DÖNEM: 22 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 161
119’uncu
Birleşim
1 Haziran 2007 Cuma
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'ya
yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1298)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralama ile 2/1043 esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale
edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden
başlanmasının komisyonlara tavsiye edilmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
2.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Ankara Milletvekili
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
3.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya
Milletvekili Fikret Badazlı'nın, konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
4.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/995)
(S. Sayısı: 1406)
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Kamu
İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/1039) (S. Sayısı: 1439)
6.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11
Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/1013) (S. Sayısı: 1418)
7.- 8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1365) (S. Sayısı: 1436)
8.- Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/1037) (S.Sayısı: 1437)
9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin,
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa
Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
10.- Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1354) (S. Sayısı: 1438)
VIII. - OYLAMALAR
1.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin oylaması
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL'un, ithal
motorlu taşıt gösterge ve uyarı sistemlerine Türkçe zorunluluğu
getirilmesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un
cevabı (7/22638)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.11'de açılarak iki oturum
yaptı.
Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının:
1'inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı:
305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon
raporu henüz gelmediğinden;
2'nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı: 1337),
5'inci sırasında bulunan, Kayseri Milletvekili
Taner Yıldız'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/1016) (S. Sayısı: 1412),
6'ncı sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Ukrayna Hükümeti Arasında Uzayın Araştırma ve Kullanımı
Konularında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğu
Hakkında (1/491) (S. Sayısı: 1380),
7'nci sırasında bulunan, Antalya Milletvekili
Fikret Badazlı'nın, 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında (2/995) (S. Sayısı: 1406),
Kanun Tasarı ve Teklifleri, komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
4'üncü sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
10/5/2007 Tarihli ve 5660 Sayılı Kanun'un (1/1368) (S.Sayısı: 1433 ve
1433'e 1'inci ek) ikinci görüşmesi tamamlanarak, yapılan gizli oylamadan
sonra, kabul edildiği açıklandı.
Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere
Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen Anayasa değişikliği
hakkında kanunların bir maddesinin aynen kabulü için Anayasa'da öngörülen
üye tam sayısının üçte ikisinin oyunu alması gerektiği, bunun altında
oy alan maddenin kabul edildiğinin ifade edilmesinin Anayasa'ya aykırı
olduğu iddiasıyla yapılan usul görüşmesinden sonra, Oturum Başkanı
ve TBMM Başkanı Bülent Arınç, yaptığı işlemin ve sürdürdüğü usulün
Anayasa'ya ve İç Tüzük'e uygun olduğunu, tutumunda değişiklik olmadığını,
bu nedenle herhangi bir oylamaya de gerek duymadığını açıkladı.
Alınan karar gereğince, 1 Haziran 2007 Cuma günü
saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 18.08'de son verildi.
Bülent Arınç
Başkan
Ahmet
Gökhan Sarıçam Türkân Miçooğulları
Kırklareli
İzmir
Kâtip Üye Kâtip Üye
No.: 159
II. - GELEN KÂĞITLAR
1 Haziran 2007 Cuma
Tezkere
1.- Isparta Milletvekili Erkan Mumcu'nun, Yasama
Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1297) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu Karma
Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.5.2007)
1 Haziran 2007 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.05
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Toplantı
yeter sayısı için elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için beş
dakika süre vereceğim.
Verilen bu süre
içerisinde sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda
bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik
sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik
personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla
beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica
ediyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.
O bakımdan, saat 12.00'ye kadar ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 11.11
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 12.00
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Açılışta
yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi tekrar yoklama
yapacağım ve yoklama için beş dakika süre vereceğim.
Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını görevli
personel aracılığıyla beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutup, oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'ya
yaptığı resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1298)
30/05/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Hannover Sanayi
Fuarı'nın açılışını yapmak ve Türk-Alman iş zirvesine katılmak üzere
bir heyetle birlikte 14-16 Nisan 2007 tarihlerinde Almanya'ya yaptığım
resmi ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82
nci maddesine göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Mehmet Özyol Adıyaman Milletvekili
Ahmet Yaşar Aksaray Milletvekili
Salih Kapusuz Ankara Milletvekili
Fikret Badazlı Antalya Milletvekili
Ahmet Rıza Acar Aydın Milletvekili
Faruk Çelik Bursa Milletvekili
Şevket Orhan Bursa Milletvekili
Ali Yüksel Kavuştu Çorum Milletvekili
M. Mustafa Açıkalın İstanbul Milletvekili
Halide İncekara İstanbul Milletvekili
Nevzat Yalçıntaş İstanbul Milletvekili
Muharrem Eskiyapan Kayseri Milletvekili
Hasan Angı Konya Milletvekili
Soner Aksoy Kütahya Milletvekili
H. Ali Çelik Sakarya Milletvekili
Şaban Dişli Sakarya Milletvekili
Şükrü Ayalan Tokat Milletvekili
Yekta Haydaroğlu Van Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır. Okutup,
oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ile 2/1043 esas numaralı Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale edildiği komisyonlardaki
görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden başlanmasının komisyonlara
tavsiye edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 01.06.2007 Cuma günü
(bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Salih Kapusuz
Ankara
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının;
6. sırasında yer alan 1406 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 4.
sırasına, 14. sırasında yer alan 1418 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin
bu kısmın 6. sırasına, 441. sırasında yer alan 1436 Sıra Sayılı Geri
Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 7. sırasına, 442. sırasında yer
alan 1437 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 8. sırasına, 25. sırasında
yer alan 1422 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 9. sırasına
alınması, Gelen Kağıtlar Listesinde yayınlanan ve bastırılarak
dağıtılan 1439 Sıra Sayılı Kanun Teklifi ve 1438 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 5 ve 10. sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
2/1043 Esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halk Oyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin, Başkanlıkça havale
edildiği Komisyonlardaki görüşmelerine 48 saat geçmeden başlanmasının
İçtüzüğün 36. maddesince komisyonlara tavsiye edilmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - AK Parti
Grubu önerisi üzerinde, aleyhte olmak üzere, Konya Milletvekili Sayın
Atilla Kart, buyurun efendim.
ATİLLA KART (Konya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından sunulmuş olan grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; geldiğimiz süreçte, bir taraftan siyasi kaprisi,
siyasi fantezileri uğruna on beş gün sonrasını öngöremeyen ve ülkemizi
siyaseten kaosa sürükleyen bir yönetim anlayışına alet olan bir siyaset
anlayışı, diğer taraftan ise Türkiye'nin gerçek gündemini saptırarak
kaotik bir ortam yaratmaktan kaçınmayan bir siyasi iktidar tablosuyla
karşı karşıyayız. Bu fotoğraf ve ilişkilerin yol açtığı kaotik ortamı
daha da derinleştirecek bir grup önerisiyle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde, bu değişikliklerin
mutlak çelişkilerini ve fiilen anayasal takvim sebebiyle uygulanamaz
bir teklif niteliğinde olduğunu hep ifade ettik. Bunları Anayasa
Komisyonunda, Komisyon Başkanı ve ayrıca Komisyonda Hükûmet adına
görev yapan Sayın Bakana ısrarla yönelttiğimizde, Sayın Bakanın
aynen şu ifadelerine muhatap olduk: "Müsaade buyurun, bunun
zamanlaması bize ait olsun." dediğini biliyoruz. Aslında, Sayın
Bakan, kendi yönetim anlayışı çerçevesinde doğru bir ifade kullandı;
ancak, Sayın Bakanın bu zamanlamasını Anavatan Grubunun dikkat ve
takdirlerine bir kez daha sunmayı ve bu noktada Anavatan Grubunu
bir öz eleştiri yapmaya davet etme gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa Değişikliği Teklifi sürecini, geldiğimiz aşamada yeni
baştan değerlendirmemiz gerekiyor. Bu teklif nasıl bir süreç izliyor?
Bu teklifin uygulanma imkânı nedir? Bu teklifin uygulanma imkânı var
mıdır? Bu teklifin uygulanma imkânı yok ise, neden Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemini ve Türkiye gündemini böyle bir teklifle meşgul
ediyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle ifade ediyorum, dün ikinci görüşmeleri -veto sonrası-
yapılan Anayasa Değişikliği Teklifi'nin 1'inci maddesinin 366 oyla
kabul edilmesi, bu madde yönünden teklifin reddedildiği anlamına
gelmektedir. Zira, veto öncesi 367'yi aşan bir çoğunlukla gerçekleşen
bir Meclis oylama iradesi söz konusu olduğundan, Sayın Cumhurbaşkanının
bu teklifi iade etmesi, önemle ifade ediyorum, geciktirici bir veto
niteliğindedir. Bir başka ifadeyle, artık Anayasa değişikliklerindeki
330 sınırı bu aşamadan sonra, bu süreçten sonra, 367'ye yükselmiş olmaktadır.
Şayet, veto öncesi oylama iradesi 330 ile 367 arasında olsaydı, yine
veto sonrasında artık kanun teklifinin kabul edilmesindeki alt sınırın
367'ye yükseldiğini yine kabul etmek gerekecekti. Bu durumda da,
anayasal ifadesiyle söylüyorum, güçleştirici bir veto söz konusu
olacaktı.
Geldiğimiz aşamada,
dün oylaması yapılan Anayasa Değişikliği Teklifi'nin -bakın, burada
tutanaklara geçmesi için, tarihe not düşmesi için ifade ediyorum-
bu değişiklik teklifinin aynen iade niteliğinde olmadığını yeri
gelmişken ifade ediyorum. Bunun ne anlama geldiğini, bunun sonuçlarını,
ilerleyen dönemde hep birlikte göreceğiz, hep birlikte yaşayacağız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu aşamada iktidar grubu ne yapmak istiyor? Sayın
Cumhurbaşkanının referanduma götürme ihtimali son derece yüksek
olan ve yüz yirmi gün sonra oylaması yapılacak bu Anayasa Değişikliği
Teklifi'yle ilgili olarak yüz yirmi günlük süreyi kırk veya kırk beş
güne indirmek amacıyla 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanun'un 2'nci maddesini değiştirmek istediğini
ve buna göre de Meclis gündemini düzenlemek istediğini görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, getirilen bu teklifle, siyasi iktidarın devlet yönetimi
anlayışındaki öngörüşsüzlüğün, fırsatçılığın, dayatmacı anlayışın
dramatik ve vahim bir örneğiyle bir
kez daha karşı karşıyayız.
Cumhurbaşkanının
seçimi sürecinde yasal ve anayasal yetkilerini demokrasi kültürü
ve uzlaşma anlayışı içinde kullanamayan, anayasal gücünü ve yetkisini
siyaseten değerlendiremeyen, bunun ezikliğini ve kompleksini yaşayan
siyasi iktidar, yaratmış olduğu kriz ve kaotik ortamı yeni bir kriz
ortamıyla ve yapay gündemle aşmaya çalışıyor.
Bunu yaparken
de bir taraftan anayasal kurumları hedef göstermekten öte meşruiyetini
tartışmaya açan bir Başbakan kimliğiyle karşı karşıyayız. Tıpkı Danıştay
saldırısı öncesinde olduğu gibi.
Irak'ın kuzey bölgesine
harekâtın tartışıldığı bir dönemde Türk Silahlı Kuvvetleriyle basın
aracılığıyla konuşan ve sorumluluk almaktan kaçınan bir hükûmet etme
anlayışıyla karşı karşıyayız.
Böylesine kritik
ve hayati bir dönemde Cumhurbaşkanıyla yapılması gereken görüşme
ve değerlendirmeleri tek taraflı olarak erteleyen bir anlayışla
karşı karşıyayız.
İşte, değerli
arkadaşlarım, böylesine yetersiz, ehliyetsiz ve sorumsuz bir yönetim
anlayışıdır ki, Türkiye, bir taraftan gerçek gündemi olan yolsuzlukları,
yoksulluğu, işsizliği, güvenliği ve ulusal bütünlükle ilgili konuları
konuşamıyor, tartışamıyor.
Yine, bağlantılı
olarak ifade ediyorum, bu sürecin doğal sonucudur ki, Türkiye, fiilen
ve anayasal takvim sebebiyle gerçekleşme imkânı olmayan Anayasa değişikliği
sebebiyle, bu teklif sebebiyle gerginlik içine giriyor ve toplumsal
kutuplaşmalar yaşıyor. "Bu aşamada Cumhuriyet Halk Partisi bu
toplumsal kutuplaşmanın tarafı oluyor." diyenleri, insafa ve
sorumluluğa davet etme gereğini duyuyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi, bunlara göre neden bu toplumsal kutuplaşmanın tarafı oluyor,
onu kısaca ifade etmek istiyorum veya onların ifade etme anlayışları
çerçevesinde, o kendi üslupları içindeki, o çerçeve içindeki anlattıkları
bu değerlendirmenin gerçeğe uygun olmadığını, bunun doğru olmadığını,
yine siyaset etme anlayışının yarattığı bir sonuç sebebiyledir
ki, tamamen bir bilgi kirliliği ve karartmaya yönelik olduğunu
ifade anlamında bunu açıklamak istiyorum.
Bakın, Cumhuriyet
Halk Partisi bu noktada neden sorumlu gösteriliyor? Çünkü, Cumhuriyet
Halk Partisi, birileri gibi, gerek Parlamento içinde gerek Parlamento
dışında danışıklı ilişkilere girmiyor, muvazaalı ilişkilere girmiyor.
Bu danışıklı ilişkilere girme gereğini duymadan siyasi iktidarın
gerçek kimliğini kararlı bir şekilde anlattığı içindir ki ve gelişen
zaman içinde halkımız ve kamuoyu bu gelişmeleri daha iyi gördüğü
ve gözlemlediği içindir ki, halk ve kamuoyu nezdinde puan topluyor.
Bu gerçekleri, aslında, biz, sadece iki aydan bu yana anlatmıyoruz
değerli arkadaşlarım. Hükûmetin gerçek kimliğini iki-iki buçuk yıldan
bu yana her zeminde kararlılıkla anlattığımız içindir ki, bu süreçler
artık yaşanıyor.
Peki, değerli
arkadaşlarım, böyle bir süreç içinde tekrar o konuşmamın başlangıç
bölümünde anlattığım noktaya dönmek istiyorum ve bu noktada konuşmamı
özetlemek istiyorum.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, hamaset yapmadan, polemik yapmadan, demagoji yapmadan
bunları anlatıyoruz. İktidar olarak sizleri de bu noktada, geldiğimiz
aşamada hamaset yapmadan, polemik yapmadan, demagoji yapmadan,
bu dediğimiz konulara somut açıklama getirmeye davet ediyoruz.
Bu noktada, sizleri bir kez daha sorumluluğa ve sağduyuya davet
ediyoruz. Yarattığınız kaotik ortamın farkında değilsiniz, daha
ötesini üzülerek ifade ediyorum, maalesef, idrakinde değilsiniz.
AHMET YENİ (Samsun)
- Milletimiz biliyor ne yaptığınızı.
ATİLLA KART (Devamla)
- Millet, elbette, bunları, 22 Temmuzda çok iyi bir şekilde görecek,
değerlendirecek. Gerçek kimliğinizi, biz, 22 Temmuz öncesi meydanlarda
anlatacağız, hiç merak etmeyin.
AHMET YENİ (Samsun) - Halk biliyor
sizi.
ATİLLA KART (Devamla)
- Halk bunları görmeye başladı.
Bütün bu sürecin
ardından, bu süreç içinde, bu anlattığımız soruların siyasi iktidar
yönünden bir açıklaması olabilir, bir izahı olabilir.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Seçim dönemine
yönelik bir propaganda ve istismar malzemesi sağlamak. Bütün yapmak
istediğiniz bu. Ama, bunu, ne uğruna yapıyorsunuz, hangi bedel uğruna
yapıyorsunuz, bunu, lütfen, sorgulayın. Ondan sonra da kendinizce,
yine, mağduru ve mazlumu oynayacaksınız. Ancak, unutulmamalıdır
ki, halk artık gerçekleri bütün çıplaklığıyla görüyor, mağdur ve
mazlumu oynamak isteyenlerin devlet kadrolarını nasıl ele geçirdiklerini,
yolsuzluk ilişkilerine nasıl bulaştıklarını -Başbakanlık düzeyinden
başlayarak söylüyorum, örtülü ödenek düzeyinden başlayarak söylüyorum,
hazine düzeyinden başlayarak söylüyorum- hayret ve ibretle izliyor.
İnanıyoruz ki, bu muhteris ve kifayetsiz kadroların yarattığı tahribatlar
en geç 22 Temmuzda sona erecektir.
Fiilen ve anayasal
takvim sebebiyle uygulanma imkânı olmayan bu Anayasa değişikliğinde
ısrar etmek, tekrar ifade ediyoruz, sistemi tahrip etmek ve mevzuatta
anarşi yaratmaktan başka bir anlam ve sonuç yaratmıyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla)
- Bir cümle Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim,
son cümlenizi rica ediyorum.
ATİLLA KART (Devamla)
- Geldiğimiz süreçte, Türkiye'yi artık siyasi hırs ve komplekslerinize
alet etmeyin.
Bu değerlendirmelerle,
bu düşüncelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyor ve grup önerisinin
aleyhinde olduğumu ifade ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Kart.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Kurtulmuşoğlu, nedir arzunuz?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Efendim, İç Tüzük'ün 69'uncu maddesine göre, Sayın Hatip
Anavatan Grubunu suçlayarak söze başladığı için, söz almak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Kazık yediklerini ifade edecek herhâlde Muzaffer Bey.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Nasıl aldatıldığınızı ifade edin bakalım!
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Buyurun, kazığın ölçüsünü de söylerseniz…
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
Konya Milletvekili Atilla Kart'ın, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sözlerime başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Kart
"Anavatan Partisinin yapmış olduğu Anayasa teklifini tekrar
öz eleştiri olarak gözden geçirmesi lazımdır." diye burada Anavatan
Grubunu itham etmiştir. Doğrudur, bu teklif Anavatan Grubunun teklifidir.
Yani, Cumhurbaşkanını halkın seçmesi Anavatan Grubunun teklifidir,
fakat ne yazık ki, iki senedir cevap verilmediği için, iktidar bu
teklifi kendileri vermiş gibi buraya getirdiler. Biz de bu teklifi
destekledik. Onunla da gurur duyuyorum. Ama bir şey var, teklifi getirirken,
teklifin altyapısını hazırlayalım, muhalefete soralım, sivil
toplum örgütlerine soralım, anayasal kuruluşlara soralım, bir yasa
hazırlayalım ki, her yedi sene sonra Cumhurbaşkanı seçilirken bir
kaos yaşanmasın diye teklifi biz bu şekilde istedik, ama ne yazık
ki, iktidar, bir baskın teklifle, "Hadi, siz bunu istiyor musunuz?
İstiyorsanız, hadi buyurun, gelin bunu halka seçtirelim." diye
teklif böyle geldi, eksik geldi, yanlış geldi. Ama biz, siyasi terbiyemize
göre, buna hayır demedik.
ATİLA EMEK (Antalya)
- İyi yapmışsınız!
GÜROL ERGİN (Muğla)
- O zaman, şikâyet etmeyin!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, iktidarın ne yaptığını size
söyleyeyim mi? Şuraya, 2043'le…
ATİLLA KART (Konya)
- Yani, ben az söylemişim Sayın Kurtulmuşoğlu, ben az söylemişim,
öyle anlaşılıyor.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Efendim?
ATİLLA KART (Konya)
- Ben, Anavatan Grubuna yönelik olarak az şeyler söylemişim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Şimdi, siz, ne söylerseniz söyleyin, ama, şunu söylüyorum:
Sevgili arkadaşlarım, söz, çok güzeldir. Söz vermek, insanın durumunu
gösterir, grubunun durumunu gösterir. Dün, ben, AKP Grubu Başkan Vekillerine
dedim ki: "Bak, böyle böyle bir duyum alıyorum, Anayasa'nın…"
ATİLLA KART (Konya)
- Öngörünüz yok mu sizin?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - "…yüz yirmi günü beklemeden bir teklif getirilebilir
diye bir laf var, böyle bir şeyi yapmaya kalkmayın sakın."
"Hayır, böyle bir şey yok." dedi.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Kim söyledi?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Yok şu anda Grup Başkan Vekili, Sayın İrfan Gündüz ve Eyüp
Fatsa.
GÜROL ERGİN (Muğla)
- Beş yıldır tanımadın mı onları?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sevgili arkadaşlarım, ne oldu bu siyasete, ne oldu? Niye
böyle oluyor? Adamın ağzından çıkan laf, kanun ve senettir.
İBRAHİM ÖZDOĞAN
(Erzurum) - Namustur namus!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, bunu yapmayan bir insana ne yapabilirsiniz, söyler
misiniz Allah'ınızı severseniz?
HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Söz ağızdan çıkar, söz namustur!
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Allah akıl vermiş, Allah akıl!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Yani, şimdi, siz, aşağı yukarı 353 milletvekiliyle uyumsuzluk
çıkaracaksınız, bir konsensüs yaratmayacaksınız, Cumhurbaşkanını
seçemeyeceksiniz, ama, gelip ülkeyi kaosa sürüklemekte, maşallah,
üzerinize yok bir kimse bu şekilde. Ama, yani, benim şimdi… Ben, burada
kime inanacağım? İnsana inanmaktır benim özelliğimden bir tanesi.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Cumhuriyet Halk Partisine.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bu, başka türlü olmaz.
ATİLLA KART (Konya)
- Herkese inanamayacaksınız!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - İşte, AKP'nin bu yüzünü hiç söylemek istemiyordum.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) - AK Parti...
HARUN AKIN (Zonguldak)
- Yeni mi gördün?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, benim gibi bir adama da bu yüzünü gösterdiniz. Onun
için size de ayrıca teessüf ediyorum.
ATİLLA KART (Konya)
- Teessüfle geçiştirilecek bir şey değil.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Yanlış yaptığınızı söylüyorum. Başka ne bekleyeceksiniz?
Bu olmadı, hak değil, yanlıştır. (CHP sıralarından gürültüler)
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla)
- Bir insan sözünden dönmemeli diye düşünüyorum, ama, bu sözü, halk
size neler olduğunu söyleyecek.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Size neler olduğunu söyleyecek.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Size… 22 Temmuzda biz de bunları anlatacağız, siz de anlatacaksınız.
ATİLLA KART (Konya)
- Zavallı bir durumdasınız, acınacak bir durumdasınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - O zaman, hep birlikte bu yanlışlarınızı tekrar göreceksiniz.
Halk ona göre sizi değerlendirecek diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. Hoşça kalın. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ile 2/1043 esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale
edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden
başlanmasının komisyonlara tavsiye edilmesine ilişkin AK Parti Grubu Önerisi
(Devam)
BAŞKAN - Lehte
olmak üzere, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekillerim; AK Parti
grup önerisi lehinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu yüce Meclis, dün itibarıyla, gerçekten bir büyük işin altına imza
atmıştır. Bunda, öncelikle, elbette AK Parti Grubunun değerli üyelerinin,
Anavatan Partisinin değerli grup başkan vekilleri ve üyelerinin,
bağımsız olarak Mecliste bulunan değerli milletvekillerimizin
de katkısı yadsınamaz.
Belki, bu değişikliği,
bu sistem değişikliğini şu anda idrak edemiyoruz, ancak, ileriki
günlerde, ülkemiz için ne kadar hayırlı bir iş yaptığımızı, demokrasimiz
açısından ne kadar hayırlı bir iş yaptığımızı tarih de yazacaktır,
çocuklarımız da bunları anlayacaklardır. O bakımdan, böyle güzel
bir işten sonra, birtakım bahanelerle veya birtakım ufak tefek uygulamalardan
dolayı bu yaptığımız güzel işin gölgelenmesine, hem bizler hem de
Anavatan Partisi Grubunun fırsat vermemesi gerektiği kanaatindeyim.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Bundan daha büyük kazık olur mu ya?
HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Şeytan detaylardan ibaret Sayın Üstün.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Bunun ufağı tefeği mi var Ayhan Bey?
HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Ufak tefek değil.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Siyasette en büyük kazığı attınız be! Parlamento tarihinde yok
emsali.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu Anayasa değişikliği mutlaka
referanduma sunulacaktır. Bunun yüz yirmi gün sonra veya kırk beş
gün sonra sunulması açısından, pratikte de esasta da herhangi bir,
sonucu etkileyen önemli bir hususu yoktur. Kaldı ki, değerli arkadaşlar,
bu ilk kez yapılan bir işlem de değildir. Bakın, önümde, Anayasa Değişikliğinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun var. Bu Kanun'un geçici 5'inci
maddesiyle, yine 1988 yılında yapılmış bir Anayasa değişikliği,
aynen -belki biraz sonra bahsedeceğim- kanun teklifiyle birlikte
yüz yirmi günlük süre kırk güne indirilmiş ve kırk günlük süreler de
on güne indirilmiş. Yani, sanki ilk kez uygulaması yapılıyor, ilk
kez böyle bir şey gündeme getiriliyor gibi bir söz ortaya atıldı. Oysa,
7/8/1988 tarihinde de yapılan bir değişiklikle, o günkü süreler yüz
yirmi günden kırk güne indirilmiş. O zaman iktidarda Anavatan Partisi
var idi. O bakımdan, yani, bu noktada getirdiğimiz değişiklikte ne
ahlaki ne hukuki herhangi bir sıkıntı yok. Bir defa, öncelikle bunu
belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
evet, gündemle ilgili konuşmam gerekiyorsa… İnşallah, 3 Haziran
2007 akşamına kadar, saat 24.00'e kadar bu Meclis çalışacak ve ondan
sonra da uzun yıllar yaşanmamış bir olay yaşanacak ve beş yıllık yasama
dönemini bu şekilde tamamlamış olacağız. Bu beş yıllık süre içerisinde
çok güzel çalışmalar yaptık. Burada, AK Parti milletvekilleri de
ana muhalefet ve muhalefet milletvekilleri de bunda destek oldu.
Şimdi, bu üç günlük süre içerisinde, inşallah, Anayasa Değişikliğinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin kırk sekiz saat geçmeden komisyonlarda görüşülmesine
ilişkin bir önerimiz var. Değerli arkadaşlar, yine bu çerçevede, Sera
Kanunu'nun öne alınması, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 2'nci
sıraya alınması; yine, Kamu İhale Kanunu'nun, Sağlık Bakanlığı Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun ile Nükleer Güç Santrallerinin Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun'un ele alınması;
yine Mera Kanunu'nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'ni inşallah görüşeceğiz. Yine, Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy ve 7 milletvekilinin jeotermal enerji kaynaklarıyla
ilgili kanun teklifini, inşallah, temel kanun olarak görüşeceğiz.
Yine, Sigortacılık Kanunu'yla alakalı kanunu da görüşeceğiz. Ayrıca,
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesi Hakkında Kanun Teklifi'ni
de inşallah görüşeceğiz.
Değerli arkadaşlar,
benden önce konuşan sözcü, Anayasa değişikliklerinin sınırının,
artık, 330'dan 367'ye çıktığını burada biraz önce ifade etti. Bu yanlışlığı
düzeltmek istiyorum. Anayasa'nın 175'inci maddesi çok açık: "Anayasanın
değiştirilmesi hakkındaki teklifler Genel Kurulda iki defa görüşülür.
Değiştirme teklifinin kabulü Meclisin üye tam sayısının beşte üç
çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür." diyor. Yani, 330 sayısına
tekabül ediyor. Bir defa daha okumak gerekiyorsa, esas hüküm budur:
"Değiştirme teklifinin kabulü, Meclisin üye tam sayısının beşte
üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür." Bundan sonra gelen fıkralar,
ancak maddeye geçen kanun tasarısının, kanun teklifinin halkoyuna
nasıl sunulması gerektiğine ilişkin alternatifleri düzenlemektedir
veyahut da Sayın Cumhurbaşkanının alacağı tutumu burada göstermektedir.
367'yle dahi kabul edilmiş olsa, Sayın Cumhurbaşkanına halkoyuna
sunma imkânı vermek için bu cümle kullanılmıştır, yani 367'yle bile kabul
edilmiş olsa, yine de Sayın Cumhurbaşkanına, halkoyuna sunulması
imkânı getirmek için böyle bir cümle kullanılmıştır. Bunu bir zorunluluk
gibi, bunu bir mecburiyet gibi sunmak, hukuken yanlıştır, Anayasa
gereği yanlıştır.
Yine başka bir
yanlışlık; sanki, 366 oyla geçen 1'inci maddenin tekliften düştüğü
gibi yanlış yorumlar vardır. Bu yoruma da katılmıyoruz.
Değerli arkadaşlar,
biraz önce söylediğim cümleler çerçevesinde ve yine Anayasa Mahkemesinin
yıllardan beri içtihat hâline getirmiş olduğu kararlarında Anayasa
Mahkemesi "ben, Anayasa değişiklikleri oylamalarının son
maddesine, son oylamasına bakarım, tüm oylamasında" diyor.
Burada da açıktır ki, 370 noktasında hiçbir sıkıntı yoktur. 370 oy
alarak, burada, Anayasa oylamaları geçmiştir. O bakımdan, Cumhuriyet
Halk Partisinin bu yöndeki itirazlarını da kabul etmiyoruz.
Yine, Cumhuriyet
Halk Partisinin sözcüleri, Anayasa teklifi Anayasa Komisyonunda
görüşülürken ikide bir şunu diyorlardı: "Efendim, siz bu Anayasa
değişikliğinde samimi değilsiniz; çünkü, bunu uygulamanız için
mutlaka halk oylamasını gerektiren kanunda da değişiklik yapmanız
gerekir. Bakın, bu saatte hâlâ bunu vermediniz." şeklinde Anayasa
Komisyonunda ciddi eleştirilerde bulunmuşlardı, Sayın Bakana sorular
sormuşlardı. Şimdi, bu kanun geldi, yani Anayasa değişikliklerini
yüz yirmi günden kırk beş güne indiren bir kanun teklifimiz, inşallah,
olacak. Şimdi, burada bunu bir samimiyet göstergesi olarak sunduğumuzda,
"Efendim, bunu niye sunuyorsunuz?" diye eleştirmek, hakikaten
anlaşılır bir iş değildir.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Gruba verdiğiniz sözün muhatabı olarak Anavatana söyle onu Ayhan
Bey. Anavatan Partisine verdiğiniz sözün karşılığı, onlara söyleyin,
muhatabı biz değiliz.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, dediğim gibi, bu ilk kez yapılmış
bir iş değildir. Yıllardan beri, Cumhurbaşkanlığı seçimi, Türkiye'de
bir kriz konusu olmuştur. İşte, bu kriz alanını ortadan kaldırmak
için bir Anayasa değişikliğini gerçekleştirdi bu Meclis. Bunun keyfini
çıkarmak varken, bunun gururunu yaşamak varken "Efendim, halk
oylaması yüz yirmi gün sonra mı olsun, kırk beş gün sonra mı olsun"
gibi, dar bir çerçevede kalmak hakikaten kabul edilebilir bir durum
değildir.
Değerli arkadaşlar,
yine "AK Parti aslında bu teklifleri geçirmek niyetinde değil,
ancak, 22 Temmuzda mağdurları oynamak için bunu yapıyor." gibi
bir eleştiriyle karşı karşıya kaldık.
Değerli arkadaşlar,
AK Partinin mağdurları oynamaya ihtiyacı yoktur. AK Parti, halkımızın
önüne beş yılda yaptıklarıyla çıkacaktır, yeni projelerle çıkacaktır,
demokrasi vaadiyle çıkacaktır, özgürlüklerle çıkacaktır. O bakımdan
mağdurları oynamaya ihtiyacı yoktur. Ancak, bu süreçte, elbette,
AK Parti, hukuken de siyaseten de maalesef, mağdur edilmiştir. Bu
bir realitedir, bu bir gerçektir.
ATİLLA KART (Konya)
- Beceriksizliğinizi nasıl anlatacaksınız?
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - O bakımdan, aynı zamanda, evet, bahsettiğim gibi, AK Parti
bu sürecin hem mağdurudur hem de mağrurudur demiştim değerli arkadaşlar.
GÜROL ERGİN (Muğla)
- Allah akıl fikir versin hemşehrim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Üstün, son cümlelerinizi rica edeyim; zamanımız da dar.
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Devamla) - Toparlayacağım Sayın Başkanım.
Çünkü, bu demokrasi
sınavında, maalesef, bazı partiler bu sınavı kaybetmişlerdir. AK
Partinin bu demokrasi sınavında alnı açık, başı diktir. O bakımdan,
bu sürecin hem mağduruyuz hem mağruruyuz diyorum; yüce Meclisi,
tekrar, saygılarla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Üstün.
Aleyhte olmak
üzere, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
UĞUR AKSÖZ (Adana)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
şair demiş ki: "Söz vardır, kestirir başı/Söz vardır, keser savaşı."
Yani, söz, insanlık tarihinin, insan yaşamının en önemli eylemlerinden
biriyken, Anavatan Grubuna "Siz, bizi, bu Cumhurbaşkanlığı seçimi
için Anayasa değişikliğinde destekleyin, biz bu referandum yasasını
getirmeyeceğiz" diyen ve bu sözü 29-30-31 Mayıs tarihli bütün
gazetelerde tekrarlayan AK Parti Grubunun onları nasıl aldattığını
bu belgeyle size ispat edeceğim. Önümde bir belge var, 28 Mayıs tarihinde
AKP referandum yasasını Meclise sunmuş. Yani AKP, bir yandan referandum
yasasını Meclise sunarken, bir yandan da Anavatana "Vallahi
billahi getirmeyeceğim, siz bize destek verin." demiş.
Değerli arkadaşlarım,
Anavatan Partisine bunu yapmış. Peki, sonuçta ne olmuş?
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Nereden çıkarıyorsun ya sen böyle bir şeyi?
ATİLA EMEK (Antalya)
- Belge burada, burada; işte, işte, işte!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşım, "Nereden çıkarıyorsun?" dersen,
bak, ben de şunu söylerim: Bak, burada belge var, belge…
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Anavatana mı geçti bu!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Belge var, önce belge okuyun, belge. Burada belge var, bu bir. Neyse,
bu sizin… (AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- Altında imza var mı? "Belge" deyip de şu kâğıdı göstermenin anlamı
yok!
ATİLA EMEK (Antalya)
- Anavatana anlat onu sen!
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Beyefendi, değerli kardeşim…
Sayın Başkan, bu
arkadaşların dünyadan haberi yok, ben öğretmekten usandım, bunlar
inat ediyorlar öğrenmiyorlar.
Değerli arkadaşım,
gruba verilmiş bir yazı bu -28 Mayıs tarihi- kaşe burada. Bana niye
soruyorsunuz, grubunuza sorun ve Anavatan Partisine bunu yaptınız.
Anavatan Partisi, sizi dürüst zannedip destek verdi. Ne oldu? Memleketin
kaderine işte bu yasa değişikliğini getirdiniz. Bu, yanlış olmuştur.
Ben Anavatan Partisini suçlamıyorum, bu erdemsizlik söz verene
aittir, bu kadar.
İki: Değerli arkadaşlar,
bakın, getirdiğiniz bu referandum yasası seçime ilişkin bir yasadır,
seçime ait bir yasadır. Anayasa çok açıktır; seçime ait yasalar, üzerinden
bir yıl geçmeden uygulanamazlar. Peki, diyeceksiniz ki: "Bu referandum
yasası seçime ait değil." Öyle şey olur mu!
İşte bu yasanın
1'inci maddesi arkadaşlar, biraz lütfen okuyun. Bakın ne diyor: Bu
referandum yasasında hüküm bulunmayan hâllerde 298 sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri Yasası uygulanır. Bu ne demek? Bu yasa, seçimlerin
temel hükümlerine ait yasanın bir mütemmimi, bir tamamlayıcısı
demektir; yani, kısacası, bu referandum yasası seçime ait bir yasa
olduğu için üzerinden bir yıl geçmeden uygulanamaz. Bunu da söyledikten
sonra, geçiyorum bir başka delile:
Değerli arkadaşlar,
siz, herkesi kör, âlemi sağır mı sanıyorsunuz? Bu referandum yasası
ne için geldi, domates toplamak için mi geldi? Bu referandum yasası,
Cumhurbaşkanlığı seçimini 22 Temmuzda yapmak için geldi. Peki, Cumhurbaşkanlığı
seçimi ne? Bir seçim değil mi, halkın yaptığı bir seçim değil mi? Demek
ki, siz, esas olarak, bu referandum yasasındaki değişikliği Cumhurbaşkanlığı
yasası için yaptığınıza göre, bu, bir seçim yasasıdır ve bir yıl geçmeden
asla uygulayamazsınız değerli arkadaşlarım.
Gelelim bir başka
delile:
Değerli arkadaşlar,
bakın, bugün 1 Haziran. Bunu, buradan, çoğunluğunuza dayanarak,
bugüne kadar olduğu gibi, hep çoğunluğunuza dayanarak geçirebilirsiniz,
ama, bazen çoğunluk bir işe yaramaz. 1 Martta olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı
seçiminde olduğu gibi, çoğunluk, bazen baş aşağı gider. Şimdi, bugün,
bunu, burada çoğunlukla geçirebilirsiniz, ama bakın, Cumhurbaşkanına
gidecek, on beş gün inceleme süresi var, hakkıdır, kullanır, 15 Haziran
olacak. Peki, iki gün sonra, 4 Haziranda bu grubunuzun listeleri
asılacak. Listeye giremeyen milletvekilini buraya getirebilecek
misiniz?
AHMET YENİ (Samsun) - Hiç merak etmeyin.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Burada oy kullandırabilecek misiniz?
AHMET YENİ (Samsun)
- Bizim işimiz o.
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Peki, siz neye hizmet ediyorsunuz?
CAHİT CAN (Sinop)
- Siz gelecek misiniz?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Daha bitmedi, daha bitmedi…
CAHİT CAN (Sinop)
- Siz gelmeyecek misiniz?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Daha bitmedi.
Bakın değerli
arkadaşlarım, başka bir şey daha söyleyeyim: Şimdi, bu gelen teklif
ne? Kırk sekiz saat geçmeden Anayasa Komisyonunda bu referandum yasasını
görüşelim. Orada görüşeceğiz, sonra bir teklif daha, kırk sekiz saat
geçmeden bunu Genel Kurulda oylayalım.
Peki değerli arkadaşlar,
çoğunluğunuz var, övünüyorsunuz çoğunluğum var diye. Bu kırk sekiz
saat hükmü İç Tüzük hükmü değil mi? Siz, bugüne kadar, işinize gelen
bütün yasaları kırk sekiz saat geçmeden diye buraya önerdiniz. Peki,
neden bu kırk sekiz saat hükmünü kaldırmıyorsunuz? Kaldırın, olsun
bitsin, bütün yasalar çarçabuk görüşülsün.
Yani, bakın değerli
arkadaşlarım, hukuk şunu kabul etmez: Orada bir hüküm olacak, o hüküm
duracak, ama, siz, istisna uygulanması gereken kuralları kaide
hâline getirirseniz, hukuk buna isyan eder. Der ki: "Kardeşim,
çoğunluğun var, bunu kaldır, bir daha da, bunu, ikide bir önüme getirme."
Çünkü, bu kırk sekiz saat olayı, çok istisnai hâllerde uygulanacak
bir kuraldır, ama siz bunu sürekli kullanıyorsunuz. O bakımdan, temel
yasalarda olduğu gibi, daha önceki İç Tüzük değişikliklerinde
olduğu gibi boyuna, aklınıza estikçe, işinize geldikçe buraya
değişiklik önergesi getirmeyin değerli arkadaşlarım. Bu, ne Parlamentonun
ciddiyetiyle bağdaşıyor ne de bu koca grubun gücüyle bağdaşıyor.
Böyle bir grubunuz var, bakın, tarayın şu İç Tüzük'ü, ne kadar yanlış
hüküm varsa size göre, getirin değiştirelim ama, yasa hükümleri
orada dururken, durup durup onlarla ilgili istisnai hüküm getirmeyin.
Bu, sizi de yaralar hukuku da yaralar. Sonra, hukuk isyan eder. Hukukun
isyanı nasıl olur? İşte, Cumhurbaşkanınızı seçtirmeyerek olur. Hukukun
isyanı nasıl olur? Çok önem verdiğiniz yasaları mahkemeden döndürerek
olur.
Şimdi, yine, Cumhurbaşkanlığı
seçimini yapacağınızı zannediyorsunuz değil mi? Öyle zannediyorsunuz.
Ben size söyleyeyim, burada söylüyorum, bu tutanakları da size hediye
edeceğim, Anayasa Mahkemesinden bu Cumhurbaşkanlığı yasası gene
dönecek. Çünkü elli tane hata yaptınız. Çok hata yaptınız. Ne hukuk
fakültesine soruyorsunuz ne hocalara danışıyorsunuz. Dediğim
dedik…
Değerli arkadaşlar,
bakın, bir Anayasa var, bu Anayasa'nın kurumları var. Hatırlıyor musunuz,
Almanya'da sizin gibi kendini imparator sanan bir kral gitmiş üzümü
koparıvermiş. Köylü demiş ki: "Dur bakalım, parasını ver, o benim
emeğim." "Yürü canım, ben kralım." demiş. İşçi dönmüş demiş
ki: "Ama Berlin'de yargıçlar var." demiş. İşte, siz bu durumdasınız.
Gücünüz var, kendinizi imparator sanıyorsunuz ama, Türkiye'de hukuk
var hukuk. Hukuk kurumları var. Hukuk kuralları var.
ALİM TUNÇ (Uşak) -
Nerede? Nerede?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- O bakımdan, değerli arkadaşlar, bakın, şimdi bunu buradan geçireceksiniz.
Peki, size başka
bir şey söyleyeyim: Bu Meclis iki görev yapar değerli arkadaşlar.
Bir yasama faaliyeti yapar, bir denetleme faaliyeti yapar. Değerli
arkadaşlarım, yasama faaliyetini doğru yaptığınız kanaatinde
misiniz? Yasama faaliyetini kendinize göre yapıyorsunuz. İşinize
gelene göre yapıyorsunuz. Bütün kuralları ters yüz ediyorsunuz.
Bütün kanunlar da geri geliyor. Peki, denetim görevini yaptınız
mı? Yapıyor musunuz? Tam bir buçuk yıldır bu Mecliste sözlü sorular
görüşülmeyecek diye önerge verdiniz, bir tek sözlü soruya cevap
vermediniz. Peki, hani denetim? Hani Meclisin işlevi?
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Hani demokrasi?
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Hani demokrasi? Demokrasi size göre değil.
Bakın, şimdi,
başka bir şey söyleyeyim: Sizler, maalesef, yapılan işin değerini
de bilmiyorsunuz. Hukuku bilmiyorsunuz, ama, yapılan işin kıymetini
de bilmiyorsunuz. Sayın Genel Başkanınız, Cumhuriyet Halk Partisinin
demokrasi adına desteği olmasaydı Başbakan olamayacaktı. Bunun
kıymetini bilmeyip, vurdunuz. Sonra, dünkü oylamada, Anavatanın
desteği olmasa bu değişikliği geçiremiyordunuz; tuttunuz, onlara
da vurdunuz ve kandırdınız. Sizde kadir kıymet bilmek de yok. Hukuk
bilmek zaten yok, onu beklemiyorum.
Değerli arkadaşlar,
sözlerimi şöyle bağlamak istiyorum: İnanırsınız inanmazsınız, kabul
edersiniz etmezsiniz, ama tutanaklar yalan söylemez, tarih bunlara
tanık olacak. Aynı, ringde dayak yiyen boksör gibi abandone durumdasınız,
kroke durumdasınız, kroke. Ne yaptığınızı bilmiyorsunuz.
CAHİT CAN (Sinop)
- Millet sizi nakavt edecek! Nakavt olacaksınız!
UĞUR AKSÖZ (Devamla)
- Hani boksör dayak yer dolanır durur ya, menajerine bakar, öbürüne
bakar. Sonuçta ne olur biliyor musunuz: Menajeri bir kova suyu alır
yüzünden aşağıya boca eder, boksör ayılır. 22 Temmuzda size iyi ayılmalar
diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Aksöz.
Lehte olmak üzere,
İstanbul Milletvekili Sayın Ünal Kacır, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Danışma Kurulu bugün toplanamadığından,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi gereğince grubumuzun önerisini Genel
Kurula sunduk ve bu önerinin lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önerinin içeriği
hakkında az önce Ayhan Sefer Üstün kardeşim açıklamalarda bulundu.
Ben, içeriğinde, sadece (2/1043) esas numaralı Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin Başkanlıkça havale edildiği komisyondaki görüşmelerine
kırk sekiz saat geçmeden başlanmasının İç Tüzük'ün 36'ncı maddesi gereğince
komisyonlara tavsiye edilmesi kısmını hatırlatıyorum ve bunun
onaylanmasını Genel Kuruldan beklediğimizi ifade ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; az önce, buradan, Cumhuriyet Halk Partisinin ve
Anavatan Partisinin değerli temsilcilerinin görüşlerini dinledik.
Tabii, hayretle dinliyoruz, ibretle dinliyoruz. Evet "Sözden"
bahsediliyor. Söz verilmiş mi verilmemiş mi? Biraz sonra, sataşma
üzerine söz alınabilir ve kim söz verdiyse o sözün cevabını burada
verebilir, verecektir de.
Değerli arkadaşlar
"Cumhurbaşkanını halk seçsin." diye getirilmiş bulunan
Anayasa paketinin desteklenmesi konusunda "Biz referandum
yasası getirmeyeceğiz." diye işin başından verilmiş hiçbir
söz yoktur. Böyle bir şey yok!
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Çevir kazı yanmasın.
ATİLA EMEK (Antalya)
- Öyle mi?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Böyle bir şey yok!
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Çevir kazı yanmasın.
HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - Sizin için söz önemli değil. Söz ağızdan çıkar!
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Adam yalan mı söylüyor?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sözümü iyi dinleyin. Ne dediğimi iyi dinleyin, iyi izleyin. Değerli
arkadaşlar, şimdi, sayın sözcüler diyorlar ki…
ATİLA EMEK (Antalya)
- Bu ne ya!
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Lojistik destek.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Evet, lojistik destek de gerekiyor.
Değerli arkadaşlar,
bu teklifte imzası olan bir kişi olarak vermiş olduğumuz teklifle
ilgili, teklifin Türkiye Büyük Millet Meclisine gidişi 31 Mayıs
2007'dir.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Ve saati de gece…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- 31 Mayıs 2007. Kendi iç grubumuzla ilgili yapmış olduğumuz işlemlerin
tarihini buraya getirmenizin bir manası yok.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Doğru değil zaten. 28'i doğru değil yani, 31'i…
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Şimdi, peki, niçin 31 Mayıs? Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesi
dün belli oldu. Dün, bu Meclis Anayasa değişiklik paketini 367'nin
üzerinde bir oyla kabul etti ve bugün Cumhurbaşkanlığına gönderildi.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Demek ki kandırma yok!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Yani, Meclis iradesi belli olduktan sonra teklifimiz dün akşamüzeri
işleme konulmuştur.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Demek ki kandırma filan yok yani!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, yanıltma diye bir şey mevzuubahis değildir.
Sayın Cumhuriyet
Halk Partisi sözcüleri "Efendim, getirilen bu teklif bir seçim
yasasıdır, bir sene geçmeden değerlendirilemez."
Değerli arkadaşlar,
içeriğiyle ilgili bir değişiklik yok. Nedir değişiklik? Referandum
yüz yirmi günde mi yapılsın kırk beş günde mi yapılsın; tıpkı, erken
seçim kararı alınması gibi. Yani, biz, 4 Kasımda seçim yapacağız
diye burada karar aldık mı? Aldık. Daha sonra da, arada bir yıl olmamasına
rağmen, 22 Temmuzda yapacağız diye karar alabildik mi? Alabildik.
Bu, uygulanıyor mu? Uygulanıyor.
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Anayasa hükmü o.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Sadece bir tarih değişikliğidir. Dolayısıyla, seçimin içeriğiyle
alakalı hiçbir konu mevzuubahis değildir.
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - O kararı zorunlu almak zorundasınız. Sen ne anlarsın bu
işten!
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, burada ibretle izliyoruz, Sayın Başbakanımızın
Anayasa Mahkemesinin kararlarıyla ilgili yapmış olduğu eleştiriler
"hedef gösterme" diye burada söyleniyor. Ve Allah vermesin
"tıpkı Danıştay saldırısı gibi" diyorlar. (CHP sıralarından
"Doğru." sesleri)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Doğru.
MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) - Doğru.
MEHMET KARTAL
(Van) - Danıştay öyle olmadı mı?
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Buna nasıl diliniz varıyor! Kim arzu edebilir bunu!
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - Doğru, doğru.
MEVLÜT COŞKUNER
(Isparta) - Aynen doğru.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Kesinlikle, kesinlikle reddediyoruz.
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Anayasa Mahkemesi Başkanı cevabını verdi.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Olsa olsa, sizin Genel Başkanınızın, Anayasa Mahkemesi sizin
itirazınızı görüşürken "Sakın ha! Anayasa Mahkemesi bu itirazı
reddetmesin, reddederse çatışma çıkar." demektir.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK
(İstanbul) - O da doğru.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Bu sözdür aslında tehdit. Siz tehdit ediyorsunuz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu, kesinlikle yanlıştır.
Kaotik ortam yaratmak istiyormuşuz.
Hayret bir şey! Halk seçsin diyoruz. Halkın seçmesiyle nasıl bir kaotik
ortam olabilir?
ATİLLA KART (Konya) - Sen onu anlamıyorsun,
olayı anlamıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Getirdiğimiz
teklifte, yüz yirmi gün sonra değil de kırk beş gün sonra halk bu işe karar
versin diyoruz.
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Külahıma anlat sen onu, külahıma anlat.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Halk bu işe karar verirse, neden kaotik ortam olacakmış, anlamak
mümkün değil.
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Halkın vereceği kararda sen olmayacaksın Kacır, sen
olmayacaksın. Bu senin son gacırtıların.
ÜNAL KACIR (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Sayın Anavatan Partisi sözcüsünün sözlerini
de anlamak mümkün değil. Bu Anayasa değişikliği eksik gelmiş, yanlış
gelmiş, ama destek olmuşlar. Hayret bir şey! Birlikte görüşüldü, birlikte
metin tamamlandı, altına imza attınız, öyle geldi. Bu Meclis de karar
verdi, iki defa görüştü ve sonuç itibarıyla, dün karar verdi.
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - İlk defa doğru söylüyorsunuz.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yoklar burada,
yoklar.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Şimdi, şunu
söylüyorsunuz: Halk seçsin, ama halk bugün karar vermesin. Hayret bir
şey! Niye?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Sen her şeye
hayret ediyorsun. 4'ünde de her şey hayretlik olacak senin için.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Halk on sekiz
yaşına yüz yirmi gün sonra mı basıyor? Halk on sekiz yaşına basmış.
Bugün de karar verir, yarın da karar verir. Meclis karar verirse,
kırk beş gün sonra halk bu konuya karar verecektir.
Vakit sınırlı,
vaktinizi fazla almak istemiyorum.
Desteğinizi
bekliyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Gene golü yiyeceksin.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Kacır.
Sayın Fatsa, buyurun.
EYÜP FATSA (Ordu)
- Sayın Başkan, bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Sayın Kurtulmuşoğlu,
burada, kandırıldıklarını veya yanıltıldıklarını ifade etti.
(CHP sıralarından gülüşmeler) Ben konuyla ilgili bir açıklık getirmek
istiyorum.
ATİLLA KART (Konya)
- İğfal, iğfal.
BAŞKAN - Buyurun,
çok kısa lütfen. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA BODUR
(İzmir) - Kaç badem şekerine gittiler?
HÜSEYİN BAYINDIR
(Kırşehir) - Bunlar halkı kandırdılar, ANAP'ı dünden kandırırlar.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) - Sakin ol Sayın Bayındır, sakin ol.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, Ankara Milletvekili
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması
EYÜP FATSA (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce bu
kürsüde konuşan Anavatan Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Kurtulmuşoğlu,
referandum tarihiyle alakalı -süresini ayarlayan- grup önerimizle
alakalı kendilerinin yanıltıldığı ve bu konuda kandırıldıkları
gibi bir ifade kullandı. Bunu kullanırken de şahsım ve diğer Grup Başkan
Vekili arkadaşım Sayın İrfan Gündüz'ün ismini de açıkça zikrederek
söyledi. Ben, müsaadenizle, çok kısa, bir sataşma da meydana getirmeden,
hemen konuyla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
henüz Anayasa Mahkemesi kararını vermemiş ve Cumhurbaşkanlığı
seçim süreciyle alakalı takvim işlerken, Anavatan Partisinin Genel
Başkanı ve parti yetkililerinin "henüz önümüzde zaman var, bu
süreci durdurun, derhâl ama hemen derhâl Cumhurbaşkanını halka seçtirmekle
alakalı bir yasal düzenleme yapıp, derhâl Cumhurbaşkanını halka
seçtirelim" diye kamuoyuyla paylaştıkları görüş hepimizin
malumudur, kamuoyunun da malumudur.
Bir diğer konu
da, Sayın Abdullah Gül, Sayın Genel Başkanım, Sayın Başbakanımızın
Anavatan Partisi Grubuna bu süreçte yapmış oldukları ziyaretlerde
de ısrarla aynı talebi dile getirdiler. Anayasa Mahkemesi kararından
sonra da biz Anavatan Partisi yetkilileriyle ve grubuyla yapmış olduğumuz
görüşmelerde bir konuda mutabakata vardık. "Siz eğer bu yasayı
getirirseniz, biz de bu yasanın altına imza koyar, Genel Kurulda
da bunun kanunlaşmasıyla alakalı grubumuz olarak tam destek veririz."
demişlerdir ve bu süreç böyle işlemiştir. Ben burada şunu söylemek
istiyorum: Bizim Anavatan Partisi Grubuyla, bu anayasal değişikliklerin
yapılması noktasında tam bir mutabakatımız olmuştur ve bu mutabakat
üzerine de dün burada Anayasa değişikliği paketinin ikinci oylaması
yapılmış ve yine, iki grubun ve bağımsız milletvekili arkadaşlarımızın
vermiş olduğu destekle buradan anayasal çoğunluğu temin edecek şekilde
de bu teklif kanunlaşmıştır.
Değerli arkadaşlar,
dün, bana, Sayın Kurtulmuşoğlu, iktidar veya muhalefet kulisinde
-tam yerini belki söyleyemiyor olabilirim- bununla alakalı
"Siz bir referandum yasası getirecek misiniz, referandum süresini
öne almakla alakalı bir çalışma getirecek misiniz?" diye sordu.
Ben kendisine o zaman şunu söyledim: "Sayın Kurtulmuşoğlu, ben
uzun zamandan beri, sadece süreçle alakalı Genel Kurul çalışmalarını
takip ediyorum. Hukukçu arkadaşlarımızın öyle bir çalışması oldu,
bunu yüksek sesle de dillendirdiler, ama, sonuç itibarıyla, önümüzde
bu yasanın, bu Anayasa değişiklik paketinin Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kabul edilip edilmeyeceğini bilmediğimiz bir ortamda,
böyle bir şeyi getireceğiz dememin bir anlamı yok. Böyle bir şey… Yani,
bu yasadan sonra, buradaki oylamadan sonra belki gündeme gelebilir."
diye kendisine ifade ettiğim şey budur.
