DÖNEM: 22 CİLT: 139 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
32’nci Birleşim
14 Aralık 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, Mevlânâ Yılı münasebetiyle onun düşüncelerine ve eserlerine; Selçuk Üniversitesi bünyesinde bulunan bazı fakültelerin “Mevlânâ Üniversitesi” ve “Karatay Teknik Üniversitesi” adı altında toplanarak eğitim ve öğretime devam etmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’nun, yeni Türk lirasına geçişle paramızın değer kazanmasının olumlu etkilerine ve ekonomik istikrara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, vatandaşlarımıza yurt dışı seyahatlerinde bazı ülkelerce uygulanan vizelere ve karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Siirt Milletvekili Öner Ergenç ve 40 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk’in, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
VII. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229)
IX. - SORULAR VE CEVAPLAR
A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Hatay Milletvekili Gökhan DURGUN’un, Hatay Bayındırlık ve İskân İl Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK’ın cevabı (7/18006)
2.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, kadına yönelik şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18014)
3.- Adana Milletvekili N.Gaye ERBATUR’un, çocuğa yönelik şiddetin önlenmesi için yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/18015)
4.- Diyarbakır Milletvekili Mesut DEĞER’in, Şanlıurfa-Habur karayoluna ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız ÖZAK’ın cevabı (7/18027)
5.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18131)
6.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, Bakırköy Cumhuriyet Savcısı hakkındaki iddialara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18132)
7.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, sınıf tekrarı yapan öğrencilerle ilgili uygulamaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18187)
8.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Dünya Bankası kredili veya hibeli projelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18226)
9.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, Hükûmet üyelerinin eşlerinin resmî yurt dışı gezilerine katılımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL’ün cevabı (7/18610)
10.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, Kültür ve Turizm Bakanı hakkında Pamukkale'yle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18614)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Sultanahmet Adalet Sarayının satılıp satılmadığına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK’in cevabı (7/18619)
12.- Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAY’ın, silah ruhsatı bulunan milletvekillerine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18644)
13.- Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN’ün, Bilecik'teki bir köy okulunun atıl bırakılarak taşımalı eğitim yapılmasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18652)
14.- İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, bir ilköğretim okulu yönetimiyle ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18653)
15.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Manavgat turizm uygulama oteli inşaatına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18654)
16.- Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN’ın, bir kargo firmasıyla yapılan işlere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18655)
17.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in, Sivas-Merkez Mimar Sinan İlköğretim Okulunun ihata duvarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK’in cevabı (7/18656)
18.- İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN’in, arandığı iddia edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18686)
19.- İzmir Milletvekili Kemal ANADOL’un, seri cinayet zanlılarının zamanında yakalanamamasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18732)
20.- İzmir Milletvekili Canan ARITMAN’ın, arandığı iddia edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18733)
21.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, seri cinayet zanlılarının zamanında yakalanamamasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18734)
22.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Başbakanın rahatsızlığında yaşanan olaydan sonra soruşturma açılıp açılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18735)
23.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Türk vatandaşlarıyla evlenen yabancı kadınlara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18736)
24.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/18737)
25.- Yozgat Milletvekili Mehmet ERDEMİR’in, geçici personel statüsündeki kamu çalışanlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/18883)
26.- Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN’ın, geçici işçilere kadro verilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU’nun cevabı (7/19027)
27.- Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ’in, berdel töresine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/19055)
28.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, kadınlara yönelik şiddet konusunda kamu görevlilerinin tutumuna ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU’nun cevabı (7/19056)
29.- Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR’un, Adana'da kepenk kapatan esnaf ve sanatkâra ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/19109)
I. – GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
Bir ila Altıncı Oturumlar
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak yedi oturum yaptı.
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı, Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin 800’üncü ölüm yıl dönümü ile 733’üncü şebiarus vuslat törenleri münasebetiyle, Mevlânâ misyonunun ülke sathına daha etkili şekilde yayılmasını sağlamanın önemine,
Eskişehir Milletvekili Mehmet Ali Arıkan, Eskişehir tüccar ve esnafının Toplu Konut İdaresiyle olan sorunlarına,
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey, israf edilen kamu kaynaklarının ve atıl yatırımların ülke ekonomisine etkilerine ve bu konuda alınması gereken tedbirlere,
İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Amasya Milletvekili Mustafa Sayar ve 22 milletvekilinin, Mustafa Taylan Özgür cinayetinin aydınlatılması amacıyla (10/404),
Balıkesir Milletvekili Turhan Çömez ve 34 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel sömürünün araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla (10/405),
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un İngiltere’ye yaptığı resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresinin kabul edildiği,
Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 335’inci sırasında yer alan (10/394) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 13/12/2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği,
Açıklandı.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen ve,
Dışişleri Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi,
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonunda açık bulunan 1 üyeliğe, Konya Milletvekili Sami Güçlü
Seçildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi’nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2’nci sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı: 904),
3’üncü sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
5’inci sırasında bulunan, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında (2/775) (S. Sayısı: 1209),
6’ncı sırasında bulunan, Bursa Milletvekili Şevket Orhan ile Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali’nin, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi ve Geçici Madde Eklenmesi Hakkında (2/461) (S. Sayısı: 970 ve 970’e 1 inci Ek),
Kanun Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4’üncü sırasında bulunan, Diyarbakır Milletvekili Osman Aslan'ın, Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/843) (S. Sayısı: 1241) görüşmeleri tamamlanarak, istem üzerine,
7’nci sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti ile Mısır Arap Cumhuriyeti Arasında Bir Serbest Ticaret Alanı Tesis Eden Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (1/1224) (S. Sayısı: 1244) görüşmelerini müteakiben,
Elektronik cihazla yapılan açık oylama sonucunda, kabul edilip kanunlaştıkları açıklandı.
8’inci sırasında bulunan, Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/1111) (S. Sayısı: 1229) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili Ömer Özyılmaz’ın, konuşmasında, şahsına sataştığı iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Saat 21.40’ta toplanmak üzere Altıncı Oturum’a 21.34’te son verildi.
Sadık Yakut
Başkan Vekili
Bayram Özçelik Ahmet Küçük
Burdur Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip Üye
Yedinci Oturum
Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/1111) (S. Sayısı: 1229) görüşmelerine devam olunarak 2’nci maddesine kadar kabul edildi.
14 Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 22.58’de son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan Vekili
Bayram Özçelik Ahmet Küçük
Burdur Çanakkale
Kâtip Üye Kâtip Üye
No.: 48
II. - GELEN KÂĞITLAR
14 Aralık 2006 Perşembe
Teklifler
1.- Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 37 Milletvekilinin; Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/907) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2006)
2.- Kırklareli Milletvekili Mehmet S. Kesimoğlu ve Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç’ın; 3152 Sayılı İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanuna Bir Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/908) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2006)
3.- İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek ve Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç’ın; 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/909) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2006)
4.- Burdur Milletvekilleri Bayram Özçelik ve Mehmet Alp’in; Burdur İli Altınyayla İlçesi Adının “Dirmil” Olarak Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/910) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2006)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- Siirt Milletvekili Öner ERGENÇ ve 40 Milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 12/12/2006)
Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kırklareli Milletvekili Yavuz ALTINORAK’ın, Lüleburgaz D-100 karayolu üzerindeki bulvar çalışmalarına ve Babaeski-Kırklareli karayoluna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18603)
2.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, hastanelerin şehir merkezlerinden taşınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18612)
3.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, Merkez Bankası üst düzey yönetimindeki atamaların yapılmamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18615)
4.- Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU’nun, bir gazete muhabirinin tartaklanmasına ve Başbakanlık Basın Sözcüsünün açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18618)
5.- İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCU’nun, arsa satış beyannamesinin ilan duyurusunda geçen bir ifadeye ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18621)
6.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa’da Karayolları Genel Müdürlüğünce bir inşaat firmasına verilen ihalelere ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18622)
7.- İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI’nın, İzmir’de metropol ilçe otoyollarının ücretli olmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18623)
8.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, Bursa-Mustafakemalpaşa’daki bir köprünün durumuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18624)
9.- Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK’ın, orman kadastrosuna ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18625)
10.- Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM’ın, Ankara-Beypazarı yolu yapımına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18626)
11.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat Bankasının bazı yöneticileri hakkındaki yargısal işlemlere ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18631)
12.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat Bankasının zarara uğratıldığı iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18632)
13.- İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, Ziraat Bankasının açıkladığı 2005 yılı kârına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18633)
14.- İstanbul Milletvekili Ahmet Güryüz KETENCİ’nin, DSİ uygulamalarının sulak alanlara etkisine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18638)
15.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’teki bir vadiye kurulması düşünülen termik santrale ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18639)
16.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’e bağlı bazı köy yollarının genişletilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18640)
17.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Keles’teki bir vadide yer alan köylere yönelik çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18641)
18.- Yalova Milletvekili Muharrem İNCE’nin, Fransa’ya karşı bazı tepkiler geliştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18642)
19.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ali ÖZPOLAT’ın, Zeytinburnu’ndaki bir otopark inşaatına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18643)
20.- Yozgat Milletvekili Emin KOÇ’un, Ankara’daki su sayaçları arızalarına ve Büyükşehir Belediyesinin hesaplarının incelenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18645)
21.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Ankara’da şehir dışına taşınmayan oto galerilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18646)
22.- Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, Ankara’daki bir yol çalışmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18647)
23.- Uşak Milletvekili Osman COŞKUNOĞLU’nun, TÜBİTAK’ın lojman düzenlemesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18651)
24.- İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK’in, Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi kitaplarında Alevilikle ilgili bilgilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18657)
25.- Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK’in, evrim kuramına ders kitaplarında yer verilmemesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18658)
26.- Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, ders kitabı ulaşmayan öğrencilere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18659)
27.- Konya Milletvekili Nezir BÜYÜKCENGİZ’in, iş eğitimi dersinin kaldırılması kararının öğretmenlere etkisine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18660)
28.- Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKÇİOĞLU’nun, açılan derslik, okul ve öğrenci yurtlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18661)
29.- Antalya Milletvekili Atila EMEK’in, Manavgat’taki eğitim yatırımlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18662)
30.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, özel hastanelere yapılan ödemelere ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18663)
31.- Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU’nun, iptal edildiği iddia edilen verem savaş dispanseri projelerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18664)
32.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, Bursa Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesinde yapılan bir uygulamaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18665)
33.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Türksat 1B uydusunun durumuna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18671)
34.- Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa-Gemlik-Narlı Köyü iskelesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18672)
35.- Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK’ın, Karayolları Taşıma Yönetmeliğinin uygulanmasında karşılaşılan bazı sorunlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18673)
36.- Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun, Türksat projesiyle ilgili iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18674)
37.- Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT’un, sınıfta kalan öğrencilerle ilgili bir uygulamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18680)
14 Aralık 2006 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’ni açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Mevlânâ Yılı ve “Mevlânâ Üniversitesi” hakkında söz isteyen, Konya Milletvekili Remzi Çetin’e aittir.
Buyurun Sayın Çetin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.- Konya Milletvekili Remzi Çetin’in, Mevlânâ Yılı münasebetiyle onun düşüncelerine ve eserlerine; Selçuk Üniversitesi bünyesinde bulunan bazı fakültelerin “Mevlânâ Üniversitesi” ve “Karatay Teknik Üniversitesi” adı altında toplanarak eğitim ve öğretime devam etmesine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
REMZİ ÇETİN (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; büyük Türk milletinin insanlık âlemine armağan ettiği en kıymetli değerlerden biri de Hazreti Mevlânâ’dır. Yaratılmışların en şereflisi insanı anlamak ve anlatmak için gayret göstermiş birçok düşünür, mütefekkir vardır. Bunlar, kendi ruh derinlikleriyle mütenasip, insana ait hikmetleri izah etmeye gayret göstermişlerdir. Elbette, her birinden istifade ederiz. Ortaya koydukları büyük tefekkür ürünü insanı analiz eden fikirlerinden, düşüncelerinden yararlanırız. Böylece, insan denen bu meçhul varlığı idrak etmeye çalışırız.
İslam’ın öz kaynaklarına sımsıkı bir bağlılık içerisinde olan Hazreti Mevlânâ’nın, insana yönelik analizinin insanlık tarihinde müstesna bir yeri vardır. Mevlânâ, insanın yaradılış hikmetlerini ve hayatı boyunca şahit olduğu olgunlaşma evrelerini ve bu esnada yaşadığı değişimleri istisna bir üslupla izah etmiştir.
Mevlânâ, insanın et, kemik ve dokulardan meydana gelen, elle tutulan, gözle görülen müşahhas hâliyle, kalbî ve ruhi mücerret hayatını birlikte ele alır ve incelemeye tabi tutar. Onun için “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” der. İnsanın müşahhas ve mücerret yapısının birbirine paralel olması hâlinde, yaradılışta insana verilen cevherin gerçek anlamda tezahür edeceğini çeşitli misallerle ifade eder. Kâmil bir insanın taşıması gereken özellikleri Hazreti Mevlânâ şöyle sıralar: “Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol, şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, hiddet ve asabiyet hâlinde ölü gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, hoşgörürlükte deniz gibi ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Herkesi, hayatına bu düsturları hâkim kılmış fertlerden meydana gelen bir cemiyetin hâlini düşünmeye davet ediyorum.
Kalkınmış bir refah toplumu hâline gelmiş Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok satılan kitap Hazreti Mevlânâ’nın Mesnevi’sidir. Maddi problemlerini çözmüş, fakat, manevi alandaki açlığını, susuzluğunu gidermek için Mesnevi’ye koşmaktadır. Demek ki, mide tokluğu kadar kalbî tokluğa da ziyadesiyle ihtiyaç vardır.
Muhterem Başkan, muhterem milletvekilleri; Hazreti Mevlânâ’nın meftun bulunduğu Konya’mız bir ilim yuvası olma özelliğini de her zaman korumuştur. İnsanlığa ilim saçan âlimler ve ilim kurumları hep var olmuştur. Mühendislik bilimleri, astronomi, tıp, felsefe mantık ve tasavvuf başta olmak üzere, birçok ilim dalında asırlarca eğitim veren Karatay Medresesi başta olmak üzere çok sayıda ilim ocağı insanlığa hizmet etmiştir.
Değerli milletvekilleri, günümüzde bu devamlılığı Konya Selçuk Üniversitesi sürdürmektedir. 13 fakülte, 80 binin üzerinde öğrencisi ve 5 binin üzerinde akademik personeliyle Selçuk Üniversitesi ülkemizin en büyük üniversitesi olmuştur. Sadece 23 üniversitemizde mevcut olan tekno park, Selçuk Üniversitesinde de vardır ve çok faydalı ar-ge çalışmaları yapmaktadır. Özelde Orta Anadolu sanayisine, genelde bütün Türkiye’ye kıymetli hizmetler sunmaktadır. Her türlü ar-ge faaliyetlerinin yapılabildiği gelişmiş laboratuvarlara ve oldukça vasıflı bir akademik kadroya sahiptir. Selçuk Üniversitemiz günden güne gelişmeye devam etmektedir. Bünyesinde uzun yıllar bir akademisyen olarak vazife yaptığım Selçuk Üniversitesinin, Değerli Rektörü başta olmak üzere bütün akademik personelini gayretli çalışmaları için candan tebrik ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 2007 yılı, uluslararası bir kuruluş olan UNESCO tarafından Dünya Mevlânâ Yılı olarak ilan edilmiştir. Bununla ne kadar gurur duysak azdır. İnsanlığa armağan ettiğimiz bir büyük değerimizi, Mevlânâ’mızı bütün dünya takdirle anacak ve üstün meziyetlerini dile getireceklerdir. Asırlardır insanlığa ışık saçan büyük mütefekkirimizin ismini taşıyan bir üniversitenin olmaması ciddi bir eksikliktir. Bu yüzden dönem başında verdiğimiz kanun teklifi komisyonda beklemektedir.
Selçuk Üniversitesinin bünyesindeki Meram Tıp Fakültesi, Eğitim Fakültesi, Teknik Eğitim Fakültesi ve İlahiyat Fakültesi bahçe duvarları birbirine bitişik fakültelerdir. 30 bine yakın öğrenci mevcudu bulunmaktadır. Bu dört fakülteden meydana gelen bir üniversitenin “Mevlânâ Üniversitesi” olarak kurulması oldukça yerinde olacaktır. Binaları, bütün eğitim araç gereçleri ve akademik kadrosu hazır olan bu üniversiteye sadece bir isim verilecektir: Mevlânâ Üniversitesi. En kolay kurulabilecek bir üniversitedir. Dünyanın 2007 yılını Mevlânâ Yılı olarak Mevlânâ’yı anacağı bir yılda Mevlânâ Üniversitesinin kurulması oldukça manidardır.
Ayrıca, Konya’da, biraz önce de ifade ettiğim gibi, asırlarca ilim hizmeti vermiş Karatay Medresesinin ismine atfen bir de “Karatay Teknik Üniversitesi” yine kolaylıkla kurulabilir. Şu anda Selçuk Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi 13 mühendislik bölümü ve 10 bine yakın öğrencisiyle öğrenimine devam etmektedir. Binaları, laboratuvarları ve akademik kadrosu mükemmeldir. Sadece “Karatay Teknik Üniversitesi” isminin verilmesi yeterli olacaktır. Böylece 80 binin üzerinde tek bir rektörlüğün idaresinde ve bir tek bütçeyle öğrenim yapmaya çalışan Selçuk Üniversitemiz, bünyesinden, bir, Mevlânâ üniversitesi, iki, Karatay teknik üniversitesi kurulmak suretiyle ilgili alanlarda daha derinlikli eğitim- öğretim yapma imkânı olacaktır.
Mevlânâ üniversitemizin bünyesinde yer alan Mevlânâ araştırma enstitüsü sayesinde bütün dünyada bu alanda çalışmalar yapan binlerce bilim adamının Konya’mıza, dolayısıyla ülkemize gelmesi sağlanacak ve çok ciddi bir ilmî sirkülasyon sağlanacaktır. Kongreler, sempozyumlar ve panellerle Konya’nın bir kongre kenti olması sağlanacaktır.
Cenevre’nin 1995 yılında sadece kongrelerden dolayı 18 milyar dolar geliri, 2006 yılında 70 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu, sadece bir şehrin hizmet sektörünün geliridir. O bakımdan, bir kongre merkezi, bir ilim merkezi olmak her bakımdan yüksek faydalar celbedebilir.
Hem Mevlânâ üniversitesi hem de Karatay teknik üniversitesi kanun tekliflerimiz komisyondadır. Başta Yükseköğretim Kurumumuz olmak üzere, devletimizin ilgili birimlerinin iş birliği ile bu iki güzide üniversitemizin Konya’mıza ve ülkemize kazandırılması en büyük arzumuzdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Çetin, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
REMZİ ÇETİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Mevlânâ’mızı anma merasimleri şu günlerde Konya’da devam etmektedir. 17 Aralık akşamı icra edilecek Şebi Arus Merasimiyle program tamamlanacaktır. Herkesi, hepinizi Mevlânâ’nın manevi iklimine, Konya’ya davet ediyorum.
Bu duygular içerisinde Sayın Başkanı ve yüce heyetinizi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Gündem dışı ikinci söz, paramızın değeri ve ekonomik istikrarı ile ilgili söz isteyen Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Sıvacıoğlu.
2.- Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu’nun, yeni Türk lirasına geçişle paramızın değer kazanmasının olumlu etkilerine ve ekonomik istikrara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in cevabı
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; paramızın değeri ve ekonomik istikrar konusunda gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Para, ekonomik sistemin işleyişini sağlayan temel araçlardan birisidir. Alışverişte kullanılan değişim aracı, servet biriktirme ve değer ölçüsü olarak üç fonksiyonu bulunmaktadır. Ulusal paranın bu üç fonksiyonu yerine getirmesi gerekir ki ekonomide istikrar sağlansın. Bu fonksiyonların kaybedilmesi hâlinde, döviz denilen yabancı para, yerli paranın yerini alır, ekonomi rayından çıkar ve istikrarı kaybeder.
Ekonomide para ikamesi denilen süreçte, özellikle enflasyonun çok yüksek olduğu ülkelerde, paranın sürekli değer kaybetmesi nedeniyle ülke insanının tasarruflarını daha sağlam olan yabancı paralara bağlı varlıklara kaydırma eğilimleri günden güne artar. Yerli paraya olan güven kaybının daha ileri boyutlara ulaşması durumunda ise, yabancı para, yerli paranın değişim aracı ve hesap birimi olma özelliklerini de ikame etmeye başlar. Yerli paranın tüm fonksiyonlarının bir ya da birkaç yabancı para birimi tarafından ikame edilmesi durumunda, tam para ikamesi denilen olgu meydana gelmiş olur ki, artık, o ülkede ekonomik ve siyasi istikrardan bahsetmek zorlaşır. En ufak iç ve dış çalkantılardan etkilenir hâle gelir.
Para ikamesinin ortaya çıkmasına neden olan en önemli faktörler arasında yüksek enflasyon oranı, devalüasyon beklentisi, kurlarda aşırı değer kaybı beklentisi ve dolaylı bir şekilde yabancı para birimine bağlı varlıkları ikame edecek olan yerli para birimine bağlı hesaplara verilen reel faiz oranları olarak sayılabilir.
Para ikamesinin ekonomide yarattığı etkiler ise, merkez bankalarının izledikleri para politikaları üzerindeki etkilerini kaybetmeleri, devletin para gelirlerinden yararlanamaması, yerli para talebinde istikrarsızlıkların oluşması ve döviz kurlarında belirsizliklerin artması olarak göstermek mümkündür.
Ülkemizde de 1980’lerin ortalarından itibaren Türk lirası üç fonksiyonunu da kaybetmeye başlamış, özellikle, enflasyon oranlarındaki sürekli artış, Türk lirasının diğer yabancı para birimleri karşısındaki değer kaybı, vatandaşlarımızın yerli paradan kaçmalarına neden olmuştur. Döviz tevdiat hesaplarının varlığı ise, yabancı para birimlerinin aynı zamanda tasarruf aracı hâline gelmesine zemin oluşturmuştur. Bu süreçte, Merkez Bankası ve Hazine gibi kamu kurumlarının çeşitli ekonomik göstergeleri yabancı para birimi türünden açıklamaya yönelmeleri Türk parasının hesap birimi olma özelliğini kaybetmeye başladığını gösteren çarpıcı örneklerdir. Bunlara ek olarak döviz büfelerinin ülkede yaygın hâle gelmesi ve bunların, sadece turistlere değil, ülke vatandaşlarına da sürekli döviz satması, özellikle maaş ve ücret ödeme günlerinde büfeler önünde kuyruk oluşması, günlük işlemler için de yabancı para biriminin kullanıldığının açık göstergeleridir.
Ülkemiz parası öylesine itibar kaybına uğramıştır ki, baba oğluna, dayı yeğenine borç verirken Türk parası yerine döviz vermiş, alışverişler dövizle yapılır hâle gelmiştir. Kiralar, apartman aidatları dövize endekslenmiş, ev hanımları aralarında dolar günleri tertipler olmuşlardır. Dünya televizyonlarında Türk lirası komedi programlarında malzeme yapılmış, ülkemizde TL âdeta tedavülden kalkmıştır.
Ekonomimizin ve paramızın böyle olduğu bir dönemde, 2002 Kasımında yapılan seçimle iktidara gelen AK Parti Hükûmeti, iyi yönetimi ve sağladığı ekonomik istikrarla 2005 yılında paradan 6 sıfır atılmasıyla birlikte yeni Türk lirasına geçiş sağlanmış, ülkeye güven gelmiş, dış itibarımız artmıştır. Türk lirasının yeniden değer kazanarak istikrarına kavuşmasıyla birlikte eski alışkanlıklar terk edilmeye başlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu, buyurun.
MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Bu meyanda, alışverişler artık dövize endeksli olmaktan çıkmış, özel okullarımız ve çoğu vakıf üniversitelerimiz doları baz almaktan vazgeçmek suretiyle yeni Türk lirasından işlemlerini yapmaya başlamışlardır. Doğal gaz aboneliğinde yeniden yeni Türk lirasına dönülmesi, yurt dışına çıkışlarda hem miktarın indirilmesi hem de doların baz olarak alınmaktan vazgeçilmiş olması sevindirici haberler arasındadır. Bazı kurum ve kuruluşlarımızın hâlen yabancı paralarla işlem yapıyor olmaları da… Onların da kısa süre içerisinde yeni Türk lirasına geçmesi en büyük arzumuz ve dileğimizdir.
Bu duygu ve düşüncelerle Yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sıvacıoğlu.
Gündem dışı konuşmalara, Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; her şeyden önce, Konya Milletvekilimiz Remzi Çetin Bey’le Kastamonu Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu’na teşekkür ediyorum. Gerçekten her iki milletvekilimiz de önemli konuları Meclis gündemine taşımışlardır ve burada müzakere edilmesine imkân sağlamışlardır.
Bildiğiniz gibi, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Türk dünyasının yetiştirdiği binlerce gönül insanından biridir, en değerlilerinden biridir ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin düşünceleri, fikirleri sadece ülkemizde değil dünyanın dört bir köşesinde tartışılmakta, yorumlanmakta ve dokuz yüz yıl öncesinden günümüze sunduğu mesajlarla, insanlığın sorunlarının nasıl çözüme kavuşturulabileceği yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Aralık ayı bu açıdan önemli bir aydır. Çünkü, 17 Aralık, Şebi Arus olarak bilinir. Yani, Mevlânâ’nın vefat ettiği, Hakk’ın rahmetine kavuştuğu gündür. Bir düğün gecesi olarak kendisi tanımladığı için, bu ölüm gününü, biz de, düğün gecesi olarak, Şebi Arus olarak nitelendirmekteyiz.
Şebi Arus nedeniyle, gerek Konya’da gerek Türkiye’nin değişik vilayetlerinde programlar düzenlenmekte, bu programlar vasıtasıyla, Mevlânâ’nın ve düşüncelerinin ülkemizde yaygın bir şekilde tanınmasına çaba harcanmakta, bunun da ötesinde, Türkiye’den, Konya’dan, dünyaya, Mevlânâ etrafında mesajlar sunmaya çalışmaktayız.
Mevlânâ, 13’üncü yüzyılda yaşamış bir düşünürdür, bir gönül insanıdır ve bu dönem, Orta Asya’dan Anadolu’ya Türk göçlerinin sürdüğü, devam ettiği bir dönemdir. Anadolu’da 72 milletin yaşadığı bir dönemdir. Ama, o, kavgaya, dövüşe değil, insanları, hep sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe davet etmiştir.
Sadece Mevlânâ değil, o dönemde yaşamış tüm toplum önderleri hep insanları sevgiye davet etmiştir, dostluğa ve kardeşliğe davet etmiştir.
Yunus Emre aynı dönemin insanıdır. “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil.” demiştir.
Hacı Bektaş Veli aynı dönemin insanıdır. “Gelin, bir olalım, iri olalım, diri olalım.” diye çağrıda bulunmuştur.
Aynı şekilde, Ahi Evran ve Anadolu’nun dört bir yanında mezarları bulunan, o dönemde yaşamış toplum önderlerinin tamamı, hep sevgiye ve dostluğa davet etmişlerdir. O gün, Anadolu coğrafyasında bir sevgi toplumu, dostluğa, kardeşliğe dayalı bir genel kültürel atmosfer oluşmuştur ki, işte, bu sağlam yapı üzerine, Türk dünyasının en büyük devleti, bir büyük imparatorluk inşa edilmiştir ve kurulmuştur.
Ben, bu vesileyle, tekrar Mevlânâ’yı rahmetle anarken, onun, sevginin gerekliliğiyle ilgili bir dörtlüğünü de burada tekrar hatırlatmak istiyorum.
Diyor ki Mevlânâ:
“Aşksız, sevgisiz geçen bir ömrü ömür sayma,
O hesabın dışında tutulacaktır.
Aşksız, sevgisiz geçen tek bir an,
Yarın Allah'ın huzurunda utançla duracaktır.”
Yani, ömür boyu kin ve nefretle yaşamayı bir tarafa bırak, ömür boyu kin ve nefret duygularını insanların gönlüne yerleştirmek için çaba harcadığın hayatı bir tarafa bırak, eğer ömrünün tek bir anında sevgisizlik varsa, bilesin ki, o sevgisiz tek an bile yarın Allah’ın huzurunda utanarak duracak diyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İşte, Mevlânâ’nın düşüncelerinden bugünün Türkiye’sine çok önemli mesajlar olduğunu bu dizelerden anlıyoruz ve Mevlânâ düşüncesinin ülkemizde yaygınlaştırılmasının, Mevlânâ’nın dünya genelinde tanıtılmasının gerekliliğini buradan anlıyoruz, ki, bu uğurda yapılması gereken her şeyin yapılması gerektiğini de düşünüyorum. Gerçekten, Konya merkezli sürdürülen Şebi Arus programları, daha çeşitlendirilerek, daha renklendirilerek ve daha etkinleştirilerek, akademik çalışmalar boyutuyla da dünyaya tanıtılmaya devam edilmelidir diye düşünüyorum. Bu konuya dikkat çekmiş olduğu için de Sayın Milletvekilimiz Remzi Çetin’e tekrar teşekkürlerimi buradan sunuyorum.
Diğer taraftan, Kastamonu Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu Bey de Türk parasının ve istikrarın öneminden bahsettiler ki, bu da gerçekten en önemli konularımızdan biridir. Belirttikleri gibi, ilk, parayla ilgili temel bir ekonomi kitabını elinize aldığınız zaman paranın fonksiyonlarından bahsedilir ve paranın üç temel fonksiyonu olduğu belirtilir. Bu fonksiyonlardan birincisi, para bir mübadele aracıdır, yani alışveriş yaparsınız. Eğer bir nesne alışveriş yapmaya imkân sağlamıyorsa, o nesne para değildir. Ama, bir şeyin para olabilmesi için bu fonksiyon yeterli değildir. İkinci bir işlevinin olması lazım, o da değer ölçüsü olmasıdır. Eğer bir şeyin değerinin ne olduğunu ifade ederken bir para birimine vurgu yapamıyorsanız, o şey para sayılmaz.
Üçüncü işlevi, paranın üçüncü fonksiyonu ise servet biriktirme aracı oluşudur. Parayla ilgili herhangi bir temel ekonomiyle ilgili kitabı aldığınızda, okuduğunuzda, para şudur, paranın fonksiyonları budur, diye üç temel özelliğini vurgular ve anlatır.
Ama, maalesef, yeni Türk lirasına geçiş öncesinde Türk lirasının bu üç temel fonksiyonunun da var olup olmadığı çok tartışma konusu hâline dönüşmüştü. Nedir o? Vaktiyle hatırlıyoruz, pek çok alım satım işlemi, Türk parasıyla değil, dövizle, markla, dolarla, euroyla yapılır hâle gelmişti. Bu bakımdan, Türk parası bazı temel alışverişlerde kullanılmaz hâle gelmişti. Demek ki, parayla ilgili bir fonksiyon tamamen devre dışı kalmıştı.
Bunun da ötesinde, bir değer ölçüsü olma özelliğini de Türk parası âdeta yitirmiş gibiydi, herhangi bir arabanın veya herhangi bir gayrimenkulün değerini sorduğunuzda, Türk lirası cinsinden ifade edilmiyordu vaktiyle Türkiye’de, dolar cinsinden, mark ve euro cinsinden ifade edilmeye başlanmıştı ve bankalardaki mevduatlar da gittikçe Türk lirasından dövize kaymak suretiyle paranın üçüncü fonksiyonu da tamamıyla âdeta piyasadan çekiliyor, tasfiye hâline dönüşüyor idi.
İşte böylesine bir dönemde, böylesine bir safhada, AK Parti Hükûmeti olarak temel radikal bir karar alınmıştır. Bu temel karar çerçevesinde yeni Türk lirasına geçiş sağlanmıştır. Yeni Türk lirasına geçen ekonomimiz, artık, tüm fonksiyonlarıyla işler ve geçerli bir paraya sahip olmuştur. Ki, para, bir ülke açısından her şey demektir; bir ülkenin bağımsızlığı demektir, bir ülkenin ekonomisinin sağlam ve dayanıklı olduğunu gösteren temel bir birimdir.
Bugün böyle olduğu gibi, aslında, bu iş geçmişte de böyleydi. Osmanlı tarihi okuyanlar bilir; şehzadeler arasında birtakım saltanat mücadeleleri olduğu zaman, bir şehzade saltanatını ilan edeceği zaman iki şey yapardı, bunlardan birincisi de adına hemen sikke bastırırdı, yani para bastırırdı, “Paramı bastım, artık, hükümranlık bendedir, saltanat bendedir.” diye ilan ederdi.
Ta o günden bu güne, tarihî geçmişimizden bugüne kadar da para, bu ülkenin istiklali olarak, onuru olarak, ekonomik bağımsızlığı olarak, ekonomisinin gücü olarak anlaşılmış ve algılanmıştır. Aslında “milliyetçilik” dediğiniz, “bu ülkeyi sevmek” dediğiniz şey de “Kendi ekonomik değeri olan parayı tüm fonksiyonlarıyla işleyen bir birim hâline dönüştürmek.” demektir.
Bu Hükûmetin, en etkili, en kararlı ve en isabetli yapmış olduğu işlemlerden biri, yeni Türk parasına geçmektir, bol sıfırlı paradan, fonksiyonlarını kaybetmiş paradan, işler ve geçerli bir paraya adım atmış olmaktır ve artık, yeni Türk lirası, gerçekten, tüm fonksiyonlarıyla işleyen bir paradır, bir mübadele aracıdır. Hangi alışverişi yaparsanız yapın, Yeni Türk lirasıyla yapabilirsiniz. Hangi malın değerini anlatmaya çalışıyorsanız, yeni Türk lirasıyla değerini ifade ettiğiniz zaman, bu, anlaşılabilir ve kavranabilir bir değerdir, dünkü gibi anlaşılmaz bir değer değildir. Yine aynı şekilde, bankalardaki mevduat da Türk parasına, yeni Türk lirasına kayış sürecini sürdürmektedir ve servet biriktirme aracı olarak da yeni Türk lirası yerini ve konumunu almıştır ve belirlemiştir.
