DÖNEM: 22 CİLT: 138 YASAMA YILI:
5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
28’inci
Birleşim
6 Aralık 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURU
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak’ın, Dünya İnsan Hakları
Günü münasebetiyle, her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını
sağlamanın, hiç kimsenin düşüncesinden ve fikrinden
dolayı kişisel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesinin
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Balıkesir Milletvekili Orhan Sür’ün, Devlet Su İşlerinin
bazı bölge müdürlüklerinde çalışan sondaj çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
3.-
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’in, Papa XVI. Benedict’in Türkiye’yi
ziyareti sonrasındaki izlenimlerine ilişkin gündem
dışı konuşması
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan ve 34 milletvekilinin,
pancar tarımı ve şeker üretimindeki sorunların
araştırılarak sektörün desteklenmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
V. - ÖNERİLER
A) SİYASÎ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/329), (10/342) ve (10/349) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına
ve görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı:
1255)
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/874) (S. Sayısı: 1249)
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Acil Eylem Planı’ndaki
muhalefet partilerinin bilgilendirilmesi hususuna ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER’in cevabı
(7/18004)
2.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, aile içi şiddet konusunda
basında yeralan bazı haberlere ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun
cevabı (7/18091)
3.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, intihar olaylarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı
(7/18097)
4.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, Gediz Nehri’ndeki çevre
kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18138)
5.-
Muğ
6.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Sarıkamış
şehitlerinin bulunduğu alana ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı (7/18140)
7.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in,
8.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili
veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18142)
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Bafa Gölü’nün kurumasına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin cevabı
(7/18143)
10.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili
veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı
(7/18149)
11.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ’nin, kamudaki bazı
sahtecilik olaylarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı
(7/18553)
12.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER’in, Samsun’da kurulu mobil
santrale ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE’nin
cevabı (7/18563)
13.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın, Porsuk Çayı’ndaki
çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18564)
14.-
Muğ
15.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLU’nun, Antalya-Elmalı’daki
Avlan ve Baranda göllerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE’nin cevabı (7/18566)
16.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin-Mut Kaymakamı hakkındaki
bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18570)
17.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN’ın, Bakanlık
logosundaki İngilizce ibareye ilişkin sorusu ve Sağlık
Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/18667)
18.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sayıştayın
bir raporundaki FİSKOBİRLİK’in banka borçlarının
ödenmesiyle ilgili tespitlere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER’in cevabı
(7/18709)
19.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun Van Kadın
Sığınma Evine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18725)
20.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA’nın, Afyonkarahisar’a
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18726)
21.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa-Karacabey ilçesinin
adliye binası ihtiyacına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/17930)
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak beş oturum yaptı.
Konya
Milletvekili Ahmet Işık, ihalesi gerçekleşen Konya-Çumra
Üçüncü Merhale Projesi’nin en büyük bölümlerinden biri olan Mavi Tünel
Projesi’nin Konya Ovası’nda tarım ve hayvancılığın
gelişimi ile bölge ekonomisine getireceği yararlara,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, tarım ve hayvancılıkla
uğraşan kesimin kredi alımı ile mevcut kredi borçlarını
ödemelerinde kolaylık sağlanması konularında
alınması gereken tedbirlere,
İstanbul
Milletvekili Gülseren Topuz, Türk kadınına seçme ve seçilme
hakkının verilişinin 72’nci yılı münasebetiyle,
kadınların karar
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
15/11/2006 tarihli ve 5556 sayılı Kanun’un Anayasa’nın
89’uncu maddesine göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi;
Türkiye
Büyük Millet Meclisi ve Sayıştay Başkanlığının
2005 Mali Yılı Kesinhesaplarına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
Raporu (5/27) (S. Sayısı: 1268);
Kars
Milletvekili Selami Yiğit’in, Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine,
Eskişehir
Milletvekili Cevdet Selvi ve 27 milletvekilinin, çocuklara yönelik
cinsel sömürünün araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıy
İlişkin
önergeleri;
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının,
gündemin “Özel Gündemde Yer Alacak İşler” kısmının
1’inci, 2’nci ve 3’üncü sıralarında yer almasına, bütçe
görüşmelerine 15/12/2006 Cuma günü saat 14.00’te başlanmasına
ve bitimine kadar, resmî tatil günleri dahil, her gün saat 11.00’den
13.00’e ve 14.00’ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışmalara devam olunmasına ve görüşmelerin onbir
günde tamamlanmasına; başlangıçta, bütçenin tümü üzerinde
gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların
(Hükûmetin sunuş konuşması hariç) birer saat (bu süre
birden fazla konuşmacı tarafından kullanılabilir),
kişisel konuşmaların ise onar dakika ile sınırlandırılmasına;
kamu idare bütçeleri üzerindeki görüşmelerin onbeş turda
tamamlanmasına, turların bitiminden sonra bütçe ve kesin
hesap kanunu tasarılarının maddelerinin oylanmasına;
İç Tüzük’ün 72’nci maddesi gereğince yapılacak görüşmelerde,
her turda gruplar ve Hükûmet adına yapılacak konuşmaların
kırkbeşer dakika (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), kişisel konuşmaların
onar dakika olmasına, kişisel konuşmalarda her turda
İç Tüzük’ün 61’inci maddesine göre biri lehte, biri aleyhte olmak
üzere iki üyeye söz verilmesine ve bir üyenin birden fazla turda söz
kaydı yaptıramamasına; bütçe görüşmelerinde soruların
gerekçesiz olarak yerinden sorulmasına ve her tur için soru-cevap
işleminin yirmi dakika ile sınırlandırılmasına;
bütçe görüşmelerinin sonunda gruplara ve Hükûmete birer saat
süre ile söz verilmesine (bu süre birden fazla konuşmacı
tarafından kullanılabilir), İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine
göre yapılacak kişisel konuşmaların onar dakika
olmasına;
Genel
Kurulun 5/12/2006 Salı günkü birleşiminde, gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler” kısmının 174’üncü ve 309’uncu
sıralarında yer alan (10/225) ve (10/372) esas numaralı
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerin birleştirilerek görüşülmesine; bu görüşmelerden
sonra sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
İlişkin
Danışma Kurulu önerilerinin, yapılan görüşmelerden
sonra,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 5084 ve 5350 Sayılı
Kanunlarda (2/577),
Mersin
Milletvekili Hüseyin Özcan’ın, Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası
Kanununda (2/836),
Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tekliflerinin, İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergelerinin, yapılan görüşmelerden;
Birleştirilerek
görüşülmesi
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 36 milletvekilinin, TRT yönetimi
hakkında ileri sürülen iddiaların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/225),
Anavatan
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu ve Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın,
TRT’nin yayın politikası ve personel yönetimiyle ilgili
çeşitli iddiaların araştırılarak TRT’nin asli
görevlerini daha sağlıklı yürütebilmesi (10/372),
Amacıy
Sonra,
Açıklandı.
Elâzığ
Milletvekili M. Necati Çetinkaya, Yozgat Milletvekili Emin
Koç’un, konuşmasında, şahsına;
Devlet
Bakanı Beşir Atalay, İstanbul Milletvekili Berhan
Şimşek’in, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş’ın,
konuşmalarında, Hükûmete, sataştıkları iddiasıyla
birer açıklamada bulundular.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının:
1’inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (
3’üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/1115) (
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler halinde görüşülmesi
kararlaştırılmış bulunan Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/870) (S.Sayısı:1255)
görüşmelerine devam olunarak 27’nci maddesine kadar kabul
edildi; 27’nci madde üzerinde bir süre görüşüldü.
6
Aralık 2006 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.59’da son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Harun Tüfekci
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Türkân
Miçooğulları
İzmir
Kâtip
Üye
No.:
42
II. - GELEN
KÂĞITLAR
Tasarılar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Hırvatistan Cumhuriyeti Arasında
Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1270) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
1.12.2006)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Kırgız Cumhuriyeti Arasında
Hukuki, Ticari ve Cezai Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1271) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1.12.2006)
Teklifler
1.-
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve 5 Milletvekilinin; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/900) (İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.12.2006)
2.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeni’nin; 15.11.2000 Tarihli ve 4603 Sayılı
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası
Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/901) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 6.12.2006)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.-
Eskişehir Milletvekili Mehmet Vedat YÜCESAN ve 34 Milletvekilinin,
pancar tarımı ve şeker üretimindeki sorunların
araştırılarak sektörün desteklenmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıy
6 Aralık
2006 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşimi’ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin konuşma süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, insan hakları ile ilgili söz isteyen
Tokat Milletvekili İbrahim Çakmak’a aittir.
Sayın
Çakmak, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURU
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Tokat
Milletvekili İbrahim Çakmak’ın, Dünya İnsan Hakları
Günü münasebetiyle, her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını
sağlamanın, hiç kimsenin düşüncesinden ve fikrinden
dolayı kişisel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesinin
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
İBRAHİM
ÇAKMAK (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yeryüzünün
en şereflisi olarak yaratılan insanın değeri ve
hakları tarih boyunca tartışılmış ve tartışılmaya
devam ediyor. Bu hakları gözeten şerefli dönemler de olmuş,
anlatmaya utandığımız kara sahifeler de. Bu konuda
milletimizin alnı aktır. Tarihimiz bunun binlerce örnekleriyle
doludur. Bugün bize akıl vermeye kalkanlara söyleyecek çok sözümüz
var. Önemli olan, bugün, dünyanın her bölgesinde insan haklarının
yüksek sesle tartışılmasıdır, yazılarda
ve sözlerde kalan bu hakların kazanılmasıdır. Yeterli
olmasa da günümüzde kazanılan bazı hakların elde
edilmesi büyük mücadeleler sonunda olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 10
Aralık 1948’de
Yıllarca
süren insan hakları mücadelesi, Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Beyannamesi’yle önemli bir başarı
elde etmiştir. Varılan nokta son nokta değildir, ama
önemli bir aşamadır. Birleşmiş Milletlere bağlı
ülkeleri bağlamakta olup, bu çerçevede kararların yerine
gelmesi için bütün ülkelerin sorumlulukları vardır.
Demokrasi
alanında bizden önce yola çıkanları geride bırakarak,
insan hakları ve fikir hürriyetinde büyük mesafeler aldık.
Bununla beraber, henüz ön yargılardan kurtulamadığımız
korku ve vehimlerden meydana gelen kısıtlamalar ve hak ihlalleri,
maalesef, devam etmektedir. Hâlbuki, bir siyasetçi için ilk söz, önce
insan ve insan hakları ve insanların mutluluğu olmalıdır.
Bu ülke, ufku, aklı ve vicdanı hür insanların eliyle aydınlanacaktır.
1948’de
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
Tarih
boyunca nice beyannameler ve kanunlar yazıldı. Belki bunların
birçoğu elimize de ulaşmadı. Fakat, bilinen bir gerçek
var ki, binlerce yıldır geçmişimizde bugün bile gerçekleştirilemeyen
altın dönemleri hayata geçiren bir kültürden geliyoruz. Biz
buna “kul hakkı” diyerek, insan değerini ve hakkını
kendi hakkımızdan önde tutuyoruz.
Kendisi
için istediğini başkası için de istemeyenin olgun bir
insan olamayacağını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) - Yine, bin dört yüz yıl önce Peygamberimizin,
Veda Hutbesi’yle, bütün insanlığa çağrıda bulunarak,
mal ve can güvenliğinin sağlanması, kan davalarının
kaldırılması ve benzeri konularda insan hayatının,
malının ve şerefinin dokunulmaz olduğunu ortaya
koyması, insan haklarına dinimizin ne kadar önem verdiğinin
vurgulanması bakımından da çok önemlidir.
Bugün
insan haklarını savunanların ve öncülüğünü yapanların,
tarihimizde, sözde değil, bizzat hayata geçirilen bu değerlerden
yararlanmalarını tavsiye ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, özellikle cumhuriyet tarihimizde gerçekleştirilen
hak ve hürriyet alanındaki reformları mutlaka hatırlamak
durumundayız. Son yıllarda Avrupa Birliği sürecinde
yapılan fikir ve düşünce alanındaki gelişmeler
ve haklar, çoğu gelişmiş ülkelerde dahi olmayan ilerlemelerdir.
Bu başarı, iktidarı ve muhalefetiyle devletimizin
başarısıdır ve Meclisimizin halkımıza
verdiği bir değerin göstergesidir. Elbette, eksiklikler
ve yanlışlıklar olacaktır. Biz bunları olgunluk
ve sağduyuyla aşacak güçteyiz. Önemli olan, ülkemizin ve insanımızın
hayat standardının yükseltilmesidir. Önemli olan milletimizin
huzuru ve mutluluğudur. Önceliğimiz, milletimizin haklarıdır,
hürriyetidir; her fırsattan herkesin eşit olarak yararlanmasını
sağlamaktır, hiç kimsenin düşüncesinden ve fikrinden
dolayı, ön yargıyla yasaklar arkasına sığınarak,
kişisel hak ve hürriyetlerinden mahrum edilmemesidir.
İnsan
haklarında nasıl önceleri önde olduysak, bugün de önde olmak
zorundayız. Başkalarının bu konuda tavsiyelerine
gerek kalmadan, insanımıza yakışan hakların
devlet tarafından korkmadan verilmesidir, çünkü devlet millet
içindir. Devletine güvenen ve seven milletlerin gücü, devletlerin
gücünü gösterir. Güçlü devlet hem milletine hem de mazlum milletlere
şefkat elini uzatabilir.
BAŞKAN
– Sayın Çakmak, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
İnsan hakları gününde bir milletvekili arkadaşımızın
sözünü kesmek istemiyorum, ama iki dakikalık süre geçti.
Buyurun.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) – Son paragrafım Sayın Başkanım,
tamamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, bugün dünyamızın her köşesinde nice
insan haklarının ihlaline şahit oluyoruz, bütün dünyanın
gözü içine baka baka yapılan saldırılarda, işgallerde,
sebep olanların sahte demokrasi ve insan hakkı anlayışını
ibretle izliyoruz. Günde ortalama 80 kişinin öldüğü
Irak’ta mı haklar korunuyor, sahipsiz ve savunmasız yaşlı
ve çocukları acımasızca katledilen Filistin’de mi, Afrika’da
mı, Asya’da mı insan hakları korunuyor? Hak ve menfaati
sadece kendini ve kendi halkının geleceğini düşünen
sözüm ona güçlü devletler, insanlık gözünde ne kadar küçüldüklerini
görmüyorlar mı. Tarih, bu zulme sebep olanların kısa zamanda
kaybolduklarının nice örnekleriyle doludur. Sadece devletler
değil, milletler de, insanlar da insan hakkı ihlaline karşı
seslerini yükseltmek zorundadırlar. Kamuoyu baskılarıyla
düzeltilebilecek çok yanlışlar vardır.
BAŞKAN
– Sayın Çakmak, istirham ediyorum, üç dakikalık süre geçti.
İBRAHİM
ÇAKMAK (Devamla) – İnsan haklarının konuşulduğu
bugünlerde, herkesi, insanlığın onurunu savunmaya
ve korumaya davet ediyorum. Bugüne kadar kazanılan haklar,
bundan sonra da bu onurlu mücadeleyle halkımıza ve dünya
halkına daha fazlasını kazandıracaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Gündem
dışı ikinci söz, Devlet Su İşlerinin sondaj çalışanlarının
sorunlarıyla ilgili söz isteyen Balıkesir Milletvekili
Orhan Sür’e aittir.
Sayın
Sür, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Balıkesir
Milletvekili Orhan Sür’ün, Devlet Su İşlerinin bazı
bölge müdürlüklerinde çalışan sondaj çalışanlarının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı
ORHAN
SÜR (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlarım; Devlet Su
İşlerinin çeşitli bölgelerinde çalışan sondaj
müdürlüklerindeki personelimizin sorunları hakkında
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Çok
değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğü Personel ve Eğitim Daire Başkanlığı,
22 Kasım 2006 tarihinde Devlet Su İşlerinin bölge müdürlüklerine
bir yazı gönderdi. Bu yazıyla, şu anda faaliyette bulunan
19 Devlet Su İşleri sondaj şube müdürlüğünün 8 tanesi
kapatılıyor ve buralarda çalışan personel diğer
11 bölgede görevlendirilip, oralarda 15 Aralık 2006 tarihinde
göreve başlama talimatıyla karşılaşıyorlar.
Acaba,
bu kapatılmanın gerekçesi nedir diye bu yazıyı
incelediğimizde şunları görüyoruz:
1)
Kaynak yetersizliği,
2)
İhale işlerinin emanet işlere dair hükümlerini zorlaştırdığı,
3)
Mevcut çalışma şartlarının üretimde ekonomi
icaplarını gerçekleştirmeye elvermemesi gibi nedenlerle
böyle bir organizasyona gidildiği ve bu nedenle de yurt çapındaki
19 şubenin 8 tanesinin kapatıldığı.
Şimdi,
kapatılanlar:
Bu
şubelerde çalışan 400 tane sondaj çalışanı
var. Bu 400 sondaj çalışanı, maalesef, aralık
ayının ortasında evinden barkından ediliyor. Değerli
arkadaşlarım, bu insanların çoluğu var çocuğu
var. Hepsi kışa hazırlığını yapmış,
odununu almış, kömürünü almış. Aralığın
ortasında bu insanları evlerinden barklarından etmenin
hangi acil gerekçesi var? Öncelikle sizlere bunu sormak isterim.
Ama,
ben, bir Balıkesir Milletvekili olarak, kapanan bir sondaj
şubesinin ilinin milletvekili olarak Balıkesir’i size anlatmak
istiyorum.
1988
yılında sondaj şubemiz kurulmuş ve bugüne kadar,
33.714 metre enjeksiyon yapmış, 22.400 metre temel araştırma
sondajı yapmış, 15.855 metre su sondajı yapmış.
Ortalama olarak, yılda 1.983 metre enjeksiyon, 1.318 metre temel
araştırma, 933 metre su sondajı yapıyor ve bu
iş kapasitesiyle Balıkesir Sondaj Şube Müdürlüğü,
Türkiye’de ikinci sırada yer alıyor. Böyle bir sondaj şube
müdürlüğünü kapatıp Eskişehir’e bağlıyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, 2007 programına bakıyorum
Balıkesir Sondaj Şubesinin, 1.829 metre enjeksiyon, 655
metre temel araştırma, 940 metre su sondajı var.
Şimdi,
gerekçeye baktığımızda, aslında, orada, ilginç
bir madde var: “İhale işlerinin emanet işlere dair hükümlerini
zorlaştırdığı.” Yani, anladığım
kadarıyla, bu bölgelerde sondaj şubeleri bulunduğu
sürece ihaleler yapamıyorsunuz, yani bu işleri özel sektöre
devredemiyorsunuz. Sıkıntı buradan kaynaklanıyor.
Yani, kamunun bu işlerini, artık, özel sektöre tamamen açmak
istiyorsunuz. Bunu yapsanız bile, bu şubelerde çalışan
bu nitelikli personeli, denetçi olarak, bu olayları, bu işlemleri
kontrol etmek amacıyla kullanmak zorundasınız. O zaman
ne diye kapatıyorsunuz?
Ayrıca,
kapatılan sondaj şubelerinin ve korunan şubelerin
coğrafi dağılımını incelediğimizde
çok ilginç sonuçlarla da karşı karşıya kalıyoruz
değerli arkadaşlarım. Şimdi, biraz önce, size, kapatılan
şubeleri saydım. Peki, korunanlar hangileri? Aydın,
Afyon, Eskişehir,
Şimdi,
acaba, yan yana üç tane sondaj şubesi korunurken, yüzlerce kilometre
öbür taraflardaki, uzaktaki sondaj şubeleri neden kapatılıyor?
Hele hele Afyon için sormak istiyorum: Afyon’da Devlet Su İşlerinin
bölge müdürlüğü bile yok. Bölge müdürlüğü olmayan bir sondaj
şubeyi koruyorsunuz ve Afyon’a, örneğin,
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
SÜR (Devamla) – Sayın Başkanım, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sür.
ORHAN
SÜR (Devamla) – Bölge müdürlüğü olmayan Afyon, Antalya Bölge
Müdürlüğünün işlerini de yapacak. Acaba Afyon’nun korunmasında
Genel Müdürümüzün Afyonlu olmasının bir kıyağı
var mı diye düşünmeden edemiyorum.
Şimdi,
Şanlıurfa gibi GAP’ın en önemli birimlerinden bir tanesini
kapatıyorsunuz, ama, bunun yanındaki, ikisi bitişik
olan Elâzığ’
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Evet.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bunlar, tabii, aklımıza
çok çeşitli nedenler getiriyor ve bu kapatmaların anlamını
çözemiyoruz. Örneğin,
HASAN
ANĞI (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Sadece
HASAN
ANĞI (
ORHAN
SÜR (Devamla) –
ŞEVKET
ARZ (
ORHAN
SÜR (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bakın,
ilginç bir olay size söyleyeyim:
Değerli
arkadaşlarım, bakın, Balıkesir’de 41 tane personel
ayın 12’sinde Eskişehir’de göreve başlamak zorunda. Lüleburgaz’ın
87 personeli var, Trabzon’un 31 personeli var. Bunların hepsi zaten
arazide çalışan insanlar. Yani, bunları oraya bağlasanız
da, bunlar oralara gelip çalışmak zorunda. Oraları nasıl
yöneteceksiniz? Oraların nasıl bu işlemlerinin bitmesini
sağlayacaksınız? Bunları sizlere sormak istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sonuçta, kışta kıyamette yüzlerce
insanımızı mağdur ettiğimiz gibi, büyük bir
dengesizlik de yaratıyorsunuz. O nedenle, bence bu işin
kökten çözümü, bu kapatmalardan vazgeçilmesidir. Bu kapatmalardan
vazgeçilsin, buradaki insanlarımız huzursuz edilmesin
ve bölgelerimiz de bu hizmeti almaya devam etsin diyorum ve 400 sondaj
çalışanımıza işlerinde, Devlet Su
İşlerinin tüm çalışanları gibi, ülkemizin
tüm çalışanları gibi başarılı çalışmaların
devamını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
EYÜP
FATSA (Ordu) – Sayın Başkan…
ŞEVKET
ARZ (
EYÜP
FATSA (Ordu) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz, bir cümle
efendim.
ŞEVKET
ARZ (
BAŞKAN
– Sayın Fatsa bir cümlelik bir ilavede bulunmak istiyor. Ama,
mikrofonunuz açık değil Sayın Fatsa.
ŞEVKET
ARZ (
BAŞKAN
– Hayır, başka bir konuyla ilgili bir açıklama…Tek cümlelik
bir konuşma yapacak.
ŞEVKET
ARZ (
ASIM
AYKAN (
ORHAN
SÜR (Balıkesir) – Sizin haberiniz var, bizim haberimiz yok.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı,
böyle bir şey var mı?
EYÜP
FATSA (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Orhan Sür, gündem dışı konuşmasında, Devlet Su
İşlerine ait 8 şube müdürlüğünün kapatıldığını
söyledi. Biraz önce Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
yetkililerinin bize ulaşarak verdiği bilgide, dün yayınlanan
bir genelgeyle böyle bir kapatma işleminin olmadığını
ve yarından itibaren iddia edilen bütün şubelerin görevlerine
devam edeceğini ifade etti.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Sayın Başkan, böyle bir usul var
mı?
ŞEVKET
ARZ (
ALİ
TOPUZ (İstanbul) – Soruyu sorana niye telefon etmiyor Genel
Müdür de, başkalarına ediyor? Olur mu?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Rahatsız mı oldunuz efendim?
BAŞKAN
– Arkadaşlar lütfen…
Gündem
dışı üçüncü söz, Papa 16’ncı Benedict’in Türkiye ziyaretiyle
ilgili söz isteyen Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek’e aittir.
Sayın
Çiçek, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek’in, Papa XVI. Benedict’in Türkiye’yi ziyareti
sonrasındaki izlenimlerine ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; sözlerime başlarken hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Papa
XVI. Benedict, nihayet Türkiye’ye geldi ve gitti. Neredeyse bir
yıla yakın zamandır Türkiye ve dünya kamuoyunun gündeminde
yer bulan Papanın Türkiye ziyareti sonuçlandı, sağ salim
Papa geldi ve gitti.
Papa
bu göreve seçilmeden önce, kimliği, kişiliği ve taşıdığı
misyonu tartışıldı. Yerine geldiği Papa Paul’ün
dünya insanlığına ve Hristiyanlığın
dışındaki dinlere karşı gösterdiği takdire
değer yaklaşım, dinler arası diyalog, savaşlar
ve savaşların getirdiği vahşeti kınaması,
Haçlı Seferleri sebebiyle Hristiyan dünyasının o dönemde
sergilediği yüz binlerce masum insanın hayatına mal
olan Haçlı Seferleri katliamı için Müslümanlardan özür dilemesi,
zengin ve gelişmiş ülkelerin fakirleşen, yoksulluğun
ve açlığın pençesinde kıvranan insanlığın
imdadına koşması konusunda sergilediği misyonun
tam tersine Papa Benedict, koyu bir Alman ırkçısı, Müslüman
düşmanı, hatta, Peygamber Efendimize, eli kılıçlı,
şiddet tahrikçisi, Müslümanları terörist, Kur’an’ı uydurma
bir kitap gösterecek kadar farklı görüntü sergiledi. O günlerde
daha da ileri giderek “Haçlı Seferlerinin devam ettiğini”
ima ederek, Müslümanlara karşı kutsal ittifak çağrısında
bulundu. ABD Başkanı Bush ve yönetiminin Müslüman ülkelerde
devam ettirdiği soykırım ve katliama varan savaşlarına
”terörle savaş” adını vererek alkış tuttu.
Bu
beyanatlar dünyayı ayağa kaldırdı. Müslüman dünyasından,
bilhassa Türkiye’den yükselen lanetleme ve protestolar, “özür dilesin”
talepleri duyulmadı. Papa, düşmanlık dolu sözlerini,
fiil ve davranışlarını sürdürmeye devam etti. Bu
sebeple Türkiye ziyareti ertelendi, sonra talep
Papa,
“İslam
dini, tarihi itibariyle ve bütün kaynaklarıyla şiddet içeren,
bunu teşvik
Akıl
almaz bir hızla dünyaya yayılan Müslümanlığın
önünü kesmek, Hristiyanlık dininin temel akidesinde yıllardır
tartışılan İncil’in Konstantin tarafından yazdırılan
bir kitap olduğu tezini unutturmak, yorulmuş, milyarlarca
dolar harcayarak yapılan misyonerlik çalışmalarına
rağmen dünyaya yayılmada sonuç alamayan Hristiyanlık
dinini dünya üzerinde kutsal ittifakla birlikte ayakta tutma projesi
bu projenin adı, bu ittifakın adı.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, biz enteresan bir milletiz.
Düşmanlığımızın da dostluğumuzun da
ölçüsü, tartısı yoktur, bazen ne yaptığımız
belli olmuyor. Papa ziyaretiyle ilgili görsel ve yazılı
medyamıza bir bakın, bunu çok iyi anlayacaksınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Çiçek, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Ne oldu da Papa ve ziyareti birden hezimetten
zafere dönüştü? Papa, Müslümanlığa, Türklere, Müslümanlara
sövmeyi terk mi etti şimdi? Papa, akıl almaz bir manevrayla,
bu köklü strateji değişikliğini niçin yaptı arkadaşlar?
Bence, üzerinde kafa yorulması gereken husus budur. Papa, geçmişteki
görüntüsüyle Türkiye’ye gelseydi, kutsal ittifakı bu kadar kolay
ve rahat gerçekleştiremez ve dünya kamuoyuna bu kadar rahat
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; merak ediyorum, birdenbire
oluşan Papa sevgisi, bizlere bu gerçekleri unutturacak
mı? Papayı, Sultanahmet Camii’nde huzur duruşunda bulundu
diye neredeyse Müslüman ilan ediyorduk. Bir gazetemizin manşetinde
Papanın “Kalbimin yarısı İstanbul’da kaldı.”
sözleri yer aldı. Doğrudur, Hristiyan dünyasının
kalbinin yarısı Vatikan’da ise diğer yarısı
da Fener Patrikhanesi’ndedir. Onlara göre, Roma İmparatorluğu’nun
yarısını, yani batı Roma’yı Vatikan temsil
ediyorsa, doğu Roma’yı, yani Bizans’ı da Patrikhane temsil
ediyor. Zaten, o da “kalbimin yarısı Sultanahmet Camii’nde
kaldı” demedi. Katiyen şunu söylemek istemiyorum -buraya
dikkatlerinizi çekmek istiyorum- katiyen şunu söylemek istemiyorum:
Hristiyanlık âlemiyle husumet ve düşmanlığımızı
artıralım, Papayı düşman ilan edelim, sergilediği
tavrı küçümseyelim demiyoruz. Zaten, tarihe müracaat edersek,
asırlar boyu, biz, dinler arası diyaloğu yaşattık.
Balkanlarda dört yüz yıl bu dinlerin müntesipleri kardeşçe
yaşadı.
Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan ve İspanya Başbakanı Zapatero’nun
başlattığı “medeniyetler arası diyaloğ”un
mimarı yine biziz, bizim milletimiz. Kim bilir kaç yıldır
yüksek strateji ürünü, binlerce uzman stratejistin süzgecinden geçirilerek
servise sunulmuş bu gezinin, tebessüm ile sergilemeye çalıştığı
tatlı yönünün arkasını iyi okuyalım.
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Tamamlıyorum efendim, tamamlıyorum;
teşekkür ediyorum.
Bu
kutsal ittifakın önümüze çıkaracağı problemlere
hazırlıklı olalım, kastım budur.
Papa
Benedict ve Sayın Türk vatandaşı Bartholomeos, Türk vatandaşı
Ermeni Patriği Mutafyan’dan, el ele tutuşup şu açıklamayı
yapmalarını beklerdik: “Filistin’de binlerce Müslüman ölüyor
ve kuşatma altında aç, sefil…”
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, istirham ediyorum, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
“…Daha
yakında yüz binlerce Boşnak, Arnavut, Müslüman olduğu
için Bosna’da şehit edildi. Hristiyan-Müslüman savaşı
ilan edildi, kutsal savaş dendi. Hâlâ, binlerce masum Müslüman’ın
dozerlerle çukurlardan cesetleri çıkarılıyor. Dolayısıyla,
biz, bu katliamı yapan,
BAŞKAN
– Sayın Çiçek, lütfen, son cümlelerinizi alayım.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum.
BAŞKAN
– Son cümleniz, lütfen.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) – Son cümlem.
“…Bu
ittifakı, bu savaşı durdurmak için yapıyoruz. Bunun
için bir araya geldik.” demelilerdi.
Zaman
geçmemiştir. Papa Benedict’ten, Türk vatandaşı Bartholomeos’tan
ve Türk vatandaşı Mutafyan’dan acilen bu açıklamaları
bekliyoruz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Balıkesir
Milletvekilimiz Sayın Orhan Sür’ün gündem dışı konuşmasıyla
ilgili olarak, Enerji Bakanımız Sayın Mehmet Hilmi Güler
Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
Sayın Orhan Sür Bey’in, DSİ’nin sondaj sorunlarıyla ilgili
gündeme getirdiği konuyla ilgili olarak, her ne kadar cevap verildiyse
de, ben, ilave bilgi sunmak istiyorum.
Bu
noktada, Eyüp Fatsa Bey’in de açıkladığı şekliyle,
böyle bir şey şu anda söz konusu değil. Ancak, verimlilik
çalışmasıyla ilgili olarak, Devlet Su İşlerinin,
devamlı olarak verimliliği artırmak üzere, elemanların
çalışma, bölümlerin çalışma durumlarıyla ilgili
olarak değişik senaryolar üzerinde çalışmaları
devamlı olmaktadır verimliliği artırmak için. Bu
meyanda yapılan bir çalışmadır. Ancak, biz de, bu
noktada, Devlet Su İşleri çalışanlarının
hem kış mevsimi olması hem de bu programı bir daha
gözden geçirmek üzere, daha önceden olayı ben durdurdum. Dolayısıyla,
şu anda böyle bir şey söz konusu değil. Ancak, biz, verimli
çalışmayı temel prensip edinen bir Hükûmet olarak, Bakanlık
olarak, burada verimlilik çalışmalarıyla ilgili olarak
devamlı üzerinde çalışıyoruz, çünkü bunu özel sektöre
yaptırmak daha ucuz oluyor, daha verimli oluyor ve aynı zamanda,
su ihtiyacı da giderek arttığı için, biz, fazla eleman
almadan bu işleri yapmak istiyoruz. Onun için de, Devlet Su
İşleri bütçesi uzunca bir süredir aynı kaldığı
hâlde, biz daha fazla iş yaparak bunları toparlıyoruz.
Dolayısıyla, böyle bir şey söz konusu değil. Zaten
bu yapılan çalışmalarda da, verimle ilgili olan çalışmalar
da bizim faaliyetlerimize yansıyor.
Sonuç
olarak şunu söyleyeyim: Sondaj konusu, bizim çok önem verdiğimiz
bir konu ve giderek de burada miktarları artırıyoruz.
Sadece DSİ’nin değil, MTA’nın da sondaj çalışmaları
çok yoğun bir şekilde gidiyor. Hem yer altı sularını
tarım için, içme suyu olarak kullanmak bakımından
DSİ hem de jeotermal enerji açısından MTA çok yoğun
bir çalışma içinde ve burada da, bilhassa jeotermalde önemli
adımlar da attık. Biz, bu yer altı suları konusunda
verimliliği artırmak üzere her türlü çalışmayı
sürdürmeye devam edeceğiz, ama şu anda böyle bir şey söz
konusu değil şubelerde. Bunu arkadaşlarımıza,
değerli milletvekillerimize bildirmek için söz aldım.
ŞEVKET
ARZ (
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Durdurdum diyorum, durdurdum. Durdurdum, evet durdurdum.
ŞEVKET
ARZ (
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
– Teşekkür ederim, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim. Ümit ederim konu açıklığa kavuşmuştur.
Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Efendim?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Hayır, Mehmet Çiçek’in konuşmasıyla ilgili nasıl
bir açıklama yapacaksınız?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Genel bir âdet... Yok, böyle bir âdet yok İbrahim Bey.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Hayır, kısa bir açıklama yapacaksınız da, yani,
çok önemli bir konu olarak kendi adınıza bir açıklama,
vesaire yapın, ona bir şey demem. Yani, ne yapalım
şimdi?
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Herkes, böyle, konuşulanlarla ilgili bir açıklama yaparsa...
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Yok, yok...
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır. Önerge beş yüz kelimeden fazla olduğu için özeti
okunacaktır. Ancak, tam metni tutanak dergisinde yayımlanacaktır.
Şimdi
önergeyi okutuyorum:
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan ve 34 milletvekilinin, pancar
tarımı ve şeker üretimindeki sorunların araştırılarak
sektörün desteklenmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıy
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yöresel
ve ulusal ekonomiye yüksek katma değer sağlayan pancar üretiminin
yok olmasının önüne geçilmesi ve pancar çiftçisinin sorunlarının
çözülmesi hususunda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıy
1- Mehmet Vedat Yücesan (Eskişehir)
2- İzzet Çetin (Kocaeli)
(x) (10/402) esas numaralı Meclis
araştırması önergesi Tutanağa eklidir.
3- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4- Ufuk Özkan (Manisa)
5- Yılmaz Kaya (İzmir)
6- Yavuz Altınorak (Kırklareli)
7- Ahmet Küçük (Çanakkale)
8- Mevlüt Coşkuner (Isparta)
9- Feramus Şahin (Tokat)
10- Mehmet Ziya Yergök (
11- Bülent Baratalı (İzmir)
12- Bayram Ali Meral (
13- Yakup Kepenek (
14- Orhan Eraslan (Niğde)
15- Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
16- Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
17- Kemal Sağ (
18- Nail Kamacı (
19- Ahmet Yılmazkaya (
20- Mustafa Yılmaz (
21- Muharrem Kılıç (
22- Hüseyin Ekmekcioğlu (
23- Tuncay Ercenk (
24- Osman Kaptan (
25- V. Sinan Yerlikaya (Tunceli)
26- Kâzım Türkmen (Ordu)
27- Mehmet Işık (Giresun)
28- Oya Araslı (
29- Mehmet Küçükaşık (
30- Mustafa Özyurt (
31- İlyas Sezai Önder (
32- Rasim Çakır (
33- Sedat Pekel (Balıkesir)
34- Harun Akın (Zonguldak)
35- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Özet
Ülkemizde
şeker pancarı tarımının önemli bir parçası
olup, Türkiye’de 64 ilde, 5.877 köyde yaklaşık 500 bin çiftçi
ailesi tarafından şeker pancarı tarımı yapılmaktadır.