Hâlbuki, tabii,
burada esasında şunu söylemek istiyorum: Anavatan Partisi Grubunun
referandum yasasına da, öncelikli ve özellikli Anayasa değişikliğinde…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Son cümlenizi
rica ediyorum.
EYÜP FATSA (Devamla)
- Son cümle.
…olduğu gibi
-ki, çok ısrarlıydılar bu konuda- destek vermelerini beklerim.
Eğer, bu referandum yasası çıkmayacak ise, biz bu Anayasa değişikliğini
niye yaptık? Niye böyle bir çalışmanın içerisine girdik? Yani, kamuoyuna
niye bunları vadettik? Bu görüşlerimizi kamuoyu ile niye paylaştık?
"Öncelikle ve hemen Cumhurbaşkanlığı süreci durdurulsun ve
derhâl, halkın Cumhurbaşkanını seçebileceği yasal düzenlemeler
yapılsın." talebinin anlamı neydi? Doğrusunu isterseniz değerli
arkadaşlar, bu ifadeler, bu iddialar doğru değildir.
Ben muhalefet
grubuna da sadece şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlar,
lütfen, fikriniz varsa, burada çıkın söyleyin, ama bir başka grubu
tahrik etmek suretiyle ki…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Etsek ne olacak? Bırak bunları…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Bu çok başvurduğunuz bir yöntemdir, halkı tahrik ediyorsunuz, anayasal
kurumları tahrik ediyorsunuz, belli çevreleri… Bu, biraz size uygun
düşüyor. Dolayısıyla, lütfen, bu Anavatan Grubu ile bizim aramızdaki
bir meseledir. Biz, Anavatan Grubuna yalan söylemedik, onları yanıltmadık,
onlara yanlış bilgi de vermedik.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hayır, orada, ona söyle…
EYÜP FATSA (Devamla)
- Süreçle alakalı düşüncemizi kendileriyle paylaştık. İşin doğrusu
budur.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Fatsa.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan…
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ile 2/1043 esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale
edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden
başlanmasının komisyonlara tavsiye edilmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, öneri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum…
III. - YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, yoklama yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN - Efendim?
HALUK KOÇ (Samsun)
- Yoklama talep ediyoruz.
HALUK İPEK (Ankara)
- Geçti Başkan.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Geçti, oylama başladı. (CHP
sıralarından "Geçmedi" sesleri)
BAŞKAN - İsimleri tespit edelim:
Sayın Koç, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Kart, Sayın Yılmaz, Sayın Bayındır,
Sayın Akın, Sayın Emek, Sayın Bodur, Sayın Ercenk, Sayın Gülçiçek, Sayın
Coşkunoğlu, Sayın Özcan, Sayın Kaptan, Sayın Ateş, Sayın Ersin, Sayın
Keleş, Sayın Baratalı, Sayın Saygun, Sayın Tütüncü, Sayın Kartal.
İsimlerini okuduğum
arkadaşlarımız cihaza girmesinler.
HALUK KOÇ (Samsun)
- On dakika verin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Dört dakika
süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime
14.05'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.06
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.15
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - AK Parti
grup önerisinin oylamasından önce istenen yoklamada toplantı yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağım.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim.
Şimdi, yoklamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralama ile 2/1043 esas numaralı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça havale
edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk sekiz saat geçmeden
başlanmasının komisyonlara tavsiye edilmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Öneri kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince
gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve
İbrahim Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Kanununa
Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci
sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili
komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer
alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030)
(S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada
yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in İmar Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili
Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet
Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı: 1337)
BAŞKAN - Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada
yer alan, Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın, 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/995)
(S. Sayısı: 1406) (x)
BAŞKAN - Komisyon?
Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
1406 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Şimdi, teklifin
tümü üzerinde AK Parti Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Fikret
Badazlı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA FİKRET BADAZLI (Antalya) - Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli
üyeleri; verdiğim 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerinde sizleri bilgilendirmek
üzere AK Parti Grubu adına söz alarak huzurunuzdayım. Sözlerime
başlarken hepinizi ve televizyonları başında bizleri izleyen insanlarımızı
saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi,
yaş sebze ve meyve tüketiminde, sadece Avrupa Birliğinde 150 milyon
dolarlık devasa bir pazar mevcuttur. Bu pazardan İspanya yüzde 10
civarında pay alırken, bizim yüzde 1-1,5'larda olmamız, şahsen benim
üzüntümü mucip oluyor. Bu piyasanın yarısı kadar da Rusya'yı eklersek,
işin önemi daha anlaşılır.
Eski devirlerde bahçeleri olan üretici, Antalya Ticaret
Borsası Başkanı hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde konu üzerinde
araştırma komisyonu üyeliği yapmış birisiyim. Bu donanımımla,
sizleri konu hakkında bilgilendirmek istiyorum.
Sizi temin ederim
ki, İspanya'nın imkânlarından, Türkiye'deki toprak ve iklim yapısı,
Anadolu'nun bulunduğu coğrafyanın özellikleri ve çeşitlilik kabiliyetleri,
o ülkeyle mukayese edilemeyecek kadar elverişlidir. Ancak, onlar
nerede, biz neredeyiz!
Geçmiş iktidarlar,
köylüyü, çiftçiyi daha modern, daha kurumsal yapıya kavuşturup,
daha planlı programlı üretim yaptırmaya yöneltmek yerine oy almak
maksadıyla, hele seçim yıllarında taban fiyatları âdeta, artırmaya
çıkararak, palyatif yöntemlerle köylümüzü, çiftçimizi eski geldisiyle
uyutmayı başarmışlar ve iktidar olma uğruna şişirdikleri pazar
fiyatı ile örneğin, 400 bin pancar üreticisi aileye hazineden verdikleri
paralarla 70 milyon insanımıza şekeri, maalesef, AB'nin bile 2 kat
fiyatına yedirmeyi reva görmüşler. Tabii, tüketici bu gerçekleri
de bilmiyor.
Dünya sigarayı
terk ediyor. Tütün üreticisine hazineden bol bol paralar vererek,
lüzumu olmayan tütünü alıp depolarda çürütüp, imha zabıtlarıyla
yakmışlar. Tabii, imha zabıtlarında da kim bilir neler döndürülmüştür,
günahları kendi boyunlarına.
Karadeniz'in
yegâne ürünü fındığı lüzumsuz cazibelerle coşturup, Marmara Bölgesi'ne,
Yalova'ya kadar getirip üretimi iç tüketim ve ihracat kabiliyet
kapasitesinin 2 katına vardıracak rekolte patlaması yaratmışlar,
fındığımızı da içinde bulunduğu duruma düşürmüşlerdir.
İktidarıyla muhalefetiyle,
dönemimizde tarımımız için çok faydalı işler yaptığımızı övünerek
ifade edebilirim. Bunları konumuzla ilgisi olmadığı için saymayacağım. Benim yerlisi
olduğum
(x) 1406 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Antalya'da bu hususta
biraz yol aldık. Yıllık 300-350 milyon dolar sebze-meyve ihracatını
fiilen Antalya yapıyor. Ben, buna, sahip olduğum bilgilerle hem üzülüyor
hem seviniyorum. Zira, beş yıl evvel bu rakam 100-120 milyon dolardı.
Tarla aynı, güneş aynı, su aynı. Ne oldu? 59'uncu AK Parti Hükûmeti,
biraz evvel bahsettiğim gibi, A'dan Z'ye konuya ilgi gösterdi, sahiplendi.
Tarımımızda, yukarıda anlattığım o ülkelerde gördüğüm yapılanmayı
ve realizasyonu gerçekleştirelim. Ben, sadece Antalya'mızdan, turizmdeki
getirisi kadar, 5 milyar dolarlık sebze, meyve, kesme çiçek ihraç edilebileceğine
inanıyorum.
Yapılan çalışmaların,
uygulamaların, desteklerin, teşviklerin, ucuz kredilerin getirdiği
faydaları her gün biraz daha görebiliyoruz. Daha yakın tarihe kadar
paçal için kaliteli buğday ithal etmekte olan ülkemiz, 2002'deki sertifikalı
tohum üretimini 7-8 kat artırarak köylüye dağıtmış, etkin süne mücadelesini
de hayata geçirerek daha yüksek standartlarda buğdayı üretebilmiş,
ülkemiz paçal için kaliteli buğday ithalinden kurtulmuştur.
Keza, ayçiçeği,
mısır gibi ürünleri de daha yakın tarihe kadar yüklü miktarlarda
ithal eden ülkemiz, AK Parti İktidarının sertifikalı, yüksek standart
ve kaliteli ürünlere sağladığı destek ve teşviklerle, Allah'a şükür,
zorunlu tarım ürünü ithalini bugün yok denecek kadar minimize etmeyi
başarmıştır.
Bütün bunlara
rağmen, takdir edersiniz ki tarımsal üretimin en cazibelisi, seralarda
yapılan sebze ve meyvelerdir. Mesela, şu an için örnekleyelim: Antalya'da
180 bin dekar civarında sera vardır. Bunlar, niteliksiz, hiçbir teknolojiyle
tanışıklığı olmayan, sadece gündüzleri güneşle, camla içeriyi
ısıtan, gece de aynı camla ısıttığını soğutan ilkel seralardır. Örneğin,
bunların yarısını bizim amaçladığımız yeniden yapılanmaya başlayan
modern seralara çevirelim -90 bin dekar mesela- dekardan, topraksız,
40 ton sertifikalı hibrit domates alınıyor. İşte, size, 3 milyon
600 bin ton, tamamı ihraç kabiliyetli, kaliteli domates. Tonunu
bin dolardan satın, size 3 milyar 600 milyon dolarlık domates ihracı,
sadece Antalya'dan. Sertifikalı, kontrollü, müşterinin istediği
cins ve istenilen miktar ve takvimlerde bu tespiti yapan Hükûmetimiz,
modern seracılığa destek amaçlı organik tarım bölgeleri oluşturarak,
süratle daha büyük çaplı, daha teknolojik, daha bilinçli üretim
bölgeleri oluşturma noktasında çok önemli teşvik ve destekler veren
ivmeli bir hareket kabiliyeti yaratma çabası içerisine girmiştir.
Termal suyu olan bölgelerimizde yaz kış, olmayan yerlerde de sahillerin
sıcaktan dolayı üretime ara vermek zorunda olduğu dört aylık yaz döneminde
açığı kapatmak, pazara mal üretim ve sevkiyatının sürekliliğini
sağlamak bakımından, Anadolu'nun bütün bölgelerinde bu tarım yapılabilir.
Zira, dış piyasa, talep ettiği malın cinsinin, kalite standardının
günlük, aylık, yıllık devamlılığı olanını tercih ediyor.
Yöremde bu bilinci
iyi bilen kurumsal yapı oluşturmuş büyük firmalar var. İfade ettiğim
gibi, termal suyu olan bölgelerde, gerekse olmayan bölgelerde arazi
temin edip, büyük ölçekli seralar yapmaya kalkıştıklarında, önlerine
o yöredeki havzanın mücavir alanına dâhil belediyeler, kurumsal
yapı oluşturmuş tarımcılardan seranın projesini istemişler ve
ruhsat harcı talep etmişler. Hâlbuki, bugüne kadar, Antalya'da hiçbir
belediye böyle bir harç talep etmemiş. Belediye Gelirleri Yasası'nı
incelediğimizde de, muafiyetlerin içinde seralar olmadığı gibi,
çok önemseyip çeşitli kredi ve teşviklerle motive ettiğimiz hayvancılık
için de müteşebbislerin yapacakları ahırlar, kümesler, samanlıklar
da görülmüyor. Ancak, şu da bir gerçek ki, büyük firmalar, şirketler
50, 100 hatta 200 dekar saha kaplayacak. Düşünün, belediye, bunu,
konut sınıfına da sokamaz, ticari iş yeri diye değerlendirir. Ver
bakalım, büyük boylu, beş M'li Migros gibi iş merkezi yapıyormuş gibi
ruhsat harcı. Bildiğiniz gibi, bu harçlar metrekare bazlı olup, minimali
5 lira, maksimali 15 YTL/metrekaredir. Keza, aynı belediyeler,
hayvancılık yapanlardan ahır, kümes, samanlık ve yem deposu gibi işletme
için gerekli yapılarına da böyle bir talepte bulunmuşlar.
Bu tip masraflar,
değerli arkadaşlarım, müteşebbisin önünü keser. Dolayısıyla,
mevcut yasada göreceğiniz gibi, fabrikalara, organize sanayilere
istisnalar getirilmiş ama, o devirlerde böyle bir durumla karşılaşılmadığı
için seralar ve hayvancılık yapanlar düşünülmemiştir. Bu durum, o
zamanki kanun yapıcılarının eksiği de değildir. Bilindiği gibi,
yasalar ihtiyaçtan doğar. Verdiğim yasa teklifiyle, muafiyetlere
seracılığı ve hayvancılığı ilave ediyoruz, hepsi bundan ibaret.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biz bu çalışmaları ve yasaları, bazı muhalefet
milletvekillerinin sıkça telaffuz ettikleri gibi, ne kaçakçıdan
mal kaçırır gibi çıkarıyor ne de oy hesabı yapma noktasında bir gayret
içinde uğraşı veriyoruz. Bu yaptıklarımızın hepsini, insanlarımız
dört gözle bekliyorlar. Ancak, siyaset adına, 23 Mayıs günü, Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun görüşülürken CHP Grubu adına söz alan
Sayın Kumkumoğlu, bu kürsüye çıkıp yasa hakkında konuşurken -aynen
tutanaktan okuyorum- Sayın Başesgioğlu'na dönüyor kürsüden:
"Sayın Bakan, tarımdaki bu çözülmenin sebebi nedir sizce? Sadece
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı mısınız? Tarım Bakanlığının bu
ülkede uyguladığı politikalar, yani Hükûmetinizin bu ülkede uyguladığı
politikalar sizi hiç ilgilendirmiyor mu Sayın Bakan? Siz iktidara
geldiğinizde bir kilogram buğday 400 bin liranın üzerindeydi. Şimdi
iktidarınızın beşinci yılında, 1 kilogram buğday 300 bin liranın
altında satılıyor. Şimdi, siz, bunun yarattığı yoğun problem nedeniyle
tarımda ortaya çıkmış olan olağanüstü göçü…" diyor ve devam ediyor.
Değerli arkadaşlar,
daha sonra kendisine gidip, 300 liraya kaç bin ton buğday varsa alacağımı
söyledim. Değerli arkadaşım benimle iddiaya girebileceğini söyledi.
İddia middia benim branşım değil. İddia bayileri dışarıda; gider,
iddiaya orada girer. Zira, Sayın Milletvekili arkadaşım, benim eski
bir un fabrikatörü olduğum ve ayrıca, Antalya Ticaret Borsası Başkanlığını
uzun yıllar yürüttüğümden haberi yok. Bu yanlış beyanları, rakamları
vererek bu kürsüden yapmış oldu. Polatlı Ticaret Borsasından, Sayın
Milletvekilinin konuşma yaptığı günün borsasını getirttim. Belge
elimde. Buğday 465 lira. Aynı gün Polatlı'da 465 liraya işlem görmüş
ve yine Toprak Mahsulleri Ofisinden 2002-2006 fiyat listesinin tavan
fiyatlarını istedim, faksladılar. Bu belge de elimde. 2002 yılında
durum buğdayı, yani, irmiklik sert buğday en pahalısı 259 lira.
400'ü nereden çıkarmış bu değerli milletvekili, anlayamadım. Aynı
buğday 2006 yılında 385 liraya alınmış; yani, yüzde 49 fiyat artışı.
Dört yıllık kümülatif enflasyon yüzde 45,04. Yüzde 49 fiyat artışı
olmuş. Artı, bir de 2006 yılında, bildiğiniz gibi, 35 YTL kilogram başına
teşvik verildiğini düşündüğümüzde yüzde 45 enflasyona karşı yüzde
58 dolayında fiyatların arttığı görülür.
Bakınız, bir de
hasıla karşılaştırması yapalım. Benim güzel Antalya'mda en iyi
çiftçiler dekardan 400-450 kilogram ekmeklik yumuşak kırmızı panda
buğdayı hasat ederler idi. 259 liraya uyarlayalım. 259 liradan 450
kilo maksimalini alıyorum. 2002 yılında bir çiftçi 116 YTL, dekardan,
hasıla elde edebiliyor iken, 385 liradan geçen yıl 700-750 kilo hasat
yapıyorlar bu defa, sertifikalı tohum sayesinde, bildiğiniz gibi.
Bunları hesapladığımızda, çiftçimizin eline dekarda 315 liraya
çıkıyor ve 198 lira, yani, yüzde 170 hasıla artışı; ne kadar vahim(!)
değil mi değerli arkadaşlar?
Şimdi, ben, sayın
arkadaşıma, Değerli Kumkumoğlu'na buradan gene bir gazete göstererek
konunun, yani ülkeyi idare etmenin o kadar, buralarda atıp sıkılamakla,
kolay olmadığını anlatmak istiyorum.
Şimdi, şu gazete,
Hürriyet gazetesinin 27 Mayıs Pazar günkü sayısı. Bu şahıs Ankara
Ticaret Borsası Başkanı Faik Yavuz. "Belediye Kanunu'ndan 400
besici mağdur oldu Ankara'da." diyor. "Şimdi çıkaracağımız
yasayla bu mağduriyeti gideriyoruz. Yem fiyatları çok arttı."
Yazıyor yazıyor, ilave ediyor. "Arpa, büyükbaşta ana ham madde.
Arpa ve mısırın fiyatı çok arttı."
Şimdi, değerli
arkadaşım "Ucuz." derken burada Ankara Ticaret Borsası
Başkanı da "Çok pahalandı." diyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, ülkeyi idare etmek, yani kıldan ince çizgilerin üstünde
dikkat edeceğiniz hassasiyetler vardır, birleşik kaplar metodu gibi.
Bir tarafa dokunduğunuzda bir taraftan fırttığını görürsünüz.
Yine, önceki
gün, yabancıların çalışma izinleri görüşülürken, bu defa CHP'li Antalya
Milletvekili Sayın Baloğlu, benim gözümün yağı, güzel kardeşim bu
kürsüye gelerek ne diyor, ben aynen tutanaktan okuyorum. Şöyle diyor
Sayın Baloğlu kürsüden: "Ben kendi seçim bölgemden örnek vermek
istiyorum. Antalya'da AK Parti döneminde hiçbir iş yeri açılmamıştır,
hiçbir yeni tezgâh kurulmamıştır, tek bir fabrika yoktur, hiçbir çivi
çakılmamıştır…" Ve devam ediyor: "…(Devamla) - Yine… Bir dakika…
İş yerinden bahsediyorsunuz, hangi fabrikayı açtınız Antalya'ya
siz? Antalya'ya açtığınız bir tek fabrika var mı Sayın Badazlı? Siz
bana Antalya'da bir tek fabrika gösterin… (AK Parti sıralarından gürültüler)"
Devam ediyor…
Değerli arkadaşlar,
Sayın Baloğlu benim göz ağrım, kendisini çok seviyorum, ilk fırsatta
da bir göz doktoruna götüreceğim.
Bakınız, Antalya'da
AK Partinin iktidarı süresince yapılanların belli başlılarını
ben fırsattan istifade sizlerle paylaşayım.
Bir: Antalya doğal
gaz, sanayi bölgesine doğal gaz indirildi.
Karayolları
13. Bölge Müdürlüğünde 2003-2006 yıllarında 1.515 kilometre devlet
yolu, duble yol ve asfalt çalışması yapılmış, 360 trilyon kaynak kullanılmıştır.
Antalya Havalimanı
ikinci pist ve yeni dış hatlar apron inşaatı, 117 trilyon lira.
TEDAŞ, 263 trilyon
kaynak kullanmış, hemen hemen merkezle bütün ilçelerdeki iletişim
hatları yer altına indirilmiş, bütün köylerin tamamına yakın iletkenleri
değiştirilmiş, ahşap direkler beton direklerle değiştirilmiş,
trafoları güçlendirilmiş, aydınlatma armatürleri değiştirilmiştir.
Antalya'ya TEİAŞ
Bölge Müdürlüğü kurdurulmuş. Bu sayede 2003 yılındaki 1.103 megavat
saat kurulu güç, 53 trilyonluk yatırımla 2006 yatırım yılı sonuna
kadar yüzde 97 artışla 2.100 megavat saat güce ulaşmış. Yapılan bu
çalışmalar sayesinde, Antalya ilinde 2002 yılında yüzde 22 olan kayıp
kaçak oranı, çalışmalar sonunda, 2006 yılında ise yüzde 8'e düşürülmüştür.
Eğitim alanında,
il özel idaresi, genel bütçe ve hayırsever vatandaşlar tarafından
toplam 230 trilyon sarfıyla 2.500 derslik Antalyalı öğrencilerin
hizmetine sunulmuştur.
Antalya'da iki
hastane yapımı ikmal edilmiş, bir hastane yeniden yapılmıştır, bir
aya kadar hizmete girecektir ilçemizde. Ayrıca bir hastane yapımı
ihale aşamasında, dört ilçemizde yeni hastane yapımları için hazineden
ve ormandan yer tahsisleri yapılmış olup Antalya il merkezinde Ağız
ve Dış Sağlığı Merkezi açılmış…
MUHARREM KILIÇ
(Malatya) - Seracılar sizi dinliyor Beyefendi, seracılar. Seracılar,
okulları, yolları hastaneleri merak etmiyor.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) …ve ayrıca Antalya'da merkezde Türkiye'nin en modern devlet
hastanesi akşam sabah hizmete giriyor.
Antalya ilinde
ve ilçelerinde ambulanslarımızın tamamına yakını 112'ye çevrilmiş.
Bu işler için bugüne kadar 128 trilyon harcanmıştır.
Seraları anlattım
da arkadaşımızı bilgilendirmek için izninizle…
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Fabrikadan bahsediyor yalnız Baloğlu
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Fabrikaya geliyorum, müsaade et, müsaade et…
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Seradan bahset, seradan, bırak hastaneyi postaneyi!
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - DSİ dört yıldır devam eden projeler, göletler, sulama şebekeleriyle
35 bin dekar araziyi suyla tanıştırmış, mevcut şebekeler hızla kapalı
devre sisteme çevrilmektedir. Bu işler için 285 trilyon kaynak harcanmıştır.
Turizmde Bakanlıkça
kanalizasyon ve arıtma projeleri, kültür evleri, tarihî eserlerin
bakımı onarımı, müze yapımları için 112 trilyon kaynak kullandırılmıştır.
Telekomünikasyon
hizmetleri, teknoloji transferi, köylere kadar İnternet bağlantılarının
kavuşturulması için 111 trilyon harcanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Sayın Başkanım, bu benim finalim, veda konuşmam gibi
bir şey. Ben, suhulet istiyorum.
Teşekkür ederim.
Tarımsal geliştirme
projeleri ve destekler için 141 trilyon harcanmış.
Kapalı spor sahalarının
3 tanesi ikmal edilmiş, Elmalı'da güreş sahasının realizasyonu,
güreşçiler ve diğer sportif faaliyetler için yapılan güreş eğitim
merkezi modern tesisleri yapılmıştır. Köylere kadar örnek sportif
faaliyetler olarak götürülmesi… Özel idare hariç, kamudan 27 trilyon
harcanmıştır.
KÖYDES için iki
yılda 85 trilyon… İnşallah, kendisinin ve benim seçim bölgem olan Antalya'da
bu yıl sonuna kadar içme suyu ve yolu olmayan köyümüz kalmayacaktır.
Antalya Organize…
Tuncay, geliyorum.
Nerede Tuncay?
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Buradayım ağabey.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Hah…
Antalya Organize
Sanayi Bölgesinde dört yılda 62 tane arazi tahsisi yapılmış, bunların birçoğu açılmış, 27
tanesi inşa hâlinde, 6.500 kişilik yeni istihdam sağlanmıştır. Bu
bilgileri de Organize Sanayiden fakslattırdım, burada duruyor.
Antalya'da Birinci ve İkinci Organize Sanayi Bölgesi tamamen dolmuş,
bunların tevsisi için birinci kısma 197 hektarlık, ikinci kısma 175
hektarlık, hazineye ait, araziler satın alınmış olup, aralarında bulunan
şahıs arazilerinin satın alınması için çalışmalar devam etmektedir.
84 hektarlık tevsi alanında tahsislere başlanılmış, yönetim kurulunca
kriterleri belirlenen on beş firmanın tahsisleri tamamlanmak üzeridir.
Bugün AKORSAN
662 hektarlık bir alana ulaşmıştır. Talep patlaması karşısında, Manavgat
ilçesinde, Manavgat Ticaret ve Sanayi Odasının girişimiyle başlattığımız
bir çalışmayla, Manavgat'ta da bir organize sanayi bölgesi kurulabilmesi
için 620 dekarlık bir hazine arazisinin tahsisi aşamasına takiplerimizle
gelindiğini ifade etmek isterim.
Antalya, görüldüğü
gibi, AK Parti İktidarında…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, daha uzatın süreyi.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Sayın Başkanım, bir dakika…
HALUK KOÇ (Samsun)
- Biz razıyız efendim, devam…
BAŞKAN - Efendim,
lütfen, siz özetleyin konuşmanızı.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Devam, razıyız…
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Sayın Koç, son, final konuşmam.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Tamam, devam edin, biz destekliyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER
(Mersin) - İcraatın içinden gibi oldu.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Antalya, görüldüğü gibi, AK Parti İktidarında dört yılda
toplam 2 katrilyonluk potansiyel bir yatırım kullanmış olup, bu meblağ,
Türkiye'nin dört yıldaki yatırım bütçesinin yüzde 21'i gibi bir pariteyi
ortaya koyarken, ihmale uğrayan Antalya'nın geçmişteki haklarının
59'uncu AK Parti İktidarı döneminde geriye alındığını ifade edebilirim.
İnşallah, 23'üncü Dönemde 60'ıncı AK Parti Hükûmetinin sadece Antalya'ya
değil, bütün ülkeye yaptığı hizmetler dalga dalga devam edecektir.
Bakınız, değerli
arkadaşlar, yine, 25 Mayıs Cuma günü, GAP İdaresi Yasası görüşülürken,
bu kürsüye gelen Sayın Kamacı, benim gözümün nuru Nail bakınız ne
diyor, tutanaktan okuyorum: "Bakın, sizin ürünlerinizde yüzde
60 artanın karşısında mazot yüzde 146 arttı." Nail böyle diyor.
"Bu mu sizin adaletiniz? Bu mu sizin kalkınmanız? Bu mu sizin hakkınız?"
diyor ve devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
motorin, mazot 2002 yılında 1.350 lira iken, şu anda 2.150 liraya satılıyor,
yani, artış yüzde 60-65 civarında.
Şimdi, Sevgili
Nail, mühendisim diye kostak kostak gezerken bu hesabı nasıl yanlış
yapmış, yüzde 146'yı nereden bulmuş? İlkokul 3'teki bir çocuğu çağırsak,
bir tek bölme işlemi yapacak, bu kadar basit, ama devam ediyor… Yani,
bu, mühendislikle de izanla da hesapla da hiç ilgisi olmayan rakamı
bu sevgili kardeşim burada niye anlatmış ben doğrusunu isterseniz
merak ediyorum, takdirini de yüce millete bırakıyorum.
Zira, kendileri
-aklıma geldi- seçim bölgesine birkaç gün sonra gittiklerinde
13'ün, 16'dan büyük olduğunu da insanlara Antalya'da anlatacaklar.
13, 16'dan büyüktür diyecekler veya 16, 13'ten küçüktür diyecekler.
Bu nereden çıktı derseniz, muhalefet lideri Antalyalı hemşehrimin
büyük gayretleriyle -bildiğiniz gibi- seçim üç ay öne alındı. Eğer
seçim vaktinde yapılsaydı, Antalya burada 16 sandalyeyle temsil
ediliyordu, şimdi sayesinde tekrar
13'le gelecek.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Başına taş düşse Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanından bulacaksın
ya!
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Bakınız, bakınız… Antalya 3
sandalye artırıyordu. Belki 3'ün 1'ini de siz alırdınız.
NAİL KAMACI (Antalya) - Seçimi bir hafta erteleseydi Başbakan,
16 idi Antalya.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Ama, şimdi bundan da oldu Antalya. Bunları anlatacaksınız.
BAŞKAN - Sayın
Badazlı, lütfen tamamlayın efendim.
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şunu biliniz ki, ne kadar çırpınırsanız
çırpının, ne kadar yanınızda taşıdığınız Japon yapıştırıcılarla
kendinize yapıştıracak birilerini ararsanız arayın…
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale) - O Japon yapıştırıcı size lazım!
FİKRET BADAZLI
(Devamla) - …AK Parti, yüce milletimizin tevazusuyla gümbür gümbür
geliyor ve Türkiye'yi yaratacak o iradeyi uhdesinde taşıyacak
güçlü ayak seslerini şimdiden duyuyor gibiyim.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti olarak bizler böyle yanlış bilgiler üzerinden siyaset yapmaya,
bu yüce kürsüyü meşgul etmeye, kullanmaya asla tenezzül etmeyiz.
Şartlar ne olursa olsun, misyonumuz, vizyonumuz gereği, biz, daima
gerçekleri konuşacak ve insanlarımızla gerçekleri paylaşacağız,
bu böyle biline.
22'nci Dönem milletvekilliğim
sırasında yaptığım bu son konuşmamda, gerekçesini anlatmaya çalıştığım
yasa teklifinin kabulünde, komisyonlarda, Cumhuriyet Halk Partisinin
çok değerli üyelerinin ve ANAP'lı üyelerin oy birliğiyle verdiği
desteğe içtenlikle teşekkür ediyorum. Şimdi de Mecliste göstereceğiniz
desteğe ayrıca teşekkür ediyorum. Yasanın Türk tarımına hayırlar
ve uğurlar getirmesini diliyorum.
Daha sonraki dönemde,
her nerede olursam olayım, bu Meclis çatısı altında sizlerle yaşadığım
anılar, benim yüreğimde, daima canlı, daima taze bir biçimde yaşayacaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Kendim yüce milletimin içerisinde
olacak, elimden geldiğince geçmişte olduğu gibi gelecekte de insanlarıma
faydalar üretmeye devam edeceğim.
Sözlerime son
verirken, beni dinlemek lütfunda bulunduğunuz için -hepinizi teker
teker çok seviyorum. Çok sevdiğimi biliyorsunuz, 14 Şubat 2006 günü
yaptığım konuşmada, burada anlatmıştım. Hepinizi çok çok seviyorum-
hepinize saygılarımı sunuyorum. Bizi televizyonları başında
izleyen sevgili vatandaşlarıma da bu kürsü aracılığıyla en derin
saygılarımı, muhabbetlerimi iletiyorum. Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkanım,
zatıalinize de teşekkür ediyorum gösterdiğiniz anlayıştan dolayı.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın
Badazlı, teşekkür ediyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına…
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan, lütfen… Ama, olmaz…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - İkimizin de ismini kullanarak…
NAİL KAMACI (Antalya)
- Şahsımla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Farklı… Hayır,
şu anda dinleyenler, bunu, bu söylendiği şekilde dinledi. Lütfen,
doğruları…
AHMET YENİ (Samsun)
- Ne dedi, ne?
BAŞKAN - Ne dedi?
NAİL KAMACI (Antalya)
- Efendim, yanlış kullandı, mazotla ilgili yanlış kullandı.
OSMAN AKMAN (Antalya)
- Sadece, tutanaktan okudu, hiçbir şey demedi.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Ben açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın
Kamacı, gelsin… Hakkınızı ben zayi etmiyorum.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Benim mühendis olmamla ilgili bazı açıklamalar yaptı.
AHMET YENİ (Samsun)
- Kayıtlara bakacağız.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Bakan da mühendis, ona da şey yaptı aslında. O yüzden, lütfen,
açıklama yapmama izin verin.
BAŞKAN -
"Kostak" Anadolu'da güzel bir söz yani.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Hayır, lütfen…
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Uzatma, uzatma…
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan, lütfen…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, isim vererek konuştu. Ben de konuşacağım
için, şey yok yani.
BAŞKAN - Sayın
Badazlı son konuşmasını yaptı, siz de ona uygun bir cevap verirseniz
memnun olurum Sayın Kamacı.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Antalya Milletvekili Nail Kamacı'nın, Antalya
Milletvekili Fikret Badazlı'nın, konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle sizlere teşekkür
etmek istiyorum, bana bu fırsatı verdiğiniz için.
Sayın Fikret Badazlı,
tabii, yaş itibarıyla benden büyük, saygı duyduğum bir ağabeyimiz,
fakat, buradaki açıklamaları ile oradaki açıklamaları arasında
büyük farklar var. Geçmişte de, Antalya'nın tek milletvekili gibi
şöyle şeyler konuşmuştu: "Antalya'ya büyük hizmetlerde bulundum.
Bu hizmetlerime devam etmek istiyorum bu dönem içerisinde."
demişti, ama, daha sonra şahsi bir karar almış, milletvekili aday
adayı olmayacağını söylemiş. Bundan sonraki yaşamında başarılar
diliyorum, sağlık ve mutluluklar diliyorum.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Sağ ol.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Öncelikle, siz, bu iktidara geldiğinizde mazot fiyatları 1 milyon
225 bin liraydı. Yani, 1 milyon 350 bin lira diye şey yapmayın. Bakın,
hiç gerek yok sağa sola…
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - 1.225…
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ben yaptığım konuşmaların hemen hepsini Türkiye İstatistik Kurumundan
aldığım kayıtlara göre yaparım.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Petrolün varili kaçtı, şimdi kaç, onu söylesene!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Biraz sonra, burada, madde üzerinde konuşurken onları size takdim
edeceğim. Hiç merak etmeyin.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - 1.225'ten…
NAİL KAMACI (Devamla)
- Üstelik, Antalya'da bu kadar maharetli işler yaptığınızı söylediniz,
ama, geçmişte, bize "Antalyasporu düşürdünüz." diye bağırıp
çağırıyordunuz. Antalyasporu bir sene çıkardınız, ikinci sene düşürdünüz.
Antalya'yı asansör takımı hâline getirdiniz! (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun)
- Başka bir şey diyeceğiniz kalmadı, spora geçtiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Milletvekilleri mi top oynayacak? Nasıl çıkaracaklar ya? Hep birlikte
top oynamaya mı gideceğiz? Allah Allah!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Üçüncüsü, Antalya bu dönem 16 milletvekiliyle burada temsil edilecekti,
ancak, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının yaptığı çalışmalardan
dolayı 13'le, tekrar, burada temsil edilmek durumunda olduğunu söylediniz.
Size bir şey söyleyeyim:
Eğer, bu Cumhurbaşkanlığı sürecini doğru dürüst yönetebilmiş olsaydınız,
ağzınıza yüzünüze bulaştırmasaydınız…
METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) - Doğru konuş!
NAİL KAMACI (Devamla)
- …4 Kasımda seçimler olurdu, Antalya'da 16 milletvekili olurdu. Bunun
sorumluluğunu kimseye yüklemeyin.
ÜNAL KACIR (İstanbul)
- Geçen sene öyle demiyordun.
NAİL KAMACI (Devamla)
- 353 tane milletvekili, eğer 153 tane milletvekilinin karşısında
Cumhurbaşkanını seçemiyorsa, o zaman sizin hâlinize çok yazık
olur. O yüzden…
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Kaçtınız Meclisten… Kaçtınız… Neredeydiniz?
AHMET YENİ (Samsun)
- Millet soracak size.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ha, beyefendi, siz, 15 Eylül 2005'te..
BAŞKAN - Sayın
Kamacı, siz Genel Kurula hitap edin.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ama, Sayın Başkan, konuşturmuyorlar.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Kaçtınız!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
lütfen, müdahale etmeyin.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bakın, ben bir şey açıklamaya geldim, konuşurlarsa konuşurum karşılıklı,
hiç cevabı yok.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyin.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bakın, bakın…
BAŞKAN - Böyle
bir usul yok efendim.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bakın, 15 Eylül 2005 tarih, Türkiye'nin güneydoğusunda kanlar akıyor.
AHMET YENİ (Samsun)
- Kaçtınız.
NAİL KAMACI (Devamla)
- O kanların önlenmesi için, Cumhuriyet Halk Partisi, burada terörle
ilgili bir araştırma yapmak için Meclisi olağanüstü toplantıya çağırdı.
METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) - Sen ne anlarsın ondan be!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Hepiniz kaçtınız, şu sütunların gerisinden gelmediniz buraya.
Sayın Başbakan Karadeniz Teknik Üniversitesinin açılışına gitti.
Terör önemliydi bu ülkede. Bunları…
BAŞKAN - Sayın
Kamacı, siz…
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ama, bakın… Laf atıyor burada.
BAŞKAN - Sayın
Kamacı, bak, bir dakikanızı rica edeyim. Ben size söz verdim.
NAİL KAMACI (Devamla)
- O yüzden, siz kaçtığınız yerleri unutmayın.
BAŞKAN - Ama, siz
Badazlı'ya cevap verecektiniz, işi başka yerlere götürdünüz.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bu ülkenin terör bataklığına girmesine neden oldunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
- Antalya'ya gidemiyorsun.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Evet, neden oldunuz. Eğer 353'le Cumhurbaşkanı seçemiyorsanız, o
sizin marifetsizliğiniz, o sizin beceriksizliğiniz.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kamacı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım…
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, ismimi kullanarak benim geçen gün yaptığım
bir konuşmayla ilgili, Sayın Badazlı, son derece çarpıtarak…
BAŞKAN - Efendim,
tutanakları getireyim, öyle… Bunun arkası yok.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, ama, ismimi kullanarak yaptı. Ben Sayın
Kamacı gibi davranmayacağım, bunu bilirsiniz.
BAŞKAN - Sayın
Milletvekili, getireyim, böyle bir şey varsa söz vereceğim İç Tüzük'e
göre. Getireyim tutanakları, sizin sözünüzle ben tatmin olmam.
Sayın Baratalı,
buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan…
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan…
BAŞKAN - Efendim,
siz talebinizi yaptınız, kararı ben vereceğim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Ama şimdi nasıl olacak Sayın Başkan?
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Sayın Kumkumoğlu, ben ne dediğimi biliyorum.
BAŞKAN - Sayın
Koç, bakın, açık konuşuyorum, siz de duyun, Genel Kurul da.
Bakın, Kamacı'yla
ilgili sözü duydum, ama o konuda tutanak getirmeden bir şey söyleyemem
ki ben.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, kendisine soralım Sayın Badazlı'nın.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Yani, onu duyuyorsunuz, bunu nasıl duymuyorsunuz?
BAŞKAN - Ee, duyamamış
olabilirim efendim.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Aynı partiden böyle bir şey olduğu zaman duyuyorsunuz.
BAŞKAN - Efendim, ben tarafsızlığımı her zaman
koruyorum.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Tartışılabilir.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan, kendisine soralım Sayın Badazlı'nın. Sayın
Başkan, Sayın Badazlı'ya sorun lütfen.
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, getirdiğim zaman…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım, Sayın Badazlı "Ben Kumkumoğlu'nun
ismini kullanmadım." derse söz hakkımdan vazgeçiyorum.
Buyurun Sayın
Badazlı. Kullandınız mı efendim ismimi?
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Belgeleri vereyim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Efendim, ismimi kullandınız mı kullanmadınız mı?
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, ben de söz istiyorum. İsmimden bahsederek
sözlerimi çarpıttı.
BAŞKAN - Sayın
Baratalı, kürsüye gelecek misiniz? Size söz veriyorum.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Duymadım.
BAŞKAN - Efendim,
bu hak benim.
O zaman konuşma
hakkınızdan vazgeçiyorsunuz.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Efendim, beni çağırdığınızı duymadım ki.
BAŞKAN - Buyurun
efendim. O tartışmaya ben karar vereceğim. Siz buyurun. Sizin konuşmanızdan
sonra konuşur.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Yalnız, siz önce sükûneti sağlayın Sayın Başkan. Ben duymadım ki sizi.
BAŞKAN - Buyurun.
Ben daha önce sizi davet etmiştim. O
bakımdan…
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Belgeleri
vereyim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -
Kürsü uçacak değil, vatandaş da kaçacak değil!
BAŞKAN - Tutanak gelsin, vereceğim.
Söz vermemek gibi bir şeyim yok bugüne kadar, biliyorsunuz.
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Sayın
Başkan, teşekkür ederim. Beni davet ettiğinizi duymadım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
VII.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın, 2464 Sayılı Belediye Gelirleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (2/995) (S. Sayısı: 1406) (Devam)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya Milletvekili
Sayın Fikret Badazlı'nın, 2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun görüşlerini ileteceğim. Bu nedenle, Sayın
Başkan, sizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bu kanun teklifini bir genel
kabul olarak, bir ana fikir olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
biz de benimsiyoruz. Bu düşüncelerimizi daha önce oy birliğiyle
geçirdiğimiz Plan Bütçe Komisyonunda da ifade etmiştik.
Ancak, bu teklifin
gerekçesine baktığımız zaman, Sayın Badazlı'nın da ifade ettiği
gibi -biraz sonra onun cümlelerini kullanacağım- tarım Türkiye'de
zor günlerden geçmektedir. Bunu Sayın Badazlı da kendi verdiği kanun
teklifinin gerekçesinde ifade ediyor. Tarım girdilerinin artmakta
olduğunu, ancak, ürünün para etmediğini söylüyor. Ve ancak, ifade
ediyor, diyor ki… Aynen okuyorum: Tarım sektörüne çeşitli adlar altında
yapılan hazine desteklerinin palyatif nitelikte uygulamalar olduğu,
mevcut yapısal sorunları gideremediğini, ifade ediyor. Sayın Badazlı
da, Adalet ve Kalkınma Partisinden bir milletvekili olarak, bu geçen
beş yıla yakın zaman içinde iktidarın, Hükûmetin, tarımda ancak palyatif
tedbirler alabildiğini söylüyor.
Palyatif tedbir
ne demektir Sayın Başkan, değerli milletvekilleri? Palyatif tedbir
-Latince orijinden geliyor bu kelime- günü kurtarma tedbirleridir;
günü kurtararak, yapısal bir sorunu gidermeden, ihtiyaç oldukça,
bir projeye dayanmadan, bir altyapıya dayanmadan yapılan girişimlerdir.
Ben, Sayın Badazlı'yı
bu konudaki yaptığı tespitten dolayı kutluyorum ve diyorum ki aynen
Sayın Badazlı gibi: Bu geçen beş yıl içinde Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı, tarımda yapısal hiçbir sorunu çözememiştir, palyatif
tedbirler almıştır, altyapısı olmayan işlerle uğraşmıştır ve hatta
-yine TÜİK rakamlarına dayanarak söylüyorum- Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı döneminde, son üç yılda tarımdan tam 3 milyon kişi
kopmuştur değerli arkadaşlar. Bu tarımdan kopan 3 milyon kişinin 2
milyona yakını kadınlarımızdır. Kadınlarımız, kentlerde veya diğer
yerlerde kırsal alan gibi bir çalışma olanağı, bir üretime katkı olanağı
bulamıyorlar, ancak tarımda bulabiliyorlardı ve kırsal alanda buna
katkıda bulunabiliyorlardı. Ama, şimdi, zorunlu şekilde, tarımda
doyamayan, geçinemeyen, infak ve iaşesini sağlayamayan bu 3 milyon
insan kentlere gelmiştir ve Sayın Badazlı'nın da ifade ettiği gibi,
bu palyatif, geçici, günübirlik kotarılan tedbirlerle bu insanlar
perişan edilmiştir değerli arkadaşlar. 3 milyon insan, geçen üç yıllık
zaman içinde perişan olmuştur. Kadınlarımız üretimden kopmuştur,
kentlerde, sığınabildikleri yerlerde evlerine kapanmış bir şekilde
ve yetişme tarzları ve eğitimleri gereği de asla artık üretime katkıda
bulunamayacaklardır.
Şimdi, Sayın Badazlı'nın
teklifiyle, 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu'ndan, belediyenin
gelirlerinden -harçlar bölümünden- bina inşaat harcı bazı konularda
kaldırılmakta, sera ve örtü altı ziraat için yapılmakta olan binalar
veya diğer tesisler için harç alınmayacaktır. Biz bunu destekliyoruz.
Ancak, bunu desteklerken, ben, Sayın Badazlı'dan bir teklif daha beklerdim,
ya komisyonlarda veya Başbakanlıkta beklemekte olan Belediye Gelirleri
Kanunu'nda acaba ne düşünüyor diye beklemek isterdim. Çünkü, Sayın
Badazlı, bildiğiniz gibi, bütçe yapılırken gelir-gider dengesine
bakılır, bütçede denklik esastır. Siz şimdi güzel bir teklif verdiniz,
biz de destekliyoruz, ama belediye gelirlerini azaltıyorsunuz.
Peki, belediye gelirlerinin çoğaltılması için, belediyelerin
içinde bulunduğu akçalı sıkıntılardan kurtulmak için ne yaptınız?
Ben size söyleyeyim -siz cevap veremiyorsunuz, konuşuyorsunuz
çünkü önünüzdeki arkadaşla- hiçbir şey yapmadınız belediyeler
için. Eğer, "Belediyeler için biz şunu yaptık." diyen Adalet
ve Kalkınma Partili bir arkadaş buraya gelip de beni aydınlatırsa
çok mutlu olacağım.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yasalar nasıl oldu, yasalar?
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Bir dakika arkadaşlar, bir dakika, heyecanlanmayın.
Yaptıklarınızı anlatacağım, ondan sonra, Sayın Baştopçu.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yasaları unutmayalım.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Şimdi, Belediyeler Kanunu'nu düzenledik hep beraber.
Yanlış oldu, eksik oldu, çünkü her ay bir belediyenin kanununu değiştiren
maddeler geliyor. 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu zaten
5393'ün bir türevidir, birbirine yakındır. Onu da düzenledik, İl
Özel İdaresini de düzenledik. Burada çok büyük yanlışlıklar oldu.
Avrupa yerellik şartına uymadınız değerli arkadaşlar, Avrupa'nın
eşitlik şartına uymadınız. Belediyelerdeki ve il özel idarelerindeki
encümenleri yanlış düzenlediniz. Bunlar Anayasa'ya aykırıydı,
önemli şekilde bozuldu, tekrar geldi, bunlar şimdi yürürlükte.
Bu düzenlediğimiz
üç temel yerel yasayla, değerli arkadaşlar, belediyelere önemli
görevler verdiniz, yetkilerle donattınız. Daha önce bütün Türkiye'ye
yaygın bulunan merkezî idarenin bazı görevlerini yerele devrettiniz.
Bunlar, biliyorsunuz, sağlıkta bazı görevlerdi -ki, devletin temel
görevlerindendir- diğeri eğitimde bazı görevlerdi, yine kültürde
bazı görevlerdi -biliyorsunuz müzeler ve diğer ören yerleri konusunda
önemli yetkiler verildi yerele- diğeri de çevre konusunda, sporda
önemli görevleri verdiniz ve bu idareleri yerel yetkilerle donattınız.
Peki, değerli
arkadaşlar, bunu yaparken Anayasa'nın 127'nci maddesinin son fıkrasının
amir hükmünü neden uygulamadınız? Yani, bir insana görev ve yetki
verirken, bir kurula görev ve yetki verirken, bir kamu idaresine,
bir yerel idareye yeni tanımlar, yeni görev tanımları verirken, peki
bu yetkileri ve görevleri kullanırken, görevleri yaparken bu idareler
hangi kaynaklarla bu işleri yapacaktı? İşte, bunu, son derece,
IMF'nin talimatlarıyla, IMF'yle yaptığınız görüşmelerle, vergileri
yerele bırakarak ve yine bu işleri yerelin sırtından alarak yapmaya
çalıştınız. Yani, Anayasa'nın 127'nci maddesinin son fıkrasının
amir hükmünü yerine getirmediniz.
Belediyeleri
inim inim inletiyorsunuz arkadaşlar. Belediyeler -ben yirmi iki sene,
dört dönem belediye başkanlığı yaptım- hiç bu kadar sıkılmadı değerli
arkadaşlar, bu kadar kaynaksız kalmadı, bu kadar kimsesiz kalmadı
bu yerel yönetimler. Eğer bir şey yaptıysanız geliniz burada söyleyiniz.
Bakın, gelir gelmez,
biz dedik ki, bir… Sayın Başbakan belediyecilikten geliyor -hakikaten
İstanbul Belediyesinden geliyor- Başbakanın etrafındaki, Parlamentoya
taşıdığı da -çelik çekirdek- belediyecilikten geliyor. Dedik ki:
Belediyeler kurtuldu, elli yıldır çektikleri sıkıntılar bitti.
Ne kadar yanılmışız, hep beraber Parlamento olarak ne kadar yanılmışız,
belediyeler olarak ne kadar yanılmışız değerli arkadaşlar! Bakın,
bu ekip gelir gelmez ne yaptı biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Belediyelerin, genel bütçe vergi gelirlerinden aktarılan payı,
ilk yaptıkları bütçeyle bir puan aşağıya indirdi değerli arkadaşlar.
Yani, yüzde 5'lerden, 5,5'lardan 4,5'a indirdi. Tabii, büyük bir hayal
kırıklığı, değerli arkadaşlar.
Cumhuriyet Halk
Partisi olarak Anayasa Mahkemesine gittik, bu hükmü iptal ettirdik
ama ertesi sene tekrar kondu, ertesi sene tekrar kondu ve belediyeler,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara gelmeden önceki akçeli olanaklarından
daha da geriye gitti değerli arkadaşlar. Peki, daha sonra neler oldu,
onları da size söylemeye çalışacağım.
Mesela, eğlence
vergisinden, at yarışlarından belediyelerin aldığı payı kaldırmaya
kalktınız değerli arkadaşlar, büyük münakaşalar oldu. Ben, Plan ve
Bütçe Komisyonunda -Sayın Terzibaşıoğlu hatırlar- "Bunu yapmayınız.
Eğer bunu kaldırmaya kalkarsanız, belediyelerin 1 katrilyona yakın
kaynağı ortadan kalkıyor. Zaten bir kuruş vermediniz, şimdi de bunların
kesesinden 1 katrilyon alacaksınız" dedim ve bunu, bizim bu düşüncemizi
Sayın Başbakan duydu, ilk defa Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisini
kabul etti ve at yarışları konusunda bu yasayı geri çektiniz.
Bunun dışında
hiçbir iyileştirme yapılmamıştır arkadaşlar. Yapılan şudur: Bir
uzlaşma yasası getirilmiştir, belediyelerin borçları yeniden
yapılandırılmıştır ve kriz döneminde faizlerle, özellikle dış kredilerle
artan sıkıntıları bir oranda giderilmiştir.
İki: Yaz döneminde,
belediyelerin özellikle teknik altyapı donatılarını yapmak üzere
oldukları zamanda belediye payları kesilmemektedir değerli arkadaşlar.
Bunu da önemli olarak buluyorum. Ama, şuna hiç aklım ermiyor: Bakınız,
bazı belediyeler var… Geçen gün ben burada Afyonkarahisar'ın Dereçine
Belediyesini örnek verdim. Bir Dereçine Belediyesi var, çocukları
eğitim için -taşımalı bir eğitim var- okula ücretsiz olarak götürüp
getirmek istiyor. Kredi almak istiyor. Hiçbir borcu yok. İyi yönetilmiş
bir belediye, kimseye bir borcu yok, piyasaya borcu yok, devlete
borcu yok, sosyal güvenlik kurumlarına borcu yok. Yani kredi alma
olanağı en yüksek derecede bir belediye. İller Bankasına müracaat
ediyor -her zaman alınan bir şey- kendi parasını istiyor. Üstelik İller
Bankası da bundan, para vererek faizinden para kazanacak. Diyorlar
ki: Biz İller Bankasını çok kötü yönettik -özellikle- yani çok açıldık.
O nedenle biz bu olanağı vermiyoruz size.
Değerli arkadaşlar,
böyle bir şey olabilir mi? Buradan Bayındırlık Bakanına sesleniyorum: Yani,
bu ne biçim uygulama? Bu ne büyük bir haksızlık? Yani, borcu olan belediye
ile sıfır borcu olan bir belediyeyi aynı kefeye siz nasıl koyuyorsunuz
değerli arkadaşlar? Bu 1930'lardan beri hiç yapılmamış olan bir uygulamadır.
Değerli arkadaşlar
-umuyorum, diliyorum- buradan Sayın Başbakanın bu kulağına gider
de bu çocukları otobüssüz bırakmaz diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
Köy Kanunu konusunda… Şimdi Baştopçu bana cevap verecek, öyle hazırlanıyor,
ben de kendisine soruyorum: 1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu
konusunda ne tür bir düzenleme yaptınız değerli arkadaşlar? Salmanın
üst haddi ne kadar? Var mı bilen?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hepsi sırayla yapılacak Sayın Baratalı.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Koruma ne kadar? 442 sayılı Köy Kanunu… 35.138 tane köy
var Türkiye'de, 40 bin tane de mezra var. Ne yaptınız? Hangi iyileştirmeyi
yaptınız? Köy Kanunu'nda neler getirdiniz değerli arkadaşlar?
Veya başka bir
şeye geçeyim. Şimdi 50 binin üzerinde mahalle var. Mahalle muhtarlıkları
konusunda hangi düzenlemeyi getirdiniz? Mahalle muhtarlarının
içinde bulunduğu sıkıntıyı biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
BURHAN KILIÇ (Antalya)
- Yüzde 100 artırdık ya Sayın Baratalı.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Hayır, köy muhtarlarınınkini artırdınız, mahalle muhtarlarınınkini
değil.
BURHAN KILIÇ (Antalya)
- Öbür sefer de gene artırırız.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Yani, mahalle muhtarları perişan. Ne yaptıkları belli
değil, hangi görevle yüklendikleri belli değil, ama polis ona gider,
devlet ona gider, maliyeci ona gider… Tabii, kız istemek için de ona
giderler. Yani çok değerli insanlardır bunlar, bildiğiniz gibi. Yani,
mahallenin namusunu bilen insanlardır. Ben soruyorum şimdi: Mahalle
muhtarlıkları konusunda hangi iyi düzenlemeyi getirdiniz? Bir arkadaş
çıksın, cevap versin. Belediye Gelirleri Kanunu'nda, vergilerde,
harçlarda ve diğer gelirlerde hangi düzenlemeyi getirdiniz buraya
arkadaşlar? Ben Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim, hiçbir düzenleme
getirilmedi değerli arkadaşlar.
Bakınız, hazırladığınız
tasarıda da büyük sıkıntılar var. O kadar büyük sıkıntılar var ki.
