DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
36ncı
Birleşim
18 Aralık 2006 Pazartesi
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Endonezya Halk Danışma Meclisi
Başkanı Hidayet Nurvahit ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
l.-
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı:
1269, 1270, 1271)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Vakıflar Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.-
Devlet Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.-
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.-
Danıştay Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Danıştay Başkanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1.-
Hazine Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Hazine Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.-
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
J) BASIN-YAYIN
VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.-
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçamın, bazı
ifadelerinin yanlış anlamalara yol açabileceğine
ilişkin açıklaması
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 11.00de açılarak beş oturum yaptı.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236,
3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Kültür
ve Turizm Bakanlığı,
Gümrük
Müsteşarlığı,
Dış
Ticaret Müsteşarlığı,
Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı,
2007
yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü,
Devlet
Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
İhracatı
Geliştirme Etüd Merkezi,
Sermaye
Piyasası Kurulu,
Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
GAP
Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Tütün,
Tütün Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu,
2007
yılı bütçeleri;
Kabul
edildi.
Gaziantep
Milletvekili Ömer Abuşoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koçun, konuşmasında, Genel Başkanlarına
sataştığı iddiasıyla,
Adana
Milletvekili Mehmet Ziya Yergök, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmenin,
konuşmasında, şahsına sataştığı
iddiasıyla, yerinden,
Birer
açıklamada bulundular.
Alınan
karar gereğince, 18 Aralık 2006 Pazartesi günü saat
11.00de toplanmak üzere, birleşime 21.40ta son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Küçük Bayram
Özçelik
Çanakkale
Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
18 Aralık
2006 Pazartesi
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Beşinci
turda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Danıştay Başkanlığı,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı,
Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığı bütçeleri
yer almaktadır.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (x)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1.- Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerindedir.
(x) 1269, 1270, 1271 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
15/12/2007 tarihli 33üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
Sayın
milletvekilleri, 5/12/2006 tarihli 27nci Birleşimde bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur
için soru-cevap işleminin yirmi dakikayla sınırlandırılması
kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda
yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar sorularını sorabilmeleri
için, şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan
sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıkları
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri
kabul edilmiş olacaktır.
Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki
sıraya göre sorularını
yerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi on dakika içerisinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi on dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri
kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
arz ediyorum.
Beşinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: Anavatan Partisi Grubu adına
Muğla Milletvekili Sayın Hasan Özyer, süresi on beş dakika;
Iğdır Milletvekili Sayın Dursun Akdemir, on beş dakika;
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler, on beş dakika.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili
Sayın Mehmet Sevigen, yedi buçuk dakika; Bursa Milletvekili
Sayın Mehmet Küçükaşık, yedi buçuk dakika; Adana Milletvekili
Sayın Kemal Sağ, on iki buçuk dakika; Tekirdağ Milletvekili
Sayın Mehmet Nuri Saygun, yedi buçuk dakika; Ankara Milletvekili
Sayın Yakup Kepenek, on dakika. AK Parti Grubu adına Zonguldak
Milletvekili Sayın Polat Türkmen, yedi buçuk dakika; Afyonkarahisar
Milletvekili Sayın Ahmet Koca, yedi buçuk dakika; Samsun Milletvekili
Sayın Mehmet Kurt, yedi buçuk dakika; Elâzığ Milletvekili
Sayın Zülfü Demirbağ, yedi buçuk dakika; Çorum Milletvekili
Sayın Muzaffer Külcü, yedi buçuk dakika; Erzurum Milletvekili
Sayın Muzaffer Gülyurt yedi buçuk dakika süreyle konuşacaklardır.
Şahısları
adına: Lehte olmak üzere, Burdur Milletvekili Sayın Bayram
Özçelik, on dakika. Aleyhte olmak üzere, Çorum Milletvekili Sayın
Feridun Ayvazoğlu, on dakika.
Bilgilerinize
arz ediyorum.
Şimdi,
ilk sözü, Anavatan Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili
Sayın Hasan Özyere veriyorum.
Buyurun
Sayın Özyer. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakika.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HASAN ÖZYER (Muğla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
ile Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçeleri üzerinde Anavatan
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiyenin, eğitimden başlayarak, her
alanını içine alan bir gençlik siyaseti sorunu vardır.
Daha doğrusu, Türkiyenin bir gençlik siyaseti, ne yazık ki
yoktur. Gençlerin seçilme yaşının düşürülmesi
gençlik siyaseti değildir. Esasen burada da yapılması
gereken, gençlere seçilme hakkı tanınmasıyla birlikte,
gençlerle birlikte siyaset yapma yolunun açılmasıdır.
Siyasetin mevcut hastalıklarına gençleri de çekmenin
gençlik siyasetine bir katkısı olmayacaktır. Eskiden
beri, Türkiyenin en büyük zenginliğinin genç nüfusu olduğu
söylenegelir. Ancak, on-on beş yıl sonradan itibaren, Türkiye,
bu avantajını kaybetmeye başlayacaktır. Bu tarihten
sonra Türkiye, Batı toplumları gibi yaşlı bir nüfus
hâline dönüşüm yolunda ilerleyecektir.
Bugün
nitelik kazandıramadığımız için işsizlik
batağında çırpınan, geleceğe ilişkin
umutları körelmeye başlayan bir gençlikle karşı
karşıyayız.
Bu
gençlik yapısı Türkiye için taşınması giderek
ağırlaşan bir yük hâline dönüşecektir. Bugüne kadar
avantajımız dediğimiz bu genç nüfus kitlesi yarın
en büyük sorunumuz hâline gelebilecektir. Bunun için, anne babalar,
siyasetçiler, öğretmenler velhasıl topyekûn millet olarak
bir gençlik siyaseti belirlememiz gerekiyor. Eğitimimizi buna
göre yapılandırmalıyız, üretimimizi buna göre
planlamalıyız, istihdamı buna göre yönlendirmeliyiz
ve hatta dış ilişkilerimizin önceliklerini de buna
göre tespit etmeliyiz.
İhtiyacımız
olan, sadece taraftarı olunan futbol takımlarının
rekabetiyle tatmin olmayacak, kendi bilgi ve becerilerinden kaynaklanan
rekabet iklimini oluşturacak bir gençlik siyasetidir. İhtiyacımız
olan, başkalarından iş dilenen değil, başkalarına
iş veren insanlar ortaya çıkartacak bir gençlik siyasetidir.
İhtiyacımız olan, diplomalı işsizler üreten
değil, dünya çapında talep edilen donanımda insanlar
yetiştiren mesleki eğitim sistemini kuracak bir gençlik
siyasetidir. İhtiyacımız olan, insanların mezuniyetten
sonra dahi iş bulamayacaklarını bile bile, çaresizlikten
kapısında yığıldıkları üniversite
sistemi değil, isteyen ve hak eden herkese uluslararası
standartlarda yüksek eğitim imkânı verecek bir gençlik siyasetidir.
Gençlik
siyasetinin unsurlarını uzun uzadıya anlatmak mümkündür.
Ama, bunları bu salonda bulunan sizler de, evlat sahibi bütün
vatandaşlarımız da zaten biliyor. Sorun ortadadır.
Esasen çözüm de aşağı yukarı bellidir. Ama, bu çözümü
hayata geçirecek irade konusunda ciddi sıkıntı bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, emekleriyle, bilgileriyle, alın terleriyle,
onurlarıyla yaşamak isteyen, üretmeyi, kendisine, ailesine
ve ülkesine faydalı olmayı hayal eden gençlerimiz ne yazık
ki bir duyarsızlık ve ilgisizlik duvarıyla karşı
karşıyadırlar. Ortaöğretim ve yükseköğretim
sınavlarından başlayarak hayatının her
aşamasında stres, kaygı ve umutsuzluk dolu bir yarış
içinde olan gençlerimize bu işkenceyi başkaları değil
biz kendimiz yapıyoruz. Üstelik, bunca işkenceyle amansız
bir yarış içinde büyüttüğümüz çocuklarımıza
doğru dürüst bir şey de öğretemiyoruz. Özel okullar,
özel dersler, özel öğretmenler, dershaneler, dergiler, kitaplar,
servisler ve daha pek çok külfete katlanarak yetiştirdiğimiz
çocuklarımız sınavlarda sıfır puan alabilmektedirler.
Toplum içinde sağlıklı bir hayat sürmesini temin edecek
kriterlerin hiçbirini zaten kazandıramadığımız
gençlere, en basit matematik, fen, Türkçe, sosyal konularını
dahi öğretemediğimiz anlaşılmaktadır.
Yılda -bir hesaba göre- 4 milyar dolar para harcayıp da, sadece
200 bin öğrenciyi lisans düzeyinde üniversite programlarına
yetiştirebilen bizden başka bir ülke bulunmadığını
sanıyorum. Öğrenci başına 20 bin dolarlık bu
maliyet, dünyanın eğitim bedelinin en yüksek üniversiteleri
düzeyindedir; ama elde ettiğimiz sonuç, bu 200 bin öğrencinin
büyük çoğunluğunu diplomalı işsiz olarak sokağa
salmaktan ibarettir. Türkiye, bu kahrı, ıstırabı,
işkenceyi boşuna çekiyor. Yozlaşmanın, hantallığın
ve akılsızlığın bedelini ödüyoruz. Bu sorunu
çözmeden, yani, gençlerimize içeride ve dışarıda rahatlıkla
iş bulup çalışabilmelerini sağlayacak niteliği
kazandıracak siyaseti oluşturmadan onların ve ülkenin
diğer hiçbir sorununu çözemeyiz.
Değerli
milletvekilleri, burada, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün
bütçesini görüşüyoruz. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün
ismindeki gençlik ifadesi, spor perspektifi dışında,
maalesef, herhangi bir anlam ifade etmemektedir. Gençler için yaz
kampları düzenlemek gençlik kavramının ifade ettiği
çalışmaları yapmak anlamına gelmemektedir. Gençliğin
sorunlarının çözümü, büyük ölçüde Millî Eğitim Bakanlığına,
kısmen de, Çalışma ve Sanayi gibi, dolaylı olarak
ilgili kurumlara bırakılmış durumdadır. Oysa,
Türkiyenin, gençliğin sorunlarını bütün boyutlarıyla
kuşatacak politikalar üretme birikim ve yeteneğine sahip
kurumlara ihtiyacı vardır. Konuyu sadece Millî Eğitim
Bakanlığının uhdesine terk ederseniz, o kurum doğal
olarak sorunu eğitim boyutundan ibaret görür; konuyu sadece
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
bırakırsanız, o da soruna sadece istihdam istatistikleri
açısından bakar; konuyu sadece Sanayi ve Ticaret Bakanlığına
bırakırsanız, o da sorunu sadece çıraklık
okulları açısından ele alır; konuyu sadece şu
anda bütçesini görüştüğümüz Genel Müdürlüğe bıraktığımızda
ise, soruna sadece sportif faaliyetler açısından baktığını
görürüz. Halbuki biz diyoruz ki: Türkiyenin, bunların hepsini
de içine alan ve fakat daha üstten bakılıp planlanması
gereken bir gençlik siyasetine ihtiyacı vardır. 2007
yılında bu teklifimizin ciddiyetle tartışılmasını
ve sözünü ettiğimiz gençlik siyasetinin temel parametrelerinin
ortaya konmasını temenni ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, spor, insanlık tarihinin
başlangıcına kadar uzanan bir geçmişe sahip, toplumsal
yaşantımızın vazgeçilmez bir olgusudur. Günümüzde
spor sanayinin, hızla gelişimi, yoğun kentleşme,
serbest zaman artışı gibi temel toplumsal değişmelere
bağlı olarak yeni boyutlar kazanmıştır.
Spor,
hareket ve heyecan olarak iki ana temele dayanır, ama, spor, her
hâlükârda bir eğitim işidir, bir bilim dalıdır.
Spor,
fertlerin bedenen, ruhen ve fikren gelişmelerini sağlayan,
bu ögeler arasında koordinasyon yeteneğini derinleştiren
bir bilimdir. Bu çerçevede, spor profesyonelce yapılan zirve
sporu veya yarışma sporuyla, toplum veya kitle sporu olarak
ikiye ayrılmaktadır.
Daha
mutlu ve daha güçlü bir Türkiyeye ulaşmak için diğer alanların
yanı sıra genel ve ortak bir millî konumuz olan spora da önem
vermek zorundayız.
Çocukluktan
başlayarak gençliklerine ve ileri yaşlarına kadar insanımızın
sporla ilişkisini sağlıklı bir temele oturtmak
için bütün kurumlara görev düşmektedir.
Acımasız
bir rekabetin yaşandığı dünyamızda kültürel,
bilimsel ve ekonomik alanların yanında sporda da çağı
yakalamak zorundayız. Çocuklarımızı ve gençlerimizi
sporun içine ne kadar çok çekebilirsek, uluslararası rekabette
başarılı olma şansımız o kadar yükselecektir.
Türkiyenin
turizmde geldiği yer başta olmak üzere birçok çalışmasına
katkı sağlayan tanıtım atağının gerisinde,
sportif faaliyetlerde elde ettiğimiz başarılarının
da önemli bir payının bulunduğunu hatırlatmak isteriz.
Gençlik
konusunda olduğu gibi sporda da bir siyasete ihtiyacımız
vardır. Spor siyasetimiz her kesimden insanın içinde yer
alacağı, partiler ve kurumsal taassuplar üstü bir siyaset
olmalıdır. Spor politikamızı oluştururken,
ülke gerçeklerini, yöresel koşulları ve alışkanlıklarımızı
da göz önünde bulundurmalıyız.
Sporun
ülke düzeyinde yaygınlaştırılmasına çalışırken,
özellikle yarışma sporları için neyin, nerede, nasıl
yapılacağı doğru şekilde belirlenmelidir.
Spor
dallarında önceliklerin belirlenmesinden tesis yapımına,
malzeme seçiminden personel yetiştirilmesine kadar tüm çalışmaları
belirlediğimiz spor politikası doğrultusunda gerçekleştirmeliyiz.
Aksi takdirde, bugüne kadar pek çok örneği görüldüğü üzere,
yüzme sporcusu olmayan yerlerde olimpik yüzme havuzu yapılır,
basketçisi olmayan yerlerde tam teşekküllü basketbol sahası
inşa edilir. Binlerce çocuğumuz ve gencimiz, eğiticileri
olmadığı için mahalle maçı yapar gibi antrenmana
çıkarken, spor akademilerinden mezun olanlar işsiz gezer.
Dünya
çapında başarı elde edecek kapasitedeki sporcularımız
yol parası bulamadığı için antrenmana gidemezken,
hangi kritere göre seçildiği belli olmayan birtakım insanlar,
yarışmalara katılma bahanesiyle ülke ülke dolaşıp
turistik gezi yaparlar. İşte bütün bunları önlemek
için, gerçekçi ve bilimsel temellere dayalı bir spor siyaseti
oluşturulmasını istiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gerek gençlik gerekse spor alanında oluşturulacak
ülke siyasetinin sürükleyicisi ve önemli uygulayıcılarından
birisi olması gereken Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
ilgisinin, maalesef, başka alanlara yoğunlaştığını
görüyoruz. Örneğin, geçtiğimiz temmuz ayında Genel Kurulda
kabul edilen 5538 sayılı Kanunun 10uncu maddesiyle, gençlik
ve spor il müdürlükleri, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun
dışına çıkartılmıştır. Oysa, Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, kamu kaynaklarının etkili,
ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasıyla, mali
saydamlığı sağlamaya yöneliktir.
Gençlik
ve spor il müdürlükleri, ilgili mevzuatı çerçevesinde, denetim
ve gözetim unsurlarına bağlı olarak her türlü şaibeden
uzak çalışmaya devam edecek iken, her türlü soru işaretine
açık bir düzenlemeye tabi tutulmuşlardır. Üstelik,
gençlik ve spor il müdürlüklerinin, yerel yönetimler reformu çerçevesinde
mahallî idarelere devri söz konusu iken, böyle bir yola başvurulmuş
olması, soru işaretlerini daha da artırmaktadır.
Her yıl çok sayıda etkinlik gerçekleştiren, ülkenin
her köşesinde yatırımları olan bir kurumun böyle
bir duruma maruz bırakılmayı hak etmediğine inanıyoruz.
Esasen,
etkinlik organizasyonu ve tesis bekçiliği bu Genel Müdürlüğün
işi olmamalıdır. Bu Kurum, belki statüsü daha da yükseltilerek,
bir politika üretim, sertifikasyon, araştırma, denetim ve
koordinasyon işlevine kavuşturulmalıdır. Böylece,
gençlerimize ve sporcularımıza çok iş yapıyormuş
görüntüsü altında, gerçekten, kalıcı ve yapısal
hiçbir hizmet üretilmeden yılların heba edildiği bir
dönemi kapatmış olacağız.
Bir
kez daha altını çizerek belirtmek istiyorum: Benim itirazım,
bu Genel Müdürlüğün yaptığı çalışmalara
değildir, tam tersine, yapmadığı işleredir.
Yapılan çalışmalar, bu ülkeye elbette bir hizmettir,
ama, Türkiyenin önceliği ve ihtiyacı, böylesine bir merkezî
kurumun, baştan beri ifade etmeye çalıştığım
gençlik siyasetini, spor siyasetini oluşturması yönündedir.
Bu
düşüncelerle, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğümüzün bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu bölümünde Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade
etmek istiyorum.
Vakıf
konusu birçok bakımdan üzerinde dikkatle durulması gereken
bir husustur. Öncelikle, vakıflar, tarihimizin çok önemli bir
kurumudur. Türk vakıf kültürü başlı başına
bir medeniyetin konusu olabilecek zenginlik ve derinliğe sahiptir.
Nitekim, bugün dünyanın birçok ülkesinde başarıyla
sürdürülen vakıf uygulamaları bizden örnek alınmadır.
Bunun yanında, vakıflarımız bugün dahi fevkalade
büyük ekonomik değerleri bünyesinde barındıran kuruluşlarımızdır.
Ülkemizin
birçok bölgesinde en değerli binalar ve araziler vakıflarımıza
aittir. Öte yandan, ülkemizin geleceğine ilişkin tartışmaların
en kritik unsurlarından biri de yine vakıflardır. Sadece,
geçtiğimiz ay Mecliste kabul edilen ve dokuz maddesi Cumhurbaşkanı
tarafından yeniden görüşülmek üzere Parlamentoya iade
edilen Kanun vesilesiyle yaşanan tartışmalar dahi bu
durumu anlatmaya yeterlidir sanıyorum.
Vakıfların,
ülkemizin dört bir yanında sosyal dayanışmanın yaşatılması
çerçevesinde yürüttüğü çalışmalar malumunuzdur.
Öğrencilere verilen destekler, maddi ve manevi değerlerimizi
koruma bağlamında yürütülen çalışmalar da konunun
ayrı bir boyutudur.
Vakıflarımızın
sadece ana başlıklarını ifade edebildiğimiz
bu işlevlerine daha pek çok ilave edilmesi mümkündür. Ancak, bu
kadar önem taşımasına rağmen vakıflar meselesi
ülkemizde yeteri kadar ciddiyet ve samimiyetle ele alınıp
değerlendirilen bir konu değildir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzün bütçesi vesilesiyle komisyonda yapılan
tartışmalara baktığımızda, konunun, daha
çok, Genel Müdürlüğün gerçekleştirdiği onarım çalışmalarına
odaklandığını görüyoruz. Yeni Vakıflar Kanunuyla
ilgili tartışmaların ise cemaat ve azınlık vakıflarıyla
yabancılar hususunda yoğunlaştığı dikkati
çekmektedir. Bir de geçmişte irtica tartışmaları
bağlamında vakıfların gündeme geldiğini hatırlıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, vakıf mallarının birçoğunun
atıl durumda olduğu doğrudur; ama, bu sorunun çözümü,
vakıf mallarının çeşitli mevzuat oyunlarıyla
yağmalanmasına uygun zemin oluşturulması değildir.
Çözüm, vakıf mallarının vakfiyelerine veya bunların
günümüzdeki karşılıklarına en uygun şekilde
nasıl etkin olarak değerlendirilebileceğinin, ekonomiye
ve milletimize fayda sağlar hâle getirilebileceğinin
formüllerinin üretilmesidir. Yağma ve üleşme yolu belki
iştah açıcıdır, ama, vakfiyelerdeki vakıf mallarına
göz dikenler için yazılmış bedduaların ve millet
vicdanının da unutulmaması gerekmektedir. Vakıfların
yeniden etkin bir şekilde toplum hayatımıza girmesi,
yaşadığımız pek çok sorunun devlete yük getirmeden
kendiliğinden çözümünü sağlayacaktır. Bugün çok
sınırlı sayıda insanın fayda sağlayabildiği
vakıf birikimimizi, doğru araçlar ve nitelikli bir yönetimle
yeniden eski muhteşem günlerine yakın bir düzeye çıkartabiliriz,
ama bunun için, öncelikle samimiyet şarttır. Vakıf mallarını
korumak, kuru kuruya vakıf mallarını dokundurtmamak,
vakfiye amacına ve ülkeye hiçbir fayda getirmeden atıl olarak
durmasına seyirci kalmak değildir. Çünkü, vakıflar,
kuruluş mantığı itibarıyla dinamik kurumlardır.
Bu kurumları yeniden kuruluş mantığına uygun
olarak dinamik müesseseler haline getiren her kim olursa olsun, bu
ülkeye ve millete çok büyük hizmet yapmış olacaktır. Vakıflar
konusunu, sadece azınlıklar ve yabancılar, irtica,
malların yağmalanması gibi arızi durumlarda gündeme
getirmek yerine, asıl bu çerçevede tartışmak ve çözümler
üretmek zorundayız. Çünkü, kamuoyunda tartışma konusu
olan hususlar vakıf dediğimiz devasa kurumun onda 1ini
dahi oluşturamamaktadır. Esasen bu tartışmalar
ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın, vakıflarla
ilgili ifade etmeye çalıştığımız sorunların
çözümüne hemen hiçbir katkısı olmayacaktır. Çünkü,
tartışmalar daha çok iç ve dış gündem doğrultusunda
şekillenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN
ÖZYER (Devamla) Tamamlıyorum Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, yeni Vakıflar Kanunu üzerinde gerçekleşen
tartışmalar bize şunu
göstermiştir: Bir yandan Avrupa ve komşularımız
başta olmak üzere, yabancıların Türkiyeye karşı
niyetlerine ilişkin derin bir kaygı ve bundan kaynaklanan
refleks vardır. Öte yandan ise, Türkiyenin, günümüz dünyasında
daha sağlam bir yer edinebilmesi için gerekli olan çağdaş
düzenlemelere ihtiyacı vardır. Islahat Fermanından
beri bu ikilemi yaşadık ve bugün de yaşamaya devam ediyoruz.
Nitekim, yeni Vakıflar Kanunu görüşülürken, aynı tereddütlerin
gündeme geldiğini görüyoruz. Yasa elbette önemlidir, ama
asıl önemli olan uygulamadır. Avrupa Birliği ülkelerinin
birçoğunun, bankacılık başta olmak üzere, birçok
alanda yasaları başka türlü emrediyor olsa da üstü örtülü
millî kotalar uyguladıkları bilinmektedir. Biz de mütekabiliyet
ilkesi ve elimizde diğer imkânları kullanarak pek çok
şey yapabiliriz, ama, bunun için, önce bu güce sahip olmalıyız.
Aksi takdirde, var olan kanunlarımızı bile uygulattırmazlar.
Nitekim, bunun pek çok örneği de vardır. Tartışmaları
deve kuşu mantığıyla değil de, bu açıdan
yürüttüğümüzde, çok daha sağlıklı sonuçlar alabileceğimizi
düşünüyoruz.
Sonuç
olarak, vakıflar konusunda yeni düzenlemelerin de, görüşmekte
olduğumuz bütçenin de milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Özyer.
Anavatan
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Iğdır
Milletvekili Sayın Dursun Akdemir.
Buyurun
efendim.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel
Başkanlığı, Danıştay Başkanlığı
ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu ile ilgili söz almış
bulunmaktayım. Partim Anavatan adına yüce Meclisi, siz değerli
milletvekili arkadaşlarımı ve büyük milletimizi en
derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Personel Başkanlığı
1960lı yıllarda, kamu personel yönetimine yön verilmek
üzere kurulmuş olup kamu yönetimimizin önemli kurumlarından
birisidir. Özelleştirilen kamu kurumlarındaki personelin
diğer kamu kurumlarına nakli, hükûmet ile sendikalar arasında
toplantıların düzenlenmesi, merkezî memur yerleştirmeleri
ve görevde yükselme uygulamaları Başkanlığın
en önemli konularından birisidir.
Türk
kamu idaresinde personel politikası ve devlet teşkilatıyla
ilgili uygulamalarda darboğazların aşılmasında
stratejik önemi haiz olan bu kurum, bu önemli görevlere rağmen,
Hükûmetiniz döneminde oldukça zayıflatılmış, hatta,
tabiri caizse, kurum yerlerde sürünmektedir.
Nitekim,
Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili olarak Yeni
Şafak gazetesinde basına göstermek istiyorum- bu gazetede
657liler Ailesi ilginç tespitlerde bulunmuştur. Konuşmamı
bitirirken Sayın Bakana takdim edeceğim, burada ayrıntılı
bilgiler vardır. Bakanlığın, özellikle Başkanlığın
en önemli görevlerinden birisi olan sorun çözme fonksiyonundan,
özellikle AKP Hükûmeti döneminde tamamen uzaklaşılmıştır.
Gazetede bu, çok güzel vurgulanmaktadır. Kamu kurumlarının
görüş talepleri, madde hükümlerinin alt alta yazılmasından
ibaret yazılarla cevaplandırılmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; kamu
kurum ve kuruluşlarına yol göstermekle yükümlü olan Devlet
Personel Başkanlığının, herhangi bir başkanlığın
uygulamaya ilişkin görüş taleplerine karşılık
görüş tesis etmediklerine, 657liler ailesi gibi, ben de çeşitli
defalar şahit oldum. Burada, görüş sunulan konuya
ilişkin maddeler aynen yazılıp, konudaki, yukarıdaki
hükümler çerçevesinde konuların çözümlenmesi ya da hukuk müşavirliğinizden
alınacak görüş çerçevesinde değerlendirilmesi
şeklinde cevaplar yazılmaktadır. Sayın Bakan, hukukçu
bir kimliğinizle, bu kurumun kanunla kendisine verilen görüş
tesis etme görevini neden yapamıyorsunuz, niçin bunun üzerine
gidemiyorsunuz? Sayın Bakan, Devlet Personel Başkanlığında
yapılan bu görüş tesis etmeme hakkında neler söyleyeceksiniz,
şahsen, ben merak ediyorum.
Değerli
Bakanım, Hükûmetinizin en önemli projelerinden birisi olan ve
Devlet Personel Başkanlığının merkezinde bulunması
gerektiği kamu personel reformunun, acaba, neden Başbakanlıkta,
Başbakanlık Müsteşarı istediği için mi düzenleniyor?
Bunun sebebini açıklayabilecek misiniz? Devlet Personel
Başkanlığının bel kemiğini oluşturan
Devlet Personel uzmanları motivasyonsuzluktan perişan
olmakta, yeni proje üretmemekte, iş yapmamayı içeren ruh
haline düşmekte ve verimli olabileceğini düşündüğü
diğer kamu kurumlarına geçmektedirler. Neden?
Devlet
Personel Başkanlığında görevli uzmanlar, hazırladıkları
yazıların Başkan tarafından imzada bekletilmesinden
ve imzalanmamasından şikâyetçiler. Niçin?
Kamu
reformu kapsamında, gerek personel konularında gerekse
de teşkilat kanunlarında yapılan değişikliklerin
lokomotifi olması gereken Devlet Personel Başkanlığı,
bu asli görevini yerine getirmekten uzak olduğu gibi, dört buçuk
yıla yakın bir zamandır birçok reform girişimi de
askıda kalmıştır.
Sayın
Bakanım, ben de, Yeni Şafak gazetesinin takip ettiği
bilgileri aynen tasdik ediyor ve sizin de incelemenize arz ediyorum.
Ayrıca, kamu yönetimine yeniden düzenlemeye ihtiyaç bulunduğunun
bir zorunluluk olduğunu belirtiyorum. Yapılması gerekenin
de, öncelikle, Devlet Personel Başkanlığının
yeniden yapılanması olduğunu vurgulamak istiyorum.
Son
zamanlarda basın yayın organlarında, geçici işçilerin
de kadroya alınması ile ilgili tasarı hazırladığınızı
duyuyoruz. Bu tasarıya, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
4/Cyle çalışan geçici işçiler ile özelleştirme
mağdurları sonucu işsiz kalan ve Devlet Personel
Başkanlığınca başka kamu kurumlarına ataması
yapılan geçici işçilerin de kadroya geçirilmesi gerekmektedir.
Kamu personelinden sorumlu bir bakanımız olarak, bu konuda
mevzuatta değişiklik yapmanız, özelleştirme
mağduru olan işçiler ve aileleri tarafından sevinçle
karşılanacaktır. Bu konuda desteğiniz beklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, sendikalar daire başkanlığı
gibi, merkezî sınav başkanlıkları gibi kurulların
da kurulması gerektiğinin bir ihtiyaç olduğu yıllardan
beri biliniyor. Bakan Bey de bildiği hâlde, şimdiye kadar
bir adım atamadı. Neden atamıyor? Bunun için, artık,
Devlet Personel Başkanlığı Teşkilat Kanununda
değişiklik yapılması zorunluluğuna inanın
ve kabul edin Sayın Bakanım.
Ayrıca,
son yapılan KPSS yerleştirmelerinde, ÖSYM tarafından
ilan edilen sınav sonuçları İnternet sitesinden neden
kaldırıldı? Kamuoyu cevap bekliyor.
Sayın
Bakanım, bu itibarla, altyapısı sağlam olan personel
yetiştirilmesi için özerk bir devlet personel sınav başkanlığı
kurulması gerektiğinin zamanı geçti artık.
Devlet
Personel Başkanlığı, ABdeki gibi, aynen, uyum
sağlamak amacıyla bu başkanlığın da ABdeki
eş değeri gibi yeniden yapılandırılması
Türkiyenin çağdaş adım atması açısından
gereklidir. Bunun üzerinde durulması gerekir.
Devlet
Personel Başkanlığınca tüm kamu kurumlarında
toplam kalite ve iş analizi ve performansa dayalı ücret mekanizması
kurulması çalışmaları hızla gerçekleştirilecek
önemli bir problemdir.
Şimdi,
sayın arkadaşlarım, Danıştaya geçiyorum.
Anayasamızın
155inci maddesiyle yüksek mahkemeler arasında yer alan Danıştayın,
cumhuriyetimizin, laik ve demokratik hukuk devletimizin en önemli
kurumlarından bir tanesi olduğu bilinmektedir. Bu
yıl içerisinde Danıştayın verdiği şehide
Allahtan rahmet diliyor ve Danıştay ailesine bundan sonra
bu tür olumsuzlukların gelmemesini temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir ülkenin hukuk devleti olduğunu gösteren
belki de en önemli kıstas, devletin tüm eylem ve işlemlerinde
önceden belirlenmiş objektif hukuk kurallarına yine kendisinin
uygun davranabilmesidir. Hukukun üstünlüğü olan devlette kişinin
vazgeçilmez hak ve özgürlükleri güvence altına alınmalıdır.
Bununla birlikte, yargı bağımsızlığı,
hukuk devletinin en önemli, belirgin özelliği, kuvvetler ayrılığı
ilkesinin bir gereği olmalıdır. Hâkimlik ve savcılık
teminatı yargıya tanınan bir ayrıcalık olmayıp
mahkemeye başvuran vatandaşlar için kabul edilmiş bir
güvencedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasamızda yer
alan ve devletimizin temel yapısını oluşturan hukuk
devleti ilkesi sonucu vatandaşlarımızın hürriyetlerinin
korunmasında, özellikle, idare ile birey arasındaki
ilişkilerde adaletin sağlanmasında Danıştayın
görevi takdire şayandır. 1868 yılında kurulan ve
adı Şûrayı Devlet olan o mükemmel Danıştay, ülkemizde
hukuk devleti ilkesinin gerçekleşmesinde oldukça önemli destekler
vermiştir, vermeye devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, yöneticilerin hukuk güvenliği ile temel hak
ve özgürlüklerinin korunabilmesi ve idarenin haksız uygulamalarının
önüne geçilebilmesi ise, ancak etkili bir yargı denetimiyle
mümkün olmaktadır. İşte, tam bu noktada, köklü ve vazgeçilmez
kurumlarımızdan olan Danıştay, verdiği kararlarla
idarenin hukuka aykırı işlemlerini iptal ederek, kişilerin
hak ve menfaatlerini korumaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, Danıştay, yüksek mahkeme
sıfatıyla Anayasa ve kanunlarda öngörülen görevlerini
temel hak ve özgürlüklerden ve hukuk kurallarından ödün vermeden,
başarıyla yerine getirmiştir ve getirmektedir.
Sayın
arkadaşlar, yargı bağımsızlığına
saygı göstermek, bütün devlet kurum ve kuruluşlarının
görevidir. Yargı, bağımsız, yansız ve güvenceli
değilse hak ve özgürlükler tehlikeye düşer, hukukun üstünlüğü
sağlanamaz. Yasama ve yürütme organlarının hukuka
uygunlukları yargı tarafından onaylandığı
oranda güvenirlik kazanır. Hükûmetin, zaman zaman yargı denetiminden
yakınmaları, hukuk devleti anlayışıyla
bağdaşmamaktadır.
Adalet
Bakanlığı emrinde çalışan bir müfettişin
hâkim ve savcılar üzerinde söz sahibi olması, yargı bağımsızlığı
ve hâkim teminatıyla yine bağdaşmamaktadır. Danıştay
ve diğer mahkemelerce verilen yargı kararlarının
idarelerce uygulanmama yönünde ya da etkinleştirmeme yönünde
bakanlıkların ısrarlı adımlar attığı
görülmektedir, bilinmektedir. Örneği, Erzurum Millî Eğitim
Müdürü, 8 kez davayı kazandığı hâlde görevine iade
edilmiyor. Hükümeti, bu noktada, yargı kararlarına uymaya
davet ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştayın
en önemli sorunlarından bir tanesi, çağdaş bir ülkenin
yargı sistemine uygun bir hizmet binasının olmamasıdır.
