların dudak boyasına,
ojesine yetmez bu para. Bunu nasıl karşılıyorsunuz!
Bu ülkenin gerçekleri bunlar. Bunları bu kürsülerde konuşmak
zorundayız. Aileler çöktü, yuvalar dağıldı. Benim
bir arzuhalci Ali'm var, "Bana gelen davaların yüzde 80'i
şu anda boşanmayla ilgili." diyor. Neden bunlar? Acizliğimiz
var ülke olarak. Bunlara tekrar sizlerin dikkatini çekiyorum. Lütfen,
bu yasayı çekiniz Sayın Bakanım. Müsamaha yapmayınız
yabancılara. Benim köyde yetişen öğretmenim de, mühendisim
de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özkan, lütfen,
toparlayınız.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
-
veteriner hekimim de doktorum da işsiz kalır, işsizlikten
evine ekmek götüremezken, siz yabancılara yönelik böyle bir
yasa yaparsanız, yine bir tabirle söylüyorum: Hamza'nın kepesi,
kâh oğlu giyer, kâh babası.
Bu duygularla hepinize saygılar
sunuyorum. Hisse çıkarmanızı diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 4817 sayılı Kanunun
23 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Yabancı teknik personel
MADDE 23- Avrupa Birliğine
üye ülkelerden veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden
gelecek yabancı mimar ve mühendislerin çalışma izinlerinin
verilmesinde, diploma ve ilgili meslek odasına kayıtlı
olunduğuna dair belgenin ibrazı halinde, 27/1/1954 tarihli
ve 6235 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Kanununun 34 üncü ve 35 inci maddeleri ile 17/6/1938 tarihli ve 3458
sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanunun
1 inci ve 7 nci maddeleri uygulanmaz.
Diploma ve meslek odalarına
kayıt konusunda yapılacak tespitte, Avrupa Birliği
mevzuatında ve söz konusu ülkelerin mevzuatında öngörülen
ve ilgili kurumlarınca verilmiş belgelerin asıllarının
veya tasdikli suretlerinin Bakanlığa sunulması esastır.
Birinci fıkraya göre çalışma
izni verilen yabancı mimar ve mühendisler, Bakanlık tarafından
verilen çalışma izin belgesini ibraz etmeleri halinde,
6235 sayılı Kanunun 36 ncı maddesine göre başkaca
bir işleme gerek kalmaksızın ilgili meslek odasına
geçici üye olarak kaydedilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Erdal Karademir, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Karademir.
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'nın
13'üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yabancı mühendis, mimar ve şehir plancılarının
ülkemizdeki çalışma izinlerine yönelik yasal süreci gözden
geçirmeyi yararlı görüyorum. Bildiğiniz gibi, yabancı
mühendis, mimar ve şehir plancılarının ülkemizdeki
çalışma izinleri 2003 yılından önce 6235 sayılı
TMMOB Yasası'nın 34 ve 35'inci maddeleri gereğince
TMMOB'un görüşü alındıktan sonra Bayındırlık
ve İskân Bakanlığınca verilmekteydi. Bu süreçte
Hazine Müsteşarlığınca, yasal duruma rağmen,
yabancı sermaye çerçeve kararı ve tebliğine dayanarak
yasal olmayan bir biçimde, yabancı sermayeli şirketlerde
çalışan yabancı mimar ve mühendislere akademik ve mesleki
yeterlik prosedürü uygulanmadan çalışma izinleri verilmiştir.
Hazine Müsteşarlığı tarafından hiçbir denetime
tabi tutulmadan verilen çalışma izinlerinin kesin sayısı
bugün devletin yetkili makamları tarafından da bilinmemektedir.
Yetki tartışmalarının
yapıldığı, denetimin ve tespitin imkânsız hâle
geldiği bugünlerde çalışma izinlerinin tek merkezde
toplanması amacıyla 2003 yılında 4817 sayılı
Yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiş ve yetki Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına verilmiştir. 4817
sayılı Yasa'nın 26 ve 27'nci maddeleri 6235 sayılı
Yasa'nın 34 ve 35'nci maddelerinde değişiklik yapmış
ve bu değişikliğin sonucunda, Türkiye'ye mesleğini
icra etmek için gelen yabancı mimar ve mühendislerin çalışma
izinleri, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
ile TMMOB'un görüşü alındıktan sonra Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığınca verileceği hükme
bağlanmıştır. Ancak, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 4817 sayılı Yasa'nın
22'nci maddesine dayanarak hazırladığı ve
29/8/2003 tarih 25214 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkındaki Kanun'un Uygulama Yönetmeliği'nin
4817 sayılı Yasa'nın amacına aykırı düzenlemeler
içerdiği söz konusudur. Söz konusu Yönetmelik'in 55'inci maddesinin
(ı) bendi ile -ikinci fıkrası ile- yasa ve düzenlemelerine
aykırı olarak, akademik ve mesleki yeterlik konusunda muafiyet
hükmü getirmiştir. TMMOB tarafından dava konusu olan söz konusu
yönetmelik, 6235 sayılı Yasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle, Danıştay 8 ve 10. Dairelerinin ortak kararıyla
yürürlüğünün durdurulması karar altına alınmıştır.
Bu kanun tasarısı neden
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine tekrar getirilmiştir,
bunu iyi irdelememiz gerekiyor. Henüz dört yıl önce burada tartışılarak
kabul edilen 4817 sayılı Yasa'nın ömrü neden bu kadar
kısa sürmüştür? Getirilen 1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 13'üncü maddesinin gerekçeleri gerçeği
gerçekten yansıtıyor mu? 13'üncü maddenin gerekçelerinde
"maddeyle, Avrupa Birliğine üye ülkelerden veya Bakanlar
Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden gelecek yabancı
mimar ve mühendislerin çalışma izinlerinin verilmesine,
akademik ve mesleki yeterliliğin tespitine ilişkin süreç
kolaylaştırılıyor" denilmektedir. Bu gerekçe
gerçekten doğruları yansıtıyor mu? Sayın Bakana
sormak gerekiyor: 4817 sayılı Yasa'nın yürürlüğe
girdiği 2003 yılından
bu yana kaç yabancı mimar, mühendis ülkemizde çalışma
izni için müracaat etmiştir? Bunlardan kaçına, hangi süreç
içinde çalışma izni verilmiştir? Çalışma izni
alamayan kaç yabancı mimar ve mühendis vardır? Eğer, çalışma
izni alamayan mimar ve mühendis varsa, bunların çalışma
izin belgelerini almama gerekçeleri nelerdir? Sahte diploma ve
benzeri belgeleri sunanlar var mıdır? Varsa, bunlar kaç kişi
ve hangi ülkelere mensup insanlardır? Çalışma izin belgesi
verilmeyen mimar ve mühendislerin ülkelere göre dağılımı
nedir? Avrupa Birliği ülkelerinden çalışma izin belgesi
isteyen mimar ve mühendislerin sayısı kaçtır? Bunların
içinde çalışma izni alamayanlar var mıdır?
Bu soruların cevapları
bu maddenin gerekçelerinde yer almamıştır. Bundan dolayıdır
ki bu tasarının gerekçeleri doğruyu yansıtmamaktadır.
Ama ben sizlere bu maddenin değiştirilmesinin asıl gerekçelerini
sunmak istiyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi,
27/2/2003 tarihinde yürürlüğe giren, 4817 sayılı Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun'un, yürürlüğe
girdiği tarihten bugüne bu Kanun'un gereklerini yerine getirmemiştir.
Aksine, kendisinin çıkardığı Yasa'ya aykırı
uygulamalar yapmıştır. Yasa'ya ve Anayasa'nın
135'inci maddesine aykırılığı açık olan,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun'un uygulama yönetmeliğini çıkarmış ve bu
yönetmeliğe göre uygulamalar yapmıştır. Bu yönetmeliğin
TMMOB'un açtığı dava sonucunda yürürlüğü durdurulmuştur.
İşte bu tasarının getiriliş amacı da budur.
Bu tasarı, Danıştayın iptal kararına gerekçe
oluşturan 4817 sayılı Yasa'nın ilgili maddesini
bertaraf etmeyi amaçlamaktadır.
Bu düzenleme Anayasa'nın
135'inci maddesine aykırıdır. Anayasa'ya aykırı
olmasına rağmen bu düzenlemede ısrarlı olunması
gerçekten düşündürücüdür. TMMOB'un kurulma gerekçesi ya da
işlevi, lisans ve lisansüstü öğrenim programlarından
mezun olmuş ve 3458 sayılı Yasa'yla mimarlık ve mühendislik
unvanı almış meslek mensuplarının mesleklerini
icra ederken uyacakları mesleki kuralları tespit etmek ve
denetlemektir. Bunun açık anlamı, Anayasa, kamusal bir görev
olan meslek kurallarının tespiti ve denetimini TMMOB'a vermiştir.
Meslek mensuplarının mesleğini icra ederken gerekli
koşulları ve uyacağı kuralları TMMOB'a
bağlı odalar dışında başka bir mercinin belirlemesinin
Anayasa'ya aykırı olduğu da bir gerçektir. Yasa tasarısının
5, 7 ve 13'üncü maddeleri incelendiğinde, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, yetki alanı dışında
akademik ve mesleki yeterlilik incelemesine müdahale etmektedir.
Ayrıca, yabancı meslek mensupları yönünden 3458 ve
6235 sayılı yasaların uygulanamayacağını
düzenlemektedir. Ayrıca, TMMOB'u, Bayındırlık ve
İskân Bakanlığını ve YÖK'ü süreç dışına
bırakmaktadır bu tasarı.
Bu tasarının Anayasa'nın
eşitlik ilkesine de aykırı olduğu açıktır.
Zira, Türk vatandaşları, yurt dışından akredite
olmayan bir yükseköğretim kurumundan mezun ise YÖK Yasası'nın
7'nci maddesi gereğince seviye tespit sınavına tabi
tutulmaktadır. Seviye tespit sınavında başarılı
olamayanlar yükseköğrenim kurumu mezunu sayılmadıkları
için, mimar ve mühendis unvanına sahip olamadıklarından,
mesleki faaliyette de bulunamamaktadır. Tasarıya göre,
bir yabancının akredite olmuş bir yükseköğretim
kurumundan mezun olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
Tasarıda, yabancıların veya yabancı çalıştıran
firmaların beyanı esas alınarak yabancı kişilere
mesleki faaliyette bulunma olanağı sunulmaktadır.
Mühendislik ve mimarlık mesleğinin icrası için aranan
koşullar yabancıların lehine, kendi yurttaşlarımızın
aleyhine olarak düzenlenemez. Türk vatandaşı aleyhine düzenlenen
ve eşitlik ilkesine aykırı olan bu düzenlemenin, ne bilim
karşısında ne de hukuk karşısında savunulabilir
bir yönü bulunmamaktadır.
Tasarının kamu yararına
aykırı olduğu da açıktır. Ülkemizde Bakü-Ceyhan
Boru Hattı Projesi'nde çalışan mimar ve mühendisler
ile Hazine Müsteşarlığınca çalışma izni
verilen ve sayıları binlerle ifade edilen mimar ve mühendislerin,
akademik ve mesleki yeterlilik prosedürü uygulanmadan mesleki
faaliyette bulunduğu ifade edilmektedir. Bunların dışında,
kaçak olarak çalışanların sayısı ise henüz bilinmemektedir.
Bu gerçeğe rağmen, dava konusu düzenleme ile ülkemizde
"mühendis" ve "mimar" unvanlarını kullanarak
mesleğini icra eden kişilerin gerçekten mimar ve mühendis
olduğunu denetlemenin önü de kapatılmaktadır. Ülkemizde,
mimar ve mühendis olduğu kanıtlanmamış kişiler
mimarlık ve mühendislik hizmeti sunmaktadırlar. Bu kişiler,
her türlü izin ve denetimden muaf çalışmaktadırlar. Bu
tasarının, kamu yararı ve yabancı sermayeyi
teşvik ederek istihdam yaratmak iddiasıyla bir ilgisi yoktur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
lütfen toparlayın.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Bu tasarının
Değerli arkadaşlarım, mesleki
yeterliliklerin karşılıklı tanınması
ilkesini içeren Konsey direktifi, Avrupa Birliği Resmî Gazetesi'nde
yayınlanmıştır. Karşılıklı tanınma
mevzuatı tam olarak uyumlaştırılmadan bir mesleğin
icrası ve bir iş kolunun başka bir ülkede hizmet sunabilmesi
de mümkün değildir. Görüldüğü üzere, tam üyeliğe kadar,
karşılıklılık ilkesi çerçevesinde hizmetlerin
serbestleştirilmesi programa alınmıştır, ancak,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun'u değiştiren 13'üncü maddeyle, ne Avrupa Birliği
üye ülkeleri ne de Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden
gelecek yabancı mimar ve mühendislerin Türkiye'de çalışmaları
için verilecek izinde karşılıklılık ilkesi
dahi aranmamaktadır.
Ulusal ve uluslararası pazarda
mimarlık ve mühendislik hizmet sunumunun koşulları
değişmekte iken, yabancı mimar ve mühendislerin denetimsiz
olarak hizmet sunabilmeleri, bir ulusal pazarda, Türk mühendis ve
mimarların rekabet şansını da azaltmaktadır.
Akademik ve mesleki yeterlilik aranmadan yabancı iş gücünün
girişine olanak tanınması, yerli hizmet sunumları
bakımından haksız rekabet ortamı yaratmaktadır.
Bu bağlamda, Avrupa Birliği müktesebatının tam
üyelik gerçekleşmeden ya da uyum çalışması tamamlanmadan
uygulanmasının sektöre yönelik bir tehdit oluşturacağı,
Devlet Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma
Planı Raporu'nda da ifade edilmiştir.
Ülke gerçekleriyle, kamu ve toplum
yararıyla, eşitlik ilkesiyle ilgisi olmayan bu tasarı,
ülkemiz mühendis ve mimarları karşısında yabancı
mimar ve mühendislere ayrıcalık getiren, meslek kuruluşlarının
denetimini ortadan kaldıran, denetimsiz, kuralsız hizmet
sunumunu öngören, Türkiye'de hizmet sunumlarında akademik ve
mesleki yeterlilik kriterlerini aramayan, karşılıklılık
ilkesi gözetilmeyen ve haksız rekabet ortamı yaratacak
bir düzenlemedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Karademir.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Bu tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmek suretiyle
kendi mimar ve mühendislerine karşı açıkça savaş
açan AKP İktidarı, bu ülkenin mimar ve mühendislerinden
özür dilemeli ve bu ihanet tasarısını derhâl geri çekmelidir
diyorum.
Bu duygularla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Karademir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
21.00'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.36
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.06
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon?.. Yerinde.
Hükûmet?.. Yerinde.
Tasarının 13'üncü maddesi
üzerinde, şimdi, söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'e aittir.
Sayın Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlar; Yabancıların Çalıştırılması
Kanunu hakkında Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, sizi önce yürekten kutluyorum
bu cesaretinizden dolayı. Seçim aritmetiğinin olduğu
bir dönemde, Türkiye'de çalışma hayatını özellikle
bu kadar riske atarak ve yabancılaşmanın önünü açabilecek
bir kanun teklifiyle çıktığınızdan dolayı,
cesaretinize de şaşıyorum. Hangi yürekle çıktınız?
Hangi sıfatla çıktınız? Saflık mı? Bilemiyorum.
Yani, giderayak, böyle bir kanun teklifini niye getirme ihtiyacı
duyuyorsunuz, onu da anlamakta zorluk çekiyorum.
Yabancıların çalışma
izinleri deyince, egemen ulus devleti olan her devlet önce kendi
çıkarlarını korur; hele, hukukta "karşılıklılık
ilkesi" dediğimiz ilişki kurar tüm devletler arası.
Böyle, tek taraflı bir sözleşme, tek taraflı bir kanun
dünyanın hiçbir yerinde yok. Buna istinaden baktığımızda;
başta, özellikle mimar, mühendisler olarak baktığımızda
şöyle bir örnek vermek lazım: Aynı üniversiteden mezun
olmuş yabancılar rahatlıkla gelip Türkiye'de çalışırken,
yabancı ülkede okumuş Türk vatandaşı çeşitli
statülerden geçirilmekte. Bu çelişkinin altını çizmek
istiyoruz. Baktığımızda
Çünkü, geldiğinde,
Türkiye'de denklik, YÖK üzerinde denklik sınavından geçecek
ve ondan sonra yeterlilik belgesi aldıktan sonra mesleğini
icra etme şansı olacak. Yabancının ise böyle bir
şeyi yok.
Bugün size bir örnek vermek istiyorum:
Avrupa'da yaklaşık 5 milyon Türk vatandaşı yaşamakta.
İşsizlik alabildiğine öyle artmakta ki, gelişmiş
ülkeler dediğimiz ve dünyanın ilk sekizi arasına girebilecek
ülkeler, başta da Almanya olmak üzere, 3,5 milyon Türk vatandaşı
var Almanya'da; 2,5 milyon insanımız işsiz. Böyle gelişmiş
ülkelerde işsizlik oranı olurken, buraya gelip de söyler
misiniz beş yılda hangi yatırım alanları açtınız?
Sayın Başbakanın, hatırlıyorum,
Konya'da bir düğmeyle 200 fabrika açtığını,
Kayseri'de bir düğmeyle 300 fabrika açtığını
da biliyorum. Ama, nerede istihdam, nerede iş alanları? Veya
o iş yerleri ne oldu? Tabii ki, hepsi, geçmişinde açık
olanlar, restore edilerek tekrar, yeniden hizmete açılmış
gibi gösterildi. Yani, her geçen gün Türkiye'de işsizliğin
arttığı bir yerde, her geçen gün istihdam sıkıntısı
yaratılan bir ülkede, sizleri gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz.
Çalışma hayatına bu kadar dinamit koymaya hakkınız
var mı?
Zaten okuma oranı belli. Üniversitelere
girme oranı belli. Yüzde 70, Türkiye'nin en önemli, en avantajlı
alanı yüzde 70'i genç nüfus olarak diye övünürüz. Nerede istihdam,
söyler misiniz? Kapılarınızı herhâlde artık
iş bulmak için çalmıyorlar. Niye? Umutları bile kalmadı;
sizin döneminizde iş bulma umudu, yani, onun hayalini dahi yaşayamıyor
vatandaşımız, gençlerimiz.
Bugün, emekliler ek iş yapalım
derken, karşısında "vergiler" adı altında
sıkıntılar yaratırken, bugün ise o gençlerimiz
Türkiye'de iş bulma umudu dahi bulamazken, tabii, kapılarınız
çalınmayacak. Böyle bir ortamda sormak istiyorum: Yabancı
hekimlere çalışma izni, mimarlara çalışma izni...
Söyler misiniz Allah aşkına, bu kadar, dünyanın hangi
ülkesinde bu kadar
Zaten, en çok ucuz emek gücü olarak her geçen gün
köleleşen bir süreç içerisinde, Türkiye'deki emek gücünü daha
da mı ucuza satmak istiyorsunuz?
Yabancı emekçi dediğiniz
nedir? Geri kalmış ülkeler dediğimiz, başta Doğu
Bloku ülkeleri veya Afrika ülkelerinde, böyle bir ortamda daha
ucuza çalışacak. Asgari ücret, zaten yoksulluğun altında,
açlık sınırına yakın. Asgari ücrete dahi üniversite
mezunları iş ararken, ne merdine ne de namerdine muhtaç olmamak
için iş ararken, bırakın iş bulmayı, olan
işinden de ediyorsunuz. Size iki tane örnek hatırlatacağım:
Bir tanesi, Malatya Sigara Fabrikası, diğeri ise Adana Sigara
Fabrikası. Üretim yerlerini dahi kıstınız, üretim
yerlerini dahi kapatma ihtiyacı duyuyorsunuz. Hepsi bordro
mahkûmları gibi, sadece maaşlarını alıp, gitmektedirler.