Geldiğimiz nokta itibarıyla, artık, yabancı ülkelerin merkez bankalarının bile yeni Türk lirasıyla tahvil ihraç ettiğini düşünecek olursak, Türk lirası, aradan geçen yıllar sonrasında bu ülkenin parası olarak değerli bir paradır, anlam ifade eden bir paradır ve kıymetli bir paradır. Bu paranın, bugün ifade ettiği anlamlar çerçevesinde varlığını sürdürmesi bir başka faktörün de varlığına bağlıdır ki, bu da ekonomik istikrardır. Ekonomik istikrar ve güven ortamının olduğu bir zeminde, enflasyonun tek rakamlı bir düzeye indirildiği bir dönemde, Türk lirası olarak, Yeni Türk lirası olarak güvenilir bir paraya sahip olduğumuzu rahatlıkla ifade ediyoruz. Bu değişimden, dönüşümden dolayı da mutlu olduğumuzu, onurlu olduğumuzu rahatlıkla ifade ediyoruz.
Bu bakımdan, Sayın Milletvekilimiz Musa Sıvacıoğlu Bey’in dile getirmiş olduğu istikrar ve paraya dayalı bu gündem dışı konuşması önemlidir. Kendilerine teşekkür ediyorum ve yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem dışı üçüncü söz, Türk halkına yurt dışı seyahatlerinde uygulanan vize ve bu konuda karşılaşılan sorunlar ile ilgili söz isteyen Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, vatandaşlarımıza yurt dışı seyahatlerinde bazı ülkelerce uygulanan vizelere ve karşılaşılan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyadaki 147 ülkenin Türk halkının geneline uyguladığı vize sayısı, 143 ülke vize uyguluyor, diplomatik pasaportlara 93 ülke vize uyguluyor ve bu ülkeler, vize uygulamayan ülkeler genelde Afrika’daki, Güney Amerika’daki bazı ülkeler. Biz ise sınırda, yani gümrükte, girişte hemen hemen tüm ülkelere vizeyi gümrükte veriyoruz. Yani, Avrupa Birliği ülkelerini bırakın, Ukrayna’sıdır, Beyaz Rusya’sıdır, Azerbaycan’ıdır veya Slovakya’sı, Türkmenistan’ı, Ürdün’ü, bunlara, Letonya’sıdır, Litvanya’sıdır, Gürcistan’ıdır, Guatemala’sıdır, sınırda veriyoruz vizeyi. Türkiye böyle yapıyor, bize ne yapıyorlar? Demin, Sayın Bakanım, sevgiden, hoşgörüden bahsetti. Acaba, bu ülkeler, sevgi ve hoşgörüyü veya insan haklarını veya kişilik haklarını veya demokrasiyi kendileri için mi acaba düşünüyorlar? Dünyada diğer yaşayan insanlar veya Türk insanına, demokrasiyi ve insan haklarını yakıştıramıyorlar mı?
Değerli milletvekilleri, geçen hafta Avusturya’da trafik kazası geçiren bir hemşehrim geldi, kızı komada. Avusturya’da evli, orada oturma izni var. Anne Avusturya’ya gitmek ve kızını görmek istiyor. Maalesef, yaşlı bir anne gidecek, eşi burada, her şeyi burada. Maalesef, vize vermediler. Açıp konuşmak istiyorsun, derdini anlatmak istiyorsun, karşına bir otomatik telefon, kimse çıkmıyor veya çok ısrar edince karşısına İngilizce bilen bir yetkili çıkarıyorlar. Türk halkı, acaba bu insanlara derdini nasıl anlatacak? Bir zulüm, Türkiye’ye karşı bir vize zulmü uygulanıyor. Benim bir bakanım, benim bakanım, Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı, gidip başka bir ülkenin gümrüğünde eğer bekletiliyorsa, bu bir zulümdür arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, bu konu, Türk insanının onur ve şerefidir. 1986 yılında Serbest Dolaşım Anlaşması imzalanmış ve Gümrük Birliği’ne imza atmışız. Burada, bu anlaşmada vize konuları, her şey detaylandırılmasına rağmen, uygulanan “Schengen” adlı -Schengen’e de imza atmışız- kendilerinin, o ülkelerin, demokrasi ve hukuk dışı, Türk halkına karşı uyguladığı bir kuralsızlıktır bu ve bir şekilde Avrupa Birliğine aday müzakeresine başlayan tüm ülkeler insanına serbest dolaşım olmasına rağmen, maalesef, Türk insanına bu zulüm uygulanıyor.
Ben, Dışişleri Bakanlığına soruyorum: Değerli milletvekilleri, kırmızı pasaportumuz var bizim. Acaba, Amerika’ya girerken, ayakkabılarınız dâhil, kemeriniz dâhil, her şeyinizi çıkarıyorsa, bu, Türk halkı için bir onursuzluktur. Acaba, o ülkelerden gelen insanlara, diplomatik pasaportu olan insanlara, biz, aynı uygulamayı mı yapıyoruz? Yazıktır.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – O İstanbul’da da kontrol ediliyor Sayın Aslanoğlu. Amerikalılar kontrol ediyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, hangi belgeler isteniyor biliyor musunuz, hangi belgeler?
Maliye Bakanlığının hiç denetim yapmasına gerek yok. Bu büyükelçiliklere birer tane adamını koysun, her türlü denetimi orada yapar. Maliye Bakanlığına biz soruyoruz vergi konusunda “gizli” diyorlar değil mi? “Bazı bilgileri vermeyiz.” Bilgi Edinme Yasası’na rağmen. Ama, bir büyükelçiliğe vize için başvurduğunuz zaman, banka hesap cüzdanının fotokopisini kabul etmiyor, banka hesap cüzdanının aslını istiyor ve o şirketin -eğer kurum adına başvuruyorsan- ödediği vergi makbuzlarını istiyor veya eğer orada çalışıyorsan, o şirkette, senin adına ödenen muhtasar beyannamesinin tahakkukunu, tahakkuk makbuzunu ve ödediği, ödenen makbuzu istiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, biraz tolerans isteyeyim.
BAŞKAN – Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Sayın milletvekilleri, Türkiye’ye her türlü malı satmak için Avrupa’nın tüm tüccarları Türkiye’yi kolaçan ediyor. Ama, Türk insanı kendi malını satmak için, fuarlara katılmak için, Avrupa’ya mal satmak için gitmek istediği zaman karşısına vize engeli çıkarılıyor, gidemiyor bu insanlar.
Değerli milletvekilleri, bu konu, tüm Türk insanının bir onur savaşı olmalıdır. Bir bakanıma veya bir iş adamıma eğer bu zulüm uygulanıyorsa, buna Hükûmet olarak seyirci kalamayız. Bir sabah gidin büyükelçiliklere… Alıyor 70 euro vize parası, sorgu sual edilmiyorsun, çağırıyorlar seni üç tane soru soruyorlar, yüzüne bakmıyorlar, sonra da hiçbir cevap vermiyorlar, “Neden beni reddettin?” diye sorduğunuz zaman karşınızda muhatap bulamıyorsunuz. Taa, Kars’tan geliyor, Van’dan geliyor insanlar; oraya torununu görmeye gitmek istiyor, çocuklarının çocuğu olmuş, oraya gitmek istiyor insani duygularla. Yıllarca orada çalışan insanlar “Tüm sorumluluğu bana ait, benim annemi gönder, babamı gönder.” diyor. Eğer siz, komada olan bir insana -komada olduğu belli, hastane raporu var- vize vermiyorsanız, bunun adı ne insanlıktır ne adalettir ne demokrasidir ne insan haklarıdır ne de herhangi bir hukuk ilkesine sığmaz değerli arkadaşlarım. Önce, bu Türkiye’ye vize uygulayan ülkeleri, demokrasiye, kişilik hak ve hukukuna saygılı olmaya davet ediyorum. Türk insanı bunları hak etmiyor, ama bunların karşısında biz hiçbir şey uygulamıyoruz. Eğer başka bir ülkenin milletvekili Türkiye’ye girdiği zaman, kırmızı halı üzerinde biz karşılıyoruz bu beyleri.
Sayın milletvekilleri, bu, çok acıdır; ben hepinizin takdirine sunuyorum. Bu uygulamalar, yüce Meclisin onuruna ve Türk halkına yapılan bir hakarettir, ben takdirlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunarım, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı konuşmaya Adalet Bakanı Cemil Çiçek cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vatandaşlarımız bakımından, özellikle yurt dışıyla yoğun temas içerisinde bulunan, en başta iş adamlarımız olmak üzere, önemli bir vatandaş kesiminin sıkça dile getirdiği bir konuyu gündeme getirdiği için, Sayın Aslanoğlu’na huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.
Vize konusu uzunca bir zamandan beri Türkiye’de her hükûmetin -belki bu dışa yansımasa da- ikili müzakerelerde, karma ekonomik komisyon toplantılarında veya başka türlü münasebetlerde en çok üzerinde durduğu konuların başında gelmektedir.
Evvela vize konusu uluslararası hukuk açısından ne anlam ifade ediyor, onu kısaca belirtmek istiyorum: Vize, içeriği bakımından, vizeyi veren makamın kendi hudut ve iç makamlarına ilgilinin kimliğini tanıtan ve ülkeye girmesinde bir sakınca olmadığını belirleyen bir kayıt niteliğindedir ve hukuk açısından da, o ülkenin -vizeyi veren ülkenin- egemenlik haklarının bir tezahürüdür. Dolayısıyla, vizeyle egemenlik hakkı arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Her ülke açısından da bu böyledir. Tabiatıyla, bu egemenlik hakkını kullanırken bazı ülkeler, bazı ülkelere karşı bir kısım kısıtlamalar, tahditler ya da zorluklar ortaya koyabilmektedir.
Özellikle vatandaşlarımızın yoğunlukla yaşadığı Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç ve Lüksemburg 1976 yılından itibaren, ülkemizden kaynaklandığı iddia edilen yasa dışı göçü ve iltica taleplerini ileri sürerek, vize konusuyla ilgili bir kısım zorluklarla karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla, birçok Avrupa Birliği ülkesi ülkeler, Türk vatandaşlarına neden vize konuluyor, denildiğinde, Türkiye’den kaynaklanan yasa dışı göç ve iltica taleplerini engellemektir, gerekçeleri budur.
Rakamlara baktığımızda da, Türkiye -biz bunu uluslararası toplantılarda hep görüyoruz- bazı suçlar açısından hedef ülkedir, bazı eylemler açısından da geçiş ülkesidir. Bu açıdan, gerçekten -zaman zaman televizyon haberlerinde de görüyoruz- Avrupa Birliği ülkelerine bizim üzerimizden geçmeye çalışan Afganistanlı, Pakistanlı, Iraklı veya üçüncü ülkelerden pek çok kişi -bunun sayısı epey de rakamlara baliğ olmaktadır- bir kısım, kendi hayatlarını da riske atarak o ülkelere gitmek istiyor. Dolayısıyla, şimdi, bu ülkelerin “neden Türk vatandaşlarına vize koyuyorsunuz” tarzındaki gerekçelerine bu da bir gerekçe oluşturuyor. Böyle denilmektedir. Buna, saydığım ülkelere diğer bazı Avrupa Birliği ülkeleri de ilave edilmiştir ve bunlarla yaptığımız müzakerelerde söyledikleri şey şudur: Bu talepler neden kolaylıkla karşılanmıyor? İltica ve yasa dışı göç. Hâlbuki, bizim kanaatimize göre, bu tip göç olaylarında, iltica taleplerinde belli terör örgütlerinin, yasa dışı örgütlerin başvurularını bir tarafa bırakırsak, daha çok ekonomik sebeplerden kaynaklanmaktadır.
Üçüncü dünya ülkeleri, gelir düzeyi bozulmuş, istikrarı olmayan, iç savaşların, kargaşaların olduğu ülkelerden birçok insan, Türkiye üzerinden, kendi hayatlarını kazanabilmek adına, ekonomik sebeplerden dolayı Batı ülkelerine gitmeyi istemektedir. Onun için, bunu önlemenin yolu, toplantılarda vurguladığımız şekliyle, bu tip yasakları koymak değil, belki bu ülkelerle daha başka türlü iş birliği içerisine girerek insan ticaretinin engellenmesi ve buraların ekonomik kalkınmalarını destekleyerek ve uluslararası iş birliğini geliştirerek bu türlü yasa dışı göçü engellemek belki en doğru olandır. Bu, hep konuşulan bir konudur; netice alınan ülkeler var, alınamayan ülkeler var.
Şimdi, vatandaşlarımızın vize konusuyla ilgili şikâyetlerine baktığımızda, bir defa, vatandaşlarımız bazı ülkeler açısından yüksek vize harcından şikâyet ediyor, uzun süre kuyrukta beklemekten şikâyet ediyor -biraz evvel burada ifade edildi- vize başvuru süresinin neticelenmesi uzun zaman alıyor, özellikle Amerika Birleşik Devletleri açısından ve münhasıran da 11 Eylülden sonra güvenlik gerekçeleriyle, bugün başvursanız, bazen üç hafta, bazen daha uzun süre beklemek gerekmektedir. Bir başka sebep, bu vize evraklarının sayısının çokluğudur ve karmaşıklığıdır. Çok sayıda evrak istenmektedir. Vizenin verilmemesi hâlinde de alınan harcın iade edilmemesi gibi, bu başlıklar altında bunları söylemek mümkün. Onun için, yapılan hemen ikili ve çok yönlü toplantılarda ve hatta uluslararası birçok toplantıda bu şikâyetler bizim tarafımızdan dile getirildiği gibi, başka ülkeler de başka ülkelere karşı bu şikâyetleri sürdürmektedir.
Türkiye, bire bir her ülkeyle, vize rejiminde kolaylık sağlamak, mümkünse kaldırılabilmesi için temaslarını sürdürüyor. Mesela, Avrupa Birliğinin yeni üyelerinden Çek Cumhuriyeti’yle 22 Kasım 2004 tarihinde imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde, başta iş adamlarımız ve profesyonel sürücülerimiz olmak üzere, vatandaşlarımıza somut vize kolaylıkları sağlanmış olup, uygulama, şu an Çek Cumhuriyeti’yle sorunsuz devam ediyor. Diğer Avrupa Birliği ülkeleriyle de bu anlamda ikili mutabakat zabıtları -genel bir düzenleme mümkün olmayacaksa- ikili ilişkilerle bu vizelerin kolaylaştırılması ve vatandaşlarımızın şikâyetlerinin asgariye indirilmesi noktasında, bu mutabakat zaptı örnek gösterilmek suretiyle temaslar devam ediyor.
Nitekim, 2006 yılı içerisinde, İtalya, Avusturya, Almanya ve Baltık ülkelerinde de aynı doğrultuda anlaşma yapılması için öneri yapılmış, temaslar sürdürülüyor. Letonya’yla bu içerikte bir anlaşma imzalandı, Estonya’yla da karşılıklı vize kolaylıkları sağlanması konusunda görüşmeler devam ediyor, bunların da yeni Avrupa Birliği üyesi olması hasebiyle bunların sayısını artırmaya çalışıyoruz.
Şimdi, tabiatıyla düz bir mantıkla baktığımızda, bize kim vize uyguluyorsa bizim de ona vize uygulamamız gerekmektedir. Bu bizim egemenlik hakkımızın bir tezahürüdür, buna bir engel de yoktur. Yani bize vize uygulamayan bir ülkeye dahi biz vize uygularsak, uluslararası hukuk açısından herhangi bir sorun yok. Ancak meseleye böyle bakmak yerine, Türkiye, bazı ülkeler bize vize uygularken biz onlara niye vize uygulamıyoruz ya da bizim vatandaşlarımıza vize uygulamayan başka ülkelere biz niye vize uyguluyoruz; bu, tamamıyla ülkemizin ticari ve ekonomik çıkarları, tarihî ve toplumsal ilişkileri esas alınmak suretiyle yapılmaktadır. Yani, vize uygulamasında Türkiye’nin ne menfaati var ya da ne yok, bu değerlendirme yapıldıktan sonra vize uygulaması yapılmakta veya yapılmamaktadır.
Tekrar ifade ediyorum: Vize uygulayana vize uygulamak kuraldır. Vize uygulayana vize uygulamıyorsanız, burada Türkiye’nin düşündüğü, bu uygulamanın Türkiye’ye yarar getirmeyeceği düşüncesidir ya da tam tersi, Türk vatandaşlarına vize uygulamayan bazı ülkelerin vatandaşlarına biz uyguluyorsak, bu da yine, Türkiye’nin yararlarını gözeterek böyle bir genel değerlendirme sonucunda bu muafiyetler ya da karşılıklı uygulamalar sürdürülmektedir. Ama, değerli milletvekillerimizin bilgisine arz etmek isteriz ki, gerçekten, burada dile getirilen vize konusu, daha uzunca bir süre ikili temasların ve birlikte yapılan müzakerelerin konusu olmaya devam edecektir.
Biz, burada, yasa koymak yerine, Türkiye’ye vize uygulamayan ülkelerin sayısını artırma çabası içerisindeyiz. Çünkü, vize uygulamadaki miktarı yukarıya çıkardığımızda, ticari ilişkilerimizde, ekonomik ilişkilerimizde veya başka türlü öngördüğümüz bir kısım menfaatlerimize zarar verileceği düşüncesiyle Türkiye’nin yaklaşımı, mümkün olduğu kadar, Türk vatandaşlarına vize uygulayan ülkelerin sayısını azaltmak ve vize uygulama söz konusu olacaksa da bunu kolaylaştırmak yönündedir. Bu yönde çabalar sürüyor. Bunu bilgilerinize arz etmek istedim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır.
Meclis Araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır; ancak, önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.
Okutuyorum:
B) GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Siirt Milletvekili Öner Ergenç ve 40 milletvekilinin, çocuklara yönelik cinsel istismarın araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/406) (x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuklarımızın gelişimlerini sağlamak, onları çeşitli tehlikelere karşı koruyabilmek insani ve vicdani bir yaklaşım olmakla beraber, aynı zamanda anayasa, uluslararası sözleşmelerle belirlenmiş bir görevdir. Bu anlamda Türkiye, Birleşmiş Milletlerin Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesini imzalayan ilk devletler arasındadır.
Göç, gecekondulaşma, ekonomik yetersizlik, eğitim düzeyinin düşük olması, aileden kaynaklanan nedenlerden dolayı çocukların ihmali ve istismarı oldukça rahatsız edici bir boyuttadır. Bu durum sadece çocukları tehdit eder halde kalmamakta, aynı zamanda toplumsal huzuru da olumsuz yönde etkilemektedir.
Çocuklarımız başta olmak üzere sağlıklı ve sorunsuz bir nesile sahip olabilmek, onları tehlikelere karşı koruyarak geleceklerini teminat altına alabilmek, sosyal düzeni bozan etkenlerin tespit edilerek, sorunun detaylı bir şekilde incelenmesi ve gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.
Çocuklarımızı; ihmal, istismar ve cinsel istismar kaynaklı sorunlara iten nedenlerin tespiti, sorunla ilgili etkin statü ve rollerin ortaya çıkarılarak köklü bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için, iktidar ve muhalefetin güç birliği ile hepimizin ortak problemi olan bu önemli konuda alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla,
(x) (10/406) esas numaralı Meclis araştırma önergesi Tutanağa eklidir.
Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Çocuğun İhmali ve Cinsel Yönden İstismarının Nedenlerinin Araştırılarak Çözüm Yollarının Belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1- Öner Ergenç (Siirt)
2- Öner Gülyeşil (Siirt)
3- Hüsnü Ordu (Kütahya)
4- Mahmut Göksu (Adıyaman)
5- Muzaffer Gülyurt (Erzurum)
6- Mahmut Kaplan (Şanlıurfa)
7- Mücahit Daloğlu (Erzurum)
8- Abdullah Torun (Adana)
9- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
10- Osman Aslan (Diyarbakır)
11- Fatma Şahin (Gaziantep)
12- A. Müfit Yetkin (Şanlıurfa)
13- Ahmet Işık (Konya)
14- Gürsoy Erol (İstanbul)
15- Ünal Kacır (İstanbul)
16- Cevdet Erdöl (Trabzon)
17- Fehmi Hüsrev Kutlu (Adıyaman)
18- Ömer Özyılmaz (Erzurum)
19- Kenan Altun (Ardahan)
20- Medeni Yılmaz (Muş)
21- Ali Rıza Alaboyun (Aksaray)
22- Cüneyit Karabıyık (Van)
23- Hasan Kara (Kilis)
24- Nihat Eri (Mardin)
25- Şükrü Ünal (Osmaniye)
26- Mehmet Kerim Yıldız (Ağrı)
27- Mustafa Çakır (Samsun)
28- Mehmet Kurt (Samsun)
29- Selahattin Dağ (Mardin)
30- Mustafa Eyiceoğlu (Mersin)
31- Ali İhsan Merdanoğlu (Diyarbakır)
32- Mehmet Faruk Bayrak (Şanlıurfa)
33- Nevzat Pakdil (Kahramanmaraş)
34- Tevfik Ziyaeddin Akbulut (Tekirdağ)
35- İbrahim Çakmak (Tokat)
36- Yekta Haydaroğlu (Van)
37- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
38- İsmail Soylu (Hatay)
39- Zülfü Demirbağ (Elazığ)
40- Soner Aksoy (Kütahya)
41- Mehmet Salih Erdoğan (Denizli)
Gerekçe:
Günümüzde toplumda ve aile içinde çocuk, haklarının temel ilkeleri açısından gerektiği şekilde eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanamadığı gibi, her türlü sömürüsü ve istismarı giderek yaygınlaşmaktadır. BM Çocuk Hakları Sözleşmesinin Çocuk Satışı, Çocuk Fuhuşu ve Çocuk Pornografisi Ek Protokolüne istinaden Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından hazırlanan ve BM Çocuk Hakları Komisyonuna sunulan ilk periyodik raporda çocuklarımızın cinsel sömürülmesinde artış olduğundan bahsedilmiştir.
1996’da Çocukların Cinsel Açıdan Sömürülmesine Karşı Dünya Kongresinde cinsel istismar şöyle tanımlanmıştır:
“Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi çocuk haklarının çok ciddi bir ihlalidir. Çocuğa veya üçüncü kişilere para ve benzeri verilmesi karşılığında çocuğun yetişkin tarafından cinsel olarak taciz edilmesidir. Çocuk cinsel ve ticari bir obje olarak görülür. Çocukların cinsel açıdan sömürülmesi çocuğa bir çeşit şiddet uygulamaktır ve günümüzde köleliğin bir çeşidi sayılır.”
Evlerinden kaçmış sömürüye müsait çocukların ticari amaçla görsel materyal üretenler tarafından çocuk pornografisinde kullanılmalarına rastlanmaktadır.
Internet, çocuk pornosu malzemelerine ulaşılarak bu tür malzemelerin dünyada serbest dolaşımını kolaylaştırarak pornografinin yaygınlaşmasına hizmet etmektedir. Dünyada çocuk pornografisinin milyonlarca dolarlık bir sektör olduğu ifade edilmektedir. Bu eylemin Türkiye’de varlığını inkâr etmek de olanaksızdır. Ülkemizde Internet kullanıcılarının % 80’i ağa Internet Cafelerden ulaşarak çocuk pornografisi indirebilmektedirler. Buralardaki denetimler yetersizdir.
Çocuğa yönelik cinsel sömürü ilerideki sağlıklı cinsel yaşamını tehdit edebilir. Erken yaşta gebelik ve doğum; sağlıksız koşullarda, hekim uygulaması olmaksızın düşük yaptırma, cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların yayılması, sakat kalma gibi sağlık sorunlarını da bünyesinde barındıran cinsel sömürü aynı zamanda bir halk sağlığı problemidir.
Günümüzde ticari cinsel sömürünün kurbanı olan çocukların sayısını belirlemek için geçerli bir yöntem bulunmamaktadır. Bu problemle mücadele için en az suç örgütleri kadar donanımlı olunmalıdır. Koruyucu önlemler almak Devlet’in görevidir.
Mevcut durumun saptanması, sorunun nedenlerinin araştırılarak gerekli önlemlerin alınması, tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca Çocuğun İhmali ve Cinsel Yönden İstismarının Nedenlerinin Araştırılarak Çözüm Yollarının Belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 14.12.2006 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Prof. Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının 174 üncü sırasında yer alan, 573’e 1 inci Ek Sıra Sayısının bu kısmın 5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin lehinde söz isteyen Konya Milletvekili Atilla Kart.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından Danışma Kuruluna sunulan ve oy birliği sağlanamadığı için grup önerisi olarak Genel Kurula sunulan öneri hakkında, lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dört yıldan bu yana her zeminde dokunulmazlıkların sınırlandırılması ve mevcut İç Tüzük’ün ilgili hükümlerinin amacına uygun olarak kullanılması gereğinden hep söz ettik. Bu yapılmadığı takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığının ihlal edileceğini, yolsuzluklarla mücadelede zafiyet gösterileceğini, Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplumsal öfkenin odağı hâline geleceğini, maalesef, dört yılın sonunda kaygıyla görüyoruz.
Dokunulmazlıkların sınırlandırılması ve İç Tüzük’ün amacına uygun kullanılması, elbette yolsuzlukların sona erdirilmesi için başlı başına yeterli kabul edilemez. Yolsuzluklarla mücadelenin birçok yöntem ve düzenleme gerektirdiği açıktır. Ancak, buradaki temel amacın toplumsal bir talebe karşılık vermek ve bunun yanında bu girişimin bir sembol olması amaçlanmaktadır. Bu işe bir yerlerden başlamak gereği dile getirilmektedir. Toplumsal süreci başlatmak ve etkin olmak amacıyla bu düzenleme öncelikle ve mutlaka yapılmalıdır. Olaya bu boyutuyla bakmak gerektiği görüşündeyiz.
Değerli arkadaşlarım, dört yıl evvel kamuoyu huzurunda verilen vaatlerle bu Meclisin bu konuda adım atacağını büyük ümitlerle bekleyen toplum, aradan geçen dört yılın sonunda hayal kırıklığına uğramış, bu hayal kırıklığı öfkeye dönüşmüştür. Bu fotoğrafı dört yıl boyunca ısrarla anlatmaya çalıştık. Hükûmetin, başta Sayın Başbakan olmak üzere suç ilişkileri ve illegal yapılanmaların içinde olduklarını gösteren ciddi bulguların söz konusu olduğunu, bu sebeple Sayın Başbakanın 3 Kasım 2002 öncesi verdiği sözünde durmasının söz konusu olamayacağını, bu süreci engellemek için her türlü manevranın geliştirileceğini, “diğer kamu görevlilerinin dokunulmazlığı” diye bir kavramın söz konusu olmadığını, “soruşturma izni” denen kavramın ise görevle ilgili suçlar için söz konusu olduğunu, bunun da yargı denetimine açık olduğunu hep anlattık. Kaldı ki “soruşturma izni” kavramını, bu kurumu Hükûmet kaldırmak veya daha seri hâle getirmek istiyorsa, bu konuda her türlü yasal desteği vermeye hazır olduğumuzu da Genel Başkanımız başta olmak üzere sözcülerimiz her zeminde ifade ettiler.
Değerli arkadaşlarım, bizim mücadelemiz görevden kaynaklanan konuyla ilgili değil. Yani, milletvekilinin Mecliste yaptığı göreviyle ilgili olarak herhangi bir süreçten söz etmiyoruz. Göreviyle ilgisi olmayan, yüz kızartıcı nitelikte olan ve milletvekili seçilme engeli teşkil eden zimmet, rüşvet, ihaleye fesat karıştırmak, nitelikli dolandırıcılık gibi suçlardan dolayı yargılamanın önünü kesmeyin diye bunu anlatmaya çalışıyoruz. Sorunun esası bu, ihtilafın esası bu değerli arkadaşlarım.
Milletvekili göreviyle yüz kızartıcı suçları birbirine karıştırmamak gerektiğini ifade ediyoruz. Bu yargılamadan, bu süreçten, bu farkın ortaya çıkmasından rahatsız olan siyasi iktidar, dört yıl boyunca, bakıyoruz, büyük bir maharetle, büyük bir ustalıkla, bu süreci kendince geçiştirmeyi bildi ve başardı.
Geldiğimiz aşamada yapılmak istenen şu: Yargının bağımlı ve siyasi hâle getirilme çalışmalarının yoğunlaştırıldığını, amacın yargıyı bağımlı ve siyasi hâle getirdikten sonra dokunulmazlıkları kaldırmak olduğunu, daha doğrusu, bu yoldaki süreci başlatmak olduğunu, bunun endişelerini, bunun kaygılarını taşıdığımızı hep ifade ettik. Zaman, bu noktada, bizi haklı çıkardı değerli arkadaşlarım.
Bakın, geçen hafta sonunda katıldığımız bir televizyon programında Anayasa ve Karma Komisyon Başkanı Sayın Kuzu, özet olarak, mealen aynen şu ifadeyi kullandı: “Bu dönemde dokunulmazlıkların kaldırılmasının veya sınırlandırılmasının söz konusu olmadığını ve olamayacağını…” Sayın Kuzu ifade ettiler. Yeni dönemde de bu konunun ayrıca değerlendirileceğini ifade ettiler. Sayın Kuzu’nun konumu göz önüne alındığında, bu açıklamanın, aslında, Hükûmetin görüşü olduğunu, daha doğrusu, Hükûmetin de uygulamasının bu yönde olduğunu kamuoyu çok iyi biliyor ve değerlendiriyor.
İşte, bizim de dört yıldan bu yana anlatmaya çalıştığımız olay da buydu. Siyasi iktidar, bu konuda ve bağlı olarak yolsuzluklarla mücadele konusunda samimi değil, böyle bir hedefi yok. Yolsuzluklarla mücadele ediyor izleniminden ibaret olan bir görüntü söz konusu.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de diğer birçok alanda olduğu gibi, siyasi iktidar, bu konuda da bir tiyatro oynuyor. Bu siyasi iktidar, yolsuzluklarla mücadeleyi etkisiz hâle getiren yasal düzenlemeleri ustalıkla yapıyor.
Bakın, dört yıldan bu yana -geçen hafta da anlatmıştım- bu Meclis şunu tartıştı değerli arkadaşlarım, yolsuzluklarla mücadele konusunda: Ticari sır, bankacılık sırrı, müşteri sırrı kavramlarının sınırlarının soyut olduğunu, bu kavramların sınırlarının somutlaştırılması gerektiğini, çünkü, gerek yargı önünde gerek Meclis araştırma komisyonları önünde bu kavramların bir engel teşkil ettiğini ifade ettiler. Bunu, bu yasama döneminde sizler tarafından kurulan Meclis araştırma komisyonu raporlarında da bu konular doğrulandı, ifade edildi. Aradan dört yıl geçtikten sonra bu konuda ne yapıyoruz sayın milletvekilleri? Bu konuda, daha on gün evvel Ceza Kanunu’nda yaptığımız değişikliklerle ticari sır, bankacılık sırrı ve müşteri sırrından doğan ihtilafları uzlaşma kapsamına alan düzenlemeler yaptık sayın milletvekilleri. Bu düzenlemeleri yaparken de yolsuzluğun miktarı konusunda herhangi bir sınırlama yapmadık. Bütün uyarılarımıza rağmen Hükûmet ve AKP Grubu, bu konuda, kararlı bir şekilde davranarak bu düzenlemeleri yaptı. Bu düzenlemenin anlamı nedir? Sizin Meclis araştırma komisyonu raporlarında, o görüşmeler esnasında söyledikleriniz mi doğruydu, Ceza Kanunu görüşmelerinde yaptığınız mı doğruydu sayın milletvekilleri?
Bu son yaptığınız düzenlemeyle, ucu açık bir şekilde, bankacılık ihtilaflarından doğan suçlarda, yolsuzluklarda her türlü denetimi ortadan kaldırdığımızın farkında değil miyiz sayın milletvekilleri? Bunun on gündür cevabını istiyorum. Bunun cevabını veren hiçbir sözcü yok.
Kalkacaksınız Meclis öncesi, efendim, banka soygunlarından söz edeceksiniz, hortumların ucunu kestik diyeceksiniz, ama, kalkacaksınız, aradan geçen dört yılın sonunda da o yolsuzluklara zemin hazırlayan, hukuki himaye hazırlayan bir düzenlemeyi yapıyorsunuz. Bunun başka bir anlamı var mı Sayın Milletvekilleri?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Dört senedir burada konuşuyorsunuz.
ATİLLA KART (Devamla) – Başka bir izahı var mı bunun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Var mı elinizde bir metin, var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Bunun anlamı nedir? Bunun anlamı şudur…
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Neymiş?
ATİLLA KART (Devamla) – Diyorsunuz ki, o örgütlenmelere diyorsunuz ki, arkadaş, sen yolsuzluğunu yap diyorsunuz. Yakalanmazsan, mesele yok diyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Sadece konuşmak için konuşuyorsun.
ATİLLA KART (Devamla) – Yakalanırsan da, belli bir şekilde bedelini öder kurtulursun diyorsunuz.
SONER AKSOY (Kütahya) – Öyle bir şey yok.
ATİLLA KART (Devamla) – Bunun başka bir anlamı var mı Sayın Milletvekili? Sizin, çıkan Ceza Kanunu’ndan haberiniz yok.
SONER AKSOY (Kütahya) – Öyle bir şey olsa yolsuzluk olur.
ATİLLA KART (Devamla) – Sizin, çıkan Ceza Kanunu’ndan haberiniz yok.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Biz hiçbir şey bilmiyoruz tabii!
ATİLLA KART (Devamla) – Bir taraftan Meclis araştırma komisyonu raporlarında büyük iddialarla, büyük söylemlerle ortaya iddialar getiriyorsunuz, ama yaptığınız uygulamanın esası bu, özü bu.
BAŞKAN – Sayın Kart, lütfen Genel Kurula hitap edin. Karşılıklı konuşmayalım.
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bakın, artık toplumu daha fazla kandırmanız mümkün değil.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kendi yorumunuz o sizin.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) –Tabii kendi yorumu olacak.
ATİLLA KART (Devamla) – Daha fazla kandırmanız mümkün değil. Gerçek kimliğiniz, yolsuzluklarla mücadele konusunda gerçek kimliğiniz bütün çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Neymiş gerçekler?
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, bir örnek daha yaşandı, çok çarpıcı bir örnek: Üst kurulların yapılanmasına ve işleyişine yönelik müdahalelere rağmen Kamu İhale Kurumu hafta başında neyi tespit etti biliyor musunuz? Hatay’da yapılan 186 ihaleden 145’inin yasaya aykırı olduğu yolunda tespit yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Eksiklik var, eksiklik. Hayır, yanılıyorsunuz. Milleti yanıltıyorsunuz.