1974 yılında kullanıma alınan bir binada ve mülkiyeti
bir başka kuruma ait olan ek hizmet binasında faaliyet gören
Danıştayda, üyeler, tetkik hâkimleri ve savcıları,
3-4 kişilik, yeterli olmayan aynı odayı paylaşarak
çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Bütün bu olumsuzluklara
rağmen, Danıştay, kapasitesini yine de yüzde 80 oranında
kullanmaktadır.
Bunun
için, Danıştayın eksiklikleri giderilmelidir. Yargı
bağımsızlığının önündeki bütün engeller
kaldırılmalıdır. Mahkemelerin bağımsızlığı
ve hâkim teminatının sağlanması bakımından,
Anayasa ve diğer yasalarda ihtiyaç duyulan değişiklikler
bir an önce yapılmalı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
yapısı ve işleyişi değiştirilmelidir.
Yargıtay ve Danıştay üyelerinin, hâkim ve savcılık
teminatının sağlanması açısından, yüksek
yargı organlarının genel kurullarınca seçilmesi
süratle sonuçlandırılmalıdır. Danıştay
Kanununda süratle değişiklik yapılarak, Danıştayda
bakılmakta olan davalara, bazılarına bölge idare mahkemelerince
çözümlenmek Danıştayın yükünü hafifletecektir.
Değerli
arkadaşlar, burada, adalet ve hukuktan bahsetmenin Danıştay
için önemli bir nokta olduğunu belirtirken, Hükûmetin de bir gün
bu kanunlara ihtiyacı olacağını, adalete ihtiyacı
olacağını hatırlaması gerektiğini buradan
tekrarlıyorum.
Şimdi,
üçüncü konu olan Yüksek Denetleme Kuruluna geçiyorum. Yüksek Denetleme
Kurulu, kamu iktisadi teşebbüslerinin işletmecilik kurallarına
ve ekonominin genel ilkelerine uygun, kârlı, verimli çalışmalarına
yönelik tespit ve önerilerde bulunmak amacıyla, anılan kuruluşları
sürekli gözetim ve denetim altında bulunduran, bilanço ve sonuç
hesaplarını inceleyen, yöneticilerin aklanmasına
veya aklanmamasına ilişkin raporlar düzenleyen, üst düzeyde
bir denetleme kuruludur.
Hükûmetiniz
döneminde yönetim kurulları üyeliklerine yapılan atamalarda,
mevzuat gereği bilgi birikimi ve deneyimi ön planda tutması
gerekirken, kimi zaman, bu hususlara yeterince ve gereği kadar
özen gösterilmemektedir. Üst düzey yöneticilerin atamalarında
ve görev değişikliğinde ise objektif kriterlere uyulmamakta,
bu nedenle haksızlıklar ortaya çıkmaktadır. Üst
düzey yöneticilerinin, bilgi birikimi edinmelerine ve deneyim
kazanmalarına fırsat bırakılmadan, kimi zaman
ekonomik zorunluluklar dışındaki başka tercihlere
dayalı olarak sık sık değiştirilmesi, yönetimde
istikrarın kaybolmasına ve performansın düşmesine
neden olmaktadır. Çoğu zaman, orta ve alt düzey yönetim kadrolarında
da aynı paralelde değişiklikler yapılmasıyla
istikrarsızlıklar artmaktadır. Bu anlamda, iktidarınız
döneminde tarihin en büyük kadrolaşması yaşanmıştır.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun raporlarında
yer alan ve ilgili bakanlıklarca yerine getirilmesi gereken
çeşitli konularla bağlantılı soruşturma ve
inceleme taleplerinin karşılanmasında gecikmeler
ortaya çıkmakta ve çalışmalar zamanında sonuçlandırılmamaktadır.
Bunun neden sonuçlandırılmadığını Sayın
Bakandan öğrenmek istiyorum.
Yolsuzluklarla
mücadele diye iktidara geldiniz, ancak, Hükûmetiniz döneminde kamu
kuruluşlarında ve KİTlerde yolsuzluklar had safhaya
ulaştı. Mücadelede Yüksek Denetleme Kurulu raporları
dikkate alınmadı.
Değerli
arkadaşlar, konuşmama son vermeden önce, hukuk devletinde
adalet
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
DURSUN
AKDEMİR (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, adalet, devletin asla vazgeçemeyeceği bir kamu
hizmetidir. Adalet herkese gereklidir. İktidar, idare hukukunun
kurallarına uymayı içine sindirmeli ve daima hukuk kuralları
içerisinde kalmalıdır, çünkü, bir gün ona da lazım olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, sayın milletvekilleri ve yüce Meclisin değerli
Başkanı; konuşmama son verirken, AK Parti Hükûmetinin
iktidara gelirken Hükûmet Programı ve Acil Eylem Planında
halka verdiği sözleri yerine getirmediğimizi yüce halkımıza
buradan şikâyet ediyor; siz değerli milletvekili arkadaşlarımı,
yüce Meclisimizi ve büyük Türk milletini en derin saygılarımla
selamlıyor, saygılarımı sunuyor, söz konusu kurumlarımızın
bütçelerinin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Akdemir.
Anavatan
Partisi Grubu adına son konuşmacı, Mersin Milletvekili
Sayın Hüseyin Güler. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; TÜBİTAK üzerine,
Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Evet,
TÜBİTAK, bilimin kanayan yarası ve eseriniz olarak övünebileceğiniz
bir süreç. Bugün, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
kapsamında, TÜBİTAK üzerinde yapılan sıkıntıları
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bugün,
ülkemizi, 1990lı yıllardan itibaren bu kurumda emek sarf etmiş
ve bu kurumun kurumsallaşması için emeği geçen tüm bilim
adamlarına ve çalışanlarına burada şükranlarımızı
iletiyoruz.
Avrupa
Birliğiyle ilgili de
Avrupa Birliği tarama sürecinde,
geçen dönemde, hatırlarsak, biraz hafızamızı zorlayacak
olursak, özerklik, hak ve özgürlük gibi kavramlar çok öne çıkan
kavramlar olacaktır. Özerkliği vesayet altına sokulmuş
bir kurum ve iki kanun değişikliği girişimiyle
Anayasa Mahkemesi tarafından yürürlüğünün durdurulması
ve meşruiyeti tartışmalı bir hâle gelmiş yöneticiler
ile bilim ve araştırma konusunu görüşmeye gitmiş
olmak tutarlı bir tavır mıdır? Bu yapılanlar,
müzakere sürecinin genel çerçevesiyle bağdaşmakta
mıdır?
TÜBİTAKta
oluşturulan vizyonsuz ve deneyimsiz kadrolar, emanet edilen bu
yüklü kaynağı plansız, projesiz, öngörüsüz bir biçimde,
bir an önce bitirme telaşıyla, pervasızca, işler
israf etmektedirler. Şöyle ki: -bunlardan biri burs- desteklenen
kişi sayısı ve destek miktarları oldukça artırılmıştır;
o kadar artırılmıştır ki, bir lisans öğrencisi doktora düzeyinde
çalışan öğretim üyesi, yüksek lisans öğrencisi
yardımcı, doçent düzeyinde bir öğretim üyesi, doktora
burs öğrencisi ise neredeyse bir doçent düzeyinde burs ücreti
almaktadır.
Akademik
sektör dışındakiler bunlara sevinebilir, hoş gözükebilecek
bir durumdur. Aslında, ciddi sakıncaları göz ardı
edilmiştir. Makul düzeyde verilecek burs miktarlarıyla
desteklenen bursiyer sayısı 4 katına çıkartılabilir,
ama, çalışma ve iş hayatına atıldıktan sonra
bu bursiyerlerin gerçek yaşamda aldıkları maaşla
karşılaştıkları anda sadece hayal kırıklığı
ve karamsarlık oluşacaktır. Bu da, gençleri bunalıma
sokacak ve verimi düşürecektir. Yine, öğretim üyesine,
memuruna maaş artışını bile çok gören Hükûmet,
öğrencilerine daha fazla vererek ilgili öğretim üyesinin
ve memurunun motivasyonunu aşağıya çekecektir.
Dikkatimi
çeken bir hususu da sizlerle şöyle paylaşmak isterim: Daha
önce TÜBİTAK tarafından teşvik kapsamı içerisinde,
burslar konusunda, fen ve mühendislik bilimleri hep daha önceydi.
Bir örnek vermek olursa, 2004 yılında, fen bilimlerinde 135
öğrenci burs alırken sosyal bilimlerden ise 36 öğrenci
burs alıyordu. Bugün ise, 2006 yılında ise, fen bilimlerinde
190 öğrenciye karşılık 469 öğrenci, yani sosyal
bilimlerde, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih gibi. Burada
şunu sormadan da edemiyorum: Bu, çok sayıda çarpıcı
sayısal değişiklik, temel bir paradigma değişikliğinin
ilk adımları mıdır? Sayın Bakan, bu konuda yanıt
verirseniz sevineceğiz.
İkincisi,
projeler konusunda: Projeler 3 kat artmasına karşın
-altını çiziyoruz, 3 kat artmasına karşın-
bunlar nitelik olarak değil, daha çok nicelik açısından
önem verilmiş. Ama, ulufe dağıtır gibi, çok kısa
zamanda, neredeyse bir oturumda yetersiz panelistler tarafından
proje değerlendirmesi yapılarak kalite çıtası
olağanüstü düşürülmüştür. Burada da popülizm yapılmış,
Türkiyenin en kaliteli üniversiteler yerine, proje desteği,
daha çok kırsal, taşra üniversitesi diyebileceğimiz
üniversitelere kaydırılmıştır. İlk
yılında olmasına rağmen sosyal bilimlere verilen
proje desteği, fen bilimlerine neredeyse eşit durumuna
düşmüştür.
Özellikle
TARAL adı altında -bunun altının çizilmesi gerekir-
ar-ge projelerinin birçoğunda, proje bütçelerinin büyük bir
kısmı binlerce panelist, danışman, hakemlere ödenen
ücret, seyahat, konaklama ve iaşe ve buna benzer bedellerle
posta giderlerine, proje teşvik ikramiyelerine -yaklaşık
yüzde 20si projede yer görev alan personele, maaşlarının
yaklaşık yüzde 70ine kadar aylık ikramiye olarak dağıtılmaktadır-
kurum hisselerine, toplantılara gitmektedir.
Yine
kamu projeleri adı altında desteklenen projelerde çalışan
memurlar aldıkları proje teşvik ikramiyesiyle diğer
çalışanlar arasında huzursuzluğa neden olmuştur.
İlgili kurumlarda iş barışı bozulmuştur.
Şüphesiz,
en tedirgini ve üzücü olanı ise, TÜBİTAK yönetimince, sadece
başvuru sayısını artırmak ve başarılı
gözükme aracı olarak seçtiği bu popülist yöntem yüzünden
ülkenin kıt kaynakları, cömertçe ayrılan bu paranın
bir katma değer yaratmadan israf edilmesi, ar-ge faaliyetlerinin
amacından uzaklaşmıştır.
Sanayi
ar-ge tartışması, teşvikleri, sanayi ar-ge teşvikleri:
Söz konusu büyük kamu kaynağının bir an önce bitirilmesi
kapsamında, Dış Ticaret Müsteşarlığınca
ödenen ve TÜBİTAK payı olan yüzde 6,5; yaklaşık yüzde
1,5 düşürülerek aradaki fark elde edilen paradan karşılanmış
ve o kadar kurum zararı oluşmuştur. Popülizm burada da
kendini göstermiş, sanayide ar-ge payını artırmış
gösterme gayretiyle, oldukça büyük rakamlar firmalara aktarılmıştır.
Sanayi
ar-ge desteği için proje başvuru sayılarının
yıllara göre dağılımı nedir? Sayın Bakan
açıklarsa sevineceğim. 2006 yılı itibarıyla
Konya ilinden proje başvurularının yüzde 50si, 2004
yılından sonra başvuru yapılmıştır.
Bu patlamanın sebebi nedir ve bu çerçevede yapılan proje
başvurusundaki çarpıcı açığın sebebi nedir?
Kuruluş bazında destek tutarlarına, örneğin, Alvera,
eski adıyla Çelik Güneş firmasının aldığı
destek tutarı göze çarpmakta. Bu firmanın Yimpaş
şirketiyle bir ilişkisi var mıdır? Bu firma 2006
yılında ar-ge desteği için başvuru yapmış
ve onlarca milyon dolarlık bütçeyle destekleme kapsamına
alınmış mıdır?
Yine,
tadilat ve tefriş işlemleri: Yaklaşık yeni yönetim
geldiği günden bu yana, dur demek bilmeden Bakanlık binasında
tadilat ve tefriş yapılmaktadır, hiçbir rasyonel gerekçeye
ya da ihtiyaca dayanmadan yeniden inşa edilmektedir. Çalışanlar,
yer değişikliği ve şantiye ortamında bezdirilmiş,
verimleri düşürülmüştür. Onarım işleri, üç
yıldır bitmemiş, yeniden başlayarak özellikle üst
makam katları konforlu hale getirilmiştir. Bunlar yapılırken
de kurumun tamamının bir plan, projeye bağlanmadığı
ve telaşe, yeni bir şeyler yapılıyormuş görüntüsü
vermek için yapboz tahtasına dönüştürülmüştür ve hiçbir
rasyoneli olmayışı ve insaf sahibi her kişi tarafından,
tüyü bitmemiş yetimin hakkını har vurup harman savurmaktan
başka bir açıklaması olmayan bu işlerin, bir de mevzuat
bakımından tartışılması gerekir.
Şöyle ki: Bu işler, olması gerektiği gibi, bir bütünlük
içinde yapılmakta mıdır? Yoksa, neredeyse her kat için
ayrı bir ihale edilerek, ihale mevzuatına aykırı işlemler
mi yapılmaktadır?
Seyahatler:
Kurum tarihinde görülmemiş oranda seyahat harcamalarıyla
karşı karşıyayız. Kurum, seyahat acentesine
dönüştürülmüştür. Özellikle Başbakanlıktan
alınan seyahat izni yetkisinden sonra, Başkan Vekili bu konuda
oldukça rahat davranmaktadır. Yurt içinde yapılan yoğun
seyahatlerin yanı sıra bir o kadar da yurt dışına
seyahatler yapılmakta, korkunç kaynak israfı yapılmaktadır.
Ama, burada haklılıkları yargı kararlarıyla
kanıtlanmış, devletin kör kuruşu üzerine titreyen
onurlu ve seçkin insanlara, tüyü bitmemiş yetim hakkı sloganıyla
haksız, insafsız saldırılar yönlendiren Sayın
AKP yöneticileri, bu şuursuz israfa acaba neden göz yumuyor?
Personel
konusunda da: Bir yandan düzinelerle eski çalışan işten
atılırken, sadece Başkanlıkta, 2003teki personel
sayısına göre 2006da yüzde 50ye yakın bir fazla eleman
istihdamı yapılmıştır. Kurum tamamen deneyimsiz
kişilerce doldurulmuştur. Birincil hedeflerinin kurumsal
hafızanın yok edilmesi olduğu artık tüm tarafsız
ilgili camia tarafından çok iyi anlaşılmıştır.
Bu yeni genç ve deneyimsiz elemanlar bu temel hedef için bir araç olarak
kullanılmaktadır. Ar-ge personelinin artış oranında
ciddi yükselme olduğunu söylemek için, ar-ge niteliği taşımayan
bu personele yapılan idari düzenlemeler ile ar-ge kadroları
verilmiştir. Yani, işleri güçleri sanal istatistik oyunları.
Kurumun
hafızası silinmek isteniyor sistematik olarak ve kurumun
kırk yıllık adı ve amblemi değiştirilmiştir.
Anlamsız bir hınç göstergesinden başka bir şey olmayan
bu amblem değişikliğinin faturası ne olmuştur?
Tasarımını, kimler, kaç paraya yapmıştır?
Eski amblemi taşıyan pek çok kâğıt ve vesaire
kırtasiyenin tasfiyesi ve yenilerinin yerine konmasının
maliyeti nedir?
Kurumun
organizasyon şeması devamlı değiştirilmektedir.
Birimler kapatılmış ve isimler değiştirilmiş,
kapatılan birimler yeniden kurulmuş, isimleri değiştirilen
birimler yeniden değişmiştir. Araştırma Destek
Programları Başkanlığı kurulmuş, başına
sadece doktorası olan bir kişi getirilmiştir. Bu
Başkanlığa bağlanan ve TÜBİTAKın asli görevlerinden
birini yerine getiren birimlerden olan araştırma gruplarının
başlarına, tarihinde ilk kez akademik camiada temayüz etmiş
olmak kriterlerini sağlamayan deneyimsiz kişiler ile kurum
içinde uzman kadrosunda olan kişiler atanmıştır.
Neden bu kadar üstünde duruyorum: Zira bu birimler, akademik camianın
en seçkin kişilerinin proje başvurularını değerlendirip
kabul veya ret kararını veren birimlerdir. Sanayiye ar-ge
desteği veren bu birimin başına da, kurumda daha önce
uzman olarak çalışan bir kişi başkan yardımcısı
olarak atanarak, yönetim ona teslim edilmiştir.
2004
yılına kadar bu kadrolarda ülkenin bu konularda kariyer
yapmış en seçkin uzmanları -doçent, profesörleri- varken,
şimdi neden bu özelliklere sahip olmayan mevcut kişilerin
tercih edildiği çok ciddi şekilde araştırılmalıdır.
Bazı
sorular sormak istiyorum Sayın Bakana: Yeni yönetim döneminde
kaç tane patent alınmıştır? Yeni yönetim döneminde
kaç tane yeni popüler bilim kitabı basılmıştır?
Uzay çalışmaları nasıl gitmektedir? BİLSAT uydusunun
performansı nasıldır? Başkanlıktan, Gebzedeki
TÜSSİDE adlı enstitüye son yıllarda ne kadar kaynak aktarılmıştır? Bunun eski yönetim zamanındaki
yıllık ortalamaya oranı nedir? Enstitü gelirlerinden
TÜSSİDE çalışanlarına yüzde 40 pay dağıtılmakta
mıdır? Öyleyse, bu TÜBİTAK Yasası hükümlerine uygun
mudur? TARAL projeleri kapsamında TÜBİTAK enstitülerine
kaynak aktarılmakta mıdır? Aktarılıyorsa bu
etik kurallarıyla bağdaşmakta mıdır?
Yedinci
sorum ise, Hürriyet gazetesinden Yalçın Bayerin 17 Ağustos
2006 tarihli ve Nazlı Ilıcakın 24 Ağustos 2006 tarihli
Bugün gazetesinde söz ettikleri, 9 Ağustos 2006 tarihinde
İzmir-Karaburunda bir plajda haşemalı kişilerce
saldırıya uğrayan bir genç kıza ilişkin haberde,
saldırganların jandarma gelmeden binip kaçtıkları
aracın İTÜden İsmail Hakkı Biçer adlı bir
öğretim üyesine ait olduğu söyleniyordu. Bu kişi, AKP
Hükûmeti tarafından Temmuz 2005te TÜBİTAK Bilim Kuruluna
atanan İTÜ Öğretim Üyesi Profesör İsmail Hakkı Biçer
ile aynı kişi midir? Yoksa bu Kurum ve kişi isimlerinin
aynı olması çok büyük bir rastlantıdan mı ibarettir?
Hükümet, bu konuyu araştırma gereği duymamış
mıdır? Araştırmadıysa araştırmaya
değmez son derece önemsiz bir polisiye vaka olarak mı yorumlamıştır?
TÜBİTAK verdiği burslarla ve yayınlarıyla Türk
gençliğini çağdaş uygularlık gereklerine uygun
olarak yetiştirme misyonuyla da yükümlü bir Kurumdur. Bu Kurumun
en üst karar organında oturan bir kişinin bu kadar çağ
dışı ve gerici bir saldırıya karışmış
ve adı savcılık kayıtlarına geçmiş bir kişiyle
isim benzerliği böyle bir araştırmayı gerekli
kılmıyor mu?
Sormak
istiyoruz: Türkiye bir hukuk devleti mi? Yüce Türk yargısının
aldığı bir dizi kararlarla TÜBİTAKın yeni yönetiminin
meşruiyeti çok tartışmalı bir hale gelmiştir.
TÜBİTAK yeni yönetiminin, üniversitelerden görevlendirilen
bilim insanlarına fazla para ödendiği iddiasıyla, Kurumun,
bir grup eski yönetici hakkında 2005 yılında açtığı
ve Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesince görülen bir davada, 2006
yılında, açıldığı tarihte davacı Kurumun
kanunlarına göre atanmış bir başkanı bulunmadığı
-bunu altını çizmek istiyorum, kendi yasalarımız
dahi, kendi mahkemelerimiz dahi bu Kurumu tanımazken- ve dolayısıyla
da davacı Kurumun bir aşamada aktif dava ehliyeti olmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir.
Profesör
Namık Kemal Pakın Başbakan tarafından TÜBİTAK
Başkanlığına atanmak üzere Cumhurbaşkanlığına
önerilmemesine ilişkin işlemle, bir başkasının
başkan olarak Cumhurbaşkanlığına önerilmesine
ilişkin işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle
9/1/2004 tarihinde açtığı dava, Ankara 1. İdare
Mahkemesinin 15 Nisan 2004 tarihinde yürütmenin durdurulması
-altını çiziyoruz- 20 Kasım 2004 tarihinde de iptal kararıyla
sonuçlanmıştır. Danıştay 5. Daire tarafından
da 27 Aralık 2005 tarihinde alınan
sayılı kararlarla
da onaylanmıştır. Davalı idare, Başbakanlık
tarafından karar düzeltme istenilmiş, düzeltme istemi de
30 Mayıs 2006 tarihinde reddedilmiştir. Yani, kısaca
bütün yargı süreçleri tamamlanmış ve Ankara 1.
İdare Mahkemesinin Profesör Doktor Namık Kemal lehine aldığı
iptal kararı kesinleşmiştir.
Başbakanlığın,
20 Kasım 2004 tarihli idare mahkemesinin gereğini yerine
getirmemesi üzerine, Profesör Namık Kemal Pak. Sayın
Başbakan hakkında açtığı dava üzerine 7 bin
YTL manevi tazminat ödemeye mahkûm olmuştur.
Yüce
yargı nezdinde her şey tamamlandığına göre,
tüm bu kararlar Profesör Namık Kemalin seçilmesine engel bir hâlinin
bulunmadığı yüce Türk adaleti tarafından onaylanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun efendim.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Artık,
kimsenin TÜBİTAKa kanunsuz siyasi müdahaleye gerekçe olarak
yaratılmış soruşturma ve davaları gösteremeyeceği
açıktır. Kaldı ki, ilahî adalet, bu karalama ve kamuoyu
önünde küçük düşürme amacıyla daha önce açılmış
iki davayı da reddetmiştir ve beraatla sonuçlanmıştır.
Şimdi,
sormak istiyoruz. Gene, hukuk açısından bu konunun ne denli
karmaşık bir hâle geldiğini gözler önüne sermek istiyorum.
Kısaca, AKP tarafından, TÜBİTAKın tekrar süreç
içerisinde yasallaşması için iki kanun teklifi vardı,
ikisi de Anayasa Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. Bugün
yasal boşluğu olan TÜBİTAK gibi bir bilimsel kuruma
yaptığınız bu haksızlık, Türk yargısı
ve adaletince de gerekli dersi vermiştir. Ama, AKP olarak siz,
yargıya olan, gösterdiğiniz saygıyı, gösterdiğiniz
değeri buradaki TÜBİTAKla bunu görmekteyiz. Bu yapılan
haksızlığın bir an önce düzeltilmesi için bir
fırsat olarak doğmasını bekliyor, yine de bu bütçenin
hayırlı uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Sevigen, süreniz yedi buçuk dakika, sekiz dakikaya göre ayarladım.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; önce, hepinizi
sevgi, saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
konuşmaları, her ne kadar çok ilgi görmese de milletvekilleri
tarafından, belli yılların imtihanı ve hesap verme
işidir bütçe konuşması. Yani, bütçede, bir yılda
hükûmetler neler yaptı, o bakanlık ne yaptı, genel müdürlük
neler yaptı diye -toplumun önüne bu televizyonla işte
çıkıyoruz- yaptıkları, yapmadıkları tartışılıyor,
kamuoyu buna göre değerlendiriyor, buna göre oy veriyor, buna
göre başarılı olup olmadığının kararını
veriyor.
Şimdi,
konuşmama başlamadan önce, izin verirseniz, bu son günlerde
ölüm orucuna yatan Sevgili Behiç Aşçı avukat arkadaşıma
buradan seslenmek istiyorum. Bugün sabah telefonla da konuştum,
bütün gazetelerde manşet, bu
(F) tipi cezaevleriyle ilgili. Amacına ulaşmıştır
artık buradan Behiç Aşçının yaptığı
eylem. İnanan olur, inanmayan olur, kendi davasında bir eylem
koyuyor ortaya. Ama, artık, ölümün son noktasına geldi.
İnsan hayatı çok önemli. Behiç arkadaşım, lütfen,
sen amacına ulaştın, gazetelerde manşet oldu, ben
de Parlamento kürsüsüne taşıdım, milletvekili arkadaşlarım
da bunu duyuyorlar. Eğer bu açlık, ölüm orucuna bir son verirsen,
inanıyorum ki, Sayın Bakan da, Adalet Bakanı da duyacaktır
buradan ve aranızdaki ihtilaf çözülmüş olabilir diye düşünüyorum.
Gençlik,
spor bakanlığının bütçesini konuşmak için buradayız.
Sayın Bakanı çok seviyorum, kendi bölgemin milletvekili,
çok başarılı, Genel Müdür arkadaşımız da
öyle. İkili ilişkilerimiz çok iyi. Uzun süre, bizim bölgemizde
belediye başkanlığı yaptı, sonra bakanlık
yapıyor. Başbakan Tayyip Erdoğanın yaptığı
yanlışlıkları düzeltiyor çoğu zaman, Hükûmetin
yaptığı yanlışlıkları düzeltiyor,
çıkıyor bütün suçu üzerine alıyor. Son günlerde, Sayın
Bakan kendi işinden başka Hükûmetin bütün işlerine karışıyor.
Yani, hangi konuda problem varsa, Sayın Başbakan Yardımcım
çıkıyor, o sempatik tavrıyla -halka böyle daha yumuşak
gözüküyor çünkü, Tayyip Bey biraz daha sert ya, onun daha böyle suçu
var, cezaları var, işte mahkûmiyetleri var Tayyip Erdoğanın,
biraz sonra onları da konuşuruz, bu dokunulmazlıkla
ilgili- bütün bunları göğüsleyerek Sayın Bakan,
Başbakan Yardımcısı olarak, sempatik tavrıyla
bunları engellemeye çalışıyor. Ama toplumun gözünden
tabii kaçmıyor, kendi işini de bir tarafta o zaman ihmal etmiş
oluyor. Neyi ihmal ediyor Sayın Başkan? Gençlerimiz gerçekten
çok zor durumda. Türkiyede çok genç insanımız işsiz.
Gençlik ve spor bakanlığıyla ilgili, bunu çözecek hâli
yok, bunu hükûmetler çözecek. Ama, bunlarla ilgili en küçük bir demecini
duyamıyoruz; gençlik konusunda, uyuşturucu konusunda,
terör konusunda, kapkaç konusunda, bu Türkiyede yaşayan gençliğin
sorunu varmış, yokmuş, Türkiyede genç insanlar varmış,
yokmuş. Sayın Başkan, Sayın Bakanım böyle bir
ihtiyaç duymuyor herhâlde, öyle zannediyorum. Yani, Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Sayın Bakana verilmiş, ama niye böyle
bir ihtiyaç duymaz? İnanıyorum ki, Tayyip Erdoğanın
açıklarını kapatmaktan -Sayın Başbakan özür
dilerim- Sayın Tayyip Erdoğanın açıklarını
kapatmaktan, Hükûmetin açıklarını kapatmaktan kendi
işine zamanı kalmıyor, Kemal Başkanım. (CHP
sıralarından alkışlar) Buradan kaynaklanıyor,
öyle görüyorum.
Futbolda
amatörlerimiz var, amatör futbolcularımız var, Türkiyede
4.600 tane kulübümüz var yaklaşık, 500 tane. Öyle değil
mi Mehmet Başkan? Yaklaşık, amatör kulübümüz bu kadar
var mı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) 7.700
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) 7 bin tane. Bu amatör kulüplerimizin çok
ciddi sorunları var. Sayın Bakanın ağzından,
Allah aşkına, sizden rica ediyorum, bir tek kelime amatör
futbol diye veyahut da amatör voleybol, amatör basketbol, amatör kulüp
diye bir şey duydunuz mu? Sakın kırılmasın, burada
dostluğumuzu bırakıyoruz. Şimdi, ben, amatörlerin
dertlerini dile getirmek için söylüyorum. Bu amatörlerin maçlarında,
inanın, onlar da insan, genç, geleceğin belki buralarda oturacak
bakanı, milletvekili, bir tek doktor yok maçlarda biliyor musunuz?
Bırakın doktoru, ambulans yok. Çocuklar ölse, kaza geçirse,
yaralansa, kavga etse ambulans yok. Ambulansı bırakın,
hemşire; hemşireyi bırakın, hasta bakıcı
Allah aşkına, onu bırakın, bir kutu verin ya! Kutu,
kutu, var ya bu ilaç kutusu, bunlar bile yok amatörlerin maçlarında.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Tansiyon aleti yok.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Şimdi bu amatör idarecilerimiz neler
yapıyor biliyor musunuz? Şimdi, bu lokallerin kiralarını
veriyorlar ya, lokallerde çay içiyorlar, kahve içiyorlar, tavla oynuyorlar.
Buradan yoksul, fakir fukara dinlesin diye söylüyorum.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Kullanamazlar
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sen de yoksulların temsilcisi olduğun
için bilirsin bunları, kenar mahalleden geliyorsun, sendikacısın,
emeğin ne demek olduğunu biliyorsun.
AHMET
SIRRI ÖZBEK (İstanbul) Kâğıt üstünde öyle.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Yok, kendisi de öyledir, kâğıt üstünden
ziyade.
İnanın,
şimdi o lokallerden vergi almaya başladılar, dediler
ki: Sen vergi vereceksin arkadaş, tabi olacaksın vergiye.
Eskiden vergi vermiyorlardı. Şimdi, bütün insanlar, ceplerinden
çıkardığı paraları buraya vermeye çalışıyorlar.
Esas,
en büyük, vahim olan şey, defterdarlığa ait olan yerlerden
bu spor kulüplerini çıkartıyoruz Sayın Bakanım,
amatörleri. Siz bunları çok iyi bilirsiniz. İstanbulda mesela,
Sarıçubuk. Çakıl Gazinosunun yanında çok güzel bir
yer var, rantı çok yüksek. Şimdi, bu vakıfların ecri
misil davası, diyorlar ki: Buranın değerine göre yüzde
5ini kira olarak ödersin. 100 milyar, 200 milyar ödeyemezsin. Bir kira
geliyor, 5 milyar, 6 milyar ve bunun için kulüpler kapatılıyor.
Geçen sene, zannediyorum, yaklaşık 46 tane, 50 tane amatör
kulübümüz bu konudan kapatıldı. Şimdi, korumaya çalıştığımız
çocuklarımız kim bilir hangi kahve köşelerinde, hangi
uyuşturucunun peşinde -inşallah olmaz- hangi kapkaçı
yapıyorlar diye düşünüyorum.
Neden
Tayip Erdoğanın sözlerini bu kadar açıklıyorsun
da, bunlara sahip çıkmıyorsun Sayın Bakanım? Senin
görevin Tayyip Erdoğandan sorumlu Başbakan Yardımcılığı
değil ki! Öyle mi? Tayip Erdoğandan sorumlu Başbakan
Yardımcılığıysa, bilelim yani. Sizin göreviniz,
Başbakan Yardımcılığı, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğüne bakan konumdan oluyor. Ve sporu bilmeyen
Gerçekten
söylüyorum, çok üzülerek söylüyorum, dikkat edin, sizin zamanınızda
bu haltercilerimiz
Haltercilerimiz var, hatırlarsınız;
dünya şampiyonu olduk. Bizim baba mesleklerimiz, aslan gibiyiz.
Sayın Bakanın döneminde ceza aldı halterciler, biliyorsunuz,
değerli arkadaşlar, men edildik, 100 bin dolar paraya kaptırıldık
ve buradan atıldık yani. Kırmızı çizgiler koyuldu.
Türkiyenin haltercilerini gördükleri zaman, aslan gibi çocuklarımızı,
bu yönetim sayesinde, onlara bakmaması sayesinde, bu çocuklarımız
da şimdi gittikleri zaman Avrupa maçlarında, ulusal maçlarda,
Türkler geliyor kardeşim, bunlar dopinglidir; tekrar kontrol
edin, bir daha kontrol edin, bir daha kontrol edin, bir daha kontrol
edin
Günah değil mi Sayın Bakanım ya? Niye çıkıp
bunlara sahip çıkmadınız?
Bir
Süreyya Ayhan meselesi var. Kızımız dünya şampiyonu.
Bu dönemde oldu Sayın Bakan. Yani, işte hamileydi, doping
kullandı
Niye sahip çıkılmaz bunlara, merak ediyorum?
Neden bu sporculara sahip çıkılmaz? İlk defa Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde Bakanlığımızın içerisinde,
Federasyonda, kızlarımızla tecavüzle ilgili işte
gittiler geldiler, yüz kızartıcı suçlardan dolayı
günlerce gazetelerde manşet oldu, Bakanımızın
tek bir açıklaması yok, düşünebiliyorsunuz arkadaşlar.
Böyle bir şey olur mu? Bakan ağabey, baba değil midir ya?
