DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 141
34üncü
Birleşim
16 Aralık 2006 Cumartesi
İ Ç
İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye
Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140)
(S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koçun, İstanbul
Milletvekili Egemen Bağışın, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın,
Samsun Milletvekili Haluk Koçun, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüzün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak üç
oturum yaptı.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli
Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1inci maddeleri
okundu.
Alınan karar gereğince 16 Aralık
2006 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmak üzere, birleşime
21.40ta son verildi.
Bülent Arınç |
|
|
|
|
|
Başkan |
|
|
Harun Tüfekci |
|
Türkân Miçooğulları |
|
|
|
İzmir |
|
Kâtip
Üye |
|
Kâtip
Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip
Üye |
|
16 Aralık
2006 Cumartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.08
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak, görüşmelere başlamadan önce
Başkanlığın Genel Kurula bir sunuşu vardır,
okutuyorum:
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/1164)
14.12.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet Eğilimi
ile Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu; Başkan,
Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üye seçimini yapmak üzere
14.12.2006 Perşembe Günü Saat 16.15 de Halkla İlişkiler
Binası B Blok 2 nci Kat 4 Nolu Bankoda bulunan Meclis Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 11 üyenin katılımı
ile toplanmış, isimleri ve seçim bölgeleri aşağıda
yazılı Üyeler yukarıda belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımızla.
|
Adı Soyadı |
Seçim Bölgesi |
Aldığı Oy |
Başkan |
: Halide İncekara |
İstanbul |
11 |
Başkanvekili |
: Recep Garip |
Adana |
9 |
Katip |
: Mehmet Yüksektepe |
Denizli |
11 |
Sözcü |
: Mustafa Ataş |
İstanbul |
11 |
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, programımız yoğundur.
Bu programı da bugün bitirmek durumundayız. Bu nedenle,
grupları adına söz alacak olan sayın milletvekillerinin
kendileri için belirlenen süreye öncelikle riayet etmelerini rica
ediyorum ve kendilerine, Başkanlık, arkadaşlarımıza
bir dakikadan fazla süre veremeyecektir. Bu nedenle, arkadaşlarımız
konuşmalarını o çerçevede ayarlasınlar, bunu rica
ediyorum ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli
27nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin
yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bittiği takdirde geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Birinci turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına: Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Duru, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak, Uşak Milletvekili
Sayın Ahmet Çağlayan, Isparta Milletvekili Sayın Recep
Özel. Bu sayın milletvekilleri, gruplarının belirlediği
şartlar içerisinde dokuzar dakika süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Anavatan Partisi Grubu adına: Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş, Bitlis Milletvekili Sayın
Edip Safder Gaydalı, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait
Armağan. Sayın Sarıbaş yirmi beş dakika, Sayın
Gaydalı on dakika, Sayın Armağan da on dakika süre kullanacaklardır.
(x) - 1269, 1270,
1271 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2007
tarihli 33üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş, Yozgat Milletvekili
Sayın Emin Koç, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, Samsun
Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder. Sayın Ateş
on iki buçuk dakika, Sayın Koç yedi buçuk dakika, Sayın Kaptan
yedi buçuk dakika, Sayın Kumkumoğlu on dakika, Sayın
Önder yedi buçuk dakika süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehinde söz talebinde
bulunan Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut. Sayın Akbulutun
on dakika süresi var. Aleyhte olmak üzere ise Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe. Sayın Ünlütepenin de konuşma
süresi on dakika.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
Şimdi, birinci turdaki görüşmelere
başlıyoruz.
AK Parti Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu.
Süreniz dokuz dakika Sayın Sütlüoğlu,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İMDAT SÜTLÜOĞLU
(Rize) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri; hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, seksen altı
yıl önce 23 Nisan 1920 tarihinde savaş ortamında kuruldu.
Önce, kendi ordusunu kurdu. Bu ordunun başına Mustafa Kemal
Atatürkü getirerek İstiklal Savaşını gerçekleştirdi.
Savaş sonrasında ise cumhuriyeti getirdi.
Bu Meclis, Polatlıdaki savaşın top
seslerinin Meclisten duyulduğu zamanlarda da kahramanca, cesaretle
çalışmalarını sürdürdü. Bu Meclis, gazi Meclistir,
kahraman Meclistir. Başta, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
Birinci Meclisin muhterem üyelerini, muhterem mebusları, rahmet,
minnet ve şükranla anıyorum. Ayrıca, o günden bugüne
kadar bu yüce çatı altında görev yapan milletvekillerinden
ahirete irtihal edenlere Cenabıhaktan rahmet diliyor, hayatta
olanlara sağlık ve mutluluk dolu, huzur dolu uzun ömürler temenni
ediyorum.
O günden bugüne başarı ve itibar grafiği
zaman zaman iniş ve çıkışlar yaparak, birkaç kez çalışması
inkıtaya uğrayarak yüce Meclis çalışmasını
sürdürmüş ve çok önemli başarıları gerçekleştirmiştir.
22nci Dönem öncesinde zaman zaman sorgulanan, yolsuzluk ve kayıkçı
kavgalarıyla gündeme gelen bu Meclis, 22nci Dönemle yeni bir
safhaya girmiştir.
Bu dönem, Meclis için, farklı bir dönemdir. Olağanüstü
bir gayret, olağanüstü bir performans göstererek çok büyük
açılımlar ve reformlar 22nci Dönemde gerçekleştirilmiştir.
Meclisimizin, milletvekillerimizin asli görevi yasamadır,
yani, kanun yapmaktır, denetimdir. Meclisimiz beş-on bin civarında
aşırı ziyaretçi trafiği altında ve çok yoğun
telefon bombardımanı altında, gece gündüz çalışarak,
rekor seviyede kanun çıkarmış ve denetim faaliyetlerini
sürdürmüştür.
Bu kapsamda, 22nci Dönemde, 929 kanun çıkarılmıştır,
yolsuzlukların üzerine gidilmiş, 1 eski başbakan ve 7
eski bakan Yüce Divana sevk edilmiştir. Rekor seviyede yazılı
ve sözlü soru önergeleri verilmiş, Meclis araştırması
istenmiş, 24 komisyon kurulmuş, bu komisyonlardan 23ü çalışmalarını
tamamlamıştır. Ülkemize Avrupa Birliğinin kapılarını
açan uyum yasaları, yine, gece gündüz çalışılarak
çıkarılmıştır. Demokrasinin önündeki engeller,
yine bu dönemde kaldırıldı. Ülkemize büyük hizmetler
veren ve vermeye devam eden, dünyanın saygın liderleri arasında
yer alan Değerli Başbakanımızın yasaklarını
yine bu Meclis kaldırdı. Demokrasimiz, Avrupa Birliği
standartlarına taşındı. Hukukun üstünlüğü,
insan hakları konusunda devrim mahiyetinde kanunlar çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları,
muhalefetiyle iktidarıyla hep beraber yaptık, bu başarı,
hepimizin başarısıdır. Ekonomik reformlara zemin
oluşturan, dört yılda kesintisiz yüzde 28 büyümeyi sağlayan,
millî geliri 2 katına çıkaran, Türkiyeyi dünyanın en
gelişmiş 20 ekonomisinin içine sokan, ekonomik açılımları
gerçekleştiren reform yasalarını yine bizler çıkardık.
Bugün, Türkiye, dört yıl öncesinin Türkiyesi değildir, saygın
ve örnek alınan bir ülkedir. Türkiye, bugün, dünyada bir markadır.
Tüm dünya, bu olağanüstü Meclis çalışmalarını
şaşkınlık ve hayretle izlemektedir ve bu başarıları
kendilerine örnek almaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi
de, artık, dünyada bir markadır.
Sayın Başkanımız Bülent
Arınç Beyin başkanlığında, Meclis bünyesinde
çok güzel hizmetler gerçekleştirilmiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) Mesela
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Sayın
Başkanımız, her yıl Meclis bütçesinin sunumunu
bizzat kendisi yapmak nezaketini göstermiştir. En üst düzeyde,
Meclisimizi, Japonyadan Finlandiyaya, Rusyaya kadar temsil etmiş,
37 dış ziyaret gerçekleştirmiştir. Meclisimiz,
dış dünyanın odak noktası hâline gelmiş, 9 cumhurbaşkanı,
8 başbakan, 8 meclis başkanı ve 23 büyükelçi Meclisimizi
ziyaret etmiştir. Milletvekillerimiz, Avrupa Konseyi Parlamentosu,
AGİT, NATO, KEİPA başta olmak üzere, tüm uluslararası
platformlarda ülkemizi en iyi şekilde temsil etmişlerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı idari
birimleri bünyesinde bulunduran eski personel binası ile
ısı merkezi yıkılarak, bu alana Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi, Arşiv Binası
ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul Binasının
yapılması Başkanlık Divanınca kararlaştırılmıştır,
bu çalışmaların projeleri tamamlanmıştır.
1960 yılından beri hizmet eden ve artık ekonomik ömrünü
tamamlayan ısı merkezi yenilenmiş ve yüzde 98 verimli
yeni bir merkezle, günde 1 milyar Türk lirası tasarruf sağlanmıştır.
Mevzuat bilgi sistemi hayata geçirilmiştir.
Bu projeyle, Osmanlıdan günümüze yürürlükte bulunan kanunlara,
kanun hükmünde kararnamelere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına
İnternet ortamından ulaşılabilmektedir. Bu, çok
önemli bir hizmettir. Tutanak otomasyon projesi gerçekleştirilmiştir.
Bu proje kapsamında, öncelikle, 1 milyon 200 bin sayfadan oluşan
mevcut tutanaklar taranıp imaj olarak elektronik ortama aktarılmış,
daha sonra optik karakter tanıma işleminden geçirilerek
metin formatına dönüştürülmüştür. Program hizmete
açıldığında erişilen tutanaklar, kullanıcılar
tarafından elektronik olarak alınabilecek, saklanabilecek,
e-postayla gönderilebilecek, metin dosyası olarak kullanılabilecek
ve yazıcıdan çıktısı alınabilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi dijital
ortama aktarılmakta, bu şekilde, hem evrakın güvenliği
sağlanmakta hem de ulaşılabilirliği kolaylaştırılmaktadır.
Bir başka tabirle, halkın hafızası artık kurtulmuştur
diyebiliriz. Yaklaşık 11 milyon 500 evrak dijital ortama
bu şekilde aktarılmış olacaktır.
Kalite yönetim sistemi koordinatörlüğü
kurulmuş, daha kaliteli ve hijyenik ortamda daha ucuz hizmet
verilmeye başlanmış, buna rağmen yüzde 49 oranında
kâr artışı gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta, daha kapsamlı sağlık
hizmetleri verilmeye başlanmış, buna mukabil ilaçta
yüzde 41 gibi çok önemli tasarruflar sağlanmış, sağlıkta
genel olarak yüzde 25 oranında, 8,5 milyon YTLlik tasarruf gerçekleştirilmiştir.
Bu güzel ve başarılı çalışmalarından dolayı
Sayın Başkanımız Bülent Arınç Beyi tebrik ediyorum,
kendilerine teşekkür ediyorum.
Bizden önceki milletvekilleri, zaman zaman halkın
içine çıkamaz olmuşlardı. Biz ise halkın içinden
hiç çıkmadık, AK Parti Grubu olarak aldığımız
kararla lojmanlara hiç geçmedik, halkımızın mahallesinde
onlarla beraber oturmaya devam ettik, aynı sokağı paylaştık,
aynı havayı teneffüs ettik; mahallelerde, köylerde, yaylalarda
hep birlikte olduk, acılarını ve sevinçlerini paylaştık,
paylaşmaya devam ediyoruz. Sayın Başbakanımız
da, gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
döneminde ve gerekse Başbakanlığında devlet konutunda
oturmadı, kendisi, mahalle içinde, halkın içinde oturmaya
devam etti, devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Tamamlayacağım
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu dönemde milletvekilleri kendi maaşlarına
zam yapmadılar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
diğer parlamentolarla kıyaslandığı zaman,
çok kısıtlı imkânlarla çok büyük başarılara bu
Meclis imza atmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri
daha büyük imkânlara kavuşmayı fazlasıyla hak etmişlerdir.
Yeni Meclis yeni rekorlar kırmaya devam ediyor:
İlk defa, beşinci yılda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz,
üç yıllık bütçeyi ilk defa yaptık ve bu dönemde, inşallah,
Cumhurbaşkanını da, bu Meclis, kendi içinden, halkın
istediği, halk gibi yaşayan, halk gibi düşünen, halka
yukarıdan bakmayan birini seçerek yoluna devam edecektir. Nasıl
mevcut Cumhurbaşkanını biz sorgulamıyoruz, onu
seçen üyelerden şu anda Mecliste çok az kişi olmasına
rağmen meşruiyetini tartışmıyor isek, bu Meclisin
seçtiği Cumhurbaşkanının meşrutiyetini de,
meşruiyetini de kimsenin tartışmaya hakkı yoktur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) Meşrutiyet
mi, meşruiyet mi?
EMİN KOÇ (Yozgat) Kelime o değil Sayın
Hatip, önce kelimeyi düzelt.
BAŞKAN Efendim, selamlamanızı rica
ediyorum.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum.
BAŞKAN Selamlamanızı efendim, tamamlamanızı
değil
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Kaldı
ki, bu Grup, inanıyoruz ki, tekrar, seçimden sonra güçlü bir
şekilde buraya gelecek ve bu tartışmayı yapanlar
herhâlde utanacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sütlüoğlu.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Duru.
Efendim, süreniz 9 dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DURU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2007 mali yılı bütçesi bünyesinde
yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle ilgili olarak AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sorumlu olduğu
görev alanı itibarıyla ülkemizin stratejik kurumlarından
biri olma özelliğine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
karasal bazda, ülkemizde, 23 ulusal, 16 bölgesel ve 214 yerel olmak
üzere toplam 253 televizyon kuruluşu; 36 ulusal, 100 bölgesel,
951 yerel olmak üzere de 1087 radyo kuruluşu bulunmaktadır.
Bunların dışında, çeşitli illerde, kablo üzerinden
65 kuruluş televizyon yayını yapmaktadır. Bir kuruluş
da uydu platform işletmecisi olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Uydu üzerinde televizyon yayını yapan 91, radyo yayını
yapan da 48 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşların
yasaya uygun yayın yapıp yapmadıkları Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu tarafından denetlenmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kamuoyunun ve yüce
Meclisin üyelerinin şikâyetlerine neden olan yayınların
da daha sıkı denetlenmesine yönelik olarak da çalışmalar
yapmaktadır. Bu kapsamda, Türkiyede yayın yapmakta olan bütün
yerel ve bölgesel yayın kuruluşlarını da, ulusal
yayın kuruluşları gibi Ankaradaki merkezden takip
etmektedirler. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve TÜBİTAKın iş birliğiyle
yürütülmekte olan bu takip, bu projenin hayata geçirilmesi hâlinde
- yayın denetiminin daha etkili hâle getirilmesinin, daha az
sayıda uzmanla daha fazla yayının denetlenmesinin-
böylece kamuoyunun yayınlarla ilgili bütün şikâyetlerinin
takip edilebilmesi mümkün olacaktır.
Türk Telekomünikasyon Kurumunun verilerine
göre, ülkemizde, yaklaşık olarak beş milyonun üzerinde
çanak anten olduğu ifade edilmektedir. Uydu kanalıyla, çanak
antenlerle alınabilen yurt dışı kaynaklı yüzlerce
sakıncalı yayın evlerimize serbestçe ulaşmaktadır.
Çanak antenler, gelişmemiş yörelerde daha yaygın olarak
kullanılmakta ve bu yayınlar çoluk çocuk herkes tarafından
izlenmektedir. Bu yayınları izleyebilmek için gereken
şifre çözücüler, piyasada, hiçbir kısıtlama olmaksızın
satılmaktadır. Yalnızca ülkemizde yayın yapan
radyo ve televizyonları denetlemekte görevli olan Radyo ve Televizyon
Üst Kurulunun çanak antenlerle iletilen yurt dışı kaynaklı
yayınları denetlemesi veya önleyebilmesi hukuken de,
teknik olarak da mümkün değildir. Bu konuda, İçişleri
Bakanlığı tarafından veya ilgili kurullar tarafından
gerekli tedbirlerin alınmasını özellikle temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yazılı ve görsel basın, demokrasimizin, demokratik
toplumların vazgeçilmez, olmazsa olmaz kurumlarındandır.
Ancak, kültürel yaşamımızın, toplumsal yaşamımızın,
manevi değerlerimizin ve günlük yaşam değerlerimizin,
maalesef, ulusal veya mahallî televizyon veya basın yoluyla aile
yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir.
Bazı ulusal televizyonlar, millî ve manevi değerlerimizle,
sözde yarışma programı adıyla toplumumuzun değerlerini
tahrip etmektedirler. Bu tür kurum ve kuruluşların tek amacı
ve gayesi reyting yapmaktadır. Türk milleti var olduğundan
beri kullanmakta olduğumuz güzel Türkçemiz dejenere edilmekte,
tahrip edilmektedir. Bu kurum ve kuruluşların başında
olan yönetenler veya sahiplenenler, Türk dili, Türkçemiz ve manevi
kültürel değerlerimizle hiçbir bağı yok gibi davranmakta,
tek gaye ve amaç olarak da reklam gelirleri ve reyting düşünülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
etik ve kültürel değerlerimizi tahrip eden bu anlayış,
maalesef, ahlaki dejenerasyona da sebep olmaktadır. Bazı
programlarda yayınlanan aile içi konular seyirciyle diyalog
kurma adına istenmeyen birçok olaya sebep olmakta, hatta cinayetler
işlenmektedir. Bu tür programları yapanlar, acaba bu olayların
neticelerinden dolayı vicdani sorumluluk adına neler yapıyorlar?
Şahsen ben ve bütün Türk milleti bu konuları merak etmekte
ve kınamaktadır. Televizyon yayınları konusunda
gerçekten halkımız çok şikâyetçi. Burada, şikâyetçi
olduğu konuları tek tek söylemekten inanın ki üzüntü
ve hicap duyuyorum. Şikâyet edilen o kadar çok program var ki
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, ekranları işgal eden bu
kötü ve çirkin yayınlarla mücadele konusunda gerekli kanuni
düzenlemelerin yaptırım ve caydırıcılık
gücünün artırılması gerekmektedir. Eğer, bu konuyla
ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuzun Yasasında
bir eksiklik veya noksanlık varsa, en kısa zamanda düzenlenmesi
yapılmalıdır.
Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir
zaman ekranların karartılmasını isteyen bir anlayışta
olmadığımız gibi, ekranların ve medyanın
ak bir görüntü vermesini arzu etmekteyiz. Türk halkının televizyon
programları konusunda seçiciliğinin artırılması
için çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır.
Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın içerisinde
büyüyüp, geliştikleri ortamı en uygun hâle getirmek, ailelerin
ve bizlerin en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
Eğer çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal
gelişmeleri için uygun şartları sağlayamazsak,
elverişli ortamı yaratamazsak, geleceğe de güvenle
bakamayız.
Çocuklar, içinde yaşadıkları toplumun
sahip olduğu değerleri geleceğe taşırlar.
Çocuklarımıza değerlerimizi öğretmezsek, zamanla,
sahip olduğumuz toplumsal hassasiyetlerimizi de kaybederiz.
Çocukların daha iyi yetişmeleri için yapılan bütün çalışmalar,
atılan bütün adımlar aynı zamanda toplumun geleceği
içindir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yaptığı
kamuoyu araştırmalarına göre, ülkemizde yetişkinler
günde ortalama beş buçuk saat, çocuklar ise üç saat televizyon
izlemektedirler. Çocuklar program seçimlerini bağımsızca
yapabilmekte, ebeveynler çocukların program seçimine genellikle
müdahale etmemektedirler. Pek çok çocuğun odasında televizyon
bulunmaktadır. Bu nedenle, çocuklar televizyon karşısında
etkiye en açık, en hassas grubu oluşturmaktadırlar. Çocuklar
televizyon programlarındaki karakterleri örnek almakta,
programlarda izledikleri olumsuz davranışları ya taklit
etmekte ya da zamanla bu davranışları kanıksamaya
başlamaktadırlar. Bu bakımdan, televizyon programlarının
çocukların hassasiyetleri ve yararları gözetilerek hazırlanması
önem taşımaktadır.
3984 sayılı Yasanın Yayın İlkelerinin
4üncü maddesinin (z) bendine göre, gençlerin ve çocukların fiziksel,
zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek türden programların,
bunların seyredilebileceği zaman ve saatlerde yayınlanmaması
esastır. Yayın ilkelerini ihlal eden kuruluşlar Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu tarafından önce uyarılmakta, ihlalin
tekrarı hâlinde kuruluşlara 1 ile 12 kez arasında program
durdurma cezası verilmekte, ihlalin devamı hâlinde idari
para cezası uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MUSTAFA DURU (Devamla) Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yasa hükümlerine aykırı yayın yapan kuruluşlara
müeyyide uygulamasına yönelik kararlar almaktadır. Ancak,
mevcut müeyyidelerin yayın kuruluşları açısından
ne kadar caydırıcı olduğu tartışmalıdır.
Radyo ve televizyon programları konusunda
yayın kuruluşları ve RTÜK kadar, izleyiciler de sorumluluk
taşımaktadırlar, çünkü, şikâyet edilen ve bilhassa
çocuklar için zararlı programlar, aynı zamanda en çok izlenen
programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde seçicilik yaratılması,
bilinç oluşturulması önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2007 mali yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Duru.
Sürenize de riayet ettiniz.
AK Parti Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın
Hamza Albayrak.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya)
Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
ile 2005 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili faslı
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, sizleri ve bizi izleyen aziz milletimi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2005 yılı kesin hesap bütçesinde, gerçekten, Cumhurbaşkanlığı
makamı, kendilerine tahsis edilen 31.253.000 YTL ödenekten, 2005
yılı Bütçe Kanununun 8/C maddesinin iki ve üçüncü fıkralarına
göre tenkis edilen toplam 185.430 YTL düşüldükten sonraki bakiye
31.067.570 YTL kullanıma açılmış. Bundan aktarımlar
düşüldükten sonra, 2005 yılı kesin hesap bütçesinde,
Cumhurbaşkanlığı makamı, toplam 5.821.380,09
yeni Türk lirası tasarruf ederek Cumhurbaşkanlığı
makamı, gerçekten, AK Parti iktidarlarındaki 2003 ve takiben
hazırlanan bütçelerde olduğu gibi kesinleşen kati
bütçelerdeki sağlanan bütçe açığı düşümüyle
bir paralellik arz etmiştir. Ben, bu tasarruflarından dolayı,
Cumhurbaşkanlığı makamını ve ilgilileri
yürekten kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
2005 yılında, toplam 21 tertip harcama kalemleri arasında,
yüzde 0,47 ila yüzde 88,95 arasında olmak üzere, toplam yüzde 19,7
nispetinde tasarruf sağlanmıştır. Bu tasarruf da
biraz önce zikrettiğim gibi, 5.821.380 YTLye baliğ olmuştur.
2006 yılında ise, Cumhurbaşkanlığına
32.580.000 YTL ödenek ayrılmış, bu ödenek, yüzde 4 artıma
tabi tutularak 2007 yılı bütçesinde ise 33.893.030 YTL olarak
yer almıştır. Şahsen ben, Cumhurbaşkanlığı
makamında tevazuya yer olmadığını, tasarruf
noktasında, belirtiyor ve Cumhurbaşkanlığı
harcamalarında kısıtlamaya gidilmemesi gerektiğini
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyet, Aristonun da tarif ettiği üzere, umumun menfaatini
gözeten halk idaresidir. Cumhuriyet, millet tarafından seçilen
parlamentoya dayanan ve başında da cumhurbaşkanı
olan siyasi bir rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde,
yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç erk esas alınır.
Bu üç erkin de birbirlerine üstünlüğü söz konusu değildir.
Cumhuriyet yönetiminde, geçmişte bazı sosyalist demokrasilerde
olduğu üzere, halka rağmen halk için dayatma söz konusu değildir.
Cumhurbaşkanı ise, cumhuriyetle idare edilen parlamenter
sistemlerde genelde devlet başkanına verilen bir sıfattır.
Türkiyemizde, 1923te cumhuriyetin ilanıyla, devlet başkanı,
Cumhurbaşkanı sıfatını almıştır.
Yürütme organının başında bulunan Cumhurbaşkanının
statüsü, görev, yetki ve sorumlulukları, 1982 Anayasamızın
8, 101, 102, 103, 104 ve 105inci maddelerinde tadat edilmiştir.
Cumhurbaşkanı, devletimizin başıdır, Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk milletini temsil eder, Anayasanın uygulanmasını,
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
sağlar ve gözetir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 101inci maddesinde Cumhurbaşkanlığının
nitelikleri ve tarafsızlığı, 102nci maddesinde
seçimi, 103üncü maddesinde ant içmesi, 104üncü maddesinde görev
ve yetkileri, 105inci maddesinde ise sorumluluk ve sorumsuzluk
hâlleri açıklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanlığı
temsilî bir makamdır demiştik. Yürütme ve yasama organlarının
kararlarını onaylar ve yayınlar diyoruz; devlet kurumları
arasındaki uyumu sağlar, ülkeye gelen konukları
ağırlar ve başka ülkelerde resmî ziyaretler yapar. Yürütmeyle
birlikte alınan kararlarda sorumluluk hükûmetindir. Cumhurbaşkanının
resen imzaladığı kararlar ve emirler, Anayasa başta
olmak üzere, yargıya kapalıdır. Vatana ihanet suçu
dışında, cumhurbaşkanlığının sorumluluğu
söz konusu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizde bir söz vardır, baba sağ iken miras paylaşılmaz
diye. Ben, biraz önce bahsettiğim mevzuat doğrultusunda,
buna İç Tüzük hükümlerimizi de eklersek, henüz yaklaşık
sekiz, dokuz ay kalan bir sürece rağmen, dolu olan bir makamın
tartışmaya açılmasını etik bulmadığımı
huzurlarınızda sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, tartışılması
gereken bu makam değil, kamusal alan ikinci planda kalmak üzere,
kamusal talan olmalıdır diyorum. Her ne hikmetse, bizde aylardır,
yıllardır, hep kamusal alan tartışması yapılmış,
hukuki zemine kamusal alan oturmasına rağmen, bu arada kamusal
talan bu tartışmadan istifade etmiş ve hız almaya
başlamıştır. Biliyorsunuz, bizim hukuk zeminimizde
kamusal alan Anayasamızın 20nci ve 24üncü maddelerinde,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 3, 12 ve 18inci
maddelerinde, yine Türkiyemizin de taraf olduğu Birleşmiş
Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesine göre uygun zemini almıştır.
Burada tartışılması gereken, şüphesiz ki, kamusal
alandan değil kamusal talandan güç bulan, her gün kendini semiren,
ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyen talan olmalıdır.
İşte, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyip,
eline geçirdiği imkânları birtakım menfaatlerini temin
noktasında mitralyöz gibi kullanarak, kamusal alana kamusal
talan vasıtasıyla zarar verenlerle mücadele şüphesiz
ki hepimizin görevidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çağdaş parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanları
inadına demokrat, şeffaf ve katılımcı, demokratik
yönetimin öncüsü, sadece seçkinlerin değil, seçilmişlerin
ve seçmenlerin olmak üzere, tüm vatandaşların temsilcisi
olmak durumundadır. İçimizden, sizden biri olmalıdır.
Dertlerimizi paylaşarak azaltmalı, mutluluklarımızı
paylaşarak çoğaltmalıdır. Yine, yanlışa
şirin gözükmek için asla doğrudan taviz vermemeli, sorumluluğun
yükünün her şeyden, ölümden de daha ağır olduğunu
hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalı, devletin yücelmesi
için insanı, yani, vatandaşı yüceltmenin yollarını
aramalıdır. Laiklik ile laikçilik kavramlarını
asla karıştırmamalı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
günümüz Avrupasında da tartışılageldiği
gibi, kamu yaşamıyla geleneksel değerler arasındaki
katı bir ayırımcılığı gerektiren laikçiliğin
çıkmaz bir yol olduğunu ve bu tartışmaların mütedeyyin
insanları rahatsız ettiğini bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizlere sesleniyorum: 22nci Dönem olarak, siz, inanıyorum ki,
yasaların verdiği yetkileri kullanarak, zamanı geldiğinde
Cumhurbaşkanını seçeceksiniz ve o zaman Türk milleti
görecek ve Bak, ehlini seç neler olacak, Türkiye hizmete doyacak,
Türk bayrağı Avrupa Birliğinin kalasına dikilecek.
diyor, bu yüce Meclisi selam ve saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Albayrak.
AK Parti Grubu adına Uşak Milletvekili
Sayın Ahmet Çağlayan.
Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tarihsel gelişim içinde devamlı kamu maliyeleri
ülkelerin en önemli problemleri arasında olmuştur. Hükümdarlık
devirlerinde mutlak yetkili hükümdarların kontrol edilemeyen
kamu maliyeleri açık vermiş ve ülkeler çökmüştür. Yasama
yetkilerini seçimle alan ve seçimle iş başına gelen
parlamentolara devretmek zorunda kalan ve bu şekilde modern
devlet sistemlerine geçişte devlet gelirlerinin toplanması,
giderlerinin yapılmasına izin verme yetkisi ya da özlü
bir deyişle, bütçe hakkı, artık parlamentolara geçmiştir.
Parlamentolar, bütçe aracılığıyla
yürütme organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları
ilke ve sınırlar içinde uygulanıp uygulanmadığını
bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde
olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak da, parlamento
adına görev yapan uzman ve tarafsız kurumların kurulması
düşüncesi doğmuştur. İşte, sayıştaylar,
böyle bir ihtiyacın ürünü olarak doğmuş ve gelişimini
bugüne kadar tamamlayabilmiştir.
Modern devletler gelir toplama ve harcama yetkisini
kullanırken, bu yetkinin kaynağını millî iradeye
hesap verme gereğini duymuş, bunu da bağımsız
sayıştaylara bırakmış. Böylece, yasama-yürütme-yargı
güçleri dışında, genelde, parlamentolar arasında
görev yapan bağımsız sayıştaylar devlet hayatında
yerini almıştır. Bizde ise, 19uncu yüzyılda
başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde Padişah
Abdülazizin 29 Mayıs 1862 tarihli iradei seniyyesiyle kurulmuş
olan Sayıştay, 1876 Anayasasında yer alarak anayasal
bir kuruluş hâline gelmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla
da, 24 Kasım 1923 tarih, 374 sayılı Divanı Muhasebatın
Sureti İntihabına Dair Kanun çıkarılmış,
cumhuriyet döneminde Sayıştay yeniden kurulmuş, 1924
Anayasasının 100üncü maddesiyle de anayasal kimliğine
kavuşmuştur.
Bu Anayasa maddesiyle, Sayıştayın
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olduğu, devletin
bütün gelir ve giderlerini denetlemekle görevlendirildiği
açıkça belirtilmiştir. Ayrıca, Sayıştay, 1961
Anayasasında ve son olarak da 1982 Anayasasının
160ıncı maddesinde bugünkü yerini almıştır.
Sayıştay, genel ve katma bütçeli idarelerin
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlayan, kanunlarla kendisine verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlemini yapan bir kuruluş
olarak görevini sürdürmektedir ve yargı görevi de bulunmaktadır.
Ayrıca, Sayıştayın uygunluk bildirimleri hazırlaması
görevi anayasal planda ele alınmış, Anayasanın
164üncü maddesinde konu edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştayımızın, genel ve katma bütçeli dairelerin
gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme,
hükme bağlama işlerini yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kesin hesap kanun tasarıları hakkında uygunluk bildirimi
sunmak gibi ana görevlerinin yanında, Yedinci Uyum Paketi çerçevesinde,
4963 sayılı Kanunla Türk Silahlı Kuvvetlerimizin harcamalarının
denetimi görevi de verilmiş ve keza bazı kurumların
harcama denetimi görevi verilmesiyle yetki alanı da genişlemiştir.
Bu ana görevlere ilaveten, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının talebi üzerine, talep, ihtisas,
araştırma komisyonu kararlarına binaen talep edilen
konularla sınırlı kalmak kaydıyla, denetim yetkisi
dışında kuruluşların da hesap ve işlemlerini
denetleme yetkisi verilmiştir. Bu manada Sayıştayın
denetleme yetkisi alabildiğine genişlemiş, netice
olarak harcamalarda şeffaflık, denetim, hesap verebilmek
suretiyle demokrasimiz içinde güçlü yerini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay, modern ülkelerde varlığı zorunlu
olduğu gibi, ülkemiz için de zorunluluğu elzem kurumlardan
birisidir ve bu sebeple de yüz yılı aşkın bir süre
içinde ülkemizde varlığı devam etmektedir. Bunun önemli
sebepleri vardır. Kamu parasının kullanıldığı
her yerin Sayıştayca denetlenmesi, kamusal hesap verme sorumluluğunun
ne ölçüde yerine getirildiği, Sayıştayın Meclise
sunduğu raporlardan anlaşılmaktadır.
Sayıştayı önemli ve vazgeçilmez bir
kurum yapan diğer bir özellik ise, 1996 yılından beri gündemde
olan performans denetimine sahip olmasıdır. Sayıştay
Kanununa eklenen maddeyle performans denetimi yapılmaktadır.
Bu denetimle, aslında Sayıştay, kendi performansını
denetleyerek üstlendiği sorumluluklarını yerine
getirirken, ne ölçüde verimli olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu olgu, çağdaş denetim normlarını yakalamada
çok önemli bir adımdır. Performans denetimi yapılırken,
genel hukuk normlarının dışına çıkılmadan
Meclise objektif bilgiler sunulmaktadır.
Belirtmek istediğim diğer bir husus da,
Sayıştayın bağımsız, tarafsız ve objektif
olarak çalışması ve bu çalışmaların ürünü
olan verimli denetim raporlarını Meclise sunabilmesi
için, çağdaş denetim normlarının ve fiziki çalışma
ortamlarının sağlanması gerekmektedir. Buna ek
olarak, çağdaş denetim metot ve tekniklerinin uygulanması
da gerekmektedir. Gelişmiş demokratik ülkelerde Sayıştay
denetimi denilince bu ölçütler önem arz etmektedir.
Bildiğimiz ve yaşadığımız
gibi, denetim, ülkemizin işlevsel kamu mekanizmasının
önemli bir ayağıdır. Sürekli denetim yetersizliğinden
ve denetim etkinliğinin olmamasından şikâyet edilir.
Bunun sonucunda da yolsuzluklar, yakın geçmişte gördüğümüz
gibi, iki büyük krizle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır.
Bu krizlerde denetimsizliğin açık rolü vardır. Çünkü,
krizin temel sebeplerinden birisi yolsuzluktur. Yolsuzluğun
temel sebeplerinden birisi, en önemlisi yeterli ve gerekli denetimin
olmamasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay, artık, kabuğunu kırmış, dünya
küreselleşme hareketleri içinde de İngiltere ile İspanya
ile de iş birliği ve Avrupa Birliği normlarına
uyumlu çalışmalar yapma yolunda da önemli adımlar atmıştır.
Bu bakımdan, 1953te kurulan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız Sayın Çağlayan. Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) INTOSAI denilen
kurumun yanında, ayrıca, 1977 yılında sayıştayların
anayasası sayılan Lima Deklarasyonuyla da iş birliği
hâlinde çalışmaktadır. Ayrıca, 16 Haziran 2005 tarihinde
Eşleştirme Projesi denilen bir projeyle de, uluslararası
arenada da iş birliği hâlinde faaliyetlerine devam etmektedir.
Uluslararası denetim standartlarının artırılması,
Avrupa Birliği normlarına uyumlu gelişme, mali denetim,
performans denetimi, Avrupa Birliği normlarının denetimi,
bilişim teknolojilerinin denetimi, bilgisayar destekli denetim
tekniklerinin geliştirilmesi, yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi,
örgütsel kapasitenin güçlendirilmesi, insan kaynaklarının
geliştirilmesi, bilişim teknolojilerinin oluşturulması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çağlayan, ben, son cümleniz
için açıyorum. Lütfen
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu, uluslararası
çalışmalar da Sayıştayın faaliyetleri alanında
önemli yer almaktadır. Bu çalışmalar nedeniyle Sayıştay,
gerçekten, bugün önemli bir yere gelmiş bulunmaktadır.
5018 sayılı yeni Kanun, bununla mevcut
Sayıştay Kanunuyla uyumlu hâle getirilmelidir. Avrupa
Birliği normlarına, INTOSAI esaslarına uygun hâle getirilmeli
BAŞKAN Sayın Çağlayan
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Bir cümle daha
BAŞKAN Son cümlenizi rica ediyorum. Kimseye
vermiyorum o süreyi.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına her türlü kamu mallarının denetimi hususlarında
da yapılacak iyileştirmeler bu Meclisten beklenmekte diyorum,
Sayıştay bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Çağlayan.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa Mahkememiz bütçesinin,
hem Anayasa Mahkemesine hem de yüce milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepimizin bildiği üzere sistemimize Anayasa
Mahkemesi 1961 Anayasasıyla girmiş ve böylece de Türkiyede
ilk kez yasama organının işlemlerini denetleyen bir
mahkeme kurulmuş ve yargının işlevi genişlemiştir.
Ancak, model olarak Avrupa devletlerindeki sistem alınmakla
birlikte, öz itibarıyla aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Bir kere, Anayasa Mahkemesinin oluşturulduğu 1960lı
yılların başlarında, mahkemenin ilk üyeleri demokratik
olmayan bir dönemin olağanüstü mahkemelerinde görev yapanlar
arasından atanmıştır. Bireyin hak ve özgürlüklerini
yasama organına karşı savunmak amacıyla kurulan
bir mahkemenin üyelerinin seçilmeleri titizlik gerektiren bir konu
olduğu hâlde, rejimin düşmanlarına karşı korunması
kaygısı ağır basarak üyeler hak ve özgürlüklerin
korunması dışındaki kaygılarla atanmışlardır.
Bu durum mahkemenin geleneğinin oluşmasında etkili
olmuştur. Anayasa Mahkemesi bugün dahi bu erken dönem etkilerinin
altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin önemli bir işlevi üstlendiği yadsınamaz.
Ülkemizde yasama organının hukuki denetimini yapan tek
organ Anayasa Mahkemesidir. Türkiye açısından sorun Anayasa
Mahkemesinin varlığı değil, kararlarının
ne kadar birey hak ve özgürlüklerinden yana olduğu ve politik
karar alıcıların yerine geçip geçmediği sorunudur.
Dolayısıyla genel olarak yargının siyasi alana
müdahalesi sorunu ülkemizde daha değişik bir boyutta
ele alınmalıdır. Çünkü, bizim sorunlarımız sadece
dünyadaki genel eğilime uygun olarak yasama organı aleyhine
giderek genişleyen yargı yetkileri değil, yargının
özellikle de Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlükleri korumada
gösterdiği çekingen tutumlardır.
Kuvvetler ayrılığının esas
alındığı demokrasilerde Meclis kanun yapıyor,
hükûmet ve bürokrasi yürütüyor, yargı kurumları da denetliyor.
Eğer sistem demokratik ise bütün bu kurumlar yaptıklarını
millet adına yapıyorlar, yetkiyi onlardan alıyor demektir.
Millet, Meclisi; Meclis, Cumhurbaşkanını
seçiyor, gerektiğinde değiştiriyor. Hükûmeti de yine
millet iradesinin temsilcisi olan Meclis onaylıyor veya düşürüyor.
Sıra yargıya geldiğinde, idari yargı ve Anayasa
Mahkemesi üyelerinin organlarını millet veya onun temsilcisi
Meclis seçmiyor, daha da önemlisi millet iradesini temsil eden Meclis
ve hükûmet ile bu yargı organlarının hüküm ve tasarrufları
arasında bir çatışma olduğunda son ve kesin sözü
yargı söylüyor. Bunlar eninde sonunda belli sayıda hâkimlerden
ibaret. Bu hâkimler de gökten inmiş insanlar değil, eti ve kemiğiyle
beşer, hepimiz gibi birer insan. Mevzuatın, yasanın iptali,
yürürlüğünün durdurulması, idari tasarrufların hukuka
uygunluğu gibi konularda hüküm veren yargı, çok kere yorum
yapıyor. Yorum ile yorumcunun içinde bulunduğu maddi ve manevi
şartlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu
kimse inkâr edemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesi bugünlerde neredeyse bir senato görevi yapmaktadır.
Yasaları denetleyen Anayasa Mahkemesi, giderek Türkiye Büyük
Millet Meclisini denetleyen mahkeme statüsünü kazanmaktadır.
İç Tüzük dâhil her şeyi denetliyor. Anayasa yargısının
siyasi rejim üzerinde bu kadar ağırlığı olmaması
gerekir. Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararlarının
dayanağının ne olduğunun da tartışılması
gerekmektedir. Zira, hiçbir kurum ve kuruluş Anayasadan veya
yasalardan almayan hiçbir yetkiyi kullanamaz. Anayasamızın
6ncı maddesi egemenliğin kayıtsız şartsız
millete ait olduğunu belirttikten sonra Türk Milleti, egemenliğini,
Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle
kullanır. demektedir, ama bu, devlet yönetiminin arapsaçına
döndürülmesi, çok başlılığın iktidarı
parçalaması anlamına gelmez. Anayasanın bu hükmü,
Parlamentonun politik takdir yetkisini başkalarıyla paylaşması
gerektiği anlamına da gelmez. Başka bir ifadeyle, Anayasanın
tesis ettiği başka yetkili organlar Türkiye Büyük Millet
Meclisinin eşitleri değildir. Her anayasal organın
anayasal yetkileri belirlenmiştir, ama şüphesiz bu yetkilerin
hepsi aynı düzeyde değildir. Esasen, bir anayasal düzende
birden fazla yetkili organın bulunması bunların hepsinin
aynı düzeyde veya eşit yetkili oldukları anlamına
da gelmez. Anayasa Mahkemesi, evet, bir yasayı iptal edebilir,
ama bu onun yasama yetkisinin ortağı olduğunu göstermez.
Çünkü, mahkemenin yetkisi kanunu hukuka uygunluk bakımından
denetlemektir, onun içerdiği politik tercihi geçersiz kılmak
suretiyle kamu siyasetini belirlemek değil. Denebilir ki,
yargı da Türk milleti adına karar verdiği için egemenliğin
kullanıcılarındandır, doğru. Ama, yargının
egemenliği kullanması ile Parlamentonun eşit ortağı
olarak görmek demokrasiyi reddetmektir. Açıktır ki, mesela
YÖK de, Millî Güvenlik Kurulu da anayasal bir organdır, ama bunları
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile aynı düzeyde görürseniz, o zaman
aklınızda tuttuğunuz rejim demokrasi değil bürokratik
bir sultadır.
Oysa, demokrasinin tanımlayıcı
özelliklerinden birisi halkın seçtiği politik karar
alıcıların bürokrasiden üstün olmasıdır.
Anayasal bir demokraside elbette parlamentonun da yetkileri
sınırsız değildir. Ama, yine de o, nispi olarak en
üstün politik güçtür. Esasen, bürokratik organlar da Parlamentoyla
aynı otoriteye sahip olacaklarsa, o zaman seçim yapmaya, seçimli
bir parlamento oluşturmaya ve hükûmeti onun içinden çıkarmaya
hiç gerek yoktur. Türkiyede bu konudaki asıl sorun, çoğunluğun
yönetme hakkının devletin içindeki ve dışındaki
kimi odaklar tarafından tanınmak istenmemesidir. Evet, demokratik
çoğunluğun bile sınırlanması özgürlükçü temel
yapının idamesi için zorunludur. Ama, bunun için, önce ortada
yönetme yetkisine saygı duyulan bir çoğunluğun olması
gerekir. Çoğunluğun yönetme yetkisi ise bütün kapsamıyla
kamu hayatına ilişkin temel politikaları belirlemeyi
ifade eder. Yurttaşların temel haklarına ve hukuk güvencelerine
saygıyı koruduğu sürece çoğunluğun politik
takdirine herkesin saygı göstermesi zorunludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 149uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin
yargılama usulünün kanunla belirleneceğini ve iç çalışma
düzeyinde Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü ile belirleneceğini
öngörmektedir. Bu anlamda üzerinde durulması gereken önemli
bir konu ortaya çıkmaktadır. 1993 yılından beri
Türk Anayasa Mahkemesi içtihat yoluyla yürürlüğü durdurma
yetkisini kendinde görmüştür. Bu tarihten beri de istikrarlı
bir şekilde bu görüşünü korumakta ve özellikle kamuoyunu
yakından ilgilendiren kanunlarda dava konusu kanun hakkında
geçici olarak askıya alma yoluna gitmektedir.
1982 Anayasasında, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
sadece Cumhurbaşkanınca seçilmesi yöntemi benimsenmiştir.
Bu durum, şüphesiz, 1982 Anayasasının benimsediği
güçlü Cumhurbaşkanlığı tercihinin yargıya
yansımasıyla yakından ilgilidir. Oysa, parlamenter
bir hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanına bu kadar geniş
yetkiler tanınması doğru değildir. Yeri geldiği
zaman, gerektiğinde Cumhurbaşkanını bile yargılayacak
olan makama, yargılanacak kişi tarafından atama yapılması
bir çelişkidir. Üyeleri belirleme yetkisinin sadece Cumhurbaşkanına
tanınmış olması yerine, üyelerin bir bölümünün
yüksek yargının diğerleri tarafından, bir bölümünün
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, gerekirse nitelikli
çoğunluk da aranarak, gizli oyla seçilmesi yoluna gidilebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anayasa yargısından beklenen, millet adına karar veren
ve gerektiğinde millet egemenliğinin en üst karar organı
olan Meclisin tüm üyelerinin kabul ettiği bir metni bile iptal
etme yetkisini haiz olan bir mahkemenin kararlarını daha
da objektif olarak vermesi, siyasi otoritenin yerine geçer mahiyette
kararlar vermemesidir.
2007 yılı Anayasa Mahkemesi bütçemizin
ülkemize, milletimize ve Anayasa Mahkememize hayırlı
olmasını dilerim.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Özel.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaşın süresi yirmi
beş dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2007 bütçesi üzerinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, RTÜK Kurumumuz
ve Anayasa Mahkememiz hakkında Anavatan Partisi Grubunun düşüncelerini
ifade edeceğim. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildiğiniz gibi,
cumhuriyetimizi kuran ve Kurtuluş Savaşımızı
yürüten gazi bir meclis. Bu vesileyle, bu Mecliste görev yapıp
ebediyete intikal eden bütün üyelerine Allahtan rahmet diliyorum,
hayatta olanlara huzurlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi elbette ki demokrasinin, müzakereci demokrasinin beşiği.
Parlamenter demokrasilerde ülkenin ana meselelerinin tartışıldığı
yer ve nihai kararların alındığı yer, millet
adına egemenliğin kayıtsız şartsız kullanıldığı
bir makam. Dolayısıyla, iktidar sözcülerini dinlerken
hayrete düştüm. Hepsi geldiler, burada, işte, biraz önce
konuşan arkadaşımız Anayasa Mahkemesi sistemini,
daha önce konuşan arkadaşımız Danıştay
sistemini eleştirdiler. Oysa, iktidar çoğunluklarına
düşen iş eleştirmek değil. İktidar çoğunluklarına
düşen iş, milletin kendilerine verdiği yetkiyi
doğru yönde kullanmak ve eleştirilen alanlar var ise bunları
düzeltmek.
Dün Sayın Genel Başkanım söyledi,
ben de söylüyorum; beş senedir ne yaptınız? Mademki Anayasa
Mahkememize bu gözle bakıyorsunuz, mademki Danıştay,
Sayıştayımıza bu gözle bakıyorsunuz, yani,
şikâyet ediyorsunuz Ee, düzeltseydiniz. derler adama. Düzeltseydiniz,
ne duruyorsunuz?
Meclisi konuşuyoruz, Türkiye beş senede
bu Mecliste, arkadaşlar, neyi tartıştı? Mesela,
bir Güneydoğu olayını tartıştık mı?
Ülkemizin 30 bin insanının ölümüne sebep olan, şehit
olmasına sebep olan bir Güneydoğu olayını bu Mecliste
tartışma fırsatı bulduk mu? Mesela, kırk
yıldır Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz.
Avrupa Birliğinde takoza dayandık, duvara çarptık.
Mesela, bu Mecliste, şu Avrupa Birliğinin getirdiklerini,
götürdüklerini, yaptıklarınızı, geçmişte
yapılanları şu Mecliste tartıştık
mı, tartışma fırsatı verdiniz mi? Mesela yolsuzlukları,
mesela, bu iktidarın yaptığı, bakanlarının
yaptığı yolsuzlukları bu Mecliste bir gündem maddesi
olarak tartıştık mı? Mesela yolsuzlukları, Avrupa
Birliği son İlerleme Raporunda kurumsal hâle geldiği
ve mutlaka önlem alınması gerektiği noktasında
Avrupa Birliği raporlarına girerken bunu bu Mecliste tartışma
fırsatı bulduk mu? Bulmadık. Peki ne yaptık? Bürokratların
istediği kanunları yaptık. Reform diye yutturdukları,
ama gerçekten milletin hayatına zorluklar getiren kanunları
tartıştık.
Sizden önce de kanunlar yapıldı. 11 bin
tane kanun var bu ülkede. 1.000 tanesini siz yaptınız, 10
bin tanesini de sizden önceki meclisler yaptı. Yani, her
beş yılda bir zaten 1.000 kanun yapılmış, siz de
1.000 kanun yaptınız. Bu ülkenin bütün sıkıntıları
kanun sayısının eksikliğinden mi? Bu ülkeye kurumsal
olarak bu ülkeyi ayağa kaldıracak yeni yapılar, yeni
şekiller, yeni idari yapılanma getirebildiniz mi? Tek başına
iktidarlardan beklenen şey hakikaten budur. Yani, 1950de rahmetli
Menderes gelmiş, ülkede demokrasinin bir daha değişmemesi
için adımlar atmış. Canıyla ödemiş, o adımlarının
bedelini canıyla ödemiş, ama bu milletin gönlünde taht kurmuş.
Mesela, Özal gelmiş, sistemin bam tellerine basmış, gümrük
mevzuatına, Türk parasını koruma mevzuatına,
teşvik mevzuatına bir dokunmuş, Türkiye, bugün sizin
övündüğünüz bu ihracatları, dünyaya açılımları
sağlamanın yolunu açmış. Siz de bir şey yapaydınız.
Yani, bu millet için siz de bir şey yapaydınız, bu Meclis
bunları tartışaydı. Oysa, bu Meclis bu yapısıyla
ne yaptı? Bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı? Kendi
içinden çıkardığı iktidarın bürokratlarının
hazırladığı kanunları tasdik etmekten öteye
hiçbir şey yapamadı, hiçbir şey yapamadı. Sadece
kanun çıkardı. Meseleleri tartışmadı, sistemi
tartışmadı, bozuk düzeni tartışmadı.
Mesela, bu gelir adaletsizliğinin altında
yatan gerçekleri, yani ülkenin millî gelirinin, gayrisafi millî hasılasının
yüzde 53ünü ilk yüzde 20lik grup, hele hele yüzde 35ini ilk yüzde
10luk grup alıp, İsviçreden dahi zevkle hayat sürerken, bu
Meclis bu kadar bozuk düzenin nasıl değişeceğini,
altında yatan gerçeklerin ne olduğunu niye tartışmaz?
Niye bunları gündemine almaz da, bilmem ne dairesindeki falan
bürokratın yerini sağlamlaştırmak için kanun
çıkarır veyahut da Cargilli kurtarmak için kanun çıkarır
veyahut da imar mevzuatında birilerine imar rantı sağlamak
için kanun çıkarır? Yani, bu Meclis bazılarına
imkânlar yaratan, bazılarına alanlar açan bir meclis midir?
Bu Meclis, milletin temel sorunlarını
tartışan, temel sorunlarını gündeme getiren, temel
sorunlarında müzakereci demokrasiyi ortaya koyan, bilim
adamlarının, bilimsel çevrelerin, akademik çevrelerin hazırladığı
geniş raporları tartışan bir meclis niye olmasın?
Niye bu Meclis kendi zırhına bürünür, dokunulmazlığına
bürünür de, gariban vatandaşın baklava çaldığı
için hapis yattığı bir ülkede bu Meclis kendi dokunulmazlık
zırhı altında -kaldı ki, bu zırh kalksa da, ben
inanıyorum ki, hiçbir arkadaşımız yargılanmayacak,
belki ceza da almayacak, hepsi beraat edecek ama- neden bu dokunulmazlıkları
erteleme yöntemini seçer?
Mesela, bu Meclis, kendi eczanesinde sahte kupürlerle
devleti dolandıran bir milletvekilinin dokunulmazlığını
kaldırıp da yargıya göndermez. Daha dün Gümüşhanede
İl Sağlık Müdürü tutuklanmış, milletvekilinin
eczanesinin koordinatörü tutuklanmış -kayıp ama, yakalanmıyor-
doktor tutuklanmış, reçeteyi yazan doktor. O milletvekilinin
koordinatörünün eşinin eczanesini ve milletvekilinin eczanesini
bugün polis mühürlemiş, kapatmış, ama, milletvekili
keyif çatıyor, dokunulmazlığı var.
Böyle bir şeyi içinize sindiriyor musunuz?
Kanınıza dokunmuyor mu? Benim kanıma dokunuyor arkadaşlar,
böyle bir şey olamaz! Bu millete adalet anlayışını,
hakkaniyet anlayışını, güven anlayışını
getirmediğiniz müddetçe bu çıkardığınız
kanunlar kimseyi bağlamaz. Kimseyi bağlamaz. Önce adalet
inancını, hakkaniyet inancını millete tahkim edeceksiniz.
Yani, millet bilecek ki, bu Meclisin üyeleri, en ufak, milletin hakkına,
milletin hukukuna tecavüz ettiklerinde, en ağır şekilde
hesap verecekler. Önce buna inanacak. Geçen -Sayın Kuzu biliyor-
televizyonda gördük. Vatandaşa mikrofon tutuyorlar cepçi
diyor, cepçi milletvekilleri diyor. Peki, böyle mi kurtarıyorsunuz
bu Meclisin itibarını, yani bu anlayışla mı
kurtaracaksınız? Olmaz böyle bir şey. Böyle bir şey
olamaz arkadaşlar.
Şimdi, Meclis Başkanı
Bakın,
Meclis Başkanına hiçbir şey söylemeyeceğim, hiç
vurmayacağım ona, iki tane, son iki gündeki beyanını
göstereceğim: Beni öyle ağırladılar ki, şaşırdım.
diyor. Meclis Başkanının beyanı. Nerede? Genelkurmay
Başkanlığımızda ağırlamışlar.
Siz, kim olarak gittiniz oraya? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Başkanı olarak gitmişsiniz. Ne yapacaklardı size?
Niye şaşırdınız? Şaşırdığınız
şey nedir? Kapıdan mı kovacaklardı sizi?
ATİLLA KART (Konya) Bu kompleks nereden geliyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Bu kompleks nedir?
Bu ezilmişlik ruhunun altında yatan psikoloji nedir? Bir
gün sonra yine beyanat: Aslında, heykeli dikilecek adamım.
diyor. Buyurun
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) Kimin heykeli
dikilecekmiş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Şimdi,
yıllarca heykele karşı duranlar, yıllarca heykeli
putperestlikle suçlayanlar, bu heykellerinin dikilmesi arzu ve
emelini taşıdıkları
Zaten, Meclis Başkanı,
Meclisin bahçesine eski başkanların büstünü falan koydu.
Merak etmesin, kendinden sonra gelecek başkan, kendinin de büstünü
koyacak. Yine, anıt mezarda Meclis başkanlarımız
yerlerini aldılar. Kendilerinin de anıt mezarda yerleri
var, oraya da bir büst dikerler. Mesele büstlerin dikilmesi değil.
O büstün altına millet ne yazacak, onu merak ediyorum. Millet o
büstün altına ne yazacak? Bu eziklik kompleksinin altında
yatan şeyin, yani yakında Meclis Başkanımız
Vahiy geldi, uçuyorum. derse şaşmayın. Yakında bunu
diyebilir. Her gün televizyonda. TRT-3e bakın arkadaşlar,
her gün televizyonda. Bir Meclis Başkanı ağır olur,
oturaklı olur, bunları söylemez. Devletin bir kurumuna gitmişsin.
En iyi şekilde karşılanacaksın. En tabii hakkın.
Sen milleti temsilen gidiyorsun, bu Meclisi temsilen gidiyorsun
ve şaşırmayacaksın. Şaşırdığı
şey şu: Bir gün evvel, aslı astarı olmayan iftiralar
attı; 20 subay mektup yazmış da Genelkurmay Başkanımıza,
Efendim, Cumhurbaşkanını Genelkurmay Başkanlığı
mı seçiyormuş? diye bir kükredi, sonra oraya gitti, yalan
olduğu, böyle bir şey olmadığı söylenince
Ee, yalan olan şeyleri, önceden dedikodusunu yapmayacaksınız,
utandığınız şeyleri söylemeyeceksiniz, ondan
sonra da, siz, bu Meclisin Başkanı olarak gittiğiniz
yerde şaşırmayacaksınız; Meclis Başkanı
olarak gidiyorsunuz siz.
Bu, bir hezeyanın
Yani, Sayın Başkana
ne diyeyim? Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Aslında, tavsiyem
şu: Lütfen, bir doktora görünsün, lütfen bir doktora görünsün. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Daha ne söyleyeceksin!
Söyleyeceğin başka bir şey varsa söyle.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
gelelim RTÜKe. RTÜK diye bir kuruluş kurduk, önceden de vardı.
Bu dönemde de Anayasa değişikliği yaptık. Çok
şükür, Cumhuriyet Halk Partisiyle ana muhalefet partisi ve iktidar
partisi, üyelerini, çok şükür paylaştılar. Hayırlı
uğurlu olsun dedik, o zaman da dedik, yine de hayırlı olsun
diyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerine sormak istiyorum:
Bu RTÜKün, TRTnin uygulamalarından memnun musunuz arkadaşlar?
Memnun musunuz? Yani, Türk kültürüne -geçende söyledim- destek
olan, Türk aydınlanmasına destek olan, Türk devrimlerine
destek olan bir yayınına şahit oldunuz mu? Veya bu milletin
gençliğine, bu milletin insanlarına tarih şuuru veren,
millet şuuru veren ve milleti ayağa kaldıran, heyecanlandıran
en ufak bir yayınını gördünüz mü?
EMİN KOÇ (Yozgat) Görmediğimizi söyledik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Tarafsızlığına
şahit misiniz? Tarafsızlığına da şahit
değilsiniz.
Dinleniyor mu peki bu TRT? Dinleyen var mı?
EMİN KOÇ (Yozgat) Yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Son, reyting kuruluşlarının
şeyine göre yüzde 2. Yani, devletin, 600 trilyon lira, bütçesinden
kaynak ayırıp, 7 bin personeli istihdam eden bir kamu kuruluşu,
kamu yayıncılığı kuruluşu, yüzde 2 oranında
dinleniyor. Halkın yüzde 98i dinlemiyor bunu. Niye dinlemiyor?
İyi program yapmıyor ki dinlenilsin, tarafsız program
yapmıyor ki dinlenilsin. Hükûmetin borazanı olmuş. Ee,
Hükûmetin borazanı bir şeyi milletin 98i dinlemek zorunda
değil ki, böyle bir şey yok. Reklam veriyorlar mı? Reklam
gelirleri de yirmi dört ulusal kanal içerisinde en düşük olanı.
Niye en düşük? Ee, çünkü, milletin dinlemediğini gören
iş çevreleri milletin dinlemediği bir televizyona ne diye
reklam verecek? Yani, parasını, adam sokakta mı buldu?
Sokakta bulmadı.
Şimdi, gelin, şu TRTye RTÜK bir program yapsın,
bir kota koysun. Kardeşim, sen, ayda on program, kültürel program
yapacaksın. On program, bu milletin aydınlanması, bu
milletin geleceğinin açılması programı yapacaksın.
On program, bu millete, tarih şuuru, millî şuur verecek program
yapacaksın. On program, bu halkın eğitilmesi, bu halkın
geleceğe taşınması programı yapacaksın
diye kota koysun. Aksi takdirde bu TRT bu hâliyle sıfır dinleme
oranına kavuşacak. Sadece, ayda bir Hükûmetin icraatlarını
anlatan Başbakanın televizyonu olmaktan çıkmalı
artık, çıkmalı. Akşam bir programları vardı,
adı da Konuşuyorum programın adı Konuşuyorum.
Gece aradım TRTyi, konuşanlara baktım, Cumhuriyet
Halk Partisinden bir temsilci var, çok değerli Onur Öymen orada,
Adalet ve Kalkınma Partisinden Edirne milletvekili var,
Doğru Yol Partisinden Genel İdare Kurulu üyesi var, dedim
ki program yapımcısına
SALİP KAPUSUZ (Ankara) Anavatandan yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Kardeş,
sen bu TRT Kanununun 20nci maddesini hiç okudun mu? dedim. Efendim,
ben, madde madde bilmem dedi. Peki, seni oraya niye koydular kardeş
dedim yani? Bu TRT Kanununun 20nci maddesi Mecliste grubu bulunan
partiler tartışmalara çağrılır diyor. Hukuken
suç işliyorsun, niye bunu yapmıyorsun, gelip basayım
mı dedim yani, gelip yayını dağıtayım
mı yani, yasal hakkımı kullanayım mı, ayıp
olmuyor mu dedim. (AK Parti sıralarından Allah Allah sesleri,
gürültüler) Efendim, hata yapmışız. Hata mı yapmışsınız,
talimat mı almışsınız dedim. Maalesef, TRT,
talimatla yönetilen ve RTÜKün de ses çıkarmadığı,
bir kamu yayıncılığı demeyeceğim, AK Parti
yayıncılığı kanalına dönmüş durumda.
Şimdi, buradan alınan bilgilerin ne kadar sağlıklı
Bakıyorsunuz, her şey toz pembe, her şey çok güzel, makro
dengeler güzel. Dün Sayın Bakan da geldi, burada -bütçeyi konuşuyoruz
ya- Sayın Bakan da anlattı. Şu millete sormak lazım:
Şu 5 bin dolar hikâyesini ben bir türlü anlamadım. Benim cebimde
hiç olmadı. Bu millete sormak lazım: 8 milyon emekliye, 8
milyon emekliye sormak lazım, 2 milyon kamu görevlisine sormak
lazım, 30 milyon çiftçiye sormak lazım. Ellerinizi sokun
cebinize, var mı bir 500 dolarınız cebinizde? Var
mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Senin yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Yoksa cebinizde
500 dolarınız 5 bin dolar oldu gelirin diyen bu Hükûmete
içinizden söyleyeceğinizi söyleyin. Böyle şey olur mu?
Millete yansımamış. Sayın Başbakanın
son cümlesi Borsa 40.500e çıktı. diyor. Şimdi, 72 milyon
milletten, arkadaşlar, borsada parası olan kaç kişi var
yani? Var mı? Sayın Başbakanın var mı acaba, bilmiyorum,
sevinci ondan mı? Sayın Başbakanın var mı? En
son cümlesi, bitiş cümlesi, final cümlesi, Borsa 40 bin oldu.
Bravo! 13.600 çok uluslu şirket var bu ülkede. 20-25 tane de holding
var, gerçek holding var. Onların paraları arttı. Çok
uluslu şirketler borsada -yüzde 70i çok uluslu şirketlerin
elinde borsanın, dönen paraların- onlar, rantiye, para kazandı
diye, bir ülkenin başbakanı burada övünüyor. Ha, kazansınlar,
Allah daha çok versin de, onlara vergiyi sıfırladınız.
Bari birazını alın da sosyal yardım olarak, şu
Doğu ve Güneydoğu Anadoluda günlük harcaması 1 doların
altında olan insanlara, çadırların altında yaşayan
insanlara, evsiz barksız insanlara, yoksul insanlara, öyle iftar
çadırları kurarak, bir avuç hoşaf peşinde koşturmadan,
onların adam gibi yaşayacağı, insan gibi yaşayacağı
ortamların hazırlanmasına el atsanız ya. Ona gelince
yok, ona gelince yok. Ama, rantiyenin para kazanması, nedense,
sizi çok sevindiriyor, çok mutlu ediyor. Dün, Sayın Genel
Başkanım söyledi, sizi yoksullar seçti arkadaşlar.
Umutla seçtiler, heyecanla seçtiler. Bu düzen değişecek,
bize de bir şey gelecek diye seçtiler. Artık, bu çalma
çırpma dönemi bitecek; artık, bu rantiye dönemi bitecek;
bu milletin gerçek gelirleri biraz bize de yansıyacak diye heyecanla
seçtiler, düzen değişecekti. Düzenin bekçiliği o kadar
hoşunuza gitti ki, o kadar keyfinize gitti ki
Sizden öncekiler
de böyle yaptılar, onları da öyle seçtiler, onları da
kaderimiz değişsin diye seçtiler. Onlar da düzenin bekçisi
oldu, onları gönderdiler. Sizi de, değiştirin düzeni,
hayatımı değiştirin, bu haksızlığı,
bu hukuksuzluğu, bu adaletsizliği, bu yoksulluğu kaderim
olmaktan çıkartın diye seçtiler. Siz ne yaptınız?
Size devlet VIP uçakları verdi, bakanlık koltukları,
of of
Meclis Başkanı ne kadar gitmiş yurt
dışına biliyor musunuz arkadaşlar? 40 ülke gezmiş,
137 gün yurt dışında kalmış. 4,5 trilyon lira yolluk
ve ödenek kullanmış. Ben, bakın, beş senedir bu Parlamentodayım
-mali işler buradadır herhâlde Meclisin- tek bir kuruş
ödenek kullanmadım, yurt dışı ödeneği, yolluk
kullanmadım.
Şimdi, gezmiş de ne getirmiş veya bu
kürsüye gelip ben, şu şu ülkeleri gezdim, şu şu anlaşmaları
yaptım veyahut da mutabakatları yaptım, ülkem adına
şunu kazandırdım demiş mi? Bilgi vermiş mi hiç
Meclise? Hayır, bilgi vermemiş. Yani, bu Meclis, Meclis
Başkanının bilgi vermediği, Meclis Başkanının
itibar etmediği bir Meclis anlayışına mı sahibiz
biz? 40 ülke gezmişsin kardeşim, 4 trilyon lira kullanmışsın,
gel ve hesabını ver, ne yaptın? Bu yok. Her şey kapalı
kapılar arkasında, kimse hesap vermiyor, çünkü, artık
hesap vermez bir dönem yaşıyoruz. Bürokrat hesap vermiyor,
siyasetçi hesap vermiyor, kimse hesap vermiyor. Sizden hesap sordurtmazsanız,
kimseden zaten hesap soramazsınız.
Hesabı kim veriyor biliyor musun? Bu ülkenin
yoksul, gariban vatandaşı veriyor. Evinde odun yok, bir dal ağaç kesiyor
orman emvalinden, hesap veriyor.
MEHMET SARI (Osmaniye) Onlara kömür veriyoruz,
biz odun kestirmiyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) O ot biçiyor meradan,
meraya tecavüzden hesap veriyor. O gidiyor pelit topluyor, yemek
için pelit topluyor -Anadoluda bilirler pelitin ne olduğunu-
o hesap veriyor. Ama, bu ülkeyi gerçek yiyenler hiçbir zaman hesap
vermediler. Sizin döneminizde daha da ayyuka çıktı, hesapsızlık
daha da ayyuka çıktı. Gelin hesap veren, hesap soran bir demokrasi
yaratalım. İşte, Anayasa Mahkememiz bunun için var.
Anayasa Mahkemesine geliyorum.
Anayasa Mahkemesi olmalı mı bir demokraside?
60tan evvel yoktu biliyorsunuz Türkiyede, 60tan evvel Anayasa Mahkememiz
yoktu. Biz, Anavatan Partisi olarak, 82 Anayasasından sonra bu
meclislerin çalışma düzenini gördükten sonra, kesinlikle
bu ülkede bir senatoya ihtiyaç olduğu kanaatine vardık.
Çünkü, çıkan kanunların yarısının Anayasa
yargısından
Daha dün, çok övündüğünüz Sosyal Güvenlik
Kanununuz arapsaçı gibi oldu, Anayasa Mahkemesi -kaç maddesini,
tam takip edemedim ama- memurlarla ilgili bütün maddelerini yok
saydı, iptal etti. Ne oldu? Üç defa, üç hafta tartıştık
bu Mecliste. Yani, yanlış mı karar verdiler? Çok doğru
karar verdi. Anayasa Mahkemesi diyor ki: Memurların başka
bir kanunda statüleri düzenlenmiş. O statü orada dururken, onu
iptal etmeden Sosyal Güvenlik Kanununda yeniden bunlara statü belirleyemezsin.
Haksız mı? Hukukçu olanlar bilir, haksız değil.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi doğruları karara bağlarken
niye rahatsız oluyorsunuz da Anayasa Mahkemesinden
şikâyet ediyorsunuz: Efendim, Meclisin üstünde karar veremez
de
İşte, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir,
Anayasa Mahkemesi kim oluyor ki karar verecek!.. Ee, veriyor,
doğru karar veriyor, yanlışınızı düzeltiyor.
Kötü mü yapıyor?
Değerli arkadaşlar, mutlaka bir senato
olması gerektiği ortaya çıkmış. Çünkü temsilciler
meclisi farklı bir şey. Temsilciler meclisi, milletin bütün
katmanlarının temsil edildiği, temsilde adaletin
sağlandığı yerlerdir, ama senatolar, aklı selimin
hâkim olduğu, yanlışların düzeltildiği kurumlar.
Oraya, seçimlerde özel nitelikli insanlar seçiliyor. Dolayısıyla,
temsilciler meclisinde yanlış yapılan şeylerin
senatoda düzeltilme imkânı var. Ha, etkin bir senatonuz olursa,
işte o zaman yasaların çoğu Cumhurbaşkanından,
Anayasa Mahkemesinden dönmez. Ne var, 550 kişiyiz, 400e düşürelim
Meclisi, 150sini senato yapalım. Üç yılda bir, iki yılda
bir, yüzde 50şer, yüzde 25er, yüzde 33er değişsin. O zaman
bu yanlışlara düşmeyiz, Meclis boşa çalışmaz.
Bakın, Fransa Temsilciler Meclisi bir karar aldı, şimdi
ne diyoruz: Senato akildir diyoruz, senatodan geçmez bu diyoruz.
Veyahut da Amerikada bir karar alıyor Temsilciler Meclisi, diyoruz
ki: Senato da var, orada aklı selim insanlar var, orada bu yanlışlar
olmaz diyoruz. Biz de öyle yapalım o zaman. Milletin temsilciler
meclisi olsun, her katmanı, her ekonomik sınıfı
temsil eden temsilciler meclisimiz olsun, ama, ülkenin ali çıkarlarını,
ülkenin menfaatlerini ve kanun yapma beceri ve tekniğini de
ortaya koyan, böyle, Meclisin zamanını çalmayan
Üç hafta
tartıştık Sosyal Güvenlik Yasasını, Sayın
Cumhurbaşkanı veto etti gönderdi, bir üç hafta daha çalıştık.
Ee, şimdi Anayasa Mahkemesi
Ne oldu? Biz çok çalıştık,
cumhuriyet tarihinin en çok çalışan Meclisiyiz, ama arpa
boyu yol gitmeyen bir Meclisiz. Yanlış yapanlar, yanlışlar
üzerine kanunlar yapan bir Meclis hâline geldik. Millet bunu görmüyor
mu? Canım ne yapıyorsunuz? İşte, yasa çıkarıyorsunuz.
Çıkardığınız yasa ya Cumhurbaşkanından
ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Millete göz kırpıyorsunuz.
Ee, canım bekleyin, şu Cumhurbaşkanlığını
bir alalım, ondan sonra görürsünüz, Anayasa Mahkemesini de değiştirir,
takır takır çıkarırız kanunları
Böyle
bir şey yok, böyle şey yok. Mış gibi yapmayacaksınız,
yapacağınız bir şey varsa, Anayasayı değiştirecek
çoğunluğunuz var, buyurun yapın. Milleti kandırmayacaksınız.
Milleti, yalan söyleyip de yalanınıza inandırmayacaksınız.
Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı? Yani, yaptığı
şeyler Anayasaya aykırı şeyler mi? Anayasa
Bir
Anayasa var, sizin değiştiremediğiniz, dokunamadığınız,
dokunmaktan korktuğunuz bir Anayasa var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, ek süre veriyorum, buyurun
konuşmanızı tamamlayın.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu Anayasaya göre, hâliyle, Cumhurbaşkanına
da kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevi
verilmiş, o da denetliyor. Bakıyor ki yanlış, Anayasaya
aykırı. Ne yapsın Sayın Cumhurbaşkanı? Anayasaya
aykırı, ama hükûmetin hatırı için bunu imzalayayım
falan mı diyecek? Yani, devlet hatırla mı yönetiliyor?
Böyle bir şey yok arkadaşlar.
Mesela, temel kanun dediniz, olmazsa olmaz, ilk
önceliğimiz dediniz, Mahallî İdareler Yasası diye
idari yapıyı yeniden değiştirecek bir tasarı
getirdiniz, Cumhurbaşkanı veto etti, dedi ki: Bu Anayasa
merkezî yönetim anayasası. Böyle, mahallî idarelere bu yetkileri
veremezsiniz. Niye bir daha getiremediniz? Baktınız ki,
Anayasa hakikaten öyle. Değiştirin Anayasayı o zaman.
Yok... Değiştirirseniz, bunları yaparsanız, millete
iyilik yapmış olacaksınız. Sizin millete iyilik
yapmak gibi... Ondan sonra bağırıyorsunuz burada:
Biz milletimizi hücrelerimizde hissediyoruz. Hücrelerinize
Oferler girdi, millet değil. Ofer girdi, Ofer!
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Anavatan Partisi adına ikinci konuşmacı,
Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Gaydalı, süreniz on dakika, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP
SAFDER GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
2007 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi
üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce heyetinize, grubum ve şahsım adına en derin saygılarımı
sunuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
kamu kaynaklarının kullanımı üzerindeki hassasiyetleri
hepimizin malumlarıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
görevi süresince, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde
reel olarak sürekli bir küçülme olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu hassasiyetlerinin bütün kamu idarecilerine örnek olması
da gerekmektedir.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı
seçimleri hasebiyle, Cumhurbaşkanının yetkileri ve
seçilme şekliyle ilgili olarak yoğun tartışmalar
yaşanmaktadır. Bu tartışmaların olmasını
da olağan karşılamak gerek. Zira, Cumhurbaşkanlığının
yetkileri 1982 Anayasası ile son derece arttırılmıştır.
Tartışmaların olması doğaldır, ama tartışmaların
zemininin, güncel siyasi çıkarlar ötesinde, geleceği düşünen
bir sistem kurgulaması zemininde olması lazımdır.
Oysa, yapılan tartışmalar (A) şahsı Cumhurbaşkanı
olsun mu olmasın mı çerçevesindedir. 1982 Anayasası
hazırlanırken önde tutulan saik, güçlü bir yürütmenin
oluşması ve güçlü olması beklenen hükûmetin Cumhurbaşkanlığı
makamınca frenlenebilmesiydi. Bu sebeple, klasik parlamenter
rejimlerde görülmeyen yetkiler 1982 Anayasasıyla Cumhurbaşkanlığına
verilmiştir. Fakat, 1982 Anayasasını hazırlayan
zihniyet de, bugünkü görülen zihniyet gibi, geleceği halk iradesi
üzerine kurgulamaktan uzak, güncel siyasi tablo sınırları
içinde düşünen bir zihniyetti. Vizyon sahibi olmaktan uzaksanız,
gelecek her zaman hesaplarınızı bozar.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı seçimleri
üzerinde yapılan tartışmalar ve yaratılan gerilim
ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına sebep oluyor. Bu
tür tartışmalardan ebediyen kurtulmanın yolu milletin
hakemliğidir. Eğer Cumhurbaşkanını halkın
seçmesinin imkânını sağlayabilirsek, seçilecek Cumhurbaşkanı
hakkında meşruiyet spekülasyonlarının ortaya
çıkması da imkânsız olacaktır.
Anayasamız parlamenter sistemi benimsemiştir,
ama, bunun yanı sıra da Cumhurbaşkanına verdiği
yetkilerle Cumhurbaşkanını yürütmenin önemli bir parçası
yapmıştır. Bu yetkileri elinde bulunduran Cumhurbaşkanının
halkın desteğine sahip olması milletin Cumhurbaşkanına
daha da sahip çıkmasını, Cumhurbaşkanının
ise halkıyla daha da yakın olmasını sağlayacaktır.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında
çıkan tartışmalarda Hükûmetin sık sık haklılığını
göstermek için başvurduğu gerekçe, Cumhurbaşkanının
sorumsuzluğu ve Hükûmetin siyasi sorumluluğudur. Zannımca
da bu gerekçe geçerlidir. Bu gerekçenin gereği ise, ya Cumhurbaşkanının
yetkilerini klasik parlamenter sistemlerdeki seviyeye indirmek
ya da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini
sağlayarak cumhurbaşkanlarının da siyasi sorumluluğa
tabi olmasını sağlamaktır.
Bazı çevrelerce denilmektedir ki, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi tek adam yönetimine sebep olur ve demokrasiden
uzaklaşmak anlamına gelir. Bugünkü sistem içinde, Başbakan,
hem Hükûmeti hem de Meclisi yönlendirebilmektedir. Esas olan, yasamanın
yürütme karşısında tam bağımsız olabilmesidir.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine
karşı çıkanların, milletin demokratik kültürüne
ve cumhuriyete bağlılığına inanmaları
gerekir. Cumhuriyet bugün dördüncü neslini yetiştirmiştir.
Artık, cumhuriyet cumhuru tarafından korunabilir durumdadır.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki tereddütler, günümüzde
anlamını kaybetmiştir.
22nci Dönem Parlamentosunun Cumhurbaşkanı
seçmemesi gerektiği yönünde görüş bildirenlerin önemli
dayanak noktası, Parlamento çoğunluğunun milletin
iradesini yansıtmadığıdır. Maalesef bu görüş
doğrudur. Cumhurbaşkanının arkasında cumhurun
ekseri çoğunluğunun olması en ideal olanıdır,
ama Meclisin Cumhurbaşkanını seçtiği sürece bu
ekseri çoğunluğu sağlamak pratikte gerçekleşmemektedir,
çünkü kurulan hükûmetlerin arkasında her zaman milletin ekseriyetinin
bulunması mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, milletvekilliği
genel seçimlerindeki seçmen tercihleri, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine kadar geçen sürede değişebilmektedir. Bütün
bu tereddütlerin ortadan kaldırılabilmesinin yolu, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilebilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasinin klasik yöneticilerinin yönetenler tarafından
seçilmesi tanımından sonra, demokrasi tanımında
da son derece önemli değişimler olmuştur. Günümüz bilgi
çağıyla birlikte güçlenen örgütlü toplumun bir sonucu olarak,
yönetenlerle yönetilenler arasında interaktif bir ilişki
hasıl olmuştur. Halkın iradesi sadece seçimden seçime
öğrenilir olmaktan çıkmış, vatandaş gündem konusunda
da tepkisini iletişim araçları ve örgütleri kanalıyla
bildirebilmektedir.
Bu duruma ek olarak, güçler ayrımı prensibinin
gereği olarak kurumların mutabakatının da önemi
artmıştır. Bu siyasi ortamda sadece seçimlerden elde
edilen başarıdan yola çıkarak benim dediğim
olur demenin imkânı yoktur. Denilirse de bu, kaçınılmaz
olarak gerilim kaynağıdır. Demokrasi, sayısal çoğunluğun
dediğinin olması değil, halk ve kurumlar arasındaki
farklı görüşlerin uzlaştırılabilmesidir.
Kurumlar, devletin kurumlarıdır. Devlet, milletin devletidir.
Milletin tanımına ait olan kurumları ele geçirebilecek
bir kale veya savunulacak bir kale olarak görmek, milletin bir bütün
olarak rızasından vazgeçmek demektir. Milletin rızası
göz ardı edilirse, bu duruma karşı milletin tepkisiz
kalması beklenemez. Egemenliğin kaynağı milletin
iradesidir. Milletin iradesinin ne olduğunu tartışarak,
kendi siyasal çıkarlarımıza göre belirlemeye çalışarak
millet iradesini sanal olarak belirleme çalışmaları,
sorun çözmeden ziyade sorun yaratmaya sebep olur. Cumhurbaşkanlığı
konusunda milletin iradesinin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız,
sandığı milletin önüne koyun, millet Cumhurbaşkanını
seçsin.
1980 sonrası başbakanlarla sayın
cumhurbaşkanları arasında sık sık uyumsuzluk
ve tartışmalar çıkmıştır. Bunun ana sebebi,
başbakanların sorumluluk sahibi makam olarak kendi dediklerinin
olmasını talep etmeleri, cumhurbaşkanlarının
ise devletin başkanı olarak Anayasadan kaynaklanan yetkilerini
kullanmakta ısrar etmeleridir. Bu sorunun önüne geçebilmenin
yolu ise Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının yetkilerini
daha net olarak belirlemek ve beraber yaptıkları işlemlerin
mümkün olduğu mertebe ayrılmasını sağlamaktır.
Bugün ülkemizin ihtiyacı olan, milletimizin
arzusu olan da, 9uncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut
Özal gibi, milletin içinden, milletin değerlerine sahip, rejime
inanmış, vizyon sahibi bir cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamı siyasi
hesaplarla yıpratmamak gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken tekrar etmek isterim ki,
millet, cumhuriyetine sahiptir ve onu koruma gücüne de maliktir.
Milletimize güvenelim. Demokrasinin, tartışmalarına
son verme yöntemi bellidir: Milletin hakemliğine başvurmak.
Milletimizin, derin irfanıyla doğru kararı vereceğinden
emin olmalısınız.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı
bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diler, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlarım.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT
ARMAĞAN (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasamıza
göre Sayıştay, devletin gelir, gider ve mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız
olarak denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama
yoluyla kesin hükme bağlayan, denetim sonuçlarını
Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamak suretiyle devletin mali
yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve
verimli işletilmesine katkıda bulunan, yüksek denetim
yargı görevini üstlenmiş anayasal bir kurumdur.
Kamu mali yönetiminin en önemli unsurlarından
biri, hesap verilebilirliğin ve saydamlığın
sağlanmış olmasıdır. Bunu sağlamanın
temel araçlarından biri de denetim anlayışıdır.
Her kamu kurumunun birden fazla gelir ve gider niteliğine sahip
olduğu bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, Avrupa Birliğine
üyelik sürecinin de zorlamasıyla, kamu mali sisteminin derlenip
toparlanmasına yönelik birtakım çalışmalar yapılmış
ise de bu konuda henüz arzu edilen sonuçlar alınmadığı
açıktır. Bu çerçevede, kamu mali sisteminin yeniden yapılanmasına
yönelik çalışmaların en önemli boyutlarından birini
oluşturan yeni Sayıştay Kanunu bir an önce Meclis gündemine
getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele
edeceğini ilan ederek iktidara gelen AK Parti, Sayıştaya
yeni görev ve yetki alanları belirleyen yeni Sayıştay
Kanununu bekletmektedir. Ayrıca, Sayıştayın hazırladığı,
Sayıştay Genel Kurulunun da onayladığı Avrupa
Birliği normlarına uygun yasa tasarısı taslağının
Hükûmet tarafından dikkate alınmadığı da çok
manidardır.
Bir başka manidar nokta da, hazırlanan
kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş, oradan da alt komisyona
gönderilmiş, daha sonra yasa teklifi esas komisyonda sadece
bir maddesi görüşülmüş, hiçbir gerekçe ortaya koymadan da
geri çekilmiştir. Bu süreç neredeyse bir yılını
doldurdu, halen bekleniyor. Tam bu noktada, Meclis İç Tüzüğünün
37nci maddesinin gündeme getirilip getirilmeyeceği akla geliyor.
İç Tüzük 37nci madde Tasarı ve tekliflerle kanun hükmünde
kararnamelerin esas komisyonlara havale gününden itibaren
kırk beş gün içinde sonuçlandırılması gerekir.
Bu sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükûmet
veya teklif sahipleri isteyebilirler. demektedir.
Sayıştay gibi çok önemli bir düzenlemede
işin bu noktaya götürülmesi ihtimali vardır. Tabii, bunu
göze alanların Sayıştay Yasasını temel yasa
olarak görüşmesini sağlayacaklarından da kuşku
duyulmamalıdır.
Bir diğer bekleyen konu, Sayıştayın
mevcut düzenlemeye göre 7 eksik üyesinin seçimidir. Sayıştay,
bu konuda aday belirlemeleri yaptı ve 2006 yılı başında
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, ama iktidar partisi bu süreci
çalıştırmıyor, çünkü yeni yasa teklifi hükümlerine
göre tamamen kendi belirleyeceği adayları seçmek istiyor.
Buna ek olarak, Sayıştay Yüksek Denetleme Kurulunun tasfiye
edilerek Sayıştay bünyesine katan gündemdeki yasa teklifi
iki yeni daire kurmayı ve bunlara yedişer üye seçimini de
yeni yasa teklifine göre yapmayı planlamaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulunun kaldırılmasının
yanlış ve maksatlı olduğunu, ayrıca, hiçbir
iş yükü analizi ve araştırma yapılmadan iki yeni
idarenin kurulmasına girmiyorum. Ama, sonuç olarak, 70 üyeye
çıkacak toplam Sayıştay üye sayısının
21ini doğrudan belirlemeyi amaçlayan bir iktidar mantığını
sizlere sergilemek istiyorum.
Mevcut üyelerden iktidara yakın olan veya
emekliye ayrılacakların yerine seçilecekler de hesaba
katılırsa kadrolaşma sürecinin tamamlanmış
olacağı malumdur. Bu, hukuk devletine yakışmayan
çok riskli bir yoldur, bağımsız denetim organının
yürütmenin kontrolü altına alınma hevesidir.
Bağımsızlık, Sayıştayların
olmazsa olmaz özelliklerinden biridir. Denetimin planlaması,
uygulaması ve sonuca bağlanması faaliyetleri, mevzuatı
çerçevesinde, herhangi bir organın müdahalesi olmaksızın
doğrudan Sayıştayca yürütülmektedir. Ama, bunları
aşabilmek için Sayıştayda boşalan üyeliklere üye
seçiminin Sayıştay Genel Kurulunun tamamen devre dışı
bırakılarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki iktidar
partisi çoğunluğu inisiyatifine bırakılması,
tam bir partizanlık örneği olacaktır. Bu durum, Sayıştay
gibi denetim ve değerlendirme yapan bir kuruluşun bağımsızlığını
temelden zedeleyecektir.
Ayrıca, Sayıştay üyelerinin görev
sürelerinin on iki yılla sınırlandırılması,
hem üyelerin yüksek yargı statülerine ve meslek teminatlarına
aykırı olacaktır hem de Sayıştay genel kurulunun
iktidarca belirlenmesi süreci hızlanmış olacaktır.
Sadece kadrolaşmak için, demokrasimizin standartlarının
yükseltilmesi ve şeffaflığın sağlanması
açısından doğru bir adım olan Sayıştay Kanunu
bekletilmektedir. Dolayısıyla, Anayasamızın
160ıncı maddesindeki değişiklikle Sayıştaya
verilen yetki askıda kalmaktadır. Şeffaflık, hesap
verme sorumluluğu ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli
bir şekilde kullanımının hayata geçirilmesi bakımından
bu değişikliklerin bir an önce yapılması şarttır.
Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmeti,
yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceği vaadiyle
milletten oy almıştır. Bu anlamda, yoksullukla mücadelenin
olmazsa olmazı olan yukarıda bahsettiğim ilkelerin
hayata geçirilmesi gerekirken, tek başına iktidar olan
bu hükûmet, geçen dört yılda sadece kadrolaşma uğruna
bu konuda adım atmamıştır. AK Parti Hükûmeti, söz
verdiğinin aksine, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, bu kanunu
geciktirerek yolsuzlukları açığa çıkaracak süreçlerin
önünü kapatmaktadır.
Sayıştayın bugünkü statüsü Anayasamızın
160ıncı maddesinde belirlenmiştir. Bu bağlamda
Sayıştay, denetimini, uygunluk denetimi, mali denetim
ve performans denetimi şeklinde gerçekleştirmektedir. Gerek
uygunluk gerekse mali ve gerekse performans denetimlerinin yapılabilmesi,
Sayıştaya hesap vermekle sorumlu olan kamu adına yaptıkları
işlemler sonucu düzenlenecek belgelerin sunulmasıyla
mümkün olabilecektir, ama ne var ki, 5018 sayılı Yasada hesap
vermekle sorumlu olanlar belirtilmemiştir. Bu durum, uygulamada
kargaşalara yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi
olarak, yeni Sayıştay yasamıza olumlu katkı vereceğimizi
belirtiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
MEHMET SAİT ARMAĞAN (Devamla) Sayıştayın
varlığının ve etkinliğinin dünyadaki tüm gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi Türkiyede de kamuoyu için bir güvence
oluşturmasını diliyorum.
Bugün, Türk insanı ödediği vergilerin
veya kendi hakkı olduğu halde devletin kullandığı
kaynakların doğru şekilde harcandığı ve
yönlendirildiği konusunda, maalesef, çok emin değildir.
Sayıştayımızın, yeni yasası ile genişleyen
görev alanı ve işlevselliği artan yapısıyla
insanımızın kafasındaki bu konudaki var olan tereddütlerini
ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Bu düşüncelerimle, Sayıştay kanunumuzun
Türkiyemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Armağan.
Sayın milletvekilleri, saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci tur üzerinde, şimdi söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Yılmaz Ateşe aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika. Buçuğu ayarlayamıyoruz
malumunuz.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde
Grubumuzun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu dönem, önemli
işler de başarmıştır. Sanırım, Türkiye
siyasetinin de başarılı yapılan işlerinin
hakkını sahibine vermek, ama, olumsuz olanları da, o anlamda
dile getirmenin yararlı olacağına inanıyorum.
Böyle baktığımız zaman, bizim eleştirilerimiz
kesinlikle bir şahsa yönelik olamaz, Sayın Başkana yönelik
olamaz, ancak, bizim mevcut sisteme yönelik eleştirilerimiz
var. Geçmişte de bunlar oluyordu, bunları da dile getirmeye
çalışacağız.
Sayın Meclis Başkanımızın,
göreve geldiği günden bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelere katılması, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bütçesini sunması ve bilgi vermesi son derece
yerinde bir davranıştır, kendisini kutluyorum. Bu,
Türkiye Büyük Millet Meclisini de ciddiye aldığının,
önem verdiğinin de bir belgesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütçesi, 2006
yılı için, aldığımız bilgilere göre, 340
milyon 866 bin yeni Türk lirası. Bunun, 31 Ekim itibarıyla,
yani on aylık süre itibarıyla yüzde 65inin, yüzde 66sının
harcandığını görüyoruz; bunun, yıl sonunda
da yüzde 75 dolayına çıkacağını bekliyoruz.
Ancak, durum böyle iken, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin,
eski rakam üzerinden, yani 340 milyon üzerinden artırılması,
bence yerinde bir davranış olmamıştır,
doğru değildir. Harcanan miktarı, yani iki ayı da
dikkate aldığımız zaman, yüzde 75 dolayındaki
bir bütçenin yüzde 6sının alınmasında büyük yarar
olacağı kanısındaydım. O nedenle, bu
bütçenin bu şekilde düzeltilmesinde büyük bir yarar olur. Çünkü,
giderek şişen, giderek kabaran
Bu Meclis yönetimine güvenimiz
var, boşu boşuna harcama yapmaz ama, diğer kurumlara
da örnek olması açısından buna dikkat edilmesinde büyük
yarar vardı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir başka önemli olay da Meclis Televizyonunun, gerçekten,
Türkiyede demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından
canlı yayın yapması ve bu ekranlarını grup toplantılarına
da açması son derece yararlı olmuştur. Hazır, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu Başkanımız da buradayken,
böyle bir, Türkiyedeki siyasetin konuşulması, siyasetin
güzelliklerinin Türkiye toplumuna yansıması açısından,
radyo, televizyonlarımızın da Türkiye radyo, televizyon
kanallarının da bu şekilde Türkiyenin siyasetine
açılmasında büyük yarar var. Magazin değil, gerçekten
Türkiyenin gelişmesine önemli katkı koyacak olan siyasetin,
siyasi partilerin grup toplantılarından öteye açık
birtakım tartışmalara da açmasında büyük yarar
var. Sayın Meclis Başkanımızın bu olumlu çalışmaları,
maalesef, bu dönem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarlarında
da yazılı olan Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. ilkesi maalesef tamamen göz ardı edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde egemenlik kayıtsız
şartsız yasama organına verilmekten çıkmış,
yasama organının olmasından çıkmış, egemenlik
kayıtsız şartsız yürütme diyeceğim ama, yürütmeye
de haksızlık olacak, bu yasama yetkisi, olduğu gibi,
maalesef, egemenlik sadece yürütmenin başı olan Sayın
Başbakana tanınmıştır.
Muhalefet partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gösterdiği saygıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına gösterdiği saygıyı maalesef iktidardan
ve iktidarın başından görmemiştir.
Öyle anlar olmuştur ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin olağanüstü toplanması tarihi, saati Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanına dikte ettirilmiştir.
Öyle an olmuştur ki, Sayın Başbakan, Avrupa Birliği
konusundaki gelişmeleri Yunanistan Başbakanıyla,
Rusya Başbakanıyla, Amerika Başkanına bilgi verme
gereğini duymuştur, ama, ne Türkiye Büyük Millet Meclisine
ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına bir bilgi verme
gereği dahi duymamıştır. Sayın Başbakanın,
Başbakan olmadan önce de bu alışkanlığı
vardı. Bir değerli arkadaşımız, Efendim, bakın,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarında oturmuyoruz,
halkımızla beraber oturuyoruz. dedi. Keşke, sacın
ayağı böyle olsa. Elbette ki, hepimiz halkın içinden
geldik, yine gideceğiz. Bizim karşı olduğumuz,
yöntem; maalesef, Sayın Erdoğan, daha Başbakan olmadan,
daha Türkiye Büyük Millet Meclisine adımını atmadan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarını feda etmiştir.
Yeni seçilen Meclis Başkanı da bu iradeye maalesef esir
düşmüştür. Meclis Başkanımızı anlıyorum,
bir politikadan geliyor, il başkanlığından geliyor,
parti disiplinini biliyordur, ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini, karşısındaki Genel Başkanı da olsa
ona ezdirtmemesi gerekiyor. Ne olmuştur milletvekilleri lojmanları?
Sayın Maliye Bakanımız katrilyonlar bekliyordu, maalesef,
şu ana kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarından
elde edilen gelir reklamını dahi karşılayamamıştır.
O nedenle, ne olmuştur? Üç tane haramzadeye orası peşkeş
çekilmiştir. Sayın Maliye Bakanı, soru önergelerime
verdiği bir cevapta diyor ki: En yüksek fiyatı verdi de
onun için verdik. Bir diğer cevabında da diyor ki: Efendim,
sadece bir firma katıldı ona verdik. Şimdi, ihale tarihinden
iki gün önce ilan verilmiş sayın milletvekilleri, sekiz gün
önce kurulan bir firmaya da orası peşkeş çekilmiş.
Şimdi, siz buna Biz lojmandan çıktık halkın içine
girdik. derseniz, kendinizi aldatırsınız, Türkiyeyi
aldatırsınız; talan edilmenin fotoğrafıdır
o, talan edilmenin fotoğrafıdır. Maalesef, Sayın
Meclis Başkanı da bu iradeye teslim olmuş, o da benim gibi
feveranını, Maalesef bu Maliye Bakanı rezil etti,
yüzüne gözüne bulaştırdı, verin gensoruyu. demek durumunda
kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu,
Sayın Meclis Başkanımızın 2005-2006 bütçe görüşmelerindeki
sözlerine de baktım, iki binamız hep yapılıyor,
hâlen yapılacak. Ankaranın sokaklarından zaten
bıktık toz duman içinde olmaktan, maalesef, Mecliste de aynı
şekilde o dağınıklık devam ediyor, bunların
bir an önce yapılmasında büyük yarar olduğu inancındayım.
İktidar partisi, maalesef bir de bu temel yasayı,
temel hakları çiğnemek için tam bir gerekçe yaptı kendisine.
Bu konuda da Meclis Başkanımızın devreye girerek
bu haksızlığa göz yummaması gerektiğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu,
maalesef, kendi görevini yapmayan -bugünkü yönetimle ilgili değil,
sistemin genel hastalığı- asıl görevini yapmayan
temel kurumların başında maalesef bizim Meclis geliyor.
4 tane Meclis Başkan Vekilimiz var, bir Divan var. O kadar antidemokratik
bir yasal yapılanma var ki değerli arkadaşlar, böyle
bir otoriter yetkiler ne Sayın Cumhurbaşkanında var ne
Sayın Başbakanda var ne bakanlarda var. Maalesef, bu 4 tane
Meclis Başkan Vekilinin, Başkanlık Divanının
hiçbir konuda ne yetkisi var ne de bir inisiyatifi var. Bunun mutlaka
düzeltilmesi gerekiyordu. Yine Teşkilat Kanunumuz öyle, Genel
Sekreterlik Kanunumuz öyle. Bunların düzeltilmesinde büyük
yarar olacağı inancındayım.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üzerinde hoş olmayan bir diğer görüntüyü
de dokunulmazlıklar kaldırıyor. Dün Sayın Başbakanı
buradan da izledim. Sayın Başbakan diyor ki: Asıl Dibo
bu. deyip, bir sayın milletvekilimizin belediye başkanlığı
dönemindeki uygulamalarını dile getiriyor. Peki, Hesap
sormazsan namertsin. diyor Sayın Baykal. Diyor ki Sayın
Başbakan: Hesap bizim işimiz değil. Kimin? Yargının.
Peki, Kaldır dokunulmazlığını, buradan kaldırın,
yargıya gitsin hesap versin. Hayır, onu da yapmam. Nedir
bu? Ya, buradan bir şey çıkmaz ama, biz kendi arkadaşlarımıza
arkadaş yaratalım. mantığıdır. Sayın
milletvekilleri, bunun mutlaka kaldırılması gerektiği
inancındayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden
biri, elbette ki, Cumhurbaşkanımızı seçmektir.
Bu Meclis de -elbette ki Meclisler seçeceğine göre- Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu görevini de yapacaktır. Ancak, sorun olan
şu: Adalet ve Kalkınma Partimiz Türkiyenin birinci partisi
oldu. Yüzde 34lük oyla Parlamentonun yüzde 70lik bölümünü de elde
etti. Ama maalesef, sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Türkiye partisi olamadı. Bu, Türkiyenin en büyük grubunun
içinde toplumumuzun belirli bir kesimini numunelik de arasanız
bir tek temsilcisi yok. Kimdir bu kesim? Demokratik, laik cumhuriyet
ilkelerine gönülden bağlı bir kesim. Ama, bir tek milletvekili
yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Hepimiz öyleyiz. O sizin görüşünüz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Türkiye partisi olamadınız
derken, bunu, bu anlayışınızı
AGÂH KAFKAS (Çorum) Hepimiz bu Meclisin milletvekiliyiz.
BAŞKAN Sayın Kafkas
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ama, Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyin.
YILMAZ ATEŞ (Devamla)
yerel yönetimlerde
de sürdürdünüz. Büyük kentlerin bırakın belediye başkanlarını,
belediye meclis üyeliklerinde dahi, bir tek, toplumun o kesimine
mensup bir tek üye yok. Şimdi, toplumun yüzde 30unu bir
dışlamışsınız. Yüzde 34 oy almışsınız,
kendi deyiminizle yüzde 26ya düşmüşsünüz. Şimdi, bu
yüzde 26ya düşen, toplumun yüzde 30unu da temsil etmeyen Grup,
kalkacak, Cumhurbaşkanını seçecek. Buradan ilan ediyorum:
Bir parti grubunun -Adalet ve Kalkınma Partisi olsa da olmasa
da- seçeceği kişi, eğer siz seçiyorsanız, Çankayada
oturan, Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı grup
başkan vekili olur, Meclis başkan vekili dahi olamaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Anayasaya
saygı duyun, Anayasaya.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Çünkü, bir tek grubun
seçtiği bir kişi cumhurbaşkanı olamaz, olsa olsa
o partinin grup başkan vekili olur. O nedenle, sayın milletvekilleri,
doğru yöntem
Toplumun yüzde 30unu dışlayacaksınız,
yüzde 26lık oy alacaksınız, ondan sonra döneceksiniz
Hayır, biz, Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı seçeceğiz
diyeceksiniz. Böyle bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı olmaz, Çankayada oturan Adalet ve Kalkınma
Partisinin altıncı grup başkan vekili olur diyor, yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ateş.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen burada Meclisin nasıl
üyesisin ya? Sen milletvekili misin?
BAŞKAN İkinci konuşmacı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Emin
Koç.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Senden ancak aza olur.
Adam, Meclisin seçtiği adama Cumhurbaşkanı
olamaz. diyor.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Bir tek grubun seçtiği
elbette ki olamaz, nerede görülmüş?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Yahu kardeşim, Meclis seçiyor!
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Nerede görülmüş?
Nerede görülmüş Sayın Kafkas?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Meclis seçiyor, Meclis. Sen
milletvekili değil misin burada?
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Hatta, sizin Genel
Başkanınız bile olamaz. Neden biliyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen milletvekili değil
misin burada?
BAŞKAN Efendim, lütfen, karşılıklı
tartışmayalım.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Genel Başkanınız
dahi 81 ilden gelen delegasyonla seçiliyor.
BAŞKAN Sayın Ateş, lütfen, siz oturun,
konuşmanızı yaptınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen daha milletvekilliğini
içine sindirememişsin.
BAŞKAN Sayın Kafkas, bakın, burada
söz verdim, hatip konuşamıyor tartışmanızdan.
Lütfen.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) Sayın
Başkan, yarım dakika geçti zaten, siz ilave edin.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu
bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere buradayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin sorunları
çok büyük. Tabii, Türk milleti bekledi, biz de bekledik ki, Adalet ve
Kalkınma Partisi söz verdi millete, geldi burada birçok şeyi
çözecek, ama, dört yıl geçti, gördük hiçbir şeyi çözememiş.
Çözemediği gibi, bundan sonra da, nisandan sonra da Türkiyeyi
daha çok sorunlara sürükleyecek gibi gözükmektedir. Dileğimiz
AKPnin bu tavrından vazgeçmesidir.
Şimdi, çok önemli konulardan birini daha konuşuyoruz,
Radyo Televizyon Üst Kurulunun, Türkiyedeki radyo ve televizyonların
yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunu.
Türk milleti yıllardır bekliyor, bizler de bekliyoruz. Ne
zaman? Bu toplumu zehirleyen, çocuklarımızı zehirleyen,
insanlarımızı yanlışa sürükleyen bu yayınlar
ne zaman düzenlenecek, ne zaman denetlenecek? Avrupa bunu 1920lerde
hâlletmiş.
Şimdi, AKPnin yöneticileri, AKPnin bugün Genel
Başkanı, Başbakanı, bakanları geçmişte
Refah Partisindeyken, millî görüşü savunan partilerdeyken, burada
bu kürsülere çıkar, aman Allahım, söylemedikleri laf
bırakmazlar televizyonlar için, radyolar için; Yanlış
yayın yapıyor, milletin ahlakını bozuyor, şunu
yapıyor, bunu yapıyor; geldiğimizde hâlledeceğiz.
Buyurun geldiniz, dört yıldır neyi hâllettiniz? Mafya dizileri,
yine çocuklarımızı televizyonlarda zehirlemiyor
mu? Mafya şahsiyetleri, o televizyonlarda en şahsiyetli
kişiler, en güçlü kişiler diye sunulmuyor mu bizim çocuklarımıza?
Yine, bu toplumda sorunlar yaratan programlar sunulmuyor mu? Çocuk
pornosu İnternette, başka yanlarda almış başını
gitmiyor mu? Bu toplumun ahlakı sizin döneminizde daha çok bozulmadı
mı? Neden engel olamıyorsunuz buna? Amerika buluyor, diyor
ki: Şurada şu yayınlara girin, şu şahıslar
bu ahlaksızlığı yapıyor, gidin yakalayın.
diyor, Amerika bildiriyor. Bizimkiler uyuyor, bizim İçişleri
Bakanımız yok, bizim Emniyetimiz yok sanki. Ne zaman önleyeceksiniz
bunları? Bu görev sizin göreviniz değil mi?
TRTyi görüyoruz, TRTyi çok şükür bitirdiniz.
Türk milletinin malı, Türk milletinin malı, diyorsunuz
ama, bitti, hiç kimse izlemez hâle geldi. Şimdi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu da bir kurul getirdi. Bu kurulun gelmesi,
yaşaması, kurumsallaşması için ben, gazeteci olarak
da bugün milletvekili olarak da hep savundum ve savunuyorum, bununla
çözülebilir. 1920lerde Pariste çanağını alan, Eyfel
Kulesinin dibine gidermiş, yayın yaparmış, binlerce
radyo, televizyon türemiş ve taa 20lerde Paris bunun önlemini
almış. RTÜK gibi kurumlar oluşturmuş, düzenlemeyi
ve denetlemeyi getirmiş. Avrupa bunu aştı, önümüzde
örnekler de var; bizde RTÜK oluşturuldu, şimdi RTÜKü bu
Hükûmet de iyice kuşa çevirdi. Bir RTÜK var, düzenleyecek, denetleyecek, ama ne
düzenleyebiliyor, ne denetleyebiliyor. Ne yapıyor? Sadece
seyrediyor, kendi sorunlarını çözebiliyor. Bir yayına
ceza veriyor, o gidiyor yürütmeyi durduruyor, onun üzerine hiçbir
şey yapamıyor. Eli kolu bağlı kalıyor yasaların
karşısında. AKP İktidarı da resmen seyrediyor.
Televizyonlarımızda ne var sabahtan akşama kadar?
Toplum, Televolelerle avutuluyor, mafya dizileriyle avutuluyor,
şeyhlerle, şıhlarla avutuluyor. Öyle yayınlar var
ki Anadolunun her yerinde, toplum, çocuklarımız, öğrencilerimiz
zehirleniyor.
Değerli arkadaşlarımız, bugün
Türkiyede yaklaşık 252 televizyon, 1.090 da radyo bulunmaktadır.
Yerel radyo-televizyon üzerinde hemen hemen hiç denetim bulunmamaktadır.
Televizyonlarda izlediğimiz dizileri görüyorsunuz. Hiçbirisinin
bu topluma hiçbir faydası yok. Hiçbirisinin faydası yok.
Neden seyrediyorsunuz değerli arkadaşlarım? Oturalım
bunu Mecliste tartışalım. Bunu kim düzeltecek? İktidar
düzeltmeyecek, RTÜK düzeltmeyecek, Amerika mı gelip düzeltecek?
Avrupa Birliği mi gelip düzeltecek?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Televizyonlar
özel.
EMİN KOÇ (Devamla) Yarın Avrupa Birliği
gelip ona da müdahale edecek. Yaptığınız iş
-yine son aldığımız duyumlar- RTÜKün bu yapısı
da hoşunuza gitmiyor, ya Başbakana bağlayacaksınız
ya bir bakana bağlayacaksınız.
Avrupada aslında RTÜK gibi kurumlar tamamen
siyasetin dışındadır, siyasetin etki alanının
dışındadır. RTÜK de artık bu olaylara seyirci
olmayı bırakacak, kendini ortaya koyacak, daha cesur
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Medya patronlarını
beraberce uyaracağız.
EMİN KOÇ (Devamla) Medya patronlarından
korkmayacaksınız. Korktuğunuz için de hiçbir şey
yapamıyorsunuz, RTÜKünüz de yapamıyor, siz de yapamıyorsunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Korkudan
değildir.
EMİN KOÇ (Devamla) Evet, korkudan.
Değerli arkadaşlar
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Biz, Allahtan
başka kimseden korkmuyoruz.
EMİN KOÇ (Devamla) O zaman bunları düzeltemiyorsanız,
seçim yakındır, vatandaş sizi düzeltecektir.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) Halep orada, göreceğiz.
EMİN KOÇ (Devamla) Başka çaresi yoktur.
Onu hep beraber yaşayacağız, fazla da süre kalmamıştır.
RTÜKteki değerli arkadaşlara da şunu
söylüyorum: Yasanızdan dolayı sorunlarınız varsa,
getirin bizlere, onları da düzeltmenin yolunu bulalım.
Yoksa, bu şekilde Türkiyenin böyle gitme imkânı maalesef
yoktur. Çünkü, RTÜK gibi kurumların olmadığı ülkede,
yayınlarda tamamen anarşi ve terör ortaya çıkmıştır.
Toplumlar bundan çok büyük zararlar görmüştür. Bu yayınlar
o kadar tehlikelidir ki, hem tehlikeli olduğu kadar da,
eğer, bunları düzenli hâle getirebiliyorsak, bir ülkenin
aydınlığa, ışığa kavuşmasına
ışık tutacak kurumlardır. Eğer bunlara düzen
getiremiyorsanız da, bir toplumun batmasına, çürümesine
neden olacak kurumlar hâline getirilebilir. Şu anda, Türkiyede
sadece birkaç tane, haber programı yapan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN KOÇ (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Efendim, ben, size ek süre vermiştim.
Konuşmanızı toparlamak için bir süre veriyorum.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Devamla)
haber yayını yapan
televizyonlarımız ciddi yayınlarını sürdürmektedir.