ATİLLA KART (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Dosyayı okudunuz mu?
BAŞKAN – Bir dakikalık süre veriyorum, lütfen, teşekkür için Sayın Kart.
Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) – Burada, değerli arkadaşlarım, ben, hemen yeri gelmişken, Saygıdeğer Milletvekili Arkadaşım Fuat Geçen’i bu onurlu ve kararlı mücadelesinden dolayı, bu yürekli mücadelesinden dolayı yürekten kutluyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Sayıştayın kararından haberiniz var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan ne diyor, biliyor musunuz?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Beyefendi, Sayıştayın kararından haberiniz var mı?
ATİLLA KART (Devamla) – “Nerede belgeler?” diyor. “Belgeleri getirin, gereğini yapayım.” diyor Sayın Başbakan. Sayın Başbakan, işte buyurun Kamu İhale Kurumu kararları. Sayın Başbakan, buyurun Maliye Teftiş Kurulu raporları. Sayın Başbakan, buyurun Avrupa Adalet Divanı Mahkemesi kararları. Siz, bunların gereğini yapmak durumunda değilsiniz. Siz, neyi yapmak durumundasınız? Yargının önünü kesmeyin, sizden başka bir şey istemiyoruz. Yargının önünü kesmeyin, gölge etmeyin. Sizden bunu istiyoruz. Bırakın, demokrasi kendi kuralları içinde, kendi kurumları içinde üstüne düşen görevi yapsın, işlesin. Bunu anlatmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlarım.
Geldiğimiz aşamada dokunulmazlıklar ve yolsuzluklarla mücadele konusunda siyasi iktidarın gerçek kimliği bir kez daha bütün çıplaklığıyla…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen Sayın Kart, teşekkür edin.
ATİLLA KART (Devamla) – …ortaya çıkmıştır. Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Önerinin lehinde söz isteyen Tuncay Ercenk, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Ercenk. (CHP sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, öncelikle bir konuya değinmeden geçmek istemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin Sayın Başbakanının son günlerdeki çıkışlarına, üslubuna…
BAŞKAN – Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – …tavırlarına…
BAŞKAN – Sayın Ercenk…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sayın Başkanım, lütfen müdahale etmeyin ama, ben bir şey konuşuyorum.
BAŞKAN – Öneriyle ilgili söz istediniz. Lütfen Sayın Ercenk.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bakın, böyle yaptığınız zaman, hatibin konsantrasyonunu bozuyorsunuz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hayır Sayın Ercenk. Niçin söz istediniz siz?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Dokunulmazlıkla ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN – Lütfen ama…
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Dokunulmazlıkla ilgili konuşuyorum Sayın Başkan, bırakın yani…
BAŞKAN – Buyurun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Süremi de lütfen ilave edin.
Son günlerde gerçekten çok sinirli.
AHMET YENİ (Samsun) – Yahu, sana ne Başbakanın üslubundan!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Tavırlarında ciddi olumsuzluklar meydana geldi.
Son dönemlerde, önce çiftçileri, memurları, esnafı, iş adamlarını, medyayı hedef alırken, şimdi de Sayın Baykal’a, Sayın Sezer’e ve Sayın Büyükanıt’a söz atmaya başladı. İşi oraya kadar getirmiş olmasını ben gerçekten esefle karşılıyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Önerge bu mu?
SONER AKSOY (Kütahya) –Bak, cevap veriyor, cevap!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanı sıfatına hiç yakışmıyor. Onu buradan, bu kürsüden, yüce milletin kürsüsünden bir kez daha belirtmek istiyorum.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Yani millet konuşacak, Başbakan susacak mı?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, Sayın Başbakan “iki koyun gütmesini bilmeyenler erken seçim istiyor” diyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru söylüyor.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Evet Sayın Başbakan, ben iki koyun gütmesini biliyorum ve erken seçim istiyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – O kararı biz veririz, biz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Yahu, koyun gütmek şart mı seçim istemek için?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Ama, sizin neden istemediğinizi ben çok iyi biliyorum. Sizin neden istemediğinizi ben çok iyi biliyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz istiyor musunuz?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Artık, iktidarın sonu geldi.
AHMET YENİ (Samsun) – Siz istiyor musunuz?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Gerginliğin, bağırıp çağırmanın nedeni de bu. Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz! Saltanat bitiyor.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – 28 Mart seçimleri öncesinde de aynı şeyi söylediniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Saltanat bitiyor, geziler bitiyor. Bunların bitmesinin sonucunda Sayın Başbakan ve sizler, böyle gergin bir duruma getiriyorsunuz ve ülkeyi de geriyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, grup önerisiyle ilgili konuşsun.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Kendinizin gergin olmasını bir tarafa bırakın, ülkeyi de geriyorsunuz, ülkenin arasındaki kurumları da tartışma noktasına taşıyorsunuz. Bu, hiçbir iktidar dönemine yakışmayan tavırlardır diye düşünüyorum.
Şimdi, bir dokunulmazlık dosyasını görüşüyoruz. Siyasete ve siyasetçiye olan güvenin en fazla sarsıldığı, siyasete ve siyasetçiye güvenin en fazla sarsıldığı ve tartışıldığı bu dönem, AKP İktidarı dönemidir.
MUSTAFA DURU (Kayseri) – Sizlerin sayesinde!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Geçmişte, 1980’den sonra, bazı siyaset ve siyasetçilerin Yüce Divana kadar uzanan yolunu hep birlikte izledik. Oradaki yolsuzluk iddialarını, başbakanları ve bakanları Yüce Divana kadar taşıdığını gördük. Tabii, bu süreç, AKP döneminde daha da hızlanmış olarak devam ediyor ve ben, inanıyorum ki, bu dönemdeki sorumlular da bir gün elbet Yüce Divanda yargılanma durumunda kalacaklardır.
Şimdi, neden bu dönemde siyasete ve siyasetçiye olan güvenin azaldığını belirtmek gerekirse, 2002 seçimlerinde bir televizyon programını göz önüne getirelim. O televizyon programında, AKP Genel Başkanı Sayın Tayyip Erdoğan, kendisi hakkında çeşitli iddialar olan bir Genel Başkan, televizyonda, 70 milyon kişinin gözüne baka baka “iktidara geldiğimiz zaman dokunulmazlıkları kaldıracağız” sözünü vermiş bir Genel Başkandır. Ama, ne hikmetse, Başbakan olduktan sonra bu sözünü unutmuş, âdeta, halk deyimiyle, yan çizmeye başlamıştır. İşte bu yan çizme, işte bu sözünü tutmama anlayışı, bu dönemde, siyasete ve siyasetçiye olan güveni daha fazla sarsmış ve siyasete ve siyasetçiye olan güveni daha fazla tartışılır hâle getirmiştir. Bir an evvel, Sayın Başbakanın -sağa sola çamur atmasını bıraksın- dokunulmazlığı kaldırma sözünü tutmasını istiyoruz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Emrin olur!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi…
Emir değil, ben, demokrasinin gereğinin yerine getirilmesini istiyorum. Benim talebim bu. Siz de buna görevlisiniz, sözünü verdiniz. Bu sözün arkasında durun. Söz vermek, Türk milleti için önemli bir erdemdir. Sözünü tutmak da Türk milleti için önemli bir erdemdir. Bunun özellikle yerine getirilmesini talep ediyorum.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) – Bir sene sonra siz yine barajı aşamayacaksınız. Yazık olacak, biz de muhalefetsiz kalacağız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sayın Milletvekilim, siz, önümüzdeki seçimden sonra bu çatının altında olacak mısınız olmayacaksınız bilmiyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) – Bizim yarına sağ çıkacağımız çıkmayacağımız belli değil ya!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Yahu, bunlar zaten başlarına geleceği biliyorlar, seçimden kaçıyorlar! Yorma kendini.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Burada kim oturacak, burada, grup başkan vekili koltuğunda kim oturacak, siz burada oturacak mısınız, onu bilmiyorum; ama, benim bildiğim bir tek önemli şey var, o da, buradaki koltukta bir Cumhuriyet Halk Partisi grup başkan vekili oturacaktır.
AHMET YENİ (Samsun) – Nerede! Rüya görüyorsun, rüya!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Onda hiç kuşkunuz olmasın ve sizi de burada görecek miyim, onu çok merak ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Gece rüyanız o muydu!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sizi de burada görecek miyim, onu gerçekten merak ediyorum.
Şimdi, sizin, dokunulmazlıkları neden kaldırmamakta ısrar ettiğinizi gerçekten anlayamıyorum. Gerçekten anlayamıyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öyle bir transfer yapmayı düşünmüyoruz!
AHMET YENİ (Samsun) – Sizi bu tarafa almıyoruz!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sayın Kacır, bakın, yoğurt kesesi ağzından eskir. Siz çok laf atıyorsunuz. Dikkat edin, dikkat edin.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – İlk defa konuştu ya!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir şey söyledim. Siz, dediniz ki, burada bir CHP grup başkan vekili oturacak, ben de dedim ki transfer yapmayı düşünmüyoruz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, eğer, hakkınızda iddia edilen suçları işlemediğinize inanıyorsanız, kendinize güveniyorsanız, yapacağınız tek şey, yargıya güvenmek ve dokunulmazlıkları kaldırarak, sınırlandırarak, yargının önüne çıkıp aklanmaktır.
Şimdi, Partinizin önüne “AK” ismi koymakla aklama olmaz. Aklanma mahkemede olur. Bunun da yolu bellidir. Dokunulmazlıkları sınırlandıracaksınız ve mahkemenin önünde hesap verme noktasında olacaksınız. “Efendim, yargıya güvenmiyoruz...” Ee, neden yargıya güvenmiyorsun?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim güvenmiyor?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Evet, öyle… Öyle diyorsunuz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Olur mu canım! Kim demiş?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Yargıya güvenmediğinizi söylüyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim diyor, kim?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Peki, sizi buraya taşıyan insanları nasıl o güvenmediğiniz yargının önünde götürüyorsunuz? Ne hakla götürüyorsunuz? Niye güvenmiyorsunuz? Bir kere onu ben bir öğrenmek istiyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz kendiniz söylüyorsunuz, biz öyle bir şey demiyoruz
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Yargıya neden güvenmiyorsunuz? Çıkın yargı önünde aklanın, ondan sonra başımızın tacı…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kendi evhamlarınızı gerçekmiş gibi söylüyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, şu dosyalara bakın: Bir Başbakanını, zimmet, evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında dosya var. Başbakanın! Ve çıkıyor, ondan sonra, sağa sola birtakım laflar yetiştiriyor.
Dışişleri Bakanı: Özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’na muhalefet.
Abdülkadir Aksu: Özel evrakta sahtecilik ve Türk Ceza Kanunu’nun 346’ncı maddesinin yollanması ile 345...
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet ve yine 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet, evrakta sahtecilik, hayalî ihracat suretiyle vergi kaçırma iddiaları.
Şimdi, böylesine bir Bakanlar Kurulunu, Allah’ınızı severseniz, düşünebiliyor musunuz?
Şimdi, ben çok merak ediyorum. Avrupa Birliği görüşmeleri yapıyorsunuz. Gittiğiniz zaman, bu Avrupa Birliği görüşmeleri sırasında Kıbrıs pazarlığını yaparken, “limanları açacağız, havaalanlarını açacağız” sözünü verirken, bir teslimiyet politikasını izlerken, oradaki yöneticiler size acaba “arkadaş, ya, bu bizim Avrupa Birliği kriterleri içinde temiz siyaset, dürüst siyaset, yolsuzluklara bulaşmamış bir siyasetçi gerekir” diye, “kriterler arasında bu da vardı” diye hiç sormuyorlar mı, ben çok merak ediyorum. Gerçekten sormuyorlar mı?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sizde sosyal demokrat parti yok mu diye soruyorlar.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bakın, bu Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, herhangi birinde, bir siyasetçi hakkında, sizin hakkınızda söylenen, iddia edilen bu suçlardan birinin işlendiği iddia edilse, bırakın iddiayı, şaibesi çıksa, o siyasetçi ya istifa ediyor ya intihar ediyor, ama, siz iftihar ediyorsunuz Sayın Milletvekili.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Davalıların hepsi beraat etmiş bu konuda.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Siz iftihar ediyorsunuz.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Sizde sosyal demokrat parti yok mu diye soruyorlar.
YAHYA BAŞ (İstanbul) – Bak ne soruyor?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Onlar da beraat edecek.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bu konuları çok ciddi olarak değerlendirmek, öyle sanıyorum ki, sizleri uyarmak, benim siyasetçi olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak ve bir milletvekili olarak görevimdir diye düşünüyorum.
YAHYA BAŞ (İstanbul) – Ya, barajın altında kalacaksınız yine.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sen o barajı çok aklına taktın. Bak, yarın başına gelecek o senin, onu söyleyeyim ben.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Senin de başına gelecek.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – 28 Mart seçimleri öncesinde de aynı şeyi söylüyordun, sonuç ne?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Şimdi, bu dönem yargıdan kaçma…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – En son sizin yaptırdığınız anket bu. Sizin yaptırdığınız anket!..
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bu dönem yargıdan kaçma fırsatını yakaladınız. Yargıdan kaçmaya devam ediyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – CHP niye anket yaptırmıyor?
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Sayın Kacır, Sayın Kacır, dinleyin, bakın.
Yargıdan kaçmaya devam ediyorsunuz. Yolsuzların üstlerini örtmek mümkün değil. Oferlerden tutun, Galataportlara, Kuşadası’na kadar yayılan bir yolsuzluk. Ali Dibolar zaten, arşıalâya çıktı. Bunların bir an evvel çözümlenmesi ve sizin gerçekten doğru dürüst bir siyaset yapma anlayışınız varsa, bunun yolu da, dokunulmazlıkları kaldırıp yargı yoluna gitmeniz bir an evvel. Gerçekten yargıya güvenmeniz, halkın size teslim ettiği o güzelim görevi de, hak ettiği biçimde aklanarak ortaya çıkmanız ve siyasetçi olarak daha başı dik olarak dolaşmanızda yarar var diye düşünüyorum. Bu dönem yargıdan kaçtınız da gelecek dönem ne yapacaksınız, merak ediyorum.
Bakın, bu Cinnah Caddesi’ni çıkınca Turan Güneş’e doğru giderken Atakule Kavşağı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Bitiyor Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Ercenk, lütfen toparlar mısınız.
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Onun biraz ilerisinde solda çok güzel bir bina vardır. “Anayasa Mahkemesi” diye yazar ve Yüce Divan sıfatıyla görev görür olağanüstü, belirli dönemlerde. Şimdi ben sizi, belirli, tabii, bakanlık ve başbakanlık yapmış olan arkadaşlarımızı orada sanki ifade verir şeklinde görür gibiyim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Siz hâkim misiniz!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Ben vatandaşım.
Orada onları görür gibiyim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Bir siyasetçi olarak böyle diyemezsiniz. Çok ayıp!
TUNCAY ERCENK (Devamla) – Ama, bu binada mı olur, bu eski binada mı olur yoksa yapılacak yeni binada mı olur, onu bilemiyorum.
Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ercenk.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkanım, sataşmadan dolayı cevap vermek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Efendim, aleyhte söz hakları var. Ne cevabı, ne sataşması Sayın Başkan!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Grup adına… Başbakana “yan çizdi” diyemez hiç kimse.
HALUK KOÇ (Samsun) – Ne var? Yani, hiç kimse eleştiremeyecek mi?
TUNCAY ERCENK (Antalya) – “Yan çizdi”yi halk söylüyor, halk!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hiç kimse diyemez öyle bir şey. Cevap vermek istiyorum Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) – Böyle bir usul yok canım! Kürsü kullanılmayacak mı, kürsüde konuşmayacak mı muhalefet! Neye cevap! Neye cevap!
BAŞKAN – Sayın Koç… Sayın Koç…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Halk söylüyor.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – “Yan çizdi” diyemezsin. Diyemezsin “Yan çizdi” diye. Ağzına sahip çıkacaksın.
HALUK KOÇ (Samsun) – Çıkar konuşursun!
BAŞKAN – Sayın Koç, isterseniz Başkanlık Divanı olmadan siz karar verin! Lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) – Söz veremezsiniz!
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – “Sözünü tutmadı” dedi.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sözünü tutmadı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Geç kardeşim, yerine otur ya!
BAŞKAN – Sayın Ercenk… Sayın Ercenk…
Sayın Gündüz, niçin söz istiyorsunuz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başbakana, arkadaşımız konuşmalarında iki üç defa “yan çizdi”dedi. Böyle istihkar ve istihfaf ifadeler, sözlerden dolayı cevap vermek istiyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan!..
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen…
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, bir hakaret yok. Bir eleştiri sınırını geçmesi lazım.
BAŞKAN – Ne demek? Soruyoruz.
HALUK KOÇ (Samsun) – Böyle bir şey olur mu?
BAŞKAN – Buyurun Sayın Gündüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Zabıtları incelemeyecek misiniz efendim?
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Bağla bağla! Yan çizmesin, bağla oraya! Yan çizemesin, bağla da!
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz’ün, Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk’in, konuşmasında, Genel Başkanlarına sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir defa, kim çıkarsa çıksın bu kürsüye, herkesin ağzından çıkanı kulağı duyması lazım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Başbakanın da ağzından çıkanı kulağı duyacak.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Herkesin… Herkesin…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Evet.
NECATİ UZDİL (Osmaniye) – Tabii ya, doğru.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Benim ağzımdan çıkanı kulağım duydu yalnız. Onu söyleyeyim.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Daha dün bizim Murat Başesgioğlu’nun çok güzel bir şeyi vardı: Genel başkanlara genel başkanlar konuşur, grup başkan vekilleri grup başkan vekilleriyle muhatap olur; böyle bir teamül vardı.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – O nereden çıktı ya?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bu bir teamüldü, bu bir edepti, bu bir nezaketti.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Dün “oval” muhabbetini siz yaptınız burada!..
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, bakın, Sayın Başbakanın, sizin söylediğiniz davalarda yargılanan bürokratların hepsi beraat etmiş davalardır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Hangisi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Evet, Büyükşehir Belediyesinden dolayı.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Onunla ilgili dava var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Gidin bakın, inceleyin, görün. O yüzden, “milletvekili oldu” diye davası askıya alınmış bir meseleden dolayı…
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Aklansın gelsin, başımın üstünde dedim.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Siz, bakın, 180 milyar dolardan gayrisafi millî hasılayı alıp 400 milyar dolara çıkaran bir Başbakanı böyle bir şekilde itham edemezsiniz! (CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Bu ne, bu?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bakın, şurada Danışma Kurulu önerisi getiriliyor.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Özel evrakta sahtecilik suçu var!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Burada, ya, getirin bütün Danışma Kurulu önerilerinizi salı günü hapsini oylayalım. Her Allah’ın günü Danışma Kurulu önerisi!..
Evet, bu, bir muhalefetin hakkıdır, ama aynı anda da bir hakkın suistimali anlamına gelir.
ENGİN ALTAY (Sinop) – Size mi soracağız!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Seneye siz de aynı şeyleri yapacaksınız.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bırakın, Meclis çalışsın, Meclisin tekerine taş koymayın. Meclis, burada milletin önünü açacak, milletin ufkunu açacak, milleti ilgilendiren çok önemli yasaları gündeme getirecektir, bunları engellemeyin. O yüzden, burada herkes, ağzından çıkanı kulağı duymalı. Biz, bu şekilde, nahak yere, bırakın bir Başbakanı ya da bir milletvekilini, bir insanı bile rencide eden sözler söyleyen insanlara, o sözü kendisine aynen iade ediyoruz!
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Rencide eden ne var, sözünü tutmadığını söylüyoruz.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – Bak, Mevlânâ Haftası’ndayız. Mevlânâ diyor ki: “Söz, insanın kişiliğini yansıtır.”
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bunu Başbakana hatırlat.
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Onu Başbakana söyle.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) – O yüzden, insanın içindeki ala, sözünde dışarıya yansır. O yüzden, bütün bu kem sözleri bizzat size -bak, bütün arkadaşlarımı tenzih ediyorum- aynen iade ediyorum!
Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) – Sözünü tutmadı diyorum, bu lafta bir şey yok.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gündüz.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.28
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin İkinci Oturumu’nu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi üzerindeki konuşmalara devam edeceğiz.
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Önerinin aleyhinde söz isteyen Mehmet Tatar, Şırnak Milletvekili.
Sayın Tatar, buyurun…
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Değerli milletvekilleri, 22’nci Dönem Parlamentosunda dokunulmazlıklarla ilgili olarak bugüne kadar bir hayli grup önerisi geldi. Grup önerilerinin tamamı burada AK Parti oylarıyla reddedildi. Biraz sonra bu getirilen grup önerisinin de reddedileceğini bildiğim için bu önerinin aleyhinde söz aldım.
Şimdi, ben, Sayın Koç’a buradan sormak istiyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Koç, siz inanıyor musunuz, AK Parti İktidarı, bu dönemde, 22’nci Dönemde dokunulmazlıklarla ilgili herhangi bir meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine taşıyacağına inanıyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) – Zorunlu kalacaklar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yani, inanmıyorsunuz, ama buna rağmen her hafta getiriyorsunuz. Artık ben inandım ki, bu Meclis, 22’nci Dönem Parlamentosunda dokunulmazlıklarla ilgili husus gündeme gelmeyecek. Bu kanaate nereden ulaştım: Bu hafta biz, pazar günü, dört partinin milletvekilleri bir ulusal kanalda açık oturuma çıktık. AK Parti adına gelen milletvekilimiz Anayasa Komisyonu Başkanımız Sayın Kuzu -bu işle ilgili en yakın milletvekilimiz- televizyon ekranlarında, halkın önünde bu dönem parlamentosunda dokunulmazlıklarla ilgili bir hususun gelmeyeceğini çok açık bir şekilde zikretti. Artık, bizim, AK Partiden bu konuyla ilgili bir çalışma yapacaklarına dair bir ümidimiz, inancımız kalmadı. Ama, değerli milletvekilleri, bu konuyla ilgili olarak milletin önünde çok sözler verildi. Bunlardan biri de Sayın Başbakandı. 25 Ekim 2002 akşamı Türkiye’de 70 milyon insan bir programa kilitlendi. Sayın Baykal’la Sayın Erdoğan, televizyon ekranlarında, Arena Programı’nda, Uğur Dündar’ın huzurunda değişik meseleleri konuştular. Bir mesele de dokunulmazlıktı.
Şimdi, o akşam, milletin huzurunda, 70 milyonun huzurunda Sayın Baykal dedi ki: “Biz, kürsü sorumsuzluğu dışında bütün dokunulmazlıkların kaldırılmasını istiyoruz.” Bunu Sayın Baykal söyledi.
Sayın Erdoğan ne söyledi? Sayın Erdoğan dedi ki: “Biz öyle düşünmüyoruz.” Nasıl düşünüyorsunuz? “Biz, kürsü sorumsuzluğu da dahil olmak üzere -milletvekilleri, şu dokunulmazlığın en önemli meselesi olan- kürsüdeki oy, söz ve düşüncelerinden dolayı da dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istiyoruz.” CHP’yle de el ele verelim, bunu, kürsüdeki sorumsuzluğu da kaldıralım.”
SONER AKSOY (Kütahya) – Yine aynı şeyi söylüyoruz, ama herkesin…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Yani, Sayın Baykal’ın sözlerinden bir adım daha ileride şeyler söyledi ve dedi ki: “Sokaktaki Ahmet Efendi’ye o imkân sağlanmıyor” dedi. Yani, kürsüdeki sözlerinden dolayı da milletvekillerinin dokunulmazlığı kalksın, sokaktaki Ahmet Efendi’nin böyle dokunulmazlığı yok, dedi. Bunu, bugün, Türkiye Cumhuriyeti’nin 59’uncu Hükûmetinin Başbakanı Sayın Erdoğan söyledi.
SONER AKSOY (Kütahya) – Yine söylüyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi üzerinden dört yılı aşkın bir zaman geçti ve sizlerin beyanları da apaçık ortada, biz bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmiyoruz, dediniz. Ben, buradan, Sayın Erdoğan’a sormak istiyorum: Ey Sayın Başbakan, ey Sayın Erdoğan, bu sözü milletin huzurunda niçin verdiniz?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, lehinde mi konuşuyor, aleyhinde mi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Milletten oy isterken, üç beş oy daha fazla alabilmek uğruna mı bu sözleri söylediniz? Şimdi üzerinden dört yıl geçtikten sonra bu konuyla ilgili somut bir tek adım bile atamamanızın hesabını mutlaka halka vereceksiniz.
Geçen hafta burada bir milletvekilimiz konuştu, halktan böyle bir şey duymamışlar bunlar. O zaman siz halkın arasına girmiyorsunuz, sayın milletvekilleri.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Biz her zaman halkın içindeyiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Halk diyor ki… Halk siyasetçiye güven duymak istiyor. Halk, siyasetçinin verdiği sözlerin yerine getirilmesini istiyor.
Bakınız, bir şey daha söyleyeceğim. Sizin yaptırdığınız bir anket var. Sizin yaptırdığınız ankette, bu Hükûmetin yolsuzluklarla yaptığı mücadelede başarısız olduğunu söyleyenlerin sayısı yüzde 80’lere yaklaşıyor değerli milletvekilleri. Yani, ankete katılan bu vatandaşların yüzde 80’i, AK Parti Hükûmeti yolsuzluklarla yaptıkları mücadelede başarısız, diyor. Mücadele yapılıyor mu, o ayrı bir mesele, ama, başarısız…
Bakınız, Uluslararası Saydamlık Örgütü yeni bir araştırma daha yapmış, geçen hafta yayımlandı. 2.045 denek üzerinde yapılan bir anket. Orada, güven duyulan kurumlarla ilgili olarak vatandaşların görüşlerini soruyorlar. Fakat, bir milletvekili olarak beni de son derece üzen bir netice çıkıyor orada. Vatandaşlarımız, siyasete, Parlamentoya ve milletvekillerine güven duymadıkları şeklinde ifadede bulunuyorlar. Niçin?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayenizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Niçin?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayenizde.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Niçin değerli milletvekilleri? Bakınız, şimdi, 200…
AHMET YENİ (Samsun) – Dönenlere güvenmiyor, dönenlere.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben onun hesabını veririm. Bakın, cumartesi günü, Denizli Demokrasi Meydanı’nda 50 bin kişilik mitingle ben onun hesabını verdim. 50 bin kişi.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Aynaya bir bak.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Seçimde de vereceğim Denizli’de. Hodri meydan. Kim çıkıyorsa… Denizli’de birinci parti Doğru Yol Partisidir, AK Partinin önündedir. Kim çıkıyorsa buradayım ben. Ben onun hesabını veririm.
AHMET YENİ (Samsun) – Dönenlere güvenmiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Artı, bir şey daha var: Benim ayrılışım diğer milletvekilleri gibi olmadı. Ben ayrıldım, ertesi günü, AK Parti Denizli Merkez İlçe Başkanı, 16 belde başkanı benimle beraber istifa ettiler. 14 ilçe başkanı ertesi günü istifa dilekçelerini getirdiler bana, AK Partili. Benim ayrılışım öyle değil.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru Yoldan niye ayrıldın o zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben, teşkilatların sesine kulak vererek, onların düşüncelerini, hissiyatlarını harekete geçirmek düşüncesiyle istifa ettim.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru Yoldan niye ayrıldın o zaman?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Evet, şimdi soruyorum: Denizli’de AK Partiyi kurup, seçimlerde Denizli’de birinci parti yapan teşkilat başkanları, ilçe başkanları, yönetim kurulu üyeleri nerede?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru Yoldan niye istifa ettin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Doğru Yolda hepsi onların. Hepsi Doğru Yolda. AK Parti Merkez İlçe Başkanı, şu anda Doğru Yol İl Başkan Yardımcısı. Benim siyaset anlayışım budur.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Peki, Doğru Yoldan niye istifa ettin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben, bunun hesabını halka da veririm, millete de veririm, ama, siz veremeyeceksiniz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Millet sana niye güvenmiyor?
AHMET YENİ (Samsun) – İnandıramazsın!
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru Yoldan niye istifa ettiniz, cevabını ver?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde…
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Doğru Yoldan niye istifa ettin?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ya niye duymuyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) –…parti değiştirme işi ilk defa bu taraftan bu tarafa oldu. Bu tarafa oldu.
AHMET YENİ (Samsun) – Doğru Yoldan niye ayrıldın, Doğru Yoldan?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – O zaman, hatırlayınız, AK Partinin 1. Kongresinde bu taraftan bu tarafa geçen bir milletvekilini Sayın Erdoğan üç sefer kucakladı, öptü. Nerede o milletvekili şimdi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Öptü, öptü!
AHMET YENİ (Samsun) – Doğru Yoldan niye ayrıldın?
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Yahu, Doğru Yoldan niye istifa ettin, onun hesabını versene?
AHMET YENİ (Samsun) – Doğru Yol… Doğru Yoldan niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Nerede o milletvekili? Var mı burada? Burada mı o milletvekili? Nerede o milletvekili şimdi?
İSMAİL BİLEN (Manisa) – DYP’den ayrılışına gel.
AHMET YENİ (Samsun) – DYP’den… DYP’den…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Size bir soru daha soracağım: Bu millet, size, 370 kişilik bir milletvekili grubu mu verdi? Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk mu verdi size?
AHMET YENİ (Samsun) – DYP’den niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ama, bu taraftan bu tarafa geçen milletvekilleriyle Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğu elde ettiniz. Millet mi verdi o yetkiyi size? Anayasa’yı değiştirecek çoğunluk mu verdi millet size?
AHMET YENİ (Samsun) – DYP’den niye ayrıldın?
BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Doğru Yoldan niye istifa ettin, onu söyle?
BAŞKAN – Sayın Poyraz…
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Bakınız, DYP seçimlerde, göreceksiniz, bu Parlamentoda seçmen sayısını, oylarını en fazla artıran parti olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde yerini alacak.
SONER AKSOY (Kütahya) – Hepimiz göreceğiz!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ama, Ahmet Yeni, sen Samsun’dan gelemeyeceksin. Gelemeyeceksin Samsun’dan. Gelemeyeceksin…
AHMET YENİ (Samsun) – Önemli değil… Doğru Yoldan niye ayrıldın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ha, onu bil!
AHMET YENİ (Samsun) – DYP’den niye ayrıldın, DYP’den?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Çünkü, bu millet, yerinden oturup söz atan adamlara itibar etmiyor. Ben, Samsun’a beş sefer gittim, sizinle ilgili düşüncelerini biliyorum Samsunluların, hiç konuşmayın.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Beyefendi, DYP’den niye istifa ettin, cevabını ver susalım ya!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız, yolsuzluklar niye artıyor Türkiye’de?
AHMET YENİ (Samsun) – Söylesene DYP’yi niye bıraktın?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – AK Partili bir milletvekili çıktı dedi ki, kendi ilinde “Hatay’da büyük yolsuzluklar var ve bu yolsuzlukların içerisinde de AK Partili siyasetçiler var” dedi. Dedi mi? Dedi. Siz ne yaptınız o milletvekilini? Siz partiden ihraç ettiniz.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – İftira attı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Peki, şimdi ne oldu? Kamu İhale Kurumu o dosyaları inceledi… Siz gittiniz oraya Sayın Milletvekili.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Ben gittim, doğru.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Kamu İhale Kurumu inceledi, 145 dosyanın hukuk kurallarına aykırı bir şekilde ihale yapıldığını belirtti ve kararını verdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kandoğan…Sayın Kandoğan, lütfen…
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Kararı oku, Kamu İhale Kurumunun kararını oku.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Okuyorum ben.
Siz gittiniz, “Bir şey yok” dediniz Sayın Milletvekili, Bilecik Milletvekili.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Yok tabii.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Siz “yok” dediniz, “Hatay’da bir şey yok.” dediniz. Kamu İhale Kurumu “var” diyor, 145.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) – Yok.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – “Yolsuzluk var.” diyor, “Usulsüzlük var.” diyor. Karıştırma.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, geçen gün sizin milletvekiliniz Turhan Çömez dedi ki, pirinç ithalinden bahsetti. “Çok büyük yolsuzluk var.” dedi, sizin milletvekiliniz. Gidin üzerine, gidin. Niye gidemiyorsunuz? Niye gidemiyorsunuz? Sayın Çömez’le görüştüm. Gidin üzerine.
Bakınız değerli milletvekilleri, bu Parlamentoda, kaçakçılıktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, zimmetten, hizmet nedeniyle emniyeti suistimalden, dolandırıcılıktan, emniyeti suistimalden dosyaları olan milletvekilleri var. Yargılansınlar. Ben suçludur demiyorum. Önünü açalım yargının. Açılsın, yargının önü açılsın. Bu arkadaşlarımız eğer suçsuzsa töhmet altında kalmaktan kurtulsunlar. Bizim istediğimiz budur. Hiç kimseyle ilgili ön yargı içerisinde değiliz. Hepsi suçsuz olabilirler, ama, yollarını açalım, önlerini açalım. Seçim meydanlarında verdiğiniz sözün gereğini yerine getirelim hep beraber. Benim sizlerden istediğim budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) – Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN – Grup önerisi aleyhinde söz isteyen İsmail Bilen, Manisa Milletvekili.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP’nin Grup önerisi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın Grup Başkan Vekilimiz de söylediler, Cumhuriyet Halk Partisi, Meclisin, Genel Kurulun çalışma günlerinin tamamını aşağı yukarı bu Grup önerileriyle tıkamaya, kilitlemeye çalışıyor. Eğer varsa bir grup öneriniz, bunu hafta başında, ay başında getirirsiniz, bir seferde, çalışma günümüzün ilk gününde değerlendiririz ve Meclis, ondan sonra, önündeki, halkı ilgilendiren, ekonomiyi ilgilendiren, tarımı ilgilendiren, sosyal kesimleri ilgilendiren yasaları görüşür. Eğer amacınız üzüm yemek ise bunun yolu, yöntemi budur.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Bu, halkı ilgilendirmiyor mu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, her seferinde, bizim getirdiğimiz, zaman zaman getirdiğimiz grup önerilerimizle Meclisin çalışma takvimini belirlerken, birtakım önceliklerimizi belirtirken, arkadaşlarımızın hep şikâyeti buydu. Diğer muhalefet partilerinden de, hatta Sayın Kandoğan’dan da bu şikâyetler gelirdi. Sık sık gündemi değiştirerek, bizi konulardan uzaklaştırıyorsunuz, konulara vukufiyetimizi engelliyorsunuz. Bu konuları konuşmaktan sıkıldık, yorulduk, artık, gündemi belirleyin ve bu gündemle birlikte Mecliste çalışalım.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Önceliğimiz bu, dokunulmazlıklar.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, bakın, ayın 28’inde, geçen ayın 28’inden bugüne Meclisin çalışma takvimi belirlenmiş. Meclisin çalışma takvimi belirlendikten sonra önüne gelen konular değerlendirilecek, ancak, Cumhuriyet Halk Partisi, her gün, çalışma süremiz içerisinde, haftanın üç gününün üçünü de grup önerileriyle tıkamaya, engellemeye çalışıyor.