O insanlar ise alın terinin karşılığını
istiyorlar, çalışmak istiyorlar. Siz, o insanları
ise, her an özelleştireceğiz adı altında bir
yıldır çalıştırmıyorsunuz ve o özelleştirmeyi
de maalesef beceremediniz.
Ne yaptınız? Türkiye'deki
en büyük istihdam alanı tarımdaydı. Avrupa Birliği
sizlere dayattı "yüzde 35 nüfus çok büyük oran, onu yüzde
15'e düşürün" dediniz, yüzde 20'sini de kaderiyle baş
başa bıraktınız. Sizi bu konuda da alkışlıyoruz.
Yani, gerçekten, halkın tüm değerlerine, üretim araçlarına
dinamit koymakta birebirsiniz. Ama, inanıyorum ki, bu ülkede
işsizliğin, yoksulluğun ne olduğunu bilen kitleler,
bu seçim döneminde, 22 Temmuza çok az kaldı, her geçen gün AKP'den
kurtuluş günleri gibi geriye sayım başladı.
İnanıyorum, o halk, sandıkta sizden hesabını
teker teker soracak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Millet, iradesine dinamit koyanları değerlendirecek.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Evet, millet, iradesini sandıkta gösterecek. İnanıyorum
ki, o sokaklara bile çıkamayacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Ayıkken rüya görüyorsun!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnanın çıkamayacaksınız. Seçim atmosferi yaşatılsın
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen.
HÜSEYİN GÜLER (Devam) - Seçim
atmosferi içerisinde o mitinglerde sizleri göreceğiz. Bugün
Parlamentoda bulunduğunuza bakmayın, son günlerinizi
sayıyorsunuz. Yakında adres değiştireceksiniz
muhalefet tarafına. Büyük bir kısmınız da olmayacak.
Bunu halk takdir edecek, bizler değil.
Tabii ki, böyle bir ortamda, süreci
ülkede bir istihdam alanı
Gelip de bu TÜİK'in rakamlarıyla
kendinizi kıyaslayın, yine, yakın zamanda ATO'nun yayınladığı
bir bildiri vardı, daha doğrusu açıklaması vardı,
araştırması vardı. Söyler misiniz, nerede? Kışın
nerede? Tarımda istihdamı nasıl arttırdınız?
Gelin buradan açıklayın da biz de duyalım, biz de bilelim.
Rakamları o kadar çarpıtmayı, rakamlarla o kadar,
işinize geldiği gibi oynamayı çok seviyorsunuz, bu
konuda beceriklisiniz. Bu konuda sizleri kutluyoruz, ama, verimlilik
deyince, karneniz maalesef zayıf, sıfır ve bu konuda,
halk, kendi geleceği için, bu yıl, bu ülkede verimliliğin
ve rekabetin ve bereketin özlemi içerisinde. Bu doğrultuda,
inanıyoruz ki, halk gereken mesajı size sandıktan verecek.
Halkım her geçen gün yaşadığı
sıkıntıları, beş yıllık ıstırabını
bir an önce dinmesi için sabırsızlıkla sizleri bekliyor.
O sandık karşısında, inanıyorum ki, hiçbir
şüphemiz yok, görüştüğümüz tüm halk katmanlarında,
başta üniversiteli gençlerimiz ve böyle bir ortam içerisinde
üniversite kapılarından sürünürken, eğitim adına
da sınıfta kaldınız ve her geçen gün 1,5 milyon insanın
üniversite kapılarından geri dönerken, eğitimden yoksun,
vasıfsız eleman her geçen gün sayısı artarken neyle
rekabet edeceksiniz? Dünya küçük artık. Bugün, teknoloji
hızla gelişirken, zaten istihdamda önemli sıkıntılar
yaratırken, siz, hangi yeni alanda istihdam alanları yarattınız?
İhracat deyip övünüyorsunuz.
İhracatın yüzde 70 küsuru, 73'ü ithalata bağımlı.
Orada ne katma değer ürettiğinizi zannediyorsunuz?
İki tane ithalatçı firma zengin olmaktan başka ne yapıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Şimdiye kadar niye yoktu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Şimdiye kadar niye yoktu? İşte, beş yılda ne
yaptınız? Sayın Başbakan dedi ya hani, "Nereden
nereye." Haklısınız; ülkenin geldiği boyut
bu, maalesef ve her geçen gün bu ülkede, işsizliğin can aldığı
Kamuoyu yoklamaları yapılıyor: Türkiye'de en büyük
sorun nedir? Yüzde 41 işsizlik. Bu ciddi sıkıntı,
siz yaşamıyorsunuz, ama halk bunun ıstırabını
çekiyor. Çektirenleri de unutmayacak.
İnanıyorum ki, bu sizin
tek başınıza olan iktidarınızda, sizin
mağduriyet duygunuzu değil de, resmen, adına beceriksizlik
dediğimiz ve verimsizlikte olan bir AKP iradesinden kurtulacaktı
ve her geçen gün böyle bir süreç içerisinde verimsiz olan bir iktidar.
Yasalar sizin için görev verilmiş.
IMF ve Dünya Bankası
Bulun yabancı hekimler, bulun mimarlar!
Allah aşkına söyler misiniz siz, hangi rekabetin koşullarını
yarattınız da, bu kadar, bugün turizmde dahi, övündüğünüz,
büyük bir çoğunlukta ve yabancıların çalıştığını
da biliyoruz. İşlerini kolaylaştırmak, yabancı
sermayenin işini kolaylaştırmak. Sorarım size.
Türk mühendisi, Türk mimarı ve Türk doktoru Avrupa'da
Bak, Avrupa
Birliğine giriş aşamasındayız sözde. O konuda
da sınıfta kaldınız ya, duvara tosladınız
ya! Buna karşın bir Türk doktorun, Sayın Bakanım, burada,
Almanya'da çalışma izni var mı yok mu lütfen söylesin,
burada açıklasın; bir mimarın İngiltere'de çalışıp
çalışmayacağını lütfen açıklasın.
Serbest dolaşım hakkının olmadığı
bir yerde bu ne cesaret arkadaşlar? Ülkemizin vatandaşlarını
korumak hepimizin görevi.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Bizden centilmenlik öğrensinler diye çıkarıyoruz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Centilmenlik!
İşinize kolay. IMF ve Dünya Bankası dayatıyor size,
siz de burada görevinizi yapıyorsunuz. Ama, az kaldı, bunların
hepsini düzelteceğiz. Bizim tercihimiz, önce Türk vatandaşını
korumak ve başta da emek olarak. Ama, sizin için tabii ki emek önemli
değil, işsizlik önemli değil. Sizin öyle bir kaygınız
yok. Türkiye'de öyle bir sorun vardı, onu şikâyet de kalmadı.
Büyük bir kısmı zaten iş bulma umudunu dahi yitirdi.
İş Bulma Kurumu yetkilileri keşke olsa burada.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
İş Bulma Kurumuna
başvuruların nasıl azaldığını lütfen
açıklasınlar. Demek ki, iş bulma umudu bile yokken bu ülkede,
insanca yaşayabilmenin nasıl zor olduğunu hepimiz
biliyoruz. O, evinde ocağı yanmayan vatandaşımın
sorununu biliyoruz. Evine giderken işsiz olan bir babanın
çektiği ıstırapları, hepsini biliyoruz, ama, az
kaldı. Bu ülkede yarınlar bizim olacak. Yarınlar Anavatan
iktidarıyla beraber rekabetin ve verimliliğin olduğu
bir yer.
AHMET YENİ (Samsun) - Anavatan
devam edecek mi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Evet, bu ülkede umut ve hayal kurabileceğimiz bir Türkiye hepimizin
özlemi. Bu, çok yakın bir zaman. Sizler beceremediniz. Beş
yıllık iktidarınızda Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğunuz olmasına rağmen sığındığınız
tek bir şey var, o da mağduriyet.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
- Anavatan yok ki şu anda!
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bu
toplum mağduru sever, ama, bir defa sever. Bu toplum beceriksizi
asla affetmez, evladı da olsa affetmez. İnanıyorum
ki, sizleri de affetmeyecek ve bu ülkede hepimizin insanca yaşayabileceği
bir Türkiye'de, tüm, başta, istihdam, eğitim, sağlık,
temel kamu görevlerinde bu ülkede insanca yaşayabilecek bir
Türkiye yaratılacaktır.
AHMET YENİ (Samsun) - Hangi
parti?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bugün
"asgari ücret" dediğimiz bile yoksulluk sınırının
altındayken, burada sizin aracılığınızla
da buradan kadınlarımıza seslenmek istiyorum ve en
büyük emek gücü olan kadınlarımız
Yarınlarda Demokrat
Parti olacak tabii ki bu süreç içerisinde.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Çok yanlış, çok. Yanlış partiyle birleştiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnanıyorum ki, bu Demokrat Parti iktidarında herkes
sosyal güvenceye kavuşacaktır. Bunu, başta kadınlarımıza
müjde olarak
Ben, burada, tüm vatandaşlarıma
diyorum ki, hayat seçin, taraf değil ve bu doğrultuda
AKP'den kurtuluş günü çok yakın ve bu ülke de bu özlem içerisinde
AHMET YENİ (Samsun) - Anavatanda öyle söylemiyordunuz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
ve
inanıyoruz ki hep beraber sokaklarda, meydanlarda hep beraber
olacağız. Halkla kucaklaşıp duygudaşlığı
yakalayacağız ve Türkiye'de yaşamanın onurunu
yaşayacak.
AHMET YENİ (Samsun) - Dördüncü
parti olarak mı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Ama, böyle mutsuz, karamsar bir ülkede değil; tam tersine, bereketli,
zengin olan bir ülke. Siz beceremediniz, inanıyorum ki, bunu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Kaçıncı
partide yapacaksınız?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Parti değiştirmeyi beceremediniz.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Güler
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür için Sayın
Güler.
Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Evet, bu kanunun bir an önce çekilmesini istiyoruz. Türkiye'de yaşayan
milyonlarca gencimizin istihdam sorunu varken böyle bir
Cesaretinizi
anlamakta zorlanmıyoruz. Size verilen görevi yaptınız,
ama, bu halk bunu unutmayacaktır; başta, doktorlarımız
ve mimarlarımız.
Bu kanunun bir an önce çekilmesi
dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Madde üzerinde, Hükûmet adına
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu
söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; 13'üncü madde hakkında
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Daha doğrusu böyle bir söz alma
mecburiyeti hissettim. Bu maddeye kadar konuşulanları
büyük bir dikkatle dinledim. Âdeta tasarımızı tanıyamaz
hâle geldik. Sanki Türkiye'de yabancıların çalışmasına
dair bir mevzuat yok, ilk defa böyle bir mevzuat getiriyoruz ve bu
mevzuatla birlikte, Türkiye -affedersiniz- yol geçen hanına
dönüyor. Yok böyle bir şey!
Burada bazı arkadaşlarımın
da gerçi açıkça ifade ettiler. 2003 yılına kadar Türkiye'de
yabancıların çalışma izinleri konusunda yaşanan
kargaşayı hepimiz biliyoruz. Bir günde izin veriliyor, gerekli
araştırma yok. Şu anda 2003 yılına kadar verilen
izinlerin ne kadar olduğunu bilen bir merci yok Türkiye'de. Ama,
ben, size konuşmanın başında geldim, 36 bin müracaat
olduğunu, bunun bütün detaylarını, hesabını
bu Parlamentoya verdim. Onun için, lütfen, değerlendirmelerinizi
yaparken bu hakkı, hakikati, yapılanları gerçek
şekilde yerli yerine koyalım.
Mesele şu değerli arkadaşlarım:
Evet, biz de millî iş gücümüzün korunması konusunda, burada
konuşan arkadaşlarımız kadar hassasız. Biz
de işsiz çocuklarımızın işe, aşa kavuşmasını
gönülden arzu ediyoruz, ama şöyle bir gerçek var: Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de her yıl 650-700 bin gencimiz okulunu bitiriyor, askerliğini
bitiriyor, iş piyasasına çıkıyor, diyor ki, ben
iş arıyorum. Peki, devlet olarak, kamu olarak, biz bunun ancak
50 binine istihdam yaratabiliyoruz. Geriye kalan 650 bin kişiye
bu ülkede kim iş verecek? Yerli ve yabancı girişimci
verecek.
Ülkede doğrudan yatırımlar
olursa, yabancı yatırımlar olursa, onların yaratmış olduğu istihdamdan
bu çocuklarımız yararlanacak. Sizin şimdi karşı
çıktığınız anlayışla bunu sağlamak
mümkün değil.
Bu tasarı, Türkiye'de çalışacak
yabancıların çalışmasına bir disiplin getiriyor,
bir sürü süzgeçten geçiriyor. Şirket sermayesine, başka
amacı var mı, misyoner mi, lejyoner mi, nedir, bütün bunları
en ince teferruatına kadar araştırıp Türkiye'ye
gerçekten yatırım yapacaksa, istihdam yaratacaksa bunlara
izin veriyor. Bu konuda Çalışma Bakanlığı olarak
çok eleştiriye muhatap olduk. "Efendim, siz, yabancı
sermayeye karşısınız, yabancı sermayenin ülkeye
gelmesine karşı çıkıyorsunuz
" Bunlar yazıldı
çizildi, bir sürü dernek bu şekilde Bakanlığa çeşitli
sorular yönelttiler, ama, emin olun, Çalışma Bakanlığı,
bu konuda sizin hassasiyetlerinizi paylaşıyor ve yabancılara
bu çalışma izni verirken çok dikkatli bir şekilde bu incelemeyi
sürdürüyor.
Şimdi, bir siyasi tercih olarak
"Türkiye'ye hiç yabancı gelmesin." diyebilirsiniz. Bu
bir siyasi tercihtir, ama, bugün yaşadığımız
dünyada bunu diyebilir misiniz diyemez misiniz başka. O zaman
size sorarlar, 5 milyon vatandaşın var yurt dışında,
senin de mühendislerin gidiyor, senin de okumuş aydınların
gidiyor veyahut da yurt dışında çalışma durumunda
olan vatandaşlarımız gidiyor. Onlara ne cevap vereceksiniz?
Yetmiş ülkede insanımız var, dünyanın dört bucağında
çalışmak üzere giden insanlarımız var. Bu karşılıklılık
ilkesi diyorsunuz, o zaman kendi vatandaşlarımıza
yapılmasını istediğimiz bir muameleyi başkalarına
da aynı ölçüde yapmamız lazım. Hakkaniyet bunu gerektirir
değerli arkadaşlarım.
Onun için, şunu düzeltmem gerekiyor
izninizle: Yani, bu yabancıların çalışma izni,
Türkiye'deki işsizliği artıracak, bizim gençlerimizi
işsiz bırakacak bir olay değildir. Türkiye'de sadece
yabancı firmaların teknik anlamda, mesleki yeterlilik anlamında
çalıştırmak istedikleri personeli getirdiklerinde,
kendilerine uygulanacak mevzuatı burada düzenlemeye çalışıyoruz
yahut da değişiklik yapıyoruz.
İşte, 2003 yılından
2007 yılına kadar vermiş olduğumuz toplam izin 28
bindir. 28 bin kişiye izin vermişiz. 2003 yılına kadar
ne kadar izin verildiği, dediğim gibi, onun bir envanteri,
maalesef, üzülerek söylüyorum, yok, ama, 2003 yılından itibaren
bu iş bir kayda girmiş, bir sisteme girmiş. Her yıl
bunların yenilenmesini yapıyoruz ve devamlı olarak
dikkatli bir şekilde takip ediyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu 13'üncü madde önemli bir madde. Burada bir değişiklik yapıyoruz.
Aslında, maddenin ilk düzenlemesi, Avrupa Birliğine üye
ülkeler veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek ülkelerden gelecek
yabancı mimar ve mühendislerin çalışma izni verilmesini
öngörüyor. Bu, Avrupa Birliği ülkelerinde uygulanan bir sistem
var. Bir mühendis diplomasını ve ilgili meslek odasına
kaydını bir ülkeye ibraz ettiği zaman, kendisine herhangi
bir izin konusunda prosedür sorulmuyor. Türkiye de yarın Avrupa
Birliğine tam üye olduğu zaman, bu prosedüre biz de itiraz
edemeyeceğiz. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinden gelecek
mühendis ve mimar, diplomasını ve o ülkedeki üyeye kaydını
gösterdiği anda, bizim sistemimizde de çalışma
imkânına sahip olacak, ancak, biz, bu konuda biraz bu işin erken
olduğu kanaatine vardık ve dolayısıyla, arkadaşlarımız
bir önerge hazırladı. Bu önergeyi birazdan Başkanlık
sizlere takdim edecek.
Ben bunu tam konuşmamın
başında söyledim, ama, 13'üncü maddeye kadar herkes sanki
bu konuda bir değişiklik yapılmayacakmış gibi,
bütün konuşmacı arkadaşlarımız bu değişiklik
yapılmayacakmış gibi konuşmalarını bunun
üzerine bina ettiler. Biliyorum, bir meslek odası arkadaşlarımıza
servis veriyor, onları brifing ediyor. Doğrudur, meslek kuruluşlarının
da burada seslerinin duyulması lazım, ama, biz bunu kendileriyle
konuştuk, böyle değişiklik olacağını kendileri
de biliyor. Onun için, evet, bir seçim atmosferine girdik. Burada biraz
siyaset ağır basan konuşmalar olabilir, ama, bu tasarının
da genel çerçevesinin dışına çıkmamamız gerektiği
inancındayım.
Bir de "Bir sürü kanun varken,
bu kanun niye hemen aceleyle geldi?" deniliyor. Değerli arkadaşlarım,
bu kanun 17 Mayıs 2006 tarihinde, yani, yaklaşık bir sene
evvel Başbakanlıktan Meclise sevk edilmiş. Bir senedir
bu kanun çıkmayı bekliyor. İhtiyaç var, bir sürü izinleri
verme konusunda sıkıntılarımız var. Bunun
için, bir yıldır bekleyen bir kanuna, neden acele getirildi,
neden bu gündeme girdi demenin de bir haklı gerekçesi olduğuna
inanmıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; işsizlik konusuna çok vurgu yapıldı.
Doğrudur, hepimizin konuşması, tartışması
ve sorgulamamız gereken bir konudur, ancak, bu sorgulamayı
yaparken de gerçekten elimizi vicdanımıza koymamız
lazım. Dört yıldır, dört buçuk yıldır bu Hükûmet
döneminde işsizlik artmış mıdır; en azından,
muhafaza edilmiş midir, cüzi olarak da bir düşüş söz konusu
mudur? Buna bakmamız lazım, rakamlara bakmamız lazım.
Biz hükûmeti devraldığımızda Türkiye'de genel
işsizlik oranı 10,3'tü, 2006 yılı sonu itibarıyla
Türkiye'de genel işsizlik oranı 9,9'dur. Yani, son dört buçuk
yılın en düşük oranı 2006 yılında gerçekleşmiştir.
9,8 az mıdır, çok mudur? Elbette fazladır. Türkiye gibi
bir ülkede genel işsizlik oranının 9,9 olması fazladır.
Bunun daha makul seviyelere inmesi gerekiyor, mücadele budur.
Ama bu konuda da yapılan gayretleri
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Geçenlerde 11 küsur diye açıklandı. Bu rakamı kim açıkladı?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 11, dönemsel. Benim
söylediğim 2006 yılının genel ortalamasıdır.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Artı 3 puan olmuş oluyor.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - Hayır öyle
değil. O şekilde değil. O, geçen yılın ilk üç aylık
döneminde -ki, orada da yarım düşüş vardır- 11,5'a
düşmüştü, daha fazlaydı o dönemde. Onu 2007 yılı
sonundaki ortalamaya bakacağız. Benim dediğim, 2006
yılı sonunda Türkiye'deki genel işsizlik oranı
9,9'dur. AK Parti İktidarının almış olduğu
orandan daha aşağı bir orandadır ve bunun daha
aşağıya çekileceğini bize göstermektedir.
