DÖNEM: 22 CİLT: 160 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
117nci
Birleşim
30 Mayıs 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416)
5.-
10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/1368)
(S.Sayısı: 1433)
6.-
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/1016) (S. Sayısı: 1412)
7.-
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve Ankara Milletvekili
Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu
(2/1036) (S. Sayısı: 1434)
8.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/1020) (S. Sayısı: 1432)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Uzayın Araştırma ve Kullanımı Konularında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/491) (S.
Sayısı: 1380)
10.-
Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın; 2464 Sayılı
Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/995) (S. Sayısı: 1406)
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1109) (S. Sayısı:
1083)
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.-
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
3.-
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya ile ilgili ifadelerini protesto
ettiğine ilişkin konuşması
4.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya Milletvekili
Ahmet Münir Erkal'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.14'te açılarak dört oturum yaptı.
İzmir
Milletvekili Enver Öktem hakkında tanzim edilen soruşturma
dosyasının geri gönderilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden kurulu
karma komisyonda bulunan dosyanın Hükûmete geri verildiği
açıklandı.
Birleşmiş
Milletler Geçici Görev Gücü bünyesinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin
5 Eylül 2007 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL Harekâtı'na
iştirak etmesine izin verilmesine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Erzurum
Milletvekili İbrahim Özdoğan, Sakarya Milletvekili Erol
Aslan Cebeci'nin,
Sakarya
Milletvekili Erol Aslan Cebeci, Erzurum Milletvekili İbrahim
Özdoğan ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Milletvekili Halide
İncekara'nın,
Konuşmasında
şahıslarına;
İstanbul
Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu, Sakarya Milletvekili Erol
Aslan Cebeci'nin,
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili Ali Kemal Kumkumoğlu'nun,
Konuşmasında
partilerine;
Sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Ömer Zülfü Livaneli ve 19 Milletvekili, Çorum Milletvekili
Muzaffer Külcü ve 19 Milletvekili, Denizli Milletvekili Mustafa
Gazalcı ve 54 Milletvekili ile Anavatan Partisi Grubu Adına
Grup Başkanvekilleri Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu
ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş'ın, çocuklarda
ve gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen
olayların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/337, 343, 356, 357) (S. Sayısı: 1413) üzerindeki
görüşmeler tamamlandı.
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunda boşalacak üç üyeliğe siyasi
parti gruplarınca gösterilen adaylar arasından A. Zahid Akman,
İlhan Yerlikaya ve Neyyir Hülya Alp seçildiler.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı:
1337),
4'üncü
sırasında bulunan, Afyonkarahisar Milletvekili Halil
Aydoğan'ın, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl
Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair (2/968) (S. Sayısı: 1416),
Kanun
Tasarı ve Teklifleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda
hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
30
Mayıs 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 22.53'te son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam
Türkân Miçooğulları
Kırklareli
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
No.: 157
II. - GELEN
KÂĞITLAR
30 Mayıs
2007 Çarşamba
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Tunus Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Madencilik ve Jeoloji Alanlarında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/1370) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.5.2007)
2.-
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret
Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/1371) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 25.5.2007)
Teklifler
1.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Özcan'ın; Şoförler Günü Hakkında
Kanun Teklifi (2/1040) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.5.2007)
2.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi (2/1041) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.5.2007)
Tezkereler
1.-
Kırşehir Milletvekili Hüseyin Bayındır'ın,
Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması
Hakkında Başbakanlık Tezkeresi (3/1283) (Anayasa ve
Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.5.2007)
2.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1284) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.5.2007)
3.-
Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1285) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.5.2007)
4.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1286) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.5.2007)
5.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1287) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.5.2007)
6.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1288) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.5.2007)
7.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1289) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.5.2007)
8.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1290) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.5.2007)
9.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1291) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.5.2007)
10.-
Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının
Değerlendirilmesi Başlıklı Performans Denetimi
Raporunun Sunulduğuna İlişkin Sayıştay
Başkanlığı Tezkeresi (3/1292) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25.5.2007)
30 Mayıs
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.12
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşimini açıyorum.
III. -YOKLAMA
Elektronik
cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum. Cihaza giremeyenler pusula gönderebilirler.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
bulunamamıştır.
Birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
11.15
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:11.56
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
117'nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Yapılan
ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN
- Şimdi, tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağım
ve dört dakika süre vereceğim.
Yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
Alınan
karar gereğince, gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416)
(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1'inci maddeyi okutuyorum:
BÜYÜKŞEHİR
BELEDİYESİ KANUNU, İL ÖZEL İDARESİ KANUNU VE
BELEDİYE
KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 10/7/2004 tarihli ve 5216
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun 13 üncü maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Büyükşehir belediye
başkanı, acil durumlarda lüzum görmesi halinde belediye
meclisini bir yılda üç defadan fazla olmamak ve her toplantı
bir birleşimi geçmemek üzere toplantıya çağırır.
Olağanüstü toplantı çağrısı ve gündem en az üç
gün önceden meclis üyelerine yazılı olarak duyurulur ve
ayrıca mutat usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda
çağrıyı gerektiren konuların dışında
hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Aydoğan'ın; Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl
özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek için söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; altı maddeden oluşan bu teklif, Büyükşehir
Belediyesi Kanunu'nu, Belediye Kanunu'nu ve İl Özel İdaresi
Kanunu'nun bazı maddelerini değiştirmektedir. Konuş
sebebi itibarıyla teklifin konuş amacı, toplantıları
düzenlemektedir. Daha önce düzenlemenin üzerine, bir yılda 3
kez olağanüstü toplantı yapabilme olanağı getirmektedir
belediyelere. Bu yerel idareler, belediye başkanının
tayin edeceği bir zaman içinde 3 kez, bundan sonra, olağanüstü
toplantı da yapabileceklerdir.
Bu yasalar, Plan ve Bütçe Komisyonundan
ve daha sonra da Genel Kuruldan geçerken, özellikle Plan ve Bütçe Komisyonunda
olağanüstü toplantıların kaldırılması
düzenlemesi geldiği zaman, biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak bu düzenlemeye itiraz etmiştik. Çünkü, senede 11 kez toplanacak
olan ve her ayın ilk beş günü toplanabilecek olan bu meclisler,
olağanüstü durumların ortaya çıkması hâlinde
öbür ayı beklemek durumda kalacaklardı. Düşünelim ki,
haziran ayı başında ilk beş günü toplanan ve toplantısını
bitiren bir belediye meclisi veya il genel meclisi veya büyükşehir
belediye meclisi, bu toplantı bittikten sonra ortaya çıkabilecek
olağanüstü bir durumun görüşülebilmesi için, artık,
ağustos ayını bekleyecektir. Çünkü, temmuz ayı bu
meclislerin tatil ayıdır. Ancak, bizim bu önerilerimiz, buradaki
önergelerimiz dinlenmedi ve yasa bu hâliyle geçti.
Sizin de gördüğünüz gibi, iki
yıldır yürürlükte olan bu düzenlemeler, defalarca, burada,
Genel Kurulda değiştirilmiş bulunmaktadır. Bu
da, bu yasaların eksik bir şekilde yapıldığı,
tam bir düzenlemenin olmadığını ifade ediyor.
Aslında, özellikle Büyükşehir
Yasası, "Gökçek yasası" olarak tanınıyor.
Sayın Melih Gökçek, biz bu yasaları görüşürken, Plan
Bütçede yan odada oturdu ve milletvekilleri aracılığıyla
bütün bunları tanzim etti. Bu, biraz da Melih Gökçek'in anlayışıdır.
Ama, ne kadar yanlış yaptığı zaten icraatından
belli olan bir Belediye Başkanımız bunu da düşünememiştir.
(x)
1416 S. Sayılı Basmayazı 27/5/2007 tarihli 114üncü
Birleşim Tutanağına eklidir.
Şimdi, önümüzde bir düzenleme
var. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, bu düzenlemeye karşı
değiliz, ancak çok da yararı olacağını düşünmüyoruz.
Çünkü, her ay beş gün toplanıyor ve bu toplanma süreci içinde
de komisyonlar bu beş gün toplanma süresi içinde çalışıyorlar.
Ancak, yerelden gelen istekler, özellikle il genel meclisinden, il
özel idaresinden gelen istekler karşısında bizden -yine,
görüldüğü gibi, hiçbir karşı oy yazmadan, itiraz etmeden-
komisyondan, bu, bu şekilde geçmiştir. Biz de Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak "Bu düzenlemeye gereksinim yoktur."
diyoruz ama, madem böyle bir düzenleme yapılmıştır,
bu idarelerin -yani 5206 sayılı Yasa'nın, 5393 sayılı
Yasa'nın ve yine 5302 sayılı Yasa'nın- normal toplantı
günlerinde senede 3 kez de, belediye başkanlarının
teklifi üzerine, olağanüstü toplantı prosedüründe çalışmasını
düşünüyoruz.
Daha önceki yasalarda olağanüstü
toplantılar vardı, ancak sanıyorum İçişleri
Bakanlığı, yaptıkları incelemelerde bunun
biraz kötü kullanıldığını görmüşler ki,
komisyonlardan geçerken şiddetle böyle bir düzenlemenin karşısında
durdular. Şimdi, onlar da, İçişleri Komisyonu da,
İçişleri Bakanlığı da, bu düzenlemeyi madem
getirmişler, demek ki baştaki iddialarından tamamen
vazgeçiyorlar.
Bu yasaların biraz acemice
hazırlandığını düşünüyorum. Tabii, sosyal
belediyecilik anlayışı, yerel yönetim anlayışı
sosyal demokratların işi olduğu için, yeni bir ekip, yeni
bir düşünce biraz acemice davranıyor. Bunu da biz biraz makul
görüyoruz.
Aslında, Sayın Uzunkaya
da burada oturuyor "Siz, belediyecilik anlayışı
içinde ne yaptınız?" diye komisyonda bir ifade de bulunmuştu,
ben de kendisine bizim sosyal demokrat belediyecilik anlayışımızı
anlatmıştım -kendisi de Genel Kurulda şimdi karşımda-
yine bunu buradan yinelemek istiyorum. Mesela, metro anlayışı
sosyal demokratların eseridir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Başlarsınız
da bitiremezsiniz Bülent Bey, farkı o işte!
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Bakınız,
bir defa, İstanbul metrosunu kim yapmıştır, bir düşünün,
Ankara metrosunu kim yapmıştır?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Başladınız...
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Değerli
arkadaşım rahmetli Ali Bey'i de burada rahmetle anıyorum.
Mesela, İzmir metrosunu kim yapmıştır? Yani hemşehrisini
bir yerden bir yere, çok kısa bir zaman içinde, güvenli bir şekilde
ve konforlu bir şekilde götürme düşüncesi tamamen sosyal
demokratların işidir. Bu, bütün dünyada da böyledir.
Şimdi, sizin çok övündüğünüz,
zaman zaman Sayın Başbakanın da gidip Anadolu'da açtığı
toplu konut olayı var. Toplu konut olayı kimin düşüncesidir
değerli arkadaşlar? Sosyal demokratların düşüncesidir.
Ha, örneği nerede diye sorarsanız, çok örnek verebiliriz
Sayın Uzunkaya. Özellikle Batıkent örneği. Rahmetli
Ali Dinçer'in eseridir.
Şimdi, yine, altyapı düşüncesi,
yani teknik altyapı donatısı düşüncesi, temiz suyu,
kanalı ve bütün donatıların toprak altına
alınması düşüncesi de sosyal demokratların eseridir.
Kent kültürü ve kentlilik bilincinin
yayılması, benimsenmesi yine sosyal demokratların
eseridir.
Yine sosyal belediyecilik anlayışı
sosyal demokratların düşüncesidir.
Bakın, kent meclislerini,
kent senatolarını, yani katılımcı demokrasi
anlayışını bu ülkeye kim getirmiştir? Yine
sosyal demokratlar getirmiştir.
HAKAN TAŞCI (Manisa) - O zaman
Meclise de katılsaydınız...
BÜLENT BARATALI (Devamla) -
Şimdi, evet, yani siz bizden taklit belediyecilik yapıyorsunuz
Sayın Milletvekili. Bunu ifade etmeye çalışıyorum.
Yani sizi kınamıyorum. Yani güzel modeller taklit edildiği
için, benimsendiği için biz sosyal demokrat olarak çok mutlu oluyoruz.
Siz niye laf atma gereğini duyuyorsunuz? Yani taklit edin bunları,
ama patentinin de düşüncesinin de bizde olduğunu düşünmeniz
gerekir. Ben burada, bunu ifade etmek istiyorum, sizin kötü
şeyler yaptığınızı söylemek istemiyorum.
Ancak bizlerle sizlerin arasında
bir fark var toplu konutlarda, siz zenginlere toplu konutlar yapıyorsunuz,
biz fakirlere, sizin deyiminizle garip ve gurebalara toplu konutlar
yaptık. Aramızda küçük böyle farklar oluyor. Bu da kimin hangi
gruplar tarafından, hangi halk topluluğu tarafından
desteklendiğini gösteriyor.
Bu düşüncelerle, değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
bu yasayı, başta yapılmış olan bir acemiliğin
düzeltilmesi olarak görüyoruz. Gereksinme duymuyoruz, ama yerelden
gelen seslere, her zaman halkın sesine kulak verdiğimiz
için, biz de bu yasadan yana olduğumuzu ifade ediyor ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Sayın Başkan ve değerli
milletvekilleri, sizlere saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baratalı.
Anavatan Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1416 sıra sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi hakkında, Anavatan Partisi Grubu adına
1'inci madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
söz konusu kanun teklifi, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu'nda, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nda
ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nda bir değişiklikle,
büyükşehir belediye, il özel idare ve belediye meclislerine
olağanüstü toplantı imkânını sunmaktadır. Buna
göre, büyükşehir belediye başkanı, il özel idare
başkanı, belediye başkanı veya söz konusu meclislerin
üyelerinin 1/3'ünün gerekçeli teklifiyle, meclisler, yılda 5
kez, 5 kereyi aşmamak üzere olağanüstü olarak toplanabileceklerdir.
Değerli arkadaşlar, biz,
Anavatan Partisi olarak, bu kanun teklifini elbette ki destekliyoruz.
Çünkü, her türlü siyasi ve kamusal yönetim organının, önceden
öngörülmesi mümkün olmayan ani ve acil durumlarda bir araya gelerek
istişarede bulunması, gerekli acil kararlar alabilmesi
pek tabii ve gereklidir. Hatta, bu tabii durumun, şu ana kadar
mümkün olmamış olması da hayret uyandırması
gereken hususlardan birisidir. AK Parti Hükûmetinin, bu konuyu, daha
iktidarının en başlarında ele almayıp beşinci
senenin sonuna bırakmış olması da hayrete şayandır.
Bu kanun teklifi, muhakkak ki, yerel
yönetim demokrasisinin işlerliğine ve yerel meclislerin
denetimine önemli bir katkıda bulunacaktır.
Ayrıca da, Türkiye'de yolsuzlukların
en yaygın olduğu kamu alanı belediyelerde yoğunlaşmaktadır.
Bu teklifin kanunlaşmasıyla, meclislerde denetim görevi
üstlenmesi gereken siyasi muhalif parti gruplarına meclisleri
bu tür durumlarda da toplayabilme imkânı sağlayacağından,
çok çok önemlidir diyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
ülkemizde, belediyelerin bir bütün olarak kamu yönetimindeki yeri
ve işlerliği, toplumsal dönüşümümüzü ve ilerlememizi
yavaşlatan en temel faktörlerdendir. Şurası açıktır
ki, çağımızda demokrasi ancak yerel yönetimlerin
işlerliğiyle mümkün olabilmekte ve yerel yönetimler temiz
ve etkin işlerliğe kavuşmadan ülke damarlarındaki
akışın hızlanması mümkün olamamaktadır.
Belediyecilik sistemimizin
hâlen daha çok stratejik reformlara hayati ihtiyaç içinde bulunduğu
bir evredeyiz. Bu bakımdan, mesela, Avrupa Birliği içerisinde
bulunan komşu ülkemiz Yunanistan'ın fersah fersah gerisindeyiz.
Değerli arkadaşlarım,
komşumuz Yunanistan, Atina Belediyesinin merkeziyetçilikten
tamamen uzaklaşarak tüm perifer çevre belediyelere yetki tartışmasını
daha, 1990'lı yılların sonunda bırakmıştır.
Biz ise, bugün, hâlâ "belediye meclisleri olağanüstü toplanabilsin"e
yeni izin verebilmekteyiz.
Değerli arkadaşlar, elbette
ki, yerel yönetim meselesi, bizim ülkemizde bazı özel ve hassas
unsurları da ihtiva etmektedir ve elbette ki, hiçbir aklı
başında siyasi yönetim bunları dikkate almadan bir
siyasi projenin içerisinde olamaz. Ancak, bu konu dikkate alındığında
dahi yerel yönetimler demokrasisi ve etkinliği bakımından
çok geri bir noktada olduğumuz da açıktır. Yerel yönetim,
sivil siyaset elinin halka ve toplumsal işlerliğe en yakın
olduğu bir halkadır. Sivil siyaset, bu halka en yakın
halkasında ne kadar etkin ve başarılı olursa, toplumsal
ivme, refah, huzur ve yolsuzluklardan temizlenme o kadar başarılı
olur.
Avrupa Birliği ülkelerinin
siyasal yönetimdeki başarısını garantileyen
özellik, yerel yönetim, demokrasi ve etkinlik seviyelerinin yüksek
olmasıdır.
Değerli milletvekilleri, Avrupa
siyasi tarihinin son otuz yılına yerel yönetimlerin etkinleşmesi
ve demokratikleşme süreci damgasını vurmuştur.
Avrupa ülkelerinin her biri yerel yönetimler bakımından
kendi tarihsel özelliklerine göre özgün şekillenmeler almış
olsalar da genel olarak Avrupa'da yerel yönetimler iki açıdan
kamu yönetiminde kilit durumundadırlar:
Birincisi, yerel yönetim örgütleri,
eğitim, refah temini ve şehir planlaması gibi hizmetlerin
sunulması; ikincisi, demokrasi ilke ve uygulamaları katılımının
daha kolay olduğu ve kazanımların daha çabuk elde
edildiği yerel politikaların kilit konumudur.
Yerel yönetimler insana en yakın
olan kamu birimleri ve bugün Avrupa'da yerel yönetimlerin devlet
içindeki payı oldukça önemli bir boyuta ulaşmaktadır.
Yerel yönetimlerin kamu harcamalarındaki payı Avrupa'da
yüzde 80'lere ulaşırken, bu oran Türkiye'de sadece yüzde 12
boyutundadır. Yerel yönetimlerin ülkemizdeki zayıflığı,
halka yakın ve sorunlarının hızlı çözümünü
bloke eden en temel etkendir.
Değerli arkadaşlarım,
çok sorunlu ve çok katmanlı bir sosyal dokuya sahip olan ülkemizde
yerel yönetim etkinliği sağlanmadan yol almamız mümkün
olamayacaktır. Ancak, AK Parti Hükûmeti, iktidar gücü, yerel yönetimlerin
demokrasi işlerliği ve toplumsal etkinlik yönünde reform
için bir adım atmamış olup, belediyeciliği bir başıbozukluk
ve bir rant kapısı olarak değerlendirme yolunda
taş döşemiştir şimdiye kadar.
AK Parti Hükûmeti döneminde belediyelerde
ve belediye şirketlerinde yapılan yolsuzluklar ayyuka
çıkmıştır. Usulsüzlükler ve istismarlar için belediye
şirketleri biçilmiş birer kaftan olmuşlardır bu
dönemde. Belediye şirketleri özel bir hukuka bağlı oldukları
için, bu şirketler tarafından verilen düzmece ihaleler, yapılan
alımlar vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine tabi olmamıştır.
Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi
olduğu için, bu denetimden kaçmak için, belediyeler, ihale ve
alımları kendi kurdukları düzmece şirketlere vermekte,
bu şirketler de AK Partinin has adamlarına vermekte.
Değerli milletvekilleri, bu
düzende trilyonlar dönüyor, kimin eli kimin cebinde belli olmuyor,
Hükûmet, bu belediyelerin çoğunun AK Partili olması nedeniyle,
bu konuyu, maalesef, örtbas ediyor. Değerli arkadaşlar, belediye
şirketleri öylesine karmaşık bir hâl almış
ki, devletin bakanlıkları bile bu şirketlerin sayısını
bilmiyor.
AK Partili belediyelerin içine
düştüğü yolsuzluk ve usulsüzlüklere sadece bir örnekle değinmek
istiyorum: Danıştay 1. Dairesi, Isparta Belediye Başkanı
AK Partili Hasan Balaman ve 19 yöneticisi hakkında, dört ihalede
yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı iddiasıyla
geçtiğimiz mart ayında soruşturma izni verdi. Ama, bundan
önce, Isparta Cumhuriyet Başsavcılığına suç
duyurusunda bulunulmuş, ardından, İçişleri Bakanlığınca
gönderilen müfettişler Isparta Belediyesinde inceleme yaparak,
iddialara ilişkin soruşturma açılmasına gerek duyulmadığına
karar vermişti. Daha sonrasında ise, İçişleri Bakanlığının
vermediği izni Danıştay verdi ve buna göre başvuruyu
inceleyen Danıştay, Başkan Hasan Balaman ve 19 belediye
yöneticisi hakkında, Isparta Ticaret ve Kültür Merkezi, temizlik
işleri, asfalt temel malzemesi alımı ve Gilmega
Alışveriş Merkezi ihalelerinde yolsuzluk ve usulsüzlük
yapıldığı gerekçesiyle soruşturma açılmasına
karar verdi ve karar, işlem yapılmak üzere, Isparta Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildi. Başsavcılık,
Balaman ve 19 belediye yöneticisi hakkında dava açabilecek.
Acaba diyorum, Danıştayın verdiği soruşturma
iznini geçen haftalarda görevinden ayrılan İçişleri
Bakanı neden vermemiştir, Sayın Abdülkadir Aksu neden
vermemiştir?
Değerli arkadaşlar, AK
Parti Hükûmeti dönemi, bir siyasi yönetimin, hem Türkiye Büyük Millet
Meclisinin hem de yerel yönetimlerin çoğunun bir partinin eline
geçtiği bir dönem olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
AK Parti Hükûmeti, yüzde 34'lük bir
oyla hâkim olan tüm siyasi alandaki gücünü, toplum yararına bir
yerel yönetim reformu için değil, maalesef, vicdanı kör
eden bir siyasi ihtiras için kullanmıştır. AK Parti, yerel
yönetim demokrasisini geliştirmek için hiçbir vizyon ve program
ortaya koymamış ve bu yönde hiçbir icraatın sahibi olmamıştır.
AK Parti Hükûmetinin belediye yönetimleri, başta İstanbul
olmak üzere, kapı kapı Avrupa şehirlerini ve uluslararası
toplantıları gezmiş, ancak, bu gezilerden içerik olarak
akıllarında bir şey kalmadığı ortaya
çıkmıştır. AK Parti belediyeciliğinin, proje
üretimi, proje fizibilitesi ve yürürlüğü konusunda da çok bariz
bir yönetim zaafı hâkim olmuştur ve değerli arkadaşlar,
bu durum, hatta AK Partinin kendi elini kolunu da bağlamıştır.
Türkiye'deki kurumlar ve yargıyla tanışık ve barışık
olmayan AK Parti belediye yöneticiliğinin, bu kurumlarla sürekli
çatışma nedeniyle, kendi tasarladığı tüm projeler
sonunda ayağına dolaşmıştır. Bu konudaki
örneği de önümüzdeki konuşmalarda vereceğim diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Şahsı adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu
Sayın Yazıcıoğlu yok.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili İnci Özdemir
Sayın Özdemir yok.
Şahsı adına Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Adıyaman Milletvekili
Sayın Mahmut Göksu
Yok.
Şahsı adına yine Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu.
Buyurun Sayın Topaloğlu.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Ben konunun biraz teknik tarafını
dile getirmek için söz istemiştim, ama baktım, benden önce
konuşan değerli muhalif milletvekilleri eski
alışkanlıklarını sürdürüyorlar. Biz Özel
İdare Kanunu çıkarıyoruz, onda değişiklik
yapıyoruz, Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda değişiklik
yapıyoruz, Belediye Kanunu'nda değişiklik yapıyoruz,
yine, sayın muhalefetimiz diyor ki: "Bunun adı nedir?
Gökçek kanunu." Bu bana şunu hatırlattı: Büyükşehir
Belediyesi Kanunu çıkarıldığı zaman rahmetli
Özal iktidardaydı, o zaman da "Dalan kanunu" demişlerdi.
Bu şekildeki yakıştırmaları, isimlendirmeleri
alışkanlık hâline getirmişlerdir. Bunu da getirdikleri
için bilgilerinize sunayım istedim.
Ayrıca, diğer bir milletvekilimiz,
Erzurum Milletvekilimiz yerel yönetimlerin önemini anlattı,
hiçbir şey yapılmadığı şeklinde genel görüşmeler
yaptı. Ee, bu kadar yapılan hizmetleri gördükten sonra,
ben, bunu cevaplandırmaya bile gerek görmedim, konuya girmek
istiyorum.
Şimdi, Büyükşehir Belediyesi
Kanunu'nun 13'üncü maddesinde değişiklik yapılarak,
olağanüstü toplantı yapılması gündeme getirildi.
Biliyorsunuz, bu kanunlar çıkarken, her ay beşer gün toplantı
yapılacağı için, olağanüstü toplantıya gerek
görülmedi, bir masraf kapısı diye düşünüldü; ancak,
aradan iki sene geçmeden baktık ki, ivedi hâllerde gecikmesinde
sakınca bulunan hâllerde olağanüstü toplantı yapma gereği
duyuldu. Yılda 5 kere toplanma teklif edilmişken, komisyonda
görüşüldü, 3'e indirildi. Bu şekilde muhalefetin de muvafakatleri
alındı, tasarıyı bu hâle getirdik.
Ben, yalnız, burada bir konuyu
dile getirmek istiyorum tutanaklara geçmesi için: 3360 sayılı
İl Özel İdaresi Kanunu vardı, 1913 tarihli İdare-i
Umumiye-i Vilayât Kanunu'nu değiştirerek bu şekle getirmişti.
O zaman, Büyük Millet Meclisi bu Kanunu yaptığında, encümende
seçilmiş üyelerin yanına, ayrıca il müdürlerinden
bir kısmını da, il özel idare müdürü, milli eğitim
müdürü, bayındırlık müdürü gibi elemanları da almışlardı.
O zaman, Cumhuriyet Halk Partisi,
Anayasa Mahkemesine götürdü; Anayasa Mahkemesi, encümeni karar
organı saydı, seçilmemiş üyelerin burada bulunmaması
gerektiğine karar verdi, daire müdürlerinin encümende olmasını
yürürlükten kaldırdı. O zaman vali olduğum için onlarla
beraber encümende de bulundum, onlarsız da encümende bulundum.
Buradan şuraya gelmek istiyorum:
Artık, encümen yeni yasalarla, her üç kanunda belirtilen hükümlerle,
yürütme organı hâline getirildi, karar organı olmaktan
çıkarıldı. Halbuki, 1580 sayılı Belediye Kanunu'nda,
3360 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nda ve Büyükşehir
Belediyesi Kanunu'nda, encümenin, meclis toplanmadığı
zaman, onun adına niyabeten toplantı yapma yetkileri vardı.
Artık, her ay toplantı olduğu için, ayrıca, encümenler
bir yürütme organı hâline getirildiği için, bu zaruret
çıktı. İvedi olarak meydana gelen durumlarda, olağanüstü
toplantıların yapılmasına gerek duyuldu.
İki sene bile zaman geçmeden, yeni yasalardaki eksiklikler
göz önüne alındı, huzurunuza bu tasarı getirildi. Bu
teklifi yapan kardeşime bu örnek davranışından
dolayı teşekkür ederken şunu da vurgulamak istiyorum:
Biz yasaları yaparız, uygulamaya geçeriz, ama uygulamada
noksanlık olursa gideririz, aksaklık olursa kaldırırız.
Bizim günümüz günümüzden daha ileriye gitmektir, yerinde saymak
değildir. Bize "yerinde say, marş" komutu verilmiş
bir ilerici parti değiliz, ileriye dönük bir partiyiz.
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Ne
alakası var?
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla)
- Ben bu bakımdan, bu değişikliklerin -hem Büyükşehir
Belediye Kanunu'nda hem İl Özel İdaresi Kanunu'nda hem de Belediye
Kanunu'ndaki değişikliğin- bu ihtiyaçlardan meydana
geldiğini huzurunuzda belirtmek istedim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla)
- Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla)
- Bir kere daha, encümenin, artı, karar organı olduğu
tutanaklara geçsin istedim, çünkü, yargı organları bunları
göz önüne alıyorlar.
Bu duygularla hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
12.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati:12.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
1416 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
1'inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
1'inci maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 5216 sayılı Kanunun
22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "tazminatından"
ibaresinden sonra gelmek üzere, "büyükşehir belediye müfettişleri
de büyükşehir belediyesi iç denetçilerinin yararlandığı
haklardan" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1416 sıra
sayılı Yasa Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, madde ile ilgili olan
ve sayıları 50 kişiyi geçmeyen müfettiş ve kontrolörlerin
büyükşehir belediyeleri etrafında, metropol belediyeleri
etrafında görev yaptığı düşünülürse, bunların,
tabii ki, diğer müfettişler gibi haklarının verilmesi
kadar doğal bir şey olamayacağını söylemekle
sözlerime başlamak istiyorum.
Bu yasanın, hatta diğer
maddelerini de, arkadaşlarımızın söylediği
gibi, elbette ki, desteklediğimizi baştan belirtelim eski
bir yerel yönetici olarak.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
28 Mart 2004 yerel seçimlerinin üzerinden üç yılı aşkın
bir zaman dilimi geçti, bu Yasa iki kez değişti. 5216 sayılı
Yasa, bizim olmadığımız bir zamanda görüşüldü
ve şu anda yürürlükte, görülen aksaklıklar da gün gibi meydanda.
Biraz önce AKP Grubu adına ya da şahsı adına konuşan
Sayın Nur Doğan Topaloğlu, geçmişte de, işte,
çıkmış olan yasanın, Büyükşehir Yasası'nın
"Dalan yasası" olarak anıldığını,
buna da işte "Gökçek yasası" denildiğini, bunların
denmesinin doğru olmadığını söyledi. O zaman
düzeltiyorum ben, temel kanun niteliğindeki görüşmelere
itiraz ettiğimizden dolayı, Meclisin tatile girdiği
bir dönemde, temmuz ayında çıkartılan bu iki yasa, o zaman
"temmuz yasaları" olarak anılsın. Çünkü, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu yoktu ve tek taraflı olarak görüşüldü.
Aksaklıklar da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.
Aksaklıklardan ve eksikliklerden birisi de bu. Yani, meclislerin
olağanüstü toplanıp toplanmayacağına ilişkin.
Tabii ki, yine, eski yerel yönetici
olarak söylüyorum, belediye meclislerinin belediye başkanı
tarafından olağanüstü toplanması kadar doğal bir
şey olamaz ama, şöyle bir şeyi de gözden kaçırmayalım:
Evvelce, 1580 sayılı Yasa'ya göre, şubatta, haziranda
ve kasımda olmak üzere yılda 3 kez toplanılır idi.
Şimdi, ayda 1 kez toplanma durumunda olan belediye meclisleri,
ayın ilk haftasındaki beş günlük zaman diliminde istedikleri
gibi kararlar alabiliyorlar. Kaldı ki, son maddeler, genel olarak,
tüm belediye meclislerinde, başkanlıktan gelen öneriler
maddesiyle ilişkilendirilir ve muhalefet, belediye meclis
üyeleri de bundan bihaber olarak "Başkanlıktan Gelen
Öneriler" maddesinde getirilen her konuya uzaktan bakarak, iktidar
partisine mensup olan ya da o yörede iktidar olan belediye başkanının
istemiş olduğu doğrultuda yasada kararlar alınır.
Şimdi, bu böyle olunca, ben, doğrusunu söylemek gerekirse,
çok fazla bir gereksinim olduğunu düşünmüyorum. Komisyonda
da bunu söylemiştim. "Ama, mademki böylesine bir ihtiyaç
doğmuş, hay hay biz de destekliyoruz" demiştik.
Getirilen, şimdiye kadarki
yasalarda çok fazla eksiklikler, aksaklıklar bulunduğunu,
zaten, hemen hemen her konuda, buraya çıktığımızda
söylüyoruz. Belki bazı yenilikler yapılmıştır
ama, biz, zaten, eski belediye başkanları olarak, eski sosyal
demokrat belediye başkanları olarak, buraya gelen arkadaşlarla
birlikte neler yaptığımızı gözden geçirdiğimizde,
işte, Sayın Bülent Baratalı'nın dediği gibi,
kent konseylerini biz zaten yaşama geçirmiştik, şimdi
yasalaştı. Orada bir başka isim altında, bir
başka belediyede bir başka isim altında, ben de
"Kent parlamentosu" adı altında olmak üzere neler
yapmıştık: Yerel gündem çalışmalarını
daha önceden yapmaya başlamıştık. Sonra, Rio'da,
1992 yılında "Rio Çevre Zirvesi" diye nitelenen
zirvede alınan bir karar gereğince, o kent konseyleri yasalara
girdi ve 5393 sayılı Yasa'ya da 76'ncı madde olarak konuldu.
Ama, yerel gündem yürürlüğü çalışmaları da o noktadan
sonra, yani, 2004 seçimlerine kadar belli ölçüde yürüdü. 2004 seçimlerinde
3.225 belediyenin 1.750'sini alan AKP belediyeleri bunu uygulamamaya
başladı. Yani, yasanın güzel yanları uygulanmıyor,
yasanın iyi olmayan yanlarının, biraz daha kendileri
tarafından kötüye kullanılması anlamında da yeni
yeni ilaveler yapılmaya çalışılıyor.
Ben bir öneride bulunmak istiyorum:
İl koordinasyon kurulu toplantılarında yeni yasa düzenlenirken,
hiç değilse, çağrılı olan isimler arasında milletvekilleri
de olmalı idi, ne yazık ki olmadı. Dolayısıyla,
bir kentin, bir ilin ilçeleriyle birlikte, köyleriyle birlikte sorunları
tartışılırken, milletvekillerinden bihaber olarak
konuşulmakta. Valinin vermiş olduğu bilgiler, daire
müdürlerinin valiye vermiş olduğu bilgiler ve ödeneksizliklerle
toplantılar kapanıyor ve hiçbir milletvekilinin bulunmadığı
ortamlarda alınıyor bu kararlar. Bunların düzeltilmesi
gerek.
Mesela, belediye hastaneleri;
iki tane belediye hastanesi var arkadaşlar, birisi Ankara'da,
birisi İzmir'de. Bu belediye hastaneleri, diğer, Türkiye'deki
tüm hastanelerin almış olduğu döner sermayeden yoksun
olarak görev yapıyorlar. Kaldı ki, belediye hastanelerinde
çalışanlar, diğer hastanelerde çalışanlardan
çok daha fazla mesai harcıyorlar.
Belediye Gelirleri Yasası
Belediye yasaları çıktı, ama Belediye Gelirleri Yasası
getirilmediği için çok büyük bir noksanlık var. O nedenle,
belediye yasasını çıkarıyoruz, getiriyorsunuz,
Belediye Gelirleri Yasası olmadığı için, çıkan
yasalarda uygulanması gereken hükümler bir işe yaramamış
oluyor.
Karayolları trafik yasası
komisyonumuzda, belki alt, üst komisyonlarda iki yıl görüşüldü,
103 maddelik bir olgun yasa hâline getirildi, ama Genel Kurula bir
türlü getirilmedi de "Gündüz arabaların farları yansın
mı yanmasın mı?" diye bir yasa maddesi getirilerek
buradan geçirildi. Mesela, eski belediye başkanlarının
içinde bulunduğu mağduriyeti giderecek olan bir yasa teklifi
hazırlandı, Plan Bütçe Komisyonundan geçti, buraya geldi;
burada yarım yamalak, istenmeyen bir şekilde, arzu edilmeyen
bir şekilde geçti. Cumhurbaşkanının, başka nedenlerle,
yasanın belli maddelerini veto etmesi nedeniyle ikinci bir
kez getirilmediği için uygulanmadı.
Değerli arkadaşlar, olağanüstü
toplantılar olabilir, ancak demin de dediğim gibi, olağanüstü
toplantılara çok fazla gereksinim yok. Ne büyükşehir belediyelerinde
var ne diğer belediyelerde var. Çünkü, bir belediyede alınmış
olan meclis kararı, onun yazılması, valiliğe ya da
kaymakamlığa gitmesi, geri dönmesi, zaten on beş-yirmi
günlük bir süreci ihtiva eder. Bu süreçten sonra, zaten bir hafta sonra
yeniden gündem belirlenip meclis üyelerine iletilir ve ay sonunda
ya da öteki ayın başında tekrar çağrı çıkarılır,
toplanılır. O nedenle, böylesine acil bir konu olmamasına
rağmen niçin getirildiğini anlamış değiliz.
Belki şunlar akla gelebilir: Şu anda AKP'li belediyelerin
yaptıkları, plan tadilatlarıyla meşguller kent
içerisinde. Kentlerde yeni açılımlar, yeni yerleşim
birimleri bulmak, kentleri düzgün bir şekilde geliştirmek
yerine, kent içerisinde "Kime nasıl rant sağlarız."
diye, plan tadilatlarıyla meşguller. Belki o plan tadilatlarına
yetişemedikleri için, böylesine bir madde koyma gereksinimi
duymuş olabilirler. Ben böyle inanıyorum, yaşadıklarımdan,
pratiklerimden, gördüklerimden, bana gelen ihbarlardan dolayı.
Hepimizin info sayfaları
vardır değil mi? O info sayfalarında ne cevaplar geldiğini
görüyorsunuzdur. Ben de o sayfada bir ilan verdim bundan bir yıl
önce, dedim ki: "Çevrenizde, ama özellikle yerel yönetimlerde
olan, duyduğunuz yolsuzlukları bana lütfen bildirir misiniz."
Öylesine cevaplar geldi ki, öylesine yerlerden ihbarlar geldi ki,
yani, Hatay'daki Ali Dibo'dan Siirt'teki kardeşe ihale verilmesine
kadar; Kütahya'da, "Azot Sitesi" adı altında yapılan
bir ihalede kimlerin kimlerle ilişkili olduğuna dair; Çorum'da,
âdeta çek-senet mafyası oluşturmuş olan belediye meclislerine
kadar; Amasya'da, ruhsat karşılığı akaryakıt
istasyonlarına ortak olana kadar...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
...Eskişehir Odunpazarı'nda,
Tepebaşı'nda, İmar Komisyonu Başkanının
inşaat denetim şirketi kurarak yaptıkları yolsuzlukların
hangi boyutlara vardığına kadar... Siirt'te, Belediye
Meclisi üyesi ve 4 kişi -arkadaşları- hazineden 22
bin liraya almış oldukları bir arsayı, Belediyeye
2,1 milyona satıyorlar, hemen arkasından da Belediye, TOKİ'ye
2,2 milyon YTL'ye satıyor ve ondan sonra da işte o kırışmalar
falan oluyor. İstanbul Belediyesi için söyleyeceklerim hepiniz
tarafından biliniyor, zaman zaman bu kürsüde de dile getirildi
bazı arkadaşlar tarafından. Isparta için, Anavatan
Grubu sözcüsü arkadaşımız söyledi biraz önce, onu da
atlıyorum. Manisa'da, 145 dönüm arazi alınarak, 47 iş
adamı tarafından 4 trilyona alınarak, sadece 1/3'ü 20
trilyona satılmış bulunmaktadır...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, son
cümleleriniz için açıyorum efendim.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - ...yine, Belediye
Başkanının başkanlığında kurulmuş
olan bir organizasyon marifetiyle. Denizli'de yapılan yolsuzlukların
da 20 trilyon civarında olduğu söylenmekte. Trabzon Çarşıbaşı
Belediyesinde yine büyük yolsuzluklar ayyuka çıkmış
durumda. Bingöl'de keza öyle, Çankırı'da, Samsun'da, Emet'te
böyle.
Şimdi, bütün bu yolsuzlukların
çoğaltılması amacıyla mı, acaba, yetmiyor olağan
toplantılar da olağanüstü toplantıların da yapılması
gerektiği söyleniyor diye, insan ister istemez merak içinde
kalıyor.
Ben, bu duygularla, bu yasanın
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Anavatan Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan 1416 sıra sayılı Kanun Teklifi'nde, Anavatan Partisi
Grubu adına, 2'nci maddede de söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, belediyelerimizde
demokratik bir ortamın olmayışından dolayı
yolsuzlukların olabildiğini birinci konuşmamda belirtmiştim
ve Isparta Belediyesine ait bir örnek vermiştim.
Değerli arkadaşlar, diğer
bir örnek, İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait bir örnek
vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi kaç yıldır Levent'teki İETT arazisini Arap
sermayesine satmayı planladı. Önce, kamuoyundan, bildiğiniz
gibi, bir yığın tepki aldı. Önce "Yok böyle ikiz
kule projesi." diye kamuoyu yanıltılmaya çalışıldı.
Sonra "Var." denildi. Sonra, ihalenin nasıl yapılacağı
konusunda tepkiler geldi kamuoyundan. İhale vardı, yoktu
derken, ilk anlaşmanın dışında yeni bir ihale
tertip edildi. Bu ihalede, Levent'teki İETT arazisi 1,2 milyar
YTL'ye Şeyh El Maktum'un Sama Dubai Şirketine geçti. Ama, önceki
gün ne oldu değerli arkadaşlar? Şeyh El Maktum İETT
arazisi için teklif ettiği 1,2 milyar YTL'yi ödemedi ve İstanbul
Belediyesinden süre istedi. Neden istedi değerli arkadaşlar
ve bu iş sizce oldu mu diye sormak istiyorum.
İstanbul Büyükşehrin bir
projesi daha böylece tepetakla olmuş oldu. Bu proje, zaten kamuoyunun
istemediği bir projeydi, ama, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
istediklerini dahi, dolayısıyla, gerçekleştiremiyor.
Neden? Kamu düzeninin kurallarını, tıpkı AK Parti
Hükûmetinde olduğu üzere dikkate almıyor da belediyeler,
onun için olmuyor değerli arkadaşlar. Bunları dikkate
almadan projelendirme yapıyor ve süreç içinde, bir noktada, kamu
düzeninin kuralları ayağına dolanıyor bir süre
sonra. İşte, bu da böyle oldu.
Sama Dubai, Mimarlar Odasının
imar planında yapılan değişikliğin iptali ve
yürütmeyi durdurması talebiyle açtığı davanın
hâlâ sonuçlanmaması nedeniyle ödemeyi yapmadı, haklı
olarak yapmadı. Sama Dubai Şirketi, davanın muhtemel
sonuçlarını dikkate alarak ödemeyi son ana kadar ödemekten
de kaçındı. Yargıda muhtemel bir yürütmenin durdurulmasına
yönelik çıkabilecek bir karara Büyükşehir Belediyesinin
uyup uymayacağı ve Sama Dubai'nin bu durumda projenin gerçekleşmesi
sürecini nasıl uygulayacağı belli olmadığı
için süreç şu anda durdu.
Değerli arkadaşlar, bilindiği
gibi, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, satış
sonrasında, ihalenin yapıldığı parselin kamu
ve park alanı olduğunu belirterek, 2006 yılında yapılan
plan değişikliğiyle 46 bin metrekarelik alanın
7'ye varan emsalle 368 bin metrekareye çıkarıldığını
ifade etmişti. Plan dengeleri açısından, ulaşım,
altyapı, teknik donanım nedenleri açısından kabul
etmenin söz konusu olmadığını belirten Mimarlar
Odası, 12 Nisan 2006 tarihinde, arazinin imar planlarının
iptali için yürütmenin durdurulması ve planın iptali istemiyle
İstanbul 7. İdare Mahkemesine dava açmıştır.
Mimarlar Odası, ihale sonrasında, 30 Nisan tarihinde ikinci
bir dava açarak, ihalenin iptal edilmesini istedi.
Şimdi, bu durumda, değerli
arkadaşlar, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Türkiye'deki
bazı kuralları dikkate almadan hazırladığı
bu projede de elinin bağlandığı bir noktaya geldi
çoğu işlerinde olduğu gibi. Değerli arkadaşlar,
bu durum, AK Partinin siyasi yönetim anlayışına çok
tipik bir örnek ve bu anlayışın onları getirdiği
noktaya son ve somut bir neticedir diyorum.
AK Parti, demokrasiyi, sistemlerinin
yüzde 34 oyla her şeyin yapılabileceği, kimsenin,
başka hiçbir kurum ve kamu düzeninin dikkate alınmasının
zorunlu olmadığı bir keyfiyet sistemi zannetmektedir.
Hatta bunun böyle olmadığını canlı olarak yaşadığı
durumlarda "Millet iradesi nerede?" demeye cüret etmektedir
ve yine, hatta kendi keyfiliklerinin gerçekleşmemesi durumunda
tarihî bazı vakaları istismar etmekte ve tarihi tam
bağrından hançerlemektedir. Anadolu halkının cumhuriyet
sonrası dönemindeki siyasi hürriyet iradesi olan Demokrat
Partinin "Yeter, söz milletindir" şiarını kendi
keyfî uygulamalarına alet etmeye çalışmaktadır.
Darağaçlarında can veren Menderes ve arkadaşlarının
tarihimizin o şartlarındaki mağduriyetini ve çaresizliğini
kendi bugünkü ihtiras ve siyasi etikten yoksun emelleri için kullanmaktan
çekinmemektedir. Yüzde 34 oyla memleketin neredeyse tüm siyasi
kurumlarını ele geçirmiş olan AK Parti, millet iradesi
denen şeyin en azından, biraz da bu yüzde 34 dışında
kalan yüzde 66 olması gerektiğini hiç ama hiç aklına
getirmemektedir. Kendisine yüzde 34 oyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin
neredeyse tamamı verildiği hâlde, tarihimizin çaresiz
bazı şartlarında canları bedenlerinden alınan
Demokrat Partililerin unutulmaz acılarıyla yoğrulmuş
bir mirası, kendi bencillikleri için bir maske gibi yüzüne takma
hakkını nereden görmektedirler?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Onu aynen
siz yapıyorsunuz, o maskeyi siz kullanıyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hiçbir vicdani gerçekliğe ve değer yargısına uymayan
bu tutumuyla Hükûmet, tarihin çaresiz acılarını kendi
muhteris ve totaliter egosu için kullanabilecek kadar kaygısız
ve rahat olduğunu da tüm Türk kamuoyuna ispatlamıştır.
Toplumun büyük çoğunluğunun iradesini, demokrasinin bir
dayatma değil, uzlaşı kültürü olduğunu hiçe sayan
bu Hükûmet, işte, tam da bu nedenlerle, 365 milletvekilini ele geçirdiği
hâlde, Cumhurbaşkanını bile seçememiştir. Neden?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sizin
demokratik tavrınızdan!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Uzlaşı kültüründen yoksun olduğu için, "dediğim
dedik" inadında olduğu için seçememiştir değerli
arkadaşlar.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sadede gel, sadede.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Çünkü, bu Hükûmet, kendileriyle aynı yaklaşımda olması
çok muhtemel insanları bile, herhangi bir etik ve ulvi değerin
taşıyıcısı olduğu yönünde ikna edememiş,
tüm insanlarda, bencil ve kendi gemisini yürütmeye çalışan
bir grup olduğu intibaını hep canlı tutmuştur.
Bu nedenlerle işte, değerli
milletvekilleri, tarihimizin acı dolu sayfalarından içimize
derin akislerle yansımış olan "Yeter, söz milletindir"
ifadesi, AK Partinin ağzında bir yalama olmuştur sadece.
Bu ibare, Türk milletinin tarihine ait ve bebekler kadar masum bir
ifadedir değerli arkadaşlar. Kimsenin gemlenemeyen ihtiraslarının
ateşlerine atılamayacak kadar da bizim çocuğumuz ve
bağrımızdaki tertemiz mirasımızdır, bizim
mirasımızdır.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sizin ağzınıza da hiç yakışmıyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aynı
sözleri rahmetli Menderes için de söylemişlerdi, "ihtiras
sahibi" demişlerdi.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Evet, onun için de söylemişlerdi.
