DÖNEM: 22 CİLT: 161 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
120nci
Birleşim
2 Haziran 2007 Cumartesi
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.-
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın Rusya Federasyonu'na yaptığı
resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1299)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
4.-
Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin, Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/1037) (S.Sayısı:
1437)
5.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1043) (S. Sayısı: 1440)
6.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu. (2/1041) (S.
Sayısı: 1441)
7.-
Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11 Milletvekilinin,
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/1013) (S. Sayısı: 1418)
8.-
8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1365) (S. Sayısı:
1436)
9.-
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2
Milletvekilinin, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer
Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Antalya Milletvekili
Atila Emek'in, konuşmasında, partisine sataşması
nedeniyle konuşması
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 11.05'te açılarak yedi oturum yaptı.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'ya yaptığı
resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 6'ncı sırasında
bulunan 1406 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın
4'üncü, 14'üncü sırasında bulunan 1418 sıra sayılı
Kanun Teklifi'nin 6'ncı, 441'inci sırasında bulunan
1436 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin 7'nci,
442'nci sırasında bulunan 1437 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin 8'inci, 25'inci sırasında bulunan 1422 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin 9'uncu sırasına alınmasına;
gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan 1439 sıra sayılı Kanun Teklifi
ve 1438 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın bu
kısmın 5'inci ve 10'uncu sıralarına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 2/1043 esas numaralı Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin, Başkanlıkça
havale edildiği komisyonlardaki görüşmelerine kırk
sekiz saat geçmeden başlanmasının İç Tüzük'ün
36'ncı maddesine göre komisyonlara tavsiye edilmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
(1/1030) (S. Sayısı: 904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/820) (S. Sayısı: 1337),
6'ncı
sırasına alınan, Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim
Yıldız ve 11 Milletvekilinin, Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1013) (S. Sayısı: 1418),
7'nci
sırasına alınan ve Cumhurbaşkanınca bir kez
daha görüşülmek üzere geri gönderilen 8/5/2007 Tarihli ve 5654
Sayılı Nükleer Güç Santrallarının Kurulması
ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun (1/1365) (S. Sayısı: 1436),
8'inci
sırasına alınan, Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3
Milletvekilinin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/1037) (S. Sayısı:
1437) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. Verilen aradan
sonra,
9'uncu
sırasına alınan, Adana Milletvekili Atilla Başoğlu
ve 3 Milletvekilinin, Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili
Mehmet Güner ve 2 Milletvekilinin, Mera Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri
Mehmet Emin Tutan ve Zafer Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422),
10'uncu
sırasına alınan, Türk Akreditasyon Kurumu Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (1/1354) (S. Sayısı: 1438),
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasına alınan, Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
2464 Sayılı Belediye Gelirleri Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/995) (S. Sayısı:
1406) görüşmelerini müteakiben, elektronik cihazla yapılan
açık oylamadan sonra,
5'inci
sırasına alınan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş'ın;
Kamu İhale Kanunu ve Kamu İhale Sözleşmeleri Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/1039) (S. Sayısı: 1439) yapılan görüşmelerden
sonra,
Kabul
edildi.
Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu, Konya Milletvekili
Atilla Kart'ın,
Ordu
Milletvekili Eyüp Fatsa, Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun,
Konuşmasında
partilerine;
Antalya
Milletvekili Nail Kamacı, Antalya Milletvekili Fikret Badazlı'nın,
konuşmasında şahsına;
Sataştığı
iddiasıyla birer açıklamada bulundular.
Alınan
karar gereğince, 2 Haziran 2007 Cumartesi günü saat 11.00'de
toplanmak üzere, birleşime 23.12'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Türkân Miçooğulları
Burdur
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci Ahmet Küçük
Konya
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 160
II. - GELEN
KÂĞITLAR
2 Haziran
2007 Cumartesi
Raporlar
1.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1043) (S. Sayısı: 1440) (Dağıtma
tarihi: 2.6.2007) (GÜNDEME)
2.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1041) (S.
Sayısı: 1441) (Dağıtma tarihi: 2.6.2007) (GÜNDEME)
2 Haziran
2007 Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.07
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 120'nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, gündeme geçiyoruz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, tereddüdünüz yok mu?
ATİLLA KART (Konya) - Tereddüdünüz
yok mu?
UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın
Başkan, çoğunluk yoktur.
ATİLLA KART (Konya) - 57'ye göre
tereddüdünüz yok mu?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yok
mu efendim tereddüdünüz?
ATİLLA KART (Konya) - 57'nci maddeyi
lütfen değerlendirin!
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yani
"Ben yaptım, oldu." öyle mi efendim?
BAŞKAN - Okutup oylarınıza
sunacağım.
ALİ TOPUZ İstanbul) -
"Ben yaptım, oldu." Olur mu böyle şey efendim?
BAŞKAN - Okutuyorum:
IV. -
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 02.06.2007
Cumartesi günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Salih
Kapusuz
Ankara
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri
Gelen Kağıtlar Listesinde
yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan
1440 Sıra Sayılı Kanun Teklifi ve 1441 Sıra Sayılı
İçtüzük Değişiklik Teklifinin Gündemin Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
Kısmının 5 ve 6. sıralarına alınması,
48 saat geçmeden görüşülmesi ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
grup önerisinin aleyhinde olmak üzere Konya Milletvekili Sayın
Atilla Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
tarafından Genel Kurul gündemine sunulan grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
22'nci Yasama Döneminde yaratılan kaotik ortamı yeni döneme
de taşımak isteyen dayatmacı ve kural tanımaz bir
anlayışın tezahürü olan yeni bir teklifle, yeni bir
grup önerisiyle karşı karşıyayız. Aslında,
bu dayatmacı anlayış, bakıyoruz -üzülerek ifade
ediyorum- oturumu yöneten Meclis Başkan Vekilinin uygulamalarında
da hemen kendisini gösterdi. Bunu, çok üzüntüyle ifade ediyorum.
57'nci madde gayet açık, tereddüde düşüldüğü taktirde
yoklama yapılmasını düzenleyen bir madde. Sayın
Başkan, uyarılarımıza rağmen üstüne düşen
bu görevi yapmıyor, resen göz önüne alması gereken bu uygulamayı
yapmaktan kaçınıyor. Bu aslında, dayatmacı bir anlayışın,
bir bakıma siyasi iktidara ait olan dayatmacı anlayışın
Meclis Başkanı tarafından da yine bir başka boyutuyla
uygulandığını göstermesi bakımından,
üzerinde önemle durulması gereken, ibretle durulması gereken
bir husus. Sayın Başkan, burada belli ki toplantı yeter
sayısı yok. Bu noktada bir tereddüdünüz varsa, siz o zaman
yoklama sürecini başlatmak durumundasınız. En nihayet
size beş dakika kaybettirir, ama sizin inandırıcılığınız
bakımından, sizin güvenilirliğiniz bakımından
bir test anlamına gelir bu. Buna neden tenezzül ediyoruz, buna
neden gerek görüyoruz? Bunu ifade etmek gereğini duyuyorum.
Tabii, arkadaşlarımın el salladığını
görüyorum, yani, siz ne anlatırsanız anlatın, biz bildiğimizi
yapmaya devam ederiz, diyorsunuz. İşte, bu dayatmacı
anlayışı, bu sorumsuz anlayışı bir bakıma
itiraf ediyorsunuz. Anlatmaya çalıştığımız
bu. Bu fotoğrafı anlatmaya çalışıyoruz, bu
kimliği anlatmaya çalışıyoruz, bu kimliği
anlatmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz aşamada, bir taraftan siyasi kaprisi ve fantezileri
uğruna on beş gün sonrasını öngöremeyen ve ülkemizi
siyaseten kaosa sürükleyen siyasi iktidara alet olan bir siyasi
parti grubu, bir muhalefet grubu, diğer taraftan ise, Türkiye'nin
gerçek gündemini saptırarak, gerginlik yaratarak, siyasi
hırsı uğruna kaotik bir ortam yaratmaktan kaçınmayan
basiretsiz bir siyasi iktidar. Bu fotoğraf ve ilişkilerin
yol açtığı kaotik ortamı daha da derinleştirecek
bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Anayasa
değişiklikleri gündeme geldiği zaman, bu değişikliğin
mutlak çelişkilerini ve anayasal takvim sebebiyle fiilen uygulanamaz
bir teklif niteliğinde olduğunu hep anlattık. Bunları
Anayasa Komisyonunda anlattığımız zaman, Komisyon
Başkanı ve Hükûmet adına görev yapan Sayın Bakan, bu
eleştirilerimize, bu değerlendirmelerimize şu mealde
cevap verdiler: "Müsaade buyurun, bu değişiklikleri
yapmanın zamanı bize ait olsun." dediler.
Bu sürecin devamında, Anavatan
Grubunun yaşadığı sıkıntıyı burada
ayrıca anlatmak istemiyorum. Anavatan Grubunun savunmasını
yapmak durumunda olmadığımı da biliyorum. Ama
ümit ederim ki, şu anda Mecliste temsilcisi bulunmayan Anavatan
Grubu, "Bu kadroya devlet emanet edilemez." diyenler, kendi
sorumluluklarını ve tutarlılıklarını,
öz eleştiri anlayışı içinde bir kez daha gözden geçirirler.
Bizim Sayın Bakana, Sayın
Mehmet Ali Şahin'e, Komisyonda, işte anlatmak istediğimiz
buydu sayın milletvekilleri. Dayatmacı ve uzlaşmadan
uzak bir anlayışın öngörüsüzlüğünü ve oportünist
anlayışını hep anlatmaya çalıştık.
Siyaseten samimi ve dürüst olmadıklarını ifade etmeye
çalıştık. Öyle ki, söz ve vaatleriyle bir grubun kararını
iğfal etme boyutlarına ulaşan bir siyasi oportünizm
anlayışına sahip olduklarını ifade ettik.
Machiavelli yöntemlerini başarıyla uygulayan bu siyasi
iktidara, bu noktada ve bu anlamda hakkını teslim etmek gerekir
diye düşünüyorum. Ancak, biz, muhalefet anlayışımız
gereği, bu aşamada da uyarılarımızı, önerilerimizi
kararlı bir şekilde anlatmaya ve siyasi iktidarın
gerçek kimliğini kamuoyuna anlatmaya devam edeceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
Cumhurbaşkanı seçimi sürecini, geldiğimiz aşamada
kısaca özetlemek istiyorum. Öncelikle ifade ediyorum...
AHMET YENİ (Samsun) - Ezberledik!
ATİLLA KART (Devamla) - Ezberlemiş
olabilirsiniz söylediklerimizi, ama bunların içeriğini
anlamadığınız anlaşılıyor. Onun
içindir ki, belki anlarsınız ümidiyle anlatmaya devam edeceğiz.
O noktada bir anlama ve değerlendirme yapma sorumluluğunuzun
bir nebze de olsa bulunduğu düşüncesiyle, böyle bir iyimser
yaklaşımla bunu anlatmak gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
öncelikle ifade ediyorum: Anayasa değişikliği teklifinin
1'inci maddesinin 366 oyla kabul edilmesi, bu madde yönünden teklifin
reddedildiği anlamına gelmektedir. Meclise iade öncesi
367'yi aşan bir çoğunlukla gerçekleşen bir Meclis iradesi
söz konusu olduğundan, Sayın Cumhurbaşkanının
bu teklifi iade etmesi geciktirici veto niteliğindedir. Bir
başka ifadeyle, bu aşamadan sonra, Anayasa değişikliklerindeki
kabul sınırı 330 yerine artık 367'ye ulaşmıştır.
Geldiğimiz aşamada, iade sonrası yapılan Anayasa
değişikliği düzenlemesinin aynen iade kavramı
niteliğinde olmadığını, yeri gelmişken
bir kez daha ifade ediyorum. İnanıyorum ki, hukuki kavramları
duygusallıktan uzak ve akılcı bir yaklaşımla
değerlendiren hukukçu arkadaşlarım, bu kavramın
anlam, önem ve sonuçlarını sağlıklı bir şekilde
değerlendireceklerdir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; getirilmek istenilen bu yasal düzenlemeyle, yürürlüğe
girmemiş olan bir Anayasa değişikliği metnine dayanarak
11'inci Cumhurbaşkanını seçmeye çalışıyoruz.
Anayasa değişikliği
teklifinde 6'ncı maddeye eklenen geçici 18'inci maddede, Anayasa'nın
67'nci maddesi son fıkrası hükmünün, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin yapılabilmesi için çıkarılması gereken
kanunlar ile seçim kanunlarında yapılacak değişiklikler
bakımından uygulanmayacağı ifade edilmektedir.
Geçici 19'uncu maddenin son paragrafında
da Cumhurbaşkanı seçilmesine ilişkin usul ve esasların
kanunla düzenlenmesine kadar, bağlantılı olan 2839,
298, 2820 ve 3376 sayılı Kanun ile diğer kanunların
bu maddeye aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı
ifade edilmektedir.
Grup önerisine konu yaptığımız
ve öncelikle görüşülmesini istediğimiz 3376 sayılı
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanun'un hâlen yürürlükte olduğunu ifade ediyorum. Bu Yasa'da
yapılmak istenilen değişiklik ise yürürlük kazanmamıştır.
Cumhurbaşkanının inceleme süresi ve prosedürü göz
önüne alındığında, bu Yasa'nın, bu değişikliğin
şeklî anlamda yürürlüğe girme tarihi -yani 3376'da yapılan
değişiklikten söz ediyorum- Haziran sonu veya Temmuz başı
olacaktır. Bu durumda bile halkoylamasının Ağustos
ayı sonuna sarkması söz konusu olacaktır.
Kaldı ki -önemle ifade ediyorum-
bu düzenleme, seçim kanunlarında yapılan bir düzenleme
niteliğinde olduğundan, Anayasa'nın 67/son fıkrası
gereğince bir yıldan önce yürürlüğe girmesi söz konusu
olmayacaktır. Bu sürenin kısaltılmasına dair
Anayasa değişikliği teklifinde getirilen geçici
maddelerin uygulamaya girmesi ise, yani geçici 18 ve geçici 19'uncu
maddenin yürürlüğe girmesi ise, Sayın Cumhurbaşkanının
referanduma başvurması hâlinde, yine, en iyimser bir hesaplamayla
Kasım 2007 tarihine sarkacaktır değerli arkadaşlarım.
İşte, sayın milletvekilleri,
22'nci Yasama Dönemi veya 22 Temmuz tarihlerinde uygulanma
imkânı olmayan bir Anayasa değişikliği teklifi
söz konusudur derken, bu anayasal takvimi ifade ediyoruz, bunu anlatmaya
çalışıyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, uygulanma
imkânı olmayan, mutlak çelişkiler içeren, anayasal dengeleri
altüst eden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) -
birtakım
düzenlemelerle ve yapay gündemlerle meşgul edilmemelidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, abesle iştigal zemini değildir,
birtakım kompleks ve ihtirasların tatmin yeri değildir.
Bu değerlendirme ve düşüncelerle,
Adalet ve Kalkınma Partisinin grup önerisine karşı
çıktığımı, aleyhte oy kullanacağımı
ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kart.
Lehte olmak üzere, İstanbul
Milletvekili Sayın Ünal Kacır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; AK Parti grup önerisinin lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, değerli arkadaşlar,
burada neyi konuşuyoruz, neyi tartışıyoruz, hepsi
birbirine karışıyor. Bir yandan, Anayasa değişikliğinin
getirdikleri, bu öneriyle ilgili gündeme getiriliyor. Bir yandan,
işte, bu teklifteki değişiklikler neler getiriyor,
neler götürüyor? Hâlbuki, biz, şu anda gündemi tartışıyoruz.
Yani, gündemde şu mu olsun, bu mu olsun? Onları konuşacağız,
onları tartışacağız, ilgili maddelerinde
tartışacağız. Yani, Anayasa değişikliklerinin
halkoyuna sunulmasıyla ilgili kanun teklifinde yapılan
değişikliği gündeminde konuşacağız, detaylarına
da ineceğiz. O konuda söyleyecek çok sözümüz var, ama, sözü uzatmadan
şunu söylemek istiyorum: Ne getiriyoruz, ne yapmak istiyoruz?
Değerli arkadaşlar, gündemin
4'üncü sırasında bulunan, Sivas Milletvekili Selami Uzun
ve üç milletvekilinin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin görüşmelerine
dün akşam başladık. Bu görüşmeler şu anda tamamlanmış
değil, görüşmeler sürüyor. İşte, bunun arkasından,
az önce de bahsettiğim, Anayasa Değişikliklerinin
Halk Oyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'mizi görüşelim
kırk sekiz saat geçmeden, onu görüşelim; onun arkasından
da, Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi'ni görüşelim ve böylelikle, çalışmalarımızı
tamamlayalım istiyoruz. Getirilen teklif budur. Ancak, az önce
sayın konuşmacı, İç Tüzük'ün 57'nci maddesine
atıfta bulunarak, Meclisi yöneten Sayın Başkana,
işte "Burada gerekli toplantı yeter sayısı
yoktur, siz yoklama yapmalıydınız, illa yoklamayla bunu
tespit etmeliydiniz." diyor.
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Var mıydı?
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Esasa gel sen.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Meclise bugün gelmedik. Dört buçuk senedir burada
birlikte çalışıyoruz, beş seneyi tamamlıyoruz,
beşinci yasama dönemini tamamlıyoruz. Beş senedir
bu uygulamalar burada farklı yapılmıyor. Nedir olay?
İç Tüzük yetki vermiş: "Başkan birleşimi açtıktan
sonra tereddüde düşerse yoklama yapar." Ve bu iş hep de
öyle oldu. Tereddüde düşülmemiştir, yoklama da dolayısıyla
yapılmamıştır.
ATİLLA KART (Konya) - Burada
50 kişi varsa tereddüde düşmek gerekmez mi? Göz var izan var.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, müsaade
buyurun. Göz var nizam var değil. Anayasa var, yasa var, İç Tüzük
var. Kalkarsınız 20 kişi, yoklama istersiniz.
ATİLLA KART (Konya) - Takdir
yetkisi sınırsız değil. Takdir yetkisi var. Takdir
yetkisi böyle kullanılmaz. Başkan keyfî ve sorumsuz davranamaz.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
siz konunuza gelin lütfen. O benim takdirim. Siz lütfen konunuza gelin.
Sayın milletvekilleri, siz
de müdahale etmeyin.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan yaptığı yanlışlığın
farkında.
BAŞKAN - Efendim, Sayın
Kart, siz, bu beş sene içerisinde -biz meslektaşız-
şu kanaat sizde var: "Ben her şeyi daha iyi bilirim."
ATİLLA KART (Konya) - Hayır,
hayır, öyle değil. Ben haddimi bilirim. Ben sorumluluğumu
bilirim.
BAŞKAN - Sizden daha iyi bilenler
var. Lütfen, bu anlayış içerisinde olmayın; çünkü, biz,
oturduğumuz yerler dışında hayatımız boyunca
dost olacağız, el sıkışacağız.
ATİLLA KART (Konya) - Ben sorumluluğumu
biliyorum. Sadece görevinizi hatırlatıyorum.
BAŞKAN - Lütfen, makamda oturanların
kanaat ve takdirlerini değişik yorumlamayın. Buraya
siz de oturabilirsiniz. Lütfen, bu konuları daha fazla tartışmaya
açmayalım.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar, yani, burada sanki yeni
bir uygulama yapılıyormuşçasına bunu gündeme
getirmenin abesle iştigal olduğunu ifade etmek istiyorum.
Elbette ki hakkınız var, yetkiniz var, oylamaya geçildiğinde
20 kişi ayağa kalkarsınız, yoklama istersiniz,
yoklama -varsa oylama- yapılır.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
bakın, İç Tüzük'ü konuşmuyoruz. Siz konunuzu konuşun,
rica ediyorum.
MEHMET KARTAL (Van) - Listede yeriniz
sağlam mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Efendim, konunun
detayına, ilgili kanunları, kanun tekliflerini, İç
Tüzük değişikliklerini burada görüşürken detaya gireceğiz.
Söylediğiniz bütün sözlerin cevabı var, onları da orada
vereceğiz. Vakit kaybetmemek için sözü fazla uzatmıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.(AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kacır.
Grup önerisinin aleyhinde olmak
üzere, Adana Milletvekili Sayın Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
UĞUR AKSÖZ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz evvel Sayın
AKP temsilcisini hayretle ve ibretle dinledim. Arkadaşımız
diyor ki: "Biz burada neyi konuşuyoruz? Nedir bu kargaşa?"
diyor. Allah aşkına arkadaşlar, bu kadar milletvekiliyiz,
hangimiz sabah kalktığımızda bugün Genel Kurulda
ne görüşüleceğini biliyoruz? Vicdanınıza sorun,
kendinize sorun, hanginiz biliyorsunuz? Her gün sabahleyin AKP yöneticileri
bir Danışma Kurulu topluyorlar, orada akıllarına
esen şeyleri getiriyorlar buraya ve biz bunu konuşuyoruz.
Böyle mi olmalıydı bu Meclis? Bu Meclis böyle mi olmalıydı?
Bakın "İstanbul
İstanbul olalı görmedi böyle keder." diye bir şarkı
var ya, bu Meclis Meclis olalı böyle iktidar görmedi. Görmedi,
çünkü hiçbir milletvekilimiz bugün ne görüşüleceğini
dünden bilmiyor, siz de bilmiyorsunuz. Sadece, Grup Başkan Vekilleri
geliyor, akıllarına ilk eseni
Hani, ilkel kabilelerde
olur bu yahu! Sabahleyin Kızılderili Reisi Oturan Boğa
kalkar, "Bugün şuraya gideceğiz." der. O, Kızılderili
kabilelerinde olur. Bu Mecliste bu kadar ciddiyetsizlik olur mu arkadaşlar?
(CHP sıralarından alkışlar) Sabah geliyoruz,
"Şunu görüşeceğiz." Dün geldik, "Bunu görüşeceğiz."
Hâlbuki, bakın arkadaşlar,
bu Meclis yıllardır şöyle çalıştı, Mustafa
Kemal'den beri böyle çalıştı: Bir hafta evvelden, görüşülecek
konular bastırılarak milletvekillerine dağıtılır.
Hatta, bu Meclisten maaş alan danışmanlara görev verilir.
Milletvekillerine brifing verirler, bilgi verirler; milletvekilleri
çalışır, okur, gazeteleri okur, makaleleri okur. Buraya
neyin görüşüleceğini bilerek gelir. Onun adı milletvekilliği.
Bunun adı ne? Bunun adı ne? Bizim yaptığımızın
adı ne?
MEHMET KARTAL (Van) - Kapı kulluğu!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekilliği.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bu, milletvekilliği
değil.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Milletvekilliği.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değil
Ünal Bey, değil. Çıkmışsın buraya, diyorsun ki
Ünal Bey: "Biz burada neyi konuşuyoruz?" Peki, bunu gündeme
biz mi getirdik? Siz timsah bilir misiniz, timsah? Timsah gücüne güvenerek
gelir, avını yer, ondan sonra "Ya, ne oldu?" diye
ağlamaya başlar, buna "timsahın göz yaşları"
derler. Siz bunu yapıyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
Siz buraya, gündeme saçma sapan şeyleri getiriyorsunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Ayıp, ayıp! Öyle deme! Saçma sapan olur mu?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Ondan
sonra diyorsunuz ki: "Ya, biz burada neyi konuşuyoruz?"
İyi de arkadaşlar, bunu biz mi getirdik, bu kadar karmaşayı
biz mi yarattık? Bunu hem yaratıp hem şikâyete hakkınız
var mı?
Bakın, değerli arkadaşlarım,
ben şimdi size buradan soruyorum: Bakın, AKP çok kötü yönetiliyor.
Bana kızıyor musunuz? Kızmıyorsunuz, değil
mi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kale
almıyoruz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sen
kendine bak.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Söylüyorum,
çok kötü yönetiliyor. İtiraz mı ediyorsunuz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Kendi
partine bak!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kale
almıyoruz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Çok kötü
yönetiliyor. İtiraz mı ediyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kale
almıyoruz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki,
peki. Bu kadar bağırdınız ya, şimdi mahcup olacaksınız.
Bunu ben söylemiyorum ki. Abdüllatif Şener söylüyor!
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Kime söylüyor?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Başbakan
Yardımcınız söylüyor! Ben söylemiyorum, ben.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana)
- Uğur Bey
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Zeynep,
sen sus! Sen hemşehrimsin, sen sus!
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana)
- Niye susayım canım!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, sizin partinin Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener diyor ki: "Bu parti çok kötü yönetiliyor."
Bundan hiç mi ders almıyorsunuz? Hiç düşünmediniz mi bir
Başbakan Yardımcısı niye böyle desin? Hiç düşünmediniz
mi?
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Ne alakası var ya!
BAŞKAN - Sayın Aksöz, bir
dakikanızı rica edebilir miyim.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Buyurun
efendim.
BAŞKAN - Efendim, siz çok tecrübeli
bir siyasetçisiniz, kürsüye hâkimsiniz, ama karşılıklı
konuşmak diye bir anlayışımız yok. Yalnız,
aynı zamanda
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki Sayın
Başkan, tamam.
BAŞKAN - Müsaade edin, sadece
size değil.
Değerli arkadaşlar, böyle
bir usul yok. Ne hatip size karşılıklı bir şey
söylemeli ne sizin de cevap vermeniz gerekir. Bellidir söz aldığı
konu, onu anlatacak Genel Kurula; beğeniriz beğenmeyiz,
saygı duyacağız.
Buyurun efendim.
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Moğoltay'ı
söyle! Onu da söyle!
BAŞKAN - Efendim, lütfen müdahale
etmeyin.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, siz istediğiniz kadar bağırın,
ortada bir gerçek duruyor. Yani, siz "Dünya dönmüyor" derseniz
dünya duracak mı? Dünya dönüyor.
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Konuya gel! Ünal Bey'e kızıyordun. Bunun ne alakası
var!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Siz ne
derseniz deyin, Başbakan Yardımcısı "Bu parti
kötü yönetiliyor." demişse
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Konuya geç!
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakın,
bir Başbakan Yardımcısı "Ben aday bile olmuyorum"
demişse, hepinizin üç saat düşünmeniz lazım, düşünmeniz
lazım. Neler oluyor?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Başkanım, konuya geçsin.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bu kadar
Bitirdim.
BAŞKAN - Sayın Aksöz
Sayın
Aksöz, ona girmeyelim lütfen.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki.
BAŞKAN - Her partide aday olmayan
olabilir.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Doğru.
Başka bir konuya geliyorum
değerli arkadaşlar: Şimdi, burada, bakın, Anavatan
Partisi Grubu yok. Bu Anavatan Partisi şu anda kurultay yapıyor.
Bu Anavatan Partisi iki gün evvel sizin hayatınızı kurtardı.
Size destek vermeseydi, o paket geçmeyecekti. Onları hem kandırdınız
"referandum getirmeyeceğim" diye hem aldattınız
hem de onların kurultayına bile saygı göstermediniz.
AHMET YENİ (Samsun) - DSP'yle
anlaştınız mı?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Onlar
yokken Genel Kurulu yine topladınız.
AHMET YENİ (Samsun) - DSP'yle
anlaştınız mı?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bir toplumsal
nezaket vardır. (CHP sıralarından alkışlar)
Kurultayı olan parti, o gün kurultayı varsa, Genel Kurul
toplanır, o gün karar alır, kapatır ve o arkadaşlara
bir saygı gösterir. Onu bile yapmadınız.
Bakın, bugünkü gazeteleri
okudunuz mu? Hepsinde ne yazıyor, biliyor musunuz? "Gel de
bu AKP'ye güven!" diyor. Manşet: "Gel de bu AKP'ye güven!"
Niye? Hem Başbakan Yardımcısının beyanından
hem Anavatana yaptığınızdan dolayı. Bu beni
direkt ilgilendirmez, ama
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Hangi gazete?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Efendim,
Güneş gazetesini alırsınız, manşetinde
"Gel de bu AKP'ye güven!" diyor.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Güneş gazetesi mi?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Bakınız,
değerli arkadaşlar, siyasette güven çok önemlidir, verilen
söz çok önemlidir, çok önemlidir söz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Kaç kişi girdi ön seçime?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - İnsanı
insan yapan sözdür. Söz tutulmamışsa, artık o kişiye
ve o partiye güvenilmez. Bunu da geçiyoruz.
Şimdi gelelim konumuza: Değerli
arkadaşlar
AHMET YENİ (Samsun) - Kaç parti
değiştirdin bugüne kadar?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, şurada bir gününüz kaldı, yarın
listeler ilan edilecek. Bu laf attığınıza da
pişman olacaksınız, kuliste bana gelip "Ya,
Uğur Bey haklıymışsın." diyeceksiniz. Ben
bunları çok yaşadım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Bu seçimde hangi partiye geçeceksin?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Geçiniz
bunları, bunları geçiniz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sayın
Başkan, beni konuya davet ediyordunuz, Sayın Hatibi de konuya
davet etseniz.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Şimdi,
bakın, bir şey söylüyorum: Değerli arkadaşlar, hukukta
bir kural vardır, bir de istisna vardır. Kural şudur: Gelen
yasa tasarı ve teklifleri burada, komisyonlarda ve Genel Kurulda
kırk sekiz saat geçmeden görüşülmez. O kırk sekiz saat
neden konulmuştur? Milletvekilleri iki gün düşünsün, taşınsın,
araştırsın diye. Bu bir kuraldır. Peki, bunun istisnası
ne? istisnası ne? İstisnası şudur: Çok acil, memleketi
çok yakından ilgilendiren çok derin konular varsa, bu kırk
sekiz saat kaldırılır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aynı
bunlar gibi.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Evet,
şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Burhan Kuzu Hocam bunu çok iyi
bilir. Bu hukukun ana prensibidir. Bu çok istisnaen kullanılır.
Peki, siz ne yaptınız, AKP Grubu? Kırk sekiz saati kaldırmayı
kural hâline getirdiniz. Her yasada bunu uyguluyorsunuz, her yasada
bunu uyguluyorsunuz. Ülkenin rejimini ilgilendiren Anayasa değişikliğinde
de bunu uyguluyorsunuz, şimdi önümüze getirdiğiniz gene
bu. Bu ne? Referandum yasası, kırk sekiz saat geçmeden uygulansın
Peki, bakın, arkadaşlar,
demin Ünal Bey dedi ki: "Bu ne kargaşa? Neyi konuşuyoruz?"
Yahu, bu kargaşayı siz yaratıyorsunuz. Bir yandan Anayasa
paketi Cumhurbaşkanında, bir yandan biz bunu Anayasa Mahkemesine
götürüyoruz, -her şey ortada- bir yandan siz referandum yasasını
getiriyorsunuz, süreleri kısaltıyorsunuz ve bu süreleri
kısaltırken bir şeyi unutuyorsunuz: Bu sürelere göre
yürürlük tarihi koymanız gerekirken, bu yasa tasarısının
sonuna demişsiniz ki: "Bu referandum yasası yayınlandığı
tarihte yürürlüğe girer." Bu yarın yayınlansa, o
paket orada, öbürü orada, bu yürürlüğe girdi
Bakın, arkadaşlar,
bütün süreler birbirine giriyor. Tam bir kaos, tam bir karmaşa.
Bütün bu karmaşalara 4 Hazirandaki listeleri de ekleyin, tam
bir karmaşa.
Peki, bir iktidar grubu, şu koca
grup böyle karmaşa mı yapmalıydı; yoksa, bizim grupla
oturup "Arkadaşlar, memleketin şu şu yasalara ihtiyacı
var. Oturalım, şunu şöyle görüşelim, bunu böyle yapalım."
mı demeliydi?
Bakın, bir örnek veriyorum:
Değerli arkadaşlarım, bakın, bugüne kadar bu Meclis
Cumhurbaşkanını bu yasalarla tıkır tıkır
seçti. İlk defa seçemedi, çünkü
ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) -
Sayenizde.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) -
ilk defa
360'a yakın milletvekili olan dev bir grup var, çok güçlü bir grup
var... Ama, önceki Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel
ne dedi, hatırlıyor musunuz? "Büyük grupları yönetmek
çok zordur." dedi.
SONER AKSOY (Kütahya) - Yanılmış
Yanılmış
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Yönetemediniz
Yönetemediniz
Yönetemediğiniz gibi, ülkeyi de yönetemediniz,
krizleri de yönetemediniz, hiçbir şeyi yönetemediniz. Bakın,
arkadaşlar, yönetemediniz.
Ben, size, son olarak
Bu son konuşmamız
herhâlde, yarın Meclis kapanacak diye umuyorum, tabii sizin grup
başkan vekilleri yarın sabah uyanıp Meclise devam demezlerse,
akıllarına ilk geleni yapıyorlar. Yarın kapanacağını
varsayarak size küçücük bir Temel fıkrası söyleyeceğim:
Temel ile Dursun yolda gidiyormuş
AHMET YENİ (Samsun) - Temel'e
hakaret yapma.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) -
Dursun
muz kabuğuna basıp düşmüş, kafayı yere vurmuş.
Kalkmışlar yola devam etmişler.
AHMET YENİ (Samsun) - Temel'e
hakaret etme.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - İleride
bir muz kabuğu daha görmüşler, Dursun demiş ki: "Aa,
bak orada da muz kabuğu var." Temel de demiş ki: "Desene
biraz sonra yine düşeceğuz." Gene düşeceksiniz,
gene düşeceksiniz.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aksöz.
Lehte olmak üzere Ordu Milletvekili
Sayın Eyüp Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Grup
önerimizin lehinde söz aldım. Bu vesileyle Başkanlık
makamını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önerimiz
kısaca, 1440 sıra sayılı Ankara Milletvekili Haluk
İpek ve 4 Milletvekili Arkadaşının, Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması ve yine 1441 sıra sayılı Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü'nün, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 77'nci maddesinde bir değişiklik yapılmasını
ihtiva ediyor ve bu değişiklileri de kırk sekiz beklemeden
Genel Kurul gündemine alınmasını talep ediyor.
Değerli arkadaşlar, bu
vesileyle burada konuşan arkadaşlarımızı
dinledik. Ben özellikle ve öncelikle bir iki hususu sizlerle paylaşmak
istiyorum. Burada yıllarca parlamenterlik yapmış, gerek
Meclis içinde gerek parti yönetimlerinde gerekse hükûmetlerde görev
yapmış arkadaşlarımız var. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bütün çalışmaları saygıdeğerdir.
Buradan çıkan kanunların, Anayasa değişikliklerinin,
kanun tekliflerinin takip edeceği hukuki yol ve prosedür de
vardır. Elbette ki, Sayın Cumhurbaşkanın onayı,
şayet onay olmazsa, ikinci görüşmeden sonra Sayın Cumhurbaşkanının
bunu Anayasa Mahkemesine götürmesi veya siyasi parti gruplarının,
çıkan kanunları veya değişiklikleri Anayasa Mahkemesine
götürme hakları vardır. Bütün bu görüşmeler bu prosedür
içerisinde yapılır. Ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarını abesle iştigal gibi görmek,
doğrusunu isterseniz, bu Meclisin yapmış olduğu
yasama çalışmalarını hafife almaktır. Daha
ağırını söylemek, daha farklı şekilde söylemek
istemiyorum, bunu hafife almaktır. Burada yapılan her çalışma
önemlidir. Yapılan çalışmalar üzerinde, siyasi parti
gruplarının ve sözcülerinin farklı görüşleri olabilir,
bu da saygıdeğerdir. Aynı şeyi düşünüyor olsaydık,
aynı şeylere inanıyor olsaydık ve dünya görüşlerimiz,
siyasi görüşlerimiz aynı olsaydı, zaten, farklı
siyasi partilere de gerek olmaz, herkes bir parti çatısı
altında olurdu. Dolayısıyla, bugün bizim yapmış
olduğumuz çalışmalar ve uygulamalar, geçmişte
bu Meclisin uyguladığı, uygulaması var olan ve
sık sık da başvurulan bir yöntemdir. "Efendim, böyle
lüzumsuz kanunlar" ifadesini de doğrusunu isterseniz çok
yadırgadım.
Değerli arkadaşlar, Meclisimizin
gündeminde, dün, tümü üzerinde görüşmelerini tamamladık,
polis vazife ve salahiyetleriyle alakalı önemli bir düzenleme
var. Efendim, bu Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulması
Arkadaşlar diyorlar ki: "Siz işte bir kaotik ortam yaratıyorsunuz.
Siz sistemi bozuyorsunuz. Siz rejimin temelleriyle oynuyorsunuz."
Değerli arkadaşlar, bakın,
bu Meclis, Anayasa'nın bazı maddeleriyle, özellikle Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle alakalı çok önemli bir Anayasa değişikliği
yapmıştır ve iki sefer görüşerek, yeterli çoğunluğu
da bularak Türkiye Büyük Millet Meclisinden bunu geçirmiştir.
Bu çok önemlidir. Bu, Meclisin kararlılığının;
bu, Meclisin tutarlılığının; bu, Meclisin gündemine
olan hâkimiyetinin görülmesi ve bilinmesi açısından çok
önemlidir. Bunu hafife almak, doğrusunu isterseniz çok
şık değildir, çok doğru değildir.
Efendim, niye buraya geldik? Niye
böyle bir Anayasa değişikliği yapmak mecburiyetinde
kaldık? Şimdi, bizde, Anadolu'da bir söz vardır: "Hem
suçlu hem güçlü." diye.
Değerli arkadaşlar, buraya
biz gelmedik. Yanlış uygulamalar ve yapılan birtakım
yanlışların sonucunda biz buraya geldik. Hiç kimse boşuna
ve nafile gayretlerin içerisine girmesin. Bak, siyasette ne yaptığın
değil, ne söylediğin değil; yaptığının
ve söylediğinin kamuoyu tarafından nasıl algılandığı,
nasıl okunduğu önemlidir. Ben muhalefetteki arkadaşlara,
muhalefet sözcülerine sormak istiyorum: Ya, siz Allah aşkına,
burada yapılanları, bu yaşadığımız
süreci, bu süreçle ilgili kamuoyunun algılamasını
hiç zahmet edip bir kamuoyuna, vatandaşlarımıza, insanlarımıza
bir soruyor musunuz? Soruyor musunuz? Dolayısıyla, ne sistemle
oynayan ne rejimle oynayan ne de Türkiye'de bir kaos ve kaotik ortam
meydana getirmeye yönelik bir gayret ortada yoktur. Buraya ne sebeple,
hangi şartlarla geldiğimizi aziz milletimiz de çok iyi bilmektedir.
Sistem tıkanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
gelinen bu sonuçla, sadece Cumhurbaşkanını değil,
aynı zamanda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanını
da seçemez hâle gelmiştir. Bunun sorumlusu biz değiliz. Bu
sürecin sorumlusu biz değiliz. Bu süreçte onlarca Meclis
Başkanı seçildi, 3 tane Cumhurbaşkanı seçildi.
Biz yeni bir şey icat etmedik, yeni bir yasa, yeni bir düzenleme,
yeni bir uygulama meydana getirmedik. Biz, var olan, 82'den beri uygulanan
uygulamaları, aynı prosedürü, yasal ve anayasal çerçevede
işletmek istedik, ama, gördük ki, anayasal ve yasal çerçevede
işleyen prosedür ve sürece itirazı olanlar, bundan rahatsız
olanlar var. Sistem tıkanmıştır. Burası Türkiye
Büyük Millet Meclisidir. Tıkanan sistemin önünü açmak, bu sürecin
önünü açmak ve rahatlatmak, bu kaostan, bundan
Kaostan bahsedeceksek,
kaos budur, kaotik ortam budur. Türkiye'nin önünü açmak, bu Meclisin
görevidir, Meclis de görevini yapmaktadır, iktidar partisi
de sorumluluğunun gereğini yapmaktadır. Burada yanlış
anlaşılacak bir şey de yoktur, burada farklı mecralara
çekilecek bir anlayış da yoktur. O ki Meclis görevini yapamaz
hâle gelmiştir, öyleyse, sıkıntıları, Meclise
de bu iradeyi ve yetkiyi veren, meşruiyetin yegâne kaynağı
ve temeli olan halka götürmektir, bizim yaptığımız
da budur.
Efendim, dün de bugün de söylendi;
nasılsa bu süreç işlemeyecek, nasılsa biz yeniden Anayasa
Mahkemesine gittik, nasılsa Sayın Cumhurbaşkanımız
bunu onaylamayacak veya halkoyuna götürmeyecek gibi ifadeler
de, doğrusunu isterseniz, değerli arkadaşlar, Sayın
Cumhurbaşkanının da Anayasa Mahkemesinin de görev ve
sorumluluklarına, yetkilerine burada müdahaledir. Kararlarını
verirler, görürüz.
Efendim, getirdiğimiz
şey şudur: "Bizim yürürlükteki yasaya göre, eğer
referanduma gidecekse bir Anayasa değişikliği, yüz
yirmi günü takip eden ilk pazar günü yapılır referandum,
halkoylaması." diyor. Biz de diyoruz ki: Bu değiştirilen,
değişiklik yapılan Anayasa değişikliğiyle
ilgili, eğer şayet bir referandum süreci işleyecekse,
buradaki yüz yirmi günlük süreç kırk beş güne indirilmek suretiyle,
onu takip eden ilk pazar günü yapılır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum.
Efendim, burada yanlış
olan ne? Eğer bunu yapmayacak idiysek, yedi sene sonrası
için seçilecek bir Cumhurbaşkanıyla alakalı Anayasa
değişikliğinin ne anlamı olurdu? Anlamsızlık,
anlaşılmaz olan, eğer bu referandum yasasını
getirmemiş olsaydık, anlaşılmaz olan bu olurdu,
doğru olmayan bu olurdu. Yapılan Anayasa değişikliğine
paralel olarak o süreci çalıştıracak bir yasal düzenleme
yapıyoruz. Burada rahatsız olacak, bundan yanlış
anlaşılacak bir konu, ben, doğrusunu isterseniz, görmüyorum.
Bir diğer konu da, İç Tüzük'ün
77'nci maddesinde bir değişiklik yapıyoruz. Kısaca,
İç Tüzük'ün 77'nci maddesindeki uygulamaya baktığımızda
-buradan metni okumak istemiyorum- özellikle Meclis seçime gittikten
sonra, yani, Parlamento yenilendikten sonra, bir önceki dönemdeki,
komisyonlarda görüşülmüş, Genel Kurulda basılmış
ve sıra almış kanunlar kadük kalıyordu, yani, gündemden
düşüyordu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Şunu
ifade etmeme müsaade edin Sayın Başkan
Tabii, bu kanunlarda büyük emekler
var, bu kanunlarda gece gündüz harcanmış emek ve mesai var.
Bakın, değerli arkadaşlar,
mesela, bizim Türk Ticaret Kanunu'muz 1.535 maddedir. Alt komisyonlarda,
üst komisyonlarda, iktidarıyla muhalefetiyle anlaşarak,
uzlaşarak çıkartılmış bir kanundur. İstiyoruz
ki, yeni şekillenen Parlamento ve hükûmet, bu tür büyük kanunları,
yani çok emek harcanmış, çok mesai harcanmış kanunları,
eğer istiyorsa, kadük kalmadan Genel Kurulda gündemine
alıp görüşebilsin. Arzu ediyorsa -burada bir icbar da yok-
istiyorsa görüşür. Yani, yeniden üç aylık, altı aylık,
bir yıllık süreleri kullanmak suretiyle, bunu, komisyonlarda,
alt komisyonlarda görüşmesin, üzerinde mutabakata varılmış
olan bu yasaları, Ceza Uyum Yasası gibi, Kat Mülkiyeti Kanunu
gibi önemli yasaları -bu çerçevede baktığımızda,
madde sayısı itibarıyla da, hem de komisyonlarda görüşmelerinde
önemli mesai ve zaman harcanmış kanunlardır- yeni yönetim,
yeni hükûmet, yeni şekillenen Parlamento, istiyoruz ki bunları
gündemine alıp görüşebilsin, yeniden baştan başlamasın.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Buna
engel bir şey yok.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, bu duygu
ve düşüncelerle
Bunlar bilinmeyen konular değildir, gizli
kapaklı bir şey yoktur. Dün akşam komisyonlarda bu kanunlar
görüşülürken, muhalefete mensup arkadaşlarımız
da o komisyonda idi, sabah falan getirmedik önüne. Kimsenin önüne,
sabah burada, böyle, hiç bilmedikleri bir konuyu da getirmedik.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bizim
önümüze getirdiniz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, Genel
Kurulun, grup önerimizin lehinde oy vereceğini düşünüyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre vermiş olduğu öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
1.-
Devlet Bakanı Mehmet Aydın'ın Rusya Federasyonu'na yaptığı
resmî ziyarete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1299)
01/06/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet
Aydın'ın, Rusya Federasyonu Eski Devlet Başkanı Boris
Yeltsin'in cenaze törenine katılmak üzere bir heyetle birlikte
25 Nisan 2007 tarihinde adı geçen Ülke'ye yaptığı
resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
LİSTE
Mustafa Said YAZICIOĞLU Ankara Milletvekili
Mustafa ÖZYURT Bursa Milletvekili
Cavit TORUN Diyarbakır Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince
gündemin "Kanun Tasarı Ve Teklifleriyle Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
1'inci sırada yer alan kanun
teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu
gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Sivas
Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin; Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.-
Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin, Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet Komisyonu Raporu (2/1037) (S.Sayısı:
1437) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde
Hükûmet? Yerinde.
Şimdi 1'inci maddeyi okutuyorum:
POLİS
VAZİFE VE SALÂHİYET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1- 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanununun 4 üncü maddesinden sonra gelmek
üzere aşağıdaki 4/A maddesi eklenmiştir.
"Durdurma ve kimlik sorma
MADDE 4/A- Polis, kişileri ve
araçları;
a) Bir suç veya kabahatin işlenmesini
önlemek,
b) Suç işlendikten sonra kaçan
faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç
veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,
c) Hakkında yakalama emri ya
da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit
etmek,
ç) Kişilerin hayatı, vücut
bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya
da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,
amacıyla durdurabilir.
(x)
1437 S. Sayılı Basmayazı 1/6/2007 tarihli 119'uncu Birleşim
Tutanağı'na eklidir.
Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi
için, polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği
izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik
arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma
işlemi yapılamaz.
Polis, durdurduğu kişiye
durdurma sebebini bildirir ve durdurma sebebine ilişkin sorular
sorabilir; kimliğini veya bulundurulması gerekli diğer
belgelerin ibraz edilmesini isteyebilir.
Durdurma süresi, durdurma sebebine
esas teşkil eden işlemin gerçekleştirilmesi için zorunlu
olan süreden fazla olamaz.
Durdurma sebebinin ortadan kalkması
halinde kişilerin ve araçların ayrılmalarına
izin verilir.
Polis, durdurduğu kişi
üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer
bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin
varlığı halinde, kendisine veya başkalarına
zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri
alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması
veya aracın, dışarıdan bakıldığında
içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez.
Bu Kanun ve diğer kanunların
verdiği görevlerin yerine getirilmesi sırasında,
polis tarafından gerekli işlemler için durdurulan kişiler
ve araçlarla ilgili hükümler saklıdır.
Polis, görevini yerine getirirken,
kendisinin polis olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten
sonra, kişilere kimliğini sorabilir. Bu kişilere
kimliğini ispatlamaları hususunda gerekli kolaylık
gösterilir.
Polis, kimlik sorgulaması süresince
kişiyi ve aracı bekletebilir.
Belgesinin bulunmaması,
açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe
aykırı beyanda bulunması dolayısıyla ya da
sair surette kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan
derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi,
kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya
kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır.
Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.
Kişinin kimliğinin belirlenmesi
durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma
haline derhal son verilir.
Nüfusa kayıtlı olmadığı
için kimliği tespit edilemeyen kişilerin nüfusa kayıtlarının
temini için gerekli işlemler yapıldıktan sonra, 5 inci
maddeye göre fotoğraf ve parmak izi tespit edilerek kayda
alınır.
Kimliği tespit edilemeyen kişinin
yabancı olduğunun anlaşılması halinde, 5682
sayılı Pasaport Kanunu ve 5683 sayılı Yabancıların
Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine
göre işlem yapılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Artvin Milletvekili
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YÜKSEL ÇORBACIOĞLU
(Artvin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan yasa teklifinin
1'inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım
adına söz aldım.
Değerli arkadaşlar, öncelikle,
ben, size, Avrupa Polis Etiği Yönetmeliği'nin bir bölümünü
okumak istiyorum. Hukuk devletinin geçerli olduğu demokratik
bir toplumda, polisin ana amaçları beş madde halinde düzenlenmiş:
"1) Toplumda, kamunun huzurunu,
kamu düzenini ve hukukun üstünlüğünü sağlamak.
2) Özellikle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nde yer alan kişilerin temel hak ve özgürlüklerini
korumak ve saygı göstermek.
3) Suçu önlemek ve suçla mücadele
etmek.
4) Suçu ortaya çıkarmak.
5) Halka yardım etmek ve halkın
hizmetinde olmak."
Bu amaçlar, hukuk devletinde görev
yapan tüm güvenlik güçlerinin amacı olarak, Avrupa Polis Etiği
Yönetmeliği'nde yer almıştır.
Değerli arkadaşlar, bizim
amacımız, hukuk devleti olmak, hukuk devleti yolunda eksiklerimizi
gidermek ve bu amaca hizmet eden kanunlar yapmak. Genel olarak, 2005
ve 2006 yıllarında düzenlenen ve yürürlüğe giren Türk
Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza İnfaz Kanunu gibi
ceza hukuku alanını düzenleyen tüm düzenlemeler ile kişi
hak ve özgürlükleri açısından mevcuttan daha iyi düzenleme
yaptık. Başka açıdan eksiklerimiz var, onları tartışmıyorum,
o konuya girmiyorum; ama kişi hak ve özgürlükleri, demokratikleşme
ve hukuk devleti yolunda mevcut durumdan daha ileri düzenlemeler
yaptık. Gözaltı süreleri, yakalama şartları, suçluların
hakları, savunma hakları, bu konuda çok ileri düzenlemeler
yaptık. Ancak, bu düzenlemeleri yaptıktan sonra -şimdi
elimde tarihleri var, ayrıntıya girmeyeceğim- Türk Ceza
Kanunu'nda üç kez yeniden düzenleme yaptık, yeniden kanunlar
çıkardık, mevcut temel kanun çıktıktan sonra. Hatta
bir tanesini yürürlüğe girmeden önce yaptık.
Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda
iki kez değişiklik yaptık. Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'da da üç kez düzenleme yaptık.
Şimdi, bu düzenlemelerin hepsi elimde, bunlara baktığımızda,
ne yazık ki, o atılan, ileri atılan o büyük adımlardan
küçük küçük geriye adımlar atılmış oldu. Bu düzenlemeler,
hukuk devleti yolunda yapılan temel düzenlemelerden geriye
adım atılmak şeklinde sonuç doğurmuştur.
Çok ilginçtir, bu geriye adım
atışlarla ilgili, infaz şartlarının
ağırlaşması, savunma hakkının kısıtlanması,
avukat görüşmeleri, avukatın potansiyel suçlu sayılması
gibi bir yığın düzenlemeler var, ama, arada, bir siyasetçimizi
kurtaran düzenleme de yaptık. Onun infazının kolaylaştırılması
için düzenleme de yaptık.
Yine, Türkiye için bence çok büyük
sorun olan, ama artık tartışıldığı
için geride kalmış olan, ama bir kez daha bunu Meclis tutanaklarına
geçmesi yönünde önemsediğimden söylüyorum, 5377 sayılı
Kanun ile -29/6/2005 tarihinde kabul edilen bu kanun ile- Türk Ceza Kanunu'nun
263'üncü maddesinde çok yanlış bir düzenleme yaptık.