HASAN ÖREN (Manisa) – Az hata yapın diye yapıyoruz. Çok hata yapıyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi, bu, büyük bir şairin, hatta sanatçının söylediği söz vardı, şarkısı vardı: “Bu ne yaman çelişki annem?” derdi. Bu ne yaman çelişki? Kendi kendinizle çelişmiyor musunuz? Konular belli, gündem belirlenmiş, üç haftalık takvim çizilmiş, şimdi konuya vukufiyetiniz de var. Konular üzerinde konuşmamız gerekirken ve Meclisin de fiilî durumu da göz önünde bulundurulduğunda, bu getirdiğiniz önerilerin de kabul edilmeyeceğini bile bile, üç saatimizi, yaklaşık üç buçuk saatimizi boşuna harcayarak, İç Tüzük’ün size, muhalefete verdiği hakkı suistimal ederek Meclisi tıkamak, Meclisi engellemek... (CHP sıralarından gürültüler)
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Bunu sen söyleyemezsin! Suistimal diyemezsin sen!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, kamuyu ilgilendiren konuları görüşmemiz yerine, lüzumsuz şeylerle vakit öldürüyoruz.
NAİL KAMACI (Antalya) – O senin görüşün!
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Parlamentoya hakarettir bu!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ilk defa, evet, ilk defa, cumhuriyet tarihinde -Kurucu Meclisin dışında- bu Parlamentoya halkın güveni ve desteği vardır.
NAİL KAMACI (Antalya) – Geç onu sen!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Siyaset kurumuna ilk defa halkımız güven duymuştur.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Bu dosyalarla öyle mi?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, 3 Kasım seçimlerinden sonra...
YILMAZ KAYA (İzmir) – Bu dosyalarla? Bu dosyalarla?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kendi bindiğiniz dalı kesiyorsunuz.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Haydi seçime o zaman!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Kendi geminizin altını oyuyorsunuz. Siyaset kurumuna ve siyasetçiye...
YILMAZ KAYA (İzmir) – Geminin altı oyuldu zaten, batıyorsunuz. Batıyorsunuz.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Seçime gidin o zaman!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Kimi, nerede oyduk biz ya? Ne demek oymak?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, değerli arkadaşlar, ben bunu samimi olarak söylüyorum. Her kurum ve kuruluşta defaatle ifade ettim. Ben bir hukukçuyum ve avukatım.
HASAN ÖREN (Manisa) – Vekâletimi aldım geriye.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Her kurum ve kuruluşta, devlet memurlarının tamamında, dokunulmazlığa benzer ve dokunulmazlık zırhı vardır. Bunun aksini kimse ispat edemez, söyleyemez. Beni bir savcı bizzat, talimat vererek aratamaz, iş yerime adam gönderemez, beni yargılamak için mahkemeye davet edemez. İçişleri Bakanından, Adalet Bakanından izinler almak zorundadır, barodan temsilci bulundurmak zorundadır.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun) – Onu da kaldırın.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Kaldırın, çoğunluğunuz var.
NAİL KAMACI (Antalya) – Değiştirin.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Peki, siyaset kurumunda, bir milletvekili arkadaş, bu kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan, kamu hizmeti yapan insanlardan çok mu aşağı bir konumdadır veya çok mu kötü bir durumdadır?
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Kaldırın madem öyle.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biz kamu hizmeti yapıyoruz, elbette ki… Bu dokunulmazlık da Fransa’dan gelmedir bizim hukukumuza.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Avukat yargılanamıyor mu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Özellikle de muhalefeti korumak adına getirilmiştir.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Avukat yargılanamıyor mu, avukat?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sizi korumak adına.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Avukat yargılanamıyor mu? Avukatsın bir de!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hukukçularda da vardır, benzer müessese hâkimlerimizde de vardır. Hâkimlerin de yargılanması usule tabidir. YÖK üyelerinde vardır, sivil ve askerî bürokratların tamamında vardır. Bunlarda varken Parlamentodaki bu dokunulmazlıkları neden birincil sorun haline getiririz onu anlamakta zorluk çekiyorum.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başbakanınız söz verdi, söz… Söz verdi Başbakanınız.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Siyaset kurumuna olan güven neden sarsılır biliyor musunuz? Evet, siyaset kurumuna olan güven, sürekli söylem değiştiren, parti değiştiren, günü geldiğinde söylediğini unutan, “dün dündür, bugün bugündür” diyen insanlar sayesinde siyaset kurumuna olan güven zede görür. (CHP sıralarından gürültüler)
YILMAZ KAYA (İzmir) – Aynen Başbakan gibi!
İSMET ATALAY (İstanbul) – Aynen Başbakanın söylediği bu.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Orada oturuyor onlar, 5 tane.
NAİL KAMACI (Antalya) – Parti değiştirenler orada.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Biz ilk günden beri söylediğimiz sözün arkasındayız değerli arkadaşlar.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Nasıl oluyor o?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Çok şeyler başardık.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Nasıl oluyor?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Birlikte başardık, Hükûmet olarak başardık. Cumhuriyet tarihinde yapılmamış hizmetleri yaptık.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Ne yaptınız ya? Ne yaptınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, fert başına düşen millî geliri 2 bin dolardan aldık 5.500 dolara çıkardık. Yetmiyor mu? Tarım sektörüne 2 katrilyon lira yardım yapılırken, şu anda 5,7 katrilyon lira tarım sektörüne destekleme yapılıyor.
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – O, Ali Dibolara gitti, Ali Dibolara! Ali Dibolara gitti!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Sanayi kesiminde ihracatımız 85 milyar doların üzerine çıktı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Sayın Başkan, dokunulmazlıklarla ne ilgisi var bunların?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) – İthalat ne oldu, ithalat? İthalatı söyle.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – İthalat da var, doğrudur. İthalat da yatırım mallarıyla alakalıdır. İşte, bunu göremeyecek kadar ufkunuz dar, vizyondan uzaksınız!
YILMAZ KAYA (İzmir) – Sensin o, sen, sen!..
NAİL KAMACI (Antalya) – Pamuklu Mensucat ne oldu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, hakkın suistimali diyorum. Tekrar ifade ediyorum: Kamuoyuna sizi şikâyet ediyorum artık. İyi niyetli olmadığınızı düşünüyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) – Pamuklu Mensucat ne oldu?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ey Türkiye milleti, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, size sesleniyorum: Meclisteki, sizin lehinize yapılan tüm çalışmaları engellemek adına, her gün Meclisin üç saatini, dört saatini bloke etmek adına, muhalefet partisi bundan sonra da anlaşılıyor ki, bu söylemini, bu eylemini devam ettirecektir.
Evet, bundan sonra, inanıyorum ki, 4 Kasımda bunun gereğini seçmen size gösterecektir. Kırmızı kartla sizi de dışarıda tutacaktır, tıpkı geçmişte siyaset yapanlar gibi.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Partinizi dut gibi silkeleyecekler.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Önümüzdeki gün, cuma günü bütçe görüşmelerine başlayacağız. Bu bütçe görüşmelerinde Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçesini bağlayacağız. Burada söylemek istedikleriniz, burada yapmak istedikleriniz yok mu sizin? Bütün derdiniz davanız dokunulmazlıklarla ilgili dosyalar mı sizin? Sadece bu bizim partimize mensup milletvekillerine ait dosyalar da değil, sizin de içinde bulunduğunuz, partinizin çok sayıdaki milletvekilleri hakkında dosyalar var.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Onlar korkmuyorlar, onlar dokunulmazlık arkasına saklanmıyorlar.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, bir şeyi söylüyorum, “Beraatizimmet asıldır” diyor. Sayın Ayvazoğlu, hukukçusunuz…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Ayvazoğlu değil, Baloğlu’yum ben.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Beraatizimmet asıldır. Bir itham bulunur, bir iddia bulunur. Bu iddiada bulunan kişi, hemen, suçludur, asalım, derisini yüzelim mi denir?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bir hukukçu olarak, adalete güveneceksin. Niye yargılanmadan kaçıyorsunuz? Biz yargılanmaktan korkmuyoruz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bir hukukçu olarak bunu nasıl söyleyebilirsiniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bir hukukçu olarak, adalete güveneceksin. Ne biçim hukukçusunuz!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, bir şey söylüyorum: Beraatizimmet asıldır. İddialar bulunabilir, isnatlar bulunabilir, savcılık makamı da yapabilir, kamuoyu nezdinde bunu insanlar da söyleyebilir. Yargılama yapılmadan, hüküm tesis edilmeden o insanların beraati esastır diyor.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – O zaman yargılanalım diyoruz biz de.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Yargılanmadan olmaz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu, hukuk kuralının temel prensibidir. Birinci sınıfta öğretilir, hukuk fakültesinde bu kural birinci sınıfta öğretilir; ama, görüyorum ki, arkadaşlarımız yıllarca avukatlık yapmış hatta şimdi kamuoyu adına da bir hizmet görüyor, milletvekilliği görevini ifa ediyor, ama, bu konudan uzak, bihaber.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Siz bihabersiniz. Dünyadan haberiniz yok Sayın Bilen.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, tekrar ifade ediyorum: Bugüne kadar siyaset kurumu içerisinde görev yapmış bir çok insan vardır. Sayıları da çok az olmakla birlikte bir elin parmak sayısını geçmeyecek insan hakkında bugüne kadar dava açılmıştır. Siyaset kurumuna dışarıdan bir kısım medya organlarınca, basın organlarınca pompalanan yalan yanlış haberlerle, bu şekilde ithama sizde…
HASAN ÖREN (Manisa) – İşinize gelmedi mi yanlış. İşinize gelmedi, yalan.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu lokomotife siz de vagon olur katılırsanız, kendi bindiğiniz dalı kesersiniz. Kamuya hizmet etmezsiniz, Parlamentoya hizmet etmezsiniz, siyaset kurumuna hizmet etmezsiniz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Niye söz verdiniz dokunulmazlıkları kaldıracağız diye seçimlerde?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, bütün dokunulmazlıkları birlikte değerlendirmek adına sizden üye istedik, komisyon kuralım, bu komisyona da üye verin dedik.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Gelin, kaldıralım. Ama, kaçıyorsunuz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bugüne kadar verdiniz mi, bir öneri getirdiniz mi? Otuz yıldır, elli yıldır Türk siyasi hayatının içerisindesiniz. Dokunulmazlıklar bugün mü getirildi? Daha dün mü kondu Anayasa’mıza?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bireysel dokunulmazlığa niye karşısınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – “Elli yıl iktidarda kaldınız, neden dokunulmazlıkları sınırlandırmadınız?” diye, vatandaş size sormaz mı? Bu, çelişki değil mi? (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bireysel dokunulmazlıklara niye karşı oluyorsunuz?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Otuz yıldır, elli yıldır Türk siyasi hayatında tek başına iktidar olmadınız mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Bilmiyorsunuz, bilmediğiniz şeyleri konuşuyorsunuz! Ne zaman tek başımıza iktidar olduk?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – O gün niye bunları düşünmediniz? O gün niye kaldırmadınız? 89 öncesinde niye bunları düşünmediniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Tek başına iktidar olmadık ki! Tek başına iktidar olunca değiştireceğiz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; gündem belirlenmiştir. Gündemimizin yoğunluğu da dikkate alındığında, önümüzdeki günde, yarından sonra da bütçeyle ilgili görüşmeler başlayacağından, bundan sonra getireceğiniz bütün konularda buna benzer…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Yarın… Yarın…
ENGİN ALTAY (Sinop) – Bütçe yarın.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yarın… Evet, pardon, affedersiniz, sayenizde… Yarından itibaren, evet, bütçeyle ilgili çalışmalarımız da başlayacak. Burada, tüm sosyal taraflara, Türk halkına vereceğimiz hizmetle alakalı varsa önerileriniz onlarla ilgili…
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Çok var.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Burada, Meclisin, artık, tavrı söz konusudur, ortaya koymuştur. Karma komisyon, dosyaları görüşmüş ve bunun dönem sonuna bırakılmasını da kararlaştırmıştır. Bunu bile bile, Meclisin üç saatini, üçbuçuk saatini lüzumsuz bir şekilde işgal etmek, inanıyorum ki, millete de, Türk halkına da, vatandaşımıza da yarar sağlamayacak. (CHP sıralarından gürültüler)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Başbakana hakaret ediyorsun, Başbakana.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Komisyonun kararı, Allah’ın emri mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet.
Türk halkına da, vatandaşımıza da, milletimize de yarar getirmeyecektir diye düşünüyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) – Size yakışan o!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Gelin, bu yanlıştan dönün. Gelin, katkılarınız varsa, konuşacağımız kanunlarda ortaya koyun önergelerinizle, getireceğiniz tekliflerle. Ama, bundan sonra eğer bir öneri yapacaksanız, Türk halkına sesleniyorum: Biz açığız, ay başında, hafta sonunda, hafta başında, Meclis toplanmadan öneriniz varsa, getirin, bir seferde görüşelim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Emriniz olur!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ama, İç Tüzük’ün size verdiği hakkı suistimal ederek, Meclisin önünü tıkayarak, yasama faaliyetini engellemek adına bu dosyaları getirdiğinizde, emin olunuz, bundan en büyük zararı siz göreceksiniz, kırmızı kartı vatandaştan göreceksiniz, Türk halkından göreceksiniz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HALİL TİRYAKİ (Kırıkkale) – Vatandaş kırmızı kartı sana gösteriyor, kırmızı kartı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sayın hatip, şu anda sorumluluğunu taşıdığım Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna dönük olarak “İç Tüzük’ten verilen hakkın suistimali konusunda sürekli girişimlerde bulunuyor” şeklinde suçlamada bulundu. (AK Parti sıralarından “doğru” sesleri)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Doğru söylüyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Gündüz’e verdiğiniz söz hakkı babından Grup adına söz istiyorum.
HASAN ÖREN (Manisa) – “Doğru” olduğunu da teyit etti.
BAŞKAN – Sayın Koç, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, üç dakikalık süre veriyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Beş dakika.
BAŞKAN – Lütfen, Sayın Koç!
Buyurun.
VI. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, söz hakkı verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bilen’in daha önceki konuşmalarını da ben hatırlıyorum, sürekli olarak, kendisini inandırdığı, ama siyaseten inanmadığı -belki, içinden- şu anda bulunduğu hatip noktasında, sözcülük noktasında zor bir görev üstlenmiş durumda, inanmadığı bir şeyi siyaseten savunmak durumunda kalıyor. Bu çok zor bir görev, onu anlıyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – İnanmadığım şeyi söylemem.
HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, direkt sözüne geleceğim değerli hatibin: “bir hakkın suistimali” dedi. Bunu tartışmak lazım gerçekten. “Bir hakkın suistimali” konusu gündeme gelecek şu anda, esas, sizin, iktidar partisi olarak kendi Grubunuzdaki arkadaşlarınızın hakkını suistimal ediyorsunuz.
Bakın, İç Tüzük’te 91’inci maddede “temel yasa” kavramı çok net açıklanmış durumda. Buradaki kavramın tamamen dışında, biraz sıkıştınız mı, mesela, özel eğitim kurumları, vakıflar, Tahumculuk Yasası hatta Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik yapacak, 42 maddelik kısaltılmış o paketi -ki, bizim, içinde 4 maddeye itirazımız vardı- bütün bunları bile bile temel yasa kavramı içerisinde buraya dayatarak esas hak suistimaline siz sebep oluyorsunuz. Bu kadar açık ki bu, bu kadar net yaşadıklarımız ortasında.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Sayın Başkan, temel yasa hak değil mi?
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Başkan “dün söylediğini unutanlar” dedi. Vallahi bilmiyorum, Sayın Abdullah Gül’ün, Sayın Abdüllatif Şener’in hatta Sayın Başbakanın, Meclis dışındayken dün söylediklerini unuttuğu bugün çok aşikâr bir şekilde ortada. Dün söylediklerini unutanlar, eğer, bugün, siyasete güveni azaltıyorlarsa, dönüp kendi üst kadrolarınıza bakın.
Bir başka olay: Hep böyle sıkıştı mı burada, muhalefetin eleştirileri karşısında, hep birtakım elinize verilmiş rakamlar, gayrisafi millî hasıla kişi başına bu kadar oldu, ihracat bu kadar arttı, ithalat yok, cari açık yok, dış ticaret açığı yok. Birtakım, kişi başına düşen gelir şu…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Evet… Evet…
HALUK KOÇ (Devamla) – Bu neye benziyor biliyor musunuz: Hasta doktora gidiyor, doktor ameliyatı yapıyor, hasta yakınları kapıda. Doktor çıkıyor, “Nasıl geçti doktor bey?” Ameliyat çok başarılı geçti, ama, maalesef hastayı kaybettik. Aynı bu manzarada şu anda Türkiye’deki uygulama. Hasta öldü Sayın Bilen. O rakamları sen al…
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Hayır, hayır ölmedi…
HALUK KOÇ (Devamla) – … sen al ve bir de sana, çok özellikle -sen diye hitap ediyorum kusura bakma- buradaki, buradaki, buradaki…
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hiçbir doktor öyle söylemez.
HALUK KOÇ (Devamla) – O benim tipimdeki doktorlar değil, merak etmeyin, sizin tipinizdeki doktorlar.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz de doktorsunuz, hiçbir doktor öyle söylemez.
HASAN ANĞI (Konya) – Hekimlere hakaret ediyorsunuz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, benim, Sayın Bilen’e içten bir tavsiyem var. Çünkü, gelecek dönem burada taş çatlasa 70-80 arkadaşımız, şu anda bulunanlardan, iktidar partisi içerisinde şu anda bulunanlardan 70-80 kişi görev yapabilecek. Benim naçizane tavsiyem, Sayın Bilen, bakın, konuşmalarınızı TRT’den CD olarak alın. Sonra, bir sonraki dönem, Salihli’de büronuzda istirahat ederken, o CD’leri izleyin, müşteri bulamayacaksınız bu performansınızla, öyle gözüküyor ve nerede hata yaptım ben siyasetteyken diye düşünürsünüz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koç.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Barajın altında kalınca öyle mi yapmıştınız?
V. - ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri reddedilmiştir.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonuna üye seçimi
BAŞKAN – Çocuklarda ve gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun 22/11/2006 tarihli 22’nci Birleşimi’nde kurulan (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp,sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi, listeyi okutup, oylarınıza sunacağım
Okutuyorum:
Adı Soyadı Seçim Çevresi
AK Parti (9)
Recep Garip Adana
Halil Özyolcu Ağrı
Mehmet Yüksektepe Denizli
Hasan Aydın Giresun
Ömer Özyılmaz Erzurum
Halide İncekara İstanbul
Mustafa Ataş İstanbul
Hakan Taşcı Manisa
Öner Ergenç Siirt
CHP (4)
Mustafa Gazalcı Denizli
Güldal Okuducu İstanbul
Ali Cumhur Yaka Muğla
Muharrem İnce Yalova
Anavatan (1)
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu Ankara
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin, 14.12.2006 Perşembe günü (bugün) saat 16.15’te, B blok, 2’nci kat, 4’üncü bankoda bulunan Meclis Araştırması Komisyonları Toplantı Salonunda toplanarak, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip seçimini yapmalarını rica ediyorum.
Komisyonun toplantı yer ve saati, ayrıca, plazma ekranında ilan edilecektir.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN – 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanılmasının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde tasarının 2’nci maddesi okunmuştu. Şimdi, maddenin görüşmelerine başlıyoruz.
İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’da.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz, kimyasal silahların yasaklanması ile ilgili kanun üzerinde düşüncelerimi söylemeden önce, az önceki tartışmaya katkı olsun diye bir şey söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bizler, halkın oylarıyla seçildik, buraya geldik. Bu kurum içerisinde görev yapan, bakan da, başbakan da milletvekilidir, onların asli sorumluluğu milletin vekilliğidir. Bu vesileyle, eğer görevinde, sorumluluğunda bir eksiklik, yanlışlık görüyorsak, bunu eleştirmek bir milletvekilinin en doğal hakkıdır. Bu nedenle, bir başbakana sadece genel başkanlar söz söyler, milletvekilleri milletvekillerine söz söyler diye bir ayrım yapmak son derece yanlıştır; burada, bizim sorumluluğumuza da gölge düşürür. Özellikle, bir grup başkan vekilinin ağzından böyle bir şeyi duymak beni fevkalade üzmüştür. Hele ki, elinizde böyle bir belge varsa: Bu, Yüksek Denetleme Kurulu raporu arkadaşlar, isteyen bütün Adalet ve Kalkınma Partili milletvekiline bunu veririm.
Bu raporda deniliyor ki, aynen okuyorum hiçbir yorum katmadan: “Rüçhan hakkı kullanılarak 13/5/2005 tarihli ek protokol hükümleri gereğince, ilgili firmalardan kalitesiz kömürlerin ağırlıklı olarak alınarak, 350 bin ton kömür alma yükümlülüğü varken 1 milyon 200 bin ton kömür alınmak suretiyle, ilgili kamu kurumu zarara uğratılmıştır ve bu zarar karşılığında, kendi tesislerinde, kendi çıkardığı kömürü kullanan kamu kurumu, bu işlemine son vermek, büyük ölçüde yavaşlatmak zorunda kaldığından zarara uğratılmıştır. Üstelik, bu firmalardan sözleşme dışı alınan kömürler son derece kalitesiz olduğundan, ikinci bir zarar söz konusudur. Üretim kapasitesini azaltma pahasına yapılan bu işlem, sonuçta Ege Linyitleri İşletmesi Müessesesini 4 milyon 900 bin 042 YTL zarara uğratmıştır.” diyor. Bu raporu kim yazıyor arkadaşlar: Yüksek Denetleme Kurulu, 2005 yılında yazıyor.
Bunu, bununla ilgili bakan okumuyor mu? Şu konuda yapılmış, bir tek açılmış soruşturma var mı, yargılanan bir tek kişi var mı? Şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin güvenilirliğine, bu konuyu getiren milletvekili mi gölge düşürüyor, yoksa bu konuda görev yapmayan bakan mı gölge düşürüyor?
Az önce diyordu Sayın Bilgin: “Bu ne yaman çelişki!” Ben de şimdi soruyorum: Bu ne yaman çelişki Sayın Bilgin! Bu ne yaman çelişki! Kim görev yapacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bilen...
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Sayın Bilen, bu ne yaman çelişki! Keşke burada olsaydı. Böyle şey olmaz!
(x) 1229 S.Sayılı Basmayazı 13/12/2006 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağına eklidir.
Değerli arkadaşlar “siyasete güveni azaltıyor” diyor ama, bir şeyi söylerken, lütfen altyapısını da oluşturalım. Benim söyleyeceğim her şeyin altyapısı var. Bütçe geliyor, masamın üzerinde bu belge gibi yirmi tane belge var. Hepinizi, istediğiniz her zaman o belgelerle donatacağım. Hiçbir şeyin altı boş değil. Zaman geldiğinde, kimler gölge düşünüyor, bunu, buradan göreceğiz.
Hukuktan söz etti, bir savcının çağırmasından, çağırmamasından…
Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili, bir kurum hakkında savcıya görüş yazıyor “benim incelemelerime göre burada bir usulsüzlük yoktur.” diyor.
BAŞKAN – Sayın Seyhan…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – İsim vermedim Sayın Başkan. Kanuna dönüyorum.
BAŞKAN – Lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Kanuna dönüyorum. Şimdi kanunumuza geliyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu kanunda da her şeyin yapılması lazım. Bir kere, geç kalınmıştır.
Değerli arkadaşlar, bu kanunun, 2 Aralığa kadar -ilgili uluslararası kurumun toplantısı vardı Lahey’de- yetişmesi isteniyordu. Geçen sene önümüze geldi, haydi çıkarılsın dedik, bu tarihe kadar bekletildi. Ama, bugün de bunun çıkması lazım. Çünkü, kimyasal silahların yasaklanması konusunda imza atmayan tek Batılı ülke şimdi Türkiye’dir, tek Batılı ülke Türkiye’dir. Bunun çıkması lazım, sonuna kadar destekliyoruz.
Değerli arkadaşlar, dün, kimyasal silahların zararlarıyla ilgili bir dolu örnek verdiniz. Şimdi, peki, bunu yasaklayalım, ama, kim denetleyecek? Şu ana kadar denetimi Sanayi Bakanlığı Kimya Şubesi yapıyor idi. Kimya Şubesi, bu kurumları yılda 2 kere denetliyor idi. Ama, neye göre? Beyana göre. Türkiye de 12 defa uluslararası denetim geçirdi. Ancak, değerli arkadaşlar, Türkiye’nin bu konuda yetişmiş elemanı yok. Sanayi Bakanlığı, şimdiki şubesiyle bu işi gerektiği gibi yapamaz, mutlaka yeterli tedbir alması lazım. Bakın, bundan on gün önce yapılan toplantıya Sanayi Bakanlığı temsilci bile gönderemedi. Gitmedi. Bunu ben söylemiyorum, ilgili Dışişleri Bakanlığı yetkilileri söyledi. Gönderemedi. Şimdi, Sanayi Bakanlığında yetkin personel yok dedik.
Değerli arkadaşlar, birkaç personelimiz, bir aylığına, bu konu için yurt dışına eğitime gitti. Bunun dışında yapılmış hiçbir şey yok. Acilen, Sanayi Bakanlığımızda, şubeden çıkarılmalı bu iş. Kimyasal silahların yasaklanmasıyla, denetlenmesiyle ilgili bir şubeyle bu işi yapamazsınız. Bir kurum oluşturmak zorundasınız.
Kimyasal silah deyince, çok kolay kontrol edilebilir bir şeymiş gibi algılamayın lütfen. 1 tonun içerisindeki küçük bir karışım, kimyasal bir ürünü kimyasal silah haline dönüştürebilir. Bunun denetlenebilmesi için gerekli alete ve edevata ihtiyacınız var, kanunda yazmışsınız. Ama, henüz, Bakanlığımızın elinde, kurumlarımızın elinde, bu işi yapacak, ne bir laboratuvarı var ne aleti edevatı var. Geliyor yurt dışından temsilciler, şimdiye kadar… Ek listeler var bu kanunun ekinde, ek 2, asıl önemli olan liste o liste. O listede adı geçen maddelerle ilgili üretim yapan tesislerin büyük bir çoğunluğu Dilovası’nda. Yabancı denetimciler geldiği zaman, alıyorlar, bizimkiler de refakat ediyor, doğru Dilovası’na gidiyor. Dilovası’na gidiyor, denetimini yapıyor, raporunu yazıyor, iş bitiyor.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bütün mesele bu ama, 12 kere yapılan denetimin özü bu. Bir kere, kimyasal silahların üretilmesi, stoklanması konusunda denetim yurt sathına yayılmalıdır. Neden? Onların beyanına, ürettiği maddeye bakılmaksızın üretebilecek yerlerin denetimi de şarttır.
Peki, kimyasal silah nerede üretilebilir? Ya, bir tek oradaki fabrikalarda değil ki, laboratuvarı olan her yerde kimyasal silah üretmek mümkün. Zehirli kimyasalları da bir silah olarak algılayabilirsiniz. Dün arkadaşlarımızın anlattığı gibi, artık kimyasal silahlar tanklarla bir yerden bir yere taşınmıyor. Öyle kimyasal silah var ki, 1 gramının milyonda 1’i bu salonda oturan bütün arkadaşlarımızın hayatına sebep olabilir, 1 gramının milyonda 1’i! Böyle bir tehlikeden söz ediyoruz. Elbette, bu konuda tedbir almak Türkiye’nin görevi. Bizim yapmak istediğimiz şey şudur: Keşke, bu cetvelin ekinde Sanayi Bakanlığının görev ve sorumluluk isteyen bir personel listesi eki olsaydı ben daha çok sevinirdim. Liyakate ihtiyaç var. Bu konuda, bilgili, becerili, eğitim sahibi olan insanların bu işin başında olmasına ihtiyaç var. Bu insanların teçhizata ihtiyacı var ve hatta bana sorarsanız, bu kurumları siyasi iradenin egemen olduğu yerden ayırıp özerk bir yapı hâline getirmek zorundasınız. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun denetlemesi çok mümkün olduğu yerler vardır, ciddi sıkıntılar çekiyor. Ama, bir radyasyon denetimi ne kadar ciddi ise kimyasal silah denetimi de o kadar ciddidir. Çünkü, biyolojik silahları nükleer silahlardan, nükleer silahları kimyasal silahlardan ayıramazsınız. Artık, gelişen teknolojiyle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
…hepsinin insan üzerindeki etkileri ciddi şekilde artmaktadır ve küçük bir miktarıyla etki alanı gittikçe genişlemektedir değerli arkadaşlar. Bu, sadece bizim için sorumluluk alanı değildir. Türkiye’nin elini güçlendirerek uluslararası denetimde de kendi varlığını sürdürebilmesi, oraya da ağırlığını koyması lazım. Bir başka ülke nasıl Türkiye’yi denetliyorsa, bu kurul vasıtasıyla, Türkiye temsilcilerinin de bu denetleme kurulları içerisinde etkin rol almasının önünü açmak lazım değerli arkadaşlar.
Eğer bunu yapmazsanız, siz, Türkiye’de kimyasal silah üretmezsiniz, bunu başarırsınız, insanlığa hizmet edersiniz, ama, kimyasal silah üreten bir başka ülkenin sorumluluğunu kullanmadığı anda etkisi altında ezilirsiniz.
Bir tek kelime söylemek istiyorum. Dünyada bu işi yapmaya çalışanlar var. Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz değerli arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, 2’nci maddede söz almış bulunmaktayım. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, dünyanın en büyük belası kimyasal silahlar, biyolojik silahlar ve nükleer silahlardır. Dünya gündemindeki konu budur. Dolayısıyla, bütün dünyanın, elbirliğiyle, bu işin üzerine gidip, bu sorunu çözmesi gerekmektedir. Bu sorun, maalesef, uzun süredir, İran üzerinden dünya kamuoyunda geniş yankı bulan silahsızlanma sorunu, Kuzey Kore’nin 9 Ekimde yer altında nükleer deneme yaptığını açıklamasıyla daha geniş bir platforma taşındı.
1994 yılında, Amerika Birleşik Devletleriyle yaptığı, nükleer faaliyetlerini dondurma anlaşmasını 2002’de bozan ve Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen nükleer savaş ve yaptırımı tehdidi nedeniyle caydırıcılığın bir parçası olarak nükleer silah denemesi yaptığını açıklayan Kuzey Kore, bu denemeyle nükleer silah sahibi olduğu bilinen 9’uncu ülke oldu. Bugün, nükleer silahlara sahip olduğu bilinen diğer 8 ülke ise Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan bulunmaktadır.
Değerli arkadaşlar, silahsızlanma, İran ve Kuzey Kore örneğinden yola çıkarak bakıldığında, Amerika Birleşik Devletleri tekelinde çözülmeye çalışılan bir sorun olarak gözükmekle birlikte, aslında, tüm dünyayı tehdit eden çok önemli bir sorun. 1970 yılında 188 ülke tarafından imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması, bu sorunu çözmek için atılmış en önemli adım olarak kabul edilmektedir. Nükleer silah ve teknolojinin yayılmasını engellemeyi ve bu teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılmasını amaçlayan bu anlaşmaya göre, nükleer silaha sahip olmayan ülkelerin bunları edinmeye çalışmaması, tersi durumdaki ülkelerin ise silahsızlanmayı kabul etmesi gerekiyor. Fakat, sadece teorik olarak yürürlükte olan bu anlaşmada nükleer güç sahibi 9 ülkeden 4’ü olan İsrail, Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore’nin imzası bulunmuyor.
11 Eylül sonrasında, başta ABD olmak üzere, Batı ülkelerinin güvenlik eksenli politikaları, Batı karşıtı ülkeleri de aynı gerekçeyle savunmaya geniş bütçe ayırmaya sevk etti ve bu ülkeler, hızla silahlanma yarışı içerisine girdi. Bu süreçte, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Rusya’nın terörle mücadele gerekçesiyle izlediği saldırgan politikalar süreci daha da hızlandırdı. ABD’nin 30 Aralık 2001’den beri yürürlükte olan Anti Balistik Füze Anlaşması’ndan çekilmesi, son yıllarda bütün nükleer başlıklı füzelerini modernize etmesi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Engelleme Anlaşması’nı imzalamayan Hindistan’ı nükleer kulübe kabul etmesi; öte yandan, Mart 2006’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Rusya ölçeğinde bir ülkenin güvenliği için nükleer silahlanmaya mecbur olduğunu ifade etmesi, her an sıcak çatışmaya dönüşmeye hazır bir güvensizlik ortamı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, nükleer silahlanmadan en çok rahatsız olan ülkelerin başında, yine, en çok nükleer silaha sahip olan ve izlediği politikalar ile silahlanmayı mecburiyet haline getiren ABD ve Rusya’dır.