Bütün bu konularla ilgili ilgilenen, durun bakalım kardeşim,
el koyuyorum
Burada
şey yazıyor, Bakanlığın elinde Teftiş, Yüksek
Denetleme Kurulu
Bunlar ne iş yapar Sayın Bakanım, bu
Denetleme Kurulu dediğiniz? Yolsuzluklara bakmaz mı, bu
işlere bakmaz mı? Bu Yüksek Denetleme Kurulu niye bağlanır
size? Şimdiye kadar hangi işi yapmıştır? Sevgili
arkadaşlarım, merak ediyorum, gerçekten söylüyorum: Duydunuz
mu böyle bir kurul, bir iş yaptı da, bir rapor getirdi, Türkiye
Büyük Millet Meclisine sundu? Sırrı duydun mu?
AHMET
SIRRI ÖZBEK (İstanbul) Nerede yahu?
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Duymadınız. Duymazsınız
sevgili arkadaşlarım; çünkü, bu konularla çok fazla ilgilenmiyorlar.
Bu
İzmir Halkapınar spor tesisleri var. Bunlar çok konuşuldu,
geçen sene de konuşuldu; ama, bunu çok fazla söylemeyeceğim.
Mehmet Atalay Başkana kıyamıyorum. Bursada Sabri Sadıklar
diye bir Spor İl Müdürü vardı. Bu, görevden alınmaz. diye
hakkında rapor var. Bu, görev yapamaz diye
BAŞKAN
Sayın Sevigen, bir dakikanızı rica edeyim.
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Endonezya Halk Danışma Meclisi Başkanı
Hidayet Nurvahit ve beraberindeki heyete Başkanlıkça
"hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Bülent Arınçın resmî konuğu olarak ülkemizi
ziyaret etmekte olan Endonezya Halk Danışma Meclisi Başkanı
Sayın Hidayet Nurvahit ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi
teşrif etmiş bulunuyor. (Alkışlar) Kendilerine
Yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN-
Buyurun Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sayın Mehmet Atalay döneminde Sabri Sadıkları
aldılar Bursadan, bu Genel Müdürü İzmire verdiler. İzmirden
de yarım kalma bir tesisi, tekrar Çankaya belediye başkan
adayı olmuş Adalet ve Kalkınma Partisinin adayına
verildi. Bunun detayıyla ilgili konuşuruz, vaktimiz yok
diye söylüyorum.
BAŞKAN
Sayın Sevigen, konuşmanızı tamamlar mısınız.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Efendim, tamamlar mıyız?
İşte misafirleri takdim ettiniz, geldik kaç dakika kaldı
yani.
BAŞKAN
Ama, süreniz dolmuştu zaten.
Buyurun.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bir Yüzme İhtisas Kulübü var İstanbulda,
yıllardır yüzme ihtisas kulüplüğü yapıyor. Kulüp
kapatıldı, elinden alındı yüzme ihtisas kulübü.
Tabii,
bunların hepsinin altında yatan dokunulmazlık
işi var. Yıllardır diyoruz ki: Eğer, bu dokunulmazlığı
kaldırırsak, dokunulmazlık kaldırıldığı
zaman bu temiz toplum, temiz siyaset
Çünkü, Sayın Bakan diyor
ki: Temiz futbol yaratacağım, temiz spor yaratacağım.
Dokunulmazlığı kaldıralım. Biz, Tayyip Erdoğanla,
yeni seçimden önce -Ömer Çelik de buradaydı, ben de vardım- Kanal
Dde, Deniz Baykal, Tayyip Erdoğan, Ömer Çelik ve Mehmet Sevigen,
namus ve şeref sözü verdik o televizyonda dedik ki: Milletvekilliğini
kim kazanırsa, kim iktidar olursa dokunulmazlığı
kaldıracak.
Dokunulmazlık
niye kalkmadı, biliyor musunuz sevgili arkadaşlarım?
Bakın, şimdi, biz dokunulmazlığı kalkmayan,
hakkında çeşitli iddialar olan, on aya mahkûm olmuş
Devlet
arazisini, devlet ormanını yakarak, açarak, ağaçlarımızı
keserek ceza almış Sanık Recep Tayyip Erdoğan.
Davacı:
Kamu.
Orman
Kanununa muhalefet. Sanığın, devlet ormanlarını
açma yaparak gecekondu inşa ettiği gerekçesiyle 6831 sayılı
madde gereğince Orman Kanununa muhalefetten on ay cezaya
çarptırılmıştır diyor. Ve Orman Bakanı
diyor ki: Bir ağaç kesen canidir, katildir diyor, Pepe, bir
ağaç kesen. Sayın Tayyip Erdoğan kaç tane orman kesmiş?
Sayın Bakan burada olsa da sorsam: Başbakan, gerçekten cani,
katil mi? Ama, cezaya mahkûm olmuş. Dünyanın hiçbir tarafında,
on aya mahkûm olmuş, hüküm giymiş bir insanın, bir adayın,
bir milletvekilinin, bir başbakanın, sevgili arkadaşlarım,
gerçekten söylüyorum, böyle bir cumhurbaşkanı gibi yüce
bir makama aday olma hakkı var mı ya? Böyle bir aday yapma
şansımız var mı? (CHP sıralarından alkışlar)
Bakın,
o dönemdeki tezler çabuk unutuluyor. O dönemdeki şeye bakın,
o dönemler geldiği zaman. Başbakan Tansu Çiller ne demiş:
Elimde Tayyipin dosyaları var demiş şeriatla ben mücadele
ederim. Tansu Çiller Elimde Tayyipin dosyası var demiş,
çıkarmış, bütün gazetelerde manşet Tayyip Erdoğanın.
Bakın
bir başka gazete, o dönemleri söylüyorum sevgili arkadaşlarım:
Vay Tayyip Ağa Vay Bunlar manşet gazetelerin, Türkiyenin
en büyük gazetelerinin manşetleri, çok çabuk unutuldu.
BAŞKAN
Sayın Sevigen, konuya gelir misiniz.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Çok çabuk unutuluyor sevgili arkadaşlarım.
BAŞKAN
Hiç hoş olmuyor Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Efendim, niye olmasın.
BAŞKAN
Hiç hoş olmuyor, lütfen konunuza geliniz.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bakın, şimdi bakın.
Sayın
Başkan, biz bütçeyi konuşuyoruz.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Hiç doğru olmuyor.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Doğru olma değil, burada var, mahkeme
kararı var.
BAŞKAN
Sürenizi çok aştınız. Ben rica ediyorum, bakın
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sayın Başkanım, müsaade eder
misiniz. Biz, bütçeyi konuşuyoruz. Bütçede, bu Hükûmetin yaptığı,
yapamadığı
BAŞKAN
Sayın Sevigen, konunuza geliniz lütfen.
KÂTİP
ÜYE AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Sevigen mi yapıyor
avukatlığı orada?
(İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen Başkanlık Kürsüsü önüne geldi)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, Sayın Sevigen, Sayın Sevigen
KÂTİP
ÜYE AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Ben, Sayın Başkana
katkı veriyorum Sayın Sevigen
BAŞKAN
Sayın Sevigen
Sayın Sevigen
(Kürsü önünde toplanmalar,
gürültüler) Gelemezsin buraya
KÂTİP
ÜYE AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Buraya gelemezsin
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Terbiyesiz adam
KÂTİP
ÜYE AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Buraya gelemezsiniz
siz. Başkan Vekili olarak görüşürsün
BAŞKAN
Lütfen
(Gürültüler)
Ama,
böyle de şey olur mu?.. Lütfen
Lütfen
Lütfen
Ayıp oluyor, lütfen
yerinize oturun.
Lütfen
Lütfen
Lütfen
efendim, oturun yerinize. (Gürültüler)
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
12.10
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 12.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
36ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları
üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce, bu Parlamentoda, Parlamentoya hiç
de uygun olmayan, olayla ilgili milletvekillerimize de, hem
şahıslarına hem temsil ettikleri siyasi misyona bir
şey kazandırmayacak bir davranışla karşı
karşıya kaldık.
İç
Tüzükümüze göre, söz isteme dahi, gerek grup başkan vekillerinin
gerekse milletvekillerinin yerinden, ayağa kalkarak, eliyle
işaret ederek, Başkandan izin isteyerek söz isteyebildiği
ve kesinlikle bu çok yüce makamı ve milleti temsil eden Başkanlık
makamına, izinsiz olarak önüne gelerek, herhangi bir davranışta
bulunamayacağının, yine bu yüce Meclisin kabul ettiği
İç Tüzükle belirlendiği bir kural içerisinde Sayın Sevigenin
kürsüyü terk ederek, gelip
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Siz çağırdınız beni.
BAŞKAN
Ben çağırmadım, zabıtta
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Siz çağırdınız.
BAŞKAN
Hayır efendim, ben niye çağıracağım sizi.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan, kürsüye gelir
misiniz dediniz.
BAŞKAN
Ben sizi niye çağıracağım Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Tutanaklarda var.
BAŞKAN
Ben sizi niye çağıracağım, niye kürsüye çağıracağım.
Böyle bir usul var mı? Siz ona herhâlde bir vehminiz
Bakın bana
da gelmediniz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan
BAŞKAN
Lütfen beni dinleyin.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Peki, bitirin ben de konuşacağım.
BAŞKAN
Gelerek, Divan Kâtibinin benimle konuşurken ona karşı
fiilî hâli ve sayın milletvekillerinin de burada bir yabancı
heyetin bulunduğunu bilerek burada işi sükûnete getirmeleri
gerekirken ayrıca tavırları gerçekten Başkanlık
Divanını fevkalade üzmüştür.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Efendim, olmaz Sayın Başkan, saptırmayın
olayı.
BAŞKAN
Bu çok üzmüştür. Bunu sizin takdirlerinize bırakıyorum,
sizin takdirlerinize bırakıyorum.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Olur mu?
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan, Başkanlık Divanından
Sayın Vekile küfür ediyor, siz ona söylemiyorsunuz
BAŞKAN
Sayın Sevigen, bakın, sizi yedi buçuk dakika
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Siz gebertirim demediniz mi?
BAŞKAN
Bakın dinlemesini de bilmiyorsunuz Sayın Başkanı.
Lütfen oturun yerinize.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan
BAŞKAN
Zabıtlar burada, ben buradayım
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Siz gebertirim demediniz mi?
O sözü geri alacaksınız.
BAŞKAN
Lütfen
Sayın Baloğlu, lütfen oturun yerinize.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Gebertirim dedi.
BAŞKAN
Hiçbir şey kazanmaz bu davranışlar, oturun yerinize
lütfen.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Tutanağa bakın
Divan Kâtibi
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Ben duydum, lütfen
BAŞKAN
Sayın Anadol, lütfen, beni dinleyin
Beni dinleyin
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, gebertirim
dedi arkadaşlarıma benim.
BAŞKAN
Şimdi, bakın, ben, size yedi buçuk dakikalık sürenizde
sekiz dakika süre verdiğimi ifade ettim. Ondan sonra da tam bir
buçuk dakika süreniz geçtikten sonra lütfen konuşmanızı
tamamlayın dedim, zabıtlar burada ve ortalığı
da germeyelim, bir heyet var dedim. Siz konuşmanızı tamamlamadığınız
gibi bu olaylar oldu. Bunu bir tarafa bırakıyorum.
Şimdi,
süreniz tamamlandı, ben mikrofonu sadece Genel Kurulu selamlamanız
için açıyorum Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
Hayır, hiçbir açıklamanıza gerek yok.
Buyurun,
sadece selamlayın.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biraz önce ben buradan
Bütün milletimden özür diliyorum bu olaylar
için eğer ben sebep olduysam. Ama şunu bilmenizi istiyorum
ki, Sayın Başkan beni kürsüye çağırdı diye duydum.
Zannettim ki Sayın Başkan beni kürsüye çağırdı
diye duydum ben. Zannettim ki, Sayın Başkan beni kürsüye çağırıyor
bu belgeleri gösterdiğim için. Ben, kürsüye doğru giderken,
cumhuriyet tarihinde hiç olmamış, ilk defa Meclis kürsüsünde
görev yapan Divan Kâtip Üyesi bana laf atıyor, küfür ediyor arkadaşlarıma
ezerim seni diyor. Birisine seni yok ederim diyor. İlk defa
BAŞKAN
Sayın Sevigen, böyle bir hareket yok.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Tutanaklarda var Sayın Başkanım.
Tutanaklarda var, yaşayıp göreceğiz bunu. İlk defa
cumhuriyet
BAŞKAN
İnceleyeceğim, ama böyle bir şey yok.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Bir Başkan idare ederken, Kâtip mi idare
ediyor, Başkan mı idare ediyor, bunu bilemiyoruz.
Şimdi,
Sayın Başbakan, geçen toplantısında Sefa Sirmenin
gazetesini çıkardı; hiç kimse yerinden kımıldamadı,
gösterdi. Ben, Tayyip Erdoğanın on ay mahkûm olduğu gazetelerdeki
manşeti çıkartıyorum da, niye rahatsız oluyorsunuz,
onu anlayamadım? Sefa Sirmen çıkarmadı mı? (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Sevigen, ben rahatsız olmadım, sürenizin bittiğini
ifade ettim.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) O zaman, Başkanım, sürem biterse
arkadaşımdan devam ederim. Ondan iki buçuk dakika alırım,
arkadaşım Mehmet bana müsaade eder, sizin yerinize de ben
konuşurum beş dakika daha.
BAŞKAN
Sayın Sevigen, lütfen
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Benim adıma da konuşabilirsiniz,
tamam.
BAŞKAN
Lütfen, lütfen selamlar mısınız.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Sevgili Başkanım, arkadaşımın
yerine ben konuşurum beş dakika daha. Bu bizim süremiz,
kırk beş dakika
BAŞKAN
Bakın, bir dakikayı geçti Sayın Sevigen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Ama, o bir dakika kesersiniz.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Benim süremi veriyorum ben.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Kesersiniz efendim.
BAŞKAN
Tamam, siz söyleyeceğinizi söyleyin lütfen.
MEHMET
SEVİGEN (Devamla) Şimdi, sevgili arkadaşlarım,
iktidar olabilirsiniz, iktidarda çoğunluk da olabilirsiniz,
ama, içinize sindiremediğiniz, sindirdiğiniz şeyler
olabilir. Yaptığınız yanlışlıklar hepiniz
için değil, içinizden yanlış yapan insanlar da var, yolsuzluk
yapan insanlar da var, bizim içimizde de var, sizin içinizde de var.
Hangi kurumda yolsuzluk yok, yanlışlık yok? Ben burada,
kurum içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde yapılan yanlışlıkları
anlatmak için buradayım. Burada anlatmayacaksam başka nerede
anlatacağım? Burası milletin kürsüsü değil mi?
Burası dokunulmazlık olan bir kürsü değil mi şahıslardan
başka? Ben, burada milletin derdini anlatmaya çalışıyorum,
yapılan yanlışlığı anlatmaya çalışıyorum.
O dönemlerde yapılan bir yanlışlık var, bir mahkûmiyet
var, bunu anlatmaya çalışıyorum. Bu anlattığım
konular içerisinde arkadaşlarım niye tahammülsüzlük ediyorlar.
Oraya kadar, Sayın Tayyip Erdoğana gelinceye kadar dinliyorlardı
tatlı tatlı, güzel şeyler söylüyordum, ama ben gerçekleri
söylüyorum. O da gerçekti, bu da gerçekti sevgili arkadaşlarım.
Tahammüllü olacağız. Ama ben buradan şunu bilmenizi
istiyorum: İnanın çok üzülüyorum, çok üzüldüm. Düşmez
kalkmaz bir Allah, buralar gelip geçici şeylerdir. Atatürke de
kalmadı bu kürsüler, kimseye kalmaz ama, insanlar haddini bilmesi
lazım diye düşünüyorum. O Divan Kâtibi Üyesi haddini bilecek,
Başkan kendisi mi yönetecek, Divan Kâtibi Üyesi mi yönetecek,
buna kendisi karar verecektir.
Ben,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum Cumhuriyet Halk Partisi
adına, kendi adıma. Bu olaylardan dolayı eğer ben sebep
olduysam özür diliyorum, ama bilin ki, Cumhuriyet Halk Partisi sebep
değildir, sadece biz gerçekleri söyledik, onlar sadece tahammülsüz
oldular.
Sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sevigen.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet
Büyükaşık. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) Sabahtan beri Büyükaşık
diyorsunuz efendim, bu iki oldu.
BAŞKAN
Evet, ilavenizi de veriyorum; sürenizi bu şekilde tamamlamış
olursunuz efendim.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Yalnız,
bir düzeltme yapmak istiyorum. Herhâlde dördüncü yılı da geçtik,
benim soy ismim Küçükaşık. Onu bir söyleyeyim, bu bir.
Herhâlde tansiyon artınca, biraz sinirler artınca kavramlar
karışıyor. O nedenle soy ismimde bir değişiklik
yapıldı, önemli değil.
BAŞKAN
Sayın Küçükaşık, ben sizi büyük görmek istiyorum
demek ki.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Teşekkür ederim, sağ olun.
BAŞKAN
Yani, bunda bir kötü niyet yok, gerçekten bir alışkanlık
oldu. Özür dilerim ama
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Yo, rica ederim. Rica ederim Sayın
Başkan.
MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) Zaten büyük, büyük görmeye ihtiyaç
yok.
BAŞKAN
Peki, buyurun efendim.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten
de şu anda düşündüğümüz bütün konuşmaları
yapmak artık biraz daha geçersiz hale geldi. Çünkü, biraz önce
gerçekten de Meclis kurallarını ihlal eden bir olay yaşandı.
Sayın Divan Kâtibi ne derse desin, hepimizin huzurunda, babası
yaşında Sayın İsmet Atalaya, ağabeyi yaşındaki
Ahmet Sırrı Özbeke Alırım ayağımın
altına, seni ezerim. diyecek bir kişi Divanda hâlâ oturmaya
devam ediyor ise, orada bir yanlışlık var.
ATİLA
EMEK (Antalya) Ayıp değil mi?
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Önce özür dilenmesi gerekiyor. Özür dileyecek
olan insan da bu Meclisi yönetmekle görevli olan Divanda yer alan Gökhan
Sarıçamdır. Bir kere bunun bilinmesi gerekiyor. Hepimizin
yanında bu lafı çok net söyledi. Çünkü, Türkiyede artık
gelenekler değişmeye başladı.
AHMET
SIRRI ÖZBEK (İstanbul) Buraya çok haddini bilmeyen adam geldi
geçti.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Biz, Türkiyede, yasaları Türkiye
Cumhuriyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığını
söylüyoruz, -Vakıflar Yasa Tasarısı gibi bir tasarıyı-
yaklaşık üç aydan beri de Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çıkarılıyor ama, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinin
dışında, Avrupa Birliğinin iradesiyle çıkarılıyor
diye defalarca söylemiştik. Ne yazık ki, artık, Türkiyenin
gelenekleri değişmeye başladı. Bizim, yaklaşık
dört yıldan beri, yapılan Parlamento çalışmaları
esnasında, AKP Hükûmeti ve iktidarıyla beraber, en büyük
kavgamız bu. Kavgamızın nedeni şu: AKP Türkiye Cumhuriyetinin
gelenekleriyle oynuyor demeye çalıştık. Türkiye Cumhuriyetinin
tasfiye etmeye çalıştığı rejimi ve kurumları
tekrar yaşatmaya çalışıyor diye tartıştık.
Arkadaşlar,
bakınız, Türkiyede, bugün, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yönetmiş olduğu hem mazbut ve mülhak vakıflar olmak kaydıyla,
eski vakıflar dediğimiz vakıflar Osmanlı döneminde
kurulan vakıflardı. 1926 yılında Medenî Kanunumuzla
kurulan
Medenî Kanunun kabulünden sonra ise Türkiyede 4.550 tane
yeni vakıf kurulmuştu, bunlar da yeni vakıflar statüsündeydi.
En fazla Türkiyede tartışma konusu olan cemaat vakıfları
dediğimiz vakıflar, eski vakıflar statüsünde olup, Lozan
Anlaşmasının 37 ve 42nci maddeleri içerisinde düzenlenmiş
vakıflardı. Oralarda birtakım istisnalar vardı.
Türkiyede çok büyük tartışmalar yaşandı. Efendim,
bizler, Türkiyede, ikinci bir azınlık cemaatleri Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı değilmiş gibi algıladığımız
söylendi sürekli iktidar tarafından. Öyle değil arkadaşlar.
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes Türk Medenî
Kanununa göre vakıf kurma hakkına sahiptir. Ancak, Lozanda
belirtilen azınlık cemaatlerine sahip olan kişiler,
Osmanlı döneminde kurulmuş olan ve bugün Vakıflar Genel
Müdürlüğü tarafından sayıları 160 olarak kabul
edilen vakıflara da üye olma hakkına sahiptiler, o kadar.
O vakıflar onların vakıflarıdır. Onların
bir istisnası vardı. Benden ayrı herhangi bir statüleri
yoktu; ama, benden fazla azınlık cemaati vakfını yönetme
hakkına sahipti.
Biz
ne yaptık bugün? Şunun bilinmesi gerekiyor: 1935 tarihli
Vakıflar Kanunumuz, yani, Mustafa Kemal Atatürk tarafından
kurulmuş olan Vakıflar Kanunumuz Osmanlıyı bir
tasfiye, Osmanlı döneminde kurulan vakıfları bir tasfiye
yasasıydı. Onlar, daha önceki statüleri içerisinde yönetiliyorlar
idi. Ne yapıldı bu yeni gelen Vakıflar Kanunu Avrupa
Birliğinin direktifleri doğrultusunda? Artık, bir
tasfiye yasası olan Vakıflar Yasası değişti
ve cemaat vakıfları, yeni Türk Medenî Kanununa göre kurulan
vakıflar statüsüne getirilmeye çalışıldı.
Ne yapılmaya çalışıldı? Bunların şubeler
açması, temsilcilik açması, ticari faaliyette bulunması,
kendi cemaatlerine ait vakıfları ve taşınmazları
kullanmasına ilişkin olanaklar tanınmaya başlandı.
Arkadaşlar,
buna ne gerek vardı Türkiyede? İşte, Avrupa Birliği
hikâyesi bitti. Avrupa Birliği için o Vakıflar Kanunu
çıkartılmaya kalkıldı. Ne oldu şimdi? Ne oldu?
O kadar büyük tavizler verildi Türkiyede. Türkiye adına
Kıbrısta tavizler verildi. Vakıflar Yasasıyla beraber
Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerinden tavizler verildi. Ne
oldu şimdi? Bunları savunabilecek içinizde herhangi bir
insan var mı? Avrupa Birliğinin bu verdiği cevaba, bu
kadar çabaya rağmen, Meclisin ve Adalet Komisyonunun bu kadar
yoğun çabasına rağmen, yasalarda yaptıkları
değişikliklere rağmen Avrupa Birliğinden
alınan cevap tatmin ediyor mu hepinizi? Yaranabildiniz mi? Avrupa
Birliğine yaranabildiniz mi? Bir verdiniz iki istediler, elinizi
verdiniz kolunuzu isteyecek hâle geldiler. O kadar tavizler verildi
ki
Yasalarımıza
aykırı ve Anayasaya aykırı o yasal düzenleme burada
yapıldı. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü olarak dedik
ki: Yapmayın, yanlıştır; bu yasa Anayasaya aykırıdır.
Sayın
Cumhurbaşkanının vetosu var. Bir cevap gibi insanların
suratına vuruyor Cumhurbaşkanı vetosunda.
Şimdi,
Vakıflar Kanunu, yeni Vakıflar Kanunu, 5555 sayılı
Yasa Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi. Şimdi,
ben, merak ediyorum: Bu yasa, Anayasaya açıkça aykırı
olan bu hükümleriyle beraber tekrar gündemimize -bu maddeler- getirilecek
mi? Sayın Bakanımız diyor ki: Evet, aynı şekilde
getireceğiz.
Hangi
cesaretle getirilecek? Hangi gerekçeyle getirilecek? Ben, gerçekten
de bunu merak ediyorum. Türkiye Cumhuriyet
Meclis -Türkiye Cumhuriyeti
ve Hükûmet- Türkiye Cumhuriyetiyle hesaplaşma yeri değildir,
yanlışlığı ısrar etme yeri değildir.
Birtakım usul hükümlerinden yararlanarak, Anayasa Mahkemesindeki
süreç içerisinde o gider, ben de bu yasayı çıkarırım
demek değildir.
Bakınız,
burada Vakıflar Kanunu Tasarısı görüşülürken,
vakıflarla ilgili bir düzenleme yapmıştım, bir
sözlü soru sormuştum. Vakıf Gureba Hastanesi Başhekimi
hakkında, Arena Programında çıkan olaylar nedeniyle
ne yapılmıştır? diye Sayın Bakana ve Vakıflar
Genel Müdürüne soru sormuştum. Sadece Soruşturma
açıldı. denilmişti. Görevden alındı mı?
Soruşturma sonuçlandı mı? Aradan bir buçuk ay geçti. Ne
biçim bitmez bir soruşturmadır ki bu, garibin, yetimin hakkını
özel, kendi hastanesine sevk eden bir başhekim hakkındaki
soruşturma, hâlâ, bir buçuk aydan beri bitmez. Ben hâlâ bunu merak
ediyorum.
İkincisi,
arkadaşlar, bakınız. Asla asla, vakıfların
ticaretle uğraşmasını, belediyelerde alınan
ihalelerle kurulan aşevleri ve öğrencilere dağıtılan
bursları lütfen karıştırmayınız. Bunlar
yıllardan beri var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Efendim, süreniz bitti. Ek süreyi de vermiştim. Son cümlenizi
alayım, lütfen Sayın Küçükaşık.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
sosyal, demokratik bir hukuk devleti. Ne olur ve ne olur, ne olur ve ne
olur, insanlara sadaka verir gibi aşevlerinde verilen yemekleri
ve yardımları ve ilaç paralarını -ki, biliyorsunuz
Fonun paraları, Sosyal Destekleme Fonunun paraları hâlâ
eczacılar tarafına ödenmedi, zorla ödeniyor bu paralar-
onları insanlara sadaka verir gibi iane yardımı yaparak
övünmeyin.
BAŞKAN
Efendim, son cümlenizi rica edebilir miyim.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Devamla) Yapılacak şey, insanlara
iş bulmaktır.
Hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Küçükaşık.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli)
Sayın Başkanım, biraz önceki, kürsüdeki görevim esnasında,
konuşulan, kürsüden benimle ilgili bazı cümleler vardı.
Bu cümlelerle ilgili düzeltme yapmak istiyorum.
BAŞKAN
69a göre söz mü istiyorsunuz?
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Evet Sayın Başkan.
BAŞKAN
Buyurun.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) Özür dilesin.
ATİLA
EMEK (Antalya) Önce özür dilesin.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Önce gebertme konusu
Kimi gebertiyorsun
sen?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Başkan, biz söz istediğimiz
vakit zabıtlar gelsin, bakalım diyorsunuz.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sen kimi gebertiyorsun? Gel buraya,
gel
BAŞKAN
Efendim, hedef isim... Mutlaka açıklama hakkı var Sayın
Başkan. Bu kadar da yapmayın yani burada!
Bakın,
bir söz ifade edildi hakkında hoş olmayan hakikaten. Onun da
açıklama hakkı var, söylemediyse ya da tavzih edecekse ona
o hakkı verelim.
Buyurun.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Benim yüzüme karşı söyledi, ben
oradaydım.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) Meclis Başkanı olarak siz rahatsız olmadınız
mı? Önce sizden özür dilesin. Biz istemiyoruz özür. Önce Meclis
Başkan Vekilimizden özür dilesin
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) O, zaten özür mözür dilemiyor.
BAŞKAN
Kısa, lütfen...
Buyurun.
IV. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçamın, bazı ifadelerinin
yanlış anlamalara yol açabileceğine ilişkin
açıklaması
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; biraz önce kürsüde Divan Üyesi,
Kâtip Üye olarak görevimi yaptığım esnada, İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Sevigenin yapmış olduğu
konuşmanın uzatıldığı noktasında,
âdetten olduğu üzere, Meclis Başkanımıza Divan
Üyeleri olarak değişik konularda fikirlerimizi aktarırız,
ben de bu konuda, Mehmet Sevigenin süresini uzun bir süre aştığı
Çünkü, Sayın Başkanımız, Divan olarak aldığımız
kararda kişilerin konuşma süresinin üstüne sadece bir
dakika ilave yapacağını belirtmişti ve Mehmet Beyin
konuşmasını bir dakikanın üzerinde uzattığını
Sayın Başkana ifade ettim. Bu esnada, Sayın Sevigen,
kürsüden ayrıldı, Sayın Başkanın kendisini
çağırdığını söylemesine rağmen daha
sonraki konuşmasında, direkt benim üzerime Sen kim oluyorsun,
sen ne yapıyorsun? Ben sana haddini bildireceğim tarzında
sözlerle direkt benim üzerime geldi.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Ne kadar ayıp, ne kadar ayıp!
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Ben de bunun üzerine, Ben bir Divan Üyesiyim,
bu konudaki hatırlatmaları yapmakla yükümlüyüm şeklinde
ifadelerde bulundum kendisine.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) O kadar mı?
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Fakat, o esnada, Sayın Ahmet Sırrı
Özbek ve İsmet Atalay Beyin de arasında bulunduğu bir
kısım CHPli milletvekili arkadaşlarımız Meclis
kürsüsünün önüne geldiler ve mesela Ahmet Sırrı Özbek Beyefendi,
o esnada, kürsünün önünde bulunan bardağı alıp bana atma
girişiminde bulundu; yine, Sayın İsmet Atalay Bey, bana
eliyle fiilî hareketlerde bulundu; ben bunların hiçbirine karşılık
vermedim.
AHMET
SIRRI ÖZBEK (İstanbul) Pes yani, ayıp!
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Fakat, o karışıklık ortamı
içinde, ben de kendilerine bunları yapmaya haklarının
olmadığını belirtecek, kızgınlıkla
ilgili cümleler söyledim, ama şunun altını özellikle
çiziyorum: Biraz önce Sayın Küçükaşık belirttiler,
duymadıkları bir şeyi söylüyorlar. (CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Asla... Asla...
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sen gebertirim dedin kardeşim.
Gebertirim dedin.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Ağzımdan, kesinlikle ve kesinlikle,
kesinlikle ve kesinlikle, altını çiziyorum, tutanaklardan
da incelenebilir... (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, dinlemeye tahammülünüz yok mu sizin?
Bir dinleyelim.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) ...yine CHPli Kâtip Üye arkadaşım
da oradadır, kendisi de şahittir...
İSMET
ATALAY (İstanbul) Ahmet Bey de şahit, Ahmet Bey de oradaydı.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) ...ben
kendisine de bizzat sordum ve ayrıca, orada bulunan diğer
memur arkadaşlarımıza, Meclis görevlisi arkadaşlarımıza
da sordum, tutanaklara da bakılabilir, kesinlikle ağzımdan
küfür şeklinde bir şey çıkmamıştır. Bunu
kesinlikle bu Parlamentodaki hiçbir milletvekiline uygun görmediğim
gibi, bana da bu şekilde bir tavrın, bu şekilde bir söylemin
ifade edilmesini uygun bulmuyorum. Biz, oradaki görevimizi, mümkün
olduğu kadar, tarafsızlık ilkesi içinde yapmaya çalışıyoruz.
Buna da en yakın şahitler, yine CHP Grubu adına da orada
görev yapan Divan Üyesi arkadaşlarımızdır. Bu saygı
çerçevesinde biz ilişkimizi götürmeye çalışıyoruz.
Ama, o esnada konuşulan konuların tansiyonu yükseltmesinden
olabilir, başka bir konudan olabilir, birtakım şeyler...
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Gebertirim dediniz mi, demediniz mi?
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Gebertirim dedin mi, demedin
mi?
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Şimdi, bakın, ben gebertirim
diye bir şey söyleyip söylemediğimin, inanın, o anda
farkında değilim.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Tamam, tamam!
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Tamam, tamam!
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Çünkü, üzerime sekiz, on tane CHP milletvekili,
ellerinde bardakları bana sallamak üzere...
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Kimde bardak yahu?
İSMET
ATALAY (İstanbul) Kaç bardak var?!
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) ...el
kol hareketleriyle saldırır vaziyetteydiler. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
Sayın...
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) Ama eğer böyle bir şey de varsa, tutanaklarda
gözükürse...
BAŞKAN
Gökhan Bey, tamam, açıklamanız tamamdır.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) ...ben
bu konuyu düzeltmek için çıktığım gibi, onun için de
çıkar, bu ağabeylerimizden, bu arkadaşlarımızdan
özür dilemeyi de bir erdem olarak görürüm, bunu da zevkle yaparım.
Bana
bu söz hakkını verdiğiniz için, Sayın Başkanım,
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına üçüncü konuşmacı Adana Milletvekili Sayın
Kemal Sağ.
Buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KEMAL SAĞ (Adana) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kadar heyecanlı bir bölümden sonra
herhâlde sakin bir konuşma gerekiyor sizlere. O yüzden, sakinleştirmeye
çalışacağım, ama, inanıyorum ki, bir daha bu
şekilde bir olay cereyan etmez. Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, yalnız, konuşma süresi farklı.
BAŞKAN
Vereceğim efendim, ek sürenizi vereceğim.
KEMAL
SAĞ (Devamla) 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı
hakkında, Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığı
ve Yüksek Denetleme Kurulu bütçeleri hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Konuşmama
Yüksek Denetleme Kuruluyla başlamak istiyorum değerli
arkadaşlar.
Bilindiği
gibi, kısaca YDK tarafından düzenlenen denetim raporları
Türkiye Büyük Millet Meclisinin KİT Komisyonunun yaptığı
denetimlere esas teşkil eder. Bu nedenle, YDK ve yaptığı
denetimleri biz önemsiyoruz. Bazı KİTlerin Mali Kontrol
Yasası ile merkezî yönetim bütçesi kapsamına alınması
ile YDKnın görev alanı daralmıştır. Fakat,
KİTlerin denetimine ilişkin yasada değişiklik
yapılmadan YDK ve dolayısıyla KİT Komisyonunun
bir kısım denetim görevinin 5018 sayılı Yasa ile
Sayıştaya devredilmesi konuyu tartışmalı
bir hâle getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, YDK bütçesinden önce, izniniz olursa, elden
çıkarılan KİTler ile birlikte ekonomide devletin, denetimde
de Yüksek Denetleme Kurulunun zayıflayan etkinliği ve
kaybolmaya yüz tutan bir misyon üzerinde konuşmanın daha
doğru olacağını düşünüyorum.