Diğer televizyonlara da, doğal olarak, yanlış
yapanlara yasal olarak
Tabii, sansür değildir bu. Bunun
adı sansür olarak da algılanmayacak şekilde düzenlemelerin
gelmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Daha fazla gecikirsek
toplumumuz bundan daha büyük zarar görecektir diyor, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Koç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı
2007 bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, Anayasamıza
göre Cumhurbaşkanı, devletin başıdır; Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve
uyumlu çalışmasını gözetir; gereğinde fren,
gereğinde denge görevi yapar. Sayın Cumhurbaşkanımız
Ahmet Necdet Sezer bu görevleri layıkıyla, saygın bir
şekilde yapmaktadır. Süresi de altı ay sonra dolmaktadır.
Sayın milletvekilleri, geçmişte yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sıkıntılar,
gerginlikler olmuş, krizler ve çatışmalar yaşanmıştır.
Eskiden beri Cumhurbaşkanlığının yetkileri,
görev süresi, halk mı seçsin Meclis mi seçsin, asker mi olsun sivil
mi olsun, Meclis içinden mi olsun dışından mı olsun
konuları hep tartışılagelmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı
seçimi hiçbir zaman rejim tartışmasına dönüşmemiştir.
Biz dönüşmesini de istemiyoruz. Ama, önümüzdeki 2007 Mayısında
yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ise rejim
tartışmalarını da beraberinde getireceği
şimdiden görülmektedir.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Niyetinizi
mi ifade ediyorsunuz?
OSMAN KAPTAN (Devamla) Bu konuda bir köşe
yazarımız bakınız ne diyor: Şu anda AKP, devletin
erkini kullanarak sivil bir darbeyi adım adım gerçekleştirmekte
ve laik Türkiye Cumhuriyetini bir İslam cumhuriyetine dönüştürme
yolunda kararlı biçimde ilerlemektedir. Hukukçular
BAŞKAN Sayın Kaptan
Sayın Kaptan,
bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın Kaptan, burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünde böyle bir konuşmayı yapamazsınız,
buna Başkanlık da izin vermez. Doğrusu size bunu yakıştıramıyorum.
Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından hiç kimse böyle
bir şey düşünmez, düşünemez, buna da kimse müsaade edemez.
Rica ediyorum
(AK Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Rica ediyorum
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Sayın Başkan,
bir köşe yazarının söylediklerini okuyor, kendisi
söylemiyor.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN Bu sözünüzü geri alın
Bu sözünüzü
geri alın. Lütfen
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan,
lütfen
Ya, benim konuşmamı dinlemiyorsunuz. Ben, bir köşe
yazarının yazdıklarını okuyorum.
BAŞKAN Efendim, bunu bile ifade etmek yanlıştır
burada. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) Sayın Başkan,
gazeteden okuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Köşe yazarının
yazdıklarını okuyor.
BAŞKAN Efendim, burada bunu bile ifade etmek
doğru değildir.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkanım,
ben Böyle bir tartışmanın olmasını istemiyorum.
dedim.
BAŞKAN Lütfen efendim
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
hatibe müdahale etmeyin.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Peki... Ben kendi fikrimi
söyledim, söyleyeceğim de. Lütfen...
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) Ortalık karıştırıyorsun.
BAŞKAN Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Şimdi bu konuda hukukçular
da diyor ki, Anayasal düzenin ille topla tüfekle değil, devletin
erkini, elinde bulunduranların da rejimi mevcut yasalar içinde
değiştirebileceklerini yazıyorlar.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Hangi hukukçu
o?
OSMAN KAPTAN (Devamla) Şimdi sayın arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -lütfen dinler misiniz- askerî
darbeye de, sivil darbeye de karşı olduğumuzu herkesin
bilmesini isteriz.
BURHAN KILIÇ (Antalya) Biz karşı değiliz
sanki.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, hatibe
müdahale etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Bu tartışmalara
bizzat iktidarın, Başbakanın geçmişteki söylemleri
ve Hükûmetteki uygulamaları neden olmaktadır. Eğer
siz Laiklik elden gidecekmiş, millet istedikten sonra
-eğer- gider. derseniz, eğer siz Ben amacıma ulaşmak
için papaz elbisesi giyerim. derseniz, eğer siz Danıştaya
Efendi, bu senin görevin değil, Diyanet işlerinin görevidir.
derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kim diyor?
OSMAN KAPTAN (Devamla) ...eğer siz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararını da ulemaya
sorun. derseniz, eğer siz Türkiyenin yarınında, artık,
Kemalizme de, Kemalizm benzeri rejimlere de, sistemlere de yer yoktur.
derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kim diyor bunları, kim?
Açıkla. (CHP sıralarından Tayyip Bey söylüyor bunları,
bilmiyor musunuz? sesleri)
OSMAN KAPTAN (Devamla) ...elbette ki Cumhurbaşkanlığı
seçimi için bir rejim tartışması olabilir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan
Milletimiz laik cumhuriyete sadakatle bağlıdır.
diyor. Çok da doğru söylüyor. Bu söylemin altına biz de imza
atarız. Ancak sorun ve tartışılan, Türk milletinin
laik cumhuriyete bağlı olup olmadığı değildir
sayın arkadaşlarım, bizzat Sayın Başbakanın
ve iktidarın laik cumhuriyete sadakatle bağlı olup
olmadığıdır tartışılan. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) CHPden
daha bağlıyız biz! Daha bağlıyız!
OSMAN KAPTAN (Devamla) Onun için insanlar cenaze
törenlerinde Türkiye laiktir, laik kalacaktır! onun için insanlar
Çankaya laiktir, laik kalacaktır! diye tepki gösteriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Galiba siz oradan
söylüyorsunuz bunları.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Rejimin
en büyük tehdidi CHPdir!
OSMAN KAPTAN (Devamla) Eğer siz Türklük alt
kimliktir. derseniz, eğer siz Hikmetyarın önünde diz çökerseniz,
eğer siz Birleşmiş Milletler terörist destekçisi listesinde
olan El Kadıya kefil olursanız, eğer siz seçim öncesi
Dokunulmazlığı kaldıracağım. deyip iktidar
olunca sözünüzde durmaz, Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçerin laik cumhuriyete karşı görüşlerinin arkasında
durursanız, Maliye ve Millî Eğitim Bakanlarının
arkasında durursanız, eğer siz yine seçim öncesi Yolsuzluğu
kaldıracağım. deyip iktidar olunca tabanda Ali Dibolar,
tavanda Ofer kuleleri yaratırsanız, Yolsuzluk yapılıyor.
diyen ve söyledikleri devletin resmî makamlarınca da doğrulanan
milletvekillerinizi partinizden atarsanız, bu millet böyle
bir zihniyeti Cumhurbaşkanı olarak nasıl içine sindirecektir?
AKPnin kendi başına Cumhurbaşkanı seçmesi hâlinde
yüzde 65in temsil edilmemesi kamu vicdanını nasıl rahatlatacaktır?
Sayın milletvekilleri, böyle bir seçim Anayasanın
lafzına uygun gibi görünse de ruhuna tümüyle uygun olmadığı
kanısındayım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) CHPnin
demokratik anlayışına uygun değil bu!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Balık
baştan kokar!
OSMAN KAPTAN (Devamla) AKPnin uzlaşmadan,
tek başına Cumhurbaşkanı seçmesinde hukuki bir
engel yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Elbette seçeceğiz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Ancak, demokratik
meşruiyeti de yoktur. Hukuki olan bir seçim her zaman meşru
sonuçlar da doğurmayabilir. Nitekim, Almanyada 1933 seçimleri
de hukuki idi. Adolf Hitler, yasalara uygun bir şekilde, yüzde
33 oyla iktidara gelmişti. Sonunda faşizm Almanyanın
da, dünyanın da başına bela olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı ele geçirilmesi gereken bir mevki
değildir, Cumhurbaşkanlığı siyasal bir makam
değildir. İktidarın başı benim, devletin başı
da ben olacağım, devletin bütününü ele geçireceğim
görüşü kriz yaratır. Ecevitin cenazesinde Kocatepe Camiinde
olduğu gibi, Çankaya Köşküne arka kapıdan girilmez.
Şemsiyeyle Çankayaya çıkılmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, başkomutan ben
olacağım, YÖK üyelerini ben atayacağım, üniversite
rektörlerini ben atayacağım, Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaptan, son cümlelerinizi
alayım.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Son cümle Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri... (CHP ve AK Parti
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla)
Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları üyelerini ben atayacağım,
diyeceksiniz, ama, uzlaşmayla seçilmeyeceğim, benim kurduğum
partinin benim belirlediğim milletvekilleri de beni seçecek,
diyeceksiniz. Olmaz böyle şey. Bu sıkıntı yaratır.
İlle de uzlaşmaya yanaşmıyorsanız, buyurun
o zaman Cumhurbaşkanı seçiminden önce erken seçim yapalım,
yenilenen Meclis Cumhurbaşkanını da seçsin. O zaman
kimsenin söyleyecek sözü olmaz.
Biz Cumhuriyet Halk Partili olarak, rejimi tehlikeye
sokacak krizlere karşıyız, biz çareyi halkta, biz çareyi
sandıkta görüyoruz.
Bütçenin hayırlı olmasını diler,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
bir şey arz edebilir miyim efendim.
BAŞKAN Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Değerli konuşmacının
gazetecilerden veyahut da şahsından ifade etmiş olduğu
birkaç hususun mutlaka düzeltilmesi lazım.
Siz yerinde müdahale yaptınız. Eğer
arkadaşlarımız, mevcut yasalar çerçevesinde, Anayasa
çerçevesinde doğru dürüst bir değerlendirme yapmış
olsalardı, konuşmalarının başı ve sonu
birbiriyle bu kadar tezata düşmezdi.
BAYRAM
ALİ MERAL (
SALİH
KAPUSUZ (
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN Sayın Kapusuz, siz ne istiyorsunuz,
onu söyleyin bana.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
yerimden söz istiyorum efendim. (CHP sıralarından Böyle
bir usul var mı? sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, ben anlayamıyorum
siz müdahale ederseniz
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
aksi takdirde, Cumhuriyet Halk Partisi yeterli çoğunluğu
eline geçirdiği takdirde, rejimi değiştirip komünizm
mi getirecek? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından
Ne alakası var? sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kapusuz, lütfen Genel Kurulu
germeyelim, ben gerekli tepkiyi gösterdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Komünizm
lafı çok eskidi Salih Bey.
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir vatandaşı
Anayasanın temel ilkeleri dışında bir şeyi
düşünemez, düşünmemiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Düşünülemeyeceğini
ifade ettim.
BAŞKAN Ben, gerekli açıklamayı yaptım.
Sayın Kaptan da konuşmasını o minvalde devam ettirdi.
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on dakika. Sürenize
riayet ederseniz memnun olurum efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 bütçesiyle
ilgili, Sayıştay bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay,
belki Osmanlıdan devraldığımız en temel kurumlarımızdan
bir tanesi, 1862 yılında kurulmuş, 1876 yılında
yapılan ilk Anayasayla anayasal bir kurum hâline dönüşmüş,
1924, 1961, 1982 Anayasalarında da anayasal bir kurum olma
sıfatını ve konumunu sürdürmüştür.
Esas itibarıyla, devletin gelir, gider ve mallarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız
olarak denetleyen anayasal bir kuruluşumuzdur. Bu işlevi
nedeniyle de demokrasinin vazgeçilmez en temel kuruluşlarından
bir tanesidir.
Bağımsız denetçi kimliği, yani
iktidarın, esas itibarıyla iktidarın harcamalarını
denetlemek üzere oluşturulmuş bağımsız denetçi
kimliği, zaman zaman, Sayıştayın iktidarlar tarafından
istenmediği, Sayıştayla iktidarlar arasında birtakım
çelişkilerin, çatışmaların ortaya çıktığı
süreçleri doğurmuştur.
Bu sebeple de esasen, sadece Sayıştay denetiminden
değil, her türlü denetime karşı olan AKP İktidarı
tarafından, Sayıştay, istenmeyen bir kuruluş hâline
dönüştürülmüştür
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Aksine ya!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
ve Sayıştayın
bağımsız kimliği -biraz sonra söyleyeceğim
gibi- oluşturulan Sayıştay Yasasıyla, ısrarla
ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Tam aksine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, AKP İktidarı, öncelikle, siyasetçinin
kendisinin denetlenmesine karşıdır. Burada, bu Meclis
kurulduğu günden bu yana siyasetçilerin denetimiyle ilgili
tek mekanizma olabilecek siyasetçinin dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin verilmiş olan söz yerine
getirilmemiştir. Niye? Çünkü, AKP, siyasetçinin kendisinin
denetlenmesine karşıdır. Ne söyleniyor burada siyasetçiyle
ilgili, denetim yapılması talep edilen noktalarla ilgili
olarak ne söyleniyor? Deniliyor ki: Siyasetçinin siyaset yapmasıyla
ilgili, kürsü dokunulmazlığıyla ilgili korunmacılığı
daha da artırılsın. Ancak, siyasetçinin yolsuzluk yapması,
rüşvet alması, kendisine emanet edilene ihanet etmesi karşısında
bir dokunulmazlığının olması savunulamaz,
bu kaldırılsın.
Değerli arkadaşlarım, sizin kaldırmadığınız
şey kürsü dokunulmazlığı değildir. Sizin kaldırmadığınız
şey, bu halkın siyasetçiye emanet ettiğine ihanet eden
siyasetçinin yargılanmasının engellenmesini
sağlamaktır.
AHMET YENİ (Samsun) Konuyla ne alakası
var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Şimdi
buradan dün Sayın Başbakan -tekrar olacak belki- bu kürsüye
gelip, dokunulmazlığının kaldırılmasını
kendisi talep etmiş bir arkadaşımızla ilgili olarak,
hani o hiç beğenmediğiniz gazete kupürlerinden birisini
göstererek bak deyip bu arkadaşımızı kamuoyu
önünde, ne kendi anlayışına denk düşen bir biçimde
-çünkü, sen dokunulmazlığı kaldırmıyorsun-
ne
İSMAİL BİLEN (Manisa) Yalan
mı söyledi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Her zaman
yapılan
Biraz önce bir arkadaşımız bir gazeteden
bir mesaj okudu, kıyametleri kopardınız. Sayın
Başbakan dün burada gazete gösterdi millete. Üslubunuza uygun
değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Başbakanın
gösterdiği yanlış bir şey mi?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) Yanlış tabii.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi Genel Başkanımız diyor ki
(AK Parti
ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı
laf atmalar)
Değerli
arkadaşlarım, müsaade eder misiniz!
Genel
Başkanımız diyor ki: Sayın Başbakan, gereğini
yapın. Sayın Başbakan diyor ki: Ben gereğini yapma
makamı değilim., Peki, önünü aç mahkemeye gitsin., Hayır,
önünü açmam, mahkemeye gidemez. Hani, bir halk deyişi vardır:
Baba, bir hırsız tuttum. Al getir. Gelmiyor. Oğlum,
bırak gitsin. Gitmiyor. Siz ne söylüyorsunuz değerli arkadaşlar?
Ne öneriyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bu arkadaşımızın
Sayın Başbakanım burada dün, bir başbakana hiçbir
şekilde yakışmayacak bir anlayışla, bu kürsüye
çıkıp dokunulmazlığının kaldırılmasını
talep etmiş bir arkadaşımızın dokunulmazlığını,
Grubunuzun da kararıyla kaldırmayarak engellemiş
bir arkadaşımızın
AHMET
YENİ (
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
üstelik bu dava konusuyla ilgili
yargılanmış olan bütün diğer kişilerin, Yargıtay
tarafından yargılanmasına gerek olmadığı
kararının alındığı bir süreçte
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hayır hayır, yanlış söylüyorsun,
yanlış söylüyorsun!
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
bu noktada talepte bulunan bir
arkadaşımıza dönük bu saldırıyı nasıl
değerlendirebiliriz?
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yanlış söylüyorsun! Doğruyu
söyle, doğruyu söyle!
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim efendim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kendinizden korkuyorsunuz.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Doğruyu söyle!
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kendi yolsuzluklarınızdan
korkuyorsunuz.
Peki
başka?.. Peki başka?..
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu Hükûmet, bütün müfettişlik
kurumlarına, bütün teftiş kurumlarına karşıdır.
Oluşturduğunuz her yeni yasal düzenlemede teftiş kurullarını
kaldırdınız. Aslında, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısıyla
bütün teftiş kurullarını kaldıracaktınız.
Ama, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı yürürlüğe girmediği
için, tek tek bütün yasalarla ilgili olarak, gündeme getirdiğiniz
bütün yasalarla ilgili olarak teftiş kurullarını, müfettişlik
kurumlarını kaldırıyorsunuz. Onun yerine koyduğunuz
şey nedir? Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi
de o amirin uygulamalarını denetleyecek.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Müfettişleri
kim atıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ya, değerli
arkadaşlarım, hani fıkra yazsanız, böyle bir
fıkrayı ilkokul talebesi yazsa, canım böyle fıkra
mı olur, bu kadar gariplik mi olur, bunun neresi fıkra, diye
geçiştirirsiniz. Yaptığınız şey fıkra,
karikatür bile değil. Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak,
o iç denetçi de o amirin mali uygulamalarını, harcamalarını,
vesairelerini denetleyen bir işlev üstlenecek. Niye, bağımsız,
her iktidar döneminde görevini yürütmek durumunda olan, işe
başladığı günden emekli olduğu güne kadar yasal
bir güvence altında, görevi kurumun harcamalarını
denetlemek olan müfettişlik kurumlarını, teftiş
kurumlarını kaldırıyorsunuz? Niye?
Şimdi sıra Sayıştaya geldi. Bakın,
yukarıda bir Sayıştay yasası var.
Sizden önceki iktidarlar, Sayıştayın
üyelerinin seçimine ilişkin bir yöntem belirlemişler. Demişler
ki: Sayıştay üyelerinin kim olacağına, bu ocaktan
yetişmiş, bütün birikimini bu ocakta oluşturmuş
Sayıştay kurumu belirlesin, Meclisin de burada bir inisiyatifi
olsun. Sayıştay kurumu 4 misli üye belirlesin. Bunu, Plan
ve Bütçe Komisyonu 2 misline indirsin. Meclis de Sayıştay
üyelerini seçsin.
Şimdi, siz, yeni bir Sayıştay yasası
yapıyorsunuz. Kaç arkadaşımın haberi var, bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, diyorsunuz ki: Sayıştayın
bütün üyelerini Meclis seçsin. Yani, Sayıştayın bütün
üyelerini iktidar seçsin.
Şimdi, ben, merak ediyorum: Şimdi, biraz
sonra, bir sonraki turda konuşacak bir tek AKPli arkadaşım,
Sayıştay üyelerinin tamamını Meclisin seçmesinin
mantığıyla ilgili olarak, size ve şu televizyonlar
aracılığıyla Türkiye kamuoyuna açıklayabilecek
bir tek laf bulabilir mi? Değerli arkadaşlarım
İSMAİL BİLEN (Manisa) Sayıştay
kimin adına denetim yapıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Hah, mesele
orada zaten. Değerli arkadaşlarım, Sayıştay
ne yapacak?
İSMAİL BİLEN (Manisa) Kimin
adına denetim yapar?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayıştay,
kamunun harcamalarını denetleyecek.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Kimin
adına yapar bu denetimi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kamu
kim? Yani, iktidarın harcamalarını denetleyecek, iktidarın
harcamalarını denetleyecek Sayıştay.
TELAT KARAPINAR (Ankara) Kimin adına yapar?
Meclis adına yapar bunu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, zamanımı alıyorlar.
Sayıştay, iktidarın harcamalarını
denetleyecek.
TELAT KARAPINAR (Ankara) Kimin adına?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Hani,
o, biraz önce bir şey söylemiştim ya
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Uygulamalarını,
tarihçesini çok iyi biliyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Biraz
önce bir şey söylemiştim ya, amir önce bir memuru denetçi
olarak atayacak, sonra o memur amiri denetleyecek gibi.
Şimdi, Meclis, yani, iktidar, yani Meclisin
çoğunluğu önce Sayıştay üyelerini seçecekler,
sonra Sayıştay üyeleri de kendilerini atayan bu iktidarın
hesaplarını denetleyecek.
Şimdi, diyelim ki, efendim, burada herhangi
bir kasıt yoktur diye düşünebilirsiniz. Peki, böyle bir ihtiyaç
nereden doğmuştur? Kurumun böyle bir talebi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay
Başkanının siyasi kimliği kamuoyunca da bilinir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Nedir?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayın
Sayıştay Başkanı, Sayıştay yasasının
tartışıldığı bu süreçte, açıkça, bu
anlamda Sayıştayın üyelerinin belirlenmesinin, Sayıştayın
kuruluş mantığına da, Sayıştayın
işleyişine de, Sayıştayın ruhuna da aykırı
olduğunu, bütün ilgililerin, Sayın Bakanın, konuyla
ilgili komisyon üyelerinin ve Sayıştay bürokratlarının,
televizyon ve gazetecilerin huzurunda açıkça ifade etmiştir.
Sayıştay Başkanı, böyle bir değişikliğin
Sayıştayın işlevini ortadan kaldıracağını
ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Toparlıyorum
efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Kaç önergeyle yasayı
tıkadınız Kumkumoğlu, yukarıda kaç önergeyle
yasayı tıkadınız?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, biz, elbette, bu anlamda Sayıştayın
bütün üyelerinin, önce üyelik süresiyle ilgili bir zamanlama
sınırlaması getirerek Sayıştayın bugün
görevde bulunan üyelerini hızla boşaltıp, onun yerine
siyasi iktidarınızın emrinde olabilecek, sizin vücut
dilinizden anlayan -sizi denetleyen değil- sizin talimatlarınızı,
sizin emirlerinizi, sizin telkinlerinizi yerine getirmeye çalışan;
sizi değil, size karşı olduğunu gördüğünüz
unsurları denetlemekle görevlendireceğiniz Sayıştay
olmaktan çıkarılmış, sizin kurşun askeriniz
hâline dönüştürülmüş, adı Sayıştay ama kendisi
hiçbir şekilde Sayıştay olmayan böyle bir kurumun, elbette,
bu Meclisten geçmemesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Cumhuriyetin ve demokrasinin en temel kurumlarından birisi
olan, en işlevsel kurumlarından birisi olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim.
Sayıştayın sizin kurşun askeriniz
olmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Şimdiye kadar
seçilenler iktidarların
ALİ TOPUZ (İstanbul) Şimdiye kadar
böyle seçilmedi ama.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder.
Sayın Önder, süreniz yedi buçuk dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 mali
yılı bütçe kanunu tasarısı içindeki Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım
ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi tarihine baktığımızda,
yasama organının çıkardığı bir kanunun
Anayasaya uygunluğunun bir yargı organı tarafından
denetlenmesinin kabulü, tartışmalı bir sürecin sonunda
gerçekleşebilmiştir. Ülkemizde ise, çağdaş demokrasilerde
artık geride kalmış olan bu tartışmaların
son birkaç yıldan beri yeniden gündeme taşınmak istendiği
gözlenmelidir. Zaman zaman Anayasa Mahkemesinin işlevinin
yasamaya bir müdahale veyahut da ulusal iradeye müdahale olarak
nitelendirildiğine tanık olmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, kuvvetler ayrılığı
prensibi, yasama, yürütme ve yargı organlarının yetki
alanlarının çizildiği ve her birinin kendi yetki alanları
içinde, görevini, işlevini yerine getirmesi esasına dayanmaktadır.
Bunda, parlamenter sistemle, kuvvetler ayrılığı
sistemiyle ters düşen, çelişen bir taraf yoktur. Yapılan
bu münakaşalar sonucunda, zaman zaman, başkanlık sisteminin
bu münakaşaları önleyeceği ifade edilmektedir, fakat
unutulan bir şey vardır, başkanlık sistemlerinde
de yasama organını denetleyen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmalar
zaman zaman, Anayasa Mahkemesinin işlevini küçültmek arzularına,
onları arzu eder bir niteliğe de dönüşmektedir. Bu arada,
Sayın Meclis Başkanımızın, geçmişte beğenmediği
bir Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle televizyonlarda
çıkan bir demecini sizlere hatırlatmak istiyorum: Bu Anayasa
Mahkemesini, ben, Meclisin yapabileceği bir Anayasa değişikliğiyle
kaldırabilir miyim? Kaldırabilirim. Üye sayısını
değiştirebilir miyiz? Değiştirebiliriz. Yüce
Divan yetkisini alabilir miyiz? Alabiliriz. Her yasanın Anayasa
Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz? Engelleyebiliriz.
Her şeyi yaparım, ben Meclisim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yap da görelim! de.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu mantık düzgün bir mantık değil.
Bir mecliste çoğunluğun her şeyi yapabildiğini
eğer düşünebiliyorsanız, bu, çoğunluk diktatörlüğü
olur ki, bu çoğunluk diktatörlüğünün ne gibi sonuçlara yol
açtığını biz geçmişteki deneyimlerden biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi
derken, Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin ve
bağlayıcı olduğu malum. Ancak, o kararların
kesin ve bağlayıcı olması demek, onların
eleştirilemez olduğu anlamına da gelmediğini
ifade etmek istiyorum. Bir hukuk devletinde yargı kararlarının
eleştirilmesi doğaldır. Ancak doğal olmayan, o kurumların,
yüce yargı organlarının kurumsal kimliğine, yüce
yargı organlarındaki yargıçların kişiliklerine
saldırmaktır. Biz zaman zaman bunlara da tanık oluyoruz.
Şimdi, benim de eleştirdiğim kararları var Anayasa
Mahkemesinin.
Değerli arkadaşlarım, burada
İç Tüzükün 91inci maddesiyle ilgili bir değişiklik
yaptık ve bu değişiklikle temel kanun kavramını
gündeme getirdik. 855 sayılı Karar hakkında Anayasa
Mahkememiz bir karar verdi ve bu karar 21/10/2006 tarihli Resmî Gazetede
yayımlandı. Ama, bu karardaki en büyük eksiklik, temel kanunun
sınırlarının net bir şekilde çizilmemiş
olması nedeniyle bir kavram kargaşası yaşıyoruz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım,
şimdi, birçok kanundan bir iki madde alıyoruz torba kanun
ismi altında Genel Kurula getiriyoruz ve onları temel kanun
olarak görüşüyoruz. Bu İç Tüzük değişikliğinin
yapıldığı günlerde, hatırlayalım, 5510
sayılı Yasayı çıkardık. Cumhuriyet Halk Partisi,
esnafın, emeklinin, toplumun az gelirine sahip kişilerin
haklarını savunma yolunda gösterdiği gayreti burada
da gösterdi ve bu Yasa hakkında iptal davası açtık.
Dün, Anayasa Mahkemesi kararını verdi, ayrıntılarını
bilemiyoruz, ama, bizim dava konusu ettiğimiz maddelerden
birçoğunun iptal edildiğini anlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi
iptal kararı vermeden önce, AKP Grubu bu Yasanın bazı
maddelerinin değiştirileceği yolunda beyanlarda
bulundular.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Türkiyeye büyük haksızlık
yapıyorsunuz.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Ben haksızlık
yapmıyorum. Lütfen dinlemesini bilin. Her sözcüye de laf atma
huyundan vazgeçin. Sizi nasıl dinliyorsak biz, siz de dinlemesini
öğreneceksiniz. Sen bu konularda benimle ayrıca
aşık atamazsın, benim mesleğim. Sen efendi gibi yerinde
otur aziz kardeşim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sizin yaptığınızın
onda 1ini biz de yapıyoruz
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Şimdi,
5510 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden bu münakaşalara
geldik. O günleri hatırlayalım. Biz, grup olarak Genel Kurulu
terk ettik. Hemen çıkarttınız bölümler hâlinde ve Yasa
Anayasa Mahkemesine gitti, bu temel kanundu.
Değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin
haklarını elinden alan, milletvekillerinin parlamenterlik
görevini, yasama görevini yapmalarını engelleyen bu tutumunuzdan
lütfen vazgeçin. Geçmişte buna, siz temel kanun kavramına
karşıydınız, yarın yine karşı olacaksınız.
Siz zannediyorsunuz ki, hep iktidarda kalacaksınız. Seçim
geliyor. Seçimde yine bu kürsülere gelip, şimdi bizim yaptığımız,
seçimden sonra bu şikâyetleri yapacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
bilindiği gibi üç işlevi vardır: Bunlar, Yüce Divan
sıfatıyla bakılan davalar, iptal ve itiraz davaları,
siyasi partilerin mali denetimleri ile kapatılmasına ilişkin
davalardır.
Yalnız şunu görüyoruz: Anayasa Mahkemesi,
son yıllarda, özellikle 22nci Dönemde büyük bir iş yükü altında
ezilmektedir. Sadece bizim grubumuzun açtığı 87 dava
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Evet Sayın
Başkan, bize laf atanlara laf yetiştirirken süre bitti, bunu
dikkate alın.
BAŞKAN Buyurun efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi iş yükü
altında ezilmektedir. Bakınız, sadece Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, 22nci Dönemde 87 tane iptal davası
açtık. Bu davalardan 37 tanesi hakkında karar verildi ve
bu 10 tanesi reddedildi, 27 adet dava iptal olarak sonuçlandı.
Ayrıca, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesinin
başka görevleri de var. Yüce Divan sıfatıyla yargılama
yapıyor. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesine 12 tane Yüce Divan
sıfatıyla baktığı dava gelmiş, 3 tanesi
hâlen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesinin görevlerini layıkıyla
yerine getirebilmesi için yapılacak bazı hususlar var.
Bu mahkemeden şikâyet etmeyelim, yüce mahkemeden şikâyet etmeyelim.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
üye sayısını artıralım. Onların iki ay heyet
hâlinde çalışmasını sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, son cümlenizi rica ediyorum.
Gereği kadar süre verdim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Ayrıca,
Anayasa Mahkemesinin Senato gibi çalıştığını
iddia etmenin, burada söylemenin bir manası yoktur.
Değerli arkadaşlarım, ben Anayasa
Komisyonu üyesiyim, bu Mecliste en az işlevi olan komisyonlardan
birisi Anayasa Komisyonudur. Toplantı yapamıyoruz. Yani,
biz, Avrupa Birliği uyumu için geçenlerde bir teklif kabul ettik.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna Avrupa Birliği müktesebatına
göre o teklifleri, tasarıları denetleme yetkisi verdik.
Ama, biz, bu yetkiyi Anayasa Komisyonuna vermiyoruz. Bunların
çözümü vardır.
Ben, Anayasa Mahkemesinin çağdaş bir
mekâna 2008 yılında kavuşacağını biliyorum.
5536 sayılı Yasa ile hâkimlerimizin ve yüksek hâkimlerimizin
maaşlarında bir iyileştirme yapılmıştır.
Bu olumlu bir gelişmedir. Ancak, her şeye rağmen, Anayasa
Mahkemesinin, Yargıtayın ve Danıştaydan müteşekkil
yüksek yargı organlarının 2007 bütçesi içinde bunlara
ayrılan payın da yetersiz olduğunu biliyorum, izliyorum.
Bunların gelecek yıllarda daha iyi imkânlara kavuşturulmasını
arzu ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı
bütçesinin yüksek yargı organlarımıza, Anayasa Mahkememize
ve yüce ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Nuri Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Akbulut, süreniz on dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasamıza
göre, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil
eden Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür. Türkiyenin
her kişisinin ve her köşesinin Cumhurbaşkanı olması
nedeniyle siyasal konularda tarafsız olmak ve görevini tam
bir tarafsızlıkla yerine getirmek durumundadır. Ancak,
Cumhurbaşkanı Sayın Sezerin görev yaptığı
sürede devlet organları arasında Anayasada öngörülen uygar
bir iş birliğinin, düzen ve uyumun sağlandığını
söylemek, vatandaşların içtenlikle kucaklandığını,
görevin tarafsızlığından kuşku duyulmayacak
bir şekilde yerine getirildiğini kabul etmek ne yazık
ki mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilen ve onun güvenine layık görülerek bu makama getirilen
Sayın Sezer, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gerek Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri ve gerekse cumhurla, yani halkla olan
ilişkilerini, kabul edilemez bir anlayışla sürdürmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) O uyumsuzluk sizden
mi, yoksa Sayın Cumhurbaşkanından mı kaynaklanıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Devlet
işlerinin aksatılmadan, uyum ve iş birliği içinde
yürütülmesi gerektiği halde, Meclisin günlerce, haftalarca
ve bazen aylarca çalışarak kabul ettiği yasaların
birçoğu, siyasi görüş farklılığı olarak
nitelenebilecek gerekçelerle iade edilmektedir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Hayır, öyle
değil; Anayasaya uygunsuz, ondan.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, dört yılda, Türkiye Büyük
Millet Meclisine iade edilen yasa sayısı 54tür.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yasaları,
doğru dürüst çıkartmazsanız böyle olur.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) 1961 yılından
bu yana, bu yetki, en çok, 12 Eylül darbesini yapan Sayın Kenan
Evren tarafından ve 26 kez kullanılmıştır. Sayın
Sezerin son dört yılda iade ettiği yasa sayısı, Sayın
Evrenin yedi yılda iade ettiği yasa sayısının
2 katından daha fazladır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) İşte, olmadı.
Dönüp size bakacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma hızını ve verimini
düşüren bu durum, Parlamentoya yansıyan millet iradesinin
yok sayılması, görmezden gelinmesi veya sorgulanması
anlamına gelmektedir.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
Doğru yapın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Şu husus
çok iyi bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve banisi
Mustafa Kemal Atatürkün en büyük eseri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini yok saymaya, onu görmezden gelmeye veya sorgulamaya, Sayın
Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere, hiçbir kurumun, grubun
veya kişinin hakkı ve yetkisi yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) Anayasal yetkisini
kullanıyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Değerli
milletvekilleri, 9uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel,
görev süresinde
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Bunları inkâr
mı ediyorsunuz? Cumhurbaşkanını, Anayasa Mahkemesini
inkâr mı edeceksiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanıyla 146, Başbakanla 303,
Genelkurmay Başkanıyla 227 kez görüşmüştür.
İllerimizin tamamına yakınını ve 54 ülkeyi
ziyaret eden ve 1 milyon kilometreden fazla yol kateden Sayın
Demirel, binlerce mülakat, televizyon çekimi, sosyal ve kültürel
etkinlikler, toplantı, temel atma ve açılışlara
katılmıştır. Dünyayı Çankayayla sınırlayan
Sayın Sezer ise, son katıldığı televizyon gecesi
hariç, ancak bayramdan bayrama mesaj okurken halka görünmektedir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Sezerin
geçen dört yıllık süre içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanıyla görüşme sayısı ise -belki inanamayacaksınız-
yalnızca bir defadır. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanının
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına
verdiği önemi göstermesi bakımından çarpıcı
bir örnektir.
Türkiyenin çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşma yolunda son yıllarda yaşanan gurur verici gelişmelere
rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı, Hükûmetle olan
ilişkilerini de siyasi bir rakipmiş gibi sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde 82 Anayasasıyla
Cumhurbaşkanına tanınan yetkileri fazla bulan, sorumsuz
olan Cumhurbaşkanına bu kadar yetkinin tanınmaması
gerektiğini savunan Sayın Sezer, göreve geldikten sonra,
bu yetkileri tamamen kullanmaktan başka, kendisine fiilî yetki
alanları açmaktadır. Örneğin, Sayın Sezer, Anayasanın
iki maddesini değiştiren 4960 sayılı Yasayı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçte 2 gibi çoğunluğuyla
kabul edilmiş olmasına rağmen, yayınlamak ya da
halkoyuna sunmak yerine, bu iradeyi görmezden gelerek Meclise iade
etmiştir.
Yine, Anayasanın 104üncü maddesine göre,
Cumhurbaşkanı, kararnameleri imzalamakla görevlidir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği
işlemler dışındaki tüm işlemleri Başbakan
veya ilgili bakanlarca imzalanmakta, sorumluluk onlara ait olmaktadır.
Cumhurbaşkanının kararnameleri imzalama yetkisi,
tevsik etmeden ibaret, şeklî bir yetkidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Cumhurbaşkanlığı
noterlik mi, her geleni imzalamak zorunda mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Yani, Cumhurbaşkanı,
kararnamenin yapılmasına katılmamakta, yasal
şekilde hazırlanmış olan kararnamenin içeriğini
tasdik etmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) O zaman, oraya göndermenin
mantığı ne, imzaya niye gönderiyoruz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Hükûmetçe
hazırlanan bir kararnameyi, Cumhurbaşkanının,
hukuka aykırılık dışında, içerik olarak
denetime tabi tutması veya siyaseten yerindelik denetimi
yapması Hükûmet iradesine açık bir müdahaledir ve anayasal
olmayan bir yetkinin kullanılmasıdır. Devletin en üst
kademelerinde görev yapacak bürokratları, devletin bu
işlerle görevli kurumlarının görüşlerini bir tarafa
bırakıp, apartmanda görevli kaloriferciye, mahalle bakkalına,
simitçiye sorduracak kadar işi ileri götüren Sayın Cumhurbaşkanı,
atama, irade ve yetkisi tamamen kendi tasarrufundaki bir işlemmiş
gibi davranmakta, kararnameleri uzun süreler imzalamamakta veya
Anayasaya aykırı olarak iade etmektedir. Bir önceki Cumhurbaşkanımız
Sayın Demirel döneminde 10.150 kararnamenin yalnızca
362si iade edildiği hâlde
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sizi, yasalar çıkarken
uyarıyoruz bu yasa Anayasaya aykırı diyoruz, dinlemiyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Sayın
Sezer döneminde 5.982 kararnamenin 703ü iade edilmiştir. Bu sayı
bir önceki dönemle kıyaslandığında 3 kattan daha
fazladır. Oysa, milletimizin beklentisi, ülke problemlerinin
kolaylıkla aşılabilmesi için, Cumhurbaşkanı,
Parlamento ve Hükûmet ilişkilerinin, karşılıklı
diyalog, anlayış, uyum ve iş birliği içinde yürütülmesidir.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı
tarafından yapılan atamalarda da tarafsızlıkla
bağdaştırılamayacak uygulamalar devam etmektedir.
Yapılan atamalarda sol partilere kayıtlı olmak, o partilerde
siyaset yapmış olmak neredeyse bir tercih sebebi sayılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi delegesi olduğu herkesçe bilinen bir
şahsı, Anayasa Mahkemesi gibi tarafsızlığı
asıl olan yüksek bir mahkemeye üye olarak atamak istemesi ve yine,
öğretim üyelerinin demokratik tercihleri hiçe sayılarak
sol bir partiden milletvekili adayı olan birisinin rektör olarak
atanması, bu uygulamaların yalnızca iki basit örneğidir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) Kadrolaşıyor
mu yani?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanının parlamenter sistemin temel direklerinden
birisi olan tarafsızlık ilkesini sarsmaya hakkı yoktur.
57nci Hükûmet döneminde Sayın Sezeri aday gösterip seçilmesini
sağlayan üç siyasal parti son seçimde toplam yüzde 15 oy dahi
alamamıştır. Bu sonucun aynı zamanda Sayın Sezere
duyulan güven ve desteğin bir ifadesi olduğu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter rejime, insan hak ve özgürlüklerine, ekonomiye ve diplomasiye
kendince katkıları olmuştur. Halkımız, Sayın
Sezeri, milleti perişan eden 2001 krizini başlatmasıyla,
Parlamento ve Hükûmet çalışmalarını yavaşlatan
uygulamalarıyla, tarafsızlıkla bağdaşmayan
atamalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, Sayın Sezer, Cumhurbaşkanlığı
gibi, milletin her ferdinin temsil edildiği yüce bir makamı,
milleti başörtülü-başörtüsüz olarak iki sınıfa
ayırıp Anayasada ve yasalarda yer almamasına rağmen,
ne olduğunu yalnızca kendisinin bildiği kamusal
alan kavramına istinaden Çankayayı başörtülülere
kapatan çağ dışı uygulamasıyla, milletvekili
eşlerinin başörtülü olup olmadığının
araştırılmasına yönelik hukuka, insan haklarına,
din ve vicdan hürriyetine aykırı, utanç verici hafiyelik
çalışmalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, halkımız, kendisini, ülkemiz için
büyük önemi olan son Kıbrıs önerisinin görüşüleceği
Avrupa Dışişleri Bakanlığı Toplantısından
önce, ülke menfaati için çok gerekliymiş gibi, alelacele Benim
de haberim yoktu şeklinde açıklama yaparak sürece olan anlamlı
katkısıyla
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, Karamanlisin haberi
vardı!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Almanya
Başbakanı Sayın Merkele Hayatımda böyle bir olay
yaşamadım
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Rumun, Yunanın haberi
var, Cumhurbaşkanının yok!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Hem Türk
Hükûmetinin bir bakanını azarlıyor hem de konuk ettiği
Almanya Başbakanına tepki gösteriyor. İnanamıyorum
dedirten devlet adamlığı ve nezaketiyle, istenç, gönenç,
dogma, ister, erimli gibi anlaşılmaz ifadeleriyle hatırlayacaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Karamanlisle mi
iş birliği yapıyorsun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Milletin
unutamayacağı başka bir olay da millî ve manevi değerlerimize,
inancımıza açıkça saldıran birisine Çankayada
ödül verilmesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, görev süresi dolmak
üzere olan Sayın Sezerin son olarak millete yapabileceği
en büyük iyilik bu hizmetlerden milleti mahrum etmesi olacaktır.
Bu iyiliği millete çok görmeyeceğini umuyorum.
Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hayır
dileme, hayır dileme, hayır dileme! Niye hayır diliyorsun!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akbulut.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Sayın Başkan,
yani cumhuriyet düşmanı bir müsteşar atasaydı Cumhurbaşkanı
iyi mi olacaktı?
BAŞKAN Aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, konuşmasını niye kesmediniz? Sayın
Kaptanın konuşmasını kestiniz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, yayınlar başlayıncaya kadar ara verelim.
BAŞKAN Efendim?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) TRT-3te
yayın kesilmiştir. O yayın başlayıncaya kadar
ara vermenizi diliyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci tur üzerindeki söz sırası,
aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepeye aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
HALİL ÜNLÜTEPE (Ayfonkarahisar) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay
Başkanlıkları ile Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçeleri
üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı
son bütçe programını görüşüyor ve tartışıyoruz.
Bu iktidar, cumhuriyet tarihimizde, ulusal değerlerden uzaklaşan,
dış politikada ödün veren ve teslimiyetçi, içeride özelleştirme
adı altında kamu yatırımlarını eş ve
dosta peşkeş çeken, yolsuzlukların olağanlaştığı,
çiftçiyi doğduğuna pişman eden, esnafı dün daha
iyiydi dedirten ve yatırımsızlık ve üretimsizliği
teşvik eden iktidar olarak yerini alacaktır.
Önümüzdeki dönem bütçesini, yolsuzlukları
ortadan kaldıracak ve yolsuzluklara bulaşanlardan hesap
soracak, işsizliği azaltacak, çiftçileri ikinci sınıf
vatandaş durumundan çıkarıp gerçekten bu milletin
efendisi olduğunu gösterecek, esnafını ekonominin
temel taşı ve itici gücü olarak görecek, ulusal egemenliğini
Batıya karşı mücadele sonucu kazandığını
unutmayan ve unutturmayacak olan Cumhuriyet Halk Parti iktidarının
hazırlayacağını hatırlatarak sözlerime
başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasamız gereği Sayın Cumhurbaşkanı,
devletimizin başıdır, yürütmenin başıdır,
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten bir kurumdur.
Biraz önce, değerli arkadaşımın, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamına hakarete varan konuşma üslubunu yadırgadım.
Ama, daha önemlisi, Sayın Meclis Başkanımızın
tutum ve davranışını daha fazla yadırgadım.
O makam, yüce bir makam, devletin başıdır. Elbette,
eleştiriye açıktır, ama, eleştiri düzeyine çok fazla
dikkat edilmeli, çok daha hassas davranılmalıdır. Ulu
orta, ağzına gelen konuşuyor denilir ya, öyle bir konuşmaydı.
Kamuoyunda desteği kalmamış
Kim
söylüyor onu? Var mısınız kamuoyunda Cumhurbaşkanıyla
yarışmaya? Gücünüz yeter mi? Gücünüz yeter mi yarışmaya?
(CHP sıralarından alkışlar) Siz parti olarak girin,
ama, Sezer ismi güven veriyor, Sezer ismi Türkiyeye itibar kazandırıyor.
Onunla gurur duymalısınız. Onu, bu Meclis seçti, Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçti. Kendi seçtiğiniz oylarla, sizden
evvel verilen oylarla seçilen bir Sayın Cumhurbaşkanına
bu tür davranışlar sizi yüceltmez, sıkıntıya
düşürür. Eleştirebileceğiniz noktalar vardır,
onları eleştirilebilirsiniz.
Halkın içine girmiyormuş!.. Nasıl
girmiyor? Eşiyle birlikte alışveriş merkezlerinden
sade bir yurttaş gibi alışveriş yapan Sayın Cumhurbaşkanı
değil mi?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Hiç
karşılaşmadık.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Eşiyle birlikte,
Danıştay üyesinin vefatında, Kocatepe Camisine geldiğinde
yurttaşların alkışla karşıladığı,
ama, o cenaze törenine sayın bakanlar katıldığında
kaçacak delik aradıklarını görmediniz mi? (CHP sıralarından
alkışlar) Sizin durumunuz o! Bu sırça köşkten
dışarıya iyi bakın. Sırça köşk sizi kurtarmaz. O Kocatepe Camisindeki
cenaze töreni size bir mesaj vermiyor mu? Sayın Cumhurbaşkanının
saygınlığı tartışılmayacak seviyede.
Bakın, geçen yıl bir milletvekilimizin
yaptırdığı anketlerden
AHMET RIZA ACAR (Aydın) Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Oradan bağırıp
durma. Sus! Ağzını kapat! Bağırıp durma!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) Bağırırım!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Hiç yakışıyor
mu? Hiç yakışıyor mu?
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula
hitap edin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Deli dana gibi
oradan bağırıp durma.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula
hitap edin.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) Yakışıyor
mu?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ona yakışır.
(AK Parti sıralarından ayıp ayıp sesleri, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanını
EYÜP FATSA (Ordu) Sayın Başkan
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben benzetmemi
doğru yaparım. Benzetmemi ben doğru yapıyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) Sayın Başkan, Meclis adabına,
kürsü adabına yakışmıyor.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben benzetmemi
doğru yapıyorum, doğru. Doğru yapıyorum..
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş)
Ayıp, ayıp!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben düşüncemi
söylüyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) Sana yakışır!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan
Sayın Grup Başkanı
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın Grup
Başkanımız
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Sayın Grup Başkanı, o söz o arkadaşımıza
yakışıyorsa gelsin burada, şurada söylesin, gelsin.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) Başkan, sözünü geri
alsın!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
AHMET IŞIK (Konya) Yakışıyor
mu size deli dana demek milletvekiline!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Yakışıyor,
yakışıyor. Otur sen de. Sen de otur. Sen de sus! Sen de sus!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
AHMET IŞIK (Konya) Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) Sözünü geri alsın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, beni
dinler misiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamının bütçesi görüşülmektedir. Gerek Sayın
Ünlütepenin konuşma üslubu, gerekse daha önce şahsı
adına konuşan Mustafa Nuri
(CHP sıralarından gürültüler)
EMİN KOÇ (Yozgat) Ama, Cumhurbaşkanına
hakaret etti.
BAŞKAN Efendim, beni dinleyin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
o söylerken niye müdahale etmediniz?
BAŞKAN Siz, Meclis Başkanını
dinlemezseniz nasıl bu Mecliste çalışacağız?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Önceki hatip hakaret
ederken niye sözünü
BAŞKAN Efendim konuşmamın sonunu
dinleyin Sayın Kılıç.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Akbuluta
müdahale etmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, beni dinler misiniz lütfen.
Beni dinler misiniz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Çifte standart uyguluyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Mustafa Nuri Akbulutun
konuşması, doğrusu, yadırganacak konuşmadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Peki, niye müdahale etmediniz Sayın
Başkan?
ATİLA EMEK (Antalya) Müdahale etseydiniz!
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
makamı, Türkiye Cumhuriyetinin başıdır, milletimizin
temsilcisidir, yüce bir makamdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Günaydın!
BAŞKAN Burada, bütçe vesilesiyle iktidar
ve muhalefet sözcüleri olarak bu konunun tartışma konusu
yapılmasını, doğrusu, uygun bulmuyorum. Lütfen,
bütçe üzerinde konuşalım ve her iki konuşmanın da
uygun olmadığını, Başkanlık olarak burada
ifade ediyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) Keşke daha önce
söyleseydiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan, süreme dikkat edeceğinizi zannediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanlığı makamının
uygulamaları, Anayasadan aldığı yetkiyi kullanması,
Adalet ve Kalkınma Partisi yönetim ve iktidarınca tartışmaya
açılmaya çalışılmışsa da, bu davranışlar
kamuoyunda destek görmemiştir. Bilhassa, iktidar partisinin,
kamudaki görevlendirmelerde ısrarcı davranışlarında,
Anayasaya aykırılığı tartışmasız
olan yasaların yeniden görüşülmesindeki tutum ve davranışlarında
gösterdiği hassasiyet toplumumuzca benimsenmiştir.
Geçen yıl, bir milletvekilinizce yapılan
araştırmalarda, kamuoyu yoklamalarında, en güvenilir
kurum olarak Sayın Cumhurbaşkanlığı çıkıyor.
Geçen yıl yapılan, 2005teki o kendi milletvekilinizin yaptığı
araştırmada, Hükûmetten memnun olmayanların oranı
yüzde 72, işsizlikle mücadeledeki başarısızlığınız
yüzde 78, yolsuzlukla başarısızlığınız
yüzde 68. Önünüzdeki şablon bu. Bunu yüksek sesle söyleyenler
partinizde yaşatılmıyor. Hayır, benim dediğim
iyi olacak. Benim gibi düşüneceksin. Ve, onun adı da demokrasi
oluyor. Yani, güven duyulmayan, kamuoyunda desteğini yitirmiş
bir siyasi iktidarsınız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
da görev süresi sona ermektedir. Afyonkarahisar Milletvekili
olarak gittiğim her yerde kendimi tanıttığımda
Sayın Cumhurbaşkanının memleketinden. Ne kadar
gurur duysanız azdır. Onunla Türkiye olarak biz de iftihar
ediyoruz sözleriyle karşılaştım. Bu bana verilen
en büyük mutluluktur. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Son dönemlerde, Türk toplumunda, hangi devlet adamı
toplumumuzdan bu kadar saygınlık görmüştür?
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı
seçimleri kamuoyunda gündem oluşturmuş, herkes bu konuda
düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya çalışırken,
nedense iktidar partisi bu konuda tartışmaktan uzak durmaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesi bu olay toplumun her kesiminde
yeterince tartışılmalı, önerilere açık olunmalı,
tartışmaktan korkmamalıyız.
Sayın Başbakanın söylediği gibi,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğa
güvenerek sonuca gideriz düşüncesi, toplumun dinamik güçlerine
saygı duymamaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayısal
çoğunluğu, ulusal egemenliğin biricik temsilcisi olduğunu
kabul etmek ve dolayısıyla her istediğini yapabileceğini
iddia etmek, demokrasinin temel kurallarına aykırıdır.
Öncelikle, şunu
Cumhurbaşkanlığı makamının
seçilmesinde en önemli faktör, güçlü halk desteğidir. Bakın,
Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı makamına
geldiğinde arkasındaki destek yüzde 47 idi, Doğru Yol
Partisi ve SHPnin oy toplamı yüzde 47 idi. Sayın Sezer Cumhurbaşkanlığı
makamına seçildiğinde arkasındaki destek oranı
yüzde 52 idi, DSP, MHP ve ANAP.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Barajın
altında kaldılar ama.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sizin arkanızdaki
destek, 2002 seçimlerini esas alırsak, yüzde 34.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Onlar
barajın altında kaldı.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bakın, sizin
arkanızdaki destek yüzde 34. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında,
Adalet ve Kalkınma Partisinin oy oranı, Sayın Başbakanın
söylediğine göre yüzde 25, tarafsız kamuoyu yoklamalarına
göre ise yüzde 20. Bu oran, doğru bir orandır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) Nereden biliyorsun?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Erken seçime
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) Mahallî
idarelerde yüzde 45.
BAŞKAN Efendim
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkanım, biraz daha süre verirseniz, dört dakikam gitti.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Pazarlık mı yapıyorsun?
Pazarlık yok!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Benim muhatabım
Sayın Başkan, ben onunla görüşüyorum, siz niye sıkıntı
duyuyorsunuz beyefendi? Siz niye sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Niye milletvekiline hakaret
ediyorsun?
BAŞKAN Efendim, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Yani, ne sıkıntı
duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Konuşman için önce
özür dile!
BAŞKAN Müdahale etmeyelim efendim, lütfen
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) O milletvekili,
kendi hakkını hukukunu
BAŞKAN Sayın Güler, lütfen, müdahale
etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
koruyabilecek
yetenektedir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Hakaret etmeye hakkın
var mı?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) O milletvekili
kendi hakkını hukukunu korur. Sen otur yerine!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Hakkın var mı senin?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Şimdi, son yapılan
kamuoyu yoklamalarında, oy oranınız yüzde 20.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) Yüzde 45.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bu, şunu gösteriyor
arkadaşlar: Erken seçime gitmemeniz ve bundan kaçınmanız
da, sizin de bu oy oranını kabul ettiğinizi gösteriyor.
Bu oranla, yüzde 20lerin desteğiyle, Cumhurbaşkanlığı
makamına oturamazsınız, o makam batar, sizi rahatsız
eder. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ayrıca
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin Mayıs 2007de yapılacak olması
Parlamentonun
fiilî görevi 30 Temmuzda bitiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Allah Allah! Nerede yazıyormuş?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bizim, bir buçuk
ay, görev süremiz bitmek üzereyken, Cumhurbaşkanlığı
makamının seçiminde bir karar verebilirsiniz anayasal
olarak, ama, o etik olmaz, etik. Etik kurallar bir asırda oluşur.
Bugün, İngilterede yazılı bir hukuk yoktur. O etik kuralları
çiğnersiniz ve sıkıntıya düşersiniz ve bu toplum
tarafından da doğru karşılanacağına
inanmıyorum.
Sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasa gereği yürütmenin başıdır dedik. Hükûmetin,
Avrupa Birliğine Kıbrıs Rum kesimine bir liman ve bir
hava limanı açmayı önermesinin ardından, Hükûmetle,
Genelkurmayın olduğu gibi, Çankayanın da arası
açıldı. Sayın Cumhurbaşkanı Hükûmet tarafından
bilgilendirilmediğini ilan etmişti. Sayın Başbakan
ise, 6 milletvekili çıkardığı, Afyon Meydanında
on günde toplayabildiği 2.500 kişinin huzurunda, Afyonkarahisarlı
olan Cumhurbaşkanını kastederek Çankayaya mı soracağız?..
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) 45 bin
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben senden iyi bilirim
onu.
Hassas olan bir konuda düşüncelerinizi Yunanistan
Başbakanıyla paylaşacaksınız, Alman Başbakanıyla
paylaşacaksınız, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanıyla paylaşacaksınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, son cümlenizi
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan hemen bağlıyorum.
kendi Cumhurbaşkanınızla paylaşma
ihtiyacı duymayacaksınız! Bunun takdirini yüce Türk
milletine bırakıyorum. İhtiyaç duymayan Sayın
Başbakan. Ayrıca, Sayın Başbakan bilgi verme ihtiyacı
içinde olmadığını belirtirken, Sayın Dışişleri
Bakanlığı da Verdim diyor. İşte, birbirinden
habersiz bir organ. Hangisine güveneceksiniz? Ben Sayın
Başbakana güvenmek istiyorum, Sayın Dışişleri
Bakanına güvenmek istemiyorum. Birbirini tersleyen, birbirini
sıkıntıya sokan bir Hükûmet. İşte, böyle bir
Hükûmetle son yıla giriyoruz.
Hissî davranışlardan uzaklaşın.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılabilir, ama,
ortak aklın yolu birdir.
O aklı bulabileceğimiz inancıyla,
2007 yılı bütçesinin Türkiyemize, milletimize hayırlı
ve uğurlu olması dileğiyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Şimdi, konuşmalar tamamlanmıştır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, izin verir misiniz.
BAŞKAN Yirmi dakika süreyle soru-cevap
kısmına geçiyoruz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, biraz önce, benim konuşmamı uygun olmayan bir
konuşma olarak değerlendirdiler. Ben bunu kabul etmiyorum.
Bir milletvekili olarak doğruları söyledim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, cihazdaki
söz taleplerini Başkanlık Divanı olarak tespit ettik.
Tabii, aralar verildiği için cihazda bazı oynamalar olmuş,
ama, aslolan elimizdeki listedir. Önce, listeyi sırasıyla
okuyorum: Sayın Süleyman Bölünmez, Sayın Ahmet
Işık, Sayın Gazalcı, Sayın Kemal Sağ, Sayın
Osman Özcan, Sayın İbrahim Özdoğan, Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu, Sayın Fahri Keskin, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Meral, Sayın Emek,
Sayın Mahmut Göksu, Sayın Emin Koç.
Süre yettiği sürece, soru soracak arkadaşlara
soru sorma imkânı sağlayacağız.
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın RTÜK Başkanına iki sorum olacaktır:
Toplumun maalesef en çok zaman ayırdığı televizyon
izleme ve ahlaki çöküntünün birinci mimarı olan magazin programlarının
azaltılması hususunda çalışmalarınız
nedir? Eğitime yönelik programların desteklenmesi ve daha
uzun süreli yayınlar için gerekli çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: Bölgesel ve yerel yayın yapan
televizyon ve radyoların desteklenmesi konusunda paylar artırılacak
mı? Lisansları ne zaman verilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Çok kısa sorularım olacak, ama, bir hakkın
teslimi için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gücünü, saygınlığını
ve itibarını artırmaya yönelik performanslı çalışmasından
dolayı Meclis Başkanımıza teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum bir milletvekili olarak.
Sorum şu: Sağlıkta hizmet alımına
yönelik olmamakla birlikte, sağlık masraflarında Meclis
Başkanlığı tasarrufa gitti. Bu tasarrufun kapsamını
öğrenmek istiyorum.
Meclis kütüphanesi yeni bir binaya taşınmakta.
Daha işlevsel hâle gelme noktasında çalışmalar
var. Öğrenmek istiyorum.
Radyo Televizyon Üst Kurulundan şunu öğrenmek
istiyorum: Çocuklara yönelik gayriahlaki yayınlar maalesef
var; psikolojilerini derinden etkileyen şiddet içerikli yayınlar.
Bunlara yönelik müeyyideler yeterli midir? RTÜK bu konuda ne düşünüyor?
Son olarak da: Bir milletvekili arkadaşımız
Sayıştay Başkanının siyasi görüşü belli.
dedi. Sayıştay Başkanlığı, yüksek yargı
organı. Sayıştay Başkanı da, çok saygın
bir kişiliği, kimliği olan bir insan. Sayıştay
Başkanının siyasi görüşü nedir? Böyle bir görüşü
var mıdır yok mudur?
Bir de, Komisyonda olan Sayıştay Kanunundan
beklentiler nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık. Ancak, burada kişisel konularda soru sormanın
uygun olmadığı kanaatindeyim. Tabii, cevap verecek
olan, makam.
Efendim, Sayın Gazalcıya söz veriyorum.
Yalnız, soruları ben de takip ettiğim için, böyle net ve
açık olursa -yani, yazıyorlar, not alıyorlar- daha kolay
olur. Çok hızlı olmazsa memnun olurum.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben, tabii, Sayın Pakdile saygı duyuyorum,
ama, Sayın Meclis Başkanı Bülent Arınçın Plan
Bütçe Komisyonuna gelip de Genel Kurula gelmemesini yadırgıyorum.
Gelip bizzat soruları yanıtlamasını dilerdim.
Niçin gelmedi?
Bir yönetmelik değişikliği yapıldı
son olarak Mecliste, Cumhuriyet Halk Partili Divan üyelerinin karşı
çıkmasına karşın. On beş yıllık kamuda
çalışma zorunluluğu -Mecliste değil- getirerek
yükselme
Bu yönetmelik değişikliğine niçin gerek duyuldu?
Dışarıdan birtakım kişiler getirilip burada
bir üst yönetime mi gelecek?
Efendim, asıl sorum: Ben bugün bu Başkanı
bekliyordum burada. 13-17 Kasım tarihleri arasında bir
17nci Millî Eğitim Şûrası yapıldı. O akşamlardan
birinde Sayın Başkan -Şûraya gelmedi ama- bir akşam
yemeğine gelecek. dendi. Ben de Şûranın üyesiydim. Orada
bir sürü Şûra üyeleriyle beraber, Başkan geleceği
için, lokantanın önünde kırk beş dakika Sayın
Başkanı bekledik. Sonra, Başkan geldi, bir konuşma
yaptı.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Konuşma süresi
on dakika mı?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Konuşma, AKPnin
uygulamalarını, millî eğitimdeki uygulamalarını
övdü, Millî Eğitim Bakanını eleştirenleri
eleştirdi ve öyle bir noktaya geldi ki, tamamen bir propaganda
konuşmasına dönüştü; hatta konuşmasının
bir yerinde, rahmetli Deniz Gezmişi, Yusuf Aslanı, Hüseyin
İnanı bunlar iyi aile çocuklarıydı
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Başkan, bu soru
mu, yorum mu? Konuşmayı kesmeniz lazım.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
ama, o zamanki kötü
eğitim sistemi, bunların kavga, para ve kadını,
ideolojik olarak bunları elde ettiğini söyledi ve biz de,
protesto edip çıktık o yemekten birçok arkadaşımla
beraber. Şimdi, ben -Sayın Başkan tabii, burada olsaydı
daha iyi olacaktı- böyle tarafsızlığını
zedeleyen bir konuşmaya niçin gerek duydu? Niçin o 68 ruhunu,
kendi içinden geldiği birtakım insanların duygularını
anlatabilir, ama o insanlara nasıl hakaret edebilir, bunu
öğrenmek istiyordum, ama kendisi yok.
Herhâlde açık oldu Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Soruyu alamadık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bu arada soru rahmetli
oldu.
BAŞKAN Sayın Sağ
KEMAL SAĞ (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sorularımı hemen yöneltiyorum: AKP
İktidarı olarak, Sayıştay Yasa Teklifi neden geri
çekildi? Cumhuriyet Halk Partisinin komisyondaki itirazları
ve önerileri neden dikkate alınmadı? Şu anda Sayıştayımızda
7 üyelik boş ve ocakta 1 üyelik daha boşalacak. Bu üyelerin
seçimi neden geciktiriliyor?
Şimdi, 5018 sayılı Yasa, 2007 başında
tüm hükümleriyle geçerli olacak. Bu arada, 5018 geldi, ancak, Sayıştay
Yasası değiştirilmedi. Bu iki yasanın örtüşmeyen
hükümleri konusunda ne yapılacak? Ben bunu merak ediyorum.
Ayrıca, KİTlerin denetiminde ufak bir
sorun var, pürüz var, o da şudur: 3346 sayılı Yasa değiştirilmedi.
Ancak, 5018 sayılı Yasa ile birçok KİT Sayıştay
denetimine verildi, yani merkezî bütçe içerisine alındı.
Şimdi, bu durumda, Sayıştay yasasında, teklifinde,
YDKnın durumuna dair hiçbir hüküm olmadığına göre,
acaba YDKnın geleceği hakkında Hükûmet ne düşünüyor
onu merak ediyorum.
Son sorum Sayın Meclis Başkanlığımıza:
Bilindiği gibi, geçen yıllar, gerek yemekhaneye gerekse
kulislerimize birçok turnike yapıldı, fakat, bu turnikeler,
şu anda, önemini veya fonksiyonel hâlini kaybetti. Şimdi,
bu durumda, bu turnikeler aktif hâle getirilecek mi, yoksa kaldırılacak
mı? Bu konuda ne düşünülüyorsa onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sağ.
Sayın Osman Özcan
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Divana soruyorum: Meclis Başkanlık Divanı
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri yanında çalışanların
haklarını korumakla mükelleftir. Şimdi soruyorum:
1) Mecliste çalışanların servisleri
kaldırıldı. Meclis Başkanlık Divanı bunlara
para ödeyeceğim dediği hâlde niçin şimdiye kadar hiçbir
para ödenmemiştir?
2) Meclis görevlilerine Divan kararıyla
yılda bir sefer ikramiye veriliyordu. Bu niçin kaldırılmıştır?
3) Kıyafet paralarına da dört senedir
zam yapılmamaktadır. Hâlbuki, âdet, eskiden beri yapılıyormuş,
niçin yapılmamaktadır?
4) Meclis personeli özel hastanelere gidemeyecek.
Bu durumda devlet hastanelerine gidecek. O zaman, bu Mecliste çalışanlar
gittikleri zaman işleri aksamayacak mı? Çünkü, orada bekleyecekler,
sıraya girecekler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Hükûmete birkaç sorum var.
Birinci sorum: Bilhassa televizyon kanallarında
spikerlerin ve değişik program sunucularının kullandığı
Türkçe son derece bozuk ve sunidir. Fazlaca televizyon izleyen
genç kuşaklar ve çocuklar, televizyon kanallarında kullanılan
bu bozuk ve suni dilin etkisinde şekillenmekte ve millî, kültürel
gelişimin en temel taşlarından olan dil şekillenmesi
deformasyona uğramaktadır. Medya okuryazarlığı
gibi ne olduğu anlaşılmayan projeler yerine, doğru
dil gelişimi konusunda faal olmak Hükûmetimize çok anlamsız
mı gelmektedir? Hükûmetiniz döneminde Türkçeyi koruma ve televizyon
kanallarındaki bozuk ve suni dil yayılımının
önlenmesi için herhangi bir önlem alınmış mıdır?
Diğer bir sorum: 7 Mayıs 2007de gerçekleşecek
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, toplumu gerecek,
ekonomik dengeleri etkileyecek bir atmosfere sokmuştur ülkemizi.
Birçok sektörde dikkatli bir bekleme politikası izlenmekte,
şirketler ekonomik açılımlarını Cumhurbaşkanlığı
seçimleri esnasında ve/veya sonrasında çıkması
muhtemel bir krize göre yavaş tutmakta ve risksiz bir denge seviyesinde
kalmayı tercih etmektedirler.
Her vesileyle, son olarak da limanlar Rumlara
açılıyor şeklinde ve devlet kurumlarımızın
açık tepkisine sebep olan ve devlet kurumlarıyla koordine
edilmemiş olduğu için AB üzerinde de hiçbir yaptırım
gücüne sahip olmayan, beceriksiz bir adımla, yine, kriz doğurmayı
başarmış olan Hükûmetiniz, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin ülkemiz açısından taşıdığı
büyük hassasiyetin farkında mıdır? Farkındaysanız
muhtemel bir krizi önlemek babında Cumhurbaşkanlığı
seçiminde toplumsal konsensüs arayacak mısınız?
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Kurtulmuşoğlu
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Meclis Başkanına soruyorum: Meclis personelinin
bundan dört sene evvel servisleri kalktı. Kalkış sebebi
de yeni vasıtalar alınacak diye kalkmıştı.
Dört senedir Meclis personelinin servisleri bulunmamaktadır.
Acaba, Meclis personelinin servisleri yeniden konulacak mıdır?
Bir, onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, Meclis personeline, giyim adı
altında, belirli bir miktarda bir para veriliyordu. Dört sene evvel
ne verilmişse, dört sene evvelkinden bu sene daha az bir yardım
verilmektedir. Biliyorsunuz, Meclis personelinin çalışma
ortamı bellidir. Bunları artırmayı düşünüyor
musunuz?
Yine, Hükûmetin geçici işçiler için düşündüğü
kadroya almayı, Mecliste bulunan geçici işçiler için de
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Soru süremizi bayağı aştık.
Soruların muhatapları belli, sayın
Hükûmet ve Sayın Meclis Başkanımız.
Sayın Pakdil, önce siz mi cevaplandırmak
istiyorsunuz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Siz de takip ettiniz, sorular, burada bütçeleri
görüşülmekte olan kurumlarımızın saygıdeğer
başkanlarına yöneldi çoğunlukla. Bilemiyorum
Sayın
RTÜK Başkanımıza iki-üç tane soru var. İç Tüzükümüz,
burada temsil edilen kurum yetkililerinin veya başkanlarının
doğrudan cevap vermesine imkân tanımıyor. O bakımdan,
sanıyorum, bu kurumlarımız, değerli milletvekili
arkadaşlarımızın yönelttiği sorulara yazılı
olarak cevap vereceklerdir. Belki, bu yazılı cevap Başbakanlığa
sunulur, Başbakanlık kanalıyla ilgili arkadaşlarımıza
bu cevapları intikal ettiririz. Eğer, İç Tüzük böyle
bir imkân verseydi, sanıyorum, başta RTÜK Başkanımız
olmak üzere, Sayıştay Başkanımız olmak üzere,
bu konuda kendileri doğrudan cevap verebilirlerdi diye düşünüyorum.
Ama, Hükûmetimize yönelik tek soru Sayın Özdoğandan geldi.
İzin verirseniz, ben ona cevap vermek istiyorum.
Sayın Özdoğan, televizyon kanallarındaki
spikerlerin, belki haber spikerlerini kastetti, Türkçelerinin
son derece bozuk ve suni olduğunu söyledi veya böyle bir kanaatte
olduğunu ifade etti. Bunun için Hükûmet olarak bir tedbir alacak
mısınız diye bize bir soru yöneltti.
Ben bu konuda kendisi gibi düşünmüyorum.
Gerçekten, gerek TRTde gerekse özel televizyonlarda görev yapan
spikerlerin -gerek bayan gerek erkek spikerlerimizin- Türkçeyi
çok iyi kullandıklarını ve Türkçeye hâkim olduklarını
ben gözlemliyorum. O bakımdan, bizim, Hükûmet olarak televizyonda
spikerlik yapan arkadaşlarımızın şivelerini
düzeltmeye yönelik herhangi bir çalışmamız yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçimine endekslendi
Türkiyedeki yerli ve yabancı yatırımcılar; yatırım
yapmayı düşünüyorlar ama acaba Cumhurbaşkanlığı
seçimi yaklaşırken Türkiyede gerginlikler mi olur, Türkiye
güven mi kaybeder; böyle bir noktaya gidiyoruz diye bir değerlendirme
yaptı.
Değerli arkadaşlar, bu saptamaya da asla
katılmıyorum. Bu, sadece bazı muhalefet partisine
mensup arkadaşlarımızın kişisel düşünceleridir.
Ne toplumda ne de yerli ve yabancı iş adamlarında Türkiyeye
dönük herhangi bir güven kaybı söz konusu değildir. Türkiyede
yatırımcılar da, halkımız da artık önünü
görmektedir. Nereden biliyorsunuz diye soracak olursanız,
bankalar bile on beş yıl vadeli, yirmi yıl vadeli sabit
ödemeli eğer kredi veriyorlarsa, demek ki yirmi yıl sonrası
bu ülkede görülüyor demektir.
Ayrıca, limanların Rum gemilerine
açılmasıyla ilgili bir konuyu gündeme getirdi Sayın
Özdoğan.
Efendim, önce, Türkiyeden başka hiçbir devletin
tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
bir havalimanıyla, gemilerin sevkiyat yapacağı bir
deniz limanının eş zamanlı açılması gibi
bir öneri konuşuluyor. Neden Kuzey Kıbrısta uluslararası
ulaşıma açılacak olan hava ve deniz limanlarını
hiç konuşmuyorsunuz? Ve Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
tanınmasıyla ilgili ciddi bir adımın atılması
önerisini taşıyan bu konuda o tarafı görmezden geliyorsunuz
da, sadece Rum kesimiyle ilgili değerlendirmeleri düşünüyorsunuz?
O bakımdan, bu değerlendirmeler yapılırken, lütfen
objektif olalım.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın
Bakan, dediğinize inanıyor musunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Gayet tabii. Ben, dediğim
her şeye inanıyorum. İnanmadığım hiçbir
şeyi söylemem Değerli Milletvekili arkadaşım.
Sayın Başkanım, Hükûmetimize yöneltilen
bunun dışında başka bir soru yok. Sanıyorum,
Meclis Başkan Vekilimiz diğer soruları cevaplandıracak,
diğerleri de yazılı olarak gelecek.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer sorular yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Meclis Başkanlığına
sorulan sorularla ilgili Başkan Vekilimiz Sayın Pakdil
cevap verecek.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Zaman var daha
KEMAL SAĞ (Adana) Bir açıklama yapmak durumundayım,
eğer izin verirseniz, biraz sonra.
BAŞKAN Cevap verecek
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Konya Milletvekilimiz
Sayın Ahmet Işık Beyin sorduğu sağlık giderlerinde
yapılan tasarrufla ilgili olarak yüzde 23,4 oranında bir
tasarruf yapılmıştır. Bugünkü parayla 6 milyon yeni
Türk lirasına tekabül etmektedir.
Kütüphane, Araştırma Merkezi, Arşiv
Binası ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi
Kabul Binası yapımı için 12 Nisan 2006da ulusal yarışma
açılmış ve 21 Ağustos 2006da yarışma sonuçlandırılmıştır.
41 proje arasından Cem Açıkkol ve Kaan Özerin projesi birinciliği
kazanmıştır. 27/11/2006 tarihinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu, projenin uygun olduğuna karar vermiştir.
Hâlen, kütüphane ve arşiv binasıyla ilgili detay proje çalışmaları
devam etmektedir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda öyle bir uğultu var ki, ben, Başkanı takip edemiyorum.
Arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen Divanda alınan
yönetmelik değişikliği konusu dışarıdan
eleman getirilmesini kapsamamaktadır. Şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çalışan ve on beş yıllık
kamu hizmeti olan personeli kapsamaktadır. Bunu da bilgilerinize
böylece sunuyorum.
Servis konusu; Meclis personelinin servisleri
sabah saat 07.00den itibaren değişik hatlarda devam etmektedir
erken gelenler için. Akşam geç vakitte çalışıldığı
zaman gidecekler için de yine servis uygulaması devam etmektedir.
Mevcut, Meclisteki bir kısım araçların çok eski olması
nedeniyle ve yapılan araştırmalarla, bu ara zaman içerisinde,
yani, sabah ve geç vakitler dışında herhangi bir servis
yoktur.
Kıyafet parası her yıl enflasyon oranında
artırılarak ödenmektedir. Belki, arkadaşlarımın
tek tek isimlerini okumadım, ama, soru soran arkadaşlarımız
biliyorlar.
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen
gün de sorulmuştu bu yemekhanelerdeki turnikeler konusu. Buradaki
turnikeler milletvekili arkadaşlarımızın istifadesi
için, rahat etmeleri için, özellikle alt kısmın üyeler için
açık olması gerekçesiyle yapıldı ve kulislerde
bir kısım milletvekili arkadaşlarımız tarafından,
gelen misafirlerin de çok yoğun olduğu ve sigara içildiğinden
bir kısım arkadaşlarımız rahatsızlığını
beyan ettiğinden konulmuştu. Ama, bu uygulama tatbiki kabil
olmadığı için şu anda devre dışı kalmıştır.
Oraya yine turnikelerden götüren arkadaşlarımız,
milletvekili arkadaşlarımızın kendisidir, kartlarını
kullanarak milletvekili arkadaşlarımızdır. Yani,
bizler kendimiz götürmüşüzdür. Hem uygulamayı kendimiz
yapıyoruz, ondan sonrasında aksaklıklar çıkıyor.
Dolayısıyla, bu, tekrar arkadaşlarımızın
verdiği bilgiler muvacehesinde Başkanlık Divanında
değerlendirilecektir, kaldırılıp kaldırılmamasına
Başkanlık Divanı kendisi karar verecektir. Ama,
şu anda bir fonksiyonu yoktur. Bu uygulamada hepimizin de müspet
veya menfi bir katkısı olduğunu da özellikle ifade etmek
istiyorum. Çünkü, burayı bizler kullanıyoruz, buraya
alınan misafirleri de bizler getiriyoruz. Bu uygulama tamamen
bizlere ait olan bir uygulamadır.
Bu 4/C kapsamındaki personel işçi statüsünden
bu statüye geçirilirken kendi maaşlarına zam yapılarak
geçirilmiştir. O zaman bir ikramiye veriliyordu. Ama, maaşlarında
bir artış olduğu için bu uygulama şu anda kaldırılmıştır,
onlara bir ikramiye verilmemektedir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Tam tersi
Tam tersi
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Öbür soruları
yazılı mı yanıtlayacaksınız?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu arada cevap vermediğimiz
veya eksik kalan hususlar varsa o arkadaşlarımıza yazılı
olarak cevaplarını vereceğiz. Ama, şu anda benim
not aldığım hususlara genel itibarıyla cevap verdim.
Özel olarak Sayın Başkanla ilgili bir kısım hususlar
vardı. Tabii, Sayın Başkan yapacağı konuşmayı
kendisi takdir edecektir. Bizim takdir edecek hâlimiz yok. Yani, Meclis
Başkanı seçilmiş bir başkandır. Nihayetinde,
ne konuşacağını, ne edeceğini Başkan kendisi
gayet iyi bilir. Ama arkadaşlarımızın bir kısmı
memnun olmamış olabilir. O kendilerinin takdiridir, ona
bizim bir şey diyeceğimiz yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Efendim, Sayıştay Başkanımızın
her ne kadar söz talebi varsa da, süremizi aştık. Kendileri
yazılı olarak cevap verebilirler.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 361.311.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 55.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 359.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 361.725.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 285.074.728,55
- Toplam Harcama : 254.059.089,88
- İptal Edilen
Ödenek : 30.920.221,80
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 1.071.223,21
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 26.388.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 837.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 29.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 121.306.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 125.150.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 23.410.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3984 sayılı Kanunun 12nci maddesine göre
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2007 yılı için merkez ve
taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe
Komisyonunda karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 547, taşra teşkilatında 123 olmak
üzere toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul
edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 90.648.423,00
- Toplam Harcama : 53.617.619,36
- Ödenek Dışı
Harcama : 965.886,27
- İptal Edilen
Ödenek : 37.996.689,91
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe geliri
tahmini : 90.648.423,00
- Net tahakkuk- 78.813.619,48
- Net tahsilat : 78.813.619,48
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1. Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 33.893.030
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 33.893.030
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Cumhurbaşkanlığı
2005
2. Cumhurbaşkanlığı
2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 29.544.281,00
- Toplam Harcama : 23.722.900,91
- İptal Edilen
Ödenek : 5.821.380,09
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.024.300
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 72.500.800
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 600.000
TOPLAM 85.125.100
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Sayıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri
Sayıştay
Başkanlığı 2005
2. Sayıştay
Başkanlığı 2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 2005
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 54.231.715,00
- Toplam Harcama : 39.814.762,15
- İptal Edilen Ödenek : 14.416.952,85
BAŞKAN
(A) cetvelini
Sayıştay
Başkanlığı 2005
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.769.520
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.259.480
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.029.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 4.409.152,00
- Toplam Harcama : 3.800.028,17
- İptal Edilen
Ödenek : 609.123,83
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığının
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri de böylece
kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı
ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2007 mali
yılı bütçeleri ile 2005 mali yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, böylece, birinci
tur görüşmeler tamamlanmıştır
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlıyoruz.
İkinci turda, Başbakanlık, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli
27nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin
yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri
kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunmuş oluyorum.
Şimdi, ikinci turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu adına: Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı, süresi on beş dakika; Erzurum
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan, süresi otuz dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, süresi on iki buçuk
dakika; Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, on iki buçuk dakika;
Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, on dakika;
İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz, on dakika.
AK Parti Grubu adına: İstanbul Milletvekili
Sayın Egemen Bağış, dokuz dakika; Ankara Milletvekili
Sayın Nur Doğan Topaloğlu, dokuz dakika; Erzincan Milletvekili
Sayın Talip Kaban, dokuz dakika; Erzurum Milletvekili Sayın
Mücahit Daloğlu, dokuz dakika; Yozgat Milletvekili Sayın
Mehmet Çiçek, dokuz dakikalık, verilen, süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehte olmak
üzere, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; aleyhte olmak
üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek,
on dakikalık süre içerisinde konuşmalarını tamamlayacaklardır.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP
SAFDER GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 yılı bütçeleri hakkında,
Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yüksek müsaadelerinizle, önce Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi
arz etmek istiyorum.SP Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin en eski kurumlarından biridir.
Kurumun temelini, kuruluşlarında bizzat Büyük Atatürkün
direktif verdiği ve öncülük ettiği, 1931 yılında
kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ve ertesi yıl kurulan Türk
Dili Tetkik Cemiyeti oluşturmaktadır. Bu iki müesseseyi
çok önemseyen Büyük Atatürk, mirasının bir kısmını,
sürekliliklerini sağlamak amacıyla da onlara bırakmıştır.
Cumhuriyetimizin en eski kültür kurumları olma özelliğine
sahip bu müesseseler, kuruldukları tarihten bu yana çeşitli
evreler geçirerek, çok kıymetli hizmetler göstererek varlıklarını
sürdürmüşlerdir.
Büyük Atatürkün çok önem verdiği bu kurumların
kuruluş amacı, Türk tarihinin ve Türk dilinin ilmî zeminine
oturtularak araştırılmasıdır. Bu kurumlarımızın
değerli çalışmaları olmasaydı, emperyal gayelerle
bilimi de siyasete alet eden bazı ön yargılı sözde bilim
adamlarının, Türkler ve Türk tarihi hakkında ortaya attıkları
yanlış yalan bilgiler hâlâ kitap sayfalarında yer
işgal ediyor olacaktı.
Bu sebeple, değerli çalışmalarından
dolayı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna huzurlarınızda
şükranlarımı arz ediyorum.
Atatürk ilke ve inkılaplarının benimsetilmesi
ve yaşatılması Türk tarihi ve Türk dili ile Türk kültürünün
araştırılarak ilmî kaynaklara dayanan bulguların
ortaya çıkarılması, Kurumun hedefleri ve anayasal
görevleridir. Toplumları millet yapan bu değerlerin genç
kuşaklara aktarılması ise, ülkeyi idare edenlerin
üzerinde ciddiyetle ve kararlılıkla durmaları gereken
en önemli toplumsal hassasiyetlerdir.
Tabii, bu hassasiyet hamasi nutuklarla gösterilemez.
Milletimizi millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmadan,
ortaya somut şeyler konmasını öneriyorum. Milleti
millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın
doğuracağı sakıncaları, artık hepimiz
çok iyi anlamalıyız.
Bilim adamlığının temeli
araştırma görevliliğiyle başlar. Hâlihazırda
üniversitelerimizde araştırma görevlilerimiz, açlık
sınırının altında bir gelirle yaşamlarını
sürdürmek ve bilimsel çalışmalarını devam ettirmek
mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmışlardır.
Bu anlamda, diğer akademisyenlerin hâli de hiç iç açıcı
değildir.
Bu ihmallerin bir boyutu, şüphesiz geçmişe
dayanmaktadır. Ancak, başta üniversiteler olmak üzere,
hiçbir cumhuriyet hükûmeti döneminde, ilmî kuruluşlarla yürütme
arasında bugün var olan sorunlar yaşanmamıştır.
Mevcut yürütmenin sahip olduğu dünya görüşünün bilimsel
çevrelerle uyuşmamasına dayanan bu sorunları onlarla
kavgaya dönüştürerek, gerginlik yaratarak, tahsisat kısarak,
bunların da ötesinde onların faaliyet alanlarını
daraltmaya kalkışmaya hiç hakkı yoktur. Neredeyse cumhuriyetle
yaşıt olan bu kurumları geliştirerek yaşatmak
durumundayız. Biz, önce biz olmak zorundayız. Elbette, Büyük
Atatürkün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda
hızla mesafe katetmeyi sürdüreceğiz. Ancak, bu yolda biz
olarak yürüyebilmek son derece önemlidir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ülkemizin siyasi hayatında Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği üzerinde her zaman hararetli tartışmaların
yapıldığı bir konu olagelmiştir. Milletimizin
güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için devletin tamamen
millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin iç kuruluşlarımıza
tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. Bu sözü
söyleyen Yüce Atatürk, bugün için de bizlere yol göstermeye devam etmektedir.
Bu ülkeye lazım olan da budur. Dış dünyaya karşı
gücümüzü, ancak millî mutabakata dayalı politikalarla gösterebiliriz.
Bu millî mutabakata dayalı olarak Türkiye, tıpkı geçmişte
olduğu gibi, kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere
karşı gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye
eden bir rolü oynamayı sürdürebilmelidir. Ama, en önemlisi, bunu
yaparken, gerçekten kendi korkularına teslim olma zaafından
kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiyenin ve bölgenin gerçeği
bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede Türkiyenin inisiyatifi
ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez.
Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin bölgesel politikalar
uygulamakla mümkündür. Türkiyenin ağırlığına
uygun bir güvenlik ve dış politika stratejisi belirleme
ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hâle gelme gereğinin
farkında olmalıyız. Sayın Hükûmetin müzakerelerdeki
pazarlık gücünün kaynağı kişisel dostluklar değil,
Türkiye'nin büyüklüğü ve gücü olmalıdır. İç politikaya
dönük arada bir efelenmelerle Türkiye'nin hakkı ve hukuku korunamaz.
Bulunduğumuz yüce kürsünün arkasında
Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. yazılıdır.
Son senelerde dış kaynaklı kayıt ve şartların
arttığını görmek ıstırap vericidir. Hükümranlık
haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde
söz sahibi olmadığımız her türlü uluslararası
örgüte karşı -ki, buna AB de dâhildir- hükümranlık haklarımızı
son derece iyi savunmamız gerekiyor. AB müzakere sürecinde
dahi güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki AB dışı
ülkelerle ve uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi
güçlü tutmak zorundayız. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate
alarak dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gereği bir kat daha
artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
maalesef, son dönemlerde, medyanın da bir kısmının
desteğiyle, millî kelimesinin kullanılması neredeyse
yasaklanılmaya uğraşılıyor. Millî kelimesine
vurgu yapanlar, globalleşen dünyada çağın gerisinde
kalmış dinozorlar olarak nitelendiriliyor. Küreselleşme
günümüzün baskın paradigması, fakat diğer taraftan
da bu küreselleşme rüzgârına karşı da ulus devletlerin
ciddi bir direnişi de var. Dünyanın çoğu ülkesindeki
kamuoyları, küreselleşme hareketlerinin karşısında
seslerini yükseltiyor. Uluslararası küreselleşme politikalarının
içinde yer alacaksak bile, bu ortamda aktör olabilmenin yolu millî
politikalara sahip olunmasıdır. Ulus devlete ve millî politikalara
sahip olmak, küreselleşme rüzgârının önünde savrulmamanın
tek yoludur.
Çok üzücü olan konulardan birisi de, sayıları
az olmasına rağmen medyada ağırlıklı bir
yer işgal eden kimi fikir erbabının, Türkiye'ye bakışlarının
birçok Batılının kalıplaşmış önyargılarıyla
paralellik arz etmesidir, ama milletimizin derin irfanı, bu,
sesi yüksek çıkan kişilerin söylediklerinin millet nazarında
kök salmasını engellemektedir. Zaman zaman basında
yayınlanan anketler de gösteriyor ki, kamuoyumuz şu anda yürütülmekte
olan dış politikanın millî çıkarlarımızla
uyuşmadığına inanıyor. Millete doğruları
anlatmadan milletin desteğini almak mümkün değildir. Ne
kadar fazla dezenformasyona maruz bırakılsa da, milletimiz
irfanıyla doğruyu bulabilmektedir.
Devletlerin diplomasideki gücünün temel kaynağı,
artık, politikalarını destekleyen demokratik kamuoyu
desteğine sahip olabilmektir. Bu kamuoyu desteği, diplomaside
kırmızı çizgilere sahip olabilmenin dayanağıdır.
Bu, kamuoyu desteğini isteyen hükûmetlerin kamuoylarını
da doğru bilgilendirmek sorumluluğudur. Eğer kamuoyu
desteğinden yoksun olursanız, taviz için yapılan baskıların
karşısında dayanma gücünüz ciddi zafiyet görür. Gerektiğinde
ben bunu milletime anlatamam, Meclisin desteğini alamam diyebilmelisiniz.
Eğer Kıbrıs ile ilgili olarak ek protokolü Meclise getirebilme
dirayetiniz olsaydı, bu yüce Meclis size daha gerisine geçemeyeceğiniz
bir kırmızı çizgiye sahip olmanızı sağlardı.
Ara formüllerle günü kurtarma politikalarımıza da gerek
kalmazdı.
Millî güvenlik, siyaset üstü bir konudur. Bu noktada
bir partinin, bir hükûmetin Benim partimin dünyayı algılaması
böyle. Partimin politikası bu. diyerek tek başına
millî güvenlik siyaseti belirlemesi beklenemez. Başında
millî sıfatı bulunan politikaların üretilmesi, ancak
devletin bütün kurumlarının mutabakatı ve milletin
desteğiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, o politika amaçlanan
hedefe ulaşma gücünden yoksun olur. Maalesef, içinde bulunduğumuz
22nci Dönemde bu yüce Parlamentonun bile millî güvenliği ilgilendiren
konularda bırakınız fikrine başvurulması,
bilgilendirilmesi dahi mümkün olamamıştır. Son dönemlerdeki,
Hükûmetin Kıbrıs politikaları maalesef, bu konuda üzücü
bir örnektir. Hükûmetin mutabakatı önemsemeyen yaklaşımının
dışarıda Hükûmetin elini zayıflattığı,
pazarlık gücünü azalttığı düşüncesindeyim.
Çünkü, dış politikada gücün kaynağı bireysel dostluklar
değil, milletinin ve kurumlarının desteğini almış,
millî bir politikaya sahip olmaktır. Bu Hükûmetin, istişare
mekanizmalarını kullanmamasını anlamak çok
güç. Ortak akıldan yararlanmayan dar kadrolarla siyaset üretmenin
ülkemize neler kaybettirdiğini, Hükûmetin bir an önce fark etmesini
temenni ediyorum.
Gündem belirleme ve değiştirme uğruna,
millî birliğimizi zaafa uğratabilecek tartışma
ortamlarının yaratılması, bu ülkenin ve bu ülkede
yaşayan herkesin aleyhinedir. Basiretli siyasetçi, ağzından
çıkan sözün gideceği yeri, yaratacağı tartışmaları
ve sonuçları iyi hesaplamakla mükelleftir. Yoksa, bu dönem siyasetimizde
sıkça görülmeye başlandığı şekilde, her
sözün ne anlama geldiğinin bir kez daha açıklanma cihetine
gidilmesi de kaçınılmaz olur.
Bu Hükûmetle birlikte, kurumlarla basın yoluyla
konuşma usulü gelişmiştir. Devletin kurumları
arasında koordinasyon ve uyum sağlamakla görevli olan
Başbakanlık makamı, bırakınız bu görevi
ifa etmeyi, uyumu bozucu davranışlar sergilemektedir.
2000 yılı bütçemizin, milletimize ve ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce heyetinize
en derin saygılarımı arz ederim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan
(Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Anavatan Partisi Grubu adına, 2007 bütçesinde,
Millî İstihbarat Teşkilatı ve Diyanet İşleri
Başkanlığında konuşacağım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyasi olarak çok
karışık bir coğrafyada bulunan ülkemizin cumhuriyet
tarihi boyunca milletimize sağlamış olduğu emniyet
ve istikrarın ardında devlet yapımızın
sağlamlığı, tecrübesi ve dirayeti yatmaktadır.
Komşu ülke halkları, devletlerinin kendilerini koruyamaması
nedeniyle, savaş ve iç savaş da dâhil olmak üzere, on yıllarca
bitmeyen derin acı ve ıstırapların içinde kalırken,
biz, millet olarak, koruyucu devlet şemsiyesine sahip olmanın
ayrıcalığını yaşadık ve hâlen de yaşıyoruz.
Devletimizin bu koruyucu sahipliğini mümkün
kılan kurumlarımızdan bir tanesi de, kuşkusuz,
Millî İstihbarat Teşkilatımızdır. Millî
İstihbarat Teşkilatımız, bilhassa son yirmi senede
geçirmiş olduğu kurumlaşma ve modernizasyonla birlikte
dünyanın en etkin ve saygın birkaç devlet istihbarat
teşkilatından birisi hâline gelmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, terörist
başının takibi ve yakalanma süreci, Aliyeve suikast
girişiminin zamanında istihbaratıyla önlenmesi,
Belçikada kaçak bulunan teröristlerin yerlerinin tespiti, uluslararası
çalışan suç ve mafya şebekelerinin başarılı
takibi, ülkemizi hedefleyen terör ve bombalama eylemi girişimlerinin
erken tespiti ve önlenmesi gibi birçok alanda şapka çıkarılacak
bir başarı sayesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, 6 Temmuz
1965 tarih ve 644 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanunuyla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur.
On sekiz yılı aşkın bir süre yürürlükte kalan bu Yasa,
uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilebilmesi,
boşlukların doldurulabilmesi ve hızla gelişen
ve değişen dünya şartlarına uygun hale getirilebilmesi
amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda, yerini, 1
Ocak 1984 tarihinden itibaren, yani, Anavatan Partisi iktidarı
döneminde, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununa bırakmıştır.
2937 sayılı Yasada Teşkilatın kuruluşu ve
ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş, birimlerin
sayısı, adları, ayrıntılı görevleri ve
iç örgütlenmeyle ilgili diğer hususlar Başbakanın
onaylayacağı gizli yönetmeliklere bırakılmak
suretiyle, hem gizlilik sağlanmış hem de değişen
şartlarda hızla hareket edebilme imkânına kavuşulmuştur.
2937 sayılı Yasayı 644 sayılı
Yasadan ayıran bir diğer özellik de Teşkilatın 2937
sayılı Yasayla doğrudan Başbakana bağlanmasıdır.
Anayasa gereğince, Hükûmetin genel siyasetin yürütülmesinden
Bakanlar Kuruluyla birlikte Başbakanın sorumlu olduğu
göz önünde tutularak, MİT, doğrudan Başbakana bağlanmıştır
ve doğru bir karardır.
Değerli milletvekilleri, MİTin faaliyetlerinin
eksiksiz ve etkin olabilmesi için devlet istihbaratındaki diğer
kurum ve kuruluşların elde edilen istihbaratı
anında MİTe ulaştırmaları ve bakanlıklar
ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, MİT tarafından
istenecek haber ve istihbaratı elde etmek ve elde ettikleri
millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı anında
MİTe ulaştırmaları elzemdir.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat
Teşkilatı aralıklarla değişik olumsuz kampanyalara
konu olmakta ve fedakârca çalışan Millî İstihbarat mensupları
zaman zaman haksız yere karalanarak çalışma motivasyonları
olumsuz etkilenmektedir. MİTin moralman korunması görevi
siyasilere ve hükûmetlere aittir. Zaman zaman görülen bir başka
sorun da şudur ki, önemli bazı istihbari bilgilerin
MİTten esirgenmesi ve kıskanılmasıdır. Bu durum,
en başta ülkemizin güvenliği açısından risk
oluşturan bir durumdur. Hükûmetin daha iyi yönetmesi gereken
alanlardan birisi de budur.
Millî İstihbarat Teşkilatı çalışanlarının
ve Millî İstihbarattan emekli olanların ayrıca korunmaları
ve ülke için yerine getirdikleri riskli görevler esnasında veya
emeklilikler sonrasında en iyi biçimde korunmaları, devletimizin
MİT mensuplarımıza karşı en önemli görevlerinden
birisidir.
MİTe mensup kadroların liyakatleriyle
değerlendirilmeleri, kişisel tasarrufların etki
alanından uzak tutulmaları ve kuruma siyasi müdahale olarak
değerlendirilebilecek tutumlardan uzak durulması gerekmektedir.
Çok riskli görevler üstlenen ve stresli bir çalışma
ortamına sahip MİT mensuplarımızın maaşlarının,
görevlerinin bu risk ve stres skalasına uygun olarak iyileştirilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, unutulmamalıdır
ki iyi işleyen ve görevli personeli memnun bir istihbarat
teşkilatı devlet güvenliğinin en kıymetli unsurlarından
birisidir. Başbakan ve Hükûmet, MİT mensuplarının
sorunlarını daha yakından takip etmeli ve onların
ihtiyaçlarına uygun çözümler bulma konusunda daha yürekli
ve etkin olmalıdırlar diyor ve MİT teşkilatımıza
üstün başarılar dilerken, yine Türkiye Cumhuriyeti devletinin
en önemli kurumlarından birisi olan, cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk tarafından oluşturulan Diyanet
İşleri Başkanlığındaki, bütçede görüşlerimi
sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, insanın bir bedenî,
bir de ruhi, manevi yanı vardır. Her ikisinin de ihtiyaçları
vardır. İnsanın bedenî ihtiyaçlarının karşılanmaması
nasıl toplumsal rahatsızlıklara, çatlaklara yol açmakta
ise ruhi, manevi ihtiyaçlarının giderilmemesi de toplumsal
sıkıntılara yol açmaktadır. Yani, dinî ihtiyacını
karşılayamayan insanın sadece zararı kendisinde
kalmıyor, topluma intikal ediyor; suç olarak intikal ediyor,
saygısızlık olarak intikal ediyor, haksızlık
olarak intikal ediyor, hoşgörüsüzlük olarak intikal ediyor.
Değerli arkadaşlar, din, insanı hakikate
ulaştıran yol, insanı kendini aşan bir kudrete
bağlayan bir bağdır. İnsanın hayatının
her safhasını, hatta her anını din kadar dolduran
başka bir kurum yoktur. Din, insanları yönlendiren, kanunların
ulaşamadığı yerlerde onları iyi, doğru,
yararlıya götüren, vicdanlara hükmeden bir hayat nizamıdır.
Din, toplum düzenini bozan haksızlığın, kötülüğün,
adaletsizliğin, anarşinin baş düşmanıdır.
Din, sosyolojinin üst kimlik olarak belirlediği bir olgudur.
Din, her zaman bilincinde olmadığımız, ama, hep bizimle
birlikte olan bir kimliktir.
Din görevlisi, değerli arkadaşlar, doğumdan
ölüme görevdedir. Din görevlilerinin, doğumdan ölüme kadar,
hafta tatili, bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan cami içinde
ve cami dışında birçok görevi bulunmaktadır. Toplumumuz,
çocuğunun doğumunda, sünnetinde, düğününde, askere
uğurlanmasında din görevlisini yanında görmek ister.
Evini ve işyerini din görevlisinin ziyaret etmesini hayır
ve bereket vesilesi olarak görür. Dargınlık ve kırgınlıkların
sona ermesi, insanların zararlı alışkanlıklardan
kurtulması için din görevlisinin devreye girmesini bekler. Caminin
bakımı, onarımı, temizlik ve güvenliği din görevlisine
aittir. Camiler halka açık mekânlardır. İşçi, amir memur,
köylü esnaf, genç ihtiyar, herkes camiye gelir ve dilediği yerde
ibadetini yapar ve dua eder. Dolayısıyla, camilerin her zaman
temiz tutulması gerekmektedir.
Burada, değerli arkadaşlar, hatırdan
çıkarılmaması gereken önemli bir husus da cami görevinin
taşıdığı manevi sorumluluktur. Bu manevi sorumluluk,
vaaz, hatim, mukabele ve dualar için önceden ciddi hazırlıklar
yapılmasını gerektirir ve din görevlilerimiz de bunu
gerçekten hakkıyla yerine getirmektedirler. Bu vesileyle, burada,
din görevlilerimize çok teşekkür ediyorum.
Bugün, ülkemizde, değerli arkadaşlar,
on altı bin cami imamsızdır. Bu durum, din hizmetlerinin
açıkça ihmalidir. Toplam nüfusun hemen hepsi Müslüman olan ülkemizde
din hizmetlerini ihmal etmek, o hizmetleri sorumsuz kimselere ve
kuruluşlara bırakmak sonucunu verir ki, korku duyulan,
endişe duyulan da işte o zaman ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, dindarım diyen
kesimin oyunu alarak iktidar olan AK Parti Hükûmeti, yaptığı
uygulamalarla bu kitlelere sırtını dönmüştür.
Baş örtüsü sorununu halledeceğini vaat eden AK Parti, Anayasayı
değiştirecek çoğunluğuna rağmen bu sözünde
durmamıştır. Baş örtüsü konusundaki çözümü
kızlar peruk takarak okula gitsinler olmuştur. Bu durum,
muhafazakârları kullanmaktır değerli arkadaşlar.
AK Parti Hükûmeti, imam-hatip lisesi mezunlarının
sorunlarını da bilerek çözmemiştir. İmam-hatip mezunları
tu kaka yapılmıştır ve ezdirilmiştir. Üniversiteye
girişte kat sayı sorunu halledilmemiştir. Bilginin
evrenselliğinden bihaber olan kötü niyetli gruplara, iktidarı
devam ettirme uğruna, imam-hatip mezunlarını oltaya
takılan balık yemi pozisyonuna sokmuştur bu Hükûmet.
İslam din adamlığını Hristiyan
ruhbanlığına benzeten bazı zavallı beyinler,
imam-hatip mezunlarının imam olmaktan başka bir mesleğe
girmeyeceğini vehmediyorlar. Beyler, İslam bir hayat dinidir
ve ruhban sınıfı yoktur. Dolayısıyla, bir
imam-hatip mezunu aynı zamanda avukat, vali, mühendis, doktor,
genel müdür de olabilir. Kim bilgiyi getirirse, istediği dalda
okur. Yani, al gülüm ver gülüm meselesi.
İşte, AK Parti Hükûmeti haklarını
savunmayarak, bir yakıt gibi yakarak imam-hatiplileri harcamıştır.
Şimdi, seçim yaklaştı. AK Parti, yine, imam-hatipliye,
başörtülüye timsah gözyaşları dökmeye başladı.
Mesela, çok önemli bir şûra olan son Millî Eğitim Şûrasında
imam-hatiplerin meselesinin tartışılmasından
başka bir olgu meydana getirilmemiştir ve bu konuda da
Hükûmet başarıya ulaşmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla
Sayın Başbakan Tayyip Erdoğanın muhterem eşlerinin
türbanı için söylediği: Allah korusun, o bizim kimliğimiz.
Sayın Başbakana buradan soruyorum: Milyarlarca insanın
da baş örtüsü, kimliğidir. Kendi muhterem eşleri için
söylediği şeyi, acaba diğer başörtülüler için neden
düşünmüyor, neden bu konuda empati yapmıyor, buradan sormak
istiyorum. Acaba, bu, dini ve baş örtüsünü kullanma anlamına
gelmiyor mu?
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuya
da değinmek istiyorum. Alevi Müslümanlar, bu ülkenin vergi veren,
askerlik yapan, millete hizmet eden birinci sınıf vatandaşlarıdırlar.
Türkiyenin yüzde 99u Müslümandır derken, Sünni Müslümanlarla birlikte Alevileri de
bu rakama katıyoruz. Peki neden
Alevi Müslümanları diyanet hizmetlerinden yoksun bırakıyoruz?
Diyanet İşleri Başkanlığı Alevilere hem
İslamı yorumlama ve o şekilde yaşama noktasında
hizmet vermeli hem de İslami kaynaklı bilgileri, literatürleri,
gerçekleri, ebedî ışık Kuran-ı Kerim yorumlarını
Sünni Müslümanlara olduğu gibi Alevi Müslümanlara da iletmelidir.
İslamın ışığını camilere gönderdiği
gibi cemevlerine de göndermelidir. Cemevlerini ibadethane olarak
kabul etmelidir. Her iki kardeş grubun gerçekleri bir araya getirilmelidir.
Gerçeklerin çarpışmasından barikayı hakikat doğar.
Alevileri İslam dışı gören bir zihniyet, bölücü
ve İslamı, Kuranın ışığını
kitlelere yayma yeteneğinden uzak, zavallı bir zihniyettir.
Böyle bir zihniyet, sadece Allahın dinini şahsi emelleri
için kullanan karanlık bir zihniyettir. Böyle bir yol Hristiyanlık yoludur değerli
arkadaşlar.
Hristiyanlık âlemi ile dinler arası diyalog
kurup kendi öz kardeşini İslam dışı ilan etmek
kötü bir niyettir. Hâlbuki Hazreti Muhammed bir hadisinde şöyle
diyor: Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür diyen
cennete gider. İşte Aleviler de bunu söylüyor, buna inanıyor,
ama sizin dinler arası diyalog kurduğunuz Papa ve Hristiyanlar
hem Hazreti Muhammedi peygamber olarak kabul etmiyorlar hem de bir
olan Allaha ortak koşarak üç tanrının varlığına
inanıyorlar. Anavatan iktidarında hem Diyanet İşleri
Başkanlığını özerk bir yapıya kavuşturacağız,
Diyanet İşleri Başkanı atamayla değil,
İslamın da ruhuna uygun olarak seçimle iş başına
gelecek hem de Alevi Müslümanları Sünni Müslümanlar gibi Diyanet
hizmetlerinden faydalandıracağız. Bölücülüğü
bu şekilde ortadan kaldıracağız.
Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarında
Hristiyan misyonerleri Anadoluda cirit atmışlardır.
Bilhassa metropol kentlerde birçok apartmanda kiliseler açılmıştır.
Yine, AK Parti İktidarında Müslümanların dinî yaşama
alanına müdahaleye kalkışmışlardır misyonerler
ve Batı âlemi ve de Avrupa Birliği. Mesela, cuma hutbesinde
okunan Allah katında yegâne din İslamdır ayetinin okunmamasını
talep etmişlerdir. Bu cüreti nereden alıyorlar? Sizlere
sormak istiyorum: Acaba, AK Parti İktidarı mı Batı
âlemini şımartıyor? Batının bu isteği ne
küstahça ve alçakça bir tavırdır! Bu işin müsebbibi, Batıya
göbeğinden bağlı olan AK Parti İktidarı
mıdır acaba?
Bugün İslamın en büyük sorunu, dünya ve
şehvetperest istismarcıların onu kullanmasıdır.
Ticari ve siyasi alanda İslamı kullanan bu insanlar ve bazı
topluluklar Müslümanları hep aldatmışlar, sonunda kazığı
yiyen saf, temiz, samimi dindarlar olmuştur. Maalesef, bugüne
kadar İslamın kullandığı alanlar, bilhassa
Türkiyede şunlar olmuştur:
Bir: Medyada kullanılmıştır.
İslami televizyonlar açacağız diye, samimi dindarların
paraları iç edilmiştir. Sonunda, tamamen bu samimi dindarların isteği
dışında medya kuruluşları oluşmuştur.
Finans kurumları
Yakın tarihte bunların
en dehşetlilerini yaşadık. Gerçekten İslama ters
bu finansörler samimi dindarları aldatmışlardır.
Üç: Ticari ve endüstri faaliyetlerinde de saf, temiz
Müslümanlar aldatılmıştır.
Bir de siyasetçiler saf ve temiz Müslümanları
aldatmışlardır.
Değerli arkadaşlar, İslamı bu
kullanıcılar papazların yolundaki insanlardır.
Bakın, Kurandan bir ayet okumak istiyorum: Ey iman edenler! Hahamların
ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını haksız
yollarla yiyorlar ve Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Tevbe
Suresi, 34üncü ayettir. İşte, İslamı kullanarak
ticari niyetlerine alet etmek, girişimlerine alet etmek, aynen
papazların ve hahamların yolundaki bir tavırdan
başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
bu konuda halkı yorumlamalıdır. Maalesef, bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığı çok yavan kalmıştır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan siyasetinin, seçmen devşirmek
adına ürüne çevirdiği dinî semboller üzerinden iktidar karşıtlığı
yapmanın, laf etmenin, mütedeyyin insanlarımızı
iktidardaki din bezirgânlarının safına itmekten
başka bir işe yaramadığını herkesin görmesi
lazımdır. Başbakan, asıl takiyeyi dindarlara yapıyor,
İslamı kalkan olarak kullanıp kalkanın arkasında
kendi dümenini çeviriyor. Yapılması gereken, Sayın
Başbakanın gerçek niyetini ortaya koymak, dünyevileştiğini
ilan etmek ve bunu dindar insanlarımızın görmesine
yardımcı olmaktır.
Sayın Başbakanın, dört yıllık
iktidar süresince din alanındaki icraatlarına bir baktığımızda
şunları görmekteyiz: Yeni TCKyla zina suç olmaktan çıkarıldı.
Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi şimdilik isteğe
bağlı hâle getirildi. Ezan sesi, Avrupa Birliği kriterlerine
uygun olarak kısıldı. İmar Yasasında yapılan
değişikle cami kelimesi ibadethane olarak değiştirildi.
İçkili yerlerin okullara olan mesafesi azaltıldı veya
tamamen sıfırlandı.
AK Parti İktidarı sayesinde Papa Benedict
Fener Rum Patrikhanesini ekümenlik olarak ilan etmiştir. AK Partinin
çıkardığı yabancılara okul açma serbestiyeti
yasası çerçevesinde, Heybeliada Ruhban Okulu, papaz yetiştirmek
üzere açılma yolundadır. Hükûmeti eleştiren imam ve müezzinlere
iki yıldan üç yıla kadar ceza verilmesini öngören düzenleme,
bu Hükûmet döneminde getirildi. Baş örtüsü sorunu çözülmezken,
baş örtüsü yasağını özel dershanelere ve sürücü
kurslarına da genişletecek adımlar atıldı.