Şeker pancarı, tarım ve endüstri kesiminde geniş
istihdam olanağı sağlama özelliğine sahiptir. Bu
özelliği dikkate alındığında, şeker pancarı
tarımının üreticilerin yanı sıra, şeker
sanayisinde çalışanıyla, alt sektör çalışanıyla
ve aileleriyle birlikte toplam 10 milyona yakın insanımızı
ilgilendirmekte olduğu ortaya çıkmaktadır.
Şeker
pancarı üretimi dünyada birçok ülke tarafından desteklenmektedir.
Ancak, ülkemizde şeker pancarı üretimi kotalarla sınırlandırılmakta,
kotalar yıllar itibariyle azaltılırken, şeker pancarı
alım fiyatları ise maliyetlerin bile karşılanmasına
imkân vermeyecek düzeyde belirlenmektedir. Üreticiler ürünlerinden
elde ettikleri hasılat ile hayatlarını zorlukla idame
ettirmekte, bankalardan kredi almak suretiyle borçlanmaktadırlar.
Devletten gerekli desteği göremeyen üreticilerin büyük
kısmı icralık duruma gelmişlerdir.
Pancar
tarımı, çiftçiyi köyde tutan en önemli araçlardan biridir.
Pancar üretimine gereken desteğin verilmemesi ve uygulanan
yanlış politikalar pancar tarımının yok olmasına
ve pancardan geçimini sağlayan 2.5 milyona yakın köylünün
göç etmesine yol açacaktır. İzlenen pancar politikası
işsiz ordusuna 2,5 milyon köylümüzün eklenmesine yol açacak
niteliktedir.
Şeker
pancarı, istihdam sorununa çözüm olabilecek en önemli ürünlerden
biridir. Çapa ve hasat döneminde 250 bin tarım işçisi ve az
topraklı çiftçiler ile işsizlere 100 gün süreyle iş
imkânı sağlamaktadır. Kırsal kesimde buğdaya
göre 18 kat, ayçiçeğine göre ise 4.4 kat fazla istihdam sağlamaktadır.
Türkiye’de bir dekar şeker pancarının tarla hazırlığından
kantara teslimine kadar 10 erkek işgücüne ihtiyaç bulunmaktadır.
Bir dekar şeker pancarı tarımı 93 saat istihdam
imkânı sunmaktadır.
Bir
çiftçinin ektiği ortalama pancar miktarı 7 dekardır.
Ürettiği pancar 28 tondur. Pancar fiyatı ise 89.000 TL/kg’dir.
Buna göre pancar çiftçisinin ortalama brüt pancar geliri 2,49 milyar
TL seviyesindedir. Gelirin ¾’ü üretim masrafları, ¼’ü net gelir
değeri olmak üzere pancar çiftçisinin pancar tarımından
sağladığı net gelir ortalama 622 milyon TL seviyesindedir.
Dekar başına net gelir ise 88 milyon civarındadır.
Tarım kesiminde çalışan işgücünün maliyeti yaklaşık
9 milyon liradır. Bir dekar şeker pancarı tarımı
için 10 iş gücüne ihtiyaç olduğu dikkate alındığında
dekar başına net gelirin iş gücü maliyetini dahi karşılamadığı
görülmektedir.
Pancar
tarımı yapılan ülkeler arasında pancar tarımını
ve pancar şekeri üretimini desteklemeyen tek ülke Türkiye’dir.
AB’ye girme sürecinde olan ülkemizde tarımsal ürünler arasında
sanayisi ve üretim teknikleri açısından rekabet edebileceğimiz
tek ürün şeker pancarı ve pancar şekeridir. Dolayısı
ile sektörün geleceğinin garanti altına alınması
ve sürdürülebilir bir pancar tarımın sağlaması
açısından ilgili her kesimin gerekli tedbirleri alması
ve uygulaması noktasında göstereceği duyarlılık
ve kararlılık, sektörün ve Türkiye ekonomisinin geleceği
açısından önem arz etmektedir.
Ülkemizin
70 yılı aşkın süredir pancardan şeker üreten
kurulu sanayi ve her yıl pancar eken yaklaşık 500 bin
çiftçi işletmesi ciddi ölçüde baskı altındadır.
İzlenen yanlış politikalar pancar tarımının
ve pancar şekeri üretiminin bitmesine neden olacaktır. Bu
durum ise köylülerimizi mağdur edecek, geleceklerini belirsiz
hale sokacaktır. Ayrıca, ekonomi katma değeri yüksek
olan pancarın sağladığı yararlardan mahrum
bırakılacak ve ülkemiz şekerde tamamen dışarıya
bağımlı hale gelecektir.
Yöresel
ve ulusal ekonomiye yüksek katma değer sağlayan pancar üretiminin
yok olmasının önüne geçilmesi ve pancar çiftçisinin sorunlarının
çözülmesi hususunda alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi
amacıy
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge
gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. – ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/329),
(10/342) ve (10/349) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin birleştirilerek yapılmasına
ve görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
06/12/2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 06.12.2006 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı
toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy
birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla
arz ederim.
Ali
Topuz
İstanbul
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 264 üncü sırasında
yer alan (10/329), 276 ncı sırasında yer alan (10/342) ile
282 nci sırasında yer alan (10/349) Esas Numaralı Meclis
Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel Kurul’un;
06.12.2006 Çarşamba günlü birleşiminde ve birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde iki söz talebi vardır,
aleyhinde üç söz talebi vardır.
Sayın Ünal Kacır ve Sayın
Seyfi Terzibaşıoğlu…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Var
efendim.
BAŞKAN – O zaman, arzu ederseniz
ikinizden birine söz verelim biriniz feragat ederseniz veya bir de
Ümmet Kandoğan Bey var. Çekeceğiz, nasıl dersiniz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır
efendim, biz önce verdik. Biz verdik beraber.
BAŞKAN – Arkadaşlar aynı
anda geldiğini söylediler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayır
efendim. Biz, sizinle beraber aynı anda verdik. Cumhuriyet Halk
Partisi ile aynı anda verdik; doğrudur. Ama, diğer arkadaşımız
sonra getirdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – O sonra verdi efendim; en son DYP verdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – Zaten her gün konuşuyorsun kardeşim, biraz
dinlen.
BAŞKAN – Sayın Kandoğan,
bu defa sizin geç getirdiğinize bütün arkadaşlar müttefik;
geç vermişsiniz.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – Sayın Başkan, geç geldi zaten.
BAŞKAN – Geç getirmişsiniz…
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Hayır
Sayın Başkanım, geç getirmedim. Ben aynı anda… Yani,
aynı anda üç kişi nasıl verir Sayın Başkanım?
Sırayla olacak burada; bir, iki, üçüncü olacaktır.
BAŞKAN – Tamam, işte, siz
üçüncüsünüz; o arkadaşlar konuşmadığında
siz konuşacaksınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
Ama, kura çekiliyordu şimdiye kadar, usulümüz kuradır.
BAŞKAN – Hayır, aynı
anda gelirse. Geç getirmişsiniz siz.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
Efendim, nasıl olacak başka türlü?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – Süreyi geçirdi Sayın Başkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Yani,
böyle bir şey olabilir mi?
BAŞKAN – Geç getirdiyseniz,
olur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Aynı
anda…
BAŞKAN – Şimdi, iki Kâtip
Üyeye de sordum. İki Kâtip Üye de, diğer arkadaşlar da en
son sizin getirdiğinizi söylediler.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
Evet, en son ben getirdim; ama, bu…
BAŞKAN – Tamam, doğru. O zaman,
bu defa konuşma hakkı vermeyeceğim size.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
BAŞKAN – Var, var.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) –
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup önerisinin lehinde, Fahrettin Üstün, Muğ
Sayın Üstün, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun grup önerisi lehinde söz aldım. Sözlerime
başlarken, hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
turizm, ülkemiz için gerçekten büyük önem taşıyor. Dünyadaki
en güzel, en tarihî ve doğal güzelliklerin en fazla olduğu
ülkelerden birisi, ama, maalesef, yıllardır, ülkemizde turizmle
ilgili yatırımlar, diğer alanlar kadar ciddi anlamda
yapılmıyor.
11 Eylül 2000 sonrası raporlarda,
2020 yılına kadar dünya turizminin yüzde 4,1 oranında
artacağı öngörülmekte; buna göre, 2010 yılında 1
milyar turist, 2020 yılında 1,5 milyar turist seyahat edecek
durumdadır. Dünya turizmi gelirleri 2010’da 1,5 trilyon dolara,
2020 yılında 2 trilyon dolara yükselmesi öngörülmektedir.
Orta Doğu’da talebin ortalama yüzde 7,1 oranında artacağı
ve bölgenin pazar payının 2020’de yüzde 2,2’den yüzde 4’e
çıkacağı öngörülmektedir.
Bu projeksiyonlara ayak uydurabilmek
için, turizm sektörünün sorunları yeniden gözden geçirilmelidir.
Ülkemizde KDV oranı, diğer turizm ülkelerine göre çok yüksektir.
İkincisi de, altyapı eksikliklerimiz; ciro üzerinden yüzde
3 vergi
Sayın milletvekilleri, ülkede
uygulanan sıcak para politikası nedeniyle, turizm sektörü
önümüzdeki yıllarda Türkiye’de düşünülemeyecek ölçüde
ağırlıklı bir sektör olacaktır. Turizmde belli,
küçük müdahalelerle, 15-20 milyar dolar gelir artışını
başka alanda sağlamamız mümkün değildir.
Turizm stratejik bir sektördür;
Türkiye’nin ekonomisini, sosyal yaşamını çok yakından
ilgilendiren önemli bir sahadır. Turizme yapılacak yatırımla,
IMF’ye, Dünya Bankasına ihtiyaç duyulmayacaktır. Şu
anda Türkiye’nin turizm gelirlerinin nereden geldiğine baktığımızda,
önemli bir destinasyon dikkati çekmektedir. Bunlardan birincisi
Özellikle dört yıllık iktidarınız
döneminde belediyelerin yaz nüfusu-kış nüfusuna göre
İller Bankasından alacağı yardımın hâlâ
gündeme gelmemesi, altyapı eksikliklerinden içme suyu, özellikle
Bodrum Yarımadası’nın içme ve kullanma suyu ihtiyacı,
tüm turistik yörelerimizde geçerli olan arıtma tesislerinin
ve çöp stok alanlarının yapılmaması, ülke turizmi
için, gerçekten, ileriki dönemlerde olumsuz yönde etkileyecek durumlardır.
Ülkemizin en geniş sektörü olan
turizm, bulunduğu nokta itibarıyla 2005 yılında
turizm gelirlerinde dünyanın ilk sekiz ülkesi arasına girmesine
karşın, 2006 yılında, 2005 yılına göre yüzde
30’ların üzerinde düşüşler yaşanmıştır.
Geçen süre içinde daha sonraki dönemlerde bu teşviklerin tümü
kaldırılmış, ancak, sektörün dinamizmi ve girişimciliği
gelişimini devam ettirmiş, özellikle son yedi sekiz
yılda büyümeler katlanmıştır. Bugün ulaşılan
rakamlar bizim ülke olarak turizm sektöründe ulaşacağımız
son nokta olmamalıdır. Ülkemizin gideceği, ulaşacağı
hedefler ve beklentiler daha büyüktür. Dolayısıyla, bugünkü,
nokta, zirve
Turizm sorunlarını bölgesel
olarak almak çok doğru değildir. Var olan sıkıntılar
ve ülkenin genel imaj sorunu tüm bölgelerde aynı olumsuz etkiyi
göstermektedir. Sorunları iki temel alt gruba ayırırsak;
yasal sorunlar, destinasyon yönetim modeli, bölgesel turizm örgütü
kavramının hızlı ve pratik bir şekilde işlerliğe
kavuşturulması ile özellikle turizmde ihtiyaç duyulan genel
sinerjinin en etkili bir şekilde devreye sokulması mümkün
olacaktır. Kamu ve özel sektörlerin içinde alabileceği, yerel
sorunların kendi içinde çözülebileceği yerel turizm yönetim
modeli ve hızlı ve çözüm odaklı işlerlik kazanacaktır.
Turizm hizmet birliklerinin yasal
düzenlemeler ile turizm sektörünün hızla toparlanarak düze
çıkabilmesi için, uzunca bir süredir her kesimce hemfikir olunan,
ancak, tamamlanamamış hâlde kalan mesleki birlik yasalarının
tamamlanması sayesinde, alt sektörlerin yetkili ve etkili
bir şekilde görevlerini yürütebilmeleri mümkün kılınabilecektir.
Sektörün teşvik edilmesi, ihracatçı
statüsüne kavuşturulması önemlidir. Sektörün üzerinde
ağır bir yük olan istihdam üzerindeki vergi yükleri azaltılarak
sektör teşvik edilmelidir. Rekabet ettiğimiz ülkelerdeki KDV ve ÖTV oranları ülkemizde de uygulanmalıdır.
Sektörü bugün yöneten ve yönlendiren
tek bir yasa mevcuttur. 2634 sayılı Turizm Teşvik Yasası
1982 yılında çıkmış, o günden bugüne üzerinde
birkaç değişiklik yapılmış, ancak, günümüzdeki
ihtiyaçlara yanıt verememektedir. Bu Yasa’yı destekleyecek
ve tamamlayacak yasaların acilen çıkartılması
gereklidir.
Altyapı, tanıtım ve
pazarlama sorunları: Yerleşim alanları ve tesisler
arasında ciddi standart farkları vardır. Tesis dışında
cazibe merkezlerinin yaratılması gereklidir. Güvenli
alışveriş ortamlarının yaratılması
önemlidir.
Genel ulaşım problemleri,
çevre kirliliği, doğal ve kültürel değerlerimizin koruma-kullanma
dengesi içinde aktif hâle geçirilmesi, rehabilitasyon ve renovasyonlarının
yapılması, ürün çeşitliliğine önem veren düzenlemeler
-özellikle master plan Akdeniz ve Ege’de çok önem arz ediyor- yapılarak
turizm ürünlerimize derinlik kazandırılmalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
bunun yanında KDV oranlarına bakacak olursak, rakip ülkeler
ile Türkiye’deki KDV oranlarının ne kadar anormal olduğunu
görürsünüz. Türkiye’de turizm sektöründe KDV yüzde 18, bize en yakın
ülke İtalya yüzde 10, Yunanistan yüzde 9, İspanya 7, Fransa
6, Çek Cumhuriyeti 5, Portekiz 5.
Tur ve tatil maliyetlerini yükselten
ve rekabet gücümüzü olumsuz etkileyen yüksek KDV oranının
yüzde 8’lere indirilmesi sektör açısından önemlidir.
Yabancı ziyaretçilerin tüketiminde
yüksek ÖTV oranları sorun oluşturuyor, özellikle alkollü
içeceklerde. 1.000 litre alkollü içecek üzerinden ÖTV: Bira -üretim
veya ithalat üzerinden yüzde 63 alınmakta- Türkiye’de 700 euro
1.000 litre alkollü içecekte, Akdeniz ortalaması 300 euro.
Şarap Türkiye’de 1.950 euro, Akdeniz ortalaması sıfır
euro. Yüksek alkollü içecekler üzerinden alınan ortalamalar
da yine yüksek. Türkiye’de 4.300 euroyken, Akdeniz ortalaması
3 bin euro.
Altyapı sorunları: Özellikle
tüm kıyılarımızda atık su arıtma ve deşarj
sistemlerinin öncelikle gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Çevre ve imarla ilgili sorunlar had safhaya ulaşmıştır.
Tanıtımda maalesef ülkemiz
yeterli bir atak yapamamış, tanıtımla ilgili gerekli
koşulları sağlayamamıştır.
Özellikle son günlerde kamuoyunu
meşgul eden bir Acaristan olayıyla karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlarım,
İstanbul’daki Acaristan olayı kadar Muğla’da yaşananları
bilseniz, onun yanında devede kulak kalır. Özellikle, Bakanlığın,
Turizm Bakanlığının yetkisinde olan ve Bakanın
iki dudağı arasında olan tahsislerle ilgili o kadar gariplikler
yaşanmıştır ki, Gökova Körfezi’nde Marmaris’te 25
yataklı otel için yer tahsis edilmiştir. Yine, Bodrum-Gündoğan’da
80 yataklı otel için yer tahsis edilmiştir. Bunlar -oradaki
vatandaşlarımızın tabiriyle söylüyorum- malikâne
yapmaktan başka bir işe yaramaz.
Ön tahsislerde kırk dokuz
yıllık öngörülmekte; bu kırk dokuz yıllık verilen
tahsisler, yapılan tahsisler de oradaki cironun yüzde 1’i ile
2’si arasındadır. Bu da buraların ne kadar düşük değerde
verildiğinin bir göstergesidir. Örneğin, Bodrum-Adalıyalı
2 nolu parsel, Ersoy Otelcilik, 7 milyon 750 bin YTL’ye; Bodrum-Adalıyalı
3 nolu parsel, Palmiye Tura 4 milyon YTL’ye; Muğla-Bodrum-Adalıyalı
1 nolu parsel, VARYAP Yapı Sanayiye 7 milyon 900 bin YTL’ye;
Muğla-Bodrum-Gündoğan-Tutamaç 390 nolu parsel, GİNTAŞ
İnşaat, 800 bin YTL’ye.
Değerli arkadaşlarım,
Çanakkale’den Antalya’ya kadar ülkemizde 89 koy, Bodrum’da da mavi
yolculuk için 3 koyumuz var. Fakat, Sayın Bakanın yaptığı
Kissebükü Adalıyalı mevkisinde toplam 2.550 yataklı
3 adet, Çökertme Koyu’nda 200 yataklı 1 adet ve Gündoğan’da 80
yataklı 1 adet otel için gerçekleştirilen tahsisler, mavi
yolculuğun ölmesi anlamına gelmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Üstün, bir
dakikalık ek sürenizi veriyorum. Lütfen, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) –
Burada merak ettiğim, özellikle Kissebükü’nde tahsis edilen
alan, birinci derece doğal sit, birinci derece arkeolojik sit
ve o alanın önünde denize dalmak dahi yasakken, nasıl oluyor
da bu alana turistik otel yapmak ve betonlaştırmak için Sayın
Bakan burayı tahsis ediyor?
Ayrıca, Gündoğan ve Marmaris’teki
80 ve 25 yataklı olarak tahsis edilen otellerin ne anlama geldiğini
de Sayın Bakandan dinlemek istiyorum.
Önergemizin, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun önergesinin gündeme alınmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Aleyhinde, Muğ
Buyurun Sayın Terzibaşıoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. CHP’nin Grup önerisi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
turizm konusunda konuşmak için, turizmi çok iyi bilmek gerekir.
Biraz önce konuşan arkadaşımın belirttiği
konulara özellikle değinmek istiyorum. 80 ve 25 yataklı
oteller, turizmde 80 ve 25 yataklı oteller, 50 yataklı oteller,
butik otellerdir değerli arkadaşlarım. Bu oteller çok
önemlidir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Deniz manzaralı mı?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) – Ben sizi dinledim Sayın Üstün.
Bizim, artık bundan sonra, butik
otellere ve pahalı turiste yönelmemiz gerekir. Türkiye’nin turizmde
kalkınması ve ülkesini tanıtması, turizm gelirlerinin
arttırılması, bu şekilde daha da başarılı
olacaktır.
Bakınız, 1980’li yıllarda
turizm “bir yılda, 1 milyon turist” sloganıy
Turizm sadece deniz -kum- güneş
üçgeninde dönmez. Gelen turist, geldiği ülkeyi gezmek, görmek,
tanımak, geçmişini bilmek ister. O bakımdan, bakın,
hiç denizi olmayan Paris, dünyada en çok turist çeken bir merkezdir.
Keza Roma öyledir, keza Londra öyledir ve duvarların yıkılmasından
sonra Prag da, gene, turizmde öne çıkmaya başlamıştır;
çünkü, orada kültür vardır.
AK Parti İktidarının
yaptığı en önemli işlerden birisi, Turizm Bakanlığıy
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, gene, bizim dönemimizde 21 milyon turiste ulaşmıştır,
18 milyar dolar gelir elde etmiştir.
Şimdi, biraz önce, arkadaşımız,
koyların turizme açılmasından bahsetti. Evet, ben, burada,
şahsım adına konuşurken cesaretle bir şeyi
vurgulamak istiyorum değerli arkadaşlarım: Muğla’mızın
1.124 kilometre kıyı bandı vardır; ama, bu kıyı
bandının içindeki onlarca, yüzlerce koy, ne yazık ki,
kullanılmamaktadır. Biz, doğayı kirletmeden, tarihi
bozmadan kullanarak değerleri muhafaza etmek durumunda olmalıyız.
Otel yapmak demek betonlaşmak demek değildir. Eğer belediyeler
bugün özellikle Bodrum’da, özellikle Marmaris’te, özelikle ve özellikle
Kuşadası’nda , o belediyeler oraları ikinci konutlara
açmamış olsalardı, işte o zaman oralar betonlaşmamış
olacaktı. Biz eğer koyları koruyarak kullanırsak,
turistler oraya gelecektir. Ahşaptan binalar yaparak,
arıtmalarını yüzde yüz temin ederek biz oraları turizme
açabiliriz. Buralarda ben bu konuda çok cesaretle konuşuyorum,
çünkü turizmi çok iyi biliyorum.
Şimdi, bakın, aslında
bu bizim için bir fırsat. Bugün bu verilen Grup önerisi bizim için
bir fırsat, turizmi anlatmamız konusunda bir fırsat.
Yapılan, Meclisin önünü tıkamak, Meclisin çıkaracağı
kanunları geciktirmek; ama, biz çalışma saatlerini
öne almamıza rağmen, bakın, değerli arkadaşlarım,
her gün bir grup önerisiyle önümüz kesilmeye çalışılıyor,
ama bu bizim önümüzü asla ve asla kesmeyecektir.
Geçen sene, kuş gribi, Papazın
öldürülmesi, dünya futbol şampiyonası, Marmaris’te ve Antalya’da
patlatılan bombalar nedeniyle, ne yazık ki Türkiye’de turizm
yüzde 8 bir kayba uğramıştır, ama bunun yanında,
tabii bütün dünyada yaşanan, tur operatörlerinin yaptığı
olaylar vardır. Tur operatörleri her yıl bazı ülkeyi
zor durumda bırakmak isterler. Turistleri geçen sene Tunus’a
çekmeye çalıştılar, fiyatları düşürdüler,
ama oraya giden turistler anlayacaklar ki, Türkiye’nin yeri apayrıdır.
Bütün bunlara rağmen, sadece ve sadece, geçen yıl kaybımız
-daha yıl bitmedi- buna rağmen yüzde 8 civarındadır.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye’nin turizminde İstanbul başlı başına
bir merkezdir. Bakın, biz yaptığımız çalışmalarla
inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda İstanbul’u bir
Prag, bir Londra, bir Roma, bir Paris durumuna getireceğiz. Ben
buna inanıyorum ve göstergeler o yönde gelişmektedir. Bugün
Viyana’da bir sarayı gezdiğimiz zaman bakıyoruz
yılda buraya kaç kişi geliyor: 2 milyon kişi girmiş
o saraya. Oysa, sadece Muğla’ya 3 milyon turist getirebilmişiz.
Demek ki, tarih ve kültür çok önemli.
Türkiye’de İstanbul çok önemli,
dünyada çok önemli. Niçin önemli? Üç uygarlık geçmiş, üç imparatorluğa
başşehirlik yapmış bir kent, ama, ne yazık ki ve
ne yazık ki, bugüne kadar orayı arzu ettiğimiz düzeyde
kullanamamışız. İşte, biz, bununla ilgili çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz yıllarda Turizm Bakanlığının
yaptığı tanıtımlardan burada bazı rakamlar
vermek istiyorum ve 2007 yılının hedeflerini burada
dile getirmek istiyorum: 2006 yılında 48 ülkede toplam 123
turizm ihtisas fuarına iştirak edilmiş, program altına
alınmış, ayrıca, yurt dışı temsilciliklerimiz
aracılığıyla 39 kamu-özel sektör iş birliği
çerçevesinde 77 turizm ihtisas fuarına iştirak edilmesi
öngörülmüş idi ve bunlar gerçekleşti. 2006 yılında
ihtisas fuarı 95 olmuştur.
Şimdi, 2007 yılına geliyorum:
2007 yılında ise hedeflerimiz: Bakanlıkça 53 ülkede
tanıtım yapılacaktır, 7 büyük organizasyona katılınacaktır
ve bu çerçevede 81 ülkede 128 uluslararası toplantıya katılacağız.
Değerli arkadaşlarımız,
gene, 2006 yılında Bakanlığımız 1.153 organizasyon
ve 8.187 televizyon programıyla tanıtım yapmış,
ayrıca, açık hava panolarında 21.187 duyuru yapmış,
sinemalarda 922 duyuru yapmış ve yurt dışında
taksilerde 327, gene yurt dışında taksilerde 715, tramvaylarda
da 82 reklam faaliyetinde bulunulmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
ben, Türkiye’de, turizmin çok iyi noktalarda olduğunu biliyorum.
Gene tekrar ediyorum, geçtiğimiz yıl, reklam faaliyetlerinde,
55 ülkede reklam faaliyetinde bulunmuşuz. Netice olarak
şunu söylemek istiyorum: Reklamlar, tabii ki, dünden bugüne gelişmektedir
ve yetmemektedir. Ama, şunu kabul etmek mecburiyetindeyiz ki,
iyinin daha iyisi vardır. Turizm Bakanlığımız,
çalışmalarında son derece başarılıdır,
bu başarılar devam edecektir ve ülkemiz, turizmden aldığı
gelirleri yıllar itibarıyla geliştirecektir ve değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin hedefi, yılda 50 milyon turisttir.
Buna da ulaşacağımıza, ben ve iktidarımız
inanıyor değerli arkadaşlarım ve turizmde Türkiye
yıldız ülke olma yolunda ilerlemeye devam ediyor.
Sözlerimi bitirirken, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin lehinde, İstanbul
Milletvekili Bihlun Tamaylıgil.
Sayın Tamaylıgil, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Danışma Kurulunda, Cumhuriyet Halk Partisinin,
turizm ve sorunlarıyla ilgili araştırma önergelerinin
birleştirilip görüşülmesi, gündeme alınması önerisinin
kabul edilmemesi üzerine söz almış bulunuyorum ve konuyla
ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce, Sayın Terzibaşıoğlu
dediler ki, Meclisi tıkamak için bu tür konuları gündeme
getiriyorsunuz, Meclis çalışamıyor. Peki, Meclisin
çalışma statüsüne veya sürecine baktığınızda,
salı günleri özellikle Meclisin denetim görevinin olduğu
bir dönemde, Meclisin denetim faaliyetlerini yerine getirmesini
engellemek ve bu amaçla da denetim ve takibi sorunlarla ortaya koyma
tercihini dile getiren ve talep eden Cumhuriyet Halk Partisini suçlamak
bence çok komik oluyor.
Diğer taraftan, Sayın Terzibaşıoğlu,
yine, konuşmasına başlarken “Turizmi konuşmak
için, turizmi iyi bilmek gerekir.” dedi. Acaba, bir sahil şehrinin
vekili olarak turizmi konuşmak yeterli midir, yoksa bir turizm
yatırımcısı ve mesleği turizmcilik olan bir
kişinin konuşmaları sizin için bir anlam ifade eder mi,
onu da çok merak ediyorum.
Turizm ve turizmin sorunlarıyla
ilgili üç tane araştırma önergesi var gündeme alınması
gereken ve görüşülmesi gereken. Bu konunun, Türkiye’nin ekonomik,
makroekonomik açıdan ne kadar önemli olduğunu ortaya koyacak
bir yaklaşımı da sergileyecek. Çünkü, geçenlerde, Kültür
ve Turizm Bakanlığı bir Turizm Strateji Belgesi veya
Planı diye bir plan yayınladı ve Türkiye’de turizmin
hangi şartlarda olduğunu aslında bugünden görmemizi
sağlayan da bir tespitte bulundu. Bakınız, ben, size,
oradan rakamları, yani Turizm Bakanlığının
rakamlarını dile getireceğim.
2023 yılıyla ilgili bir
program ortaya konmuş ve denmiş ki, eğer Avrupa Birliğiyle
ilgili olan üyelik süreci gerçekleşirse, 2023 yılında,
bizim 63 milyon turist girişimiz olacak, 86 milyar da gelirimiz
olacak. Yani, bu, 1.300 dolar kişi başı gelir demektir.
Her şey normal giderse, o zaman da, biraz önce 2023 hedefiydi 50
milyon turist rakamınız, burada “46 milyon turist gelir, 50
milyar dolar da gelir elde ederiz” deniyor. Ama, sonunda, siyah puntoyla
bir rakam verilmiş: “Kriz Senaryosu.” Kriz senaryosunda da gelir
olarak 22 milyar dolar, gelecek olan turist sayısı da 32 milyon.
Şimdi, bunu kişi başı turizm gelirine dönüştürdüğümüzde,
687 dolar kişi başı turizm geliri demektir.
Bugünkü rakamlara bakalım.
Yani, en son açıklanan resmî rakamlara baktığımızda
ise karşımıza çıkan tablo, kişi başı
geçen sene 690 dolar olan turizm geliri, bugün 671 dolara düşmüş
vaziyette. Yani, bu bize neyi anlatıyor değerli arkadaşlar?
Türkiye, demek ki, o siyah puntolu kriz senaryosunda var olan turizm
geliri seviyesinde. Yani, bir kriz ortamını çağrıştıran
bir data var elimizde. O zaman, neden, turizm sektörünün sorunlarıyla
ilgili veya turizmin önünü açacak projeksiyonlarla ilgili bir
araştırma komisyonu kurulmasını ve bunun kendi
içinde hedeflerini belirlemesini ve beraberce yasamada ortaya
çıkacak olan gerekleri yerine getirmesine karşı
çıkıyoruz?
Diğer taraftan, yine o
açıklanan belge içerisinde, turizm sektörüyle ilgili yasama
faaliyetlerinin takvimlendirilmesi yapılmış ve turizm
sektöründe, şu anda, gerek kamu gerek Hükûmet gerekse konunun
tarafları açısından çok önemli bir başlık var:
Bir konseyin oluşması ve konseyle ilgili tarihe bakıyorsunuz,
2008. Yani, Türkiye, turizm açısından baktığınızda
uluslararası bir rekabetin içinde. Biraz önce, uluslararası
tur operatörlerinin, bölgesel olarak tercihlerinin ve rezervasyon
el değiştirmeleriyle ilgili gerçekler ortaya konmakta.
Peki, bu açıdan baktığınızda, neden, sektörün
tarafları bir araya gelip bir konsey oluşturmanın yasal
zemini için daha iki sene bekleyecek veyahut şikâyet konusu
olan başlıklarda adım atmak için ne beklenecek?
Şimdi, geliyoruz, AKP Hükûmeti
tarafından yapılan “biz turizm için çok şeyler yaptık”
değerlendirmesine bir de öz eleştirisiyle beraber bakılması
gerektiğine, neler yapıldı, daha doğrusu “neler
yapılmadı” ya. Biraz önce, AKP temsilcisi Sayın Milletvekilimiz
dediler ki: “Bizim yaptığımız en doğru hareket,
Kültür ve Turizm Bakanlıklarını birleştirmek.”
Siz bunu sektöre sordunuz mu? Sektör “siz en doğrusunu yaptınız”
diyor mu size?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) – İnanarak mı söylüyorsunuz bunları?
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla)
– Ve siz diyorsunuz ki, biz Kültür ve Turizmi birleştirdik, kültürün
turizme olan etkisiyle önemli yol açtık. Bakınız, hiçbir
kültür varlığı olmayan, belki de Konya kadar büyüklüğü
olan ve sizin de yatırımcılarını çok yakından
tanıdığınız Dubai var. Dubai’ye gelen turist
sayısı ne kadar biliyor musunuz? 24 milyon. Şimdi, değerlendirmeleri
ve turizmin çeşitlendirilmesi bakış açısını
ve turizme kaynak teşkil edecek, pazarlanacak başlıkları
çok detaylı görmek lazım. Türkiye, inkâr edilemeyecek kültürel
bir mirasın üzerinde yerleşmiş bir bölgesel yapıda,
ama, onunla beraber, Türkiye’de şu an kitle turizminin ana noktasını
temsil eden doğal varlıklar var. Onun ötesinde, Türkiye, bölgesel
avantajından dolayı bir ticaret ve finans merkezi. Şimdi,
bütün bunlarla beraber değerlendirmek gerekirken, “Biz Kültür
ve Turizm Bakanlıklarını birleştirdik, en doğrusunu
yaptık.” demek, bence biraz eksik beyan oluyor ve Kültür ve Turizm
Bakanlıkları açısından değerlendirdiğinizde,
illerdeki müdürlüklerin ataması noktasına geldiğinizde
de önemli ölçüde eksikliklerle karşılaşıyoruz.
Diğer taraftan, Sayın Bakanımız
Sayın Koç, 2005 yılında Marmaris’te -zannedersem denizcilik
festivali vardı- bir açıklama dile getirdiler ve kendileri
dediler ki: “Turizmciler, merak etmeyin, bu sene içinde KDV oranını
yüzde 18’den yüzde 8’e indiriyoruz.” Ki, bunun teyidi de bir noktada
Başbakanlık seviyesinde ortaya kondu. Peki, bugün tarih
ne? Bugün Aralık ayı, 2006. KDV’yle ilgili hangi çalışma
yapıldı? Hiçbir şey. Peki, üstüne ne yapıldı?
Yerel yönetim gelirleri tanımı içerisinde “konaklama vergisi”
diye bir vergi tanımı yapıldı. Yani, turizmciye
bakış açısı ve turizmcinin önünü açacak yapı
veya gerçekleri ortaya koymak, onlara destek olmak bu mudur? Veya
bir kanun çıkarıldı. Biliyorsunuz, yatırım
teşvikle ilgili süreçte yatırım indirimleri ortadan
kaldırıldı.
Peki, turizm sektörü, sektörün
hassasiyeti ve önümüzdeki gelişecek dönem için hedefler koyuyorsunuz.
Doğrudur, Türkiye, turizm paydasından, uluslararası
pastadan büyük pay almak hedefinde olan bir ülkedir. Peki, bunu gerçekleştirmek
için yatırımların: 1) Yatırım kaynağı
açısından, 2) Yatırımların doğru başlıklarda
gelişmesi ve teşvik edilmesi açısından önemli ihtiyaçları
vardır. Bunları hiçe sayarak bir turizm stratejisi ortaya
koymak, bu ancak, yine Strateji Belgesi’nde “Biz veri bankası
oluşturacağız.” hedefiyle paralel oluyor. Çünkü, bugün
Kültür ve Turizm Bakanlığının sitesini sık
sık ziyaret ederseniz, içinde var olan dataların hangi
yıllardan kalma olduğunu daha net görebilirsiniz.
Bir kere, bir şeyleri yapabilmek
için, verdiğiniz sözleri net olarak, arkasında durarak takip
etmek gerekiyor. Evet, ÖTV, KDV büyük yük, özellikle yiyecek-içecek
konusunda. Ve turizm tesislerini işletenler sermaye yetersizliği
noktasına itiliyorlar. Neden? Yüzde 18 KDV, ama, tahsil ve ödedikleri
KDV açısından baktığınızda, sermayeden
yiyen noktaya taşınmışlar.
Diğer taraftan, “Strateji geliştireceğiz,
hizmet çeşitlendireceğiz, önlerini açacağız.”
derken, bir tanıtma sıralaması yaptınız biraz
önce. Geçen sene baktığınızda 40 milyon dolar olan
bütçe rakamı neden bu sene 30 milyon dolara düştü?
Veyahut da, değerli arkadaşlar,
bakınız, yurt dışına gittiğinizde veya
yurt dışı basını takip ettiğinizde, önünüze
çıkacak bazı gerçekler var. Bu gerçeklere baktığınızda,
“ne yapıldı” diye sorgulanması gereken sorular… Benim
önümde aşağı yukarı on iki tane yurt dışı
gazetenin manşetleri var Türkiye ile ilgili. Burada patlamalar
yazılmış, burada Türkiye’deki orman yangınları,
Türkiye’deki deprem yazılmış. Bütün bunlara karşı
acaba cevabi olarak ne yapıldı? Almanya’daki televizyonlar,
geçen sene Türkiye’de denize akan atık suyu büyük manşetlerle
gösterirken, acaba bizim cevabi çalışmamız ne yönde
oldu?