Özelleştirme
adı altında KİTlerin gözden çıkarılması,
ülkemiz ithalatının bileşiminde önemli bir süreç başlatmıştır.
Yapılan ithalatın tamamına yakını ham madde
ve ara mallarından oluşmakta ve ihracatın ithalatı
karşılama oranı da yüzde 60lara kadar gerilemiş
bulunmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, biz, petrol yatakları üzerinde oturan bir ülke
değiliz. İhracat yaptığımız ölçüde, ithalat
yapmamız gerekir. Ama, biz, böyle yapmadığımız
gibi dış ticaret açığımızı da
dış kaynaklardan telafi etmeye çalışıyoruz.
Öte
yandan, bakıyorsunuz, Hükûmet, özelleştirme yapmakla övünüyor.
Şunu da sattım, bunu da sattım, şu kadar özelleştirme
geliri sağladım diyor. Peki, sormazlar mı; nereye gitti
bu gelirler? Madem bu kadar gelir sağladın, peki, nasıl
oldu da, kamu borçları son dört yılda ikiye katlandı? Bunu
Türk milletine kim izah edecek değerli arkadaşlar?
Ülkede
yatırım yapmıyorsun, istihdam yaratmıyorsun, cari
açığı azaltmıyorsun, üstelik bir de özelleştirme
gelirim var diyorsun; ama, kamu borçları bir türlü azalmak bilmiyor,
aksine durmadan artıyor. Çok merak ediyorum değerli arkadaşlar,
acaba satacak KİT kalmayınca ne yapacaksınız?
Bir
başka yapısal sorunumuz da, ithal girdilere mahkûm edilen
üretim yapımızdır. Değerli arkadaşlar, ne bizi
ne Türk milletini kandıramazsınız. Gelin, kendinizi
de kandırmaktan vazgeçin lütfen.
Ekonomik
canlanma olarak sunduğunuz, ama halka yansımayan bazı
iyileşmeler tamamen ülkeye sıcak para girişiyle ilgilidir.
Ekonomide iyileşme dediğiniz şeyin, halkın refah
seviyesine somut bir katkısı olsaydı, bugün emekliler
maaş kuyruğunda Açız, geçinemiyoruz. diye feryat
ederler miydi? Memurlarımız sokaklara dökülüp, isyan ederler
miydi arkadaşlarım? Eğer, yeterli kaynak yaratabilseydiniz,
emeklilerin maaşlarından yüzde 10luk kesintiyi kaldırmak
dururken, yüzde 33e çıkarır mıydınız? Emekli
kan ağlıyor. Çekin elinizi artık emeklinin cebinden değerli
arkadaşlar.
Neyse
ki, Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Halk Partisinin başvurusu
üzerine bunu kısmen düzeltti de emeklimiz bir nefes aldı.
Eğer, emekliyi düşünüyorsanız, hatanızı tamamen
düzeltmelisiniz. Bu tespiti de yapmamın nedeni, ara malı
ve ham madde üreten KİTlerimizin, özelleştirmeler yüzünden
bu iktisadi fonksiyonları ile birlikte, aynı zamanda, yarattıkları
katma değerin de yok edilmekte olduğunu, yani, üretimin,
ithal girdilere tamamen mahkûm edildiğini anlatmak içindir.
Değerli
arkadaşlar, devleti, üretim ve işletme faaliyetlerinden
çekebilirsiniz. Ama, devletin ekonomiyi düzenleyici ve denetleyici
fonksiyonunu ortadan kaldıramazsınız. Devletin, zamanında
öncülük ettiği girişimlerden özel sektörün önünü açmak
için bugün çekilmesi doğal karşılanabilir. Özel sektörün
büyük çaplı girişim ve yatırımlar gerçekleştirmeye
başlamasından sonra, devletin, turizm sektöründe TURBANı,
büyük mağazacılıkta Gimayı, ağaç sanayinde
ORÜSü, tekstilde Sümerbankı devretmesini doğal karşılayabilirsiniz,
kolonya üretiminden vazgeçip Perejayı satmasını doğal
karşılayabilirsiniz. Ancak, telekomünikasyon sektöründe
Telekomu, petrokimya sektöründe TÜPRAŞı, demir-çelik sektöründe
de Ereğli Demir Çeliki satmanıza, ülke yararı açısından
her zaman karşı çıkarız.
Enerji
ve ulaştırma sektöründeki özelleştirmelerde satışa
çıkardığımız tesislerimize hep Batılı
girişimcilerin talip olması, sizi hiç mi düşündürmüyor?
Elin adamı bizden daha mı az akıllı değerli arkadaşlar?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; KİTlerin tasfiye
edildiği ve bir kısmının denetiminin Sayıştaya
bırakıldığı bu süreçte, YDK da bu olumsuz gelişmelerden
nasibini almış, Kurul, sıkıntıya girmiştir.
KİTlerin sayısının azalması, Kurulun varlığının
sorgulanmaya başlanması, Sayıştayla birleşme
veya Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanması
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEMAL
SAĞ (Devamla) Sayın Başkan, benim sürem on iki buçuk artı
olması lazım. Burada altı dakika olarak başladı,
herhâlde, benim, sanıyorum yedi veya sekiz dakika konuşmam
gerekir Sayın Başkanım, izninizle.
BAŞKAN
Hep yedi buçuk geldi
KEMAL
SAĞ (Devamla) Benim on iki buçuk artı birdi
BAŞKAN
Bir dakika efendim, o zaman ben ayarlayayım.
Tamam,
buyurun.
KEMAL
SAĞ (Devamla) KİTlerin sayısının azaltılması,
Kurulun varlığının sorgulanmaya başlanması,
Sayıştayla birleşme veya Büyük Millet Meclisine
bağlanma gibi söylem ve girişimler Kurul çalışanlarının
motivasyonunu da bozmuştur. Bütün bunlara son vermek için, Yüksek
Denetleme Kurulunun geleceğini bir an önce masaya yatırıp
sonuçlandırmak gerekmektedir.
Birçok
Avrupa Birliği ülkesinde olduğu gibi, iktisadi kaynakların
performans denetimi ülkemizde de tek elden yapılmalıdır,
bunun adresi de Anayasal bir kuruluş olan Sayıştay olabilir;
ancak, bugüne kadar gerçek anlamda performans denetimi yapan YDK
ve mensuplarının maddi ve manevi zarara uğratılmadan
bunun yapılması gerekir.
Sayıştay Yasasını dahi
çıkartamayan, mehteran bölüğü gibi iki ileri bir geri giden,
AB sürecinde geri kalan, sınıfta kalan hatta, toplumla uzlaşma
yerine her şeyi ben bilirim diyen AKP Hükûmeti bu iki kurumun
birleştirilmesinde de gerekli vizyonu gösterememiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak düşüncemiz, bu iki güzide kurumun,
denetim, tecrübe birikimlerini birleştirmek üzere gerekli
yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasıdır. Bunu
yaparken de KİTlerin performans denetiminin geriye gitmesi
önlenmeli ve daha fonksiyonel hale gelmesi sağlanmalıdır.
Eğer bunu yapamayacaksanız da, lütfen, YDK mensubu ücretlerini
de Sayıştaya paralel hâle getirmeniz gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kamu yönetiminde önemli
misyonu olan bir başka güzide kurumumuz da Devlet Personel
Başkanlığıdır. Bu kurumun iki temel görevi
vardır: Birincisi kamu personeline ilişkin mevzuatı
hazırlamak, ikincisi de kamu personel ihtiyacının nasıl
giderileceğini düzenlemektir. Ancak, görüyoruz ki, kurum,
bu görevlerini yerine getirmekte istenen ölçüde başarılı
olmamıştır. Şu anda, hanginiz, bana, kamu çalışanları
arasında ücret dengesinin sağlandığını
söyleyebilir? Hanginiz, ücretlerin adaletli olduğunu söyleyebilir?
AKP döneminde, kamu çalışanları arasındaki ücret
dengesizliği giderilememiş, bilakis artmıştır.
Aynı unvana sahip kamu görevlisine kurumdan kuruma farklı
ücretler ödenmektedir. Bu, ciddi bir sorundur ve giderilmesi
şarttır. Ama, bugüne kadar düzeltmek şöyle dursun, her
geçen gün denge daha da bozulmuştur. Kırk yıldır uygulanan
Devlet Memurları Yasası, artık günün koşullarına
cevap veremez hâle gelmiştir değerli arkadaşlar. Sistem
çökmüştür. Ne gariptir, konuya yakın herkes böyle düşünüyor,
ama, kimse çözüm üretmeye yanaşmıyor. Hükûmet programında,
bunu öncelikli bir sorun olarak gören ve Acil Eylem Planına
alan, en kısa sürede yeni bir personel rejimini hazırlayacağını
iddia eden AKP İktidarı, dört yıldır sorunu çözmek
şöyle dursun, kamu çalışanını ezmeyi tercih
etmiştir. AKPnin ücret politikası sonucunda, kamu çalışanları,
dört yıl öncesine göre bugün daha az maaş almakta olup, fakirleşmişlerdir.
Herhâlde, memurlar sokağa dökülürken keyfinden dökülmüyor değerli
arkadaşlar. Madem size göre her şey yolunda, o hâlde, neden
kamu personel ücretlerini yeterince artırmıyorsunuz?
Yolsuzluklara damardan girmeye kalkışan Adalet ve Kalkınma
Partisi, ne yazık ki, o damarda tıkanıp kalmış,
yolsuzluk virüsü AKPye de bulaşmıştır.
Değerli
arkadaşlar, 2002den bu yana AKP iktidarlarınca çıkarılan
bütçeleri incelediğimizde, Hükûmetin personel politikasını
şöyle özetleyebiliriz: Öncelikle, AKPnin memur statüsüne karşı
ciddi bir alerjisi vardır. Memurluğa atama zorlaştırılırken
sözleşmeli personel istihdamı kolaylaştırılmıştır.
AKPnin tercih ettiği istihdam şekli, genelde geçici personel
alımıdır. 2002de 11 bin olan geçici personel sayısı
2006da 35 bine ulaşmış değerli arkadaşlar. Yaygın
bir başka yöntem de hizmet alımı ihaleleridir. Bu saydığım
her üç yöntem de, memurluk statüsünün tasfiyesine yönelik olup, devletin
şirketler eliyle yönetilmesini hedeflemiştir.
Bir
başka çarpıcı uygulama, memurluk dışındaki
bazı statülere KPSS sınavı dışında atamalar
yapılarak kadrolaşmaların önü açılmıştır.
Diğer taraftan, üniversitelerin ihtiyacı olan atamaların
önü türlü mazeretlerle tıkanmıştır.
Önemli
bir sonuç da, bürokrasinin üst yönetiminin dörtte 3ünün şu anda
vekâletle yönetiliyor olmasıdır. Bunun temel nedeni nedir
biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Hükûmetin adaylarının
ya bir şekilde sakıncalı ya da yetersiz olmasıdır.
Son
tespitimiz de şudur: Kamuoyunda adamı olan işe giriyor,
sınav hikâye kanaati iyice yerleşmiştir. Nereden bakarsak
bakalım, AKP Hükûmetinin kamu personel politikası sınıfta
kalmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın son
bölümünde, sizlere, Devlet Personel Başkanlığı
için bazı öneriler getirmek istiyorum.
Öncelikle,
personel rejimi adan zye yeniden değiştirilmelidir. Ücret
piramidi, eşit işe eşit ücret ilkesine göre tepeden tabana
dengeli olarak yeniden oluşturulmalıdır.
Kamu
çalışanlarının ücretleri ayarlanırken, seyyanen
zam yapmak yerine oransal zamlar esas alınmalı, ücret piramidi
ücret akordiyonu hâline getirilmemelidir. Ücretler kıyaslanırken,
memur müsteşarla değil, memur memurla kıyaslanmalı,
özel sektörde olduğu gibi, kamu çalışanlarına görevlerine
uygun ücretler ödenmelidir.
Orta
kademe kadroda yükselmeler, görevlere uygun eğitim ve sınavlarla
standart hâle getirilmelidir. Üst düzey kadrolara yükselmeler ise
eğitim ve sertifika şartına bağlanmalıdır.
Ayrıca, üst görevlere atamalarda belirli alt görevleri, belirli
süreli yapma şartına kesinlikle uyulmalı ve böylece,
siyasi atamaların önü tıkanmalıdır.
Memuriyet
giriş sınavları objektif kriterlerden uzaklaştırılmamalı,
mülakatlı alımlarda da sübjektiflikten uzak durulmalıdır,
hatta gerekirse mülakat hiç yapılmamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, konuşmamı bitirirken bir iki noktaya daha
temas etmek istiyorum. Bakınız, geçenlerde Maliye Bakanlığı
Gelirler İdaresi Başkanlığı bir sınav açtı,
görevde yükselme sınavı. Gelir uzmanlığı
sınavında 8.500 kişi sınava girdi, 2.500 kişi
alındı. Ama, ne var ki, puanı 70in üzerinde olan binlerce
arkadaşımız bu sınav sonrası atanamadı.
Bence, bu haksızlık tez elden giderilmeli ve bu arkadaşlara
hakları teslim edilmelidir.
Bakın,
Devlet Demiryollarında geçici işçi atamasında çok
farklı bir usul uygulanıyor. Lütfen, orada da, kısa süreli
bile olsa, eğer daimî kadro veriyorsanız, tüm işçilere
aynı hak sağlanmalı, eşit bir davranış biçimi
sergilenmelidir.
Son
söyleyeceğim söz de, binlerce üniversite mezunu şu anda
işsiz geziyor. KPSS sınavı yapıyorsunuz, ama bu arkadaşların
sınav sonuçlarından sonra işe yerleştirilmesi
mümkün olmuyor. Bu konuya da, acilen, iktidar iseniz şayet, bir
çözüm bulmanız şarttır.
Bu
duygularla, benim önerilerimin de dikkate alınması, daha
doğrusu partimizin önerilerinin dikkate alınması temennisiyle,
2007 yılı bütçesinin halkımıza ve ülkemize iyilikler
getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın
Mehmet Nuri Saygun. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Danıştay
bütçesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştayın bütçesiyle ilgili
olarak temel konularda ve esasıyla ilgili açıklamalara
girmeden önce, izin verirseniz, son bütçe görüşmelerinden sonra
yaşadığımız bir üzüntümüzü, sıkıntımızı,
Danıştayla ilgili bir üzüntümüzü, bir paylaşmak, bir
hatırlamak ve bir rahmet dileme ihtiyacı duyuyorum. Türkiyede
yüksek mahkeme görevi yapan Danıştayın, özellikle fizibilitesi,
yapısı mümkün olmayan bir binada kalıyor olması,
yeterince güvenliğinin sağlanamamış olması
ve toplumda belli kesimlere adres olarak gösterilmesinin sonucu
olarak, biz, Danıştay Üyesi Mustafa Yücel Özbilgini, bir
menfur saldırı sonunda kaybetmiştik. Bu vesileyle,
ben, tüm Danıştay mensuplarına ve Mustafa Yücel Özbilginin
yakınlarına, tüm yargı dünyasına, bir kez daha, buradan,
bir başsağlığı dileme ihtiyacı duydum.
Değerli
arkadaşlarım, şu Meclis kürsüsünden her konuşan
arkadaşımız, hukukun üstünlüğünden, hukuk devleti
prensipleri ilkesinden uzaklaşılmaması gerektiğinden
bahsederler ve bugün, hukukla ilgili, hukukun üstünlüğünün
ülke genelinde gerçekleşmesini temin edebilecek bir yargı
organının, bir yüksek mahkemenin, Danıştayın
bütçesiyle ilgili bir görüşme yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle, Türkiyede yargı erkinin,
özellikle son zamanlarda ve bu siyasi iktidar döneminde, sürekli
hırpalandığının, eleştirildiğinin
hatta -parantez içinde bu eleştiri sözcüğünün- eleştiriden
öte, daha ağır bir şekilde, taciz edildiğinin, her
fırsatta somut örneklerini gördük. Böylece, yürütmenin, yargı
erki üzerinde, bir şekilde, bir baskı, bir üstünlük kurma
gayreti içinde olduğunu gözlemledik. Bu, Türkiyede, cumhuriyet
tarihinde eşine pek az rastlanmış bir uygulama. Türkiyede,
Anayasamız gereği kuvvetler ayrılığı
prensibi kabul edilmiştir. Yasama, yürütme ve yargı, bu kuvvetler
ayrılığı prensibi ölçüsüne, kendi iç yapılarında
bu sağlanan dengeyle bugüne kadar gelmişlerdir. Ama son zamanlarda
bu dengenin yürütmenin lehine, ama ülkemizin aleyhine bir şekilde
gelişmekte olduğunu üzüntüyle, ne yazık ki, izliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, yargının çok ciddi sıkıntıları
var. Türkiyede 9.048 hâkim ve savcı mevcudumuz var Eylül 2006 itibarıyla
ve mevcut dosyalarla sayısal oranlama yapıldığında,
Almanyayı örnek alırsak, Almanyada her 100 bin kişiye
25 hâkim düşmekteyken, Türkiyede her 100 bin kişiye, ne yazık
ki, 6 hâkim düşüyor. Şimdi, böyle bir yapının içinde,
yargıçlarımızın ne kadar başarılı,
ne kadar özverili bir çalışma sergilediğini hepimiz
kabul etmek durumundayız. İnanılmaz bir gayretle, Türkiyede
hukukun üstünlüğünü korumak adına üzerlerine düşenleri,
hatta üzerine düşenlerinden çok daha fazlalarını yapıyorlar.
Danıştaya
gelince, bu tablo biraz daha farklı değerli arkadaşlarım.
Danıştayda şu anda mevcut 98.500 dosya var ve dairelere
bunu böldüğümüzde, yaklaşık her bir daireye yıllık
11-12 bin civarında dosya düşüyor. Böyle bir yükün kaldırılması
mümkün değil. Diyeceksiniz ki, yargıçlardan, özellikle yüksek
mahkeme hâkimlerinden aman aman bir serzeniş yok, sana ne oluyor.
Değerli
arkadaşlarım, hukuk dünyasının o özverili insanları,
o değerli insanları serzenişte bulunmuyorlar, ama onlar,
o gösterdikleri özveriyle inanılmaz bir mücadele içindeler.
Türk hukuk sisteminin ezilmemesi, rahatsızlık duyulmaması
ve hukukun üstünlüğünün korunabilmesi için, normal yapabileceklerinin
çok fevkinde bir çalışmayla bu sistemi korumaya çalışıyorlar.
Yeri
gelmişken, Danıştay bütçesiyle ilgili değil, ama,
sizin uygulamalarınızla ilgili bir hususu da kısaca
belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyedeki hükümlü sayısına da
şöyle bir baktım. Türkiyede, hükümlü sayısında,
73 bin civarında toplam cezaevi kapasitemiz var. 2004 yılında
55 bin olan hükümlü sayısı bugün 66 bini tamamlamak üzere.
Yani, görünen o ki, Türkiyedeki cezaevlerinin kapasitesi neredeyse
dolmak üzere. Geçen gün, buradan Başbakanımızı
dinledik. Türkiyenin her tarafına konut inşaatları
yapılacağı, çok yaygın bir şekilde, konutu olmayan
insanlarımıza konut kazandırılacağı
iddiasında bulunuldu. Ama, sanıyorum, bu konut seferberliği
bırakılacak ve bu ara bir cezaevi yapma seferberliğine
dönüşecek. Bunun sorumlusu kim derseniz, bunun sorumlusu
Türk halkının bir genetik bozukluğu yok değerli arkadaşlarım.
Türkiyede suçlu sayısı artıyorsa, bunu halkın
dünyasında aramak gerekmez, bunu bu ülkenin ekonomisini böylesine
perme perişan hâle getiren, insanları yoksulluk sınırının
altında yaşamaya mahkûm eden ve son ceza yasalarıyla
yapılan uygulamalarla da cezalardaki caydırıcılık
zeminini ortadan kaldıran bir siyasi iktidarımız
var. Eğer böylesine bir hükümlü sayısında artış
varsa, bunu da bu siyasi iktidardan sormak ve sorumluluğu onlara
yüklemek gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştayımızın bir bina
sorunu var. Şu anda görev yaptığı yeri hepimiz izliyoruz.
Bu yer, bir küçücük odada iki üç hâkimin bir arada binlerce dosyayla
çalışmasını gerektirecek bir pozisyonda. Ama, yeni
bina buluna buluna
Ne kadar doğru bilmiyorum, ama Halk Bankası
Genel Müdürlüğü binası, Halk Bankası özelleştirildikten
sonra Danıştaya verilecek deniyor.
Değerli
arkadaşlarım, o binanın yapısı tabii ki Danıştaya
uyar. Doğrudur, Danıştayın iyi bir binaya ihtiyacı
vardır, ama bir yüksek yargı organına, bir yüksek yargı
mahkemesine bir bina vermek için, Türkiye'deki küçük esnafın ayakta durma sebebi
olan Halk Bankasını özelleştirmek ve o özelleştirmeden
gelecek olan binayı Danıştaya vermek, ne Danıştayda
çalışanları mutlu eder ne de bu Türkiye'deki binlerce, milyonlarca küçük esnafımızı
mutlu eder.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Son cümlenizi rica edebilir miyim.
MEHMET
NURİ SAYGUN (Devamla) Bitiriyorum Başkanım.
Son
olarak bir küçük şey ifade etmek istiyorum izninizle Sayın
Başkanım.
Efendim,
Danıştayın yeterli kadrosu yok. İş yoğunluğu
altından kalkılır gibi değil. Çalışma ortamları
uygun değil. İktidarın haksız ve seviyesiz demeçlerinden
ötürü yargı huzurlu da değil. Ama, bütün bunlara rağmen
görevlerini inanılmaz bir özveriyle sürdürmeye çalışıyorlar.
2007
Danıştay bütçesinde rakamsal açıdan bir artış
var. Bu artış, tamamen personel giderleri ve artırılan
maaşlarla ilgili bir artış olmaktan öte bir şey değil.
Buradaki mal ve hizmetlere ayrılan bölüm sadece 2 milyon 389
bin yeni Türk lirasıdır. Bu da, Danıştayın
2007de, 2008de ve 2009da kendine münasip bir binaya taşınamayacağının,
ne yazık ki, açık bir göstergesidir.
Her
şeye rağmen, bu ülke insanının, eğer yaralarına,
sıkıntılarına, sancılarına bir parça
merhem olabilecekse, belli zümrelerin değil toplumun tüm kesimini
kucaklayabilecek bir bütçe olabilecekse, bu bütçenin, bu anlamdaki
bir bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Saygun.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Ankara Milletvekili
Sayın Yakup Kepenek. (CHP sıralarından alkışlar)
Efendim,
süreniz on dakika.
CHP
GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli
milletvekilleri, TÜBİTAK ve TÜBA bütçeleri üzerine CHP
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
TÜBİTAK
Başkanı Sayın Profesör Yetişin burada olmamasını
üzüntüyle karşıladığımı bilginize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, TÜBİTAKtan söz ettiğimiz zaman, TÜBAdan
söz ettiğimiz zaman, ülkemizin, genel olarak kamuoyunun bilimsel
gelişmeye, yeniliğe, teknolojiye yaklaşımı
üzerinde kimi gerçeklerin, doğruların altını çizmek
gerekiyor. Günümüzde, küreselleşen dünyada toplumsal gelişmişlik
düzeyi, bilim ve teknoloji yeterliliğiyle ölçülüyor ve üretimden,
toplumsal yaşamın tüm alanlarına kadar her tarafta etkin
ve verimli bir yaşam, ileri teknoloji ve insan gücünün niteliğinin
yükseltilmesi büyük önem taşıyor. Ama, üzülerek şunu
söylemek zorundayım: Ülkemizde toplumsal yapı giderek,
adım adım bilimsellikten uzaklaşıyor. Devlet yönetiminin
birimlerinde, eğitimde, sağlıkta her gün bilim dışı
uygulamalar yaşanıyor. Ders kitaplarını burada
çok tartıştık. Gençlerin beyinlerinin köreltilmemesi
gerektiğini vurguladık. Hükûmetimiz, 15 üniversiteyi bir
senedir bir türlü açamıyor.
Son,
Konyada yaşayan iki hanım, kadın doktorun, tesettürlü
oldukları için ultrason çekememesini gerçekten garipsediğimi
söylemek zorundayım.
RESUL
TOSUN (Tokat) Asılsız çıktı, o haber asparagas
çıktı.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) Benzer şekilde -umarım düzeltilir- kamu
ihalelerinin, teknik yapılanmanın, doğal kaynakların
kullanımının bilimsel
olmadığını biliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu süreçte neler oldu? TÜBİTAK olayı,
Hükûmetin hukuku kullanarak, yasamayı kullanarak bilimi ayaklar
altına almasının en çarpıcı, en somut örneğidir.
Bu iş, anımsarsanız Sayın Resul, şöyle başladı:
2003 yılında Sayın Başbakan, bir defaya mahsus olmak
üzere, TÜBİTAK yönetimini değiştirmek üzere bir yasa
teklifi verdi. Bu, bir defaya mahsus olmak üzere başlayan süreçte,
iki kez yasa değişikliği yapıldı. Her iki yasa
da, bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesinden döndü ve TÜBİTAK
yönetimi yasal dayanaktan yoksun bırakıldı.
Bu
süreçte başka bir şey daha yapıldı: Bilim insanları
yargıya taşındı. Avrupa Birliği sürecinde
en başarılı sınavı veren, bilim ve araştırma
gelişmelerine katkısı bulunan insanlar, devletin
yaptığı ödemeler yüzünden mahkemelere sürüklendi ve
yolsuzlukla suçlandı. Öbür taraftan, yolsuzluğun çok büyük
boyutlarda işlendiği çevreler göz ardı edilebildi.
Sonuçta ne oldu? Sonuçta şu oldu: Hükûmet bilim insanlarına
karşı açtığı davaların tamamını
kaybetti. Şimdi, bu durum, Hükûmetin, Kuruma, TÜBİTAKa bakış
açısının ne kadar yanlış olduğunun en somut
göstergesidir.
Değerli
arkadaşlar, benden önce Kurumun iç işleyişiyle ilgili
bilgiler verildi, ama şunu ben söylemeden geçemeyeceğim:
Kurumun önceden yaptığı halk için bilim kitapları
yayını son zamanlarda ne durumdadır, bunun açıklanması
gerekir.
Başka
bir şeyin daha açıklanması gerekir: Çok önceden, Vizyon
2023 Projesi hazırlanmıştı. Bu proje, cumhuriyetin
100üncü yılında, Türkiyenin bilim ve teknolojide alabileceği
mesafeyi, yeri göstermesi açısından önemliydi, ama bütün
bunlar istendiği gibi gidiyor denilemez.
Hükûmetimiz,
buna karşı şunu yaptı: 2010 yılında, ulusal
gelirin yüzde 2sinin ülke çapında araştırma geliştirmeye
ayrılmasını öngören girişimlerde bulundu ve bu
bağlamda TÜBİTAKa paralar aktarıldı. Şimdi,
değerli arkadaşlar, önce, böyle bir davranışın
doğru olduğunu söyleyeyim, ama, başka bir şeyi söyleyeyim:
TÜBİTAK, kurum olarak çalışamaz duruma getirildi. Nasıl
çalışamaz duruma getirildi? Örneğin, Orta Doğu
Teknik Üniversitesinin verdiği projeler, başvurunun son
günü, bu projeleri dekan değil de yardımcısı imzalamış
diye iade edildi. Bunun iyi niyetle uzaktan yakından bir ilgisi
yoktur. Başka bir şey oldu: TÜBİTAK, ODTÜ projelerinin
bütçelerini içeren CDleri açamadı. Şimdi, bu, gülmeceden
öte, üzücü, kaygı verici bir durumdur.
Değerli
arkadaşlar, ar-geye yalnızca para ayırmak yetmez.
Eğer, ar-geye para ayırmak yeterli olsaydı, dünyada
petrol üreten ülkeler, büyük para sahibi zengin ülkeler bilim ve
araştırmada, ilerlemede, teknolojide çok ileri düzeylere
gelmiş olurlardı, ama hiç de öyle olmuyor. O zaman, temel eksiğimiz
nedir? O zaman, temel eksiğimiz iki ek noktada toplanıyor.
Bunlardan birincisi, yeterli bilim insanı, araştırmacı
yetiştirmedeki yetersizliklerdir. Üzülerek belirteyim ki,
bu yönde somut adımlar atılmasında çok yavaş bir
ilerleme vardır, gereği yerine getirilememektedir. Yeni
açılan üniversiteler dâhil, Türkiye, araştırmacı
yoksunu bir durumda tutulmaktadır. İkinci, ama hiç de ikincil
olmayan bir ek daha var paraya, o da bilimle uğraşan kurumların
bağımsız, özgür ve etkin çalışmalarının
sağlanması, yönetimlerine siyasal sorumluluk bende diye
karışılmamasıdır. Eğer, bunlar yapılmazsa
ne olur, ki, yapılamıyor. Ben 2010da ulusal gelirin yüzde
2sinin ar-geye ayrılması amacına, hedefine ne mesafede
bulunduğumuzu gerçekten öğrenmek istiyorum.
Geçen
yıl ulusal gelirimiz 361 milyar dolar dolayındaydı. Bu
yıl yüzde 5 artacağını varsayarsak 380 milyar dolar
dolayında olacak. Bunun yüzde 1i bile çok büyük bir para. Bunun
yüzde 2sinin 2010da kamuya, ar-geye ayrılabilmesi için, bugünden
en azından, önemli bir bölümünün ayrılması lazım.
Sayın
Bakan, son yıllarda ar-ge verileri doğru dürüst yayınlanmıyor.
Ben, iddia ediyorum, bu miktarda ar-ge desteği kullanılmamaktadır,
yoktur. Yani, şu sırada ar-geye ayrılan para -verilerin
yayınlandığı- binde 67 dolayının da altındadır
diye kaygı duyuyorum. Bunun açıklanmasını istiyorum.
Eğer, bunu yapmazsanız, yani bu parayı açıklamazsanız,
sonuçta ne olur? Sonuçta ortaya şu durum çıkar:
Şimdi,
tarihimizde bilirsiniz deli lakaplı Padişah İbrahim
var, İbrahim, havuzlara altın atarmış balıklar
belki yer diye. Biz, bu halkın parasını, ar-ge yapılıyor
anlayışıyla, ama hiç de ar-ge olmayan faaliyetlere bu
biçimde, bu yolla çarçur edemeyiz, dağıtamayız. Bunu
yapmamamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye küresel yarışta başarılı
olmak zorundadır. Bu başarıda TÜBİTAK direksiyondur,
en önde yer almalıdır, ama direksiyon kırılmıştır,
çünkü Hükûmet, TÜBİTAKın çalışmasını üç
yıldır engellemiştir. TÜBİTAK ve diğer kurumlarda
yönetici atamaları için Mayısı bekleyin rivayetinin
iktidar partisi mensuplarınca yayıldığı görülmektedir,
bilinmektedir. Bu anlayış yanlıştır. Yalnız
bilimsellikten uzak değil, ahlaken de, siyaseten de, hukuken
de yanlıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP
KEPENEK (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan. Bir dakika
rica ediyorum.
Mayısta
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra TÜBİTAK
ve benzeri kurumlara atama yaparız, sabredin demek, bilimin
çok hızlandığı, saniyelerin önem kazandığı
bir dönemde -ben daha ağır bir söz söylemek istemiyorum- aymazlıktır,
yanlıştır ve bu yanlıştan çok kısa zamanda dönülmelidir. Çünkü, çağımızda
bilimin ilerlemesi saniyelere sığmıyor. Önümüzde Mayısa
beş ay daha var. Üç dört yıldır TÜBİTAK yönetimsiz.
Beş ay daha TÜBİTAKı yönetimsiz bırakmanın
büyük sorumluluğu var, büyük zararı var ülkeye ve topluma.
Çünkü, bilimsel üretim önemlidir, zaman kaybına tahammülü yoktur.
Ben,
TÜBİTAKın, TÜBAnın, üniversitelerimizin bilimsel
üretime daha çok katkı yapacağı, toplumun bilimin aydınlık
geleceğiyle daha çok kucaklaşacağı bir
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Efendim, son cümleniz için açıyorum.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) Bitiriyorum efendim.
toplumun,
Mustafa Kemalin, Dil, Tarih Fakültesinin ön yüzünde belirttiği
gibi, bilimin ışığıyla çağdaşlaşma
yönünde ilerleyeceği bir Türkiye özlemiyle bütçenin hayırlı
olmasını diliyorum.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyoruz Sayın Kepenek.
Sayın
milletvekilleri, saat 14.15te toplanmak üzere, birleşime ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
13.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 14.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK Çanakkale)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Beşinci
tur görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) VAKIFLAR
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
D) BAŞBAKANLIK
YÜKSEK DENETLEME KURULU (Devam)
1.- Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
F) TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
(Devam)
1.- Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN-
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Beşinci
tur üzerinde şimdi söz sırası, AK Parti Grubu adına,
Zonguldak Milletvekili Polat Türkmene aittir.
Sayın
Türkmen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Spor Genel Müdürlüğümüzün bütçesi
hakkında Grubum ve şahsım adına görüşlerimi
bildirmek için söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Spor
tarihi, insanlıkla birlikte başlamıştır.
Spor, insanın bedensel gelişiminin yanında, zihinsel
ve ruhsal sağlığını da sağlayan en temel
insan eylemidir. Spor artık günümüzde, sosyal bir aktivite,
bir tedavi metodu olarak yapılır hale gelmiştir. Milletleri
heyecan ve coşkuyla ortak hedeflere yönelten, birlik duygusunu
geliştiren, yaşadığı toplumla gurur duymasını
sağlayan en önemli sosyal aktivitedir. Genç nesillerin sağlıklı
yetişmesinde, enerjilerini kullanma, kurallara uyma, disiplin,
sabır, dayanışma, iş birliği ve paylaşma
gibi insani erdemleri kazandırmada, spor, son derece etkin
bir araçtır.