Bak, Sayın Profesör İrfan
Gündüz
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sadede gel, sadede gel.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bak, zatıaliniz bana -bir konuşmamda Naim Hoca fıkrası
anlatmıştık -demiştiniz ki: "Sana cuma günü
de sorgu- sual soracaklar." Ben de size bir şey söyleyeyim
mi? Bak, siz de herhâlde Avrupa Birliğine çok sadakatle sarıldığınız
için -ama, mesafe katedemediniz- siz de cumartesi veya pazardan medet
umuyorsunuz, sorgu-sual sorulmaz diye.
Değerli milletvekilleri,
memleketim adına isterdim ki, AK Parti şu beş senede,
dile kolay arkadaşlar, şu beş senede yerel yönetimleri
reforme ederek işler kılacak, yolsuzlukları engelleyici
mekanizmaları yerleştirici bir kalıcı adım
atabilmiş olmalıydı. Yine isterdim ki, bu beş senenin
sonunda, "halk demek, sadaka dağıtılan yoksul demek"
anlayışından, "halk demek, çağdaş,
akılcı yönetimler demek, demokrasiye uygun yönetim ve yönetimler
demek" alanına biraz daha yaklaşmış olmalıydı,
ama, bunlar nerede?
Seçim kazanmak için sadaka dağıtmak
dışında modern sosyal kamu yönetimine dair hiçbir
adım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Avrupa
Birliği ülkeleri, her geçen gün, demokrasilerini ve yerel yönetimlerini
güçlendirirken, biz, AK Parti Hükûmetiyle yaya kaldık.
Değerli arkadaşlar, bundan
sonra, başka bir konuşmamda yerel yönetimlere ait Anavatan
Partisinin diğer yaklaşımlarını aktaracağım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde iki önerge vardır;
geliş sırasına göre okutacağım, aykırılığına
göre işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1416 sıra
sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile İl Özel
İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapan
Teklifin 2. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Orhan Sür Salih Gün
Samsun Balıkesir Kocaeli
Berhan
Şimşek Nail
Kamacı Hakkı
Ülkü
İstanbul Antalya İzmir
Madde 2. 5216 sayılı Kanunun
22 nci maddesinin üçüncü fıkrasında geçen "tazminatından"
ibaresinden sonra gelmek üzere, "Büyükşehir Belediye müfettişleri
ve Büyük şehire bağlı ilçe belediye müfettişleri
de Büyükşehir Belediyesi iç denetçilerinin yararlandığı
haklardan" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 2/968 Esas
No'lu "Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi
Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi"nin 2 nci maddesinin Tekliften çıkarılmasını
ve maddelerin teselsülünü arz ve teklif ederiz.
İsmail
Özgün Sabahattin
Yıldız Vahit
Kiler
Balıkesir Muş Bitlis
Alaettin
Güven Fehmi Öztunç Musa Uzunkaya
Kütahya Hakkâri Samsun
BAŞKAN - Efendim, bu önerge en
aykırı önerge olduğu için işleme alıyorum ve
Sayın Komisyona soruyorum: Önergeye katılıyor musunuz?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
- Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Evet, takdire bırakıyor
Komisyon.
Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
ADALET BAKANI FAHRİ KASIRGA
- Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmetin katıldığı
ve Komisyonun takdire bıraktığı önergenin
şimdi gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
İçişleri Komisyonunda
Teklife eklenmiş olan söz konusu madde ile, Büyükşehir belediyesi
müfettişlerinin, özel hizmet tazminatları, makam tazminatlarında
ve görev tazminatlarında artış getirmekte, ayrıca
ek ödeme olarak yeni bir ödeme unsurundan yararlanma imkânı yaratmakta
olup, kamu personeli özlük haklarında bu şekilde münferit
iyileştirme yapılması, emsali, benzeri veya hiyerarşik
yapıdaki ilgili kadrolarda bulunan personelin mali hakları
arasında uyumsuzluk, sorun ve yeni talepler yol açması nedeniyle
uygun görülmemektedir. Bu nedenle anılan maddenin Tekliften
çıkarılması ve konunun daha sonra yapılacak çalışmalarda
değerlendirilmesi daha uygun olacaktır.
BAŞKAN - Efendim, dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN -
ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Saat 14.00'e kadar birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
13.12
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 14.04
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1416 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 2'nci maddesi üzerindeki
Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, Komisyonun takdire bıraktığı ve Hükûmetin
de katıldığı önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Başkan, yok sayı!
ORHAN SÜR (Balıkesir) - 50 kişi
yok içeride, saymaya ne gerek var!
BAŞKAN - Efendim, izin verin de
ona ben karar vereyim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Bakın da
yani akşama kadar bekleyemeyiz ki!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Kâtip üyeler arasında ihtilaf
var, "var" diyor "yok" diyor; elektronik cihazla yapacağım
oylamayı.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Ne ihtilafı
Allah'ını severseniz ya, elli kişi yok içeride!
BAŞKAN - Şimdi, oylamayı
elektronik cihazla yapacağım ve dört dakika süre vereceğim
ve başlatıyorum oylamayı.
Buyurun.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önerge kabul edilmiştir. Böylece, 2'nci madde teklif metninden
çıkmıştır.
Sayın milletvekilleri, biraz
önce kabul edilen önergeyle 2'nci madde teklif metninden çıktığından,
bu maddede değişiklik öngören Samsun Milletvekili Haluk
Koç ve arkadaşlarının önergesini işleme alamıyorum.
Şimdi, 3'üncü maddeyi 2'nci
madde olarak okutuyorum:
MADDE 2- 22/2/2005 tarihli ve 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 12 nci maddesine
aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"İl genel meclisi başkanı,
acil durumlarda lüzum görmesi halinde il genel meclisini bir
yılda üç defadan fazla olmamak ve her toplantı bir birleşimi
geçmemek üzere toplantıya çağırır. Olağanüstü
toplantı çağrısı ve gündem en az üç gün önceden meclis
üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca mutat
usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda çağrıyı
gerektiren konuların dışında hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın
Orhan Sür.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA ORHAN SÜR (Balıkesir)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Görüşülmekte olan yasa teklifinin
eski 3, yeni 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygı
ve sevgiyle selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
aslında bugünlerde Büyük Millet Meclisinde ilginç şeyler
yaşıyoruz. Sabahın 11.00'inden gecenin 24.00'üne kadar
çalışıyoruz. Bir gece önce "Yarın saat
11.00'de Meclis açılacak." deniliyor. Bizler, bu görevi yapmak
isteyen milletvekilleri olarak buraya saat 11.00'de geliyoruz.
Meclisin düzenlediği bir tören nedeniyle, televizyon yayını
yapılabilsin diye yüce Meclisin milletvekilleri burada bir
saat oturuyor ve televizyonun tören yayınını bitirmesini
bekliyor. Değerli arkadaşlarım, bu Meclisin asli görevi,
yasamayı gerçekleştirmek, yasamadan daha önemli bir görevi
yok, ama, yasama görevi ve milletvekillerinin burada hiçbir önemi
yok, hiçbir yetkisi yok! Bir saat bekliyoruz burada. Bunu kınıyorum
öncelikle.
Çok değerli arkadaşlarım,
bundan önceki maddelerde konuşan iktidar milletvekili arkadaşlarımızı
dinledim. İlginç şeyler söylediler. Şimdi, bir değerli
milletvekili arkadaşım "Yerinde say, marş, denilen
bir parti değiliz, çok ilerici bir partiyiz." dedi. Bakın
şimdi, yerinde saymak neymiş ben size bir anlatayım veya
ilericilik neymiş her hâlde, ben size anlatayım. Çıkardığınız
yasaların yarısı Anayasa Mahkemesinden geri dönecek,
tekrar tekrar görüşeceksiniz, yarısı Cumhurbaşkanı
tarafından geri çevrilecek tekrar tekrar görüşeceksiniz;
yarısı, siz çıkardıktan sonra bile bu yasayı
doğru dürüst düzenlemediğiniz, doğru dürüst çıkarmadığınız
için tekrar tekrar bu Meclisin gündemine gelecek, burada tekrar tekrar
görüşeceksiniz! Bunun adı patinaj yapmak olmayacak da ilericilik
olacak! Yani, sizin herhâlde kavram anlayışlarınızda
bazı farklılıklar var. Biz bunu pek anlayamıyoruz.
Herhâlde Türk milleti de anlayamayacak sizin nasıl ilerici bir
parti olduğunuzu, aynı yasaları tekrar tekrar görüşüp
bu Meclisin gündemini nasıl tıkadığınızı.
Herhâlde bunları anlamadığını sanıyorsunuz
Türk milletinin.
Şimdi, iki yıl önce çıkardığınız
bir yasada iki yıldan beri ikinci, üçüncü değişikliği
gündeme getiriyorsunuz. İkinci, üçüncü değişikliği
gündeme getiriyorsunuz, Meclisin gündemini tıkıyorsunuz,
Meclisin vaktini, vatandaşın, milletin parasını
boşa harcatıyorsunuz. Bu da yetmiyor, teklif olarak getirdiğiniz,
komisyonlarda kabul ettiğiniz metni aşağıya indiriyorsunuz,
yasanın bir maddesini de burada çıkarıyorsunuz. Bu
gayriciddilik değerli arkadaşlar. Yani, nasıl bir komisyon
çalışmasıdır, nasıl bir parti çalışmasıdır,
nasıl bir tekliftir, bu teklife nasıl yaklaşımdır!
Yani, büyükşehir belediyelerinde görev yapan müfettişlerin
iç denetim elemanlarıyla aynı haklardan yararlanmasını
kabul etmiyorsunuz. Komisyonda kabul ediyorsunuz, aşağıya
iniyorsunuz, kabul etmiyorsunuz veya komisyonda kabul etmiyorsunuz
bazı yasalarda bazı şeyleri, aşağıya iniyorsunuz,
değiştiriyorsunuz. Yani, böyle bir mantık şunu
gösteriyor: Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi, iktidar olmaya
hazırlıklı bir parti değilmiş. Dört buçuk
yıldır, beş yıldır bu milletin burada zamanını
boşuna harcıyor ve deneme yanılmayla bir sonuca
ulaşmaya çalışıyor. O nedenle, bunların anlaşılmadığını,
bunları anlamadığımızı lütfen düşünmeyin.
Aslında, biraz önce burada
bir muhalefet partisi temsilcimiz, İstanbul'daki İETT arazisinin
satışı konusunda da bazı şeyler söyledi. Orada
da dikkatimi çeken bir iki olay var, onu da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sama Dubai'ye satılan bu arazinin parasının ödenmesi
dün sona erdi. Bildiğimiz kadarıyla, basına da yansıdığı
kadarıyla, bunu alan Dubai Şeyhi bu parayı ödemedi. Gerekçe
olarak da bazı demokratik kitle örgütlerinin yargıya gitmiş
olduğunu göstererek elli gün civarında yeni ek süreler
istiyor. Muhalefet partimizin temsilcisi, bunun da çok doğal
olduğunu, haklı olduğunu ifade ediyor. Yani, burası
şeyhlik değil, burası bir hukuk devleti. Hukuk devletinde
elbette demokratik kitle örgütlerinin yargıya gitmeye hakkı
var. Bu satış gerçekleşmeden önce de İstanbul Mimarlar
Odası, bu satışın gerçekleşmemesi amacıyla
yargıya gitmişti, satış gerçekleştikten sonra
da tekrar yargıya gitti. Bu Şeyhimiz için acaba bu yeni bir
olay mıydı, yeni mi anladı? Aslında yapılması
gereken nedir? Burada yatırılan teminatın hazineye
irat kaydedilmesidir. Yapmanız gereken budur, hukuk devletinde
yapılması gereken budur. Bunu niye yapmıyorsunuz? Burada
başka şeyler konuşuyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
aslında hiçbir yasayı ciddi boyutta hazırlamadan bu
kürsüye getirdiğinizi, Meclise getirdiğinizi, buradan
geçirdikten sonra da "göç yolda düzülür" mantığıyla,
her türlü aksaklıktan Meclisin gündemini tekrar tekrar bu tip
yasalarla tıkadığınızı biliyoruz. Anladığım
kadarıyla sizin -elbette ki- demokrasi anlayışınız
bu. "Bizim yeterli sayımız var, biz yeterli sayıyla
her istediğimizi yaparız; ister yanlış yaparız,
ister doğru yaparız. Tekrar tekrar getiririz, tekrar tekrar
görüşürüz; önemli değil" diyorsunuz. Aslında önemli
tabii. Aslında önemli de siz öneminin ne olduğunun farkında
değilsiniz.
Teklife bakıyorum, teklifi
getiren arkadaşımız aslında komisyonlardan daha
demokratmış. Hiç olmazsa belediye meclislerinde, il genel
meclislerinde üçte 1 belediye meclisi ve il genel meclisi üyesinin
talebiyle de olağanüstü toplantıların yapılabilmesini
önermiş, hiç olmazsa üçte 1 teklifle, ama bunu bile çok görmüşsünüz.
"Hayır efendim, belediye meclis üyelerinin böyle bir hakkı
yok." Başkanlar imparator ya, onlar ne isterse onlar yapacak!
Hani halk, hani millet? "Söz milletindir" diye günlerdir burada
bağırıyorsunuz ya, "Yeter, söz milletindir!"
O belediye meclisi üyelerini bu millet seçmiyor mu? Sadece başkanları
mı bu millet seçiyor?
NURETTİN AKTAŞ (Gaziantep)
- O kuralları biz mi koyduk?
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, tabii,
işinize gelmediği zaman öyle. Yani, yüzde 32, yüzde 33, yüzde
35 oy alacaksınız, yüzde 35'le bu Mecliste yüzde 60'ın
üzerinde sandalye sahibi olacaksınız; sizin istediğiniz
yasalar istediğiniz gibi çıkmazsa, yargıdan geri dönerse
milletin karşısında tavır takınılmış
olacak!
İki gün önce burada bir AKP'li
arkadaşım diyor ki: "Davacı Cumhuriyet Halk Partisi,
davalı millet." Ne zamandan beri AKP'nin uygulamaları
millet oldu? Siz kendinizi tek başınıza millet mi zannediyorsunuz?
Buradaki diğer insanlar, Meclise giremeyen milyonlarca oyun
sahibi millet değil mi? Siz misiniz millet sadece? Ondan sonra,
Sayın Başbakanın demeci var, dün veya aşağıda
konuşması var, yargının kararını yüz karası
olarak niteliyor. Yani, bu nasıl bir mantıktır? Bir hukuk
devletinde Başbakana göre yargı kararları yüz karası!
Bir hukuk devletinde vatandaş talepte bulunduğu zaman
"Al ananı da git!.."
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Senin vicdanın rahat mı?
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, benim
vicdanım rahat, çok rahat hem de. Sizin vicdanınız rahat
mı bu ülkeyi bu noktaya soktunuz da?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Hukuk devleti
ORHAN SÜR (Devamla) - Şimdi,
bir hukuk devleti düşünün, kimse konuşamayacak, yürütmenin
bu şekildeki tavırları, tepkileri, maalesef, yasama
organı tarafından da benimsenecek. İşte yasama
organının
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Niye linç ettiniz adamı, ne var bunda?
ORHAN SÜR (Devamla) - Evet, evet, tabii,
tabii, tabii, çok
Şimdi, bakın, diyor ki iki
gün önce konuşan arkadaşımız: "Davalı
millet." O arkadaşımız, acaba yüce yargının
verdiği kararlardaki kararları hiç mi okumadı? O kararların
başlangıcı şöyledir: "Yüce Türk milleti
adına..." diye başlar o kararlar. Yani, siz, yüzde 33 oy
almakla millet oldunuz, bu ülkenin en yüce organları millet değil,
diğer insanlar, diğer partiler milleti temsil etmiyor; siz
bir tek başınıza milletsiniz, sizin dediğiniz yapılırsa
her şey çok doğru, sizin dediğiniz yapılırsa
her şey demokrasiye uygun, ama sizin dediğiniz yapılmazsa
hiçbir şey demokrasiye uygun değil!
RESUL TOSUN (Tokat) - CHP'yi mi tarif
ediyorsun!
ORHAN SÜR (Devamla) - Siz iktidar
partisi olarak, ana muhalefet partisi "Terörü konuşalım."
diye Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdığında
"Meclis toplanmasın." diye dışarıda, kuliste
direklerin arkasına saklanacaksınız, bu sizin en demokratik
hakkınız olacak, ama sizin dayatmanızla bir Cumhurbaşkanı
seçimi olduğunda, milletvekilleri dışarı
çıktığında, muhalefet milletvekilleri dışarı
çıktığında milletten kaçıyor olacaklar. Bu nasıl
ikiyüzlü davranış, bu nasıl bir yaklaşım! Bu mu
demokrasi! Bu mu demokrasi! Yani, siz, muhalefet konuşmasın
diye "temel yasa" diye bir şey çıkaracaksınız,
muhalefetin sesini kısacaksınız, Anayasa Mahkemesi
bu temel yasaya "evet" dediği zaman Anayasa Mahkemesinin
kararları doğru olacak, Anayasa Mahkemesinin bu kararı
doğru olacak, muhalefeti konuşturmayacaksınız,
ama Cumhurbaşkanlığı konusunda Anayasa Mahkemesi
bir şey dediği zaman yargının yüz karası olacak!
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, dünyanın neresinde hukuk devletinde
böyle bir Başbakan konuşma yapar?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) - Hakem millet.
Tabii, işinize
Şimdi öyle zannediyorsunuz, şimdi öyle
zannediyorsunuz. Zaten, köylere gidip "Cumhurbaşkanımızı
seçtirmediler." diye bir ağlamadığınız
kaldı.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hakem millet!
ORHAN SÜR (Devamla) - Ama, o köylü
size soracak; o, size, pancar fiyatını, buğday fiyatını
soracak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HASAN ANĞI (Konya) - Soracak,
soracak!
ORHAN SÜR (Devamla) - Şimdi,
bunlar, elbette
Dışarıda maç seyredip içeri girip oy
vermekle bu işler olmuyor arkadaşlar. Dışarıda
maç seyrediyorsunuz, oylamada içeri girip oy veriyorsunuz. Bunları
bütün millet görüyor. İşte, biraz önce de oylamalarda herkes
gördü. Yani burada
HASAN ANĞI (Konya) - CHP milletvekilleri
nerede? Neredesiniz?
ORHAN SÜR (Devamla) - Tabii, istediğiniz
kadar bağırın, gerçekleri yok edemezsiniz, gerçekleri
kapatamazsınız. Yani, muhalefetin sesini kısmaya
çalışacaksınız, ama muhalefetin sesi kısılmayacak.
Şimdi, bakın, son günlerde
sayfa sayfa gazetelere yansıyanlar var. O Amerika Birleşik
Devletleri'yle Mehmetçik'in kanı üzerine yaptığınız
at pazarlıkları var ya, Bush'un tabiriyle at pazarlıkları,
o pazarlıklarda nelerin konuşulduğu şimdi anlaşılıyor.
Meclisten nelerin gizlendiğini anlatıyor bürokratlarınız
sizin. Yani, siz Meclise bile bilgi vermiyorsunuz. Demokrasi anlayışınız
bu zaten sizin, demokrasi anlayışınız bu. Bu demokrasi
anlayışıyla siz bu ülkeyi idare edemezsiniz, bu ülkenin
insanı da sizi sırtında taşımaz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Neleri anlatıyor?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
RECEP GARİP (Adana) - Ağzından
çıkanı kulağın duymuyor.
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1416 sıra sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin -aslında 3'üncüydü
ama- 2'nci maddesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu kanun teklifiyle değişiklik, büyükşehir
belediye, il özel idare ve belediye meclislerine olağanüstü
toplantı imkânını sunmaktadır. Teklifin 3'üncü maddesi,
yani şu anda 2'nci maddesiyle il özel idare meclisinin olağanüstü
toplantıya çağrılmasının usul ve esasları
belirlenmektedir.
Yerel yönetimlerde etkin ve
hızlı karar almak elbette ki önemlidir. Bunun için de gerekli
durumlarda olağanüstü toplantı yapılabilmesinin
sağlanması, yönetmeliklerde düzenleme yapılmasına
gerek vardır.
Malum olduğu üzere, ülkemizde
yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin yaygın olarak yaşandığı
ve denetim mekanizmasının zorlandığı yerler
maalesef belediyelerimizdir. İl genel meclisinin ve belediye
meclislerinin bu şekilde toplanarak denetim ve kontrolde etkin
olması istenen bir şeydir. Ancak, gönül ister ki bu düzenlemeler
daha önceden yapılsın ve bugün ayyuka çıkan yolsuzluklar
ve usulsüzlükler yaşanmasın. Maalesef, iktidarın olan
olduktan sonra bu düzenlemeyi yüce Meclise getirdiği görülmektedir.
Arkadaşlar, bugün, etkili,
verimli ve hızlı bir hizmet sunumu için yerinden yönetime
önem verilmesi, yerel idarelerin etkin kılınması elzemdir.
Demokrasinin tam manasıyla işleyebilmesi ve hizmetlerin
yerine ulaşabilmesi için bu önemlidir. Yerel yönetimlerin güçlenmesi
denince, akla, bazı siyasi ve ülkeye has koşullar dolayısıyla
çekinceler gelmektedir. Ancak, bu milletin tamamı birlik ve beraberlikten
yanadır ve öyle de olmak zorundadır. İktidarlar da millete
güvenmelidir. Bu ülkeyi yedi düvelin elinden kurtarmış
olan millet, bu ülkenin bir karış toprağından dahi
taviz vermeyecek azim ve kararlılık içerisindedir. Bu nedenle,
millete güvenip, millete dayanarak, yerel yönetimlerin etkin ve
verimli bir şekilde hizmetinin sağlanması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bugün,
kamu yatırımlarının çoğu merkezden idare
edilmekte, bu nedenle de pek çok zaman yatırımlar yerinde
yapılmamakta ve heba olmaktadır.
Avrupa'da yerel yönetimlerin kamu
harcamalarındaki payı yüzde 8 civarındayken bizde
yüzde 12 civarındadır. Bu oranın artırılması
gerekmektedir. Tabii ki bu artırılırken denetim mekanizmasının
da iyi bir şekilde kurulması lazımdır.
Bugün iktidarın beceriksizliği
ve anlayışıyla yerel yönetimlerin güçlenmesini ve
verimli hizmet vermelerini sağlamak mümkün değildir. Çünkü
iktidar, yerel yönetimleri, özellikle kendi partisine mensup belediyeleri
propaganda malzemesi olarak görmekte, rant kapısı olarak
görmekte ve belediyeleri yatırım yapacak hâle getirmek
yerine, insanlara gıda paketi dağıtarak oy artırma
amacına hizmet eden kurumlar olarak görmektedir.
Değerli milletvekilleri, AK
Parti Hükûmeti döneminde, belediyelerde ve belediye şirketlerinde
yapılan yolsuzluklar ayyuka çıkmıştır. Belediye
şirketleri özel bir hukuka bağlı oldukları için,
bu şirketler tarafından verilen ihaleler, yapılan
alımlar vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine tabi olmamıştır.
Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi
olduğu için, bu denetimden kaçmak için, belediyeler, ihale ve
alımları kendi kurdukları şirketlere vermektedir.
Bu şirketler de AKP'ye yakın olanlardır.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinde,
Ankara Büyükşehir Belediyesinde olanları burada uzun
uzun anlatmaya gerek yok, herkesin malumudur. Daha birkaç gün önce
Ankara Büyükşehir Belediyesinin hazine ve BOTAŞ'a olan
borçlarını silmek için yasa düzenlemesi yapılmıştır.
Neden? İktidarın kayırmacı politikası yüzünden.
Sayın Melih Gökçek, tahsil ettiği doğal gaz paralarını
çarçur ediyor, belediye çalışmalarıyla alakası
olmayan işlere harcıyor, kendi siyasi geleceği için
harcıyor, hazine garantili kredileri yerinde kullanmıyor.
Sonra da bu çarçur edilen kaynağın faturası BOTAŞ'a,
hazineye ve dolayısıyla millete yüklenmektedir.
Değerli arkadaşlar, belediyeler
hakkında bir sürü dedikodu çıkıyor. Hangi belediyeyle
ilgili işlemler yapıldı da bu ihaleler konusunda kamuoyuyla
paylaşılacak bir konuyu bu Meclise getirdik? Söyleniyor,
sadece Mecliste konuşmakla kalınıyor. Bir sürü ihale
yolsuzlukları, Ankara'da olsun, Isparta'da olsun, İstanbul'da
olsun, Çorum'da olsun çeşitli belediyelerde bu söylentiler
varken neden susuluyor anlayamıyoruz. Bu paraları çarçur
eden hangi belediye başkanı olursa olsun, hangi yerel yönetici
olursa olsun hesap sorulmalı ve bunlar da gerektiğinde yargı
önüne çıkarılarak cezalarını çekmelidir. Susuluyor.
Benim iktidarımda belediyeler de benim elimde, nasıl olsa
istediğimiz şekilde ihaleleri yandaşlarımıza
da veririz, belediyelerin kurmuş olduğu şirketlere
de veririz
Değerli arkadaşlar, belediyelerin
görevi bu insanlara hizmet etmek. İnsanlar arasında, siyasi
partiler ve düşünceleri arasında fark değil, seçilen
yerel yönetimin, o bölgenin yerel yöneticisidir. Her yönüyle, kültürüyle,
sporuyla ve o şehrin dokusuyla, imarıyla, şehircilikle
uğraşacağına, rant peşinde koşan ve onlarla
uyuşan bir yönetim biçimi içerisindedirler. Hangi belediye
yöneticisi hakkında mahkemelerimizin vermiş olduğu
kararlar ve müfettişlerin vermiş oldukları raporlar
konusunda bir adım atıldı, hangi belediye başkanı,
soruyoruz?
Melih Gökçek'in yapmış olduğu
sulardaki fatura, BOTAŞ'la ilgili doğal gazdaki oynanmış
olan bu faturanın bedelini halka ödetmeye hiç hakkımız
var mı? Su faturalarını hiç takip ediyor musunuz? Ankara'nın
göbeğindeyiz; çok insan, artık, su parasını, su faturalarını
dahi ödeyemez durumda. Şimdi de, su yetmiyor diye, gariban, kapısının
önündeki bir tane ağacını sulayacaksa "Ben sana
ceza yazarım." diye ağacını ve o güzelim çiçekleri
kurutmaya gidiyorsunuz.
Eğer Ankara'nın suyu yetmeyecekse,
şov yapacağına televizyonlarda, çıkıp -gelecekte,
Ankara belirli yıllar sonunda susuz kalacağına- Ankara'nın
büyük bir metropol kent olduğu, her geçen gün göç aldığı,
bundan dolayı da ihtiyacı olan suyun tedariki için çare
bulması gerekirken
Vatandaşlara, özellikle bahçıvanlar
ve kapıcılara baktığımızda, bu ağaçlar
niye kuruyor veyahut da bu çiçekler? "Ee, bizim suyu kullanmamıza
engel olunuyor, ceza yazıyorlar, onun için bizler de suyu kullanmıyoruz."
diyorlar. Bu mu belediyecilik anlayışı, bu mu hizmet
anlayışı, bu mu çağı yakalama, bir yerel yönetim
anlayışı?
Değerli milletvekilleri, yerel
yönetimlere seçilen herkesin yerel yönetimci olarak bulunması,
hiçbir siyasi partiye, hiçbir yandaşa taraf gözüyle bakmaması
gerekir. Çünkü bunlar seçilirken, "Ben bütün o yörenin, o ilin,
o beldenin belediye başkanıyım." diye seçildiler
ve ona göre de hizmet yapacaklarını söylediler, maalesef,
hizmeti halka değil, yandaşlarına ve rant peşinde
koşan, arsa spekülasyonları peşinde koşan yandaşlarına,
maalesef, peşkeş çektiler. Bunlar doğru şeyler değildir.
Değerli milletvekilleri, yerel
yönetimlerden de bahsettiğimizde, kendi yörem olan Mersin'de
de baktığımızda, hâlâ bir çöp sorunu çözülmediyse,
hâlâ bir arıtma sorunu çözülmediyse, hâlâ bir şehircilik anlayışı
içerisinde olunmadıysa... Her ilde de buna benzer sorunlar vardır.
Bir an önce çözülerek, sağlıklı bir çevre, sağlıklı
bir doğa, sağlıklı bir spor alanı, kültürüyle,
her şeyiyle korunabilen bir şehir, bir çevre yaratılması
gerekir. İşte, Kızkalesi de bir sel baskınına
uğradı. Verdiğim soru önergesine verilen cevapta deniliyor
ki: "Şu anda paramız yok. Gelecekte paramız olduğunda
buradaki sel baskınlarını önleyecek çareler arayacağız."
Her dört yılda o insanların mağdur olmaya hakkı var
mı? Neden göz göre göre başka yerlere para bulduğunuzda
buralara para bulamıyorsunuz. Bu insanların mağduriyetini
gidermek, her geçen gün "Acaba havaya bulut geldiğinde tekrar
sel gelecek mi" diye korku içinde yaşatmaya kimin hakkı
var?
Değerli milletvekilleri,
gerçekten, yerel yönetimlerin her yönüyle duyarlı olması,
kültürüyle, doğasıyla, sporuyla, çevresiyle, hiçbir zaman
hizmetten ödün vermemesi gerekir. Eğer hizmetten ödün verilecekse,
insan sağlığıyla yakından ilintilidir, insan
sağlığını hiçe saymaktır. Eğer turizme
ağırlık verilecekse, eğer toplu taşımacılık
konusunda insanların daha rahat ulaşabilecekleri ortamlar
yaratılmadan, araç ve gereçler yapılmadan, şehirlerin
önlerinde ve büyük caddelerde park alanları yaratılmadan,
o şehircilik anlayışı yok olur, o belediyecilik
ve o yerel yöneticilik anlayışı yok olur. Çünkü, çağımızda,
artık, gelecek yüzyılın projesini ve imarını
yapmak zorundayız. Bunun için de bütün yerel yöneticilerimizin
daha duyarlı olması gerekir diye düşünüyoruz.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
AK Parti Grubu adına Kırklareli
Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun
teklifinin 2'nci maddesi hakkında grubum adına söz almış
bulunuyorum.
Bildiğiniz gibi, bu kanun teklifinin
bir an önce geçirilmesi ve bu kısa zamanın çok iyi değerlendirilmesi
noktasında grubumuzun bir kararı var ve grup adına söz
alınmıyor. Biraz önce değerli CHP Grubu temsilcisinin
yapmış olduğu konuşma üzerine, Grup Başkan Vekilimle
kısa bir istişare ederek, bazı konularda birkaç kelime
de söylememizin uygun olacağını düşündüm ve bu vesileyle
söz aldım; kısaca birtakım şeyleri sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Öncelikle -bir Başkanlık
Divanı üyesi olmam hasebiyle- bu sabah, bildiğiniz gibi,
oturumun saat 11.00'de açılması gerekiyordu. Fakat, bu yoğun
çalışma tempomuzun yanında, Meclisimizin, uluslararası
arenada ülkemiz ve insanlık adına birtakım hizmetler
yapmış insanlara 2005 yılından beri vermiş olduğu
bir Meclis Onur Ödülü'müz var. Bu Onur Ödülü'müz, bu sene, Dışişleri
Bakanımız Sayın Abdullah Gül'ün önerisinin Meclis
Başkanlık Divanı heyeti tarafından değerlendirilmesi
neticesinde, Profesör Doktor İhsan Doğramacı Bey'e verildi.
Bununla ilgili bir tören tüm dünyada ve Türkiye'nin değişik
yerlerinde dikkatle takip edilirken Meclis çalışmalarına
bir miktar ara verdik. Bundan dolayı gerçekten büyük bir üzüntü
duyduk, ama, bu iki programın, daha önceden programlanmış
olması nedeniyle, çakışması kaçınılmazdı.
Bundan dolayı da, Meclis heyeti olarak, milletvekili arkadaşlarımızın
hoşgörüsüne sığınıyoruz.
Değerli arkadaşlar, ikinci
bir husus: AK Parti Grubu olarak ve AK Parti Hükûmeti olarak, yaklaşık
dört buçuk yıllık çalışmalarımız esnasında,
gerçekten, ciddi ve önemli ve hızlı bir kanunlaştırma
süreci yaptık. Kesinlikle, hiçbir çıkardığımız
kanun "bir adım ileri, bir adım geri" mantığıyla
değerlendirilemez diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, birçok
kanun çıkar, daha sonra uygulamaya geçildiğinde, bu kanunların
uygulama esnasında karşılaşılan aksaklıkları
tespit edilir, daha sonra yine Parlamento bunları değerlendirir
ve bu aksaklıklar da değişik kanun ilaveleriyle ortadan
kaldırılarak, bu kanunların en verimli şekilde
milletimizin hizmetine sunulması sağlanmış
olur. Bunları "bir ileri, bir geri" şeklinde değerlendirmek
söz konusu değil.
Yine, bildiğiniz gibi, Parlamentodan
çıkan kanunlar bazen Cumhurbaşkanının anlayışına
uymayabilir, bazen teknik veyahut da birtakım anayasal maddelerle
çelişkileri olduğu Anayasa Mahkemesi tarafından
tespit edilir. Bunların geri gelmesi, daha sonra tekrar geçmesi
gayet olağan şeylerdir. Bunları, sanki Parlamento
tıkanmış, iş yapamamış gibi bir şekilde
değerlendirmek mümkün değildir. Eğer sistematik olarak
incelenirse, 3 Kasım 2002'den bugüne kadar geçen kanunlar, sayıları
ve geçmiş yıllarla karşılaştırması
yapılırsa, gerçekten çok başarılı bir dönem,
22'nci Dönem olarak hep beraber geçirdiğimizi rahatlıkla
ifade edebiliriz.
Değerli arkadaşlar, üçüncü
bir husus: Biraz önce, yine, Cumhuriyet Halk Partisinin değerli
sözcüsünün ifade ettiği, İstanbul'da, daha önce, bildiğiniz
gibi, bir Büyükşehir Belediyesine ait arazi, bir Dubai firmasına
satıldı. Tabii, Dubai firması bir küresel sermaye olarak
değişik ülkelere gidiyor; bu Fransa olabilir, Hollanda olabilir,
Dubai olabilir, Suriye olabilir, Amerika olabilir, İngiltere
olabilir. Dubai firması, böyle bir işin, o arazi üzerinde
kendi projelerine uygun yapılması hâlinde kârlılık
göstereceğine inandığı için
Bakın, şuraya
özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum: 2001 yılında aynı
araziye talip olan firma 100 trilyon civarında bir miktarı
oraya uygun görmüş, fakat bankalar o araziye 100 trilyon civarındaki
bir paranın hak edilmediği için kredilendirilmesine karşı
çıkmışlar. O kriz ortamından çıkılmış.
3 Kasım 2002'de AK Parti Hükûmeti kurulmuş. 2002, 2003, 2004
yıllarında ülkede ekonomik ve sosyal istikrar sağlanmış,
aynı arazi 2007 yılı içinde yaklaşık 1 katrilyon
liraya, yabancı bir firma tarafından alınabilmiş.
Şimdi, burada iki şeyi
çok iyi anlamamız lazım. Birincisi: Ülkedeki ekonomik ve
sosyal istikrarın, ülkemizin değerlerine nasıl değer
kattığını katbekat, çok iyi altını çizmek
lazım. Ayrıca, aynı firma kendisine Türkiye'de herhangi
bir siyasi ve hukuki öngörülemezlik olmadığı dönemde,
Büyükşehir Belediyesi tarafından bu tespit edilen ve
"İhalede taahhüt ettiğiniz parayı isterseniz
taksitle de ödeyebilirsiniz." denildiğinde. "Hayır,
ben bunu günü geldiğinde, bir defada, peşin ödeyeceğim."
demiştir, fakat arkasından gelişen siyasi birtakım
istikrarsızlık ortamları ve hukuki birtakım öngörülemezlikler,
böyle büyük bir küresel sermayenin, ülkemizde altı sene önce
100 trilyon liraya satılamayan bir arsaya 1 katrilyon getirmesinin
önünü tıkamıştır.
İşte, ülkede yaşanılan
birtakım sıkıntıların, hukuki noktada birtakım
öngörülemezliklerin artmasının, ülkemize ekonomik anlamda
kaybettirdiklerinin çok güzel bir örneğidir diye, ben buradan,
değerli milletvekili arkadaşlarımızın ders
alıp, bu konuda ülkedeki ekonomik, siyasal ve hukuki istikrarın
sağlanmasıyla insanlarımızın kazanacaklarına
katkı vermelerini özellikle istirham ediyor, bu konudan ince
bir ders çıkarmalarını rica ediyorum.
Bunları dile getirme fırsatını
verdiği için sayın başkanlarıma teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıçam.
Şahsı adına Diyarbakır
Milletvekili Sayın İrfan Rıza Yazıcıoğlu
Yok.
İstanbul Milletvekili Sayın
İnci Özdemir
Yok.
Şahsı adına İzmir
Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü. (CHP sıralarından
alkışlar)
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1416 sıra sayılı
Yasa Teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demin, bazı yolsuzlukları
sıralarken, zaman yetmediği için söyleyemediklerim var;
bunların da tutanaklara geçmesi için daha çok söz aldım. Tabii
ki, belediyelerle ilgili, il genel meclis üyeleriyle ilgili olduğu
için, onun paralelinde olduğunu düşünerek, ondan cesaretlenerek
söz aldım.
Demin, Hatay'ın, Siirt'in, Kütahya'nın,
Çorum'un, Amasya'nın, Eskişehir'deki Odunpazarı ve Tepebaşı'nın,
Isparta'nın, Manisa'nın, Denizli'nin ve buna benzer başka
bazı belediyelerin, info'ya düşen şekliyle, neler yaptıklarını,
sadece kısa kısa anlatmaya çalıştım.
Şimdi, Kütahya Emet'i söyleyeyim
size: "Kütahya'nın Emet ilçesine bağlı Örencik beldesinin
AKP'li Belediye Başkanı Hakkı Keleş ile iki belediye
görevlisi, ihale şartlarını yerine getirmemek, evraklarda
usulsüzlük ve zimmet suçlamasıyla tutuklandı."
Samsun: "Polis ve jandarma, belediye
olanaklarını kullanarak Samsunspor'a zorla bağış
alınması, imara aykırı benzinlik ruhsatı verilmesi
gibi iddialar üzerine AKP'li Büyükşehir Belediyesine operasyon
düzenledi. Belediye Başkan Yardımcısının da
aralarında olduğu 56 kişigöz altına alındı.
İhaleye fesat karıştırmak, rüşvet ve dolandırıcılık
suçlamasından haklarında tutuklama kararı çıkan
AKP'li Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Adnan Bahadır
ile Genel Sekreter Kenan Şara daha sonra nöbetçi savcıya
teslim oldu. Bahadır ile Şara tutuklanarak Samsun E-Tipi
Cezaevine konuldu."
İzmir Aliağa: "AKP Aliağa
İlçe Başkanı Uğur Türkan'ın her katında 20
metrekare kaçak inşaat yaptığı dört katlı binasına
AKP'li Belediye Başkanı tarafından göz yumuldu. Ayrıca,
imar hatları, yani, çekme mesafesi birbirinden farklı
hâlde, girintili çıkıntılı binalar yapma cüretini
bile gösterdi ve herkes de bunu seyretti. Çünkü, İçişleri
Bakanı soruşturma izni vermedi. Şimdi, bu vatandaş,
yani, Uğur Türkan, AKP'nin İzmir aday adayları içerisinde;
dokunulmazlık zırhına bürünmek için çırpınmaktadır."
"Bir konfeksiyoncu, yine Aliağa'da,
belediye meclisi üyesi. Konfeksiyoncu olmasına karşın,
Aliağa Belediyesine taş satmakla meşguldür. Onu da
İçişleri Bakanlığı izin verirse, o zaman soruşturma
açılacağı düşünülmektedir."
Türkiye böylesi büyük bir soygun
ve vurgun düzeni içerisindedir. Sayamadıklarımla birlikte
bütün bu yapılanların, ihalelerin toplam rakamı ve belediyelerin
şirketleri vasıtasıyla ya da kendileri vasıtasıyla
yapmış oldukları yolsuzlukları iki rakam vererek
söyleyeyim sizlere: 2004 yılında, yani, son yerel seçimlerin
yapıldığı yıl Türkiye'deki belediyelerin
verdiği ihalelerin toplam bedeli 2,2 katrilyon ya da yeni Türk
lirasıyla 2,2 milyar iken, bu, 2005'te bir anda 6,2 milyar YTL'ye,
2006'da ise tam 10,5 milyar YTL'ye çıkmıştır. Düşünebiliyor
musunuz, tam 5 kat artmış. Peki ortada ne var: Yolsuzluklardan
başka hiçbir şey yok.
Bu saydıklarım info sayfama
ve basına yansıyanlardan sadece bazıları. Daha
yüzlerce böyle yerel yolsuzluk olayları yaşanıyor. Burada,
gemi alan Başbakanın oğlunu, şirketine vergi affı
getiren Maliye Bakanının oğlunu saymıyoruz. Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek'in, "Bizim
ailece fazla bir paramız yok." derken, oğluna aldığı
iddia edilen 1,5 milyon dolarlık villayı saymıyoruz.
Yimpaş'ı, İhlas'ı, KOMBASSAN'ı saymıyoruz.
Bunlar zaten uluslararası düzeyde olup biten yolsuzluklar ve
haklarında binlerce dava var.
İzmir gibi, Mersin gibi CHP'li
belediyelerin meclis kararları sürekli yargıya taşınırken
bunca yolsuzluk yapan AKP'li belediyelerin meclisten çıkan kararları
ne olursa olsun, ne valiliklere ne de bir başka kuruma hiçbir engel
teşkil etmiyor.
Başbakan, geçenlerde "Haberleri
ihbar kabul ediyoruz; yolsuzluğa bulaşanı partiden
atarım, çekinmeden atarım." dedi. Hani nerede? Aksine,
bakıyoruz, yolsuzluktan hüküm giyenler bile -Çorum'daki gibi,
Isparta'daki gibi- zaman zaman görevlerine bile dönüyorlar. Ama
Başbakana da haksızlık yapmayalım; gerçekten dediğini
yaptı ve yolsuzluklara bulaşanları partiden uzaklaştırdı.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Karar ver, yaptı mı, yapmadı mı?
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Fakat biz
yanlış anlamışız, meğer Başbakan
"Yolsuzluklara bulaşanlar." derken, yolsuzlukları
yapanları değil, yolsuzluklardan rahatsız olanları
kastediyormuş!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) -Teşekkür
ediyorum.
Nitekim, Hatay Ali Dibo olayını
gündeme getiren Fuat Geçen ile Amasya'daki yolsuzluklardan rahatsız
olan Hamza Albayrak partisinden uzaklaştırılmıştır;
yolsuzluk yapanları ise bağrınıza basmış
bulunuyorsunuz; ne mahkemeye verdiniz ne İçişleri Bakanınız
soruşturma izni veriyor ne de bu yolsuzluk yapanları partiden
attınız.
Buradan halkımıza seslenmek
istiyorum: Hiç merak etmeyin, haramilerin saltanatını
yıkacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ülkü.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Efendim, kâtip üyeler arasında
yine ihtilaf olduğundan elektronik oylama cihazıyla oylama
yapacağım.
2'nci maddeyi oyluyoruz.
Üç dakika süre vereceğim ve
oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi 3'üncü madde olarak
okutuyorum:
MADDE 3- 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı
Belediye Kanununun 20 nci maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Belediye başkanı,
acil durumlarda lüzum görmesi halinde belediye meclisini bir
yılda üç defadan fazla olmamak ve her toplantı bir birleşimi
geçmemek üzere toplantıya çağırır. Olağanüstü
toplantı çağrısı ve gündem en az üç gün önceden meclis
üyelerine yazılı olarak duyurulur ve ayrıca mutat
usullerle ilan edilir. Olağanüstü toplantılarda çağrıyı
gerektiren konuların dışında hiçbir konu görüşülemez."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun Sayın Baratalı.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin
3'üncü maddesinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi
ifade edeceğim. Bu nedenle Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 3'üncü madde olarak görüştüğümüz bu madde,
5393 sayılı Belediye Kanunu'ndaki toplantı usullerinin
olağanüstü şeklini düzenlemektedir. Bildiğimiz gibi,
5393 sayılı Kanun'dan önce 1580 sayılı ve 1930 tarihli
Belediye Kanunu yürürlükteydi. Bu Yasa da geçerken, aynen 5216 sayılı
Yasa görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak hem Plan Bütçe Komisyonunda hem de Genel Kurulda bazı
düşüncelerimizi ifade etmiştik. Senede 11 kez toplanabilen,
ancak temmuz ayında bir ay tatile giren bu yerel yönetimlerde,
yani hem büyükşehirlerde hem 5393 sayılı Yasa'nın
uygulandığı belediyelerde hem de 5302 sayılı
Yasa'nın uygulandığı il özel idarelerinde il genel
meclisinin toplantı düzenlerinin olağan dışı
yanında, olağanüstü olması şeklinde görüşlerimizi
ifade etmiştik. Ama, yine 2'nci maddede ifade ettiğim
şekilde, bunlar pek kale alınmadı, hem Plan Bütçe Komisyonunda
hem de Genel Kurulda olağanüstü toplantıların olmayacağı
şeklinde geçti. Ancak, uygulama sırasında, aradan geçen
iki yıl içinde görüldü ki, olağanüstü toplantılara da
gereksinim duyulmaktadır. Çünkü, senede 11 defa her ay beş
gün toplanabilen mecliste, öbür toplantı için yirmi beş gün
bir zaman süreci kalıyordu. Bu yirmi beş gün içinde olağan
toplantıyı beklemeden, olağanüstü koşullar
çıktığı zaman, bir olağanüstü toplantının
yapılması gerekiyordu. Şimdi, bu Kanun'un konuş
nedeni, rasyoyla ilgisi, böyle bir toplantıyı sağlamak
içindir. Başta da ifade ettiğim gibi, yerelden gelen isteklere,
biz, kulak verdiğimiz için, onları dinlediğimiz için
bu yasayı, bu teklifi biz de destekliyoruz. Yine, incelendiği
zaman, bizim burada herhangi bir ayrışık oyumuz veya
karşı oyumuz bulunmamaktadır.
Yine, maddeye baktığımız
zaman, toplantının nasıl yapılacağı, ne
zaman yapılacağı, meclisin, yani belediye meclisinin
kimler tarafından, hangi süreyle, ne kadar süre önce toplantıya
çağrılacağı; olağanüstü toplantı da yine
eski Yasa'ya dayanılarak, olağanüstü toplantı dışında,
olağan konuların görüşülemeyeceği ifade edilmiştir.
Bu, bundan önceki Yasa'da da böyleydi. Bunu desteklediğimizi
bir kez daha ifade etmeye çalışıyorum.
Ancak, çok uzun süre belediyecilik
yapan bir arkadaşınız olarak -yirmi iki sene müddetle-
ben, Meclise geldiğimde, Sayın Başbakanın da belediyecilikten
geldiği için ve yanında da önemli ölçüde belediyede beraber
çalıştığı kadroları da getirdiği
için, belediyecilikte bir devrim yapılacağı, özellikle
belediyelerin çalışma usulünde, görev tanımlarında
ve özellikle akçeli olanaklarında büyük iyileştirmeler
yapılacağına inanmıştım. Ancak, aradan
geçen zaman süreci içinde, maalesef, üzüntüyle belirtiyorum, yanıldığımı
anladım ve üzüldüğümüzü gördüm hep beraber.
Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı, yerel yönetimler konusunda hiçbir iyi şeyi,
iyileştirmeyi yapamamıştır değerli arkadaşlar,
ancak yaptığı bir iki şey vardır, onu da burada,
yine eski bir belediyeci olarak söylemeden geçemeyeceğim.
Bunlardan bir tanesi, belediyelerin -bir kriz döneminden geçtiği
için- ne kadar borcu olursa olsun, en azından belediye personeline,
cari giderlere, maaşlar için yetecek kadar bir paranın gönderilmesidir.