Misyonerlik faaliyetlerinin önü açıldı. İmam-hatip liseleri
ve Kuran kurslarıyla ilgili hiçbir düzenleme yapılmadı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Leyla Şahin davasında
türban yasağı savunuldu. Sayın Başbakan Abdullah
Gül döneminde bu savunuldu, herkes bunu çok iyi biliyor. Bedel ödemeye
hazır olmadığı gerekçesiyle, üniversitelerdeki
kat sayı düzenlemesi yapılamadı onca çoğunluğuna
rağmen.
Sayın Başbakanın dört yıllık
icraat listesinden bir bölümünü dikkatinize getirdim. Bu icraatların
dindar insanlar için ne anlama geldiğini anlatmak için fazla söze
hacet yok. Önümüzdeki Başbakan fotoğrafı gayet nettir.
Yüce İslamı kullanan bir Başbakanla karşı karşıyayız.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Ona laf atmak senin haddin değil
ya!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen suyunu iç.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Ben seni
hiç tanımıyorum bile, tamam mı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) O da seni hiç
tanımıyor.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Sen kürsüde ayet okuyorsun, o istismar olmuyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Ben seni
hiç tanımıyorum bile, tamam mı. Hiç tanımıyorum
bile. Bir hiçsin sen. Bir hiçsin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) Sayın
Başkan, müdahale etsenize Sayın Kacıra, laf atıyor.
Herkese gelince ediyorsunuz, Sayın Kacıra etmiyorsunuz;
gacır gucur konuşuyor, fırsat veriyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Diyanet
İşleri Başkanlığı Müslümanları dinî
konularda aydınlatma hususunda çok pasif durmaktadır. Hurafe
inançlar maalesef halk arasında başını alıp gitmiş
durumdadır. Türbelerde icra edilen batıl inanışlar
bir felaket hâlini almıştır. Sihir yapan, büyücü, sahtekâr
ve göz boyacılar, Diyanetin gevşekliğinden dolayı
insanımızı soyup soğana çevirmektedir. Diyanet,
batıl inançlar ve yüce İslam dinine sokulan hurafelerle
etkin bir mücadele yapmalıdır.
Değerli arkadaşlar, çağdaş ve
modern dünyada Müslümanların mutlu, refah içinde yaşayabilmeleri
ve yüce İslam dininin asırlardır başına musallat
olan batıl inanç ve hurafelerden, tarihî süreç içerisinde
İslam düşmanları tarafından dinin bünyesine sokulan
ve Müslümanların hayatını cehenneme çeviren uydurma
hadislerden temizlenebilmesi için, Anavatan iktidarında Diyanet
İşleri Başkanlığını proaktif hâle getirilerek,
Kuranın çağlar üstü mutluluk mesajını aziz milletimize
ve bütün dünyaya duyuracağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Onlar
yapamadılar, biliyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, en son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş,
10 bin cami ise kadrosuz olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı
vardır. Bu durum, en başta, halkın en öncelikli değeri
ve toplumun çimentosu olan din hizmetlerinin ihmalidir. Diğer
yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı
yapılmış bir haksızlıktır. Ayrıca,
kaynak israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına
dolaylı olarak da bir destektir bu.
Diyanet İşleri Başkanlığı
çağımızın en etkili iletişim araçlarından
maalesef mahrumdur. Misyonerlerin radyo ve televizyonları
varken, Diyanet İşleri Başkanlığının
böyle bir imkânı yoktur. Toplumu din konusunda aydınlatma
görevi olan Diyanet, özellikle basın yayın yoluyla hizmette
maalesef halkın beklentilerine cevap verememekte ve toplumun
gerisinde kalmaktadır. Bilindiği gibi, misyonerler radyo
ve televizyon kanallarıyla Hristiyanlık propagandasını
en etkili ve yaygın biçimde yapmaktadırlar. Diyanetin
ise, hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette hizmete devam
etmeye çalışması, teknolojiden, kitle iletişim
araçlarından mahrum bırakılması, bu topluma yapılacak
en büyük kötülüklerden birisidir.
Değerli arkadaşlar, Başkanlık,
yüksek öğretime önü kapalı imam-hatip liselerinden ve
öğrencisiz bırakılan ilahiyatlardan, ilahiyatçılardan,
ihtiyacı olan ve hizmete ehil görevli temininde zorluk çekmektedir.
Giderek daha da kötüleşen bu durumun önüne geçilmesi ve istenen
nitelikli din görevlilerinin yeterli sayıda sağlanması,
mevcut din görevlilerinin kalitesinin artırılması
için diyanet akademisi kurulmalıdır.
Avrupada, 20nci yüzyılın başından
itibaren, hastanelerde yatarak tedavi gören hastalara dinî ihtiyaçlarını
karşılamak, onlara moral vermek, ibadetlerini imkânlar ölçüsünde
yerine getirmelerine yardımcı olmak ve yaşama dirençlerini
desteklemek amacıyla din hizmeti sunulmaktadır. Avrupa
Birliği sürecinde, her alanda olduğu gibi bu alanda da Avrupa
Birliğine uyum sağlanmalı ve hastanelerde yatan hastalara
din hizmetleri sınırsızca verilmelidir. Çünkü, hastanede
yatan hastalar yakın ilgiye ve manevi desteğe her zamankinden
ve herkesten daha muhtaçtırlar. Bunu anlayabilmek için hastalıklı
olmak lazım.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında
toplam 135 gün tatil olmasına rağmen, din görevlilerinin
tatil hakkı yok denecek kadar kısıtlıdır. Oysa,
tatil, bir insan olarak din görevlisinin, eşinin ve çocuklarının
da hakkıdır. Mevcut uygulamayla hem din görevlilerine hem
de eş ve çocuklarına haksızlık yapılmaktadır.
Köylerde görev yapan kamu görevlilerinin çocuklarının
ilköğretim ve lise seviyesinde eğitimleri çok zor, hatta
imkânsız durumdadır. Köylerde görev yapan din görevlilerinin
ve diğer kamu görevlilerinin çocuklarının eğitimi
ya sağlanamıyor ya da bunun için şehir merkezinde ev tutuluyor
ve aile böylece bölünmüş oluyor. Bu durum maddi ve manevi birçok
sıkıntılara neden olmaktadır. Köylerde görev yapanların
çocuklarının, yurt ve burs temini suretiyle eğitimleri
kolayca sağlanmalıdır.
Anayasanın 10uncu maddesinde ifadesini bulan
eşitlik ilkesi gereği, millî eğitimde çalışan
eğitimcilere her yıl verilen eğitim yardımı
Kuran kursu öğretmenlerine de verilmelidir. Bu ayrım yapılmamalıdır.
Dindar insanımızın oyunu alarak gelen AK Parti Hükûmeti,
maalesef bu adaletsizliği gidermemiştir.
Kuran kurslarında fahri olarak görev yapan
hocalardan 2.550si sözleşmeli hâle getirilmiştir. Kısmi
zamanlı geçici Kuran kursu öğreticilerinin statüleri
4/Cden 4/Bye geçirilerek 5 bine çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, 1946 yılında
çıkan İl İdare Kurulu Yasasından kaynaklanan bir
eşitsizlik söz konusudur. O zamanki yapıya göre çıkan
yasada, daha sonra oluşan idareler yer almamaktadır.
Kısaca buna da değinmek istiyorum ve bunun da kaldırılması
ve Diyanette yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, il düzeyinde denetim
ve soruşturma görevi yapan murakıplara müftülük, müfettişlik
unvanı verilmeli ve il düzeyinde denetim görevi yapan görevlilerle
aynı sınıfa dahil edilerek onların yararlandığı
hak ve tazminatlardan yararlandırılmalıdır. Önce
vekil olarak görev yapıp sonradan kadroya geçenlerin, vekillikte
geçen sürelerinin hizmetten sayılması sağlanmalıdır.
Yani vekil imamlardan bahsediyorum. 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununun 22nci maddesinde yer alan kurum düzeyinde
kamu görevlilerinin çalışma koşulları ve kanunların
kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş
bildirmek üzere kurum idari kurulları oluşturulur hükmü,
kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları
ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması
konularında karar almak için kurum idari kurulları
oluşturulur şeklinde değiştirilmelidir.
Kurumdan kaçışı önlemek amacına
yönelik yapılan iyileştirmelerden, kurum içinde bir
kısım personelin yararlandırılmaması
doğru olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığında
çalışan ve sayıları 1.800 olan yardımcı
hizmetler, teknik hizmetler, sağlık hizmetleri ve eğitim
hizmetleri çalışanlarına da ek zam yansıtılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, camilerde namaz
kıldırmak üzere görevli imamların tayin edilmesine ve
bunların nafakalarını karşılamak üzere maaş
bağlanmasına Hazreti Ömer zamanında başlanmıştır,
yani İslami bir âdettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özdoğan, ek sürenizi
verdim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Diyanet konusunda fikirlerimi ve düşüncelerimi
özet hâlinde sundum. Son olarak şunları belirtmek istiyorum:
Diyanet kadrolarına üretken, ufku geniş kafaları çekebilmenin
yolu maaş ve ücretlerden geçmektedir. Hasbi olmak ayrı
şey, hesabi olmak ayrı şeydir. Birinci sınıf
kafaların beyin güçlerinin bu hizmetlere celbi sağlanacaksa,
sağlanılmak isteniyorsa, din görevlilerinin refah düzeyleri
yükseltilmelidir. Bu sayede toplumda beklenilen, özenilen saygın
yerlerini kazanabilirler din görevlileri ve beklenen etkinliği
ve verimi ancak bu şekilde verebilirler.
Değerli arkadaşlar, bir de bir düşüncemi
buradan belirtmek istiyorum: Köylerimize, şehirlerimize,
ilçelerimize imamlarımızı mümkün olduğu kadar
ilahiyat fakültesi mezunlarından atamalıyız. İslamın
ışığının daha etkin olarak yurdumuzun
dört bucağına yayılabilmesi için, insanlarımızın
aydınlanabilmesi için ve dünyaya yayılabilmesi için ilahiyat
fakültesi mezunlarımızdan imam olmalarını çok
önemle rica ediyorum ve bu konuda Hükûmetimizin teşvik etmesi
lazımdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on iki buçuk
dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 yılı
Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün burada
Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı, AKP adına
sözcülük yapan değerli arkadaşlarımız, Türkiye
için son derece tozpembe sayılabilecek görüntüler çizdiler.
Elbette bu sizin kanaatiniz. Bizim sözcülerimiz de, başta Sayın
Genel Başkan olmak üzere, Türkiyenin içerisinde bulunduğu
şartları kamuoyuyla paylaşmaya çalıştılar.
Ben bir kez daha bunları özetleyeceğim. Vatandaş sizin
söylediklerinize de itibar edebilir, bizim söylediklerimize de.
Kimin söylediklerine daha yakın hissediyorsa kendisini vatandaş, şüphesiz onları
doğru olarak kabullenecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim kanaatimizce
iktidarınız döneminde bu ülkede yoksulluk artmıştır,
bu ülkede işsizlik artmıştır, bu ülkede adil bir
vergi sistemi kurulamamıştır, bu ülkede cari
açık olağanüstü boyutlara yükselmiştir.
İktidarınız döneminde Türkiye,
dünyanın en fazla reel faiz ödeyen ülkesi hâline gelmiştir.
Bütün siyasi yaşamını, siyasi geçmişini faiz
haramdır kurgusu üzerine inşa edenlerin iktidarında,
en yüksek değer elde edebilen en kârlı kuruluşlar hâline
bankalar dönüşmüştür.
İktidarınız döneminde tarım
çökertilmiştir. En temel tarımsal ürünler, iktidarınız
döneminde almış oldukları fiyatı iktidarınızın
beşinci yılında alamaz duruma gelmişlerdir.
İktidarınız döneminde sosyal devlet
çökertilmiştir. Sosyal devlet kavramı iktidarınızda
fukaralaştırdığınız vatandaşa sadaka
veren devlet anlayışına dönüştürülmüştür.
İktidarınız döneminde yolsuzluklar,
cumhuriyet tarihinin hiçbir dönemiyle mukayese edilemeyecek ölçülere
tırmanmıştır.
Özelleştirmeler, özel pazarlıklarla,
yerli-yabancı ayırımı yapılmaksızın
her kesime, herkese, satışlardan sonra sağlanan değer
artışlarıyla milyonlarca dolarlık servet
akışları iktidarınız döneminde sağlanmıştır.
Belediye kasalarından rüşvet çekleri
iktidarınız döneminde çıkmıştır.
Ali Dibo siyasi literatürümüze girmiş,
iktidar partisinin en yetkili kişilerinin içerisinde yer aldığı
söylenen yolsuzluklarla ilgili olarak devletin kurumları, o
ihaleler içerisinde hukuka uygun olmayan uygulamaların yapıldığını
ifade etmiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Son karardan haberiniz
olmamış galiba.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kaçakçılık,
kayıt dışılık cumhuriyet tarihinde görülmemiş
düzeylere yükselmiş, kaçakçılığın boyutlarını
Tütün Üst Kurulu Başkanı, kayıt dışılığın
boyutlarını Hükûmetin değişik bakanları değişik
Meclis platformlarında fiilen kendileri ifade eder hâle gelmişlerdir.
Şimdi, bu şartlarda bir iktidar nasıl
yürütülecek? Neye dayanarak bu iktidarı yürüteceksiniz?
Şüphesiz, iki önemli kaynağa dayandırılarak: Bir,
IMF desteği; iki, dış destek. Ama, değerli arkadaşlarım,
bu iki desteğin sağlanmasının da bir maliyeti var,
bir külfeti var. İktidarınız, o külfetleri karşılama
konusunda da en küçük bir tereddüt yaşamamıştır.
Sayın Başbakan, dün burada konuşmasını
bitirirken, bir müjdeyle kendine göre konuşmasını kapattı,
Borsa 40 bini aştı. dedi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hissesi
mi var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, şimdi ben size bir soru sormak istiyorum:
Eğer, bugün Sayın Başbakan, Kıbrıstaki ve
Egedeki bütün iddialarımızdan vazgeçiyoruz dese, pazartesi
günü borsa kaç olur?
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
Düşer.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Düşer.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kaç gün
üst üste borsa tavan yapar? Yani, borsanın neyle yükseldiğini,
neyle alçaldığını Sayın Başbakanın
daha doğru bir biçimde tespit etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidara
geldiğiniz günde, çevremizde yaşadığımız
her türlü olumsuzluk noktasında, bugün başladığınız
günden daha gerilerdeyiz. İktidarınızın ilk günlerinde,
bugün kan gölüne dönmüş, içerisine giren herkesi pişman etmiş,
âdeta bir ateşten cehennem olan Irak işgaline Türkiyeyi katma
girişimleriyle başlattığınız
dış politika süreci, Kıbrısta sadece taviz verdiğimiz,
Egedeki sorunların tamamını neredeyse buzdolabına
kaldırdığımız, Kuzey Iraktaki bütün kırmızı
çizgilerimizin sizin ellerinizle yeşile, beyaza boyandığı,
Ermeni meselesiyle ilgili olarak Ermeniler açısından
olağanüstü mesafelerin katedildiği, küçücük krediler
için, Türkiye için gerçekten hiçbir anlam ifade etmeyecek, Türkiyenin
hiçbir yarasına derman olamayacak küçücük krediler için Türkiyenin
en temel ulusal çıkar konularıyla ilgili olarak taviz verme
konusunda en küçük bir tereddüt taşımadan o antlaşmaların
altına rahatlıkla imzalar atabildiniz.
Dünyanın her yerini dolaşıyoruz,
dolayısıyla çok iyi bir dış politika politikası
içerisindeyiz yaklaşımınızda, kurulduğu
günden bu yana iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Amerikayla
olan ilişkilerimizi bile devam ettirebilmeyi resmî hiçbir
sıfatı olmayan danışmanlar aracılığıyla,
ancak -Sayın Başbakan için, ben hafif ifadesiyle söylüyorum-
bu adamı kullanın, süpürmeyin anlayışıyla
Amerika Birleşik Devletleriyle olan ilişkilerinizi sürdürebilmenin
çabası, gayreti içerisinde oldunuz.
Sayın Başbakanın iktidar uygulamaları
olarak içeride ve dışarıda koordinasyonundan sorumlu
olduğu ekonomi, dış politikayla ilgili konulardaki
durumu budur. Peki, Sayın Başbakanın, yani Hükûmetin
devletin diğer kurumlarıyla ilişkisi hangi düzeydedir?
Oraya baktığımızda değerli arkadaşlarım,
orada da tam bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu
söylemek durumundayız.
Cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı
organları, üniversiteler, sendikalar, odalar, esnaf örgütleri,
üretici örgütleri, köylü örgütleri, köylü örgütleri, gençler, kadınlar,
bunların temsil edildiği bütün kurumlar, iktidarınızla,
âdeta, tam bir çatışma içerisindedir.
Şimdi, buradan bir arkadaşımız
çıkıp, son derece çirkin bir üslupla, birilerinin yazıp
eline verdiği her hâlinden anlaşılan bir metnin içerisinden,
belki en temel özelliği halktan biri gibi davranmak olan Sayın
Cumhurbaşkanı için son derece çirkin ifadelerle birlikte,
Sayın Cumhurbaşkanının devletin kurumlarıyla
iyi ilişkiler içerisinde olmadığını ifade etmeye
çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, bu ifade, iktidarınız
açısından kullanılan bu ifade, çoğunuzun bildiğine
inandığım bir Karadenizli fıkrasını hatırlatıyor.
Hani, radyodan
anons ediliyor: Otobana ters yoldan bir araç girmiş. diye. Otobana
ters yoldan girmiş olan Karadenizli de: Ne bir aracı kardeşim,
bütün araçlar ters yola girmiş, hepsi benim üzerime doğru geliyor.
biçiminde sitemde bulunduğu olayı hatırlatıyor.
Devletin bütün kurumları iktidarınızla
bir çatışma içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, bu çatışmanın
altında yatan sebep, ne köylüler için ne işçiler için ne hukuk
kurumları için ne üniversite kuruluşları için bütçeden
kendilerine ayırdığınız payla ilgili olan
bir itiraz olmaktan ibaret değildir. İktidarınızın
uygulamalarından en büyük rahatsızlık, cumhuriyetin
seksen üç yıllık birikimlerine karşı ortaya koyduğunuz
politikalardan bütün bu kurumların duymuş olduğu kaygı
ve endişeyle ilgilidir.
Adli yılın açılışında
en üst hukuk kurumlarının temsilcileri, konuşma yaparken,
iktidarınızın seksen üç yıllık cumhuriyet birikimlerine
karşı ortaya koyduğu davranışlardan
şikâyetini dile getiriyor. Üniversitelerin açılışlarında
üniversitelerin rektörleri, YÖKün Başkanı, iktidarınızın
seksen üç yıllık birikimlerimize karşı ortaya
koyduğu kaygı verici politikalarını gündeme getiriyor.
Memur örgütleri, memur sendikaları çıkarmak istediğiniz
yasalara karşı, cumhuriyetimizin temel niteliklerini
tehdit eden unsurlar nedeniyle sokaklara dökülüyorlar, yüz binlerce
insan bu davranışlarınız nedeniyle Ankaranın
göbeğinde toplanıp, sizi bu uygulamalarınızdan
döndürmek, bu uygulamalarınızdan vazgeçirmek için önemli
bir çaba ve gayret içerisine giriyorlar.
Sayın Başbakan bütün bunlar olurken, bütün
AKPliler gibi Elinizde belge var mı? diye soruyor.
BURHAN KILIÇ (Antalya) Ne diyecek?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, sizin belge dediğiniz şey nedir?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Mahkeme kararı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Evet,
mahkeme kararı.
Benim şu kürsüden, üçüncü bütçedir, söylediği
sözler nedeniyle, arkasında olduğunu ifade ettiği
sözler nedeniyle cumhuriyet düşmanı olarak ilan ettiğim
bir Başbakanlık Müsteşarı var. Beni mahkemeye verdi
mi? Hayır. Niye veremiyor? Vermiyor. Peki
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Dokunulmazlığın
var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Evet,
evet, bu kadar işte!
Şimdi, belge nedir değerli arkadaşlarım?
Bir vatandaş eğer, Başbakanlık Müsteşarlığı
yapan bir kişi eğer Ben cumhuriyetin başlangıçta
ortaya koymuş olduğu bütün temel niteliklerin, başta laiklik, milliyetçilik ve
devletçilik olmak üzere bütün temel niteliklerin anlamını
yitirdiğine inanıyorum. Bunun yerine daha ademimerkezî,
daha İslami bir yapıya geçmek Türkiye için bir zorunluluktur.
diyorsa, şimdi bunun neresini düzeltip neresini savunabilmek
mümkün? Yani, nasıl bir belge lazım sizi bu konuda ikna edebilmek
için? Eğer savunulan şey doğruysa, çıkın bu kürsüden
deyin ki: Sayın Başbakanlık Müsteşarına gereksiz
yere saldırmayın, bu ifadeler doğrudur, biz bu ifadeleri
savunuyoruz ve arkasındayız. Eğer
BURHAN KILIÇ (Antalya) Başbakan dün söyledi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sizin
Başbakanınız dün burada öyle şeyler söylemedi. Başbakan
dün buradan cumhuriyete ve laikliğe ne kadar bağlı olduğunu
ifade etmeye çalıştı. Ama, aynı Başbakanın
Başbakanlık Müsteşarı dört yıldır hem orada
duruyor hem de cumhuriyetin başlangıçta ortaya koyduğu
bütün değerlerin, başta laiklik olmak üzere bütün değerlerin
anlamını yitirdiğini ifade eden metninin arkasında
olduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Müsteşar
nerede? Makamında. Burada yok. Git makamında
sor kendisine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Heyecan
yapma. Sen merak etme.
BAŞKAN Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın
konuşmanızı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başbakanla, Sayın Başbakanın
söyledikleri ile Sayın Başbakanlık Müsteşarının
söyledikleri arasında hiçbir fark yoktur. Sayın Başbakan
da geçmişte bunları söylüyordu. Bir fark var ikisinin arasında:
Birisi diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem bugün arkasındayım;
Sayın Başbakan da diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
hepsinden vazgeçtim. Aralarındaki fark sadece bundan ibarettir.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi değerli arkadaşlarım, konu
sadece bundan ibaret değil. Bakın iktidarınız nereye
gelmiştir? İktidarınızın geldiği nokta
şurasıdır...
MEHMET KURT (Samsun) Öyle geçmişten araştırmaya
kalkarsan...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün nitelikler
anlamını yitirmiştir. diyen bir Başbakanlık
Müsteşarı, Bankaların yüzde 100ü bile yabancıların
olabilir. Bizim için yerli-yabancı sermaye ayrımı diye
bir şey kesinlikle söz konusu değildir. diyen bir ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanı...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Amerikancı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ulusal
söylemlerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, çok fazla süre verdim, son
cümlenizi alacağım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Son cümlemi
söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Bütçe görüşmeleri, zamana riayet
edeceğiz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ulusal
söylemlerin tamamına karşıyım diyen bir Millî
Eğitim Bakanı.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) Nutuk
atıyorsun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, geldiğiniz nokta burasıdır ve
sanıyorum, sizi en iyi tanımlayan, bu iki bakanınız
ve en önemli bürokratınızın ifadeleridir ve en son Sayın
Millî Eğitim Bakanının söylediği sözdür: Ben her
türlü ulusal söyleme karşıyım. Ben sizi bu ifadelerle...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Ulusal ile
ulusalcı ayrı. Lütfen saptırmayın. Lütfen ya...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Tutanak
burada. Eğer şeyse, tutanak burada, tutanak burada.
BAŞKAN Sayın Kumkumoğlu, son sözlerinizi
söyleyin efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ben -çekirdek
kadronun dışında- hâlâ bu kadrodan umudu olan, Hayır,
olamaz, bunlar bu söylenenleri yapamaz. diyen sağduyu sahibi
AKPli milletvekili arkadaşlarıma ve AKPye oy vermiş
ama bu olumsuzlukları görüp ne yapacağını şaşırmış
olan değerli yurttaşlarıma, seçmenlerimize seslendim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşma, Konya Milletvekili Sayın Atilla Karta ait.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter
sistemlerde, başbakanın, bakanlar kurulunun başkanı
olarak kurul üzerinde büyük bir otoritesinin bulunduğu bilinmektedir.
Başbakan, çoğunluk partisinin lideri sıfatıyla,
başkanlık sistemindeki başkanın bile sahip olmadığı
yetkilere çoğu zaman sahip bulunmakta ve cumhuriyet hükümetleri,
bu sebepledir ki, başbakanın ismiyle adlandırılmaktadır.
Peki, 2006 Türkiyesinde nasıl bir Başbakanlık
ve Başbakan fotoğrafıyla karşı karşıyayız,
bunları somut olarak görmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, 59uncu
Hükûmet döneminde -58i bırakıyorum, 59uncu Hükûmet döneminde-
parlamenter sistemin dışına çıkan, AKP Grubuna ve
yasama organına tahakküm eden, yargıya ise dolaylı ve
zaman zaman da doğrudan müdahale eden bir anlayış ve süreci
yaşıyoruz. Türkiyenin iç ve dış politikadaki temel
sorununun bu noktada yoğunlaştığını üzülerek
ve kaygıyla görüyorum. Bu zihniyet ve uygulama sebebiyledir
ki, sistemin parti devleti veya başbakancı parlamenter rejim
niteliğine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki, Grup toplantısında
Milletvekillerine Bizim sevk ettiğimiz tasarıların
virgülüne dokunmayacaksınız. diyebilen, yolsuzlukla
mücadele için yargı ve teftiş kurullarını devre
dışı bırakıp doğrudan kendisine bağlı
özel tim kurma arayışlarına girebilen Sayın
Başbakanın, vatandaşı, kamu görevlilerini, büyükelçileri
yakışıksız ve düzeysiz bir üslupla azarladığını,
anayasal kurumları hedef göstermekten öte, kurumlara yönelik
olarak meşruiyet tartışmasını başlattığını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyeyi
yöneten kadronun başında bulunan Sayın Başbakan
ve yakın çalışma arkadaşları hakkında yapılan
suçlamaların niteliği ve içeriği nedir? Bu kadrolar
hakkındaki suçlamalar neden: Görevi kötüye kullanma, ihaleye
fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık,
zimmet, sahtecilik ve benzeri suç türleri üzerinde yoğunlaşıyor?
Yasama organı olarak herhâlde bunları sorgulamanız gerekiyor
değerli arkadaşlarım.
Bakın, sayın milletvekilleri, Sayın
Başbakanın 1990lı yıllarda yaptığı
konuşma ve eylemleri uzun uzadıya değerlendirmeyeceğim;
demokrasiyi araç olarak gören, laikliğin iflas ettiğini
kendince ısrarla anlatan, Avrupa Birliğinin Katolik Hristiyan
devletler birliği kulübü olduğunu her zeminde ifade eden
ve savunan konuşmaları, El Kaide ve Taliban dâhil olmak üzere
yasa dışı terör örgütleriyle doğrudan ve dolaylı
olarak kurduğu ilişkileri de sorgulamayacağım,
onları da sorgulamayacağım
EYÜP FATSA (Ordu) Sorgula.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Aaa! Bu kadar
da olmaz yani!
ATİLLA KART (Devamla) Anlatacağım.
Dinlerseniz anlatıyorum, anlatacağım.
İnandırıcı ve tutarlı olmasa
da belli bir dönemin sonunda değişim ve gelişim gerekçesiyle
bu ilişkilerden vazgeçtiğini doğrudan ve dolaylı
olarak zaman zaman beyan ettiği için, demokratik süreç adına
ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarına duyulması gereken
saygı adına, bu konuları artık sorgulamamak gerekir
diye düşünüyorum.
Devam ediyoruz: 2001-2002 yıllarına geliyoruz.
Sayın Başbakan, Büyükşehir Belediyesi kadrolarından
haklarında milletvekili seçilme engeli teşkil edecek
şekilde yargılama dosyaları bulunan 20 kişilik
bir çekirdek kadroyu Meclise taşıyor, 269 trilyonluk
İGDAŞ yolsuzluğunun 142 sanığı arasında
bulunan Sayın Ömer Dinçeri Başbakanlık Müsteşarı
yapıyor. Oysa, bu Müsteşar hakkında nitelikli dolandırıcılık
suçlamasının dışında, akademik hırsızlık,
bilimsel hırsızlık yaptığına dair tamamlanmış
bir idari süreç söz konusu ve bakıyoruz o Müsteşarın
marifetleri bununla da bitmiyor. 1995 yılında
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yargı kararı
var mı? Siz hukuk adamısınız, yargı kararı
var mı?
ATİLLA KART (Devamla) Konuşmamı
bozmaya başarılı olamayacaksınız. Ben devam
ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Siz bir hukuk
adamısınız. Yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) 1995 yılında
yazdığı bir makalede sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyetinin
ortaya koyduğu temel ilkelerin, yani laiklik, cumhuriyet ve
milliyetçilik gibi ilkelerin yerini federe bir yönetim şekline
devretmesi gerektiğini savunan
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
bu şekilde konuşma
ATİLLA KART (Devamla)
bu görüşlerinin
bugün de arkasında olduğunu ifade eden bir Başbakanlık
Müsteşarından söz ediyorum. Bu Müsteşar, görüşleri
doğrultusunda icraatlarına devam ediyor.
Devam ediyoruz, devam ediyoruz: İGDAŞta
(AK Parti sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) Dört senedir bunları
söylüyorsun, dört sene!
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
lütfen müdahale eder misiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Kart, bakın, burada kendisi olmayan,
kendisini savunma imkânı olmayan -biz hukukçuyuz- kişileri,
tamamen kişiselleştirerek -birçok da konuşuldu- bu
konulara girmemenizi rica ederim.
Değerli arkadaşlar, hatibe de siz müdahale
etmeyin. Kürsü hürdür, istediğini konuşur, ama, bunun bir
ölçüsü var.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
aynı hatayı yapıyorsunuz.
HACI BİNER (Van) Sayın Başkan, dört
senedir aynı şeyler
BAŞKAN Sayın Biner, lütfen
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
aynı hatayı yapıyorsunuz. Burada, Başbakanlık
bütçesini tartışıyoruz. 3056 sayılı Teşkilat
Yasasının 5inci maddesine göre
BAŞKAN Efendim, kişisel noktaya indiriyorsunuz,
indirmeyelim bunu.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) Laf atanlara söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
dosyalardan söz ediyorum, icraatlardan söz ediyorum
BAŞKAN Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
doğrudan Başbakana
karşı sorumlu olan Müsteşarın faaliyetlerinden
söz ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) Böyle olmaz ki Sayın
Başkan.
ATİLLA KART (Devamla) Müsaade buyurun da,
müsaade buyurun da, bunları burada konuşalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bütçeyle alakası
var mı?
ATİLLA KART (Devamla) Devam ediyoruz:
Başbakanın icraatlarından söz ediyoruz. Herhâlde,
Başbakanın icraatları bütçe görüşmelerinde tartışılacak,
başka nerede tartışılacak?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Bütçeyle
alakası var mı?
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
lütfen
ATİLLA KART (Devamla) Bakın, Sayın
Başkan, umarım adaletli davranıp süre konusunda gereğini
yapacaksınız. Bakın arkadaşlar
BAŞKAN Efendim, siz Genel Kurula hitap edin,
buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Bakın, devam ediyorum:
Başbakanın kadrosundan söz ediyorum, icraatlarından
söz ediyorum isim vererek, olay vererek, dosya vererek. İGDAŞta
murahhas aza olarak görev yapan, müfettiş raporlarına göre
HACI BİNER (Van) İSKİyi konuş,
İzmit Barajını konuş.
ATİLLA KART (Devamla) ...gayriyasal yollardan
toplanan paralara birileri adına kasa olarak nezaret eden ve
hakkındaki dava dosyası yasaya aykırı olarak ortadan
kaldırılan Enerji Bakanı Hilmi Güler, kendinden emin
görüntülerle icraatına devam ediyor. Milyar dolarlık enerji
politikalarını uygulayan ve ihaleleri ticari sır
gerekçesiyle kamuoyundan gizleyen bir Bakandan söz ediyorum.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
İSKİden de bahset.
ATİLLA KART (Devamla) Yolsuzluk ilişkileri
ve iddiaları Kemal Unakıtan klasiği hâline gelen Maliye
Bakanına her şeye rağmen sahip çıkıldığını
görüyoruz.
Gümrüklerle bağlantılı akaryakıt
kaçakçılığı tutarı yılda 4 milyar dolara
ulaşmasına, ortada soruşturma raporları, BDDK raporları
söz konusu olmasına ve muhtelif yolsuzluk suçlamalarına
rağmen Sayın Tüzmen hakkında yasal sürecin işletilmediğini
görüyoruz. Kayıt dışı yapılanmanın sonucunda
kaçakçılık sektörünün kurumsallaştığı
bir Türkiye görüyoruz.
Sağlık sektöründeki yıllık ilaç
yolsuzluğu tutarının 4-6 milyar dolar seviyesinde olduğunu
tespit eden Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları
hakkında Ben Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu
bilmem. diyebilen bir Sağlık Bakanı ve sessiz kalan
bir Başbakan görüyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığındaki yolsuzluk
iddia ve bulgularını görmezden gelen, laiklik karşıtı
yapılanmayı ve eğitim-öğretim birliğini ihlal
eden girişimleri umursamayan ve himaye eden bir Başbakan
görüyoruz.
Çevre ve orman katliamına seyirci kalan ve
teatral gösteri yapan bir Orman Bakanlığı, orman
işgalinden mahkûm olan bir Başbakan; salt bu tablo bile çok
şeyi anlatmaya yetiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ-Unakıtan,
Ofer-Kutman ilişkilerindeki suçüstü belgelerini görmezden gelen,
yargı kararlarına rağmen Seydişehir Eti Alüminyumun
içinin boşaltılmasına, yeni Balıkesir Seka örneklerinin
yaratılmasına, işgalin sürmesine seyirci kalan, on
binlerce 4/C mağduru yaratan bu iktidardan anayasal zemin içinde
bunların hesabı mutlaka sorulacaktır, mutlaka sorulmalıdır.
Hataydaki 186
ihaleden 145inin yasaya aykırı olduğu, yolsuzluk yapıldığı
Kamu İhale Kurumu kararı ve diğer bulgularla ortaya
çıkmasına rağmen Bana belge getirin gereğini yapacağım.
diye esip gürleyen ve daha dünkü konuşmasında bu ilişkilere
sahip çıktığını ifade eden bir Başbakanın
yolsuzluklarla mücadelede samimi olduğuna kimi inandırabilirsiniz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yuvacık
Barajından bahset biraz da.
ATİLLA KART (Devamla) Bu konuda, bu konuda
yeri gelmişken
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri
Holdingden bahset.
ATİLLA KART (Devamla)
onurlu ve yürekli bir
şekilde mücadele veren Hatay Milletvekili Fuat Geçen arkadaşımızı,
tebrikle, takdirle bir kez daha anıyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) Değerli arkadaşlarım, yolsuzluk ve terörle
mücadele konularında Sayın Başbakan samimi ve dürüst
değildir, mücadele konusunda bir hedefi de yoktur.
Sayın
Baştopçu, sizin sorduğunuz soruya geliyorum şimdi:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, Avrupa
Adalet Divanı Mahkemesinin beş yılı bulan yargılama
kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı
Teftiş Kurulunun üç yılı aşan raporlarına göre,
Yasin El Kadı isimli kişinin El Kaide terör örgütüne finansal
ve lojistik destek verdiği sabittir. Sayın Başbakan,
bu sürece rağmen, hâlen Ben bu şahsa kefilim. deyip, Danıştay
aşamasındaki temyiz sürecinden feragat edebiliyorsa,
orada, devlet yönetimi adına söz bitmiş demektir, denecek
söz kalmamıştır. Böylesine vahim bir yönetim anlayışıyla
karşı karşıyayız. Orada, artık, Sayın
Başbakanın illegal ilişkilerini sorgulama dönemi
başlamış demektir. Hukuk dışı ve illegal
ilişkilerine aradan geçen beş on yıla rağmen sahip
çıkan, Birleşmiş Milletler kararları ve yargı
kararlarını umursamayan bir zihniyetin terörle mücadelede
de yolsuzlukla mücadelede de samimi olduğuna inanmak mümkün
değildir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın yönetim anlayışı
ve uygulamalarında odaklaşan kifayetsiz ve muhteris bir
kadronun tutarsızlıkları ve tahribatları bununla
da bitmiyor. Benim eşim ve kızlarım inançlı Müslümanlardır.
diyerek ayrımcılık yapan, Müslümanlığı
tekeline alan, AİHM ve Danıştayın türban ve özelleştirme
kararları üzerine Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı
yoktur. Söz hakkı din ulemasınındır. Efendi, efendi,
sen kendi işine bak! diyebilen bir Başbakanın, aslında,
laiklik konusunda da hukuk devleti
konusunda da değişmediği, 1990lı yıllardaki
gömleğini muhafaza ettiği bir kez daha ortaya çıkıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset biraz.
ATİLLA
KART (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlarım,
şehitler ve şehit yakınları için Askerlik yan gelip
yatma yeri değildir. Ailelere özellikle telefon açmadım,
şimdi telefonda aynı şikâyetleri bana da yaparsa bunları
mı dinleyeceğim? diyebilen, çiftçi ve köylülere yönelik
olarak Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak?
Artistlik yapma! diyebilen Başbakanı ibretle izliyor ve
İsmet Bozdağın Atatürkün Sofrası isimli kitabını
okumasını, çiftçi Halil Ağa ile Mustafa Kemal arasındaki
diyalog hakkında bilgi sahibi olmasını ve ders almasını,
yeri gelmişken tavsiye ediyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) Sayın Erdoğan, aradan geçen dört yıla
rağmen, bu ülkenin tüm vatandaşlarının Başbakanı
olduğunun farkında ve bilincinde değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingden bahset.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Endüstri Holdingden niye bahsedecek?
ATİLLA KART (Devamla) Endüstri Holding hakkında
bir şey bilip de gereğini yapmıyorsanız namertsiniz,
müfterisiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Arkadaşıma
soruyorum ben. Saygısızlık yapma!
ATİLLA KART (Devamla) Ben tuzağınıza
düşmeyeceğim. Tuzağınıza düşmeyeceğim.
Sayın milletvekilleri, 3.719 üst düzey görevi,
müsteşarlıklar dâhil, dört yıla yakın bir süreden
bu yana vekâleten sürdüren, Anayasa ihlali yapan Sayın Başbakan
hâlen bürokratik oligarşiden yakınıyorsa, orada Sayın
Başbakandan kaynaklanan bir yönetim aczi ve dirayetsizliği
var demektir.
Cumhuriyetin temel nitelikleriyle kavgalı
olduğunu, rejimin değiştirilmesi gerektiğini
ifade eden bir Başbakanlık Müsteşarı ve onun himayesindeki
binlerce üst düzey bürokrat Truva atı olarak görevlerini sürdürüyorsa,
orada vahim bir tablo var demektir.
Bir Meclis Başkanı Anayasa maddeleri
arasında hiyerarşi ve öncelik olmaz, laiklik tanımı
açık değil. diyor, Sayın Başbakan da Hele acele etme.
Bunları kademe kademe aşıyoruz. Gelecek on yılda,
otuz yılda bir ağızdan konuşulacak. diyorsa, orada
Demokrasi bizim için araçtır. söylemi doğal olarak hatırlanır
ve orada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, sözünüzü tamamlar
mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
müdahale oldu. Ben iki dakikalık daha süre talep ediyorum.
BAŞKAN Efendim, ben verdim size süre.
ATİLLA KART (Devamla) Müdahaleler oldu, konuşmam
kesildi ama.
BAŞKAN Tamam, konuşmanızı toparlayın
lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) İki dakikalık
süre istiyorum Sayın Başkan.
Orada, bakın, Anayasanın 24üncü maddesinin
son fıkrası anlamında din istismarı yapılıyor
demektir. Yolsuzluk ilişkileri sistematik hâle geliyor ve denetlenemez
bir hâl alıyorsa, orada yoksulluk bir kader haline getiriliyor
demektir. Bir yönetim yapılanmasında kifayetsiz ve muhteris
bir kadro yönetime hâkim olmuş, yasamaya doğrudan müdahale
ediyor, yargıyı doğrudan ve dolaylı ilişkiler
içinde bağımlı hâle getiriyorsa, orada, parti devleti
olma ve dikta süreci başlamış demektir ve orada, Türkiyenin
parti devleti ve sonuçta müstemleke bir ülke hâline gelmesi kaçınılmaz
demektir. Bu uyarı ve kaygılarla, Sayın Başbakanı
sorumlu olmaya ve sağduyulu davranmaya, hele bu dönemde
sağduyulu davranmaya özellikle davet etmek gereğini duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, geldiğimiz süreçte,
Türkiyenin sorunlarının çözümünde bir başlangıç
yapabilmek için, bir başlangıç yapabilmek adına, ya Sayın
Başbakanda odaklaşan zihniyet ve uygulamaların değişmesi
ya da Başbakanın değişmesi zorunluluğu vardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Yok
ya!
ATİLLA KART (Devamla) Bu anlatım çerçevesinde,
Sayın Başbakanın zihniyet ve uygulamalarının
değişmeyeceği açıklık kazandığından,
öncelikli çözüm, müstacel çözüm, Sayın Başbakanın ve
iktidarın değiştirilmesidir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) Değiştirsenize!
ATİLLA KART (Devamla) Türk ulusu, bunu anayasal
zemin içinde başaracaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu
olmasın.
Bu değerlendirme ve uyarılarla, Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
İktidar yüzü görmeyeceksiniz!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün
Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgehan.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2007 yılı bütçesi üzerindeki Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini
sunmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir araştırma
yaptım. Bir yıl içerisinde, 2006 yılının başından
bugüne kadar, Anıtkabiri tam 7,5 milyon kişi ziyaret etmiş.
Bu, cumhuriyet tarihinde bir rekor. Bu sayı 2002de 1 milyon 391
kişi imiş. Yani, dört yılda, cumhuriyetimizin kurucusu
büyük önderimizin kabrine koşanların sayısı neredeyse
4 kat artmış. Ülkenin her tarafından gelen bu ziyaretçilerin
kalplerinden taşan duygu ve düşüncelerini yazdıkları
defterlere, alınan yeni karar gereği açıklama yasağı
getirildiği için ulaşamadım. Ancak, gittikçe büyüyen
bu ilgi ve sevginin yanında, dört yılda yükselen, cumhuriyetimizin
temel ilkeleriyle ilgili endişe ve kaygıların da bulunduğunu
görmemek mümkün değil. Sanırım, çok az ülkede insanlar,
yıllar önce ebediyete göç etmiş bir devlet kurucusuna, hayran
oldukları bir lidere bağlılıklarını ve
hatta zaman zaman güncel olaylara, siyasal gelişmelere karşı
olan tepkilerini böyle ifade ediyorlar; milyonlar Anıtkabire
koşuyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bizim dönemimizde
olumlu bir gelişme olmuş.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) Tabii,
bunda şaşırtıcı bir taraf yok, biz de koşuyoruz
birlikte. Çünkü, halkın yalnız yüzde 7sinin okuryazar olduğu,
ekonomisinin borç altında çöktüğü, kişi başına
düşen gelirin 4 lira olduğu ve topraklarının büyük
çoğunluğunun yabancı güçler işgalinde bulunduğu
yıkılmış bir Osmanlı İmparatorluğundan
yepyeni bir devlet yaratmak, bağımsızlık kazanmak
ve dünyada Türk mucizesinin mimarı olarak anılmak her liderin
harcı değildir.
Bakın, bugün burada 2007 Türkiye bütçesini
görüşüyoruz. Atatürk döneminde, on beş yıl boyunca,
kalkınma hızı yüzde 15 olmuştur. Atatürk bugün sadece
bizde değil, başta mazlum devletler olmak üzere, çağdaşlığa,
evrensel değerlere önem veren bütün ülkelerde saygıyla
anılmaktadır. Türk halkı vefalıdır ve minnetini
hak edene gösterir. Şaşırtıcı olan, ölümünden
altmış sekiz yıl sonra Atatürkçülüğün geldiği
noktadır. Ne yazık ki, toplumun büyük bağlılığına
rağmen, ülkemizde, son dört yılda bu alanda endişe verici
gelişmeler olmuştur. Öğrenim Birliği Yasası
her fırsatta delinmeye çalışılmış, devletin
laik düzeni eleştirilmiş, kadrolaşma ile dinsel etkiler
toplumun her kesiminde ve devlet kurumlarında artmıştır.
Atatürkün adını taşıyan, ülkemizin
en büyük uluslararası havaalanında geçenlerde bir deve
kesilmesi, ortalığın kan gölüne dönüşmesi düşündürücü
değil midir? Öte yandan, gençlerimizi yetiştiren üniversite
kürsülerinde yer alan kimi öğretim görevlilerinin, Atatürk Dönemini
gericilikle eleştirdiği, ulusal kahramanımızdan
o adam diye söz edildiği günlerdeyiz. Kaçak kurslarda, ama bazı
eğitim kurumlarında bile cumhuriyetimizin kurucusu yanlış
tanıtılmakta, çocuklarımızın farklı anlayışlarla
ve çağ dışı görüşlerle yetiştirilmesine
göz yumulmaktadır.
Ne gariptir, Atatürk, o olağanüstü sezileri
ve öngörüsüyle, sanki bugünlerin geleceğini görmüş gibi,
yıllar öncesinden Devrimler sadece başlar, bitmesi diye
bir durum yoktur. demiş ve bizlere Cumhuriyeti ve onun gereklerini
yüksek sesle anlatınız. diye seslenmiştir.
Bu amaçla kurulan kurumlardan en önemlisi,
1931den itibaren, Türk tarihini incelemek ve elde edilen sonuçları
dünyaya yaymak için gayret eden Türk Tarih Kurumudur. Bir diğeri
de, 1932de kurdurduğu ve Türk dilinin sadeleşmesi için çalışmalar
yapan Türk Dil Kurumudur. Cumhuriyet döneminin en önemli kurumları
olarak bu oluşumlar, Atatürkün arzusu doğrultusunda, bağımsız
sivil toplum örgütleri statüsünde, uzun yıllar değerli hizmetler
vermişlerdir. Sonradan kaderleri değişmiş, 12 Eylül
rejimiyle nitelikleri ve konumları farklılaşmış,
Anayasanın 134üncü maddesince, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
bünyesinde yeniden yapılanmışlardır.
Yüksek Kurumun amacı, ulusal varlığımızın
ve ulusal gücümüzün devamında ve gelişmesinde, Türk kültürünü
her türlü politikanın dışında, üstünde, Atatürk
ilke ve devrimleri doğrultusunda bilimsel yönden incelemek,
araştırmak ve bir bütünlük içerisinde tanıtmak, yaymak
ve dünya kültürleriyle buluşturmaktır. Ancak, Yüksek Kurum
yasası çıkmadığı için, bağlı kurumlar,
tüzel kişiliğe sahip olmalarına karşın yasal
hak ve yetkilerini tam olarak kullanamamaktadırlar. Kurumlar,
Atatürkün iradesiyle dernek statüsünde kurulmuşken, bugün birer
kamu kurumu hâline getirilmişlerdir.
İşte bu kaygılarla, Atatürkün Türk
Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna verilmek üzere Cumhuriyet Halk
Partisine bıraktığı İş Bankası hisselerinin
bu kurumlara ödenme işlemi, Partimiz tarafından Bu kurumlar
12 Eylülde kapatılmış ve ilgili yasa da değiştirilmiştir,
yerine kurulanlar ayrı birer tüzel kişiliktir. gerekçesiyle
durdurulmuştu. Süren yargı süreci yakın zamanda tamamlandı
ve Yargıtayın aleyhteki kararına saygı gösteren
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye İş Bankasında bloke
edilmiş, yani bu konuyla ilgili olarak saklanmış olan
kurumların payını ödeyeceğini bildirdi.
Kuşkusuz bu gelişme, kurumlara yeni kaynaklar
sağlayacak ve farklı çalışma olanakları sunacaktır.
Bize düşen, bundan sonra daha verimli olmasını umduğumuz
etkinlikleri değerlendirmektir. Zira, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunu önemli görevler
beklemektedir. Bunların başında, ülkemizin yurt
dışında tanıtımı gelmektedir. Bu iletişim
çağında hâlâ yurt dışında Ne yazık ki ülkenizi
tanımıyoruz, kendinizi tanıtamıyorsunuz.
şikâyetlerini dinlemekten bıktık.
Çok önemli meselelerimizde, haklı davalarımızda
tezlerimizi duyuramıyoruz. Geçtiğimiz aylarda Fransa
Ulusal Meclisinin kabul ettiği soykırım tanımasına
reddin cezalandırılmasıyla ilgili yasa gündemdeyken,
Strazburgdaki Avrupa Konseyi binası kütüphanesinde Ermeni
yanlısı tam 25 yeni yazılmış kitap vitrine konmuştu.
Aralarında bir-iki Türk yazar vardı, ama, onların da görüşü
bizim görüşümüzü yansıtmıyordu; bu konuda bir tane
bile kitap yoktu. Oysa, 2006 yılı içinde Atatürk Araştırma
Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından 34, Türk
Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet kitap ve süreli yayın hazırlanmış; ama, sorgulanması
gereken, yayınların nereye yollandığı, ne kadar
etkili oldukları ve en önemlisi kimler tarafından yazıldığı
ve daha da önemlisi kaç tanesi yabancı dilde.
Yine, 2006 yılında, bağlı kuruluşlar
tarafından dört yılda bir dönüşümlü olarak düzenlenen
ve 308 yerli ve yabancı bilim adamının katıldığı
uluslararası büyük kongreyle 79 yerli ve yabancı bilim adamının
katıldığı bir uluslararası bilimsel toplantı
gerçekleştirilmiş. Bu toplantıların yankıları
nelerdir?
Ayrıca, AB müzakereleri sürecinde yayınlanan
bazı raporlarda, Kemalizmle ilgili gerçek dışı
tanımların yer aldığını görüyoruz. Özellikle
son yıllarda, yurt dışında, çeşitli odaklar tarafından
yanlı ve kasıtlı bir Atatürkçülük karşıtı
hareketin olduğunu biliyoruz, ama, gerek içte gerek de
dışta bu gibi karalamalara verilecek en güzel karşılık,
bilimsel yönden konusunda uzman aydınlarca yapılacak ciddi
sunumlardır. Bu kurumlara, bilim kurumları olarak, kuruluş
amaçları doğrultusunda, Atatürkü, Atatürkçü düşünceyi,
Türk kültürünü araştırıp, tanıtıp, ulusal boyutlardan
evrensel boyutlara taşımakta büyük sorumluluklar
düşmektedir.
Diğer yandan, Türk Dil Kurumu da, Cumhuriyet
Halk Partisinden, Atatürkün vasiyetiyle İş Bankası
hisselerinden Kurumun payına düşen 104 milyon lirayı
almıştır. Kurum Başkanı Sayın Şükrü
Halûk Akalın, bu parayla Türk Dil Müzesinin de içinde bulunacağı
büyük bir yerleşke kurulacağını belirtmiş.
Gelecek yıl Türk Dil Kurumunun kuruluşunun 75inci yılının
kutlanacağı düşünülürse, bu girişim gayet olumludur,
kendilerine başarılar diliyoruz; çünkü, Türk dilinin günümüzde
geldiği nokta da düşündürücüdür. Atatürkün bu Kuruma verdiği
önemi de biliyoruz. Çalışmalarına kendisi de katılmış,
dilimizin sadeleşmesi için çok özen göstermiştir. Oysa,
son yıllarda, yaşadığımız ortamlarda,
bölgelerde, yeni basın yayın organlarında, sokağa
çıktığımızda, televizyon kanallarında
dilimizin nasıl kullanıldığını, ne kadar
yozlaştığını, yabancılaştığını
görmemek olanaksızdır. Bu konuda ülkemizde tuhaf bir çelişki
de olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Küreselleşme çağında yabancı
dil öğrenmenin şart olduğunu biliyoruz. Okullarımızda
gençlerimize yabancı dil öğretmek için çabalıyoruz,
hatta yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimiz var.
Ama, yine de genel olarak, Türkçeden başka dil kullanamayan bir
toplum olarak tanınıyoruz. Oysa hem kendi dilimizi koruyabilir
ve zenginleştirebilir hem de yabancı dil öğrenebiliriz.
Zaten, ancak ana dilini iyi kullananlar bir başka dili rahat konuşabilirler.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Kurumunun görevlerini ve yüklendiği sorumluluğu
daha fazla anlatmaya gerek yok. Bu kurumlarda çok değerli profesörlerimiz,
alanında uzman bilim insanlarımız özveriyle çalışmaktadır.
Bizim onlardan beklediğimiz, aynı Atatürk dönemindeki gibi
kendilerini bağımsız, tarafsız birer aydın
olarak görmeleri ve devlet memuru, devlet dairesi memuru anlayışıyla
değil, sanki bir sivil toplum örgütü üyesi gibi çalışmalarıdır.
Başbakanlığın kendilerine bu
özgürlüğü vereceğini umuyor, Kuruma başarılar
diliyor, sizlere de saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz,
İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüze aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri
Başkanlığının 2007 mali yılı bütçesi
ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet İşleri
Başkanlığı 1924te, yani bundan seksen iki yıl
önce kurulmuş, genel idare içinde Anayasa kurumu, bir Anayasa
kurumu olarak yerini almıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
laik ilkeler ışığında, siyaset düşüncelerinin
dışında, toplumun dayanışma ve bütünleşmesine
katkı sağlama görevlerini almış ve bu görevlerin
özel bir kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.
Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı
kadroları laik ve demokratik cumhuriyete uygun olarak görevini
yapacaktır, çünkü, laik ve demokratik cumhuriyetle İslam
dininin ilkeleri örtüşür, çelişmez; ama, uzun yıllar,
sanki İslam dini ilkeleriyle laik cumhuriyet ilkeleri arasında
bir çelişki varmış gibi, bilerek veya bilmeyerek değerlendirmeler
yapılmıştır. Elbette, cumhuriyetin ilk yıllarında,
bizim Diyanet kadrolarımız, imamlarımız, laiklikle
ilgili birtakım kuşkular taşımışlardır.
Acaba, bizim dinî görevlerimizi yerine getirmemize engel mi olacaktır?
Bu, acaba dinsizlik demek midir? diye birtakım kuşkular taşırlarken,
çok partili dönemde araya siyasi partiler girdi ve din kadrolarına,
elbette, el altından, aleniyete belki çok çıkaramayarak,
Elbette bu laiklik, dinsizlik demektir; aman ha, laikliği savunan
partilere oy vermeyin. propagandası yaparak dini istismar
etmişlerdir. Bu, uzun süre böyle gelmiştir. Tabii, laik kesim,
laik ve demokratik cumhuriyete inananlar birtakım hassasiyetler
taşıyorlardı, rejim hassasiyetleri taşıyorlardı
elbette. Yüzde 99u dini bütün olan bu insanlar, İslam dinine
hiçbir zarar vermeden laik ve demokratik
cumhuriyetin korunabileceğini, yaşatılabileceğini
ve bir yaşam biçimi hâline getirilebileceğini iddia ediyorlardı,
söylüyorlardı; ama, maalesef, siyaset, bu görüşe yardımcı
olmadı, uzun süre olmadı. Niye olmadı? Çünkü, kültür
düzeyimiz yeterli değildi. Şimdi, imam kadrolarımız,
Diyanet kadrolarının kültür düzeyi yükseldikçe, elbette,
laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığın
dinimiz için de büyük bir özgürlük olduğunu, herkes için de yararlı
olduğunu gördüler; çünkü, medeniyet öyle bir ateştir ki,
karşısındakini yakar. Nitekim, kendisinin geçmişiyle
ve geleceğiyle ilgili birtakım şüpheler taşındığı,
rejimle ilgili birtakım şüpheler taşındığı
söylenen Başbakan dün burada nereye sığındı?
Laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığına
sığındı. Ben de laik ve demokratik cumhuriyete
tam bağlıyım. dedi. Eğer inanarak söylediyse çok
mutlu oldum, çok teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) Niyetini okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tabii, tabii!
EYÜP FATSA (Ordu) Mesleğinizdir, niyet okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tabii, tabii!
Şimdi, tabii, bu Diyanet bütçesi üzerine konuşurken,
arkadaşlar, İslam dininin hoşgörüsünü de gözardı
etmiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Günah
işlemeyeceksiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Göz ardı etmiyorum, yani, onu bilesiniz.
EYÜP FATSA (Ordu) Biraz da sizde olsa o hoşgörü.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Onun için ben, Başbakanlık
bütçesiyle ilgili konuşurken, dikkat ederseniz ve dinlerseniz,
Başbakanlık Müsteşarından söz etmeyeceğim,
söyleyeceğim çok şey vardır çünkü.
Şimdi, Diyanet, bakın, siyaset dışı
kalsın görevini almıştır. Biz bunu uzun süre destekledik.
Niye destekledik? Çünkü, siyaset yaparken hep bizim aleyhimize konuşuyor.
Laik cumhuriyetin savunucuları aynı zamanda Müslümandır.
Elbette Müslüman olmayan da vardır. Kimseyi de ilgilendirmez
bu, ama, hiçbir surette İslam ilkeleri ile sosyal demokrasi evrensel
ilkeleri çelişmez, Müslümanlığın sağı
solu olmaz, dememişlerdir. Dolayısıyla bize zarar
vermişlerdir.
Şimdi, bakın arkadaşlar, Diyanet
kadroları o hâle geldi ki, ben artık kuşku duymuyorum.
Yani, öyle boşuna yere Diyanet kadrolarından kendi kadrolaşmasını,
kendi ideolojisini sağlamak için Millî Eğitim Bakanı
adam aramasın. Aldı biraz, bir miktar, 1.000-1.500 kadar aldı.
Onun istediği gibi imam orada bile kalmadı, Diyanette bile
kalmadı.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Camilerde
imam açığı var.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Diyanet kadroları
artık bir demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ben burada iki sene
evvel söylemiştim size, elbette sendikalaşacaklar, demokratik
ve ekonomik haklarını savunacaklar demiştim. Şimdi
memnuniyetle görüyoruz ki, Diyanet İşleri Başkanlığında,
yaklaşık, çalışan 80 bin kişinin 50 bin kişisi
sendikalı. Diyanet-Senin üye sayısı 30 bin, Diyanet ve
Vakıf-Senin üye sayısı 20 bin. Yani, büyük ölçüde sendikalaştılar.
Peki ne istiyor bu sendikalar? Diyanetten özerklik istiyorlar, Diyanetin
özerkleştirilmesini istiyorlar. Biz de istiyoruz. Bunu daha
önce söyledik. Özerk Diyanet İşleri Başkanlığı
istiyorlar. Biz de istiyoruz. Nihayet geçen hafta Diyanet
İşleri Başkanı bir televizyon programında
Diyanet özerk olmalıdır, Diyanet İşleri Başkanı
seçimle gelmelidir. diyor ve cumhuriyetin ilk yıllarında
müftülerin nasıl seçimle geldiğini söylüyor.
Bu düzey, memnuniyet verici bir düzeydir arkadaşlar.
Elbette demokrasinin olduğu yerde, özgürlüğün olduğu
yerde olumsuzluk yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya) Var mısınız?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Varız tabii. Bizim programımızda
da var, varız.
Değerli arkadaşlarım, Diyanet, siyaset
yapmasın. Bir süre ben de rahatsızdım Diyanetin siyaset
yapmasından. Ama, şimdi, görüyorum ki Diyanetin önemli bir
kısmı, Müslümanlığın sağı solu yoktur,
dolayısıyla sosyal demokratlar İslamiyetin temel ilkelerine
daha yakındırlar, eğer bundan sonra siyasete karışmak
gerekiyorsa sosyal demokratları desteklemek gerektiğini
söylemeye başladılar.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Nerede!
Yok ki sosyal demokrat. Yok ki sosyal demokrat.
BAŞKAN Müdahale etmeyelim efendim.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, siz artık
bundan sonra din istismarına umut bağlamayın. Bağlamayın
din istismarına umut. Bitti o işler artık.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Bağlamıyoruz,
bağlamıyoruz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Başka başka
şeyler arayın. Yani, bakın, size başka bir şey
söyleyeyim. Diyanetteki gelişmenin bir örneği de sizsiniz.
Niye sizsiniz biliyor musunuz? Başbakan dedi ki: Değiştik.
Yani, biz, artık Erbakan Hocanın rahleitedrisinden ayrıldık,
biz değiştik, biz çağdaşlaştık, biz medenileştik,
biz laik cumhuriyete yürekten bağlıyız anlamında
değiştiğini, gömleğini çıkardığını
söyledi. Doğru mu?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Doğru.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Size onun için oy verdiler.
EYÜP FATSA (Ordu) Alıp siz giydiniz gömleği.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ama, şimdi görülüyor
ki yer yer eski hastalıklarınız, eski alışkanlıklarınız
depreşiyor ve toplum sizin çok da değişmediğinizi
anlıyor. Tabii
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
SONER AKSOY (Kütahya) Ondan değil, yeni gömlek
HALİL AKYÜZ (Devamla)
biraz değiştiniz.
Ama, bir şeyi kırk kere söylerseniz, ona siz de inanmaya
başlarsınız. Siz, sık sık laik cumhuriyete
bağlıyız deyin. Bunun çok faydası vardır.
Kırkı bulduğu zaman bu ifadeniz, laik cumhuriyete inanacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar) İnanacaksınız
ve bunun bir zararı olmayacak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Siz de
aynı şekilde İslamiyete
HALİL AKYÜZ (Devamla) Sakın zannetmeyin
ki ben size yanlış yol gösteriyorum. Size en doğru yolu
gösteriyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Siz öyle mi
yapıyorsunuz?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Çünkü, Diyanet
İşleri Başkanlığının ve tabii Türkiyedeki
anayasal kurumların amacı toplumda iç barışı
sağlamaktır. İç barış da böyle sağlanır.
Bundan kimsenin korkmasına gerek yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
tabii, Diyanet İşlerinin ayrıca bu görevlerini yapabilmesi
için, bir de örgütlenme yasasına ihtiyacı var, bir örgütlenme
yasasına ihtiyacı var. Bundan önce, Diyanetin birtakım
sorunları var. Ben, daha önce de söyledim, arkadaşlar, ben,
bu işin uzmanı değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akyüz, süreniz tamamlandı,
lütfen selamlar mısınız.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tamamlandı
mı?
BAŞKAN Verdim, ek süre verdim, siz fark etmediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) İki dakika
şu Diyanet Yasasından bahsetmem lazım.
BAŞKAN Ama, siz, başka şeylerden bahsettiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, Alevi yurttaşlarımızın
Diyanette temsiliyle -ki, bu Anayasanın laiklik ve eşitlik
ilkesine uygundur- ilgili sözlerimi söyleyemedim, yani, söylemem
gerekenleri söylüyorum, ama, bir şey olmadı burada yani.
Sayın Başkan, çok önemli söyleyeceğim
iki konu var. Bu Alevi kesiminin Diyanette temsil edilmesi gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Cemevlerinde Alevi
yurttaşlarımızın -ki, bunlar, yaklaşık 20
milyondur- ibadet yöntemlerinin bir statüye bağlanması gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bu yurttaşlarımız
bunu istiyorlar. Eğer siz diyorsanız ki bu ayrı bir din
değildir eğer siz diyorsanız ki bunun Kuranda yeri
yoktur bu yurttaşlarımızı ikna edeceksiniz. Ya
ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız, kural
budur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Sizce
var mıdır?
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir dinse, tamam.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, kısaca
şeyden bahsetmek istiyorum, Diyanet İşleri Yasasından.
Diyanet işlerinden sorumlu Devlet Bakanı, iki sene evvel,
burada, geldi dedi ki: Diyanet işleri örgütlenme yasası
hazırdır, çok az bir şey kalmıştır. Gayet
çağdaş bir yasayı buraya getireceğim ve birlikte
çıkaracağız.
Arkadaşlar, iki sene
Bu en kısa zamanda
getireceğim sözünden siz ne anlıyorsunuz?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) AK Parti
İktidarında
HALİL AKYÜZ (Devamla) En kısa zamanda
getireceğim demek, bu dönem bitinceye kadar getirmeyeceğim
demek midir?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) AK Parti
İktidarında
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, siz bu işi, siz bu yasayı getiremeyeceksiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) Siz getirin
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ama, bu yasayı getirirken,
Diyanetin özerkleşmesini, özgürce sendikalaşmasını
lütfen bu yasaya koyun. Ben, dediğim gibi, Diyanet bütçesi üzerinde
konuşurken olabildiğince İslam dininin hoşgörüsü
ilkelerine bağlı kalmaya çalıştım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Biz de
hoşgörülü davrandık.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ben, bu bütçeyi, bu Diyanet
bütçesinin, yeterli olmamakla birlikte, hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Egemen Bağış.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
Başbakanlığımızın merkez teşkilatı
ve bağlı kuruluşlarından Türkiye Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesi hakkında
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle
paylaşmaya çalışacağım.
Arkadaşlar,
dört-beş yıl öncesine kadar Türkiyede bütçeler fazla ciddiye
alınmazdı, bütçeleri hazırlayan hükûmetler bile onları
fazla ciddiye alıp fazla uygulamazlardı; çünkü, bütçeler
birçok kara deliklerle doluydu, halkı kandırmaya çalışırlardı,
kurnazlık yapmaya çalışırlardı, bunun neticesinde
faiz enflasyonu, enflasyon faizi tetiklerdi ve böyle bir sarmal içerisinde
ülkemiz büyük bir kargaşa içerisinde, kayıt dışı
ekonomi içerisinde, kayıt dışı yüksek faizli, yüksek
enflasyonlu bir dönem içerisinde geçti ta ki Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara gelene kadar. Artık, herkes biliyor ki, Avrupa
Birliği standartlarında bir bütçemiz var. Rakamlar neyse
o. Bütçenin dışında herhangi bir fon yok. Bütçenin
dışında herhangi bir kara delik yok. Bu yüzden, Türkiyede,
artık, faizler düşüyor, enflasyon düşüyor ve kişi
başına düşen gelir kat kat artıyor.
Dünyanın
değişen koşullarına ayak uydurabilmek için
Başbakanlığımızda, merkez teşkilatımızda,
aynı şekilde yirmi üç değişik birimle önemli hizmetler
vermekte. Başbakanlığımız için 2007
Şimdi,
bu yurt dışına gönderilen kuvvetlerimizle ilgili 121
milyon YTLden bahsederken şu gerçeği öğrendim: Bugün,
ana muhalefet partimizin lideri -duyduğum kadarıyla- Lübnana
gitmiş ve Lübnana gidiş sebebi de Sosyalist Enternasyonal
toplantısına katılmaya gitmiş. Ben şaşırdım,
Cumhuriyet Halk Partisi sosyalist değil statükocu, enternasyonalist
değil izolasyonist. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tamamen içe kapanık bir parti. Neden oraya gidiyor?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan be, hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hele Lübnanda
olan bir toplantıya niye gidiyor anlayamıyorum?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seni
düşük seviyeli adam!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çünkü, biz iki ay
evvel burada Lübnana askerlerimizi göndermek için
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan
Seni Amerikalı seni!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
sizlere bazı gerçekleri anlatırken
dediniz ki: İsraili korumaya mı gidiyorsunuz? Şimdi,
hangi yüzle İsraili koruduğunu
iddia ettiğiniz askerleri ziyarete gidecek genel başkanınız
anlayamıyorum ben? (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) ABD
uşağı! Hadi oradan! Hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, birileri de kalkıp diyor
ki: Bu Başbakan esas dindarlara, mütedeyyin insanlara takiye
yapıyor. Ya, haddinizi bilin!
ATİLA EMEK (Antalya) Sen haddini bil!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Sen haddini
bil terbiyesiz!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Siz, Başbakanın
takiye yapmasını ağzınıza almaya haddiniz
değil. Haddinizi bilin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Doğru konuş, sen haddini bil!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, Sayın
Başkanım, biraz da Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım
Ajansının bütçesiyle ilgili bilgiler vermek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen kimin
adına konuşuyorsun? Provokatörsün sen. Yakışıksız
herif!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türkiye Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansı Hükûmetimizin yatırımları
artırma genel politika ve amacının
bir göstergesi olarak 4 Temmuz 2006 tarihinde
ATİLA EMEK (Antalya) Geçen Amerikada söylediklerinin
hesabını ver.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
doğrudan
Sayın Başbakana bağlı olarak kurulmuştur.
2007 yılı bütçesinde de bu kuruluşumuza 30 milyon YTL
fon ayrılmıştır. Eskiden bir kuruluş kurulduğu
zaman, kanunla kurulurdu
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı pazarlayan bu işte!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
ama bütçeden mütçeden de bir şey ayrılmazdı,
öyle boşlukta kalırdı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı nasıl pazarladın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Sen dinden
anlar mısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, daha kurar kurmaz bütçesiyle
ve kadrosuyla bunu önünüze getirdik.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı nasıl pazarladığını anlat?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyelim efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seni
seviyesiz. Sen Amerikada Başbakanı pazarlayan adamsın!
BAŞKAN Lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, bu arkadaşlara dinlemeyi öğretir misiniz lütfen.
(CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seviyesiz!
ATİLA EMEK (Antalya) Sen yurt dışında
konuştuklarının hesabını ver! Sen görevli
geldin Türkiyeye ne de olsa.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, bu muhalefetteki arkadaşlar dinlemeyi öğrenecekler
mi, yoksa ben devam mı edeyim?
ATİLA EMEK (Antalya) Sen konuşmasını
öğren önce!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan, küçük herif seni!
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin efendim.
Siz Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
git Amerikayla konuş o işleri!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi arkadaşlar,
bakın bu Ajansın ne kadar önemli bir görev yaptığıyla
ilgili bir şeyi sizinle paylaşacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Utanıyorum
senden!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Eskiden, böyle
yeni bir kurum kurulduğu zaman binlerce kadro açılırdı.
Biz ne yaptık? Sadece 30 kişiyle sınırlı tuttuk
kadroyu. Neden? Çünkü, biz hizmet versin istiyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya) Senin kafanda gezsek
Türkiye kan gölü olur be!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Uçaktan inen, gelen
yabancı yatırımcı tek noktayla muhatap olsun. Oradaki
görevli arkadaşlar onlarla ilgili bütün sorunları çözsünler,
onların sıkıntıları varsa, onların konularına
yardımcı olsunlar.
Bu ajans yaklaşık on iki değişik
ülkede, on beş temsilcisiyle sürekli koordineli olarak uluslararası
bir strateji geliştirmektedir. Yatırımcılara,
konusunda uzmanlaşmış proje liderleri tarafından
profesyonelce hizmet sunulmaktadır. Ajans Ankara merkezli olmakla
beraber, İstanbulda da bir ofisi olacaktır ve bu Ajansımız
uluslararası bir tanıtım kampanyası sürdürecektir.
Bize bugüne kadar hep yurt dışında
şunu soruyorlardı
ATİLA
EMEK (
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Yahu sizde neden yabancı yatırım
işlerini takip
HARUN
AKIN (Zonguldak) Kimsin
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Neden yok biliyor
musunuz? Cevabı çok açık: Çünkü, Türkiyede AK Parti İktidarına
kadar olan süreçte köhne zihniyet, yatırımcı istemiyordu
da ondan.
Muhalefet zihniyetinde, yatırımcı
yoktur. Sadece kural, kaide, devlet geleneği maskesi altında
bürokratik zulüm ve bürokratik hâkimiyet düzeni vardı. Çünkü,
Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti yabancı yatırımcıyı
bürokrasi içerisinde boğup, yatırımcıyı kaçırma
zihniyetindedir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Cumhuriyet Halk Partisi kadar başına taş düşsün!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
Başbakanı pazarlayan adamsın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çünkü, Türkiyede
ilk kez bir iktidar beş yıllık süreyle istikrarlı
büyüme ve ekonomik toparlanma sürecine imza atmıştır.
Çünkü, yerli yatırımcı ve yabancı yatırımcı
Türkiyede ilk kez siyasi istikrar yüzü görmektedir. Çünkü, bundan
sonraki beş yılda, aynı bundan evvelki dört yıl gibi
bu politikaları uygulayacağız.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri
kalkıp, biraz evvel burada Ali Dibolardan bahsettiler.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Eee?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Evet.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yani, onu
herhâlde sizin kendi arkadaşlarınıza sormanız lazım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Yapma ya!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Ağzın eğilsin senin, ağzın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yuvacık Barajıyla
ilgili uzmanlığınız var, Ali Dibo orada. Buyurun.
(CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Altı ayda bir geliyorsun,
ortalığı karıştırıyorsun.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bazıları
da kalkıp dediler ki: Başbakanın kifayetsiz ve muhteris
kadroları. Herhâlde bunu söyleyen arkadaşınız
da, aynı Genel Başkanınız gibi, aynaya bakarak konuşuyordu.
BAŞKAN Sayın Milletvekilleri, lütfen
dinleyelim efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) 128 dosya nerede?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bağış, siz Genel
Kurula hitap edin efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar
(CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sayın
Başkan, bu ne dediğini bilmiyor.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkanım, muhalefet milletvekillerinin mahkeme mahkeme
dolaşıp yatırımları, özelleştirmeleri
engelleme çabalarını da ibretle izliyoruz. Olumlu icraatı
HARUN AKIN (Zonguldak) Hesabın bozuldu
herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
iş ve
aş getirecek icraatı, ekonomik kalkınma getirecek icraatı
engelleme çabalarınızdan dolayı da bir çığır
açtınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Kaç ihale bağladın?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hâlâ işsizlik
varsa bu ülkede
HARUN
AKIN (Zonguldak) Hesabını bozduk herhâlde!
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla)
muhalefetin bu tavrından dolayıdır,
bunu unutmayalım. Hâlâ, bürokratik sosyalizm arzuları canlı
kaldığı için, işsizliği istediğimiz kadar
azaltamıyoruz. Muhalefet, artık, bundan sonra, Yatırım
Ajansı, yeni kurduğumuz Yatırım Ajansının
önünde de gösteri yaparsa, yabancı yatırımcıları
kaçırmaya çalışırsa hiç şaşırmayacağız
arkadaşlar. Bakınız, böylesine önemli hizmetler verecek
olan bir ajansta
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Memleketi açlığa, yoksulluğa,
Amerikaya teslim ettiniz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
sadece 30 kişiyle
direkt hizmet verilecektir ve çalışacak personelin yüzde
20sinden fazlası destek hizmetlerinde çalışmayacaktır.
Bu yaklaşım da muhalefete yabancı gelebilir, normaldir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Çünkü,
sen de yabancısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türkiyede, muhalefet,
iktidara gelebilmek için çözüm önereceğine, toplumu yersiz
korkularla irite edip cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerinin
kaybolacağı gibi birtakım iddialarla kafaları
karıştırmaya çalışıyorlar. Niye iktidara
gelmek istiyorlar? Ekonomiyi çarçur etmek için, Türkiyeye kazandırdığımız
kaynakları israf etmek için, bürokratik tahakkümü yeniden kurmak
için, Türkiyeyi yeniden içine kapatmak için iktidarı istiyorlar.
AK Partiyi karalamaya çalışıyorlar.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Sen karalıyorsun AK
Partiyi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ancak, AK Parti,
yapılabileceğin en iyisini, bütün engellemelere
rağmen zaten yapmaktadır.
Şimdi, bir muhalefet milletvekili, bu kürsüden,
biraz evvel dedi ki, Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili
birçok şey söylüyorum, beni mahkemeye bile vermiyor, neden?
Herhâlde, sizi ciddiye almıyor da ondan. Beş yılda, eski
köhne zihniyeti süpürdük arkadaşlar. Şimdi, yeni beş
yılda, Türkiyenin de çehresini değiştirip
ATİLA EMEK (Antalya) Millet sizi süpürecek
hiç merak etme!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
gülen Türkiyeyi,
mutlu Türkiyeyi, yeni Türkiyeyi birlikte yaratacağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Amerikayla
mı?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türk halkının
bütün üretici gücünü AK Parti harekete geçirmiştir. Şimdi,
o gücün demagojiyle heba olmaması çabasındayız.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Demagoji yapan sensin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Gülen Türkiye,
mutlu Türkiye, yeni Türkiye için varız ve olmaya devam edeceğiz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Yaa, sen
gel de Anadoluya gör, kim gülüyor, kim?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, bir
de Türkiyenin genç seçmenlerine, genç kamuoyuna bazı şeyleri
hatırlatmak lazım. Cumhuriyet Halk Partisinin, ekonomik
model olarak pek beğendiği, hep özendiği
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
kendini New Yorkta sanıyorsun herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, benden evvelki arkadaşa üç buçuk dakika verdiniz,
hatırlatıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) Sana beş dakika,
beş dakika!
BAŞKAN Siz devam edin, mikrofon açık.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk
Partisinin, ekonomik model olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Beş dakika konuşsun,
konuştukça batsın.
HARUN AKIN (Zonguldak) Cebinde yeni bir tezkere
var herhâlde! Seni gidi martçı!
ATİLA EMEK (Antalya) 1 Martçı değil
misiniz siz!
BAŞKAN Buyurun efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ancak açıkça
da itiraf etmek istemediğim model, bürokratik, eski Doğu Avrupa modelidir.
ATİLA EMEK (Antalya) Sizi gidi 1 Martçılar,
sizi!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hiçbir şey
alma, hiçbir şey satma, hiçbir şey üretme, her şeyi devletten
bekle, devlet olmayan kaynaklarıyla sana baksın, köhne bir
devlet kalkanının altına
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Keşke devletten beklesen, sen ABDden bekleyen adamsın. Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
saklanıp
Hazine yağmalansın, yolsuzluk üretilsin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Rekabete kapatılmış
iç piyasada, çürük, kalitesiz malı yuttur, ondan sonra da bunun
adına bağımsız kalkınma de, bunun adına
kendi kendine yeterlilik de, dışa bağımlı
olmama de gibi, böyle, komedi terimler üret.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
1920lerde de vardı senin gibiler. O zaman da sen vardın, senin deden vardı.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar,
hâlâ Doğu Avrupa modeli hayalindesiniz. Cumhuriyet Halk Partisi
siyah-beyaz tek kanallı televizyon, Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyeti manyetolu telefon zihniyetidir arkadaşlar. Bunu
genç seçmenlere hatırlatmak lazım.
ATİLA EMEK (Antalya) Yazıklar olsun sana!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
Başbakanı süpürten adam değil misin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben, bu düşünceler
içerisinde, bütçemizin ve Başbakanlık bütçemizin ülkemiz
için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Saygın
maygın yok senin. Bushun selamını mı getirdin buraya!
OSMAN
ÖZCAN (
ATİLA EMEK (Antalya) Seni gidi martçı
seni!
HARUN AKIN (Zonguldak) Senin cebinde yeni bir
tezkere var herhâlde!
ATİLA
EMEK (
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Yabancısın sen, yabancı
Amerikalı seni!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz önce, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşan Sayın Egemen Bağışın
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi hükmi şahsiyetine
karşı ağır sözler sarf ettiği talebiyle, 69a
göre, Grup Başkan Vekili sıfatıyla Sayın Koç söz istemiştir.
Bir gerginliğe meydan vermeden, kısa bir açıklama yapmak
üzere kendisine söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
süre vermiyorum. Sayın Koç, biliyorsunuz, bu kısa bir
açıklama, tahdit koymuyorum. Buyurun, kısa bir açıklamada bulunun.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koçun, İstanbul Milletvekili
Egemen Bağışın, konuşmasında, Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum önce duyarlılığınız
için.
Tabii ki, bütçe görüşmeleri sırasında,
iktidar ve muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız,
sorumluluk aldıkları görev başlıklarında görüşlerini
açıklayacaklar, eleştiriler de olacak, iktidarın muhalefete
dönük eleştirileri de olacak, doğal olarak, ana görev olarak,
muhalefetin de iktidara dönük tespitleri ve eleştirileri
olacak. Bunları belirli bir üslup içerisinde, belirli bir çerçeve
içerisinde hepimizin doğal karşılaması gerekiyor,
demokrasinin gereği bu.
Ben, demin söz alan Sayın Bağışla
ilgili olarak, bazı şeyleri, ifadeleri üzerine açıklama
görevini yerine getireceğim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bağış,
Başbakanın yakın danışmanlarından bir tanesi.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde tanıdığım,
çok sayıda, ulusal duyarlılığı olan, bu ülkenin
temelinde hiçbir duyarlılık noktasında eksikliği
olmayan çok sayıda arkadaşımın olduğunu biliyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) Hepsi öyle.
HALUK KOÇ (Devamla) Sayın Bağışı
ne yazık ki bu kategoride göremiyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) Hep öyleyiz.
HALUK KOÇ (Devamla) Sayın Bağış,
Adalet ve Kalkınma Partisine ve Sayın Başbakana da yük
olan kadrolardan bir tanesi. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) O seni ilgilendirmez.
HALUK KOÇ (Devamla) Yük olan kadrolardan bir tanesi
ve Türkiyenin, Sayın Başbakanın da, iktidar partisinin
de, zaman zaman aldığı eleştirilerde temel payı
olan arkadaşlardan bir tanesi. Doğaldır, mesleği
pazarlamacılık. New Yorkta -hangi caddede bilmiyorum- mesleğini
icra ederken, hop Parlamentoya geldi. O alışkanlıklarınızı
sürdürmek için burası uygun bir zemin değil Sayın Bağış.
Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin Parlamentosu. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve çok galiz sözlerle saldırdığınız
Cumhuriyet Halk Partisi de, bu ülkenin temel kurumlarından bir
tanesi, tıpkı Adalet ve Kalkınma Partisi gibi.
Sizi bundan sonraki üslubunuzda biraz daha dikkatli
olmaya davet ediyorum ve bir öz eleştiri yapma fırsatı
çıkaracağınızı umuyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Koç.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, adımı zikrederek hakaret var. Açıklama yapmam
lazım bir cümleyle.
ATİLA EMEK (Antalya) Neyi açıklayacaksın?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Ulusal
çıkarlara ve ulusal hassasiyetlerim olmadığını
iddia etti. Bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Var mı?
Var mı? İddia ediyor musun? Var mı?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
İddia değil, doğru bu.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) Zekâtı ömür
boyu size yeter.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Cevap vereyim. Lütfen Sayın
Başkanım, müsaade eder misiniz?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Yani, Cumhuriyet
Halk Partisine söylediğin bu kadar laftan sonra
BAŞKAN Sayın Bağış, onun o
iddiasına katılmadığınızı mı
ifade ediyorsunuz?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Neden katılmadığımı
ifade etmek istiyorum. İki dakika
BAŞKAN Kayıtlara geçme bakımından,
buyurun.
Tabii ki önemli bir konu. Biz bu konuda millet olarak
hassasız.
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın,
Samsun Milletvekili Haluk Koçun, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bu hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Koç benim ismimi zikrederek, ulusal
hassasiyetlere sahip olmadığım gibi, Sayın
Başbakana yük olduğum gibi, partime yük olduğum gibi
birtakım iddialarla bana burada saldırıda bulunmuştur.
Şunu belirtmek istiyorum: Kendisinin söylediği
gibi, evet, Amerika Birleşik Devletlerinde çalışırken,
yaşarken legal bir statüde, Sayın Başbakanımızdan
aldığım davet üzerine siyasete geldim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Onu
biz bilemeyiz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ama, Amerikada
ne yaptım, ne yapıyordum ben de, ulusal çıkarlar veya
ulusal hassasiyetim yoktu? Ben, Amerika Birleşik Devletlerinde
on beş yaşımdan otuz iki yaşına kadar on yedi
yıl boyunca yaşadım, on yedi yıl boyunca Amerika
Birleşik Devletlerindeki Türk derneklerinde aktif görev yaptım.
Amerikadaki Türk-Amerikan Gençlik Derneği yöneticiliğinden
başlayıp, daha sonra bütün derneklerin bağlı olduğu
federasyonun yönetim kurulunda uzun yıllar çalıştım
ve milletvekili olmadan evvelki son üç buçuk yıl içerisinde de
Amerikadaki en büyük çatı kuruluşu olan Türk-Amerikan Dernekleri
Federasyonunun başkanlığını yaptım. Elli
yıllık bir federasyon tarihinde oy birliğiyle seçilmiş
tek başkan oldum, tarihinin en genç başkanı oldum.
İki defa seçildim, ikisinde de oy birliğiyle seçildim. Benim,
Amerika Birleşik Devletlerinde Türkiye için, Türk milleti için
yaptığım çalışmalarla ilgili aldığım
birçok ödül, plaket ve şilt vardır. Hepsi Meclis odamda bulunmaktadır.
Sayın Koç bir gün zahmet edip buyurup gelirlerse, hem bir kahvemi
içerler hem de onları yerinde görmüş olurlar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
reklamlara girdi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Benim bu çalışmalarım
nedeniyle
BAŞKAN Sayın Bağış, lütfen
son cümlelerinizi alayım.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinden tutun Cumhurbaşkanlığına
kadar, Başbakanlıktan diğer devletin ilgili kurumlarına
kadar birçok kuruluştan aldığım ödüllerim vardır,
bu konuda aldığım takdirler vardır. Dışişleri
Bakanlığının kayıtları, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin kayıtları, Cumhurbaşkanlığımızın
kayıtlarında bütün bunlar bulunur. Kendileri, bu tür bir
hakarette bulunmadan evvel, saldırıda bulunmadan evvel
biraz daha ince düşünmeleri gerekirdi.
Benim ulusal hassasiyetlere duyarlılığım
olmadığını söylüyorlar. Benim içerisinde olmaktan
onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiyeye, hiçbir
partinin yaşatmadığı onuru yaşatmıştır,
ulusal kararlılığı yaşatmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Kimsenin gerçekleştiremediği
Avrupa Birliği sürecini gerçekleştirmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Kıbrısta bir asker çekmeden
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bayındır, lütfen
Sayın
Bağış, lütfen
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Sayın Başkanım, bitiriyorum.
tek
karış toprak vermeden, bir asker çekmeden Kıbrısta
dengeleri değiştirmiştir. Dünyanın suçladığı
değil, takdir ettiği ülke hâline getirmiştir. Bu partinin
mensubu olmaktan onur duyuyorum. Siz kendi partinizi biraz irdelerseniz,
biraz siz kendiniz öz muhasebe yaparsanız
BAŞKAN Efendim, lütfen yeni bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
faydalı
olur.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
2007 mali yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime bir konuyu hatırlatmakla başlıyorum:
Bilindiği gibi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu uyarınca eskiden Başbakanlık bütçesine dâhil
olan Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
bütçesi ayrı bütçe olduğundan, değerlendirmesi de buna
göre yapılmaktadır.
Ayrıca, bu konunun önemini de hatırlatmak
istiyorum: Her devlet için, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal
düzenine, varlığına, bağımsızlığına
ve güvenliğine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara
karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel
tehditler hakkında bilgi toplamak ve istihbarat oluşturmak
için bu teşkilat kurulmuştur. Bu nedenle, ülkemizde sistemli
ve organize nitelikte teşkilatlar üzerinde şöyle kısa
bir bilgi vermek istiyorum.
Bu Teşkilatın ilkini 17 Kasım
1913te görüyoruz. Enver Paşa zamanında Teşkilatı
Mahsusa kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında
istihbarat hizmetlerine önem verilmiştir. Daha sonra da, Genelkurmay
Başkanı merhum Fevzi Çakmak tarafından Müsellâh Müdâfaai
Milliye adı altında bu teşkilatın kurulması
daha gelişmiş hâle getirilmiş ve bu çalışmalar
Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde ordu müfettişlikleri
tarafından yürütülmeye devam edilmiştir.
Daha sonra, büyük önder Atatürk, gelişmiş
ülkelerdekinden örnek alarak, yeni bir teşkilat kurulmasını,
günün şartlarına uygun hâle getirilmesini emretmiş
ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk istihbarat koşulu olan Millî Emniyet
Hizmet Riyâseti yetmiş dokuz yıl önce kurulmuştur. Bugün
o teşkilatın devamı hizmeti yürütmektedir.
1927 yılında Millî Emniyet Hizmetleri
adıyla kurulan bu teşkilat, 1965 yılında 644 sayılı
Kanunla Millî İstihbarat Teşkilatı adını almıştır.
1 Kasım 1983 tarihinde de 2937 sayılı Kanunla bugünkü
konumuna gelen Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
kuruluş ve görevleri genel hatlarıyla belirlenmiş,
birimlerinin sayısı, adları, ayrıntılı
görevleri ve iç örgütlenme gibi hususlar ayrıntılı
olarak vurgulanmıştır. 2937 sayılı Yasa ile
Anayasa gereğince hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden
Bakanlar Kurulu ile birlikte Başbakan sorumlu olduğu için
bu Teşkilat da -Millî İstihbarat Teşkilatı da-
Başbakanlığın emrine verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine içerden ve
dışardan yönelik mevcut ve muhtemel tehditler hakkında
önceden bilgi sahibi olmak, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri
ilgili makamlara zamanında bildirmek için kurulan Millî
İstihbarat Teşkilatının görevlerini maddeler
hâlinde sıralıyorum.
Bunlardan birincisi: Türkiye Cumhuriyetinin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına
ve güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen
mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
devlet çapında oluşturmaktadır.
İkinci görevi ise: Elde edilen istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı
ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile ilgili birimlere
ulaştırmaktadır.
Üçüncü önemli görevi ise, devletin millî güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde,
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların
istihbarat ve ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet
yapmaktadır.
Dördüncü önemli görevi ise, ülkemize yönelik
olarak yürütülen istihbarat faaliyetlerine karşı koymakla
görevlidir. Bu da çok önemli bir görevdir.
Şu hususu da bir kere daha vurgulamak istiyorum:
Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında
görev verilemez. Bu Teşkilat, devletin güvenliğiyle ilgili
istihbarat hizmetlerinden başka hizmetler için kullanılamaz.
Bunu bilhassa hatırımızdan çıkarmamamız lazım.
Devlet istihbaratının oluşturulmasında
bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
da görevleri vardır. Bunlar şöyle söylenebilir: Görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, Millî İstihbarat
Teşkilatı tarafından istenecek bilgileri onların
da vermesi zorunludur. Bunun yanında, bu kuruluşlar, elde
ettikleri millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı
anında Millî İstihbarat Teşkilatına ulaştırmakla
görevlidir. Millî İstihbarat Teşkilatının mensupları
ise, hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gereken her türlü
yardımı yapmaktadırlar. Bakanlıklar ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıdaki belirtilen
görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonun
sağlanması, istihbarat çalışmalarının
yönlendirilmesi, temel görüşleri oluşturmak üzere, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı başkanlığında
Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulunun da kurulduğunu
hatırımızdan çıkarmayalım.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı,
kanunlarda belirtilen görevlerin yerine getirilmesinden
Başbakana karşı sorumlu olup, bunun dışında
herhangi bir kişi ve makama karşı sorumlu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yukarıda kısaca özetlediğim hususlara ek olarak,
2007 bütçesi üzerinde çok kısa bilgi vermek istiyorum.
2007 yılı bütçe toplamı 425 milyon
217 bin YTLdir. 269 milyon YTLsi personel giderlerine, 78 milyon 214
bin YTLsi sosyal güvenlik kurumlarının prim ödemelerine,
46 milyon 353 bin YTLsi de mal ve hizmet alımlarına, 31 milyon
650 bin YTLsi de sermaye giderlerine ayrılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatının
son yıllardaki gelişmesini de ödenek yönünden şöyle
özetleyebiliriz: 2002 yılında binde 1,76 pay ayrılmıştır;
2003de 1,78; 2004te 2; 2005te 1,93; 2006da 2 ayrılmıştır.
Bu yılki bütçeden ayrılan pay ise 2,1 kadardır. Yüzde 20
geçen yıla göre artış olmuştur. Artış devam
etmekte ise de gelişmeler için yeterli olduğunu da söylemek
mümkün değildir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemizin iç ve
dış güvenliği bakımından çok önemli hizmet ifa
etmektedir. Zira, istihbarat hizmetleri olmadan bir ülkenin güvenliği
sağlanamaz ve karşı tehdit oluşturan faaliyetlere
karşı önlem almakta zorluk çekilir. Ancak, Millî İstihbarat
Teşkilatının görevlerinin gizli bir hüviyet taşıması
nedeniyle kamuoyunda bazen değişik yorumlar yapılmakta,
spekülasyonlar oluşturulmaktadır. Devlet birimlerinin
kendi görevleri dışında, gayrimeşru, kanunsuz ve
antidemokratik faaliyetlerde bulunması kabul edilemez. Bu
şekilde dedikodulara da meydan vermememiz gerekir. Bu gibi
ithamlarla ülkenin güvenliği ve bölünmez bütünlüğünün
teminatı olan kuruluşları ve o arada Millî İstihbarat
Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın efendim konuşmanızı.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) Bu arada,
Anayasanın koruma altına aldığı özel hayat
ve haberleşme özgürlüğüne devlet tarafından suç öncesi
yapılacak olan müdahalelerin Avrupa Birliği standartlarına
uygun olarak bir konumla yapılması sınırlama konusu
olmuş, bu konuda Meclisimizce 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak 5397 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
Bununla haberleşme kontrol altına alındığı
gibi, aynı zamanda yargı teminatı altına
alınmıştır. Bu konuda diğer birimlerin yanında,
Millî İstihbarat Teşkilatının katkıları
da büyüktür. Kendilerine o komisyonun içinde bulunan bir kişi
olarak teşekkürü bir borç biliyorum.
Millî İstihbarat Teşkilatının
dünyadaki sayılı kuruluşlar arasında önde gelenlerden
birisi olduğunu unutmamamız gerektiğini belirtiyor,
Teşkilatın gücünün toplumumuzdan alacağı destek
daha faal olmasını sağlayacak, günün koşullarına
göre kendisini yenileyecektir. Teşkilat, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin devamı ve gelişmesi için hizmet edecektir.
Sözlerimi bitirirken, Millî İstihbarat
Teşkilatının 2007 yılı bütçesinin milletimize
ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu kurumumuza
başarılı çalışmalarının devamını
tekrar ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime
19.15e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci tur üzerinde, söz sırası,
AK Parti Grubu adına üçüncü sırada yer alan Erzincan Milletvekili
Sayın Talip Kabana aittir.
Buyurun Sayın Kaban. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA TALİP KABAN (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılı
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik kavramına tarihsel dönemler
itibarıyla farklı anlamlar yüklenmiş olsa da, kavram
olarak millî güvenliğin ortaya çıkışı modern
devletin ortaya çıkışıyla aşağı yukarı
eş zamanlıdır. Bugün anladığımız manada
millî güvenlik kavramının evrensel boyut kazanması
ise İkinci Dünya Savaşıyla başlamıştır.
Millî güvenlik tanımı, o devletin jeopolitik
konumuna, sosyal yapısına, anayasal düzenine ve gelişmişlik
düzeyine bağlıdır. Ancak, şartlar ne olursa olsun,
her devlet, millî güvenliğini sağlamak ve var olma mücadelesini
sürdürebilmek için çareler bulmak zorundadır.
Millî Güvenlik Kurulu, devlet sistemimizin önemli
bir anayasal organı olma niteliği taşımaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği, ülkemizde, 1933
yılında Yüksek Müdafaa Umumi Kâtipliği ismiyle kurulmuş,
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1961 Anayasasında
yapılan tedrici değişimlerden sonra, yasal dayanağını
1982 Anayasasının 118inci maddesinden ve 2945 sayılı
Kanundan almıştır.
Bildiğiniz gibi, 1999 Avrupa Birliği
Helsinki Zirvesinden sonra, Türkiyede, ulusal güvenlik politikalarını
daha demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı
bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Parlamentomuz, bu dönemde, ülkemizin yapısal
sorunlarıyla ilgili temel yasaları, AB süreciyle ilgili
uyum paketlerini çıkararak, Hükûmetimiz, sivil-asker ilişkilerini
Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki uygulamalara yaklaştırabilmek
için, demokratik açılımları sağlayabilmek için
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği Yasasında köklü
değişikliklere gitmiştir. İfade etmeliyim ki, bu
değişiklikler, iktidar ve ana muhalefet milletvekillerinin
büyük katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün gelinen noktada, Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren
2945 sayılı Yasaya atfen yapılan değişikliler
ve düzenlemeleri üç bölümde inceleyebiliriz.
Bu değişikliklerin başında,
4789 sayılı Kanunla yapılan ve Kuruldaki asker-sivil
dengesini değiştiren yasa gelmektedir. Bu değişim
ile Cumhurbaşkanının başkanlığında
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Millî Savunma,
İçişleri, Dışişleri, Kara, Deniz, Hava ve Jandarma
Genel Komutanlığından oluşan Kurula, başbakan
yardımcıları ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak
alınmışlardır.
Diğer bir düzenleme ise, 4963 sayılı
Kanunla yapılan, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Kanununun Anayasaya uyumlu hâle getirilebilmesi için yapılan
değişikliklerdir. Bu düzenlemeler ile Genel Sekreterliğin
Başbakan tarafından atanması sağlanmış,
personel ve teşkilat indirimine gidilmiş, Genel Sekreterliğin
geniş yetkileri sınırlandırılmıştır.
Ayrıca, yürütmenin işlevselliğinin sağlanması
amacıyla, Kurul toplantılarının ayda bir yerine
iki ayda bir yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Yine, Millî Güvenlik Kurulunun Bakanlar Kurulu
tarafından öncelikle dikkate alınması değil, kararlarının
değerlendirilmesi öngörülmüş ve bu kararların tavsiye
niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.
Son olarak ise, 5017 sayılı Kanunla Genel Sekreterliğe
olağanüstü yetkiler tanıyan özerk bir yürütme organı
gibi davranma olanağı sağlayan gizli yönetmeliğin
kaldırılmış olması, siyasal rejimin şeffaflaşması
açısından önemli bir adım olmuştur.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz süreç
içerisinde, varlığı ve faaliyetleri en çok tartışma
konusu olan kurumların başında, nedense, Millî Güvenlik
Kurulu gelmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra,
aralarında ABD, Fransa ve İtalyanın da bulunduğu
dünyanın pek çok ülkesinde, savunma ve güvenlik konusunda siyasi
iktidara danışmanlık yapmak ve siviller ile askerler
arasındaki eş güdümü sağlamak üzere yüksek kurullar
oluşturulmuştur. Nitekim, hâlen, İngilterenin dışında,
neredeyse tüm ülkelerde Millî Güvenlik Kurulu benzeri oluşumlar
bulunmaktadır. Ancak, Batı ülkelerinde, bu kurullara, askerler,
kurul üyesi olmaktan daha çok danışmanlık hizmeti sunmaktadırlar.
Bundan hareketle, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliğinin
konum ve faaliyetleri noktasında, ülkemizde yapısal ve
yasal değişimlerin geç ve üzerinde tartışmaların
çok olmasının temelinde, Büyük Önder Atatürkün hedef gösterdiği
çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için verdiğimiz
mücadelelerden biri olan AB sürecinde olsun, uluslararası
ilişkilerde olsun, dış politikada olsun, karşılaştığımız
farklılıklar, zorluklar, dolayısıyla insanımızın
kafasındaki zihinsel çelişkiler yatmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün bizim
bu değerlendirmelerdeki amacımız, yasal değişikliklerle
gelinen noktayı olumlu olarak değerlendirişimiz, gerçekte,
asker ve sivil ayrımı yapmak değildir. Bilakis, böylesine
stratejik ve dünyanın pahalı bir arsasında bulunan
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası, insanımızın
hür ve mutlu ve adil yaşamasından, milletimizin birliğinden,
zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun güçlü olmasından
geçmektedir.
Bugün, aslında, her zamankinden daha çok kurumlar
arası eş güdümün, mutabakatın sağlanmasına,
insanımızın hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın
beraberliğine ve milletimizin birliğine ihtiyacımız
vardır. Ama, bunun böyle olabilmesi için, zamanımızda
çağdaş ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak, kurumlar
arası hiyerarşiyi ve rollerini nasıl düzenleyeceğimizi,
insanımızın kabiliyet ve özelliklerini nasıl ortaya
çıkartabileceğimizi, birbirimizin enerjisini boşa
çıkarmadan, kamu kaynaklarını en rasyonel bir şekilde
nasıl değerlendirebileceğimizi, en üretken ve verimli
bir yapılanma biçimini nasıl gerçekleştirebileceğimizi
iyi düşünmek, iyi tahlil etmek hepimizin görevi olmak durumundadır.
İşte, Hükûmetimizin iktidara geldiğinden
beri Avrupa Birliğine giriş sürecini hızlandırmasının,
insanımızı daha özgür ve ülkemizi daha demokratikleştirebilmek
için yapmış olduğumuz sessiz devrimlerin, reformların
temelinde, biraz evvel ifade ettiğim hedeflerimiz yatmaktadır.
Bütün bunlar yeterli mi, kâfi mi? Bugün, cumhuriyetimiz
kurulalı seksen üç yıl olmasına ve bin yıldır
bu topraklarda yaşamamıza rağmen, bir türlü etnik, mezhepsel,
bölgesel farklılıkların üzerine çıkabilecek bir
yönetim anlayışını; ortak bir maziye, hatıraya
sahip olmuş, birlikte acı çekmiş, sevinmiş, umut etmiş
ve gelecekte de bir ve beraber yaşama arzusuna sahip bir millet
olabilmeyi ve en önemlisi, aramızdaki kompleksleri, korkuları,
kırılganlıkları aşabilecek bir sıcaklığı,
bir sevgiyi sağlayabildik mi? Yoksa, içerisinde bulunduğumuz
çifte standartlı siyasi ahlakımızdan, ideolojik
bağnazlıklarımızdan dolayı birbirimizin
enerjisini boşa mı çıkartıyoruz?
Tüm bunları niçin söylüyorum değerli arkadaşlar?
Bugün, içerisinde bulunduğumuz sürece, günlere, ilişkilere,
söylenenlere baktığımızda, aslında önemli
olanın şeklî değişikliklerden daha çok, yani insanımızın
özdeki, toplumumuzun zihnindeki dönüşümlerin, bilinçlenmelerin
mühim olduğunu söylemek istiyorum. Zaten, çağımızın
önemli sosyologlarından Max Weber ne diyor: Toplumların
gelişimini zihniyetlerindeki değişimler belirler.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi
bitirmeden önce, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
bütçe rakamları üzerinde bir şeyler söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TALİP KABAN (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
TALİP KABAN (Devamla) Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin bütçe rakamları 2007 yılında
12 milyon 724 bin YTL olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğine tahsis edilen ödeneğin merkezî yönetim
bütçesi içerisindeki payı binde 6dır. Tahsis edilen ödeneğin
8 milyon 451 bin YTLsi personel giderlerine, 1 milyon 546 bin YTLsi
mal ve hizmet alım giderlerine ve diğer giderler 2 milyon
307 bin lira ile sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleri
için ayrılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılının bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını
diliyor, yüce heyetinize en derin sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaban.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DALOĞLU
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçe ve hizmetleri hakkında
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce,
yurt dışında, Amerika Birleşik Devletlerinde,
uzun yıllar, Türk milletini kültür ve sanat alanında layıkıyla
temsil etmiş olan ve bugün Hakkın rahmetine kavuşmuş
olan Sayın Ahmet Ertegünü rahmetle ve minnetle anıyorum.
Bir de, esefle karşıladığım
bir olayı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir bilim yuvası
olması gereken İstanbul Teknik Üniversitesinde, geçen
günler defile adı altında yapılan ve maalesef, burada
konuşmayı arzu etmediğim bir şekilde, ahlaksız
bir gösteriye sahne olan ve buna göz yuman İTÜ Rektörlüğünü
ve YÖKü milletim adına kınıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu hangi amaçla kurulmuştur? Atatürkün manevi
himayelerinde ve bugün de, Atatürkçü düşünceyi, Atatürkü tanıtmak,
onun ilke ve inkılaplarını öğretmek, Türk kültürünü,
Türk tarihini, Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak
ve yaymak amacıyla kurulmuş bir kurumdur ve aynı zamanda,
Cumhurbaşkanımızın gözetiminde, Başbakanlığa
bağlı, birçok birimden oluşan, Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu olarak kurulmuştur.
Malumunuz, Atatürk bu kurumları kurarken değerli
arkadaşlar -1931de Dil Kurumunu, 1932de Tarih Kurumunu ve o zamanki
ismiyle Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ve Türk Dilini Tetkik Cemiyeti
olarak kurulan bu iki kuruluş- o günün şartlarında çok
çok önemli görevler icra eden kuruluşlardı. Nasıl? Türk
dilini yabancı dillerden arındırmak ve Türkçenin dil
yapısına -dünyadaki beş ana dil grubundan biri olan
Ural-Altay dil grubunda- dilimizin yozlaşmasına müsaade
etmemek adına kurulmuş ve uzmanlarla burada teşkil
edilmiş bir cemiyetti ve Dil Kurumu, bu geçen yıllar içerisinde,
Türk dilini, ama Doğudan ama Batıdan gelen yabancı dillerden
arındırmak adına hizmetler yapmıştır. Mutlaka
her dilden soyutlamak gibi bir görev de yoktur. Türk milletinin günlük
hayatında, özel hayatında, deyimlerinde, atasözlerinde
kabul edilmiş ve yaşanan, kaynağı Doğudan da
olsa Batıdan da olsa, zaman zaman lügat olarak değilse bile
galat olarak dilimize girmiş kelimeler de devam etmiştir
ve öyle olması gerekmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezinin amacı,
Atatürk ilke ve inkılaplarını bilimsel yoldan
araştırmak, tanıtmak, yaymak ve bu konularda yayımlar
yapmaktır.
Dil Kurumunun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini
ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında
layık olduğu değerini yaşatır hâle getirmektir.
Türk Tarih Kurumunun amacı da değerli
milletvekilleri, Anadolu Türklerden önce başka medeniyetlere
de merkez olmuş, beşiklik yapmış ve onların bugün
birçok sanat eserlerini bağrında yaşatan bir coğrafyadır
ve bu hem Türk milletinin hem Türk tarihinin de bir zenginliğidir.
Ankarada Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezdiğimiz zaman
Urartulardan, Etilerden, Friglerden birçok eseri de, ondan sonra Doğu
Roma ve daha sonra da tabii Selçuklular, beylikler ve Osmanlı
devletinden kalan, yani Anadolu coğrafyasında yaşayan
bütün medeniyetleri fotoğrafıyla ve canlı eserleriyle
orada görmek mümkündür. Bu bizim iftihar vesilemizdir. Çünkü, Anadolunun,
gerçekten, bu kültürel yapısı, bugün yaşayan insanımızın
da kültürel zenginliğine bir delalettir, bir vesikadır diye
düşünüyorum. Onun için, Türk milletinin zenginliklerinden birisi
gerçekten dili, diğeri de tarihidir, ama, zaman zaman, bu çatı
altında bile bizi üzen bazı yanlışlıkları
hepimiz yapıyoruz, ben de yapıyorum. Bu kadar derin bir kültüre,
bu kadar
Gerçekten dünyada 200 milyon insanın kullandığı
ve beş ana dil grubundan birine sahip olan bir dil medeniyetine
sahip bir toplumuz. Gerçekten, yazılı olan, iki bin beş
yüz yıllık yazılı bir Türk tarihine, ama, bu coğrafyada
Türklerin dışında başka medeniyetlerin tarihine
sahip olan milletler olarak, madem bu miras üzerinde yaşıyorsak
-ki, yaşıyoruz- hakikaten biraz o misyona uygun, çok daha
olgun, çok daha bilimsel, böyle günlük dedikodulardan arınmış
bir şekilde bile siyaset yapmak gerektiğine inanıyorum.
Bize yakışan da o olsa gerek diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yüksek ve güzel
kurumumuzla ilgili bir eksiğimiz de var. Bakın, 519 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyi Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir
ve bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun şu anda
bir kanunu yoktur ve bilim kurulları ve yürütme kurulları
toplanamamaktadır. Ancak, AK Parti Hükûmeti, yılların
ihmal edilmiş olan bu noktasına parmak basmıştır
ve bu kanun komisyonlarda görüşüldükten sonra Büyük Millet Meclisine
inmiştir. İnşallah, uygun bir zamanda Meclisimizin çalışmalarıyla
bu güzide kurumumuzun teşkilat kanununu da çıkarmış
olacağız.
Yüksek Kurumun faaliyetleri hakkında sizlerle
bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Araştırma
Merkezi, Uluslararası Atatürk Kongresini düzenlemiştir.
Türk Dil Kurumu Türk Dil Kurultayını, Türk Tarih Kurumu Türk
Tarih Kongresini, Atatürk Kültür Merkezi de Türk Kültürü Kongresini
dört yılda bir dönüşümlü olarak yapmaktadırlar.
Böylece, bu Kurumumuz kuruluş amaçlarına
uygun Türk tarihini, Türk dilini yücelten ve yeni nesillere, gençlerimize
kavratan birçok faaliyete imza atmıştır. İlim, tarih
ve kültür temellerine dayanan geniş kapsamlı çalışmalar
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesinde hazırlanan
projeler çerçevesinde yürütülmektedir. Bu Kurumumuza bağlı
kuruluşların en önemli çalışmaları da yayınlardır
tabii.
2006 yılı içerisinde, bağlı kuruluşlarımızdan
Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından
34, Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet olmak üzere, toplam 83 adet kitap ve süreli yayın yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, misyonuna uygun bir şekilde,
bu Belleten dergileri -ki, şahsen abone olduğumuz,
yıllardan beri istifade ettiğimiz- ve Türk Tarih Kurumunun,
öğrencilik yıllarımızda bedava diyebileceğimiz
ve taksitle verdiği ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin yanındaki
mütevazı matbaasında kuyruk olup aldığımız,
istifade ettiğimiz kitapları basan bir kuruluşumuzdur.