Ben anlayamıyorum. Neden haberleşme vergisini kaldırmak istiyorsunuz
değerli arkadaşlar, hiç düşünen oldu mu? Yani Türk Telekom el değiştirdi
diye mi oluyor bu haberleşme vergisi? Önce bu haberleşme vergisi
yüzde 6 idi, ine ine yüzde 1'lere kadar indi. Onu niye kaldırıyorsunuz
değerli arkadaşlar? Yani, haberleşmeden belediyelerin aldığı
vergiyi kaldırmak hangi amaca dayanıyor? Yani belediyeler haberleşme
konusunda hiç mi katkıda bulunmuyorlar Türkiye'ye?
Yine devam ediyorum:
Eğlence vergisinin kapsamını genişletiyorsunuz, ama nasıl genişletiyorsunuz:
Kahvehanelerden, kıraathanelerden, kafelerden, kafeteryalardan
günde 10 YTL vergi alacaksınız. Ya, doğru mu bu arkadaşlar? Yani, zaten
insanların kafasını soktuğu, ucuz çay içtiği bir yer var. Yani, her
kahvehaneden ayda 300 lira, senede 3.600 lira vergi almak kimin aklına
gelir? Hangi cin fikirli bu, tanımak istiyorum değerli arkadaşlar.
Yani, binlerce kahvehaneden ne istiyorsunuz değerli arkadaşlar,
neden halkın sırtına biniyorsunuz?
Konaklama vergisini
getiriyorsunuz. Nedir konaklama vergisi? Konaklama vergisi, yataktan
alınan vergidir değerli arkadaşlar. Arkadaşlar, otelciler, turizmciler
bilirler, yataktan para kazanılmaz, yatak külfettir. Otel içindeki
harcamalardan para kazanır bu arkadaşlarımız. Üstelik, sizin bölgenizde
de, turizm bölgesinde de KDV oranı yüzde 38. Hemen karşıdaki başka
bir devletin bir adasında bu yüzde 1'lere kadar iniyor. Yani, turizmcilerle
olan sıkıntınız ne? Değerli arkadaşlar, bunu niye indirmediniz?
Şimdi boş bir vaat
var: "Efendim, biz bunu konuştuk kendi aramızda, ileriki bir zamanda,
bir vade mi desem, iki vade mi desem, üç vade mi desem, bir zaman içinde,
bu vergiyi yüzde 18'den yüzde 8'lere indireceğiz." Ne zaman? Yani,
bir falcı gibi, "Vadesini bilmiyoruz." Bu da, bizim en yakın
takipçimiz olan -Akdeniz'de- Yunanistan'a karşı turizmcilerimizi
çok kötü durumda bırakan bir olaydır değerli arkadaşlar. Bunu, bir
an önce, -umuyorum, diliyorum- Meclis kapanmadan önce, bu yüzde
18'leri yüzde 8'lere en azından düşürüp, buradan da vergiyi kaldırıp…
Sayın Badazlı'nın teklifinde de söylediği gibi… Çünkü, diyor ki:
"Sera ve örtü altı ziraatını geliştirirsek belediyeler buralardan
para kazanacak, turizmcilerin de yüzü gülecek." Ben bir teklifte
bulunuyorum buradan: Sayın Badazlı, bir teklif daha verin, bu konaklama
vergisini yüzde 18'den 8'lere hep beraber düşürelim, hem de komisyonlara
falan girmeden, bir Genel Kurul kararıyla. Ben bunu taahhüt ediyorum.
Değerli arkadaşlar,
yeni kanun, emlak vergisinde emlak pay vergilerini artırıyor. Şimdi,
vatandaşın zaten bir tane evi kalmış, elindekini, avucundakini satmış
bu kriz döneminde. Şimdi diyorsunuz ki: "Sen, mülk sahibi olarak
bir vergi vereceksin." Ne vergisi? "Emlak vergisi."
"Ne kadar veriyorsun?" "Yüzde 1, yüzde 2…" "Hayır,
olmaz. Bunu en az yüzde 5'e çıkaracağız." deniliyor. Yani, mülk
sahibi olmak… Böyle bir gelenekçi politika yapan, muhafazakâr,
akidelerine bağlı olan bir partiye yakışır mı arkadaşlar? Yani siz
mülkü savunuyorsunuz. Bunu da bir kez daha gözden geçirmenizi diliyorum.
ÖTV tabanını genişletiyorsunuz
değerli arkadaşlar, o şeye bakarsanız göreceksiniz. Ama, işin de
feci bir tarafı var. Emekliler zaten çok ezildi bu dönem içinde, perişan
vaziyetteler, işçi emeklileri haklarını alamıyorlar, mahkeme kararlarını
uygulamıyorsunuz. Ama şimdi ne yapıyorsunuz biliyor musunuz: Tek
konutu olan emekliden eskiden emlak vergisi alınmazdı, bir muafiyeti
vardı o verginin, şimdi Türkiye'de tek konutu olan emekliden de vergi
alacaksınız değerli arkadaşlar. Özellikle emeklilerin Antalya'da
oturduğunu çok iyi bildiğim için, yani üzülüyorum. Umarım bu tek konutu
olan emekliden de bu vergi olmaz.
Şimdi, arkadaşlar,
bakın, ben size bir öneride bulunayım: Evet, yerel yönetimlerin gelirlerini
yükseltmemiz gerekiyor. Bu doğru bir şey, ama bunu yerelde yaşayan
insanların sırtına vurarak, değerli arkadaşlar, artırmayın.
Size üç tane öneride
bulunacağım. Bakın:
1) Tapu harçlarından
belediyelere pay verelim değerli arkadaşlar. Bakın, hiç kimseye
dokunmaz bu. Sadece Unakıtan'ı, Sayın Bakanı ikna etmeniz lazım.
Tapu harçlarından belediyeler vergi alamıyor. Niye alamıyor? Yani,
yereli bekleyen belediyeler, malı muhafaza eden belediyeler, korumayı
yapan belediyeler, bekçileri dolaştıran belediyeler. Tapu el değiştiriyor,
herkes rant sahibi oluyor, belediyelere bir kuruş yok, bir kuruş
yok. Öneriyi buradan söylüyorum: Tapu harçlarından belediyelere
ve özel idarelere pay verelim.
2) Motorlu taşıt
vergilerinden belediyelere pay verelim.
Değerli arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar,
emlaki olanlardan vergi alıyoruz da belediyeler için, motorlu taşıt
sahipliği de bir sahiplik değil midir, neden onlardan vergi almıyoruz?
Bunlar belediyelerin yollarında dolaşarak asfaltı eskitmiyorlar
mı? Değerli arkadaşlar, neden bunu esirgiyorsunuz? Bunlar tasarıda
yok.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Konuşuldu da çok tepki aldı.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Hayır efendim, yok tasarıda. Maliye Bakanı diyor ki:
"IMF buna izin vermiyor."
Bırakın şu IMF
takıntısını artık değerli arkadaşlar. Yani, biz, bakın, buradan
bir söz veriyoruz: Biz iktidara geldiğimiz zaman IMF'yle böyle toplantı
moplantı falan olmayacak.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Gelemeyeceksiniz ki!
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Yani, onlara randevu bile vermeyeceğiz. Yani, buradan
rahatlıkla söylüyorum.
ASIM AYKAN (Trabzon)
- Biraz daha açın konuyu, biraz daha açın.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Bakın, size çok güzel üç tane öneri getirdim.
Diğer öneri: Dünyanın
her yerinde çağdaş belediyecilik anlayışında genel bütçe gelirlerinden
belediyelere yüksek vergiler verilir, yüksek paylar verilir. Bu,
Türkiye'de yüzde 5. Peki, Avrupa ortalaması kaç, değerli arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Son sözüm…
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, veda etmeyecek diye kesmeyin konuşmasını.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Yani, benim veda edip etmeyeceğim belli değil efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT BARATALI
(Devamla) - Şimdi, Türkiye'de mal ve hizmeti üretmede belediyeler
yüzde 5 üretebiliyorlar. Vergi gelirlerinden, genel bütçe vergi
gelirlerinden alabildikleri pay yüzde 5. Teklifle yüzde 9,80'e çıkarılması
hedefleniyor. Oysa, çağdaş belediyecilik anlayışında bu paylar,
mal ve hizmet üretmede en az yüzde 20'dir, ama genel bütçe vergi gelirlerinden
Avrupa ortalamasının yüzdesi de yüzde 42'dir değerli arkadaşlar.
Şimdi, siz diyorsunuz
ki: "Hep tenkit ediyorsunuz, bir şey söylemiyorsunuz." Evet,
öneri getiriyorum. Üç tane ciddi öneri getirdim değerli arkadaşlar,
bunu değerlendirmenizi diliyorum. Siz yerelin kalkınmasını, zaten
perişan edilmiş, elindeki avucundaki bitmiş bir yerele, hemşehriye
bırakırsanız bu insanlar çok zorlanır değerli arkadaşlar, emlak
vergilerini ödemede zorlanır, suyu ödemede zorlanır, diğer katkıları
ödemede zorlanır. Siz, genel bütçe gelirlerinden belediyelerin
paylarını yükseltirseniz, en az yüzde 15 -şimdilik- yükseltirseniz
yerele daha da çok hizmet etmiş olursunuz. Bizim de Sayın Başbakanın
bir belediyeci olmasından dolayı hayal kırıklığımız, sukutuhayale
uğramamız biraz daha tedavi edilir diye düşünüyorum.
Bu düşüncelerle,
Sayın Başkan, size ve Meclise saygılarımı sunuyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baratalı.
Anavatan Partisi
Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ
GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1406 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Anavatan
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
Bu kanun teklifi,
değerli arkadaşlarım, malumunuz olduğu üzere, belediye gelirlerinde
değişiklik yapılmasına ait bir kanun teklifi. Kanun teklifini incelediğimiz
zaman, halkın, üstelik de fakir halkın üstüne yeni yükler gelmekte.
Misal vermek istiyorum: Kahvehanelere siz yeni vergiler koyarsanız,
kahvehaneler bunu kimden çıkaracak? Orada oturan fakir, işsiz insanların
sırtına bunu yükleyecekler. Dolayısıyla, bu, tamamen fakir halkın
sırtına yüklenmiş gelirlerden başka bir şey değildir. Bunu sadece
örnek olsun diye verdim. Fakat, değerli arkadaşlar, belediyelerin
gelirleri hakkında, ben, genel felsefesi üzerinde durmak istiyorum.
Dolayısıyla, bu çerçevede, belediyelerimizin gelirlerine ait
bir düzenlemenin yapılmasında fayda olacağını ümit ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
eğer hatırlarsanız, önceki gün yaptığım konuşmamda, İstanbul Levent'teki
İETT arazisini 1 katrilyona alan Sama Dubai şirketinin ödeme yapmadığına
ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinden ek süre istediğine değinmiştim.
Bu durumun hemen ardından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı
Sayın Topbaş'ın yapmış olduğu açıklama belediyelerin gelir sorunlarının
nasıl düzensizlik içinde olduğuna dair son derece ipuçları veren
ifadeler ihtiva ediyordu. Bu bakımdan, konuşmamda Sayın Topbaş'ın
bu ifadelerine yer vermek istiyorum. Bakınız, Sayın Topbaş diyor
ki: "Buradaki maddi kaybımız ulaşımdaki sorunları çözme adına
beklentilerimize büyük sekte vurdu. Burada açılan davalar, usul
veya şu bu yönden çıkacak kararlar sonucunda, biz, tekrar buraya düzenlemeler
yaparak bu arsayı mutlaka değerlendireceğiz. Fakat, bizi geciktirenlerin
herhâlde bundan çok memnun olacaklarını zannetmiyorum, geciktirme
yapıyorlar. Kaybedilen zamanın telafisi mümkün değil. İstanbul
trafiği ciddi bir problem ve kaynağa ihtiyacımız var." diyor Sayın
Topbaş değerli arkadaşlarım.
Görüyorsunuz
değerli arkadaşlar, İstanbul Büyükşehrin en temel ve stratejik çalışmaları
arsa satışından elde edilecek bir gelire bağlanmış ve ihaleyi alan
firma ödemeyi yapmayınca planlar da altüst olmuş bir durumda.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, benim burada mülahaza ettiğim en temel husus şudur:
İstanbul Belediyesi gelir yönetiminden yoksundur. Örnek olsun diye
anlatıyorum. Trafik sorununun çözümüne kaynak hususu sadece bir
arsa satışına endekslemiştir. Böyle acı bir durum olamaz değerli
arkadaşlarım. Bu, İstanbul'da bir mali planlama, gelir ve gider planlaması
olmadığına en açık bir delalettir. Bunun adına ne diyebiliriz? Tesadüfler
belediyeciliği diyebiliriz. Arsa satarsam yol yaparım belediyeciliğidir
değerli arkadaşlar. Bu, bir babanın çocuğuna "Piyangodan para
çıkarsa sana bisiklet alacağım." demesine benzer değerli arkadaşlarım.
AK Parti Hükûmeti
en azından mali kaynak ve gelir-gider yönetimi alanında biraz bir
profesyonellik görebilseydi keşke geçtiğimiz bu beş yıllık süreç
içerisinde!
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, biz bu zihniyetle ne göz bebeğimiz İstanbul'umuzu ne
de diğer şehirlerimizi asla kurtaramayız. Onun için kendimize bir
çekidüzen vermemiz lazım. Bir belediyecilik felsefesi geliştirmemiz
gerekmektedir.
Belediyelerin
çalışabilmesi için her şeyden önce işler bir sisteme dayalı bir finansman
sağlama ve garantileme yöntemlerine ihtiyaç vardır. Yani, davulcu
parasıyla belediyeciliğimizi biz yönetemeyiz değerli arkadaşlar.
Siyasetin görevi, bunun altyapısını zaten oluşturmak, sistemlerin
önünü açacak yasal düzenlemeleri yapmak ve sonra da belediyeciliğin
oturması için gerekli önlemleri almaktır.
Avrupa Birliği
sürecindeki Türkiye için yönetimler yasası artık kaçınılmazdır.
Türkiye'de belediyeler bir su parasını, bir emlak vergisini bile
zar zor alabilmektedirler. Dolayısıyla, belediyeler bir kaynak sorunu
yaşamaktadırlar. 100 milyarlık bir projeye 5 milyarlık destek verilmektedir.
Belediyeler, SSK ve Emekli Sandığına olan borçlarını dahi ödeyemiyorlar.
Bunu hepimiz biliyoruz, bunu 75 milyonluk nüfusumuz biliyor, insanımız
biliyor.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, belediyelerin gelirleri sınırlıdır. Buna karşılık,
çağdaş bir kent oluşturmak çok pahalı bir amaçtır. Belediyelerimiz
bu alandaki sorunları aşabilmek için de hakikaten yoğun bir çaba
sarf etmektedirler, fakat kaynak kıtlığı nedeniyle bunları meydana
getiremiyorlar ve bir de -en önemlisi de bu- yolsuzluklar nedeniyle
bunları, maalesef, oluşturamıyorlar. Ancak, temelleri İçişleri
Bakanlığı tarafından oluşturulmak durumunda olan belediye muhasebesinin,
belediye çalışmalarına daha fazla olumlu katkı verebilmesi için
geliştirilmesi gerekmektedir.
Yapılması gereken
çalışmalardan bazıları şunlardır değerli arkadaşlarım: Yönetim
muhasebesine geçiş, maliyet odaklarının oluşturulması, hizmet
maliyetinin hesaplanması, gelir toplama etkinliğinin artırılması
yollarının geliştirilmesi, veri otomasyonundan daha çok ve daha
yaygın yararlanma imkânlarının sağlanması ve gelir kaçağını ortadan
kaldıracak daha daha yeni çalışmaların tespit edilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, belediyeler, kaynak yetersizliği nedeniyle, sık
sık, özelleştirme veya gayrimenkul satışlarını temel gelir kaynağı
bulmada bir çıkış yolu olarak görmektedirler ve burada da büyük yolsuzluklar
ve büyük rantlar oluşmaktadır. Bu, sorunların çözümü açısından sakıncalı
bir yaklaşımdır.
Doğru olanı nedir?
Doğru olanı, değerli arkadaşlar, sistematik gelir sağlama yollarının
bir an önce oluşturulmasıdır ve bunun için siyasetin daha çok, daha
geniş kapsamlı yasal düzenlemeler yapması gerekmektedir.
Nasıl olur? Merkezî
iktidarın, yerel yönetimlerin organları, kararları, işlemleri,
çalışmaları üzerindeki yönetsel vesayeti, yerel yönetimlerin
gelişmesini ve yerelleşmesini önlemektedir. Öte yandan, iktidar,
yerel yönetimleri siyasi yatırım sektörü ve oy potansiyeli olarak
gördüğünden daha çok seçim dönemlerinde bu birimlere kaynak aktarılması
yönünde çalışmalar yapmaktadır. Bunlar da tabii, o kente ait daha
çok yatırımları ihtiva etmiyor. Fakir fukara, garip gureba oluşturularak
onlara yardım paketleri yapma şeklindeki kaynaklar değerli arkadaşlarım.
Belediyeler,
birer rant kaynağı olarak çalışırken siyasi partilerin egemenliğinde
bir tür nüfuz alanı olarak da kullanılıyor. Bugünkü yapı ve zihniyet,
değerli arkadaşlar, yerel sorunları merkezden çözmeye çalışıyor.
Yerel sorunları merkezin ihtiyaçlarına tabi kılıyor. Bundan mutlaka
bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Bu durum, yönetim ve denetim konusunda
bir öz deneyimin gelişmesini, maalesef, engelliyor. Seçimden seçime
işleyen oy verme işleminin dışında, karar alma süreçlerine katılma
anlamında hiçbir demokratik mekanizma çalışmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
mevcut yönetim yasaları ülkenin gelişen sorunları karşısında dolayısıyla
yetersiz kalıyor. Üzücü olan şu ki, değerli arkadaşlarım, AK Parti
Hükûmeti, ağır bir kriz durumda devralmadığı ülkemiz yönetiminde
geçirdiği beş seneyi yerel yönetim alanında ilerletecek bir programın
sahibi de olmadı. Sahibi olmadığı gibi bu dönemde Sayın Başbakan
her işe uzaktan biraz karışarak ve "çözeceğim" diyerek var
olanı daha da altüst ederek ivmeyi olumsuz yönde etkiledi.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Başbakan her işe uzaktan karışıp işleri daha da karıştıracağına,
kaynak ve yönetim sistemi oluşmasına katkı sağlayacak bir kurumlaşma
sürecine katkıda bulunabilseydi, bugün geçmişten daha iyi bir durumda
olabilirdik.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, belediyelerin kaynak oluşturması hususu: Siyasi
bir disiplin içerisinde, kalıcı işler ve kurumsal yeni bir çehreye
kavuşması konusunda AK Parti Hükûmeti, maalesef, hiç ehil davranmamıştır.
AK Parti Hükûmeti dönemi, belediyeciliğin bir rant sağlama alanı
olarak görülmüş ve belediyelere bu yönde bir üşüşme oluşmuştur. Mesela,
bir örnek olsun diye anlatmak istiyorum: Çorum Belediyesinin kasasında
çıkan hamiline yazılı çekler, değerli arkadaşlarım, hatırlardadır.
AK Parti il yöneticilerine kadar uzanan Çorum Belediyesindeki
rüşvet ve kasa operasyonunun, emekli öğretmen Zehra Tuncel'in ihbarıyla
başladığı ortaya çıkmıştı hepimizin hatırlayacağı gibi.
Bakınız, Zehra
Tuncel şikâyet dilekçesinde şöyle demişti değerli arkadaşlar:
"Bana, arsamın üzerine, komşularımın olduğu gibi beş kat inşaat
ruhsatı verileceğini, projemi buna göre çizdirmemi söylediler.
İnşaat projesi çizildi, ancak dört kat ruhsat verdiler; bir süre sonra
beş kat ruhsat verileceğini, inşaata başlamamı söylediler. Beş
kat bina yapabilmek için Belediye Başkanlığından talepte bulundum.
Beni, Belediye Başkan Yardımcısı Hüseyin Kılıç davet etti, beş kat
bina yapabilmem için ruhsat verilebileceğini, ancak Belediyeye
katkıda bulunmam gerektiğini söyledi." Zehra Hanım devam ediyor:
"Bu şekilde -2005 içinde- arsamın bulunduğu yere yakın arsası
bulunan Müteahhit Halit Eker'den 30 milyar lira, Binevler yolu üzerinde
inşaat yapan Yusuf Bayramoğlu'ndan 40 milyar lira alındığını duydum.
2005'te yapılan imar planında gözüken inşaat kat adedinden fazla inşaat
yapmaya ruhsat almış bulunan tüm binalar incelendiğinde bu şekilde
bir yolsuzluk yapıldığı anlaşılabilecektir." diyor Sayın Zehra
Hanım.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, ben şimdi bir örnek verdim sadece, ama AK Parti İktidarı
döneminin belediyeciliğinin alametifarikası, yandaş ihaleleri,
çekler ve maalesef, Çorum Belediyesinde olduğu gibi böyle rüşvetler
olmuştur.
Belediye yönetimlerinin
gelişmesinden, ilerlemesinden de vazgeçtik değerli arkadaşlar,
bir damla temizliğe hasret kaldık bu dönemde. İnşallah, Anavatan iktidarı
bu dönemi kapatacak ve yepyeni bir belediyeciliğin ufkunu açacaktır,
temiz ve dürüst bir ahlakın üzerine siyasi yönetimin aklını ve vizyonunu
koyacaktır diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özdoğan.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca…
Şahsı adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven…
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Vazgeçti.
BAŞKAN - Şahsı
adına İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı…
HALUK KOÇ (Samsun) - Necati Uzdil
konuşmak istiyor.
BAŞKAN - Osmaniye
Milletvekili Sayın Necati Uzdil.
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) - Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; öncelikle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Belediye Yasası'nda
gelirleriyle ilgili bir değişiklik yaparak, Türk tarımına katkı
koyacağı için belediyelerimiz, onların bağlı olduğu İçişleri Bakanlığına,
öncelikle teşekkür ediyorum. Artık, Türk tarımını Tarım Bakanlığından
aldık. Hükûmetimiz, çeşitli bakanlıklar kanalıyla, Türk tarımının
sorunlarını çözecek ve Avrupa Birliği ile yarışacağız.
Antalya Milletvekilimize
teşekkür ediyoruz. Antalya'da sera çok. Malum, modern seraların sorunları
var. O nedenle de, belediyenin gelirlerinden bir kısmını Türk tarımının
hizmetine sunacağız.
Değerli arkadaşlarım,
dört buçuk sene geçti. Buradan bağırıp duruyoruz: "Tarımda sıkıntı
var, tarımın tüm üretim bölümlerinde sıkıntı var." deyip dururken,
"Her şey yolunda. Üretimi şu kadar artırdık, geliri bu kadar artırdık,
şu kadar destek verdik." dedik.
Peki, bu yasayı,
bu yasanın gerekçesini, birkaç bölümünü size bir tarımcı olarak
okumak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, gerekçeden okuyorum:
"…ülkemizde yaş sebze ve meyve üretiminin bilinçli bir biçimde
-dikkatinizi çekiyorum- sertifikalı, planlı ve programlı olarak
yapılabilmesi halinde…" Cümleye dikkatinizi çekiyorum. Allah
aşkına, bir kanun yapıcı böyle bir cümleyi kurabilir mi? Bırakın
milletvekili olmayı, bu Parlamentodaki komisyonlardaki uzmanlarımızı,
doğru dürüst ortaokuldaki bir talebe bile böyle bir cümleyi, böyle
bir yasa taslağının başına koymaz. Değerli arkadaşlarım, hiçbir
tarımcı koymaz. Ama, sağ olsunlar, İçişleri Bakanlığında herhâlde bu
yasa hazırlanmış Tarım Bakanlığında değil, onlar da "sertifikalı"nın
ne olduğunu bilmedikleri için, "bilinçli bir biçimde sertifikalı
bir tarım" yapacaklar herhâlde veya sera hazırlayacaklar. Onun
için de bu yasayı koymuşlar.
Devam edelim:
"Pazarın yüzde 1-1,5'luk payını ülkemizin alabileceği, halihazırda
Avrupa Birliği yaş sebze ve meyve pazarında İspanya'nın yüzde
10'luk bir pay aldığı…" Değerli arkadaşlarım, İspanya yüzde
10'luk bir pay almış, bizim -altında hemen var- elverişli topraklarımız
var, dört iklime hükmeden bir coğrafyamız var, ucuz iş gücümüz var,
ama, maalesef, İspanya yüzde 10'unu almış, biz de belediye seralardan
"inşaat ruhsatı ücreti"ni almazsa, inşallah ve de maşallah,
Avrupa Birliğinde sebze üretiminin yüzde 1'lik, 1,5'luk payını alacağız.
Değerli arkadaşlar,
yine okuyorum buradan… Tarım permeperişan, köylü permeperişan.
"Köye gidemiyorsunuz, etmeyin, tutmayın" dediğimizde bize
çeşitli şekilde tepki gösteren arkadaşlarım, acaba bu yasadaki
gerekçeyi okudular mı? Dördüncü sayfa -hatırlatıyorum- belki elinizde
yasa vardır, olduğunu da zannetmiyorum ya, alelacele gelmiş, onun
için milletvekillerimizin bu gerekçeyi okuduğunu da zannetmiyorum,
onun için sayfasını söyleyeyim de belki okurlar. Dördüncü sayfa:
"Tarım sektörüne çeşitli adlar altında yapılan, Hazine desteklerinin
palyatif nitelikli uygulamalar olduğu, mevcut yasal sorunları
gideremediği ortadadır."
Değerli arkadaşlarım,
Parlamentoda bir yasa görüşülüyor ve bu yasanın gerekçesinde yazanlar
bunlar. Bu yasa, Hükûmete mensup bir arkadaşımız tarafından verilmiş
ve komisyonlardan geçmiş değerli arkadaşlarım. Burada, bizim
Hükûmetimiz de, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti de bu yasayı çıkaracak.
Düşünün, şu ana kadar dört buçuk yılda tarımda AKP Hükûmetinin ne yaptığını
gayet net bir şekilde yazan arkadaşımıza teşekkür ediyorum; bu tasarıyı
veren, bu gerekçeyi yazan arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Bu söylediklerimden
sonra belki arkadaşlarımın dikkatini çekmiştir, bu satırı bir daha
okumak istiyorum değerli arkadaşlarım: "Tarım sektörüne çeşitli
adlar altında yapılan Hazine desteklerinin palyatif nitelikli
uygulamalar olduğu, mevcut yasal sorunları gideremediği ortada…"
Bunu kim yazmış? Bu yasa tasarısını hazırlayan arkadaşım gerekçe
olarak yazmış. Hangi partiden? AKP'den, yani iktidar partisinden arkadaşım.
Ben, o arkadaşıma teşekkür ediyorum, onunla beraber tarım bölgelerini
de gezmiştik.
Değerli arkadaşlarım,
şöyle bir düşünelim -yine buradan okuyorum- yeni, modern seralara
kavuşulmasından bahsediyoruz. Hep birlikte gezdik, AKP'li arkadaşlarımız
da vardı, Antalya'yı da gezdik. Orada seralar gördük, modern seralar
gördük sevgili arkadaşlarım ve hep birlikte dedik ki: "Bunlar
sera değil, bunlar fabrika."
Peki, değerli
arkadaşlarım, siz gerçekten Türk tarımına hizmet edecekseniz... Tarım
Bakanlığından ümidi kestik, demin dediğim gibi de İçişleri Bakanlığı
böyle bir yasa taslağına olur verdi, inşaat ruhsatı almayacağız.
Peki -Enerji Bakanımız
vardı demin... Tekrar gelmiş Sayın Enerji Bakanımız- Sayın Enerji Bakanımız,
Tarım Bakanlığının hizmet vermediği tarım sektörüne, acaba, fabrika
saydığımız modern seralardaki elektrik ücretlerini sanayideki
fabrikaların fiyatına düşürerek hizmet etmeyi aklınızdan geçiriyor
musunuz?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Daha düşük.
NECATİ UZDİL
(Devamla) - Ben bir tarım mühendisi olarak bunu özellikle rica ediyorum.
Daha aşağıya düşürmeyi düşünüyorsanız, size şimdiden de teşekkür
ediyorum.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Daha düşük.
NECATİ UZDİL
(Devamla) - İnşallah, inşallah...
Seçim üzeri mi
yaptınız acaba?
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Daha düşük şu anda.
NECATİ UZDİL
(Devamla) - Evet, teşekkür ediyoruz o zaman.
Seçim üzeri de
olsa, tarımcı arkadaşlarım, seracı arkadaşlarım, bundan sonra,
seralarınızda kullandığınız elektrik sanayi sektöründeki elektrikten
daha düşük imiş.
Değerli arkadaşlar,
bu arada, Sanayi ve Ticaret Bakanımız da burada yok, ondan da bir ricada
bulunmak istiyoruz: Hiç olmazsa, sera yapımında kullanılan malzemelerin
bir kısmına destek verse de Sanayi ve Ticaret Bakanımız, sera yapımının
teşvik edilmiş olmasını sağlasa, sera yapımı da artırılsa. Üretimde
de inşallah, Maliye Bakanımız mazottan ÖTV'yi kaldırır. O zaman mazot
880 bin liraya veya 800 bin liraya düşer. Türk tarımı, hiç olmazsa
girdilerinde biraz rahatlamış olur. Tarım girdilerinden KDV'yi yüzde
1'e düşürürüz. Hiç olmazsa, çiftçilerimiz oradan da rahatlar. İklimimiz
uygun, toprağımız uygun, işçi ücretlerimiz daha ucuz. Girdilerimizi
de Avrupa çiftçisinin kullandığı girdi fiyatlarına getirirsek,
hem daha ucuza üretim yapmış oluruz hem de Avrupa Birliğinde rekabet
şansımızı kullanarak, Avrupa'ya Türk tarım ürünlerini daha rahat
pazarlarız diye düşünüyorum.
Buna katkı koyacak
tüm bakanlarımıza, tüm bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. Buradan,
Tarım Bakanımıza da selamlar, sevgiler gönderiyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Uzdil.
Komisyon adına
Sayın Altan Karapaşaoğlu, yerinizden mi efendim?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım, tutanak geldi. Bununla ilgili söz vermeyecekseniz,
bileyim.
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) - Bir dakika efendim,
bir şey söyleyeceğim. Söyleyeyim, sonra…
Sayın Başkanım,
Sayın Uzdil'in bahsettiği ifade yanlışlıkları, ifade bozuklukları
yahut cümle düşüklükleri, bahis konusu yasa metni içinde değildir.
Komisyonumuzda yapılan konuşmalar tam tutanak hâlinde tutulmaktadır.
Bu tam tutanak içinden seçilmiş cümlelerdir. Dolayısıyla Komisyonumuz,
çok teknik çalışan Plan ve Bütçe Komisyonunun böyle yanlış cümleler
kullanması, yanlış ifadeler kullanması, yasa tekniğine aykırı
ifadeler kullanarak yasa düzenlemesi yapması mümkün değildir. Dolayısıyla,
bunu sayın milletvekillerimizin bilmesi açısından ifade ettim.
Tamamen, tutanakla ilgilidir.
Teşekkür ederim.
NECATİ UZDİL
(Osmaniye) - Efendim, bunu ben bastırmadım, benim matbaam yok. Büyük
Millet Meclisinde basılmış. Bana verdiler.
Buyurun. Ben bastırmadım.
Böyle bir şey konuşarak çözülmez. Ama ben de keşke… Mikrofona konuşuyor
arkadaş.
BAŞKAN - Sayın
Uzdil, siz onu aranızda konuşun.
Sayın Kumkumoğlu,
size zaptı gönderdim. Benim beklediğim, zaptı okuduktan sonra, kürsüde
konuşan hatibin sizin konuşma zabıtlarınızdan tırnak içerisinde
olan bir bölümü okuması ve ondan sonra aranızda geçen bir diyaloğu
anlatmasından ibaret olduğunu gördüm. Ne bir hakaret var ne bir yanlış
anlama var ne bir itham var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Dolayısıyla,
İç Tüzük'ümüze göre, açıklanması gereken bir husus görmediğimden…
Zaten, sizin bu noktada bir talepte bulunacağınızı düşünmüştüm,
ama, siz, tekrar söz istiyorsunuz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkan…
BAŞKAN - Bana göre, herhangi bir
açıklanacak bir şey yok.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -
Sayın Başkanım, yani üç sayfa benim konuşmamla ilgili, arkadaşımız
benim konuşmamı esas alarak üç sayfalık bir konuşma yapmış. Ee, sonuçta,
beni burada, tarımdaki fiyatları bilmemekle, buğday fiyatlarını
bilmemekle ve toplumu yanıltmakla suçlayan bir yaklaşımı var.
BAŞKAN - Efendim, suçlama yok; aranızdaki
tatlı bir diyalog.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul) -
Efendim, yani, hayır…
BAŞKAN - Yani, her isim geçtiği zaman,
her bir şey söylendiği zaman bu Parlamento çalışmaz Sayın Kumkumoğlu.
Benim kanaatim,
yani, siz bir daha okuyun. En ufak bir sizi istihza edecek…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkanım, bir milletvekilini…
BAŞKAN - …sizi
küçültecek bir şey yok.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Bir milletvekilini, bir milletvekilini…
BAŞKAN - Babacan,
sohbet, bir karşılıklı diyalog; bunu da anlatmış.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bir milletvekilini…
BAŞKAN - Bu bakımdan, rica ediyorum Sayın Kumkumoğlu,
diğer bütün arkadaşlarımıza zaten söz verdim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Ben size bir şey söylemiyorum ama, şunu sizin insafınıza
bırakıyorum: Bir milletvekilini kullandığı rakamlarla ve ifadelerle
ilgili olarak rakamları bilmemekle suçlamak; suçlama demeyeceğim
buna…
BAŞKAN - Suçlamıyor
efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Efendim, suçlamak nedir; yani, bu rakamları bilmiyor
diye değerlendirmek bir milletvekiline bunu cevaplandırma hakkı
vermez mi sizce?
BAŞKAN - Efendim,
bakın, karşılıklı diyalogda bulunmuş, size şunu söylüyor…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Buyurun.
BAŞKAN - Söylediğiniz
rakam karşısında "Ben, bu borsanın başkanıyım. Eğer o fiyattan
buğday varsa ben alırım." diyor. Bundan daha tabii ne olabilir?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Ben şimdi söylüyorum. Sayın Badazlı'nın elindeki listede…
BAŞKAN - Kumkumoğlu,
teşekkür ederim, arkadaşımız da zaten…
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Hayır, Badazlı'nın elindeki listede, buğdayın 2003'teki
fiyatı 2005'ten daha pahalı elindeki listede. Onu niye açıklamıyor?
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Son söz, şahsı
adına Antalya Milletvekili Sayın Feridun Baloğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Fikret Badazlı'yı bu konuyu gündeme taşıdığı
ve böyle bir kanun teklifi hazırladığı için kutluyorum. Aslında,
Hükûmetin dört buçuk yıldır yapmadığını yapıyor. Bunu bir Antalyalılığın
gereği olarak yerine getirdiği için kendisini kutluyorum. Ama, şunu
anlayamıyorum: Dört buçuk seneden beri birçok yasa buradan geçti.
Özellikle bizim bölgemiz Antalya'da sera çok önemli bir alan, halkın
genişçe bir bölümünün de gelir alanı.
Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi seçim tarihi yaklaştıkça ilginç buluşlar yapıyor.
Bunları burada ayrı ayrı saymak istemiyorum, ama, örneğin bir tanesi
çok ilgi çekici. Son dakika yasaları bunlar, seçime giderken ortaya
çıkarılan yasalar. Sünnet konusundaki düzenleme; yasa da değil,
bir düzenleme. Bu düzenlemenin dört buçuk yıl düşünülmeyip, tam seçime
gidilirken düşünülmesinin ne anlama geldiğini merak ediyorum.
Yani, sünnet masraflarının kamu tarafından karşılanmasına ilişkin
bir düzenleme. Bu, bu kadar önemli bir memleket sorunuysa, bunun
dört buçuk yıl niye beklendiğini ve bugün gündeme getirildiğini
de öğrenme hakkımız vardı sanıyorum; ama, gecikerek de olsa Hükûmetin
sünnet sorunlarına el atmış olması, hakikaten, kutlanılacak bir
olaydır.
Bu yasanın tümünü
benimsememek mümkün değil. Uygulamayı da bu doğrultuda geliştirirsek,
gerçekten, özellikle sera alanlarında ciddi bir rahatlama söz konusu
olacaktır.
Demin de söyledim,
gecikerek de gelse, bir sayın milletvekilimiz tarafından getirilse
de doğrudur. Ama, tek girdi bu değil, gerekçeye baktığımız zaman çok
açıkça görüyoruz. Bu bina inşaat harçları bir kez ödenir. Yani, inşaat
aşamasında, sera yapılırken bir kez ödenir. Oysaki, seracının başka sorunları da var. Seracılar
her yıl artan girdi fiyatları, özellikle gübre konusunda, başka konularda
çok ciddi sorunlar yaşıyorlar. Bu sorunları biz burada birçok kez
gündeme getirdik, tartıştık, ama bunlara ilişkin bir çözüm oluşmadı.
İktidar partisinin temel bakışı doğrultusunda uygulama sürdü ve
bunun sonunda da, bugün, sera bölgelerinde, seralarda, diğer üretim
alanlarında bakıyoruz ki, üreticilerimiz gerçekten ciddi bir sorun
yaşıyorlar. Bunu, muhalefet olsun diye söylemiyorum. Büyük ihtimalle,
iktidar partisi milletvekilleri de seçim bölgelerine gittikleri
zaman bu sorunun muhatabı oluyorlar. Üreticiler kendilerine bu
konuda sorular yöneltiyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa bir sonuç da getiriyor. O sonuç şudur: Belediye gelirlerinde
bir miktar azalma olacaktır, ama, bu azalmayı göğüslemek zorundayız;
çünkü, üreticiler ve üretim bir ülkenin temel sorunudur. Çok fazla
üretmek zorundayız. Bizim konumumuzdaki bütün ülkelerin temel sorunu
yeni iş alanları açmak, üretimi artırmak, halkı daha mutlu kılmaktır.
Ama, belediyelerin de sorunları var. Ben bir örnek vermek istiyorum.
Geçen hafta Antalya'daydım. Antalya turistik bir kent ve o kentin çok
önemli bir bölgesi var, Kepez bölgesi. Orada bir çöplük vardı. Bu çöplük
daha sonra kapatıldı, çünkü, Cumhuriyet Halk Partili belediye oraya
bir arıtma tesisi yaptı, Kepez üstüne. Orada arıtma sürüyor. Fakat,
o kapatılan çöplüğün bu aşamada, sanıyorum bir ay kadar falan önce,
yeniden kullanılmaya başladığını gördüm. Gittik, gördük. O yeni
yapılan arıtma tesisinin katı atıkları, yani, burada tarif etmek
istemiyorum, o katı atıklar orada getiriliyor ve eski çöplük alanına
konuluyor ve başka çöpler de atılıyor; yani, fiilen eski çöplük alanında
bir çöplük oluşmuş Antalya'da ve inanılmaz bir koku. Çevre kirliliği,
oradaki turistik işletmeler, lokantalar, oteller bunun altında
eziliyorlar. Kentin bir bölümü de eziliyor. Bunu gittiğiniz zaman
gözünüzle görüyorsunuz. Şimdi, bu, Belediyenin beceriksizliğinden,
Büyükşehir Belediyesinin Antalya'yı iyi yönetememesinden kaynaklanan
bir sorunsa çözümlenir. Belediye uyarılır iktidar partisi yöneticileri
tarafından, bu ortadan kaldırılır. Ama, bu, bir mali sıkıntının sonucuysa,
yani, Antalya Büyükşehir Belediyesi ciddi bir mali sorun yaşıyorsa
buna bir an önce el koymak gerekiyor. Yani, bizim dönemimizde yapılan
bir katı atık tesisinin üzerine dört buçuk yılda yeni bir tesis konulamıyorsa
"Antalya bizimle hakkını alacak." söylemi de havada kalmış
demektir. Bu söylediklerim soyut şeyler değil. Yani, gittiğiniz zaman;
ki, büyük bir bölümünüz, memnuniyetle biliyorum, bizim kentimizde
tatil yapıyorsunuz. Bu, bize büyük bir kıvanç veriyor; sizi orada
misafir etmek bizi mutlu kılıyor. Ama, lütfen, Kepez'e geldiğiniz
zaman, umarım siz gidinceye kadar bu sorun da çözülecektir, ama, bu
arada giderseniz göreceksiniz. Bu uygulamaya son vermek gerekiyor.
Bunun gibi örnekler
doğabilir. Belediyeler böyle kısmi gelir kayıplarından doğan sıkıntılar
yaşayabilirler. Bunların içinde muhalefet belediyeleri de olur,
iktidar belediyeleri de olur, ama sonunda insanımız aynıdır. Burada
yaşayan bir insan topluluğu söz konusudur. Bu vesileyle de buna
dikkat çekmek istedim. Sanıyorum, burada, Sayın Bakanımızı da doğrudan
ilgilendiren bir konudur. Konuya el koyacağını ve çözerek Antalya
halkını mutlu edeceğine inanıyorum ben.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Badazlı, konuşmasının bir bölümünde Antalya'ya yapılan eserlerden
bahsediyorlar. Evet, verilenlerin bir bölümü doğrudur, ama doğru
olmayan şudur: Ben Antalya'ya birtakım kamu yatırımlarının yapılmadığını
söylemedim. Her dönemde yapılmıştır, yani her iktidar Antalya'ya
bir şeyler yapmıştır. Biz, bunların az olduğunu, Antalya'nın Türkiye
bütçesine kattığı inanılmaz birikimle paralel seyretmediğini,
orantısının doğru olmadığını söylüyoruz hep. Antalya, bakınız,
10 katrilyon civarında bir turizm gelirini Türkiye bütçesine katıyor.
Bu rakam daha da arttı, turizmdeki sıkıntıya rağmen arttı.
Bakın, seralarla
ilgili bir kanunu konuşuyoruz. Kesme çiçek var. Antalya Türkiye
ekonomisine çok ciddi katkı sağlıyor. Bu kente yapılan yatırımlar
bu sınırın ötesinde olmalıdır. Ben, bunu söylemeye çalıştım, bunu
anlatmaya çalıştım.
Hastane konusunda,
katılıyorum, gerçekten Antalya'ya modern bir hastane yapılıyor,
kent merkezine. Geçen o söz konusu konuşmamda da bundan bahsettim.
Ama, benim anlatmaya çalıştığım şey şuydu: Bunun dışında…
BURHAN KILIÇ (Antalya)
- Veda konuşması yapıyorsun galiba!
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Yok, veda konuşması yapmıyorum. Milletvekili
olmasam da Türkiye'de yaşayacağım ve düşüncelerimi ifade edeceğim.
BURHAN KILIÇ (Antalya)
- Bu zamana kadar niye söylemedin?
İSMET ATALAY (İstanbul)
- Yahu, İdare Amiri laf atar mı?
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Efendim, İdare Amiri laf atıyor.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen…
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Yani, bu ne iştir, anlamıyorum…
BAŞKAN - Lütfen,
buyurun.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Neyse, Antalyalı olduğu için affediyorum.
Şimdi, Sayın Badazlı,
konuşmasının bir bölümünde beni siyasi körlükle suçladı. Tabii,
bunu çok nazikçe yaptı. Diyor ki konuşmasında: "Sayın Baloğlu'nu
ilk fırsatta bir göz doktoruna götüreceğim." diyor. Yani, bu konuda
benim bir müzaherete ihtiyacım yok, gidebilirim…
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Ağabey gibi…
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - …ama bunu dostça bir gösteri olarak görüyorum.
Ama, söylediklerinden çıkardığım anlam pek olumlu değil. Yani, göz doktoruna
götürme biçiminde bir ihtiyacım olduğunu düşünüyorsa, bu benim
siyasi körlükle ilgili bir sorunum olduğuna ilişkindir. Bunu reddediyorum,
böyle bir şey söz konusu değil. Çünkü, benim bütün söylediklerim, Antalya
halkının özlemleri ve söylemleri doğrultusundadır.
Sayın Badazlı,
ben, o konuşmamda çok açık biçimde şunu söylemiştim: Antalya'ya hangi
yeni fabrikayı, iş alanını açtınız? Sorun budur Türkiye'de; üretim,
yeni iş alanları açmak. Birtakım yatırımlar günlük ihtiyaçları
karşılar. Bir hastane vardır, yenisi yapılır, çalışanlar belirli
oranda artar. Ama, üretme ayrı bir şeydir, üretim ayrı bir şeydir. Bu
iktidar döneminde yaşanan en büyük sorun yeni iş alanlarının açılmamasıdır.
Ben bunu siyasi suçlama olsun diye söylemiyorum, ben bundan ders çıkarıyorum
yani, ders çıkarıyorum. Sizin yaptığınızı yapmayacağız bir sene
sonra biz, yani üç ay sonra yapmayacağız. Biz, yeni alanlar açacağız,
insanların çalışabileceği alanlar yaratacağız ve daha çok insanın
emeğini katarak üretmesini, ülkeye yeni değerler katmasını sağlayacağız.
Son olarak söyleyeceğim
şu: Sayın Badazlı'ya bu yanıtları verdim. Benimle ilgili güzel sözleri
için de teşekkür ediyorum, fakat benimle ilgili kanaatinin tam anlamıyla
oluşmadığını da anlıyorum. Konuşmasında, benim kendisinin
"gözünün yağı" olduğumu söyledikten dört satır sonra
"göz ağrım" diyor. Bu konuda artık bir karara varması gerekiyor.
Evet, zaman zaman Antalya'daki iktidar partisini ağrıttığımı biliyorum,
sıkıntılara soktuğumu biliyorum, ama ben bir muhalefet milletvekiliyim,
birtakım şeyleri söylemek zorundayım. Çünkü, insanlar bize soruyorlar,
biz onların vekiliyiz, bunu onlara anlatmak gerekiyor.
Demin de söyledim, başta da söyledim,
her zaman söyledim; bir muhalefet partisinin milletvekili doğruları
söyler, halkın sorunlarını anlatır ve çözüm arar, iktidar partisi
milletvekili de çözer. Siz yeteri kadar çözdünüz mü bilmiyorum, ama ben
yeteri kadar sordum, yeteri kadar anlatmaya çalıştım. Bu anlatmaya
çalıştıklarımın ne kadarı değerlendirilmiştir? Umarım, büyükçe
bir bölümü değerlendirilmiştir. Değerlendirilmeyen bölümlerini biliyorum, onları
da partim iktidara gelecek ve ilk günlerinde iktidarının, değerlendirecektir.
Antalya halkı da hakkını, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında alacaktır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Sayın milletvekilleri,
geneli üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Efendim, süreleri
birer dakikayla sınırlıyorum.
Sayın Küçükaşık,
buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Bakanım, 20 Mayıs 2007 tarihinde Bursa ilinde meydana
gelen dolu felaketinde Bursa'nın Mustafa Kemalpaşa, Karacabey,
Keles, Orhaneli ve Harmancık ilçelerinde dolu gerçekten büyük bir
zarara yol açtı. Fakat, 2090 sayılı Yasa gereğince de çiftçilerin
bu zararları devlet tarafından karşılanmamaktadır. Bu kapsam içerisinde,
acaba özel sigorta yapmayan çiftçilerin bu zararlarını karşılamak
için Hükûmet olarak herhangi bir önlem almayı düşünüyor musunuz? Birincisi
bu.
İkincisi: Bölgeyi
afet bölgesi ilan ederek -geçmişte yapıldı bu uygulamalar bazı yörelerde-
çiftçilerimize yardım vermeyi düşünüyor musunuz ya da Ziraat Bankası
ya da tarım kredi kooperatiflerine olan borçları konusunda, 2007
taksitlerinin ödenmemesi konusunda, ertelenmesi konusunda bir
girişiminiz var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Sayın Gün…
SALİH GÜN (Kocaeli)
- Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum:
Şu anda görüşülmekte olan yasayla, sera ve su üzerinde yatırım yapan
ve maliyetleri düşürmek için bir iyileştirme düşünülüyor. Bu, alkışlanacak
güzel bir olay. Fakat, aynı şekilde, yaş sebze-meyve üreticilerinin
Hal Yasası'yla ilgili muhatap oldukları yeni yasayla mağdur olduklarını
hatırlatıyorum. Bununla ilgili düzeltmeyi ne zaman yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Gün.
Sayın Özcan…
OSMAN ÖZCAN (Antalya)
- Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma bir sorum var.
Şimdi, biraz önce
ben yokken söylemiş, evlerde kullanılan elektrik fiyatları belli,
sanayide kullanılan elektrik fiyatları belli, fakat seralarda,
benim bildiğim kadarıyla, en yüksek fiyat kullanılıyor; indirildiği
söylenmiş. Ne zaman indirildi? Seralarda kullanılan elektriğin kilovat
saati kaç kuruştur?
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Sayın Baloğlu…
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, ben, söyleyeceklerimi söyledim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın
Baloğlu, teşekkür ederim.
Sayın Ülkü…
HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, Avrupa Birliğiyle yürütülecek müzakere başlıklarından
en önemlisi tarım olarak görülüyor.
Bu bağlamda:
1) Avrupa Birliği
ülkelerinde seracılığa verilen desteklemelerle ilgili herhangi
bir araştırmanız var mı?
2) Tarım başlığı
altında yapılacak müzakerelerde, seracılık hakkında, Avrupa
Birliğinin Türkiye'den beklediği politikalar ve uygulamalar nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ülkü.
Sayın Işık, buyurun
efendim.
AHMET IŞIK (Konya)
- Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Ben de, Sayın Bakana,
özellikle ilimizde yaşanan kuraklıkla ilgili bir soru yöneltmek
istiyorum.
Sayın Bakanım,
Konya'yı tanımlamama gerek yok; tahıl noktasında, Türkiye'mizin tahıl
ambarı, malumunuz, yaşadığımız kuraklık da belli. Bu yıl yüzde 40
civarında bir ürün kaybı bekliyoruz, çünkü, çiftçilerimiz, bütün
milletvekillerimizi arıyor ve bu noktadaki yaşanacak sıkıntıyı,
özellikle yaz ayında yaşanacak sıkıntıyı ifade etmektedirler.
Ürünler yanmıştır, kuraklık nedeniyle. Buradaki, Hükûmetin bakış
açısını almak istiyoruz. Bu noktada, özellikle seçim bölgeme
Hükûmetimizin katkısı ne olabilir? Bu noktadaki değerlendirmenizi
almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK
(Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sera
faaliyetinde kullanılmak üzere yapılmakta olan tesislerin bina
inşaat harcından muaf tutulması önemli bir girişimdir. Üretim maliyetlerinin
azalması, üretimin ve istihdamın artmasına da katkı yapacağı kuşkusuzdur.
Bu teklifi, biz de, grup olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak
destekliyoruz. Ancak, bu teklifin kabulü durumunda, belediyelerin
gelirlerinde doğal olarak bir azalma söz konusu olacaktır.
Bunu önlemek
üzere, Antalya için özellikle, Sayın Bakan, soruyorum: 2634 sayılı
Turizm Teşvik Kanunu'nun 8'inci maddesinin Anayasa Mahkemesince
iptal edilmesi sonucu Rixos Grubuna tahsis edilen Antalya Lara
Kent Parkı Projesi işletmesinin tekrar Büyükşehir Belediye Başkanlığına
devredilerek, görüşülmekte olan teklifin kabulü sonucu azalacak
olan belediye gelirlerinin bu şekilde artırılması konusunu ilgili
bakan…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Efendim, sorular
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan, buyurun.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Bu sorulara tabii yazılı
cevap vereceğiz, ancak elektrikle ilgili olanı hemen söyleyebilirim.
Konut, sanayi
ve sulama diye ayrılıyor elektrik fiyatları. Sulama… Seracılıkta
kullanıldığında da sulama şeklinde olanlar ve en ucuzdur. Bildiğiniz
gibi de biz elektrik fiyatlarını artırmadığımız gibi de düşürdük.
Ayrıca, enflasyon oranını da katarsanız, bu, yüzde 38-40'a yakın. Bu
bakımdan, şu anda seracılıkta kullanılan elektrik, hem sanayiden
hem de konuttan daha düşük. Kilovat saati 115.250 liradır TEDAŞ'ın
verdiği. Buna vergiler dâhil değil. Vergileri de koyduğunuz zaman
135.999 liradır.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin...
HALUK KOÇ (
BAŞKAN - …maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kâtip üyeler anlaşamamıştır. Elektronik
cihazla yapacağım oylamayı ve üç dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi
okutuyorum:
BELEDİYE GELİRLERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1-
26/05/1981 tarihli ve 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanununun Ek
2 nci maddesinin (c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Her türlü
fabrika, değirmen, sınai nitelikteki imalathaneler ve tersaneler,
organize sanayi bölgelerinde yapılan her türlü bina inşaatı ile
sera ve benzeri örtü altı tarım yapılan tesisler, ahır, samanlık,
kümes, su ürünleri ve hayvan barınağı ile yemlik gibi yapı ve tesis
inşaatı,"
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili
Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HAKKI ÜLKÜ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1406 sıra
sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Seracılıkta yaşanan
sıkıntıları gündeme getirmek için yıllardır çalışan, hatta bu sorunların
aşılması amacıyla bir de araştırma önergesi veren bir milletvekili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, bu kanun teklifini elbette
ki desteklediğimizi öncelikle belirtmek istiyorum. Fakat, hemen
belirtmeliyim ki, bu kanun teklifi Hükûmetin seracılık konusunda
yapmış olduğu planlı, programlı ve kapsamlı bir çalışmanın ürünü değildir.
Hatta, soru önergelerimizi, araştırma önergelerimizi ve ziraat
odalarının açıklamalarını dikkate almayan AKP Hükûmetinin seracıların
yaşadığı sorunlardan haberdar olduğunu bile sanmıyorum. Yıllardır
"Gelin, seracıların üretimine destek verelim; elektrik, ruhsat
harcı, vergi gibi yüklerini azaltalım, hatta teşvik verelim."
diyoruz, "Seracılıkta tohumda dışa bağımlıyız, elde edilen
gelirin yarısı hibrit tohum alanlarına gidiyor, üretim planlaması
yok, pazarlama sorunları diz boyu, üreticisi örgütsüz, sektör küresel
etkilere açık ve korumasız durumda." diyoruz, fakat, gelin görün
ki, tarımı gereksiz bir faaliyet alanı, çiftçiyi de baş belası gibi
gören AKP Hükûmeti ne bizi dinliyor ne de bu alana herhangi bir yatırım
yapıyor.
Oysa, Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; seracılık, ekonomik önemi hızla artan
ve tıpkı turizm gibi mevcut büyüklüğünün 8-10 katına çıkarılabilecek
bir sektör. Bugün, ülkemizde seracılık konusunda gereken tüm adımlar
atılmış olsa idi -çok küçük adımlarla bile- tüm potansiyelimizi kullanabilse
idik, yıllık 15 milyar dolarlık bir gelire sahip olabilirdik.