Bunu olumlu olarak bulduğumu ifade edeyim. Diğeri de özellikle
yaz aylarında, yani gelirlerin azaldığı sıralarda,
iki veya üç ay müddetle, belediyelerimizin paylarından hiçbir
kesintinin yapılmamasıdır. Bunu bir iyileştirme
olarak görüyorum ve bunu da söyleme durumunda olduğumu ifade
ediyorum bir belediye başkanı olarak. Ancak, bilmiyorum,
bazı arkadaşlar belediyelerle ilgileniyorlar mı?
Şimdi, eğer ilgileniyorlarsa, İller Bankasının,
hiç borcu olmayan belediyelere bile artık krediyi kesme durumudur
değerli arkadaşlar. Özellikle küçük belediyelerde büyük
sıkıntılar yaşanmaktadır. Teklifin sahibi
İstanbul Milletvekilimizdi ama, Afyonlu olduğunu ben biliyorum.
Afyon'un Dereçine
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Afyonkarahisar Milletvekiliyim.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Düzeltiyorum.
Hem İstanbul Milletvekili hem Afyonlu olarak
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Afyonkarahisar Milletvekiliyim. O kadar
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Karahisar'ı
da var. Peki
Teşekkür ederim. Evet, bu dönem "Afyonkarahisar"
olarak değiştirdik.
Afyonkarahisar Milletvekilimizin,
Halil Bey'in bu teklifi. Ancak, Halil Bey farkında mı bilmiyorum,
bir Dereçine Belediyesi var, sizin bir belediyeniz, yani Afyonkarahisar'ın
belediyesi ama, Cumhuriyet Halk Partili bir belediye; kredisizlik
içinde kıvranıyor Halil Bey. Otobüs almaya çalışıyor,
hiçbir borcu yok, kredileri sonuna kadar açık. Yani, siz bankacısınız,
kredibilitesi var, ama, İller Bankası bu belediyeye kredi
vermiyor. Neden? Çünkü, İller Bankası hesabını kitabını
yapamamış, çünkü, yatırımlara parası kalmamış,
ama, bu belediyemiz, kredi alamadığı için halkına
hizmet edemiyor. Otobüs almak istiyor, çocukları okula ücretsiz
götürmeye çalışıyor, sosyal bir belediyecilik yapmaya
çalışıyor, ama, başarılı olamıyor.
Diğeri, değerli arkadaşlar,
bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi, Hükûmeti kurar kurmaz
ilk yaptığı, bütçede belediyelerin paylarını
artıracağına, belediyelerin paylarını bir
puan aşağı indirmiştir. Zaten, Türkiye'de belediyeler
genel bütçe gelirlerinden payı ancak yüzde 5 almaktadırlar.
Batılı ülkelerde ise, değerli arkadaşlar, ortalama
olarak, belediyelerin, daha da geniş anlamda ifade edeyim, yerel
yönetimlerin genel bütçe gelirlerinden aldığı pay,
ortalama olarak yüzde 43,3'tür. Yani, o ülkede toplanan vergi gelirlerinin
yüzde 43,3'ünü yerel yönetimler alır. Vergi dışı gelirlerden
de en azından ortalama olarak 10,7 alırlar. Demek ki en az yüzde
52-53 civarında önemli kaynaklar alırlar. Bu, Türkiye'de sadece
yüzde 5'tir. Bunun çok adil olduğunu düşünmüyorum. Çünkü,
sizin iktidarınızın hazırladığı Belediye
Gelirleri Kanunu'na bakarsak, genel bütçe gelirlerinden yerel yönetimlerin
aldığı payın aynen yüzde 5 oranında devam ettiğini
görmekteyiz. Bunun yanında, daha da değişik, belediyelerimizin
sıkıntıları olacaktır.
Tasarıda haberleşme vergisi
kaldırılmaktadır. Neden diye düşündüm. Bir ara Telekom'un
satıldığı aklıma geldi, nedenini buldum; yani,
haberleşme vergisi kaldırılmaktadır değerli
arkadaşlar.
Yangın sigorta vergisi kaldırılmaktadır.
Eğlence vergisinin kapsamı
genişletilmektedir. Bundan sonra her kahvehane, kafe ve buna
benzer kafeteryalarda -kentlerde- günde 10 YTL kahvehanenin sahibi
belediyelere vergi ödeyecektir.
Değerli arkadaşlar, bunun
da çok yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu, ayda 300
YTL yapar, senede de 3.600 YTL yapar. O nedenle bunun bir kez daha gözden
geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Emlak vergisinde, tek konutu olan
emeklilerin vergisi yoktu. Şimdi emekliler için de üzüntülü bir
haber vereceğim burada. Artık -emeklilerde tek konutu
olanlar vergi ödemiyordu- bundan sonra da bunlar vergi ödemeye
başlayacaklardır.
Turizm bölgesinde, hepimizin bildiği
gibi, KDV oranları çok yüksektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Turizm
bölgelerinde KDV yüzde 18'dir. Sayın Bakan geçen gün -sanıyorum
birkaç gün önce- 2008'de yüzde 8'e indirileceğini söylemiştir,
sevindirici bir olaydır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - 2008'den
sonra.
BÜLENT BARATALI (Devamla) -
2008'den sonra yüzde 8'e indirileceğini söylemiştir, ama,
konaklama vergisi gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, otelcilik
yapanlar bilir, yataktan zaten otelciler para kazanmaz. Onun için
de, turizm için de doğru bir şey olduğunu düşünmüyorum
konaklama vergisinin. Bunun da bir kez daha gözden geçirilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sayıları 3.225'i bulan belediyemiz var,
16 büyükşehir belediyemiz var, 81 adet il özel idaremiz var, 2 ilçe
özel idaremiz var. Bilindiği gibi, anlaşmalarla Bozcaada
ve Gökçeada'nın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Baratalı,
son cümlelerinizi rica edeyim.
BÜLENT BARATALI (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan, gösterdiğiniz nezakete.
bu iki ilçemizin özel idaresi
var. Buralarda ve diğer bu türlü yerel yönetimlerde, bu dönem
-üzülerek ifade ediyorum- sorumluluk elbette iktidar partisinin
omuzlarındadır, yerel yönetimler için hiçbir iyileştirme
yapılmamıştır. Benim söylediklerimden bir tane
fazla iyileştirme yapıldı diyen bir arkadaşımız
varsa, ben bunu zevkle dinleyeceğim.
Bu nedenlerle, bu teklifi desteklediğimizi
ifade ediyor, sayın Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Baratalı.
Anavatan Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlar; Afyon Milletvekili Halil Bey'in kanun
teklifi üzerine Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Baştan söylemek gerekirse,
tabii ki, bu kanun teklifine bizler de katıldığımızı
ve gerekli olduğuna inanıyoruz. Ama, şu bir gerçek ki,
yerel yönetimler aslında sürekli kamu yararına refleksleri
olan kurumlar oluşmalı. Ama, Türkiye'nin sistem sorununa
baktığımızda, daha çok bürokratik bir devlet yapısı
olduğundan dolayı bu reflekslerin de yitimini görüyoruz.
Böyle bir, gerek il özel idaresi ve gerekse büyükşehirler veya
belediye meclisinin toplanması konusunda yılda biraz daha
hareket yeteneği kazandırmanın hayırlı olacağını,
faydalı olacağını düşünüyoruz. Yalnız
sormak lazım tabii, Parlamentonun bu kadar çalışmasının
tek bir vesilesi var aslında; hepimizin yurt sathında, seçim
bölgelerimizde halkla buluşmamız gereken bir dönemde Meclisin
biraz da zorlukla, daha doğrusu yarın Cumhurbaşkanını
halkın seçmesi süreciyle ilgili bir adımın sonucu,
ama yine her şeyde hayır vardır diyoruz, bu doğrultuda
giderayak yaptığınız hayırlar, ama günahlarınızı
kapatmaz.
Niye? Bakıyoruz, yerel seçimler
deyince, beş yıllık iktidarınız döneminde,
başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde en çok yerel
yönetimler deyince Ali Dibolar aklımıza geliyor, yani
Türk siyasi tarihine Ali Dibo olarak sizler maalesef literatüre
kazıdınız. Bu da sizin beceriniz. Haa, beceriksizliğe
gelince çok tabii. Yerel yönetimler anlamında, temel yerel hizmetler
konusuna baktığımızda başta konut, yerleşim,
sağlık veya sayabileceğimiz çöp, bir sürü sorunlar konusunda
sınıfta kaldığınızı aslında sizler
de iyi biliyorsunuz. Ama bir konuyu daha becerdiniz
Özellikle
İstanbul'daki büyükşehirlerin arsaların yarattığı
rantiyeden veya ulaşım gibi, İstanbul Deniz Ticaret
Odasının ve böyle de olunca tabii ki iş, rantiyeden öteye
gitmeyen bir yerel anlayış. Evet, yerinde sorun yerinde çözüm.
Bizim temel ilkemiz, temel prensibimiz bu. Bu konuda yıllardır
yapılamayan sorunlar maalesef sadece çığ gibi büyüdü.
Övündüğünüz projeler, altına imza attığınız
projeler diye baktığımızda olağanüstü bir veri
yok. Sadece günü kotaran, yer üstü dediğimiz, siyaseti siyasi
şova dönüştürebileceğiniz projeler, işte birkaç
park, bahçeler dışında öyle elle tutulur büyük projelerin
altına imza atmadınız. Böyle de bir niyetiniz yok, böyle
de bir kaygınız yok. Bizim Mersin'de de keza aynı sorunlar.
Hızla, sadece o arsaların yaratılmış olduğu
beton yığınları diyeceğimiz ranttan öteye
gitmedi. Bir de sahil dolgusu diyebileceğimiz, böyle, göze
hoş gelirmiş gibi görünen bir projenin dışında,
maalesef, en ufak bir yağmur yağdığında veya
hâlâ çöp sorununun yığınla kaldığı bir Mersin'de
yakışmıyor. Ama, bu konuda, yerel yönetimlerin, özellikle
kamu imkânları konusunda, ellerindeki, her geçen gün elinden
alınan imkânların, maddi imkânların, özellikle finans boyutuna
baktığımızda, elleri kolları bağlanmakta.
Bugün, belediyeler dışarıdan
kredi aldıklarında, devlet güvencesi dediğimiz hazine
garantisi verilmemekte. Ama, bakıyoruz ki, tabii, Ankara Büyükşehir
Belediyesi deyince, yığınla borcun bir kalemde silinmesinin
altyapısı yaratılmakta. Halktan aldığını
sözde kamuya hizmet olarak kullandığını söyleyen
yerel yöneticiler, baktığında borcu farklı anlamlarda
kullanmakta. Biz de diyoruz ki, yerel yönetimler, bugünümüzün çağında,
bilgi çağındayız ve bu bilgi çağında, vizyonu
olan, iddiası olan yerel yönetimin kamuyla birlikte anlayışı
olmalı. Çünkü, 2002 sonrası, bakıyoruz, başta,
işte, Parlamento yapısı belli, yüzde 60'ından fazla
bir Parlamento yeter sayınız var. Yani, Meclis Başkanı
sizde, Başbakan sizde, bakanlıklar sizde, yerel yönetimlerin
yüzde 90'ı sizde, ülkenin geldiği nokta maalesef uçurumun
eşiği. Yani, ülke, bunu hak etmiyor aslında. Hâlen, çeşitli
kaoslar, çeşitli senaryolardan bahsedilmekte Türkiye'de.
Şurada, 22 Temmuz'a çok az bir süre kala, Türkiye'nin kaderinin
belirlenmesi gereken bir yerde, istikrar adına yutturulan, ülkenin
sefalete doğru sürüklenen, sürekli köleleşmesinin altyapısı
ve sömürülmesine sebep olan bir beş yıl yaşadık ve
bu yıllar, kayıp yıllar ülke adına.
Ülkeye bakıyorsun, 26 tane
dolar milyarderi varken 26 milyon insana yakın, işsiz, yoksul
ve sefaletle geçimini sağlayan insan kitlesi. Bunlar, sizlerin
eserleri ve bu ülke bunları hak etmiyor. Tabii ki, halkın büyük
bir kısmının temel sorunu, ekonomik sorun, açlık
sorunu, yoksulluk sorunu ve bugün, ülkede sadece Cumhurbaşkanlığı
konusunda tartışılırken halkın temel sorunu
o değil.
Buna karşın, istikrar olarak
getirdiğimiz dönemde 22 Temmuzun olup olmayacağı tartışılıyor.
Bu nasıl iştir? Ama, ne böyle bir kaygınız var ne bir
korkunuz var ne ülke sevdanız var. Yaptığınız
tek şey var: Kendi bireysel menfaatlerinizi önde tutan ve
işi sadece siyasal anlamda şova çevirebilecek bir anlayışa
sahipsiniz, ama halk bunu unutmayacak. Halkın cebi yanarken,
evindeki mutfağın ocağı tütmezken ve öğrencisini
okula gönderirken harçlıktan yoksunken
Hele yerel belediyelerde
biraz yağmur yağdı mı İstanbullu insanlar selin
etkisi altında can kaybediyor. Nihayetinde Ağrı'da
yaşandı. Kaç çocuğumuz öldü. O çocuklar bizim çocuklarımız.
Arkasından bakıyorsunuz rögar kapaklarından düşen
çocuklar ve o ihaleyi alan firmaya tekrar ikinci kez bir ihale verilmesi.
Sizin anlayışınız bu kısaca, sadece işin
rantiyesi.
Biz de diyoruz ki: Yerel yönetimlerin
kamu hizmetinin kalitesinin yükseldiği ve yerinde çözüm anlayışı
doğrultusunda günümüzün çağdaş normlarına uygun
bir anlayış hâkim olmalı, ama göründüğü kadar da,
kamu hizmetleri açısından da, bu konuda da, böyle, kalite
diyebileceğimiz, hatta bırakın günü kotarmaktan sadece
kendi menfaatleri doğrultusunda rantiye hizmetlerini vermekten
öteye gidilmedi. Yani, AKP'li yıllar siyasetin kara defterine
not edilecektir, kara notları diye. İçeriğini açtığınız
zaman tarih bunu çok iyi algılayacak ve getirdiğiniz nokta
sadece duvara toslamak. Ve bugün 2002 seçim koşulları önümüzdeyken,
hâlâ gelişen süreç içerisinde, bugün AKP'nin yarattığı
tahribatı, AKP'nin yarattığı zararı, bu ülke
maalesef ağır bedellerle ödedi, cebiyle ödedi. Son beş
yılda yaratılan 184 milyar dolarlık dış borç.
Borç da değil, faiz ödemek sadece ve elindekini, varını
yoğunu satan bir ülke konumundan zayıflatılmış,
bugün kendi çevresinde inisiyatif sahibi dahi olmayan bir ülke konumuna
getirdiniz.
Sayın Dışişleri
Bakanının en son, yakın tarihteki Amerikan uçaklarının
tacizinden haberinin dahi olmamasında mazereti suçundan daha
büyük. Böyle bir devlet anlayışı, böyle bir duyarsızlık
veya böyle bir bilgisizlik olur mu? Nasıl devlet yönetiminin anlayışının
içerisinde olduğunu bu ülke çok iyi biliyor. Ve inanıyoruz
ki, bu dönemde Türkiye halkı kendi kaderine sahip çıkacaktır.
Gerek yerel yönetim ve gerekse genel yönetim başta olmak üzere
Türkiye'de hizmetin kalitesini görecektir. Başta, kendi içinde
huzur, barış, sevgi ve bereketin olduğu bir Türkiye,
ikincisi ise, bölgesinde söz sahibi, güçlü bir Türkiye ve küresel
güçler karşısında boyun eğmeyen, tam tersine, birlikte
karşılığını alabilen bir Türkiye. Bunlar
iddia işidir, bunlar bir vizyon işidir ve bu yıl da bir
şans var. Yine, demokrasi içinde çözümlenmesini umuyoruz ve
halk iradesiyle, inanıyorum ki, bu anlayışa sahip siyasi
iradeyi kendi yönetim anlayışı içerisinde benimser
ve iktidara getirir, ama, bunun adı kesinlikle AKP olmayacaktır,
bunu çok iyi biliyoruz.
RECEP GARİP (Adana) - Hüseyin,
ifadelerini düzgün kullan.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Halk bir defa mazlumu sever, mağduru bir defa sever, ikinci defa
sevmez; onun adı sadece beceriksizliktir. Bu halkın size vereceği
daha ne vardır, onu da anlayamıyorum. Meclis Başkanlığını
verdi, Başbakanlığı verdi, yüzde 90 yerel yönetimleri
verdi. Daha ne istersiniz, onu bilemem. 550 milletvekili mi? Olsa
da yapamazsınız, inanın yapamazsınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP'ın nesi kaldı?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Anayasa'yı
değiştirecek çoğunlukta olan bir siyasi iradenin Cumhurbaşkanını
dahi seçememesi, tek kelimeyle beceriksizlik, mağduriyet değil,
ama, halk tabii ki görecektir bunu.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP ne oldu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bu
doğrultuda, yerel yönetimlerin sürecinde, inisiyatifi ve
vizyonu olan bir öz eleştiri yapabilecek bir siyasi irade, bugün
halkın önünde. Biz de diyoruz ki, umutsuzluk ve karamsarlık,
kâbus bizim kaderimiz değil; açlık ve yoksulluk, sefalet
hiç değil. Ama, ülkenin her geçen gür kaosa sürüklendiğini
görüyoruz. Buna dur diyecek irade, ancak halkın ta kendisi.
Önündeki süreç, genel seçimlerin yapıldığı 22 Temmuz
tarihidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)
- Hüseyin'ciğim, yeter, anlaşılmıştır.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Anlaşıldıysa
bırakırız.
Bu ülkenin, 22 Temmuzdaki kaderine
sahip çıkacak bir halk iradesine ihtiyaç vardır. İnanıyorum
ki, bu halkımız sabırsızlıkla bu sandıkların
önüne geldiğinde, AKP'den hesap günü olarak algılayacaktır
ve burada, başta
FAHKİ KESKİN (Eskişehir)
- ANAP ne olacak, ANAP?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
dinî değerlerin sömürülmesine asla prim vermeyecektir. Bu,
bir yönetim, iddia işidir ve yönetemediniz. Geldiniz sadece
duvara tosladınız.
Bu anlayış içerisinde,
bu kanunun yine de hayırlı olacağını düşünüyorum.
Katkıda bulunacağımızı bildiririm.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güler.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu, buyurun efendim.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Aydoğan'ın 1416 sıra sayıda
kayıtlı kanun teklifinin 3'üncü maddesi üzerine şahsım
adına konuşma yapmak üzere huzurunuzdayım.
Maddedeki ek fıkrayla ilgili
metni okudum. 1'inci maddede büyükşehirle ilgili ileri sürülen
makul gerekçeler bunun için de aynı. O bakımdan, ben oradaki
değerlendirmeleri aynen kabul ettiğimi vurgulayarak
2'nci maddeyle ilgili noksan kalan bazı açıklamaları
da yaparak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
1913 tarihli İdare-i Umumiye-i
Vilayat Kanunu doksan dört yıl sonra değişti, İl
Özel İdaresi Kanunu hâlini aldı. Bu Kanun'da encümenle meclisin
görevleri arttı, meclise her hafta beş gün toplanma görevi
verildi. Eskiden bu hizmetler yapılırken bir genel müdürlük
vardı. Muhtar kaymakama dilekçe verir, kaymakam valiye gönderir,
vali genel müdürlüğe gönderir, orası etüde alır,
eğer ödenek varsa programa alınır, üç yıl geçerdi.
Bazen dört yıl, beş yıl geçerdi. Bu genel müdürlüğün
bütçesinin yüzde 72'si personel giderlerine, cari harcamalara ayrılıyordu.
Biz o genel müdürlüğü kaldırdık, özel idareye bağladık,
buna takviye yaptık. Ondan sonra da 2006 yılında 2 katrilyon,
2007 yılında 2 katrilyon, KÖYDES dediğimiz Köy Destekleme
Fonu'ndan ödenek ayırdık. Öyle oldu ki, artık haftada
beş gün toplanmak, ayda beş gün toplanmak bile yetmez hâle geldi.
Diğer maddelerden daha öncelikli olarak, bu acil durum için bu
olağanüstü toplantının il özel idarelerde yapılmasının
daha önem arz ettiğini vurgulamak için söylüyorum. Biz bunu yaptığımız
zaman
İcraatın içinden gelenler çok iyi bilirler; bir hizmet
yapılırken müracaat edilir, en geç bir ay içerisinde programa
alınır, hizmetin yapımına başlanır.
Eğer yol yapılırken bir kılçık yol yapılacaksa,
içme suyu yapılırken ek depo yapılacaksa onlar da o
anda değerlendirilir, acil toplantıda karara bağlanır,
yürürlüğe konulur. Kısacası, yasalardaki bu acil toplanma
gerekçeleri makul olup, köy hizmetleri yönünden de, özel idare yönünden
de diğerlerinden daha öncelikli olduğunu vurguluyorum.
Ben, bu duygularla, sizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Topaloğlu.
4'üncü maddeyi 3'üncü madde olarak
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi 4'üncü madde olarak
okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa, büyükşehir belediyeleri, il ve ilçe belediyeleri ve
özel idareyle ilgili bir yasa. Şimdi, tabii, belediyeler deyince,
öncelikle, bunların gelirleri hizmet yönünden çok önemli.
Şimdi, İller Bankası bütçesinden belediyelere, o ilde
ve o ilçede yaşayan insanların nüfus başına göre
bir pay veriliyor.
Değerli arkadaşlarım,
bazı belediyeler var ki çok geniş arazisi var, geniş
bir yerleşim alanı var -nüfusu çok büyük değil ama- oradaki
halkına hizmet götürmek için çok zorlanıyor. Ne kira geliri
var
Hiçbir geliri yoktur. Eğer Belediyeler Yasası'ndaki,
biz, bu nüfus başına gelir dağılımını
bir şekilde imkânsızlık, olanaksızlık ve belli
gelirlerden yoksun olan belediyelere, aynı şeyle, bu yasayla
eşit tutarsak bu belediyelerimiz hizmet veremez. Yani, örneğin,
İstanbul'da bir belediyenin 2 milyon nüfusu varsa, bu belediyeye
verdiğiniz parayla, doğuda bir ilimize verdiğimiz para,
nüfusu düşük olduğu için belki onda 1'i, ama, hizmet yönünden
doğudaki bir belediyemiz o parayı alamadığı
için çok büyük sıkıntılar çekiyor.
Onun için, öncelikle, Belediyeler
Yasası'nda, asgari geçim indirimi gibi, bu belediyelere asgari,
oradaki insanlara, oradaki hizmet açısından asgari bir
hizmet payı vermek lazım, nüfus esasından daha önce. Daha
sonra, yine, objektif nüfus esasını getirelim bir kere.
Özellikle belde belediyelerine eğer biz bunu yapmazsak belde
belediyeleri maaş vermekte zorlanıyor arkadaşlar.
En azından, hizmet açısından, otomatikman hizmet bedeli
olarak bu belediyelerimize nüfusa göre verdiğimiz paradan
önce belli bir hizmet bedeli vermezsek, küçük belediyelerimiz kapanmak
üzere arkadaşlar.
Tabii, diğer bir konu: Büyükşehir
belediyeleri
Değerli arkadaşlarım,
hasbelkader on altı belediyeyi büyükşehir belediyesi
ilan etmişiz. Burada, ama hakkaniyet, burada adalet
Burada büyükşehir
olamayan belediyelerin hakkı yeniyor arkadaşlar. On altı
büyükşehir belediyesi var; büyükşehre karşı değilim,
ama bazı belediyeler var ki büyükşehir ilan edilmiş,
ama o belediyelerden daha çok nüfusa hizmet eden, o belediyelerden
daha çok nüfusa sahip bazı iller var ki onlar büyükşehir yapılmamış.
Yani, bu, hak mıdır adalet midir? Şimdi, burada önemli
olan başında "büyükşehir" yazması değil,
büyükşehir belediyelerinin gelirden aldığı payla,
diğer bir il belediyesinin aldığı pay arasındaki
farktır arkadaşlar.
Şimdi, bir belediye düşünün
500 bin nüfusa hitap ediyor, 500 bin nüfusa hizmet veriyor, büyükşehir
değil, ama bir belediye düşünün 350 bin nüfusa hizmet ediyor,
büyükşehir arkadaşlar. Gelirden aldığı pay
öbür belediyenin 2 katı arkadaşlar. Takdirlerinize sunuyorum,
burada (x) il, (y) il, (z) il fark etmez, hangi ilin hakkı yeniyorsa
Yani, bugün 350 bin nüfusa hizmet eden bir belediye, 500 bin nüfusa
sahip bir belediyeden 2 kat daha fazla para alıyorsa, bunun adı
ne haktır ne adalettir arkadaş.
Bugün, Türkiye'deki, mevcut, büyükşehir
olmayan en az beş altı ilimizin hakkıdır, ama bir
şekilde, her nedense bunlar büyükşehir yapılmıyor.
Biz, hangi belediyeye daha çok para veriyorsanız gurur duyarız,
çünkü hizmet için veriliyor, ama siz 500 bin nüfusa sahip bir belediyeye
350 bin nüfusa hizmet eden bir belediyeden 2 kat daha fazla para veriyorsanız,
bunun adı ne haktır ne adalettir arkadaşlar. Yani, gelin
-bak, bunu defalarca gündeme getirdim, burada bir kez daha söylüyorum,
artık bu süreçte yapılmaz- en azından hakkı olan belediyelerin,
mevcut büyükşehirlerin nüfusuna sahip belediyelerin hakkını,
arkadaşlar, gelecek dönemde teslim edin. Ben, size dört belediye
sayayım mevcut büyükşehir belediyesi, ama bunlardan daha
çok nüfusa hizmet eden Türkiye'de en az altı ilimiz daha var arkadaşlar.
Bunlardan biri de Malatya'dır. Başında "Malatya Büyükşehir
Belediyesi" olması bizim için çok önemli değil, ama Malatya
Belediyesine 350 bin nüfusa sahip bir belediyeden yarı para
veriyorsanız, bizim isyanımız bu arkadaşlar. 500
bin nüfusa bakıyoruz. Bu son nüfus sayımlarıyla mevcut
altı büyükşehir belediyesinden daha yukarıda bir nüfusa
bakacağız arkadaşlar. Bizim dediğimiz bu, adil
olun burada, objektif. Kimsenin hakkını bize vermeyin ama
bizim de hakkımızı yemeyin. Malatya'da yaşayan
500 bin insana, 2 kat daha fazla para alsa Malatya Belediyesi daha
iyi hizmet edecektir arkadaşlar. Hakkımızı kimse
yemesin. Biz bir başka ile niye veriyorsunuz demiyoruz.
Değerli milletvekilleri, tabii,
gelelim il genel meclisine arkadaşlar. Arkadaşlar, il genel
meclisleri objektif hizmet etmeli, hiçbir kimseyi ve hiçbir köyü
ayırmamalı, ama maalesef ayırım kayırım
yapılıyor. Ayırıyorlar, kayırıyorlar.
Belki burada siz görmüyorsunuz ama, belli ilçelerin il genel meclisi
üyeleri "benden olan", "benden olmayan" diyor arkadaşlar.
Örnek de vereyim, ispat da edeyim: Ayıptır, bir köye greyder
gönderiliyor, ertesi gün o ilçenin il genel meclisi üyesi kaymakamına,
iktidar partisinin ilgili yetkililerine "bu köyden greyder
alınmazsa almayanı yakarım." diyor. Niye? O köy
bir Alevi köyümüzmüş. (AK Parti sıralarından "yapma"
sesleri, gürültüler)
Arkadaşlar
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Doğru söylemiyorsun.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet arkadaş, ispat ediyorum.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Doğru söylemiyorsun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Söylüyorum, söylüyorum, söylüyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Haddini bil!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, ispatı, Malatya
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İstismar edeceğin bir bu mu kaldı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Malatya Doğanşehir Topraktepe... Buyurun
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İstismar edeceğin bir bu mu kaldı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, buyurun
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, lütfen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Malatya Doğanşehir Topraktepe...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Olmaz böyle bir şey Sayın Başkanım, bir milletvekili
bu kürsüden provokatörce konuşamaz.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
Sayın Aslanoğlu
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen, doğruyu söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bak, söylüyorum, köyün ismini veriyorum, açın sorun.
(Başkan tarafından mikrofon
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen bölücüsün!
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Ne
alakası var ya!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Kimseye haksızlık yapmayın. Malatya Doğanşehir
Topraktepe
Buyurun, sorun.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz Başkanı dinlemiyorsunuz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Mikrofon
kapalı.
BAŞKAN - Ben, size rica ediyorum,
bir şey söyleyeceğim, onun için mikrofonunuzu kapattım,
sizin konuşmanıza engel olmak için değil.
Aslanoğlu, bu sözler hiç de o
kürsüye uymuyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Olan bir şeyi söylüyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) - Yakışmıyor
bu sözler.
BAŞKAN - Efendim, lütfen, sözlerinizi
tavzih ediniz, lütfen sözünüzü tavzih ediniz.
Buyurun, mikrofonu açtım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar
Arkadaşlar
(AK Parti sıralarından
gürültüler)
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ülkeyi bölmeye kimsenin hakkı yok! Çok ayıp! Çok yanlış
şeyler!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır arkadaşlar, hizmette kimseyi ayırmamamız
lazım. Bunu söylüyorum ben. İsyanım bu arkadaşlar.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Doğru söylemiyorsun!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Çok ayıp! Yazıklar olsun sana!
RECEP GARİP (Adana) - Doğru
söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, bunu söylüyorum. Ayırmayın, ama ayırıyorsunuz
diyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Yazıklar olsun sana!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Çok ayıp, çok! Yanlış bir şey
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın, ayırmayın, ayırmayın.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) - Sorun
ne, söyle!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Yazıklar olsun sana!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bak, köy ismi veriyorum, köy ismi veriyorum köy ismi
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Sana yazıklar olsun!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ayıp! Ayıp!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın diyorum, ayırmayın. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen, bölücü!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ayırmayın, ayırmayın, ayırmayın
kimseyi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Bölücüsün sen!
RECEP GARİP (Adana) - Ayıran
sensin!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hizmet eşittir arkadaşlar. Bu ülke bizim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen
müdahale etmeyelim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Müdahale edeceğiz tabii, bölücülük yapıyor!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır arkadaş, bölücülüğü siz yapıyorsunuz.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen yapıyorsun sen!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen, doğru söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülke bizim. Kimseyi ayıramazsınız,
ayırmaya hakkınız yok. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Ayıp be!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hükûmetsiniz
Hükûmet olabilirsiniz, ama insanları
ayırmayın. (AK Parti sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) - Yakışıyor
mu sana?
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Sen doğru söylemiyorsun!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Ayıp be!
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Ayıp ya?
RECEP GARİP (Adana) - Sana yakışmıyor!
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Böyle dengesiz bir şey olur mu ya! Ayıp be! Bu kadar dengesiz
söz olur mu! Ayıp be!
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Fatsa, buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Ayıp be!
BAŞKAN - Arkadaşlar, bir
dakika
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Ayıp ya!
BAŞKAN - Yalnız, arkadaşlarımız
sussun ki ben sizi dinleyeyim.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Böyle dengesiz bir şey olur mu!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz yerinize oturun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Ayıp be!
EYÜP FATSA (Ordu) - Arkadaşlar,
bir dakika
BAŞKAN - Arkadaşlar, herkes
yerine otursun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Ayıp be!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen yerinize oturun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Bu kadar ayağa düşürülür mü Parlamento be!
BAŞKAN - Oturun yerinize.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Olur mu ya!
BAŞKAN - Sayın Kartal, oturun.
Sayın Fatsa, buyurun.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, Sayın Hatip, Sayın Aslanoğlu, grubumuzu,
yapmadığı bir işten dolayı zan altında
bırakacak ve vatandaşlarımız arasında da ayrım
yapacak çok talihsiz bir konuşma yapmıştır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Açın sorun Beyefendi.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Yeter artık!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Açın sorun. Muhtara aç, sor.
EYÜP FATSA (Ordu) - Ben, bu yanlışlığın
düzeltilmesi adına, grubum adına, İç Tüzük'ün bana vermiş
olduğu hakkı kürsüde kullanmak istiyorum.
BAŞKAN - 69'a göre söz veriyorum.
Efendim, yalnız, sadece
açıklamanızı dinlemek istiyoruz.
Buyurun.
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Malatya Milletvekili Ferit
Mevlüt Aslanoğlu'nun, konuşmasında, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz
önce, bu kürsüde, Cumhuriyet Halk Partisi Malatya Milletvekili Sayın
Aslanoğlu, doğrusunu isterseniz, bir milletvekili sorumluluğuna
yakışmayan, vatandaşlarımız arasında da
ayrımcılık yapan çok talihsiz bir konuşma yapmıştır.
Öncelikle, böyle bir ayrımcılığı kabul etmediğimizi
ve şiddetle reddettiğimizi ifade etmek istiyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, defaatle
bu kürsüde söyledim, bu ülkede, bu millet adına konuşma yetkisini
kendinde bulan herkes ama herkes, bu ülkenin yedi coğrafi bölge,
seksen bir vilayet, en sağcısından en solcusuna en dinlisinden
ateistine kadar, Alevi'sinden Sünni'sine kadar, Türk'ünden Kürt'üne
ve bütün renklerine kadar, bu ülkenin 73 milyonluk bir mozaik olduğunu,
hiçbirisin diğerine karşı üstün olmadığını,
herkesin ama herkesin fert fert bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşları
olduğunu içine sindirecek. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
Değerli arkadaşlar, ben,
daha yakın tarihte Tunceli'ye gittim. Beni izleyen Tuncelili
hemşehrilerim, vatandaşlarımız hak verecektir;
Tunceli, etnik yapısı itibarıyla, ülkemizin çok önemli,
çok güzel çok da nezih insanlarının yaşadığı
fevkalade güzel bir ilimizdir. Ben oraya gittim. Son iki yılda
-ki, bu sene 29 trilyon liradır- Tunceli'ye köy hizmetlerine -yani,
KÖYDES çerçevesinde- gönderilen para, neredeyse cumhuriyet tarihinde
gönderilen parayla eş anlamdadır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Benim ilimde de
(AK Parti ve CHP
sıralarından gürültüler) müsaade edin
Malatya'da olduğu
gibi
GÜROL ERGİN (Muğla) - Cevap
vermiyor, reklam yapıyor reklam!
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Kes sesini!
EYÜP FATSA (Devamla) - Benim ilimde
de tıpkı Malatya'da olduğu gibi, tıpkı Tunceli'de
olduğu gibi
(AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
GÜROL ERGİN (Muğla) -
İnin aşağıdaki lokantaya bakın, Türk Bayrağı'nı
yanlış çizmiş.
RECEP GARİP (Adana) - Boş
versene!
BAŞKAN - Lütfen oturalım
arkadaşlar, karşılıklı tartışmayalım.
EYÜP FATSA (Devamla) -
tıpkı
Malatya'da olduğu gibi, Tunceli'de olduğu gibi, Kahramanmaraş'ta,
Çorum'da olduğu gibi Alevi kökenli vatandaşlarımız
vardır.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bayrak
orada.
BAŞKAN - Sayın Ergin
Sayın
Ergin lütfen müdahale etmeyin.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Türk
Bayrağı'nı yanlış çizen adam! Alt kattaki lokantada
(AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
RECEP GARİP (Adana) - Doğru
yerde dur, doğru yerden bak!
BAŞKAN - Sayın Ergin, bu
sözler size hiç yakışmıyor. Doğrusu hiç yakışmıyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bayrağı
yanlış çizen adam burada.
RECEP GARİP (Adana) - Boş
versene sen!
BAŞKAN - Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bazı arkadaşlarımız
gerçekleri duymaktan rahatsız olabilir, bunu anlayışla
karşılarım, ama vatandaş bunu anlayışla
karşılamaz.
Değerli arkadaşlar, benim
ilimde de Alevi kökenli vatandaşlarımız var, hepsiyle
biz kardeş gibiyiz. Hiçbir hizmette etnik yapısından
veya mezhepsel farklılığından dolayı bir ayrım
Ordu'da da yapılmamıştır, Malatya'da da yapılmamıştır,
Tunceli'de de yapılmamıştır
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Tokat'ta da, Tokat'ta da
EYÜP FATSA (Devamla) -
Tokat'ta da
yapılmamıştır, Çorum'da da yapılmamıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bir sürü belediyemiz var bizim.
EYÜP FATSA (Devamla) - Çünkü, hizmet
anlayışı olarak, "bu ülkenin her ferdini bir aziz
vatandaş
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, son
cümlelerinizi alayım.
EYÜP FATSA (Devamla) -
eşit ve
özgür vatandaş kabul eder, hizmet de insan olduğu için kendisine
yapılır" mantığından ve düşüncesinden
hareketle, bu ülkenin 781 bin kilometrekaresini ilmik ilmik hizmetle
biz ördük, ama, bu bir sakat mantıktır, bu bir insanların
beyninin arkasındaki arka plan ajandasıdır. Yani, demek
ki böyle düşünülüyor bu işler, böyle olması arzu ediliyor.
Sayın Aslanoğlu, ne kadar
beklersen bekle, AK Partide Alevi ve Sünni diye bir ayrım asla
bulamayacaksın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bizi, vatandaşlarımız arasında ayrımcılık
yapan bir siyasi iktidar olarak, ne kadar gayret ederseniz edin, asla
buna muvaffak olamayacak, asla bu ülkenin eşit ve özgür vatandaşları
arasında bir ayrımcılık yapmaya gücünüz yetmeyecektir.
Sizi şiddetle kınıyorum, şiddetle kınıyorum
ve bu lafı sana iade ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür
ederim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Sayın Fatsa ismimi kullanarak
benim sözlerimi çarpıtmıştır, söz istiyorum. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Aslanoğlu, tahrik ettiğin yeter, otur.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
neyi çarpıttı? Sizin sözünüze "Bizim ayrımcılığımız
yoktur." dedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hayır efendim. Ama benim sözlerimi çarpıtıyor.
BAŞKAN - Efendim, varsa,
başka yollarla müracaat edersiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sözlerimi çarpıttı efendim.
BAŞKAN - Efendim, böyle bir
usul yok. "Ben beğenmedim o konuşmayı, benim sözümü
çarpıttı!.."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Benim söylemediğim kelimeyi söylüyor Başkanım.
BAŞKAN - Sizin konuşmanıza
cevap verdi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Ama, benim konuşmama cevap değil, çarpıtarak
cevap veriyor.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır,
hayır. Sen çarpık konuştun, sen!
BAŞKAN - Efendim, böyle bir
şey görmüyorum ben. Oturun efendim siz yerinize. Yerinize oturun.
Sayın Albayrak, Meclis
Başkanlığına müracaat ederek "1416 sıra
sayılı -yani görüşmekte olduğumuz- yasanın
görüşülmesi sırasında, Cumhuriyet Halk Parti Milletvekili
Sayın Hakkı Ülkü -ismini bizzat zikrederek- AK Partiden
atıldığımı belirtmiştir ve bana sataşmıştır."
diyor.
Sayın Albayrak, sizden, iki dakika,
yerinizden bir açıklama rica ediyorum, size uygun bir şekilde.
Bir yanlış anlama da olabilir. Son günlerde birbirimizi
kırmaya da gerek yok.
Buyurun.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Kürsüden konuşsun efendim.
BAŞKAN - Efendim, İç Tüzük
müsait değil, izin verin.
2.-
Amasya Milletvekili Hamza Albayrak'ın, İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü'nün, konuşmasında, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) - Teşekkür
ederim, Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; görüşülmekte olan 1416 sıra sayılı
kanunun 2'nci maddesiyle ilgili olarak, İzmir Milletvekili Sayın
Ülkü ismimden bahsederek "AK Parti'de yolsuzluk ve usulsüzlük
yapanlar değil de, yolsuzluk ve usulsüzlüğü ortaya çıkaranlar
partiden atılmaktadır. Bunlardan bir tanesi de Amasya Milletvekili
Sayın Hamza Albayrak'tır." diye şahsımla ilgili
bir ithamda bulunmuştur.
Kendisine, ilgi ve alakasından
dolayı, hassasiyetinden dolayı teşekkür ederim. Ancak,
ben, yolsuzluk ve usulsüzlükleri Amasya'da il örgütüm açısından
ortaya çıkarttığım, gerekli yerlere gerekli ihbarlarda
bulunduğum için partimden atılmadım. Bilakis, iddia
edilen, ortaya koyduğum, delilleriyle ortaya koyduğum
yolsuzluk ve usulsüzlüklerin partimce gereği yapılmadığı
için, 26 Nisan 2007 günü, kendi isteğimle, partimden, istifaen
ayrıldım. Dolayısıyla, iddialarımla ilgili
ithamlar, 5 Nisan 2007 tarihinde neşredilen Tempo dergisinde
bütün detaylarıyla yer almıştır. Bu dergide, Sayın
Akif Gülle, benim ve il başkanının arasında geçen -üçümüz
arasında geçen- iddialarla ilgili ikrarların tamamı
doğrudur. Dergidekilerin eksiği vardır, fazlası
yoktur. Kamuoyuna duyuruyorum. Tekrar, aracılığınızla,
ilgililere teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Albayrak.
Sayın Erkal, yerinizden, iki
cümleyle, Malatya Milletvekili olarak...
3.-
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal'ın, Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun Malatya ile ilgili ifadelerini protesto
ettiğine ilişkin konuşması
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Biraz önce Malatya'yla
ilgili konuşan arkadaşımız, maalesef, talihsiz
bir konuşma yapmıştır ve Malatya'daki bir köydeki
bir greyderin alınma işini bütün bir Hükûmetin politikasına
şamil göstererek, fevkalade dengesi tartışılır
bir yorum ortaya koymuştur. On yıl Malatya Belediye
Başkanlığı yapan biri olarak şunu ifade etmek
istiyorum, kendisi de çok iyi bilir: Malatya merkezindeki, değerli
Alevi vatandaşlarımızın bulunduğu, Çarmuzu,
Ataköy, Çavuşoğlu, Paşaköşkü, Cemal Gürsel mahallelerinde
şimdiye kadar yapılan uygulamalarda ne kadar adil, dengeli
ve doğru bir hizmet götürüldüğü herkesin malumudur. Ayrıca,
Hükûmetimizin KÖYDES ve BELDES Projeleriyle Malatya'ya taşıdığı
hizmet de gözler önündedir. Bu kadar hadise açıkken, ayrımcılık
ve bölücülük mantığıyla, sadece bir greyderin
alınmasını Malatya'da Hükûmetimizin yaptığı
bütün hizmetlere şamil yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisi
çatısı altında böyle seviyesi tartışılır
bir tartışmanın gündeme gelmesini üzüntüyle karşılıyorum,
bunu protesto ettiğimi belirtiyorum.
BAŞKAN - Yani, "doğru
değil" diyorsunuz.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Malatya'daki birlik ve beraberliği bozmaya dönük olan bu anlayışı,
tekrar, protesto ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416)
(Devam)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1416 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerinde, 4'üncü madde olarak okutulan 5'inci maddede
Anavatan Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, yerel
yönetimlerle alakalı, partimizin bazı düşüncelerini
aktarmak istiyorum.
Yerel yönetimlerin sorunları
çeşitli açılardan ele alınabilmekle birlikte, bu sorunların
temel kaynağı, hantallaşmış, merkeziyetçi,
halk adına her konuda karar verme yetkisini kendinde gören bürokrat
hegemonyasının egemen olduğu idari yapıdır.
Cumhuriyetten önceki yönetimlerin yönetimdeki temel tercihini
merkeziyetçilikten yana yapmalarından dolayı, yerel yönetimlerin
böyle bir ortamda gelişmemesi elbette ki normaldir. Türkiye
Cumhuriyeti'nin küreselleşen dünyada yerelleşmeye yönelmeyip
eski geleneğini sürdürmesi, devletin küçülmesi propagandalarına
rağmen her gün merkezîleşen bir devletin görülmesi hakikaten
dikkat çekicidir.
Yerel yönetimler denince, akla
suistimallerin gelmesine rağmen, yerel hizmetler doğrudan
merkezî idarece yürütülürken ya da yerel yönetim üzerindeki katı
vesayet denetimi artırılırken, hiç suistimal olmadığını
söylemek, elbette ki, mümkün değildir. Ama, bu problem, yerel yönetimde
ahlaklılığı egemen kılmakla çözülebilir. Bunun
yolu, bilgi edinme hakkı, performans değerlendirme, seçmenlerin
bilinçlendirilmesi gibi yöntemlerden geçer.
Mahallî idarelerin güçlendirilmesi,
Batılı ülkeler tarafından denenmiş ve olumlu sonuçlar
alınmış en etkili demokratikleşme aracı olarak
kabul edilmektedir.
Türkiye'de son yıllarda, bu konuda
bütün siyasi partiler ve iktidarlar vaat ve taahhütlerde bulunmalarına
rağmen, ciddi bir adım atıldığı söylenemez.
Tam aksine, mahallî idarelerdeki yolsuzlukları ve usulsüzlükleri
önlemek amacıyla idari vesayetin bizatihi bu olumsuzlukların
sonucu hâline gelmesi, mahallî idareler alanında düzenleme
arayışlarını, hâlâ, daha gündemde tutmaktadır.
Evrensel ilkeler ışığında,
Türk yerel yönetiminin karşı karşıya olduğu
sorunlar, demokrasi, etkinlik, merkezî yönetimle ilişkiler gibi
bir tasnif içinde ele alınacaktır. Ancak, yerel yönetimlerin
sorunlarının sadece bugünkü anayasal mahallî idare birimleri
kapsamında ele almak yeterli olmayacağı için, merkezî
yönetimin taşra teşkilatlarında da yerelleşmeye
gidilmesinin gerekliliği düşünülerek, bütüncül olarak
yerel düzendeki tüm kamu yönetim sistemimiz açısından durumumuz
da iç açıcı değildir.
Yerel yönetim kavramının
varlık nedeni, yerel toplulukların kendi kendilerini yönetme
yetkisidir. Oysa, ülkemizde bu hakkın yerli yerince kullanılmadığı
ve katı bir merkezî hükûmet vesayetinin yerel yönetimin gelişmesini
engellediği bilinmektedir. Bu yapıyı değiştirmek
için, katılım, denetim, temsil ve yönetsel saydamlık
azami derecede sağlanmalıdır.
Bir yerel yönetim kurumunun etkinliğini,
hiç şüphesiz, üstleneceği kamu hizmetlerinin sınırı,
karar alıp yürütebilme gücü ve fonksiyonlarını icra
için yeterli kaynağa sahip olmadığı için, öncelikle
bu sorunun çözülmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, böyle bir örgütsüz
toplumda, bu kurumlar vasıtasıyla örgütlenen insanların
hegemonyası ortaya çıkmaktadır, bugün olduğu gibi.
Bu konuda ülkemizde görülen bir
başka aymazlık da yerel yönetim-merkezî yönetim kutuplaşmasından
ziyade, merkezî yönetim-parti-yerel yönetim üçlüsüdür değerli
arkadaşlar, çünkü, belediyelerdeki bütün yolsuzluklar da bu
üçlü vasıtasıyla olabilmektedir.
Merkezî yönetim ve yerel yönetim,
ülkemizde, parti örgütlülüğünün kurtluğu ile sıkı
bağlarla bütünleşmiştir. Bu açıdan bakıldığında,
siyasi partilerin, merkezî yönetimin yetkilerini yerel yönetimlere
devretmekteki maksatlarının, bu triolojiyi sürdürmek
için, bu üçlü sistemi sürdürmek için yaptığını anlamaktayız.
Yerel yönetimlerin etkinliğini
belirleyen diğer unsurlara gelince: İlke olarak, yerel
topluluk, onun harcanmasını da etkin bir biçimde denetleyebilecektir.