Şimdi, bütün bunları topladığımızda,
böyle strateji belgeleri ortaya koyup, master planı hazırlayıp,
konseyi oluşturup Türkiye’nin sürdürülebilir turizm sürecini
ortaya koymak lazım.
Bakınız, Dünya Turizm Örgütü
2020 hedeflerini ortaya koyuyor. Hiç bakabildi mi acaba turizmi
yakından inceleyen arkadaşlarımız, ne diyor? O
2020 hedefinde Türkiye’ye ilk 10’un içerisinde yer yok ve bu 10’un içerisinde
olan ülkeler de Afrika, Asya-Pasifik ülkeleri ve genelde Orta Doğu’nun
belli bölgesinde yerleşmiş ülkeler. Peki, bunun uluslararası
yirmi yıllık veya on beş yıllık süreç içerisinde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla)
– … Türkiye’ye ne tür bir yönlendirme var; bunu tespit edip buna göre
bir çalışma yapılabildi mi? Ne yazık ki, hayır.
Şimdi, Türkiye’ye baktığınızda,
ekonomi açısından çok yüksek dış ticaret açığı
veren bir ülke ve cari açığı çok yüksek olan bir ülke. Lütfen,
turizmin değerini, yarattığı kaynakla beraber
görelim. Turizmcilere ve turizm yatırımlarına bu maksatla
bakalım ve önümüzde gelişecek hizmet sektörünün lokomotifi
olacak olan turizmin sorunlarını bir an önce çözmeyi hedefleyelim
ve bu yönde bir araştırma komisyonu talebini ve bunun Mecliste
görüşülmesini de, “Meclisin önünü tıkıyorsunuz” gibi
bir değerlendirmeyle birleştirmeyi, ben, gerçekten, sektörde
yıllarca bulunmuş bir kişi olarak, sektörüme söylenmiş
çok ağır bir bakış açısı diye görüyorum.
Ben, burada sektörümün sorunlarının da dile getirilmesinin
çabasını hepimizin paylaştığına inanıyorum,
ama bu bakış açısıyla sorunlara ne derece çare buluruz,
bu da çok önemli bir soru işareti.
Ben, yüce Meclisi saygıyla selamlamak
istiyorum ve bir an önce gündeme alınacak bir araştırma
önergesi değerlendirmesini yaparak, oylarınızın
“evet” yönünde olmasını talep ediyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır.
Sayın Kacır, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Efendim, önerinin içeriği nedir?
Cumhuriyet Halk Partisi önerisi diyor ki: Şu anda görüşmekte
olduğumuz, daha önceden Meclisimizin karar verip programladığı
hususları bugün görüşmeyelim, bugün turizmi görüşelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Kötü bir şey mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yarın
yine buraya geleceğiz inşallah ve yarın bir başka
konuyu arkadaşlarımız, geçmişte olduğu gibi,
yine gündeme getirecekler.
ALİ TOPUZ (İstanbul) – Size
mi tabi olacağız?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Elbette ki,
muhalefet partisi, İç Tüzük’ten doğan haklarını
kullanır. Kimse kimseye tabi olmayacak. Ne Anavatan Partisi
Cumhuriyet Halk Partisine ne AK Parti Cumhuriyet Halk Partisine ya
da Cumhuriyet Halk Partisi AK Partiye tabi olacak değil, böyle
bir iddiamız yok; ama şunu söylemek istiyorum: Her gün buraya
bir grup önerisiyle gelirsek, biz, asıl programımızdaki
hususları görüşme fırsatını burada bulamayız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Yani, turizmi konuşmayalım mı? Değmez
mi konuşmaya?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Turizmi bugün
konuşmayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ne zaman konuşalım? Onu belirleyin.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
– Dört yıl geçti, konuştunuz mu? Dört yıl geride kaldı.
BAŞKAN – Sayın Kacır,
Genel Kurula hitap ediniz.
Buyurun.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Efendim, ben
Genel Kurula hitap ediyorum.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
– Beşinci yıl da bitmek üzere!
BAŞKAN – Sayın Akdemir…
ÜNAL KACIR (Devamla) – Değerli
Başkanım, şimdi, İç Tüzük’te bu haklar, gerek muhalefet
partisine gerek iktidar partisine, acil hallerde hemen gündeme
alınması gereken hususlar var ise bunların gündeme getirilmesi
için verilmiş haklardır. Ben hakkın suistimalinden bahsetmek
istemiyorum ama, bu işi dejenere etmemek de gerekir diye düşünüyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Ne demek dejenere etmek yahu! Ne demek!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Dün burada
hep beraber, sizlerin isteği doğrultusunda TRT’deki
iş ve işlemlerin görüşülmesini, tartışılmasını
istediniz ve denetim faaliyeti olsun diye onu da kabul ettik ve burada
da görüştük.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Oy
verdin mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Görüşmek
başka bir şey, oy verip vermemek başka bir şey ama…
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) –
Ünal Bey, “kabul” oyu verdin mi?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yanlış
şeye oy verecek hâlim yok Sayın Yıldırım, sizin
yanlışlarınıza ortak olacak hâlimiz yok.
BAŞKAN – Sayın Kacır,
lütfen, Genel Kurula hitap edin.
Arkadaşlar, hatibe müdahale
etmeyelim.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Cargill yasasına oy veriyorsun ama!
ÜNAL KACIR (Devamla) – Onun için görüşülmesini
istediniz, görüştük. Ama, genellikle muhalefet partisi “Siz
sık sık gündemde değişiklik yapıyorsunuz, biz
neyi görüşeceğimizi, neyi görüşmeyeceğimizi
önceden bilmiyoruz.”
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Sen biliyor musun bugün ne konuşulacağını?
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Türkiye’nin
gerçek gündemi; yapay, suni gündemleri değil.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Onun için “gündemde
sık sık değişiklik yapmayın” diyorsunuz
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Ne yaptın dört yıldır turizm için?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Şimdi,
iki haftadan beri gündemde değişiklik yapmadan çalışmalarımızı
sürdürüyoruz, ama bu defa siz gündemi sık sık değiştirmeye
çalışıyorsunuz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) – Araya
girmeye çalışıyoruz, araya.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, araya
girmeye çalışıyorsunuz, ama çalışmalarınız
boşa olacak ve Meclis, gündemini görüşmeye devam edecek.
Halkımızın ihtiyacı olan yasaları burada görüşeceğiz.
Bütçe yasasından önce görüşmemiz gereken önemli yasalar
var. İşte, dün de devam ettik, geçtiğimiz günlerden beri
gelen, Yozgat Milletvekilimiz Sayın Bekir Bozdağ ve 11 milletvekilinin,
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ile ceza yasalarımızdaki
birçok hususları halkımızın ihtiyaçları doğrultusunda
düzeltiyoruz, iyileştiriyoruz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Kaçıncı düzeltme? Suçluların lehine…
ÜNAL KACIR (Devamla) – Ve arkasından
yine Abdullah Erdem Cantimur Beyefendi’nin, Kütahya Milletvekilimizin
vermiş olduğu…
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Var önümüzde, onları tekrarlamanın bir anlamı yok!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Turizmi konuşalım, turizmi.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) –
İşsiz çocukların derdine çare bulabildik mi? Halkın
gündemi bu.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Sayın
Cantimur’un teklifleri de şu: Şu anda…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Başkanım, önerge… Turizm, turizm…
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Bu, bizim getirdiğimiz önergeler önemli değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Turizm değil mi?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Turizm önemsiz mi?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen arkadaşlar… Arkadaşımız mevcut, yani konulan
gündemi savunuyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Şu anda,
Anayasa Mahkemesi kararıyla, vermiş olduğu bir kararla,
ölmüş olan sigortalıların dul ve yetimlerine maaş
bağlanamıyor bir kısmına. Bu problemi çözmemiz gerekiyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Turizmle ne alakası var?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Turizmle
alakası yok, turizmi konuşmuyoruz zaten. Turizmi siz gündeme
getiriyorsunuz, biz de diyoruz ki, şu anda acil olan konular var, biz onları konuşmak
istiyoruz diyoruz. Yetimin derdine çare bulmak istiyoruz diyoruz.
Önümüzü kesmeyin diyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler) Önümüzü kesemeyeceksiniz
diyoruz.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Nerenizi keseceğiz?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) –
İttifak yasasını getir, ittifak yasasını!
YILMAZ KAYA (İzmir) – Ofer yetim
mi, Ofer? Yetim mi kaldı Ofer?
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) –
Emeklilerin ittifak yasasını getir!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Cargill yetim mi?
BAŞKAN – Sayın Yıldırım,
lütfen.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, işte,
biz, Türkiye’deki ceza yasalarında gerekli değişiklikleri
yapacağız, arkasından da bu sosyal problemi, hemen
sıradaki sosyal problemi çözeceğiz. Yetimlerimizin maaş
almalarını temin edecek kanuni düzenlemeyi yapacağız.
Siz, “turizm” diyorsunuz da, sanki
dinleyenler de Türkiye’de bizim dönemimizde turizm gerilemiş
zannedecek.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Geçen yıl gerilettiniz.
ÜNAL KACIR (Devamla) – 8,5 milyar
dolardan aldık, 20 milyar dolara çıkardık turizm gelirini.
Hangi dönemde oldu bu?
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sen gazete
okumuyor musun?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Ben gazete
okuyorum da, gazeteyle siyaset yapmıyorum. Sizin siyasetiniz
gazete siyaseti.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Şu anda
sulama borcundan dolayı evlerinin elektrikleri kesiliyor bizim
köylümüzün, çiftçimizin.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
– Basına güvenmiyor musunuz yani?
ÜNAL KACIR (Devamla) – Evet, bundan
dolayı değerli milletvekili arkadaşlarım, biz
gündemimizin gereğini yerine getireceğiz ve programımızı
uygulayacağız.
UFUK ÖZKAN (Manisa) – Sayın Kacır,
bak, telefon ediyor, sulama borcundan dolayı evinin elektriği
kesiliyor.
ÜNAL KACIR (Devamla) – Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) –
Süreniz var daha, süreniz var.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
herhangi bir yasaya veya İç Tüzük’ün bir maddesine muhalif olabilirsiniz,
ama, o yasa maddesi ve İç Tüzük maddesi değişmediği
müddetçe onu uygulamak yöneticilerin veya yargıçların
görevidir. Bunu da arkadaşlarımıza hatırlatmak
isterim.
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir)
– Başkanım, böyle boş konuşacaksa, hiç çıkmasın.
BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu önerisinin üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi öneriyi oylarınıza
sunacağım. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor
ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükûmeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik
Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan, Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin, Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı:
1255) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Sayın milletvekilleri, geçen
birleşimde, 27’nci madde üzerindeki Konya Milletvekili Atil
Şimdi, Hükûmetin ve Komisyonun
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci madde…
MADDE 28.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır. Önergeyi okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 28. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel
Çorbacıoğlu Ali
Cumhur Yaka Muharrem Kılıç
Artvin Muğ
Halil
Ünlütepe Atil
Afyonkarahisar Konya Gaziantep
Orhan
Eraslan
Niğde
Madde 28- 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanunun 107 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 107-
(1) Koşullu salıverilmeden
yararlanabilmek için mahkûmun kurumdaki infaz süresini iyi hâlli
olarak geçirmesi gerekir.
(2) Ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuz yılını,
müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar yirmidört
yılını, diğer süreli hapis cezalarına mahkûm
edilmiş olanlar cezalarının üçte ikisini infaz kurumunda
çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.
(x)
1255 S. Sayılı Basmayazı 29/11/2006 tarihli 25’inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
(3) Koşullu salıverilme
için infaz kurumunda geçirilmesi gereken müddet;
a) Birden fazla ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet
hâlinde otuzaltı,
b) Birden fazla müebbet hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde otuz,
c) Bir ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet
hâlinde en fazla otuzaltı,
d) Bir müebbet hapis cezası
ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuz,
e) Birden fazla süreli hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde en fazla yirmisekiz,
Yıldır.
(4) Suç işlemek için örgüt kurmak
veya yönetmek ya da örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen
suçtan dolayı mahkûmiyet hâlinde; ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş olanlar otuzaltı
yılını, müebbet hapis cezasına mahkûm edilmiş
olanlar otuz yılını, süreli hapis cezasına mahkûm
edilmiş olanlar cezalarının dörtte üçünü infaz kurumunda
çektikleri takdirde, koşullu salıverilmeden yararlanabilirler.
Ancak, bu süreler;
a) Birden fazla ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasına veya ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile müebbet hapis cezasına mahkûmiyet
hâlinde kırk,
b) Birden fazla müebbet hapis cezasına
mahkûmiyet hâlinde otuzdört,
c) Bir ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet
hâlinde en fazla kırk,
d) Bir müebbet hapis cezası
ile süreli hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde en fazla otuzdört,
Yıldır.
(5) Koşullu salıverilme
süresinin hesaplanmasında, hükümlünün onbeş yaşını
dolduruncaya kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün, iki gün
olarak dikkate alınır.
(6) Koşullu salıverilen
hükümlünün tâbi tutulacağı denetim süresi, yukarıdaki
fıkralara göre infaz kurumunda geçirilmesi gereken sürenin
yarısı kadardır. Ancak süreli hapislerde hakederek
tahliye tarihini geçemez.
(7) Hükümlü, denetim süresinde,
infaz kurumunda öğrendiği meslek veya sanatı icra etmek
üzere, bir kamu kurumunda veya özel olarak aynı meslek veya sanatı
icra eden bir başkasının gözetimi altında, ücret
karşılığında çalıştırılabilir.
(8) Hâkim, denetim süresinde hükümlüye
rehberlik edecek bir uzman kişiyi görevlendirebilir. Bu kişi,
kötü alışkanlıklar edinebileceği çevrelerden
uzak kalması ve sorumluluk bilinciyle iyi bir hayat sürmesini
temin hususunda hükümlüye öğütte bulunur; eğitim gördüğü
kurum yetkilileri veya yanında çalıştığı
kişilerle görüşerek, istişarelerde bulunur; hükümlünün
davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki
gelişme hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek
hâkime verir.
(9) Hâkim, koşullu salıverilen
hükümlünün kişiliğini ve topluma uyumdaki başarısını
göz önünde bulundurarak; denetim süresinin, denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmadan veya herhangi bir yükümlülük belirlemeden
geçirilmesine karar verebileceği gibi, denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmasını veya belirlenen yükümlülükleri
denetim süresi içinde kaldırabilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükümet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünlütepe.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; Yozgat Milletvekili Sayın
Bekir Bozdağ ve 11 milletvekilinin, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin 28’inci maddesi
üzerinde verilen değişiklik önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bozdağ ve arkadaşlarının sunduğu teklifin
24’üncü, Adalet Komisyonu tasarısının da 28’inci maddesini
görüşüyoruz.
Bu maddeyle, 5275 sayılı
ve 13 Aralık 2004 tarihinde yürürlüğe giren Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 107’nci maddesinin
(5)’inci fıkrasında değişiklik yapıyoruz.
(5)’inci fıkrası şartlı salıvermeyi düzenleyen
bir madde. Yani, bu yasa taslağının (5)’inci fıkrası
aynen şunu söylüyor: “Koşullu salıverilme süresinin
hesaplanmasında hükümlünün on sekiz yaşını dolduruncaya
kadar infaz kurumunda geçirdiği bir gün iki gün olarak dikkate
alınır.” Bu değişiklik tasarısında ise on
sekiz yaş on beş yaşa düşürülmektedir. Bunun gerekçesi
olarak da, suç işleme hususunda caydırıcı bir etki
sağlaması belirtilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
ceza yasaları bir bütündür. Yani, Türk Ceza Yasası, infaz,
usul, Uygulama Şekli Hakkında Kanun, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun, Adli Sicil Kanunu, Çocuk Koruma
Kanunu, bunların tümü bir bütündür ve birbiriyle de uyum içinde
olması gerekir.
Şimdi, Türk Ceza Kanunu’nu incelediğimizde,
Türk Ceza Kanunu’nun 31’inci maddesinde yaş küçüklüğü nedeniyle
bir düzenleme yapılmaktadır. Burada on iki yaşını
doldurmamış olanlarda ceza sorumluluğu yok. On iki ile
on beş yaş arasında ayrı bir düzenleme, on beş
ile on sekiz yaş arasında ayrı bir düzenleme yapılıyor.
Yani, temel hüküm, on sekiz yaşa kadar bir kişi çocuktur. On
sekiz yaşına kadar bir suç işlerse belirli bir oranda
indirime gidiliyor.
Şimdi, biz, ne yapıyoruz?
İnfaz Yasası’nda birbuçuk yıl içinde üçüncü değişikliğe
gidiyoruz. Bu uygulamayla, temel Ceza Kanunu’na aykırı bir
yöntemi benimsiyoruz, sistematiği bozuyorsunuz, sistematik
bozuluyor. Yanılmıyorsam, bu, Komisyonda yeterince
herhâlde incelenmedi. Herhâlde, ilk Ceza ve Güvenlik Tedbirleri Yasası’nı
çıkarmış olduğumuz gibi gene aceleci davrandık.
Bakın, ben, o Ceza ve Güvenlik
Tedbirleri İnfazı Hakkındaki Kanun’un Mecliste kabul
edildiği gün Sayın Adalet Bakanımızın konuşmasından
bir iki pasaj okumak istiyorum: “Bu Yasa, 17 Aralık öncesi
çıkarmamız gereken son yasaydı…” Yani, biz bunu 13 Aralıkta
çıkardık. “…bunu elbirliğiyle gerçekleştirdik…
Bu Yasa’nın getirdiği yenilikler içerdiği hükümlerden
daha önemli, daha anlamlıdır.” Bazı kısımlarını
atlıyorum. “…Türkiye’deki köklü değişimin hukuki altyapısını
oluşturmak için gece gündüz çalıştık ve bunu da başardık…
17 Aralık yalnız Türkiye için değil, belki bizden daha
çok Avrupa için, Avrupalılar için tarihî bir fırsattır.”
Doğrudur Sayın Bakan, 17
Aralık Avrupalılar için tarihî bir fırsat olmuştur
ve bugün, o 17 Aralıkta verdiğimiz ödünler sonucu Avrupa
Birliği giriş sürecinde Türkiye’nin ne duruma düştüğünü
el birliğiyle görüyoruz.
Şimdi, o gün bu Yasa üzerinde
benim de yaptığım bir konuşma metninden de bazı
şeyleri okumak istiyorum: “Hukuk devleti açısından bu
Yasa’ya bakmamız gerekir. Hukuk devleti, insan haklarının
yaşama geçirilmesini, adaletin sağlanmasını ve
güvenliğin temin edilmesini sağlar. Demokratik hukuk devletinde
bağımsız ve hızlı bir yargı, ülkenin ve toplumun
güvencesidir.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ünlütepe,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
Bir dakikalık sürenizi
başlattım.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) –
Sayın Başkan, hemen bağlamaya çalışacağım.
“Toplumsal olayları düzenleyen
yasalar geniş çerçevede tartışılmalı, eski
yasanın uygulanması sürecinde cezaevlerinde meydana
gelen olaylar ve aksayan yönler değerlendirilmeli ve bunun sonucuna
göre yasal düzenlemeye gidilmelidir.” demişiz.
Şimdi, bu yaş küçüklüğünden
dolayı on beş yaşa düşürdüğünüzde, bu cezaları
artırdığınızda, infazı artırdığınızda
cezaların azalacağını mı zannediyorsunuz?
Yoo. 2004 yılında Ceza İnfaz Yasası’yla, bu Yasa’yla,
eskiden beşte 2 olan infaz üçte 2’ye çıktı. Küçük çocuklarda
cezalarda ciddi bir artırıma gidildi ve suçlarda da büyük
bir oranda artış oldu. Şimdi, günlük olaylara göre temel
hukuk felsefesinin dışına çıkamazsınız.
Çıkarsanız, hukuk devleti ilkesinden uzaklaşırsınız.
Suçların asıl orijini ekonomiktir. Ekonomiyi düzeltemediğiniz,
yoksulluğu yenemediğiniz, açlığın önüne geçemediğiniz müddetçe, o
genç çocuklar gene kapkaççılığa devam eder, o genç çocuklar
gene dolandırıcılığa devam eder. Suçu, cezayı
artıran bir yönteme girmemiz olanaklı değil. Burada,
Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve cezanın, Ceza Kanunu
ile diğer ceza kanunları arasındaki uyum felsefesinde
bir aykırılık vardır ve Anayasa’ya aykırılık
vardır. Bence, buradaki sistem ya -Ceza Kanunu’nda olduğu
gibi- on beş-on sekiz yaş arası da infazda ayrı düzenlenmeli
veya eski sistemin korunulmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Bu duygularla, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar
yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Karar yeter sayısını
arayacağım.
Maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
15.41
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.47
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin İkinci
Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (S. Sayısı:
1255) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 28’inci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
28’inci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve
karar yeter sayısını arayacağım.
28’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, madde kabul edilmiştir.
29’uncu madde:
MADDE 29 -
BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet
önerge vardır. Önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 29. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Cumhur Yaka Muharrem
Kılıç Yüksel Çorbacıoğlu
Muğ
Atil
Konya Niğde
Madde 29- 23/3/2005 tarihli ve 5320
sayılı Kanunun 8. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 8-
(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev
ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca
Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce
aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322
nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları
hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır. Yargıtay
ceza daireleri ile Ceza Genel Kurulu kararlarındaki yazıma
ilişkin maddi hataların düzeltilmesi için Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı, ilgili ceza dairesi veya Ceza
Genel Kuruluna başvurabilir.
(2) Bu Kanunun yürürlük tarihinden
önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz
edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiş bulunan dava dosyalarından, lehe kanun hükümlerinin
uygulanması yönünde mahkemesince değerlendirme yapılması
gerektiği açıkça anlaşılanlar, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca doğrudan ilgili mahkemesine
iade edilebilir. Bu halde, mahkemesince duruşma yapılarak
karar verilir.
(3) Ceza Muhakemeleri Kanununun
yürürlüğe girdiği tarihten önce Yargıtay’ca incelenip
kesinleşen hükümler hakkında, başvuru süresi dolmamış
olması kaydıyla karar düzeltme yoluna gidilebilir.
(4) Ceza Muhakemesi Kanununun
102 nci maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde yazılı suçlar ile
ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından,
1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre zarfında
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu
maddesinin uygulanmasına devam olunur.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun
52 nci maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a)
ve (b) bentleri yönünden 1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer.
(6) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince,
soruşturma ve kovuşturma makamlarının talebi
üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile,
görevin ifasından doğan masraflar hariç avukatlık ücret
tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış
usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. İleride yargılama
giderleri ile mahkûm olan sanıklardan müdafi ve vekile ödenen
ücreti ödeyebilecek durumda olanlara Türkiye Barolar Birliğinin
rücu hakkı saklıdır.
(7) 492 sayılı Harçlar Kanununa
bağlı (1) ve (3) sayılı tarifelere göre alınan
yargı harçlarının % 15’i ve idarî nitelikteki para cezaları
hariç olmak üzere adlî para cezalarının % 15’i, bir önceki
yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas
alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca
Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılır. Birinci fıkraya göre ödenecek ücretler
bu hesaptan karşılanır.
(8) Türkiye Barolar Birliği
tarafından barolar arasında yapılacak dağıtımın
esas ve usûlleri Türkiye Barolar Birliğince çıkarılacak
yönetmelikte gösterilir.
(9) Ceza Muhakemesi Kanununun
253 üncü maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca uzlaştırma
işlemi giderlerinden olup uzlaştırıcıya ödenecek
ücret de, birinci fıkra uyarınca tespit edilecek ücret tarifesinde
ayrıca gösterilir.
(10) Ceza Muhakemesi Kanununda
öngörülen yönetmelikler, bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren altı ay içinde çıkarılır ya da
yürürlükteki yönetmeliklerde gerekli değişiklikler yapılır.
Bu düzenlemeler yapılıncaya kadar, yürürlükteki yönetmeliklerin
Ceza Muhakemesi Kanununa aykırı olmayan hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(11) Birden fazla mahkumiyeti
olan kişi bu mahkumiyetlerden birine ilişkin cezayı
infaz kurumunda çektiği sürece, diğer cezaları
açısından ceza zamanaşımı işlemez.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Katılmıyor.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Sevgili Başkanım, sükûneti
bir sağlarsanız, herhâlde, daha…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.
Siz, Genel Kurula hitap edin, arkadaşlarımız sizi dinlerler
yüksek sesle konuşursanız.
AHMET ERSİN (Devamla) – Ama,
her taraf… Kümelenmişler Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Sayın Hatibi dinleyelim.
Buyurun.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Konuşmaya
başlasın… Buyurun dinliyoruz, biz dinliyoruz…
BAŞKAN – Vaktiniz geçiyor Sayın
Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Ama,
bu vakti ilave etmeniz lazım Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Yok, olmaz. Haydi buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz kanunda değişiklik
yapan bir teklifi görüşüyoruz. Aslında, konuştuğumuz
yasalar, yani Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Kanunu
çok yakın bir süre içinde yürürlüğe girmiş olmasına
karşın, bu kısa süre içinde, seksen yıl yürürlükte
kalan Türk Ceza Yasası’nda yapılan değişiklikleri
neredeyse bu kısa sürede o değişiklik sayısına
yetişecek ve geçecek gibi görünüyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu neden böyle oluyor? Bir defa, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri
Kanunu görüşülürken de birçok kez gündeme getirdik. Getirilen
tasarılar ya da teklifler üzerinde yeterince tartışılmadan
ve yeterince araştırılmadan hazırlanıp Meclis
gündemine getirildiği için zaman içinde eksikleri, yanlışları
ortaya çıkıyor ve yeniden yeniden değişiklik yapmak
durumunda kalıyoruz. Bugünkü, görüşmekte olduğumuz
teklifle ilgili de bakarsak, yine konuyla çok yakından ilgili
olan, örneğin, Barolar Birliğinin bir görüşü alınmamış,
keza, ilgili komisyonlarda bu teklif görüşülmemiş ve yine
apar topar Meclisin gündemine getiriliyor.
Bir defa, şunu kesinlikle belirtmem
lazım değerli arkadaşlarım: Sayın Adalet Bakanımız
da eğer dikkatli bir şekilde dinlerlerse memnun olurum.
Şimdi, Türk Ceza Yasası’nda ya da Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda,
bu tür temel yasalarda yapılacak olan değişiklikler
mutlaka Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
gelmelidir. Çünkü, insan haklarını yakından ilgilendiren
yasalar bunlar. Ama, ne yazık ki, Meclis İnsan Hakları
Komisyonunda görüşülmeden, orada değerlendirme yapılmadan
Meclise gelen, Genel Kurula gelen yasalar daha sonra insan hakları
ihlallerine neden oluyor ve bu tür şikâyetlere neden oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
bir defa, yasanın görüşülmesinde de bir gariplik var.
Şimdi bakın, bir süre önce yine bu tür bir yaklaşımla
karşılaşmıştık ve o zaman gündeme getirmiştim.
Şimdi Sayın Başkan diyor ki: “29’uncu maddeyi okutuyorum.”
Yani, değerli arkadaşlarım, bu yasayı sadece izleyen
bizler değiliz. Türkiye’de şu anda bu teklifin görüşmelerini
izleyen kaç yüz bin ya da kaç milyon vatandaşımız olduğunu
bilmiyorum. Ama, çok garip bir görüşme sistemi var.
Sayın Başkan “29’uncu maddeyi
okutuyorum.” diyor. Kâtip üye “Madde
Şimdi, bugüne kadar, bu yasayla
ilgili, bu teklifle ilgili yapılan görüşmelerden aldığım
izlenim, kim ne derse desin, Cumhuriyet Halk Partisi ya da Anavatan
Partisi, muhalefet, ne söylerse söylesin, kesinlikle dinlemediğinizi
ve bildiğinizi okumaya devam ettiğinizi görüyorum. Dolayısıyla,
bir fırsat düşmüşken, Sayın Adalet Bakanımız
da buradayken, yargının içinde bulunduğu, yaşadığı
bir önemli sorunu gündeme getirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bilirkişilik müessesesi, Sayın Bakanım… Sayın
Bakana sesleniyoruz, ama o da kendi âleminde.
Sayın Başkan, şimdi,
bakın…
BAŞKAN – Sayın Bakan, sizi
gayet yakinen dinliyor yani. Çok deneyimli bir siyasetçidir.
Başka yere baksa da, kulağı sizdedir, siz endişe
etmeyin.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Peki
peki. O zaman…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Devam
devam… Bize bakarak konuş.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN –Bakın, bu arada süreniz
doldu işte konuşmayınca Ahmet Bey. Herhâlde, bir sonraki
madde üzerinde bunu açıklayacaksınız. Ben sürenizi
başlatayım.
Buyurun, bir dakikalık süre
size.
AHMET ERSİN (Devamla) – Evet
evet, yani, hiç olmazsa biraz bahsedeyim.
Değerli arkadaşlarım,
bu bilirkişilik müessesesi, yargının kanayan bir yarasıdır.
İster hukuk davalarında olsun, ister ceza davalarında
olsun, mahkemeler, hemen hemen bütün dosyaları bilirkişilere
gönderiyor ve bilirkişilerin verdiği rapora göre de karar
tanzim ediyorlar, ama, bu bilirkişiler verdikleri raporlarla
hiçbir sorumluluk taşımıyorlar.
Bakın, güncel olması nedeniyle
söylüyorum: İşte, tartışılan bu Acaristanbul,
Acaristan vesaire, o orman yağması, talanıyla ilgili
tartıştığımız o sorun, orman talanının
başlangıcı, bilirkişilerin verdiği yasaya
ve yönetmeliğe aykırı raporla başladı. O raporlar
nedeniyle bu orman talanını konuşuyoruz bugün, Türkiye
konuşuyor ve o raporlara dayanarak, belediye başkanları
ve diğer görevliler hakkında soruşturma açılıyor,
ama, bilirkişiler hakkında yapılan hiçbir şey yok.
Bilirkişiler bu raporu düzenlerken, acaba, kanaatlerini mi
söylediler, yoksa, her biri milyon dolarlık değer biçilen
o villalarla ilgili ya da o yapılaşmayla ilgili bir
çıkar ilişkisi içine mi girerek bu raporu verdiler, onu bilmiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Son cümlelerinizi
alayım.
Sayın Ersin, buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) – Dolayısıyla,
örneğin -güncel olduğu için söylüyorum- o orman talanına
neden olan bilirkişiler hakkında Sayın Bakana soruyorum:
Ne yapıyorsunuz? Herhangi bir cezai işlem var mı? Bir soruşturma
var mı yok mu?
Değerli arkadaşlarım,
daha konuşulacak çok şey var, ama, ileriki maddelerde de
söz aldığım zaman, sizlere, yine, bu konularda, yargının
içinde bulunduğu önemli sorunları sizlerle tartışmak
istiyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ersin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Arayacağım
efendim.
Arkadaşlar, maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
Kâtip üyeler arasında ihtilaf
var. İki dakika süre verip, elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki dakikalık süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
30’uncu madde:
MADDE 30.-
BAŞKAN – Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 30. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Yüksel
Çorbacıoğlu Ali
Cumhur Yaka
Artvin Muğla
Muharrem
Kılıç Atil
Malatya Konya
Madde 30 – 23/3/2005 tarihli ve 5320
sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanunun 13. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde
13-
(1) Ceza Muhakemesi Kanunu gereğince,
soruşturma ve kovuşturma makamlarının istemi
üzerine Baro tarafından görevlendirilen müdafi ve vekile,
görevin ifasından doğan masraflar hariç avukatlık ücret
tarifesinden ayrık olarak bu tarifenin hazırlanış
usulüne göre tespit edilecek ücret ödenir. Bu ücret, yargılama
giderlerinden sayılır.
(2) 492 sayılı Harçlar Kanununa
bağlı (1) ve (3) sayılı
tarifelere göre alınan yargı harçlarının yüzde
onbeşi ve idari nitelikteki para cezaları hariç olmak
üzere adli para cezalarının yüzde onbeşi, bir önceki
yıl kesin hesabına göre tespit edilen toplam miktar esas
alınarak, yılı içinde Maliye Bakanlığınca
Türkiye Barolar Birliği hesabına aktarılır. Birinci
fıkraya göre ödenecek ücretler bu hesaptan karşılanır.
(3) Bu paraların Türkiye Barolar
Birliği tarafından barolar arasında yapılacak
dağıtımına ve bu madde hükümlerine göre yapılacak
ödemelerin belgelendirilmesi ve denetlenmesine ilişkin esas
ve usuller, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınmak
suretiyle, Adalet ve Maliye Bakanlıklarınca müştereken
çıkarılacak yönetmelikte belirlenir. Bu paraların
bu maddede belirtilen amaçlar ile yönetmelikte belirlenen esas ve
usullere uygun olarak kullanılıp kullanılmadığı
Sayıştay tarafından denetlenir.
(4) Bu Kanunun yürürlük tarihinden
önce ilk derece mahkemelerince karar verilmiş olup, temyiz
edilmekle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiş bulunan dava dosyaları, yeni kanunların
lehe hükümler içerip içermediği yönünde değerlendirme yapılmak
üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca
ilgili mahkemesine iade edilemez. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından lehe kanun uygulaması
bağlamında yeniden değerlendirilmek üzere daha önce
iade edilmiş olan dosyalarda, mahkemesince yapılan değerlendirmede
yeni kanunların lehe düzenleme içerdiği sonucuna varılması
halinde; önceki hüküm ortadan kaldırılarak, yeni bir hüküm
kurulur. Yeni kanunların lehe
düzenleme içermediği sonucuna varılması halinde
ise; dosya, ilgili ceza dairesinde gerekli temyiz incelemesine
tabi tutulmak üzere re’sen Yargıtaya gönderilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun
yürürlüğe girdiği tarihten önce Yargıtay’ca incelenip
kesinleşen hükümler hakkında, başvuru süresi dolmamış
olması kaydıyla karar düzeltme yoluna gidilebilir.
(6) Ceza Muhakemesi Kanununun
102 nci maddesi, aynı Kanunun 250 nci maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendinde yazılı suçlar ile
ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından,
1 Nisan 2008 tarihinde yürürlüğe girer. Bu süre zarfında
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 110 uncu
maddesinin uygulanmasına devam olunur.
(7) Ceza Muhakemesi Kanununun
52 nci maddesinin üçüncü fıkrası, bu fıkranın (a)
ve (b) bentleri yönünden 1 Temmuz 2006 tarihinde yürürlüğe girer.
(8) Ceza Muhakemesi Kanunu, yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren, aşağıdaki maddelerin
hükümleri saklı kalmak üzere, kesin hükme bağlanmış
olanlar hariç, görülmekte olan bütün soruşturma ve kovuşturmalarda
uygulanır.
(9) Ancak, Ceza Muhakemesi Kanununun
yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini
sürdürürler.
(10) Ceza Muhakemesi Kanununun
248 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü, sadece yabancı
ülkede bulunan kaçaklar hakkında uygulanır.
(11) Ceza Muhakemesi Kanununun
141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren
yapılan işlemler hakkında uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
siz mi konuşacaksınız?
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
– Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
– Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan kanun teklifinin
30’uncu maddesi üzerinde verilen önerge üzerine söz aldım.
Değerli milletvekilleri, bu
madde 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının Yürürlük
ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 13’üncü maddesinde
yapılan değişikliği içeriyor.
Öncelikle, elimde bulunan ve
şu anda görüştüğümüz teklifin anası olan -temel ceza
kanunlarına uyum amacıyla- Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı, 170 kanunda değişiklik
yapan kapsamlı kanun tasarısının yavrusunu tartışıyoruz.
Bu tasarıda, şu anda görüşülen
bu maddenin düzenlenişine baktığımızda,
5320 sayılı Yasa’yla arasında çok önemli fark yok. Yani,
bir düzenleme yapılıyor, bir değişiklik öneriliyor,
ama, bu düzenleme temel kavramları ve kurumları yerinden
oynatmıyor. Ancak, ne oluyorsa, Komisyon görüşmeleri
sırasında, alt komisyonda bu maddede çok temel değişiklikler
yapılıyor. Öncelikle, maddenin başlığı
“Müdafi ve vekil ücreti” şu andaki Yasa’da “Müdafi, vekil ve uzlaştırıcı
ücreti” olarak geçiyor. Burada, herkesin bildiği üzere, kamuoyunun
da bildiği üzere, avukatlarımızın zorunlu müdafi
olarak yaptıkları görev karşılığında
alınan ücretleri düzenleyen bir madde.