Eğitim kurumlarıyla ilgili cezaları indirdik, sorumluları
da sorumluluktan kurtardık. Bunların faturaları, ne
yazık ki, bu yapılan -şu maddeyle ilgili söylüyorum-
bu maddeyle ilgili yapılan yanlışın faturası,
Türkiye'de, Rahip Santoro cinayeti gibi veya Malatya'daki çok
acı olaylar gibi, bir basın kuruluşunun basılarak
insanların boğazının kesilmesi gibi ve buna benzer
terörist faaliyetlere kaynak olan veya bu tür faaliyetlere destek
veren geri bir düzenleme olduğu için, ben, bunu da, yine, Meclis
tutanaklarına geçirmek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
Meclis Adalet Komisyonunda bu kanunla ilgili görüşme yapılırken
benim bir şey dikkatimi çekti. Aslında, bu getirilen kanundan
çok daha fazlası, çok daha fazla yetkiler güvenlik birimleri
tarafından talep edildi, bir kısmı verildi. Ama, orada
bu bile konuşulurken, değerlendirilirken, özellikle Adalet
Bakanlığı temsilcilerinin bu taleplere karşı
çıktığını gördüm. İçişleri Bakanlığı
talep ediyor, Jandarma Genel Komutanlığı talep ediyor,
ancak bu düzenlemelerin, mevcut temel düzenlemeler olan Ceza Yasası
ve Ceza Muhakemesi Yasası gibi düzenlemelere uygun olmadığını
bizzat Adalet Bakanlığının bürokratları söyledi.
Biz de söyledik, ana muhalefet partisi milletvekilleri olarak biz
de bu yapılanın doğru olmadığını söyledik,
ancak, anlatamadık.
Değerli arkadaşlar, görüşülen
kanunun 1'inci maddesi polise durdurma ve kimlik sorma yetkisini
veren bir madde. Bu maddeyle ilgili çeşitli kişi ve kuruluşların
değerlendirmeleri var. Ben, özellikle, İnsan Hakları
Derneğinin 1'inci maddeyle ilgili değerlendirmesini sizlerle
paylaşmak istiyorum: Tasarının 1'inci maddesinde polisin
durdurma ve kimlik sorma yetkisi düzenlenmiştir. Mevcut kanunumuzda
düzenlenmemiş olan bir yetki olan durdurma yetkisi ilk kez bu tasarıda
gündeme geliyor. Şimdi, durdurma yetkisinin kullanılmasında
ve sınırının belirlenmesinde inisiyatif tamamen
polise bırakılmakta. Bu durum, keyfiyete yol açabilecektir.
Eleştiri olarak ortaya konuyor
ve ben de bu eleştiriye katılıyorum.
Şimdi "Durdurma için makul
bir sebebin olması gereklidir." denilmiştir. Ancak,
makul sebebin ülkemiz koşullarında ne kadar geniş değerlendirilebileceği
unutulmaması gereken bir noktadır. Kaldı ki, makul sebep,
yeterli şüphe, gerekli tedbir anlayışının polisten
polise değişeceğini de kabul etmek gerektir.
Yine, maddenin gerekçesine -madde
gerekçesinde var bu, maddenin metninde yok- bakıldığında,
kişilerin ve araçların bilgi amaçlı olarak durdurulabileceği,
ancak kişilerin burada bilgi vermede hukuksal sorumluluğu
olmadığı, fakat ahlaki yükümlülükten bahsedildiği
görülmektedir. Kişilerin önceden ahlaki bir yükümlülük altına
sokulması suistimale açık bir alan yaratmaktadır.
Yine, madde gerekçesinde, durdurulan
kişinin sorulara tatmin edici cevap vermemesi veya hiç cevap
vermemesi durumunda gerekli tedbirlerin alınabileceği
belirtilmiştir. Ancak, mevzuatta, kişinin kimlik bilgileri
dışında herhangi bir beyanda bulunma zorunluluğu
olmadığı da bilinmektedir. Susma hakkı bir temel
haktır. Kanuni susma hakkının olduğunu unutmamalıyız.
Bu yönüyle, teklif, mevcut mevzuatla çelişmektedir.
Teklifte ayrıca, durdurma
işlemini yapan polisin, aynı zamanda, yeterli şüphe
durumunda kişi üzerinde yoklama ve sıvazlama yöntemiyle
arama yapabileceği belirtilmiş. Buradan hareketle, aslında,
her durdurma işlemi sonucunda "Yeterli şüphe vardır."
denildiğinde arama işlemi yapılacağı ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca, durdurma işleminde aracın
görünmeyen kısımlarının kişinin rızasıyla
aranabileceği ve bu rızanın hukuka aykırı
olmayacağı dile getirilmiştir. Ancak, ev aramalarında,
rızanın hukuka aykırılığı kaldırmadığı
gibi, buradaki rızanın da hukuka aykırılığı
kaldırmayacağı görüşündeyiz.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
çok hassas bir alanı düzenliyoruz. Yani, bu derneğin de görüşüne
itibar ettiğimizde, kişi hak ve özgürlükleriyle güvenlik
arasındaki bu dengeyi tutturmanın ne kadar zor olduğunu
biliyoruz. Ancak, eğer, yapacağımız düzenleme kişi
hak ve özgürlüklerine müdahale edecekse, bu, sonuçta, hukuk devletine
müdahale olarak tezahür edecektir.
Şimdi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
119'uncu maddesine baktığımızda; arama yetkisinin,
polis tarafından, güvenlik birimleri tarafından hâkim kararı,
acil durumlarda savcı kararı veya çok acil durumda, yine,
bazı yerlerle ilgili -konut ve özel alan dışında-
kolluk amiri tarafından verilen emirle ve bilahare de savcıya
bildirilmek suretiyle kullanılabileceği düzenlenmiştir.
Şimdi, burada "önleme"
adı altında, yani "polisin önleme görevi" adı
altında, tamamen yargısal denetimden uzak bir görev ifa
edilmesi fırsatı yaratılmaktadır. Şimdi, bunun
neden önemli olduğunu, neden Ceza Muhakemesi Yasası'nda
hâkim kararına ihtiyaç duyulduğunu bir kez daha dile getirmekte
fayda var.
Bakın, güvenlik birimlerimiz
çok zor şartlar altında ve en zor olaylarla mücadele etmek
zorunda. Bu görevi yaparken hatalar olabilmektedir. Olabildiğince
bu hataların azalması, azaltılması için bizler düzenleme
yapmak zorundayız ve polisimizin hata yapma şansını
azaltmalıyız. Yani, bu görevi ifa ederken suçla, suçluyla,
hatta ölümle karşı karşıya geliyor güvenlik elemanlarımız.
Bu kadar kolay bir alan değil bu. Ama, sonuç olarak, yaptığımız
düzenlemelerle, biz, aslında, polise bu görevi hangi amaçla
veriyoruz? Toplumun huzur ve refahını, insanların
hak ve hukukunu korumaları için veriyoruz. Eğer o hak ve hukuku
o insanlar kullanamayacaksa, polise bu yetkinin verilmesine gerek
de yoktur. Aslında, bu düzenlemelerin yapılmasında,
bence, emniyet güçlerimizin sorumluluğunun bir kısmı
alınmıştır. Adli merciler tarafından alınmıştır.
Şimdi, polise çok yetki verirsiniz veya herhangi bir kişiye
veya kuruma çok yetki verirsiniz, ama, sorumluluk vermezseniz, o
sorumluluğu vermezseniz, yetki çok kolay aşılabilir.
Çünkü, sorumlu olmayan kişi hesabını vermeyeceği
yetkiyi çok kolay kullanabilir.
Burada, sonuç olarak, yapılan
düzenlemeyle -ben komisyonda da bunu dile getirmiştim- ne yazık
ki, hukuk devleti, polis devleti anlayışı karşısında,
komisyon görüşmelerinde, maçı 1-0 kaybetti demiştim.
Umuyorum, Genel Kurul görüşmelerinde, yine hukuk devleti kaybetmez.
Çünkü, hukuk devletinin kaybetmesi demek, sonuçta, Türkiye'nin kaybetmesi
demektir.
Değerli arkadaşlar, tabii
ki, Meclisin, seçim kararı aldıktan sonra, bu kadar yoğun
bir şekilde çalışmasının doğru olmadığını
sizler de biliyorsunuz. Ama özellikle bugün, Mecliste grubu bulunan
bir partinin, Anavatan Partisinin genel kurulu varken, bu Meclisi
çalıştırmanın hiç de doğru olmadığını
ve hatta, ondan daha acısını söyleyeyim: Anayasa değişikliklerine,
AKP'nin istediği Anayasa değişikliğine destek veren
Anavatan Partisinin bu desteğinin "referandum yasasında
değişiklik yapılmaması" şartıyla
verdiğini bile bile, bugün, Danışma Kurulu kararı
ve Grup önerisi olarak referandumla ilgili yasada değişikliği
de getirmenizi, doğrusu, Anavatan Partisine yapılmış
büyük bir haksızlık olarak, aslında sadece Anavatan
Partisine değil, siyasi etiğe yapılmış bir
haksızlık olarak addediyorum.
Bir de, Sayın Eyüp Fatsa, biraz
önce konuşmasında, Meclisin Cumhurbaşkanını
seçememesiyle ilgili problemin sorumlusunun AKP olmadığını
söyledi.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
sorumlunun kim olduğuna bir karar verelim. Cumhuriyet Halk Partisi
Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal başta olmak üzere,
tüm Türkiye'de akil kişiler, ilgililer Sayın Başbakana
şunu söyledi: "Uzlaşarak Cumhurbaşkanlığı
seçimini yapın." dedi. Kiminle uzlaşın? "Sadece
benimle uzlaşın" diye değil, "halkla uzlaşın"
diye, "Türkiye'yle uzlaşın" diye... Bunun karşısında
Sayın Başbakan ne yaptı? "Ben görüşmem. Hiç kimseyle
uzlaşmam." dedi.
SONER AKSOY (Kütahya) - Halkla uzlaştık
biz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Efendim, ben söyleyeyim.
"Meclis, milletin iradesinin
tecelligâhıdır." dedi. Öyle mi? AKP sözcüleri de bunu
dedi. Meclis milletin iradesinin tecelligâhı olduğuna göre
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Afişler yapıştırdılar! Afişler yapıştırdılar
"Meclisin kararı, milletin kararıdır." diye
bütün bilboardlara
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- "Anayasa Mahkemesi bizim dediğimizi yapmazsa millet
hep dağa çıkar." dedi.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Başkan.
"Meclisin kararı, milletin
kararıdır." dedi, bunları söyledi, bildiği
yolda yürüdü.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Bilboardları da doldurdular.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Şimdi, Sayın Deniz Baykal'ın dediğini yapsa veya
diğer kurumların veya sivil toplum temsilcilerinin söylediklerini
yapsaydı, makul bir isim üzerinde uzlaşma olsaydı ve bu
AKP'li bir arkadaşımız olsaydı -bu konuda hiç itirazımız
yok- bu sorunlar yaşanacak mıydı? Yaşanmayacaktı.
"İlle de bizim çoğunluğumuz
" Çoğunluğa
dayanarak, "Meclisin kararına herkes saygı göstersin."
dediniz, çoğunluğa dayanarak bunu yapmak istediniz. Ancak,
ben size, sizin, Adalet ve Kalkınma Partisinin programından
bir bölüm okuyacağım, bakalım, orada siz ne diyorsunuz?
Okuyorum: "Farklı tercihlerin rekabeti, sağlıklı
bir demokratik sistemin vazgeçilmez unsurlarındandır. Bu
yarışta çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir,
tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Sayın Başkan, sadece burayı okuyacağım.
"
ancak, yarışı kazanmak
ve iktidara gelmek, çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz."
Bu, sizin programınızda yazan görüş; demokratikleşme
ve sivil toplumla ilgili bölümdeki görüşünüz bu, yani,
"çoğunluk", "mutlaklık değildir." diyorsunuz.
Ondan sonra, "Çağdaş demokrasinin en çok önemsenen niteliklerinden
birisi, çoğunluğun, hiçbir şart altında temel hak
ve hürriyetleri tartışma konusu yapmaması ve
azınlıkta bulunanların -Meclis açısından söylüyorum,
Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi ve diğer Demokrat
Parti diyelim- hak ve özgürlüklerine saygılı olmasıdır
çağdaş demokrasi. Azınlıkta kalan görüşlerin
ve muhalefet hakkının anayasal güvencelerle teminat altına
alınması, demokrasinin çoğulcu niteliğini pekiştiren
bir unsur olarak kabul edilmektedir."
Şimdi, değerli arkadaşlar
BAŞKAN - Sayın Çorbacıoğlu,
bitirir misiniz.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum Başkanım.
Programınızda, "Demokrasi,
çoğunluğun mutlakiyeti değil, azınlığın
da haklarının korunduğu bir sistemdir." diyorsunuz,
ondan sonra geliyorsunuz, "Bizim, milletten aldığımız
yetki var, oyumuz var, istediğimizi yaparız." diyorsunuz.
Siz bırakın bize uymayı,
şu programınıza uyun; buna bile uymadınız. Sonuçta
evet, yüzünüze gözünüze bulaştırdınız. Şimdi
de, suçlu arıyorsunuz. Arkadaşlar, tek suçlu sizsiniz; ama,
tabii, bu suçun bedelini sadece siz ödemiyorsunuz, bütün Türkiye
ödüyor, bütün vatandaşlarımız ödüyor. Umarım, 22
Temmuz, bu tür hataların bir daha yapılamayacağı
bir Meclis aritmetiğini yaratır. Türkiye'nin sistemiyle,
anlayışıyla sorun yaratmayan bir iktidar gelecektir;
buna inancımız tamdır. Bu sorunların bir daha tartışılmayacağı,
sadece ülkeye ve halka hizmet eden bir Meclis oluşacağı
düşüncesiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çorbacıoğlu.
Sivas Milletvekili Sayın Selami
Uzun
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Polis Vazife ve Salahiyet
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
1'inci maddesi üzerinde konuşuyorum.
Geçtiğimiz süreçte insanların
şikâyetlerinin arttığı, suç istatistiklerine baktığımızda
gözle görülür bir artış olduğu hepimiz tarafından
gözlenmektedir. İnsanlar bazen, gerçek olmasa da, suçlu insanların
ellerini, kollarını sallayarak sokaklarda gezdiklerine,
polisin de bunları durdurmaya yetkisi olmadığına,
âdeta, inandırıldı. Öyleyse, Meclis olarak, hem vatandaşlarımızdan
hem güvenlik güçlerimizden aldığımız tüm bu
şikâyetler üzerine bunu bir masaya yatırmak zorundaydık.
İşte, bu amaçla, emniyet yetkilileriyle, Meclisimizdeki
milletvekilleriyle, üniversiteden hocalarla bir araya gelinip
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu üzerinde uzun uzun günlerce çalışıldı.
Bunun neticesinde bir taslak çıkmıştı, ama seçimlerin
biraz öne alınmasından dolayı bu Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu'nun tamamının yeniden çıkması konusunda
tereddüt hasıl olunca, arasından, işte, bu maddeleri
çekip, polisin de halkımızın da ihtiyacı olan maddeleri
değiştirme konusunda Meclisin takdirine bir yasa teklifi
geldi.
Biliyorsunuz, Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu 1934 tarihli ve o günden bu tarafa da çok çeşitli değişikliklere
uğramıştır.
Polisin amacı, kamu düzenini
sağlamak çerçevesinde, devlet otoritesinin ve icrasının
etkinliğini artırmak, halkın güven ve itimadını
temin etmektir. Suç soruşturma sürecinde polise verilen yetkiler
suç önleme çalışmalarını doğrudan etkiler.
Polis görevini yaparken, kişi hak ve özgürlükleri ile kamu güvenliği
dengesini gerçekten korumak zorundadır. İkisinin arasındaki
dengeyi öyle bir korumalıdır ki, hem vatandaşımızın
güvenliği, ülkemizin güvenliği tehlikeye girmesin hem
de kişi hak ve özgürlüklerinin sınırları
aşılmasın.
İşte, polis, böyle bir görev
esnasında istiyor ki, elinde çok yetkiler olsun. Ama, ülkemiz
de öyle yerden gelmiştir ki, polisin elinde çok yetki olduğu
zaman da bazen bu yetkilerin aşıldığı görülmüştür.
Onun için, biz de bu dengeyi korumaya çalıştık ve bu dengenin
korunmasına hep beraber gayret göstermemiz gerekir.
1'inci madde "durdurma ve kimlik
sorma"yı içermektedir. Bu maddede "durdurma ve kimlik
sorma" ilk defa kanunlarımızda düzenleniyor. Polisin,
Adli Önleme ve Arama Yönetmeliği'nde bu konuyla ilgili maddeler
var. Ama, Anayasa'nın 23'üncü maddesinde "insanların
durdurulması, ancak kanunla olur" diyor. Yani, seyahat hürriyeti.
İnsanlar bir yerden bir yere yaya veya arabayla giderken, insanların
durdurulması, ancak kanunla olur. Seyahat hürriyeti, yoksa,
engellenemez. İşte, bu amaçla, polisin daha önce yönetmelikler
vasıtasıyla kullanmış olduğu yetkiler, ilk
defa Polis Vazife ve Salahiyet Kanuna "durdurma ve kimlik sorma"
adı altında 4'üncü maddeye 4/A maddesi olarak ekleniyor.
Madde, gayet açık, net, tanımlar getiriyor: "Polis, suç
işlendikten sonra, bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek
için, suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını
sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SELAMİ UZUN (Devamla) -
faillerinin
kimliklerini tespit etmek, hakkında yakalama emri ya da zorla
getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek,
kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya mal varlığı
bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir
tehlikeyi önlemek amacıyla durdurma yetkisini kullanır."
Aşağıya doğru da, durdurma yetkisinin nasıl
olacağını, ne ölçüde olacağını, nasıl
yapacağını
Yani, bu durdurmayı diğer aramalarla
karıştırmamak gerekir. Yani, polis, kişiyi, yaya
veya arabalı şekilde durduracak, kimliğini tespit
edecek ya da belki de yardım olsun diye durduracak. Yani, bir
şahsı soracak, başka birisini soracak. Yani, bunu, illa
her durdurduğu kişiyi suçlu zannıyla durduracak diye
bir şey yoktur. Onun için, diğer maddelerde zaten sınırlarını
belirlemiş. Aşağıya doğru diğer fıkralarından
maddenin, sınırlarını, durdurmanın, belirlemiş.
Bizim, tabii ki, esas düşüncemiz, bir suç önlensin, bir suç takibi
yaparken de polis yetkili olsun, ama, polis yetkili olurken de yetkilerini
aşmasın ki
O zaman, polis yetkilerini aşarsa, tabii,
polis kendisi ayrıca bunun karşılığında
cezayı görür, ama, önemli olan polise güvenin sarsılmamasıdır.
Polis yetkisini aştığı süre içerisinde, bütün ülkede
polise güven sarsılır. Onun için, polis, kendi teşkilatına,
eğitimle, çalışmayla, tatbikatla mutlaka bu yetkileri
sınırda kullandırmak zorundadır.
Diğer maddelere geçildiğinde,
eksik kalan kısımlarda gene konuşmalar yapacağız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile söz konusu Kanuna
eklenmesi öngörülen 4/A maddesinin dokuzuncu fıkrasının
metinden çıkarılmasını ve onbirinci fıkrasının
başına "Kimliğinin tespiti amacıyla tutulan
kişiye, kimliği tespit edildikten sonra ve talepte bulunması
halinde, bu amaçla tutulduğuna ve tutulma süresine dair bir
belge verilir." cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Yahya Akman Ayhan Sefer Üstün
İstanbul Şanlıurfa Sakarya
Ergun
Dağcıoğlu Alaettin
Güven
Tokat Kütahya
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin onuncu fıkrasında
kişinin kimliğinin belirlenmesi amacıyla tutulacağına,
gözaltına alınabileceğine ve hatta tutuklanabileceğine
dair hüküm bulunmaktadır. Dokuzuncu fıkra hükmü ise,
"tutulma"ya öngelen "bekletme"yi öngörmektedir.
Kimliğin tespit edilememesi dolayısıyla gözaltına
alma, ancak Cumhuriyet savcısının kararıyla mümkündür.
Kişinin, kimliğinin tespiti amacıyla bir süre tutulacağı
hususunda kuşku bulunmamaktadır. Kimlik tespiti amacına
yönelik olarak kişinin durdurulması, bu tespit işlemleri
süresince tutulmasını zorunlu kılmaktadır. Tutulma
ibaresi, kişinin ve varsa aracının, kimlik tespitine
ilişkin işlemler sürecinde bekletilmesini kapsamaktadır.
Maddenin onuncu fıkrasında tutulma ibaresine yer verilmiş
iken, dokuzuncu fıkrada tutulmadan önce "bekletme"ye
ilişkin hükme yer verilmesi, bu bekletmenin ne kadar süre devam
edebileceği tartışmasına neden olacaktır.
Belirtilen sakıncanın giderilmesinin gerekli olduğu
düşünülmektedir. Keza, keyfi bir şekilde kişilerin
ve araçlarının durdurularak tutulmasına engel olmak
amacıyla, Adalet Komisyonunca kabul edilen maddenin onbirinci
fıkrasının başına bir cümle eklenmesi düşünülmüştür.
Belirtilen ihtiyaçları karşılamak amacıyla
işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2559 sayılı Kanunun
5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Parmak izi ve fotoğrafların
kayda alınması
MADDE 5- Polis;
a) Gönüllü,
b) Her çeşit silah ruhsatı,
sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak
için başvuruda bulunan,
c) Başta polis olmak üzere, genel
veya özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam
edilen,
ç) Türk vatandaşlığına
başvuruda bulunan,
d) Sığınma talebinde
bulunan veya gerekli görülmesi halinde, ülkeye giriş yapan
sair yabancı,
e) Gözaltına alınan,
kişilerin parmak izini
alır.
Parmak izi, ait olduğu kişinin
kimlik bilgileri ile birlikte, ne zaman ve kim tarafından
alındığı belirtilmek suretiyle parmak izini alan
genel kolluk birimlerine ait mevcut sisteme kaydedilir. Ancak, parmak
izinin hangi sebeple alındığı sisteme kaydedilmez.
Olay yerinden elde edilen ve kime
ait olduğu henüz tespit edilemeyen parmak izleri, kime ait olduğu
tespit edilinceye kadar, ilgili soruşturma dosya numarası
ile birlikte sisteme kaydedilir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 81 inci maddesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 21 inci maddesi
hükümlerine göre alınan parmak izleri de bu sisteme kaydedilir.
(a) bendi hariç birinci fıkra
ile dördüncü fıkra kapsamına giren kişilerin ayrıca
fotoğrafları alınarak, ikinci fıkrada belirlenen
esaslara uygun olarak parmak izi ile birlikte sisteme kaydedilir.
Bu sistemde yer alan bilgiler, kimlik
tespiti, suçun önlenmesi veya yürütülmekte olan soruşturma
ve kovuşturma kapsamında maddî gerçeğin ortaya çıkarılması
amacıyla, mahkeme, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve kolluk
tarafından kullanılabilir.
Kolluk birimleri, kimlik tespiti
yapmak ya da olay yerinden alınan parmak izini karşılaştırmak
amacıyla doğrudan bu sistemle bağlantı kurabilir.
Sistemde kayıtlı bilgilerin
hangi kamu görevlisi tarafından ve ne amaçla kullanıldığının
denetlenebilmesine imkân tanıyan bir güvenlik sistemi kurulur.
Sistemde yer alan kayıtlar gizlidir;
altıncı ve yedinci fıkralarda belirlenen amaçlar
dışında kullanılamaz.
Sisteme kayıtlı olan parmak
izi ve fotoğraflar, kişinin ölümünden itibaren on yıl
ve her halde kayıt tarihinden itibaren seksen yıl geçtikten
sonra sistemden silinir.
Parmak izi ile fotoğrafların
sistemde kaydedilmesi ve saklanması ile bu kayıtlardan yararlanmaya
ilişkin diğer esas ve usûller, İçişleri Bakanlığı
tarafından Adalet Bakanlığının görüşü
alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı
Ülkü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1437 sıra
sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde
grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce
bir hususu hatırlatmak istiyorum. Bu kanun teklifi, Selami
Uzun ve 4 arkadaşı tarafından imzalanıp Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verildikten
sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
"Başkanlıkça İçişleri ve Adalet Komisyonlarına
havale edilmiştir." diye not düşerek bizlere göndermiş
güya! Ancak, İçişleri Komisyonu bu konunun muhatabı
olmasına rağmen, İçişleri Komisyonunun hem
Başkanına hem başka üyelere hem de orada çalışanlarına
sordum, bize böyle bir kanun teklifi gelmediğini ve dolayısıyla
da bizim de böylesi bir konuyu görüşmediğimizi belirttiler
ve dolayısıyla -zaten tarihinden de belli- alelacele olarak
getirilmiş ve Adalet Komisyonunda görüşülerek de Genel
Kurula şimdi, tartışmak üzere ve yasalaştırılmak
üzere getirilmiş bulunmaktadır. Yani, demin arkadaşlarımız
"Bazı konularda usulsüzlük yapılıyor, bazı
konular düşünülmeden getiriliyor." derken, yerden göğe
kadar haklı olduğunu belirtiyor işte bu tümce.
Şimdi arkadaşlar, Adalet
Komisyonunda konu görüşülüp bitirildikten sonra bir arkadaşımız,
Sayın Yüksel Çorbacıoğlu'nun -biraz önce de söyledi-
yasanın tümü bittikten sonra demiş olduğu cümle çok
önemlidir, yani "polis devleti 1, hukuk devleti 0" diye.
Bu, her şeyi özetliyor zaten.
Şimdi, hatırlarım,
geçmişten kalan, başımdan geçen bir anımı anlatayım
ve polis devletine giden bir yolda insanların hangi zorluklarla
karşılaşacağını da bilmenizi istiyorum:
12 Eylülden sonra yapılacak olan yerel seçimler esnasında
-Türkiye'nin belki başka bazı yerlerinde de olmuştur
ama- kendi ilçemde ben belediye başkan adayıyım, yalan
ve iftira kampanyası alabildiğine ve yalan-iftira kampanyasının
içerisinde bir gün polis hem kuyumcu dükkânımı hem de evimi
aynı anda bastı. Niçin basıldığını,
ne aradıklarını, mahkemeden bir karar olup olmadığını,
savcılıktan öyle bir izin alıp almadıklarını
sormama rağmen, hiçbir cevap vermediler. Evimi talan ettiler.
Kuyumcu dükkânımda da çeşitli yerleri bozdular. Aradıkları
Sivas'ta üzerinde döviz yakalanan bir kişinin benim ismimi vermesinden
kaynaklanan bir aramaymış.
Şimdi, kendi ilçem Aliağa,
rantı oldukça yüksek olan, çetesi bol, mafyası bol bir alan,
bir yer. Bunlar, benim belediye başkanı adayı olmamı
ya da belediye başkanlığımı engellemek için
Sivas'a gönderdikleri bir adama döviz veriyorlar, o da bir yerlere
satarken yakalanıyor ve bunu benden aldığını
ifade ediyor. Polis sıkıştırınca, yani böyle
bir şeyin olmadığı anlaşılınca, polis
sıkıştırınca "Ama, o ilçe başkanı
ve aynı zamanda belediye başkanı adayı ve orada
da güçlü bir insan, o nedenle onun üzerine attım bu iftirayı."
diyor.
Şimdi, böyle, demin arkadaşlarımız
söylerlerken.. Sanki polisin yetkileri yokmuş, sanki polis arama
yapamazmış, sanki polis üst araması yapamazmış
gibi yaklaşımların doğru olmadığını,
çünkü yasalarda bunların hepsinin var olduğunu belirtmek
için söylüyorum bunları.
Tabii, adam iftirayı attı
da ondan sonra küçücük bir ilçede, benim hakkımda kim bilir neler
düşünüldü. Mahkemeye çıkmadım, ama mahkemeye çıkmaktan
da beter oldum. Yani, polis devletine giden yol işte böyle oluyor.
İnsan hak ve özgürlüklerini yok saymak da işte bu. Yargıçları
devreden çıkarmak da işte bu. Hele savcılıkları
tümden devreden çıkarmak, arama işlerinin de mülki amirlere
bırakıldığını duymak, gerçekten de insanın
tüylerini diken diken yapmakta.
Kadrolaşma, AKP'nin kaymakamları,
polis akademilerinin içinde bulunduğu durum, orada bir zihniyetin
hâkim oluşu, birçok polis arkadaşımızın Fethullah'la
el ele oluşu, bütün bunlar böylesine bir yasa değişikliğinin
gelecek için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu göstermektedir.
İçişleri Bakanlığının
önemli iki kurumu var: Birisi polis, birisi jandarma. İkisinin
de kriminal laboratuvarları var ve şimdi getirilmek istenen
de her ikisinin de parmak izi arşivinin oluşturulmasına
yönelik. Şimdi, jandarmayı nasıl ayıracaksınız,
polise nasıl vereceksiniz? Çünkü, jandarmanın da kendine
göre görevleri var, bunlar yasa taslağında da muallakta.
Şimdi, geçmişe ait bir
anı da anlatmak istiyorum. İleri yaşlarda olanlar bilirler.
Demokrat Parti döneminde polisin çok güçlü olduğu, yansız
olmadığı ve tahkikat komisyonlarının kurulduğu
ortamda, polislerden birçok isim aklımızdadır, ama,
herhâlde Bumin Yamanoğlu ismini kimse unutmaz. Hem o günkü
Başbakan Menderes'in korumasıydı hem de İstanbul'un
bir nevi efesi gibiydi. Öylesine kendisini yetkili kılmıştı
ki, bir gün, İstanbul Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor
Sıddık Sami Onar'ı, üniversite önünde hem tokatlamış
hem de yerlerde süründürmüştür. Polise verilen yetkilerin getirdiği
sonucun bu olduğu da unutulmamalıdır. Zaten yeteri
kadar yetki olduğunu biliyoruz.
O tartışmalar esnasında
da 1950-1960 arası- o günkü muhalefet milletvekillerinden birisi
de şunu demiştir: "İstibdat markalı bir
tezgâhta demokrasi dokunamaz, karanlığa giden yolu bu
şekilde daha çok karartmayın." Muhalefet partisinin
o günkü milletvekilinin söylediğini eğer biz, kırk
beş yıl sonra tekrar tartışma aşamasına getirmişsek,
vay ülkemizin hâline, vay demokrasiyi genişleteceğiz diye
Avrupa Birliği uyum yasalarından bile vazgeçen AKP'nin
hâline!
Değerli arkadaşlar,
şimdi, "demokratikleşeceğiz, demokrasinin
sınırlarını genişleteceğiz, Avrupa Birliği
standartlarına erişeceğiz." gibi bol bol burada,
kürsüde konuşmalar yapılırken, tam tersi bir düzenlemeyle
karşı karşıyayız. Zaten, bundan sonra gelecek
olan düzenlemeler de buna paralel olarak gelişecektir muhtemelen.
Mesela, bu yasayı kabul ettik ve yürürlüğe girdi. Bir süre
sonra gelecek olan nedir biliyor musunuz? Orman muhafaza memurları
da kendilerine böyle bir yetki isteyecektir. Bir süre sonra, gümrük
muhafaza memurları sıraya girecektir. Sonra, kim bilir,
belki de, çiftçi mallarını koruma meclislerinin atadığı
bekçiler de sıraya girecektir ve hatta en önemlisi, özel güvenlik
şirketleri de aynı yetkileri isteyecektir. Çünkü, özel güvenlikçiler,
artık, bir iş yerinin gider kalemleri arasına girmiştir.
Doğal olarak, onlar da benzer yetkilerle donatılmak istenecektir.
Bunlar gelecektir. Bu yasanın tartışılmadan,
sağlıksız bir şekilde kabul edilmesi hâlinde
sırada bunlar vardır. İşte, o zaman da, polis devleti
gün yüzüne çıkacaktır. Yani "coplama ve sıvazlama
işlemleri yapılacaktır, zor kullanılabilecektir"
gibi ifadeler yer alıyor yasa taslağında, teklifinde.
Zaman zaman da "giysilerinin herhangi biri çıkarılmaksızın
yüzeysel sıvazlama yapılacaktır" deniliyor.
"Direnenlere takdir yetkilerini kullanıp doğrudan
silah kullanılabilecektir" deniliyor. Hele, maçlarda
-bu kafa, bu teklif, bu yasalaşırsa, maçlarda- rakip takım,
maazallah, puan almaya çalışsın da, kaymakamlıktan
veya valilikten yetki alan polis veya kulüp başkanından
yetki alan özel güvenlikçi neler yapar neler. Demokrasimizin
sınırlarını genişletmeye çalışırken,
özgürlüklerin, temel insan haklarının sınırlarını
genişletmeye çalışırken, polisin yetkilerinin
artırılmasını, doğrusunu söylemek gerekirse,
yeteri kadar var olan yetkilerinin artırılmasını
doğru bulmuyorum. Zaten, şu anda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Zaten,
şu anda birçok suçla mücadele etmeye yetmektedir polisin yetkileri.
İstedikleri olayı da istedikleri zaman aydınlatabilmektedirler.
Mesela, benim bir gün -telefon dükkânım var- telefon dükkânımdan
dört tane telefon çaldılar, kamerayla görülüyor. Motosiklete
binip kaçıyorlar, bir arabaya biniyorlar, Fiat Doblo'nun arkasından
arabaya biniyorlar ve arabayla birlikte Çanakkale istikametine
gidiyorlar. Ben Ankara'dayım, buradayım, Meclisteyim.
İçişleri Bakanına söylüyorum, müdahale etmeye çalışıyor.
Ovacık civarında trafik var, Bergama civarında, trafik
durdurmuyor arabayı. Ondan sonra -Çanakkale'de kardeşim
var- Çanakkale'deki kardeşim, polisle iyi diyaloğu olduğundan
dolayı durdurup, onlar gemiye arabayla binemedikleri için
orada yakalatabiliyorlar. Yani, bu, şu demektir: Polis,
"Kardeşim, benim durdurma yetkim yok, sizi, ülkemizi Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ülkü, sizin
şahsınız adına da var, ama, arada
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Tamam, onu
da söyleyeyim efendim, hepsini bitirelim.
BAŞKAN - Efendim, şimdi,
İç Tüzük gereğince, arada konuşmacı olunca
İzin verirseniz onu devam edelim, ama bir selamlama
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Yalnız,
anlattığımı bitireyim efendim, ondan sonra oturayım.
BAŞKAN - Tamam.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Kardeşim
vasıtasıyla, o telefon çalan hırsızlar yakalandılar.
Yani, amaçları, Türkiye'yi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
kapılarında bekletip, işte, Türkiye'de demokrasi
yok, Türkiye'de insan hakları yok demek
BAŞKAN - Sayın Ülkü, birleştiriyorum,
siz devam edin o zaman.
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Peki efendim.
Teşekkür ediyorum, daha iyi oldu.
Bu da ülkemiz açısından
bir ayıptır diye düşünüyorum.
Bakın, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
90'ıncı maddesi, hiçbir zaman bu konuda herhangi bir kısıtlama
getirmiyor. Yani, görüştüğümüz bu yasa teklifi konusunda,
sanki yeni bir şeymiş gibi, herhangi bir şey yapılmasını
gerektirmeyecek kadar açık. "Yakalama ve yakalanan kişi
hakkında yapılacak işlemler" diyor madde 90.
"Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından
geçici olarak yakalama yapılabilir:
Kişiye suç işlerken rastlanması.
Suçüstü bir fiilden dolayı
izlenen kişinin kaçması olasılığının
bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının
bulunmaması. Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya
yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine
derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde,
yakalama yetkisine sahiptirler.
Soruşturma ve kovuşturması
şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya
akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle
kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen
suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete
bağlı değildir.
Kolluk, yakalanan kişiye kanuni
haklarını derhâl bildirir.
Birinci fıkraya göre yakalanıp
kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce
yakalanan kişi düzenlenecek soruşturma belgesiyle birlikte
hemen cumhuriyet savcılığına gönderilir.
Yakalama emrine konu işlemin
yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma
amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya
Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin
derhâl iadesini isteyebilir."
Yani, demek oluyor ki, yasalarımız
zaten gerektiği gibi düzenlenmiş. Yine, 12 Eylül yasalarına
dönmenin bir anlamı yok ve bu düzenlenme gereğince yapılan
yapılıyor.
Buradan şunu söylemek istiyorum
sonuç olarak: AKP, iktidar, giderek, tıpkı o Demokrat Partinin
son zamanlarındaki gibi faşizanlaşıyor. Yasaklara
karşı gelen sözde demokrat bu parti, ülkeyi polis devletine
çevirmeye çalışıyor. Çeşitli kamu kurumlarında,
vatandaşlar, üye oldukları derneklere ve sendikalara göre
fişleniyorlar. Örneğin, Deniz Feneri üyesiyseniz terfi
ediyorsunuz, sendika üyesiyseniz ayvayı yiyorsunuz, bu kadar
net. Şimdi, 1 Mayıs olaylarında kim olay çıkartıyor?
O televizyonlara yansıyan, polisin tokat attığı
vatandaşın herhangi bir suçu var mı veya 1 Mayıs
gösterilerine gidenlere kim biber gazı atıyor ya da onun
biber gazı atmasını engelleyen bir durum mu var ortada
bir daha başka bir yetki isteniyor? O biber gazından ben de
nasibimi aldığım için biliyorum. Ama, Fatih Camisi avlusunda
olanların, orada izinsiz bir şekilde şeriat gösterisi
yapanların, o "Hizb-ut Tahrir" adlı dinci terör örgütüne
yapılanların, dinci terör örgütünün yapmış olduğu
toplantıya müdahalenin bir ipucu var mı, bir izi var mı,
müdahale edildi mi?
Değerli arkadaşlar, sözlerimi
şöyle bitiriyorum: Yapılacak iş, insanların
iş ve aş sorunlarını çözmek, polisin örgütlenme
hakkını vermek, onların özlük haklarını düzenlemek,
maaşlarını düzeltmek ve tarafsız olmasını
sağlamaktır. O zaman polisimiz, tarif edildiği gibi,
meşru güç kullanan bir devlet organı olmayı hak eder ve
o zaman polisimiz yılmadan görev yapar diye düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ülkü.
Süresinde de konuşmanızı
tamamladınız, ayrıca teşekkür ediyorum.
Şahsı adına, Sivas
Milletvekili Sayın Selami Uzun.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SELAMİ UZUN (Sivas) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bu
çerçeve 2'nci madde, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nun 5'inci
maddesinde değişiklikler yapıyor. Eski maddede
"Polis aşağıda gösterilen kimselerin parmak izlerini
ve fotoğraflarını almaya salahiyetlidir." denilen
maddede, hemen hemen polise işi düşmüş kimseler, yani,
işte suç veya suç zanlı adı altında ya da işte
yabancı memleketten Türkiye'ye kaçanlar, hüviyetlerini ispat
edemeyenler veya diğer suçlular hakkında parmak izi
alınıyordu. Şimdi, bunda köklü bir değişiklik
var, parmak izi alınmasında. Yani, parmak izi dünyada her insanın
bir tane, yani, bunun benzeri yoktur. Bir fotoğraf gibi, yani insanın
fotoğrafını çekiyorsun, işte, on dört yaşından
sonra çocuklar nüfus cüzdanlarını değiştirdikleri
zaman fotoğraf konuyor nüfus cüzdanlarına. Bu parmak izi
böyle bir anlayışla getiriliyor şu anda. Yani
"Parmak izi ve fotoğrafların kayda alınması"
maddesinde "Polis; gönüllü, her çeşit silah ruhsatı,
sürücü belgesi, pasaport veya pasaport yerine geçen belge almak
için başvuranlardan, başta polis olmak üzere, genel veya
özel kolluk görevlisi ya da özel güvenlik görevlisi olarak istihdam
edilen -yani, polis kendi parmak izini de kayda alıyor- Türk vatandaşlığına
başvuruda bulunanlar ve sığınma talebinde bulunanlar
ve göz altına alınanlar
" diyor. Yani, parmak izi, bir fotoğraf
gibi, resim gibi, şimdiye kadar kullandığımız
yerlerde kullanılabilecek şekilde kayda alınacak,
polis ve diğer emniyet güçleri kendi depolarında muhafaza
edecekler. Parmak izi -tamamen- belki de ileride tüm vatandaşların
doğuştan itibaren parmak izinin bu teknolojik ortamda
alınabileceği bir ortama gelebileceğiz belki.
Bu madde, biraz da CMK'nın 81'inci
maddesinden sonra -çünkü, CMK 81'inci maddesi tamamen suçlulara yönelik
parmak iziydi; onlar alınıyor, suçlu soruşturmasında
delil olarak kullanılıyorlardı- biraz bu maddenin uygulanmasında
tereddütler hasıl oldu. Böyle bir değişikliğe gidildi.
Bence en faydalı maddelerden birisi de budur Polis Vazife ve
Salahiyet Kanunu'nda.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir önerge var.
Şimdi, önergeyi okutacağım
ve oylarınıza sunacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Teklifi'nin
çerçeve 2 nci maddesi ile 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu'nun değiştirilmesi öngörülen 5 inci maddesinin
ikinci fıkrasının birinci cümlesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Selami
Uzun Mustafa Elitaş
Muzaffer Baştopçu
Sivas
Kayseri Kocaeli
Soner
Aksoy Cevdet
Erdöl
Kütahya
Trabzon
"Birinci fıkraya göre
alınan parmak izi, ait olduğu kişinin kimlik bilgileri
ile birlikte, ne zaman ve kim tarafından alındığı
belirtilmek suretiyle, bu amaca özgü sisteme kaydedilerek saklanır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Teklifin ikinci çerçeve maddesiyle
2559 sayılı Kanunun 5 inci maddesinde öngörülen değişikliğe
göre, alınan parmak izlerinin bu amaca özgü sistemlere kaydedilerek
saklanması gerekmektedir. Hâlen Emniyet Genel Müdürlüğü
ve Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde parmak izi
kayıtlarına ilişkin iki ayrı sistem mevcuttur. Mevcut
bu sistemlerden değişik 5 inci maddede öngörülen esaslar
çerçevesinde yararlanılabilmesi ve gerekli güvenlik tertibatının
alınabilmesi için bir yazılımla bu sistemlerin gerek
teknik donanım gerekse yazılım programları bakımından
birbiriyle uyumunun ve koordinesinin sağlanması amaçlanmaktadır.
Önerge bu amaçla verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 2559 sayılı Kanunun
9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Önleme araması
MADDE 9- Polis, tehlikenin veya
suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla usûlüne göre verilmiş
sulh ceza hâkiminin kararı veya bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin vereceği
yazılı emirle; kişilerin üstlerini, araçlarını,
özel kâğıtlarını ve eşyasını arar;
alınması gereken tedbirleri alır, suç delillerini koruma
altına alarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine
göre gerekli işlemleri yapar.
Arama talep yazısında,
arama için makul sebeplerin oluştuğunun gerekçeleriyle
birlikte gösterilmesi gerekir.
Arama kararında veya emrinde;
a) Aramanın sebebi,
b) Aramanın konusu ve kapsamı,
c) Aramanın yapılacağı
yer,
ç) Aramanın yapılacağı
zaman ve geçerli olacağı süre,
belirtilir.
Önleme araması aşağıdaki
yerlerde yapılabilir:
a) 2911 sayılı Toplantı
ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamına giren toplantı
ve gösteri yürüyüşlerinin yapıldığı yerde
veya yakın çevresinde.
b) Özel hukuk tüzel kişileri
ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları veya
sendikaların genel kurul toplantılarının yapıldığı
yerin yakın çevresinde.
c) Halkın topluca bulunduğu
veya toplanabileceği yerlerde.
ç) Öğretim ve eğitim özgürlüğünün
sağlanması için her derecede öğretim ve eğitim kurumlarının
ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının (A) bendindeki koşul
aranmaksızın yüksek öğretim kurumlarının
içinde, bunların yakın çevreleri ile giriş ve çıkışlarında.
d) Umumî veya umuma açık yerlerde,
yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında.
e) Her türlü toplu taşıma
araçlarında, seyreden taşıtlarda.
Konutta önleme araması yapılamaz;
kamuya açık olmayan işyerleri, eğitim ve öğretim
binaları ve diğer kapalı alanlardaki önleme araması
ise ancak hâkim kararıyla yapılabilir. Ancak polis, kişilerin
hayatı veya vücut bütünlüğüne karşı işlenmesi
muhakkak olarak öngörülen ya da bu değerlere karşı
işlenmekte olan bir suçun önlenmesi amacıyla, ayrıca
bir karar veya emre gerek olmaksızın ve yardım istenmiş
olup olmamasına bakılmaksızın kişilerin konutuna
ve işyerine girebilir.
Spor karşılaşması,
miting, konser, festival, toplantı ve gösteri yürüyüşünün
düzenlendiği veya aniden toplulukların oluştuğu
hallerde gecikmesinde sakınca bulunan hâl var sayılır.
Polis, tehlikenin önlenmesi veya
bertaraf edilmesi amacıyla güvenliğini sağladığı
bina ve tesislere gelenlerin; unvan, sıfat veya görevlerine,
diğer özel kanunlarla kendilerine tanınan istisnalara
ve herhangi bir emir veya karar olmasına bakılmaksızın,
üstünü, aracını ve eşyasını teknik cihazlarla,
gerektiğinde el ile kontrol etmeye ve aramaya yetkilidir. Bu
yerlere girmek isteyenler kimliklerini sorulmaksızın ibraz
etmek zorundadırlar.
Önleme aramasının sonucu,
arama kararı veya emri veren merci veya makama bir tutanakla
bildirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Küçükaşık.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, yine, artık,
herhâlde, bugün Meclisin son günü ve 22'nci Dönemi kapatmak üzereyken,
Türkiye'nin en önemli konularından birisi olan terör ve terörün
önlenmesi için, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'ndaki değişikliği
tartışıyoruz. Tabii, bu değişiklikleri tartışırken
hâlâ da tartışma bitmedi ve bizim bildiğimiz,
İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulan bir komisyon,
Türkiye'deki terör olaylarının önlenebilmesi için polis
ve jandarmaya hangi yetkilerin verilmesi gerektiğini iki
yıldan beri tartışmışlar ve bu tartışma
şu ana kadar hâlâ sonuçlanmamış ki, şu anda dahi,
Mecliste bu teklif görüşülürken bile yağmur gibi değişiklik
önergeleri gelmeye devam ediyor ve bakmaya çalışıyoruz
ki, ne yazık ki, polisin vazife ve salahiyetlerinde yetkilerinin
artırılması yapılır diye tahmin ediyor idik,
tam tersi polisin elindeki yetkileri, özellikle jandarmanın
elindeki yetkileri nasıl tırpanlarız diye büyük bir
mücadele veriliyor.
Şimdi arkadaşlar, bakınız,
ikinci bir sorun bu, Türkiye'de terör en önemli sorunlardan bir tanesi,
kapkaç en önemli sorunlardan bir tanesi, insanların can güvenliği
ve Türkiye'deki yolsuzluk, hırsızlık, arsızlık
en büyük sorun. Ama, ne yazık ki, AKP Hükûmetinin ve siyasal iktidarın,
Türkiye'de iktidarda olduğu dört buçuk yıldan beri bu konularda,
gerek terör konusunda gerek yolsuzluklar konusunda gerek hırsızlıklar
konusunda kafasının karışık olduğu,
şimdiye kadar bu konularda herhangi bir önlem almadığı,
bilinen suç tanımlarını değiştirerek, zamanında
yolsuzluk yapan, suça karışmış insanların suçlu
olmaktan çıkarılmaya çalışıldığı,
bu Mecliste getirilen tasarılarla değişik aflar düzenlenerek,
mahkemelerde suçlu olduğu tespit edilen kişilerin suçsuz
hâle getirilmeye çalışıldığı defalarca
tartışıldı. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
tarafından ve Adalet Komisyonunda yaptığımız
tüm tartışmalarda biz, AKP'nin Türkiye'de hırsızlık
yapan, yolsuzluk yapan insanları koruduğunu söylemeye
çalıştık. Hep arkadaşlarımız reddetti ve
biz dedik ki, siyasal iktidarın bu konuda herhangi bir şekilde
kafası net değil.
Bakınız arkadaşlar,
burada da net değil, terör konusunda da net değil. Çünkü,
iki buçuk yıldan beri, gerçekten de, AKP Hükûmeti Türkiye'de terörü
önlemek için önlem almaya kalkarken, bir de baktık ki, bir yasa
teklifi -biz tasarı beklerken karşımızda- geldi.
Gerekçesi, arkadaşlarımız dedi ki: "Ya o 52 maddelik
bir paketti, biz 9'unu getirdik." Pekâlâ arkadaşım, siz
9'unu getirdiniz de -Sayın Selami Uzun ve bu teklifi getiren arkadaşlar-
bu değişiklik önergeleri niye şimdi? Bana bunu biriniz
cevaplayabilir misiniz? Lütfen bunu bir açıkça söyleyiniz. AK
Partili Adalet Komisyonu üyeleri, Komisyonda yaptığınız
konuşmalarda "Biz buna hazırlandık, biz çalıştık."
dediniz. Sayın Recep Özel, bu değişiklik tekliflerinin
ne olduğunu bana anlatabilir misiniz? Dün akşam çok net anlattınız.
Eğitim kurumlarını niye çıkarıyorsunuz aramaların
içerisinden? Ne amacınız var? Sizin yaptığınız
tek bir şey var: Jandarmayı niye devre dışına
çıkarmaya çalışıyorsunuz? Komisyonda reddedilen
önergeyi, ne yapmaya tekrar getirdiniz arkadaşlar? Hiçbir
şey yapmaya çalışmıyorsunuz arkadaşlar. Terör
konusunda, polisin, jandarmanın vazife ve salahiyetlerinin
artırılması konusunda, hiçbir şey yapmıyorsunuz.
Giderayak, var olan sistemi yine tahrip etmeye çalışıyorsunuz,
polisin elindeki yetkileri tekrar almaya çalışıyorsunuz.
Tıpkı, Ceza Kanunu'ndaki, izinsiz eğitim kurumlarına,
nasıl -anlaşmamıza rağmen- izin vermediyseniz,
kaldırdıysanız, şimdi de Adalet Komisyonundaki
uzlaşmaya, emniyet güçlerinin kendi arasındaki, gerek
Jandarma Genel Komutanlığı gerek Emniyet Genel Müdürlüğünün
kendi arasındaki mutabakata rağmen, yine değişiklik
yaparak oradaki uzlaşmayı, hem siyasal partilerin uzlaşmasını
hem komisyon üyelerinin uzlaşmasını, yine bertaraf
etmeye çalışıyorsunuz. Yeter artık arkadaşlar,
gerçekten de yeter!
Bakınız, bu teklifi,
Ulus'ta bombalar patlayınca, insanlar ölünce verdiniz, terörden
o kadar bihabersiniz ki, verdiniz. Ama, buna rağmen, bunu da tahrif
etmeye hakkınız yok. Ne olur, biraz vicdan, izan sahibi olan
insanlar dikkatli davransınlar, şu değişiklik
önergelerinin ne anlama geldiğine baksınlar. Bakınız,
bugün, dünyada ve Türkiye'de, suçluların yakalanmasındaki
en önemli parçalardan bir tanesi, avuç izinin alınması.
2'nci maddede, başlığı: "Parmak izi ve fotoğrafların
kayda alınması." Jandarma Genel Komutanlığı
yetkilileri dediler ki: "Arkadaşlar, avuç izini alalım."
"Hayır." dedi, AKP'liler ve komisyon üyeleri "Avuç
izinin alınmasına gerek yoktur." Niye? "Efendim,
çok masraflı oluyor."
Burada getirilen başka bir
öneri daha vardı. Bakınız, 2'nci maddede
Arkadaşlar,
2'nci maddede, şu anda, parmak izleri, hem Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde hem de Jandarma Genel Komutanlığının
kendi yaptığı tespitlerde de bünyesinde kalıyordu.
Yapılan değişiklikle, ilk önce getirilen teklifte
"Birinci fıkraya göre alınan parmak izleri, münhasıran
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan bir sisteme
kaydedilerek saklanır." hükmü getirildi. Yani, Jandarma
Genel Komutanlığının tutmuş olduğu parmak
izlerini Emniyet Genel Müdürlüğüne verecektiniz. Yani
"Beyaz Enerji", "Mavi Akım" operasyonlarındaki
o parmak izleri kullanılmasın diye, jandarmanın yapmış
olduğu kırsaldaki baskınlardan kurtarmak istediniz
parmak izlerini. Bu, karşı çıkılınca komisyonda
şu şekilde değişti: "Parmak izi, ait olduğu
kişinin kimlik bilgileriyle birlikte, ne zaman ve kim tarafından
alındığı belirtilmek suretiyle, parmak izini alan
genel kolluk birimlerine ait mevcut sisteme kaydedilir." Bunda
hemfikre varıldı. Aa, bir baktık ki, biraz önce, bir önerge
geldi. Demek ki, jandarmanın parmak izi, jandarmanın soruşturma
yapmasını engellemeye niyetlisiniz. Gelen önerge
şu: "Birinci fıkraya göre alınan parmak izi, ait olduğu
kişinin kimlik bilgileriyle birlikte, ne zaman ve kim tarafından
alındığı belirtilmek suretiyle, bu amaca özgü sisteme
kaydedilerek saklanır." Ne istiyorsunuz siz? Bana bunu anlatabilir
misiniz? Bu "özgü sistem" ne? Neresi burası? Bu değişikliğin
amacı ne?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Hangisi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
İkinci fıkradaki değişiklik...