Ülkemiz seracılıkta,
rakip ülkelere göre, sıcaklık değerlerinin uygunluğu, ışık miktarının
çokluğu, nakliye yönünden göreceli avantajları, iş gücü sorunu
olmaması gibi üstünlükleri sayesinde büyük bir fırsata sahiptir.
Hele, jeotermal gibi öyle değerli bir kaynağımız var ki, bu, ihracat
alanımızdaki birçok ülkenin elinde olmayan bir kaynak. Jeotermal
sayesinde, Türkiye'de on iki ay boyunca sera üretimi yapmak mümkün.
Fakat, jeotermal enerjiyi termal turizmi dışında kullanmayı becerebilmiş
değiliz, ne seracılıkta ne de ısınmada jeotermal enerjiyi kullanıyoruz,
hatta, Sayın Bakan Ege'ye gittiği zaman "buranın altı soba"
demesine rağmen. Hatta, şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Jeotermal
enerjinin ısınma amaçlı kullanımı bizzat AKP Hükûmeti eliyle engellenmiştir,
jeotermal alanlar doğal gaza boğulmuştur. Bugün, Yalova'dan Samandağ'a
kadar, Akdeniz Havzası'ndaki en değerli seracılık alanlarına sahibiz,
fakat, bunun daha yüksek bir seviyeye çıkması ve başlı başına bir
ihracat alanı olması ne yazık ki sağlanamıyor. Seracılık alanında
kurumsal yapısı güçlü firmalar büyük ölçekli seralar oluşturmak
istiyorlar. Ancak, belediyelerin yüksek miktarda ruhsat harcı talep
etmesi nedeniyle yatırım kararlarından vazgeçiyorlar. Bakın,
yaş sebze ve meyve olarak sadece Avrupa Birliğinde -demin de bir arkadaşımız
söyledi- 150 milyar dolarlık çok büyük bir pazar mevcut. O pazarın büyük
bir çoğunluğunun Kuzey Afrika ülkeleri tarafından ve İspanya tarafından
sonuna kadar kullanıldığını hem yaşadığımız örneklerden hem gittiğimiz
zaman Avrupa'ya görüyoruz. Ülkemizde yaş sebze ve meyve üretiminin
bilinçli bir biçimde, sertifikalı, planlı ve programlı olarak yapılabilmesi
hâlinde bu pazarın en az yüzde 10'luk payını ülkemizin alması işten
bile değil. Türkiye'nin 300 bin dönümde seracılık yapıp bunu ihraç
etmesi hâlinde yıllık net ihracat potansiyeli de yaklaşık 15 milyar
dolar civarında olur. Kaldı ki, bu değer Türkiye'nin konfeksiyon ihracatında
uzun uğraşlar sonunda kazanılan değere eşittir. Fakat, Türkiye seracılıkta
bu potansiyelinin ancak on beşte 1'ini kullanıyor.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sera yetiştiriciliğinin yarattığı artı değer sadece
üründen elde edilen gelir değildir. Bunun yanında, başta organik
gübre olmak üzere, sera örtüsü, fide yetiştiriciliği, lastik poşet
ve konteyner yapımı gibi alt sektörle birlikte çok önemli bir iş sahasına
ve büyük bir istihdam potansiyeline sahiptir seracılık. Bugün, Antalyalı
arkadaşlar konuştuğu için yineliyorum, Antalya'da faaliyette
olan bir fide şirketi tam 700 kişi istihdam etmektedir. Fakat, AKP
Hükûmeti ve daha önceki hükûmetler seracılık konusuna gerektiği
gibi eğilmedikleri için ne üretim miktarında ne ihracat gelirimizde
ne de istihdam düzeyinde istenilen düzeye ulaşılabilmiş değildir.
Hatta bakıyoruz, AKP Hükûmetinin kimi düzenlemelerinde serada
üretim ve seracılık tarımsal bir faaliyet bile sayılmıyor ve bu nedenle
seracılar tarımsal desteklemelerden de yararlandırılmıyor. Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı tarafından 25 Mart 2005 tarihinde yayımlanan
Tarımsal Arazilerin Korunması ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik'te
kümes, ahır, depo, soğuk hava deposu, mandıra, balık üretim tesisleri
ve benzerleri tarım amaçları kabul edilirken, serada üretim tarım
dışı bir faaliyet olarak sayılıyor ve dışarıda bırakılıyor. Tarımsal
sulamada kullanılan elektrik için önemli indirimler ve borç faizlerinin
affedilmesi söz konusu iken, seracılar bunlardan yararlanmıyor.
Seracıların -her ne kadar Sayın Bakan biraz önce "yararlandırılıyor"
demiş olsa bile, ben bilmiyorum, bana verilen rakamlar bu- tarımsal
sulamada kullandığı elektrik, ticarethane ve yazıhaneler kapsamında
değerlendiriliyor. Yani, bir sera var, sera dışarıda bırakılıyor,
onun yanına yapılmış olan bir büroda tüketilen elektrik miktarı göz
önüne alınıyor ve ona göre fiyat veriliyor, onlardan tüketim miktarı
alınıyor. Oysa, sanayide kullanılan elektrikten yüzde 48'den daha
fazla da para alındığını bütün belgeler söylemektedir. Bugün, sanayide
kullanılan elektrik 121 bin lira ise, seralarda kullanılan elektrik
179 bin lira olarak belirlenmiş. Sayın Bakan biraz önce
"135.999" demişti, inşallah doğrudur.
Bakın, az önce
söylediğim gibi, seracılık potansiyelinden gerektiği kadar faydalanabilirsek,
bir yılda tekstil sektörüyle aynı büyüklükte bir gelir elde edeceğiz.
O zaman, sanayicilere verilen desteği seracılara neden vermiyoruz
diye akla soru geliyor. Seracılığı tarımsal faaliyet saymayacaksın,
elektriği pahalı vereceksin, belediyeler yüksek miktarda ruhsat
harcı alacak, sonra da sıkılmadan, Sayın Başbakanın son zamanlarda
söylediği "Nereden nereye!" diye nutuklar atacaksın. Yazıktır,
bu ülkenin kaynaklarına, Tanrı'nın bir lütfu olan bu zenginliklere
ve halkımıza yazıktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bakın, AKP İktidarı, kimin yanındayız diyorsa,
bilin ki o yanında olduğunu söylediği kesim ayvayı yemiştir. Yıllardır
propaganda yapıyorsunuz, "çiftçiye şunu verdik, üreticiyi
böyle destekledik, üreticinin şöyle yanındayız" diye; fakat
bakıyoruz, AKP döneminde çiftçi kan ağlıyor, ürünü para etmiyor,
yok pahasına gidiyor, komisyoncuların kesesi doluyor. Bütün bir
yılın emeği, alın teri, yoksulluğu, üreticiye değil başkalarına
para kazandırıyor. Yazıktır, günahtır, vicdansızlıktır bu. Buğday
para etmediğinden, çiftçi buğday ekmekten vazgeçiyor, çünkü girdileri
çok fazla. Bir litre mazot satın alabilmek için 2002'de yarım kilo kuru
üzüm satan çiftçi, şimdi 2 kilogram kuru üzüm ya da 8 kilogram buğday
satmak zorunda kalıyor, o da varsa. Bir traktör satın alabilmek için
2002'de 23 ton pamuk satarken, şimdi 32 ton pamuk satmak zorunda. Evine
12 kilogramlık bir tüp gaz satın alabilmek için 2002'de 40 kilogram ayçiçeği
satarken, günümüzde 67 kilogram satmak zorunda.
Bu iktidar döneminde
mazot fiyatları yüzde 147, sulama ücreti yüzde 132, gübre fiyatları
da yüzde 116 artmıştır. Çiftçiye verilen destek işte bu, eğer destekse.
Çiftçinin kullandığı elektrik 121 bin liraya indirilmeli, çiftçinin
kullandığı mazottan ÖTV kaldırılmalı. İşte o zaman görmeliyiz
çiftçinin yanında mısınız değil misiniz diye.
Seracılıkla uğraşan
üreticiler girdi maliyetlerinin yüksekliğinden yakınıyorlar elbette.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla)
- "Bir yılın borcunu diğer yıla devrederek üretim yapmaya çalışıyoruz."
diyorlar. Hükûmetten gübre, tohumluk ve ilaçta KDV'lerin kaldırılmasını
istiyorlar, ama, Hükûmet seracılığı desteklemek yerine, vergilerle
üreticiyi sömürmek peşinde. Maliye Bakanı da zaten "Bizim petrol
kuyularımız vergi mükellefleri." diyor. Ee, onlar zaten efendi,
biliyorsunuz, köylü; tükenmez kaynaktır onlar. Ya siz ya sizler, hiçbir
zaman onların yanında olmayanlar 22 Temmuzda derslerini alacaklardır
diye düşünüyorum, hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ülkü.
Anavatan Partisi
Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ
GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili
arkadaşlar, Belediye Gelirleri Kanunu'nda değişiklik yapılması
hakkında, Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
sevgiyle selamlıyorum.
Evet, Meclisin
bu son dönemlerini hâlen meşgul ederek, bir de kullandığınız argümana
baktığımızda çok da masum görünen, halkın ihtiyacı konularında
seçim döneminin seçim rüşveti olarak algılanabilecek… Ama asıl niyetiniz,
Parlamentoyu çalıştırarak bundan sonra yaptığınızdan daha çok bu
ülkede tahribat yaratmak. Gerçek niyetiniz bu.
HAMİT TAŞCI (Ordu)
- Çalışmanın tahribatı olur mu?
HÜSEYİN GÜLER
(Devamla) - Böyle de olunca tabii, giderayak o yaptığınız sevaplar
günahlarınızı örtmez, çünkü beş yıllık yarattığınız tahribata
baktığımızda gerçekten ağır bastı. Böyle bakınca, tarımda, modern
tarımda özellikle diyebileceğimiz, sera başta olmak üzere, ağır
veya diğer işletmelere benzer küçük KOBİ'ler şeklindeki işletmelere
verilen bu harçtan muaf tutulması, Allah aşkına söyler misiniz kaçta
kaç yapar? Yani, bir tarım işletmesi için binde 1 bile yapmaz. Böyle
bir unsurda giderayak bu kanunu neden çıkarma ihtiyacı duyuyorsunuz?
Yani, halkımızın, başta da çiftçimizin, köylümüzün bunu yiyebileceğini
mi zannediyorsunuz? Yani, bu kadar saf mı zannediyorsunuz bu toplumu?
Yine de, tabii ki… Sayın Fikret Badazlı'yı görüyorum, burada, tabii,
bir ayrılık vedası gibi konuştu; sadece kendisi değil, yüzde 70'i
de beraberinde gidecek o arkadaşlarımızın. Artık, ikinci baharını,
kendi meslek ve iş hayatlarında yaşamına devam edecekler.
Parlamentonun
beş yıllık AKP İktidarına baktığımızda çiftçiler için yaratılan
tek bir söz var, kamuoyunun aklında kalan tek bir söz var çiftçilerle
ilgili, Sayın Başbakanın söylediği: "Al ananı da al git." Mesele
bu kadar basit. Beş yıl boyunca iliğine kadar sömürdünüz, sıktınız
ve bundan sonra giderayak, küçük bir iki tane, palyatif dahi olamayacak
-bir hekim olarak, kamuoyu bu terimi pek kullanmıyor- sadece şikâyetleri
giderecek olarak dahi çare olmayacak. Böyle bir kanuna baktığımızda
AKP'yi bu çiftçi unutmayacak. O sokaklarda fındık üreticisi, bizim
Akdeniz'de, başta narenciye üreticileri, yine Ege'de tütün üreticileri,
sayabileceğimiz bir sürü…
Bakın, Çukurova
bir şeyiyle anılırdı, zenginleriyle anılırdı, toprak ağaları veya
pamuk tüccarlarıyla, ama bugün Çukurova, sayenizde yoksullarıyla
anılır hâle geldi, yani, yeşil kart bağımlısı hâliyle anılır hâle geldi.
Sayın Başbakanın dediği gibi: "Nereden nereye!" İşte, beceriniz
bu. Bu konuda çiftçi gerçekten perişan.
Avrupa Birliği
süreciyle başlayan bir ortamda yüzde 35'inin çiftçi ve tarımda istihdam
edilirken, yüzde 15'e düşülecek diye standart kaba bir rakamla kaderiyle
baş başa bıraktınız ve bu doğrultuda da, çiftçi artık borçlanacak
gücü dahi kalmadı. Eskiden, hiç olmazsa ürününe güvenerek bu ülkede
hayaller kurardı. Başta, borcunu ödemek, sonra evlatları ve çocukları
için ya da torunları için mutluluk hayallerini kurardı; sağ olsun,
sizler o hayalleri bile elinden aldınız. Bu yüzden çiftçiler de sizleri
unutmayacak ve traktör satılmasıyla övünürsünüz; bırakın o traktörleri,
traktör sayısının sadece nicelikten öteye gitmeyen, borçlanmak
için kullanılan bir araç olarak kullanıldığını aslında sizler de biliyorsunuz.
Beş yıl boyunca
yaratılan bu tahribatta, maalesef, en büyük tarım kesiminden geçimini
sağlayan vatandaşlarımız yaşadı. Yani, çiftçisi, köylüsü, orman
köylüsü, sayabileceğimiz bir sürü… Bununla beraber esnafı, bununla
beraber, tabii ki bu ülkede yaşayan diğer katmanlar. Yani, aslında,
Türkiye'de, iktidar döneminizde, yüzde 95'i mutsuz, yüzde 5'i ise
mutlu azınlık dediğimiz küçük bir kesimin mutluluğuyla karşılaştı
bu ülke ve zenginliğine zenginlik kattılar, fakirse daha da yoksullaştı,
açlık sınırına doğru indirgendi. Günde 1 milyon kişinin 1,5 doların
altında para aldığını bilir misiniz? 1,5 dolar gelirinin olduğunu
düşünün. Asgari ücretin hangi sınırların altında olduğunu çok
iyi biliyoruz. Ama, bakıyoruz tabii ki, çiftçiye "Al ananı götür."
derken, bunu, halkım ve başta da çiftçim, narenciye üreticim asla
unutmayacak. Türk siyasi literatürüne bunlar bilinç altına kazındı
ve inanıyorum ki, bu çiftçi, bu gibi siyasi rüşvetlere de asla taviz,
asla prim vermeyecektir. Ama, görünen o ki, sizler kendinizi hayal
âleminde görüyorsunuz, bu kadar yarattığınız tahribattan sonra,
o çiftçilerden, köylülerden oy alacağınızı zannediyorsunuz, ama,
görünen odur ki, biraz önce de ifade etmeye çalıştım, sizin gerçek
niyetiniz, bu ülkede kurumlar arası mutabakatı yok etmek. Düne kadar
başta siyasi muhataplarınızı aldattığını düşünüyorsunuz küçük
hesaplarınız için, ama biz Anavatan olarak Cumhurbaşkanını halk seçsin
derken inandığımız için söyledik. Ama sizin dünyanızda, bilinçaltınızda
farklı hesapların olduğunu, bugün ortaya çıktığını görüyoruz.
Dün de gördük aslında. Yine de, bu ülkede, giderayak, sözde kriz varmış
gibi bir dönem içerisinde, ülke adına hayır nasıl işlenir diye bir
katkımız olur mu dedik, o inanç uğruna kavgamızı verdik. Ama sizin bilinçaltınızda
farklı şeylerin yattığına bugün yine tanık oldu bu halk ve kamuoyu
da bunu ibretle izledi.
Evet, söz ağızdan
çıkar. Söz namustur. Bu konuda da AKP İktidarının veya özellikle de
Hükûmetin, bu konuda, Cumhurbaşkanını halk seçsin ve özellikle referandum
süresi… Sizlere sormak istiyorum: Bu yasal süreç içerisinde, hazırlanmak
üzere olan komisyonlardaki kanun teklifinin geçeceğini mi düşünüyorsunuz?
Sadece, yaratacağınız, gerginlik. Başka hiçbir katma değer ve katkısı
olmayacak bu ülke adına. Sadece zarar vermeye devam edeceksiniz.
Biz de diyoruz ki, yeter artık, "gölge etmeyin başka ihsan istemez"
misali, bu ülkeye giderayak zarar vermeyin ve bu ülkeyi germeyin.
Bu ülkenin sağduyuya, hoşgörüye ve berekete ve sevgiye ihtiyacı
olduğu bir dönem. Ama halkı kutuplaştırdınız -bir taraf laik, bir taraf
dindarlık adı altında- toplumu germeye başladınız ve en büyük meziyetiniz
de bu.
Tabii, taraflardan
beslenmek, siyasal rant elde etmek çok kolay. Bu, en ucuz politika,
en ucuz siyaset argümanı. Bu doğrultuda bu ülkede ne medet umacağınızı
zannediyorsunuz taraflardan siyasi anlamda beslenmeyi? Cumhurbaşkanlığı
sürecini dahi yönetemeyen bir iktidara bu ülkenin bir daha prim
vereceğini mi düşünüyorsunuz? Ama yanıldığınızı 22 Temmuz akşamı
saat 22.00'de öğreneceksiniz ve o zaman rüyanın gerçek mi kâbus mu olduğunu
sizler yaşayarak öğreneceksiniz. Ama halkım sabırsızlıkla, sağduyuyla
22 Temmuzu beklemekte ve bu konuda kendisine gelindiği zaman, hesabın
nasıl sorulacağını, nasıl sizleri şamar oğlanına çevireceğini
hep beraber göreceğiz. Bunların hepsi demokrasi içerisinde olacak.
Bu söylediğim sadece mizah yönünden olayı anlatmak. Tabii ki halkım
demokrasi uğruna verilecek adımlarda sağduyuya, bunlara kulak
verirse, bu ülke kazanır; ama gördüğüm kadar, düne kadar, mutabakat
deyince, başta IMF, başta Dünya Bankası veya Avrupa Birliği ya da
Amerika… Bunun dışında mutabakat aramadığınız Türkiye'deki başta
resmî siyasal kurumlar veya diğer kamu kurumları dâhil olmak üzere
ve… Cumhurbaşkanlığı konusunda mutabakat arama ihtiyacı duymadınız.
Yani kısaca, meşruiyetinizi Türkiye'de değil, Türkiye'nin dışında
aradınız ve bunlar da sizleri yalnız bırakacak. Çünkü, ülkenin asıl
sağduyusu hâkim kılınacak.
Biz, ülkemizde
-onurlu ve insanca yaşamın koşullarından bir tanesi- her şeyi üretelim
diyoruz, ama asla bir mazeret üretmeyelim. Sizin ürettiğiniz bu mazereti
toplum unutmayacaktır. Çünkü, olumsuzluklarda bireyleri, olumlularda
ise siyasal anlamda rant elde ettiğinizi düşünüyorsunuz, ama halkımın
cebine yansıyan bir şey yok.
Yaklaşık iki aydır
Cumhurbaşkanlığı gibi bir konuyla meşgul olurken, biz, iki yıldır
söyledik. Cumhuriyetle beraber, Türkiye'de, Cumhurbaşkanlığının
sürekli sıkıntılar ve krize neden olduğunu söylediğimizde hiç kulak
asmadınız, ama yaşadığımız boyut işte bu. Sizin iradenizdeki otobüs,
maalesef, bu ülkeyi duvara toslatmaktan başka bir şey, sonuç elde
etmedi. Hasar çok büyük. Ülkenin ödediği demokratik bedel işin cabası,
ödediği ekonomik bedeller cabası.
AKP İktidarında,
başta devlet, sadece devlet, dış borç faizi olarak -borç ödemedi bak-
184 milyar dolar ödedi. Bunu kim ödedi? İşte çiftçim, işte köylüm, işte
esnafım, işte memurum, yani hepimiz ödedik. "Devlet" adı altında
hangi kamu kurumu kaldı ki üretim yapsın ve üretimden kalan artı değerlerle
beraber bu borçları ödesin! Ne bıraktınız? Her şeyin yabancılaştığı,
maalesef, bir beş yıllık AKP İktidarıyla karşı karşıya kaldık.
Evet, dış sermayeye,
biz, Anavatan olarak, sıcak bakıyoruz, ama yatırımcı... Siz ise, bu
ülkede sadece rant peşinde koşan, rantiye dediğimiz sıcak paraya
baktınız. Dünyanın her yerinde rantiyeden… İşte beğenmediğimiz
Çin'de bile, bugün, borsada komisyon oranları, vergi oranları yükseltilirken,
siz ise sıfırladınız hem de kendi vatandaşlarınızdan esirgeyerek.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Yani, kısaca,
beş yıllık icraatınızda, ne çiftçisi ne köylüsü ne memuru bu ülkede
hayal bile kuramazken, bu ülkede yaşamın vermiş olduğu sıkıntılarla
baş başa kalırken, onları unutmadığını düşünüyoruz. Giderayak
verdiğiniz bu siyasi rüşvetlere asla prim vermeyeceklerini düşünüyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Güler.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca… Yok.
Şahsı adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven.
Buyurun Sayın
Güven. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN
(Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz 1406 sıra sayılı Yasa Teklifi'nin 1'inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; belediyeler, merkezî yönetimin,
merkez ve taşrada vatandaşa yönelik hizmetleri yerine getiren yerel
yönetimlerin başta gelen temsilcileridir.
Belediye demek
yerinden yönetim, yerinden yönetim demek, yakından ve anında çözüm
üretmek ve hizmeti götürmek anlamına gelmektedir.
Bu anlamda, genellikle
ülkemizde sebze ve meyve üretiminin çoğu sera üretimi yöntemiyle
yapılmaktadır. Takdir edersiniz ki, sera üretiminin girdileri, gelişen
teknoloji ve yenilikler sebebiyle sürekli artmaktadır. Sera üreticilerinin,
üretim faaliyetlerine başlamadan önce, sabit yatırım aşamasında
ödemek zorunda kaldıkları harçların ek bir maliyet getirdiği bilinen
bir gerçektir.
Antalya Milletvekilimiz
Sayın Badazlı'nın bu teklifiyle, sera üretimiyle ilgili inşa edilen
tesislerden bina inşaat harcının alınmaması istenmektedir. Böylece,
sera üreticilerinin sera faaliyetlerinde kullanılmak üzere inşa
ettikleri tesislerin üzerinde önemli bir maliyet gideri olan bina
inşaat harcından muaf tutulmasıyla üretici maliyetleri azalacaktır.
Bu da, üretimi de artıracak, aynı zamanda, istihdamı da artıracaktır.
Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; AK Parti İktidarı ve hatta AK
Parti Hükûmetinin en büyük hedefi istihdamı artırmak, üretimi artırmaktır.
Bu noktada hızla çalışmalarını sürdürürken, biraz önce, özellikle
teklifin tümü üzerinde konuşma yapan milletvekili arkadaşlarımızdan
birinden iki soru yöneltildi muhalefet adına: "Köylere neler
getirdiniz? Belediyeleri inim inim inlettiniz."
Tabii, bu soruya,
her şeyden önce "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür
rütbei aklı eserinde." özdeyişiyle cevap verirken, "Eser
ne?" dersek, bunu cümle âlem, sağır sultan bile duydu diyerek;
bir, KÖYDES; iki, BELDES…
Köyleri Destekleme
Projesi "Köylere neler yaptığınız?" sorusuna açık, net, görülebilir,
yaşanmış bir mutluluktan başka bir şey değildir değerli milletvekili
arkadaşlarım. Bu anlamda, KÖYDES projesiyle, köylerimize yol, su,
hatta kilit taşı, hatta kanalizasyon yapılmasına yönelik faaliyetler
için, AK Parti Hükûmeti döneminde, 2006 yılında 2,5 katrilyon, 2007 yılı
için de 2 katrilyon ayrılmıştır. Özellikle ilim Kütahya da bundan
2006'da 19 trilyon, 2007'de 17 trilyon pay almıştır.
Aynı zamanda
KÖYDES, değerli arkadaşlarım, sadece fiziki anlamda bir şeyler
yapmak değil, demokrasiyle yönetilen ülkemizde demokrasinin katılımcı
temsil özelliğini de ulu orta ifade etmektedir. Ne gibi? Bakınız:
Seçilmişlere burada bir değer veriliyor. Muhtarlar, seçilmiştir;
il genel meclisi üyeleri, seçilmiştir ve atanmışlardan, idari amirlerin
başkanlığında, 2 il genel meclisi üyesi, 2 muhtar komisyon kurarak,
bu paraları da, yerinde, hızlı, etkin bir şekilde harcamaktadırlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ALAETTİN GÜVEN
(Devamla) - Bu arada, muhtarlara da bir şey yapılmadığını buradan
ifade eden cümleler ben duydum. Son zamanlarda, bizim iktidarımızda,
en azından, biraz önce, onlara, seçilmiş olmanın zevkini, KÖYDES
projesine komisyonda üye olmakla katılımı sağlamakla tattırdığımız
gibi, aynı zamanda, maaşlarında da -bildiğiniz gibi- yüzde 150'lere
varan bir artırım sağladık.
"Belediyeleri
inim inim inlettiniz." cümlesine de… Eğer, değerli milletvekili
arkadaşlarım, belediyelere BELDES projesiyle, Belediyeleri
Destekleme projesiyle 2007'de 300 trilyon para ayrılarak iktidarımız
döneminde, onların, yine, altyapı yatırımları için harcanacak
300 trilyonu ayırmak onları inim inim inletmekse, inletmemek ne anlama
gelir, o ayrı bir konu.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Güven, son cümlenizi rica ediyorum.
ALAETTİN GÜVEN
(Devamla) - Özetleyecek olursak, BELDES de, ayrı, başlı başına, çaplı,
etkin, büyük bir projedir. AK Parti bu projeleri hep yerine getirmeye
devam edecektir. Bizde, bu projeler uygulanırken, parti ayrımı da
yapılmadan, borçlara mahsuben kesilen paralarda da ayrım yapılmadan,
hizmetler etkin bir şekilde götürülmektedir.
Ben, bu yasanın
ülkemize hayırlara vesile olması temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Güven.
Şahsı adına ikinci
konuşmacı İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Buyurun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
çiftçi, tarım ürünleri, dört buçuk yıllık iktidarınız döneminde
Türkiye'nin en çok tartışılan konuları oldu, bu Meclisin de en çok
tartıştığı konular oldu. Şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Şu
Meclis, Tarım Bakanının ağzından, "Bu yıl buğdayın fiyatı şudur."
diye bir laf duymamıştır. Herkes kendine göre bir rakam üretiyor.
Şimdi, ben sayın bakanlara, sayın komisyon başkanlarına, sayın
grup başkanlarına veya konuyla ilgili olan sayın milletvekillerine,
Türkiye'de buğday kaç liradır, bunun fiyatını çıkıp şu kürsüden, bilenlerin
söylemesini istiyorum. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Tarım
Bakanı bizim Komisyonumuza belki elli defa gelmiştir, ama, ne buğdayın
ne pamuğun ne pancarın bugünkü net fiyatını Sayın Bakanın ağzından
duymak mümkün değildir. Herkes kendine göre bir şey söylüyor.
Şimdi, Sayın Badazlı
beni eleştirirken, benim geçen gün yaptığım bir konuşmaya cevap verirken,
diyor ki: "Şimdi, ben un üreticisiyim, ben biliyorum, buğdayın
fiyatı 450 bin lira." Sayın Badazlı, şimdi kimin elinde buğday
var? Çiftçi elindeki buğdayı ne zaman sattı? Sayın Badazlı, on ay oldu
çiftçi elindeki buğdayı satalı. Yeni ürün geliyor, Adana'da hasat
başladı. Peki, kaç lira buğdayın bu yılki fiyatı? Toprak Mahsulleri
Ofisinden böyle bir rakam duyanınız var mı? Hasat başladı, Sayın Badazlı
bunu söyledi. Evet hasat başlamak üzere, arpa hasadı başladı. Peki,
kaç lira buğday?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- 414-420 lira.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Buğday kaç lira? Toprak Mahsulleri Ofisinin açıkladığı
bir fiyatı duyanınız var mı?
MAHFUZ GÜLER
(Bingöl) - İşte, söylüyor.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- Ben söylüyorum… Bir dakika, ben söylüyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Şimdi, Toprak Mahsulleri Ofisi mi açıkladı?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- 410 -420 lira şu an.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, Toprak Mahsulleri Ofisi mi açıkladı?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- Toprak Mahsulleri Ofisi bu sene açıklama yapmadı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Ha, tamam, siz söylüyorsunuz. Şimdi, bakın, Sayın Badazlı
benim verdiğim rakamları eksik buluyor, diyor ki: "Bu rakamlar
doğru değil."
Değerli arkadaşlarım,
bu yıl, Toprak Mahsulleri Ofisi en kaliteli buğdayı üreticinin
elinden kaç liraya aldı? 330 artı 35 bin lira prim. Peki, 2003'te buğday
kaç liraydı? 360 bin lira.
Sayın Badazlı'nın,
elindeki listeyi, ben, gelip, lütfen şuradan okumasını rica ediyorum,
elindeki listede buğday 2003 yılında kaç lira yazıyor, 2005 yılında
kaç lira yazıyor.
Değerli arkadaşlar,
Sayın Badazlı'nın elindeki listede buğdayın 2003 yılı fiyatı 360 bin
lira, 2005 yılı fiyatı 350 bin lira. Onun elindeki listede.
Şimdi, elindeki
listede bu rakamlar yazılı olan bir arkadaşımıza, üstelik bu kürsüden
son konuşmasını yapan bir arkadaşımıza, üstelik bu yaşa gelmiş ve
görünüşünden, yaklaşımlarından, üslubundan, yumuşak, iyi niyetli,
samimi bir arkadaş olarak gördüğümüz, değerlendirdiğimiz bir arkadaşımıza
bu tavrı siz yakıştırıyor musunuz? Bence şık değil, bence doğru değil.
Elindeki listedeki bilgiyi bile, şu Genel Kuruldaki üyelerle doğru
biçimde paylaşmayan bir arkadaşımın tavrını, ben, saygın bulmuyorum,
Sayın Başkanın bu konudaki cevap hakkımı engelleyen yaklaşımını
da doğru bulmuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu, sadece buğdayın meselesi değil. Şimdi, ben bilenlerine soruyorum:
Kim, mesela, Ege'de pamuğun üretildiği bölgenin milletvekiliyse,
çıksın şu kürsüden, geçen yıl pamuk kaç liraydı, bu yıl pamuk kaç lira,
şuradan söylesin.
Değerli arkadaşlarım,
2002 yılında 1 milyon 100 bin liraya satılmış olan Ege pamuğu, 2006 yılında
700-750 bin lira arasında satıldı. Üzerinde 350 bin lira da teşvik
var. Yani, 2007 yılında Ege pamuğu, 2002 yılındaki Ege pamuğunun fiyatını
henüz yakalayabilmiş değil.
Peki, pancar?..
Pancar üretim bölgesinden gelen milletvekili arkadaşlarım kim,
çıksın şurada söylesinler. Bir yıl önce pancar 99 bin lira, bir yıl
sonra pancar 89 bin lira! Sayın Grup Başkan Vekili fındık üretiminin
en yoğun biçimde olduğu bir bölgemizden geliyor. Bir yıl önce fındık
kaç lira, bu yıl fındık kaç lira? Fındık, 4 milyon liraya, üreticinin
elinden çıkalı neredeyse bir yıl geçtikten sonra gelmeye başladı.
Fındığı hasat zamanında üreticinin elinden tüccar kaç liraya aldı?
2 milyon 600 bin lira, 2 milyon 700 bin lira, 2 milyon 800 bin lira…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) - Yalnız, Belediye Gelirleri Kanunu bu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet, belediye gelirlerini, bu, belediye gelirleri
aracılığıyla tarıma yapılan bir kolaylığı ilgilendiren bir düzenleme
Sayın Milletvekili, evet.
Değerli arkadaşlarım,
bu söylediğim rakamların içerisinde hiçbir şekilde maliyet unsurlarında,
hepimizin kabul ettiği, artışlar yoktur. Bir defa, fiyatlar eskisinden
geridedir. Şimdi, böyle hem suçlu hem güçlü, her konuda zeytinyağı
gibi üste çıkmaya çalışan bir yaklaşımla insanların yaşadıkları
gerçeği insanlara unutturmak mümkün değildir. İnsanların yaşadığı
gerçek bu! Adam, dün 1 kilo ürününü sattığı fiyatı bu yıl bugün bulamıyor.
Hasat dönemi
başlamış, buğdayın fiyatının, arpanın fiyatının ne olacağını, en
azından, taban fiyatının ne olacağını, bunun ne kadarının Toprak
Mahsulleri Ofisi tarafından alınacağını üretici bilmiyor. Toprak
Mahsulleri Ofisi fındık üreticisinin fındığını alabilmek için, tabii,
FİSKOBİRLİK'i ortadan kaldırabilmek adına devreye giren Toprak
Mahsulleri Ofisi, şimdi…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Kumkumoğlu, son cümleleriniz için açıyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(Devamla) - Evet Sayın Başkan, son cümlem.
Şimdi, üreticinin
hasadı başlamış, buğday hasadı başlamış, ortalıkta fiyat yok ve
siz, burada kalkıp biz tarım politikalarında şöyle doğru şeyler yapıyoruz,
arkadaşlarımızın söyledikleri yanlıştır, işte, eksiktir filan
gibi, hiç olmazsa, yani yanlışınız var, eksiğiniz var. "Ona kaynak
ayıramadık, şu sebeple ayıramadık, önümüzdeki dönemde bize imkân
verilebilirse bu kaynakları artırmaya çalışacağız." Bunu
anlarım, ama rakamları bile çarpıtarak, muhalefeti bir yerde, üstelik
de yanlış söyleyerek, kamuoyunu yanıltmaya dönük birtakım davranışlar
içerisinde göstermeye çalışmak bu Meclise de Meclisin saygınlığına
da yakışmaz değerli arkadaşlarım.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
1'inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum:
HALUK KOÇ (Samsun)
- Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım.
Maddeyi kabul
edenler…
Efendim, kâtip
üyeler bugün nedense anlaşamıyor.
Oylamayı elektronik
cihazla yapacağım.
Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Belediye
Gelirleri Kanununun 80 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
"ahır" ibaresinden önce
gelmek üzere "sera ve benzeri örtü altı tarım faaliyetinde kullanılmak
üzere inşa edilen tesisler," ibaresi ve "Bina İnşaat Harcı"
ibaresinden önce gelmek üzere "5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
uyarınca alınacak ücretler ile" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli Milletvekili
Sayın Salih Gün.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu üzerinde değişiklik yapılması
hususunda söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
çiftçinin, köylünün, belediyelerin sorunları bir iki saate sığmaz.
İki güzide hizmet temsilcisinin sorunlarını burada saatlerdir
konuşuyoruz. Maalesef, hiçbir şey umulduğu gibi değil. Çünkü, belediyelerin
gelirlerinde, son çıkan yasayla, bir sürü yük yüklenmesine rağmen,
hiçbir kalemde artış olmamıştır.
Türkiye'de 3.225
belediye vardır. 16 tanesi büyükşehirdir, 1.052 tanesi büyükşehre
bağlı belediyedir. Büyükşehir belediyelerinin arasında da gelir
dağılımı yönünden eşitsizlik ve burada haksızlık vardır. Bazı belediyeler
millî paydan çok fazla pay alırken… Geçen de arkadaşımın söylediği
gibi "Erzurum Belediyesinde maaşlar zor ödeniyor." diye
kendisi serzenişte bulundu.
Türkiye'nin sanayi
kentlerindeki büyükşehirler, millî paydan çok büyük pay alıyorlar.
Bu sanayinin batı tarafında olması, doğudaki şehirlerimizi mağdur
etmek için bir neden midir? Geçen konuşmamda da söyledim. Buradaki,
yasalar karşısında eşit olan kişilerin, devletten aldığı paylar da
eşit olmalıdır.
Burada üç çeşit
belediye var. Üç çeşit belediyeden büyükşehirler, imparatorluk;
diğerleri, kendi mutlakiyeti içerisinde istedikleri gibi, yasayla,
kendi meclislerinde karar verebilenler. Büyükşehrin alt belediyeleri
olan 1.052 tane belediye de her gün, büyükşehrin Meclis üyesi gibi,
gidip icazette bulunmak üzere: "Şunu yapar mıyız başkanım? Bunu
bir an önce geçirelim. Halk beni sıkıştırıyor…" Halkın karşısına
geldiğinde de: "Büyükşehre sevk ettik. Bu istediğin üç beş güne
kadar çıkar." deyip aylarca oyalanıyor. Büyükşehirlerde uygulanan
bir olay da şu: Alınan kararlar büyükşehirde ilan ediliyor, alt belediyelerdeki,
beldelerdeki belediyelerin haberi olmuyor, itiraz süreleri de
geçmiş oluyor.
Değerli arkadaşlar,
büyükşehirlerin dışındaki belediyelerin sıkıntıları dinlenmeli.
Bu yasalar burada gözden geçirilmeden önce yalnız büyükşehirdekiler
dinlenilirse, Türkiye'nin sorunlarının tamamını dinlemiş ve çözüm
bulmuş olamayız. Çünkü, sanayicinin bir büyükşehir belediyesi
içerisinde kurduğu organize sanayide belediyelere bir harç bedeli
veriliyor, yapılaşmadaki ÇED'le ilgili konutun veya fabrika içerisine
yapılacak binanın üzerinde hiçbir hüküm ve tasarrufu yok. Bu
"paranı al, sus. Biz istediğimizi uygularız." modelidir.
Buna bir açıklık getirilmeli, o bölgedeki belediyelere de yetki
verilmeli. Bu verilmediği sürece, çarpık yapılaşma, haksız bir şekilde
belediye başkanlarının elinden yetkilerin alınması durumuna geliniyor.
Belediyelerin
gelirleri: Belediyenin gelirleri için Sayın Badazlı'nın bugün sunduğu
teklif için ben de teşekkür ediyorum. Tabii ki, oradaki yatırımcıyı
korumak ve başlangıçtaki girdileri azaltmak için bir nedendir; ama
bir vatandaşın, bir beldenin içerisinde 100 metrekare ev yaparken,
daha proje aşamasında, gidip yetkililerden müsaade alması için en
az 8-10 milyar lira para harcaması gerekiyor. Emekli olan bir işçinin,
memurun eline ortalama 30 milyar geçtiğini düşünürseniz, üçte
1'i, daha belediye yasasıyla ilgili yok edilmiş oluyor. Oradaki yatırımcı
para kazanmak için yatırım yaparken teşvik ve destek olunması ne kadar
doğruysa, burada çoluk çocuğuna bir konut yapacak vatandaşa uygulanan
bu yasa da bu kadar yanlış bir olay.
Değerli arkadaşlar,
belediye yasalarının gelirleri bu şekilde artmaz. O bölgedeki
seracının, işte, şeyini kaldıracaksınız, onun gelirini çoğaltacaksınız;
buradaki belediyeye şu yetkiyi vereceksiniz, bu olacak... Tümüne
şamil olmalı, tümünü kapsamalı.
Türkiye'de, daha
önce akaryakıt tüketim vergisinden pay alınıyordu, bunu kaldırdınız.
Türkiye'de, her ilde kullanılan akaryakıt, her ilin belediyesine
eşit şekilde dağıtılmalı. Ama, nereden tahmil-tahliye ediliyorsa,
hangi ilde rafineri varsa, oradaki belediyeler bundan pay alabiliyorlardı,
onu da kaldırdınız. Bu tekrar konulmalı. Türkiye'de, araçlardan dolayı
hava kirliliğinden mağdur olan bütün ili kapsayan insanların, beldeleri
kapsayan insanların, bu paydan -belediyesiyle- hizmet olarak pay
alması sağlanmalı.
Bugün Türkiye'nin
üç beş ilinde at yarışları yapılıyor. Bu at yarışlarından alınan
vergi, o bölgedeki belediyelere ait. Yalnız, bu at yarışlarının
bayileri Türkiye'nin her ilçesinde, her ilinde var. Bundan bu ildeki
insanlar bir oyun oynayıp karşılığında bir şey bekliyorlarsa -devlete
bir yatırım yapıyor- bu paydan da o ilçedeki, o ildeki belediyeler
pay almalı.
Değerli arkadaşlar,
bundan önce belediyeler limanlardan pay alıyorlardı. Bu limanlardan
pay alınması, Maliye Bakanlığının kiraladığı meblağ üzerinden
yüzde 15 pay alıyorlardı. Bunu da kaldırdınız. Biraz sonra değineceğim.
Özelleştirmeden, ne varsa, devletin aldığını kısıyorsunuz,
bugün vatandaşın yaptığı işlerden vergi alarak bütçe tamamlamaya
çalışıyorsunuz. Tamamen yanlış. Özelleştirmeden bu fedakârlığı yaparak,
vatandaşın üzerine yük yüklüyorsunuz.
Otoyol gelirleri:
Otoyollarda bazı bölgelerde turnikelerden geçiş ücreti alınıyor.
Bu, Anadolu'nun, Trakya'nın çeşitli kesimlerinden çıkmış bir sürü araçtan
alınan bir yol vergisi. Bunun, o ilden buraya kadar gelip… Devlet bir
müeyyide uygulayacaksa, ödeyecekse, o paydan neden o belediyelere
bir pay verilmiyor? Buradaki yanlışlık da tamamen, yanlış.
Belediyelerin
bir de başıboş bırakıldığını hissediyorum. Bazı belediyeler, büyükşehir
sınırlarında bilhassa, binlerce otobüsünü kendi garajlarına çekip,
takoza alıp, AKP'li yandaşlarına ihale yoluyla taşıma ihaleleri
verip, burada belediye gelirlerini de azaltma olayına gidildi.
Belediyeler kamu
hizmeti yapmaktadır. Yalnız, son zamanlarda Belediye Gelirleri
Yasası Parlamentoya gelmemiştir. Bundan dolayı da belediyeler
mağdurdur. Büyükşehirler, belediye adına İller Bankasından çıkan
payın daha belediyenin eline geçmeden yüzde 25'ini büyükşehir hesabına
almaktadırlar.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla)
- Toparlıyorum Başkanım.
Büyükşehrin bu
kadar büyük gelirleri varken, belde belediyelerinin ortalama aylık
giderleri 60-70 milyardır. İller Bankasından, demin de bahsettiğim,
yüzde 25 kesilmesi vasıtasıyla 10 milyar para gelmektedir. Belediyeleri,
bu kadar, halka hizmet ederken sıkıntıya sokmak vicdansızlıktır.
Değerli arkadaşlar,
arkadaşım biraz önce KÖYDES'ten, BELDES'ten bahsetti. Bunlar… Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğundan beri köylere su gitmiyor muydu? Köprü
yapılmıyor muydu? O belediyeler BELDES'in bugün yaptıklarını yapamıyorlar
mıydı?
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Vardı da mı yaptık? Yolun üstüne yol mu yaptık?
SALİH GÜN (Devamla)
- Bu, tamamen, şu anda grup kurup KÖYDES, BELDES yöneticileri vasıtasıyla,
AK Partili olan arkadaşlara ihale yoluyla rant sağlama olayıdır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Gün, son cümlenizi rica edeyim.
SALİH GÜN (Devamla)
- Biraz sonra beş dakika daha hakkım olacak, orada bahsetmek üzere
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Gün.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca... Yok.
Şahsı adına Konya
Milletvekili Sayın Özkan Öksüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, birkaç arkadaşımız,
CHP'li arkadaşımız buraya çıktı, AK Partinin tarımda hiçbir şey yapmadığını
ve çiftçinin perişan olduğunu burada dile getirdiler. Arkadaşlar,
bununla ilgili birkaç cümle sarf etmek istiyorum.
AHMET ERSİN (İzmir)
- Sataşma yapma ama.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Biz iktidara geldiğimizde tarımın gayrisafi millî hasılası 23
katrilyondu, şu anda tarımın gayrisafi millî hasılası 37 katrilyon.
Artış yüzde 73.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Üretici niye şikâyet ediyor o zaman?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yetmiş sekiz yılda 23 katrilyon,
dört buçuk yılda bizim sağladığımız bunun bir buçuk katı.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale) - Bu para nerede ya?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- İki: Arkadaşlar, biz geldiğimizde…
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale) - Köylü acından ölüyor, para nerede?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- …çiftçiye verilen destek 1 katrilyon 868 trilyondu. Şu anda verdiğimiz
destek, 5 katrilyon 233 trilyondur. Aradaki fark 3,5 katrilyondur,
dikkatinizi çekiyorum.
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale) - Sen yağlı yemişsin bugün, yağlı!
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Bir yılda, çiftçimize yıllık 3,5 katrilyona yakın bir destek veriyoruz.
Bunları görmeniz lazım.
Geldiğimizde
hayvancılara verilen destek 83 trilyondu, şu anda hayvancılığa verilen
destek 678 trilyon. Aradaki farkı bir hesaplayın. Yani, "Bu
Hükûmet bir şey yapmadı, bir şey etmedi…" Rakamlar önünüze çıkınca
utanırsınız.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Çiftçinin durumu niye kötü?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Bakın, bir rakam daha veriyorum: Bu Hükûmet geldiğinde, tarımın ihracatı
4,52 katrilyondu. Şu anda 9 katrilyon 580 trilyon. Aradaki fark 5 katrilyon
arkadaşlar. Nereden nereye geldiğimizi…
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - İthalatı da söyle.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- İthalatı da söyleyeyim: Bizim şu anda tarımdaki ithalatımız,
geldiğimiz zaman 80 trilyon fark vardı, şu anda lehte 3 katrilyonun
üzerindedir arkadaşlar, lehte. Bunları inceleyin de konuşun.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - 2 trilyon yolsuzluktan da bahseder misin?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Bakın, biz geldiğimizde buğday fiyatı 220 TL dolayındaydı. Şimdi,
biraz önce arkadaşımız konuşurken borsayla görüştüm; şu anda, Adana'da
buğday 410 ile 420 Türk lirası arasında alıcı bulmakta ve tüccar satın
almaktadır. Biz, bu sene müdahale etmemeye kararlıyız. Niye
müdahale etmemeye kararlıyız? Çünkü, tüccar buğdayın şu andaki
fiyatını veriyor. Eğer 400'ün altına inerse işte o zaman Ofis devreye
girecek, müdahale alımlarıyla çiftçimizin mağduriyetini karşılayacaktır
arkadaşlar. Yani, bunlara… Artık, devlet kendi çiftçisine sahiptir.
410 lira… Bak, 220 lira, diyordun. Bak, buna şey de dediniz, dediniz
ki işte, "mazot fiyatları…" Ona da gelelim. Biz geldiğimizde
mazot, aşağı yukarı 1.200 dolayındaydı, şu anda 2.260 dolayında.
AHMET ERSİN (İzmir)
- Hayır, 900 liraydı.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- 700 lira arkadaşlar, 700 lira şu anda mazot desteği veriyoruz. Demek
ki, biz, mazotu, şu anda 1.500 dolayında çiftçimize veriyoruz. Burada
da çiftçinin lehine bir şey vardır arkadaşlar. Rakamlar burada arkadaşlar,
verebilirim. Rakamlar, şu anda, istatistiki rakamlar, isteyen arkadaşlara
bu istatistiki rakamları verebilirim.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Sen inanıyor
musun bu laflara?
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla) - Yani, buraya
gelince, "çiftçiye bir şey verilmemiş, çiftçiye bir şey yapılmamış…"
Rakamlara bakarak konuşmamız lazım arkadaşlar, rakamlara bakarak
konuşmamız lazım.
Bakın, Türkiye Cumhuriyeti, ilk
olarak unda da, ihracatta da dünya birinciliği kazanmıştır. Oldu
mu şimdiye kadar? Yine AK Parti İktidarı zamanında olmuştur. Bunları
bir tarafa bırakmayalım arkadaşlar. Yani, buraya gelip konuşurken
size de cevap verileceğini hesaba katarak gelmeniz lazım.
Evet, biz, ofislerin hiçbir zaman
buğdaya müdahale etmeme kararı aldık. Ta ki, çiftçinin aleyhinde
doğduğu an, o zaman ofisler müdahale kararı alacak ve çiftçimizin
lehine kararlar alacak. Şu anda 410 lira ve 420 liraya satılıyor.
Buna 35-40 liralık primi de koyduğunuzda 450 ila 460'ı bulur. Hayatında
daha hiçbiriniz, çiftçiye böyle bir fiyat vermemişsinizdir arkadaşlar.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) - Kantarları
kaldırdınız, kantarları.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Aynı şekilde, sütte de verimliliği sağladık. Geldiğimizde Türkiye'deki
süt… Her ne kadar deseniz ki, işte, "Türkiye'deki hayvancılık geriliyor…"
Gerilemesine rağmen bu süt artışı nereden sağlandı? Bu süt artışını
da AK Parti İktidarı sağladı.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Bakın arkadaşlar, biz çiftçilerimize destek olarak hayvanlar dağıttık
ve süt verimi yüksek hayvanlar dağıttık. Aşağı yukarı 25 kilograma
yakın süt veren hayvanlar dağıttık. Bundan dolayı Türkiye'deki süt
üretimi 8,5 milyon tonken, şu anda 11 milyon tona yaklaşmış durumdadır
arkadaşlar.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - Hayvanların yüzde 80'i Türkiye'ye uymadı, öldü.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Devamla)
- Bunlar da şu anda bizim el atıp çiftçimize sağlamış olduğumuz avantajlardır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL TİRYAKİ
(Kırıkkale) - Kendi milletvekillerinizin köylerine dağıttınız
o hayvanları.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Öksüz.
Yine, şahsı adına
Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH GÜN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli parlamenter arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
biraz önce de söylediğim gibi, burada, köylünün, çiftçinin, belediyelerin
sorununu bir iki saate sığdırmak mümkün değil.
Değerli arkadaşlar,
son zamanlarda kırkın üzerinde köyü gezdik, kırka yakın köyü gezdik.
Tabii ki, siz de gezmişsinizdir.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - Gidemiyorlar…
SALİH GÜN (Devamla)
- Sakarya'da yetmiş beş yaşında bir amcaya rastladım. O yetmiş beş yaşındaki
amca şunu söyledi: "Bu köyde ilk traktörü alan benim. Şu anda,
borçlarımdan dolayı traktörü satmak zorunda kaldım. 80 dönüme yakın
arazim var. Eğer bunu komşum kendiliğinden sürmezse, ben bu sene buraya
bir şey ekemem." dedi. Bu, Sakarya'nın tren kazasının olduğu köyün
yanı.
MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Eskişehir, Eskişehir…
SALİH GÜN (Devamla)
- Şimdi, bu çiftçi bu kadar mutlu, hep bize mi ağlıyor? Biz daha bir tanesini
görmedik.
Mudurnu'ya gittik.
Mudurnu'da pazarı gezdim. Pazarda vatandaş sattığı ıspanağı, sebzeyi,
marulu bekletiyor, saat dört… Eli nasırlı annem şunu söyledi:
"Bunu, şu anda siftah yapmadım, biraz sonra -onun ifadesiyle söylüyorum-
götürüp hayvanlara vereceğiz herhâlde." dedi.
MEHMET ALİ ARIKAN
(Eskişehir) - Hayvan da kalmadı.
SALİH GÜN (Devamla)
- Çiftçinin bu kadar mutlu olduğunu kim söylüyor ben de bilmiyorum.
İSMET ATALAY (İstanbul) - Özkan
söylüyor.
SALİH GÜN (Devamla)
- Bize rastlamadı mı yoksa? Size, demek hep mutlu arkadaşlar rastlıyor!
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Onlar Fransa'da geziyor, Fransa'da.
SALİH GÜN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, kimse kimseyi yanıltmasın. Şurada, bir buçuk
ay sonra herkes halkın karşısına çıkıp onları dinleyecek, gereken
orada cevabı da hepimiz alacağız. Ama, öyle görüyorum ki paldır küldür
aşağı doğru gidiyorsunuz. Ne Belediye Yasası ne çiftçi. Beyefendi,
biraz önce "Çiftçi memnun." diyor.
Yeni bir Hal Yasası
çıkarttınız, Antalya'dan veya İzmir'den tırı veya kamyoneti dolduran
vatandaş oradaki hale uğrayacak, rüsum verecek, komisyon verecek,
bir belge alacak. Oradan gidip İstanbul'a, Tokat'a veya Yozgat'a satmaya
gidecek, daha girerken beraber oradaki hale girecek. Çiftçiye desteğiniz
bu mu? Komisyonculara çiftçinin alın terini peşkeş çekiyorsunuz.
Oradaki insanlar toprağın sürüldüğünden, güneşin altındaki mahsulünü
topladığından… Sayın Badazlı, oradaki, verdiği kanun teklifinin
içerisinde oradaki çiftçiyi, sebze üreticisini düşünerek de bunu
da ilave etseydi onun için de teşekkür ederdim. Sayın Badazlı, doğru
mudur yanlış mıdır?
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Doğrudur, arızalı, arızalı.
SALİH GÜN (Devamla)
- Hal Yasası'nı köylü değil sade, vicdanı olan, toptan olarak satan
marketlerin bir tanesi olan Migros da Cumhurbaşkanına şikâyet etmiş,
burada çiftçiye hakaret ediyoruz, yanlışlık yapıyoruz diye. Siz
hâlâ diyorsunuz ki: "Çiftçi, köylü memnun." Neresinden memnun?
Lütfen arkadaşlar,
gerçekleri konuşalım. İki tane konunun buraya aktarılmasıyla,
onu düzeltmekle çiftçinin sorunu tamamlanmaz. Bir komisyonda çiftçi
A'dan Z'ye değiştirilir. Oy için, seçime bir ay kala çıkartılan yasalarla
çiftçiyi kandıramazsınız, memnun da edemezsiniz.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Gün.
Sayın milletvekilleri,
madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN - Yoklama
talep ediyorsunuz.
Evet, şimdi, isimleri
tespit edelim: Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Ersin, Sayın Atalay, Sayın
Saygun, Sayın Ateş, Sayın Gün, Sayın Tiryaki, Sayın Keleş, Sayın Kamacı,
Sayın Özcan, Sayın Arslan, Sayın Kaptan, Sayın Özyurt, Sayın Ülkü, Sayın
Çilingir, Sayın Yücesan, Sayın Arıkan, Sayın Tandoğdu, Sayın Tacidar
Seyhan, Sayın Karademir.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, isimlerini yazdığımız sayın milletvekillerimiz cihaza
girmeyecekler.
Şimdi, yoklama
için beş dakika süre veriyorum ve yoklamayı başlatıyorum:
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/995)
(S. Sayısı: 1406) (Devam)
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.22
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.43
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
1406 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin 3'üncü
maddesini okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili
Sayın Nail Kamacı.
Sayın Kamacı,
buyurun.