Ancak, bu Yüksek Kurumun, Tarih ve Dil Kurumunun, aynı zamanda
çalışma mekânları da çok sıkıntılıdır,
bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda da, Başbakanımız
-ben, buradan bir tarih vermek istiyorum- Millî Komitenin 19uncu
toplantısında, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi alanı dışında
bir arazi bulunması ve bir hizmet binası yapılması
hususunda, Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımızın
huzurunda ve katılımlarıyla karar aldırtmıştır.
Böylece, yani adıyla sanıyla çok yüksek, çok önemli dediğimiz
kurumların daha verimli çalışabilmeleri adına,
daha güzel çalışabilmeleri adına da, mutlaka fiziki
mekânlarının çok daha düzgün olması gerekmektedir.
Sincan Organize Sanayisinde Türk Tarih Kurumumuzun
bir matbaası vardır. Gerçekten çok önemli tarihî eserlerimize,
belgelere imza atmaktadırlar ve gün ışığına
çıkarıp bizlerin istifadesine sunmaktadırlar.
Ben, bu manada, yayınlar noktasında özellikle,
Kurumumuza, şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Çünkü, gerçekten zaman zaman kitapların pahalı olduğu
ve öğrencilerin, öğretmenlerin, memurların, hocalarımızın,
profesörlerimizin de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim.
kitap alma konusunda sıkıntı çektiğimiz
bir ortamda, Tarih Kurumunun bu yardımlarını da, biz, burada,
minnetle ve şükranla anıyoruz.
Zamanımız bitti. Yüce heyetinizi saygıyla
ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, konuşmasında bir konunun yanlış
anlaşılabileceğinden bahisle kısa bir düzeltme
yapmak istemiştir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüzün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
HALİL AKYÜZ (İstanbul) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel Diyanet
İşleri bütçesiyle ilgili yaptığım konuşmada
Sayın Soner Aksoy, Kütahya Milletvekili ayrı bir din midir
dedi Alevilik. Alevilikle ilgili konuşmam üzerine ayrı
bir din midir dedi. Ben de, bu yurttaşlarımız bunu istiyorlar.
Yani, cemevlerindeki ibadet yönteminin bir statüye bağlanmasını
istiyorlar ve Diyanette de bu inancın temsil edilmesini istiyorlar.
SONER AKSOY (Kütahya) Hayır, dediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bunu istiyorlar.
Eğer siz diyorsanız ki: Bu ayrı bir din değildir.
Eğer, siz diyorsanız ki: Bunun Kuranda yeri yoktur. Bu yurttaşlarımızı
ikna edeceksiniz; ya ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız;
kural budur.
Şimdi, burada, bakın arkadaşlar Bu
ayrı bir din değildir diyorsanız. Eğer siz demiyorsanız,
sanki biz diyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor buradan.
SONER AKSOY (Kütahya) Dediniz
BAŞKAN Sayın Aksoy, siz artık müdahale
etmeyin, konuşmacı kendi konuşmasını
açıklıyor.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bunu düzelteyim. Siz
diyorsanız ki: Bu ayrı bir din değildir. Elbette, değildir.
Bunu ilave edelim arkadaşlar ve bu anlamı ortaya çıksın,
bir yanlış anlamaya neden vermesin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Yine anlayamadık!..
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyin arkadaşlar,
rica ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ha, siz diyorsanız
ki: Bu ayrı bir din değildir. Elbette değildir.
SONER AKSOY (Kütahya) Mesele yok.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ha, oldu mu?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ben de teşekkür
ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına son konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın
Mehmet Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2007 mali
bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz olduğu üzere, din işleri, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde, meşihat makamınca,
şeyhülislamlık eliyle yürütülüyordu. 1920 yılında
Meclis Hükûmeti Ankarada kurulunca, devletin kuruluş sisteminde
şeyhülislamlık Şeriye Evkaf Vekâleti adıyla, bakanlık
olarak tescil edilmiştir. 1924e kadar bu statü devam etmiştir.
3 Mart 1924te Şeriye Evkaf Vekâleti kaldırılmış,
şeriye bölümü Diyanet İşleri Başkanlığı,
evkaf bölümü ise Vakıflar Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştır.
Başbakanlık bütçesine dâhil, başvekâlete
bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş,
bilahare, teşkilatın adı Diyanet İşleri
Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Anayasanın 136ncı maddesine göre, laiklik ilkesi doğrultusunda,
bütün siyasi düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel
kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlü
kılınmıştır. Kanununda, İslam dininin
inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri
yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini
yönetmek göreviyle görevlendirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
bugün, her türlü siyasi görüş ve düşüncenin üstünde kalarak,
millî birlik ve dayanışmayı temin etmeyi, kardeşlik,
yardımlaşma, fedakârlık başta olmak üzere, dinimizin
yüce prensiplerini vatandaşlarımıza tanıtmayı,
din konusunda milletimizi doğru bilgilendirmeyi, milletimizin
manevi ve ahlaki değerlerine bağlı kalmayı amaç
edinmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
gerek yurt içinde gerek yurt dışındaki teşkilatlarıyla,
üç haneli köyde bile temsilcisi bulunan müstesna kuruluşlarımızdan
birisidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
mensupları, geçmişte de cumhuriyetimizin kuruluşunda
büyük hizmet ifa etmişlerdir. Atatürkün Samsuna çıkış
anında yanında Havza Müftüsü, Amasya Müftüsü, Sivas, Erzurum
Müftüleri bizzat görev almışlar, Amasya Tamimi, Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin mimarlığını oluşturmuşlardır.
O günlerde, millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, Sultanahmet Meydanında
bir mitingde Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir
fazilet ve ahlaka, zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve ananelere,
ırki ve vatani hatıralara malik olan bir milletin mahvolduğunu
tarih göstermez. diye haykırmıştı. İşte,
bugünlerde Denizli Müftüsü Rahmetullah Efendinin İşgal
edilen bir milletin halkına cuma namazı farz değildir.
Bu halkın silaha sarılıp ülkesini kurtarması
dinî bir vecibedir. diyerek, Mehmet Emin Beyin haykırışına
Denizliden iştirak etmiştir.
İzmirin işgalinden dört saat sonra Denizlide
kurulan bu direniş hareketine, Afyondan İsmail Şükrü
Çelikalay adıyla direnişe katılmıştır.
Devrin İzmir Valisi İzzet Beyin Yunan işgaline karşı
çıkılmaması talimatına Vali Bey, bu sakalım
kanımla kızarabilir; ama, bu alna Yunan alçaklığını
sükûnetle selamlamış olmanın karasını sürerek
huzuru ilahîye çıkamam. diye haykıran İzmir Müftüsü
Rahmetullah Efendi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını
Ankarada karşılayıp misafir eden ve millî mücadele
fetvasını veren Rifat Börekçi Hoca, devletimizin kurulmasında
ve milletimizin zafere ulaşmasında ebediyen unutamayacağımız
müstesna din adamlarımızdır.
Diyanet teşkilatımız, dün olduğu
gibi bugün de ülkemizin en ücra köşesinde hizmet veren teşkilatıyla,
devletimizin varlığı ve milletimizin bekası
için, iç ve dış düşmanlara karşı verilen mücadelede
görevini eksiksiz ifa etmektedir. Başkanlık, mezhep,
meşrep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan
vatandaşlık esasına göre hizmet sunmaktadır. Gerekli
bilgiyi üretmekte, ürettiği bilgiyi toplumla paylaşmakta,
toplumun güncel problemlerini zamanında açıklamalar yaparak
çözmektedir. Türk milletinin ve büyük devletimizin asırların
imbiğinden süzülen dinî alanlardaki tecrübelerini, birikimlerini
dünyanın dört bucağındaki insanlara aktarmakta,
İslam dininin doğru anlaşılmasına ve uygulanmasına
dünyada rehberlik etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Balkanlardan ve Kafkaslardan
2.695 öğrenciyi getirerek eğitmektedir. Bu ülkelerde Diyanet
İşleri Başkanlığınca 11 tane okul
açılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı
altı yıldır Avrasya İslam Şûrasını
toplamaktadır. Türk cumhuriyetlerinin her biri ile ilgilenmekte,
alınan kararların birlikte uygulanması yapılmakta,
bu ülkelerdeki dinî faaliyetlere rehberlik edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
3 Kasım 2006da Afrika Dinî Liderler Toplantısını
da İstanbulda toplamıştır. Bu toplantı çok önemlidir. Bu toplantıda
Hristiyan misyonerlerin asrın her türlü imkânlarını
kullanarak kuşatma altında tuttuğu Afrikalı Müslümanlara
lojistik destek sağlanmaktadır. Ülkemizin dört bucağında
konferanslar, seminerler düzenlenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, ramazan
ayı süresince mahallî ve ulusal medya kuruluşlarına
dinî programlarda danışmanlık hizmeti vermektedir.
Yurt içinde ve yurt dışında kütüphanelere, cezaevlerine,
Kuran kurslarına, derneklere ve vatandaşlarımıza
sadece son üç yıl içinde 7 milyon 250 bin kitap ücretsiz dağıtılmıştır.
Çeşitli illerde her yıl dinî yayınlar kongresi ve fuarları
düzenlenerek bu alanda kaliteli yayınların adedinin çoğalması
temin edilmektedir.
Başkanlık tarafından Türki cumhuriyetler,
Kafkaslar ve Balkanlarda cami ve mescit inşaatlarına destek
sağlanmakta, zengin Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan
ecdat yadigârı eserler Diyanet İşleri Başkanlığımız
ve Türkiye Diyanet Vakfının müşterek çalışmalarıyla
ihya edilmektedir. Mesela, Kosovada büyük ceddimiz Murat Hüdavendigarın
türbesi aslına uygun şekilde restore edilmiştir.
Başkanlık, eğitime katkı kampanyasına
katılarak Ankarada 14 derslik Mehmet Rifat Börekçi İlköğretim
Okulunu, Ağrıda 12 derslik Şerafettin Yalkaya İlköğretim
Okulunu ve Şanlıurfada 18 derslik Ahmet Hamdi Akseki
İlköğretim Okulunu eğitim camiamıza kazandırmıştır.
Papa Benedictin yüce dinimize ve Peygamberimize
hakaret eden ifadeleri üzerine layık olduğu cevap Başkanlıkça
verilmiş, hem yüce milletimizin hem de dünya Müslümanlarının
sözcülüğünü yapmıştır, hislerine tercüman olmuştur.
Bu konuda, hem misafirperverliğimizin müstesna örneğini
gösteren hem de yüce dinimizin onur ve haysiyetini, vakar ve müstesna
duruşuyla bütün dünya önünde sergileyen saygıdeğer
Diyanet İşleri Başkanımız Profesör Doktor
Ali Bardakoğlunu, İstanbul Müftümüzü ve Sultanahmet Camimizin
imamı Emrullah Hatipoğlunu ve onların şahsında
temsil ettiği 90 bin civarındaki din görevlimizi kutluyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, Papa Benedictin
Türkiyeye gelişiyle gördük ki Diyanet İşleri Başkanlığının
faaliyetleri, ülkemizde ve ülkemizin dışında daha
güçlü, daha organizeli, daha bilimsel ve yaygın hâle getirilmelidir.
Çünkü, geçen konuşmamda da belirttiğim gibi, Hristiyanlığın
Katolik, Ortodoks, Gregoryan mezheplerinin temsilcilerinin
İstanbulda oluşturduğu ve bütün dünya kamuoyuna deklare
ettiği birlik, İslam dininin yayılmasının önlenmesi
içindir. Hristiyanlığın tarih boyu rakibi Müslümanlar
olmuştur, Müslümanlık olmuştur. Müslümanlığı
kabul ettiğimizden bu yana Müslümanlığın aslına
uygun yaşanmasını ve dünyaya tanıtılmasını
şeref ve şanla yüce milletimiz gerçekleştirmiştir.
Bunun için, tarih boyu Haçlı seferlerinin direkt muhatabı
hep biz olmuşuz. Dinler arası rekabetin dinimiz lehine sonuçlanması
için rakiplerinden daha organizeli ve daha donanımlı bir
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatına
ihtiyacımız vardır. Bu, bilgili, kabiliyetli, asrın
her türlü imkânlarıyla donatılmış, ehliyetli Diyanet
görevlileriyle mümkün olacaktır.
Misyonerlerin, ülkemizde ve Türki cumhuriyetlerde
faaliyet gösteren yüzlerce televizyon ve radyosu, binlerce legal
ve illegal kuruluşu ve yılda tahminen 15 milyar dolar civarında
mali kaynağı bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bazı değerler
vardır, bu değerler toplumun ortak malıdır. Bu değerler
üzerinde toplumun her bireyi eşit hak sahibidir. Bu değerlerle
ilgili, biri diğerinden daha fazla hak sahibi olduğunu
iddia etmemelidir, edemez. Bu değerler, vatan, din, bayrak gibi
değerlerdir. Din, bu değerlerin başında gelir. O,
ülkemizdeki insanların hepsinin müşterek değeridir.
Yani, bu Parlamentoda her birimizin, bütün partilerin toplamının
ortak malıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Din, hiç kimsenin
şahsi malı değildir, malı olduğu da iddia edilemez;
ederse, toplumun sevk ve idaresindeki ahenk bozulur. Diyanet
teşkilatı da toplumun bütün kesimlerine böyle bakmalıdır.
Camideki imam, arkasındaki cemaatin ırkına, rengine,
milletine, mezhebine, cemiyetine, cemaatine, kadınlığına
erkekliğine bakmadan bana tabi olanlara imam oldum diye niyet
eder.
Artık, herkes, dinî problemlerin çözüm yerinin
Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu
kesinlikle bilmelidir. Camileri, devlete, millete, cumhuriyetin
temel ilkelerine düşman üreten yerler olarak görme basiretsizliğinden
kesinlikle vazgeçilmelidir. Devletimiz dini, legal olarak kendi
kuruluşlarında dinin aslına uygun tarzda öğretmezse,
ehil olmayan kişi ve kuruluşlar çoğalır, din
asıl kaynağından uzaklaşır, hurafeler dini boğar,
yozlaştırır, bir sürü madrabaz, din sahtekârı türer.
Cahil, yobaz, bağnaz insan tipleri, hiçbir dönemde yüce dinimizi
temsil etmemiştir, bundan sonra da edemez.
Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın
teşkilat kanunu yoktur, acilen çıkarılmalıdır.
Bir vesileyle kendisiyle görüştüğüm ana muhalefet partisi
Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal, kanunun çıkarılması
konusunda kendisinden talepte bulunduğumuzda, her türlü desteği
vereceğini ifade etmişti. Kendisine, anlayışından
dolayı teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilat kanunu çıkarıldığı takdirde,
sorumluluğu, yetkisi, donanımı sebebiyle görevini
ifa edecektir, din de bir başkalarının oyuncak olarak
kullandığı malzeme olmaktan çıkarılacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının
personelinin tamamının fakülte mezunu hâline getirilmesi
zaruridir. Bu konuda ilahiyat fakülteleri ve ilahiyat meslek yüksekokullarının
sayısı ve kontenjanları kesinlikle artırılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının, yirmi
dört saat yayın yapan çok donanımlı bir televizyon kanalına
kesinlikle ihtiyacı vardır. Camilerimiz kitle eğitim
mekânlarıdır. Her hafta camilerde 25 milyona yakın insan
vaaz dinlemektedir, hutbe dinlemektedir. Toplumun ihtiyacı
olan dinî ve millî bilgilerin tecrübeli ve bilgili kadrolarca verilmesinde
zaruret vardır. Gençliğimizin millî ve dinî değerlerimizin
temel prensipleri doğrultusunda eğitilmesi için, camilerde
ve Kuran kurslarında eğitim sisteminde Diyanet İşleri
Başkanlığımızca yapılan değişiklik
geliştirilerek devam ettirilmelidir; çünkü, yeni uygulama
oldukça başarılı olmuştur.
BAŞKAN Sayın Çiçek, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Bilindiği gibi, neredeyse nüfusumuzun yarısını
kadınlar oluşturmaktadır. Yukarıda zikrettiğim
bütün faaliyetlerde maddi ve manevi desteğini Diyanet
İşleri Başkanlığından hiç esirgemeyen Diyanet
Vakfının yardımları ve desteğiyle kadınlarımızın
dinî eğitimine önem verilmelidir.
Marifet iltifata tabidir. Diyanet İşleri
Başkanlığında çalışan personelin özlük
haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler yapılmalıdır;
çünkü, personel bu sıkıntıdan dolayı diğer kurumlara
geçmek için mücadele vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığında
bulanan toplam kadro sayısı 88.564tür, fakat, bunun 5.921i
hâlen boştur. 3.845 adet imam, 507 adet müezzin, 335 adet Kuran kursu
öğreticiliği kadrosu açık bulunmaktadır. Ayrıca,
saygıdeğer milletvekilleri, 9.900 tane cami yapılmış,
fakat, kadro verilememiştir.
BAŞKAN Sayın Çiçek, lütfen tamamlayın.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Bitiriyorum efendim,
bitiriyorum.
Devletin resmî görevlisinin bulunmadığı
camilerin kontrolü mümkün değildir. Bu camiler yurt içi ve yurt
dışı şer odaklarının faaliyet alanı
hâline getirilebilir. İktidar muhalefet, Parlamentoda temsilcisi
bulunan bütün partilerin fikir birliğiyle bu kadroları,
mutlaka, liyakatli görevlilerle doldurması gerekmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının
protokoldeki yeri, dikkatinizi çekiyorum, Atatürkün verdiği
yer olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığına
protokolde Başbakandan sonra yer vermiştir Atatürk. Diyanet
İşleri Başkanlığının maaşı
en yüksek maaş olarak tertip edilmiş, Atatürk tarafından
dört tane kırmızı plakalı araçtan birisi Başkana
verilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Son cümlemi söylüyorum. Bu vesileyle, iktidar
muhalefet, bütün siyasi partilerimizin üstüne titreyerek koruduğu,
zarar görmesini istemediği, toplum mozaiğimizin bir arada
tutulmasında en büyük fonksiyonu icra eden dinimizi ve onun
milletimize yaşatılmasına çalışan Diyanet
İşleri Başkanlığımız teşkilatının
bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilerken, benden
önce Sayın Halil Akyüz arkadaşımın vermiş olduğu
bir rakamı düzeltmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sınırları içerisinde 20 milyon değil, 76 milyon,
80 milyon Müslüman yaşamaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) Sayın Çiçek,
ben 20 milyon Müslüman var demedim ki.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına konuşma
talepleri vardır. Zonguldak Milletvekili, lehte olmak üzere,
Sayın Fazlı Erdoğan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ikinci turunda
Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçesinin
lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önce bu kürsüden
2007 bütçesiyle ilgili dünden beri gerek genel başkanlar nezdinde
gerek milletvekilleri nezdinde değerlendirmeler oldu. Elbette,
2003 yılı iktidara gelen AK Parti, 2002 yılından aldığı
bütçenin son bir ayına vâkıf oldu. Bu 2002 yılının
bütçesini geçmişteki Parlamentoda hükûmet olan muhalefet partileri
birlikte yapmışlardı. Biz, 2002 ile 2006 yılında
bir bütçeyi değerlendirirken, Hükûmetimizin, Başbakanımızın
ve onun ekip ve takım arkadaşlarının Türkiyede
dört yılda neler yaptığını ve bunları nasıl
yaptığını Türk milletinin gözünün içine baka baka
başarılı, dürüst, çalışkan, şeffaf ve ilkeli
yapmayı başarmıştır. Dört bütçede de bugüne
kadar olduğu gibi 2007 yılı bütçesindeki hedeflenen
rakamlar, düşünülen programlar çerçevesinde, bütçede temel
hedef disiplin ve bu disiplinli çalışmayla, elbette bütün
kurumların, bu kurumlar içerisinde başta Başbakanlık
olmak üzere ve Millî İstihbarat Teşkilatının,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin, Atatürk Kültür,
Dil ve Yüksek Tarih Kurumunun ve Diyanet İşleri Başkanlığının
da bütçeleri aynı kapsamda geçmiş yıllara oranla 2007
yılında da fevkalade artmış ve büyüme göstermiştir.
Benim de Hükûmetimizin programı çerçevesinde
lehte konuşacağım herkesin malumu olduğu üzere,
genel olarak bu dört yıl Türkiyenin bir değerlenme ve bu değerlendirmenin
neticesinde derlenip toparlanma, daha doğrusu yoldan, raydan
çıkmış bir arabanın yola konulması, belki onun
motorunu yenilemeden önce lastiklerini yenileyip karda veya çamurda,
yolun şartları ne olursa olsun yürüyebilir bir araba konumuna
getirmenin altyapısı hazırlanmıştır ve
belki rektifiye edilen bir kamyon durumunu düşünürseniz, bu
kamyonun motoru gerçekten geçmişte hasar görmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti, bütün ülkelere bakıldığı
zaman, büyüyen bir ülkeden küçülen bir ülke konumuna gelmiş,
gerek yurt içinde gerek yurt dışında bütün kredi muslukları
kesilmiş, güvenilir verdiğim parayı tekrar alamam
korkusuyla, bize bu konuda açılım gösteren global dünyada
yerimizin alınmadığının o günlerini hep beraber
yaşadık.
2000 ve 2001 krizleri, ondan sonraki, özel sektörün
ve devletin düştüğü durum, siyasetin kirlenmesi ve yozlaşması,
tabii ki siyaset üçgeninde ekonomiyi elinde tutan iş adamları,
odalar ve bunun yanında da tabii ki bürokratlar. Bundan herkes
payını almıştı. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
devleti büyük bir devlettir, onun milleti de büyük bir millettir. O
basireti göstermiş, o büyük millet iktidarı da ehline, muhalefeti
ehline vererek tek başına iktidar ve tek başına
da bir muhalefet buraya göndermeyi başarmıştır.
Millet görevini yapmıştır. İktidar
da görevini yapıyor, muhalefet de bu görevi hakkıyla yapmaya
çalışıyor, ama, bunun yanında ilave bir muhalefet
daha bu Parlamentoda doğmuştur. Bunun sebebine ve derinliğine
girmek istemiyorum. Onlar, Parlamentonun işleyiş biçimi
içerisinde elbette yerini alacak, demokrasinin güzelliğini
burada sergileyeceklerdir.
O nedenle, bu derlenip toparlanma döneminin, inşallah,
şahlanma dönemi 2007de olacaktır. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
bütçeleri, bugüne kadar sosyal boyutlu bütçeler olmaktan mahrumdu.
2007 bütçesinde, Sayın Başbakanımın burada dün
vurgu yaptığı, 2007 bütçesi, bir sosyal kalkınma,
sosyal dayanışma, sosyal bütünleşme bütçesi olmuştur,
olmaya da devam edecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer
Başkanım; dört yıllık, hedeflenen bütçede, rakamları,
gerçekten, alt alta okuduğumuz, yazıp topladığımız
gibi, yan yana koyup 2003, 2004, 2005, 2006 bütçesinde geriye giden
hiçbir şey yoktur, sürekli ileri ve daha ileri hedefler tutturulmuştur.
Evet, büyümede, eksi 9dan, ortalama yüzde 6 büyüme sağlanmıştır,
beş yılın ortalaması yüzde 6,5 olabilir. Bakıyorsunuz,
kalkınmada, 184 milyar dolar millî gelirin toplamı 400 milyar
dolara hedeflenmiş ve tutturulmuştur. İnşallah,
2007de bu daha fazla yerini alacaktır.
Bütçedeki artış gelirlerinin bir de altyapısına
ve yeterliliğine, bu işin içinin doldurulup doldurulmadığına
bakmak lazım. Evet, bu iş nasıl olmuştur? Bugüne kadar,
kamu yatırımları ve devletin kamu gelirleri sürekli
olarak artırılarak özel sektörün bugüne kadar bütçelerde
önü tıkanmıştır. İşte, bu Hükûmet, devletin,
kamunun yatırımlarını bütçede yüzde 4lerde tutarken,
özel sektör yatırımları yüzde 25e hedeflemiş ve
bunu son derece başarmıştır. Burada dikkat edecek
bir konu vardır, bu da şudur: Evet, geçmişte, devlet garantisiyle,
Hazine desteğiyle birtakım bankalar kredi almış,
vatandaşa vermiş ve bu bankalar, yirmi iki tanesi batmış,
vatandaş fazla bundan zarar görmemiş, devlet zarar görmüş.
Şimdi, bizim yaptığımız dönemde, vatandaşın
yanında, tabii ki, devlet de bizim vatandaş da bizim, devlet-millet
iş birliğiyle bunu yeniden bir düzene koydu AK Parti Hükûmeti.
Ne yaptı? Artık, krediyi alan özel sektör, Hazine desteği
ve kamunun garantisiyle kredi almamıştır, kendi istikrarına,
yatırımına, güvenine, konumuna bakarak kredi almıştır.
Riski, özel sektörün, bugün kamudan daha fazladır. Burada dikkat
edilecek konu, Türkiyenin istikrar devamlılığını
korumaktır. Güven ortamını sürekli diri tutmak ve bunu
elbirliğiyle, muhalefet ve iktidarla sağlamaktır.
Evet, seçimler yaklaşıyor. Bu seçimlerin
içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de var.
İki günden beri, bu konuyu sürekli olarak, iktidar konusunda,
muhalefet konusunda, herkesi ben sağduyulu olmaya davet ediyorum.
Onun da sebebi şudur: Hepimiz bu arabanın içerisindeyiz.
Eğer, seçimlere bu arabayı en iyi şekilde koruyarak götürebilirsek,
demokrasiye saygımızın gereğidir, onun için buradayız.
Biz, sosyal bir hukuk devletini savunuyoruz, laikliği savunuyoruz,
demokrasiyi savunuyoruz, ama, laikliğin de, demokrasinin
de, hukukun da parayla fazla ilgisi yoktur. Bunlar soyut kavramlardır,
ama, sosyal bir devlet olmanın yolu ekonomiden, paradan geçer.
Vatandaşın cebine, fakirin fukaranın gerçekten eline,
o garip gurebanın ve birtakım özürlü vatandaşların,
geçmişten bugüne bakıldığı zaman, ilk defa bu
Hükûmet zamanında hem iş konusunda hem aş konusunda yüzü
gülmüştür. Sosyal yardımlaşma vakıflarının,
bugüne kadar, artırımlı bir şekilde, ülkemiz insanının,
yeşil kartlıların elinden nasıl tuttuğu hepimizin
malumudur. Bunu hepiniz yakınen görüyorsunuz ve bunun yanında,
KOBİlere verilen desteklere baktığımız zaman,
Hükûmetimiz, gerçekten, gerek verdiği desteği gerek bugün
Türkiyede faiz oranları yaklaşık 2002de yüzde 73ten,
bugün yüzde 20lere düşmüş iken, KOBİler hâlihazırda
yüzde 13le bu desteği almaya devam etmektedir. Evet, bir dalgalanma
olmuştur. Bu dalgalanmada, mayıs, haziranda birileri elbette
sevinmiştir; geçmişteki gibi bir şeyler olsa, bir dalgalanma
olsa, ülke krize girse, tekrar seçim olsa
Ama, bu kimseye yarar
sağlamaz. Alternatif nedir? Millettir. Milletin vermiş olduğu
bu yetkiyi, AK Parti Hükûmeti beş yıllığına almıştır.
Bu da demokraside ve hukukta, Anayasada tescillidir. Ee, şimdi,
biz, beş yıllığına almış olduğumuz
bu yetkiyi, gerçekten beceremezsek, yönetemezsek, acziyete düşersek,
bu iki tane seçimi başaramadan millete gidersek, o millet bize
ne der? Ben size verebileceğim her şeyi verdim, becerip
bir Cumhurbaşkanlığını seçemediniz, becerip
bu ülkeyi beş yıl yönetemediniz, başkalarının
düştüğü yanlışı siz de yaptınız, tekrar bize geldiniz, hangi yüzle ne istiyorsunuz?
Biz bunu dedirtmeyeceğiz. Biz, üzerimize düşen görevi,
omuzlarımıza aldığımız yükü gerçekten
biliyoruz. Yüreğimizle bunu düşünüyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Alnımız ak, yüreğimiz
pak bir şekilde bu yola devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer
Başkanım, vaktim azaldı, söyleyecek çok şey var. O
nedenle, diyoruz ki, iktidar muhalefet elbirliğiyle, bu ülkenin
menfaatine, bu ülkenin çıkarına, gerek Diyanet
İşleri Başkanlığında gerek Atatürkün makamında,
asla, laiklikle dini bir kıyaslama konusu yapmayalım. Bakın,
bu Türkiyede Cumhurbaşkanlığı makamları,
Atatürk dâhil sürekli olarak tartışma konusu olmuştur,
ama, biz, tartışmayı, insanların ehliyetine, insanların
yaptıklarına, insanların yapacaklarına, sözleriyle
fiiliyatlarına bakarak açıkça karar vermeliyiz. İşte,
Türkiyede dört yıldan beri, geçmişten daha istikrarlı,
daha güvenli, daha samimi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla)
ve daha sevecen,
bir barış ortamında, bir kardeşlik ortamında,
bir huzur ortamında, ama, teknolojiyi de en iyi şekilde kullanarak
bir Türkiye oluşturmak, bir Türkiye sevdasını ortaya
koymaya çalışıyoruz.
Bakın, hepinizin cebinde çok çeşitli
markalar vardır, televizyonlar vardır evinizde, kullandığınız
telefonlar vardır. Bir Finlandiya, bugün, Avrupa Birliğinin
dönem başkanlığını yapıyor -Nokia telefonunu
hepimiz kullanıyoruz- bakın, 5 milyon nüfusu var, ama, 73
milyon Türkiye Cumhuriyetinde biz bir marka oluşturamamışız.
Bizim hedefimiz, 2007 yılında da bu markaları bulmak,
2010 yıllarında kalkınan Türkiyeyi hep beraber imar etmektir.
Bunda payı olacak iktidar vardır, ama, bugün, yetki ve sorumluluk
elbette iktidarındır, muhalefetin de görevi, bu konuda
destek vermektir. Yanlışımız varsa, millet, gelecekte
sizi iktidar yapar, ama, geçmişten bugüne kadar, iktidarda fazla
-açıkça- yer alamamışsanız, bunu millete anlatırsınız,
bunun eksikliğini, AK Parti Hükûmetinin, açıkça, başarılarını
da gölgelemeye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, son cümlenizi
alayım.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Değerli Başkanım.
Bu nedenle, ben hepinizi tekrar en kalbî duygularımla
selamlıyorum. 2007 bütçesinin, 2003, 2004, 2005 yılı bütçeleri
gibi ülkemizin menfaatine, daha doğrusu, Mevlânâ gibi
-açıkça- hoşgörüsüne, Yunus gibi hoşgörüsüne, Hacı
Bektaş gibi Bir olalım, diri olalım, iri olalım.
sevdasına açık bir bütçe olduğunu düşünüyorum.
Bu ülkede 73 milyon Türk evladı gerek diniyle gerek milletiyle
gerek vatanıyla gerek bayrağıyla cumhuriyetin temel
değerlerine saygılıdır. Hiç kimse, birisinden daha
fazla ben bu işin sahibiyim diyemez. Hepimiz bu hamurun birer
-açıkça- ekmekleri olmaya çalışıyoruz.
Hepinize teşekkür ediyor, millete hizmete
devam diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Hükûmet söz talebinde bulunmuştur.
Devlet Bakanımız Sayın Aydın,
buyurun.
Şimdi, süreyi nasıl kullanıyorsunuz
efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Yarı yarıya efendim.
BAŞKAN Yirmi iki buçuk dakikanız var
efendim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
O kadar uzun süreceğini de sanmıyorum.
Evvela, tavsiyeleriniz oldu, teşvikleriniz
oldu, takdirleriniz oldu -konuşan arkadaşlarım
açısından söylüyorum- teşekkür borçluyuz. Sağ
olun, başından beri, dört yıldır -bu beşinci
yıla giriyoruz- her bütçe görüşüldüğünde Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili, durum hemen
hemen hiç değişmedi. Daha iyi çalışmamız için,
daha çok çalışmamız için eleştirileriniz oldu.
Ama, tekrar ediyorum: Takdirleriniz oldu ve teşvikleriniz de
oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı
-bu terimleri kullandığım için kusura bakmayın,
artık yaygın hâlde kullanıldığı için ben de
kullanıyorum- vizyonunu ve misyonunu yeniden inşa ederek
yoluna devam etmek istiyor. Vizyon derken, açıkçası
şu: Bugünün Türkiyesinde ve bugünün dünyasında nasıl
bir Diyanet istiyoruz? Diyanet bir kurum olduğuna göre ve her
kurum da sosyal bir iklimde, sosyal bir bağlamda hizmet vermek durumunda
olduğuna göre, hizmetini sürekli olarak toplum içinde tasarlamak,
toplum içinde planlamak ve toplumun değişimine ayak uydurarak
kendi hizmet alanını da o şekilde yeniden yapılandırmak
zorundadır ve hızla değişen bir dünyada olduğumuz
için de elbette bu vizyon, sürekli olarak genişleyen ve sürekli
olarak yenilenen bir vizyon olmak durumundadır.
Misyon dediğimiz de, Hangi insan gücüyle
yapacaksınız, hangi insan kaynağıyla yapacaksınız?
Şüphesiz, vizyona ulaşabilmeniz için o vizyonu kavramış
ve o vizyon istikametinde azimle, iradeyle yürüyen bir insan kaynağına,
insan gücüne ihtiyaç vardır. Bugün bizim yapmak istediğimiz,
yaptığımız, geliştirmeyi arzu ettiğimiz
şey budur. Yani, dört temel soruya cevap arayarak yolumuza devam
ediyoruz:
Ne yapmak durumundayız? Bu, daha ziyade,
bilgiyi ve hizmeti karşımıza getirir.
Kiminle yapmak durumundayız? Bu, insan kaynağının
zaman ve mekân çerçevesinde yeniden düşünülmesi ve planlanmasını
gerektirir.
Nasıl yapacağız? Bu da, bilimsel
ve rasyonel yöntemleri nasıl kullanacağız, bilgi ediniminde
ve hizmet ortaya koymada nasıl bir yol ve yordamdan yürüyerek
gideceğiz, nasıl bir metodoloji, nasıl bir teknoloji
kullanacağız ve bütün bunları, yani, neyi, kimi ve
nasılı bir bakıma içinde barındıran niçin
sorusuna cevap vermektir. Niçin Diyanet vardır, niçin Türkiyede
din hizmeti vardır ve bu hizmetin ana amacı ve tali amaçları
nelerdir?
Şimdi, hepiniz takip ediyorsunuzdur eminim,
pek çoğunuzda Diyanet İşleri Başkanlığındaki
arkadaşlarıma ve bana, zaman zaman söylüyorsunuz. Hakikaten,
artık, Diyanet, sadece hizmetini Türkiyeyle sınırlayan
bir kurum değildir, olamaz, olmamalıdır. Bu son birkaç
ay içinde olup bitenler gösteriyor ki, kurumlarımız,
millîliklerini muhafaza ederek, istikrar içinde değişerek,
küresel meydan okumalara, küresel sorunlara cevap vermek zorundadır.
Yani, artık, her millî kurum, aynı zamanda küresel bir kurum
olmak zorundadır ve hakikaten, bir tevazu içinde söylemek istiyorum
ki, bugün Diyanet millî kurum olma özelliklerini koruyor; ama, çabalarıyla,
etkinlikleriyle de küresel bir görevle karşı karşıya
olduğunun bilinci içinde hareket ediyor. Bir tek örnek vereyim
size: Son bir yılda, daha tam konuşacak olursam son altı
ayda, dışarıda, gerek itibarlı medya gerek itibarlı
kurumlar dikkate alındığı takdirde Diyanete yapılan
olumlu atıfların sayısı bütün Diyanet tarihinin
sayısının 4 katıdır. Hani, üniversitede, hocalarımızı,
genellikle doçentlerimiz profesör olurken atıf arıyoruz
ya, acaba, dünya genelinde nasıl değerlendiriliyor, dünyanın
haberi var mı yok mu, nasıl değerlendiriliyor, nasıl
atıfta bulunuyor, onun için bunu söylüyorum. Bir ayda, Diyanete
yapılan, ciddi kurumların ve medyanın yaptığı
atıf Diyanet tarihinin tam 4 katına çıkmıştır.
Yeter mi bu? Yetmez. Umuyorum önümüzdeki akan yıllarda bu 10 katına
çıkacaktır, çıkmak durumundadır. Çünkü, Diyanet,
hizmetini evrensel boyutta düşünmektedir ve yapmaktadır.
Niçin? Çünkü, hizmetine talip olduğu dinin kendisi zaten evrenseldir.
O zaten mevzii değildir, yerel değildir. Dolayısıyla,
evrensel bir misyonu ancak evrensel bir çabayla sürdürebiliriz.
Şimdi arkadaşlarım da söyledi, teşekkür
ediyorum, hakikaten, hem Anayasanın gereğidir hem de bizatihi
dinin gereğidir. Ne? Siyasetin dışında olmak, siyasetin
üstünde olmak. Hiç kimse, bu konuda, kılı kırk yardığımızı
inkâr edemez, bugüne kadar eden de çıkmadı zaten. Çünkü, dine
yapılacak ve din yoluyla insanımıza yapılacak
en önemli hizmet dini siyasetin dışında tutmaktır.
Evvela dinin kendi kutsallığı zaten buna mânidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, uygulamıyorsunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Uygulaması
da öyle. Yoksa, sadece teoride olsa, bu kadar, Sayın Milletvekilim,
bu kadar cesaretle bunları söylemek kolay değildir.
Açıkça söyleyeyim, bunları söylerken, insan, cümleleri
başka türlü kurmaya çalışır
Hayır, iddialı
kuruyorum: Diyanet, siyasetin üstünde hizmet üretmek için elinden
geleni yapıyor ve bugün, Diyanet, gerçekten, toplumun her kesiminin
hizmetindedir ve bugün Diyanet -birkaç arkadaşım da
işaret etti- Afrikadan tutunuz da Orta Asya cumhuriyetlerine,
Balkanlara varıncaya kadar ulaşabildiğimiz her yere
ulaşıyoruz. Bizim, ilçe müftülerini, il müftülerimizi
terfi ettirmemizin kriterlerinden biri doğrudan doğruya
halka gitmektir. Eğer, il müftüm ilçelerini dolaşmamışsa,
ilçe camilerinde vaaz etmemişse, halkla birlikte olmamışsa,
eğer, ilçe müftülerim her köye gitmemişse, yaptığı
hizmet ne kadar önemli olursa olsun, açıkçası daha önemli
bir konuma gelme hakkını kendinde göremiyor. Her yerde olmak zorundayız,
tekrar ediyorum, çünkü, o mesaj, her yerde olmak, her yerde bulunmak
zorundadır.
Misyonerlik
konusundan bahsedildi. Doğrudur, misyonerlik, dünyanın
pek çok yerinde yaygın hâlde yürüyor, ülkemizde de yaygın
hâlde yürüyor. Ama, ben yurt dışına çıktığım
zaman, ilk sorulan sorulardan biri, benim misyonerlikle ilgili
söylediklerim, misyonerlikle ilgili değerlendirmelerimdir.
Ben şunu söyledim ve şunu söylüyorum: Herkes, kendi inancını
anlatmak, açıklamak hürriyetine sahiptir ve bu hürriyet geneldir.
Eğer ben Almanyada, eğer ben Hollandada dinimi anlatma hürriyetine
sahipsem, o zaman, burada da başka din mensupları kendi inanışlarını,
inançlarını anlatma hürriyetine sahiptir. Ama, hiç kimse,
hiç kimse, kendi inancını anlatırken, başka inançları
kötüleme özgürlük ve hakkına sahip değildir. Hiç kimse,
kendi inançlarını anlatırken, kendi inançlarını
başkalarına iletirken, başka din mensuplarını
rencide edecek bir durumda, bir konumda olamaz; bu, ilme aykırıdır,
ferasete aykırıdır, insanlığa aykırıdır.
Bu bakımdan, eğer, yer yer, kendi inançlarını anlatırken
başka inanışları kötüleyen insanlarla karşılaşırsak,
kendimizi buna karşı da savunmak zorundayız.
Bir
başka husus, Avrupa Birliği bizden istiyormuş ki, biz,
Efendim, hak din İslam değildir veya Hak din İslamdır
demeyecekmişiz. Arkadaşlar, kimsenin ne hakkıdır
bu ne de haddidir bu. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
Biz, İslam dininin
Zaten, Diyanet dediğimiz, Diyanet
İşleri Başkanlığı dediğimiz kurumun
vazifesi budur. Zaten, o dinin hak olduğunu anlatmaktır,
hak olduğunu öğretmektir. Biz bunu söyleriz, eleştiren
olur, eleştirmeyen olur, yurt dışında da eleştiren
olur.
Hani, sevmediğim bir söz vardır. Gecenin
biraz da üzerimizdeki baskısını dağıtmak
için söylüyorum. Her zaman içeride ağzı olan konuşur
demek durumunda değiliz. Dışarıda da var öyleleri,
ağzı olun konuşur. Biz doğruyu söyleriz, doğru
bildiğimiz yolda gideriz. Elbette ki, bundan rahatsız olanlar
da çıkabilir.
Şimdi, çok kısaca nokta konulara geliyorum,
bu söylediklerim genel konulardı. Kadro meselesine hemen hemen
her arkadaşım temas etti. Bu Meclisin yardımıyla,
hepinize, kurumum adına teşekkür borçluyum. Bu Meclisin
bize gösterdiği yardım neticesinde kadro durumunda bir
ilerlememiz oldu, ama, hâlâ, ihtiyacımız hepimizi rahatsız
edecek boyutta. Bu Mecliste olan milletvekili arkadaşlarım
-hiçbir parti gözetmeden söylüyorum- zaman zaman bana geliyorlar,
diyorlar ki: Şu kadar camimiz boş diyorsunuz, kadrosu da
yok diyorsunuz. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu görüşüldü.
Genel Kurula getirin, biz de yardımcı olalım, o çıksın.
Burada isimlerini söylememe gerek yok. Bunu, arkadaşlarım
her defasında söylüyorlar ve sizin yardımınızla
inşallah, çok uzak olmayan bir tarihte, bu kadrosuz camilerimizin
kadrolarını tamamlamak için Genel Kurula indireceğiz
ve eminim, bugüne kadar nasıl herkes yardımcı olduysa,
bugünden sonra da bu haklı talebe, bu hepimizin dile getirdiği
talebe arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız
yardımcı olacaklardır.
Ama, yine de, bir örnek olsun diye, 1998-2002
yılları arasında, 1998den 2002 yılına kadar bütün
atamaların sayısı 4.419dur. Eğer, vefat edenleri,
görevden ayrılanları, bırakıp gidenleri düşünürseniz,
bu 4 bin rakamı ihtiyacın onda 1idir. Hâlbuki, 2002den
2006ya, yani, bugüne kadar -tekrar ediyorum- hepinizin yardımıyla
yaptığımız atama 20.700dür. Epeyce mesafe aldık,
ama, hâlâ, 6 bin civarında, gerçekten, kadrosu olduğu hâlde
görevlisi bulunmayan camilerimiz vardır.
Özlük hakları konusu, arkadaşlarım
haklı olarak dile getirdiler, çok önemli bir konu. Ama, o konuda
da size niçin teşekkür ettiğimin vesikası olsun diye
söylüyorum: Bekâr olup da, 1inci derecede imam olan bir arkadaşımız,
üç yıl önce 600 YTL alıyordu, şimdi 910 YTL alıyor. Yine,
evli, iki çocuklu, 1inci derecede çalışan bir görevlimiz,
üç yıl önce 650 YTL alıyordu, bugün 1.000 YTL alıyor. Bu yeter
mi? Hepimiz biliyoruz ki yetmez, çünkü onların da çocukları
var, onların da üniversitede okuyan yavruları var, onların
da ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu rakamın, bu ilerlemenin
ve iyileşmenin iyi olduğunu hiçbirimiz söyleyemeyiz, ama
bu noktaya getirilebildiği için teşekkür borçluyuz, daha
iyi noktalara gelmesi için de yardımlarınızı bekliyoruz.
Teşkilat yasasına temasta bulunuldu.
Teşkilat yasası, bizim açımızdan, Diyanet
İşleri Başkanlığı açısından tamamlandı.
Ama, hakikaten hepiniz biliyorsunuz ki, reform yasaları, reform
paketleri, acil olan konularımız o kadar ağır bastı
ki, 23.00e kadar çalıştığımız da düşünülürse,
hâlâ onun sevk edilmemesinin sebebi Meclisteki yoğunluktur.
Onun hafiflediği her an, henüz daha Bakanlar Kuruluna da gelmiş
değil, ama yükün hafiflediği her an Bakanlar Kurulunda görüşülmeye
hazır durumdadır ve sizin de zaten onayınıza, dolayısıyla
yasalaşması için Meclise gelmesine gayret sarf ediyoruz,
gayret sarf edeceğiz.
Daha sonra sorular olacak zaten, öyle zannediyorum,
biraz da o sorulara belki yardımcı olmak için, sizin zamanınızı
daha fazla almamak için uzatmıyorum. Ben, tekrar hepinize çok
teşekkür ediyorum ve katkılarınızdan dolayı
da şükran borçlu olduğumu ifade ediyorum, saygılar
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık merkez teşkilatı
ve Başbakanlığa bağlı dört kurumumuzun bütçeleri
üzerinde müzakereler yapıyoruz. Gruplar adına yapılan
konuşmalarda, değerli arkadaşlarımız, gerek
Başbakanlık merkez teşkilatıyla ilgili gerekse
bütçeleri görüşülen kurumlarla ilgili, onların hangi görevleri
yerine getirdiklerini, fonksiyonlarının ne olduğunu
burada detaylı şekilde ifade ettiler. O bakımdan, bendeniz,
bu konularla ilgili aynı bilgileri tekrar etmemek için oralara
girmek istemiyorum. Ancak, tabii, saat dörtten beri, demin andığım
bütçeler üzerinde burada görüşmeler yapılırken, değerli
arkadaşlarımız fikirlerini serdederken, değerlendirmem
icap eden, Hükûmet olarak değerlendirmemiz gereken bazı saptamalarda
bulundular. O bakımdan, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde,
onlarla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, kurumlarımızın bütçelerini
görüşüyoruz. 2007 yılında neler yapacaklar, yapmayı
amaçladıkları işleri kendilerine ayrılan parayla,
bütçeyle karşılayabilirler mi, karşılayamazlar
mı, bunların öncelikle görüşülmesi gerekirdi. Özellikle,
çok saygı duyduğum iki muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız
-baştan sona dikkatle takip ettim- hiçbiri, şu kurumun bütçesi
şudur, bu ödenek yetersizdir demedi, biri müstesna: Sayın
Akyüz. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesiyle ilgili dediler ki: Bu bütçe yetersizdir, artırılmalıdır.
Onun dışında hiçbir arkadaşımız, kurumların
bütçeleriyle ilgili, kurumlarımızın 2006 yılında
yaptıklarıyla ilgili, 2007 yılında yapmayı
amaçladıklarıyla ilgili hiçbir değerlendirmede bulunmadılar.
Bundan son derece üzüntü duydum. Özellikle muhalefet partilerine
mensup arkadaşlarımız şunu söyleselerdi çok güzel
olurdu, bana şunu sorabilirlerdi veya bu kürsüye çıkıp
Hükûmete şunu söyleyebilirlerdi: Neden Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığının bütçesini,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesini, Atatürk
Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu bütçesini, yüzde 10larda artış
sağladınız da bunlara bir önceki yıla göre,
Başbakanlık merkez teşkilatının bütçesinde
bir önceki yıla göre yüzde 73 oranında artış
sağladınız, diye sormalıydınız burada.
Aslında bu bütçelerin...
HALUK KOÇ (Samsun) Daha sorular var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Hayır, burada soracaktınız
onu. Ben şimdi size tüyo verdim Haluk Hoca, herhâlde onu soracaksınız.
HALUK KOÇ (Samsun) Daha sorular var, siz erken
söz aldınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Peki, peki.
Bunları değerlendirmeliydik. Yani, kurumların
bütçelerini değerlendirmeliydik. Ama, söz alan muhalefet partisine
mensup olan arkadaşlarımızın, saat tuttum, konuşmasının
üçte 1i Başbakanlık Müsteşarına ayrılmıştı.
Ama dört yıldır, aynı şekilde, konuşmalarının
yarısı Sayın Başbakanlık Müsteşarıyla
ilgili oluyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Demek ki hak ediyor Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu Başbakanlık Müsteşarı
gökten zembille düşmedi.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Siz getirdiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu Başbakanlık Müsteşarı,
Türkiyedeki usule göre -bakın,
şu Resmî Gazetedir- atandı. Kim atadı? Sayın Cumhurbaşkanımız
atadı. Demek ki şartlarını taşıyormuş
ki, 22 Ekim 2003 tarihli Çarşamba günkü Resmî Gazetede, Sayın
Cumhurbaşkanının onayıyla Başbakanlık
Müsteşarlığına atanmış olan bir arkadaşımızdır.
Şimdi, geçmişte, on iki yıl önce, bir
yerde, resmî bir toplantıda yapmış olduğu bir konuşmadan
alıntılar yapılarak, Başbakanlık Müsteşarıyla
ilgili söz alan arkadaşlarımız değerlendirmeler
yapıyorlar. Tabii ki onların takdiridir, ama her yıl
böyle yapılıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Gömleğini değiştirmiş
mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben, ana muhalefet partimizin,
Türkiyenin en köklü siyasi partisinin muhalefet yaparken Başbakanlık
Müsteşarına takılıp kalmasından üzüntü duyuyorum.
Aşmalısınız Başbakanlık Müsteşarını,
oraya takılıp kalmayın. Bu size yakışmıyor.
Eğer Başbakanlık Müsteşarı bir suç işlemişse,
o yapmış olduğu konuşma suç unsuru içeriyor idiyse
-açık bir konuşmadır, hükûmet komiseri o toplantıda
vardı, zabıt tutmuştur- her hâlde hakkında soruşturma
açılmalı, dava açılmalıydı, ama böyle bir
şey yapılmamış; ama, siz kendinizi savcı yerine
koyuyorsunuz, hâkim yerine koyuyorsunuz, önce iddiada bulunuyorsunuz,
sonra hâkim olarak hüküm veriyorsunuz
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Siz de şu anda avukatlığa
başladınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla)
Başbakanlık Müsteşarını mahkûm ediyorsunuz,
bununla da kalmıyorsunuz, sonra infaz memurluğuna soyunuyorsunuz,
bir de infaz ediyorsunuz. Arkadaşlar, bu, hukuk devletinde olacak
bir şey değil. Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı
olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu yanlış olur. O bakımdan,
buralara takıp kalmayalım. Ben, Başbakanlıkta,
bu Müsteşar döneminde neler yapılmış, yeni bir
şey yapılmış mı, bunların araştırılmasını
arzu ederdim.
Bakın, iki gün önce, Başbakanlık, belki
de tarihinde ilk kez bir ödül aldı, iki gün önce TÜSİAD -yani,
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği- ile Türkiye
Bilişim Vakfı tarafından e-TR ödülünü kazandı. Yani,
Başbakanlıkta Alo 150, Başbakanlık İletişim
Merkezi, Doğrudan Başbakanlık, yani BİMER uygulaması
nedeniyle, bu iki kurumumuz, başta TÜSİAD, bunun kamudan
kamuya e-hizmetler kategorisinde birinciliğe layık görüldüğü
sonucuna vararak, Başbakanlığa bu nedenle bir ödül
verdi.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Çiftçilerden de ödül
var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O nedenle, yapılan hizmetleri
değerlendirelim. Yani, bir bürokratın, bir kamu görevlisinin
başında bulunduğu kurum neler yapmış
Yanlışlıklar
yapmışsa burada söyleyelim. Bu görevde bulunduğu süre
içerisinde yanlış uygulamaları olmuşsa, hataları
olmuşsa burada onu değerlendirelim. Bizim gözümüzden kaçmış
bir eylemi olmuşsa bize söyleyin, onları düzeltme
imkânı bulalım. Ama, işte, çok yeni bir uygulamadır
BİMER uygulaması. Ne yapmıştır? Bir yıl
içerisinde 190 bin vatandaşımız Alo Başbakanlık
hattına değişik sorunlarını telefonla, faksla
ve bizzat gelerek ulaştırmış, Başbakanlıktaki
bu birim bu vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümüne yardımcı olmuş. Bu, güzel bir uygulama. Bu güzel
uygulama da işte değerlendirilmiş, bu sene kamudaki
güzel uygulamalar arasında örnek seçilerek birinciliğe
layık görülmüş. Başka neler yapılmış?
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık
bünyesinde Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü var. Arşiv
o kadar zengin ki. Ama, oradaki belgeler maalesef çok dağınık,
tasnif edilmemiş. İşte şimdi, bu dönemde tasnif ediliyor,
bilgisayar ortamına aktarılıyor ve müracaat eden
herkesin bu arşivlerden yararlanmasını sağlayacak
birtakım güzel hizmetler yapılıyor. Gelip şu söylenebilirdi:
Niye bu kadar gecikti? 1920 yılından bu yana çıkmış
olan tüm resmî gazeteler şimdi arşivlendi ve bilgisayar ortamında
ilgilenenlerin bilgisine sunuldu, 1920 yılından şu
ana kadar çıkan tüm resmî gazeteler. Sanıyorum, bu hizmet de
ya sunuldu veya sunulmak üzeredir.
Tabii, ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağımı
ifade ettim. Şu anda, Başbakanlıkta, Mevzuatı Geliştirme
Genel Müdürlüğünce tüm mevzuat taranıyor. Yürürlükten
kalkmış, uygulama imkânı kalmamış olan yönetmelikler,
tüzükler, kanunlar tek tek taranıyor. Buraya bir kanun tasarısı
sevk edildi. Sanıyorum, 116 tane kanun tasarısının
yürürlükten kaldırılması
Yani, uygulama kabiliyeti
kalmamış. Tüzükler, yönetmelikler var bir o kadar. Bunlarla
ilgili taramalar yapılıyor. Bütün bunlar, işte bu yeni
dönemde, Başbakanlığın, Başbakanlıktaki,
işte, Müsteşarlığın ve ona bağlı olan
birimlerin yapmış oldukları güzel çalışmalardır.
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Bakan, zaten görev
bu!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben, sizi bu bilgilerle bilgilendirmek,
bu konuları burada değerlendirmek ve muhalefetten de,
kardeşim, bu yapılanlar eksiktir, şunlar şunlar da
yapılmalıydı, niye bunları yapmadınız,
demelerini beklerdim, ama bununla uğraşılmıyor,
ben ona üzülüyorum.
HALUK
KOÇ (
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Yani, bir yere takılıp kalmışsınız. Oradan
muhalefet partimiz kendisini kurtarsın.
Şimdi,
bir şey daha söyleniyor, o konuda da düşüncemi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Gerek Sayın Gaydalı gerekse Sayın
Kumkumoğlu diyor ki: Bu iktidar devletin tüm kurumlarıyla
kavgalıdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Değil
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) İşte, burada devletin kurumları
var. Millî İstihbarat Teşkilatı burada. Devletin kurumu
değil mi? Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği burada,
Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumu Başkanı burada. Efendim,
sizlerle kavgalı mıyız? Lütfen
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Burada mı soracaksınız
Sayın Bakan, burası yeri mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet
diyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Nasıl söyleyecekler,
saygılarından söyleyemezler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen, söyleyin o zaman. Anayasa
Mahkemesi ile kavgalı mıyız? Daha bir ay önce Anayasa Mahkemesinin
yeni hizmet binasının temelini Sayın Başbakanımızla
birlikte attık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumunun yeni binaya ihtiyacı
var, arayış içerisindeyiz. Sayın Başbakanımız
bizzat ilgileniyor. İşte, Sayın Hocam buradadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) İç Tüzük gereği
Komisyona soru soramazsınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O bakımdan
Ancak, bazı
kurum mensupları çok az da olsa, bazı kurum mensupları
pek az da olsa Hükûmetle cedelleşiyor. Biz hiç kimseyle cedelleşmiyoruz.
Hükûmet olarak bizim, bize bağlı olan hiçbir kurumla sürtüşmemiz,
onunla problemli hâle gelmemiz düşünülebilir mi?
RASİM ÇAKIR (Edirne) Mesela, Futbol Federasyonuyla
cedelleşmiyorsunuz(!)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama, çok az da olsa bazı kurum
mensupları, şu veya bu nedenle, Hükûmetle sanki mücadele
ediyor görüntüsünü veriyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Bakan, geç oldu, geç oldu. Oylama olacak
daha Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu konuda muhalefet partisinin
bize, muhalefet partisinin bize, bu Parlamentodan çıkmış
olan Hükûmete destek vermesi lazım. Bu Parlamentodan çıkmış
olan, millî iradenin tecelligâhı olan bu Parlamentodan çıkmış
olan Hükûmetle ideolojik nedenlerle cedelleşen kamu görevlileri
varsa onların karşısına çıkıp bu Parlamentodan
çıkmıştır bu Hükûmet, bu Hükûmetle cedelleşmeyin
demesini bekleriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, bugün biz iktidarsak, bir gün millet öyle tercih eder, sizi iktidara
getirir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) İlk defa böyle bir
şey söylüyorsun. Allah razı olsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla)
O bakımdan, şu Parlamentoda bulunan millet iradesini
temsil eden milletvekilleri ve partiler olarak birbirimize bu konuda
destek olmalıyız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan, iktidar
sızlanma yeri değil, yapamıyorsanız gidin o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O nedenle, bizim hiçbir kurumla,
hiçbir, devletin kurumuyla bir problemimiz olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yapamayan gider.
İktidar sızlanma yeri değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Her kurumun problemiyle, derdiyle
ilgileniyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Eğer yönetemiyoruz
diyorsanız, gidersiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama, demin söylediğimi de öyle
bir problem olarak ortaya koymuş falan değilim. Kuşkusuz
ki, o şekilde davranan kamu görevlileri varsa, yasalar neyi
gerektiriyorsa o yapılır. Bunu bir dert ettiğimizi filan ifade etmek
için bunları söylemiyorum. Ama, bunların burada konuşulmuş
olması nedeniyle, en azından düşüncemi sizlerle bu konuda
paylaşma ihtiyacını duydum.
Sayın Kumkumoğlu, konuşmasının
önemli bir bölümünde bu Hükûmetin ve AK Parti İktidarının
cumhuriyet için bir tehlike ve tehdit hâline geldiği anlamına
gelen cümleler kullandı. Bundan son derece üzüntü duydum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Aynen doğrudur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın,
cumhuriyet ve onun temel nitelikleri hiç kimsenin tekelinde değildir.
Asıl tehlike nedir biliyor musunuz arkadaşlar? 83üncü kuruluş
yıldönümünü bir süre önce geride bıraktığımız
Türkiye Cumhuriyetinde, hâlâ, cumhuriyetin tehdit ve tehlike
hâlinde olduğunu sürekli konuşmak, bana göre cumhuriyet
için asıl tehdit ve tehlikedir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Niçin? Kusura bakmayın, niçin, biliyor musunuz?
Şu anda Türkiyede yaşayan nesiller, hepimiz cumhuriyet
nesilleriyiz. Cumhuriyetin okullarında ve cumhuriyetin verdiği
bilgilerle yetiştik ve dolayısıyla, bu ülkede cumhuriyetle
ve onun temel nitelikleriyle problemli hiçbir fert olamaz. Bunun aksini
iddia ederseniz, birileri şöyle düşünür: Demek ki bu cumhuriyetin
bir eksikliği var, bir noksanı var, yetiştirdiği
nesiller kendisine inanmıyor, diye düşündürtürsünüz. Bunu
düşündürtmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu düşündürtmeyin lütfen. Ne bizim ne sizin
ne hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi olamaz.
Değerli arkadaşlar, tabii ki cumhuriyete
sahip çıkacağız, ancak, cumhuriyete sahip çıkmak
lafla olmaz, hizmetle olur. Türk ekonomisini büyüterek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz, kişi başına düşen
millî geliri artırarak cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
yolu olmayan, suyu olmayan köye yol götürerek, su götürerek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz. (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Asfalt yerine yanık
yağ dökülüyor, haberiniz var mı bundan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Dört yıl önce yahu, ev sahibi
olacaksın denseydi bırak ya, hayaldir diyen insanlar
şimdi kira öder gibi ev sahibi olmaya başlamışlarsa,
işte cumhuriyete böyle sahip çıkılır. O vatandaş
diyecek ki
Helal olsun benim cumhuriyetime, cumhuriyetin Hükûmetine,
hükûmetlerine, Meclisine, kira öder gibi beni ev sahibi yaptı,
diye o insanı düşündürtür ve cumhuriyete daha fazla sahip
çıkmasını sağlarsınız. Biz bunu yapıyoruz
işte.
Geçtiğimiz cuma günü Niksardaydım, Tokatın
Niksarında. Toplu konut anahtar dağıtım törenine
katıldım. Sembolik olarak 10 tane, işte, daire sahibini
çağırdılar mikrofona. Anahtarlarını verdik.
Sordum: Ne iş yaparsınız? Biri dedi ki, eşi gelmişti:
Benim eşim tır şoförüdür. 9 tanesi devlet memuru olduğunu
söyledi.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Sayın Bakan, bize
söyleyin, biz muhalefetiz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) 9 tanesi devlet memuru olduğunu
söyledi. Bundan son derece mutlu oldum. Demek ki, artık, bu ülkede,
dar gelirli insanlar bile kira öder gibi daire sahibi olmaya
başladılar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan, bütçeyi
unuttunuz, reklamlara başladınız şu anda.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Hani memurların
çoğu ev sahibiydi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Şimdi, bakın, işte
bunları yaparak, bu hizmetleri yaparak cumhuriyete sahip
çıkabiliriz, cumhuriyete hizmet ederek, birbirimizle hizmet
yarışında olarak, birbirimizle bu ülkeyi daha da geliştirmek
için proje yarışmaları içerisinde olarak cumhuriyete
sahip çıkabiliriz; yoksa, birbirimize laf yetiştirelim,
sen, işte, cumhuriyetin temel niteliklerine az inanıyorsun,
ben çok inanıyorum
Ya, bunları artık geride bırakalım.
Bu tartışmalar Türkiyeye yakışmıyor. O bakımdan,
bu tür değerlendirmeleri, artık Türkiyenin, hatta şu
Meclisin gündeminde olmaması gereken değerlendirmeler
olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, demin de ifade
etmiştim, bütçeler üzerinde, MİTtir, işte Atatürk Kültür,
Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
bütçesi üzerinde, konuşmamın başında ifade ettiğim
gibi, arkadaşlarımız o kadar doyurucu bilgiler verdiler
ki ben onları tekrar etmeyeceğim. Bu düşüncelerimi,
bu tespitlerimi çok iyi niyetle siz değerli arkadaşlarımla
paylaşma imkânı buldum.
Bütçelerimizin hayırlı olmasını
diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Aleyhte olmak üzere, şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
Başbakanlık bütçesi hakkında şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, barış
içerisinde herkesin birbirini sevdiği, saydığı,
gelirin adil olarak dağıtıldığı, güven ortamında
yaşayan bireylerin oluşturduğu bir toplum olmak hepimizin
isteğidir. Bunu sağlamanın yolu da, inançsal, sosyal
ve ekonomik ayrımcılıkları ve haksızlıkları
gidermektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 2nci maddesi devletimizi
demokratik,
lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. demek suretiyle tarif etmektedir.
Hemen arkasından gelen 10uncu maddesi ise Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep
ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. dedikten sonra Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. hükmünü getirmekle
eşitliği sağlamak görevini devlete zorunlu bir görev
olarak vermiştir. Yine, Anayasamızın 17nci maddesi
Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahiptir. ifadesini taşımaktadır.
Anayasa, bu saydığım maddeleri ile öncelikle ve temel
anlayış olarak Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğunu
vurgulamakta, devlet yapısının buna aykırı
olmayacağına amir bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
böylesine laik bir hukuk devletinde vatandaşların yasalar
önünde mutlak eşitliğe sahip olduklarını vurgulamakta,
bireylerin hak ve yükümlülüklerinin eşitliği önündeki engelleri
kaldırma ve bu mutlak eşitliği hayata geçirme görev ve
sorumluluğunu devlete vermektedir. Devlet, bu şekilde temel
insan haklarından biri olan eşitliği sağlayacağı
gibi, bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme görevini de yürütecektir. Eşitlik, Anayasanın
hukuk terimi tanımının olmazsa olmaz ana kurallarından
biridir.
Değerli milletvekilleri, devletimize ve
demokrasimize hayat veren ve aynı zamanda millî birliğimizin
de pekişmesini sağlayacak olan ve bizi, Anayasamızın
hedeflediği ve Başlangıç bölümünde ifade ettiği
çağdaş medeniyet düzeyine ulaştıracak olan Anayasanın
bu üstün hukuk kuralları, üzülerek ifade etmek gerekirse, hiç
uygulanmadığı gibi bazen de aksi yapılmaktadır.
Bunun sonucu olarak da sosyal barışın sağlanmasında,
sevgi ve hoşgörünün pekişmesinde, kardeşlik duygularının
yerleşmesinde arzulanan ortam sağlanamamaktadır,
hatta uzaklaşmalarını sağlamaktadır. Buna
bir de Anayasanın 24üncü maddesinde yer alan ve Anayasanın
hedeflediği din kültürü ve ahlak öğretimi hedefinden ayrılıp
bir çoğunluk mezhep yorumunun zorunlu öğretilmesine dönüştürülmüş
olan bir uygulamayı da ilave ettiğimizde durum daha da vahim
bir hâl almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasada yer alan din kültürü ve ahlak öğretimi, İslamı
tek bir mezhebin öğretisi durumuna indirgemiş, laik
öğretiye ve aydınlanma devrimine en büyük darbe indirilmiştir.
Unutmamalıyız ki laik devlet, bütün inançlara karşı
aynı mesafede kalmalıdır. Alevi yurttaşlarımızdan
topladığı vergileri diğer inanç sahibi kardeşlerimizin
dinî ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik harcamaya
başlanmış ve bunu devam ettirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, işte burada
bütçesi üzerinde söz aldığım Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı bu şekilde kurulmuş
ve geliştirilmiştir. Bu teşkilata bütçeden 1 milyar
638 milyon 383 bin YTL ayrılmıştır. Bunun yanında,
cami, mescit, kilise, sinagog ve havraların elektrik ve su parası
devletçe alınmamaktadır. Bu tür bağışlar elbette
yapılmalıdır. Ancak, Alevi yurttaşlarımızın
ibadet ihtiyaçlarını giderdikleri cemevlerine de devletin
aynı kolaylıkları göstermesi gerekmektedir. Bu ayrımcılık
Aleviler bizim kardeşimizdir, onlar birinci sınıf
sözleriyle pek uyuşmamaktadır
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
anayasal bir kuruluş olan ve laikliğin güvencesi olan Diyanet
İşleri Başkanlığının konumunun laik
cumhuriyetin Sayın Meclis Başkanı tarafından tartışmaya
açılması, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydının
Diyanetin yeniden yapılandırılması ve yeni
teşkilat yasası çıkarma uğraşlarının
ne hikmetse şu ana kadar gündeme getirilip yasalaşmaması
düşündürücü. Buna, biraz önce, kendisi, zaten açıklık
getirdi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Başbakan, 3 Eylül 2003 tarihinde Berlinde yaptığı
konuşmada madem Müslümansınız, siz de camiye gidin
diyerek, Alevi yurttaşlarımızın ibadet yeri olan
cemevlerini göz ardı etmektedir. Sayın Başbakan, Alevi
inancı ve cemevleriyle sorunu olabilir. İslamın
başka bir yorumu olan Alevi inancına sahip, mensup yurttaşlarımızın,
İslamla, camiyle sorunu yoktur, olmamıştır ve asla
da olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Alevi yurttaşlarımızın
ibadetlerini bin üç yüz yıldır yerine getirdikleri mekân
cemevidir. Nasıl ve nerede ibadet ettiklerine de hiç kimse karar
veremez, dayatma yapamaz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanın medeniyetler buluşmasını
sağlamaya çalıştığı bir dönemde kendisinin
ve Sayın Diyanet İşleri Başkanının, Papanın
Türkiye ziyaretinde Papayla görüşüp görüşmeme tartışmaları,
Türk dış politikasına zarar vermiştir. Önce rest,
sonra jest. Bunu üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sayın Meclis Başkanımız,
5/5/2006 tarihinde verdiği bir demeçte cemevleri için bir karara
varılırsa mutluluk duyarım demişti. AKPli birçok
milletvekili arkadaşım, kendi seçim bölgelerinde cemevlerine
gittiklerini, cem törenlerine katıldıklarını
iftiharla söylüyorlar, fakat, ne hikmetse, cemevlerinin yasal statüye
kavuşturulması konusunda verdiğimiz teklife olumlu
olarak bakmıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanın medeniyetler buluşmasına gösterdiği
çabanın bir kısmını da ülkemizde yaşayan Alevi
yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne
yönelik göstermesi gerekmektedir. Sinagog ve kilise açılışlarında
bulunan Sayın Başbakanın, aynı duyarlılığı
Alevi inancına ve ibadet yerine göstermesi çok yararlı
olur.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakan, herhâlde Alevi yurttaşlarımıza bir gömlek
giydirmeye çalışıyor. Sayın Başbakanın
gömlek sorunu olabilir, fakat, Alevilerin gömlek sorunu yoktur.
Alevi yurttaşlarımızın giydiği gömleğin
markası, laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetidir
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti
olarak kırmızı bültenle aranan Sivas sanıklarının
bugüne kadar yurda getirilmesine yönelik ciddi bir girişimde
bulunulmadı. Sivasta 37 insanımızın yakıldığı
Madımak otelinin müze olmasıyla ilgili kanun teklifimiz,
cemevinin yasal sürece kavuşturulması için 3194 sayılı
İmar Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili
kanun teklifimiz, ayrıca, Alevi yurttaşlarımıza
hakaretin önüne geçmek için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz
milletvekillerimiz tarafından reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu ayrımcılığa
ve bütün bu haksızlığa karşın Alevi toplumu,
her zaman Misakımillî hudutları içerisinde, laik demokratik
cumhuriyetimiz hedefleri çerçevesinde hareket etmişler,
onu sahiplenmişlerdir ve sahiplenmeye de devam edeceklerdir.
Alevilerin Avrupa Birliği ilerleme raporunda
azınlık olarak gösterilmesi, Alevi Bektaşi kuruluşları
tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bunu
reddediyorum. Alevi yurttaşlarımız bu ülkenin
asıl kurucu unsurlarıdır değerli arkadaşlarım.
Kimse Alevi yurttaşlarımızın üzerinde yapay
azınlık yaratmaya kalkışmasın. Son ilerleme
raporunda azınlık ifadesinin yer almaması yerinde
bir karardır.
Alevi yurttaşlarımız, yıllarca
yanlış, haksız ve eşitsizliğe dayalı uygulamalara,
demokratik yöntem ve edepli davranışlarla, yetkililere
anlatarak sorunlarına çözüm aramaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımızın
zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması,
bütçeden hak ettikleri payın verilmesi gibi haklı istemlerine
kulak verilmeli ve onların çözümüne yönelik adımların
bir an önce atılmasının doğru olacağına
inanmaktayım. Alevi Bektaşi kurumları, Sayın
Başbakanın örtülü ödenekten veya başka bir şekilde
Alevilere para vermesini istemiyorlar, sadaka da istemiyorlar,
sadece hak ettikleri payı bütçeden almak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, kelimeyle,
isimle adil olunmaz. Tüm inançlara eşit mesafede durarak, tüm ibadet
yerlerinin elektriğinden ve suyundan para almazsanız adil
olabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) Yunus Emre,
gönül yıkmayı günah işlemekle eş değer görmüş,
bizlere gönül insanı olmayı
öğütlemiştir. Hacı Bektaş Veli bize, yetmiş
iki millete aynı nazarla bakmayı öğretmiştir. Ancak,
bugüne kadar gelen iktidarlar farklı insanları yok saymış,
gönülleri yıkmış, küskün, mutsuz insanların çoğalmasına
neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, yüce Genel
Kuruldan bir dileğim var. Gelin, bu yaranın kanamasına
daha fazla seyirci olmayalım, yarayı saralım. Sorunu,
kimi anlayışların istismarına ve Avrupa Birliğinin
dayatmalarına bırakmayalım. Bu da bir fırsattır
bizim için. Bu sorunu yok saymaya hiçbirimizin hakkı yoktur.
Bir parlamenter olarak sorunun çözümünde elimden geleni yapmaya hazır olduğumu yüce heyetinizin
bilgisine sunuyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle
hepinizi en içten saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda grupları
ve şahıslar adına konuşmalar ve görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyoruz.
Yirmi dakikalık soru-cevap kısmında on dakika soru,
on dakika cevap hakkımızı kullanacağız.
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
aracılığınızla Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesi nedeniyle Sayın Bakana
birkaç tane sorum olacak.
Sayın Bakan, İmar Kanunundaki cami ibaresi
ibadet yeri olarak değiştirildi, hem de bu Hükûmet döneminde
değiştirildi ve bunu olumlu karşıladık, çünkü
cemevleri de bu kapsama girer diye düşünüyorduk. Ancak, yapılan
açıklamalarda bu ibadet yeri olarak, sadece cami, kilise, havra
ve sinagog girer, diye belirtildi. Bu anlayış Hükûmetiniz
döneminde yine devam edecek mi, cemevleri ibadet yeri olarak kabul
edilmeyecek mi? Bu bir.
İkinci husus: Sayın Bakan, Alevi inancında
Hacıbektaş önemli bir yer teşkil eder, önemli bir inanç
merkezidir. Hacıbektaştaki cemevinin yapılış
tarihi 1367dir Sayın Bakan. Ancak, Aleviler, Hacıbektaştaki
bu inanç merkezlerine, ne yazık ki, hâlâ bilet alarak girebilmektedirler.
Yani, oraya Kültür Bakanlığı el koymuş, şu anda
Aleviler Hacıbektaşa gittiklerinde, bilet alarak, kendi
inanç yerlerine ancak o şekilde girebiliyorlar. Bu adaletsizliğe
hayır diyebilecek miyiz? Yani, Hükûmet olarak bunu önleyecek
misiniz?
Yine, üçüncü soru olarak Sayın Bakan: Cami,
mescit, kilise ve sinagoglarda elektrik ve su gibi hizmetler indirimli
tarifeden verilmektedir. Cemevleri ise Bakanlığınız
tarafından ibadet yeri olarak kabul edilmediği için, cemevlerinde
elektrik parası da, su parası da, diğer hizmetler de rayiç
fiyattan ödenmektedir; hatta elektriği, suyu, parası yatırılmazsa
kesilmektedir. Anayasamızın 10uncu maddesi eşitlik
ilkesini belirler. Bu yurttaşlarımız arasında,
inançlarından dolayı bir kısım yurttaşlarımızın,
Alevi yurttaşlarımızın inanç merkezlerindeki bu
gibi hizmetlerin farklı olarak rayiç bedelden alınmasını
doğru buluyor musunuz?
Yine, son sorum Sayın Bakan: Diyanet
İşleri Başkanlığı ramazan ayı boyunca
programlar yapmakta, dinî yönden telkinlerde bulunmaktadır,
sohbet programları düzenlemektedir. Ancak, muharrem
ayında da, yine İslam âleminin önemli kısmı muharrem
ayında da oruç tutmaktadır. Peki, muharrem ayı süresince,
Diyanet İşlerince, Alevilerin din önderlerinin de katkılarıyla,
devletin bütçesinden yine kaynakları sağlanan TRTde programlar
yapılmasına bir katkı sağlayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kılıç.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
benim üç sorum var, Sayın Başbakanlık bütçesinden dolayı.
Sayın Bakanım, devletin bölünmez bütünlüğünü
ve ülkede yaşayan tüm insanların güvenliğini devletin
kolluk kuvvetleri yapar. Ama, bir de gezici ve gönüllü köy korucusu
var Türkiyede, 70 bin tane. Ben, geçen de söyledim, İçişleri
Bakanlığı, Türkiyede kaçak işçi çalıştırıyor,
ihbar ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, ücret ödenen kişilere,
eğer sosyal güvenliği yoksa herhangi bir ücret ödeyemezsiniz.
Onun için, bu insanların, yirmi yıldır, sadece insani
açıdan diyorum Sayın Bakanım, insani açıdan
Yine
diyorum, devletin kolluk kuvvetleri, bu ülkenin güvenliğini
sağlar, ama, bunların, sosyal güvenliği açısından
herhangi bir çalışmanız var mı, herhangi bir çalışma
getirecek misiniz?
İkinci sorum: Ben, yine, Sayın Başbakanlıkla
ilgili, bu ülkenin herhangi bir yerinden bir milletvekili, o yörede
yaşanan sorunu bu Meclise getiriyorsa, iktidarın buna
kulak tıkamasını hakikaten garipsiyorum. Eğer
bir yörede sorun varsa, bunu buraya getiriyorsak, sizin Hükûmet olarak
buna duyarsız kalmanızı kabullenemiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Soru sorsunlar
Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ben,
Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahini,
Sayın Başbakana şikâyet ediyorum. Malatya İnönü
Üniversitesiyle ilgili kanunu, özellikle Parlamentoyla ilgili
olduğu için, defalarca kendisine, âdeta burada yangın var
dememize rağmen, her nedense, bir kere, üç yıldır bu kanunu
buraya getirmiyor. Orada acaba bir gün insanlarımızın
ölmesini mi bekliyor? Orada bir yangın vardır, buna el atmazsak,
oradaki 250 bin hastamız yılda
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Soru nerede,
soru?
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Kürsüden konuşsun
Sayın Başkanım!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
büyük
sorun yaşayacaktır.
Bir de Sayın Mehmet Aydın Bakanıma
sormak istiyorum. Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğü
açısından, Diyanet bütçesinden, herhangi, hiç, bir kuruş
para veriyor musunuz, bir kuruş para verdiniz mi? Bu, sizin vicdanınızı
sızlatmıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Yalnız, sorular bu kadar uzun olursa, çok soru
soracak arkadaşımız var, biraz adil olmaz. Arkadaşlarımızın
özet ve kısa sormalarını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) Sayın Başkan, adaleti
bize gelince hatırlatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum.
Başbakanlıkla ilgili birkaç sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım, Başbakanlıktaki
araç sayısı ile personel sayısı hakkında net
bilgi almak istiyorum. Döneminizde artış var mı? Yoksa,
bu noktadaki tablo nedir?
Diğer bir sorum: Basına yansıyan,
Edip Başer Paşanın yardımcılarına oda tahsis
edilmediği noktasında haber -ve bunu muhalefetteki arkadaşlarımız
da kürsüden ifade ettiler- doğru mudur?
Diğer sorum: Kamu personeli alımında,
biliyorsunuz 1999 yılında, rahmetli Ecevit döneminde, yönetmelikle
merkezî sistemle alım yapılıyor, ama, bu bir yönetmelik,
her an değişebilir, yasal hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
Son olarak: Devlet personeliyle ilgili her türlü
bilgiye ulaşılacak PERNET Projesinin hayata geçmesi noktasındaki
gelinen süreç nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
Sayın Bölünmez
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) Sayın Başkanım,
sizin aracılığınızla Sayın Devlet Bakanımızdan
Diyanet İşleriyle ilgili üç sorum olacaktır.
1) Başta köy imamları olmak üzere, imamların
aldığı maaşlar açlık sınırı altındadır.
Örnek kişilikte olması gereken bu insanların vatandaşın
yapacağı yardım ve desteklerden kurtarılması
gerekmekte midir, değil midir?
2) Lojman sıkıntısı had safhadadır.
Özellikle köy imamları lojman olmadığı yerlerde
zaten kiralık ev bulamadıklarından dolayı zor durumda
kalmaktadır. Camilerde görev yapan imamların kadrosu
1dir. Hastalık, izin ve önemli mazeretlerde ibadet görevi aksamaktadır.
3üncü sorum: 81 ilde kadrolar eksiktir. Sadece
seçim ilim Mardinde 150 civarında köy ve mezrada imam bulunmamakta,
vatandaş kendi zekât ve yardımlarıyla bulduğu eksik
bilgiye sahip, ekonomik açıdan ucuz hocalar ile eksik ibadetle
karşı karşıyadır. Devlet kontrolü yoktur. Bunu
nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Benim de Diyanetle ilgili sorularım var.
Ardahanın iki yüz otuz yedi köyü var, çoğu
köyünde imam yok, camiler onarımsız, çoğu köy camisinin
imamevi yok. Bunları, geçen sene de söyledim, dört yıldır
söylüyorum, ama, bir türlü onarım, bakım olmadı.
Ayrıca, Ardahanın Göle ilçesinin Çardaklı
köyünün imamı öldürüldü, rahmetli oldu bir kazayla. Bu Göle-Çardaklı
köyüne imam verilmesiyle ilgili, ben Sayın Ardahan Müftüsüyle
de görüştüm, teşekkür ederim, o da ilgilendi, ama daha ataması
yapılmadı, onun atamasının bir an evvel yapılmasını
istirham ediyorum.
Onun dışında, Anayasanın 10uncu
maddesinde Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir. deniyor, ancak, 72 milyon Türk vatandaşının
20 milyon civarındaki, öz Türk olan, İslamiyetin bir kolu
olan Aleviliğin, nedense, Aleviler için bütçeden bir pay ayrılmıyor.
2007 bütçesinden Alevilikle ilgili bir pay ayıracak mısınız?
Cemevlerinin yapılması ve cemevlerinin dışında,
biliyorsunuz, Alevilikte dede var, bir de zakir var; zakir, dedenin
yardımcısıdır. Dede ve zakir yetiştirmeyle
ilgili okul açmayı düşünüyor musunuz? Çünkü, Anadoluda,
Türkiyede, Aleviliği çok farklı anlayışlar içerisinde
de anlayan insanlar var. Bu nedenle, İslamiyetin özü olan Aleviliğin
gelişmesi, yayılması ve iyi anlaşılması
için, dede ve zakir okulları açmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü efendim, ilahiyat fakültelerine tasavvuf
kürsüleri açmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncüsü, Damal Cemevine gittim ben, geçen hafta
oradaydım. Cemevlerinde ibadet yapmak isteyen insanlar, bazı
köylerde cami var, Alevi köylerinde camiler var, o camilerde Aleviler
kendine göre ibadet yapmak istiyor. Aleviler camilerde ibadet yapabilirler
mi? Yapabilirlerse bunu bir genelgeyle açıklar mısınız
efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, soru sorma süremiz doldu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, bu soruların hepsine yetişmez,
yazılı olarak cevap vereceğiz. Ama, yetişebildiği
kadar -beş dakikam var- yetiştirmeye çalışayım.
Soruların büyük bir kısmı, tahmin ettiğim
gibi, yine doğrudan doğruya Alevilikle ilgili. Niye tahmin
ettiğim gibi diyorum? Çünkü, değerlendirme ve teşekkür
konuşmamda bilerek ben bu Alevilik konusuna temas etmedim nasıl
olsa sorular gelecek diye, iki defa tekrar etmeyeyim diye.
Şimdi, arkadaşlar, bir hususu açıkça
söyleyeyim. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığının
yapabileceği işler vardır. Nihayet bir devlet kurumudur.
Her devlet kurumu, her anayasal kurum, görevi tanımlanan kurumdur.
Dolayısıyla, o görevin dışında herhangi bir
iş yapması mümkün değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Değiştirelim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ha, o ayrı.
O, yüce Meclisin işidir. Ama, şimdi siz bana
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Hükûmettesiniz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Lütfen
müsaade eder misiniz.
Şimdi siz bana diyorsunuz ki: Düşünüyor
musunuz? Bu türden sorular geliyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Evet, tabii.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ancak,
ben bu sorularınıza bugünkü mevzuat ışığında
cevap verebilirim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, Hükûmetsiniz Sayın
Bakan. Hükûmet olarak, biz soruyoruz, Hükûmet olarak ne yapacaksınız?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hükûmet
olarak da o zaman
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Biz bilim adamı
olarak size sormuyoruz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
ben de zaten bilim adamı olarak konuşursam işim daha kolay
olur, merak etmeyin.
Şimdi evvela bu birinci soru şuydu: Niye
camiler ibadet yeri olarak değişti? dediniz. Esasında
mecburdu bu. Sadece uyum paketinin bir parçasıydı zaten,
biliyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) AB istediği için!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ama, lütfen
dinler misiniz. Çünkü, o zaman beş dakikayı ben kendim için
kullanmamış olacağım. Cevapları beğenmiyorsanız,
ayrıca yazılı olarak cevap veririm.
Bir defa, ibadet yeri olarak değiştirilmesinin
sebebi herhangi bir kasıttan veya bilmem neden kaynaklanmıyor.
Eskiden müftüler söz sahibiydiler nerede caminin yapılacağına
dair. Şimdi hâlihazır mevzuatımıza göre, herhangi
bir ilde kilise de yapılabilir, havra da yapılabilir.
Şimdi bunun yetkisini müftüye vermek olmaz. O yüzden alındı
o yetki, doğrudan doğruya mülki amire verildi. Yani, meselenin
esasından kaynaklanan bir yapısal, hukuksal değişikliktir.
İkincisi: Sayın Kültür Bakanıyla görüşeyim.
Açıkçası bilmiyorum. Ama, eğer cemevine giriliyorsa
-orada cemevi var, diyorsunuz ki öyle, en eski cemevlerinden biri-
biletle girmemek lazım diye düşünüyorum. Ben hemen bunu
Kültür Bakanlığımıza Bakanlar Kurulunda söyleyeyim
ki, öteki arkadaşlarımızın da fikrini alalım.
Bu indirimli elektrik şeyi meselesi de, yani,
Diyanetin verilsin demesi veya dememesiyle çözülecek bir durum
değildir. Yani, açıkçası, Diyanetin muhatap olacağı
bir soru değildir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan,
Hükûmet olarak siz ne düşünüyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ama,
eğer, Verilmesine taraftar mısınız? derseniz,
ben, açıkçası taraftarım. Yani, indirimli fiyatla
onun da verilmesi uygun olur diye düşünürüm.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Verelim
o zaman.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Bir
başka husus, yine, ona bir mazeret, daha doğrusu bir gerekçe,
bir sebep öne sürdünüz: Bakanlığınız tarafından,
cemevi ibadet yeri kabul edilmediği için bu indirimli elektrik
fiyatı
Benim Bakanlığımın böyle bir görevi
yok. Yani, hiçbir bakanlık, bana sorarsanız, açıkçası,
herhangi bir inanış yorumunu din diye adlandırma yetkisine
sahip olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Bakanlar Kurulu kararı
var Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Yönetmelik
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
karar meselesi değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Var efendim, Bakanlar
Kurulu kararı var.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
elektrik meselesi öyle, bir Bakanlar Kurulu kararı var, biliyorum.
Orada da, bu dediğiniz, zaten, üç yer sayılıyor. Sayın
Rıza Gülçiçekin, zaten, daha önce verdiği bir tasarıda
da bu mesele gündeme getirilmişti, hatırlıyorum.
Ama, bu, benim Bakanlığımın şunu veya bunu yapmamasından
kaynaklanan bir sonuç değildir, onu anlatıyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Hükûmet olarak Sayın
Bakan, Hükûmet olarak?..
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Yani,
ben kalkıp, eğer bugün dersem ki, eğer bugün kalkıp
dersem ki
Bakınız, size sadece şurada bir madde
okuyayım. Bu yasal durumların hepsini dikkate almamız
lazım. Bu, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun
Tatbik Suretine Dair Nizamname.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Onu İstanbulda uyguluyor
musunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Orada ne
diyor biliyor musunuz, bakın: Mabetler, bir dinin
Altını
çizmek istiyorum, bir dinin. Mabetler, bir dinin ibadetine mahsus
ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir.
Yani, ben size şu anda dersem ki eğer Cemevi,
evet, ibadethanedir. başıma hukuki bir dert açarım,
bırakınız başka sıkıntıları.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Onu çözümlemek sizin
göreviniz Sayın Bakan, onu çözmek sizin göreviniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Yani,
tekrar ediyorum, benimle ilgili, yapamayacağım şeyleri,
lütfen, bana söylemeyin. Bunların, bu soruların muhatabı
farklı yerdir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Muhalefet mi yapacak
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Diyanetten
sorumlu Devlet Bakanı kalkıp da Alevi kardeşlerimizin
ibadeti ayrıdır. diyemez.
Bitti mi Sayın Başkanım? Daha bir dakikam
daha var. Bitti mi? Bittiyse teşekkür ediyorum, gerisine
BAŞKAN Efendim, iki bakan arasındaki
taksimat kendi aranızda.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
hakkını yemeyeyim.
BAŞKAN Tamam.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Diğer
sorulara yazılı cevap vereceğim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz. Benim soruma cevap verilmedi, soruma cevap istiyorum.
BAŞKAN Efendim, diğer sorulara yazılı
cevap verecek, süresi doldu.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Süre
dolmadı.
BAŞKAN Efendim, ikinci bakan var şimdi.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Evet, soruları ben de kısaca cevaplandırmaya
çalışacağım.
Bana yöneltilen ilk soru, Sayın Aslanoğlunun,
köy korucularıyla ilgili bir sorusu.
Bilindiği gibi, köy koruculuğu müessesesi
özel bir statü, bizim Hükûmetimizden çok önce çıkan bir yasal düzenlemeyle
ihdas edilmiş bir yapı; ancak, bizim dönemimizde, daha önce
sağlık hizmetlerinden yararlanamayan köy korucuları,
bizim yapmış olduğumuz bir düzenlemeyle şimdi
sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başladılar.
Bunun dışında şu anda köy korucularına yönelik
başka bir yasal düzenleme şu an itibarıyla yok.
İnönü Üniversitesiyle ilgili bir kanun teklifi
verdiğinizi ve beni Sayın Başbakana şikâyet etmekte
olduğunuzu söylediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Kanun teklifleri benim makamıma
verilmiyor, Meclis Başkanlığına veriliyor, Meclis
Başkanlığı da bunu komisyonlara havale ediyor,
komisyonlarda görüşülüyor Genel Kurula geliyor, burası
uygun görürse burada görüşülüyor ve kanunlaşıyor.
Benimle sizin verdiğiniz bir kanun teklifinin ne alakası
var, ne alakası var benimle?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ne demek
Ne alakası var? Sayın Bakan? Sayın Başbakan size
söyledi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Ne söyledi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Mehmet
Ali Bey bizim önümüze getirmedi. dedi geçen gün. Yapmayın Sayın
Bakanım!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sizin verdiğiniz veya
vermeyi düşündüğünüz kanun tekliflerini ben mi uygun göreceğim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet,
siz uygun göreceksiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Hayır efendim, öyle
şey mi olur? Öyle şey mi olur? Bana ne! Bana ne sizin kanun teklifinizden
kardeşim ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
orada sorun varsa sorunu etkisiz kılmak sizin göreviniz değil
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Efendim, orada sorun varsa,
sadece orada değil, birçok üniversitemizin kadro ihtiyacı
vardır. Sadece bunu İnönü Üniversitesine indirgerseniz,
işin içinden çıkılmaz. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığı
-ki, bu konuda doğrudan sorumlu olan bakanlık Millî Eğitim
Bakanlığıdır- bu konuyla ilgili bir çalışma
yapıyor. İnönü Üniversitesi de, herhâlde bu çalışmanın
içerisinde yer alacaktır. Bir kanun tasarısına dönüşürse
bu, Meclise sevk edilecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
tasarı değil, kanun basıldı Sayın Bakanım,
kanun basıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Siz kanun teklifinizi takip
edin. Yasalaştırabilirseniz, gücünüz yetiyorsa, yasalaştırın.
Ben diyorum ki, Hükûmet olarak biz bu konuda bir çalışma yapıyoruz.
Sayın Işıkın
Başbakanlıkta
araç ve personel sayısını sormuşsunuz. Başbakanlıkta,
bizden önceki dönemde -2002 yılında- 329 araç varken, şu
anda bu araç sayısı 260a inmiş, bunun 95 tanesi de demirbaş
değil kiralıktır. Böylece, bu araç politikasıyla,
daha az masrafla araç sorununu Başbakanlık çözmektedir,
bunu ifade edebilirim.
Personel sayısıyla ilgili de sizi
kısaca bilgilendirmek istiyorum. Başbakanlıktaki
personel sayısında 628 adet azalma vardır. Yani, Hükûmetimizi
hep kadrolaşmayla ve çok sık personel almakla itham eden arkadaşlarımız
oluyor. Bizim, Başbakanlıktaki personel sayısını
azalttığımızı, ama, buna mukabil de, Başbakanlıkta,
hizmetlerin adedini ve çeşidini de artırdığımızı
ifade edebilirim.
Bunun dışında, sanıyorum, bana
yöneltilmiş
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul)
iki sorunuz daha vardı
ki, pazartesi günü Devlet Personel Başkanlığı bütçesi
burada görüşülürken, gerek personelle ilgili gerek PERNETle
ilgili sorunuza pazartesi günkü görüşmelerde, eğer burada
bulunursanız
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul)
ki, sizi hep burada gördüğüm
için, pazartesi günü de burada olacağınızı umuyorum,
o zaman cevaplandırayım müsaade ederseniz.
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı Sayın
Bakan, oda krizi.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Süremiz de doldu.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi sırasıyla, ikinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2007 yılı merkezi
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1. Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.471.381.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 19.169.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.629.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 46.867.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 700.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.909.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 1.541.655.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Başbakanlık
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Başbakanlık
2005
2. Başbakanlık
2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.452.977.319,13
- Toplam Harcama : 1.209.518.410,75
- Ödenek Dışı
Harcama : 3.125.872,24
- İptal Edilen
Ödenek : 246.584.780,62
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 200.270.229,31
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75 - MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 425.217.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 425.217.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.76 -
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.724.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 12.724.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.02 - ATATÜRK
KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.952.150
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 27.511.850
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.464.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 12.211.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.302.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 1.001.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 21.514.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 -
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama
(YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.903.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 190.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 362.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 320.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.625.333.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 275.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.638.383.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.125.844.626,00
- Toplam Harcama : 1.150.345.081,65
- Ödenek Dışı
Harcama : 35.084.862,32
- İptal Edilen
Ödenek : 10.584.406,67
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı ve Diyanet
İşleri Başkanlığının 2007 mali
yılı bütçeleri ile Başbakanlık ve Diyanet
İşleri Başkanlığının 2005 mali
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 17 Aralık
2006 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum,
sizlere iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.38 I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının,
Komisyonun başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini
yaptığına ilişkin tezkeresi (3/1164)
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye
Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap
Kanunu Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140)
(S.Sayısı: 1269, 1270, 1271)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koçun, İstanbul
Milletvekili Egemen Bağışın, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın,
Samsun Milletvekili Haluk Koçun, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüzün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00te açılarak üç
oturum yaptı.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli
Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi ve tasarıların 1inci maddeleri
okundu.
Alınan karar gereğince 16 Aralık
2006 Cumartesi günü saat 11.00de toplanmak üzere, birleşime
21.40ta son verildi.
|
|
|
|
|
|
Bülent
Arınç |
|
|
|
Başkan |
|
|
Harun Tüfekci |
|
Türkân
Miçooğulları |
|
Konya |
|
İzmir |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Bayram Özçelik |
|
|
|
Burdur |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
16 Aralık 2006 Cumartesi
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.08
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN Türkiye Büyük Millet Meclisinin
34üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı
Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Ancak, görüşmelere başlamadan önce
Başkanlığın Genel Kurula bir sunuşu vardır,
okutuyorum:
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.- (10/337, 343, 356, 357) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yaptığına
ilişkin tezkeresi (3/1164)
14.12.2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Çocuklarda ve Gençlerde Artan Şiddet Eğilimi
ile Okullarda Meydana Gelen Olayların Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu; Başkan,
Başkanvekili, Sözcü ve Katip Üye seçimini yapmak üzere
14.12.2006 Perşembe Günü Saat 16.15 de Halkla İlişkiler
Binası B Blok 2 nci Kat 4 Nolu Bankoda bulunan Meclis Araştırma
Komisyonu Toplantı Salonunda 11 üyenin katılımı
ile toplanmış, isimleri ve seçim bölgeleri aşağıda
yazılı Üyeler yukarıda belirtilen görevlere seçilmişlerdir.
Saygılarımızla.
Adı Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
Başkan : Halide İncekara İstanbul 11
Başkanvekili : Recep Garip Adana
9
Katip : Mehmet Yüksektepe Denizli 11
Sözcü : Mustafa Ataş İstanbul 11
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
Sayın milletvekilleri, şimdi, bütçe görüşmelerine
başlıyoruz.
Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız.
Birinci turda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı,
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Cumhurbaşkanlığı,
Sayıştay Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
Görüldüğü gibi, programımız yoğundur.
Bu programı da bugün bitirmek durumundayız. Bu nedenle,
grupları adına söz alacak olan sayın milletvekillerinin
kendileri için belirlenen süreye öncelikle riayet etmelerini rica
ediyorum ve kendilerine, Başkanlık, arkadaşlarımıza
bir dakikadan fazla süre veremeyecektir. Bu nedenle, arkadaşlarımız
konuşmalarını o çerçevede ayarlasınlar, bunu rica
ediyorum ve Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (x)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli
27nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin
yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlardaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bittiği takdirde geri kalan
süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunuyorum.
Birinci turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
AK Parti Grubu adına: Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu, Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa
Duru, Amasya Milletvekili Sayın Hamza Albayrak, Uşak Milletvekili
Sayın Ahmet Çağlayan, Isparta Milletvekili Sayın Recep
Özel. Bu sayın milletvekilleri, gruplarının belirlediği
şartlar içerisinde dokuzar dakika süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Anavatan Partisi Grubu adına: Malatya Milletvekili
Sayın Süleyman Sarıbaş, Bitlis Milletvekili Sayın
Edip Safder Gaydalı, Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait
Armağan. Sayın Sarıbaş yirmi beş dakika, Sayın
Gaydalı on dakika, Sayın Armağan da on dakika süre kullanacaklardır.
(x) - 1269, 1270,
1271 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2007
tarihli 33üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş, Yozgat Milletvekili
Sayın Emin Koç, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, Samsun
Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder. Sayın Ateş
on iki buçuk dakika, Sayın Koç yedi buçuk dakika, Sayın Kaptan
yedi buçuk dakika, Sayın Kumkumoğlu on dakika, Sayın
Önder yedi buçuk dakika süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehinde söz talebinde
bulunan Erzurum Milletvekili Mustafa Nuri Akbulut. Sayın Akbulutun
on dakika süresi var. Aleyhte olmak üzere ise Afyonkarahisar Milletvekili
Sayın Halil Ünlütepe. Sayın Ünlütepenin de konuşma
süresi on dakika.
Genel Kurulun bilgilerine arz ediyorum.
Şimdi, birinci turdaki görüşmelere
başlıyoruz.
AK Parti Grubu adına, Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu.
Süreniz dokuz dakika Sayın Sütlüoğlu,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İMDAT SÜTLÜOĞLU
(Rize) Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer
üyeleri; hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, seksen altı
yıl önce 23 Nisan 1920 tarihinde savaş ortamında kuruldu.
Önce, kendi ordusunu kurdu. Bu ordunun başına Mustafa Kemal
Atatürkü getirerek İstiklal Savaşını gerçekleştirdi.
Savaş sonrasında ise cumhuriyeti getirdi.
Bu Meclis, Polatlıdaki savaşın top
seslerinin Meclisten duyulduğu zamanlarda da kahramanca, cesaretle
çalışmalarını sürdürdü. Bu Meclis, gazi Meclistir,
kahraman Meclistir. Başta, Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
Birinci Meclisin muhterem üyelerini, muhterem mebusları, rahmet,
minnet ve şükranla anıyorum. Ayrıca, o günden bugüne
kadar bu yüce çatı altında görev yapan milletvekillerinden
ahirete irtihal edenlere Cenabıhaktan rahmet diliyor, hayatta
olanlara sağlık ve mutluluk dolu, huzur dolu uzun ömürler temenni
ediyorum.
O günden bugüne başarı ve itibar grafiği
zaman zaman iniş ve çıkışlar yaparak, birkaç kez çalışması
inkıtaya uğrayarak yüce Meclis çalışmasını
sürdürmüş ve çok önemli başarıları gerçekleştirmiştir.
22nci Dönem öncesinde zaman zaman sorgulanan, yolsuzluk ve kayıkçı
kavgalarıyla gündeme gelen bu Meclis, 22nci Dönemle yeni bir
safhaya girmiştir.
Bu dönem, Meclis için, farklı bir dönemdir. Olağanüstü
bir gayret, olağanüstü bir performans göstererek çok büyük açılımlar
ve reformlar 22nci Dönemde gerçekleştirilmiştir. Meclisimizin,
milletvekillerimizin asli görevi yasamadır, yani, kanun yapmaktır,
denetimdir. Meclisimiz beş-on bin civarında aşırı
ziyaretçi trafiği altında ve çok yoğun telefon bombardımanı
altında, gece gündüz çalışarak, rekor seviyede kanun
çıkarmış ve denetim faaliyetlerini sürdürmüştür.
Bu kapsamda, 22nci Dönemde, 929 kanun çıkarılmıştır,
yolsuzlukların üzerine gidilmiş, 1 eski başbakan ve 7
eski bakan Yüce Divana sevk edilmiştir. Rekor seviyede yazılı
ve sözlü soru önergeleri verilmiş, Meclis araştırması
istenmiş, 24 komisyon kurulmuş, bu komisyonlardan 23ü çalışmalarını
tamamlamıştır. Ülkemize Avrupa Birliğinin kapılarını
açan uyum yasaları, yine, gece gündüz çalışılarak
çıkarılmıştır. Demokrasinin önündeki engeller,
yine bu dönemde kaldırıldı. Ülkemize büyük hizmetler
veren ve vermeye devam eden, dünyanın saygın liderleri arasında
yer alan Değerli Başbakanımızın yasaklarını
yine bu Meclis kaldırdı. Demokrasimiz, Avrupa Birliği
standartlarına taşındı. Hukukun üstünlüğü,
insan hakları konusunda devrim mahiyetinde kanunlar çıkarıldı.
Değerli arkadaşlar, bütün bunları,
muhalefetiyle iktidarıyla hep beraber yaptık, bu başarı,
hepimizin başarısıdır. Ekonomik reformlara zemin
oluşturan, dört yılda kesintisiz yüzde 28 büyümeyi sağlayan,
millî geliri 2 katına çıkaran, Türkiyeyi dünyanın en
gelişmiş 20 ekonomisinin içine sokan, ekonomik açılımları
gerçekleştiren reform yasalarını yine bizler çıkardık.
Bugün, Türkiye, dört yıl öncesinin Türkiyesi değildir, saygın
ve örnek alınan bir ülkedir. Türkiye, bugün, dünyada bir markadır.
Tüm dünya, bu olağanüstü Meclis çalışmalarını
şaşkınlık ve hayretle izlemektedir ve bu başarıları
kendilerine örnek almaktadırlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi
de, artık, dünyada bir markadır.
Sayın Başkanımız Bülent
Arınç Beyin başkanlığında, Meclis bünyesinde
çok güzel hizmetler gerçekleştirilmiştir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) Mesela
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Sayın
Başkanımız, her yıl Meclis bütçesinin sunumunu
bizzat kendisi yapmak nezaketini göstermiştir. En üst düzeyde,
Meclisimizi, Japonyadan Finlandiyaya, Rusyaya kadar temsil etmiş,
37 dış ziyaret gerçekleştirmiştir. Meclisimiz,
dış dünyanın odak noktası hâline gelmiş, 9 cumhurbaşkanı,
8 başbakan, 8 meclis başkanı ve 23 büyükelçi Meclisimizi
ziyaret etmiştir. Milletvekillerimiz, Avrupa Konseyi Parlamentosu,
AGİT, NATO, KEİPA başta olmak üzere, tüm uluslararası
platformlarda ülkemizi en iyi şekilde temsil etmişlerdir.
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki bazı idari
birimleri bünyesinde bulunduran eski personel binası ile
ısı merkezi yıkılarak, bu alana Türkiye Büyük Millet
Meclisi Kütüphane Araştırma Merkezi, Arşiv Binası
ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi Kabul Binasının
yapılması Başkanlık Divanınca kararlaştırılmıştır,
bu çalışmaların projeleri tamamlanmıştır.
1960 yılından beri hizmet eden ve artık ekonomik ömrünü
tamamlayan ısı merkezi yenilenmiş ve yüzde 98 verimli
yeni bir merkezle, günde 1 milyar Türk lirası tasarruf sağlanmıştır.
Mevzuat bilgi sistemi hayata geçirilmiştir.
Bu projeyle, Osmanlıdan günümüze yürürlükte bulunan kanunlara,
kanun hükmünde kararnamelere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi kararlarına
İnternet ortamından ulaşılabilmektedir. Bu, çok
önemli bir hizmettir. Tutanak otomasyon projesi gerçekleştirilmiştir.
Bu proje kapsamında, öncelikle, 1 milyon 200 bin sayfadan oluşan
mevcut tutanaklar taranıp imaj olarak elektronik ortama aktarılmış,
daha sonra optik karakter tanıma işleminden geçirilerek
metin formatına dönüştürülmüştür. Program hizmete
açıldığında erişilen tutanaklar, kullanıcılar
tarafından elektronik olarak alınabilecek, saklanabilecek,
e-postayla gönderilebilecek, metin dosyası olarak kullanılabilecek
ve yazıcıdan çıktısı alınabilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi arşivi dijital
ortama aktarılmakta, bu şekilde, hem evrakın güvenliği
sağlanmakta hem de ulaşılabilirliği kolaylaştırılmaktadır.
Bir başka tabirle, halkın hafızası artık kurtulmuştur
diyebiliriz. Yaklaşık 11 milyon 500 evrak dijital ortama
bu şekilde aktarılmış olacaktır.
Kalite yönetim sistemi koordinatörlüğü
kurulmuş, daha kaliteli ve hijyenik ortamda daha ucuz hizmet
verilmeye başlanmış, buna rağmen yüzde 49 oranında
kâr artışı gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta, daha kapsamlı sağlık
hizmetleri verilmeye başlanmış, buna mukabil ilaçta
yüzde 41 gibi çok önemli tasarruflar sağlanmış, sağlıkta
genel olarak yüzde 25 oranında, 8,5 milyon YTLlik tasarruf gerçekleştirilmiştir.
Bu güzel ve başarılı çalışmalarından dolayı
Sayın Başkanımız Bülent Arınç Beyi tebrik ediyorum,
kendilerine teşekkür ediyorum.
Bizden önceki milletvekilleri, zaman zaman halkın
içine çıkamaz olmuşlardı. Biz ise halkın içinden
hiç çıkmadık, AK Parti Grubu olarak aldığımız
kararla lojmanlara hiç geçmedik, halkımızın mahallesinde
onlarla beraber oturmaya devam ettik, aynı sokağı paylaştık,
aynı havayı teneffüs ettik; mahallelerde, köylerde, yaylalarda
hep birlikte olduk, acılarını ve sevinçlerini paylaştık,
paylaşmaya devam ediyoruz. Sayın Başbakanımız
da, gerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
döneminde ve gerekse Başbakanlığında devlet konutunda
oturmadı, kendisi, mahalle içinde, halkın içinde oturmaya
devam etti, devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Tamamlayacağım
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bu dönemde milletvekilleri kendi maaşlarına
zam yapmadılar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
diğer parlamentolarla kıyaslandığı zaman,
çok kısıtlı imkânlarla çok büyük başarılara bu
Meclis imza atmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri
daha büyük imkânlara kavuşmayı fazlasıyla hak etmişlerdir.
Yeni Meclis yeni rekorlar kırmaya devam ediyor:
İlk defa, beşinci yılda faaliyetlerimizi sürdürüyoruz,
üç yıllık bütçeyi ilk defa yaptık ve bu dönemde, inşallah,
Cumhurbaşkanını da, bu Meclis, kendi içinden, halkın
istediği, halk gibi yaşayan, halk gibi düşünen, halka
yukarıdan bakmayan birini seçerek yoluna devam edecektir. Nasıl
mevcut Cumhurbaşkanını biz sorgulamıyoruz, onu
seçen üyelerden şu anda Mecliste çok az kişi olmasına
rağmen meşruiyetini tartışmıyor isek, bu Meclisin
seçtiği Cumhurbaşkanının meşrutiyetini de,
meşruiyetini de kimsenin tartışmaya hakkı yoktur.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) Meşrutiyet
mi, meşruiyet mi?
EMİN KOÇ (Yozgat) Kelime o değil Sayın
Hatip, önce kelimeyi düzelt.
BAŞKAN Efendim, selamlamanızı rica
ediyorum.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Tamamlıyorum.
BAŞKAN Selamlamanızı efendim, tamamlamanızı
değil
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla) Kaldı
ki, bu Grup, inanıyoruz ki, tekrar, seçimden sonra güçlü bir
şekilde buraya gelecek ve bu tartışmayı yapanlar
herhâlde utanacaklardır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sizleri ve aziz milletimizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sütlüoğlu.
AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı,
Kayseri Milletvekili Sayın Mustafa Duru.
Efendim, süreniz 9 dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA DURU (Kayseri)
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2007 mali yılı bütçesi bünyesinde
yer alan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesiyle ilgili olarak AK
Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, sorumlu olduğu
görev alanı itibarıyla ülkemizin stratejik kurumlarından
biri olma özelliğine sahiptir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
karasal bazda, ülkemizde, 23 ulusal, 16 bölgesel ve 214 yerel olmak
üzere toplam 253 televizyon kuruluşu; 36 ulusal, 100 bölgesel,
951 yerel olmak üzere de 1087 radyo kuruluşu bulunmaktadır.