Şimdi, öncelikle, bu maddeyle
ilgili yapılan ödemeler, bugüne kadar yürürlükte olan Yasa ve
biraz önce gösterdiğim ana yasa, ana Ceza Yasası’nda değişiklik
yapan tasarıda, bu ücretler, yine, usulüne göre, sonuçta Barolar
Birliğine, yıl içerisinde, geçmiş yılın değerlendirmeleri
sonucu Barolar Birliğine bu para veriliyordu. Barolar Birliği,
bu parayı, doğal olarak barolara ve avukatlara, yasalara
göre dağıtımını yapıyordu. Şimdi,
burada, baroların bu imkânını elinden alıyoruz, bütün
bu paraları Adalet Bakanlığının elinde topluyoruz.
Diğer yandan, avukat görevini
yaparken, Avukatlık Yasası’nın ilgili maddesine göre,
164’üncü maddesinin dördüncü bendine göre, avukatlar asgari ücret
tarifesi altında ücret anlaşması yapamaz, geçmiş
Yasada da bu yasada da yine bunun altında bir düzenleme yapılıyor,
bu da doğru değil.
Diğer taraftan, bu görevi ifa
ederken avukatların, sadece avukatlık cetvelinde gösteren
ücreti almasının yanında, bir de bu işi ifa ederken
yaptığı masraflar var -yani gözaltında sanıkla
görüşmek için gitmek-gelmek veya herhangi bir yol masrafı-
bunlar da mevcut Yasa’ya göre alınabiliyordu, tasarıya göre
alınabiliyordu; ama, şu anki teklifin ilgili maddesine
baktığımızda, bu konuda da düzenleme yok.
Zaten düzenlemenin bu şekilde
çıkması, baroların ve özellikle İstanbul Barosunun
görüşünde de zikredildiği üzere, bu maddeyle, avukatlar,
barolar diyor ki, CMK avukatlığı diye nitelendirdiğimiz
bu avukatlığın, artık, bir özel avukatlık anlaşmasının
ötesine geçerek devlet avukatlığına dönüştürüldüğü
iddiasında bulunuyor ki, -ben de buna katılıyorum- bu
da, sonuçta, savunmanın bağımsızlığını
zedeleyen bir hükümdür. Yani, düşünün, bir suçta -biliyorsunuz
bizim yasalarımızda vardır- kamu görevlisi suç
işlediğinde, eğer yasasında varsa, devlet ona avukatı
o yasaya göre görevlendirebiliyor. Diğer taraftan, o suçun
diğer faili veya mağduru -o da olabilir- bu avukatları
ise, biz, müdafilikle ilgili bu yasaya göre düzenlemiş olacağız.
Şimdi, her ikisi, yani, bir
olayda iki tarafı temsil eden avukatların biri barolara
bağlı olması gerekirken, bir taraftan, her ikisinin de
Hükûmete veya Adalet Bakanlığına bağlı kurumlar
tarafından görevlendirilmiş olması sonucu doğacak.
Bu da, Avukatlık Yasasıyla veya savunma-iddia arasındaki
ilişki açısından çok da doğru bir düzenleme olmamış
olacaktır.
Diğer taraftan, Barolar Birliğinin
bugüne kadarki uygulamasından gördüğümüz kadarıyla,
müdafilikle ilgili yapılan ödemelerin Türkiye’deki ihtiyaçlara
yetmediği, yapılan yasal değişikliklerle müdafiliğin
alanını genişlettiğimiz için, bu rakamların,
müdafiliğe…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Çorbacıoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
– Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bu fasla aktarılan ücretlerin
daha da artırılması gerektiği ihtiyacı
doğmuştur.
Bu nedenle, hem mevcut yasada hem
de bu önergede olan -gerçi bu önergede görünmüyor ama- yüzde 15 rakamının
daha da yukarılara çekilmesi lazım ki, müdafilik ücretiyle
ilgili Türkiye’de doğan ihtiyacın da karşılanması
söz konusu olsun.
Sonuç olarak, bu düzenlemenin, biraz
önce saydığım gerekçeler doğrultusunda hem Barolar
Birliğinin hem savunma görevinin amacıyla, nitelikleriyle
bağdaşmadığı görüşündeyiz.
Şahsım ve önerge sahibi
arkadaşlarım adına bu düzenlemenin doğru olmadığını
beyan ediyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Çorbacıoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır. Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1’inci
madde dahil, 31 ilâ 47’nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu,
Anavatan Grubu adına Mersin Milletvekili Hüseyin Güler ve
şahısları adına Feridun Ayvazoğlu ve Bekir
Bozdağ’ın söz talepleri vardır.
Sayın Çelik, AK Parti Grubu
adına konuşma olacak mı?
FARUK ÇELİK (Bursa) – Bekir
Bozdağ…
BAŞKAN – Peki.
İlk konuşmacı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Feridun Ayvazoğlu.
(CHP Sıralarından alkışlar)
Sayın Ayvazoğlu, konuşmalarınızı
birleştiremiyorum, çünkü, arada diğer gruplar adına
da konuşma olacak. O söz hakkınızı ayrıca isterseniz
kullanabilirsiniz veya müştereken kullanmak istiyorsanız,
ben size biraz müsamahalı davranayım, ikisini bir kullanın.
Hangisi uygun, böyle mi olsun?
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
– Öyle olsun.
BAŞKAN – Peki.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA FERİDUN AYVAZOĞLU
(Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan ve sözde “temel kanun” adı altında getirilen teklifin
ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
elbette, Türkiye Büyük Millet Meclisinin esas görevinin yasama olduğunu
gerek Anayasa’mızda yer alan hükmüyle biliyoruz gerekse bunu,
artık, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde
yaşayan bütün vatandaşlarımız da aynı şekilde
biliyor, algılıyor.
Yasa dediğimizde ne anlaşılıyor,
yasadan ne anlaşılmaktadır, yasa hangi toplumlarda
geçerlidir denildiğinde de, yasaların, demokratik toplum
düzeninde belirli kurallar toplamı olarak o demokratik toplumun
düzenini sağlamaya dönük olmak üzere kullanılan, konulan
belirli mevzuat çerçevesinde ortadaki kuralların bütünü denilebilen
bir kurallar topluluğudur.
Peki, burada, gerçekten, iki haftadan
beri Meclisimizi meşgul eden böyle bir teklifin, aslında,
temel olarak görüşülmesinin bizlere vermiş olduğu bu
konuşmaların neden dolayı birtakım önergelerle
yerine getirmek zorunda kaldığımızı da yine
hepimiz biliyoruz. Neden bu yola itiliyoruz, neden böyle bir yola
bizleri mecbur bırakıyorsunuz? Burada, iktidarın,
bir telaşının, bir endişesinin olduğunu görmekteyiz.
Fakat, bu endişenin ve telaşın neye dayalı olduğu
hususunda ise iktidarın gerek bizleri gerekse kamuoyunu tatmin
edici şekilde cevaplar verdiğini göremiyoruz. Bu doğrultuda
olmak üzere “temel kanun” adı altında görüşülmesi gereken
kanunların ne olduğunu Meclis İç Tüzüğü’müzün
91’inci maddesi açık bir şekilde hüküm altına almıştır.
Şimdi, 91’inci maddenin ilk cümlesini okuduğumuzda, gerçekten,
bu teklifin temel yasa olarak görüşülmesi gerekip gerekmediği
noktasında, sizlerin ve kamuoyunun vicdanlarına bunu
bırakmak zorunda kalıyoruz. “Temel kanunlar” adı altında
İç Tüzüğü’müzün 91’inci maddesi aynen şu şekilde:
“Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı
olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi, kişisel
veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi,
kendi alanındaki özel kanunların dayandığı
temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada
ahenk sağlanması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün
ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğunun bulunması…” diye devam eden bir hüküm. Peki,
görüşmüş olduğumuz bu teklifte, tarif edilen bu temel
kanun amacına gerçekten cevap verebilir nitelikte bir kanun
teklifi mi görüşüyoruz dediğimizde, buna “evet” cevabı
verebilmenin mümkün olmadığını görmekteyiz.
Değerli arkadaşlarım,
bu teklifle üç tane yeni müessese hukukumuza giriyor. Bu üç yeni
müessesenin hukukumuza girmiş olmasıyla beraber bizleri
endişeye sevk eden uygulamaların olacağını
hepimiz zamanla göreceğiz. Şöyle ki, “kamu davasının
ertelenmesi” adı altında teklifin 22’nci maddesi söz konusu.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 171’inci maddesine monte ediliyor. Yine
“hükmün açıklanmasının geri bırakılması”
teklifin 23’üncü maddesiyle aynı Kanun’un 231’inci maddesine
monte ediliyor. Yine, “uzlaştırma” adı altında teklifin
24’üncü maddesiyle de aynı Kanun’un 253’üncü maddesine monte
ediliyor.
Şimdi, bunlara bakıldığında
ortaya şu sorular çıkıyor değerli arkadaşlarım:
Elbette, ceza hukukunda, ceza kanunlarında, uygulanma
aşamasında iki süje vardır: Bir tarafta şüpheli veya
sanık, diğer tarafta mağdur. Bunun üçüncü bir süjesi daha
vardır ki, en önemli süjesi kamuyu ilgilendiren kamu süjesidir.
Burada, iki süjenin, yani, sanık ve mağdurun tatmin edilmesiyle
beraber en önemli konu da kamu vicdanlarının tatmin edilmesidir.
İşte, burada, gerek kamu davasının ertelenmesiyle
gerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasıyla
gerekse uzlaştırmayla sanığa, sanki, şöyle
bir imkân veriyoruz: “Aman ha aman, biz, elimizden geldiğince, yargı
olarak, devlet olarak sana ceza vermemeye uğraşıyoruz.”
“Bu olmazsa bu, o da olmazsa bu” şeklinde sanığı
kurtarmanın yollarını arıyoruz gibi bir sistemi,
yepyeni bir şekilde hukukumuza sokuyoruz.
Bununla beraber, değerli arkadaşlarım,
“uzlaştırma” adı altında öyle bir sistem getiriliyor
ki, gerçekten uzlaştırmanın uygulanabilmesi için elbette
“şahsi davalar” dediğimiz eski Kanun’daki tabiriyle “soruşturması
ve kovuşturması şikâyete bağlı olan suçlar”a
münhasır olmak üzere getirilen böyle bir hükmün ise, mutlaka ve
mutlaka, ileride büyük sorunlar yaratacağını ve taraflar
arasındaki mali ve maddi dengesizlikleri göz önüne aldığımızda,
sanık ve mağdurun bu dengelerini göz önüne aldığımızda
da Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki “kanun önündeki eşitlik”
ve “kanunların uygulanmasındaki eşitlik” ilkesinin
de kesinlikle ihlal edileceğini burada söylemek zorundayız
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
biz isterdik ki, Cumhuriyet Halk Partisi olarak isterdik ki, bu temel
-sözde temel- yasa teklifi olarak getirilen bu teklif normal şekilde
bir teklif olarak gelmiş olsa idi, bu maddeler bu önergelerle
meşgul edilmeyecekti; bize konuşma fırsatını,
normal şekilde, İç Tüzük’ümüzden aldığımız
yetkiyle yerine getirecektik ve buradaki maddelerin bir kısmının,
gerçekten bizlerin de katılabileceği, katıldığı,
olması gereken, değiştirilmesi gereken maddeler olduğunu
rahatlıkla burada söyleyebilecektik. Şunu söyleyebilecektik
değerli arkadaşlarım: Hepimiz biliyoruz ki -yine hukukçu
arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum özellikle- Ceza
Muhakemesi’nin 100’üncü maddesinde tutukluluk sebepleri ve tutuklanma
nedenleriyle birlikte suçlar katalog haline alındı. Biz,
baştan beri, bu sistemin yanlış uygulanabileceğini,
uygulamada cumhuriyet savcılarına ve yargıçlarımıza
bunun uygulanma olanağının zorluklarla karşı
karşıya getirileceğini söyledik. Ancak, katalog sistemi
bu şekilde gelmiş olmasına rağmen buradaki eksikliği
uygulamayla gördük. Eskiden 104’üncü maddeye göre “Suçun vasıf
ve mahiyeti…” şeklinde başlayan “…asayişi bozucu nitelikte…”
diye devam eden maddeleri, hiçbir cumhuriyet savcısı ve
hâkimin uygulamakta zorluğu yok idi. Ancak, yeni sistemle, bu
zorluk güya aşılacakken aşılamadı, daha da
fazla zorlaştırıldı.
O noktada, bizim, şunu rahatlıkla
söylememiz gerekirdi: Burada, hırsızlıktan, kapkaçtan,
silahla yaralamaktan dolayı tutuklanmayan, elleri kolları
salınarak adliyeden bırakılan kişilerle ilgili
gerek emniyet güçlerinin şimdiye kadarki şikâyetlerini
gerekse toplumdaki şikâyetlerini hep dinleyegeldik.
O noktada olmak üzere, elbette,
hırsızlığa, kapkaça, bütün ülkemizi asayiş
yönünden olumsuz bir şekilde etkileyen bu suçlara tutuklanması
sebeplerinin getirilmesinin, bizler de, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, doğal olduğunu, olması gerekir noktada bizim
de bunun savunuculuğunu yapmamız gerekirdi diye düşünüyoruz.
Ama, bunlara fırsat verilmedi. Bizi, sadece, bu teklifin temel
kanun olup olmadığı noktasında zamanımızı
harcamakla burada geçirttirmek zorunda bıraktınız.
O noktada olmak üzere, değerli
arkadaşlarım, bizim, şimdi, iki endişemiz var.
Özel hukukta, elbette, bir davacı, bir davalı vardır;
ama, şimdi bizim görüşmekte olduğumuz ve kamu hukukunun
vazgeçilmez parçası olan ceza hukukunda, az önce belirttiğimiz
üç taraf vardır. Burada, özel hukukta davacı ve davalının
tatmini önemlidir; ama, ceza hukukunda, kamu hukukunda üç tarafın
da tatmini gerekir; mağdurun tatmini gerekir, şüpheli veya
sanığın tatmini gerekir ve kamu vicdanının
tatmini gerekir. Ama, öyle bir fırsat yarattık ki, öyle bir
fırsat yaratıyoruz ki, hukukumuza yepyeni bir sistem daha,
hukuk dalına yeni bir isim daha katıyoruz. Maalesef, bu ismin
adı “pazarlık hukuku” şeklinde oldu ve eğer teklif
yasalaşırsa, bu “pazarlık hukuku” hukuk sistemimize
ve ceza sistemimize girmiş olacak. Bunun da, gerçekten, hukuk
sistemimizde açacağı tahribata, vereceği zararlara,
nerelere kadar gidebileceğini takdirlerinize sunuyoruz
ve bunun, ayrıca, kamu vicdanını da yaralayıcı
şekilde, rencide edici şekilde bir teklif olacağını,
bir kez daha, Meclis kürsüsünde ifade etmenin bizlere düşen,
bizlere verilen bir görev olduğunu belirtmek istiyorum değerli
arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, burada,
5326 sayılı Kabahatler Kanunu 31, 32, 33, 34, 35 ve
36’ncı maddelerle hüküm altına alınıyor. Elbette
Kabahatler Kanununda, yeni bir sistemle, suçların ve kabahatlerin
ayrı kanunlarda yer alması gerektiği noktasından
hareketle, daha önce düzenlenmiş olan bir kanundu. Bu Kanun’da
bir hayli değişikliklerin yapılması gerektiği
noktasında bizler de kanaatimizi daha önce iletmiştik, belirtmiştik.
Fakat, bakıyoruz ki, bu az önce saydığımız değiştirilmesi
gereken maddeler, teklifte belirtilen maddelerin yanı başında
şu eksiği görüyoruz: Hepimiz biliyoruz ki, geçen Ramazan
Bayramı öncesi Türkiye’de “seri cinayetler” adı altında
7 masum insanımızın katledilmesiyle karşı
karşıya kaldık ve burada suç aleti olarak kullanılan
pompalı tüfek dediğimiz, av tüfeği olarak tabir edilen
bir tüfekle bu cinayet işlendi değerli arkadaşlarım.
Ama, gördük ki, bu tüfeğin, yani, ruhsatsız av tüfeğinin
-pompalı tüfek adı altında veya otomatik tüfek adı
altında da- bunların gezdirilmesinin Kabahatler Kanunu’nda
karşılığının cezası 50 YTL’dir.
Şimdi, düşününüz değerli arkadaşlarım, bununla
beraber, böyle bir tüfeğin ruhsatsız şekilde yakalanması
anında da müsadere hükmü yer almıyor; yani, Kabahatler Kanunu’nda
müsadere hükmü yer almıyor. Daha önce Türk Ceza Kanunu’nun
36’ncı maddesine göre ve yine, aynı şekilde, ruhsatsız
av tüfekleriyle ilgili olmak üzere 549’uncu maddede hem hapis cezası
gözüküyordu -on beş günden başlayan hapis cezası- hem
de tüfeğin müsaderesi gerekiyordu, onlar hüküm altına
alınmıştı.
Burada bir boşluk yaratıldı
değerli arkadaşlarım. Ben, bunu, Adalet Komisyonunda
da belirttim. Bu boşluk olduğu sürece, ruhsatsız av tüfeklerini
omzuna takıp da eğer şehirlerimizde 50 milyonu da cebine
koymak suretiyle gezecek vatandaşlarımızı her
yerde görebilirsek hiç şaşırmayalım. Bunun vahametinin
de nerelere kadar varabileceğini, işte, az önce söylediğimiz
gibi, öyle bir olayda gördük. Bu nedenle, büyük bir boşluk olan bu
boşluğun Hükûmet tarafından doldurulması ve ikinci
bölümdeki kabahatlere ilişkin kanun maddelerindeki değişikliğe
bunun ihdas edilebilmesinin yolunu lütfen bulalım.
Değerli arkadaşlarım,
hukuk yönünden, hukuk tekniği yönünden -ve yıllardan beri Avrupa Birliği
hayali ve rüyasıyla yaşadığımız bu iktidar
dönemindeki Avrupa Birliğine uyum yönünden diyelim- Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bunlara karşı çıkmış değiliz,
karşı da çıkmadık. Hukuk tekniği açısından,
yapılacak, yerine getirilmesi gereken eksikliklerin yerine
getirilmesi noktasında bizler elbette iktidara destek verdik,
destek vermeye de devam ederiz. Ama, hangi noktalarda: Bu dediğimiz
teknik noktalarda ve AB’ye uyum yasaları çerçevesinde. Fakat,
şunu bilemediniz değerli arkadaşlarım, iktidar
olarak maalesef şu bilinemedi, Avrupa Birliğine iktidarın
atmış olduğu imzayla girmenin mümkün olmadığı
bilinemedi. Ne zaman bilinmeye başlandı? Son günlerde bilinmeye
başlandı. Avrupa Birliğine bu hâliyle, Türkiye’nin daha
önce atmış olduğu, iktidarınız döneminde atmış
olduğu imza sayesinde girmenin mümkün olmadığı,
gün yüzüne çıkmıştır. Ama bu kullanılmak suretiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Ayvazoğlu,
bir dakikalık süre içinde konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Devamla)
– …eğer hâlâ Avrupa Birliği deniliyorsa, bizim Avrupa Birliğine girmeye
dönük, Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir şekilde girmesine
dönük olmak üzere Cumhuriyet Halk Partisinin desteği her zaman
vardır. Ama, bunun bu şekilde olmadığını
ve olmayacağını maalesef üzüntüyle görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sonuç olarak, kamu hukukumuza, ceza hukukumuzun dalına yeni
bir dal girmiştir. Bunun adı pazarlık hukukudur. Pazarlık
hukukunun da kamuoyumuz ve bizler tarafından kabul edilmesi
beklenilemez.
Tabii ki, sizler dört yıldan beri
Sayın Başbakanımızın tüccar zihniyeti anlayışıyla
böyle bir yola da müsaade edecekseniz, o da sizlerin takdiridir,
ama, esas takdiri bu milletimiz sizlere önümüzdeki sandıkta vereceği
cevapla gösterecektir diyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle de
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayvazoğlu.
Anavatan Partisi Grubu adına,
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun.
Süreniz on dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar,
1255 sayılı Kanun Teklifi üzerine, Anavatan Grubu adına
ikinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu işin şekli
ve usulüne bakacak olursak, bunun, yürütmenin yasama üzerindeki
baskısına, yani, ipoteğine tanık oluyoruz. Bu kanun
teklifi hazırlanırken, Meclis gündemine, siz AK Partililerin
oylarıyla belirlenirken -buna rağmen- 10’uncu sıradaki
bir kanun teklifini öne çıkarmanın kavgasını verdiniz.
Bunu anlamakta da zorluk çekmiyoruz, çünkü, Meclis olarak, bu yasanın
tartışılmasından uzak, bir an önce fabrikasyon gibi,
sanki sipariş üzerine verilen kanunların çıkartılmasından
öteye gitmeyen bir anlayış hâkim. Böyle olunca da, bu
işin en ucuz yolu da, maalesef, Meclisin vekilleri üzerinde kanun
teklifi üzerine şeklen yapılmak isteniyor. İşin
en kolay tarafı da bulunmuş; burada katılımcılıktan
çok, sadece görev verilmiş anlayışı çıkıyor.
Bugün yürütme, istediği anlamda,
gerek Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde yasal zeminlerin
hazırlanmasına ve gerekse İç Tüzük’ten kaynaklanan
hakkınızdan dolayı, daha doğrusu çoğunluğun
vermiş olduğu bir anlayışla, bu kanunlar üzerinde
sınırsız bir şekilde, bir an önce istediğinizin
taşınması istendi.
Evet, görünen bir şekil daha
var, o da yorulduğunuz. Dört yılınız bitti, beşinci
yıla vardığımızda ise, maalesef, Mecliste çoğunluğunuza
rağmen, Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa
rağmen, burada Meclisin çalıştırılabilir yeterlilik
sayısını dahi bulmakta zorluk çekiyorsunuz. Bunu da
halkımıza, takdirlerine sunuyoruz. Dört yılda yoruldular,
inşallah, bu halkımız bir beş yıl daha vermez bu
yetkiyi.
Biz de şunu söylüyoruz: Bugün,
Anavatan olarak, kanunlar üzerinde yapıcı anlayışımızı,
her zeminde olduğu gibi bu zeminde de kullanıyoruz. Diyoruz
ki, bu kanunlar tartışılsın. İşin kılıfını
da buldunuz, temel kanun. Torba kanun diyebileceğimiz bir, birçok
kanunu etkileyen unsurlarda değişiklik öneriniz ve bakıyoruz,
biz milletvekili olarak anlamakta zorluk çektiğimiz bir süreçte
halk bu konuda nasıl aydınlanacak ve bu konuda nasıl
kendisi hakkındaki alınan kararları yorumlayacak,
şaşırmamak elde değil. Ama, görünen o ki, AK Parti
olarak bunu sorgulamaktan çok, sonucuna katlanmak veya bir görev
olarak algılayıp gelene evet demekten öteye bir seçme
şansınız yok gibi görünüyor. Evet, anayasal ve kanunlar
üzerindeki değişiklikteki anlayışınız
bu.
Bugün, bu kanundaki, bizim Anavatan
olarak altını çizdiğimiz dört tane maddemiz var ve bunun
altının çizilmesi gerekir: 31’inci madde, 32’nci madde ve
35’inci madde, dolayısıyla da 40’ıncı madde.
Şimdi, tabii ki, yargıda,
yargının bağımsız olması gereken bir dönemde,
gecikmiş adaletin adalet olmadığı bir yerde,
işin sosyal taraflarından savunmanın yoksun olduğu
bir ülkemizde, bugün yaşadığımız bu sıkıntıları
aşmak maalesef çok zor. Bu kanun teklifinde yaşanılan
sıkıntıları, diğer konuşmacı arkadaşlarımız
da paylaştı, bizler de altını çizeceğiz. Bugün,
31’inci maddede, Anayasa’nın 125’inci maddesine aykırı
olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesince iptal edilen ve bu
düzenlemeyi idare hukuku esaslarına göre test edilen bir
işlemin sadece para cezası yaptırımı içermesine
bakılarak, denetimin idari yargı alanından çıkarılarak
adli yargıya bırakılmayacağı gerekçesiyle
Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş. Buna istinaden
bugün getirdiğiniz teklifte de aynı süreç içerisinde
sıkıntılar mevcut ve önümüzdeki teklife, düzenlemeye
baktığımız zaman, Anayasa Mahkemesi kararına
uygun bir açık düzenleme yapılmadığı görülmektedir.
O zaman amacınız ne? Bunun daha ilk maddesi de dahil olmak
üzere, bu tür Anayasa’ya aykırılık olan bir süreçte ikinci
defa karşımıza geleceği kesin. Eğer bunları
dikkate aldığımız müddetçe, Meclis daha verimli
çalışabilir ve ülkenin sorunlarına bir derece merhem
olabilecek kanunları hazırladığında, önümüzdeki
yirmi yılı da düzenleyecek yapısal bir değişikliği
sunması gerekmekte. Ama, sadece günü kotarmaktan öteye gitmeyen
bir anlayışla, bugünkü sıkıntılar devam etmekte.
Bugün, Sayın Adalet Bakanımız
burada. Özellikle, iki üç temel sorunun… Türk toplumu, maalesef, bugün,
suç üretmeye eğilimli bir kitle olarak algılanmakta, toplum
olarak algılanmakta. Cezaevleri 2 kat fazlasıyla dolu ve
bugün, cezaevleri bir sonuçtur ve maalesef, yaşanılan
sıkıntı had safhadadır. Bugün, cumhuriyet savcılarının
tutuklamama eğiliminde olmalarının tek sebebi var,
o da cezaevlerinin fiziksel yetersizliği. Her geçen gün artan
suç oranlarına baktığımızda, can, mal ve gasp
olaylarının veya diğer adli ve yargı sorunlarına
baktığımızda, olağanüstü, potansiyel suçluymuşuz
gibi, sürekli bu toplum suç üretmeye devam etmekte.
Evet, yasalar… Dört yıllık
bir AK Parti İktidarında, bu toplum, Sayın Başbakanın
dediği gibi “Nereden nereye.” Yani, aslında, nereden nereye
kadar indi? Böyle bir baktığımızda, toplumda yarınların
korkusunu ve kâbusunu yaşayan bir toplumun, günübirlik yaşayıp,
kaderiyle baş başa kalan bir topluma doğru indirgememiz,
bu ülkemizin kaderi olmamalı ve bu doğrultuda, yaratılan
tüm olumsuzluklar…
Suçun en önemli toplumsal analizlerinden
birisi istihdamdır, birisi eğitimdir, birisi ise bu ülkenin
örf, âdet, gelenek, görenekleridir, ama, bu manevi kontrol mekanizması
da yoksundur ve yargı da maalesef yoksundur.
Şimdi, tabii, potansiyel suçlara
baktığımızda, Türk toplumunun içerdiği noktada,
suça eğilimin artış noktası, AK Partili yıllarını,
bu ülkede maalesef suç oranı yükselmiştir ve İstanbul’da
yaşanılan… Bazen, öyle bir mazeret uyduruyorsunuz ki, hep
sürekli geçmişe hitap ediyorsunuz, atıfta bulunuyorsunuz.
Son zamanlarda gerek İstanbul’daki trafik sorununu, sözde mazeretim
geçmişin hükümetine, daha doğrusu geçmişin belediye
başkanını suçlarken, hiç farkında olmadan, Sayın
Başbakanı suçluyorsunuz. Geçmişin suçlusu, işte,
geçmiş yönetim. On beş yıldır İstanbul Belediyesinin
sizin zihniyetinizdeki bireyler
tarafından yönetildiğini unutmayın. Geçmişe
atıfta bulunurken, hiç olmazsa, kime, nereye ulaşacağını
lütfen göz ardı etmeyin ve bu doğrultuda, AK Partinin dört
yılda ürettiği, mazeretten başka bir şey olmayan
ve bundan sonra da ülke için çözüm olmaktan çok, günü kotarmak… Maalesef,
yaşadığımız sıkıntılar onu gösteriyor.
Bu doğrultuda, Avrupa Birliği süreciyle başlayan birlikteliğin,
geçen yıl bayram havasında geçerken, bugün ise milliyetçilik
rüzgârından da esinlenerek kahramanlık edalarıyla bu
işin yürümeyeceği belli. Eğer, siyasal anlamda duruş
gösterebilseydiniz, bugün, ülkenin yaşadığı Avrupa
Birliği rüzgârından veya treninden toslamadan yolumuza devam
etmiş olacaktık. Sayın Başbakan dün açıklıyor,
diyor ki: “Bizim kaybedeceğimiz bir şey yok.” Demek ki,
yıllardır Avrupa Birliği sürecinde hiçbir şey almadık,
sadece verdik. Kaybedecek kim? Avrupa Birliği. Haklı Sayın
Başbakan, Avrupa Birliği sürekli aldı, siz alamadınız,
dört yıl boyunca da alamadınız ve bu doğrultuda,
hâlâ almamakta ısrar eden, siyasal birliktelikten çok ekonomik
birlikteliği içeren Avrupa Birliği sürecinde de sınıfta
kaldınız. Bugünkü kanunun özüne uygun olarak baktığımızda
-kanundaki çıkan tekliflerde de aynı- sınıfta kaldınız.
Bu kanun bir daha görüşülecek. Sayın Cumhurbaşkanı,
tahminimize göre, çeşitli, altında itirazımız
olan noktaları da göz önünde bulundurarak, bunlar tekrar, Mecliste
tekrar tekrar görüşülecek. O zaman, daha verimli Meclis çalışmasını
sağlayabilmek için bu uyarılarımıza kulak verin
ve önerge değişiklikleriyle, bu topluma daha faydalı
işler yapacağınızı düşünüyoruz.
Bugün, 32’nci maddeden bir örnek vereyim:
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’na uygun olarak, verilen cezalar,
idari para cezaları genel bütçeye gelir kaydedilir. Bunun en
büyük sorunu, “Sosyal güvenlik kurumlarıyla, mahallî idareler
tarafından verilen idari para cezaları kendi bütçelerine
kaydedilir” denilmektedir. O zaman sormak lazım: Sosyal güvenlik
kurumlarıyla mahallî idareler tarafından verilen idari
para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedildikten sonra,
kestiği idari para cezaları da kendi bütçelerine ilave
edildikten sonra, belediyeler veya herhangi bir kurum, bu işin
suistimal olarak, hukuka uygun olup olmadığına bakmaksızın,
ceza kesmeye ve vatandaşlarımızı mağdur etmeye
başlarlar. Önümüzdeki süreçte de bütçeler gelmektedir ve buna
istinaden bu çıkan kanunun yetersizliğini, aksayan yönlerini
siz milletvekili arkadaşların, gördüğüm kadar,
öğrenmek, duymak, bilmek yerine, tam tersine, verilecek tek
şey vardır… Grup Başkan Vekili de yok. Onun nasıl kararlarına
oy verilip verilmeyeceği, herhâlde sadece Hükûmetin ve Komisyonun
aldığı karar doğrultusunda “evet” veya “hayır”
diyeceksiniz. Bu kanunun hazırlanmasında, gerek idari ve
gerekse yürütme açısından hazırlanıp ve ülkenin
sorunlarını çözmekten çok, ülkeye maalesef daha çok
sıkıntılar açacağını düşünüyoruz.
Bu doğrultuda, bu kanunun aksayan yönlerini göz ardı etmeden...
Çünkü, Meclisin iradesi tamamıy
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Tamamlıyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Güler, buyurun
tamamlayın konuşmanızı. Bir dakika…
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu kanunun geçmesinde, bizim Anavatan
olarak altını çizdiğimiz noktaları göz ardı etmeden,
kanunun düzeltilmesi şansı varken bunu değerlendirmenizi
düşünüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gruplar adına son konuşmacı,
AK Parti Grubu adına Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.
Sayın Bozdağ, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun teklifinin ikinci bölümü üzerinde AK
Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum.
Bu kanun teklifinin görüşmeleri
başladığı günden bugüne üç konu burada önemle tartışıldı.
Bunlardan bir tanesi, kamu davasının açılmasının
ertelenmesi; bir tanesi, hükmün açıklanmasının ertelenmesi;
bir diğeri de, uzlaşma müessesesi tartışıldı
ve bu müesseselerin Anayasa’ya aykırı olduğunun altı
konuşmacılar tarafından defalarca çizildi ve bunun,
sokaktaki suçu artıracağı ve güvenliği sıkıntıya
sokacağı da bunlara ilaveten söylendi.
Ben şimdi bunları dinledim,
siz de dinlediniz, söyleyenler de söyledi, ama bu müesseselerin
üçü de Türk hukukunda yeni müesseseler değildir. Üçü de bizim
hukukumuzda vardır ve şu anda da hâlen yürürlüktedir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yoktur,
yeni geliyor.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Yok mudur? Bakın, okuyorum şimdi: 3/7/2005 tarih, 5395 sayılı
Çocuk Koruma Kanunu’nun madde 19, madde 24 ve madde 23. Şimdi,
madde 19’a bakıyoruz, nedir? “Kamu davasının açılmasının
ertelenmesi.”
Okumaya gerek yok, hükme bakabilirler.
Madde 23’e bakıyoruz: “Hükmün
açıklanmasının geri bırakılması”, madde
24’e bakıyoruz: ”Uzlaşma.” Ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun
73’üncü maddesinin son fıkrası uzlaşmayla ilgilidir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda da yine uzlaşmanın usulüne
ilişkin düzenlemeler vardır.
Peki, ne zaman çıkmış
Çocuk Koruma Kanunu? Çocuk Koruma Kanunu 3/7/2005 tarihinde
çıkmış, Sayın Cumhurbaşkanımızın
denetiminden geçmiş, imzalanmış, yürürlüğe girmiş;
Anayasa’ya aykırılık iddiasında ne Sayın Cumhurbaşkanı
bulunmuş ne de bir başkası bulunmuş ve hâlen çocuklar
açısından yürürlükte olan düzenlemelerdir. Bu nedenle, Sayın
Cumhurbaşkanımızın incelemelerinde, ben eminim
ki, bu hususlar da göz önünde bulundurulacaktır.
Öte yandan, yine, Anayasa’ya aykırı
değildir; CHP’li arkadaşlarıma göre de aykırı
değildir. Neden derseniz: Şimdi, önergeleri benim elimde.
Burada sizlere, bu müesseselerin kötülüğünü, şöyle
şöyle şeyler olacak diye anlatırken, örneğin, kamu
davasının açılmasının ertelenmesini öngören
maddeyle ilgili değişiklik önergesinin altında Muharrem
Kılıç Bey’in, Mehmet Küçükaşık Bey’in, Atil
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Önergelerin
niye verildiğini biliyorsun yani.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Ne diyor? Diyor ki: Kamu davasının açılmasının
ertelenmesiyle ilgili, maddeyle ilgili…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu temel
yasaysa, o da ona göre bir önerge.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
…elinizde görüşülen kanun teklifi –ben okuyorum- “cumhuriyet
savcısı, uzlaşma kapsamına giren soruşturulması
ve kovuşturulması şikâyete bağlı olup üst
sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlardan dolayı…” devamını okumuyorum
“…kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verebilir.”
Şimdi, yine geliyorum bir
başka teklif: Yine “Görüşülmekte olan kanunun 23’üncü maddesinde
değişiklik öngören…”
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sen o
işleri geç. Temel yasa olursa, o önerge öyle olur.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
“…maddeyle ilgili, burada hükmün açıklanmasının ertelenmesiyle
ilgili kanun teklifi var.”
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sen geç
o işleri.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Şu anda sizin, görüştüğümüz ve oylarınızla
desteklediğiniz teklifinde yer alan şartlar dâhilinde öngörüyor,
birkaç ilave var farklı olarak.
Şimdi, yine geliyoruz bir
başka şey, uzlaşmayla ilgili yine aynı şey.