CHP GRUBU ADINA
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; teklifin
3'üncü maddesi üzerinde, grubum adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle, bir
şeyi, bir milletvekili olarak düzeltmek istiyorum. Çünkü, buradan,
karşımızdaki partinin bir milletvekili olsa da bu zabıtlara bu şekilde
geçeceği için, ileride 22'nci Dönemin zabıtlarına bakıldığı zaman,
gerçekten, insanların yüzünü kızartacak bir zaptın burada kalmasını
istemiyorum. Bu anlamda, Sayın Badazlı'nın, konuşması sırasında
belki dili sürçmüştür, ama, bunların, bu Mecliste, burada düzeltilmesi
lazım. Yani, 13 milletvekili yerine 16 milletvekili gideceğiyle
ilgili yaptığı değerlendirmeler, her ne kadar doğru değil ise de
son yaptığı konuşmada "(Devamla) - Bakınız, bakınız… Antalya
üç sandalye artırıyordu. Belki 3'ün 1'ini de siz alırdınız." diyor.
Sayın Badazlı, ben, sizi, ağabeyim olarak değerlendiriyorum. Bunun,
bu kayıtlarda düzeltilmesini istiyorum, çünkü, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde siyaset yapanlar, halkın gözünden bu şekilde düşüyor
veya düşürülüyor. Ben, sizi…
AHMET YENİ (Samsun)
- Gerçekleri söyledi.
NAİL KAMACI (Devamla)
- İşte, bu zabıtta, bu şekilde yazıyor. Ben, bu zaptı aldım geldim,
sizin karşınızda okuyorum, çünkü, bunun bu şekilde olması, bir Antalya
Milletvekili olarak beni yaralar. Bırakın Antalya Milletvekili
olarak yaralamayı, milletvekili olmasa bile, Türk milletinin bir
evladı olarak beni yaralar. O anlamda, bunun düzeltilmesini istiyorum.
İkincisi: Yine
aynı şekilde, biraz önce, o bahsettiğiniz konuşmada da benim mazot
fiyatlarıyla ilgili yaptığım değerlendirmenin çok yanlış olduğunu
söylediniz.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Yüzde 146…
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bakın, lütfen dinleyin. Ben sizi o kadar iyi şekilde uyarmaya çalışıyorum
ki, yani yanlışsa yanlış dersiniz. Bunu bir arkadaş olarak, bir hemşehrin
olarak değerlendir, o anlamda söylüyorum. Yani, bunu böyle alabilirsiniz.
İsterseniz benim konuşmamın hiçbir şeyini kabul etmeyebilirsiniz.
O sizin görüşünüz ve düşünceniz.
Benim aldığım
değerlendirme, Ziraatçılar Derneğinin web sayfasına girerek aldığım
değerlendirmedir. Yani, altında da yazıyor: "Not: Artış beş yılın
ortalamasıdır." diyor. Bu yanlışsa, Ziraatçılar Derneğinin
yaptığı uygulama veya değerlendirme yanlışsa o onların yanlışlığıdır,
benim yanlışlığım değildir. Bunu düzeltmek istiyorum.
Aynı şekilde,
yine "Bir mühendis olarak bunu hesaplayamamanın sıkıntısı
içinde, böyle kostak kostak yürümek." demek, yani böbürlenmek
demek. "Bir ilkokul çocuğu bile yapmaz." diyorsunuz.
"3'üncü sınıftaki çocuklar…" Bugün, ülkemizdeki ilkokul
3'üncü sınıftaki çocukları böyle aşağıda görmeye gerek yok. Onlar
pırlanta gibi, zeki, geleceğin Türkiye'sinde sizin, benim yerlerimi
alacak, iyi çocuklar, iyi gençler olacaktır. O çocukları da o şekilde
aşağılamaya hakkınız yoktur diye düşünüyorum.
Yine, aynı şekilde,
şimdi şunu bilelim: Burada, iktidar partisi milletvekilleri, tabii
ki, dört buçuk yıllık değerlendirmelerle ilgili kendilerine özgü,
doğru şeyler söyleyeceklerdir veya söylemeyeceklerdir. O onların
görüşüdür, ama, Cumhuriyet Halk Partisi de bir ana muhalefet partisi
olarak bu görüşlerin aksini burada söyleyecektir. Ha, bu konuda
değerlendirmeyi halkımız yapacaktır. O halk da 22 Temmuzda o değerlendirmeyi
yapacaktır. Mesela, biraz önce bir arkadaşımız bahsetti; Türkiye'deki
çiftçi kesiminin aldığı pay yükselmiş. Ben size bir şey söyleyeyim:
Sizin geldiğiniz dönemde yüzde 12,5 millî gelirden aldığı pay, sabit
fiyatlarla; şu anda aldığı pay yüzde 10,8 sabit fiyatlarla bu. Benim
şeyim değil bu, buradaki yazılar.
Yine aynı şekilde…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) - Kaynak söyle.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Mevlütcüğüm, laf söyleme ya! Kaynakları söyleriz. Gelirsin anlatırım.
Biraz sonra yanıma gelirsin, misafirim olursun, ben sana kaynakları
veririm. Benim konuşma şeyimi bozma, otur.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Yüzde 146'yı düzelt.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Şimdi, artı, buğday yüzde 163 olmuş…
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Yüzde 146'yı düzelt.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Gelirsin yanıma, gösteririm fiyatları.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Niye oraya geleyim, kürsüde düzelt.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Geleceksin, geleceksin yanıma.
Bak ben seni uyardım,
ne güzel dedim, sen kendi zabıtlarına bile bakmamışsın, 3'ün 1'inden
bahsediyorsun memlekete, Türkiye televizyonlarında…
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Mühendis, mühendis bak, ilkokul 3'üncü sınıf matematiğinden
2 numara verdim sana.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ben seni uyardığım hâlde, sen kalkıp orada yerinden laf atıyorsun bana.
Otur oturduğun yerde!
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Yüzde 146'yı anlatmıyorsun!
BAŞKAN - Efendim,
karşılıklı konuşmayalım. Siz Genel Kurula hitap edin.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - 2 numara verdim sana.
BAŞKAN - Sayın
Badazlı, müdahale etmeyin, lütfen. Sayın Hatip konuşsun, dinleyelim.
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Yüzde 146'yı anlatacak burada.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Yine, 2006-2007 sıralarında, artış, amonyum sülfatta yüzde 25, amonyum
nitratta yüzde 22,6.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Hayret
bir şey ya!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Amonyum nitratta yine yüzde 33,3; ürede yüzde 48,4; DAP'ta yüzde
33,3; kompoze 20-20-0'da yüzde 35,1. Bunlar da kayıtlar arkadaşlar.
Bunlar da Şemsi Bayraktar'ın, Genel Başkanın basın bülteninden çıkan
kaynaklardan.
Şimdi, yine aynı
şekilde, bir şey daha yapıyorsunuz, onu da söyleyeyim size. Geçen
dönemlerde Kumluca ve Demre'de, diğer yerlerde, narenciyeyle ilgili,
sebzeyle ilgili çok önemli şekilde afetler oldu. Afetlerde, o dönemlerde
bir şey yapmadınız, şimdi afet bölgelerine çay ve şeker dağıtıyorsunuz.
Bu, seçim boncuğu değil de nedir Allah aşkına?
FİKRET BADAZLI
(Antalya) - Sosyal devlet.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Evet, sizin Bakanlar Kurulu kararı, bütün ilçelere gitmiş…
Siz, bakın, Sayın
Badazlı, o zaman yapacaktınız bu yardımları, o insanlar selin içinde
kaldığı zaman, fırtınanın içinde kaldığı zaman, o zaman yapacaktınız.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yapıldı, her türlü yardım yapılacak.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Şimdi, gelmişsin, seçimden kırk beş gün önce bu yardımı yapıyorsun.
Olsa olsa, rüşvettir bunun adı.
AHMET YENİ (Samsun)
- Ne zaman yapacağımızı size mi soracağız?
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bana sor.
OSMAN AKMAN (Antalya) - Burası
kahve değil ki ya!
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sabredin
ya! Sabredin arkadaş ya!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Yine aynı şekilde…
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) - Kanunla ilgili konuş.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Ha, teşekkür de edeyim sana. Böyle bir kanun teklifini verdiği
için teşekkür etmek istiyorum.
MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU
(Antalya) - Ha şöyle, aferin!
NAİL KAMACI (Devamla)
- Yani, eksik ama, olsun. Yani, bu memlekete bir faydası vardır. Aslında,
sadece bu teklif de yetmez, çünkü, örtü altı seracılık yapılan bölgelerde
tarım ürünlerini üretmek için girdilerin maliyetleri inanılmaz derecede
yüksektir.
Şimdi, biraz önce
Sayın Bakanımız "Elektrik fiyatlarını düşürdük." dedi.
Şimdi, burada elektrik fiyatlarıyla ilgili bilgi aldım.
RECEP YILDIRIM
(Sakarya) - Geldiğimizden beri elektriğe zam olmadı.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Tarımsal sulamada elektrik 137 kuruş, giydirilmiş fiyatıyla, fatura
fiyatıyla. Ancak, ben bir şey söylemek istiyorum. Bunun yüzde 5'i belediye
vergisi, yüzde 18'i KDV, yüzde 5'i de iletim vergisi. Değerli arkadaşlar,
bu memlekette "Özelleştirme" adı altında üretimi özelleştiriyorsunuz,
dağıtımı özelleştiriyorsunuz -bu kürsüden yine sormuştum Sayın
Bakana- iletimi özelleştirmiyorsunuz. Neden acaba? Çünkü, iletimin
Türkiye'deki toplam değeri 35-40 milyar dolar. Eğer iletimi özelleştirirseniz
bunu iletim firması yapacak. Yılda da yüzde 10 yapsa 4 milyar dolar.
Niye onu yapsın? Bunu köylü gibi garibanlara, işçi gibi garibanlara
verin, yükleyin bu yüzde 5'lik katkıyı, onlar onların yerine bunu
öderler. Öyle anlayışla gitmeye çalışıyorsunuz. Bu yanlıştır arkadaşlar.
Bu yüzde 18'lik KDV de tarımsal üretim yapan insanlar için ölüm ve zulümdür.
Çünkü, bu yıl kuraklık da çiftçinin başında en büyük sorunlardan bir
tanesi. Belki önümüzdeki dönemde küresel ısınmadan dolayı, küresel
iklim değişikliklerinden dolayı önemli şekilde külfet olacak. Bu
çiftçilerimiz için önlemi bugünden almakta fayda olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, özellikle tarımsal sulama yapılmayan alanlarda ürün rekoltesi
çok düşük oluyor. Bu ürün rekoltesini artırmanın yolu da tarımsal
sulamaya destek vermektir. Bunun için de öncelikle tarımsal sulamada
alınan yüzde 18'lik KDV ve iletim vergisini düşürmektir veya kaldırmaktır.
Bunu yapabildiğimiz takdirde başarılı oluruz.
Şimdi, tabii ki,
örtü altı seracılığının en büyük sorunlarından bir tanesi de pazarlama
sorunudur. Bu pazarlama sorunu uzun zamandan beri olmuyor. Sayın
Badazlı burada her ne kadar "Antalya'dan 300-350 milyon dolarlık
ihracat yapıldı." dese de, benim şimdi, biraz önce aldığım şekilde
224 milyon 894 bin dolarlık ihracat yapılmış. Tabii, bu şöyle değerlendirilebilir:
Başka kaynaklara, Antalya ya da başka yerlere götürülen üretim kaynaklarıyla
bu ürün 300 milyon dolara çıkabilir, ancak bu yeterli değildir. Antalya'da
üretilen ürünler tarımsal girdilerden dolayı pahalıdır. Bu pahalı
ürünü bizim ülkemizde işçi, memur, orta sınıf esnafımız yiyememektedir.
Bu anlamda, bu ürünlerin tümüne yakınını yurt dışına göndermekte
fayda var. Ama, biz, kuzeydeki komşularımıza çok yakın olmamıza
rağmen, ne hikmetse, bu stratejik durumumuzu çok iyi değerlendiremedik
maalesef. Yani bunda geçmiştekilerin katkısı vardır, şimdikilerin
katkısı vardır, ama bunun için öncelikle üretim yapan insanların
desteklenmesi lazım. Nasıl desteklenmesi lazım? Bir fabrikada
30-40 kişi çalıştığı zaman destekleniyor. Ama gidin Kumluca'ya, Antalya'ya,
her ailenin yanında 4 kişi vardır, yani orası bir fabrikadır. Üzerinde plastik
var diye, üzerinde cam var diye fabrika sayılmaması hatadır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla)
- O yüzden, biz de üretime katkıda bulunuyoruz, insanların istihdamına
katkıda bulunmaya çalışıyoruz. O yüzden, buradaki insanlara teşvikler
verilmeli.
Değerli arkadaşlar,
yine aynı şekilde, gerekçeye baktığım zaman, 180 bin dekar alanda,
bu örtü altı seracılığı yapılıyor, fakat bunların 30 bin dekar
alan olan bölümlerde modern seralarla yapıldığı ve 150 bin dekarında
hâlâ geleneksel aile sisteminden kaynaklanan bir devamlılıkla sürdüğü
söylenmekte.
Arkadaşlar, bakın,
bu ülkenin iklimi, doğası, toprağı, her şeyi hiçbir ülkede yok.
Biz, Tunus'takilerle yarışmak için, İspanya'dakilerle yarışmak
için öncelikle, 150 bin dekar alanlardaki bu örtü altı seracılıkla
ilgili teşvikler getirmek zorundayız. Bunların yenilenmesi, geliştirilmesi
için önlemler almak zorundayız. Bunların hepsi birer fabrika olmalı
ve üretim yapmalı. Sadece sanayi üretimiyle, sadece tekstil üretimiyle
bu işler olmaz. Tarımdaki insanları yerinde tutarak, onları orada
geliştirerek bu ülkenin insanlarına büyük destek verebiliriz.
Bu desteğimiz olmadığı sürece insanların şehirlere göçünü önleyemeyiz.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
NAİL KAMACI (Devamla)
- Bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim,
son cümlenizi rica edeyim.
Buyurun.
NAİL KAMACI (Devamla)
- Şehirlere göçünü önleyemezsek de, maalesef güvenlik sorunlarını
da çözemeyiz. Bu yasayı, yasa teklifini -teşekkür ediyorum yine,
aynı şekilde- desteklediğimizi söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Kamacı.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca…
Şahsı adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven… Yok.
Sayın Kamacı,
sıra size geldi; buyurun. Konuşacak mısınız?
NAİL KAMACI (Antalya)
- Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Tekirdağ
Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun.
Buyurun Sayın
Saygun.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hayırlı
bir kanun teklifiyle ilgili olarak sizlerle birlikte olmak ve bu kanun
metnini paylaşmaktan duyduğum mutluluğu bir kez daha ifade etmek
istiyorum ve bu kanunu öneren, teklif olarak getiren Sayın Badazlı'ya
da teşekkür ediyorum.
Ancak, ben buraya
konuşma ihtiyacı duyup niye çıktım değerli arkadaşlarım? Az evvel
konuşma yapan Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili arkadaşımız
tarım sektöründen dem vurdu. Tarımın ne kadar iyi durumda olduğundan
bahsetti. Ben Tekirdağ Milletvekiliyim, temel ağırlığımız tarım.
Özellikle tahıl üretiminde, yağlı bitkiler üretiminde Türkiye
için önemli bir ambarız.
Şimdi, az evvel
konuşan arkadaşım şunu söyledi: "Buğday 420 liraya çıktı. Daha
ne istiyorsunuz?" dedi. Ben de o arkadaşıma buradan bir soru
yöneltmek istiyorum, Türkiye'deki bütün çiftçiler adına bunu yöneltmek
istiyorum: Buğday 420 liraya çıktı da Türkiye'de hangi çiftçinin
elinde buğday var? Yani, Türkiye'nin gerçeklerini bilmeden, bugün
buraya çıkıp da "Buğday şu fiyatlara ulaşmıştır." diyorsanız,
bu hakkaniyetli bir yaklaşım değildir.
Bakın, bu ülkedeki
tahıl üreticilerinin, özellikle buğday üreticilerinin büyük çiftçi
olmadıkları, genelde küçük ve orta boy ölçekli tarım işlemleri
yaptıklarını hepimiz biliyoruz ve hepsinin ekonomik anlamda ihtiyaçları
olduğu için, daha buğday hasadını alır almaz, borçlarını ödemek nedeniyle
satmak durumunda kaldıklarını da biliyoruz. Aradan bu kadar ay geçmiş,
neredeyse yeni hasat dönemi geliyor, ama Türkiye'de buğday 420 liraya
ulaşmış, şimdi buradan arkadaşlarımız çıkıp diyorlar ki: "Buğday
420 lira oldu ya, daha ne istiyorsunuz!" Ve şunu söylediler gene
buradan: "Efendim, eğer gerçek değerini bulmazsa buğday, biz müdahale
ederiz." dediler.
Değerli arkadaşlarım,
dört yılı aşkın süredir iktidardasınız, dört yıllık süre boyunca
buğday hiçbir zaman gerçek değerini bulmadı, niye hiç müdahale etmediniz?
Niye Ofis alımlarını gerçekleştirmediniz? Niye piyasaya girerek
buğdayın gerçek rakamını bulmasına yardımcı olmadınız? Bunların
hiçbirini yapmayacaksınız, aradan dört sene geçecek, sonra buraya
geleceksiniz diyeceksiniz ki: "Buğday, fiyatını bulmazsa biz
o zaman müdahale alımları yaparız."
Beyler, 22 Temmuza
iki ay kaldı, 22 Temmuza iki ay kala bu kürsüye çıkıp dört yıldır yapmadıklarınızı
"Bundan sonra yaparız." derseniz, Türkiye'de tarım sektöründe
çalışan insanların, tarım sektöründen geçinen insanların hiçbirini
inandıramazsınız.
Bakın, size tarımla
ilgili bakışınıza yönelik bir şey ifade etmek istiyorum. Tarım Bakanımız
Sayın Mehdi Eker bir demeç veriyor basına: "Türkiye'nin geçmişte
tarımsal anlamda kendi kendine yeten ülkelerden biri olduğu iddiası
tamamen palavradır." Sayın Bakanımızın demeci bu, aynen demeç
bu.
Değerli arkadaşlarım,
çoğumuz on beş-yirmi sene öncesini hatırlayacak yaştayız, bir düşünün
bakalım, bir geriye dönün, 60'lı yıllara 70'li yıllara bir dönün, o
dönemde Türkiye'nin kendi ürettikleriyle geçinebilecek bir pozisyonda
olduğunu, tarımın Türkiye'ye yettiğini hepimiz bilmiyor muyduk,
bunların hepsini duymadık mı? Hatta ve hatta dünyada kendi kendine
yeten yedi tarım ülkesinden bir tanesi olduğumuzu iftiharla söylüyorduk.
O günden bu yana tarımı göçerttik, tarım can çekişir hâle geldi. Bugün
tarımda kendi kendimize yetişemiyoruz. Şimdi, birilerini suçlu
bulmak lazım. Sayın Bakan da çıkıyor diyor ki, ortada bir suçlu yok,
ama zaten biz eskiden de tarımdan yetinemiyorduk, eskiden de bizim
ürünlerimiz bize yetmiyordu, diyor.
Değerli arkadaşlarım,
dört yıllık uygulamanızda, benim yöremle ilgili söylüyorum, buğday
hiçbir zaman hak ettiği bedelin karşılığını almadı, çiçek hiçbir
zaman hak ettiğinin karşılığını almadı. Bunlar yetmedi, bunlardaki
düşüşe ilave olarak tarımdaki bütün girdiler en az yüzde 100, 2'ye
katladı. Bütün bunları göreceksiniz, bütün bunları yaşayacaksınız,
bu ülkede milletvekilliği yapacaksınız, ister istemez köy köy
-hep beraber-gezeceğiz, köylüler size serzenişte bulunacak, ama
siz bu kürsüye çıkacaksınız, diyeceksiniz ki: Tarım Türkiye'de istediği
her şeyi bulmuştur. Biz şunu verdik, biz bunu verdik...
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - …tarım sektörü çok mutlu diyeceksiniz. Bu inandırıcı
değil değerli arkadaşlarım. Bu doğru bir yaklaşım değil. İnsanlar
yaptıklarını anlatacaklar, yapamadıkları için de çıkıp buradan,
şu konularda eksik kaldık, umarım gelecek dönem bunları da yapabiliriz
diyecekler. Ama yapmadıkları şeyleri şu kürsüden, şu Meclisin kürsüsünden
yapılmış gibi anlatarak insanları ikna etmeye çalışmak, insanları
kandırmaya çalışmak ve 22 Temmuzda sandıktan bu yalanlara dayalı
olarak iktidara gelmenize vesile olunmasını sağlamak doğru bir
yaklaşım değil.
Ben, bu konuda
uyarı görevimi yerine getirdiğime inanıyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Saygun.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım: Maddeyi
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve
madde kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde
üzerinde, CHP Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın İsmail
Özay.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
Meclis üyeleri; gerçekten, büyük bir yılgınlık içerisinde, bir an evvel
konuşmalar bitsin beklentisi içerisinde bir görüşme yapıyoruz.
Ben, bu görüşmeleri, trajikomik bir yasama çalışması olarak değerlendiriyorum.
Ne söylediğimin farkındayım değerli arkadaşlarım. Amaç, burada,
iyi niyetle Sayın Badazlı'nın vermiş olduğu önergeyi yerine getirmek,
onu kabul etmenin ötesinde, herkesin aklı, 3 Hazirana kadar Türkiye
Büyük Millete Meclisini açık tutmaya yönelik beklentileri karşılamaya
ancak olanak sağlayabiliyor. Burada, 3 Hazirana kadar yapılacak
olan çalışmalarda, halkın yararına, çıkarına yasaları geliştirmekten
öte, Anayasa değişikliğini gerçekleştirmek, bunun yanında, referandum
yasasını, hangi saatte, hangi dakikada olursa, bir olağanüstü yapı
içerisinde dayatabilme anlayışından kaynaklanıyor.
Bakın, acil kan
anonsları vardır hastanelerde, acil kan istenir. Acaba, yasama organına,
her karar yeter sayısı istendiğinde, bulunduğumuz bölgelerden,
bulunduğumuz odalardan acil oy anonsu yapılmasını ne ölçüde doğru
karşılayabiliyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
o yüzden, gerçekten, trajikomik bir yasama çalışması yapılıyor.
Biz, bu yaptığımız çalışmalarla, gelecek nesillere, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çağdaş yapısına örnek olarak sunmamız çalışması
içerisinde olmamız gerekirken, birbirimizi oyalayan, birbirimizi
bir ölçüde kandıran bir yapı içerisindeyiz.
Her şeye rağmen,
bu yasa üzerinde değerlendirmeler yapmak istiyorum. Bu yasa iki konu
üzerinde iki farklı yaklaşımı sergiliyor. Bir, tarımda seracılıkla
ilgili girdi maliyetlerinin düşürülmesi noktasında bir iyileştirmeyi
içeriyor; diğeri de, Belediye Gelirleri Yasası'ndaki bir düzenlemeyi
içeriyor. Birbirinin boyutlarından farklı. Daha önce de gördüğümüz
gibi, nasıl 2/B Yasasında 25 yaş önerisini getirdiysek, birbirinden
tamamen farklı, birbirinden ilintisi olmayan, amacı dışındaki bir
uygulama.
Birinci boyutuyla
ele aldığımızda, şüphesiz ki, tarımdaki girdi kaynaklarının yetersiz
olması, girdilerin yüksek olması, seracılık sektöründe çalışan
insanların maliyetinin düşürülmesi adına olumlu bir yaklaşım.
Ama, değerli arkadaşlarım, seracılığın sorunlarının sadece bir
imar harcının alınmamasıyla, bina harçlarının alınmamasıyla çözülebileceğini
iddia etmek mümkün mü? Amaca ulaşılabilen bir yasa mı?
Biraz önce, elektrikle
ilgili çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. 121 kuruştan 179 kuruşa,
135 kuruşa kadar çeşitli değerlendirmeler var. Değerli arkadaşlarım,
sadece bina harcı değil, cam, profil, fide, gübre, destekleme, seracılık
sektöründe bu tür konuların iyileştirilmesine yönelik çalışmalar
yapılması söz konusu iken, sadece imar haçlarında, inşaat harçlarında
alınacak olan parayı azaltmakla bu sorunu çözme olanağımız yok. Bu,
eski bir siyasetçinin tanımıyla, sadece pansuman tedbirini yerine
getirmektir. Yani, çökmekte olan bir binaya pencere yapmaktan öteye
geçmez.
Bir de şu boyutuna
bakmak lazım: Bu desteklemeye karar verirken kimin sırtından gerçekleştiriyoruz
bu desteklemeyi? Belediyelerin sırtından. Hangi belediyelerin
sırtından? Beş yıldan bu yana hiçbir destek vermediğiniz, kaynak sağlamadığınız
belediyelerin sırtından gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bir de, gerekçede bulunan bir değerlendirmeyi -atlandı- bilginize
sunmak istiyorum. Seracılık alanında kamusal yapısı güçlü firmaların
büyük ölçekli seralar oluşturmak istedikleri; ancak, belediyelerin
yüksek miktarda ruhsat harcı talep etmeleri nedeniyle yatırım kararlarının
olumsuz etkilendiğinden bahsediliyor. Şimdi, bu gerekçeye baktığımızda,
bu yasanın amacı, ufak işletmelerde seracılık üretimi gerçekleştiren
insanlara yönelik mi, yoksa, büyük ölçekte yatırım yapması gereken
güçlü firmalara yönelik bir yatırımın önünü açmak mı? Bu değerlendirmeyi
de göz ardı etmemek gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce söylediğim gibi, başkasının kesesinden harcayarak,
bir ölçüde bir teşviki yerine getirmeye çalışıyoruz. Dört buçuk
yıl içerisinde belediyelere yönelik hiçbir iyileştirici, gelir
kaynaklarına yönelik düzenleme yapılmamıştır. Bakın Belediyeler
Yasası'na… Gelir Yasası'ndaki iki düzenleme gerçekleşmiş. Bunlardan
bir tanesi, 25 Aralık 2003 tarihinde çevre temizlik vergisi artırılmış,
30/12/2004 tarihinde harçlar vergisi yükseltilmiş. Başka hiçbir iyileştirme,
belediye gelirlerini artıran yapılanma gerçekleştirilmemiş.
Uzun bir süre, Belediye
Yasası'ndaki değişiklikler görüşülürken, 2004 yılından itibaren
başladığımız görüşmelerde, bu hizmetlerin yerine getirilebilmesi
için bunların arkasına Gelirler Yasası'nın muhakkak getirilmesi
gerektiğini hep birlikte savunduk. Zaman zaman, Adalet ve Kalkınma
Partisinden arkadaşlarımızla, hemen arkasından belediye gelirlerinin
artırılacağına yönelik yasanın hazır olduğu, bu çalışmanın bir
an evvel yapılacağı sözlerini aldık. Hepiniz hatırlarsınız, Aralık
2006 yılında, bu yasama döneminin başında Belediye Gelirleri Yasası'nın
artırılacağına dair bir taslak, tasarı önümüze geldi, ama, Şubat
2007'de, acil, alt komisyonlara havalesi söz konusuyken birden ortadan
kalktı gitti.
Değerli arkadaşlarım,
Belediye Gelirleri Yasası, Belediyeler Yasası bir bütün içinde
ele alınması söz konusuyken, maalesef, bu dönemde bu çerçeve içerisinde
ele alınmamıştır. Nasıl ki tarımın sorunlarını birlikte düşünüp
sera üretimini gerçekleştiren insanların sorunlarını bir topluluk
içerisinde ele almamız söz konusu olması gerekirse, yerel yönetim
yasalarını da bir bütünlük içerisinde ele almamız gerekiyordu.
Belediye yasalarına
yönelik, Ocak 2003 yılında arkadaşlar, Hilton'da bir toplantı yapıldı
İçişleri Bakanının çağrısıyla, dendi ki: Olgunlaşmış belediye yasaları
var, bunları artık yürürlüğe koyacağız.
Ağırlıklı şekilde
yerel yönetimden gelen arkadaşlarımızın olduğu göz önüne alınacak
olursa, gerçekten on yıldan bu yana olgunlaşmış olan bir yapının yasalaşması
konusunda ümit vericiydi. Ama, Nisan 2003'e kadar bu yasa görüşülmedi,
ocak sonunda birden ortadan kalktı, çünkü işe esas oğlan müdahale etti.
Bir gün Cumhuriyet Halk Partisi grup toplantısında Mehmet Ali Şahin,
Sayın Bakanımız ve Ömer Dinçer, o günkü vasfıyla danışman olarak geldiler
ve Kamu Yönetimi Temel Yasası'nı ortaya çıkardılar.
Kamu Yönetimi
Temel Yasası, hiçbir şekilde belediyelerin on yıllık tartışma içerisinde
oluşan, olgunlaşan yapısını ortaya çıkarmak değil, Türkiye'nin demokratik
ve üniter yapısını ayaklar altına alabilecek bir anlayış içerisinde
ortaya çıkarılan bir yasaydı, bir teklifti.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Hiç alakası yok. Üniter yapıyla hiç alakası yok.
İSMAİL ÖZAY (Devamla)
- Hiç alakası yok… "Hiç alakası yok" idiyse niçin onu yasa teklifi
olarak, niçin yasa tasarısı olarak gündeme getirme cesaretini
gösteremediniz?
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Lütfen… Lütfen, sözcüklerinizi düzgün seçiniz. Lütfen...
İSMAİL ÖZAY (Devamla)
- Sözcüklerime dikkat ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
peki, eğer öyle değil idiyse, o tasarıyı, temel yasayı niçin gündeme
getiremediniz? O temel yasayı sonra parçalayarak, bir ölçüde kuşa
çevirerek, ama yangından mal kaçırırcasına, adım adım, Belediyeler
Yasası olarak gündeme getirdiniz. Peki, getirdiniz, ne oldu 2004
yılında? Dört yıl içerisinde Belediyeler Yasası'yla ilgili otuza
yakın değişiklik önergesi verdiniz.
Değerli arkadaşlarım,
beton dökümünden, Sosyal Yardımlaşma Fonu'nun idaresinden, belediye
meclislerinin olağan toplantısına kadar yazboz tahtasına çevirdiniz.
Şimdi de aynı anlayışla bunu getiriyorsunuz. Örneğin, geçen hafta
görüştük daha, Belediye Yasası'nda belediye meclislerinin olağanüstü
toplantısını. Yılda on iki kere toplanıyor belediye meclisleri.
Peki, niye ihtiyaç duyuldu? Belediye meclislerinde görüşülen konuların
yüzde 95'inin imar konusu olduğunu herkes biliyor.
Değerli arkadaşlarım,
rant anlayışı içerisinde meclisleri işgal etmek, bir yerde yerel
yönetimleri bu işin içerisine alet etmek bizim Meclisimize yakışan
bir yaklaşım değildi.
Ankara'da bir sivil
toplum kuruluşunun toplantısına katıldığımda, orada bulunan insanlar
şunu söylediler: "Biz İRÜPAM toplantısına gidiyoruz." Zannettim
ki yeni bir sivil toplum... Evet, açılsın sivil toplum yapılanması.
Sordum "Nedir İRÜPAM?" diye. Söyledi, belediye meclis toplantısına
gidiyormuş. "İmar Rantı Üretim ve Paylaştırma Meclis" toplantısı
olmuş bunun adı arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
belediye yasalarına bu anlamdaki müdahaleler, bugün olduğu gibi,
hiçbir şekilde, çağdaş bir yerel yönetim anlayışını Türkiye'ye getirme
noktasında bize olanak sağlamayacaktır.
Ben sözlerimi
bitirirken şunu söylemek istiyorum: Sözlerimin başında "3 Hazirana
kadar oyalama Meclis toplantıları yapıyoruz..." Sayın Badazlı'nın
verdiği önergeyi saygıyla karşılıyorum. Olumlu oy vereceğiz o boyutuyla.
Kendisini takdir ediyorum, ama bu önergenin yerel yönetim yasalarını
rencide eden boyutuna da dikkatlerinizi çekmek istedim.
Sanırım, Sayın
Başbakanın ifade ettiği gibi, Meclisimizin de önüne bu şekilde yasaları
getirerek, çelik çomak oynamamıza yönelik bir çalışma yapılıyor.
Bir sürü yasa görüyoruz, 3'üncü maddesine kadar görüşülüyor, 4'üncü
maddesi geri çekiliyor. Değerli arkadaşlarım, bana şunu hatırlatıyor
bu toplantı: Bugün, Türkiye'de bizim olağanüstü ortamda konuşmamız
gereken çok önemli konular var. Bu konuları konuşurken, Bizans'ta
meleklerin cinsiyeti hakkında konuşan meclisleri anımsıyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSMAİL ÖZAY (Devamla)
- Biz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün terörü konuşmalıyız.
Her gün birkaç insanımızı yitirdiğimiz terörü bugün burada konuşmalıyız.
ABD'nin ihlallerini, kapıcısına vereceğimiz sadece notalarla
değil, gelip burada Türkiye Büyük Millet Meclisinde konuşmalıyız.
Peki, tren kazasında çıkan silahların ne olduğu konusunda Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bilgilenmeye hakkı yok mu!
Değerli arkadaşlarım,
bu sorumluluk içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde daha duyarlı
çalışılmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Özay.
Şahsı adına Ankara
Milletvekili Sayın Faruk Koca... Yok.
Şahsı adına Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven... Yok.
Sayın Özay, şahsınız
adına isteğiniz var, konuşmak istiyor musunuz efendim?
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale)
- Evet.
BAŞKAN - Buyurun.
ŞÜRKÜ ÜNAL (Osmaniye)
- Yalnız, sakin sakin...
İSMAİL ÖZAY (Çanakkale)
- Teşekkür ederim ikazınıza, ama, vücut diliyle ilgili yaklaşımları
da, daha etkili olması bakımından daha iyi anlatabilirim düşüncesiyle
de, bunu gerçekleştiriyorum. Otuz yıllık siyasetçi olarak nasıl konuşmam
gerektiği konusundaki değerlendirmenizi saygıyla dinliyorum,
ama, beni çok yönlendireceğini de zannetmiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasayla ilgili eksik kalan bir iki, müsaade ederseniz, değerlendirmeyi
de yapmak istiyorum: Değerli arkadaşlarım, teknik anlamda bakıldığında
bu yasanın da eksiklikleri var. Şüphesiz ki, amaca yönelik bu tür değişiklikler
yapılabilir. Mesela, hangi kısımları değişiyor? Ek 2'nci maddeye
bir paragraf ekleniyor, 80'inci maddede değişiklik yapılıyor. Yani,
yasa tekniğine de tam manasıyla uyulmuş değil. Mesela, ek 6'ncı madde,
tarifeleri içeriyor. Nedir? Konut ve ticarethane. Altına "tarımsal
amaçlı" diye yazılarak bunun tümünün bedelinin, 1 lira, 100
YTL veya daha düşük bir rakam değilse amacına ulaşılmış olabilir.
Bunu şunun için söylüyorum: Her seferinde tanımlarla ilgili yeni
göndermeler yaptığımızda bir sürü sıkıntılarla karşılaşabiliriz.
Örneğin, yarın birisi kalkar, peki, spor alanlarıyla ilgili veya engellilerle
ilgili veya başka bir konuyla ilgili imar harçlarından muaf tutalım
yaklaşımı getirecek olursa bunun sonu olmaz. Sonunda bu yasa giderek
deliniyor, bir şekilde yasa yapma tekniğine de aykırı bir yapı
oluşturuyor. Mesela, -iyi niyetli- Sayın Badazlı, bu inşaat harcının
kaldırılmasını düşünmüş, önermiş. Ama bakın, iş yeri açma ruhsat
harcı var, muayene ruhsat rapor harcı var, sağlık belgesi harcı var,
harcamalara katılım payı var.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar cüzi rakamlar olabilir, ama bürokrasiye boğan bir yapı içerisinde,
en azından, benim kısa sürede tespit edebildiğim dört maddenin, dört
harcın daha alınması söz konusu. Amaca tam manasıyla ulaşılmamış
bir yapıyı oluşturuyor.
Değerli arkadaşlarım,
her şeye rağmen bizim de olumlu oy vereceğimiz bu yasanın hayırlı
olmasını dilerken, özellikle şunu söylemek istiyorum son sözlerimle:
Son uygulamalarda, son dönemlerde özellikle, demokrasiye yönelik,
askerî rejimlere yönelik, darbelere yönelik çeşitli söylentilerin,
çeşitli iddiaların ön plana alındığı, konuşulduğu değerlendirmeler
yapılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, zaman zaman, burada bulunan arkadaşlarımız, Adalet ve Kalkınma
Partisinden arkadaşlarımız, katılımcılık konusunda çok aktif çaba
sarf ettiklerini ifade ediyorlar. Ama, katılımcılığın, sürekli
olarak sadece kendi kabullerinin dayatmacılık yapısı içerisinde
ortaya serildiğinin farkında değiller.
Bakın, eğer sorun
demokrasiyse, bugün gündeme almamız gereken, belki bugünlerde konuşmamız
gereken, terörün dışında, bazı, önümüzde gündem maddeleri vardı.
Ben hatırlatıyorum Adalet ve Kalkınma Partisi grup yöneticilerine,
örneğin, Eylül 2006'da Türkiye'deki 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat askerî
darbeleri veya bu tür çabalarla ilgili Meclis araştırma önergesi
verdik. Bu denli, Türkiye'de demokrasiye bağlı bir yapı içerisindeyseniz,
Türkiye'de çeşitli demokratik baskılara karşı tavır takınan bir
anlayışınız var idiyse, iki yıldır Parlamentonun gündeminde bulunan
bu araştırma önergesini niye değerlendirmediniz?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, size başka bir şey daha söyleyeyim. Hükûmetin, olumlu bir yaklaşım
içerisinde, işkenceye karşı sözleşmenin ek protokolünü bir buçuk
sene önce onayladığını biliyorsunuz. Parlamentonun gündemine
iki yıldan beri ek sözleşmeyi niye getirmiyorsunuz? Eğer, Behiç Aşçı'nın
açlık grevinin çözümü konusunda, bireysel çözümlerde, sadece Meclis
Başkanımızın çabasıyla bu işin çözümleneceğine inanıyorsanız,
bu çözümlenmez, bu demokrasi değil.
YEKTA HAYDAROĞLU
(Van) - Maddeye gel maddeye!
İSMAİL ÖZAY (Devamla)
- Eğer "İmralı'daki tutuklu zehirlendi mi?" iddiasıyla dünyayı
ayağa kaldırmaya kalkıyorsa, onun önlemi demokratik bir denetimdir.
O da ancak, bu ek protokolün imzalanmasından geçer. Peki, sevgili
Adalet ve Kalkınma Partililer, 301'inci madde ne oldu, Sendikalar
Yasası ne oldu, Seçim Yasası ne oldu, Siyasi Partiler Yasası ne oldu?
GÜLSEREN TOPUZ
(İstanbul) - Çıkacak, çıkacak, hepsi çıkacak.
İSMAİL ÖZAY (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, demokrasiye havari kesilirken, demokratik
sözcükleri ifade ederken sadece kendi çıkarlarınıza yönelik sözcüklerle
yetinmeniz sizi zaafa götürecektir. Diliyorum ki, önümüzdeki Parlamento,
daha tutarlı demokratik mücadelenin verildiği bir yapı içerisinde
olacaktır.
Yasanın hayırlı
olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Özay.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun)
- Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - …ve karar yeter sayısı
arayacağım.
Maddeyi kabul edenler…
Efendim, elektronik cihazla yapacağım
oylamayı ve üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylamaya başlandı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, bundan sonra yasanın tümünün oylamasını yapacağım,
onun için arkadaşlarımız ayrılmasınlar.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Uyarmayın Sayın Başkan. Niye benim işimi bozuyorsunuz?
(Elektronik cihazla
oylamaya devam edildi)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümü
açık oylamaya tabidir.
Açıkoylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açıkoylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy
sayısı : 240
Kabul : 239
Çekimser : 1 (x)
Böylece, teklif
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını diliyorum.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo
tutanağın sonuna eklidir.
HALUK KOÇ (Samsun)
- Bakan teşekkür etmeyecek mi Sayın Başkan? Altı buçuk saattir kanun
çıkartıyoruz.
BAŞKAN - Efendim,
Sayın Bakanımız kısa bir teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun)
- Anamızın ak sütü gibi evet oyu verdik.
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Haklısınız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri, son derece önemli olan bir kanunu değerli oylarınızla
inşallah yürürlüğe sokuyoruz.
Seracılık son
derece önemli bir kanun. Buna bir Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
olarak da, jeotermal enerjiyle de bu seracılığı ayrıca kalkındırmaya
çalışmaktan ayrıca gurur duymaktayız.
Ben, Başkanlık
Divanına, değerli bürokratlara, başta iktidar partimiz AK Parti
olmak üzere, muhalefet de dâhil olmak üzere, bütün milletvekillerine
özellikle teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan.
5'inci sırada
yer alan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Kamu İhale Kanunu
ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın, Kamu
İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu
Raporu (2/1039) (S. Sayısı: 1439) (x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
1439 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Erdal Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Parlamentonun çalışma süreci pazar günü sona eriyor. Bu kanun tasarısı
28 Mayısta Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verildi, hemen
komisyonlara getirildi ve bugün de burada görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Kamu İhale Kanunu, bildiğiniz gibi, çok önemli temel kanunlardan
bir tanesidir. İhale deyince aklımıza önce yolsuzluklar gelir. Bu
Kanun 2002 yılında yapıldı. Aynı zamanda Kamu İhale Kurumu da kuruldu bu Kanun'la
beraber. Bu şu demektir: Türkiye'de 2002 yılından önce ihale deyince
akla gelen yolsuzlukları yok etmek, daha şeffaf ortamlarda ihale
yapmak, kamu değerlerini korumak gibi bir anlayışla, bir şeffaflık
anlayışıyla bu Yasa getirildi. Ama, Adalet ve Kalkınma Partisi,
dört buçuk yıllık iktidarı süresince bu Yasa'nın yüzlerce kez değişik
maddelerinde değişiklik yaptı. Dolayısıyla, Parlamentonun son
çalışma günlerinde yine Kamu İhale Yasası'nda yapılan bu değişiklik,
gerçekten, hemen bir yolsuzluk olayının da içinde olabileceği ihtimalleri
akla getiriyor.
(x) 1439 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa, komisyona geldiğinde bir önemli maddeyi içeriyordu. Ama,
bu madde o kadar önemliydi ki, Kamu İhale Yasası'nın tüm içeriğini
yok eden, tamamen ortadan kaldıran, ihalelerde büyük bir kara delik
açan bir anlayışla getirilmişti ve böylesi önemli bir ihale teklifinde,
ne yazık ki, gerek bizleri, komisyon üyelerini gerek parlamenterleri
hiç bu yasanın neyi getirdiği, neyi götürdüğü, neyin ne kadar olumlu
olduğu, neyin ne kadar olumsuz olduğu anlamındaki çalışmalarımızı,
bilgi almamızı sağlayacak hiç de zaman verilmemişti. Akşamüstü
odalarımıza geldi, ertesi gün komisyona gittik, bu yasa teklifini
görüşmeye başladık. Bu kadar önemli bir temel yasadaki bu değişiklik,
gerçekten, bu Büyük Millet Meclisinin süresinin iki gün kalmış olması
sürecinde getirilmiş olması da hiç kaygılarımızı ortadan kaldırmadı.
Değerli arkadaşlarım,
bu kanun teklifi neleri içeriyor? Bildiğiniz gibi, 4734 sayılı Kamu
İhale Yasası'nın 2'nci maddesine bir ek madde getiriyor. Burada, kanun
teklifini getiren Sayın Mustafa Elitaş şöyle bir değişiklik önermiş.
Komisyona getirilen teklif aynen şöyle, kapsamı itibarıyla söylemek
istiyorum.
BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Erdal Bey, arkadaşların işi bitsin de… Sizi dinleyemiyoruz.
BAŞKAN - Bir dakika
Sayın Karademir.
Değerli arkadaşlar,
AK Parti Grup Başkan Vekilliği bölümündeki arkadaşlar yerine otursun
bir defa. Herhangi bir müzakereniz varsa oturduğunuz yerden yapın.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR
(Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu teklifi getiren
Sayın Mustafa Elitaş, getirdiği teklifte, şöyle bir kapsam içinde
ihalede yeni bir değişiklik öneriyor: Kamu İhale Kanunu ve Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu'nda tüm idarelerce kapsayacak şekilde
Kamu İhale Yasası'nda değişiklik içeren bu tasarıda "İdareler
-yani, tüm idarelerden kastediyor- bu Kanunda öngörülen temel ihale
usullerini uygulamak kaydıyla ihtiyaç duydukları mal veya hizmet
alımlarına ilişkin çerçeve sözleşmeler yapabilir ve bu çerçeve
sözleşmelere istinaden alım ihaleleri düzenleyebilir."
"Çerçeve
sözleşmeler" ibaresi Kamu İhale Yasası'na ilk defa gelen bir
yaklaşım. Burada işin özeti şu: Bildiğiniz gibi, Kamu İhale Yasası'nın
getirdiği bir süreci kısaltmak anlayışıyla teklif alma usulü getiriyor.
Yani, Kamu İhale Yasası'nın tüm temel anlayışını ortadan kaldırıyor,
artık bundan sonraki ihaleleri teklif almak suretiyle yapılabilir
hâle getiriyorlar.
Tabii, böylesi
geniş çaplı, tüm idareleri kapsayan bu teklife karşı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak komisyonda ciddi tartışmalar yaptık. Gerekçeleri
tartışırken Sağlık Bakanımız katıldı ve gerekçeler de hep şunun
üzerine kuruldu: Sağlık hizmeti veren kurumların aldığı mal ve hizmetlerin
sürekli olduğu, bunların miatlı olduğu, stoklu çalışmak gerektiği,
hangi ilacın ne zaman, hangi süreçte biteceğinin bilinmemiş olması,
stoklarda bittiği an ihale sürecinin de uzun sürmesinden dolayı bu
mal ve hizmetlerin eksik kaldığı anlamında gerekçeler sundu. Bu,
gerçekten halkın sağlıyla ilgili bir yaklaşım olduğu için olumlu gibi
görüyordu, bir anlamda duygusal bir yaklaşım içindeydi. Oysa teklif,
biraz önce de ifade ettiğim gibi, tüm kurumları, idareleri kapsadığı
için çok geniş bir alanı kapsıyordu. Yani, aklımıza gelen -belediyelerden-
tüm kamuya ait idarelerin ihale yöntemleri değiştiriliyordu. Böyle
bir anlayışla getirildi. İşte, gerekçede veya Sayın Bakanın ifade
ettiklerinin tam dışındaydı bu olay.
Ne yazık ki, bu
tartışmalar esnasında, Cumhuriyet Halk Partisinin bu yasanın olumsuzluklarını
komisyonda yeteri kadar açıklamasından sonra, belli AKP'li milletvekili
arkadaşlarımızın da bizim bu eleştirilerimize olumlu yaklaşımı
sayesinde kapsam daraltılmıştır. Dolayısıyla kapsam, bundan sonra
sadece sağlık hizmeti veren kurumları kapsayacak şekilde daraltılmıştır.
Ama "Bu yeterli midir, bu, gerçekten ihalelerdeki yolsuzlukları
ortadan kaldırmaya yeterli olacak mıdır?" diye soru sorduğumuzda
yeterli olmayacaktır, çünkü, bunun içinde "mal ve hizmetler"
diyor. Mallar, belki sağlık hizmetlerinde gerekli olan ilaçlar olabilir,
tıbbi malzemeler olabilir, ama "hizmetler" deyince, akla
güvenlik hizmetlerinden tutun, temizlik hizmetlerine kadar birçok
ihale artık o kurumlarda bir teklif alma usulüyle getirilmiş olacaktır.
Bu anlamda olumsuzlukları giderilmiş değildir. Ama, o kadar geniş
kapsamdaki bir yasa teklifinin bu anlamda daraltılmış olması da
gerçekten… Olumlu bir anlayışla, biz buna bu boyutuyla destek verdiğimizi
ifade etmek istiyorum.
Yasanın işleyişi
şöyle olacaktır değerli arkadaşlarım, komisyonda kapsamı şu şekilde
değiştirdik: "Sağlık hizmeti sunan idareler ve bu kanunda öngörülen
temel ihale usullerini uygulamak kaydıyla sürekli biçimde ihtiyaç
duydukları mal ve hizmet alımlarına ilişkin çerçeve sözleşmeler yapabilir
ve çerçeve sözleşmelere istinaden alım ihaleleri düzenleyebilir.
Çerçeve sözleşme kapsamında temin edilecek mal ve hizmet alımları,
Kamu İhale Bülteninde ilan edilir."
Şimdi, hemen burada
bir olumsuzluğu da -bu yasanın- getirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi,
Kamu İhale Kanunu'ndaki ihalelerde özellikle gazete ilanları çok
önemlidir. Anadolu basınımızda bütün bu ihaleler ilan edilirdi,
ama bu yasayla bundan sonra sağlık hizmetlerinin yapılacağı ihalelerde
ne yazık ki basınımızda ilan edilmeden sonuç alınacağı için, Anadolu
basınımız olumsuz anlamda da etkilenecektir diye düşünüyorum.
Bu anlamdaki bu eksikliğin giderilmesi konusunda değişiklik
önergesi gelebilir. Bu da bu şekilde düzeltilirse, bu yasanın olumsuz
yanları bir çerçevede yok edilebilir. Yine, ilanda çerçeve sözleşme
kapsamında karşılanması planlanan tahminî ihtiyaç miktarları da
gösterilmek suretiyle bültende ilan edilecek.
Değerli arkadaşlarım,
çerçeve sözleşmeye taraf olan tedarikçi veya hizmet sunucuları
tarafından verilen teklifler, ekonomik açıdan en avantajlı tekliften
başlanmak suretiyle yirmi beşi geçmemek üzere listeye alınırlar,
deniliyor ve üçten de az olmayacak. Bunu şöyle açıklamakta yarar
var: Bundan sonra sağlık hizmeti veren kurumlar, önce çerçeve sözleşmesi
ihalesi yapacaklar, öngörecekler; alacakları, sürekli alacakları
mal ve hizmetleri ve bunları tedarik eden firmaları çağıracaklar
-bu firmalar kırk olabilir, elli olabilir, ama bunların verdiği teklifler
en avantajlı kesimden yukarıya doğru sıralanarak yirmi beşte kısıtlı
kalacak- artık o kamu sağlık hizmeti veren kurumların mevcut tedarikçileri
de mevcut tedarikçileri de bundan sonra üç yıl boyunca belirli hâle
gelecekler. Dolayısıyla, sağlık hizmeti veren kurum, bundan sonra,
bu listedeki firmalardan ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri teklif
alma usulüyle artık ihale yapacaktır. Yani, biraz önceki anlattığım
usul, bir yandan da proforma faturalarının ihalesi gibi akla geliyor.
Yani, önceden bir fiyat verecekler, bu birim fiyatlar üç yıl süreci
de kapsayacak şekilde olacak. Bu proforma faturalar üzerinden kurumlar,
ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri artık teklif alma suretiyle ihalelerini
yapabileceklerdir. Dolayısıyla, bir ihale sürecinin kısalması
söz konusudur, bunu öngörmektedir.
"Yapılan
çerçeve sözleşme kapsamında alınacak mal ve hizmetler… Listede yer
alan istekliler teklif vermeye davet edilir." deniliyor burada.
Dolayısıyla, davet veren, davet edilen firmalar da teklifleriyle
beraber davet yazısına, alım konusu mal ve hizmetlerin miktarını,
teslim tarihini, teslim şartlarını gösteren şartnameyi de, ayrıca
bir şartnameyi de imzalamak durumunda kalacaklardır.
İstekliler tekliflerini
en geç üç gün içinde hazırlayacaklar. Çerçeve sözleşmeye esas olan
teklif bedelini aşmamak üzere tekliflerini vermeleri istenir,
deniliyor. Dolayısıyla, bu tekliflerin avantajlı olan -en avantajlı
ihale teklifi- teklif sahibine ihale edilecek, böylece ihale sonuçlanmış
olacak.
İstekliler yeterliliklerini
her yıl yenilemek zorunda olacaklar. Yani, biraz önce de ifade ettim,
yirmi beş taneyse bu istekli grup, her yıl yeterli olduklarını, kuruma,
yeterliliklerini belgelemek zorundadırlar.
Yine, davet edilip
de 2 defa davete iştirak etmeyen istekliler ise o listeden çıkarılacaklardır.
Yine, tabii, şu
da var: İdareler çerçeve sözleşmenin dışına bağlı, yani, buna sürekli
bağlı kalmak zorunda da değiller. Yine, bazı mal ve hizmetleri normal
ihale yasalarına göre de alabileceklerdir.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, "Bu teklifin olumsuzlukları nelerdir?" diye sorduğumuzda,
buradaki mal ve hizmetlerin bu üç yıllık süreç içindeki fiyat artış
ve eksilişleri anlamında -elbette Türkiye'de bir enflasyon var, fiyatlar
bazen artacaktır, ama bazı fiyatlar da düşebilecektir. Tabii üç
yıl önce verdiği bir fiyat teklifi var- kamunun zarar görmemesi anlamında,
idarelerin zarar görmemesi anlamında, eğer eksilmiş ise fiyatlarda
-yani bir ilacın fiyatı bugüne göre üç yıl sonra eksilebilir- bu anlamdaki,
kamu zararı görmesi anlamındaki olay nasıl çözülecek dediğimizde,
burada, bu yasada yeteri açıklık yoktur. Yani, burada eksik olan bu
ilaçları veya sağlık hizmeti veren mal ve hizmetlerin enflasyon oranına
göre belki bir artış veya eksilişi de göz önünde tutulmalıdır. Bu,
yasanın dışında çıkabilecek bir yönetmelikle belki çözülebilir.
Bu yasada bu çünkü yok demektir. Eğer, sadece istekliler zamanında
verdikleri teklifler üzerinden fiyat vermeye devam ederlerse yine
kamu zararı olabilir diye düşünüyorum. Bunun da giderilmesi gerekiyor.
Biraz önce bahsettim
-arkadaşlarımdan da işaret aldığım kadarıyla- özellikle Anadolu
basınının ilan gelirlerinin azalmaması için çaba sarf etmek zorundayız.
Çünkü, basın çok önemli, basın özgürlüğü çok önemli. Eğer basın yaşayamazsa
-özgürlükler- Türkiye'deki olumlu veya olumsuz gidişatları kamuoyuyla
paylaşmak mümkün olmayabilir. Bunları yaşatmak hepimizin görevi
olmalıdır diye düşünüyorum.
Tabii, bu İhale
Yasası'ndaki üç yıl boyunca listedeki yer alan firmalar demek, bir
anlamda artık kurumların müteahhitleri var anlamına gelebilir.
Sürekli bunlardan yaparsa şu da bir eksi olarak karşımıza çıkabilir:
Bu konuda yeni kurulmuş çok ciddi firmalar da olabilir. Bunlar listeye
giremeyeceklerdir bu üç yıl içinde, bu piyasaya giremeyeceklerdir.
Bu anlamda da bir olumsuzluk olacağını düşünüyorum, bu firmaların
önü kapanabilir.