Bunların dışında, çeşitli illerde, kablo üzerinden
65 kuruluş televizyon yayını yapmaktadır. Bir kuruluş
da uydu platform işletmecisi olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Uydu üzerinde televizyon yayını yapan 91, radyo yayını
yapan da 48 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Bu kuruluşların
yasaya uygun yayın yapıp yapmadıkları Radyo ve Televizyon
Üst Kurulu tarafından denetlenmektedir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, kamuoyunun ve yüce
Meclisin üyelerinin şikâyetlerine neden olan yayınların
da daha sıkı denetlenmesine yönelik olarak da çalışmalar
yapmaktadır. Bu kapsamda, Türkiyede yayın yapmakta olan bütün
yerel ve bölgesel yayın kuruluşlarını da, ulusal
yayın kuruluşları gibi Ankaradaki merkezden takip
etmektedirler. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ve TÜBİTAKın iş birliğiyle
yürütülmekte olan bu takip, bu projenin hayata geçirilmesi hâlinde
- yayın denetiminin daha etkili hâle getirilmesinin, daha az
sayıda uzmanla daha fazla yayının denetlenmesinin-
böylece kamuoyunun yayınlarla ilgili bütün şikâyetlerinin
takip edilebilmesi mümkün olacaktır.
Türk Telekomünikasyon Kurumunun verilerine
göre, ülkemizde, yaklaşık olarak beş milyonun üzerinde
çanak anten olduğu ifade edilmektedir. Uydu kanalıyla, çanak
antenlerle alınabilen yurt dışı kaynaklı yüzlerce
sakıncalı yayın evlerimize serbestçe ulaşmaktadır.
Çanak antenler, gelişmemiş yörelerde daha yaygın olarak
kullanılmakta ve bu yayınlar çoluk çocuk herkes tarafından
izlenmektedir. Bu yayınları izleyebilmek için gereken
şifre çözücüler, piyasada, hiçbir kısıtlama olmaksızın
satılmaktadır. Yalnızca ülkemizde yayın yapan
radyo ve televizyonları denetlemekte görevli olan Radyo ve Televizyon
Üst Kurulunun çanak antenlerle iletilen yurt dışı kaynaklı
yayınları denetlemesi veya önleyebilmesi hukuken de,
teknik olarak da mümkün değildir. Bu konuda, İçişleri
Bakanlığı tarafından veya ilgili kurullar tarafından
gerekli tedbirlerin alınmasını özellikle temenni ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yazılı ve görsel basın, demokrasimizin, demokratik toplumların
vazgeçilmez, olmazsa olmaz kurumlarındandır. Ancak, kültürel
yaşamımızın, toplumsal yaşamımızın,
manevi değerlerimizin ve günlük yaşam değerlerimizin,
maalesef, ulusal veya mahallî televizyon veya basın yoluyla aile
yapımız ve ahlaki değerlerimiz tahrip edilmektedir.
Bazı ulusal televizyonlar, millî ve manevi değerlerimizle,
sözde yarışma programı adıyla toplumumuzun değerlerini
tahrip etmektedirler. Bu tür kurum ve kuruluşların tek amacı
ve gayesi reyting yapmaktadır. Türk milleti var olduğundan
beri kullanmakta olduğumuz güzel Türkçemiz dejenere edilmekte,
tahrip edilmektedir. Bu kurum ve kuruluşların başında
olan yönetenler veya sahiplenenler, Türk dili, Türkçemiz ve manevi
kültürel değerlerimizle hiçbir bağı yok gibi davranmakta,
tek gaye ve amaç olarak da reklam gelirleri ve reyting düşünülmektedir.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
etik ve kültürel değerlerimizi tahrip eden bu anlayış,
maalesef, ahlaki dejenerasyona da sebep olmaktadır. Bazı
programlarda yayınlanan aile içi konular seyirciyle diyalog
kurma adına istenmeyen birçok olaya sebep olmakta, hatta cinayetler
işlenmektedir. Bu tür programları yapanlar, acaba bu olayların
neticelerinden dolayı vicdani sorumluluk adına neler yapıyorlar?
Şahsen ben ve bütün Türk milleti bu konuları merak etmekte
ve kınamaktadır. Televizyon yayınları konusunda
gerçekten halkımız çok şikâyetçi. Burada, şikâyetçi
olduğu konuları tek tek söylemekten inanın ki üzüntü
ve hicap duyuyorum. Şikâyet edilen o kadar çok program var ki
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun, ekranları işgal eden bu
kötü ve çirkin yayınlarla mücadele konusunda gerekli kanuni
düzenlemelerin yaptırım ve caydırıcılık
gücünün artırılması gerekmektedir. Eğer, bu konuyla
ilgili olarak Radyo ve Televizyon Üst Kurulumuzun Yasasında
bir eksiklik veya noksanlık varsa, en kısa zamanda düzenlenmesi
yapılmalıdır.
Bizler, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak hiçbir
zaman ekranların karartılmasını isteyen bir anlayışta
olmadığımız gibi, ekranların ve medyanın
ak bir görüntü vermesini arzu etmekteyiz. Türk halkının televizyon
programları konusunda seçiciliğinin artırılması
için çalışmalar yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çocuklarımız en değerli varlıklarımızdır.
Ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın içerisinde
büyüyüp, geliştikleri ortamı en uygun hâle getirmek, ailelerin
ve bizlerin en önemli görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
Eğer çocuklarımızın fiziksel, zihinsel ve ruhsal
gelişmeleri için uygun şartları sağlayamazsak,
elverişli ortamı yaratamazsak, geleceğe de güvenle
bakamayız.
Çocuklar, içinde yaşadıkları toplumun
sahip olduğu değerleri geleceğe taşırlar.
Çocuklarımıza değerlerimizi öğretmezsek, zamanla,
sahip olduğumuz toplumsal hassasiyetlerimizi de kaybederiz.
Çocukların daha iyi yetişmeleri için yapılan bütün çalışmalar,
atılan bütün adımlar aynı zamanda toplumun geleceği
içindir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yaptığı
kamuoyu araştırmalarına göre, ülkemizde yetişkinler
günde ortalama beş buçuk saat, çocuklar ise üç saat televizyon
izlemektedirler. Çocuklar program seçimlerini bağımsızca
yapabilmekte, ebeveynler çocukların program seçimine genellikle
müdahale etmemektedirler. Pek çok çocuğun odasında televizyon
bulunmaktadır. Bu nedenle, çocuklar televizyon karşısında
etkiye en açık, en hassas grubu oluşturmaktadırlar. Çocuklar
televizyon programlarındaki karakterleri örnek almakta,
programlarda izledikleri olumsuz davranışları ya taklit
etmekte ya da zamanla bu davranışları kanıksamaya
başlamaktadırlar. Bu bakımdan, televizyon programlarının
çocukların hassasiyetleri ve yararları gözetilerek hazırlanması
önem taşımaktadır.
3984 sayılı Yasanın Yayın
İlkelerinin 4üncü maddesinin (z) bendine göre, gençlerin ve
çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimini zedeleyecek
türden programların, bunların seyredilebileceği zaman
ve saatlerde yayınlanmaması esastır. Yayın ilkelerini
ihlal eden kuruluşlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu tarafından
önce uyarılmakta, ihlalin tekrarı hâlinde kuruluşlara
1 ile 12 kez arasında program durdurma cezası verilmekte,
ihlalin devamı hâlinde idari para cezası uygulanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, bir dakikada konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MUSTAFA DURU (Devamla) Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yasa hükümlerine aykırı yayın yapan kuruluşlara
müeyyide uygulamasına yönelik kararlar almaktadır. Ancak,
mevcut müeyyidelerin yayın kuruluşları açısından
ne kadar caydırıcı olduğu tartışmalıdır.
Radyo ve televizyon programları konusunda
yayın kuruluşları ve RTÜK kadar, izleyiciler de sorumluluk
taşımaktadırlar, çünkü, şikâyet edilen ve bilhassa
çocuklar için zararlı programlar, aynı zamanda en çok izlenen
programlardır. Bu nedenle, izleyicilerde seçicilik yaratılması,
bilinç oluşturulması önemlidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2007 mali yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Duru.
Sürenize de riayet ettiniz.
AK Parti Grubu adına, Amasya Milletvekili Sayın
Hamza Albayrak.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA HAMZA ALBAYRAK (Amasya)
Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
ile 2005 Yılı Kesinhesap Kanunu Tasarılarının
Cumhurbaşkanlığı bütçesiyle ilgili faslı
hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce, sizleri ve bizi izleyen aziz milletimi sevgi
ve saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2005 yılı kesin hesap bütçesinde, gerçekten, Cumhurbaşkanlığı
makamı, kendilerine tahsis edilen 31.253.000 YTL ödenekten, 2005
yılı Bütçe Kanununun 8/C maddesinin iki ve üçüncü fıkralarına
göre tenkis edilen toplam 185.430 YTL düşüldükten sonraki bakiye
31.067.570 YTL kullanıma açılmış. Bundan aktarımlar
düşüldükten sonra, 2005 yılı kesin hesap bütçesinde,
Cumhurbaşkanlığı makamı, toplam 5.821.380,09
yeni Türk lirası tasarruf ederek Cumhurbaşkanlığı
makamı, gerçekten, AK Parti iktidarlarındaki 2003 ve takiben
hazırlanan bütçelerde olduğu gibi kesinleşen kati
bütçelerdeki sağlanan bütçe açığı düşümüyle
bir paralellik arz etmiştir. Ben, bu tasarruflarından dolayı,
Cumhurbaşkanlığı makamını ve ilgilileri
yürekten kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
2005 yılında, toplam 21 tertip harcama kalemleri arasında,
yüzde 0,47 ila yüzde 88,95 arasında olmak üzere, toplam yüzde 19,7
nispetinde tasarruf sağlanmıştır. Bu tasarruf da
biraz önce zikrettiğim gibi, 5.821.380 YTLye baliğ olmuştur.
2006 yılında ise, Cumhurbaşkanlığına
32.580.000 YTL ödenek ayrılmış, bu ödenek, yüzde 4 artıma
tabi tutularak 2007 yılı bütçesinde ise 33.893.030 YTL olarak
yer almıştır. Şahsen ben, Cumhurbaşkanlığı
makamında tevazuya yer olmadığını, tasarruf
noktasında, belirtiyor ve Cumhurbaşkanlığı
harcamalarında kısıtlamaya gidilmemesi gerektiğini
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
cumhuriyet, Aristonun da tarif ettiği üzere, umumun menfaatini
gözeten halk idaresidir. Cumhuriyet, millet tarafından seçilen
parlamentoya dayanan ve başında da cumhurbaşkanı
olan siyasi bir rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde,
yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç erk esas alınır.
Bu üç erkin de birbirlerine üstünlüğü söz konusu değildir.
Cumhuriyet yönetiminde, geçmişte bazı sosyalist demokrasilerde
olduğu üzere, halka rağmen halk için dayatma söz konusu değildir.
Cumhurbaşkanı ise, cumhuriyetle idare edilen parlamenter
sistemlerde genelde devlet başkanına verilen bir sıfattır.
Türkiyemizde, 1923te cumhuriyetin ilanıyla, devlet başkanı,
Cumhurbaşkanı sıfatını almıştır.
Yürütme organının başında bulunan Cumhurbaşkanının
statüsü, görev, yetki ve sorumlulukları, 1982 Anayasamızın
8, 101, 102, 103, 104 ve 105inci maddelerinde tadat edilmiştir.
Cumhurbaşkanı, devletimizin başıdır, Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk milletini temsil eder, Anayasanın uygulanmasını,
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
sağlar ve gözetir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasanın 101inci maddesinde Cumhurbaşkanlığının
nitelikleri ve tarafsızlığı, 102nci maddesinde
seçimi, 103üncü maddesinde ant içmesi, 104üncü maddesinde görev
ve yetkileri, 105inci maddesinde ise sorumluluk ve sorumsuzluk
hâlleri açıklanmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanlığı
temsilî bir makamdır demiştik. Yürütme ve yasama organlarının
kararlarını onaylar ve yayınlar diyoruz; devlet kurumları
arasındaki uyumu sağlar, ülkeye gelen konukları
ağırlar ve başka ülkelerde resmî ziyaretler yapar. Yürütmeyle
birlikte alınan kararlarda sorumluluk hükûmetindir. Cumhurbaşkanının
resen imzaladığı kararlar ve emirler, Anayasa başta
olmak üzere, yargıya kapalıdır. Vatana ihanet suçu
dışında, cumhurbaşkanlığının sorumluluğu
söz konusu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bizde bir söz vardır, baba sağ iken miras paylaşılmaz
diye. Ben, biraz önce bahsettiğim mevzuat doğrultusunda,
buna İç Tüzük hükümlerimizi de eklersek, henüz yaklaşık
sekiz, dokuz ay kalan bir sürece rağmen, dolu olan bir makamın
tartışmaya açılmasını etik bulmadığımı
huzurlarınızda sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, aslında, tartışılması
gereken bu makam değil, kamusal alan ikinci planda kalmak üzere,
kamusal talan olmalıdır diyorum. Her ne hikmetse, bizde aylardır,
yıllardır, hep kamusal alan tartışması yapılmış,
hukuki zemine kamusal alan oturmasına rağmen, bu arada kamusal
talan bu tartışmadan istifade etmiş ve hız almaya
başlamıştır. Biliyorsunuz, bizim hukuk zeminimizde
kamusal alan Anayasamızın 20nci ve 24üncü maddelerinde,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 2, 3, 12 ve 18inci
maddelerinde, yine Türkiyemizin de taraf olduğu Birleşmiş
Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesine göre uygun zemini almıştır.
Burada tartışılması gereken, şüphesiz ki, kamusal
alandan değil kamusal talandan güç bulan, her gün kendini semiren,
ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyen talan olmalıdır.
İşte, ekonomik güç kullanarak ekonomik suç işleyip,
eline geçirdiği imkânları birtakım menfaatlerini temin
noktasında mitralyöz gibi kullanarak, kamusal alana kamusal
talan vasıtasıyla zarar verenlerle mücadele şüphesiz
ki hepimizin görevidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
çağdaş parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanları
inadına demokrat, şeffaf ve katılımcı, demokratik
yönetimin öncüsü, sadece seçkinlerin değil, seçilmişlerin
ve seçmenlerin olmak üzere, tüm vatandaşların temsilcisi
olmak durumundadır. İçimizden, sizden biri olmalıdır.
Dertlerimizi paylaşarak azaltmalı, mutluluklarımızı
paylaşarak çoğaltmalıdır. Yine, yanlışa
şirin gözükmek için asla doğrudan taviz vermemeli, sorumluluğun
yükünün her şeyden, ölümden de daha ağır olduğunu
hiç ama hiç hatırdan çıkarmamalı, devletin yücelmesi
için insanı, yani, vatandaşı yüceltmenin yollarını
aramalıdır. Laiklik ile laikçilik kavramlarını
asla karıştırmamalı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
HAMZA ALBAYRAK (Devamla) Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
günümüz Avrupasında da tartışılageldiği
gibi, kamu yaşamıyla geleneksel değerler arasındaki
katı bir ayırımcılığı gerektiren laikçiliğin
çıkmaz bir yol olduğunu ve bu tartışmaların mütedeyyin
insanları rahatsız ettiğini bilmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizlere sesleniyorum: 22nci Dönem olarak, siz, inanıyorum ki,
yasaların verdiği yetkileri kullanarak, zamanı geldiğinde
Cumhurbaşkanını seçeceksiniz ve o zaman Türk milleti
görecek ve Bak, ehlini seç neler olacak, Türkiye hizmete doyacak,
Türk bayrağı Avrupa Birliğinin kalasına dikilecek.
diyor, bu yüce Meclisi selam ve saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Albayrak.
AK Parti Grubu adına Uşak Milletvekili
Sayın Ahmet Çağlayan.
Buyurun Sayın Çağlayan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÇAĞLAYAN
(Uşak) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayıştay
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Tarihsel gelişim içinde devamlı kamu maliyeleri
ülkelerin en önemli problemleri arasında olmuştur. Hükümdarlık
devirlerinde mutlak yetkili hükümdarların kontrol edilemeyen
kamu maliyeleri açık vermiş ve ülkeler çökmüştür. Yasama
yetkilerini seçimle alan ve seçimle iş başına gelen
parlamentolara devretmek zorunda kalan ve bu şekilde modern
devlet sistemlerine geçişte devlet gelirlerinin toplanması,
giderlerinin yapılmasına izin verme yetkisi ya da özlü
bir deyişle, bütçe hakkı, artık parlamentolara geçmiştir.
Parlamentolar, bütçe aracılığıyla
yürütme organına verdikleri yetkilerin kendi koydukları
ilke ve sınırlar içinde uygulanıp uygulanmadığını
bütün ayrıntılarıyla denetlemek ihtiyacı içinde
olmuşlardır. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak da, parlamento
adına görev yapan uzman ve tarafsız kurumların kurulması
düşüncesi doğmuştur. İşte, sayıştaylar,
böyle bir ihtiyacın ürünü olarak doğmuş ve gelişimini
bugüne kadar tamamlayabilmiştir.
Modern devletler gelir toplama ve harcama yetkisini
kullanırken, bu yetkinin kaynağını millî iradeye
hesap verme gereğini duymuş, bunu da bağımsız
sayıştaylara bırakmış. Böylece, yasama-yürütme-yargı
güçleri dışında, genelde, parlamentolar arasında
görev yapan bağımsız sayıştaylar devlet hayatında
yerini almıştır. Bizde ise, 19uncu yüzyılda
başlayan yenileşme hareketleri çerçevesinde Padişah
Abdülazizin 29 Mayıs 1862 tarihli iradei seniyyesiyle kurulmuş
olan Sayıştay, 1876 Anayasasında yer alarak anayasal
bir kuruluş hâline gelmiştir. Cumhuriyetin ilanıyla
da, 24 Kasım 1923 tarih, 374 sayılı Divanı Muhasebatın
Sureti İntihabına Dair Kanun çıkarılmış,
cumhuriyet döneminde Sayıştay yeniden kurulmuş, 1924
Anayasasının 100üncü maddesiyle de anayasal kimliğine
kavuşmuştur.
Bu Anayasa maddesiyle, Sayıştayın
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olduğu, devletin
bütün gelir ve giderlerini denetlemekle görevlendirildiği
açıkça belirtilmiştir. Ayrıca, Sayıştay, 1961
Anayasasında ve son olarak da 1982 Anayasasının
160ıncı maddesinde bugünkü yerini almıştır.
Sayıştay, genel ve katma bütçeli idarelerin
bütün gelir ve giderleri ile mallarını Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlayan, kanunlarla kendisine verilen inceleme,
denetleme ve hükme bağlama işlemini yapan bir kuruluş
olarak görevini sürdürmektedir ve yargı görevi de bulunmaktadır.
Ayrıca, Sayıştayın uygunluk bildirimleri hazırlaması
görevi anayasal planda ele alınmış, Anayasanın
164üncü maddesinde konu edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştayımızın, genel ve katma bütçeli dairelerin
gelir, gider ve mallarını Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına denetlemek, sorumluların hesap ve işlemlerini
kesin hükme bağlamak, kanunlarla verilen inceleme, denetleme,
hükme bağlama işlerini yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
kesin hesap kanun tasarıları hakkında uygunluk bildirimi
sunmak gibi ana görevlerinin yanında, Yedinci Uyum Paketi çerçevesinde,
4963 sayılı Kanunla Türk Silahlı Kuvvetlerimizin harcamalarının
denetimi görevi de verilmiş ve keza bazı kurumların
harcama denetimi görevi verilmesiyle yetki alanı da genişlemiştir.
Bu ana görevlere ilaveten, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanının talebi üzerine, talep, ihtisas,
araştırma komisyonu kararlarına binaen talep edilen
konularla sınırlı kalmak kaydıyla, denetim yetkisi
dışında kuruluşların da hesap ve işlemlerini
denetleme yetkisi verilmiştir. Bu manada Sayıştayın
denetleme yetkisi alabildiğine genişlemiş, netice
olarak harcamalarda şeffaflık, denetim, hesap verebilmek
suretiyle demokrasimiz içinde güçlü yerini almıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay, modern ülkelerde varlığı zorunlu
olduğu gibi, ülkemiz için de zorunluluğu elzem kurumlardan
birisidir ve bu sebeple de yüz yılı aşkın bir süre
içinde ülkemizde varlığı devam etmektedir. Bunun önemli
sebepleri vardır. Kamu parasının kullanıldığı
her yerin Sayıştayca denetlenmesi, kamusal hesap verme sorumluluğunun
ne ölçüde yerine getirildiği, Sayıştayın Meclise
sunduğu raporlardan anlaşılmaktadır.
Sayıştayı önemli ve vazgeçilmez bir
kurum yapan diğer bir özellik ise, 1996 yılından beri gündemde
olan performans denetimine sahip olmasıdır. Sayıştay
Kanununa eklenen maddeyle performans denetimi yapılmaktadır.
Bu denetimle, aslında Sayıştay, kendi performansını
denetleyerek üstlendiği sorumluluklarını yerine
getirirken, ne ölçüde verimli olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu olgu, çağdaş denetim normlarını yakalamada
çok önemli bir adımdır. Performans denetimi yapılırken,
genel hukuk normlarının dışına çıkılmadan
Meclise objektif bilgiler sunulmaktadır.
Belirtmek istediğim diğer bir husus da,
Sayıştayın bağımsız, tarafsız ve objektif
olarak çalışması ve bu çalışmaların ürünü
olan verimli denetim raporlarını Meclise sunabilmesi
için, çağdaş denetim normlarının ve fiziki çalışma
ortamlarının sağlanması gerekmektedir. Buna ek
olarak, çağdaş denetim metot ve tekniklerinin uygulanması
da gerekmektedir. Gelişmiş demokratik ülkelerde Sayıştay
denetimi denilince bu ölçütler önem arz etmektedir.
Bildiğimiz ve yaşadığımız
gibi, denetim, ülkemizin işlevsel kamu mekanizmasının
önemli bir ayağıdır. Sürekli denetim yetersizliğinden
ve denetim etkinliğinin olmamasından şikâyet edilir.
Bunun sonucunda da yolsuzluklar, yakın geçmişte gördüğümüz
gibi, iki büyük krizle ülkemiz karşı karşıya kalmıştır.
Bu krizlerde denetimsizliğin açık rolü vardır. Çünkü,
krizin temel sebeplerinden birisi yolsuzluktur. Yolsuzluğun
temel sebeplerinden birisi, en önemlisi yeterli ve gerekli denetimin
olmamasıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay, artık, kabuğunu kırmış, dünya
küreselleşme hareketleri içinde de İngiltere ile İspanya
ile de iş birliği ve Avrupa Birliği normlarına
uyumlu çalışmalar yapma yolunda da önemli adımlar atmıştır.
Bu bakımdan, 1953te kurulan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız Sayın Çağlayan. Buyurun.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) INTOSAI denilen
kurumun yanında, ayrıca, 1977 yılında sayıştayların
anayasası sayılan Lima Deklarasyonuyla da iş birliği
hâlinde çalışmaktadır. Ayrıca, 16 Haziran 2005 tarihinde
Eşleştirme Projesi denilen bir projeyle de, uluslararası
arenada da iş birliği hâlinde faaliyetlerine devam etmektedir.
Uluslararası denetim standartlarının artırılması,
Avrupa Birliği normlarına uyumlu gelişme, mali denetim,
performans denetimi, Avrupa Birliği normlarının denetimi,
bilişim teknolojilerinin denetimi, bilgisayar destekli denetim
tekniklerinin geliştirilmesi, yönetim kapasitesinin güçlendirilmesi,
örgütsel kapasitenin güçlendirilmesi, insan kaynaklarının
geliştirilmesi, bilişim teknolojilerinin oluşturulması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Çağlayan, ben, son cümleniz
için açıyorum. Lütfen
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Bu, uluslararası
çalışmalar da Sayıştayın faaliyetleri alanında
önemli yer almaktadır. Bu çalışmalar nedeniyle Sayıştay,
gerçekten, bugün önemli bir yere gelmiş bulunmaktadır.
5018 sayılı yeni Kanun, bununla mevcut
Sayıştay Kanunuyla uyumlu hâle getirilmelidir. Avrupa
Birliği normlarına, INTOSAI esaslarına uygun hâle getirilmeli
BAŞKAN Sayın Çağlayan
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Bir cümle daha
BAŞKAN Son cümlenizi rica ediyorum. Kimseye
vermiyorum o süreyi.
AHMET ÇAĞLAYAN (Devamla) Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına her türlü kamu mallarının denetimi hususlarında
da yapılacak iyileştirmeler bu Meclisten beklenmekte diyorum,
Sayıştay bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Çağlayan.
AK Parti Grubu adına son konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Recep Özel. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa Mahkememiz bütçesinin,
hem Anayasa Mahkemesine hem de yüce milletimize hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepimizin bildiği üzere sistemimize Anayasa
Mahkemesi 1961 Anayasasıyla girmiş ve böylece de Türkiyede
ilk kez yasama organının işlemlerini denetleyen bir
mahkeme kurulmuş ve yargının işlevi genişlemiştir.
Ancak, model olarak Avrupa devletlerindeki sistem alınmakla
birlikte, öz itibarıyla aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Bir kere, Anayasa Mahkemesinin oluşturulduğu 1960lı
yılların başlarında, mahkemenin ilk üyeleri demokratik
olmayan bir dönemin olağanüstü mahkemelerinde görev yapanlar
arasından atanmıştır. Bireyin hak ve özgürlüklerini
yasama organına karşı savunmak amacıyla kurulan
bir mahkemenin üyelerinin seçilmeleri titizlik gerektiren bir konu
olduğu hâlde, rejimin düşmanlarına karşı korunması
kaygısı ağır basarak üyeler hak ve özgürlüklerin
korunması dışındaki kaygılarla atanmışlardır.
Bu durum mahkemenin geleneğinin oluşmasında etkili
olmuştur. Anayasa Mahkemesi bugün dahi bu erken dönem etkilerinin
altındadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin önemli bir işlevi üstlendiği yadsınamaz.
Ülkemizde yasama organının hukuki denetimini yapan tek
organ Anayasa Mahkemesidir. Türkiye açısından sorun Anayasa
Mahkemesinin varlığı değil, kararlarının
ne kadar birey hak ve özgürlüklerinden yana olduğu ve politik
karar alıcıların yerine geçip geçmediği sorunudur.
Dolayısıyla genel olarak yargının siyasi alana
müdahalesi sorunu ülkemizde daha değişik bir boyutta
ele alınmalıdır. Çünkü, bizim sorunlarımız sadece
dünyadaki genel eğilime uygun olarak yasama organı aleyhine
giderek genişleyen yargı yetkileri değil, yargının
özellikle de Anayasa Mahkemesinin temel hak ve özgürlükleri korumada
gösterdiği çekingen tutumlardır.
Kuvvetler ayrılığının esas
alındığı demokrasilerde Meclis kanun yapıyor,
hükûmet ve bürokrasi yürütüyor, yargı kurumları da denetliyor.
Eğer sistem demokratik ise bütün bu kurumlar yaptıklarını
millet adına yapıyorlar, yetkiyi onlardan alıyor demektir.
Millet, Meclisi; Meclis, Cumhurbaşkanını
seçiyor, gerektiğinde değiştiriyor. Hükûmeti de yine
millet iradesinin temsilcisi olan Meclis onaylıyor veya düşürüyor.
Sıra yargıya geldiğinde, idari yargı ve Anayasa
Mahkemesi üyelerinin organlarını millet veya onun temsilcisi
Meclis seçmiyor, daha da önemlisi millet iradesini temsil eden Meclis
ve hükûmet ile bu yargı organlarının hüküm ve tasarrufları
arasında bir çatışma olduğunda son ve kesin sözü
yargı söylüyor. Bunlar eninde sonunda belli sayıda hâkimlerden
ibaret. Bu hâkimler de gökten inmiş insanlar değil, eti ve kemiğiyle
beşer, hepimiz gibi birer insan. Mevzuatın, yasanın iptali,
yürürlüğünün durdurulması, idari tasarrufların hukuka
uygunluğu gibi konularda hüküm veren yargı, çok kere yorum
yapıyor. Yorum ile yorumcunun içinde bulunduğu maddi ve manevi
şartlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu
kimse inkâr edemez.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesi bugünlerde neredeyse bir senato görevi yapmaktadır.
Yasaları denetleyen Anayasa Mahkemesi, giderek Türkiye Büyük
Millet Meclisini denetleyen mahkeme statüsünü kazanmaktadır.
İç Tüzük dâhil her şeyi denetliyor. Anayasa yargısının
siyasi rejim üzerinde bu kadar ağırlığı olmaması
gerekir. Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararlarının
dayanağının ne olduğunun da tartışılması
gerekmektedir. Zira, hiçbir kurum ve kuruluş Anayasadan veya
yasalardan almayan hiçbir yetkiyi kullanamaz. Anayasamızın
6ncı maddesi egemenliğin kayıtsız şartsız
millete ait olduğunu belirttikten sonra Türk Milleti, egemenliğini,
Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle
kullanır. demektedir, ama bu, devlet yönetiminin arapsaçına
döndürülmesi, çok başlılığın iktidarı
parçalaması anlamına gelmez. Anayasanın bu hükmü,
Parlamentonun politik takdir yetkisini başkalarıyla paylaşması
gerektiği anlamına da gelmez. Başka bir ifadeyle, Anayasanın
tesis ettiği başka yetkili organlar Türkiye Büyük Millet
Meclisinin eşitleri değildir. Her anayasal organın
anayasal yetkileri belirlenmiştir, ama şüphesiz bu yetkilerin
hepsi aynı düzeyde değildir. Esasen, bir anayasal düzende
birden fazla yetkili organın bulunması bunların hepsinin
aynı düzeyde veya eşit yetkili oldukları anlamına
da gelmez. Anayasa Mahkemesi, evet, bir yasayı iptal edebilir,
ama bu onun yasama yetkisinin ortağı olduğunu göstermez.
Çünkü, mahkemenin yetkisi kanunu hukuka uygunluk bakımından
denetlemektir, onun içerdiği politik tercihi geçersiz kılmak
suretiyle kamu siyasetini belirlemek değil. Denebilir ki,
yargı da Türk milleti adına karar verdiği için egemenliğin
kullanıcılarındandır, doğru. Ama, yargının
egemenliği kullanması ile Parlamentonun eşit ortağı
olarak görmek demokrasiyi reddetmektir. Açıktır ki, mesela
YÖK de, Millî Güvenlik Kurulu da anayasal bir organdır, ama bunları
Türkiye Büyük Millet Meclisi ile aynı düzeyde görürseniz, o zaman
aklınızda tuttuğunuz rejim demokrasi değil bürokratik
bir sultadır.
Oysa, demokrasinin tanımlayıcı
özelliklerinden birisi halkın seçtiği politik karar
alıcıların bürokrasiden üstün olmasıdır.
Anayasal bir demokraside elbette parlamentonun da yetkileri
sınırsız değildir. Ama, yine de o, nispi olarak en
üstün politik güçtür. Esasen, bürokratik organlar da Parlamentoyla
aynı otoriteye sahip olacaklarsa, o zaman seçim yapmaya, seçimli
bir parlamento oluşturmaya ve hükûmeti onun içinden çıkarmaya
hiç gerek yoktur. Türkiyede bu konudaki asıl sorun, çoğunluğun
yönetme hakkının devletin içindeki ve dışındaki
kimi odaklar tarafından tanınmak istenmemesidir. Evet, demokratik
çoğunluğun bile sınırlanması özgürlükçü temel
yapının idamesi için zorunludur. Ama, bunun için, önce ortada
yönetme yetkisine saygı duyulan bir çoğunluğun olması
gerekir. Çoğunluğun yönetme yetkisi ise bütün kapsamıyla
kamu hayatına ilişkin temel politikaları belirlemeyi
ifade eder. Yurttaşların temel haklarına ve hukuk güvencelerine
saygıyı koruduğu sürece çoğunluğun politik
takdirine herkesin saygı göstermesi zorunludur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasamızın 149uncu maddesinde Anayasa Mahkemesinin
yargılama usulünün kanunla belirleneceğini ve iç çalışma
düzeyinde Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü ile belirleneceğini
öngörmektedir. Bu anlamda üzerinde durulması gereken önemli
bir konu ortaya çıkmaktadır. 1993 yılından beri
Türk Anayasa Mahkemesi içtihat yoluyla yürürlüğü durdurma
yetkisini kendinde görmüştür. Bu tarihten beri de istikrarlı
bir şekilde bu görüşünü korumakta ve özellikle kamuoyunu
yakından ilgilendiren kanunlarda dava konusu kanun hakkında
geçici olarak askıya alma yoluna gitmektedir.
1982 Anayasasında, Anayasa Mahkemesi üyelerinin
sadece Cumhurbaşkanınca seçilmesi yöntemi benimsenmiştir.
Bu durum, şüphesiz, 1982 Anayasasının benimsediği
güçlü Cumhurbaşkanlığı tercihinin yargıya
yansımasıyla yakından ilgilidir. Oysa, parlamenter
bir hükûmet sisteminde Cumhurbaşkanına bu kadar geniş
yetkiler tanınması doğru değildir. Yeri geldiği
zaman, gerektiğinde Cumhurbaşkanını bile yargılayacak
olan makama, yargılanacak kişi tarafından atama yapılması
bir çelişkidir. Üyeleri belirleme yetkisinin sadece Cumhurbaşkanına
tanınmış olması yerine, üyelerin bir bölümünün
yüksek yargının diğerleri tarafından, bir bölümünün
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, gerekirse nitelikli
çoğunluk da aranarak, gizli oyla seçilmesi yoluna gidilebilir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
anayasa yargısından beklenen, millet adına karar veren
ve gerektiğinde millet egemenliğinin en üst karar organı
olan Meclisin tüm üyelerinin kabul ettiği bir metni bile iptal
etme yetkisini haiz olan bir mahkemenin kararlarını daha
da objektif olarak vermesi, siyasi otoritenin yerine geçer mahiyette
kararlar vermemesidir.
2007 yılı Anayasa Mahkemesi bütçemizin
ülkemize, milletimize ve Anayasa Mahkememize hayırlı
olmasını dilerim.
Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Özel.
Sayın milletvekilleri, Anavatan Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Sarıbaşın süresi yirmi
beş dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ
(Malatya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 2007 bütçesi üzerinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, RTÜK Kurumumuz
ve Anayasa Mahkememiz hakkında Anavatan Partisi Grubunun düşüncelerini
ifade edeceğim. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, bildiğiniz gibi,
cumhuriyetimizi kuran ve Kurtuluş Savaşımızı
yürüten gazi bir meclis. Bu vesileyle, bu Mecliste görev yapıp
ebediyete intikal eden bütün üyelerine Allahtan rahmet diliyorum,
hayatta olanlara huzurlu ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi elbette ki demokrasinin, müzakereci demokrasinin beşiği.
Parlamenter demokrasilerde ülkenin ana meselelerinin tartışıldığı
yer ve nihai kararların alındığı yer, millet
adına egemenliğin kayıtsız şartsız kullanıldığı
bir makam. Dolayısıyla, iktidar sözcülerini dinlerken
hayrete düştüm. Hepsi geldiler, burada, işte, biraz önce
konuşan arkadaşımız Anayasa Mahkemesi sistemini,
daha önce konuşan arkadaşımız Danıştay
sistemini eleştirdiler. Oysa, iktidar çoğunluklarına
düşen iş eleştirmek değil. İktidar çoğunluklarına
düşen iş, milletin kendilerine verdiği yetkiyi
doğru yönde kullanmak ve eleştirilen alanlar var ise bunları
düzeltmek.
Dün Sayın Genel Başkanım söyledi,
ben de söylüyorum; beş senedir ne yaptınız? Mademki Anayasa
Mahkememize bu gözle bakıyorsunuz, mademki Danıştay,
Sayıştayımıza bu gözle bakıyorsunuz, yani, şikâyet
ediyorsunuz Ee, düzeltseydiniz. derler adama. Düzeltseydiniz, ne
duruyorsunuz?
Meclisi konuşuyoruz, Türkiye beş senede
bu Mecliste, arkadaşlar, neyi tartıştı? Mesela,
bir Güneydoğu olayını tartıştık mı?
Ülkemizin 30 bin insanının ölümüne sebep olan, şehit
olmasına sebep olan bir Güneydoğu olayını bu Mecliste
tartışma fırsatı bulduk mu? Mesela, kırk
yıldır Avrupa Birliğine girmeye çalışıyoruz.
Avrupa Birliğinde takoza dayandık, duvara çarptık.
Mesela, bu Mecliste, şu Avrupa Birliğinin getirdiklerini,
götürdüklerini, yaptıklarınızı, geçmişte
yapılanları şu Mecliste tartıştık
mı, tartışma fırsatı verdiniz mi? Mesela yolsuzlukları,
mesela, bu iktidarın yaptığı, bakanlarının
yaptığı yolsuzlukları bu Mecliste bir gündem maddesi
olarak tartıştık mı? Mesela yolsuzlukları, Avrupa
Birliği son İlerleme Raporunda kurumsal hâle geldiği
ve mutlaka önlem alınması gerektiği noktasında
Avrupa Birliği raporlarına girerken bunu bu Mecliste tartışma
fırsatı bulduk mu? Bulmadık. Peki ne yaptık? Bürokratların
istediği kanunları yaptık. Reform diye yutturdukları,
ama gerçekten milletin hayatına zorluklar getiren kanunları
tartıştık.
Sizden önce de kanunlar yapıldı. 11 bin
tane kanun var bu ülkede. 1.000 tanesini siz yaptınız, 10
bin tanesini de sizden önceki meclisler yaptı. Yani, her
beş yılda bir zaten 1.000 kanun yapılmış, siz de
1.000 kanun yaptınız. Bu ülkenin bütün sıkıntıları
kanun sayısının eksikliğinden mi? Bu ülkeye kurumsal
olarak bu ülkeyi ayağa kaldıracak yeni yapılar, yeni
şekiller, yeni idari yapılanma getirebildiniz mi? Tek başına
iktidarlardan beklenen şey hakikaten budur. Yani, 1950de rahmetli
Menderes gelmiş, ülkede demokrasinin bir daha değişmemesi
için adımlar atmış. Canıyla ödemiş, o adımlarının
bedelini canıyla ödemiş, ama bu milletin gönlünde taht kurmuş.
Mesela, Özal gelmiş, sistemin bam tellerine basmış, gümrük
mevzuatına, Türk parasını koruma mevzuatına,
teşvik mevzuatına bir dokunmuş, Türkiye, bugün sizin
övündüğünüz bu ihracatları, dünyaya açılımları
sağlamanın yolunu açmış. Siz de bir şey yapaydınız.
Yani, bu millet için siz de bir şey yapaydınız, bu Meclis
bunları tartışaydı. Oysa, bu Meclis bu yapısıyla
ne yaptı? Bu Meclis bu yapısıyla ne yaptı? Kendi
içinden çıkardığı iktidarın bürokratlarının
hazırladığı kanunları tasdik etmekten öteye
hiçbir şey yapamadı, hiçbir şey yapamadı. Sadece
kanun çıkardı. Meseleleri tartışmadı, sistemi
tartışmadı, bozuk düzeni tartışmadı.
Mesela, bu gelir adaletsizliğinin altında
yatan gerçekleri, yani ülkenin millî gelirinin, gayrisafi millî hasılasının
yüzde 53ünü ilk yüzde 20lik grup, hele hele yüzde 35ini ilk yüzde
10luk grup alıp, İsviçreden dahi zevkle hayat sürerken, bu
Meclis bu kadar bozuk düzenin nasıl değişeceğini,
altında yatan gerçeklerin ne olduğunu niye tartışmaz?
Niye bunları gündemine almaz da, bilmem ne dairesindeki falan
bürokratın yerini sağlamlaştırmak için kanun
çıkarır veyahut da Cargilli kurtarmak için kanun çıkarır
veyahut da imar mevzuatında birilerine imar rantı sağlamak
için kanun çıkarır? Yani, bu Meclis bazılarına
imkânlar yaratan, bazılarına alanlar açan bir meclis midir?
Bu Meclis, milletin temel sorunlarını
tartışan, temel sorunlarını gündeme getiren, temel
sorunlarında müzakereci demokrasiyi ortaya koyan, bilim
adamlarının, bilimsel çevrelerin, akademik çevrelerin hazırladığı
geniş raporları tartışan bir meclis niye olmasın?
Niye bu Meclis kendi zırhına bürünür, dokunulmazlığına
bürünür de, gariban vatandaşın baklava çaldığı
için hapis yattığı bir ülkede bu Meclis kendi dokunulmazlık
zırhı altında -kaldı ki, bu zırh kalksa da, ben
inanıyorum ki, hiçbir arkadaşımız yargılanmayacak,
belki ceza da almayacak, hepsi beraat edecek ama- neden bu dokunulmazlıkları
erteleme yöntemini seçer?
Mesela, bu Meclis, kendi eczanesinde sahte kupürlerle
devleti dolandıran bir milletvekilinin dokunulmazlığını
kaldırıp da yargıya göndermez. Daha dün Gümüşhanede
İl Sağlık Müdürü tutuklanmış, milletvekilinin
eczanesinin koordinatörü tutuklanmış -kayıp ama, yakalanmıyor-
doktor tutuklanmış, reçeteyi yazan doktor. O milletvekilinin
koordinatörünün eşinin eczanesini ve milletvekilinin eczanesini
bugün polis mühürlemiş, kapatmış, ama, milletvekili
keyif çatıyor, dokunulmazlığı var.
Böyle bir şeyi içinize sindiriyor musunuz?
Kanınıza dokunmuyor mu? Benim kanıma dokunuyor arkadaşlar,
böyle bir şey olamaz! Bu millete adalet anlayışını,
hakkaniyet anlayışını, güven anlayışını
getirmediğiniz müddetçe bu çıkardığınız
kanunlar kimseyi bağlamaz. Kimseyi bağlamaz. Önce adalet
inancını, hakkaniyet inancını millete tahkim edeceksiniz.
Yani, millet bilecek ki, bu Meclisin üyeleri, en ufak, milletin hakkına,
milletin hukukuna tecavüz ettiklerinde, en ağır şekilde
hesap verecekler. Önce buna inanacak. Geçen -Sayın Kuzu biliyor-
televizyonda gördük. Vatandaşa mikrofon tutuyorlar cepçi
diyor, cepçi milletvekilleri diyor. Peki, böyle mi kurtarıyorsunuz
bu Meclisin itibarını, yani bu anlayışla mı
kurtaracaksınız? Olmaz böyle bir şey. Böyle bir şey
olamaz arkadaşlar.
Şimdi, Meclis Başkanı
Bakın,
Meclis Başkanına hiçbir şey söylemeyeceğim, hiç
vurmayacağım ona, iki tane, son iki gündeki beyanını
göstereceğim: Beni öyle ağırladılar ki, şaşırdım.
diyor. Meclis Başkanının beyanı. Nerede? Genelkurmay
Başkanlığımızda ağırlamışlar.
Siz, kim olarak gittiniz oraya? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Başkanı olarak gitmişsiniz. Ne yapacaklardı size?
Niye şaşırdınız? Şaşırdığınız
şey nedir? Kapıdan mı kovacaklardı sizi?
ATİLLA KART (Konya) Bu kompleks nereden geliyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Bu kompleks nedir?
Bu ezilmişlik ruhunun altında yatan psikoloji nedir? Bir
gün sonra yine beyanat: Aslında, heykeli dikilecek adamım.
diyor. Buyurun
NEVZAT YALÇINTAŞ (İstanbul) Kimin heykeli
dikilecekmiş?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Şimdi,
yıllarca heykele karşı duranlar, yıllarca heykeli
putperestlikle suçlayanlar, bu heykellerinin dikilmesi arzu ve
emelini taşıdıkları
Zaten, Meclis Başkanı,
Meclisin bahçesine eski başkanların büstünü falan koydu.
Merak etmesin, kendinden sonra gelecek başkan, kendinin de büstünü
koyacak. Yine, anıt mezarda Meclis başkanlarımız
yerlerini aldılar. Kendilerinin de anıt mezarda yerleri
var, oraya da bir büst dikerler. Mesele büstlerin dikilmesi değil.
O büstün altına millet ne yazacak, onu merak ediyorum. Millet o
büstün altına ne yazacak? Bu eziklik kompleksinin altında
yatan şeyin, yani yakında Meclis Başkanımız
Vahiy geldi, uçuyorum. derse şaşmayın. Yakında bunu
diyebilir. Her gün televizyonda. TRT-3e bakın arkadaşlar,
her gün televizyonda. Bir Meclis Başkanı ağır olur,
oturaklı olur, bunları söylemez. Devletin bir kurumuna gitmişsin.
En iyi şekilde karşılanacaksın. En tabii hakkın.
Sen milleti temsilen gidiyorsun, bu Meclisi temsilen gidiyorsun
ve şaşırmayacaksın. Şaşırdığı
şey şu: Bir gün evvel, aslı astarı olmayan iftiralar
attı; 20 subay mektup yazmış da Genelkurmay Başkanımıza,
Efendim, Cumhurbaşkanını Genelkurmay Başkanlığı
mı seçiyormuş? diye bir kükredi, sonra oraya gitti, yalan
olduğu, böyle bir şey olmadığı söylenince
Ee, yalan olan şeyleri, önceden dedikodusunu yapmayacaksınız,
utandığınız şeyleri söylemeyeceksiniz, ondan
sonra da, siz, bu Meclisin Başkanı olarak gittiğiniz yerde
şaşırmayacaksınız; Meclis Başkanı
olarak gidiyorsunuz siz.
Bu, bir hezeyanın
Yani, Sayın Başkana
ne diyeyim? Hiçbir şey söylemek istemiyorum. Aslında, tavsiyem
şu: Lütfen, bir doktora görünsün, lütfen bir doktora görünsün. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Daha ne söyleyeceksin!
Söyleyeceğin başka bir şey varsa söyle.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
gelelim RTÜKe. RTÜK diye bir kuruluş kurduk, önceden de vardı.
Bu dönemde de Anayasa değişikliği yaptık. Çok
şükür, Cumhuriyet Halk Partisiyle ana muhalefet partisi ve iktidar
partisi, üyelerini, çok şükür paylaştılar. Hayırlı
uğurlu olsun dedik, o zaman da dedik, yine de hayırlı olsun
diyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerine sormak istiyorum:
Bu RTÜKün, TRTnin uygulamalarından memnun musunuz arkadaşlar?
Memnun musunuz? Yani, Türk kültürüne -geçende söyledim- destek
olan, Türk aydınlanmasına destek olan, Türk devrimlerine
destek olan bir yayınına şahit oldunuz mu? Veya bu milletin
gençliğine, bu milletin insanlarına tarih şuuru veren,
millet şuuru veren ve milleti ayağa kaldıran, heyecanlandıran
en ufak bir yayınını gördünüz mü?
EMİN KOÇ (Yozgat) Görmediğimizi söyledik.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Tarafsızlığına
şahit misiniz? Tarafsızlığına da şahit değilsiniz.
Dinleniyor mu peki bu TRT? Dinleyen var mı?
EMİN KOÇ (Yozgat) Yok.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Son, reyting kuruluşlarının
şeyine göre yüzde 2. Yani, devletin, 600 trilyon lira, bütçesinden
kaynak ayırıp, 7 bin personeli istihdam eden bir kamu kuruluşu,
kamu yayıncılığı kuruluşu, yüzde 2 oranında
dinleniyor. Halkın yüzde 98i dinlemiyor bunu. Niye dinlemiyor?
İyi program yapmıyor ki dinlenilsin, tarafsız program yapmıyor
ki dinlenilsin. Hükûmetin borazanı olmuş. Ee, Hükûmetin borazanı
bir şeyi milletin 98i dinlemek zorunda değil ki, böyle bir
şey yok. Reklam veriyorlar mı? Reklam gelirleri de yirmi
dört ulusal kanal içerisinde en düşük olanı. Niye en düşük?
Ee, çünkü, milletin dinlemediğini gören iş çevreleri milletin
dinlemediği bir televizyona ne diye reklam verecek? Yani, parasını,
adam sokakta mı buldu? Sokakta bulmadı.
Şimdi, gelin, şu TRTye RTÜK bir program yapsın,
bir kota koysun. Kardeşim, sen, ayda on program, kültürel program
yapacaksın. On program, bu milletin aydınlanması, bu
milletin geleceğinin açılması programı yapacaksın.
On program, bu millete, tarih şuuru, millî şuur verecek program
yapacaksın. On program, bu halkın eğitilmesi, bu halkın
geleceğe taşınması programı yapacaksın
diye kota koysun. Aksi takdirde bu TRT bu hâliyle sıfır dinleme
oranına kavuşacak. Sadece, ayda bir Hükûmetin icraatlarını
anlatan Başbakanın televizyonu olmaktan çıkmalı
artık, çıkmalı. Akşam bir programları vardı,
adı da Konuşuyorum programın adı Konuşuyorum.
Gece aradım TRTyi, konuşanlara baktım, Cumhuriyet
Halk Partisinden bir temsilci var, çok değerli Onur Öymen orada,
Adalet ve Kalkınma Partisinden Edirne milletvekili var,
Doğru Yol Partisinden Genel İdare Kurulu üyesi var, dedim
ki program yapımcısına
SALİP KAPUSUZ (Ankara) Anavatandan yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Kardeş,
sen bu TRT Kanununun 20nci maddesini hiç okudun mu? dedim. Efendim,
ben, madde madde bilmem dedi. Peki, seni oraya niye koydular kardeş
dedim yani? Bu TRT Kanununun 20nci maddesi Mecliste grubu bulunan
partiler tartışmalara çağrılır diyor. Hukuken
suç işliyorsun, niye bunu yapmıyorsun, gelip basayım
mı dedim yani, gelip yayını dağıtayım
mı yani, yasal hakkımı kullanayım mı, ayıp
olmuyor mu dedim. (AK Parti sıralarından Allah Allah sesleri,
gürültüler) Efendim, hata yapmışız. Hata mı yapmışsınız,
talimat mı almışsınız dedim. Maalesef, TRT,
talimatla yönetilen ve RTÜKün de ses çıkarmadığı,
bir kamu yayıncılığı demeyeceğim, AK Parti
yayıncılığı kanalına dönmüş durumda.
Şimdi, buradan alınan bilgilerin ne kadar sağlıklı
Bakıyorsunuz, her şey toz pembe, her şey çok güzel, makro
dengeler güzel. Dün Sayın Bakan da geldi, burada -bütçeyi konuşuyoruz
ya- Sayın Bakan da anlattı. Şu millete sormak lazım:
Şu 5 bin dolar hikâyesini ben bir türlü anlamadım. Benim cebimde
hiç olmadı. Bu millete sormak lazım: 8 milyon emekliye, 8
milyon emekliye sormak lazım, 2 milyon kamu görevlisine sormak
lazım, 30 milyon çiftçiye sormak lazım. Ellerinizi sokun
cebinize, var mı bir 500 dolarınız cebinizde? Var
mı?
RECEP ÖZEL (Isparta) Senin yok mu?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Yoksa cebinizde
500 dolarınız 5 bin dolar oldu gelirin diyen bu Hükûmete
içinizden söyleyeceğinizi söyleyin. Böyle şey olur mu?
Millete yansımamış. Sayın Başbakanın
son cümlesi Borsa 40.500e çıktı. diyor. Şimdi, 72 milyon
milletten, arkadaşlar, borsada parası olan kaç kişi
var yani? Var mı? Sayın Başbakanın var mı acaba,
bilmiyorum, sevinci ondan mı? Sayın Başbakanın
var mı? En son cümlesi, bitiş cümlesi, final cümlesi, Borsa
40 bin oldu. Bravo! 13.600 çok uluslu şirket var bu ülkede. 20-25
tane de holding var, gerçek holding var. Onların paraları
arttı. Çok uluslu şirketler borsada -yüzde 70i çok uluslu
şirketlerin elinde borsanın, dönen paraların- onlar,
rantiye, para kazandı diye, bir ülkenin başbakanı burada
övünüyor. Ha, kazansınlar, Allah daha çok versin de, onlara vergiyi
sıfırladınız. Bari birazını alın da
sosyal yardım olarak, şu Doğu ve Güneydoğu Anadoluda
günlük harcaması 1 doların altında olan insanlara, çadırların
altında yaşayan insanlara, evsiz barksız insanlara,
yoksul insanlara, öyle iftar çadırları kurarak, bir avuç
hoşaf peşinde koşturmadan, onların adam gibi yaşayacağı,
insan gibi yaşayacağı ortamların hazırlanmasına
el atsanız ya. Ona gelince yok, ona gelince yok. Ama, rantiyenin
para kazanması, nedense, sizi çok sevindiriyor, çok mutlu ediyor.
Dün, Sayın Genel Başkanım söyledi, sizi yoksullar seçti
arkadaşlar. Umutla seçtiler, heyecanla seçtiler. Bu düzen değişecek,
bize de bir şey gelecek diye seçtiler. Artık, bu çalma
çırpma dönemi bitecek; artık, bu rantiye dönemi bitecek;
bu milletin gerçek gelirleri biraz bize de yansıyacak diye heyecanla
seçtiler, düzen değişecekti. Düzenin bekçiliği o kadar
hoşunuza gitti ki, o kadar keyfinize gitti ki
Sizden öncekiler
de böyle yaptılar, onları da öyle seçtiler, onları da
kaderimiz değişsin diye seçtiler. Onlar da düzenin bekçisi
oldu, onları gönderdiler. Sizi de, değiştirin düzeni,
hayatımı değiştirin, bu haksızlığı,
bu hukuksuzluğu, bu adaletsizliği, bu yoksulluğu kaderim
olmaktan çıkartın diye seçtiler. Siz ne yaptınız?
Size devlet VIP uçakları verdi, bakanlık koltukları,
of of
Meclis Başkanı ne kadar gitmiş yurt
dışına biliyor musunuz arkadaşlar? 40 ülke gezmiş,
137 gün yurt dışında kalmış. 4,5 trilyon lira yolluk
ve ödenek kullanmış. Ben, bakın, beş senedir bu Parlamentodayım
-mali işler buradadır herhâlde Meclisin- tek bir kuruş
ödenek kullanmadım, yurt dışı ödeneği, yolluk
kullanmadım.
Şimdi, gezmiş de ne getirmiş veya bu
kürsüye gelip ben, şu şu ülkeleri gezdim, şu şu anlaşmaları
yaptım veyahut da mutabakatları yaptım, ülkem adına
şunu kazandırdım demiş mi? Bilgi vermiş mi hiç
Meclise? Hayır, bilgi vermemiş. Yani, bu Meclis, Meclis
Başkanının bilgi vermediği, Meclis Başkanının
itibar etmediği bir Meclis anlayışına mı sahibiz
biz? 40 ülke gezmişsin kardeşim, 4 trilyon lira kullanmışsın,
gel ve hesabını ver, ne yaptın? Bu yok. Her şey kapalı
kapılar arkasında, kimse hesap vermiyor, çünkü, artık
hesap vermez bir dönem yaşıyoruz. Bürokrat hesap vermiyor,
siyasetçi hesap vermiyor, kimse hesap vermiyor. Sizden hesap sordurtmazsanız,
kimseden zaten hesap soramazsınız.
Hesabı kim veriyor biliyor musun? Bu ülkenin
yoksul, gariban vatandaşı veriyor. Evinde odun yok, bir dal ağaç kesiyor
orman emvalinden, hesap veriyor.
MEHMET SARI (Osmaniye) Onlara kömür veriyoruz,
biz odun kestirmiyoruz.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) O ot biçiyor meradan,
meraya tecavüzden hesap veriyor. O gidiyor pelit topluyor, yemek
için pelit topluyor -Anadoluda bilirler pelitin ne olduğunu-
o hesap veriyor. Ama, bu ülkeyi gerçek yiyenler hiçbir zaman hesap vermediler.
Sizin döneminizde daha da ayyuka çıktı, hesapsızlık
daha da ayyuka çıktı. Gelin hesap veren, hesap soran bir demokrasi
yaratalım. İşte, Anayasa Mahkememiz bunun için var.
Anayasa Mahkemesine geliyorum.
Anayasa Mahkemesi olmalı mı bir demokraside?
60tan evvel yoktu biliyorsunuz Türkiyede, 60tan evvel Anayasa Mahkememiz
yoktu. Biz, Anavatan Partisi olarak, 82 Anayasasından sonra bu
meclislerin çalışma düzenini gördükten sonra, kesinlikle
bu ülkede bir senatoya ihtiyaç olduğu kanaatine vardık.
Çünkü, çıkan kanunların yarısının Anayasa
yargısından
Daha dün, çok övündüğünüz Sosyal Güvenlik
Kanununuz arapsaçı gibi oldu, Anayasa Mahkemesi -kaç maddesini,
tam takip edemedim ama- memurlarla ilgili bütün maddelerini yok
saydı, iptal etti. Ne oldu? Üç defa, üç hafta tartıştık
bu Mecliste. Yani, yanlış mı karar verdiler? Çok doğru
karar verdi. Anayasa Mahkemesi diyor ki: Memurların başka
bir kanunda statüleri düzenlenmiş. O statü orada dururken, onu
iptal etmeden Sosyal Güvenlik Kanununda yeniden bunlara statü belirleyemezsin.
Haksız mı? Hukukçu olanlar bilir, haksız değil.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi doğruları karara bağlarken
niye rahatsız oluyorsunuz da Anayasa Mahkemesinden
şikâyet ediyorsunuz: Efendim, Meclisin üstünde karar veremez
de
İşte, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir,
Anayasa Mahkemesi kim oluyor ki karar verecek!.. Ee, veriyor,
doğru karar veriyor, yanlışınızı düzeltiyor.
Kötü mü yapıyor?
Değerli arkadaşlar, mutlaka bir senato
olması gerektiği ortaya çıkmış. Çünkü temsilciler
meclisi farklı bir şey. Temsilciler meclisi, milletin bütün
katmanlarının temsil edildiği, temsilde adaletin
sağlandığı yerlerdir, ama senatolar, aklı selimin
hâkim olduğu, yanlışların düzeltildiği kurumlar.
Oraya, seçimlerde özel nitelikli insanlar seçiliyor. Dolayısıyla,
temsilciler meclisinde yanlış yapılan şeylerin
senatoda düzeltilme imkânı var. Ha, etkin bir senatonuz olursa,
işte o zaman yasaların çoğu Cumhurbaşkanından,
Anayasa Mahkemesinden dönmez. Ne var, 550 kişiyiz, 400e düşürelim
Meclisi, 150sini senato yapalım. Üç yılda bir, iki yılda
bir, yüzde 50şer, yüzde 25er, yüzde 33er değişsin. O zaman
bu yanlışlara düşmeyiz, Meclis boşa çalışmaz.
Bakın, Fransa Temsilciler Meclisi bir karar aldı, şimdi
ne diyoruz: Senato akildir diyoruz, senatodan geçmez bu diyoruz.
Veyahut da Amerikada bir karar alıyor Temsilciler Meclisi, diyoruz
ki: Senato da var, orada aklı selim insanlar var, orada bu yanlışlar
olmaz diyoruz. Biz de öyle yapalım o zaman. Milletin temsilciler
meclisi olsun, her katmanı, her ekonomik sınıfı
temsil eden temsilciler meclisimiz olsun, ama, ülkenin ali çıkarlarını,
ülkenin menfaatlerini ve kanun yapma beceri ve tekniğini de
ortaya koyan, böyle, Meclisin zamanını çalmayan
Üç hafta
tartıştık Sosyal Güvenlik Yasasını, Sayın
Cumhurbaşkanı veto etti gönderdi, bir üç hafta daha çalıştık.
Ee, şimdi Anayasa Mahkemesi
Ne oldu? Biz çok çalıştık,
cumhuriyet tarihinin en çok çalışan Meclisiyiz, ama arpa
boyu yol gitmeyen bir Meclisiz. Yanlış yapanlar, yanlışlar
üzerine kanunlar yapan bir Meclis hâline geldik. Millet bunu görmüyor
mu? Canım ne yapıyorsunuz? İşte, yasa çıkarıyorsunuz.
Çıkardığınız yasa ya Cumhurbaşkanından
ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor. Millete göz kırpıyorsunuz.
Ee, canım bekleyin, şu Cumhurbaşkanlığını
bir alalım, ondan sonra görürsünüz, Anayasa Mahkemesini de değiştirir,
takır takır çıkarırız kanunları
Böyle
bir şey yok, böyle şey yok. Mış gibi yapmayacaksınız,
yapacağınız bir şey varsa, Anayasayı değiştirecek
çoğunluğunuz var, buyurun yapın. Milleti kandırmayacaksınız.
Milleti, yalan söyleyip de yalanınıza inandırmayacaksınız.
Sayın Cumhurbaşkanı ne yaptı? Yani, yaptığı
şeyler Anayasaya aykırı şeyler mi? Anayasa
Bir
Anayasa var, sizin değiştiremediğiniz, dokunamadığınız,
dokunmaktan korktuğunuz bir Anayasa var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, ek süre veriyorum, buyurun
konuşmanızı tamamlayın.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu Anayasaya göre, hâliyle, Cumhurbaşkanına
da kanunların Anayasaya uygunluğunu denetleme görevi
verilmiş, o da denetliyor. Bakıyor ki yanlış, Anayasaya
aykırı. Ne yapsın Sayın Cumhurbaşkanı?
Anayasaya aykırı, ama hükûmetin hatırı için bunu
imzalayayım falan mı diyecek? Yani, devlet hatırla
mı yönetiliyor? Böyle bir şey yok arkadaşlar.
Mesela, temel kanun dediniz, olmazsa olmaz, ilk
önceliğimiz dediniz, Mahallî İdareler Yasası diye
idari yapıyı yeniden değiştirecek bir tasarı
getirdiniz, Cumhurbaşkanı veto etti, dedi ki: Bu Anayasa
merkezî yönetim anayasası. Böyle, mahallî idarelere bu yetkileri
veremezsiniz. Niye bir daha getiremediniz? Baktınız ki,
Anayasa hakikaten öyle. Değiştirin Anayasayı o zaman.
Yok... Değiştirirseniz, bunları yaparsanız, millete
iyilik yapmış olacaksınız. Sizin millete iyilik
yapmak gibi... Ondan sonra bağırıyorsunuz burada:
Biz milletimizi hücrelerimizde hissediyoruz. Hücrelerinize
Oferler girdi, millet değil. Ofer girdi, Ofer!
Saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Anavatan Partisi adına ikinci konuşmacı,
Bitlis Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Sayın Gaydalı, süreniz on dakika, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP
SAFDER GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
2007 mali yılı Cumhurbaşkanlığı bütçesi
üzerine, Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce heyetinize, grubum ve şahsım adına en derin saygılarımı
sunuyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
kamu kaynaklarının kullanımı üzerindeki hassasiyetleri
hepimizin malumlarıdır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
görevi süresince, Cumhurbaşkanlığı bütçesinde
reel olarak sürekli bir küçülme olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu hassasiyetlerinin bütün kamu idarecilerine örnek olması
da gerekmektedir.
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı
seçimleri hasebiyle, Cumhurbaşkanının yetkileri ve
seçilme şekliyle ilgili olarak yoğun tartışmalar
yaşanmaktadır. Bu tartışmaların olmasını
da olağan karşılamak gerek. Zira, Cumhurbaşkanlığının
yetkileri 1982 Anayasası ile son derece arttırılmıştır.
Tartışmaların olması doğaldır, ama tartışmaların
zemininin, güncel siyasi çıkarlar ötesinde, geleceği düşünen
bir sistem kurgulaması zemininde olması lazımdır.
Oysa, yapılan tartışmalar (A) şahsı Cumhurbaşkanı
olsun mu olmasın mı çerçevesindedir. 1982 Anayasası
hazırlanırken önde tutulan saik, güçlü bir yürütmenin
oluşması ve güçlü olması beklenen hükûmetin Cumhurbaşkanlığı
makamınca frenlenebilmesiydi. Bu sebeple, klasik parlamenter
rejimlerde görülmeyen yetkiler 1982 Anayasasıyla Cumhurbaşkanlığına
verilmiştir. Fakat, 1982 Anayasasını hazırlayan
zihniyet de, bugünkü görülen zihniyet gibi, geleceği halk iradesi
üzerine kurgulamaktan uzak, güncel siyasi tablo sınırları
içinde düşünen bir zihniyetti. Vizyon sahibi olmaktan uzaksanız,
gelecek her zaman hesaplarınızı bozar.
Bugün, Cumhurbaşkanlığı seçimleri
üzerinde yapılan tartışmalar ve yaratılan gerilim
ülkenin enerjisinin boşa harcanmasına sebep oluyor. Bu
tür tartışmalardan ebediyen kurtulmanın yolu milletin
hakemliğidir. Eğer Cumhurbaşkanını halkın
seçmesinin imkânını sağlayabilirsek, seçilecek Cumhurbaşkanı
hakkında meşruiyet spekülasyonlarının ortaya
çıkması da imkânsız olacaktır.
Anayasamız parlamenter sistemi benimsemiştir,
ama, bunun yanı sıra da Cumhurbaşkanına verdiği
yetkilerle Cumhurbaşkanını yürütmenin önemli bir parçası
yapmıştır. Bu yetkileri elinde bulunduran Cumhurbaşkanının
halkın desteğine sahip olması milletin Cumhurbaşkanına
daha da sahip çıkmasını, Cumhurbaşkanının
ise halkıyla daha da yakın olmasını sağlayacaktır.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı ile Hükûmet arasında
çıkan tartışmalarda Hükûmetin sık sık haklılığını
göstermek için başvurduğu gerekçe, Cumhurbaşkanının
sorumsuzluğu ve Hükûmetin siyasi sorumluluğudur. Zannımca
da bu gerekçe geçerlidir. Bu gerekçenin gereği ise, ya Cumhurbaşkanının
yetkilerini klasik parlamenter sistemlerdeki seviyeye indirmek
ya da Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini
sağlayarak cumhurbaşkanlarının da siyasi sorumluluğa
tabi olmasını sağlamaktır.
Bazı çevrelerce denilmektedir ki, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilmesi tek adam yönetimine sebep olur ve demokrasiden
uzaklaşmak anlamına gelir. Bugünkü sistem içinde, Başbakan,
hem Hükûmeti hem de Meclisi yönlendirebilmektedir. Esas olan, yasamanın
yürütme karşısında tam bağımsız olabilmesidir.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine
karşı çıkanların, milletin demokratik kültürüne
ve cumhuriyete bağlılığına inanmaları
gerekir. Cumhuriyet bugün dördüncü neslini yetiştirmiştir.
Artık, cumhuriyet cumhuru tarafından korunabilir durumdadır.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki tereddütler, günümüzde
anlamını kaybetmiştir.
22nci Dönem Parlamentosunun Cumhurbaşkanı
seçmemesi gerektiği yönünde görüş bildirenlerin önemli
dayanak noktası, Parlamento çoğunluğunun milletin
iradesini yansıtmadığıdır. Maalesef bu görüş
doğrudur. Cumhurbaşkanının arkasında cumhurun
ekseri çoğunluğunun olması en ideal olanıdır,
ama Meclisin Cumhurbaşkanını seçtiği sürece bu
ekseri çoğunluğu sağlamak pratikte gerçekleşmemektedir,
çünkü kurulan hükûmetlerin arkasında her zaman milletin ekseriyetinin
bulunması mümkün olamamaktadır. Kaldı ki, milletvekilliği
genel seçimlerindeki seçmen tercihleri, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerine kadar geçen sürede değişebilmektedir. Bütün
bu tereddütlerin ortadan kaldırılabilmesinin yolu, Cumhurbaşkanının
halk tarafından seçilebilmesidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
demokrasinin klasik yöneticilerinin yönetenler tarafından
seçilmesi tanımından sonra, demokrasi tanımında
da son derece önemli değişimler olmuştur. Günümüz bilgi
çağıyla birlikte güçlenen örgütlü toplumun bir sonucu olarak,
yönetenlerle yönetilenler arasında interaktif bir ilişki
hasıl olmuştur. Halkın iradesi sadece seçimden seçime
öğrenilir olmaktan çıkmış, vatandaş gündem konusunda
da tepkisini iletişim araçları ve örgütleri kanalıyla
bildirebilmektedir.
Bu duruma ek olarak, güçler ayrımı prensibinin
gereği olarak kurumların mutabakatının da önemi
artmıştır. Bu siyasi ortamda sadece seçimlerden elde
edilen başarıdan yola çıkarak benim dediğim
olur demenin imkânı yoktur. Denilirse de bu, kaçınılmaz
olarak gerilim kaynağıdır. Demokrasi, sayısal çoğunluğun
dediğinin olması değil, halk ve kurumlar arasındaki
farklı görüşlerin uzlaştırılabilmesidir.
Kurumlar, devletin kurumlarıdır. Devlet, milletin devletidir.
Milletin tanımına ait olan kurumları ele geçirebilecek
bir kale veya savunulacak bir kale olarak görmek, milletin bir bütün
olarak rızasından vazgeçmek demektir. Milletin rızası
göz ardı edilirse, bu duruma karşı milletin tepkisiz
kalması beklenemez. Egemenliğin kaynağı milletin
iradesidir. Milletin iradesinin ne olduğunu tartışarak,
kendi siyasal çıkarlarımıza göre belirlemeye çalışarak
millet iradesini sanal olarak belirleme çalışmaları,
sorun çözmeden ziyade sorun yaratmaya sebep olur. Cumhurbaşkanlığı
konusunda milletin iradesinin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız,
sandığı milletin önüne koyun, millet Cumhurbaşkanını
seçsin.
1980 sonrası başbakanlarla sayın
cumhurbaşkanları arasında sık sık uyumsuzluk
ve tartışmalar çıkmıştır. Bunun ana sebebi,
başbakanların sorumluluk sahibi makam olarak kendi dediklerinin
olmasını talep etmeleri, cumhurbaşkanlarının
ise devletin başkanı olarak Anayasadan kaynaklanan yetkilerini
kullanmakta ısrar etmeleridir. Bu sorunun önüne geçebilmenin
yolu ise Bakanlar Kurulunun ve Cumhurbaşkanının yetkilerini
daha net olarak belirlemek ve beraber yaptıkları işlemlerin
mümkün olduğu mertebe ayrılmasını sağlamaktır.
Bugün ülkemizin ihtiyacı olan, milletimizin
arzusu olan da, 9uncu Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut
Özal gibi, milletin içinden, milletin değerlerine sahip, rejime
inanmış, vizyon sahibi bir cumhurbaşkanıdır.
Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makamı siyasi
hesaplarla yıpratmamak gerekmektedir.
Sözlerimi bitirirken tekrar etmek isterim ki,
millet, cumhuriyetine sahiptir ve onu koruma gücüne de maliktir.
Milletimize güvenelim. Demokrasinin, tartışmalarına
son verme yöntemi bellidir: Milletin hakemliğine başvurmak.
Milletimizin, derin irfanıyla doğru kararı vereceğinden
emin olmalısınız.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı
bütçemizin milletimize ve ülkemize hayırlı olmasını
diler, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlarım.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı,
Isparta Milletvekili Sayın Mehmet Sait Armağan. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT
ARMAĞAN (Isparta) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayıştay Başkanlığı bütçesi üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasamıza
göre Sayıştay, devletin gelir, gider ve mallarını
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız
olarak denetleyen, sorumluların hesap ve işlemlerini yargılama
yoluyla kesin hükme bağlayan, denetim sonuçlarını
Türkiye Büyük Millet Meclisine raporlamak suretiyle devletin mali
yapısının sağlıklı, düzenli, hukuki ve
verimli işletilmesine katkıda bulunan, yüksek denetim
yargı görevini üstlenmiş anayasal bir kurumdur.
Kamu mali yönetiminin en önemli unsurlarından
biri, hesap verilebilirliğin ve saydamlığın
sağlanmış olmasıdır. Bunu sağlamanın
temel araçlarından biri de denetim anlayışıdır.
Her kamu kurumunun birden fazla gelir ve gider niteliğine sahip
olduğu bilinen bir gerçektir. Son yıllarda, Avrupa Birliğine
üyelik sürecinin de zorlamasıyla, kamu mali sisteminin derlenip
toparlanmasına yönelik birtakım çalışmalar yapılmış
ise de bu konuda henüz arzu edilen sonuçlar alınmadığı
açıktır. Bu çerçevede, kamu mali sisteminin yeniden yapılanmasına
yönelik çalışmaların en önemli boyutlarından birini
oluşturan yeni Sayıştay Kanunu bir an önce Meclis gündemine
getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, yolsuzlukla mücadele
edeceğini ilan ederek iktidara gelen AK Parti, Sayıştaya
yeni görev ve yetki alanları belirleyen yeni Sayıştay
Kanununu bekletmektedir. Ayrıca, Sayıştayın hazırladığı,
Sayıştay Genel Kurulunun da onayladığı Avrupa
Birliği normlarına uygun yasa tasarısı taslağının
Hükûmet tarafından dikkate alınmadığı da çok
manidardır.
Bir başka manidar nokta da, hazırlanan
kanun teklifi Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmiş, oradan da alt komisyona
gönderilmiş, daha sonra yasa teklifi esas komisyonda sadece
bir maddesi görüşülmüş, hiçbir gerekçe ortaya koymadan da
geri çekilmiştir. Bu süreç neredeyse bir yılını
doldurdu, halen bekleniyor. Tam bu noktada, Meclis İç Tüzüğünün
37nci maddesinin gündeme getirilip getirilmeyeceği akla geliyor.
İç Tüzük 37nci madde Tasarı ve tekliflerle kanun hükmünde
kararnamelerin esas komisyonlara havale gününden itibaren
kırk beş gün içinde sonuçlandırılması gerekir.
Bu sürenin bitiminde, tasarı, teklif ve kanun hükmünde kararnamenin
doğrudan Genel Kurul gündemine alınmasını Hükûmet
veya teklif sahipleri isteyebilirler. demektedir.
Sayıştay gibi çok önemli bir düzenlemede
işin bu noktaya götürülmesi ihtimali vardır. Tabii, bunu
göze alanların Sayıştay Yasasını temel yasa
olarak görüşmesini sağlayacaklarından da kuşku
duyulmamalıdır.
Bir diğer bekleyen konu, Sayıştayın
mevcut düzenlemeye göre 7 eksik üyesinin seçimidir. Sayıştay,
bu konuda aday belirlemeleri yaptı ve 2006 yılı başında
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdi, ama iktidar partisi bu süreci
çalıştırmıyor, çünkü yeni yasa teklifi hükümlerine
göre tamamen kendi belirleyeceği adayları seçmek istiyor.
Buna ek olarak, Sayıştay Yüksek Denetleme Kurulunun tasfiye
edilerek Sayıştay bünyesine katan gündemdeki yasa teklifi
iki yeni daire kurmayı ve bunlara yedişer üye seçimini de
yeni yasa teklifine göre yapmayı planlamaktadır.
Yüksek Denetleme Kurulunun kaldırılmasının
yanlış ve maksatlı olduğunu, ayrıca, hiçbir
iş yükü analizi ve araştırma yapılmadan iki yeni
idarenin kurulmasına girmiyorum. Ama, sonuç olarak, 70 üyeye
çıkacak toplam Sayıştay üye sayısının
21ini doğrudan belirlemeyi amaçlayan bir iktidar mantığını
sizlere sergilemek istiyorum.
Mevcut üyelerden iktidara yakın olan veya
emekliye ayrılacakların yerine seçilecekler de hesaba
katılırsa kadrolaşma sürecinin tamamlanmış
olacağı malumdur. Bu, hukuk devletine yakışmayan
çok riskli bir yoldur, bağımsız denetim organının
yürütmenin kontrolü altına alınma hevesidir.
Bağımsızlık, Sayıştayların
olmazsa olmaz özelliklerinden biridir. Denetimin planlaması,
uygulaması ve sonuca bağlanması faaliyetleri, mevzuatı
çerçevesinde, herhangi bir organın müdahalesi olmaksızın
doğrudan Sayıştayca yürütülmektedir. Ama, bunları
aşabilmek için Sayıştayda boşalan üyeliklere üye
seçiminin Sayıştay Genel Kurulunun tamamen devre dışı
bırakılarak Türkiye Büyük Millet Meclisindeki iktidar
partisi çoğunluğu inisiyatifine bırakılması,
tam bir partizanlık örneği olacaktır. Bu durum, Sayıştay
gibi denetim ve değerlendirme yapan bir kuruluşun bağımsızlığını
temelden zedeleyecektir.
Ayrıca, Sayıştay üyelerinin görev
sürelerinin on iki yılla sınırlandırılması,
hem üyelerin yüksek yargı statülerine ve meslek teminatlarına
aykırı olacaktır hem de Sayıştay genel kurulunun
iktidarca belirlenmesi süreci hızlanmış olacaktır.
Sadece kadrolaşmak için, demokrasimizin standartlarının
yükseltilmesi ve şeffaflığın sağlanması
açısından doğru bir adım olan Sayıştay Kanunu
bekletilmektedir. Dolayısıyla, Anayasamızın
160ıncı maddesindeki değişiklikle Sayıştaya
verilen yetki askıda kalmaktadır. Şeffaflık, hesap
verme sorumluluğu ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli
bir şekilde kullanımının hayata geçirilmesi bakımından
bu değişikliklerin bir an önce yapılması şarttır.
Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmeti,
yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceği vaadiyle
milletten oy almıştır. Bu anlamda, yoksullukla mücadelenin
olmazsa olmazı olan yukarıda bahsettiğim ilkelerin
hayata geçirilmesi gerekirken, tek başına iktidar olan
bu hükûmet, geçen dört yılda sadece kadrolaşma uğruna
bu konuda adım atmamıştır. AK Parti Hükûmeti, söz
verdiğinin aksine, yolsuzlukla mücadele etmek yerine, bu kanunu
geciktirerek yolsuzlukları açığa çıkaracak süreçlerin
önünü kapatmaktadır.
Sayıştayın bugünkü statüsü Anayasamızın
160ıncı maddesinde belirlenmiştir. Bu bağlamda
Sayıştay, denetimini, uygunluk denetimi, mali denetim
ve performans denetimi şeklinde gerçekleştirmektedir. Gerek
uygunluk gerekse mali ve gerekse performans denetimlerinin yapılabilmesi,
Sayıştaya hesap vermekle sorumlu olan kamu adına yaptıkları
işlemler sonucu düzenlenecek belgelerin sunulmasıyla
mümkün olabilecektir, ama ne var ki, 5018 sayılı Yasada hesap
vermekle sorumlu olanlar belirtilmemiştir. Bu durum, uygulamada
kargaşalara yol açmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Anavatan Partisi
olarak, yeni Sayıştay yasamıza olumlu katkı vereceğimizi
belirtiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
MEHMET SAİT ARMAĞAN (Devamla) Sayıştayın
varlığının ve etkinliğinin dünyadaki tüm gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi Türkiyede de kamuoyu için bir güvence
oluşturmasını diliyorum.
Bugün, Türk insanı ödediği vergilerin
veya kendi hakkı olduğu halde devletin kullandığı
kaynakların doğru şekilde harcandığı ve
yönlendirildiği konusunda, maalesef, çok emin değildir.
Sayıştayımızın, yeni yasası ile genişleyen
görev alanı ve işlevselliği artan yapısıyla
insanımızın kafasındaki bu konudaki var olan tereddütlerini
ortadan kaldıracağına inanıyorum.
Bu düşüncelerimle, Sayıştay kanunumuzun
Türkiyemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Armağan.
Sayın milletvekilleri, saat 14.00te toplanmak
üzere, birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.58
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Birinci tur üzerinde, şimdi söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Sayın
Yılmaz Ateşe aittir.
Buyurun Sayın Ateş. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika. Buçuğu ayarlayamıyoruz
malumunuz.
CHP GRUBU ADINA YILMAZ ATEŞ (Ankara) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.
2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesi üzerinde
Grubumuzun görüşünü arz etmek üzere huzurunuzdayım. Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu dönem, önemli işler
de başarmıştır. Sanırım, Türkiye siyasetinin
de başarılı yapılan işlerinin hakkını
sahibine vermek, ama, olumsuz olanları da, o anlamda dile getirmenin
yararlı olacağına inanıyorum. Böyle baktığımız
zaman, bizim eleştirilerimiz kesinlikle bir şahsa yönelik
olamaz, Sayın Başkana yönelik olamaz, ancak, bizim mevcut
sisteme yönelik eleştirilerimiz var. Geçmişte de bunlar
oluyordu, bunları da dile getirmeye çalışacağız.
Sayın Meclis Başkanımızın,
göreve geldiği günden bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşmelere katılması,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesini sunması ve bilgi vermesi
son derece yerinde bir davranıştır, kendisini kutluyorum.
Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisini de ciddiye aldığının,
önem verdiğinin de bir belgesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisimizin bütçesi, 2006
yılı için, aldığımız bilgilere göre, 340
milyon 866 bin yeni Türk lirası. Bunun, 31 Ekim itibarıyla,
yani on aylık süre itibarıyla yüzde 65inin, yüzde 66sının
harcandığını görüyoruz; bunun, yıl sonunda
da yüzde 75 dolayına çıkacağını bekliyoruz.
Ancak, durum böyle iken, Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesinin,
eski rakam üzerinden, yani 340 milyon üzerinden artırılması,
bence yerinde bir davranış olmamıştır,
doğru değildir. Harcanan miktarı, yani iki ayı da
dikkate aldığımız zaman, yüzde 75 dolayındaki
bir bütçenin yüzde 6sının alınmasında büyük yarar
olacağı kanısındaydım. O nedenle, bu
bütçenin bu şekilde düzeltilmesinde büyük bir yarar olur. Çünkü,
giderek şişen, giderek kabaran
Bu Meclis yönetimine güvenimiz
var, boşu boşuna harcama yapmaz ama, diğer kurumlara
da örnek olması açısından buna dikkat edilmesinde büyük
yarar vardı.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bir başka önemli olay da Meclis Televizyonunun, gerçekten,
Türkiyede demokrasi kültürünün yerleşmesi açısından
canlı yayın yapması ve bu ekranlarını grup toplantılarına
da açması son derece yararlı olmuştur. Hazır, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu Başkanımız da buradayken,
böyle bir, Türkiyedeki siyasetin konuşulması, siyasetin
güzelliklerinin Türkiye toplumuna yansıması açısından,
radyo, televizyonlarımızın da Türkiye radyo, televizyon
kanallarının da bu şekilde Türkiyenin siyasetine
açılmasında büyük yarar var. Magazin değil, gerçekten
Türkiyenin gelişmesine önemli katkı koyacak olan siyasetin,
siyasi partilerin grup toplantılarından öteye açık
birtakım tartışmalara da açmasında büyük yarar
var. Sayın Meclis Başkanımızın bu olumlu çalışmaları,
maalesef, bu dönem, Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarlarında
da yazılı olan Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir. ilkesi maalesef tamamen göz ardı edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde egemenlik kayıtsız
şartsız yasama organına verilmekten çıkmış,
yasama organının olmasından çıkmış, egemenlik
kayıtsız şartsız yürütme diyeceğim ama, yürütmeye
de haksızlık olacak, bu yasama yetkisi, olduğu gibi,
maalesef, egemenlik sadece yürütmenin başı olan Sayın
Başbakana tanınmıştır.
Muhalefet partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine
gösterdiği saygıyı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanına gösterdiği saygıyı maalesef iktidardan
ve iktidarın başından görmemiştir.
Öyle anlar olmuştur ki, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin olağanüstü toplanması tarihi, saati Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanına dikte ettirilmiştir.
Öyle an olmuştur ki, Sayın Başbakan, Avrupa Birliği
konusundaki gelişmeleri Yunanistan Başbakanıyla,
Rusya Başbakanıyla, Amerika Başkanına bilgi verme
gereğini duymuştur, ama, ne Türkiye Büyük Millet Meclisine
ne de Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına bir bilgi verme
gereği dahi duymamıştır. Sayın Başbakanın,
Başbakan olmadan önce de bu alışkanlığı
vardı. Bir değerli arkadaşımız, Efendim, bakın,
biz, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarında oturmuyoruz,
halkımızla beraber oturuyoruz. dedi. Keşke, sacın
ayağı böyle olsa. Elbette ki, hepimiz halkın içinden
geldik, yine gideceğiz. Bizim karşı olduğumuz,
yöntem; maalesef, Sayın Erdoğan, daha Başbakan olmadan,
daha Türkiye Büyük Millet Meclisine adımını atmadan,
Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarını feda etmiştir.
Yeni seçilen Meclis Başkanı da bu iradeye maalesef esir
düşmüştür. Meclis Başkanımızı anlıyorum,
bir politikadan geliyor, il başkanlığından geliyor,
parti disiplinini biliyordur, ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini, karşısındaki Genel Başkanı da olsa
ona ezdirtmemesi gerekiyor. Ne olmuştur milletvekilleri lojmanları?
Sayın Maliye Bakanımız katrilyonlar bekliyordu, maalesef,
şu ana kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarından
elde edilen gelir reklamını dahi karşılayamamıştır.
O nedenle, ne olmuştur? Üç tane haramzadeye orası peşkeş
çekilmiştir. Sayın Maliye Bakanı, soru önergelerime
verdiği bir cevapta diyor ki: En yüksek fiyatı verdi de
onun için verdik. Bir diğer cevabında da diyor ki: Efendim,
sadece bir firma katıldı ona verdik. Şimdi, ihale tarihinden
iki gün önce ilan verilmiş sayın milletvekilleri, sekiz gün
önce kurulan bir firmaya da orası peşkeş çekilmiş.
Şimdi, siz buna Biz lojmandan çıktık halkın içine
girdik. derseniz, kendinizi aldatırsınız, Türkiyeyi
aldatırsınız; talan edilmenin fotoğrafıdır
o, talan edilmenin fotoğrafıdır. Maalesef, Sayın
Meclis Başkanı da bu iradeye teslim olmuş, o da benim gibi
feveranını, Maalesef bu Maliye Bakanı rezil etti,
yüzüne gözüne bulaştırdı, verin gensoruyu. demek durumunda
kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu,
Sayın Meclis Başkanımızın 2005-2006 bütçe görüşmelerindeki
sözlerine de baktım, iki binamız hep yapılıyor,
hâlen yapılacak. Ankaranın sokaklarından zaten
bıktık toz duman içinde olmaktan, maalesef, Mecliste de aynı
şekilde o dağınıklık devam ediyor, bunların
bir an önce yapılmasında büyük yarar olduğu inancındayım.
İktidar partisi, maalesef bir de bu temel yasayı,
temel hakları çiğnemek için tam bir gerekçe yaptı kendisine.
Bu konuda da Meclis Başkanımızın devreye girerek
bu haksızlığa göz yummaması gerektiğine inanıyorum.
Sayın milletvekilleri, bir diğer konu,
maalesef, kendi görevini yapmayan -bugünkü yönetimle ilgili değil,
sistemin genel hastalığı- asıl görevini yapmayan
temel kurumların başında maalesef bizim Meclis geliyor.
4 tane Meclis Başkan Vekilimiz var, bir Divan var. O kadar antidemokratik
bir yasal yapılanma var ki değerli arkadaşlar, böyle
bir otoriter yetkiler ne Sayın Cumhurbaşkanında var ne
Sayın Başbakanda var ne bakanlarda var. Maalesef, bu 4 tane
Meclis Başkan Vekilinin, Başkanlık Divanının
hiçbir konuda ne yetkisi var ne de bir inisiyatifi var. Bunun mutlaka
düzeltilmesi gerekiyordu. Yine Teşkilat Kanunumuz öyle, Genel
Sekreterlik Kanunumuz öyle. Bunların düzeltilmesinde büyük
yarar olacağı inancındayım.
Sayın milletvekilleri, tabii, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üzerinde hoş olmayan bir diğer görüntüyü
de dokunulmazlıklar kaldırıyor. Dün Sayın Başbakanı
buradan da izledim. Sayın Başbakan diyor ki: Asıl Dibo
bu. deyip, bir sayın milletvekilimizin belediye başkanlığı
dönemindeki uygulamalarını dile getiriyor. Peki, Hesap
sormazsan namertsin. diyor Sayın Baykal. Diyor ki Sayın
Başbakan: Hesap bizim işimiz değil. Kimin? Yargının.
Peki, Kaldır dokunulmazlığını, buradan kaldırın,
yargıya gitsin hesap versin. Hayır, onu da yapmam. Nedir
bu? Ya, buradan bir şey çıkmaz ama, biz kendi arkadaşlarımıza
arkadaş yaratalım. mantığıdır. Sayın
milletvekilleri, bunun mutlaka kaldırılması gerektiği
inancındayım.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin önemli görevlerinden
biri, elbette ki, Cumhurbaşkanımızı seçmektir.
Bu Meclis de -elbette ki Meclisler seçeceğine göre- Türkiye Büyük
Millet Meclisi bu görevini de yapacaktır. Ancak, sorun olan
şu: Adalet ve Kalkınma Partimiz Türkiyenin birinci partisi
oldu. Yüzde 34lük oyla Parlamentonun yüzde 70lik bölümünü de elde
etti. Ama maalesef, sayın milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma
Partisi Türkiye partisi olamadı. Bu, Türkiyenin en büyük grubunun
içinde toplumumuzun belirli bir kesimini numunelik de arasanız
bir tek temsilcisi yok. Kimdir bu kesim? Demokratik, laik cumhuriyet
ilkelerine gönülden bağlı bir kesim. Ama, bir tek milletvekili
yok.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Hepimiz öyleyiz. O sizin görüşünüz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Türkiye partisi olamadınız
derken, bunu, bu anlayışınızı
AGÂH KAFKAS (Çorum) Hepimiz bu Meclisin milletvekiliyiz.
BAŞKAN Sayın Kafkas
AGÂH KAFKAS (Çorum) Ama, Sayın Başkan
BAŞKAN Lütfen müdahale etmeyin.
YILMAZ ATEŞ (Devamla)
yerel yönetimlerde
de sürdürdünüz. Büyük kentlerin bırakın belediye başkanlarını,
belediye meclis üyeliklerinde dahi, bir tek, toplumun o kesimine
mensup bir tek üye yok. Şimdi, toplumun yüzde 30unu bir
dışlamışsınız. Yüzde 34 oy almışsınız,
kendi deyiminizle yüzde 26ya düşmüşsünüz. Şimdi, bu
yüzde 26ya düşen, toplumun yüzde 30unu da temsil etmeyen Grup,
kalkacak, Cumhurbaşkanını seçecek. Buradan ilan ediyorum:
Bir parti grubunun -Adalet ve Kalkınma Partisi olsa da olmasa
da- seçeceği kişi, eğer siz seçiyorsanız, Çankayada
oturan, Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı grup
başkan vekili olur, Meclis başkan vekili dahi olamaz. (CHP
sıralarından alkışlar)
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Anayasaya
saygı duyun, Anayasaya.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) Çünkü, bir tek grubun
seçtiği bir kişi cumhurbaşkanı olamaz, olsa olsa
o partinin grup başkan vekili olur. O nedenle, sayın milletvekilleri,
doğru yöntem
Toplumun yüzde 30unu dışlayacaksınız,
yüzde 26lık oy alacaksınız, ondan sonra döneceksiniz
Hayır, biz, Türkiye Cumhuriyetine Cumhurbaşkanı seçeceğiz
diyeceksiniz. Böyle bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyetinin
Cumhurbaşkanı olmaz, Çankayada oturan Adalet ve Kalkınma
Partisinin altıncı grup başkan vekili olur diyor, yüce
Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Ateş.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen burada Meclisin nasıl
üyesisin ya? Sen milletvekili misin?
BAŞKAN İkinci konuşmacı, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Emin
Koç.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Senden ancak aza olur.
Adam, Meclisin seçtiği adama Cumhurbaşkanı
olamaz. diyor.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Bir tek grubun seçtiği
elbette ki olamaz, nerede görülmüş?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Yahu kardeşim, Meclis seçiyor!
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Nerede görülmüş?
Nerede görülmüş Sayın Kafkas?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Meclis seçiyor, Meclis. Sen
milletvekili değil misin burada?
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Hatta, sizin Genel
Başkanınız bile olamaz. Neden biliyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen milletvekili değil
misin burada?
BAŞKAN Efendim, lütfen, karşılıklı
tartışmayalım.
YILMAZ ATEŞ (Ankara) Genel Başkanınız
dahi 81 ilden gelen delegasyonla seçiliyor.
BAŞKAN Sayın Ateş, lütfen, siz oturun,
konuşmanızı yaptınız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sen daha milletvekilliğini
içine sindirememişsin.
BAŞKAN Sayın Kafkas, bakın, burada
söz verdim, hatip konuşamıyor tartışmanızdan.
Lütfen.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) Sayın
Başkan, yarım dakika geçti zaten, siz ilave edin.
CHP GRUBU ADINA EMİN KOÇ (Yozgat) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo Televizyon Üst Kurulu
bütçesiyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere buradayım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiyenin sorunları
çok büyük. Tabii, Türk milleti bekledi, biz de bekledik ki, Adalet ve
Kalkınma Partisi söz verdi millete, geldi burada birçok şeyi
çözecek, ama, dört yıl geçti, gördük hiçbir şeyi çözememiş.
Çözemediği gibi, bundan sonra da, nisandan sonra da Türkiyeyi
daha çok sorunlara sürükleyecek gibi gözükmektedir. Dileğimiz
AKPnin bu tavrından vazgeçmesidir.
Şimdi, çok önemli konulardan birini daha konuşuyoruz,
Radyo Televizyon Üst Kurulunun, Türkiyedeki radyo ve televizyonların
yayınlarının düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunu.
Türk milleti yıllardır bekliyor, bizler de bekliyoruz. Ne
zaman? Bu toplumu zehirleyen, çocuklarımızı zehirleyen,
insanlarımızı yanlışa sürükleyen bu yayınlar
ne zaman düzenlenecek, ne zaman denetlenecek? Avrupa bunu 1920lerde
hâlletmiş.
Şimdi, AKPnin yöneticileri, AKPnin bugün Genel
Başkanı, Başbakanı, bakanları geçmişte
Refah Partisindeyken, millî görüşü savunan partilerdeyken, burada
bu kürsülere çıkar, aman Allahım, söylemedikleri laf
bırakmazlar televizyonlar için, radyolar için; Yanlış
yayın yapıyor, milletin ahlakını bozuyor, şunu
yapıyor, bunu yapıyor; geldiğimizde hâlledeceğiz.
Buyurun geldiniz, dört yıldır neyi hâllettiniz? Mafya dizileri,
yine çocuklarımızı televizyonlarda zehirlemiyor
mu? Mafya şahsiyetleri, o televizyonlarda en şahsiyetli
kişiler, en güçlü kişiler diye sunulmuyor mu bizim çocuklarımıza?
Yine, bu toplumda sorunlar yaratan programlar sunulmuyor mu? Çocuk
pornosu İnternette, başka yanlarda almış başını
gitmiyor mu? Bu toplumun ahlakı sizin döneminizde daha çok bozulmadı
mı? Neden engel olamıyorsunuz buna? Amerika buluyor, diyor
ki: Şurada şu yayınlara girin, şu şahıslar
bu ahlaksızlığı yapıyor, gidin yakalayın.
diyor, Amerika bildiriyor. Bizimkiler uyuyor, bizim İçişleri
Bakanımız yok, bizim Emniyetimiz yok sanki. Ne zaman önleyeceksiniz
bunları? Bu görev sizin göreviniz değil mi?
TRTyi görüyoruz, TRTyi çok şükür bitirdiniz.
Türk milletinin malı, Türk milletinin malı, diyorsunuz
ama, bitti, hiç kimse izlemez hâle geldi. Şimdi, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu da bir kurul getirdi. Bu kurulun gelmesi,
yaşaması, kurumsallaşması için ben, gazeteci olarak
da bugün milletvekili olarak da hep savundum ve savunuyorum, bununla
çözülebilir. 1920lerde Pariste çanağını alan, Eyfel
Kulesinin dibine gidermiş, yayın yaparmış, binlerce
radyo, televizyon türemiş ve taa 20lerde Paris bunun önlemini
almış. RTÜK gibi kurumlar oluşturmuş, düzenlemeyi
ve denetlemeyi getirmiş. Avrupa bunu aştı, önümüzde
örnekler de var; bizde RTÜK oluşturuldu, şimdi RTÜKü bu
Hükûmet de iyice kuşa çevirdi. Bir RTÜK var, düzenleyecek, denetleyecek, ama ne
düzenleyebiliyor, ne denetleyebiliyor. Ne yapıyor? Sadece
seyrediyor, kendi sorunlarını çözebiliyor. Bir yayına
ceza veriyor, o gidiyor yürütmeyi durduruyor, onun üzerine hiçbir
şey yapamıyor. Eli kolu bağlı kalıyor yasaların
karşısında. AKP İktidarı da resmen seyrediyor.
Televizyonlarımızda ne var sabahtan akşama kadar?
Toplum, Televolelerle avutuluyor, mafya dizileriyle avutuluyor,
şeyhlerle, şıhlarla avutuluyor. Öyle yayınlar var
ki Anadolunun her yerinde, toplum, çocuklarımız, öğrencilerimiz
zehirleniyor.
Değerli arkadaşlarımız, bugün
Türkiyede yaklaşık 252 televizyon, 1.090 da radyo bulunmaktadır.
Yerel radyo-televizyon üzerinde hemen hemen hiç denetim bulunmamaktadır.
Televizyonlarda izlediğimiz dizileri görüyorsunuz. Hiçbirisinin
bu topluma hiçbir faydası yok. Hiçbirisinin faydası yok.
Neden seyrediyorsunuz değerli arkadaşlarım? Oturalım
bunu Mecliste tartışalım. Bunu kim düzeltecek? İktidar
düzeltmeyecek, RTÜK düzeltmeyecek, Amerika mı gelip düzeltecek?
Avrupa Birliği mi gelip düzeltecek?
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Televizyonlar
özel.
EMİN KOÇ (Devamla) Yarın Avrupa Birliği
gelip ona da müdahale edecek. Yaptığınız iş
-yine son aldığımız duyumlar- RTÜKün bu yapısı
da hoşunuza gitmiyor, ya Başbakana bağlayacaksınız
ya bir bakana bağlayacaksınız.
Avrupada aslında RTÜK gibi kurumlar tamamen
siyasetin dışındadır, siyasetin etki alanının
dışındadır. RTÜK de artık bu olaylara seyirci
olmayı bırakacak, kendini ortaya koyacak, daha cesur
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Medya patronlarını
beraberce uyaracağız.
EMİN KOÇ (Devamla) Medya patronlarından
korkmayacaksınız. Korktuğunuz için de hiçbir şey
yapamıyorsunuz, RTÜKünüz de yapamıyor, siz de yapamıyorsunuz.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Korkudan
değildir.
EMİN KOÇ (Devamla) Evet, korkudan.
Değerli arkadaşlar
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Biz, Allahtan
başka kimseden korkmuyoruz.
EMİN KOÇ (Devamla) O zaman bunları düzeltemiyorsanız,
seçim yakındır, vatandaş sizi düzeltecektir.
MEHMET DURDU KASTAL (Osmaniye) Halep orada, göreceğiz.
EMİN KOÇ (Devamla) Başka çaresi yoktur.
Onu hep beraber yaşayacağız, fazla da süre kalmamıştır.
RTÜKteki değerli arkadaşlara da şunu
söylüyorum: Yasanızdan dolayı sorunlarınız varsa,
getirin bizlere, onları da düzeltmenin yolunu bulalım.
Yoksa, bu şekilde Türkiyenin böyle gitme imkânı maalesef
yoktur. Çünkü, RTÜK gibi kurumların olmadığı ülkede,
yayınlarda tamamen anarşi ve terör ortaya çıkmıştır.
Toplumlar bundan çok büyük zararlar görmüştür. Bu yayınlar
o kadar tehlikelidir ki, hem tehlikeli olduğu kadar da,
eğer, bunları düzenli hâle getirebiliyorsak, bir ülkenin
aydınlığa, ışığa kavuşmasına
ışık tutacak kurumlardır. Eğer bunlara düzen
getiremiyorsanız da, bir toplumun batmasına, çürümesine
neden olacak kurumlar hâline getirilebilir. Şu anda, Türkiyede
sadece birkaç tane, haber programı yapan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN KOÇ (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Efendim, ben, size ek süre vermiştim.
Konuşmanızı toparlamak için bir süre veriyorum.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Devamla)
haber yayını yapan
televizyonlarımız ciddi yayınlarını sürdürmektedir.
Diğer televizyonlara da, doğal olarak, yanlış
yapanlara yasal olarak
Tabii, sansür değildir bu. Bunun
adı sansür olarak da algılanmayacak şekilde düzenlemelerin
gelmesinin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Daha fazla gecikirsek
toplumumuz bundan daha büyük zarar görecektir diyor, hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Koç.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OSMAN KAPTAN (Antalya) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığı
2007 bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sayın arkadaşlarım, Anayasamıza
göre Cumhurbaşkanı, devletin başıdır; Türkiye
Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve
uyumlu çalışmasını gözetir; gereğinde fren,
gereğinde denge görevi yapar. Sayın Cumhurbaşkanımız
Ahmet Necdet Sezer bu görevleri layıkıyla, saygın bir
şekilde yapmaktadır. Süresi de altı ay sonra dolmaktadır.
Sayın milletvekilleri, geçmişte yapılan
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sıkıntılar,
gerginlikler olmuş, krizler ve çatışmalar yaşanmıştır.
Eskiden beri Cumhurbaşkanlığının yetkileri,
görev süresi, halk mı seçsin Meclis mi seçsin, asker mi olsun sivil
mi olsun, Meclis içinden mi olsun dışından mı olsun
konuları hep tartışılagelmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı
seçimi hiçbir zaman rejim tartışmasına dönüşmemiştir.
Biz dönüşmesini de istemiyoruz. Ama, önümüzdeki 2007 Mayısında
yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ise rejim
tartışmalarını da beraberinde getireceği
şimdiden görülmektedir.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Niyetinizi
mi ifade ediyorsunuz?
OSMAN KAPTAN (Devamla) Bu konuda bir köşe
yazarımız bakınız ne diyor: Şu anda AKP, devletin
erkini kullanarak sivil bir darbeyi adım adım gerçekleştirmekte
ve laik Türkiye Cumhuriyetini bir İslam cumhuriyetine dönüştürme
yolunda kararlı biçimde ilerlemektedir. Hukukçular
BAŞKAN Sayın Kaptan
Sayın Kaptan,
bir dakikanızı rica edeyim.
Sayın Kaptan, burada, Türkiye Büyük Millet
Meclisi kürsüsünde böyle bir konuşmayı yapamazsınız,
buna Başkanlık da izin vermez. Doğrusu size bunu yakıştıramıyorum.
Bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından hiç kimse böyle
bir şey düşünmez, düşünemez, buna da kimse müsaade edemez.
Rica ediyorum
(AK Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan
BAŞKAN Rica ediyorum
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Sayın Başkan,
bir köşe yazarının söylediklerini okuyor, kendisi
söylemiyor.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan
Sayın
Başkan
BAŞKAN Bu sözünüzü geri alın
Bu sözünüzü
geri alın. Lütfen
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkan,
lütfen
Ya, benim konuşmamı dinlemiyorsunuz. Ben, bir köşe
yazarının yazdıklarını okuyorum.
BAŞKAN Efendim, bunu bile ifade etmek yanlıştır
burada. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ TOPUZ (İstanbul) Sayın Başkan,
gazeteden okuyor.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Köşe yazarının
yazdıklarını okuyor.
BAŞKAN Efendim, burada bunu bile ifade etmek
doğru değildir.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Sayın Başkanım,
ben Böyle bir tartışmanın olmasını istemiyorum.
dedim.
BAŞKAN Lütfen efendim
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
hatibe müdahale etmeyin.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Peki... Ben kendi fikrimi
söyledim, söyleyeceğim de. Lütfen...
AHMET ÇAĞLAYAN (Uşak) Ortalık karıştırıyorsun.
BAŞKAN Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Şimdi bu konuda hukukçular
da diyor ki, Anayasal düzenin ille topla tüfekle değil, devletin
erkini, elinde bulunduranların da rejimi mevcut yasalar içinde
değiştirebileceklerini yazıyorlar.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Hangi hukukçu
o?
OSMAN KAPTAN (Devamla) Şimdi sayın arkadaşlarım,
biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak -lütfen dinler misiniz- askerî
darbeye de, sivil darbeye de karşı olduğumuzu herkesin
bilmesini isteriz.
BURHAN KILIÇ (Antalya) Biz karşı değiliz
sanki.
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, hatibe
müdahale etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Bu tartışmalara
bizzat iktidarın, Başbakanın geçmişteki söylemleri
ve Hükûmetteki uygulamaları neden olmaktadır. Eğer
siz Laiklik elden gidecekmiş, millet istedikten sonra
-eğer- gider. derseniz, eğer siz Ben amacıma ulaşmak
için papaz elbisesi giyerim. derseniz, eğer siz Danıştaya
Efendi, bu senin görevin değil, Diyanet işlerinin görevidir.
derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kim diyor?
OSMAN KAPTAN (Devamla) ...eğer siz Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin kararını da ulemaya
sorun. derseniz, eğer siz Türkiyenin yarınında, artık,
Kemalizme de, Kemalizm benzeri rejimlere de, sistemlere de yer yoktur.
derseniz...
AGÂH KAFKAS (Çorum) Kim diyor bunları, kim?
Açıkla. (CHP sıralarından Tayyip Bey söylüyor bunları,
bilmiyor musunuz? sesleri)
OSMAN KAPTAN (Devamla) ...elbette ki Cumhurbaşkanlığı
seçimi için bir rejim tartışması olabilir. (AK Parti
sıralarından gürültüler)
Sayın milletvekilleri, Sayın Başbakan
Milletimiz laik cumhuriyete sadakatle bağlıdır.
diyor. Çok da doğru söylüyor. Bu söylemin altına biz de imza
atarız. Ancak sorun ve tartışılan, Türk milletinin
laik cumhuriyete bağlı olup olmadığı değildir
sayın arkadaşlarım, bizzat Sayın Başbakanın
ve iktidarın laik cumhuriyete sadakatle bağlı olup
olmadığıdır tartışılan. (CHP sıralarından
alkışlar)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) CHPden
daha bağlıyız biz! Daha bağlıyız!
OSMAN KAPTAN (Devamla) Onun için insanlar cenaze
törenlerinde Türkiye laiktir, laik kalacaktır! onun için insanlar
Çankaya laiktir, laik kalacaktır! diye tepki gösteriyor.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Galiba siz oradan
söylüyorsunuz bunları.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Rejimin
en büyük tehdidi CHPdir!
OSMAN KAPTAN (Devamla) Eğer siz Türklük alt
kimliktir. derseniz, eğer siz Hikmetyarın önünde diz çökerseniz,
eğer siz Birleşmiş Milletler terörist destekçisi listesinde
olan El Kadıya kefil olursanız, eğer siz seçim öncesi
Dokunulmazlığı kaldıracağım. deyip iktidar
olunca sözünüzde durmaz, Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçerin laik cumhuriyete karşı görüşlerinin arkasında
durursanız, Maliye ve Millî Eğitim Bakanlarının
arkasında durursanız, eğer siz yine seçim öncesi Yolsuzluğu
kaldıracağım. deyip iktidar olunca tabanda Ali Dibolar,
tavanda Ofer kuleleri yaratırsanız, Yolsuzluk yapılıyor.
diyen ve söyledikleri devletin resmî makamlarınca da doğrulanan
milletvekillerinizi partinizden atarsanız, bu millet böyle
bir zihniyeti Cumhurbaşkanı olarak nasıl içine sindirecektir?
AKPnin kendi başına Cumhurbaşkanı seçmesi hâlinde
yüzde 65in temsil edilmemesi kamu vicdanını nasıl rahatlatacaktır?
Sayın milletvekilleri, böyle bir seçim Anayasanın
lafzına uygun gibi görünse de ruhuna tümüyle uygun olmadığı
kanısındayım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) CHPnin
demokratik anlayışına uygun değil bu!
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Balık
baştan kokar!
OSMAN KAPTAN (Devamla) AKPnin uzlaşmadan,
tek başına Cumhurbaşkanı seçmesinde hukuki bir
engel yok.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Elbette seçeceğiz.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Ancak, demokratik
meşruiyeti de yoktur. Hukuki olan bir seçim her zaman meşru
sonuçlar da doğurmayabilir. Nitekim, Almanyada 1933 seçimleri
de hukuki idi. Adolf Hitler, yasalara uygun bir şekilde, yüzde
33 oyla iktidara gelmişti. Sonunda faşizm Almanyanın
da, dünyanın da başına bela olmuştu.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanlığı ele geçirilmesi gereken bir mevki
değildir, Cumhurbaşkanlığı siyasal bir makam
değildir. İktidarın başı benim, devletin başı
da ben olacağım, devletin bütününü ele geçireceğim
görüşü kriz yaratır. Ecevitin cenazesinde Kocatepe Camiinde
olduğu gibi, Çankaya Köşküne arka kapıdan girilmez.
Şemsiyeyle Çankayaya çıkılmaz. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın milletvekilleri, başkomutan ben
olacağım, YÖK üyelerini ben atayacağım, üniversite
rektörlerini ben atayacağım, Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kaptan, son cümlelerinizi
alayım.
OSMAN KAPTAN (Devamla) Son cümle Sayın
Başkan.
Sayın milletvekilleri... (CHP ve AK Parti
sıralarından karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, müdahale
etmeyelim.