Ülkemizde, bir taraftan yerel yönetimlere merkezî idareden kaynak
pompalanırken, diğer yandan, hizmet gerekleriyle uyumlu
kaynak oluşturma fırsatı verilmemektedir. Sonuçta,
yerel yönetimlerimizin kamu kaynaklarından yararlanma ümitleri
de giderek azalmakta ve belediyeler borç batağına sürüklenmektedir;
tabii, bir taraftan da yolsuzluklar olduğu için.
Bir diğer önemli sorun da merkezden
dağıtılan kaynakların nesnel dağıtım
kriterlerinden yoksun oluşudur. Özellikle belediyelerin,
İller Bankası payları dışında faydalanabilecekleri
çeşitli bakanlıklara ait fonlar da bulunmaktadır. Bu
fonlar, büyük ölçütle, iktidar partisine ait belediyelerce kullanıldığından,
nesnel ve etkin bir kaynak dağılımı olduğu gözlemlenmemektedir.
Yerel yönetimlerimizin bir diğer
önemli handikabı, dünyadaki gelişmelerin doğurduğu
bilgi ve tecrübe birikimini, modern yönetim tekniklerini uygulama
kabiliyetinden yoksun olmalarıdır. Belediyelerin büyüklüğü,
kimliği ve halkın katılımı adıyla Avrupa
Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Yönlendirme Komitesinin yayımladığı
rapor, belediyeler için "asgari uygun büyüklük" konusunda
standartlar getirmekte; çok küçük belediyelerin karmaşık
hizmetler için gerekli parasal, insani ve teknik kaynakları
kendi başlarına idare edemediklerini tespit etmiştir.
Asgari büyüklük konusunda mahallî idarelerle ilgili yasa tasarısı
konusunda gerekenleri, maalesef, bugüne kadar yapamadık.
Değerli arkadaşlarım,
küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan yeni anlayışların
yerel dinamiklerle sentez yapılarak, hem yerel yönetim kültürümüz
geliştirilmeli hem de mevcut yerel yönetimlerin ve diğer
kamu hizmetlerini kapsayacak bir yerel yönelim yapılanmasına
mutlaka gidilmelidir.
Değerli arkadaşlarım,
burada konuşmama son verirken, az önce burada tatsız konuşmalar
oldu, hakikaten, bu konudaki üzüntülerimi ve hissiyatımı
belirtmek istiyorum.
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
hakikaten, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çok çalışkan
milletvekillerindendir ve kendisi, bildiğimiz kadarıyla
da, Malatya'da bütün kesimlerce sevilen bir arkadaşımızdır.
Fakat -kendisi de yakın arkadaşımdır- maksadını
aşan bir ifadede bulunduğu kanaatindeyim ben değerli
arkadaşımın. Bu konular, çok hassas konulardır.
Çünkü, bölücülükten büyük milletimiz çok çekmiştir. Dolayısıyla,
bu konuların dile getirilmesinde çok hassas davranmak mecburiyetindeyiz
ve şuna da ben hak veriyorum ki, hakikaten, münferit böyle bir
hadise olmuş olabilir. Ben, Sayın Mevlüt Aslanoğlu'na
inanıyorum. Münferit olarak olabilir, fakat, bunu genellemek,
büyük milletimiz adına, geçmişte de büyük acılar yaşadığımız
için hakikaten çok yanlıştır. Dolayısıyla, Sayın
Mevlüt Aslanoğlu'nun bu konuyu, mutlaka, burada, bu kürsüde değerlendirip
telafi etmesi gerekmektedir.
Tabii, Sayın Mevlüt Aslanoğlu'na
Sayın Eyüp Fatsa da cevap verdi ve burada, Türkiye'nin 73 milyon
bir mozaikten oluştuğunu söyledi.
Arkadaşlar, ben şahsen
"mozaik" lafına karşıyım. Biz, bu topraklar
üzerinde, elbette ki, Kürt'üyle, Laz'ıyla, Türk'üyle, Çerkez'iyle,
Alevi'siyle, Sünni'siyle bin yıldır beraber yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. Türkülerimiz, ülkülerimiz, hasletlerimiz,
hatta ve hatta biyolojik olarak genlerimiz birbirine karışmıştır.
Biz "mozaik" değiliz, biz bir bütünüz değerli arkadaşlarım.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Aynen öyle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, aklı
başında bir insanın, maksadını aşan ifadeler
dışında böyle bir laf edemeyeceğini, etmeyeceğini
ben biliyorum ve Sayın Mevlüt Aslanoğlu'nun da maksadını
aştığını kesinlikle biliyorum ve büyük milletimiz
de 75 milyonluk nüfusumuz da bir mozaik değildir, bir bütündür
değerli arkadaşlar diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkanım, Hatip, benim ismimi vererek
birkaç kere
İki kelime etmek istiyorum müsaade ederseniz.
Defalarca benim ismimi vererek
BAŞKAN - Efendim, şahsınız
adına söz vereyim size.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Hayır efendim, Hatibe cevap vereceğim.
BAŞKAN - Hatibe cevap vereceksiniz,
yani açıklama yapacaksınız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evet efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
4.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, Malatya Milletvekili
Ahmet Münir Erkal'ın, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Tutanakları da getirin, aynen, ifademi bir daha
söylüyorum: "Bu ülke bizimdir, bu ülkede özel idareler herkese
eşit hizmet etmelidir, özel idare bütçesinden herkese eşit
hizmet gitmeli; ancak, sizin bilginiz var veya yok, ama yereldeki insanlar,
örneğin bazı ilçelerde il genel meclisi üyeleri -aynı,
tutanakları da getirtin- ayrıcalık yapıyor."
dedim.
Defalarca, o köye greyder gitmesine
rağmen, il genel meclisi başkanına yalvardım,
"Bak, burada sorun çıkacak; etmeyin, tutmayın, size
yalvarıyorum -aynen bu ifadelerle- çekmeyin, bu köyün onuru
var." Fakat, o il genel meclis üyeleri ve o kişiler "bu
greyder buradan gidecek" dedi ve herkese söylememize rağmen
ve ben bunu sizin bilginize "ama, böyle de ayrıcalıklar
yapılmasın" diye ifade ettim. Onun için, ben bir kez daha
söylüyorum: "Bu ülke bizim, bu ülkede kimse kimseyi ayıramaz.
Kim olursa olsun, hangi dilden, hangi ırktan, hangi şeyde...
Onun için, benim söylediğim buydu. Yani, hem ayrım yapacaksınız
Beni protesto etmek yerine, o köyden greyderi alan yetkilileri protesto
etseniz daha mutlu olacağım.
Hepinize teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, bu,
tabii ki, biraz önce kürsüden konuşan Sayın Aslanoğlu'nun
şahsına ait değil. Hepimiz insanız, bazen unutabiliyoruz.
Yalnız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bazı değişmez
kurallar var. Daha önceki Başkanlık dönemimde de zaman zaman
bazı arkadaşlarımız böyle bir unutkanlık içerisinde
olabiliyorlar. İç Tüzük'ün -açıp bakarsanız- 60'ıncı
maddesinde, kürsüye gelindiği zaman, ilk cümlenin, hitabın,
Başkanlığa ve milletvekillerine olması gerekiyor
"Sayın Başkan ve sayın milletvekilleri" diye.
Buna, arkadaşlarımız -dönemin sonuna geldik ama- bu
konuda hassasiyet gösterirlerse, bu, yüce makama olan bir saygıdır.
Bu hususu da arz etmiş oluyorum.
Teşekkür ederim.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - İkinci kez çıkıp konuşunca
BAŞKAN - Şahsınızla
ilgili değil efendim.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan'ın; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
İçişleri Komisyonu Raporu (2/968) (S.Sayısı: 1416)
(Devam)
BAŞKAN - Şimdi, 4'üncü maddeyi
Sayın İrfan Yazıcıoğlu
söz istiyor mu? Yok.
Sayın İnci Özdemir?
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Hayır.
BAŞKAN - Sayın Koç?
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmayacağım.
Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Hay hay efendim.
Sayın Göksu?
Sayın Nurdoğan Topaloğlu?
Yok.
Evet, şimdi Sayın Koç, konuşma
hakkını "karar yeter sayısı" olarak ifade
etti, Grup Başkan Vekili olarak da hakkıdır. Şimdi,
4'üncü maddeyi oylarken, karar yeter sayısı da arayacağım.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
BAŞKAN - Kâtip üyeler arasında
ihtilaf olduğundan elektronik cihazla oylama yapacağım
ve üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum
ve 4'üncü maddeyi oyluyoruz.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Sayın
Halil Aydoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Belediye Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 1416 sıra sayılı
Kanun Teklifi'mizin 5'inci maddesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve halkımızı
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına bu kanun teklifinin tümü üzerinde konuşan, benim de
çok sevdiğim Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün'ün benden
sonra yaptığı konuşmayı hayretler içerisinde
dinledim. Milletvekili Sayın Salih Gün, benim konuşmamı
ya iyi dinlememiş ya da iyi anlamamış.
Bakınız, Milletvekili
Sayın Salih Gün, Meclis tutanaklarından aldığım,
-dünkü- o grup konuşmasında ne diyor: "... benden önce
konuşan Halil Bey, benim kapı komşum, burada, Parlamentoda
Afyon Milletvekili, çok sevdiğim bir arkadaşım, ama,
şaşırdım konuşurken. Bir kere, ifadelerinde
şu var: 'Bu Büyükşehir Yasası'nı biz AKP Hükûmeti olarak
çıkarttık.' Hayır, siz çıkartmadınız."
diyor Salih Gün Bey. Ayrıca diyor ki: "Siz İzmir Milletvekili
misiniz, Ankara Milletvekili misiniz?" diye bana soruyor.
Oysa, grubumuz adına yaptığım
konuşmamda, bu konuyla ilgili olarak, bakınız ben ne
demişim, Meclis tutanaklarından aynen okuyorum:
"...gerek önceki hükûmetler döneminde gerekse kamu yönetimi
eğitimi veren fakülte kürsülerinde, eksikliğinden yakınılan
ve yenilenmesi istenilen başta Belediye Kanunu olmak üzere,
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu,
günümüz yerel yönetim konseptini algılayan AK Parti İktidarı
döneminde yenilenmiş ve İktidarımız, ülkemizdeki
demokrasi kültürünün geldiği noktayı bir kez daha göstererek
tarihî bir reforma imza atmıştır."
Ayrıca, belirtmek isterim
ki, bizler, Türkiye'deki belli illerin değil, ama bütün Türkiye'nin
milletvekilleriyiz, yani Türkiye milletvekiliyiz.
Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı merkezî yönetimin yetkilerini ve belli kaynaklarını
yerel yönetimlere devredince, sadece KÖYDES projesiyle, 2006
yılı sonuna kadar Türkiye'de neler yapılmıştır?
Şimdi de bu konuda rakamlarla sizlere bilgi aktarmak istiyorum:
2005 yılında 6.013 kilometre
stabilize yol yapılmış, 2006 yılında 22.342 kilometre.
2005 yılında 1.282 kilometre asfalt yol yapılmış,
2006 yılında 22.583 kilometre asfalt yol yapılmış.
2005 yılında 42 kilometre beton yol yapılmış,
2006 yılında 377 kilometre beton yol yapılmış.
2005 yılında 42 adet köprü yapılmış, 2006 yılında
322 adet köprü yapılmış. 2005 yılında 1.451 adet
menfez yapılmış, 2006 yılında 5.081 adet menfez
yapılmış. 2005 yılında 77 kilometre ham yol yapılmış,
2006 yılında 694 kilometre ham yol yapılmış.
İçme suyu tesisi yapılmış
susuz köy adedi: 2005 yılında 786 adet, 2006 yılında
1.449 adet. İçme suyu tesisi yenileme, geliştirme: 2005
yılında 2.332 adet, 2006 yılında 7.134 adet. İçme
suyu hizmeti götürülen köy sayısı: 2005 yılında
3.128 adet, 2006 yılında 8.578 adet. İçme suyu hizmeti götürülen
kişi sayısı: 2005 yılında 806.436 adet, 2006
yılında 2 milyon 168 bin 883 adet.
Şimdi de muhalefet parti temsilcilerince
yöneltilen eleştirilere cevap vermek istiyorum.
Aynı Anayasa ve seçim kanunlarına
göre, 2002 seçimlerinde AK Parti yüzde 35 oyla 365 milletvekili
alırken, Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 18 oyla 170'in üzerinde
milletvekili sayısına sahip olmuştur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
HALİL AYDOĞAN (Devamla)
- Adalet ve Kalkınma Partisinin 365 milletvekili sayısını
eleştireceksiniz, ama yüzde 18 oyla aldığınız
170 milletvekilini hiç kale almayacaksınız! Bunun tutarlı
bir yanı yoktur.
Uluslararası Şeffaflık
Örgütünün yolsuzluk endeksine göre, Türkiye, bir zamanlar 77'nci
sırada iken, AK Parti iktidarı döneminde, 2005 yılı
itibarıyla 65'inci sıraya, 2006 yılı itibarıyla
da 60'ıncı sıraya düşmüştür.
Kanun teklifimizi, bir taraftan
demokratik diye methedeceksiniz, diğer taraftan bu kanun teklifi
nedeniyle AK Partiyi eleştireceksiniz. Bu eleştiriyi yapanların
çelişki içerisinde olduğunu söylemek istiyorum.
Sonuç olarak, sözlerime son verirken,
işbu kanun teklifimizin takdirlerinizle yasalaşması
hâlinde, belediyelerimize, il özel idarelerine ve halkımıza,
aynı zamanda büyük şehir belediyelerine hayırlı
olmasını dilerken, yüce Meclisi ve halkımızı
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aydoğan.
Madde üzerindeki
SALİH GÜN (Kocaeli) - Başkanım,
Başkanım, adımdan bahsederek suçlama yaptı, 69'uncu
maddeye göre söz istiyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
- Suçlama yapmadım
BAŞKAN - Nedir efendim?
SALİH GÜN (Kocaeli) - İsmimden
bahsederek suçlama yaptı.
BAŞKAN - Efendim
SALİH GÜN (Kocaeli) - İsmimden
bahsederek suçlama yaptı. 69'uncu maddeye göre
BAŞKAN - Nasıl bir suçlama
yaptı?
SALİH GÜN (Kocaeli) - Şimdi,
çarpıtarak, belediyecilikle ilgili konuştuğum konuyu
başka türlü aktardı. Sözümü çarpıttı, Sayın
Başkan. üç dakika içerisinde cevap vereyim.
BAŞKAN - Anlayamadım ben
o dediğinizi.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, bundan birkaç oturum önce belediyeler hakkındaki
yaptığım konuşmayı çarpıtarak
BAŞKAN - Sayın Gün, bazen
birbirimizi anlayamıyoruz.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ama, efendim,
69'uncu maddeye göre cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Şimdi, efendim,
başka bir şeyde cevap verirsiniz. Yani, suçlama yapmadı.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yaptı.
BAŞKAN - Sizin dediğinizin
aksi bir fikri ortaya koydu
SALİH GÜN (Kocaeli) - "Ona
cevap veriyorum" dedi.
BAŞKAN - Başka bir fikir
ortaya koydu, rakamlar koydu. Doğru olmayabilir, o ayrı
bir konu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Olur mu Başkan ya!
BAŞKAN - Şimdi, maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Genelini oylamadan önce, İç
Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek isteyen
Malatya Milletvekili Sayın Münir Erkal, lehte olmak üzere. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce burada
konuşan Malatya Milletvekili arkadaşımızın
yaptığı talihsiz konuşmanın arka planına
da bir bakmak istedik ve biraz önce
BAŞKAN - Sayın Erkal, bak,
86'ya göre açıklama yapın. Burada, şahısların
üzerinde hiç durmadan, varsa bilgilerinizi aktarın. Rica ediyorum
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Tamam, Sayın Başkan.
Biraz önce burada tartışma
konusu olan olay, bizzat ilgili Kaymakam tarafından görüşülmüştür
ve yapılan görüşmede bize verilen bilgi şudur: İlgili
köyden alınan greyder
Doğanşehir'de sel ve yağmur
suları nedeniyle bir afet olmuştur ve bu afetten dolayı
da buradaki ekipman, bu afeti önlemek amacıyla, aciliyetle ilgili
bir konu olarak -bunun kanunda da yeri var- buradan çekilerek ilgili
yere gönderilmiştir. Oradaki hizmet tamamlandıktan sonra,
bilahare, ilgili yere gönderilecektir.
Hâl böyle olduğu hâlde, gerçekten,
siyasi rant uğruna, kokuşmuş popülizm uğruna, bu
ayrımcılığı körüklemenin, gerçekten, milletvekili
mesuliyetiyle bağdaşmadığını ifade etmek
istiyorum.
Ayrıca, bir önemli noktayı
daha vurgulamak istiyorum: Malatya bir huzur kentidir; Malatya'da
kardeşlik vardır, dayanışma vardır, birlik ve
beraberlik vardır. Tekrar, Malatya'da, bu olayları gündeme
getirerek bu huzur ortamını bozmak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında bu mesuliyetle asla bağdaşmayacak,
fevkalade tehlikeli bir yaklaşımdır ve sosyal yapımıza
mayın koymaktır.
Bu yüzden, bir daha, Malatya
adına yapılan bu talihsizliği ifade etmek istiyorum.
İlgili kişinin Malatya kamuoyundan özür dilemesini bekliyorum.
Yüce meclisi saygıyla selamlıyorum...
BAŞKAN - Oyunuzun rengini de
söylerseniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Nasıl oy vereceğinizi duyamadık. Nasıl
oy vereceksiniz? Onun için çıktınız oraya.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
ve lehte olarak, bu kanunumuzun, ülkemize, belediyelerimize hayırlar
getireceğini ifade ediyorum, oyumu lehte kullanacağımı
ifade etmek istiyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınız+a sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.10
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:16.27
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
5.-
10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/1368)
(S.Sayısı: 1433)
BAŞKAN - 5'inci sırada
yer alan, 10.5.2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve
104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Anayasa Komisyonu
Raporu'nun ikinci tur görüşmelerine kırk sekiz saat geçmediğinden
başlayamıyoruz.
6'ncı sırada yer alan, Kayseri
Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
6.-
Kayseri Milletvekili Taner Yıldız'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonu Raporu (2/1016) (S. Sayısı: 1412)
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan İstanbul
Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve Ankara Milletvekili Mustafa
Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
İstanbul Milletvekili Tayyar Altıkulaç ve Ankara Milletvekili
Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/1036)
(S. Sayısı: 1434) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1434 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde AK Parti
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Mustafa Said Yazıcıoğlu.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA
SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1434 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerimin başında grubum ve şahsım adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Diyanet
İşleri Başkanlığının ülkemizde önemli
hizmetler verdiğini hepimiz, yakinen biliyoruz. En ücra yerleşim
birimlerine kadar görevlileri olan ve toplumu din gibi nazik ve
hassas bir konuda aydınlatma göreviyle yükümlü Diyanet
İşleri Başkanlığı, bu görevlerini, zaman
zaman çeşitli zorluklar altında da olsa layıkıyla
yerine getirmeye çalışan önemli bir anayasal kuruluşumuzdur.
(x)
1434 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Görevin önemini vurgulamak bakımından
küçük bir misalle sözlerime devam etmek istiyorum. Her hafta cuma
günü, aşağı yukarı 20 milyon civarında yetişkin
insan camilere gider cuma namazı kılmak üzere. Orada,
bir-bir buçuk saat civarında, yaygın bir eğitim söz konusudur,
hatibin topluma hitabı, hutbesi vesaire. Dolayısıyla,
bu kadar kişiye, bu kadar önemli ve büyük bir kitleye hitap eden
bir kurumun önemi elbette yadsınamaz.
Bu hizmetin çok daha verimli ve kaliteli
bir şekilde yapılabilmesi için, Diyanet İşleri
Başkanlığı, aşağı yukarı on
yılı aşkın bir süredir, çok yoğun bir eğitim
çalışmasını da diğer çalışmalarının
yanında sürdüregelmektedir. Bu, imam-hatip lisesi seviyesinde
eğitim almış görevlilerini, kademeli olarak önce iki
yıllık, ondan sonra da lisans tamamlama şeklinde dört
yıllık bir eğitimden geçirmeyi öngören çok ciddi bir
projedir. Bu proje, üniversiteyle iş birliği hâlinde yürütülmektedir
ve bugün geldiğimiz nokta, aşağı yukarı, on-on
beş yıl öncesinin yüzde 3-4 civarında seyreden dinî yükseköğrenim
görmüş eleman sayısını, yavaş yavaş, yüzde
35-40'lara yaklaştıran bir süreçtir. Net bir rakam verme
imkânı çok fazla yok, çünkü, her yıl, mezun sayısı itibarıyla
bu oranlara yüzde 1-2 rakam ilave etmek gerekmektedir.
Dolayısıyla, daha kaliteli,
toplumun gelişme hızına paralel olarak daha kaliteli
ve daha etkin bir din hizmeti sunma konusunda, Diyanet İşleri
Başkanlığı, mensuplarını eğitme ve
toplumu daha iyi aydınlatma görevini yerine getirebilmek
için büyük çabalar sarf etmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu
noktada, konunun, Avrupa Birliğiyle müzakerelere başlamış
bir ülke olan Türkiye açısından ifade ettiği öneme de
bir iki cümleyle temas etmek istiyorum.
Bilindiği gibi, Türkiye Avrupa
Birliği ülkeleriyle müzakere sürecine başlamıştır.
Avrupa Birliği süreci bir rekabet ortamıdır, değişik
alanlarda ülkelerin kalkınmışlık düzeyinin homojen
bir hâle getirilmesi arayışıdır. Rekabet deyince,
genellikle, ekonomik konularda, iktisadi konularda ve diğer
konularda rekabet anlaşılır. Hâlbuki, dinî ve kültürel
alanda da Türkiye çok yoğun bir rekabet ortamı içerisinde
kendisini bulacaktır.
Kültürel ve dinî değerlerimiz
bizim için çok önemlidir. Dolayısıyla, şimdiden bazı
sıkıntıların veyahut da bazı tereddütlerin
yaşanmakta olduğunu zaman zaman müşahede ediyoruz.
Ancak, bunun yolu, biraz önce ifade ettiğim, Diyanet
İşleri Başkanlığının yoğun bir
şekilde takip ettiği, personelini daha iyi eğitip,
toplumu daha iyi yönlendirmeye yönelik çabalarıdır. Bunun
başka bir yolu, yordamı ve yöntemi de yoktur.
Avrupa Birliği hinterlandında
yaşayan Müslüman sayısı 20 milyon civarındadır.
Bu çok büyük bir rakamdır. Bizim vatandaşlarımızı
söz konusu edersek, aşağı yukarı 3 milyon civarında
vatandaşımız yabancı ülkelerde yaşamaktadır.
Dolayısıyla, Avrupa Birliğiyle olan bizim ilişkilerimiz
zaten iç içe geçmiş ilişkilerdir. Orada yaşayan milyonlarca
vatandaşımız vardır, o ülkenin kültürü içerisinde,
değişik zorluklar altında yaşamlarını
sürdürmektedirler.
Hatırlanacağı gibi,
son Papa ziyaretiyle birlikte, Diyanet, daha öne çıkan bir kurum
görüntüsünü vermiştir, sorumluluğu da o ölçüde artmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığından olan beklentiler
o seviyede daha da fazlalaşmıştır.
Türkiye'nin gücü uluslararası
ölçekte ne kadar artarsa Diyanetin gücü de o kadar artmakta ve bu
kurumumuzla ilgili beklentiler de o seviyede çoğalmaktadır.
Biraz sonra bahsedeceğim gibi,
Diyanetin yurt dışı hizmetleri de o ölçüde genişlemiştir
ki, bugün, Amerika Birleşik Devletleri'nden, Avustralya'ya kadar
uzanan bir coğrafya içerisinde Diyanet İşleri Başkanlığı
hizmet vermeye çalışmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Başkanlığın, hepimizin yakından
takip ettiği ve bildiği bu hizmet alanı dışında,
bir de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza
ve ilgili herkese verdiği hizmetler söz konusudur. Biraz önce
ifade ettiğim gibi, yurt dışında, pek çok ülkede yaşayan
vatandaşlarımız vardır, aşağı yukarı
3 milyona yakın, Avrupa ülkelerinde, Amerika Birleşik
Devletleri'nde ve Avustralya'ya kadar uzanan bir coğrafyada, insanlarımız
değişik nedenlerle bulunmakta, çalışmakta veyahut
da başka bir faaliyet içinde bulunmaktadır.
Hepinizin bildiği gibi, özellikle
60'lı yıllarda Avrupa'nın muhtelif ülkelerine giden
vatandaşlarımızın -zaman içerisinde- sayısı
artarak devam etmiştir. Önceleri, bu vatandaşlarımız
kendi hâllerine terk edilmiştir, bu anlamda terk edilmiştir.
Yani, bu kadar insanın gittiği bu ülkelerde, bu insanlarımızın
dinî ihtiyaçlarının da var olduğu çok sonraları
fark edilmiştir. Peki, bu vatandaşlarımız bu süre
içerisinde ne yapmışlardır? Kendi imkânlarıyla bu
ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır.
İçlerinde, ufak tefek, kırık dökük dinî bilgisi olanları
önlerine geçirmişler, onların rehberliğinde bir
kısım dinî vecibelerini yerine getirmeye çalışmışlardır.
Böylece, o insanlarımız arasında gruplaşmalar,
farklı anlayışlar ve algılayışlar zaman
içerisinde ortaya çıkmıştır. Zamanla ihtiyaç büyüyünce,
konunun önemi kavranmış, Diyanet İşleri Başkanlığına,
her zaman olduğu gibi, görev düşmüş, yurt dışı
din hizmetleri de pek çok zorluklarla birlikte başlamıştır.
Bugün, yurt dışında yaşayan milyonlarca insanımıza,
din konusunda, imkânları ölçüsünde sağlıklı bilgi
ve hizmet sunma konusunda Diyanet İşleri Başkanlığımız
büyük gayretler içerisindedir. Kendisinden olan beklentiler,
imkânlar ve yoğunluk arttıkça Diyanet İşleri
Başkanlığına olan hizmet ihtiyacı da o oranda
artmaktadır.
Takdir edilecektir ki, yurt dışında
yaşamanın zorlukları vardır. Çünkü farklı bir
ülkede, farklı bir kültürel ortam içerisinde yaşıyor
insanlarımız. Bu insanlarımıza hizmet götürmenin
artı zorlukları da vardır. Çünkü, bu hizmeti veren insan
hem o ülke içerisinde, o ülkede yaşamanın zorluklarını
yaşıyor, ilave olarak da orada bir kesim insana hizmet vermeye
çalışıyor. Yani, çifte zorluklarla baş etmeye
uğraşıyor. Bütün bunlar karşısında çok başarılı
hizmetler veren -yurt dışında ve yurt içinde- bütün din
görevlilerini hepiniz adına kutluyorum.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın,
özellikle orada doğan, büyüyen yeni nesillerin dinî ve millî değerlere
bağlılıkları, önce onları öğrenmeleri,
ondan sonra onlara bağlı olmaları ve onları muhafaza
etmeleri büyük önem taşımaktadır. Millî Eğitim Bakanlığına
bağlı öğretmenlerimiz ve özellikle birikimli, donanımlı,
iyi yetişmiş din görevlilerimizin bu alandaki gayretleri
her türlü takdirin üzerindedir. Bu çabaların daha verimli ve
etkin bir hâle getirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Böylece, artık orada yerleşen, birkaç nesildir kök salan insanlarımızın
millî ve manevi değerlerine sahip çıkmaları imkân dâhiline
girmiş olacaktır. Yeni nesillerin o ülkelerde kaybolup
gitmeleri ancak bu şekilde etkin ve verimli bir hizmet almalarıyla
sağlanabilecektir.
İşin bir başka boyutu,
biraz önce ifade etmeye çalıştığım gibi, Avrupa
Birliği ülkeleriyle, Avrupa Biriliğiyle müzakere sürecine
girmiş Türkiye'nin, bu alanda Avrupa Birliği ülkelerindeki
vatandaşlarımıza sunduğu hizmetin yanında,
zaman zaman İslam diniyle ilgili bir kısım taleplerin,
içlerinde yaşadıkları toplum tarafından onlara
iletilen taleplerin karşılanması da ayrı bir durum,
ayrı bir özellik arz etmektedir. Yani, o ülkelerde hizmet gören
görevlilerimiz, zaman zaman o ülke vatandaşları tarafından
değişik konularda aydınlanma ihtiyacını da
hissetmektedirler. Böylece, orada görev yapmakta olan ve yapacak
olan görevlilerimizin ne kadar iyi yetişmeleri gereği
bir defa daha ortaya çıkıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu genel değerlendirmeden sonra, huzurunuza
getirilen 1434 sayılı dört maddelik kanun teklifiyle ilgili
kısaca bilgi sunmak istiyorum. Yurt dışındaki vatandaşlarımızın
dinî ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla,
önceleri sadece ramazan aylarında, daha sonra ise uzun süreli
din görevlileri istihdamı ve nihayet 1980'li yıllardan itibaren
daha programlı ve kapsamlı bir hizmet sunma ortamı ortaya
çıkmıştır. Bugün, 34 ülkede 1.296 din görevlisi, 34
müşavir ve ataşeyle bu görevler sürdürülmeye çalışılmaktadır.
Bu hizmetler, Bakanlıklar Arası
Ortak Kültür Komisyonu tarafından yürütülmekte, Türkiye Cumhuriyeti
büyükelçilikleri nezdindeki din hizmetleri müşavirlikleri
tarafından koordine edilmektedir. Değişik tarihlerde
alınan Bakanlar Kurulu kararlarıyla, ihtiyaca göre değişik
kadrolar oluşturulmuştur. Yakın tarihlerde hizmet alanına
Balkan ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri de dâhil edilmiş, böylece
hizmet alanı olağanüstü bir boyuta ulaşmıştır.
Ancak bütün bu gelişmelere karşın ortada hukuki bir
boşluk bulunmakta, bu durum hizmette aksamalara ve sıkıntılara
yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda değişiklikler
yapan 1982 sayılı Kanun, Anayasa Mahkemesi tarafından
1979 yılında şekil yönünden iptal edilmiştir.
İptal edilen hükümler arasında Başkanlığın
yurt dışı teşkilat kurmasıyla ilgili hükümler
de yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin iptal kararının
yürürlüğe girdiği 1981 yılından itibaren bugüne
kadar, maalesef, bu konuda yasal bir düzenleme yapılamamıştır.
Dolayısıyla, ortaya çıkan boşluk, yurt dışında
verilen din hizmetlerinde zaman zaman aksaklıklara yol açmaktadır.
Bakanlar Kurulu tarafından 2007 yılında çıkarılan
Yurt Dışında Sürekli Görevlendirilecek Personel Hakkında
Yönetmelik'in, açılan bir dava sonucu yürütmesinin durdurulması
hizmet akışında yeni bir sıkıntı ortaya
çıkarmıştır. Danıştayın bu kararında
"Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatının hukuken var olmadığının
saptandığına
" vurgu yapılmıştır.
Demek ki, Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatının hukuken var olmadığı
mahkeme tarafından tespit edilmiştir. Bu sebeple, Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt dışı
teşkilatıyla ilgili çalışmalarının yürütülebilmesi
pek çok zorlukla karşı karşıya gelmiş ve yeni
bir yasal düzenleme yapma zarureti ortaya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, huzurunuza getirilen bu kanun teklifinin
amacı bu tıkanıklığın aşılmasını
hedeflemektedir. Yani, yurt dışında bu kadar önemli ve
bu kadar yaygın hizmet veren bu kuruluşumuz, bir kanuni
boşluk karşısında görevlerini layıkıyla
yerine getirememe gibi olumsuz bir durumla karşı karşıya
kalmıştır. Hizmette devamlılığın esası
göz önünde bulundurulduğunda, bu hukuki boşluğun doldurulması
zarureti ortaya çıkıyor. İşte, onun için bu kanun
teklifiyle huzurunuza gelmiş bulunuyoruz. Oylarınızla
bu kanun teklifi kanunlaştığı takdirde, yurt
dışı din hizmetlerinde ortaya çıkan bu hukuki
boşluk giderilmiş olacak, verimlilik ve hizmet akışı
da sağlanmış olacaktır.
Değerli katkılarınızla,
bu hayırlı hizmetlere daha sağlam bir zemin oluşturacağına
olan inancımı ifade ediyor, şahsım ve grubum adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yazıcıoğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Tayyar Altıkulaç ve Ankara Milletvekilimiz Sayın
Mustafa Said Yazıcıoğlu'nun; Diyanet İşleri
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
geneli üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Daha önce de Diyanet İşleri Başkanlığı
yapmış bu çok değerli, mümtaz milletvekillerimize, bu
kanun teklifinden dolayı, huzurlarınızda teşekkür
etmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet teşkilatı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en
önemli müesseselerinden birisidir ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin
banisi Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuştur. Mustafa
Kemal Atatürk "Türkiye, şeyhler, dervişler, meczuplar
ülkesi olamaz." derken, aynı zamanda da Diyanet İşleri
Teşkilatını kurmuş ve çok önemli bazı işlerin
de bizzat Atatürk döneminde yapıldığını biliyoruz,
milletimiz biliyor değerli arkadaşlar. Yalnız, burada
çok önemli bir hususiyeti huzurlarınızda açıklamak
istiyorum. Mustafa Kemal Atatürk bu sözü söylerken de, aynı zamanda,
yüce İslam dininin asli kaynaklarına dönmesinin en büyük
arzularından birisi olduğunu da biliyoruz. Bunu nereden
biliyoruz? Diyanet İşlerine yaptırdığı
icraatlardan dolayı biliyoruz.
Bakınız, yüce İslam
dininin en büyük, en temel kaynağı Kur'an-ı Kerim'in tefsiri
bizzat Mustafa Kemal Atatürk'ün direktifiyle yaptırılmıştır
kendi zamanında ve hadis alanında en büyük temel kaynaklardan
birisi olan Buhari'nin de tercümesi yine Mustafa Kemal Atatürk zamanında
yaptırılmıştır.
Buradan neyi anlıyoruz, neyi
kavrıyoruz? Yüce İslam dininin hurafelerden temizlenmesi
için, asli kaynaklarına dönebilmesi için bizzat Atatürk'ün direktifiyle
bu tercümeler yaptırılmış ve büyük milletimizin
istifadesine sunulmuştur değerli arkadaşlar.
Dolayısıyla, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin en önemli kurumlarından birisi olmak durumundadır.
Değerli arkadaşlar, Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili tabii ki sorunlarımız
çok. Küresel bir dünyada yaşıyoruz ve dünyada tonlarca bilgi,
batıdan doğuya, bir ülkeden bir ülkeye saatte gidip geliyor
tabir yerindeyse. Dolayısıyla, insanlar, insanımız,
başka ülkelerin insanları, başka ülkelerin vatandaşları
birbirlerinden sürekli olarak etkileniyorlar. Bu vesileyle, biz
de bu küresel dünyada yaşadığımız için insanımızı
yabancı fikrî tesirlerden, yabancı inanç tesirlerinden korumak
için Diyanet teşkilatımızı güçlü kılmak, güçlü
tutmak zorundayız değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bu yasa teklifini ben
de inceledim. Şu ana kadar yurt dışında yirmi üç ülkede
Diyanet İşleri Başkanlığımız faaliyette
bulunuyor, ama faaliyeti yasal dayanaklara dayanmadığı
için iptal ediliyor mahkemeler tarafından, Yüksek Mahkeme tarafından.
Dolayısıyla, bu kanun teklifinin hazırlanma ihtiyacı
doğuyor. O nedenle, çok önemli bir kanun teklifimizdir ve dolayısıyla,
geç kalınmış bir kanun teklifimizdir.
Değerli arkadaşlar, bazı
serzenişlerime geçmeden önce, unuturum diye, burada, Sayın
Bakanımızın huzurunda belirtmek istiyorum. Diyanet
İşlerinden sorumlu Sayın Bakanımız Profesör
Doktor Mehmet Aydın, hakikaten, kendisine çok saygı duyduğum,
yıllardır kendilerini takip ettiğim bir zattır ve
kendisinin yüksek bilgisi dolayısıyla İslam'ı en
iyi anlayanlardan birisi olduğunu da biliyorum. Dolayısıyla,
Diyanet İşleri Başkanlığımız emin ellerdedir,
ama bugüne kadar yapılamayan işler vardır.
Büyük millet, AK Parti Hükûmetini,
çok büyük bir güçle, beş yıllık bir zaman süreci içerisinde,
iktidara getirdi. Fakat bugüne kadar bir Diyanet televizyonunun
kurulmaması, hakikaten, büyük bir şansızlıktır
diyorum. Diyanet televizyonunun mutlaka bugüne kadar kurulması
gerekiyordu, ama bu yapılamamıştır. Bunun bir an
evvel tahakkuk ettirilmesi, gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Küresel bir dünyada yaşıyoruz.
Bildiğiniz gibi, misyonerler, Hristiyan misyonerleri, bütün
dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de cirit atmakta ve Hristiyanlık
dinini yaymak için çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Tabii, yasal olarak da bir şey yapamıyoruz, Avrupa Birliğine
giriş süreci içerisindeyiz.
Biz, aslında, Müslüman olarak,
hak din olan İslamiyet'in getirdiği umdelere güveniyoruz.
Biz, hiçbir din karşısında, elbette ki, yenilgiyi kabul
edecek durumda değiliz. Ama yüce İslam dininin umdelerini,
ilkelerini en akılcı bir şekilde, en hızlı bir
şekilde insanlarımıza anlatmak ve öğretmek mecburiyetindeyiz.
İnsanımızı, hurafelerden,
İslamiyet'in de reddettiği, kabul etmediği, ta bin
dört yüz sene evvel bertaraf ettiği hurafelerden kurtarmamız
için, etkin teknolojilerden de mutlaka faydalanmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, tabii,
yurt dışındaki Müslüman Türklerin durumu çok önemli.
Bugün, dünyanın her tarafında Türkler yaşamaktadır.
Ayrıyeten, 1990'lardan sonra Orta Asya'daki, Türki cumhuriyetlerdeki
Müslüman kardeşlerimiz -tabii ki yetmiş sene komünist bir
baskı altında yaşadıkları için- İslamiyet'in
birçok umdelerini unutmuşlar. Onların da din bakımından
aydınlanması gerekmektedir. Dolayısıyla, bu kanun
teklifinin bir an önce yasalaşması lazım. Tabii ki,
biz, Anavatan Partisi olarak buna çok önem veriyoruz ve gönülden destekleyeceğiz;
birazdan da, inşallah, bu kanunlaşacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu konuda bazı hissiyatlarımı not olarak aldım,
sizlerle paylaşmak istiyorum. Hatırlanacak olursa, bu iktidarın
2002 seçimleri öncesinde birkaç önemli vaadi vardı ve bu vaatleri
dillendirerek milletin oyunu almışlardı. Değerli
arkadaşlar, bunlardan birisi yoksulluk, birisi yolsuzluk, bir
tanesi de temel hak ve özgürlükleri geliştireceklerdi. Bu çerçevede,
inanç özgürlüğüyle -sonuna kadar- ilgili iyileştirmeler
yapılacaktı ve üniversitelere girişteki adaletsizlik
giderilecekti. Beş yıla yaklaşan iktidarlarında
gördük ki, yolsuzluklar önlenemedi, yoksulluk ayyuka çıktı,
insanlar, artık, devletin ve belediyelerin sağladığı
gıda paketleriyle geçinir bir duruma geldiler.
Değerli arkadaşlar, iktidar,
temel hak ve özgürlükler, inanç özgürlüğüyle ilgili de şimdiye
kadar hiçbir girişimde bulunmadı. Din hizmetlerinin iyileştirilmesi
hususunda maalesef yeterli faaliyet de gösterilmedi. Üniversitelere
girişteki adaletsizlik de aynen devam etmektedir. Zaten, iktidarın
vaatlerini gerçekleştirmeye de pek -herhâlde yaptığı
icraatlardan anlıyoruz- niyeti yoktu.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin
ekonomik şartları nedeniyle milyonlarca vatandaşımız
ekmek parası kazanmak için yurt dışına gidiyor. Ayrıca,
çevre ülkelerde de çok sayıda soydaşımız var. Bu
yurttaş ve soydaşlarımızın içinde bulundukları
kültür karşısında kendi kültürlerini ve inançlarını
koruyabilmeleri için sağlıklı bir şekilde din hizmetleri
almaları elbette ki gerekmektedir. Yoksa, oradaki insanımızı
yabancı etkilerden koruyamazsak, değerli arkadaşlar,
Türkiye'yi de koruyamayız. Bugün insanlık ve devletler birbirleriyle
kültür savaşı yapmaktadırlar değerli arkadaşlar.
Peki, bugüne kadar bu konuda ne
kadar başarılı olunmuştur, hangi adımlar
atılmıştır değerli arkadaşlar? Maalesef,
bugüne kadar yurt dışına gönderilen din hizmetleri yetersizdir.
Hatta, çevremizde bulunan soydaş ülkeler, zamanında gerekli
hizmetleri sunamadığımız için, farklı
akımların etkisinde kalmıştır. Suudi vakıfları
ve örgütleri buralardaki din hizmetlerini üstlenmişlerdir
değerli arkadaşlarım. Bu ülkelerdeki Osmanlıdan
kalan camiler dahi Suud kültürüne göre restore edilmiş, ibadete
açılmış, Suudi din görevlileri gönderilmiştir.
Bu, hakikaten üzüntü verici bir durumdur. Bu nedenle, Diyanet
İşleri Başkanlığının yurt dışında
etkin din hizmeti sunması çok çok önemlidir; hem milletimiz için
hem devletimiz için çok çok önemlidir. Bu hizmet, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın ve soydaşlarımızın
dinî ihtiyaçlarının karşılanması için gereklidir
aynı zamanda. Ancak, din hizmetlerinin yurt içinde de etkili ve
sağlıklı bir şekilde sunulması da çok önemlidir.
Hükûmetin bu konuda da yeterli olduğunu söylemek, maalesef,
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, en
son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş, 10 bin cami ise kadrosuz
olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı vardır. Bu durum,
en başta, halkın en öncelikli değeri ve toplumun çimentosu
olan din hizmetinin ihmalidir. Evet, değerli arkadaşlar,
inançların doğru bir şekilde öğretilmesi toplumun
aynı zamanda çimentosudur. Değerli arkadaşlar, diğer
yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı
da yapılan bir haksızlıktır bu. Ayrıca, kaynak
israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına dolaylı
bir destektir aynı zamanda.
Din hizmetlerinin sağlıklı
bir biçimde yürütülmesi, toplumun dinî konularda daha iyi aydınlatılması
ve doğru bilgilerin objektif ve bilimsel ölçüler içerisinde
verilmesi bu açığı kapatmakla mümkündür. Objektif olarak
verilebilmesi için, yüce İslam dininin temel kaynağı
olan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'in çok iyi anlatılması
lazımdır değerli arkadaşlarım. Maalesef, bu
konuda da başarısızız. Mesela, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Kur'an-ı Kerim'in
tefsirini fasıl fasıl bastırıp insanımızın
hizmetine sunamaz mı değerli arkadaşlarım? Batılılar
bunu böyle yapıyor; bütün olarak değil de, fasıl fasıl.
İnsanımız daha kolay bir şekilde okur bunu.
Yakın geçmişte yaşanmış
sıkıntıların yaşanmaması için, imamsız
cami bırakılmamalı, kadrosuz camilere mutlaka kadro
verilmelidir. Çünkü, din hizmetlerinde tasarruf olmaz. Bu, tasarruf
edilebilecek bir alan değildir değerli arkadaşlar.
Kadrosuz camilere atama yapılmadığı takdirde,
bunun sıkıntıları bir nesil, iki nesil sonra daha
fazla çekilecektir. Çünkü, din hizmetlerinin başka bir alternatifi
yoktur. İslam dini hizmetlerinin alternatifi, olsa olsa, misyonerlik
çalışmaları olur değerli arkadaşlar. Dikkatinizi
çekmek istiyorum. İktidar, maalesef, bu konuda da şimdiye
kadar kendisinden beklenen atılımı gösterememiş
ve tam seçim sürecinde Diyanet İşleri Başkanlığıyla
ilgili bir teklif getirmiştir. Bu çalışmaların da
iyi niyetli olduğunu biz kabul ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığının
medya yoluyla toplumu aydınlatıp aydınlatmadığı
sorusuna karşı Diyanetin bunu yapamadığını
söyleyenlerin oranı Türkiye'de, değerli arkadaşlarım,
yüzde 73'tür. Demek ki insanımız faydalanamıyor. Bunun
tek bir çözümü vardır değerli arkadaşlar: Hep birlikte,
Diyanet televizyonunu bir an önce kurmalıyız, yirmi dört
saat yayın yapan Diyanet televizyonunu bir an önce kurmalıyız.
Bu çok önemlidir. Bilindiği gibi, değerli arkadaşlar,
misyonerler, radyo ve televizyon kanallarıyla, Hristiyanlık
propagandasını en etkili ve yaygın bir biçimde yapmaktadırlar.
Diyanetin ise hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette
hizmete devam etmeye çalışması, teknolojiden, kitle
iletişim araçlarından mahrum bırakılması, bu
topluma yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Din eğitiminin gerektiği
gibi verilmemesi, toplumun bozulmasına, yozlaşmasına
neden olacak bir etkendir. Çünkü dinin tarifi nedir değerli arkadaşlar?
İnsanları mutlu kılmak, dünyada ve ahirette mutlu
kılma aracıdır değerli arkadaşlar. İnsanların
inançlarını yetkili kurum ve kuruluşlar eliyle, devlet
gözetiminde öğrenmeleri, devlet için aynı zamanda bir güvencedir.
Çünkü, devletler ve milletler, dilleri, dinleri ve kültürleriyle
ayakta dururlar değerli arkadaşlar. Bakın, bugün, birçok
Avrupa ülkesi, Balkanlar Türk kökenlidir, fakat Türklüklerini kaybetmişlerdir,
Hristiyanlaşmışlardır, Türklüklerini de kaybetmişlerdir.
Bu çok önemlidir. İnsanlara dinlerini öğrenebilecekleri
imkânı tanımadığımız zaman, bu boşluğu
yetkisiz ve hatta, kötü niyetli oluşumlar alabilmekte ve devlete,
demokratik sisteme düşman söylemlerle insanların kafası
doldurulmaktadır değerli arkadaşlar. Bu, aynı zamanda
-yetkisiz insanların yüce İslam dinini anlatması- dinimize
de hakaretten başka bir şey değildir.
Din eğitimi verilmesinde de,
kanaatimce, en büyük rol Diyanet İşleri Başkanlığına
düşmektedir. Bunu konuşmamın başlangıcında
da söylemiştim. Diyanet İşleri Başkanlığı
da bu rolünü imam-hatipler ve vaizler yoluyla yürütebilecektir. O
zaman, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde
görev yapan imam-hatiplerin, vaizlerin, vesair din görevlilerinin
kalitesinin acilen artırılması bir zorunluluk hâline
gelmiştir.
Yani, aslında, ben pratik olarak
şunu söylemek istiyorum: İlahiyat fakültesi mezunlarının
bizzat camilerimizde imam olması lazım değerli arkadaşlar.
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) -
Şimdi öyle zaten.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Çok şükür.
Kaliteyle birlikte, din görevlilerinin
imkânlarının da artırılması gerekmektedir.
Din görevlileri, değerli arkadaşlar, hor görülmemeli. Cemiyetimizin
en kaliteli insanlarıdır, değerli arkadaşlarım.
Din adamı ne kadar bilgili ve aydınlanmış olursa o
kadar faydalı olacaktır çünkü. Bilgi ve aydınlanma
için de, devamlı surette okumak ve kaynakları takip etmek
gereklidir. Ancak, bugün din görevlilerine ödenen aylıkla onların
kitaba ve okumaya bütçe ayırmalarını beklemek de beyhude
bir iştir. Dolayısıyla, öncelikle, din görevlilerinin
özlük hakları süratle iyileştirilmeli ve hak ettikleri
seviyeye çıkarılmalıdır.