Değerli arkadaşlarım,
istihdam piyasası Türkiye'de çok yapısal bir değişime
uğramaktadır. Biraz evvel değerli arkadaşımız
dedi ki: "İşte, tarımı küçülttünüz." Biz
hükûmete geldiğimizde tarımdaki istihdam oranı yüzde
36,5'tu. Yani, Türkiye'de çalışan her 100 kişiden 36,5'u
tarımda çalışıyor gözüküyordu. Bugün bu oran
29,5'a düşmüştür. Demek ki, 2 milyona yakın insan tarım
istihdamından kopmuş, kentlere gelmiştir. Tarım
istihdamını küçültmek bu ülkenin lehinedir. Bu kadar yüksek
oranda istihdamla biz tarımda verimliliği yakalayamayız.
Oradaki insanların karnını doyurması mümkün olmaz.
Mutlaka makul seviyelere düşmesi gerekiyor.
Şimdi, Türkiye'de işsizlikle
mücadele ederken, hem bu tarımdaki 2 milyon çözülmeyi göz önünde
tutmamız lazım hem de artan nüfusumuzu dikkate almamız
lazım. Demin de ifade ettiğim gibi, 650-700 bin kişi her
yıl iş gücü piyasasına girmektedir. Aslında tarımdan
bu kopuş olmasa, ekonomimiz, kentlerde oluşan işsizliği
regüle etme konusunda gayet başarılıdır. Mesela,
izninizle bir rakam daha vereyim size: Bizim iktidara geldiğimiz
dönemde Türkiye'de zorunlu sigortalı sayısı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan buyurun.
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - 5,5 milyon civarındaydı.
Dört yıllık dönemde değerli arkadaşlarım, 2
milyon kişi zorunlu sigortalıda artış olmuştur.
99-2002 döneminde yüzde 4'tür sigortalı artış oranı,
2003'ten bugüne kadar artış oranı yüzde 37'dir, 2 milyon
yeni sigortalı sisteme girmiştir. Bu da Türkiye'de yaratılan
istihdamı, yaratılan sigortalı potansiyelini bize
açıkça göstermektedir.
Onun için, değerli arkadaşlarım,
elbette, siyasi ortamda, değerli siyasi parti sözcülerimiz
görüşlerini ifade edecekler, ama, ben, şunu da isterdim: Artık,
seçim beyannamelerini seçim sonuna saklamayın, burada, artık,
öğrenelim; muhalefet partilerimizin seçim beyannamelerinde
neler var, sosyal güvenlik hakkında ne düşünüyorlar, nasıl
devam edecekler, diğer, bizim çıkartmış olduğumuz
kanunlara kökten hayır mı diyorlar, nasıl devam edecekler?
Artık, biraz da sizi dinlemek bizim hakkımız. İsterseniz,
bundan sonra, hep AK Partiyi konuşmaktan ziyade, muhalefet partimizin
beyannamelerinin yavaş yavaş kapaklarını açalım
ve milletimiz de bunu, birlikte, hep beraber bir tartışalım
diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanış
Saati: 21.31
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 21.39
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
1225 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 13'üncü maddesi
üzerinde şimdi söz sırası, şahsı adına
İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlarım;
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun'un 13'üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım.
Aslında, bu şahsı adına söz almamda Sayın Bakanın
burada yapmış olduğu konuşma son derece etkili
oldu, bunu ifade etmek durumundayım.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan aynen şu ifadeleri kullandı: "Sabahtan
bu yana burada bu düzenlemeyi konuşuyoruz. Sanki biz bu konuda
herhangi bir değişiklik yapmayacakmışız gibi,
bu 13'üncü maddedeki düzenleme, ısrarla muhalefet partisi
milletvekilleri tarafından eleştirildi." Sayın
Bakan, siz, muhalefet milletvekillerinin kâhin filan olduğunu
mu düşünüyorsunuz? Yani, sizin buraya getirdiğiniz düzenlemeye
bakarak mı konuşacak muhalefet partisi milletvekilleri,
yoksa, sizin, 8'inci, 10'uncu, 12'nci, 13'üncü veya 17'nci maddede yapacağınız
değişikliği, daha önceden "herhâlde aklıselim
galip gelir, bunu böyle geçirmezler canım" diye düşünerek,
sizin getirmiş olduğunuz bu düzenlemeyle ilgili eleştiriler
yapmayacaklar mı? Tam tersine, sizin bu 13'üncü maddedeki
şu geri çekilişiniz, aslında, işte, sabahtan bu
yana, muhalefetin burada ortaya koymuş olduğu tavırla
ve eleştirilerle ilgilidir. Aksi hâlde, -sizin kanaatiniz- herkes
kabul edecektir ki, siz buraya bir tasarı getiriyorsunuz, komisyonlardan
geçirerek getiriyorsunuz bu tasarıyı, dolayısıyla,
bu konu bütün o birimlerde, kurumlarda tartışılıyor,
tartışılarak buraya geliyor; sizin Meclisten talebiniz,
bu düzenlemenin bu hâliyle geçmesi biçimindedir. Muhalefetin ortaya
koymuş olduğu tavır nedeniyle, şimdi bir doğruyu
yapıyorsunuz. O zaman, ben size şunu sormak durumundayım
Sayın Bakan: Daha arkada görüşeceğimiz 5 madde var.
Arkadaşlarımız o maddelerle ilgili eleştirilerini
yapmaya devam edecekler. Sizin, bu daha sonraki maddelerle ilgili
yapmayı düşündüğünüz bir değişiklik var
mı? Varsa onu da söyleyin de yani o maddeye sıra geldiğinde,
o değişikliği yaptığınızda, arkadaşlarımız
eleştirdiği için sizin eleştirinizle muhatap durumunda
kalmasınlar. Bu anlayışı, doğrusu, ben algılamakta
zorlandım Sayın Bakan.
Şimdi, sizin yabancı çalışanlarla
ilgili mantığınızı, iktidarın mantığını
anlamak için biraz geriye bakmak yeter. Sayın Bakan, sizin mensubu
bulunduğunuz parti, yani Hükûmetiniz daha doğrusu, bu Mecliste,
bu ülkede yasa dışı yollarla çalıştığını
kendisinin bildiği, ama resmen hiçbir şey yapmadığı,
bir ülkeden bizim ülkemize gelip burada gayriresmî biçimde çalışanların
çocuklarının ihtiyacı var diye burada okul açılması
için yasal düzenleme yapmaya çalıştınız. Siz buna
tanık olmadınız mı değerli arkadaşlar?
Bu mu sizin başarınız, mücadele yönteminiz? Sizin, yabancılara
bakışınızı Avrupalılarla filan mukayese
etmenize lüzum yok. Bizim 5 milyon insanımız var dışarıda,
doğrudur. Ama, biz, bunların her birisine, giderken
Siz Bakansınız,
o ülkelerin kapılarından içeriye girerken sizi bile ayakkabılarınıza
kadar arıyorlar. Bunları sizden talep etmişler. Orada
bir iş açığı var. O talep karşısında,
siz, insanlarınızı köyünden toprağından koparıp,
bir çalışma alanıdır diye düşünerek oraya göndermişsiniz.
Ama, bu, oradaki iş açığından, işçi açığından,
çalışan açığından ve o ülkelerin talebinden
ötürü ortaya çıkmış bir durumdur. Dolayısıyla,
bizim pozisyonumuzda, yani, milyonlarca insanının
işsiz olarak gezdiği, her yıl -sizin söylediğiniz
biçimiyle- yüz binlerce gencinin çalışma hayatına
atılma talebiyle, beklentisiyle belli bir noktaya gelip
iş bulamadığı bir ülkede, bizim, elbette belli konularda
biraz daha dikkatli, biraz daha titiz olmamız bir zorunluluktur
Sayın Bakan.
Tarımdaki çözülmeden bahsediyorsunuz
Sayın Bakan. Tarımdaki bu yoğun çözülmenin sebebi nedir
sizce? Siz sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
mısınız? Tarım Bakanlığının bu
ülkede uyguladığı politikalar, yani, Hükûmetinizin
bu ülkede uyguladığı politikalar sizi hiç ilgilendirmiyor
mu? Sayın Bakan, siz iktidara geldiğinizde 1 kilo buğday
400 bin liranın üzerindeydi, şimdi iktidarınızın
beşinci yılında 1 kilo buğday 300 bin liranın
altında satılıyor. Şimdi siz, bunu ve bunun yarattığı
yoğun problem nedeniyle tarımda ortaya çıkmış
olağanüstü gücü, o güce dönük cüzi ve sizin iktidarınız
döneminde artık asgari ücretin asgari ücret olmaktan çıkıp
olağan, normal, herkesin iş aradığı bir ücret
biçimine dönüştürüldüğü şu iktidar döneminizi bir
başarı diye eğer buradan Türkiye Büyük Millet Meclisine
ve şu mikrofon aracılığıyla yurttaşlarımıza
anlatabileceğinizi düşünüyorsanız Sayın Bakanım,
zaman çok geçmiştir bunun için.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kumkumoğlu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
- Muhalefet partilerinin sosyal güvenlik konusunda neler düşündüğünü
soruyorsunuz. Onunla ilgili Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'nı
buraya getirdiğinizde. O getirdiğiniz, her anlamda çalışanların
aleyhine bir düzenleme olmuş. Çalışanlar için size göre
bir "devrim" ama çalışanlar noktasından baktığında
tam bir "karşı devrim" anlamına gelen o Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı'nın tartışıldığı
süreçte, muhalefet partisinin sözcüleri ve milletvekilleri -belki
siz duymadınız ama, yurttaşlarımızın net
biçimde anlayabileceği şekilde- sosyal güvenliğe,
çalışma yaşamına nasıl baktığını,
Meclisimizle ve kamuoyuyla paylaşma fırsatı bulmuştur.
Ben, yüce Meclisi saygıyla selamlıyor,
hepinize iyi akşamlar diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kumkumoğlu.
Madde üzerinde iki önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına okutup ayrılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı yasa tasarısının "Yabancı
Teknik Personel"e ilişkin 13. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Erdal
Karademir Orhan
Sür İzzet
Çetin
İzmir Balıkesir Kocaeli
Yakup
Kepenek Harun
Akın
Ankara Zonguldak
Madde 13- 4817 Sayılı Kanunun
23 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Yabancı Teknik Personel
Madde 23: Avrupa Birliğine
üye ülkelerden veya Bakanlar Kurulunca belirlenecek diğer ülkelerden
gelecek yabancı teknik personele çalışma izinlerinin
verilmesinde Mesleki Yeterlilik Kurumunun olumlu görüşü
alınır.
Yabancı mimar ve mühendislerin
çalışma izinlerinin verilmesinde ise TMMOB'ne bağlı
ilgili meslek odalarınca yayımlanan mesleki yeterlilik
esaslarına göre ilgili meslek odasının olumlu görüşü
alınır.
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın çerçeve 13 üncü maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Mustafa Dündar Zülfü Demirbağ
Ordu Bursa Elazığ
Alaettin
Güven Afif Demirkıran
Kütahya Batman
Madde 13.- 4817 sayılı Kanunun
23 üncü maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ
NEVZAT DOĞAN (Kocaeli) - Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
AB Mevzuatına gerekli uyumun
sağlanması amaçlanmış olup, Tasarının 12
nci maddesi ile 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanunun "Yönetmelik" başlıklı
22 nci maddesi değiştirildiğinden, çalışma
izinlerinin verilmesine ilişkin çıkarılacak yönetmeliklerin
yasal dayanağı ile ilgili olarak bu madde hükmüne ihtiyaç
kalmamıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz
önce kabul edilen ve en aykırı olan Ordu Milletvekili Eyüp
Fatsa ve arkadaşlarının önergesiyle 4817 sayılı
Kanun'un 23'üncü maddesi yürürlükten kaldırıldığından,
bu maddede değişiklik öngören İzmir Milletvekili Erdal
Karademir ve arkadaşlarının önergelerini işlemden
kaldırıyorum.
Şimdi, kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 4817 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4- 22
ve 23 üncü maddelere göre yürürlüğe konulmuş bulunan mevcut
yönetmeliklerin bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin,
yeni yönetmelikler çıkarılıncaya kadar uygulanmasına
devam olunur.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Sedat Uzunbay, İzmir
milletvekili.(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Uzunbay.
CHP GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesi üzerinde
görüşlerimi açıklamak üzere Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
13'üncü maddeyle ilgili olarak Sayın Bakanın bu kürsüden,
13'üncü maddenin eski hâliyle -tasarıdaki, yani biraz önce oyladığınız
hâliyle değil ilk hazırlandığı hâliyle- Avrupa
Birliğine bir gün tam üye olacağımızı düşünerek
hazırladığını ifade etti, ama bunun henüz erken
olduğunu, dolayısıyla arkadaşlarımızın
bu konudaki tavsiyelerini dikkate alarak bu maddenin biraz önce
oylandığı biçimiyle geri çekilmesi biçimine sonuçlandırılmış
olması elbette sevindirici. Ancak, ilginç olan, Sayın Bakanın,
daha 13'üncü madde görüşülmeden 13'üncü maddeyle ilgili olarak
bir değişiklik önerisi olacağını önceden ifade
etmiş olması ve buna rağmen muhalefet partisi milletvekillerinin
bu değişikliği önceden kestirerek, değerlendirerek
muhalefet yapmış olmalarına bir anlam veremediğini
ifade etmiş olması gerçekten büyük bir talihsizliktir.
Yabancıların Çalışmaları
Hakkındaki Kanun Meclisimizin Dışişleri, Adalet
Komisyonlarına gönderilmiş olmasına ve bu Komisyonlarda
görüşülerek bir rapor verilmemiş olmasına rağmen
esas komisyonda görüşülmüş, taraftar olan Türkiye Mimar ve
Mühendisler Odaları Birliği bu konudaki düşüncelerini
esas komisyon görüşmelerinde açıkça ifade etmiş olmasına
rağmen onların bu görüşlerini dikkate almayarak Meclis
gündemine taşınan bu 13'üncü madde gündeme getirilmiştir.
Bu tamamen Türk mimar ve mühendislerini ve şehir plancılarını
yabancılar karşısında ikinci sınıf bir
teknik eleman konumuna getirecek bir yasa tasarısının
maddesiydi. Bunun değiştirilmiş olması elbette
Türk mimar, mühendisleri ve şehir plancıları açısından
olumlu bir değerlendirmedir. Bu nedenle, geç de olsa Hükûmetin
bu yanlıştan dönmüş olması, mühendisimiz açısından,
mimarımız, şehir plancımız açısından
mutluluk vericidir. Ancak, Nasrettin Hoca'nın bir hikâyesinin
örneğini aklımıza getirmemek mümkün de değil. Önce
eşeğimizi kaybettirecek sonra da bulunca sevindirecek.
Bu çok komik bir anlayış. AKP Hükûmetinin de bugüne kadar birçok
yasayı Meclis gündemine getirerek ve aniden verilen önergelerle,
tasarı maddelerini, muhalefet partisi sözcülerinin, milletvekillerinin,
ciddi hazırlanmalarına imkân vermeyecek bir şekilde
yeni önergelerle değiştirme anlayışını
çok yaşadık.
Bu tasarının 13'üncü maddesiyle
ilgili olarak, daha önceden bu değişikliğin yapılacağına
ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna ve milletvekillerine
bir değişiklik önerisi, alternatifi sunulabilmiş olsaydı,
bunları elbette değerlendirebilir, bugünkü muhalefet
anlayışımızı da bu doğrultuda sürdürebilirdik.
Ancak, büyük bir talihsizliktir, yasa tasarısının görüşmelerine
başlandığı saatlerde Sayın Bakanın 13'üncü
maddeyle ilgili değişiklik olacağını bize
müjdelemiş olması, bizim muhalefet yapma anlayışımızı
değiştiremez. 13'üncü madde, ancak sırası geldiğinde
görüşülür ve bu konuda bir önerge var ise, bir önerge verilecekse,
burada verilecektir ve biz de, Meclisteki diğer milletvekilleri
gibi, bu değişiklik önerisinin ne olduğunu öğreneceğiz
ve değerlendirmemizi buna göre yapacağız. Tasarının
2'nci, 3'üncü, 5'inci maddesi görüşülürken, 13'üncü maddesinde
yapılacak değişikliği önceden sezmemiz, tahmin
etmemiz, -Bakan söylemiş olsa dahi- önümüze gelmeden, gündeme
getirilmeden, Meclisimizde okunmadan, tutanaklara geçmeden bunu
değerlendirebilmemiz mümkün değildi. Bütün değerlendirmelerimizi
ve görüşmelerimizi, görüşlerimizi, 13'üncü madde ruhuna
göre yapmak durumumdaydık.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanın "bir gün Avrupa Birliğine üye olacağız,
diyerek bu 4817'nin ilgili maddesini bu yasayla değiştirmek
istedik" gibi bir basit gerekçe, gerçekten bir Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin bakanlığına yakışmıyor. Yani,
Avrupa Birliğiyle ilgili gelişmeler açık ve net bir
şekilde ortadayken, Avrupa Birliği Türk mimar ve mühendislerine
kendi sınırlarında, kendi ülkelerinde değişik
imkânlar sunmaz iken, biz o ülkelere gittiğimizde, yine Türkiye'de
olduğu gibi, denklik şartı aranırken ya da ilgili
meslek odalarına kayıt zorunlu iken, hatta bunun dışında,
bizim bilemediğimiz birçok kısıtlama getirilirken,
bizim, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırlarını, bir
Türk vatandaşının, bir Türk mimar, mühendis ve şehir
plancısının sağladığı koşulların
ötesinde, sağlamak zorunda kaldığı koşulların
ötesinde, yabancıya hiçbir şart aramaksızın açmayı
doğru bulmamamız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
basit bir örnek verelim. Sayın Başbakanımızın
çocuklarının hangi eğitimi aldığını
bilmiyorum, ama yurt dışında okuduğunu biliyorum.
İçimizde çocukları yurt dışında teknik
eğitim alan arkadaşlarımız mutlaka vardır. Aynı
okulda okuyan aynı ülke vatandaşı. Diyelim ki, mesela,
örnek olarak Almanya'yı verelim. Arkadaşlarımızdan
birinin çocuğu Almanya'da bir üniversitede bir mühendislik
eğitim alıyor ve mezun oluyor. Ama, aynı okulda okuyan
bir Alman vatandaşının oğlu da mühendis oluyor ve
bunların ikisi de Türkiye'ye geldiğinde, mesleklerini uygulayabilmek
için, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki yasalara göre, Türk vatandaşı
önce Yükseköğretim Kuruluna gelecek, öncelikle aldığı
eğitimin Türkiye'deki denkliğini ispatlayacak. Bu kuralı
aştıktan sonra, bu şartı yerine getirdikten sonra,
ilgili meslek odasına da kaydını yaptıracak ve
mesleki faaliyeti sırasında kendisinin denetlenmesini
isteyecek. Bu, bir Türkiye vatandaşı için aynı. Ama, aynı
okulda, yani Almanya'da aynı okulda okumuş bir Alman vatandaşının
çocuğu Türkiye'ye bu şartlarda çalışmaya geldiğinde
-ondan hiçbir YÖK denkliği aranmaksızın, meslek odasına
giriş şartı da aranmaksızın- Türkiye'nin kapısını,
Türkiye'deki iş olanaklarını, kendilerine bu
imkânı sunacağız. Bunun neresi adalet arkadaşlar?
Yani, bunu, bu yasa tasarısını hazırlarken, arkadaşlarımızın
bunu bu şekilde algıladığını hiç sanmıyorum
ya da bu tasarı Meclis gündemine getirilirken, bizlere bu
şekilde sunulduğunu hiç tahmin etmiyorum. Ancak, bu, incelendikçe,
değerlendirildikçe ortaya çıkacaktır. Bizim Meclis
olarak, kamu yararını gözeten anlayışlar içinde
yasa tasarısı çıkarmak gibi temel bir görevimiz var.