OSMAN KAPTAN (Devamla)
Anayasa Mahkemesi üyelerini
ve yüksek yargı organları üyelerini ben atayacağım,
diyeceksiniz, ama, uzlaşmayla seçilmeyeceğim, benim kurduğum
partinin benim belirlediğim milletvekilleri de beni seçecek,
diyeceksiniz. Olmaz böyle şey. Bu sıkıntı yaratır.
İlle de uzlaşmaya yanaşmıyorsanız, buyurun
o zaman Cumhurbaşkanı seçiminden önce erken seçim yapalım,
yenilenen Meclis Cumhurbaşkanını da seçsin. O zaman
kimsenin söyleyecek sözü olmaz.
Biz Cumhuriyet Halk Partili olarak, rejimi tehlikeye
sokacak krizlere karşıyız, biz çareyi halkta, biz çareyi
sandıkta görüyoruz.
Bütçenin hayırlı olmasını diler,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kaptan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
bir şey arz edebilir miyim efendim.
BAŞKAN Buyurun.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Değerli konuşmacının
gazetecilerden veyahut da şahsından ifade etmiş olduğu
birkaç hususun mutlaka düzeltilmesi lazım.
Siz yerinde müdahale yaptınız. Eğer
arkadaşlarımız, mevcut yasalar çerçevesinde, Anayasa
çerçevesinde doğru dürüst bir değerlendirme yapmış
olsalardı, konuşmalarının başı ve sonu
birbiriyle bu kadar tezata düşmezdi.
BAYRAM
ALİ MERAL (
SALİH
KAPUSUZ (
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN Sayın Kapusuz, siz ne istiyorsunuz,
onu söyleyin bana.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
yerimden söz istiyorum efendim. (CHP sıralarından Böyle
bir usul var mı? sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Değerli arkadaşlar, ben anlayamıyorum
siz müdahale ederseniz
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Sayın Başkan,
aksi takdirde, Cumhuriyet Halk Partisi yeterli çoğunluğu
eline geçirdiği takdirde, rejimi değiştirip komünizm
mi getirecek? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından
Ne alakası var? sesleri, gürültüler)
BAŞKAN Sayın Kapusuz, lütfen Genel Kurulu
germeyelim, ben gerekli tepkiyi gösterdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Komünizm
lafı çok eskidi Salih Bey.
BAŞKAN Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir vatandaşı
Anayasanın temel ilkeleri dışında bir şeyi
düşünemez, düşünmemiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Düşünülemeyeceğini
ifade ettim.
BAŞKAN Ben, gerekli açıklamayı yaptım.
Sayın Kaptan da konuşmasını o minvalde devam ettirdi.
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on dakika. Sürenize
riayet ederseniz memnun olurum efendim.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 bütçesiyle
ilgili, Sayıştay bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay,
belki Osmanlıdan devraldığımız en temel kurumlarımızdan
bir tanesi, 1862 yılında kurulmuş, 1876 yılında
yapılan ilk Anayasayla anayasal bir kurum hâline dönüşmüş,
1924, 1961, 1982 Anayasalarında da anayasal bir kurum olma
sıfatını ve konumunu sürdürmüştür.
Esas itibarıyla, devletin gelir, gider ve mallarını,
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına bağımsız ve tarafsız
olarak denetleyen anayasal bir kuruluşumuzdur. Bu işlevi
nedeniyle de demokrasinin vazgeçilmez en temel kuruluşlarından
bir tanesidir.
Bağımsız denetçi kimliği, yani
iktidarın, esas itibarıyla iktidarın harcamalarını
denetlemek üzere oluşturulmuş bağımsız denetçi
kimliği, zaman zaman, Sayıştayın iktidarlar tarafından
istenmediği, Sayıştayla iktidarlar arasında birtakım
çelişkilerin, çatışmaların ortaya çıktığı
süreçleri doğurmuştur.
Bu sebeple de esasen, sadece Sayıştay denetiminden
değil, her türlü denetime karşı olan AKP İktidarı
tarafından, Sayıştay, istenmeyen bir kuruluş hâline
dönüştürülmüştür
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Aksine ya!
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
ve Sayıştayın
bağımsız kimliği -biraz sonra söyleyeceğim
gibi- oluşturulan Sayıştay Yasasıyla, ısrarla
ortadan kaldırılmak istenmiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Tam aksine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, AKP İktidarı, öncelikle, siyasetçinin
kendisinin denetlenmesine karşıdır. Burada, bu Meclis
kurulduğu günden bu yana siyasetçilerin denetimiyle ilgili
tek mekanizma olabilecek siyasetçinin dokunulmazlığının
kaldırılmasına ilişkin verilmiş olan söz yerine
getirilmemiştir. Niye? Çünkü, AKP, siyasetçinin kendisinin
denetlenmesine karşıdır. Ne söyleniyor burada siyasetçiyle
ilgili, denetim yapılması talep edilen noktalarla ilgili
olarak ne söyleniyor? Deniliyor ki: Siyasetçinin siyaset yapmasıyla
ilgili, kürsü dokunulmazlığıyla ilgili korunmacılığı
daha da artırılsın. Ancak, siyasetçinin yolsuzluk yapması,
rüşvet alması, kendisine emanet edilene ihanet etmesi karşısında
bir dokunulmazlığının olması savunulamaz,
bu kaldırılsın.
Değerli arkadaşlarım, sizin kaldırmadığınız
şey kürsü dokunulmazlığı değildir. Sizin kaldırmadığınız
şey, bu halkın siyasetçiye emanet ettiğine ihanet eden
siyasetçinin yargılanmasının engellenmesini
sağlamaktır.
AHMET YENİ (Samsun) Konuyla ne alakası
var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Şimdi
buradan dün Sayın Başbakan -tekrar olacak belki- bu kürsüye
gelip, dokunulmazlığının kaldırılmasını
kendisi talep etmiş bir arkadaşımızla ilgili olarak,
hani o hiç beğenmediğiniz gazete kupürlerinden birisini
göstererek bak deyip bu arkadaşımızı kamuoyu
önünde, ne kendi anlayışına denk düşen bir biçimde
-çünkü, sen dokunulmazlığı kaldırmıyorsun-
ne
İSMAİL BİLEN (Manisa) Yalan
mı söyledi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Her zaman
yapılan
Biraz önce bir arkadaşımız bir gazeteden
bir mesaj okudu, kıyametleri kopardınız. Sayın
Başbakan dün burada gazete gösterdi millete. Üslubunuza uygun
değil.
HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Başbakanın
gösterdiği yanlış bir şey mi?
ALİ
TOPUZ (İstanbul) Yanlış tabii.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi Genel Başkanımız diyor ki
(AK Parti
ve CHP milletvekilleri arasında karşılıklı
laf atmalar)
Değerli
arkadaşlarım, müsaade eder misiniz!
Genel
Başkanımız diyor ki: Sayın Başbakan, gereğini
yapın. Sayın Başbakan diyor ki: Ben gereğini yapma
makamı değilim., Peki, önünü aç mahkemeye gitsin., Hayır,
önünü açmam, mahkemeye gidemez. Hani, bir halk deyişi vardır:
Baba, bir hırsız tuttum. Al getir. Gelmiyor. Oğlum,
bırak gitsin. Gitmiyor. Siz ne söylüyorsunuz değerli arkadaşlar?
Ne öneriyorsunuz değerli arkadaşlarım? Bu arkadaşımızın
Sayın Başbakanım burada dün, bir başbakana hiçbir
şekilde yakışmayacak bir anlayışla, bu kürsüye
çıkıp dokunulmazlığının kaldırılmasını
talep etmiş bir arkadaşımızın dokunulmazlığını,
Grubunuzun da kararıyla kaldırmayarak engellemiş
bir arkadaşımızın
AHMET
YENİ (
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
üstelik bu dava konusuyla ilgili
yargılanmış olan bütün diğer kişilerin, Yargıtay
tarafından yargılanmasına gerek olmadığı
kararının alındığı bir süreçte
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Hayır hayır, yanlış söylüyorsun,
yanlış söylüyorsun!
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla)
bu noktada talepte bulunan bir
arkadaşımıza dönük bu saldırıyı nasıl
değerlendirebiliriz?
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yanlış söylüyorsun! Doğruyu
söyle, doğruyu söyle!
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim efendim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kendinizden korkuyorsunuz.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Doğruyu söyle!
BAŞKAN
Müdahale etmeyelim.
ALİ
KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kendi yolsuzluklarınızdan
korkuyorsunuz.
Peki
başka?.. Peki başka?..
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu Hükûmet, bütün müfettişlik
kurumlarına, bütün teftiş kurumlarına karşıdır.
Oluşturduğunuz her yeni yasal düzenlemede teftiş kurullarını
kaldırdınız. Aslında, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısıyla
bütün teftiş kurullarını kaldıracaktınız.
Ama, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı yürürlüğe girmediği
için, tek tek bütün yasalarla ilgili olarak, gündeme getirdiğiniz
bütün yasalarla ilgili olarak teftiş kurullarını, müfettişlik
kurumlarını kaldırıyorsunuz. Onun yerine koyduğunuz
şey nedir? Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak, o iç denetçi
de o amirin uygulamalarını denetleyecek.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) Müfettişleri
kim atıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ya, değerli
arkadaşlarım, hani fıkra yazsanız, böyle bir
fıkrayı ilkokul talebesi yazsa, canım böyle fıkra
mı olur, bu kadar gariplik mi olur, bunun neresi fıkra, diye
geçiştirirsiniz. Yaptığınız şey fıkra,
karikatür bile değil. Amir bir memuru iç denetçi olarak atayacak,
o iç denetçi de o amirin mali uygulamalarını, harcamalarını,
vesairelerini denetleyen bir işlev üstlenecek. Niye, bağımsız,
her iktidar döneminde görevini yürütmek durumunda olan, işe
başladığı günden emekli olduğu güne kadar yasal
bir güvence altında, görevi kurumun harcamalarını
denetlemek olan müfettişlik kurumlarını, teftiş
kurumlarını kaldırıyorsunuz? Niye?
Şimdi sıra Sayıştaya geldi. Bakın,
yukarıda bir Sayıştay yasası var.
Sizden önceki iktidarlar, Sayıştayın
üyelerinin seçimine ilişkin bir yöntem belirlemişler. Demişler
ki: Sayıştay üyelerinin kim olacağına, bu ocaktan
yetişmiş, bütün birikimini bu ocakta oluşturmuş
Sayıştay kurumu belirlesin, Meclisin de burada bir inisiyatifi
olsun. Sayıştay kurumu 4 misli üye belirlesin. Bunu, Plan
ve Bütçe Komisyonu 2 misline indirsin. Meclis de Sayıştay
üyelerini seçsin.
Şimdi, siz, yeni bir Sayıştay yasası
yapıyorsunuz. Kaç arkadaşımın haberi var, bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım, diyorsunuz ki: Sayıştayın
bütün üyelerini Meclis seçsin. Yani, Sayıştayın bütün
üyelerini iktidar seçsin.
Şimdi, ben, merak ediyorum: Şimdi, biraz
sonra, bir sonraki turda konuşacak bir tek AKPli arkadaşım,
Sayıştay üyelerinin tamamını Meclisin seçmesinin
mantığıyla ilgili olarak, size ve şu televizyonlar
aracılığıyla Türkiye kamuoyuna açıklayabilecek
bir tek laf bulabilir mi? Değerli arkadaşlarım
İSMAİL BİLEN (Manisa) Sayıştay
kimin adına denetim yapıyor?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Hah, mesele
orada zaten. Değerli arkadaşlarım, Sayıştay
ne yapacak?
İSMAİL BİLEN (Manisa) Kimin
adına denetim yapar?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayıştay,
kamunun harcamalarını denetleyecek.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Kimin
adına yapar bu denetimi?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kamu
kim? Yani, iktidarın harcamalarını denetleyecek, iktidarın
harcamalarını denetleyecek Sayıştay.
TELAT KARAPINAR (Ankara) Kimin adına yapar?
Meclis adına yapar bunu.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayın
Başkan, zamanımı alıyorlar.
Sayıştay, iktidarın harcamalarını
denetleyecek.
TELAT KARAPINAR (Ankara) Kimin adına?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Hani,
o, biraz önce bir şey söylemiştim ya
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Uygulamalarını,
tarihçesini çok iyi biliyorum.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Biraz
önce bir şey söylemiştim ya, amir önce bir memuru denetçi
olarak atayacak, sonra o memur amiri denetleyecek gibi.
Şimdi, Meclis, yani, iktidar, yani Meclisin
çoğunluğu önce Sayıştay üyelerini seçecekler,
sonra Sayıştay üyeleri de kendilerini atayan bu iktidarın
hesaplarını denetleyecek.
Şimdi, diyelim ki, efendim, burada herhangi
bir kasıt yoktur diye düşünebilirsiniz. Peki, böyle bir ihtiyaç
nereden doğmuştur? Kurumun böyle bir talebi var mıdır?
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay
Başkanının siyasi kimliği kamuoyunca da bilinir.
İSMAİL BİLEN (Manisa) Nedir?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sayın
Sayıştay Başkanı, Sayıştay yasasının
tartışıldığı bu süreçte, açıkça, bu
anlamda Sayıştayın üyelerinin belirlenmesinin, Sayıştayın
kuruluş mantığına da, Sayıştayın
işleyişine de, Sayıştayın ruhuna da aykırı
olduğunu, bütün ilgililerin, Sayın Bakanın, konuyla
ilgili komisyon üyelerinin ve Sayıştay bürokratlarının,
televizyon ve gazetecilerin huzurunda açıkça ifade etmiştir.
Sayıştay Başkanı, böyle bir değişikliğin
Sayıştayın işlevini ortadan kaldıracağını
ifade etmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Toparlıyorum
efendim.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Kaç önergeyle yasayı
tıkadınız Kumkumoğlu, yukarıda kaç önergeyle
yasayı tıkadınız?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, biz, elbette, bu anlamda Sayıştayın
bütün üyelerinin, önce üyelik süresiyle ilgili bir zamanlama
sınırlaması getirerek Sayıştayın bugün
görevde bulunan üyelerini hızla boşaltıp, onun yerine
siyasi iktidarınızın emrinde olabilecek, sizin vücut
dilinizden anlayan -sizi denetleyen değil- sizin talimatlarınızı,
sizin emirlerinizi, sizin telkinlerinizi yerine getirmeye çalışan;
sizi değil, size karşı olduğunu gördüğünüz
unsurları denetlemekle görevlendireceğiniz Sayıştay
olmaktan çıkarılmış, sizin kurşun askeriniz
hâline dönüştürülmüş, adı Sayıştay ama kendisi
hiçbir şekilde Sayıştay olmayan böyle bir kurumun, elbette,
bu Meclisten geçmemesi için elimizden gelen her şeyi yapacağız.
Cumhuriyetin ve demokrasinin en temel kurumlarından birisi
olan, en işlevsel kurumlarından birisi olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN Son cümlenizi alayım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim.
Sayıştayın sizin kurşun askeriniz
olmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Teşekkür ederim, hepinize saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Şimdiye kadar
seçilenler iktidarların
ALİ TOPUZ (İstanbul) Şimdiye kadar
böyle seçilmedi ama.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı,
Samsun Milletvekili Sayın İlyas Sezai Önder.
Sayın Önder, süreniz yedi buçuk dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA İLYAS SEZAİ ÖNDER (Samsun)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 mali
yılı bütçe kanunu tasarısı içindeki Anayasa Mahkemesi
Başkanlığı bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sizleri, şahsım
ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi tarihine baktığımızda,
yasama organının çıkardığı bir kanunun
Anayasaya uygunluğunun bir yargı organı tarafından
denetlenmesinin kabulü, tartışmalı bir sürecin sonunda
gerçekleşebilmiştir. Ülkemizde ise, çağdaş demokrasilerde
artık geride kalmış olan bu tartışmaların
son birkaç yıldan beri yeniden gündeme taşınmak istendiği
gözlenmelidir. Zaman zaman Anayasa Mahkemesinin işlevinin
yasamaya bir müdahale veyahut da ulusal iradeye müdahale olarak
nitelendirildiğine tanık olmaktayız.
Değerli arkadaşlarım, kuvvetler ayrılığı
prensibi, yasama, yürütme ve yargı organlarının yetki
alanlarının çizildiği ve her birinin kendi yetki alanları
içinde, görevini, işlevini yerine getirmesi esasına dayanmaktadır.
Bunda, parlamenter sistemle, kuvvetler ayrılığı
sistemiyle ters düşen, çelişen bir taraf yoktur. Yapılan
bu münakaşalar sonucunda, zaman zaman, başkanlık sisteminin
bu münakaşaları önleyeceği ifade edilmektedir, fakat
unutulan bir şey vardır, başkanlık sistemlerinde
de yasama organını denetleyen bir Anayasa Mahkemesi vardır.
Değerli arkadaşlarım, bu tartışmalar
zaman zaman, Anayasa Mahkemesinin işlevini küçültmek arzularına,
onları arzu eder bir niteliğe de dönüşmektedir. Bu arada,
Sayın Meclis Başkanımızın, geçmişte beğenmediği
bir Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle televizyonlarda
çıkan bir demecini sizlere hatırlatmak istiyorum: Bu Anayasa
Mahkemesini, ben, Meclisin yapabileceği bir Anayasa değişikliğiyle
kaldırabilir miyim? Kaldırabilirim. Üye sayısını
değiştirebilir miyiz? Değiştirebiliriz. Yüce
Divan yetkisini alabilir miyiz? Alabiliriz. Her yasanın Anayasa
Mahkemesine gitmesini engelleyebilir miyiz? Engelleyebiliriz.
Her şeyi yaparım, ben Meclisim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yap da görelim! de.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, bu mantık düzgün bir mantık değil.
Bir mecliste çoğunluğun her şeyi yapabildiğini
eğer düşünebiliyorsanız, bu, çoğunluk diktatörlüğü
olur ki, bu çoğunluk diktatörlüğünün ne gibi sonuçlara yol
açtığını biz geçmişteki deneyimlerden biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi
derken, Anayasa Mahkemesinin kararlarının kesin ve
bağlayıcı olduğu malum. Ancak, o kararların
kesin ve bağlayıcı olması demek, onların
eleştirilemez olduğu anlamına da gelmediğini
ifade etmek istiyorum. Bir hukuk devletinde yargı kararlarının
eleştirilmesi doğaldır. Ancak doğal olmayan, o kurumların,
yüce yargı organlarının kurumsal kimliğine, yüce
yargı organlarındaki yargıçların kişiliklerine
saldırmaktır. Biz zaman zaman bunlara da tanık oluyoruz.
Şimdi, benim de eleştirdiğim kararları var Anayasa
Mahkemesinin.
Değerli arkadaşlarım, burada
İç Tüzükün 91inci maddesiyle ilgili bir değişiklik
yaptık ve bu değişiklikle temel kanun kavramını
gündeme getirdik. 855 sayılı Karar hakkında Anayasa
Mahkememiz bir karar verdi ve bu karar 21/10/2006 tarihli Resmî Gazetede
yayımlandı. Ama, bu karardaki en büyük eksiklik, temel kanunun
sınırlarının net bir şekilde çizilmemiş
olması nedeniyle bir kavram kargaşası yaşıyoruz.
Bakınız, değerli arkadaşlarım,
şimdi, birçok kanundan bir iki madde alıyoruz torba kanun
ismi altında Genel Kurula getiriyoruz ve onları temel kanun
olarak görüşüyoruz. Bu İç Tüzük değişikliğinin
yapıldığı günlerde, hatırlayalım, 5510
sayılı Yasayı çıkardık. Cumhuriyet Halk Partisi,
esnafın, emeklinin, toplumun az gelirine sahip kişilerin
haklarını savunma yolunda gösterdiği gayreti burada
da gösterdi ve bu Yasa hakkında iptal davası açtık. Dün,
Anayasa Mahkemesi kararını verdi, ayrıntılarını
bilemiyoruz, ama, bizim dava konusu ettiğimiz maddelerden
birçoğunun iptal edildiğini anlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi
iptal kararı vermeden önce, AKP Grubu bu Yasanın bazı
maddelerinin değiştirileceği yolunda beyanlarda
bulundular.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Türkiyeye büyük haksızlık
yapıyorsunuz.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Ben haksızlık
yapmıyorum. Lütfen dinlemesini bilin. Her sözcüye de laf atma
huyundan vazgeçin. Sizi nasıl dinliyorsak biz, siz de dinlemesini
öğreneceksiniz. Sen bu konularda benimle ayrıca
aşık atamazsın, benim mesleğim. Sen efendi gibi yerinde
otur aziz kardeşim.
AGÂH KAFKAS (Çorum) Sizin yaptığınızın
onda 1ini biz de yapıyoruz
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Şimdi,
5510 sayılı Yasa yürürlüğe girmeden bu münakaşalara
geldik. O günleri hatırlayalım. Biz, grup olarak Genel Kurulu
terk ettik. Hemen çıkarttınız bölümler hâlinde ve Yasa
Anayasa Mahkemesine gitti, bu temel kanundu.
Değerli arkadaşlarım, milletvekillerinin
haklarını elinden alan, milletvekillerinin parlamenterlik
görevini, yasama görevini yapmalarını engelleyen bu tutumunuzdan
lütfen vazgeçin. Geçmişte buna, siz temel kanun kavramına
karşıydınız, yarın yine karşı olacaksınız.
Siz zannediyorsunuz ki, hep iktidarda kalacaksınız. Seçim
geliyor. Seçimde yine bu kürsülere gelip, şimdi bizim yaptığımız,
seçimden sonra bu şikâyetleri yapacaksınız.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
bilindiği gibi üç işlevi vardır: Bunlar, Yüce Divan
sıfatıyla bakılan davalar, iptal ve itiraz davaları,
siyasi partilerin mali denetimleri ile kapatılmasına
ilişkin davalardır.
Yalnız şunu görüyoruz: Anayasa Mahkemesi,
son yıllarda, özellikle 22nci Dönemde büyük bir iş yükü altında
ezilmektedir. Sadece bizim grubumuzun açtığı 87 dava
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Evet Sayın
Başkan, bize laf atanlara laf yetiştirirken süre bitti, bunu
dikkate alın.
BAŞKAN Buyurun efendim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi iş yükü
altında ezilmektedir. Bakınız, sadece Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak, 22nci Dönemde 87 tane iptal davası
açtık. Bu davalardan 37 tanesi hakkında karar verildi ve
bu 10 tanesi reddedildi, 27 adet dava iptal olarak sonuçlandı.
Ayrıca, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesinin
başka görevleri de var. Yüce Divan sıfatıyla yargılama
yapıyor. Bugüne kadar Anayasa Mahkemesine 12 tane Yüce Divan
sıfatıyla baktığı dava gelmiş, 3 tanesi
hâlen devam ediyor.
Anayasa Mahkemesinin görevlerini layıkıyla
yerine getirebilmesi için yapılacak bazı hususlar var.
Bu mahkemeden şikâyet etmeyelim, yüce mahkemeden şikâyet etmeyelim.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin
üye sayısını artıralım. Onların iki ay heyet
hâlinde çalışmasını sağlayalım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, son cümlenizi rica ediyorum.
Gereği kadar süre verdim.
İLYAS SEZAİ ÖNDER (Devamla) Ayrıca,
Anayasa Mahkemesinin Senato gibi çalıştığını
iddia etmenin, burada söylemenin bir manası yoktur.
Değerli arkadaşlarım, ben Anayasa
Komisyonu üyesiyim, bu Mecliste en az işlevi olan komisyonlardan
birisi Anayasa Komisyonudur. Toplantı yapamıyoruz. Yani,
biz, Avrupa Birliği uyumu için geçenlerde bir teklif kabul ettik.
Avrupa Birliği Uyum Komisyonuna Avrupa Birliği müktesebatına
göre o teklifleri, tasarıları denetleme yetkisi verdik.
Ama, biz, bu yetkiyi Anayasa Komisyonuna vermiyoruz. Bunların
çözümü vardır.
Ben, Anayasa Mahkemesinin çağdaş bir
mekâna 2008 yılında kavuşacağını biliyorum.
5536 sayılı Yasa ile hâkimlerimizin ve yüksek hâkimlerimizin
maaşlarında bir iyileştirme yapılmıştır.
Bu olumlu bir gelişmedir. Ancak, her şeye rağmen, Anayasa
Mahkemesinin, Yargıtayın ve Danıştaydan müteşekkil
yüksek yargı organlarının 2007 bütçesi içinde bunlara
ayrılan payın da yetersiz olduğunu biliyorum, izliyorum.
Bunların gelecek yıllarda daha iyi imkânlara kavuşturulmasını
arzu ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007 yılı
bütçesinin yüksek yargı organlarımıza, Anayasa Mahkememize
ve yüce ulusumuza hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Önder.
Şahsı adına, Erzurum Milletvekili
Sayın Mustafa Nuri Akbulut. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Akbulut, süreniz on dakika.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığı
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Anayasamıza
göre, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk milletinin birliğini temsil
eden Cumhurbaşkanı, devlet organlarının düzenli
ve uyumlu çalışmasını gözetmekle yükümlüdür. Türkiyenin
her kişisinin ve her köşesinin Cumhurbaşkanı olması
nedeniyle siyasal konularda tarafsız olmak ve görevini tam
bir tarafsızlıkla yerine getirmek durumundadır. Ancak,
Cumhurbaşkanı Sayın Sezerin görev yaptığı
sürede devlet organları arasında Anayasada öngörülen uygar
bir iş birliğinin, düzen ve uyumun sağlandığını
söylemek, vatandaşların içtenlikle kucaklandığını,
görevin tarafsızlığından kuşku duyulmayacak
bir şekilde yerine getirildiğini kabul etmek ne yazık
ki mümkün değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
seçilen ve onun güvenine layık görülerek bu makama getirilen
Sayın Sezer, gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gerek Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleri ve gerekse cumhurla, yani halkla olan
ilişkilerini, kabul edilemez bir anlayışla sürdürmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) O uyumsuzluk sizden
mi, yoksa Sayın Cumhurbaşkanından mı kaynaklanıyor?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Devlet
işlerinin aksatılmadan, uyum ve iş birliği içinde
yürütülmesi gerektiği halde, Meclisin günlerce, haftalarca
ve bazen aylarca çalışarak kabul ettiği yasaların
birçoğu, siyasi görüş farklılığı olarak
nitelenebilecek gerekçelerle iade edilmektedir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) Hayır, öyle
değil; Anayasaya uygunsuz, ondan.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından, dört yılda, Türkiye Büyük
Millet Meclisine iade edilen yasa sayısı 54tür.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yasaları,
doğru dürüst çıkartmazsanız böyle olur.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) 1961 yılından
bu yana, bu yetki, en çok, 12 Eylül darbesini yapan Sayın Kenan
Evren tarafından ve 26 kez kullanılmıştır. Sayın
Sezerin son dört yılda iade ettiği yasa sayısı, Sayın
Evrenin yedi yılda iade ettiği yasa sayısının
2 katından daha fazladır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) İşte, olmadı.
Dönüp size bakacaksınız.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışma hızını ve verimini
düşüren bu durum, Parlamentoya yansıyan millet iradesinin
yok sayılması, görmezden gelinmesi veya sorgulanması
anlamına gelmektedir.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
Doğru yapın.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Şu husus
çok iyi bilinmelidir ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve banisi
Mustafa Kemal Atatürkün en büyük eseri olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin
iradesini yok saymaya, onu görmezden gelmeye veya sorgulamaya, Sayın
Cumhurbaşkanı da dâhil olmak üzere, hiçbir kurumun, grubun
veya kişinin hakkı ve yetkisi yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) Anayasal yetkisini
kullanıyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Değerli
milletvekilleri, 9uncu Cumhurbaşkanı Sayın Demirel,
görev süresinde
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Bunları inkâr
mı ediyorsunuz? Cumhurbaşkanını, Anayasa Mahkemesini
inkâr mı edeceksiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanıyla 146, Başbakanla 303,
Genelkurmay Başkanıyla 227 kez görüşmüştür.
İllerimizin tamamına yakınını ve 54 ülkeyi
ziyaret eden ve 1 milyon kilometreden fazla yol kateden Sayın
Demirel, binlerce mülakat, televizyon çekimi, sosyal ve kültürel
etkinlikler, toplantı, temel atma ve açılışlara
katılmıştır. Dünyayı Çankayayla sınırlayan
Sayın Sezer ise, son katıldığı televizyon gecesi
hariç, ancak bayramdan bayrama mesaj okurken halka görünmektedir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Sezerin
geçen dört yıllık süre içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanıyla görüşme sayısı ise -belki inanamayacaksınız-
yalnızca bir defadır. Bu durum, Sayın Cumhurbaşkanının
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasına
verdiği önemi göstermesi bakımından çarpıcı
bir örnektir.
Türkiyenin çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşma yolunda son yıllarda yaşanan gurur verici gelişmelere
rağmen, Sayın Cumhurbaşkanı, Hükûmetle olan
ilişkilerini de siyasi bir rakipmiş gibi sürdürmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu dönemde 82 Anayasasıyla
Cumhurbaşkanına tanınan yetkileri fazla bulan, sorumsuz
olan Cumhurbaşkanına bu kadar yetkinin tanınmaması
gerektiğini savunan Sayın Sezer, göreve geldikten sonra,
bu yetkileri tamamen kullanmaktan başka, kendisine fiilî yetki
alanları açmaktadır. Örneğin, Sayın Sezer, Anayasanın
iki maddesini değiştiren 4960 sayılı Yasayı,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin üçte 2 gibi çoğunluğuyla
kabul edilmiş olmasına rağmen, yayınlamak ya da
halkoyuna sunmak yerine, bu iradeyi görmezden gelerek Meclise iade
etmiştir.
Yine, Anayasanın 104üncü maddesine göre,
Cumhurbaşkanı, kararnameleri imzalamakla görevlidir.
Cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği
işlemler dışındaki tüm işlemleri Başbakan
veya ilgili bakanlarca imzalanmakta, sorumluluk onlara ait olmaktadır.
Cumhurbaşkanının kararnameleri imzalama yetkisi,
tevsik etmeden ibaret, şeklî bir yetkidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Cumhurbaşkanlığı
noterlik mi, her geleni imzalamak zorunda mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Yani, Cumhurbaşkanı,
kararnamenin yapılmasına katılmamakta, yasal
şekilde hazırlanmış olan kararnamenin içeriğini
tasdik etmektedir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) O zaman, oraya göndermenin
mantığı ne, imzaya niye gönderiyoruz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Hükûmetçe
hazırlanan bir kararnameyi, Cumhurbaşkanının,
hukuka aykırılık dışında, içerik olarak
denetime tabi tutması veya siyaseten yerindelik denetimi
yapması Hükûmet iradesine açık bir müdahaledir ve anayasal
olmayan bir yetkinin kullanılmasıdır. Devletin en üst
kademelerinde görev yapacak bürokratları, devletin bu
işlerle görevli kurumlarının görüşlerini bir tarafa
bırakıp, apartmanda görevli kaloriferciye, mahalle bakkalına,
simitçiye sorduracak kadar işi ileri götüren Sayın Cumhurbaşkanı,
atama, irade ve yetkisi tamamen kendi tasarrufundaki bir işlemmiş
gibi davranmakta, kararnameleri uzun süreler imzalamamakta veya
Anayasaya aykırı olarak iade etmektedir. Bir önceki Cumhurbaşkanımız
Sayın Demirel döneminde 10.150 kararnamenin yalnızca
362si iade edildiği hâlde
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sizi, yasalar çıkarken
uyarıyoruz bu yasa Anayasaya aykırı diyoruz, dinlemiyorsunuz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Sayın
Sezer döneminde 5.982 kararnamenin 703ü iade edilmiştir. Bu sayı
bir önceki dönemle kıyaslandığında 3 kattan daha
fazladır. Oysa, milletimizin beklentisi, ülke problemlerinin
kolaylıkla aşılabilmesi için, Cumhurbaşkanı,
Parlamento ve Hükûmet ilişkilerinin, karşılıklı
diyalog, anlayış, uyum ve iş birliği içinde yürütülmesidir.
Değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığı
tarafından yapılan atamalarda da tarafsızlıkla
bağdaştırılamayacak uygulamalar devam etmektedir.
Yapılan atamalarda sol partilere kayıtlı olmak, o partilerde
siyaset yapmış olmak neredeyse bir tercih sebebi sayılmaktadır.
Cumhuriyet Halk Partisi delegesi olduğu herkesçe bilinen bir
şahsı, Anayasa Mahkemesi gibi tarafsızlığı
asıl olan yüksek bir mahkemeye üye olarak atamak istemesi ve yine,
öğretim üyelerinin demokratik tercihleri hiçe sayılarak
sol bir partiden milletvekili adayı olan birisinin rektör olarak
atanması, bu uygulamaların yalnızca iki basit örneğidir.
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) Kadrolaşıyor
mu yani?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Sayın
Cumhurbaşkanının parlamenter sistemin temel direklerinden
birisi olan tarafsızlık ilkesini sarsmaya hakkı yoktur.
57nci Hükûmet döneminde Sayın Sezeri aday gösterip seçilmesini
sağlayan üç siyasal parti son seçimde toplam yüzde 15 oy dahi
alamamıştır. Bu sonucun aynı zamanda Sayın Sezere
duyulan güven ve desteğin bir ifadesi olduğu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanının
parlamenter rejime, insan hak ve özgürlüklerine, ekonomiye ve diplomasiye
kendince katkıları olmuştur. Halkımız, Sayın
Sezeri, milleti perişan eden 2001 krizini başlatmasıyla,
Parlamento ve Hükûmet çalışmalarını yavaşlatan
uygulamalarıyla, tarafsızlıkla bağdaşmayan
atamalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, Sayın Sezer, Cumhurbaşkanlığı
gibi, milletin her ferdinin temsil edildiği yüce bir makamı,
milleti başörtülü-başörtüsüz olarak iki sınıfa
ayırıp Anayasada ve yasalarda yer almamasına rağmen,
ne olduğunu yalnızca kendisinin bildiği kamusal
alan kavramına istinaden Çankayayı başörtülülere
kapatan çağ dışı uygulamasıyla, milletvekili
eşlerinin başörtülü olup olmadığının
araştırılmasına yönelik hukuka, insan haklarına,
din ve vicdan hürriyetine aykırı, utanç verici hafiyelik
çalışmalarıyla hatırlayacaktır.
Yine, halkımız, kendisini, ülkemiz için
büyük önemi olan son Kıbrıs önerisinin görüşüleceği
Avrupa Dışişleri Bakanlığı Toplantısından
önce, ülke menfaati için çok gerekliymiş gibi, alelacele Benim
de haberim yoktu şeklinde açıklama yaparak sürece olan anlamlı
katkısıyla
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, Karamanlisin haberi
vardı!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Almanya
Başbakanı Sayın Merkele Hayatımda böyle bir olay
yaşamadım
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Rumun, Yunanın haberi
var, Cumhurbaşkanının yok!
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla)
Hem Türk
Hükûmetinin bir bakanını azarlıyor hem de konuk ettiği
Almanya Başbakanına tepki gösteriyor. İnanamıyorum
dedirten devlet adamlığı ve nezaketiyle, istenç, gönenç,
dogma, ister, erimli gibi anlaşılmaz ifadeleriyle hatırlayacaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Karamanlisle mi
iş birliği yapıyorsun?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Devamla) Milletin
unutamayacağı başka bir olay da millî ve manevi değerlerimize,
inancımıza açıkça saldıran birisine Çankayada
ödül verilmesi olmuştur.
Değerli milletvekilleri, görev süresi dolmak
üzere olan Sayın Sezerin son olarak millete yapabileceği
en büyük iyilik bu hizmetlerden milleti mahrum etmesi olacaktır.
Bu iyiliği millete çok görmeyeceğini umuyorum.
Bu vesileyle, Cumhurbaşkanlığı
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Hayır
dileme, hayır dileme, hayır dileme! Niye hayır diliyorsun!
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın Akbulut.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Sayın Başkan,
yani cumhuriyet düşmanı bir müsteşar atasaydı Cumhurbaşkanı
iyi mi olacaktı?
BAŞKAN Aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın
Başkanım, konuşmasını niye kesmediniz? Sayın
Kaptanın konuşmasını kestiniz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, yayınlar başlayıncaya kadar ara verelim.
BAŞKAN Efendim?
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) TRT-3te
yayın kesilmiştir. O yayın başlayıncaya kadar
ara vermenizi diliyorum.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.30
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
A) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU (Devam)
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) CUMHURBAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
D) SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sayıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
E) ANAYASA MAHKEMESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, birinci tur üzerindeki söz sırası,
aleyhte olmak üzere, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil
Ünlütepeye aittir.
Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika.
HALİL ÜNLÜTEPE (Ayfonkarahisar) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli üyeler; Cumhurbaşkanlığı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay
Başkanlıkları ile Radyo Televizyon Üst Kurulu bütçeleri
üzerinde düşüncelerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisinin hazırladığı
son bütçe programını görüşüyor ve tartışıyoruz.
Bu iktidar, cumhuriyet tarihimizde, ulusal değerlerden uzaklaşan,
dış politikada ödün veren ve teslimiyetçi, içeride özelleştirme
adı altında kamu yatırımlarını eş ve
dosta peşkeş çeken, yolsuzlukların olağanlaştığı,
çiftçiyi doğduğuna pişman eden, esnafı dün daha
iyiydi dedirten ve yatırımsızlık ve üretimsizliği
teşvik eden iktidar olarak yerini alacaktır.
Önümüzdeki dönem bütçesini, yolsuzlukları
ortadan kaldıracak ve yolsuzluklara bulaşanlardan hesap
soracak, işsizliği azaltacak, çiftçileri ikinci sınıf
vatandaş durumundan çıkarıp gerçekten bu milletin
efendisi olduğunu gösterecek, esnafını ekonominin
temel taşı ve itici gücü olarak görecek, ulusal egemenliğini
Batıya karşı mücadele sonucu kazandığını
unutmayan ve unutturmayacak olan Cumhuriyet Halk Parti iktidarının
hazırlayacağını hatırlatarak sözlerime
başlamak istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Anayasamız gereği Sayın Cumhurbaşkanı,
devletimizin başıdır, yürütmenin başıdır,
Anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının
düzenli ve uyumlu çalışmasını gözeten bir kurumdur.
Biraz önce, değerli arkadaşımın, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamına hakarete varan konuşma üslubunu yadırgadım.
Ama, daha önemlisi, Sayın Meclis Başkanımızın
tutum ve davranışını daha fazla yadırgadım.
O makam, yüce bir makam, devletin başıdır. Elbette,
eleştiriye açıktır, ama, eleştiri düzeyine çok fazla
dikkat edilmeli, çok daha hassas davranılmalıdır. Ulu
orta, ağzına gelen konuşuyor denilir ya, öyle bir konuşmaydı.
Kamuoyunda desteği kalmamış
Kim
söylüyor onu? Var mısınız kamuoyunda Cumhurbaşkanıyla
yarışmaya? Gücünüz yeter mi? Gücünüz yeter mi yarışmaya?
(CHP sıralarından alkışlar) Siz parti olarak girin,
ama, Sezer ismi güven veriyor, Sezer ismi Türkiyeye itibar kazandırıyor.
Onunla gurur duymalısınız. Onu, bu Meclis seçti, Türkiye
Büyük Millet Meclisi seçti. Kendi seçtiğiniz oylarla, sizden
evvel verilen oylarla seçilen bir Sayın Cumhurbaşkanına
bu tür davranışlar sizi yüceltmez, sıkıntıya
düşürür. Eleştirebileceğiniz noktalar vardır,
onları eleştirilebilirsiniz.
Halkın içine girmiyormuş!.. Nasıl
girmiyor? Eşiyle birlikte alışveriş merkezlerinden
sade bir yurttaş gibi alışveriş yapan Sayın Cumhurbaşkanı
değil mi?
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Hiç
karşılaşmadık.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Eşiyle birlikte,
Danıştay üyesinin vefatında, Kocatepe Camisine geldiğinde
yurttaşların alkışla karşıladığı,
ama, o cenaze törenine sayın bakanlar katıldığında
kaçacak delik aradıklarını görmediniz mi? (CHP sıralarından
alkışlar) Sizin durumunuz o! Bu sırça köşkten
dışarıya iyi bakın. Sırça köşk sizi kurtarmaz. O Kocatepe Camisindeki
cenaze töreni size bir mesaj vermiyor mu? Sayın Cumhurbaşkanının
saygınlığı tartışılmayacak seviyede.
Bakın, geçen yıl bir milletvekilimizin
yaptırdığı anketlerden
AHMET RIZA ACAR (Aydın) Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Oradan bağırıp
durma. Sus! Ağzını kapat! Bağırıp durma!
AHMET RIZA ACAR (Aydın) Bağırırım!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Hiç yakışıyor
mu? Hiç yakışıyor mu?
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula
hitap edin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Deli dana gibi
oradan bağırıp durma.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, siz Genel Kurula
hitap edin.
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) Yakışıyor
mu?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ona yakışır.
(AK Parti sıralarından ayıp ayıp sesleri, sıra
kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
müdahale etmeyin.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Şimdi, Sayın
Cumhurbaşkanını
EYÜP FATSA (Ordu) Sayın Başkan
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben benzetmemi
doğru yaparım. Benzetmemi ben doğru yapıyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) Sayın Başkan, Meclis
adabına, kürsü adabına yakışmıyor.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben benzetmemi
doğru yapıyorum, doğru. Doğru yapıyorum..
SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş)
Ayıp, ayıp!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben düşüncemi
söylüyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) Sana yakışır!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan
Sayın Grup Başkanı
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın Grup
Başkanımız
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Sayın Grup Başkanı, o söz o arkadaşımıza
yakışıyorsa gelsin burada, şurada söylesin, gelsin.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
AHMET IŞIK (Konya) Başkan, sözünü geri
alsın!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
AHMET IŞIK (Konya) Yakışıyor
mu size deli dana demek milletvekiline!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Yakışıyor,
yakışıyor. Otur sen de. Sen de otur. Sen de sus! Sen de sus!
BAŞKAN Sayın Ünlütepe
AHMET IŞIK (Konya) Sözünü geri alsın Sayın
Başkan.
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, bir dakikanızı
rica ediyorum.
AHMET IŞIK (Konya) Sözünü geri alsın.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, beni
dinler misiniz.
Sayın milletvekilleri, bugün, Sayın Cumhurbaşkanlığı
makamının bütçesi görüşülmektedir. Gerek Sayın
Ünlütepenin konuşma üslubu, gerekse daha önce şahsı
adına konuşan Mustafa Nuri
(CHP sıralarından gürültüler)
EMİN KOÇ (Yozgat) Ama, Cumhurbaşkanına
hakaret etti.
BAŞKAN Efendim, beni dinleyin lütfen.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
o söylerken niye müdahale etmediniz?
BAŞKAN Siz, Meclis Başkanını
dinlemezseniz nasıl bu Mecliste çalışacağız?
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Önceki hatip hakaret
ederken niye sözünü
BAŞKAN Efendim konuşmamın sonunu
dinleyin Sayın Kılıç.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Akbuluta
müdahale etmediniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Efendim, beni dinler misiniz lütfen.
Beni dinler misiniz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Çifte standart uyguluyorsunuz.
BAŞKAN Sayın Mustafa Nuri Akbulutun
konuşması, doğrusu, yadırganacak konuşmadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Peki, niye müdahale etmediniz Sayın
Başkan?
ATİLA EMEK (Antalya) Müdahale etseydiniz!
BAŞKAN Cumhurbaşkanlığı
makamı, Türkiye Cumhuriyetinin başıdır, milletimizin
temsilcisidir, yüce bir makamdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Günaydın!
BAŞKAN Burada, bütçe vesilesiyle iktidar
ve muhalefet sözcüleri olarak bu konunun tartışma konusu
yapılmasını, doğrusu, uygun bulmuyorum. Lütfen,
bütçe üzerinde konuşalım ve her iki konuşmanın da
uygun olmadığını, Başkanlık olarak burada
ifade ediyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) Keşke daha önce
söyleseydiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN Buyurun.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan, süreme dikkat edeceğinizi zannediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanlığı makamının
uygulamaları, Anayasadan aldığı yetkiyi kullanması,
Adalet ve Kalkınma Partisi yönetim ve iktidarınca tartışmaya
açılmaya çalışılmışsa da, bu davranışlar
kamuoyunda destek görmemiştir. Bilhassa, iktidar partisinin,
kamudaki görevlendirmelerde ısrarcı davranışlarında,
Anayasaya aykırılığı tartışmasız
olan yasaların yeniden görüşülmesindeki tutum ve davranışlarında
gösterdiği hassasiyet toplumumuzca benimsenmiştir.
Geçen yıl, bir milletvekilinizce yapılan
araştırmalarda, kamuoyu yoklamalarında, en güvenilir
kurum olarak Sayın Cumhurbaşkanlığı çıkıyor.
Geçen yıl yapılan, 2005teki o kendi milletvekilinizin yaptığı
araştırmada, Hükûmetten memnun olmayanların oranı
yüzde 72, işsizlikle mücadeledeki başarısızlığınız
yüzde 78, yolsuzlukla başarısızlığınız
yüzde 68. Önünüzdeki şablon bu. Bunu yüksek sesle söyleyenler
partinizde yaşatılmıyor. Hayır, benim dediğim
iyi olacak. Benim gibi düşüneceksin. Ve, onun adı da demokrasi
oluyor. Yani, güven duyulmayan, kamuoyunda desteğini yitirmiş
bir siyasi iktidarsınız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın
da görev süresi sona ermektedir. Afyonkarahisar Milletvekili
olarak gittiğim her yerde kendimi tanıttığımda
Sayın Cumhurbaşkanının memleketinden. Ne kadar
gurur duysanız azdır. Onunla Türkiye olarak biz de iftihar
ediyoruz sözleriyle karşılaştım. Bu bana verilen
en büyük mutluluktur. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Son dönemlerde, Türk toplumunda, hangi devlet adamı
toplumumuzdan bu kadar saygınlık görmüştür?
Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı
seçimleri kamuoyunda gündem oluşturmuş, herkes bu konuda
düşüncelerini kamuoyuyla paylaşmaya çalışırken,
nedense iktidar partisi bu konuda tartışmaktan uzak durmaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesi bu olay toplumun her kesiminde
yeterince tartışılmalı, önerilere açık olunmalı,
tartışmaktan korkmamalıyız.
Sayın Başbakanın söylediği gibi,
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayısal çoğunluğa
güvenerek sonuca gideriz düşüncesi, toplumun dinamik güçlerine
saygı duymamaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisindeki sayısal
çoğunluğu, ulusal egemenliğin biricik temsilcisi olduğunu
kabul etmek ve dolayısıyla her istediğini yapabileceğini
iddia etmek, demokrasinin temel kurallarına aykırıdır.
Öncelikle, şunu
Cumhurbaşkanlığı makamının
seçilmesinde en önemli faktör, güçlü halk desteğidir. Bakın,
Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı makamına
geldiğinde arkasındaki destek yüzde 47 idi, Doğru Yol
Partisi ve SHPnin oy toplamı yüzde 47 idi. Sayın Sezer Cumhurbaşkanlığı
makamına seçildiğinde arkasındaki destek oranı
yüzde 52 idi, DSP, MHP ve ANAP.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Barajın
altında kaldılar ama.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sizin arkanızdaki
destek, 2002 seçimlerini esas alırsak, yüzde 34.
VAHİT KİRİŞCİ (Adana) Onlar
barajın altında kaldı.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bakın, sizin
arkanızdaki destek yüzde 34. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında,
Adalet ve Kalkınma Partisinin oy oranı, Sayın Başbakanın
söylediğine göre yüzde 25, tarafsız kamuoyu yoklamalarına
göre ise yüzde 20. Bu oran, doğru bir orandır.
MUSA UZUNKAYA (Samsun) Nereden biliyorsun?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Erken seçime
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) Mahallî
idarelerde yüzde 45.
BAŞKAN Efendim
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkanım, biraz daha süre verirseniz, dört dakikam gitti.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Pazarlık mı yapıyorsun?
Pazarlık yok!
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Benim muhatabım
Sayın Başkan, ben onunla görüşüyorum, siz niye sıkıntı
duyuyorsunuz beyefendi? Siz niye sıkıntı duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Niye milletvekiline hakaret
ediyorsun?
BAŞKAN Efendim, lütfen, müdahale etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Yani, ne sıkıntı
duyuyorsunuz?
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Konuşman için önce
özür dile!
BAŞKAN Müdahale etmeyelim efendim, lütfen
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) O milletvekili,
kendi hakkını hukukunu
BAŞKAN Sayın Güler, lütfen, müdahale
etmeyelim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla)
koruyabilecek
yetenektedir.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Hakaret etmeye hakkın
var mı?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) O milletvekili
kendi hakkını hukukunu korur. Sen otur yerine!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Hakkın var mı senin?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Şimdi, son yapılan
kamuoyu yoklamalarında, oy oranınız yüzde 20.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) Yüzde 45.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bu, şunu gösteriyor
arkadaşlar: Erken seçime gitmemeniz ve bundan kaçınmanız
da, sizin de bu oy oranını kabul ettiğinizi gösteriyor.
Bu oranla, yüzde 20lerin desteğiyle, Cumhurbaşkanlığı
makamına oturamazsınız, o makam batar, sizi rahatsız
eder. (CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ayrıca
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Sana mı soracağız?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin Mayıs 2007de yapılacak olması
Parlamentonun
fiilî görevi 30 Temmuzda bitiyor.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) Allah Allah! Nerede yazıyormuş?
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Bizim, bir buçuk
ay, görev süremiz bitmek üzereyken, Cumhurbaşkanlığı
makamının seçiminde bir karar verebilirsiniz anayasal
olarak, ama, o etik olmaz, etik. Etik kurallar bir asırda oluşur.
Bugün, İngilterede yazılı bir hukuk yoktur. O etik kuralları
çiğnersiniz ve sıkıntıya düşersiniz ve bu toplum
tarafından da doğru karşılanacağına
inanmıyorum.
Sevgili arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı
Anayasa gereği yürütmenin başıdır dedik. Hükûmetin,
Avrupa Birliğine Kıbrıs Rum kesimine bir liman ve bir
hava limanı açmayı önermesinin ardından, Hükûmetle,
Genelkurmayın olduğu gibi, Çankayanın da arası
açıldı. Sayın Cumhurbaşkanı Hükûmet tarafından
bilgilendirilmediğini ilan etmişti. Sayın Başbakan
ise, 6 milletvekili çıkardığı, Afyon Meydanında
on günde toplayabildiği 2.500 kişinin huzurunda, Afyonkarahisarlı
olan Cumhurbaşkanını kastederek Çankayaya mı soracağız?..
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) 45 bin
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Ben senden iyi bilirim
onu.
Hassas olan bir konuda düşüncelerinizi Yunanistan
Başbakanıyla paylaşacaksınız, Alman Başbakanıyla
paylaşacaksınız, Amerika Birleşik Devletleri
Başkanıyla paylaşacaksınız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Ünlütepe, son cümlenizi
rica edebilir miyim.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) Sayın
Başkan hemen bağlıyorum.
kendi Cumhurbaşkanınızla paylaşma
ihtiyacı duymayacaksınız! Bunun takdirini yüce Türk
milletine bırakıyorum. İhtiyaç duymayan Sayın
Başbakan. Ayrıca, Sayın Başbakan bilgi verme ihtiyacı
içinde olmadığını belirtirken, Sayın Dışişleri
Bakanlığı da Verdim diyor. İşte, birbirinden
habersiz bir organ. Hangisine güveneceksiniz? Ben Sayın
Başbakana güvenmek istiyorum, Sayın Dışişleri
Bakanına güvenmek istemiyorum. Birbirini tersleyen, birbirini
sıkıntıya sokan bir Hükûmet. İşte, böyle bir
Hükûmetle son yıla giriyoruz.
Hissî davranışlardan uzaklaşın.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılabilir, ama,
ortak aklın yolu birdir.
O aklı bulabileceğimiz inancıyla,
2007 yılı bütçesinin Türkiyemize, milletimize hayırlı
ve uğurlu olması dileğiyle, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Ünlütepe.
Şimdi, konuşmalar tamamlanmıştır.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, izin verir misiniz.
BAŞKAN Yirmi dakika süreyle soru-cevap
kısmına geçiyoruz.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Sayın
Başkan, biraz önce, benim konuşmamı uygun olmayan bir
konuşma olarak değerlendirdiler. Ben bunu kabul etmiyorum.
Bir milletvekili olarak doğruları söyledim.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, cihazdaki
söz taleplerini Başkanlık Divanı olarak tespit ettik.
Tabii, aralar verildiği için cihazda bazı oynamalar olmuş,
ama, aslolan elimizdeki listedir. Önce, listeyi sırasıyla
okuyorum: Sayın Süleyman Bölünmez, Sayın Ahmet
Işık, Sayın Gazalcı, Sayın Kemal Sağ, Sayın
Osman Özcan, Sayın İbrahim Özdoğan, Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu, Sayın Fahri Keskin, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Muharrem Kılıç, Sayın Meral, Sayın Emek,
Sayın Mahmut Göksu, Sayın Emin Koç.
Süre yettiği sürece, soru soracak arkadaşlara
soru sorma imkânı sağlayacağız.
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) Sayın Başkanım,
delaletinizle, Sayın RTÜK Başkanına iki sorum olacaktır:
Toplumun maalesef en çok zaman ayırdığı televizyon
izleme ve ahlaki çöküntünün birinci mimarı olan magazin programlarının
azaltılması hususunda çalışmalarınız
nedir? Eğitime yönelik programların desteklenmesi ve daha
uzun süreli yayınlar için gerekli çalışmalar nelerdir?
İkinci sorum: Bölgesel ve yerel yayın yapan
televizyon ve radyoların desteklenmesi konusunda paylar artırılacak
mı? Lisansları ne zaman verilecek?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Çok kısa sorularım olacak, ama, bir hakkın
teslimi için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gücünü, saygınlığını
ve itibarını artırmaya yönelik performanslı çalışmasından
dolayı Meclis Başkanımıza teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum bir milletvekili olarak.
Sorum şu: Sağlıkta hizmet alımına
yönelik olmamakla birlikte, sağlık masraflarında Meclis
Başkanlığı tasarrufa gitti. Bu tasarrufun kapsamını
öğrenmek istiyorum.
Meclis kütüphanesi yeni bir binaya taşınmakta.
Daha işlevsel hâle gelme noktasında çalışmalar
var. Öğrenmek istiyorum.
Radyo Televizyon Üst Kurulundan şunu öğrenmek
istiyorum: Çocuklara yönelik gayriahlaki yayınlar maalesef
var; psikolojilerini derinden etkileyen şiddet içerikli yayınlar.
Bunlara yönelik müeyyideler yeterli midir? RTÜK bu konuda ne düşünüyor?
Son olarak da: Bir milletvekili arkadaşımız
Sayıştay Başkanının siyasi görüşü belli.
dedi. Sayıştay Başkanlığı, yüksek yargı
organı. Sayıştay Başkanı da, çok saygın
bir kişiliği, kimliği olan bir insan. Sayıştay
Başkanının siyasi görüşü nedir? Böyle bir görüşü
var mıdır yok mudur?
Bir de, Komisyonda olan Sayıştay Kanunundan
beklentiler nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın
Işık. Ancak, burada kişisel konularda soru sormanın
uygun olmadığı kanaatindeyim. Tabii, cevap verecek
olan, makam.
Efendim, Sayın Gazalcıya söz veriyorum.
Yalnız, soruları ben de takip ettiğim için, böyle net ve
açık olursa -yani, yazıyorlar, not alıyorlar- daha kolay
olur. Çok hızlı olmazsa memnun olurum.
Buyurun Sayın Gazalcı.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Çok teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Ben, tabii, Sayın Pakdile saygı duyuyorum,
ama, Sayın Meclis Başkanı Bülent Arınçın Plan
Bütçe Komisyonuna gelip de Genel Kurula gelmemesini yadırgıyorum.
Gelip bizzat soruları yanıtlamasını dilerdim.
Niçin gelmedi?
Bir yönetmelik değişikliği yapıldı
son olarak Mecliste, Cumhuriyet Halk Partili Divan üyelerinin karşı
çıkmasına karşın. On beş yıllık kamuda
çalışma zorunluluğu -Mecliste değil- getirerek
yükselme
Bu yönetmelik değişikliğine niçin gerek duyuldu?
Dışarıdan birtakım kişiler getirilip burada
bir üst yönetime mi gelecek?
Efendim, asıl sorum: Ben bugün bu Başkanı
bekliyordum burada. 13-17 Kasım tarihleri arasında bir
17nci Millî Eğitim Şûrası yapıldı. O akşamlardan
birinde Sayın Başkan -Şûraya gelmedi ama- bir akşam
yemeğine gelecek. dendi. Ben de Şûranın üyesiydim. Orada
bir sürü Şûra üyeleriyle beraber, Başkan geleceği
için, lokantanın önünde kırk beş dakika Sayın
Başkanı bekledik. Sonra, Başkan geldi, bir konuşma
yaptı.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Konuşma süresi
on dakika mı?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Konuşma, AKPnin
uygulamalarını, millî eğitimdeki uygulamalarını
övdü, Millî Eğitim Bakanını eleştirenleri
eleştirdi ve öyle bir noktaya geldi ki, tamamen bir propaganda
konuşmasına dönüştü; hatta konuşmasının
bir yerinde, rahmetli Deniz Gezmişi, Yusuf Aslanı, Hüseyin
İnanı bunlar iyi aile çocuklarıydı
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Başkan, bu soru
mu, yorum mu? Konuşmayı kesmeniz lazım.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli)
ama, o zamanki kötü
eğitim sistemi, bunların kavga, para ve kadını,
ideolojik olarak bunları elde ettiğini söyledi ve biz de,
protesto edip çıktık o yemekten birçok arkadaşımla
beraber. Şimdi, ben -Sayın Başkan tabii, burada olsaydı
daha iyi olacaktı- böyle tarafsızlığını
zedeleyen bir konuşmaya niçin gerek duydu? Niçin o 68 ruhunu,
kendi içinden geldiği birtakım insanların duygularını
anlatabilir, ama o insanlara nasıl hakaret edebilir, bunu
öğrenmek istiyordum, ama kendisi yok.
Herhâlde açık oldu Sayın Başkan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
RAMAZAN TOPRAK (Aksaray) Soruyu alamadık.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bu arada soru rahmetli
oldu.
BAŞKAN Sayın Sağ
KEMAL SAĞ (Adana) Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Sorularımı hemen yöneltiyorum: AKP
İktidarı olarak, Sayıştay Yasa Teklifi neden geri
çekildi? Cumhuriyet Halk Partisinin komisyondaki itirazları
ve önerileri neden dikkate alınmadı? Şu anda Sayıştayımızda
7 üyelik boş ve ocakta 1 üyelik daha boşalacak. Bu üyelerin
seçimi neden geciktiriliyor?
Şimdi, 5018 sayılı Yasa, 2007 başında
tüm hükümleriyle geçerli olacak. Bu arada, 5018 geldi, ancak, Sayıştay
Yasası değiştirilmedi. Bu iki yasanın örtüşmeyen
hükümleri konusunda ne yapılacak? Ben bunu merak ediyorum.
Ayrıca, KİTlerin denetiminde ufak bir
sorun var, pürüz var, o da şudur: 3346 sayılı Yasa değiştirilmedi.
Ancak, 5018 sayılı Yasa ile birçok KİT Sayıştay
denetimine verildi, yani merkezî bütçe içerisine alındı.
Şimdi, bu durumda, Sayıştay yasasında, teklifinde,
YDKnın durumuna dair hiçbir hüküm olmadığına göre,
acaba YDKnın geleceği hakkında Hükûmet ne düşünüyor
onu merak ediyorum.
Son sorum Sayın Meclis Başkanlığımıza:
Bilindiği gibi, geçen yıllar, gerek yemekhaneye gerekse
kulislerimize birçok turnike yapıldı, fakat, bu turnikeler,
şu anda, önemini veya fonksiyonel hâlini kaybetti. Şimdi,
bu durumda, bu turnikeler aktif hâle getirilecek mi, yoksa kaldırılacak
mı? Bu konuda ne düşünülüyorsa onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Sağ.
Sayın Osman Özcan
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Divana soruyorum: Meclis Başkanlık Divanı
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi milletvekilleri yanında çalışanların
haklarını korumakla mükelleftir. Şimdi soruyorum:
1) Mecliste çalışanların servisleri
kaldırıldı. Meclis Başkanlık Divanı bunlara
para ödeyeceğim dediği hâlde niçin şimdiye kadar hiçbir
para ödenmemiştir?
2) Meclis görevlilerine Divan kararıyla
yılda bir sefer ikramiye veriliyordu. Bu niçin kaldırılmıştır?
3) Kıyafet paralarına da dört senedir
zam yapılmamaktadır. Hâlbuki, âdet, eskiden beri yapılıyormuş,
niçin yapılmamaktadır?
4) Meclis personeli özel hastanelere gidemeyecek.
Bu durumda devlet hastanelerine gidecek. O zaman, bu Mecliste çalışanlar
gittikleri zaman işleri aksamayacak mı? Çünkü, orada bekleyecekler,
sıraya girecekler.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Özcan.
Sayın Özdoğan
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Hükûmete birkaç sorum var.
Birinci sorum: Bilhassa televizyon kanallarında
spikerlerin ve değişik program sunucularının kullandığı
Türkçe son derece bozuk ve sunidir. Fazlaca televizyon izleyen
genç kuşaklar ve çocuklar, televizyon kanallarında kullanılan
bu bozuk ve suni dilin etkisinde şekillenmekte ve millî, kültürel
gelişimin en temel taşlarından olan dil şekillenmesi
deformasyona uğramaktadır. Medya okuryazarlığı
gibi ne olduğu anlaşılmayan projeler yerine, doğru
dil gelişimi konusunda faal olmak Hükûmetimize çok anlamsız
mı gelmektedir? Hükûmetiniz döneminde Türkçeyi koruma ve televizyon
kanallarındaki bozuk ve suni dil yayılımının
önlenmesi için herhangi bir önlem alınmış mıdır?
Diğer bir sorum: 7 Mayıs 2007de gerçekleşecek
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, toplumu gerecek,
ekonomik dengeleri etkileyecek bir atmosfere sokmuştur ülkemizi.
Birçok sektörde dikkatli bir bekleme politikası izlenmekte,
şirketler ekonomik açılımlarını Cumhurbaşkanlığı
seçimleri esnasında ve/veya sonrasında çıkması
muhtemel bir krize göre yavaş tutmakta ve risksiz bir denge seviyesinde
kalmayı tercih etmektedirler.
Her vesileyle, son olarak da limanlar Rumlara
açılıyor şeklinde ve devlet kurumlarımızın
açık tepkisine sebep olan ve devlet kurumlarıyla koordine
edilmemiş olduğu için AB üzerinde de hiçbir yaptırım
gücüne sahip olmayan, beceriksiz bir adımla, yine, kriz doğurmayı
başarmış olan Hükûmetiniz, Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinin ülkemiz açısından taşıdığı
büyük hassasiyetin farkında mıdır? Farkındaysanız
muhtemel bir krizi önlemek babında Cumhurbaşkanlığı
seçiminde toplumsal konsensüs arayacak mısınız?
Teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın Kurtulmuşoğlu
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Meclis Başkanına soruyorum: Meclis personelinin
bundan dört sene evvel servisleri kalktı. Kalkış sebebi
de yeni vasıtalar alınacak diye kalkmıştı.
Dört senedir Meclis personelinin servisleri bulunmamaktadır.
Acaba, Meclis personelinin servisleri yeniden konulacak mıdır?
Bir, onu öğrenmek istiyorum.
İkincisi, Meclis personeline, giyim adı
altında, belirli bir miktarda bir para veriliyordu. Dört sene
evvel ne verilmişse, dört sene evvelkinden bu sene daha az bir
yardım verilmektedir. Biliyorsunuz, Meclis personelinin çalışma
ortamı bellidir. Bunları artırmayı düşünüyor
musunuz?
Yine, Hükûmetin geçici işçiler için düşündüğü
kadroya almayı, Mecliste bulunan geçici işçiler için de
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Soru süremizi bayağı aştık.
Soruların muhatapları belli, sayın
Hükûmet ve Sayın Meclis Başkanımız.
Sayın Pakdil, önce siz mi cevaplandırmak
istiyorsunuz?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Sayın Bakan cevap versin.
BAŞKAN Buyurun Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Siz de takip ettiniz, sorular, burada bütçeleri
görüşülmekte olan kurumlarımızın saygıdeğer
başkanlarına yöneldi çoğunlukla. Bilemiyorum
Sayın
RTÜK Başkanımıza iki-üç tane soru var. İç Tüzükümüz,
burada temsil edilen kurum yetkililerinin veya başkanlarının
doğrudan cevap vermesine imkân tanımıyor. O bakımdan,
sanıyorum, bu kurumlarımız, değerli milletvekili
arkadaşlarımızın yönelttiği sorulara yazılı
olarak cevap vereceklerdir. Belki, bu yazılı cevap Başbakanlığa
sunulur, Başbakanlık kanalıyla ilgili arkadaşlarımıza
bu cevapları intikal ettiririz. Eğer, İç Tüzük böyle
bir imkân verseydi, sanıyorum, başta RTÜK Başkanımız
olmak üzere, Sayıştay Başkanımız olmak üzere,
bu konuda kendileri doğrudan cevap verebilirlerdi diye düşünüyorum.
Ama, Hükûmetimize yönelik tek soru Sayın Özdoğandan geldi.
İzin verirseniz, ben ona cevap vermek istiyorum.
Sayın Özdoğan, televizyon kanallarındaki
spikerlerin, belki haber spikerlerini kastetti, Türkçelerinin
son derece bozuk ve suni olduğunu söyledi veya böyle bir kanaatte
olduğunu ifade etti. Bunun için Hükûmet olarak bir tedbir alacak
mısınız diye bize bir soru yöneltti.
Ben bu konuda kendisi gibi düşünmüyorum.
Gerçekten, gerek TRTde gerekse özel televizyonlarda görev yapan
spikerlerin -gerek bayan gerek erkek spikerlerimizin- Türkçeyi
çok iyi kullandıklarını ve Türkçeye hâkim olduklarını
ben gözlemliyorum. O bakımdan, bizim, Hükûmet olarak televizyonda
spikerlik yapan arkadaşlarımızın şivelerini
düzeltmeye yönelik herhangi bir çalışmamız yoktur.
Cumhurbaşkanlığı seçimine endekslendi
Türkiyedeki yerli ve yabancı yatırımcılar; yatırım
yapmayı düşünüyorlar ama acaba Cumhurbaşkanlığı
seçimi yaklaşırken Türkiyede gerginlikler mi olur, Türkiye
güven mi kaybeder; böyle bir noktaya gidiyoruz diye bir değerlendirme
yaptı.
Değerli arkadaşlar, bu saptamaya da asla
katılmıyorum. Bu, sadece bazı muhalefet partisine
mensup arkadaşlarımızın kişisel düşünceleridir.
Ne toplumda ne de yerli ve yabancı iş adamlarında Türkiyeye
dönük herhangi bir güven kaybı söz konusu değildir. Türkiyede
yatırımcılar da, halkımız da artık önünü
görmektedir. Nereden biliyorsunuz diye soracak olursanız,
bankalar bile on beş yıl vadeli, yirmi yıl vadeli sabit
ödemeli eğer kredi veriyorlarsa, demek ki yirmi yıl sonrası
bu ülkede görülüyor demektir.
Ayrıca, limanların Rum gemilerine
açılmasıyla ilgili bir konuyu gündeme getirdi Sayın
Özdoğan.
Efendim, önce, Türkiyeden başka hiçbir devletin
tanımadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde
bir havalimanıyla, gemilerin sevkiyat yapacağı bir
deniz limanının eş zamanlı açılması gibi
bir öneri konuşuluyor. Neden Kuzey Kıbrısta uluslararası
ulaşıma açılacak olan hava ve deniz limanlarını
hiç konuşmuyorsunuz? Ve Böylece, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin
tanınmasıyla ilgili ciddi bir adımın atılması
önerisini taşıyan bu konuda o tarafı görmezden geliyorsunuz
da, sadece Rum kesimiyle ilgili değerlendirmeleri düşünüyorsunuz?
O bakımdan, bu değerlendirmeler yapılırken, lütfen
objektif olalım.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Sayın
Bakan, dediğinize inanıyor musunuz?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Gayet tabii. Ben, dediğim
her şeye inanıyorum. İnanmadığım hiçbir
şeyi söylemem Değerli Milletvekili arkadaşım.
Sayın Başkanım, Hükûmetimize yöneltilen
bunun dışında başka bir soru yok. Sanıyorum,
Meclis Başkan Vekilimiz diğer soruları cevaplandıracak,
diğerleri de yazılı olarak gelecek.
BAŞKAN Teşekkür ederim.
Diğer sorular yazılı cevaplandırılacaktır.
Sayın Meclis Başkanlığına
sorulan sorularla ilgili Başkan Vekilimiz Sayın Pakdil
cevap verecek.
Buyurun.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Zaman var daha
KEMAL SAĞ (Adana) Bir açıklama yapmak durumundayım,
eğer izin verirseniz, biraz sonra.
BAŞKAN Cevap verecek
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Konya Milletvekilimiz
Sayın Ahmet Işık Beyin sorduğu sağlık giderlerinde
yapılan tasarrufla ilgili olarak yüzde 23,4 oranında bir
tasarruf yapılmıştır. Bugünkü parayla 6 milyon yeni
Türk lirasına tekabül etmektedir.
Kütüphane, Araştırma Merkezi, Arşiv
Binası ve Genel Sekreterlik Hizmet Binası ile Ziyaretçi
Kabul Binası yapımı için 12 Nisan 2006da ulusal yarışma
açılmış ve 21 Ağustos 2006da yarışma sonuçlandırılmıştır.
41 proje arasından Cem Açıkkol ve Kaan Özerin projesi birinciliği
kazanmıştır. 27/11/2006 tarihinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurulu, projenin uygun olduğuna karar vermiştir.
Hâlen, kütüphane ve arşiv binasıyla ilgili detay proje çalışmaları
devam etmektedir.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda öyle bir uğultu var ki, ben, Başkanı takip edemiyorum.
Arkadaşlar, dinleyelim lütfen.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen Divanda alınan
yönetmelik değişikliği konusu dışarıdan
eleman getirilmesini kapsamamaktadır. Şu anda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde çalışan ve on beş yıllık
kamu hizmeti olan personeli kapsamaktadır. Bunu da bilgilerinize
böylece sunuyorum.
Servis konusu; Meclis personelinin servisleri
sabah saat 07.00den itibaren değişik hatlarda devam etmektedir
erken gelenler için. Akşam geç vakitte çalışıldığı
zaman gidecekler için de yine servis uygulaması devam etmektedir.
Mevcut, Meclisteki bir kısım araçların çok eski olması
nedeniyle ve yapılan araştırmalarla, bu ara zaman içerisinde,
yani, sabah ve geç vakitler dışında herhangi bir servis
yoktur.
Kıyafet parası her yıl enflasyon oranında
artırılarak ödenmektedir. Belki, arkadaşlarımın
tek tek isimlerini okumadım, ama, soru soran arkadaşlarımız
biliyorlar.
Saygıdeğer arkadaşlarım, geçen
gün de sorulmuştu bu yemekhanelerdeki turnikeler konusu. Buradaki
turnikeler milletvekili arkadaşlarımızın istifadesi
için, rahat etmeleri için, özellikle alt kısmın üyeler için
açık olması gerekçesiyle yapıldı ve kulislerde
bir kısım milletvekili arkadaşlarımız tarafından,
gelen misafirlerin de çok yoğun olduğu ve sigara içildiğinden
bir kısım arkadaşlarımız rahatsızlığını
beyan ettiğinden konulmuştu. Ama, bu uygulama tatbiki kabil
olmadığı için şu anda devre dışı kalmıştır.
Oraya yine turnikelerden götüren arkadaşlarımız,
milletvekili arkadaşlarımızın kendisidir, kartlarını
kullanarak milletvekili arkadaşlarımızdır. Yani,
bizler kendimiz götürmüşüzdür. Hem uygulamayı kendimiz
yapıyoruz, ondan sonrasında aksaklıklar çıkıyor.
Dolayısıyla, bu, tekrar arkadaşlarımızın
verdiği bilgiler muvacehesinde Başkanlık Divanında
değerlendirilecektir, kaldırılıp kaldırılmamasına
Başkanlık Divanı kendisi karar verecektir. Ama,
şu anda bir fonksiyonu yoktur. Bu uygulamada hepimizin de müspet
veya menfi bir katkısı olduğunu da özellikle ifade etmek
istiyorum. Çünkü, burayı bizler kullanıyoruz, buraya
alınan misafirleri de bizler getiriyoruz. Bu uygulama tamamen
bizlere ait olan bir uygulamadır.
Bu 4/C kapsamındaki personel işçi statüsünden
bu statüye geçirilirken kendi maaşlarına zam yapılarak
geçirilmiştir. O zaman bir ikramiye veriliyordu. Ama, maaşlarında
bir artış olduğu için bu uygulama şu anda kaldırılmıştır,
onlara bir ikramiye verilmemektedir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Teşekkür ederim.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Tam tersi
Tam tersi
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Başkan.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) Öbür soruları
yazılı mı yanıtlayacaksınız?
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKAN VEKİLİ NEVZAT PAKDİL (Kahramanmaraş)
Saygıdeğer arkadaşlarım, bu arada cevap vermediğimiz
veya eksik kalan hususlar varsa o arkadaşlarımıza yazılı
olarak cevaplarını vereceğiz. Ama, şu anda benim
not aldığım hususlara genel itibarıyla cevap verdim.
Özel olarak Sayın Başkanla ilgili bir kısım hususlar
vardı. Tabii, Sayın Başkan yapacağı konuşmayı
kendisi takdir edecektir. Bizim takdir edecek hâlimiz yok. Yani, Meclis
Başkanı seçilmiş bir başkandır. Nihayetinde,
ne konuşacağını, ne edeceğini Başkan kendisi
gayet iyi bilir. Ama arkadaşlarımızın bir kısmı
memnun olmamış olabilir. O kendilerinin takdiridir, ona
bizim bir şey diyeceğimiz yok.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz.
Efendim, Sayıştay Başkanımızın
her ne kadar söz talebi varsa da, süremizi aştık. Kendileri
yazılı olarak cevap verebilirler.
Şimdi, sırasıyla, birinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
02- TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI
1. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 361.311.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 55.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 359.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 361.725.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 285.074.728,55
- Toplam Harcama : 254.059.089,88
- İptal Edilen
Ödenek : 30.920.221,80
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 1.071.223,21
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
42.01 RADYO VE TELEVİZYON ÜST KURULU
1. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 26.388.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 837.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 29.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 121.306.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 125.150.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 23.410.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 148.560.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
3984 sayılı Kanunun 12nci maddesine göre
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun 2007 yılı için merkez ve
taşra teşkilatına ait kadro cetvelleri Plan ve Bütçe
Komisyonunda karara bağlanmıştır.
Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun merkez
teşkilatında 547, taşra teşkilatında 123 olmak
üzere toplam 670 kadroyla ilgili kadro cetvellerini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri ile kadro cetvelleri kabul
edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 90.648.423,00
- Toplam Harcama : 53.617.619,36
- Ödenek Dışı
Harcama : 965.886,27
- İptal Edilen
Ödenek : 37.996.689,91
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe geliri
tahmini : 90.648.423,00
- Net tahakkuk- 78.813.619,48
- Net tahsilat : 78.813.619,48
BAŞKAN (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
01 - CUMHURBAŞKANLIĞI
1. Cumhurbaşkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 33.893.030
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 33.893.030
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Cumhurbaşkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri
Cumhurbaşkanlığı
2005
2. Cumhurbaşkanlığı
2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Cumhurbaşkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 29.544.281,00
- Toplam Harcama : 23.722.900,91
- İptal Edilen
Ödenek : 5.821.380,09
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Sayıştay Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
06- SAYIŞTAY BAŞKANLIĞI
1. Sayıştay Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.024.300
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 72.500.800
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 600.000
TOPLAM 85.125.100
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Sayıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri
Sayıştay
Başkanlığı 2005
2. Sayıştay
Başkanlığı 2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sayıştay
Başkanlığı 2005
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 54.231.715,00
- Toplam Harcama : 39.814.762,15
- İptal Edilen Ödenek : 14.416.952,85
BAŞKAN
(A) cetvelini
Sayıştay
Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
03 - ANAYASA
MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI
1. Anayasa
Mahkemesi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.769.520
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 15.259.480
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 18.029.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
2. Anayasa Mahkemesi Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 4.409.152,00
- Toplam Harcama : 3.800.028,17
- İptal Edilen
Ödenek : 609.123,83
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığının
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri de böylece
kabul edilmiştir.
Sayın Milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Cumhurbaşkanlığı, Sayıştay Başkanlığı
ve Anayasa Mahkemesi Başkanlığının 2007 mali
yılı bütçeleri ile 2005 mali yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir.
Hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Sayın milletvekilleri, böylece, birinci
tur görüşmeler tamamlanmıştır
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.20
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.32
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Şimdi, ikinci tur görüşmelere başlıyoruz.
İkinci turda, Başbakanlık, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli
27nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz
olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin
yirmi dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra,
soru sahipleri, ekrandaki sıraya göre sorularını
yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri
kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize sunmuş oluyorum.
Şimdi, ikinci turda, grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan Partisi Grubu adına: Bitlis Milletvekili
Sayın Edip Safder Gaydalı, süresi on beş dakika; Erzurum
Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan, süresi otuz dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu, süresi on iki buçuk
dakika; Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart, on iki buçuk dakika;
Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün Bilgehan, on dakika;
İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüz, on dakika.
AK Parti Grubu adına: İstanbul Milletvekili
Sayın Egemen Bağış, dokuz dakika; Ankara Milletvekili
Sayın Nur Doğan Topaloğlu, dokuz dakika; Erzincan Milletvekili
Sayın Talip Kaban, dokuz dakika; Erzurum Milletvekili Sayın
Mücahit Daloğlu, dokuz dakika; Yozgat Milletvekili Sayın
Mehmet Çiçek, dokuz dakikalık, verilen, süre içerisinde konuşmalarını
tamamlayacaklardır.
Şahısları adına: Lehte olmak
üzere, Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan; aleyhte olmak
üzere, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek,
on dakikalık süre içerisinde konuşmalarını tamamlayacaklardır.
İlk söz, Anavatan Partisi Grubu adına Bitlis
Milletvekili Sayın Edip Safder Gaydalı.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Süreniz on beş dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA EDİP
SAFDER GAYDALI (Bitlis) Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun ve Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 yılı bütçeleri hakkında,
Anavatan Partisinin görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yüksek müsaadelerinizle, önce Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi hakkında görüşlerimizi
arz etmek istiyorum.SP Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin en eski kurumlarından biridir.
Kurumun temelini, kuruluşlarında bizzat Büyük Atatürkün
direktif verdiği ve öncülük ettiği, 1931 yılında
kurulan Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ve ertesi yıl kurulan Türk
Dili Tetkik Cemiyeti oluşturmaktadır. Bu iki müesseseyi
çok önemseyen Büyük Atatürk, mirasının bir kısmını,
sürekliliklerini sağlamak amacıyla da onlara bırakmıştır.
Cumhuriyetimizin en eski kültür kurumları olma özelliğine
sahip bu müesseseler, kuruldukları tarihten bu yana çeşitli
evreler geçirerek, çok kıymetli hizmetler göstererek varlıklarını
sürdürmüşlerdir.
Büyük Atatürkün çok önem verdiği bu kurumların
kuruluş amacı, Türk tarihinin ve Türk dilinin ilmî zeminine
oturtularak araştırılmasıdır. Bu kurumlarımızın
değerli çalışmaları olmasaydı, emperyal gayelerle
bilimi de siyasete alet eden bazı ön yargılı sözde bilim
adamlarının, Türkler ve Türk tarihi hakkında ortaya attıkları
yanlış yalan bilgiler hâlâ kitap sayfalarında yer
işgal ediyor olacaktı.
Bu sebeple, değerli çalışmalarından
dolayı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumuna huzurlarınızda
şükranlarımı arz ediyorum.
Atatürk ilke ve inkılaplarının benimsetilmesi
ve yaşatılması Türk tarihi ve Türk dili ile Türk kültürünün
araştırılarak ilmî kaynaklara dayanan bulguların
ortaya çıkarılması, Kurumun hedefleri ve anayasal
görevleridir. Toplumları millet yapan bu değerlerin genç
kuşaklara aktarılması ise, ülkeyi idare edenlerin
üzerinde ciddiyetle ve kararlılıkla durmaları gereken
en önemli toplumsal hassasiyetlerdir.
Tabii, bu hassasiyet hamasi nutuklarla gösterilemez.
Milletimizi millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmadan,
ortaya somut şeyler konmasını öneriyorum. Milleti
millet yapan değerler üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın
doğuracağı sakıncaları, artık hepimiz
çok iyi anlamalıyız.
Bilim adamlığının temeli
araştırma görevliliğiyle başlar. Hâlihazırda
üniversitelerimizde araştırma görevlilerimiz, açlık
sınırının altında bir gelirle yaşamlarını
sürdürmek ve bilimsel çalışmalarını devam ettirmek
mecburiyetiyle karşı karşıya bırakılmışlardır.
Bu anlamda, diğer akademisyenlerin hâli de hiç iç açıcı
değildir.
Bu ihmallerin bir boyutu, şüphesiz geçmişe
dayanmaktadır. Ancak, başta üniversiteler olmak üzere,
hiçbir cumhuriyet hükûmeti döneminde, ilmî kuruluşlarla yürütme
arasında bugün var olan sorunlar yaşanmamıştır.
Mevcut yürütmenin sahip olduğu dünya görüşünün bilimsel
çevrelerle uyuşmamasına dayanan bu sorunları onlarla
kavgaya dönüştürerek, gerginlik yaratarak, tahsisat kısarak,
bunların da ötesinde onların faaliyet alanlarını
daraltmaya kalkışmaya hiç hakkı yoktur. Neredeyse cumhuriyetle
yaşıt olan bu kurumları geliştirerek yaşatmak
durumundayız. Biz, önce biz olmak zorundayız. Elbette, Büyük
Atatürkün gösterdiği çağdaş uygarlık yolunda
hızla mesafe katetmeyi sürdüreceğiz. Ancak, bu yolda biz
olarak yürüyebilmek son derece önemlidir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
ülkemizin siyasi hayatında Millî Güvenlik Kurulu ve Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği üzerinde her zaman hararetli tartışmaların
yapıldığı bir konu olagelmiştir. Milletimizin
güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için devletin tamamen
millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin iç kuruluşlarımıza
tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. Bu sözü
söyleyen Yüce Atatürk, bugün için de bizlere yol göstermeye devam etmektedir.
Bu ülkeye lazım olan da budur. Dış dünyaya karşı
gücümüzü, ancak millî mutabakata dayalı politikalarla gösterebiliriz.
Bu millî mutabakata dayalı olarak Türkiye, tıpkı geçmişte
olduğu gibi, kendi dinamik ve hedeflerini tehdit edecek gelişmelere
karşı gerektiğinde korku salan, gerektiğinde himaye
eden bir rolü oynamayı sürdürebilmelidir. Ama, en önemlisi, bunu
yaparken, gerçekten kendi korkularına teslim olma zaafından
kaçınmalıdır. Çünkü, Türkiyenin ve bölgenin gerçeği
bu korkuların içinden geçiyor olamaz. Bölgede Türkiyenin inisiyatifi
ve iradesi dışında hiçbir oluşum gerçekleşemez.
Bu gerçeğin altını çizmek, ancak etkin bölgesel politikalar
uygulamakla mümkündür. Türkiyenin ağırlığına
uygun bir güvenlik ve dış politika stratejisi belirleme
ve bunu AB üyesi ülkelerle tartışır hâle gelme gereğinin
farkında olmalıyız. Sayın Hükûmetin müzakerelerdeki
pazarlık gücünün kaynağı kişisel dostluklar değil,
Türkiye'nin büyüklüğü ve gücü olmalıdır. İç politikaya
dönük arada bir efelenmelerle Türkiye'nin hakkı ve hukuku korunamaz.
Bulunduğumuz yüce kürsünün arkasında
Hâkimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. yazılıdır.
Son senelerde dış kaynaklı kayıt ve şartların
arttığını görmek ıstırap vericidir. Hükümranlık
haklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. İçinde
söz sahibi olmadığımız her türlü uluslararası
örgüte karşı -ki, buna AB de dâhildir- hükümranlık haklarımızı
son derece iyi savunmamız gerekiyor. AB müzakere sürecinde
dahi güçlü olabilmemiz için, unutmayalım ki AB dışı
ülkelerle ve uluslararası birliklerle de ilişkilerimizi
güçlü tutmak zorundayız. Türkiye'nin, global dengeleri dikkate
alarak dünyadaki yer ve rolünü tayin etmesi gereği bir kat daha
artmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
maalesef, son dönemlerde, medyanın da bir kısmının
desteğiyle, millî kelimesinin kullanılması neredeyse
yasaklanılmaya uğraşılıyor. Millî kelimesine
vurgu yapanlar, globalleşen dünyada çağın gerisinde
kalmış dinozorlar olarak nitelendiriliyor. Küreselleşme
günümüzün baskın paradigması, fakat diğer taraftan
da bu küreselleşme rüzgârına karşı da ulus devletlerin
ciddi bir direnişi de var. Dünyanın çoğu ülkesindeki
kamuoyları, küreselleşme hareketlerinin karşısında
seslerini yükseltiyor. Uluslararası küreselleşme politikalarının
içinde yer alacaksak bile, bu ortamda aktör olabilmenin yolu millî
politikalara sahip olunmasıdır. Ulus devlete ve millî politikalara
sahip olmak, küreselleşme rüzgârının önünde savrulmamanın
tek yoludur.
Çok üzücü olan konulardan birisi de, sayıları
az olmasına rağmen medyada ağırlıklı bir
yer işgal eden kimi fikir erbabının, Türkiye'ye bakışlarının
birçok Batılının kalıplaşmış önyargılarıyla
paralellik arz etmesidir, ama milletimizin derin irfanı, bu,
sesi yüksek çıkan kişilerin söylediklerinin millet nazarında
kök salmasını engellemektedir. Zaman zaman basında
yayınlanan anketler de gösteriyor ki, kamuoyumuz şu anda
yürütülmekte olan dış politikanın millî çıkarlarımızla
uyuşmadığına inanıyor. Millete doğruları
anlatmadan milletin desteğini almak mümkün değildir. Ne
kadar fazla dezenformasyona maruz bırakılsa da, milletimiz
irfanıyla doğruyu bulabilmektedir.
Devletlerin diplomasideki gücünün temel kaynağı,
artık, politikalarını destekleyen demokratik kamuoyu
desteğine sahip olabilmektir. Bu kamuoyu desteği, diplomaside
kırmızı çizgilere sahip olabilmenin dayanağıdır.
Bu, kamuoyu desteğini isteyen hükûmetlerin kamuoylarını
da doğru bilgilendirmek sorumluluğudur. Eğer kamuoyu
desteğinden yoksun olursanız, taviz için yapılan baskıların
karşısında dayanma gücünüz ciddi zafiyet görür. Gerektiğinde
ben bunu milletime anlatamam, Meclisin desteğini alamam diyebilmelisiniz.
Eğer Kıbrıs ile ilgili olarak ek protokolü Meclise getirebilme
dirayetiniz olsaydı, bu yüce Meclis size daha gerisine geçemeyeceğiniz
bir kırmızı çizgiye sahip olmanızı sağlardı.
Ara formüllerle günü kurtarma politikalarımıza da gerek
kalmazdı.
Millî güvenlik, siyaset üstü bir konudur. Bu noktada
bir partinin, bir hükûmetin Benim partimin dünyayı algılaması
böyle. Partimin politikası bu. diyerek tek başına
millî güvenlik siyaseti belirlemesi beklenemez. Başında
millî sıfatı bulunan politikaların üretilmesi, ancak
devletin bütün kurumlarının mutabakatı ve milletin
desteğiyle mümkün olabilir. Aksi takdirde, o politika amaçlanan
hedefe ulaşma gücünden yoksun olur. Maalesef, içinde bulunduğumuz
22nci Dönemde bu yüce Parlamentonun bile millî güvenliği ilgilendiren
konularda bırakınız fikrine başvurulması,
bilgilendirilmesi dahi mümkün olamamıştır. Son dönemlerdeki,
Hükûmetin Kıbrıs politikaları maalesef, bu konuda üzücü
bir örnektir. Hükûmetin mutabakatı önemsemeyen yaklaşımının
dışarıda Hükûmetin elini zayıflattığı,
pazarlık gücünü azalttığı düşüncesindeyim.
Çünkü, dış politikada gücün kaynağı bireysel dostluklar
değil, milletinin ve kurumlarının desteğini almış,
millî bir politikaya sahip olmaktır. Bu Hükûmetin, istişare
mekanizmalarını kullanmamasını anlamak çok
güç. Ortak akıldan yararlanmayan dar kadrolarla siyaset üretmenin
ülkemize neler kaybettirdiğini, Hükûmetin bir an önce fark etmesini
temenni ediyorum.
Gündem belirleme ve değiştirme uğruna,
millî birliğimizi zaafa uğratabilecek tartışma
ortamlarının yaratılması, bu ülkenin ve bu ülkede
yaşayan herkesin aleyhinedir. Basiretli siyasetçi, ağzından
çıkan sözün gideceği yeri, yaratacağı tartışmaları
ve sonuçları iyi hesaplamakla mükelleftir. Yoksa, bu dönem siyasetimizde
sıkça görülmeye başlandığı şekilde, her
sözün ne anlama geldiğinin bir kez daha açıklanma cihetine
gidilmesi de kaçınılmaz olur.
Bu Hükûmetle birlikte, kurumlarla basın yoluyla
konuşma usulü gelişmiştir. Devletin kurumları
arasında koordinasyon ve uyum sağlamakla görevli olan
Başbakanlık makamı, bırakınız bu görevi
ifa etmeyi, uyumu bozucu davranışlar sergilemektedir.
2000 yılı bütçemizin, milletimize ve ülkemize
hayırlı ve uğurlu olmasını diler, yüce heyetinize
en derin saygılarımı arz ederim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gaydalı.
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşma,
Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan
(Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz otuz dakika.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Anavatan Partisi Grubu adına, 2007 bütçesinde,
Millî İstihbarat Teşkilatı ve Diyanet İşleri
Başkanlığında konuşacağım. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, siyasi olarak çok
karışık bir coğrafyada bulunan ülkemizin cumhuriyet
tarihi boyunca milletimize sağlamış olduğu emniyet
ve istikrarın ardında devlet yapımızın
sağlamlığı, tecrübesi ve dirayeti yatmaktadır.
Komşu ülke halkları, devletlerinin kendilerini koruyamaması
nedeniyle, savaş ve iç savaş da dâhil olmak üzere, on yıllarca
bitmeyen derin acı ve ıstırapların içinde kalırken,
biz, millet olarak, koruyucu devlet şemsiyesine sahip olmanın
ayrıcalığını yaşadık ve hâlen de yaşıyoruz.
Devletimizin bu koruyucu sahipliğini mümkün
kılan kurumlarımızdan bir tanesi de, kuşkusuz,
Millî İstihbarat Teşkilatımızdır. Millî
İstihbarat Teşkilatımız, bilhassa son yirmi senede
geçirmiş olduğu kurumlaşma ve modernizasyonla birlikte
dünyanın en etkin ve saygın birkaç devlet istihbarat
teşkilatından birisi hâline gelmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, terörist
başının takibi ve yakalanma süreci, Aliyeve suikast
girişiminin zamanında istihbaratıyla önlenmesi,
Belçikada kaçak bulunan teröristlerin yerlerinin tespiti, uluslararası
çalışan suç ve mafya şebekelerinin başarılı
takibi, ülkemizi hedefleyen terör ve bombalama eylemi girişimlerinin
erken tespiti ve önlenmesi gibi birçok alanda şapka çıkarılacak
bir başarı sayesinde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Millî İstihbarat Teşkilatı, 6 Temmuz
1965 tarih ve 644 sayılı Millî İstihbarat Teşkilatı
Kanunuyla Başbakanlığa bağlı olarak kurulmuştur.
On sekiz yılı aşkın bir süre yürürlükte kalan bu Yasa,
uygulamada ortaya çıkan aksaklıkların giderilebilmesi,
boşlukların doldurulabilmesi ve hızla gelişen
ve değişen dünya şartlarına uygun hale getirilebilmesi
amacıyla yürütülen çalışmalar sonucunda, yerini, 1
Ocak 1984 tarihinden itibaren, yani, Anavatan Partisi iktidarı
döneminde, 2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri
ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanununa bırakmıştır.
2937 sayılı Yasada Teşkilatın kuruluşu ve
ana görevleri genel hatlarıyla belirtilmiş, birimlerin
sayısı, adları, ayrıntılı görevleri ve
iç örgütlenmeyle ilgili diğer hususlar Başbakanın
onaylayacağı gizli yönetmeliklere bırakılmak
suretiyle, hem gizlilik sağlanmış hem de değişen
şartlarda hızla hareket edebilme imkânına kavuşulmuştur.
2937 sayılı Yasayı 644 sayılı
Yasadan ayıran bir diğer özellik de Teşkilatın 2937
sayılı Yasayla doğrudan Başbakana bağlanmasıdır.
Anayasa gereğince, Hükûmetin genel siyasetin yürütülmesinden
Bakanlar Kuruluyla birlikte Başbakanın sorumlu olduğu
göz önünde tutularak, MİT, doğrudan Başbakana bağlanmıştır
ve doğru bir karardır.
Değerli milletvekilleri, MİTin faaliyetlerinin
eksiksiz ve etkin olabilmesi için devlet istihbaratındaki diğer
kurum ve kuruluşların elde edilen istihbaratı
anında MİTe ulaştırmaları ve bakanlıklar
ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarının görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, MİT tarafından
istenecek haber ve istihbaratı elde etmek ve elde ettikleri
millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı anında
MİTe ulaştırmaları elzemdir.
Değerli arkadaşlar, Millî İstihbarat
Teşkilatı aralıklarla değişik olumsuz kampanyalara
konu olmakta ve fedakârca çalışan Millî İstihbarat mensupları
zaman zaman haksız yere karalanarak çalışma motivasyonları
olumsuz etkilenmektedir. MİTin moralman korunması görevi
siyasilere ve hükûmetlere aittir. Zaman zaman görülen bir başka
sorun da şudur ki, önemli bazı istihbari bilgilerin
MİTten esirgenmesi ve kıskanılmasıdır. Bu durum,
en başta ülkemizin güvenliği açısından risk oluşturan
bir durumdur. Hükûmetin daha iyi yönetmesi gereken alanlardan birisi
de budur.
Millî İstihbarat Teşkilatı çalışanlarının
ve Millî İstihbarattan emekli olanların ayrıca korunmaları
ve ülke için yerine getirdikleri riskli görevler esnasında veya
emeklilikler sonrasında en iyi biçimde korunmaları, devletimizin
MİT mensuplarımıza karşı en önemli görevlerinden
birisidir.
MİTe mensup kadroların liyakatleriyle
değerlendirilmeleri, kişisel tasarrufların etki
alanından uzak tutulmaları ve kuruma siyasi müdahale olarak
değerlendirilebilecek tutumlardan uzak durulması gerekmektedir.
Çok riskli görevler üstlenen ve stresli bir çalışma
ortamına sahip MİT mensuplarımızın maaşlarının,
görevlerinin bu risk ve stres skalasına uygun olarak iyileştirilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, unutulmamalıdır
ki iyi işleyen ve görevli personeli memnun bir istihbarat
teşkilatı devlet güvenliğinin en kıymetli unsurlarından
birisidir. Başbakan ve Hükûmet, MİT mensuplarının
sorunlarını daha yakından takip etmeli ve onların
ihtiyaçlarına uygun çözümler bulma konusunda daha yürekli
ve etkin olmalıdırlar diyor ve MİT teşkilatımıza
üstün başarılar dilerken, yine Türkiye Cumhuriyeti devletinin
en önemli kurumlarından birisi olan, cumhuriyetimizin kurucusu
Mustafa Kemal Atatürk tarafından oluşturulan Diyanet
İşleri Başkanlığındaki, bütçede görüşlerimi
sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, insanın bir bedenî,
bir de ruhi, manevi yanı vardır. Her ikisinin de ihtiyaçları
vardır. İnsanın bedenî ihtiyaçlarının karşılanmaması
nasıl toplumsal rahatsızlıklara, çatlaklara yol açmakta
ise ruhi, manevi ihtiyaçlarının giderilmemesi de toplumsal
sıkıntılara yol açmaktadır. Yani, dinî ihtiyacını
karşılayamayan insanın sadece zararı kendisinde
kalmıyor, topluma intikal ediyor; suç olarak intikal ediyor,
saygısızlık olarak intikal ediyor, haksızlık
olarak intikal ediyor, hoşgörüsüzlük olarak intikal ediyor.
Değerli arkadaşlar, din, insanı hakikate
ulaştıran yol, insanı kendini aşan bir kudrete
bağlayan bir bağdır. İnsanın hayatının
her safhasını, hatta her anını din kadar dolduran
başka bir kurum yoktur. Din, insanları yönlendiren, kanunların
ulaşamadığı yerlerde onları iyi, doğru,
yararlıya götüren, vicdanlara hükmeden bir hayat nizamıdır.
Din, toplum düzenini bozan haksızlığın, kötülüğün,
adaletsizliğin, anarşinin baş düşmanıdır.
Din, sosyolojinin üst kimlik olarak belirlediği bir olgudur.
Din, her zaman bilincinde olmadığımız, ama, hep bizimle
birlikte olan bir kimliktir.
Din görevlisi, değerli arkadaşlar, doğumdan
ölüme görevdedir. Din görevlilerinin, doğumdan ölüme kadar,
hafta tatili, bayram tatili ve mesai mefhumu olmadan cami içinde
ve cami dışında birçok görevi bulunmaktadır. Toplumumuz,
çocuğunun doğumunda, sünnetinde, düğününde, askere
uğurlanmasında din görevlisini yanında görmek ister.
Evini ve işyerini din görevlisinin ziyaret etmesini hayır
ve bereket vesilesi olarak görür. Dargınlık ve kırgınlıkların
sona ermesi, insanların zararlı alışkanlıklardan
kurtulması için din görevlisinin devreye girmesini bekler. Caminin
bakımı, onarımı, temizlik ve güvenliği din görevlisine
aittir. Camiler halka açık mekânlardır. İşçi, amir memur,
köylü esnaf, genç ihtiyar, herkes camiye gelir ve dilediği yerde
ibadetini yapar ve dua eder. Dolayısıyla, camilerin her zaman
temiz tutulması gerekmektedir.
Burada, değerli arkadaşlar, hatırdan
çıkarılmaması gereken önemli bir husus da cami görevinin
taşıdığı manevi sorumluluktur. Bu manevi sorumluluk,
vaaz, hatim, mukabele ve dualar için önceden ciddi hazırlıklar
yapılmasını gerektirir ve din görevlilerimiz de bunu
gerçekten hakkıyla yerine getirmektedirler. Bu vesileyle, burada,
din görevlilerimize çok teşekkür ediyorum.
Bugün, ülkemizde, değerli arkadaşlar,
on altı bin cami imamsızdır. Bu durum, din hizmetlerinin
açıkça ihmalidir. Toplam nüfusun hemen hepsi Müslüman olan ülkemizde
din hizmetlerini ihmal etmek, o hizmetleri sorumsuz kimselere ve
kuruluşlara bırakmak sonucunu verir ki, korku duyulan,
endişe duyulan da işte o zaman ortaya çıkar.
Değerli arkadaşlar, dindarım diyen
kesimin oyunu alarak iktidar olan AK Parti Hükûmeti, yaptığı
uygulamalarla bu kitlelere sırtını dönmüştür.
Baş örtüsü sorununu halledeceğini vaat eden AK Parti, Anayasayı
değiştirecek çoğunluğuna rağmen bu sözünde
durmamıştır. Baş örtüsü konusundaki çözümü
kızlar peruk takarak okula gitsinler olmuştur. Bu durum,
muhafazakârları kullanmaktır değerli arkadaşlar.
AK Parti Hükûmeti, imam-hatip lisesi mezunlarının
sorunlarını da bilerek çözmemiştir. İmam-hatip mezunları
tu kaka yapılmıştır ve ezdirilmiştir. Üniversiteye
girişte kat sayı sorunu halledilmemiştir. Bilginin
evrenselliğinden bihaber olan kötü niyetli gruplara, iktidarı
devam ettirme uğruna, imam-hatip mezunlarını oltaya
takılan balık yemi pozisyonuna sokmuştur bu Hükûmet.
İslam din adamlığını Hristiyan
ruhbanlığına benzeten bazı zavallı beyinler,
imam-hatip mezunlarının imam olmaktan başka bir mesleğe
girmeyeceğini vehmediyorlar. Beyler, İslam bir hayat dinidir
ve ruhban sınıfı yoktur. Dolayısıyla, bir
imam-hatip mezunu aynı zamanda avukat, vali, mühendis, doktor,
genel müdür de olabilir. Kim bilgiyi getirirse, istediği dalda
okur. Yani, al gülüm ver gülüm meselesi.
İşte, AK Parti Hükûmeti haklarını
savunmayarak, bir yakıt gibi yakarak imam-hatiplileri harcamıştır.
Şimdi, seçim yaklaştı. AK Parti, yine, imam-hatipliye,
başörtülüye timsah gözyaşları dökmeye başladı.
Mesela, çok önemli bir şûra olan son Millî Eğitim Şûrasında
imam-hatiplerin meselesinin tartışılmasından
başka bir olgu meydana getirilmemiştir ve bu konuda da
Hükûmet başarıya ulaşmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla
Sayın Başbakan Tayyip Erdoğanın muhterem eşlerinin
türbanı için söylediği: Allah korusun, o bizim kimliğimiz.
Sayın Başbakana buradan soruyorum: Milyarlarca insanın
da baş örtüsü, kimliğidir. Kendi muhterem eşleri için
söylediği şeyi, acaba diğer başörtülüler için neden
düşünmüyor, neden bu konuda empati yapmıyor, buradan sormak
istiyorum. Acaba, bu, dini ve baş örtüsünü kullanma anlamına
gelmiyor mu?
Değerli arkadaşlar, çok önemli bir konuya
da değinmek istiyorum. Alevi Müslümanlar, bu ülkenin vergi veren,
askerlik yapan, millete hizmet eden birinci sınıf vatandaşlarıdırlar.
Türkiyenin yüzde 99u Müslümandır derken, Sünni Müslümanlarla birlikte Alevileri de
bu rakama katıyoruz. Peki neden
Alevi Müslümanları diyanet hizmetlerinden yoksun bırakıyoruz?
Diyanet İşleri Başkanlığı Alevilere hem
İslamı yorumlama ve o şekilde yaşama noktasında
hizmet vermeli hem de İslami kaynaklı bilgileri, literatürleri,
gerçekleri, ebedî ışık Kuran-ı Kerim yorumlarını
Sünni Müslümanlara olduğu gibi Alevi Müslümanlara da iletmelidir.
İslamın ışığını camilere gönderdiği
gibi cemevlerine de göndermelidir. Cemevlerini ibadethane olarak
kabul etmelidir. Her iki kardeş grubun gerçekleri bir araya getirilmelidir.
Gerçeklerin çarpışmasından barikayı hakikat doğar.
Alevileri İslam dışı gören bir zihniyet, bölücü
ve İslamı, Kuranın ışığını
kitlelere yayma yeteneğinden uzak, zavallı bir zihniyettir.
Böyle bir zihniyet, sadece Allahın dinini şahsi emelleri
için kullanan karanlık bir zihniyettir. Böyle bir yol Hristiyanlık yoludur değerli
arkadaşlar.
Hristiyanlık âlemi ile dinler arası diyalog
kurup kendi öz kardeşini İslam dışı ilan etmek
kötü bir niyettir. Hâlbuki Hazreti Muhammed bir hadisinde şöyle
diyor: Allahtan başka ilah yoktur, Muhammed onun resulüdür diyen
cennete gider. İşte Aleviler de bunu söylüyor, buna inanıyor,
ama sizin dinler arası diyalog kurduğunuz Papa ve Hristiyanlar
hem Hazreti Muhammedi peygamber olarak kabul etmiyorlar hem de bir
olan Allaha ortak koşarak üç tanrının varlığına
inanıyorlar. Anavatan iktidarında hem Diyanet İşleri
Başkanlığını özerk bir yapıya kavuşturacağız,
Diyanet İşleri Başkanı atamayla değil,
İslamın da ruhuna uygun olarak seçimle iş başına
gelecek hem de Alevi Müslümanları Sünni Müslümanlar gibi Diyanet
hizmetlerinden faydalandıracağız. Bölücülüğü
bu şekilde ortadan kaldıracağız.
Değerli arkadaşlar, AK Parti İktidarında
Hristiyan misyonerleri Anadoluda cirit atmışlardır.
Bilhassa metropol kentlerde birçok apartmanda kiliseler açılmıştır.
Yine, AK Parti İktidarında Müslümanların dinî yaşama
alanına müdahaleye kalkışmışlardır misyonerler
ve Batı âlemi ve de Avrupa Birliği. Mesela, cuma hutbesinde
okunan Allah katında yegâne din İslamdır ayetinin okunmamasını
talep etmişlerdir. Bu cüreti nereden alıyorlar? Sizlere
sormak istiyorum: Acaba, AK Parti İktidarı mı Batı
âlemini şımartıyor? Batının bu isteği ne
küstahça ve alçakça bir tavırdır! Bu işin müsebbibi, Batıya
göbeğinden bağlı olan AK Parti İktidarı
mıdır acaba?
Bugün İslamın en büyük sorunu, dünya ve
şehvetperest istismarcıların onu kullanmasıdır.
Ticari ve siyasi alanda İslamı kullanan bu insanlar ve bazı
topluluklar Müslümanları hep aldatmışlar, sonunda kazığı
yiyen saf, temiz, samimi dindarlar olmuştur. Maalesef, bugüne
kadar İslamın kullandığı alanlar, bilhassa
Türkiyede şunlar olmuştur:
Bir: Medyada kullanılmıştır.
İslami televizyonlar açacağız diye, samimi dindarların
paraları iç edilmiştir. Sonunda, tamamen bu samimi dindarların isteği
dışında medya kuruluşları oluşmuştur.
Finans kurumları
Yakın tarihte bunların
en dehşetlilerini yaşadık. Gerçekten İslama ters
bu finansörler samimi dindarları aldatmışlardır.
Üç: Ticari ve endüstri faaliyetlerinde de saf,
temiz Müslümanlar aldatılmıştır.
Bir de siyasetçiler saf ve temiz Müslümanları
aldatmışlardır.
Değerli arkadaşlar, İslamı bu
kullanıcılar papazların yolundaki insanlardır.
Bakın, Kurandan bir ayet okumak istiyorum: Ey iman edenler! Hahamların
ve rahiplerin birçoğu, insanların mallarını haksız
yollarla yiyorlar ve Allahın yolundan alıkoyuyorlar. Tevbe
Suresi, 34üncü ayettir. İşte, İslamı kullanarak
ticari niyetlerine alet etmek, girişimlerine alet etmek, aynen
papazların ve hahamların yolundaki bir tavırdan
başka bir şey değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı,
bu konuda halkı yorumlamalıdır. Maalesef, bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığı çok yavan kalmıştır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan siyasetinin, seçmen devşirmek
adına ürüne çevirdiği dinî semboller üzerinden iktidar karşıtlığı
yapmanın, laf etmenin, mütedeyyin insanlarımızı
iktidardaki din bezirgânlarının safına itmekten
başka bir işe yaramadığını herkesin görmesi
lazımdır. Başbakan, asıl takiyeyi dindarlara yapıyor,
İslamı kalkan olarak kullanıp kalkanın arkasında
kendi dümenini çeviriyor. Yapılması gereken, Sayın
Başbakanın gerçek niyetini ortaya koymak, dünyevileştiğini
ilan etmek ve bunu dindar insanlarımızın görmesine
yardımcı olmaktır.
Sayın Başbakanın, dört yıllık
iktidar süresince din alanındaki icraatlarına bir baktığımızda
şunları görmekteyiz: Yeni TCKyla zina suç olmaktan çıkarıldı.
Nüfus cüzdanlarındaki din hanesi şimdilik isteğe
bağlı hâle getirildi. Ezan sesi, Avrupa Birliği kriterlerine
uygun olarak kısıldı. İmar Yasasında yapılan
değişikle cami kelimesi ibadethane olarak değiştirildi.
İçkili yerlerin okullara olan mesafesi azaltıldı veya
tamamen sıfırlandı.
AK Parti İktidarı sayesinde Papa Benedict
Fener Rum Patrikhanesini ekümenlik olarak ilan etmiştir. AK Partinin
çıkardığı yabancılara okul açma serbestiyeti
yasası çerçevesinde, Heybeliada Ruhban Okulu, papaz yetiştirmek
üzere açılma yolundadır. Hükûmeti eleştiren imam ve müezzinlere
iki yıldan üç yıla kadar ceza verilmesini öngören düzenleme,
bu Hükûmet döneminde getirildi. Baş örtüsü sorunu çözülmezken,
baş örtüsü yasağını özel dershanelere ve sürücü
kurslarına da genişletecek adımlar atıldı.