Ayrıca, din görevlilerinin
eğitim seviyelerinin de yükseltilmesi gerekmektedir. Son
yıllarda bu konuda adımlar atılmıştır çok
şükür. Bu nedenle, hizmet içi eğitim ve YÖK ile iş birliği
yapılarak, yaygın eğitim imkânları sağlanarak,
imam-hatiplerin eğitim seviyesi bir an önce yükseltilmelidir.
Yükseköğretime önü kapalı imam -hatip liselerinden ve
öğrencisiz bırakılan ilahiyat fakültelerinden, ihtiyacı
olan ve hizmet ehli görevli temininde zorluk çekilmektedir. Giderek
daha da kötüleşen bu durumun önüne geçilmesi ve istenen nitelikte
din görevlilerinin yeterli sayıda sağlanması, mevcut
din görevlilerinin kalitesinin artırılması için Diyanet
akademisinin de kurulması elzemdir diyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Vatandaşların din
eğitimlerinin ehliyetli ve yetkili ellerden sağlanması
gereklidir.
Bilindiği gibi, ülkemizde,
dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir şekilde çocuklara on
iki yaşından önce Kur'an öğrenme yasağı getirilmiştir.
Bu yasak, başta Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi'nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin,
Helsinki Nihai Senedi'nin, Paris Şartı'nın ve daha birçok
uluslararası sözleşmenin din ve vicdan hürriyetiyle ilgili
hükümlerine ve Anayasa'mızın 24'üncü maddesine aykırıdır.
Anayasa ve yasalarla teminat altına
alınan ebeveynin çocuğuna din eğitimi verme hakkının
kullanılmasından kimseye zarar gelmez. Çocukların
yetkililer eliyle velilerinin istekleri doğrultusunda din
eğitimi almalarından da, devlet ve millet, zarar değil
fayda görür değerli arkadaşlar, çünkü, dinler insanlara
kötülüğü değil iyiliği emrederler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Devletin desteğiyle, devletin
gözetiminde alınan din eğitimi en sağlıklı
din eğitimi olacaktır. Hiç kimse bundan korkmamalı ve
çocuklara doğru din eğitimi vermenin önündeki engelleri
kaldırmalıdır.
Değerli arkadaşlar, bilindiği
üzere, kızlarımızın okullara gönderilmesi, kadınların
her düzeyde erkeklerle aynı haklara sahip olmaları hepimizin
isteğidir. Bu doğrultuda, kadınlarımızın
doğru bir şekilde din eğitimi almaları da önemlidir.
Bilindiği üzere, ülkemizde
camilere genellikle erkekler devam etmektedirler. Durum böyle
olunca, zaten kısıtlı olan camideki din eğitiminden
de sadece erkekler faydalanabilmektedirler. Diyanet İşleri
Başkanlığının başka iletişim vasıtalarıyla
topluma ulaşma imkânları da kısıtlı olduğundan,
kadınlarımız hurafelere açık hâle gelmekte ve
asılsız bilgilere hedef oldukları gibi, piyasadaki
üfürükçülerin, cincilerin, muskacıların istismarına
maruz kalabilmektedirler. Bu nedenle, Diyanet İşleri
Başkanlığında kadın vaizlerin sayısı
artırılmalı ve kadınlarımıza yönelik
din eğitimine de mutlaka ağırlık verilmelidir.
Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatı kurmasını hukuki
zemine kavuşturacak bu teklifi, tekrar ediyorum, doğru
bulduğumuzu ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın
Haluk Koç, buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
ve şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, burada, daha önce Diyanet
İşleri Başkanlığı yapan üç sayın milletvekilinin
bulunduğu bir Genel Kurulda, bu konuda konuşmak özel uzmanlık
gerektiriyor, bunu biliyorum, ama ben, konuşmamı şu
kalıplar içinde yapacağım: Bir defa, bu kanun tasarısına
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak başından destek verdiğimizi
ifade ediyorum.
İkincisi: Diyanet İşleri
Başkanlığının Türkiye Cumhuriyeti'nde kuruluşu
ve gelişimiyle ilgili bazı kronolojik bilgileri sizlerle
paylaşmaya çalışacağım. Daha sonra, 1924,
1961, 1982 Anayasalarında Diyanet İşleri Başkanlığının,
1924'te bu yok, ama, daha sonraki Anayasalarımızda Diyanet
İşleri Başkanlığının hangi maddeler
içerisinde nasıl ele alındığını, anayasa
hukukçularının görüşlerini refere ederek sizlerle
paylaşmaya çalışacağım ve Diyanet
İşleri Başkanlığının, bugün için, üzerinde
olan birtakım tartışmaların, bu, Diyanet İşleri
Başkanlığının yeniden yapılandırılması,
teşkilat yasası da dâhil olmak üzere, değişik noktalarda
olan eleştirileri, o eleştirileri yapan kişilerin,
müelliflerin adlarını vererek sizlerle paylaşmaya
çalışacağım ve sonuçta, tutanaklarda, biraz çalışılmış,
üzerinde değerlendirme yapılmış bir tutanak özeti
bırakmaya gayret edeceğim.
Değerli arkadaşlarım,
Başkanlık olarak 1920 yılında Ankara'da kurulan
Meclis Hükûmetinde "Meşihat" adını verdiğimiz
"Şeriye ve Evkaf Vekâleti" adıyla bakanlık olarak
yer alıyor ve 1924'e kadar da bu statüsü aynen devam ediyor. Tabii,
din hizmetlerinin politikanın dışında ve üstünde
tutulması gerçeğinden hareketle 3 Mart 1924 tarihinde
Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırılarak, yerine 429 sayılı
Kanun'la Başvekâlet bütçesine dâhil ve Başvekalete, yani,
Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri
Reisliği, bugünkü adıyla Diyanet İşleri Başkanlığı
kuruluyor. Bununla ilgili tutanakları da çıkarttım;
merak eden arkadaşlarıma verebilirim; oldukça ilginç görüşmeler
var, söz almalar var, oturumu yöneten başkanın tutumu var.
Bunlar, hepsi, bizim demokrasi tarihimizde, Meclis tutanaklarımızda
yer alan hususlar. İlgilenen arkadaşlarımıza takdim
edebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, buraya geçmeden önce, İslam dininin cumhuriyetten çok
önce Türk toplumuyla, Türk toplumlarıyla, Türk topluluklarıyla
buluşmasından önce, sadece bir manevi hayatı düzenleyen
hususlar, kurallar getirmediğini biliyoruz. Bunun yanında,
bir kent yaşamında, yani "medine" adını
verdiğimiz kent yaşamında insanların birbirleriyle
olan ilişkilerini de düzenleyen bir kurallar sistemi olarak geliyor
ve o zamanki dinî önderin o toplumun önderi olmasıyla devlet
yapısı oluşturuluyor; yani, ilk İslam devletlerinin
ortaya çıkış felsefesi buna dayanıyor. Yani, din
eksenli, toplumun tüm katmanlarını kapsayan ve toplumun
tüm kurallarını koyan, düzenleyen ve bunun liderliğini
de o toplumun dinî önderine veren devlet biçimi. Bu, Türk topluluklarıyla
çok kolay özdeşleşebilen, Türk toplumlarında çok kolay
kabul edilebilen bir yapı ve Türklerin İslamiyet'i kabulü,
belki de İslamiyet'in bir devlet düzeni olması gerçeğinden
hareketle daha kolay kabul ediliyor. Kanlı bir süreç yaşanıyor
tarihte, ama baktığınız zaman, bu sürecin kolay kabul
edilişi bu temel gerçeğe dayanıyor.
Tabii, daha sonra dünyada bir tek
Müslüman toplumların, İslam toplumlarının kapalı
bir toplum olarak dünyada egemenliklerini sürdürdükleri bir dönemden,
Avrupa eksenli "insan hakları" kavramlarına,
"devlet" kavramının yeniden tanımlanmasına,
daha sonra, Fransız Devrimi sonrasında, özgürlüklerin,
eşitliğin, laikliğin tartışıldığı
devlet boyutlarına geçişi görüyoruz ve o zaman Osmanlı
İmparatorluğu'nda bu şeri devlet yapısı gelenek
olarak sürdürülürken buradan etkilenmelerle çeşitli tartışmalar
başlıyor. O kısımları geçiyorum, ama cumhuriyette
daha sonra neler oldu, bunu bilmemiz gerekiyor. Çünkü, daha sonra,
din ve tarım toplumu aşamasından, endüstrileşme
aşamasını yaşamadan, birdenbire cumhuriyet
aşamasına geçen ve o düzenin kuralları ve kanunlarını
topluma uyarlamaya çalışan bir devlet yapısına
geçiyoruz. Hızlı bir değişim yaşıyoruz.
Kimileri, bunu, jakoben bir değişim olarak görüyorlar. Tepeden
inmeci, dayatmacı bir değişim olarak görüyorlar. Ama,
tarihte kalan bir süreci şu veya bu şekilde eleştirmek
yerine, bir tarihsel süreci yaşamadan -demin söylediğim
gibi, çoğu sosyal bilimci bunun altını çiziyor ve hakkını
da teslim ediyor- Osmanlı din-tarım toplum yapısından,
devlet yapısından, dediğim gibi, ara dönemi yaşamadan,
yani, sınıflar oluşmadan ve o sınıflar siyasette
kendi çıkarlarını talep etmeden, birden bire cumhuriyet
aşamasına geçiyoruz ve kurumlar değişmeye
başlıyor. Belki, bugün yaşadığımız
siyasi çelişkilerin, tartışmaların temelinde
de bu dönüşümün hâlâ bugüne uzanan izdüşümleri yatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
millî mücadele yıllarında büyük hizmetler vermiş, idari
tecrübesi olan ve uzun zaman da Ankara Müftülüğü görevinde bulunan
-ben, nur içinde yatmasını tekrar diliyorum huzurunuzda-
Börekçizade Mehmet Rifat Efendi, 1 Nisan 1924 tarihinde, işte,
demin anlattığım o 3 Marttaki kanundan sonra, Diyanet
İşleri Reisliğine getiriliyor. En yüksek devlet memur
maaşı alan Diyanet İşleri Reisine, o zaman bakanlara
verilen kırmızı plakalı bir makam aracı tahsis
ediliyor ve protokoldeki yeri de bu özelliklere göre belirleniyor.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Haluk
Bey, protokoldeki yeri neresidir bilebiliyor musunuz?
HALUK KOÇ (Devamla) - Protokoldeki
yeri bu özelliklere göre belirleniyor.
14 Haziran 1935 tarihinde kabul
edilerek 22 Haziran 1935'te yürürlüğe giren 2800 sayılı
bir Yasa var, Diyanet İşleri Reisliği Teşkilat ve
Vazifeleri Hakkında Kanun. Başkanlığın ilk
teşkilat kanunu bu oluyor. Bu Kanun'la, teşkilatın yapısı,
kadro oluşumu, merkez ve taşra görevlilerinin nitelikleri
ve tayin usulleri gösteriliyor. Teşkilatın görevleri ise
söz konusu Kanun'un 2'nci maddesi gereğince düzenlenen 11 Kasım
1937 tarih ve 7647 sayılı Kararnameyle yürürlüğe konan
Diyanet İşleri Reisliği Teşkilatının
Vazifelerini Gösterir Nizamname'de belirtiliyor.
Sayın milletvekilleri, bu yapıda,
1950 yılına kadar hiçbir değişiklik olmadan geliyor.
Yalnız, 1946'dan sonra, 46-50 arası, son Cumhuriyet Halk Partisi
İktidarı döneminde, tek parti iktidarı döneminde,
Günaltay zamanında, Günaltay Kabinesinde ve politikalarında
çok değişik uygulamalar ortaya çıkıyor ve ondan
sonra da, 1950'den sonra Demokrat Parti İktidarında bu hususlar
daha da genişletilerek devam ediyor.
Nisan 1950 tarihinde yürürlüğe
konan 5634 sayılı bir Kanun'umuz var. Burada, Diyanet
İşleri Başkanlığı, 1950 koşullarına
göre yeniden bir kanun çerçevesinde düzenleniyor. Kanun'a göre,
1950 Kanunu'na göre, merkez teşkilatındaki bazı birimlerin
adları değiştiriliyor, mevcut yapıya 1 adet
başkan yardımcılığı ekleniyor, birtakım
müdürlükler ekleniyor, ilk defa gezici vaizlik ihdas ediliyor ve
bütün vaizler maaşlı kadroya geçiriliyor. 1951 yılında
ise, ilk defa, Yayın Müdürlüğüne bağlı Dinî Yayınlar
Döner Sermaye Saymanlığı kuruluyor.
Daha sonra, 1961 yılına
geliyoruz değerli arkadaşlarım ve 1961 Anayasası
Türk toplumunun temel yapısını değiştiren
bir anayasa, çok büyük açılımlar getiren bir anayasa. Burada
154'üncü madde önemle karşımıza çıkıyor. 1961
Anayasası'ndaki 154'üncü madde, Diyanet İşleri
Başkanlığını bir anayasal kurum olarak düzenleyen
bir madde. Bu çok önemli, 1961 Anayasası'nda, 154'üncü madde, Diyanet
İşleri Başkanlığını bir anayasal kurum
olarak düzenliyor ve bu kurumun kendi özel kanununda gösterilen görevleri
yerine getirmesini öngörüyor.
Burada, daha sonra, bu Anayasa
maddesi doğrultusunda, 1965 yılında, Diyanet
İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun ile Başkanlık yeni bir düzenlemeye kavuşturuluyor
ve bugünkü organik yapısını kazandıran -Diyanet
İşleri Başkanlığının- ve Diyanetin
tarihî gelişimi içerisinde yeni bir dönem başlatan işte
bu Kanun oluyor; 1961 Anayasası'nın emrettiği, o 154'üncü
madde çerçevesinde yapılan 1965 tarihli 633 sayılı Kanun.
Daha sonra, değerli arkadaşlarım, 1979 yılında
1982 sayılı Kanun yürürlüğe giriyor ve 633 sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun'da geniş çapta bir değişiklik
yapıyor ve Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışında da teşkilatlanmasını
sağlıyor.
Bugünkü görüştüğümüz ve
yönetmelik iptaliyle karşımıza çıkan hususu düzeltmemize
dönük talebin altındaki tarihsel gelişim budur. Bunu bilmeden
bir kanun üzerinde ileri geri konuşmak olmaz. Bu süreci özetlemek
lazım, bu süreci irdelemek lazım ve ondan sonra da bu kanun
üzerinde arkadaşlarımızın -konuşacak olanlar
varsa- görüşlerini ifade etmeleri lazım.
Değerli arkadaşlarım,
1961 Anayasası'nda Diyanet İşleri Başkanlığının
genel idare içinde yer alarak özel kanunda gösterilen görevleri yerine
getireceği ifade edilirken, Türkiye, 1980'de başka bir dönüşüm
geçiriyor; bence, demokrasi açısından olumsuz, karanlık
bir döneme giriyor. 1982 Anayasası'nda ise Başkanlığın
görevlerini yerine getirirken uyması gereken kıstaslar
da ayrıca belirtiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, cumhuriyet Türkiye'sinde
Demin, İslam toplumundaki
kuralların, bir din devleti algılamasının nasıl
olduğunu kısaca anlatmıştım, ama değişen
dünya koşulları ve Osmanlı şeri düzeninin cumhuriyetle
değişerek devam etmesi sürecinde, cumhuriyet Türkiye'sindeki
bu dinsel örgütlenme, kısaca demin de belirttiğim gibi,
merkezî bir yönetim altında düzenlenerek devlet örgütü içinde
yer alan bir örgüt yapısıyla yürütülüyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tabii, bu anayasal süreç içerisinde değişik akademisyenlerin
-bunları daha sonra, merak eden arkadaşlarıma verebilirim-
değişik görüşleri var. Bu görüşler benim ve partimin
görüşleri değildir. Ben, bu görüşleri, değişik
bilim insanlarının adlarını da vererek ifade etmeye
çalışacağım. Mesela, Doçent Doktor Vural Dinçkol,
"1982 Anayasası Çerçevesinde ve Anayasa Mahkemesi Kararlarında
Laiklik" adlı eserinde "1961 Anayasası döneminde
Diyanet İşleri Başkanlığının, yasada
belirtilen görevi yerine getirmek üzere genel idare içinde yer alması
tartışma konusu olmuştur." diyor, tartışıyor.
Bu tartışmaları bilmemiz lazım. Çünkü, bir süre
sonra Diyanet İşleri Başkanlığının
teşkilatlanma kanunu gelecek; daha sonraki Parlamentonun görevleri
içinde olacak belki, ama bütün bu süreci, tutanaklara, bizden sonra
görev yapacaklara, belki, bir kaynak oluşturma bakımından
bırakma ihtiyacını duyuyorum.
Şimdi, bir kısım görüş,
dinin bir kamu hizmeti sayılarak Diyanet İşleri Başkanlığının
genel idare içinde yer almasının laiklik ilkesiyle
bağdaşmadığı kanaatini görüyoruz. Mesela,
bu araştırmacılar içerisinde Ali Fuat Başgil'i görüyoruz.
Daha sonra, hatta aynı zaman dilimi içinde Sıddık Sami
Onar Hocayı görüyoruz. Mesela, bir örnek alayım: "Çoğunluk
da olsa muayyen bir mezhep teşkilatının genel idare
içinde yer almasının sebebi anlaşılamamaktadır.
Sünni mezhebi, memleketimizde, din ve mezhep bakımından
çoğunluğu teşkil etmektedir. Fakat bu durum, devletin
diğer din ve mezheplerle ilgilenmemesi için yeter bir sebep değildir.
Laik bir devlette din ve mezhep çoğunluğu veya azınlığı
olamaz, devletin bütün din ve mezheplere karşı tarafsız
olması gerekir." Sıddık Sami Onar Hocanın yorumu.
Değerli arkadaşlarım,
ikinci bir görüş: "Buna göre, Diyanet İşleri
Başkanlığı gibi bir kurumun birçok laik Batı
ülkesinde olmamasına karşın, İslamiyet'in yapısı
ve Türkiye'nin tarihsel gelişimi nedeniyle genel idare içinde
yer alması, laikliği koruyucu bir düzenlemedir." diyor.
Bir kısım görüşler de
burada. Burada, özellikle bu görüşü savunan Mümtaz Soysal Hocayı
görüyoruz. Siyasal bilgiler fakültesi mezunları... Biz
tıp fakültesinde okuyorduk ama, "100 Soruda Anayasa"
kitabı bizim de elimizdeydi. Mümtaz Hocanın bu kitabı,
100 Soruda
Yine, Sayın Özbudun'un, Sayın Kubalı'nın,
Sayın Ozankaya'nın görüşleri bu çerçevedir. Yani, laikliğin
teminatı olarak, bir anayasal kurum olarak Diyanet İşleri
Başkanlığını algılıyorlar, tarif
ediyorlar ve Anayasa içerisinde yerini belirtiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, tartışma ilerliyor. Lozan Anlaşmasıyla
Umuyorum sıkmıyorum Sayın
Başkan.
Lozan Anlaşmasıyla
başka dinden azınlıklara dinsel gereksinmelerini cemaatleri
düzeyinde ve vakıfları aracılığıyla karşılama
imkânı tanınmıştır, biliyoruz. Günümüzde de
Müslüman olmayan dinsel azınlıklar var Türkiye'de, yurttaşlarımız
olarak. Bunlar Vatikan, Fener Patrikhanesi, Hahambaşılık
gibi merkezler aracılığıyla dinî hizmetlerini yerine
getirmekteler.
Değerli arkadaşlarım,
82 Anayasası'na geçiyoruz. 82 Anayasası'nın
136'ncı maddesi bu sefer önem taşıyor. Burada da,
136'ncı madde tartışılırken, o zaman, Millî Güvenlik
Konseyi adı verilen, demokrasiyle hiçbir ilişkisi olmayan
bir kurulun her yapılan tartışmada müdahil olduğunu
görüyoruz. Türkiye, bugünlerden geçerek geldi değerli milletvekilleri.
Yani, Türkiye, orada dört tane kişinin kendini kurul olarak tarif
ettiği ve Türkiye'de yapılmak istenen bir anayasayı
ve o anayasanın maddelerinin gerekçeleri üzerinde kendi başına
dört kişilik kurulun karar verdiği dönemlerden geçerek
geldi. Onun için, bugünkü demokrasimizi, bugünkü demokrasimizin
kurum ve kurallarını çok iyi savunmak zorundayız hepimiz,
iktidar da muhalefet de. Buradan kısaca bir öz eleştiri
çıkartıyorum Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri için
-kendim de dâhil- yani, belli kurumlar hakkında yorum yaparken,
bu süreçlerin hiçbirini unutmamamız gerekiyor. Ve bu MGK'daki
değişiklik şu: Danışma Meclisinde kabul edilen,
o zamanki Danışma Meclisinde kabul edilen maddenin ikinci
fıkrasında yer alan Diyanet İşleri Başkanının
Cumhurbaşkanınca atanacağına ilişkin hüküm
madde metninden çıkartılıyor. "Aslında,
Başkanın Cumhurbaşkanınca atanması, genel
idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığının,
iktidarın laiklik anlayışına bağlı kalmasını
önler ve daha bağımsız olmasını sağlardı.
Ancak, her ne şekilde olursa olsun bu tür din işleri örgütünün
genel idare içinde olması nedeniyle yargısal ve parlamenter
denetim yollarının açık olması, laiklik ilkesinin
güvencesini oluşturmaktadır. Zira, bu örgüt, dini konularda
oldukça önemli faaliyetlerde bulunmaktadır." diyorlar,
yine, çeşitli araştırıcılar bu konuda da görüşlerini
ifade ediyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
yine, aynı, Diyanet İşleri Başkanlığına,
özellikle -bunu da rahmetli Sayın Velidedeoğlu ifade ediyor-
mezhep ayrımı yaptığı gerekçesiyle eleştiriler
geliyor. Mesela "Bütün Sünni vatandaşlar gibi vergi ödeyip
bütçeye katkısı bulunan Alevi yurttaşlarımızın,
Diyanet İşleri Dairesinden kendi inançları dolayısıyla
yararlanamadıklarıdır." ifadesi var. "Acaba,
Diyanet İşleri yönetiminde ayrı bir oda açılarak,
orada Alevi mezhebinin bütün kurallarını bilen bilgin bir
Alevi yurttaş görevlendirilemez mi?" diyor Hıfzı
Veldet Velidedeoğlu, "İnsan Hakları, Türkiye,
Sünnilik, Alevilik Sorunu" isimli yapıtında.
Değerli arkadaşlarım,
"Diyanet İşleri Başkanlığı 633 sayılı
Yasa'nın 1'inci maddesinde de belirtildiği gibi, İslam
dini inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri
yürütmek üzere kurulmuştur. Dolayısıyla, mezhep ayrımı
yapılmamalıdır. Nitekim, Anayasa'nın 136'ncı
maddesi, Başkanlığın bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı
ve bütünleşmeyi amaç edinerek görev yapmasını amirdir.
Millî dayanışma ve bütünlüğü bozacak mezhep ayırımı
yapmak, bu bağlamda Anayasa'ya aykırılık oluşturacaktır."
yorumu da mevcut.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu, "1982
Anayasası'na Göre Türk Anayasa Hukuku" isimli kitabında,
burada "Devlet düzeninin din kurallarına dayanmadığı,
bu yoldaki duyarlılığın çok kesin olduğu Türkiye'de,
devlet, din işlerinin yürütümünü bizzat yüklenmiştir."
diyor.
1924'te kurulan Diyanet
İşleri Başkanlığını 1961 Anayasa'sı
-bu kurumu- anayasalaştırmıştı, onu vurgulamıştım.
82 Anayasa'sı bunu sürdürdü, daha ayrıntılı düzenlemeler
getirdi 136'ncı maddede. Buna göre, "Genel idare içinde yer
alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik
ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin
dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi
amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir."
Değerli arkadaşlarım,
yine, Anayasa Mahkemesi, Diyanet İşleri Başkanlığının
varlığını laiklik açısından savunmaktadır.
Bu son derece önemli bir husustur. Şimdi, Anayasa Mahkemesinin,
Diyanet İşleri Başkanlığının varlığını
laiklik açısından savunan gerekçesinin mantığı
şu şekildedir: "Laiklik anlayışı ve düzeni
her ülkenin ve ilgili dinin yapısal özelliklerine göre farklılaşabilir.
Batı toplumları ve Hıristiyanlıkta devlet din ayrılığı
mümkün olabilmiş ve kiliselerin bağımsızlığı
devlet düzenini sarsmamıştır. Buna karşılık,
aynı zamanda bir dünya dini olan -ilk İslam devletlerinin
kuruluşundaki temel felsefeyi anlatmıştım- dünya
dini olarak tanımlanan ve toplumsal, kamusal yaşamı
düzenleyen İslam dininin kötüye kullanılması, devletin
ve laiklik ilkesinin de yok edilmesi demek olur. Bu nedenle, Diyanet
İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum
yapılması tarihten ve ülke koşullarından süzülen
bir zorunluluktur." Bu görüş de, Anayasa Mahkemesinin, Diyanet
İşleri Başkanlığının bir anayasal kurum
olarak Türkiye'de bulunmasının gereğinin altını
çizen bir hukuksal gerekçedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu görüşler Sayın Bülent Tanör ve Necmi Yüzbaşıoğlu'nun
belirttiğim kitaplarına ait.
Şimdi, değişik toplum
kesimlerinin
-Daha çok var, ama zamanım sınırlı
olduğu için sadece isimlerini söyleyeceğim. Prof. Yavuz
Sabuncu'nun yine bu kitabında ilgili bölüm var. Yine, İsmet
Paşanın Meclis Grubunda yaptığı konuşmalar
var, çeşitli ithamlar yöneltildiğinde Cumhuriyet Halk Partisine
İsmet Paşanın bu konuda yaptığı açıklamalar
var.
Şimdi, TESEV'in raporunda bazı
Bu konuyla ilgili geniş bir raporu var. Bu raporun raportörü
İrfan Bozan arkadaşımız. Ben, burada, derli toplu
bir bilgi dağarcığı olduğu için, o bölümün geniş
bir fotokopisini aldım. Tabii, burada -demin söyledim- Alevi
yurttaşlarımıza göre Diyanet İşleri Başkanlığının
konumu söz konusu. Burada, bu yurttaşlarımızdan, Diyanet
İşleri Başkanlığına dönük, zaman zaman
eleştiriler geldiğini hepimiz biliyoruz.
Şimdi, baktığımız
zaman, Alevi kökenli yurttaşlarımız, kendi içlerinde,
Diyanet İşleri Başkanlığının kurumsal
yapısı, faaliyetleriyle ilgili homojen, yani bütün kesimlerinin,
hepsinin katıldığı ortak bir fikir duruluğunda
buluşamıyorlar. Onların da çok farklı farklı
görüşleri var. Hatta, şu şekilde özetleyebilirim: Üç
büyük cephede toplanıyor Alevi yurttaşlarımızın
görüşleri. Farklı kesimlerin görüşleri, çok sayıda
kişi ve kurumdan görüş alınmasının sonucunda
bunlar belirleniyor. "Diyanet İşleri Başkanlığı
içerisinde Alevi inancı da temsil edilsin." görüşündeler
bir kesim. Bir kesim, Alevi inancındaki yurttaşlarımızın,
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi, kendi
inanç sistemlerini yönetecek, dengeleyecek ayrı bir diyanet
işleri başkanlığına sahip olmaları fikri.
Bunlar değişik gruplar tarafından tartışılıyor,
öne sürülüyor, savunuluyor. Bir kısmı da, devlet hiçbir
şekilde dinî örgütlenmelere müdahale etmesin, din hizmetleri
cemaatlere bırakılsın, her kesim için. Bu da ayrı
bir görüş. Bunların savunucuları var, karşı
çıkanlar var; savunma gerekçeleri var, karşı çıkış
gerekçeleri var. Fikir düzeyinde ilginç görüşler var. Yine, merak
eden olursa bunun da fotokopisini verebilirim.
Değerli arkadaşlarım,
burada, dört dakika içerisinde
Türkiye'deki ve yurt dışındaki
Alevi Bektaşi örgütlerinin büyük çoğunluğunun savunduğu
görüş şudur: "Diyanet, devletin benimsemiş olduğu
laikliğe aykırıdır. Bu idari yapı içinde yer
aldığı müddetçe Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet
olduğu, temelsiz bir iddia olarak kalacaktır. Dolayısıyla,
yapılması gereken, teşkilatın lağvedilerek
bu yanlışlığa ve çelişkiye son verilmesidir."
Bu bir görüş. Sayın Üzüm 1997 yılında bu görüşü
savunmuş. Cem Vakfı'nın ayrı görüşleri var, yine
Adalet ve Kalkınma Partisine kabul ettiğiniz Reha Çamuroğlu'nun
ayrı görüşleri var, ama, dediğim gibi, bunların
her biri değişik noktalarda tartışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
Diyanet İşleri Başkanlığının bir anayasal
kurum olarak gerekliliğini, Anayasa Mahkemesi, gerekçesiyle
ifade etmiş durumda. Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışındaki görevleri konusunda da
Türkiye'nin,
değişen dünya koşullarında, 1960'tan sonra yurt
dışında çok sayıda soydaşımızın
yaşadığını biliyoruz. Bu koşullar etrafında
orada iş cemaatlere bırakılır ise kural dışı,
safsataya dayalı, kendi doğrusunu İslam'ın
doğrusu olarak kabul edecek yanlış uygulamaların
çeşitli alanlarda devreye girdiğini hepimiz biliyoruz.
Onun için, Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışında da -burada talep edilen- bu temsil edilmesine
dönük talebinin ben şahsen yerinde olduğuna inanıyorum.
Yerinde olduğuna inanıyorum, ama bu tartışmaların
hiçbirini göz ardı etmeden bu gereğin altını çiziyorum.
Mutlaka Diyanet İşleri
Başkanlığını
Çok çeşitli sorunlar var. O
sorunlara belki o kanunun hazırlıkları sırasında
Parlamentoda görev yapacak çeşitli partilere mensup arkadaşlarımız
gireceklerdir; kadro sorunu olsun, geçişler olsun, teşkilatlanma
olsun, diğer konular olsun, Diyanete bağlı vakıfların
şeffaflığı olsun, birçok noktada o tartışmalar
yapılacaktır. Ama, şu aşamada Sayın Tayyar Altıkulaç
ve Sayın Yazıcıoğlu Hocanın getirdiği
kanun teklifinin, bence, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
da olumlu karşılandığını ifade ediyorum.
Ama, deminki tartışmaları hiçbir zaman göz ardı etmeden,
tüm yurttaşlarımızın, geniş, en geniş kesimlerin
olurunu alacak yeni bir Diyanet İşleri Başkanlığı
yapılandırmasının artık Türkiye'nin bugünkü
koşulları çerçevesinde tüm toplumsal gerçeklerimizi görerek,
tüm toplumsal taleplerimizi görerek ve kavrayarak, hiçbir kesimi
dışlamadan herkesi kavrayarak bu hizmetlerin yeni bir merkezî
yapı içerisinde verilmesinden yana olduğumuzu ifade ediyorum.
Şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Koç.
Şahsı adına Adana Milletvekili
Sayın Recep Garip? Yok.
Şahsı adına, Çankırı
Milletvekili Sayın Tevfik Akbak? Yok.
Hükûmetin söz isteği var
mı efendim?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, Hükûmetin söz isteği
var.
Devlet Bakanımız Sayın
Mehmet Aydın.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
benden önce konuşan arkadaşlarım, gerek Diyanet
İşleri Başkanlığımızın bir kurum
olarak bir bakıma tarihî evveliyatını ve bugününü geniş
bir biçimde izah ettiler. Ayrıca, işlevsel olarak Diyanet
İşleri Başkanlığını da, yine Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına konuşan değerli
bilim adamımız değerli eski Diyanet İşleri
Başkanımız Yazıcıoğlu da zaten yeterli
ölçüde bir aydınlığa kavuşturdu zannediyorum.
Ben, sadece -bir bakıma, madem konu açılmışken- teşekkür
edip oturacaktım, ama, birkaç cümle de benim söylememin iyi olacağını,
yerinde olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
biz arkadaşlarımızla göreve başladığımız
zaman, her ciddi kurumda olduğu gibi, kendimize o hepimizin
bildiği dört soruyu sorarak başladık. Bu, o soruların
içeriklerinin yeni olduğu anlamında değil, ama o soruların
bize ne söylediğini ve bizim o soruların cevabı olarak
nasıl bir yol ve yordam izleyeceğimizi bir daha gözden geçirmek
için konuya el attık. Bunlardan birisi "Ne?" sorusu,
ikincisi "Nasıl?" sorusu, üçüncüsü "Kiminle?"
sorusu ve dördüncüsü "Niçin?" sorusu.
"Ne?" sorusu, Diyanet
İşleri Başkanlığı gibi bir kurum söz konusu
olduğunda elbette doğrudan doğruya içerikle ilgidir.
Yani, siz o kurumda neyle görevlisiniz? O kurumda bir aydınlatma
göreviniz var. Değerli konuşmacılar çok açık bir
biçimde söylediler, iyi ki söylediler, çünkü onların tekrar
tekrar söylenmesinde yarar var. Millî bütünlüğü ve toplumsal dayanışmayı
sağlamaya katkıda bulunmak için var olan bir kurumdan bahsediyoruz.
Yani, toplum üzerinde etkili olan, topluma karşı sorumlulukları
olan, görevleri olan bir kurumdan bahsediyoruz. Dolayısıyla,
evvela, o "ne" dediğimiz şey, birinci derecede
bilgiyle ve tefekkürle ilgili bir sorudur. Yani, başka bir
şekilde söylendikte "Ne öğreteceksiniz?" sorusu
Diyanet gibi bir kurumda son derece önemlidir. Dolayısıyla,
bir bakıma bizim birinci ilkemiz, motomuz şuydu: Bu bilgilerin
yenilenmesi lazım. Bu, eskiden beri sürüp gelen bilgilerin tamamının
geçersiz olduğu anlamında değildir. Fakat, madem dünya
yenileniyor, hayat yenileniyor, ilişkiler yenileniyor, o zaman
bu ilişkilere ve bu ihtiyaçlara cevap veren bilgilerin de yenilenmesi
lazım. Eski deyimle bir tecdidi ilme ihtiyaç var, bir bilgi yenilenmesine
ihtiyaç var. Bilgi dünyasında -felsefi bir ifade kullanacaksanız,
epistemisinde- Diyanetin bir yeniden yapılanmaya ihtiyacı
var dedik ve o şekilde yola çıktık.
Şimdi, bugüne kadar o alanda
yapılanları sayarsam sizin çok vaktinizi alırım.
Burada üzerinde durulduğu için sadece söyleyeyim. Mesela,
Alevi vatandaşlarımızın ihtiyacı bakımından
Diyanet İşleri Başkanlığı ilk defa Alevi
klasiklerini en üstün kalitede -çünkü onu gerektiriyor kitapların,
elimizdeki kaynakların yapısı- en iyi şekilde yayınlamaya
başladı. Başta birtakım tereddütler oldu, acaba
bunun arkasında da bir bakıma, hani, Sünnilikle ilgili
birtakım artıların elde edilmesi mi, şeklinde sorular
bazı zihinlerde uyandı, ama bugün geldiğimiz noktada,
samimiyetimle söylüyorum, başta dedelerimiz olmak üzere,
Alevi vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin
büyük bir kısmının teşekkürüyle karşılaştım,
sevgisiyle, ilgisiyle karşılaştım. Beşinci
cildi çıkmak üzere. Bu eserler hakikaten kuşe kâğıda
basılıyor, çünkü, elimizdeki kaynaklar, zaten asırlardır,
bir bakıma, bir yerde, bir köşede kaldıkları için
herhangi bir işleme tabi tutamıyorsunuz. Evvela Osmanlıcalarını
basıyoruz gayet güzel bir biçimde, sonra onun -bugünkü bizim
kullandığımız harflerimizle- Latin harfleriyle
okunuşunu, transkribesini yapıyoruz ve sonra da bugünkü
Türkçe ile ne anlama geliyor, daha doğrusu bugünkü Türkçe ile
nasıl söyleniyor o, nasıl ifade ediliyor, onu yapıyoruz.
Yani, üç katlı, bir bakıma gayet güzelce hazırlanmış,
Alevi vatandaşlarımızın, bilim adamlarımızın
da katkılarını alan -zaten projeyi de beraber başlattık-
bir şekilde başlatıyoruz.
Birincisi: Bilgi yenilemeyle ilgili
yaptığımız çalışmaya bir örnek olarak veriyorum.
Yani, Alevi kültürü bizim kültürümüz olduğuna göre, Alevi yorumu
bizim yorumumuz olduğuna göre, bütünüyle Türkiye'nin, Türk insanın
yorumu olduğuna göre onu hepimiz kaynaklarından öğrenmek
zorundayız. Diyanet İşleri Başkanlığının
bence attığı en önemli adımlardan biri budur.
İkincisi: Özellikle Alevi vatandaşlarımızın
oturduğu şehirlere, kasabalara, köylere yakın olan
bütün il, ilçe ve köylerimizdeki imamlarımızı bir Alevi
ve Bektaşi eğitiminden geçirdik. Özü nedir, neden bahsedilir,
hangi bilgiler vardır ve nasıl yorumlanmıştır
ki, karşı karşıya geldikleri zaman, bir imamımızla
bir dede karşı karşıya geldiği zaman kaynaklara
dayalı sağlam bilgi olsun ki, bizim bu anayasal görevimiz,
yani millî bütünlük ve dayanışma görevimizi toplumun bütün
kesimleri ve kesitleri arasında bilgiye ve tefekküre dayalı
olarak yapalım. Sadece duygu değil, sadece kardeşiz
demek yetmiyor. O duygunun, o kardeşliğin bir bilgi temelinin
olması lazım.
Tabii, bunu aynı şekilde
diğer dinî bilgiler için de yaptık. Gerçekten, yenilenmesi
gereken bilgiler vardır. Mesela, diyelim ki kadın konusunda.
Her dönem, bir anlamda, temel kaynakları kendine göre yorumluyor.
Bizim dönemimiz farklı bir dönem olduğuna göre, biz orada
da özellikle eğitim ve öğretim alanında, kadın bilgileri,
kadın epistemolojisi konusunda da çok ciddi adımlar attık
ve o konuda gerçekten sağlam diyebileceğimiz, güvenli diyebileceğimiz
bilgiler üretmeye başladık. Bununla da kalmadık. Vaizeler
sayısını, hanım vaiz sayısını artırarak
ve aynı zamanda hanım müftü yardımcıları atayarak
doğrudan doğruya o bilgiyi insan kaynağına
bağladık ve o bağlantı içinde, toplumun bugüne kadar
din bakımından önemli ölçüde ihmal edilmiş bir kesimine,
yani kadın nüfusuna ulaştırmaya çalıştık.
Bu da yeni diyebileceğimiz -eskiden beri belli ölçüde vardı,
ama bu hamlede, bu boyutta yeni diyebileceğimiz- önemli bir
adımdır.
"Nasıl" konusuna gelince,
yani neyi, nasıl öğreteceğiz konusuna gelince: O konu
da bilgidir, bilgidir, bilgidir, bilimsel yaklaşımdır
ve rasyonelliktir. Çünkü, nihayetinde, kendi kutsal kitabımıza
baktığımız zaman, hemen hemen ortaya konan her konuyla
ilgili bizim düşünmemiz emrediliyor, tefekkür etmemiz emrediliyor,
bizim o konuda bilgili konuşup konuşmadığımız
emrediliyor ve burada size uzunca ayet okuyacak değilim, ama,
Kur'an'ı dikkatlice dinlerseniz, "Eğer bir konuda
sağlam bilgiye sahip değilseniz susun." diyor. Bunu
Meclise de söylemek lazım, bize, kendimize de söylemek lazım.
Eğer, bir konuda yeteri kadar sağlam bilgimiz yoksa, inancımız
bizden susmamızı istiyor. "Zannederim diye başlamayın,
çünkü zanların çoğunda yanlışlık vardır,
eksiklik vardır." diyor. Bunu evvela, kurum olarak Diyanet
İşleri Başkanlığımızın kendisinin
kendisine uygulaması gerekiyordu ve öyle bir yol içinde olduk.
Tekrar ediyorum: Nasıl öğreteceğimizin
konusu bellidir, dayanacağımız yer bilgidir, dayanacağımız
yer akıl gücüdür, bilimselliktir, rasyonelliktir. Aklımızı
kullanacağız ki dini anlayabilelim ve o anladığımızı,
yorumladığımızı da halk kesimlerimize aktarabilelim.
Peki, kiminle yapacaksınız
bunu? Ne, nasıl, kiminle? Kiminle yapacaksınız? Diyanet
İşleri Başkanlığımızın kurum
olarak verdiği karar bellidir. Bu ülkenin o alandaki bütün birikimini
kullanarak, bütün birikimli insanlarını kullanarak, insan
kaynağının tamamını seferber etmemiz gerekiyor.
Hiçbir kurum, sadece belli bir kesimin değildir. İster, bu,
Dışişleri olsun ister başka bir kurum olsun, o konuda
ülkenin o anda mevcut olan bütün birikiminin seferber edilmesi lazım
ki, siz, bu çetin dünyanın çetin sorunlarını çözebilme
imkânına kavuşabilesiniz.
Ben komisyonda yoktum, ama basına
intikal etti, arkadaşlarım da zaten bana anlattılar:
"Efendim, ilahiyat fakültelerinden bazı hocaların
yurt dışına gönderilmesi meselesi." Konu o değil
bir defa, ama, eğer sizin yirmi üç tane ilahiyat fakülteniz varsa,
o yirmi üç ilahiyat fakültesinde bilmem kaç yüz profesörünüz varsa,
siz o profesörlerinizden istifade edemiyorsanız bunun
adı rasyonellik midir, bunun adı akıllılık
mıdır? Onun için, hiç kimsenin böyle bir lüksü yoktur, hiçbirimizin
böyle bir ihmale de hakkı yoktur. Diyanet konusunda, ilahiyat
konusunda Türkiye'nin ne kadar birikimi varsa ve o birikim hangi
zihinlerde ise o zihinleri seferber etmek benim anayasal görevimdir.
O kurumdan sorumlu Bakan olarak söylüyorum.
Bakınız, bilmem kaç senedir
Amerika'ya din müşaviri gönderemedik, çünkü orası Almanya
gibi değil. Almanya'da üç milyon insanımız var. O insanların
din hizmetine ihtiyacı var, o insanların dil
Ama, Amerika'ya
gönderdiklerimiz zaten çok dağınık evvela, muhtelif
yerlerde, ama aynı zamanda oraya gidenler zaten doktordur, mühendistir,
belli ölçüde entegre olmuş, kitap okuyor ve bilgileri kendisi
zaten temin etme yollarını buluyor. O hâlde, bizim, Amerika'ya
göndereceğimiz din müşavirinin açıkçası Amerika'nın
tarihini, sosyolojisini, psikolojisini, siyasetini bilen, dilini
şöyle veya böyle değil, onlar kadar güzel konuşan, aynı
zamanda diplomatik özellikleri olan, sadece ülkemizi, insanımızı
değil, İslam'ı ve İslam dünyasını da anlatabilen
bir konumda olması lazım. Bu Diyanette yoksa bunu dışarıda
bulmak benim vazifemdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, arkadaşlarım keşke bizimle konuşarak o
eleştirilerini yapsalardı! Yine de teşekkür ediyorum,
bunu söylememe imkân verdiler, ama tekrar ediyorum: Biz bu bilgiyi,
anlattığımız o "Ne?" sorusunun cevabı
olan içeriği hangi zihinde bulursak hukuk yolunu açarak o zihni
o göreve göndermek zorundayız ve -ümit ediyorum- şu anda da
zaten geldiğimiz nokta önemli ölçüde başarılı
bir noktadır, bizim yurt dışındaki hizmetimiz takdir
edilmeye başlanmıştır. Eskiden biraz yanlış
anlaşıldı, eskiden biraz devletle çok sıkı
fıkı falan gibi görüldü, ama daha sonra ortaya çıkan
küresel şartlar ve sorunlar ortaya çıkınca bize dediler
ki: "Siz iyi ki bu işi ciddiye almışsınız,
iyi ki Avrupa'da din eğitimini, öğretimini ciddiye almışsınız,
iyi ki örgütlenmişsiniz ve iyi ki biz kendimiz Almanya olarak,
Hollanda olarak da örgütlenmişiz." Çünkü, oradaki kurumlarımızın
büyük bir kısmı zaten o ülkelere ait kurumlardır.
Peki, niçin bunları bu dediğim
ciddiyet içerisinde yapmaya çalışıyoruz? Arkadaşlarım
söylediler zaten. Evvela millî görevimiz vardır. Biz bu ülkenin
millî birliğine, millî bütünlüğüne ve dayanışmasına
her türlü bizim alanımıza giren hizmeti vermek konumundayız,
hizmeti vermek, sunmak durumundayız. Anayasa bize diyor ki: Siyaset
üstü olacaksınız, siyasete alet edilmeyeceksiniz, ama aynı
zamanda toplumun bütünleşmesine ve dayanışmasına
elinizden gelen katkıyı vereceksiniz, sağlayacaksınız.
Bunu ihmale hiç kimsenin hakkı yoktur. Ya bu katkı için elinden
geleni yapar yahut da o katkıyı yapacak başkaları
gelir. Bu, ister Bakan olsun ister Diyanet İşleri Başkanı
olsun ister başka görevli olsun, bu işi ya yapacağız
ya yapacağız, başka çaresi yok.
Bir husus daha yine önemli. Arkadaşlar,
ilk defa belki, modern tarihimizde Diyanet İşleri Başkanlığı
küresel bir kurum hâline geldi. Bugün eğer dünyanın başka
bir yerinde bir şey oluyorsa diyorlar ki: "Bir de Türkiye'deki
Diyanet İşleri Başkanlığına soralım."
Bu yenidir bizim için, bundan önce yoktu. "Ezher'e soralım."
derlerdi, "Falan yere soralım." Derlerdi, ama Türkiye
akla gelmiyordu. Bugün kendimizi anlatabildiğimiz ölçüde
başarılı olduk, ama alacağımız daha uzun
bir yol var. Bugün deniyor ki: "Hayır, hem modern bilgilere
sahip olma hem çağdaş bilgileri kullanma ve onu hizmete taşıma
bakımından Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığı,
Kurumu ötekilerle mukayese edilmeyecek kadar iyidir." Dolayısıyla,
bir referans oldu; dolayısıyla, artık dikkate alınan,
görüşlerine önem verilen bir kurum hâline geldi. Demek ki sadece
artık millî çerçeve içinde düşünemeyiz. Aynı zamanda,
mademki ülkemiz -Avrupa Birliği bağlamında vesaire
vesaire alanlarında- artık küresel bir aktördür, dünya
oyuncusudur, o hâlde kurumlarımızın da -bir ülkenin
dünya oyuncusu olmanın anlamı budur- kurumlarının
da dünya ölçeğinde söz sahibi olması lazım, güçlü olması
lazım ki, o zaman, siz "dünyada ben de varım
" Sadece
okullarımızda, üniversitelerimizde değil, işte,
din irşadı, din hizmeti veren kurumlarımızda da
biz varız. Demek ki, hem millî çerçeve içerisinde hem küresel boyutta
bir vizyona sahip olmak durumundayız ki kendimize düşeni
yapalım.
Bugün, dediğim gibi, biz 34 ülkede
hizmet veriyoruz, 1.000'in üzerinde din görevlimiz var, 34 din müşaviri
ve ataşesi düzeyinde görevlimiz var. Bunların içerisinde,
hakikaten, son derece yetenekli arkadaşlarımız var.
Bir tek örneğini vereyim, yolunuz düşerse lütfen uğrayın:
Bugün, Fransa'da Paris'teki bizim din müşavirimiz, dinler tarihi
profesörüdür, frankofondur, iyi Fransızca konuşur. Bana,
en az üç beş önemli kişi
Bunlardan biri büyük bir partinin
genel başkanıydı. Tesadüfen bir konferansa, bir sempozyuma
katılmış. Orada bizim arkadaşlarımız, evvela
Hristiyan ilahiyatçıların Hristiyanlık alanında
yaptığı bilgi yanlışlıklarını düzetti:
"O konsey o tarihte değildi, bu tarihteydi; o kararlar öyle
alınmadı, böyle alındı." "Ne yapmışsınız,
maşallah, siz öyle birini göndermişsiniz ki bizim ilahiyatçılar
hakikaten Hristiyanlığı konuşurken bile çekiniyorlar."
dedi.