"Özgü sistem" ne? Hangi özgü
sistem bu arkadaşlar?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Cevap vereyim biraz sonra.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Yeni bir şey mi? Yönetmeliklerle mi değiştireceksiniz?
Yasaları değiştirerek yönetmeliklere mi yetki vereceksiniz?
Yani, şimdiye kadar sıkıntı çektiğiniz
kırsaldaki jandarmanın aramasından, jandarmanın
yolsuzlukları takip etmesinden bu kadar rahatsızlığınızı
belirtmenin ne anlamı var? Siz, yetkileri artırmak için bu
teklifi getirdiğinizi söylüyorsunuz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Gerekçesini okusana.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Gerekçede hiçbir şey yok. Bu gerekçeyi biz geçen hafta da tartıştık.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sayın Vekil ne alakası var?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Evet aynen bu. Aynen bunu yapıyorsunuz.
Bakınız
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Gerekçesine bak ama.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Gerekçesinde bir şey yok. Biz bunu Komisyonda tartıştık
Sayın Baştopçu. Amaç bu. Avuç izinin alınmasına da o
yüzden karşı çıktınız, çünkü, Türkiye'de çok
net bir şey var.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Kusura bakmayın, fal bakıyorsunuz
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Sadece sanıkların
Bugün, dünyada ve Türkiye'de, sanıkların
yüzde 25'i avuç izlerinin alınmasıyla yakalanabiliyor.
Bunu dahi reddettiniz. Masraf pahalı olacakmış!
İnsanların güvenliğinden, terörün önlenmesinden daha
önemli şey var mı sizler için; dünyada herhangi bir şey
var mı? Hayır yok. Ama, "Bunlar masraflı oluyor, bunlar
pahalı oluyor." Böyle, pahalılık söz konusu olabilir
mi?
Devletin temel üç tane görevi vardır:
Güvenlik, sağlık, eğitim. Eğer, siz insanların
güvenliğini sağlamak için para harcamaktan kaçınıyorsanız,
siz hiçbir şey yapmıyorsunuz demektir.
Gelelim bu fıkraya: Bu
fıkrada, polisin hangi hâllerde önleme araması yapabileceği
belirtiliyor. Önleme araması yapmak için ne tartışmalar
yapıldı. Bakınız, mevcut Yasa'da şu anda yapılan
bir değişiklik var. Gizlice bu alındı, cımbızla
çıkartıldı. Çıkartılanı söyleyeyim ben:
9'uncu maddenin (e) fıkrasında, umumi veya umuma açık
yerlerde veya öğrenci yurtlarında ve eklentilerinde polisin
arama yapma yetkisi vardı teklif gelirken, birden bire, bir el
almış, öğrenci yurtlarındaki ve eklentilerinde
polisin arama yapma yetkisini ortadan kaldırtmış,
çıkartılmış. Şimdi, ne demek bu? "Öğrenci
yurtlarında ve eklentilerinde
" Yani, Türkiye'de kurulmuş
olan, yazın kurulacak olan özel yurtlarda ve eğitim yerlerinde
herhangi bir şekilde polisin veya güvenlik güçlerinin veya
jandarmanın arama yapmasını niye kaldırıyorsunuz
arkadaşlar? Niye yasak koyuyorsunuz? Hâkimden izin alınmayacak
mı? Hâkim kararıyla burada arama yapılmayacak mı?
Siz bunlardan niye rahatsız oluyorsunuz? Amacınız terör
değil, amacınız güvenlik falan değil, insanların
refahı değil; amacınız, izinsizce açılan o tarikat
kursları var mı, yurtlar yok mu, onlara kimse dokunmasın
demek, amacınız bu, bu değişikliğin başka
hiçbir anlamı yok.
Devam ediyoruz. Yine anlaşma
yaptık, Komisyonda geldi, bugün yine bir değişiklik.
Şimdi, bakıyorsunuz dördüncü fıkraya, (ç) bendi:
"ç) Öğretim ve eğitim
özgürlüğünün sağlanması için her derecede öğretim
ve eğitim kurumlarının ve 20 nci maddenin ikinci
fıkrasının (A) bendindeki koşul aranmaksızın
yüksek öğretim kurumlarının içinde, bunların yakın
çevreleri ile giriş ve çıkışlarında." arama
yapabilirdi polis. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, en
yüksek mülki amirin izniyle, geri kalanları da hâkimin izniyle.
Şimdi getiriyorsunuz, bakın, (ç) fıkrasını
nasıl değiştiriyorsunuz: "Eğitim ve öğretim
özgürlüğünün sağlanması için, her derecede eğitim
ve öğretim kurumlarının idarecilerinin talebiyle."
Ne demek bu ya? İzinsiz eğitim kurumları kuran, izinsiz
kamp kuran adam, arkadaş benim burada huzursuzluk veriyor,
dışarıdan bana baskı oluyor, gelin de burada aramı
yapın mı diyecek? Bu kadar komedi olur mu? Böyle komedi olur
mu? İzinsiz yurt kuran, izinsiz kamp kuran adam, gelip de, arkadaşlar
ben sizden izin talep ediyorum, gelin burada arama yapın, burada
benim verdiğim eğitime uymayan öğrenciler var, gelin
bunları alın, arama yapın mı diyecek? Suç aletleri
var mı diyecek size? Arkadaşlar, bu değişikliği
niye yapıyorsunuz? Bana bunu biri anlatsın.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Ya, izinsiz yurt kuruluyor mu?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Evet, eğitim kurumları, cezayı kaldırdınız
biliyorsunuz Sayın Baştopçu.
Devam ediyoruz yine. Şimdi,
gelmiş, hangi hâllerde konutta arama yapılamazdı? Daha
önce, yine yaptığınız değişiklikle
"Konutta önleme araması yapılamaz; kamuya açık
olmayan işyerleri, eğitim ve öğretim binaları ve
diğer kapalı alanlardaki önleme araması ise ancak
hâkim kararıyla yapılabilir"di. Şimdi getirdiğiniz
değişiklikle aynen şunu diyorsunuz, bir önerge daha
var: [[c) beşinci fıkrasının Konutta, yerleşim
yerinde ve kamuya açık olmayan işyerlerinde ve eklentilerinde
önleme araması yapılamaz."]] Yani, kamuya açık olmayan,
çok özel kişilerin katılabildiği, daha önceki, oradaki
beşinci fıkradaki özellik, eğitim ve öğretim kurumları
gibi, kamu öğretimi olmayan kurumlar; dershane midir, nedir,
ne değildir, bilmiyoruz. Çünkü, böyle muğlak kavramlar kullanılıyor.
Yasa metinlerinde muğlak, belirli olmayan kavramlar kullanılmaz
da, alışkanlık hâline getirildi. Bu kavramlar, daha önce
ancak hâkimin izniyle arama yapılabileceği, bunun haricinde
yine çok özel koşullar olması hâlinde, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde ise güvenlik görevlileri özel izinle arama yapıyordu.
Şimdi "Orada arama yapılamaz." diyorsunuz.
Bakınız arkadaşlar,
getirdiğiniz tasarı gerçekten de Türkiye'de akan kanları
durdurmaya yönelik değil, Türkiye'de terörü önlemeye yönelik
değil. Siz, onları istismar ederek, öyle insanları istismar
ederek, kafanızda yapmaya çalıştığınız
değişiklikleri getirmeye çalışıyorsunuz.
Ne olur bu huyunuzdan vazgeçin. Bakınız, insanlar ölüyor,
her gün binlerce şehit veriliyor. Genelkurmay Başkanının
bir ay önceki yaptığı konuşmayı hatırlatırım
hepinize. Konuşma tekrar yapılıyor. Türkiye'ye terör
ve terör örgütü üyeleri ve patlayıcı maddeler Kuzey Irak'tan
geliyor mu? Önleme araması yapacak mısınız her
yerde? Yapacaksınız. Genelkurmay Başkanı ne dedi?
Bizzat şunu söyledi: "Kuzey Irak'a girilmesi gerekir mi?
Evet, girilmesi gerekir. Fayda var mıdır? Evet vardır. Ancak,
bunun için siyasi irade gerekir." dedi. Biz sizden o siyasal iradeyi
göstermenizi istiyoruz. Türkiye'de gerçekten de eğer terör varsa,
Türkiye'de hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa, kapkaççılık
varsa, arsızlık varsa, bu siyasal iradeyi gösterin. İnsanlara
yetki verin, gerçekten yetki verin. Bir siyasal kararınız
olsun. Siz, sadece yok etmeye, tahrip etmeye yöneliyorsunuz. Hiçbir
şeye hitap etmeye, bir yetki vermeye niyetiniz yok.
Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Küçükaşık.
Şahsı adına, Sivas
Milletvekili Sayın Selami Uzun.
Buyurun.
SELAMİ UZUN (Sivas) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlar, burada
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu yapıyoruz, polis ve jandarmayı
tartışmıyoruz. Buradan, kürsüden, polis şöyle, jandarma
şöyle
Bunların ikisi de, bizim ülkemizin güvenlik güçleridir.
Bunların arasında ayırım yapmak ya da yapılmak,
böyle bir kelime, böyle bir şey bu kürsüden konuşulur mu? Konuşmak
için önce -o zaman öyleyse- kanunu bilmek lazım. Polis ve Selahiyet
Kanunu'nun 25'inci maddesini ben size okuyayım: "Polis
teşkilatı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma
komutanları ile jandarma karakol komutanları bu kanunda
yazılı vazifeleri yapar ve yetkileri kullanırlar."
Nerede jandarmanın yetkisini kaldırıyorsun? Yani,
polisin yetkili olduğu her maddede jandarma yetkili, nereden
çıkarıyorsunuz bunu? Böyle bir şey olur mu?
Arkadaşlar, lütfen, burada
Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nu çıkarırken kime yetki
verdiğimizi zaten biz biliyoruz. Onun için dikkatli konuşmakta
fayda var diye düşünüyorum.
Onun dışında, bu önleme
araması.
Arkadaşlar, bu madde, zaten
diğer eski Kanun, 9'uncu madde, önleme araması tanımını
yapıyoruz; önleme -soruşturma ayırımı yapılıyor.
Yani, "soruşturma" Ceza Muhakemeleri Kanunu'na göre
yapılıyor, "önleme araması" Polis Vazife ve
Selahiyet Kanunu'na göre yapılıyor ve sıkı kayıtlara
tabi tutuluyor. Öyle rastgele önleme araması yapılmıyor
ve
Bütün maddeyi yukarıdan aşağıya dikkatle okursanız,
nasıl aranacak, neresi aranacak, sıkı kayıtlara
tabi tutuluyor. Elbette polisin istediği bu idi. Şimdiye
kadar polis, "CMK'dan sonra birçok konuda benim yetkim yok."
Diyordu. Niye? Bazı konularda yetkileri tanımlanmamış
polisin. Polisin yetkisini yukarıdan aşağıya ayrıntılı
olarak tanımlamadığın zaman, polis, eskiye göre
ucu açık yetki kullanıyordu. Şimdi yetkiyi kullanmıyor
polis. Ne yapıyor? "Ben, bu konuda yetkisizim" diyor.
Biz, bunu yapıyoruz şu anda, yani polisin yetkilerini tanımlıyoruz.
Yukarıdan aşağıya hangi yetkileri haiz, hangi
yetkileri nereye kadar, hangi derecede kullanacak, bunu tanımlıyoruz.
Bunu polis, zaten kendisi istiyor. Aynı yetkileri bütün güvenlik
güçleri kullanacaklar.
Önergeye gelince. Önergenin, eski
Kanun'da olan maddesiyle çok değişik bir şeyi yok ki. Değişik
olan, sadece Komisyonda değiştirilen kısmı var
eğitim-öğretim kurumlarıyla alakalı. Komisyondaki
eski metin, Komisyonda değiştirildi. Şimdi, tekrar eski
metne dönüyoruz. Yani, arkadaşlar, dikkatli olmamız gerekir.
Güvenlik meselesi, bizim ülkemizin en önemli sorunlarından
birisidir. Onun için, biraz da bu konularda daha dikkatli olmamız
lazım.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Uzun.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesi ile söz konusu Kanunun
değiştirilmesi öngörülen 9 uncu maddesinin;
a) dördüncü fıkrasının
(ç) bendinin, "Eğitim ve öğretim özgürlüğünün
sağlanması için, her derecede eğitim ve öğretim kurumlarının
idarecilerinin talebiyle ve 20 nci maddenin ikinci fıkrasının
(A) bendindeki koşula uygun olarak girilecek yüksek öğretim
kurumlarının içinde, bunların yakın çevreleri
ile giriş ve çıkışlarında." şeklinde
değiştirilmesini,
b) dördüncü fıkrasının
(d) bendindeki ", yerleşim yerlerinin giriş ve çıkışlarında"
ibaresinin metinden çıkarılmasını,
c) beşinci fıkrasının
"Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık olmayan
işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz."
şeklinde değiştirilmesini,
ç) yedinci fıkrada yer alan
"unvan, sıfat veya görevlerine, diğer özel kanunlarla
kendilerine tanınan istisnalara" ve ibaresinin metinden
çıkarılmasını ve "Milletlerarası anlaşmalar
hükümleri saklıdır." cümlesinin bu fıkraya son
cümle olarak eklenmesini,
Arz ve teklif ederiz.
Ahmet
Yeni Fatih
Arıkan Fazlı
Erdoğan
Samsun Kahramanmaraş Zonguldak
Abdullah
Erdem Cantimur İrfan
Gündüz
Kütahya İstanbul
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ RECEP ÖZEL (Isparta) - Takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Söz konusu Kanun Teklifiyle değiştirilmesi
öngörülen 9 uncu maddenin dördüncü fıkrasının (ç) bendinde,
kronolojik sıra ve Anayasamızdaki ibare göz önünde bulundurulmak
suretiyle "eğitim" ve "öğretim" ibarelerinin
takdim ve tehir ettirilmesi ve 2559 sayılı Kanunun mevcut
20'nci maddesindeki izin koşulunun aranmasını sağlamak
amacıyla değişiklik yapılması; (d) bendinde
ise, "umumi ve umuma açık yerler" ibaresinin yerleşim
yerlerinin giriş ve çıkışlarını da kapsadığı
düşüncesiyle; "yerleşim yerlerinin giriş ve
çıkışlarında" ibaresinin metinden çıkarılması
yönünde değişiklik yapılması, düşünülmüştür.
Keza, söz konusu madde, sadece henüz somut bir suç şüphesi
oluşmadan yapılan önleme aramasını düzenlemektedir.
Bu itibarla konutun yanı sıra Türk Medeni Kanunundaki yerleşim
yerinde ve kamuya açık olmayan işyerleri ile bunların
eklentilerinde önleme araması yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
Ayrıca işlenmekte olan bir suçun işlenmesini önlemek
amacına yönelik olarak izin alınmasına gerek olmaksızın
konuta ve işyerine girilmesini sağlayan bir hükme madde
metninde yer verilmesini gerek bulunmamaktadır. Çünkü, kolluk
görevlileri bakımından, konut veya işyerinde de olsa
işlenmekte olan bir suçun işlenmesini önlemek amacıyla
olaya müdahalesinin bir görev olduğu şüphesizdir. Gerektiğinde
bu görevin yerine getirilebilmesi için konuta ve işyerine
girilmesini engelleyen herhangi bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır.
Ayrıca, Anayasa'da düzenlenen milletvekili dokunulmazlığının,
milletlerarası sözleşmelerde düzenlenen diploması
dokunulmazlığının, hakim ve savcılar ile avukatlara
ilişkin yürürlükte olan Kanunlardaki istisna hükümlerinin gereği
olarak "unvan, sıfat veya görevlerine, diğer özel kanunlarla
kendilerine tanınan istisnalara ve" ibaresi, maddenin
yedinci fıkrası metninden çıkarılması düşünülmüştür.
Belirtilen bu gerekçelerle işbu değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçisini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
saat 14.30'a kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
13.14
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.35
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Ahmet Gökhan SARIÇAM
(Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
1437 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 2559 sayılı Kanunun
16 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Zor ve silah kullanma
MADDE 16- Polis, görevini yaparken
direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi
kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında,
direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz
hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî
kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde
silah kullanılabilir.
İkinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen
kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan
doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere
karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında
kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı
gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları
ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere
direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor
kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin
mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan
da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında
direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı
araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi
takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda,
zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler
müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir.
Polis, kendisine veya başkasına
yönelik bir saldırı karşısında, zor kullanmaya
ilişkin koşullara bağlı kalmaksızın, 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun meşru savunmaya ilişkin
hükümleri çerçevesinde savunmada bulunur.
Polis;
a) Meşru savunma hakkının
kullanılması kapsamında,
b) Bedenî kuvvet ve maddî güç kullanarak
etkisiz hale getiremediği direniş karşısında,
bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde,
c) Hakkında tutuklama, gözaltına
alma, zorla getirme kararı veya yakalama emri verilmiş
olan kişilerin ya da suçüstü halinde şüphelinin yakalanmasını
sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde,
silah kullanmaya yetkilidir.
Polis, yedinci fıkranın
(c) bendi kapsamında silah kullanmadan önce kişiye duyabileceği
şekilde "dur" çağrısında bulunur. Kişinin
bu çağrıya uymayarak kaçmaya devam etmesi halinde, önce
uyarı amacıyla silahla ateş edilebilir. Buna rağmen
kaçmakta ısrar etmesi dolayısıyla ele geçirilmesinin
mümkün olmaması halinde ise, kişinin yakalanmasını
sağlamak amacıyla ve sağlayacak ölçüde silahla
ateş edilebilir.
Polis, direnişi kırmak
ya da yakalamak amacıyla zor veya silah kullanma yetkisini kullanırken,
kendisine karşı silahla saldırıya teşebbüs
edilmesi halinde, silahla saldırıya teşebbüs eden kişiye
karşı saldırı tehlikesini etkisiz kılacak
ölçüde duraksamadan silahla ateş edebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsı adına Malatya Milletvekili
Sayın Muharrem Kılıç.
Sayın Kılıç, sürenizi
birleştirdim.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan Sivas Milletvekili Selami Uzun ve 3 Milletvekilinin; Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu ve şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
AKP iktidara geldikten sonra, ülkemizde var olan huzur ve güven giderek
bozulmuştur. Yıllara göre Türkiye'de meydana gelen asayiş
olaylarına baktığımızda, yine, terör olaylarına
baktığımızda bunu açık ve net olarak görmekteyiz.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
bu süreç böyle devam edip giderken, buna, Meclis olarak el koyulması
amacıyla 15 Eylül 2005 tarihinde yüce Meclisi olağanüstü
toplantıya çağırdık. Amacımız şuydu:
Asayiş ve terörle ilgili konularda yüce Meclis gerekli görüşmelerde
bulunsun, bu görüşmelerin sonucunda alınması gereken
önlemlerle ilgili, yapılması gerekenlerle ilgili gerekli
önerilerde bulunsun ve bununla ilgili de gerekli yasa çalışmalarını
hep beraber yapalım.
Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisi,
her zaman yaptığı gibi, ben bilirim, ben yaparım anlayışında,
benim kimsenin katkısına, kimsenin görüşüne ihtiyacım
yok anlayışıyla ne yazık ki bu toplantıyı
sabote etti. Öncelikle toplantının, görüşmenin yapılmaması
noktasında büyük bir çaba gösterdi, Meclise kadar geldiler, ancak
kulisten içeri girmediler. Daha sonra, Cumhuriyet Halk Partisi Meclisin
açılması için yeterli çoğunluğu sağlayınca
da bu kez Meclisin içine girdiler, ancak bu sefer de genel görüşme
talebimizin reddi yönünde oy kullandılar.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda önümüze bir yasa teklifi geldi. Bu yasa teklifinin geliş
tarihi de çok ilginç. Yani, Adalet ve Kalkınma Partisi ülkenin
genel asayiş durumuyla veya terörün geldiği boyutu hesaba
katarak, derli toplu bir teklifle karşımıza çıkmadı.
Sayın Selami Uzun ve arkadaşları
bir kanun teklifi hazırlayıp karşımıza geldiler
ve "Biz Parlamentodaki milletvekilleri olarak bu soruna duyarlı
davrandık. Ülkemizin sorunlarına duyarlı davranmak
her milletvekilinin görevidir. Biz de bu amaçla bu teklifi hazırladık."
dediler Komisyondaki görüşmeler sırasında.
Ancak, bu görüşmeler devam
ederken Hükûmet tarafından başka açıklamalar geldi.
Hükûmet kanadı dedi ki: Biz, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'yla
ilgili olarak yaklaşık on dört aydır bir çalışma
yürütüyorduk, ancak bu çalışmayı henüz sonuçlandıramadık.
Bu nedenle, bu arkadaşlarımız da bu çalışmanın
içinden bazı maddeleri aldılar, kanun teklifi olarak
şu anda sundular.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülkede, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişiklik
yapmak, bununla ilgili bir çalışma yürütmek çok mu zor? On
dört ayda hangi çalışmaları yürüttünüz veya on dört ay
gibi bir süre içinde bunu bir sonuca bağlayamadınız
mı? Biz iyi biliyoruz, Adalet ve Kalkınma Partisi istediği
konuda çok seri yasa çıkarıyor. Yasaları bırakın,
istediği konuda Anayasa'da bile çok seri değişiklikler
yapma yoluna gidebiliyor. Düşünebiliyor musunuz, Anayasa
değişikliğiyle ilgili bir gün içinde teklif hazırlanıyor,
ertesi gün Danışma Kurulu kararıyla kırk sekiz saatlik
bekleme süresi kaldırılıyor, Komisyonda bir gün içinde
görüşülüyor, daha ertesi gün de Mecliste görüşmeler
başlıyor. Yani, istediğiniz zaman, çok rahatlıkla,
istediğiniz yasaları çıkartabiliyorsunuz.
Ancak, bu gelen yasa teklifinde,
bence, olayın gecikebileceği
Yani, şöyle bir anlayış
var: "Bu, teklif değil de tasarı olarak gelseydi diğer
bakanlar da, bütün bakanlıklar da bunu inceleyecekti, bakanlar
imzalayacaktı, süreç uzayacaktı." deniliyor. Bence,
bu bahane de yerinde bir bahane değil. Asıl amaç, Adalet ve
Kalkınma Partisinin, yine, kandırmaca anlayışından
kaynaklanıyor. Yani, daha açık bir deyimle, takiye anlayışından
kaynaklanıyor. Çünkü, bir zamanlar "Biz reformcu partiyiz,
biz kişi hak ve özgürlüklerini en üst noktaya çıkartmak
için çaba gösteriyoruz, AB sürecinde, AB'deki tüm standartları
ülkeye getireceğiz." diye çaba harcadınız. Bu
harcadığınız çabalara Cumhuriyet Halk Partisi
olarak sonuna kadar destek verdik. Ancak, şu anda, getirilen bu
düzenlemeyle kişi hak ve özgürlüklerinden nispeten geriye
doğru bir adım söz konusu olduğunda, bir anlamda,
"Hükûmet olarak biz bunun arkasında değiliz. Bazı
milletvekilleri böyle bir teklif hazırlamış getirmişler,
biz de, işte, bunu desteklemek durumunda kaldık. Hatta biz
destek vermedik, çünkü yasama görevi yüce Parlamentonundur, Parlamentodaki
milletvekilleri böyle bir yasa çıkarttılar." diyeceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
Hükûmet olarak niçin sorumluluk almıyorsunuz? Yani, terör konusunda,
asayiş konusunda sorumluluk almayacaksınız da ne zaman
sorumluluk alacaksınız? Kaldı ki, bu teklif, derli toplu,
gerçekten, bu, polislerle ilgili yasayı tam anlamıyla düzenleyen
bir yapı da oluşturmuyor. Bu sadece terörün geldiği
noktada... Türkiye'nin belli bölgelerinden terörün Ankara'nın
göbeğine kadar, başkente kadar ulaşmasından sonra,
Ulus'taki patlayan bombadan sonra, sadece kamuoyunda oluşan
tepkiyi yatıştırmak amacıyla, alelacele hazırlanmış
bir teklifle karşı karşıyayız. Teklifin tarihine
bakıyoruz: 24/5/2007. Komisyonda beş gün sonra görüşülüyor,
29/5/2007'de görüşülüyor, şimdi de Meclise geliyor. Yani,
yine Adalet ve Kalkınma Partisinin, bir anlamda, günü kurtarmaya
yönelik bir çabasıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım,
bu olaylar ciddi olaylar. Ülkemiz hem asayiş anlamında hem
terör anlamında çok ciddi sorunlarla karşı karşıya.
Bugün için terör ülke bütünlüğünü tehdit eder bir duruma gelmiştir.
Ancak, Hükûmete bakıyoruz, bu konularda çok fazla duyarlı
davranmıyor.
Terörün, değerli arkadaşlarım,
terörün bir iç boyutu vardı, bir de dış boyutu var. Çünkü,
Türkiye'deki terörün Türk ordusunun gücü karşısında,
Türk emniyet mensuplarının gücü karşısında
barınması mümkün değildir dış destek olmadan.
Bu dış desteğin de var olduğunu hepimiz biliyoruz.
Çünkü, yapılan açıklamalarda deniliyor ki: "Ele geçirilen
o mayınlar, ele geçirilen A4'ler, C4 bombaları, bunlar nerede
satılıyor, bunlar nereden temin ediliyor?"
Öyleyse, ciddi, sorumlu bir
Hükûmet olarak, bunlarla ilgili gerçekten çok kapsamlı bir yapı
oluşturmak, bir değişiklik yapmak zorundayız. Bunu
da nasıl yapacağız? İktidarla, muhalefetle bir
araya geleceğiz. Çünkü, değerli arkadaşlarım, terörün,
anarşinin, asayişin iktidarı muhalefeti olmaz. Bu,
hepimizi ilgilendiren bir olay. Bu nedenle, burada birlik oluşturmamız
gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın 4'üncü maddesi, polislerimize, zabıtaya, zor
ve silah kullanmayı düzenliyor. Zor kullanmanın iki
aşaması var: Bedenî kuvvet kullanma, maddi güç kullanma. Bunlarla
ilgili, bence, bu yapılan düzenlenmede çok fazla bir sorun yok
gibi gözüküyor.
Ancak, değerli arkadaşlarım,
polisin silah kullanma noktasında, bence, mevcut yasadaki
16'ncı madde daha kapsamlı ve daha doyurucu. Silah kullanmak
çok ciddi bir iştir. Yani, basit suçlarda "Efendim, ben yakaladım,
elimden kaçtı, ben de o yüzden silah kullandım." derseniz,
suçun vahametiyle silah kullanma olayı birbiriyle örtüşmeyebilir.
Bu nedenle, her olayda silah kullanılması, ileride çok büyük
sakıncalar yaratabilir. Yine, mevcut Yasa'da olduğu gibi,
buna birtakım kriterler getirmemiz gerekiyor; özellikle,
"ağır cezayı gerektiren suçlarla ilgili gibi"
-en azından- bir tabiri kullanırsak, buradaki durumu biraz
daha netleştirmiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizdeki huzurun ve güvenin sağlanmasında polis
teşkilatımızın, emniyet teşkilatımızın,
jandarmamızın çok büyük görev ve sorumluluğu var.
Eğer, bizler iş yerlerimizde, evlerimizde huzur ve güven
içinde yaşıyorsak, bunu bu güvenlik mensuplarına borçluyuz.
Ancak, bu arkadaşlarımıza gereken ilgiyi gösterebiliyor
muyuz? Polislerimizin çalışma şartları çok zor değerli
arkadaşlarım, mesaileri çok uzun, çalışma koşulları
riskli, ancak, buna karşılık, polislerimizin almış
oldukları maaşları, ücretleri, insanca yaşabilecekleri
ölçüde değil. Bu kötü çalışma koşulları, ne
yazık ki, polislerimizin ruh sağlıklarını
bozmakta. Zaman zaman duyarsınız, "Bir polis memuru
cinnet geçirdi, ailesinden şunları öldürdü." veya
sık sık, polis memurlarından intihar edenleri duyarız.
Bunlar boşuna olmuyor değerli arkadaşlarım.
Eğer, biz bu insanlardan görev istiyorsak, bu insanlara da insanca
çalışma koşullarını sağlamamız gerekiyor.
Çünkü, bu ülkenin huzur ve güvenliği, bir anlamda, polislerimizin
kendi ruh sağlıklarının, kendi çalışma koşullarının
iyileşmesine bağlı.
Bu anlamda, biz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak, ülkemize huzurun ve güvenin gelmesi anlamında
ne gibi önlemler alınacaksa, bununla ilgili her türlü görüşmeye,
her türlü katkı vermeye hazırız. Ancak, baştan savma,
bu şekilde kişisel tekliflerle değil, ciddi bir Hükûmet
olarak karşımıza derli toplu bir paketle gelirsiniz,
biz bu paketi değerlendiririz ve ülkemizde huzurun, güvenin
sağlanması için hep beraber
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ülkemizdeki
huzurun ve güvenin sağlanması anlamında hep beraber
bu çabayı gösteririz.
Bu düşüncelerle, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 2559 sayılı Kanunun
ek 6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Adlî görev ve yetkiler
EK MADDE 6- Polis, bu maddede yazılı
görevlerinin yanında, Ceza Muhakemesi Kanunu ve diğer
mevzuatta yazılı soruşturma işlemlerine
ilişkin görevleri de yerine getirir.
Polis, bir suça ilişkin olarak
kendisine yapılan sözlü ihbar ve şikâyetleri ve görevi
sırasında öğrendiği suça ilişkin bilgileri
yazılı hale getirir.
Edinilen bilgi veya alınan ihbar
veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan
polis, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına,
vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi
ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması
için derhal gerekli tedbirleri alır.
Bir suç işlendiği veya
işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, bu bilginin tetkikinin
ardından, gerçek olduğunun anlaşılması halinde
el koyduğu olayları, yakalanan kişiler ile uygulanan
tedbirleri derhal Cumhuriyet savcısına bildirir ve Cumhuriyet
savcısının emri doğrultusunda işin aydınlatılması
için gerekli soruşturma işlemlerini yapar. Bu sırada
olay yerinin korunması, faillerin ele geçirilmesi ve delillerin
tespiti ile ilgili olarak, bu maddede belirtilen acele tedbirleri
almak zorundadır.
Yapılacak araştırma
sonunda edinilen bilginin bir kabahate ilişkin olduğu hallerde,
konu araştırılarak gerekli yasal işlem yapılır
veya yapılması sağlanır.
Olay yerinde görevine ait işlemlere
başlayan polis, bunların yapılmasına engel olan
veya yetkisi içinde aldığı tedbirlere aykırı
davranan kişileri, işlemler sonuçlanıncaya kadar ve
gerektiğinde zor kullanarak bundan men eder.
Polis, suçun delillerini tespit
etmek amacıyla, Cumhuriyet savcısının emriyle
olay yerinde gerekli inceleme ve teknik araştırmaları
yapar, delilleri tespit eder, muhafaza altına alır ve incelenmek
üzere ilgili yerlere gönderir.
Olay yeri dışında kalan
ve o suça ilişkin delil elde edilebileceği yönünde kuvvetli
şüphe sebebi bulunan konut, işyeri ve kamuya açık olmayan
kapalı alanlarda yapılacak işlemler için Ceza Muhakemesi
Kanununun arama ve elkoymaya ilişkin hükümleri uygulanır.
Polis, olaydaki failin, gözaltına
alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının
belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet
savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir.
Tanıklıktan çekinebilecek
olanlar, teşhiste bulunmaya zorlanamaz.
İşleme başlanmadan
önce, teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları
tutanağa bağlanır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan
kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında
yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe
ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis
için gerekli olması halinde, şüphelinin görünüşü ile
ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis
işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde, teşhis
sırasında bir numara bulundurulur.
Teşhiste bulunan kişi
ile teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini
görmemesi gerekir.
Teşhis işlemi en az iki
kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye,
şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer
almıyor olabileceği hatırlatılır.
Teşhis işlemine tâbi tutulan
kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları
çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma
dosyasına konur.
Şüphelinin fotoğrafı
üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf
veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden
teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin
fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları
gerekir.
Teşhis işlemi tutanağa
bağlanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Ersin.
Sürenizi birleştirdim efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1437 sıra sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
5'inci maddesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
ve kendi adıma söz aldım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
polis teşkilatı, emniyet teşkilatı, insan hakları
ihlalleri iddialarıyla çok sık muhatap olan bir kurum. Dolayısıyla,
bu kurumda, bu kurumu ilgilendiren bir değişiklik yapılacaksa,
bir kanun tasarısı ya da teklifi gündeme getirilecekse,
o zaman, bu kanun teklifi ya da tasarının, Adalet Komisyonu
dışında, Meclis İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunda da ele alınması lazımdı. Çünkü, nitekim,
bu kanun teklifi de eğer yasalaşır ve yürürlüğe girerse,
önümüzdeki süreçte hem polisi yıpratacak birtakım iddialarla,
şikâyetlerle karşı karşıya kalınacak hem
de insan hakları ihlallerinin yoğunlaştığına
ilişkin yurt içinde ve yurt dışında bazı
şikâyetler ve eleştirilerle karşı karşıya
kalacağız.
Değerli arkadaşlarım,
halkın huzuru ve güveni için sürekli suçlu peşinde koşan
ve bu uğurda çoğu zaman şehit veren bir kurum polis
teşkilatı ve bu ağır görevinin yanında, polis
teşkilatına ya da polislere verilen başka ek görevler
de var. Maçlarda örneğin polisler görevlendiriliyor ellerine
birer sandviç tutuşturularak, konserlerde görevlendiriliyor,
hatta çoğu zaman postacı olarak da kullanılıyor
polisler. Yani, kendi asli görevinin dışında, aslında
özel şirketlerin yapması gereken görevleri de polisler yerine
getiriyor.
Şimdi, polislerin bu
ağır çalışma koşullarına baktığımızda,
örneğin Avrupa Birliği ülkelerinde günde sekiz saat çalışıyor
polis, ama bizde on iki saat çalışıyor ve buna karşılık
maaşları ve sosyal hakları da Avrupa Birliği ülkelerindeki
meslektaşlarının dörtte 1'i kadar. Dolayısıyla,
bu ağır sorunlar, bu ağır çalışma koşulları
ve bunun üzerine bazı kadrolaşmalar ve siyasi müdahaleler
de eklenince huzursuzluk giderek artıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın -mart ayı itibarıyla- son beş yıl içinde polis
teşkilatında 328 kişi istifa etmiş, 42 polis memuru
suç işlediği nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmış
ve yine son beş yıl içinde -mart ayı itibarıyla- 1.294
personel meslekten çıkarılmış. Yine bu süreçte
869 personel psikolojik tedavi görmüş, 122 intihar var -mart
ayı itibarıyla- ve yine bu süre içinde 40 polis memuru
şehit olmuş.
Şimdi bunları üst üste koyup
topladığımızda değerli arkadaşlarım,
son beş yıl içinde, mart ayı itibarıyla -polis
teşkilatında yaşanan sorunları anlatmaya çalışıyorum-
ayda 6'ya yakın memur istifa etmiş, ayda 6'ya yakın memur
görevinden istifa etmiş, memurluktan ayrılmış,
ayda 22'den fazlası suç işlediği nedeniyle ihraç edilmiş
ve yine ayda 15'e yakın polis memuru da psikolojik tedavi görmüş
ve ilginç olan şudur: Bu süre içinde, ayda ortalama 2'den fazla
memur intihar etmiş. Yani, polis teşkilatında çok ciddi
sorunlar var. Sadece kendi göreviyle ilgili sorunlar değil,
ek görevlerin getirdiği ağır sorunlar var ve hafta sonu
tatilleri yok, yıllık izinleri yok, çıksa bile her zaman
göreve çağrılma ihtimali yüksek. Dolayısıyla,
böylesine ağır sorunlar içinde, ağır çalışma
koşulları içinde görev yapmaya çalışan memurların,
polis teşkilatının kendi iç huzuru yoksa başkalarının
huzurunu sağlayabilmesi mümkün değildir, çünkü mesleğini
severek yapması mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi, bu ağır çalışma koşulları
nedeniyle, bazı polis eşleri il insan hakları kurullarına
şikâyette bulundular geçtiğimiz aylarda, çalışma
koşullarının ağırlığı nedeniyle
aile düzenlerinin bozulduğundan, eşleriyle görüşemediklerinden
ve sosyal ilişki kuramadıklarından şikâyetle il insan
hakları kurullarına başvurdular ve il insan hakları
kurulları da -çok doğru bir kararla- bu polis eşlerini
haklı gördü. Yani, polislerin çalışma koşullarının
ve sosyal haklarının insan haklarına aykırı
olduğunu tespit etti il insan hakları kurulları. Peki,
buna karşılık ne yapıldı? Bu sorunlar görmezden
gelindi ve hâlâ, polis teşkilatında yaşanan bu önemli
sorunlara, polis teşkilatının içinde bulunduğu
ciddi sorunlara ve polislerin birey olarak yaşadığı
ciddi sorunlara bir çözüm bulunabilmiş değil.
Değerli arkadaşlarım,
böylesine büyük sıkıntıları olan bir teşkilattan
da huzur içinde görev yapmasını, halkın can ve mal güvenliğini
korumasını beklemek
Gerçi, ellerinden geldiği kadar
bu görevleri yapmaya çalışıyorlar, bütün olumsuzluklara
rağmen. Bu açıdan, polis teşkilatımız gerçekten
her türlü takdire değer. Ama, devletin de bu teşkilata gereken
önemi göstermesi lazım, devletin de bu önemli teşkilatın
sorunlarının çözülmesine katkı vermesi lazım.
Maalesef bunları göremiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bakın, Türkiye'nin bugün için önemli sorunlarından
birisi terör. Dört buçuk yıl önce bu iktidar sıfır terörle
devraldığı Türkiye'yi, bugün herkesin birbirinden
kuşkulanacağı noktaya getirdi. Herkes yanındaki
kişinin canlı bomba olup olamayacağı konusunda
kuşkulu. Sokaklarda insanlar ne zaman kapkaça uğrayacağı,
evlerinde ne zaman bir hırsızlıkla muhatap olacaklarını
bilemiyorlar. Apartmanların dördüncü, beşinci katlarında
oturanlar bile kapılarını, pencerelerini demirle
kapatıyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir şey olabilir mi? Yani, insanlar evinde rahat değilse,
insanlar sokakta, caddede rahat değilse, bugün en kalabalık
caddeler bile tekin değilse, o zaman o ülkede huzurun olduğu
söylenebilir mi?
Bir yasa çıkardınız:
Eve Dönüş Yasası. Ve cezaevindeki, sözüm ona dağdaki
teröristleri düz ovaya indirecektiniz, ama tersi oldu, cezaevindeki
Hizbullahçıları ve PKK'lıları salıverdiniz
ve onlar da kaldıkları yerden üstlerine düşen görevleri,
kendilerine uygun gördükleri görevleri yapmaya devam ediyorlar.
Keza, bir Terörle Mücadele Yasası çıkardınız.
Çıkarmak istediniz -daha doğrusu- Terörle Mücadele Yasası'ndaki
6'ncı maddeyi söylemek istiyorum: Burada, bir kelime oyunuyla,
teröristbaşının bir defaya mahsus olmak üzere Pişmanlık
Yasası'ndan yararlanabilmesinin önünü açtınız. Bunu
Cumhuriyet Halk Partisi gördü ve sizleri uyardı. Neticede, bu
uyarı sonucunda -bir miktar inat da ettiniz ama- sonuçta Cumhuriyet
Halk Partisinin dediği noktaya geldiniz ve Terörle Mücadele
Yasası'nın 6'ncı maddesinin sakıncalı bir madde
olduğunu kabul ederek geri adım attınız. Aksi
hâlde, Cumhuriyet Halk Partisi bunu gündeme getirmemiş olsaydı,
teröristbaşı, belki bugünlerde, belki birkaç yıl sonra,
Avrupa'daki sivil toplum örgütleri, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin de devreye girmesiyle belki de cezaevinden çıkacaktı
ve aramıza karışacaktı.
Değerli arkadaşlarım,
Hrant Dink cinayetini hatırlıyorsunuz, geçtiğimiz
ocak ayında hunharca işlenen bir cinayet ve Türkiye'yi büyük
sıkıntılara sokan bir cinayet.
Şimdi, o dönemde tabii bu cinayet
çok tartışıldı. Sayın Başbakan, hatırlarsanız,
o dönemde bir derin devletten söz etti, Türkiye'de bir derin devlet
olduğunu söyledi ve bu derin devletle ilgili olarak da "Bana
diyorlar ki: 'Bunu ortaya çıkar.' O kadar kolaysa siz çıkarsaydınız."
gibi bir mazeret ileri sürdü.
Değerli arkadaşlarım,
bir demokratik ülkenin Başbakanına yakışmayacak
bir laf! Ne demek yani "Derin devlet var, ama ona dokunamıyorum,
onu ortaya çıkaramıyorum!"
Peki, dört buçuk yıldan beri
iktidardasınız, Meclisin üçte 2'sine yakın çoğunluk
elinizde, devletin bütün arşivleri elinizde, devletin bütün
kurumları emrinizde ve derin devletten söz ediyorsunuz. Peki,
neden dört buçuk yıldan beri, bu derin devlet var idiyse ortaya
çıkarmadınız, gereğini yapmadınız? Yani,
derin devletle ilgili bir girişim yaptınız da sizi engelleyenler
mi oldu? Kim size engel oldu? Hiç kimse engel olmadı. O zamana
kadar içinden çıkamadığınız bu önemli sorunla
ilgili, içinden çıkamadığınız bu cinayetle
ilgili dikkatleri başka yönlere çekmek için bir "derin devlet"
lafı ortaya attınız, Sayın Başbakan attı
ve sonra da bu lafın üstüne yattı.
Değerli arkadaşlarım,
emniyet içinde öteden beri söylenen bazı iddialar var, emniyet
içinde bir cemaat kadrolaşması olduğuna ilişkin
iddialar var ve bu iddiaları çürütecek, bu iddiaların
doğru olmadığını kanıtlayacak hiçbir gelişme
de olmadı...
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Nerede
iddia?
AHMET ERSİN (Devamla) - ...ve
maalesef, genel olarak şunu söylemek isterim ki: Emniyet içinde
gerçekten bir cemaat-tarikat kadrolaşmasının olduğunu
artık hemen hemen herkes kabul ediyor. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Kim kabul
ediyor? Hiç öyle bir şey yok.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Dedikodu.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi bakın, bu emniyet içindeki bu kadrolaşma, bu yapılanma...
(AK Parti sıralarından gürültüler)
RESUL TOSUN (Tokat) - Hep iddia söylüyorsun,
ispat et!
AHMET ERSİN (Devamla) - Ne diyorsunuz?
Anlamıyorum söylediklerinizi.
HALUK İPEK (Ankara) -
"İspat et." diyor, ispat.
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın, bu emniyet
içinde... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Ya, bir sorunu konuşuyoruz.
Yani, bu sorunla ilgili bizim kendi bilgilerimizi, iddialarımızı
söylüyoruz. Aksini söyleyen varsa gelir, onlar da söylerler.
Şimdi, bakın, gerek Danıştay
saldırısında gerekse Atabeyler operasyonunda Türk Silahlı
Kuvvetlerini bu çete iddialarıyla ilişkilendirmeye çalışan
birtakım girişimler oldu. Aktif görevli olan ya da emekli
olmuş olan muvazzaf ya da emekli subay, astsubaylarla ilgili
birtakım fotoğraflar vesaireler basına sızdırıldı,
birtakım krokiler, planlar basına sızdırıldı
ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu çete iddialarıyla ilişkilendirilmeye
çalışıldı ve bu olay, bu gelişmeler, emniyet
içindeki işte bu söylediğim örgütlü yapılanmanın
eseridir. Öteden beri söylüyorum. Kendilerini Adalet ve Kalkınma
Partisinin arka bahçesi olarak değerlendiren bir grubun, örgütlü
bir grubun emniyet içine girmiş olması ve emniyet ile Türk
Silahlı Kuvvetlerini karşı karşıya getirme
girişimlerinin sonucunda bir dönem silahlı kuvvetler ile
emniyet arasında ciddi bir soğukluk ve sorun yaşandı
değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Yok öyle bir şey. Nereden çıkarıyorsun?
MUZZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Bu söylediklerini ispat edemezsen sana ne derler biliyor musun?
AHMET ERSİN (Devamla) -
Şimdi, bakın, bu konularla ilgili, emniyet içindeki bu kadrolaşmayla
ilgili, örgütlü yapılanmayla ilgili çeşitli soru önergeleri
verdim İçişleri Bakanlığına
MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Kardeşim, emniyet örgütü ne demek ya!
AHMET ERSİN (Devamla) -
ve
hiç birisine olumlu ya da olumsuz bir cevap vermediler.
MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Ne cevabı verecek?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, yakın bir konumdan bağırsınlar,
duyamıyoruz biz.
AHMET ERSİN (Devamla) - Sadece
geçiştiren, soruları geçiştiren
BAŞKAN - Sayın Ersin, siz
konu üzerinde, madde üzerinde konuşun efendim.
MEHMET NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Değerli Başkanım, böyle bir şey olur mu? "Emniyet
örgütü." diyor ya!
AHMET ERSİN (Devamla) - Efendim,
kanunla ilgili konuşuyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, nazariyeler
üzerinde durmayın. Son günlerde bunlar çok da hoş bir şey
değil.
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Nazariye değil, gerçek. Ne nazariyesi?
AHMET ERSİN (Devamla) - Peki,
son cümlelerimi söyleyeyim.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Bu görüşlerle
İzmir'den geri gelemezsin.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yine,
geçen yıl, tam da bu zamanlarda Sayın Büyükanıt'la ilgili
birtakım iddialar ileri sürüldü. Onun Genelkurmay Başkanı
olmasını engellemeye dönük birtakım İnternet ve
cep telefonlarına mesajlar geldi ve bu mesajları yazanlar,
gönderenler hâlâ ortaya çıkarılmış değil. Aradan
bir yıl geçti. Sayın Başbakan da İçişleri Bakanı
da "Soruşturma açtık." diye söylediler, ama aradan
bir yıl geçti, hâlâ bir şey yok ortalıkta ve bunlar faili
meçhul kalıyor, onu söylemek istiyorum. Yani, eğer böyle
bir yapılanma varsa emniyet içinde, bu hepimizi rahatsız
etmelidir. Hepimizin can ve mal güvenliğini tehlikeye sokar,
Türkiye'yi tehlikeye sokar, onu anlatmaya çalışıyorum.
Neden, peki, bu mesajları yazanlar, çekenler, bu örgütlü yapılanma
şimdiye kadar ortaya çıkarılmadı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla) - Son
cümlelerimi söylüyorum Sayın Başkan, bir dakikalık
BAŞKAN - Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani,
Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya dönük kasıtlı
olarak yapılan bu girişimler, bu girişimleri yapanlar
neden ortaya çıkarılmadı, onu ben merak ediyorum, onu
sorguluyorum, sizlerin de sorgulamasını bekliyorum.
Şimdi, bakın, bir şey
daha söyleyeyim, son bir şey daha söyleyip ondan sonra izin isteyeceğim.
Birkaç yıl öncesine kadar biz şunu duyuyorduk: "Sınırlarımızdan
sivrisinek geçse haberimiz olur." Ya, koskoca tren geçti, birkaç
gün önce ortaya çıktı.
ALİ RIZA ACAR (Aydın) - Senin
boyunu aşar o görüşler!
AHMET ERSİN (Devamla) - Üzerinde
1.500'e yakın sandıkta silahların taşındığı
bir tren sınırdan geçti
HARUN AKIN (Zonguldak) - Amerikan
uçakları dolaşıyor!
AHMET ERSİN (Devamla) -
ve
bir bombalama, demir yolunun bombalanması sonucu ortaya
çıktı, böyle bir silahların İran'dan Suriye'ye
doğru yola çıktığı. Peki, nasıl geçti bu
koca tren buradan? "Sivrisinek geçse haberimiz olur." anlayışından
sonra şimdi nereye geldik? Tren geçiyor, haberimiz olmuyor.
ABD uçakları 80 kilometre Türkiye'ye
girdi. Ne oldu peki? Sevgiliye mektup kabilinden, incinmesin kabilinden,
elçilik kâtibine verilen bir notayla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi
rica edeyim, tamamlayın.
AHMET ERSİN (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, emniyette ciddi sorunlar var. Emniyet personelinin
ciddi sorunları var, ekonomik sorunları var, sosyal sorunları
var ve bu sorunlar giderilmedikçe, bu sorunlar ortadan kaldırılmadıkça,
bu teşkilatın, gerek vatandaşın can ve mal güvenliğini
korumakta gerekse terörle mücadelede zaafa uğratılır
diye kuşkulanıyorum, korkuyorum. O nedenle, Hükûmetin,
bir an önce, bu polis teşkilatında görev yapan polis memuruna
ve üst düzeydeki yöneticisine kadar, bu sorunların, bu polis
teşkilatının yaşadığı sorunların,
polislerimizin yaşadığı sorunların giderilmesi
için acil önlemler almasını bekliyorum.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ersin.
Sayın Gazalcı, bir sorunuz
mu var?
Buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Sayın
Bakandan şunun yanıtlanmasını diliyorum: Bu polis
ve askerlik mesleğine girerken güvenlik soruşturması
yapılıyor doğal olarak ve bu güvenlik soruşturmasında
kendinin dışında kardeşi, babası ve yakınları
da bir soruşturmadan geçiriliyor. 12 Eylülden sonra yapılmış
bir düzenleme var. Sivil yaşamda bu düzeltildi ve suçu birey
işler düşüncesiyle o kişiye özgü bir araştırma
yapıldı, ama polislikte ve askerlikte bu düzeltilme yapılmadı.
Acaba -böyle bir çalışma olduğunu söylemişti eski
bakan, dönem de bitiyor- bu güvenlik soruşturması konusu
aynen sürüyor mu?
İki: Meclisin son günlerinde
getirdiğiniz bu düzenlemeyle özgürlüklerin kısıtlandığına,
yargının kararı beklenmeden kişisel özgürlüklerin
kısıtlandığına inanıyor musunuz?
Bu iki sorum... Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Gazalcı.
Sayın Bakan, cevaplandıracak
mısınız?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Yazılı cevap
vereceksiniz.
Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 5 inci maddesi ile söz konusu Kanunun
değiştirilmesi öngörülen ek 6 ncı maddesinin dördüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Cevdet
Erdöl Nusret Bayraktar
Ordu Trabzon İstanbul
Mehmet
Beşir Hamidi Afif
Demirkıran
Mardin Batman
"Bir suç işlendiği veya
işlenmekte olduğu bilgisini edinen polis, olay yerinin korunması,
delillerin tespiti, kaybolmaması ya da bozulmaması için
acele tedbirleri aldıktan sonra, el koyduğu olayları,
yakalanan kişiler ile uygulanan tedbirleri derhâl Cumhuriyet
savcısına bildirir ve Cumhuriyet savcısının
emri doğrultusunda işin aydınlatılması için
gerekli soruşturma işlemlerini yapar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Teklif metnindeki tekrarların
önüne geçilmesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun
adli kolluk görevine ilişkin hükümleriyle paralellik sağlamak
amacıyla işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi kabul edilen önergeyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Kanunun 3 üncü maddesi, 17 nci maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü
ve beşinci fıkraları ile 20 nci maddesinin birinci
fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına, Antalya
Milletvekili Feridun Baloğlu.
Sayın Baloğlu, birleştiriyorum,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öncelikle bu yasanın hangi süreç içinde önümüze
geldiğine bakmamız gerekiyor. Ulus'ta, Anafartalar Çarşısı'ndaki
patlamadan sonra yaşanan toplumsal tepki ve kısmi panik,
sanıyorum bu yasanın ateşleyicisi oldu, bu değişikliğin
ateşleyicisi oldu. Ben gerekli değildir demiyorum, ama zamanlamanın
sağlıklı karar vermemiz konusunda birtakım engeller
yarattığını düşünüyorum.