Büyük
Önderimiz Atatürk Spor faaliyetleri, Türk gençliğinin millî
terbiyesinin ana unsurudur. cümlesiyle sporun önemine dikkat çekmiştir.
Bugün toplumları tehdit eden uyuşturucu, alkolizm, bağımlılık
ve tıbbi bir kısım hastalıkların önlenmesinde
sportif faaliyetler koruyucu rol oynamaktadır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 21inci yüzyılda spor, ülkelerin gelişmişliğinin
göstergelerinden biri hâline gelmiştir. Bir ülkedeki lisanslı
sporcu sayısı, spora ayrılan kaynak miktarı, spor
tesisleri ve toplumda sporun ferdî bir bilinç olarak yaygınlığı,
toplumların gelişmişliğinin ve çağdaşlığının
ölçütü olmuştur.
Günümüzde,
artık, spor, insanlık için bir yaşam biçimidir. Anayasamız
sporun geniş halk kitlelerine yayılmasını hedef
göstermiş ve bu görevi devlete vermiştir. Devlet bu görevini
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü aracılığıyla
yerine getirmektedir.
Bütçesini
görüşmekte olduğumuz Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
sporun geniş halk kitlelerine yayılması ve ülkemizin
uluslararası arenada temsili ve tanıtımı
açısından geçen dört yılda çok özverili çalışmada
bulunmuştur. Bu çalışmalarla ilgili birkaç örnek vermek
istiyorum.
Bakınız,
2002 yılında 278 bin 47 olan lisanslı sporcu sayımız,
son dört yılda yapılan çalışmalarla 1 milyon 99 bine
ulaşmıştır. Bu rakamlara Millî Eğitim Bakanlığı
ve Futbol Federasyonu tarafından verilen lisanslar da eklendiğinde
sporcu sayımız 1 milyon 730 bin 565e ulaşmaktadır.
Son dört yılda lisanslı sporcu sayımız 5 kat artmıştır.
İşte bu, gelişen ve sportmenleşen Türkiyenin göstergesidir.
İşte bu, AK Partinin ve Hükûmetimizin spora ve sporcuya bakışının
en güzel göstergesidir.
Geçen
dört yılda yapılan eğitim çalışmalarıyla
antrenör sayımızda yüzde 50 artış sağlanmıştır.
Antrenör sayımız 20.470ten 31.940a çıkmıştır.
Yine, son yılda 6.842 olan spor kulübü sayısı 7.396ya
ulaşmıştır. Yaklaşık her gün iki spor kulübü
kurulmuştur. 2003 yılında 37 olan federasyon sayımız
bugün 57 olmuştur. Bu federasyonların 54ü de özerk hâle getirilmiştir.
2007 yılı Türk sporunda yapısal değişiklikler
yılı olacaktır. Hazırladığımız
Türk spor kurumu kanunuyla spor teşkilatımız daha
çağdaş, daha sivil örgütlerin katıldığı
bir yapıya kavuşacaktır. 2004 yılında Sponsorluk
Yasasının kapsamının genişletilmesiyle Genel
Müdürlüğümüz, federasyonlarımız ve kulüplerimiz
çok ciddi mali kaynaklara kavuşmuştur. Son yirmi yedi ayda
35 milyon 284 bin 653 yeni Türk lirası kaynak aktarımı
sağlanmıştır. Bakınız daha düne kadar yas
adışı bahislerle birilerinin cebine giden milyonlar,
bugün Türkiyenin kasasında kalmaktadır. Son on ayda Spor
Toto teşkilatımız, 116 milyon 710 bin yeni Türk lirası
kulüplere ve 282 milyon 19 bin yeni Türk lirası da diğer devlet
kuruluşlarına kaynak aktarmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, hayallerimiz bir bir gerçek oluyor. Türkiye, artık,
her alanda olduğu gibi spor alanında da büyük uluslararası
organizasyonlara imza atmaktadır. Dünyada en fazla izlenen
ve en prestijli organizasyonlardan olan Formula 1 yarışları
İstanbulda yapılmıştır. Dünyanın en çok
izlenen ilk beş organizasyonundan biri olan dünya motosiklet
şampiyonası ilk kez Türkiyede yapılmış ve iki
yüz ülkenin televizyonundan naklen yayınlanmıştır.
2010 yılında dünya basketbol şampiyonasına ev sahipliği
yapacağız. Bölgesinin lider ülkesi olarak 2007 yılında
birinci Karadeniz spor oyunlarına ev sahipliği yapacaktır.
Bu organizasyon Karadeniz Bölgesinin tanıtımı
açısından büyük önem taşımaktadır.
Hükûmetimiz
döneminde yapılan spor yatırımlarıyla birçok ilimiz
artık uluslararası organizasyonlara cesurca talip olmaktadır.
İşte bu, değişen, gelişen Türkiyedir. 2001
yılında 103 olan gençlik merkezi sayısı 127ye
çıkarıldı. 2003 yılında 22 adet, 2004 yılında
23 adet, 2005 yılında 11 adet yatırım tamamlandı.
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesi, 2006 yılı ödeneğine
göre yüzde 8,7lik artışla 347 milyon 830 bin yeni Türk lirasına
çıkarılmıştır. Son bir yıl içinde elli altı
spor branşında ülkemiz, olimpiyatlar, dünya şampiyonası,
Avrupa şampiyonası ve diğer bölgesel organizasyonlarda
temsil edilmiş ve bu turnuvalarda değişik branşlarda
toplam 1.154 madalya sporcularımız tarafından Türk milletine
hediye edilmiştir. Şanlı bayrağımızı
1.154 defa gönderde dalgalandıran, millî marşımızı
bütün dünyaya dinlettiren sporcularımızı milletimiz
adına bir kere daha tebrik ediyorum. Gelecek günlerde daha büyük
başarılarını temenni ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, sizlerin de bu büyük başarıyı gerçekleştiren
spor camiasına, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü bütçesine destek
vererek katkıda bulunacağına inancım tamdır.
Genel Müdürlüğümüz millî takım ruhuyla çalışmalar
yapmıştır. Bu millî takımı iktidar ve muhalefet
olarak destekleyerek, şanlı bayrağımızın
tüm dünyada dalgalanmasına, millî marşımızın
gurur ile söylenmesine bizler de katkı yapacağız.
Sporun
gelişmesi millî bir meseledir. Tüm arkadaşlarımızın
katkılarını bekliyoruz. Bu vesileyle, 2007 yılı
bütçesi görüşmelerinin sportmence geçmesini diliyorum.
Bizleri
gururlandıran bütün başarıları gösteren sporcularımıza,
Genel Müdürlüğümüz çalışanlarına, Sayın Bakanımıza
yüksek huzurlarınızda bir kere daha üstün başarılar
diliyorum, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Türkmen, teşekkür ediyorum.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Afyonkarahisar
Milletvekili Ahmet Koca.
Sayın
Koca, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AHMET KOCA (Afyonkarahisar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Bakanlığı
ve Başbakan Yardımcılığına bağlı
Vakıflar Genel Müdürlüğünün 2007 mali yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle Grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türk milletinin tarihine
baktığımızda, çok önemli bir gerçeği görürüz:
Bizim devletlerimiz eskiden beri hep dayanışmacı olmuş,
Asyanın ortasından Anadolunun içlerine kadar uzanan yapılanmasında
devletin gözetleyici, kollayıcı, adil elini halkını
korumak için kullanmıştır.
Toplumsal
adaleti sağlamaya büyük önem veren tarihî yönetim anlayışımız
gereği vakıf medeniyeti âdeta oluşturulmuştur.
Atalarımız bir vakıf medeniyeti kurmuşlar, gittikleri
her yerde vakıf yoluyla sayısız medrese, cami, mescit,
han, hamam, kervansaray, imaret, darüşşifa, çeşme, kale,
su yolu ve külliyeler yaptırmışlardır. Vakıflar,
özellikle Selçuklular ve Osmanlılar döneminde büyük atılımlar
yapmış, farklı dinlere ve etnik yapılara sahip insanların
bir arada, eşit sosyoekonomik şartlarda yaşamasında
ve eğitimden sağlığa tüm toplumsal hizmetlerin sunumunda
büyük görevler üstlenmiştir. Tarihte çok önemli görevler üstlenen,
hayırlı iş ve hizmetlere vesile olan vakıflarımız,
bu yönleriyle, hem doğu hem de batıda birçok topluma örnek
teşkil etmiştir. Yoksullar ve garipler için aşevleri,
yolcular için kervansaraylar, göçmen kuşlar için bakımevleri,
kuş evleri, eğitim için okullar, misafirler için hanlar, hamamlar,
konukevleri gibi birçok vakıf örneklerini görmek mümkündür.
Türk
düşüncesinin ve hayat tarzının oluşturduğu
vakıflar, çağdaş kültür ve medeniyete, özveri, yardımlaşma,
dayanışma ile ırk, dil, din, mezhep ve görüş ayrılıkları
olmaksızın birlikte yaşamayı, acıyı veya
tatlıyı birlikte paylaşmayı sağlayarak insanlığın
ve insanca yaşamanın vazgeçilmez olduğunu göstermektedir.
Kısaca, vakıflar, kimsesizlerin kimsesi olmak üzere kurulmuş
çok önemli bir örgütlenmedir.
Asırlardır
bu topraklarda hizmetleriyle çok önemli konumda yer alan vakıflar,
günümüz dünyasında da devlet ve özel sektörün yanında üçüncü
bir sektör olarak, eğitim, sağlık, kültür gibi sahalarda
önemli hizmetler görmeye devam etmektedir. Bugüne kadar ülkemizde
vakıfların önemi yeterince kavranamadığından
ata yadigârı birçok tarihî eserimiz ihmal ve bakımsızlıktan
yok olup gitmişlerdir. Dört yıllık iktidarımızda,
bu alanda çok önemli ve güzel hizmetlere imza atılarak elde kalanların
yok olmaması için gerekli çalışmalar başlatılmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yaptığı hizmetlere bakarsak, sosyal hizmetlerin başında,
evinde yemek pişirecek gücü olmayanlara yapılan imaret
hizmetleri gelmektedir. 2002 yılında, mevcut imaretlerde
toplam 8 bin kişiye yemek dağıtılırken, 2006
yılında bu rakam 81 ilde 180 modern imarette 82 bin kişiye
ulaşmıştır. 2007 yılındaki hedefimiz ise
100 bin kişidir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüzce, 2007 yılında, Türkiyenin 794 ilçesinde
toplam 70 bin kişiye kuru gıda yardımı yapılması
planlanmıştır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü, yeni bir anlayışla sosyal hizmet alanlarına
bir yenisini eklemiştir. 2006 yılında, ortaöğretimde
okuyan şehit, dul, yetim ve tabii afetlerden zarar gören muhtaç
ailelerin öğrencilerine 3 bin kişilik burs verilmesine
başlanmıştır. Bu sayının 2007 yılında
5 bin kişiye çıkarılması amaçlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimizin en başarılı
olduğu alanlardan birisi de vakıflardır. Hükûmet olarak
vakıflara verdiğimiz önem herkes tarafından kabul
edilmektedir. Hükûmetimiz döneminde 1.111, altını çizerek
söylüyorum 1.111 vakıf eseri onarılarak devreye sokulmuştur.
2006 yılında restorasyonu yapılacak 750 eser, ivmenin
gittikçe arttığını göstermektedir.
Vakıfların
mallarına sahip çıkılmıştır. Yeni vakıfların
devreye girmesi, vakıf ruhunun küresel anlamda canlandırılması
için önemli adımlar atılmıştır. Ayrıca, Vakıflar
Genel Müdürlüğüne ait, yıllardır atıl durumda
olan, bekleyen gayrimenkuller bu durumdan kurtarılmıştır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü için, taşınmazların sayısının
hâlihazır durumunu bilmek, sağlıklı bir envantere
sahip olmak çok önemlidir. Hükûmetimiz iktidara gelinceye kadar Vakıflar
Genel Müdürlüğü kendi envanterine sahip değil iken, proje
uygulama süreci hâlinde olan, devam etmekte olan CBS, yani Coğrafi
Bilgi Sistemi Projesi kapsamında şu ana kadar Türkiyedeki
tüm tapu kütükleri taranmış olup, ayrıca vakıf taşınmazlarıyla
ilgili olarak mevcut durum fotoğrafları, haritalar, imar
planları ve kadastral haritaların çıkartılması
işlemleri tamamlanmıştır.
Vakıflar
Genel Müdürlüğünün mevcudiyet sebebi olan ve yıllarca bugünkü
dile çevrilmeyen, çeşitli arşivlerde, dağınık,
bakımsız bir şekilde bulunan vakfiye, hüccet, berat,
ilam, şahsiyet kaydı belgelerinin derlenerek bilgisayar
ortamına aktarılmasına büyük önem verilmektedir. Bu
bağlamda, Selçuklu ve Osmanlı dönemi kültür ve medeniyetine
ait bilgi ve belgelerin, İnternet ortamında Türk ve dünya
kamuoyuyla paylaşılmasını içeren Vakıf Arşiv
Yönetim Sistemi, yani kısa adıyla VAYS projesinin çalışmaları
da hızla sürdürülmektedir.
2003-2006
yılları arasında toplam 146 adet taşınmaz kat
karşılığı değerlendirilmiştir.
2003-2006 yılları arasında 45 adet taşınmaz,
yap-işlet-devret modeline göre, yine, değerlendirilmiştir.
Yine, 70 adet tarihî eser, restore et-işlet-devret modeline göre
değerlendirilmektedir.
AK
Parti İktidarı döneminde, 2003 yılında 44 milyon
YTL olan Vakıflar Genel Müdürlüğü bütçesi, 2004 yılında
48 milyon YTL, 2005 yılında 206 milyon YTL; 2006 yılında
ise, 2003 yılına göre 10 kat artırılarak, altını
çizerek söylüyorum, 10 kat artırılarak 400 milyon YTLye
çıkarılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün
2007 yılı mali bütçesi, Maliye Bakanlığı ve
Devlet Planlama Teşkilatınca 393 milyon 585 YTL olarak belirlenerek
bir rekor seviyeye ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koca, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun,
ek sürenizi başlattım.
AHMET
KOCA (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kendi
seçim bölgem olan Afyonkarahisarda da, bu dönem içerisinde, Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz büyük hizmetlerde bulunmuştur. Merkez
Ulu Camimiz, Keçepazarı Camimiz, Merkez Anıtkaya Eğret
Hanımız, yine Merkezde Fakıpaşa Camisi ve evinin
restorasyonu ve yine kendi ilçem olan Bolvadin ilçesinin depremde
zarar gören ve sonra yangın geçiren camimizin tekrar hizmete
açılması yine Vakıflar Genel Müdürlüğünün büyük
çalışmalarıyla, katkılarıyla olmuştur.
Büyük
tarih beşiği olan Afyonkarahisarımızda çeşitli
kervansaraylar ve hanlar, hamamlar restore edilmek suretiyle Çay
ve İhsaniyedeki kervansaraylarımız tamir edilmiştir.
Yine,
Çobanlar ilçemizdeki, Emirdağ ilçemizdeki ve İhsaniye
ilçemizdeki vakıf eserleri tamir edilmiştir.
Yine,
Afyonkarahisarımızın merkezinde bulunan üç tane vakıf
binamızın deprem projesine göre güçlendirilmesi 2007
yılı içinde teklif edilmiştir.
Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime son verirken,
2007 mali yılı bütçesinin Vakıflar Genel Müdürlüğümüze
ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yaptıkları
değerli hizmetlerden sadece ufak bir demet sunduğum Vakıflar
Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Ali Şahin
Beye ve Genel Müdürümüze ve onun çok kıymetli çalışanlarına,
tüm emeği geçenlere çok teşekkür ederek yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Samsun Milletvekili
Mehmet Kurt.
Sayın
Kurt, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KURT (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 mali yılı Devlet Personel Başkanlığı
bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Devlet Personel Başkanlığı, kamu
hizmetlerinde temel teşkil eden personel, teşkilat ve mevzuatla
ilgili konularda görevlendirilmiş kurumumuzdur. Kamu hizmetlerinde
teşkilatlanmanın rasyonel temellere kavuşturulması,
teşkilatların etkin çalışan birimler hâline getirilmesi,
tüm kamu hizmeti görülen kurumlarda kadro sisteminin karmaşadan
kurtarılması, personel hususundaki planlamaların
yapılması, personel kaynaklarının verimli bir
şekilde kullanılması, yine, personel kalitesinin
yükseltilmesiyle, yönetimin planlanmasına imkân verecek bilgilerin
depolanması görevlerini ifa etmektedir.
Kamu
yönetimi, personel, mali kaynaklar, teşkilat ve mevzuattan müteşekkil
bir yapıdır. Kamu hizmetlerinin daha etkin ve verimli yürütülebilmesi
için, yapının temeli olan personel sisteminin ve bu personelin
çalışma şart ve imkânlarının iyileştirilmesi,
personelin daha etkin hale getirilmesi ve kamu hizmetinin işleyiş
kurallarının karmaşadan arındırılıp
bürokrasinin asgari seviyeye çekilmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, sosyal güvenlik reformundan istenilen sonuçların
alınabilmesi için kamu personel rejiminde de reform yapılması
gerekir. Bu maksatla, son yıllarda, personel rejimimizle alakalı
olarak yenilikler getiren düzenlemeler yapılmıştır.
Bunları kısaca sıralamak istiyorum:
Birincisi,
Personel Rejimi Kanun Tasarısı Taslağı. Hükûmetimizin,
konunun uzmanı akademisyenlerle ortaklaşa çalışmak
suretiyle personel rejiminin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Kanun Tasarısı Taslağı, kamu hizmeti gören tüm
personelin eşit şartlarda çalışabilmesi için önemli
bir adım olarak kabul edilmelidir. Kamu personeli reformuyla,
kurumlar arası ücret farklılıkları ve ücret kalemlerinin
çokluğu ve personel dağılımının kurumsal
ve bölgesel dengesizliğine son verilecektir. Ana hatları
itibarıyla, Personel Rejimi Kanun Tasarısı Taslağı,
eşit işe eşit ücret sistemini getirmekte, aylıkların
hesaplanmasını kolaylaştırmakta, bütün kamu çalışanlarını
mali haklar açısından tek bir çatı altında toplamaktadır.
Bu kapsamlı yasa taslağı üzerindeki çalışmalar
sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarıyla irtibatlı
olarak devam etmekte olup, son şeklin verilmesinin ardından
Hükûmetimizce yakın bir zaman içerisinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilecektir.
Devlet
Personel Başkanlığının çalışmalarından
ikincisi ise PERNET, kısaca, kamu personeli kayıt sistemi,
Başbakanlığın 1/4/2005 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan
e-Dönüşüm Türkiye Projesi 2005 Yılı Eylem Planı
kapsamında e-Dönüşüm Türkiye Projesinin hayata geçirilmesi
amacıyla kamu kurum ve kuruluşlarında hazırlanan
ve hâlihazırda uygulanan ya
da hazırlık çalışmaları sürdürülmekte olan
çevrim içi hizmetlerin etkin bir şekilde sunulabilmesi için gerekli
işbirliği ve bilgi paylaşımı sağlanarak,
birlikte çalışılabilir ve güvenli altyapının
oluşturulması esası temel kabul edilerek kamu personeli
kayıt sisteminin ilgili kuruluşlara açılması sorumluluğu
Devlet Personel Başkanlığına verilmiştir. Bu
sebeple PERNET, kısaca, kamu personeli kayıt sisteminin
tek bir veri tabanında toplanarak ilgili kuruluşlara
açılması projesi başlatılmıştır.
Kamu
kesiminde istihdam edilen bütün personele ait anahtar bilgilerin
MERNİS-KPS, yani kimlik paylaşım sistemi ve kamu kurum
kayıt sistemiyle irtibatlı olarak tek bir merkezde sağlanması
ve paylaşılması amaçlanan bu proje sayesinde kamu personeline
ait talep edilebilecek her türlü istatistiki bilginin verilebilecek
olması, karar verici makamlara hızlı ve doğru karar
verebilme imkânı sağlayacaktır. Ayrıca, projenin
temel niteliklerinden biri olan vatandaşın bilgilendirilmesi
ve kamunun bu bilgilerden yararlanması amacına ulaşılmış
olacaktır.
PERNET
projesi, kamu personel envanterinin çıkarılmasına
yönelik bir çalışma olup, bu projede personel bilgilerinin
merkezî olarak tutulması amaçlanmıştır.
Ayrıca,
kamu çalışanlarına ait temel nitelikleri kapsayacak
bilgilerin toplanması ve derlenmesi sağlanarak, ilgili
personelin tüm bilgilerinin tutulması da planlanmıştır.
Bu projenin 2007 yılı sonuna kadar bitirilmesi hedeflenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bizden önceki dönemde
personel alımında merkezî sınav sistemine geçilmiş,
bizim dönemimiz de, adil olan bu uygulamaya devam edilmektedir.
Ayrıca,
yine, görevde yükselme sisteminde, şube müdürlüğüne kadar
olan kadrolara yapılan atamalar eğitim ve sınav
şartına bağlanmış olup, bu sayede görevde yükselmede
liyakat esas unsur haline getirilmiştir.
Tüm
bunların yanı sıra, Devlet Personel Başkanlığının
diğer bazı önemli görevleri de vardır ki, bunlar şu
şekilde sıralanır:
Devlet
Personel Başkanlığı, özelleştirilen kamu kuruluşlarındaki
istihdam fazlası personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarından
nakli görevini de ifa etmekte. Bu sayede, personel ihtiyacı
olan kuruluşlara personel takviyesi de sağlanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Personel Başkanlığının
yürütmüş olduğu önemli diğer bir hizmet ise, hizmet içi
eğitimdir. 2006 yılı içerisinde yaklaşık 5 bin
kamu personeli hizmet içi eğitime tabi tutulmuştur. 2007
yılı içerisinde bu sayının 9 bin olarak gerçekleştirilmesi
hedeflenmektedir.
Kamu
personel sistemimizin sağlam temellere kavuşturulması
için yapılması gereken, kadroların gözden geçirilmesi
ve görev tanımlarının yapılmasıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kurt, Konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
KURT (Devamla) Personel dağılımını adil bir
yapıya kavuşturacak norm kadro çalışmaları
tamamlandığında, kurumlar arası ya da bölgeler
arası geçiş talepleri belli kurumlarda ya da belli bölgelerde
personel açığı gibi durumlar tamamen ortadan kalkacaktır.
Bu sebeple, norm kadro çalışmalarına hız verilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu denli önemli görevleri üstlenen Devlet Personel
Başkanlığımızın mütevazı bütçesi
bu yıl için 10 milyon 469 bin YTLdir. Bütçenin memleketimize ve
milletimize hayırlı olması dileğiyle, hepinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kurt.
AK
Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı Elâzığ
Milletvekili Zülfü Demirbağ.
Sayın
Demirbağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu 2007 mali yılı bütçesi üzerinde AK Parti
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmamın başında kısa
bir genel değerlendirme yaptıktan sonra konuya girmek istiyorum.
AK
Parti İktidarımız döneminde özellikle muhalefet tarafından
sık sık dile getirilen ve üzerine siyaset yapılan ve
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürkün ifadelerinde
yer bulan Köylü milletin efendisidir. sözü âdeta hayata geçirilerek,
Başbakanımızın talimatıyla uygulamaya konulan
KÖYDES projesiyle yolu olmayan köy, suyu olmayan ev bırakılmaması
yönünde büyük bir mesafe kaydedilmiştir.
Bu
anlamda, bu yaz gezdiğim, önemli kısmı
Elâzığın en ücra, güvenlik sıkıntısı
ve ulaşımı zor olan Gökdere-Beyhan-Arıcak bölgesindeki
köylerimiz olmak üzere, 150nin üzerindeki köyümüzde yapılan
çalışmalardan dolayı çok olumlu tepkiler aldım.
Yine, teşkilat çalışmaları nedeniyle gezip görme
imkânı bulduğum Bingöl ve Tunceli ilimize ait özellikle Yedisu,
Adaklı, Kiğı, Pertek, Hozat, Ovacık ilçelerimiz ve
köylerinde yapılan çalışmaların insanımızı
büyük ölçüde memnun ettiğini müşahede ettim. Zira, bu üç
ilimize, Elâzığ, Tunceli, Bingöl illerimize KÖYDESten yapılan
hizmet -her ilimize 25-30 trilyon olmak üzere- 2006 yılında
yaklaşık 85-90 trilyon lira. Bir bu kadar da 2007 yılında
yapıldığını düşünürsek -ki, bu ölçüde
bütçe ayrıldı, inşallah yapılacak- diyebilirim
ki, cumhuriyet tarihinde, özellikle, Tunceli ilimize, Bingöl ilimize
yapılan hizmetler kadar hizmet yapılmış olacak.
Ayrıca,
yine, Başbakanımızın talimatlarıyla yapımına
start verilen duble yol projesi de KÖYDESle birlikte âdeta devrim niteliği
taşımaktadır. Zira, uzun yıllardır
Elâzığda politikayla uğraşan, iktidar partilerinde
il başkanlığı yapan ve halen AK Parti dışında
bir partide siyasete devam eden bir ağabeyim, kendilerini ziyaretimde
-kendi ifadelerini aksettiriyorum- Bu Recep Tayyip Erdoğan
hiçbir şey yapmasa, sadece duble yollar sayesinde beş
yıl daha iktidara gelir. ifadesini kullanmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ben de, burada,
bu ifadeyi teyiden dört yıl içerisinde yapılan bu güzel hizmetler
ve saymakla bitiremeyeceğim kadar güzel icraatlardan sonra,
2007 yılı sonunda yapılacak genel seçimde, AK Partimizin,
milletimiz tarafından bugünkünden daha güçlü bir şekilde
iktidara taşınacağını gönül rahatlığıyla
ifade etmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1930lu yılların ikinci yarısından
itibaren devlet teşebbüslerinin ekonomik hayatta daha etkin
görevler üstlenmesi ve sosyoekonomik nedenlerle giderek yaygınlaşması,
bu kuruluşların çalışma esasları ve denetimlerinin
kanunla düzenlenmesini bir ihtiyaç hâline getirmiş ve Büyük
Önder Atatürkün 1937 yılında Meclisi açış konuşmasında
verdiği direktif doğrultusunda, 17/6/1938 tarih ve 3460 sayılı
Kanunla Umumi Murakabe Heyeti, yani bugünkü ismiyle Yüksek Denetleme
Kurulu hayata geçirilmiştir.
Kamu
iktisadi teşebbüslerinin işletmecilik kurallarına
ve ekonominin genel ilkelerine uygun, kârlı ve verimli çalışmalarına
yönelik tespit ve önerilerde bulunmak amacıyla anılan kuruluşları
sürekli gözetim ve denetim altında bulunduran, bilanço ve sonuç
hesaplarını inceleyen, yöneticilerin aklanmasına
veya aklanmamasına ilişkin raporlar düzenleyen Yüksek Denetleme
Kurulu, daha sonra, 1960 yılında, 23 sayılı Kanunla
Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlanmış, ancak
kısa bir süre sonra, 1964 yılında, 468 sayılı
Kanunla tekrar Başbakanlığa bağlanmıştır.
Öte
yandan, 1982 Anayasasının 165inci maddesiyle "Sermayesinin
yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı
olarak Devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının
Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi esasları kanunla
düzenlenir." kuralı getirilmiş olup, Anayasamızın
165inci maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin bu denetimi Yüksek Denetleme Kurulu aracılığıyla
yapması öngörülmüştür.
Bu
nedenle, 1987 yılında çıkarılan 3346 sayılı
Kanunda da, Türkiye Büyük Millet Meclisi KİT Komisyonunun, kamu
iktisadi teşebbüslerini Yüksek Denetleme Kurulu raporlarını
inceleyerek denetleyeceğine dair hükümlere yer verilmiştir.
Az
önce de belirtmiş olduğum gibi, Yüksek Denetleme Kurulu,
denetiminin kaynağını Anayasanın 165inci maddesinden
almaktadır. Böylece, sermayelerinin yarıdan fazlasının
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan
istisnasız bütün kamu kuruluş ve ortaklıkları bu
kapsama alınmıştır.
Ayrıca,
3346 sayılı Kanunun 2nci maddesinde "ödenmiş sermayesinin
yarısından fazlası kamu tüzelkişilerince
sağlanmış olan kurumlar ile bu kurumların ödenmiş
sermayesinin yarısından fazlasını sağlamış
oldukları diğer kurumlar ve yukarıda sayılanlardan
olmamakla beraber kendilerine bazı kamu yetki ve görevleri
verilmiş olup galip vasıfları bu kamu hizmetlerini yürütmek
olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından
olmayan özel kanunlara tabi kurumlar ve İller Bankası, bu
Kanunla konulan denetime tabidirler" denilmek suretiyle, denetlenen
kuruluşların kapsamı daha da genişletilmiştir.
72
sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 22nci maddesinde Yüksek
Denetleme Kurulunun denetleme konuları,
1.
Denetlenen kuruluşların kanun veya statülerinde belirlenen
amaç ve esaslara, uzun vadeli kalkınma planı ile programlara
uyulup uyulmadığı,
2.
İşletme bütçelerinin gereklere, işlemlerinin bütçelere; maliyet, bilanço ve sonuç
hesaplarının dönem faaliyetlerine uygunluğu,
3.
Çağdaş işletmecilik esaslarına uyulup uyulmadığı,
4.
İşlemlerin hukuka uygunluğu,
5.
Verimlilik ve kârlılık ilkelerine uyulup uyulmadığı,
6.
İşletmenin zarara uğratılıp uğratılmadığı,
Şeklinde
belirlenmiş ve kuruluşlarda uygunluk denetimi yanında,
esas olarak, finansal denetim ve performans denetimi yapılması
öngörülmüştür.
Yüksek
Denetleme Kurulunun denetim kapsamına, kamu iktisadi teşebbüsleri,
özel kanunlarında Yüksek Denetleme Kurulunun denetimine tabi
olduğu belirtilen kurum ve kuruluşlar, fonlar, sosyal güvenlik
kuruluşları, 4046 sayılı Özelleştirme Kanununun
11inci maddesine göre özelleştirme kapsamına alınan
kuruluşlar ile 3346 sayılı Kanun çerçevesinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından denetimi Yüksek Denetleme Kuruluna
verilen kuruluşlar girmektedir.
72
sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre, Yüksek Denetleme
Kurulu, Başbakanlığa bağlı, tüzel kişiliğe
sahip yüksek bir denetleme organı olup, Yüksek Denetleme Kurulunda
hâlen, 1 başkan vekili, 14 üye, 93 baş denetçi, 37 denetçi olmak
üzere 145 meslek mensubu; 56 idari personel olmak üzere 201 personel
çalışmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN
Sayın Demirbağ, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) 1/1/2006 tarihinden itibaren 5018 sayılı
Kanun kapsamına giren Yüksek Denetleme Kurulunun 2007 yılı
bütçesi 2006 yılı bütçesine göre yüzde 12,12 artışla
10 milyon 355 bin yeni Türk lirası olarak düzenlenmiştir.
Yüksek
Denetleme Kurulunun 2007 yılı bütçesine gider türlerine
göre bakılacak olursa, personel giderleri 6 milyon 731 bin, sosyal
güvenlik kurumları prim gideri 1 milyon 671 bin, mal ve hizmet
alım gideri 1 milyon 669 bin, cari transferler 20 bin YTL, sermaye
giderleri 265 bin YTL olarak gerçekleşmiştir.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama son vermeden bir hususu da belirtmek
isterim: AK Parti hükûmetleri ilk kurulduğu günden beri yolsuzlukla
sürekli mücadele içerisinde olmuş. Bunun en güzel örneğini
de kamu bankalarında görmekteyiz. Biliyorsunuz ki, önceki
hükûmetler döneminde, gerek kötü yönetimler gerekse yapılan
suistimaller nedeniyle, adına görev zararı denmek suretiyle,
her yıl katrilyonlarca zarar ortaya çıkmakta, bunun faturası
da en ağır şekilde halkımıza ödettirilmekteydi.
İktidarımız döneminde görev zararı diye bir
şey söz konusu olmadığı gibi, kamu bankaları
kârlılıkta özel sektör bankalarıyla yarış eder
hale gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Demirbağ, bu, dün görüşüldü galiba, Sayın
Bakan da bu hususta geniş açıklamalar yapmıştı
bildiğim kadarıyla. Lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim. Lütfen...
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Devamla) Sözlerime son verirken, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007 mali yılı bütçesinin ülkemize
ve milletimize hayırlı olması dileğimle, Yüce
heyetinizi şahsım ve Grubum adına saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Demirbağ.
AK
Parti Grubu adına beşinci konuşmacı Çorum Milletvekili
Muzaffer Külcü.
Sayın
Külcü, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla
selamlıyorum.
AK
Parti Grubumuzun -2007 Danıştay bütçesi üzerinde söz aldım-
görüşlerini sizlerle paylaşacağım.
Tabii,
öncelikle, geçen yıl, geçen yasama döneminde, 17 Mayıs tarihinde
yaşanan o menfur saldırıyı ben de Grubumuz adına
kınamak istiyorum ve o saldırıda hayatını
kaybeden Mustafa Yücel Özbilgine ve ailesine sabır ve rahmet
diliyorum, aynı şekilde, yaralananlara da geçmiş olsun
diyorum.
Ülkemizin
istikrara kavuştuğu, iç huzurun, iç barışın
sağlandığı, insanların birbirine sevgisinin,
saygısının arttığı her dönemde, ne yazık
ki, bu tür saldırılar ülkemizde olmuştur. Ümit ediyoruz
ve diliyoruz ki, bundan sonra bu tür saldırılar hiçbir zaman
olmasın. Kim yaparsa yapsın, ne adına yaparsa yapsın,
aklıselimin hiçbir zaman böyle bir şeyi tasvip etmesi, kabul
etmesi mümkün değildir, biz de kınıyoruz.