Arkadaşlar, böyle insanları
göndereceğiz ki "Biz orada varız." diyelim. Yoksa
sadece
Varlık neyle oluyor? Bilgiyle oluyor, düşünceyle
oluyor, başarıyla oluyor, ortaya ürün koymakla oluyor. Tabii,
bu söylediklerim, bizim yapmak durumunda olduğumuz
Bunları
övünerek söylemek istemiyorum. O, zaten öyle bir kuruma da yakışmaz.
Biz ne kadar yaparsak o kadar azdır, bu millete ne kadar hizmet
edersek, bütünleşmesine, dayanışmasına ne kadar
katkı sağlarsak o bile azdır. Ama şunu da söyleyeyim:
Gerçekten, Türkiye, benden biraz önce konuşan arkadaşımın
uzun uzun anlattığı gibi, cumhuriyetin kuruluşuyla
başlayan o serüvende çok önemli bir noktaya gelmiştir, her
konuda olduğu gibi Diyanet konusunda da çok önemli bir noktaya
gelmiştir. Gerçekten, bunun, tabii, teşekkür borcunu evvela
kurucu iradeye, cumhuriyeti kuran iradeye
Çünkü, cumhuriyetin
en temel kurumlarından biri olarak cumhuriyetle birlikte kurulmuştur
zaten Diyanet. Biz bugün onun ne kadar doğru bir adım olduğunu
yaşayarak gördük ve ümit ediyorum, bu başlangıç Diyanette
bir kurum olarak devam edecektir, devam etmek durumundadır ve
tekrar ediyorum:
Bugüne kadar, arkadaşlarım,
yani Meclis olarak hepiniz, Diyanet konusunda ne geldiyse bize yardımcı
oldunuz. Ben hepinize minnet ve şükranlarımı ifade
ediyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de 1434 sıra sayılı
Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilat
Kanunu'nda yapılan değişiklikle alakalı şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği
gibi, az önce Sayın Koç, çok uzun bir şekilde, Diyanetin kuruluşundan
itibaren, 1924'lerden bugüne kadar, hem anayasal zeminde, 961 ve 982
Anayasalarındaki zeminini, 154'üncü ve 1982 Anayasası
136'ncı maddelerdeki Diyanet teşkilatının anayasal
bir kurum olarak esas görev ve sorumluluklarını ve yine,
1979'da maalesef kadük olan, Anayasa Mahkemesine o günkü Cumhurbaşkanı
tarafından bazı maddeleri iptale götürülmüş ve o günden
beri de teşkilatımızın ciddi sıkıntılarla,
yani ortada ciddi bir kanunun olamaması nedeniyle, yönergeler,
yönetmelikler, genelgelerle yürütülüyor olması sıkıntısını
bu teşkilat ve dolayısıyla hem yurt içinde hem de yurt
dışında hizmet veren arkadaşlarımız ciddi
boyutta çekiyorlar.
Son olarak da -biraz sonra rakamlarını
vermeye çalışacağım- çeşitli ülkelerde görev
yapan, gerek doğrudan din hizmeti yapan gerekse müşavir ve
din ataşesi olarak çalışan Diyanet mensubu arkadaşlarımızın
yargının verdiği bir karar sonucu açıkta kalması
gibi bir durum ortaya çıktı. Acil olarak da böyle bir yasa getirilmiş
oldu.
Şimdi, muhtemeldir ki,
taşrada bizi bugün izleyen ve dinleyen, yıllardır
teşkilat kanununun çıkmasını bekleyen Diyanet
mensubu arkadaşlarımız "Ya, yasama yılının
sonuna gelindi, keşke bu Teşkilat Kanunu -Diyanet
İşleri Başkanlığının Teşkilat
Kanunu- çıkarılmış olsaydı." özlemini
biliyorum, her vesileyle bizimle paylaşıyorlar. Bugün de
keşke böyle bir yasayı görüşme imkânımız olsaydı!
Değerli arkadaşlar -Sayın
Bakanım az önce de işaret etti- bazı nedenlerle
Teşkilat Kanunu gelemedi. Yani bu, doğrudan doğruya
Parlamentodan kaynaklanan nedenlerle de değil. Diyanet, hakikaten
büyük bir teşkilat. Özellikle Avrupa Birliği çerçevesinde
Türkiye'nin en önemli sorumluluklarından birisini üstlenen
kurum da Diyanet İşleri Başkanlığıdır.
Sayın Bakanın az önce söylediği
Fransa'daki bir müşavirimizin veya Hollanda'daki, Almanya'daki,
Belçika'daki, İtalya'daki, Avustralya'daki, Amerika'daki müşavirlerimizin
veya ataşelerimizin çok yetenekli, kabiliyetli
Hem dil hem
genel kültür, dinler tarihi, vizyon, misyon, temsil kabiliyeti itibarıyla.
Bu dönemde İslam'ın ya Batı tarafından hiç tanınamamış
olması veya tanınmaktan daha beter olanı yanlış
tanınmış olmasını giderme, buradaki yetenekli,
kabiliyetli, Türkiye'den gönderilecek Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı mensubu olan arkadaşlarımızın
sorumluluğudur. Bu bakımdan, ben, esasen sadece bu yasayla
yurt dışına gidecek olan görevlilerimizi değil
-hasbelkader dört yıl da yurt dışında görev yapan,
Diyanette görev yapan bir kardeşinizim- bundan sonra ilahiyat
fakültelerinin doğrudan doğruya bu amaca yönelik
Mademki
bu ülkenin Başbakanı dinler arası diyalogda çok önemli
bir misyon ve sorumluluk üstlenmiş -ki bu bizim için bir onur vesilesi-
İspanya Başbakanıyla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Batı ve Doğu kültürünü, dinler ve toplumlar arası diyaloğu
oluşturabilecek siyasal bir zeminin -tırnak içinde söylüyorum-
baş aktörleridir; o hâlde kültürel zeminde bunu oturtacak olan
eğer öbür tarafta Papalık ve ona bağlı bir kısım
birimler varsa, burada Diyanet İşleri Başkanlığı
bu sorumluluğu bihakkın yerine getirebilmek zorundadır.
Bu manada ele alınacak olursa,
Tevhidi Tedrisat Kanunu'na göre Diyanet kendi mensuplarını
eğitme ve yetiştirme imkânına sahip değil. Bunu,
Millî Eğitim, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası çerçevesinde
üniversiteler veya ortaöğrenimdeki kurumlarımızla
yapacağız. Yani din eğitiminin yapılacağı
yer Türkiye'de mevcut yasalara ve mevzuata göre ortaöğrenimde
imam-hatipler, yükseköğrenimde de bugün tek çatı altında
birleşen ilahiyat fakültelerimizdir. Tabiatıyla, buralarda,
hem yurt içinde hem de yurt dışında dini en iyi anlayan ve
anlatabilen, dini en iyi yaşayan, yaşayarak anlatabilecek
olan vizyon ve misyon sahibi, ehliyetli, liyakatli adamları yetiştirmeye
ihtiyacımız var.
Bakınız değerli arkadaşlar,
tam otuz dört ülkede, hâlen 7 tane müşavirimiz, tedvirle görevli
6 tane müşavirimiz, 19 tane ataşemiz, 3 tane ataşe yardımcımız
ki, bunlar, toplam otuz beş ülkede görev yapıyorlar. Bakanlıklar
Arası Ortak Kültür Komisyonu sınavlarından geçerek,
yurt dışında şu anda görev yapan görevlilerimizin
sayısı 1.018, Başkanlığın kendi imkânları
ve yurt dışındaki kısaca DİTİB diye adlandırılan,
Almanya'da bulunan teşkilatımızla yürütülmekte olan
hizmetleri yürüten görevlilerimizin sayısı 277, toplam
1.295 görevlimiz bulunmakta.
Bugün, çoğunluğu Avrupa
ülkelerinde olmak üzere, 310 adet dernek ve kuruluş, yani orada
kendilerine din konusunda sadece
Değerli arkadaşlar,
bunu burada ifade etmekte fayda mülahaza ediyorum, yurt dışında
görevlendirilen din görevlisi arkadaşlarımızın
görevi, sadece eski tabiriyle "minel bab ilel mihrap" yani
kapıdan mihraba veya mihraptan caminin kapısına kadar
görev yapan insanlar değildir. Onlar, âdeta, oradaki insanların
yirmi dört saatinin içerisindedir. Bunu yaşayarak bilen bir
kardeşinizim. Hastası olur, Türkiye'de bir kurumla yazışması
gerekecektir, Türkiye'de herhangi bir sorunu vardır, ailevi
bir problemi vardır; kapısını çalacağı
veya kendisinin kapısını çalmasını beklediği
tek kişi, oradaki din görevlisidir. Bu kadar sıcak, bu kadar
candan, bu kadar sevecen, bu kadar ilişkileri yoğun, beşerî
münasebetleri olgun ve seviyeli ve özellikle burada -Diyanetteki
ilgili Başkan Yardımcımız da burada- bu hassasiyetleri
de, seçerken, bu hassasiyetleri de mutlaka göz önünde bulundurmanız
gerekir. Her zeminde olduğu gibi, bakın, Diyanette de olabilir,
siyasette de var çünkü, halka tepeden bakan, seçkinci bir mantık,
eğer, Diyanetin elemanlarında da varsa, bunları da elimine
etmek, özellikle yurt dışında görevlendirirken bu hassasiyeti
göz önünde bulundurmak da, yine, Diyanet teşkilatına aittir.
Tabiatıyla, oradaki toplumun tüm sorunlarını yakından
takip edebilecek yetenek, bilgi ve kabiliyetler
Çünkü, sadece cami
hizmetleri cami içinde değil, din görevlisinin hizmeti, az önce
arz ettiğim gibi, belki, beşikten mezara insanın hayatı
içerisinde din hangi noktalarda onunla beraber olmayı düşünüyorsa,
o konuda topluma rehberlik etme görevini yüklemiştir. Nitekim,
630 sayılı Diyanet Teşkilat Kanunu'nun 1'inci maddesi
de toplumu din konusunda aydınlatma görevini Diyanet
İşleri Başkanlığına vermiştir, dolayısıyla,
din hizmetlerine vermiştir.
Geçen, bir vesileyle, bir teklifim
vesilesiyle de söyledim, ne garip tecellidir ki, memleketimizde,
insanlarımızın en çok yetkin ve bu alanda söz sahibi olduğunu
zannettiği üç tane alan var. Bunlardan birisi Diyanettir. Din
konusunda herkes kendisini ehliyetli, liyakatli görür ve herkese
sorun, başlarken cümleye "Bana göre bu böyledir." diyecektir.
Hâlbuki, sana göre, bana göre kavramı yoktur. Mantığınızın
olabilir, ama dinin ortaya koyduğu kendi kuralları varsa,
bu kurallara göre
Yani, benim mantığıma göre olabilir.
Tababette de bu böyledir, siyasette de böyledir. Yani, üç alan, tababet,
siyaset ve Diyanet, toplumun, en yetkin ve en rahat konuşabildiği
alanlardır. Herkes bu konuda konuşur. İşin garip tarafı
da, mesela, dinin emrettiği-emretmediği şeklinde tavsif
edebileceğimiz veya tasnif edebileceğimiz alanlarda, arkadaşlar,
üzülerek ifade etmek gerekir ki, en az Diyanet veya ilahiyatçılar
konuşur. Sanatçılar konuşur, kültür erbabı konuşur,
tabipler konuşur, edebiyatçılar konuşur, matematikçiler
konuşur, herkes konuşur, ama belki en az
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Mesela,
dinî temel, toplumda sorun teşkil ettiği ifade edilen
Ben,
isimlerini de burada dahi telaffuz etmek istemiyorum. Mesela Din
İşleri Yüksek Kurulu var, Diyanet İşleri Başkanlığının
en önemli kurulu, en önemli organı. Bu organ niye var? Din konusunda
bir sorun olursa, günün şartlarına göre meseleyle ilgili
hüküm nedir
Evet, Türkiye laik bir ülkedir, ama din konusunda bilgi
almak ve buna göre kendi özel hayatını tanzim etmek istiyorsa,
tıpkı hasta olduğunda doktora gittiği gibi din konusunda
da ilgili olan makamdan soracak. Bu, onun en tabii hakkıdır.
Anayasal bir kurum ve Anayasa da bu görevi ona tevdi etmiş, ilgili
kanunu da bu görevi vermiş. Hayır efendim, bakarsınız,
bu konuda örneğin YÖK fetva verir -çok muteberdir ve mutlaka
onun görüşü- veya bir başka kuruluş. Yani, ben YÖK'ü betahsis
söylemiş olmak için demedim bunu, ama bunun gibi bir yığın
kuruluş. Hâlbuki, bu mesele Diyanetin meselesidir. Çünkü, Diyanet
de devletin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
son cümlelerinizi
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
rica ediyorum.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın "anayasal" diye adlandırılan,
Anayasa'nın 6'ncı maddesinde tarif edilen "
anayasal kurum
ve kuruluşlar eliyle yürütülür, takip edilir." denilen hizmet
ve görevleri yürüten kuruluşlardan biri yargıysa, biri
de, efendim, eğitimle ilgili YÖK'se, Sayıştaysa vesaireyse,
din konusunda da Diyanettir. Dolayısıyla, bu meseleyi çözümlemek
ve o sorunlara çözüm bulabilmek için onlar görevlendirilmiş
ve kendilerine -Sayın Koç'un demin söylediği gibi- ilk Diyanet
İşleri Başkanına o günkü Başbakanlık Müsteşarından
5 Türk lirası daha fazla maaş verilmiştir. İlk Diyanet
İşleri Başkanı Börekçizade Rifat Bey Hoca Efendi'nin
aldığı maaş 155 Türk lirasıdır, o günkü
Başbakanlık Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanının
maaşı 150 Türk lirasıdır. Yani, özellikle Mustafa
Kemal, Diyanet İşleri Başkanına en yüksek maaşı
-az önce söylediği gibi- protokolde de en uygun yeri ve kadroyu
vermiş, kırmızı plakayı vermiş. Bu vesileyle
de, Sevgili Bakanım, şu Diyanet İşleri Başkanlığının
da protokoldeki yerini yeniden bir belirlemeye gayret edelim.
Bunu temenni ediyor, bu yasaya tümüyle
-bütün grupların destek verdiğini biliyorum, ortada kalan
bir sıkıntıydı- destek veren tüm grupları ve yüce
heyetinizi, aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunkaya.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.11
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati:18.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
1434 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesini okutuyorum:
DİYANET
İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ
HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 22.06.1965 tarihli ve 633
sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna 18 inci maddeden sonra
gelmek üzere aşağıdaki madde eklenmiştir.
"C) Yurt dışı
teşkilatı:
MADDE 18/A- Başkanlık, 189
sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı
Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararname esaslarına
uygun olarak yurt dışı teşkilatı kurmaya yetkilidir.
Yurt dışı sürekli görev
süresi üç yıldır, bu süre hizmetin gerektirdiği hallerde
Başbakan veya ilgili bakanın onayı ile bir yıla kadar
uzatılabilir. Bu hüküm müteakip yurt dışı atamalarında
da uygulanır. Aynı unvanlı yurt dışı sürekli
göreve en fazla iki kez atanılabilir.
Başkanlık yurt dışı
teşkilatı kadrolarına sürekli görevle atanabilmek
için; en az dört yıllık dini yüksek öğrenim veren fakülte
veya yüksek okul mezunu olmak, Başkanlıkta vaizlik, uzmanlık,
müdürlük ve üstü görevlerde veya ilahiyat fakültelerinde öğretim
üyesi olarak en az üç yıl çalışmış olmak, öncelikle
atanacağı ülkenin resmi dilinden veya İngilizce,
Fransızca ve Almanca dillerinin birinden Kamu Personeli Yabancı
Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavından en az (C) düzeyinde
belgeye veya Üniversitelerarası Kurul Yabancı Dil
Sınavından bu düzeyde bir belgeye veya bunlara denk kabul
edilen ve uluslar arası geçerliliği bulunan bir belgeye sahip
olmak zorunludur. Türkçe'nin ve Türk Lehçelerinin konuşulduğu
ülkelere yapılacak atamalarda ise Kamu Personeli Yabancı
Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında Arapça dilinden en az
(C) düzeyinde belgeye sahip olmak yeterlidir.
Başkanlık teşkilatında
Başkan Yardımcısı, Din İşleri Yüksek Kurulu
Üyesi, Birim Başkanı ve İl Müftüsü olanlar ile ilahiyat
fakültelerinde profesör olanlar bu görevlerde toplam üç yıl çalışmış
olmak şartıyla mesleki ehliyet sınavına tabi tutulmazlar.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcıları ile
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı dışındakilerin
yurt dışı temsil ve yeterliliği yapılacak mülakatla
belirlenir. Sınav sonunda başarılı olanlardan öncelikle
Başkanlık personelinin ataması yapılır.
Bakanlıklar Arası Ortak
Kültür Komisyonu tarafından yurt dışında ilk defa
görevlendirilecek din görevlileri için Yabancı Dil Bilgisi
Sınavı Başkanlıkça yapılır. Ancak ikinci
görevlendirmede Kamu Personeli Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit
Sınavından en az elli, üçüncü görevlendirmede ise en az yetmiş
puan alma şartı aranır. Bu kişilerin mesleki ehliyet
sınavları Başkanlıkça yapılır. Bu personel
yurt dışında en çok üç kez görevlendirilebilir.
Yurt dışı teşkilatına
atanacak personelin seçim esaslarına dair diğer hususlar
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar,
Diyanet İşleri Teşkilat Kanunu üzerinde Anavatan Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Evet, biraz önce Sayın Bakanı
dinleyince, sağduyulu yaklaşımını takdir ettik,
ama AKP'nin icraatına bakınca, bir beş yıllık icraatıyla
ciddi anlamda çelişkilerle karşı karşıya kaldığımızı
gördük.
Evet, din konusu hassas. Bilgi sahibi
olmadan fikir sahibi olmamak lazım. Ben burada, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sorunlarını
kısmen paylaşacağım sizlerle. Çünkü, yurt dışında
yaşayan 5 milyona yakın insanımızın büyük
bir kısmı kaderiyle baş başa bırakıldı,
sadece dinî konuda değil, manevi konuda değil, örf, âdet ve
gelenek konusunda değil, başta işsizlik olmak üzere
birçok konuda yalnız bırakıldı.
Ben de daha önce yurt dışında
çalışan bir babanın evladıydım. Ama, orada da
aynı sıkıntıları yaşadık ve hâlen de
yaşayan milyonlarca insanımız var. Bugün yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın en önemli sorunlarından
bir tanesi, tabii ki, dinî konudaki eğitimi sadece mezhepsel
boyutta değil, ülkenin tüm farklılıklarıyla kucaklayabilecek,
gerek mezhepsel gerek dinsel ve gerekse ekonomik veya siyasal anlamda
farklılık gösteren tüm yurttaşlarımızı
kucaklayacak, eğitecek, öğretecek bir anlayışa
sahip olmalı. Ama, gördüğüm kadar, bunda ciddi anlamda pratikte
aksaklıklar var.
Tabii ki, Diyanet İşleri
Başkanlığı, Alevisiyle, Sunisiyle, gayrimüslimiyle
tüm ülkemin yurttaşlarının tüm dinî ihtiyaçlarını
karşılayacak bir altyapıyı, zemini hazırlamak
zorunda. Artık bilgi çağındayız, bugün sadece bilgiyi
bire bir eğitim kurumlarında vermek değil, aynı zamanda
İnternet çağında milyonlarca insana, hatta milyarlarca
insana ulaşılabilecek bir altyapı mevcut. Bu konuda
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
kaderine baktığımız zaman, 22 Temmuzda seçim olacak,
peki, ben buradan Sayın Bakana soruyorum: Oy kullanabilecekler
mi o yurttaşlarımız? Hepimiz çok iyi biliyoruz, kullanamayacaklar.
Onların en doğal, demokrasi dediğimiz, talebi olan
seçme hakkını dahi veremezken, bugün gecikmiş olan bir
adım kısmen de olsa tamamlanmış gibi görünse de, buradaki
sıkıntılarını çözmekte yetersiz kalacağını
hep beraber biliyoruz.
İkincisi: Tabii, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın sıkıntılarından
en önemlisi
İnsan olmanın gereği, bugün ve her geçen
gün yabancı ülkelerde yabancı düşmanlığı
ve ırkçılık gelişirken, Hükûmete sormak istiyorum:
Ne yaptınız bugüne kadar? Yurt dışından
İşte, temmuz ayında, turizm sezonu olarak, o Kapıkule
Sınır Kapısı'nda yaşadıkları izdiham,
sıkıntı, ikinci sınıf vatandaş muamelesi
konusunda ne öneriniz geldi? Ki, bu konuda atacağınız
adım size ne getirecek?
Biz de diyoruz ki, bugün yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımız
ikinci, üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görürken neredesiniz?
Orada vatandaşım devleti yanında görememekte. Bu konuda
AKP'nin ciddi anlamda aksaklıkları, eksiklikleri var.
Peki, ben buradan Sayın Bakana
soru sormak istiyorum: Hatırlarsınız, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine baş örtüsüyle ilgili sorun gittiğinde,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aldığı karar
sonucunda Sayın Başbakan ne dedi? "Âlimlere sormak lazım."
dedi, "Diyanete değil." Peki, Sayın Bakan, neredeydiniz?
Bu ülkede eğer
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Diyanettekiler
cahil değil, âlim onlar da, bu işin ehli hocalar.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Ee,
Diyanet İşlerine soracaksın; kurumsal, bilimsel bir
yuvası var.
Sayın Musa Uzunkaya, bunu benden
daha iyi bilirsiniz. Bu işin kurumsal platformu varken, farklı
anlamlara çekmenin, farklı mecralara mesaj vermenin bir anlamı
yok ki.
Bu konuda bir sorum daha olacak:
Yurt dışında dinî değerler sömürülürken, başta
YİMPAŞ gibi birçok unsurlar tarafından o vatandaşımın
dinî değerleri sömürülürken neredeydiniz Sayın Bakan? Bugün,
YİMPAŞ kurumunun, yakında, zaman aşımı diye
bir sıkıntısı var; neredeydiniz şu ana kadar?
O insanların alın teri sömürülürken, emeği sömürülürken,
tüm dinî değerleri, dindarlığı sömürülürken neredeydiniz?
Ama, bu konulara cevap vermiyorsunuz, verme niyetiniz de kaygınız
da sorununuz da yok. Sayın Başbakan o konuda da açıkladı:
"Bana mı sordunuz o paraları verirken?" dedi. Ne
kadar masummuş gibi görünüyor. Mazereti suçundan büyük; sanki,
bu ülkenin Başbakanı, o yurttaşların Başbakanı
değil de birilerinin Başbakanı gibi.
Yani, kısaca, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımız, maalesef, üzülerek söylüyorum,
sağılacak inek gibi görüldüler, sadece para göndersinler,
biz yiyelim
Artık yok öyle!
Orada yaşayan insanlarımız
büyük oranda işsizlikle baş başa. Çünkü, gelişen
teknolojik çağın sonucunda en büyük işsizliği,
başta Türk vatandaşları yaşamakta. Peki, bununla
ilgili ne gibi tedbirler alıyorsunuz? Almanya'da, Hollanda'da
birçok ülkede yabancı dille konuşmak, artık, yasaklanırken,
vatandaşlık hakkı olan ana dilde konuşma hakkı
gasbedilirken neredeydiniz? Böyle olunca, tabii ki, yaptığınız
hiçbir şey yok aslında. Vatandaşa vatandaşlık
duygusunu hissettirecek devlet algılaması, maalesef, zayıf.
Bu konuda da beş yıldır yaşanan bir süreç kayıp
yılları. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız
gerek dinî, gerek etnik ve gerekse siyasal farklılıkları
ne olursa olsun bunlar bizim için çelişki değil, zenginliktir
ve bu konuda onlara sahip çıkabilecek bir devlet anlayışı
istiyoruz ve bizim siyasal duruşumuzun amacı da budur.
Yurt dışındaki vatandaşlarımızın
sıkıntılarını çözebilecek, onlara iyi bir
din eğitimi, akıl ve bilimin ışığında
Çünkü, İslamiyet'in ilk emri "oku"dur. Evet, yine, hem bilimsel
hem pozitif ve hem de manevi ve dini boyutuyla okumak zorundayız.
Bu toplum okumuyor. Okumadığı için kulaktan dolma bilgilerle
"Yarım din, insanı imandan eder" derler ve bu konuda
ciddi anlamda aksayan yönler var.
Bir çarpıcı örnek daha
sunmak istiyorum size: Bugün, İngiltere'de yaşayan yurttaşlarımızın
akıbetini hiç merak ettiniz mi? 135 bin vatandaşımız
var ve 10 bin tane vatandaşımız cezaevinde, çoğu
da gayrimeşru ilişkiler
Ve orada okuyan veya orada doğan
üçüncü, dördüncü nesillerin, artık, Türkiye'ye karşı
bakışı değişmekte ve bu konuda ciddi anlamda
vatandaşlık duygusundan yoksun yetişmekte. Aç insanın,
vatanı, milleti, dini, dili olmaz ve biz onları kaderleriyle
baş başa bırakırken onlara insan muamelesi göstermek
bizim temel görevimiz. Eğer, biz, siyaset yapıyorsak, iddialıysak,
inançlıysak, heyecanlıysak, o yurttaşlarımıza
sahip çıkmak bizim görevimiz. Bunun için yapılması gereken
şey, o giden büyükelçiliklerdeki tüm görevliler, sadece
işin "şatafat" dediğimiz o bürokratik devlet
yapısından uzak, halkın içerisine giren, sorunlarını
dinleyen, onlara yaşadığı sorunlarda çare olmaya
çalışan bir yapı olmalı; yani, sosyal hukuk devletinin
bir gereği. Bu yüzden, Türkiye'nin üzerine düşen
Yurt
dışında yaşayan vatandaşlarımızla
ilgili o kadar ciddi sıkıntılar var ki, dinî eğitim
kısmı sadece bir boyutu, küçük bir boyutu; onun dışında
diğer yaşadığı sıkıntılar had
safhada.
Tabii, Türkiye'nin ve Türkiye
dışında yaşayan Türk vatandaşlarıyla ilgili
bu duygudaşlığı pekiştirmek ve zenginleştirmek
zorundayız. Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
her geçen gün Türkiye'ye bakışı değişirken bizim
bu konuda somut bir adımımız yok maalesef. Yani, AKP
Hükûmetinin yarattığı dış politikalar konusuna
baktığımızda ciddi sıkıntılar var.
Evet, İslamiyet bir değer. Peki, İslamiyet üzerinde yapılan,
"travma" diyebileceğimiz tahribatlar karşısında
ne yaptınız? İşte, Lübnan'da yaşanan sıkıntılar,
acılar
Irak'ta her gün 200 Müslüman evladı birbirini öldürürken
ne yaptınız, söyler misiniz? Üstelik, bu işin vizyonunu
veya misyonerliğini de sizler üstlendiniz. Çünkü, bu coğrafyada
etkin ve yetkin bir ülke konumundan uzaklaşıp, sadece seyirci
konumuna geldik; sadece, görev verilirse bir emir eri gibi bir görev
adamı olduk. Bu, Türk toplumuna yakışmıyor. Bu ülkeyi
bu hâle getirdiniz ve buna itirazımız var.
Biz de diyoruz ki, bu anlamda, Türkiye'nin,
dışarıda yaşayan yurttaşlarına, başta
dinî, ekonomik, sosyal, örf, âdet, gelenek ve göreneklerini verebilecek
bir yapının oluşması lazım.
Büyükelçilik ve konsolosluklarda,
yurttaşlarımızın orada ikinci sınıf vatandaş
muamelesi gördüğünü hepimiz iyi biliyoruz. Bilir misiniz,
Fransa'da -biraz önce örnek verdi Sayın Bakan- hiç unutmam, geçen
yıl yurt dışında Paris'te beraber olduğumuz
dostlarımla orada buluşurken bir telefon geldi: "Bir
yurttaşımızın cenazesi iki gündür sahipsiz
"
Orada ilgilendik. Eğer parası varsa Türkiye'ye gönderilecekti;
aksi takdirde, orada, sahipsizler mezarlığına, bir
yıl sonra da çöplüğe
Yani, böyle sıkıntılar
varken, ciddi anlamda, oradaki yurttaşlarımız kaderiyle
baş başa kalırken
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Yurttaşlarımız, böyle, kaderleriyle baş başa
bırakılırken, sahipsiz bırakılırken, Sayın
Dışişleri Bakanına da sorduk
Yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımıza gerekli her türlü kamu
hizmeti parayla yapılmakta, nasıl Türkiye'de yapılıyorsa,
orada da
Böyle bir fon kurulsun ve orada yaşayan yurttaşlarımıza
sahip çıkılsın. Ama, şu ana kadar somut bir adım
atılmadı, atma niyetiniz de yok. Ha, giderayak, aksayan
yönlerde "palyatif" dediğimiz çözüm önerileriyle bir
derece derman olmaya çalışılıyor; ama yetersiz
kalınıyor ve orada yaşayan milyonlarca yurttaşımız,
özellikle başta Avrupa olmak üzere
Amerika'dan örnek verdi.
Evet, Amerika'daki yurttaşlarımız da aynı şekilde
sıkıntılı. Çünkü, ciddi anlamda. "baskı"
dediğimiz, bilinç altında, özellikle gerek dinsel ve gerekse
yabancı düşmanlığı her geçen gün yurt dışında
artmakta. Evet, bu dinî, bilimsel ve bu işin otoriteleri olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Son cümleleriniz
için açıyorum efendim.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkan. Teşekkür ediyorum.
aydınlar tarafından verilmeli
ve bu kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
İnşallah, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza
kısmen derman olur diye düşünüyorum. Bu dinin değerlerinin
sömürülmemesine, ama sahiplenilmesine "evet" diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsı adına, İstanbul Milletvekili
Sayın Berhan Şimşek... (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK
(İstanbul) - Teşekkür ederim. Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 1'inci
maddesi üzerine grubum ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Bu kanun teklifiyle, 1976 yılından
beri var olan Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatına hukuki dayanak kazandırılmakta
ve yurt dışında görevlendirilecek personelin nitelikleri
belirtilmekte ve yurt dışı teşkilatının
ve personelinin temeli oluşturulmakta.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
80 bin kişilik personeliyle ülkemizin en büyük kurumlarından
biri. Daha önce konuşan hatip arkadaşlarımız da,
Sayın Bakan da ifade etti; ileriki günlerde diyanet işleri
teşkilatında doğru bir yapılanma, daha aktif, daha
dinamik bir yapılanma, uygulanma olur diye de umut ediyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığına
ihtiyaç duyulmasının sebebi, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından
sonra din hizmetlerini doğru, vatandaşın anlayacağı
bir şekilde yerine getirmektir. Ancak, seksen üç yıllık
Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye'de,
tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra kendisine verilen
misyonu tam anlamıyla gerçekleştirebildiğini söylemek
mümkün değil. Türkiye, maalesef, cemaatlerin, tarikatların,
şeyhlerin, şıhların cirit attığı, bu
tarikatların ve liderlerinin yurttaşlarımızla
şeyhlik-müritlik ilişkisi içine girdikleri bir ülke hâline
getirilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de son günlerdeki siyasal gelişmelerin de etkisiyle,
bazı demokrasi havarileri tarafından antimilitarist,
ordu karşıtı düşünceler ortaya konuyor ve seslendiriliyor.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Cumhuriyet Halk Partisinin,
orduyu müdahaleye davet etmek, ordunun bildirisine sevinmek gibi
bir düşüncesi, bir eylemi, bir çabası olmamıştır.
Bu, 12 Martta da, 12 Eylül sürecinde de böyle olmuştur. Bunun böyle
bilinmesinde fayda görüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi her zaman
demokrasiden yana tavrını göstermiş ve göstermeye de
devam edecektir.
Buna karşın, ordunun yeminli
düşmanı o demokrasi havarilerinin demokrasi konusundaki
samimiyetlerini ortaya koymaları için tarikatların ve
cemaatlerin sivil siyaset alanı olmadığını,
tarikatlardan ve cemaatlerden beslenen siyasal hareketlerde demokrasi
mücadelesi veremeyeceklerini algılamaları ve seslendirmeleri
gerekir. Tarikat ve cemaatlerden beslenen siyasal partilerin,
İsmailağa Camisi içerisinde işlenen cinayet sonrasında
kamuoyunu nasıl yanılttıklarını hepimiz biliyoruz.
Dinin siyasete alet edildiği,
siyaset kurumu ile tarikatların kucak kucağa olduğu
bir ülkede demokrasi gelişemez değerli arkadaşlarım,
kurumsallaşamaz, kökleşemez. Hele hele tarikat liderlerinin
dizinin dibinde oturmuş olanlardan icazet alan siyasilerin demokrasiyi
savunmaları, içten ve samimi değildir. Şeyhlik-müritlik
ilişkisinin olduğu yerde itaat eden-itaat edilen arasında
kaynağını ilahî güçten aldığı iddia olunan
bir kişinin varlığı, demokrasinin önündeki en büyük
engeldir değerli arkadaşlarım. O nedenle, 1924 yılında
Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye dışında yaşayan vatandaşlarımıza
din hizmeti vermenin ve onları, dinden geçinenlerin, dini kullanarak
siyaset, ticaret yapanların dine uygun olmayan emellerinden
kurtarmanın bir yolu da Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatının sağlam temellerde
kurulmasıdır. Umut ediyorum ki, geçici de olsa, bu yasa yardımcı
olacaktır bu yapıya.
Geçtiğimiz yıllarda
"yeşil sermaye" olarak nitelendirilen sermaye gruplarının
"faizsiz kazanç" adı altında yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızdan para topladıklarını
ve bu paraları geri ödemediklerini, vatandaşlarımızı,
gurbetçilerimizi mağdur ettiklerini hepimiz biliyoruz. O
sermaye grupları, Sermaye Piyasası Kanunu'na aykırı
bir şekilde camilerde para topladıklarını kendileri
itiraf etmişlerdir. O vatandaşlarımızın sorunları
hâlâ çözülmedi. Dinden geçinen, dini ticarete alet eden bu sermaye
gruplarının mağdur ettiği bu yurttaşlarımızın
arasında evi barkı dağılan, yaban ellerde sıkıntılı
günler yaşayan, intihara sürüklenen insanlarımız bulunmakta
değerli arkadaşlarım.
Hükûmet, bu konuda gurbetçilerimizin
sorunlarını çözmek yerine onları mağdur eden holdinglerin
yöneticilerini, milletvekili, bakan, belediye başkanı
yapmıştır. İsimleri burada, sanırım ki,
açıklamama gerek yoktur değerli arkadaşlarım.
Sayın Başbakan, bir Almanya
gezisinde, bu konudaki mağduriyetini ifade etmeye çalışan
bir gurbetçi yurttaşımıza "sahtekâr" diyebilmiştir.
Acaba, değerli arkadaşlarım -sizlerin vicdanınıza
sesleniyorum- bu mağduriyeti dile getiren vatandaş
mı sahtekârdır, yoksa kutsal mabetlerimizde, camilerimizde
bu insanların dinî duygularını, inançlarını
istismar ederek soyanlar mı sahtekârdır; bunu, yüce Mecliste
bulunan milletvekillerimizin vicdanlarının değerlendirmesine
bırakıyorum.
O nedenle, Diyanet İşleri
Başkanlığının yurt dışı teşkilatının
ve orada görevlendireceği personelin en öncelikli görevi,
dinden geçinenlere, yurttaşlarımızın dinî inançlarını
istismar edenlere karşı çıkmak ve önlem almak olmalıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Diyanet İşleri Başkanlığının
yurt dışı teşkilatında görevlendireceği
personeli nasıl seçeceği ve kimleri görevlendireceği
de gerçekten çok önemlidir. Bu kanun teklifini hazırlayan Değerli
Hocam Diyanet İşleri eski Başkanı Sayın Said
Yazıcıoğlu, bir açıklamasında, AB sürecinde
imam-hatip mezunu imam karşısında doktoralı papazların
olacağını işaret etmiştir. Sayın Yazıcıoğlu'nun
ifade ettiği gibi, biz, din adamlarımızı, imamlarımızı,
vaizlerimizi, müftülerimizi, müezzinlerimizi, mutlaka ama mutlaka
iyi yetiştirmek mecburiyetindeyiz. Bu konuda Sayın Bakanımın
da çok değerli açıklamaları oldu. Fakat, Türkiye'deki
bütün eğitim meselelerini bir tarafa itip, bir tarafa bırakıp
imam-hatip liselerinin sorunlarını çözmekle uğraşarak
zaman geçirmiş, bu konuda tabana ve seçmene mesaj verme anlayışında
olmuş bu Hükûmetten, Diyanet İşleri Başkanlığı
yapmış kendi milletvekilinin ne demek istediğini, neyi
anlatmaya çalıştığını algılamasını
beklemek, gerçekten, abesle iştigaldir sanırım ve ayrıca,
Sayın Bakanıma da, bunu algılayıp bizlere seslendiği
için huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
imam-hatip liselerinden mezun gençlerimizi toplumun önüne, camilere
gönderirsek, ilahiyatı okutmadan, sadece imam-hatip mezunu olduktan
sonra camilere gönderirsek, bu tarikatların, din adına
fetva veren din tüccarlarının ve hurafelerin önünü kesemeyiz.
İmam-hatip lisesini okuyan çocuklarımızı imam doktor,
imam hukukçu vesaireye özendireceğimize, gerçekten dinimizi,
dinî bilgilerimizi
Burada fetva vermiyorum, dinin içeriğini
konuşmuyorum. Sayın Uzunkaya'nın ifade ettiği gibi,
"Sanatçılar da konuşur bunu." diyor; bir milletvekili,
sanatçı bir milletvekili olarak işleyişin nasıl
olacağını söylüyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sizi kastetmedim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- İçeriğindeki fetvaları bu ülkede veremeyenler Amerika'dan,
New Jersey'den buraya sesleniyorlar. Bu anlayış içerisinde
de, Sayın Bakanımın ifade ettiği gibi, Avrupa'da
3 milyon insanımız var, oraya müşavirler gönderdik, fakat,
Amerika'ya bir müşavir gönderemedik. Üzülmeyin Sayın Bakanım,
orada, 100 müşavir olacak birisi görevini yerine getirmekte.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Aklını
kendine sakla.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Doktoralı papazların karşısında, dinimizi,
evet arkadaşlar, insanlarımıza anlatmalıyız.
Diğer semavi dinlerin, bu konudaki teoloji bilimi yapmış
insanlara da İslam dininin yüce değerlerini, onlara da
ifade edebilmeliyiz. O nedenle, bir eğitim reformu yapmak,
imam-hatiplere giden öğrenci sayısını, ilahiyat
fakültelerinin kontenjanlarını ülkemizin din adamı
ihtiyacı doğrultusunda yeniden düzenlemek, imamlarımızın,
müezzinlerimizin, vaizlerimizin çalışma koşullarını
iyileştirmek, maaşlarını artırmak mecburiyetindeyiz.
Çünkü, imam olduğu kadar veli olduğunun, aile reisi olduğunun
da altını çizmek gerek. Bu maaşları yükselttiğimizde,
bu maaşlar yükseldiğinde, imamlarımız, müezzinlerimiz,
tarikatların kullandığı veya onların görev
yaptığı camilerde Hizbullahların boyun bağıyla
cinayetler, katliamlar yaptığı süreç ortadan kalkacaktır.
Evet, değerli arkadaşlarım,
ancak o zaman imam-hatipler ve camiler üzerindeki arka bahçe gölgesini
de ortadan kaldırabiliriz.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Değiştirin bu kafayı.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- İşte o zaman, camilerimizi, bazı siyasi partilerin
il ve ilçe binaları olmaktan kurtarırız ve kutsal mabedimizde
"savm, salat, hac, zekat, kelimeişehadet getirmek" anlayışıyla,
minarede ezanlarımızı, birilerinin ticaret ve birilerinin
siyaset anlayışının ötesinde samimiyetle kullanabiliriz.
Bize, dine, insanlarımızın
AHMET YENİ (Samsun) - Seçim
yaklaştıkça iyi gidiyorsun!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Biz ibadeti aleni yapıp, kabahati gizli olanlardan değiliz,
bizim ibadetimiz gizli, kabahatlerimiz ortadadır.
AHMET YENİ (Samsun) - Yaşar
Nuri'ye ihtiyaç yok artık!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, biz, dine, insanlarımızın
inançlarına, imanlarına karşı değiliz ve karşı
olanlara da karşıyız. Dine müdahale edilmesini istemiyoruz,
ama dinden geçinenlere, dinî inançları istismar edenlere sonuna
kadar karşıyız. Esas, dine müdahale, dine kötülük, dinden
geçinen, dinden nemalananlar tarafından yapıldığını
da bilmemizde fayda var.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, sizlere, sizi gerçekten şaşırtacak bir bilgiyi,
belgeyi sunmak ve paylaşmak istiyorum. Biraz önce Sayın
Başbakan Yardımcımız Devlet Bakanı Mehmet Ali
Şahin buradaydı. Kendisine bağlı Vakıflar Genel
Müdürlüğü Vakıflar Meclisinin kararıyla, İzmir
ili Çeşme ilçesinde bulunan tarihî kervansarayın turistik
tesis olarak kullanılması amacıyla "restore
et-işlet-devret" modeliyle kiralamak için bir ihale açmış.
İhalenin şartnamesi hazırlanmış, ihale yapılmış
ve ihaleyi kazanan firmayla da bir sözleşme, bir kira kontratı
imzalanmış, ancak bütün bu belgelerde yazılan ada ve
parsel numarası o kervansarayın karşısındaki
beş yüz yıllık camiye ait. Yani, İzmir ili Çeşme
ilçesi Musalla Mahallesi 364 ada 1 No.lu parselde bulunan taşınmazın
cami olduğu, "restore et-işlet-devret" modeli çerçevesinde
resmî yazışmalarda bir caminin kiralandığı
ortaya çıkmıştır ve bu cami Osman Ağa Camisi'dir
değerli arkadaşlar ve şirket, bunu aldıktan sonra
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Camiyi mi satmışlar?
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, camiyi kiralamışlar ve daha sonra şirket meseleyi
fark ediyor ve Antalya Sahra Turizm Otelcilik diye Sayın Bakanlığa
bir yazı yazıyor. Bakanlık -çok yazı yazıyor
da, birini söylüyorum- inceliyor "Bakanlığımıza
hitaben göndermiş olduğunuz dilekçeler, ekler ve size cevabımızı
bildiriyoruz." diyor. Kim? Mehmet Ali Şahin Bey. Kim? Başbakan
Yardımcımız. Kısaca: "İlgili yazı
eki dilekçede belirlenen hususların incelenmesi neticesinde,
söz konusu işe ait ihalenin belgesi, ihale ilanı, idari
şartname ve sözleşme taşınmazın tapu kaydına
ilişkin 364 ada, 1 parsel ifadesinin sehven yapıldığı
anlaşılmıştır. Bununla birlikte, söz konusu
dilekçede belirtilen 364 ada, 1 parsel üzerinde bir caminin bulunması
sebebiyle, 'restore et-işlet-devret' modeliyle kiralanan tesisin
hizmete açılmaması söz konusu değildir."
Türkiye'de ilk defa bir bakanlık,
"bana yanlış yer verdiniz" demesine rağmen, camiyi,
otel, kervansaray olarak kiraya vermiştir. Bunu merak eden arkadaşlara
-burada dosyalar, bilgiler, belgeler vardır- takdim ederim ve maalesef,
daha sonra Kamu İhale Kuruluna iptal ettirip, bu arkadaştan
alıp, başkasına aynı camiyi ihale ettiler.
Evet, değerli arkadaşlarım,
tabii ki, bu, şu mantıktan, şu mantaliteden geliyor: Baba
baba satarak işe başlayıp, öyle bir yere geldi ki, satacak
bir şey kalmadı. Herhâlde, tarihimizi, camilerimizi kiraya
verme noktasına gelindi. Bu, gerçekten büyük bir acı ve üzüntü
kaynağı. Sanırım, sizler de en az benim kadar üzüldünüz
bu konuya. Bununla ilgilenirsiniz diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Güzel bir rol yaptın gerçekten.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
-Ne rolü yapıyor ya!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Rol değil, rol değil, rol değil, belge!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Belgeyle konuşuyor!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Rol değil, belge!
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Rol mü yapıyor? Belgeyle konuşuyor!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, tüccar siyaset anlayışı ve bizim başından
beri sizi uyardığımız liyakatsız kadrolaşma,
sizi dikkatsizce, özensizce bir camiyi bile kiralayabilecek yanlışların
yapılması noktasına getirmiştir.
Bu durum, Sayın Başbakanın
Siirt'te okuduğu:
"Minareler süngü, kubbeler
miğfer,
Camiler kışlamız, müminler
asker."
Şiirinin arkasında duramadığını
Dün "Camiler kışlamız." diyordunuz; bu anlayışla,
"Rotamız paradır." dediğinizi ortaya koymuştur.
Bunda üzülecek bir şey yoktur değerli arkadaşlarım.
Size, bir milletvekili arkadaşınız
olarak
O camileri, tarihi, ibadeti, mabetlerimizi
Liyakatsiz
kadrolarla iş yaparsanız, kervansaray diye de ihale edersiniz.
Bu acı biraz can mı yakıyor? Bunu size öğretiyoruz.
Teşekkür etmeniz gerekirken, buradan, "rol yapıyorsun
"
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Evet, rol yapıyorsun. Evet
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Gerçek hayat sinemadır. Herkes rolünü yapar, ama, sen biraz daha
bağırırsan liste bir olabilirsin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- İyi rol yapıyorsun, evet. İşini iyi yapıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
son cümlelerinizi alacağım.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya, buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Musa Bey, buyurun, belgelerini veriyorum.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; zannediyorum, Genel Kurul
tarihinde ilk örnek, iktidar ve muhalefet birbirlerine belge vererek
konuşmak istiyorlar. Ben şimdi bu belgenin mahiyetini pek
fazla dinleyemedim Sayın Berhan. Yalnız, ben, 1'inci madde
üzerinde şahsen görüşlerimi ifade etmek için huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
yasanın, tabii, getirdiği en önemli hüküm, yurt dışındaki
din görevlisi arkadaşlarımızın, görev yapmakta
olduğu ülkelerdeki hizmetlerinin mahiyetini belirlemek değil.
Bir kere, bu yasanın niçin geldiğini iyi bilmek lazım.