Hukuk, günlük toplumsal tepkilere,
paniklere, bunların getirdiği sürece dayalı olarak
gelişmemelidir. Değiştirmeye çalıştığımız
yasa, yeni bir yasa da değil, çok uzun bir süreç içinde oluşan,
zaman zaman değiştirilen, Avrupa Birliğinin görüşleri
ve talepleri doğrultusunda üzerinde çok oynanan bir hukuk bütünlüğü
içinde yer alıyor.
Şimdi, toplumsal ihtiyaç, doğal
ki, dikkate alınmalıdır ama bu noktaya nasıl geldiğimiz
konusunda da sağlıklı düşünceler üretmek zorundayız.
Bu sürece gelmeden önce, yaşadığımız olaylara
kısaca bakmak gerektiğini düşünüyorum. Doğal ki
bu yasa sadece terörle mücadelenin bir aracı olarak değil,
adi suçları da kapsayan polisin yetkilerinin artırılmasına
yönelik bir çabayı da içinde besliyor ama toplum, daha çok, bu yasanın
şiddet eylemleri karşısında polise yetki vermek
konusunda bir ihtiyaçtan kaynaklandığını düşünüyor.
Polisimizin bugün içinde bulunduğu koşulları zaman
zaman bu kürsüye gelen arkadaşlarımız anlattılar.
Gerçekten, Türkiye'deki bütün kamu görevlileri gibi polislerimiz
de son derece güç şartlar altında görev yapıyorlar. Nüfus
memurları da güç şartlarda görev yapıyorlar, infaz koruma
memurları da, adliyedekiler de, öğretmenler de. Ama, polisin
bir özelliği var. Polis, suçla göğüs göğse oluyor, göz göze
oluyor, bunun getirdiği ciddi sorunları her gün yaşıyor.
Çok yaygın bir söylemi burada
yinelemek istiyorum ve bunun doğruluğunu tartışmak
istiyorum. Polis örgütü içinde, güvenlik örgütlerimiz içinde
şöyle bir söylem yaygındır: "Biz yakalıyoruz,
götürüyoruz, adliye serbest bırakıyor." Dönüp adliyeye
bakıyoruz, Onlar da şunu söylüyorlar: "Polis dosyayı
oluşturmadan önümüze getiriyor." Tabii, bütün bir mevzuatı
tararsanız iki tarafın da haklılıkları olabilir
ama iyi işlemeyen bir şey olduğu konusunda herkes hemfikir.
İki tarafın da haklı olduğu taraflar varsa, bizim,
kanun yapıcılar olarak eksik kaldığımız
bir taraf olduğu ortaya çıkıyor.
Bakın arkadaşlar, dört buçuk
yıllık bir Meclis dönemini tamamlıyoruz, ama 22'nci dönemin
bitmesi Parlamentonun görevlerinin bittiği anlamına
gelmiyor. Cumhuriyet sürüyor, kurallar sürüyor. İki ay sonra
burada yeni arkadaşlarımız olacak ve bu 23'üncü dönem
de birtakım görevler üstlenecek. Şimdi, ben, bu yasanın
Meclisin kapanmasına çok belirli saatler kala buraya getirilmesini
doğru bulmuyorum. Gerekliliği konusunda ben de fikir birliği
içindeyim, çoğumuz da öyle düşünüyoruz, ama bunu bu kadar
aceleye getirmemizin anlamı nedir? Yani, şöyle bir
şey mi var? Susuz bir köydeyiz, insanlar ölmek üzere, suyu getirmezsek
yirmi dört saat sonra herkes ölecek. Şu anda bir yasal düzenleme
var. Eksik olabilir. Ama, biz, hiç gerekmeden bunu bu kadar aceleye
getirirsek bunun sorunlar doğuracağı açık. Bunu
bir muhalefet milletvekilinin her zamanki şüpheciliği
olarak yorumlamamanızı diliyorum. Bu toplumda şu anda
yaygın kanı, terörle ve suçlarla mücadele konusunda polisin
yeni yetkilerle donatılması konusundadır. Ama bir
şey daha var: Bunun aceleye getirilmemesi konusunda da bir
şüphe var.
Bakın arkadaşlar, önümde
iktidar partisine çok yakın bir gazetenin bugünkü manşeti
var. Gazete "Böyle yetki olmaz."diye manşet atmış.
"AB'ye uyum diye abarttık, polisin yetkilerini budadık.
Hatayı anlayınca yine ölçüyü kaçırıp özgürlükleri
kısıtlayan, konut dokunulmazlığını zedeleyen
düzenlemeler getirdik." diyor. Bu, iktidara son derece yakın
bir gazete. Bu gazetenin köşe yazarları da bu sayıda
bile iktidarın icraatlarını destekleyen görüşler
bildiriyorlar. Yani, tepki sadece muhalefetin tepkisi değil.
Devam ediyorum. Toplumun başka
kesimlerinde de benzer tepkiler var, onlar da kabul ediyorlar.
"Evet, polisin suçla mücadelede yeni güçlerle donatılması
gerekiyor." Diyorlar, ama şunu da söylüyorlar: "Böylesine
büyük yetkiler, böylesine kısa bir sürede ve tartışılmadan
verilmemelidir." diyorlar.
Onun için arkadaşlar, bunu bir
kez daha gözden geçirmek gerekiyor. Ama, ille bir şey yapmak gerekiyorsa,
polisin yetkilerini düzenlemeden önce polisin yaşam
şartlarını düzenlemek gerekiyor.
Diğer arkadaşlarım
da söylediler. Bugün Dışkapı'daki polis merkezine, Çevik
Kuvvet merkezine giderseniz ya da bir polis karakoluna giderseniz,
ne kadar iyi donatılırsa donatılsın, son derece
güç şartlar altında olduklarını göreceksiniz.
Polisin bir kere psikolojisi çok
iyi olmalıdır. Polisin donanımı yetmez. Türkiye'de
polisin psikolojisinin nasıl bozulduğunu gösteren sayısız
olay vardır. Ben, Sayın İçişleri Bakanına bir
soru sormuştum bu konuda. O soruma verilen yanıttan anlıyorum
ki, polis örgütü içinde intiharlar yaygın biçimde sürmektedir.
Bunun, polisin yaşam şartlarından, yaptığı
görevin özelliklerinden kaynaklandığı düşünülse
bile, burada polise yönelik devlet ilgisinin de çok sınırlı
olduğu ve yetersiz olduğu ortaya çıkıyor.
Arkadaşlar, ben size iki olayı
anlatmak istiyorum. Bu olaylardan bir tanesi hafızalardan silinmemiş
bir olaydır, diğeri de çok rastladığımız
bir olaydır. 1996'da, sanıyorum İstanbul'da, bir yasa
dışı gösteride yere düşmüş bir polis memuru,
etrafında yüzleri maskeli 8-10 kişi polis memuruna insafsızca
vuruyorlar. Yani, bir insanın bir insana yapması mümkün olmayan
bir şeyi yapıyorlar. Kan revan içinde bir polis memuru. Böyle
yüreğiniz sızlayarak bakıyorsunuz. O olaydan on iki
gün sonra, gene İstanbul'da, yere düşmüş bir kadına
polisin hunharca vurduğunu görüyorsunuz. Artık mukavemet
gücü kalmamış bir kadını polisler dövüyorlar, alenen.
İki olay. Eğer bu iki olayda da mağdura acımıyorsak
insan değiliz biz. İki olaydaki mağdur iki farklı taraf
gibi gözüküyor. Bir tarafta polis var, yere düşmüş, saldırıya
uğramış, bir tarafta bir kadın var, mukavemeti
kırılmış, ama polis ona vuruyor. Bu, toplumun psikolojisiyle
polisin psikolojisinin bozukluğu arasındaki paralelliği
de gösteriyor. Her şeyi şöyle izah edemeyiz: Yani, bir avuç
anarşist ya da çok kızgın bir polis. Şiddet toplumun
bütün damarlarında geziyorsa o olayın üzerinde daha
sağlıklı durmamız gerekiyor. Şimdi, biz giderayak
yaptığımız bu konuşmayla, bu tartışmalarla
bunları çözecek hâlde miyiz arkadaşlar?
Şimdi, buraya getirmedim,
oturduğum sırada duruyor. Türkiye Barolar Birliğinin
altı yüz sayfalık bir çalışması, bir raporu
var, anarşinin temelleri üzerine, şiddetin temelleri üzerine.
Ama, bunları tartışacak zamanımız hiçbir zaman
kalmıyor.
Bakın, bir şey daha söylemek
istiyorum: İstanbul'da geçen gün bir gösteri oldu, İstanbul
Taksim Meydanı'nda. Yasa dışı bir gösteriydi. O gösteriye
polis müdahale etti. Müdahalenin biçimi tartışıldı.
Bunun çok şiddetli bir müdahale olduğunu söyleyenler oldu,
polisin görevini yaptığını söyleyenler oldu,
ama, o müdahale sırasında oradaki vatandaşlardan birisinin
kendisine biber gazı sıkılması üzerine yaptığı
şikâyet hâlâ sonuçlandırılamadı, sonuçlanmadı.
Vatandaş diyor ki: "Ben olayın tarafı değilim,
orada duruyorum, ben yemek yiyorum ve benim yüzüme biber gazı
sıkıldı." diyor. Polis de dövüyor bu vatandaşı.
Ve resimler gazetelerde yer alıyor, video kasetleri var, hepsi
var, polis teşkilatı kendi içindeki bu polisi, zor durumda
bırakan kişiyi hâlâ bulamadı, hâlâ bulamadı arkadaşlar.
Yani, biz sadece polisi eleştirmek, polisi övmek, şiddet
yanlılarını eleştirmek
Bununla sınırlı
kalmayacak çok büyük bir çerçeveyi tartışmak zorundayız,
yani, polis, bırakın sokaktaki şiddet yanlısını,
kendi içindeki zanlıyı bulamıyor. Orada kaç görevli
olduğunu bilmiyor mu? Yüzü apaçık resimde gözüküyor, bulmuyor,
bulamıyor. Böyle bir çerçeve içinde düşünürsek çok sağlıklı
sonuçlara varırız ama o sağlıklı sonuçlara
varacak kadar zamanımızın kalmadığı da
bu yasanın getiriliş biçiminden açıkça ortaya çıkıyor.
Bakın arkadaşlar, demin
bir arkadaşım söyledi, söylenince biraz üzülüyorsunuz,
kızıyorsunuz ama bunu söylemek gerekiyor. Bu Meclise Terörle
Mücadele Yasası'nın 6'ncı maddesinin değiştirilmesi
yönünde bir teklif getirildi. Biz buna karşı çıktığımız
zaman, bunun birtakım olumsuz sonuçlara yol açabileceğini,
bir terör örgütünün başının tahliye edilebileceğini
söylediğimiz zaman kızdınız, ama, sonunda, siz de
bunun olabileceğini kabul ettiniz ve bunu geri çektiniz. Ama,
toplumda böyle bir şeyin olabileceği konusunda bir endişe
uyandı. Bu endişenin nelere mal olduğunu hepimiz biliyoruz.
Aynı şeyi Eve Dönüş Yasası'nda yapmadık mı
arkadaşlar? Ben bu kürsüden konuştum, çok iyi hatırlıyorum,
diğer arkadaşlarım da konuştu. Şunu söylemedik
mi: Bu Eve Dönüş Yasası, çözüm getirmeyecek, ülkeyi bölmeye
yönelik, ülkenin temelini parçalamaya yönelik bir şiddet eylemcisi
grubun afla falan doğru yola gelmesi mümkün değil. Yüz kere
affetseniz yüz kere aynı eylemi yapacaklarını bile
bile bu Meclisten bu Yasa'nın çıkmasına destek verdiniz.
Sonuçta ne oldu? Dağdakiler orada kaldı, cezaevindekiler
onların yanına gitti. Eve Dönüş Yasası, sadece cezaevindekilerin
şiddet yanlısı örgütlerin yanına dönüş eylemine
dönüştü.
Sayın Milletvekilleri,
eğer elinizdeki yasaları iyi uygulayan bir yapı
oluşturmamışsanız, istediğiniz kadar yasal
değişiklik yapın. Üstelik, bu yasal değişiklikleri
de böyle ucu ucuna yaptığınız zaman bunların
hiçbir sonuç getirmeyeceği de ortaya çıkacak.
Şimdi, bu maddede, 2559'un 3'üncü
maddesi, 17'nci maddenin iki, üç, dört, beşinci fıkraları,
20'nci maddenin birinci fıkrası kaldırılıyor.
Doğru, ona söyleyecek bir şey yok, çünkü, yukarıdaki düzenlemelere
paralel bir sonuç bu. Onları düzenlediğimize göre, bu maddeleri
de değiştirmek doğru. Ama, itirazımızın,
bu düzenlemeden çok bu düzenlemenin zamanlamasına, bu düzenlemenin
oluşturulmadan Meclis gündemine getirilmesine yönelik olduğunu
sizlere bildirmek istiyorum.
Bunun ötesinde, bu yasa yapma dönemimizi
tamamlarken, bizim, hepimizin, milletvekilleri olarak yaptıklarımızı,
yapamadıklarımızı bir kez daha gözden geçirmemiz
gerektiğini düşünüyorum. Diliyorum, bugün edindiğimiz
deneyimler, bizler tarafından bir dahaki dönem daha iyi kullanılır
ya da bizim yerimize gelecek arkadaşlar tarafından daha
sağlıklı kullanılır.
Önemli olan ülkemizin birliğidir,
halkımızın aydınlık bir ülkede, sağlık
içinde, güzel günler görmesidir. Bunu umut ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baloğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Sorular var.
Sayın Ünlütepe, buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakana şu iki konuyu ulaştırmak istiyorum.
Bu, genellikle, İzmir Eşrefpaşa
ilçesindeki karakolumuz ve İstanbul Beyoğlu'ndaki karakollarımız
çalışma koşulları açısından çok kötü koşullardadır.
Buraları ziyaret ettiğimizde, polis memurlarımızın,
daha doğrusu kamu görevlilerinin o ortam içinde çalışmalarını
yürütebilmeleri olanaksızdır. Bu tür karakollarda polis
memurlarının hizmet alımı için oralarda görevlendirilmeleri
bir insan hakkı ihlali değil midir ve buralarda, bu karakollarda
hâlâ daha polislere görev yaptırmayı düşünüyor musunuz?
İkinci sorum ise, Parlamentonun
görev süresinin bitmek üzere olduğu bir dönemde Polis Vazife
ve Salahiyet Kanunu'nda bir değişikliğe gidiyoruz,
bazı alanlarda yetkileri artırıyoruz, ama, asıl
sorun, bence, yetkilerin artırılmasından daha ziyade,
İstanbul, Ankara gibi il emniyet müdürlerimizle görüştüğümüzde
polis memurlarımızın bu illerde görev yapmak istemediklerini,
genellikle Anadolu'ya gitmek istediklerini duyuyoruz. Bunun
asıl gerekçesi, polis memurlarının ekonomik yönden
çok sıkıntı içinde olmasıdır. Bu ekonomik yönden
çok sıkıntılı olan polis memurlarımıza,
bu yasanın içinde niçin bir düzeltme ihtiyacı duymadık?
Aç olan insanlar ne dereceye kadar hizmet verebilirler, onlardan
bekleyebilir misiniz bu hizmeti?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ünlütepe.
Sayın Çorbacıoğlu,
buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bağımsız Sayın
İçişleri Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum: 2007
1 Mayıs Taksim olayları sırasında basına ve
özellikle televizyon ekranlarına da yansıdığı
şekliyle, görevli bir polis memuru arkadaşımız
bir vatandaşı herkesin gözü önünde tokatladı. Bugüne
kadar yapılan araştırmalar sonucunda bu görevli memurun
tespit edilemediği şeklinde kamuoyuna bilgi aktarıldı.
Öncelikle, bu memurun tespit edilip edilmediğini Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum.
Bir de, bu tür olaylarla ilgili mutlaka,
hata işleyen, hukuka aykırı davranan polis memurları
hakkında idari işlemler, cezai işlemler yapılmaktadır,
bunları biliyoruz. Ancak, ne yazık ki şunu da görüyoruz
-hâlen görevde olan polis memurları hakkında- işlem yapılan,
yargılama yapılan polis memurlarının yıllarca
mahkemeye getirilemediği ve ifadelerinin alınamadığını
da biliyoruz.
Şimdi bütün bunları değerlendirdiğimizde
ve özellikle toplumsal olaylarda görev ve yetkisini aşan ve efrada
suimuamele şeklinde yansıyan hatalı tutum ve davranışları
karşısında ve haklarında işlem yapılan,
yargılama yapılan memurlarla ilgili olarak siz, Bakanlık
olarak ve yönetim olarak ne tür tedbirler alıyorsunuz ve bu konularda
hukuka aykırı davranan memurlar hakkında disiplin
işlemi veya cezai işlem yapıyor musunuz? Gerçi bunların,
tabii, toplumla ne kadar paylaşılması doğrudur
bilmiyorum, ancak, en azından, bu konuda böyle bir işlem yapıldığı
yönünde bir bilgi veya durum varsa bunu da paylaşmaktan memnun
olacağımı bildiriyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Çorbacıoğlu.
Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Efendim, sorulara yazılı cevap vereceğim.
Sadece, bir konuyu şimdiden açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Bu, 1 Mayıs olaylarıyla ilgili olarak
başlatılan, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün müfettişlerince
de hâlen yürütülen soruşturma devam ediyor, sonuçlanmamıştır.
O, tokat attığı söylenen, tokat atan polis memurunun
tespit edilemediği yolundaki bilgi yanlıştır. Dolayısıyla,
bu soruşturma sonuçlandığında, bu sonuç, kamuoyuyla
da zaten paylaşılacaktır.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
- Tespit edilmiş midir polis memuru?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Şu anda soruşturma devam ediyor, 2 müfettişimiz
devam ediyor soruşturmaya.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Polis Vazife
ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin çerçeve 6 ncı maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Yahya Akman Ayhan Sefer Üstün
İstanbul Şanlıurfa Sakarya
Ergün Dağcıoğlu Alaettin Güven
Tokat Kütahya
"MADDE 6- 4/7/1934 tarihli ve
2559 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi ile 17 nci maddesinin
ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları yürürlükten
kaldırılmıştır."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Katılıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önleme aramasına ilişkin
olarak 9 uncu maddenin beşinci fıkrasının ikinci
cümlesinin metinden çıkarılmasının sonucu olarak
2559 sayılı Kanunun ile 20 nci maddesinin birinci fıkrasının
yürürlükte kalması gerekmektedir. Belirtilen nedenle,
işbu değişiklik önergesi verilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önerge
vardı orada.
BAŞKAN - Kabul edilen önerge
doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol ve arkadaşları
tarafından yeni madde ihdasına ilişkin verilmiş
bir önergeleri var. Bu yasanın esasıyla ilgili yönü olmadığından,
geldiğimiz yer itibarıyla da tekniğe uygun olmadığından
işleme alamıyoruz efendim.
7'nci maddeyi okutuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önergeyi
okuyun efendim. Önergeyi lütfen
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kamuoyu
ne olduğunu bilsin Sayın Başkan; ne için önerge verilmiş?
BAŞKAN - Efendim, ilgisi olmayan
bir şey. Zaten burada açıkladınız siz biraz önce.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - İlgisi
olmasa verir miyiz Sayın Başkan?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Olmaz
Sayın Başkan!
ATİLA EMEK (Antalya) - Ne alakası
var?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Başka konuyla mı ilgili?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, yani niye işlem yapmadığınızı
söylemeniz lazım.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Ne reddedildi, bilinmesi için
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Neyi
reddettiniz Sayın Başkan?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Okuyun
efendim.
BAŞKAN - Efendim, talebinizde
bir şey yok. Polislere bir zam talebiniz var. Biraz önceki sözcünüz
böyle bir talebi burada yaptı.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Başkan, neyi reddediyoruz, kamuoyu bilsin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye
işleme koymadığınızı, sonra
BAŞKAN - Efendim, koyamıyorum.
İç Tüzük gereği koyamıyorum işte efendim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Önergeyi
okuyun efendim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Neyi
reddettiğinizi bilsin herkes.
BAŞKAN - Her gelen şeyi
Madde yeri itibarıyla da uygun değil, teknik yönden de uygun
değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Ama,
koymadığınız madde değil Sayın Başkan!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Orada
usul tartışması olur efendim. Olur mu? Rica ederim
BAŞKAN - Efendim, bilgi olarak
okuyorum, ama, işleme koyamıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Efendim,
lütfen
Sayın Başkan, işleme alınmayacak şey
okunmaz.
BAŞKAN - "Madde 7- Emniyet
Genel Müdürlüğü bünyesinde çalışmakta olan tüm polis,
bekçi ve sivil memurlar ile sözleşmeli personele seyyanen aylık
250 lira ödenmesini teklif ediyoruz." Olay bu.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam.
Siz de işleme koymuyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Olmayacak
şeyi vereceksin reklam yapmak için, onu da yutacaklar!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Kural
mı kaldı? Kural mı kaldı? Bu saatte, bu tarihte, böyle
çalışan Meclise böyle önerge verilir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Görevini
ağırlaştırın ama parasını vermeyin!
BAŞKAN - 7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Çorum Milletvekili
Sayın Feridun Ayvazoğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1437 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 7'nci maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Tutanaklara
geçiyor mu? Bakın ne diyor Sayın Anadol?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Böyle
çalışan Meclise böyle önerge verilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yani,
bu önerge saçma diyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Saçma
değil.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Öncelikle, ilimiz Çorum'un Kargı ilçesinde dün öğleden
sonra meydana gelen dolu afeti nedeniyle, burada bulunan yetkililerimizi,
bulunamayan yetkililerimize iletilmek üzere ve gereğinin
acilen yapılması konusunda kısaca bilgilendirmek istiyorum.
Kargı ilçemiz, Çorum ilimizin
en uzak ilçelerinden birisi. Maalesef, geçen yıl olduğu gibi
bu yıl da meydana gelen dünkü dolu afetinde, Kargı ilçesinin
geçim kaynağı olan çeltik tarlalarının, meyve bahçelerinin,
sebze bahçelerinin tamamen harap olduğunu üzüntüyle öğrenmiş
bulunduk. Tabii, bizleri sevindiren, böyle bir olayda can kaybının
olmamasıdır. Bu konunun, Hükûmet yetkilileri tarafından
derhâl, acilen üzerine gidilmek suretiyle çözüme kavuşturulmasını,
Kargılı hemşehrilerimiz adına, buradan, yüce Mecliste
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir yasa teklifiyle daha karşı karşıyayız. Hepimizin
söylediği, sizlerin de bunu çok çok iyi bildiği gibi, Meclisin
son günlerinin normal bir son gün olmadığını görmekteyiz.
Meclisimiz, yüksek iradesiyle erken seçim kararı aldı ve
bunu beyan etti. Erken seçim kararından sonra şu ana kadar
çıkartılmış olan yasaların, Anayasa değişikliklerinin
ve hemen hemen, Mecliste görüşülen, karara bağlanan bütün
işlemlerin Anayasa'daki yerinin ve temelinin maalesef geçerli
olmadığını biliyoruz, inanıyoruz ve şimdiye
kadar da devamlı uyarıda bulunmuş olmamıza
rağmen, tarih bunu sizlere soracaktır ve gösterecektir.
Böyle bir yasa teklifiyle daha
karşı karşıyayız dedik. Değerli arkadaşlarım,
bu yasa teklifinin geliş tarihine baktığımızda,
24 Mayıs 2007. Nedenine bakıldığında
24 Mayıstan
üç gün öncesi, yani, 21 Mayısta Türkiye'mizin Başkenti Ankara'nın
Ulus Meydanı'nda büyük bir terör olayı oluyor, canlı bombanın
patlaması sonucu onlarca insanımız ölüyor, 100'e yakın
insanımız da yaralanıyor. Böyle bir terör olayından
sonra getirilen böyle bir teklif, ilgili kanunda acaba getirildiği
şekliyle bu tür bir teröre çare midir, değil midir? Yoksa,
sıradan, her bomba patlayışında veya bir insanımızın
yaralanmasında veya ölmesinde eğer "İhtiyaç duyuldu."
diyerek
Şu ana kadar mevzuat gereğince gerek Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda gerekse diğer kanunlarımızda polislere
verilen yetkinin artırılmasının asayişi ve
terörü önleyeceği noktasında eğer gerçekten inanıyor
isek, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu yasaya ve bu yasaya benzer
yasalara her zaman destek vereceğimizin bilinmesini istiyoruz.
Bir defa bunun altını çiziyoruz. Ancak, geldik ve gördük
ki, sanki, vatandaşımızın, kamuoyunun gözünün boyanmasına
dönük olduğu aşikâr bir şekilde belli olan bu Polis Vazife
ve Salahiyet Kanunu'nun beş altı maddesinin değiştirilmesiyle
bütün asayiş düzelecek, bütün terör olayları önlenecek gibi
bir mesaj vermek istendiği ortadadır, bu açıktır.
Değerli arkadaşlarım,
artık, şimdiye kadarki uygulamalarınızda biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak ana muhalefet partisi görevini yerine
getirirken tüm uyarılarımızda ülkemiz adına, ülkemizin
çıkarları adına sizleri samimi bir şekilde uyarmış
olmamıza rağmen bu uyarılarımıza ciddi bir
şekilde kulak vermediniz. Eğer verilmiş olsa idi, 2005
yılının 15 Eylülünde, biz, sizlere, Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Başkanımız olarak imzalayıp yüce
Meclise sunmuş olduğumuz -Cumhuriyet Halk Partisi olarak
sunmuş olduğumuz- terörün kökünün ne olduğu noktasındaki
Meclis araştırmasının genel görüşmesinde,
sizlerin buralarda direkler arkasına saklandığını
kamuoyu çok çok iyi bilmektedir. Getirilen öyle bir önergenin de maalesef
siz AKP'li milletvekilleri tarafından, AKP'nin Sayın Genel
Başkanı tarafından almış olduğunuz talimatlar
doğrultusunda, reddedildiğini de tarih yazmıştır.
Bunu, kamuoyu, elbet zamanı geldiğinde sizlere soracaktır.
Samimiyseniz
Samimi olduğunuzu
beş yıldan beri ispat edemediniz. Ama, bizim samimi bir
şekilde yapmış olduğumuz uyarıların da
gereğini yapmadığınızdaki samimiyetsizlik,
şimdiye kadar olduğu gibi bugünden sonra da devam ettiğini
ve edeceğini gösteriyor.
Değerli arkadaşlarım,
böyle bir yasayla karşı karşıyayız. Bu yasanın
geliş şekline baktığımızda -komisyonda
yapılan görüşmelerde de biz bunları söyledik- bir defa,
bu yasada "kolluk güçleri" dediğimiz polis ve jandarmanın,
görevlerini uyum içerisinde yapmak istediği ve o noktada da
bu uyumun nasıl sağlanacağı noktasında sorduğumuz
soruların -Adalet Komisyonu Başkanlığımız
tarafından- sorulmasını ısrarla söylediğimiz
hâlde, polis yetkililerimize, emniyet yetkililerimize ve jandarma
yetkililerimize sorulmamıştır. Biz şunu sormuştuk:
"Böyle bir yasa teklifinin getirilmesinde polis ve jandarma
yetkililerimize bu teklifin getirilmesinin gerçekten katkı
sağlayıp sağlamayacağı noktasında yetkililerden
bilgi alınmasını istiyoruz." demiş olmamıza
rağmen, Komisyonun Başkanlığını yürüten
Sayın Başkan bunu -ısrarlı bir şekilde- görmezden
gelerek, bu soruyu yetkililerimize sormamıştır. Durum
şunu gösteriyor: İddia edildi ki, bilgi verildi ki, bu teklif,
bir buçuk yıldan beri, Hükûmet tarafından hazırlanan tasarının
belirli maddelerinin içerisinden çekilip emilmek suretiyle, teklif
şeklinde, değerli milletvekili arkadaşlarımızın
imzalarıyla bize sunulmuş olduğu gerçeğini gösteriyor.
Peki, böyle bir yasa değişikliğine şimdiye kadar
-acaba- ihtiyaç vardı da, bu ihtiyaca ne şekilde cevap verileceği
noktasında sizlerin gerçekten inandırıcılığı
var mı? Elbette yok. Çünkü, burada Ceza Muhakemesi Kanunu temel
kanundur. Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki önleyici aramadan tutunuz,
adli aramaya kadar, onların ne şekilde yapılması
gerektiği bütün mevzuat içerisinde hüküm altına alınmıştır.
Yine, jandarma teşkilat ve görevleriyle ilgili kanunda da, aynı
şekilde, bunun uyumlu bir şekilde yapıldığı
da ortadadır.
Peki, değerli arkadaşlarım,
ne olursa olsun, arabasıyla giden bir vatandaşın, trafik
polislerinden tutunuz, diğer emniyet görevlilerimiz tarafından
istendiği takdirde durdurulmasında veya kimlik sorulmasında
hiçbir sıkıntı yaşanmış mıdır
şimdiye kadar? Hiçbir sıkıntı yaşandığı
görülmemiştir. "Peki, ne oldu da böyle bir yasa değişikliğine
ihtiyaç duyuldu?" dediğimizde, sizin vereceğiniz cevabın,
gerçekten, bizleri ve kamuoyunu inandırıcılığı
yoktur.
Değerli arkadaşlarım,
demokraside hukuk devleti kuralları işleyecektir. Elbette
buna hepimiz inanıyoruz, hepimiz de -tabiri yerindeyse- kalıbımızı
basıyoruz. Burada kürsüye çıktığımızda,
iktidarın mensubu değerli milletvekili arkadaşlarımız
olsun, bütün yetkililer olsun bunu söylüyor. Demokrasi, hukuk kuralı
diyoruz. Peki, biz bunları yerine getirirken, insan hak ve özgürlüklerini
güvence altına almadan, insan hak ve özgürlüklerini bir tarafa
bırakmak suretiyle can ve mal güvenliklerinin
Evinde yatan vatandaşımızın
"Acaba hangi saatte polis, jandarma gelecek de kapımızı
çalacaktır?" şeklindeki şüphesinde, bu vatandaşlarımıza
böyle bir yasa ile huzurun gelebileceğine inanıyor musunuz?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Ya, burada
öyle bir şey var mı?
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Yolda geçerken, acaba hangi polis, hangi jandarma durdurup da kimlik
soracaktır şeklindeki şüphelere böyle bir yasayla ne
şekilde cevap verebileceğimizi sizler inandırıcı
bir şekilde söyleyebilecek misiniz? Elbette hayır.
Değerli arkadaşlarım,
biz ne insan hak ve özgürlüklerinden vazgeçebiliriz ne de asayişi
önlemekten, terörü önlemekten vazgeçebiliriz. Biz, asayişi
de önlemek zorundayız, terörü de önlemek zorundayız, ama
insan hak ve özgürlüklerini de güvence altına almak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
eğer Cumhuriyet Halk Partisinin bununla ilgili müdahalesi olmamış
olsaydı, hepimizin bildiği gibi, bizim komisyonumuzdan,
Adalet Komisyonundan, üyesi bulunduğum komisyondan geçen Terörle
Mücadele Yasası vardı, Terörle Mücadele Yasası'nın
6'ncı maddesinde "Etkin pişmanlık" denen bir
pişmanlık getiriliyor idi.
Biz şunu söyledik, getirilen
etkin pişmanlık açıkça şu idi değerli arkadaşlarım:
Şimdiye kadarki terör eylemlerinin, terör örgütlerinin kurucularına,
yöneticilerine af getiriliyor idi. Bizim, dirençli bir şekilde
sizlere karşı çıkışımız, bunu her
platformda izah edişimiz, anlatmamız sonucu ve bunun sonunda
da eğer o etkin pişmanlık, af dediğimiz olay komisyondan
ve Meclisten geçseydi, şu anda İmralı'da yatan teröristbaşından
tutunuz, onun yardakçılarına kadar bütün teröristbaşları
şimdi belki de yargılanacaktı, belki de tahliye olacaktı,
belki de az bir cezayla kurtulacaktı.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nerede ya!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) -
Taslak var, taslak! Başbakanın altında imzası var.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Nerede? Hani nerede?
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Getirirsem
rezil ederim seni!
RECEP ÖZEL (Isparta) - Getir, göreyim!
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, biz bunları söyledik, siz
eğer inanmamış olsaydınız, 6'ncı maddeyle
ilgili olarak etkin pişmanlığı neden çıkartmadınız?
Bizim uyarılarımız sonucu siz bu etkin pişmanlığı
çıkartmadınız, bunu kabul edelim. Biz, o noktada da bizlerin
uyarısına kulak verdiğiniz için size teşekkür ediyoruz,
daha ne diyelim biz size.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, bizler, toplumda huzuru sağlamakla görevli olan millî
iradenin temsilcileriyiz. Bizim çıkartmış olduğumuz,
Mecliste görüşülen, tartışılan yasaların
toplumu ilgilendirdiğini hepimiz biliyoruz. Bunların,
Türkiye'mizin başkentinden tutunuz, en ücra yerine kadar, mezrasına
kadar, köylerine kadar, alınan bir kararın, çıkartılan
bir yasanın, onları yanında, yanı başında
hemen ilgilendirdiğini biliyoruz. O nedenle, biz hiçbir zaman
için ülkemizin suçlular cenneti olmasını istemeyiz. Biz
hiçbir zaman için, suçluların kol gezdiği, elini kolunu sallayarak
gezdiği, sade vatandaşlarımızla aynı kefede
görülmesini istemeyiz. Bunu hiçbirimizin istemeye hakkı
yoktur. Huzur içerisinde yaşamak isteyen sade vatandaşlarımız
ile elbette suçluların telaşını yaşayan suçlular
gibi aynı kefede olunmaması gerektiğini biliyoruz.
O doğrultuda da bizlere düşen büyük görevler vardır.
Bu ve buna benzer yasaların
bizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisine -iktidarına, muhalefetine- ne
gibi sıkıntılar yaşattığını hepimiz
gördük. Ama artık yeter demekten de zamanımız kalmadığı
için, yeter desek de demesek de 22 Temmuzda size birileri yeter diyecektir.
Yeter diyecek olan da ulusumuzun ta kendisidir, milletimizin ta
kendisidir, halkımızın ta kendisidir. Onun için,
şimdi bu tür yasalar ve bundan sonra inanıyorum ki akşam
24.00'e kadar çıkartılacak, getirilecek olan yasaların
da buna benzer yasalar olduğu artık o kadar kanıksandı
ki, o kadar bizler bunun gelebileceğini, bakarsanız bir
iki saat sonra başka bir yasanın daha getirileceğini,
o kadar kanıksadık ki
Ama biz buradan sizlere bir daha
uyarıda bulunuyoruz ve buradan sizleri milletimize, halkımıza
şikâyet ediyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Uyarıları
dinlemiyorlar.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- 22 Temmuzda yapılacak olan seçimlerde halkımıza buradan
sizi şikâyet ediyoruz. Artık, aldı kaçtı şeklindeki,
kaptı kaçtı şeklindeki yasa getirmenize, yasa düzenlemenize
halkımız 22 Temmuzda "dur" diyecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, çıkartılacak olan bu
yasanın öncelikle ve öncelikle ulusumuza huzur getirmesini
hepimiz dileriz, Cumhuriyet Halk Partisi de diler. Bunun altını
çiziyoruz. Bu çarpıtılmasın. Cumhuriyet Halk Partisi,
polisimizin, jandarmamızın yetkilerinin kısıtlanmasını
istemiyor. Elbette yetkileri olacaktır, ama bunun yanında
insan hak ve özgürlüklerinin mutlaka ve mutlaka dengede tutulması
gerekir ve bu dengenin bu yasalarla korunamayacağını,
tutulamayacağını bir kez daha ifade ediyor, bu duygu
ve düşüncelerle de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
şahsım adına yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Ercenk, Sayın Kart, Sayın Işık ve Sayın Kavuştu
cihaza girmişler soru sormak için; ancak, bu madde yürürlük maddesi.
Buna rağmen soru sormak istiyor musunuz?
ATİLLA KART (Konya) - Evet.
BAŞKAN - Yürürlükle mi ilgili?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Emniyet
tedbirleriyle ilgili Sayın Başkan, önemli konu.
BAŞKAN - Şimdi on dakika
süremiz var, başlatıyorum; beş dakika soru, beş dakika
cevap.
Sayın Ercenk, buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın
Bakan, son dönemlerde ciddi oranda artan olaylar, güvenlik sorununa
çok ciddi tedbirler almayı gerekli hâle getirmiştir. Böyle
tedbirler almayı elbette açıkça desteklemek gerekiyor ve
biz de bunu yapıyoruz. Bu tedbirlerden biri de güven timlerinin
kurulmasıyla ilgilidir. Sayın Bakan, bugünkü bir gazetemizde
yayınlanan "Yakında evimize hırsız girecek
"
başlıklı bir makaleden bir bölüm okuyorum Sayın Bekir
Coşkun'un:
"Mutlulukla İstanbul polisinin
'Güven Timleri' kurduğunu okuyorum.
Ayakkabı boyacısı,
çiçekçi, simitçi, piyangocu kılığında polisler
medyaya gösterildi, bunlar hırsızları, gaspçıları,
kapkaççıları yakalayacaklar.
İnsan tanınmamak-gizlenmek
için kılık değiştirmez mi?
Bunlar tanınsınlar diye
medyayı çağırıp poz veriyorlar.
Siz hiç 'Ben bu kılığa
gireceğim' diyen 'kılık değiştiren gizli polis'
duydunuz mu?"
Ben de diyorum ki: Bu şekilde
açıkça alınan emniyet tedbirleriyle güvenlik sağlanabilir
mi? Gasp, kapkaç önlenebilir mi? Bunun dışında başka
tedbirler almayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Kart, birer dakika verdiğim
için, ona göre sürenizi tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana, Hrant Dink suikastıyla
ilgili olarak bir soru yöneltmek istiyorum.
Türkiye için bir utanç tablosu olan
Hrant Dink suikastı öncesinde İstihbarat Daire Başkanlığı,
Trabzon ve İstanbul Emniyet Müdürlüklerinin üstlerine düşen
önleme görevini yapmadıklarına dair ciddi bulgular ve
iddialar söz konusudur, bunlar, kamuoyuna da yansımıştır.
Bu süreç sonunda yapılan idari
soruşturmalarda, özellikle, İstihbarat Daire Başkanının
-ki, bu, emniyet bünyesindeki kadrolaşmanın temel unsurlarının
başında gelmektedir- ve İstanbul Emniyet Müdürünün
olaydaki ihmali aşan sorumlulukları ciddi bir şekilde
öne çıkmıştır. Hrant Dink
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) - Bitiriyorum
Sayın Başkan
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Işık, buyurun.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, kapsamlı
olarak Kamu Personeli Reform Tasarısı gündemdeydi ama maalesef,
gündem sıkışıklığı nedeniyle, kamu
personelinin genelini ilgilendiren bu tasarıyı hayata
geçiremedik. Orada iki tane önemli kıstas vardı: Performans
ve risk kriteri.
Tabii, bununla birlikte, 2003 ile
2007 arasında -kümülatif enflasyonu baz alacak olursak- polis
arkadaşlarımıza dört yıl içerisinde yapılan
maaş zammı ne kadardır? Bunu, enflasyon rakamıyla
kıyaslar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Kavuştu, buyurun.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)
- Sayın Bakanım
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkanım, bir şey arz edebilir miyim?
Demin, konuşmada, bazı
milletvekillerimiz
BAŞKAN - Sayın Kavuştu,
buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) -
teröristbaşının affedileceğine dair yasa tasarısını
vermediklerini söylediler.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Böyle bir
usul yok!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Burada,
Sayın Başbakanın altında imzası var.
BAŞKAN - Bir dakika efendim,
onun süresi
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Peki,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kavuştu.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)
- Doğum yerim ve seçim bölgem olan Çorum Kargı ilçemde dün akşam
dolu afatı olmuştur. Bu hususta -Hükûmetimizin bilgisi olarak-
ne gibi tedbirler alınması hususunda bilgilendiniz mi? Bu
hususları sizden öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kavuştu.
Sayın Bakan, cevap verecek misiniz
efendim?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Yazılı olarak cevap vereceğiz.
BAŞKAN - Hepsine mi?
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Sadece bu güven timleriyle alakalı bir konu
var.
BAŞKAN - Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
OSMAN GÜNEŞ - Sayın Başkanım, saygıdeğer
milletvekilleri; güven timleri diye kısaca ifade edilen konu,
vatandaşımızın özellikle tedirgin olduğu
gasp gibi, kapkaç gibi, dolandırıcılık gibi, yankesicilik
gibi asayiş suçlarının önlenmesine yönelik geliştirilmiş
yeni bir proje, yeni bir tedbirdir.
Burada, özetle maksat, polislerimizin
gizlenerek, bir kenarlarda bekleyerek suç işlenmesini beklemesi
ve suç işlenirken de hemen suçluyu yakalamasından ziyade,
bizim güvenlik güçleri olarak bu tür tedbirler aldığımızı,
sokakta değişiklik kıyafetlerle de polislerimizin
bulunduğunu hem vatandaşımızın hem de bu suçu
işlemeye meyilli olan kişilerin bilmesini arzu ettiğimiz
içindir. Vatandaşımız bilsin ve bundan rahatlık
duysun, bir güven duygusu kazansın amacı güdülmüştür.
Bu suçları işlemeye meyilli kişiler de bundan haberdar
olsun, bu da bir caydırıcılık getirsin onlar
açısından diye değerlendirilmiştir.
Bu çalışmalar devam ettiğinde,
ileriki safhalarında bu çalışma, bu yöntem oturulup
tekrar ele alınacaktır, eğer birtakım aksaklıklar
varsa düzeltilecektir. Ama, bu projeye ilimizin genelinde, tüm illerimizde
uygulamaya devam edilecektir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
efendim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın
Bakan, poz vererek olmaz bu, haber olarak geçebilirdi.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Mehmet Nuri Saygun.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET NURİ
SAYGUN (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değişiklik
yapan kanun teklifiyle ilgili olarak, dün gecenin geç saatlerinden
bu yana görüşmelerimizi sürdürüyoruz ve teklifin son maddelerine
kadar da geldik.
Değerli arkadaşlarım,
sizlerle birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Amacım
-başlangıçta söyleyeyim- kimseyi rencide etmek değil;
amacım, sadece var olan gerçekleri sizlerle paylaşmak.
Şimdi, efendim, bakalım:
Bir yasa getirdik ve bu yasa -akşam geneli hakkında konuşmuştuk,
maddelerini bugün sürdürdük- topu topu 9 madde. 2'si yürütme ve yürürlük
maddesi olduğuna göre 7 tane maddemiz var.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Toplam 8 madde.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- 7 maddeyle ilgili olarak geldiğimiz noktaya bir bakalım:
Dün akşam kısaca söylemiştim, Adalet Komisyonunda on
taneye yakın değişiklik önergesi; bugün, burada, her
maddeye bir değişiklik önergesi
Değerli arkadaşlarım,
böyle kanun yapılmaz. Şimdi, bakın, orada bir değişiklik
önergesi hazırlanıyor, ondan sonra okunuyor, Komisyona
soruluyor, Komisyon olumlu görüşlerle takdire bırakıyor.
Hükûmet "Uygun buluyoruz." diyor ve Parlamentodaki milletvekili
arkadaşlarımıza dönülüyor: "Önergeyi kabul edenler
Etmeyenler
"
RECEP ÖZEL (Isparta) - Usul böyle
değil mi?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım
Bakın Recep Bey, az evvel bir
şey söyledim, amacım kimseyi yermek, siyaseten zor duruma
sokmak da değil, ama amacım gerçekleri paylaşmak.
Şimdi, o zaman, ben size soruyorum:
Usul böyle ve sizler de, hepiniz, el kaldırmak suretiyle bu yapılan
değişiklik önergesine "evet" dediniz. Değerli
arkadaşlarım, ben hemen sözümü keseceğim, içinizden
bu yapılan değişiklik önergeleriyle ilgili "Ben
bunu biliyorum." deyip de, çıkıp konuşacak olan
varsa ben yerime oturuyorum, gelsin anlatsın.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Var, var.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Var, var.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Ben şunu çok iyi biliyorum: Bakın, buraya önergeler geliyor,
oradaki grup başkan vekiline bakılıyor, grup başkan
vekili elini kaldırırsa cümbür cemaat kaldırıyoruz.
Ondan sonra da diyoruz ki: Bu ülkenin önünü açıyoruz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Siz farklı bir şey mi yapıyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Cümbür
cemaat ne demek, cümbür cemaat?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Hep beraber.
AHMET YENİ (Samsun) - Ayıp
ya! Milletvekillerinden bahsediyorsunuz.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Şimdi, bakın değerli arkadaşlarım, böyle
bir kanun tekniği yok. Bu kanun kuşa döndü. Ne bir buçuk
yıllık çalışmayla uzaktan yakından bir alakası
kaldı ne komisyondaki çalışmalarla bir alakası
kaldı. Yani, Adalet Komisyonu toplandı, Adalet Komisyonu
bunu çalıştı, çıkardı, bitirdi. Buraya geldi,
bütün maddeler değişti. Peki, Adalet Komisyonu niye toplandı?
RECEP ÖZEL (Isparta) - Değişmedi,
teknik düzenlemeler yapıldı.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Hangi teknik düzenlemeler?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Günün şartlarına göre teknik düzenlemeler.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bakın, gelen değişikliklerle ilgili sizinle bir iki
şeyi paylaşmak istiyorum. Önce, az evvel Bakanımla konuştum.
Bunun şu kürsüden söylenmesini bir kez daha kendisinden istirham
ediyorum. Teşekkür konuşması yaparken de umarım
söyler.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yapmayacak
ki.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Dün akşam ben bir şey söylemiştim. Terörle mücadele
asıl, asayiş tedbirlerini sağlamak asıl, ama vatandaşların
temel hak ve hürriyetlerini korumak da asıl. Bu hassas bir çizgidir
demiştim. Bununla ilgili de polislere tanınan bireysel
yetkide zor kullanma konusunda zorun derecesini polis bizzat kendisi
takdir edecektir bireysel olarak. Böyle bir devlet anlayışı
olmaz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Kim takdir
edecek?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bireysel takdir olmaz. Bu konuda mutlaka bir düzenleme gerekir
demiştim ve bir yönetmelik hazırlanmasını talep
etmiştim. Az evvel Bakanımızla görüştüğümüzde,
böyle bir yönetmelik yapılmasının uygun olacağını
ifade ettiler -sanıyorum ben yanlış anlamadım- ve
bu konuda bir çalışma yapılacağı da söylendi.
Eğer böyle bir çalışma yapılacaksa, ben, bu kürsüden,
Bakanımızın teşekkür konuşmasında, böyle
bir yönetmelik için çalışma yapılacağını
ve hazırlanılacağını duymak ve kayıtlara
geçmesini bilmek istiyorum. Eğer bu konuda bir çalışma,
bir ifade yapılırsa, memnun olurum.
Değerli arkadaşlarım,
3'üncü maddenin son fıkrasıyla ilgili dün akşam bir
şeyler söylemiştim. Unvan ve sıfatı ne olursa olsun,
hiçbir emre gerek duyulmaksızın, istisna tanımaksızın
polisin herkesi araması konusunda 3'üncü maddenin son fıkrasına
bir ekleme yapmıştık. O kadar çok önerge gelip gidiyor
ki, size soruyorum ya hangisini biliyorsunuz diye, o rüzgârda biz
de takip edemiyoruz tabii ki. Zaten çoğu bize ulaşmadığı
için göremiyoruz. Bu önerimiz dikkate alınmış ve 3'üncü
maddenin son fıkrasındaki bu istisna kaldırılmış.
Doğru bir yaklaşım. Yalnız, 4'üncü maddenin yedinci
fıkrasında bir husus vardı. Bu, silah kullanmanın,
ateş etmenin bir kıstası olması gerekir demiştim.
Yani, bir arkadaşına iki tokat atıyor, kaçıyor ve
polis arkasından ateş ediyor, "dur" ihtarına
uymazsa, vurmak suretiyle yakalıyor. Bu, suç ve asayiş tedbirleri
yönünden hiç de dengeli bir davranış tarzı değil,
dengeli bir tedbir değil.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yok öyle bir
şey.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bu konuda bir düzenleme yapalım. Eski yasa böyle değildi.
Eski yasada iki yıl veya daha üstü hapis veya birtakım vasıfları
gerektirir suçlar vardı. Bunu böyle yapın dedim. Bu yapının
içinde bununla ilgili bir değişiklik olmadığını
gözlemledim. Arada kaçırmışsak, ona da bir şey söylemek
mümkün değil. Çünkü, az evvel söyledim, o kadar çok önerge gelip
gidiyor ki, bunu takip etmek mümkün değil.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
şimdi, yasa yapma tekniğiniz açısından son dört buçuk
yılda -benim şahsi kanaatim, bir hukukçu gözlemi olarak söylüyorum-
sınıfta kaldınız. Yani, bu yasa yapma tekniğiyle,
ne yazık ki, becerikli bir iktidar mantalitesini sürdüremediniz.
Yani, getirip geri götürdüğünüz, vazgeçtiğiniz, üretmediğiniz
o kadar çok yasa var ki. İşte, bir iki örnek vereyim, Türkiye'nin
gündemi için çok önemliydi bunlar: Bir Petrol Yasası, bir Vakıflar
Yasası. Bunların çıkması için çok ciddi mücadeleler
verildi, özellikle komisyonlarda verildi, çok ısrarcı
olundu. Bizim hiçbir iddia ve talebimiz dikkate alınmadı.
Ama, ondan sonra yapılan hatalar görüldü, bu mantaliteyle yasa
yapma tekniğinin doğru olmadığı görüldü. Çektiniz
kenara, sessiz sedasız dönemi bitirdiniz; yani, birtakım
hatalarınızı geriye aldınız.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Onunla ilgili
yasa geliyor.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Tabii, herhalde getirirsiniz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım
ben sizinle -vaktim kalmıyor- bir şeyi paylaşmak istiyorum.
Biz, buraya, bu yasayla, iki hususta önemli tedbir almaya geldik:
1) Olağan adi suçlarla, olaylarla
ilgili gereken tedbirleri almak suretiyle suç oranını
azaltmak.
2) Terörle mücadele konusunda
kolluk kuvvetlerimizin elini güçlendirmek.
Bunun temel amacı bu. Ben dün
gece de söyledim, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda değil
-akademisyenlerin görüşüdür bu, benim salt kendi görüşüm
değildir- Terörle Mücadele Yasası'nın içine, polisin
elini güçlendirecek, kolluk kuvvetlerinin elini güçlendirecek hükümler
koymamızı engelleyen hiçbir şey yok. Eğer, biz onu
orada yerine yerleştirip terörle ilgili mücadeleyi sağlıklı
bir şekilde güçlü hâle getirebilseydik ve bu yasada da bir
atıf yaparak, "Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu'nda bulunmayan
ama Terörle Mücadele Yasası'nda bulunan hükümler saklıdır."
deseydik, bu sorunu çözerdik; buraya gitmedik.
Şimdi, temel amaç terör, yani,
genelde söylenen bu, ama şöyle bir bakıyorum -Emniyet Genel
Müdürlüğünün verileri- 2004 yılında 353 bin asayiş
olayı olmuş arkadaşlarım. 2005'te bu rakam 487 bine
çıkmış. 2005 yılındaki kapkaç olayı 12.700,
2006 yılının ilk dokuz ayında 12.200. Suç oranı
-Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre- yüzde 35 artmış.
Yankesicilik ve kapkaçta yüzde 55, hırsızlıkta yüzde
50 artmış. Ama, ilginçtir, bu ülkede sokakta yaşayan çocuk
sayısı 40 bin.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Yok canım,
nereden çıktı?
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Emniyet Genel Müdürlüğünün verileri; oradalar, sorarsınız
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - "Yaşayan"
falan değil
Hayır
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Oradalar, sorarsınız.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Ben bunu hepinizden
iyi biliyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bakın, şu kürsüden hiçbir afaki sözüm olmamıştır.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Tamamen afaki.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- 40 bin, sokakta yaşayan çocuk var. Bu yetmedi
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Hayır, 6
bin çocuk bile değil bugün.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Ben size bir rakam daha vereyim: Bunların içinde suça karışma
sayısı 123 bin.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Allah Allah!