Tabii,
İçişleri Bakanlığımızı ve personelini
de olayı kısa zamanda aydınlığa kavuşturduğu
için ve ülkemizde belki yapılması muhtemel birtakım
tartışmaların da böylece önüne geçtiği için huzurlarınızda
tebrik etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bundan yüz yıl kadar, yüz elli yıl kadar öncesine
gidip hukuk anlayışını, dünyanın hukuk anlayışını
değerlendirdiğimizde, daha çok topluluğun hukukunu
öne alan, onu önceleyen bir anlayış varken, son yüzyılda,
daha çok kişinin hukukunu, bireyin hukukunu önceleyen ve onu
koruyan, korumaya çalışan bir hukuk anlayışının
geliştiğini görüyoruz.
Bugün
bütçesini görüşeceğimiz Danıştay da esas itibarıyla
buradan doğmuş bir yüksek mahkemedir. Yani, kişinin
devletle, idarenin kişiyle, bireyle olan ilişkisini düzenleyen
ve onun hukukunu koruyan bir mahkeme durumundadır.
Ne
iş yapar diye baktığımızda iki ayrı görevi
var. Bunlardan birisi, idarenin yapmış olduğu işlem
ve eylemlerin yerinde olup olmadığını, kanuna uygun
olup olmadığını denetlemek, bir diğeri ise,
bu işlem ve eylemler yapılmadan önce biz bunu yapmak istiyoruz,
idare olarak bunun kararını vermek üzereyiz, ama, kanun bu
konuda ne diyor, hukuk ne diyor, bizi sınırlandıran,
vazgeçmemizi gerektiren bir düzenleme var mıdır şeklindeki
başvuruları istişari mahiyette, danışma mahiyetinde
değerlendiren ve neticelerini idareye bildiren bir yüksek
mahkemedir ve Anayasamızın 155inci maddesinde kuruluşuna
ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Tabii,
ben, daha önceki bütçe konuşmalarında hangi konulara temas
edilmiş diye bir baktım. Bugün de, yine, gruplar adına konuşma
yapan arkadaşlarımız hemen hemen aynı konulara
işaret ettiler ve esasında önemli de konular. Ben onlara
kısaca açıklık getirmek istiyorum.
Bunlardan
bir tanesi malum olaydan sonra da çokça tartışılan bir
bina konusu ki, Hükûmetimizin o anlamda bir çalışması
var. Halk Bankasının şu an kullandığı binayı,
Halk Bankasının İstanbula taşınması durumunda
veya daha öncesinde, daha kısa bir sürede özelleştirilmesi
tamamlanırsa, orayı, biz yüksek mahkememize, Danıştayımıza
tahsis edeceğiz. Onların da güven içerisinde, huzur içerisinde,
refah, ferah mekânlarda çalışması iktidar olarak bizi
de, bilesiniz ki, fevkiyle memnun edecektir.
Onun
dışında, bütçesi her kurumun olduğu gibi, ifade
edilen, dile getirilen bir konu: Değerli arkadaşlar,
şöyle bir baktığımızda, acaba Danıştayın
daha önceki yıllarda bütçesi neydi, bu yıl ne diye. Bakınız,
çok geriye gitmiyorum, sadece 2002 yılı bütçesini veriyorum:
12 milyon YTL, yani 12 trilyon lira, 2007 yılı bütçesi ise
36,4 milyon YTL, yani tam 3 katına çıkarılmış bir
Danıştay bütçesi bu sene konuşuluyor ki, bu bizim Yargıyı
çalışmaktan mahrum ediyorsunuz, çalışma alanlarını
daraltıyorsunuz, özlük haklarında iyileştirme yapmıyorsunuz.
şeklindeki eleştirilere de maruz kalırken, esasında
ne kadar haksız eleştirildiğimizi, öyle düşünüyorum
ki, çok açık, net bir şekilde ortaya koymaktadır
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Yargı kararlarını uyguluyor musunuz?
MUZAFFER
KÜLCÜ (Devamla) Eğer, 3 katına çıkarılmış
bir bütçeyi bugün konuşabiliyorsak, bu, AK Partinin hukuka,
adalete ne kadar sıcak baktığını, dikkatli
baktığını, anlayışlı baktığını,
Değerli Milletvekilim, ortaya koyar
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Yargı kararlarını uyguluyor musunuz,
uygulamıyor musunuz? Onu söyle.
MUZAFFER
KÜLCÜ (Devamla) Evet, değerli arkadaşlar, tabii, burada
ifade etmemiz gereken başkaca şeyler de var. Biz, nasıl
yürütme olarak, yasama olarak belli sınırların içerisinde
kalarak görevimizi ifa ediyorsak, üç erkten birisi olan yargının
da kendisine tanınan sınırlar içerisinde bu görevini
ifa etmesi gerekir diye düşünüyorum.
Bunu
şunun için söyledim: Son zamanlarda Yargıtayımız,
zaman zaman âdeta idarenin yerine geçerek, ülkenin ekonomik politikalarını
çok yakından ilgilendiren, personel hareketlerini çok yakından
ilgilendiren ve Hükûmetin iş yapma yeteneğini neredeyse
elinden alan kararlara imza attığı söz konusudur.
Yani,
vekâleten görev yapan bir müdürün görevden alınması hâlinde
tekrar göreve iade etmesi gibi veya herkesin aday olmak hakkıdır,
ama, bir siyasi partimizden aday olan herhangi bir valinin tekrar aynı
yerde göreve iade edilmesi gibi haller, esasında, Danıştayın,
bazı konularda yargı sınırlarını da hukuk
sınırlarını da zorlayarak karar verdiğini
göstermiştir.
Ben,
Danıştay konusunu görüşürken, idare mahkememizle ve
bölge idare mahkememizle ilgili -Çorumumuzun- birkaç cümle söylemek
istiyorum. Sayın Adalet Bakanımıza sizlerin huzurunda
teşekkür ediyorum. Çoruma bir idare mahkemesi açtık. Ama,
şimdi, Çorum, kentleşmesini çok büyük oranda tamamlamış,
bölgesinde sanayisiyle adından söz ettiren Anadolu aslanları,
Anadolu kaplanları diye anılan kimliğiyle, son
yıllarda atak yaptığı turizmiyle, yine bizim dönemimizde
kurulan üniversitesiyle, bölgesinin parlayan bir yıldızı
hâline gelmiştir.
Biz,
devletin imkânlarından olabildiğince az yararlanan, kendi
müteşebbis ruhunu ortaya çıkararak kendi imkânlarıyla
kalkınmasını, sanayileşmesini tamamlamaya çalışan
bir kentiz ve bu özelliklerimiz dikkate alınarak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Külcü, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUZAFFER
KÜLCÜ (Devamla)
idare mahkemesini bu dönemde Çoruma açtık.
Bunun için, Adalet Bakanımıza teşekkür ederken, aynı
şekilde, yeni yerine adliyemiz taşındı, boş
bir binamız var, güzel bir taş binamız var. Oraya, bölge
idare mahkemesini açmak istiyoruz. Bu başarının da
bu şerefin de bu Adalet Bakanlığına, bu döneme nasip
olmasını canıgönülden diliyoruz. Bütün Çorum, siyasi
farklılıklarını bir tarafa bırakarak, sivil
toplum örgütleri, siyasi düşüncelerini, farklılıklarını
bir tarafa bırakarak bunu beklemektedir.
Bu
düşüncelerimi milletimizin kürsüsünden bir kez ifade etmek
istedim.
Değerli
arkadaşlarım, Danıştayımızın 2007
yılı bütçesinin hayırlı uğurlu olmasını
temenni ediyorum, Grubumuz adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Külcü.
AK
Parti Grubu adına son konuşmacı, Erzurum Milletvekili
Muzaffer Gülyurt.
Sayın
Gülyurt, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) Sayın
Başkan, yüce Meclisimizin saygıdeğer üyeleri; Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
ile Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığının
2007 mali yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubumuz adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, çağımızın
en gelişmiş toplumları, bilgi temelli ve bilgiye dayanan
teknolojik ekonomilere sahip toplumlar olarak ifade edilirler.
21inci
yüzyılda, dünyanın önde gelen, güçlü, zengin, halkının
refahını artıran ve geleceğe güvenle bakabilen
ülkeler arasında yer alabilmenin yolu bilgi çağını
yakalamak ve onun gereklerini yapmaktan geçmektedir. Bu açıdan,
bilim ve teknolojinin ne kadar büyük bir önemi haiz olduğu
açıktır.
Gelişmiş
toplumlarla rekabet edebilmek, insanlarımızın refahını
artırmak, sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınma
sağlamak, sosyal, ekonomik sorunlara etkin ve verimli çözümler
getirebilmek için, bilgiyi, bilim ve teknolojiyi üretmek, kullanmak
ve topluma yaygınlaştırmak gerekmektedir.
Bilim
ve teknolojide yeni gelişmeler sağlamanın yolu da
ar-ge yapmaktan geçmektedir. Sanayimiz, KOBİlerimiz, kısacası
kamu ve özel sektörümüz ar-ge faaliyetlerine yönelip kendi bilim
ve teknolojilerini oluşturmadıkça dünyayla rekabette
başarı sağlayamayacağımız tartışmasız
bir gerçektir. Artık, üretimimizi, dışarıdan teknoloji
ithalatı ve transferiyle değil kendi geliştirdiğimiz
ve hatta dışarıya satar hâle geldiğimiz bilgi ve
teknolojilerle yapar hâle gelmedikçe, geleceğe güven ve umutla
bakan ve rekabet düzeyi yüksek bir ülke durumuna gelemeyiz. Sormamız
gereken soru dünyada bilim ve teknoloji üreten, bu alanda sürekli
yenilik yapan ülkelerden biri mi olmak istiyoruz sorusudur. Elbette
ki, gönlümüz, diğer dünya ülkelerinin ürettiği katma değeri
yüksek mal ve hizmetleri fahiş bedeller ödeyerek satın almayı
değil, bilim ve teknolojiyi sanayiye dönüştürerek üretim
yapıp, ihraç etmeyi arzu etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiyenin
bilim ve teknoloji politikalarından sorumlu köklü bir kurumumuz
olan TÜBİTAK ve yine Başbakana bağlı bilimsel, idari
ve mali özerkliğe sahip tüzel kişiliği olan TÜBA, Sayın
Başbakanımızın yüksek ilgi ve destekleriyle, son
yıllarda, önceki dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde
hızlı ve büyük atılımlara girmiştir. Bu, en
kısa ifadeyle, aklın ve gönlün gereğinin hayata geçirilmesi
kararlılığıdır. Hükûmetimizin, araştırma
ve geliştirme faaliyetlerine, cumhuriyet tarihinde eşi
görülmemiş miktarlarda, daha önceki yılların 10 katı
oranında ayırdığı kaynak, bu kararlılığın
en açık bir göstergesidir. Üstelik bu tahsis, büyük bir ekonomik
krizin yaşandığı süreçte iktidarı devralan
bir hükûmet döneminde gerçekleşmiştir. Buradaki, Hükûmetimizin
amacı, 2010 yılında, Türkiyenin gayrisafi millî hasıladan
ar-geye ayrılan payın bugünkü rakam olan binde 70lerden yüzde
2ye çıkarmak. Ar-ge yapacak insan gücü kaynağını,
yani, araştırmacı sayısını da 40 binlere
ulaştırmaktır.
Malumunuz
olduğu üzere, TÜBİTAKın vizyonu toplumdan bilim ve
teknoloji kültürünün benimsenmesini sağlayan, bilim ve teknolojiyi
ürüne dönüştürerek ulusal yaşam düzeyini yükselten ve sürdürülebilir
kılan lider bir Türkiye şeklinde belirlenmiştir. Yani,
Türkiyenin hedefi, bilim ve teknoloji üreten, bu alanda rekabet düzeyi
yüksek lider ülkelerden biri olmak, birinci ligde olmaktır. TÜBİTAK,
bu vizyon doğrultusunda, Türkiye Araştırma Alanı
(TARAL)nı oluşturan tüm aktörlerle, yani, üniversiteler,
araştırma kurumları, ilgili kamu kurumları, sanayi
ve özel sektör ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile
işbirliği içerisinde yoğun faaliyetlere girmiştir.
Aynı
zamanda, bu vizyona yönelik olarak da, üstün bilimsel liyakat esasına
göre seçilmiş üyelerden oluşan Türkiye Bilimler Akademisi
de, Üstün Başarılı Genç Bilim İnsanlarını
Ödüllendirme Programı (GEBİP)yla bu görevi başarıyla
yürütmektedir. GEBİP programı otuz yedi yaş altındaki
başarılı bilim insanlarını ödüllendirmekte
ve ödül alan, GEBİP ödüllü bilim insanı sayısı da
144e ulaşmış bulunmaktadır.
Her
iki kuruluşumuzun, kuruldukları günden bu yana, bilim ve
teknoloji alanındaki ulusal ve uluslararası faaliyetleri,
nitelik ve nicelik olarak çok artış göstermektedir. TÜBİTAK
ve TÜBA ile ilgili başarılı çalışmalara birkaç
örnek vermek istiyorum.
Araştırmacı
sayısında, 2010 yılındaki hedeflenen rakama
şimdiden ulaşıldığı, 2010 yılında
bunun çok daha üzerine çıkılacağını ifade etmemiz
mümkündür. Desteklenen bilim insanı sayısında âdeta
bir patlama yaşanmış, 2003 yılından itibaren
önceki yıllara oranla, bilim ve teknoloji alanında verilen
master ve doktora bursları miktarı 10 kat, bursiyer sayısı
ise 6 kat artmıştır.
Ayrıca,
ar-ge projelerine sağlanan destek miktarları da 10 kat artış
göstermiş, üniversitelerimizden gelen proje başvuru sayılarında
da âdeta patlama yaşanmıştır.
Proje
desteklerinin, Türkiyenin dört bir yanındaki üniversitelere
yayılması sevindirici bir husustur. Dönemimizde, sanayi
ve özel sektöre verilen ar-ge ve teknolojik yenilik desteklerinde
de ciddi bir artış sağlanarak, üniversite ve sanayi
iş birliği, TÜBİTAKın geliştirdiği yeni
programlar ile sevindirici ve umut verici seviyeye ulaşmıştır.
Ayrıca,
tarihimizde ilk defa, kamu kuruluşlarımız, görev
alanlarıyla ilgili ulusal kamu araştırma programlarını
oluşturmaya başlamışlardır. İki yıl
gibi kısa bir sürede, bu manada, yüzlerce proje başvurusu
gerçekleşmiştir.
Yine,
çok sevindirici bir gelişme, kırk yıldır TÜBİTAK
desteklerinden yararlanamayan sosyal ve beşerî bilimler desteklenmiş,
konuyla ilgili araştırma grubu oluşturulmuştur.
Fen ve temel bilimler gibi aynı şart ve koşullarda, sosyal
ve beşerî bilimler alanı da TÜBİTAK desteklerinden yararlanmış
olacaktır.
Dünya
bilim akademileri ile çok yoğun ilişkiler içerisine giren
Türkiye Bilimler Akademisi ve uluslararası bilimsel ve teknolojik
faaliyetler ve iş birliklerinde de gözle görülür bir artışı
başarıyla sağlayan TÜBİTAK, dünya standartlarını
yakalama süreci içerisine girdiklerini göstermektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gülyurt, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
MUZAFFER
GÜLYURT (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, TÜBİTAK ve TÜBAnın
2007 bütçesinin, aynı vizyon doğrultusunda ülkemizdeki
bilim ve teknoloji faaliyetlerindeki gelişmeleri daha da artıracağına,
genç bilim adamlarımızın sayısının ve bilimsel
niteliklerinin yükseleceğine yürekten inanıyor, ülkemize
ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum, teşekkürlerimi
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Beşinci
turda, şahsı adına, bütçenin lehinde, Burdur Milletvekili
Bayram Özçelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Özçelik, buyurun.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü ve Vakıflar Genel Müdürlüğü
kuruluşlarının 2007 yılı bütçe kanunu tasarısı
üzerinde, lehte, şahsım adına, söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türk
sporunun gelişmesi, 1936 yılında Türk Spor Kurumunun
kurulmasıyla başladı ve 16 Temmuz 1938 tarihinde 3530
sayılı Yasayla bugünkü Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
kurulması izledi.
Bildiğiniz
gibi Türkiye genç bir nüfusa sahip. Gençlik, ülkenin sadece zenginliği
değil aynı zamanda dinamizmin ve değişimin potansiyelinin
de kaynağıdır, dolayısıyla genç nüfusa sahip
olmak, Türkiye için büyük bir imkândır. Gençlerin boş zamanlarını
en iyi şekilde değerlendirmeleri, kötü alışkanlıklardan
uzak yaşayabilmeleri, sağlıklı birer birey olarak
toplumda yaşayabilmeleri için, gençlik alanında da birçok
çalışma yapılmalıdır. Seçim beyannamemizde,
gençliğimiz üzerine vurgu yapıp geleceğimizin gençlikle
teminat altına alınması için her türlü imkânın ve
fırsatın ellerine verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Günümüzde
spor, geçmişteki dar bakış açısından sıyrılmış
ve geniş yelpazeyle karşımıza çıkmıştır.
Spor artık sadece sporcu, antrenör, kulüp anlayışının
dışında, kitle iletişim araçları, şirketler,
reklam, pazarlama gibi yeni kavramlarla birlikte yaşantımıza
girmiştir. Bir zamanlar hayırsever bir uygulama olarak düşünülen
sponsorluk, şimdi, global çerçevede bulunan şirketler için
önemli görülmektedir. Kitle iletişim araçlarının gücünü
keşfeden şirketler, reklama yatırım yapmaktansa
etkili bir tanıtım aracı olarak sponsorluk faaliyetlerine
yönelmiştir. Dünya spor endüstrisinin hacmi 80 milyar dolardır.
Spor, dünyanın en büyük 22nci ticaret faaliyeti olarak görülmektedir.
Sadece Amerika Birleşik Devletlerinde 5 milyon kişi spor
alanında istihdam edilmektedir ve her yıl, sponsorluk, yüzde
30 olarak büyümektedir. Dünyadaki şirketlerin sponsorluk harcamalarına
baktığımız zaman ise dağılım şöyledir:
Spor yüzde 69, sosyal sorumluluk projeleri yüzde 9, kültür-sanat yüzde
6, festivaller yüzde 9 ve diğer yüzde 7. Görüldüğü gibi,
spor yüzde 69u işgal etmekte ve sportif faaliyetlere sponsor olmak
isteyen şirketlerin ise yüzde 35i futbolu tercih ederken yüzde
19u da basketbolu tercih etmektedir.
2004
yılında kabul edilen Spor Hizmet ve Faaliyetlerinde Üstün
Başarı Gösterenlerin Ödüllendirilmesine Dair Yönetmelik
uyarınca ödül miktarları artırılmış, tüm
branş ve kategorilerde sporcu, antrenör, spor elemanı, teknik
direktör ve kulüplere verilen ödül miktarları ortalama yüzde
200e varan oranlarda artırılmıştır.
AK
Parti iktidarıyla Türk sporunda da hızlı gelişmeler
ve düzenlemelerle, sporumuz ölüm sessizliğinden kurtularak
ciddi bir spor otoritesi varlığı gerçekleştirilmiştir.
Bu süreci hızlandırırken, bunu sporun adamlarıyla
hizmet yapmanın vardığı bir sonuçtur. Öyle ki, lisanslı
sporcu sayısı kısa bir sürede yüzde 180lere varan oranda
artış göstermiştir. Ayrıca, spor idarecilerinde
gerçek spor adamlığı özelliğini aradığımız
içindir ki, 1970li yıllardan bu yana bitirilemeyen tesislerin
birer birer açılışları yapılmaktadır. Yatırım
projelerinin taklit edilmesinden, özellikle yapılabilirliğini
ve önceliğini kaybetmiş olan projeler teklif edilmemektedir.
Artık ülkemizde düzenlenecek olan spor organizasyonlarında
kullanılacak tesislere birinci derece öncelik verilmektedir.
5149
sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine
Dair Kanunun uygulanması sonucu, fanatik ve holigan davranışlarda
bulundukları gerekçesiyle işlemler yapılmıştır.
Bunların kimine Yasanın öngördüğü para cezası
verilmiş, kimine de müsabakalardan men cezasına çarptırılmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde bir bilgi bankası kurulmuş
-Yasa zaten onu öngörüyordu- kimler, hangi amaçlarla hadise çıkarır,
artık bu bilgi bankasında tek tek tespit ediliyor ve ayrıca
il güvenlik kurulları da itina ve titizlikle çalışarak
beklenen başarıya ulaşılmış olmaktadır.
Avrupa Konseyi, Emniyet Genel Müdürlüğünü, sporda şiddete
yönelik çalışmaları nedeniyle tebrikte bulunmuştur.
Sporda
şiddetin değerlendirilmesinde, sporun dışında
bir de eğitim boyutu bulunmaktadır. Sporcu, spor branşlarında
ve spor alanlarında sportmenliğin alkışlanması,
ödüllendirilmesi, şiddetin yine şiddetle değil, telin
edilerek bir eğitimin yerleştirilmesi gerekmektedir. Olgun,
bilinçli seyredilen spor oyunlarındaki seyircilerin sayısının
şiddeti benimseyenlerden daha fazla olması, bilinçli seyircilerin
bilinçsiz seyircilerden daha cesaretle etkinliklere katılması
gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf, şahısların
sahip olduğu imkânları kendi istekleri ve iradeleriyle hayır
amacıyla kamunun hizmetine sunmaktır. Vakıflar, dinî,
sosyal, kültürel ve hukuki müesseselerdir. Bugün, gelişen dünyada
kamu ve özel sektörün ardından üçüncü sektör olarak kabul edilmektedir.
Vakıf
müessesesi asıl büyük tekâmüle sosyal hayatta yardımlaşma
ve dayanışmaya çok önem veren İslam dininin zuhurundan
sonra mazhar olmuştur. Gerçekten de İslam hukukunun en çok
işlenmiş ve geliştirilmiş bölümlerinden birisi
vakıflardır.
Büyük
Selçuklu İmparatorluğu, Asyanın ortasından Anadolunun
içlerine kadar uzanan yapılanmasında devletin, gözetici,
kollayıcı, adil elini halkını korumak için kullanmıştır.
Toplumsal adaleti sağlamaya çok önem veren Selçuklu ve Osmanlı
yönetimleri bunu gerçekleştirmek için bir vakıf medeniyeti
oluşturmuşlardır.
Yurdumuzun
hangi bölgesine giderseniz gidin, karşınıza mutlaka
bir vakıf eseri çıkacaktır. Bu eserlere sahip çıkmak,
onları yaşatmak, yıkılmaya yüz tutmuş ise onları
tamir etmek, restore etmek, ihya etmek bizim görevimiz, ama, bir görevimiz
daha olduğunu düşünüyorum, o da vakfın ruhunu ve vakfın
anlayışını diri tutmaktır ve gelecek nesillere
bu ruhu, bu anlayışı aktarabilmektir. Bir de bu vakfın
ruhunun, anlayışının istismar edilmesine engel
olmaktır.
AK
Parti iktidara geldiğinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün
yoksullara yardım yapma amacından uzaklaştığını
görerek, hemen asli görevine dönmesi için gerekli düzenlemeler
yapılmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün
üzerinde hassasiyetle durması gereken bir konu da, yurt dışındaki
ecdadımızın eserleri olmalıdır. Onlar bizim
mühürlerimiz, kimliğimiz ve nüfus belgelerimizdir. Oralarda
mutlaka başıboşluk olmadığı, eserler üzerinde
keyfîlik yapılamayacağı, o ülkeler tarafından bilinmesi
gerekmektedir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğümüz, tarihî eser kaçakçılığında
yaptığı çalışmalar, vakıf taşınmazların
envanterleri, belgelerle bilgisayar ortamına taşınmış
olması, vakıfların kiracılarının
işgallerine son verilmesi, vakfın arsalarının
değerlendirilmesi, tarihî eserlerinin çevresindeki yapıların
kamulaştırılması, Türkiye genelinde 75 bin aileye
yemek verilmesi gibi gurur verecek çalışmalarda da bulunmaktadır.
Geçmişte
devlet adamlarının ve varlıklı kişilerin önderlik
ettiği vakıf medeniyeti, cumhuriyet döneminde özel sektörün
devreye girmesiyle başka bir güç kazanmıştır. Milletimizin
manevi dinamikleri de her zaman vakıf medeniyetinin gelişmesine
öncülük etmişlerdir. Her dava adamının mutlaka vakıf
insanı olarak hayatlarını devam ettirmelerini telkin
etmişlerdir. Rabbimizden duamız, bir vakıf hizmetinde
vakıf insanı olarak son nefesimizi almasıdır.
Bu
vesileyle, Sayın Bakanımıza, sayın genel müdürlerimize
ve tüm çalışanlarına, Türk milleti adına vakıflara
verdikleri bu özverili hizmetlerden dolayı şükranlarımı
sunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Sayın Başkan, izin verirseniz Hükûmet
adına
BAŞKAN
Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali Şahin.
Sayın
Şahin, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sadece
siz mi kullanacaksınız Sayın Bakanım konuşma
hakkını?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Evet efendim, benden başka bakan yok. Bütün bu kuruluşlarla
ilgili sorumlu Bakan benim.
BAŞKAN
Peki efendim, buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar;
hepinize saygılar sunuyorum.
Bütçeleri
görüşülmekte olan kuruluşlarımızın bütçeleri
ve faaliyetleriyle ilgili gruplar adına arkadaşlarımızın
düşüncelerini dinledik, tespitlerini ve eleştirilerini
öğrenme ve tespit etme imkânı bulduk. Söz alan, gerek olumlu
gerekse olumsuz eleştirilerde bulunan tüm arkadaşlarımıza
çok teşekkür ediyorum.
Önce,
izin verirseniz, Vakıflar Genel Müdürlüğünün bütçesi ve
bu bağlamda faaliyetleriyle ilgili çok kısa bir değerlendirme
yapmak istiyorum. Şunu memnuniyetle ifade edebilirim ki, Türkiyede
ödenek sorunu olmayan, bütçeden de herhangi bir maddi katkıya
ihtiyaç hissetmeyen tek kamu kuruluşunun Vakıflar Genel
Müdürlüğü olduğunu altını çizerek ifade etmek
istiyorum.
Gerçekten,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, kendi yağıyla kavrulan,
sahip olduğu özellikle gayrimenkulleri en iyi şekilde değerlendirerek
gelirlerini büyük bir hızla artıran bir kamu kuruluşudur.
Daha önce birkaç vesileyle huzurunuza çıkarak ifade etmiştim,
Hükûmetimizden önceki dört yıllık dönemde Türkiyede, sadece
46 tane vakıf eseri onarılabilmişken, bizim Hükûmetimiz
dönemindeki dört yıllık dönemde, bu yıl sonu itibarıyla
söylüyorum, 1.850 vakıf eseri onarılmış ve restore
edilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu, bir farkın ifadesidir. Vakıflar Genel Müdürlüğümüz,
bütçesinin yüzde 53ünü şu anda yatırımlara ayırabilmektedir.
Türkiyede bütçesinin yarısını yatırımlar
için ayırabilen başka bir kamu kuruluşu da yoktur. O nedenle,
Vakıflar Genel Müdürümüze ve Vakıflar Genel Müdürlüğünün
tüm personeline, bu gerçekten netice alıcı, yoğun, geceli
gündüzlü çalışmaları nedeniyle teşekkür ediyorum.
İnanıyorum ki, burada bulunan iktidar-muhalefet partilerine
mensup tüm milletvekili arkadaşlarımız da aynı
düşüncededirler. Çünkü, Türkiyenin neresine giderseniz gidiniz,
orada, vakıf eserleriyle ilgili bir şantiyeyle karşılaşacaksınız,
oraların tamir edilmekte olduğunu göreceksiniz, hatta,
birçoğunun da tamir edilmiş olduğuyla karşılaşacaksınız.
Tabii, bundan, biz de övünç duyuyoruz.
Şuna
inanıyoruz ki, geçmişine sahip çıkmayanın geleceği
olmaz. Vakıflar Genel Müdürlüğü de bu anlayışla
çalışmalarını büyük bir hızla devam ettiriyor.
Bunu
yaparken, birtakım modeller geliştirdik. Hemen şunu
ifade edeyim: Vakıflar Genel Müdürlüğünün birçok gayrimenkulü
var, ancak, bu gayrimenkuller şu ana kadar değerlendirilememiş.
Biz, bunları, yap-işlet-devret, restore et-işlet-devret
ve kat karşılığı yöntemlerle şu anda değerlendiriyoruz.
Aslında, gelir artışımızın en önemli nedenlerinin
başında da bunlar geliyor. Sadece şunu söyleyebilirim:
Yap-işlet-devret modeliyle 39, restore et-işlet-devret modeliyle
50, kat karşılığı 150 işlem yapılmaktadır
ve bunların parasal değeri de 490 milyon YTLdir. 490 milyon
YTLlik bir iş hacmi var, vakıf gayrimenkulleriyle ilgili,
ancak, bu 490 milyon YTLlik, yani 490 Türk Liralık o parasal harcamanın
içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne bir tek kuruş
yok. Bunu, tamamen, sponsorlar kanalıyla değişik yöntemlerle
yapıyoruz. Yani, kendi bütçemizden bir şey aktarmadan, bu
modellerle vakıf eserlerine sahip çıkıyoruz.
İşte, yap-işlet-devret modeliyle, sanıyorum 10a
yakın iş merkezi şu anda bitti ve faaliyete geçti, 2 tanesi
de Kayseridedir. Diğerleri de, Antalya ve diğer illerimizde,
yapımı büyük bir hızla devam ediyor.
Vakıflar
Genel Müdürlüğünün faaliyetleriyle ilgili, ilginizi çekeceğini
umduğum iki-üç faaliyetten de kısaca bahsetmek istiyorum.
Bir defa, 18.500 vakıf eserimiz var sahip çıkmamız gereken.
Bunlar, tarihî eser niteliğinde olan vakıf eserlerimiz. Bunları
şu anda video filme alıyoruz ve bir arşiv oluşturuyoruz
ve bunlar bilgisayar ortamına da yükleniyor, yani, şunu
söylemek istiyorum: Bu proje -büyük bir hızla çalışmaları
devam ediyor- bittiği takdirde, Türkiyenin herhangi bir yerindeki
bir vakıf eserini, oraya gitmiş gibi görme ve izleme
imkânına sahip olacaksınız; çünkü, kullanılan kamera
çok yeni model bir kameradır ve tabii, bir çekimdir; herhangi
bir vakıf eserini izlerken İnternet ortamında, içini,
dışını ve tabii ki bir spikerin seslendirmesiyle
de bu vakıf eseriyle ilgili bilgileri, beş-on dakika içerisinde
öğrenmeniz mümkün olacak; oraya gitmeden o vakıf eseri hakkında
hem bilgi sahibi olacaksınız hem orayı yarı görmüş
gibi olacaksınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu projemiz, inşallah, tamamlandığında, meraklı
olan arkadaşlarımızın bu imkândan da yararlanacaklarını
umuyorum.
Ayrıca,
coğrafi bilgi sistemi projemiz büyük bir hızla ilerliyor
-tüm tapu kütükleri taranıyor- bitmek üzere. Bizim, bu proje
başlamadan önceki dönemde, Türkiye genelinde 59 bin parça gayrimenkulümüz
vardı, taşınmaz vardı. Bu taramadan sonra, bunun
67 bin olduğunu tespit ettik- yani, ne olmuş oldu- 8 bin daha
gayrimenkulü böylece tespit etme ve onlardan haberdar olma
imkânına sahip olduk. Ayrıca, vakıf ilişiği
var bazı gayrimenkullerde. Bunun adedi de 119 bindir. Ancak, bunun
da eksik olduğu tespit edildi bu tarama sonucunda. Onun da 136
bin olduğu tespit edildi. İkisini toplarsanız, 25 bin vakıf eseri,
bizim dönemimizde -mevcut olduğu hâlde kayıtlarımızda
olmadığı için ve ilgilenemediğimiz için- şimdi
bunlar tespit edildi, bizim kayıtlarımıza girdi,
şimdi bunları değerlendirme imkânına sahip olduk.
Demek ki, Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu dönemde, kendi vakıf
eserlerine sahip çıkar bir konuma gelmiştir. İşte,
o yüzden, demin ifade ettiğim o cümleyi tekrar ediyorum: Şu
anda, genel bütçeden para istemeye ihtiyaç duymayan, gerçekten
tüm vakıf eserlerine sahip çıkabilecek bir güce bu nedenle ulaşmıştır.
Bundan sonra daha da gücünün artacağı inancındayım.
Ayrıca,
bir de, Vakıf Arşiv Yönetim Sistemi kuruyoruz, bunun
kısa adı VAYStır. Bununla, Selçuklu, işte, beylikler,
Osmanlı dönemine ait kültür ve medeniyetine ait bu dönemlerin,
birçok bilgi ve belgeler var; senettir, hüccettir, birçok belgeler.
Bunlar, binleri, yüz binleri aşar. Bunlar, dağınık
şekilde depolarda, maalesef, kendi hâline bırakılmış.
Şimdi, bunların hepsi tek tek arşivleniyor, filmi çekiliyor,
bunlar da internete yükleniyor. Bunların, bugünkü lisanla,
Türkçeyle tercümeleri yapılıyor, altına bu bilgiler
konuyor. İnternete girdiğinizde, bu bilgileri de o
şekilde, o belgeleri de o şekilde görme imkânına sahip
olacaksınız. Özellikle, araştırma yapanlar için bu
çok önemli bir imkân olacak.
Değerli
arkadaşlarım, tabii imaret hizmetleri var. İmaret hizmetleri
de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından, en iyi şekilde,
Türkiyenin değişik yerlerinde, ihtiyaç olan yerlerde yürütülüyor.