Bu yasa, bir yasal zorunluluktan geldi. Bugünkü tartışmakta
olduğumuz, 1434 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin geliş
nedeni bu. Bir yargı kararı sonucu, demin saydığım
bin küsur yurt dışında görev yapan personelimiz ile onların
idarecileri durumunda olan arkadaşlarımızın,
yani, müşavir ve ataşelerimizin sıkıntılarını,
açıkta kalma durumlarını gidermek için, bir anlamda,
tabir yerindeyse, teşkilat kanununun birçok maddesi 1979'dan
beri kadüktü, ama, son, geçtiğimiz hafta yargının verdiği
bir kararla da Diyanet İşleri Başkanlığının
fiilen yurt dışında var olan, az önce arz ettiğim, 34
ülkede 1.300 civarında personel ve hâlen de 300 civarında
yeni taleplerin olduğu ve mutlaka, az önce ANAP sözcüsü arkadaşımın
dediği gibi, oradaki sosyal dokuyu, toplumsal yarayı, ailevi
sorunları, Türkiye'ye nispetle daha da artabilen o sorunları
çözmede çok önemli fonksiyonlar icra eden bu arkadaşlarımızın
gidiş-geliş ve özellikle idari olarak, mevzuat olarak sorunlarının
giderilmesidir. Oradaki hizmetler veya buradaki faaliyetler, Diyanetin
hizmetleri bir başka vesileyle eleştirilebilir, takdir
edilebilir. Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilat olarak fevkalade güçlü, Türkiye içinde ve Türkiye
dışında 80 bini aşan bir personelle -ki, esasen Türkiye
nüfusu göz önünde bulundurulursa- ve demin söylediğim 34 ülkede
takriben 6 milyondan fazla sadece kendi vatandaşı, ama,
soydaş ülkelerde sadece kendi vatandaşına değil,
aynı zamanda Türk cumhuriyetleri diye adlandırdığımız
bu coğrafyada milyonlarca dindaşımız olan soydaşlarımızın
din konusundaki taleplerini de giderme bakımından bu personelin
mutlaka burada en verimli şekilde hizmet verebilir hâle gelmesi
lazım. Bunda iktidarıyla muhalefetiyle hiçbir sorunumuz
yok ve bu konuda da muhalefet sözcüsü arkadaşlarıma da teşekkür
ediyorum. Hepsi bu konuda katkı sağlamakta olduklarını
ifade ettiler. Kaldı ki, Diyanet İşleri Başkanlığı,
arkadaşlar, mesela, sadece bir organizasyonla ilgili bilgiyi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün, yanılmıyorsam, bu
saat itibarıyla hacca gidecek hacı adaylarımızın
kuraları çekildi, öyle mi Başkanım? Tabii, keşke,
gönül temenni ederdi ki, arzu ederdi ki, kuraya tabi olmadan, bütün
insanlarımız müracaat etsin ve rahatlıkla, mali
imkânları var ise gitsinler.
Hac için, malum, dini açıdan
iki tane önemli farklı şart var diğer İslami
şartların yanında: Servet ve sıhhat. Ola ki gelecek
sene sıhhatini, bir sonraki sene de servetini kaybedebilir,
hacca gidebilecek imkân elinden gidebilir. Keşke, müracaat ettiği
sene hacca da gidebilse. Ama Suud'un imkânları, oradaki fiziki
imkânlar buna cevaz vermiyor.
Değerli arkadaşlar, o kadar
ciddi organizasyonlar, bu arada ekonomik olarak da Türkiye'nin nereye
geldiğini
Hani zaman zaman muhalefet eleştiriyor, Sayın
Başbakanın "Nereden nereye." dediği zaman
ben size bir nereden nereye tablosu göstereyim. 1980'de ilk defa hacca
giden bir arkadaşınızım görevli olarak. Giresun
ve Rize ilinden, 1980 yılında, 12 Eylülden on altı gün
sonra, 28 Eylülde hareket ettik. İki ilden altı otobüslük
bir kafile ancak olabildi. Şu anda Türkiye'nin imkânları, bu
sene -80'den 2007'ye, tabii, sene sene artış- hacca müracaat
edenlerin sayısı nedir biliyor musunuz arkadaşlar?
650 bin ve geçen senenin 3 katı. Yaş ortalaması ellilere
gelmiş ve çok da enteresan bir şey söyleyeyim, hanımlar
açısından çok daha dikkat çekici
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Sayın
Başkanım, bitiriyorum.
Yaş ortalaması elli civarına
gelmiş ve hacca müracaat edenlerin yüzde 51 küsuru, yani, yüzde
52'si bayan, yüzde 48'i erkek. Tıpkı, nüfusa paralel de bir
yapılanma.
Dolayısıyla, Türkiye'nin,
eğer, 2007 yılında hacca müracaat eden fertleri 2,5-3 kata
çıkmış ve hacca gidenler de toplumun genellikle orta
tabakası dediğimiz, yani, belli imkânlara sahip olanları
ise Türkiye'nin ekonomik olarak -değerler açısından bir
tarafa ama- nereye geldiğini ve bu konuda da Diyanetin
sağladığı hizmet ve imkânların bu konuda toplumumuzu
hangi noktada hac seyahati ve ibadetine hizmet sağladığını
görme bakımından önemlidir. Kaldı ki, yurt dışındaki
görevlilerimiz aynı zamanda bu hac organizasyonunda da yeterli
şekilde hizmetlerini ifa edebilmekte, sosyal açıdan mevcut
olan yaraların giderilmesi, çözümlenmesi konusunda da, deminki
maddede geneli üzerinde söylediğim gibi, din görevlisi sadece
din hizmeti amacıyla değil
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
lütfen konuşmanızı tamamlayın.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
her
alanda toplumun yurt dışındaki sorunlarına çözüm
üreten âdeta bir tabibi hazık dediğimiz, her alanda sıkıntısına
çözüm üretmesi gereken bir uzman hüviyetindedir. Bu vasıfta
insanlar gönderiliyor ve gönderilmelidir. Temennilerimi ifade
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzunkaya.
Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
İki önerge var.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1434 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesine bağlı
18/A maddesinin 3. fıkrasındaki; "
Türkçenin ve Türk
Lehçelerinin konuşulduğu ülkelere yapılacak atamalarda
ise" ibaresinden sonra gelen ibarenin "Herhangi bir yabancı
dil şartı aranmaz" şeklinde değişikliğinin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Musa
Uzunkaya Ahmet Çağlayan
Ahmet Gökhan Sarıçam
Samsun
Uşak Kırklareli
Recep
Garip İsmail
Bilen Zülfü Demirbağ
Adana
Manisa Elâzığ
Ünal
Kacır Alaettin
Güven Ahmet Rıza
Acar
İstanbul Kütahya Aydın
Fikret
Badazlı
Antalya
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum, işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1434 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin çerçeve 1.nci maddesine bağlı
18/A maddesinin 3'üncü fıkrasındaki "yüksek okul mezunu
olmak" ifadesinden sonra gelen "başkanlıkta"
kelimesinin "Başkanlık teşkilatında"
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Musa
Uzunkaya Alaettin Güven
Cüneyit Karabıyık
Samsun
Kütahya Van
Ahmet
Çağlayan Zülfü Demirbağ İsmail Bilen
Uşak
Elâzığ Manisa
Recep
Garip
Adana
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Redaksiyon niteliğinde görmekle birlikte
olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Katılıyorsunuz.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kavramlara açıklık
getirilmesi ve anlam bütünlüğü sağlanması içindir.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1434 sıra
sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesine bağlı
18/A maddesinin 3'üncü fıkrasındaki "
Türkçenin ve Tük
Lehçelerinin konuşulduğu ülkelere yapılacak atamalarda
ise" ibaresinden sonra gelen ibarenin "Herhangi bir yabancı
dil şartı aranmaz" şeklinde değişikliğinin
yapılmasını arz ve teklif ederiz.
Musa
Uzunkaya (Samsun) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Evet, gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk cumhuriyetlerine gidecek
görevlilerinin, kendi dilleriyle anlaşabilmesi mümkün din
hizmeti verecek düzeyde de Arapça bilgisine vukufiyyetleri söz
konusu olduğundan, ayrıca bir dil seviye tespit belgesine
ihtiyaç olmadığı için bu değişiklik talep
edilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen
her iki önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Diğer maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 633 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 12- Bu
Kanunun yayımı tarihinde kurulmuş ve faaliyette bulunan
Diyanet İşleri Başkanlığı yurt dışı
teşkilatı görevine devam eder."
BAŞKAN - Madde üzerinde Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya, şahsı adına.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyor.
Madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1434 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin 2 nci maddesine bağlı geçici
12 nci maddenin hükmünün "Bu Kanunun yürürlük tarihinde kurulmuş
ve faaliyette bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı
yurtdışı teşkilatı bu kanuna göre kurulmuş
sayılır ve hâlen görevde bulunan personel görev süreleri
tamamlanıncaya kadar görevlerine devam ederler. Daha önce
yurtdışı görevlerinde bulunmuş olanlar ile halen
yurtdışı görevlerinde bulunanların görev süreleri,
bu kanunun 18/A maddesinin 2'nci ve 5'inci fıkralarındaki
sürelerden mahsup edilir" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Musa
Uzunkaya Ahmet Çağlayan
İsmail Bilen
Samsun
Uşak Manisa
Recep
Garip A. Rıza
Acar Fikret Badazlı
Adana
Aydın
Antalya
Alaettin
Güven
Kütahya
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR,
GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI TAYYAR ALTIKULAÇ
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmetin ve Komisyonun
olumsuz görüş bildirdiği bu önergenin gerekçesini, Sayın
Uzunkaya, okutayım mı?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ben,
kısa bir açıklama yapabilir miyim Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Buyurun.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, Sayın Komisyon
Başkanımızın katıldığını
zannettiğim, ama
Belki bir redaksiyon talebinde bulunabilirdi
kanaatimce yukarıdaki ifadeyle ilgili. Az önce Hocamla tam
bir mutabakata varamadık.
Ama bizim burada esas amacımız
şu: Hâlen yurt dışında görev yapan Diyanet mensubu
arkadaşlarımız var. Bu görevleri yapan birisiyim ve
Teşkilatımızın bu konuda da, açık olarak söylüyorum,
bir sıkıntısı var. Nedir o? Ankara'da olanlar güneşe
yakın, ısınıyorlar, taşrada olanlar da soğuktan
donuyorlar. Hakkâri'de müftü, Şemdinli'de müftü, Edirne'de müftü
veya yetenekleri itibarıyla çok kabiliyetli arkadaşımız,
bugüne kadar bu imkândan
Yurt dışına gitmek hem bir hizmettir,
hem de aynı zamanda yurt dışını, dünyayı
tanımak için bir imkân ve fırsattır. Bunu hepimiz kamuda
görev yaparken arzu ederiz. Tabiatıyla bu arkadaşlarımızın
Daha önce yurt dışına giden arkadaşlarımız
bir veya iki defa gitmiş.
Biz, burada, önergemizde diyoruz
ki: Mesela, Almanya'da bir görevli arkadaşımız var,
ikinci defa gitmiş, ateşedir -misal olarak ben Almanya'yı
diyorum; bu, Hollanda olabilir, Fransa olabilir, Belçika olabilir-
hâlen orada görevli, daha önce de bir defa gitmiş. Şimdi bu
yasayla iki defa daha kendine hak mı veriyoruz, yoksa, bir defa
gitmişse bir defa daha hakkı mı var diyoruz? Biz diyoruz
ki, bir hakkaniyet oluşsun. Neticede bu hizmetler süreli, ömürler
de süreli. Yeni bir arkadaşımız da yetenekleri, kabiliyetleri
bu sınavlardan geçebilecekse, yeni bir arkadaşımız
da yurt dışına gitsin, hem tecrübesini hem bilgisini
geliştirsin hem de hizmeti artsın.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Güzel bir şey, doğru.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Önergemizin
temel amacı bu. Yani, hâlen üç defa gitmiş
"Ben, Diyanette
çalışan birisiyim -ve bu, taşranın ciddi bir üzüntüsüne
sebeptir- benim günahım, Hakkâri'de beklemek mi? Bingöl'de, Tunceli'de
senelerce müftülük yapmak mı? Ben de bu bilgimi orada gidip artırmak
istiyorum. Hizmet etmek istiyorum -tırnak içi söylüyorum- efendim
bir imkânsa, bu imkândan ben de sınavlara göre yararlanmak istiyorum."
Ve üç defa gitmiş -geçmiş dönemlerde maalesef olmuştur
bu- dört defa yurt dışına -istenirse, tespiti de mümkündür-
giden Diyanetten görevli arkadaşlarımız oldu. Gitsinler,
ama yeni arkadaşlarımıza da fırsat doğsun dedik.
Dolayısıyla, bizim buradaki
önerimiz, bu yasayla beraber diyoruz ki, daha önce yurt dışı
görevlerinde bulunmuş olanlar ile hâlen yurt dışı
görevlerinde bulunanların görev süreleri, bu kanunun 18/A
maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarındaki -yani,
gerek üst düzey görev, beşinci fıkradaki gerekse sadece
cami görevlileri için- sürelerden mahsup edilir. Kullandıkları
süreler buradan çıkarılır, buna göre yeni hak doğar.
Yani, yeniden gidecek olan arkadaşlarla, gitmiş olan arkadaşlarımız
arasında bir muvazene, denge olsun, bir adalet, bir tesanüt hukuku
doğsun diye bu önergemizi verdik.
Takdirlerinize arz ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Sayın Başkan
BAŞKAN - Hükûmet mi açıklama
yapmak istiyor efendim?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Evet efendim.
Bu, zaten elimizdeki metin, esasında,
bu mahzuru giderecek nitelikte düşünülerek bu metin böyle kaleme
alınmış. Onun için
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hocam ifade
orada açık değil.
BAŞKAN - Önergeye ihtiyaç yok
diyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Önergeye ihtiyaç yok.
BAŞKAN - Şimdi gerekçesini
dinlediğiniz ve Hükûmetin de, Sayın Bakanın da açıklama
yaptığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Amaç tahakkuk
ediyorsa, o zaman kabul edelim, ne fark eder ki!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, bu maddeyi, kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Sayın
Uzunkaya, söz istemişsiniz.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Konuşmayacağım
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Vazgeçiyorsunuz, teşekkür
ederim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu Yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif, kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını
diliyorum.
8'inci sırada yer alan, Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
Plan ve Bütçe Komisyonu?
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
19.15
YEDİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati:19.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 117'nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu
açıyorum.
8'inci sırada yer alan Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
8.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/1020) (S. Sayısı: 1432) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde
Komisyon raporu 1432 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent
Baratalı.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi'nin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
aktarmak için söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle, Sayın
Başkan sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklif, bir torba
kanundur. Plan ve Bütçe Komisyonuna 5 madde olarak gelen bu torba kanun,
Plan ve Bütçe Komisyonunda 16 madde olarak görüşülmüş ve kabul
edilmiştir. Torba kanunlar, bu dönemin, 22'nci Dönemin bir klasiği
hâline gelmiş bulunmaktadır. Bakınız, bu kanun,
tam 10 kanunda değişiklik yapmaktadır, hem de önemli değişiklikler
yapmaktadır. O nedenle, beş yıldır sürdürülen bu
yöntemi, kanun yapma tekniği açısından çok olumlu bulmadığımızı
ifade etmek istiyorum. Umuyorum, diliyorum, bundan sonra, yeni dönemde,
kanunlar daha da iyi hazırlanarak ve geniş bir araştırma
sonucu, geniş bir katılımla, daha da düzgün bir şekilde
Genel Kurulun ve komisyonların önüne gelir. Başbakanlıktan
gelen tasarılar ve teklifler, komisyonlara da çok iyi hazırlanmadan
gelmektedir; ancak, komisyonlarda -ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi
olarak söylüyorum- önemli ölçüde, bizlerin de yardımıyla
biraz daha düzelerek Genel Kurulun önüne gelmektedir. O nedenle,
bu kanunun tümüne karşı değiliz, onu burada ifade etmeye
çalışıyorum ama, ayrışık oy olarak, öncelikle,
torba kanunu karşı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Bu, torba kanun da değil artık, Ege'deki deyimiyle bu çuval,
hatta çuvalı da geçen büyük hararlar vardır, harar kanun hâline
gelmiş bulunmaktadır.
Az önce söylediğim gibi, 10
kanunda bu torba kanunla değişiklik yapılmaktadır.
Yine, 16/5/1991 tarihli 3717 sayılı
Adli Personel ile Devlet Davalarını Takip Edenlere Yol Gideri
ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı Harçlar Kanununun Bir
Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanun'un
bir maddesi de bu kanunla değişmektedir.
Yol tazminatı olarak ödenen
akçalı tutarların çeşitli şekilde yüzde olarak
değerlendirilmesine biz de itiraz etmiyoruz. Mümkün olduğu
kadar fazla insanlara verilebilir bu tutarlar. Ancak, hazine avukatlarının
yaptıkları işler ve ürettikleri emek gereği bu kanun
ile daha önceki kanuna dayanarak aldıkları ücretler,
ödenekler, tazminatlar çok
azalmaktadır. Sadece bu bölümüne itiraz ediyoruz.
(x)
1432 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Maliye, daha doğrusu hazine,
daha fazla ödeme yapmalıydı, bazı yardımcı
personel daha da fazla almalıydı. Bu fazla alma, hazine
avukatlarının payından değil, hazinenin ek olarak
tahsis ettiği yeni paylardan olmalıydı diye düşünüyoruz
ve bu düzenlemenin hazine avukatları açısından adaletli
olmadığını düşünüyoruz.
Diğeri, hazine taşınmazları
ile Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait taşınmazların
trampasında, uygulamadaki sorunları aşmak amacıyla,
rayiç bedel yerine harca esas değerin esas alınmasına
yönelik düzenlemede, araziler yönünden trampaya değer rayiç
bedel olarak muhafaza edilmeli diye de düşünüyoruz. Bu da bizim
ayrışık olarak saydığımız üçüncü maddedir.
Bu kanunla 3717 sayılı Kanun,
5271 sayılı Kanun, 4706 sayılı Kanun, 190 sayılı
Kanun Hükmündeki Kararname, 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı
Kanunu, 132 sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kanunu,
178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkındaki Kanun, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu, 375 sayılı Kanun Hükmündeki Kararname, 5458 sayılı
sosyal güvenlik primleriyle ilgili Kanun'un bazı maddeleri değişikliğe
uğramaktadır. Yine ayrıca, 4688 sayılı Kanun'la
düzenlenen toplu sözleşmelerin yapılması hakkındaki
düzenleme de, önümüzdeki seçimler nedeniyle, seçimden sonra, iki
ay sonraya ertelenmektedir. Bunu da doğru bulmuyoruz. Devletin
bir devamlılığı vardır, bu devamlılık
içinde bunlar da yapılmalıdır diye düşünüyoruz.
Şimdi, söz, hazine avukatlarından
ve adaletten açılmışken Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; elli yılda bir gelen bir tek parti iktidarı,
beş yılı değerlendiremedi diye düşünüyoruz.
Bakınız, ülkemizde bir adalet reformu yapılamamıştır.
Erişilebilir, süratli adalet hizmeti için gerekenler yapılamamıştır.
Çağa uydurulması gereken ve yenilenmesi gereken kanunlar
yapılamamıştır. Bakınız, temel kanunlardan
İcra İflas Kanunu, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Tebligat
Kanunu gibi kanunlar yenilenmemiş ve gelişen teknolojiye
uydurulamamıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hâlâ daha, Tebligat Kanunu'nda, at sırtında
gitme mesafesi ve süresi olarak hesaplanan süreler geçerli bulunmaktadır.
Oysa, haberleşmede ne kadar yeni tekniklerin kullanıldığını
hep beraber bilmekteyiz. Bu kanunlardan Ticaret Kanunu'na başlanmıştır
ama, maalesef süre dolduğu için bu da yapılamamıştır.
Bakın, Borçlar Kanunu değişememiştir.
Bir kriz dönemi sonrası değişmesi gereken İcra
İflas Kanunu değişememiştir.
Yine davalar çok uzun sürmekte ve
tarafları bıktırmaktadır. Yargıda iş yükü
olağanüstü artmıştır.
Sayın Adalet Bakanının
bizden ve Genel Kuruldan istediği daha sonra, bütün kadroları
kendisine hiçbir itiraz ileri sürülmeksizin tahsis edilmiştir.
Plan ve Bütçe Komisyonunda 10 bin yeni adalet kadrosu ihdas edilmiş,
Genel Kuruldan da bu geçmiş ama, maalesef, yargıdaki yargı
personelinin eksikliği, bırakın diğer yardımcı
personeli, hâkim ve savcı olarak bariz şekilde devam etmektedir.
Bu nedenle, bu sene devreye girmesi beklenen istinaf mahkemeleri,
adalet istinaf mahkemeleri de, sanıyorum, ilk yerde bile
açılamayacaktır.
Yine, İktidarın yaptığı
en önemli hatalardan biri bence de, yüksek yargının çeşitli
yerlerinde boşalan, yani, Yargıtayda, Danıştayda
ve Sayıştayı da bir yerde, yine, bir yargı mahkemesi
olarak düşünürsek, buralardaki yüksek yargı açıkları
zamanında giderilememiştir. Sadece Yargıtayda bugün
itibarıyla hiç dava gelmediğini kabul etsek bile biriken,
teraküm etmiş bulunan dava dosyası sayısı,
sıkı bir çalışmayla, dört yıl gibi bir zaman
içinde ancak bitirilebilecektir. Bu ortada iken, İktidar, buralara
yeni atama yapılabilecek seçimi de başlatmamıştır.
Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle bu yapılabilmiş
ve geçtiğimiz günlerde Yargıtaydaki seçimler de yapılmış
ve oradaki boşluklar da doldurulmuştur.
Yine, yargıdan açılmışken
değerli arkadaşlar, şimdi, Anayasa'mıza göre, yargı,
Türk milleti adına karar veriyor. Yargılaması devam
eden konularda, Anayasa'mıza göre, hiç kimsenin görüş bildirmemesi
ve hatta tavsiyede bulunmaması gerekmektedir. Ama, yargılaması
biten, eski deyimiyle kaziyei muhkeme hâline gelmiş olan kararları
da eleştirirken çok dikkatli olmalıyız değerli arkadaşlar.
Bakınız, titri ve isminin başındaki sıfatı
ne olursa olsun, mahkeme kararlarını eleştirenler saygı
sınırını aşmamalı ve beyanları hakaret
içermemelidir. Yapılan eleştiriler anayasal çerçeveyi
aşmamalıdır. Yine, yapılan eleştiriler,
eleştiri sınırları içinde kalmalı ve yargı
bağımsızlığı çiğnenmemelidir. Yine,
titri ve isminin başındaki sıfatı ne olursa olsun,
bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, vatandaşları
bu eleştirileri yaparken yargıyı hedef göstermemelidir.
Bundan önce bir kez -bir sene önce- bir yargı hedef gösterildi,
maalesef yüksek bir yargı mensubunu şehit olarak verdik.
Ben, yine söylüyorum -herkes için
geçerli, hepimiz için geçerli- bu eleştiriler yapılabilir,
kaziyei muhkeme hâline gelen kararlar tartışılabilir,
beğenirsiniz, beğenmezsiniz, işinize gelir, gelmez,
ama bunları yaparken en azından saygı sınırı,
anayasal sınır içinde kalmalı ve yargımız, bidayet
mahkemelerinden başlamak üzere, yüksek yargımız asla
hedef gösterilmemelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; torba kanunda önemli değişiklikler var,
çoğu devlet personelinin, kamu personelinin hakları iyileştiriliyor,
dereceleri yükseltiliyor, bazı yerlerde de yeni tanımlar
getiriliyor. Özellikle, otuz yıldır bu yasayı bekleyen
önemli bir yardımcı hizmet sınıfımız var,
bunlar mahalle bekçileri; bunlar, mahallemizde özellikle geceleri
sükûnu sağlayan, güvenliği sağlayan çok değerli bizim
çalışan insanlarımız, fedakâr insanlar, yaptıkları
görevler nedeniyle zaman zaman canlarından oluyorlar, şehitler,
geride dullar bırakıyorlar. Bu insanlarımızın,
bu kanunla önemli bir şekilde beklentileri düzeltiliyor. Biz
de bu kanunu sonuna kadar destekliyoruz.
Nedir bu beklentileri: Bir defa,
657 sayılı Yasa'da yeni bir unvan, yeni bir sınıf
üretiliyor, bunlar yardımcı hizmetler sınıfından
emniyet hizmetleri sınıfına geçiyorlar. Bu nedenle,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 3201 sayılı ve 1937 tarihli
Emniyet Teşkilatı Kanunu'nun ek 21'inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan "Yardımcı
hizmetler sınıfına" ibaresinin "Emniyet Hizmetleri
Sınıfına" şeklinde değiştirilmesini
yürekten olarak destekliyoruz. Bu arkadaşlarımızın
otuz yıldır bekledikleri ve bazılarının da göremedikleri
bu yeni unvanın kendilerine iyilikler getirmesini diliyorum,
hayırlı olmasını diliyorum. Sonuna kadar destekliyoruz.
Yine bu 3201 sayılı Kanun'da
tekrar, yeniden bir değişiklik yapan bu maddeyi kabul ediyoruz
ve yine 1965 tarihli 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda
da buna benzer bir düzenlemenin yapılması gerekirdi, 9'uncu
maddede de bu düzenlemeyi yapıyoruz değerli arkadaşlar.
Yine bunun 11'inci fıkrasında
"Çarşı ve Mahalle bekçileri için % 72'sine" gibi
bir ibare kullanıyoruz. Emniyet hizmetleri tazminatında
da kendilerinin haklı olduğunu buradan ifade ediyorum ve
desteklerimizi ifade ediyorum değerli arkadaşlar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son söz olarak da 1965 tarihinden itibaren biz Devlet
Memurları Kanunu'nu değiştiremedik. Hukukçu olan arkadaşlar
bilirler, ilgili arkadaşlar bilirler, değişmelerden
dolayı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun aslı
kaybolmuş vaziyettedir. Biz beklerdik ki, tek başına
gelmiş bir iktidarın devlet personel rejimini düzenlemeye
gücü olsun. Ama az önce söylediğim gibi, tek başına gelmiş
ve -elli yılda- bu olanağı sağlamış olan
AKP İktidarı, Borçlar Kanunu'nu değiştirememiştir,
Ticaret Kanunu'nu değiştirememiştir, İcra ve
İflas Kanunu'nu değiştirememiştir, Tebligat Kanunu'nu
değiştirememiştir ve maalesef, hazırlıklara
rağmen de, hazırlıklara karşın da, 657 sayılı
Devlet Personel Kanunu'nu değiştirememiştir.
Bakınız, bizler, çoğu
arkadaşımız, buradan geçip de sıra sayısı
almasına karşın, astsubaylarımız hakkında
da önemli teklifler verdik. Bunlar sıra sayılarını
aldılar. Astsubaylarımızın mali haklarını
düzenleyen, onları üstsubay sınıfına yükselten
tasarıları da, burada sıra sayısı almasına
karşın, maalesef, Genel Kurula getiremedik. Ben, buradan,
onlar için de haklılıklarını belirtiyorum. Astsubay
arkadaşlarımızın da bu mağduriyetleri giderilememiştir.
Sanıyorum, yarın görüşeceğimiz kanunun devamında,
emniyet hizmetleri sınıfındaki tazminatlar yükselirken,
umuyorum, diliyorum, bizim vereceğimiz bir önerge sonunda da,
astsubay arkadaşlarımızın da bu sıkıntıları
sona erer, haklı taleplerini karşılarız. 22'nci Dönem
biterken, sayın milletvekillerimiz, astsubay arkadaşlarımızın
da mali durumlarını iyileştirir, onların sınıflarını
da, özellikle kademeli başçavuşlarımızın durumlarını
da yarbay düzeyine yükseltir diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle, buna, özellikle
mahalle bekçileri konusu başta olmak üzere, olumlu baktığımızı
ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baratalı.
AK Parti Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Alaattin Büyükkaya
Yok.
Şahsı adına, Eskişehir
Milletvekili Sayın Muharrem Tozçöken.
Buyurun.
MUHARREM TOZÇÖKEN (Eskişehir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1432 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Teklif hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; benim de içinde bulunduğum
teklif, çarşı ve mahalle bekçilerimizi ilgilendiren konu
dâhil, yedi ayrı konuyu düzenlemiş bulunmaktadır.
Ben, özellikle, emniyet teşkilatı ve çarşı ve mahalle
bekçileri hakkında, bu konuyla ilgili sizleri bir nebze bilgilendirmeye
çalışacağım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; çarşı ve mahalle bekçileri
konusuna geçmeden önce, emniyet teşkilatının üzerinde
-sorunlarıyla ilgili olarak- durmak istiyorum.
Emniyet teşkilatı 200
bin personeli, 1 milyon aile efradı ve emeklisiyle beraber,
3,5 milyon vatandaşımızı kapsayan konular demektir.
Türk polisinin dünya polisi içinde
çok saygın bir yeri bulunmaktadır.
Ülkemizin bölünmez bütünlüğü
uğrunda canlarını veren Türk polisi, her geçen gün farklılık
gösteren suç ve suçlular karşısında kendisini yenilemekte,
gelişen teknik imkânlardan daha fazla yararlanmaktadır.
Suçların işlenmeden önlenmesi,
vatandaşın huzur içinde yaşaması için, günün gelişen
teknik imkânlarına paralel olarak, polisin yeni yetkilerle donatılması
gerekmektedir. Nitekim, bu konuda, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'miz
Adalet Komisyonundan geçmiş olup, inşallah, Genel Kurula
bugünlerde gelirse, polisimiz, vatandaşın can ve mal güvenliğini
korumada, suçlulara karşı, her zaman olduğu gibi, birkaç
adım önde daima olacaktır.
Suçlar işlendikten sonra da,
polisimizin, suçların faillerini yakalamada dünya polisinin
çok üzerinde bir başarısı vardır. Bilhassa son terör
olaylarının, bombalama olaylarının ve siyasi cinayetlerin
olmadan önlenmesinde, olduktan sonra da çok kısa zamanda yalanarak
suç delilleriyle birlikte adalete sevkinde Türk polisinin son derece
başarılı olduğu hepimizin malumlarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hepimiz polisimize
minnettarız.
Bu dönemde polisimizle ilgili
olarak iktidarıyla muhalefetiyle çok önemli çalışmalar
yaptık. Ancak, burada, kalan sorunlarına da çok kısaca
değinmek istiyorum: Diğer memurlara göre polisimizin insanüstü
bir çalışma temposunda olduğunu söyleyebilirim. Bir
memur haftada kırk saat çalışırken polisimizin
en az yetmiş iki saat çalıştığı, haftada
bir gün o da belki izin yapabildiği, bayram ve tatillerde diğer
memurlar izin yaparken polisin daha fazla çalıştığı,
birçok polisin senelik izne dahi çıkamadığı, hafta
tatilini bile kullanamadığı bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; çalışma sürelerinin çok fazla olmasından
dolayı, polis, kendisine, ailesine hiç vakit ayıramamakta,
günlerce çocuğunun, ailesinin yüzünü görememektedir. Sosyal
hayat kavramını unutan polisimiz psikolojik, sosyolojik
ve sağlık sorunlarıyla karşılaşmaktadır.
Nitekim, on yılda:
428 şehit,
381 vazife malulü,
419 emniyet personeli intihar etmiş,
569 emniyet mensubu görevi esnasında,
612 emniyet mensubu görev malulü,
1.839 mensubu ise işin zorluğundan
istifa etmiştir.
Tabii, burada çözüm, mutlaka, polisin
fazla mesaisinin saat başı verilmesi olmalıdır.
Yine, polisin daha fazla kadroyla donatılarak
Bu dönemde çok
şükür bu karşılanmıştır, yaklaşık
20 bin polisimiz bu dönemde görev almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; yine, ek göstergedeki polisin
aleyhindeki durum da bundan sonraki dönemde düzeltilmesi gereken
konulardan biridir. Örneğin, eğitim hizmetlerinde 8'inci
dereceden ek gösterge başlarken, emniyet teşkilatında
1'inci, 2'nci ve 3'üncü derecelerden ek gösterge verilmektedir. Yine,
emniyet teşkilatının aleyhine olan, aynı bakanlığa
bağlı iki kurum personeli arasındaki ücret eşitsizliği
de giderilmelidir.
Ben, müsaade ederseniz, şimdi
de çarşı ve mahalle bekçilerimize de çok kısaca değinmek
istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; uzun yıllardan beri, çarşı
ve mahalle bekçilerimiz, maalesef, emniyet teşkilatında
ikinci sınıf personel olarak görülmüş, polis teşkilatıyla
beraber, polislerle beraber aynı asayiş hizmetlerinde görev
almalarına rağmen, onlar yardımcı hizmetler
sınıfına tabi tutulmuşlardır. Hâlbuki -gerek
Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu'ndaki gerekse Polis Vazife
ve Selahiyet Kanunu'ndaki yetkilerden ve sorumluluklardan
- çarşı
ve mahalle bekçilerimiz de aynı şekilde, onlarla beraber
görev yapmaktadırlar. Bu vatanın bölünmez bütünlüğü
uğrunda birçok çarşı ve mahalle bekçimiz şehit olmuştur
ve yaralanmıştır. Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
dinleme sıralarında, dinleme bölümünde bizi izleyen ve
Türkiye'nin her tarafında televizyonlarından bizi izleyen
çarşı ve mahalle bekçilerimiz için, inanıyorum ki, bugün
çok önemli bir gün olacaktır.
Biz bu dönemde, hep beraber iktidarıyla
muhalefetiyle el ele vererek, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
sorunlarını çözmeye çalıştık. Özellikle AK
Parti İktidarı döneminde, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
şimdiye kadar silahlarından alınmış olan ruhsat
harçlarını kaldırdık.
Yine, polis ve çarşı ve mahalle
bekçisi ayrımı gözetmeksizin, diğer memurlara verilmeyip
ancak polislerimize ve çarşı ve mahalle bekçilerimize
verilen 140+40 YTL'den emeklilerimiz de yararlanmıştır.
Şimdi, çarşı ve mahalle
bekçilerimiz için kesin çözüm olan, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılıp,
emniyet hizmetleri sınıfına alınarak tüm sorunları
burada giderilmiş olacaktır. Özellikle, çarşı ve
mahalle bekçilerimiz, emniyet hizmetleri sınıfına
alınarak, ek göstergelerden de yararlanacaklar, fiilî hizmet
zammı alacaklar ve çarşı ve mahalle bekçilerimiz, emniyet
hizmetleri sınıfında yer alarak, yıllardan beri
özledikleri haklara ve statüye kavuşmuş olacaklardır.
Kanun teklifinin yasalaşmasında,
başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, tüm bakanlarımıza,
iktidarıyla muhalefetiyle, özellikle tüm grup başkan vekillerimiz
ve milletvekillerimize, buradan, emniyet teşkilatı ve
çarşı ve mahalle bekçilerimiz adına, bu teşkilatın
bir ferdi olarak sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu vesileyle, başta Mehmetçiklerimiz
olmak üzere, polislerimiz, çarşı ve mahalle bekçilerimiz,
jandarmamız, köy korucularımız ve vatanın bölünmezliği
uğrunda canını seve seve veren aziz şehitlerimizin
tümünü minnetle, şükranla anıyorum; şehit ailelerinin
her zaman millet olarak yanında olacağımızı
ifade ediyor, gazilerimize ve bu uğurda yaralanan vatandaşlarımıza
da Allah'tan acil şifalar diliyorum.
Yasanın hayırlı olmasını
temenni ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tozçöken.
Kilis Milletvekili Sayın Veli
Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kaya, biraz kısa tutarsanız
memnun oluruz.
VELİ KAYA (Kilis) - Tamam Sayın
Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun yıllardan beri
özlemini duyduğumuz, emniyet teşkilatımızın
güzide mensupları, ezgin, gariban, namusumuzun, malımızın,
canımızın bekçisi mahalle bekçilerimizin özlük haklarına
yönelik bir kanun olduğu için, bugün huzurlarınızda
bu kanunu çıkarmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
yıllardan beri, mahalle bekçileri, bu kanunun Türkiye Büyük
Millet Meclisinden çıkmasını istemiş, bu kanun
geçmiş her hükümetler döneminde taslak hâline gelmiş, maalesef,
her seferinde kadük duruma düşürülmüştür. Ama, bu Parlamento,
bu gariban insanların hak ettikleri özlük haklarını
vermekte tereddüt etmemiş, bunların haklı taleplerini
yerine getirmenin şerefini de hep beraber yaşamaktadır.
Mahalle bekçileri Osmanlı
İmparatorluğu'nun bize mirası olup, hakikaten, evlerimizde
rahat uyuduğumuz ve onların düdük sesleriyle güven içerisinde
yattığımız dönemleri hatırlıyorum. Bunlar
şu son beş on senedir yerine yenileri alınmadığı
için geri görevlere çekilmiş, dolayısıyla, hırsızlık,
kapkaç ve buna benzer asayiş olaylarının artması
dikkati çekmiştir. Ben arzu ediyorum ki, mahalle bekçiliği
yeniden ihdas edilmeli ve kapkaç, hırsızlık ve buna benzer
olaylar anında kesilmelidir diyorum.
Bunun altını şöyle
çizmek gerekir: Değerli arkadaşlarım, mahalle bekçileri
yaşadıkları bölgenin çocuklarıdır genellikle.
Dolayısıyla, o bölgede asayişe müessir olayları
işleyecek insanları da bire bir tanırlar. Bire bir tanıdıkları
için, o olayların şekline göre o suçluyu eliyle yakalar getirirlerdi.
Ben ailesinde çok miktarda emniyet
mensubu bulunduran bir ailenin çocuğuyum. Naçizane dört
beş yıl gibi de emniyet teşkilatında bir hizmetim
mevcuttur benim. Dolayısıyla, bu meslek mensuplarını
ve bunların sorunlarını çok iyi bildiğime inanıyorum.
Şimdi, 2003 yılında
bu kanun teklifini verdiğim zaman, mahalle bekçileriyle bire
bir konuştum, kendilerinin sorunlarını da bizzat kendilerinden
dinledim.
Değerli arkadaşlarım,
bu kadro ihdas edildiği zaman mahalle bekçilerinin çoğu
ilkokul mezunu veya okuryazar statüsünde idi. Dolayısıyla,
özlük hakları da ilkokul mezunu oldukları için ona göre dizayn
edilmiş, ona göre düzenlenmiştir. Ama, bugün, mahalle bekçilerimizin
çoğu, yüzde 60'ı lise mezunu, yüzde 20 veya 30'a yakını
da üniversite mezunudur. Ama, hâlâ bu adamlar, ilkokul mezunu statüsünde
özlük hakları almaktadırlar. 7'nci dereceden aşağı
düşememektedirler; ilkokul mezunu olmamalarına
rağmen, üniversite ve lise mezunu olmalarına rağmen,
hâlâ 7'nci dereceden aşağıya düşememekte ve geçtiğimiz
dört beş ay öncesine kadar da bunların aldıkları
zatî silahlarının ruhsatlandırılmasında kendilerinden
vatandaş gibi harç talep edilmekte idi. Biz, geçmiş dönemde
de bekçilerimizin ruhsatlarından harç alınmamayla ilgili
bir yasa da çıkarttık.
Tabii, emniyet teşkilatının
sorunları sadece bekçilerle de sınırlı değil.
Biliyoruz ki, Türkiye'nin vefakâr emniyet teşkilatı, polisi,
emniyet müdürü, komiseri, emniyet amiri, bu millet için seve seve
canını veren meslek mensuplarıdır. Onların
gece ve gündüz demeden çalışmaları neticesinde, malımızı,
canımızı, namusumuzu güven altında hissedip evimizde
rahat uyumaktayız.
Emniyet mensuplarının
da çeşitli sorunları var. Bu Hükûmet döneminde emniyet mensuplarıyla
ilgili
Geçtiğimiz yıl onlara seyyanen bir ücret verilmiş,
ancak bunun yetersiz olduğunu da biz biliyoruz. yetersiz olduğunu
da biz biliyoruz. Şu anda bizi izleyen -ben biliyorum ki- seksen
bir vilayetimizde bekçilerimiz ve emniyet mensuplarının
gözü kulağı bugün Parlamentodadır. İşte,
biz, inşallah, bu emniyet mensuplarımızın yüzünü
güldürecek çalışmalarımıza da devam ediyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
karşılaştığım her polis, her emniyet mensubu
beni eski bir emniyetçi olarak bildikleri için sorunlarını
anlatırlar. Âdeta, bir eski mensup olduğum için, bir ağabey
gözüyle "Ne olur bizim sorunlarımızı Parlamentoda
dile getirin." dedikleri zaman ben onlara şu sözü söylemişimdir:
Değerli arkadaşlarım, Parlamentoda her arkadaşımız,
tabii, emniyet mensubuna yakın, onu kendi evladı gibi görür;
ama, 3 tane emniyette çalışmış arkadaşımız
var. Bu kanunun çıkmasında Eskişehir Milletvekilimiz
Muharrem Tozçöken, Yalova Milletvekilimiz Şükrü Bey, Grup
Başkan Vekillerimizden Eyüp Fatsa, İrfan Gündüz, ciddi söylüyorum,
gecesini gündüzüne demeden bu kanunun çıkması için bize
yardımcı oldular. Ben, huzurlarınızda, başta
Başbakan olmak üzere, İçişleri Komisyonu üyeleri ve
İçişleri Komisyonu Başkanı olmak üzere, Plan Bütçe
Komisyonu üyeleri ve onun Başkanı olmak üzere tüm grup
başkan vekillerimize ve tüm Parlamentoya, iktidarıyla
muhalefetiyle herkese huzurlarınızda teşekkür etmek
istiyorum. Çünkü, bu yasanın çıkmasıyla 7 bin mahalle
bekçisinin, onun çocuklarının ve yakınlarının,
emekli olan mahalle bekçilerinin derdine derman oldunuz. Onların,
bugün, inanıyorum ki, televizyonda yürekleri benim kadar heyecanla
atıyor. Yıllardan beri birikmiş olan bu yasayı
çıkarmakla bence çok isabetli bir karar aldığımıza
inanıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
emniyet mensuplarının ve güvenlik görevlilerinin, onların
şehitlerinin, onların gazilerinin bizdeki beklentilerini
mutlak surette yerine getirmemiz lazım. Bir emniyet mensubu,
bir polis sabahın altısında, yedisinde görevinin başına
gider. Onun mesai mefhumu yoktur. İkinci bir emre kadar bu arkadaşımız
çalışmak zorundadır. Fakat, nedense, bu emniyet mensupları
sıradan bir memurmuş gibi algılanır, onlara 657
sayılı statü uygulanır.
Değerli arkadaşlar, bence
emniyet mensupları 657 sayılı Devlet Memurları
gibi algılanmamalı, onlar özel statülü elemanlardır.
Mesai saati olmadan, canını ortaya koyan, çocuklarının
yüzünü görmeyen, hanımının yüzünü görmeyen bu insanları
kimse görmezden gelemez. Dolayısıyla, bizim iktidarımız
döneminde biz emniyet mensubu kardeşlerimizin, bu değerli
meslek mensuplarının özlük haklarını, onun maddi
ve manevi haklarını, inşallah, gündeme getirecek çözüm
noktasında da önemli bir başarı kazanacağız
diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben sözlerimi çok fazla uzatmadan bu kanunun bir an önce çıkması
için sözlerimi kısa kesmek istiyorum, çünkü, bugün locada da
görüyorum, seksen bir vilayeti temsilen mahalle bekçilerimiz burada,
heyecanla bekliyorlar bu kanunu.
Onun için, bu kanunun, emniyet mensuplarına,
ülkemize, bu uğurda canını vermiş şehit ailelerine
ve gazilerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Efendim, Sayın Kaya'ya,
kısa konuştuğu için teşekkür ediyoruz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Kısa bir açıklama
yapmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan da
bir açıklama yapacak.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın Bakanım, size
kısa konuş demeyeceğim, çünkü, kısa konuş dediğim
süresini tam kullandı. Siz buyurun, sürenizi dilediğiniz
gibi kullanın.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz kanun
teklifinin hangi alanlarda düzenlemeler yaptığını,
biraz önce söz alan, hem iktidar partimize mensup hem de muhalefet
partimize mensup arkadaşlarımız ifade ettiler, ama
ben birkaç cümleyle, vaktinizi fazla almadan, sadece arkadaşlarımızın
uzun cümlelerle ifade ettiklerini özet birkaç cümleyle hatırlatmak
istiyorum.
Şu anda hazine avukatlarının
veya devlet davalarını takip edenlerin keşif ücretlerinin
yüzde 85'i bu davaları takip eden avukata ödenirken, sadece yüzde
15'i bu konuyla ilgili olanlara veriliyordu. Bu teklifle bu konuda
yeni bir düzenleme yapılarak bütçeye yük getirmeden bu keşif
ücretlerinin adil bir şekilde dağıtımı düzenlenmektedir.
Bunun dışında 2'nci
maddeyle: Üzerinde toplu yapılaşma bulunan vakıf arazileriyle
ilgili, biz, yıllar önce -yıllar önce derken üç sene önce-
bir kanuni değişiklik yaparak üzerinde toplu yapılaşma
bulunan vakıf arazileriyle hazine arazilerinin takası
imkânını getiren bir düzenleme yapmıştık. Bununla
ilgili Millî Emlak Genel Müdürlüğüyle belediyeler arasında
ve tabii önce vakıflar arasında işlemler yasa gereği
yürürken rayiç değer konusunda bir problem çıktı. Millî
Emlak Genel Müdürlüğü rayiç değeri farklı, Vakıflar
Genel Müdürlüğü farklı değerlendirince bir sorun meydana
geldi. Bunu çözmek için 2007 mali yılı bütçesine bir cümle
koymuştuk, ancak Anayasa Mahkemesi -bir dava nedeniyle bazı
maddeleri, Bütçe Kanunu'nun, Anayasa Mahkemesinin önüne geldiği
için- "Bu tür düzenlemeler Bütçe Kanunu'nda yer almaz." diyerek
-esasına bir itirazı yok- iptal etti. 2'nci maddede de bu rayiç
değerle ilgili sorunu çözen bir düzenlememiz var.
Bunun dışında, biraz
önce emniyet kökenli milletvekili arkadaşlarımız,
büyük bir coşkuyla, getirilen düzenlemeyi burada anlattılar.
Gerçekten, çarşı ve mahalle bekçileri, yardımcı
hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet
hizmetleri sınıfına alınmakta ve ek göstergeden
yararlanmaları mümkün hâle getirilmektedir. Doğrusu,
20'nci Dönemde bir milletvekili olarak Parlamentoda bulunurken,
iki kez bu konuyla ilgili kanun teklifi vermiştim, ancak, 20'nci
Dönemde de 21'inci Dönemde de bu konuda düzenlemeye muvaffak olamamıştık.
Şimdi, bir arkadaşımızın teklifiyle gündeme
gelen bu konunun yasalaşmasında bir Bakan olarak bulunmak
da beni ayrıca mutlu etti. Bu öneri Parlamento gündemine ilk
kez benim tarafımdan getirilmişti. Ben de, mahalle bekçilerimiz
gibi, çarşılarda görev yapan bekçilerimiz gibi, ayrıca
memnun olduğumu ifade etmek istiyorum.
Ayrıca, yine bu teklifte Türk
Standartları Enstitüsünün 5018 sayılı Kanun kapsamına
alınması dolayısıyla yaşanan bir sorunu vardı,
onu çözüyoruz.
Bunun dışında, Maliye
Bakanlığı bünyesinde yeni kurulan Gelir Politikaları
Genel Müdürlüğünde istihdam edilecek personele ilişkin
düzenleme yapılıyor. Bu da bir ihtiyaçtan kaynaklandı.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
bilindiği gibi, her yıl, kamuda çalışan memurlarımızla
toplu görüşme yapıyoruz. Toplu görüşmelerde de,
şu anda hem toplu sözleşmelerden hem toplu görüşmelerden
ben sorumluyum. Yasa gereği, her yıl ağustos ayının
15'iyle 30'u arasında yapılıyor bu toplu görüşmeler.
Ancak, biliyorsunuz, 22 Temmuzda seçim var. Seçimlerden hemen sonra
ağustos başında belki Parlamento toplanabilecek,
Başkanlık Divanı oluşabilecek. Yeni hükûmet kurma
çalışmaları belki 15 Ağustosu geçebilir. Böyle
bir noktada memurlarla oturup toplu görüşme yapmak riske girebilir.
O nedenle, bir geçici madde ekledik. Bu toplu görüşmenin bu
yıl 15 Ağustos ile 30 Ağustos arasında değil, 1
Eylül ile 15 Eylül arasında yapılmasını düzenleyen,
ihtiyaçtan kaynaklanan bir madde de olduğunu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, ben, sözlerimi hemen
kapatıp, huzurunuzdan ayrılacağım, ancak, demin
ben burada yoktum, değerli dostum İstanbul Milletvekili
Arkadaşım Berhan Şimşek Bey, benim Bakanlığıma
bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğüyle ilgili, kendi
ifadesine göre, suistimal kokan Çeşme'deki bir yap-işlet-devret
modeliyle ilgili ihaleden bahsetmişler. Benim de bir yazıma
dayanarak bazı değerlendirmelerde bulunmuşlar.
Hemen şunu ifade edeyim: Kendisine
bu konuda mektup yazan, belge gönderen firma sahibinin Sayın
Şimşek'i yanlış yönlendirdiğini hemen ifade
etmek istiyorum.