Özellikle Türkiye Cumhuriyeti
yurttaşını, bir yabancı ülke yurttaşından
ziyade, buna kıyasla ikinci sınıf vatandaş konumuna
sokabilecek tasarıları Meclise, Hükûmet ya da arkadaşlarımızın
kanun teklifiyle getirilmiş olmaması gerekir. Bize düşen
görev de budur. Ancak, bu, büyük bir talihsizlik. Gerçekten bu talihsizlikten,
bu yanlışlıktan verilen önergeyle dönülmüş olması,
bir noktada, her ne kadar AKP'nin niyetini açık ve net ortaya koymuş
olsa da muhalefetimiz sayesinde geriye dönmüş olması,
düzeltilmiş olması sevindiricidir. Bu, önümüzdeki süreçte,
AKP'nin birçok defa, çıkardığı yasalarla cezalandırdığı
toplum kesimlerinden biri olarak gördüğü Türk mimar ve mühendislerinden
de bir intikam alma anlayışının değişik
bir örneğiydi. Ancak, seçime giden bu süreçte bu anlayışı
değerlendirebilmiş ve bu düşüncesinden vazgeçmiş
olması Türk mühendis ve mimarı açısından sevindiricidir.
Ancak, toplumumuzun büyük kesimleri, maalesef, dört buçuk yıllık
bu süre içinde çok büyük sıkıntılar yaşadı.
Özellikle son zamanlarda, ziraat odalarımızın, esnafımızın
yaşadığı sıkıntılar, onların çalışmalarını
etkileyecek şekilde çıkarılmış olan düzenlemelerin
yarattığı olumsuzluklar, mutlaka, önümüzdeki süreçte
ilgilileri tarafından, yurttaşlarımız tarafından
değerlendirilecektir.
Ben, 13'üncü maddeyle ilgili değişiklik
önerisini veren arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, kabul
eden Meclisimize de teşekkür ediyorum.
Böylesi tuzak yasaların bir
daha Meclisimize gelmemesi dileğiyle, bu duygu ve düşüncelerle
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzunbay.
Madde üzerinde AK Parti Grubu
adına Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili, söz istemişlerdir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1225 sıra sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun Tasarısı'nın 14'üncü
maddesinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa, genel hatlarıyla, ülkemizde çalışmasına
müsaade edilecek olan yabancıların çalışma
şartlarını, çalışma koşullarını
ve bunların Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan bizim
insanlarımıza da verilen haklar seviyesine getirilip
getirilmemesiyle alakalı bir çalışmadır, bir yasal
düzenlemedir. Dolayısıyla muhalefete mensup arkadaşlarımın,
bu yasa çerçevesinde -gerçi 14'üncü maddesindeyiz- genelinden
başlamak üzere, 14'üncü maddesine kadar konuşmaların
tamamı 13'üncü madde üzerinde yapılmıştır,
13'üncü maddeye bütün arkadaşlarımız kilitlenmiş.
Hâlbuki muhalefete mensup arkadaşlarımız da biliyor
ki -Sayın Bakan da buradadır-
13'üncü maddede, muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın
da talep ettiği şekilde bir önerge verileceği, bu yasa
burada görüşülmeye başlamadan önce de üzerinde mutabakata
varılmış bir konuydu. Yani, arkadaşlarımızın
"Bilmiyoruz, haberimiz yok." demesi, doğrusunu isterseniz,
biraz ortada ve askıda kalan bir ifadedir. Buna katılmamız
mümkün değil. Elbette ki eleştiri olacaktır, önemli bir
yasa görüşüyoruz. Bununla ilgili, arkadaşlarımız,
endişeleri varsa bunları dile getirecektir, talepleri
varsa bunları söyleyecektir, iyi bulduğu taraf varsa onlarla
ilgili de takdirlerini ifade edecektir. Netice itibarıyla
önemli bir yasa görüşülüyor, herkesin aynı şeyi söylemesini,
aynı şeyi düşünmesini beklememiz de mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, bakın,
biz Türkiye Büyük Millet Meclisinde birçok önemli yasa görüşürken,
hep, arkadaşlarımız "Ya bunun mütekabiliyeti
var mı? Bunun mütekabiliyeti var mı? Bizim başkaları
için vermiş olduğumuz bu haklardan bizim vatandaşlarımız
da o ülkelerde, bulundukları ülkelerde, yani Türkiye sınırları
dışında, bu yasanın içerisine giren ülkelerde aynı
haklardan faydalanıyor mu?" bunu soruyorlardı. Mesela,
Vakıflar Yasası'nı çıkartırken çok konuşulan
bir şeydi. Yine, bazı yasalarda da bunlar, "mütekabiliyet,
mütekabiliyet, mütekabiliyet" diye ısrarla gündeme getiriliyordu.
Değerli arkadaşlar, bu
yasayla ilgili eleştirilerimiz olabilir, buna saygı duyarım,
ama unutmayın ki, bu yasanın sağlamış olduğu
imkânlardan, ülkemiz dışındaki yaklaşık 6 milyon
vatandaşımız faydalanmaktadır. Eğer ülke
dışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
bu haklardan faydalanmasını istemiyorsak, o zaman burada
farklı şeyler söyleyebiliriz. Biz, sadece, burada, yabancıların
çalışma izinlerini ve müsaadelerini, şartlarını
yeniden düzenlemiyoruz. Bununla beraber, millî sınırlarımızın dışında, Avrupa'da ve diğer
ülkelerde, özellikle de Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan
yaklaşık 5 milyon insanımızın çalışma
hayatlarını da bir bakıma bu yasayla teminat altına
alıyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, böyle bir ilişki nasıl kuruyorsunuz?
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin... Müsaade edin... Bakın, bir ilişki var mı, yok mu?
HALUK KOÇ (Samsun) - Yani, yapmayın...
EYÜP FATSA (Devamla) - Deniliyor
ki: "Efendim, yabancı gelecek, burada, yerli veya yabancı
şirketlerde çalışacak." Şartları var,
şartları var. Yani, her gelen, ben de burada çalışmak
istiyorum, ben de Türkiye'ye gidip çalışmak istiyorum gibi,
böyle çantasını alıp gelenlere ne bu çalışma
izni verilecektir ne de bunlarla ilgili, bu yasanın ifade edeceği
veya onlara sağlayabileceği bir hak yoktur.
Bakın, bizim, yurt dışında
yaklaşık 100 bin işverenimiz var, Türkiye sınırları
dışarısında. -Değerli arkadaşlar, 100 bine
yakın, belki daha fazla, sayıyı belki yanlış
ifade etmiş olabilirim, ama 100 binden az değil- özellikle
Avrupa Birliği ülkelerinde. Bakın, bu insanlar, bu işverenlerimiz,
bu müteşebbis insanlarımız, aynı şekilde, gelip,
iş koluna göre, ihtiyaç duyduğu elemanı -teknik eleman,
vasıflı, vasıfsız, neyse- Türkiye'den alıp,
işinin olduğu ülkeye götürebiliyor; ona iş müsaadesi
alabiliyor; ona oturum alabiliyor. Bizim insanlarımız da
bundan faydalanıyor. Onlar için, yani, bizim insanlarımızın
buradan götürdüğü teknik veya vasıflı, vasıfsız
iş gücüyle alakalı hangi şartlar geçerliyse, bugün burada
görüşmüş olduğumuz yasanın içeriğinde de, gerek
yerli gerek yabancı, Türkiye'de yatırım yapmış
olan firmalar ve kuruluşlarla alakalı, onların getirip
çalıştırmak istediği elemanlarla ilgili, iş
gücüyle alakalı da aynı şeyler geçerlidir.
Bakın, değerli arkadaşlar,
Avrupa Birliği üyesi ülkelerde çalışan vatandaşlarımıza
1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, yani, Avrupa
Birliğinin Ortaklık Konseyi Kararları uygulanmaktadır.
Buna göre, bir yıllık çalışma izni, aynı
işveren yanında üç yıla kadar veya iki yıl daha
uzatma imkânı vardır. Bu, bizim oradaki müteşebbislerimizin
veya başka firmaların Türkiye'den götüreceği iş
gücüyle alakalı, çalıştıracağı elemanla
alakalı koyulmuş ölçülerdir. "Üç yıllık çalışma
sonunda, aynı meslekte dilediği işveren yanında
çalışma hakkına da sahiptir" diyor. Dört yıllık
çalışmadan sonra herhangi bir işte serbestçe çalışma
hakkı tanınmaktadır, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde
çalışma izni verilen, uygulanan kriterler 4817 sayılı
Kanun'un uygulanmaya başlamasıyla birlikte bizim ülkemizde
de uygulanacaktır. Yani, zaten bizim yurt dışında
çalışan insanlarımıza aynı zamanda, yurt
dışındaki müteşebbislerimize -ki, sayısını
biraz önce söyledim, 100 binin üzerindedir, yüz binleri aşan insan
çalıştırmaktadır- bir çoğunu, mühendisini,
teknik elemanını, ara elemanını, vasıflı
elemanını buradan götürmek suretiyle onlara iş müsaadesi,
oturma izni oralarda veriliyor. Dolayısıyla, bizim kendimiz
için istediğimizi, şimdi bu hakları bize verenler, bizim
insanlarımıza verenler diyor ki: "Mütekabiliyet
esastır. Sen de, şayet senin ülkende benim yatırımcım
varsa, bir müteşebbisim varsa veya senin ülkende yerli firmalar
benim ülkemdeki bir elemana ihtiyaç duyarsa, siz de bu hakları
bizim vatandaşlarımıza verin."
Arkadaşlar, kimseye peşkeş
çekilen bir şey yoktur. Kimseye peşkeş çekilen bir
şey yoktur. Kimsenin alın terine, emeğine, iş ve istihdam
imkânının önüne çekilen bir set de yoktur, set de yoktur.
Eğer, biz buna direnirsek
Yani, ben, arkadaşları,
doğrusunu istersen anlayamadım, sanki aynı galakside
yaşamıyoruz, aynı galakside yaşamıyoruz.
Bakın, bizim insanımızın
ihtiyacı, yurt dışındaki insanlarımızın
bu konudaki ihtiyacı, bizim yabancıya duyduğumuz ihtiyaçtan
çok daha fazladır. Kendi insanlarımızın yurt
dışına çıkışlarının da bir noktada
önünü kesmiş oluruz. Dolayısıyla, eleştiri olabilir,
ama, lütfen, bunları konuşurken, bunların karşılıklı
mütekabiliyet üzerine yapıldığını, bizim
insanlarımızın da bu haklardan, bulundukları ülkelerde,
oradaki imkânlardan, yasal mevzuattan faydalandığını,
aynı haklara sahip olduğunu bilelim. Kaldı ki, emsalleriyle
mukayese ettiğimiz zaman, bizim diğer ülkelere göre yurt
dışında yaşayan ve çalışan çok sayıda,
daha çok sayıda insanımızın olduğunu, bir
noktada onların hakkını da bununla beraber güvence
altına aldığımızı da unutmamamız gerekir
diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen
toparlayın.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Doğrusunu
isterseniz, arkadaşlarımız bu konuyu ifade ederken
veya bu konularla ilgili düşüncelerini aktarırken, böyle
gerçeklerden uzak, gerçekleri yansıtmayan, varsayımlara
dayalı görüşlerle, hem kendimizi hem de kamuoyunu yanıltacak
beyanlardan kaçması lazım, kaçmamız lazım.
Değerli arkadaşlar, yani,
bunun kriterleri, Türkiye'de çalıştırılacak
iş gücüyle alakalı kriterler de var, bunlar konmuş. Zamanım
herhâlde yetecektir bunları ifade etmeye.
Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanunun, 14'üncü maddesinde yer alan ret
gerekçelerinde mevcut olup olmadığı -yani, 14'üncü
maddeyi görüşüyoruz- yani, "izin isteyen, çalışma
izni isteyen insanın şu 14'üncü maddedeki şartları
taşıyıp taşımadığına bakılır"
diyor; madde de, 14 olduğu için söylüyorum.
Yine, "Türkiye İş Kurumuna
kayıtlı işsizler meslek itibarıyla değerlendirilmekte,
yabancının yapacağı iş ve meslekte coğrafi
alanlar dikkate alınarak işsiz bulunması hâlinde talep
reddedilmektedir. Aynı işi yapacak bizde bir eleman varsa
yabancının talebi reddedilecektir" diyor.
Yine, Türk vatandaşı yerine
yabancı istihdamının gerekçesinin haklılığı
araştırılacak. Yani, ben yabancıyı hangi gerekçeyle
çalıştıracağım, yani, "Bunun bir haklı
gerekçesi olması lazım." diyor.
"Yabancının çalışmasının
firmaya ve ülkemize sağlayacağı katma değer olsun."
diyor. Yani, sadece çalışmasın, bize ilave bir katma
değer de sağlasın.
"Yabancının mesleki
yeterliliği ile firmanın fiilî iştigal konusunun uyumu
lazım." diyor.
"Ödeneceği beyan edilen
ücretin ulusal mevzuatımıza, asgari ücretin altında
olup olmadığı ve talepte bulunulan işin ifasıyla
uyumlu olup olmadığına bakmak lazım." diyor.
"Yabancının akademik,
mesleki yeterliliğinin talepte bulunulan iş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Başkan, son cümlem.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla) -
iş için
yeterli olup olmadığı ile yabancının referans
ile bonservisine bakılır." diyor. Yani, gerçekten, bu
vasıfta bir insan mı, değil mi buna bakılır, diyor.
"Yabancının daha önceki
çalışmalarının ulusal ve uluslararası mevzuata
uygunluğuna bakılır." diyor.
"Çalışma izni talep
edenin, çalışma izni taleplerine ilişkin olarak ilgili
mercilerin görüşleri, ilgili kurum ve kuruluşlardan istenilen
görüşler yaklaşık bir aylık süre içerisinde değerlendirilir."
diyor.
"Çalışma izni talebinde
bulunulan süreye bakılır." diyor.
"Yabancının daha önceki
çalışmalarındaki iş arzına yönelik istikrar
ve verimliliğine bakılır. Firmanın mali yapısının
üçüncü şahısları çalıştırmaya uygun olup
olmadığına bakılır. Dolayısıyla,
firmada hâlen çalışan toplam Türk ve yabancı personel
sayısına bakılır. Firmanın sermaye yapısı,
son yıl cirosu, ihracat ve ithalat rakamlarına da bakılır."
diyor. Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bu arkadaşlarımızın
iddia ettiği gibi, çantasını alıp gelen herkesin
Türkiye'de iş bulup çalışabileceği bir imkân vermiyor.
Birçok kriterleri, ölçüleri de beraberinde getirmek suretiyle,
ama, "Öncelikli olarak, bu işleri yapabilecek Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı varsa, öncelik hakkı da onundur." diyor;
onundur.
Dolayısıyla, ben, arkadaşlarımın,
bir kere daha, bu konularla ilgili görüşlerini beyan ederken,
kamuoyunun yanlış anlayacağı ve yanlış
yönleneceği ifadelerden kaçınmalarını hassaten
istirham ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Aynı zamanda, karar yeter sayısı
arayacağım.
Elektronik cihazla oylama yapacağım.
Beş dakika süre veriyorum ve
oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- 7/3/1954 tarihli ve 6326
sayılı Petrol Kanununun 119 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 119- Petrol hakkı
sahipleri Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından verilen izinle yabancı idarî ve meslekî personel
ile uzman personel çalıştırabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Yücesan, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Yücesan.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın 15'inci maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere
söz almış bulunuyorum. Maddeyle ilgili konuşmama
başlamadan önce grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizin en büyük sorunlarından biri istihdam sorunudur. Ülke
genelinde bir araştırma yaparsak göreceğiz ki, her ailede
muhakkak bir işsiz bulunmaktadır. İş bulanlar ise
yoksulluk sınırının altında ücretlerle çalışmaktadırlar,
hayatlarını zorlukla idame ettirmektedirler. Halk AKP'yi
iktidar yaparken, kronikleşmiş olan sorunlara el atmasını,
bu sorunların en önemlilerinden biri olan işsizliğe
çözüm bulmasını ümit etmişti. AKP, iktidara gelir gelmez
işsizliğe çözüm olarak bazı söylemlerde bulundu. Bunu
hep beraber hatırlayalım değerli arkadaşlarım.
Hükûmet kurulurken Başbakan
Erdoğan tarafından açıklanan Acil Eylem Planı'nda
işsizlik sorununun duble yol yapımıyla çözüleceğini
vurgulamıştı, hatırlarsınız değerli
arkadaşlarım. Başbakan "Duble yol yapacağız
ve işsizliği aşacağız." demişti, hatırlayın.
Ancak, uygulamada duble yol yapımı bir fiyaskoya dönüşmüş,
Başbakan Erdoğan'ın sözleri lafta kalmıştı.
Yine hatırlayın değerli
arkadaşlarım, Başbakan Erdoğan "Her işveren
1 işçi alırsa Türkiye'de işsizlik sorunu çözülür."
diyerek, dünyada örneği olmayan bir öneride bulunmuştu.
İşsizlik sorununu özel sektöre
ihale eden Sayın Erdoğan'ın bu önerisini işverenler
ve kamuoyu gülerek karşılamıştı.
Yine hatırlayın değerli
arkadaşlarım, Başbakanın fikirlerinden biri de,
işsizlik sorununun komisyon kurarak çözülmesi yönündeydi.
Devlet Bakanı -o zamanki- Güldal Akşit'in koordinasyonunda,
istihdam geliştirilmesi ve işsizliğin önlenmesiyle
ilgili Koordinasyon Kurulu oluşturuldu. Bu Kurul, ilk ve son
toplantısını 2 Mart 2004 tarihinde yaptı. Kaldı
ki, tümüyle göstermelik olan bu komisyonun kurulmasını öngören
hiçbir yasal ve yönetsel altyapı da hâlâ daha yoktur.
Bu üç uygulama ve bu öneriler
AKP'nin, işsizlik sorununa ne denli ciddiyetten uzak baktığının
somut kanıtlarıdır değerli arkadaşlarım.
AKP işsizliği önleyemedi. İşsizlik hâlen ülkemizin
temel sorunu olmaya devam etmektedir. Hükûmet, "İşsizlik
oranı yüzde 9,9'a düşürülmüştür." demişti. Bu
iddiasına rağmen, Merkez Bankasının araştırması
işsizliğin yüzde 16,9'a çıktığını göstermektedir.
Aşırı işsizlik,
beraberinde, sosyal sorunları da yanında getirmektedir.
Yüksek düzeylere tırmanan işsizlik, yaygınlaşan
yoksulluk, toplumsal bunalıma dönüşmüştür. Vatandaşlar,
yeni mezun olan gençlerimiz, çocuklarımız, geleceğe
güvenle bakamamaktadırlar. Vatandaşlarımızın
yeni istihdam olanakları yaratılmamıştır değerli
arkadaşlarım. Çalışacak iş sahaları
özelleştirilmiş ve işçiler sokaklarda bırakılmıştır.
Hiçbir fabrika ve benzeri istihdam yaratacak yerler yapılmamıştır.
Millet, yoksulluk, işsizlik, çaresizlik ve umutsuzluk içinde
kıvranmaktadır. Kimse gününden mutlu değil, yarınına
da güvenle bakamıyor değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri
olarak vatandaşla iç içeyiz, onların sorunlarını
bizzat kendilerinden dinlemekteyiz. Geçen haftalar içerisinde,
partimizin görevlendirmesiyle Afyon, Uşak ve diğer illerde
görevli arkadaşlarla beraber halkla konuştuk. Görüldü
ki, esnaf dertli, işçi, memur ay sonunu getiremiyor, taksici
kan ağlıyor, çiftçi isyan noktasında, işsizlik had
safhada, sokaklar ve kahveler işsizlerle dolu. Halk, buna
rağmen, hâlâ daha bir şeyler beklemekte. "Yeter artık!"
diyorlar. Hepsi, artık, 22 Temmuz gününü, kendi sorunlarına
biçare kalan ve ilgilenmeyen AKP'ye gereken cevabı vermeyi sabırsızlıkla
beklemektedir değerli arkadaşlarım.