Aslına bakılırsa, silahlanma, sadece Batı karşıtı, özellikle ABD karşıtı ülkeler söz konusu olduğunda bir soruna dönüşüyor. Nitekim, nükleer silaha sahip ülkeler arasında en büyük tehlike olarak Bush’un “şer ekseni” olarak nitelendirdiği Kuzey Kore ve İran -Suriye de bu eksende yer alıyor- gösteriliyor. Kuzey Kore, nükleer çalışmalarının gerekçesi olarak ABD tehdidini ileri sürerken söz konusu anlaşmada imzası bulunan İran, nükleer enerjiyi teknolojik gelişmenin temeli olarak nitelendiriyor ve bu enerjiye barışçı amaçlarla sahip olmak istediğini vurguluyor. Her iki ülke de bunun en doğal hakları olduğunu savunuyor. Fakat, ABD, muhalif ülkelerin silahlanmasını başlıca savaş ya da müdahale gerekçesi olarak kabul ediyor. Nitekim, kitle imha silahları bulunduğu gerekçesiyle Irak’ı işgal eden ABD, nükleer faaliyetleri nedeniyle de İran’a savaş açmaya hazırlanıyor. Bununla birlikte, Washington yönetimi, Kuzey Kore’yi İran ve Irak’tan farklı bir kefeye koydu ve bu ülkeye yönelik bir savaşın söz konusu olmadığını açıkladı.
Değerli arkadaşlar, görünen o ki, Bush’a göre nükleer silahlar İslam coğrafyasında olduğunda çok daha büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu da, Batı’nın İslam ve terörizmi sürekli yan yana koymasının bir sonucu olsa gerek. Dünyada bu paradigmayı, Türkiye başta olmak üzere, bütün İslam ülkelerinin yıkması ve bununla savaşması gerekiyor. Öte yandan, ABD müttefiki İsrail, sahip olduğu silahlar nedeniyle, şimdiye kadar, hiçbir şekilde hesap vermeye mecbur edilmedi ve edileceğe de benzemiyor. Bunların hepsi yanlı birer tutumdur.
Mevcut duruma bakıldığında, kimlerin silahlanacağına ve kimlerin de silahsızlanacağına, önde gelen belli güçler karar veriyor. Oysa, silahsızlanma, belli ülkelerin çıkarlarını değil, tüm insanlığın geleceğini göz önünde bulunduran uluslararası anlaşmalar çerçevesinde gerçekleşmelidir.
Değerli milletvekilleri, çünkü, özellikle kitle imha silahları kategorisinde yer alan biyolojik, kimyasal ve nükleer silahlar bir seferde yüz binlerce insanın ölümüne ve nesiller boyu devam eden biyolojik ve psikolojik tahribata neden olabilmektedir. Dolayısıyla, bölgesel ve küresel barışın sağlanması sadece belli ülkelerin değil, tüm ülkelerin silahsızlanmasıyla mümkün olabilecektir. Eğer gerçekten tüm dünyada barışa hizmet edecek bir silahsızlanma isteniyorsa, öncelikle Batı ülkelerinin, başta Afrika ülkeleri olmak üzere çatışmaların yaşandığı pek çok ülkeye yönelik sorumsuzca gerçekleştirdiği silah ihracatını yeniden gözden geçirmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, bu kanun tasarısını biz de Anavatan Partisi Grubu olarak destekliyor ve dünyada silahsızlanmanın ve barışın yer alacağı bir ortamı istiyoruz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Başka söz talebi yok.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum, Grup değil.
BAŞKAN – Burada talebiniz yok Sayın Koç.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Görüşülmekte olan tasarının 2’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün akşam tasarının tümü üzerindeki görüşmelerde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, kitle imha silahları ve kimyasal silahların dünyada kullanılmalarıyla ilgili kısa bir tarihçe vermiştim. Daha sonraki değişik siyasi partilere mensup hatip arkadaşlar da, konuşmacı arkadaşlar da aynı mealde açıklamalarda bulunmuşlardı ve bu uygulamanın zaman içerisinde bugüne, günümüze nasıl geldiğini ve günümüzde, Türkiye coğrafyası bakımından bundan sonra olabilecekler noktasında nelerin bizi risk altında bıraktığının altını çizmeye çalışmıştım ve yine, bu çerçevede, Türkiye’nin taraf olduğu çeşitli uluslararası antlaşmaları, katıldığı sözleşmeleri kısaca özetlemiştim ve sonuçta bunların yeterli olmadığını, bunlara taraf olmakla yeterli bir önlem alınmış olamayacağını, daha sonrasında Birleşmiş Milletlerin burada denetim noktasında devreye girmesi gerektiğini, fakat, son yaşanan Irak Savaşı öncesinde Birleşmiş Milletlerin çeşitli uluslararası alandaki sorunlar karşısındaki yaptırım gücünün tartışılır hâle geldiğini, bunu örnekle yaşadığımızı ve bu denetim konusunda Birleşmiş Milletlerin üzerine düşen görevi yerine getirip getirmeyeceği noktasında da soru işaretleriyle karşılaştığımızı belirtmiştim.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye ve kitle imha silahlarına biraz daha ayrıntıya inerek sürem yettiğince değinmek istiyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nin, bildiğimiz gibi, nükleer güç tekeli 1949’a kadar sürmüştür. İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanmasına yol açan Hiroşima ve Nagasaki bombalarından sonra, 1949’a kadar, Amerika Birleşik Devletleri, bu kitle imha silahını elinde bulunduran tek ülke olarak konumunu sürdürmüştür.
Bugüne baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı sıra Rusya, İngiltere, Fransa, Çin, İsrail, Hindistan ve Pakistan’ın nükleer silahları olduğu bilinmektedir, Kuzey Kore’nin de olduğu anlaşılmaktadır son uygulamadan sonra.
Enerji üretimi amacıyla uranyum zenginleştirme ve kullanılmış nükleer yakıtları geri işleme kapasitesine sahip olan ülkeler, nükleer silah üretme yeteneğinden çok uzak bir noktada değildirler. Bu da, teknik bilgilerimizi alt alta sıraladığımızda varılan bir sonuçtur. Bunun, tabii, siyasi yorumları da var. Bunları da daha sonra, fırsat bulursak, konuşmalarımızda ifade etmeye çalışacağım.
Yine, Almanya, Hollanda, Japonya, Brezilya ve İran’ın, bu demin söylediğim uranyum zenginleştirme programları çerçevesinde, demin söylediğim nükleer silah elde edebilme noktasına yakın bir seviyede bulunduğu da sanılmaktadır. Ki, zaten, bölgemizdeki son diplomatik gerginliklerden bir tanesinin konusu da İran’ın bu konumuyla ilgilidir.
Değerli arkadaşlarım, yine, belirli bilgiler çerçevesinde “kirli bomba” olarak adlandırılan ve bir radyolojik silah olarak da geçen ve bugün El Kaide terör örgütünün elinde bulunduğu veya geliştirmeye çalıştığı bir silah çabası da tartışma konuları içerisindedir.
Nükleer silahların dışında, kimyasal silahlar boyutuna bakacak olursak, on üç ülke, geçmişte, resmî olarak kimyasal silah programları olduğunu açıklamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Çin, Fransa, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, İran, Japonya, Libya, Rusya ve bölünmeden önceki, referandumdan önceki Sırbistan Karadağ. Bunlar resmen açıkladıkları belgelere dayanarak bu ülkelerin isimlerini sıraladım, ama, başka bazı ülkeler söyleyeceğim şimdi: Cezayir, Etiyopya, İsrail, Kuzey Kore, Küba, Mısır, Pakistan, Sudan, Suriye ve Vietnam’da da kimyasal silahların olduğu sanılmaktadır.
Nükleer silahlar ve kimyasal silahların ülkeler envanterindeki görüntüsü budur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) – Teşekkür edeceğim…
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) – Daha sonra fırsat bulursam, yine, biyolojik silahlar, taşıtma, fırlatma sistemleri ve bu ülkeler nezdinde, yine, Türkiye’nin konumuyla ilgili kanun tasarısı çerçevesindeki görüşlerimizi ifade etmeye çalışacağım.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Başka söz talebi yok.
Maddeyi…
HALUK KOÇ (Samsun) – İkinci şahıs sözünü de istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Koç, sizinki olmaz, ama, başka söz talebi varsa…
HALUK KOÇ (Samsun) – Niye olmaz efendim?
BAŞKAN – “Oylarınıza sunuyorum” dedim zaten.
Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, ikinci söz hakkı kullanılmadı.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) – İkinci söz hakkı kullanılmadı.
BAŞKAN – Sayın Koç, daha önceden bildirirsiniz, ama, ben, oylamaya sunarken…
HALUK KOÇ (Samsun) – Hayır, oylamaya sunarken değil.
BAŞKAN – Sonra, ayrıca, bir şahıs bir defa konuşabilir, ama, ikinci şahsın söz talebi varsa, bundan sonraki maddelerde veririz.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörlerine ilişkin cetveller
MADDE 3- (1) Toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörleri bu Kanunun eki (1), (2) ve (3) sayılı cetvellerde gösterilmiştir. Bu cetvellerde Sözleşme uyarınca yapılması gereken değişiklikler Bakanlar Kurulunca tespit olunarak Resmi Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tacidar Seyhan, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Seyhan.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle değerli arkadaşlar, bu kimyasal silahlar hakkında birkaç açılım daha yapmak istiyorum. Hep tartıştığımız şudur: Öldürme, yaralama ve tahrişe neden olan kimyasal silahlar konuşulur dünyada. Ancak değerli arkadaşlar, kimyasal silahlar bunlarla sınırlı değil. Felçlik, körlük, sağırlık, şuur kaybı yapan kimyasal silahlar da var. Bu silahlar her yerde amacına göre dikkatle üretiliyor, ama her yerde. Birçok ülke kimyasal silah üretmesine rağmen, bunu teknolojik araştırma amacıyla ürettiğini beyan ederek bir uygulama sahasında bunu uyguluyor. Ülkelerin buna tahsis ettiği fabrikaları var, bir de uygulama alanları var ve orada da araştırma yapıyorlar. Uygulama alanlarında uygulamış oldukları kimyasal maddelerin etki oranının yüzde 10’a inebilmesi için beş bin yıl geçmesi gerektiğini söylüyorlar. Yani, böyle bir vahşeti bilerek artırmaya devam ediyorlar değerli arkadaşlar.
Peki, neyle olur? Değerli arkadaşlar, kimyasal silahlar, bir sis, iz ve yangın suretiyle etki alanı yaratabilir. Birçok yerde kullanıldığını yetkililer kendileri ifade etti. Bakın, tarihte ilk kimyasal silah Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından kullanıldı. Rusya, Polonya, İngiltere ve Fransa’ya karşı kullandılar.
İkinci Dünya Savaşı’nda yine Almanlar ve daha sonra müttefik ülkeler, Birinci Dünya Savaşı’nda iperit, yani hardal gazı kullanılmıştı, İkinci Dünya Savaşı’nda bugünkü kimyasal silahların çekirdeğini teşkil eden sinir gazı kullandılar, ama, gelişti artık bunlar. Bu kullanılan silahlar öyle gelişti ki, bir bölgeye, bir yere mahsus kimyasal silah göndermek ya da üretmek de mümkün.
Hep tarihsel koşul anlatılıyor. Bir de, bakar mısınız değerli arkadaşlar, Irak neden işgal edildi? Yakın tarihimize bir bakalım. Bu ülkede kimyasal silah var diye işgal edildi, değil mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Silah satmak için.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Şimdi, peki, işgalden önceki manzaraya birlikte bir bakalım mı? Ne olur iyi dinleyin. İşgal eden ülke Amerika Birleşik Devletleri. Bir buçuk yıl sonra bakanı çıkıyor, diyor ki: “Bu ülkede kimyasal silaha rastlanmamıştır” diyor, “izine bile rastlanmamıştır” diyor.
Ben şimdi, kimyasal silah var diye işgal edilen ülkeye 1991’de yapılan müdahaleden hafızanızda kalan birkaç şeyi size hatırlatmak istiyorum. Her şey mantıkta arkadaşlar. Bunu yapmak isterseniz, kimyasal, radyasyonlu, nükleer, bakteriyolojik veya biyolojik her türlü silahı kullanırsınız.
Bir karabatak kuşu gördüm ben 91 yılında televizyonda. Dediler ki: “Bu karabatak kuşu petrole batmış. Saddam petrolü körfeze bırakıyor, körfezi kirletti.” Daha sonra çıktı Ramsey Clark bir açıklama yaptı: “Amerikan uçakları tarafından vurulan tankerlerden akmıştır. Bunların içerisinde kimyasal atık da vardır” dedi.
Şimdi, arkadaşlar, kimyasal silahı tek başına değerlendirmeyin. Zehirli kimyasal atıkların büyük bir çoğunluğu da, kimyasal silah kadar insana zarar verir. Bu ülkeye, başta Amerika, bütün ülkelere bu konuda ciddi zararlar verdi, birazdan sıralayacağım. Bunlar, savaşın yalanları. Ameriye, Bağdat’ın en gurur duyduğu sığınaktı, orayı kimse delemez diyorlardı. Amerika attı bombayı, beş katını önce deldi, arkadan içeri kimyasal ve konvansiyonel içerikli bir silah bıraktı. Orada, içeride, ısı 480 derece idi. Çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar, hepsi beraber yandılar. Ramsey Clark açıkladı bir süre sonra, “Kumanda merkezi olarak vurduğumuz yer Ameriye sığınağıydı” dedi ve “Burada, 2.500’e yakın insan öldü, vücudunda da kimyasal yanıklara rastlandı” dedi.
Bununla da kalmadı, El Kut kentindeki pazar yeri bombalamasında, 5 Şubatta aynı şey yaşandı. 14 Şubatta, Fırat’a komşu Felluce kasabasında aynı şey yaşandı. Amerika, vurdu, vurdu, vurdu… Daha sonra, Musul’da, dokuz yüz yıllık St. Thomas Kilisesini vurdular. Tarihe zarar verirken, hem kimyasal hem konvansiyonel silah kullandılar. Daha sonra, bilanço açıklandı, dendi ki: “El Reşit’teki akıl hastanesi de aynı yöntemle vuruldu.” Daha sonra dendi ki: “Hilla öğrenci kliniği de aynı yöntemle vuruldu” dedi; yıl 1991. Bunların hepsi arka arkaya, vurdu, vurdu, vurdu ve Bakan açıkladı: “Bunların hepsi, yanlışlıkla vurulmuş hedeflerdir” dedi, “Buralarda kimyasal silah izleri de taşınmaktadır” dedi.
Size bir bilanço söylüyorum değerli arkadaşlar: Savaşın sonunda, sadece 1991 yılı için, 676 okul, 28 hastane, 52 sağlık merkezi bombalandı. Geliyorum bu bilançonun sonuna. Peki, bu kadar vahşet varken, 32 ülke şu anda balistik füze üretiyor. Türkiye’ye elmalı şeker göndermek için mi 4 bin, 5 bin kilometrelik balistik füzeler üretiliyor değerli arkadaşlar? Niçin üretiyor bu ülkeler? Bu ülkeler, balistik füzelerini ne yapacaklar? Türkiye’nin de biraz kendine çekidüzen vermesi lazım. Onun için diyorum, kimyasal silahların denetimi için Türkiye’ye bir kurum lazım, ciddi bir kurum lazım. Bakın, kısa bir süre öncesine kadar, bu gümrüklerden radyoaktif maddenin girmesine dahi izin veriliyordu. Nasıl, biliyor musunuz: Kuzey Irak’tan hurda ithaline serbestlik getirilerek veriliyordu. Bakıldı ki, ölçümlerde TAEK de yakaladı bunların içerisinden ihbar sonucu, radyoaktif madde içeren birçok hurda Türkiye’ye sokuluyor, hemen ithalatı durdurdular.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Başka yerlerden geliyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hayır efendim, buradan geçiyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Rusya’dan geliyor.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Irak sınırında, hâlâ gelmeye devam eden yerleri söyleyeceğim.
CAVİT TORUN (Diyarbakır) – Denetim yapılıyor, orada bulunamadı, ama, Rusya’dan çok serbest bir şekilde giriyor Türkiye’ye.
BAŞKAN – Sayın Torun…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Çok teşekkür ederim, benden önce siz söylediniz. Giriyor, girmeye devam ediyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, ona gelecektim…
Şimdi neden giriyor, biliyor musunuz arkadaşlar? Türkiye’nin bir kurumu var, o diyor ki: “Ben, bütün sınır kapılarına alet koydum, radyasyonlu hiçbir şey içeri girmez.” Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası alanda hizmet görebilir dediği firmalar bize radyasyondan ari belgesi veriyor, o belgeyi alıyoruz biz, hiçbir inceleme yapmadan kamyonları içeri alıyoruz. Bu var olduğu sürece, radyasyonlu ürünler bu ülkeye girer ve girmeye devam eder. Bir tarafı korudunuz, Irak’ı, Sayın Milletvekilimin dediği gibi, bu tarafı ne yapacaksınız? Giriyor ve girmeye devam ediyor. Sizin sınırlara radyasyon miktarını ölçen aletler yerleştirmiş olmanız hiçbir anlam ifade etmez ki! O da olsun. Sayın ki, bir yerde, Çernobil’de patlama oldu… Bu kolay bir şey değil arkadaşlar. Radyasyon bulutu geliyor zaten. Hele bu nükleer ayrı bir felaket. Allah rızası için biraz da onu dinleyin, bir dakika içerisinde onu anlatayım. Bu Çernobil hâlâ duruyor. 67 metrelik mezar koydular üzerine, örtüldü üzeri. On dakikadan fazla kim yakınında durursa, yaşamını kaybediyor. Şimdi, o ülke, 1 milyar dolar kaynak arıyor, 67 metrelik o lahdin üzerine 100 metre yüksekliğinde ikinci bir örtü yapmak istiyor. Burada hâlâ radyasyon sızıntısı var diyor. Orada magma eridi, toprağa geçmesin diye, tam o dönemde, devlet başkanı 3 bin tane madenciye dedi ki: “Bir tünel kazacaksınız, radyoaktif magma sızmasın diye aşağıya kurşun basacaksınız.” O 3 bin madenci kısa sürelerle çalışarak o tüneli açtı, kurşunu oraya bastı ve o akıntıyı durdurdular. O çocuklar görev yaparken hepsi yirmi beş, yirmi altı yaşındaydı, şimdi yaşasalardı kırk beş, kırk altı yaşında olacaklardı. O 3 bin madenciden 2.700’ü şimdi yaşamıyor arkadaşlar. Böyle bir bela. Çok dikkatli olmak lazım. Bu iki kaza da neden meydana geldi biliyor musunuz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan, buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Sayın Başkanım bitiriyorum. Bu bilgiyi verip hemen bitiriyorum.
İki kaza da neden meydana geldi biliyor musunuz arkadaşlar? İki ciddi nükleer kaza oldu, ikisi de insan hatası. Birinde pompa arızalandı. Soğutma pompası arızalandığında ne yaparsınız? Değiştirirsiniz. Bakım kararı alındı, ikinci pompayı açmadılar infilak etti. İkinci de, bakıma alındı diye soğutma suyunu kapatıyorlar, usta haber vermiyor, ikinci infilak da bundan yaşandı. Eğer bir tek insan hatası bu kadar insan hayatına mal olabiliyorsa, bu işte aldığınız teknik önlemler yeterli değil demektir. Atığın ve radyoaktif varlığın ortadan kaldırılabilmesi için daha bizim teknolojiye ihtiyacımız var. Bu ülkede nükleer teknoloji gelecek diye ısrar ediliyor. Bakın arkadaşlar, kimyasal teknolojiyi getirirsiniz, laboratuvarı kurdunuz mu o teknolojiye sahip olursunuz, her şeyi üretirsiniz. Nükleer öyle değil. Nükleerde, nükleer santrali açtınız mı nükleer teknolojiye sahip oldunuz anlamına gelmez. İhale yoluyla oradan santrali getirir kurarsınız, atık teknolojisi de dışarıdandır, yakıt teknolojisi de dışarıdandır. Teknolojiye sahip olmak başka bir şey. Eğer böyle bir niyeti varsa bu ülkenin ben de desteklerim, çünkü, nükleer araştırma sadece silah için kullanılmıyor, tarım da var, tıp da var. Nükleer araştırmayı, Küçükçekmece’de merkezimiz var, orada yapalım. Ama, nükleer santrali, ben nükleer teknolojiye sahip olmak için getiriyorum derseniz, o zaman olmadı. Aldatmayalım bu milleti. O başka şey, öbürü başka şey. Teknolojiye sahip olmak başka bir şey.
Kısa, bitiriyorum, vaktimi aştım Sayın Başkan, affınıza sığınıyorum; çünkü, teknik bir açıklama, kesmek istemiyorum.
Bakın, Sayın Bakan diyor ki: “Bu ülke uranyum zengini.” Değerli arkadaşlar, bu ülke uranyum zengini değil. Bu ülkedeki uranyum, bin megavatlık bir santralin ömrü boyunca kullanılmasına ancak yeter. “Bu ülke toryum zengini.” diyor, doğru. Ama, toryum da direkt olarak nükleer enerjide kullanılmıyor. Mutlaka uranyumla toryumu birlikte kullanmanız lazım. Bunu birlikte kullanacak teknoloji de henüz Türkiye’de yok. Dünya bunun için çalışıyor. 2020 yılında uranyum ve toryumla birlikte kullanılacak yeni bir teknoloji gelecek. Bunu bile bile eski teknolojiyi, ağır sulu teknolojiyi -şimdi imalatına başlasanız on iki-on üç senede ancak bitirirsiniz- bu ülkeye dayatmanın ülke menfaati, kamu menfaati açısından ne faydası var değerli arkadaşlar?
Bu ülkeyi hepimiz seviyoruz. Bu ülkeye bir yararlılık gösterelim. Küçük bir yararlılık da kahramanlık duygusudur. Hep birlikte direnelim. Kimyasal silah üretenleri lanetleyelim, kendi denetim mekanizmamızı oluşturalım. Nükleer silah üretenleri lanetleyelim, uluslararası kamuoyu önünde onları teşhir edelim. Zalimin, zulmü yapanın üzerine gidelim. Ama, düzgün ve direkt duralım değerli arkadaşlar.
İnanıyorum ki, Türkiye Cumhuriyeti bir Nazi’nin de, bir kovboyun da ayakları altında çiğnenmeyecek kadar büyüktür değerli arkadaşlarım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Mersin Milletvekili Hüseyin Güler.
Sayın Güler, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi ve Stoklanması Kanunu üzerine, 3’üncü madde üzerine, Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, gelişen bilim ve teknoloji çağında gördüğümüz bir sürecin, maalesef, insanlık adına utanç bir tablosu, yani kimyasal silahlar. İnsanın kendi bilgisiyle kendisini yok ettiği bir araç, bir unsur, ama tek bir ülkenin temel bir sorunu değil. Bugün, yaşadığımız küresel bir dünyada, küçülen bir dünyada artık bir ülkenin değil, dünyanın bir sorunu, küresel bir sorun. Yani, çekilen her sıkıntının ve üretim aşamasından tutun da geliştirilmesine kadar, sadece bir boyutuyla, ulusal bazda algılamak, olayı başlı başına yanlış olarak algılanır. Bugün, bölgesel ve çevresel olarak olayı değerlendirmek lazım.
Kimyasal silahların önlenmesi konusundaki çıkarılan bu kanunun, Anavatan olarak, altına imza atıyoruz, ama eksiklerini de sizlerle paylaşmak istiyoruz. Tek başına yeter mi? Çevremizde yaşadığımız bunca sıkıntıları göz önünde bulundurduğumuzda, bir Halepçe katliamını unutmayalım; insanlık dramı. Biraz önce nükleer silahlar konusunda Çernobil’de yaşanan sıkıntıyı gördük. İkincisi, bu unsurun savunmadan çok, insanlık adına daha çok saldırının vahşi bir boyutu olarak görmek lazım. Çünkü, savaşan bireyler daha çok askerî süreç içerisinde olur, ama bu, toptan insanlık adına bir suç diyebileceğimiz bir silah, maalesef, bunu da yine insanlar üretmiştir.
Biz diyoruz ki, bugünkü yaşadığımız bu olaylarda, sadece kanun çerçevesi çizilen bir noktada, biraz önce de konuşmacıların altını çizdiği gibi, gerek denetim aşamasında gerekse kontrol ve bununla beraber üretimin ve taşınabilir veya illegal koşullarda gerek terör veya gerekse farklı ülkelerin bu kimyasal silahların elde edilmesindeki yaşanılacak sıkıntıları paylaşmak istiyoruz. Ülkemizde sadece şunlar yaşanıyor, maalesef: İş, biraz da, kısmen Allah’a havale ediliyor. Hatırlarsanız, Halepçe katliamında yaşanan unsurda, ülkemde, sadece broşürler dağıtıldı. Bugün de diyoruz, bizde yok, denetleyelim; evet, kimyasal silahı kontrol edelim ama, tek başına yetmez. Peki, komşu ülkelerde elde edildiği zaman ülkemin maruz kalacağı sıkıntılar karşısında neler yapacağız? Maalesef, bu kanunda, bunu, ülkem adına aydınlatmak, ülkem adına bir derece kontrol edilebilir ve savunulabilir aşamada mekanizmanın yoksun olduğunu görüyoruz.
Kurum, evet, bunu, başta bir kurumun, bir genel müdürlük veya daha üst düzeyde bir yapılanmayla, ülkede tek elden denetim mekanizması içerisinde bu ülkede bu sorun irdelenmeli. Ama, gördüğümüz kadarıyla, sadece uluslararası bir sözleşmenin altına imza atacağız. Atalım, yetmiyor ama. Yetmediğini aslında hepimiz çok iyi biliyoruz.
Biz, ülkemizde yaşanan bu sıkıntılarda -biraz önce yine örnekler verildi, ben sadece altını çizmek için söylüyorum- gerek nükleer radyoaktif maddelerle, işte, Irak’ta yaşanılan bunca savaştan sonra ithal edilen o hurda demirlerin hâlâ İskendurun’da, hâlâ çevre… Demir entegrasyonu içerisinde ithal edildiğini görüyoruz. En ufak bir kontrol yok.
Onun yanında, keza, çevre ve ekoloji açısından baktığımızda, gerek biyolojik ve gerekse nükleer ve gerekse kimyasal silahlar açısından çevremiz son derece hararetli ve ateşli. Bu yüzden, ülkemin her konuda hazır olması gerektiği gibi, bu konuda da hazır olması gerektiğine inanıyoruz ve Anavatan olarak, kimyasal silahların denetimi ve kontrolü için uluslararası sözleşmenin altına imza atılmasından dolayı da mutluluğumuzu sizlerle paylaşıyoruz.
Evet, daha Amerika’nın elinde kimyasal silahların yüzde 45’i hâlâ imha edilmemiş, altına imza atmasına karşın. Bunun yanında, kontrolden uzak, terör örgütlerince kullanılabilecek ve çünkü, üretimi ucuz ve çok da olağanüstü üstün bir teknolojiye sahip olmadan üretilecek bir silah ve insanlık adına da her alanda ve her yerde kullanılacak bir unsur. Bu yüzden diyoruz ki, bu kanun yetersiz. Yani, kapsam olarak ülkem adına olumlu olmasına karşın, içerisindeki aksayan yönleri verilecek önergelerle düzeltilebilecek veya en azından teşkilat olarak yeniden kurumsal bir motifle entegrasyonu sağlanmalı. Yani, kısaca, bu işlerde, yaşayacağımız sıkıntılarda, yarınlarda hazırlıksız yakalanmak yerine ve kadermiş gibi algılamadan, aklın ve bilimin ışığında bu sorunların çözüm unsuru belli. Uluslararası alanda iş birliğiyle beraber, bunun yanında da, özellikle de kendi ülkesinin sorunlarıyla karşı karşıya kaldığı anda yapabileceği unsurları yapılandıracak bir yapı. Ama, buna bakıyoruz, ülkemizdeki yaşadığımız bu sıkıntılarda maalesef bu olaylarla karşı karşıyayız. Yani, yarınlarda, Orta Doğu gibi sıcak bir bölgede yaşamamıza karşın, tedbirin alınmamasının burada altını çizmek istiyorum, kamuoyuyla sadece paylaşmak istiyorum.
Bugün ülkemde, gerek nükleer silah konusunda ve gerekse biyolojik silah konusunda elde etme çabasının olmadığını görmek bir derece beni memnun eder. Savunma adına yapılabilecek ülkem adına -ulusal bir strateji konumda- silahlanmaya bir derece evet, ama asla saldırı amacıyla değil. Çünkü evrensel düşünebileceğimiz, uluslararası arenada ve ülkemin nükleer veya kimyasal silahtan mahrum kalması, bir derece savunma anlamında daha çok, bir hekim olarak, yoksun kalmamızdan çok büyük bir oluşum olduğundan veya eksik olduğuna da inanmıyorum. Çünkü, ülkemizin bu coğrafyada yaşarken yaşadığı sıkıntıların çözümü, insanlık adına üreteceği katma değerlerle olur.
Bilimin ve teknolojinin insanlık adına kullanılmasından yanayız. Tam tersine, insanların yok olması, gerek ekolojik ve çevre açısından baktığımızda yıllarca yaşanabilecek izleri ülkem adına yaşamaktan her zaman çekindim ve yaşamaktansa yaşamamayı dahi tercih ederim. Bu yüzden, kimyasal silahların kullanımı, denetimi ve özellikle de bu uluslararası sözleşmelerin çok daha iyi entegrasyonu ve özellikle de bilgi açısından sürekli ülkeler arası iş birliğinden yanayız. Bugün bunun yaşanılıp yaşanmadığını maalesef çevremizde görüyoruz. Özellikle Halepçe katliamında yaşanılan sıkıntıyı, bir, sadece şöyle gözlerimizin önünde ya da hafızalarınızı birazcık jimnastik olarak hatırladığımızda acıların nasıl yaşandığını gördük ve bu ülkede yaşanılan sıkıntılar maalesef hâlen devam ediyor. Yaşanılacak bu unsurları gözardı etmek, bilimin ve teknoloji çağında gözü kapalı olmanın bir anlamı yok.
Biz, Anavatan olarak, tüm dünyanın silahsızlanmaya doğru… Özellikle de nükleer, kimyasal ve bilimsel travma yaratacak diyebileceğimiz biyolojik silahlardan da dünyanın temizlenmesinden yanayız. Ama, bu dünya maalesef hâlâ silahlanmaya olağanüstü çaba sarf etmekte. Dünyada en büyük, silahlanmaya da, pay aktaranlardan maalesef bizim ülkemiz. Bu kadar açlık, sefaletin yaşandığı bir ülkede silahlanmaya bu kadar pay ayırmanın bu ülkede yarınlarımız için nasıl bedelini, nasıl karşılığını göreceğimizi aslında görüyoruz. Bu toplum ödüyor bu bedeli.
Silahsız bir dünya hayal ediyoruz. Ama biliyoruz ki yetmiyor. İnsanoğlunun hırsı, insanoğlunun mantığı bu ülkede en büyük, en tehlikeli silah ve kendini yok etmek için geliştirdiği silahları gördükçe de insanlık adına da utanıyorum. Temennimiz o, silahsız bir dünya hayal ediyoruz ve bu kimyasal silahların kullanılmadığı, çevresiyle barışık, ülkesinde barışık bir dünya özlemi içerisindeyiz. Ama, bunların yaşanmadığını, gerçeklerin de ne olduğunu biliyoruz.
Kısaca, bu kanun çıkarken, aksayan yönlerini başta iktidar… Çünkü, bizim verdiğimiz her önerge maalesef kabul edilmiyor. Onun için iktidarın bunu görmesini bekliyoruz. Sadece broşürlerle savunma değil, aynı zamanda da eğitimle başlayan ve kurumsal olarak refleks gösterebileceğimiz bir kurum istiyoruz bu ülkede. Bunun yapılanması için de Hükûmetin ve iktidarın gereken adımı atmasını bekliyoruz.
Bu kanunun, inanıyorum ki, insanlık adına ve ülkem adına hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Güner, Bolu Milletvekili.
Sayın Güner, buyurun.
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu kanunun 3’üncü maddesine geldik. 3’üncü maddenin kapsamında, toksik kimyasal maddelerin -ki, bunlar cetvelde belirlenmiştir- ayrıştırmalarının yapılmasıyla ilgili ve Kimyasal Silahları Sınırlandırma Sözleşmesi uyarınca gereken değişikliklerin yapılmasıyla ilgili Bakanlar Kuruluna bir yetki verilmektedir.
Değerli arkadaşlar, hepimizin bildiği gibi, birçok arkadaşımız da bu konuda görüşlerini belirttiler, bu kimyasal silahların üretimini yapmak gerçekten çok kolay. Ülkemizde de bulunan birçok ilaç endüstrisinde, boya endüstrisinde, gübre, dezenfekte ve petrokimya tesislerinin hepsinde bu tür kimyasal silahların üretilmesi de mümkün. Ancak, çevremizde bu fabrikaların da çok olması hepimizi de tedirgin etmekte. Tabii, bu arada, bu kimyasal fabrikaları işleten arkadaşlarımızın art niyetli olduklarını düşünmüyoruz; ancak, netice itibariyle de bu tehlikeler hepimizi tedirgin etmektedir.
Dolayısıyla, burada, Bakanlar Kuruluna bu yetki verilecektir. Bu çerçeve içerisinde, önümüzdeki günlerde, bu kanun çıktıktan sonra, AK Parti Hükûmeti olarak da her türlü tedbirlerin alınacağından hepiniz emin olabilirsiniz. Bu konuda her türlü çalışmalar yapılacaktır.
Ben, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Esasen son derece önemli bir kanun tasarısı; çünkü insanlık konuşuluyor ve insanlığın kitlesel olarak imhasına yönelik bir kanun tasarısını düzenliyoruz. Yani, bunların gelecekle ilgili, insanlığa sorun yaşatmayacak bir konuda ülkemiz içerisindeki yasalarla bir düzen getiriyoruz. Buna şöyle bakabiliriz: Savaş diyoruz biz. Savaş, ölüm, insan ölümü esaslı bir faaliyet. Evet, bir savunma var, bir taarruz var, ama sonuçta canlıyla ilgili bir faaliyet var. Ama, size, savaşan değil de, masum bir insan, bir çocuk vardır karşınızda, bir yaşlı vardır karşınızda, bir kadın vardır, hamile bir hanımefendi vardır. Eğer, biz, savaşı yaparken, bu ölçülere dikkat etmezsek, kitlesel bir imhayı, kitlesel bir ölümü öngörüp de savaşı yürütürsek, işte, sonuç insanlığın felaketidir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükûmetimiz, burada, ülkemiz içerisindeki üretilecek olan kimyasalların ne şekilde kullanılacağını, nasıl yapılacağını da disiplin eden bir tutumu getirmiştir.