Tabii, bu kanundaki,
bu teklifteki "hizmet alımları" kavramı çıkarılmalıdır
diye düşünüyorum. Çünkü, hizmet alımları deyince, mal alımları bellidir,
ama, hizmet alımları, biraz önce de söyledim, güvenlik hizmetleri,
temizlik hizmetleri gibi hizmetlerin bu kapsam içinde ihale edilmesi
çok doğru değildir diye düşünüyorum. Yani, hizmet alımlarını buradan
çıkarmak daha olumludur diye algılıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa teklifinin, biraz sonra… Bir madde ilave ettik komisyonda.
O konuda da görüşlerimi sizlerle paylaşacağım ama -biraz sonra,
1'inci maddede gelecek- ben şunu sorgulamak istiyorum: Sayın Bakan
komisyonda şunu söyledi… Eğer Sağlık Bakanlığı ihalelerden dolayı
bu kadar olumsuzluklar yaşıyorsa ve dört buçuk yıldır iktidarda kalan
ve Bakan olan bir insanın kendi kurumunun olumsuzluklarını dört buçuk
yıldır görmeyerek Parlamentonun üç günü içinde sıkıştırarak bir
milletvekilinin teklifiyle getirilmiş olması, gerçekten, AKP'nin
yasalara yönelik yaklaşımındaki olumsuzlukları da beraber getiriyor
diye düşünüyorum.
Bazı çalışmalarımız
boşuna yapılıyor. Yine, bizim komisyonumuzda, bundan daha iki ay
önce, şubatın sonlarında, Kamu İhale Kurumunun yapısının değiştirilmesine
yönelik, Kamu İhale Yasası'nda bir değişiklik yaptık, tartıştık,
alt komisyonlar kurduk, ama, henüz bu Parlamentoya gelmedi. Şimdi
söylüyorum, bakınız, iki gün önce gelen bugün görüşülüyor, ama, şubat
ayında gelen bir yasa teklifi buraya gelmiyor. O zaman, bu emekleri
neden harcadık? Çok ciddi değişiklikler de içeriyordu o yasa. Özellikle
onu sizlerle paylaşmak istiyorum. Düşünün, Kamu İhale Kurumu özerk
bir kurum. Düşünün, bu kurumun Başkanı, neredeyse, özerkliğini yok
eder anlayışıyla, kendi kurumunun yapısını değiştiren bir yasa
teklifi getirmişti. Biz karşı çıktık, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
karşı çıktı, ciddi şerhler yazdık, ama, bu yasa Parlamentoya gelemedi.
Bu teklifte, o kanun tasarısında şunlar vardı:
Kamu İhale Kurumunun
bağımsızlığı ve özerkliği tamamen ortadan kaldırılmaktaydı.
Kamu İhale Kurumunun
yetkileri ve görevleri daraltılmaktaydı.
Kamu İhale Kurumu
tamamen politize edilmekteydi.
Kamu İhale Kurumunun
oluşturulması tamamen siyasi otoriteye bırakılmaktaydı.
Kamu İhale Kurumunun
oluşmasında dikkat edilen kurumun mozaik yapısı bozulmaktaydı.
Yine, Kamu İhale
Kurumunun 10 kişilik olağan yapısı 7'ye düşürülmekteydi o yasada.
Bu kurul üyelerinin
para karşılığı konferans ve ders vermelerinin önü açılmaktaydı.
Ayrıca, ticarette
ortak, şirketlerde ortak insanların Kamu İhale Kurumunda görev alması
öngörülmekteydi. Bir özel şirketin, ihaleye katılan şirketin yöneticileri
hem ihaleye girecekler… İhalelerdeki bir olumsuzluğu -o ihale de
Kamu İhale Kurumunda olabilir- kendi şirketine karşı ne kadar denetim
görevi yapabileceğinin de olumsuzlukları vardı.
Yine, Kamu İhale
Kurumunda üye olabilmek için sivil toplum kuruluşları dışındaki
üyelerin on iki yıl çalışma şartı ortadan kaldırılmakta tamamen,
bir de özel sektörde çalışma şartı da beraberinde getirilmekteydi.
Yine, Kamu İhale
Kurumu üyeliklerinde hiçbir partiye üye olmama koşulu varken, bu
da kaldırılmıştı. Demek ki, bu da böylece…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ERDAL KARADEMİR
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Yani, böylesi
politize eden bir anlayışla o yasa getirilmişti.
Asıl, en önemlisi
de, gerçekten, AKP Hükûmetinin yaklaşımını çok ortaya koyan bir anlayış
vardı. Kamunun gerekli gördüğünde… Yani, Kamu İhale Kurumunun görevleri
içinde yer alan, Kurumun gerekli gördüğünde ihalelerde ilgili mevzuat
hükümlerine aykırılık bulunduğuna dair iddiaları incelemesi,
soruşturma yetkisi elinden alınmaktaydı. Bu da ne getiriyor? İhalelerde
yolsuzluk varsa, bunu duyuyorsak, bir milletvekili duyuyorsa, bir
soru önergesi hâlinde sorgulayabiliyorsa, bundan dolayı da Kamu
İhale Kurumunun o ihaleye bir bakma, inceleme yetkisi var, bunu tamamen
ortadan kaldırıyordu. Bu da şu demektir: Yani "Ali Dibo" dediğimiz
anlayışla bu süreçte çok konuşulan birçok ihale yolsuzluğu, iddia
üzerindeki araştırmalar kurumun elinden alınmaktaydı. Böyle bir anlayışla,
Adalet ve Kalkınma Partisinin Kamu İhale Kurumu ve Kamu İhale Yasası'na…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karademir,
son cümleniz için açıyorum.
ERDAL KARADEMİR
(Devamla) - Hemen bitiriyorum.
…yönelik, sürekli
bu tür değişiklikler, maddeler hâlinde yapılan değişiklikler hiç
doğru değil. Kamu İhale Yasası'nın eksikleri olabilir. Kamu İhale
Kurumunun da görevi şudur: O İhale Yasası'nın eksikleri varsa, tümü
bir toplumsal mutabakatla düzeltilebilir, bir bütünsellik içinde
Parlamentoya getirilebilir ve yasalaştırılabilir. Aksi takdirde,
yapılacak her türlü girişim olumsuzlukları içinde taşır, çünkü,
ihale deyince yolsuzlukları unutmuyoruz biz.
Yine burada, bu
yasa tasarısı görüşülürken Kamu İhale Kurumu Başkanı da oradaydı.
Düşününüz, bir milletvekilinin getirdiği teklife, kendi kurumunun
yasasında bir ek madde ilave etme önergesi verdi. Elektronik posta
usulüyle teklif alma anlayışıyla bir yaklaşım. Belki akla şu gelebilir:
E-devlet sürecinde bunlar gereklidir, inanıyoruz, ama, teklife bir
madde ilave ederek getirmek demek, onu tartışmamak demektir. Bugün,
onun güvenilirliği konusunda ne komisyon üyelerimizin ne milletvekillerimizin
yeterli bilgileri olmadığına inanıyorum. Böylesi bir anlayışla
yönetiliyor Kamu İhale Kurumu. Bu olumsuzlukları da sizlerle paylaşıyorum.
Teşekkür ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Karademir.
AK Parti Grubu
adına Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1439 sıra sayılı Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
yasanın genel mantığını biraz önce anlatırken, teknik çerçevede
anlatımlarını sunarken Sayın Karademir, yasanın neyi amaçladığını,
neyi ifade ettiğini genel anlamıyla anlatmaya çalıştı.
Değerli arkadaşlar,
4734 sayılı Kanun'un 2'nci maddesinin (a) fıkrasında ve bu fıkrada
sayılan idarelerle idarelere bağlı her türlü birliklerin de kanun
kapsamında olması sayılmış. Buna göre, özel mevzuatı gereği kanun
kapsamındaki idarelere bağlı olarak kurulan, ancak, mesleki kuruluş
şeklinde faaliyet gösteren kuruluşlar ile bunların üst kuruluşlarının
da kanun kapsamında olması sonucu doğmaktadır. Oysa bu kuruluşlar
mesleki kuruluş şeklinde faaliyet göstermekte olup, kamudan herhangi
bir kaynak da aktarılmamaktadır. Kanundan doğan bu sakıncanın ortadan
kaldırılabilmesi için kanun teklifimize 1'inci madde olarak -parantez
içi hükmü ilave edilerek- meslekî kuruluşların bu kapsamdan hariç
tutulması şartı getirilerek, örneğin ihracatçı birlikleri gibi,
ihracatçı meclisleri gibi kamu kaynağından hiç faydalanmayıp sadece
kuruluş kanunu olmadığından dolayı, Bakanlar Kurulu kararıyla
kurulduğundan dolayı bağlı kuruluşlar hâlinde değerlendirildiğinden
kamu kaynaklarından hiçbir şekilde faydalanmayan ihracatçı birlikleri
ve ihracatçılar meclisi gibi kurum ve kuruluşların bu kapsam dışına
çıkarılması hem Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri tarafından
hem AK Parti milletvekilleri tarafından uygun görülerek kanuna
ilave edilmiştir.
Kanun teklifinin
2'nci maddesinde ise, sağlık hizmeti sunan idarelere çerçeve sözleşme
yapma imkânı getirilmektedir. Aslında teklifimizin 1'inci maddesi,
çerçeve sözleşme yapabilme imkânı sağlamak üzere bütün kamu kurum
ve kuruluşlarını kapsayacak bir şekilde yapılan bir düzenlemeydi.
Ama, Değerli Milletvekilimiz Sayın Karademir'in bu konuda yaptığı
itirazı, tüm kurumları bu şekilde kapsayacak bir düzenlemenin şu
anda -inceleme noktasında baktığımızda- yeterli bir inceleme
yapmadığımızı, o yüzden eğer bunu sadece Sağlık Bakanlığı ile ilgili
sınırlayabilirseniz bu teklifi biz de destekleyeceğimizi, çünkü
artık sağlık hizmetlerinin hızlı bir şekilde ve insan sağlığını en
güzel şekilde yapabilme gayesiyle ortaya çıkan sorunları, problemleri
ortadan kaldırmak maksadı güden bu düzenlemenin daha uygun olacağı
kanaatiyle bu görüşlerini ifade ettiler. Biz de, gerçekten, vatandaşın
sağlığının çok önemli olduğunu, bunlara yapılacak hizmetlerin,
özellikle ilaç temininde vatandaşların hastanede yatan hastalarının
ilaç teminini kurum ve kuruşlarda, sağlık hizmeti veren kuruluşlarda
ilaç teminini yapmakta sıkıntı çektiklerini -kurumlarda stoklar
olmadığından dolayı vatandaş bir taraftan hastasıyla mı uğraşacak,
öbür taraftan hastasına ilaç temin etme gayretine mi düşecek- bu
kaygıyı, bu sıkıntıyı ortadan kaldırmak amacıyla bunun yasalaşmasının,
bu teklifin yasalaşmasının uygun olduğunu düşündük. Ama benim kanaatime
göre, tüm idarelerin çerçeve sözleşme anlaşması yaparak sürekli
olarak ihtiyaç duydukları mal ve hizmet alımlarını daha hızlı bir
şekilde sağlama imkânlarını ortaya koyan teklifin ilk hâlinin daha
uygun olduğu kanaatindeyim. Ama, değerli arkadaşlarımız, bu tasarıyı
bu şekilde uygun görmüşler. İnşallah bu şekilde geçecek diye ümit
ediyoruz.
Değerli arkadaşlar,
bu kanun teklifini verdiğimiz andan itibaren, Türkiye'nin her tarafındaki
yerel medya mensubu arkadaşlarımız, bu teklifle birlikte kamu ihalelerinden
kendilerine verilen ilan gelirlerinin büyük bir oranda düşeceği
kaygısıyla hem muhalefet partisinden hem iktidar partisinden milletvekili
arkadaşlarımızı aradılar. Biz, bu teklifin, yerel medya üzerinde
çok büyük oranda tahrip edici, onları olumsuz şekilde etkileyici
bir düzenleme olmadığını ifade etmemize rağmen, maalesef kısa süre
içerisinde değerli arkadaşlarımıza bunu anlatma imkânını bulamadık.
Açıkçası, bu düzenleme içerisine baktığımızda, Kamu İhale Kurumunun
2006 yılı itibarıyla yaptığı toplam ihale sayısı 166 bin. Sağlık Bakanlığının
yaptığı toplam ihale sayısı 25 bin. Sağlık Bakanlığı ihalesinin
toplam ihaleye oranına baktığımızda, yüzde 15'lik bir değerle karşı
karşıya kalıyoruz. Yerel medyada yayımlanması gereken, eşit değerin
altında kalan miktarlar bu oran içerisinde nedir diye baktığımızda,
toplam ihale içerisindeki payı yüzde 1 ila yüzde 2,25 arasında bir
değişimi ortaya çıkarıyor.
Yani, eğer bu düzenleme
aynı şekilde geçerse, yerel medyamız, Sağlık Bakanlığının yapacağı,
sağlık kurumlarının yapacağı sağlık hizmetleri ve buna ilişkin
mal alımlarında yerel medya, en kötümser bir ifadeyle, yüzde 2,25 civarında
bir gelir kaybıyla karşı karşıya kalacak. Ama, bu süreç içerisinde
tüm Türkiye'deki değerli yerel medya mensubu arkadaşlarımız, ilgililer,
özellikle kanun teklifi veren bir ilin milletvekili olarak Kayseri'deki
Gazeteciler Cemiyetini, bizi bilen ve Kayseri'deki bütün gazeteci
arkadaşlarımızı arayarak, Konya'daki arkadaşlarımız, Eskişehir'deki,
Samsun'daki, Trabzon'daki, Ordu'daki bütün yerel medya mensubu arkadaşlarımız
bizleri arayarak, bu konuda sakıntı yaşayabilecekleriyle ilgili
bir şüphelerinin olduğunu beyan ettiler. Bizim, bu arkadaşlarımızın
sıkıntıyla ilgili şüphelerinin…
MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) - Erzurum…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …Erzurum da dâhil olmak üzere sıkıntıyla ilgili şüphelerinin
ortadan kaldırılmasını düşünerek, teklifin 2'nci maddesinin birinci
fıkrasına bir cümle ilave ederek, eşit değerin altında kalan ihalelerin,
hem Kamu İhale Kurumunun bülteninde yayımlanmasını hem de en az
bir defa olmak üzere, yerel medyada yayımlanmasını sağlayıcı, emredici
bir hüküm koyarak -inşallah biraz sonra önergemiz gelecek, bu önerge
de değerli milletvekillerinin katkılarıyla kabul edildiği takdirde-
yerel medyamızın da bu konudaki sıkıntıları, kendilerinin hissettikleri
sıkıntıları ortadan kalkacak diye ümit ediyorum.
Bu yasa teklifinin
hazırlanmasında emeği geçen Bayındırlık Komisyonu üyesi iktidar
ve muhalefet partisi temsilcilerine ve özellikle Bayındırlık Komisyonu
Başkanımıza, komisyonda bulunan, fikirleriyle katkı sağlayan Değerli
Bakanımıza ve Kamu İhale Kurumunun
Değerli Başkan ve üyelerine teşekkür ediyorum.
Bu yasanın hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Teklifin maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - …ve karar yetersayısı
arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime saat
20.00'ye kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.03
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.11
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
1439 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Teklifin maddelerine
geçilmesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi teklifin
maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kâtip üyeler arasında
ihtilaf olduğundan, elektronik cihazla oylama yapacağım ve dört
dakika süre vereceğim.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve maddelere geçilmesi
kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi
okutuyorum:
KAMU İHALE KANUNU VE KAMU İHALE SÖZLEŞMELERİ KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 4/1/2002
tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Genel
bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, il
özel idareleri ve belediyeler ile bunlara bağlı; döner sermayeli
kuruluşlar, birlikler (mesleki kuruluş şeklinde faaliyet gösterenler
ile bunların üst kuruluşları hariç), tüzel kişiler."
BAŞKAN - Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Erdal Karademir, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ERDAL KARADEMİR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu kanun teklifi Sayın Mustafa Elitaş tarafından hazırlanmış ve Komisyonumuza
getirilmişti. Getirildiğinde iki maddeden oluşmaktaydı yürütme
ve yürürlük hariç olmak üzere, ama, Komisyonda, gerçekten, Türkiye'nin
ihtiyacı olan ihracatçı birliklerinin bu ihale kapsamında tutulmasının
olumsuzluklarını gidermek anlamında, bir önergeyle, bu Kanun'un,
yani 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 2'nci maddesinin (a) bendinde
bir değişiklik öngörülmüştür. Bu, Türkiye İhracatçılar Birliğinin
de talebi üzerine yapılmıştır. Gerçekten, ihtiyaç olan bir değişiklik.
Çünkü, İhracatçılar Birliği, bildiğiniz gibi, Türkiye için çok
önemli, ihracat Türkiye için çok önemli. Onlar, genellikle, tanıtım
faaliyetleri, fuar faaliyetleri yapıyor, ama ihale kapsamında olduğu
için, yaptıkları bir çok şey zamanında yapılamadığı için olumsuz
olarak etkileniyordu. Bu olumsuzluğu gidermek anlamında yapılmış
bir değişikliktir. Bizim bu değişikliği Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına da desteklediğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen değişiklik nedir diye beraber bakmaya çalışırsak, Kamu
İhale Kanunu'nun 2'nci maddesinin (a) fıkrası aynen şöyleydi:
"Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, özel idareler
ve belediyeler ile bunlara bağlı; döner sermayeli kuruluşlar, birlikler...
tüzel kişiler." Şimdi, bu maddeye baktığımız zaman, aslında,
İhracatçılar Birliğinin buradaki birlikler kavramının dışında
olması algılanıyor. Ama, ne yazık ki, yargı, bu "birlikler"
kelimesinden dolayı, ihracatçı birliklerini de bu kanun teklifinin
içinde, sorumluluğu içinde öngörmüştür. Dolayısıyla, buna açıklık
getirmek açısından bu değişiklik önergesi verilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, ihracatçı birlikleri 5 Ağustos 1993 tarih, 21659
sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 93-4614 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı'nda değişiklik yapıp, 18 Ekim 2000 tarih, 24204 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 2000-1301 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'yla, ihracatçıları
teşkilatlandırmak suretiyle, ihracatı artırmak, ihracatçıların
mesleki faaliyetlerini ve ilişkilerini tanzim etmek, Dış Ticaret
Müsteşarlığının vereceği görevleri ifa etmek üzere, özel bütçelere
sahip, özel statüde kurulan ve gelirleri birliklerin genel kurulları
tarafından tespit edilen ve bu oran ve kalemler bir kamu gücüyle tahsil
edilmeyen, üyelerinin kendi tasarruf ve iradeleriyle belirlenen
ve birliğin organları olan, birliğe üye ihracatçılardan oluşan genel
kurul, yönetim kurulu, denetim kurulu ile yönetim kurullarının
seçtiği genel sekreter tarafından idare edilen ve birlik organlarında
kamu görevlisi bulunmayan bir meslek kuruluşudur. Yukarıda belirttiğim
üzere, ihracatçı birliklerinin statüsünde belirlenen gelirler
bir kamu kaynağı niteliği taşımaması ve özel bütçe olarak hükme
bağlanmış olması ve denetimlerinin kamu denetimi dışında özel denetim
şekline tabi tutulmuş olması sebebiyle, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun
1'inci maddesinde belirtilen kamu denetimi altında bulunan kamu
kurum ve kuruluşlarından olmaması sebebiyle, ihracatçı birliklerinin
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu'nun 2'nci maddesinin dışında ele alınması
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
ihracatçı birliklerinin görevlerini eğer gözden geçirmek gerekiyorsa,
özellikle sergi açmak ve açılan fuar ve sergilere iştirak etmek, tanıtım
faaliyetlerinde bulunmak, laboratuvarlar kurmak gibi görevler
sıralanıyor. Yurt dışında düzenlenen ticari nitelikteki uluslararası
fuar ve sergiler ile Türk ihraç ürünlerinin sergilendiği tanıtım
faaliyetleri ve organizasyonlara yönelik alımların büyük çoğunluğu
yurt dışında yerleşik tedarikçilerden temin edilmekte ve yine yurt
dışında tüketilmektedir. Bu kapsamda, 2006 yılında ihracatçı birlikleri
tarafından, yurt dışında elli yedi ayrı fuara iki bini aşkın firmayla
millî katılım organizasyonu düzenlenmiş ve ülke ekonomisine büyük
katkı sağlamıştır. Nakliye ve stant dekorasyonu başta olmak üzere,
yurt dışı organizasyon işleri, doğası gereği oldukça dinamik,
birçok faktöre bağımlı ve değişken olup, esnek bir yöntem, süreç gerektirmektedir.
İhracatçı birliklerince,
Türk ihraç ürünlerinin tanıtımı, ihraç pazar payının artırılması,
Türk malı imajına olumlu katkılarda bulunmak amacıyla gerçekleştirilen
faaliyetlerde kâr amacı güdülmemektedir.
İhtiyaçların
yurt dışında yerleşik tedarikçilerden elde edildiği ve alımların
yurt dışında tüketildiği hallerde, söz konusu alımların 4734 sayılı
Kanun kapsamında yapılması zorunluluğu, bu alımların ve faaliyetlerin
gerçekleştirilmesini imkânsız hâle getirmektedir. Bu çerçevede
baktığımız zaman, haklılığın gerçekten ne kadar da önemli olduğu
ortaya çıkıyor.
Değerli arkadaşlarım,
işte getirilen kanun tasarı'sındaki değişiklikle, bu süreci, bu
olumsuz koşulları değiştiriyoruz. Bu çerçevede ihale süreçlerindeki
bir zaman sorununu çözmüş oluyoruz. İhalelere temel teşkil edecek
teknik şartnamenin önceden belirlenmemesi ve değişikliği gibi
olumsuzlukları ortadan kaldırıyoruz. Gerçekleştirilecek ihalelerde
iptal, değişiklik gibi meydana gelecek
aksaklıkların yol açacağı riskleri ortadan kaldırıyoruz.
Ayrıca, Kanun'da doğrudan teminlere izin verilen ilgili birlik genel
kurullarınca belirlenen bütçenin yüzde 10'una kadar olan sınırın,
ihracatçı birliklerince alınan mal ve hizmetler için yetersiz kalması
sebebiyle, bu değişiklik hem Cumhuriyet Halk Partisinin Komisyon
üyelerince hem de iktidar partisinin Komisyon üyelerince olumlu
karşılanmış ve değiştirilmiştir.
Buradan şu sonucu
tekrar tanımlamakta yarar görüyorum: Mal ve hizmet temini sürecinde
yaşanabilecek olası aksaklık, gecikme veya iptal hallerinin, ihracatçı
birlikleri, katılımcı firmalar ve ülkemiz adına telafisi mümkün
olmayan zararlara yol açma riskini de böylece ortadan kaldırmış
oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ihracatçı birliklerinin açık ihale
sistemiyle yapıldığında karşılaştıkları birçok olumsuzluk
vardı. Özellikle, fuar organizasyonlarındaki olumsuz etkinlikleri
hiçbir zaman gözden kaçmamıştır. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özellikle, ihale süreçlerindeki zaman sorunu, ihracatçı birlikleri
için çok önemli. Bildiğiniz gibi, yurt dışı fuarlarıyla ilgili yer
teyidi fuar düzenleme tarihinden genelde beş ay önce, yani yüz elli
gün gibi önce belirlenmekte ve organizasyon bütçe kalemleri içerisinde
büyük bir paya sahip olan dekorasyon, şekil, ancak, net metrekarelerin
alan ve bu alanın fiziki özelliklerine göre, yani köşe sayısı, yüksekliği,
stant standartları gibi şartlar nedeniyle belirlenmektedir. Dolayısıyla,
yine, bu açık ihaleye gidilmesi öncesinde bir şartnamenin oluşturulabilmesi
için öncelikle, bildiğiniz gibi, bir mimari projenin yaşama geçmesi
gerekiyor. Bu mimari proje üzerinden
de yapım ihalesinin yapılması gerekiyor. Tabii, bu, böyle olunca,
önce bir mimari proje, bu biraz önceki dediğim zemin şartlarına uygun
olarak teslim edilecek, buna uygun bir mimari proje çizilecek, sonra
da yapım işi bir ihale sürecine girecek. Dolayısıyla, bu, organizasyonların
aksamasına neden olmaktadır. Bu anlamda bir olumsuzluğu vardı. Sanırım,
bu yasa da yasalaşınca en azından böylesi bir olumsuzluk ortadan
kaldırılmış olacaktır. Yine, bu süreçte projenin uygulanabilirliği…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR
(Devamla) - Sayın Başkanım, kişisel söz talebim de vardı, birleştirirseniz.
BAŞKAN - Evet,
şahsi söz isteğiniz var, onu ayrıca vereyim ve devam edin.
Buyurun.
ERDAL KARADEMİR
(Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
mimari projeleri uygulama işinin farklı firmalarca gerçekleştirilmesi,
ilk bakışta gerçekten olumlu gibi gözüküyor; ama, bu tür organizasyonda
tam dezavantaj elde ediliyor. Bildiğiniz gibi, önce fuar stantlarıyla
ilgili bilgiler gelecek, bildirilecek bu insanlara, sonra bu firmalar
buradaki özelliklere göre bir mimari proje hazırlatacaklar, sonra
da yapım işini yapacaklar. Genellikle yurt dışında bu işlerde, mimari
projeyi hazırlayanla yapım işini yapan kişiler aynı. Asıl bu, bir
bütünlük içinde değerlendirdiğimiz zaman, dolayısıyla, bir açık
ihale sisteminin dışında, projeyi yapanla uygulayanı aynı ve bunlar
da yurt dışında olduğu için oradaki tedarikçilerle bunlar ortak yapılıyor.
Dolayısıyla, bu değişiklikle de hiç olmazsa bunların yurt dışında,
biraz önce dediğim olumsuzlukları ortadan kaldıracak şekilde düzenlemiş
oluyoruz ki, bu, sanırım Türkiye açısından da önemli bir kazanç olacaktır.
Çünkü, ihracatın Türkiye'de yükselmesi, büyümesi hepimizin yararınadır
diye düşünüyorum.
Kısaca özetlemek
gerekirse, kısa sürede uygulanabilirliği olmayan bir mimari
proje seçilirse uygulamada zorluklar çıkıyor. Bu konudaki, uygulamalardaki
zorluğu dikkate alabilecek mimarlık firmaları, biraz önce dediğim
gibi, uygulamayla beraber yaparlarsa bu iş daha iyi olacaktır diye
düşünüyorum.
Bildiğiniz gibi,
değerli arkadaşlarım, yurt dışı firmalarının ihaleye katılımları
bizden biraz daha farklı. Yurt dışında düzenlenen fuarların organizasyonlarında
çoğunlukla yerel, yabancı firmalar ortak çalışarak yapıyorlar.
Bu bir avantaj sağlıyor tabii, ancak yabancı firmaların ihalelere
katılımı veya katılımları durumunda teminat gibi bazı şartları
yerine getirebilmeleri de mümkün olmadığından dolayısıyla bu
da bir olumsuzluktu, bu da giderilmiş olacak.
Yine, tanıtım
faaliyetleri açısından da değerlendirecek olursak, tanıtım faaliyetlerinin
gerçekleştirilebilmesi de çoğunlukla fuar idarelerinin sponsorluk
ve reklam alanlarıyla ilgili paketleri açıklamaları bekleniyor
bu süreçte. Dolayısıyla, bir ihale süreci 110 gün, artı 60 günlük
bir şikâyet süreci zamanı var ve 45 gün gibi tanıtım gibi faaliyetleri
de göz önüne alırsak 215 beş günlük gibi bir zaman dilimini alıyor, Yani,
biraz önce bahsettiğim gibi, 150 günlük bir süreçte bitecek bütün
işler, 215 günlük gibi bir süreci -eski yöntemle- buluyordu. Dolayısıyla,
Türkiye'deki ihracatçı firmalar, bu süreçleri yerine getiremediği
için birçok organizasyona da katılamamış oluyorlardı. Bu anlamda,
bu değişikliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu olarak
bakıyoruz, olumlu oy vereceğimizi ifade ediyoruz.
Bu yasanın, ihracatçı
firmaların da yararına ve ülkemize de yararlı olacağı düşüncesiyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Karademir.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
AHMET ERSİN (İzmir)
- Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Karar yeter sayısı
arayacağım.
Efendim, elektronik
cihazla yapacağım ve üç dakika süre vereceğim.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
oylama yapıldı)
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- 4734 sayılı
Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"Çerçeve
sözleşme kapsamında mal ve hizmet alımı
EK MADDE 2- Sağlık
hizmeti sunan idareler bu Kanunda öngörülen temel ihale usullerini
uygulamak kaydıyla sürekli biçimde ihtiyaç duydukları mal veya
hizmet alımlarına ilişkin çerçeve sözleşmeler yapabilir ve bu çerçeve
sözleşmelere istinaden alım ihaleleri düzenleyebilir. Çerçeve
sözleşmenin yapılmasına ilişkin ihalelerde ödenek şartı aranmaz.
Çerçeve sözleşme kapsamında temin edilecek mal veya hizmet alımları
13 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt
bendine göre Kamu İhale Bülteninde ilan edilir. İlanda çerçeve sözleşme
kapsamında karşılanması planlanan tahmini ihtiyaç miktarları da
gösterilir.
Çerçeve sözleşmeye
taraf olan tedarikçi veya hizmet sunucuları tarafından sunulan
teklifler 40 ıncı madde hükümlerine göre değerlendirilerek istekliler,
ekonomik açıdan en avantajlı tekliften başlanmak suretiyle sıralanır
ve istekli sayısı yirmibeşi geçmemek üzere şartları taşıyan isteklilerin
tamamı listeye alınır. Listeye alınan istekli sayısı üçten az olamaz.
Teminat alınmasına ilişkin hükümler hariç olmak üzere, ihalelerin
sözleşmeye bağlanması hakkında bu Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde,
süresi otuz altı ayı geçmemek üzere listeye alınan isteklilerle
çerçeve sözleşme imzalanır ve sonuçlar Kamu İhale Bülteninde ilan
edilir.
Yapılan çerçeve
sözleşme kapsamında mal veya hizmet alımına ihale yetkilisince
onay verilmesi üzerine, listede yer alan istekliler imza karşılığı
veya posta yoluyla ya da tebligatı daha sonra yapılmak kaydıyla,
teleks, faks veya elektronik posta ile teklif vermeye davet edilir.
Davet yazısına, alım konusu mal veya hizmetin miktarı ile teslim ve
ifa şartlarını gösteren bir şartname eklenir.
İsteklilere
tekliflerini hazırlayabilmeleri için en az üç iş günü süre tanınmak
suretiyle çerçeve sözleşmeye esas olan teklif bedellerini geçmemek
üzere tekliflerini vermeleri istenir. Yazılı olarak verilecek
tekliflerin içeriğinin gizliliği ihale saatine kadar korunur ve
ihale dokümanında belirtilen hükümlere göre teklifler değerlendirilerek
ekonomik açıdan en avantajlı teklif belirlenir ve ihale bu teklif sahibinin
üzerinde bırakılır. İhalelerin sözleşmeye bağlanmasına ilişkin
bu Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde kısa sözleşme imzalanır.
İstekliler yeterliklerinin
devam ettiğini oniki ayda bir belgelendirir. Yeterliği devam etmeyenler
ile teklif vermeye davet edildiği halde iki kez teklif vermeyenlerin
çerçeve sözleşmeleri feshedilir.
Çerçeve sözleşmeye
taraf olanların sayısının üçün altına inmesi halinde, mevcut çerçeve
sözleşmenin sona erdiği taraflara bildirilir.
Çerçeve sözleşme
yapılmış olması, idareye alım yapma yükümlülüğü getirmez. İdare,
çerçeve sözleşme kapsamındaki mal veya hizmet alımlarına ilişkin
ihtiyaçlarını bu Kanunda yer alan diğer usulleri kullanmak suretiyle
de temin edebilir. Çerçeve sözleşme kapsamında yapılacak alımlara
ilişkin usul ve esasları tespite Kurum yetkilidir."
BAŞKAN - Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Adana
Milletvekili Sayın Kemal Sağ.
Sürenizi birleştirdim
efendim.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz 1439 sıra sayılı, Kamu
İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde kamu ihaleleri, esas olarak üç temel yasa hükümleri doğrultusunda
yapılmaktadır: Birincisi 4734 sayılı Kamu İhale Yasası, ikincisi
4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası ve sonuncu olarak da
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası.
Bu maddeyle,
4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası'nın 6'ncı maddesinde yapılan
değişiklikle, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası'na eklenecek çerçeve
sözleşme kapsamında "Mal ve Hizmet Alımı" başlıklı madde gereği
4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası'nda da değişiklik yapılması
gerektiğinden, anılan Yasa'ya ilişkin olarak yapılması gereken değişiklikleri
düzenlemektedir.
Özetle belirtmek
gerekirse, bu madde hükmüyle, 4735 sayılı Yasa'da belirtilen sözleşme
türlerine, çerçeve sözleşme ve kısa sözleşme türleri eklenmektedir.
Önce, bu kanun
teklifi ne getiriyor, ona bir bakalım değerli arkadaşlarım. Teklife
göre, sağlıkla ilgili idarelerin sürekli biçimde ihtiyaç duydukları
ve sık sık yapmak durumunda kaldıkları mal ve hizmet alımlarını, her
defasında ihale işlemlerinin tamamının tekrarlanması yerine,
yapılan ihaleyle, çerçeve sözleşme yapmaya hak kazanan ve yeterliliği
olan firmalardan gerekli durumlarda sadece fiyat teklifi alınması
suretiyle ihtiyaçların giderilmesine imkân getirilmektedir.
Sayın milletvekilleri,
evet, bu kanun teklifiyle, sağlık hizmeti sunan idarelere, sürekli
biçimde ihtiyaç duydukları mal veya hizmet alımlarına ilişkin olarak
hizmet verecek isteklilerle çerçeve sözleşme yapmasına izin verilmektedir.
Yalnız, buna
ilişkin olarak bazı sıkıntıları da belirtmeden geçemeyeceğim. Bakınız,
çerçeve sözleşme, ihale mevzuatımıza ilk kez giren bir uygulamadır.
İlk başta hepimize cazip gibi gözükebilir, ancak bu sözleşme türünün
faydaları yanında sakıncalarını da görmezden gelemeyiz. Hemen
belirtelim ki, bu teklif, özellikle, rekabeti ortadan kaldırmasa
bile asgari düzeye çekmektedir. Şöyle ki, Teklife göre en az üç, en
fazla yirmibeş istekli ile otuzaltı ay süreli çerçeve sözleşmesi imzalanacak,
alınacak mal veya hizmetler bu firmalar arasından fiyat teklifi almak
suretiyle temin edilecektir. Bu uygulama, rekabeti engellemenin
de ötesinde adam kayırıcılığa, yolsuzluğa ve tekelciliğe yol açacak
bir uygulamadır.
Öte yandan, bu uygulama
ihale sürecini de kısaltmayacaktır ve bu arada yolsuzlukların artmasına
da zemin hazırlayacaktır ve belki de birçok ihalede, en azından hiçbir
yolsuzluk olmasa dahi birçok dedikodu da kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
Bir başka önemli
sıkıntı zaman içerisinde kendini gösterecektir. Çünkü, bu sözleşme
türünün sadece sağlık sektörü için öngörülmesi de eksikliktir.
Çok yakın bir gelecekte, sürekli mal ve hizmet alımı yapan diğer kamu
kurumları da bu uygulamadan faydalanmak isteyecekler, biz siyasiler
de bu kurumların yetkililerine taviz vermek zorunda kalacağız.
Bakın, burada
tutanaklara geçmektedir. Bu konuda yakın zamanda ya biz bu uygulamayı
kaldırırız ya da birkaç defa bu uygulamayı genişletmek zorunda kalırız.
Ama, sizin için normal. Çünkü, siz, çıkarttığınız yasaları değiştirmeye
alışkınsınız. Çünkü, siz, yasaları çıkarırken araştırmadan, yandaşların
istekleri doğrultusunda çıkartmaya alışkınsınız. Birileri, yani
"Ne yaptınız, böyle şey olur mu?" deyince de, yasaları tekrar
değiştirmeye de alışkınsınız. İşte, Mali Kontrol Yasası; üç yılda
tam beş kez değiştirmek durumunda kaldınız.
Evet, bu uygulamadan
faydalanmak isteyen kurumların sayısı arttıkça da, yasa başlangıçtaki
anlamından uzaklaşacak, kısacası, bu yasa aşınacak, yıpranacaktır.
Sayın milletvekilleri,
bu teklifin bir başka önemli sakıncası da, İhale Yasası'nın temel ilkelerinden
birisi olan "ödenek olmadan ihaleye çıkılamaz" ilkesini ortadan
kaldıracak olmasıdır. Oysa, 4734 sayılı Kamu İhale Yasası'nın, Avrupa
Birliği mevzuatı gereğince, ihale mevzuatımıza getirdiği en önemli
yenilik ve özellik bu idi. Ama, şimdi ne yapılıyor? Ödenek olmadan da
ihaleye çıkılarak sözleşme yapılmasına imkân tanınıyor, yani Kamu
İhale Yasası'nın temel ilkelerinden birisi ortadan kaldırılıyor.
Peki, nerede kaldı Sayın Maliye Bakanının bütçelerde denklik iddiası?
otuzaltı ay demek, üç yıl demektir. Yani, üç yıl süreyle ödenek ortada
yok iken, ihale yapıp sözleşme imzala. Bu durum, hukuken de sakıncalıdır
değerli arkadaşlarım. Giderayak her şeyi altüst ediyorsunuz. Giderayak
sistemi bozuyorsunuz. Giderayak bizden sonrası tufan diyorsunuz.
Sayın milletvekilleri,
bu arada bir noktayı daha belirtmeden geçemeyeceğim. Bu yasa hükümleri
uyarınca yapılacak ihalelerde, ihaleler üç yılda bir yapılacağı
için, ihalelerin kamuya duyurulması da kısıtlanmaktadır. Bu da,
özellikle mahallî basını olumsuz etkileyecek ve yerel basının gelirlerini
azaltacaktır. Böylece yerel medyanın sıkıntılarını da artırmış
olacaksınız.
Değerli AKP'li
arkadaşlarım, hatırlar mısınız, meşhur Ali Dibo vakası hangi kurumda
patlak vermişti? Sağlık kurumlarında ve ne gariptir ki bu yasa teklifi
de, yine sağlık kurumları için verilmektedir. Tesadüf mü yoksa bilinçli
mi, buna tarih karar verir, ama yakın zamanda bazı sonuçlarını göreceğimiz
de mukadderdir.
Bir iktidarın
giderayak bu kadar yasa çıkartması, hatta, seçim kararı aldıktan
sonra ısrarla Anayasa'yı değiştirmeye çalışması, yanılmıyorsam,
demokrasi tarihimizde bir ilktir. Bu arada, seçim propagandası hedefinize
ulaşmak için sizinle Anayasa değişikliği konusunda iş birliği yapan,
destek veren Anavatan Partisini de aldatmaya kalkarak Makyavelist
düşüncenizi ortaya koyuyorsunuz. Referandum için, önce, yüzyirmi
günü kabul ediyor gözüküp sonra da kırk beş güne çekmek sizce aldatmak
değilse, ya ben yanlış algılıyorum ya da siz yanlış anlatıyorsunuz.
Sözlerimi toparlarken
sizi bir kez daha bu konuda uyarmak istiyorum: Görüştüğümüz yasa
teklifi, Anayasa'mızın eşitlik ve rekabet ilkelerine uygun değildir.
Ayrıca, Anayasa'mızın hakların korunması ve adalet ilkesi ile de
çelişmektedir. Şimdi bu teklif yasalaşıp Anayasa Mahkemesine giderse
ve Anayasa Mahkemesi iptal ederse gene bu Yüce Mahkemenin aleyhine
konuşacak mısınız?
Değerli milletvekilleri,
son bir konuya daha dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. Bu kanun teklifinin Büyük Millet Meclisine gelme
tarihi 28 Mayıs 2007'dir. Peki, görüşüldüğü tarih nedir? 1 Haziran
2007, yani, üç gün önce verilen bir kanun teklifi, üç gün sonra yasalaşıyor.
Gerçekten ışık hızıyla bir yasa çıkartıyorsunuz. Peki, neden bu kadar
hızlı? Çünkü, umarım ki, birileri sizden bu yasanın çıkarılmasını
istemiştir. Peki, size soruyorum değerli arkadaşlar: yıllardan
beri komisyonda bekleyen, milyonlarca ticaret adamını, iş sahiplerini,
kısaca, ülkenin iş ve ticaret hayatını ilgilendirdiği hâlde Ticaret
Yasa Tasarısı’nı neden hâlâ bekletiyorsunuz? Uygulamada bu
kadar önemli fonksiyonları olan bir tasarıyı, maalesef, partizanca
emelleriniz uğruna kadük hâle getiriyorsunuz. Belirttiğim yasayı
ve buna benzer birçok yasayı bekleyen insanlarımız, sizlerin giderayak
çıkartmaya çalıştığı popülist yasaları da izlemektedir. 4734 sayılı
ve 4735 sayılı Yasalar 2001 yılından beri uygulanmaktadır. Siz, Adalet
ve Kalkınma Partisi olarak beş yıldır aklınız neredeydi de bu son
birkaç güne bu kadar yasayı sıkıştırmak zorunda kaldınız? Son bir
aydır AKP'nin tedirginliği, telaşı açıkça ortadadır.
Arkadaşlar, korkunun
ecele faydası yoktur, boşuna çabalamayın, şunun şurasında 22 Temmuza
sadece elli gün kaldı. Aziz Türk milleti sizin de bizim de karnemizi
verecektir.
Sözlerimi tamamlarken,
birlikte görev yaptığımız 22 Dönem sayın milletvekillerini saygıyla
selamlıyor, vefat eden arkadaşlarımı rahmetle anıyor, hepinize
başarı, sağlık ve mutluluklar diliyorum. Sağ olun efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Sağ.
Şahsı adına Kayseri
Milletvekili Sayın Mustafa Elitaş, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlamıyorum.
Aslında, 2'nci
madde üzerinde söz almayı arzu etmiyordum, ama, gerçekten 2'nci maddenin
yazılması ve düzenlenmesi çok açık ve net bir şekilde ifade ediyordu;
ama, biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan -daha
önceki maddede konuşan- milletvekili arkadaşımız Sayın Erdal Karademir
bu yasa teklifini benimsediklerini ve Cumhuriyet Halk Partisinin
desteklediklerini ifade ettiler ama Sayın Sağ herhâlde o toplantıda,
o görüşmeler sırasında olamadığından dolayı bu teklifin 2'nci maddesini,
hiç akla gelmeyecek bir şekilde olumlu ve uyumlu diye bulduğumuz bu
teklifi…
KEMAL SAĞ (Adana)
- Sayın Elitaş, hataları söylemek zorundayım, onları belirttim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …farklı farklı yönlere çekerek… İnanın ben de taaccüple
ve şaşkınlıkla dinliyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu teklifin esası, tüm idarelerdeki acil ihtiyaçları karşılayabilmek
için sürekli olarak kullanılan malların bir an önce alınarak sistemin
aksamasını engelleme gayesiyle ortaya çıkarılmış bir teklif ve
açıkçası, 4734 sayılı Kanun'daki yapılabilecek ihalelerin güvenli
bir şekilde yapılmasını sağlamak amacıyla ortaya konulmuş bir teklif.
Teklifte önce
çerçeve sözleşmesi yapılması amaçlanıyor. Çerçeve sözleşmesindeki
amaç ne? (A) malını üreten -sağlık sektöründe diyelim- serum, enjeksiyon
veya başka bir malı üreten bir firma ve firmalar grubu çerçeve sözleşme
yapmak üzere proforma faturayla müracaat ediyorlar ve kanun maddesinin
içerisinde de açık, net yazıyor: Proforma fatura veren kurum ve kuruluşlar
-çerçeve sözleşmesi içerisinde- çerçeve sözleşmesinin sonuna kadar
bağımlılar. Son fıkrada da ifade ediyor, kurum buna bağlı değil. Müracaat
sahipleri içerisinden en aşağıdan, en avantajlıdan ve en ekonomikten
başlamak üzere, elli tane firma varsa, bunlar içerisindeki yirmi
beş firma çerçeve sözleşmeyi yapmayı hak ediyor. Ne yapıyor bu? Firmalar
bu çerçeve sözleşme içerisinden iki yıllık, üç yıllık süreç… Biraz
sonra önergemiz gelecek, otuz altı aylık süreyi yirmi dört aya düşüren
önergemiz geliyor. O önergede çerçeve sözleşme içerisindeki proforma
fatura vermiş kişi, kurum ve kuruluşlar, hizmet sağlayıcılarına
mal ve hizmet satanlar bir fiyat teklifinde bulunuyorlar. Bu fiyat
teklifinin üzerinde esas ihale yapılırken 1 lira, 1 kuruş artırma
imkânları mevcut değil. Onun altında fiyat teklifi verdikleri takdirde
ihale kendilerinde kalıyor. Bu da, şeffaf bir şekilde yapılan bir
iş. Biz, bunu, komisyonda, bizim teklifimizle, maksimum yirmi olan
sayıyı, değerli arkadaşlarımızın, hem muhalefetin hem iktidar
milletvekillerinin katkılarıyla yirmi beşe çıkardık. Minimum üç,
maksimum yirmibeş katılımcı -ihaleye katılan kişiler- bu süreçte,
çağrılı olarak, davetli olarak bu ihaleye katılabilecekler. Açık
ve şeffaf yapılacak. Hatta, teklife üçüncü bir madde ilave etmeye
gayret ettik ama olmadı. Elektronik posta yoluyla da bu ihaleye katılmayı
gerekli hâlde gördük.
Bakın, 4734 sayılı
Yasa'da, Avrupa Birliği uyum belgesindeki çıkardığımız, birlikte
çıkardığımız yasalarda, Avrupa Birliğinde, bu, dört yıl olarak görülüyor.
Biz, bunu üç yıl olarak yaptık, şimdi de, önergeyle, iki yıla düşürüyoruz.
Sebep ne? Yeni çıkan firmalar varsa, rekabeti daha iyi yapabilmeleri,
yeni çıkan firmaların da bundan faydalanabilmelerini sağlama
amacı güdülüyor. Hem AK Parti Grubundaki komisyon üyesi milletvekili
arkadaşlarımız hem de Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki komisyon
üyesi arkadaşlarımız bunu yaptılar.
Değerli arkadaşlar,
bugüne kadar yapılan toplam ihaleler içerisinde Sağlık Bakanlığının
yaptığı ihalelerin payı yüzde 15, Kamu İhale Kurumu içerisinde ve
bunların da acil ve sürekli olanlar, inşallah, önümüzdeki günlerde,
15 Haziran tarihinde yürürlüğe girecek Sosyal Güvenlik Kurumunun
yapacağı icraatla birlikte, vatandaşı hastasıyla ilgilenmekten
alıkoyacak ilaç temininde hasta sahibine yüklenen mükellefiyet
bundan sonra kamu sağlık hizmeti kuruluşlarına yüklenecek hâle gelecek.
Bir de, Sayın
Sağ'ın şu önerisini dikkate almak gerekiyor: onu da Cumhuriyet Halk
Partili arkadaşlarımızla bunu değerlendirdik. Biraz sonra bu madde
üzerinde vereceğimiz önergede…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.
BAŞKAN - Lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Geneli üzerindeki
yaptığım açıklamalarda da ifade etmiştim. Yerel medyaya mensup arkadaşlarımız,
özellikle Gazeteciler Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri,
Türkiye'nin her tarafındaki yerel medya grubu arkadaşlarımız, bu
konudaki hassasiyetlerini dile getirdiler, sıkıntılarının olabileceğini
ifade ettiler, biz de, bu sıkıntılarının olamayacağını, olsa bile
maksimum toplam ihale içerisindeki yüzde 1 ila yüzde 2,25 arasındaki
bir sıkıntıyla karşı karşıya kalabileceklerini Kamu İhale Kurumu
rakamlarından hesapladık, fakat, arkadaşlarımız bu konuda hassas
davrandılar. "Bizim bir sıkıntımız olabilir, lütfen, bununla
ilgili bir önerge hazırlayın, açık ve net bir şekilde, medyanın, yerel
medyanın bundan zarar görmeyecek şekilde olmasını ifade
edin." dediler. Kamu İhale Kurumundaki arkadaşlarımıza rica
ettik, onlarla bu önergeyi hazırladık. Yerel medyamızın bu konuda
ortaya çıkabileceği düşünülen sıkıntılarını ortadan kaldırmak
gayesiyle bu önergeyi de verdik. Süreyi otuz altı aydan yirmi dört
aya düşürüyoruz. Çerçeve sözleşmelerin
yapıldığı yerel medyada da bir kere yayınlanmak üzere önergemiz de
geliyor.
Yasanın hayırlı,
uğurlu olmasını temenni ediyorum. Türkiye'de yapılan ihalelerin
otokontrol sistemini sağlayan ve daha güvenli olmasını sağlayan
bir yasal düzenleme olduğu inancını ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Elitaş.
Madde üzerindeki konuşmalar tamamlandı.
Madde üzerinde dört önerge vardır.
Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1439 sıra sayılı
Kanun teklifinin çerçeve 2 nci maddesinin birinci fıkrasının sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mustafa
Elitaş |
Ahmet
Işık |
Cevdet
Erdöl |
|
|
|
Diyarbakır |
|
Hasan
Aydın |
Murat
Yılmazer |
Nusret
Bayraktar |
|
Giresun |
Kırıkkale |
İstanbul |
"Çerçeve sözleşme kapsamında
alınacak mal ve hizmetlerden yaklaşık maliyeti eşik değerlerin altında
kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin birinde
en az bir defa yayımlanmak suretiyle ilan edilerek duyurulur."
BAŞKAN - İkinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1439 sayılı Kanun
Teklifinin 2. Maddesinin Ek Madde 2'de geçen "…süresi otuzaltı
ayı geçmemek üzere" ibaresinin "…süresi yirmidört ayı geçmemek
üzere" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
İrfan Gündüz |
Yahya Akman |
Ergün Dağcıoğlu |
|
İstanbul |
Şanlıurfa |
Tokat |
|
Alaettin Güven |
Özkan Öksüz |
Niyazi Pakyürek |
|
Kütahya |
Konya |
Bursa |
BAŞKAN - Üçüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1439 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 2 nci maddesi ile 4734 sayılı
Kanuna eklenen Ek 2 nci maddenin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini, ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
M. Vedat Yücesan |
Bülent Baratalı |
|
Trabzon |
Eskişehir |
İzmir |
|
Tacidar Seyhan |
A. Kemal Deveciler |
Ramazan Kerim Özkan |
|
Adana |
Balıkesir |
Burdur |
"Çerçeve
sözleşme kapsamında alınacak mal ve hizmetlerden yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde
çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle
ilan olunur."
"Çerçeve
sözleşmeye taraf olan tedarikçi veya hizmet sunucuları tarafından
sunulan teklifler 40 ıncı madde hükümlerine göre değerlendirilerek
istekliler, ekonomik açıdan en avantajlı tekliften başlanmak suretiyle
sıralanır ve istekli sayısı yirmi beşi geçmemek üzere şartları taşıyan
isteklilerin tamamı listeye alınır. Listeye alınan istekli sayısı
üçten az olamaz. Teminat alınmasına ilişkin hükümler hariç olmak
üzere, ihalelerin sözleşmeye bağlanması hakkında bu Kanunda yer
alan hükümler çerçevesinde, süresi yirmi dört ayı geçmemek üzere
listeye alınan isteklilerle çerçeve sözleşme imzalanır ve sonuçlar
Kamu İhale Bülteninde ilan edilir. Yaklaşık maliyeti eşik değerlerin
altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin
birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle ilan olunur."
BAŞKAN - Dördüncü
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1439 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 2 nci maddesi ile 4734 sayılı
Kanuna eklenen Ek 2 nci maddenin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini, ikinci ve dördüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Tacidar Seyhan |
M. Vedat Yücesan |
|
Trabzon |
Adana |
Eskişehir |
|
Bülent Baratalı |
Ramazan Kerim Özkan |
A. Kemal Deveciler |
|
İzmir |
Burdur |
Balıkesir |
"Çerçeve
sözleşme kapsamında alınacak mal ve hizmetlerden yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde
çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle
ilan olunur."
"Çerçeve
sözleşmeye taraf olan tedarikçi veya hizmet sunucuları tarafından
sunulan teklifler 40 ıncı madde hükümlerine göre değerlendirilerek
istekliler, ekonomik açıdan en avantajlı tekliften başlanmak suretiyle
sıralanır ve istekli sayısı yirmi beşi geçmemek üzere şartları taşıyan
isteklilerin tamamı listeye alınır. Listeye alınan istekli sayısı
üçten az olamaz. Teminat alınmasına ilişkin hükümler hariç olmak
üzere, ihalelerin sözleşmeye bağlanması hakkında bu Kanunda yer
alan hükümler çerçevesinde, süresi yirmi dört ayı geçmemek üzere
listeye alınan isteklilerle çerçeve sözleşme imzalanır ve sonuçlar
Kamu İhale Bülteninde ilan edilir. Yaklaşık maliyeti eşik değerlerin
altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin
birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle ilan olunur."
"İsteklilere
tekliflerini hazırlayabilmeleri için en az üç iş günü süre tanınmak
suretiyle çerçeve sözleşmeye esas olan teklif bedellerini geçmemek
üzere tekliflerini vermeleri istenir. Yazılı olarak verilecek
tekliflerin içeriğinin gizliliği ihale saatine kadar korunur ve
ihale dokümanında belirtilen hükümlere göre teklifler değerlendirilerek
ekonomik açıdan en avantajlı teklif belirlenir ve ihale bu teklif sahibinin
üzerinde bırakılır. Yaklaşık maliyeti eşik değerlerin altında kalan
ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin birinde
en az bir defa yayınlanmak suretiyle ilan olunur. İhalelerin sözleşmeye
bağlanmasında ilişkin bu Kanunda yer alan hükümler çerçevesinde kısa
sözleşme imzalanır."
BAŞKAN - Sayın
Komisyon katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
- Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İhalelerin gazetelerde
ilan edilmesinin şeffaflığı artırdığı bilinen bir gerçektir. Kanun
Teklifinde, çerçeve sözleşme kapsamında temin edilecek mal veya
hizmet alımlarının sadece Kamu İhale Bülteninde ilan edilmesi öngörülmektedir.
Değişiklik önergesiyle Kamu İhale Bülteni yanında yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihalelerin ayrıca işin yapılacağı
yerde çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayınlanması hükme
bağlanmaktadır. Böylece hem ihalelerde şeffaflık artırılmış olacak,
hem yerel basın, ilan gelirlerinden mahrum bırakılmayacaktır. Ayrıca
ikinci fıkranın son cümlesinde geçen "otuz altı ay" ibaresi
"yirmi dört ay" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1439 Sıra Sayılı Kanun Teklifi'nin 2 nci maddesi ile 4734 sayılı
Kanuna eklenen Ek 2 nci maddenin birinci fıkrasına aşağıdaki cümlenin
eklenmesini, ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
"Çerçeve
sözleşme kapsamında alınacak mal ve hizmetlerden yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde
çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle
ilan olunur."