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Yani, bu 40 bin çocuk 123 bin kere suça karışmış.
Bakın şimdi, böylesine
çarpık bir ekonomik model, böylesine çarpık bir yapılanma
varken, siz, buraya getireceğiniz kanunlarla bunları düzeltebileceğinize
inanıyorsanız, bunda yanılıyorsunuz.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - 40 bin, sokakta
çalışan çocuk sayısı, sokakta yaşayan çocuk
sayısı değil.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Sokakta yaşayan çocuk sayısı 40 bin. Emniyet Genel
Müdürlüğünün
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Millete yanlış
bilgi vermeyin burada.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Beyefendi, Emniyet Genel Müdürlüğüne sorar, cevabını
alırsınız. Orada yetkilileri; sorar, cevabını
alırsınız.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Emniyet Genel
Müdürlüğünün kayıtlarında biliniyor
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Eğer yanlışsa, ben de bu kürsüye çıkar özür dilerim
Yanlışsa, bu kürsüye çıkar özür dilerim, ama bilmediğiniz
konularda oradan laf atmayın.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Halkı yanlış
bilgilendirmeyin!
BAŞKAN - Tartışmayalım
efendim.
Sayın Saygun, siz Genel Kurula
hitap edin.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Sayın Başkanım, kaybettiğim süreyi de lütfen ekleyin.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Halkı yanlış
bilgilendirmeye hakkınız yok burada.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap
edin.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Arkadaşımız, sokak çocuklarıyla ilgili komisyonun
başkanlığını yaptı.
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Ben bu komisyonun
başkanlığını yaptım, iyi biliyorum.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bilmiyorum
Emniyet Genel Müdürüne sorun o zaman.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bir husus daha var: Terörle ilgili birtakım çalışmalar
yapıyoruz. Bu yasanın temel amacı bu, değil mi?
Şimdi bakın, terörle mücadelenin
dört temel unsuru var. Siz şimdi terörü bu yasayla düzelteceğinizi
zannediyorsunuz. Bakın, terörün şiddet boyutu sona erdirilmeli;
bu, birinci unsuru. Bu düzenlemeyle şiddet boyutunu sona erdirmek
için gayret edebiliriz, ama, atladığınız birkaç husus
var: Bunlardan bir tanesi, bölgelerdeki sosyoekonomik farklılıkların
ortadan kaldırılmasını sağlayarak, bir istikrar
temin edecek siyasi ve ekonomik tedbirleri almazsanız terörün
bu ayağını kıramazsınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Bir husus daha var: Terörün uluslararası desteği. Bakın,
değerli arkadaşlarım, ülkemizde terörün uluslararası
desteğinin ne ölçüde etkili olduğu hepimiz tarafından
biliniyor. Yani, böyle bir şey yoktur derseniz, bu, kuyruklu bir
yalan olur. Türkiye'nin terör konusunda uluslararası dünyada
çok ciddi çekinceleri var, sıkıntıları var. Ne yazık
ki, terör bu konuda destek alıyor. Peki, dört buçuk yıllık
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında, sorarım
size: Dış politika anlamında uluslararası arenada
teröre yönelik bu uluslararası desteği kesme konusunda
neleri ürettiniz, neleri yaptınız? Bakın, size -zamanım
bitmek üzere- bir şey söyleyeceğim: 2005 yılındaki
Birleşmiş Milletler zirvesinde alınan bir kararla, terörle
ilgili olarak güvenli bölgelerin yaratılmayacağına
karar verilmiş. Yani, Birleşmiş Milletlere üye hiçbir
ülke kendi sahasında, kendi ülkesinde teröre yönelik bir güvenli
alan yaratmayacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümleniz
için rica ediyorum, ek sürenizi tamamladınız.
MEHMET NURİ SAYGUN (Devamla)
- Başkanım, bitirmek üzereyim, tamam.
Sonra ne oldu? Şu anda Danimarka'da
da, İsveç'te de televizyon kanalıyla terör, gerekeni yapıyor
ve biz, siyasi iktidar olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
olarak ne bunların bu davranışıyla ne ülkemize giren
uçakların davranışlarıyla ne orada bizimle ilgili
söylenen sözlerle ilgili ciddi bir devlet politikası, ciddi
bir uluslararası politika üretemiyoruz. Bunu üretemiyoruz,
bunu yaratamıyoruz, uluslararası desteğin terörle
olan bağını kesemiyoruz, ondan sonra, temel hak ve özgürlüklere
aykırı olabileceğine ihtimal verebildiğimiz
bazı düzenlemelerle, terörü bahane ederek, bu ülkede yaşayan
73 milyon insanın karşısına temel hak ve özgürlükleri
zedeleyecek bir düzenleme getiriyoruz.
Ben bunları sizlerle paylaşmak
istedim. Bunların çoğunu muhtemelen sizler de biliyorsunuz.
En son söyleyeceğim de şu: Bir önerge verdik az evvel, buna
"Siyasi şov." dediniz. Cumhuriyet Halk Partisi bugüne
kadar siyasi şov yapmadı. Böylesine, güvenlik tedbirlerini
alma konusunda gündeme getirmiş olduğumuz bir ekonomik
desteğe "hayır" dediniz ve dediniz ki: "Polislerin
oylarını almak için şov yapıyorsunuz." Dört senedir
hiçbir şey üretmemenize rağmen, birçok kesimin oylarını
almak adına burada akıl almaz şovlar yaptınız.
Ama, 22 Temmuzda, kimin şovmen, kimin Türkiye'de gerçek bir siyasi
iktidar olduğunu Türk halkı sizlere bir ders olarak gösterecektir.
Hepinizi saygılarımla
selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Türk halkı
gösterdi, bir daha gösterecek.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Saygun.
Şahsı adına İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi'nin son maddesini görüşüyoruz ve görünen o
ki, bu kanun teklifi Mecliste kabul edilecek ve eğer Cumhurbaşkanlığınca
da onaylandıktan sonra yürürlüğe girecek. Ancak, değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifi, emniyet teşkilatı
içinde çalışan, görev yapan personelin sorunlarını
gidermeye yönelik bir kanun teklifi değil.
Bakın, polis teşkilatında
çalışan personel, polislerimiz son derecede ağır
çalışma koşullarının altında eziliyorlar.
Bunun karşılığında aldıkları ücret
verdikleri emeğin karşılığı değil.
Biraz önce, Cumhuriyet Halk Partisi, teşkilat içinde çalışan
personele seyyanen 250 milyon zam yapılmasını içeren
bir önerge verdi, ama bu önerge, maalesef, Başkanlık Divanı
tarafından gündeme bile alınmadı.
Dolayısıyla, bu sorunlar
altında ezilen teşkilat mensuplarının eğer bu
sorunlarını gideremezseniz, eğer onların bu ekonomik
ve sosyal sorunlarını gideremezseniz, eğer onların
bu çalışma koşullarını iyileştirmezseniz
terörle mücadelede istenen sonucu almanız mümkün değildir.
Önce mesleği sevdireceksiniz değerli arkadaşlarım.
Mesleği sevmeyen, çalıştığı mesleğini
sevmeyen insanların isteyerek görev yapabilmelerini beklemek
haksızlık olur. Ama, her şeye rağmen -önceki konuşmamda
da söyledim- polis teşkilatı, bütün olumsuzluklara karşın,
elinden geldiği kadar bu görevini hakkıyla yerine getirmeye
çalışıyor. Ama, devletin, artık, bu sorunları
da görmesi lazım, bu teşkilatın içinde bulunduğu
sorunları görmesi lazım, bunlara çözüm bulması lazım.
Değerli arkadaşlarım,
bu polis teşkilatını, emniyet teşkilatını,
siyasi müdahalelerden arındırmak lazım. Çünkü, her gelen
iktidarda, değişen her İçişleri Bakanlığında,
bu teşkilat mensupları "Benim durumum ne olacak?"
diye endişe taşıyorsa, orada huzurlu bir çalışma
beklenemez. O nedenle, bu siyasi müdahalelerden arındırıp,
teşkilatın içindeki atama ve yükselmeleri yine teşkilat
mensuplarına bırakmak lazım. Örneğin, Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki mevcut sistem, şûra, polis teşkilatında
da olmalıdır.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Var, polis
şûrası var.
AHMET ERSİN (Devamla) - Bir polis
şûrası oluşturup, bu şûranın bu atamaları
ve yükselmeleri gerçekleştirmesi lazım.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Var, var zaten.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Ahmet Bey, polis şûrası varmış zaten.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yoksa,
gelen içişleri bakanlarının insafına bırakarak
ya da hükûmetlerin takdirine bırakarak polis teşkilatında
yükselmeleri ve atamaları yaparsanız, sorun büyük ölçüde
varlığını sürdürmeye devam eder.
Bir terör sorunu var Türkiye'nin
değerli arkadaşlarım.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Polis
şûrası var zaten.
AHMET ERSİN (Devamla) - Var
olan şeyleri söylemiyorum.
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Var var.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani,
onu etkin hale getirmek gerektiğini söylemeye çalışıyorum.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Etkin halde
var zaten.
AHMET ERSİN (Devamla) - Yoksa,
göstermelik bir şey de olabilir. Yani, göstermelik bir polis
şûrasıyla bu sorunları çözmek mümkün değil. Gerçekten
Türk Silahlı Kuvvetlerinde var olan şekilde, tarafsız
RECEP ÖZEL (Isparta) - Biraz önce
"yok" dediniz.
AHMET ERSİN (Devamla) -
ve
hakkıyla görev yapacak biçimde şûrayı çalıştırmak
lazım. Onu anlatmaya çalışıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, Türkiye'nin bir numaralı sorunu terör. Bu terörle
mücadele etmek için yasa çıkarmak yetmez. Sadece yasa çıkararak
bu terörle mücadeleyi önlemek, mücadeleyi kazanmak mümkün değil
ve bir defa, mevcut iktidarın, Hükûmetin, bu terörle mücadele
iradesinin zayıf olduğunu görüyorum. Yani, düşünün
ki, Barzani bile Türkiye'ye posta koyuyor. Yani, Türkiye'nin bölgedeki
ağırlığının bu kadar yok edilmesi içimizi
sızlatıyor. Eğer Barzani Türkiye'ye posta koyuyorsa,
Türkiye'nin büyüklüğünü göstereceksin ve Barzani'ye hak ettiği
cevabı vereceksin, gerekiyorsa şamarı indireceksin.
Eğer bunu yapmıyorsan, o zaman Türkiye'nin terörle mücadelesine
de bir katkı yapmış olmazsın, Türkiye'nin
ağırlığını ve büyüklüğünü de sakınmış,
korumuş olmazsın.
Keza, bakın, yine bu terörle
mücadelede Amerika Birleşik Devletleri'nin Kuzey Irak'taki tutum
ve davranışlarının bu terörü azdırdığı
ileri sürülüyor. Doğrudur, gerçekten, Amerika Birleşik
Devletleri Irak'a müdahale ettikten sonra, Kuzey Irak'ta oluşan
o yapılanma içinde terör örgütü büyük bir harekât serbestisi
kazandı ve Türkiye'ye durmadan terör ihraç ediyor. Şimdi,
buna engel olmak lazım, ama karşınıza Amerika Birleşik
Devletleri çıkıyor ve engel oluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET ERSİN (Devamla) - Yani,
Türkiye'yi yönetenler bunu söylüyorlar: "Amerika Birleşik
Devletleri bize yardımcı olsun." Olmuyorsa ne yapacaksınız
değerli arkadaşlarım?
Yani, kendi vatandaşına,
kendi üreticine, işçine, memuruna, emekline aslanlar gibi
kükreyeceksin, ama Amerika Birleşik Devletleri karşına
çıktığı zaman miyavlamaya başlayacaksın;
bu olmaz. Türkiye'nin ağırlığını, Türkiye'nin
büyüklüğünü, dünyanın neresinde olursa olsun, kim olursa
olsun göstermek zorundasınız.
Onun için, değerli arkadaşlarım,
hem terörle mücadele iradenizi güçlendirmeniz lazım -sadece
siz değil, sizden sonra gelecek hükûmetlerin de bunu yapması
lazım- hem de terörle mücadele eden kurumlara gereken saygınlığı
ve olanakları sağlamanız lazım. Hem terörle mücadele
eden iç güvenlik güçlerinin, çalışma koşullarını
iyileştirmek için, onların ekonomik sorunlarını
gidermek için adım atmayacaksın hem de onlardan çok büyük görevler
bekleyeceksin! Bu çok büyük haksızlık olur.
Değerli arkadaşlarım,
son olarak benim söyleyeceklerim bunlardan ibaret.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümleniz
AHMET ERSİN (Devamla) - Umuyorum,
Hükûmet, iç güvenlik mensuplarının, emniyet teşkilatının,
polis teşkilatının içinde bulunduğu bu büyük sorunları
bir an önce gidermek için elinden gelen bütün gayreti gösterir ve onların
ekonomik sorunlarını gidermek için, onların çalışma
koşullarını iyileştirmek için gayret gösterir ve
bu teşkilat mensupları da, bu polis teşkilatı mensupları
da huzur içinde ve mesleğini severek bu görevlerini yapmaya
devam ederler.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ersin.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlandı.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Şimdi, genelinin oylamasından
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre oyunun rengini
açıklamak üzere, aleyhte olmak kaydıyla, söz isteyen Ankara
Milletvekili Sayın Bayram Meral. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; yasa üzerinde
oyumu belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisi terördür.
İşsizlik, yoksulluk, bunlar her gün önümüzde duran sorunlardır.
AK Parti Hükûmeti geldiğinde bakalım manzaraya: Terör arttı
mı azaldı mı? Arttı. İşsizlik azaldı
mı arttı mı? Arttı. Yolsuzluk azaldı mı arttı
mı? Arttı.
Değerli arkadaşlarım,
burada, arkadaşlarım konuşurken bir konu kafama takıldı.
Elbette ki, polisimizin, askerimizin aldığı her
şey helalühoş olsun, aldıklarının yeterli olmadığını
biz de biliyoruz. Yalnız, şunu da biliyoruz ki: Hükûmetimiz,
Avrupa Birliğine, Amerika Birleşik Devletleri'ne
aşırı derecede bel bağlamıştır Anadolu
deyimiyle. Ama şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, Avrupa
Birliği hiçbir zaman Türk Silahlı Kuvvetlerini içine sindirememiştir.
Konumum itibarıyla Türk-İş Başkanı iken gezdiğim,
yaptığım bütün toplantılarda bunu bizzat yaşamışımdır
değerli arkadaşlarım.
Şimdi, nerede terör? Kuzey
Irak'ta. Kim koruyor bunu? Amerika Birleşik Devletleri. Kim koruyor
bunu? Irak; sözde devlet kurmuş Barzani, Talabani. Biz ne yapıyoruz
değerli arkadaşlarım bunun karşısında?
Yurt dışına gidiyoruz, Talabani'yle kol kola giriyoruz;
Barzani bize meydan okuyor, sesimizi çıkaramıyoruz. Ve
yasa çıkarıyoruz, Eve Dönüş Yasası çıkarıyoruz,
binlerce Mehmetçiği şehit edenlere, binlerce polisi
şehit edenlere yasa çıkarıyoruz, Eve Dönüş Yasası
çıkarıyoruz; eve dönen yok, cezaevinden çıkıp, tekrar,
silahı eline alıp dağlara çıkanlar çok. Yaptığınız
bu değerli arkadaşlarım, bir.
İkincisi, Amerika istiyor.
Ne diyor? Bakınız, Bakanlar Kurulu -hepsinin, altında
imzası var, Başbakanımızın da imzası
var- yüce Meclise yasa tasarısı gönderiyor.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Oku, oku
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Okuyorum
Demin "yok" diyordunuz.
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yok canım
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Dinle!
Dinle!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
"Terör örgütünün kurucusu, yöneticisi
" Madde 6'nın
son fıkrasını okuyorum: "Terör örgütünün kurucusu,
yöneticisi veya üyesi konumundaki kişi, etkin pişmanlık
hükümlerinden ancak bir defaya mahsus olarak yararlanabilir."
Kim terör örgütünün kurucusu? Kim terör örgütü? Soruyorum size
beyler! Sayın Başbakanım, altında imzası, göndermiş.
Demin "Nerede?" diyordun; vereyim de oku!
RECEP ÖZEL (Isparta) - Yanlış
yorumlamışsın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Burada oturuyorsunuz, elinizi kaldırıyorsunuz; neye kaldırdığınızdan
haberiniz yok bile! Buyur işte!
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Onun hakkında mahkeme kararı var.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Altında da Bakanlar Kurulunun imzaları
Şimdi, sen bu
yasayı göndereceksin, ondan sonra askerden, polisten görev isteyeceksin,
ondan sonra da bunun aldığı üç kuruşla, beş kuruşla
uğraşacaksın. Olmaz bunlar değerli arkadaşlarım.
Böyle bir şey olmaz. Avrupa Birliği istiyor, çıkardınız;
Amerika istiyor, çıkardınız...
BAŞKAN - Sayın Meral... Sayın
Meral, bir dakikan var. Lütfen, oyunuzun rengini belirtirseniz...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Konuşmamdan oyumun rengi belli olmuyor mu Sayın Başkanım?
Konuşmamdan oyumun rengi belli oluyor herhâlde. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Konuştuğunuz
konu, maddeyle hiç ilgili değil de...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Terör değil mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Efendim, terör ayrı...
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Efendim yapmayın, siz yapmayın bari Allah aşkına!
Siz yapmayın!
BAŞKAN - Efendim, bu, polisle
ilgili bir yasa. Yani, kürsüye çıktık mı her şey konuşulur
diye bir usul de yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
30-35 bin canı katledene yasa tasarısı çıkaracaksınız,
ondan sonra bu kürsüye geleceksiniz, "Efendim, siz hangi halkın
karşısına çıkacaksınız?"
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Böyle bir
şey yok. Böyle bir yasanın çıktığı yok.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Bunu getirenler halkın karşısına çıkıyor
da Bayram Meral niye çıkmıyor? Soruyorum size.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ayıp ediyorsunuz!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Burada işte, burada... Başbakanın, altında imzası
var.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Belge burada.
Belge burada.
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Başbakanın, altında imzası var; buyurun...
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Böyle bir
şey yok.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Belge
elinde, okuyor.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Gel bak,
oku! Nasıl yok? Kıvırtmayın!
BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) -
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; biz, sonuna
kadar ordumuzun yanındayız, polisimizin yanındayız,
halkımızın yanındayız, terörün karşısındayız,
teröre kucak açanların da karşısındayız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Meral.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.45
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
5'inci sırada yer alan, Ankara
Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlayacağız.
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER
İŞLER (Devam)
5.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa
Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1043) (S. Sayısı: 1440) (x)
BAŞKAN - Komisyon?.. Burada.
Hükûmet?.. Burada.
Komisyon raporu 1440 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde söz isteği
var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Ziya Yergök. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET ZİYA
YERGÖK (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisimizi ve yüce milletimizi saygıyla
selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
söz konusu değişiklikle, Anayasa değişikliğinin
halkoyuna sunulmasındaki yüz yirmi günlük süre kırk
beş güne indirilmektedir. Ayrıca, halk oylamasıyla
ilgili olarak kanunlarda yer alan bütün süreleri gerektiğinde
kısaltarak tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkili kılınmaktadır.
Teklifin gerekçesinde "22
Temmuz 2007 tarihinde 23'üncü Dönem milletvekili genel seçimlerinin
yapılacak olması ve usul ekonomisiyle halk oylamasının
bütçeye getireceği mali yük göz önüne alınarak 3376 sayılı
Yasa'daki sürelerin kısaltılmasının yararlı
ve gerekli olduğu düşünülmüştür." denilmektedir.
Ancak, haklılıktan ve inandırıcılıktan
yoksun olan bu gerekçeye katılmak mümkün değildir. Ayrıca,
biliyoruz ki gerçek amaç da bu değildir, çünkü mevcut yasada bu
sürenin yüz yirmi gün olarak belirtilmiş olmasının bir
nedeni ve bir anlamı vardır. Bu yasayla ilgili 1987 tarihli
Adalet Komisyonu Raporu ve tutanakları incelendiğinde,
neden daha kısa bir süre değil de yüz yirmi günlük süre belirlendiği
çok açık biçimde görülmektedir. Çünkü, referanduma sunulacak
konu hakkında halkın doğru ve sağlıklı bir
karar oluşturmasını sağlayacak bir tartışma
dönemine ihtiyaç görülmüş ve bu nedenle yüz yirmi günlük süre
belirlenmiştir.
Yine, Komisyon Raporu'nda "Komisyonumuz,
yurdumuzun iklim koşullarını ve Yüksek Seçim Kurulunun
hazırlanabilmesini göz önüne alarak, halk oylamasıyla ilgili
Anayasa Değişikliği Kanunu'nun Resmî Gazete'de yayımını
takip eden yüz yirminci günden sonraki ilk pazar günü yapılmasını
uygun görmüştür." demektedir. Bu gerçekler karşısında,
bugün, teklifteki sürenin kısaltılmasının haklı
bir gerekçesinin olmadığı ortadadır.
(x)
1440 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Kaldı ki, referanduma sunulacak
konu, ülkenin anayasal rejimini, siyasal sistemini derinden ve
temelinden etkileyecek olan bir konudur. Bir tarihî sürecin sonunda
oluşan, seksen yıldır uygulamakta olduğumuz parlamenter
sistemden sapma anlamına gelen bir Anayasa değişikliğidir
söz konusu olan. Ülkemizin parlamenter sistemden kaynaklanan ve
sistem değişikliğine giderek çözeceği bir sorunu
yoktur. Var olduğu belirtilen sorunların da, yine, parlamenter
sistemin kendi bütünlüğü ve tutarlılığı içerisinde
çözüme kavuşturulması mümkündür. Bizim anayasal sistemimizin
temelinde millî irade kavramı vardır. Hâkimiyet kayıtsız
şartsız milletindir iddiası vardır. Ayrıca,
bizim tarihimizde Parlamentonun çok özel bir yeri vardır. Egemenlik,
millî irade Parlamentoya yansır ve milletvekilleri eliyle de
kullanılır. Anayasa'mızda da, Türkiye'nin tarihî gerçeklerine
ve demokrasiye en uygun olması nedeniyle parlamenter sistem
kabul edilmiştir. Kaldı ki, siyasal rejimler, bir toplumda
yaşadıkça, süreklilik arz ettikçe değer kazanır,
önem kazanır. Kaldı ki, bu süreçte, gerek komisyon aşamalarında
gerekse Genel Kurul çalışmalarında da dile getirdiğimiz
gibi halkoyuna sunulacak olan Anayasa değişikliğinin
zamanlaması yanlış, içeriği tartışmalı
ve sakıncalıdır. Ayrıca, yöntemi de yanlıştır.
Meclis, Cumhurbaşkanını seçememiş, seçim kararı
alınmış. Bir taraftan, seçim takvimi işliyor, tam
bu aşamada Anayasa değişikliklerinin yapılmasının
demokratik hukuk devleti kurallarıyla ve siyasi etik kurallarıyla
bağdaşmadığı açıktır.
Diğer taraftan, referanduma
sunulacak Anayasa değişiklikleri bir bütünlük içinde ele
alınmadan, sadece Cumhurbaşkanının halka seçtirilmesi,
aday gösterme yöntemi, ikinci beş yıllık bir dönem için
seçilme olanağı bu şekilde seçilecek Cumhurbaşkanının
tarafsız olmasını, partiler üstü kalmasını
imkânsız kılacaktır. Cumhurbaşkanının çok
önemli görev ve yetkileri karşısında tarafsız ve
partiler üstü olması büyük önem taşımaktadır. Söz
konusu Anayasa değişikliği bu anlamda da sakıncalar
içermektedir.
İşte, referanduma sunulacak
olan Anayasa değişikliğinin konusu, ülkemiz ve ulusumuz
açısından, geleceğimiz açısından yaşamsal
önem taşımaktadır. Halkımızın bu kadar
önemli bir Anayasa değişikliği konusunda doğru
bir karar oluşturması için yeterli bir tartışma süresine
ihtiyaç vardır. Bu süreci dayanaksız ve samimiyetsiz gerekçelerle
kısaltmaya kalkmak milletimize haksızlıktır, demokrasiye
inançsızlıktır. Kaldı ki, referandum süresini
kısaltmanın, milletvekili seçimleriyle referandumu aynı
günde yapmak istemenin gerçek nedeni de açıklandığı
gibi, usul ekonomisi ve bütçeye getireceği malî yük değildir.
Halkoylaması ve seçim aynı güne getirilerek, aslında
gündem değiştirilmek istenmektedir. Çünkü, böyle bir durumda,
halkın gerçek gündemi olan işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk
gibi konular ötelenecek, Cumhurbaşkanını halk seçsin
seçmesin konusu ön plana taşınacak ve böylece gündem saptırılmış
ve AKP beş yıllık icraatının hesabını
vermekten kaçmış olacaktır, ancak, korkunun ecele faydası
olmadığı görülecektir.
AKP yönetimi ve iktidarı bilmektedir
ki, beş yıllık icraatı başarısızlıklarla
doludur. Ekonomide, iç politikada, dış politikada
sınıfta kalmıştır. "Yoksullukla mücadele
edeceğim." demiş, hiçbir köklü çözüm getirememiş,
sadece sadaka kültürünü yerleştirmiş ve bir sadaka toplumu
yaratmıştır. "Yolsuzlukla mücadele edeceğim."
demiş, yolsuzluk batağına saplanmış, bu nedenle
de yasama dokunulmazlığını sınırlandırma
vaadini yerine getirememiştir. İşsizlik sorununu
çözemediğini ise itiraf etmiştir.
AKP İktidarının beşinci
yılında bulunduğumuz bugün, 1 milyon insan açlık
sınırının altında yaşamakta, yani, gece
yatağa aç girmektedir. 20 milyon insan yoksulluk sınırının
altında yaşamakta, yarı aç yarı tok yatağa
girmektedir. Bugün, 5,5 milyon insan işsizdir. 2,5 milyon insan
iş bulma umudunu kaybetmiş, cesareti kırılmış,
iş aramaktan bile vazgeçmiştir. İşte, AKP referandum
süresini kısaltarak ve milletvekili seçimleriyle aynı
güne getirerek, gerçek gündemi halkın gözünden kaçırmak
istemektedir. Asıl amaç budur.
Diğer taraftan, yine teklifin
gerekçesinde, Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanunda belirtilen yüz yirmi günlük süre, seçim kanunlarına
paralellik sağlamak amacıyla konulmuş olsa da "Halk
oylaması klasik anlamda bir seçim değil." denilmekte
ise de, yazılanın aksine, yüz yirmi günlük sürenin kısaltılmasına
yönelik bir yasa değişikliği Cumhurbaşkanı
seçimiyle ilgili olduğundan ve bir seçim kanunu niteliği
taşıdığından, Anayasa'mızın 67 son
maddesi uyarınca, bir yıl içinde yapılacak seçimlerde
uygulanmayacaktır. Ancak, bu açık Anayasa hükmüne rağmen
yine aksi ileri sürülmektedir. Fakat, yanıldığınızı
bir kez daha göreceksiniz.
Bundan önce de tartışma
konusu oluşturulan çeşitli yasa ve Anayasa hükümlerinin
yorumlanmasında biz Cumhuriyet Halk Partili hukukçular ile
AKP'li hukukçular farklı yorumlarda ve değerlendirmelerde
bulundu. Sonuçta haklı çıkan biz olduk. Anayasa ve yasa hükümleri,
kuşkusuz, farklı bakış açılarıyla farklı
şekilde yorumlanabilir; bu, doğaldır da. Ancak, görüşmekte
olduğumuz yasa konusunda olduğu gibi, AKP, iki kere iki
dört eder kadar açık ve seçik yasa ve Anayasa hükümlerini bile
farklı yorumlayabiliyor. Bu yorum farkının gerçek nedeni
şudur: Biz, Anayasa ve yasaları özüne ve sözüne uygun olarak,
hukuka uygun olarak yorumluyoruz. Siz ise yasa ve Anayasa hükümlerini
kendi ihtiyaçlarınıza ve kendi temennilerinize göre yorumluyorsunuz,
bu sebeple de hep mahcup oluyorsunuz. Görünen o ki, bir kez daha mahcup
olacaksınız. Ancak, yazık değil mi? Ülkeyi geriyorsunuz,
milleti geriyorsunuz, Meclisi yoruyorsunuz, demokrasiyi zorluyorsunuz,
kuralları bozuyorsunuz, seçimlere salimen ve esenlik içinde
gidilmesinin yolunu tıkıyorsunuz; bütün bunları yaparken
de, verilmiş sözlerinizden dönüyorsunuz, kendi programınızı
çiğniyorsunuz, siyasetin ve Parlamentonun saygınlığını
zedeliyorsunuz.
Bakınız, Anavatan Grup
Başkan Vekili dün Genel Kurulda feryat etti, sizden şikâyet
etti. "Anayasa değişikliği konusunda destek
alırken, bize, referandum süresini kısaltmayacaklarına,
bu konuyu gündeme getirmeyeceklerine dair söz vermişlerdi,
ama, sözlerini tutmadılar; bunu her yerde söyleyeceğiz,
millete şikâyet edeceğiz." diyor. Haklıdırlar,
ancak, AKP'ye güvenmenin bedeli de budur. Milleti kandıranlar,
tabii ki, sizi de kandıracaktır. Ancak, bu süreçten, aldatanlar
kadar aldananların da sorumlu olduğu açık bir gerçektir.
Ayrıca, AKP programında
"Demokrasi hoşgörüye dayanan bir sistemdir. Çoğunluğun
oyunu alan iktidara gelir, ancak, yarışı kazanmak ve
iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz."
diyor. Ancak, uygulamaya baktığımızda, demokrasiyi,
hoşgörüye ve uzlaşmaya dayalı bir sistem olarak görmeyip
bir tahakküm rejimi olarak algılamakta ve uygulamakta, böylece,
ülkeyi de, milleti de sıkıntıya sokmaktasınız.
Demokrasiye inanıyorsanız, demokrasiyi özümsemişseniz,
siyasette sözlerin tutulmak için verildiğini, programların
uyulmak ve uygulanmak için yazıldığını bileceksiniz.
Bu, aynı zamanda bir siyasi etik sorunudur da.
Beş yıllık Parlamento
döneminde, İç Tüzük hükümlerini kötüye kullanarak, çoğunluk
oylarınızla ve Genel Kurul kararıyla, Genel Kuruldaki
ve komisyondaki makul bekleme sürelerini kısalttınız,
ortadan kaldırdınız. Yasa tasarılarının
ve tekliflerinin milletvekilleri tarafından makul süreler
içerisinde incelenmesi ve azami katkı yapılmasına
olanak vermediniz. Hiç olmazsa, milletin süresini kısaltmayınız.
Millet ne yapmak istediğinizi iyice anlasın ve görsün, ona
göre de kararını versin.
Anayasa Değişikliğinin
Halkoyuna Sunulması Hakkındaki Kanun 23 Mayıs 1987'de
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edildiğinde, Meclis iradesi,
süreyi, çok geçerli ve haklı gerekçelerle yüz yirmi gün olarak
belirlemişti. Şimdi, kendi ihtiyacınız ve çıkarlarınız
için bu süreyi değiştirmeye ve kısaltmaya kalkmayınız.
Değerli milletvekilleri, bu
kadar önemli ve esaslı konular bir partinin yararına olsun
diye, bir konjonktürel ihtiyacı görsün diye ele alınacak,
gündeme getirilecek konular değildir. Hele tepkiyle, kızgınlıkla,
intikam duygusuyla ele alınacak ve sonuçlandırılacak
konular hiç değildir. Sayısal çoğunluğunuza
rağmen, Cumhurbaşkanını seçememiş olmanın
sorumluluğunu muhalefete, anayasal kurumlara ve başka
yerlere çıkarmayınız. Boşuna suç atmayınız,
kimseye haksızlık yapmayınız. Bu sürecin neresinde
yanlış yaptık da bu duruma düştük diye oturup aklıselimle
ve serinkanlılıkla düşününüz.
Muhalefete kızarak, anayasal
kurumlara kızarak, yargı kararlarını sorunların
kaynağı olarak göstererek, karar verenleri hedef hâline
getirerek bir yere varamayacağınızı artık
anlamalısınız.
"Eleştiri" adı altında
anayasal kurumları tehdit edemezsiniz, hakaret edemezsiniz,
saygısızlık yapamazsınız. Buna hakkınız
yok.
Bugüne kadar milletin uyarılarını,
muhalefetin uyarılarını, anayasal kurumların
ve sivil toplumun uyarılarını dinlemediniz, dikkate
almadınız. Şimdi, kendi partiliniz, temiz, dürüst,
onurlu siyaset ve devlet adamı Başbakan Yardımcısı
Sayın Abdüllatif Şener'in "milletvekili adayı olmama"
kararı da sizin yönetim anlayışınıza dönük
bir uyarıdır. Hiç olmazsa onu anlayın! Eminim çok yararlanacaksınız.
Değerli milletvekilleri, yasalarımızda
ve özellikle 12 Eylül Anayasası'nda değiştirilecek
birçok hükümler vardır. Hiç kuşkusuz bu değişiklikler
yapılmalıdır, ancak değişikliğin
başlaması gereken yer milletvekili dokunulmazlığıdır,
yargı bağımsızlığıdır, Seçim ve
Siyasi Partiler Yasalarıyla ilgili düzenlemelerdir, temel
hak ve özgürlüklerle, sosyal haklarla ilgili hükümlerdir.
"Siyasal istikrar" sözü
vererek iş başına gelen AKP Hükûmeti, aradan dört buçuk
yıl geçtikten sonra, tam seçimlere gidilirken, Meclisin son çalışma
günlerinde alelacele ve çalakalem Anayasa değişikliği
yaparak, referandumla ilgili süreyi kısaltarak, devletin ve
milletin başını, Cumhurbaşkanını güya
halkın seçmesini istiyor. Bunu yaparken de öylesine hazırlıksız
ve aceleyle hareket ediyor ki çok daha büyük siyasal istikrarsızlıkların
ve çatışmaların kapılarını aralıyor.
Sayın Başbakanın deyimiyle "demokrasiye kurşun
sıkmak" diye işte buna derler. Sizi, bu tarihî yanlıştan,
bu büyük yanlıştan dönmeye davet ediyor ve AKP Grubuna bir
kez daha sesleniyorum: Referandumun konusunu oluşturacak
Anayasa değişiklik paketi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunda, Anayasa'ya aykırı olarak görüşülüp
kabul edilmiş olduğundan Anayasa Mahkemesince iptali söz
konusu olacaktır. Görüşmekte olduğumuz referandumla
ilgili, yüz yirmi günlük sürenin kısaltılmasıyla ilgili
değişiklik teklifinin yasalaşması hâlinde de, seçim
yasası mahiyetinde olması nedeniyle, Anayasa'nın
67'ye son maddesi gereğince bir yıl süreyle uygulanmaması
söz konusudur. Hâl böyle iken, neden hâlâ inat ve ısrar ediyorsunuz?
Artık bu inat ve ısrarınızdan vazgeçiniz.
Değerli milletvekilleri, bu
duygu ve düşüncelerle, görüşmekte olduğumuz yasanın
tümüne karşı olduğumuzu ve ret oyu vereceğimizi
arz ediyor, yüce Meclisimizi ve milletimizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yergök.
AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ünal Kacır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
Şahsi söz hakkınız da
var, ikisini birleştiriyorum.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÜNAL KACIR
(İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna
Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK Parti
Grubu adına ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 1982 Anayasası yirmi beş yıldır
yürürlükte. Elbette ki, bazı maddelerinde değişiklikler
yapıldı bugüne kadar, ama, 102'nci maddesi Cumhurbaşkanının
nasıl seçileceğine dair hükümler ifade etmektedir ve bugüne
kadar Cumhurbaşkanları seçtik. Her Cumhurbaşkanı
seçiminde, burada, aynı ifadelerle Meclis açıldı, aynı
ifadelerle çalışıldı. Hiçbirinde yoklama yapılma
şartı aranmadı, ama, bu döneme gelince, Anayasa'nın
102'nci maddesine yeni bir yorum getirildi: Toplantı yeter sayısı,
Meclis üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğu olacak,
367 olacak.
Evet, bu yorumla, seçim esnasında
-aday belirlenmiş, seçimlere geçilmiş, birinci tur oylama
yapılmış- Cumhuriyet Hak Partisi bu yorumu yaparak konuyu
Anayasa Mahkemesine taşıdı ve Anayasa Mahkemesi karar
verdi.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- İlk kez 99'da söylendi.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinde uygulanmakta olan 102'nci madde, 2/3 çoğunluk aranması
ve yoklama yapılması gerektiği şeklinde. Yani,
bir yorumla, seçimin kuralları seçimin ortasında, orta
yerinde değişmiş oldu ve Cumhuriyet Halk Partisi yoklamada
bulunmamak için Meclise girmeyerek seçimlerin engellenmesini
sağlamaya çalıştı. Tabii, Anavatan Partisi ve
Doğru Yol Partisi de Meclisten Cumhuriyet Halk Partisi gibi kaçtı,
görevi olduğu hâlde Meclise girmediler ve
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkan
!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
Cumhurbaşkanı
seçimini bu yeni yoruma göre engellemiş oldular.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Cumhuriyet
Halk Partisi Meclisten kaçmaz Sayın Kacır. Senin ağzından
çıkanı kulağın duyuyor mu?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ağzımdan
çıkanı kulağım duyuyor. Vatandaş da biliyor,
millet de biliyor, halk da biliyor.
ATİLA EMEK (Antalya) - Terör
konuşulurken neredeydin?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Terörü
konuşurken kaçtın sen buradan. Sütunların arkasına
saklandınız.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Şu
sıralarda bu turuncu koltukların renginden başka renk
göremedik.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Göremezsiniz, dayatmayla göremezsiniz!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - O sizin
yüzünüzün rengi!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Birkaç tane
demokrasiye inanan arkadaşımızın dışında
ATİLA EMEK (Antalya) - Vay be!
Demokrasi havarisi mi kesildiniz!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
bu tarafta
turuncu koltukların renginden başka renk göremedik. (CHP
sıralarından gürültüler) Kaçtınız
Kaçtınız
BAŞKAN - Sayın Kacır,
siz Genel Kurula hitap edin efendim.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, ne yazıktır ki, kendisine Demokrat Parti
ismini yeni alan yeni Demokrat Partililer geçmişlerine ihanet
ettiler. Onlar da demokrasiden kaçtılar.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Allah,
Allah, Allah!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, halk bunun
hesabını verecek
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Hesap verecek mi, soracak mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
soracak.
Sizden de soracak, onlardan da soracak.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Siz hesap sormayı daha öğrenememişsiniz!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Halktan kaçamazsınız.
Halkın verdiği görevden kaçarsanız halk sizi bir daha
o göreve getirmez, getirmeyecek de.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Terörden niye kaçtınız, terörden?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, hem böyle
yapacaksın, seçimin orta yerinde kuralların değişmesi
için olayı Anayasa Mahkemesine taşıyacaksın ve
kuralların değişmesiyle birlikte görevini yapmayacaksın,
Meclise gelmeyeceksin, kaçacaksın hem de "Süreci yönetemediniz."
diyeceksin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen orayı
geç bakalım, sen konuşmaya devam et, anlaşıldı
orası.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Millet bunu
biliyor, millet bunu görüyor. Bu hesabı soracak.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ya, tamam,
sen devam et.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Listede
durum nasıl Ünal Bey?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, sistem böylelikle maalesef kilitlendi ve bu Meclisin
Cumhurbaşkanı seçme imkânı ortadan kalktı.
Çözüm halktadır. Elbette ki
halkımız çözümü orta yere koyacaktır. Ama, inanıyorum
ki, 22 Temmuz seçimlerinde, halkımız, AK Partiye, 367 diyorsunuz
ya
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Öpecek, öpecek!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
400'ü verecek,
gönderecek. O zaman, ne yapacaksınız? (CHP sıralarından
"Bravo! Bravo!" sesleri)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Öpecek, öpecek!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Aç tavuk,
buğday ambarı!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne yapacaksınız?
ATİLLA KART (Konya) - Hayal etmeye
devam et!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Siz, bu beceriksizlikle, 500 de alsanız bir
şey yapamazsınız!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Aç tavuk,
buğday ambarı!
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Seçim
kararı alan bir Meclis, böyle, köklü Anayasa değişikliklerini
yapabilir miymiş?"
AHMET YENİ (Samsun) - Bal gibi
yaparız!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
"Dünyanın
neresinde görülmüş?" Öyle diyorlar.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Dünyanın
burasında görülmüş!
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Dünyanın
neresinde görülmüş, seçim kararı alan bir Meclis, Anayasa
değişikliği, köklü Anayasa değişiklikleri
yapacak?"
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Var
mı bir tane örnek?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Soruyorum
size: Dünyanın neresinde görülmüş?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hiçbir
yerinde yok!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Yirmi
beş yıldır uygulanan, 3 tane Cumhurbaşkanı seçiminde
uygulanan bir seçim sisteminin, seçim yapılırken, oyun
başlamışken değiştirilmiş olması.
(CHP sıralarından gürültüler)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yaa,
haberin yok ne olduğundan be!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Oyun bitti bitti! Ne oyunu yaa, ne oyunu!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Çarpıtmayalım,
yani, seçim ortamı içerisinde kuralların değiştiği
bir başka ülke varsa siz bana söyleyin.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Siz yapıyorsunuz onu! Sen yapıyorsun orada!
AHMET YENİ (Samsun) - Hatibi
dinleyelim arkadaşlar.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, rahmetli Özal'ı
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - Çok derin açıklamalar yapılıyor arkadaşlar,
Hatibi dinleyelim lütfen!
AHMET YENİ (Samsun) - Hatibi
dinleyelim arkadaşlar.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Rahmetli
Özal'ı, Anayasa'nın bu maddesi gereğince
ATİLA EMEK (Antalya) - Giderayak,
Anayasa dersi veriyor, Burhan Hoca'nın eksiklerini tamamlıyor!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
bu maddesi
gereğince üçte 2 çoğunluk da aranmadan seçmedi mi bu Meclis?
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Bir tane arkadaşın dahi dinlemiyor seni!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Demirel'i, aynı şekilde, yoklama falan yapılmadan seçmedi
mi bu Meclis?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yahu,
itiraz edilmedi! Dayatma yoktu!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Sezer'i, aynı şekilde, yoklama falan yapmadan seçmedi mi
bu Meclis?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) - İtiraz etseydiniz!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Beş parti imza attı, haberin var mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Beş parti imza attı, haberin var mı?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama, şimdi,
oyunun kuralları değişince, seçimin kuralları
değişince, elbette ki, bu Meclis buna çözüm aramak durumunda.
(CHP sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Başkan
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Efendim,
bundan sonraki Meclise bırakın bu işleri." Öyle
diyorsunuz.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Evet.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kafayı
kaldır.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın
Başkan, sükûneti sağlayın lütfen.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
bak, sizden rica ediyorum. Şu anda önümüzde olan yasayı tahlil
edin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Söz dinliyor,
kafayı kaldırdı.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Ben de oraya, elbette
ki, müdahale etmemelerini rica edeceğim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kafayı
kaldırdı. Ne güzel oldu!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, rica
ediyorum, yapmayın. Belki, bugün son toplantımızı
yapıyoruz. Yapmayın! Sükûnetle dinleyelim.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, deniliyor ki: "Bundan sonraki Meclise bırakın.
23'üncü Dönem Meclisine bırakın Anayasa değişikliklerinin
yapılmasını, sair değişikliklerin yapılmasını."
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğru.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, ilk defa karşılaşılan bir husus
var, nedir o? Seçime gideceksiniz, seçim bitecek, yeni Meclis oluşacak
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğrudur.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
ve yeni Meclis
Başkanlık Divanını oluşturacak ve hemen Cumhurbaşkanlığı
seçimi takvimi başlayacak.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Doğrudur.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne zaman yapacak
değişikliği, soruyorum size?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Ne
değişikliği?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ne zaman yapacak?
Çözümü ne zaman yapacak?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
Şimdiye kadar niye yapmadınız Sayın Kacır?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Çözüm, halkımızın
367'den daha fazla milletvekilini AK Partiye vererek, göndermesidir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ama
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bize
verecek bize!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ama
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Rüya görüyorsun, rüya! Uyan, uyan!
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Arkadaşların bile dalga geçiyor seninle!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şunu istiyorsunuz siz: "Siz kaç milletvekiliyle
gelirseniz gelin, bizim dediğimizi yapın, başka bir
şey yapmayın." Yani azınlık çoğunluğa
tahakküm etsin. Hayır! Hayır!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz
azınlık olacaksınız ama bize tahakküm etmeyeceksiniz!
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Uzlaşma kültürü var.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sizin dediğiniz
olsa, o zaman yine tersi olur. Azınlık olan, bu sefer, yine çoğunluğa
tahakküm eder bu yapı ile. Onun için, azınlığın
çoğunluğa tahakkümünün ortadan kaldırılması
için bir Anayasa değişiklik teklifi gündeme getirildi ve
çözüm üreten bu teklif, bu Mecliste 2/3 çoğunluktan daha fazla
bir oyla kabul edildi ve Cumhurbaşkanlığına gönderildi.
Cumhurbaşkanımız -elbette ki Anayasa'nın verdiği
yetkiyle gönderebilir- bir daha görüşülmek üzere geri gönderdi,
Meclisimiz bir daha görüştü
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Onları biliyoruz, başka şey anlat.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
ve iki gün
önce, yine bu Meclis Anayasa değişikliğini 367 oyu
aşkın bir oy ile kabul ederek Cumhurbaşkanımıza
gönderdi.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Kacır, ANAP'ı da dağıttın, Doğru Yol'u da.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Anayasa değişiklik paketinin içeriğinde
neler olduğuna pek girmek istemiyorum ama şurası kesin
ki: 2/3 çoğunluk, yani 367'den fazla bir oyla yeniden kabul edilmiş
ve Cumhurbaşkanımıza gönderilmiştir.
Şimdi, Cumhurbaşkanımız
bir karar verecek.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Cumhurbaşkanı
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Başka bir şey anlat ya, bildiğimiz şeyleri anlatma!
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Sayın
Cumhurbaşkanımız
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanımız
"Cumhurbaşkanı"
demiyorum, bakın, "Cumhurbaşkanımız" diyorum,
benimseyerek söylüyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) -
"Sayın" de
ÜNAL KACIR (Devamla) - Kastım
yok, elbette ki sayındır.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Zorla söylüyorsun, zorla!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanımız,
Bir: Bu Anayasa değişikliği
kanununu onaylayabilir. Siz hiç ihtimal vermiyorsunuz ama onaylama
yetkisi vardır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Var tabii.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Ne anlatıyorsun arkadaş?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Siz istemeseniz
de vardır.
İki: Halkoyuna tamamını
sunma yetkisi vardır. Elbette ki anayasal hakkıdır,
halkoyuna tamamını sunma yetkisi vardır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Yeni şeyler söylüyor!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Üç: Bir
kısmını onaylayıp bir kısmını halkoyuna
sunma yetkisi de vardır. Siz istemeseniz de vardır bu yetki.
(CHP sıralarından "Bravo" sesleri)
ATİLLA KART (Konya) - Bravo!
Bravo!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bu, Cumhurbaşkanımızın
yetkisindedir.
Sizin telkininize Cumhurbaşkanının
ihtiyacı yoktur.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Bravo, aşk olsun sana!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Biz
telkinde bulunmuyoruz zaten.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, geri
göndermede, "Efendim, 367 şartı yine aranır."
dediniz. Gerçi bulundu. Ama yok "Her maddede aranır." diyorsunuz.
Allah Allah!
ALİ TOPUZ (Devamla) - Peki, yani,
o zaman ne olacak?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bu Anayasa
hepimizin okuduğu Anayasa değil mi?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -Tersinden
okuyorsun! O yüzden yanlış anlıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sizin elinizdeki
farklı Anayasa mı?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sana
da Anayasa'yı öğrettik ya, yeter bize!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Burada
şunu söylüyorsunuz: "Efendim, 330'la olmaz artık."
Geri döndü ya! "330'la olmaz artık." Nerede yazıyor?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıyor,
yazıyor, okuyamıyorsun.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Nerede yazıyor?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Sana
da öğrettik ya, yeter!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - 175'inci
maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesini oku Sayın
Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bakın,
Anayasa'nın 175'inci maddesinin birinci paragrafının
son cümlesini okuyorum.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Profesör! Sayın Profesör!
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Değiştirme
teklifinin kabulü Meclisin üye tamsayısının beşte
üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür."
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Devam
et.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Devam,
devam.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, üçüncü
fıkrasını okuyorum; sizin hoşunuza giden ya da istediğiniz
doğrultuda yorumlamaya çalıştığınız:
"Cumhurbaşkanı Anayasa değişikliklerine
ilişkin kanunları, bir daha görüşülmek üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisine geri gönderebilir. Meclis, geri gönderilen
Kanunu, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu
ile aynen kabul ederse Cumhurbaşkanı bu Kanunu halkoyuna
sunabilir."
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
İşte burası.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Nedir o? Üçte
iki ile yani 367'yi aşkın oyla kabul ederse, zannetmeyin ki,
yayınlamak zorundadır, yine halkoylamasına gönderebilir
diyor. Yoksa, 367 illa aranır demiyor. Öyle bir şey yok burada.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Orada
başka bir alternatif yok Sayın Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki, siz diyorsunuz
ki: "330 ile 367 arasında oy olursa, o zaman ne olurun cevabı
yok" diyorsunuz. Var burada onun cevabı. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Kacır, o fıkranın bir de gerekçesini okur musun.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Bir kere
dinlemeyi öğrensinler.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Başkan, lütfen, müsaade etsinler.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
güzel de
Ben, arkadaşlarımıza gerekli ihtarı yapacağım
da, Anayasa ile ilgili konuyu tartışmıyoruz.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Konuya dön, konuya.
BAŞKAN - Bugün, bir halk oylaması
yasasını tartışıyoruz. Lütfen, ona gelin.
(CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Kendisi
Anayasa uzmanıdır da efendim
BAŞKAN - Arkadaşlar, rica
ediyorum, hoş olmuyor, gerçekten hoş olmuyor. Dinleyelim.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın
Başkanım, az önce arkadaşlarımız aynı konulardan
bahsettiler. Müsaade ederseniz, kısa kesmeye çalışacağım.
Efendim, "Meclisçe üye tamsayısının
beşte üçü ile -yani 330- veya üçte ikisinden az oyla kabul edilen
-yani 367'den az oyla kabul edilen- Anayasa değişikliği
hakkındaki Kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclise
iade edilmediği takdirde halkoyuna sunulmak üzere Resmî Gazetede
yayımlanır." İade edilebilir mi? Edilir. Kaç kere?
Bir kere. Bir kere iade edilmiş, geri gitmiş, bir daha iade
edilmeyeceğine göre halkoyuna sunulmasından başka
yol yoktur. Ama, siz öyle yorumlamıyorsunuz, siz farklı yorumluyorsunuz.
Anlayamıyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
Seninki doğru, seninki!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Ha, şimdi,
bu nedir deyince, düşündüm, taşındım, Karadenizli
benim zeki hemşehrilerim bir fıkrada bunu açıklıyor.
Öyle bir açıklık getirmiş ki, ben bu fıkrayı bir
anlatayım.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ) - Anlat
bakalım!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Benim sevgili
hemşehrilerim, zeki
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Çok!
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Unuttun mu?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Temel, Dursun'a
diyor ki: "Sana bir bilmece soracağım, bil bakalım
nedir?" "Hadi, sor bakayım" diyor. Saridur, tavanda
asilıdur, bil bakayım bu nedur?"
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Ünal Kacır.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Diyor ki:
"Mısır." "Hayır, mısır değil,
bilemedin."
ATİLA EMEK (Antalya) - Karıştırma
mısırı, mısırdan bahsetme.
ÜNAL KACIR (Devamla) -
"Başka?" "Sarı kavun." "Hayır, o da
değil." "Ya, tamam bilemedim, sen söyle bakayım, nedir?"
diyor.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
- Sabahtan beri neredeydin ya?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Diyor ki:
"Hamsidur."