Kısaca, hem sizin hem de televizyonları
başında bizi izleyen vatandaşlarımızın
bu konuda doğru bilgi sahibi olmasını temin için
şu açıklamayı yapma ihtiyacını duyuyorum:
İzmir'de Çeşme ilçesinde, evet, Musalla Mahallesi'nde Vakıflar
Genel Müdürlüğüne tescilli Kanuni Kervansarayı var. Bu
Kervansaray'ın restore edilmesi lazım. Biz de burayı
restore et-işlet-devret modeliyle kira ihalesine çıkarttık.
Kira ihalesi yapıldı, ihale sonucunda bir firma -bu firmanın
ismini Sayın Şimşek verdiği için ben de verebilirim-
Antalyalı bir firma, Sahra Turizm İnşaat Limitet
Şirketi almış. Ancak, ihale ilanında pafta ve parsel
numarası hatalı çıkmış, ancak, şartnamede
"Kanuni Kervansarayı" diyor. Daha sonra bu fark edilince
bu maddi hata düzeltiliyor ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bu
ihaleyi alan firmaya diyor ki: "İhalemiz geçerlidir, siz,
lütfen, projenizi hazırlayın, bize verin, biz de kurula
göndereceğiz, bir an önce de siz buradaki işlemlere
başlayın." Ancak, bu firma projeyi hazırlamıyor,
kendilerine uyarılarda bulunuluyor gene hazırlamıyor.
Yine, sözleşme gereği kira ödemesi lazım, kiraları
ödemiyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu ihaleyi ve kira
akdini feshediyor.
Şimdi, bu arkadaşımız
daha sonra diyor ki, demin ifade ettim: "Parsel numarası
yanlıştı, karşıdaki caminin numarası yazılmış."
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Nasıl
işletecek camiyi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Berhan Bey diyor ki:
"Siz camiyi restore et-devret modeliyle ihaleye çıkarttınız."
Cami yerinde. Bu hata, yani maddi hata düzeltiliyor ve Kervansaray'la
ilgili işlemler yürürken sözleşme feshediliyor.
Şimdi, Sayın Şimşek
diyor ki: "Siz hep böyle yapıyorsunuz zaten. Bu camiyi restore
et-işlet-devret modeliyle bir başkasına ihaleye verdiniz,
hep siz böyle yapıyorsunuz." Tabii burası da yanlış.
Çünkü, biz burayı ihaleye vermedik yeniden, şimdi, Vakıflar
Genel Müdürlüğü olarak bu Kanuni Kervansarayı'nı kendimiz
restore edeceğiz. İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü
projesini hazırladı, kurula gönderecek, kuruldan geldikten
sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak bu kervansarayı
artık ihale yoluyla restore etmiyoruz, kendimiz restore edeceğiz.
Ancak bu firma, daha önce Antalya'da da bazı ihalelere girdi ve
vecibesini süresinde yerine getirmediği için maalesef iki
yıl kamu ihalelerine girmekten yasaklı hâle geldi. Bu
kızgınlıkla bu arkadaşımız sağa sola
yazılar yazdı, Berhan Bey'e de yazmış. Berhan Bey'i
suçlamıyorum, kendisine gelen bu bilgilere göre konuşacaktır,
ama işin içyüzü budur. Keşke, Sayın Şimşek, ya
böyle bir şey geldi bana Sayın Bakan bu işin içyüzü nedir
diye sorsaydı, burada böyle bir açıklama yapmak ihtiyacını
da duymayacaktı, belki de kendisi yanlış yönlendirildiği
için burada bizleri de ve sizleri de yanlış yönlendirmeyecekti.
Ama, kendisini suçlamıyorum. İki yıl süreyle, yanılmıyorsam,
kamu ihalelerine girmekten yasaklı hâle gelmiş bu arkadaşımız,
Vakıflar Genel Müdürlüğünden intikam almak için bu tür yazıları
sağa sola yazıyor. Bu bilgiyi sizlerle paylaşmak ihtiyacını
duydum kamuoyunu ve sizleri doğru bilgilendirme adına.
Bu kanun teklifinin hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- (1) 8/5/1991 tarihli ve
3717 sayılı Adli Personel ile Devlet Davalarını
Takip Edenlere Yol Gideri ve Tazminat Verilmesi ile 492 sayılı
Harçlar Kanununun Bir Maddesinin Yürürlükten Kaldırılması
Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin dokuzuncu fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
maddeye bu fıkrayı takiben aşağıdaki fıkralar
eklenmiştir.
"Hazine avukatı veya Devlet
davalarını takibe yetkili kişiye, ödenecek yol tazminatının
tahakkukunu müteakip % 35'i ödenir. Yol tazminatının kalan
% 30'u o il merkezi ve ilçelerinde görev yapan diğer hazine avukatlarına,
% 10'u ise o il merkezi ve ilçelerinde muhakemat hizmetlerinde görev
yapan raportör, şef ve diğer memurlara, ayda bir defa ve
eşit tutarda ödenmek üzere emanet hesabına alınır.
Yol tazminatının kalan %25'i Maliye Bakanlığı
Merkez Muhasebe Birimi nezdinde emanet hesabına gönderilir.
İlgililere ödenecek tazminatın
yıllık tutarı; başhukuk müşaviri, hukuk müşaviri,
daire başkanı, muhakemat müdürü, muhakemat müdür yardımcısı,
müşavir hazine avukatı ve hazine avukatları için en
yüksek Devlet memuru aylığının (ek gösterge dahil)
yıllık tutarının yarısını, raportör,
şef ve diğer memurlar için dörtte birini geçemez. Geçen tutar,
Maliye Bakanlığı Merkez Muhasebe Birimi nezdindeki
emanet hesabına gönderilir.
Maliye Bakanlığı
Merkez Muhasebe Birimi nezdindeki emanet hesabında toplanan
tutarın % 75'i başhukuk müşaviri, hukuk müşaviri,
daire başkanı, müşavir hazine avukatı ve hazine
avukatları ile taşrada görev yapan muhakemat müdürü, muhakemat
müdür yardımcısı, müşavir hazine avukatı ve
hazine avukatları arasında eşit olarak, %25'i ise merkezde
görevli şube müdürü, raportör, şef, uzman ve diğer memurlar
ile taşrada görevli raportör, şef ve diğer memurlar arasında
eşit olarak yukarıda belirlenen tutar dahilinde dağıtılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Samsun Milletvekili Sayın Haluk
Koç.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kısa konuşma talebinizi,
ben, yerine getireceğim Sayın Başkan.
Öncelikle, bu maddede, ayrışık
oy yazımızda yer alan bir hususu belirtmek istiyorum, komisyon
üyesi arkadaşlarımızın belirttiği bir husus.
Burada, yol tazminatının hazine avukatlarına ödenmesine
yönelik olarak yürürlükte olan düzenlemelerin değiştirilmesine
yönelik önerilen düzenleme çok adalete uygun değildir. Davayı
takip etmekte olan hazine avukatına yapılmakta olan ödemenin
azaltılması ve bu azaltmadan kaynaklanan farkın, diğer
personel ile merkez teşkilatına dağıtılması,
ödemeden yararlanmayan personeli kapsama alma açısından
ilk bakışta olumlu gözükmekle birlikte, davayı takip
etmekte olan hazine avukatına yapılan ödemeyi azalttığı
için olumlu değildir.
Çözüm, hazine avukatına yapılan
ödemeyi azaltmak suretiyle olmamalıdır. Hâlen ödemeden yararlanmayan
personeli ödeme kapsamına alabilmek için yapılması
gereken, yol tazminatının veya Maliye Bakanlığı
personeline mahsus bazı ödemelerin miktarlarını artırmak
olmalıdır. Bu düşüncelerimizi belirtiyorum.
Konunun ilerleyen bölümünde mahalle
bekçilerimizle ilgili özlük haklarındaki düzenlemenin niye
bu kadar geç bırakıldığını bir kere sormak
istiyorum.
İkincisi, bir an önce bu konunun
görüşülüp yasalaşması için mümkün olduğunca
kısa, öz konuşma yapacağımızı diğer
arkadaşlarım adına da ifade ediyorum ve Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, şimdiye kadar yaptıkları
hizmetlerden dolayı sevgili bekçilerimize de ben saygılarımı
sunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- (1) 29/6/2001 tarihli ve
4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun Geçici 4 üncü maddesindeki "rayiç değerleri"
ibaresi, "2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununun
63 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre hesaplanacak
değerlerinin yüzde yirmi fazlası" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Sayın Feridun
Ayvazoğlu.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1432
sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu teklifin 5 madde olarak komisyona
gelmesi, ama, daha sonra sanıyorum görüşmeler sırasında
duyulan ihtiyaç doğrultusunda olmak üzere, 5 maddenin 15 maddeye
çıkartılması suretiyle komisyondan geçtiği kabul
edildiğinde, şu gerekçeler ve gerçekler ortaya çıkıyor
ki, elbette, ihtiyaç duyuldukça, burada adı geçen kamu avukatlarının,
hazine avukatlarının olsun ve yine çarşı ve mahalle
bekçilerinin bugüne kadarki çekmiş olduğu sıkıntılar,
özellikle özlük haklarından dolayı çekmiş olduğu
sıkıntılar, mevcut yasalar çerçevesinde kadrolarının
yardımcı hizmetler kadrosunda bulunmuş olması gibi
sıkıntıları çektikleri göz önüne alınarak,
bunların durumlarının iyileştirilmesi ve genel
kadroya dâhil edilmesi şeklindeki düzenleme ihtiyacı
çıktı ve bu doğrultuda da, çarşı ve mahalle bekçilerine
bu şekilde bir olanak sağlandı. Bunların olumlu olduğunu
Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşünüyoruz ve bunu destekliyoruz.
Yine, söz almış bulunduğum
2'nci maddeye bakıldığında, bu da pratiğe dönük,
gerçekten işleyebilirlik noktasında, belirli noktada,
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi
ve Katma Değer Vergisi Kanunu'nda değişiklik yapılması
gerektiği ihtiyacı çıktığı için böyle
bir madde değişikliği gündeme gelmiştir. Bu
doğrultuda olmak üzere, 2'nci maddede belirtilen ve gerçekten,
hazineye ait taşınmaz malların değerlendirilmesinde
uygulanan "rayiç değerleri" ibaresi "492 sayılı
Harçlar Kanunu'nun 63'üncü maddesinin birinci fıkrasına
göre hesaplanacak değerlerinin yüzde yirmi fazlası"
şeklinde değiştirilmek suretiyle, bu da pratiğe
dönük, daha çabuk, hızlandırılabilir şekilde, hazine
arazilerinin hak eden kişilere verilmesinin yolunun daha kolay
açılabileceğine olanak sağlayan bir düzenlemedir.
Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu bulmaktayız.
Az önce, Sayın Grup Başkan
Vekilimiz Haluk Koç tarafından belirtilen çekincelerimiz zaten
karşı oy olarak yazılmış idi. Hazine avukatlarıyla
ilgili, sanki ödenekleri, yollukları artırılıyormuş
gibi gösterilen maddenin, aslında o şekilde bir uygulamaya
dönük olmadığı, bunun bir eksiklik veya yanlış
olduğunu biz işaret etmek zorundayız, onu işaret
ediyoruz. Ama, diğer konularda, özellikle çarşı ve mahalle
bekçilerinin unvanlarının ve kadrolarının değiştirilmek
suretiyle, bugüne kadar çekmiş oldukları sıkıntıların
bu yasa teklifi sonucu düzeltileceğine inanıyoruz. Bu
inançla bu teklifi biz de destekliyoruz. Çekincelerimizi söyledik.
Olumlu yapılan işlere
Adı, her ne kadar hukuk literatürümüze
"torba yasa" olarak da girdiyse de böyle bir yasayla karşı
karşıyayız. Çünkü, şöyle baktığımızda,
bütün maddelerde, işte enstitüden tutalım, aklımıza
gelen, Maliye Bakanlığıyla ilgili, orada görev yapan
uzmanlarla ilgili birtakım değişiklikler de ele
alınmak suretiyle bir hayli değişiklik söz konusudur.
Ama, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunun iyilikler getireceği
inancını taşıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle de
yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayvazoğlu.
2'nci madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 13/12/1983 tarihli ve 190
sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
eki (I) sayılı cetvelin Emniyet Genel Müdürlüğüne ait
bölümünde "YH - Yardımcı Hizmetler Sınıfı"
olarak yer alan "Çarşı ve Mahalle Bekçisi" unvanlı
kadroların sınıfı "EMH - Emniyet Hizmetleri
Sınıfı" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın
Kesimoğlu.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi, ülke genelinde 7 bin civarında
görev yapan çarşı ve mahalle bekçisini, onların ailelerini
yakından ilgilendiren bir teklif. Aynı zamanda, bu, yardımcı
hizmetler kadrolarında görev yapan bekçilerimizin emniyet
hizmetleri sınıfına alınmasını öngören
bir kanun teklifi.
Bildiğiniz gibi, emniyet hizmetleri
sınıfında görev yapan emniyet mensuplarımız
yirmi yıl görev yaptıktan sonra, beş yıl yıpranma
payı eklenerek yirmi beş yıl üzerinden emekli oluyorlar.
Gerçekten çok zor görevin gereğini yerine getiren polislerimiz,
bunu bir hak olarak görüyorlar, haklarıdır. Aynı görevi
yapan, benzeri görevi yapan çarşı ve mahalle bekçilerimize
de bu hakkın verilmesi gerektiğinin çok yerinde olduğunu
düşünüyoruz ve bundan sonra da, bu teklifin yasalaşmasıyla
birlikte, çarşı ve mahalle bekçilerimiz de benzeri haklardan
yararlanma imkânını elde edecekler.
Sayın milletvekilleri, polislerimiz
gibi çarşı ve mahalle bekçilerimizin de yürüttüğü huzur
ve asayişi sağlamak görevinin zor ve yıpratıcı
olmasının yanında, bekçilerimiz, yerine ve görevin
gereğine bağlı olarak polisle birlikte çalışmakta,
operasyona katılmakta, nokta nöbetleri tutmakta -mülki idare
amiri onayıyla- gündüzleri sivil olarak bürolarda görev yapmaktadır.
Yıllardır emniyet
teşkilatının çeşitli birimlerinde şoför,
terzi, garson, aşçı, berber gibi görevlerde çalıştırılan
bekçilerimiz, hem meslek dışı bu işleri yapmaktan
dolayı psikolojik anlamda hem de ekonomik anlamda büyük
sıkıntılarla karşı karşıya idiler.
Geceleri mahallelerde ve çarşılarda
canı pahasına güvenliği sağlamaya çalışan,
gündüzleri, az önce değindiğim büro işlemlerini yapan,
kısacası, çok yönlü bir hizmet veren bekçilerimizin
sıkıntıları, emniyet hizmetleri sınıfına
dâhil olmalarıyla birlikte, bir parça da olsa hafifletilmiş
olacaktır. Böylelikle, güvenlik alanında yaşanmış
olan adaletsizliğin önüne de bir anlamda geçmiş olacağız
sayın milletvekilleri.
Bu düzenlemeyle, çarşı
ve mahalle bekçilerimiz de -polislerimiz gibi- yirmi yıl görev
yaptıktan sonra yirmi beş yıl üzerinden emekli olmaya
hak kazanacaklardır. Aralarında çok sayıda üniversite
mezunu olduğunu da bildiğimiz bekçilerimiz, ek gösterge
alabilecek ve maaşları bir parça daha iyi duruma gelecektir.
Bu değişikliğin, bekçilik
kurumunun yeniden canlandırılması ve aktif hâle getirilmesine
de katkı koyacağına eminim. Böylelikle, son yıllarda,
özellikle büyük kentlerde yaşanan kapkaç olayları, hızlı
ve korkutucu bir biçimde artan hırsızlık, yankesicilik
gibi olumsuzluklara karşı eskiden güvenlik zincirinin
önemli bir halkası olan bekçilik kurumu yeniden önemli hâle getirilebilir
ve sorunlarla daha kolay baş edebiliriz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
biliyorsunuz ki, bizim toplumumuzda bekçilere karşı bir
sempati vardır. Gece vakti bir bekçimizin çaldığı
düdük içimize güven, huzur getirir. Bekçilerimiz, aynı zamanda,
toplumla hukuk arasında en uyumlu köprüyü kuran meslek grubudur.
İşkenceye, çeteye, mafyaya karışmış bir
tane bekçimiz yoktur. Bu nedenle, bekçiler, hem güven duyduğumuz
hem de mağduriyetleri bir an önce giderilmesi gereken bir gruptur.
Sayın milletvekilleri, bu düzenlemeyle,
mağduriyeti, adaletsizliği gidermeye yönelik bir
adım atılacaktır. Bekçilerimizin ve ailelerinin ümit
bağladığı, sabırsızca beklediği
adım budur. Bekçilerimiz bunu yıllardır bekliyorlardı.
Gecikmeli de olsa, bir hakkın gereğinin yerine getirilmesinden
dolayı son derce memnunuz ve mutluyuz.
Aslında Cumhuriyet Halk Partisi
olarak biz bu mağduriyetin, açık olan mağduriyetin bilincindeydik.
22'nci Dönemin başlangıcından beri bu konuda çeşitli
yasa teklifleri verdik, soru önergeleriyle Meclis gündemine taşıdık;
aradan dört buçuk yıl geçtikten sonra bu Parlamentoya getirilmiş
olması ayrıca dikkat çekicidir. Bu konuda, bunun altında
yatan niyetin başlangıçta çarşı ve mahalle bekçisi
arkadaşlarımız tarafından iyi bir biçimde değerlendirileceği
inancını taşıyorum.
Örneğin, ben milletvekili
olur olmaz 2003 yılının 3'üncü ayında, zamanın
İçişleri Bakanına, çarşı ve mahalle bekçilerimizin
mağduriyetini ve bunun giderilmesine ilişkin bir soru
önergemi yöneltmişim. Oradan cevap 26 Mart 2003 tarihinde gelmiş,
"Çarşı ve mahalle bekçilerinin fiilî hizmet zammından
yararlanmaları anılan yasanın ilgili maddesinde değişiklik
yapılmasıyla mümkün olacaktır. Ayrıca, anılan
kanunda değişiklik yapılmasının aynı kurum
içinde çalışan ve benzer görevleri yerine getiren personel
arasında çalışma barışının sağlanması
açısından da faydalı olacağı değerlendirilmektedir."
denmiş Sayın İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu
tarafından.
Birazdan konuşmalar tamamlandıktan
sonra bu teklif yasalaşacak. Eminim, bugüne kadar büyük bir
mağduriyetle karşı karşıya olan çarşı
ve mahalle bekçilerimiz ve onların aileleri büyük bir huzura,
güvene kavuşacaklardır. Bunun hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. Bu yıla kadar canlarını
ortaya koyan bütün çarşı ve mahalle bekçilerimize ve onların
ailelerine sevdikleriyle birlikte uzun bir yaşam diliyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi de bir kez daha selamlıyorum değerli
milletvekilleri. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kesimoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına ait kanun teklifinin 3. maddesinde "çarşı
ve mahalle bekçisi" ibaresinden sonra gelmek üzere "ve teknisyen
yardımcısı" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
R.
Kerim Özkan M. Siyam Kesimoğlu Ali Kemal Deveciler
Burdur Kırklareli Balıkesir
Feridun
Ayvazoğlu Nail
Kamacı
Çorum Antalya
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Katılamıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özkan.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesinde "Çarşı ve Mahalle
Bekçisi"nden sonra gelmek üzere "ve teknisyen yardımcılarının"
ibaresinin konmasını istiyoruz, çünkü emniyet müdürlüğü
ve polisevlerinde çalışan teknisyen yardımcıları
bu yasadan yararlanmak istemektedir. Zira, bu teknisyen yardımcıları,
hemen hemen emniyet çalışanlarıyla aynı işleri
yapmaktadır; örneğin, şoförlük, şef garsonluk, çaycılık,
odacılık, terzilik, berberlik, elektrikçilik, marangozculuk.
Ayrıca, bu insanlar, törenlerde, mitinglerde bariyer taşıma
gibi işlerde çalışmaktadırlar, teşkilatın
en zor işlerini yapmaya yardımcı olmaktadırlar.
Polisevlerimiz de ayrıca yirmi dört saat hizmet yapan kuruluşlarımızdır.
Teşkilatta uygulanan disiplin cezaları bunlar için aynen
uygulanmaktadır. Bunlar da silah taşımaktadırlar.
Ancak resmî tatillerden bunlar yararlanamazlar. Bayram geldiğinde
sevinemezler. Karşılığında ücret ve izinleri
yoktur. Aynı işi yapan emniyet görevlileri 1.500 YTL
alırken bunlar 750 YTL almaktadır.
Bu çalışmaları dikkate
alınarak teknisyen yardımcılarının da bu yasadan
yararlanmaları, sayıları çok olmadığı
için, bizim önergemiz olarak yüce heyetinize teklif olarak sunulmuştur.
Bu konuda, emniyet hizmetleri
tazminatı artırılırken, Sayın Bakanımız
-biraz önce görüştüm, böyle bir şey söylemedim dedi ama- Mehmet
Ali Şahin Bey teknisyen yardımcılarının da durumlarının
düzeltileceği konusunda söz vermiştir. Bunu hatırlatır,
önergemizin kabulünü çalışanlar adına rica eder, Yüce
Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özkan.
Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Şimdi maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 - 4/6/1937 tarihli ve 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 21 inci
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan
"Yardımcı hizmetler sınıfına" ibaresi
"Emniyet Hizmetleri Sınıfına" şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 18/11/1960 tarihli ve 132
sayılı Türk Standartları Enstitüsü Kuruluş Kanununa
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 2- Enstitü hizmetlerinin
gerektirdiği görevler, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
Kanununa tabi sözleşmeli olarak istihdam edilen personel eliyle
yürütülür. Ayrıca özel bilgi ve uzmanlık gerektiren
işlerde Enstitü dışından bilirkişi görevlendirilebilir.
Enstitü başkanı ve personelinin
ücret ve diğer mali ve sosyal hakları, 4/7/2001 tarihli ve
631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca belirlenen
ortalama ücret toplamı üst sınırı aşılmamak
kaydıyla Yönetim Kurulu tarafından belirlenir.
Enstitü dışından görevlendirilecek
bilirkişilerin günlük inceleme ücretleri asgari ücretin aylık
brüt tutarının % 35'ini geçmeyecek şekilde Yönetim Kurulu
tarafından belirlenir.
Enstitü personelinin pozisyon
unvan ve sayıları, işe alınma, göreve son verme, görevde
yükselme, görev, yetki ve sorumlulukları, izin, disiplin, sicil
ile bunlara ilişkin hususlar Yönetim Kurulunun teklifi üzerine
Genel Kurul kararıyla yürürlüğe konulacak yönetmelikle
belirlenir.
Enstitü personeline ve Enstitü
dışından görevlendirilecek bilirkişilere 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/ A maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendindeki hükme göre harcırah ödenir.
Ancak, gerektiğinde görev unvanları, yapılan
işin önem ve özelliği ile diğer hususlar dikkate alınarak,
anılan bende göre belirlenen gündelik miktarlarını
bir katına kadar artırmaya Yönetim Kurulu yetkilidir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 132 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 5- Enstitüde
halen kadrolu personel statüsünde çalışan personel ile
hizmet sözleşmeli olarak istihdam edilen personel, bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla sözleşmeli
personel statüsüne geçmiş sayılır. Bu personelin Enstitüde
daha önce geçmiş hizmet süreleri sözleşmeli personel statüsünde
geçmiş kabul edilir.
Ek 2 nci madde uyarınca çıkarılması
öngörülen Yönetmelik, anılan maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren 6 ay içinde yayımlanır. Bu süre içerisinde
mevcut Yönetmeliklerin uygulanmasına devam olunur."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 1-) 132 sayılı Kanunun
4 üncü maddesinin (g) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
2-) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı
Harcırah Kanununun Geçici 5 inci maddesinin son fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Efendim, madde üzerinde
bir önerge var.
Sayın Bakan, verilen bu önergenin
üçüncü fıkrası, İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin şu bendine
çok fazla uymuyor. Bu hususu size aktarayım: "Görüşülmekte
olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek
ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki
değişiklik önergeleri işleme konulmaz." diyor.
Önergeyi okutayım, açıklama
mutlaka yapacaksınız.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1432 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 7 nci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Ahmet Yeni Halil Aydoğan
İstanbul Samsun Afyonkarahisar
Fatih
Arıkan Zeynep Karahan
Uslu Semiha Öyüş
Kahramanmaraş İstanbul Aydın
"Madde 7- (1) 132 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinin (g) bendi yürürlükten kaldırılmıştır.
(2) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı
Harcırah Kanununun geçici 5 inci maddesinin son fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yeni bir düzenleme yapılıncaya
kadar, düzenleyici ve denetleyici kurumlar bu Kanuna tabi değildir.
Bu kurumların harcırah ödemeleri, 4/7/2001 tarihli ve 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesine göre
yapılır."
(3) 4/7/2001 tarihli 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin geçici 1 inci maddesinin son fıkrasında
yer alan "31/12/2006" ibaresi "31/12/2007" olarak değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Efendim, bu konuda biraz
önce İç Tüzük hükmünü okudum. Sayın Hükûmetin bu konudaki
görüşü nedir?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Bu önergeye katılıyoruz
Sayın Başkan.
Gerekçe olarak, 2001 tarihli 631
sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca kurullardaki
personel ve üyelerin ücretlerine üst sınır getirilmesiyle
ilgili düzenlemenin intibak tarihi 2006 sonu itibarıyla dolmuştur,
bu, bir yıl daha o intibak süresini uzatmaya yöneliktir. Dolayısıyla,
şu anda, kuruldaki çok farklı unvanlara sahip uzman, daire
başkanı, başkan yardımcısı gibi personelin,
200 civarında personelin maaşı -hiyerarşi ortadan
kalkmış ve- eşitlenmiştir. Bunun dışında
da, maaşlarında azalma olarak eşitlenme meydana gelmiştir.
Onun için, bu intibak süresini bir yıl uzatmaya yöneliktir.
BAŞKAN - Yani, mağduriyeti
önlemeye yönelik...
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet.
İç Tüzük'ün 87'nci maddesinde
ise "konusu mevcut kanun teklif ve tasarısına uymayanlar"
şeklinde ifade vardır. Halbuki, burada, bu 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname olmakla birlikte, bu kanun teklifinin konusuna
ve diğer maddelerine uygundur. Dolayısıyla, bu çerçeve
içerisinde, biz, bu önergeyi uygun mütalaa ediyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Efendim, önerge sahipleri herhangi
bir açıklama yapmak istiyorlar mı?
HALUK KOÇ (Samsun) - Cumhurbaşkanından
geri döner ve bekçilerin de beklentileri boşa çıkar.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.38
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.46
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 117'nci Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
1432 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 7'nci maddesi üzerindeki
önergenin işleminde kalmıştık.
Komisyonun takdire bıraktığı,
Hükûmetin katıldığı önergenin gerekçesini okutacağım.
Sayın Bakanım, ilave bir
cümleniz mi var?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Başkan, bu önergenin
oylanmasından önce -aradan önce- İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin
ilgili fıkrasına atıfta bulunmuştunuz, 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname'yle ilgili düzenlemenin bu teklifin diğer
maddelerinde olmadığı varsayımı içerisinde
o açıklamayı yapmıştınız. Hâlbuki, 5'inci
maddede 631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de bir düzenleme
vardır. Zaten, o, bu metnin içeriğine uygundur.
BAŞKAN - Tamam, anlaşılmıştır
efendim.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bu düzenlemeyle düzenleyici
ve denetleyici kurumların 6245 sayılı Harcırah
Kanununa tabi olmamaları ve harcırah ödemelerini 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamenin 14/A maddesinde yer alan hükme göre yapmaları,
631 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında yer
alan kamu idarelerindeki personelin mali haklarında meydana
gelen düşmenin önlenmesi sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 13/12/1983 tarihli ve 178
sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesinin
(b) fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"b) 1. Bakanlık merkez
teşkilatında; Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğünde
Devlet Bütçe Uzmanı, Muhasebat Genel Müdürlüğünde Devlet
Muhasebe Uzmanı, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğünde
Devlet Gelir Politikaları Uzmanı, Milli Emlak Genel Müdürlüğünde
Devlet Malları Uzmanı, diğer birimler ile Strateji Geliştirme
Başkanlığında Maliye Uzmanı çalıştırılabilir.
Bu uzmanlara diğer görevlerinin yanı sıra bağlı
oldukları başkanlık ve genel müdürlüklerin görev alanına
giren konularda ilgili kuruluşlar nezdinde araştırma,
inceleme (vergi incelemesi hariç) ve analiz yaptırılabilir.
2. Bakanlık taşra teşkilatında
muhasebe uzmanı ve milli emlak uzmanı çalıştırılabilir.
3. Bunlar en az dört yıllık
eğitim veren yüksek öğretim kurumlarının hukuk,
siyasal bilgiler, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler
fakültelerinden ya da bunlara denkliği Yüksek Öğretim Kurulunca
kabul edilmiş yüksek öğretim kurumlarından mezun olanlar
arasından yapılacak özel yarışma sınavı
sonunda mesleğe uzman yardımcısı olarak alınırlar
ve en az üç yıl çalışmak ve olumlu sicil almak şartıyla
Bakanlık merkezinde açılacak yeterlik sınavına
girme hakkı kazanırlar. Yeterlik sınavında başarılı
olanlar kadrolarına uygun uzman unvanını alırlar.
Uzmanların mesleğe giriş ve yeterlik sınavları
ile çalışma usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
çerçeve 8 inci maddesi ile 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
eklenen geçici 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının
sonuna "Bu hükmün uygulanmasına ilişkin esas ve usuller
yönetmelikle düzenlenir." ifadesinin eklenmesini ve üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali
Temür Cahit
Can Feyzi Berdibek
Giresun Sinop Bingöl
Hamit
Taşcı Recep
Yıldırım
Ordu Sakarya
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
178 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 43 üncü maddesinin (b) fıkrasının (5) numaralı
alt bendi madde metninden çıkarılarak geçici madde olarak
düzenlendiğinden bu konuda yayımlanmış yönetmeliklerin
geçerliliğinin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı
Devlet Memurları Kanununun;
a) 36 ncı maddesinin, (VII) numaralı
bendine, "polis" ibaresinden önce gelmek üzere, "çarşı
ve mahalle bekçisi" ibaresi eklenmiş, (VIII) numaralı
bendinden "çarşı ve mahallelerde" ibaresi çıkarılmış;
"Ortak Hükümler" bölümünün (A) fıkrasının
(11) numaralı bendine "Devlet Muhasebe Uzman Yardımcıları,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları
Uzman Yardımcıları," ibaresi, "Devlet Muhasebe
Uzmanlığına," ibaresinden sonra gelmek üzere
"'Devlet Gelir Politikaları Uzmanlığına,"
ibaresi eklenmiş,
b) 152 nci maddesinin "II-Tazminatlar"
kısmının, "(A) ÖZEL HİZMET TAZMİNATI"
bölümünün (i) bendine "Devlet Muhasebe Uzmanları,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları
Uzmanları," ibaresi eklenmiş; "D) EMNİYET
HİZMETLERİ TAZMİNATI" bölümünün (a) bendine
aşağıdaki yeni (11) numaralı alt bent eklenmiş,
takip eden alt bent buna göre teselsül ettirilmiş ve aynı bölümün
(b) bendi madde metninden çıkarılmış,
"11. Çarşı ve Mahalle
bekçileri için % 72'sine,"
c) Ekli (I) sayılı Ek Gösterge
Cetvelinin "1- Genel İdare Hizmetleri Sınıfı"
bölümünün (h) bendine "Devlet Muhasebe Uzmanları,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Devlet Gelir Politikaları
Uzmanları," ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Şahsı
adına, madde üzerinde, Ordu Milletvekili Sayın Eyüp Fatsa.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1432
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu maddesinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
Başkanlık makamını ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bu madde, özü itibarıyla çarşı
ve mahalle bekçilerimizin özlük haklarını ve statülerini
yeniden düzenleyen bir maddedir. Ben bu maddenin ve bu kanunun tamamının
hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Ancak, söz konusu çarşı
ve mahalle bekçileri olunca elbetteki her birimizin bekçilerle
alakalı unutamadığı çok hatıraları, hayatımızda
hep bekçilerden kalma güzel, şefkatli, tonton, böyle, ne bileyim,
güler yüzlü, böyle bir güzellik, bir hoşgörü abidesi olarak hep
hafızalarımızda, hatıralarımızda yer
eden güzel insanlar aklımıza gelir. Bizi zor zamanımızda,
dar zamanımızda, bazen pazardan gelen yaşlının
elindeki fileyi taşıyan, bazen yolda kalmışların
koluna giren, bazen çocukların başını okşayan,
aklımıza güzellik ve şefkat adına, hoşgörü
adına ne geliyorsa hepsini bünyesinde barındırmış,
mahallemizin, çocuklarımızın, bizlerin bekçi babaları
aklımıza geliyor.
Tabii, tarihine baktığımız
zaman, polis teşkilatımızdan daha önce, ta Osmanlı
dönemlerinde de var olan bir kurumdur. Bu dönemde daha çok, mahalleye
gelenlere ev bulan, yangınlarda imdada koşan, mahallenin
babası sayılan bekçiler, artık, son günlerde, son dönemde
hayatımızdan, diğer birçok, hafızamızda yer
etmiş, kurum ve meslekler gibi silinmeye yüz tutuyor. Son on
dört yıldan beri bu kuruma hiçbir şekilde bekçi alınmamıştır.
Dolayısıyla, ben bu vesileyle,
buradan İçişleri Bakanımıza ve ona ulaştırılmak
üzere Başbakan Yardımcımıza, mutlaka bekçilik müessesesinin
yaşatılması noktasında bir yasal düzenlemenin
yapılmasının zaruretine inandığımı,
bir an önce, belki bu dönem yetişmez, ama, önümüzdeki dönemde
-kayıtlarda olsun diye söylüyorum- mutlaka bekçilik müessesesini
yaşatacak ve bizim çocuklarımıza ve torunlarımıza
da bekçi babalarını sevdirebilecek bir yasal düzenlemenin
yapılmasını hassaten burada hatırlatmak istiyorum,
istirham ediyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce de söyledim, son on dört yıldan beri alınmamış,
sayıları da, artık, 8 binin altına düşmüş
bekçilerimiz, inşallah, yeni düzenlemelerle yaşatılır
diye düşünüyorum. Daha önce var olan birçok hakları ellerinden
alınmıştır veya kullandırılmamıştır.
Polislerimizle beraber aynı şartlarda görev yapmış
olmalarına rağmen genel idari hizmetler kadrosunda düşünülmemiş,
hep yardımcı hizmetler kadrosunda düşünülmüş; aynı
şartlarda görev yapmışlar, ama biri yirmi beş
yılda emekli olurken, biri yıpranma da dikkate alınarak
yirmi yılda emekli olabilmiş. Bu süre içerisinde polislerimizle
aynı şartlarda, bütün operasyonlarda, bütün polisiye hizmetlerde
omuz omuza birlikte görev yapmışlardır ve 106 adet de -bizim
tespit edebildiğimiz- bekçilerimizin bu mücadelede vermiş
olduğu şehitleri vardır. Ben bu vesileyle de şehit
bekçilerimizi bir kere daha rahmetle anıyorum ve gerçekten,
hayatta olan, emekliliğini yaşayan bekçilerimize de
sağlıklı, mutlu bir ömür diliyorum. Yine, aktif görevde
olan bekçilerimiz de, öyle zannediyorum ki, bu düzenlemeyle beraber
daha heyecanlı, daha aşk ve şevkle çalışma
imkânları bulacaklardır. Onlara da bundan sonraki hizmetlerinde
muvaffakiyetler, başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii,
bekçilerimiz, birçok, bu hakları elde edebilmek için, yasal yollara
da başvurmuşlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - 1997 yılında
Erzurum İdare Mahkemesinde açmış oldukları davayı
kazanmış olmalarına rağmen, Anayasa Mahkemesinde
açılan davada, maalesef, kazanmış oldukları davayı
kaybetmişlerdir. O günden bugüne kadar yaklaşık yüz
binlerce dilekçeyle, müracaatlarla, ilgili makamlara, Meclise
ve sorumlulara müracaat etmişler, ama, bir türlü bekledikleri
neticeyi de alamamışlardır.
Bugün ben gerçekten çok mutluyum.
Yaklaşık yedi sekiz aydan beri Türkiye'nin her tarafından
il il isimleriyle sayabileceğim bekçilerimizle dost olduk,
arkadaş olduk. Bu kanun teklifinin hazırlanmasında
görev alan arkadaşlarımızı da bu vesileyle tebrik
ediyorum. Biz de bir an önce bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel
Kuruluna getirmeyi gerçekten çok arzu ettik. Eğer bu yasa
çıkmadan önce
Bekçilerimizin bu özlük haklarıyla ilgili
yasa çıkmamış olsaydı, öyle zannediyorum ki, hepimiz
buradan buruk ayrılacaktık. Bir an önce bunun Türkiye Büyük
Millet Meclisine gelmesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, bekçileri
hepimiz çok seviyoruz, ama, zamanımız kısa.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitti Sayın
Başkan, tamam.
Bir an önce Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bu teklifin görüşülmesi noktasında da, gerçekten,
ben, muhalefet partimizin Sayın Grup Başkan Vekili Haluk
Koç ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna mensup arkadaşlarımıza
da gerçekten öncelikli olarak görüşülmesi noktasında göstermiş
oldukları ilgi ve alakaya da çok teşekkür ediyorum.
Şunu söylemişlerdir:
"Bekçilerimiz buradadır, memleketlerine, illerine, görev
ve sorumluluk alanlarına onları bekletmeden gönderelim,
sevindirerek gönderelim." demişlerdir.
Ben bir kere daha emeği geçen
herkesi tebrik ediyorum. Bu çıkan yasanın bekçilerimize
hayırlı olmasını, buradan da mutlu bir şekilde
memleketlerine, görev ve sorumluluk alanlarına gitmelerini
temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Haluk Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, saygılarımı sunuyorum.
Yasama döneminin sonuna geldik.
Sosyal boyutu olan bir kanun teklifini gerçekleştiriyoruz,
çıkartıyoruz. Biraz atmosferi de değiştirelim.
Ben, çok kısa, bekçilerle ilgili bir fıkra anlatacağım
ve o şekilde bağlayacağım. Anadolu'da bir ilçede
-orada anlatılmıştı bana, yine bir siyasi çalışma
sırasında- çok konuşmayı seven bir yaşlı
zat, işte, akşam karşısında yemek yerken birini
esir almış, konuşmuş, konuşmuş, konuşmuş,
hızını alamamış, dışarı çıkmış,
o sırada bekçiyi görmüş, bekçinin koluna girmiş,
işte ilçenin caddesinde -bir tane caddesi olur zaten Anadolu'da-
o tarafa gidiyorlar anlatıyor, geri dönüyor anlatıyor,
gidiyorlar anlatıyor, geliyorlar anlatıyor; bekçi bakmış,
bakmış "Ya emmi, hele bir nefes al da şu düdüğü
çalayım, sabah oldu." demiş. Bundan sonra az konuşalım
da şu yasa çıksın.
Saygılar sunuyorum, sağ
olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koç'a çok teşekkür
ediyorum, bize yardımcı oldu.
9'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 178 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 8- Devlet
Gelir Uzmanı, Gelir Uzmanı ile Maliye Uzmanı kadrosunda
bulunanlar 31/12/2008 tarihine kadar Devlet Gelir Politikaları
Uzmanı olarak atanabilirler. Bu suretle atanabileceklerin
sayısı 20'yi geçemez.
Yaş şartı hariç, ilgili
yönetmeliklerindeki şartları taşıyan Bakanlık
personelinden 31/12/2008 tarihine kadar yapılacak özel sınavı
kazananlardan Maliye Yüksek Eğitim Merkezinde yapılacak
uzmanlık eğitiminde başarılı olanlar Muhasebe
Uzmanı veya Milli Emlak Uzmanı kadrolarına atanabilirler.
Bu maddenin uygulanmasına
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun
çerçeve 10 uncu maddesi ile 178 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
eklenen geçici 8 inci maddesinin ikinci fıkrasının
sonuna "Bu hükmün uygulanmasına ilişkin esas ve usuller
yönetmelikle düzenlenir." ifadesinin eklenmesini ve üçüncü
fıkrasının madde metninden çıkartılmasını
arz ve teklif ederiz.
Ali
Temür Cahit
Can Feyzi Berdibek
Giresun
Sinop Bingöl
Recep
Yıldırım Hamit
Taşcı
Sakarya
Ordu
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
178 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin 43'üncü maddesinin (b) fıkrasının (5) numaralı
alt bendi madde metninden çıkarılarak geçici madde olarak
düzenlendiğinden bu konuda yayımlanmış yönetmeliklerin
geçerliliğinin sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum.
MADDE 11- Ekli (1) sayılı
listede yer alan kadrolar iptal edilerek 190 sayılı Genel
Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı
cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümünden çıkarılmış
ve ekli (2) sayılı listede yer alan kadrolar ihdas edilerek
190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye ekli (I) sayılı
cetvelin Maliye Bakanlığına ait bölümüne eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1432 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin 11 inci maddesine aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Eyüp Fatsa Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu
İstanbul Ordu Muğla
Mustafa
Çakır Sabri
Varan
Samsun Gümüşhane
"Ekli (3) sayılı listede
yer alan kadrolar ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameye ekli (I) sayılı cetvelin Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığına ait bölümüne
eklenmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının görevlerini
daha etkin ve verimli olarak yerine getirebilmesi amacıyla
30 adet kadro ihdas edilmektedir.
(3)
SAYILI LİSTE
KURUMU : TÜRK İŞBİRLİĞİ
VE KALKINMA İDARESİ BAŞKANLIĞI
TEŞKİLATI : MERKEZ
İHDAS
EDİLEN KADROLARIN
TUTULAN
SERBEST KADRO KADRO
SINIFI
UNVANI DERECESİ KADRO
ADEDİ ADEDİ ADEDİ
GİH
Teknik
Uzmanı
Yardım 6 25
25
TH
Teknik
Uzmanı
Yardım 6 5 5
Toplam
30 30
BAŞKAN - Efendim, önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 11'inci maddeyi kabul
edilen önerge ve ekli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 27/6/1989 tarihli ve 375
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 1 inci maddesinin (C)
bendinin (2) numaralı alt bendinde yer alan; "en az beş
hizmet yılını dolduranlara" ibaresi "Bakanlar
Kurulunca belirlenen kadrolara atanmış olanlara"
şeklinde; "ödenir" ibaresi "ödenebilir"
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 22/2/2006 tarihli ve 5458
sayılı Sosyal Güvenlik Prim Alacaklarının Yeniden
Yapılandırılması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin birinci
fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"İşverenlerin, bu Kanunun
1 inci maddesi kapsamındaki borçlarını yeniden yapılandırmamaları
veya yapılandırılmış borçları ile ilgili
yükümlülüklerini yerine getirmemelerinden dolayı anlaşmalarının
bozulması halinde; 1/1/2008 tarihinden itibaren kanun, kararname
veya diğer mevzuatla sağlanan üretim, yatırım ve
benzeri Devlet yardımları ile teşvik ve desteklerden,
daha önce başlayıp devam eden nakdi olmayan teşvikler
hariç, yararlandırılmazlar ve yararlanmaması gerektiği
sonradan anlaşılanlardan da yapılan Devlet yardımı,
teşvik ve destek ödemeleri kanuni faizi ile birlikte geri
alınır. Söz konusu işlemler yeniden yapılandırma
anlaşmasının 1/1/2008 tarihinden sonra bozulması
halinde, anlaşmanın bozulduğu tarihi takip eden ay başından
itibaren uygulanır. Destek, teşvik ve Devlet yardımları,
ilgili sosyal güvenlik kurumundan borçlulara ilişkin bilgilerin
temin edilmesinden sonra sağlanır."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1- 2007
yılı için, 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kanunun
32 nci maddenin birinci fıkrasındaki "Ağustos
ayının onbeşinci günü" ibaresi, "Eylül
ayının birinci günü" olarak uygulanır.
BAŞKAN - Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- (1) Bu Kanunun 1 inci maddesi,
yayımını takip eden ayın birinci günü; diğer
maddeleri, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı ve 4 milletvekilimizin
kanun teklifine yeni bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir
önergesi Başkanlığımıza gelmiştir.
Önerilen düzenleme geçici hüküm
niteliğinde olmadığı gibi, yazılış
bakımından da kanun tekniğine uygun olmadığından
işleme alamayacağım. Yalnız, okutup bilgilerinize
sunacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığa
Görüşülmekte olan 1432 Sıra
Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'ne aşağıdaki Geçici Maddenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Bülent
Baratalı Hakkı
Ülkü Ali Oksal
İzmir İzmir Mersin
Orhan
Sür Türkân Miçooğulları
Balıkesir
İzmir
Geçici Madde 2- Yeni bir düzenleme
yapılıncaya kadar, 5302 sayılı İl Özel İdaresi
Kanunu'nun dördüncü fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Büyükşehir Belediyesi
bulunan illerde Genel Sekreter kadrosuna atananlar Genel İdare
Hizmetleri Sınıfına dahil Bakanlık Genel Müdürü,
Genel Sekreter Yardımcısı ve Daire Başkanı
kadrolarına atananlar; Genel İdare Hizmetleri Sınıfına
dahil Bakanlık Genel Müdür Yardımcısı ve Daire
Başkanı, diğer illerde ise; Genel Sekreter kadrosuna
atananlar Genel idare Hizmetleri Sınıfına dahil Müstakil
Daire Başkanı, Genel Sekreter Yardımcısı kadrosuna
atananlar Genel İdare Hizmetleri Sınıfına dahil
Bakanlık Genel Müdürlüğü Daire Başkanı için ilgili
mevzuatta öngörülen makam ve görev tazminatı da dâhil olmak
üzere tüm haklardan aynen yararlanırlar. Genel Sekreter Valinin
teklifi ve İçişleri Bakanlığı 'nın onayı
ile atanır."
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- (1) Bu Kanunun 1 inci maddesi,
yayımını takip eden ayın birinci günü; diğer
maddeleri, yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığa
Görüşülmekte olan 1432 sıra
sayılı Kanun Teklifinin 14 üncü maddesine "birinci
günü;" ibaresinden sonra gelmek üzere "7 nci maddesinin
üçüncü fıkrası 31/12/2006 tarihinden geçerli olmak üzere yayımı
tarihinde;" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Ahmet Yeni Halil Aydoğan
İstanbul Samsun Afyonkarahisar
Zeynep
Karahan Uslu Semiha
Öyüş Fatih
Arıkan
İstanbul Aydın Kahramanmaraş
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu efendim?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile 7nci maddenin
üçüncü fıkrasında yapılan düzenlemenin ne zaman yürürlüğe
gireceği düzenlemektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 10'uncu
maddede kabul edilen önergenin aynısı 8'inci maddede de kabul
edildi. Ancak, teknik olarak bu 10'uncu maddede olması gerektiğinden,
bu 8'inci maddedeki önerge çıkarılmıştır.
Bu düzeltmeyle birlikte yasa teklifinin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum. (Alkışlar)
9'uncu sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında Uzayın
Araştırma ve Kullanımı Konularında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve Dışişleri
Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
9.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Uzayın Araştırma ve Kullanımı Konularında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ve
Dışişleri Komisyonları Raporları (1/491) (S.
Sayısı: 1380)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yok.
Ertelenmiştir.
10'uncu sırada yer alan, Antalya
Milletvekili Fikret Badazlı'nın; 2464 Sayılı Belediye
Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
10.-
Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın; 2464 Sayılı
Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/995) (S. Sayısı: 1406)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yok.
Ertelenmiştir.
11'inci sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında Enerji
Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında
Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1109) (S. Sayısı:
1083)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, ilgili
komisyonların bulunamayacağı anlaşıldığından,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 31 Mayıs Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, iyi
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati : 21.12