"Çerçeve
sözleşmeye taraf olan tedarikçi veya hizmet sunucuları tarafından
sunulan teklifler 40 ıncı madde hükümlerine göre değerlendirilerek
istekliler, ekonomik açıdan en avantajlı tekliften başlanmak suretiyle
sıralanır ve istekli sayısı yirmi beşi geçmemek üzere şartları taşıyan
isteklilerin tamamı listeye alınır. Listeye alınan istekli sayısı
üçten az olamaz. Teminat alınmasına ilişkin hükümler hariç olmak
üzere, ihalelerin sözleşmeye bağlanması hakkında bu Kanunda yer
alan hükümler çerçevesinde, süresi yirmi dört ayı geçmemek üzere
listeye alınan isteklilerle çerçeve sözleşme imzalanır ve sonuçlar
Kamu İhale Bülteninde ilan edilir. Yaklaşık maliyeti eşik değerlerin
altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde çıkan gazetelerin
birinde en az bir defa yayınlanmak suretiyle ilan olunur."
BAŞKAN - Sayın
Komisyon katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
İhalelerin gazetelerde
ilan edilmesinin şeffaflığı artırdığı bilinen bir gerçektir. Kanun
Teklifinde, çerçeve sözleşme kapsamında temin edilecek mal veya
hizmet alımlarının sadece Kamu İhale Bülteninde ilan edilmesi öngörülmektedir.
Değişiklik önergesiyle Kamu İhale Bülteni yanında yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihalelerin ayrıca işin yapılacağı
yerde çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayınlanması hükme
bağlanmaktadır. Böylece hem ihalelerde şeffaflık artırılmış olacak
hem yerel basın ilan gelirlerinden mahrum bırakılmayacaktır. Ayrıca
ikinci fıkranın son cümlesinde geçen "otuz altı ay" ibaresi
"yirmi dört ay" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1439 sayılı Kanun Teklifinin 2. Maddesinin Ek Madde 2'de geçen
"… süresi otuzaltı ayı geçmemek üzere" ibaresinin "…süresi
yirmidört ayı geçmemek üzere" şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
(İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN - Sayın
Komisyon?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
-Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Mal ve
hizmet alımlarındaki sıkıntıyı gidererek, toplumsal ihtiyaçların
ivedilikle giderilmesine yönelik olarak bu değişikliğin yapılmasının
yararlı olması için düzenlenmiştir.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 1439 sıra sayılı Kanun teklifinin çerçeve 2 nci maddesinin birinci
fıkrasının sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları
"Çerçeve
sözleşme kapsamında alınacak mal ve hizmetlerden yaklaşık maliyeti
eşik değerlerin altında kalan ihaleler ayrıca işin yapılacağı yerde
çıkan gazetelerin birinde en az bir defa yayımlanmak suretiyle
ilan edilerek duyurulur."
BAŞKAN - Sayın
Komisyon katılıyor mu?
BAYINDIRLIK,
İMAR, ULAŞTIRMA VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın
Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Teklifin
mevcut çerçeve 2 nci maddesi ile çerçeve sözleşmenin tesis edilmesine
ilişkin ilanların Kamu İhale Bülteninde duyurulması zorunluluğu
getirilmektedir. Bu düzenlemeye ilave edilen bu düzenleme ile yaklaşık
maliyeti eşik değerlerin altında kalan ilahelerde çerçeve sözleşmenin
kurulması aşamasının, rekabet ve şeffaflığın azami oranda sağlanabilmesi
için yerel gazetelerde de ayrıca duyurulması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
2'nci maddeyi kabul edilen iki önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- 5/1/2002
tarihli ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununun 6 ncı maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki bent ile maddenin sonuna aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"d) İdare
ile istekliler arasında belirli bir zaman aralığında gerçekleşecek
alımlara ilişkin şartları belirleyen çerçeve sözleşme; bu kapsamda
yapılacak alımlarda yükleniciler ile idareler arasında kısa sözleşme,"
"Çerçeve
sözleşme ve kısa sözleşmede belirtilmesi zorunlu olan hususları
belirlemeye Kurum yetkilidir."
BAŞKAN - Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.Görüşülmekte olan 1439 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin 3'üncü maddesi üzerinde söz aldım.
Değerli arkadaşlar,
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin de dile getirdiği gibi, bu
kanuna Cumhuriyet Halk Partisi olarak olumlu bakıyoruz, olumlu oy
vereceğiz. Gene önergelerle bazı eksiklikler de her iki -AKP ve Cumhuriyet
Halk Partisi- parti tarafından tamamlanmaya çalışılıyor bu arada.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, öncelikle Kamu İhale Kurumu hakkında kısaca sizlere
bilgi vermek istiyorum. Kurum, 2002 yılında kuruldu. Şu anda yaklaşık
230 personelle hizmet veriyor ve Kamu İhale Kurumunun başlıca görevleri
şu şekilde sıralanabilir:
"İhalenin
başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre içerisinde
idarece yapılan işlemlerde, bu Kanun ve ilgili mevzuat hükümlerine
uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak.
Bu Kanuna ve Kamu
İhale Sözleşmeleri Kanunu'na ilişkin bütün mevzuatı standart ihale
dokümanlarını ve tip sözleşmeleri hazırlamak, geliştirmek, uygulamayı
yönlendirmek.
Yapılan ihaleler
ve sözleşmelerle ilgili Kurum tarafından belirlenen şekilde bilgi
toplamak.
Adet, tutar ve diğer
konular itibarıyla istatistikler oluşturmak ve yayımlamak.
Haklarında ihalelere
katılmaktan yasaklama kararı verilenlerin sicillerini tutmak.
İhale ilanlarıyla
ilgili esas ve usulleri düzenlemek.
Basılı veya
elektronik ortamda Kamu İhale Bülteni'ni yayımlamak.
Yerli isteklilerin
yabancı ülkelerde açılan ihalelere katılmalarına engel olunduğunun
tespit edilmesi hâlinde bu uygulamanın yapıldığı ülkenin isteklilerinin
de bu Kanun kapsamında yapılan ihalelere katılmalarının önlenmesine
yönelik tedbirlerin alınmasını ve gerekli düzenlemelerin yapılmasını
sağlamak üzere Bakanlar Kuruluna teklifte bulunmak uluslararası
ilişkideki "karşılıklılık" ilkesi gereği. Şimdi bu saydıklarım
Kurumun başlıca görevleri sayın milletvekilleri. Fakat, bu Kurum
görevini ne derece yerine getiriyor?
Şimdi, yaklaşık
iki yıldır, Kamu İhale Kurumuyla ilgili, daha doğrusu, Kamu İhale
Kurumundan bazı bilgileri almaya çalışıyoruz, ama bir türlü, soru
önergelerine, yani Meclisin denetim görevine uygun bir şekilde,
ciddiyette bir cevap alınamıyor. Burada, özellikle, belediyelerle
ilgili yapılan ihaleler konusunda sorulan sorular var. Soru önergeleri
önümde. "Belediyelerin verdiği ihalelerin toplam tutarı nedir?
Belediyeler bu ihaleleri hangi şirketlere veriyor? Bu şirketlerin
hangileri, ihaleyi veren belediyenin kendi şirketidir?" diyoruz.
Biliyorsunuz,
belediyelerin son dönemlerde geliştirdikleri bir metot var. Kendi
kurdukları şirketler aracılığıyla mal ve hizmet alımlarını ve ihaleleri
o şirketler üzerinden yürütmek gibi bir yöntem geliştirdiler. Ama, sorulan soru
önergelerine -soru önergeleri de önümde- bir türlü Kamu İhale Kurumundan
cevap alamıyoruz. Daha doğrusu, cevap geliyor da "Bilgi yoktur."
şeklinde cevap geliyor. Soruları Kurum adına yanıtlayan Maliye
Bakanı bu konularda bilgi vermeye yanaşmıyor.
Şimdi, bu konu
neden önemli? Öncelikle size şunu söyleyeyim: KÖYDES, duble yol, belediye
ihaleleri derken, ülkede büyük bir ihale trafiği, bir rant trafiği
yaşanmaktadır. Hatta, özellikle, KÖYDES uygulamalarının -Bütün
milletvekilleri kendi illerindeki uygulamaları biliyorlar.
İşin çok teknik bir bilgi ve beceri gerektirmemesi nedeniyle sanıyorum
herkes müteahhit oldu; herkes, KÖYDES projelerinden para kazanmak
için ihalelere girerek iş aldı, ama, ne kadarı başarılı oldu, bu yapılan
hizmetlerin, bu kullanılan paraların ne kadarı gerçekten amaca
hizmet etti, bunu da zamanla göreceksiniz. Bence büyük bir kısmı boşa
gitmiştir.
Şimdi, arkadaşlar,
belediyelerde yapılan ihalelerin oranı nedir biliyor musunuz,
bütün kamu kurumlarındaki ihalelere oranı? Rakam olarak veriyorum:
2004 yılında 2,2 katrilyon. Yani, bütün ihalelerin içerisinde yüzde
16'yı kapsıyor. Listelere baktığımızda, bunlar açık açık önümüzde,
görülüyor. 2004 yılının toplamı, 13 küsur katrilyon, 2,2 küsur katrilyonu
belediye ihaleleri, yüzde 16'ya tekabül ediyor. AKP iktidara geldikten
sonra, bu rakam aniden 3'e katlanıyor, belediyelerin ihaleleri ve
2005'te 6,2 katrilyona çıkıyor. Bütün ihaleler içerisindeki, Türkiye'deki
ihaleler içerisindeki oran, yüzde 20'ye çıkıyor. Oransal olarak da
artıyor. 2006'da rakam 10,5 katrilyona ulaşıyor ve bütün ihaleler
içerisinde, Türkiye'deki ihaleler içerisinde de yüzde 27'lik bir
orana ulaşıyor.
Şimdi, soru önergelerimizde,
özellikle belediyelerdeki ihalelerin niteliği, yöntemi, bu sorularda
çeşitli maddelerle sorular sorulmasına rağmen, Kamu İhale Kurumunun
verdiği cevabı, daha doğrusu Kamu İhale Kurumu adına Sayın Maliye
Bakanının verdiği cevabı, mesela ben size okuyayım: "Kamu İhale
Kurumu tarafından 2005-2006 yılları itibarıyla belediyelerin ihaleleriyle
ilgili olarak derlenen istatistiki bilgiler ve şikâyetler, yapılan
şikâyet neticesinde iptal edilen ihaleler ve savcılığa suç duyurusunda
bulunulan ihale kararlarına ilişkin bilgiler, Kurumun İnternet
sitesinde yayınlanmış bulunmaktadır. -Yani, bir milletvekiline
bu cevabı verme tenezzülünde dahi bulunmuyorlar.- Diğer yandan,
önergenin ikinci sorusuna ilişkin olarak Kamu İhale Kurumunda bir
çalışma ve veri bulunmamaktadır."
Şimdi, ikinci
maddeyi okuyorum: "Belediye ihaleleriyle ilgili, ihaleleri
kazanan şirketlerden hangileri ihaleye çıkan belediyenin kendi
şirketidir? Bu şirketlerden hangileri aldıkları işi başka şirketlere
devretmiştir?" Yani, bu soruya bir türlü devletin resmî organlarından
cevap alamıyoruz ve "Elimizde veri yok." deniyor. Oysa, Kurum
yetkilileri 2005 yılına ilişkin olarak, 22/3/2006 tarihinde yapılan
basın açıklamasında, Kamu İhale Kurumuna, ihale usullerine göre
115.639, Kamu İhale Kanunu'ndan istisna olan alımlara ilişkin ise
26.338 olmak üzere 141.977 adet ihaleye ilişkin veri ulaştığı kaydedilmiş
ve 2005 yılında sözleşmesi yapılmış ihalelerin sonuç bilgilerinin
2004 yılına göre daha düzenli gönderildiği, bu düzenli bilgi akışında
Kamu İhale Kurumunun kurduğu sistemin etkisi olduğu belirtilmiştir.
Bu doğrultuda,
belediyelerin verdiği ihalelere ilişkin kimi veriler açıklanmış
ve ayrıca, Kamu İhale Kurumunun İnternet sitesinde de yayımlanmıştı.
Şimdi, soruyoruz, "Elimizde veri yok." diyor. Arkadaşlar,
bu, yani sadece milletvekilini kandırmak değil, bu, aynı zamanda
halkı kandırmaktır, iktidarı kollamaktır. Görevleri arasında saydığım,
ihalenin başlangıcından sözleşmenin imzalanmasına kadar olan süre
içerisinde idarece yapılan işlemlerde, bu Kanun ve ilgili mevzuat
hükümlerine uygun olmadığına ilişkin şikâyetleri inceleyerek sonuçlandırmak
sizin göreviniz değil mi?
Şimdi, değerli
arkadaşlar, tabii ben Sayın Başbakanımızın devletin kurumlarıyla
ilgili şikâyetlerini, itirazlarını, Başbakanın üslubuna yakışmayan
itirazlarını biliyorum, bunları sizler de biliyorsunuz.
Bir şeyi de öğrenmek
istiyorum bu arada, eğer cevap verebilirlerse Kamu İhale Kurumu
yetkilileri. Bu iktidarın yapıp da Kamu İhale Kurumu tarafından
iptal edilen ihaleler vardır sanıyorum, oranını da bilmiyorum. Acaba,
bu, Sayın Başbakanın dediği gibi "Biz yapıyoruz, çalışıyoruz,
işte Danıştay engelliyor veya Anayasa Mahkemesi veya Yargıtay engelliyor."
şeklinde itirazlarını Kamu İhale Kurumuna yapıyor mu? Yani, Kamu
İhale Kurumu, Sayın Başbakanın iktidarı olduğu, AKP iktidarının
yaptığı ihalelere engel çıkarıyor mu? Şimdiye kadar bir şikâyet gelmediğine
göre, sanıyorum, bir engel de çıkmıyordur.
Değerli arkadaşlar,
bir de biraz önce 2'nci maddede verilen önergelerden de anlaşılacağı
üzere, bu ihalelerin yerel basında da ilan edilmek suretiyle yayımlanması
önergesi verildi, bu önerge kabul edildi. Ancak, burada şöyle bir sorun
var: Basın İlan Kurumu, yerel basının çalışmasıyla ilgili birtakım
kriterler getirmiştir. Bu kriterlere baktığımızda, yerel basının
kolay kolay bu ilanları yapabilme şansı da ortadan kalkmaktadır.
Bunun gerekçesini de şu şekilde açıklayayım…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Bu şartlar, söyleyeceğim şartlar, büyükşehir belediyeleri
sınırları içerisindeki yerel basınla, küçük basınla ilgilidir.
Efendim, Basın
İlan Kurumu şu şartı getiriyor: Bir kere, dijital baskı makinesiyle
baskı yapamazsınız, diyor. Ne yapacaksınız? Ofset makinelerle
baskı yapacaksınız.
Diğer taraftan
0,60 metrekare olan gazetenin büyüklüğünün şartı artırılıyor;
1,60 metrekare oluyor. Şimdi, bunların artırılması sözle kolay,
ama bunun yerel basın tarafından yapılması o kadar kolay değil.
Ve en az 500 adet
satış şartı geliyor. ki, yaklaşık 100-150de Kamu kurumlarına verilmesi
gereken tirajı da sayarsak, 600-650'lik bir rakama ulaşmak zorunda
kalıyor.
Diğer taraftan,
en az 7 personel çalıştıracaksınız. Büyükşehir belediyesi sınırları
dışında olan ilçelerde veya illerde, küçük yerleşim yerlerinde,
sayı, sanıyorum 3 çalışan olarak sınırlanmıştır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla)- Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim,
son cümlenizi rica edeyim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Devamla) - Peki.
Bu şartlara baktığımızda,
o önergeyle verdiğimiz ve gerekçede söylendiği üzere, yerel basının
da desteklenmesi amacıyla verilen bu önerge, Basın İlan Kurumunun
ortaya koyduğu bu işletmeler için, küçük matbaalar için, gazeteler
için koyduğu bu şart karşısında hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Burada
yeniden bir düzenleme yapılması gerekiyor kanaatindeyim.
Beni dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Çorbacıoğlu.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, benim de sözüm vardı.
BAŞKAN - Burada
sorayım...
Ben görmemişim,
affedersiniz.
4'üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde
üzerinde İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına ve şahsı adına.
CHP GRUBU ADINA
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 4'üncü maddesi
üzerinde grubum ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
İhale Yasası'nı
ne kadar değiştirirsek değiştirelim değerli arkadaşlarım, çerçeve
sözleşmeyle, istekli sayısını yirmibeş yapalım, yüz yapalım, değişmeyen
bir şey var: İhalelerde yandaş kayırmayı değiştiremiyoruz. Bunu
değiştirmek için dokunulmazlığı kaldırmak zorundayız. Yolsuzlukla
mücadele kanunu çıkarmak ve bir yolsuzlukla mücadele kurulu kurmamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarı döneminde, ihalelerin nasıl yapıldığını, size, bir
teftiş kurulu soruşturmasında ifade veren bir şube müdürünün itiraflarından
yola çıkarak anlatmaya çalışacağım. Burada personel olarak çalışan
bir arkadaş söylüyor, ifadesinde, teftiş kurulu raporunda:
"Genel Müdürlüğümüz çalışmalarının teftişiyle ilgili olarak
teftiş raporunun '2004 Yılı Mal ve Hizmet Alımları' başlıklı bölümünün
11'inci maddesinde yer alan "İlhan Berk" kitabının basımı
konusunda verilen cevaplarda Ahmet Kot'a... " -yani işi alacak
olan kişiye- "... gönderilen fakslar tarafımdan çekilmiştir."
"2004 yılında
Genel Müdürlüğümüzde Bütçe Şube Müdür Vekili olarak görev yaparken,
tarihini tam hatırlayamadığım bir gün saat 16.30-17.00 sularında
Genel Müdürümüzün sekreteri 'Genel Müdürümüz sizi çağırıyor.'
diye bana telefon etmiştir. Genel Müdür Bey'in odasına gittiğimde,
içeride kendisinin Ahmet Kot olduğunu sonradan öğrendiğim bir kişinin
oturduğunu gördüm. Genel Müdürümüz, bana 'Serpil Hanım, Ahmet
Bey'in İlhan Berk adlı bir kitap çalışması var. Bu kitabın 2004 yılı
içerisinde basımını yapacağız. Ben Ahmet Bey'le konuştum. Kitabın
bedeli 42 milyardır. Ahmet Bey daha önce hiçbir ihaleye katılmadığı
için, bu nedenle kendisine yardımcı olacağız. Bu konuyla ilgili
hiçbir sorun olmadan ihalenin yapılmasını istiyorum.' demiştir.
Burada, müfettiş raporlarında tespit.”
“Bunun üzerine,
mesai saati dolmuş olmasına rağmen -Serpil Hanım söylüyor- Genel Müdürlük
makam odasında, Genel Müdürümüz, ben ve Ahmet Kot kaldık. Ben, bir ihalede
neler yapılması gerektiği konusunda ayrıntılı bilgi verdim Ahmet
Kot Bey'e. Benim söylediklerimi not aldı.”
“Aradan birkaç
gün geçtikten sonra, Genel Müdürümüzün sekreterinin Genel Müdürün
beni çağırdığını söylemesi üzerine odasına gittim.”
“Genel Müdürümüz
bana 'İhale konusunda bilgi verdiğiniz Ahmet Bey ihale için hazırlıklara
başladı. Ahmet Bey İstanbul'dan gelecek, bu nedenle herhangi bir eksiklik,
aksaklık istemiyorum. Bir ihalede neler gerekiyorsa, ayrıntılı
not hâlinde yaz, ben de bir bakayım, daha sonra Ahmet Bey'e fakslayalım.'
demiş. Ben de, 4734 sayılı -Hanımefendi anlatıyor, memure hanım-
Kanun'un 21'inci maddesinin (f) bendi gereğince, pazarlık usulüyle
ilgili bir ihalede yapılması gerekli işlemlerin yer aldığı notları
hazırlayarak Genel Müdürümüze götürdüm. Kendisi notları
okuduktan sonra sekreterine 'Serpil Hanım Ahmet Kot'a faks çekecek.
Faks numarasını kendisine verin, faks çekildikten sonra beni Ahmet
Bey'le görüştürün.' Sekreter bana faks numarasını verdi. Ben de notların
üzerine 'Sayın Ahmet Kot Bey'in dikkatine' diyerek, Genel Müdürlük
makamında kullanılan faks cihazından faksı çektim.
“Faksları çektikten
sonra, iki defa Genel Müdür Bey sekreteri aracılığıyla beni odasına
çağırdı. Odasına gittiğimde 'Ahmet Bey bazı konuları anlamamış
-ilk defa giriyor ya ihaleye- sekreterlikten kendisiyle görüş, gerekli
bilgileri kendisine ver.' Ve sekreterine 'Serpil Hanımı Ahmet
Kot'la görüştür.' Sekreter Hanım Ahmet Kot'u arayarak görüşmemizi
sağlamıştır."
Değerli arkadaşlarım,
Şube Müdürünün ifadesinde bahsettiği Ahmet Kot'a gönderilen notu
da teftiş raporundan aynen okuyorum. Burada bütün bilgiler, belgeler
vardır, ilgilenen arkadaşlara takdim ederim.
Burada yazı küçük
olduğu için, müsaade ederseniz buradan okuyayım: "Üç firmadan
ayrı ayrı teklif mektubu alınacak. Teklif mektuplarının içerikleri
farklı yazılacak. Teklif mektuplarında belirtilen fiyatlar da ayrı
ayrı olacak, en düşük teklifi veren firma basımı yapacak olan firma
olacak. Teklif mektubundaki fiyatlar birbirinden çok farklı olmayacak.
-Durumu idare et- 2 veya 3 milyar gibi bir fark olacak. Teklif mektupları,
öncelikle fakslanacak, sonra asıl nüshalar Genel Müdürlüğümüze
ulaştırılacak."
Gördüğünüz gibi,
minareyi çalanlar, değerli arkadaşlarım, kılıfını kamu kurumlarının
şube müdürlerine de hazırlatıyorlar.
Bakın, size daha
ilginç bir belge vereyim değerli arkadaşlarım. Kitap basımına
ilişkin Bakan onayı 05/11/2004. Değerli arkadaşlar, çok ilginç; yani,
bütün belgeler, bilgiler, hepsi burada. Kitap onayı 15/11/2004'te
alınması gereken bakan onayının henüz ihale komisyonu ihaleyi kazanan
firmayı belirlememişken ve ihale komisyonu toplantısından yirmi
gün önce, Yazıevi İletişim Hizmetleri tarafından Genel Müdürlüğe
"İlhan Berk Kitabı Teknik Şartnamesi" taslağının fakslandığını,
bu faksın 17/11/2004 tarihinde Genel Müdür tarafından bütçe şubesine
havale edildiği ve bu şartname taslağı ile ihale evrakı ekindeki
teknik şartnamenin “diğer hususlar” kısmı dışındaki kısımlarının
aynı olduğu raporda ifade edilmektedir. Gerekirse isteyen arkadaşlarıma
buradan takdim ederim.
Anlayacağınız,
ihaleyi kazanan firma ihalenin teknik şartnamesini kendi hazırlıyor.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir düzen demokrasi düzeni değildir, millet iradesi düzeni
de değildir, hukuk devleti düzeni de değildir. Böyle bir düzen, 22.
Dönemde moda olan deyimle ifade edersek, bu, Ali Dibo düzenidir, kumpas
düzenidir, al takke ver külah düzenidir, yolsuzluk düzenidir ve hukuksuzluk
düzenidir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri ayrıca; bir olayı daha sizlerle paylaşmak istiyorum,
benzer müdürlükte oluşan, aynı bakanlıkta oluşan hadise: Yaklaşık
500 milyar tutarında enstrüman ve sarf malzemesi alımı, yirmi parçaya
bölünerek… Bakınız, 500 milyarlık enstrüman ve sarf alımını yirmi
parçaya bölüyorlar, 4734 sayılı Kanun'un 22'nci maddesinin (d) bendine
göre, doğrudan temin yoluyla gerçekleştiriyorlar. Doğrudan temin
usulüne hangi hallerde başvurulacağı kanunda açıkça yazılıdır.
Söz konusu alımın yüzde 80'ini oluşturan 371 milyarlık alımın gerçekleştirildiği,
Desin Müzik, Medikal, Sağlık Hizmetleri ile Girgin Tıbbi Cihazlar
adlı şirketlerin adres ve telefon ve faks numaraları aynıdır. İşin
ilginç tarafı, bu üç şirketteki imza da aynıdır değerli arkadaşlarım.
Yani, üç şirketten ayrı ayrı teklif alıyorlar, teklif alınan şirketlerin
telefonları, adresleri ve imzaları da aynı. Belgeler buradadır,
üçüncü kez söylüyorum, ilgili arkadaşlara veya ilgilenen arkadaşlara
takdim edebiliriz.
Bu teftiş raporlarında,
Kültür ve Turizm Bakanlığının enstrüman alımı gerçekleştirdiği diğer
firma ise TESA Teknik Tıbbi Malzemeler adlı firma ise Ankara Ticaret
Odasına kayıtlı ve tıbbi cihaz malzemeleri satıcıları grubuna
dâhil olduğu, ticaret sicilinde şirketin amaç ve konuları arasında
müzik aletleri ticareti yapmak gibi bir hususun bulunmadığı da
ifade edilmiştir.
Bakın, ben bu konuyla
ilgili esas komediyi size söyleyeyim değerli arkadaşlar: Müzik
aletleri, 14 Şubat 2006 tarihinde, Sayın Bakanın oluruyla Bursa Devlet
Senfoni Orkestrası Müdürlüğüne demirbaş kayıtlarına girmiş. Ne
zaman? 14 Şubat 2006. Olur iş değil arkadaşlar! 2006'da giriyor fakat,
irsaliyeler var burada, Bakan oluru da var, irsaliyeler var. İrsaliyeler
de 1/3/2006. Yani, buradan… Sayın Bakanıma ben gerçekten çok değer veririm,
çok sevgi, saygı duyarım. Uyumasına da bir şey demiyorum. Bu, sağlığından
dolayı oluyor. İnanın, çok saygı duyduğum biri. Yani, Bakanımız orada
uyuyor muydu bu oluru verirken? Birileri yoksa, yakınında, nefes
kadar yakın olanlar Sayın Bakanın iyi niyetini, uyumasını mı kullandılar
değerli arkadaşlar? Belgeler burada. Yani, 14 Şubat 2006 tarihinde
olur alıyorlar Sayın Bakandan, irsaliye 1/3/2006 tarihinde kesiliyor.
Bu bir vak’a, anlatılır gibi değil.
Devam edeyim:
Teftiş Kurulu, alınan müzik aletlerine ödenen parayla Ankara Ticaret
Odası fiyatlarını, müfettiş, karşılaştırmış. Faturalar burada,
rakamları okuyayım ben size. Yani, fakir fukara, garip gurabanın
paralarının nereye gittiğini de, değerli arkadaşlarım, bu vesileyle
görelim.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, üşenmeden, incinmeden bu meseleyi irdeledim. Bakın,
silafon, Adams marka, 9 milyar 500 milyon ödenen para, devletin ödediği,
bizim ödediğimiz. ATO'nun verdiği fiyat 2 milyar 900 bin. Saksafon 11
milyar. Bütün rakamlar burada değerli arkadaşlar. Yüzde 400, yüzde
300 paralar ödenmiş. Bu para kimin parası Allah aşkına? Nasıl bir
kumpas, nasıl bir tezgâh?
Biz, burada İhale
Kanunu'nda değişikliklerden bahsediyoruz. 4734'ü, geldikten sonra
beş kez değiştirdiniz ve bugün gelen yasada da, tıbbi malzemelerle
ilgili problemlerden dolayı, aciliyeti olduğundan dolayı bir çerçeve
yasa çıkarıyoruz ki, tıp olayında hastanelerde acil ihtiyaç hasıl
olduğunda 4734'ün bekleme süresini doğru değerlendirelim ve 100
kişi çağıralım, 25 kişiyi alalım veya işte önergeyle değişecek boyutuyla...
Değerli arkadaşlar,
bu anlatılır gibi değildir. Bu, Ali Dibo'yu da geçmiştir. Hataylı
bir değer olduğunu biliyoruz, "Ali Dibo" isimli bir tüccar.
Hep bunu söyleyerek, rahmetlinin kemiklerini de sızlatıyoruz. Ondan
ve ailesinden de özür diliyorum ama bu Ali Dibo düzeniyle, ne 22'nci
Dönem ne 23'üncü Dönem, bu ülke yürüyemez, mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan Aydın'da bir konuşmasında diyor ki... "Oligark” kelimesi,
Rusça bir kelime. Ben üşenmedim, bir araştırdım. Bunun karşılığı nedir?
Tam kelime anlamıyla, kamu parasıyla zengin olan iş adamları için
Kapkaççı manasında kullanılmakta. Sayın Bakan diyor ki, "22 Temmuzdan
sonra son vereceğiz." Beş yılda -kendi deyimiyle- kapkaççı düzene,
oligark düzene son verememiş, "22 Temmuzdan sonra son vereceğiz..."
Gözün aydın! Beş yılı sorar sana Aydın da, ülkenin soracağı gibi.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, biraz önce, Teftiş Kurulunun tuttuğu ifadeyi size
okudum. Bir genel müdürün ihaleye nasıl hazırlandığını, ihale şartnamesinin,
Sayın Bakanın tabiriyle "oligark" -Sayın Bakanın tabiriyle-
yani kapkaççılar tarafından nasıl belirlendiğini burada belgelerle
tek tek ifade ettim. O genel müdür hakkında, acaba, merak ediyorum,
ihaleye fesat karıştırmak suçlamasıyla dava mı açılmıştır? Bu Genel
Müdür daha önce -var olan değerli arkadaşlarımı tenzih ederim- AKP
milletvekili adayıdır. Seçilmiş olsa, sizlerle beraber burada,
ülkenin geleceğine, yasalara evet veya hayır eli kullanacaktı,
oy kullanacaktı.
Evet, siz de merak
ediyorsunuz, ama biliniyor.
Değerli arkadaşlarım,
Kültür ve Turizm Bakanlığında kurulan düzen, Sayın Bakanın ifadesiyle
bir "oligark" düzenidir. Diğer kamu kurum, kuruluşlarında
da buna benzer ihale süreçlerinin yaşandığını biliyoruz, ama, buradan,
ben Sayın Başbakana sesleniyorum: Fakir fukara, garip guraba… Senden
vekil seçilemediği için genel müdür yaptığın, milletin koltuğundan
güç alarak hırsızlar yaratılmasına, Sayın Erdoğan, Sayın Başbakan
müsaade edecek misiniz, gereğini yapacak mısınız? Gereğini yapmak,
sanıyorum ki, sizin büyük harf konuştuğunuz Türkçenize yakışır diye
düşünüyorum. Hepimize yakışır. (AK Parti sıralarından "Artistlik
yapma" sesi)
Doğrudur, benim
mesleğim artistlik. Bundan şeref duyuyorum, ama, bu işlere göz yumanlar
şerefsizlikle suçlanacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) Şerefimle
yaptım ben o mesleği, onurumla yaptım. Sen de oturup televizyon ekranlarında,
sinema koltuklarında beni izledin.
Evet, değerli arkadaşlar,
Hatay'da yaşananları biliyoruz, Çorum'da yaşananları biliyoruz,
TOKİ'de yaşananları biliyoruz, SSK'da yaşananları biliyoruz,
Türk Standartları Kurumunda... Ama en az, burada, samimiyetle biliyorum
ki vicdan sahibi sizler, bu konudan, benim ifade etmelerimin ötesinde,
en az demeyeceğim, benden daha fazla rahatsızlık duyuyorsunuz. Buna
milletin vekilleri olarak bizlerin el koyması gerekir, çünkü haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytandır.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK
(Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sizin, bizim insan
onuru taşıdığımıza, yine söylüyorum, benden fazla bu değerleri
taşıdığınıza, taşıdığımıza inandığım için gereğinin yapılmasını
yüce heyetinizin takdirlerine ve ilgili Bakanın vicdanına bırakıyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Şimşek.
Şahsı adına Erzurum
Milletvekili Sayın Mustafa Ilıcalı, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA ILICALI
(Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş'ın; Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tabii, bu söz almamın
en önemli nedeni, bu teklifin görüşülmüş olduğu Komisyonun bir üyesiyim,
görüşmelerin içerisinde bulundum. İktidarıyla muhalefetiyle
beraber, bazı hususları da paylaşmanın çok yararlı olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle, bir
kere, Kamu İhale Kanunu'nda değişiklikler yapılmasına dair muhalefetin
değerli sözcüleri, sürekli, yani neden değişiklik yapılıyor ve
bu değişikliği bir olumsuz ilişki içerisinde burada ifade ettiler.
Şunu net bir şekilde ifade edebilirim ki, yani meslek itibarıyla da
inşaat mühendisi bir milletvekili olarak: Bu Yasa 2002 yılında çıkmış,
1/1/2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Tabii ki: yaşanan problemler,
sürelerin kısaltılması, daha verimli bir şekilde ihalelerin yapılması
için olumsuzluklar yaşandıkça da bazı değişikliklerin gelmesi gayet
normaldir. Yani biz burada AK Parti İktidarı olarak bu değişiklikleri
getiriyoruz, başka bir hükümet de olsaydı bu değişiklikleri yapmak
mecburiyetinde kalacaktı. Yaşandıkça bazı olumsuzluklar ortaya
çıkıyor. Bu değişiği yapmayı "başka bir olumsuzluk" diye
ifade etmenin son derece yanlış olduğunu düşünüyorum.
Ayrıca, Sayın
Kamu İhale Kurulu Başkanından aldığım rakamları size arz etmek istiyorum:
2005 yılında 141.977 tane ihale yapılmış. 2006 yılında 166.025 ihale.
Şimdi biz o ihaleler içerisinden bir tanesini alıp getirip burada
bir değerlendirme yaparsak, ki, zaten olumsuz da olabilir, bir tane
dediğim yanlış anlaşılmasın, varsa, gereği neyse bunlar yapılır...
Ama, burada, bizim,
tabii, esas, en çok üzerinde durmamız gereken: Bu teklife niye ihtiyaç
var, bunu niye çıkarıyoruz? Öncelikle ben bir kere teklif sahibine
çok teşekkür ediyorum. Komisyonumuzda çok olumlu tavır sergileyen
Cumhuriyet Halk Partisinin değerli milletvekillerine teşekkür
ediyorum. Şu anda da iktidarıyla muhalefetiyle destek vereceğiz.
Tabii bu teklifin destekçisi olan, en fazla bundan istifade edecek
olan Erzurum Milletvekilimiz Sağlık Bakanımıza da sonsuz teşekkürler
ediyoruz. Çünkü sağlık konusunda yapılanları burada size anlatırsam,
kalan dakikaya sığdırmamız mümkün değil ama sadece şu cümleyi paylaşmamız
gerekir: Ana amaç, hastanelerde verimliliği artırmak. Bunu peki
verimli nasıl bu hâle getirebiliriz? Sağlık kurumlarındaki verimliliği
artırabilmek nedir? İşte burada çıkan çerçeve yasa da bunun bir
önemli ayağı olacaktır. Neden? Çünkü hastanelerde sürekli tıbbi
malzeme bulundurmak gerekiyor.
Değerli milletvekilleri,
inşallah sizler yaşamamışsınızdır, benim yoğun bakımda çok yakın
hastalarım oldu -babam, annem kadar yani yakın, ağabeyim diyeceğim-
onları takip ettik. O arada, bizim o telaşımızda -komadan çıktı mı
çıkacak mı diye- elimize bir liste verilir. Gidip bu malzemeyi almak
mecburiyetinde kalıyoruz. Yani hastayı mı takip edeceğim, gecenin
ikisinde nöbetçi eczaneyi bulacağım, alacağım, geleceğim… Şimdi
bu yasada öyle bir şeye olumlu destek veriyorsunuz ki, gerçekten,
yaşamış bir kişi olarak bunları sizlerle paylaşıyorum.
Şimdi, bu sayede,
hastanelerde, sürekli tıbbi malzeme bulunması söz konusu olabilecek.
Çünkü neden bulunamıyor? Burada, ihale süreleri, tabii, uzun bir
zaman alıyor, o malzeme bulunamayabiliyor. Hastanede yakını bulunan
herkes bunu yaşamıştır. O açıdan, buradan, çok büyük bir kolaylık getiriyor.
Yani siz, hastanızı rahatlıkla takip ederken, gidip bir daha malzeme
almayacaksınız. Ayrıca, o malzemeye ödediğiniz paranın geri
alınması… Bir de, herkesin parası olmayabilir. O anda cebinizde
para var mı yok mu? Yani siz, eğer paranız yoksa, o ilacı, o malzemeyi
almakta zorluk çekeceksiniz. Bu manada da, bu çerçeve yasayla bu
imkân getirilmiş oluyor. Hatta, burada -Komisyonda da çok tartışmıştık-
otuz altı aydı bunun süresi, yirmi dört aya düşürüldü. Buradan da size
şunu belirtmek isterim ki, Avrupa Birliği ülkelerinin 30 Nisan
2004 tarihinde Avrupa Birliği Resmî Gazetesi’nde yayımlanan çerçeve
sözleşmeye ilişkin direktiflerinde öngörülen süre kırk sekiz ay.
Biz bunu daha da kısaltmış oluyoruz. Netice itibariyla, önerge geçti.
Bunu hatırlatmak istiyorum.
Diğer taraftan,
yine, çok değerli bir muhalefet sözcüsü "Hizmet işleri, güvenlik
işleri bunun içine girecek, yemek işleri girecek." dedi. Burada
da şunu hatırlatmak istiyorum değerli milletvekillerime: Bu konuda,
yani hizmet işleri dediğimiz güvenlikle, yemekle ilişkin değişiklikler,
5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda, otuz altı aya
kadar yapılması zaten hükme bağlanmış, bu değişiklik yapılmış. Yani,
burada da rahat olmak gerekiyor.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ILICALI
(Devamla) - Bu çerçeve sözleşmeyle beraber, hizmet işleriyle ilgili
herhangi farklı bir durum olmayacak. Ona cevap vermek istiyorum.
Diğer taraftan,
yine, çok değerli bir muhalefet sözcüsü, ihalelerin miktarının
arttığını söyledi. Buna biraz çok üzüldüğümü belirtmek isterim.
Tabii ki, ihale miktarı artacak. Belediyelerimiz, şehirlerimiz
gelişiyor, değişiyor. Büyük ulaşım projeleri hesaba giriyor.
Arıtma projeleri hesaba giriyor. Katı atık projeleri, birçok proje
yapıyor belediyeler. Bunlar yapılmazsa, bunları çağdaş belediyeler
hâline getirmemiz mümkün değil. Sadece size bir rakam vermek istersem,
sadece bir metronun kilometresinin 60 milyon dolar civarında olduğunu,
hafif metronun 20 milyon dolar civarında olduğunu söylersek, demek
ki, bu ihalelerin miktarı artıyorsa bu çok iyi bir şey demek. İşte,
belediyelerimizde büyük projeler hesaba giriyor. Hemen bunlardan
bir olumsuzluk, bir yolsuzluk diye mana çıkarmak çok üzücü. Ama, burada,
tekrar şunu söyleyeyim: Yapılan her türlü değişikliğin de, yapılacak
bütün yasaların da uygulayıcısı bizleriz. Gerekli denetimi gösterdikten,
kendimize de güvendikten sonra…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Ilıcalı, son cümlelerinizi alayım.
MUSTAFA ILICALI
(Devamla) - Hemen tamamlıyorum Değerli Başkanım.
...o açıdan da,
bu manada da rahat olmamız gerekiyor.
Diğer taraftan,
Hükûmetimizin, yani, bizlerin de, milletvekili olarak, en fazla hassas
olduğumuz bu üç "Y" çok sık şekilde Sayın Başkanımız tarafından
ifade ediliyor: Yolsuzluktu, yasaklardı, yoksulluktu. Bu konularda
da Hükûmetimiz çok hassas olduğuna göre... Bizden önce söz alan değerli
bir muhalefet sözcümüzün bu konudaki hassasiyetine de teşekkür
ediyorum ama bizden de emin olmasını ve güvenmesini de özellikle rica
ediyorum. Biraz önce de söylediğim gibi, yüz binlerce ihaleler yapılıyor,
sonuç itibarıyla da fazla olumsuz bir durum görünmüyor.
Tekrar, fazla zamanınızı
almadan, diyorum ki, bu yasa, biraz sonra, biliyorum ki, iktidarın,
muhalefetin oy birliğiyle çıkacak. Tüm milletvekillerimize çok
teşekkür ediyorum. Kanun teklifinin sahibi milletvekilime, Değerli
Sağlık Bakanıma başarılı çalışmalarınızın tekrar artarak devamını
diliyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Hayırlı akşamlar
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Ilıcalı.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
4'üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum…
AHMET ERSİN (İzmir)
- Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili
Feridun Baloğlu.
Buyurun Sayın
Baloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu Mecliste ne zaman bu yürütme maddesi üzerinde
konuşulsa herkesin aklına zaman çalmak gibi bir şey geliyor sanıyorum.
Tebessümünüzün de bundan kaynaklandığını anlıyorum, ama biraz
sonra söylediklerimi dinlediğiniz zaman buraya zaman kazanmak
ya da zaman kaybetmek gibi bir amaçla değil, birtakım şeyleri bir kez
daha söylemek için geldiğimi göreceksiniz.
RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Feridun Bey, şu grup dinlemiyor sizi, bakın.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Dinlemeyebilirler.
Birincisi şu:
Bu gerekçeyi okuduğum zaman birtakım şeylerin söylenmesi gerektiğini
düşündüm. Tabii, yasa bütünüyle bir eksikliği gideriyorsa- teknik
bir konudur, ona saygı duyuyorum- yapılması gereken bir şey yapılıyor.
Ama, hep aynı soruyu soruyorum: Neden son dakikada ve neden seçime
çok az kala?
Bakın, bir arkadaşım
daha söyledi: 28 Mayısta Sayın Elitaş bunu veriyor, 30 Mayısta Komisyondan
geçiyor, iki gün sonra bugün tartışıyoruz. Aynı hızlı çalışma temposunu
yukarıda Anayasa Komisyonunda da görüyoruz.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, anlamıyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya)
- Sayın Başkan, duymuyoruz.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Arkadaşlar, belirli konularda hız anlam taşır.
Bir otomobil yarışçısı hızlı olmalıdır, ama bir hukukçunun…
BAŞKAN - Sayın
Baloğlu, bir dakikanızı rica edeyim.
Değerli arkadaşlar,
yani görüntü hiç hoş olmuyor. Sayın Kemalettin Göktaş, bunun sizden
kaynaklandığı söyleniyor. Buyurun efendim, herkes yerine otursun
lütfen.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Ben devam edeyim
efendim, kapıya yaklaştılar yakında dışarıya çıkacaklar zaten.
BAŞKAN - Buyurun
efendim.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Şimdi, şunu söylemek istiyorum: Birtakım mesleklerde
hız çok önemlidir, ama hukukta hızın tek başına bir anlam ifade etmediğini
herkes çok iyi bilir. Bunu görüyoruz. Bakın, nereden görüyoruz biliyor
musunuz: Bu hızın bizi nereye getirdiği demin verilen dört tane değişiklik
önergesiyle ortaya çıkıyor. Önergeyi verenlerin bir bölümü de bu
teklifi getirenler.
Arkadaşlar, yirmi
dört saat içinde eksikliği ortaya çıkıyor. Bir yasa çok iyi düşünülmelidir.
Bütün yasalar için temel bir kuraldır bu. Şunu kabul ediyorum, bir hukukçu
olarak kabul ediyorum, zaman içinde yasalar pişer, eksiklikleri görülür,
ama yirmi dört saatte eksikliklerin görülmesi ne anlama geliyor?
Bu, bir.
İkincisi şu: Bu
Meclis bir Türk Ceza Kanunu olayı yaşamadı mı arkadaşlar. Bakın,
birlikte yaşadık. Onda herkes kendi payını kabul ediyor. Ben de bir
hukukçu olarak kabul ediyorum. Defalarca değiştirdik, kaç yerinden
deldik, 10 madde, 20 madde, bunları yaptık. Bu konuda uyarılarımız
da dikkate alınmadı muhalefet milletvekilleri olarak. Geldiğimiz
nokta ortada.
Şimdi, bunu belirttikten
sonra, bu gerekçede yer alan "Avrupa Birliği direktiflerinde"
sözleri üzerine birkaç şey söylemek istiyorum.
Bir kere, bu
"direktif" kavramı asabımı bozuyor benim, çoğunuzun da
asabını bozuyor aslında, ama bunu bir türlü açıkça ifade edemiyoruz.
Doğal ki, ülkemizin Avrupa Birliği içinde yer alması, çağdaş dünyanın
bir parçası olması reddedilecek bir şey değil, buna karşı çıkan kimse
de yok. Ama, sanıyorum, sizin de kafanızda, bizim de kafamızda, bu
Avrupa Birliği ilişkilerine ilişkin birtakım sorular var. Bu sorular
bu "direktif" gibi kavramların ışığında düşünülürse daha
da anlam kazanıyor.
Arkadaşlar,
biz, direktif alınarak, direktif alarak, direktifler doğrultusunda
yönetilen bir ülke olmamalıyız. Anlamları birlikte değerlendirmeliyiz, birlikte
hedefler seçmeliyiz, onların üzerine birlikte yürümeliyiz. Eğer
biz bu direktiflerle çağdaşlaştırılacaksak, bu direktiflerle çağdaş
dünyanın bir parçası olacaksak bunun çok az anlamı vardır.
İkincisi: Bu Mecliste,
dört buçuk yıldan beri, hep son maddeler yürütme maddeleri oldu. Bu
"yürütme" kavramı İhale Kanunu'yla bir araya geldiği zaman
çok daha anlamlı oluyor. 3'üncü madde yürürlük maddesidir, olabilir.
4'üncü madde yürütme maddesidir.
Bakın, şu cümleyi
-alıştığımız için fark etmiyoruz ama- şu 4'üncü maddeyi izninizle
bir daha okuyacağım ben: "Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür." Bu, yasal bir zorunluluktan mı, bir teamülden mi kaynaklanıyor,
şu anda araştıramadım, ama bu araştırılabilir, önümüzde bir süreç
var. Ama, bu "yürütür"ün yerine "Bakanlar Kurulu uygular"
desek çok mu kötü bir şey yaparız? Bu "yürütür" kavramı hiç
buraya oturmuyor ve doğru gözükmüyor.
Sayın milletvekilleri,
bu dönem birçok konuşma yaptık hepimiz. O konuşmalarda zaman zaman
birbirimizi zedelediğimizi biliyorum, birbirimizi üzdüğümüzü
de biliyorum, özellikle benim espri anlayışımın kimi arkadaşların
ağır ciddiyetiyle çakışmadığını da biliyorum. O nedenle, yanlış
anlaşılma ihtimalini de göz önüne alarak, gene kendi üslubumu korumaya
çalıştım. Bu süreç içinde kimilerini üzdüysem o üzüntülerini paylaşıyorum,
üstüme düşen payı alıyorum. Birincisi bu.
İkincisi: Zaman
içinde hepimizin, ciddiyetin asık yüzlülük olmadığı konusunda ortak
bir noktaya geleceğimize inanıyorum, umutla bekliyorum bunu. Çünkü,
kuru bir ciddiyetin ciddiyet olmadığını çok iyi biliyorum. Dünya
parlamentolarındaki espri anlayışının bir gün bizim Parlamentomuzda
da çok yaygın biçimde anlaşılacağını biliyorum. Çok ağır sözleri
bağırarak değil gülümseyerek söylemek de mümkündür, çok güzel sözleri
asık yüzle söylemek de mümkündür. Benim belki bu Parlamentoda kazandığım
çok az şey olmuştur ama kazandıklarımdan birisi bu oldu, bunu anlamak
oldu. Bu nedenle...
Bu arada, deminki
konuşmamda bir milletvekili arkadaşımı üzdüğümü biliyorum. Geldi
beni uyardı. Sayın Gülseren Topuz sünnet konusunda çalışmalar yaptığını,
bunu belediyelerin toplu sünnetlerinin getirdiği birtakım sağlık
sorunları nedeniyle gerçekleştirdiğini söyledi. Böyle bir çalışma
yapmışsa, kendisini kutluyorum. Ama yine de aynı şeyi söylüyorum,
bir bölümünü tekrar ediyorum: Eğer dört buçuk yıllık süreçte iktidar,
yani güç elinde olanlar bunu fark etmedilerse ve son dakikada bunu
bir iktidar partisi milletvekili düzeltme noktasına geldiyse, burada
bir iktidar zaafı olduğu konusunda da ısrarımı sürdürüyorum.
Ben, son olarak,
bu Meclisin çalışma düzeni üzerinde, özellikle bu son bir aydır süren
çalışma biçimimiz üzerinde birkaç cümle söylemek istiyorum.
Arkadaşlar, başta
da söyledim, kanun çıkarmak tabii ciddi bir iş. Bu konuda hiçbirimizin
bir ihmali yok bunu biliyorum ama
zorlamaların, bu Meclisin kapanmasına kırk sekiz saat kala, hangimizin
aday olduğunun belli olmadığı bir süreçte...
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Siz adaysınız Sayın Baloğlu.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. O sizin iyi niyetiniz
ama siz belirlemeyeceksiniz.
...bu noktada,
biz, kanun çıkarmaya çalışıyoruz arkadaşlar. Doğal ki, bizim bütün
kişisel beklentilerimiz, kişisel eksikliklerimiz, yüce Meclisin
iradesinin çok altındadır, ülke sorunları bizim kişiselliklerimizin
çok üstündedir. Ama gene de hepimizin insan olduğunu unutmayalım.
Bakın, piramitleri
yapan köleler de benzeri şartlarda çalıştılar dediğim zaman üç sene
önce gene benzer bir konuşmamda, tepki göstermiştiniz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Yok. Onu öyle deme.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Hayır.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) - Öyle deme.
FERİDUN FİKRET
BALOĞLU (Devamla) - Ama piramitler de sadece firavunların ölümsüzlük
umutlarının bir yansımasıydı. Bizim yasalarımız da sadece iktidar
umutlarının bir yansıması olmakla sınırlı kalırsa, sarf ettiğimiz
emeğin anlamı da çok sınırlı kalır.
Bakın, bu yasaların
bu bölümünün seçimlere yönelik olduğu konusunda hiç birimizin
aksi söz söyleme imkânı yok. Piramitler orada duruyor, ama piramitleri
yapanları kimse hatırlamıyor, çünkü piramitler üretime yönelik
değildi. Biz üretime yönelik şeyler yapmak zorundayız. Çıkan yasaların
da, yaptığımız işlerin de ölümsüz olması buna bağlıdır. Bizim için
önemli olan firavunların ve yöneticilerin ölümsüz olması değil,
halkın ve umutlarımızın ölümsüz olmasıdır, umutlarımızın sürekli
olmasıdır.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Baloğlu.
Madde üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın Bakan
yerinden, kısa bir teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım, yüce Meclisimizin değerli
üyeleri; bugün, katkılarınızla vatandaşlarımızın işini kolaylaştıracak
çok güzel bir kanunu birlikte yaptık. Bu Kanun'un oluşturulmasında
emeği geçen Kayseri Milletvekilimiz Sayın Mustafa Elitaş'a ve Bayındırlık
Komisyonumuzun Değerli Başkanına, Komisyonumuzun değerli üyelerine
hem muhalefet partimizden Komisyonumuzda bulunan arkadaşlarımıza
hem de iktidar partimizden Komisyonda bulunan arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum, çünkü, Komisyonda birlikte, ortak bir akılla bu
Kanun yapıldı.
Böylece, hastanelerimizin
malzemelerini kolayca bulundurmaları ve vatandaşımızın dışarıdan
bu malzemeleri almak için sıkıntı çekmelerinin önüne geçmiş olduk,
hem kolayca malzemelerini bulundurmalarını sağladık hem de bu sıkıntının
önüne geçmiş olduk.
Zaman zaman söyleniyor:
"Niçin bu kanunlar daha önce yapılmadı." diye ve biraz önce
de Değerli Milletvekilimiz söyledi. Aslında, hep çalıştık, yani
bu yüce Meclisin dört buçuk senesi gerçekten, hep çalışmakla geçti.
Onun için, ben inanıyorum
ki, halkımız, yüce Türk milleti,
Meclisimizin emeğine, böyle, çalışmalarına artık ara vereceği
son kırk sekiz saatte bile bu kadar ısrarla, bu kadar meselesini takip
ederek çalışmalarına, gayretli çalışmalarına, en büyük takdir
duygusunu gösterecektir.
Ben, tekrar, emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.00
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 22.10
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
6'ncı sıraya alınan
Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11 Milletvekilinin, Sağlık
Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11
Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(2/1013) (S. Sayısı: 1418)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sıraya alınan
8.5.2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Anayasanın 89
uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporun’un görüşmelerine
başlıyoruz.
7.- 8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca
bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1365) (S. Sayısı: 1436)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sıraya
alınan Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin; Polis
Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
8.- Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/1037) (S.Sayısı: 1437)
(x)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
1437 sıra sayıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Mehmet Nuri Saygun.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1437 sıra sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapan Kanun Teklifi’yle ilgili olarak söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
içinde bulunduğumuz şu son günlerde, Türkiye'de, gerek adi olaylara
yönelik asayiş tedbirleri niteliğinde, gerekse teröre yönelik
sıkıntılarla ilgili olarak ülke bazında ciddi sancılarımızın olduğunu,
bir taraftan adi asayiş olaylarının sürekli arttığını, öbür taraftan
terör olaylarında bir tırmanış olduğunu üzüntüyle hep beraber izliyoruz
ve şu anda görüşmekte olduğumuz bu teklif de, zaten temel itibarıyla
bu sıkıntılardan kaynaklanan ve bu sıkıntılara dayalı olarak yeni
baştan birtakım düzenlemeleri yapmaya yönelik bir kanun teklifi.