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Ne hamsisi ya?
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Ne alakası
var hamsiyle? Sen 'saridur' dedin." "Ee, boyadım
oni" diyi. (CHP sıralarından "Aa" sesleri)
"Ee, tavanda asilidur." "Ee, astim oni." (CHP sıralarından
"Aa" sesleri) Ee, sizin yaptığınız bu. Sizin
yaptığınız bu. [AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar, CHP sıralarından
alkışlar(!)]
AHMET YENİ (Samsun) - Biz anladık
onu.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu yasa ne getiriyor? Anayasa değişikliğinin
Cumhurbaşkanınca halkoyuna sunulması hâlinde, bu kararın
Resmî Gazete'de yayımlanmasını müteakip yüz yirmi gün
değil de, kırk beş günü takip eden ilk pazar günü halk oylaması
yapılsın. [CHP sıralarından "Bravo(!)" sesleri]
Bunu getiriyor. Başka? Gümrükte oy kullanma kırk gün değil
de, on gün olsun. Bunu getiriyor. Peki, hiç böyle bir uygulama olmuş
mu? Olmuş.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Nerede olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Olmuş,
olmuş. Okuyun, okuyun, olmuş.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Ne
zaman olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla) - 1988'de, bu
uygulama, aynen, benzer bir teklifle yapılmış ve olmuş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Nasıl olmuş?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, evet, bu şekilde Anayasa değişiklik
paketi
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Yani, biri yanlış yaptıysa biz de yanlış yapalım!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
beş gün
içinde Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından
Takdir kendilerinindir. Anayasa gereği on beş gün tutma süresi
vardır, inceleme süresi vardır, karar vermesi için buna ihtiyaç
duyabilir. On beş gün içerisinde karar verecek.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bak, biz bunu bilmiyorduk!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Diyecek ki,
ben bunu onayladım. İşte, o zaman, 22 Temmuzda Cumhurbaşkanı
seçimi ile milletvekili seçimi aynı tarihte yapılabilir.
ATİLA EMEK (Antalya) - Çok güzel
izah ettiniz!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Çok
güzel bir hayal!
ÜNAL KACIR (Devamla) - İhtimal
vermiyorsunuz ama Sayın Cumhurbaşkanının yetkisindedir,
siz istemeseniz de yetkisindedir. Sizin telkininize de ihtiyacı
yok.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Bravo!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Evet, peki
ALİ CUMHUR YAKA (Muğla) -
İyi fark ettin, çok doğru.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Önümüze
gelince onu konuşuruz seninle.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Peki, on
beş günün sonunda derse ki, ben bunun halka sorulmasını
istiyorum, halk karar versin; kendisi mi seçsin, Meclis mi seçsin
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Çocuğuna mı seçtirsin?
ÜNAL KACIR (Devamla) -
ve halk bu
işe karar versin, diyebilir. Bu hakkıdır ve o zaman, 5
Ağustosa denk geliyor, 5 Ağustosta halk oylaması yapılır,
ama bu teklifle Yüksek Seçim Kuruluna yetki veriyoruz
"Eğer uygun görürseniz 22 Temmuzla birleştirebilirsiniz."
diyoruz.
Değerli arkadaşlar, efendim,
"Bu teklif kaotik ortam oluştururmuş!" Allah, Allah!
Nereden oluyor?
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- O nereden çıktı!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Komisyonda
söyledi arkadaşlarımız.
Nereden oluyor, nereden çıkıyor
bu? Yani, halka sormanın ve halka yüz yirmi gün sonra değil
de kırk beş gün sonra sormanın ne mahzuru var?
Ha, burada şuna değinmek
istiyorum: Anavatan Partisi diyormuş ki: "Bizi kandırdılar
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Niye kandırdınız? Ayıp değil mi!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
böyle bir
referandum kanunu getirmeyeceklerdi ama getirdiler." Öyle
bir şey yok. Sayın Fatsa dün burada açıkladı, öyle
bir şey yok. Ama şuna hayret ediyorum: "Cumhurbaşkanını
halk seçsin." diyeceksin
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hadi
sen doğruyu söyle!
ÜNAL KACIR (Devamla) -
ama
"Kırk beş gün sonra değil de yüz yirmi gün sonra seçsin."
diyeceksin. Halk yüz yirmi gün sonra mı reşit oluyor? Niye
kırk beş gün sonra seçemez mi? On sekiz yaşına yüz
yirmi gün sonra mı girecek halk? Halka güvenmiyor musunuz? Güvenmiyor
musunuz?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - O zaman
on gün deyin, beş gün deyin.
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - O zaman bugün seçsin!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Bir hafta sonra olsun. Bir hafta sonra yapalım bu
işi!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, evet, peki bu kanun çıkmazsa
(Gürültüler)
Evet, bitiriyorum, bitireceğim
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Devam, devam!
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Konuş! Konuş!
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Devam
et, altı dakika var!
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Başkan
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu kanun çıkmazsa ve referandum, yani halk oylaması
-ki o yüz yirmi gün sonra yapılacak olursa- toplanan Meclis,
azınlığın tahakkümüne uymadığı
Uyarsa sorun çözülecek, onların dediği olursa sorun çözülecek.
Uymazsa
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bildiklerimizi unuttuk, yeter artık!
ÜNAL KACIR (Devamla) - İşte,
değerli arkadaşlar, bakın, yeniden seçime gidilir,
kasım sonunda seçim olur. Hâlbuki bu arada yüz yirmi gün dolar
-takvimi söylüyorum- 15 Ekim gibi referandum olur, seçimden gelmiş
olursunuz ki referandum da yapılmış.
Biz niye gittik seçime? Bu ülkenin
parasına yazık değil mi? Seçim, seçim, seçim
Tamam
işte bir kere gidiyoruz seçime. Halk ne derse belli olacak. Onun
için kaos değil, çözüm getiriyor bu teklif.
Değerli arkadaşlar, onun
için, bir hususu daha söylemek istiyorum
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Halktan kaçılmaz.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Halktan kaçmıyoruz.
Kaçamazsınız. Bakın biz 22 Temmuz dediğimizde,
siz daha ileri, daha ileri diyordunuz. Ama 22 Temmuza karar verdik.
(CHP sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlar, bir
hususa daha değinmek istiyorum. İddia ediliyor ki, bu yasa,
yani şu değiştirmekte olduğumuz yasa
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasaya
ayıkırı
ÜNAL KACIR (Devamla) -
bir seçim
yasası onun için bir yıl geçmeden uygulanamaz. Böyle bir iddia
var.
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Evet
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yapma
ya!
ÜNAL KACIR (Devamla) - Siz ediyorsunuz.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Tabii
ÜNAL KACIR (Devamla) - Deminki o
fıkradaki gibi. Evet
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Öyle
midir o?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu yasa bir seçim yasası değildir, teknik
bir usul yasasıdır.
Bakın ben size bir şey söyleyeceğim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Malatya) - Yeter, söyleme artık, bitir.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Vaktim var
dört dakika daha.
Sayın Baloğlu, ben seni
çok dinledim. Bak, dinle.
Bu elimdeki Milletvekili Seçimi
Kanunu. Bunun 6'ncı maddesi ne diyor biliyor musun?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ne diyor?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Aç elinde kitabı
oku.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır,
sen oku canım! Niye biz okuyalım.
ÜNAL KACIR (Devamla) - "Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçimleri beş yılda bir yapılır."
diyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Tamam.
NAİL KAMACI (Antalya) - Öyle
mi diyor orada?
ÜNAL KACIR (Devamla) - Bak dinle.
"Beş yılda bir yapılır"
diyor ve bunun için de 4 Kasımda seçim yapma kararı almış
mıydık? Almıştık. Ama bir ay daha olmadı seçim
tarihini değiştirdik, geriye aldık mı?
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Aldık.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Aldık.
Hangi yasadaki hükmü değiştirdik? Seçim yasasındaki
hükmü değiştirdik. Nasıl o Seçim Yasası'ndaki hüküm
değiştiği hâlde, yani bu hüküm, tarihi öne çektiğimiz
hâlde nasıl uygulanıyor? Ki vakıa, bu yasa, bir seçim yasası
da değildir. Seçimin özünü kesinlikle değiştirmiyoruz,
yani referandum yapmanın özünü kesinlikle değiştirmiyoruz
ve sadece tarihi yeniden belirliyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sandık
kuruyor musunuz oraya sandık? Sandığın olduğu
yerde seçim vardır zaten.
ÜNAL KACIR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu duygularla
(CHP sıralarından "Devam,
devam" sesleri)
teklifimize destek vermenizi yüce heyetinizden
rica ediyor, Sayın Başkan zatıalinizi ve yüce Meclisimizin
değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kacır.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Sayın Mehmet Eraslan.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gerçekten, ülkemizin, Türkiye'mizin
yaklaşık bir buçuk aydan beri yaşadığı süreç,
çok önemli bir süreç; Türk siyaseti adına çok önemli bir süreç;
Türk demokrasisi adına çok önemli bir süreç ve özellikle Cumhurbaşkanlığı
seçimi gibi, gerçekten, Türkiye'yi ilgilendiren, 73 milyon ülke insanını
ilgilendiren bu kadar önemli bir sürecin yaşandığı
bu zamanda, Türkiye Büyük Millet Meclisini, hem yüce Türk kamuoyu
hem de dünya kamuoyu yakın bir takibe almış ve ibretle izlemektedir.
Değerli milletvekilleri, bugüne
kadar, Cumhurbaşkanlarını, biri hariç, bütün Cumhurbaşkanlarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletvekilleri, milletten almış
olduğu yetkiyi, görevi ve sorumluluğu kullanmak suretiyle
seçmiştir. Parlamenter demokrasilerin vazgeçilmez unsuru da
budur. Hâkimiyetin kayıtsız şartsız millette olmasıdır.
Hâkimiyet, millet iradesi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu yüce
çatının altında milletvekillerinin eliyle kullanılır.
Parlamenter demokrasilerde, yüksek demokrasilerde, hukukun üstün
olduğu demokrasilerde, ülkelerde, bu, hep böyle olur. Fakat,
cumhuriyet tarihinde ilk defa, ama belki de dünya tarihinde ilk defa,
hiçbir ülkede rastlanmayan bir süreç, maalesef, Türkiye'de, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde yaşanmıştır ve cumhuriyet
tarihinde ilk defa, millet iradesiyle, millet hâkimiyetiyle, millet
egemenliğiyle oluşmuş olan bir Türkiye Büyük Millet Meclisi
ve milletvekilleri Cumhurbaşkanını seçememiştir.
İlk defa, cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa siyasi partiler,
siyasetçiler, kendilerinin de mensubu olduğu bir Meclisin
Cumhurbaşkanı seçmemesi için Parlamentoyu protesto etmek
suretiyle Genel Kurula girmemiştir. Bu, Türk demokrasisi
adına büyük bir ayıptır!
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Ayıp senin yaptığındır.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Bu, Türk
milleti adına, bu ülke adına büyük bir ayıptır!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiyesizlik
yapma!
ATİLA EMEK (Antalya) - Önce
kendi ayıbını temizle.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben bağımsız
milletvekiliyim
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Terbiyesizlik
yapma!
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Kendi
hür irademle, kendi bağımsız irademle burada her
şeyi konuşurum. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) - Sen kendi
ayıbını temizle.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Benim
konuşmalarımı dinlemelisiniz, dinlemek zorundasınız.
(CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA EMEK (Antalya) - Ayıbını
temizle.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Kabul
edersiniz, etmezsiniz
ATİLA EMEK (Antalya) - Neyi kabul
edeceğiz, sen önce kendi ayıbını temizle.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - AKP'ye
mesaj mı veriyorsun? Listeye koymazlar.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim
arkadaşlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Ama kendi
hür irademle, bağımsız milletvekili olarak, Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle ilgili ve referandum süresinin kırk beş güne indirilmesiyle
ilgili görüşlerimi bu yüce çatı altında, bu yüce kürsüde
dilediğim gibi ifade ederim, kabul edersiniz etmezsiniz
(CHP
sıralarından gürültüler)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Son gün
çalışmaları sonuç vermez, sen boş ver.
ATİLA EMEK (Antalya) - Neyi kabul
edeceğiz, senin ayıbını mı? Sen önce kendine
bak, kendi ayıbına bak.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
ama demokrasi
rejimi, aynı zamanda hazmetme rejimidir.
ATİLA EMEK (Antalya) - Hangi
demokrasi? Ayıbını temizle!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Son gün
çalışmaları sonuç vermez.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Hazmedeceksiniz
sayın milletvekilleri. Lütfen, istirham ediyorum
ATİLA EMEK (Antalya) - Ayıbını
temizle, ayıbını!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Eraslan, listeler tamamlandı.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Seni listeye koymazlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Peki,
size soruyorum: Efendim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanını
seçmesin. Böyle bir mantık olur mu? Cumhuriyet tarihi boyunca
Türkiye Büyük Millet Meclisi hep Cumhurbaşkanını seçerek
gelmiştir ve Cumhurbaşkanını hep seçmiştir.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Yine seçecek.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ama bir
siyasetçi, bir siyasi organizasyon, bir siyaset kurumu "Hayır
efendim." Yahu, herkes bu Parlamentonun mensubu. "Hayır
efendim seçmesin, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmesin."
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Uzlaşmayanlar
utansın!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Seçmesin
diye Genel Kurula girmeyip kulislerde bekleyelim, çoğunluk
sağlanmasın.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Uzlaşma
aramayanlar utansın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Millet
iradesinin mahkemeye sevk edilmesidir bu iş. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir kararının
(CHP sıralarından gürültüler)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Senden izin mi alacağız?
BAŞKAN - Efendim sizinle ilgili
bir şey yok, milletvekili görüşünü ifade ediyor.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
mahkemeye
sevk edilmesi, millet iradesinin mahkemeye sevk edilmesidir. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hangi millet iradesi?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Hâkimiyet
kayıtsız şartsız milletin ise bu konudaki kararın
da millet iradesine saygı duyulmak suretiyle tecelligâhını
sağlamak gerekmektedir.
NAİL KAMACI (Antalya) -
AKP'den DYP'ye, DYP'den istifa ediyorsun, oradan oraya, oradan oraya geçiyorsun,
hiç durmuyorsun ya!
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen. Lütfen müdahale etmeyin.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Türkiye
Büyük Millet Meclisi aziz Türk milletinin tecelligâhıdır.
Millet iradesini Anayasa Mahkemesine götürdünüz siz.
ATİLA EMEK (Antalya) - Haydi
oradan! Sen milletin iradesini rezil ettin. Millet seni illetle seyrediyor.
NAİL KAMACI (Antalya) - Demagoji
yapıyorsun, demagoji!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Millet
iradesini mahkeme salonlarına götürüp yargılattınız
siz. Bağımsız bir milletvekili olarak bunu benim kabul
etmem mümkün değildir. (CHP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Rezil ettin
sen, rezil. Sen millet iradesini rezil ettin.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Benim
demokrasi anlayışım budur, millet iradesine saygı
anlayışım budur, benim Türk milletinden öğrendiğim
budur, 73 milyon ülke insanından öğrendiğim budur, siyaset
kültüründen öğrendiğim budur.
NAİL KAMACI (Antalya) - Sen
siyasetten bir şey öğrenmemişsin. Siyaset kültürünü
de rezil ettin sen!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben dünyanın
her tarafını gezmiş ve siyaseti analiz etmiş bir
insanım. Eğer Mustafa Kemal Atatürk bugün olsaydı, Cumhuriyet
Halk Partisinin yönetimini sizin elinizden alırdı. (CHP
sıralarından gürültüler, AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu sizin elinizden alırdı.
ATİLA EMEK (Antalya) - Mustafa
Kemal'i ağzına alma!
NAİL KAMACI (Antalya) - Onun
adını ağzına alma!
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sizin
bu düşüncenizi kabul etmek hiçbir şekilde mümkün değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Geldiğin yere, geldiğin yere!
BAŞKAN - Arkadaşlar,
sükûnetle dinleyelim. Dinleyelim arkadaşlar
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Efendim,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanını seçmesin.
İyi. Bunu sağladınız
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Azıcık
utan, azıcık!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - 73 milyon
ülke insanının önünde olaylar cereyan etti
BAŞKAN - Lütfen dinleyelim arkadaşlar.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
ve bütün
dünya Türkiye'yi izledi, Türkiye Büyük Millet Meclisini izledi.
(CHP sıralarından gürültüler)
NAİL KAMACI (Antalya) - Bu saatten
sonra nafile artık, nafile. Kimse seni almaz.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Ama,
özellikle muhalefet partilerini izledi, muhalefet partilerinin
stratejilerini izledi.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yağ
çekme, koymazlar seni listeye. Boşuna yağ çekme.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yağcı
tabii.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçmesin. İyi, seçmesin. Bunu sağladınız.
Bu millet de size bunun karşılığını verecektir.
Doğruysanız sizi iktidar yapacak.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yapacak
tabii.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ee, ne
kızıyorsunuz.
ATİLA EMEK (Antalya) - Ya,
bırak ya!
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Eğer doğru yaptıysanız bu millet sizi iktidar yapacak.
Ama yanlış yaptıysanız millete göre, bu millet size
yine karşılığını vermek suretiyle, barajın
altında bırakacak.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Sana ne verdiler bu konuşmanın karşılığı?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Dolayısıyla,
hakem millettir. Biz burada hür irademizle konuşacağız,
hakemliği de aziz milletimize bırakacağız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Üç yıldır küfrediyorsun bu Mecliste. Üç yıldır
AKP'ye küfrediyorsun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sonra
denildi ki: "Türkiye'de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Cumhurbaşkanını
Meclis seçememiştir, sistem tıkanmıştır, bir
tıkanma olmuştur. Dolayısıyla, tek çare millete
gitmektir, Cumhurbaşkanını millete seçtirtmektir."
Hayır, millet de seçmesin...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazık,
yazık!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Anayasa
değişikliğiyle ilgili oylamalarda muhalefet yine
yok. Ya arkadaş, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçmesin, Türk milleti
seçmesin, halk seçmesin, Anayasa değişikliğine de
"ret" diyoruz, oylamalara katılmıyoruz. Peki, size
soruyorum
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sen seç sen.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Sistemi
tıkamak Türkiye'nin menfaatlerinin gereği midir, bu milletin
menfaatinin gereği midir?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar
olsun sana!
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
şu madde üzerine de biraz gelir misiniz.
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
Bu ülkenin
menfaatinin gereği midir? Bunu kabul etmek mümkün mü? O hâlde
Cumhurbaşkanını kim seçecek?
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Niye ayrıldın AKP'den o zaman?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar
olsun sana!
ATİLA EMEK (Antalya) - Listede
yer var mı sana?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Size soruyorum:
Başka ülkelerden -haşa-
başka milletler gelip başka milletler mi seçecek Cumhurbaşkanını?
Bu mümkün mü? Böyle bir şey olur mu? Bunu kabul etmek mümkün değil.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Geç, geç.
ATİLA EMEK (Antalya) - Listede
yer verdiler mi sana Mehmet?
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
maddeyi tartışır mısınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Efendim,
demokratik duruşların her zaman izahı mümkündür. Millet
iradesine saygı duyularak yapılan duruşların
izahı her zaman mümkündür. Ama, antidemokratik duruşların,
statükocu duruşların, vehimler ve korkular üzerinden siyaset
yaratmak suretiyle duruş göstermelerin millete izahı hiçbir
zaman mümkün değildir. Şu an yapılan ne? Referandum süresi
kanunda yüz yirmi gün, 22 Temmuzda seçim var, dolayısıyla,
bu yüz yirmi günlük süreyi kırk beş güne indirmek suretiyle,
22 Temmuzda yapılacak milletvekili seçimiyle beraber referandum
da yapılsın diyoruz. Denilen bu, bu kanunun dediği bu.
Şimdi, bakın, sandık seçmen listeleri güncelleştirilmiş...
Ha, muhalefet "Bu aceleye getiriliyor, bu hızlıya getiriliyor,
bunu kabul etmek mümkün değil." diyorsa, burada yanılıyor
muhalefet. Şunun için yanılıyor: Çünkü, sandık seçmen
listeleri 22 Temmuzda zaten seçim yapılacağı için güncelleştirilmiş,
sandık kurulları oluşturulmuş, seçim konusunda
tüm hazırlıklar yapılmış. Dolayısıyla,
yüz yirmi günü beklemeye gerek yok. 22 Temmuzda aziz milletimizin
önüne iki sandık konulmalıdır, konulacaktır. Bunun
biri milletvekilliği sandığıdır, diğeri
de referandum sandığıdır. Yüz yirmi günü beklemenin
manası yok. Hem en az maliyetle seçim yapmanın yöntemi de budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLA EMEK (Antalya) - Yerini
garantiledin mi Mehmet? Yerini garantiledin mi?
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yazık!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Yani,
iki seçim Türk milletinin bütçesine, cebine ağır maliyetler
getireceği için bu referandum halka...
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Olmayacak
zaten, merak etme. Masrafı da olmayacak.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - ...bu
oya sunulmasıyla ilgili kanun tasarısı, 22 Temmuzda
yapılacak milletvekili seçimiyle birleştirilmiştir.
Ama, siyaset her şeye muhalefet
etmek değildir; siyaset, toptan her şeyi reddetmek değildir.
Siyasetçi, ilk önce, kendi kişisel siyasi ikbalini, (CHP
sıralarından "Ooo, Bravo, bravo!" sesleri, alkışlar)
siyasi geleceğini, partisinin geleceğini düşünmeyecek.
İlk önce kendinizi düşünmeyeceksiniz.
ATİLA EMEK (Antalya) - Aferin
sana! Bravo!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Bu ülkenin
ihtiyaçları, bu ülkenin menfaatleri, bu ülkenin birlik ve beraberliği,
bu ülkenin bütünlüğü, bu ülkede tıkanmışlığın
giderilmesi için yapılması gereken neyse, muhalefet onu
yapmalıdır.
ATİLA EMEK (Antalya) - Senin
gibi ikbalini düşünecek siyasetçi!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Siyasetçi
önce aynaya bakacak, aynaya, kendine!
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Siyasetçi önce ahlaklı olacak!
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Cumhurbaşkanlığı
seçimi, çünkü, 73 milyon ülke insanını ilgilendiren önemli
bir konudur. Bu konuyla ilgili yanlış yapanı milletimiz
yargılayacaktır, tarih yargılayacaktır ve sandığa
da gömecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Siyasetçi önce ahlaklı olacaktır.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sen önce
kendine bak!
ATİLLA KART (Konya) - İhanet
etmeyecek!
ATİLA EMEK (Antalya) - Tarih
seni yargılayacaktır.
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
son cümlenizi rica edeyim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sizlere
söylüyorum, 22 Temmuzdan sonra 23 Temmuz sabahı, bu konuşmamı
da muhalefet partilerine ve muhalefet partilerinin mensuplarına
özellikle hatırlatacağımı ifade ediyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
Bu kanunu desteklediğimi,
olumlu oy kullanacağımı ifade ediyorum. Yüce heyetinizi,
Genel Kurulu saygıyla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum
ve teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Eraslan.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yerin
neresi senin?
NAİL KAMACI (Antalya) - Sayın
Başkan, bu, AKP'den seçildi, Doğru Yol'a gitti, şimdi bağımsız,
neden bahsediyor bu! (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Arkadaşlar
ayıp ya
Lütfen
ATİLA EMEK (Antalya) - Yazıklar
olsun! Yürü hadi
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sana yazıklar
olsun! (CHP sıralarından "Yuh" sesleri)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Yürü git
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Hadi siz
gidin
(Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan
oturmak üzere yerine giderken bir grup CHP milletvekilinin Mehmet
Eraslan'ın üzerine yürümesi, karşılıklı
bağrışmalar, gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen arkadaşlar
lütfen
Lütfen yerinize oturun arkadaşlar
Lütfen
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:17.43
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.01
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1440 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştı.
Şimdi, soru-cevap kısmına
geçiyoruz.
Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) - Talepte
bulunmadım Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakana şunu sormak istiyorum: Halk oylaması süresi bu teklifle
yüz yirmi günden kırk beş güne indirilmektedir. Bu tasarı,
Seçim Yasası'nda değişiklik niteliğindedir. Anayasa
gereğince, böyle bir değişiklik bir yıl süreyle uygulanamayacaktır.
Sizin de bildiğiniz gibi, yasalar uygulanmak için çıkarılır.
Buna göre Sayın Bakana soruyorum: Hükûmet olarak hakikaten siz
bu yasayı uygulayabileceğinize inanıyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ünlütepe.
Sayın Bakan, cevap verecek misiniz?
BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DEVLET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın
Başkanım, soru yönelten Değerli Arkadaşımıza
çok teşekkür ederim. Kuşkusuz ki, bu kanunda yapılacak
olan değişiklik en kısa sürede uygulansın diye
çıkarılıyor. Arkadaşımızın "Bu
bir seçim kanunudur, dolayısıyla Anayasa'nın 67'nci
maddesinin son fıkrasına göre, ancak bir yıl sonra, referandum
yapıldığında, uygulanabilir." şeklindeki
görüşüne katılmak mümkün değil. Anayasa'nın gerek
67'nci maddesinde ve diğer maddelerinde "seçimler" ve
"halk oylaması" ayrı ayrı geçer. Halk oylaması
bir seçim sayılsa, ayrıca anayasa koyucunun onu ayrı
zikretmesi zaten mümkün değildir. O bakımdan, bu görüşe
anayasal çerçevede katılmak mümkün değildir.
Cevabı bu şekilde kısaca
arz etmiş oldum Sayın Başkanım. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
sağ olun.
Şimdi, teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmış olduğundan, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
ANAYASA
DEĞİŞİKLİKLERİNİN HALKOYUNA SUNULMASI
HAKKINDA
KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 23/05/1987 tarihli ve 3376
sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması
Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici 6 ncı madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 6- Bu
maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak
ilk Anayasa değişikliğinin halkoyuna sunulmasında;
a) Bu Kanunun ikinci maddesindeki
120 günlük süre 45 gün, altıncı maddesindeki 40 günlük süre
10 gün olarak uygulanır.
b) Halkoylamasıyla ilgili
olarak kanunlarda yer alan bütün süreleri, gerektiğinde
kısaltarak tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.
c) Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasında
kullanılacak birleşik oy pusulalarını gerektiğinde
uygun göreceği il seçim kurulları vasıtasıyla
bastırmaya ve sandık kurullarına gönderilecek oy pusulalarının
ihtiyacı dikkate alarak uygun göreceği adetlerle paketlenmesine
karar vermeye yetkilidir.
d) Gerekli ödenek ilgili kuruluş
bütçelerine Maliye Bakanlığınca aktarılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Muharrem
Kılıç.
Sayın Kılıç, şahsınız
adına da söz isteğiniz var, birleştirdim.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUHARREM KILIÇ (Malatya)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ankara Milletvekili
Sayın Haluk İpek ve 4 Milletvekilinin; Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesiyle ilgili
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına görüşlerimi
açıklayacağım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Yalnız, değerli arkadaşlarım,
bu konuya girmeden önce, deminki gerginlikle ilgili birkaç söz söylemek
istiyorum. Sayın Başkana da bir sözüm olacak.
Sayın Başkan, deminki gerginlikten
bir anlamda siz de sorumlusunuz. Çünkü, burada hatip konuyu bırakarak
doğrudan Cumhuriyet Halk Partisini hedef alan ve yüce Atatürk'ün
sağ olması durumunda Cumhuriyet Halk Partisinin yönetimini
görevden alacağına yönelik açıklamalar yapmasına
rağmen, siz burada hatibi uyarmayarak bir anlamda gerginliğin
müsebbibi oldunuz. Çünkü, hatip bir taraftan millî iradeden bahsediyor,
bir taraftan kendisine dönüp bakmıyor.
Hatip millî iradeden nasıl bahseder?
Hatibi buraya gönderen millî irade kimdir, hangi irade göndermiştir,
hangi seçmenler göndermiştir? Hatip Adalet ve Kalkınma Partisi
sıralarından seçilmiştir, Adalet ve Kalkınma Partisini,
Ali Dibo'yla suçlamıştır, yolsuzlukla suçlamıştır,
daha sonra bağımsız olmuştur, Doğru Yol Partisine
geçmiştir. Doğru Yol Partisini, son gün, Cumhurbaşkanlığı
seçimi sırasında, yarım saat önce Sayın Genel
Başkanıyla açıklama yapmış, yarım saat
sonra gizlice terk etmiştir, tekrar bağımsız olmuştur.
Yani, bu tip bir insanın, siyasi kişilik erozyonu yaşayan
bir kişinin buradaki konuşmasını, bir de oturup
alkışlarsanız, bu sizi büyütmez. Bu ayıp size yeter.
MUHARREM KARSLI (İstanbul) -
Siz, yıllarca alkışladınız!
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
siz
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Burada,
siz
MUHARREM KARSLI (İstanbul) -
İşinize gelmedi
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
bakın, konunuza geliniz. Siz, orada, hatibi şu anda
eleştirirken, hatibe müdahale etmekten benim burada ne dediğimi
takip edememişsiniz. Zabıtlara bakarsanız, ben, hem
sizi sükûnete davet etmişim hem de hatibe gerekli ikazı yapmışım.
Siz, konunuza gelin lütfen efendim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Tamam
efendim.
Değerli arkadaşlarım,
teklifin amacı, yüz yirmi günlük referandum süresini
MUHARREM KARSLI (İstanbul) -
Yıllarca alkışladınız, yıllarca
Şimdi
ne oldu?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
kırk beş güne indirmek olarak açıklanmış. Burada
gerekçe olarak da "sürenin uzun olması" gösteriliyor,
"bütçeye getireceği mali yük" gösteriliyor,
"usul ekonomisi" gösteriliyor. Biz, bu gerekçelerin samimî
olmadığını biliyoruz. Asıl amacınızı
açıklamıyorsunuz.
ADEM TATLI (Giresun) - Sana ne!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
Asıl amaç, Cumhurbaşkanını seçemeyen AKP'nin, bir
an önce bu eziklikten kurtulma telaşı olduğu açık
ve net.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)
- Türkiye'nin bir eksikliğini gidermek.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, 2002 seçimlerinde, Türk milleti sizi iktidara
taşıdı, hem de büyük bir çoğunlukla taşıdı.
İktidara geldiğinizde, kamuoyunda şüpheler vardı
sizinle ilgili. Çünkü, daha önce "demokrasi bizim için araçtır."
diyordunuz. Daha önce, Hikmet Yar'a biat eder duruşlarınız
vardı. Yani, bunlar kamuoyunda şüphe uyandırıyordu.
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul)
- Ne kadar çirkin bir ifade! Bu kadar düzeysiz olmaz ki!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ancak,
Sayın Başbakan dedi ki
ZEYNEP KARAHAN USLU (İstanbul)
- Siyasetin de bir düzeyi var.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
"Efendim, ben geçmişteki durumlarından ders aldım,
o gömlekleri değiştirdim. Artık yeni bir şekil çizeceğim,
yeni bir duruş sergileyeceğim." dedi ve bunu uzun bir
süre de, yani oldukça başarılı bir şekilde Sayın
Başbakan götürdü. Hatta kamuoyunda "Ya, Adalet ve Kalkınma
Partisini gerçekten tanıyamamışız. Ya, bunlar
gerçekten ilerici, demokrat bir şeyler yapıyorlar." gibi
bir intiba uyandı. Ne zamana kadar? Artık öyle bir noktaya
geldiniz ki, bu dört buçuk yıldan sonra
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
bir dakikanızı rica ediyorum.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Efendim,
konuyla bağlantılı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir dakikanızı
rica ediyorum... Beni dinler misiniz.
Bakın, belki de bugün, bu
22'nci Dönem son oturumlarını yapıyor, son günümüzde
beraberiz. Bakın, bir konu üzerindeyiz, konuda istediğiniz
gibi konuşabilirsiniz. Ben, her arkadaşımız için
rica ediyorum, son oturumumuzda birbirimize daha güzel ifade edelim.
Bir de, yani, şu Adalet ve Kalkınma
Partisinin Genel Başkanı, Sayın Başbakan, parti
görüşü, bütün bunların bununla uzaktan yakından bir ilgisi
yok.
Sizden, özellikle, Meclis Başkanlığı
olarak rica ediyorum, konuya gelelim, tatlı bir şekilde.
Ama beğenmeyebiliriz, "ret" oyu verebiliriz, ama buradan
ayrılırken birbirimizin elini sıkarak, başarılar
dileyerek ayrılalım. Rica ediyorum, bu konulara girmeyelim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Birbirimizi niye incitiyoruz, incitmeyelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın
Başkanım, ben burada konuşma yaparken kimseyi suçlamak
amacıyla bir konuşma yapmıyorum. Sadece bir bağ
kurmak istiyorum. Niçin bu değişiklikler yapılıyor,
hangi anlayıştan kaynaklanıyor, bunu anlatmaya çalışıyorum.
Yani, bir bağ kurarak bunu belirtmek istiyorum. Yoksa, amaçsız
bir şekilde sizleri suçlamak için böyle bir konuşma yapıyor
değilim.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bravo!
MUHARREM KILIÇ (Devamla)- Gerçekten,
dört buçuk yıldır, oldukça yumuşak bir üslupla olayı
götürdünüz. Ne zamana kadar? İktidarınızın son
dönemine yaklaştığınızda artık öyle bir
duruma geldiniz ki, bir anlamda "iktidar sarhoşu" oldunuz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sadede
gel, sadede
Bu bölümü kapat, sadede gelelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yani
"Her şeyi yaparım, benim Parlamentoda çoğunluğum
var. Ben ne dersem o olur." anlayışına geldiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yok,
yok
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu nedenle,
bu ülkede tüm demokratik yapıyı, tüm anayasal kurum ve kuralları
altüst edecek gücü siz de görmeye başladınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Haşa,
öyle bir şey yok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu nedenle
de yasama elimizde, yürütme elimizde, dediniz; geriye yargı
kalıyor, yargıyı da ele geçirmeye çalıştınız.
Nasıl ele geçirmeye çalıştınız? Yargıtay
Yasası'nı getirerek Yargıtayın yapısını
bozmaya çalıştınız. Yani, bu süreçte, değerli
arkadaşlarım, sizin bu iktidar sarhoşluğunuz,
"her şeyi yaparım" anlayışı
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Haşa,
öyle bir şey yok, sarhoşluk yok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın
Cumhurbaşkanlığı makamını da tek başınıza,
hiç kimseye danışmadan, kimseyle görüşmeden, kimseyle
uzlaşmadan, bu sanki sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin
sorunuymuş gibi, tek başınıza seçme anlayışına
kapıldınız. Ancak, bundan bir sonuç alamadınız.
Cumhuriyet Halk Partisinin bu konudaki ikazlarını dikkate
almadınız, Anayasa hukukçularının "367
şartı vardır" diye ikazlarını dikkate almadınız.
Ne oldu? Sonuçta, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karardan
sonra bu süreç tıkandı.
Değerli arkadaşlarım,
bu süreç, sistemden dolayı tıkanmadı. Bu, Adalet ve Kalkınma
Partisinin anlayışından dolayı tıkandı,
yoksa bu süreç bundan dolayı tıkanmış değil.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sayın Başkan
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bir teklif getirdiniz
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın
Kılıç, kılıcını kınına sok!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu teklif
bir gün içinde hazırlandı
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sayın Başkan, sizin ikazınızla ilgili hiçbir
şey yapmıyor. İkaz ediyorsunuz ama
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Baştopçu, az önce yapacaktın o ikazı,
az önce yapacaktın. Boş konuşma!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sayın Kılıç, bunun teklifle ne alakası var?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Şu
anda teklifle ilgili konuşuyorum. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli arkadaşlarım
BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu, referandumla
ilgili teklif, değerli arkadaşlarım, bir gün içinde hazırlandı,
bir gün içinde hazırlandı. Peki, hazırlanınca ne
olacak bu teklif? Teklif komisyona gidecek, komisyon ne yapacak?
AHMET YENİ (Samsun) - Geçti onlar,
geçti.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
Kırk sekiz saat geçtikten sonra bunu görüşmeye alacak. Ama
siz ne yapıyorsunuz? Bu şekilde, Anayasa değişikliği
teklifini, referandumla ilgili değişiklik teklifini ne
yapıyorsunuz? Bu süreleri altüst ederek, bu süreleri yok sayarak
ele alıp gündeme getiriyorsunuz, yani tüm kuralları altüst
ediyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
şu anda, Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin
Anayasa paketi, malumunuz, burada, yüce Parlamentoda oylandı.
Sonuçta, bir madde hariç, diğer maddeler 367'nin üzerinde bir çoğunlukla
kabul edildi. Ancak, şu anda, bu süreç işliyor. Yani, yüce
Meclisin kararından sonra hemen bu Anayasa değişikliği
paketi kabul edilmiş değil. Şu anda nerede bu teklif?
Sayın Cumhurbaşkanımızda. Sayın Cumhurbaşkanımızın
on beş günlük inceleme süresi var. Muhtemeldir ki, bu teklifi
Sayın Cumhurbaşkanımız onaylayabilir veya onaylamazsa
bunu referanduma götürür. Üçüncü bir şık daha var değerli
arkadaşlarım. Cumhuriyet Halk Partisi, burada teklifin
görüşülmesi sırasındaki yapılan usulsüzlüklerle
ilgili, Anayasa Mahkemesine dava açacak. Önümüzdeki hafta, muhtemelen
pazartesi veya salı günü dava açacak. Peki, değerli arkadaşlarım,
Sayın Cumhurbaşkanımız bunu referanduma götürürse
AHMET YENİ (Samsun) - Bir de sonucu
söyleyin!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
veya
Cumhuriyet Halk Partisinin bu, Anayasaya başvurusundan sonra
bu Anayasa değişikliği paketi, tekrar, Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilirse ne olacak? Çünkü, şu anda, Sayın
Cumhurbaşkanımız muhtemeldir ki geri gönderecek bu
Yasa'yı. Niye geri gönderecek? Çünkü, 2'nci kez göndermede, aynen
iade edilirse, Sayın Cumhurbaşkanı bunu ya onaylayabilir
veya referanduma götürebilir. Ancak, bu giden paket aynen mi iade
edilmiş oldu? Hayır. Çünkü, bu paketteki maddenin bir tanesi
366 oy almıştı. O maddenin düşürülmesi gerekiyordu.
Bu nedenle, aynen iade edilmiş olmadı. Bu nedenle, Anayasa
Mahkemesinin bu kararından sonra veya Sayın Cumhurbaşkanımızın
kararından sonra bu süreç işlemeye devam edecek. Ancak
siz, sanki bu süreç sona ermiş gibi, sanki bu Anayasa değişikliği
paketi kesinleşmiş gibi, bunun sonucuna göre yeni bir düzenleme
yapıyorsunuz. Gerçi, sizin Sayın Cumhurbaşkanına
da Anayasa Mahkemesine de yeteri kadar saygınızın olmadığını
biliyoruz. En azından...
CAHİT CAN (Sinop) - Ayıp
ya! Böyle bir şey çok ayıp!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
Ayıp falan değil. Sizin yaptıklarınız çok
ayıp. Sayın Başbakanın ifadeleri çok ayıp. Sayın
Başbakan ne diyordu, bu Anayasa Mahkemesinin kararından
sonra
(AK Parti sıralarından gürültüler)
"Bu Anayasa Mahkemesinin kararı
demokrasiye sıkılan bir kurşundur." diyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hayır,
öyle bir şey demedi. Nerede konuştu?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
"Bu Anayasa Mahkemesinin kararı yüz karasıdır."
diyor. "Bu Anayasa Mahkemesinin kararı, bu kararı
alanları tarih yargılayacaktır." diyor.
Değerli arkadaşlarım,
bir ülkenin başbakanı...
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın
Kılıç, kılıcını çektin!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - ... bir
ülkenin bir anayasal kurumuna bu şekilde saldırırsa,
bundan ülkede güzel sonuçlar doğar mı?
MEHMET ALP (Burdur) - Baykal da
"Çatışma çıkar." dedi.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Oysa,
bizde bir söz vardır değerli arkadaşlarım:
"Taç giyen baş uslanır." derler.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Kılıcı
cebine koy artık, süre bitti!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ancak,
siz taç da giydiniz, şu anda iktidar koltuğunda oturuyorsunuz,
Hükûmet sizde, Başbakan sizde, Parlamento çoğunluğunuz
var...
CAHİT CAN (Sinop) - Niye
kıskanıyorsun?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - ...ancak,
hâlâ kendinizi küçük, marjinal, muhalefetten bir parti gibi görüyorsunuz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hayır, hayır...
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ama değerli
arkadaşlarım, biraz kendinize gelin, kendinize!
CAHİT CAN (Sinop) - 22 Temmuzda
kendine geleceksin sen!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Siz
şu anda muhalefet partisi değilsiniz. 352 kişilik çok
büyük bir gruba sahipsiniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Titre
ve kendine dön önce!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Ancak,
siz bulunduğunuz noktanın farkında değilsiniz.
Ancak, siz ne yapıyorsunuz? Sistemle inatlaşarak, "çoğunluğumuz
vardır, biz her şeyi yaparız" anlayışıyla
sonuca gitmeye çalışıyorsunuz değerli arkadaşlarım.
CAHİT CAN (Sinop) - Millet
işinizi bitirecek bu sefer. Hiç şansın yok.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Bu konuşmayla
garantiledin milletvekilliğini.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, halkın şu anda beklentisi bir an önce
sağlıklı bir şekilde sandığın önüne
konulması. Ancak, siz bu sandığı halkın önüne
koyarken halka söyleyecek bir şeyiniz kalmayınca
Çünkü,
halka "Yoksulluğu önleyeceğiz." dediniz, önleyemediniz;
"İşsizliği önleyeceğiz." dediniz, önleyemediniz.
Peki, ne söyleyeceksiniz?
Değerli arkadaşlarım,
size sanal gündemler gerekiyor. Sanal gündem nedir? Sanal gündem,
ya, işte biz size
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CAHİT CAN (Sinop) - Artık
işçileri sömüremiyorsunuz, sokakta gezemiyor işçiler,
öyle bağıramıyorlar. Eskidendi, o bağırmak.
BAŞKAN - Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Yani, halka "Ya, biz size bir
şey veremedik, kusura bakmayın; sizin sorunlarınızı
da çözemedik, ancak, biz, işte, bak, Cumhurbaşkanını
size seçtireceğiz."
Peki, değerli arkadaşlarım,
burada, bu Parlamentoda Cumhurbaşkanlığı seçim
süreci devam ederken -Parlamento tarafından- o zaman, kamuoyunda,
sivil toplum örgütlerinden veya diğer akademik çevrelerden veya
illerden toplantılar yapıp, halk sokağa dökülüp
"Kardeşim, bu Cumhurbaşkanını Parlamento seçmesin,
ben seçmek istiyorum." diye talebi mi oldu veya siz iktidara
yeni mi geldiniz? Yeni mi aklınız başınıza
geldi?
CAHİT CAN (Sinop) - Niye? Halkı
beğenmiyor musunuz? Halkın seçmesini de mi istemiyorsunuz?
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yani,
siz, değerli arkadaşlarım, hayal dünyanızda bir
şeyler kuruyorsunuz, kimseyle paylaşmıyorsunuz. Hayal
dünyanızda diyorsunuz ki, efendim, Cumhurbaşkanı
şu olmalı. Kimse bilmiyor, o sizin hayal dünyanızda.
Yani, demokratik uzlaşım içinde değilsiniz. Şu anda,
yine aynı hayal dünyasında yaşamaya devam ediyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET YENİ (Samsun) - Teşekkür
edin.
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın
Başkanım, toparlanacak bir şey kalmadı. Ne kadar
elinde çamur varsa sıçrattı.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım
AHMET YENİ (Samsun) - Halktan
kaçmayın.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, biz halktan
kesinlikle kaçmayız.
AHMET YENİ (Samsun) - Kaçtınız,
Meclisten kaçtınız!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Sayın
Kacır demin diyor ki: "Biz, efendim, 22 Temmuzda seçim istedik
de, siz daha sonrasını istediniz."
Değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet Halk Partisi 2006'nın Kasımından bu yana seçim
istiyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Doğru, bravo!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
2006'nın sonbaharında seçim yapalım dedik, yapmadınız.
Siz kaçtınız. Hadi, 2006'da kaçtınız
CAHİT CAN (Sinop) - Artık
vakit tamam!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
2007'nin ilkbaharında seçim yapalım dedik, yine kaçtınız.
Peki, 22 Temmuz tarihi verildiğinde,
bunu daha öne nasıl alabiliriz diye çaba gösterdik, buna da karşı
çıktınız.
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Süre
bitti!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu nedenle,
Cumhuriyet Halk Partisi kesinlikle halktan kaçmaz, inşallah 22
Temmuzda hep beraber görüşürüz.
Bu teklif, sistemi zorlayacak,
sistemi tıkayacak bir tekliftir.
AHMET YENİ (Samsun) - Meclisten
kaçtınız, halktan kaçamayacaksınız!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Bu nedenle,
bu teklife karşı olduğumuzu bildiriyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.23
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.33
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 120'nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
1440 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 1'inci maddesi üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştı.
Madde üzerinde önergeler vardır,
geliş sırasına göre okutuyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1440 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci Maddesi ile 3376 sayılı
Kanuna eklenen Geçici 6 ncı Madde'nin (a) bendinden önceki ibarelerin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Recep Garip Zülfü Demirbağ
Ordu Adana Elâzığ
Ünal
Kacır İsmail
Bilen Cüneyit Karabıyık
İstanbul Manisa Van
Hüsnü
Ordu
Kütahya
"Bu maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya sonra Halkoyuna sunulmak üzere Resmi
Gazete'de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin
Halkoyuna sunulmasında;"
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1440 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 3376 Sayılı
Kanuna eklenen geçici 6. maddenin (a) ve (b) bentlerinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Kacır Abdulbaki Türkoğlu Zeynep Karahan Uslu
İstanbul Elâzığ İstanbul
Aydın
Dumanoğlu Şükrü
Ünal
Trabzon Osmaniye
a) Bu kanunun ikinci maddesindeki
120 günlük süre 45 gün, altıncı maddesindeki 40 günlük süre
10 gün olarak uygulanır. Ancak Yüksek Seçim Kurulu bu süreleri
gerektiğinde kısaltabilir.
b) Halk oylamasıyla ilgili
olarak kanunlarda yer alan diğer bütün süreleri gerektiğinde
kısaltarak tespit ve ilana Yüksek Seçim Kurulu yetkilidir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Bu değişiklikle mümkün
olması hâlinde 45 veya 10 günlük süreleri kısaltma yetkisi
Yüksek Seçim Kuruluna verilmektedir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1440 Sıra
Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 1 inci maddesi ile 3376 Sayılı
Kanuna eklenen geçici 6 ncı Madde'nin (a) bendinden önceki ibarelerin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
"Bu Maddenin yürürlüğe
girdiği tarihten önce veya sonra Halkoyuna sunulmak üzere
Resmî Gazete'de yayımlanan ilk Anayasa değişikliğinin
Halkoyuna sunulmasında;"
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Uygulamada yanlış anlaşılmaların
önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi, kabul edilen
her iki önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.
Hem de şahsı adına
var, ikisini birleştiriyorum.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1440 sıra sayılı Anayasa Değişikliklerinin
Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
artık dönemin sonuna geldik ve dönemin sonunda, sanıyorum,
Adalet ve Kalkınma Partisi, kendine göre, kendince, en son
31/5/2007 tarihinde yapılan Anayasa değişikliğiyle,
buradaki görüntülere göre, o günkü görüntülere göre muhteşem
bir final yaptığını düşünüyor ve bu finalin
devamında olmak üzere beş yıldan beri -eğer yapacak
idiyseniz- yapmadığınız, nedendir beklediğiniz
bilinmeyen bir sebep veya sebeplerden dolayı böyle bir değişikliği
ısrarla, inatla gündeme getirdiniz ve 31/5/2007 tarihinde Sayın
Cumhurbaşkanından dönen Anayasa değişiklikleriyle
ilgili maddeleri yeniden, bu şekilde, o günkü manzaraya bakıldığında
da Anavatanın sizlere olan katkılarıyla geçirmiş
oldunuz, değiştirmiş oldunuz. Peki, bu değişikliği
içeren Anayasa değişiklikleriyle ilgili hükümler şu
anda nereye gitti değerli arkadaşlarım? Sayın
Cumhurbaşkanına gitti. Peki, şu anda Sayın Cumhurbaşkanının
bu değişikliklerle ilgili Anayasa teklifini, değişiklik
teklifini onaylayıp onaylamayacağı belli mi? Bir
şey diyebilir miyiz? Hayır, belli değil. Ya onaylayacaktır
yahut da halkoyuna gönderecektir. Peki, ortada, Anayasa değişikliğiyle
ilgili Cumhurbaşkanlığının huzurunda bulunan
yasanın ne olacağı belirsiz bir şekilde ortada
iken, şimdi, biz durduk, en son, çalışma gününün son gününde,
bugün, dünkü hararetli bir şekilde, hızlı bir şekilde
Anayasa Komisyonundan geçirilmiş bulunan bir yasa değişikliğini
apar topar Meclise indirdik.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa)
- Hayırlı işte acele etmek lazım.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- 3376 sayılı Kanun'un ilgili maddelerinin değiştirilmesine
dönük olan ve o Kanun'un, 1987 tarihli Kanun'un halkoyuyla ilgili sürelerinin
kısaltılmak suretiyle, yüz yirmi günü kırk beş güne
indirmek gibi, o süreleri kısaltmak suretiyle böyle bir yasanın
bugün görüşülüp karara bağlanmasının ne anlam taşıyabileceğini
düşünebiliyor muyuz değerli arkadaşlarım? Esas
değişiklik, Cumhurbaşkanlığı makamında
onay bekliyor veya halkoyuna sunulmayı bekliyor. Biz, sanki
Aynen şunu yapmış oldunuz: Bir tabir vardır Anadolu'da,
hepimizin bildiği bir tabir vardır: Doğmamış
çocuğa gömlek biçiyoruz. Bunun adı budur. Doğmamış
bir değişiklik vardır, ne olacağı belirsizdir.
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp
onaylanmayacağı, halkoyuna sunulup sunulmayacağı
belli olmayan bir değişikliğin üzerine siz bugün yasa
getiriyorsunuz, yasa değiştiriyorsunuz. Peki, o süreçte,
Sayın Cumhurbaşkanının seçeneklerinin hangisinin
kullanılacağı bilinmeksizin getirilecek olan o değişikliğin
acaba bugün yapmış olduğumuz, yapmaya çalıştığınız
yasa değişikliğiyle uyuşup uyuşmayacağı
noktasında istediğiniz kadar önerge verin, istediğiniz
kadar önergelerle bunu hâl yoluna koyacağınızı
düşünün, bunun gerçekleşmeyeceğini buradan size Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bir kez daha uyarıda bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yapılan, Yüksek Seçim Kuruluna yetki vermektir. Neyin yetkisi
veriliyor Yüksek Seçim Kuruluna? "Gerektiğinde bu süreler
kısaltılır."deniliyor. Kim kısaltacak bunu?
Yüksek Seçim Kurulu.
Değerli arkadaşlarım,
Anayasa'ya aykırılıkları, Anayasa'ya bugüne kadar
yapılan aykırılıkları hep dile getirdik, hep
söyledik. Burada bir yetki devri vardır, burada bir yetki gaspına
olanak sağlama vardır. Bu da Anayasa'yı ihlaldir. Yanlış
yapılıyor değerli arkadaşlarım. Bir kez daha
Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyarıyoruz: Yapılan
iş, getirilen değişiklik teklifi Anayasa'ya aykırıdır.
Söylediğimiz sebepten dolayı Anayasa'ya aykırıdır.
Denilse ki, değerli arkadaşlarım, burada Yüksek Seçim
Kurulu gerekli gördüğünde -gerektiğinde değil de- belirli
süreler, üç gün, bir hafta, on gün, on beş gün gibi belirli süreler
konulsa tamam, o zaman yetki gaspından bahsedilmeyebilir.