AKP, dört buçuk yıllık iktidarında
iyi bir sınav verememiştir, halkın hiçbir sorununa çözüm
getirmemiştir. Herkes dertli. Dün, gene Eskişehir'den muhtarlarımız,
bizzat Ankara'ya gelerek beni ziyaret etti, vatandaşların
nasıl zorluklar içerisinde olduğunu, çiftçinin, köylünün
dayanacak gücünün kalmadığını anlattılar.
Köylülerimizi rahatlatmak için, en azından, devlet tarafından
kamulaştırılan arazi bedellerinin ödenmesini istediklerini
belirttiler. Ben de, bu konuyla ilgili girişimlerde bulundum,
ancak, bakıyorsunuz ki, çeşitli yerlere telefon açmamıza
rağmen, hiçbir bakanlıktan cevap dahi alamadık. AKP,
Ofer'lerle, Unakıtan'ın oğluyla, şirketleriyle, Yasin
El Kadı'yla ilgilenmekten vatandaşların sorununa bakmaya
fırsat dahi bulamıyor değerli arkadaşlarım.
Buradan sesleniyorum değerli
arkadaşlarım: Bakanlara, Eskişehir'in Sivrihisar ilçesine
bağlı Yukarıkepen, Nasreddin Hoca, Mülkköy, Oğlakçı,
Koltan ve Demirci köyündeki vatandaşlar, istimlak edilen topraklarının
bedellerinin ödenmesini istemektedirler. Bunlar, sadaka istemiyorlar,
haklarını istiyorlar. Vatandaşlarımızı
mağdur etmekten derhâl vazgeçmeliyiz değerli arkadaşlarım.
Onlara haklarını vermeliyiz, onları gözetmeliyiz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; AKP, işsizliğin önlenmesine yönelik
herhangi ciddi hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Uyguladığı düşük döviz kuruyla ithalatı
teşvik etmiş, üretimin önünü kesmiştir. Üretimi artırmadan
ve bu artırımı yerli kaynaklara dayandırmadan
işsizlere iş bulmak imkânsızdır. İşsizliğin
bitirilmesinde yegâne çözüm üretimi artırmaktır, üretim
artınca iş imkânları da artar. Üreteceğiz ki, bu üretim
yapacaklara iş bulalım. Kısa vadeli çözümü uzun vadeli
çözümlere tercih etmektedirler. Bu son derece yanlıştır
değerli arkadaşlarım. Bu düşünceyle oluşturulan
politikalar, ülkemizin sorunlarının daha da derinleşmesine,
sosyal bunalımlar yaşanmasına yol açacak cinstendir
değerli arkadaşlarım.
AKP'nin uygulamalarından biri
de, yabancı doktorların ülkemizde çalışmasına
yönelikti. Tüm karşı çıkışlarımıza
rağmen, ülkemizde mezun olan doktorlar iş bulamazken, böyle
bir şeyin getirilmesinin yanlış olacağını
ifade etmemize rağmen, bu Kanun Meclisten geçti. Neyse ki, Sayın
Cumhurbaşkanının kanunu veto etmesi üzerine, AKP, sakıncalı
kanun tasarısından vazgeçti.
Hatırlarsınız,
Başbakan açıklamalarında "Bizim onlarca, binlerce
hastamız yurt dışına gidiyor. Hastalarımız
gideceğine, doktorlar buraya gelsin." demişti. Yurt
dışından getirilecek doktorlar buradaki altyapı
imkânlarıyla aynı uygulamayı yapabileceklerine hiç
bakılmadı. AKP şunu göz ardı etmişti: Türk doktorları
gerekli altyapının sağlanması durumunda yabancı
meslektaşından aşağı kalmaz, daha büyük başarılara
imza atabilecek bilgi ve birikimlere sahiptirler. Yurt dışında
başarıyla göğsümüzü kabartan doktorlarımız
bunun en önemli kanıtlarından biridir.
Cumhurbaşkanının vetosu
sanırım AKP'nin şunu anlamasını sağladı:
Hastalar yurt dışına Türk doktorlarının yetersizliğinden
değil, teknik imkânların eksikliğinden gitmektedirler.
Zaten altyapının yeterli olduğu durumlarda hastalarımız
yurt dışına gitmediği gibi, belli branşlarda
Türkiye'ye dışarıdan pek çok hasta geldiği de bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; iktidara ne için geldiğini unutarak çıkar
çevrelerinin iktidarı olmayı yeğleyen, halkı
unutan AKP'ye, herhâlde halkımız gereken cevabı verecektir.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak halka söz veriyoruz, çıkar
çevrelerinin değil, halkın iktidarı olacağız
değerli arkadaşlarım. CHP, işsizlik sorununu
aşmayı, herkese çalışma hakkını sağlamayı,
toplumsal barışın ve eşitlikçi refah toplumu anlayışının
temel koşulu olarak görmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yücesan,
lütfen toparlayınız.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
İstihdamın hızla artırılması ve işsizliğin
daha çok azaltılması için yeni istihdam alanları yaratılması
CHP'nin en acil hedefleridir. Halkın yine umutlanacağı,
geleceğe güvenle bakacağı günlerin yakın olduğunu
buradan müjdeliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yücesan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Aynı zamanda karar
yeter sayısını da arayacağım. Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16- 12/3/1982 tarihli ve 2634
sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 18 inci maddesinin
(a) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Belgeli işletmelerde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatkârlar çalıştırılabilir.
Ancak bu şekilde çalıştırılan yabancı personelin
miktarı toplam personelin % 10'unu geçemez. Bu tespit Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılır.
Bu oran Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
tarafından Bakanlığın talebi doğrultusunda
% 20'ye kadar artırılabilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Feridun Baloğlu, Antalya
Milletvekili.
Sayın Baloğlu buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar )
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce iki önerim olacak;
birincisi Sayın Bakana, müneccim olmadığım için,
bu maddeyle ilgili bir değişiklik önergesi olup olmadığını
bilemiyorum. Varsa öncelikle öğrenmek istiyorum, konuşmamı
ona göre düzenlemek istiyorum.
İkincisi, iktidar partisinin
grup yöneticilerine. Dışarıda, önemli bir maç var, milletvekillerinin
büyükçe bir bölümü maçı izliyor. O televizyonlardan birkaçını
buraya alalım, arkadaşların her oylamada içeri girip
çıkmaları zorluklar doğuruyor, bunu önlemiş oluruz.
Konuya geliyorum: Şimdi, bu
kanun tasarısının genel gerekçesiyle, getirdikleri
arasında çok açık bir çelişki var. Genel gerekçenin giriş
bölümünde, çok açık bir övünmenin izleri görülüyor. Burada,
4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun'un övgüsü yapılıyor,
şu söyleniyor, deniyor ki, bu Yasa'yla, yani, 4817'yle, dört sene
önce, bu Yasa'nın kabulüyle, şu sonuçlar sağlandı:
Vasıflı yabancı çalıştırılması
imkânları getirildi.
Uluslararası taahhütlerimiz
karşılandı.
Ülkemiz, kaçak yabancılar
açısından hedef ülke olmaktan kurtarıldı.
İşverenler açısından
haksız bir rekabet unsuru olan ucuz iş gücü engellendi.
Yabancılar, sosyal güvenlik
şemsiyesi altına alındı. Ayrıca, sigorta
prim ve vergi kayıpları önlendi.
Devam ediyor bu övünme faslı:
Türk vatandaşı istihdamında
artış sağlandı.
Aslında, gerekçenin bu bölümü
bile günlerce tartışılsa -Sayın Bakanın bütün
tepkisine rağmen tartışılmalıdır ayrıca-
mizah romanlarına konu oluşturacak kadar bir içerik
oluşturuyor. Yani, biz, 4817 sayılı Yasa ile Türk vatandaşı
istihdamında artış sağlamışız kaçak
işçiyi önleyerek.
Bütün bu gerekçelerin üzerine,
bugün bu yapılan değişikliklerin nedeni ise açıklanamıyor.
Eğer, gerçekten, bu düzenleme çok doğru, haklı bir düzenleme
ise bugün niye kolaylaştırıcı önlemler getiriyoruz?
Yani, o kadar büyük başarılar kazandık ki bu 4817'yle bu
başarılar karşısında, bizim bile bu kadar çok
başarı kazanmamız doğru değildir diye düşünen
iktidar, bir geri adım atıyor, yumuşatıyor, bir
şeyler yapmaya çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, tercih gayet açıktır. Türk emek dünyası,
uluslararası emek dünyasının ucuz iş gücüyle terbiye
edilmeye çalışılıyor. Bu, tipik bir kapitalist
tercihtir. Bu, iktidarınızın tercihidir. Buraya gelip,
işçiye verdiğiniz haklardan, fakir fukara, garip gurebadan
bahsederek, önümüze ve halkın önüne sunmaya çalıştığınız
görüntü ile yaptıklarınız hiçbir zaman bağdaşmadı.
Dün de bağdaşmadı, bugün de bağdaşmadı.
4817'nin ilk çıktığı dört yıl öncesinden başlayarak
bugüne kadar geçen süreçte, AKP İktidarı hep emek karşıtı
bir tavır takındı. Şimdi, bunu, bugün taçlandırıyorsunuz
bu yasayla. Sayın Bakan da eleştiriler karşısında
"Hiç mi iyi şey yapmadık?" diyor. Bu, aslında,
AKP İktidarının tipik bir savunma refleksi. Muhalefetin
her eleştirisi karşısında şu söyleniyor:
"Hiç mi iyi bir şey yapmadık?" Ee, elbette iyi bir
şey yaptınız. Yani, bu sıralar bomboş olsa, devlet
aygıtı bürokrasiyle yürüse, gene bir şeyler yapılacaktır.
Hayatın doğal bir akışı var, o akışla
iyi şeyler yapılacaktır; bu bir. İki, muhalefetin
görevi eleştirmektir. Biz gördüklerimizi düzeltmeye, o gördüklerimizin
nasıl düzeltilebileceğini söylemeye çalışıyoruz.
İktidarın övünmeye ilişkin bölümünü zaten yeteri kadar
AKP grup sözcüleri karşılıyorlar. Bizim onlara katkıda
bulunmak gibi mecburiyetimiz yok.
Değerli milletvekilleri, bu
yasanın 16'ncı maddesine gelmeden önce -ki, aslında genel
gerekçe 16'ncı maddenin de temelini oluşturuyor- Sayın
Bakanın bir süre önce bu kürsüde yaptığı konuşmanın
bir bölümünde ilgimi çeken bir bölümü bir kez daha zabıtlara
geçirmeye çalışıyorum. Sayın Bakan "Devlet
yılda 50 bin kişilik istihdam yaratıyor. Bu, sınırlı
bir istihdamdır. Bunun sonucunda da, bu tür, bu yasanın düzenlemesini
gerektirdiği özellikler ortaya çıkıyor." diyor.
Şimdi, şunu anlayamıyorum:
Sayın Bakanın devletin istihdam yaratmadaki sınırlılığını,
eksikliğini eleştirme hakkı var mıdır? Bu
Hükûmetin tercihi açıktır. Bu Hükûmet, AKP İktidarı
kamu yatırımlarına son vermiştir geniş çapta.
Türkiye'de en az yatırım yapan iktidardır bu iktidar;
bir başarısı vardır, memur maaşlarını
ödüyor şimdilik, az da olsa onu yapıyor, ama, ciddi hiçbir kamu
yatırımı yapılmamıştır bu AKP İktidarı
döneminde arkadaşlar. Sayın Bakan da bunu kabul ediyor, diyor
ki: "Biz 50 bin kişiye, yılda, iş alanı açabiliyoruz."
Niye öyle oluyor? Çünkü, ne kadar kamu işletmesi varsa bunları
ranta dönüştürdünüz arkadaşlar. Bütün KİT'leri, ona
benzer bütün kamu işletmelerini, önce iyi işletmediniz,
sonra pazarladınız. Bu, tipik bir kapitalist anlayıştır.
Türkiye'yi tehdit eden anlayışın, her şeyi özel teşebbüse
devretme, devleti ekonomiden ve Türkiye'den tecrit etme anlayışının
doğal bir sonucudur.
Ben kendi seçim bölgemden örnek
vermek istiyorum, Antalya'dan. Antalya'da AKP İktidarı döneminde
hiçbir yeni iş yeri açılmamıştır arkadaşlar,
hiçbir tezgâh kurulmamıştır, bir tek fabrika yoktur.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Antalya'nın
çehresi değişti.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Antalya'nın çehresi değil, sizin çehreniz değişti.
İlk seçimde göreceksiniz, Antalya'da sonuçları alınca,
çehreleriniz öyle bir değişecek ki sizin.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) -Tanıyamazsın
BAŞKAN - Sayın Öksüz, lütfen,
müdahale etmeyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar
Tamam, laf atsınlar, Antalya'da atamazlar,
burada atsınlar. Antalya'ya gelemiyorlar çünkü, burada konuşsunlar.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- CHP'nin çivisi yok, yatırımı yok.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi size öyle bir çivi gösteririm ki şaşkına
dönersiniz.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Yaa!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Yani, çivinin ne olduğunu bir gösterirsem
şaşkına dönersiniz, yapmayın! Çivinin âlâsı
var bizde.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Bir çivi çakmadınız, çaktığınız kazıkları
gösterin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, göstereceğim çiviyi. (AKP sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan, ben mi konuşacağım,
onlar mı konuşacak? Hayır, onlar konuşacaksa ben
gideyim.
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
siz, lütfen, Genel Kurula hitap edin.
Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Hatibe müdahale etmeyelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, o çivi konusunu dışarıda
da gösterebilirim, burada gösterebilirim. Yani, ama, bunu bu kadar
uzatmanız, bu çiviyi
Anlamıyorum ya! Yapmayın ya!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- O çivi bir yerine batar.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Tamam, neyse, sizin yeteri kadar çivi görmediğiniz
anlaşılıyor, size bir güneyli çivisi gösteririz Antalya'ya
gelirseniz. Osman Akman çok iyi bilir o çivinin niteliğini.
Şimdi, arkadaşlar, konuya
geliyorum. Antalya'ya AKP İktidarı hiçbir ciddi kamu yatırımı
yapmamıştır. (AKP sıralarından gürültüler)
Bir tanesini yapmıştır
AHMET YENİ (Samsun) - Doğru!
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Havaalanı...
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bir tanesini yapmıştır, söyleyeyim. Devlet
Hastanesini yapmıştır, onu da defalarca kutladım,
beğendiğimi söyledim. O da niye yapıldı? Daha önceki
(AKP sıralarından gürültüler)
Bir dakika, iş yerinden bahsediyoruz
biz. Hangi fabrikayı açtınız Antalya'ya siz? Antalya'ya
açtığınız bir tek fabrika var mı Sayın Badazlı?
Siz bana Antalya'da bir tek fabrika gösterin. (AKP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Öksüz
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Değişti,
değişti, sen de değiş!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, kapattığınız fabrikaları sayayım
mı? Bakın ne kadar çılgınlaştınız. Kapattığınız
fabrikaları sayayım size, kapattığınız
fabrikaları.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kamu
yatırımı, kamu
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Dokumayı, Pili, iplik fabrikasını, ANTBİRLİK
arazisini, hepsini özel teşebbüse peşkeş çektiniz,
ucuza verdiniz, Antalya'yı sattınız. Antalya'ya yaptığınız
tek şey, yerin altında iki tane alt geçit yapmaktır, hepsi
budur. Yaptığınız tek şey budur. Güle güle! Hepsi
bu. O yüzden, bu öfkeyle, Başbakanınızın oraya bir
cami avlusunda onarılan musluğu bile açmaya gelerek yapmaya
çalıştığı propagandaların ne kadar etkisizleştiğini
gördüğünüz için çılgına dönmenizi anlayışla
karşılıyorum. Bunu yapacaksınız tabii. Ama,
bu konuşmaları Antalya'da yapamazsınız. Başbakanınız
Antalya'ya geldiği zaman 600 polis tarafından korunuyor
arkadaşlar. Bir de 600 kişi dinliyor kendisini. Hepsi bu
işte; 600 polis, 600 dinleyici. (AK Parti sıralarından
"At, at, salla!" sesi)
Neyse, gelelim şuna. Sizin iktidarınız,
işsiz vatan evlatlarının, milyonlarca çaresiz gencin
gözyaşları içinde boğulacaktır. İki ayınız
kaldı. Çünkü, siz hiçbir kamu yatırımı yapmıyorsunuz,
hiçbir yeni iş alanı açmıyorsunuz, emeğe değer
vermiyorsunuz. Ama, çok iyi övünüyorsunuz, müthiş övünüyorsunuz.
Cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en çok övünen iktidarısınız.
Size madalya takacak patronlar, bu övünme şampiyonluğunuz
nedeniyle! Onu takacaklar.
Hangi çalışma alanını
açtınız? Bir söyleyin bana. Siz bana söyleyin: Türkiye'de
hangi fabrikayı getirdiniz de açtınız, tezgâhlar
işledi?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Havaalanı
Havaalanı
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Antalya
fabrikatör dolu.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen oturur musunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, bu ne saygısızlık?
BAŞKAN - Sayın Badazlı
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bu nedir? Benim dibimden geçiyor. Ben de oraya gideyim
mi?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baloğlu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Oraya gideyim mi Sayın Başkan?
BAŞKAN -Sayın Baloğlu,
lütfen
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ayıp ya! (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Böyle bir uygulama
var mı?
BAŞKAN - Lütfen Sayın Öksüz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Böyle bir tarz var mı? Benim kulağımın
dibinden girip böyle konuşma hakkı var mı Sayın
Başkan? Uyarmıyorsunuz efendim. Böyle şey olur mu? Benim
yanımdan geçiyor. Bari masanın üstünden geçsin!
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, olur mu bu, böyle bir şey olur mu Sayın Başkan?
(AK Parti sıralarından "Geçer de" sesi) Geçsin de
bak ne oluyor Antalya'da sonra. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Hem dokunulmazlıklar kalksın diyorsunuz hem de
BAŞKAN - Sayın Anbarcıoğlu
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Hangi fabrikayı
açtınız?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ayıp ama bu ya! Sayın Başkan, ara verin. Ben konuşma
şeyimi kaybettim. Böyle şey olur mu? Benim yanımdan geçiyor
birisi, buradan laf atıyor bana. Böyle bir görüşme yöntemi
var mı? Yapmayın yani. Böyle bir yöntem varsa devam edelim
efendim.
NAİL KAMACI (Antalya) - Böyle
bir usul yok Sayın Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) - Hâlâ geçmişi
konuşuyorsunuz. Arkadaş, Rusya bile bıraktı.
BAŞKAN - Sayın Yeni, lütfen
Sayın Baloğlu, buyurun.
NAİL KAMACI (Antalya) - Yani,
bütün şeyini bozdu, olayın akışını bozdu.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sayın Baloğlu, duruşunuzu bozmayın.
Böyle çok güzel!
BAŞKAN - Sayın Baloğlu,
buyurur musunuz.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Ağabey konuş, ben geliyorum yanına!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, ekliyor musunuz dört dakikamı?
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Baloğlu,
devam edin siz konuşmanıza.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, konuşmamın dört dakikası
fiilî müdahalelerle önlendi. Bunu zapta geçiriyorum. Ama, yani,
iş fiilî müdahalelerin önlenme aşamasına gelecekse,
sayı azlığımıza rağmen zaman zaman gerçekleştirebiliriz,
öyle bir kural varsa.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, tekrar ediyorum: Burada, sayısal
çoğunluğa dayanıp bizim konuşma hakkımıza
yönelik fiilî müdahaleler olacaksa, bir dahaki dönemde de farklı
müdahaleler olur, kimseyi önleyemezsiniz o zaman. Bakın, benim
konuşmam engellendi burada.