(1), (2), (3) sayılı cetvel diyor 3’üncü maddenin içeriğinde. Bu (1), (2), (3) sayılı cetveller zaman içerisinde değişebilir, zaman içerisinde artı birtakım kimyasallar gelebilir. Ama, sonuca baktığımızda, bu kimyasalların her birinin ne kadar bir miktarla, ne şekilde tutulacağı, hangi niyetlerle, iyi niyetin ortaya konması şartıyla tutulabileceğini ortaya koyuyoruz.
Tabii, yakın tarihte yaşadığımız kötü örnekleri var. Terör örgütlerinin kullanımıyla kötü örnekleri var ve hiç konuyla taraf olmayan, muhatap olmayan insanların burada zarar görmesi, bizlerin, ülkelerde yönetici olan bizlerin sorumluluğunu getirmektedir. Biz, burada, bu listelerle, oluşturulan bu listelerle, kimyasal silah olarak kullanılabilecek çeşitli kimyasalların hem kontrol altında tutulmasını hem de haksız yere hem de masum insanların ve hiçbir suçu olmayan insanların ölçüsüz şekilde katledilmesini, kitlesel katlini engelleyen bir yasayı tartışıyoruz. Ben tahmin ediyorum ki, ülkemize, savunma reflekslerini de geliştirmek suretiyle, en iyi bir düzeni, komşu devletlerimizin de örnek alacağı bir düzeni, iyi niyetli, dünya barışına, insanlık haysiyetine yakışır bir durumu ortaya koyuyoruz.
Ben bu anlayış içerisinde, bu yasada emeği geçen herkese tekrar teşekkür eder, saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
3’üncü maddeyi ekli cetvelle birlikte oylarınıza sunuyorum…
HALUK KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Koç.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.23
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin Üçüncü Oturumu’nu açıyorum.
1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 3’üncü maddesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 3’üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
3’üncü maddeyi ekli cetvelleriyle birlikte kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
Yetki ve sorumluluklar
MADDE 4- (1) Bu Kanun kapsamında yasaklanmamış amaçlar için Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler ve prekürsörleri ile farklı kimyasal maddelerin (diğer organik kimyasalların) geliştirilmesi, üretilmesi veya elde bulundurulması amacıyla ilgili her türlü tesisin kurulması, işletilmesi bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddelerle ilgili olarak 5 inci maddenin dördüncü fıkrasında istisna tutulan faaliyetler Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir. Söz konusu iznin verilmesine ilişkin esaslar yönetmelikte düzenlenir. Bu izni almaksızın faaliyet gösterdiği tespit edilen tesisler Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca süresiz olarak kapatılır. Söz konusu tesislerin bu Kanun hükümlerine uygun olarak faaliyet gösterip göstermediklerinin tespit edilmesi için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından bu tesislerde denetim yapılabilir. Denetim esnasında bu Kanun hükümlerine uygun hareket etmedikleri tespit edilen tesislerin işletme izinleri iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenler, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca otuz bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılırlar. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, verilen idari cezaları yedi gün içinde ilgili işletenin bağlı olduğu meslek kuruluşuna bildirir.
(2) Kanun hükümlerine aykırı olarak bulundurulduğu tespit edilen toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörlerinin mülkiyeti 30/03/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirilir.
(3) Bu madde serbest bölgelerde ve özel mevzuatı gereği bu nitelikte kabul edilen yerlerdeki tesisler bakımından da uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Yücesan, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Yücesan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Maddeyle ilgili konuşmama başlamadan önce, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi taraf devletlere kendi topraklarında veya denetimi altındaki bir başka yerde toksik kimyasal maddelerin yalnızca sözleşmede yasaklanmayan amaçlarla geliştirildiğini, üretildiğini, bir başka şekilde iktisap edildiğini, elde bulundurduğunu, devredildiğini veya kullanıldığını garanti etmek için gerekli önlemleri almaları yükümlülüğü getirmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sözleşmenin aynı maddesi uyarınca, taraf devletlerden her biri, bu çerçevede Sözleşme’de yer alan kimyasal maddeleri üretim, iktisap, elinde bulundurma, devretme ve kullanmayla ilgili yasalara tabi tutmakla sorumludurlar. Aynı zamanda, bu kimyasal maddelerde ilgili olan tesisleri yerinde denetim ve yerinde, aletlerle, gözetleme yoluyla sistematik doğrulamaya tabi tutmak yükümlülüğündedirler. Söz konusu yükümlülükler hem amaç hem de miktar bakımından söz konusudur.
Ülkemizde faaliyete başlayacak sanayi kuruluşlarının 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu çerçevesinde sanayi siciline kaydolmaları ve sanayi sicil vesikası almaları zorunlu bırakılmaktadır. 6948 sayılı Kanun, ayrıca, kanuna tabi sanayi işletmelerin bir yıllık faaliyetlerini senelik işletme cetvellerinde belirterek Sanayi ve Ticaret Bakanlığına göndermeleri öngörülmektedir.
Değerli arkadaşlarım, bununla birlikte, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun öngördüğü sicile tescil ve sanayi sicil vesikası tanzimi ve senelik işletme cetvelleri gönderilmesi sisteminin, Sözleşme kapsamındaki kimyasal maddelerin üretim, iktisap, bulundurma, devir veya kullanımlarıyla ilgili olarak yine Sözleşme’de öngörülmüş olan ayrıntılı lisanslandırma ve kontrol rejimi için yeterli zemini tam olarak tesis etmediği görülmektedir.
Bu nedenle, yetki ve sorumluluklara ilişkin bu maddede, kanun kapsamında bulunan kimyasal maddelerle ilgili tesislerin kurulması ve işletmesinin, keza, kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan Kimyasal Maddelerle İlgili Kanun’la cevaz verilen faaliyetinin yürütülmesinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabi olduğu belirtilmektedir. Söz konusu izinlerin verilmesi usulüne ilişkin ayrıntıların, hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenmesi öngörülmüştür.
Maddede ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca, söz konusu tesislerin denetleneceği, kanun hükümleri hilafında faaliyette bulunan tesislerin işletme izinlerinin iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenlere de idari para cezası verileceği öngörülmektedir.
Ayrıca, kanun hükümlerine aykırı olarak bulundurduğu tespit edilen kimyasal maddelerin mülkiyetinin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirileceği belirtilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sözleşmeden kaynaklanan kimyasal maddelere ilişkin izin ve kontrol yükümlülüğümüzün ülke sınırlarımız dâhilinde etkisiz olarak yerine getirilebilmesini sağlamak amacıyla, madde hükümlerinin, serbest bölgelerde ve özel mevzuatı gerektirdiği bu nitelikteki kabul edilen yerlerdeki tesisler bakımından da uygulanması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kimyasal silahlar, fizyolojik etkileri nedeniyle canlıları kitlesel olarak çok kısa bir sürede öldürme veya yaralama kapasitesine sahip, zehir etkisi yüksek, çevresel etkenlere dayanıklı, taşınması ve saklanması kolay kimyasal zehirlerdir.
Hedef ülke ve toplumda asker ve sivilleri saf dışı bırakmak, hareket kabiliyetlerini azaltmak, bitkisel ve hayvansal besinleri zehirleyerek kullanılmaz hâle getirmek amaçlarına yönelik kullanılabilecek bir tehdit unsurudur.
Değerli arkadaşlarım, toplumlar, kimyasal silahların kullanıldığı bir taarruz sonucu meydana gelebilecek kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalma riski içerisindedirler.
Ülkemiz, özellikle, kimyasal silahların ve bunların fırlatma vasıtalarıyla kontrolsüzce yayılma eğiliminin olduğu bir bölgede bulunmaktadır. Yayılmayı, önlemeyi amaçlayan rejim veya organizasyonlara dâhil olmayan bazı komşularımız bu silahları geliştirmeye teşebbüs etmektedirler.
Kimyasal silahların korkunç yüzü Körfez Savaşı sırasında kendisini göstermiştir değerli arkadaşlarım. Hatırlarsınız, eski Irak lideri Saddam Hüseyin’e bağlı kuvvetlerin Kuzey Irak’taki Halepçe’ye düzenledikleri ve kimyasal silahların kullanıldığı saldırıda 5 binden fazla insan feci şekilde ölmüştür. Bu nedenle, komşu devletlerin tehlikeli girişimleri kaygıyla gözlenmektedir. Bölge devletlerinin bu tür silahları ve ilgili fırlatma vasıtalarını geliştirme gayretlerini, bırakmaları ve mümkün olan en kısa zamanda yayılmayı önlemek için kurulmuş teşkilatlara üye olmaları gerekmektedir.
Türkiye, hâlen kimyasal silahlara sahip değildir ve gelecekte de sahip olmayı düşünmemektedir. Kimyasal silahların ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını, önlemeye yönelik tüm uluslararası anlaşmada, sözleşmede ve rejimlere bağlılığını sürdürmekte, NATO’daki bu maksada matuf çalışmalara aktif olarak katılmakta ve desteklemektedir.
Değerli arkadaşlarım, 1993 yılında imzaya açılan Kimyasal Silah Sözleşmesi’ne 12 Mayıs 1997 tarihinde taraf olmuştur. Sözleşme uyarınca, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından Türkiye’de altı olağan denetim gerçekleştirilmiştir. Söz konusu denetimler olumlu sonuçlanmıştır. Bu kanun teklifiyle, bu kararlılığımızı ve anlayışımızı tüm dünyada bir kez daha göstermekteyiz. Bu girişimlerimizin bölge devletlere ve diğer ülkelere örnek olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kimyasal silahlar ve biyolojik silahlar, kitle imha silahları kapsamında olup, bazı ülkeler ve bu ülkelerin desteklediği gruplar tarafından terörizm amaçlı olarak da kullanılabilmektedir. Kimyasal silahların kullanıldığı birkaç olaydan söz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, Tokyo’da metroya atılan sarin gazı 12 insanın ölümüne, 5.500 kişinin yaralanmasına yol açmıştır. Yapılan incelemeler, sarin gazının saflık derecesinin yetersiz olduğunu, eğer gerçek sarin gazının atılması hâlinde, bunun, ortamdaki 50 bin kişiyi, onbeş ile otuz dakikalık bir süre içerisinde öldürdüğü ve öldüreceği tahmin edilmiştir. Benzer bir saldırının -Allah korusun- ülkemizde ya da dünyanın herhangi bir yerinde düzenlendiğini varsayarsak, aslında, dünyanın ne kadar büyük tehditle karşı karşıya bulunduğunu anlamış oluruz.
Değerli milletvekilleri, kimyasal silahların geliştirilmesinin yasaklanmasını, tüm ülkelerin istisnasız sahiplenmesi gerektiğine inanıyorum. Ulu Önder Atatürk’ün veciz sözüyle de ifade ettiği gibi “yurtta sulh, cihanda sulh” anlayışının tüm dünyaya hâkim olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yücesan.
Madde üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Özcan, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Özcan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kimyasal harp ajanları, Birleşmiş Milletlerin 1969 yılında yayımlamış olduğu bir raporda “insanlar, hayvanlar ve bitkiler üzerinde doğrudan toksik etkileri nedeni ile kullanılan her türlü katı, sıvı, gaz halindeki kimyasal maddeler” şeklinde tanımlanmıştır.
Kimyasal silahlar, Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasal maddelerin toksik özelliğini kullanarak, düşman üzerinde fiziki ve fizyolojik etkiler oluşturmak amacıyla gaz hâlinde etkin bir şekilde kullanılmış, kayda değer kayıplar verilmesine neden olmuştur.
Değerli arkadaşlar, savaş esnasında Almanlar klorin dolu kutuları esen rüzgâra doğru atmak suretiyle yayılmasını sağlayarak basit bir yol uygulamıştır. Bundan kısa bir süre sonra Fransızlar, fosgeni top mermileri içerisinde kullanmışlardır. 1917 Temmuzunda Almanlar, ilk defa, hardal mühimmatıyla birlikte koruyucu maskeleri de etkisiz hâle getirerek, kusmaya neden olan katı partiküllü difenil klorasil kullanılmasına çalışmıştır.
Sinir gazları ise 1930’larda Almanlar tarafından bulunup, İkinci Dünya Savaşı esnasında geliştirilmiştir. 1936’da Alman kimyacı Gerhard Schrader mevcut haşere öldürücüleri inceleyerek tabunu, iki yıl sonra da daha toksik olan sarini bulmuştur.
İkinci Dünya Savaşı boyunca İtalyanlar, Macarlar, Japonlar, Fransızlar, İngilizler, Ruslar, Amerikalılar ve Almanlar, hardal, fosgen ve benzer ajanları geliştirmeye devam etmiş ve kullanmışlardır.
Kimyasal silahlar üzerindeki çalışmalar daha sonraları bu şekilde devam etmiş. Bunları tek tek anlatacak değiliz. Ancak, bu silahların, yaşanan acı tecrübeler sonrası da yasaklanması ve kontrolü gündeme gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu sorun, aslında, öncelikli olarak Batı’nın sorunudur. Bu insanlık düşmanı silahları geliştirenler de, kullananlar da, genelde Batı ülkeleri ve emperyalist ülkelerdir. Şüphesiz, Doğu ülkelerinden Irak gibi, Batı’dan esinlenerek insanlığa karşı bu silahları kullandıklarını gördük ve bir sürü insanın ölümüne neden olmuşlardır. Bize düşen, bu acı tecrübelerden ders çıkarmak ve gerekli önlemleri almaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cenova Protokolü’yle, savaşta kimyasal harp maddelerinin kullanılması yasaklanmıştır. Gerçi, ABD de dâhil olmak üzere pek çok ülke, sadece ilk kullanan ülke olmayacaklarını, ancak kendilerine karşı kimyasal silah kullanıldığı takdirde aynı cinsten misilleme yapma hakkını saklı tuttuklarını belirterek çekince koymuşlardır. ABD’nin 1975 yılına kadar bu protokolü onaylamadığına şahit oluyoruz.
Dünya Tabipler Birliği, 1990 yılında 42’nci Oturumu’nda, “Kimyasal ve Biyolojik Silahlar” konulu bildirgeyi kabul etmiş, Tokyo Bildirgesi’yle de sağlık hizmeti vermesi beklenen hekimlerin, kimyasal ve biyolojik silahların araştırılmasına katılmalarını ve bunlarla ilgili kişisel ve bilimsel bilgilerini bu silahların keşfi ve üretiminde kullanmalarını etik bulmadıklarını açıklamıştır.
Tasarıda belirtildiği gibi, 13 Ocak 1993 tarihli Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhasıyla İlgili Sözleşme’yi, aynı tarihte imzaladık. Bu sözleşmeye istinaden üstlendiğimiz yükümlülüklerin yerine getirilmesinde, şüphesiz, yararlar vardır.
Kimyasal Silahların Yasaklanması Anlaşması, 11’inci taraf ülkesi toplantısı, 5 Aralıkta, Hollanda’nın Lahey kentinde düzenlendi. Toplantıya katılan temsilciler, tüm dünyanın kimyasal silahlardan zarar görmesinin önlenmesi için daha çok ülkenin bu anlaşmaya katılması ve bu anlaşmaya katılan ülkelerin de anlaşmanın gereklerini yerine getirmek için önlem alması gerektiğini vurgulamıştır. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, temsilcisi aracılığıyla toplantıya gönderdiği mesajda, taraf olmayan ülkelerin, bir an önce, söz konusu anlaşmayı imzalaması ya da onaylaması, anlaşmaya katılan ülkelerin de bu anlaşmaya ciddi şekilde uyması çağrısında bulunmuştur.
Diğer yandan, bu uygulamalar yapılırken, hukuka uygun hareket etmek durumundayız. Bu yönüyle tasarının 4’üncü maddesinin bazı eksiklikleri bulunduğunu düşünüyorum. Tasarının 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında “Denetim esnasında bu Kanun hükümlerine uygun hareket etmedikleri tespit edilen tesislerin işletme izinleri iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenler, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca otuz bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılırlar.” ibaresi bulunmaktadır. Kanımca bu ibare, kanun yapma tekniğine aykırıdır ve bu uygulamada gerek uygulayıcı gerekse muhataplarını büyük sıkıntıya sokacaktır. Zira ibarede “edebileceği” şeklinde, idarenin ne şekilde hareket etmesi gerektiğini doğrudan göstermeyen bir kelime mevcuttur.
Kanunlar, uyuşmazlıkları gidermek ve boşlukları doldurmak için yapılır. Oysa bu hüküm bu şekliyle yasalaşırsa, uygulamada tereddütler ortaya çıkaracaktır. Hangi durumlarda tesislerin işletme izni iptal edilecektir? Kanunun hangi hükümlerine göre hareket edenlerin işletme izinleri iptal edilebilecektir, hangi hükme aykırı hareket edenlerin işletme izinleri iptal edilmeyebilecektir, diye bir açıklık yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu durum da, ileride farklı firmalara farklı uygulamaların, doğmasına ve bu nedenle de idarenin ve kamu görevlilerinin şaibeye bulaşmalarına, şaibe altında kalmalarına ve suistimallere neden olabilir.
Bu nedenle, bu hükmün daha kesin ve daha sınırlı, belirli bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Elbette ki, böylesi önemli konularda yasal düzenleme yapılması önemli ve gereklidir. Ancak, bu kanunun uygulanması ve faaliyetlerin denetlenmesi de bir o kadar önemlidir. Çevreyle ilgili birçok düzenleme ve yasak bulunmaktadır. Ama maalesef, bazı firmaların kimyasal artıklardan nasıl kurtuldukları da hepimizin malumudur. O nedenle, çıkacak yasanın uygulamasında ve Hükûmetin ciddi davranmasında yarar vardır diyoruz.
Tarihe baktığımızda, özellikle Japonya’daki, İkinci Dünya Savaşı’ndaki atom bombasının, hâlâ bugün halk üzerinde, insanlar üzerinde etkisini görüyoruz. Rusya’daki nükleer santralin patlamasıyla, hâlâ ülkemizde ve çevrede büyük bir sıkıntı içerisinde olduğunu hepimiz müşahede ettik. Metrolarda atılan, özellikle kimyasal artıklı bomba veyahut da kimyasal maddelerin atılması bir sürü insanın ölmesine neden olmuştur. Irak’taki olayı hep birlikte yaşadık, Halepçe’deki olayı gördük ve duyduk ve insanların ne kadar mağdur olduğunu… Bugün savaşın olduğu her yerde insanların tehdit altında, çocukların tehdit altında, çevrenin tehdit altında olduğunu görüyoruz ve müşahede ediyoruz.
Değerli arkadaşlar, işte yaşadığımız Irak Savaşı sırasında ölen çocukların durumlarını ve tarihî eserlerin ve koskoca bir Irak’ın nelerle karşı karşıya kaldığını hep birlikte görüyoruz ve yaşıyoruz. Ayrıca, Lübnan’daki olayları da gördük ve duyuyoruz. Bu türlü savaşların olmaması, insanların ve çevrenin korunması için herkesin, her insanın ve her ülkenin daha duyarlı olmasında yarar vardır.
İşte, İskenderun’da da gördük. Nükleer artıkları taşıyan geminin batmasıyla çevremizin ne kadar kirlilik ve tehdit altında olduğunu görüyoruz.
Basından görüyoruz varillerin gömülerek saklandığını ve bu artıkların insan sağlığına, çevreye ve yaşayan her canlıya zararlı olduğunu görüyoruz. Bunun için, tedbirli olmak zorundayız.
Bu yasanın ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Bu konuda da uygulamada daha duyarlı olmak gerektiğini ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Anğı, Konya Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 4’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. 4’üncü maddeyle yetki ve sorumluluklar belirlenmekte.
Ben tümü üzerinde yaptığım konuşmamda da ifade ettiğim gibi, yasanın tümüne baktığımızda, diğer grupların da bir an önce çıkması adına destek verdiklerini görmekteyiz. Çalışma süremizi iyi kullanmak için ben daha fazla bahsetmek istemiyorum. Pek çok konuyu birlikte konuştuk, hatta nükleere doğru da geçtik.
Ben tekrar, tasarının insanlık için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Alp, Burdur Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ALP (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı, Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, kimyasal silah, genel olarak iki ana kısımdan oluşur. Bunlar, etkiyi oluşturan kimyasal madde ve bu maddenin istenilen ortama taşınmasında ve yayılmasında kullanılan düzenektir. Taşıma ve yayma sistemi, genellikle sıvı hâlde olan maddeyi “aerosol” olarak tabir edilen çok küçük sıvı zerrecikler bulutu şeklinde dağıtır, bu da kimyasalın geniş bir alana yayılmasını sağlar.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 125 bin ton kimyasal madde kullanılmış, 300 binin üzerinde insan etkilenmiş ve bu insanlardan 91 bin kişi ölmüş, diğerleri de çeşitli sakatlıklara maruz kalmıştır. 1950 yıllarında Amerika (V) serisi sinir gazları üretmiştir ve geliştirmiştir.
Değerli arkadaşlar, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi, taraf devletlere, kendi topraklarında veya denetimi altındaki bir başka yerde toksik kimyasal maddelerin veya bunların prekürsörlerinin yalnızca sözleşme tahtında yasaklanmayan amaçlarla geliştirildiğini, üretildiğini, bir başka şekilde iktisap edildiğini, elde bulundurulduğunu, devredildiğini veya kullanıldığını garanti etmek için gerekli önlemleri almaları yükümlülüğünü getirmektedir. Ülkemizde faaliyete başlayacak sanayi kuruluşlarının 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu çerçevesinde sanayi siciline kaydolmaları ve sanayi sicil vesikası almaları zorunluluğu bulunmaktadır.
6948 sayılı Kanun ayrıca, Kanun’a tabi sanayi işletmelerinin bir yıllık faaliyetlerini senelik işletme cetvellerinde belirterek Sanayi ve Ticaret Bakanlığına göndermelerini öngörmektedir.
Bununla birlikte, 6948 sayılı Sanayi Sicili Kanunu’nun öngördüğü sicile tescil ve sanayi sicil vesikası tanzimi ve senelik işletme cetveli gönderilmesi sisteminin sözleşme kapsamındaki kimyasal maddelerin üretim, iktisap, bulundurma, devir ve kullanımlarıyla ilgili olarak, yine sözleşmede öngörülmüş olan ayrıntılı lisanslandırma ve kontrol rejimi için yeterli hukuki zemini tam olarak tesis etmemektedir.
Bu itibarla, yetki ve sorumluluklara ilişkin bu maddede, Kanun kapsamında bulunan kimyasal maddelerle ilgili tesislerin kurulması ve işletilmesinin, keza Kanun’a ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddelerle ilgili Kanun’la cevaz verilen faaliyetlerin yürütülmesinin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabi olduğu belirtilmektedir. Söz konusu izinlerin verilmesi usulüne ilişkin ayrıntıların hazırlanacak yönetmeliklerle düzenlenmesi öngörülmüştür.
Maddede ayrıca, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca söz konusu tesislerin denetleneceği, Kanun hükümleri hilafına faaliyette bulunan tesislerin işletme izinlerinin iptal edilebileceği gibi, bu tesisleri işletenlere idari para cezası verileceği öngörülmekte.
Ayrıca, Kanun hükümlerine aykırı olarak bulundurulduğu tespit edilen kimyasal maddelerin mülkiyetinin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uyarınca kamuya geçirileceği belirtilmektedir. Sözleşmeden kaynaklanan kimyasal maddelere ilişkin izin ve kontrol yükümlülüğümüzün Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel sınırları dâhilinde istisnasız yerine getirebilmesini teminen, madde hükümlerinin, serbest bölgelerde ve özel mevzuatı gereği bu nitelikte kabul edilen yerlerdeki tesisler bakımından da uygulanması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4’üncü maddenin hayırlı olması temennisiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alp.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Arayacağım Sayın Koç.
Kabul edenler…
Sayın milletvekilleri, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum, başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
Yasaklanan faaliyetler ve uygulanacak cezalar
MADDE 5- (1) Kimyasal silah geliştiren, üreten, bir başka şekilde elde eden, stoklayan, elde tutan, doğrudan veya dolaylı yoldan bir başkasına kimyasal silah devreden kimseye beş yıldan sekiz yıla kadar hapis ve onbeş bin güne kadar adli para cezası verilir.
(2) Kimyasal silah kullanan kimseye on yıldan onbeş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası verilir.
(3) Bu Kanunda yer alan suçlarla ilgili olarak 26/09/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri ile diğer özel kanunlardaki ceza hükümleri saklıdır.
(4) Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler;
a) Kimyasal maddelerin bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla kullanılması,
b) Kimyasal maddelerin türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını doğrulayacak tür ve miktarlarla kesin olarak sınırlandırılmış olması,
c) Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması,
ç) Herhangi bir yılda ülke çapında üretilen, transfer yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarının bir tona eşit veya daha az olmak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması,
halleri hariç olmak üzere, üretilemez, iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz. Bu suçu işleyenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir.
(5) Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete hiçbir şekilde, Sözleşmeye taraf bir başka devlete ise bilimsel araştırmayla ilgili, tıbbi, farmasötik veya koruyucu amaçlar dışında herhangi bir şekilde transfer edilemez. Bu hükme aykırı hareket edenlere, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir. Bu fıkrada belirtilen amaçlar için transferine izin verilen (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete transferine müsaade edilmez. Bu suçu işleyenler hakkında da aynı ceza tatbik olunur.
(6) Bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete transfer edilemez, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlette bulunan gerçek veya tüzel kişiye devredilemez veya bunlardan devralınamaz. Bu hükme aykırı hareket edenlere, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli para cezası verilir.
(7) Bu Kanuna ekli (3) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar dışında hiçbir şekilde transfer edilemez, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlette bulunan gerçek veya tüzel kişilere bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar dışında hiçbir şekilde devredilemez. Bu hükme aykırı hareket edenlere, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası verilir.
(8) Suçun bir örgütün faaliyetleri çerçevesinde işlenmesi halinde öngörülen cezalar yarısı oranında artırılır.
(9) Bir Türk vatandaşı bu maddede düzenlenen suçları yurt dışında işlerse, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 11 inci maddesi uyarınca takibata tabi tutulur.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tacidar Seyhan.
Buyurun Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu madde biraz cezalarla ilgili madde. Ancak, bir cezanın verilmesi için yasaya ihtiyacı var, yasayı çıkarıyoruz. Az önce söylediğim gibi değerli arkadaşlarım, eğer denetim yoksa -ki, Türkiye’de bu dönemde bütün denetim mekanizmaları teker teker yok ediliyor, denetim kurumları ortadan kaldırılıyor; en ciddi tehlikelerden biri bu- kanunla sınırlandırmış olmanız o ülke açısından hiçbir anlam ifade etmez. Şimdi, az önce söyledim; eğer bir bakanlık Lahey’deki uluslararası toplantıya gönderecek bir personel bulamıyor ise ciddi bir sorunumuz var demektir. İstediğiniz kadar cezalandırın bunu. Önce sizin personeliniz olacak ve bu personeller liyakat sahibi olacak. Benim gibi düşünen, benden yana olan, benim taraftarım olan insanı göreve getirerek biz teknolojik gelişmelerde rekabet gücünü yakalayamayız, sağlayamayız, bu tür kurulları da oluşturamayız. Özellikle buraya dikkat etmek lazım.
İkincisi, yetki. Yetkilendirmede, değerli arkadaşlar, eğer Sanayi Bakanlığımızın bu müdürlüğü, yani Kimya Şubesi, müdahale gücü olsaydı ederdi bugüne kadar… Ama, çok sık basından duymuşsunuzdur, falan yerde, filan yerde -isim vermeyelim- kimyasal silah üretiliyor... Ama, hiçbir kurum, cumhuriyet savcılığının fezlekesi olmadan ve cumhuriyet savcılığı, direkt görev yazısı çıkarmadan denetime gidemiyor, bu denetimleri bile periyodik yapmak zorunda kalıyor. Oysaki, görev, sorumluluk doğru tanımlanmalı, bu süre içerisinde acil ihbarları değerlendirecek ciddi laboratuvarlara sahip kurumlar ve kurullar mutlaka kurulmalıdır. Bir de kıyameti koparıyoruz, verdiğimiz cezalara bir bakın arkadaşlar. Bu bahsettiğimiz kimyasal maddeleri üreten, stoklayan, devredenlere bu maddeyle verdiğimiz ceza beş yıldan sekiz yıla kadar.
Değerli arkadaşlar, siz, bu cezayı caydırıcı buluyor musunuz? Yani, diyoruz ki, bir gramı binlerce insanın hayatına mal olabilir bu maddenin. Üretene de verdiğiniz ceza beş yıldan sekiz yıla kadar. Bu denetim mekanizmasıyla -size soruyorum- ve bu cezalarla, siz, kimyasal silahların yasa dışı üretimine engel olabileceğinizi düşünüyor musunuz? Bunun hiçbir inandırıcılığı yok. Ancak, uluslararası denetimler sonucu, kendi denetimleri dışında engellemek istedikleri üretimlere engel olabilirler, o da gördüklerine; ama, piyasayı bu şekilde kontrol etmek mümkün değil değerli arkadaşlarım.
Kaldı ki, denetim diyoruz. Arkadaşlar, ciddi bir denetim mekanizması kurmadan bunu yapamayacağınız gibi, yanı başımızdaki bir firmanın gömdüğü beş yüz tane varili iki yıl sonra fark edebildi yetkililer ve ihbardan iki yıl sonra işlem yaptı. Üstünden beş yıl geçmiş. Yargı, bunları serbest bıraktı. Bu da zehirli atık. Aynı şey kimyasal silahlar için de başımızda. Bu, zamanında fark edilmezse, bir yerden bir yere kimyasal silahların sevk edilmesi bir anlık iş değerli arkadaşlar.
Bakın, bir kimyasal maddeyi… Az önce arkadaşım söyledi, dedi ki: “Burada net bir şey yok.” Arkadaşlar, her zaman net şekilde kimyasal silahın üretilmiş hâlde olması gerekmiyor. Bir işletmenin bildirimi var; bildirimde ne üreteceği, üretim yapacağı açıklanmış. Eğer, üretimi dışında orada bir ham madde bulunduruyorsa ve bu ham madde kimyasal silah yapımı için kullandırılabilecek bir ham madde ise, o iş yeri hakkında, tabii ki, işlem yapma hakkını elde edebilmemiz lazım değerli arkadaşlarım. Bunların boyutu büyüktür.
Bakın, Rusya’da, son yıllarda, ciddi bir gelişme var, teknolojik açıdan ar-ge’yi artırdılar, yeni bir çözüm bulmaya çalışıyorlar. Nükleer enerjiden faydalanmak istediler, çok ciddi sıkıntı çektiler arkadaşlar. Az önce nükleer enerjiyle ilgili bir örnek vermiştim, yarım kaldı. Ben, size, o faturayı biraz daha anlatayım arkadaşlar.
İlk Çernobil kazası olduğunda, devlet başkanı tam 150 bin kişiyi seferber etti. Nükleer santralin üstünde ilk patlama sonucunda radyasyonlu bir dolu madde, küçük küçük parçalar yayıldı. Üstüne lahit yapabilmek için dahi, o parçaların, yeniden patlama olmasın diye, santralin tavanından temizlenmesi gerekiyordu. Özel giysiler yaptılar. Bu özel giysileri birer birer -on beşer kişilik timlere eğitim verdiler- timlere giydirdiler. O tim çatıya çıkıyordu, elinde 2 metrelik bir çubukla, kıyafetini de giyerek, oradaki radyasyonlu maddeleri çatıdan aşağıya itiyordu; ama, burada bir ayrıntı var, tehlikeye dikkatinizi çekmek için söylüyorum. O çatıda hiç kimsenin on saniyeden fazla durmasına izin verilmiyordu. Yukarı çıktığı anda o elindeki çubukla oradaki radyasyonlu maddeye yürümesi, maddeyi itmesi arasında on saniye vardı. Eğer yapamayacağını anlarsa o parçayı itmeden geri dönüyor, tim içerisinden bir başka görevli o parçayı aşağıya itiyordu. Bu işlemi tam iki buçuk ayda tamamlayabildiler değerli arkadaşlar. Yani, nükleer silah, kimyasal silahları biz değerlendirirken, sadece, küçük bir kaza sonucu bunun önlemi alınır, bunun sonraki etkileri çok fazla değildir diye düşünmeyelim.
Ben size bir örnek daha vereyim: Bakın, dünyada bir dolu nükleer santral var. Bunların atıkları, yani zenginleştirilmiş uranyum yakıldığı zaman atık hâline dönüştüğünde o nükleer santral içerisinde soğutulur. Elli yıl soğutulduktan sonra radyoaktif etkisi yüzde 10’a kadar düşer, elli yıl soğutulduktan sonra! O geriye kalan yüzde 10 da kademeli olarak yirmi sekiz bin yıl içerisinde sıfıra iner. Böyle bir şey radyoaktif madde. Peki, ben size soruyorum: Şimdiye kadarki nükleer santrallerde, zenginleştirilmiş uranyum yakıldıktan sonra, nükleer atığa dönüştükten sonra bir tek nükleer atığın dünyada gömüldüğünü ve bu yeri hatırlıyor musunuz? Bir tane gömülmüş, defnedilmiş nükleer atık var mı mezarlıkta? Yok böyle bir şey. Dünyadaki bütün nükleer santrallerde soğutulmakla meşgul, hâlâ soğutuluyor. Amerika’da Arizona’nın ortasında Yuka Dağı’nın altına 5 bin metre indiler, bir nükleer mezarlık yaptılar. 5 bin metre! Ama, oraya daha bir tane nükleer atık defnetmeye cesaret edemediler değerli arkadaşlar. Böyle ciddi bir şeyden bahsediyoruz. Dünya bu teknolojiyi çözemedi. Elbette, çözseydi insanlık, biz de güvenilir bir enerji kaynağından rahatça yararlanabilirdik. Hepimizin amacı insanlara ve insanlığa hizmet edecek, onların iyi yaşamasını sağlayacak bir teknolojik gelişimi yaratmak, bulmak, tahsis etmek değil mi? Hepimizin amacı bu, ama, bunu yaparken insanlığı yok edecek büyük bir belayı da başımıza almamak lazım.
Peki diyeceksiniz Çernobil’den sonra ne oldu? Çernobil’den sonra bir tek nükleer santral açıldı Batı’da, o da Finlandiya’da. Onlar da masrafını etmişti. Başka hiçbir yerde açılmadı, ama, eskimiş nükleer santraller içerisinde rehabilite edilen, yenilenen ve üretim süresi uzatılmaya çalışılan santraller var.