Ama, bunlar, bu şekilde, Yüksek Seçim Kuruluna "istediğin
gibi bunu bir güne, yirmi dört saate indir kardeşim" gibi
bir yetki verdiğinde, o demiş olduğumuz yetki devri
gündeme gelir ki, bu da Anayasa'ya aykırıdır, Anayasa'yı
bu noktada ihlaldir değerli arkadaşlarım. Bunu bir
kez daha uyarıyoruz, söylüyoruz. Yol yakınken geliniz, lütfen
dönünüz. Yapılan yanlışlıktır. Yapılan
yanlışlık sıradan bir yasa değildir. Yapılan
yanlışlık, Anayasa'nın ilgili maddelerinin değiştirilmesine
dair kanun teklifinin halkoyuna sunulmasıyla ilgilidir. Bu,
şimdiye kadar söylediğimiz gibi, sıradan bir Anayasa
değişikliği olmadığını söyledik.
Bunun dönüp dolaşıp rejim sorunu yaratabileceğini
hep söyledik.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Rejimi karıştırma.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, elbette uygulanmayan bir yasanın
ne getireceğini, ne götüreceğini, nasıl bir manzarayla
karşı karşıya kalacağımızı
şu anda sizlerin kestirebilmesi mümkün olmadığı
gözüküyor veya bunu görmek istemiyorsunuz, bilmek istemiyorsunuz.
Çünkü, yeterince bu olayın tartışılmadığını
biliyoruz. Bilimsel ortamda tartışılmadı, üniversitelerde
tartışılmadı, kamuoyuyla paylaşılmadı.
Yeterince şimdi kamuoyu, Türkiye'mizde 22 Temmuzda yapılacak
olan seçimlerde sandık başına gidecek vatandaşlarımız,
seçmenlerimiz bu Anayasa değişikliğinin hangi anlama
geldiğini bilebiliyor mu? Bu konuda, biz milletvekilleri olarak,
Parlamento olarak üzerimize düşeni yaptık mı, bunu kamuoyuyla
paylaşabildik mi, Hükûmet olarak siz paylaştınız
mı, AKP olarak paylaşabildiniz mi, anlatabildiniz mi? Buna
olumlu cevap verme şansınız var mı? Elbette yoktur
değerli arkadaşlarım. Bunu doğru konuşalım,
doğru bilelim, kendi kendimizi kandırmayalım, kendi
kendimizi aldatmayalım, halkı aldatmayalım. Halkı
aldatırsak, elbet halk da size gereken cevabı verecektir.
Bizlere düşen görev, bunların yanlışlığını
Parlamento çatısı altında sizlerle paylaşmak,
halkımızla paylaşmaktır.
Değerli arkadaşlarım,
yanlış yapılıyor, yanlış yapılmaya
devam ediliyor. Elbette, Parlamentoda seçilen milletvekillerimiz,
halkın iradesiyle, milletin iradesiyle buraya gelecek. Peki,
aynı milletimiz, aynı halkımız, seçmenlerimiz,
aynı iradeyi göstermek suretiyle yürütmenin başı
olan kişilerin aynı şekilde aynı erki iki elde tutacağını,
iki başlı bir sistemin olacağını da düşünebiliyor
musunuz?
Peki, son sözü, "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir." sözünü, biz, seçilecek olan Cumhurbaşkanlığı
için mi kullanacağız, yoksa seçilecek olan, aynı seçmenlerin
seçmiş olduğu Parlamentodaki milletvekilleri için mi kullanacağız?
Sanırım, işte buradaki "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir." sözünün tartışılabileceği
noktanın siz açılımını yapıyorsunuz, siz
buna olanak sağlıyorsunuz. Geliniz, bundan vazgeçiniz, olmayacak
duaya amin demeyiniz. Olmayacaktır, tutmayacaktır. Bir
kez daha söylüyoruz değerli arkadaşlarım.
Sevgili arkadaşlarım,
elbette siyasi partilerin iç işleriyle ilgilenmek, karışmak,
hiçbirimizin, yerine göre karar vermek haddimiz değildir, hududumuz
değildir, ama şunu düşünmenizi istiyoruz değerli
milletvekilleri, AKP'nin saygıdeğer yöneticileri: Çok
önemli bir istifa oldu. Sanıyorum, böyle bir istifanın neden
olduğu noktasında sizleri düşünmeye sevk edebilecek
hiç mi sebep yok? Sayın Devlet Bakanı Abdüllatif Şener
istifa etti, daha doğrusu aday olmayacağını
açıkladı.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sana ne bundan.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Bu ne demektir? Değerli arkadaşlarım, biz, bu noktada,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Sayın Şener'in özgür iradesine
karışamayız, sizlerin AKP olarak tavrına da karışamayız,
ama, lütfen, oturunuz, bir düşününüz. Sayın Şener neden
aday olmaktan vazgeçti?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ben de
aday olmadım.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Bu partinin kurucusu, bu kadar emek vermiş, düzgün, dürüst bir
insanın, bu kadar görev yapmış, layıkıyla görev
yapmış bir insanın neden bu şekilde aday olmadığı
noktasında hiç oturup düşündünüz mü değerli arkadaşlarım?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Beni
de konuş, ben de aday değilim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sana ne, sana
ne!
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Siz düşünürsünüz düşünmezsiniz, ama biz bunu size soruyoruz.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sorma, sorma.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Cevap verip vermeme hakkınız size aittir değerli kardeşlerim.
Bu noktada biz bir şey demediğimizi, demeyeceğimizi
baştan söyledik.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Ama niye soruyorsun?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Oya
Araslı niye olmadı?
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, sevgili arkadaşlarım, elbette,
böyle bir yasanın yarın bir gün halkoyuna sunulmasıyla
ilgili, Anayasa'nın halkoyuna sunulmasıyla ilgili, yürürlüğe
girip girmeyeceğinin kuşkusunu, endişesini ben sizlere
burada bir daha uyarı olarak sunmak istiyorum.
Bugüne kadar dört buçuk yıl,
beş yıla yakındır Adalet ve Kalkınma Partisi
hemen hemen Anayasa'yı da değiştirebilecek bir güçteydi,
ilk seçildiği gün, Hükûmeti kurduğunuz gün, öyle bir sayıya
da sahiptiniz -ama, gün geçtikçe her siyasi partide olabildiği
gibi, biz, siyasi partilerden istifanın burada yargılamasını
yapacak değiliz ama- o konularda, o günlerde dahi böyle bir ihtiyacı
hissettiyseniz neden o günlerde bu değişikler için gereken
her türlü bilimsel tartışmayı, bilimsel ortamı
kullanmadınız? Bunu bizimle beraber halkımız da
size soracaktır, soruyor, çünkü, halkımız bu noktada
ciddi bir şekilde bilgilendirilmedi, ciddi bir şekilde
halkımıza bilgi sunulmadı. Bunu da bizler hiç olmazsa
Parlamentonun kürsüsünde söylemeyi kendimize görev bildik değerli
arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, öyle
bir uygulama oldu ki, beş yıla yakın bir zamandır
hepimizin çok çok yaşadığı, hep tartıştığımız,
en büyük tartışmaların o noktalarda çıktığı
bir temel yasa olayından tutunuz, işte torba yasadır,
tüccar siyasettir, alabildiğine, belirli yetkililerimizin
maalesef ağza alınmayacak şekildeki konuşmalarıdır.
Bunların hiçbir şekilde halkımız tarafından
tasvip edilmediğini, hiçbir şekilde yetkililere, bu ülkeyi
yöneten yetkililere yakışmayan terimler olduğunu
biliyoruz, duyuyoruz. Bunları tek tek Meclis kürsüsünde söyleyip
tarihe not etmenin de manası olmadığını biliyoruz,
çünkü halkımız bunu gerekli şekilde vicdanına da
işaretledi, beynine de işaretledi. Zamanı geldiğinde
-elbette bu zaman da 22 Temmuzdur- 22 Temmuzda onların hesabını
soracaktır. Öyle bir yasa çıkarılıyor, öyle yasalar
çıkarılıyor ki, maalesef -adına ne dersek diyelim,
kaptı kaçtı adı altında diyelim, bir benzetme diyelim-
ne kaçırılıyor, ne oluyor arkadaşlar bunu anlayabilmiş
değiliz.
Bir Avrupa Birliği süreci
tutturuluyor. "Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde yasa
değiştirmek zorundayız." diyoruz. Evet, Türkiye'nin
lehine olan, ülkenin lehine olan, iyiliğine olan, olabilecek
olan bütün değişikliklere biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
destek verdik, uyum sağladık. Eğer bu noktada Cumhuriyet
Halk Partisinin sizlere verdiği katkıları, sizlere
verdiği destekleri inkâr ederseniz bunun takdirini de biz yine
halkımızla paylaşmayı biliriz değerli arkadaşlarım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hakkınızı
helal edin.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, elbette kavganın da bu süreç içerisinde
bizlerle, zaman zaman siyasi ortamlarda oluştuğunu görüyoruz,
biliyoruz, ama biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak az önceki söylediğimiz
noktalarda hiçbir zaman için ülkemizin lehine olacak noktalarda
sizlere karşı çıkmadık, ama ne zaman ki ülkenin
çıkarlarına aykırı işlemler, aykırı
yasalar, kararlar almaya çalıştınız, biz o zaman
karşı çıktık. Bir kez daha karşı çıkıyoruz.
Nasıl ki 1 Mart Tezkeresi'nde bu ülkenin kaderini etkileyebilecek
"Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesini benimsemiş, Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilkelerini bizlere sindirmiş olan, cumhuriyeti
kuran insanlarımız, başta Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkesinin
gerçekleşebilmesi için "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin
1 Mart tezkeresiyle beraber
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Biz Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleriyle değerli arkadaşlarımızın
bir kısmının, Adalet ve Kalkınma Partisine mensup
bazı arkadaşlarımızın katkılarıyla
1 Mart tezkeresini biz reddettirdik.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Hadi oradan!
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Kim ne derse desin, 1 Mart tezkeresinin reddedilmiş olması,
Parlamentonun tarihine altın harflerle yazılmıştır.
Burada da dik duruşla, Cumhuriyet Halk Partisinin ne şekilde
ona katkı verdiği, yine tarih yapraklarına kazınamayacak
şekilde işlenmiştir, işletilmiştir değerli
arkadaşlarım. Eğer bugün o uyarılarımız,
daha sonraki uyarılarımız yapılabilseydi, yerine
getirilebilseydi, Eve Dönüş Yasası çıkarılmasın
demiş olmamıza rağmen öyle bir yasa çıkartılmak
suretiyle, maalesef, cezaevindekiler dağa çıktı, eve
dönmediler, cezaevindekiler dağa döndüler. Öyle bir yasanın
çıkmaması gerekirken bizim uyarılarımız kulak
arkası edildi ve o yasalar çıktı, çıkartıldı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi
alayım.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
- Son cümlemi söylüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; inanıyoruz ki, uygulanması mümkün olmayan
Anayasa değişikliğiyle, henüz onaylanmayan, halkoyuna
sunulmayan bu değişikliğin, biz, yine uygulanmayacağını,
bir kez daha, Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizlere söylüyoruz,
sizleri uyarıyoruz, halkımızla bunu paylaşıyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce
Meclisi de saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Ayvazoğlu.
Komisyon Başkanı bir
açıklama yapacak.
Buyurun efendim
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Şimdi, Sayın Ayvazoğlu,
bu yapılan değişikliğin bir yetki devri olduğunu,
özellikle yasama yetkisi bakımından
Evet, Anayasa'mızın
7'nci maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
ait olduğu belirtiliyor. Bu yetki devredilemez, genel bir ilke
olarak bunu koymuş. Özellikle, kanun hükmünde kararnamelerle
ilgili Bakanlar Kuruluna yetki verirken bu tartışma hep
burada yaşanır. Yalnız, şimdi, konuştuğumuz
konu da, malumunuz, bir referandum meselesinde süreleri kısaltma
konusu. 1988'de bu yapılmış. Eldeki metin hemen hemen
onun aynısı.
İkinci bir husus bu konuda: Elimizde
298 sayılı bir Yasa var: Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkında
Kanun. Bu Kanun 1961 tarihli, biliyorsunuz. 1979'da buna bir ek madde,
4'üncü madde ilave edilmiş. Orada diyor ki: "Yüksek Seçim Kurulu,
zorunlu gördüğü takdirde, bu Kanun'da veya başka kanunlarda
öngörülen tarih ve süreleri değiştirebilir. Şu kadar
ki, süre ve tarihlerde değişiklik yapma yetkisi siyasi
partilerce gösterilecek adaylar hakkında kullanılamaz."
diyor. Yani, burada, istisna dışında tarihi kısaltma
imkânı vermiş. Nitekim, biz Yüksek Seçim Kurulu Başkanını
Anayasa Komisyonuna davet ettiğimizde, 22 Temmuzu belirlemede
bize demişti ki "Seksen güne kadar çekebildim, daha
aşağı çekemem." demişti ve çok sayıda süreyi
kısaltmıştı. Bunu bir açıklama ve kayda geçmesi
bakımından yapma ihtiyacı duydum.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Feridun
Fikret Baloğlu.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına.
Bu görüşmelerimizden çıkacak
sonucun hiçbir şeyi etkilemeyeceğini siz de biliyorsunuz.
Aslında şansınızı deniyorsunuz, ama bu
şansınızı denemeniz hep olumsuzluklarla bitiyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Sonuç hayırlı
olsun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bakın, biz, size Cumhurbaşkanlığı
seçimi öncesinde de çok dostça el uzattık. Hiçbir yurtsever ülkenin
kaosa girmesini istemez. Bunu ne siz istersiniz ne biz isteriz.
Ama, bakın geldiğimiz noktada bir kaos yaşıyor ülke,
çok açık bir kaos içindeyiz. Bütün bu debelenmeler, bu girişimler,
bu zorlamalar, aslında, içine girdiğimiz süreçten kurtulma
umudunun bir yansıması. Biz size demedik mi "Gelin
şu Cumhurbaşkanını uzlaşmayla seçelim."
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Onu
geçtik artık.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ama, siz inat ettiniz, biz bunu tek başımıza
seçeriz dediniz. Seçemediniz arkadaşlar, bu apaçık bir
gerçek.
AHMET YENİ (Samsun) - Kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bir kere, bu gerçeğin ışığında
geleceğe bakmamız gerekiyor. Bakın, seçemediniz.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayenizde.
AHMET YENİ (Samsun) - Kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, tabii üzücüdür, ben de üzülüyorum. Ben bu grubun
bir üyesi olsaydım, çok açık söylüyorum, isyancı yapımla,
grup yönetimine de, parti yönetimine de isyan ederdim. 350 milletvekiliyle
Cumhurbaşkanını seçemediniz arkadaşlar, 150 kişilik
bir gurubun önünde yenilgiye uğradınız.
Bakın, solda öz eleştiri
kuraldır, sağda itaat kuraldır. Solcu olmamanın
sıkıntılarını yaşıyorsunuz.
Eğer öz eleştiri kavramına yatkın olsaydınız,
oturur bir düşünürdünüz arkadaşlar. Bakın, biz bu durumda
olsak gerçekten düşünürdük, bundan ders alırdık. Yapmadınız
bunu. Yapmadınız, şimdi aynı şeyi yapıyorsunuz.
Ama, bir umudum var benim. Şimdi, bizim bazı eski arkadaşlarımız
durumlarını değiştirdiler günlük değişiklikler
içinde, size katıldılar, onların sizin için hayırlı
olmasını diliyorum. Size hiçbir şey öğretemeseler
bile, bu öz eleştiri kavramını grubunuza anlatırlarsa
öz eleştirinin ne kadar doğru bir kavram olduğu, ne kadar
yararlı bir kavram olduğu ortaya çıkar, bu gereksiz zaman
kaybına bir daha uğramaz bu Meclis, bu ülke.
Şimdi, mağduru oynuyorsunuz
arkadaşlar. Türk Dil Kurumu Sözlüğü'nde mağdur,
"Haksızlığa uğrayan." Haksızlık
nedir arkadaşlar? Bakın, iki tane şey söyleyeceğim
size: Kafasına taş vurmak, kafasını duvara vurmak.
Birisi gelir sizin kafanıza taş vurursa, bu mağduriyettir,
hakikaten haksızlıktır, ama siz gidip duvara vurursanız,
bu mağduriyet mi olur arkadaşlar? Yapmayın! Anayasa'nın
duvarına vuruyorsunuz, halkın duvarına vuruyorsunuz,
yargının duvarına vuruyorsunuz, ana muhalefetin duvarına
vuruyorsunuz, ama bir türlü kendinize gelmiyorsunuz.
Bakın, şu girişim, sizin
ne kadar yanlışlık içinde olduğunuzu bir kez daha
gösteriyor.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP duvar
mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Parmağınızla sayabilirsiniz. Kaç gün var
önünüzde, yetiyor mu süre? Ama, siz direniyorsunuz, çıkaracaksınız.
Birtakım olasılıklara dayalı işler yapıyorsunuz
arkadaş. Bu, bir şey değildir, şans oyunu değildir
siyaset.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP'ye duvar
mı diyorsun?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Siyaset oyun değil, siyaseti oyuna çeviriyorsunuz,
bir şans oyununa çeviriyorsunuz. Cumhurbaşkanı veto
etmezse-ederse
Ben de bilmiyorum, eder mi etmez mi. Bir hukuk adamıdır,
en uygununu yapar.
Sayın Kacır Cumhurbaşkanının
bu tür uyarılara ihtiyacı olmadığını
söyledi. Ben de aynı görüşteyim. Cumhurbaşkanı gerekeni
yapacaktır. Cumhurbaşkanının kanaati üzerine fikir
de söylemiyorum. Ama, siz dolaylı yönden fikir söylüyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP'ye niye
"Duvar." diyorsunuz? CHP duvar mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili bir şey söylediniz
sanıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - "Duvar."
diyorsunuz CHP'ye.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Evet, sizin saldırılarınıza, sizin
Anayasa'ya yönelik saldırınıza karşı bir halk
duvarıdır Cumhuriyet Halk Partisi. Bir halk duvarıdır.
AHMET YENİ (Samsun) - CHP duvar
değil.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisi, size karşı cumhuriyeti
savunan bir muhalefet cephesidir. Bunda ne var arkadaşlar? Sizin
duvarınız da yok. Sizin duvarınız da yıkıldı,
delik deşik oldu. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
müdahale etmeyelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Arkadaşlar, ben hukukçuyum, yani, kırk yıldır
bu işi yapıyorum. Hukuki eksikliklerimiz olabilir. Hepimizin
oluyor. Bunları gideriyoruz. Yani, bu Parlamento bir öğrenme
mahallidir. Ben, değerli hukuk adamı Ünal Kacır'dan yararlandığımı
burada inkâr edemem! Gerçekten Sayın Ünal Kacır, burada, geldi,
meseleleri bir hukuk platformu içinde izah etti. Şimdi ben gruba
bakıyorum, 16 tane hukukçu var. Hiçbir arkadaşım
şunu söyleyemez: "Biz her şeyi biliyoruz." diyemez.
Eksikliklerimiz olacak arkadaşlar. Parlamento bir okul.
İyi ki buraya geldik arkadaşlar. Geldik, eksikliklerimizi
Sayın Kacır gideriyor! Sayın Kacır'ın ben yetkin
bir hukukçu olmasından yararlanmadığımı söylersem
bu inkârcılık olur! Bir siyasetçi hiçbir zaman inkârcı olmamalıdır,
kazanımcı olmalıdır. Kendisine teşekkür ediyorum
ben. Ama, arkadaşlar, bize anlattığı bu hukuki gerekçeleri
niye kendi grubuna anlatmıyor? Bakın, kendi grubuna anlatacak.
Bir dahaki dönemde umarım burada olur kendisi. Çünkü, onun laf
atmasının bize verdiği lezzeti hiç kimse vermedi! O
laf attıkça biz daha çok konuşma ihtiyacı duyduk! Kendisine
bir kez daha teşekkür ediyorum tarih önünde!
Değerli arkadaşlarım,
yapmak istediğiniz açık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Dershane
açacağım! Göndereceksin hukukçuları, eğiteceğim
orada!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum, açın. Çünkü, ihtiyacı
olan çok sayıda arkadaşımız var!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Evet,
evet, kesinlikle inanıyorum!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Özellikle Anayasa Komisyonu üyeleriniz için açacaksınız
onu!
Son şunları söylemeliyim:
Siz rejim tartışmalarına bel bağlıyorsunuz
arkadaşlar. Birtakım yasakların, olmayan yasakların
varlığından söz ediyorsunuz. Kurallar rejimi bu. Yani,
Anayasa Mahkemesine gitmeyi bir suç gibi burada söyledi bir arkadaşımız.
Yani, Anayasa Mahkemesine bir siyasi partinin gitmesi suç mudur?
O zaman değiştirin Anayasa'yı, her şeyi değiştiriyorsunuz
zaten. Değiştirin, Anayasa Mahkemesini kaldırın,
Anayasa Mahkemesine gitmeyi yasaklayın. Yani, bir siyasi partinin
Anayasa Mahkemesine gitmesini millî iradeye aykırılık
olarak değerlendirebilir misiniz? Yani, bu Anayasa bir tek bizde
mi var? Temel kurallar bizde mi var? Kuvvetler ayrılığı
yalnız bizde mi var? En basit hukuk kurallarını hukuk
fakültesinin birinci sınıfında
Kapıdan girersiniz
Ankara Hukuk'u hatırlıyorum kırk sene öncesinin,
aşağıda (I-B) sınıfı vardı. İlk
bunları biz orada öğrendik. Şimdi bize bir daha bunları
öğretmeye çalışıyor bazı arkadaşlar.
Öğretmeye çalışmakla da kalmıyorlar, yapmaya çalışıyorlar.
Yapmaya kalkınca da işte böyle oluyor arkadaşlar, manzara
ortada. Ondan sonra "kaçtınız" edebiyatı. Kim
nereden kaçmış arkadaşlar?
AHMET YENİ (Samsun) - Meclisten
kaçtınız, Meclisten.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Ha, Meclisten kaçmayı dediğiniz zaman, ben
şu sütunların arkasını çok iyi hatırlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Milletten
kaçamazsınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Burada terörle mücadele konusunu getirdik. Ben, sizi,
böyle, sütunların arkasında çok açık görüyordum. Siz,
Meclisten kaçtınız arkadaşlar, üstelik çok önemli bir
konuda, terörle mücadele konusundaki olağanüstü toplantıya
katılmadınız arkadaşlar. Niye bunu hatırlatıyorsunuz?
Beni bunları söylemek zorunda bırakıyorsunuz. Ben buraya
polemik yapmaya gelmedim. Oraya kaçtınız. Tamam, kaçın
arkadaşlar, o iyi.
Şimdi, biz bir hakkımızı
kullanıyoruz. Oy vermek bir haktır arkadaşlar. Ben oy
kullanmıyorum. "Niye kullanmıyorsun?" Ee, kullanmıyorum
kardeşim.
AHMET YENİ (Samsun) - Görevden
kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Oy kullanmak değil, Meclise devamdır şart.
Meclis bir bütündür. Genel Kurul salonunun dışı da bir
görevdir. Siz benim o gün Genel Kurula gelmediğim saatlerde
bir milletvekili olarak birtakım çalışmalar yapıp
yapmadığımı nereden biliyorsunuz? Ama, ben, sizin,
o gün, sütunların arkasında dururken hiçbir şey yapmadığınızı
gördüm. Biz burada terörle mücadeleyi konuşmak istiyoruz;
siz, sütunların arkasındasınız. Olur mu arkadaşlar?
Yapmayın, çok üzülüyorum. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Kaçtınız,
kaçtınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - O sahneye ben de üzülüyorum, şehit aileleri de üzülüyor.
Terörden zarar görmüş milyonlarca insan da üzülüyor. Bu konuda
beni tahrik etmenizin size kazandıracağı hiçbir
şey yok ki. İçinizde çok kişi o gün Meclisten kaçmanız
nedeniyle üzülüyor. Ee, söyleyemiyor bunu! Pazartesi sabahından
itibaren çoğunuz söyleyeceksiniz bunu, onu göreceğiz.
TEVFİK AKBAK (Çankırı)
- Kendi kendini mi teselli ediyorsun?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, seçimle ilgili olarak
şunu söylemek istiyorum: "Millet" sözünü o kadar kolay
ağzınıza almayın. Biz, sizin, köylere gidip üreticiyle
konuşamadığınız dönemleri de gördük. Seçim
dönemindeki yapay birtakım iyileştirmelerle sandığa
ya da köylere gidebilecek duruma gelmekte olduğunuzu da biliyorum.
Şimdi gidiyorsunuz, gideceksiniz üç beş gün; köylü, pragmatik
bir tavırla, o günü değerlendirmek için size güler yüz gösterebilir,
ama sandıklar açıldığı zaman Türk siyasi tarihinin
en büyük yenilgisine uğrayacaksınız arkadaşlar,
bakın, bunu söylüyorum. Ona göre iş yerlerinizi hazırlayın
-büyük bir bölümünüz için söylüyorum- hazırlıklarınızı
yapın.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Yüzde 20
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bunu şey yapın, yani, bunu bir dost olarak söylüyorum,
çünkü neticede, burada bir arada yaşadık dört buçuk sene,
birbirimizi tanıyoruz, birbirimizi seviyoruz, bunda üzülecek
bir şey yok. Bizim de baraj altı kaldığımız
dönem oldu, Cumhuriyet Halk Partisinin; ama biz toparlandık; toparlandık,
ayağa kalktık, girdik Meclise, ana muhalefet olduk, yarın
iktidar olacağız. Siz de bu süreçten geçeceksiniz. Siyaset
eğiticidir, siyaset eğitir. Bakın, biz ders aldık;
biz barajı aşamadık ders aldık. Şimdi o dersi
sizin almanızı istiyorum ama - samimiyetle söylüyorum,
çok taraflı olmak istemiyorum- siz, büyük bir ihtimalle barajı
aşarsınız arkadaşlar. Keşke aşamasanız
da iyi bir ders alsanız, bununla partinizi yenileseniz, ileriye
dönük daha ciddi bir hareket oluştursanız, ama aşacaksınız
barajı. Bunu bir müjde gibi algılamayın, bunu sevinerek
söylemiyorum. Ben, aşmamanızı istiyorum, ama aşacaksınız,
ucu ucuna aşarsınız. (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - 400 milletvekiliyle
geliyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Buraya geldiğiniz zaman
Vallahi, istediğinizi söyleyin
arkadaş -ben sokaktan geliyorum- istediğiniz kadar laf
atın, hiçbiri beni etkilemez, ben bildiğimi anlatırım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Fala
mı baktın?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şimdi, siz neye güveniyorsunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Biz millete
güveniyoruz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Şu soldaki dönmüşleri törenle alıp, onların
size bir rüzgâr getireceğini mi sanıyorsunuz? Ya kardeşim,
onlar rüzgâr getirse bize getirirdi, biz onları kapının
önüne bıraktık hiçbir işe yaramadıkları için.
Onları topluyorsunuz bizim kapımızın önünden, onları
değer gibi sunuyorsunuz Türk toplumuna; bunu yapmayın.
Ölü diriltmek siyasette çok güç arkadaşlar. Yapmayın bunu!
Daha bir ay önce yayınlanan kitabında size olmadık
sözler söyleyen insanlara nasıl güveniyorsunuz? Yapmayın.
O kitabı alın -Kızılay'da kitapçılarda var;
toplatmış bir grup onu, biliyorum, ama yeni bir baskısını
çıkaracak kitapçı- onu alın bir okuyun, kimlerle iş
birliği yaptığınızı görün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkan, tamamlıyorum.
Şimdi, arkadaşlarım,
tamamlıyorum
AHMET YENİ (Samsun) - Milletten
kaçmayın!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Bu "milletten kaçma" edebiyatı size hiç yakışmıyor.
Hiç kimse milletten kaçmaz, yüzde 1 oy alan parti de kaçmıyor. Biz
iktidar olacak bir partiyiz, ne milletten kaçarız ne seçimden.
Siz kaçabildiğiniz kadar kaçtınız, kaçsanız dört
ay daha kaçacaktınız
AHMET YENİ (Samsun) - Milletten
kaçtınız.
BAŞKAN - Sayın Yeni,
ısrar etmeyin yani.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, ısrar etsin önemli değil, demokrasidir.
BAŞKAN - Gerçekten hoş olmuyor
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, hiç problem değil.
BAŞKAN - Size de olmuyor, bize
de
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Dert değil efendim, ne demek, arkadaşımız
konuşacak yerinden.
BAŞKAN - Tamam, bir şey söylediniz,
arkasını ısrar etmeyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Tabii
Teşekkür ediyorum, sağ olun. Uyarılarınızla
beni coşturuyorsunuz.
Şimdi, kimse kaçmaz, gerekeni
yapar
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Yine
bir rüya görmüşsün, gelmiş burada anlatıyorsun.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Devamla) - Rüya müya değil, siz her şeyi çok iyi biliyorsunuz.
Bakın arkadaşlar, baş aşağı gidiyorsunuz,
üzülmek zorunda değilim size, partinize üzülmem, hareketinize
üzülmem, tek tek buradaki kardeşlerime üzülüyorum ben. Bakın,
Abdüllatif Şener çok doğru bir tespitle bu sorumluluğu
sırtından attı. Abdüllatif Şener, tarih önünde değerli
bir kardeşinizdir, kendisini bu sorumluluğun dışına
bıraktı. Siz de kendinizi bir gözden geçirin arkadaşlar.
Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baloğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır; hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
6'ncı sırada yer alan, Kastamonu Milletvekili Hakkı
Köylü'nün, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik
Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına
Dair İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu. (2/1041) (S.
Sayısı: 1441) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde. (CHP sıralarından "Komisyon yok." sesleri)
Komisyon yerine Sayın Meclis
Başkan Vekili temsil ediyor efendim.
Komisyon raporu 1441 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Sayın Atila Emek, Antalya milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1441 sıra sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair
İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun tümü üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi ve bizi izleyen büyük milletimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
İç Tüzük teklifinin genel gerekçesine baktığımızda,
komisyonlarda görüşülerek karara bağlanmış ve
Genel Kurul gündemine alınmış tasarıların,
seçimlerin yenilenmesi sebebiyle hükümsüz sayılmasının
önlenmesinin amaçlandığı görülmektedir. Bu amaçla,
İç Tüzük'ün 77'nci maddesinde değişiklik yapılması
teklif edilmiştir. Komisyon müzakerelerinde konu değerlendirilmiş,
verilen bir önerge doğrultusunda İç Tüzük'ün 77'nci maddesinin
birinci fıkrası "Yenilenmiş tasarı ve tekliflerle
ilgili önceki dönemlere ait raporlar, açıkça belirtilmek kaydıyla
komisyonca benimsenebilir." cümlesi eklenmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; komisyon görüşmelerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Anayasa Komisyonu üyeleri, milletvekillerimizin
açıklamaları ve teklife karşı muhalefet şerhinde
açıkladığımız gerekçede ifade ettiğimiz
üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 77'nci ve
44'üncü maddeleri birlikte değerlendirildiğinde teklifte
öngörülen değişikliğe ihtiyaç olmadığı
açıktır.
77'nci madde, belirtildiği gibi,
yeni Parlamento, geçen dönemdeki tasarı veya teklifleri yenileyebilmektedir.
Yeni göreve başlayan Parlamento, bu yenilemeden sonra, geçen
dönemden intikal eden tasarı veya teklifi, belli bir görüşme
sürecinden sonra her zaman aynen kabul etme imkânına sahiptir.
Bu "yeniden görüşme" süreci, söz konusu tasarı ve
teklifin daha da olgunlaşmasını sağlayacaktır.
İç Tüzük'te yapılan bu değişiklikle yeni Parlamento
dönemine yön verilmekte, âdeta yeni dönem şekillendirilmekte,
ipotek altına alınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Adalet ve
Kalkınma Partisinin ve İktidarının, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda sergilediği tutum ve davranışı,
Meclis çalışmalarında -Anayasa değişikliği
de dâhil- her konuda öfkenin, hiddetin hâkim olduğu bir çalışma
anlayışını, hayretle, ibretle, milletimizle birlikte
izlemekteyiz. Bunun bir parçası da şimdi görüşmekte
olduğumuz İç Tüzük değişikliğidir.
Değerli milletvekilleri,
İç Tüzük, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir bakıma anayasasıdır.
İç Tüzük üzerinde yapılacak değişiklik, gruplar
arasında uzlaşının ve ciddi bir çalışmanın
sonucu olmalıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinde, uzlaşma
anlayışı ve kültürü son günlerde temelde ve tümden kaybolmuştur.
Bunun sonucu bir seçim dönemine girilmişken, gerilim artmakta,
Anayasa başta olmak üzere, her konuda çok hızlı değişikliklere
gidilmektedir. Her şey toz duman içinde birbirine karışmaktadır.
(X)
1441 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öylesine durumlar yaşadık ki, yirmi
beş yaş grubuna, gençlerimize seçilme hakkını veren
Anayasa değişikliğini bu Meclis yaptı. Şimdi,
soruyorum: Yirmi beş yaş ne oldu? Gençlere verilen umutlar
ne oldu? Sayın Başbakan çok açık söyledi "Yirmi
beş yaş uygulanmadıkça seçime gidilmeyecektir"
dendi. Şimdi, biz, özellikle, yirmi beş yaşın uygulanabilmesi
için, Anayasa'nın 67'nci maddesinin son fıkrasında da değişiklik
yaptık. Ama, hayata geçirilemedi. Şimdi, gençlere verdiğiniz
umutları söndürdünüz. Gençler aday olacaktı. Yirmi beş
yaşındaki insanlara umut verdiniz. Meclisin, bu yönüyle,
açıkça gündemini işgal ettiniz. Çıktınız, topluma
karşı, gençlere karşı bunu çok açık söylediniz,
ama hayata geçiremediniz.
Şimdi, bu, tabii ki, Adalet ve
Kalkınma Partisinin anlayış tarzı, siyaset anlayışı.
Şimdi, aynı konuda gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz
Anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanının
seçim sistemini değiştirdiniz. Göreceksiniz, onu da hayata
geçirmek mümkün olmayacak. Yine Parlamento bunu seçecek, ama, siz
bunları öylesine yapıyor ve yaratıyorsunuz ki, Türk
toplumuna dört buçuk yıldır yönetim anlayışınızın
sonucu verdiğiniz olumsuzlukları, yaptığınız,
yarattığınız sıkıntıları unutturarak
mağdurları oynamak istiyorsunuz değerli arkadaşlarım
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Nasıl böyle kesin konuşabiliyorsun?
ATİLA EMEK (Devamla) -
mağdurları oynamak istiyorsunuz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Nasıl iptal edilecek? Niye kesin konuşuyorsunuz?
ATİLA EMEK (Devamla) - Ne dediniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Çok kesin konuşuyorsunuz. Yani, iptal edilecek, yürürlüğe
girmeyecek
ATİLA EMEK (Devamla) - Hayır,
"iptal edilecek" demiyorum. Sürecin işleyişi bakımından
ve son değişiklikte oylamalarda yarattığınız
ve Meclisin oylamada gerçekleştirdiği durum Anayasa Mahkemesince
de, Sayın Cumhurbaşkanınca da incelenecek.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Nasıl kesin konuşabiliyorsunuz?
ATİLA EMEK (Devamla) - Bundan
niye çekiniyorsunuz?
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkenin gündeminde, Adalet ve Kalkınma Partisinin
çözemediği işsizlik var, artırdığı yoksulluk
var, bütünleştiği yolsuzluk var. Tüm bunların milletimiz
önünde sorgulanıp değerlendirileceği seçim var. Seçimlerde
işsizliği, yolsuzluğu, yoksulluğu, terörü, iç ve
dış güvenlikte var olan tehdit ve tehlikeleri tartışacağız.
Adalet ve Kalkınma Partisi bu konuların tartışılmasından
korktuğu için, ülkede yarattığı gerilim ve kriz ortamında
mağdurları oynayarak gündemi değiştirmeye çalışmaktadır.
Ancak, unutmayınız ki, dört buçuk yıllık iktidarınızda
mağdur ettiğiniz toplum kesimleri sizi beklemektedir. Tarımda
çiftçi ve hayvan üreticisi sizi bekliyor. İş yerini kapatan
ve siftah yapmadan günü bitiren esnaf sizi bekliyor, işsizliğe
mahkûm ettiğiniz gençlerimiz sizi bekliyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bir ülkede, seçim, huzur içinde, barış
içinde, ülkenin geleceğine dönük projelerin tartışıldığı,
çözüm önerilerinin ortaya konduğu bir ortamda yapılır.
Millî irade de sağlıklı bir şekilde bu değerlendirmelerin
sonunda şekillenir. Oysa, siz, Adalet ve Kalkınma Partisi
olarak, Cumhurbaşkanlığı seçiminden başlayarak,
başarısızlıklarınızın sonucu bir
gerilim politikasını uygulamaya koydunuz, suni gündemlerle
milletin gerçek gündemini ortadan kaldırdınız. Bu tutumunuz
ve uygulamalarınız sonucu millet ile devleti, âdeta, karşı
karşıya getirdiniz. Devletin bütün kurumlarına saldırmaya
başladınız ve en son, Anayasa Mahkemesinin verdiği
bir hukuk kararı karşısında saldırınıza
devam ettiniz, bu kararı "yüz karası" olarak,
"seviyesiz" olarak nitelendirdiniz. Siz bana söyler misiniz
dünyanın neresinde, hangi ülkesinde bir yüksek mahkeme kararını
bu şekilde değerlendirmek vardır ve yüksek mahkeme
başkanının da bu söze karşı tepkisini gösterip,
bu sözü söyleyen hakkında suç duyurusunda bulunduğu bir
ülke vardır? İşte, ülkeyi bu noktaya getirdiniz. Bütün
kurumlara saldırıyorsunuz, bütün kurumlarla kavga ediyorsunuz.
Üniversiteyle kavgalısınız
AHMET YENİ (Samsun) - Su iç,
su!
ATİLA EMEK (Devamla) -
yargıyla
kavgalısınız. Yargıtayda yaşananlar unutulmadı.
Danıştaya karşı açıkça tahrikte bulundunuz.
Bir katliamın o tahrikler sonucu olduğunu unutmayınız!
(AK Parti sıralarından gürültüler) Unutmayınız!
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Saçmalama!
Yapma ya!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Konuşma!
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Böyle
konuşamazsın! Sözlerine dikkat et!
ATİLA EMEK (Devamla) - Şimdi
Anayasa Mahkemesini hedef
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Anarşist
misin nesin sen ya?
BAŞKAN - Sayın Emek
Sayın
Emek
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Konuşma!
BAŞKAN - Sayın Emek
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Gerdiniz!
Konuşma!
BAŞKAN - Sayın Emek
Bana
bakar mısınız.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Talimat
mı bekliyorsun gruptan?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Yeni bir
saldırı mı yaptırmak istiyorsun?
BAŞKAN - Arkadaşlar, benim
hatiple konuşabilmem için sizin gürültünüzün kesilmesi lazım.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Tahrik
ediyorsun! Yakışmıyor sana!
ATİLA EMEK (Devamla) - Anayasa
Mahkemesi Başkanının
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sana o
kürsü yakışmıyor! O kürsü sana yakışmıyor!
ATİLA EMEK (Devamla) - Siz bunları
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - O kürsü
senin hakkın değil!
ATİLA EMEK (Devamla) - Rahat
olun. Rahat olun.
BAŞKAN - Sayın Emek, biraz
önce söylediğiniz söz
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Geri alsınlar!
Ne demek?
BAŞKAN -
bu Parlamentoda söylenecek
söz değildir.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sözünü
geri alsın!
BAŞKAN - Lütfen geri alınız.
Aksi takdirde İç Tüzük'ü uygulayacağım. (AK Parti
sıralarından "Sözünü geri al" sesleri) Sözünüzü
geri alınız. Siz bir hukukçusunuz, bunu söyleyemezsiniz.
Böyle bir şey yoktur.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Mecliste
kurulmuş, patlamaya hazır bir bomba gibisin.
BAŞKAN - Böyle bir şey yok.
Kabul edemez bu Parlamento. Lütfen sözünüzü geri alın. Aksi takdirde
sözünüzü keseceğim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, bu şekilde konuşamaz!
ATİLA EMEK (Devamla) - Anayasa
Mahkemesinin
BAŞKAN - Efendim, yargıya
intikal etmiş ve olaylar değişik şekilde açıklanmış
olduğu hâlde siz bunu açıkça kendi görüşünüze göre söylüyorsunuz.
Ben bunu kabul edemem Meclis Başkanı olarak.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Mikrofonu
açın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen
Mikrofonu
açıyorum. Sözünüzü geri alınız.
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, benim söylediğim söz şudur: Danıştayın
verdiği bir karar siyasi olarak değerlendirilmiş ve
Danıştay konusunda maalesef o tartışmalar karşısında
Danıştay
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, aynı
şeyi söylüyorsunuz siz.
ATİLA EMEK (Devamla) - Bu da yaşandı
bu ülkede.
BAŞKAN - Yargıda olan ve o
günün iddialarıyla ilgisi olmayan bir şeyi burada, aynı
yanlışlıkla ifade edemezsiniz.
ATİLA EMEK (Devamla) - Şimdi
Anayasa Mahkemesi konusunda da Sayın Başkan bunları
söyledi, ben de bunları ifade ediyorum.
BAŞKAN - Lütfen sözünüzü geri
alın.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Sözünü geri
al!
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Sayın
Başkan, sözünü kes!
BAŞKAN - Bak, Parlamentomuzun
son gününde bu söz, sizin için de bu Parlamento için de hoş bir
şey değil.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Baykal "çatışma çıkar" diyor tahrik olmuyor,
senin bu sözün tahrik ediyor!
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, tamam
BAŞKAN - Lütfen, rica ediyorum.
İkimiz de hukukçuyuz.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Geri alsın sözünü!
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanının iki gün önce
yaptığı basın toplantısında söylediklerini
ifade ediyorum, Danıştay salonunda söylediklerini söylüyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Öyle bir şey yok!
BAŞKAN - Sayın Emek, siz yasa
üzerinde konuşmakla görevlisiniz.
ATİLA EMEK (Devamla) - Bir milletvekili
olarak bunları söylemek, bizim hakkımız, görevimiz değil
mi?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Böyle bir görev yok!
ATİLA EMEK (Devamla) - Bizim
hakkımız, görevimiz değil mi? Bunlar, yüksek mahkeme
başkanlarının söylediği sözler.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri alsın!
ATİLA EMEK (Devamla) - Kusura
bakmayın...
BAŞKAN - Sayın Emek,
eğer madde üzerine dönmediğiniz takdirde...
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri al!
ATİLA EMEK (Devamla) - Dönüyorum
Sayın Başkan.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri alsın ve tutanaklardan da çıkarılsın.
BAŞKAN - ...İç Tüzük'ün
66'ncı maddesine göre sözünüzü keseceğim.
ATİLA EMEK (Devamla) - Dönüyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen, konunuza dönün.
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, duyarlılığınıza teşekkür
ediyorum. Ama, söylediğim her söz, bu ülkede yüksek mahkeme
başkanlarının söylediği sözlerdir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Efendim, biz burada
yüksek mahkemeleri tartışmıyoruz.
ATİLA EMEK (Devamla) - Milletin
bir vekili olarak, benim de bu sözleri söylememde hiçbir sakınca
görmüyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Senin görevin germek mi?
BAŞKAN - Biz burada bir yasayı
tartışıyoruz.
ATİLA EMEK (Devamla) - Çok
açık ifadesiyle... (AK Parti sıralarından gürültüler,
"Sen sıktın ama!" sesi)
O size aittir! O size aittir! O size
aittir!
BAŞKAN - Sayın Emek, bunu
germenin ne manası var, ne kazandıracak bu Parlamentoya
Allah aşkına? Size soruyorum.
ATİLA EMEK (Devamla) - Efendim,
gerildi...
BAŞKAN - Son günde bir yasa görüşüyoruz,
kabul edersiniz etmezsiniz...
ATİLA EMEK (Devamla) - Bu Parlamento
gerildi! Toplumu geriyorsunuz, bundan medet umuyorsunuz! Bundan
medet umuyorsunuz! (AK Parti sıralarından gürültüler)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Bu, ortamı germektir!
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Sen geriyorsun,
provokasyon yapıyorsun!
BAŞKAN - Efendim, bu hâlinizle
siz ne yapıyorsunuz şimdi germeyip de?
ATİLA EMEK (Devamla) - Kusura
bakmayın.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Aksine, arkadaşınızın konuşmasına bir
bakın, nasıl konuşuyor!
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sözünü geri al!
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; gittiğiniz yol yanlış
yoldur...
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Akşamdan sabaha kadar içiyorsun sen de! Ne anlatıyorsun?
ATİLA EMEK (Devamla) - ... bu
ülke yararına, millet yararına değildir, devlet yararına
değildir.
Bu olumsuz davranışlarınız,
mağdurları oynama plan ve projelerinize milletimiz prim
vermeyecektir. (AK Parti sıralarından gürültüler)
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Sayın
Başkan, kes şunun sözünü ya!
ATİLA EMEK (Devamla) - Siz, bu
dönemin ve yaptıklarınızın hesabını millete
vereceksiniz! Millete vereceksiniz! (AK Parti sıralarından
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Mikrofonu
aç Sayın Başkan. Mikrofonu niye kapatıyorsun, süresi
bitmedi?
BAŞKAN - Sayın Emek, teşekkür
ediyorum.
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, müsaade edin, sözümü bitireceğim.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya)
- Hâlâ konuşuyor...
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Otur
yerine!
BAŞKAN - Tamam, teşekkür
ederim.
Efendim, son cümlelerinizi alabilir
miyim.
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, sözümü bitireceğim.
BAŞKAN - Siz, maddeyle ilgili
konuşmuyorsunuz.
HARUN AKIN (Zonguldak) - Doğru
düzgün konuşamadı...
BAŞKAN - Efendim, iki dakikanız
vardı. İki dakikanızı, lütfen, madde üzerinde konuşun.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, sözünü geri almıyor.
ATİLA EMEK (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, sizin yarattığınız bütün bu olumsuzlukları
ortadan kaldıracağız; milletimizle devletimizi kucaklaştıracağız;
milleti, devletine sahip çıkacak millet; devlet, milletin hizmetinde
olacaktır.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Millete sahip çık, millete!
ATİLA EMEK (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarında, toplumsal barış projesini
hayata geçireceğiz. Toplumun bütün katmanlarını bütünleştireceğiz.
Toplumda da Parlamentoda da çatışma yerine uzlaşma
kültürünü hâkim kılacağız.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Belli
oluyor konuşmalarınızdan, belli oluyor.
ATİLA EMEK (Devamla) - 23'üncü
Dönemde, 11'inci Cumhurbaşkanını da bu anlayışla
seçeceğiz.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Millet
sizi gömecek.
ATİLA EMEK (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarında, milletimiz hak ettiği güzel ve
aydınlık günlere birlik içinde ulaşacaktır. (AK
Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar,
gürültüler)
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Emek.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sen bize saygı sunma. Hadi oradan! Yürü oradan!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkanım, arkadaşımızın konuşması
üzerine, bizim grubumuzun hakkını korumak üzere söz hakkı
talep ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, ben bir maddelerine
geçeyim, ondan sonra sizin talebinizi değerlendiririm.
Şimdi, maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Son
günde ne güzel becerdiniz. Bravo sana!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Görevi o. Listeye girmeyi garantiledin, listeye girmeyi. Demirel
seni de listeye alacakmış. Güniz Sokak'a git.
BAŞKAN - Sayın Gündüz, yerinizden,
niçin söz istediğinizi ifade eder misiniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Az önce
söyledi ya.
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Hayır.
Sayın Başkanım, niye yerinden?
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Grubun
hakkını korumak için
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Niye
yerinden?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkanım
BAŞKAN - Doğrusu, son gün
bu tavrınızdan dolayı son derece üzüldüğümü ifade
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler)
Neden üzüldüğümü ifade ediyorum,
biliyor musunuz? Beş yıldır bu İç Tüzük'e göre hareket
ediyoruz. Sizin de bunu bilmeniz lazım. Çünkü, ben, söz isteyen
bir hatibe, kim olursa olsun, niçin söz istediğini İç Tüzük'e
göre soracağım, vereceği cevaba göre söz vereceğim.
İzin verin.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Hayır,
grubun hakkı için Sayın Başkan.
BAŞKAN - Burayı siz yönetmiyorsunuz,
biz yönetiyoruz. İzin verin.
Buyurun Sayın Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, sataşmalara ve bu ifadelere cevap hakkımızı
kullanmak istiyoruz.
BAŞKAN - Ee, bunu önce dinlemek
istiyorum.
Buyurun, 69'a göre söz istiyorsunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
VI. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz'ün, Antalya Milletvekili Atila
Emek'in, konuşmasında, partisine sataşması nedeniyle
konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
yasama döneminin bu son gününde -aslında 22'nci Dönemde beşinci
yılı dolduran bir yasama faaliyetini gerçekleştirmiş
bulunuyoruz ama- burada, kışkırtmaya, hakarete varan
sözlere ve hak etmediği şekilde hiç kimsenin diğer bir
arkadaşımıza söz söyleme hakkı yoktur. Hele bu
kürsü aziz milletin kürsüsüdür. Bu kürsüden laf söylerken, herkes,
bin defa düşünüp bir defa söylemeli ve söylediklerinin de
doğru olduğuna bakmalı.
Şu AK Parti İktidarı
döneminde hiçbir faili meçhul cinayet yoktur, hiçbir faili meçhul
katliam da yoktur. Bakın, Danıştay faili yakalanmıştır.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Hablemitoğlu!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Öbür
taraftan, bakın, Cumhuriyet gazetesine atılan bomba, efendim,
Danıştay, buna benzer bütün olayların failleri, YÖK'e
yapılan suikast girişimi, anında failleri yakalanmıştır.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Yirmi dört saat geçmeden!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden,
eğer, bu iktidar, ister ferdî ister toplumsal, huzurumuzu bozan
hangi tür hareket olursa olsun, kimden gelirse gelsin, işin üzerine
gitmiş ve failini bularak adalete teslim etmiştir. Dolayısıyla,
bu meselelerden dolayı, kalkıp da, iktidarı, kim tarafından
geldiği açık, adresi belli olan, süpermarketten alınmayan
o patlayıcılarla, işte, canlı bombanın Anafartalar
Çarşısı'nda ulusumuzun yüreğini dağlayan bir
hadisenin bir defa faili olarak iktidarı gösterme, bana göre
en büyük gaflet ve en büyük aymazlığın ta kendisidir.
ATİLA EMEK (Antalya) - Hayır,
hayır, hiç alakası yok!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden,
biz bunu bütün gücümüzle kınıyoruz, siz de kınıyorsunuz.
O yüzden, burada, bir arkadaşımızın gelip, sadece,
işte son günde, sırf seçmene selam kabilinden tribünleri
düşünerek konuşması, bana göre doğru bir tavır
değildir.
GÜLDAL AKŞİT (İstanbul)
- Koltuk kaygısı!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - O yüzden,
hep beraber
Bakın, eğer 22'nci Dönemin yasama yönünden bir
başarısı varsa, bu başarı hepimizindir, iktidarıyla
muhalefetiyle hepimizin bunda katkısı vardır. Hatta,
bu süre içerisinde, hep beraber çalıştığımız,
bir arada bulunduğumuz arkadaşlarımızdan, bakın
vefat edenler var. Ben onlara, hepsine rahmet diliyorum. O yüzden, o
arkadaşlarımızın da hiç ruhlarını rahatsız
etmeden, gelin, şu son günde, gerçekten, çok değerli Grup
Başkan Vekili ile beraber, Sayın Topuz ile beraber vardığımız
bir mutabakat çerçevesinde, bugünümüzü birbirimizin yüzüne bakılamayacak
hâle getirmeyelim. Dost olacaksak da bir gün düşman gibi dost olalım,
düşman olacaksak da bir gün dost olacakmış gibi düşman
olalım ve asla birbirimizin yüzüne bakılamayacak yanlışlara
sakın girmeyelim.
Kem söz sahibine aittir. O yüzden,
bunu toplum yargılayacak, demin arkadaşımız söyledi.
Ben öyle zannediyorum, halk 22 Temmuzda kim haklı, kim haksız
herkesin ölçüsünü önüne koyacak ve biz de halkın takdirini bir
defa canı yürekten kabulleneceğiz.