Şimdi, deniyor ki: Biz bu önergeleri usulden verdik. Ama şu
yapılabilirdi samimi olarak: Bunun, ben, teklif metninden
çıkarılmasını istiyorum. Gerekçesini uzun uzun
anlatabilirdiniz. Anayasa’ya aykırı olduğunu bildiğiniz
hâlde, bu önergeleri neden verdiniz? Bu Anayasa’ya sadakat sizin de
boynunuzun borcu değil mi?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu temel
yasa mı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Niye verdiniz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Temel
yasa mı? Cevabını alacaksın.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Hayır. Bu önergeyi niye verdiniz? Hayır. Madem, kamu davasının
açılmasının ertelenmesi Anayasa’ya aykırı,
niye verdiniz bunu?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Önerge
söz hakkı için verildi. Söz hakkı için…
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Biz bu önergeleri kabul etmiş olsaydık, o zaman Anayasa’ya
uygun mu olacaktı?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Anayasal
söz hakkı için.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
CHP’nin verdiği önerge kabul edilirse Anayasa’ya uygun, AK Partinin
teklifi kabul edilirse Anayasa’ya aykırı, var mı böyle
bir şey? (AK Parti sıralarından alkışlar)
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
– Aynen öyle.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Doğru, aynen sizin dediğiniz gibi olabilir. Ama, bakın
bu bir samimiyettir; bu da, bu konudaki iddia sahiplerinin bu konuya
nasıl baktıklarını göstermektedir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Maşallah
mantığına, Maşallah!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
“Maşallah” değil, ben belgeyle konuşuyorum. Bunun altında
da sizin imzalarınız var.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Var tabii.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
İki: Bakın, biz uzlaşmayla ilgili değişikliği
yaparken ne getirdik? Uygulamada uygulayıcıların
sıkıntıları geldi. O sıkıntılara göre
uygulamanın önünü açmak, rahatlatmak için yaptık ve kapsamı
da daralttık. Yürürlüktekinde kapsam daralması yok.
Şikâyete bağlı bütün suçlar kapsamın içindeydi.
Şimdi, pek çok konuda daraltmalar yaptık öteki şeylerin
içerisinde.
Şimdi, kamu davasının
açılmasının ertelenmesini bir yıla indirdik. Bir
yıla indirdiğinizde “efendim, niye bir yıla…” Affederseniz,
suç nasıl türeyecek meydanda? Bir yıllık suçlara Türk
Ceza Kanunu’nda uygulanan yaptırımlara baktığınızda,
49’uncu madde bir yıla kadar hükmedilen hapis cezasının
kısa süreli olduğunu söylüyor, 50’nci madde de diyor ki,
kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar
var. Nedir diye bakıyorsunuz -bir yıla kadar hükmedilen,
hem de hapis cezasının üst sınırı bir yıl
olan değil- yargılama sonucunda belirlenen ceza bir
yılsa bunu paraya çevirebilirsin, ilgili kişiyi birtakım
mükellefiyetlerle yükümlü kılabilirsin diye Ceza Kanunu’nda
hüküm var, hapis vermeyebilir.
İki yıl olduğu zaman
hapis cezasının ertelenmesine karar verebilir. Şimdi,
bir yıl olanlarda Ceza Kanunu’nda böylesi imkânlar varken, biz bu
imkânlar noktasında takdir hakkını da mahkemeye bırakmışken,
hâkim burada hangi müesseseyi uygulayacağına karar verecek.
Ben inanıyorum ki, hiç suç işlemeyen bir adam üst sınırı
bir yıl olan bir suçtan dolayı bir defa suç işlemiş
bir kişi, bir daha beş yıl içerisinde suç işlemediğinde
bu davanın açılmayacağını bilir ve bu, bir müeyyide
gibi orada tutulursa, bu kişi bundan çekinir, buna göre davranır
ve suçun önlenmesi bakımından da fayda hasıl eder.
Burada bir başka husus daha
konuşuldu, o da şahsımla ilgili konuşuldu, ben
ona da üzüldüm. Sayın Bakanımızın ismi de geçti
üzüldüm. Neden? Arkadaşlar, gerçi, bizleri tenzih ederek konuştular
ama, ben gene de üzüldüm. Zira, bu kamu davasının açılmasının
ertelenmesiyle ilgili önergelerde veya Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
100’üncü maddesinde tutuklama nedenlerinin varlığının
kabul edildiği katalog suçlar arasına hırsızlık
ve gasp suçları ilave edilirken, silahlı yaralama suçları
ilave edilirken, dolandırıcılık suçunun neden
ilave edilmediği hususu konuşulurken, benim Yozgatlılığımdan,
Sayın Bakanımın Yozgatlılığından bahisle,
acaba biz öyle ihtimal vermiyoruz, ama birilerini de burada koruyor
mu veya onlar bunun içerisine girmesin mi diye söylendi.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu birileri kim? Kim o birileri?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bakın, bir şey söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O biri
kim? O biri kim?
AHMET YENİ (Samsun) – Devam,
devam.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Şimdi, ben, ne söylediğimi biliyorum, sen de ne dediğini,
ama samimi olmak lazım. Ben komisyonda ne söylediğimi biliyorum.
Bakın, dolandırıcılık
suçunun tutuklamanın kapsamına, o tutuklama maddesindeki
katalog suçların kapsamına alınmasını ben
önerdim, Yozgatlı Bekir Bozdağ önerdi.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Niye
almadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bakın, ne demişim, aynen, bakın tutanaktan okuyorum.
Ne diyorum, üst kısmını okumuyorum: “Ben, bu konuda,
işte arkadaşların ilave ettiği, örneğin dolandırıcılık
da çok nitelikli bir suçtur, yani insanların hoş görmediği,
yani dolandırıcılığı bile götürüp, mahkemeden,
tutuklamadan, katalogda yazmıyor diye serbest bırakıyorlar.”
Bu da kapsama girsin diye Adalet Komisyonunda öneren benim. Daha
sonra Komisyon Başkanımız dediler ki: “Siz CHP’den bir
arkadaş, bizden de sen, gidin, ileride, Yargıtaydan da bir
üye arkadaş vardı, bu konuda bir çalışma yapın
getirin, komisyonda değerlendirelim.” Biz, gittik bir çalışma
yaptık. Çalışmanın metni elimde. Bu teklifteki metindir
o metin. Bakın okuyorum, deniyor ki: “Görüşülmekte olan kanun
teklifinin 14’üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ, Yozgat, Mehmet
Nuri Saygun, Tekirdağ.”
Bekir Bozdağ AK Parti milletvekili,
Mehmet Nuri Saygun nere milletvekili?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ,
bir dakikalık süre… Konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bitiriyorum.
Hangi partiden milletvekili?
CHP’den milletvekili.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bekir
Bey, şimdi koyalım, engel mi var?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Şimdi, bakın, bir şey daha söyleyeceğim… CHP milletvekili.
Hadi, diyelim benim üzerime nahak yere attınız bu isnadı,
belki tutar dediniz, peki, Mehmet Nuri Saygun’un ne günahı var o
adamın, onu niye töhmet altına koyuyorsunuz? Peki, ben daha
onu demeyeceğim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Niye
koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bakın, şu önergeye bakın, şu önergede CHP’li arkadaşların
bu madde görüşülürken katalog suçların arasına dâhil
edilmesini istedikleri suçlarla ilgili var, onlar da bunun arasına
dolandırıcılığı koymadılar.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bak,
ben de, aynı şey dolandırıcılık için de söz
konusu demişim. Bak burada. Niye koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Peki, siz de mi YİMPAŞ’ı korumak istediniz de koymadınız
dolandırıcılığı?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ben söylemişim
koyun diye, niye koymadınız?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bırak seni… Niye koymadın? Teklifin burada. Niye imza attınız
da koymadınız altına?
Peki, neden konulmadı, onu da
söyleyeyim: Yargıtay üyesi dedi ki: “Bu dolandırıcılıkla
ilgili suç isnatları, yargılama sürecinde yüzde 70’inden
fazlasının suç vasfı değiştiğinden, bu konu
sıkıntı oluyor uygulamada, birtakım haksızlıklara
neden oluyor.” Ben de itiraz etmedim, CHP’li arkadaşım da itiraz
etmedi. Olay budur. Ama, öküz altında buzağı aramakta
CHP mahirdir.
Hepinizi saygılarla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bozdağ,
teşekkür ediyorum.
Evet, son konuşmacı, bölüm
üzerinde, şahsı adına, Ağrı Milletvekili Halil
Özyolcu.
Sayın Özyolcu, buyurun.
Süreniz beş dakika.
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, 1255
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde, ikinci bölüm
üzerinde kendi şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, birinci
bölüm üzerinde çok konuşmalar, tartışmalar yapıldı,
ancak ben birinci bölüme pek girmeyeceğim, zaten ikinci bölüm
üzerinde söz hakkı almışız. Birinci bölümdeki çok
önemli müesseseler vardı, hükmün açıklanmasının
geri bırakılması, kamu davasının açılmasının
ertelenmesi, bir de uzlaşma müesseseleri. Bunlar çok önemli
müesseseler. Zaten bunlar üzerinde gerekli tartışmalar
da yapıldı.
Sevgili arkadaşlar, şimdi
ikinci bölümde hangi kanunlarda değişiklik yapılıyor?
Bir tanesi Kabahatler Kanunu, Adli Sicil Kanunu, Çocukları
Koruma Kanunu, bir de Adli Kontrol Kanununda değişiklikler
öngörülmektedir.
Şimdi, bu değişiklikler
niçin öngörülmektedir? Böyle bir ihtiyaç neden hasıl olmuştur?
Bunun bu şekilde belki altını çizmek lazım, konu
da anlaşılsın. Cumhuriyet Halk Partisinin de, bu kanun
teklifine, neden bu kadar şiddetli bir şekilde muhalefet
yaptığının da bir şekilde anlaşılması
lazım.
Şimdi buraya girmeden önce,
Cumhuriyet Halk Partisinin bir kısım sözcülerinin burada
kullandıkları bir iki cümle oldu. Doğrusu, ben de, yerimde
otururken, çok rahatsızlık hissettim, tutanaklara geçmesi
açısından da bir iki cümleyle değinmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşımız burada dedi ki: “Siz
uzatmalı iktidarsınız.” Böyle bir cümleyi kullanmasını,
milletin iradesine bir saygısızlık diye düşünüyorum;
yasalara ve Anayasa’ya da gerçekten de büyük bir saygısızlık
diye addediyorum. Çünkü, milletin iradesi bu şekilde tezahür
etmiştir. Anayasa’mız da bunun süresini zaten belirlemiştir.
Bu Değerli Milletvekili Arkadaşımız, herhâlde, bu
milletin kürsüsünde Anayasa’ya sadakate de yemin etmişti. Bunun
yakışık almadığını düşünüyorum.
Bunun bir şekilde tutanaklara geçmesi gerekiyor.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
– Kendileriyle karıştırmışlar. Uzatmalı
muhalefet… İktidarı görememişler ki…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Yine,
bir arkadaşımızın şöyle bir sözü oldu: “Siz
milleti kandırıyorsunuz.” Sevgili arkadaşlar, herkes
bilsin şunu, kimin milleti kandırdığını,
kimin yanılttığını, millete rağmen, milletin
değerlerine rağmen kimlerin, hangi partilerin ne iş
yaptığını… Bunu tarihe sormak lazım, bir de
millete sormak lazım. Millet de, zaten, zamanı gelince, uyarısını
yapıyor, cezasını veriyor. Cezayı zamanında
vermiştir, veriyor ve vermeye de devam edecektir. Önemli olan,
bu milletin uyarılarını birilerinin algılaması.
Birileri algılamıyorsa, o ayrı bir iş.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben, ikinci bölümle ilgili bir iki örnek vermek istiyorum
ki, anlaşılsın. İkinci bölümde hepimiz şunu
biliyoruz: Bu Türkiye Büyük Millet Meclisi çok önemli düzenlemelerin
altına imza atmıştır. Çeşitli kanunlarda ve
özellikle temel kanunlarımızda, biz, büyük düzenlemeleri
yapmışızdır. Bunlar hangileri? Türk Ceza Kanunu,
Ceza Muhakemesi Kanunu, bir de Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun. Bunlar önemli kanunlar. Şu
anda bunlar yürürlükte. Biz, bu kanunları yaparken, Cumhuriyet
Halk Partisiyle beraber… Uzlaşı içinde bu kanunlar bu Meclisten
geçmiştir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hayır,
hayır, muhalefet şerhlerimiz var.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Dolayısıyla,
bizim, yürürlükte olan bu kanunların dışında, bu
temel ceza kanunlarının dışında, özel ceza kanunlarımız
var. Bir de, ceza hükmü içeren diğer kanunlarımız var.
Biz, bunların tamamını, yeni yaptığımız
bu temel düzenlemelere uyarlamamız gerekiyor. Bunun çalışması
yapıldı sevgili arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisi
üyelerimiz de biliyorlar, Adalet Bakanlığımız
170 yasadaki değişikliğin bu uyum çerçevesinde yapılmasını
ve 1.000 civarındaki maddelerin çalışmasını
yaptı, bizim Adalet Komisyonundan da geçti ve şu anda da Meclisin
gündeminde.
Bunlar niçin yapıldı? Çünkü
Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci maddesi şu anda yürürlükte bir madde,
beraber yaptığımız bir kanun. Bu 5’inci madde ne diyor?
Diyor ki: “Bu Kanun’un genel hükümleri, ceza kanunları ve cezayı
içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.”
Doğru mu? Doğru. Şimdi, bizim, bu Türk Ceza Kanunu’nun
5’inci maddesine karşı ne yapmamız lazım? O geri
kalan bütün kanunlarımızdaki ceza hükmü içeren hükümlerin
tamamını buna uyarlamamız lazım. Bunun çalışması
yapıldı mı? Yapıldı. Nereye takıldı?
Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde ve Cumhuriyet
Halk Partisinin şiddetli muhalefetine takıldığı
için biz bu kanun teklifini getirmiş bulunmaktayız.
Yine, bununla beraber, bu uyarlama
süresini de biz tayin etmişiz. Neyle? Türk Ceza Kanununun Uygulama
Şekli Hakkında Kanun’un geçici 1’inci maddesiyle. Ne demişiz
orada hep beraber? Demişiz ki: 31 Aralık 2006’ya kadar bu uyarlamayı
bu Meclisin yapması lazım. Ne kadar kaldı? Şurada
bir ay kaldı. Bunu hep beraber yapmamız lazım; çünkü, o
düzenlemeleri hep beraber bu Meclisten geçirdik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyolcu,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Şimdi, bunları yapmaya
gelince, bu uyarlamaları yapmaya gelince şiddetli bir muhalefet…
Bir tane örnek vereceğim bununla
ilgili sevgili arkadaşlar. Şimdi, Adli Sicil Kanunu’nun
bir kısım maddelerini şu ikinci bölümde değiştiriyoruz.
Neyi değiştiriyoruz? Niçin değiştiriyoruz?
Şimdi, bizim kabul ettiğimiz Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü
maddesine baktığımızda bu 53’üncü madde neyi düzenlemiş?
Bu 53’üncü madde hak yoksunluklarını düzenliyor. Yani, biz
53’üncü maddesinde, hak yoksunluğunun, süresiz hak yoksunluğunun
olmayacağını, bunu kabul etmemişiz. Yeni Türk Ceza
Kanunu’nun mantığı bu. Yani, biri bir suç işledi, o
suçu işlediği için ömür boyu bazı haklardan yoksun kalacaktır
diye bir şey olmayacak; bu, 53’üncü maddede. Peki, Adli Sicil Kanunu’nun
geçici 2’nci maddesinde ne vardır? Orada da bu süresiz hak yoksunluğunu
saklı tutmuş. Şimdi, Adli Sicil Kanunu’nun 2’nci maddesinde
bu hak saklı tutuluyor, süresiz hak yoksunluğu, öbür tarafta
Türk Ceza Kanunu’nun 53’üncü maddesinde de diyoruz ki: Süresiz hak
yoksunluğu yok. Ne yapacağız burada? Bu uyarlamayı
yapacağız. Bu kanun teklifi bunu yapıyor, bu bir örnektir.
Bununla beraber…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Özyolcu…
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Son
cümlemi söylüyorum.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Arkadaşa
bir on beş dakika süre ver Başkanım, anlatsın, cevaplayalım.
BAŞKAN – Yok…
Lütfen son cümlenizi alayım,
teşekkürünüzü alayım.
Buyurun.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) – Bu
Adli Sicil Kanunu’nda da aynı şeyi söylüyorum, Kabahatler
Kanunu’nda da aynı şey var. Kabahatler Kanunu’nun 3’üncü maddesini
Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir, kanun koyucuya da düzenleme
için süre vermiştir. Bu kanun teklifiyle -bu ikinci bölümde aynı
şey var- Kabahatler Kanunu’nun -Anayasa Mahkemesinin yapmış
olduğu- bu 3’üncü maddesinin iptali karşısında,
biz, bir düzenleme yapıyoruz.
Sevgili arkadaşlar, ben, burada,
kamuoyunun karşısında, hepinizin huzurunda şunu
söylemek istiyorum: Bu kadar şiddetli muhalefetin, iki hafta
boyunca bu kanun teklifinin burada geçmemesinin, bunu engellemenin
ne manaya geldiğini ben bir şekilde anlamadım. Tahmin
ediyorum ki, milletimiz de bunu anlamakta zorluk çekiyor.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sana
soralım o zaman!
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) –
Ben, hepinizi, bütün kurulunuzu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Muhalefetimizin
sınırını tayin et sen!
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şimdi, İç Tüzük gereği, bu bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Önümdeki ekranda isimleri gözüken
arkadaşlara sırasıyla söz vereceğim.
Süre on beş dakika.
Sayın Ersin…
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın
Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana
sormak istiyorum: Biraz önce kürsüde de bahsetmiştim. Bu bilirkişilik
sorunu, Sayın Bakanım, yargıda ciddi bir sorun olarak
önümüzde duruyor. Mahkemeler kararlarını verirken genellikle
bilirkişi raporlarına dayanarak kararlarını
veriyorlar, ama bilirkişilik müessesesi, maalesef, tartışılıyor.
Nitekim, son güncel olay, Acaristanbul
orman yağmalamasıyla ilgili ve bu yağmalamanın,
orman talanının önünü açan, buna kılıf hazırlayan
bilirkişi raporu.
Şimdi, bu bilirkişiler
hakkında, yani, açıkça yasaya ve yönetmeliklere aykırı
raporlar düzenleyen bilirkişiler hakkında ne yapıyorsunuz?
Yani, burada, bilirkişi verdiği raporla tamamen sorumsuz
mudur? Yasaya ve yönetmeliklere aykırı rapor verdiği
tespit edilen bilirkişiler hakkında herhangi bir cezai muamele
başlatıldı mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ersin.
Sayın Kart, buyurun.
ATİL
Sayın Bakana bir sorum olacak.
Yolsuzluklarla etkin bir şekilde mücadele edilebilmesi için
“ticari sır, bankacılık sırrı” ve bağlı
kavramların yeniden düzenlenmesi ve sınırlarının
daraltılması yönünde kamuoyunda ve ilgili çevrelerde genel
bir eğilim var. Nitekim, yolsuzluklarla ilgili araştırma komisyonu da bu yönde bir tespit yapmıştır.
Bakıyoruz getirilen teklife,
24 ve bağlı maddelerde uzlaşmanın kapsamını
genişleten bir düzenleme var. Daha çok kişisel nitelikte
sonuçlar doğuran, kasten yaralama, taksirle yaralama, konut
dokunulmazlığı ihlali gibi suçların uzlaşma
kapsamına alınmasının bir mantığı
var. Bu olumlu olumsuz, bunun tartışması yapılabilir. Ama, devamında, bakıyoruz, ticari
sır, bankacılık sırrı veya müşteri
sırrı niteliğindeki hileli bilgi veya belgelerin
açıklanması… Bunu da uzlaşma kapsamına alıyoruz.
Şimdi, yolsuzluklarla etkin
bir şekilde mücadele etme iddiasında olan bir siyasi iktidar
hangi gerekçeyle ticari sırrın kapsamını uygulamada
genişletiyor? Ben bu konuda tatmin olmak istiyorum. Bu konuda
Sayın Bakanın açıklama getirmesini talep ediyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Eraslan…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan, aracılığınız
Yolda giden bir vatandaşımız
saldırıya uğradı ve dayak yedi. Tanıkları
var, raporunu da aldı doktordan, şikâyetçi oldu. Cumhuriyet
savcısı, bu yapılan düzenlemeye göre, kamu davasını
açmadı, erteledi. Şahsi dava da olmadığına
göre, bu vatandaşımızın gideceği hukuk yolu
nedir? Yani, Anayasa’nın 36’ncı maddesine göre, hak arama özgürlüğünü
nasıl kullanacak? Bunu soruyorum. Birincisi bu.
İkincisi: Türk Ceza Yasası’nın
263’üncü maddesi kanuna aykırı eğitimi düzenlemiştir.
Yani, kaçak Kur’an kursları yoluyla eğitim yaptıran kişileri
maddi müeyyideyle cezalandırmıştır. 263’üncü maddesi
Ceza Kanunu’nun, hükmün açıklanmasının ertelenmesi
kapsamında mıdır, kamu davasının açılmasının
ertelenmesi kapsamında mıdır?
Bu, ikisi de teknik sorudur. Lütfeder,
cevaplandırırsa, aydınlanmış olacağız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Sayın Ayvazoğlu...
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
– Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın
Bakana şu soruları yöneltmek istiyorum: Bu teklifte
ısrar etmenizin esas temelini öğrenmek istiyoruz. Gerçekten
bu ısrarın esas temeli nedir? Ve bunun devamında da teklifin
temel yasa olarak görüşülmesine vicdanen inanıyor musunuz?
Diğer bir sorumuz: Teklif yasalaştığında
hukukumuza yeni bir hukuk dalı daha eklendiğini söyledik.
Bununla, dava ve hükmün geri bırakılması ve uzlaşma
uygulandığı takdirde, bunun, şu anda Türk Ceza Kanunu’nun
7’nci maddesinin (2)’nci fıkrasındaki “Suçun işlendiği
zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren
kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun
uygulanır ve infaz olunur.” şeklindeki genel kaideyi uygulamak
zorunda bırakılacak olan cumhuriyet savcıları,
yargıçlar, yani, mahkemeler ve Yargıtay, böyle bir hükmün
uygulanmasında, gerçekten şimdiye kadar yaşanılan
sıkıntılara yeni bir sıkıntı daha eklemeyecek
midir? Her ne kadar aynı teklifin geçici 1’inci maddesinde “uzlaşma
kapsamının genişlediğinden bahisle bozma kararı
verilemez” deniliyor ise de, bunun Türk Ceza Kanunu’nun 7’nci maddesinin
2’nci fıkrasına çelişki teşkil edip etmeyeceği
konusunda cevaplarınızı bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Işık...
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim de Sayın Bakanıma iki sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım,
zorunlu müdafilik ücreti sanıktan tahsil edilecek midir, yoksa
hazine üzerinde mi bırakılacaktır?
İkinci sorum: Yeni ceza mevzuatımızda
yasaklanmış hakların geri verilmesi müessesesine yer
verilmemişti. Teklifte bu kuruma yer verilmektedir. Buna neden
ihtiyaç duyuldu, açıklar mısınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Özdoğan…
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınız
Birinci sorum: Millî benliğimizin
ve Türk tarihinin bağımsızlık ve onur kalelerinden
Erzurum’da Hükûmetiniz döneminde artış grafiği gösteren
çok önemli bir mesele vardır. Dikkatinize büyük bir ehemmiyetle
sunmak istediğim bu meseleyi hem yüce Meclise hem Hükûmetinize
anlatmak istiyorum.
Erzurum’un yerli halkı önemli
bir oranda metropol şehirlere göçmüş ve şehir diğer
bölge illerinden büyük bir göç almıştır. Aldığı
bu göç, neticesinde, Erzurum’da, şehrin alışık olmadığı
türden yaygın bir kriminalite oluşturmuştur. Erzurum’da
çeteleşme, mafyavari baskı ve tedhiş grupları
oluşmuş, kapkaç, hırsızlık, akaryakıt kaçakçılığı,
çek-senet mafyası, bıçak ve silahla yaralama suçları
hızla artmıştır. Bu durum Erzurum’un yerli halkında
büyük bir endişe ve tepki doğurmuş olup, bana yerel kaynaklardan
intikal eden bilgilere göre, yerli Erzurumlular, kendi aralarında,
başka illerden gelip suç oluşturan gruplara karşı
koymayı hedefleyen bir faaliyet içine girmişlerdir.
Hatırlanacağı üzere,
1992’de Erzurum’un Pasinler ilçesinde Çiçekli köyü PKK militanlarınca
basılmış ve köylüler alçakça katledilmişlerdir.
Bunun üzerine, Erzurum’da yerli halk arasında büyük bir infial
oluşmuş ve halk Mahallebaşı semtine doğru yürümüştür.
Çıkması muhtemel olaylar güvenlik güçlerince önlenememiş,
araya Erzurum’un tanınan, saygıdeğer ve etkili
şahsiyeti merhum Naim Hoca’nın girmesiyle engellenebilmiştir.
Ancak, takdir buyurursunuz ki, her gün bir Naim Hoca bulmak pek mümkün
değildir. Hükûmet de seyretmektedir. Erzurumlu kendini devleti
tarafından yalnız bırakılmış hissetmektedir.
Erzurum açısından bu tablo,
yaklaşan bir toplumsal patlama görünümündedir ve maalesef, Erzurum’un
yerel dokusu çözülürken ve yerel dokudan boşalan yerler kriminal
ağlarla örülürken, Hükûmetiniz aymaz bir şekilde bakmaya
devam etmektedir. Buradan, devletin ilgili birimlerini de, Erzurum’daki
tablonun muhtemel tehlikeleri hakkında uyarmak istiyorum.
Hükümetinize sorum ise şudur:
Erzurum’da mevcut ve detaylıca anlattığım bu tablodan
haberdar mısınız? Haberdar iseniz, harekete geçmek
için neyi bekliyorsunuz? Almayı planladığınız
herhangi bir önlem mevcut mudur? Ayrıca, Erzurum’da görev yapmış
olan bir sayın savcının da bana anlatmış olduğu
üzere, Erzurum’da artan kriminaliteye karşı, etkin bir mücadele
yürütebilmek için yeterli sayıda savcı yoktur. Erzurum’daki
savcı sayısını artırmayı düşünüyor
musunuz?
Son kısa sorum: Atatürk Üniversitesine
bağlı olarak hukuk fakültesinin açılması için Bakanlar
Kurulunun bir kararı vardır. Bunun akıbeti ne oldu?
Bir de bunu sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Torun…
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
– Sayın Başkanım, aracılığınız
Ben genel anlamıyla hak ve özgürlüklerden
yana bir tavır içerisindeyim. Toplumun gelişme yönü de bu
doğrultudadır. Ancak, 1521 sayılı Kanun’la öncelikle
kırsal kesimde savunma amaçlı olarak ve bazen de avcılık
sporu yapmak amacıyla av tüfekleriyle ilgili düzenleme getirilmiştir.
Bu kapsamdaki silahlar, çifte ve benzerleri, bu Yasa’ya göre işlem
gören, kolaylıkla elde edilebilen silahlardır. Şehir
merkezlerinde kamu düzenini bozacak şekilde kullanıldıklarına
şahit olmaktayız. Özellikle, Anadolu’da birçok suç, birkaç
kişinin birden ölümüyle neticelenen birçok suç, bu silahlarla
işlenmektedir. Sayın Bakanım, kullanıldığında
toplumda infial uyandıran, vahim sonuçlar doğuran bu silahların
6136 sayılı Yasa kapsamına alınmasını düşünüyor
musunuz?
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Güler…
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. Sizin aracılığınızla,
Sayın Bakanıma iki sorum var.
Bugün, Ceza Muhakemeleri Kanunu’na
göre, gerek sanık ve gerekse müşteki için zorunlu avukat bulundurma
durumunda ödeme Barolar Birliğince yapılmaktadır.
Oysa, bugün için Barolar Birliğinin bu amaçlarına ödenek
yetmemektedir, hatta, Barolar Birliğinin, ödeme yapamamaktadır.
Barolar Birliğinin ödeme yapmasını kolaylaştıracak
bir ödenek aktarmayı düşünüyor musunuz?
İki: Türkiye’deki yargının
daha sağlıklı ve süratli bir şekilde temini ve süreci
için, savcı ve hâkim kadrosu istihdamı açmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kılıç…
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakana iki sorum olacak.
Sayın Bakanım, malumunuz,
bu yasama döneminde temel yasalar önemli ölçüde değiştirildi,
özellikle Türk Ceza Yasası, Ceza Muhakemeleri Yasası gibi
yasalar. Ancak, bu yasalar, yani, tümüyle değiştirildikten
sonra, henüz daha iki yıl bile geçmeden üzerinde yeni değişiklikler
yapılıyor. Özellikle Ceza Kanunu’nda şimdiye kadar
kırk yedi madde değişti. Bu yasaların hazırlanış
aşamasında daha bir titiz davranmayı ve muhalefetin
eleştirilerini özellikle dikkate almayı düşünüyor
musunuz? Bu bir.
İkinci husus: Sayın Bakan,
özellikle AB sürecini yaşadığımız bu dönemde,
AB’nin 2004 İlerleme Raporu’nda, 2005 İstişari Raporu’nda,
2006 raporlarında yargı bağımsızlığından
ısrarla söz edildiği halde, yargı bağımsızlığı
konusunda Adalet Bakanlığı olarak bir hazırlık
yapmayı düşünüyor musunuz? Çünkü, şimdiye kadarki
tüm yasaların hazırlığı Adalet Bakanlığında
yapılıyor, o şekilde önümüze geliyor. Bu nedenle ben
bu soruyu yöneltmek istiyorum.
Bir de, son sorum Sayın Bakanım:
Adalet Bakanı olarak Hükûmetin bir üyesisiniz. Ancak, Hükûmetteki
göreviniz de Hükûmet Sözcülüğü. Aynı zamanda, yargının
da en üst makamında yer alıyorsunuz, Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulunun da bir anlamda Başkanlığını
yapıyorsunuz. Bu iki sıfatınız bence birbirine
pek uyum sağlamıyor. Hükûmet Sözcülüğü görevini bırakmayı
düşünüyor musunuz?
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
milletvekili arkadaşlarımızın soru süresi cevap
süresini de kapsadı. Ben müdahale etmek istemedim bütün arkadaşlarımız
soruyu sorsun diye, ama sorular yorumdan ziyade net olarak sorulursa
daha çok soru alırız diye düşünüyorum. Buna itina gösteren
arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim.
HAMZA ALBAYRAK (Amasya) – O sorular
Tüzük’e de aykırı Sayın Başkan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Soru soran arkadaşlarımıza
teşekkür ediyorum. Bunların bir kısmını bu süre
içerisinde açıklamaya çalışacağım, bir
kısmı ise belli bir hazırlığı gerektirir,
onlara da yazılı cevap vereceğim.
Evvela, bu bilirkişilik sorunu…
Bugün sabahleyin TOBB Üniversitesi ve TEPAV’la birlikte düzenlenmiş
“yolsuzlukla mücadelede siyasi güvenilirlik” konusu, “siyasi
etik” konusu…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen arkadaşlar, arka sıradaki arkadaşlarımız,
lütfen, Sayın Bakanın cevaplarını dinleyelim.
Sayın milletvekilleri, lütfen…
Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Bugün bir değerlendirme konusu oldu. Öğleden
sonraki oturumda da siyasi parti temsilcileri konuşacak, bu
konuyla ilgisi olan değerli konuşmacılar var. Orada
da ifade etmeye çalıştık. Türkiye’de, maalesef, bir, bilirkişilik
sorununun olduğunu, ben, aylar evvel, hatta göreve geldikten
kısa bir süre sonra ifade etmeye çalıştım. Bu
doğrudan doğruya insanla alakalıdır. Gerçekten,
bu konularda, hassasiyetle, bilgisiyle, tecrübesiyle, vicdanıyla
karar veren bilirkişiler olduğu gibi, -onlara hepimiz
medyunu şükranız- ama, maalesef, kendi işini bilerek
rapor veren olduğu da artık kamuoyu tarafından bilinen
bir husustur, vicdanen rahatsızlık meydana getiriyor. Herkesin
çok rahat “bu olayda şöyle bir durum vardır” dediği konuda
gelen bilirkişi raporlarına göre de farklı durumlar
orta yere çıkabiliyor. Onun için, Türkiye’de bir bilirkişilik
sorunu vardır ve bunun bedelini de en başta yargı çekmektedir.
Çünkü, sonuçta kararı veren yargı olduğu için bu bilirkişi
raporuna göre, fatura yargıya çıkmaktadır. Bu hepimizin
sorunu. Maalesef, bu, bilirkişi olarak değerlendirilen
kişiler de bu toplumda en üst düzeyde tahsil görmüş, eğitim
görmüş insanlardır, bunu biliyoruz. Bu, üzücü bir durum ve
yolsuzluğun en önemli ayaklarından bir tanesi de budur.
Tabii, bununla ilgili bir düzenleme
yapmaya çalıştık. Takdir edersiniz ki, düzenlenmesi
en zor alanlardan bir tanesi bu bilirkişilik konusudur. Hatta,
bu konuyla ilgili basında çıkan bir haberi dikkate alarak,
o konuda bilgisi olduğunu düşündüğümüz insanları
dahi bu çalışmalara davet ettik, kendisiyle görüştük,
brifing vermek istedi, gittim, ben, şahsen, bunları da dinlemeye
çalıştım. Ceza Muhakemesi Yasası’nda bir düzenleme
yapmaya çalıştık, 62’nci ve müteakip maddelerde.
Ayrıca, bilirkişilik konusuyla
ilgili, olabildiğince bir düzenlemeyi yapmaya çalıştık.
Bunu da Başbakanlığa gönderdik. Bir süre sonra, ümit
ederim ki, Meclisin huzuruna gelir. Ama, eninde sonunda, insanla
alakalı bir konudur ve maalesef, bu tip raporları verenlerle
ilgili de işlem yapmakta ciddi zorluk vardır. Bu, herkes… Bunu
söylemekte kolaylık var, ama bunu işleme dönüştürmekte
zorluk var. Eninde sonunda “bu benim kanaatimdir” deyip çıkıveriyorlar.
İşin zorluğu da buradadır. “Ben böyle düşünüyorum,
benim kanaatim bu.” “Bu olayda şu vardır” veya “bu yoktur” denilebiliyor.
Onun için de, düzenlenmesi zor bir konu. İnsan aklı neye erebiliyorsa,
bu konuda tecrübesi olan insanları da, Yargıtayda daha evvel
görev yapmış, bu konuyu dile getiren, uzman olduğuna
inandığımız kişileri de davet etmek suretiyle
bir kanun tasarısı hazırlamaya çalıştık.
Ümit ederim ki, bunlar, hepimizin katkısıyla belli bir noktaya
kadar gelir.
Ticari sır, devlet sırrı
konusuyla ilgili olarak, bu tasarıları hazırladık
biz Bakan olarak, Başbakanlığa gönderdik. Yani, bunlar
da üzerinde önemle durduğumuz bir konuydu Bakanlık olarak.
Eğer Bakan olarak soruyorsanız, biz, bu tasarıları
da hazırladık, Başbakanlıkta. Onların da, bir
an evvel Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmesini istiyoruz. Bunlar,
aynı zamanda, kendi hesabıma düşünürsem, benim bu dönemde
neler yaptığımla ilgili de önemli bir belge teşkil
edecek. Ben de, bunların, bir an evvel Meclis önüne gelmesini arzu
ediyorum, böyle bir hazırlığı da yaptık.
Şimdi, bu erteleme konusu,
Sayın Eraslan’ın sorduğu… Tabii, sorular arka arkaya
gelince, bazen atladığımız oluyor, cevap vermek
istemediğimizden değil. Bana, bugüne kadar kim ne soru
sorduysa, tatmin oldunuz ya da olmadınız bilemem, ama, kendi
inancımı, kendi kanaatimi, kendi bilgimi aktarmaya çalıştım.
Bu cevapları veriyoruz, eğer, değilse de, kendi Bakanlığımızda
arkadaşlarla oturup konuşup, yine, değerli milletvekillerinin
bu konudaki tereddütlerini gidermeye çalışıyoruz.
Şimdi, konuşmalardan öyle
anlaşılıyor ki, bu uzlaşma veya erteleme otomatiğe
bağlanmış, hiçbir kayıt ve şartı yok, derhal
yapılacakmış gibi bir, kamuoyunda, değerlendirmeye
imkân veriliyor. Bunlar doğru değil. Bunların kanunda
açık açık şartları bellidir.
Şimdi, bugün, diyelim ki, götürdünüz,
cumhuriyet savcılığına bir dilekçe verdiniz, bir
kişiden şikâyet ediyorsunuz bir konuda. Savcı inceliyor,
bakıyor, dinliyor, sonunda takipsizlik kararı veriliyor.