Şimdi, dünya bu işe çözüm arıyor, ama, bu işe çözüm ararken bir başka şeye de çözüm aranmalı. Nasıl nükleer santrallerde kullanılan teknoloji, sonuçları açısından dünya üzerinde tehditse, kimyasal maddelerin üretimine de dikkat etmek zorundayız, denetimine de dikkat etmek zorundayız. Kimyasal silahlar da en az nükleer silahlar kadar dünyanın başına bela değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen toparlayın.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, burada önemli bir nokta var. Şimdi, bir kimyasal maddeyi alıyorsunuz; tek başına hiçbir işe yaramıyor, o bir kimyasal silah değil; ama, içine bir katalizör karıştırdığınız zaman, sentez yaptığınız zaman kimyasal silaha dönüşüyor. Onun için, bir başka ülkeye devredilmesi konusu burada önergeyle veriliyor. Biraz da bu ülkelerin niyetine bağlı. Deniliyor ki: “Farmasötik veya koruyucu amaçlı kullanılması koşuluyla devredilebilir.” Demek ki, bu ürünler koruyucu amaçla da kullanılabiliyor, insanların yararına da kullanılabiliyor. Bu, niyetle alakalı arkadaşlar. Eğer, dünyadaki ülkeler samimi iseler, diğer ülkeleri, yani uluslararası tröstleri, bu konuda işletme kuran tüm fabrikaları denetleme imkânı olmayan ülkeleri de bu denetim mekanizmasının içerisine almalılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Seyhan, lütfen…
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan...
BAŞKAN – Teşekkür için açıyorum Sayın Seyhan.
Buyurun.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Eğer dünya şeffaf olursa, biz, bu, insanlık adına tüm sorunların üstesinden geliriz. Önce inanmak lazım. Dünya barışına inandığımız kadar insanlığa inanmak lazım. 21’inci yüzyıl, su yüzyılıdır, ama, suyu kazanım hâline getirilecek tek şey, insan yüreği, hümanizm ve insanlıktır. Mevlânâ’yı anarken söylediler; Türkiye’de, Mevlânâ’dan Hacı Bektaş’a kadar gelmiş geçmiş tüm Türk düşünürlerinin ortaya koyduğu tek şey vardır: İnsan, insanlığa hizmet etmek için vardır ve ona hizmet ettiği sürece yaşar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Mehmet Güner, Bolu Milletvekili… (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanunun 5’inci maddesi, Sayın Grup Sözcüsü Tacidar Bey’in de belirttiği gibi, cezai müeyyideleri içermektedir. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ekinde yer alan kimyasal maddeleri üreten ve işleten tesislerin izlenmesi ve denetlenmesi gerekmektedir. Kimyasal Silahlar Sözleşmesi çerçevesinde yasaklanan faaliyetler kapsamında kimyasal madde üreten, stoklayan, elde tutan, bir başkasına devreden ve kullanan kişilere, caydırıcılığı sağlamak amacıyla ciddi müeyyideler getirilmesi ve kaçakçılığın önlenmesi amacıyla gerekli tedbirlerin de alınması zorunludur. Bunun yanı sıra, kitlesel ölüm ve yaralanmalara yol açabilecek acil olaylara karşı erken uyarı ve keşif sistemlerinin geliştirilmesi de gerekmektedir.
Kanun maddelerine baktığımız zaman, genelinde, beş yıldan on beş yıla kadar cezai hükümler var ve yirmi bin iş gününe kadar da para cezası verilmektedir. Bu cezalar belki yeterli görülmemekle birlikte, Hükûmet, gerekli denetimleri, mutlaka denetim mekanizması kuracak ve bu tehlikeleri de bertaraf etmek için elinden gelen gayreti gösterecektir diyorum ve kanunun 5’inci maddesinin hayırlara vesile olması dileğiyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili...
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili bu kanun tasarısında 5’inci maddede yasaklanan faaliyetler ve uygulanacak cezalar var.
Tabii, burada kitle imha silahları önemsenmiş ve kitle imha silahları içerisinde yer alan kimyasal maddelerin de barış, kriz ve savaş dönemlerinde terörist gruplar tarafından kullanılabilecek olması, nakliyat ve kaçakçılıktaki kazalar sonrası yayılabilecek olması, çevredeki sanayi tesisleri ile araştırma laboratuvarlarındaki kimyasal sızıntılar sonucunda bölgesel afetlerin meydana gelebilecek olması ve muhtemel bir savaş durumunda da bölgesel savaşlarda kullanılması nedeniyle -ki, etrafımızda bunları görüyoruz zaman zaman- Türkiye’yi etkileyecek, kimyasal ölümlere ve çevresel felaketlere yol açabilecek her türlü riskin şimdiden önleminin alınması gerekir.
Endüstride kullanılan birçok toksik kimyasal özelliği içeren bu kimyasal maddelerin teröristlerce sabotaj ve kundaklama amacıyla kullanılabilecek nitelikte olması da bir başka özellikli yönüdür. Dolayısıyla, çok kolay imal edilebilen ve çok kolay elde edilebilen bu maddelerin bir boya imalathanesinde, bir ilaç fabrikasında yapılabilecek kadar kolaylığı vardır ve taşınabilir, saklanabilir olması vardır. Dolayısıyla, silah olarak kullanılabilmesinin çok mümkünatı ortadadır. Dolayısıyla, bu kimyasal maddelerin çok sayıda endüstri dalında üretildiği ve kimyasal işlemlerle çok tehlikeli bir ürün olarak da karşımıza çıktığı görülmektedir. Önlem alınması lazım. Dolayısıyla, bu maddede önlem almayı ortaya koyuyoruz ve cezai müeyyideleri getiriyoruz.
Kimyasal Silahlar Sözleşmesi ekinde yer alan kimyasal maddeleri üreten ve işleten tesislerin izlenmesi ve denetlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi çerçevesinde yasaklanan faaliyetler kapsamında, kimyasal madde üreten, stoklayan, elde tutan ve başkasına devreden ve kullanan kişilere, caydırıcılığı sağlamak amacıyla ciddi müeyyideler getirilmesi, kaçakçılığının önlenmesi amacıyla da gerekli tedbirin alınması zorunludur. Dolayısıyla, burada, kitlesel ölüm tehlikelerinin, yaralanmaların ve çevre kirliliklerinin de önüne geçmek amacıyla acil önlemler ve tedbirler almak bizim için bir görevdir. 5’inci maddede, bu anlam içerisinde, çeşitli suçlara çeşitli cezalar getirilmiş. Örneğin, kimyasal silah kullanan kimseye on yıldan on beş yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar da adli para cezası öngörülmektedir. Bir başkasında, “Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili merci tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması” olmazsa diye, tabii ikinci bölümde geliyor. Dolayısıyla, izin verilmiş amaçlar içinde kullanılacak olsa bile, ne kadarının elde bulundurulacağı ve hangi şartlarda bulundurulacağı bir müeyyideye oturtulmuştur.
Dolayısıyla, bu madde, bundan önce olmayan bir uygulamadır; yani, şu an için herhangi bir durum da olsa, kimyasal silahla herhangi bir yerde bir olay vuku bulsa, bizim yasalarımız içerisinde bunu ortaya koyacak bir düzenleme, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde görünmemektedir. Bu maddeyle, biz, ülkemizdeki bu durumda meydana gelebilecek herhangi bir olumsuzluğa karşı bir tedbir, bir düzenleme, bir yasal müeyyide getirmekteyiz.
Yasanın tekrar hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısının 5’inci maddesinin (4), (5), (6) ve (7) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan Gündüz Alaettin Güven Eyüp Ayar
İstanbul Kütahya Kocaeli
M. Kerim Yıldız Fahrettin Poyraz
Ağrı Bilecik
(4) Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler aşağıda belirtilen haller hariç olmak üzere üretilemez, iktisap edilemez, elde bulundurulamaz veya kullanılamaz:
a) Kimyasal maddelerin bilimsel araştırmayla ilgili farmasötik veya koruyucu amaçlarla kullanılması,
b) Kimyasal maddelerin türlerinin ve miktarlarının, yasaklanmamış amaçlar için kullanımını doğrulayacak tür ve miktarlarla kesin olarak sınırlandırılmış olması,
c) Herhangi bir zamanda yasaklanmamış amaçlar için ülke çapında kullanılmasına izin verilen kimyasal maddelerin toplam miktarı bir tonu aşmamak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması,
ç) Herhangi bir yılda ülke çapında üretilen, devir yoluyla iktisap edilen veya bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar için kullanılan toplam kimyasal madde miktarı bir tona eşit veya daha az olmak üzere, ilgili mercii tarafından verilen izin belgesinde gösterilen üst sınır içinde olması,
Bu fıkraya aykırı hareket edenler hakkında üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir.
(5) Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler; Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete hiçbir şekilde devredilemez veya bu devletten devralınamaz. Söz konusu kimyasal maddeler Sözleşmeye taraf bir başka devlete ise, sadece bilimsel araştırma yapılması ve tıbbi, farmasötik veya koruyucu amaçlarla kullanılması kaydıyla devredilebilir veya bu devletten devralınabilir. Bu fıkrada belirtilen amaçlar için devrine izin verilen (1) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete devrine müsaade edilmez. Bu fıkraya aykırı hareket edenlere, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve sekiz bin güne kadar adli para cezası verilir.
(6) Bu Kanuna ekli (2) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete veya bu devlette bulunan gerçek veya tüzel kişilere hiçbir şekilde devredilemez veya bunlardan devralınamaz. Bu fıkraya aykırı hareket edenlere, iki yıldan dört yıla kadar hapis ve yedi bin güne kadar adli para cezası verilir.
(7) Bu Kanuna ekli (3) sayılı cetvelde yer alan kimyasal maddeler, Sözleşmeye taraf olmayan bir devlete veya bu devlette bulunan gerçek veya tüzel kişilere sadece bu Kanunla yasaklanmamış amaçlarla devredilebilir veya bunlardan devralınabilir. Bu fıkraya aykırı hareket edenlere, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası verilir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİÎ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Gündüz, gerekçeyi okutuyorum...
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Gerekçeyi okutun Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Fıkralar yeniden düzenlenerek; ifadelerde açıklığın sağlanması, gereksiz tekrarların kaldırılması, “transfer” ifadelerinin “devredilmek veya devralınmak” ifadeleri ile değiştirilmek suretiyle kanun sistematiği açısından kavram karmaşasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca (5) inci fıkrada söz konusu kimyasal maddelerin tekrar üçüncü bir devlete devri için öngörülen cezanın aynı olması nedeniyle, bu fıkraya aykırı hareket edilmesi halinde verilecek cezaya ilişkin cümle fıkranın sonuna alınmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.24
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 32’nci Birleşimi’nin Dördüncü Oturumu’nu açıyorum.
1229 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı ve Dışişleri ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonları Raporları (1/1111) (S. Sayısı: 1229) (Devam)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 5’inci maddesinin oylaması sırasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi, 5’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
5’inci maddeyi kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
Zehirli kimyasal maddelerin ihracatı ve ithalatı
MADDE 6- (1) Bu Kanunla yasaklanmamış amaçlar için Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörlerinin, ithali ve ihracında ilgili mevzuatı uyarınca izin alınması zorunlu olanlar için Dış Ticaret Müsteşarlığından ithal izin belgesi ve ihracat uygunluk belgesi alınması zorunludur.
(2) Bu Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler ile bunların prekürsörlerinin, Kanunda yasaklanmamış amaçlar için Türkiye'den serbest bölgelere ihracı veya serbest bölgelerden Türkiye'ye ithalinde de birinci fıkra hükümleri uygulanır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1229 sayılı yasanın 6’ncı maddesi ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, insanoğlunun öldürme dürtüsü insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanoğlu, önce eline bir taş alarak karşısındakini öldürmeye niyetlenmiş, tarihsel süreç içerisinde öldürmek için çeşitli silahlar ve araçlar üretmiş ve geliştirmiştir. Bu tarihsel süreç, bir noktada, insanoğlunu, sadece insanı öldürmek değil, toplu katliam ve çevreyi tahrip etme noktasına götüren silahların da üretilmesi gibi bir sonuç doğurmuştur.
22’nci Dönem Parlamentosunda Edirne Milletvekili olarak severek desteklediğim ve canıgönülden oy verdiğim, bence insanlığa çok büyük bir hizmet anlamına gelen bir yasa teklifini görüşüyoruz. Geçtiğimiz yıl, hatırlayacaksınız, konvansiyonel silahlardan biri olan mayınların üretilmesi, imhası, taşınmasını yasaklayan bir Yasa çıkardık, şimdi kimyasal silahların bir bölümünün üretilmesi, bulundurulması ve taşınmasıyla ilgili bir yasa teklifini görüşüyoruz. Bunun yanında, biyolojik ve nükleer silahlar da var. Gönlümüz arzu ediyor ki, silahsız bir dünyanın yaratılması noktasında dünyadaki bütün parlamentolar bu gayretlerini, bu emeklerini bir araya getirsinler ve öldürmek için değil yaşatmak için emek ve düşünce sarf etsinler.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal silahların, gerek üretilmesinde gerek depolanmasında gerek kullanılmasında ve kullanıldıktan sonra çok ağır bir çevre tahribatına sebep olduğu hepimizce malum. Ama, nedendir bilinmez, bu tür yasalar gündeme geldiğinde Çevre Bakanlığı ve Çevre Komisyonu hiçbir zaman kale alınmaz, onların görüşleri sorulmaz ve bu yasaların çevreyle ilgili ilintileri hiçbir zaman tartışılmaz, konuşulmaz. Bu, kimyasal silahların üretiminin, depolanmasının yasaklanmasının insanlardan belki de çok daha fazla çevreyi korumaya yönelik olumlu sonuçlar yaratacağı hepimizce bilinmelidir.
Maalesef, Çevre Yasası Parlamentoda konuşulurken, temel yasa şeklinde getirildiği için, üç yıl Çevre Yasası’nın hazırlanmasında komisyonda ve alt komisyonda emek vermiş bir komisyon üyesi olarak -Çevre Yasası konuşulurken- burada şahsım ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına bir tek cümle konuşabilme şansını, fırsatını yakalayamadım ve ondan sonra dayatılan temel yasa mantığı işte Meclisi bu noktalara getirdi ve biz, bir uluslararası anlaşmayı fırsat bilerek, bu anlaşmanın çevreyle olan ilintisini sizlerle, Parlamentoyla ve halkımızla paylaşabilme fırsatını bulduk. O bakımdan, bizim, her maddede söz almamızı ve görüşlerimizi ifade etmemizi kesinlikle lüzumsuz bir gayret olarak lütfen değerlendirmeyin.
Gerçekten, insanlık tarihi, milattan sonra 450’li yıllardan bugüne -kimyasal maddelerin silah olarak kullanılma düşüncesini bazı konuşmacılar Birinci Dünya Savaşı’na dayandırdılar ama doğrusu milattan sonra 450’li yıllardır- o yıllardan bugüne, kimyasal maddelerin silah olarak kullanılması hem bir insanlık suçu hem bir vahşet ve hem de bir çevre katliamı yaratmış olması sebebiyle, bu yasanın önemsenmesi gerekir diye düşünüyorum.
Yalnız, yaptığımızın yeterli olduğunu kesinlikle düşünmeyelim değerli arkadaşlarım. Bir taraftan kimyasal silahları, kimyasal maddeleri sınırlandırırken, diğer taraftan, Kyoto Sözleşmesi’ne imza koymayarak, Türkiye’nin -AKP İktidarı döneminde- atmosferi daha fazla kirleten bir noktaya gelmesine de göz yumduğumuzu sizlerle paylaşmak istiyorum. Artık, bilim adamları, dünyanın küresel ısınma boyutuna sürekli dikkat çekiyorlar. Dünya, hızla, canlıların yaşayamayacağı bir noktaya doğru gidiyor. Kendi bulunduğu, yaşadığı ortama, herhâlde, insanlardan daha fazla zarar veren bir başka canlının olabileceğini düşünmüyorum. O bakımdan, bu yasanın Genel Kurula gelmiş olmasını da fırsat bilerek, yaptıklarımızla yetinmeyip, bundan sonra da daha yaşanılabilir bir dünyayı yaratabilmek adına, Meclis olarak üzerimize ne görev düşüyorsa hepsini tamamıyla yerine getirmek gibi bir zorunluluğumuz var, tarihe karşı, geleceğe karşı.
Bizim görevimiz, Amerika Kyoto Sözleşmesi’ni imzalamıyor, atmosferi en çok kirleten Amerika deyip, kendimize bir haklılık payı çıkarmak değil. Bize düşen görev, atmosferi daha az kirletmeye yönelik, yaşadığımız çevreyi daha az kirletmeye yönelik üzerimize düşen görev ve sorumlulukları sonuna kadar yerine getirmek.
Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bütün milletvekili arkadaşlarımın bu anlayışta olduğunu kesinlikle biliyorum ve gayretlerimizin bu noktaya yoğunlaştırılmasında fayda umuyorum.
Sözümü bitirirken, bir küçük şiirle -sizlerin hafızalarınızda yer etmesi bakımından- sizlerin çevre ve dünyayla ilgili görüşlerinize katkı yapmak istiyorum:
“Acayipleşti havalar
Bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.
Stronsiyum 90 yağıyormuş
Aşa, süte, ete, umuda, hürriyete,
Kapısını çaldığımız büyük hasrete.
Kendi kendimizle yarışmadayız gülüm
Ya ölü yıldızlara götüreceğiz hayatı
Ya dünyamıza inecek ölüm.”
İnsanoğlunun en temel hakkı yaşama hakkıdır. Bundan sonraki bütün haklar yaşama hakkından sonra gelir. Bizim de, tabii ki, refahımızı artırmak, daha iyi şeyler yapmak, daha iyi yaşamak, ekonomimizi geliştirmek gibi haklarımız var, ama, bunları yaparken en temel hak olan yaşama hakkından fedakârlıkta bulunmamız söz konusu olmamalı.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugüne kadar çıkan yasalar içerisinde, canıgönülden, bu yasaya Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım destek vereceğimizi, oy vereceğimizi ifade ediyor, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Konya Milletvekili Hasan Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan tasarının 6’ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
6’ncı maddede zehirli kimyasal maddelerin ihracatı ve ithalatı düzenlenmekte, cetvellerde belirtilen kimyasal maddelerin hangi şartlarda ithali ve ihracı ve izin alınacak makam Dış Ticaret Müsteşarlığı olarak ortaya konmakta ve böylece, zehirli kimyasallarla ilgili işlem yapan herkesin tabi olduğu mevzuat belirlenmiş durumda.
Yasaklanmamış amaçlarla serbest bölgelerdeki ihracat ve Türkiye ithalatıyla ilgili hükümlerin de yine birinci fıkradaki hükümler çerçevesinde yürütüleceği beyan edilmiştir.
Ben tekrar maddenin ve yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Şahsı adına söz isteyen Fahri Çakır, Düzce Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Kimyasal Silahlara İlişkin Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bilindiği ve bu kürsüden akşamdan beri bu kanun tasarısını görüşmeye başladığımızdan beri konuşulduğu şekliyle, kimyasal silahlar, biyolojik silahlar ve nükleer silahlar, yani, kitle imha silahları grubunda olan bu silahlar gerçekten insanlığın tam bir baş belası. Tabii, bu beladan nasıl kurtulunur, ayrı bir tartışma konusu. Ancak, ülkemiz kendi başına ne yapıyor, dünya ne yapıyor? Buna ilişkin iç hukukumuzdaki düzenlemeleri elbette ki yüce Meclisimizle birlikte, beraberce yapıyoruz.
Tabii ki Türkiye’nin de dâhil olduğu uluslararası anlaşmaların gereği, Türkiye gereğini bizzat yerine getiriyor. Daha evvel uluslararası bu sözleşmeye imza atan ülkelerin oluşturduğu denetim grubuna ülkemiz şimdiye kadar 13 defa muhatap olmuş ve bu 13 keresinde de, ülkemiz, çok şükür, tertemiz çıkmış, sicili, dosyası fevkalade temiz. Niye temiz? Çünkü, bu konuda hassasiyet gösteriyor, dikkatli... Bu mekanizmaları süratle işletiyoruz. Kanuni düzenlemeleri de, işte, bugün olduğu gibi, birlikte, beraberce yapıyoruz. Zaten, masumane bir şekilde bu üretim tesislerini kullandıktan sonra, gerçekten insanlığa faydalı hâle pekâlâ getirilebiliyor.
Tabii ki, bu tesisler kötü maksatla kullanılabilir. İşte, onu önlemek için ne yapılabilir? Bunlara izni kim verir? İşte, kanun maddelerinde de ifade edildiği gibi, bu izni Sanayi ve Ticaret Bakanlığının vermesi öngörülüyor. Bu kimyasal toksiklerin bir şekilde ithalatı ve ihracatına ilişkin kısmı da Dış Ticaret Müsteşarlığının düzenlemesi 6’ncı maddede bizzat belirleniyor ve kanun güvencesi altına alınıyor.
O nedenle, bu düzenlemelerin bilakis süratle yapılması, bu düzenlemelerle birlikte ilave edilecek yönetmelikler, bu işi belli bir düzene getirecek, hiç şüphesiz, insanlara zararlı olan bu kimyasalları faydalı üretim şekline dönüştürecektir diyor, bu kanun maddesinin ve kanunun ülkemize ve milletimize, tüm insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi okutuyorum:
Yönetmelik
MADDE 7- (1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde düzenlenmesi öngörülen yönetmelik ile Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslara ilişkin diğer yönetmelikler; ilgili bakanlıklar ve kuruluşların da görüşleri alınarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca hazırlanarak bir yıl içinde yürürlüğe konulur.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Yakup Kepenek, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 1229 sıra sayılı Tasarı’nın 7’nci maddesi üzerinde Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
7’nci madde, bu yasada düzenlenen yetki ve sorumluluk alanları ile diğer konularda düzenlenecek yönetmeliklerle ilgilidir ve bu yönetmeliklerin bir yıl içinde çıkarılmasını öngörmektedir.
Bu noktaya biraz sonra değineceğim. Ancak, değerli milletvekilleri, sözlerime başlarken bir noktanın altını özenle çizmek istiyorum. Türkiye halkı yıllardır her türlü silahlarla iç içe yaşamak durumuyla karşı karşıyadır. Ülkemizde bireysel ya da sivil silahlanma konusu çok önemli bir sorundur. Onca uğraş verilmesine karşın, sivil toplum örgütlerinin onca istemine karşın bu konuda herhangi bir girişimde bulunmamamız burada çalıştığımız dört yıl sonrasında durumun hiç de iyi olmadığının ayrı bir kanıtıdır.
Bu konuda arkadaşlarımla birlikte verdiğimiz Meclis araştırması önergesi işleme konulmamış, İçişleri Bakanımıza verdiğim önergede de sorduğum sorulara verilen yanıtta ülkemizde ateşli silahların yüzde 77’sinin ruhsatsız, yüzde 23,3 dolayında bir bölümünün -sadece o bölümünün- ruhsatlı olduğu ortaya çıkmıştır. Burada bir gerçek var: Türkiye halkı, üzülerek söyleyeyim, silahlarla iç içe yaşatılmak isteniyor ve bunu her gün maganda kurşunlarıyla masum insanların ölümünde görüyoruz.
Bunun üzerine bir başka soru önergesi Ağustos 2006’da Başbakana verildi tarafımdan ve bu soru önergesine de, Sayın Başbakanımız, sadece ruhsatın nasıl alınacağı konusunda açıklamaları İçişleri Bakanımızın imzasıyla gönderme gereğini duydu. Oysa, benim sorum şuydu: Sivillerin ateşli silahlar bulundurmasını ve kullanmasını tamamıyla yasaklama yönünde bir adım atmayı düşünüyor musun? Ben bu soruyu Sayın Adalet Bakanımın -Sağlık Bakanımız şu anda burada- varlığında Hükûmete ve size soruyorum: Sivillerin ateşli silahlar bulundurmasını ve kullanmasını tamamıyla yasaklama yönünde yüce Meclis ve Hükûmet bir irade beyan edecek mi? Halkın, sivillerin silahlanması, silahı ve maganda kurşunlarıyla ölümüne, masum insanların bu yolda can kaybına, mal kaybına engel olabilecek mi? Son yıllarda artan maganda kurşunu ölümleri, artan töre cinayetleri ortada iken bir kamu kuruluşunun, bu yaz aylarında, silah satışı konusunda taksitli satışı ilanları vermesi çok ayrı bir ayıp olmuştur. Bereket bu yanlıştan Makine Kimya kısa zamanda dönmüştür. Ama, ortada bir gerçek var. Ne Hükûmet ne de Meclis sivillerin silahsızlandırılması yönünde bir adım atma işine yanaşmamaktadır. Dönemimizin sonuna yaklaşıyoruz ve bu büyük sorun Türkiye halkı üzerinde bir karabasan gibi varlığını sürdürmektedir. Seçimlere daha zaman var. Dilerim hiç zaman yitirilmeden, sivillerin silah kullanımı, taşıması ve kullanımı konusunda gerekli düzenlemeleri yapar ve silah konusunu olabildiğince, kanımca tümüyle yasaklayarak bu halkın başına bela olmaktan uzak tutarız, kurtarırız. En önemli dileğim budur.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasanın, en önemli noktası, bu kimyasal silahlar. En önemli konu bu. Şimdi, bu kimyasal silah olarak kullanılan, üretilen maddeler konusunda uluslararası düzenlemeler var, biz ulusal düzenleme yapmayı öngörüyoruz, bunu düzenliyoruz.
Hiç kuşkusuz, benden önce konuşan arkadaşlarımın da belirttiği gibi, bu düzenleme ülkemiz için yararlıdır, doğrudur. Ancak, soruna bütün boyutlarıyla, iç ve dış boyutlarıyla ve doğru bakmamızda yarar var diye düşünüyorum. Geçen yüzyılda, yani 20’nci yüzyılda, yani altı-yedi yıl önce, 70 dolayında kimyasal silah üretildi, depolandı ve kullanıldı. Soğuk savaş yıllarında “geleneksel” dediğimiz silahların üretimi hızla artarken, nükleer silahlar da hızla gelişirken, bir başka şey oldu, orta maliyeti, maliyeti çok fazla olmayan kimyasal silahların üretilmesine, kullanılmasına ve yer yer depolanmasına devam edildi.
Şimdi, burada, önemli bir sorun şudur: Bugün, resmî kayıtlara göre bilinen, açıklanan verilere göre, dünyada 11 ülke kimyasal silahlara sahiptir. Bu ülkeler burada birkaç kez sıralandı, ben de söyleyeyim: Amerika Birleşik Devletleri, Rusya Federasyonu, İsrail, Irak, İran, Suriye, Libya, Çin, Tayvan, Kuzey ve Güney Kore.
Şimdi, bunlara baktığınız zaman, bu 11 ülkenin 4’ü, 5’i -Amerika’yı da sayarsanız tabiatıyla- Türkiye’nin komşularıdır.
Şunu demek istiyorum: Kimyasal silahlar Türkiye’nin yanı başındadır ve Türkiye’nin yanı başındaki ülkelerin bu silahlara sahip olması, bizim için potansiyel tehlikedir ve büyük bir sorundur.
Nükleer silahların dışında… Konuya değinildi, ben de Çernobil bağlamında, zamanım yeterse dokunacağım, değineceğim. Ama, kimyasal silahlarla ilgili en önemli sorunlardan biri, bunların denetim mekanizmalarının işletilmesidir. Kimyasal Silahları Önleme Örgütü tarafından bu silahlar, sözüm ona, denetleniyor. Bu Birleşmiş Milletler Örgütünün bütçesinin yüzde 60’ı Birleşmiş Milletler tarafından karşılanıyor. Ama, yüzde 20’si Amerika Birleşik Devletleri tarafından karşılanıyor. O nedenle de, denetim mekanizması doğru dürüst çalışmıyor, doğru dürüst işlemiyor ve öyle olunca da, ortaya, uluslararası denetimden yoksun bir yapı çıkıyor.
Çok iyi anımsayacağız hep birlikte. Amerika Birleşik Devletleri, 2003 ilkbaharında Irak’a saldıracağı zaman o ülkede kimyasal silahların bulunduğu iddiasıyla yola çıktı. Savaş başladı, Irak yıkıldı; insanıyla, kültürüyle yok edildi, ediliyor; ama -bu silahların- kimyasal silahlara Irak’ın sahip olmadığı da ortaya çıktı. Sonuçta ne oldu? Sonuçta, bu, Amerikan seçimlerine yansıdı ve Amerika’nın Irak politikası iflas etti. İflas etti, ama, ortada, yok olan bir ülke var ve bizim yanı başımızda yok olan bir ülke var.
Dolayısıyla, şunu da söyleyeyim: Amerikan seçimlerinin iktidarın değişimine -ki, Meclisin de demokratlar tarafından ele geçirilmesine- yol açan seçmen oylarını etkilemede en önemli etkinin Irak Savaşı olduğunu biliyorsunuz, yüzde 41 oranında. Ama, başka bir şey daha var: O seçimleri, Amerikan Hükûmetinin rüşvete ve yolsuzluğa bulaşmışlığının da etkilemiş olduğunu belirtmek durumundayım.
Şimdi, basından okuyoruz, izliyoruz. Amerika Birleşik Devletlerinin kimyasal silah deneyimleri sürüyor ve bunlar kamuoyuna açıklanıyor. Onun dışında bir şey daha yapılıyor, o da şu: Amerika, beyaz fosfor gibi, kullandığı bazı kimyasalların kimyasal silah olmadığı iddiasında bulunabiliyor. Dolayısıyla, ortada, uluslararası düzeyde çözümü gereken, tartışılması gereken çok önemli sorunlar var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Kepenek, lütfen toparlar mısınız. Buyurun.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Sayın Başkan, geçici maddede de söz hakkım var. Size çok teşekkür ediyorum. Sözlerime o zaman devam edeceğim.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Güner, Bolu Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; kanunun 7’nci maddesi genellikle Sanayi Bakanlığının yükümlülüklerini ilgilendiriyor. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bu sözleşme kapsamında yer alan kimyasal maddelerin üretim, stok, kullanım miktarlarını takip ederek bu kimyasalların bildirimini yılda iki kez, ülkemizde ulusal makam olan Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütüne yapmaktadır. Konuyla ilgili elemanlar, yurt içinde ve yurt dışında değişik eğitimlere de tabi tutulmuşlardır.
Yapılan bildirimlerin doğruluğunu araştırmak üzere Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü tarafından bildirim yapılan kuruluşlara denetimler yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bu denetimlerde hazır bulunmakta ve denetimin gereklerini yerine getirmektedir.
Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü, ülkemizde, bugüne kadar on üç denetim gerçekleştirmiş olup bu denetimlerde herhangi bir sorunla da karşılaşmamışlardır. Ayrıca, Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütünün yıllık konferanslarına Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca katılım da sağlanmakta olup alınan kararlar yakından takip edilmektedir.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyor ve kanunun da hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kimyasal Silahların Sınırlandırılmasıyla İlgili Yasa Tasarısı üzerinde, 7’nci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum.
Bu maddede yönetmeliklerle ilgili bir düzenleme vardır. Kanunun yönetmeliğinin nasıl çıkarılacağı… Tabii, bu konuda, bu alanda, gerek kimya sektörü gerek ilaç sektörü gerekse silahlanmayla ilgili çeşitli sektörlerin görüşleri alınmalı, belki sivil savunma ile ilgili kurum ve kuruluşların. Dolayısıyla ilgili kurum ve kuruluşlar, bakanlıklar ve bu konuda çeşitli üretim yapan sektör temsilcileri bu yönetmeliğe bir katkı vermeliler ve onların görüş ve önerileri de burada yer almalı; ki alacaktır da, inanıyoruz buna.
Dolayısıyla, bu sivil toplum örgütlerinin katkıları mevcut yasanın kısıtlayıcı özelliğini değil, açınımını sağlayacaktır. Çünkü, sektör aynı zamanda ticari faaliyetler yapmaktadır ulusal ve uluslararası düzeyde. Biz, onların da önünü açıp kendi sektörlerindeki faaliyetleri en iyi noktaya yükseltmeleri için katkı vermeliyiz. Dolayısıyla, burada, bu hazırlanacak olan yönetmelik, bu açınımı da ortaya koyacaktır. Ama, yasanın işlemesi esnasındaki kriterleri de bu yönetmelikte belirlenmiş olacaktır.
Dolayısıyla, Sanayi Sicil Yasası’na göre de bu konudaki sektörler envanter altına alınabilecek, böylece bilgiler kayıtlı hâle gelip Kimyasal Silahların Sınırlandırılması Yasası çerçevesinde ortaya koyduğumuz bu yasal düzenlemenin yönetmelik bölümü de böylece tamamlanmış olacaktır. Sektörün ve ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerileri alındıktan sonra da hazırlanacak olan bu yönetmelik, bir yıl içinde yürürlüğe konularak bu kuruluşların bir koordinasyonu sağlanmış olacak.
Böylece, kanunun uygulanmasında açıklık getirilerek uygulamada doğabilecek aksaklıklar şimdiden düzenlenmiş olacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici Madde 1’i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce faaliyet göstermekte olup da bu Kanun kapsamında yasaklanmamış amaçlar için bu Kanuna ekli cetvellerde yer alan toksik kimyasal maddeler ve bunların prekürsörleri ile farklı kimyasal maddelerle ilgili faaliyette bulunan tesisler için, 4 üncü madde uyarınca hazırlanan yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden itibaren altı ay içinde izin belgesinin alınması zorunludur. Süresi içinde izin belgesi alınmayan tesisler Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca süresiz olarak kapatılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ankara Milletvekili Yakup Kepenek.
Buyurun Sayın Kepenek.
CHP GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, genellikle, ben, üst üste iki on dakikanızı almam; ama, bir önceki konuşmamda kalan eksikleri tamamlamaya çalışacağım ve o nedenle de zamanımı tam kullanacağımı söyleyebilirim.