O yüzden, ben, bu duygular içerisinde,
hiç olmazsa bugün, meseleyi böyle hakarete varan sözlerle değil,
gerçekten konuyla ilgili söyleyecek bir şeyimiz varsa söyleyelim
ve tatlılıkla kapatalım diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
6.-
Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü'nün; Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/1041) (S. Sayısı: 1441)
(Devam)
BAŞKAN - 1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR İÇTÜZÜK TEKLİFİ
MADDE 1- 05/03/1973 tarihli ve 584
Karar Numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
77 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Yenilenmiş tasarı
ve tekliflerle ilgili önceki dönemlere ait raporlar, açıkça belirtilmek
kaydıyla, komisyonca benimsenebilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz
yok.
Bir önerge var; okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan İçtüzük
değişiklik teklifinin 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ünal
Kacır Abdullah Erdem Cantimur İlhan Albayrak
İstanbul Kütahya İstanbul
Ahmet
Yeni Cavit Torun Ramazan Toprak
Samsun Diyarbakır Aksaray
Madde 1 - 05.03.1973 tarihli ve 584
Karar Numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
77 nci maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Yenilenen tasarı veya
teklifin tümü üzerindeki görüşmelerden sonra, önceki dönemlere
ait rapor ve metinler, açıkça belirtilmek kaydıyla komisyonca
benimsenebilir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN
VEKİLİ SEMİHA ÖYÜŞ (Aydın) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Başkanlık?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ SADIK YAKUT (Kayseri) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Efendim, teklifteki
cümle, ihtiyacı, bize göre, karşılıyor. Böyle bir
değişikliğe gerek olmadığı kanaatindeyim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Yenilenmiş tasarı ve tekliflerle
ilgili olarak önceki dönemlerde ilgili komisyonlarca kabul edilmiş
olan rapor ve metinlerinin, tasarı veya teklifin tümü üzerindeki
görüşmelerden sonra benimsenebileceği şeklinde düzenleme
yapılmak suretiyle komisyonda izlenecek yöntemle açıklık
getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen
önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu İçtüzük hükümleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Antalya Milletvekili Sayın Tuncay Ercenk, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TUNCAY ERCENK (Antalya)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1441 sıra
sayılı İçtüzük Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, öncelikle
bu değişiklik teklifine geçmeden, ben, hiçbir dönemde ülkemizin
değerlerinin, cumhuriyetimizin, anayasal kurumlarımızın,
yargımızın, hukukumuzun, demokrasimizin hiçbir dönemde
bu kadar tahrip edildiğini görmedim, yaşamadım. Bir siyasetçi
olarak da yaşamadım, bir vatandaş olarak da yaşamadım.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Öyle bir şey olur mu yahu!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Daha başlangıcın kötü Tuncay.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
kırarak, dökerek, parçalayarak, tahrip ederek bu ülke yönetilmez.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - İç
Tüzük'le ne ilgisi var!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, esasa
geçelim lütfen.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Esasa geçeceğim
Sayın Başkan.
Dayatmacı, uzlaşmaz bir
tutumla, inatla, intikam hissiyle siyaset yapılmaz. Devlet
inatlaşmayla yönetilmez. (AK Parti sıralarından gürültüler)
TELAT KARAPINAR (Ankara) - Ama,
siz yapıyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın,
dört buçuk yıllık iktidar döneminizde, Türkiye Cumhuriyeti
devleti devlet olalı, cumhuriyet cumhuriyet olalı, demokrasi
demokrasi olalı, millet millet olalı böyle zulüm görmedi.
Böyle zulüm görmedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Hırpalanan bir tek Cumhuriyet Halk Partisi!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın,
siz devlet yönetmiyorsunuz, siz kristal mağazasına girmiş
futbol maçı yapıyorsunuz, her tarafı kırıyorsunuz,
her tarafı döküyorsunuz. Cumhuriyeti, demokrasiyi, laik cumhuriyeti
kırarak, dökerek siyaset yapıyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) - Maddeye
gel, maddeye!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bu değişikliği
getirdiniz, halk oylamasıyla ilgili değişikliği
getirdiniz. Peki, ben merak ediyorum, neden dört buçuk yıl önce
bu gelmedi? Neden iki yıl önce gelmedi? Bunun bir nedeni yok mu?
Bu zamanlamayı neden bu noktaya getirdiniz? Bunu anlamaya çalışıyorum.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Onu geçirdik, şimdi İç Tüzük'ü konuşuyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hiç müdahale
etmeyin.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, siz
esasa gelin lütfen.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Ortalığı şu anda yatıştırdık,
yeniden germeye çalışıyorsun ya!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın,
dönemini tamamlamış, seçim takvimini almış, 22
Temmuzda seçim yapacak olan bir Meclis, ülkenin rotasını,
rejimini etkileyecek bir değişikliği tam bu sırada
mı getirir, on ikiye beş kala mı getirir? Böylesine devlet
yönetme ciddiyeti olabilir mi? Böylesine devlet yönetilebilir
mi? Devlet ciddiyeti, devlet adamlığıyla böyle bir
şey bağdaşabilir mi? Niye bu şekilde "ben yaptım,
oldu" anlayışıyla getiriyorsunuz da dört buçuk
yıl önce getirmiyorsunuz? Bunun bana cevabını vereceksiniz.
Cevabını vereceksiniz bunun. Bu cevabı vermeden burada
hükûmet olamazsınız, iktidar olamazsınız
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Cevabını millet verecek size!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
siyaset
yapamazsınız. 22 Temmuzda bunun cevabını alacaksınız.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Cevabını size millet verecek!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
biz sizi uyarıyoruz. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
geleneğine, vakarına yakışmayan bir tavırda
siyaset yapıyorsunuz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Onu siz yapıyorsunuz!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Yeterli
tartışma yapıldığını söyleyebilir
misiniz bana siz? Halk tarafından seçilmesiyle ilgili yeterli
bir tartışma yapıldığını söyleyebilir
misiniz?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sizin işiniz bu, hep tartışmak, hep tartışmak!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Üniversitelere
sundunuz mu? Baroya sundunuz mu? Sivil toplum örgütlerine sundunuz
mu? Hiçbirisi yok. Ben yaptım, oldu! Neden oldu? Neden oldu?
İnatlaşmayla oldu. Sen benim Abdullah Gül kardeşimi
Cumhurbaşkanı seçmezsin ha, al sana Anayasa değişikliği!
Böyle siyaset olmaz, böyle siyaset olmaz! AKP Grubunda başka
Cumhurbaşkanı olacak kimse yok muydu? Değerli arkadaşlarım,
yok muydu? (AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Size ne?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Size mi soracağız kimi seçeceğimizi?
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sayın
Başbakanın aklındaki isim başka, Sayın
Arınç'ın aklındaki isim başka, vatandaşın
aklındaki isim başka. Hayır, bunlar olmaz, bunlar olmaz,
bunlar olmaz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Baykal'ın dediği olsun!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Kim olacak?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Baykal'ın dediği mi olacak?
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Üçlüden
biri olacak, üçlüden biri olacak! "Ya sen ya ben ya o" diyerek
Cumhurbaşkanı seçilmez değerli arkadaşlarım.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Yalan söylüyorsun!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
İşte bu noktaya geldiniz, bu noktaya geldiniz ve bu rejimi
tıkama noktasındasınız. Cumhurbaşkanlığı
seçimi sürecini tıkayan AKP İktidarıdır, Sayın
Başbakandır. Evet, evet
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Baykal'ı yapalım!..
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Sayın Kutlu, "Sayın Baykal" de!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sayın Baykal'ı
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
Sayın Baykal, uzlaşmayla Cumhurbaşkanının seçilebileceğini
açıkladı. Hiçbir AKP'linin, hiçbir AKP'linin, bir AKP'linin
Cumhurbaşkanı olamaz deme hakkını kendimde görmüyorum
deme noktasındaydı Sayın Baykal, görmüyorum deme noktasındaydı.
AHMET YENİ (Samsun) - Halk karar
verecek!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Peki, neden
bunu reddettiniz? Hani uzlaşma diyordunuz? Hani Sayın
Başbakan "Siyaset bir uzlaşı alanıdır."
diyordu? Hani Başbakan "Sadece sayısal güce dayanan
bir yönetim anlayışını benimsemiyoruz, toplumsal
mutabakattan güç alan bir siyaset anlayışından yanayız.
" diyordu, ne oldu?
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Yine diyoruz
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Siz kendi partinizle uzlaşamıyorsunuz ki, bizimle uzlaşın!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bu 367 konusunu
tartışmaya açan sizsiniz, Cumhurbaşkanlığı
sürecini tıkayan sizsiniz. Uzlaşmayla seçilebilecek
bir Cumhurbaşkanını, "Olmadı kardeşim,
sen benim adayımı seçtirmedin, ey Anayasa Mahkemesi sen de
bunu reddettin, bir yüz karası olarak değerlendirilen kararla
sen de bunu reddettin, al ben de sana Anayasaya değişikliği
getiriyorum!" diyerek siyaset olmaz...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Tuncay Bey, sen de yüz akı olarak nitelendir bakalım.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
diyerek
siyaset olmaz, diyerek siyaset olmaz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sen de yüz akı de diyebiliyorsan!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
biraz önce de söyledim, siyasette inatlaşma olmaz değerli
arkadaşlarım.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- O zaman yapma!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hele yargıyla
inatlaşma hiç olmaz, hukukla inatlaşma hiç olmaz, milletle
inatlaşma hiç olmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sayın Başkan, bu konuşma İç Tüzük'e aykırıdır.
Tuncay Bey'in İç Tüzük gereği konuyla ilgili konuşması
lazım.
BAŞKAN - Bir dakika, dinleyelim.
Hüsrev Bey, dinleyelim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
al sana Anayasa değişti diyerek ülke yönetilmez, devlet
ve siyaset adamlığı ciddiyetiyle bağdaşmaz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sayın Başkan, sizi göreve davet ediyorum.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Siyasette
uzlaşma esastır. Demokraside uzlaşma, demokrasinin
özüdür, ruhudur. Demokrasi varsa uzlaşma vardır.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, zamanınız
daralıyor, şu İç Tüzük'e gelelim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum
Bitiriyorum
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Süresi
bitti, maddeden hiç bahsetmedi Sayın Başkanım.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bir devletin
muhalefet liderine, gelin bu işi uzlaşmayla çözelim diyen
muhalefet liderine cibilliyetsiz damgasını söyleyerek,
Cumhuriyet Halk Partisine cibilliyetsiz damgasını vurarak
ve "Onunla görüşmek zaman kaybıdır." diyerek
nasıl uzlaşacaksınız? Nasıl devleti yöneteceksiniz?
Muhalefet bu demokrasinin özüdür. Niye buradan kaçıyorsunuz?
Efendim, ondan sonra, Cumhuriyet Halk Partisi engelledi
Hayır,
Cumhuriyet Halk Partisi engellemedi, Cumhuriyet Halk Partisi size
yol gösterdi. Sayın Genel Başkan her zaman yaptığı
gibi size yol gösterdi. Siz bu yoldan gideceğinize, rejimi
tıkama noktasına getirdiniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Millet de size yol verecek.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Maddeye
gel
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Geliyorum
Geliyorum
Devletin birliğini, uyumunu,
ulusal bütünlüğünü, bağımsızlığını,
bayrağını temsil eden bir makama seçilecek kişi,
bu kadar karmaşık bir yapı içinde olmaz.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Siz Demirel'e gidin.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
değişiklik geldi önümüze, İç Tüzük değişikliği
geldi. Bakıyoruz, şimdi, Anayasa Komisyonunda, Sayın
Bakan "Ben bu değişikliği yeni öğrendim."
dedi. Burada Sayın Bakan. "O anda öğrendim." dedi.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- CHP'nin listesi Güniz Sokakta hazırlanıyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bizim
listeyle ilgili hiçbir sorunumuz yok arkadaş, sen işine
bak.
Bu nedenle, ben de, İç Tüzük değişikliğiyle
ilgili bölümü Anayasa Komisyonunda öğrendim. Hiç tartışılmadan,
hiç görüşülmeden bu tür değişiklikler apar topar, yangından
mal kaçırırcasına, inatla yaptığınız
zaman süreci tıkıyorsunuz, rejimi tıkıyorsunuz,
demokrasiye, cumhuriyete zarar veriyorsunuz. Uyarılara lütfen
dikkat edin. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Sayın Başbakan son günlerde çok ciddi olarak, gerçekten, sinirlenmeye,
bağırıp çağırmaya, muhalefeti, yargıyı,
bütün anayasal kurumları suçlamaya
AHMET YENİ (Samsun) - Sayın
Başkan, maddeyle ilgili konuşsun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
ve bunlar
hiçbir şey yapamaz diyerek reddetmeye, elinin tersiyle itmeye
başladı. Böylesine bir anlayış bu ülkeyi yönetiyor.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) - Sayın
Başkan, süre bitti, maddeye gelmedi
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Sakinleşmiş ortamı germeye çalışıyor!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - "Ananı
al da git." deme anlayışından başlayan,
"Askerlik yan gelip yatma yeri değildir." deme noktasına
gelen, "Anayasa Mahkemesi kararı demokrasiye sıkılmış
kurşundur." diyen ve daha giderek -şiddetle kınıyorum-
Yüce Mahkemenin kararına "yüz karası" diyerek bu
toplumu geriyor, bu siyaseti geriyor; uzlaşmaz tavrıyla,
maalesef, ülkenin tıkanmasına, rejimin tıkanmasına
yol açan bir anlayış içinde hâlâ söylemlerini sürdürmeye çalışıyor.
Bakın değerli arkadaşlarım,
çelişkili kararlarla, akşam yatıp sabah kalkıp
Anayasa'yı değiştirelim demekle siyaset yapılmaz.
İktidarın bir güven bunalımına düştüğünü
görüyoruz. İktidar güven bunalımına düştükçe
çırpınmaya başlıyor, çırpındıkça batıyor,
battıkça da "vay muhalefet şöyle, vay Cumhurbaşkanı
böyle, vay Anayasa Mahkemesi böyle" diyerek ülkenin tıkanmasına,
rejimin tıkanmasına, ekonominin tıkanmasına
yol açıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi, bakın, bu tartışmalar
sırasında ne işçi konuşuluyor ne memur konuşuluyor
ne emeklinin durumu konuşuluyor ne esnafın durumu konuşuluyor,
ekonomi bir kenara itilmiş, varsa yoksa referandum, varsa yoksa
Cumhurbaşkanlığı seçimi noktasına getiriyorsunuz.
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Sayenizde!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bakın,
kapkaç, yok; yolsuzluk, yoksulluk konuşulmuyor; dokunulmazlık
konusu -Allah'a şükür- dört buçuk sene önce verdiğiniz söz
olduğu yerde duruyor.
Şimdi, Avrupa Birliği,
Kıbrıs, dış politika başka ülkelere havale
edilmiş; Barzani, Talabani çıkıyor oradan meydan okuyor;
bir yabancı ülkenin uçakları sınırlarımızı
ihlal ediyor, cirit atıyor... Efendim, başka ülkelere havale
edilen dış politika konuşulmuyor. Ne oldu Avrupa Birliği?
Hırvatistan altı maddede başlık açtı, altı
maddede.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Orada CHP yok da ondan başarılı!
İNCİ ÖZDEMİR (İstanbul)
- Orada sizin gibi muhalefet yok!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Aynı
tarihte biz görüşmelere başladık. Ne oldu? Bizimki daha
iki madde. Nerede bu başarı? Bunları konuşun, bunları
konuşun, bunları konuşacaksınız.
Terörle ilgili, bakıyorsunuz,
çuval geçirmeyle başlayan, teröre karşı mücadelede
hiçbir ciddi atılım göstermeyen, bir çalışma yapmayan
iktidar, askerimizin kafasına
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
alıyorum.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
çuval
geçirme noktasına getirildi ve son gün, daha dün peşmergelerle
namlu namluya kalma noktasına getirdi bu iktidar bizi.
Çıt yok
Nerede Başbakan? Esip gürleyen Başbakan, muhalefete
bağıran, Anayasa Mahkemesine bağıran Başbakan
nerede? Genelkurmay Başkanı devreye giriyor. Genelkurmay
Başkanı: "Bu olmaz, bunu kabul etmeyiz." diyor. Bizim
Sayın Başbakandan, Kasımpaşalı Başbakandan
hiç ses yok. Kostak kostak yürüyen insandan hiçbir ses yok. Genelkurmay
Başkanı müdahale ediyor "Bu, yanlıştır."
diyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ne demek kostak kostak yürümek!
AHMET YENİ (Samsun) - Şu
hâle bak! Tahrikçiler konuşuyor!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Arkadaşlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Maddeyle alakalı konuşun!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, yani,
biz, müsamaha ediyoruz hakikaten, bu kürsü hür diye
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ayıp yaa!
BAŞKAN -
ama, her şeyin
bir usulü var. Siz, bir Başbakana bu sözü nasıl yakıştırıyorsunuz?
Lütfen geri alın
Sözünüzü geri alın efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Efendim,
kendileri öyle söylüyor, Sayın Başbakan da aynı
şeyi söylüyor.
BAŞKAN - Ne söylüyor?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Kendini tarif ediyor, kendini!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - "Kostak
kostak yürürüm ben" diyor, kendisi söylüyor.
BAŞKAN - Hayır, siz, biraz
önce
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Kendinizi tarif ediyorsunuz.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
"Kostak kostak" kötü laf değil ki.
BAŞKAN -
izafe ettiğiniz
sözü, bir arkadaşınıza söylemezsiniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Hayır
efendim
Hayır efendim
Böyle söylüyor kendisi.
BAŞKAN - Lütfen, geri alın
sözünüzü ve son cümlenizi rica ediyorum.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
"Kostak, kostak" kötü laf değil Sayın Başkan.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Burada,
yürüyüş, bu şekildeki yürüyüş, kendine göre, yiğitlik
yürüyüşü diyor. Ben, onu söyledim, başka bir şey değil
ki! (AK Parti sıralarından gürültüler)
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Ne demek
o? Bu sözü söylerken yüzün kızarmadı değil mi? Yazıklar
olsun sana, yazıklar!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
bakın, devlet düzeninde, memur-amir ilişkisi vardır.
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi
rica ediyorum, ek sürenizi de verdim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan, bitiriyorum.
İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir)
- Ayıp! Ayıp!
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
İşinize geldiği zaman, bu benim memurumdur diyorsunuz
Genelkurmay Başkanınıza, işinize gelmediği
zaman da o benim memurum değil, ben onun amiriyim diyorsunuz.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Onu sen anlamazsın!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Ve ne zamandan
beridir, sınır dışı operasyonlar için, bir
amir, memurundan izin alma noktasındadır? Efendim, "Asker
istesin, ben operasyonu yapayım." deme noktasına nasıl
geliyorsunuz siz? Nasıl bir çelişkidir bu? Nasıl devlet
yönetimi anlayışıdır bu? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri
Bağlıyorum Sayın
Başkan, bağlıyorum
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Bunlar ciddi işler, bunları sen anlamazsın!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Tarih,
ne Anayasa Mahkemesini ne Cumhuriyet Halk Partisini ne de Cumhurbaşkanını
yargılamayacak. Tarih, dört buçuk yıllık süre içinde ülkeyi
bunalımlara sürükleyen AKP İktidarını yargılayacaktır.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
AHMET YENİ (Samsun) - Hadi oradan!
Hadi be!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Sen, bayağı bir adammışsın!
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ercenk.
AK Parti Grubu adına, Ordu Milletvekili
Sayın Eyüp Fatsa, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP FATSA
(Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1441 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin
yürütme maddesinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, Başkanlık Makamını ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1441
sıra sayılı teklif komisyonlarda görüşülmüş,
kabul edilmiş, ama, süre yetmediği için bir sonraki döneme
kalma riskiyle karşı karşıya olan kanun tasarı
ve tekliflerinin kadük olmaması, eğer yeni oluşacak
Parlamento uygun görürse, bu görüşülen ve kabul edilen, basımı
yapılmış, tarih ve sıra almış kanunların
yeni hükûmet ve Parlamento tarafından da değerlendirilebileceğini
içermektedir. Kısaca, görüştüğümüz konu budur. Ancak,
burada konuşulan şeylere baktığımız zaman,
bu teklifle ve teklifin içeriğiyle hiç alakası olmayan,
doğrusunu isterseniz, bir milletvekili sorumluluğuna
da yakışmayan sözleri ve ifadeleri çok yadırgadığımı,
bunu çok esefle karşıladığımı ifade etmek
istiyorum.
Biraz önce Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına burada konuşan arkadaşımız, dört
buçuk yılda, AK Parti İktidarıyla cumhuriyetin, demokrasinin,
anayasal kurumların, milletimizin ortak payda ve değerlerinin
tahrip edildiğini, ayrıca, bu süre içerisinde de başta
cumhuriyet olmak üzere, böyle bir zulüm görmediğini ifade etti.
Doğrusunu isterseniz, çok yadırgadım Sayın Ercenk.
Bakın, değerli arkadaşlar,
insanın dağarcığında, heybesinde biriyle
paylaşabileceği bir bilgi, birikim, bir hazırlık,
paylaşabileceği bir değer varsa, çıkar, bunu Genel
Kurulla, aziz milletimizle paylaşır, düşündüklerini
anlatır, fikirlerini anlatır. Seçim sürecine girdik. Önümüzde
bir seçim maratonu var. Seçim süreciyle ilgili, seçimde, partisinin
değişik sosyal olaylarla ve kurumlarla alakalı düşüncelerini,
onlarla ilgili yapmak istediklerini, partisinin Türkiye vizyonunu,
gelecek vizyonunu, ekonomi vizyonunu, eğitim vizyonunu,
sağlık vizyonunu ve aklına gelebilecek, Türkiye'nin
ve Türk halkının ihtiyaç duyduğu o güzellikleri, onlar
için kalbinde, gönlünde taşıdığı heyecanını,
sevgisini, muhabbetini paylaşır. Ama, eğer dağarcığında
bir şey yoksa, paylaşabileceği bir şey yoksa, o zaman
çıkar burada kavga eder, burada aslı astarı olmayan,
gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan konuları,
bir dizi iftiralarla, haksız beyanlarla, yanlış beyanlarla
ifade etmeye çalışır ki, bu, doğrusunu isterseniz,
biraz önce tarifte ifade ettiğim, heybesinde bir şey olmayanların
başvurabileceği yöntemdir.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın
2'nci maddesi gayet açıktır. Bu ülkede, cumhuriyetle, demokrasiyle,
laiklikle, sosyal devletle ve hukuk devletiyle, cumhuriyetin kazanımlarıyla
ve milletimizin ortak paydalarıyla, ortak değerleriyle
kimsenin bir alıp veremediği yok, kimsenin bunları tartışmaya
açtığı yok,
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) -
Başbakanın Müsteşarı da dahil mi?
AHMET YENİ (Samsun) - Dinle,
bir dinle!
EYÜP FATSA (Devamla) - Ama, yapılan
bir şey var: Bu değerler istismar edilmek suretiyle, milletimizin
nezdinde kaos, kavga ve yanlış anlaşılacak, yanlış
anlaşılmalara da sebebiyet verecek birtakım manipülasyonlar
yapılıyor. Bunlar doğru değildir, bunların,
yapana da bir faydası yoktur, bu ülkeye de bir faydası yoktur.
Bakın, milletimizin hiçbir ferdinin bunlarla bir alıp veremediği
yoktur.
Değerli arkadaşlar,
eğer varsa dağarcığınızda, çıkın,
eğitim politikanızı anlatın,
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Onların
zamanı var, onları meydanlarda anlatacağız.
EYÜP FATSA (Devamla) - Çıkın,
sağlık politikanızı anlatın; çıkın,
ekonominizi anlatın; çıkın, Kıbrıs politikanızı
anlatın; çıkın, Avrupa Birliğiyle ilgili politikalarınızı
anlatın.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hepsini
anlatacağız, hepsi var.
EYÜP FATSA (Devamla) - Çıkın,
sosyal demokrat iddiasındaki Türkiye vizyonunuzu, gelecek
vizyonunuzu, 2023/Cumhuriyetin kuruluşunun 100'üncü yıl
vizyonunu anlatın. Varsa bir şey, bunu anlatın. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Genel
Başkanı dinlemiyorsun sen!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kitabını yazdık kitabını. Kitabı
burada, bak. Kitabını yazdık biz onların.
EYÜP FATSA (Devamla) - İnen,
çıkan, şu kürsüye çıkan herkes, ama herkes, özellikle,
cumhuriyet, laiklik, cumhuriyet, laiklik
Kardeşim, bu milletin
bu cumhuriyetle de laiklikle de bir problemi yoktur.
ATİLLA KART (Konya) - Müsteşarın
var, Başbakanın var.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Burada
sözleri var.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bırakın
milleti, rahat bırakın milleti. Lütfen milleti rahat
bırakın, rahat bırakın milleti.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Başbakanın
sözleri var burada Sayın Fatsa, Başbakanın sözleri.
"Bu millet isterse laiklik tabii ki gidecek." diyor.
Başbakan söylüyor.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biraz önce İstanbul'umuzun güzide bir semtini
ve o semtten yetişerek
Zaten hazmedilemeyen budur: Nasıl
Kasımpaşa'dan bir başbakan çıkar! Belki hazmedilemeyen,
sindirilemeyen budur.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır,
tam aksine.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın,
bu, Kasımpaşa'da yaşayan vatandaşlarımıza
da saygısızlıktır ve haksızlıktır. Kasımpaşa'da
yaşayan insanlar da tek tek bu ülkenin eşit vatandaşlarıdır
ve saygın vatandaşlarıdır.
ATİLLA KART (Konya) - Kasımpaşalılara
bir sözümüz yok.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanımızın nasıl
yürüdüğünü bu aziz milletimiz çok iyi biliyor.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana)
- Aslanlar gibi yürüyor.
EYÜP FATSA (Devamla) - Çok iyi biliyor.
Yürüyüşünü sevdi bu millet onun, düşüncesini sevdi bu millet
onun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Düşüncesini
sevdi, insanlığını sevdi. Bu milleti hiçbir ayrıma
tabi tutmadan, 73 milyonunu aziz bilerek kucaklamasını
sevdi. Bu milletin her ferdinin acısını yüreğinde,
sevgisini yüreğinde hissetmesini sevdi. Ha, bunlardan rahatsızlık
duyanlar olabilir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bunlardan
rahatsızlık duyanlar olabilir. Ama, bu aziz millet bundan asla
rahatsızlık duymadı. Hatta, onunla beraber, bu ülkede
mutlu olmanın, huzurlu olmanın, kardeş olmanın,
barış içerisinde yaşamış olmanın haklı
heyecanını ve gururunu yaşadı.
Bir ülkenin Başbakanı
Bu Sayın Recep Tayyip Erdoğan olabilir, bu başka biri
olabilir, Sayın Baykal da olabilir eğer milletimiz verirse
böyle bir yetkiyi.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Asla
öyle bir şey olamaz da.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ama, bu kürsüden
Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanını tahkir edecek
şekilde ifade etmek, ifadeler kullanmak, hem yakışıksızdır
hem çirkindir hem de kimsenin ne hakkıdır ne de haddidir. Bunu
şiddetle reddeder, sözün sahibine de geri iade ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Söz kötüyse
iade edersin.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sözün sahibine
geri iade ederim.
Değerli arkadaşlar, lütfen,
bakın, Meclisin son günlerini çalışıyoruz. Dört
buçuk yıllık bir hukukumuz oldu, birlikte olduk. Ama, lütfen,
son gün bari, şu ekranlardan, şu kürsüden bizi izleyen aziz
vatandaşlarımıza karşı biraz saygının
gereği ağzımızdan çıkanı lütfen kulağımız
duysun. Herkesi sorumluluğa davet ediyorum.
Bakın, 22 Temmuz uzak bir tarih
değildir değerli arkadaşlar. Hepimiz milletimizin
huzuruna gideceğiz, yaptıklarımızla yapamadıklarımızla.
Sizin muhalefetinizi bizim de iktidarımızı millet
kendi hassas terazisinde tartacaktır. Göreceksiniz, bu sözlerin
sahipleri utanır, bu sözlerin, bu iddiaların sahiplerinin
yüzleri kızarır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ama, kimlerin
kızaracağı belli olmaz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Buna millet
karar verecektir. 23 Temmuz uzak bir tarih değildir. Dolayısıyla,
lütfen, milletin cumhuriyetiyle, milletin demokrasisiyle, milletin
laikliğiyle, sosyal devletiyle, hukuk devletiyle daha fazla
uğraşmayın ve bu değerleri daha fazla örselemeyin.
Sadece bu değerlere değil, toplumsal barışa da,
toplumsal mutabakata da, kardeşliğe de zarar veriyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun efendim, son
cümlenizi alayım.
EYÜP FATSA (Devamla) - Hepimizin
milletvekilliği sorumluluğumuz var. Bu milletin tamamını
kucaklamak, tamamını bir çatı altında tutabilmek
hepimizin en öncelikli görevidir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Söyleyeceğin
yeri biliyorsun değil mi?
EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen, milletin
bir bölümünü diğer bölümüne karşı tahkir ederek, aşağılayarak,
aralarında bir husumet oluşturma gayretlerinden vazgeçin.
Bu, bu Meclise de milletvekilliği sorumluluğu taşıyan
milletvekillerine de yakışmamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Sayın Kutlu, bir talebiniz
var ama, zamanımız çok daraldı
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- İç Tüzük'e aykırıysa
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - Bu İçtüzük hükümleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütülür.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Bizim başımız kel mi?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Gel, konuşabilirsin
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Küçükaşık, cevap vereceğim, ona göre.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1441 sıra sayılı kanun üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Ben, bugünkü konuşmalardan,
galiba bu konuşmanın, benim yapacağım konuşmanın
son konuşma olacağını tahmin etmiştim. Grup
başkan vekilleriyle sürekli konuşmalarda, bundan sonra herhangi
bir tasarı veya teklifin gündeme alınmayacağı
söylenmişti ama, görülüyor ki, bir gün içerisinde 5 kere karar
değiştiren bir iktidar grubu var karşımızda
ne yazık ki ve öyle bir şey ki arkadaşlar, bakınız,
bir öneri, İç Tüzük'le ilgili bir tane madde getiriyorsunuz, diyorsunuz
ki: "Hazırlandık, çok iyi bir çalışma yaptık."
Mevcut İç Tüzük'ün 77'nci maddesinin birinci fıkrasının
birinci paragrafını getirmişsiniz değişiklik
diye, ikinci paragrafı çıkartıyorsunuz birinci satırda.
"Olmadı, beğenmedik" diyorsunuz, bu saatten sonra
bize bir tane daha öneri getiriyorsunuz burada ve ondan sonra diyorsunuz
ki: "Arkadaşlar, biz çok iyi çalışma yaptık, çok
iyi emekler sarf ettik, çok iyi kanunlar hazırladık. Hadi gelin,
bu kanunlarımız, bu kadar emeğimiz yazık olmasın,
günah olmasın, bizden sonraki Meclis de bizden sonraki milletvekilleri
de bizden sonra gelecek siyasal iktidar da bu kanun ve teklifleri
aynen geçerliymiş gibi yürütsün."
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Biz
geleceğiz, biz!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Şimdi arkadaşlar, bakınız, bunu yapabilmek için
kendi yaptıklarımızın doğru olduğuna
gerçekten de inanmamız gerekiyor. Sizler bu yaptıklarınızın
doğru olduğuna inanıyor musunuz? Şimdiye kadar
komisyonlardan geçen bu tasarı ve tekliflerin, gerçekten de mükemmel,
çok iyi hazırlanmış, herkesin örnek alabileceği
ve herkesin kabul edebileceği tasarı ve teklifler olduğunu
kabul ediyor musunuz? Ne yazık ki, etmiyorsunuz. Etseniz,
şu önergeyi getirmezsiniz bir maddede. Daha bir maddeyi getirmeyi
bilmiyorsunuz, başaramıyorsunuz. Bugün buraya gelen bütün
kanunlar
Beş maddelik bir kanun getiriyorsunuz, sekiz tane,
burada, değişiklik önergesi veriyorsunuz! Komisyonlarda
on beş tane veriyorsunuz arkadaşlar. Ondan sonra diyorsunuz
ki: "Ey Türkiye'deki tüm siyasal partiler, bizim getirdiğimiz
önergeyi, gelin, bundan sonra sizler de kabul edin, aynısı
geçerli olsun." Lütfen, yani Meclisi böyle -abesle iştigal
diyeceğim, biraz ağırıma da gidecek, ama- konularla
gerçekten meşgul etmeyelim arkadaşlar. Gerçekten de Türkiye'nin
çıkarı neyse, onu getirelim.
Bakınız, şu anda bekleyen
bir Vakıflar Kanunu'nuz var, 22'nci sırada, Sayın Cumhurbaşkanınca
veto edilmişti, bekliyor. Bekledik hep burada getirirsiniz diye,
çok ısrarlı oldunuz Meclisi çalıştırdınız,
Adalet Komisyonunu çalıştırdınız, getirmediniz,
hiçbir şey yapmadınız. Tütün tekel kanunuydu, ben çok
net hatırlıyorum, bu, tütünle ilgili, bir Kocaeli milletvekili,
doktor arkadaşımız, bizim Adalet Komisyonuna geldiğimizde,
"Biz alt komisyon kuralım, burada teknik hatalar olabilir;
Adalet Komisyonunda hukukçu gözüyle bu yasayı bir inceleyelim,
alt komisyon kuralım" dediğimizde aynen şu sözü
söylemişti bize: "Siz, uluslararası tröstlerin egemenliği
altında bu tasarıyı, bu teklifi Meclise getirmeyeceksiniz;
siz antiemperyalist değilsiniz, korkuyorsunuz." demişti.
Öyle mi Sayın Cevdet Erdöl, siz de suratıma bakıyorsunuz,
siz de oradaydınız. "Korkuyorsunuz, değiştireceksiniz"
demişti, biz "Hayır arkadaşım, biz bunu getireceğiz"
demiştik. Ben, keşke, o sayın milletvekilinin burada
olarak, acaba gerçekten de kimin sigara tekellerinden korktuğunu,
bu yasayı niye getirmediğini gelip de burada 22'nci Dönem
bittiğinde cevaplamasını isterdim.
Devam ediyorum: Yine, Türkiye Petrollerindeki
tekel, inhisarını kaldırdıktan sonra "Türk
Petrol Kanunu" adını verdiğiniz eski petrol kanununun
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen maddelerinin
getirilmesi gerekebilirdi: Çok acil ya bunlar, getirilecek, Meclis
çalışıyor şu anda. Bunları falan getirmediniz.
Bakın, arkadaşlar gerekçe
olarak, gerek Türk Ticaret Kanunu gerekse altı yüz maddelik
Türk Ceza Kanunu'ndaki uyum amacıyla yapılan değişiklikleri
getiriyorsunuz. Biz, o değişikliklerde Sayın Maliye
Bakanına af bulmaktan bıktık, bakanlara af bulmaktan
bıktık ve o her değişiklik önerisi geldiğinde
hangi kanunlarda, Türk Ceza Kanunlarında kim kimi kurtarıyor
acaba, kim kimi kurtaracak diye hep tereddütle baktık. Bunu,
Adalet Komisyonunda çalışan bütün arkadaşlarımız
da biliyorlar ve şimdi siz diyorsunuz ki: "Biz, falancayı
kurtarmak için getirdiğimiz bir tasarıyı, gelin, sizlere
örnek olsun."
Bakın, 22'nci Dönem bitti. Bugün
itibarıyla, belki bir saat sonra 22'nci Dönem artık bitiyor
ve bu arada, tüm Türkiye'nin yasal düzenleri var, kuralları var,
Anayasa'sı var, yasası var, tüzükleri var, yönetmelikleri
var ve Meclisin de bir İç Tüzük'ü var. Arkadaşlar, Anayasa'yla
oynamaya kalktınız, belirli kuralları oyun başladıktan
sonra değiştirmeyi kalktınız, yasaları da değiştirmeye
kalktınız, gelin bari, İç Tüzük'le oynamayın, hiç
olmazsa bu kurallar devam etsin. Çünkü, yeni gelen Meclis, hiç olmazsa
daha saf, daha temiz
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
İsterse aynı şeyi yapar, isterse yapmaz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Kullanabilir, o yetki var zaten. İç Tüzük'te o yetki var. Yani,
niye müdahale ediyorsunuz siz?
Yani, bırakın, sizin bildiğiniz
bu kadar, sizin yapabildiğiniz bu kadar, dört buçuk yılda
yaptıklarınızı hep beraber burada yaşadık,
bırakınız, bundan sonra gelenler kendileri karar versin.
Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
İyi akşamlar.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Madde üzerinde, şahsı
adına, Adıyaman Milletvekili Sayın Hüsrev Kutlu. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Kutlu, kısa konuşursanız
memnun olurum.
Buyurun.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sayın Başkanım, kıymetli milletvekilleri; nedense,
millet süresi bittikten sonra ilave de konuşuyor, ama bize
kısa konuşmamızı Sayın Başbakanımız
tavsiye etti ve uyacağız ona.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) -
"Başbakan" değil, Başkan.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Arkadaşlar, az önce Sayın Küçükaşık, çok güzel
bir şekilde, komisyonlardan geçip, gündemde olup görüşülemeyen
kanunları anlattı. Zaten, bu İç Tüzük değişikliği
de bunun için geldi. Bu İç Tüzük değişikliğinde, gelen
kanunlar, bir dahaki Meclis uygun görürse hemen görüşülebilsin
diye bu İç Tüzük değişikliği yapıldı. Mesela,
biz aylarca çalışıp, Adalet Komisyonunda Türk Ticaret
Kanunu'nu çıkardık, 1.500 küsur madde. Eğer bu İç Tüzük
değişikliği gerçekleşmezse, bunu Adalet Komisyonu
tekrar görüşmek zorundadır. Ama, bu İç Tüzük değişikliği
gerçekleşirse Adalet Komisyonu bunu tekrar görüşmeye gerek
duymayabilir, isterse tekrar görüşür. Onun için, herhalde Küçükaşık
da buna destek veriyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
alt komisyon
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Ayrıca, arkadaşlar, bazı şeyleri yapınca,
bir milletvekili olarak, bir siyasi parti olarak, bu fikirlerimizin
arkasında dik durabilmeliyiz.
Şimdi, az önce konuşan Sayın
Tuncay Ericek
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ercenk
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Ercek.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ercenk
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Ercenk. Düzeltiyorum arkadaşlar, Ercenk. Cenk ederken, yani,
pardon, konuşurken, işte, güya, "biz, Cumhurbaşkanlığı
seçimini engellememişiz, şunu yapmamışız,
bunu yapmamışız" gibi sözler söyledi. Arkadaşlar,
bu son günde bari size bir fıkra anlatayım da öyle bitireyim:
Fabrikanın birinde kumaşlar sürekli eksiliyormuş.
Fabrika sahibi de, bir gün, iş çıkışında bir
baskın düzenlemiş, işçilerin üzerini aramış.
Kadının birisinin belinden şüphelenmişler, biraz
fazla kilo almış gibi duruyormuş. Şöyle arama yaparken,
bir kumaş ucu çıkmış, bunu çekmeye başlamışlar.
Çektikçe, kadın yerinde dönüyormuş, beline sarmış
kumaşı. Kadın bir yandan da söyleniyormuş, "Allah
Allah, bunu benim belime kim sardı yahu" diyormuş.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) - Yani,
sana göre işçiler hırsız. Ayıp, ayıp! Sana yakışıyor
mu?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Şimdi, arkadaşlar, yaptığınız bir
işi Cumhurbaşkanlığı seçimini, milletin gözünün
içine baka baka "biz seçtirmedik arkadaş" diyebilmelisiniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Hayır,
siz seçtirmediniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Sayın Başbakan.... Sayın Başbakan
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Siz seçtirmediniz.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Sayın Başbakan, Anayasa Mahkemesi kararını
eleştirmiş.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Eleştirme
değil, hakaret ediyor.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Eleştirmiş
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - "Tehdit etti" diyor
Gözünün içine bakarak tehdit
etti
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Siz
Kanunda suç olan
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -Tehdit
etti
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
-
bir şey daha yapıldı. Onu, ne Anayasa Mahkemesi
Başkanı gördü ne de arkadaşlarımız gördü. Ana
Muhalefet Partisi Lideri Sayın Baykal çıktı dedi ki:
"Bu talebimiz reddedilirse, toplumsal çatışma çıkar"
dedi.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -Tehdit
etti ya, tehdit etti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Bu, yargı sürecini etkilemedir arkadaşlar.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Öbürü değil, öbürü değil.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Bunun üzerinde, ne Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı
durdu ne başkaları durdu.
"Bizim süremiz doldu, niye çalışıyoruz?"
diye sık sık eleştiriler getiriyorlar. Arkadaşlar,
süresi dolan birisi var, o da Sayın Cumhurbaşkanıdır.
16 Mayıstan beri süresi doldu. Kimse "Senin süren doldu,
orada, niye hâlâ bu kadar icraat yapıyorsun?" demiyor.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - "Niye rektörleri atıyorsun?" demiyor kimse!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Çünkü, "Yenisi seçilinceye kadar eskisi devam eder" diye
bir şey var.
ATİLLA KART (Konya) - Şimdi,
işin endazesini kaçırdın.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Hatta, bazıları, Meclis Başkanının vekâlet
etmesi görüşünü ileri sürdü çok değerli hukukçular. Onların
her görüşüne itibar edildiği hâlde buna itibar edilmedi. Arkadaşlar,
siyaset, dik durma sanatıdır. Bir şeyi yapıyorsanız,
milletin gözünün içine baka baka savunun. Kalkın deyin ki:
"Anayasa Mahkemesi kararı doğrudur." (CHP sıralarından
"Evet, doğru!" sesleri) "Doğru" diyorsunuz,
bunu biraz daha yüksek sesle söyleyin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Söylüyoruz
Sen duymadın!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Biz, halkın gözünün içine baka baka "Biz halktan korkuyoruz,
halkın Cumhurbaşkanını seçmesini istemiyoruz."
deyin, bunu rahatlıkla söyleyin.
ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın
Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Arkadaşlar, bir de Sayın Ercenk
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, hangi gerekçeyle konuşuyor Hatip?
BAŞKAN - Sayın Kutlu, siz
konunuza gelin.
Süreniz bitti.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Kanunu anlattım ben Sayın Başkanım. Kanunu anlattım.
Hiçbiri kanundan söz etmedi.
ATİLLA KART (Konya) - Hangi gerekçeyle
konuşuyorsunuz?
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
alayım.
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Ayrıca, bizim, kristalci dükkânında mı ne, top oynadığımızdan
bahsetti; orayı kırıp döktüğümüzü...
Arkadaşlar, biz, Cumhuriyet
Halk Partisinin sosyal demokratlığını da, özgürlükçülüğünü
de, demokrasi taraftarlığını da, hürriyetçiliğini
de, her şeyini tarumar ettik, hiçbir şey kalmadı.
Eğer kristalci dükkânı sizseniz, doğrusunuz.
Ama, cumhuriyet, hiçbir dönemde
bizim dönemimiz kadar güçlü olmadı, bizim dönemimiz kadar
halk mutlu olmadı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Siz nerede yaşıyorsunuz, Türkiye'de mi? Türkiye'de
yaşıyorsunuz değil mi?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Devamla)
- Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kutlu.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Musa Uzunkaya. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce Parlamentonun
22'nci yasama yılının bu son dakikalarında, son saatlerinde,
esasen, bir İç Tüzük değişikliği üzerinde yapılan
konuşmalar biraz da mihverinden çıkarılmak suretiyle
farklı noktalara çekildi. Ben de bu yasa vesilesiyle söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, takriben
dört buçuk senedir bu çatı altında, 22'nci Dönem milletvekilleri
olarak, zaman zaman farklı düzeylerde, tartışılabilecek
seviyelerde, tartışma biçimi tartışılabilecek
seviyelerde tartışmalar oldu. Ama, üzülerek ifade edeyim,
bugünkü kadar düzeyi kaçmış, ayrılık mesajlarının,
belki bu mekânda, belki demin Değerli Grup Başkan Vekilimizin
söylediği gibi, kaderin tabii cilvesi olarak gidip dönememe
söz konusu olabileceği bu mekânda birbirinin gönlünde iz
bırakacak, yaralar açacak, rahneler açacak konuşmaların
yapılması, sadece sözlerin sahiplerini tarif etmek bakımından
üzüntü verici, ama bir "tuhfei tahattur" diyebileceğimiz
cinsten bakılınca da gönüllerde hak edilen tatsız izlerin
bırakıldığı bir konuşma seansı olarak
değerlendirilebilir.
Değerli arkadaşlar,
CHP'li sevgili dostlarımızın bazen yaptığı
konuşmalar, biraz sonra ismini söyleyeceğim bir köşe
yazarımızın yazısında konu ettiği -ama
kısaca orayı arz edeceğim- bu noktayı hatırlatıyor.
Misafir olarak ağırlandığı
evde Temel'e taze incir ikram etmişler -bizim o bilinen Temel-
ilk kez yediği bu meyveyi Temel çok sevmiş, ama, "Bunun
adı ne?" diye sormayı utanıvermiş. Aynen okuyorum,
yani yanlış anlaşılmasın diye. Aradan bir
yıl geçmiş. Temel yine aynı eve konuk olmuş. Geçen
yıl yediği, çok sevdiği ve adını bilmediği
meyveyi istemiş ev sahibinden "Hani, geçen yıl bana ikram
etmiştiniz; dışı kahverengi ile mor arasıydı,
kabuğunu soyunca içi beyazdı" diye anlatmaya çalışmış.
Ev sahibi, geçen yıl ikram edilen meyveyi hatırlayamamış.
Temel'in tarifine bakarak "Herhâlde geçen yıl patlıcan
ikram etmiştik Temel'e" diye düşünüp, bir tane patlıcan
getirmişler. Temel patlıcanı ısırmış,
yüzü buruşmuş ve ev sahibine dönüp şöyle çıkışmış:
"Siz bunun hem kendisini uzatmışsınız hem de tadını
kaçırdınız!" demiş.
Değerli arkadaşlar, rejim
tehlike, cumhuriyet tehlike, demokrasi tehlike
Gerçi demokrasiyle
derdiniz yok sizin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin derdiniz var demokrasiyle!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Başka
kavramlar üzerinde.
Bakın, aynı yazar, Mehmet
Barlas aynen diyor ki
ALİ TOPUZ (İstanbul) - O
yalakadır!
ATİLLA KART (Konya) - "Mehmet
Barlas" deyince başka şeye gerek yok!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Adnan
Menderes de Süleyman Demirel de Turgut Özal da hep, birbirinden farksız
şekilde
ATİLLA KART (Konya) - "Mehmet
Barlas" deyince
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Cumhuriyet
Halk Partisi her dönemde
Akredite ettiğiniz birini söyleyin
efendim, kim o ?
ATİLLA KART (Konya) - "Mehmet
Barlas" deyince başka bir şey söylemeye gerek yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Akreditasyonunuz
olanı söyleyin canım!
ATİLLA KART (Konya) - Hayır,
gerek yok! "Mehmet Barlas" demeniz yeterli! "Mehmet Barlas"
demeniz yeterli başka bir açıklamaya gerek yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Ya Hasan
Cemal ne söyledi sizin için Allah aşkına? Diğerleri ne
söylüyor?
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
siz Genel Kurul'a hitap edin.
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Uzunkaya, o isimleri ifade ederken, sirkatini söylüyorsun. O isimleri
söylerken, kimliğini söylüyorsun.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, siz, bakınız
BAŞKAN - Lütfen, isimler üzerinde
durmayalım
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, ben şunu söylüyorum: Her vesileyle, bakın
halkla, değerli arkadaşlar halkla
Sayın Kart, siz burada
her kürsüye çıktığınızda, yani Konyalı
sizi nasıl tarif etti, algılayacak, değerlendirecek;
o, Konyalıyla zatıaliniz arasında, ama her konuşmanızda
ATİLLA KART (Konya) - Hiç merak
etmeyin
Hiç endişe etmeyin
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
çok tahrikkâr,
tıpkı yanınızdaki arkadaşlarınız
gibi
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
bizde ikili konuşma yok.
ATİLLA KART (Konya) - Haddinizi
bilin! Sorumluluğunuzu bilin!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
ve ben
bir şeyi söylüyorum.
ATİLLA KART (Konya) - Provokatörlük
yapmayın! Provokatörlük yapmayın!
BAŞKAN - Genel Kurula hitap
edin.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bir şeyi söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyin
lütfen
Ben, gereğini yaptım. Ben, gereğini yaptım,
siz oturun.
Buyurun Sayın Uzunkaya. Efendim,
siz, Genel Kurula hitap edin.
ATİLA EMEK (Antalya) - Böyle
bir şey olmaz Sayın Başkan.
ATİLLA KART (Konya) - Ajanlık yapmayın,
haddinizi bilin! Sorumluluğunuzu bilin!
ATİLA EMEK (Antalya) - Demin
söz kesiyordunuz Sayın Başkan!
ATİLLA KART (Konya) - Saygısızlık
yapmayın!
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, ben, bugünkü yapılan yasama çalışmasının,
kanun değişikliğinin, İç Tüzük değişikliğinin
yüce Meclisin sarsılmaz iradesinin bir yansıması olduğuna
inanıyorum. Meclis, bu dönemde, içinde bulunduğumuz 22'nci
Dönemde, hiçbir dönemde olmadığı kadar -bunu da
açıklıkla söyleyeyim- iktidar ve muhalefetiyle iş
birliği yaptığı, hiçbir dönem
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzunkaya,
bir dakika veriyorum. Lütfen, konuşmanızı bitirin.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) -
çıkarılamadığı
kadar kanun çıkararak, toplumun yararına sunduğu, ülkenin
barışına, büyümesine, gelişmesine katkı
sağladığı, özellikle son dönemlerde, hiçbir dönemle
kıyaslanamayacak kadar başarılara imza attığı
gerçeğini kimsenin göz ardı etmesi mümkün değil. Elbette,
bu konuda, ana muhalefet partisinin de diğer milletvekillerinin
de hatta son anda, ana muhalefetin yanında belki onlar Anayasa
değişikliğini, Cumhurbaşkanının halk tarafından
seçimini engellemeye çalışırken, kendi önerilerinde
bulunan Anavatan Partisinin de küçük bir parti -buradaki grubu itibarıyla
söylüyorum- olmasına rağmen, sağladıkları
katkılar inkâr edilemeyecek, tarih bunları kaydedecektir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Niye kandırdınız
adamları o zaman?
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Dolayısıyla,
bu dönemde emeği geçenlerle, bu yasaların yüce Parlamentodan
milletin hizmetine, yararına sunulmasında emeği geçen
tüm arkadaşlarımı, burada, elbet tarih takdirle yâd
edecek, size aziz millet, minnet ve şükran duygularını
ifade edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
Bu İç Tüzük değişikliği
de önümüzdeki yasama yılında gerekli rahatlamayı
sağlamak için çıkarılan bir yasadır. Dolayısıyla,
bugün için değil, eğer güçlü olarak iktidara geleceğinizi
iddia ediyorsanız, bu İç Tüzük değişikliği en
çok size yarayacaktır. Dolayısıyla, bunu en çok siz değerlendireceksiniz
umuyor...
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
böyle bir şey yok.
MUSA UZUNKAYA (Devamla) - Böyle
bir şey olamayacağını da zaten biliyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Uzunkaya.
Şimdi, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Teklif kabul edilmiş
ve karar olmuştur, hayırlı olmasını diliyorum.
Gündemin 7'nci sırasında
yer alan, Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve
11 Milletvekilinin; Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Ağrı Milletvekili Mehmet Kerim Yıldız ve 11 Milletvekilinin,
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (2/1013) (S. Sayısı: 1418)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan,
8.5.2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
8.-
8/5/2007 Tarihli ve 5654 Sayılı Nükleer Güç Santrallarının
Kurulması ve İşletilmesi ile Enerji Satışına
İlişkin Kanun ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderme Tezkeresi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/1365) (S. Sayısı:
1436)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet
yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer alan, Adana
Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin; Mera
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2
Milletvekilinin; Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer
Hıdıroğlu'nun Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmeleri başlıyoruz.
9.-
Adana Milletvekili Atilla Başoğlu ve 3 Milletvekilinin,
Mera Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Bolu Milletvekili Mehmet Güner ve 2
Milletvekilinin, Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; Bursa Milletvekilleri Mehmet Emin Tutan ve Zafer
Hıdıroğlu'nun, Mera Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/779, 2/791, 2/1014) (S. Sayısı: 1422)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 3 Haziran Pazar günü saat 11.00'de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyoruz.
İyi akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.18