Buna karşılık ne yapıyorsunuz? Ağır ceza
mahkemesine, yasadaki hükme ve usule uygun olarak itiraz ediyorsunuz
ve ağır ceza mahkemesi bunu inceliyor. Dava açılması
gerekir diyorsa dava açılıyor, değilse, o takipsizlik
kararı kesinleşmiş oluyor. Şimdi, bu ertelemede
de, 173’üncü maddeye göre bir itiraz mümkündür, var burada. Hiç o noktada
şey yok.
Dolayısıyla…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Bakanım, takipsizlikte delil yok.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Hayır…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Delil
varken…
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Orhan Bey, bu Meclis usulü böyle karşılıklı
şeye müsait değil. Ben bunu söylüyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Peki,
buyurun.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – İtirazı kabil hususlardandır. Dolayısıyla,
eğer, böyle bir şey karşısında kişi tatmin
olmadıysa, kararı beğenmiyorsa, bundan memnun değilse,
buna itiraz etme imkânı her hâlükârda vardır.
Kaldı ki, şimdi tasarıda,
zaten “kamu davasının açılmasının ertelenmesine
karar verilebilmesi için” deniliyor. Şüphelinin… Bir de otomatiğe
bağlı değil. Ceza hukukunda, eninde sonunda bu kararları
hâkim verecek. Yani, ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasını da bu ülkenin yargıçları
veriyor, bu kararları da bu yargıçları verecek. Tabiatıyla,
ceza hukukunda da en büyük sorumluluk yargıçlarımızdadır.
Onlardan da bu sorumluluğu bekliyoruz bugüne kadar olduğu
gibi. Bunun gereğinin yapılması, tabii olarak bizim
de hakkımızdır, sizlerin de hakkıdır. Çünkü,
Türk milleti adına yargılama yapıyor.
Buradaki şartlar varsa… Nedir
o şart? Şüphelinin daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı
hapis cezasıyla mahkûm olmamış bulunması. Bu çok
net, anlaşılır bir şeydir, sabıkası varsa
bundan istifade edilemeyecek.
Yapılan soruşturmanın,
kamu davası açılmasının ertelenmesi hâlinde
şüphelinin suç işlemekten çekineceği kanaatini vermesi…
Ee, bunu kim takdir edecek? Eninde sonunda yargıç, hâkim takdir
edecek. Kamu davası açılmasının ertelenmesinin
şüpheli ve toplum açısından kamu davası açılmasının
daha yararlı olması, suçun işlenmesiyle mağdurun
ve kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan
önceki hâle getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi gibi
toplumun belli ölçülerde de beklentisini karşılayan bir
kısım kayıt ve şartlara bağlamıştır.
Biz de, hâkimlerimizin, herhâlde, bizler kadar da bu konuda hassasiyet
göstermeleri gerektiğini düşünüyoruz, gerekeceğini
düşünüyoruz bugüne kadar olduğu gibi. Koşulların
birlikte gerçekleşmesi gerekir diyor, bu koşulların.
Dolayısıyla, bütün bunlar
dikkate alındığında, bugün, bu teklifle getirilen
müesseseler, çağdaş müesseselerdir. Yalnız bizde değil,
Batı hukukunda da olan müesseselerdir. İlla da, eski usulle
biz böyle yapıyorduk, bundan sonra da bütün bu işleri böyle
yapacağız tarzında bir şey yok. Zaman değişiyor,
teknoloji değişiyor, şartlar değişiyor, tabiatıyla
buna karşılık da uyuşmazlıkları, alternatif,
nasıl çözebiliriz diye bütün dünyanın gündeminde. Ben,
şu Bakanlık döneminde an az üç defa, dört defa bu toplantılara
katıldım. Sadece hukuk davasında değil, ceza davasında
da bugün bu teklifle getirilen müesseseler, daha evvel de konuşup
tartıştığımız müesseseler, Batı hukukunda
da uygulamaya konulan ve mümkün olduğu kadar da genişletilmeye
çalışılan müesseselerdir. Bu teklifte, bir başlangıç
olması hasebiyle, olabildiğince daraltılmıştır.
Zaman içerisinde yargının artan iş yükünü azaltmak,
toplumda uzlaşmaya dayalı bir barışı tesis
etmek adına da, bu ve benzeri bir kısım yaklaşımlar
bu teklifte vardır.
Bu tekliflerin önünde arkasında
bir niyet aramak da yanlıştır. Bugün, bu sorudan bu niyet
çıkmıyor, ama geçtiğimiz gün konuşmaları uzatmamak
adına söyledim, niyet okumak son derece yanlıştır.
Hem hukuki bir konuyu konuşuyoruz hem de niyete dayalı,
daha, buradan, hüküm tesis etmeye çalışıyoruz. Bunlar
da fevkalade hukuki olmayan beyanlardır diye burada ifade etmek
isterim.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Soru
ortada!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Şimdi, bu tekliflerin neden verildiğini de bir
ölçüde ifade etmeye çalıştım.
Zorunlu müdafilik ücreti, yargılama
gideri olarak artık bundan sonra kararlarda yer alacaktır,
mahkûm olan sanıktan tahsil edilecektir.
Bugün toplumda, şunu hepimizin
görmesi lazım: Evet, hepimiz görüyoruz ki, Türkiye, geriye dönük
süreler içerisinde çok sayıda af yasaları çıkarmıştır.
Yargı kararlarını etkisiz hâle getiren, cezaların
caydırıcılığını ortadan kaldıran
birkaç yanlışı, geriye dönük, siyaset kurumu olarak
biz yaptık, siyaset kurumu olarak yaptık. Her birbuçuk senede
bir af çıkardık. Her birbuçuk senede bir af çıkarsa,
İkincisi, infaz sistemimizdeki,
geçmişte yaşanan kolaycılıktır. 1 Hazirandan
itibaren içeride kalma süresi artmıştır. Bunu herkesin
bilmesi lazım. Bakınız bir istatistiği yaklaşık
olarak vereyim: Eskiden, senede, cezaevlerindeki hükümlü ve tutuklu
sayısı yaklaşık 4 bin ile 5 bin civarında artıyordu.
Mayıstan ağustos sonuna kadar, sadece mal aleyhine işlenen
cürümlerde 3 binden fazla bir artış olmuştur, içeride
hükümlü ve tutuklularda. Neden? Çünkü, artık, beş gün ceza
alıp, iki gün yatıp çıkma yok. Bundan sonra üçte 2 kalacak
ve daha yukarıda kalacaktır. Eğer içeride kalma süresi
cezalarda caydırıcılık olacaksa, cezaların
artırılması suç işlemeyi önlemede caydırıcılık
teşkil edecekse, bu düzenlemelerimizle, beraber yaptığımız
düzenlemelerle, hem cezalar artmıştır birçok suçta
hem de içeride kalma süresi artmıştır. Ama bundan sonra,
af noktasında herhangi bir temayülün içerisinde hiç olmamamız
gerekir. Ben ne zaman cezaevine gitsem, herkesin bana söylediği
“Baba, yakında af var mı?” Çünkü alışmış, bu
iş tiryakilik hâline gelmiş. İçeride sorulan soru budur.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Sayın
Bakan, siz de Eve Dönüş Yasası’nı çıkardınız.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Onun için, birçok noktada caydırıcılık
bundan kaynaklanmaktadır.
Savcı sayıları,
hâkim sayılarının yetersizliğini hep ifade ediyoruz.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Eve Dönüş
Yasası’nı biz mi çıkardık Sayın Bakan?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Şimdi, Orhan Bey, bakınız, ben size yakıştıramıyorum.
Eğer bunları soruyorsanız... Eğer bunları soruyorsanız,
ben size dedim ki, bir kapalı oturum yapın, 20 tane milletvekilinin
kapalı oturum yapması, bu gerçekleri enine boyuna konuşmaya
müsaittir.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) –
İsteyin efendim, iktidarsınız!
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Türkiye, geriye dönük 8 defa, tabiri caizse, pişmanlık
yasası çıkarmıştır…
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Kimden
neyi saklıyorsunuz?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – …ve ben dedim ki, bu, devletin ihtiyacı olarak gelmiştir,
AK Partinin ihtiyacı olarak gelmedi. Devletin ihtiyacının
ne anlama geldiğini devlette görev yapanlar çok iyi bilir. Bu
konuyu merak ediyorsanız, herkesin huzurunda, ikide bir, bir
nakisa gibi benim önüme getirmek istiyorsanız, ben bunu kabul
etmem.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Siz getirin,
siz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Ben, çünkü, siyasette ne olduğunu çok iyi bilen bir
insanım. Gayet açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – O zaman
siz getirin Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Bakın, ben size bir teklifte bulunuyorum: İç Tüzük’ün
ilgili maddesine göre, muhalefet olarak bu da sizin hakkınız,
20 milletvekili kapalı oturum ister. Kapalı oturumda, bugüne
kadar “pişmanlık yasası” adı altında gelen yasalar
hangi zaruretlerle, neyin sonucu, ne zaman, hangi derecattan geçerek
bu toplumun önüne, Parlamentonun önüne gelmiştir, ben bunları
izah ederim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Kim istedi
de geldi?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – İşte, onları sorun diyorum ya.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Soruyoruz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) –
Soruyoruz işte. Açık söyleyemiyorsanız, kapalı
oturuma geçelim Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Kapalı oturum isteyin, ben söyleyeyim. Kapalı
oturum isteyin, ben bunları söyleyeyim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen tartışmayalım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Onun için, parti yönetimiyle de inşallah görüşürsünüz;
istiyorsanız, ben, özel olarak parti yönetimlerine de gelir bu
bilgiyi veririm,
ŞEVKET ARZ (Trabzon) – Burada,
burada… Kapalı oturumda.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Zaman zaman da verdiğim olmuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) –
Açık anlatamıyorsanız kapalı oturumu siz getirin.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Onun için, aklınız sıra beni sıkıştırdığınızı
filan zannediyorsanız, ben bu konularda sıkışmam,
çünkü, gayet net. Devlet ihtiyacı ne demektir, ben bunu bilirim.
Bizim Grubumuzun da zorlanarak çıkardığı yasaların
başında bu Pişmanlık Yasası gelir. Bizim Grubumuz
içeride… Neden dolayı bu sıkıntılar vardır?
Belli ölçüler içerisinde bunları ifade etmeye çalıştık
hem Adalet Komisyonunda hem başka tarafta. Onun için, ne olur bu
konuya girmeyin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) –
Milletvekillerinin bilgilendirilmesi lazım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
ŞEVKET ARZ (
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Öğrenmek istiyorsan, kapalı oturum dilekçeni
ver, biz de enine boyuna anlatalım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) –
Biz aydınlanmak istiyoruz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Evet, diğer konuları… Herhâlde vakit geçiyor, süremi
de aştım, aşmadıysam cevap vereceğim, değilse
yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN – Tamam Sayın Bakanım.
Diğer konulara da yazılı cevap verebilirsiniz.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Peki, diğer konuları yazılı cevaplayacağım.
Çok teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Ben teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ikinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan
sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.30
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.42
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân
MİÇOOĞULLARI (İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin Üçüncü
Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
31’inci madde üzerinde bir önerge
vardır. Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 31. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
|
Atilla
Kart |
|
|
|
|
|
Madde 31- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 3- (1) Bu Kanunun;
a) İdarî yaptırım kararlarına
karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması halinde,
b) Diğer genel hükümleri,
idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını
gerektiren bütün fiiller hakkında,
uygulanır.
(2) Kabahat, icraî veya ihmali
davranışla işlenebilir. İhmali davranışla
işlenmiş kabahatin varlığı için kişi
açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda
hukukî yükümlülüğün varlığı gereklidir.
(3) Organ veya temsilcilik görevi
yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında
işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi
hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla
hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide
ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı
hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet
ilişkisinin dayanağını oluşturan işlemin
hukuken geçerli olmaması halinde de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça
hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) İdarî para cezası, maktu
veya nispi olabilir.
(9) İdarî para cezası, kanunda
alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir.
Bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken
işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru
ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
(10) İdarî para cezası,
Devlet Hazinesine ödenir. Kişinin ekonomik durumunun müsait
olmaması halinde idarî para cezasının, ilk taksidinin
peşin ödenmesi koşuluyla, bir yıl içinde ve dört
eşit taksit halinde ödenmesine karar verilebilir. Taksitlerin
zamanında ve tam olarak ödenmemesi halinde idarî para cezasının
kalan kısmının tamamı tahsil edilir.
(11) Kesinleşen karar, derhal
tahsil için mahallin en büyük mal memuruna verilir. İdarî para
cezası, 21.7.1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.
Tahsil edilen idarî para cezasının kanunla belirlenen bir
oranı, ilgili kamu kurum ve kuruluşunun
hesabına aktarılır.
(12) İdarî para cezası tamamen
tahsil edildikten itibaren en geç bir ay içinde durum, ilgili kamu ve
kuruluşuna bildirilir.
(13) Kabahat dolayısıyla
idarî para cezası veren kamu görevlisi, ilgilinin rıza
göstermesi halinde bunun tahsilatını derhal kendisi gerçekleştirir.
İdarî para cezasını kanun yoluna başvurmadan önce
ödeyen kişiden bunun dörtte üçü tahsil edilir. Peşin ödeme,
kişinin bu karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını
etkilemez.
(14) İdarî para cezaları her
takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl
için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer
298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden
değerleme oranında artırılarak uygulanır.
Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının
küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki
idarî para cezaları açısından uygulanmaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Arkadaşlar, takip
edelim, konuşacak arkadaşları, gündemi.
Buyurun Sayın Kılıç.
Süreniz beş dakika.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Sayın Bekir Bozdağ’ın kanun teklifinin 31’inci maddesiyle
ilgili vermiş olduğumuz önerge hakkında görüşlerimi
bildireceğim. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yasa, genel anlamıyla, Ceza Yasası’nın diğer yasalarla
ilgili uyumunu sağlamaya yönelik. Zaten, komisyon çalışmaları
sırasında da uyumla ilgili maddelerde komisyonda mümkün
olduğu ölçüde katkı vermeye çalıştık. Bu anlamda
herhangi bir itirazımız da olmadı. Ancak, bu uyum düzenlemelerinin
içine yeni yeni müesseselerin konulmuş olması, bizi, bir
anlamda, bu çalışmaya tepki göstermeye yöneltti. Mademki
amacımız uyumdu, uyumla ilgili çalışmayı tümüyle
götürebilirdik. Örneğin, bundan önce yine daha kapsamlı
bir çalışma yapmıştık. Bu çalışma da
yine Komisyondan geçmişti, son aşamaya ulaşmıştı.
Ancak, bu çalışmanın içine de, yine uyumun dışında…
Diğer yasalardaki düzenlemeler önemli ölçüde değiştirildiği
için bu çalışmaya da bir anlamda karşı çıktık,
çünkü, yeteri kadar özenli hazırlanmadığını
düşünmüştük. Çünkü değerli arkadaşlar, gerçek anlamda,
yasalar, ne yazık ki, yeterli özen gösterilerek hazırlanmıyor.
En basiti, bu yasama döneminde çıkartmış olduğumuz
Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu çok önemli temel yasalardı.
Ancak, bu yasalar da henüz uygulamaya geçeli bir yılı
aşkın süre olduğu hâlde, tekrar, önemli ölçüde değiştirmeye
çalışıyoruz. Demek ki, bu yasalar çok özenli hazırlanmamış.
Meclisi ne yapıyoruz? Meclisin zamanını boş yere
alıyoruz, Meclisi tekrar tekrar aynı konularda çalıştırmış
oluyoruz.
Demin de belirttim. Biz, özellikle
bu düzenlemede kamu davasının açılmasının
ertelenmesi, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının ertelenmesi
konusunda itirazlarımızın olduğunu söyledik.
Çünkü değerli arkadaşlar, biz olaya insan boyutuyla bakıyoruz,
çünkü “önce insan” diyen bir partiyiz. İnsanlar arasında siyasi
gücüne göre, fiziki gücüne göre, ekonomik gücüne göre ayrım
yapılmasını doğru bulmuyoruz. Sosyal demokrat anlayış
da bunu gerektirir.
Komisyon çalışmaları
sırasında arkadaşlarımız şunu söylediler:
“Bu, sadece bizdeki bir düzenleme değil, bazı Avrupa ülkelerinde
de, örneğin, Almanya’da da uygulanıyor.” denildi.
Değerli arkadaşlarımız,
yani, Almanya’nın ekonomik konumuyla, sosyal konumuyla bizimki
aynı düzeyde mi? Almanya’daki gasp suçları, hırsızlık
suçları, dolandırıcılık suçları, Çek Yasası’na
muhalefet bizdeki gibi bu boyutlara ulaşmış mı?
Oysa, değerli dostlar, özellikle
bu son, AKP’nin dört yıllık uygulamaları sonucunda ülkemiz,
ne yazık ki suç cenneti haline getirildi. En son yapılan
bir araştırmada 2006 yılının dokuz ayında
mala ve cana karşı işlenen suçların miktarı
354 bin. 2002 yılına göre kıyasladığımızda
2 katından fazla artış olmuş değerli arkadaşlar.
Biz suçları engellemeye mi çalışıyoruz, suçları
önlemeye mi çalışıyoruz, yoksa ülkemizi suç cenneti
hâline getirmeye mi çalışıyoruz? Sonra, bu getirilen
müesseselerle işin içine verilen zararın karşılığının
ödenmesini koyarsanız, bu, o zaman Ceza Yasamız’a diyetin
tekrar getirilip konması anlayışı taşır
değerli arkadaşlar. Oysa, Türkiye Cumhuriyeti cumhuriyetle
birlikte diyet anlayışından vazgeçmiştir. Artık
bu anlayışla suçlular suç işleyecekler, paraları
varsa ödeyecekler, bunun arkasından da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kılıç,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Değerli
arkadaşlarım, bu getirilen düzenlemelerle, ortada bir
suç var, şikâyet var, suçun kanıtları toplanmış,
ancak yine de eğer uzlaşma kapsamında kalıyorsa
cumhuriyet savcısı kamu davasını açmayabilecek.
Yani, parasını verecek, zararı karşılayacak,
bu davadan kurtulacak. Yani, bir anlamda ne yapıyoruz? Ceza
sistemimizi de özelleştirmiş oluyoruz. Her şeyi özelleştirdiniz,
ceza sistemini de özelleştiriyorsunuz. Bu anlayışla,
sanırım, önümüzdeki seçimlerde bu vatandaşımız
da, emin olunuz, AKP’yi özelleştirecek.
SALİH KAPUSUZ (
MUHARREM KILIÇ (Devamla) – Yani,
kamu görevinizden alacak, artık özel duruma getirecek. Bunu
da ben… Sizi uyarmış olayım.
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Cumhuriyet
Halk Partisini özelleştirecek, Cumhuriyet Halk Partisini devletçi
yapıdan kurtaracağız.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum…
III.
– YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Yoklama
istiyoruz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – 19
kişi var, 18 kişi hatta.
BAŞKAN – Evet, bir yoklama talebi
vardır.
Yoklama talebinden önce, yoklama
talebinde bulunan kişileri tek…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Sayın
Başkan, sonuna kadar arkadaşlarımızın ayakta
kalması lazım.
BAŞKAN – Bayram Meral, Sayın
Muharrem Kılıç, Sayın Yılmaz Kaya, Sayın Ali Topuz,
Sayın Orhan Eraslan, Sayın Sedat Pekel, Sayın Kartal, Sayın
Arz, Sayın Melik, Ramazan Kerim Özkan, Sayın Yıldırım,
Sayın Tiryaki, Sayın Karademir, Sayın Çetin, Sayın
Işık, Sayın Kesimoğlu…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın
Başkan, “Işık” derken lütfen ismiyle hitap eder misiniz?
BAŞKAN – Sayın
Işık, oturur musunuz. Ben görevimi biliyorum, ben görevimi
yapıyorum. Lütfen oturun…
AHMET IŞIK (Konya) – Sayın
Başkan, seçim bölgemde sorgulanıyorum. Mehmet
Işık mı, Ahmet Işık mı?
BAŞKAN – …Sayın Kaya, Sayın
Hasan Ören, Sayın Sözen, Sayın Önder, Sayın Altınorak,
Sayın Tüzün.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
yerinden hitap eden arkadaşlarım, lütfen, Başkanlık
Divanı görevini biliyor, nasıl yaptığını
da biliyor. Nezaketiniz için, uyarmalarınız için teşekkür
ederim.
AHMET IŞIK (Konya) – Seçim bölgemde
sorgulanıyorum, CHP’yle beraber mi hareket ediyorsun, diye.
BAŞKAN – Hayır, böyle bir
şey yok. Yoklama isteyen milletvekilleri ayakta. Ben, onlara
hitap ediyorum. Böyle bir şey yok.
AHMET IŞIK (Konya) – Seçim bölgemde
sorgulanıyorum.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) – Zaman
kazandırıyor. Boş lafa alışmış.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, şu ana kadar olan, buradaki bütün milletvekili
arkadaşlarımız konuşurken hep soyisimleriyle
hitap ediyoruz, buraya çağırıyoruz. Burada bir karışıklık,
kargaşalık falan yok. Konyalılar da, Cumhuriyet Halk
Partili milletvekili arkadaşlarımızın içinde
sizin yoklama istemediğinizi biliyorlar Sayın
Işık, Sayın Ahmet Işık.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
yoklama için dört dakika süre veriyorum.
Yoklama isteyen arkadaşlarımız,
lütfen, elektronik cihaza girmesinler efendim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
32’nci madde üzerinde bir adet önerge
vardır.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 32. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
Atilla
Kart |
Yılmaz
Kaya |
Sezai
Önder |
|
|
İzmir |
|
Madde 32- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun 17. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 17-
(1) İdarî para cezası, maktu
veya nispi olabilir.
(2) İdarî para cezası, kanunda
alt ve üst sınırı gösterilmek suretiyle de belirlenebilir.
Bu durumda, idarî para cezasının miktarı belirlenirken
işlenen kabahatin haksızlık içeriği ile failin kusuru
ve ekonomik durumu birlikte göz önünde bulundurulur.
(3) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I), (ll) ve (III) sayılı
cetvellerde yer alan kamu idareleri tarafından verilen idari
para cezalarının ilgili kanunlarında 1/6/2005 tarihinden
sonra belirlenen oranın dışındaki kısmı
ile Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından
verilen idari para cezaları Genel Bütçeye gelir kaydedilir. Sosyal
güvenlik kurumları ile mahalli idareler tarafından verilen
idari para cezaları kendi bütçelerine gelir kaydedilir. Diğer
kamu kurum ve kuruluşları tarafından verilen idari
para cezaları ise, ilgili kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, Genel Bütçeye gelir
kaydedilir. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının
verdiği para cezaları, kendi kanunlarındaki hükümlere
tabidir. Kişinin ekonomik durumunun müsait olmaması halinde,
idarî para cezasının, ilk taksitinin peşin ödenmesi koşuluyla,
bir yıl içinde ve dört eşit taksit halinde ödenmesine karar
verilebilir. Taksitlerin zamanında ve tam olarak ödenmemesi
durumunda, idarî para cezasının kalan kısmının
tamamı tahsil edilir.
(4) Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi
gereken idari para cezalarına ilişkin kesinleşen kararlar,
21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmek
üzere Maliye Bakanlığınca belirlenecek tahsil dairelerine
gönderilir. Sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idareler tarafından
verilen idari para cezaları, ilgili kanunlarında aksine
hüküm bulunmadığı takdirde, Amme Alacaklarının
Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kendileri tarafından
tahsil olunur. Diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından
verilen ve Genel Bütçeye gelir kaydedilmesi gerekmeyen idari para
cezaları, ilgili kanunlarında özel hüküm bulunmadığı
takdirde genel hükümlere göre tahsil olunur.
(5) Kanunun, organ veya temsilcide
ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı
hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını
oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde
de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça
hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hallerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından
uygulanır.
(9) Fiili işlediği
sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk
hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı
nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi
hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine
dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda,
Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye
ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Sayın Önder, buyurun
efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1255 sıra sayılı, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifi’nin 32’nci maddesiyle
ilgili olarak verdiğimiz değişiklik önergesi üzerine
söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
verdiğimiz önergeyle, teklifin 32’nci maddesine bazı ilaveler
yapılmakta ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 17’nci
maddesi, önergede belirtildiği gibi, kapsam olarak genişletilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
esasında 47 maddeden ibaret olan ve iki bölüm hâlinde görüşülmekte
olan bu teklifin temel yasa olarak görüşülmesini biraz garipsediğimi
ifade etmek istiyorum. Bu teklifle yedi yasada değişiklik
yapılmakta ve büyük bir bölümü Türk Ceza Yasası’na uyum
sağlamak için bu maddeler görüşülmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ben, biraz evvel Sayın AKP Grup Sözcüsünü dinledim, Sayın Bakanımı
dinledim, ama, tatmin olmadığımı da ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
hukuk fakültelerinde bize öğretilen bir temel yasa kavramı
vardır. Bu teklif, bu şekliyle, yüce Genel Kurula geldiği
şekliyle bunun bir temel yasa olmadığını bir
kere belirtmek istiyorum. Temel yasa kavramı bellidir, insanların
tümünün hayatında değişiklikler yaratan, geneli ilgilendiren
yasalardır. Bu kavramı geliştirdik ve yavaş yavaş
da bu işin çığırından çıkmakta olduğunu
görüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ben, şimdi, AKP Grup Sözcüsünün, bu ihtilaflı olan, 47 maddelik
teklifin ihtilaflı olan 4 maddesiyle ilgili olarak verdiği
savunma sadedindeki bir konuya değinmek istiyorum. Şimdi,
yargıç tarafından ceza kararının ertelenmesi konusunda,
Çocuk Koruma Kanunu’nda var olduğu söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, ismi üstünde, Çocuk Koruma Kanunu’nda böyle bir müessese
olabilir, o da çok doğaldır; o da çok doğaldır, ama,
biz, bu yasayla, bu şekliyle, çocukları değil büyükleri
koruma kanunu getiriyoruz. Ayrıca, Sayın Bakanıma
sorulan bir soruda, Türk Ceza Kanunu’nun 7/2’nci maddesinin uygulamada
ne şekilde olacağını ve bunun, bir madde ilave ederek
bunun uygulama alanı bulup bulamayacağı soruldu. Sayın
Bakanım, anladığım kadarıyla “Uygulama alanı
bulabilir.” dedi ve benim esas hayret ettiğim, üzerinde durmak
istediğim bir konu var.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, biz, zaman zaman, Anayasa Komisyonunda, belirli konularda
ihtilafa düşüyoruz, ama, konuşarak, görüşerek, iki
grup olarak bir anlaşma sağlayabiliyoruz. Adalet Komisyonunda,
47 maddelik bir teklif görüşülürken, 4 madde üzerinde uzlaşma
sağlanamamasını ve çoğunluğa dayanılarak,
biz mutlaka böyle bu yasayı çıkartacağız, demeyi
ben anlayamıyorum. Sayın Bakanım diyor ki, “Bu devleti
ilgilendiren konular vardır, gizli oturum yapalım, bunu
açıklayalım.” Sayın Bakanım, bunun gayet kolay bir
yolu var: Bizim Adalet Komisyonundaki arkadaşlarımızı
çağırırsınız, Grup Başkan Vekilimizi çağırırsınız,
eğer hakikaten bu maddelerin bu yasaya konulması devlet
için bir zaruret gerektiriyorsa, mutlaka o arkadaşlarım
da tatmin olacaktır ve buna onay vereceklerdir.
Ben, niyet okumak istemiyorum, Sayın
Bakanım alınganlık gösteriyor çünkü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Önder, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla)
– Ama, samimi olarak söyleyeyim, hâkimlik yapmış, avukatlık
yapmış bir arkadaşınız olarak, bu ihtilaf konusu
22, 23, 24 ve 25’inci maddelerin buraya ne için girdiğini, ne nedenle
buna ihtiyaç duyulduğunu ben anlayamadım ve bu konuda da
niyet okumuyorum ama, bunu da düşünüyorum ne zaruret vardır
diye. Sayın Bakanım bunu o şekilde halletseydi, daha
güzel olurdu diye düşünüyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Önder.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
33’üncü madde üzerinde bir adet
önerge vardır.Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 33. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
Atilla
Kart |
Yılmaz
Kaya |
|
|
|
İzmir |
|
Madde 33- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun 20. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 20-
(1) Soruşturma zamanaşımının
dolması halinde kabahatten dolayı şahıs hakkında
idarî para cezasına karar verilemez.
(2) Soruşturma zamanaşımı
süresi;
a) Yüzbin Türk Lirası veya daha
fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde
beş,
b) Ellibin Türk Lirası veya
daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde
dört,
c) Ellibin Türk Lirasından az
idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,
yıldır.
(3) Organ veya temsilcilik görevi
yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında
işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi
hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla
hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide
ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı
hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını
oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde
de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça
hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hâllerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından
uygulanır.
(9) Fiili işlediği
sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk
hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı
nedeniyle, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi
hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine
dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda,
Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye
ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.
(13) Kabahatin işlenişine
birden fazla kişinin iştirak etmesi halinde bu kişilerin
her biri hakkında, fail olarak idarî para cezası verilir.
(14) Kabahate iştirak için
kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı
yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak
(15) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler
açısından kabahat olarak tanımlanan fiilin, bu niteliği
taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin
hükümler uygulanır.
(16) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda
sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır
idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda
idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar da öngörülmüş
ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına
karar verilir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika.
Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
Evet, siz mi konuşacaksınız
Sayın Eraslan.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan, madde 33’ü okutmadınız galiba aceleden.
BAŞKAN – Hayır, aceleden
değil. Yani, şu şekilde: Geçmişte, bilgi olsun diye
okutuyordum. Buradaki 91’inci madde -temel kanunu okursanız-
“Okunmaksızın ifade edilir.” diyor.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ama,
“madde
BAŞKAN – Şu anda, İç
Tüzük olarak onu uyguluyorum yani. Geçmişte hatırlatma babında
söyledim, ama, şu anda İç Tüzük’ü uyguluyorum. Uygulamamız
doğrudur.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Peki.
Daldınız zannediyorum.
BAŞKAN – Sayın Eraslan, teşekkür
ederim.
Sayın Yılmaz Kaya, buyurun
efendim.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
şimdi, olağan dışı bir usulün olağan olarak
Şimdi Sayın Ünal Kacır
çıkıyor diyor ki: “İç Tüzük’ü dejenere ediyorsunuz.”
Yani, nasıl bir şey, nasıl bir mantık, nasıl bir
hukuk bilgisi, nasıl bir yorum! İç Tüzük’teki bir maddeyi
biz kullanıyoruz, İç Tüzük dejenere oluyor; ama, siz,
İç Tüzük’ü zorlayarak bunu temel kanun, Temel’in kanunu olarak
getiriyorsunuz, hiçbir beis görmüyorsunuz, hiçbir sıkıntı
görmüyorsunuz!
Değerli arkadaşlar, yine,
biraz önce Sayın Özyolcu “’Uzatmalı iktidarsınız.’
dedi bir Cumhuriyet Halk Partili arkadaşımız. Bu büyük
saygısızlıktır.” dedi. Herkes demokrasi havarisi
kesilmiş, Sayın Özyolcu saygı dersi veriyor. Oysa, Sayın
Özyolcu, eğer saygı dersi verecektiyse, Komisyonda “Aynen
Hindistan’daki kutsal inekler gibi Türkiye’de de dokunulmayan kurumlar
var.” demezdi, ondan sonra gelir burada saygı dersi verirdi. Ya
onu demeyeceksin ya saygı konusunda ağzını açmayacaksın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
YILMAZ KAYA (Devamla) – Evet, siz
öyle düşündüğünüz için zaten ondan ben boşuna konuşuyorum
diye düşünüyorum.
Şimdi, devlet adamlığı
ciddi iştir, devlet yönetmek çok ciddi iştir. Bakın, konuyla
alakası yok ama, söylemeseydim rahatsız olurdum. Sayın
Maliye Bakanına sorduğumuz bir soru önergesi. Cevap:
-uzun şeyleri var da- “www.gib.gov.tr’den gerekli bilgileri alabilirsiniz.”
Aynen bu yasanın yapılması sırasındaki -yani
tam tabiri bulamayacağım belki, beni hoşgörün- gevşeklik,
ciddiyetsizlik diyeyim, aynı olay burada da var, Sayın Maliye
Bakanında. Dedim ya, devlet yönetmek, devlet adamı olmak
ciddi bir iştir.
Evet, Bekir Bey, “Biz
Bakın, biraz önce, hangi değerli
arkadaşım söyledi, bilemiyorum AKP’den: “Bu konuda ihtiyaç
var, o nedenle biz bu yasayı getiriyoruz.” dedi. Oysa, günlerdir,
Meclisteki milletvekili arkadaşlarımızı ne
için arıyorlar biliyor musunuz, çok önemli bir ihtiyaç. Bugün Eskişehir’den
yüzlerce kişi aradı, bilemiyorum nasıl bir sistematik
içinde çalışıyorlar: Emekli olanların tekrar çalışmaları
durumunda yüzde 33 maaşından kesilmesi durumu.
İşte, alın size ihtiyaç arkadaşlar, ihtiyaç budur.
İhtiyaç bu değildir.
İki yıl içinde Ceza Yasası
yamalı bohçaya döndü. Çıkardınız, tekrar bir eksiklik
buldunuz, tekrar yapıldı; yetişiyordu, yetişemiyordu;
bu stresler içerisinde çıkarıldı; biliyorsunuz, hatırlıyorsunuz;
ama, orada da ihtiyaç var.
Bugün bir avukat arkadaşım
geldi buraya. “Yahu, Ceza Yasası almaktan bıktım artık.”
diyor. “Bir Ceza Yasası alıyorum, tekrar değiştiriyorsunuz.”
diyor. Böyle bir durum… Galiba daha çok değişecek, diye de
kendisini uyardım. Sen alma, buradan tutanakları veririz,
onunla idare et, falan diye de geçiştirdik.
Değerli arkadaşlarım,
bu, Sayın Başbakanın verdiği talimat konusu… Nereden
o kanıya vardım, onu da anlatayım size.
Stajyer avukatlarla ilgili bir yasa
görüşülüyordu burada. Teklifi veren Sayın
Işık’ın, sınavın kaldırılması konusunda
bir amacı yok, öyle teklifte yer almıyor. Benim de bir önergem
vardı, bende de yok. Stajyer avukatlara soruyorsunuz: “Sadece,
sınav stajın önüne alınsın, biz kaldırılmasını
istemiyoruz.” diyorlar.
Sayın Adalet Bakanı biraz
önce dedi ki: “Ben, her soruya açıklıkla cevap veririm.” O
gün ben izledim, İzmir’deydim. O gün, o konuda sorulan sorulara
cevap vermediniz Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH KAPUSUZ (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – O konuda
ben soru sordum.
SALİH KAPUSUZ (
BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
YILMAZ KAYA (Devamla) – Dediniz ki: “Anket gibi cevap vermem.”
“Karşı mısınız?” diye soruldu, “Bu Yasa’yı
destekliyor musunuz, karşı mısınız?” diye. Yani,
“evet” ya da “hayır” demedi. Sayın Bakan karşı; duyduk
ki, Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
Şahin karşı; barolar karşı… Kim karşı
değil, bu Yasa niye çıktı, kim karşı değil
değerli arkadaşlar? İhtiyaç yok, ama Sayın Başbakanın
talimatıyla bu Yasa’nın çıktığını
duyduk ve biliyoruz. Oysa, dediğim gibi, amaç belli idi o teklifin
verilmesi sırasında.
Bakın şimdi, ayın
23’ünde sınav vardı, kaldırıldı, bu arkadaşlarımız
sınava hazırlanmıyorlar. Tahmin ediyorum, yine bu eksik
inceleme, çalakalem yasa yapma tekniğiniz yüzünden ya Sayın
Cumhurbaşkanından dönecek ya Anayasa Mahkemesi iptal edecek
ve o çocuklar sınava girememiş olacaklar. Bunun günahı,
bunun sorumluluğu da sizin üzerinizde olacak.