Ben,
vakti tasarruflu kullanmak için Vakıflar Genel Müdürlüğüyle
ilgili bu bilgileri sizinle kısaca paylaşma imkânı
buldum. Şimdi, buradan, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne
geçmek istiyorum.
Biraz
önce değerli arkadaşlarımız, fikirlerini, düşüncelerini
eleştirilerini ortaya koydular. Hepsine ayrı ayrı
teşekkür ediyorum. Özellikle, muhalefet partilerimize mensup
arkadaşlarımız, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
alanında beklenen hizmetlerin yapılamadığı
şeklinde bir eleştiri getirdiler. Özellikle, benim sevgili
dostum, İstanbul milletvekili arkadaşım Sayın Sevigen
burada konuşurken çok tatlı bir üslupla eleştiriler
de getirdi. Kendisini saygıyla, anlayışla karşılıyorum.
Şunu söyledi Sayın Sevigen: Gençlik ve spor bakanlığı
spordan pek anlamıyor anlamına gelen
Çünkü zabıtlarını
okudum. Bir defa, Sayın Sevigen, gençlik spor bakanlığı
diye bir bakanlık yok.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Genel müdürlük.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü var. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Başbakanlığa doğrudan bağlıdır. Sayın
Başbakan da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünü devlet bakanlıklarından
birine bağlar.
Bir
de şunu söylediniz: Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünde, federasyonlarda
birçok teftiş edilmesi gereken işler oluyor, efendim,
işte doping çıkıyor, gayriahlaki birtakım işler
oluyor, ama Sayın Bakan bunlarla hiç ilgilenmiyor, Başbakanla
ilgileniyor, gibi bir cümle sarf ettiniz ve Sayın Başbakan
Yardımcısı arkadaşımıza da Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu bağlıdır, niye Yüksek Denetleme
Kuruluna bunları denetletmiyorsun? dediniz. Şimdi, neresini
düzelteyim ki?
Şimdi,
bir defa, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu, sadece kamu
iktisadi teşebbüslerini denetler.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sizin de teftiş kurulunuz var.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün ayrıca teftiş kurulu
vardır. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
MİEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sizin teftiş kurulunuz var. Soru
önergesi de burada.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ama, bak, zabıtlara öyle geçtiği için söylüyorum. Şimdi,
dersinize iyi çalışmadan buraya gelmişsiniz Mehmetciğim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Yok, zabıtlar burada, bak. Size soru
da sormuştum, hatırlıyor musunuz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bak, çok yüzeysel bilgilerle buraya geldiniz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım, size soru da
sormuştum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İşte, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kuruluna kamu
kuruluşlarını denetletiyorsunuz, Gençlik Sporu denetletiyorsunuz
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Neyse, peki, denetlemeyi boş verin.
Siz ne yaptınız Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Başbakanlık Teftiş Kurulu bu işleri yapar. En
ufak bir ihbar
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Siz ne yaptınız Sayın Bakanım?
Siz, siz
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, Sayın Sevigen, en ufak bir ihbar, gazetelerde
çıkan en küçük bir yolsuzlukla ilgili haber, benim tarafımdan
her zaman ihbar kabul edilmiş; bazen Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Teftiş Kurulu, bazen de Başbakanlık Teftiş Kurulu
görevlendirilmiştir.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Bak, görevlendiriyorsunuz ama.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Hiçbir konuda arkasını takip etmeme gibi bir durumla
karşı karşıya kalmadım, her türlü sorunun üzerine
hassasiyetle gittim. Ama, siz diyorsunuz ki: Sayın Bakan bunlardan
bahsetmiyor, konuşmuyor. İşte Amatör sporlardan bahsettiğini
hiç duydunuz mu Sayın Bakanın? dediniz. Sayın Sevigen,
Bakanlığım, icranın başında olanlar, konuşarak
iş yapmazlar, hizmet ederek konuşurlar, yani, hizmetleriyle
konuşurlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Peki
ne yaptınız? dediniz. Şimdi cevap veriyorum, şimdi
cevap veriyorum: Türkiyede gençlerimizin, bir sporla meşgul
olmak isteyen gençlerimizin, o sporu yapabilmeleri için tesise
ihtiyacı var. Peki, ne yaptınız dört yıllık süre
içerisinde? Siz, aynı zamanda spordan da sorumlusunuz, ne kadar
tesis yaptınız?
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılına kadar Türkiyede spor salonu
sayısı 595 adetti. Biz, dört yıllık süre içerisinde,
buna, 110 adet spor salonu daha ilave ettik. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu şu demektir: Yüzde 20sini, yani beşte
1ini şu andaki mevcut spor salonlarının, bizim dönemimizde
gerçekleştirmişiz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Ya da
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bir şey daha söyleyeceğim
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Ya da mevcutları kapatıyorsunuz,
açıyorsunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bir şey daha söyleyeceğim...
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Çok kapattınız
Kapattıklarınızı
söyleyin, Yüzme İhtisası söyleyin. Beşiktaşta
bir tane Beden Terbiyesinin yeri var mı Başkanım? Beşiktaş
ilçesi var, tek bir tane tesisiniz var mı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bak, şimdi, Beşiktaştaki, Ortaköydeki Yüzme İhtisastan
bahsediyorsunuz ya
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Bir tane tesisiniz var mı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Orada bir kulüp vardı, o kulübe astronomik rakam ödemeden o
yüzme havuzundan yararlanmanız mümkün değildi. İstanbul
Valiliği -ki, özel idareye aitti o- süresi dolduğu için,
oradaki dernekle sözleşmeyi uzatmadı. Şimdi, Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün kullanımına verdi oradaki
yüzme havuzunu. Şimdi, oradan yararlanan gençlerimiz, aileler
diyorlar ki: Hay Allah razı olsun sizden ya, hay Allah razı
olsun sizden. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi buradan para vermeden yararlanıyoruz. Daha önce,
biz, buraya giremiyorduk, şimdi giriyoruz. diyorlar.
Bakın,
aramızdaki fark bu Mehmetçiğim, Sayın Sevigen, aramızdaki
fark bu.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, 76 tane, 2002 yılına
kadar Türkiyede 76 adet yüzme havuzu varmış.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Satıldı orası, zenginlere
otel yapıyorlar.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Biz, buna 21 adet ilave etmişiz,
76ya 21 adet ilave etmişiz. Sentetik atletizm pisti 17 adetti
biz göreve geldiğimizde, biz buna 13 daha ilave ettik.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Bakanım, nerede, yerlerini de
söyler misiniz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şu anda 20.
Tabii
ki, listeleri bende, takdim ederim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Yerlerini de söyleyin.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Nerede bunlar, hepsini
Ne zaman bitirmişiz, kaç paraya bitirmişiz,
özellikleri nedir, bunların hepsini size teker teker ifade edebilirim.
Değerli
arkadaşlar, tabii, keşke İstanbulda iletişim kursaydık
sizinle, Sarıyere gitseydik, Çayırbaşına gitseydik.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Beraber gittik zaten.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Oradaki toprak yüzeyli stadın ne hâle geldiğini görseydik
ve birlikte açılışını yapsaydık. Şimdi,
oradaki amatör sporcularımız, spor kulüplerimiz bize dua ediyorlar.
Toprak, toprak da değil artık sentetik yüzeyli çok modern
bir zemin üzerinde spor yapma imkânını buldular.
Keşke
birlikte olsaydık da Silivriye gitseydik. Silivrideki o toprak
yüzeyli stadın ne hâle geldiğini hep birlikte görseydik, iftihar
etseydik ve oradaki gençlerin heyecanını birlikte paylaşsaydık.
Avcılar
da topraktı. Oradan geçerken görüyorsunuz değil mi ne hâle
geldiğini?
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Doktorları yok, ambulansları
yok
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İşte, Fatihte Silivrikapıda Namık Sevik topraktı.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Başka bir ülkede mi yaşıyoruz
biz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Yani, bakın, İstanbul
İstanbul Milletvekili olduğu
için söylüyorum.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Siz de öylesiniz efendim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şu anda, İstanbulda, 254 tane Millî Eğitim Bakanlığı,
kulüplerimiz, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ve belediyelerinin
spor salonu var. Benim demin verdiğim spor salonlarının
içerisinde okullarımızın, yani, kamu kuruluşlarının
salonları dâhil değildir, Gençlik Spora ait olanları
söyledim.
İstanbuldaki
tesis sayısını o kadar çok artırdık ki, bir gün
vakit olsa da birlikte buraları dolaşsak. Yani ne yaptınız
diye söylediniz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Efendim, kapattıklarınızı
da söyleyin.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Niye kapatalım ya? Bir Gençlik Spor Genel Müdürlüğü veya
spordan sorumlu bir Bakanlık bir yeri kapatır mı? Bizim
işimiz açmak. Eğer, tamire ihtiyaç varsa tamir etmek, yeniden,
gençlerimizin hizmetine orayı sunmaktır.
Değerli
arkadaşlar, bizim dönemimizde önemli bir şey daha yaptık
biz spor alanıyla ilgili.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Yüzme ihtisas satıldı mı
satılmadı mı, onu söyleyin. Yanlış bilgi vermeyelim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, tabii ki, bütçesi, her hizmeti
anında yapmaya izin vermiyor. Spor kulüplerimiz, sporcularımız,
gerçekten, ekonomik sıkıntı çekiyorlar. O nedenle
sponsorluk imkânını kullanmamız gerekiyordu. Daha önceden
sponsorlukla ilgili bir düzenleme yapılmıştı, ancak,
yeterli değildi. Biz sponsorlukla ilgili yapmış olduğumuz
düzenlemeyle, bireysel spor yapan sporcularımız dâhil, kulüplerimiz,
sporla ilgili herkes sponsorluktan yararlanma imkânına sahip
oldu ve sponsorlar, sponsorlukla ilgili harcamalarını
vergiden düşme imkânına sahip oldular. Ne oldu böyle olunca?
Aşağı yukarı iki yıl içerisinde 40 trilyon Türk
lirası, sponsorlukla ilgili sporcularımız ve kulüplerimiz
imkân elde ettiler. İyi ki çıkarmışız. Birçok
salonu da bu şekilde yapıyoruz ve şimdi bir şey daha
yaptık biz: Biliyorsunuz, Belediyeler Yasasını
çıkardık ve Büyükşehir Belediyesi Yasasını,
İl Özel İdaresi Yasasını. Burada, belediyelerimizin
sporla ilgili de, değişik sosyal alanlarla ilgili de yetkilerini
artırdık. Şimdi ne yapıyoruz? Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü olarak belediyelerimizle ve özel idarelerle
işbirliği yaparak, daha önce yapılamayan tesisleri
üçlü işbirliğiyle çok kısa sürede tamamlayabiliyoruz.
Bunun o kadar çok örneği var ki, mesela, Antalya-Korkuteli. Elmalı güreşlerine gidiyordum
geçtiğimiz yıl. Elmalıda da bir güreş eğitim
merkezî yapımını üstlenmiştik, hem onu inceleyecektim
-ki, orası da bitti- baktım, dört tane direk Korkutelinde.
1995 yılında -Türkiyede o kadar çok var ki, bir tanesini örnek
veriyorum- temel atılmış, dört tane direk tam kasabanın ortasında. Bu,
ne? Efendim, bu, spor salonu. Niye bitmedi bu? Efendim bunun ödeneği
yok, bu iz ödenekte. İşte böyle
kalmış. Sayın Valimize dedim ki, Alaattin Beye: Alaattin
Bey burayı ikimiz bitirebilir miyiz? Özel idareden biraz siz para
ayırın biraz da ben Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünden
ve Spor Toto imkânlarından para göndereyim buraya. Başüstüne
dedi ve salon bitti değil mi?
FİKRET
BADAZLI (Antalya) Açıyoruz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Açmak üzereyiz değil mi?
FİKRET
BADAZLI (Antalya) Yılbaşından sonra açıyoruz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İnşallah ocak ayının ortalarında açacağız.
Çok kısa sürede bitti. 500 milyar Türk lirası gönderdim,
500de valilik koydu, bitti. Bu modeli, şu anda bu modeli o kadar
çok yaygınlaştırdık ki
HARUN
AKIN (Zonguldak) Her şey iyi de, niye il müdürlüklerini terk ediyorsunuz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, bakın, Kayseride, Antalyada
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Peki Sayın Bakanım, ne zaman
biteceği belli değil ki bunların?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
ve şimdi Bursa da talip.
Şehir statları şehrin ortasında kaldı. Belediyeler
diyorlar ki bize: Bu statları bize verin. Biz, çok daha modernini,
çok daha fazla seyirci alacak olan statları, dışarıda,
daha uygun bir yerde yapacağız. Kayseride başlattık,
temelini attık, on dört ayda bitecek. On dört ayda bitecek
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) Sayın Bakan, biraz da personel
işine dönelim, personel
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Antalya böyle.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sayın Bakan, 30 bin kişilik stadı
şehrin merkezinde yapıyorsunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İzmirde Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı
Sayın Aziz Kocaoğlu, onunla birlikte Universiade bağlamında
İzmire o kadar çok tesis kazandırdık ki, özel idaresi
imkânlarıyla, belediye imkânlarıyla, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü
imkânlarıyla. Dolayısıyla
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Bakan, şehrin ortasına
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sayın Bakan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sayın Bakan yanlış söylüyor.
BAŞKAN
Hayır, Sayın Bakanı duyamıyoruz ki sizin gürültünüzden,
lütfen.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın
TUNCAY
ERCENK (Antalya) 30 bin kişilik stat merkeze yapılıyor
Sayın Bakan, ondan bilginiz var mı sizin?
BAŞKAN
Sayın Ercenk, lütfen
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Nerede?
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Meltem Mahallesine yapılıyor.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Ona itiraz ediyoruz Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Belediye meclisi nereye karar vermişse, biz sadece yardımcı
oluruz.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Karar vermedi ki daha.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Şimdi, öyle mi oldu?
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Yani, ona dikkat edelim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Antalya nereye yaparsa, Antalya Büyükşehir Belediyesi nereye
uygun görmüşse oraya yapılır.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Kayseride şehrin dışına yapacaksınız,
Antalyada şehrin içine yapacaksınız 30 bin kişilik
stadı!
BAŞKAN
Sayın Ercenk
Sayın Ercenk, lütfen
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ama, Antalyaya çok acilen 10 bin kişilik spor salonuna ihtiyaç
var. Niye biliyor musunuz? 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası
finallerini Türkiye aldı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ayaklardan birisi de Antalyada olacak ve dolayısıyla, Antalyanın
mutlaka çok kısa sürede 10 bin kişilik bir spor salonuna ihtiyacı
var.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Nerede ama, nerede?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ve, 30 bin kişilik, bir stadyum projesi hazırlandı.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Başladı, doğru. Nerede? Antalyanın
merkezinde, göbeğinde değil. Ulaşımı aksatacak,
turizmi aksatacak...
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) Senin teşekkürün ancak bu kadar.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Biz de Antalya merkezindeki o stadı -ki, merkezde kaldı-
Büyükşehir Belediyesine veriyoruz. Çünkü, özellikle
kış aylarında onlarca yabancı takım Antalyada
kampa gelir, ancak, turnuva yapılacak, doğru dürüst maç yaptıracağımız
bir stat olmaz.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Tamam, yapalım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İnşallah, Antalyadaki, 30 bin kişilik, dünyanın
en modern statlarından biri olacak, kısa sürede yapılacak
ve yabancı takımların karşısında artık
mahcup olmayacağız.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Yapalım, stadı yapalım, ama, şehrin
merkezine değil.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Hastanenin karşısına
yapmaya kalkıyorsunuz, hastanenin. Hastanenin karşısında
stat mı olur?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, biraz önce Sayın Sevigen dediler ki: İzmirde
Halkapınar Spor Salonu yarım kalmıştı, siz onu
Çankaya belediye başkan adayınıza verdiniz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Tam vakit kalmadı, söyleyemedim,
anlatamadım Sayın Bakan. Anlatamadım Sayın Bakanım,
daha, yarım kaldı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, Sayın Sevigen, Halkapınar Spor Salonu yarım
falan kalmamıştı.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Yarım kaldı Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Universiadela ilgili Halkapınar Spor Salonunun yapımını
rahmetli Ahmet Piriştina Büyükşehir Belediye Başkanı
olarak üstlenmişti.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Doğru, başladı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Uluslararası federasyona dedi ki, bunu ben yapacağım
dedi, protokol böyleydi.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Doğru.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüyle de böyle yapıldı.
Biz
göreve geldik, yedi ay var Universiade oyunlarına, Universiade
oyunlarıyla ilgili en önemli tesislerden bir tanesi de on bin
kişilik Halkapınar Spor Salonu, ama, ihale bile edilmemiş.
İhaleye çıkarılmış, ama, iptal edilmiş.
Aziz Bey bana geldi, dedi ki, Sayın Bakanım, biz, bu işin
üstesinden gelemeyeceğiz, gideceğim uluslararası
federasyona diyeceğim ki, kusura bakmayın, biz bunu yapamıyoruz.
Tabii, Türkiyenin prestiji açısından bu son derece vahim
bir sonuç doğururdu. Aziz Bey, hiç merak etmeyin, ayrı ayrı
partilerden olabiliriz, ortada Türkiyenin onuru vardır, ben
İzmire geliyorum, orada sizlerden bir brifing alayım. Aldık
ve Halkapınar Spor Salonunun yapımını Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü olarak biz üstlendik ve bir şeye geliyorum
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Buraya kadar her şey doğru.
İhaleyi de anlatın, kime verdiniz, nereden aldınız?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Sayın Piriştina döneminde yapılan ihalede en iyi
ikinci teklifi vermiş olan firma da girdi.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Kim o firma?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
İsmini bilmiyorum, Bozoğlu İnşaat olabilir. Bozoğlu
İnşaat girdi
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Adalet ve Kalkınma Partisi Çankaya
Belediye başkan adayı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
en iyi teklifi verdi ve bu firma, iki yüz on günde, yedi ayda, 10 bin
kişilik spor salonunu tamamladı. Ben, kendisini tebrik
ediyorum. Çünkü, ENKA gibi uluslararası birçok firmaları
da davet etmiştik buraya. Onlar dediler ki, kusura bakmayın,
biz, iki yüz on günde burayı yetiştiremeyiz. Uluslararası
düzeyde inşaat yapan, birçok, Türkiyenin önemli firmaları
mazeret beyan ettiler, ama, o firma girdi, iki yüz on günde burayı
tamamladı, İzmirin de Türkiyenin de sporla ilgili bir güç
durumda kalmasından uzak durmasını sağladı.
O bakımdan, bu arkadaşa ancak teşekkür edilir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İhaleye girmiş,
en iyi teklifi vermiş, ikinci en iyi teklifi de daha önce vermiş.
Bakın,
bizim dönemimizde, hiç kimseye, öyle arka çıkılması,
efendim, onlara kıyak yapılması falan söz konusu değil.
İhale Yasası neyi gerektiriyorsa, ihaleye giren firmaların
hangi şartları taşımaları gerekiyorsa o
şartlar aranır, kimsenin siyasi etiketine bakılmaz.
Öyle olsaydı, biz, İzmirli CHP Büyükşehir Belediyesine
niye yardımcı olalım?
Şimdi
bakın, 2011 Avrupa Gençlik Olimpiyatını Trabzon aldı,
bizzat ben takip ettim. Trabzon hangi belediye? CHPli değil mi?
Hiçbir ayırım yapmıyoruz sporda biz, hiçbir ayırım
yapmıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2013 Akdeniz Oyunlarına Mersin talip. Mersin hangi partiden?
CHPli değil mi? (CHP sıralarından gürültüler)
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sporla siyaseti karıştırıyorsunuz
siz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Yaa
Hiç karıştırmıyoruz, hiç.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Mersin de buna layık, Trabzon da buna layık,
onun için yapıyorsunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Siz iktidarda olsanız, ben eminim
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sporla siyaseti karıştırıyorsunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Siz iktidarda olsaydınız, İzmir Büyükşehir Belediyesi
AK Partili olsaydı, siz bu yardımı yapmazdınız,
adım gibi biliyorum, ama, biz yaparız. (AK Parti sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar) Çünkü, biz herkesin iktidarıyız.
Bu Hükûmet, kendisine oy versin vermesin, herkesin hükûmeti gibi hareket
etmiştir, bundan sonra da öyle hareket edecektir.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım, yapmanıza
bir şey dediğimiz yok. Yapmanızın şekline bakın.
Siz, o ihaleyi o adama nasıl verdiniz? Anlatın
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ben tesislerle ilgili sözü burada tamamlamak istiyorum. Sponsorluktan
bahsetmiştim değerli arkadaşlarım.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Bunu özel idareye niye devrediyorsunuz? Ondan
hiç bahsetmediniz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ayrıca, yerel yönetimlerle işbirliğinin ne gibi
avantajlar sağladığını biraz önce sizlerle
paylaştım.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Sayın Bakanım, bu özel idareye devri konusu
konuşulmadı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ayrıca, değerli arkadaşlarım, sizlerle bir hususu
daha paylaşmak istiyorum. Sporcularımız, gerçekten,
kendilerine yapılan yardım, destek sayesinde, şimdi,
dünyada ve Avrupada önemli başarılar yakalamaya başladılar.
Sadece 2006 yılında yakaladığımız bazı
başarıları sizlerle paylaşmak istiyorum.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Başarısızlıkları
da, ikisini birden söyleyin.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bakın, Bayan Okçuluk Millî Takımımız, tarihinde
ilk defa Büyükler Avrupa Şampiyonu oldu, ilk defa oluyor. Sadece
2006dan bahsediyorum.
Grekoromen
Güreş Millî Takımımız, Çinde, tarihinde ilk defa
Rusya ve Amerikayı geride bırakarak Dünya Şampiyonu
oldu. Grekoromen Millî Takımımız, Rusyada takım
hâlinde Avrupa Şampiyonu oldu. Grekoromen Millî Takımımız,
Macaristanda Dünya Kupasını kazandı.
Tekvando
Erkek Takımımız, takım hâlinde Avrupa Şampiyonu
oldu. Bu yıldan bahsediyorum.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Aferin Sayın Bakanım! Bravo!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Tekvando Bayan Millî Takımımız, yine bu yıl yapılan
Avrupa Şampiyonasında yine takım hâlinde şampiyon
oldu.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Sporcular kendi parasıyla gidiyor müsabakalara
Sayın Bakanım!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Lütfen
Lütfen ya!...
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) Buna da itiraz etmeyin ya! Şampiyon olmuşlar,
niye itiraz ediyorsunuz?
HARUN
AKIN (Zonguldak) Söyleyeyim mi? Zonguldakta, judocular kendi paralarıyla
gidiyorlar.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Lütfen
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, bakın, ayrı ayrı
partilere mensup olabiliriz, siz muhalefet olabilirsiniz, biz iktidar
olabiliriz. Lütfen ya! Yani, bize saygınız olmayabilir,
ama, şu başarıları göstermiş olan çocuklara
saygınız olsun ya!
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) İşe saygıyı karıştırırsan
olmaz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bu çocuklar, bizim çocuklarımız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunlar altın madalya kazanmışlar,
göğüslerine altın madalyayı takmışlar, birincilik
kürsüsüne çıkmışlar.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Sen mi kazandın madalyayı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Millî marşımızı çaldırmışlar, ay
yıldızlı Bayrağımızı göndere çektirmişler,
siz bunları küçümsüyorsunuz.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Bakan, siz küçümsüyorsunuz..
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Size yakışır mı bu ya! Alkışlamanız
lazım.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Siz küçümsüyorsunuz Sayın
Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Alkışlamanız lazım bu başarıları.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Siz küçümsüyorsunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Niye alkışlamıyorsunuz?
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Bakan dinleyin, siz,
Ödül Yönetmeliğini değiştirmediniz, çocukların
hakkı olan ödülleri vermiyorsunuz, siz küçümsüyorsunuz.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Madalyayı sen mi kazandın, Başbakan
mı kazandı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Niye alkışlamıyorsunuz? Niye bu çocukların başarılarını
alkışlamıyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın Baloğlu
Sayın Sevigen
Lütfen
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Arkadaşlar, ayrıca, Basketbol Erkek Millî Takımımızın,
dünya şampiyonasında
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
ne harikalar meydana getirdiğini biliyorsunuz değil
mi?
BAŞKAN
Sayın Bakan, ben on saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, Sayın Bakan baştan beri burada bütün
konuşmacıları dinledi. Şu anda, sadece buradaki
milletvekili arkadaşlarımıza değil, televizyon
izleyen milletimize de açıklamalar yapıyor.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Doğru şeyler söylemiyor
efendim.
BAŞKAN-
Lütfen, dinleyin efendim, görüşleriniz varsa uygun zeminde söylersiniz.
(CHP sıralarından gürültüler)
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Çocukların madalyasıyla senin ne ilgin var?
BAŞKAN
Lütfen, Sayın Bakanın konuşmasına müdahale etmeyin,
böyle bir üslup yok efendim, lütfen
Böyle bir üslup yok, lütfen buyurun.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkan, affedersiniz
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, bakın, bu çocuklara, bu sporcularımıza,
iktidar-muhalefet farkı gözetmeksizin sahip çıkalım,
onları alkışlayalım.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Onları alkışlarız. Sana ne! Madalyayı
sen mi kazandın?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bu gençler bizim çocuklarımızdır. Bunlar, dünyada ve
Avrupada Türkiyeyi başarıyla temsil ediyorlar. Ben de onların
başarılarından bahsediyorum, onların başarılarını
sizlerle paylaşıyorum. Yapmanız gereken şey itiraz
etmek, bağırmak, çağırmak değil, alkışlamaktır.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Madalyayı sen mi aldın ki seni alkışlayalım?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bu gençlerimizi alkışlayın, bu takımlarımızı
alkışlayın. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu çocuklar, Türk millî forması altında bu başarıları
yakalıyorlar, hepimizi temsilen yakalıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, özellikle, sporla tanıtım
açısından geçtiğimiz dört yıllık süreç içerisinde
çok önemli başarılar yakaladı, çok önemli organizasyonlara
ev sahipliği yapma imkânını yakaladı. Aslında,
bu, üstlendiğimiz bazı organizasyonları başarıyla
gerçekleştirmenin sonucudur. Bunların ilki, İzmir Büyükşehir
Belediye Başkanlığıyla birlikte gerçekleştirdiğimiz
Universiadın başarılı şekilde neticelenmiş
olması, bu çok ciddi propaganda malzemesi oldu. Çünkü, İzmire,
diğer uluslararası federasyonların başkanları
ve yöneticileri de geldiler. Oradaki misafirperverliği, orada
organizasyondaki başarıyı gördüler ve özellikle
İzmir halkının spora verdiği desteği gördüler.
Salonlar, statlar tıklım tıklım doldu, İzmirliler
doldurdular. Çünkü, başka bir yerde böylesine bir coşkuyu
o federasyon yetkilileri yakalayamamışlardı. Dediler
ki: Ya Türkler her türlü spora müthiş destek veriyorlar. Ve bu
inançla, bu gözlemle geri döndüler ve sonra ne oldu? Bakın, 2007
yılında Türkiye, Dünya ve Avrupa şampiyonası düzeyinde
10 tane organizasyona ev sahipliği yapacak şimdi; 5 tanesi
Avrupa şampiyonası, 5 tanesi dünya şampiyonası.
Karate, okçuluk, hentbol, bisiklet, briç, eskrim; bu dallarda Avrupa
ve dünya şampiyonalarını Türkiyede organize etme
imkânına kavuştu. İşte 2008; 2008de de iki Avrupa,
bir Dünya şampiyonasına Türkiye ev sahipliği yapacak.
2009da iki Avrupa, bir Dünya şampiyonasına Türkiye ev sahipliği
yapacak. Mesela, Voleybol Avrupa Erkekler Şampiyonası
Türkiyede yapılacak.
Ve
sonra gelelim 2010a. Biraz önce söyledim, Dünya Basketbol Şampiyonası
finalleri Türkiyede yapılacak. Badminton Dünya Şampiyonası
Böyle bir spor dalını duydunuz mu? Türkiyede daha yeni örgütleniyor,
ama, çok kısa sürede önemli bir mesafe aldı, Avrupa düzeyinde
başarılı sporcular yetiştirdi. Nitekim, işte
2010 Dünya Şampiyonası da bu nedenle Türkiyeye verildi.
Kolay değil, birçok ülke bu organizasyonları yapmaya talip.
Ama, Türkiyenin göstermiş olduğu spordaki başarı,
tanıtımdaki başarı bu organizasyonların
Türkiyeye verilmesini sağlıyor.
2010.
Ne dedim? Badminton dedim. Atıcılık Avrupa Şampiyonası,
Karate Dünya Şampiyonası, Basketbol Dünya Şampiyonası,
Eskrim Dünya Kupası, Triatlon Avrupa Final Kupası Türkiyede
olacak.
Ve
2011
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Sayın Bakanım, diğer kamu bütçe görüşmeleri
de var. Onlardan da bahsedecek misiniz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Siz buraya çıktığınızda istediğiniz
gibi konuşuyorsunuz. İzin verin de, ben de gönlümden geçtiği
gibi konuşayım.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) Personel, özelleştirme mağduru.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Zamanınız da kalmadı.
BAŞKAN
Sayın Güler, lütfen efendim.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ve tabii, 2011de Dünya Halter Şampiyonası da Türkiyede
yapılacak.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin)) O zaman Futbol Federasyonundan da bahsedelim, neler
oluyor?
BAŞKAN
Efendim, Sayın Bakanın konuşmasını kendisi
takdir edecek, biz takdir edecek değiliz. Lütfen
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ve ayrıca, bunlar aldıklarımız. Bir de, almayı
umut ettiğimiz, müracaat ettiğimiz önemli şampiyonalar
var. Bunların bir tanesini de söyledim, 2013 Akdeniz Oyunları,
Mersin. Onun da takipçisiyiz.
Hiçbir
partizanca yaklaşım içerisinde olmayız, o belediye
başkanı bizim de belediye başkanımızdır.
Biz Hükûmet olarak da, o belediye başkanımızın
Hükûmetiyiz. El birliği hâlinde, inşallah, onu da başaracağız.
Trabzon 2011i başardık, 2013ü de, inşallah, hep birlikte
başaracağız, sizlerle de birlikte.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) O zaman, Futbol Federasyonunda da bazı gelişmeler
var, bundan da bahsedelim Sayın Bakanım, neler oluyor.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Değerli arkadaşlarım, sporla ilgili başka neler
yaptınız? diye bir soru soruldu. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
deyince, tabii, gençliğin her türlü sorunuyla ilgilenen bir genel
müdürlük akla geliyor. Hâlbuki, Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı
var Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde. Aslında, deminden
beri saymış olduğum tüm tesisler ve hizmetler gençlerimiz
için. Ancak, gençlerimizin birtakım kötü alışkanlıklardan
uzak durmasıyla ilgili de Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığının görevleri
var. Bizim şu anda Türkiyede 129 yerde gençlik merkezlerimiz
var. Bu gençlik merkezlerimizde, gençlerimize konferanslarla, seminerlerle
kötü alışkanlıklara karşı duyarlı olmaları
konusunda bilgiler veriliyor. Ayrıca bu gençlik merkezlerimizde,
değişik spor dallarıyla ilgili bilgiler verildiği
gibi, el becerileri kazandıracak olan birtakım kurs hizmetleri
de veriliyor. Ayrıca, bizim Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak, Türkiyenin muhtelif yerlerinde yazın deniz kenarında
veya bir yaylada gençlik kamplarımız oluyor, gençlerimizi
buralara götürüyoruz. Peki nasıl seçiyorsunuz? Okullarda başarılı
olmuş fakir aile çocuklarını tespit ederek buralara
götürmeye özen gösteriyoruz. Sanıyorum geçtiğimiz
yıldı, Çeşmedeki yaz kampına gitmiştim, yemekhanede
çocuklarla sıraya girdim, sordum: Nereden geldiniz? Karstan
gelen vardı, Edirneden gelen vardı, Hakkâriden gelen vardı.
Orada bir hafta kalıyorlardı, çocuklarla sohbet ettim. Daha
önce hiç karşılaşmadıkları, Türkiyenin değişik
yerlerinden gelmiş arkadaşlarıyla, emsalleriyle karşılaştılar,
onlarla haşır neşir oldular, denizden yararlandılar,
değişik etkinliklerden yararlandılar. Biz, bu çocukları
evlerinde aldık evlerine teslim ettik, bir tek kuruş da para
almadık. Daha önce, bana arkadaşların verdiği
bilgiye göre, genellikle bunlar farklı şekilde seçilirlermiş,
yani, okuldaki başarılarına göre değil, birtakım
kamu görevlilerinin ricaları üzerine onların çocuklarının
gittiği bana ifade edildi. Biz bunu değiştirdik ve üstelik
gidiş-geliş yol paraları da alınıyormuş,
biz bunu da kaldırdık ve böylece, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı örnek bir faaliyeti
başlatmış oldu ve başarıyla da yürütüyor.
Ayrıca,
doğa kamplarımız var, Türkiyenin dört beş yerinde.
Gençlerimiz buralarda da Kızılayın vermiş olduğu
çadırlarla kamplar kuruyorlar, işte, birer hafta süreyle
doğa kamplarından da yararlanıyorlar. Tabii, buralarda
da değişik sosyal etkinlikler yapılıyor.
Tabii,
asıl, gençlerimize yönelik hizmetler, değerli arkadaşlarım,
Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, aslında
tüm bakanlıklarımızın, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının
gençlikle ilgili mutlaka bir görevi vardır. Hükûmetlerin görevi
vardır, meclislerin görevi vardır, hepimizin gençlerle ilgili
ayrı ayrı görevleri vardır. Bu görevlerden sadece bir
kısmını, pek az bir kısmını Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı
yürütüyor.
Peki,
Ne kadar gencimize bir yıl içerisinde böyle hizmet veriyorsunuz?
derseniz, bizim gençlik merkezlerimizden yılda ortalama 40 bin
gencimiz yararlanıyor -tabii ki, bu sayı azdır- ve yaz
kamplarımızdan da 10 bine yakın gencimiz yararlanabiliyor.