(x) 1437 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Şimdi, konuşmamın
arasında, ara sıra "kanun teklifi" ve ara sıra da "kanun
tasarısı" dersem, lütfen bunu mazur görünüz. Çünkü, bu görüşmekte
olduğumuz tasarı aslında bir teklif; görüntü olarak Komisyonumuza
bir teklif olarak geldi, ama Komisyonda yapılan görüşmelerde gördük
ki, bu bir teklif değil, bu bir Hükûmet tasarısı. Ama, zaman kazanmak
adına, Meclisin tatile girmek üzere olduğu şu günlerde artık tasarı
olarak gündeme getirilmesinin mümkün olmadığı görüldüğü için teklif
hâline getirilip gelmiş. Bu konuda herhangi bir çekincemiz veyahut
bu işin niye böyle olduğu konusunda bir ısrarlı tutumumuz yok. Yalnız,
şunu gördük: Komisyon çalışmaları sırasında, bir taraftan Hükûmeti
temsilen Bakanımız, öbür taraftan, bu tasarıyı hazırlayan bürokratlarımız
ve Bakanlık görevlileri, akademisyenlerimiz, bu çalışmanın bir
buçuk yıl sürdüğünü ifade ettiler. Değerli arkadaşlarım, lütfen,
burada, dikkat etmenizi istiyorum, bir buçuk yıl süren bir çalışma
sonucu 9 maddelik bir teklif geldi önümüze. Bu 9 maddelik teklifin
2 maddesi yürütme ve yürürlük. Yani, temelinde, hazırlanması gereken
husus 7 madde ve bir buçuk yıl çalışılmış. Bir buçuk yılın sonunda, o
kadar iyi bir çalışma yapıldığı iddia edildi ki "Her şeyiyle
dört dörtlük, asayiş tedbirlerini olabildiğince sağlıklı hâle getirecek,
suç ve suç vasıflarını engelleyecek, terörü engelleyecek bir düzenleme."
diye önümüze getirildi. Ama, Komisyonda çalışmalara başladık,
çok değil, tahmin ediyorum on dakika sonra, şurada gördüğünüz adette
-sekiz adet- değişiklik önergesi geldi. Yani, bürokratlar, Hükûmet
ve akademisyenler bir buçuk yıl çalışmışlar yedi maddelik bir düzenleme
yapmışlar, Komisyona gelmiş, sekiz tane değişiklik önergesi… Yani,
bu, ne kadar haklıdır ya da bu bir buçuk yıllık çalışma ne kadar verimlidir;
bunu, sizin ve halkımızın takdirlerine sunuyorum.
Bu yetmedi, asayiş
tedbirlerine yönelik olarak yapılan çalışmada, iki farklı yapı
var, biliyorsunuz, bir Jandarma Genel Komutanlığı bir de Emniyet
Genel Müdürlüğü. Ne yazık ki, değerli arkadaşlarım, Komisyon çalışmalarında,
bu iki ana başlı kurum, kendi aralarında bile uzlaşmayı temin edememişlerdi.
Uzlaşmayı temin edemedikleri içindir ki, 2'nci maddeyle ilgili olarak
kurumlardan bir tanesinin çekincesi vardı. Bugün, belki hallolmuştur,
onu bilmiyorum. Ama aldığım duyumlar doğruysa, bugün, birkaç tane
daha -muhtemelen beş adet- değişiklik önergesini Meclisin huzuruna
getirip, sunacaklar, yeni baştan değişiklikler getirecekler.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, yedi maddelik bir yasa tasarısını bir buçuk sene irdeleyeceksiniz,
çalışacaksınız, ondan sonra huzura getireceksiniz ve on küsur tane
değişiklik yapacaksınız. Sonra diyeceksiniz ki "Biz iyi çalıştık.
Bu iyi bir düzenlemedir, buna sahip çıkın."
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; biz bu ülkede yaşanan asayiş sorunlarıyla ilgili
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi adına gereken tedbirlerin alınmasından
yanayız. Biz, bu ülkede yaşanan terör sıkıntılarıyla ilgili olarak
alınması gereken tedbirlerin yanındayız. Ama bizim bir hassas noktamız
var: Bir taraftan güvenlik tedbirlerinin alınması yönünde çalışmalar
yapılırken, diğer taraftan insan temel hak ve özgürlüklerinin, Anayasa'yla
teminat altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinin ihlali yapılmamalı.
Yani, tam bıçaksırtı bir düzenleme olmalı bu. Bir taraftan bizi totaliter
devlete veya polis devletine taşımayacak, ama öbür taraftan insan
hak ve özgürlüklerinde de mağduriyete sebep olmayacak. Eğer, bu
hassas çizgiyi bulursak zaten o zaman hiçbir sıkıntı yok. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak böyle bir düzenlemenin yanında yer alırız. Ama,
bakın, bu bir buçuk yıllık çalışmanın sonunda üretilen metinle ilgili
olarak, Türkiye'deki birtakım önemli akademisyenlerle görüşmeler
yaptım. Bizzat telefonla aradım, kendileriyle görüştüm. Herkes bu
kanunu bir şekilde inceliyor, özellikle ceza hukukundaki akademisyen
arkadaşlarımız izliyorlar. Onların görüşlerini sordum: "Ne
diyorsunuz, bu yasanın bu şekliyle çıkması Türkiye'ye ne getirir?"
diye sordum, hiç olumlu cevap almadım dersem yeridir. İnanın, bunu
samimiyetle söylüyorum.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, önce işin teknik boyutundan bir iki hususa değinmek
istiyorum. Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu, bir önleyici
kolluk hizmetlerini düzenleyen kanundur. Yani, suç ve suçluyla, suçun
oluşmasından sonra ilinti kurma hususunda bu Kanun'da bir düzenleme
yoktur ve bu Kanun'da böyle bir düzenleme olmaz. Suç ilişkisinden sonra
yapılacak olan bütün düzenlemeler Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda
olur. Biz, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nu baypas ediyoruz, ki onu da yeni
çıkardık, yani bu Hükûmet döneminde büyük şaşaalarla çıktı. Bu Kanunu
baypas ediyoruz ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'na Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nda olması gereken hususları getirip ekliyoruz. Bu, hukuk
tekniği açısından doğru değil, yarın öbür gün kanunlar açısından da
doğru olmayacak. Neden doğru olmayacak? Eğer, bakın, bir ülkede aynı
olaylarla ilgili iki farklı kanuni düzenleme varsa ve bu iki kanun
birbiriyle çelişiyorsa burada hukukun düzgün bir mevzuatla hareket
ettiği konusunda iddiada bulunamayız; bir bu.
İkincisi: Bu işi
yapan, bu kanunu hazırlayan değerli akademisyenlere buradan seslenmek
istiyorum, Bakanımıza seslenmek istiyorum: Bir hususta hukuk ayıbı
yapıyoruz. Bu nedir değerli arkadaşlarım? Yapılan bu düzenlemeye
göre, kimliği olmayanlar, arama hâlinde üstünde kimliği olmayan
şahıslar tutuklanacak. Bakın, dil sürçmesi falan değil, kanun metni
aynen bu. Kimliği olmayanlar tutuklanacak, kimliğini ispat edene
kadar da bu tutukluluk devam edecek. Arkadaşlarım, kanun yazıyoruz,
bu doğru değil. Niye doğru değil? Bakın, tutuklama, süreli bir müessesedir;
tutuklama, bir suç unsuruyla ilintilidir; ama, biz burada süresi
belli olmayan bir işlem yapıyoruz, yani kimliğini ibraz ettiği zaman
bırakılması gereken bir insandan bahsediyoruz. Sayın Bakanım, Sayın
Komisyon üyelerim ve değerli arkadaşlarım, bunun adı "tutuklama"
olmaz. Türk hukuk mevzuatında, ceza mevzuatında bunun adını "tutuklama"
koyarsanız, o zaman hukuk konusunda bilgi ve birikiminizi insanlar
sorgular. Bunun adı ancak ve ancak "Zorlama hapsi" olabilir.
Hukuk mevzuatımızda bunun tanımı bu şekilde ama diyorum ya, bir buçuk
yıl çalışmışız, çok engin bir çalışma yapmışız, bir yasal düzenleme
olarak buraya getirmişiz, ama "tutuklama" müessesesi ile
"Zorlama hapsi" arasındaki hukuki terim farkını bile kavramadan
kanun düzenlemişiz. Bunun, bir kere, bu kanun metninden çok ivedi
bir şekilde çıkartılması gerekir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Mahkeme karar verecek tutuklamaya.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Şimdi, bakın, mahkeme, kimliği olmayan bir insanın tutuklanmasına
karar veremez. Bu hususta, ancak ve ancak süreli hapsen tazyik söz
konusu olabilir. Bunun adı literatürde de hukuk mevzuatında da
"Süreli hapis"tir, bunun adı "tutuklama" değildir.
Mahkeme kararı da olsa... Mahkeme, süreli hapis kararı verir. Yani,
eğer bunu bilmiyorsanız, lütfen bir araştırın, lütfen bir inceleyin
ve doğrusunu yapın. Bu Mecliste beraber parlamenterlik yapıyoruz.
Bu Meclisin yanlışları bizim de sırtımızda. Biz, bu Mecliste yanlış
olmasın istiyoruz, bu uyarı görevimizi yerine getiriyoruz. Siz
ısrarla, uzlaşmaz tutumla "Hayır arkadaş, öyle denmez, buna
'tutuklama' denir." diyorsanız, buyurun öyle deyin! Bugüne kadar
nasıl yaptıysanız, çoğunluğunuzla gene geçirirsiniz, ama yarın
öbür gün hukuk dünyasında gülünç duruma düşersiniz. Bunun bedelini
de siz ödersiniz. Biz buradan, zabıtlara
geçecek şekilde, size karşı uyarı görevimizi, ikaz görevimizi yerine
getiriyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ek 6'ncı maddeyle, cumhuriyet savcılarımızın konumu eski hâle getiriliyor.
Hangi hâl eski hâl? Bu, sitayişle bahsettiğimiz, ceza uygulamasında
yeni bir dünya yarattığımızı söylediğimiz Ceza Muhakeme Kanunu'nun
bugünkü hâliyle değil, eski hâliyle, yani "Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu" diye tabir ettiğimiz eski Yasa'daki konuma, savcıları
tekrar taşıyorsunuz. Bir kere, bir Ceza Muhakemesi Kanunu çıkardık.
Yani, bu çıkarttığımız Kanun'dan geriye adım mı atıyorsunuz? Kendi
çıkardığınız Kanun'dan memnun değil misiniz?
Bakın, burada
ne yapıyorsunuz?
MEHMET SOYDAN (Hatay) - Hiç öyle
bir şey yok.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla) -
Eğer "Hiç öyle değil." diyorsanız, eski Kanun yanınızdaysa
bir açın, eski Kanun'un 156'ncı maddesini bir okuyun. 156'ncı maddeyi
okuduğunuz zaman, yapmış olduğunuz yanlışlığı, özellikle hukukçu
arkadaşlarım çok net bir şekilde göreceklerdir. Bunu değiştirin,
bunu düzeltin.
Burada ne var? Burada, polis devletine
geri dönüyoruz arkadaşlarım. Polis devleti tabiriyle, polisleri rencide etmek
gibi davranışın içinde değiliz. Polis devleti, polis kurumlarına
yönelik bir söylem değildir. Polis devleti, hukukun üstünlüğünün
ortadan kalktığı, zorba uygulamaların öne geçtiği bir devlet anlayışıdır.
Şimdi, biz hukukun üstünlüğünü savunmuyor muyuz? Beş senedir, bu
Parlamento çatısı altında her çıkan arkadaşımız -ister Cumhuriyet
Halk Partisinden olsun, ister AKP'den olsun- her seferinde hukukun
üstünlüğünden bahsetmedik mi? Ama bakın, bu uygulamayla, yani,
156'ncı maddeyi geri getirmek suretiyle ne yaratıyoruz? Polisin
cumhuriyet savcısının gözetimi ve denetimine ihtiyacı olmaksızın
kolluk görevlerini yapmakta kendisine çok özel, münhasır bir görev
sahası bırakıyoruz. Yani, polisler yanlış yapar doğru yapar, ben
bunu tartışmıyorum ama düzenlemeyi tartışıyorum. Bu düzenleme,
bizi, ne yazık ki, doğru bir yere götürmez. Eğer bunu yapacak idiyseniz,
eski Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 156'ncı maddesini neden
çıkarttınız metinden? Eğer onu çıkarttıysanız, gelin, o zaman bundan
vazgeçin. Bu, doğru bir yaklaşım değil.
Değerli arkadaşlarım,
bu saydığım hususlar, Türkiye'de kendisini kanıtlamış, ceza hukukunda
akademisyen olarak isim yapmış ve erinmeden, duyarlı birer vatandaş
olarak bu gece şu anda görüşmekte olduğumuz şu kanunla ilgili,
oturmuşlar, incelemişler, araştırmışlar, ben kendilerine ulaştım,
bana, bu bilgileri verdiler. Bunların arkasında durmamak mümkün
değil. Ben de bir hukukçuyum. Ama, akademisyenlere saygı duymamız
gerektiğini de kabul ederim. Onlardan aldığımız öneriler, teklifler
bu anlamda.
Şimdi, bir husus
daha var, şu dakikaya kadar gözden kaçan ama bu kanunun kabul edilmesi
için şart olarak önümüze sürülen bir husus. Değerli arkadaşlarım,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu bir önleyici kanundur, az evvel
söyledik ve temel hedefi, adi asayiş olaylarına dönüktür, adi olaylara
dönüktür. Yani, şunu ifade etmek istiyorum: Terör olaylarıyla bu
anlamda bağlantısı yoktur. Biz -hafızanızı bir yoklayın lütfen- Terörle
Mücadele Yasası'nda burada değişiklik yaptık, el birliğiyle,
6'ncı maddesi ayrık kalmak üzere, bir uzlaşma sağladık; Türkiye'nin
bir terör sıkıntısı var, bu sıkıntıyı halletmemiz gerekir dedik ve
iki parti mutabakatla bir düzenleme yaptık, bunu çıkardık. Ama şimdi,
burada sık sık duyduğumuz sözler, Komisyonda da bunları dinledik
ve bürokratlarımızdan, Hükûmet tarafından da bunu duyuyoruz:
"Efendim, Türkiye'de bir terör sıkıntısı var, sürekli yükselen
bir terör var, biz, bunu, bunun için getirdik."
Değerli arkadaşlarım,
bunu hukukçu olmayan birine söylerseniz ve onu dinleyen arkadaşımız
da bu işe samimiyetle bakarsa, inandırabilirsiniz, buna katılmak
mümkün olabilir, ama, olaya hukuk açısından baktığınız zaman hiç de
öyle değil bu iş.
Bakın, Terörle
Mücadele Yasası, teröre karşı kolluk kuvvetlerinin, güvenlik kuvvetlerinin,
neyi ne zaman, nasıl yapacağı konusunda yeterli düzenlemeleri
içeren bir yasadır. Eğer terörle ilgili alınması gereken güvenlik
tedbirlerinden, terörle ilgili olarak kolluk kuvvetlerinin artırılması
gereken yetkileri olduğundan söz ediyorsanız ve buna dayanıyorsanız,
bunun yeri Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası değildir, bunun
yeri Terörle Mücadele Yasası'dır.
Bu değişiklikleri
Terörle Mücadele Yasası'nda yaparsınız. Teröre karşı olarak, kolluk
kuvvetlerinin, güvenlik kuvvetlerinin etkin mücadele edebilmesi
için gerekli olan düzenlemeyi yerine getirirsiniz, ondan sonra da
döner, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası'nda dersiniz ki:
"Polisin vazife ve salahiyetleri bunlardır." Normal, olması
gerekeni yazarız, terörle ilgili olanı değil. Bir de atıf yaparsınız:
"Teröre yönelik suçlarla ilgili olarak polisin yetkilerine
ilişkin hükümler Terörle Mücadele Yasası'nda ayrık olarak sayılmıştır."
dersiniz. Böylece sapla saman birbirine karışmaz önce. Teröre yönelik
kolluk kuvveti mücadelesi gerekli düzenlemesini yakalamış
olur, orada faaliyetini sürdürür. Adi suçlarla ilgili de gerekli
düzenlemeler işte bu yasanın içinde yapılır. Ama, şimdi, bakın, bu
yasanın içinde yaptıklarımızda neler var neler yok?
Önce, bu kanun
hiç tartışılmamış değerli arkadaşlar. Bakın, özellikle AKP'li arkadaşlarıma
sesleniyorum. Doğaldır ki, sizin Hükûmetinizdir, yani, Türkiye Cumhuriyeti'nin
Hükûmetidir ama, siyasi iktidar olarak sizin Hükûmetinizdir. Doğaldır
ki, onlara yakın olmak zorundasınız. Ama, en azından bir düşünün. Yine,
o yönde oy verecek olsanız bile, hiç olmazsa bir vicdan muhasebesi
yapın, biz de burada boşuna konuşmuş olmayalım.
Bakın, burada
tartışılmadığı nereden belli? Bugün birçok akademisyeni aradım,
herkes bu kanuna karşı. "Böyle bir kanun olmaz" diyorlar.
Tartışılmış olsaydı, Türkiye'nin ileri gelen akademisyenleriyle
bir uzlaşı sağlanırdı; bu bir.
İkincisi: Tartışılmış
olsaydı, Jandarma Genel Komutanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğü
arasında kanunla ilgili olarak farklı görüşler olmazdı.
Şimdi, bakın, size
bir şey okuyayım: Şu anda, önümüzdeki bu kanunun 2'nci maddesi, değerli
arkadaşlarım, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından başka gözle bakılıyor,
Jandarma Genel Komutanlığı tarafından başka gözle bakılıyor. Ben
bir buçuk yıllık süreçten bahsediyorum. Eğer, Komisyondan geçeli
iki gün oldu, bu iki gün içinde bir şekilde uzlaşmışlarsa, ben onu bilmiyorum.
Ama bana gelindiğinde, Adalet Komisyonuna gelindiğinde böyle bir
uzlaşma yoktu ve 2'nci madde parmak iziyle ilgili, fotoğraf alınmasıyla
ilgili. Bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü çok farklı bakıyor, Jandarma
Genel Komutanlığı çok farklı bakıyor.
Jandarma Genel
Komutanlığı diyor ki: "Suçu olmayan insanları böyle bir fişleme
gayretinin içine girmeyelim. Türkiye'de potansiyel suçlu ve suç temayülü
olan insan sayısı 5 milyon kişidir." Bu, Jandarma Genel Komutanlığının
düzenlediği bir yazı. 5 milyon kişi… Ama Emniyet Genel Müdürlüğünün
istediği gibi hareket edersek, Bakanlığın istediği gibi gelen bu
yasaya göre hareket edersek, Türkiye'de 35 milyon kişi fişlenecek;
bir. Yani, fişleme doğru tabirdir, yanlış tabirdir. Ama, halkın beynindeki
tabir bu.
Birincisi: 30
milyon insanı parmak izi konusunda gereksiz kayda geçeceğiz. Bunun
bir hukuki boyutu var, onu söyleyeceğim, ama, izin verirseniz, önce
bir ekonomik boyutundan bahsetmek istiyorum. Devletin parası bizim
şahsi paramız değil değerli arkadaşlarım. Devlet kaynaklarını
kendi paramızdan çok daha iyi, çok daha sağlıklı bir şekilde kullanmak
zorundayız. Hiç kimse devletin parasını çarçur etme hakkına sahip
değil. Gereksiz yere 30 milyon kişinin fişlenmesi hâlinde, Türkiye'ye
yaklaşık maliyeti 450 milyon YTL. Bakın, bir parmak izinin kayda geçmesinin
ortalama maliyeti 10 dolar ve 300 milyon dolar maliyet yüklüyor,
teknik teçhizatlar vesaire hariç. 450 milyon bir maliyet yüklüyoruz.
İkincisi: Jandarma
Genel Komutanlığı diyor ki: "Efendim, biz gönüllülerin parmak
izini alalım, buna bir şey demiyoruz." Buna biz de bir şey demiyoruz.
İnsan gönüllü olarak parmak izini vermek istiyorsa, buna hiç kimse
müdahale edemez, ama burada, silah ruhsatı alanlar var. Silah ruhsatı
alanların parmak izinin alınmasını anlayabiliriz. Silah kullanacaktır,
yarın öbür gün, bir olay karşısında onun parmak izine ihtiyaç duyabiliriz.
Değerli arkadaşlarım,
yarın öbür gün, pasaport ihtiyacı olan bir vatandaş emniyete müracaat
ediyor, "Ben pasaport almak istiyorum." diyor. Eğer bu kanunu
geçirirseniz, siz o vatandaşın parmak izini alacaksınız. Ehliyet
almak istiyorlar, parmak izini alacaksınız. Şimdi, bakın, 30 milyona
böyle ulaşıyoruz.
İlginç bir şey de
var, kanun metninde çok görünmüyor ama… Şimdi, bu metinde, polislerin,
özel güvenlik kuvvetlerinin ve polis gibi vazife görenlerin parmak
izleri alınacak. Bu nedir, biliyor musunuz? Türkiye'de, askerlik
çağına gelmiş olup askere giden gençlerimizden jandarma olma talihsizliğini
yaşayanların -bu kanuna göre- tamamının parmak izini alacaksınız.
Yani, jandarma olarak askerlik görevini yapan insanlar, sizin bu
mantığınızla fişlenecekler ve bu anlamda karşı çıktılar.
Şimdi, ben şöyle
düşünüyorum: Parmak izi alınması, demokratik ülkelerde pek sağlıklı
bir eylem olarak düşünülmüyor, ama, asayişin çok daha iyi bir hâle gelmesi
için, Türkiye'nin asayiş sorunu yaşamaması için, eğer bir parmak izi
alınması düşünülüyorsa, böylesine "yakaladığımdan parmak
izi alırım" diye bir iddiayla yola çıkılmaz. Yani, pasaport alacağım,
benim parmak izimi al, ama ben bir şey almayacağım, benim parmak izimi
alamazsınız; böyle bir mantık yok. O zaman bir genel uygulama yapılır.
Türk toplumunun genel kabulünü sağlayabilirseniz, genel uzlaşıyı
sağlayabilirseniz, Türkiye'de parmak izinin değişme pozisyonu on
dört yaşında bitiyor. On dört yaşına varan vatandaşlarımızın genel
kabul içinde parmak izlerini alıp Türkiye'de asayiş görevlerinde
bu teknolojik imkândan yararlanmanın önünü açmak istiyoruz derseniz,
yani bunu pek demokratik bulmamakla beraber, daha makul bir iddia
gibi karşılayabilirim. Ama pasaport alanın parmak izini alacaksınız, efendim ehliyet alanın parmak izini alacaksınız…
Burada başka
bir şey daha var değerli arkadaşlarım. Bakın, burada ne var, bu da
çok ilginçtir. Şimdi, parmak izi almayla ilgili olarak esas düzenleme,
Türkiye'de ceza mevzuatını düzenleyen Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun
81'inci maddesinde belirtilmiş, hangi hâllerde parmak izi alınacağı
orada yazılıyor; genel esas, genel kural odur. Şimdi, burada ne diyor,
biliyor musunuz? Üst sınırı iki yıl veya daha fazla cezayı gerektirir
suçların sanıklarının parmak izi alınabilir. Gözaltına alınanların
da parmak izi alınabilir, ama gözaltına alınanlardan, kovuşturma
sonunda suçu sabit olmayanlar, beraat edenlerin alınmış olan parmak
izleri derhal imha edilir. Bu, Türkiye'deki ceza mevzuatının temel
maddesi. Siz ne getiriyorsunuz, biliyor musunuz? Gözaltına alınanların
parmak izini alıyorsunuz ve seksen sene saklıyorsunuz, metne göre
de seksen sene saklıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
biz burada kanun yapıyoruz. Yani bakın, böyle, cümbüşle, karmaşayla,
birbirini çiğneyen maddelerle Türkiye'de hukuk mevzuatını düzeltemeyiz.
Böyle bir düzenleme olmaz. Bu, 22'nci Dönemin yanlışlar zincirine
bir yenisinin daha eklenmesi anlamına gelir. İstirham ediyorum,
böyle bir yanlışa ne siz ne biz -Parlamentoyu bir bütün olarak algılamak
istiyorum- buna sebep olmayalım.
Bakın, size bir
şey daha söylemek istiyorum. 9'uncu maddenin (c) fıkrasında… Eskiden
de vardı bu, eskiden olduğu için aynen geçmişler. Komisyonda itiraz
ettik, dedik ki: "Yani, eskiden yanlış yapılmış olan bir işi sürdürmenin
gereği yok, çıkartalım." Bu nedir? Kapalı yerlerde gece araması.
Şimdi, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun -bu yeni Kanun'un- 118'inci maddesinde,
kapalı yerlerde gece arama yapılamayacağını yazdık. Bu bir kesin
hüküm. Ama, şimdi, biz burada 9/c maddesine bir hüküm getiriyoruz,
diyoruz ki, polis gerekli gördüğü şu şu hâllerde izne bile gerek duymaksızın
kapalı yerlerde arama yapabilir.
Değerli arkadaşlarım,
nereye gitmek istiyoruz? Yani, yolculuğumuz nereye? Biz sağlıklı
bir hukuk devletinden mi yanayız, yoksa asayiş tedbirlerini sağlamak
adına çok ciddi bir totaliter devletten yana mıyız? Eğer bu düzenlemeyi
bu şekilde sürdürmek istiyorsanız, ben çok açıkça -hiç alınmayın
ama- şunu söyleyeceğim: Adalet ve Kalkınma Partisi, hür, demokrat,
insan haklarına saygılı bir hukuk devletinden yana değil. Adalet
ve Kalkınma Partisi, bu düzenlemeyle birlikte, totaliter bir devlet
mantığıyla yola çıkıyor ve bunu söylerken de, inanın, hiç rahatsız
olmayacağım, hiç eziklik hissetmeyeceğim. Çünkü şuna inanıyorum
(Ben bunu söylerken canıgönülden, içimden gelerek, inanarak söyleyeceğim.
Siyaseten değil, bir hukukçu kimliğimle bunu söyleyeceğim.) buna
izin vermeyin lütfen, bu doğru bir yaklaşım olmayacak.
Değerli arkadaşlarım,
çok ilginç bir maddemiz var, zor kullanmayla ilgili. Şimdi, bu nasıl
bir ilişki? Yasada demişiz ki, polis gerek duyduğu hâllerde zor kullanır,
silah da kullanır. Hangi hâllerde kullanır, hangi ölçülerde kullanır?
Yasadaki ibare aynen şu: Zor kullanmanın derecesini polis kendi
takdir eder.
Değerli arkadaşlarım,
böyle, devlet kurumlarında görev yapan insanların, devlet adına yapacakları
işlerde, kendilerinin takdir etmesi gibi bir yetkinin nasıl bir
mantığı olur, anlamak mümkün değil. Üç tane polis düşünün; biri bir
sokakta, biri bir sokakta, biri bir sokakta. Karşılaştıkları eylem
aynı, ama, polislerin üçü de kendileri takdir edeceği için uygulayacakları
eylem, yani zor kullanma durumları, silah kullanma durumları farklı.
Ee, biz nasıl bir devletiz? Yani, devlet adına faaliyet gösteren bireyler
farklı farklı uygulama yapacaklar, biz de bunu kabul edeceğiz! Biz
bu konuda bir öneride bulunduk, Komisyonda dedik ki: "Efendim,
böylesine bir uygulama doğru değil, gelin bir yönetmelik çıkartılması
konusunda yasaya bir hüküm ilave edelim. Böyle, kendi kendine takdir,
bireysel takdir bir hukuk devleti ilkesini zedeler, vazgeçin bundan,
bir yönetmelik çıkaralım ve bu zor kullanmanın derecesini yönetmelikle
belirleyelim." "Olmaz" dediler, talebimiz reddedildi,
"Bu konularda yönetmelik olur mu?" dediler.
Şimdi, Sayın Bakanım,
ben de size söylüyorum: Bu konularda yönetmelik var. Toplum polislerinin
hangi hâllerde ne şekilde zor kullanacaklarına yönelik sizlerin
çıkarmış olduğu bir yönetmelik var. Şimdi, toplum polisine yönetmelik
çıkarmaktan erinmiyorsunuz "Bu böyle olabilir." diyorsunuz,
ama asayişe yönelik olaylarda "Bir yönetmelik yapalım." dediğimiz
zaman "Öyle şey mi olur?" diyorsunuz. Şimdi, ya mevzuatın farkında
değilsiniz ya da zaman kalmadı ya arkadaşlarım, iki gün içinde bu yasayı
çıkarmak zorundayız ya, "Yanlış da olsa bu yasayı çıkaralım."
diye bir iddianın peşindesiniz.
Bakın, yanlış
bir yasa çıkartma iddiasını lütfen savunmayın, buradan doğru bir
yasa çıkartalım. Böylesine hatalı bir yasa bu ülkeye yarar getirmez.
Siyaseten beklentileriniz olabilir, Türkiye'de terörden sancı duyan
insanların karşısına "Böyle bir yasa çıkarttık." diye, seçim
meydanlarına gidip sözler söyleyecek olabilirsiniz, ama bakın, o
insanları da aldatacaksınız. Bu düzenlemeyle, ne teröre ne asayiş
olaylarına ne de vatandaşlarımıza hiçbir yararınız olmayacak,
sadece bir kaos dönemi yaratacaksanız, bir sancı ve sıkıntı dönemi
yaratacaksınız ve hep beraber biz bu sıkıntıları çekmek zorunda
kalacağız.
Değerli arkadaşlarım,
bunun dışında çok ilginç bir madde var, bu maddeye Komisyondaki Adalet
ve Kalkınma Partisi üyelerimizin bir kısmı da itiraz etti -ama hızlı
geçeceğiz ya, çabucacık bitireceğiz ya komisyon çalışmalarını-
hadi bizi dinlemediler, onları da dinlemediler. Madde neydi biliyor
musunuz? 4'üncü maddenin yedinci fıkrası. Burada polisin silah
kullanma yetkisi söz konusu. Polis bu silah kullanma yetkisini nasıl
kullanacak? Suçüstü hâlinde silah kullanabilecek, dur ihtarına
uymazsa, zorla getirme gerekiyorsa kullanacak, yakalama hâllerinde
kullanacak.
Şimdi, ismini
vermeyeyim, bir Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşım
Komisyonda şunu söyledi: "Yahu" dedi, "birisi birisine
iki tokat attı ve suç mahallinden uzaklaşıyor…"
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bir on dakikam daha olacak Başkanım.
BAŞKAN - On dakikanızı
zaten verdim. 30 dakika konuştunuz.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Demek ki sizin saatiniz hızlıymış. Şimdi bitireceğim
efendim.
Şimdi, bakın, burada
birisinin birisine iki tokat attığını varsayalım ve ondan sonra
kaçıyor. Polis dur diyor -yani suçunun vasfına bakın- durmuyor, polis
de ateş ederek onu durduruyor.
Şimdi, bu değişikliği
yapmadan önceki metnin eski hâline bir bakarsanız, hangi hâllerde
silah kullanılacağı açıktır. İki yıl ve daha üstü hapis cezalarını
gerektiren hâllerde, işte genel asayişi bozacak nitelikte, toplumda
infial yaratacak hâllerde bu silah kullanmayı olumlu karşılıyorlar.
Ama böyle ne idiği belirsiz, her hâlükârda polise çek ve vur yetkisi bizim
bu ülkemizi bir yere götürmez değerli arkadaşlarım.
Bakın, bütün bu
saydıklarımı… Daha söyleyecek çok sözümüz vardı ama zamanımız dolmuş,
yalnız ben sizlerden bir şey istirham edeceğim: Meclis bugün yarın bitiyor.
Yani kötü ihtimalle, muhtemelen, pazartesi gününden itibaren bu
çalışmaları sürdüremeyeceğiz değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Saygun, son cümlelerinizi rica ediyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Önümüzdeki dönem
bu Meclis çatısı ne olur bilmem. Hangilerimiz milletvekili oluruz,
hangilerimiz milletvekili olmayız onu da bilmem. Ama bildiğim bir
şey var, beş yıllık milletvekilliği sürem içinde ülkem adına doğru
şeyleri yapmaya çalıştım ve burada anlatmaya çalıştıklarım ülkem
adına doğru şeyler. Sizlerden istirham ediyorum, bu olay siyasi bir
olay değil, bu olay Türkiye'deki terörün, Türkiye'deki asayiş olaylarının
önlenmesine yönelik. Terörün azmasına asla izin verecek bir siyasi
anlayışımız yok ama yani, biz, şunu durduracağız, bunu durduracağız
derken, hukuk devletinden sapıp, gidip, bir totaliter devlet yaratırsak,
bunu, bu Mecliste olsak da olmasak da sancı olarak mutlaka yaşayacağız
ve korkarım, bunun sancıları süreç içinde çıktığında, evlerimizde
rahat oturamayacağız, geceleri huzurlu yatamayacağız. Gelin,
bu yasayı çekin.
23'üncü Dönemin,
Parlamento sürecinde hiçbir iş yapmayacağını düşünüyor gibi yasa
çıkartıyoruz. İki gün kalmış ya! İki gün sonra gideceğiz yerimize.
İki ay sonra da seçimle buraya yeni bir Meclis gelecek. Bırakın, bu
yeni Meclis, daha sağlıklı, daha geniş kapsamlı, adam gibi inceleyerek
bir düzenleme yapsın. Bu düzenlemenin, bugün, bu ülkeye de bu ülkenin
insanlarına da korkarım asayiş güçlerine de hiçbir yararı ve faydası
yok. Değerlendirme ve takdiri sizlere ait.
Saygılar sunuyorum
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Saygun.
AK Parti Grubu
adına Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Biraz önce konuşan
Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi, bu yasanın çok olumsuz bir yasa
olduğunu, insan hak ve hürriyetlerini büyük ölçüde kısıtladığını
dile getirdi. Komisyon konuşmalarında, bu yasanın Türkiye'nin bir
ihtiyacı olduğunu, artık, terörün ve toplumsal olayların önüne
geçmenin zamanı geldiği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleriyle
ortak bir noktada buluşmuştuk.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Bunu orada da söyledim, başka bir şey söylemedim.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Hayır, hayır…
RECEP ÖZEL (Devamla)
- O günden bugüne ne değişti de böyle bir noktaya geldiklerini pek
anlayabilmiş değiliz.
YILMAZ KAYA (İzmir)
- Bir ayar tutturamıyorsun zaten, ya öyle ya böyle!
RECEP ÖZEL (Devamla)
- Ayrıca, Nuri Saygun arkadaşımız, açıklamasında, kimlik bildirmemenin
yaptırımı olarak, hemen kişinin tutuklanacağı gibi bir ibareyi
burada ifade etti. Yine bu Meclisten çıkmış olan Kabahatler Kanunu'nun
40'ıncı maddesini bir kez okumasını da kendisinden istirham ediyorum.
Ben burada bir kez okuyayım.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Ben de senden okumanı istirham ediyorum.
BAŞKAN - Sayın
Özel, siz Genel Kurula hitap edin efendim.
RECEP ÖZEL (Devamla)
- "Kimliği bildirmeme
Madde 40.- Görevle
bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya
adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda
bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli yeni Türk Lirası idarî
para cezası verilir."
2'nci fıkra,
"Açıklamada bulunmaktan kaçınması -yani, kimliğini göstermeyen-
veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen
kişi tutularak -aynı ibaredir- durumdan derhâl cumhuriyet savcısı
haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya
kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır."
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Demek ki orada da yanlış yapmışsınız.
RECEP ÖZEL (Devamla)
- "Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından
Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır." diye bir ifade
daha önce bu Meclisten geçmiş ve yasalaşmıştır.
22'nci Dönem Parlamentosu
olarak, hukukun üstünlüğü, insan hak ve hürriyetlerinin artırılması,
geliştirilmesi yönünde ne büyük adımlar atıldığı herkesçe malumdur.
Bu dönemde ceza yasalarındaki reformlar herkesin takdirini kazanmıştır.
Çağdaş ve insan merkezli olarak çıkarılan ceza yasaları, bir suçun
işlenmesinden sonra failin yakalanması, muhakemesinin yapılması
ve tüm kesimlere "Evet, adalet şimdi yerini buldu." dedirtmenin
gayreti ilk öncelik olmuş, soruşturmanın asli kurucusu savcının
yetkileri genişletilmiş, hemen hemen her türlü eylem ve işlemde
hâkim kararı aranır hâle gelmiştir.
Ceza sistemimizdeki
bu olumlu gelişmelerden sonra, savcı ve hâkimlerimizin bu yetkilerini
ne ölçüde kullandıklarının da bir sorgulanması gerekmektedir.
Bir suçun işlenmesinden
sonra izlenecek usuller yeni formatlara bağlandıktan sonra, asıl
olan ve genel kolluk kuvvetlerinin, özellikle de polisimizin görevlerinin
en başında gelen önleyici hizmetleri bakımından birtakım yeni düzenlemelere
ihtiyaç duyulmaktadır.
Ülkemizde yaşanan
birtakım ve kimsenin kabul etmeyeceği ve hiç kimsenin üzerinden siyasi
rant hesapları yapmaması gerektiği olumsuz olayların önlenmesi
yönünde "elimizde yeterince yetki yok, bize biraz daha yetki
verin" diyen genel kolluk kuvvetlerimizin, insan hak ve özgürlüklerinin
temelini sarsmayacak, yine bireyi öne alan bir düzenleme ihtiyacı
hasıl olduğundan böyle bir teklif verilmiş. Bu teklif çalışmasından
önce de Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı bünyesinde
yeni bir Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu çalışması, uzun yıllardan
beri, iki yıllık bir çalışma yapılmış, nihayete gelinmiş, fakat bu
dönemde yetişmeyeceği için ve şu andaki mevcut olaylarda bir an önce
kolluk kuvvetlerimizin yetkisini biraz daha genişletmek anlamında
bu kısa teklif arkadaşlarımızca Meclise takdim edilmiştir.
Güvenlik politika
ve uygulamalarının hukuk devletini güçlendirmede katkıda bulunacağı
ve demokratik uygulamaların gelişmesini sağlayacağı da muhakkaktır.
Zira, güvenlik ve huzur ortamı olmadan hiçbir alanı geliştirmemiz
mümkün değildir.
Son zamanlarda
mahkeme kararları ortaya çıktıkça, yeni Ceza Kanunu ve istemimizin
ne kadar yerinde bir düzenlemeler manzumesi olduğu da ortaya çıkmaktadır.
Zira, sanıklara verilen ceza miktarlarının toplumu ve mağduru
tatmin edici mahiyette olduğu görülmektedir. Kapkaçtan tutun, hırsızlıktan
tutun daha birçok olayda sanıklara verilen cezaların herkesi tatmin
ettiği görülmektedir. Daha önceleri on beş yıl hapis cezası alan
bir kişi altı yıl ceza infaz kurumunda yattıktan sonra tahliye edilebilmekteydi.
Bu yeni ceza sistemimize göre on beş yıl hapis cezası alan bir kişi
on yıl yattıktan sonra ancak tahliye edilebilmektedir. Gerek ceza
miktarlarının tayini gerekse cezaevinde kalınması bakımından,
yapmış olduğumuz bütün düzenlemeler artık yeni yeni meyvesini verir
hâle gelmiştir.
Daha önce toplum
tatmin olmadı, hırsızlık yaptı, kapkaç yaptı yeterince ceza almadı
diye kamuoyunda bir genel kanaat vardı. Son zamanlarda televizyon
kanallarını eğer izlerseniz, yeni yeni, haber kanallarında
"Hak ettiği cezayı buldu."
Kapkaça hiçbir
ceza yaptırımı daha önce yokken, ilk kez bu dönemde, bu Mecliste ceza
sistemimizde kapkaça ceza tanzim edildi, üç yılla beş yıl arasında
ceza verilir hâle gelindi. Artık, ceza sistemimiz yeni yeni mahkeme
içtihatları ve kararları çıktıkça, oturdukça eskisinden daha
çok, vatandaşımızı ve milleti tatmin edici hâle geldiği, evet adalet
hakkını verdi, tatmin oldum diyebilecek tarafların tatmin olduğu
bir sistemi bu Mecliste ihdas ettik. Neticelerini de inşallah önümüzdeki
yaşanan günlerde daha güzel şekliyle alacağız.
Türkiye'de özellikle
kamuoyu ve basın, suçların çok arttığı ve çok olduğu izlenimini
vermektedir. Türkiye'deki suç sayısının nüfusumuza oranı ile dünyadaki
bazı ülkelerin nüfusunu ve olay sayısını sizlerle paylaşmak istiyorum:
73 milyonluk Türkiye'de
yıllık ortalama olay sayısı 450 bin ile 500 bin, 600 bin arasında değişmektedir.
60 milyonluk Fransa'da ise olay sayısı 4 milyon civarındadır. 83 milyonluk
Almanya'da ise olay sayısı 6 milyon 700 bin civarındadır. 11 milyonluk
Yunanistan'da ise -neredeyse olay sayısı bizimle aynıdır- 400 bin
civarındadır.
Son yıllarda ülkemizde
istatistiki anlamda olayların artmasının nedenleri arasında şunlar
gösterilebilir:
1) Vatandaşlarımızın,
özellikle Avrupa Birliği uyum süresi içerisinde daha da bilinçli
hâle gelmesiyle, haklarını arama ve bunun için mağduriyetlerini
bildirme oranının artmış olması.
2) Polise duyulan
güvenin artması neticesinde, sonuç alınacağı düşüncesiyle, vatandaşın
her türlü mağduriyetini polise ve yetkili birimlere bildirmesi.
3) Emniyet Genel
Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığının 2006 yılındaki bir uygulamasıyla,
değişik isimler altında tutulan suç ve olay numaralarının Suç Analiz
Projesi'ne veri girişi yapılarak tek elde toplanması nedeniyle,
her suç için ayrı ayrı numara verilmesi, eskiden tek numara altında
gösterilen çeşitli olayların şimdi ayrı ayrı numara altında gösterilmiş
olması, yani ülke genelinde meydana gelen asayiş olayları ve bu
olaylara karışan şahıs, silah, araç, belge ve eşya bilgilerinin daha
sağlıklı ve doğru bir şekilde tutulabilmesi, analiz çalışmaları
yapılabilmesi, suç ve suçlu profili oluşturulabilmesi, ülke geneli
il ve ilçeler bazında suç haritalarının oluşturulması, birimler
arasında bilgi akışının etkinleştirilebilmesi ve yeknesaklığın
sağlanabilmesi amacıyla Asayiş Dairesi Başkanlığınca Suç Analiz
Projesi hazırlanarak, 1 Temmuz 2006 tarihinden itibaren, ülke geneli
polis sorumluluk bölgesinde meydana gelen bütün asayiş olayları
kayıt altına alınmaya başlanmıştır.
Ayrıca, yeni
Türk Ceza Yasası'nın, yani ceza mevzuatının yürürlüğe girmesiyle
birlikte bazı suç kavramları yeniden düzenlenmiş ve yeni suç türleri
yeniden gündeme gelmiştir.
Ayrıca, son yıllarda
baş döndüren ve hızla artan bilişim teknolojileri ve suç işlemeye
meyilli kişilerin bu teknolojileri kullanmaya başlamaları ile
de bu alanda çok fazla miktarda bilişim suçu ortaya çıkmıştır.
Suçu soruşturma
süresince polise verilen yetkiler suç önleme çalışmalarını da
doğrudan etkilemektedir. Polisin yerine getirdiği görevler itibarıyla
suç önleme ve adli görevlerin bir bütün olduğu ve birbirini tamamladığı
görülmektedir. Bu nedenle, Avrupa ve diğer gelişmiş dünya ülkelerindeki
uygulamalar paralelinde ülkemizde de hedeflenen etkin, hızlı ve
caydırıcı ceza-adalet sisteminin gerçekleştirilebilmesi için polisin
etkinliği de artırılmalıdır. Suçla mücadele alanında yapılan temel
düzenlemelerin bir tamamlayıcısı ve polisin önleyici görev ve
yetkilerini belirleyen bir düzenleme olarak mevzuatının da yeniden
ele alınması gerekliliği de açıktır.
Getirilen düzenlemeyle,
polisin durdurma ve kimlik sorma yetkisi yeniden düzenlenmiş, bir
suç veya kabahatin işlenmesini önlemek, suç işlendikten sonra kaçan
faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin
faillerinin kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri
ya da zorla getirilme kararı verilen kişileri tespit etmek, kişilerin
hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı bakımından ya da topluma
yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek amacıyla polisin,
kişileri ve araçları durdurması bir zorunluluktur. Polis, kişiyi
veya aracı bilgi almak amacıyla da durdurabilir. Fakat, durdurma
yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde
bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin
bulunması gerektiği ve süreklilik arz edecek fiilî durum ve
keyfîlik oluşturacak şekilde durdurma işleminin yapılamayacağı
hüküm altına alınmıştır. Polis durdurduğu kişiye durdurma sebebine
ilişkin sorular sorabilecek, fakat durdurulan kişinin sorulan sorulara
cevap verme konusunda hukuki bir yükümlülüğü de bulunmayacaktır.
Polis herhangi bir kişiyi durduğu zaman, önleme faaliyeti kapsamında,
niye durdurduğunun gerekçesini söyleyecek, fakat kişinin cevap
verme yükümlülüğü altında bulunmadığı da yasa metninde açıktır.
Durdurma süresi ise, durdurma sebebine esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilebilmesi
için zorunlu olan süreden fazla olamayacaktır. Polis görevini yerine
getirirken kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten
sonra kişilere kimliğini sorabilecektir. Elbette kimlik sorma
yetkisini kullanabilmesi için görevin yerine getirilmesi bakımından
kişinin kimliğinin sorulması gerekli olmalıdır. Yoksa, polis her
önüne gelene kimlik sormak gibi bir keyfîlikte olamayacaktır. Kimlik
sorma esnasında kimliğine ilişkin bir açıklamada bulunmaktan kaçınan
veya kimliğini bir belge ile veya polisçe tanınmış kişilerin tanıklığı
ile şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ispat edemeyen ya da gerçeğe
aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen
kişi tutularak, aranılan kişilerden olup olmadığı anlaşılıncaya
ve gerçek kimliği belirlenene kadar gözaltına alınabilecek. Bu
kişinin durumu derhâl cumhuriyet savcısına bildirilerek, bu konudaki
işlemler Ceza Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılacaktır.
Diğer bir düzenleme
ile polisin parmak izi ve fotoğraf alma yetkisi yeniden düzenlenmiştir.
Bilindiği gibi, hepimizin de kınadığı, Ulus'taki bombalama olayının
faili parmak ucundan tespit edilmiştir. Bu nedenle, parmak izinin
alınması ve kayda geçirilmesi gerçekten önem arz etmektedir.
Yapılan düzenleme
ile polis sadece suç sebebiyle değil, diğer, maddede sayılan işlemler
dolayısıyla da kişilerin parmak izini alabilecektir.
Buradaki düzenlemenin
temel felsefesi, maddenin ikinci fıkrasındaki, parmak izinin hangi
sebeple sisteme kaydedilmesine ilişkin hükme dayanmaktadır. Yani,
parmak izi alınan kişiler, bu bilginin kaydedildiği sisteme alınmışsa,
ayrıca bir fotoğrafı, ayrıca kimlik bilgileri yer alacak, ancak
parmak izinin hangi münasebetle alınmış olduğu bu sistemde görülmeyecektir.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - CMK 81 ne olacak?
RECEP ÖZEL (Devamla)
- Hangi sebeple alındığı bu sistemde görülmeyecektir.
Dolayısıyla,
bu veriler kimlik tespit amaçlı olarak kullanılabilecek, parmak
izi sorgulaması sonrasında da yalnızca kişinin kimlik bilgilerine
ulaşılabilecektir. Hangi sebeple bu parmak izinin sisteme kaydedildiği,
sistemde sorgulama esnasında görülmeyecektir.
Ülkemizde trafik
kazaları olmaktadır, depremler yaşanmaktadır. Buralarda kimliği
tespit edilemeyen kişiler de bulunmaktadır. Bu veri sistemiyle de
gerek trafik kazalarında gerekse kimliği tespit edilen herhangi
bir olayda da sadece kimliğinin belirlenmesi anlamında bu işlemde
kullanılacaktır. Yoksa, kamuoyunu yanlış bilgilendirerek, bir
fişleme olarak, yanlış bir inanışa neden olunmamaktadır.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - CMK 81 ne olacak?
RECEP ÖZEL (Devamla)
- Burada "fişleme" gibi bir iddiada bulunanlar, kendilerini
hayal dünyasında görüyorlar demektir. Getirdiğimiz düzenleme tamamen
açıktır.
Önleme araması
hükümleri de yeniden düzenlenerek, tehlikenin veya suç işlenmesinin
önlenmesi amacıyla usulüne göre verilmiş ceza hâkiminin kararı
veya bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan
hâllerde mülki amirin yazılı emriyle kişilerin üstlerinde, araçlarında,
özel kâğıtlarında ve eşyasında önleme araması yapılabilecektir.
Konutta hiçbir şekilde önleme araması yapılamayacak, kamuya
açık olmayan iş yerleri, eğitim ve öğretim binaları ve diğer kapalı
alanlarda önleme araması ancak hâkim kararıyla yapılabilecektir.
Ancak, kişilerin hayatı veya vücut bütünlüğüne karşı muhakkak
olarak öngörülen bir suçun önlenmesi ya da işlenmekte olan suçun devamının
engellenmesi amacıyla kişilerin konutuna ve iş yerine polisin
doğrudan girebilmesi imkânı da sağlanmıştır.
"Polisin öncelikli
görevinin başında tehlikeyi önlemek ve tehlikenin ortaya çıkması
hâlinde de bertaraf etmek gelmektedir. Polisin, tehlikenin önlenmesi
veya bertaraf edilmesi amacıyla, giriş ve çıkışın belli bir usule
tabi olduğu bina, tesis veya diğer yerlere gelenlerin veya bu yerlerde
çalışanların üstünde, aracında veya eşyasında herhangi bir merciden
emir veya karar olmaksızın ve kişilerin unvan, sıfat ve görevlerine
bakılmaksızın…" Zannedersem, bu hükme istisnaları tekrar koyacağız.
Asıl bizim getirmek istediğimiz düzenlemede, hiç kimsenin istisnası
olmadan, herkesin, bir havaalanına girerken, belli bir yere girirken
aranması noktasındaydı. Belli bir çalışma neticesinde, belli kişilere
istisnalar getirilmesi konusunda herhâlde bir çalışma var. O konuda
ben şu anda bir şey demiyorum.
Doğrudan teknik
cihazlarla, yani bu kişilerin doğrudan teknik cihazlarla kontrol
etmesi, gerekli teknik cihazların bulunmaması hâlinde veya gerektiğinde
el ile kontrol ve arama yetkisi düzenlenmiştir.
Burada, tehlikeyi
önlemek için kademeli olarak, varsa öncelikli teknik cihazlarla
kontrol yapılacak, x-ray cihazından geçecek, eğer herhangi bir uyarı
ikazı gelmiyorsa o kişinin üzeri elle aranmayacak, eğer her geçişinde
uyarı ikazı gelmeye devam ediyorsa, o takdirde elle arama gerçekleştirilecektir.
Yoksa, polisin herkese, her önüne gelene elle arama yapacağı gibi
bir hükme de varmak mümkün değil bu düzenlemelerle.
Elle arama yapılan
kontrol, kişinin özel hayatını, mahremiyetini ihlal şeklinde de
ifade edilebilen özel hayatın gizliliği hakkının geçici olarak sınırlandırılması
olan arama tedbirinden farklıdır. Kişinin belindeki kabarıklığın
silah ya da telefon olup olmadığına ilişkin olarak sıvazlama şeklinde
yapılan kontrol örneğinde olduğu gibi, şahsın cebindeki para miktarı
gibi özel sırlara vâkıf olunmadan, sadece belindeki kabarıklığın
telefon olduğu anlaşılması hâlinde işlem sona erecektir.
Polisin zor kullanmasını
düzenleyen maddeler yeniden tanzim edilmiş, polisin görevini yaparken
direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kıracak ölçüde zor
kullanmaya yetkili olduğu gösterilmiştir. Zor kullanma yetkisi,
bedenî kuvvet, maddi güç ve silah kullanmaktan oluşmaktadır. Bunlar,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz
hâle getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette olacaktır.
Polis üç durumda
silah kullanma yetkisini haizdir: Bunlardan ilki, meşru savunma
hakkının kullanılması kapsamında; ikincisi, bedenî kuvvet ve maddi
güç kullanarak etkisiz hâle getiremediği direniş karşısında bu
direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde silah kullanma; üçüncüsü
ise, yakalanması gereken kişinin yakalanması amacıyla ve yakalanmasını
sağlayacak ölçüde silah kullanabilecektir.
Diğer bir düzenlemeyle
de polisin adli görev ve yetkileri yeniden tanzim edilmiş, polisin,
suç işlendiğini öğrenmesi hâlinde veya bir suçla karşılaştığı suçüstü
durumlarında cumhuriyet savcısına haber verip emir ve talimatları
alıncaya kadar geçen sürede alınması gereken acele tedbirlerin neler
olduğu, Ceza Muhakemesi Kanunu ile uyumlu bir şekilde düzenlenmiştir.
Getirilen yeni düzenlemelerin özeti bu kadardır. Asıl olan, insan
hak ve hürriyetlerine, bireysel özgürlüklere öncelik tanıyan kolluk
kuvvetlerinin önleyici hizmetlerini yapmasıdır, bu ülkede hiç
kimsenin huzur, güven, emniyet ile özgürlükler arasında bir tercih
yapar durumda olmamasıdır. Ülkeye özlenen bu tabloyu getirmek bütün
siyasilerin ortak hedefi olmalıdır. Hiç kimse, hiçbir siyasi görüş
terör ve olaylardan kendine bir paye ve kazanç sağlama girişiminde
bulunmamalı. Ancak, bütün bu olayların, topyekûn milletçe karşısında
durabildiğimiz oranda mücadelede tam bir başarı sağlanabilecektir.
Polise ve kolluk
kuvvetlerine vermiş olduğumuz bu yetkilerle, ümit ediyoruz ki, herkes
yetki sınırları içerisinde kalır, yetkisini tam kullanır, keyfîliğe
kaçmaz, özlediğimiz demokratik hukuk devletine katkıda bulunma
noktasında gayret gösterir, vatandaşımızın huzur ve mutluluğu devam
eder.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Kaçarsa ne olur? Umutları gerçekleşmezse ne olacak? Müeyyidesi
nedir bunun?
RECEP ÖZEL (Devamla)
- Bu tür yaptırımları… Türk Ceza Kanununda, bir güvenlik görevlisinin
görevinden kaynaklanan bir suç işlediği zaman hepsinin karşılığı
vardır.
Kanun teklifinin,
milletimize, bütün polis camiamıza, kolluk kuvvetleri camiamıza
ve ülkemize hayırlar getirmesini, huzurlar getirmesini diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyoruz Sayın Özel.
MEHMET NURİ SAYGUN
(Tekirdağ) - Hukuk bir gün herkese lazım olur.
Millete de hayırlar
getirmesi lazım, onu unuttun.
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.06
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.10
BAŞKAN : Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 119'uncu Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
1437 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet? Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada
yer alan, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin;
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin;
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa
Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun; Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
9.- Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin,
Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa
Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yok.
10’uncu sırada
yer alan, Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlıyoruz.
10.- Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1354) (S. Sayısı: 1438)
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yok.
Sayın milletvekilleri,
komisyon bulunmadığından çalışmalarımızın bundan sonraki kısmına
devam etme imkânı görülmüyor.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 2 Haziran
2007 Cumartesi günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum
ve iyi geceler diliyorum.
Kapanma
Saati: 23.12