Ben konuşmuyorum Sayın
Başkan. Sizin bu tavrınızı ve AKP Grubunun düşünce
özgürlüğüne, fikir açıklama özgürlüğüne yönelik bu
tavrını protesto ediyorum ve kürsüyü terk ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Baloğlu
Sayın milletvekilleri, lütfen
Teşekkür ediyorum Sayın
Baloğlu.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1225 sıra
sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri
Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı'nın çerçeve 16 ncı
maddesi ile değiştirilen 2634 sayılı Turizmi
Teşvik Kanununun 18 inci maddesinin (a) fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Mustafa
Dündar Zülfü Demirbağ
Ordu Bursa Elâzığ
Alaettin
Güven Afif Demirkıran
Kütahya Batman
"a) Belgeli işletmelerde
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından
verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatkârlar çalıştırılabilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) - Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
EYÜP FATSA (Ordu) - Gerekçe, Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Ülkemizdeki turizm faaliyetlerinin
teşvik edilmesi ve turizm sektöründe kaçak yabancı istihdamının
önlenmesi ve diğer sektörlerde benzer bir kota uygulaması
bulunmaması nedeniyle gerekli uyumun sağlanması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili, söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de bugün çalışanların bir profiline bakalım.
Kamu istihdam yaratmadı; öyle diyorsunuz. Peki, özel sektörün
yarattığı istihdama bakalım. Değerli milletvekilleri,
özel sektörün ve kamunun önemli bir kısmında yaratılan
istihdamın önemli bir kısmı -bakın buna- taşeron
firmalara ihale edilen -altını çiziyorum- ve asgari ücretten,
firmalara ihale edilen, firmaların da içinden gerekli kârlarını
alıp, işçiye ödedikleri parayı dikkate alalım arkadaşlarım.
Yani demek ki, Türkiye'de yaratılan istihdamın, -bunlar
işsiz gözüküyor, yani, çalışıyor gözüküyor- çalışanların
ne kadarı taşeron firmalara ihale edilmiştir -bunların
hepsi kayıtlarda iş sahibi gözüküyor- ve bunlar ne kadar
para alıyorlar?
Değerli arkadaşlarım,
toplumun bir acı tarafıdır, yarasıdır bu. Evine
ekmek götürmek için taşeron şirketlerde her gün iş arayan
yüz binlerce insan var. Eğer, bu insanlar ayda aldığı
350 milyon, eline geçen para bugünkü parayla 350 lira, 350 lirayla
bu insanlar eğer çalışıyor diyorsak, ben sizin vicdanınıza
bırakıyorum. Bu, toplumun bir gerçeği. Hele bazı
işler var ki, ebe, hemşire, sağlık memuru, röntgen
teknisyeni; bunlar bile ihale ediliyor.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Röntgen teknisyenlerinin yüzde 20'si kanserden öldü.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu insanlar bile taşeron şirketlerde asgari
ücretle ihale ediliyor ve bu parayla çalıştırıyorlar.
Türkiye'de eğer "350 liraya iş buldu, çalışıyor."
Diyorsak, ben sizin vicdanlarınıza bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
demin Sayın Bakanım dedi ki: "Türk işçileri de yurt
dışında çalışmıyor mu?" Sayın Bakanım,
Türk işçilerinin yurt dışında hangi koşullarda
nasıl çalıştığını hepimiz yıllardır
çok iyi biliyoruz.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Doktorlar çalışıyor
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yurt dışında çalışan Türk işçilerinin,
onların Türk işçisine ihtiyacı olduğu için, ucuz
istihdam yarattığı için yıllar yılı çalıştırdılar.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- NASA'da çalışan bilim adamımız var mı?
BAŞKAN - Sayın Bilen
Sayın
Bilen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bırakın böyle ucuz kahramanlıkları.
Ben gurur duyarım dünyanın her tarafında
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen, Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı konuşmayalım
Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) -
bizim insanlarımızın çalışmasından
gurur duyarım. Ama, geçen hafta "Tüm çocuklarımıza,
tüm üniversiteli çocuklarımıza lisan öğretelim, dünyanın
her tarafına gönderelim." deyince "Hayır." dediniz.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Demeyiz, demeyiz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Kim gidecek kim, lisan öğretmediğin insanlar?
Yani, çok, böyle, azınlığı
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Dışardan beyin göçü
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Gurur duyarım ben Beyefendi.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bir ülkede ulusal iş gücünü ve istihdamı, bunu
bir ülkenin temel sorunu olarak görmeyip, sadece "Onlar nasıl
olsa bir ekmek buldular, kaderine terk edilmiş, nerede buluyorsa
buluyor." şeklinde böyle bir politika olmadığı
zaman, yarın bu toplumun, çalışanların bugün yüzde
30'u, iki sene sonra yüzde 50'si asgari ücrete talim edecek. Ha, gelin,
burada özel sektörün
Siz enerjiyi, siz akaryakıtı dünyadaki
fiyatların çok üstünde eğer Türkiye'deki özel sektöre satarsanız,
ha, bu insanlara çok kızmayın. Gelin, ulusal istihdamı,
ulusal meseleleri ayrı bir teşvik konusu yapalım, kendi
insanımızı koruyalım.
Şimdi, yurt dışından
Türkiye'de iş alan müteahhitler diyor ki: "Ben şunları
şunları getiriyorum." Bunlara ödediği
Hatta, turizm
sektöründe, Türkiye'deki bir sürü otel, yabancı zincirlerin
elinde. Bu zincirler, bu otellere işletmecilik yaparken -yani,
kârdan pay alıyorlar arkadaşlar- "ben şu 5 kişiyi
getiririm" diyor, mecbur koyuyor. Türk turizmcisi mecbur oluyor.
"Bir tane genel müdür getiririm" diyor, 15 bin dolar. Bir tane
şunu getiririm, bir tane şunu getiririm
Bu şartla getiriyor,
bu şartları koyuyor. Peki, Türkiye'de bu işi yapabilecek,
Türkiye'de bu işin alternatifi insanlar yok mu? Bunlar da, ha,
siz, eğer, yabancı yatırımcıya, burada, Türk
insanına, Türk çalışanına, Türkiye'de işçi
çalıştıran insana, belli teşvikleri -devletin cebinden
demiyorum- yabancı yerine yerliyi, yabancıya yerliyi
tercih ettirecek belli ayrıcalıklar getirmediğiniz
sürece, Türkiye'de iş gücünü koruyamazsınız arkadaşlar
gerek teknik eleman gerekse diğerlerinde. Eğer biz bunu yapmazsak,
siz
Teşvik Kanunu geldi arkadaşlar, Teşvik Kanunu. Vicdanınıza soruyorum: Yasak
savıcı bir Teşvik Kanunu, üç beş il dışında
-o da Adana'dan Osmaniye'ye, Antep'ten Adıyaman'a, Denizli'den Aydın'a,
Uşak'a kaydı- hiç yeni bir istihdam yaratmadı. Bu
Teşvik Kanunu, özellikle Doğu ve Güneydoğu'da istihdam
yaratılmak içindi. Buradaki arkadaşlarım, hatırlıyorum,
o gün, otuz altı il çıktığı gün, diğer iller
teşvik kapsamına girmediği için, burada, sanki ağlar
hâle geldiler. Ben de dedim ki: "Değerli milletvekilleri,
sakın üzülmeyin. Çünkü, sizin ilinize bir şey getirmeyecek."
Soruyorum, ilk otuz altı ile soruyorum. Değerli milletvekilleri,
günlerce burada teşvik çıktı diye bayram ettiniz. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Ben, aynen söyleyeyim Sayın
Başkanım, aynen söylüyorum: Eskiden taşeron şirketlere
ihale edilen, taşeron şirketlerde çalıştırılanlar
kayıtlı sisteme geçti. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Canikli,
lütfen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Zaten bunlar çalışıyorlardı. Malatya
örneğini saymayın, bakın, üç beş il dedim. Malatya,
Uşak belki, Osmaniye, belki Afyon
Yani, beş ili geçmez arkadaşlar.
Düzce
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Daha ne istiyorsun,
kendi ilin
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır
Mesele benim ilim değil kardeşim. Mesele
benim ilim değil
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Siz, eğer, buna, teşvike bir sosyal olay olarak
bakmıyorsanız ve tüm illerin kalkınması olarak
bakmıyorsanız, siz, Hakkâri'de eğer bir tesis yapan insana,
yıllarca isterseniz vergi almayın buradan, teşvik
edin bunları; yirmi beş sene verin, otuz sene verin, alkışlayalım.
Zaten, burada bir şey üretmiyoruz. Eğer, bir sosyal yarayı
kapatacaksak, yirmi beş sene verin arkadaşlar. Ama, IMF'nin
talimatıyla, maalesef, maalesef
Bu verdiğiniz -önce otuz altı
ile, sonra işte kırk dokuz ile çıktı- ne işe yaradı?
Burada işvereni sigorta primiyle teşvik ettiniz.
Değerli milletvekilleri,
eğer
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Evet
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Buyur Halil Bey, bir şey mi söylüyorsun?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Bankacı olarak
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen
Sayın Aslanoğlu, lütfen
devam eder misiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) -
Doğru mu söylüyorsun?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Geleceğim, size cevap vereceğim biraz sonra,
ama, mahcup edeceğim sizi.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bu sistemde Türk insanını eğer üretime
doğru yöneltmezsek, yabancıyı teşvik eder hâle getirirsek
sistem kendiliğinden çöker.
Onun için, ben, bir kez daha bu kanunun
gözden geçirilmesini diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Orhan Sür, Balıkesir
Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Sür.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan yasanın 18'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine Meclisimiz, herhâlde, insan haklarına aykırı bir
uzun çalışma saatinin sonunda bir yasayı kabul etme
noktasına geldi. Biraz önce Sayın Bakanımız da burada,
bence, ilginç bir konuşma yaptı. O konuşmanın bazı
cümleleri gerçekten dikkatimi çekti.
Öncelikle, elbette, 2002 seçimlerinden
sonra iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, krizden
yeni çıkmış bir ülke ele aldı ve onu yönetmeye
başladı ve çok doğal olarak, böyle büyük bir krizde birçok
iş yeri çok sayıda insanı işten çıkarmıştı,
onlarca banka kapanmıştı, birçok iş yeri kapanmıştı.
Yeni bir şey üretilmedi, yeni fabrikalar kurulmadı, ama taban
yapan bir ekonomi, elbette, yavaş yavaş yükselmeye başladı
ve bunun sonucunda da o kapanan iş yerleri veya işçisini
azaltan iş yerleri eski güçlerine ulaşabilmek için işçilerini
geri almaya başladılar. Bunda Hükûmetin bir katkısı
yoktu.
Şimdi, rakamlar verildi. O rakamları,
elbette, her ortamda dinliyoruz. İşte, İstatistik Enstitümüzün
verdiği rakamlar
Aslında, onun da adını galiba biraz
değiştirmek gerekecek "AKP istatistik enstitüsü"
demek lazım. Çünkü, işe yarar sonuçlar verebilmek için, birkaç
defa, böyle, rakamlar değiştiriliyor o Enstitüde. Artık,
kamuoyunda, oradan açıklanan rakamlara pek güven falan da kalmadı.
Yani
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kurumları
yıpratmayın.
ORHAN SÜR (Devamla) - Kurumları
biz yıpratmıyoruz, kurumların içeriğiyle, kurumların
çalışma şekliyle uğraşarak, iktidar yıpratıyor.
Yani, biliyoruz ki, işte, enflasyon
üzerinde verdikleri rakamlar, işsizlik üzerindeki verdikleri
rakamlar çok çeşitli kurumlar tarafından zaten yalanlanıyor
ve bu rakamların yanlışlıkları da
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Lütfen doğruyu söyleyin!
ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır,
hiç onaylanan yok. Hangi
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Uluslararası kurumlar tarafından onaylanıyor.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu
ORHAN SÜR (Devamla) - Hayır
Ankara Ticaret Odası mı onaylıyor?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hayret bir şey!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen
ORHAN SÜR (Devamla) - İstanbul
Ticaret Odası mı? Hangi, kim onaylıyor bu rakamları?
Bu rakamları onaylayan yok, ama, kızmakta haklısınız
tabii, seçime gidiyoruz; şimdi, bunları anlatamayacaksınız
insanlara. Yani, bir olay var. Şimdi, size göre her şey çok güzel,
evet çok güzel; ama, çıkıyoruz sokağa, esnaf bağırıyor,
işçi bağırıyor, köylü bağırıyor, memur
bağırıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Size
bağırıyor!
ORHAN SÜR (Devamla) - Peki, bu kadar
insan bağırıyor da siz diyorsunuz ki: "Her şey
iyi." Peki, bu insanlar niye bağırıyor değerli
arkadaşlarım? Şimdi, bize bağırmıyorlar.
(AK Parti sıralarından gürültüler) Bize bağırmıyorlar.
Biz, o insanların içine çok rahatça girebiliyoruz. Biz, onlarla
çok rahat konuşabiliyoruz, ama, onlar o hesabı size soracaklar.
O verdiğiniz sözlerin hesabını size soracaklar.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Az
kaldı az
ORHAN SÜR (Devamla) - Gelin bakalım,
diyecekler, şu işsizlik ne oldu? Şu işsizliğin
ne olduğunu bize bir anlatın.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Az zaman
kaldı
ORHAN SÜR (Devamla) - Yani,
10,3'ten 9,9'a inmiş 2006'da. Acaba bugün ne? Gerçekten işsizlikle
yaşayan o aç kesime soralım. Yani o Fak-Fuk-Fon'un nasıl
çalıştırdığınızı biliyoruz. Bu
ülkede insanlar gerçekten işsiz değillerse, gerçekten ekmek
paralarını kazanabiliyorlarsa, torbalar dolusu, belediyeleriniz
niye yiyecek sepetleri gönderiyor o fakir insanlara? Yani, demek
ki, insanlarımıza iş olanağı sağlayamamışsınız.
Şimdi, bunlar işin bir tarafı.
İkinci bir tarafı daha var. Şimdi, bu bir Hükûmet tasarısı,
bir yıl önce görüşülen bir Hükûmet tasarısı. Hükûmet
tasarısı nasıl oluşuyor? Elbette bir mutfak çalışması
var, ciddi bir çalışma yapılıyor. Bürokratlar çalışıyor,
sonunda Bakanlar Kuruluna geliyor, Bakanlar Kurulunda görüşülüyor,
bütün Bakanlar bunun altına imza atıyor, Meclise havale
ediliyor ve Meclisteki ilgili komisyonlarda inceleniyor, ondan
sonra da Genel Kurulumuza iniyor.
Şimdi, bütün bu aşamalarda,
Hükûmetimiz, bu işlerle ilgili örgütlerin, bu işlerde çalışan
insanlarımızın, mühendislerin, mimarların odası
olan TMMOB'un hiçbir görüşünü dikkate almamış. O zaman
da bildirdiler. Bunun yanlış olduğunu, böyle bir uygulamanın
yanlış olduğunu TMMOB bildirmedi mi? TMMOB elbette ki,
Hükûmete, daha bu yasanın hazırlanışı aşamasında,
böyle bir düzenlemenin TMMOB için yanlış olduğunu ifade
etti, ama, bunu hazırlayan bürokratlara göre yanlış
değildi, Bakanlar Kurulunda yanlış değildi, komisyonlarda
sizin temsilcilerinize göre yanlış değildi. TMMOB'un
temsilcileri ve Cumhuriyet Halk Partisinin temsilcileri, uzunca
bir süre bunların yanlış olduğunu size anlatmaya
çalıştı, ama anlatamadı; Meclise bu şekilde
getirdiniz.
Şimdi, Sayın Bakanımızın
da rahatsız olmasına gerek yok. Bu kadar uzunca bir sürede
anlatamadığımız bir şeyi bu kadar kısa
sürede nasıl anladığınıza biz de şaşırdık
aslında, ama, anladığınız için teşekkür
ederiz, en azından bir yanlıştan dönülmüş oldu. Yani,
bu ülkede yaşayan yüz binlerce mühendisin, işsiz, geçinmeye
çalıştığı, iş bulamadığı,
iş aradığı, asgari ücretle çalışmaya razı
olduğu bir ortamda, yabancı mühendislere, mimarlara,
şehir plancılarına bu şekilde bir çalışma
izni verilmesinin yanlış olduğu bir gerçekti. Yani,
burada birkaç gün önce daha, on yedi tane üniversite açtık. Niye
açıyoruz bu üniversiteleri? Gençlerimizi, geleceğimiz
olan gençlerimizi eğitelim, onlara meslek verelim, onların
bir şeyler üretebilmesini sağlayalım diye. Üniversiteyi
açmışız, oradan gençlerimizi mezun etmişiz, ama,
o gençlerimizin çalışacakları alanlarda, bir bakıyoruz
ki, bir yasa getiriyorsunuz doktorlar var, bir yasa getiriyorsunuz
yabancı mühendisler var. Ee bizim çocuklarımız da,
işte 5 milyon tanesi yurt dışında çalışıyor...
Böyle bir mantık olabilir mi? Önce, biz, kendi ülkemizde kendi
insanımızı çalıştırmaya, kendi ülkemizde
kendi insanımızı istihdam etmeye çalışacağız.
Elbette, Almanya'ya bizim milyonlarca insanımız gitmiştir,
ama Almanya, bizim kara kaşımız kara gözümüz için bizi
istemedi ki; onlarda da işsizlik sorunu değil, çalıştıracak
eleman sıkıntısı vardı; gelin, dediler bize;
bize destek olun, bizim ekonomimiz ayağa kalksın, dediler.
Türk işçisi, Türk mühendisi, Türk çocuğu gitti, Almanya'da,
Fransa'da, Hollanda'da, Belçika'da çalıştı, onların
ekonomisini ayağa kaldırdı. Onlar talep etti, biz talep
etmedik. Biz, oraya illa gidelim demedik. Onlar talep etti, bizim
insanımız öyle gitti. Bu bir gerçek. Ama, bizim şu anda
böyle bir talebimiz var mı? Yani, bu ülkede yeteri kadar doktor
yok mu? Bu ülkede yeteri kadar mühendis yok mu?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Beyin göçü olmalı Türkiye'ye.
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, beyin
göçü olmalı. Evet, olmalı, ama bu şekilde tersine
Siz
tersine çeviriyorsunuz beyin göçünü.
BAŞKAN - Sayın Sür, bir saniye.
Sayın Bilen, muhalefeti konuşturmayalım
mı? Böyle bir hakkımız var mı Sayın Bilen?
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Hayır efendim, öyle bir iddiamız yok.
NAİL KAMACI (Antalya) - Her
gün böyle yapıyor.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri
Buyurun Sayın Sür.
ORHAN SÜR (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Şimdi, bunlar, elbette bir
hükûmet, bir devlet
Bir hukuk devletinde, o devletin sınırları
içinde çalışan yabancıların hangi koşullarla
çalışacaklarını düzenleyen yasalar elbette olmalıdır.
Yani, böyle bir yasa niye var, niye çıkarılıyor falan
iddiasında değiliz. Lütfen, yanlış yorumlamayın.
Çünkü, siz bizim söylediğimiz birçok sözcüğü hep yanlış
yorumluyorsunuz. Dün KEY hesaplarını burada görüşüyoruz.
Daha düzgün, vatandaşın, hak sahibinin daha iyi hakkını
alabilmesini savunduğumuz zaman "Siz bu paraların
ödenmesini istemiyor musunuz?" diyorsunuz. Yani, illa olayları
tersten göstermeye çalışıyorsunuz.
Biz, bugün bu yasayı burada
eleştirirken, böyle bir yasa çıkarmayın iddiasında
değiliz. Elbette, bir hukuk devletinde bu tip bir yasaya gereksinim
vardır. Elbette, bir hukuk devletinde, ben devletim diyorsan ve
hukukun üstünlüğünü savunuyorsan, yabancıların da
çalışmalarının kurallarının yasalarla
belirlenmesi lazım. Buna kimse itiraz edemez. Ama, bu yasayı
çıkarırken kendi insanını mağdur ediyorsan,
kendi vatandaşını mağdur ediyorsan, orada bir yanlışlık
var demektir. İşte, Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin,
bu yasanın 1'inci maddesinden itibaren bu kürsüye çıkarak
burada ifade etmeye çalıştıkları, burada söylemeye
çalıştıkları aslında bu. Elbette bu yasayı
çıkaralım, ama önce kendi insanımızın haklarını
savunalım. Kendi insanımızın yetmediği yerlerde,
elbette dışarıdan beyin göçü almalıyız, elbette
dışarıdan bilgimizi geliştirecek, onların
bilgi birikimlerinden, teknolojilerinden faydalanmalıyız,
ama önce kendi insanımızı korumalıyız diye
düşünüyoruz. Bizim burada, bu kürsüde ifade etmeye çalıştıklarımız
bunlar.