Şimdi, kimyasal silahların bizim çevremizdeki dört ülkede, Amerika’yı da sayarsak beş ülkede var olduğunu… Bunlar bilinen kısmı işin, bir de bilinmeyenler var. Onu bir tarafa bırakalım, biz, bilinenlerden gidelim. Çevremizdeki dört veya beş, beş ülkede kimyasal silah var ise, Türkiye’nin bu konuda, hem uluslararası düzeyde hem de ülke düzeyinde çok daha duyarlı, çok daha dikkatli, çok daha bu işi önemseyen, bu işi yaşamsal bulan bir tutum sergilemesi gerekmektedir, bu kaçınılmazdır.
Kimyasal silahlara karşı dünyanın en hazırlıklı ülkesi İsrail’dir. İsrail, 4 milyon gaz maskesi dağıtmıştır kendi halkına. Şimdi, ama, aynı İsrail’in son Lübnan savaşında kimyasal silah kullandığı, özel olarak da salkım bombası kullandığı kamuoyunda, basında yer almaktadır.
Şimdi, bu durum, kimyasal silahlarla ilgili uluslararası düzeyde denetim süreçlerinin, denetim mekanizmalarının çok ciddi, çok etkili bir biçimde işletilmesini zorunlu kılmaktadır.
Şimdi, ben, asıl bizim yapabileceğimiz… Tabii, Hükûmetimizin uluslararası düzeyde yapması gereken çok şey var ve bunun hiç peşini bırakmamak gerekmektedir. Bu konudaki duyarlılığı, hükûmetlerin, bundan sonraki hükûmetlerin de en üst düzeyde önemseyerek götürmesi gerekmektedir; ama, ulusal düzeyde de bizim yapmamız gereken çok önemli işler olduğunu düşünüyorum bu konuda.
Değerli arkadaşlar, bu konuda yapılması gereken en önemli nokta, benim de bu çerçevede konum olan, yönetmeliklerin çıkarılması, ulusal denetim mekanizmalarının harekete geçirilmesidir. Bunun için öncelikle yapılması gereken, bağımsız çalışacak bir denetleme kurulunu bir an önce kurmak ve bu kurum için gerekli personeli yetiştirmek, bunun yetiştirilmesini sağlamak, laboratuvarlarını kurmak ve bunu -tekrar edeyim- bağımsız kamu kuruluşu olarak örgütlemektir.
Bu Hükûmetin, kanımca, en büyük zaafı, en büyük eksiklerinden biri şudur: Bağımsız kurul tanımamak. Biz seçimle geldik, halkın oyuyla geldik -üniversiteler de olsa, başka kurullar da olsa, TÜBİTAK da olsa- bunların siyasal sorumluluğu bizim üremizdedir, eh, dolayısıyla, biz hepsine karışabiliriz mantığı, maalesef, bu Hükûmetin izlediği yoldur, uygulamasıdır ve bu, ilkesel olarak, temelden yanlıştır. Yani, bir hükûmet siyasi iradeyi temsilen, halkı temsilen iktidara geldi diye, bağımsız çalışması gereken kurumları, bilim kurumlarını, bankaları, başka yerleri illa da denetleyeceğim, oralara mutlaka kendimden yana birilerini atayacağım tutumuna girmemelidir, giremez. Bugün, Türkiye’de, birçok kurumun başında bu nedenle üst düzey yönetici bulunmamaktadır; bulunmamasının nedeni, Hükûmetin -yanlış anlamayın, yalnız Cumhurbaşkanı tarafından reddedilmeleri değil bu bürokratların- kendi içindeki uyumsuzluğudur; SPK’ya veya Merkez Bankası yönetimine atanacak üst düzey yöneticileri konusunda bakanlar arasında uyum yoktur, Merkez Bankası ile Hükûmet kendi içinde kavgalıdır.
Şimdi, böyle bir yapı ortada dururken Hükûmetin kimyasal silahların denetimi konusunda bağımsız bir kurum oluşturmasını beklemek biliyorum ki çok da gerçekçi değildir, ama, işin doğrusu odur. İşin doğrusu, bağımsız bir kurum kurmak ve onun iç işine hiç karışmamaktır. Çünkü bu nokta, bağımsız kurul olmamasının, bağımlı bilimsel kurulların acısını, benim de doğum yerim olan Doğu Karadeniz ve bütün Türkiye Çernobil faciasıyla sonuna kadar yaşadı. Nasıl yaşadı? Çernobil sonrasında, Doğu Karadeniz halkına, devletin önde gelenleri, çay içerek “Bunda radyasyon yok.” dediler. O raporu da, Hükûmete bağlı, kul köle olan, o zamanlar kul köle olan Atom Enerjisi Komisyonunun uzmanlarından aldılar. Bu, çok dehşet verici bir şeydir. Sonra, Karadeniz’de 55 bin ton çay derelere gömüldü. Ne ölçüde radyasyondan o halk kurtuldu belli değil. Türkiye halkı o konuda doğru dürüst bir araştırma yaptırmadı. Oralardaki kanser hastalığı artış oranları, bilimsel olarak, hâlâ, tam olarak saptanmış değil. O yöre halkına bu kötülüğü yapmaya hiçbir hükûmetin hakkı yoktur, olmamak gerekir.
Biz de, dört yıl öncesinden bu yana, birçok arkadaşımla birlikte bu konuda sorular sorduk, araştırma önergeleri verdik, istekte bulunduk. Ama, üzülerek belirteyim ki, bu konuda da, Hükûmetimiz ciddi, sağlıklı, olumlu adımlar atmaktan kaçındı.
Şimdi, Türkiye bir Çernobil faciası yaşadı arkadaşlar. Kuralım bir araştırma komisyonu, Çernobil’de bizim yaptığımız yanlışları, Hükûmet olarak yaptığımız, devlet olarak eksiklerimizi ortaya çıkaralım ve bundan sonra, kimyasal silahlar konusunda veya başka bir konuda kurulacak olan kurumların sağlıklı, düzgün, bağımsız, etkili bir denetim mekanizması oluşturmalarını, bir bilimsel temel oluşturmalarını ve Türkiye’nin yüz akı olabilecek, Türkiye insanının çıkarını koruyan, Türkiye halkına, insanına yalan söylemeyen, bilimsel doğruları söyleyen bir yapılanmanın yollarını açalım. Buna şiddetle ihtiyaç var. Bunun büyük bir ihtiyaç olduğunu, siz de, vicdanen, tahmin ediyorum ki kabul ediyorsunuz, ama, iş uygulamaya gediği vakit nedense bundan kaçınılmaktadır.
Türkiye, bundan sonra, kimyasal silahlar ve başka konularda Çernobil benzeri yıkımlar yaşamamalıdır. Komşularından gelecek felaketlerden arındırılmış ya da uzak tutulmasını Türkiye’nin sağlamak zorundadır Hükûmet. Bunları yapmak zorundayız.
Sözlerime son vermeden bir noktanın daha altını çizmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çevre konusunda çok duyarlı olmadığınız biliniyor, ama, özellikle termik santrallerde çok düşük kaliteli kömür kullanılmasının sonucu olarak hava kirliliği halkı gerçekten zehirlemektedir ve bu konuda sağlıklı, etkili önlemler almada Hükûmetimiz yetersiz kalmaktadır.
Şunu söyleyeyim: Bir özelleştirme furyasına gittik, gidildi ülkede. Her şey denetim dışında bırakıldı ve denetimsiz bir üretim süreci, kömürden elektrik, termik santral olayında ve benzeri şeylerde uygulamaya kondu. Bunun sonucu olarak, kimyasal silahlar kadar olmasa bile, halka çok büyük zararlar veren, iklimi değiştiren, doğayı mahveden bir kirlenme süreciyle bu toplum, bu ülke karşı karşıyadır. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Şimdi, kimyasal silahlar konusunda, yasaklayıcı ve denetleyici düzenlemelerin çok güçlü bir biçimde yapılması ve bunun bir devlet politikası haline dönüştürülmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Yasanın ve benim üzerinde konuştuğum maddenin uygulamasının bu amaca hizmet etmesini diliyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Teşekkürle bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Kepenek.
YAKUP KEPENEK (Devamla) – Bu bağlamda, eğer bu yapılacaksa, bu yasanın, ülkemize, insanımıza, toplumumuza yararlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kepenek.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Hasan Anğı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Geçici 1’inci maddeyle getirilen düzenleme, mevcut, faaliyette olan, Kanun kapsamında yasaklanmamış amaçlar için üretim yapan tesislerle ilgili; altı aylık bir süre izin belgesi almak zorundalar, izin belgesi almayanların da, almayan tesislerin de Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca süresiz kapatılacağına dair bir düzenleme.
Düzenlemenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen, Fahri Çakır, Düzce Milletvekili.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, kimyasal silahlar, biyolojik silahlardan en farklı bir biçimde, en kolay elde edilen, ama, zor taşınan bir silah türü olduğundan, bunu taşımak, bir yerden bir yere nakletmek, oldukça meşakkatli ve zor bir iştir. Dolayısıyla, diğer nükleer ve biyolojik silahlara oranlara biraz daha sıkıntılı taşınmaya sahip bir silah türüdür, ancak, kolay ve ucuz elde edildiği için hem üçüncü dünya ülkeleri tarafından kolayca elde edilmiş hem de muhtemelen terörist gruplar tarafından elde edilebilmeye uygun bir silah türüdür. Ancak, kullanılmaya bakıldığında, ilerlemiş Batı ülkelerinin daha fazla sanki kullandığı açıkça görülmektedir, bunlardan ABD, Almanya, Japonya, Rusya ve diğerlerinde olduğu gibi. O nedenle, gönül ister ki, hiçbir geri kalmış ve ilerlemiş ülke, ne kimyasal ne nükleer ne de biyolojik olmak kaydıyla, bu kitle imha silahlarını kullanmasın, üretmesin; bir şekilde taşınmasın, stoklanmasın.
İnşallah, kısa gelecekte, bu ülkelerin oluşturduğu denetim mekanizmasıyla birlikte bu silahlar dünyada üretilmez, stoklanmaz ve kullanılmaz diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici 2’nci maddeyi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen Türk Lirası ibaresi karşılığında, uygulamada 28/01/2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun hükümlerine göre ülkede tedavülde bulunan para "Yeni Türk Lirası" olarak adlandırıldığı sürece, bu ibare kullanılır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) – Ben konuşacağım.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Koç.
Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması Hakkında Kanun Tasarısı’nın geçici 2’nci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu madde, kanunda cezai müeyyideler olarak geçen maddedeki “Türk Lirası” ibaresi karşılığında, uygulamanın, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun Hükümlerine göre, “ülkede tedavülde bulunan ‘Yeni Türk Lirası’ olarak adlandırıldığı sürece bu ibare kullanılır”ı kapsıyor. Teknik bir düzenleme. Daha önce, 30 bin Türk Lirası şeklinde bir tecziye söz konusuydu geçtiğimiz maddelerde. Bununla ilgili teknik kısımda bazı yarım kalan bilgileri de tamamlamayı uygun görüyorum, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal silahlar ve bunların sınırlandırılması, imha silahlarının sınırlandırılması söz konusu. Burada, kimyasal silahların bir kısmını biyolojik silahlarla eş değer tutabiliriz. Geçmişte biyolojik silah programlarına sahip olmuş Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Fransa, İngiltere ve Rusya, bunları yok ettiklerini bildirmişlerdir. Irak’ın programı ayrı bir süreçtir, Birleşmiş Milletler Irak Özel Komisyonu tarafından yok edilmiştir. İsrail ve Kuzey Kore’nin biyolojik silahlara sahip olduğu sanılmaktadır, bunu, daha önce de vurgulamıştım.
Biyolojik silahların kullanılması -ki bunların içerisinde kimyasal silahlar da var bir kısmında- özel bir askerî doktrin, operasyonel kapasite ve eğitimli personel gerektirmektedir. Bu niteliklere bir arada sahip olan bir silahlı gücün varlığı kuşkuludur.
Şimdi, bununla ilgili -yine bir madde üzerindeki boş bulduğumuz bir şahıs sözünde ifade etmiştik- taşıtma ve fırlatma sistemleri bu silahların kullanılabilmesi için önemli vasıtalardır. Bunları, kısaca “taşıma ve fırlatma sistemleri” olarak ele alıyoruz. Burada, balistik füzeler, yüksek maliyetleri ve teknik özellikleri nedeniyle nükleer savaş başlıklarıyla özdeşleşmiştir. Şimdi, ses hızını aşmayan türleri bu füzelerin, konu olan kimyasal ve biyolojik başlıklar taşımak için elverişlidir.
Tüm nükleer güç sahibi ülkelerin…
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Daha var mı başka elverişli olan bir şey?
HALUK KOÇ (Devamla) – Sayın Kapusuz’un bu konuda bilgi eksikliği ortaya çıkıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen Sayın Koç…
HALUK KOÇ (Devamla) – Bir Grup Başkan Vekili olarak bunları çok iyi değerlendirmesi gerekir.
BAŞKAN – Sayın Koç, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
HALUK KOÇ (Devamla) – Çünkü, iktidar partisinin sorumlu Grup Başkan Vekili olarak getirdiği yasa tasarılarının içeriği hakkında donanımlı olması gerekir.
Tüm nükleer güç sahibi ülkelerin yanı sıra, İran ve Suudi Arabistan’ın, -hep daha önceki, tümü hakkındaki konuşmamda da, Türkiye coğrafyası ve Türkiye’nin yakınındaki ülkelerin değişecek koşullara göre Türkiye’yi bu silahlar temelinde tehdit etme potansiyellerini dile getirmiştim- İran ve Suudi Arabistan’ın da, 1.000 kilometreyi aşan menzilli, bu başlıkları taşıyabilecek, kimyasal silah başlığı taşıyabilecek bu menzilde balistik füzeleri, ne yazık ki, vardır. Mısır ve Suriye’nin aralarında bulunduğu diğer pek çok ülke ise daha düşük menzilli balistik füzelere sahiptir.
Kimyasal ilaç üretimi için gerekli olan malzeme ve teknolojilerin çoğu, sivil amaçlı ekonomik faaliyetlerde de yaygınlıkla kullanılmaktadır. Birkaç kimyasal bileşke adı söyleyeceğim. Sülfür dioksit, nitrojen oksitler, zenginleştirilmiş uranyum, plütonyum, tüketim maddelerinin imalatında veya nükleer enerji üretiminde önemli girdilerdir, radyolojik teknolojilerde nükleer tıp uygulama alanı için gerekli olan izotoplardır. Bu malzeme ve teknolojilerin kontrolü, amaçları dışında kullanılabilme sahaları bulunduğundan, kontrolleri için daha fazla çaba gerektirmektedir.
Peki, Türkiye’nin kimyasal imha silahlarına karşı politikası nedir, kısaca buna değinmek istiyorum: Türkiye hâlen kimyasal imha silahlarına sahip değildir ve gelecekte de sahip olmayı düşünmemektedir. Suriye, İran gibi komşularının çabalarını ise endişe ile izlemekte ve 1990’ların ikinci yarısından itibaren, kendi coğrafyasına yönelecek -demin söylediğim menzilleri de hesap edersek- Türkiye coğrafyasına buralardan yönelebilecek, değişen siyasi, askerî şartlar altında kendi ülkemize yönelebilecek saldırılara karşı da antifüze savunma sistemlerini edinmeye çalışmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, kimyasal imha silahlarının yayılmasının önlenmesine yönelik çeşitli uluslararası antlaşmalar var. Burada, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar için ayrı ayrı sözleşme ve antlaşmalar mevcut; Nükleer Silahların Önlenmesine Dair Anlaşma, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi, Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması gibi.
Kimyasal imha silahlarıyla ilgili malzeme ve teknolojiler ile demin vurguladığım füze, rampa fırlatma sistemleri, bu vasıtaların yayınlanmasının önlenmesine yönelik ihracat kontrol rejimleri var. Bunlar arasında,Wassenaar Düzenlemesi, Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi, Avustralya Rejimi, Nükleer Tedarikçiler Grubu ve Zangger Komitesi adı altında bunlar faaliyette bulunmaktadırlar.
Ben, nükleer silahların ve biyolojik silahların ilgili sözleşmesinden konumuzla ilgili olana geçmek istiyorum. Kimyasal Silahlar Sözleşmesinde -anımsatmakta yarar var, 1993’te imzaya açılmış ve 1997’de yürürlüğe girmiştir, sözleşmeye taraf olan 176 ülkeye Türkiye 1997 yılında katılmıştır- Antlaşma, dünyadaki tüm stokların -dün de vurguladım- 2012’ye kadar yok edilmesi için bir takvim hazırlamış bulunmaktadır. Ancak, bunun, bugünkü dünya gerçekleri göz önüne alındığında 2027’den önce olması muhtemel görülmemektedir.
Sayın Kapusuz çok merak ediyor benim konuştuklarımı. Ona ayrıca bir akşam yemeğinde bunları anlatma fırsatı doğar, çünkü, bu süre yetmeyecek hepsini anlatmam için. Merakını bu şekilde gidermiş oluruz Sayın Kapusuz’un.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, 2012’ye kadar tüm dünya sathında yok edilmesi planlanan bu kimyasal imha silahları ile ilgili 2027’den önce olmasının muhtemel gözükmediğini vurgulamıştım. Nitekim, bu son açıklamamı doğrulayan tavırlar, İsrail, Suriye, Mısır ve Kuzey Kore’nin bu anlaşmayı onaylamamasıyla da anlam kazanmaktadır, doğrulanmaktadır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) – Hoca şaşırdı.
HALUK KOÇ (Devamla) – Hiç şaşırmam, hiç merak etmeyin.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, sıkı ve etkin uluslararası kontrol altında kimyasal imha silahlarına yönelik genel ve tam bir silahsızlanmadan yanadır. Kimyasal imha silahları ve bunların atma vasıtalarının yayılmasını önlemeye yönelik tüm uluslararası antlaşma, sözleşme ve rejimlere bağlılığını sürdürmektedir. Bu bağlamda da, bugün görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı -ki, bir uluslararası antlaşmanın Türkiye tarafından Mecliste onaylanması sonucunu doğuracak- bu kararlılığını ve bu tutumunu sürdürdüğünün bir kanıtı olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahların yayılmasını önleme anlaşması arasında NATO’nun önemli bir rolü vardır. Buna da, bundan sonraki madde içerisinde değinmeye çalışacağım ve bu konuda da bilgilerimizi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Yüce Meclisi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Mehmet Güner, Bolu Milletvekili.
Buyurun Sayın Güner. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNER (Bolu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, kanunun sonuna geldik ve bu kanun maddeleri çerçevesinde birçok şeyleri de konuştuk. Geçici 2’nci madde, Sayın Grup Başkan Vekilinin de belirttiği gibi, teknik bir konu. Burada daha önce cezalarda “Türk Lirası” ibaresi kullanılırken şu anda “yeni Türk lirası” ibaresi kullanılacak.
Tabii, hepinizin bildiği gibi, AK Parti Hükûmeti bu dört yıllık zaman zarfı içerisinde birçok ilklere imza attı. Bunlardan bir tanesi de Türk lirasından altı sıfırın atılmasıydı. Netice itibarıyla, bugünkü noktaya geldikten sonra para birbirimizde bu cezai müeyyidenin de yeni Türk lirası açısından olması gerekmektedir.
Ben, kanunun hayırlara vesile olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Madde üzerinde, şahsı adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili kanunun geçici 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu maddede bir düzenleme var esasında, kanun tasarısının 4’üncü maddesinin sonunda “otuz bin Türk Lirası” diye bir cezai müeyyide var. Dolayısıyla, bu “Türk Lirası” ifadesi bir düzenlemeye tabi tutulmuş. 28 Ocak 2004 tarihli ve 5083 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Para Birimi Hakkında Kanun uyarınca paradan altı sıfır atılması sebebiyle “yeni Türk lirası” ismiyle paramız kullanılmaktadır. Dolayısıyla, bu maddede, kanun içerisinde geçen “Türk Lirası” ifadesinin, yeni Türk lirası kullanıldığı için, bu düzenleme çerçevesinde değerlendirilmesi şeklinde bir düzenlemeyi ifade etmektedir. Dolayısıyla, bu ifadeye bağlı olarak da “Türk lirası” ifadelerinin “Yeni Türk Lirası” olarak değiştirilmesi geçici 2’nci maddeyle düzeltilmiştir.
Hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 8.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Coşkunoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, kimyasal silahların kullanılmasının yanlış bir şey olduğunu, bunları depolamanın yanlış bir şey olduğunu ve bunu önleyen bir yasanın uygun olduğunu hepimiz biliyoruz. Fakat, bu söylemler yapılırken “Kimyasal silahlar kötüdür.” sözünü ederken, bu kimyasal silahların kötü olarak nerelerde, kimler tarafından kullanıldığını ve bu kullananlarla ilişkileri de gözden geçirmek gerekir.
Kimyasal silahları en son kim kullanmıştır sizce? En son kim kullanmıştır? Bilgimize göre, aldığımız bilgiye göre en son kim kullanmıştır? (AK Parti sıralarından “İsrail” sesleri) Nerede kullanmıştır İsrail? Bu son Lübnan olayında mı?
BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Genel Kurula hitap eder misiniz, lütfen.
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Hayır, bu bilgiyi bilmek önemli.
Peki, ondan önce Felluce’yi hatırlıyor musunuz? Irak’ın Felluce’sini hatırlıyor musunuz? Irak’ın Felluce şehrinde Amerikalıların kimyasal silah kullandığını da hatırlıyor musunuz? Yoksa, sadece İsrail’in kullandığını mı hatırlıyorsunuz?
Şimdi, bunu da hatırlayalım. Amerika Birleşik Devletleri Felluce’de, Irak’ta kimyasal silah kullanmıştır. İlk baştan bunu reddetmiştir. İlk başlarda, kendisinin Felluce’de bu silahı kullandığı iddia edilince, ilk kez bunu 2005 Temmuzunda bir İtalyan televizyonu ortaya çıkardığı zaman, Amerikalılar bunu reddetmiştir. Amerikalıların orada kullandığı, sizin, sadece bazılarınızın İsrail’in kullandığını hatırladığınız kimyasal silah, aslında, gece karanlığında etrafı aydınlatmak için kullanılır. Fakat, bunu, insanlar üstünde, siviller üstünde kullanmak, o insanları ve sivilleri kemiklerine kadar yakan insafsız bir ortam bırakır. İşte, yanında beraber hareket ettiğiniz veya hareket etmek istediklerinizin kimyasal silah kullanması hakkında da bilgi sahibi olur, bunun hakkında da tavır takınabilirseniz, işte, o zaman bu yasayı geçirmedeki samimiyet, bu yasayı geçirmedeki inançlılık ve kararlılık bir anlam taşır. Yoksa, bir yasa geçirilmiş, oranın, buranın birtakım beklentilerine yanıt verilmiş olur.
Peki, biraz daha geriye gidelim. Bu Irak’taki müdahalenin gerekçesi neydi? Irak’ta nükleer silahlar ve kimyasal silahlar olduğu iddiasıydı. Irak’ı bu gibi teknolojilerle, bu gibi savaş teknolojileriyle donatan, İran’a karşı savaştığı sırada donatanlar kimdi? Bunu da unutmayalım. Bunu, unutmazsanız… Elbette, hiçbir ülkeye karşı düşmanlık yapmak söz konusu değildir; ama, kimlerle ittifak yapmak, kimlerle kader birliği…
HALUK KOÇ (Samsun) – Stratejik birlik…
OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – …stratejik birlik yapmak konusunda birkaç kez düşünülmesi gerekir, bunları da unutmayalım.
Bu kimyasal silah kullanma, şu anda, dünyada, bir terör örgütü olarak görülen bir Afgan örgütünün kullanmasından korkulan bir durum vardır, terörist amaçlarla kullanılmasından. O Afgan örgütünü de, şimdi bu kimyasal silahları kullanacağından çekinilen Afgan örgütünü… O zamanlar, Afganlar ile Sovyetler arasında bir mücadele olurken, o şimdi terörist denilen örgütü destekleyen kimlerdi? (AK Parti sıralarından “Amerika” sesleri) Teşekkür ederim. Ama, bunu, uluslararası ilişkilerimizde, ulusal çıkarlarımızı kimlerle beraber aynı masaya yatırma kararları alınırken de hatırlamanızı dilerim. Yoksa, gelen talepler üzerine, sadece o talepler yönünde parmak kaldırmakla yetinmeyip, bunları hatırlamanızı dilerim.
Terörizm, şu anda, şu ırka, bu dine mal edilemeyecek -bazıları bunu da yapmak istiyor- ciddiyette bir tehdittir. Kimyasal silahlar da, böyle bir terörizm karşısında sivillere, ülkelere ve insanlarımıza karşı kullanılabilecek en korku verici silahlardan biridir. Fakat, bu yasaklamaları, bu önlemleri, eğer, sadece belli gruplar için uygun görür, başka gruplar için zararı yok denirse veya başka grupların baskısına boyun eğilirse, o zaman, işte, bu gibi yasaların, geçirilse de, uygulanmasında, uluslararası platformlarda uygulanmasında zorluk yaşanır. Dolayısıyla, bu yasanın görüşüldüğü şu sıralarda, bu kimyasal silahları, ne kadar kötü olduğunda herkesin birleştiği kimyasal silahları -hem çevre için hem insan için- kullanacak herkese karşı ve her koşulda karşı çıkılabileceğini içlerimize sindirmemiz gerekir. Yoksa, biz burada bunu tekrar hatırlatmak zorunda kalırız. Kimyasal silahları kim kullanırsa kullansın, hangi koşullarda kullanırsa kullansın, bunun kabul edilemez bir şey olduğunu içlerimize sindirmiş olmayı ben burada görmeyi çok isterdim. Fakat, Hükûmetin aldığı bazı kararlarda, sizlerin oylarıyla aldığı bazı kararlarda, almak isteyip alamadığı bazı kararlarda sanki bu içtenliğin eyleme geçişini, kendini göstermesini göremedim gibi geliyor. Bu uyarıları şimdi yapmak istiyorum.
Sadece şunlar yaparsa zarar yok, ama, başkaları kullanırsa biz karşı çıkarız anlayışından kurtulmamız ve taa ki Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşı vermeye başladığı zaman, Mustafa Kemal’e Amerika, İngiltere mandasını öneren birçok iyi niyetli insanın söylediği zaman Mustafa Kemal’in verdiği cevap gibi “İstiklal benim kişiliğimdir.” şeklindeki cevap gibi kararlı bir tavır takınacağımız günlere sizleri de, AKP milletvekilleri olarak ve Hükûmet olarak sizleri de ikna etmek isteriz. Şimdi biz zor durumdayız diye gerekçeler ileri sürülüyor. Mustafa Kemal onun bunun mandasını kabul etmeden bağımsızlık savaşı verirken daha da zor durumdaydı ve bunu başardı.
Ona buna değil, kendi halkımıza güvenmeyi bu vesileyle tekrar size hatırlatır, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Anğı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Anğı.
HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Yürürlük maddesinde söz aldık. Ancak, benden önceki değerli konuşmacının tarihî serüven içinde bahsettiği hususlara baktığımız zaman, Türkiye’nin İstiklal Harbi’nde yaşadığı zorluklar, mandalığa girmeyi kimlerin teklif ettiğini herkes biliyor. NATO’ya giriş sürecimizi de ben sorguluyorum. Şimdi, çıkıp da, burada, birtakım şeyleri, sadece son dönemmiş gibi sunmayı doğru bulmadığımı ifade ediyorum.
Bu maddeyle, kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe girecek. Hepimiz biliyoruz ki, kimyasal silahların yasaklanması dünya üzerinde öncelikli hedefimiz. Bu yasa da buna fırsat veriyor.
Ben, tekrar yasanın hayırlı olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Anğı.
Şahsı adına söz isteyen Fahri Çakır, Düzce Milletvekili.
Buyurun Sayın Çakır.
FAHRİ ÇAKIR (Düzce) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, öyle zannediyorum ki, kimyasal silahlar üzerinde yeteri kadar konuşuldu ve tartışıldı. İnşallah, bu yasanın ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesi temennisiyle, yüce heyetinizi tekraren saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 9- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Coşkunoğlu.
CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yasa üzerinde görüş farkımız yoktur. Bu yasanın uygulanması üzerinde de görüş farkımızın olmayacağı, ulusal çıkarlar açısından başkalarının yönlendirmesiyle değil, kendi ulusal çıkarlarımız açısından uygulanması dileğimi yinelerim ve bu yasanın hepimize, ülkemize hayırlı olmasını diler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.
Şahsı adına söz isteyen Mustafa Tuna, Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA TUNA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bu görüşmekte olduğumuz kanun üzerinde bütün grupların mutabakatı olduğunu ifade ettiler. Ancak, öyle anlaşılıyor ki, bütün maddeler üzerinde kanunla, hatta, maddeyle ilgili ilgisiz her türlü konuşma burada gündeme geldi.
Ben söz almayı düşünmüyordum. Yürütme ve yürürlük maddesinde dahi farklı farklı konuların gündeme getirilmesini, hakikaten, bizi -biraz önceki, bugünkü oturumda da dile getirilen- Meclisteki milletvekillerimizin itibarını zedeleyici görüyorum.
Bunu şöyle izah edeyim: Vatandaş bana soruyor: “Milletvekilim -bunlar hep takip ediliyor millet tarafından- kanunları görüşürken maddeler üzerinde hiç alakası olmayan konular gündeme geliyor. Siz acaba bu kanunları, bu maddeleri, tekrar, ayrıca bir oturum yapıp da katkıları alıyor musunuz?” diye soruyor. Bu muhtelif vatandaşlar tarafından soruluyor. Ben de onlara şöyle cevap vermek durumunda kalıyorum: “Kıymetli kardeşim, herkes birikimi kadar katkıda bulunur” diyebiliyorum.
Dolayısıyla -sözü de fazla uzatmak istemiyorum- yürütme maddesinde bile söz alıp, yürürlük maddesinde söz alıp konuşan arkadaşlarımızın da niyetlerinin bu kanunun bir an önce yürürlüğe girmesi hususunda iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum.
Kanunun hayırlı olmasını temenni eder, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Tuna.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hasan Ali Çelik, Sakarya Milletvekili.
Buyurun.
HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kimyasal silahlarla ilgili kanun tasarısının son maddesi -9’uncu madde- üzerinde ben söz aldım. Bu bir yürütme maddesi.
Tabii, bunun üzerinde çok fazla bir şey söyleyecek değilim, ama, kanun bittiği için birkaç şey söylemek istiyorum. Birincisi, bu kimyasal silahların sınırlandırılmasıyla ilgili sözleşme 1993 yılında imzaya açılmış ve bugüne kadar 181 devletin imzası sağlanmış. Bunun dışında, 1993 yılında Türkiye imza attığı gibi, 1997 yılında da onay belgesini imzalamış ve bu onay belgesiyle birlikte de bu Sözleşme’ye taraf olduğunu ortaya koymuş. Daha sonra da, bu Sözleşme’nin içerisinde öngörülen ülkelerin kendi anayasalarına uygun yasal düzenlemeleri yapması için gerekli olan yasal düzenleme bizim bugünkü Parlamentomuza, bize nasip olmuş ve biz de hep beraber, insanlığın katlini, imhasını, toplu ölümleri, nükleer, biyolojik veya kimyasal silahlarla hakikaten insaniyete sığmayan bir biçimde meydana gelecek olan…
BAŞKAN – Sayın Çelik, toparlar mısınız.
HASAN ALİ ÇELİK (Devamla) – … olayları ortadan kaldırmak amacıyla çıkarttığımız bu yasanın, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
9’uncu ve son maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Tümünün oylanmasından önce İç Tüzük’ün 86’ncı maddesi gereğince oyunun rengini belli etmek üzere ve lehinde olmak üzere Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının lehinde oy kullanacağımızı hemen başlangıçta, konuşmamın başlangıcında ifade etmek istiyorum. Ama, Değerli Arkadaşımıza bir iki çift laf söylemeden geçemeyeceğim.
Bu tasarının tümü üzerinde genel bir değerlendirme yaptığımızı, konuyla ilgili yoğun bütçe görüşmeleri hazırlığında olan sayın parlamenterlerimizin bu konunun, bu şekilde, detaylı burada görüşülmezse, içeriği hakkında fazla bilgi sahibi olamayacakları gerçeğini hatırlatmak istiyorum kendisine.
Kendisi, temel yasa kapsamında getirilen ve hangi maddenin içeriğinin ne olduğu bilinmeden, oylanmasına çok büyük bir uyum göstermiş durumda anlaşılan. Alışmış; yani, şu bölümün şu maddesi, ne var içinde? Onun görevi el kaldırmak. Eğer, bu alışkanlığını sürdürmek istiyorsa, bu konuşmalarını burada tekrar edebilir.
Biz, bu konuda dersimize çalışarak geldik Değerli Arkadaşım, dersimize çalıştık ve eğer bir engelleme stratejisi olsa, eğer yürürlük- yürütme maddelerinde konuşma geleneğini sadece biz sürdürsek, peki, sizin grubunuz şahıs sözlerinde niye iki arkadaşımızı buraya söz alıp çıkardı? Hiç görmüyorsun bunu, uygulamayı görmüyor musun, değerlendirmiyor musun? Ya, demek ki, bir şey söylerken belli bir seviyede değerlendirmek gerekiyor.
Evet, bizim isteğimiz bu; madde madde görüşülmesi, içeriğinin tartışılması. İşte, ondan sonra Anayasa Mahkemesine daha sonuç belli olmadan Genel Sağlık Sigortası ve Sosyal Güvenlik Kurumu Yasası’nda, işte, o emeklilerin yüzde 33 kesintisini, tepki çoğalınca toplumdan “biz hemen değiştireceğiz onu” gayretine girmezdiniz. Eğer o madde burada görüşülseydi, burada tartışılsaydı ve o sırada toplum bunun farkına varsaydı, belki, burada tashih etme imkânı doğardı. Bir başka, yapılan temel yasa kapsamındaki görüşmelerin hatalı sonucu. Bütün bunları herhâlde, daha çok yaşayarak, olumsuz örneklerini görerek sizler de öğreneceksiniz.
Tekrar, oyumuzun olumlu olduğunu ifade ediyorum, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koç.
Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, UEFA Kupası’nda dün Fenerbahçe’nin başarısı gibi, bugün Beşiktaş’ımıza Bayer Leverkusen karşısında başarılar diliyor ve galibiyet temennisinde bulunuyoruz. (Alkışlar)
Alınan karar gereğince, 2007 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarını görüşmek için 15 Aralık 2006 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.54