Misyonerlik faaliyetlerinin önü açıldı. İmam-hatip liseleri
ve Kuran kurslarıyla ilgili hiçbir düzenleme yapılmadı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki Leyla Şahin davasında
türban yasağı savunuldu. Sayın Başbakan Abdullah
Gül döneminde bu savunuldu, herkes bunu çok iyi biliyor. Bedel ödemeye
hazır olmadığı gerekçesiyle, üniversitelerdeki
kat sayı düzenlemesi yapılamadı onca çoğunluğuna
rağmen.
Sayın Başbakanın dört yıllık
icraat listesinden bir bölümünü dikkatinize getirdim. Bu icraatların
dindar insanlar için ne anlama geldiğini anlatmak için fazla söze
hacet yok. Önümüzdeki Başbakan fotoğrafı gayet nettir.
Yüce İslamı kullanan bir Başbakanla karşı karşıyayız.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Ona laf atmak senin haddin değil
ya!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen suyunu iç.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Ben seni
hiç tanımıyorum bile, tamam mı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) O da seni hiç
tanımıyor.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) Sen kürsüde ayet okuyorsun, o istismar olmuyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Ben seni
hiç tanımıyorum bile, tamam mı. Hiç tanımıyorum
bile. Bir hiçsin sen. Bir hiçsin.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) Sayın
Başkan, müdahale etsenize Sayın Kacıra, laf atıyor.
Herkese gelince ediyorsunuz, Sayın Kacıra etmiyorsunuz;
gacır gucur konuşuyor, fırsat veriyorsunuz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Diyanet
İşleri Başkanlığı Müslümanları dinî
konularda aydınlatma hususunda çok pasif durmaktadır. Hurafe
inançlar maalesef halk arasında başını alıp gitmiş
durumdadır. Türbelerde icra edilen batıl inanışlar
bir felaket hâlini almıştır. Sihir yapan, büyücü, sahtekâr
ve göz boyacılar, Diyanetin gevşekliğinden dolayı
insanımızı soyup soğana çevirmektedir. Diyanet,
batıl inançlar ve yüce İslam dinine sokulan hurafelerle
etkin bir mücadele yapmalıdır.
Değerli arkadaşlar, çağdaş ve
modern dünyada Müslümanların mutlu, refah içinde yaşayabilmeleri
ve yüce İslam dininin asırlardır başına musallat
olan batıl inanç ve hurafelerden, tarihî süreç içerisinde
İslam düşmanları tarafından dinin bünyesine sokulan
ve Müslümanların hayatını cehenneme çeviren uydurma
hadislerden temizlenebilmesi için, Anavatan iktidarında Diyanet
İşleri Başkanlığını proaktif hâle getirilerek,
Kuranın çağlar üstü mutluluk mesajını aziz milletimize
ve bütün dünyaya duyuracağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Onlar
yapamadılar, biliyoruz.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, en son rakamlara göre, 6 bin cami kadrosu boş,
10 bin cami ise kadrosuz olmak üzere 16 bin din görevlisi açığı
vardır. Bu durum, en başta, halkın en öncelikli değeri
ve toplumun çimentosu olan din hizmetlerinin ihmalidir. Diğer
yandan, bu camileri yaptıran halkımıza karşı
yapılmış bir haksızlıktır. Ayrıca,
kaynak israfıdır ve misyonerlik çalışmalarına
dolaylı olarak da bir destektir bu.
Diyanet İşleri Başkanlığı
çağımızın en etkili iletişim araçlarından
maalesef mahrumdur. Misyonerlerin radyo ve televizyonları
varken, Diyanet İşleri Başkanlığının
böyle bir imkânı yoktur. Toplumu din konusunda aydınlatma
görevi olan Diyanet, özellikle basın yayın yoluyla hizmette
maalesef halkın beklentilerine cevap verememekte ve toplumun
gerisinde kalmaktadır. Bilindiği gibi, misyonerler radyo
ve televizyon kanallarıyla Hristiyanlık propagandasını
en etkili ve yaygın biçimde yapmaktadırlar. Diyanetin
ise, hâlâ kuruluş yıllarındaki zihniyette hizmete devam
etmeye çalışması, teknolojiden, kitle iletişim
araçlarından mahrum bırakılması, bu topluma yapılacak
en büyük kötülüklerden birisidir.
Değerli arkadaşlar, Başkanlık,
yüksek öğretime önü kapalı imam-hatip liselerinden ve
öğrencisiz bırakılan ilahiyatlardan, ilahiyatçılardan,
ihtiyacı olan ve hizmete ehil görevli temininde zorluk çekmektedir.
Giderek daha da kötüleşen bu durumun önüne geçilmesi ve istenen
nitelikli din görevlilerinin yeterli sayıda sağlanması,
mevcut din görevlilerinin kalitesinin artırılması
için diyanet akademisi kurulmalıdır.
Avrupada, 20nci yüzyılın başından
itibaren, hastanelerde yatarak tedavi gören hastalara dinî ihtiyaçlarını
karşılamak, onlara moral vermek, ibadetlerini imkânlar ölçüsünde
yerine getirmelerine yardımcı olmak ve yaşama dirençlerini
desteklemek amacıyla din hizmeti sunulmaktadır. Avrupa
Birliği sürecinde, her alanda olduğu gibi bu alanda da Avrupa
Birliğine uyum sağlanmalı ve hastanelerde yatan hastalara
din hizmetleri sınırsızca verilmelidir. Çünkü, hastanede
yatan hastalar yakın ilgiye ve manevi desteğe her zamankinden
ve herkesten daha muhtaçtırlar. Bunu anlayabilmek için hastalıklı
olmak lazım.
Değerli arkadaşlar, 2006 yılında
toplam 135 gün tatil olmasına rağmen, din görevlilerinin
tatil hakkı yok denecek kadar kısıtlıdır. Oysa,
tatil, bir insan olarak din görevlisinin, eşinin ve çocuklarının
da hakkıdır. Mevcut uygulamayla hem din görevlilerine hem
de eş ve çocuklarına haksızlık yapılmaktadır.
Köylerde görev yapan kamu görevlilerinin çocuklarının
ilköğretim ve lise seviyesinde eğitimleri çok zor, hatta
imkânsız durumdadır. Köylerde görev yapan din görevlilerinin
ve diğer kamu görevlilerinin çocuklarının eğitimi
ya sağlanamıyor ya da bunun için şehir merkezinde ev tutuluyor
ve aile böylece bölünmüş oluyor. Bu durum maddi ve manevi birçok
sıkıntılara neden olmaktadır. Köylerde görev yapanların
çocuklarının, yurt ve burs temini suretiyle eğitimleri
kolayca sağlanmalıdır.
Anayasanın 10uncu maddesinde ifadesini bulan
eşitlik ilkesi gereği, millî eğitimde çalışan
eğitimcilere her yıl verilen eğitim yardımı
Kuran kursu öğretmenlerine de verilmelidir. Bu ayrım yapılmamalıdır.
Dindar insanımızın oyunu alarak gelen AK Parti Hükûmeti,
maalesef bu adaletsizliği gidermemiştir.
Kuran kurslarında fahri olarak görev yapan
hocalardan 2.550si sözleşmeli hâle getirilmiştir. Kısmi
zamanlı geçici Kuran kursu öğreticilerinin statüleri
4/Cden 4/Bye geçirilerek 5 bine çıkarılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, 1946 yılında
çıkan İl İdare Kurulu Yasasından kaynaklanan bir
eşitsizlik söz konusudur. O zamanki yapıya göre çıkan
yasada, daha sonra oluşan idareler yer almamaktadır.
Kısaca buna da değinmek istiyorum ve bunun da kaldırılması
ve Diyanette yeni bir yapılanmaya gidilmesi gerekmektedir.
Değerli arkadaşlar, il düzeyinde denetim
ve soruşturma görevi yapan murakıplara müftülük, müfettişlik
unvanı verilmeli ve il düzeyinde denetim görevi yapan görevlilerle
aynı sınıfa dahil edilerek onların yararlandığı
hak ve tazminatlardan yararlandırılmalıdır. Önce
vekil olarak görev yapıp sonradan kadroya geçenlerin, vekillikte
geçen sürelerinin hizmetten sayılması sağlanmalıdır.
Yani vekil imamlardan bahsediyorum. 4688 sayılı Kamu Görevlileri
Sendikaları Kanununun 22nci maddesinde yer alan kurum düzeyinde
kamu görevlilerinin çalışma koşulları ve kanunların
kamu görevlilerine eşit uygulanması konularında görüş
bildirmek üzere kurum idari kurulları oluşturulur hükmü,
kurum düzeyinde kamu görevlilerinin çalışma koşulları
ve kanunların kamu görevlilerine eşit uygulanması
konularında karar almak için kurum idari kurulları
oluşturulur şeklinde değiştirilmelidir.
Kurumdan kaçışı önlemek amacına
yönelik yapılan iyileştirmelerden, kurum içinde bir
kısım personelin yararlandırılmaması
doğru olmamıştır. Diyanet İşleri Başkanlığında
çalışan ve sayıları 1.800 olan yardımcı
hizmetler, teknik hizmetler, sağlık hizmetleri ve eğitim
hizmetleri çalışanlarına da ek zam yansıtılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, camilerde namaz
kıldırmak üzere görevli imamların tayin edilmesine ve
bunların nafakalarını karşılamak üzere maaş
bağlanmasına Hazreti Ömer zamanında başlanmıştır,
yani İslami bir âdettir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Özdoğan, ek sürenizi
verdim, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla) Değerli
arkadaşlar, Diyanet konusunda fikirlerimi ve düşüncelerimi
özet hâlinde sundum. Son olarak şunları belirtmek istiyorum:
Diyanet kadrolarına üretken, ufku geniş kafaları çekebilmenin
yolu maaş ve ücretlerden geçmektedir. Hasbi olmak ayrı
şey, hesabi olmak ayrı şeydir. Birinci sınıf
kafaların beyin güçlerinin bu hizmetlere celbi sağlanacaksa,
sağlanılmak isteniyorsa, din görevlilerinin refah düzeyleri
yükseltilmelidir. Bu sayede toplumda beklenilen, özenilen saygın
yerlerini kazanabilirler din görevlileri ve beklenen etkinliği
ve verimi ancak bu şekilde verebilirler.
Değerli arkadaşlar, bir de bir düşüncemi
buradan belirtmek istiyorum: Köylerimize, şehirlerimize,
ilçelerimize imamlarımızı mümkün olduğu kadar
ilahiyat fakültesi mezunlarından atamalıyız. İslamın
ışığının daha etkin olarak yurdumuzun
dört bucağına yayılabilmesi için, insanlarımızın
aydınlanabilmesi için ve dünyaya yayılabilmesi için ilahiyat
fakültesi mezunlarımızdan imam olmalarını çok
önemle rica ediyorum ve bu konuda Hükûmetimizin teşvik etmesi
lazımdır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Ali Kemal Kumkumoğlu.
Sayın Kumkumoğlu, süreniz on iki buçuk
dakika.
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım, 2007 yılı
Başbakanlık bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, dün burada
Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı, AKP adına
sözcülük yapan değerli arkadaşlarımız, Türkiye
için son derece tozpembe sayılabilecek görüntüler çizdiler.
Elbette bu sizin kanaatiniz. Bizim sözcülerimiz de, başta Sayın
Genel Başkan olmak üzere, Türkiyenin içerisinde bulunduğu
şartları kamuoyuyla paylaşmaya çalıştılar.
Ben bir kez daha bunları özetleyeceğim. Vatandaş sizin
söylediklerinize de itibar edebilir, bizim söylediklerimize de.
Kimin söylediklerine daha yakın hissediyorsa kendisini vatandaş, şüphesiz onları
doğru olarak kabullenecektir.
Değerli arkadaşlarım, bizim kanaatimizce
iktidarınız döneminde bu ülkede yoksulluk artmıştır,
bu ülkede işsizlik artmıştır, bu ülkede adil bir
vergi sistemi kurulamamıştır, bu ülkede cari
açık olağanüstü boyutlara yükselmiştir.
İktidarınız döneminde Türkiye,
dünyanın en fazla reel faiz ödeyen ülkesi hâline gelmiştir.
Bütün siyasi yaşamını, siyasi geçmişini faiz
haramdır kurgusu üzerine inşa edenlerin iktidarında,
en yüksek değer elde edebilen en kârlı kuruluşlar hâline
bankalar dönüşmüştür.
İktidarınız döneminde tarım
çökertilmiştir. En temel tarımsal ürünler, iktidarınız
döneminde almış oldukları fiyatı iktidarınızın
beşinci yılında alamaz duruma gelmişlerdir.
İktidarınız döneminde sosyal devlet
çökertilmiştir. Sosyal devlet kavramı iktidarınızda
fukaralaştırdığınız vatandaşa sadaka
veren devlet anlayışına dönüştürülmüştür.
İktidarınız döneminde yolsuzluklar,
cumhuriyet tarihinin hiçbir dönemiyle mukayese edilemeyecek ölçülere
tırmanmıştır.
Özelleştirmeler, özel pazarlıklarla,
yerli-yabancı ayırımı yapılmaksızın
her kesime, herkese, satışlardan sonra sağlanan değer
artışlarıyla milyonlarca dolarlık servet
akışları iktidarınız döneminde sağlanmıştır.
Belediye kasalarından rüşvet çekleri
iktidarınız döneminde çıkmıştır.
Ali Dibo siyasi literatürümüze girmiş,
iktidar partisinin en yetkili kişilerinin içerisinde yer aldığı
söylenen yolsuzluklarla ilgili olarak devletin kurumları, o
ihaleler içerisinde hukuka uygun olmayan uygulamaların yapıldığını
ifade etmiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Son karardan haberiniz
olmamış galiba.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kaçakçılık,
kayıt dışılık cumhuriyet tarihinde görülmemiş
düzeylere yükselmiş, kaçakçılığın boyutlarını
Tütün Üst Kurulu Başkanı, kayıt dışılığın
boyutlarını Hükûmetin değişik bakanları değişik
Meclis platformlarında fiilen kendileri ifade eder hâle gelmişlerdir.
Şimdi, bu şartlarda bir iktidar nasıl
yürütülecek? Neye dayanarak bu iktidarı yürüteceksiniz?
Şüphesiz, iki önemli kaynağa dayandırılarak: Bir,
IMF desteği; iki, dış destek. Ama, değerli arkadaşlarım,
bu iki desteğin sağlanmasının da bir maliyeti var,
bir külfeti var. İktidarınız, o külfetleri karşılama
konusunda da en küçük bir tereddüt yaşamamıştır.
Sayın Başbakan, dün burada konuşmasını
bitirirken, bir müjdeyle kendine göre konuşmasını kapattı,
Borsa 40 bini aştı. dedi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hissesi
mi var?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, şimdi ben size bir soru sormak istiyorum:
Eğer, bugün Sayın Başbakan, Kıbrıstaki ve
Egedeki bütün iddialarımızdan vazgeçiyoruz dese, pazartesi
günü borsa kaç olur?
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
Düşer.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) Düşer.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Kaç gün
üst üste borsa tavan yapar? Yani, borsanın neyle yükseldiğini,
neyle alçaldığını Sayın Başbakanın
daha doğru bir biçimde tespit etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, iktidara
geldiğiniz günde, çevremizde yaşadığımız
her türlü olumsuzluk noktasında, bugün başladığınız
günden daha gerilerdeyiz. İktidarınızın ilk günlerinde,
bugün kan gölüne dönmüş, içerisine giren herkesi pişman etmiş,
âdeta bir ateşten cehennem olan Irak işgaline Türkiyeyi katma
girişimleriyle başlattığınız
dış politika süreci, Kıbrısta sadece taviz verdiğimiz,
Egedeki sorunların tamamını neredeyse buzdolabına
kaldırdığımız, Kuzey Iraktaki bütün kırmızı
çizgilerimizin sizin ellerinizle yeşile, beyaza boyandığı,
Ermeni meselesiyle ilgili olarak Ermeniler açısından
olağanüstü mesafelerin katedildiği, küçücük krediler
için, Türkiye için gerçekten hiçbir anlam ifade etmeyecek, Türkiyenin
hiçbir yarasına derman olamayacak küçücük krediler için Türkiyenin
en temel ulusal çıkar konularıyla ilgili olarak taviz verme
konusunda en küçük bir tereddüt taşımadan o antlaşmaların
altına rahatlıkla imzalar atabildiniz.
Dünyanın her yerini dolaşıyoruz,
dolayısıyla çok iyi bir dış politika politikası
içerisindeyiz yaklaşımınızda, kurulduğu
günden bu yana iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Amerikayla
olan ilişkilerimizi bile devam ettirebilmeyi resmî hiçbir
sıfatı olmayan danışmanlar aracılığıyla,
ancak -Sayın Başbakan için, ben hafif ifadesiyle söylüyorum-
bu adamı kullanın, süpürmeyin anlayışıyla
Amerika Birleşik Devletleriyle olan ilişkilerinizi sürdürebilmenin
çabası, gayreti içerisinde oldunuz.
Sayın Başbakanın iktidar uygulamaları
olarak içeride ve dışarıda koordinasyonundan sorumlu
olduğu ekonomi, dış politikayla ilgili konulardaki
durumu budur. Peki, Sayın Başbakanın, yani Hükûmetin
devletin diğer kurumlarıyla ilişkisi hangi düzeydedir?
Oraya baktığımızda değerli arkadaşlarım,
orada da tam bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu
söylemek durumundayız.
Cumhurbaşkanlığı, yüksek yargı
organları, üniversiteler, sendikalar, odalar, esnaf örgütleri,
üretici örgütleri, köylü örgütleri, köylü örgütleri, gençler, kadınlar,
bunların temsil edildiği bütün kurumlar, iktidarınızla,
âdeta, tam bir çatışma içerisindedir.
Şimdi, buradan bir arkadaşımız
çıkıp, son derece çirkin bir üslupla, birilerinin yazıp
eline verdiği her hâlinden anlaşılan bir metnin içerisinden,
belki en temel özelliği halktan biri gibi davranmak olan Sayın
Cumhurbaşkanı için son derece çirkin ifadelerle birlikte,
Sayın Cumhurbaşkanının devletin kurumlarıyla
iyi ilişkiler içerisinde olmadığını ifade etmeye
çalıştı.
Değerli arkadaşlarım, bu ifade, iktidarınız
açısından kullanılan bu ifade, çoğunuzun bildiğine
inandığım bir Karadenizli fıkrasını hatırlatıyor.
Hani, radyodan
anons ediliyor: Otobana ters yoldan bir araç girmiş. diye. Otobana
ters yoldan girmiş olan Karadenizli de: Ne bir aracı kardeşim,
bütün araçlar ters yola girmiş, hepsi benim üzerime doğru geliyor.
biçiminde sitemde bulunduğu olayı hatırlatıyor.
Devletin bütün kurumları iktidarınızla
bir çatışma içerisindedir.
Değerli arkadaşlarım, bu çatışmanın
altında yatan sebep, ne köylüler için ne işçiler için ne hukuk
kurumları için ne üniversite kuruluşları için bütçeden
kendilerine ayırdığınız payla ilgili olan
bir itiraz olmaktan ibaret değildir. İktidarınızın
uygulamalarından en büyük rahatsızlık, cumhuriyetin
seksen üç yıllık birikimlerine karşı ortaya koyduğunuz
politikalardan bütün bu kurumların duymuş olduğu kaygı
ve endişeyle ilgilidir.
Adli yılın açılışında
en üst hukuk kurumlarının temsilcileri, konuşma yaparken,
iktidarınızın seksen üç yıllık cumhuriyet birikimlerine
karşı ortaya koyduğu davranışlardan
şikâyetini dile getiriyor. Üniversitelerin açılışlarında
üniversitelerin rektörleri, YÖKün Başkanı, iktidarınızın
seksen üç yıllık birikimlerimize karşı ortaya
koyduğu kaygı verici politikalarını gündeme getiriyor.
Memur örgütleri, memur sendikaları çıkarmak istediğiniz
yasalara karşı, cumhuriyetimizin temel niteliklerini
tehdit eden unsurlar nedeniyle sokaklara dökülüyorlar, yüz binlerce
insan bu davranışlarınız nedeniyle Ankaranın
göbeğinde toplanıp, sizi bu uygulamalarınızdan
döndürmek, bu uygulamalarınızdan vazgeçirmek için önemli
bir çaba ve gayret içerisine giriyorlar.
Sayın Başbakan bütün bunlar olurken, bütün
AKPliler gibi Elinizde belge var mı? diye soruyor.
BURHAN KILIÇ (Antalya) Ne diyecek?
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, sizin belge dediğiniz şey nedir?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Mahkeme kararı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Evet,
mahkeme kararı.
Benim şu kürsüden, üçüncü bütçedir, söylediği
sözler nedeniyle, arkasında olduğunu ifade ettiği
sözler nedeniyle cumhuriyet düşmanı olarak ilan ettiğim
bir Başbakanlık Müsteşarı var. Beni mahkemeye verdi
mi? Hayır. Niye veremiyor? Vermiyor. Peki
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Dokunulmazlığın
var.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Evet,
evet, bu kadar işte!
Şimdi, belge nedir değerli arkadaşlarım?
Bir vatandaş eğer, Başbakanlık Müsteşarlığı
yapan bir kişi eğer Ben cumhuriyetin başlangıçta ortaya
koymuş olduğu bütün temel niteliklerin, başta laiklik, milliyetçilik ve
devletçilik olmak üzere bütün temel niteliklerin anlamını
yitirdiğine inanıyorum. Bunun yerine daha ademimerkezî,
daha İslami bir yapıya geçmek Türkiye için bir zorunluluktur.
diyorsa, şimdi bunun neresini düzeltip neresini savunabilmek
mümkün? Yani, nasıl bir belge lazım sizi bu konuda ikna edebilmek
için? Eğer savunulan şey doğruysa, çıkın bu kürsüden
deyin ki: Sayın Başbakanlık Müsteşarına gereksiz
yere saldırmayın, bu ifadeler doğrudur, biz bu ifadeleri
savunuyoruz ve arkasındayız. Eğer
BURHAN KILIÇ (Antalya) Başbakan dün söyledi.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Sizin
Başbakanınız dün burada öyle şeyler söylemedi. Başbakan
dün buradan cumhuriyete ve laikliğe ne kadar bağlı olduğunu
ifade etmeye çalıştı. Ama, aynı Başbakanın
Başbakanlık Müsteşarı dört yıldır hem orada
duruyor hem de cumhuriyetin başlangıçta ortaya koyduğu
bütün değerlerin, başta laiklik olmak üzere bütün değerlerin
anlamını yitirdiğini ifade eden metninin arkasında
olduğunu söylüyor. Sayın Başbakan da
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Müsteşar
nerede? Makamında. Burada yok. Git makamında
sor kendisine.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Heyecan
yapma. Sen merak etme.
BAŞKAN Sayın Kumkumoğlu, lütfen tamamlayın
konuşmanızı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başbakanla, Sayın Başbakanın
söyledikleri ile Sayın Başbakanlık Müsteşarının
söyledikleri arasında hiçbir fark yoktur. Sayın Başbakan
da geçmişte bunları söylüyordu. Bir fark var ikisinin arasında:
Birisi diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem bugün arkasındayım;
Sayın Başbakan da diyor ki, ben geçmişte ne söylediysem
hepsinden vazgeçtim. Aralarındaki fark sadece bundan ibarettir.
(CHP sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
Şimdi değerli arkadaşlarım, konu
sadece bundan ibaret değil. Bakın iktidarınız nereye
gelmiştir? İktidarınızın geldiği nokta
şurasıdır...
MEHMET KURT (Samsun) Öyle geçmişten araştırmaya
kalkarsan...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Cumhuriyetin
başlangıçta ortaya koymuş olduğu bütün nitelikler
anlamını yitirmiştir. diyen bir Başbakanlık
Müsteşarı, Bankaların yüzde 100ü bile yabancıların
olabilir. Bizim için yerli-yabancı sermaye ayrımı diye
bir şey kesinlikle söz konusu değildir. diyen bir ekonomiden
sorumlu Devlet Bakanı...
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Amerikancı.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ulusal
söylemlerin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, çok fazla süre verdim, son
cümlenizi alacağım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Son cümlemi
söylüyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN Bütçe görüşmeleri, zamana riayet
edeceğiz.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ulusal
söylemlerin tamamına karşıyım diyen bir Millî
Eğitim Bakanı.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale) Nutuk
atıyorsun.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Değerli
arkadaşlarım, geldiğiniz nokta burasıdır ve
sanıyorum, sizi en iyi tanımlayan, bu iki bakanınız
ve en önemli bürokratınızın ifadeleridir ve en son Sayın
Millî Eğitim Bakanının söylediği sözdür: Ben her
türlü ulusal söyleme karşıyım. Ben sizi bu ifadelerle...
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Ulusal ile
ulusalcı ayrı. Lütfen saptırmayın. Lütfen ya...
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Tutanak
burada. Eğer şeyse, tutanak burada, tutanak burada.
BAŞKAN Sayın Kumkumoğlu, son sözlerinizi
söyleyin efendim.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (Devamla) Ben -çekirdek
kadronun dışında- hâlâ bu kadrodan umudu olan, Hayır,
olamaz, bunlar bu söylenenleri yapamaz. diyen sağduyu sahibi
AKPli milletvekili arkadaşlarıma ve AKPye oy vermiş
ama bu olumsuzlukları görüp ne yapacağını şaşırmış
olan değerli yurttaşlarıma, seçmenlerimize seslendim.
Hepinize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Kumkumoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci
konuşma, Konya Milletvekili Sayın Atilla Karta ait.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on iki buçuk dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Başbakanlık bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, parlamenter
sistemlerde, başbakanın, bakanlar kurulunun başkanı
olarak kurul üzerinde büyük bir otoritesinin bulunduğu bilinmektedir.
Başbakan, çoğunluk partisinin lideri sıfatıyla,
başkanlık sistemindeki başkanın bile sahip olmadığı
yetkilere çoğu zaman sahip bulunmakta ve cumhuriyet hükümetleri,
bu sebepledir ki, başbakanın ismiyle adlandırılmaktadır.
Peki, 2006 Türkiyesinde nasıl bir Başbakanlık
ve Başbakan fotoğrafıyla karşı karşıyayız,
bunları somut olarak görmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım, 59uncu
Hükûmet döneminde -58i bırakıyorum, 59uncu Hükûmet döneminde-
parlamenter sistemin dışına çıkan, AKP Grubuna ve
yasama organına tahakküm eden, yargıya ise dolaylı ve
zaman zaman da doğrudan müdahale eden bir anlayış ve süreci
yaşıyoruz. Türkiyenin iç ve dış politikadaki temel
sorununun bu noktada yoğunlaştığını üzülerek
ve kaygıyla görüyorum. Bu zihniyet ve uygulama sebebiyledir
ki, sistemin parti devleti veya başbakancı parlamenter rejim
niteliğine dönüştüğünü görüyoruz. Öyle ki, Grup toplantısında
Milletvekillerine Bizim sevk ettiğimiz tasarıların
virgülüne dokunmayacaksınız. diyebilen, yolsuzlukla
mücadele için yargı ve teftiş kurullarını devre
dışı bırakıp doğrudan kendisine bağlı
özel tim kurma arayışlarına girebilen Sayın
Başbakanın, vatandaşı, kamu görevlilerini, büyükelçileri
yakışıksız ve düzeysiz bir üslupla azarladığını,
anayasal kurumları hedef göstermekten öte, kurumlara yönelik
olarak meşruiyet tartışmasını başlattığını
görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, Türkiyeyi
yöneten kadronun başında bulunan Sayın Başbakan
ve yakın çalışma arkadaşları hakkında yapılan
suçlamaların niteliği ve içeriği nedir? Bu kadrolar
hakkındaki suçlamalar neden: Görevi kötüye kullanma, ihaleye
fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık,
zimmet, sahtecilik ve benzeri suç türleri üzerinde yoğunlaşıyor?
Yasama organı olarak herhâlde bunları sorgulamanız gerekiyor
değerli arkadaşlarım.
Bakın, sayın milletvekilleri, Sayın
Başbakanın 1990lı yıllarda yaptığı
konuşma ve eylemleri uzun uzadıya değerlendirmeyeceğim;
demokrasiyi araç olarak gören, laikliğin iflas ettiğini
kendince ısrarla anlatan, Avrupa Birliğinin Katolik Hristiyan
devletler birliği kulübü olduğunu her zeminde ifade eden
ve savunan konuşmaları, El Kaide ve Taliban dâhil olmak üzere
yasa dışı terör örgütleriyle doğrudan ve dolaylı
olarak kurduğu ilişkileri de sorgulamayacağım,
onları da sorgulamayacağım
EYÜP FATSA (Ordu) Sorgula.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Aaa! Bu kadar
da olmaz yani!
ATİLLA KART (Devamla) Anlatacağım.
Dinlerseniz anlatıyorum, anlatacağım.
İnandırıcı ve tutarlı olmasa
da belli bir dönemin sonunda değişim ve gelişim gerekçesiyle
bu ilişkilerden vazgeçtiğini doğrudan ve dolaylı
olarak zaman zaman beyan ettiği için, demokratik süreç adına
ve Türkiye Cumhuriyeti başbakanlarına duyulması gereken
saygı adına, bu konuları artık sorgulamamak gerekir
diye düşünüyorum.
Devam ediyoruz: 2001-2002 yıllarına geliyoruz.
Sayın Başbakan, Büyükşehir Belediyesi kadrolarından
haklarında milletvekili seçilme engeli teşkil edecek
şekilde yargılama dosyaları bulunan 20 kişilik
bir çekirdek kadroyu Meclise taşıyor, 269 trilyonluk
İGDAŞ yolsuzluğunun 142 sanığı arasında
bulunan Sayın Ömer Dinçeri Başbakanlık Müsteşarı
yapıyor. Oysa, bu Müsteşar hakkında nitelikli dolandırıcılık
suçlamasının dışında, akademik hırsızlık,
bilimsel hırsızlık yaptığına dair tamamlanmış
bir idari süreç söz konusu ve bakıyoruz o Müsteşarın
marifetleri bununla da bitmiyor. 1995 yılında
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Yargı kararı
var mı? Siz hukuk adamısınız, yargı kararı
var mı?
ATİLLA KART (Devamla) Konuşmamı
bozmaya başarılı olamayacaksınız. Ben devam
ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) Siz bir hukuk
adamısınız. Yargı kararı var mı?
ATİLLA KART (Devamla) 1995 yılında
yazdığı bir makalede sonuç olarak, Türkiye Cumhuriyetinin
ortaya koyduğu temel ilkelerin, yani laiklik, cumhuriyet ve
milliyetçilik gibi ilkelerin yerini federe bir yönetim şekline
devretmesi gerektiğini savunan
ÜNAL KACIR (İstanbul) Sayın Başkan,
bu şekilde konuşma
ATİLLA KART (Devamla)
bu görüşlerinin
bugün de arkasında olduğunu ifade eden bir Başbakanlık
Müsteşarından söz ediyorum. Bu Müsteşar, görüşleri
doğrultusunda icraatlarına devam ediyor.
Devam ediyoruz, devam ediyoruz: İGDAŞta
(AK Parti sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) Dört senedir bunları
söylüyorsun, dört sene!
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
lütfen müdahale eder misiniz.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
Sayın Kart, bakın, burada kendisi olmayan,
kendisini savunma imkânı olmayan -biz hukukçuyuz- kişileri,
tamamen kişiselleştirerek -birçok da konuşuldu- bu
konulara girmemenizi rica ederim.
Değerli arkadaşlar, hatibe de siz müdahale
etmeyin. Kürsü hürdür, istediğini konuşur, ama, bunun bir
ölçüsü var.
Buyurun Sayın Kart.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
aynı hatayı yapıyorsunuz.
HACI BİNER (Van) Sayın Başkan, dört
senedir aynı şeyler
BAŞKAN Sayın Biner, lütfen
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
aynı hatayı yapıyorsunuz. Burada, Başbakanlık
bütçesini tartışıyoruz. 3056 sayılı Teşkilat
Yasasının 5inci maddesine göre
BAŞKAN Efendim, kişisel noktaya indiriyorsunuz,
indirmeyelim bunu.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) Laf atanlara söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
dosyalardan söz ediyorum, icraatlardan söz ediyorum
BAŞKAN Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla)
doğrudan Başbakana
karşı sorumlu olan Müsteşarın faaliyetlerinden
söz ediyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
HACI BİNER (Van) Böyle olmaz ki Sayın
Başkan.
ATİLLA KART (Devamla) Müsaade buyurun da,
müsaade buyurun da, bunları burada konuşalım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bütçeyle alakası
var mı?
ATİLLA KART (Devamla) Devam ediyoruz:
Başbakanın icraatlarından söz ediyoruz. Herhâlde,
Başbakanın icraatları bütçe görüşmelerinde tartışılacak,
başka nerede tartışılacak?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Bütçeyle
alakası var mı?
BAŞKAN Değerli arkadaşlarım,
lütfen
ATİLLA KART (Devamla) Bakın, Sayın
Başkan, umarım adaletli davranıp süre konusunda gereğini
yapacaksınız. Bakın arkadaşlar
BAŞKAN Efendim, siz Genel Kurula hitap edin,
buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) Bakın, devam ediyorum:
Başbakanın kadrosundan söz ediyorum, icraatlarından
söz ediyorum isim vererek, olay vererek, dosya vererek. İGDAŞta
murahhas aza olarak görev yapan, müfettiş raporlarına göre
HACI BİNER (Van) İSKİyi konuş,
İzmit Barajını konuş.
ATİLLA KART (Devamla) ...gayriyasal yollardan
toplanan paralara birileri adına kasa olarak nezaret eden ve
hakkındaki dava dosyası yasaya aykırı olarak ortadan
kaldırılan Enerji Bakanı Hilmi Güler, kendinden emin
görüntülerle icraatına devam ediyor. Milyar dolarlık enerji
politikalarını uygulayan ve ihaleleri ticari sır gerekçesiyle
kamuoyundan gizleyen bir Bakandan söz ediyorum.
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
İSKİden de bahset.
ATİLLA KART (Devamla) Yolsuzluk ilişkileri
ve iddiaları Kemal Unakıtan klasiği hâline gelen Maliye
Bakanına her şeye rağmen sahip çıkıldığını
görüyoruz.
Gümrüklerle bağlantılı akaryakıt
kaçakçılığı tutarı yılda 4 milyar dolara
ulaşmasına, ortada soruşturma raporları, BDDK raporları
söz konusu olmasına ve muhtelif yolsuzluk suçlamalarına
rağmen Sayın Tüzmen hakkında yasal sürecin işletilmediğini
görüyoruz. Kayıt dışı yapılanmanın sonucunda
kaçakçılık sektörünün kurumsallaştığı
bir Türkiye görüyoruz.
Sağlık sektöründeki yıllık ilaç
yolsuzluğu tutarının 4-6 milyar dolar seviyesinde olduğunu
tespit eden Başbakanlık Teftiş Kurulu raporları
hakkında Ben Başbakanlık Teftiş Kurulu raporu
bilmem. diyebilen bir Sağlık Bakanı ve sessiz kalan
bir Başbakan görüyoruz.
Millî Eğitim Bakanlığındaki yolsuzluk
iddia ve bulgularını görmezden gelen, laiklik karşıtı
yapılanmayı ve eğitim-öğretim birliğini ihlal
eden girişimleri umursamayan ve himaye eden bir Başbakan
görüyoruz.
Çevre ve orman katliamına seyirci kalan ve
teatral gösteri yapan bir Orman Bakanlığı, orman
işgalinden mahkûm olan bir Başbakan; salt bu tablo bile çok
şeyi anlatmaya yetiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın milletvekilleri, TÜPRAŞ-Unakıtan,
Ofer-Kutman ilişkilerindeki suçüstü belgelerini görmezden gelen,
yargı kararlarına rağmen Seydişehir Eti Alüminyumun
içinin boşaltılmasına, yeni Balıkesir Seka örneklerinin
yaratılmasına, işgalin sürmesine seyirci kalan, on
binlerce 4/C mağduru yaratan bu iktidardan anayasal zemin içinde
bunların hesabı mutlaka sorulacaktır, mutlaka sorulmalıdır.
Hataydaki 186
ihaleden 145inin yasaya aykırı olduğu, yolsuzluk yapıldığı
Kamu İhale Kurumu kararı ve diğer bulgularla ortaya
çıkmasına rağmen Bana belge getirin gereğini yapacağım.
diye esip gürleyen ve daha dünkü konuşmasında bu ilişkilere
sahip çıktığını ifade eden bir Başbakanın
yolsuzluklarla mücadelede samimi olduğuna kimi inandırabilirsiniz?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yuvacık
Barajından bahset biraz da.
ATİLLA KART (Devamla) Bu konuda, bu konuda
yeri gelmişken
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri
Holdingden bahset.
ATİLLA KART (Devamla)
onurlu ve yürekli bir
şekilde mücadele veren Hatay Milletvekili Fuat Geçen arkadaşımızı,
tebrikle, takdirle bir kez daha anıyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) Değerli arkadaşlarım, yolsuzluk ve terörle
mücadele konularında Sayın Başbakan samimi ve dürüst
değildir, mücadele konusunda bir hedefi de yoktur.
Sayın
Baştopçu, sizin sorduğunuz soruya geliyorum şimdi:
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları, Avrupa
Adalet Divanı Mahkemesinin beş yılı bulan yargılama
kararı ve Türkiye Cumhuriyeti Maliye Bakanlığı
Teftiş Kurulunun üç yılı aşan raporlarına göre,
Yasin El Kadı isimli kişinin El Kaide terör örgütüne finansal
ve lojistik destek verdiği sabittir. Sayın Başbakan,
bu sürece rağmen, hâlen Ben bu şahsa kefilim. deyip, Danıştay
aşamasındaki temyiz sürecinden feragat edebiliyorsa,
orada, devlet yönetimi adına söz bitmiş demektir, denecek
söz kalmamıştır. Böylesine vahim bir yönetim anlayışıyla
karşı karşıyayız. Orada, artık, Sayın
Başbakanın illegal ilişkilerini sorgulama dönemi
başlamış demektir. Hukuk dışı ve illegal
ilişkilerine aradan geçen beş on yıla rağmen sahip
çıkan, Birleşmiş Milletler kararları ve yargı
kararlarını umursamayan bir zihniyetin terörle mücadelede
de yolsuzlukla mücadelede de samimi olduğuna inanmak mümkün
değildir.
Sayın
milletvekilleri, Sayın Başbakanın yönetim anlayışı
ve uygulamalarında odaklaşan kifayetsiz ve muhteris bir
kadronun tutarsızlıkları ve tahribatları bununla
da bitmiyor. Benim eşim ve kızlarım inançlı Müslümanlardır.
diyerek ayrımcılık yapan, Müslümanlığı
tekeline alan, AİHM ve Danıştayın türban ve özelleştirme
kararları üzerine Mahkemenin bu konuda söz söyleme hakkı
yoktur. Söz hakkı din ulemasınındır. Efendi, efendi,
sen kendi işine bak! diyebilen bir Başbakanın, aslında,
laiklik konusunda da hukuk devleti
konusunda da değişmediği, 1990lı yıllardaki
gömleğini muhafaza ettiği bir kez daha ortaya çıkıyor.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset biraz.
ATİLLA
KART (Devamla) Bakın, değerli arkadaşlarım,
şehitler ve şehit yakınları için Askerlik yan gelip
yatma yeri değildir. Ailelere özellikle telefon açmadım,
şimdi telefonda aynı şikâyetleri bana da yaparsa bunları
mı dinleyeceğim? diyebilen, çiftçi ve köylülere yönelik
olarak Yahu, bu millet yatıp kalkıp size mi çalışacak?
Artistlik yapma! diyebilen Başbakanı ibretle izliyor ve
İsmet Bozdağın Atatürkün Sofrası isimli kitabını
okumasını, çiftçi Halil Ağa ile Mustafa Kemal arasındaki
diyalog hakkında bilgi sahibi olmasını ve ders almasını,
yeri gelmişken tavsiye ediyorum.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingten bahset.
ATİLLA
KART (Devamla) Sayın Erdoğan, aradan geçen dört yıla
rağmen, bu ülkenin tüm vatandaşlarının Başbakanı
olduğunun farkında ve bilincinde değildir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Endüstri Holdingden bahset.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Endüstri Holdingden niye bahsedecek?
ATİLLA KART (Devamla) Endüstri Holding hakkında
bir şey bilip de gereğini yapmıyorsanız namertsiniz,
müfterisiniz.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Arkadaşıma
soruyorum ben. Saygısızlık yapma!
ATİLLA KART (Devamla) Ben tuzağınıza
düşmeyeceğim. Tuzağınıza düşmeyeceğim.
Sayın milletvekilleri, 3.719 üst düzey görevi,
müsteşarlıklar dâhil, dört yıla yakın bir süreden
bu yana vekâleten sürdüren, Anayasa ihlali yapan Sayın Başbakan
hâlen bürokratik oligarşiden yakınıyorsa, orada Sayın
Başbakandan kaynaklanan bir yönetim aczi ve dirayetsizliği
var demektir.
Cumhuriyetin temel nitelikleriyle kavgalı
olduğunu, rejimin değiştirilmesi gerektiğini
ifade eden bir Başbakanlık Müsteşarı ve onun himayesindeki
binlerce üst düzey bürokrat Truva atı olarak görevlerini sürdürüyorsa,
orada vahim bir tablo var demektir.
Bir Meclis Başkanı Anayasa maddeleri
arasında hiyerarşi ve öncelik olmaz, laiklik tanımı
açık değil. diyor, Sayın Başbakan da Hele acele etme.
Bunları kademe kademe aşıyoruz. Gelecek on yılda,
otuz yılda bir ağızdan konuşulacak. diyorsa, orada
Demokrasi bizim için araçtır. söylemi doğal olarak hatırlanır
ve orada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kart, sözünüzü tamamlar
mısınız.
ATİLLA KART (Devamla) Sayın Başkan,
müdahale oldu. Ben iki dakikalık daha süre talep ediyorum.
BAŞKAN Efendim, ben verdim size süre.
ATİLLA KART (Devamla) Müdahaleler oldu, konuşmam
kesildi ama.
BAŞKAN Tamam, konuşmanızı toparlayın
lütfen.
ATİLLA KART (Devamla) İki dakikalık
süre istiyorum Sayın Başkan.
Orada, bakın, Anayasanın 24üncü maddesinin
son fıkrası anlamında din istismarı yapılıyor
demektir. Yolsuzluk ilişkileri sistematik hâle geliyor ve denetlenemez
bir hâl alıyorsa, orada yoksulluk bir kader haline getiriliyor
demektir. Bir yönetim yapılanmasında kifayetsiz ve muhteris
bir kadro yönetime hâkim olmuş, yasamaya doğrudan müdahale
ediyor, yargıyı doğrudan ve dolaylı ilişkiler
içinde bağımlı hâle getiriyorsa, orada, parti devleti
olma ve dikta süreci başlamış demektir ve orada, Türkiyenin
parti devleti ve sonuçta müstemleke bir ülke hâline gelmesi kaçınılmaz
demektir. Bu uyarı ve kaygılarla, Sayın Başbakanı
sorumlu olmaya ve sağduyulu davranmaya, hele bu dönemde
sağduyulu davranmaya özellikle davet etmek gereğini duyuyorum.
Sayın milletvekilleri, geldiğimiz süreçte,
Türkiyenin sorunlarının çözümünde bir başlangıç
yapabilmek için, bir başlangıç yapabilmek adına, ya Sayın
Başbakanda odaklaşan zihniyet ve uygulamaların değişmesi
ya da Başbakanın değişmesi zorunluluğu vardır.
(CHP sıralarından alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) Yok
ya!
ATİLLA KART (Devamla) Bu anlatım çerçevesinde,
Sayın Başbakanın zihniyet ve uygulamalarının
değişmeyeceği açıklık kazandığından,
öncelikli çözüm, müstacel çözüm, Sayın Başbakanın ve
iktidarın değiştirilmesidir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) Değiştirsenize!
ATİLLA KART (Devamla) Türk ulusu, bunu anayasal
zemin içinde başaracaktır, bundan hiç kimsenin kuşkusu
olmasın.
Bu değerlendirme ve uyarılarla, Genel
Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET BEŞİR HAMİDİ (Mardin)
İktidar yüzü görmeyeceksiniz!
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın
Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü
konuşmacı, Ankara Milletvekili Sayın Ayşe Gülsün
Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Bilgehan.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara)
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
2007 yılı bütçesi üzerindeki Cumhuriyet Halk Partisi görüşlerini
sunmak için söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir araştırma
yaptım. Bir yıl içerisinde, 2006 yılının başından
bugüne kadar, Anıtkabiri tam 7,5 milyon kişi ziyaret etmiş.
Bu, cumhuriyet tarihinde bir rekor. Bu sayı 2002de 1 milyon 391
kişi imiş. Yani, dört yılda, cumhuriyetimizin kurucusu
büyük önderimizin kabrine koşanların sayısı neredeyse
4 kat artmış. Ülkenin her tarafından gelen bu ziyaretçilerin
kalplerinden taşan duygu ve düşüncelerini yazdıkları
defterlere, alınan yeni karar gereği açıklama yasağı
getirildiği için ulaşamadım. Ancak, gittikçe büyüyen
bu ilgi ve sevginin yanında, dört yılda yükselen, cumhuriyetimizin
temel ilkeleriyle ilgili endişe ve kaygıların da bulunduğunu
görmemek mümkün değil. Sanırım, çok az ülkede insanlar,
yıllar önce ebediyete göç etmiş bir devlet kurucusuna, hayran
oldukları bir lidere bağlılıklarını ve
hatta zaman zaman güncel olaylara, siyasal gelişmelere karşı
olan tepkilerini böyle ifade ediyorlar; milyonlar Anıtkabire
koşuyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) Bizim dönemimizde
olumlu bir gelişme olmuş.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) Tabii,
bunda şaşırtıcı bir taraf yok, biz de koşuyoruz
birlikte. Çünkü, halkın yalnız yüzde 7sinin okuryazar olduğu,
ekonomisinin borç altında çöktüğü, kişi başına
düşen gelirin 4 lira olduğu ve topraklarının büyük
çoğunluğunun yabancı güçler işgalinde bulunduğu
yıkılmış bir Osmanlı İmparatorluğundan
yepyeni bir devlet yaratmak, bağımsızlık kazanmak
ve dünyada Türk mucizesinin mimarı olarak anılmak her liderin
harcı değildir.
Bakın, bugün burada 2007 Türkiye bütçesini
görüşüyoruz. Atatürk döneminde, on beş yıl boyunca,
kalkınma hızı yüzde 15 olmuştur. Atatürk bugün sadece
bizde değil, başta mazlum devletler olmak üzere, çağdaşlığa,
evrensel değerlere önem veren bütün ülkelerde saygıyla
anılmaktadır. Türk halkı vefalıdır ve minnetini
hak edene gösterir. Şaşırtıcı olan, ölümünden
altmış sekiz yıl sonra Atatürkçülüğün geldiği
noktadır. Ne yazık ki, toplumun büyük bağlılığına
rağmen, ülkemizde, son dört yılda bu alanda endişe verici
gelişmeler olmuştur. Öğrenim Birliği Yasası
her fırsatta delinmeye çalışılmış, devletin
laik düzeni eleştirilmiş, kadrolaşma ile dinsel etkiler
toplumun her kesiminde ve devlet kurumlarında artmıştır.
Atatürkün adını taşıyan, ülkemizin
en büyük uluslararası havaalanında geçenlerde bir deve
kesilmesi, ortalığın kan gölüne dönüşmesi düşündürücü
değil midir? Öte yandan, gençlerimizi yetiştiren üniversite
kürsülerinde yer alan kimi öğretim görevlilerinin, Atatürk Dönemini
gericilikle eleştirdiği, ulusal kahramanımızdan
o adam diye söz edildiği günlerdeyiz. Kaçak kurslarda, ama bazı
eğitim kurumlarında bile cumhuriyetimizin kurucusu yanlış
tanıtılmakta, çocuklarımızın farklı anlayışlarla
ve çağ dışı görüşlerle yetiştirilmesine
göz yumulmaktadır.
Ne gariptir, Atatürk, o olağanüstü sezileri
ve öngörüsüyle, sanki bugünlerin geleceğini görmüş gibi,
yıllar öncesinden Devrimler sadece başlar, bitmesi diye
bir durum yoktur. demiş ve bizlere Cumhuriyeti ve onun gereklerini
yüksek sesle anlatınız. diye seslenmiştir.
Bu amaçla kurulan kurumlardan en önemlisi,
1931den itibaren, Türk tarihini incelemek ve elde edilen sonuçları
dünyaya yaymak için gayret eden Türk Tarih Kurumudur. Bir diğeri
de, 1932de kurdurduğu ve Türk dilinin sadeleşmesi için çalışmalar
yapan Türk Dil Kurumudur. Cumhuriyet döneminin en önemli kurumları
olarak bu oluşumlar, Atatürkün arzusu doğrultusunda, bağımsız
sivil toplum örgütleri statüsünde, uzun yıllar değerli hizmetler
vermişlerdir. Sonradan kaderleri değişmiş, 12 Eylül
rejimiyle nitelikleri ve konumları farklılaşmış,
Anayasanın 134üncü maddesince, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı
bünyesinde yeniden yapılanmışlardır.
Yüksek Kurumun amacı, ulusal varlığımızın
ve ulusal gücümüzün devamında ve gelişmesinde, Türk kültürünü
her türlü politikanın dışında, üstünde, Atatürk
ilke ve devrimleri doğrultusunda bilimsel yönden incelemek,
araştırmak ve bir bütünlük içerisinde tanıtmak, yaymak
ve dünya kültürleriyle buluşturmaktır. Ancak, Yüksek Kurum
yasası çıkmadığı için, bağlı kurumlar,
tüzel kişiliğe sahip olmalarına karşın yasal
hak ve yetkilerini tam olarak kullanamamaktadırlar. Kurumlar,
Atatürkün iradesiyle dernek statüsünde kurulmuşken, bugün birer
kamu kurumu hâline getirilmişlerdir.
İşte bu kaygılarla, Atatürkün Türk
Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna verilmek üzere Cumhuriyet Halk
Partisine bıraktığı İş Bankası hisselerinin
bu kurumlara ödenme işlemi, Partimiz tarafından Bu kurumlar
12 Eylülde kapatılmış ve ilgili yasa da değiştirilmiştir,
yerine kurulanlar ayrı birer tüzel kişiliktir. gerekçesiyle
durdurulmuştu. Süren yargı süreci yakın zamanda tamamlandı
ve Yargıtayın aleyhteki kararına saygı gösteren
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye İş Bankasında bloke
edilmiş, yani bu konuyla ilgili olarak saklanmış olan
kurumların payını ödeyeceğini bildirdi.
Kuşkusuz bu gelişme, kurumlara yeni kaynaklar
sağlayacak ve farklı çalışma olanakları sunacaktır.
Bize düşen, bundan sonra daha verimli olmasını umduğumuz
etkinlikleri değerlendirmektir. Zira, Başbakanlığa
bağlı Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumunu önemli görevler
beklemektedir. Bunların başında, ülkemizin yurt
dışında tanıtımı gelmektedir. Bu iletişim
çağında hâlâ yurt dışında Ne yazık ki ülkenizi
tanımıyoruz, kendinizi tanıtamıyorsunuz.
şikâyetlerini dinlemekten bıktık.
Çok önemli meselelerimizde, haklı davalarımızda
tezlerimizi duyuramıyoruz. Geçtiğimiz aylarda Fransa
Ulusal Meclisinin kabul ettiği soykırım tanımasına
reddin cezalandırılmasıyla ilgili yasa gündemdeyken,
Strazburgdaki Avrupa Konseyi binası kütüphanesinde Ermeni
yanlısı tam 25 yeni yazılmış kitap vitrine konmuştu.
Aralarında bir-iki Türk yazar vardı, ama, onların da görüşü
bizim görüşümüzü yansıtmıyordu; bu konuda bir tane
bile kitap yoktu. Oysa, 2006 yılı içinde Atatürk Araştırma
Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından 34, Türk
Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet kitap ve süreli yayın hazırlanmış; ama, sorgulanması
gereken, yayınların nereye yollandığı, ne kadar
etkili oldukları ve en önemlisi kimler tarafından yazıldığı
ve daha da önemlisi kaç tanesi yabancı dilde.
Yine, 2006 yılında, bağlı kuruluşlar
tarafından dört yılda bir dönüşümlü olarak düzenlenen
ve 308 yerli ve yabancı bilim adamının katıldığı
uluslararası büyük kongreyle 79 yerli ve yabancı bilim adamının
katıldığı bir uluslararası bilimsel toplantı
gerçekleştirilmiş. Bu toplantıların yankıları
nelerdir?
Ayrıca, AB müzakereleri sürecinde yayınlanan
bazı raporlarda, Kemalizmle ilgili gerçek dışı
tanımların yer aldığını görüyoruz. Özellikle
son yıllarda, yurt dışında, çeşitli odaklar tarafından
yanlı ve kasıtlı bir Atatürkçülük karşıtı
hareketin olduğunu biliyoruz, ama, gerek içte gerek de
dışta bu gibi karalamalara verilecek en güzel karşılık,
bilimsel yönden konusunda uzman aydınlarca yapılacak ciddi
sunumlardır. Bu kurumlara, bilim kurumları olarak, kuruluş
amaçları doğrultusunda, Atatürkü, Atatürkçü düşünceyi,
Türk kültürünü araştırıp, tanıtıp, ulusal boyutlardan
evrensel boyutlara taşımakta büyük sorumluluklar
düşmektedir.
Diğer yandan, Türk Dil Kurumu da, Cumhuriyet
Halk Partisinden, Atatürkün vasiyetiyle İş Bankası
hisselerinden Kurumun payına düşen 104 milyon lirayı
almıştır. Kurum Başkanı Sayın Şükrü
Halûk Akalın, bu parayla Türk Dil Müzesinin de içinde bulunacağı
büyük bir yerleşke kurulacağını belirtmiş.
Gelecek yıl Türk Dil Kurumunun kuruluşunun 75inci yılının
kutlanacağı düşünülürse, bu girişim gayet olumludur,
kendilerine başarılar diliyoruz; çünkü, Türk dilinin günümüzde
geldiği nokta da düşündürücüdür. Atatürkün bu Kuruma verdiği
önemi de biliyoruz. Çalışmalarına kendisi de katılmış,
dilimizin sadeleşmesi için çok özen göstermiştir. Oysa,
son yıllarda, yaşadığımız ortamlarda,
bölgelerde, yeni basın yayın organlarında, sokağa
çıktığımızda, televizyon kanallarında
dilimizin nasıl kullanıldığını, ne kadar
yozlaştığını, yabancılaştığını
görmemek olanaksızdır. Bu konuda ülkemizde tuhaf bir çelişki
de olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Devamla) Teşekkür
ediyorum.
Küreselleşme çağında yabancı dil
öğrenmenin şart olduğunu biliyoruz. Okullarımızda
gençlerimize yabancı dil öğretmek için çabalıyoruz,
hatta yabancı dilde eğitim veren üniversitelerimiz var.
Ama, yine de genel olarak, Türkçeden başka dil kullanamayan bir
toplum olarak tanınıyoruz. Oysa hem kendi dilimizi koruyabilir
ve zenginleştirebilir hem de yabancı dil öğrenebiliriz.
Zaten, ancak ana dilini iyi kullananlar bir başka dili rahat konuşabilirler.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Kurumunun görevlerini ve yüklendiği sorumluluğu
daha fazla anlatmaya gerek yok. Bu kurumlarda çok değerli profesörlerimiz,
alanında uzman bilim insanlarımız özveriyle çalışmaktadır.
Bizim onlardan beklediğimiz, aynı Atatürk dönemindeki gibi
kendilerini bağımsız, tarafsız birer aydın
olarak görmeleri ve devlet memuru, devlet dairesi memuru anlayışıyla
değil, sanki bir sivil toplum örgütü üyesi gibi çalışmalarıdır.
Başbakanlığın kendilerine bu
özgürlüğü vereceğini umuyor, Kuruma başarılar
diliyor, sizlere de saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bilgehan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz,
İstanbul Milletvekili Sayın Halil Akyüze aittir. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA HALİL AKYÜZ (İstanbul)
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri
Başkanlığının 2007 mali yılı bütçesi
ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Diyanet İşleri
Başkanlığı 1924te, yani bundan seksen iki yıl
önce kurulmuş, genel idare içinde Anayasa kurumu, bir Anayasa
kurumu olarak yerini almıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
laik ilkeler ışığında, siyaset düşüncelerinin
dışında, toplumun dayanışma ve bütünleşmesine
katkı sağlama görevlerini almış ve bu görevlerin
özel bir kanunla düzenleneceği ifade edilmiştir.
Elbette, Diyanet İşleri Başkanlığı
kadroları laik ve demokratik cumhuriyete uygun olarak görevini
yapacaktır, çünkü, laik ve demokratik cumhuriyetle İslam
dininin ilkeleri örtüşür, çelişmez; ama, uzun yıllar,
sanki İslam dini ilkeleriyle laik cumhuriyet ilkeleri arasında
bir çelişki varmış gibi, bilerek veya bilmeyerek değerlendirmeler
yapılmıştır. Elbette, cumhuriyetin ilk yıllarında,
bizim Diyanet kadrolarımız, imamlarımız, laiklikle
ilgili birtakım kuşkular taşımışlardır.
Acaba, bizim dinî görevlerimizi yerine getirmemize engel mi olacaktır?
Bu, acaba dinsizlik demek midir? diye birtakım kuşkular taşırlarken,
çok partili dönemde araya siyasi partiler girdi ve din kadrolarına,
elbette, el altından, aleniyete belki çok çıkaramayarak,
Elbette bu laiklik, dinsizlik demektir; aman ha, laikliği savunan
partilere oy vermeyin. propagandası yaparak dini istismar
etmişlerdir. Bu, uzun süre böyle gelmiştir. Tabii, laik kesim,
laik ve demokratik cumhuriyete inananlar birtakım hassasiyetler
taşıyorlardı, rejim hassasiyetleri taşıyorlardı
elbette. Yüzde 99u dini bütün olan bu insanlar, İslam dinine
hiçbir zarar vermeden laik ve demokratik
cumhuriyetin korunabileceğini, yaşatılabileceğini
ve bir yaşam biçimi hâline getirilebileceğini iddia ediyorlardı,
söylüyorlardı; ama, maalesef, siyaset, bu görüşe yardımcı
olmadı, uzun süre olmadı. Niye olmadı? Çünkü, kültür
düzeyimiz yeterli değildi. Şimdi, imam kadrolarımız,
Diyanet kadrolarının kültür düzeyi yükseldikçe, elbette,
laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığın
dinimiz için de büyük bir özgürlük olduğunu, herkes için de yararlı
olduğunu gördüler; çünkü, medeniyet öyle bir ateştir ki,
karşısındakini yakar. Nitekim, kendisinin geçmişiyle
ve geleceğiyle ilgili birtakım şüpheler taşındığı,
rejimle ilgili birtakım şüpheler taşındığı
söylenen Başbakan dün burada nereye sığındı?
Laik ve demokratik cumhuriyete bağlılığına
sığındı. Ben de laik ve demokratik cumhuriyete
tam bağlıyım. dedi. Eğer inanarak söylediyse çok
mutlu oldum, çok teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) Niyetini okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tabii, tabii!
EYÜP FATSA (Ordu) Mesleğinizdir, niyet okuyabilirsiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tabii, tabii!
Şimdi, tabii, bu Diyanet bütçesi üzerine konuşurken,
arkadaşlar, İslam dininin hoşgörüsünü de gözardı
etmiyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Günah
işlemeyeceksiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Göz ardı etmiyorum, yani, onu bilesiniz.
EYÜP FATSA (Ordu) Biraz da sizde olsa o hoşgörü.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Onun için ben, Başbakanlık
bütçesiyle ilgili konuşurken, dikkat ederseniz ve dinlerseniz,
Başbakanlık Müsteşarından söz etmeyeceğim,
söyleyeceğim çok şey vardır çünkü.
Şimdi, Diyanet, bakın, siyaset dışı
kalsın görevini almıştır. Biz bunu uzun süre destekledik.
Niye destekledik? Çünkü, siyaset yaparken hep bizim aleyhimize konuşuyor.
Laik cumhuriyetin savunucuları aynı zamanda Müslümandır.
Elbette Müslüman olmayan da vardır. Kimseyi de ilgilendirmez
bu, ama, hiçbir surette İslam ilkeleri ile sosyal demokrasi evrensel
ilkeleri çelişmez, Müslümanlığın sağı
solu olmaz, dememişlerdir. Dolayısıyla bize zarar
vermişlerdir.
Şimdi, bakın arkadaşlar, Diyanet
kadroları o hâle geldi ki, ben artık kuşku duymuyorum.
Yani, öyle boşuna yere Diyanet kadrolarından kendi kadrolaşmasını,
kendi ideolojisini sağlamak için Millî Eğitim Bakanı
adam aramasın. Aldı biraz, bir miktar, 1.000-1.500 kadar aldı.
Onun istediği gibi imam orada bile kalmadı, Diyanette bile
kalmadı.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Camilerde
imam açığı var.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Diyanet kadroları
artık bir demokrasi mücadelesi veriyorlar. Ben burada iki sene
evvel söylemiştim size, elbette sendikalaşacaklar, demokratik
ve ekonomik haklarını savunacaklar demiştim. Şimdi
memnuniyetle görüyoruz ki, Diyanet İşleri Başkanlığında,
yaklaşık, çalışan 80 bin kişinin 50 bin kişisi
sendikalı. Diyanet-Senin üye sayısı 30 bin, Diyanet ve
Vakıf-Senin üye sayısı 20 bin. Yani, büyük ölçüde sendikalaştılar.
Peki ne istiyor bu sendikalar? Diyanetten özerklik istiyorlar, Diyanetin
özerkleştirilmesini istiyorlar. Biz de istiyoruz. Bunu daha
önce söyledik. Özerk Diyanet İşleri Başkanlığı
istiyorlar. Biz de istiyoruz. Nihayet geçen hafta Diyanet
İşleri Başkanı bir televizyon programında
Diyanet özerk olmalıdır, Diyanet İşleri Başkanı
seçimle gelmelidir. diyor ve cumhuriyetin ilk yıllarında
müftülerin nasıl seçimle geldiğini söylüyor.
Bu düzey, memnuniyet verici bir düzeydir arkadaşlar.
Elbette demokrasinin olduğu yerde, özgürlüğün olduğu
yerde olumsuzluk yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya) Var mısınız?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Varız tabii. Bizim programımızda
da var, varız.
Değerli arkadaşlarım, Diyanet, siyaset
yapmasın. Bir süre ben de rahatsızdım Diyanetin siyaset
yapmasından. Ama, şimdi, görüyorum ki Diyanetin önemli bir
kısmı, Müslümanlığın sağı solu yoktur,
dolayısıyla sosyal demokratlar İslamiyetin temel ilkelerine
daha yakındırlar, eğer bundan sonra siyasete karışmak
gerekiyorsa sosyal demokratları desteklemek gerektiğini
söylemeye başladılar.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Nerede!
Yok ki sosyal demokrat. Yok ki sosyal demokrat.
BAŞKAN Müdahale etmeyelim efendim.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, siz artık
bundan sonra din istismarına umut bağlamayın. Bağlamayın
din istismarına umut. Bitti o işler artık.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Bağlamıyoruz,
bağlamıyoruz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Başka başka
şeyler arayın. Yani, bakın, size başka bir şey
söyleyeyim. Diyanetteki gelişmenin bir örneği de sizsiniz.
Niye sizsiniz biliyor musunuz? Başbakan dedi ki: Değiştik.
Yani, biz, artık Erbakan Hocanın rahleitedrisinden ayrıldık,
biz değiştik, biz çağdaşlaştık, biz medenileştik,
biz laik cumhuriyete yürekten bağlıyız anlamında
değiştiğini, gömleğini çıkardığını
söyledi. Doğru mu?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Doğru.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Size onun için oy verdiler.
EYÜP FATSA (Ordu) Alıp siz giydiniz gömleği.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ama, şimdi görülüyor
ki yer yer eski hastalıklarınız, eski alışkanlıklarınız
depreşiyor ve toplum sizin çok da değişmediğinizi
anlıyor. Tabii
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
SONER AKSOY (Kütahya) Ondan değil, yeni gömlek
HALİL AKYÜZ (Devamla)
biraz değiştiniz.
Ama, bir şeyi kırk kere söylerseniz, ona siz de inanmaya
başlarsınız. Siz, sık sık laik cumhuriyete
bağlıyız deyin. Bunun çok faydası vardır.
Kırkı bulduğu zaman bu ifadeniz, laik cumhuriyete inanacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar) İnanacaksınız
ve bunun bir zararı olmayacak.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Siz de
aynı şekilde İslamiyete
HALİL AKYÜZ (Devamla) Sakın zannetmeyin
ki ben size yanlış yol gösteriyorum. Size en doğru yolu
gösteriyorum.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Siz öyle mi
yapıyorsunuz?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Çünkü, Diyanet
İşleri Başkanlığının ve tabii Türkiyedeki
anayasal kurumların amacı toplumda iç barışı
sağlamaktır. İç barış da böyle sağlanır.
Bundan kimsenin korkmasına gerek yok.
Değerli arkadaşlarım, şimdi,
tabii, Diyanet İşlerinin ayrıca bu görevlerini yapabilmesi
için, bir de örgütlenme yasasına ihtiyacı var, bir örgütlenme
yasasına ihtiyacı var. Bundan önce, Diyanetin birtakım
sorunları var. Ben, daha önce de söyledim, arkadaşlar, ben,
bu işin uzmanı değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Akyüz, süreniz tamamlandı,
lütfen selamlar mısınız.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Tamamlandı
mı?
BAŞKAN Verdim, ek süre verdim, siz fark etmediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) İki dakika
şu Diyanet Yasasından bahsetmem lazım.
BAŞKAN Ama, siz, başka şeylerden bahsettiniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, Alevi yurttaşlarımızın
Diyanette temsiliyle -ki, bu Anayasanın laiklik ve eşitlik
ilkesine uygundur- ilgili sözlerimi söyleyemedim, yani, söylemem
gerekenleri söylüyorum, ama, bir şey olmadı burada yani.
Sayın Başkan, çok önemli söyleyeceğim
iki konu var. Bu Alevi kesiminin Diyanette temsil edilmesi gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Cemevlerinde Alevi
yurttaşlarımızın -ki, bunlar, yaklaşık 20
milyondur- ibadet yöntemlerinin bir statüye bağlanması gerekiyor.
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir din mi?
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bu yurttaşlarımız
bunu istiyorlar. Eğer siz diyorsanız ki bu ayrı bir din
değildir eğer siz diyorsanız ki bunun Kuranda yeri
yoktur bu yurttaşlarımızı ikna edeceksiniz. Ya
ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız, kural
budur.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Sizce
var mıdır?
SONER AKSOY (Kütahya) Ayrı bir dinse, tamam.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, kısaca
şeyden bahsetmek istiyorum, Diyanet İşleri Yasasından.
Diyanet işlerinden sorumlu Devlet Bakanı, iki sene evvel,
burada, geldi dedi ki: Diyanet işleri örgütlenme yasası
hazırdır, çok az bir şey kalmıştır. Gayet
çağdaş bir yasayı buraya getireceğim ve birlikte
çıkaracağız.
Arkadaşlar, iki sene
Bu en kısa zamanda
getireceğim sözünden siz ne anlıyorsunuz?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) AK Parti
İktidarında
HALİL AKYÜZ (Devamla) En kısa zamanda
getireceğim demek, bu dönem bitinceye kadar getirmeyeceğim
demek midir?
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) AK Parti
İktidarında
HALİL AKYÜZ (Devamla) Şimdi, öyle anlaşılıyor
ki, siz bu işi, siz bu yasayı getiremeyeceksiniz.
SONER AKSOY (Kütahya) Siz getirin
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ama, bu yasayı getirirken,
Diyanetin özerkleşmesini, özgürce sendikalaşmasını
lütfen bu yasaya koyun. Ben, dediğim gibi, Diyanet bütçesi üzerinde
konuşurken olabildiğince İslam dininin hoşgörüsü
ilkelerine bağlı kalmaya çalıştım.
ABDULLAH ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Biz de
hoşgörülü davrandık.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ben, bu bütçeyi, bu Diyanet
bütçesinin, yeterli olmamakla birlikte, hayırlı olmasını
diliyorum.
Hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Akyüz.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
İstanbul Milletvekili Sayın Egemen Bağış.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bugün
Başbakanlığımızın merkez teşkilatı
ve bağlı kuruluşlarından Türkiye Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansının bütçesi hakkında
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle
paylaşmaya çalışacağım.
Arkadaşlar,
dört-beş yıl öncesine kadar Türkiyede bütçeler fazla ciddiye
alınmazdı, bütçeleri hazırlayan hükûmetler bile onları
fazla ciddiye alıp fazla uygulamazlardı; çünkü, bütçeler
birçok kara deliklerle doluydu, halkı kandırmaya çalışırlardı,
kurnazlık yapmaya çalışırlardı, bunun neticesinde
faiz enflasyonu, enflasyon faizi tetiklerdi ve böyle bir sarmal içerisinde
ülkemiz büyük bir kargaşa içerisinde, kayıt dışı
ekonomi içerisinde, kayıt dışı yüksek faizli, yüksek
enflasyonlu bir dönem içerisinde geçti ta ki Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara gelene kadar. Artık, herkes biliyor ki, Avrupa
Birliği standartlarında bir bütçemiz var. Rakamlar neyse
o. Bütçenin dışında herhangi bir fon yok. Bütçenin
dışında herhangi bir kara delik yok. Bu yüzden, Türkiyede,
artık, faizler düşüyor, enflasyon düşüyor ve kişi
başına düşen gelir kat kat artıyor.
Dünyanın
değişen koşullarına ayak uydurabilmek için
Başbakanlığımızda, merkez teşkilatımızda,
aynı şekilde yirmi üç değişik birimle önemli hizmetler
vermekte. Başbakanlığımız için 2007
Şimdi,
bu yurt dışına gönderilen kuvvetlerimizle ilgili 121
milyon YTLden bahsederken şu gerçeği öğrendim: Bugün,
ana muhalefet partimizin lideri -duyduğum kadarıyla- Lübnana
gitmiş ve Lübnana gidiş sebebi de Sosyalist Enternasyonal
toplantısına katılmaya gitmiş. Ben şaşırdım,
Cumhuriyet Halk Partisi sosyalist değil statükocu, enternasyonalist
değil izolasyonist. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tamamen içe kapanık bir parti. Neden oraya gidiyor?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan be, hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hele Lübnanda
olan bir toplantıya niye gidiyor anlayamıyorum?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seni
düşük seviyeli adam!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çünkü, biz iki ay
evvel burada Lübnana askerlerimizi göndermek için
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan
Seni Amerikalı seni!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
sizlere bazı gerçekleri anlatırken
dediniz ki: İsraili korumaya mı gidiyorsunuz? Şimdi,
hangi yüzle İsraili koruduğunu
iddia ettiğiniz askerleri ziyarete gidecek genel başkanınız
anlayamıyorum ben? (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) ABD
uşağı! Hadi oradan! Hadi oradan!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, birileri de kalkıp diyor
ki: Bu Başbakan esas dindarlara, mütedeyyin insanlara takiye
yapıyor. Ya, haddinizi bilin!
ATİLA EMEK (Antalya) Sen haddini bil!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Sen haddini
bil terbiyesiz!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Siz, Başbakanın
takiye yapmasını ağzınıza almaya haddiniz
değil. Haddinizi bilin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Doğru konuş, sen haddini bil!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, Sayın
Başkanım, biraz da Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım
Ajansının bütçesiyle ilgili bilgiler vermek istiyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen kimin
adına konuşuyorsun? Provokatörsün sen. Yakışıksız
herif!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türkiye Yatırım
Destek ve Tanıtım Ajansı Hükûmetimizin yatırımları
artırma genel politika ve amacının
bir göstergesi olarak 4 Temmuz 2006 tarihinde
ATİLA EMEK (Antalya) Geçen Amerikada söylediklerinin
hesabını ver.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
doğrudan
Sayın Başbakana bağlı olarak kurulmuştur.
2007 yılı bütçesinde de bu kuruluşumuza 30 milyon YTL
fon ayrılmıştır. Eskiden bir kuruluş kurulduğu
zaman, kanunla kurulurdu
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı pazarlayan bu işte!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
ama bütçeden mütçeden de bir şey ayrılmazdı,
öyle boşlukta kalırdı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı nasıl pazarladın!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Sen dinden
anlar mısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, daha kurar kurmaz bütçesiyle
ve kadrosuyla bunu önünüze getirdik.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Başbakanı nasıl pazarladığını anlat?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyelim efendim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seni
seviyesiz. Sen Amerikada Başbakanı pazarlayan adamsın!
BAŞKAN Lütfen dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, bu arkadaşlara dinlemeyi öğretir misiniz lütfen.
(CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Seviyesiz!
ATİLA EMEK (Antalya) Sen yurt dışında
konuştuklarının hesabını ver! Sen görevli
geldin Türkiyeye ne de olsa.
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, lütfen
dinleyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, bu muhalefetteki arkadaşlar dinlemeyi öğrenecekler
mi, yoksa ben devam mı edeyim?
ATİLA EMEK (Antalya) Sen konuşmasını
öğren önce!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Hadi
oradan, küçük herif seni!
BAŞKAN Siz Genel Kurula hitap edin efendim.
Siz Genel Kurula hitap edin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
git Amerikayla konuş o işleri!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi arkadaşlar,
bakın bu Ajansın ne kadar önemli bir görev yaptığıyla
ilgili bir şeyi sizinle paylaşacağım.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Utanıyorum
senden!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Eskiden, böyle
yeni bir kurum kurulduğu zaman binlerce kadro açılırdı.
Biz ne yaptık? Sadece 30 kişiyle sınırlı tuttuk
kadroyu. Neden? Çünkü, biz hizmet versin istiyoruz.
ATİLA EMEK (Antalya) Senin kafanda gezsek
Türkiye kan gölü olur be!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Uçaktan inen, gelen
yabancı yatırımcı tek noktayla muhatap olsun. Oradaki
görevli arkadaşlar onlarla ilgili bütün sorunları çözsünler,
onların sıkıntıları varsa, onların konularına
yardımcı olsunlar.
Bu ajans yaklaşık on iki değişik
ülkede, on beş temsilcisiyle sürekli koordineli olarak uluslararası
bir strateji geliştirmektedir. Yatırımcılara,
konusunda uzmanlaşmış proje liderleri tarafından
profesyonelce hizmet sunulmaktadır. Ajans Ankara merkezli olmakla
beraber, İstanbulda da bir ofisi olacaktır ve bu Ajansımız
uluslararası bir tanıtım kampanyası sürdürecektir.
Bize bugüne kadar hep yurt dışında
şunu soruyorlardı
ATİLA
EMEK (
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Yahu sizde neden yabancı yatırım
işlerini takip
HARUN
AKIN (Zonguldak) Kimsin
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Neden yok biliyor
musunuz? Cevabı çok açık: Çünkü, Türkiyede AK Parti İktidarına
kadar olan süreçte köhne zihniyet, yatırımcı istemiyordu
da ondan.
Muhalefet zihniyetinde, yatırımcı
yoktur. Sadece kural, kaide, devlet geleneği maskesi altında
bürokratik zulüm ve bürokratik hâkimiyet düzeni vardı. Çünkü,
Cumhuriyet Halk Partisi zihniyeti yabancı yatırımcıyı
bürokrasi içerisinde boğup, yatırımcıyı kaçırma
zihniyetindedir. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Cumhuriyet Halk Partisi kadar başına taş düşsün!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
Başbakanı pazarlayan adamsın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Çünkü, Türkiyede
ilk kez bir iktidar beş yıllık süreyle istikrarlı
büyüme ve ekonomik toparlanma sürecine imza atmıştır.
Çünkü, yerli yatırımcı ve yabancı yatırımcı
Türkiyede ilk kez siyasi istikrar yüzü görmektedir. Çünkü, bundan
sonraki beş yılda, aynı bundan evvelki dört yıl gibi
bu politikaları uygulayacağız.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin sözcüleri
kalkıp, biraz evvel burada Ali Dibolardan bahsettiler.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Eee?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Evet.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yani, onu
herhâlde sizin kendi arkadaşlarınıza sormanız lazım.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Yapma ya!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Ağzın eğilsin senin, ağzın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Yuvacık Barajıyla
ilgili uzmanlığınız var, Ali Dibo orada. Buyurun.
(CHP sıralarından gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Altı ayda bir geliyorsun,
ortalığı karıştırıyorsun.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Bazıları
da kalkıp dediler ki: Başbakanın kifayetsiz ve muhteris
kadroları. Herhâlde bunu söyleyen arkadaşınız
da, aynı Genel Başkanınız gibi, aynaya bakarak konuşuyordu.
BAŞKAN Sayın Milletvekilleri, lütfen
dinleyelim efendim.
ATİLA EMEK (Antalya) 128 dosya nerede?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN Sayın Bağış, siz Genel
Kurula hitap edin efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar
(CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sayın
Başkan, bu ne dediğini bilmiyor.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkanım, muhalefet milletvekillerinin mahkeme mahkeme
dolaşıp yatırımları, özelleştirmeleri
engelleme çabalarını da ibretle izliyoruz. Olumlu icraatı
HARUN AKIN (Zonguldak) Hesabın bozuldu
herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
iş ve
aş getirecek icraatı, ekonomik kalkınma getirecek icraatı
engelleme çabalarınızdan dolayı da bir çığır
açtınız.
ALİ KEMAL KUMKUMOĞLU (İstanbul)
Kaç ihale bağladın?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hâlâ işsizlik
varsa bu ülkede
HARUN
AKIN (Zonguldak) Hesabını bozduk herhâlde!
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla)
muhalefetin bu tavrından dolayıdır,
bunu unutmayalım. Hâlâ, bürokratik sosyalizm arzuları canlı
kaldığı için, işsizliği istediğimiz kadar
azaltamıyoruz. Muhalefet, artık, bundan sonra, Yatırım
Ajansı, yeni kurduğumuz Yatırım Ajansının
önünde de gösteri yaparsa, yabancı yatırımcıları
kaçırmaya çalışırsa hiç şaşırmayacağız
arkadaşlar. Bakınız, böylesine önemli hizmetler verecek
olan bir ajansta
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Memleketi açlığa, yoksulluğa,
Amerikaya teslim ettiniz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
sadece 30 kişiyle
direkt hizmet verilecektir ve çalışacak personelin yüzde
20sinden fazlası destek hizmetlerinde çalışmayacaktır.
Bu yaklaşım da muhalefete yabancı gelebilir, normaldir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Çünkü,
sen de yabancısın!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türkiyede, muhalefet,
iktidara gelebilmek için çözüm önereceğine, toplumu yersiz
korkularla irite edip cumhuriyetin seksen üç yıllık birikimlerinin
kaybolacağı gibi birtakım iddialarla kafaları
karıştırmaya çalışıyorlar. Niye iktidara
gelmek istiyorlar? Ekonomiyi çarçur etmek için, Türkiyeye kazandırdığımız
kaynakları israf etmek için, bürokratik tahakkümü yeniden kurmak
için, Türkiyeyi yeniden içine kapatmak için iktidarı istiyorlar.
AK Partiyi karalamaya çalışıyorlar.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Sen karalıyorsun AK
Partiyi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ancak, AK Parti,
yapılabileceğin en iyisini, bütün engellemelere
rağmen zaten yapmaktadır.
Şimdi, bir muhalefet milletvekili, bu kürsüden,
biraz evvel dedi ki, Başbakanlık Müsteşarıyla ilgili
birçok şey söylüyorum, beni mahkemeye bile vermiyor, neden?
Herhâlde, sizi ciddiye almıyor da ondan. Beş yılda, eski
köhne zihniyeti süpürdük arkadaşlar. Şimdi, yeni beş
yılda, Türkiyenin de çehresini değiştirip
ATİLA EMEK (Antalya) Millet sizi süpürecek
hiç merak etme!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
gülen Türkiyeyi,
mutlu Türkiyeyi, yeni Türkiyeyi birlikte yaratacağız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Amerikayla
mı?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Türk halkının
bütün üretici gücünü AK Parti harekete geçirmiştir. Şimdi,
o gücün demagojiyle heba olmaması çabasındayız.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Demagoji yapan sensin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Gülen Türkiye,
mutlu Türkiye, yeni Türkiye için varız ve olmaya devam edeceğiz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Yaa,
sen gel de Anadoluya gör, kim gülüyor, kim?
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Şimdi, bir
de Türkiyenin genç seçmenlerine, genç kamuoyuna bazı şeyleri
hatırlatmak lazım. Cumhuriyet Halk Partisinin, ekonomik
model olarak pek beğendiği, hep özendiği
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
kendini New Yorkta sanıyorsun herhâlde!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Sayın
Başkan, benden evvelki arkadaşa üç buçuk dakika verdiniz,
hatırlatıyorum.
HARUN AKIN (Zonguldak) Sana beş dakika,
beş dakika!
BAŞKAN Siz devam edin, mikrofon açık.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Cumhuriyet Halk
Partisinin, ekonomik model olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) Beş dakika konuşsun,
konuştukça batsın.
HARUN AKIN (Zonguldak) Cebinde yeni bir tezkere
var herhâlde! Seni gidi martçı!
ATİLA EMEK (Antalya) 1 Martçı değil
misiniz siz!
BAŞKAN Buyurun efendim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ancak açıkça
da itiraf etmek istemediğim model, bürokratik, eski Doğu Avrupa modelidir.
ATİLA EMEK (Antalya) Sizi gidi 1 Martçılar,
sizi!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Hiçbir şey
alma, hiçbir şey satma, hiçbir şey üretme, her şeyi devletten
bekle, devlet olmayan kaynaklarıyla sana baksın, köhne bir
devlet kalkanının altına
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
Keşke devletten beklesen, sen ABDden bekleyen adamsın. Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
saklanıp
Hazine yağmalansın, yolsuzluk üretilsin.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Pazarlamacısın
sen.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Rekabete kapatılmış
iç piyasada, çürük, kalitesiz malı yuttur, ondan sonra da bunun
adına bağımsız kalkınma de, bunun adına
kendi kendine yeterlilik de, dışa bağımlı
olmama de gibi, böyle, komedi terimler üret.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
1920lerde de vardı senin gibiler. O zaman da sen vardın, senin deden vardı.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Arkadaşlar,
hâlâ Doğu Avrupa modeli hayalindesiniz. Cumhuriyet Halk Partisi
siyah-beyaz tek kanallı televizyon, Cumhuriyet Halk Partisi
zihniyeti manyetolu telefon zihniyetidir arkadaşlar. Bunu
genç seçmenlere hatırlatmak lazım.
ATİLA EMEK (Antalya) Yazıklar olsun sana!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sen
Başbakanı süpürten adam değil misin!
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ben, bu düşünceler
içerisinde, bütçemizin ve Başbakanlık bütçemizin ülkemiz
için, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Saygın
maygın yok senin. Bushun selamını mı getirdin buraya!
OSMAN
ÖZCAN (
ATİLA EMEK (Antalya) Seni gidi martçı
seni!
HARUN AKIN (Zonguldak) Senin cebinde yeni bir
tezkere var herhâlde!
ATİLA
EMEK (
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Yabancısın sen, yabancı
Amerikalı seni!
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, biraz önce, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına konuşan Sayın Egemen Bağışın
konuşmasında, Cumhuriyet Halk Partisi hükmi şahsiyetine
karşı ağır sözler sarf ettiği talebiyle, 69a
göre, Grup Başkan Vekili sıfatıyla Sayın Koç söz istemiştir.
Bir gerginliğe meydan vermeden, kısa bir açıklama yapmak
üzere kendisine söz veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
süre vermiyorum. Sayın Koç, biliyorsunuz, bu kısa bir
açıklama, tahdit koymuyorum. Buyurun, kısa bir açıklamada bulunun.
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Haluk Koçun, İstanbul Milletvekili
Egemen Bağışın, konuşmasında, Partisine
sataşması nedeniyle konuşması
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkanım
teşekkür ediyorum önce duyarlılığınız
için.
Tabii ki, bütçe görüşmeleri sırasında,
iktidar ve muhalefete mensup milletvekili arkadaşlarımız,
sorumluluk aldıkları görev başlıklarında görüşlerini
açıklayacaklar, eleştiriler de olacak, iktidarın muhalefete
dönük eleştirileri de olacak, doğal olarak, ana görev olarak,
muhalefetin de iktidara dönük tespitleri ve eleştirileri
olacak. Bunları belirli bir üslup içerisinde, belirli bir çerçeve
içerisinde hepimizin doğal karşılaması gerekiyor,
demokrasinin gereği bu.
Ben, demin söz alan Sayın Bağışla
ilgili olarak, bazı şeyleri, ifadeleri üzerine açıklama
görevini yerine getireceğim.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Bağış,
Başbakanın yakın danışmanlarından bir tanesi.
Ben, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde tanıdığım,
çok sayıda, ulusal duyarlılığı olan, bu ülkenin
temelinde hiçbir duyarlılık noktasında eksikliği
olmayan çok sayıda arkadaşımın olduğunu biliyorum.
EYÜP FATSA (Ordu) Hepsi öyle.
HALUK KOÇ (Devamla) Sayın Bağışı
ne yazık ki bu kategoride göremiyorum.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) Hep öyleyiz.
HALUK KOÇ (Devamla) Sayın Bağış,
Adalet ve Kalkınma Partisine ve Sayın Başbakana da yük
olan kadrolardan bir tanesi. (CHP sıralarından alkışlar)
ZEYİD ASLAN (Tokat) O seni ilgilendirmez.
HALUK KOÇ (Devamla) Yük olan kadrolardan bir tanesi
ve Türkiyenin, Sayın Başbakanın da, iktidar partisinin
de, zaman zaman aldığı eleştirilerde temel payı
olan arkadaşlardan bir tanesi. Doğaldır, mesleği
pazarlamacılık. New Yorkta -hangi caddede bilmiyorum- mesleğini
icra ederken, hop Parlamentoya geldi. O alışkanlıklarınızı
sürdürmek için burası uygun bir zemin değil Sayın Bağış.
Burası Türkiye Cumhuriyeti devletinin Parlamentosu. (CHP
sıralarından alkışlar) Ve çok galiz sözlerle saldırdığınız
Cumhuriyet Halk Partisi de, bu ülkenin temel kurumlarından bir
tanesi, tıpkı Adalet ve Kalkınma Partisi gibi.
Sizi bundan sonraki üslubunuzda biraz daha dikkatli
olmaya davet ediyorum ve bir öz eleştiri yapma fırsatı
çıkaracağınızı umuyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Koç.
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, adımı zikrederek hakaret var. Açıklama yapmam
lazım bir cümleyle.
ATİLA EMEK (Antalya) Neyi açıklayacaksın?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Ulusal
çıkarlara ve ulusal hassasiyetlerim olmadığını
iddia etti. Bununla ilgili bir açıklama yapmak istiyorum.
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Var mı?
Var mı? İddia ediyor musun? Var mı?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
İddia değil, doğru bu.
TEVHİT KARAKAYA (Erzincan) Zekâtı ömür
boyu size yeter.
EGEMEN
BAĞIŞ (İstanbul) Cevap vereyim. Lütfen Sayın
Başkanım, müsaade eder misiniz?
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) Yani, Cumhuriyet
Halk Partisine söylediğin bu kadar laftan sonra
BAŞKAN Sayın Bağış, onun o
iddiasına katılmadığınızı mı
ifade ediyorsunuz?
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Neden katılmadığımı
ifade etmek istiyorum. İki dakika
BAŞKAN Kayıtlara geçme bakımından,
buyurun.
Tabii ki önemli bir konu. Biz bu konuda millet olarak
hassasız.
2.- İstanbul Milletvekili Egemen Bağışın,
Samsun Milletvekili Haluk Koçun, konuşmasında, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, bu hassasiyetiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Koç benim ismimi zikrederek, ulusal
hassasiyetlere sahip olmadığım gibi, Sayın
Başbakana yük olduğum gibi, partime yük olduğum gibi
birtakım iddialarla bana burada saldırıda bulunmuştur.
Şunu belirtmek istiyorum: Kendisinin söylediği
gibi, evet, Amerika Birleşik Devletlerinde çalışırken,
yaşarken legal bir statüde, Sayın Başbakanımızdan
aldığım davet üzerine siyasete geldim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Onu
biz bilemeyiz.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Ama, Amerikada
ne yaptım, ne yapıyordum ben de, ulusal çıkarlar veya
ulusal hassasiyetim yoktu? Ben, Amerika Birleşik Devletlerinde
on beş yaşımdan otuz iki yaşına kadar on yedi
yıl boyunca yaşadım, on yedi yıl boyunca Amerika
Birleşik Devletlerindeki Türk derneklerinde aktif görev yaptım.
Amerikadaki Türk-Amerikan Gençlik Derneği yöneticiliğinden
başlayıp, daha sonra bütün derneklerin bağlı olduğu
federasyonun yönetim kurulunda uzun yıllar çalıştım
ve milletvekili olmadan evvelki son üç buçuk yıl içerisinde de
Amerikadaki en büyük çatı kuruluşu olan Türk-Amerikan Dernekleri
Federasyonunun başkanlığını yaptım. Elli
yıllık bir federasyon tarihinde oy birliğiyle seçilmiş
tek başkan oldum, tarihinin en genç başkanı oldum.
İki defa seçildim, ikisinde de oy birliğiyle seçildim. Benim,
Amerika Birleşik Devletlerinde Türkiye için, Türk milleti için
yaptığım çalışmalarla ilgili aldığım
birçok ödül, plaket ve şilt vardır. Hepsi Meclis odamda bulunmaktadır.
Sayın Koç bir gün zahmet edip buyurup gelirlerse, hem bir kahvemi
içerler hem de onları yerinde görmüş olurlar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
reklamlara girdi.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla) Benim bu çalışmalarım
nedeniyle
BAŞKAN Sayın Bağış, lütfen
son cümlelerinizi alayım.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinden tutun Cumhurbaşkanlığına
kadar, Başbakanlıktan diğer devletin ilgili kurumlarına
kadar birçok kuruluştan aldığım ödüllerim vardır,
bu konuda aldığım takdirler vardır. Dışişleri
Bakanlığının kayıtları, Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliğinin kayıtları, Cumhurbaşkanlığımızın
kayıtlarında bütün bunlar bulunur. Kendileri, bu tür bir
hakarette bulunmadan evvel, saldırıda bulunmadan evvel
biraz daha ince düşünmeleri gerekirdi.
Benim ulusal hassasiyetlere duyarlılığım
olmadığını söylüyorlar. Benim içerisinde olmaktan
onur duyduğum Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiyeye, hiçbir
partinin yaşatmadığı onuru yaşatmıştır,
ulusal kararlılığı yaşatmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Kimsenin gerçekleştiremediği
Avrupa Birliği sürecini gerçekleştirmiştir.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Kıbrısta bir asker çekmeden
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bayındır, lütfen
Sayın
Bağış, lütfen
EGEMEN
BAĞIŞ (Devamla) Sayın Başkanım, bitiriyorum.
tek
karış toprak vermeden, bir asker çekmeden Kıbrısta
dengeleri değiştirmiştir. Dünyanın suçladığı
değil, takdir ettiği ülke hâline getirmiştir. Bu partinin
mensubu olmaktan onur duyuyorum. Siz kendi partinizi biraz irdelerseniz,
biraz siz kendiniz öz muhasebe yaparsanız
BAŞKAN Efendim, lütfen yeni bir sataşmaya
meydan vermeyelim.
EGEMEN BAĞIŞ (Devamla)
faydalı
olur.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bağış.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Nur Doğan Topaloğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA NUR DOĞAN TOPALOĞLU
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
2007 mali yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına
konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Sözlerime bir konuyu hatırlatmakla başlıyorum:
Bilindiği gibi, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu uyarınca eskiden Başbakanlık bütçesine dâhil
olan Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
bütçesi ayrı bütçe olduğundan, değerlendirmesi de buna
göre yapılmaktadır.
Ayrıca, bu konunun önemini de hatırlatmak
istiyorum: Her devlet için, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, anayasal
düzenine, varlığına, bağımsızlığına
ve güvenliğine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara
karşı içten ve dıştan gelecek mevcut ve muhtemel
tehditler hakkında bilgi toplamak ve istihbarat oluşturmak
için bu teşkilat kurulmuştur. Bu nedenle, ülkemizde sistemli
ve organize nitelikte teşkilatlar üzerinde şöyle kısa
bir bilgi vermek istiyorum.
Bu Teşkilatın ilkini 17 Kasım
1913te görüyoruz. Enver Paşa zamanında Teşkilatı
Mahsusa kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı sırasında
istihbarat hizmetlerine önem verilmiştir. Daha sonra da, Genelkurmay
Başkanı merhum Fevzi Çakmak tarafından Müsellâh Müdâfaai
Milliye adı altında bu teşkilatın kurulması
daha gelişmiş hâle getirilmiş ve bu çalışmalar
Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde ordu müfettişlikleri
tarafından yürütülmeye devam edilmiştir.
Daha sonra, büyük önder Atatürk, gelişmiş
ülkelerdekinden örnek alarak, yeni bir teşkilat kurulmasını,
günün şartlarına uygun hâle getirilmesini emretmiş
ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk istihbarat koşulu olan Millî Emniyet
Hizmet Riyâseti yetmiş dokuz yıl önce kurulmuştur. Bugün
o teşkilatın devamı hizmeti yürütmektedir.
1927 yılında Millî Emniyet Hizmetleri
adıyla kurulan bu teşkilat, 1965 yılında 644 sayılı
Kanunla Millî İstihbarat Teşkilatı adını almıştır.
1 Kasım 1983 tarihinde de 2937 sayılı Kanunla bugünkü
konumuna gelen Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının
kuruluş ve görevleri genel hatlarıyla belirlenmiş,
birimlerinin sayısı, adları, ayrıntılı
görevleri ve iç örgütlenme gibi hususlar ayrıntılı
olarak vurgulanmıştır. 2937 sayılı Yasa ile
Anayasa gereğince hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden
Bakanlar Kurulu ile birlikte Başbakan sorumlu olduğu için
bu Teşkilat da -Millî İstihbarat Teşkilatı da-
Başbakanlığın emrine verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî güvenliğine içerden ve
dışardan yönelik mevcut ve muhtemel tehditler hakkında
önceden bilgi sahibi olmak, alınacak tedbirler yönünden gelişmeleri
ilgili makamlara zamanında bildirmek için kurulan Millî
İstihbarat Teşkilatının görevlerini maddeler
hâlinde sıralıyorum.
Bunlardan birincisi: Türkiye Cumhuriyetinin
ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına
ve güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren
bütün unsurlarına karşı içten ve dıştan yöneltilen
mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında millî güvenlik istihbaratını
devlet çapında oluşturmaktadır.
İkinci görevi ise: Elde edilen istihbaratı
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı
ve Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ile ilgili birimlere
ulaştırmaktadır.
Üçüncü önemli görevi ise, devletin millî güvenlik
siyasetiyle ilgili planların hazırlanması ve yürütülmesinde,
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri ile ilgili bakanlıkların
istihbarat ve ihtiyaçlarını karşılamak için hizmet
yapmaktadır.
Dördüncü önemli görevi ise, ülkemize yönelik
olarak yürütülen istihbarat faaliyetlerine karşı koymakla
görevlidir. Bu da çok önemli bir görevdir.
Şu hususu da bir kere daha vurgulamak istiyorum:
Millî İstihbarat Teşkilatına bu görevler dışında
görev verilemez. Bu Teşkilat, devletin güvenliğiyle ilgili
istihbarat hizmetlerinden başka hizmetler için kullanılamaz.
Bunu bilhassa hatırımızdan çıkarmamamız lazım.
Devlet istihbaratının oluşturulmasında
bakanlıklar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının
da görevleri vardır. Bunlar şöyle söylenebilir: Görevlerinin
gerektirdiği istihbaratı oluşturmak, Millî İstihbarat
Teşkilatı tarafından istenecek bilgileri onların
da vermesi zorunludur. Bunun yanında, bu kuruluşlar, elde
ettikleri millî güvenliğe ilişkin haber ve istihbaratı
anında Millî İstihbarat Teşkilatına ulaştırmakla
görevlidir. Millî İstihbarat Teşkilatının mensupları
ise, hizmetlerin yerine getirilmesi sırasında bakanlıklar
ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına gereken her türlü
yardımı yapmaktadırlar. Bakanlıklar ile diğer
kamu kurum ve kuruluşlarının yukarıdaki belirtilen
görev ve yükümlülüklerinin yerine getirilmesiyle ilgili koordinasyonun
sağlanması, istihbarat çalışmalarının
yönlendirilmesi, temel görüşleri oluşturmak üzere, Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı başkanlığında
Millî İstihbarat Koordinasyon Kurulunun da kurulduğunu
hatırımızdan çıkarmayalım.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı,
kanunlarda belirtilen görevlerin yerine getirilmesinden
Başbakana karşı sorumlu olup, bunun dışında
herhangi bir kişi ve makama karşı sorumlu değildir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yukarıda kısaca özetlediğim hususlara ek olarak,
2007 bütçesi üzerinde çok kısa bilgi vermek istiyorum.
2007 yılı bütçe toplamı 425 milyon
217 bin YTLdir. 269 milyon YTLsi personel giderlerine, 78 milyon 214
bin YTLsi sosyal güvenlik kurumlarının prim ödemelerine,
46 milyon 353 bin YTLsi de mal ve hizmet alımlarına, 31 milyon
650 bin YTLsi de sermaye giderlerine ayrılmıştır.
Millî İstihbarat Teşkilatının
son yıllardaki gelişmesini de ödenek yönünden şöyle
özetleyebiliriz: 2002 yılında binde 1,76 pay ayrılmıştır;
2003de 1,78; 2004te 2; 2005te 1,93; 2006da 2 ayrılmıştır.
Bu yılki bütçeden ayrılan pay ise 2,1 kadardır. Yüzde 20
geçen yıla göre artış olmuştur. Artış devam
etmekte ise de gelişmeler için yeterli olduğunu da söylemek
mümkün değildir.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
Millî İstihbarat Teşkilatı ülkemizin iç ve
dış güvenliği bakımından çok önemli hizmet ifa
etmektedir. Zira, istihbarat hizmetleri olmadan bir ülkenin güvenliği
sağlanamaz ve karşı tehdit oluşturan faaliyetlere
karşı önlem almakta zorluk çekilir. Ancak, Millî İstihbarat
Teşkilatının görevlerinin gizli bir hüviyet taşıması
nedeniyle kamuoyunda bazen değişik yorumlar yapılmakta,
spekülasyonlar oluşturulmaktadır. Devlet birimlerinin
kendi görevleri dışında, gayrimeşru, kanunsuz ve
antidemokratik faaliyetlerde bulunması kabul edilemez. Bu
şekilde dedikodulara da meydan vermememiz gerekir. Bu gibi
ithamlarla ülkenin güvenliği ve bölünmez bütünlüğünün
teminatı olan kuruluşları ve o arada Millî İstihbarat
Teşkilatını yıpratmaktan kaçınmak gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) Bitiriyorum
Başkanım.
BAŞKAN Lütfen tamamlayın efendim konuşmanızı.
NUR DOĞAN TOPALOĞLU (Devamla) Bu arada,
Anayasanın koruma altına aldığı özel hayat
ve haberleşme özgürlüğüne devlet tarafından suç öncesi
yapılacak olan müdahalelerin Avrupa Birliği standartlarına
uygun olarak bir konumla yapılması sınırlama konusu
olmuş, bu konuda Meclisimizce 3 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi olarak 5397 sayılı Kanun çıkarılmıştır.
Bununla haberleşme kontrol altına alındığı
gibi, aynı zamanda yargı teminatı altına
alınmıştır. Bu konuda diğer birimlerin yanında,
Millî İstihbarat Teşkilatının katkıları
da büyüktür. Kendilerine o komisyonun içinde bulunan bir kişi
olarak teşekkürü bir borç biliyorum.
Millî İstihbarat Teşkilatının
dünyadaki sayılı kuruluşlar arasında önde gelenlerden
birisi olduğunu unutmamamız gerektiğini belirtiyor,
Teşkilatın gücünün toplumumuzdan alacağı destek
daha faal olmasını sağlayacak, günün koşullarına
göre kendisini yenileyecektir. Teşkilat, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin devamı ve gelişmesi için hizmet edecektir.
Sözlerimi bitirirken, Millî İstihbarat
Teşkilatının 2007 yılı bütçesinin milletimize
ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, bu kurumumuza
başarılı çalışmalarının devamını
tekrar ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Topaloğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime 19.15e
kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.50
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.24
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu
açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci tur üzerinde, söz sırası,
AK Parti Grubu adına üçüncü sırada yer alan Erzincan Milletvekili
Sayın Talip Kabana aittir.
Buyurun Sayın Kaban. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz dokuz dakika.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA TALİP KABAN (Erzincan)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılı
bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî güvenlik kavramına tarihsel dönemler
itibarıyla farklı anlamlar yüklenmiş olsa da, kavram
olarak millî güvenliğin ortaya çıkışı modern
devletin ortaya çıkışıyla aşağı yukarı
eş zamanlıdır. Bugün anladığımız manada
millî güvenlik kavramının evrensel boyut kazanması
ise İkinci Dünya Savaşıyla başlamıştır.
Millî güvenlik tanımı, o devletin jeopolitik
konumuna, sosyal yapısına, anayasal düzenine ve gelişmişlik
düzeyine bağlıdır. Ancak, şartlar ne olursa olsun,
her devlet, millî güvenliğini sağlamak ve var olma mücadelesini
sürdürebilmek için çareler bulmak zorundadır.
Millî Güvenlik Kurulu, devlet sistemimizin önemli
bir anayasal organı olma niteliği taşımaktadır.
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği, ülkemizde, 1933
yılında Yüksek Müdafaa Umumi Kâtipliği ismiyle kurulmuş,
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, 1961 Anayasasında
yapılan tedrici değişimlerden sonra, yasal dayanağını
1982 Anayasasının 118inci maddesinden ve 2945 sayılı
Kanundan almıştır.
Bildiğiniz gibi, 1999 Avrupa Birliği
Helsinki Zirvesinden sonra, Türkiyede, ulusal güvenlik politikalarını
daha demokratik bir çerçeveye oturtabilme anlayışı
bir zorunluluk hâline gelmiştir.
Parlamentomuz, bu dönemde, ülkemizin yapısal
sorunlarıyla ilgili temel yasaları, AB süreciyle ilgili
uyum paketlerini çıkararak, Hükûmetimiz, sivil-asker ilişkilerini
Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki uygulamalara yaklaştırabilmek
için, demokratik açılımları sağlayabilmek için
Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği Yasasında köklü
değişikliklere gitmiştir. İfade etmeliyim ki, bu
değişiklikler, iktidar ve ana muhalefet milletvekillerinin
büyük katkılarıyla gerçekleştirilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün gelinen noktada, Millî Güvenlik Kurulunu doğrudan ilgilendiren
2945 sayılı Yasaya atfen yapılan değişikliler
ve düzenlemeleri üç bölümde inceleyebiliriz.
Bu değişikliklerin başında,
4789 sayılı Kanunla yapılan ve Kuruldaki asker-sivil
dengesini değiştiren yasa gelmektedir. Bu değişim
ile Cumhurbaşkanının başkanlığında
Başbakan, Genel Kurmay Başkanı, Millî Savunma,
İçişleri, Dışişleri, Kara, Deniz, Hava ve Jandarma
Genel Komutanlığından oluşan Kurula, başbakan
yardımcıları ve Adalet Bakanı da tabii üye olarak
alınmışlardır.
Diğer bir düzenleme ise, 4963 sayılı
Kanunla yapılan, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliği
Kanununun Anayasaya uyumlu hâle getirilebilmesi için yapılan
değişikliklerdir. Bu düzenlemeler ile Genel Sekreterliğin
Başbakan tarafından atanması sağlanmış,
personel ve teşkilat indirimine gidilmiş, Genel Sekreterliğin
geniş yetkileri sınırlandırılmıştır.
Ayrıca, yürütmenin işlevselliğinin sağlanması
amacıyla, Kurul toplantılarının ayda bir yerine
iki ayda bir yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Yine, Millî Güvenlik Kurulunun Bakanlar Kurulu
tarafından öncelikle dikkate alınması değil, kararlarının
değerlendirilmesi öngörülmüş ve bu kararların tavsiye
niteliği taşıdığı vurgulanmıştır.
Son olarak ise, 5017 sayılı Kanunla Genel Sekreterliğe
olağanüstü yetkiler tanıyan özerk bir yürütme organı
gibi davranma olanağı sağlayan gizli yönetmeliğin
kaldırılmış olması, siyasal rejimin şeffaflaşması
açısından önemli bir adım olmuştur.
Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz süreç
içerisinde, varlığı ve faaliyetleri en çok tartışma
konusu olan kurumların başında, nedense, Millî Güvenlik
Kurulu gelmiştir. İkinci Dünya Savaşından sonra,
aralarında ABD, Fransa ve İtalyanın da bulunduğu
dünyanın pek çok ülkesinde, savunma ve güvenlik konusunda siyasi
iktidara danışmanlık yapmak ve siviller ile askerler
arasındaki eş güdümü sağlamak üzere yüksek kurullar
oluşturulmuştur. Nitekim, hâlen, İngilterenin dışında,
neredeyse tüm ülkelerde Millî Güvenlik Kurulu benzeri oluşumlar
bulunmaktadır. Ancak, Batı ülkelerinde, bu kurullara, askerler,
kurul üyesi olmaktan daha çok danışmanlık hizmeti sunmaktadırlar.
Bundan hareketle, Millî Güvenlik Kurulu ve Genel Sekreterliğinin
konum ve faaliyetleri noktasında, ülkemizde yapısal ve
yasal değişimlerin geç ve üzerinde tartışmaların
çok olmasının temelinde, Büyük Önder Atatürkün hedef gösterdiği
çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için verdiğimiz
mücadelelerden biri olan AB sürecinde olsun, uluslararası
ilişkilerde olsun, dış politikada olsun, karşılaştığımız
farklılıklar, zorluklar, dolayısıyla insanımızın
kafasındaki zihinsel çelişkiler yatmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bugün bizim
bu değerlendirmelerdeki amacımız, yasal değişikliklerle
gelinen noktayı olumlu olarak değerlendirişimiz, gerçekte,
asker ve sivil ayrımı yapmak değildir. Bilakis, böylesine
stratejik ve dünyanın pahalı bir arsasında bulunan
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bekası, insanımızın
hür ve mutlu ve adil yaşamasından, milletimizin birliğinden,
zenginliğinden, devletimizin ve ordumuzun güçlü olmasından
geçmektedir.
Bugün, aslında, her zamankinden daha çok kurumlar
arası eş güdümün, mutabakatın sağlanmasına,
insanımızın hiçbir ayrıma tabi tutulmaksızın
beraberliğine ve milletimizin birliğine ihtiyacımız
vardır. Ama, bunun böyle olabilmesi için, zamanımızda
çağdaş ve modern bir devletin gereklerine uygun olarak, kurumlar
arası hiyerarşiyi ve rollerini nasıl düzenleyeceğimizi,
insanımızın kabiliyet ve özelliklerini nasıl ortaya
çıkartabileceğimizi, birbirimizin enerjisini boşa
çıkarmadan, kamu kaynaklarını en rasyonel bir şekilde
nasıl değerlendirebileceğimizi, en üretken ve verimli
bir yapılanma biçimini nasıl gerçekleştirebileceğimizi
iyi düşünmek, iyi tahlil etmek hepimizin görevi olmak durumundadır.
İşte, Hükûmetimizin iktidara geldiğinden
beri Avrupa Birliğine giriş sürecini hızlandırmasının,
insanımızı daha özgür ve ülkemizi daha demokratikleştirebilmek
için yapmış olduğumuz sessiz devrimlerin, reformların
temelinde, biraz evvel ifade ettiğim hedeflerimiz yatmaktadır.
Bütün bunlar yeterli mi, kâfi mi? Bugün, cumhuriyetimiz
kurulalı seksen üç yıl olmasına ve bin yıldır
bu topraklarda yaşamamıza rağmen, bir türlü etnik, mezhepsel,
bölgesel farklılıkların üzerine çıkabilecek bir
yönetim anlayışını; ortak bir maziye, hatıraya
sahip olmuş, birlikte acı çekmiş, sevinmiş, umut etmiş
ve gelecekte de bir ve beraber yaşama arzusuna sahip bir millet
olabilmeyi ve en önemlisi, aramızdaki kompleksleri, korkuları,
kırılganlıkları aşabilecek bir sıcaklığı,
bir sevgiyi sağlayabildik mi? Yoksa, içerisinde bulunduğumuz
çifte standartlı siyasi ahlakımızdan, ideolojik
bağnazlıklarımızdan dolayı birbirimizin
enerjisini boşa mı çıkartıyoruz?
Tüm bunları niçin söylüyorum değerli arkadaşlar?
Bugün, içerisinde bulunduğumuz sürece, günlere, ilişkilere,
söylenenlere baktığımızda, aslında önemli
olanın şeklî değişikliklerden daha çok, yani insanımızın
özdeki, toplumumuzun zihnindeki dönüşümlerin, bilinçlenmelerin
mühim olduğunu söylemek istiyorum. Zaten, çağımızın
önemli sosyologlarından Max Weber ne diyor: Toplumların
gelişimini zihniyetlerindeki değişimler belirler.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, sözlerimi
bitirmeden önce, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin
bütçe rakamları üzerinde bir şeyler söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TALİP KABAN (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
BAŞKAN Buyurun.