Bunu belirtir, saygılarımı
sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum ve karar yeter sayısını arayacağım:
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sizin göreviniz
yoklama yapmak, çoğunluğu sağlamak değil Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Yerlerinize oturursanız,
Kâtip Üyeler sayamıyorlarmış, daha rahat sayacaklar.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Böyle
hareketli vaziyetle hareketli avcılık gibi bir şey
olması lazım, hareketli sayınız Sayın
Başkan, lütfen.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
önerge
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
34’üncü madde üzerindeki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 34. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Ali
Cumhur Yaka |
Muharrem
Kılıç |
Yüksel
Çorbacıoğlu |
|
Muğla |
|
Artvin |
|
|
Atilla
Kart |
|
|
|
|
|
Madde 34- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 27-
(1) İdarî para cezası ve
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin idarî yaptırım
kararına karşı, kararın tebliği veya tefhimi
tarihinden itibaren en geç onbeş gün içinde, sulh ceza mahkemesine
başvurulabilir. Bu süre içinde başvurunun yapılmamış
olması halinde idarî yaptırım kararı kesinleşir.
(2) Mücbir sebebin varlığı
dolayısıyla bu sürenin geçirilmiş olması halinde
bu sebebin ortadan kalktığı tarihten itibaren en geç
yedi gün içinde karara karşı başvuruda bulunulabilir.
Bu başvuru, kararın kesinleşmesini engellemez; ancak,
mahkeme yerine getirmeyi durdurabilir.
(3) Başvuru, bizzat kanuni
temsilci veya avukat tarafından sulh ceza mahkemesine verilecek
bir dilekçe ile yapılır. Başvuru dilekçesi, iki nüsha
olarak verilir.
(4) Başvuru dilekçesinde,
idari yaptırım kararına ilişkin bilgiler, bu karara
karşı ileri sürülen deliller açık bir şekilde gösterilir.
Dilekçede ayrıca, başvurunun süresinde yapılmasını
engelleyen mücbir sebep dayanaklarıyla gösterilir.
(5) İdari yaptırım kararının
mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı
ancak itiraz yoluna gidilebilir.
(6) Soruşturma konusu fiilin
suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari
yaptırım kararı verilmesi halinde; kovuşturmaya
yer olmadığı kararına itiraz edildiği takdirde,
idari yaptırım kararına karşı başvuru da
bu itiraz merciinde incelenir.
(7) Kovuşturma konusu fiilin
suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle idari
yaptırım kararı verilmesi halinde; fiilin suç
oluşturmaması nedeniyle verilen beraat kararına
karşı kanun yoluna gidildiği takdirde, idari yaptırım
kararına karşı itiraz da bu kanun yolu merciinde incelenir.
(8) İdari yaptırım kararının
verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili
olarak idari yargının görev alanına giren kararların
da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına
ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin
iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görülür.
(10) Akıl hastalığı
nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi
hakkında idari para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine
dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda,
Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye
ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için
kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı
yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak
(14) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler
açısından kabahat olarak tanımlanan fiilin, bu niteliği
taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin
hükümler uygulanır.
(16) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda
sadece idari para cezası öngörülmüşse, en ağır
idari para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda
idari para cezasından başka idari yaptırımlar da
öngörülmüş ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına
karar verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin)
– Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, teklifin
34’üncü maddesiyle, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
27’nci maddesinde düzenleme yapıyoruz. Bu düzenlemenin önce
kanundaki hâlini size okuyorum. Beşinci fıkra: “İdari
yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi
hâlinde bu madde hükmü uygulanmaz.” Bu madde, başvuru yolunu,
yani idari kararlara karşı -ki, idari kararları biliyoruz,
bir kez daha sizlere söyleyeyim, yaptırım türleri olarak
idari tedbirler veya idari para cezaları olarak verilen kararlardır-
bunlara karşı başvuru yolunu düzenliyor. İdarenin
verdiği kararın itirazı veya denetimi doğal olarak
yargı tarafından yapılıyor. Ancak, yargının
verdiği kararın nasıl yapılması gerekir noktasında
bir düzenlemeye ihtiyaç doğmuş, doğal olarak beşinci
fıkraya böyle bir düzenleme konuluyor. Bu düzenlemeyle, idari
yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi
hâlinde bu karara karşı ancak itiraz yoluna gidilebilir.
İtirazın usulü de yine usul hukukunda bellidir. Bir üst mahkeme
veya ağır ceza mahkemeleri olduğu hâlde en yakın
ağır ceza mahkemesi buna bakar.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
tabii, burada yapılması gereken düzenlemeler vardır,
yapılmaması gerekenler vardır; Cumhuriyet Halk Partisi
olarak itiraz ettiğimiz konular vardır, çıkması
gereken konular vardır, ancak, ne yazık ki bu kanun teklifinin
görüşülmesi iktidar partisinin tutumundan dolayı çok verimli
yürümemektedir. Doğal olarak, biz de muhalefet olarak bu yapılan
yanlışların olmaması için elimizden gelen yetkileri
kullanıyoruz.
Yalnız şunu söyleyeyim…
Yaklaşık iki yıldır Meclisimizin ve Türkiye’nin
gündeminde olan ceza kanunları, Ceza İnfaz Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu, Kabahatler Kanunu gibi temel kanunlarda biz
bir değişiklik yaptık. Burada bir yığın eksikler,
hatalar var, onlar önümüze teker teker geliyor ve birtakım yeni
düzenlemeler yapıyoruz. Yalnız, sizin bir konuya dikkatinizi
çekmek istiyorum: Bu düzenlemelerde nedense devamlı geriye
gidiş var. Yani, uyum açısından gerekli olan düzenlemeyi
anlarım, Ceza Kanunu’na, diğer kanunlara uyum için bir madde
düzenlenecek, bunu anlarım, ama, bu kanun teklifinin içerisinde
olan tutuklama süresinin uzatılmasını anlamam. Bunu
bir hukukçu kimliğimle de anlamıyorum, bir insan olarak da
anlamıyorum.
Şimdi, bizde şöyle bir anlayış
var, Türkiye Cumhuriyeti devletindeki anlayışı size
söylüyorum: Nerede bir sıkıntı var, onun çözülmesi
için devlet veya kamu kurumları özveride bulunmayacak, insanlar
özveride bulunacak. Sıkıntı böyle çözülüyor. Yani,
vergide sıkıntıya düşüyoruz, vatandaşlara
dönüyoruz, emeklilere dönüyoruz. Tutuklama müessesesinde
sıkıntıya düşüyoruz, nedir efendim, mahkeme bu süre
içerisinde bitmez, süreyi uzatalım. Efendim, bunun cezasını
kim çekiyor? Yani, tutuklama çocuk oyuncağı mı? Bir insanın
hürriyetini kısıtlıyorsunuz ve buradaki çözümü o
süreyi uzatmakta buluyorsunuz. Yani, böylelikle ne insan haklarına
ne adil yargılamaya, hiçbir şeye de saygımız kalmıyor.
Bütün genel anlamda yapılan değişiklikler, yani, Ceza
Kanunu çıktıktan veya temel kanunlar çıktıktan
sonra yapılan değişikler bu yönde.
Ceza İnfaz Kanunu’nda yaptık
değişiklikler. Cezaevlerindeki sorunları, yine, inzibati
tedbirlerle, tutuklu veya hükümlülerin haklarını kısıtlayarak
çözmeye çalışıyoruz.
Efendim, bir de, devlet, kamu kurumları
özverili olsun, mahkemeler hızlı çalışsın.
Eğer mahkeme yeterli değilse, mahkeme sayısını
artıralım, hâkim sayısını artıralım.
“Efendim, bütçemiz…” Efendim, bütçeyi ona göre yapalım.
Yani, bir hikâye vardır: Padişah,
aklına geldiği zaman, savaş ilan eder, haber gönderir
Ahmet Ağa’ya: “Ahmet Ağa’ya söyleyin, orduya evladını
göndersin.” Ahmet Ağa gönderir. Savaşa giden oğul
-hikâye bu ya- ölür. Padişah, bir dahaki sene, yine savaş ilan
eder.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çorbacıoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Devamla)
– Bitiriyorum. Teşekkür ediyorum.
Ahmet Ağa’ya yine haber gönderir.
Bir çocuk daha gelir. O da savaşta ölür gider. Bir daha derken… Ahmet
Ağa “Padişah bana güvenerek savaş ilan etmesin.” der.
Yani, ben de, buradan, Hükûmete, kurumlarımıza
söylüyorum: Siz, insanların, vatandaşların haklarına
güvenerek yasal düzenleme yapmayın, onların cebine güvenerek
vergi düzenlemesi yapmayın, onların haklarına güvenerek
veya suskunluklarına güvenerek, Ceza İnfaz Yasası’nda
veya Ceza Yasası’nda, kişi aleyhine, kişi hak ve özgürlükleri
aleyhine düzenleme yapmayın. Eğer bunu yaparsanız, ondan
sonra da çıkıp “efendim, biz, çağdaş düzenleme yaptık,
insan haklarına uygun, demokratik ülke geleneklerine uygun
yasa yapıyoruz” demeyin, birbirinizle çelişmeyin.
Ben, arada böyle söz aldığımda,
bu eleştirilerimi yapıyorum. Bunlar, laf olsun diye söylenen
eleştiriler değil, inanarak söylediğim eleştirilerdir.
Bu konuda, ben, Hükûmetimizi de, yetkililerimizi de daha duyarlı
olmaya çağırıyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
35’inci madde üzerindeki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 35. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
|
Madde 35- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun 28. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 28-
(1) Başvuru üzerine mahkemece
yapılan ön inceleme sonucunda;
a) Yetkili olmadığının
anlaşılması halinde dosyanın yetkili sulh ceza
mahkemesine gönderilmesine,
b) Başvurunun süresi içinde
yapılmadığının, başvuru konusu idari
yaptırım kararının sulh ceza mahkemesinde incelenebilecek
kararlardan olmadığının veya başvuranın
buna hakkı bulunmadığının anlaşılması
halinde, bu nedenlerle başvurunun reddine,
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan
nedenlerin bulunmaması halinde başvurunun usulden kabulüne,
Karar verilir.
(2) Başvurunun usulden kabulü
halinde mahkeme dilekçenin bir örneğini ilgili kamu kurum ve
kuruluşuna tebliğ eder.
(3) İlgili kamu kurum ve kuruluşu,
başvuru dilekçesinin tebliği tarihinden itibaren en geç
on beş gün içinde mahkemeye cevap verir. Başvuru konusu idari
yaptırıma ilişkin işlem dosyasının tamamının
bir örneği, cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilir.
Mahkeme, işlem dosyasının aslını da ilgili
kamu kurum ve kuruluşundan isteyebilir. Cevap dilekçesi, idari
yaptırım kararına karşı başvuruda bulunan
kişi sayısından bir fazla nüsha olarak verilir.
(4) Mahkeme, başvuruda bulunan
kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ
eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak
belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle
tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir
haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında
taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak
hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel
değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir.
(5) Ceza Muhakemesi Kanununun
tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe
ait hükümleri, bu başvuru ile ilgili olarak da uygulanır.
(6) Dinlemede sırasıyla;
hazır bulunan başvuru sahibi ve avukatı, ilgili kamu
kurum ve kuruluşunun temsilcisi, varsa tanıklar dinlenir,
bilirkişi raporu okunur, diğer deliller ortaya konulur.
(7) Mahkeme, ilgilileri dinledikten
ve bütün delilleri ortaya koyduktan sonra aleyhinde idari yaptırım
kararı verilen ve hazır bulunan tarafa son sözünü sorar.
Son söz hakkı, aleyhinde idari yaptırım kararı verilen
tarafın kanunî temsilcisi veya avukatı tarafından da
kullanılabilir. Mahkeme son kararını hazır bulunan
tarafların huzurunda açıklar.
(8) Mahkeme, son karar olarak idari
yaptırım kararının;
a) Hukuka uygun olması nedeniyle,
"başvurunun reddine",
b) Hukuka aykırı olması
nedeniyle, "idari yaptırım kararının kaldırılmasına",
Karar verir.
(9) İdari para cezasının
alt ve üst sınırının kanunda gösterildiği kabahatler
dolayısıyla verilmiş idari para cezasına karşı
başvuruda bulunulması halinde, mahkeme idari para cezasının
miktarında değişiklik yaparak da başvurunun kabulüne
karar verebilir.
(10) İkibin Türk Lirası dahil
idari para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen
kararlar kesindir.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine
dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda,
Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye
ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için
kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı
yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Buyurun Sayın Küçükaşık.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (
Madde 76: “ Otuz yaşını
dolduran her Türk milletvekili seçilebilir. En az ilkokul mezunu
olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik
hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar,
taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile
ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet,
ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,
sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi
yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale
ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet
sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma
ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle
hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile
milletvekili seçilemezler.”
Şimdi, Anayasa’mızın
76’ncı maddesi bu.
Şimdi, getirdiğimiz bizim
bu düzenlemelerle kaçakçılık… Biraz sonra herhâlde, “bu filmin
arkası yarın” dediğin zaman Kaçakçılık Kanunu
da değişiyor. Kaçakçılık Kanunu’nun bir 5’inci maddesi
var. Orada etkin pişmanlık düzenleniyor. Orada öyle bir diyoruz
ki, aynen, arkası yarın gibi filmler… Bitmeyecek bu filmler
çünkü, temizleme filmleri. Artık, hangi… Ben o ismi kullanamayacağım
da. Yani, gerçekten de ak matik haline
geliyor, artık suçlar da ortadan kalkıyor, sanıklar da
temizlenecek hâle geliyor. Kaçakçılık Kanunu’nda öyle bir
hüküm geliyor ki “İnsaf!” dersiniz. Biz dedik, dinletemedik,
hâlâ tekrar “İnsaf!” diyeceğim.
Kaçakçı yakalanıyor,
hiç kimse ihbar etmeden yakalanıyor. Getirilen düzenleme buydu.
Yakalanmış, diyor ki: “Ne kadar bunun gümrüklenmiş değeri
arkadaş?” Soruşturma esnasında… “100 milyar.” “Al
Yine bu konuda… Şimdi, cumhuriyet
savcılığının iddianameyi ertelemesi; bir.
İki: Hükmün ertelenmesi. Üç: Uzlaşma.
Buradaki milletvekilliğine
engel olan suçların… Sabıka kaydı alacak arkadaşlara,
daha doğrusu Mecliste dokunulmazlık dosyası bulunan
-işte burada artık- bu arkadaşların dokunulmazlıklarını
hiç affa gerek kalmadan milletvekili olma imkânı getirmiyor musunuz
arkadaşlar? Dolandırıcılıktan getirmiyor
musunuz? Görevi kötüye kullanmadan getirmiyor musunuz? İnancı
kötüye kullanmadan getirmiyor musunuz? Hırsızlıktan
getirmiyor musunuz? Sahtecilikten… Özel evrakta sahtecilik suçlarından
olan insanlara hiç sabıkasızlık kaydı vermiyor musunuz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Temiz kâğıdı vermiyor musunuz ellerine bu insanların?
Eskiden hiç olmazsa af beklemeye
çalışırlardı bazıları. Artık ona da
gerek yok. Affa da gerek bırakmayacaksınız artık.
“Memnu hakların iadesi” diye bir kuruma da gerek yok. Hiç, hiç!
Ne yapıyorsunuz böyle? Gerçekten ne yapıyorsunuz böyle?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Benim hayalim geniş belki. Ama, sizin hayaliniz bu kadar dar
mı arkadaşlar? Sizin hayaliniz o kadar dar ki, iki yıl
önce değiştirdiğiniz kanunu yedi kere değiştirmek
zorunda kaldınız, üç yıl önce değiştirdiğiniz
Kaçakçılık Kanunu’nu üç yıl sonra değiştirmek
zorunda kaldınız. Seksen yıl, elli yıldan beri, altmış
yıldan beri değişmeyen kanunları değiştiriyorsunuz,
siz beş ayda değiştirmek zorunda kalıyorsunuz.
Hangimizin hayali geniş, hangimizin hayali dar? Lütfen!.. Lütfen!..
Bir hesap...
İkincisi: Burada bizim verdiğimiz
önergelerden bahsediyorsunuz.
Arkadaşlar, bakınız,
o önergeleri niçin verdiğimizi herkes biliyor. Bu kanun temel
kanun değil.
SALİH KAPUSUZ (
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Hangi hukuk fakültesine giderseniz gidin, buna “temel kanun” diyecek
bir tane öğrenci olmaz. Ama, siz, demek zorunda kaldınız
ve bunu, temel kanun olarak, bu tasarıyı, bu teklifi buraya
getirmek zorunda kalıyorsunuz.
“Teklif” de dememek gerekiyor aslında.
Tasarı bu, Hükûmetin tasarısı da, “teklif” olarak gelip
geçiyor.
Sayın Bakanımıza
söylediğim bir laf var, bir kere daha tekrar ediyorum.
Sayın Bakanım, biz, terörle
ilgili Meclis araştırması açılması teklifini
verdik. Niye reddettiniz geçen yıl? Bizden, hâlâ, bunu “özel oturum
isteyin, kapalı oturum isteyin de yapalım” diyorsunuz.
Siz iktidarsınız. İktidar değil misiniz? Yapın,
getirin. Her türlü kanunu getiriyorsunuz, her türlü kaçakçıları
affetme kanununu getiriyorsunuz, her türlü yolsuzlukları affetmek
için kanun getiriyorsunuz da, terör gibi bir konuda, Türkiye’nin en
önemli konusunda gizli oturum mu yapamıyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Hangi
yolsuzluk? Tarif et.
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Evet, Bakansınız; gülüyorsunuz. Getirin, buyurun. Her türlü...
Bakın, biz salı günü saat
15.00-gece 23.00, çarşamba günü saat 14.00-gece 23.00, perşembe
günü 14.00-21.00 saatleri arasında buradayız. Bekleriz sizleri
de. Eğer özel bir oturum istiyorsanız, buyurun, gelin, burada
yapalım. Hükûmetsiniz, çoğunluğunuz var, her teklifimizi
reddediyorsunuz. Gelin, siz isteyin, özel oturumu yapalım. Yani,
elinizi tutan mı var? “Hayır efendim, isteyin siz gizli oturumu
da, biz karar verelim de, yapalım bunu” diyorsunuz. Buyurun yapın.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Adalet Komisyonunda da aynı şeyi söylediniz bana. Niye
siz istemiyorsunuz? Buyurun açıklayın. İsteyin gizli
oturumu. Halktan korkacak, saklayacak bir şeyimiz yok bizim. Buyurun,
biz istedik, reddettiniz oylarınızla beraber. Eğer
gizli oturuma ihtiyaç varsa, siz Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı
olarak bunu düşünüyorsanız, buyurun, istersiniz ve
açıklarsınız, biz de sahip oluruz, bilgi sahibi oluruz.
Ama, sadece ve sadece demagoji yapmak için, sadece “efendim, siz bir
şeyi bilmiyorsunuz, biz çok şeyi biliyoruz” diyorsunuz.
İyi, güzel de, Türkiye’de terör...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
teşekkür ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Küçükaşık,
teşekkür ediyorum.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Bitiriyorum Başkanım. Bir gündem dışı konuşmaya,
ne olur, üç beş dakika mühlet verildi. Bir şey söyleyeceğim -son sözüm
zaten- başka bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN – Peki.
Buyur bakalım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) –
Yani, Türkiye’de o kadar acil şeyler var, o kadar terörle ilgili
düzenlemeler var. Niye bunları getirmiyoruz arkadaşlar?
Getirin, bütün Türkiye de bilsin. “Kaçakçılık Kanunu’nu getireceğiz”
dedik. Bakınız, terörün kaynağı kaçakçılık
ve kaçakçılıktan beslenen paralar. Ee, siz burada kaçakçıları
affediyorsunuz para karşılığında, terörü
ne yapacaksınız ki!
Saygılarımla.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Karar
yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı
istiyor Sayın Eraslan. Evet, bakacağım. Önergeyi oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.38
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
28’inci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1255
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 35’inci maddesinde, Bursa
Milletvekili Mehmet Küçükaşık ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Sayın Eraslan, oturunuz efendim
lütfen, oturduğunuz yerden olur yani.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Hayır,
ben de bakıyorum karar yeter sayısı var mı diye,
ben de sayıyorum.
BAŞKAN – Hayır, yani, benim
saymam mühim yani, arkadaşların sayması mühim.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Madde üzerinde Komisyonun
bir tashih talebi vardır.
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Maddedeki “numaraları” ibaresinin
“numarası” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN – Tamam; gereken düzeltme
için teklifiniz dikkate alınacaktır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
36’ncı madde üzerindeki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 36. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Küçükaşık |
|
|
|
|
Madde 36- 30/3/2005 tarihli ve 5326
sayılı Kabahatler Kanununun geçici 1. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Geçici Madde 1-
(1) Bu Kanunda ve 1 Haziran 2005 tarihinden
sonra yürürlüğe giren diğer kanunlardaki idarî para cezaları
ile ilgili olarak geçen "Türk Lirası" ibaresi karşılığında,
uygulamada, 28.1.2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede
tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı
sürece bu ibare kullanılır.
(2) Kabahat, icraî veya ihmali
davranışla işlenebilir. İhmali davranışla
işlenmiş kabahatin varlığı için kişi
açısından belli bir icraî davranışta bulunma hususunda
hukukî yükümlülüğün varlığı gereklidir.
(3) Organ veya temsilcilik görevi
yapan ya da organ veya temsilci olmamakla birlikte, tüzel kişinin
faaliyeti çerçevesinde görev üstlenen kişinin bu görevi kapsamında
işlemiş bulunduğu kabahatten dolayı tüzel kişi
hakkında da idarî yaptırım uygulanabilir.
(4) Temsilci sıfatıyla
hareket
(5) Kanunun, organ veya temsilcide
ya da temsil edilen kişide özel nitelikler aradığı
hallerde de yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır.
(6) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri,
organ veya temsilcilik ya da hizmet ilişkisinin dayanağını
oluşturan işlemin hukuken geçerli olmaması halinde
de uygulanır.
(7) Kabahatler, kanunda açıkça
hüküm bulunmayan hallerde, hem kasten hem de taksirle işlenebilir.
(8) Türk Ceza Kanununun hata hallerine
ilişkin hükümleri, ancak kasten işlenen kabahatler bakımından
uygulanır.
(9) Fiili işlediği
sırada onbeş yaşını doldurmamış çocuk
hakkında idarî para cezası uygulanamaz.
(10) Akıl hastalığı
nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını
algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını
yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişi
hakkında idarî para cezası uygulanmaz.
(11) Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan
hallerde, Türk Ceza Kanununun hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu
ortadan kaldıran nedenlere ilişkin hükümleri, kabahatler
bakımından da uygulanır.
(12) Kabahate teşebbüs cezalandırılmaz.
Ancak, teşebbüsün de cezalandırılabileceğine
dair ilgili kanunda hüküm bulunan haller saklıdır. Bu durumda,
Türk Ceza Kanununun suça teşebbüse ve gönüllü vazgeçmeye
ilişkin hükümleri, kabahatler bakımından da uygulanır.
(13) Kabahate iştirak için kasten
ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı
yeterlidir. Kabahatin işlenişine iştirak
(14) Kanunda özel faillik niteliğini
taşıyan kişi açısından suç, diğer kişiler
açısından kabahat olarak tanımlanan fiilin, bu niteliği
taşıyan ve taşımayan kişiler tarafından
ortaklaşa işlenmesi halinde suça iştirake ilişkin
hükümler uygulanır.
(15) Bir fiil ile birden fazla kabahatin
işlenmesi halinde bu kabahatlere ilişkin tanımlarda
sadece idarî para cezası öngörülmüşse, en ağır
idarî para cezası verilir. Bu kabahatlerle ilgili olarak kanunda
idarî para cezasından başka idarî yaptırımlar da öngörülmüş
ise, bu yaptırımların her birinin uygulanmasına
karar verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
SALİH KAPUSUZ (
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Eraslan.
SALİH KAPUSUZ (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım;
dokuz yasada değişiklik yapan bir yasa teklifini temel yasa
olarak görüşüyoruz. Tabii, temel yasa görüşmeyle normal
görüşmenin arasındaki fark şu: Temel yasada maddeler
üzerinde gruplara söz verilmiyor, numarası okunuyor, madde
metni de okunmuyor, oylanıp geçiliyor, hepinizin bildiği
gibi; ama, kamuoyu bilmiyor bunu. Şimdi, 91’inci maddesine göre
İç Tüzük’ün böyle.
Şimdi, bu, dokuz yasada değişiklik
yapan bir yasa, hiçbir ölçü içerisinde temel yasa olamaz. Bunu anlattık
defalarca. Şimdi, biz, burada, söz hakkımız, muhalefet
etme hakkımız elimizden alınıyor. Yani, bunun temel
yasa olarak görüştürülmesinin gerekçesi, muhalefet etme hakkının
ana muhalefet partisine verilmemek istenmesi, söz hakkının
gasbedilmek istenmesi.
Değerli arkadaşlar, buna
gerek yok. Tahkikat komisyonu yasası getirin. Bununla, muhalefeti,
Meclisten de yok edersiniz. Yani, bu yola başvurun. Kendinize
“demokratız” diyeceksiniz, muhalefete yasa üzerinde konuşma
hakkını vermemek için, İç Tüzük’ün tanıdığı
birtakım imkânları suistimal edeceksiniz, muhalefet söz
hakkını savunmak için, söz hakkını korumak için,
sırf bu amaçla hazırladığı ve birçok yerde kanun
metninin aynen küçük bir değişiklikle tekrarından ibaret
olan metinlerde geçen şeyi, burada, Sayın Bekir Bozdağ,
çıkıp, yani, bakınız, burada da böyle denmiş,
siz de böyle demişsiniz… Bu ayıp sizin ayıbınız.
Biz, bu önergeleri vermekten dolayı mutlu değiliz. Bu önergeleri,
söz almak için veriyoruz, tarihe not düşüyoruz, söz almak için.
Yani, savunma, muhalefet etme hakkımızı savunmak
için, söz hakkımızı savunmak için veriyoruz.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yoksa,
bu önergelerden biz de mutlu değiliz. Bu yasanın her maddesinde
değişiklik talep etme durumunda değiliz. Bu yasa, Sayın
Bakan söz verdi bize, temel yasa gelmeyecekti. Temel yasa gelmeseydi,
bizim, bu yasanın, nihayet 5-6 maddesinde, bilemediniz 7 maddesinde
önergemiz olabilirdi, bunun 4’ü Anayasa’ya aykırılık
olmak üzere. Ama, söz hakkımızı korumak için… Yani,
kısa bir zamana sıkıştırıyorsunuz, yani,
önergeleri dolduruyorsunuz, ondan sonra, önerge verme hakkınız
yok, temel yasa, madde numaralarını kaldır indir, kaldır
indir, emme basma tulumba gibi ve bunun adı yasa, yasa yapmak!..
Bu, doğru değil arkadaşlar. Bu, bir hakkın suistimalidir.
Yani, temel yasa getirirseniz, getirdiğiniz her temel yasada,
bu, söz
Komisyon tutanaklarını
burada, okursak, herkes mahcubiyet yaşar. Her maddede, ilgili
maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini dile getirmiştir,
söylemiştir, icap edeni de yapmıştır; ama, Genel Kurulda
farklı bir uygulamayla karşı karşıyayız.
Yani, çok rica ediyorum, bu Meclise gelen, bu Genel Kurula gelen yasaların
hepsi de mi temel yasa? Dokuz yasada değişiklik yapan yasa
da mı temel yasa? Bizi bu duruma ittiğiniz için, bu önergeleri
hazırlamak zorunda bıraktığınız için, sizin
mahcubiyet yaşamanız lazım değerli arkadaşlar.
Yani, demokrasi anlayışımıza
bak! Ne kadar özürlü bir demokrasi anlayışına sahibiz
ki, bir tane ana muhalefet partisinin, konuşan tek partinin sesini
kısmak için İç Tüzük hudutlarını zorluyoruz, konuşturmamaya
çalışıyoruz. Yani, demeniz gerekirken, aksi düşünceyi
ileri sürmenizi, doğrusu, üzüntüyle karşıladım.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
önergeler konusu böyle biline. Temel yasa olarak geldiği sürece,
bunlara devam edeceğiz. Haa, makul gelirse, belki bu yasanın
her maddesinde biz konuşmacı da çıkartmayacaktık,
lüzum gördüğümüz maddelerde konuşmacı çıkartacaktık.
Önergeler kapatılmasaydı sizin Grubunuz tarafından
daha evvelki uygulamalarda...
Bir yasa çıktı, bakınız,
Sosyal Güvenlik Yasası. Allah aşkına, önergeleri kapatılmış,
Yasa temel yasa, kamuoyu ne idiğini bilmiyor, kamuoyu yeni farkında.
Cumhuriyet Halk Partisinin sesini kıstınız. Bu bize
bir ders oldu, bu bize bir akıl ağacı oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Bundan
sonraki uygulamalarda, biz de zorunlu olarak, temel yasa uygulamasının
alternatifini bu şekilde bulmak zorundayız.
Yaptığımız
işin kutsal olduğuna inanıyoruz. Niye kutsal? Demokraside
muhalefetin konuşma hakkı kutsaldır. Her rejimin iktidarı
vardır, her rejimde bir iktidar vardır; en azılı diktatörlüklerde
vardır, faşist rejimlerde iktidar vardır, sadece demokrasilerde
muhalefet olur değerli arkadaşlar. Bu yaptığımızdan
dolayı, aslında içinizde demokrasiye inananlar varsa
-ki, ben var olduğuna inanıyorum yürekten- bizi kutlaması
gerekir.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Bizi kutlaması
gerekir, “bizim yaptığımız ayba karşı formül
bulup, burada muhalefet olarak seslendiriyorsunuz, yürekten kutlarız,
demokrasiyi savunuyorsunuz, kürsüyü savunuyorsunuz, bizim yaptığımız
ayıptır” demeniz gerekir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
FARUK ÇELİK (
BAŞKAN – Buyurun.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” da dedim Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” dedim Sayın Başkan.
FARUK ÇELİK (
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Alsın
efendim!
FARUK ÇELİK (
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) –
Doğru.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Tutanağı
getirtin, “var olduğuna inanıyorum” demediysem düzelteyim.
Tutanağı getirtin, böyle bir şey varsa…
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanız
sırasındaki ifadenizde “içinizde demokrasiye inananlar
var” dediniz. Bunun mefhumu muhalifi, yani zıt anlamlısı…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Ama
“var olduğuna inanıyorum” dedim.
BAŞKAN – Ama, zıt anlamlısı
ne demektir? Bir kısmı inanıyor, bir kısmı inanmıyor
mu diyorsunuz?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Olabilir
efendim, inanmayan olabilir yani.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) –
İnanmayan da olabilir, hepsini tek tek…
BAŞKAN – Hayır, şöyle,
yani, şu şekilde düzeltirseniz olur: Bizim, bu…
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sizin
dediğiniz gibi düzeltmem Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır, ben bir
şey demedim ki daha!
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Tutanağı
getirtin, “var olduğuna inanıyorum” demediysem düzelteyim.
BAŞKAN – Nasıl?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – “Var olduğuna
inanıyorum” demediysem düzelteyim.
BAŞKAN – “Bir kısmının”
dediniz ama…
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Evet
“bir kısmının” varsa, getirin, onu da düzelteyim.
FARUK ÇELİK (
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Getirin
düzelteyim eğer şeyse. Bir bakalım tutanaklara, öyle
yok!
FARUK ÇELİK (Bursa) – Yani,
eğer düzeltmiyorlarsa Sayın Başkan, düzeltmiyorlarsa,
bu Meclisin Cumhurbaşkanını seçemeyeceğini ifade
edenler demokrasiye inanmayanlardır! (AK Parti sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar)
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Bu
başka bir şey ama! Bu başka bir şey! İşte demokrasi
anlayışı, buyur!
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bakınız, buradaki
olay şudur: Yani, birbirimizin görüşlerini farklı düşünebiliriz,
farklı yaklaşabiliriz, ama Meclisin içerisine gelmiş
olan bütün arkadaşlarımız, milletvekili olan arkadaşlarımız
bir seçimle gelmişlerdir, demokrasinin gereği olarak gelmişlerdir.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Seçim
demokrasi değildir, demokrasinin bir bölümüdür Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Eraslan, demokrasi,
sadece sizin tarifinizden ibaret değildir. Ortaya konmuştur.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sizinkinden
de değil.
BAŞKAN – Sayın Çelik, tamam
mı konu efendim?
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan, sizinkinden de değil.
BAŞKAN – Tamam… Doğrudur,
zaten biz öyle bir şey demiyoruz. Hepimizin ortak kararı,
ortak akıl demokrasiyi getiriyor.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
36’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
37’nci madde üzerindeki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 37. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Orhan
Eraslan |
|
|
|
Niğde |
Madde 37- 25/5/2005 tarihli ve 5352
sayılı Adlî Sicil Kanununun 8 inci maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 8 –
(1) Adlî sicil bilgileri; mahalli
adlî sicillerde Cumhuriyet başsavcılıklarınca,
asliye mahkemelerinin bulunmadığı ilçelerde kaymakamlıklarca,
yurt dışında elçilik ve konsolosluklarca merkezî adlî
sicilde ise Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğünce verilir.
(2) Bu Kanun, kesinleşmiş
ceza ve güvenlik tedbirlerin mahkûmiyete ilişkin bilgilerin
otomatik işleme tâbi bir sistem kullanılarak toplanmasına,
sınıflandırılmasına, değerlendirilmesine,
muhafaza edilmesine ve gerektiğinde en seri ve sağlıklı
biçimde ilgililere bildirilmesine dair usul ve esasları belirler.
(3) Hakkında Türk mahkemeleri
veya yabancı ülke mahkemeleri tarafından kesinleşmiş
ve Türk Hukukuna göre tanınan mahkûmiyet kararı bulunan
Türk vatandaşları ile Türkiye’de suç işlemiş olan
yabancıların kayıtları da dahil tüm adlî sicil bilgileri;
mahallinde bilgisayar ortamına aktarılmasını
takiben, Adalet Bakanlığı Adlî Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğündeki Merkezî Adlî Sicilde tutulur.
(4) Merkezî Adlî Sicil, adlî sicil
kayıtlarının güncelleştirilmesi, düzenlenmesi,
düzeltilmesi ve mahalli adlî sicillere ulaştırılması
ile görevlidir.
(5) Mahallî adlî sicil, bulunduğu
yer ile gerektiğinde diğer yerlere ait adlî sicil bilgilerinin
bilgisayara girilmesi, bu bilgilerin merkezî adlî sicile aktarılması
ile merkezî adlî sicilden bilgilerin alınıp ilgili şahıs
ve kurumlara iletilmesi ile görevlidir.
(6) Türk mahkemeleri tarafından
verilmiş olsa bile;
a) Disiplin suçlarına ve
sırf askerî suçlara ilişkin mahkûmiyet hükümleri,
b) Disiplin veya tazyik hapsine
ilişkin kararlar,
c) İdarî para cezasına
ilişkin kararlar,
Adlî sicile kaydedilmez.
(7) Adlî sicildeki bilgiler;
a) Cezanın veya güvenlik tedbirinin
infazının tamamlanması,
b) Ceza mahkûmiyetini bütün sonuçlarıyla
ortadan kaldıran şikayetten vazgeçme veya etkin pişmanlık,
c) Ceza zamanaşımının
dolması,
d) Genel af,
Halinde Adlî Sicil ve İstatistik
Genel Müdürlüğünce silinerek, arşiv kaydına alınır.
(8) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin
ölümü üzerine tamamen silinir.
(9) Türk vatandaşları hakkında
yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen
hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği
tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle,
Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil kayıtlarından
çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî
para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine
ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan
arşive kaydedilir.
(10) Arşiv bilgileri;
a) Kullanılış amacı
belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede
açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla vekili,
b) Bir soruşturma veya kovuşturma
kapsamında Cumhuriyet başsavcılıkları,
hâkim veya mahkemeler,
c) Yetkili seçim kurulları,
d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde
ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
Tarafından istenebilir.
(11) Kanunda açıkça belirtilmediği
takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak
bir işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil
ve arşiv kayıtları istenemez ve bu bilgiler, kişiyi
herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak kullanılamaz.
(12) Onsekiz yaşından küçüklerle
ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma
ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet
başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebilir.
(13) Adlî sicil ve arşiv bilgileri
gizlidir. Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine
göre verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı
dışında kullanılamaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Sayın Eraslan, buyurun.
ORHAN ERASLAN (Niğde) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dokuz
yasada değişiklik yapan yasa üzerinde görüşmelere
devam edeceğiz.