Öylesiyle böylesiyle, en
azından 13'üncü maddenin geri çekilmesiyle, 13'üncü maddede bu
değişikliğin yapılmasıyla, en azından
Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliğinin talepleri
doğrultusunda bir gelişme sağlandı. Bunun için de
ben bu gelişmeyi ve değişimi sağlayan Meclise teşekkür
ediyorum. İnanıyorum ki, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları
Birliği de bu konuda gerçekten teşekkür edecektir, ama ne
hikmettir bilmem, Hükûmetiniz döneminde, iktidarınız döneminde
bu mühendislerle biraz fazla uğraşıyorsunuz, bu mühendisleri,
gerçekten, biraz, böyle, sanki odaları yok etmeye çalışır
gibi bir tavır sergiliyorsunuz. Biliyorsunuz, bundan bir süre
önce de Mesleki Yeterlilik Kurumu Yasası diye bir yasa getirmiştiniz.
Orada da, neredeyse, mühendisleri, mimarları bir sınava
sokup ondan sonra mesleki yeterlilik verecektiniz, ama, bereket,
sonunda yine aklıselim galip geldi, ondan da vazgeçtiniz.
İşte, buraya geliyor, bu top buradan dönüyor, geri gidiyor,
ama, bu noktaya da gelmemeli. Bence, bu tip kuruluşların görüşleri
alınarak, yasalar hazırlanırken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sür, buyurun.
ORHAN SÜR (Devamla) -
tasarılar,
teklifler hazırlanırken, demokratik kitle örgütlerinin,
meslek odalarının, halkın da görüşü, katılımı
sağlanmalı ve ondan sonra, burada, bu tip tartışmalar
olmadan çok daha kısa sürelerde bu yasaların çıkabileceğine
inanıyorum.
Ben, yasanın ulusumuza hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir mesai süresi sonunda,
görüşülmekte olan kanun tasarısının son maddesinde
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben gerçekten üzüntülüyüm, bugünkü çalışma düzeni bakımından
üzüntülüyüm. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Niye
üzgün olduğumun bir kanıtı da bu kahkaha sesleri
herhâlde Sayın Başkan.
Gerçekten, yasama görevi yapan
bu kutsal çatı altında bir uzlaşma kültürü yaratamamış
olmanın üzüntüsü içindeyim. Yani, bir yasama döneminin, bir
parlamenter yasama döneminin -tümünü söylüyorum- son günlerini
yaşadığımız şu sıralarda daha hâlâ
bir uzlaşma zemini bulamamaktan üzüntülüyüm. Nedir üzüntümün
temeli? Bunu belki bizler, grup başkan vekilleri seviyesinde
sağlayabiliriz. Yani, Cumhurbaşkanlığı seçimi
öncesinde, bu uzlaşma kültürünün yerleşmemesinden ve siyasi
inattan doğan sıkıntılı bir süreç yaşadık.
Burada gündüz de söyledim. Bir kere daha sizlerle, iktidar gücünün
başını döndüremediği, sağduyulu iktidar
partisi mensubu arkadaşlarıma seslenmek istiyorum; iktidar
gücünün, henüz başını döndürmediği, sağduyulu
iktidar partisi milletvekili arkadaşlarıma seslenmek
istiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
biz, görevini tamamlamış bir Parlamentoyuz. Miadını
doldurmuş bir Parlamentoyuz. Son kullanma tarihimiz bitti. Buna
kendimiz karar verdik. Anayasa'nın 102'nci maddesinin son
fıkrası da bunu hüküm altına almıştır. Bu
durumda Parlamentonun kapalı olması, yasama görevi yapmaması
diye bir şey söz konusu değildir. Parlamento, yenisi seçilene
kadar görev yapacaktır. Ama, bu süre içerisinde, acil durumlarda,
ülke çıkarı bakımından önemi bulunan yasa tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesi siyasi etik kuralları içerisinde
öncelikle düşünülmelidir.
Biz ne yapıyoruz? Şimdi
Anadolu Ajansından da bir haber vardı yukarıda. İktidar
partisi tek başına karar alıyor. Efendim, 4 Hazirana
kadar, sizleri bir liste belirlemesi öncesinde -özür diliyorum,
yanıldıysam özür diliyorum- bir liste belirlemesi öncesinde
sizleri burada -rehin demeyeceğim ama- mevcut tutmanın
baskısıyla, ne varsa önünde, yasama portföyünde, hepsini,
sabah 11.00 akşam 24.00, sabah 11.00 akşam 24.00
İlgilenmiyorsunuz,
okumuyorsunuz, değerlendirmiyorsunuz ve yapılması
gereken şuydu: Ben yine söylüyorum: Hâlâ zaman var. Kalan kaç gününüz
var, kaç günümüz var? Acil olanları, bakın, elimde: Türk Silahlı
Kuvvetleri Hasta Beslenme Kanunu, Sendikalar Kanununda Değişiklik
Yapan Kanun, Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki
Veçhelerine Dair Kanun; daha sonra, Sağlık Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, Yükseköğretim
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun,
Jeotermal Enerji Kaynakları, Mineralli Sular, Sigortacılık
Kanun Tasarısı, İstanbul 2000 Avrupa Kültür Başkenti
Hakkında Kanun Tasarısı; son derece tehlikeli, millî
değerlerin birtakım erozyona açık tutulmasını
sağlayabilecek olan Millî Arşiv Kanun Tasarısı,
Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar, Uyuşmazlık Mahkemesinin
Kuruluş ve İşleyişi, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu
Gidiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu sağlıklı bir süreç mi? Yapmayın. Bu sağlıklı
bir süreç mi?
Yapılması gereken
şu: Uygar bir parlamento, her ne kadar iktidar partisinin mutlak
bir sayısal çoğunluğu olsa da, ana muhalefet partisi
ve diğer muhalefet partisinin grup yönetimleriyle bir araya
gelir. Daha önceki yıllarda, yasama yılları biterken
bunu yaptık, bunu yapabildik, asgari ölçüde yapabildik. Bir
dayatmadan uzak olur iktidar partisi, der ki: "Kardeşim,
portföyümüzde şunlar var. Ben, iktidar partisi olarak, bunların
içinden şu dört tanesinin öncelikle çıkmasını istiyorum.
Ben iktidarım. Bu benim siyasi iradem." Benim ona direnecek
bir siyasi tavrım olamaz. Ben de derim ki: "Ya, şu
İmar Bankası bonozedelerinin de uğradıkları
mağduriyeti giderecek kanun tasarısını öncelikle
görüşelim. Muhalefet partisi olarak ben de bunu istiyorum."
Öteki parti de bir şey söyler, asgari müşterekte buluşulur,
bugünkü yasama komedisini yaşamamış oluruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen
toparlayınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bugünkü Parlamentoda,
saat 11.00'den -şu anda saat 23.09- bu saate kadar gördüğümüz
-o kelimeyi kullanmayacağım, özür diliyorum demin de kullandığım
için- şu garip manzarayı yaşamamış oluruz. Bu
konu görüşülecek mi? 13'üncü madde düzeltilmesi konusunda
bir mutabakat var mı? Bunu gündeme getiririz, tümü hakkında
bazı arkadaşlarımız görüşlerini ifade eder,
bu yasalaşmış olur, çıkar.
Değerli arkadaşlarım,
zor bir şey söylemiyoruz, bir uyumsuzluk sergilemiyoruz, ama
lütfen dayatmacı olmayın. Geldik, gidiyoruz. Çok kötü bir
siyasi içtihat bırakıyorsunuz iktidar partisi olarak.
Bir uyuşmazlık kültürünü buraya tohum olarak bırakıp
gideceksiniz.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Aman ya
Rabbi!
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, şimdi bunda sinirlenecek ne var?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
HALUK KOÇ (Devamla) - Sen maç seyrediyordun.
Arada bir geldin. Benim konuşmama tanık oluyorsun. Bütün
gün dinlendin. Sen hiç yoktun orada. Şimdi geldin, ahkâm kesiyorsun.
Peki, bütün gün bu sıralarda oturan arkadaşların günahı
yok mu? Senin yükünü taşıdılar bu insanlar.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Ben bütün
gün buradaydım.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, sağduyulu bir konuşma yapıyorum,
bazı düşüncelerimi paylaşıyorum, buna bile laf
atma gereği duyuyorsunuz. Lütfen
Lütfen
Çık konuş
kardeşim, gel buraya konuş, gel buraya konuş.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Kıymeti
yok onun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Gel buraya
konuş, yerinden konuşma, gel konuş. Bir değerlendirme
yapıyorum, olması gerekeni söylüyorum. Kendi ayağına
niye kurşun sıkıyorsun, mahcup ediyorsun kendini. Yanlış
bir şey söylüyorsam gel düzelt. Olması gerekeni söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan tasarının son maddesinde, 18'inci maddesinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu
ve Başkanlık makamını saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yabancıların
çalışma izniyle alakalı kanunun bütün maddelerinde
iktidar ve muhalefete mensup arkadaşlarımız görüş
ve düşüncelerini ifade ettiler. Her türlü görüş ve düşünce
saygıdeğerdir; kabul ederiz, etmeyiz, bu ayrı bir
şey. Ama, bu kanunun önemli bir kanun olduğunu, biz böyle bir
kanunu çıkartırken hiçbir siyasi komplekse de kapılmadığımızı
ifade etmek istiyorum. Bu gerekli bir kanundur, hayırlı olmasını
temenni ediyorum.
Biraz önce de ifade ettim Bunun sadece
ülkemizde çalışacak yabancılarla ilgili değil
bizim, yurt dışında hem emeğiyle çalışan
hem de müteşebbis olarak 100 binin üzerinde işyeri kurmuş
vatandaşlarımızın da haklarını bir noktada
teminat altına alan bir kanun olduğuna samimi inancımı
bir kere daha paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun görüşülürken, görüşülen madde gerekçelerinden hareketle
arkadaşlarımız farklı düşünceler ortaya koydular.
Zaman zaman bu kürsüde olmaması gereken, yapılmaması
gereken, bu kürsünün kutsiyetine uygun düşmeyen ifadeler kullanıldı.
Bunlar kayıtlarda var. İleride eğer bu kanunla ilgili,
birileri, kayıtlarda, tutanaklarda ne var diye baktığında, öyle
zannediyorum ki, bu ifadeleri, bu üslubu hayretle, biraz da üzülerek
okuyacaklar ve gerçekten okuyanlar da üzülecektir. Ben ayrıntılarına
girmek istemiyorum.
Tabii, bir diğer konu da, Meclisin
çalışma süresinin bittiği, görev ve sorumluluğunu
tamamladığı gibi ifadeler de kullanıldı, ama
bunlara katılmamız mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın
102'nci maddesinin son fıkrasında, eğer Türkiye Büyük
Millet Meclisi Cumhurbaşkanını seçemezse derhâl seçime
gidilir diyor, derhâl Meclis feshedilir demiyor, bir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi derhâl seçim kararını almış mı?
Almış. Yüksek Seçim Kurulu bu süreçle ilgili takvimi yürürlüğe
koymuş mu? Koymuş. Süreç işliyor mu? İşliyor.
Öyleyse?.. Hâlâ üzerinde yasama sorumluluğu olan bir Meclis var
ve görevinin başındadır. Bu kanunlar bazıları
için çok anlam ifade etmiyor olabilir, ama, biraz önce bazısını
Sayın Koç da ifade etti değerli arkadaşlar. Uluslararası
Çocuk Kaçırma, Türkiye İmar Bankası, "bonozedeler"
diye bildiğimiz konular, bir an önce milletimizin yasalaşmasını
beklediği kanunlar. Yine, Jeotermal Enerji Kaynakları, Sigortacılık
Kanun Tasarısı ki, bunlar hep bizim muhalefetle anlaştığımız
konulardır, ilgili arkadaşlarımızla hep bunları
görüştük ve onlarla görüşerek buraya getirdik. Bir an önce
bunların Meclis gündemine gelmesini ve bu konuda kendilerinin
de katkı sağlayacağını
Arkadaşlarımın
isimlerini burada tek tek sayabilirim. Yani, mesele arkadaşlarımızı
deşifre etmek veya siz haklısınız, biz haklıyız
meselesine çekmek istemiyorum, ama, bunlar gerçekten Türkiye'nin
bir an önce görüşmesi ve yasalaşmasını beklediği
önemli konulardır. Sigortacılık Kanun Tasarısı,
İstanbul 2010
İstanbul'un kültür başkenti olmasıyla
alakalı. Eleştiriler olabilir, onları da burada beraberce
değerlendiririz. Neticede bugün 13'üncü maddede arkadaşlarımızın
endişeleri ve itirazları vardı, o çerçevede yapılan
düzenleme de buradadır. Yani, iktidar farklı düşünüyor,
muhalefet farklı düşünüyor, biri ülkenin menfaatini düşünüyor,
biri de menfaatini düşünmüyor gibi bir düşünceden hareket
etmek, doğrusunu isterseniz, hem birbirimize saygısızlıktır
hem de burada milletvekilliği sorumluluğu taşıyan
arkadaşlarımıza saygısızlıktır. Bunu
kabul etmemiz mümkün değil.
"Efendim, bu Meclis kapanıyor,
4 Hazirana kadar milletvekillerini Türkiye Büyük Millet Meclisinde
iktidar grubu rehin aldı."
Değerli arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Son cümlem
Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen...
EYÜP FATSA (Devamla) - Dün bu konuyla
ilgili düşüncelerimi ifade ettim. Eğer siyaseti ben merkezli
yaparsak, ben varsam siyaset var, ben yoksam hiçbir şey yok gibi
sığ bir düşünceden hareket edersek, belki Sayın
Koç'un ve diğer sözcü arkadaşlarımızın bu düşüncelerine
katılabiliriz. Hepimiz siyaseti bu ülke için yapıyoruz.
Belki tek tek hiçbirimize bu ülkenin ihtiyacı olmayabilir,
ama bu yasalara bu 73 milyon insanın ihtiyacı vardır,
Türkiye'nin ihtiyacı vardır. Kendimizi öne koymak suretiyle,
kendi çıkarlarımız ve kendi beklentilerimiz doğrultusunda
burada hareket etme gibi bir lüksümüz yok. Herkes milletvekili andından
ve yemininden bahsediyor. Milletvekili yemininin içerisinde milletvekillerinin
şahsi menfaatleri ve beklentileri yoktur. Dolayısıyla,
bu düşünceler nereden gelirse gelsin, hangi gruptan gelirse
gelsin, milletvekili sorumluluğu taşıyan arkadaşlarımıza
haksızlıktır ve saygısızlıktır. Bunu
kabul etmemiz mümkün değildir. Dolayısıyla, bunlar
yıllarca ertelenmiş ve ötelenmiş kanunlardır.
Önemlidir, her birisinin ülkemiz ve milletimiz için hayati önemde
değeri vardır. Bu Meclis, hâlâ görevinin başındadır
ve dolayısıyla, sorumluluğunun gereği olarak,
milletin önceliği olan kanunları çıkarma noktasında
da kararlıdır.
Ben, çıkan yasanın hayırlı
olmasını temenni ediyor, bu vesileyle Başkanlık
makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
23.18
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 23.28
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER : Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 110'uncu Birleşiminin Yedinci
Oturumunu açıyorum.
5'inci sırada yer alan, Van Milletvekili
Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili ile Şırnak Milletvekili
Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin, Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Van Milletvekili Mehmet Kartal ve 10 Milletvekili ile Şırnak
Milletvekili Abdullah Veli Seyda ve 9 Milletvekilinin; Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifleri ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/1006,
2/1021) (S. Sayısı: 1417) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1417 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Kartal, Van Milletvekili.
Buyurun Sayın Kartal. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın
Kartal.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KARTAL (Van)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, konuşmama başlamadan evvel, dün
Ulus'ta bir facia yaşandı, bir insanlık dışı
katliam oluştu. Bunu yapanları lanetliyorum, kınıyorum,
ayıplıyorum. Günahsız insanların canlarına
kıyanları tekrar tekrar lanetliyorum burada.
Saygıdeğer milletvekilleri,
kanun teklifim, sadece terörden zarar gören yurttaşlarımızın,
evlerinden barklarından olup, göçe tabi olup terk etmek zorunda
kalan insanların başvuru sürelerinin bir yıl daha uzatılması
hakkındadır. Bu, İçişleri Komisyonunda oy birliğiyle
kabul edildi.
Yalnız, şunu hatırlatmak
istiyorum: Bu kanunla ilgili İçişleri Komisyonunda da
gözden kaçan bir hususu bir önergeyle verdim. Önerge hakkında da
tekrar söz alıp konuşmayacağım. Onu da şurada
belirtmek istiyorum: Terör, maalesef, ülkemizde, 1984 Eruh baskınıyla
başladı. 1984 yılı, 85, 86 yılında zarar gören
insanların zararlarını bu yasa karşılamıyor.
Önergemiz vardır, o önerge üzerinde -tekrar ediyorum- görüşme
yapmayacağım. Yalnız, bu kanunla birlikte mağdur
olan insanlarımızın zararlarını gidermek
için bir yıllık daha süre tanınmasını ve teklifimin
kabul görmesini diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kartal.
AK Parti Grubu adına söz isteyen
Mehmet Ali Suçin, Batman Milletvekili. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
ALİ SUÇİN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1417 sıra sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasını Öngören Kanun Teklifi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
(x)
1417 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan gerçek kişiler
ile tüzel kişilerin maddi zararlarının sulhen karşılanması
amacıyla hazırlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun 17/7/2004 tarihli ve 25535 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun kapsamında
79 ilimizde 100 adet zarar tespit komisyonu kurularak faaliyetlerine
devam etmiş, bugüne kadar komisyonlara yapılan toplam
başvuru sayısı 194.353'e ulaşmış olup, bunlardan
26.880 adedi sonuçlandırılmıştır. Başvuru
sayısı artamaya devam etmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5233 sayılı Kanun'un geçici 1'inci maddesinde
yapılan düzenlemeyle, 19/7/1987 tarihiyle bu Kanun'un yürürlüğe
girdiği tarih arasında meydana gelen olaylar nedeniyle
uğranılan zararlar da kapsama alınmıştır.
Başvuruların çok büyük bir çoğunluğu bu madde kapsamında
yapılmıştır. Bu kapsamda yapılan başvuruların,
başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde sonuçlandırılacağı
düzenlenmiştir. 2005 yılında çıkarılan 5442
sayılı Kanun'la, yeniden, bir yıllık başvuru
süresi tanınmış ve 2006 yılında çıkarılan
5562 sayılı Kanun'la, başvuruların sonuçlandırılma
süresi bir yıl daha uzatılmış ve Bakanlar Kuruluna,
sonuçlandırılma süresini uzatma yetkisi verilmiştir.
Bu madde kapsamında yapılan başvurular, geçmişte
yaşanan olaylar nedeniyle uğranılan zararlar ile ilgilidir.