TALİP KABAN (Devamla) Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin bütçe rakamları 2007 yılında
12 milyon 724 bin YTL olarak öngörülmüştür. Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğine tahsis edilen ödeneğin merkezî yönetim
bütçesi içerisindeki payı binde 6dır. Tahsis edilen ödeneğin
8 milyon 451 bin YTLsi personel giderlerine, 1 milyon 546 bin YTLsi
mal ve hizmet alım giderlerine ve diğer giderler 2 milyon
307 bin lira ile sosyal güvenlik kurumuna devlet primi giderleri
için ayrılmıştır.
Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Güvenlik Kurulu
Genel Sekreterliğinin 2007 mali yılının bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını
diliyor, yüce heyetinize en derin sevgilerimi, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Kaban.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına,
Erzurum Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
AK PARTİ GRUBU ADINA MÜCAHİT DALOĞLU
(Erzurum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun bütçe ve hizmetleri hakkında
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuya geçmeden önce,
yurt dışında, Amerika Birleşik Devletlerinde,
uzun yıllar, Türk milletini kültür ve sanat alanında layıkıyla
temsil etmiş olan ve bugün Hakkın rahmetine kavuşmuş
olan Sayın Ahmet Ertegünü rahmetle ve minnetle anıyorum.
Bir de, esefle karşıladığım
bir olayı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir bilim yuvası
olması gereken İstanbul Teknik Üniversitesinde, geçen
günler defile adı altında yapılan ve maalesef, burada
konuşmayı arzu etmediğim bir şekilde, ahlaksız
bir gösteriye sahne olan ve buna göz yuman İTÜ Rektörlüğünü
ve YÖKü milletim adına kınıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlar, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu hangi amaçla kurulmuştur? Atatürkün manevi
himayelerinde ve bugün de, Atatürkçü düşünceyi, Atatürkü tanıtmak,
onun ilke ve inkılaplarını öğretmek, Türk kültürünü,
Türk tarihini, Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak
ve yaymak amacıyla kurulmuş bir kurumdur ve aynı zamanda,
Cumhurbaşkanımızın gözetiminde, Başbakanlığa
bağlı, birçok birimden oluşan, Atatürk Araştırma
Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Dil ve Tarih
Yüksek Kurumu olarak kurulmuştur.
Malumunuz, Atatürk bu kurumları kurarken değerli
arkadaşlar -1931de Dil Kurumunu, 1932de Tarih Kurumunu ve o zamanki
ismiyle Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti ve Türk Dilini Tetkik Cemiyeti
olarak kurulan bu iki kuruluş- o günün şartlarında çok
çok önemli görevler icra eden kuruluşlardı. Nasıl? Türk
dilini yabancı dillerden arındırmak ve Türkçenin dil
yapısına -dünyadaki beş ana dil grubundan biri olan
Ural-Altay dil grubunda- dilimizin yozlaşmasına müsaade
etmemek adına kurulmuş ve uzmanlarla burada teşkil
edilmiş bir cemiyetti ve Dil Kurumu, bu geçen yıllar içerisinde,
Türk dilini, ama Doğudan ama Batıdan gelen yabancı dillerden
arındırmak adına hizmetler yapmıştır. Mutlaka
her dilden soyutlamak gibi bir görev de yoktur. Türk milletinin günlük
hayatında, özel hayatında, deyimlerinde, atasözlerinde
kabul edilmiş ve yaşanan, kaynağı Doğudan da
olsa Batıdan da olsa, zaman zaman lügat olarak değilse bile
galat olarak dilimize girmiş kelimeler de devam etmiştir
ve öyle olması gerekmektedir.
Atatürk Araştırma Merkezinin amacı,
Atatürk ilke ve inkılaplarını bilimsel yoldan
araştırmak, tanıtmak, yaymak ve bu konularda yayımlar
yapmaktır.
Dil Kurumunun amacı, Türk dilinin öz güzelliğini
ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında
layık olduğu değerini yaşatır hâle getirmektir.
Türk Tarih Kurumunun amacı da değerli
milletvekilleri, Anadolu Türklerden önce başka medeniyetlere
de merkez olmuş, beşiklik yapmış ve onların bugün
birçok sanat eserlerini bağrında yaşatan bir coğrafyadır
ve bu hem Türk milletinin hem Türk tarihinin de bir zenginliğidir.
Ankarada Anadolu Medeniyetleri Müzesini gezdiğimiz zaman
Urartulardan, Etilerden, Friglerden birçok eseri de, ondan sonra Doğu
Roma ve daha sonra da tabii Selçuklular, beylikler ve Osmanlı
devletinden kalan, yani Anadolu coğrafyasında yaşayan
bütün medeniyetleri fotoğrafıyla ve canlı eserleriyle
orada görmek mümkündür. Bu bizim iftihar vesilemizdir. Çünkü, Anadolunun,
gerçekten, bu kültürel yapısı, bugün yaşayan insanımızın
da kültürel zenginliğine bir delalettir, bir vesikadır diye
düşünüyorum. Onun için, Türk milletinin zenginliklerinden birisi
gerçekten dili, diğeri de tarihidir, ama, zaman zaman, bu çatı
altında bile bizi üzen bazı yanlışlıkları
hepimiz yapıyoruz, ben de yapıyorum. Bu kadar derin bir kültüre,
bu kadar
Gerçekten dünyada 200 milyon insanın kullandığı
ve beş ana dil grubundan birine sahip olan bir dil medeniyetine
sahip bir toplumuz. Gerçekten, yazılı olan, iki bin beş
yüz yıllık yazılı bir Türk tarihine, ama, bu coğrafyada
Türklerin dışında başka medeniyetlerin tarihine
sahip olan milletler olarak, madem bu miras üzerinde yaşıyorsak
-ki, yaşıyoruz- hakikaten biraz o misyona uygun, çok daha
olgun, çok daha bilimsel, böyle günlük dedikodulardan arınmış
bir şekilde bile siyaset yapmak gerektiğine inanıyorum.
Bize yakışan da o olsa gerek diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yüksek ve güzel
kurumumuzla ilgili bir eksiğimiz de var. Bakın, 519 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnameyi Anayasa Mahkemesi iptal etmiştir
ve bugün Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumunun şu anda
bir kanunu yoktur ve bilim kurulları ve yürütme kurulları
toplanamamaktadır. Ancak, AK Parti Hükûmeti, yılların
ihmal edilmiş olan bu noktasına parmak basmıştır
ve bu kanun komisyonlarda görüşüldükten sonra Büyük Millet Meclisine
inmiştir. İnşallah, uygun bir zamanda Meclisimizin çalışmalarıyla
bu güzide kurumumuzun teşkilat kanununu da çıkarmış
olacağız.
Yüksek Kurumun faaliyetleri hakkında sizlerle
bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, Atatürk Araştırma
Merkezi, Uluslararası Atatürk Kongresini düzenlemiştir.
Türk Dil Kurumu Türk Dil Kurultayını, Türk Tarih Kurumu Türk
Tarih Kongresini, Atatürk Kültür Merkezi de Türk Kültürü Kongresini
dört yılda bir dönüşümlü olarak yapmaktadırlar.
Böylece, bu Kurumumuz kuruluş amaçlarına
uygun Türk tarihini, Türk dilini yücelten ve yeni nesillere, gençlerimize
kavratan birçok faaliyete imza atmıştır. İlim, tarih
ve kültür temellerine dayanan geniş kapsamlı çalışmalar
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesinde hazırlanan
projeler çerçevesinde yürütülmektedir. Bu Kurumumuza bağlı
kuruluşların en önemli çalışmaları da yayınlardır
tabii.
2006 yılı içerisinde, bağlı kuruluşlarımızdan
Araştırma Merkezi tarafından 18, Türk Dil Kurumu tarafından
34, Tarih Kurumu tarafından 19 ve Atatürk Kültür Merkezi tarafından
12 adet olmak üzere, toplam 83 adet kitap ve süreli yayın yayımlanmıştır.
Dolayısıyla, misyonuna uygun bir
şekilde, bu Belleten dergileri -ki, şahsen abone olduğumuz,
yıllardan beri istifade ettiğimiz- ve Türk Tarih Kurumunun,
öğrencilik yıllarımızda bedava diyebileceğimiz
ve taksitle verdiği ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesinin yanındaki
mütevazı matbaasında kuyruk olup aldığımız,
istifade ettiğimiz kitapları basan bir kuruluşumuzdur.
Ancak, bu Yüksek Kurumun, Tarih ve Dil Kurumunun, aynı zamanda
çalışma mekânları da çok sıkıntılıdır,
bunun da düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda da, Başbakanımız
-ben, buradan bir tarih vermek istiyorum- Millî Komitenin 19uncu
toplantısında, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi alanı dışında
bir arazi bulunması ve bir hizmet binası yapılması
hususunda, Sayın Cumhurbaşkanımız ve bakanlarımızın
huzurunda ve katılımlarıyla karar aldırtmıştır.
Böylece, yani adıyla sanıyla çok yüksek, çok önemli dediğimiz
kurumların daha verimli çalışabilmeleri adına,
daha güzel çalışabilmeleri adına da, mutlaka fiziki
mekânlarının çok daha düzgün olması gerekmektedir.
Sincan Organize Sanayisinde Türk Tarih Kurumumuzun
bir matbaası vardır. Gerçekten çok önemli tarihî eserlerimize,
belgelere imza atmaktadırlar ve gün ışığına
çıkarıp bizlerin istifadesine sunmaktadırlar.
Ben, bu manada, yayınlar noktasında özellikle,
Kurumumuza, şahsım ve milletim adına teşekkür ediyorum.
Çünkü, gerçekten zaman zaman kitapların pahalı olduğu
ve öğrencilerin, öğretmenlerin, memurların, hocalarımızın,
profesörlerimizin de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla) Teşekkür
ederim.
kitap alma konusunda sıkıntı çektiğimiz
bir ortamda, Tarih Kurumunun bu yardımlarını da, biz,
burada, minnetle ve şükranla anıyoruz.
Zamanımız bitti. Yüce heyetinizi saygıyla
ve muhabbetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri, İstanbul Milletvekili
Sayın Halil Akyüz, konuşmasında bir konunun yanlış
anlaşılabileceğinden bahisle kısa bir düzeltme
yapmak istemiştir.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
IV. - AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Halil Akyüzün, konuşmasında,
Alevilerle ilgili ifade ettiği bir sözün yanlış anlaşılabileceğine
ilişkin açıklaması
HALİL AKYÜZ (İstanbul) Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, biraz evvel Diyanet
İşleri bütçesiyle ilgili yaptığım konuşmada
Sayın Soner Aksoy, Kütahya Milletvekili ayrı bir din midir
dedi Alevilik. Alevilikle ilgili konuşmam üzerine ayrı
bir din midir dedi. Ben de, bu yurttaşlarımız bunu istiyorlar.
Yani, cemevlerindeki ibadet yönteminin bir statüye bağlanmasını
istiyorlar ve Diyanette de bu inancın temsil edilmesini istiyorlar.
SONER AKSOY (Kütahya) Hayır, dediniz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bunu istiyorlar.
Eğer siz diyorsanız ki: Bu ayrı bir din değildir.
Eğer, siz diyorsanız ki: Bunun Kuranda yeri yoktur. Bu yurttaşlarımızı
ikna edeceksiniz; ya ikna edeceksiniz ya söylediklerini yapacaksınız;
kural budur.
Şimdi, burada, bakın arkadaşlar Bu
ayrı bir din değildir diyorsanız. Eğer siz demiyorsanız,
sanki biz diyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor buradan.
SONER AKSOY (Kütahya) Dediniz
BAŞKAN Sayın Aksoy, siz artık müdahale
etmeyin, konuşmacı kendi konuşmasını
açıklıyor.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Bunu düzelteyim. Siz
diyorsanız ki: Bu ayrı bir din değildir. Elbette, değildir.
Bunu ilave edelim arkadaşlar ve bu anlamı ortaya çıksın,
bir yanlış anlamaya neden vermesin.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) Yine anlayamadık!..
BAŞKAN Efendim, müdahale etmeyin arkadaşlar,
rica ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ha, siz diyorsanız
ki: Bu ayrı bir din değildir. Elbette değildir.
SONER AKSOY (Kütahya) Mesele yok.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ha, oldu mu?
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
HALİL AKYÜZ (Devamla) Ben de teşekkür
ediyorum.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına son konuşmacı, Yozgat Milletvekili Sayın
Mehmet Çiçek, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇİÇEK (Yozgat)
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Diyanet İşleri Başkanlığının 2007 mali
bütçesi hakkında Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Malumunuz olduğu üzere, din işleri, Osmanlı
İmparatorluğu döneminde, meşihat makamınca,
şeyhülislamlık eliyle yürütülüyordu. 1920 yılında
Meclis Hükûmeti Ankarada kurulunca, devletin kuruluş sisteminde
şeyhülislamlık Şeriye Evkaf Vekâleti adıyla, bakanlık
olarak tescil edilmiştir. 1924e kadar bu statü devam etmiştir.
3 Mart 1924te Şeriye Evkaf Vekâleti kaldırılmış,
şeriye bölümü Diyanet İşleri Başkanlığı,
evkaf bölümü ise Vakıflar Müdürlüğü olarak yapılandırılmıştır.
Başbakanlık bütçesine dâhil, başvekâlete
bağlı Diyanet İşleri Reisliği kurulmuş,
bilahare, teşkilatın adı Diyanet İşleri
Başkanlığı olarak değiştirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Anayasanın 136ncı maddesine göre, laiklik ilkesi doğrultusunda,
bütün siyasi düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe
dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel
kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlü
kılınmıştır. Kanununda, İslam dininin
inançları, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri
yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini
yönetmek göreviyle görevlendirilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
bugün, her türlü siyasi görüş ve düşüncenin üstünde kalarak,
millî birlik ve dayanışmayı temin etmeyi, kardeşlik,
yardımlaşma, fedakârlık başta olmak üzere, dinimizin
yüce prensiplerini vatandaşlarımıza tanıtmayı,
din konusunda milletimizi doğru bilgilendirmeyi, milletimizin
manevi ve ahlaki değerlerine bağlı kalmayı amaç
edinmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
gerek yurt içinde gerek yurt dışındaki teşkilatlarıyla,
üç haneli köyde bile temsilcisi bulunan müstesna kuruluşlarımızdan
birisidir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
mensupları, geçmişte de cumhuriyetimizin kuruluşunda
büyük hizmet ifa etmişlerdir. Atatürkün Samsuna çıkış
anında yanında Havza Müftüsü, Amasya Müftüsü, Sivas, Erzurum
Müftüleri bizzat görev almışlar, Amasya Tamimi, Erzurum
ve Sivas Kongrelerinin mimarlığını oluşturmuşlardır.
O günlerde, millî şairimiz Mehmet Emin Yurdakul, Sultanahmet Meydanında
bir mitingde Şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam bir
fazilet ve ahlaka, zengin bir şiir ve edebiyata, dinî ve ananelere,
ırki ve vatani hatıralara malik olan bir milletin mahvolduğunu
tarih göstermez. diye haykırmıştı. İşte,
bugünlerde Denizli Müftüsü Rahmetullah Efendinin İşgal
edilen bir milletin halkına cuma namazı farz değildir.
Bu halkın silaha sarılıp ülkesini kurtarması
dinî bir vecibedir. diyerek, Mehmet Emin Beyin haykırışına
Denizliden iştirak etmiştir.
İzmirin işgalinden dört saat sonra Denizlide
kurulan bu direniş hareketine, Afyondan İsmail Şükrü
Çelikalay adıyla direnişe katılmıştır.
Devrin İzmir Valisi İzzet Beyin Yunan işgaline karşı
çıkılmaması talimatına Vali Bey, bu sakalım
kanımla kızarabilir; ama, bu alna Yunan alçaklığını
sükûnetle selamlamış olmanın karasını sürerek
huzuru ilahîye çıkamam. diye haykıran İzmir Müftüsü
Rahmetullah Efendi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını
Ankarada karşılayıp misafir eden ve millî mücadele
fetvasını veren Rifat Börekçi Hoca, devletimizin kurulmasında
ve milletimizin zafere ulaşmasında ebediyen unutamayacağımız
müstesna din adamlarımızdır.
Diyanet teşkilatımız, dün olduğu
gibi bugün de ülkemizin en ücra köşesinde hizmet veren teşkilatıyla,
devletimizin varlığı ve milletimizin bekası
için, iç ve dış düşmanlara karşı verilen mücadelede
görevini eksiksiz ifa etmektedir. Başkanlık, mezhep,
meşrep, anlayış ve uygulama ayrımı yapmadan
vatandaşlık esasına göre hizmet sunmaktadır. Gerekli
bilgiyi üretmekte, ürettiği bilgiyi toplumla paylaşmakta,
toplumun güncel problemlerini zamanında açıklamalar yaparak
çözmektedir. Türk milletinin ve büyük devletimizin asırların
imbiğinden süzülen dinî alanlardaki tecrübelerini, birikimlerini
dünyanın dört bucağındaki insanlara aktarmakta,
İslam dininin doğru anlaşılmasına ve uygulanmasına
dünyada rehberlik etmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Balkanlardan ve Kafkaslardan
2.695 öğrenciyi getirerek eğitmektedir. Bu ülkelerde Diyanet
İşleri Başkanlığınca 11 tane okul
açılmıştır.
Diyanet İşleri Başkanlığı
altı yıldır Avrasya İslam Şûrasını
toplamaktadır. Türk cumhuriyetlerinin her biri ile ilgilenmekte,
alınan kararların birlikte uygulanması yapılmakta,
bu ülkelerdeki dinî faaliyetlere rehberlik edilmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
3 Kasım 2006da Afrika Dinî Liderler Toplantısını
da İstanbulda toplamıştır. Bu toplantı çok önemlidir. Bu toplantıda
Hristiyan misyonerlerin asrın her türlü imkânlarını
kullanarak kuşatma altında tuttuğu Afrikalı Müslümanlara
lojistik destek sağlanmaktadır. Ülkemizin dört bucağında
konferanslar, seminerler düzenlenmektedir.
Saygıdeğer milletvekilleri, ramazan
ayı süresince mahallî ve ulusal medya kuruluşlarına
dinî programlarda danışmanlık hizmeti vermektedir.
Yurt içinde ve yurt dışında kütüphanelere, cezaevlerine,
Kuran kurslarına, derneklere ve vatandaşlarımıza
sadece son üç yıl içinde 7 milyon 250 bin kitap ücretsiz dağıtılmıştır.
Çeşitli illerde her yıl dinî yayınlar kongresi ve fuarları
düzenlenerek bu alanda kaliteli yayınların adedinin çoğalması
temin edilmektedir.
Başkanlık tarafından Türki cumhuriyetler,
Kafkaslar ve Balkanlarda cami ve mescit inşaatlarına destek
sağlanmakta, zengin Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan
ecdat yadigârı eserler Diyanet İşleri Başkanlığımız
ve Türkiye Diyanet Vakfının müşterek çalışmalarıyla
ihya edilmektedir. Mesela, Kosovada büyük ceddimiz Murat Hüdavendigarın
türbesi aslına uygun şekilde restore edilmiştir.
Başkanlık, eğitime katkı kampanyasına
katılarak Ankarada 14 derslik Mehmet Rifat Börekçi İlköğretim
Okulunu, Ağrıda 12 derslik Şerafettin Yalkaya İlköğretim
Okulunu ve Şanlıurfada 18 derslik Ahmet Hamdi Akseki
İlköğretim Okulunu eğitim camiamıza kazandırmıştır.
Papa Benedictin yüce dinimize ve Peygamberimize
hakaret eden ifadeleri üzerine layık olduğu cevap Başkanlıkça
verilmiş, hem yüce milletimizin hem de dünya Müslümanlarının
sözcülüğünü yapmıştır, hislerine tercüman olmuştur.
Bu konuda, hem misafirperverliğimizin müstesna örneğini
gösteren hem de yüce dinimizin onur ve haysiyetini, vakar ve müstesna
duruşuyla bütün dünya önünde sergileyen saygıdeğer
Diyanet İşleri Başkanımız Profesör Doktor
Ali Bardakoğlunu, İstanbul Müftümüzü ve Sultanahmet Camimizin
imamı Emrullah Hatipoğlunu ve onların şahsında
temsil ettiği 90 bin civarındaki din görevlimizi kutluyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Saygıdeğer milletvekilleri, Papa Benedictin
Türkiyeye gelişiyle gördük ki Diyanet İşleri Başkanlığının
faaliyetleri, ülkemizde ve ülkemizin dışında daha
güçlü, daha organizeli, daha bilimsel ve yaygın hâle getirilmelidir.
Çünkü, geçen konuşmamda da belirttiğim gibi, Hristiyanlığın
Katolik, Ortodoks, Gregoryan mezheplerinin temsilcilerinin
İstanbulda oluşturduğu ve bütün dünya kamuoyuna deklare
ettiği birlik, İslam dininin yayılmasının önlenmesi
içindir. Hristiyanlığın tarih boyu rakibi Müslümanlar
olmuştur, Müslümanlık olmuştur. Müslümanlığı
kabul ettiğimizden bu yana Müslümanlığın aslına
uygun yaşanmasını ve dünyaya tanıtılmasını
şeref ve şanla yüce milletimiz gerçekleştirmiştir.
Bunun için, tarih boyu Haçlı seferlerinin direkt muhatabı
hep biz olmuşuz. Dinler arası rekabetin dinimiz lehine sonuçlanması
için rakiplerinden daha organizeli ve daha donanımlı bir
Diyanet İşleri Başkanlığı teşkilatına
ihtiyacımız vardır. Bu, bilgili, kabiliyetli, asrın
her türlü imkânlarıyla donatılmış, ehliyetli Diyanet
görevlileriyle mümkün olacaktır.
Misyonerlerin, ülkemizde ve Türki cumhuriyetlerde
faaliyet gösteren yüzlerce televizyon ve radyosu, binlerce legal
ve illegal kuruluşu ve yılda tahminen 15 milyar dolar civarında
mali kaynağı bulunmaktadır.
Sayın milletvekilleri, bazı değerler
vardır, bu değerler toplumun ortak malıdır. Bu değerler
üzerinde toplumun her bireyi eşit hak sahibidir. Bu değerlerle
ilgili, biri diğerinden daha fazla hak sahibi olduğunu
iddia etmemelidir, edemez. Bu değerler, vatan, din, bayrak gibi
değerlerdir. Din, bu değerlerin başında gelir. O,
ülkemizdeki insanların hepsinin müşterek değeridir.
Yani, bu Parlamentoda her birimizin, bütün partilerin toplamının
ortak malıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Din, hiç kimsenin
şahsi malı değildir, malı olduğu da iddia edilemez;
ederse, toplumun sevk ve idaresindeki ahenk bozulur. Diyanet
teşkilatı da toplumun bütün kesimlerine böyle bakmalıdır.
Camideki imam, arkasındaki cemaatin ırkına, rengine,
milletine, mezhebine, cemiyetine, cemaatine, kadınlığına
erkekliğine bakmadan bana tabi olanlara imam oldum diye niyet
eder.
Artık, herkes, dinî problemlerin çözüm yerinin
Diyanet İşleri Başkanlığı olduğunu
kesinlikle bilmelidir. Camileri, devlete, millete, cumhuriyetin
temel ilkelerine düşman üreten yerler olarak görme basiretsizliğinden
kesinlikle vazgeçilmelidir. Devletimiz dini, legal olarak kendi
kuruluşlarında dinin aslına uygun tarzda öğretmezse,
ehil olmayan kişi ve kuruluşlar çoğalır, din
asıl kaynağından uzaklaşır, hurafeler dini boğar,
yozlaştırır, bir sürü madrabaz, din sahtekârı türer.
Cahil, yobaz, bağnaz insan tipleri, hiçbir dönemde yüce dinimizi
temsil etmemiştir, bundan sonra da edemez.
Bu sebeple, Diyanet İşleri Başkanlığımızın
teşkilat kanunu yoktur, acilen çıkarılmalıdır.
Bir vesileyle kendisiyle görüştüğüm ana muhalefet partisi
Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal, kanunun çıkarılması
konusunda kendisinden talepte bulunduğumuzda, her türlü desteği
vereceğini ifade etmişti. Kendisine, anlayışından
dolayı teşekkür ediyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı
teşkilat kanunu çıkarıldığı takdirde,
sorumluluğu, yetkisi, donanımı sebebiyle görevini
ifa edecektir, din de bir başkalarının oyuncak olarak
kullandığı malzeme olmaktan çıkarılacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığının
personelinin tamamının fakülte mezunu hâline getirilmesi
zaruridir. Bu konuda ilahiyat fakülteleri ve ilahiyat meslek yüksekokullarının
sayısı ve kontenjanları kesinlikle artırılmalıdır.
Diyanet İşleri Başkanlığının, yirmi
dört saat yayın yapan çok donanımlı bir televizyon kanalına
kesinlikle ihtiyacı vardır. Camilerimiz kitle eğitim
mekânlarıdır. Her hafta camilerde 25 milyona yakın insan
vaaz dinlemektedir, hutbe dinlemektedir. Toplumun ihtiyacı
olan dinî ve millî bilgilerin tecrübeli ve bilgili kadrolarca verilmesinde
zaruret vardır. Gençliğimizin millî ve dinî değerlerimizin
temel prensipleri doğrultusunda eğitilmesi için, camilerde
ve Kuran kurslarında eğitim sisteminde Diyanet İşleri
Başkanlığımızca yapılan değişiklik
geliştirilerek devam ettirilmelidir; çünkü, yeni uygulama
oldukça başarılı olmuştur.
BAŞKAN Sayın Çiçek, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Bilindiği gibi, neredeyse nüfusumuzun yarısını
kadınlar oluşturmaktadır. Yukarıda zikrettiğim
bütün faaliyetlerde maddi ve manevi desteğini Diyanet
İşleri Başkanlığından hiç esirgemeyen Diyanet
Vakfının yardımları ve desteğiyle kadınlarımızın
dinî eğitimine önem verilmelidir.
Marifet iltifata tabidir. Diyanet İşleri
Başkanlığında çalışan personelin özlük
haklarıyla ilgili çok ciddi iyileştirmeler yapılmalıdır;
çünkü, personel bu sıkıntıdan dolayı diğer kurumlara
geçmek için mücadele vermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığında
bulanan toplam kadro sayısı 88.564tür, fakat, bunun 5.921i
hâlen boştur. 3.845 adet imam, 507 adet müezzin, 335 adet Kuran kursu
öğreticiliği kadrosu açık bulunmaktadır. Ayrıca,
saygıdeğer milletvekilleri, 9.900 tane cami yapılmış,
fakat, kadro verilememiştir.
BAŞKAN Sayın Çiçek, lütfen tamamlayın.
MEHMET ÇİÇEK (Devamla) Bitiriyorum efendim,
bitiriyorum.
Devletin resmî görevlisinin bulunmadığı
camilerin kontrolü mümkün değildir. Bu camiler yurt içi ve yurt
dışı şer odaklarının faaliyet alanı hâline
getirilebilir. İktidar muhalefet, Parlamentoda temsilcisi
bulunan bütün partilerin fikir birliğiyle bu kadroları,
mutlaka, liyakatli görevlilerle doldurması gerekmektedir.
Diyanet İşleri Başkanlığının
protokoldeki yeri, dikkatinizi çekiyorum, Atatürkün verdiği
yer olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığına
protokolde Başbakandan sonra yer vermiştir Atatürk. Diyanet
İşleri Başkanlığının maaşı
en yüksek maaş olarak tertip edilmiş, Atatürk tarafından
dört tane kırmızı plakalı araçtan birisi Başkana
verilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Son cümlemi söylüyorum. Bu vesileyle, iktidar
muhalefet, bütün siyasi partilerimizin üstüne titreyerek koruduğu,
zarar görmesini istemediği, toplum mozaiğimizin bir arada
tutulmasında en büyük fonksiyonu icra eden dinimizi ve onun
milletimize yaşatılmasına çalışan Diyanet
İşleri Başkanlığımız teşkilatının
bütçesinin hayırlara vesile olmasını dilerken, benden
önce Sayın Halil Akyüz arkadaşımın vermiş olduğu
bir rakamı düzeltmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sınırları içerisinde 20 milyon değil, 76 milyon,
80 milyon Müslüman yaşamaktadır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
HALİL AKYÜZ (İstanbul) Sayın Çiçek,
ben 20 milyon Müslüman var demedim ki.
BAŞKAN Teşekkür
ediyorum Sayın Çiçek.
Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, şahıslar adına konuşma
talepleri vardır. Zonguldak Milletvekili, lehte olmak üzere,
Sayın Fazlı Erdoğan. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika efendim.
FAZLI ERDOĞAN (Zonguldak) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının ikinci turunda
Başbakanlık ve bağlı kuruluşlar bütçesinin
lehinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, benden önce bu kürsüden
2007 bütçesiyle ilgili dünden beri gerek genel başkanlar nezdinde
gerek milletvekilleri nezdinde değerlendirmeler oldu. Elbette,
2003 yılı iktidara gelen AK Parti, 2002 yılından aldığı
bütçenin son bir ayına vâkıf oldu. Bu 2002 yılının
bütçesini geçmişteki Parlamentoda hükûmet olan muhalefet partileri
birlikte yapmışlardı. Biz, 2002 ile 2006 yılında
bir bütçeyi değerlendirirken, Hükûmetimizin, Başbakanımızın
ve onun ekip ve takım arkadaşlarının Türkiyede
dört yılda neler yaptığını ve bunları nasıl
yaptığını Türk milletinin gözünün içine baka baka
başarılı, dürüst, çalışkan, şeffaf ve ilkeli
yapmayı başarmıştır. Dört bütçede de bugüne
kadar olduğu gibi 2007 yılı bütçesindeki hedeflenen
rakamlar, düşünülen programlar çerçevesinde, bütçede temel
hedef disiplin ve bu disiplinli çalışmayla, elbette bütün
kurumların, bu kurumlar içerisinde başta Başbakanlık
olmak üzere ve Millî İstihbarat Teşkilatının,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin, Atatürk Kültür,
Dil ve Yüksek Tarih Kurumunun ve Diyanet İşleri Başkanlığının
da bütçeleri aynı kapsamda geçmiş yıllara oranla 2007
yılında da fevkalade artmış ve büyüme göstermiştir.
Benim de Hükûmetimizin programı çerçevesinde
lehte konuşacağım herkesin malumu olduğu üzere,
genel olarak bu dört yıl Türkiyenin bir değerlenme ve bu değerlendirmenin
neticesinde derlenip toparlanma, daha doğrusu yoldan, raydan
çıkmış bir arabanın yola konulması, belki onun
motorunu yenilemeden önce lastiklerini yenileyip karda veya çamurda,
yolun şartları ne olursa olsun yürüyebilir bir araba konumuna
getirmenin altyapısı hazırlanmıştır ve
belki rektifiye edilen bir kamyon durumunu düşünürseniz, bu
kamyonun motoru gerçekten geçmişte hasar görmüştü.
Türkiye Cumhuriyeti, bütün ülkelere bakıldığı
zaman, büyüyen bir ülkeden küçülen bir ülke konumuna gelmiş,
gerek yurt içinde gerek yurt dışında bütün kredi muslukları
kesilmiş, güvenilir verdiğim parayı tekrar alamam
korkusuyla, bize bu konuda açılım gösteren global dünyada
yerimizin alınmadığının o günlerini hep beraber
yaşadık.
2000 ve 2001 krizleri, ondan sonraki, özel sektörün
ve devletin düştüğü durum, siyasetin kirlenmesi ve yozlaşması,
tabii ki siyaset üçgeninde ekonomiyi elinde tutan iş adamları,
odalar ve bunun yanında da tabii ki bürokratlar. Bundan herkes
payını almıştı. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
devleti büyük bir devlettir, onun milleti de büyük bir millettir. O
basireti göstermiş, o büyük millet iktidarı da ehline, muhalefeti
ehline vererek tek başına iktidar ve tek başına
da bir muhalefet buraya göndermeyi başarmıştır.
Millet görevini yapmıştır. İktidar
da görevini yapıyor, muhalefet de bu görevi hakkıyla yapmaya
çalışıyor, ama, bunun yanında ilave bir muhalefet
daha bu Parlamentoda doğmuştur. Bunun sebebine ve derinliğine
girmek istemiyorum. Onlar, Parlamentonun işleyiş biçimi
içerisinde elbette yerini alacak, demokrasinin güzelliğini
burada sergileyeceklerdir.
O nedenle, bu derlenip toparlanma döneminin, inşallah,
şahlanma dönemi 2007de olacaktır. Onun için, Türkiye Cumhuriyeti
bütçeleri, bugüne kadar sosyal boyutlu bütçeler olmaktan mahrumdu.
2007 bütçesinde, Sayın Başbakanımın burada dün
vurgu yaptığı, 2007 bütçesi, bir sosyal kalkınma, sosyal
dayanışma, sosyal bütünleşme bütçesi olmuştur,
olmaya da devam edecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, saygıdeğer
Başkanım; dört yıllık, hedeflenen bütçede, rakamları,
gerçekten, alt alta okuduğumuz, yazıp topladığımız
gibi, yan yana koyup 2003, 2004, 2005, 2006 bütçesinde geriye giden
hiçbir şey yoktur, sürekli ileri ve daha ileri hedefler tutturulmuştur.
Evet, büyümede, eksi 9dan, ortalama yüzde 6 büyüme sağlanmıştır,
beş yılın ortalaması yüzde 6,5 olabilir. Bakıyorsunuz,
kalkınmada, 184 milyar dolar millî gelirin toplamı 400 milyar
dolara hedeflenmiş ve tutturulmuştur. İnşallah,
2007de bu daha fazla yerini alacaktır.
Bütçedeki artış gelirlerinin bir de altyapısına
ve yeterliliğine, bu işin içinin doldurulup doldurulmadığına
bakmak lazım. Evet, bu iş nasıl olmuştur? Bugüne kadar,
kamu yatırımları ve devletin kamu gelirleri sürekli
olarak artırılarak özel sektörün bugüne kadar bütçelerde
önü tıkanmıştır. İşte, bu Hükûmet, devletin,
kamunun yatırımlarını bütçede yüzde 4lerde tutarken,
özel sektör yatırımları yüzde 25e hedeflemiş ve
bunu son derece başarmıştır. Burada dikkat edecek
bir konu vardır, bu da şudur: Evet, geçmişte, devlet garantisiyle,
Hazine desteğiyle birtakım bankalar kredi almış,
vatandaşa vermiş ve bu bankalar, yirmi iki tanesi batmış,
vatandaş fazla bundan zarar görmemiş, devlet zarar görmüş.
Şimdi, bizim yaptığımız dönemde, vatandaşın
yanında, tabii ki, devlet de bizim vatandaş da bizim, devlet-millet
iş birliğiyle bunu yeniden bir düzene koydu AK Parti Hükûmeti.
Ne yaptı? Artık, krediyi alan özel sektör, Hazine desteği
ve kamunun garantisiyle kredi almamıştır, kendi istikrarına,
yatırımına, güvenine, konumuna bakarak kredi almıştır.
Riski, özel sektörün, bugün kamudan daha fazladır. Burada dikkat
edilecek konu, Türkiyenin istikrar devamlılığını
korumaktır. Güven ortamını sürekli diri tutmak ve bunu
elbirliğiyle, muhalefet ve iktidarla sağlamaktır.
Evet, seçimler yaklaşıyor. Bu seçimlerin
içerisinde Cumhurbaşkanlığı seçimi de var.
İki günden beri, bu konuyu sürekli olarak, iktidar konusunda,
muhalefet konusunda, herkesi ben sağduyulu olmaya davet ediyorum.
Onun da sebebi şudur: Hepimiz bu arabanın içerisindeyiz.
Eğer, seçimlere bu arabayı en iyi şekilde koruyarak götürebilirsek,
demokrasiye saygımızın gereğidir, onun için buradayız.
Biz, sosyal bir hukuk devletini savunuyoruz, laikliği savunuyoruz,
demokrasiyi savunuyoruz, ama, laikliğin de, demokrasinin
de, hukukun da parayla fazla ilgisi yoktur. Bunlar soyut kavramlardır,
ama, sosyal bir devlet olmanın yolu ekonomiden, paradan geçer.
Vatandaşın cebine, fakirin fukaranın gerçekten eline,
o garip gurebanın ve birtakım özürlü vatandaşların,
geçmişten bugüne bakıldığı zaman, ilk defa bu
Hükûmet zamanında hem iş konusunda hem aş konusunda yüzü
gülmüştür. Sosyal yardımlaşma vakıflarının,
bugüne kadar, artırımlı bir şekilde, ülkemiz insanının,
yeşil kartlıların elinden nasıl tuttuğu hepimizin
malumudur. Bunu hepiniz yakınen görüyorsunuz ve bunun yanında,
KOBİlere verilen desteklere baktığımız zaman,
Hükûmetimiz, gerçekten, gerek verdiği desteği gerek bugün
Türkiyede faiz oranları yaklaşık 2002de yüzde 73ten,
bugün yüzde 20lere düşmüş iken, KOBİler hâlihazırda
yüzde 13le bu desteği almaya devam etmektedir. Evet, bir dalgalanma
olmuştur. Bu dalgalanmada, mayıs, haziranda birileri elbette
sevinmiştir; geçmişteki gibi bir şeyler olsa, bir dalgalanma
olsa, ülke krize girse, tekrar seçim olsa
Ama, bu kimseye yarar
sağlamaz. Alternatif nedir? Millettir. Milletin vermiş olduğu
bu yetkiyi, AK Parti Hükûmeti beş yıllığına almıştır.
Bu da demokraside ve hukukta, Anayasada tescillidir. Ee, şimdi,
biz, beş yıllığına almış olduğumuz
bu yetkiyi, gerçekten beceremezsek, yönetemezsek, acziyete düşersek,
bu iki tane seçimi başaramadan millete gidersek, o millet bize
ne der? Ben size verebileceğim her şeyi verdim, becerip
bir Cumhurbaşkanlığını seçemediniz, becerip
bu ülkeyi beş yıl yönetemediniz, başkalarının
düştüğü yanlışı siz de yaptınız, tekrar bize geldiniz, hangi yüzle ne istiyorsunuz?
Biz bunu dedirtmeyeceğiz. Biz, üzerimize düşen görevi,
omuzlarımıza aldığımız yükü gerçekten
biliyoruz. Yüreğimizle bunu düşünüyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Alnımız ak, yüreğimiz
pak bir şekilde bu yola devam ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Saygıdeğer
Başkanım, vaktim azaldı, söyleyecek çok şey var. O
nedenle, diyoruz ki, iktidar muhalefet elbirliğiyle, bu ülkenin
menfaatine, bu ülkenin çıkarına, gerek Diyanet
İşleri Başkanlığında gerek Atatürkün makamında,
asla, laiklikle dini bir kıyaslama konusu yapmayalım. Bakın,
bu Türkiyede Cumhurbaşkanlığı makamları,
Atatürk dâhil sürekli olarak tartışma konusu olmuştur,
ama, biz, tartışmayı, insanların ehliyetine, insanların
yaptıklarına, insanların yapacaklarına, sözleriyle
fiiliyatlarına bakarak açıkça karar vermeliyiz. İşte,
Türkiyede dört yıldan beri, geçmişten daha istikrarlı,
daha güvenli, daha samimi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla)
ve daha sevecen,
bir barış ortamında, bir kardeşlik ortamında,
bir huzur ortamında, ama, teknolojiyi de en iyi şekilde kullanarak
bir Türkiye oluşturmak, bir Türkiye sevdasını ortaya
koymaya çalışıyoruz.
Bakın, hepinizin cebinde çok çeşitli
markalar vardır, televizyonlar vardır evinizde, kullandığınız
telefonlar vardır. Bir Finlandiya, bugün, Avrupa Birliğinin
dönem başkanlığını yapıyor -Nokia telefonunu
hepimiz kullanıyoruz- bakın, 5 milyon nüfusu var, ama, 73
milyon Türkiye Cumhuriyetinde biz bir marka oluşturamamışız.
Bizim hedefimiz, 2007 yılında da bu markaları bulmak,
2010 yıllarında kalkınan Türkiyeyi hep beraber imar etmektir.
Bunda payı olacak iktidar vardır, ama, bugün, yetki ve sorumluluk
elbette iktidarındır, muhalefetin de görevi, bu konuda
destek vermektir. Yanlışımız varsa, millet, gelecekte
sizi iktidar yapar, ama, geçmişten bugüne kadar, iktidarda fazla
-açıkça- yer alamamışsanız, bunu millete anlatırsınız,
bunun eksikliğini, AK Parti Hükûmetinin, açıkça, başarılarını
da gölgelemeye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Erdoğan, son cümlenizi
alayım.
FAZLI ERDOĞAN (Devamla) Teşekkür ediyorum
Değerli Başkanım.
Bu nedenle, ben hepinizi tekrar en kalbî duygularımla
selamlıyorum. 2007 bütçesinin, 2003, 2004, 2005 yılı bütçeleri
gibi ülkemizin menfaatine, daha doğrusu, Mevlânâ gibi
-açıkça- hoşgörüsüne, Yunus gibi hoşgörüsüne, Hacı
Bektaş gibi Bir olalım, diri olalım, iri olalım.
sevdasına açık bir bütçe olduğunu düşünüyorum.
Bu ülkede 73 milyon Türk evladı gerek diniyle gerek milletiyle
gerek vatanıyla gerek bayrağıyla cumhuriyetin temel
değerlerine saygılıdır. Hiç kimse, birisinden daha
fazla ben bu işin sahibiyim diyemez. Hepimiz bu hamurun birer
-açıkça- ekmekleri olmaya çalışıyoruz.
Hepinize teşekkür ediyor, millete hizmete
devam diyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.
Hükûmet söz talebinde bulunmuştur.
Devlet Bakanımız Sayın Aydın,
buyurun.
Şimdi, süreyi nasıl kullanıyorsunuz
efendim?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Yarı yarıya efendim.
BAŞKAN Yirmi iki buçuk dakikanız var
efendim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
O kadar uzun süreceğini de sanmıyorum.
Evvela, tavsiyeleriniz oldu, teşvikleriniz
oldu, takdirleriniz oldu -konuşan arkadaşlarım
açısından söylüyorum- teşekkür borçluyuz. Sağ
olun, başından beri, dört yıldır -bu beşinci
yıla giriyoruz- her bütçe görüşüldüğünde Diyanet
İşleri Başkanlığıyla ilgili, durum hemen
hemen hiç değişmedi. Daha iyi çalışmamız için,
daha çok çalışmamız için eleştirileriniz oldu.
Ama, tekrar ediyorum: Takdirleriniz oldu ve teşvikleriniz de
oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı
-bu terimleri kullandığım için kusura bakmayın,
artık yaygın hâlde kullanıldığı için ben de
kullanıyorum- vizyonunu ve misyonunu yeniden inşa ederek
yoluna devam etmek istiyor. Vizyon derken, açıkçası
şu: Bugünün Türkiyesinde ve bugünün dünyasında nasıl
bir Diyanet istiyoruz? Diyanet bir kurum olduğuna göre ve her
kurum da sosyal bir iklimde, sosyal bir bağlamda hizmet vermek durumunda
olduğuna göre, hizmetini sürekli olarak toplum içinde tasarlamak,
toplum içinde planlamak ve toplumun değişimine ayak uydurarak
kendi hizmet alanını da o şekilde yeniden yapılandırmak
zorundadır ve hızla değişen bir dünyada olduğumuz
için de elbette bu vizyon, sürekli olarak genişleyen ve sürekli
olarak yenilenen bir vizyon olmak durumundadır.
Misyon dediğimiz de, Hangi insan gücüyle
yapacaksınız, hangi insan kaynağıyla yapacaksınız?
Şüphesiz, vizyona ulaşabilmeniz için o vizyonu kavramış
ve o vizyon istikametinde azimle, iradeyle yürüyen bir insan kaynağına,
insan gücüne ihtiyaç vardır. Bugün bizim yapmak istediğimiz,
yaptığımız, geliştirmeyi arzu ettiğimiz
şey budur. Yani, dört temel soruya cevap arayarak yolumuza devam
ediyoruz:
Ne yapmak durumundayız? Bu, daha ziyade,
bilgiyi ve hizmeti karşımıza getirir.
Kiminle yapmak durumundayız? Bu, insan kaynağının
zaman ve mekân çerçevesinde yeniden düşünülmesi ve planlanmasını
gerektirir.
Nasıl yapacağız? Bu da, bilimsel
ve rasyonel yöntemleri nasıl kullanacağız, bilgi ediniminde
ve hizmet ortaya koymada nasıl bir yol ve yordamdan yürüyerek
gideceğiz, nasıl bir metodoloji, nasıl bir teknoloji
kullanacağız ve bütün bunları, yani, neyi, kimi ve
nasılı bir bakıma içinde barındıran niçin
sorusuna cevap vermektir. Niçin Diyanet vardır, niçin Türkiyede
din hizmeti vardır ve bu hizmetin ana amacı ve tali amaçları
nelerdir?
Şimdi, hepiniz takip ediyorsunuzdur eminim,
pek çoğunuzda Diyanet İşleri Başkanlığındaki
arkadaşlarıma ve bana, zaman zaman söylüyorsunuz. Hakikaten,
artık, Diyanet, sadece hizmetini Türkiyeyle sınırlayan
bir kurum değildir, olamaz, olmamalıdır. Bu son birkaç
ay içinde olup bitenler gösteriyor ki, kurumlarımız,
millîliklerini muhafaza ederek, istikrar içinde değişerek,
küresel meydan okumalara, küresel sorunlara cevap vermek zorundadır.
Yani, artık, her millî kurum, aynı zamanda küresel bir kurum
olmak zorundadır ve hakikaten, bir tevazu içinde söylemek istiyorum
ki, bugün Diyanet millî kurum olma özelliklerini koruyor; ama, çabalarıyla,
etkinlikleriyle de küresel bir görevle karşı karşıya
olduğunun bilinci içinde hareket ediyor. Bir tek örnek vereyim
size: Son bir yılda, daha tam konuşacak olursam son altı
ayda, dışarıda, gerek itibarlı medya gerek itibarlı
kurumlar dikkate alındığı takdirde Diyanete yapılan
olumlu atıfların sayısı bütün Diyanet tarihinin
sayısının 4 katıdır. Hani, üniversitede, hocalarımızı,
genellikle doçentlerimiz profesör olurken atıf arıyoruz
ya, acaba, dünya genelinde nasıl değerlendiriliyor, dünyanın
haberi var mı yok mu, nasıl değerlendiriliyor, nasıl
atıfta bulunuyor, onun için bunu söylüyorum. Bir ayda, Diyanete
yapılan, ciddi kurumların ve medyanın yaptığı
atıf Diyanet tarihinin tam 4 katına çıkmıştır.
Yeter mi bu? Yetmez. Umuyorum önümüzdeki akan yıllarda bu 10 katına
çıkacaktır, çıkmak durumundadır. Çünkü, Diyanet,
hizmetini evrensel boyutta düşünmektedir ve yapmaktadır.
Niçin? Çünkü, hizmetine talip olduğu dinin kendisi zaten evrenseldir.
O zaten mevzii değildir, yerel değildir. Dolayısıyla,
evrensel bir misyonu ancak evrensel bir çabayla sürdürebiliriz.
Şimdi arkadaşlarım da söyledi, teşekkür
ediyorum, hakikaten, hem Anayasanın gereğidir hem de bizatihi
dinin gereğidir. Ne? Siyasetin dışında olmak, siyasetin
üstünde olmak. Hiç kimse, bu konuda, kılı kırk yardığımızı
inkâr edemez, bugüne kadar eden de çıkmadı zaten. Çünkü, dine
yapılacak ve din yoluyla insanımıza yapılacak
en önemli hizmet dini siyasetin dışında tutmaktır.
Evvela dinin kendi kutsallığı zaten buna mânidir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, uygulamıyorsunuz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (Devamla) Uygulaması
da öyle. Yoksa, sadece teoride olsa, bu kadar, Sayın Milletvekilim,
bu kadar cesaretle bunları söylemek kolay değildir.
Açıkça söyleyeyim, bunları söylerken, insan, cümleleri
başka türlü kurmaya çalışır
Hayır, iddialı
kuruyorum: Diyanet, siyasetin üstünde hizmet üretmek için elinden
geleni yapıyor ve bugün, Diyanet, gerçekten, toplumun her kesiminin
hizmetindedir ve bugün Diyanet -birkaç arkadaşım da
işaret etti- Afrikadan tutunuz da Orta Asya cumhuriyetlerine,
Balkanlara varıncaya kadar ulaşabildiğimiz her yere
ulaşıyoruz. Bizim, ilçe müftülerini, il müftülerimizi
terfi ettirmemizin kriterlerinden biri doğrudan doğruya
halka gitmektir. Eğer, il müftüm ilçelerini dolaşmamışsa,
ilçe camilerinde vaaz etmemişse, halkla birlikte olmamışsa,
eğer, ilçe müftülerim her köye gitmemişse, yaptığı
hizmet ne kadar önemli olursa olsun, açıkçası daha önemli
bir konuma gelme hakkını kendinde göremiyor. Her yerde olmak zorundayız,
tekrar ediyorum, çünkü, o mesaj, her yerde olmak, her yerde bulunmak
zorundadır.
Misyonerlik
konusundan bahsedildi. Doğrudur, misyonerlik, dünyanın
pek çok yerinde yaygın hâlde yürüyor, ülkemizde de yaygın
hâlde yürüyor. Ama, ben yurt dışına çıktığım
zaman, ilk sorulan sorulardan biri, benim misyonerlikle ilgili
söylediklerim, misyonerlikle ilgili değerlendirmelerimdir.
Ben şunu söyledim ve şunu söylüyorum: Herkes, kendi inancını
anlatmak, açıklamak hürriyetine sahiptir ve bu hürriyet geneldir.
Eğer ben Almanyada, eğer ben Hollandada dinimi anlatma hürriyetine
sahipsem, o zaman, burada da başka din mensupları kendi inanışlarını,
inançlarını anlatma hürriyetine sahiptir. Ama, hiç kimse,
hiç kimse, kendi inancını anlatırken, başka inançları
kötüleme özgürlük ve hakkına sahip değildir. Hiç kimse,
kendi inançlarını anlatırken, kendi inançlarını
başkalarına iletirken, başka din mensuplarını
rencide edecek bir durumda, bir konumda olamaz; bu, ilme aykırıdır,
ferasete aykırıdır, insanlığa aykırıdır.
Bu bakımdan, eğer, yer yer, kendi inançlarını anlatırken
başka inanışları kötüleyen insanlarla karşılaşırsak,
kendimizi buna karşı da savunmak zorundayız.
Bir
başka husus, Avrupa Birliği bizden istiyormuş ki, biz,
Efendim, hak din İslam değildir veya Hak din İslamdır
demeyecekmişiz. Arkadaşlar, kimsenin ne hakkıdır
bu ne de haddidir bu. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
Biz, İslam dininin
Zaten, Diyanet dediğimiz, Diyanet
İşleri Başkanlığı dediğimiz kurumun
vazifesi budur. Zaten, o dinin hak olduğunu anlatmaktır,
hak olduğunu öğretmektir. Biz bunu söyleriz, eleştiren
olur, eleştirmeyen olur, yurt dışında da eleştiren
olur.
Hani, sevmediğim bir söz vardır. Gecenin
biraz da üzerimizdeki baskısını dağıtmak
için söylüyorum. Her zaman içeride ağzı olan konuşur
demek durumunda değiliz. Dışarıda da var öyleleri,
ağzı olun konuşur. Biz doğruyu söyleriz, doğru
bildiğimiz yolda gideriz. Elbette ki, bundan rahatsız olanlar
da çıkabilir.
Şimdi, çok kısaca nokta konulara geliyorum,
bu söylediklerim genel konulardı. Kadro meselesine hemen hemen
her arkadaşım temas etti. Bu Meclisin yardımıyla,
hepinize, kurumum adına teşekkür borçluyum. Bu Meclisin
bize gösterdiği yardım neticesinde kadro durumunda bir
ilerlememiz oldu, ama, hâlâ, ihtiyacımız hepimizi rahatsız
edecek boyutta. Bu Mecliste olan milletvekili arkadaşlarım
-hiçbir parti gözetmeden söylüyorum- zaman zaman bana geliyorlar,
diyorlar ki: Şu kadar camimiz boş diyorsunuz, kadrosu da
yok diyorsunuz. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu görüşüldü.
Genel Kurula getirin, biz de yardımcı olalım, o çıksın.
Burada isimlerini söylememe gerek yok. Bunu, arkadaşlarım
her defasında söylüyorlar ve sizin yardımınızla
inşallah, çok uzak olmayan bir tarihte, bu kadrosuz camilerimizin
kadrolarını tamamlamak için Genel Kurula indireceğiz
ve eminim, bugüne kadar nasıl herkes yardımcı olduysa,
bugünden sonra da bu haklı talebe, bu hepimizin dile getirdiği
talebe arkadaşlarımız, milletvekili arkadaşlarımız
yardımcı olacaklardır.
Ama, yine de, bir örnek olsun diye, 1998-2002
yılları arasında, 1998den 2002 yılına kadar bütün
atamaların sayısı 4.419dur. Eğer, vefat edenleri,
görevden ayrılanları, bırakıp gidenleri düşünürseniz,
bu 4 bin rakamı ihtiyacın onda 1idir. Hâlbuki, 2002den
2006ya, yani, bugüne kadar -tekrar ediyorum- hepinizin yardımıyla
yaptığımız atama 20.700dür. Epeyce mesafe aldık,
ama, hâlâ, 6 bin civarında, gerçekten, kadrosu olduğu hâlde
görevlisi bulunmayan camilerimiz vardır.
Özlük hakları konusu, arkadaşlarım
haklı olarak dile getirdiler, çok önemli bir konu. Ama, o konuda
da size niçin teşekkür ettiğimin vesikası olsun diye
söylüyorum: Bekâr olup da, 1inci derecede imam olan bir arkadaşımız,
üç yıl önce 600 YTL alıyordu, şimdi 910 YTL alıyor. Yine,
evli, iki çocuklu, 1inci derecede çalışan bir görevlimiz,
üç yıl önce 650 YTL alıyordu, bugün 1.000 YTL alıyor. Bu yeter
mi? Hepimiz biliyoruz ki yetmez, çünkü onların da çocukları
var, onların da üniversitede okuyan yavruları var, onların
da ihtiyacı var. Dolayısıyla, bu rakamın, bu ilerlemenin
ve iyileşmenin iyi olduğunu hiçbirimiz söyleyemeyiz, ama
bu noktaya getirilebildiği için teşekkür borçluyuz, daha
iyi noktalara gelmesi için de yardımlarınızı bekliyoruz.
Teşkilat yasasına temasta bulunuldu.
Teşkilat yasası, bizim açımızdan, Diyanet
İşleri Başkanlığı açısından tamamlandı.
Ama, hakikaten hepiniz biliyorsunuz ki, reform yasaları, reform
paketleri, acil olan konularımız o kadar ağır bastı
ki, 23.00e kadar çalıştığımız da düşünülürse,
hâlâ onun sevk edilmemesinin sebebi Meclisteki yoğunluktur.
Onun hafiflediği her an, henüz daha Bakanlar Kuruluna da gelmiş
değil, ama yükün hafiflediği her an Bakanlar Kurulunda görüşülmeye
hazır durumdadır ve sizin de zaten onayınıza, dolayısıyla
yasalaşması için Meclise gelmesine gayret sarf ediyoruz,
gayret sarf edeceğiz.
Daha sonra sorular olacak zaten, öyle zannediyorum,
biraz da o sorulara belki yardımcı olmak için, sizin zamanınızı
daha fazla almamak için uzatmıyorum. Ben, tekrar hepinize çok
teşekkür ediyorum ve katkılarınızdan dolayı
da şükran borçlu olduğumu ifade ediyorum, saygılar
Sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakana.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız
Sayın Mehmet Ali Şahin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Başbakanlık merkez teşkilatı
ve Başbakanlığa bağlı dört kurumumuzun bütçeleri
üzerinde müzakereler yapıyoruz. Gruplar adına yapılan
konuşmalarda, değerli arkadaşlarımız, gerek
Başbakanlık merkez teşkilatıyla ilgili gerekse
bütçeleri görüşülen kurumlarla ilgili, onların hangi görevleri
yerine getirdiklerini, fonksiyonlarının ne olduğunu
burada detaylı şekilde ifade ettiler. O bakımdan, bendeniz,
bu konularla ilgili aynı bilgileri tekrar etmemek için oralara
girmek istemiyorum. Ancak, tabii, saat dörtten beri, demin andığım
bütçeler üzerinde burada görüşmeler yapılırken, değerli
arkadaşlarımız fikirlerini serdederken, değerlendirmem
icap eden, Hükûmet olarak değerlendirmemiz gereken bazı saptamalarda
bulundular. O bakımdan, çok kısa bir zaman dilimi içerisinde,
onlarla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Aslında, kurumlarımızın bütçelerini
görüşüyoruz. 2007 yılında neler yapacaklar, yapmayı
amaçladıkları işleri kendilerine ayrılan parayla,
bütçeyle karşılayabilirler mi, karşılayamazlar
mı, bunların öncelikle görüşülmesi gerekirdi. Özellikle,
çok saygı duyduğum iki muhalefet partimize mensup arkadaşlarımız
-baştan sona dikkatle takip ettim- hiçbiri, şu kurumun bütçesi
şudur, bu ödenek yetersizdir demedi, biri müstesna: Sayın
Akyüz. Sadece Diyanet İşleri Başkanlığı
bütçesiyle ilgili dediler ki: Bu bütçe yetersizdir, artırılmalıdır.
Onun dışında hiçbir arkadaşımız, kurumların
bütçeleriyle ilgili, kurumlarımızın 2006 yılında
yaptıklarıyla ilgili, 2007 yılında yapmayı
amaçladıklarıyla ilgili hiçbir değerlendirmede bulunmadılar.
Bundan son derece üzüntü duydum. Özellikle muhalefet partilerine
mensup arkadaşlarımız şunu söyleselerdi çok güzel
olurdu, bana şunu sorabilirlerdi veya bu kürsüye çıkıp
Hükûmete şunu söyleyebilirlerdi: Neden Millî İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığının bütçesini,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin bütçesini, Atatürk
Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu bütçesini, yüzde 10larda artış
sağladınız da bunlara bir önceki yıla göre,
Başbakanlık merkez teşkilatının bütçesinde
bir önceki yıla göre yüzde 73 oranında artış
sağladınız, diye sormalıydınız burada.
Aslında bu bütçelerin...
HALUK KOÇ (Samsun) Daha sorular var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Hayır, burada soracaktınız
onu. Ben şimdi size tüyo verdim Haluk Hoca, herhâlde onu soracaksınız.
HALUK KOÇ (Samsun) Daha sorular var, siz erken
söz aldınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Peki, peki.
Bunları değerlendirmeliydik. Yani, kurumların
bütçelerini değerlendirmeliydik. Ama, söz alan muhalefet partisine
mensup olan arkadaşlarımızın, saat tuttum, konuşmasının
üçte 1i Başbakanlık Müsteşarına ayrılmıştı.
Ama dört yıldır, aynı şekilde, konuşmalarının
yarısı Sayın Başbakanlık Müsteşarıyla
ilgili oluyor.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Demek ki hak ediyor Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu Başbakanlık Müsteşarı
gökten zembille düşmedi.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Siz getirdiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu Başbakanlık Müsteşarı,
Türkiyedeki usule göre -bakın,
şu Resmî Gazetedir- atandı. Kim atadı? Sayın Cumhurbaşkanımız
atadı. Demek ki şartlarını taşıyormuş
ki, 22 Ekim 2003 tarihli Çarşamba günkü Resmî Gazetede, Sayın
Cumhurbaşkanının onayıyla Başbakanlık
Müsteşarlığına atanmış olan bir arkadaşımızdır.
Şimdi, geçmişte, on iki yıl önce, bir
yerde, resmî bir toplantıda yapmış olduğu bir konuşmadan
alıntılar yapılarak, Başbakanlık Müsteşarıyla
ilgili söz alan arkadaşlarımız değerlendirmeler
yapıyorlar. Tabii ki onların takdiridir, ama her yıl
böyle yapılıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Gömleğini değiştirmiş
mi Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben, ana muhalefet partimizin,
Türkiyenin en köklü siyasi partisinin muhalefet yaparken Başbakanlık
Müsteşarına takılıp kalmasından üzüntü duyuyorum.
Aşmalısınız Başbakanlık Müsteşarını,
oraya takılıp kalmayın. Bu size yakışmıyor.
Eğer Başbakanlık Müsteşarı bir suç işlemişse,
o yapmış olduğu konuşma suç unsuru içeriyor idiyse
-açık bir konuşmadır, hükûmet komiseri o toplantıda
vardı, zabıt tutmuştur- her hâlde hakkında soruşturma
açılmalı, dava açılmalıydı, ama böyle bir
şey yapılmamış; ama, siz kendinizi savcı yerine
koyuyorsunuz, hâkim yerine koyuyorsunuz, önce iddiada bulunuyorsunuz,
sonra hâkim olarak hüküm veriyorsunuz
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Siz de şu anda avukatlığa
başladınız Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla)
Başbakanlık Müsteşarını mahkûm ediyorsunuz,
bununla da kalmıyorsunuz, sonra infaz memurluğuna soyunuyorsunuz,
bir de infaz ediyorsunuz. Arkadaşlar, bu, hukuk devletinde olacak
bir şey değil. Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı
olmadan hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu yanlış olur. O bakımdan,
buralara takıp kalmayalım. Ben, Başbakanlıkta,
bu Müsteşar döneminde neler yapılmış, yeni bir
şey yapılmış mı, bunların araştırılmasını
arzu ederdim.
Bakın, iki gün önce, Başbakanlık, belki
de tarihinde ilk kez bir ödül aldı, iki gün önce TÜSİAD -yani,
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği- ile Türkiye
Bilişim Vakfı tarafından e-TR ödülünü kazandı. Yani,
Başbakanlıkta Alo 150, Başbakanlık İletişim
Merkezi, Doğrudan Başbakanlık, yani BİMER uygulaması
nedeniyle, bu iki kurumumuz, başta TÜSİAD, bunun kamudan
kamuya e-hizmetler kategorisinde birinciliğe layık görüldüğü
sonucuna vararak, Başbakanlığa bu nedenle bir ödül
verdi.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Çiftçilerden de ödül
var mı Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O nedenle, yapılan hizmetleri
değerlendirelim. Yani, bir bürokratın, bir kamu görevlisinin
başında bulunduğu kurum neler yapmış
Yanlışlıklar
yapmışsa burada söyleyelim. Bu görevde bulunduğu süre
içerisinde yanlış uygulamaları olmuşsa, hataları
olmuşsa burada onu değerlendirelim. Bizim gözümüzden kaçmış
bir eylemi olmuşsa bize söyleyin, onları düzeltme
imkânı bulalım. Ama, işte, çok yeni bir uygulamadır
BİMER uygulaması. Ne yapmıştır? Bir yıl
içerisinde 190 bin vatandaşımız Alo Başbakanlık
hattına değişik sorunlarını telefonla, faksla
ve bizzat gelerek ulaştırmış, Başbakanlıktaki
bu birim bu vatandaşlarımızın sorunlarının
çözümüne yardımcı olmuş. Bu, güzel bir uygulama. Bu güzel
uygulama da işte değerlendirilmiş, bu sene kamudaki
güzel uygulamalar arasında örnek seçilerek birinciliğe
layık görülmüş. Başka neler yapılmış?
Değerli arkadaşlar, Başbakanlık
bünyesinde Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü var. Arşiv
o kadar zengin ki. Ama, oradaki belgeler maalesef çok dağınık,
tasnif edilmemiş. İşte şimdi, bu dönemde tasnif ediliyor,
bilgisayar ortamına aktarılıyor ve müracaat eden
herkesin bu arşivlerden yararlanmasını sağlayacak
birtakım güzel hizmetler yapılıyor. Gelip şu söylenebilirdi:
Niye bu kadar gecikti? 1920 yılından bu yana çıkmış
olan tüm resmî gazeteler şimdi arşivlendi ve bilgisayar ortamında
ilgilenenlerin bilgisine sunuldu, 1920 yılından şu
ana kadar çıkan tüm resmî gazeteler. Sanıyorum, bu hizmet de
ya sunuldu veya sunulmak üzeredir.
Tabii, ben, kıymetli vakitlerinizi fazla almayacağımı
ifade ettim. Şu anda, Başbakanlıkta, Mevzuatı Geliştirme
Genel Müdürlüğünce tüm mevzuat taranıyor. Yürürlükten
kalkmış, uygulama imkânı kalmamış olan yönetmelikler,
tüzükler, kanunlar tek tek taranıyor. Buraya bir kanun tasarısı
sevk edildi. Sanıyorum, 116 tane kanun tasarısının
yürürlükten kaldırılması
Yani, uygulama kabiliyeti
kalmamış. Tüzükler, yönetmelikler var bir o kadar. Bunlarla
ilgili taramalar yapılıyor. Bütün bunlar, işte bu yeni
dönemde, Başbakanlığın, Başbakanlıktaki,
işte, Müsteşarlığın ve ona bağlı olan
birimlerin yapmış oldukları güzel çalışmalardır.
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Bakan, zaten görev
bu!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ben, sizi bu bilgilerle bilgilendirmek,
bu konuları burada değerlendirmek ve muhalefetten de,
kardeşim, bu yapılanlar eksiktir, şunlar şunlar da
yapılmalıydı, niye bunları yapmadınız,
demelerini beklerdim, ama bununla uğraşılmıyor,
ben ona üzülüyorum.
HALUK
KOÇ (
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Yani, bir yere takılıp kalmışsınız. Oradan
muhalefet partimiz kendisini kurtarsın.
Şimdi,
bir şey daha söyleniyor, o konuda da düşüncemi sizlerle
paylaşmak istiyorum. Gerek Sayın Gaydalı gerekse Sayın
Kumkumoğlu diyor ki: Bu iktidar devletin tüm kurumlarıyla
kavgalıdır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Değil
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) İşte, burada devletin kurumları
var. Millî İstihbarat Teşkilatı burada. Devletin kurumu
değil mi? Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği burada,
Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumu Başkanı burada. Efendim,
sizlerle kavgalı mıyız? Lütfen
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Burada mı soracaksınız
Sayın Bakan, burası yeri mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet
diyorlar.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Nasıl söyleyecekler,
saygılarından söyleyemezler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Lütfen, söyleyin o zaman. Anayasa
Mahkemesi ile kavgalı mıyız? Daha bir ay önce Anayasa Mahkemesinin
yeni hizmet binasının temelini Sayın Başbakanımızla
birlikte attık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Atatürk, Kültür, Tarih Yüksek Kurumunun yeni binaya ihtiyacı
var, arayış içerisindeyiz. Sayın Başbakanımız
bizzat ilgileniyor. İşte, Sayın Hocam buradadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) İç Tüzük gereği
Komisyona soru soramazsınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O bakımdan
Ancak, bazı
kurum mensupları çok az da olsa, bazı kurum mensupları
pek az da olsa Hükûmetle cedelleşiyor. Biz hiç kimseyle cedelleşmiyoruz.
Hükûmet olarak bizim, bize bağlı olan hiçbir kurumla sürtüşmemiz,
onunla problemli hâle gelmemiz düşünülebilir mi?
RASİM ÇAKIR (Edirne) Mesela, Futbol Federasyonuyla
cedelleşmiyorsunuz(!)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama, çok az da olsa bazı kurum
mensupları, şu veya bu nedenle, Hükûmetle sanki mücadele
ediyor görüntüsünü veriyorlar.
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Bakan, geç oldu, geç oldu. Oylama olacak
daha Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Bu konuda muhalefet partisinin
bize, muhalefet partisinin bize, bu Parlamentodan çıkmış
olan Hükûmete destek vermesi lazım. Bu Parlamentodan çıkmış
olan, millî iradenin tecelligâhı olan bu Parlamentodan çıkmış
olan Hükûmetle ideolojik nedenlerle cedelleşen kamu görevlileri
varsa onların karşısına çıkıp bu Parlamentodan
çıkmıştır bu Hükûmet, bu Hükûmetle cedelleşmeyin
demesini bekleriz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, bugün biz iktidarsak, bir gün millet öyle tercih eder, sizi iktidara
getirir.
RASİM ÇAKIR (Edirne) İlk defa böyle bir
şey söylüyorsun. Allah razı olsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla)
O bakımdan, şu Parlamentoda bulunan millet iradesini
temsil eden milletvekilleri ve partiler olarak birbirimize bu konuda
destek olmalıyız.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan, iktidar
sızlanma yeri değil, yapamıyorsanız gidin o zaman.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) O nedenle, bizim hiçbir kurumla,
hiçbir, devletin kurumuyla bir problemimiz olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Yapamayan gider.
İktidar sızlanma yeri değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Her kurumun problemiyle, derdiyle
ilgileniyoruz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Eğer yönetemiyoruz
diyorsanız, gidersiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Ama, demin söylediğimi de öyle
bir problem olarak ortaya koymuş falan değilim. Kuşkusuz
ki, o şekilde davranan kamu görevlileri varsa, yasalar neyi
gerektiriyorsa o yapılır. Bunu bir dert ettiğimizi filan ifade etmek
için bunları söylemiyorum. Ama, bunların burada konuşulmuş
olması nedeniyle, en azından düşüncemi sizlerle bu konuda
paylaşma ihtiyacını duydum.
Sayın Kumkumoğlu, konuşmasının
önemli bir bölümünde bu Hükûmetin ve AK Parti İktidarının
cumhuriyet için bir tehlike ve tehdit hâline geldiği anlamına
gelen cümleler kullandı. Bundan son derece üzüntü duydum.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Aynen doğrudur.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın,
cumhuriyet ve onun temel nitelikleri hiç kimsenin tekelinde değildir.
Asıl tehlike nedir biliyor musunuz arkadaşlar? 83üncü kuruluş
yıldönümünü bir süre önce geride bıraktığımız
Türkiye Cumhuriyetinde, hâlâ, cumhuriyetin tehdit ve tehlike
hâlinde olduğunu sürekli konuşmak, bana göre cumhuriyet
için asıl tehdit ve tehlikedir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Niçin? Kusura bakmayın, niçin, biliyor musunuz?
Şu anda Türkiyede yaşayan nesiller, hepimiz cumhuriyet
nesilleriyiz. Cumhuriyetin okullarında ve cumhuriyetin verdiği
bilgilerle yetiştik ve dolayısıyla, bu ülkede cumhuriyetle
ve onun temel nitelikleriyle problemli hiçbir fert olamaz. Bunun aksini
iddia ederseniz, birileri şöyle düşünür: Demek ki bu cumhuriyetin
bir eksikliği var, bir noksanı var, yetiştirdiği
nesiller kendisine inanmıyor, diye düşündürtürsünüz. Bunu
düşündürtmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu düşündürtmeyin lütfen. Ne bizim ne sizin
ne hiç kimsenin cumhuriyetle bir problemi olamaz.
Değerli arkadaşlar, tabii ki cumhuriyete
sahip çıkacağız, ancak, cumhuriyete sahip çıkmak
lafla olmaz, hizmetle olur. Türk ekonomisini büyüterek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz, kişi başına düşen
millî geliri artırarak cumhuriyete sahip çıkabilirsiniz,
yolu olmayan, suyu olmayan köye yol götürerek, su götürerek cumhuriyete
sahip çıkabilirsiniz. (AK Parti sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar)
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Asfalt yerine yanık
yağ dökülüyor, haberiniz var mı bundan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (Devamla) Dört yıl önce yahu, ev sahibi
olacaksın denseydi bırak ya, hayaldir diyen insanlar
şimdi kira öder gibi ev sahibi olmaya başlamışlarsa,
işte cumhuriyete böyle sahip çıkılır. O vatandaş
diyecek ki
Helal olsun benim cumhuriyetime, cumhuriyetin Hükûmetine,
hükûmetlerine, Meclisine, kira öder gibi beni ev sahibi yaptı,
diye o insanı düşündürtür ve cumhuriyete daha fazla sahip
çıkmasını sağlarsınız. Biz bunu yapıyoruz
işte.
Geçtiğimiz cuma günü Niksardaydım, Tokatın
Niksarında. Toplu konut anahtar dağıtım törenine
katıldım. Sembolik olarak 10 tane, işte, daire sahibini
çağırdılar mikrofona. Anahtarlarını verdik.
Sordum: Ne iş yaparsınız? Biri dedi ki, eşi gelmişti:
Benim eşim tır şoförüdür. 9 tanesi devlet memuru olduğunu
söyledi.
MUHARREM DOĞAN (Mardin) Sayın Bakan, bize
söyleyin, biz muhalefetiz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) 9 tanesi devlet memuru olduğunu
söyledi. Bundan son derece mutlu oldum. Demek ki, artık, bu ülkede,
dar gelirli insanlar bile kira öder gibi daire sahibi olmaya
başladılar.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan, bütçeyi
unuttunuz, reklamlara başladınız şu anda.
RASİM ÇAKIR (Edirne) Hani memurların
çoğu ev sahibiydi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Şimdi, bakın, işte
bunları yaparak, bu hizmetleri yaparak cumhuriyete sahip
çıkabiliriz, cumhuriyete hizmet ederek, birbirimizle hizmet
yarışında olarak, birbirimizle bu ülkeyi daha da geliştirmek
için proje yarışmaları içerisinde olarak cumhuriyete
sahip çıkabiliriz; yoksa, birbirimize laf yetiştirelim,
sen, işte, cumhuriyetin temel niteliklerine az inanıyorsun,
ben çok inanıyorum
Ya, bunları artık geride bırakalım.
Bu tartışmalar Türkiyeye yakışmıyor. O bakımdan,
bu tür değerlendirmeleri, artık Türkiyenin, hatta şu
Meclisin gündeminde olmaması gereken değerlendirmeler
olarak görüyorum.
Değerli arkadaşlarım, demin de ifade
etmiştim, bütçeler üzerinde, MİTtir, işte Atatürk Kültür,
Tarih Yüksek Kurumunun bütçesi, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği
bütçesi üzerinde, konuşmamın başında ifade ettiğim
gibi, arkadaşlarımız o kadar doyurucu bilgiler verdiler
ki ben onları tekrar etmeyeceğim. Bu düşüncelerimi,
bu tespitlerimi çok iyi niyetle siz değerli arkadaşlarımla
paylaşma imkânı buldum.
Bütçelerimizin hayırlı olmasını
diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Aleyhte olmak üzere, şahsı adına,
İstanbul Milletvekili Sayın Ali Rıza Gülçiçek, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
Başbakanlık bütçesi hakkında şahsım adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla,
hürmetle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, barış
içerisinde herkesin birbirini sevdiği, saydığı,
gelirin adil olarak dağıtıldığı, güven ortamında
yaşayan bireylerin oluşturduğu bir toplum olmak hepimizin
isteğidir. Bunu sağlamanın yolu da, inançsal, sosyal
ve ekonomik ayrımcılıkları ve haksızlıkları
gidermektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bilindiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 2nci maddesi devletimizi
demokratik,
lâik ve sosyal bir hukuk devletidir. demek suretiyle tarif etmektedir.
Hemen arkasından gelen 10uncu maddesi ise Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep
ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde
eşittir. dedikten sonra Devlet, bu eşitliğin yaşama
geçmesini sağlamakla yükümlüdür. hükmünü getirmekle
eşitliği sağlamak görevini devlete zorunlu bir görev
olarak vermiştir. Yine, Anayasamızın 17nci maddesi
Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma
ve geliştirme hakkına sahiptir. ifadesini taşımaktadır.
Anayasa, bu saydığım maddeleri ile öncelikle ve temel
anlayış olarak Türkiye Cumhuriyetinin laik bir devlet olduğunu
vurgulamakta, devlet yapısının buna aykırı
olmayacağına amir bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
böylesine laik bir hukuk devletinde vatandaşların yasalar
önünde mutlak eşitliğe sahip olduklarını vurgulamakta,
bireylerin hak ve yükümlülüklerinin eşitliği önündeki engelleri
kaldırma ve bu mutlak eşitliği hayata geçirme görev ve
sorumluluğunu devlete vermektedir. Devlet, bu şekilde temel
insan haklarından biri olan eşitliği sağlayacağı
gibi, bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma
ve geliştirme görevini de yürütecektir. Eşitlik, Anayasanın
hukuk terimi tanımının olmazsa olmaz ana kurallarından
biridir.
Değerli milletvekilleri, devletimize ve
demokrasimize hayat veren ve aynı zamanda millî birliğimizin
de pekişmesini sağlayacak olan ve bizi, Anayasamızın
hedeflediği ve Başlangıç bölümünde ifade ettiği
çağdaş medeniyet düzeyine ulaştıracak olan Anayasanın
bu üstün hukuk kuralları, üzülerek ifade etmek gerekirse, hiç
uygulanmadığı gibi bazen de aksi yapılmaktadır.
Bunun sonucu olarak da sosyal barışın sağlanmasında,
sevgi ve hoşgörünün pekişmesinde, kardeşlik duygularının
yerleşmesinde arzulanan ortam sağlanamamaktadır,
hatta uzaklaşmalarını sağlamaktadır. Buna
bir de Anayasanın 24üncü maddesinde yer alan ve Anayasanın
hedeflediği din kültürü ve ahlak öğretimi hedefinden ayrılıp
bir çoğunluk mezhep yorumunun zorunlu öğretilmesine dönüştürülmüş
olan bir uygulamayı da ilave ettiğimizde durum daha da vahim
bir hâl almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasada yer alan din kültürü ve ahlak öğretimi, İslamı
tek bir mezhebin öğretisi durumuna indirgemiş, laik
öğretiye ve aydınlanma devrimine en büyük darbe indirilmiştir.
Unutmamalıyız ki laik devlet, bütün inançlara karşı
aynı mesafede kalmalıdır. Alevi yurttaşlarımızdan
topladığı vergileri diğer inanç sahibi kardeşlerimizin
dinî ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik harcamaya
başlanmış ve bunu devam ettirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, işte burada
bütçesi üzerinde söz aldığım Diyanet İşleri
Başkanlığı teşkilatı bu şekilde kurulmuş
ve geliştirilmiştir. Bu teşkilata bütçeden 1 milyar
638 milyon 383 bin YTL ayrılmıştır. Bunun yanında,
cami, mescit, kilise, sinagog ve havraların elektrik ve su parası
devletçe alınmamaktadır. Bu tür bağışlar elbette
yapılmalıdır. Ancak, Alevi yurttaşlarımızın
ibadet ihtiyaçlarını giderdikleri cemevlerine de devletin
aynı kolaylıkları göstermesi gerekmektedir. Bu ayrımcılık
Aleviler bizim kardeşimizdir, onlar birinci sınıf
sözleriyle pek uyuşmamaktadır
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
anayasal bir kuruluş olan ve laikliğin güvencesi olan Diyanet
İşleri Başkanlığının konumunun laik
cumhuriyetin Sayın Meclis Başkanı tarafından tartışmaya
açılması, Devlet Bakanı Sayın Mehmet Aydının
Diyanetin yeniden yapılandırılması ve yeni teşkilat
yasası çıkarma uğraşlarının ne hikmetse
şu ana kadar gündeme getirilip yasalaşmaması düşündürücü.
Buna, biraz önce, kendisi, zaten açıklık getirdi.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Sayın Başbakan, 3 Eylül 2003 tarihinde Berlinde yaptığı
konuşmada madem Müslümansınız, siz de camiye gidin
diyerek, Alevi yurttaşlarımızın ibadet yeri olan
cemevlerini göz ardı etmektedir. Sayın Başbakan, Alevi
inancı ve cemevleriyle sorunu olabilir. İslamın
başka bir yorumu olan Alevi inancına sahip, mensup yurttaşlarımızın,
İslamla, camiyle sorunu yoktur, olmamıştır ve asla
da olmayacaktır değerli arkadaşlarım. Alevi yurttaşlarımızın
ibadetlerini bin üç yüz yıldır yerine getirdikleri mekân
cemevidir. Nasıl ve nerede ibadet ettiklerine de hiç kimse karar
veremez, dayatma yapamaz.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanın medeniyetler buluşmasını
sağlamaya çalıştığı bir dönemde kendisinin
ve Sayın Diyanet İşleri Başkanının, Papanın
Türkiye ziyaretinde Papayla görüşüp görüşmeme tartışmaları,
Türk dış politikasına zarar vermiştir. Önce rest,
sonra jest. Bunu üzüntüyle belirtmek istiyorum.
Sayın Meclis Başkanımız,
5/5/2006 tarihinde verdiği bir demeçte cemevleri için bir karara
varılırsa mutluluk duyarım demişti. AKPli birçok
milletvekili arkadaşım, kendi seçim bölgelerinde cemevlerine
gittiklerini, cem törenlerine katıldıklarını
iftiharla söylüyorlar, fakat, ne hikmetse, cemevlerinin yasal statüye
kavuşturulması konusunda verdiğimiz teklife olumlu
olarak bakmıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakanın medeniyetler buluşmasına gösterdiği
çabanın bir kısmını da ülkemizde yaşayan Alevi
yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne
yönelik göstermesi gerekmektedir. Sinagog ve kilise açılışlarında
bulunan Sayın Başbakanın, aynı duyarlılığı
Alevi inancına ve ibadet yerine göstermesi çok yararlı
olur.
Değerli arkadaşlarım, Sayın
Başbakan, herhâlde Alevi yurttaşlarımıza bir gömlek
giydirmeye çalışıyor. Sayın Başbakanın
gömlek sorunu olabilir, fakat, Alevilerin gömlek sorunu yoktur.
Alevi yurttaşlarımızın giydiği gömleğin
markası, laik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetidir
arkadaşlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım, AKP Hükûmeti
olarak kırmızı bültenle aranan Sivas sanıklarının
bugüne kadar yurda getirilmesine yönelik ciddi bir girişimde
bulunulmadı. Sivasta 37 insanımızın yakıldığı
Madımak otelinin müze olmasıyla ilgili kanun teklifimiz,
cemevinin yasal sürece kavuşturulması için 3194 sayılı
İmar Kanununda değişiklik yapılmasıyla ilgili
kanun teklifimiz, ayrıca, Alevi yurttaşlarımıza
hakaretin önüne geçmek için 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda
değişiklik yapılması hakkındaki kanun teklifimiz
milletvekillerimiz tarafından reddedilmişti.
Değerli arkadaşlarım, bütün bu ayrımcılığa
ve bütün bu haksızlığa karşın Alevi toplumu,
her zaman Misakımillî hudutları içerisinde, laik demokratik
cumhuriyetimiz hedefleri çerçevesinde hareket etmişler,
onu sahiplenmişlerdir ve sahiplenmeye de devam edeceklerdir.
Alevilerin Avrupa Birliği ilerleme raporunda
azınlık olarak gösterilmesi, Alevi Bektaşi kuruluşları
tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bunu
reddediyorum. Alevi yurttaşlarımız bu ülkenin
asıl kurucu unsurlarıdır değerli arkadaşlarım.
Kimse Alevi yurttaşlarımızın üzerinde yapay
azınlık yaratmaya kalkışmasın. Son ilerleme
raporunda azınlık ifadesinin yer almaması yerinde
bir karardır.
Alevi yurttaşlarımız, yıllarca
yanlış, haksız ve eşitsizliğe dayalı uygulamalara,
demokratik yöntem ve edepli davranışlarla, yetkililere
anlatarak sorunlarına çözüm aramaktadır.
Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımızın
zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan
çıkarılması, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması,
bütçeden hak ettikleri payın verilmesi gibi haklı istemlerine
kulak verilmeli ve onların çözümüne yönelik adımların
bir an önce atılmasının doğru olacağına
inanmaktayım. Alevi Bektaşi kurumları, Sayın
Başbakanın örtülü ödenekten veya başka bir şekilde
Alevilere para vermesini istemiyorlar, sadaka da istemiyorlar,
sadece hak ettikleri payı bütçeden almak istiyorlar.
Değerli arkadaşlarım, kelimeyle,
isimle adil olunmaz. Tüm inançlara eşit mesafede durarak, tüm ibadet
yerlerinin elektriğinden ve suyundan para almazsanız adil
olabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN Buyurun efendim.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) Yunus Emre,
gönül yıkmayı günah işlemekle eş değer görmüş,
bizlere gönül insanı olmayı
öğütlemiştir. Hacı Bektaş Veli bize, yetmiş
iki millete aynı nazarla bakmayı öğretmiştir. Ancak,
bugüne kadar gelen iktidarlar farklı insanları yok saymış,
gönülleri yıkmış, küskün, mutsuz insanların çoğalmasına
neden olmuşlardır.
Değerli arkadaşlarım, yüce Genel
Kuruldan bir dileğim var. Gelin, bu yaranın kanamasına
daha fazla seyirci olmayalım, yarayı saralım. Sorunu,
kimi anlayışların istismarına ve Avrupa Birliğinin
dayatmalarına bırakmayalım. Bu da bir fırsattır
bizim için. Bu sorunu yok saymaya hiçbirimizin hakkı yoktur.
Bir parlamenter olarak sorunun çözümünde elimden geleni yapmaya hazır olduğumu yüce heyetinizin
bilgisine sunuyor, bütçenin hayırlı olması dileğiyle
hepinizi en içten saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın milletvekilleri, ikinci turda grupları
ve şahıslar adına konuşmalar ve görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, soru ve cevap kısmına geçiyoruz.
Yirmi dakikalık soru-cevap kısmında on dakika soru,
on dakika cevap hakkımızı kullanacağız.
Sayın Kılıç, buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan,
aracılığınızla Diyanet İşleri
Başkanlığı bütçesi nedeniyle Sayın Bakana
birkaç tane sorum olacak.
Sayın Bakan, İmar Kanunundaki cami ibaresi
ibadet yeri olarak değiştirildi, hem de bu Hükûmet döneminde
değiştirildi ve bunu olumlu karşıladık, çünkü
cemevleri de bu kapsama girer diye düşünüyorduk. Ancak, yapılan
açıklamalarda bu ibadet yeri olarak, sadece cami, kilise, havra
ve sinagog girer, diye belirtildi. Bu anlayış Hükûmetiniz
döneminde yine devam edecek mi, cemevleri ibadet yeri olarak kabul
edilmeyecek mi? Bu bir.
İkinci husus: Sayın Bakan, Alevi inancında
Hacıbektaş önemli bir yer teşkil eder, önemli bir inanç
merkezidir. Hacıbektaştaki cemevinin yapılış
tarihi 1367dir Sayın Bakan. Ancak, Aleviler, Hacıbektaştaki
bu inanç merkezlerine, ne yazık ki, hâlâ bilet alarak girebilmektedirler.
Yani, oraya Kültür Bakanlığı el koymuş, şu anda
Aleviler Hacıbektaşa gittiklerinde, bilet alarak, kendi
inanç yerlerine ancak o şekilde girebiliyorlar. Bu adaletsizliğe
hayır diyebilecek miyiz? Yani, Hükûmet olarak bunu önleyecek
misiniz?
Yine, üçüncü soru olarak Sayın Bakan: Cami,
mescit, kilise ve sinagoglarda elektrik ve su gibi hizmetler indirimli
tarifeden verilmektedir. Cemevleri ise Bakanlığınız
tarafından ibadet yeri olarak kabul edilmediği için, cemevlerinde
elektrik parası da, su parası da, diğer hizmetler de rayiç
fiyattan ödenmektedir; hatta elektriği, suyu, parası yatırılmazsa
kesilmektedir. Anayasamızın 10uncu maddesi eşitlik
ilkesini belirler. Bu yurttaşlarımız arasında,
inançlarından dolayı bir kısım yurttaşlarımızın,
Alevi yurttaşlarımızın inanç merkezlerindeki bu
gibi hizmetlerin farklı olarak rayiç bedelden alınmasını
doğru buluyor musunuz?
Yine, son sorum Sayın Bakan: Diyanet
İşleri Başkanlığı ramazan ayı boyunca
programlar yapmakta, dinî yönden telkinlerde bulunmaktadır,
sohbet programları düzenlemektedir. Ancak, muharrem
ayında da, yine İslam âleminin önemli kısmı muharrem
ayında da oruç tutmaktadır. Peki, muharrem ayı süresince,
Diyanet İşlerince, Alevilerin din önderlerinin de katkılarıyla,
devletin bütçesinden yine kaynakları sağlanan TRTde programlar
yapılmasına bir katkı sağlayacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ederiz Sayın
Kılıç.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
benim üç sorum var, Sayın Başbakanlık bütçesinden dolayı.
Sayın Bakanım, devletin bölünmez bütünlüğünü
ve ülkede yaşayan tüm insanların güvenliğini devletin
kolluk kuvvetleri yapar. Ama, bir de gezici ve gönüllü köy korucusu
var Türkiyede, 70 bin tane. Ben, geçen de söyledim, İçişleri
Bakanlığı, Türkiyede kaçak işçi çalıştırıyor,
ihbar ediyorum. Dünyanın hiçbir yerinde, ücret ödenen kişilere,
eğer sosyal güvenliği yoksa herhangi bir ücret ödeyemezsiniz.
Onun için, bu insanların, yirmi yıldır, sadece insani
açıdan diyorum Sayın Bakanım, insani açıdan
Yine
diyorum, devletin kolluk kuvvetleri, bu ülkenin güvenliğini
sağlar, ama, bunların, sosyal güvenliği açısından
herhangi bir çalışmanız var mı, herhangi bir çalışma
getirecek misiniz?
İkinci sorum: Ben, yine, Sayın Başbakanlıkla
ilgili, bu ülkenin herhangi bir yerinden bir milletvekili, o yörede
yaşanan sorunu bu Meclise getiriyorsa, iktidarın buna
kulak tıkamasını hakikaten garipsiyorum. Eğer
bir yörede sorun varsa, bunu buraya getiriyorsak, sizin Hükûmet olarak
buna duyarsız kalmanızı kabullenemiyorum.
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Soru sorsunlar
Sayın Başkan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ben,
Sayın Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahini,
Sayın Başbakana şikâyet ediyorum. Malatya İnönü
Üniversitesiyle ilgili kanunu, özellikle Parlamentoyla ilgili
olduğu için, defalarca kendisine, âdeta burada yangın var
dememize rağmen, her nedense, bir kere, üç yıldır bu kanunu
buraya getirmiyor. Orada acaba bir gün insanlarımızın
ölmesini mi bekliyor? Orada bir yangın vardır, buna el atmazsak,
oradaki 250 bin hastamız yılda
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) Soru nerede,
soru?
MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) Kürsüden konuşsun
Sayın Başkanım!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
büyük
sorun yaşayacaktır.
Bir de Sayın Mehmet Aydın Bakanıma
sormak istiyorum. Alevi yurttaşlarımızın inanç özgürlüğü
açısından, Diyanet bütçesinden, herhangi, hiç, bir kuruş
para veriyor musunuz, bir kuruş para verdiniz mi? Bu, sizin vicdanınızı
sızlatmıyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Yalnız, sorular bu kadar uzun olursa, çok soru
soracak arkadaşımız var, biraz adil olmaz. Arkadaşlarımızın
özet ve kısa sormalarını rica ediyorum.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) Sayın Başkan, adaleti
bize gelince hatırlatıyorsunuz. Teşekkür ediyorum.
Başbakanlıkla ilgili birkaç sualim olacak.
Birincisi: Sayın Bakanım, Başbakanlıktaki
araç sayısı ile personel sayısı hakkında net
bilgi almak istiyorum. Döneminizde artış var mı? Yoksa,
bu noktadaki tablo nedir?
Diğer bir sorum: Basına yansıyan,
Edip Başer Paşanın yardımcılarına oda tahsis
edilmediği noktasında haber -ve bunu muhalefetteki arkadaşlarımız
da kürsüden ifade ettiler- doğru mudur?
Diğer sorum: Kamu personeli alımında,
biliyorsunuz 1999 yılında, rahmetli Ecevit döneminde, yönetmelikle
merkezî sistemle alım yapılıyor, ama, bu bir yönetmelik,
her an değişebilir, yasal hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?
Son olarak: Devlet personeliyle ilgili her türlü
bilgiye ulaşılacak PERNET Projesinin hayata geçmesi noktasındaki
gelinen süreç nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın
Işık.
Sayın Bölünmez
SÜLEYMAN BÖLÜNMEZ (Mardin) Sayın Başkanım,
sizin aracılığınızla Sayın Devlet Bakanımızdan
Diyanet İşleriyle ilgili üç sorum olacaktır.
1) Başta köy imamları olmak üzere, imamların
aldığı maaşlar açlık sınırı altındadır.
Örnek kişilikte olması gereken bu insanların vatandaşın
yapacağı yardım ve desteklerden kurtarılması
gerekmekte midir, değil midir?
2) Lojman sıkıntısı had safhadadır.
Özellikle köy imamları lojman olmadığı yerlerde
zaten kiralık ev bulamadıklarından dolayı zor durumda
kalmaktadır. Camilerde görev yapan imamların kadrosu
1dir. Hastalık, izin ve önemli mazeretlerde ibadet görevi aksamaktadır.
3üncü sorum: 81 ilde kadrolar eksiktir. Sadece
seçim ilim Mardinde 150 civarında köy ve mezrada imam bulunmamakta,
vatandaş kendi zekât ve yardımlarıyla bulduğu eksik
bilgiye sahip, ekonomik açıdan ucuz hocalar ile eksik ibadetle
karşı karşıyadır. Devlet kontrolü yoktur. Bunu
nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum Sayın Bölünmez.
Sayın Öğüt
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan,
teşekkür ederim.
Benim de Diyanetle ilgili sorularım var.
Ardahanın iki yüz otuz yedi köyü var, çoğu
köyünde imam yok, camiler onarımsız, çoğu köy camisinin
imamevi yok. Bunları, geçen sene de söyledim, dört yıldır
söylüyorum, ama, bir türlü onarım, bakım olmadı.
Ayrıca, Ardahanın Göle ilçesinin Çardaklı
köyünün imamı öldürüldü, rahmetli oldu bir kazayla. Bu Göle-Çardaklı
köyüne imam verilmesiyle ilgili, ben Sayın Ardahan Müftüsüyle
de görüştüm, teşekkür ederim, o da ilgilendi, ama daha ataması
yapılmadı, onun atamasının bir an evvel yapılmasını
istirham ediyorum.
Onun dışında, Anayasanın 10uncu
maddesinde Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir. deniyor, ancak, 72 milyon Türk vatandaşının
20 milyon civarındaki, öz Türk olan, İslamiyetin bir kolu
olan Aleviliğin, nedense, Aleviler için bütçeden bir pay ayrılmıyor.
2007 bütçesinden Alevilikle ilgili bir pay ayıracak mısınız?
Cemevlerinin yapılması ve cemevlerinin dışında,
biliyorsunuz, Alevilikte dede var, bir de zakir var; zakir, dedenin
yardımcısıdır. Dede ve zakir yetiştirmeyle
ilgili okul açmayı düşünüyor musunuz? Çünkü, Anadoluda,
Türkiyede, Aleviliği çok farklı anlayışlar içerisinde
de anlayan insanlar var. Bu nedenle, İslamiyetin özü olan Aleviliğin
gelişmesi, yayılması ve iyi anlaşılması
için, dede ve zakir okulları açmayı düşünüyor musunuz?
Üçüncüsü efendim, ilahiyat fakültelerine tasavvuf
kürsüleri açmayı düşünüyor musunuz?
Dördüncüsü, Damal Cemevine gittim ben, geçen hafta
oradaydım. Cemevlerinde ibadet yapmak isteyen insanlar, bazı
köylerde cami var, Alevi köylerinde camiler var, o camilerde Aleviler
kendine göre ibadet yapmak istiyor. Aleviler camilerde ibadet yapabilirler
mi? Yapabilirlerse bunu bir genelgeyle açıklar mısınız
efendim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Evet, soru sorma süremiz doldu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Tabii, bu soruların hepsine yetişmez,
yazılı olarak cevap vereceğiz. Ama, yetişebildiği
kadar -beş dakikam var- yetiştirmeye çalışayım.
Soruların büyük bir kısmı, tahmin ettiğim
gibi, yine doğrudan doğruya Alevilikle ilgili. Niye tahmin
ettiğim gibi diyorum? Çünkü, değerlendirme ve teşekkür
konuşmamda bilerek ben bu Alevilik konusuna temas etmedim nasıl
olsa sorular gelecek diye, iki defa tekrar etmeyeyim diye.
Şimdi, arkadaşlar, bir hususu açıkça
söyleyeyim. Yani, Diyanet İşleri Başkanlığının
yapabileceği işler vardır. Nihayet bir devlet kurumudur.
Her devlet kurumu, her anayasal kurum, görevi tanımlanan kurumdur.
Dolayısıyla, o görevin dışında herhangi bir
iş yapması mümkün değildir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Değiştirelim.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ha, o ayrı.
O, yüce Meclisin işidir. Ama, şimdi siz bana
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Hükûmettesiniz Sayın
Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Lütfen
müsaade eder misiniz.
Şimdi siz bana diyorsunuz ki: Düşünüyor
musunuz? Bu türden sorular geliyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Evet, tabii.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ancak,
ben bu sorularınıza bugünkü mevzuat ışığında
cevap verebilirim.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Ama, Hükûmetsiniz Sayın
Bakan. Hükûmet olarak, biz soruyoruz, Hükûmet olarak ne yapacaksınız?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hükûmet
olarak da o zaman
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Biz bilim adamı
olarak size sormuyoruz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
ben de zaten bilim adamı olarak konuşursam işim daha kolay
olur, merak etmeyin.
Şimdi evvela bu birinci soru şuydu: Niye
camiler ibadet yeri olarak değişti? dediniz. Esasında
mecburdu bu. Sadece uyum paketinin bir parçasıydı zaten,
biliyorsunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) AB istediği için!
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ama, lütfen
dinler misiniz. Çünkü, o zaman beş dakikayı ben kendim için
kullanmamış olacağım. Cevapları beğenmiyorsanız,
ayrıca yazılı olarak cevap veririm.
Bir defa, ibadet yeri olarak değiştirilmesinin
sebebi herhangi bir kasıttan veya bilmem neden kaynaklanmıyor.
Eskiden müftüler söz sahibiydiler nerede caminin yapılacağına
dair. Şimdi hâlihazır mevzuatımıza göre, herhangi
bir ilde kilise de yapılabilir, havra da yapılabilir.
Şimdi bunun yetkisini müftüye vermek olmaz. O yüzden alındı
o yetki, doğrudan doğruya mülki amire verildi. Yani, meselenin
esasından kaynaklanan bir yapısal, hukuksal değişikliktir.
İkincisi: Sayın Kültür Bakanıyla görüşeyim.
Açıkçası bilmiyorum. Ama, eğer cemevine giriliyorsa
-orada cemevi var, diyorsunuz ki öyle, en eski cemevlerinden biri-
biletle girmemek lazım diye düşünüyorum. Ben hemen bunu
Kültür Bakanlığımıza Bakanlar Kurulunda söyleyeyim
ki, öteki arkadaşlarımızın da fikrini alalım.
Bu indirimli elektrik şeyi meselesi de, yani,
Diyanetin verilsin demesi veya dememesiyle çözülecek bir durum
değildir. Yani, açıkçası, Diyanetin muhatap olacağı
bir soru değildir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Sayın Bakan,
Hükûmet olarak siz ne düşünüyorsunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Ama,
eğer, Verilmesine taraftar mısınız? derseniz,
ben, açıkçası taraftarım. Yani, indirimli fiyatla
onun da verilmesi uygun olur diye düşünürüm.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Verelim
o zaman.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Bir
başka husus, yine, ona bir mazeret, daha doğrusu bir gerekçe,
bir sebep öne sürdünüz: Bakanlığınız tarafından,
cemevi ibadet yeri kabul edilmediği için bu indirimli elektrik
fiyatı
Benim Bakanlığımın böyle bir görevi
yok. Yani, hiçbir bakanlık, bana sorarsanız, açıkçası,
herhangi bir inanış yorumunu din diye adlandırma yetkisine
sahip olamaz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Bakanlar Kurulu kararı
var Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Yönetmelik
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
karar meselesi değil.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Var efendim, Bakanlar
Kurulu kararı var.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
elektrik meselesi öyle, bir Bakanlar Kurulu kararı var, biliyorum.
Orada da, bu dediğiniz, zaten, üç yer sayılıyor. Sayın
Rıza Gülçiçekin, zaten, daha önce verdiği bir tasarıda
da bu mesele gündeme getirilmişti, hatırlıyorum.
Ama, bu, benim Bakanlığımın şunu veya bunu yapmamasından
kaynaklanan bir sonuç değildir, onu anlatıyorum.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Hükûmet olarak Sayın
Bakan, Hükûmet olarak?..
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Yani,
ben kalkıp, eğer bugün dersem ki, eğer bugün kalkıp
dersem ki
Bakınız, size sadece şurada bir madde
okuyayım. Bu yasal durumların hepsini dikkate almamız
lazım. Bu, Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanunun
Tatbik Suretine Dair Nizamname.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Onu İstanbulda uyguluyor
musunuz?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Orada ne
diyor biliyor musunuz, bakın: Mabetler, bir dinin
Altını
çizmek istiyorum, bir dinin. Mabetler, bir dinin ibadetine mahsus
ve usule muvafık olarak teessüs etmiş olan kapalı mahallerdir.
Yani, ben size şu anda dersem ki eğer Cemevi,
evet, ibadethanedir. başıma hukuki bir dert açarım,
bırakınız başka sıkıntıları.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Onu çözümlemek sizin
göreviniz Sayın Bakan, onu çözmek sizin göreviniz.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Yani,
tekrar ediyorum, benimle ilgili, yapamayacağım şeyleri,
lütfen, bana söylemeyin. Bunların, bu soruların muhatabı
farklı yerdir.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) Muhalefet mi yapacak
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Diyanetten
sorumlu Devlet Bakanı kalkıp da Alevi kardeşlerimizin
ibadeti ayrıdır. diyemez.
Bitti mi Sayın Başkanım? Daha bir dakikam
daha var. Bitti mi? Bittiyse teşekkür ediyorum, gerisine
BAŞKAN Efendim, iki bakan arasındaki
taksimat kendi aranızda.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Hayır,
hakkını yemeyeyim.
BAŞKAN Tamam.
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) Diğer
sorulara yazılı cevap vereceğim.
Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Sayın Bakan, buyurun.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) Sayın Başkan,
müsaade eder misiniz. Benim soruma cevap verilmedi, soruma cevap istiyorum.
BAŞKAN Efendim, diğer sorulara yazılı
cevap verecek, süresi doldu.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) Süre
dolmadı.
BAŞKAN Efendim, ikinci bakan var şimdi.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim.
Evet, soruları ben de kısaca cevaplandırmaya
çalışacağım.
Bana yöneltilen ilk soru, Sayın Aslanoğlunun,
köy korucularıyla ilgili bir sorusu.
Bilindiği gibi, köy koruculuğu müessesesi
özel bir statü, bizim Hükûmetimizden çok önce çıkan bir yasal düzenlemeyle
ihdas edilmiş bir yapı; ancak, bizim dönemimizde, daha önce
sağlık hizmetlerinden yararlanamayan köy korucuları,
bizim yapmış olduğumuz bir düzenlemeyle şimdi
sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başladılar.
Bunun dışında şu anda köy korucularına yönelik
başka bir yasal düzenleme şu an itibarıyla yok.
İnönü Üniversitesiyle ilgili bir kanun teklifi
verdiğinizi ve beni Sayın Başbakana şikâyet etmekte
olduğunuzu söylediniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Kanun teklifleri benim makamıma
verilmiyor, Meclis Başkanlığına veriliyor, Meclis
Başkanlığı da bunu komisyonlara havale ediyor,
komisyonlarda görüşülüyor Genel Kurula geliyor, burası
uygun görürse burada görüşülüyor ve kanunlaşıyor.
Benimle sizin verdiğiniz bir kanun teklifinin ne alakası
var, ne alakası var benimle?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Ne demek
Ne alakası var? Sayın Bakan? Sayın Başbakan size
söyledi.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Ne söyledi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Mehmet
Ali Bey bizim önümüze getirmedi. dedi geçen gün. Yapmayın Sayın
Bakanım!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Sizin verdiğiniz veya
vermeyi düşündüğünüz kanun tekliflerini ben mi uygun göreceğim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Evet,
siz uygun göreceksiniz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Hayır efendim, öyle
şey mi olur? Öyle şey mi olur? Bana ne! Bana ne sizin kanun teklifinizden
kardeşim ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
orada sorun varsa sorunu etkisiz kılmak sizin göreviniz değil
mi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Efendim, orada sorun varsa,
sadece orada değil, birçok üniversitemizin kadro ihtiyacı
vardır. Sadece bunu İnönü Üniversitesine indirgerseniz,
işin içinden çıkılmaz. Şu anda, Millî Eğitim Bakanlığı
-ki, bu konuda doğrudan sorumlu olan bakanlık Millî Eğitim
Bakanlığıdır- bu konuyla ilgili bir çalışma
yapıyor. İnönü Üniversitesi de, herhâlde bu çalışmanın
içerisinde yer alacaktır. Bir kanun tasarısına dönüşürse
bu, Meclise sevk edilecektir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Efendim,
tasarı değil, kanun basıldı Sayın Bakanım,
kanun basıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul) Siz kanun teklifinizi takip
edin. Yasalaştırabilirseniz, gücünüz yetiyorsa, yasalaştırın.
Ben diyorum ki, Hükûmet olarak biz bu konuda bir çalışma yapıyoruz.
Sayın Işıkın
Başbakanlıkta
araç ve personel sayısını sormuşsunuz. Başbakanlıkta,
bizden önceki dönemde -2002 yılında- 329 araç varken, şu
anda bu araç sayısı 260a inmiş, bunun 95 tanesi de demirbaş
değil kiralıktır. Böylece, bu araç politikasıyla,
daha az masrafla araç sorununu Başbakanlık çözmektedir,
bunu ifade edebilirim.
Personel sayısıyla ilgili de sizi
kısaca bilgilendirmek istiyorum. Başbakanlıktaki
personel sayısında 628 adet azalma vardır. Yani, Hükûmetimizi
hep kadrolaşmayla ve çok sık personel almakla itham eden arkadaşlarımız
oluyor. Bizim, Başbakanlıktaki personel sayısını
azalttığımızı, ama, buna mukabil de, Başbakanlıkta,
hizmetlerin adedini ve çeşidini de artırdığımızı
ifade edebilirim.
Bunun dışında, sanıyorum, bana
yöneltilmiş
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul)
iki sorunuz daha vardı
ki, pazartesi günü Devlet Personel Başkanlığı bütçesi
burada görüşülürken, gerek personelle ilgili gerek PERNETle
ilgili sorunuza pazartesi günkü görüşmelerde, eğer burada
bulunursanız
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET
ALİ ŞAHİN (İstanbul)
ki, sizi hep burada gördüğüm
için, pazartesi günü de burada olacağınızı umuyorum,
o zaman cevaplandırayım müsaade ederseniz.
AHMET IŞIK (Konya) Oda krizi vardı Sayın
Bakan, oda krizi.
BAŞKAN Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Süremiz de doldu.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.19
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.29
BAŞKAN: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN
(Bilecik)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 34üncü Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) (Devam)
F) BAŞBAKANLIK (Devam)
1.- Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) MİLLÎ İSTİHBARAT
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
(Devam)
1.- Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
J) DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi sırasıyla, ikinci turda yer
alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Başbakanlık 2007 yılı merkezi
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07 - BAŞBAKANLIK
1. Başbakanlık 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.471.381.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 19.169.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.629.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve
Hizmetler 46.867.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 700.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.909.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 1.541.655.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Başbakanlık
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Başbakanlık
2005
2. Başbakanlık
2005
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Başbakanlık 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.452.977.319,13
- Toplam Harcama : 1.209.518.410,75
- Ödenek Dışı
Harcama : 3.125.872,24
- İptal Edilen
Ödenek : 246.584.780,62
- Ertesi Yıla
Devreden Ödenek : 200.270.229,31
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Başbakanlık 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri okutuyorum:
07.75 - MİLLÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
1. Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 425.217.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 425.217.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.76 -
MİLLÎ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Millî Güvenlik
Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 12.724.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 12.724.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Millî
Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
40.02 - ATATÜRK
KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.952.150
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 27.511.850
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.464.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 12.211.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.302.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 1.001.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler...
TOPLAM 21.514.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler...
Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri
Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum:
Bölümleri
okutuyorum:
07.86 -
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
1. Diyanet
İşleri Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
Fonksiyonel
Kod
Açıklama
(YTL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 11.903.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 190.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 362.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 320.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 1.625.333.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 275.000
BAŞKAN Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.638.383.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2. Diyanet İşleri Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN (A) cetvelinin genel toplamını
okutuyorum:
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek
Toplamı : 1.125.844.626,00
- Toplam Harcama : 1.150.345.081,65
- Ödenek Dışı
Harcama : 35.084.862,32
- İptal Edilen
Ödenek : 10.584.406,67
BAŞKAN (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Diyanet İşleri Başkanlığı
2005 mali yılı kesinhesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, böylece, Başbakanlık,
Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı,
Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Atatürk Kültür, Dil
ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı ve Diyanet
İşleri Başkanlığının 2007 mali
yılı bütçeleri ile Başbakanlık ve Diyanet
İşleri Başkanlığının 2005 mali
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum.
Programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 17 Aralık
2006 Pazar günü saat 11.00de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum,
sizlere iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
21.38