Yasa temel yasa biçiminde getirildiği
için, bütün üzerinde konuşma hakkı doğuyor, doğal
olarak, önergeyle de söz alsak… Zaten, önergeyle söz
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Onu demin
de söyledin. Geliyorsun gidiyorsun aynı şeyi söylüyorsun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, ne
söyleyeceğime, müsaade ederseniz, ben karar vereyim. Eğer
siz konuşacaksanız buyurun, yer değişelim, konuşun
o zaman.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Ben
can kulağıyla dinliyorum sizi.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Lütfen,
dinlemek istemiyorsanız, dışarı çıkma
imkânınız da vardır. Yani, böyle bir şey yok.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) –
İstifade edebileceğimiz bir şey söylerseniz…
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, şimdi, Hazreti Mevlânâ’nın bir şeyi var,
ona bir şey eklemek istiyorum. Hani “Zenginken yoksul duruma düşene,
cahiller içindeki âlime acı.” diyor. Buna, bir de, tabii bugünü
görseydi Hazreti Mevlânâ, çoğunluğun kimseyi dinlemeyip,
keyfî davranıp da, çoğunluk içinde azınlıkken kendini
dinletmeye uğraşana, bu konuda ülkenin çıkarlarını
koruyana da acı, derdi, bundan hiç endişem yok. Yaptığımız
şey bu. Yaptığımız şey bu. Yani, bu acınacak
ben değilim aslında. Yani, acınacak, azınlıkta
olan muhalefet değil. Demokrasi anlayışına bakın,
alevleniyor herkes “katılımcılık, demokrasi” deniliyor
ama, şurada, bırakın katılımcılığı,
dinleme tahammülünü gösteremiyorsunuz…
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) – Dinliyoruz,
deminden beri dinliyoruz.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, Yasa’yla
ilgili şeyler söylediğimizde de, çok önemli şeyler söylendiği,
çok doğru şeyler söylendiği… Size göre yanlış
olabilir. Çıkıyor arkadaşımız diyor ki: “Çocuk
Koruma Kanunu’nda bu müesseseler getirildi.”
Arkadaşlar, adı üstünde
“Çocuk Koruma Kanunu.” Bununla kimi koruyacaksınız, ceza
muhakemeleriyle? Çocuğu mu koruyacaksınız? Hangi
sanığı korumayı düşünüyorsunuz? Yani, bu
bir ikrardır aslında. Yani, koruma amaçlıdır bu getirdiğimiz.
Bu koruma amaçlıdır, suçluyu koruma amaçlıdır anlamında
bir ikrardır.
Bakın arkadaşlar,
İçişleri Bakanına soru önergesi vermiştim, mala
karşı cürümlerdeki artış, gasp ve hırsızlık,
kapkaç artışı geometrik biçimde katlamış sizin
iktidarınızda, geometrik biçimde katlamış.
Şu anda, İstanbul’da, bir gecede, bir günde işlenen gasp
ve kapkaç sayısı, dünya suç cenneti sayılan Brezilya’nın
Rio de Janeiro’sunu geçmiş durumda.
Arkadaşlar, buna gerekçe olarak
efendim, ekonomik dengeler bozuldu, böyle oldu, diyebilirsiniz.
Bence de öyle, ama ekonomiden sorumlu Bakan sizin Bakanınız.
“Yahu, bunda Adalet Bakanının kabahati ne kardeşim,
işte İçişleri Bakanlığının önlemleri”
derseniz, İçişleri Bakanı da sizin Bakanınız.
Değerli arkadaşlar,
Hükûmetiniz beşinci yıl içerisinde.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
– Soruyu soruyorsun, cevap da veriyorsun. Nasıl oluyor?
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Beşinci
yıl içerisinde. Yani, beşinci yıl içerisinde bu tür gerekçeleri
bulamazsınız.
Hukuk devleti suçla mücadele
eder. Suçla mücadele etmeyen devlete hukuk devleti denilmez. Burada
bilgi… Tabii ki, hukuk devleti suçla mücadele eder. Çünkü, suç hukukun
ihlalidir. Toplu yaşama kurallarının ihlalidir. Suçla
mücadele etmezse, o hukuk devleti olmaz.
Şimdi, burada sorular soruluyor,
Sayın Bakana da sorularımız oldu. Sayın Bakanımız
dedi ki: “Ben, cevapsız bir soru bırakmadım şimdiye
kadar.” Doğrudur, Sayın Bakan cevapsız soru bırakmaz,
ama, sorduğunuzu değil, cevaplamak istediğini cevaplar.
Yani, başka bir şey sorarsınız, hani tarih sözlüsüne
kaldırılan bizim bir arkadaşımız vardı
Fevzi diye, hoca Çaldıran Savaşı’nı sorar. Kim ile
kim arasında olduğunu asla söylemez, yılını
söylemez, sonucunu söylemez, ne olduğunu söylemez, ama,
kılıçları çektiler, atlara bindiler, geldiler, savaştılar…
Yani, yarım saat anlatır.
Şimdi, sonuç: Ne anladın?
Bunun cevabı yok içinde.
Şimdi, bu konuda Sayın Bakanımız
beni bağışlasınlar, yani, kendisinin samimiyetine
sığınarak söylüyorum. Yani, soruya cevap veriyor da,
ben, madde 263’teki kanuna aykırı eğitimin bu kapsamda
olup olmadığının cevabını almadım.
Affedersiniz, birinci sorumun da cevabını almadım.
Şimdi, yani, takipsizlik kararı
başka bir şey, kamu davasının açılmasının
ertelenmesi başka bir şey. Takipsizlik kararı yetiyor
idiyse Sayın Bakan, niye kamu davasının açılmasının
ertelenmesi müessesesi düzenlendi?
Şimdi, soruyu cevaplıyor.
Doğrudur, yani, elhak, zaten, bizim arkadaşlarımızdan
bilirkişilikle ilgili soru sorulunca, dedim ki: “Yandı
bizim soru, gitti. Sayın Bakan, bunda birbuçuk saat konuşur,
zaman da yetmez.”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Eraslan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani,
hatta biz şunu düşünmüştük, ama, o arkadaşım
yoktu. Hepimiz aynı soruyu soralım Sayın Bakana. Yani,
gideceği bir yer kalmasın. Yani, on kişi de söz
alıp… Biliyoruz çünkü, yani, cevaplar, elhak, yani, hakkını
yemeyelim. Ama, niye olduğunu da sonuçta anlamak mümkün değil,
soran da anlamaz. Yani, bu koşullar içerisinde yasa yapıyoruz
değerli arkadaşlar. Yani, bunları söyleyince Meclisin
mehabeti niye bozulsun? Burası parlamento, konuşma yeri;
Fransızca kökenden türemiş, “parle” konuşma demektir.
Yani, konuşmadan, suskun yasa yaptırmak istiyorsunuz.
Biz… Yani, kızıyorsunuz. Söz alıp, yani, yasaları
açıklayalım, konuşalım, tartışalım,
münakaşa olsun, fikir fikirden üstündür, akıl akıldan
üstündür. Yani, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz “kolektif
akıl” diyor, kolektif aklın mekanizmasını açmıyor.
Bu nasıl iş? Yani, kolektif akıl, suskunlar, yılbaşı
hindileri gibi -hepinizi tenzih ediyorum, yüce Meclisimizi tenzih
ediyorum- düşünerek mi olur kolektif akıl? Öyle olmaz. Kolektif
akıl münakaşa ederek, tartışarak, konuşarak
olur.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar)
– Konuşuyorsun şu anda.
ORHAN ERASLAN (Devamla) – Yani, hakikat
bu.
Değerli arkadaşlar, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, saat 20.10’da toplanmak üzere birleşime
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.08
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimi’nin Beşinci
Oturumu’nu açıyorum.
1255 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
VI.
– KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve 11 Milletvekilinin; Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/870) (
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
38’inci madde üzerinde bir adet
önerge vardır, önergeyi okutacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 38. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Atilla
Kart |
Mehmet
Vedat Melik |
|
|
|
Şanlıurfa |
Madde 38- 5352 sayılı Kanunun
13 üncü maddesinden sonra gelmek üzere, aşağıdaki 13/A
maddesi eklenmiştir.
Yasaklanmış hakların
geri verilmesi
Madde 13/A-(1) 5237 sayılı
Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların belli bir
suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı
hak yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış
hakların geri verilmesi yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk
Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci ve altıncı
fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının
tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir
sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında
yeni bir suç işlememiş olması ve hayatını iyi
halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat
oluşması,
gerekir.
(2) Mahkûm olunan cezanın infazına
genel af veya etkin pişmanlık dışında başka
bir hukuki nedenle son verilmiş olması halinde, yasaklanmış
hakların geri verilmesi yoluna gidilebilmesi için, hükmün kesinleştiği
tarihten itibaren beş yıl geçmesi gerekir. Ancak, bu süre
kişinin mahkûm olduğu hapis cezasına üç yıl eklenmek
suretiyle bulunacak süreden az olamaz.
(3) Yasaklanmış hakların
geri verilmesi için, hükümlünün veya vekilinin talebi üzerine,
hükmü veren mahkemenin veya hükümlünün ikametgahının bulunduğu
yerdeki aynı derecedeki mahkemenin karar vermesi gerekir.
(4) Mahkeme bu husustaki kararını,
dosya üzerinde inceleme yaparak ya da Cumhuriyet savcısını
ve hükümlüyü dinlemek suretiyle verebilir.
(5) Yasaklanmış hakların
geri verilmesi talebi üzerine mahkemenin verdiği karara karşı,
hükümle ilgili olarak Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen kanun
yoluna başvurulabilir.
(6) Yasaklanmış hakların
geri verilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde,
adlî sicil arşivine kaydedilir.
(7) Yasaklanmış hakların
geri verilmesi yoluna başvurulması nedeniyle oluşan bütün masraflar hükümlü tarafından
karşılanır.
(8) Adlî sicil bilgileri, ilgilinin
ölümü üzerine tamamen silinir.
(9) Türk vatandaşları hakkında
yabancı mahkemelerce verilmiş olup 4 üncü maddenin birinci
fıkrasının (f) bendine göre adlî sicile kaydedilen
hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûmiyet hükümleri, kesinleştiği
tarihten itibaren mahkûmiyet kararında belirtilen sürenin geçmesiyle,
Adlî Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğünce adlî sicil, kayıtlarından
çıkartılarak arşiv kaydına alınır. Adlî
para cezasına mahkûmiyet hükümleri ile cezanın ertelenmesine
ilişkin hükümler, adlî sicil kaydına alınmadan doğrudan
arşive kaydedilir.
(10) Arşiv bilgileri;
a) Kullanılış amacı
belirtilmek suretiyle, kişinin kendisi veya vekâletnamede
açıkça belirtilmiş olmak koşuluyla vekili,
b) Bir soruşturma veya kovuşturma
kapsamında Cumhuriyet başsavcılıkları,
hâkim veya mahkemeler,
c) Yetkili seçim kurulları,
d) Özel kanunlarda gösterilen hallerde
ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
Tarafından istenebilir.
(11) Kanunda açıkça belirtilmediği
takdirde, kişi hakkında alınacak bir karar veya yapılacak
bir işlemle ilgili olarak, bir yakınının adlî sicil
ve arşiv kayıtları istenemez ve bu bilgiler, kişiyi
herhangi bir haktan yoksun bırakmak için dayanak olarak kullanılamaz.
(12) Onsekiz yaşından küçüklerle
ilgili adlî sicil ve arşiv kayıtları; ancak soruşturma
ve kovuşturma kapsamında değerlendirilmek üzere Cumhuriyet
başsavcılıkları, hâkim veya mahkemelerce istenebilir.
(13) Adlî sicil ve arşiv bilgileri
gizlidir. Bu bilgiler, görevlilerce açıklanamaz ve bu Kanun hükümlerine
göre verilen kişi, kurum ve kuruluşlarca veriliş amacı
dışında kullanılamaz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Sayın Melik, siz
mi konuşacaksınız?
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)
– Evet efendim.
BAŞKAN – Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Melik, süreniz beş
dakika.
Buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Şanlıurfa)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5352 sayılı
Yasa’nın 13’üncü maddesine 1 madde eklenmesiyle ilgili olarak
vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
22’nci Dönem Parlamentosunda, başta Türk Ceza Yasası olmak
üzere, özellikle adalet mekanizmamızın daha iyi çalışması
amacıyla çok sayıda yasa çıkarıldı. Görüşmekte
olduğumuz yasa da adli sicille ilgili bir yasa taslağı.
Yani, amacımız, bu Meclisin amacı bu ülke insanı
daha rahat, daha huzurlu bir şekilde yaşasın; birbirlerinin
hak, hukuklarına daha saygılı olsunlar ve işlerini
de daha yürütebilsinler diye çabalıyoruz. Zaten bizlerin de
milletvekilleri olarak esas görevi yasa çıkarmak. Vatandaşlarımız
da bu çalışmaları çok yakından ve dikkatle izliyorlar.
Ama, vatandaşların çok yakından
takip ettikleri bir şey var, o da, vatandaşın devletle,
yani yönetimle ilgili sorunlarında bu yasalar ne kadar
işletiliyor, ne kadar adil işletiliyor? Yani, vatandaş
şunu soruyor: Ben devlette, yani yönetimde hakkımı ne
kadar arayabilirim? Yönetimle ilgili bir hukuki veya ceza davası
olduğu zaman, bu yasalar ne kadar adil olarak çalışır,
ne kadar tarafsız davranır? Yani, ben çeşitli nedenlerle
devlette veya yönetimde çalışanlarla mahkemeye düşersem
mahkeme ne kadar adil karar verir? Vatandaşımızın,
dün de bugün de kafasındaki soru budur. Yani, bu memlekette adalet
var mıdır, yoksa yok mudur?
Şimdi, ben size ufak bir örnek
vereceğim; ondan sonra, hep birlikte adaletin nasıl işlediğine
veya adaletin olup olmadığına izin verirseniz karar
verelim: 2005 yılının 2 Haziran günü Ceylanpınar
Tarım İşletmesi sınırları içinde yerleşik
bulunan Kınalı, eski adıy
Ceylanpınar Tarım
İşletmesi bekçileri veya koruma görevlilerinin MP5 marka
silah taşıdığı bilinmesine, 00027 seri numaralı
silahın da kimin tarafından kullanıldığı
veya kime zimmetli olduğu belli olmasına ve olay yerinde
söz konusu silahtan çıkan mermi çekirdeğiyle bir kişinin
öldürüldüğünün belirtilmesine rağmen, bu olayla ilgili
şu ana kadar hiçbir tutuklu kimse bulunmamaktadır. Olayda
bir kişi öldürülmüş ve kullanılan silahla ilgili ekspertiz
raporu açıkça ortada iken, hiçbir tutuklunun bulunmamasını
ve olayın fail veya faillerinin… Başta bölgedeki yerel
mahkemede devam
Değerli arkadaşlar, suçlunun
cezasını çekmediği bir bölgede, bir ülkede adalet kavramından
bahsetmek mümkün müdür?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın Melik.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla)
– Adaletin tesis edilemediği bir bölgede ölenler geri gelemeyecektir,
ama, kamu vicdanı nasıl rahatlayacak ve insanlar devlete
nasıl güveneceklerdir?
Değerli milletvekilleri, bu
Parlamento açıldığından beri, 22’nci Dönem Parlamentosu,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milletvekilliği dokunulmazlıklarıyla
ilgili çok önemli teklifler getiriyoruz, milletvekilliği dokunulmazlığının
sınırlanması yönünde, hemen her ay, burada, değerli
konuşmacılarımız görüşlerini sunuyor. Sanıyorum,
iktidar partisinin de en önemli karşıt görüşü, Evet,
biz bunu değiştirelim, ama, bunun karşılığında
da Memurin Muhakemat’ı değiştirelim, denmektedir.
Şimdi, bu, çok basit bir örnektir.
Sayın Adalet Bakanımız burada oturuyorlar. Ben hukukçu
değilim, ben vatandaşın ağzıyla konuşuyorum,
mahkemelerin nasıl çalıştığını da
az çok bilirim, ama, vatandaş adaletin tecelli etmesini istemektedir.
Vatandaşın huzursuz olduğu bir yerde, istediğiniz
kadar yasa çıkarın, bununla hiçbir şey sağlayamayız.
Ben, bu arada, yasal içeriği
nedir onu bilmiyorum, ama, tekrar, Sayın Bakanı ve bütün Türkiye
Büyük Millet Meclisine buradan bir hatırlatma yapıyor, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Melik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
39’uncu madde üzerindeki önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin 39. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Atil
Madde 39- 3/7/2005 tarihli ve 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanununun 19 uncu maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 19-
(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı
Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı
halinde, kamu davasının açılmasının ertelenmesi
kararı verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından
erteleme süresi üç yıldır.
(2) Bu Kanun, korunma ihtiyacı
olan çocuklar hakkında alınacak tedbirler ile suça sürüklenen
çocuklar hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve
esaslarına, çocuk mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerine
ilişkin hükümleri kapsar.
(3) Koruyucu ve destekleyici tedbirler,
çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını
sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım,
sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir.
Bunlardan;
a) Danışmanlık tedbiri,
çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme
konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili
sorunlarının çözümünde yol göstermeye,
b) Eğitim tedbiri, çocuğun
bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına;
iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme
kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına
yahut kamuya ya da özel sektöre ait
işyerlerine yerleştirilmesine,
c) Bakım tedbiri, çocuğun
bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini
yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım
yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden
yararlandırılması veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
d) Sağlık tedbiri, çocuğun
fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması
ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım
ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri
kullananların tedavilerinin yapılmasına,
e) Barınma tedbiri, barınma
yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile
kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya,
Yönelik tedbirdir.
(4) Hakkında, birinci fıkranın
(e) bendinde tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin, talepleri hâlinde kimlikleri ve adresleri
gizli tutulur.
(5) Tehlike altında bulunmadığının
tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya
vasisinin ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi
suretiyle tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması
hâlinde; çocuk, bu kişilere teslim edilir. Bu fıkranın
uygulanmasında, çocuk hakkında birinci fıkrada belirtilen
tedbirlerden birisine de karar verilebilir.
(6) Adlî ve idarî merciler, kolluk görevlileri,
sağlık ve eğitim kuruluşları, demokratik kitle
örgütleri, korunma ihtiyacı olan çocuğu Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür. Çocuk ile çocuğun
bakımından sorumlu kimseler çocuğun korunma altına
alınması amacıy
(7) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli araştırmayı
derhâl yapar.
(8) Bu Kanunun 7 nci maddesinin yedinci
fıkrasında öngörülen durumlar hariç olmak üzere, suça sürüklenen ve ceza sorumluluğu
olmayan çocuklarla korunma ihtiyacı olan çocuklar hakkında
duruşma yapılmaksızın tedbir kararı verilir.
Ancak, hâkim zaruret gördüğü hâllerde duruşma yapabilir.
(9) Tedbir kararının verilmesinden
önce yeterli idrak gücüne sahip olan çocuğun görüşü
alınır, ilgililer dinlenebilir, çocuk hakkında sosyal
inceleme raporu düzenlenmesi istenebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kart.
ATİL
Değerli arkadaşlarım,
daha evvel 8, 26 ve 27’nci maddelerle ilgili önergelerde birtakım
değerlendirmeler yapmıştım. Bu değerlendirmelerimde,
Türkiye’de sosyal ve ekonomik politikalardaki haksızlık
ve yanlışlıklar sebebiyledir ki, gerek kolluk aşamasında
ve gerek yargılama süreçlerinde yönetim ve yargılama krizi
döneminin yaşandığını ifade etmiştim.
Siyasi iktidar, yol açtığı bu krizi yönetemiyor, yeni
yanlışlara yol açıyor, panik mevzuatı anlayışıyla
yeni düzenlemeler yapıyor, yönetime egemen değil, yönetim
krizini istikrara kavuşturacak yetkinlikte değil.
Bakın değerli arkadaşlarım,
bu söylediklerimin aslında bir başka açılımı
da şu: Siyaseten dürüst olmayan, inandırıcı olmayan,
güven vermeyen bir siyasi yapılanma ve kadro anlayışının
yarattığı bir kaos ortamından söz ediyorum. Bu yasa
teklifinde de bunun yansımalarını görüyoruz.
Dört yıldan bu yana değerli
arkadaşlarım -biraz evvel Sayın Bakana da soru olarak
yöneltmiştim- ticari sır kavramının daraltılması
ve daha teknik hâle getirilmesi zorunluluğundan söz ediyoruz.
Bunu söyleyen siyasi iktidarın, bakıyoruz, bu suç
ilişkilerini, yani ticari sır, bankacılık
sırrı, müşteri sırrı ilişkilerini bu yasa
teklifiyle uzlaşma kapsamına aldığını
görüyoruz.
Sayın Bakan, ticari sırla
ilgili tasarının çalışmalarının devam
ettiğini ve Başbakanlık makamına sunulduğunu
söylüyor, Başbakanlık makamında bunun incelendiğini
söylüyor. Tıpkı Kamu Personel Rejimi Tasarısı’nda
olduğu gibi, her nasılsa, burada da, dört yıla rağmen
bu tasarının henüz Meclis Genel Kuruluna getirilmediğini
görüyoruz, getirilmediğini biliyoruz, henüz taslak haline
getirilmediğini biliyoruz. Bu, aslında, bu Hükûmetin, bu
kadar önemli konulara, bu kadar temel konulara nasıl yüzeysel
baktığını, bakış açısını gösteren
çarpıcı bir örnek. Bunu hemen ifade etmek gereğini duyuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz aşamada şunu görüyoruz: Bakın, hukuksal
mekanizmaları ve özveriyle çalışan yargıyı
ikincil pozisyona iten bir anlayıştan söz ediyorum, geride
bırakan bir anlayıştan söz ediyorum. İlerleyen süreçlerde
hem fail ve hem de mağdur açısından pazarlık yapma,
bu süreci istismar etme, satın
Bakın, değerli arkadaşlarım,
asıl vurgulamak istediğim konu şuydu bu değerlendirmelerden
sonra: Getirdiğimiz bu düzenlemeyle, aslında, milletvekili
seçilme yeterliliğini düzenleyen 76’ncı madde ve devlet
memurluğuna alımı düzenleyen 657 sayılı Yasa’nın
48’inci maddesinin sonuçlarını ve hükümlerini ortadan
kaldırıyoruz. Bunu, dolaylı olarak bu maddeleri, bazı
suçlar açısından işlemez hâle getiriyoruz.
Biraz daha açmak istiyorum izninizle:
Uzlaşma kapsamında olan suçları, arkadaşlarım
çok ısrarla anlattılar, tekrarladılar. Ama, bu suçlar
içinde birkaç tanesine dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın,
kullanma hırsızlığı suçu, güveni kötüye kullanma,
görevi kötüye kullanma, bunların hepsi değerli arkadaşlarım,
ticari sır, bunların hepsi, bakıyoruz, Ceza Kanunu’nun
ilgili maddelerini göz önüne aldığınız zaman, duruma
göre, dosyanın kapsamına göre, temel cezası bir
yılı aşabilecek cezalar veya nihai olarak verilebilecek
cezaları bir yılı aşabilen cezalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kart, tamamlayın konuşmanızı.
ATİL
Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
39’uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
40’ıncı madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870
Esas Numaralı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifinin 40. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Muharrem
Kılıç Atil
Madde 40 – 3/7/2005 tarihli ve 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Madde 23-
(1) Çocuğa yüklenen suçtan dolayı
yapılan yargılama sonucunda, Ceza Muhakemesi Kanunundaki
koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilebilir. Ancak, bu kişiler açısından denetim süresi
üç yıldır.
(2) Bu Kanun, korunma ihtiyacı
olan çocuklar hakkında alınacak tedbirler ile suça sürüklenen
çocuklar hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerinin usûl ve
esaslarına, çocuk mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkilerine
ilişkin hükümleri kapsar.
(3) Koruyucu ve destekleyici tedbirler,
çocuğun öncelikle kendi aile ortamında korunmasını
sağlamaya yönelik danışmanlık, eğitim, bakım,
sağlık ve barınma konularında alınacak tedbirlerdir.
Bunlardan;
a) Danışmanlık tedbiri,
çocuğun bakımından sorumlu olan kimselere çocuk yetiştirme
konusunda; çocuklara da eğitim ve gelişimleri ile ilgili
sorunlarının çözümünde yol göstermeye,
b) Eğitim tedbiri, çocuğun
bir eğitim kurumuna gündüzlü veya yatılı olarak devamına;
iş ve meslek edinmesi amacıyla bir meslek veya sanat edinme
kursuna gitmesine veya meslek sahibi bir ustanın yanına
yahut kamuya ya da özel sektöre ait işyerlerine yerleştirilmesine,
c) Bakım tedbiri, çocuğun
bakımından sorumlu olan kimsenin herhangi bir nedenle görevini
yerine getirememesi hâlinde, çocuğun resmî veya özel bakım
yurdu ya da koruyucu aile hizmetlerinden yararlandırılması
veya bu kurumlara yerleştirilmesine,
d) Sağlık tedbiri, çocuğun
fiziksel ve ruhsal sağlığının korunması
ve tedavisi için gerekli geçici veya sürekli tıbbî bakım
ve rehabilitasyonuna, bağımlılık yapan maddeleri
kullananların tedavilerinin yapılmasına,
e) Barınma tedbiri, barınma
yeri olmayan çocuklu kimselere veya hayatı tehlikede olan hamile
kadınlara uygun barınma yeri sağlamaya,
Yönelik tedbirdir.
(4) Hakkında, birinci fıkranın
(e) bendinde tanımlanan barınma tedbiri uygulanan kimselerin,
talepleri hâlinde kimlikleri ve adresleri gizli tutulur.
(5) Tehlike altında bulunmadığının
tespiti ya da tehlike altında bulunmakla birlikte veli veya
vasisinin ya da bakım ve gözetiminden sorumlu kimsenin desteklenmesi
suretiyle tehlikenin bertaraf edileceğinin anlaşılması
hâlinde; çocuk, bu kişilere teslim edilir. Bu fıkranın
uygulanmasında, çocuk hakkında birinci fıkrada belirtilen
tedbirlerden birisine de karar verilebilir.
(6) Adlî ve idarî merciler, kolluk
görevlileri, sağlık ve eğitim kuruluşları,
sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür.
Çocuk ile çocuğun bakımından sorumlu kimseler çocuğun
korunma altına alınması amacıy
(7) Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu kendisine bildirilen olaylarla ilgili olarak gerekli
araştırmayı derhâl yapar.
(8) Bu Kanunun 7 nci maddesinin yedinci
fıkrasında öngörülen durumlar hariç olmak üzere, suça sürüklenen
ve ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla korunma ihtiyacı
olan çocuklar hakkında duruşma yapılmaksızın
tedbir kararı verilir. Ancak, hâkim zaruret gördüğü hâllerde
duruşma yapabilir.
(9) Tedbir kararının verilmesinden
önce yeterli idrak gücüne sahip olan çocuğun görüşü
alınır, ilgililer dinlenebilir, çocuk hakkında sosyal
inceleme raporu düzenlenmesi istenebilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Önerge üzerinde Sayın
Atil
Buyurun.
ATİL
Değerli arkadaşlarım,
Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Burada biraz evvel yaptığım
tespiti tekrarlamak istiyorum öncelikle. Getirilen teklifin, uzlaşma,
kamu davasının ve hükmün tefhiminin ertelenmesi maddeleri,
çok açık ve net olarak ifade ediyorum, Anayasa’nın 76’ncı
maddesi ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın
48’inci maddesinin, yani memuriyete alımı düzenleyen maddesinin
hüküm ve sonuçlarını bertaraf etmeye yöneliktir. Bu sonuç
kaçınılmazdır. Bu yönüyle bu teklifin öncelikle yeni
bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekir.
Aslında, tabii, değerli
arkadaşlarım, Anayasa’ya aykırılıklar bunlarla
sınırlı değil. Bakın, yapılan bu düzenlemelerle
-çok ayrıntılı olarak anlatıldı- kişiye,
aileye, zümreye veya bir sınıfa imtiyaz tanıyoruz,
ayrıcalık tanıyoruz. Böylece, Anayasa’nın “Kanun
önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesinin üçüncü
fıkrasını açık bir şekilde ihlal ediyoruz. Oysa,
yine aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre, devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde
eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadır. Yapılan
bu düzenlemelerle Anayasa’nın -bunları çok fazla açmak istemiyorum-
20, 21, 22, 28, 41, 49, 51, 56, 58 ve 60’ıncı maddelerinin de ihlal
edildiği görüşündeyim. İnanıyorum ki, gerek Cumhurbaşkanlığı
ve gerek Anayasa Mahkemesi aşamasında tüm bu hususlar gerekçeli
ve ayrıntılı olarak bir kez daha ortaya konacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
bu teklifin düzenlenmesi sürecinde siyasi iktidarın bir diğer
karakteristiğini görüyoruz. Aslında, bu özelliğin
diğer politik uygulamalarda da hep bir şekilde korunduğunu
ve bundan vazgeçilmediğini de görüyoruz. Nedir bu karakteristik
yapı? Bakıyoruz, bir taraftan adliyenin işleyişini
hızlandırma iddiasıyla yapılmak istenilen bir düzenleme,
böylece, Avrupa Birliği normlarının yakalanması
hedefi ve iddiası ve bu söylem, diğer taraftan ise, mağdurun
zararının giderilmesini amaçlayan bir mantığı
görüyoruz; diyet anlayışının tezahürlerini görüyoruz.
Elbette, ceza hukukunda yaşadığımız
süreçte, hem sanığın cezalandırılması
ve topluma kazandırılması hem de mağdurun tatmin
edilmesi temel amaç olmalıdır. Ancak, unutmayalım ki,
bu teklif ve bağlı olan politikalarda hep anlatmaya çalıştığımız,
tek yönlü dayatma süreçleri yaşanacaktır. Bu süreç, tehlikeli
ve telafisi güç zararlara ve mağduriyetlere yol açacaktır;
toplumsal anlamda bir tahribat dönemi başlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
“ben suçu işler, bedelini de öderim” anlayışı ve
yaklaşımıyla ceza adaletinin sağlanması ve
toplumsal yararın gerçekleştirilmesi mümkün olamaz. Böyle
bir anlayışın, çağdaş yönetimlerde ve hukuk
devletlerinde yeri yoktur. Türkiye gerçekleri ve toplumsal dinamikleri
buna uygun değildir, hele mevcut kolluk gücü yapılanması
içinde burada, yasada, teklifte istenilen amaca ulaşılmasının
mümkün olmadığını çok kısa süre zarfında
göreceksiniz.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu değerlendirmelerden sonra özet olarak şunu ifade etmek
istiyorum: Devletin fonksiyonunu yok
Getirilen bu teklif ile, nihai sonuçta,
uzlaşma değil, sosyal anlamda, ekonomik anlamda, siyasi
anlamda ve fiilî olarak bir dayatma sürecinin başlayacağını
vurguluyor ve dikkatinizi bir kez daha çekiyorum.
Her suçun, belli bir bedel ve piyasa
fiyatının bulunduğu anlayışıyla hazırlanan
bu teklifin yaratacağı vahamet ve kaosa dikkatinizi çekiyor,
yasa teklifinin özellikle ve öncelikle 21, 22, 23, 24, 26 ve 30’ncu
maddelerinin geri çekilmesi gereğini bir kez daha ifade ediyor,
bu değerlendirme ve düşüncelerle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
40’ıncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
41’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
42’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
43’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
44’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
45’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
Geçici Madde 1 üzerinde bir adet
önerge vardır; önergeyi okutup, işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
2/870 Esas Numaralı Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
|
Muharrem
Kılıç |
Feridun
Ayvazoğlu |
A.
Sırrı Özbek |
|
|
Çorum |
İstanbul |
|
Ufuk
Özkan |
Nuri
Çilingir |
Fahrettin
Üstün |
|
Manisa |
Manisa |
Muğla |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?..
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Buyurun Sayın
Kılıç
MUHARREM KILIÇ (
Değerli arkadaşlarım,
bu her üç müessese de, sanıklar lehine düzenlemeler getirmektedir.
Bu anlamda, bu yasa çıktıktan sonra eldeki mevcut dosyalar,
bu çıkan yasa doğrultusunda, lehe olan hükümlerin uygulanması
yönünde mahkemeler tarafından, sayın hâkimler ve savcılarımız
tarafından göz önünde bulundurulacaktır. Bu suçlarla ilgili
Yargıtayımızda da, Yargıtayımızın
muhtelif dairelerinde pek çok dosya bulunmaktadır. Bu dosyalarla
ilgili, bu teklifin geçici 1’inci maddesiyle, “Bu kanunun yürürlüğe
girdiği tarih itibarıyla hükme bağlanmış olmakla
beraber henüz kesinleşmemiş olan dosyalarda, uzlaşma
kapsamının genişlediğinden bahisle bozma kararı
verilemez.” denilmektedir. Yani, Yargıtayda, bu suçlarla ilgili
dosyalarda bozma kararı verilemeyecek.
Peki, değerli arkadaşlarım,
devam
Bir de, Türk Ceza Yasamız’ın
7’nci maddesinin ikinci fıkrası var. Burada şöyle deniyor:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan
yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin
lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” Bu, ceza hukukunun
ana ilkelerinden bir tanesidir.
Peki, değerli arkadaşlarım,
konumları itibarıyla her ikisinin de suçları aynı
olan, her ikisinin de suçu, yani, hükümleri henüz kesinleşmemiş
olan insanların birileriyle ilgili olarak bu lehe olan hükümleri
uygulayacaksınız, ancak, mahkemece karara bağlanmış,
ancak, henüz Yargıtayda sonuçlanmamış olan dosyalarda
bunu uygulamayacaksınız. Çünkü, burada geçici madde
1’le “bunlarla ilgili, bu lehe olan düzenlemelerle ilgili Yargıtay
bozma kararı vermeyecek” diyorsunuz.
Peki, değerli arkadaşlarım,
bu, hukukun genel ilkelerine, Anayasa’mızın 10’uncu maddesindeki
“eşitlik” ilkesine aykırılık teşkil etmeyecek
mi? Bu nedenle, biz, her ne kadar, geçici 1’inci maddeyle Yargıtay
aşamasındaki dosyalara böyle bir düzenleme getirsek bile,
bu düzenleme, bence, bizim anladığımız anlamda
yerini bulmayacak. Geçmişte de buna ait bir örnek vermek istiyorum:
1974 yılında bir af çıkmıştı. Bu af çıkarken
Af Kanunu’nun 5’inci maddesinde bir kısım suçlar Af Kanunu
dışında bırakılmıştı. Ancak, yine
1974 yılında bu Af Kanunu Anayasa Mahkemesine götürüldü,
Anayasa Mahkemesi biçim yönünden bozdu, ancak buradaki husus
“eşitlik” ilkesine aykırılıktandı öz olarak.
Bu nedenle, yani bu yasa çıktıktan sonra, muhtemelen bir
kısım mahkemeler tarafından bu dosyalar Anayasa Mahkemesine
götürülecek ve Anayasa Mahkemesi de bozacak ve tüm dosyalara şamil
edecektir.
Bu nedenle, değerli arkadaşlarım,
bu düzenleme bir af mahiyetindedir. Yani, Ceza Yasamız’ın
neredeyse beşte 1’ini ilgilendiren suçlarla ilgili bu yaptığımız
düzenlemeler bir af mahiyetindedir. Af mahiyetinde olan bu düzenlemenin
de mutlaka nitelikli çoğunlukla çıkartılması gerekir.
Ben, bu hususları yüce heyetin
dikkatine sunmak istedim. Gerçi, bu yasa teklifinin mahkemelerimizdeki
iş yoğunluğunu azaltacağını Sayın
Bakanımız söylüyor, ancak, yani mahkemelerdeki iş yükü
azalacak diye ülkemizi suç cenneti haline getirecek bu tip bir düzenlemeye
de bence gerek yoktu.
Bu düşüncelerle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Geçici madde 1’i oylarınıza
sunuyorum:
46’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
47’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum:
Sayın Bakanım, yerinizden
mi açıklama yapacaksınız?
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Sayın Bakanım
kanunun
Buyurun Sayın Bakanım.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(
BAŞKAN – Biz de, sizlere ve emeği
geçen bütün arkadaşlarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza
ve Komisyon üyelerine ve bürokratlarımıza teşekkür
ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, 5’inci sırada yer alan Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur’un, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur’un; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (2/874) (
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, gruplar arasında mutabakat olduğundan
ve komisyonun bu saatte bulunması imkânı görülmediğinden,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 7 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, hepinize
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 20.52