Başvuruların yoğun olduğu bazı illerimizde
kadastro çalışmalarının tamamlanmamış
olması nedeniyle, bilgi ve belge teminindeki güçlükler, zararların
tam ve doğru şekilde tespiti amacıyla başvuruların
mahallinde keşif ve inceleme gerektirmesi de göz önünde bulundurulduğunda,
komisyonların yoğun ve başarılı çalışmaları
sürmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün itibarıyla, başvuru süreleri sona
ermiş olmasına rağmen, terörden zarar gören vatandaşlarımızın
bulunduğu görülmüştür. Teklifin asıl amacı, bu vatandaşlarımızın
başvuru yapmalarına imkân tanıyarak mağduriyetlerinin
giderilmesini sağlamaktır. 5233 sayılı Terör ve
Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun kapsamında, zararların sulh yoluyla
karşılanması için başvuran vatandaş sayısında
ciddi artışlar olmuş, başvuruların sayısı,
Haziran 2006 itibarıyla 194 bin civarında iken Ağustos
2006 itibarıyla 220 bin ve bugün 223 bine ulaşmıştır.
Başvuruların, daha çok, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde ve bu bölgelerin belli illerinde yoğunlaştığı
görülmektedir. İller sıralamasında, Diyarbakır,
Hakkâri, Şırnak, Bingöl ve Tunceli ilk beş sırada gelmektedir.
Belli illerde ise ya hiç başvuru olmamış ya da yapılan
başvurular Kanun'daki ölçütlere uygun olmadığı
için reddedilmiştir. Dolayısıyla, belli komisyonların
iş yükünde yoğunluk olmuştur. 100 olan komisyon sayısı
bugün için 104'e ulaşmış bulunmaktadır, ancak, buna
rağmen, başvuruları tümüyle sonuçlandırma
imkânı olmamıştır. Sonuçlandırılan dosya
sayısı yüzde 15 civarındadır. Kanun teklifi bu durumu
dikkate alarak hazırlanmış ve zarar gören vatandaşların
başvuru sürelerini uzatmayı amaçlamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5233 sayılı Kanun'un çıkarılmasıyla
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinde olumlu bir gelişmeyi
de yakalamış bulunmaktayız. Bu da şudur ki, Kanun
çıktıktan sonra yeni bir iç başvuru yolu üretildiği
için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yükünde ciddi düşüşler
olmuştur ve bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu Kanun çıktıktan
sonra yapılan başvuruları iç başvuru yolları
tüketilmediği gerekçesiyle reddetmiştir. Bu nedenle, bu
Kanun ülkemiz açısından bir tür diplomatik başarıdır.
Kanun'un aksamadan yürütülmesi için gerekenler yapılmalıdır.
Başvuru süresinin uzatılması ve bu sürenin belli aralıklarla
Bakanlar Kurulunun denetiminden geçirilmesi olumlu bir yöntemdir.
Böylece, bir taraftan başvuruların tümü sonuçlanırken,
diğer taraftan Bakanlar Kurulunun yapılan işlemlerle
ilgili denetim yapmasına yol açılmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; başvuruların çabuk sonuçlandırılması
için yeni komisyonlar kurulması konusu düşünülmüş,
ancak, bundan vazgeçilmiştir. Şu anda kurulan komisyonlar,
vali yardımcısının başkanlığında
ildeki bakanlık temsilcilerinden oluşmaktadır. Komisyonlardaki
görevliler, İçişleri Bakanlığı tarafından
hizmet içi eğitime tabi tutulmuş ve işleyişlerindeki
verimlilik artırılmıştır. Yeni bilgisayar
yazılımları geliştirilerek, komisyonların
etkin işleyişlerine katkı sağlanmıştır.
Örneğin, geliştirilen bir yazılımla mükerrer
başvuruların önüne geçilmiştir. Bu yazılım
sayesinde, komisyonlar daha işin başındayken, incelemeye
geçmeden önce başvuruların elenmesi mümkün olmuştur.
Yine, haksız kazanç temin etmek isteyenlerin yaptıkları
başvurular saptanarak ayıklanması sağlanmıştır.
Mevcut komisyonlar, Kanun'un yürürlüğe girmesinden bu yana
önemli gelişmeler göstermiş ve uzmanlaşmışlardır,
artık, başvurular çok daha kısa sürelerde sonuçlandırılabilmektedir.
Komisyonların bu başarısı Avrupa'da da gözlenmiş,
etkin ve verimli işleyişlerinden dolayı komisyonlardan
övgüyle söz edilmiştir.
Son olarak, teklife göre, yapılan
başvurular, başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde
sonuçlandırılacak, bu sürenin de bitmesi ve başvuruların
sonuçlandırılmamış olması hâlinde Bakanlar
Kurulu bu süreyi her defasında bir yılı aşmamak
üzere uzatabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konuşmama son verirken, görüşmekte olduğumuz
kanun teklifinin milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını
diler, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlarım. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Suçin.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Cavit Torun.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Vazgeçtim.
BAŞKAN - Vazgeçti, teşekkür
ediyorum.
Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) - Vazgeçtim.
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TERÖR VE TERÖRLE
MÜCADELEDEN DOĞAN ZARARLARIN KARŞILANMASI
HAKKINDA KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 17/7/2004 tarihli ve 5233
sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 4- Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili
valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları halinde,
19/7/1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında
işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci,
3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya
anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler
ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında
da bu Kanun hükümleri uygulanır.
Bu maddeye göre yapılan
başvurular, başvuru tarihinden itibaren iki yıl içinde
sonuçlandırılır. Bu sürenin de bitmesi ve başvuruların
sonuçlandırılamamış olması halinde, Bakanlar
Kurulu bu süreyi her defasında bir yılı aşmamak
üzere uzatabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Kesimoğlu,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kesimoğlu.
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanun'da değişiklik yapan kanun teklifi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
dün Başkentimiz Ankara'nın nüfus yoğunluğunun en
önemli merkezlerinden olan Ulus'ta Anafartalar Çarşısı'nda
gerçekleştirilen alçakça saldırıyı sözlerimin
başında lanetle kınıyorum. Terör, nereden gelirse
gelsin, kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, insanlık
suçudur ve lanetlenmelidir. Bu terör eylemi masum insanlarımıza
yöneliktir, ülkemizin huzur ve güvenliğini bozmaya yöneliktir.
Bu saldırıda hayatını kaybeden yurttaşlarımızın
ailelerine başsağlığı, yaralanan yurttaşlarımıza
acil şifalar diliyorum. Bu saldırıya en güzel, en sessiz
cevabı, iş yerlerine, evlerine Türk Bayrağını
asarak Ulus esnafı ve halkımız göstermiştir. Bu vesileyle
kendilerine de şükranlarımı sunmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
alçakça saldırı, terör konusunda kararlı bir tavır
sergilemenin ne kadar önemli olduğunu
bir kez daha ve ne yazık ki çok acı bir biçimde göstermiştir.
Keşke, bunu açıklıkla görmek ve anlamak için böylesi
acı bir deneyi yaşamak zorunda kalmamış olsaydık.
Üstelik, uzmanlar ve yetkililer olayların daha da kötüye gidebileceğini,
daha başka kentlerimize benzer saldırıların da
gerçekleştirilebileceğini ifade etmektedirler. Terörü
bitirmek, etkisiz kılmak zorunluluğu, şu an en önemli
görev olarak karşımızda durmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
terör saldırıları yoğunluğunu artırıyor
ve Başkentimizin göbeğine kadar geliyor. Doğuda her
gün askerlerimiz şehit düşüyorsa, bunun bu hâle gelmesinde,
siyasi iktidarın terörle mücadelede kararlı olmayan tavırlarının,
terörle mücadeleye bakışının, mücadelede zaaf
yaratan uygulamalarının da payı vardır.
Bunları, konuşmamda ayrıntılı
olarak değerlendirmeye çalışacağım, ama, önce,
bugün gündemimizde bulunan kanun teklifimizle ilgili -benim de
imzam bulunan kanun teklifimizle ilgili- bilgileri sizlerle paylaşmak
istiyorum değerli arkadaşlarım.
Kanun teklifimiz, 19 Temmuz 1987
ile 30 Kasım 2002 tarihleri arasında olağanüstü hâl
ilan edilen illerde terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle maddi zarara uğrayan kişilerin
uğradıkları zararın tazmini için tanınan
başvuru süresinin uzatılmasını öngörüyor.
Biliyorsunuz ki bu Kanun'u daha
önce değiştirmiş ve başvuru süresini bir yıl
uzatmıştık. Geçen yıl da başvuru, inceleme, karar
ve zararların tazmini sürecinin uzun sürmesi ve öngörülen zaman
dilimi içerisinde bu sürecin tamamlanamaması nedeniyle
başvuruların sonuçlandırılması süreci uzatılmıştır.
Bugüne gelindiğinde,
başvuru süresi dolmasına rağmen yapılan başvurulara
bakıldığında, başvuruların artarak sürdüğünü,
terör ya da terörle mücadeleden
zarar gören vatandaşlarımızın bir kısmının
hâlâ bu Kanun'dan yararlanamadığını görüyoruz.
Sizi rakamlara boğmayacağım; ama, geçen yıl sonuçlandırma
sürecini uzattığımız Genel Kurulun yapıldığı
gün itibarıyla 226.773 olan başvuru sayısının,
2007 Mart sonu itibarıyla 269.759'a çıktığını
söylemek durumundayım değerli arkadaşlarım. Yani,
sadece üç ayda 42.986 başvuru olmuş. Sadece üç ayda yaklaşık
43 bin başvuru olurken, aralık ayından önceki beş ayda
da 32 bin kişi zararlarının karşılanması
için başvuruda bulunmuştur. Bu da bize, başvuruların
artarak sürdüğünü açıkça göstermektedir değerli milletvekili
arkadaşlarım.
Ayrıca, bu kapsamda yapılan
başvuruların, başvuru tarihinden itibaren iki
yıl içerisinde sonuçlandırılması öngörülmektedir.
Ne yazık ki, tanınan sürenin sonunda aynı sıkıntının
hâlâ sürme olasılığı bulunmaktadır. O nedenle,
kanun teklifimiz, bu sürenin de bitmesi ve hâlâ sonuç alınamaması
hâlinde Bakanlar Kurulunun bu süreyi her defasında bir yıl
uzatabilmesini öngörmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
ülkemizde terör nedeniyle büyük acılar yaşanmış
ve çok sayıda yurttaşımız ciddi zararlara uğramıştır.
Uğradığımız manevi zararların giderilmesi,
vatandaşla devlet arasında güvenin tanzimiyle mümkün olacaktır.
Maddi zararların vatandaşlarımızı gerçekten
rahatlatacak bir ölçüde karşılanması, manevi zararların
da giderilmesine elbette ki katkı sunacaktır.
Bakın, bugün değişiklik
öngördüğümüz Yasa'yı 2004 yılında büyük umutlarla
çıkardık. Bölge halkının yaralarını biraz
olsun sarmak ve bahsettiğimiz güveni tesis etmek için bir
fırsat olabilirdi; ama, bu Yasa o zaman pek çok yasa gibi Avrupa
Birliği istediği için iktidar tarafından apar topar
Meclise getirilip çıkarıldığı için bir sürü
eksik ve yanlışlıklarla karşılaştık.
Hatta bölge halkını rahatlatmasını umduğumuz
bu Yasa çoğu zaman sıkıntı yarattı. Halkın
sahip olması mümkün olmayan belgeler istendi. Kadastro yapılmayan
yerlerde vatandaşlardan tapu kayıtları, ölen büyük,
küçükbaş hayvanlarla ilgili asla bulunamayacak belgeler istendi.
Başvuruların yüzde 70'i bu nedenle geri çevrildi. Komisyonlarda
görevlendirmelerde ciddi sıkıntılar vardı.
İşlemlerin sonuçlandırılması uzadıkça
uzadı. Sonuçlanan ve kabul edilen başvurularda vatandaşa
ödenen miktar onun zararını karşılamaktan çok ama
çok uzak kaldı. Evet, zarar gören vatandaşlarımızın
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurusu durdu,
ama Yasa mağdur vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını
karşılamaktan da çok uzak kaldı.
Yasa'nın uygulanmasında
pek çok sıkıntılar yaşandı değerli milletvekilleri.
Hem AKP'nin yasa yapma anlayışı -ki, bu yasa teklifini
kaçıncı kez görüşüyoruz- hem de iktidarın terör
ve terörle mücadele konusundaki tavrı nedeniyle pek çok yasada
karşılaştığımız sorunlar bunlar.
Terör ve terörle mücadeleden doğan
zararların karşılanması konusunda yaşadığımız
sıkıntılar bir yana, terör hâlâ ülkemizin en ciddi sorunları
arasındadır. Bundan zarar gören vatandaşlarımızın
zararlarını karşılamanın en önemli ve esas yolu
da terörü bitirmektir değerli milletvekilleri.
Bakınız, ülkemiz, terörün
yeniden tırmandığı günler yaşıyor. Geçtiğimiz
aylarda teröre üç gün içerisinde 15 şehit verdiğimiz günler
yaşadık. İçinde bulunduğumuz günlerde de her gün
birkaç askerimizin şehit edildiğini televizyon ve gazete
haberlerinden izlemek durumunda kaldık. Hemen her gün başka
bir kentte şehit cenazeleri toprağa verilir hâle geldi.
Her gün askerlerimizin şehit edilmesi geçmişte yaşadığımız
acı günlerin geri gelmesi sinyallerini vererek tüm kamuoyunu
huzursuz etmektedir.
Terör ülkemizin en ciddi ve acilen
çözülmeyi bekleyen sorunlarından biri olarak bugün de bir kez
daha tüm vahşetiyle karşımıza dikildi. Peki, neden
dört yıl, üç yıl değil de bugün? Ülkemizde terörün geçtiğimiz
yıllarda büyük ölçüde engellenebilmiş olması bize
göstermiştir ki, terör mücadele edilebilen bir olgudur ve Türkiye
terörle mücadelede başarıya ulaşmış bir ülkedir.
Bu mücadele içinse, siyasi irade ve kararlılık esas olmuştur.
Terörle Mücadele Yasası'nda yapılacak değişiklikler,
biliyorsunuz, daha önce de gündeme gelmişti. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak biz, muhalefet partileriyle birlikte, Meclisi,
2005 yılının Eylül ayında olağanüstü toplantıya
davet ettik. Sayın Başbakan, son dakika planlanmış
bir Karadeniz gezisine katıldı. AKP'li vekilleri de çoğunluk
sağlanmasın diye Meclise gitmemesi konusunda uyardığını
hepimiz biliyoruz. Ama, terör olaylarının artması üzerine,
terörle mücadele eden kurumların da Hükûmet üzerindeki baskıyı
artırmasıyla bir yasa tasarısı hazırlamak
zorunlu hâle geldi. Bu sefer de yuvarlak, fuhuştan hırsızlığa
kadar her şeyi kapsayan, Apo gibi terör örgütü kurucularına
affın önünü açacak, hukuksal temelleri zayıf bir hazırlık
yaparak, tüm toplumun tepkisini çekecek bir tasarı ortaya
atıldı. "Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır
ya baş." örneği hem ülkemizin bu konudaki sorunlarını
çözmekten uzak hem de kendi başlarını ağrıtan
bir tasarı oldu değerli milletvekilleri. Diyarbakır'da,
Şemdinli'de yaşananları sivil itaatsizlik olarak tanımlayan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen toparlayınız.
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Toparlıyorum Sayın Başkanım. Teşekkür ediyorum.
Apo'ya affın önünü açacak yasa
tasarısını hazırlayan AKP İktidarının
terörle mücadele anlayışını sorgulamak gerektiğini
düşünüyorum değerli milletvekilleri. "Namazda gözü
olmayanın ezanda da kulağı olmaz." diye bir söz
var.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Cumhuriyet
Halk Partisi
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Terörle mücadelede en önemli mesele niyettir sayın milletvekilleri,
Sayın Alim Tunç. Terörle demokrasiyi karşı karışıya
koyan
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
oturduğunuz yerden laf atmak kolay, buyurun gelin, kürsüden, gelin
o değerli fikirlerinizi bizlerle paylaşın, hepimiz
aydınlanmış olalım.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Laf
atma, laf atma.
BAŞKAN - Sayın Özçelik,
lütfen
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Terörle demokrasiyi karşı karşıya koyan,
işi terörle mücadelenin demokrasiye zarar veren bir olgu olduğunu
ifade etmeye kadar vardıran bir iktidar var karşımızda.
"Terörün olduğu yerde demokrasi olur mu?" diye soruyoruz
ama oralı bile olmuyorlar, başka yerlerde demokrasi havarisi
kesiliyorlar.
Orta Doğu'da ABD'nin ve bölge
devletlerinin yararına, ancak kendi ulusal çıkarlarımıza
aykırı ve bunlara zarar verebilecek dış politikaların
izlenmesi de terörle mücadele konusunda hepimizin çok iyi bildiği
sonuçlara varmıştır.
Hükûmetin terörle mücadelede zaaf
yaratan tutumlarını endişe içerisinde izledik. Sayın
Başbakanın "Terörle mücadele için kurumlara yetki
verdim." şeklindeki talihsiz açıklamaları da hâlâ
hafızalarımızdadır. Hükûmetin kendisinin,
İçişleri ve Adalet Bakanlıklarının bu alandaki
sorumluluğunu kurumlara havale ederek faturayı da onlara
ödetmeye çalışması da iktidarın ne yazık ki
bu konuda nasıl bir anlayışa sahip olduğunu gözler
önüne sermektedir.
Nitekim, Danıştay saldırısında
Hükûmetin tavrını gördük. Teröre karşı mücadele
kararlılığında olan bir Hükûmet, toplumda büyük bir
tepki toplayan ve cumhuriyet kurumlarına bir saldırının
failini dört gün sorgulayıp hapse gönderir mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen buyurun.
MEHMET S.KESİMOĞLU (Devamla)
- Böyle bir saldırının şehidi toprağa verilirken,
Sayın Başbakan gidip Antalya'da açılış yapar
mı değerli milletvekilleri? Hükûmetin terörle mücadeleye
ilişkin bu tutumuyla ilgili pek çok örnek var.
AB'ye uyum sağlayacağız
diyerek yasal zeminin tahribata uğradığını
Sayın Başbakan kendi ağzıyla gazetecilere
açıklamış ve "Terörle mücadelede zaaf oluştu."
demiştir.
Bakınız, bir kurum kuruldu,
ABD-Türkiye-Irak arasında terörle mücadeleyi koordine etmek
için. Biz, ona, Cumhuriyet Halk Partisi olarak karşı çıktık.
"Bizi terör örgütüyle masaya oturtacaklar, bunu yapmazlarsa
bu kurum işlevsiz kalacak." dedik. Bunun çok büyük tepki olacağını
anlayınca terör örgütüyle masaya oturtamadılar, bu kurum
işlevsiz kaldı. Bunu, kurumun Türkiye temsilcisi olan Emekli
Orgeneral Edip Başer geçtiğimiz günlerde kendisi açıkladı
ve temsilcilikten ayrılacağını söyledi. Bunun
üzerine apar topar Sayın Başer görevinden alındı.
Öncelikle Sayın Edip Başer'in bu şekilde görevden
alınması hiç yakışık almamıştır
değerli milletvekilleri.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Konuyla ne ilgisi var?
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- İkinci olarak da, terörle mücadele konusunda somut adım
atmakta az önce saydığım zorlukları yaşayan,
zaaflı bir tavır gösteren Hükûmetin çok yıldızlayıp,
allayıp pulladığı kurumun hangi noktada olduğunu
ortaya koymuştur.
BAŞKAN - Sayın Kesimoğlu,
lütfen
MEHMET S. KESİMOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
Bu tür tavır ve tutumları
saymaya, ne yazık ki, burada süremiz yetmiyor.
Değerli milletvekilleri, az
önce de belirttiğim gibi, terörle mücadeleden doğan zararların
karşılanması için, gerektiği gibi terörle mücadele
için de ilk olarak perspektifin sağlam olması ve siyasi kararlılık
gerekmektedir. Yap-boz oyununa dönen yasalarla, biz, ne terörle mücadele
edebilir ne de zararlarını karşılayabiliriz.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kesimoğlu.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süresinin bitimine az bir süre kalması ve yasanın da bitirilemeyeceği
anlaşıldığından, alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 24 Mayıs 2007 Perşembe günü saat 11.00'de toplamak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.56