Ayrıca,
geçtiğimiz dönem içerisinde spor adamlarımız da, artık,
dünyada söz sahibi olmaya başladılar. Cumhuriyet tarihinde
ilk defa bir spor adamımız dünya federasyon başkanlığına
seçildi.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Sayın Bakan, daha somut şeyler söyleyin, daha
somut.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Dünya Okçuluk Federasyonu Başkanlığına, Türkiye
Okçuluk Federasyonu Başkanı Profesör Doktor Uğur Erdener
seçildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez oluyor bu. Tabii bu başarılı
spor adamlarımızın da sayısının artmasını
diliyoruz. O konuda da kendilerinin en büyük destekçisi ve yardımcısı
olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) Sayın Bakan, Danıştayın
yeni binası ne oldu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, biraz sonra soru-cevap var, orada sorarsınız,
orada cevaplandırırız.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) Özelleştirme mağdurlarına
gelelim biraz da.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Değerli arkadaşlar, Bu kadar spor salonları açtınız,
işte sporla ilgili faaliyetlerde bulunuyorsunuz, bunları
da anlattınız, peki, lisanslı sporcu sayınız
ne oldu? Ne kadar artırdınız bunu?
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım, yüz defadır
söylüyorsunuz bunu ya! İnsanlar gülüyor böyle şeylere!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, Sayın Sevigen, lisanslı sporcu sayımız,
biz göreve geldiğimizde 278 bindi
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım, Genel Müdürlüğe
talimat veriyorsunuz
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
şu anda 1 milyon 750 bine çıktı. Yeterli mi? Değil
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yeterli
mi? Değil.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Bakanım, yanlış
söyleme ne olur ya! Siz çok iyi bir insansınız,
bana yanlış bilgi vermeyin ne olursunuz!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Yeterli mi? Değil, çünkü, bakın, Almanyada, sanıyorum
80 küsur milyon nüfus var, 27 milyon lisanslı sporcu var. Almanyayla
kıyasladığımızda onun çok gerisindeyiz. Dolayısıyla,
lisanslı sporcu sayımızı artırmalıyız.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Arkadaşları kandırıyorsunuz,
yanlış bilgi veriyorsunuz, yanlış! Yanlış
bilgi veriyorsunuz! Kandırıyorsunuz insanları!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Biz bu dönemde özellikle gençlerimize yönelik önemli bir faaliyete
daha imza attık, o da Okul Sporları Federasyonunu kurduk.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Ah Sayın Bakanım, hep yanlış
bilgiler veriyorsunuz! Genel Müdürlüğe talimat veriliyor,
açıyor telefonlarla
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Senin söylediğin yanlış!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Okul Sporları Federasyonu kuruldu da ne oldu? Okul Sporları
Federasyonumuz kuruldu, 619 okul spor kulübümüz kuruldu ve dolayısıyla
şimdi okul spor kulüplerimiz kanalıyla okullardaki gençlerimiz
de değişik spor dallarında kendilerini geliştirme,
ileride başarılı olma imkânı elde ediyorlar. Tabii
ki bu sayı -federasyon yeni kuruldu- artacak. Amacımız
ne? Her okulumuzu bir spor kulübü haline getirmek.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Çocuklar ölüyor Sayın Bakanım!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Bunu getirdiğimiz, yani bunu temin ettiğimiz takdirde,
18 milyon civarında gencimiz var, bu gençlerin bir bölümünü aktif
sporun içerisine yönlendirsek, inanıyorum ki, her spor dalında
Türk gençlerinin bileğini bükecek dünyada genç bulunmaz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Söylediklerinize inanıyor musunuz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Ama bunu temin etmek için, tabii, bu altyapıları hazırlamanız
gerekiyor, bunları yapmanız gerekiyor. İşte,
biz, bu doğrultuda gençlerimize, sporcularımıza, sporumuza
hizmet etmenin kararlılığı içerisindeyiz değerli
arkadaşlarım.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Biraz da Türk futbolunu konuşalım mı
Sayın Bakanım?
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Futbol Federasyonundan bahsedelim.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Futbol Federasyonundaki durumları bir konuşalım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Arkadaşlarımızın soruları oluyor ama, tabii,
biliyorsunuz, İç Tüzükümüze göre, bu, gruplar konuşulurken,
on dakika soru, on dakika cevap gibi bir bölüm var.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) İşinize gelmiyor.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Orada arkadaşlarımızın bu doğrultudaki sorularını
alır, orada onları cevaplandırma imkânı buluruz diye
düşünüyorum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Soracağız da, sıra gelmiyor Sayın
Bakanım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Şimdi, değerli arkadaşlar, bir de, Devlet Personel
Başkanlığıyla ilgili -dört dakika sürem kaldı-
kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Devlet
Personel Başkanlığımız, yeni bir projeyi gerçekleştirme
aşamasında. O da, kısa adı PERNET olan bir proje. Kamuda
çalışan tüm personelin bilgilerini bir tek merkezde toplayacak
olan bir proje. Şu anda kamu kurum ve kuruluşları üçer
aylık sürelerle sayısal verilerini Devlet Personel
Başkanlığına bildirirler, biz de Devlet Personel
Başkanlığı olarak kamuda ne kadar personel çalıştığını
sayısal olarak biliriz. Ancak, bu personellerimizle ilgili,
yaşı, tahsili, erkekse askerliğini yapmış
mı yapmamış mı, daha önce nerelerde görev yapmış,
altmışa yakın farklı bilgiyi de bu projeyle öğrenmek
istiyoruz. Böylece, kamu kuruluşlarıyla irtibatlı
olarak, Devlet Personel Başkanlığında şu anda
o mekanik sistem kuruldu, ciddi bir para harcayarak aldık, 10
tane kurumumuzu da pilot kurum olarak seçtik. Yani, Devlet Personel
Başkanlığı, günlük, bundan sonra personel hareketlerini
takip etme imkânına sahip olacak. Mesela, burada personelimizin
-iyi anlaşılsın diye ifade ediyorum- kan grupları
dahi olacak. Diyelim ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü personelinden
biri Afyon yolunda -Allah göstermesin- bir kaza geçirdi, kan aranıyor,
Afyonda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü personelinden hangi arkadaşımızın
kanı tutar, bilgisayara girdiğinizde,
bu, hemen bulunması, bu arkadaşımızın kan vermek
üzere hastaneye davet edilmesi mümkün hâle gelecek. Böylesine bir
sistem üzerinde, proje üzerinde arkadaşlarımız çalışmalarını
bitirdiler. On tane kurumumuz pilot kurum olarak seçildi. 2007
yılı sonunda bu projeyi tamamlamak için yoğun bir çalışma
var. İnşallah 2007 yılı sonunda bu PERNET dediğimiz
Proje tamamlanmış ve hem kurumlarımızın hem
kamu personelinin hizmetine de sunulmuş olacak.
Bu
ara, bir de şunu ifade etmek istiyorum; Biliyorsunuz, kamuya,
kamu personeli seçme sınavı yoluyla personel alınıyor.
Bu, 1999 yılında yönetmelikte yapılan bir değişiklikle
uygulanmaya başlandı. Biz de Hükûmet olarak, kamu personeli
seçme sınavı yoluyla kamuya personel almayı tercih
ettik, bu konuda uygulamamızı aynı şekilde devam
ettiriyoruz. ÖSYM yapıyor bu sınavı. Kamu kurum ve kuruluşları
boşalan kadroları ve açıktan atama izinlerini göz önünde
bulundurarak, yılda birkaç kez yapılan atamalarda taleplerini
ÖSYMye bildiriyorlar, öğrenci seçme sınavı da tercihlere
göre yüksek puan alandan
Bunu kamu kurum ve kuruluşlarına
gönderiyor.
Dolayısıyla,
ne Devlet Personel Başkanlığının ne benim ne
de personel atama talebinde bulunan kamu kurum ve kuruluşunun
o kadrolara atanacak personeli daha önceden bilmesi, öğrenmesi
mümkün değil, çünkü bunlar bilgisayar ortamında yapılıyor.
Bunu biz önemsiyoruz.
Aslında,
böyle bir uygulamayı Türkiyede rahmetli Ecevit başlattı,
onun talimatıyla başlandı. Çok güzel bir proje olduğunu,
bir uygulama olduğunu biz de Hükûmet olarak düşünüyoruz ve
bu projeyi devam ettiriyoruz.
Tabii,
bir vesileyle böyle bir hizmete imza atmış olan Sayın
Eceviti de rahmetle anmak nasip oldu.
Bunun
dışında, değerli arkadaşlarım, on saniyem
var, tabii TÜBİTAKla ilgili, Türkiye Bilimler Akademisiyle
ilgili de faaliyetler konusunda sizleri kısaca bilgilendirmeyi
arzu ederdim ama, benden önce gruplar adına söz alan arkadaşlarımız
bu kurumlarımızın hangi amaçla kurulduğunu, ne
gibi faaliyetlerde bulunduğunu, bütçelerinin ne olduğunu
anlattılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
O nedenle, ben bunları tekrar ederek kıymetli vakitlerinizi
almak istemiyorum.
Özellikle
benim Bakanlığıma doğrudan doğruya bağlı
olan Vakıflar Genel Müdürlüğü, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
ve biraz da Devlet Personel Başkanlığıyla ilgili
bilgilerimi, yaptığımız hizmetleri sizlerle paylaşmak
imkânı buldum.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Benim soruma cevap vermediniz Sayın
Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Arkadaşlarımızın eleştirileri olmuştu,
onlara elimden geldiği kadar cevap vermeye çalıştım.
Biraz
sonra sorular olacak, bu sorularda da, eğer, eksik kalan bir husus
olursa, onları tamamlamaya gayret edeceğim.
MEHMET
KÜÇÜKAŞIK (Bursa) Sayın Bakan, Vakıf Gureba Hastanesine
cevap vermediniz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla)
Hepinizi yeniden sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Kurumlarımızın
bütçeleri hayırlı olsun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkanım, affedersiniz..
BAŞKAN
Bütçenin aleyhinde, şahsı adına Çorum Milletvekili
Feridun Ayvazoğlu.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Sayın Başkanım, çok az
efendim
BAŞKAN
Hayır efendim, sırasıyla. Yok.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Çok az, bir tek kelime, yerimden söyleyeceğim.
BAŞKAN
Bir konunuz varsa sayın arkadaşınıza iletirsiniz,
bakın, bütçenin aleyhine söz aldı. Onun için, usule riayet
edeceğiz.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Bir yanlış bilgi verdi Sayın
Bakan da, Grekoromende şampiyon olduk. dedi; altın madalya
varsa ben milletvekilliğinden istifa edeceğim.
BAŞKAN
Biraz sonra soru olarak yöneltiniz. Sayın Sevigen, lütfen
efendim.
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Yanlış bilgi veriyor Sayın
Başkanım, arkadaşlar yanlış bilgi sahibi olmasınlar
diye söyledim.
BAŞKAN
Sayın Ayvazoğlu, buyurun efendim.
FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2007 merkezî yönetim bütçesinin beşinci turunda yer alan kamu
kuruluşlarının bütçeleriyle ilgili olarak aleyhte
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe, Sayın Unakıtanın
dediği gibi, mutluluk ve refahtan uçan sanal bir bütçe mi, yoksa,
kamuda, iş âleminde, pazarda, çarşıda, tarlada yaşayan
halkımızın yaşadığı bir bütçe mi denildiğinde,
buna, kısaca, elbette, Sayın Unakıtanın tarif ettiği
gibi, iyi niyetlerle dolu, sanal bir bütçe şeklinde cevap vermekten
öte başka bir cevap verme olasılığımız yoktur.
Değerli
milletvekilleri, görüşme konuları başlıklarıyla
değerlendirildiğinde şu tespitleri yapmak durumundayız:
Öncelikle
gençlik ve spor dediğimizde ilk aklımıza gelen gençlerimizin
-diplomalı olanı, diplomasız olanı- gerçekten
işsizliklerinin üzücü, ürkütücü, endişe, korku ve
şiddetle inkâr edilemez sosyal tehdit boyutlarına ulaştığı
bir gerçektir. Yine, spor denildiğinde ise, bırakalım
başarı veya başarısızlıktan söz etmeyi,
akla gelen, yine, maalesef, şiddet, şike ve yolsuzlukların
da benzer boyutlara ulaştığı ve bunlara dört
yıllık AKP iktidarlarının etkin bir çözüm bulamadığı
gibi, spor kuruluşlarının seçimlerine yaptığı
siyasi müdahaleleri ise, elbette, görmezden gelemeyiz.
Vakıflar
denildiğinde
Elbette, Sayın Bakanın da söylediği
gibi, vakıf eserleriyle ilgili binlerce vakıf eserinin korunmasına
dönük yapılan çalışmaları, biz de, teşekkürle,
şükranla karşılarız. Ancak, ne var ki -akla gelen-
geçenlerde çıkarmış olduğumuz ve yabancılara
vakıf cenneti yolu açarak Lozan ve ülke bütünlüğünü tehlikeye
koyan yasanın, Cumhuriyet Halk Partisi olarak uyardığımız,
karşı çıktığımız hâlde, haklı yerden
geri dönmesine neden olduğunuzu, çoğu yasalarda yaptığınız
gibi, parlamentoda verilen onca emeği nasıl heba ettiğinizi
inkâr edemezsiniz. İş bununla da kalmadı, korkarız
kalmayacaktır da. Daha üç gün önce Anayasa Mahkemesinden dönen,
yine, Cumhuriyet Halk Partisine rağmen çıkarttığınız
Sosyal Güvenlik Yasası da, sosyal güvensizlik yasası olarak,
maalesef, iktidarınızın kurbanı oldu.
Devlet
Personel Başkanlığı diyorsunuz, ama, tek başına
iktidarınızda söz verdiğiniz vaatler, çalışanı
ve emeklisiyle memurun, işçinin, kamu personeli olarak arasındaki
gelir uçurumuna, yoksulluk sınırına ve uygulamadaki
eşitsizliğe çare bulamadığınız gibi, bu
konulardaki yoğun şaibeleri ve özellikle yatay geçişlerdeki
kadrolaşma ve cumhuriyeti kuşatma gayretlerinizi de
inkâr edemezsiniz.
Değerli
milletvekilleri, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu denildiğinde
de, elbette, hepimizin ve tüm kamuoyunun aklına gelen, kamu
ihalelerindeki Hatay, Çorum, Isparta, Karaman gibi çoğu belediyelerde
yapılan yolsuzlukları Ali Dibo adıyla literatüre yerleştirmekteki
maharetinizi, Sayın Başbakanın yanı başındaki
cumhuriyet karşıtı eylem ve söylemleriyle anılan
Başbakanlık Müsteşarıyla birlikte iktidarınızın
yasal denetimlerdeki etkisizleştirme çabalarınızı
da inkâr edemeyecek ve halkımıza unutturamayacaksınız.
Yine
bu turda yer alan TÜBİTAK ve Türkiye Bilimler Akademisi
adındaki kuruluşlara bilim olmadan asla kuralını
bir tarafa bırakıp, siyasi iktidar olarak yaptığınız
siyasi müdahalelerinizi de inkâr edemezsiniz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı,
hukuk devleti anlayışından kopmaya maalesef devam etmektedir.
Bunlardan en önemlisi, yüksek yargı kuruluşlarından
1868den 1924 Anayasasına kadar Şürayı Devlet
adıyla hizmet vermiş ve vermekte olan Danıştayın
bu bütçedeki yerinin ve kendisinin ne kadar önemsenmediğini
hele hele hiç inkâr edemeyeceksiniz.
Dört
yıldan beri, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Sayın Genel
Başkanımız Deniz Baykalın, milletvekilleri olarak
bizlerin yaptığı olumlu uyarılara hiç mi hiç kulak
vermediniz, hiç mi hiç itibar etmediniz. Dikta rejimler de dahil, demokratik
rejimlerde de ilelebet, sonuna kadar iktidar yoktur kuralını
unuttunuz. Siz, bu kuralı kabul etmiyor ve görmezden geliyorsunuz.
Bu yönde yürütmenin yargısal denetiminin kendiniz için de teminat
olduğunu, olacağını idrak etmediniz, edemediniz.
Bu anlayışta gidiyorsunuz, ama, bunu çok arayacaksınız.
İktidarınız
yaşanan acı örneklerle dolu olup, Hükûmetinizin de Danıştay
kararları üzerine gösterdiği tavır ve yaptığı
açıklamaların bunlara sebep olduğunu inkâr edemezsiniz.
Bunlardan birisi, Sayın Başbakan Erdoğanın, Danıştayın
hidroelektrik santralleriyle ilgili verdiği bir kararı
üzerine, 6 Nisan 2006 tarihli gazetelerde yer aldığı
şekliyle aynen: Danıştayda birçok engelle karşı
karşıyayız. Bürokratik oligarşiyle uğraşıyoruz.
Ya engelleri aşacağız ya bizi anlayanla yürüyeceğiz.
şeklindeki yargıya müdahaleci açıklamasıdır.
Nasıl bir tesadüftür ki, bu açıklamadan kırk bir gün sonra,
17 Mayıs 2006da, maalesef, yargı ve insanlık tarihine
kara bir leke olarak geçen Danıştaya yapılan saldırıyla
Türkiye sarsıldı. O kadar olumsuzluklara rağmen,
şerefiyle, namusuyla, vicdanıyla görevlerini yerine getiren
masum yargıçlardan Mustafa Yücel Özbilgin katledilerek
şehit edilmiş, diğer yargıçlar da ağır yaralanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, AKP, iktidarında, hukuku içine sindiremediği
ve hukuktan uzaklaştığı içindir ki, Danıştayın
yargısal denetimini de bir türlü kabul edememiş ve içine
sindirememiştir.
İktidar
olarak, keyfî uygulamalarınızla, başta Millî Eğitim
camiası olmak üzere, sürülen, mağdur edilen onca öğretmen
ve müdürlerin, kamu görevlileri ile cumhuriyetin kazanımları
olan iktisadi devlet kuruluşlarının özelleştirilmesine
ilişkin yargı kararlarını uygulamamak için olmadık
hileli yollara başvurdunuz, savsadınız, unuttunuz;
ama İsrailli Ofere iş geldiğinde, akıl almaz
peşkeşleri çekmek için de elinizden geleni yapmaktan hiç mi
hiç çekinmediniz.
Konumuz
olan Danıştayın binasının fiziki durumu ve
korunmasının, güvenliğinin ve de bütçesinin yetersiz
olduğu defalarca dile getirilmesine rağmen, iktidarınızca
söz verildiği hâlde, ciddiyetle ilgilenmediğinizi de
inkâr edemezsiniz.
Kısacası,
yargıyı -Van, Şemdinli ve Hakkârideki yaşanan müdahaleci
anlayış örneklerinde yaptığınız gibi-
nasıl olur da elimizde tutabiliriz anlayışını
aklınızdan hiç çıkarmadınız. Ama şunu biliniz
ki, Cumhuriyeti seksen üç yıldır içine sindirmiş, inanan
halkımız da, Hükûmetin, maalesef, o gün Kocatepe Camiindeki
kaçış hâlini unutmayacaktır; aynı halkımız,
iktidarınızda, tarımı ve hayvancılığı
çökerterek perişan ettiğiniz, vaatlerle kandırdığınız,
ilimiz Çorumdaki ve ülkemizdeki çiftçilerimiz, köylülerimiz ve
kepenklerini kapatan esnaf ve sanatkârlarımız ile yarattığınız
işsizler ordusu da söylediklerinizi unutmayacaktır;
AKPyi aklından ve sandığın dibinden hiç çıkarmayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dört yıllık anlayışınız,
uygulamalarınız ve hünerlerinizle, günahınızla,
sevabınızla, iktidarınıza veda edecek ve gideceksiniz.
Burada
bize de düşen bir görev var. Size güle güle diyoruz, ama, geliniz,
siz de, Sayın Genel Başkanımız Deniz Baykalın
her zaman haklı çıktığı uyarılarından
birisi daha olan erken seçim uyarısına kulak veriniz, ülkeyi
bu gerilimden kurtarınız; gereğini hep birlikte yapalım.
Yaptığımız
bu haklı eleştirilerimiz saklı kalacak elbette; ama,
her şeye rağmen, 2007 bütçesinin, kutlayacağımız
yeni yıl ve Kurban Bayramının ulusumuza barış
ile huzur getirmesini diliyor, yüce Meclisi bir kez daha saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ayvazoğlu, teşekkür ediyorum sizlere.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce, Sayın Bakanın, konuşması
sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna atfen söylediği
bir cümle vardı. Şimdi Sayın Anadol o cümleye bir
açıklık getirecekler.
Buyurun.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, elbette, sorumluluğu içinde icraatlarını anlatacak
bu kürsüden, onun en doğal hakkıdır. Doğru, yanlışta
biz, muhalefet olarak yanıt vereceğiz, soru soracağız.
Ancak, muhtemel bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, Cumhuriyet
Halk Partisi iktidara gelseydi kendinden olmayanlara hizmet etmeyeceğini
adım gibi biliyorum, demesini yadırgadığımı
ifade ediyorum. İnşallah, bir sene sonra yer değiştireceğiz,
o zaman CHP iktidarında nasıl tarafsız davrandığımız
ortaya çıkacak; bir.
Bir
cümlem kaldı: Üniversiade gerçekten iyi oldu, hizmetlerinden
dolayı da kutluyorum Sayın Bakanı, İzmirde,
İzmir Milletvekili olarak. Ama, o tarihsel gösteri içinde, eski
uygarlıktan günümüze uzanan tarihsel gösteri içinde Cumhuriyet
Dönemi ve Atatürk olsaydı çok daha memnun olurdum. Bunu da büyük
bir noksanlık olarak kabul ettiğimi arz ediyorum.
Tekrar
size teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şimdi soru-cevap işlemine
geçeceğiz.
On
dakika süreyle soru, ondan sonra on dakika süreyle de cevap işlemi
olacaktır.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sayın Başkanım, ben Sayın Bakanlığa
bir dilekçe arz ettim, bir örneğini de Sayın Bakanıma
arz ettim. Bunun zapta geçmesini istiyorum.
BAŞKAN
Sayın Ercenk, o konuyla ilgili olarak herhangi bir şey söyleyemem.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Size de arz ettim efendim dilekçemi.
BAŞKAN
Sayın Bakan huzurdaydı, Sayın Bakana gelip konuştunuz.
Makamı vardır, makamından randevu alıp konuşursunuz.
Şu anda burada değil.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Sayın Bakana
dilekçemi arz ettim, size de arz ettim. Bunun tutanağa geçmesini
istiyorum.
BAŞKAN
Yazılı olarak gönderdiniz, aldık.
Soru-cevap
işlemini başlatıyorum.
Sayın
Kılıç, buyurun efendim.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakana birkaç tane sorum olacak.
Sayın
Bakan, eski Vakıflar Kanunu ile Medeni Kanundaki yeni vakıfları
bir arada yeniden düzenlediniz. Ancak, bu düzenleme Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından veto edildi. Bireysel anlamda diğer vatandaşlarımızla
eşit haklara sahip olan azınlıklara bu Yasa ile yeni topluluk
hakları veriyordunuz. Azınlık vakıfları, ihtiyaçlarına
bakılmaksızın, Türkiyenin her yerinde mülk edinebileceklerdi,
ticaret yapabileceklerdi, okul açabileceklerdi, yani bu gibi hakları
veriyordunuz ve denetimsiz, yurt dışından vakıflar
yardım alabileceklerdi. Hatta bu düzenlemeler Lozan Anlaşmasına
da ayrılık teşkil ediyordu. Sayın Cumhurbaşkanımızın
veto ettiği bu yasal düzenlemede ısrar edecek misiniz? Bunu
öğrenmek istiyorum Sayın Bakanım; bu bir.
Sayın
Bakan, ikinci sorum: Kamuya personel alımlarımda KPDS
sınavı esas alınmakta, bir kısım görevliler
için de mülakat yapılmaktadır. Mülakatta, çoğu zaman,
alınacak personelin birkaç katı eleman çağrılarak,
bilgi, birikim, teknik yeterliliğine göre değil, AKP zihniyetinin
vücut dilinden anlayıp anlamadığına göre
işe alınmaktadır. Sayın Bakanım, sorum şu:
Mülakat uygulamasındaki, keyfîliğe devam edecek misiniz?
Üçüncü
sorum: Devlet Memurları Kanunu 1965 yılında yürürlüğe
girdi ve kabulünden bu yana da pek çok kez değişikliğe
uğradı, yani deyim yerindeyse, yamalı bohçaya döndü.
Hatta yeni yapılacak düzenlemelerle, eklemelerle, artık,
yama tutmaz duruma geldi Sayın Bakan. Reformcu Hükûmetiz. diyorsunuz;
bu kadar geniş kesimi düzenleyen bu Devlet Memurları Yasasını
yeniden ele almayı düşünüyor musunuz?
Dördüncü
sorum Sayın Bakan: Kamuda çalışanlar, devlet memurları,
diğer kamu görevlileri, sözleşmeli personel, geçici personel,
işçiler gibi pek çok değişik statüde çalışmaktalar.
Kamu çalışanları arasında ücret değişikliği
de, ücret farklılıkları büyük adaletsizlikler yaratmaktadır.
Aynı iş yerinde aynı işi yapan kişiler farklı
statüde çalışmakta ve farklı ücretler almakta.
Sorum
şu Sayın Bakan: Kamuda çalışanlar arasındaki
bu ücret dengesizliğine ne zaman çözüm üreteceksiniz? Kamu görevlilerinin
önemli bölümü yoksulluk sınırı altında, özellikle
kamudan emekliler açlık sınırında ücret almakta.
Bu ayıba ne zaman son vereceksiniz Sayın Bakanım?
Son
sorum Sayın Bakan...
BAŞKAN
Sayın Kılıç, şu anda, ekrana bakarsanız, on
dakikadan bu yana, kaç dakikadır
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Son sorum
BAŞKAN
Son dakika ama, kaç dakikayı kullandığınıza
dikkat ediyorsunuz
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Sayın Başkan, süreyi siz alıyorsunuz
efendim.
BAŞKAN
Milletvekili arkadaşlarımız beni ikaz ediyor da
onun için söyledim.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Efendim, süreyi siz alıyorsunuz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Buyurun, buyurun
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Son soru Sayın Bakan. Geçen sene bu soruyu Sayın
Antalya Milletvekili Osman Kaptan da sormuştu.
SELAMİ
UZUN (Sivas) O zaman niye soruyorsun?
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Malumunuz, Avrupa Şampiyonluğu için Türkiye-Yunanistan
ortak bir başvuruda bulunmuştu. Bununla ilgili de -spor müsabakalarının
yapılmasıyla ilgili- İstanbul, Ankara, İzmir ve
Antalyada spor tesisleri yapılacaktı Sayın Bakanım.
Demin
siz konuşurken Sayın Bakanım, belirttiniz ki: Şehir
merkezindeki statları şehir dışına çıkartmaya
çalışıyoruz. dediniz. Ancak, bunun tersi bir uygulamayı
Antalyada görüyoruz. Antalyada tam beş yıldızlı
otellerin bulunduğu bölgedeki 140 dönümlük alana, yap-işlet-devret
yöntemiyle 120 bin metre kare de ticari kapalı alan tahsis ederek
burayı rant alanına çeviriyorsunuz. Acaba, bu uygulamadan
vazgeçmeyi düşünüyor musunuz?
Antalyanın
tam merkezi noktasındaki bu alana, bu kadar geniş alanda
bir statü yaparsanız, ticari alan yaparsanız, oranın
trafiğini ve düzenini nasıl sağlayacaksınız?
Bunu sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Işık...
AHMET
IŞIK (Konya) Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Tabii,
ben, dört dakika soru sormayacağım. İki tane sorum var
Sayın Başkan, Sayın Bakanımıza.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Tam volelik olsun Sayın Işık.
AHMET
IŞIK (Konya) Sayın Bakanım, tesisleşmedeki duyarlılığınızı
takdir ediyoruz, Genel Müdürlüğü de aynı şekilde. Seçim
bölgem Konyayla ilgili sual yöneltmek istiyorum.
Atatürk
Spor Stadyumu var, malumunuz. Ama, Konyanın tarihî sürecine baktığımız
zaman, eskrimden güreşe, bisiklet sporundan voleybola kadar,
gerçekten, Konya çok büyük bir aktivitenin içerisinde olmuş ve
şehir merkezinde 1,5 milyon insan yaşıyor ve futbol, bizim
olmazsa olmazımızdır Sayın Bakan.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) Konyada
AHMET
IŞIK (Konya) Fakat, şu an hâlihazır Atatürk Spor Stadyumu,
çağ dışı kalmış, artık fonksiyonlarını
yitirmiş bir hâl almış.
Bizim
buradaki arzumuz şudur: Sayın Bakanım, Büyükşehir
Belediyemiz, Stadyumu, Genel Müdürlükten kiraladı, büyük bir
projesi var. Eğer, bu projeyle Bakanlığınıza
geldiğimiz zaman bize desteğiniz ne olur? Böyle bir proje
gündeme gelmediği takdirde, özellikle velodrom pisti, bisiklet
pistinin, seyirciyle taraftar arasında, taraftarla futbolcu
arasındaki rabıtayı yok eden, âdeta futbol ambiyansını
yok eden bir gerçekle karşı karşıyayız. Modern
hâle dönüştürülmesi için katkınız ne olacaktır?
Son
sorum: ÖSYM tarafından yapılan sınavda, İnternette
sonuçları yayınlandı Sayın Bakanım, daha sonra
bu yayın kaldırıldı, arkasından tekrar bir daha
yayınlandı. Şöyle bir istifham oluşabilir: Memuriyet
sınavının sonuçlarına yönelik yayın yapıldığı
halde İnternette, tekrar kaldırılıp tekrar konmasının
gerekçesi nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Özdoğan
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanımıza birkaç sorum var.
Birinci
sorum: Sayın Bakanım, bir süre önce, kamuda istihdam edilmek
üzere 100 bin kişinin alınacağını açıklamıştınız;
ancak, geçtiğimiz hafta içerisinde, Devlet Bakanı Sayın
Ali Babacan, IMF ile ilişkiler çerçevesinde 2007de kamuya personel
alımının olmayacağını açıkladı.
Kabinenin bu iki sayın bakanının açıklamalarını
bir arada nasıl değerlendirmeliyiz?
İkinci
sorum: Sayın Bakanım, Futbol Federasyonu özerk değil
midir? Federasyonda neler oluyor? Federasyon Başkanını
görevden almaya neden çabalıyorsunuz?
Üçüncü
sorum: Ata sporu olan ve bu sporun da baba ocağı olan Erzurumdaki
atlı cirit sporcularımız mağdur ve perişan durumdadırlar.
Bunun, gurur kaynağımız olan, Erzurumdaki ve Türkiyenin
diğer vilayetlerindeki atlı cirit sporcularımızı
mağduriyetten ve maddi sorunlarından ne zaman kurtaracaksınız?
Diğer
bir sorum: Dünyanın en uzun ve kaliteli pistlerine sahip Palandöken
kayak tesislerini ne zaman uluslararası standartlara kavuşturacaksınız
ve dünyaya yeterli ölçüde tanıtacaksınız?
Diğer
bir sorum: Danıştayın personel ihtiyacı ve fiziksel
olarak bina sorunları vardır. Bu eksiklikleri ne zaman tamamlayacaksınız?
Son
sorum: Danıştaya idari hâkim alınmasında, yazılı
ve sözlü sınavları Adalet Bakanlığı yerine
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapması, yargının
bağımsızlığı açısından uygun değil
midir? Danıştayı siyasetin etkisinden ne zaman kurtaracaksınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bölünmez, buyurun.
SÜLEYMAN
BÖLÜNMEZ (Mardin) Sayın Başkanım, benim sorum olmayacak.
Çünkü, cumartesi günü iki turda birer dakika -tutanaklara bakılırsa-
soru sordum. Ben sorularımı yazılı vereceğim.
Hakkımı beşinci ve altıncı arkadaşlara
bırakmak üzere, protesto ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Az
önce, Sayın Bakanımız kürsüde, Korkuteli Spor Salonuyla
ilgili örnek verdi. Bu konuyu, biz, Sayın Bakanımla, yaklaşık,
inşaat başlamadan yedi ay önce görüşmüştük. Ama,
maalesef, inşaat bir türlü başlamadı, ta ki, Milliyetçi
Hareket Partili Belediye Başkanının AKPye transferine
kadar. Az önce, Sayın Bakan, kürsüde konuştu Biz tarafsızlık
yaptık dedi. Sayın Bakan, kendinizle çeliştiniz. Ayrıca,
sporu siyasete de alet ettiniz.
Sorulara
başlıyorum.
Antalyanın
Gazipaşa, Demre, İbradı ve Kaş ilçelerinde halen
kapalı spor salonu yoktur. Bu salonun, il özel idaresi tarafından
yapılması gerekirken, ödenek yetersizlikleri nedeniyle
inşaatına başlanamamıştır. Bakanlığınız
tarafından genel bütçeden yeterli pay ayırarak bu salonların
yapımına başlamayı düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Turizmin başkenti olan Antalyamızda hâlen olimpik
bir yüzme havuzu yoktur. Bu da, gerçekten, turizm adına utanç verici
bir durumdur. Antalya Belediyesi ile Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü
arasında yapılan protokolün üzerinden tam yedi ay geçmesine
rağmen bir gelişme olmamıştır. Yapılan
protokol gereği süre her geçen gün azalmaktadır. Bakanlık
olarak, bu havuzun bir an önce bitirilip faaliyete geçmesi konusunda
ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
Üçüncü
sorum: Daha önce Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne bağlı
olan 57 federasyonun 54ü özerkleştirilmiş durumdadır.
Bunların 20si son yedi ayda özerkleştirilmiştir, gidişat
çok tehlikelidir.
Özerklik
bir süreçtir. Zamanın geçmesi, bu anlayışın iyice
yerleşmesi, en önemlisi sponsorluk ile desteklenmesi şarttır.
Ülkemizde sponsorluk, henüz bütünüyle anlaşılmış
ve benimsenmiş değildir. Özerklik süreci tamamlandıktan,
sponsorluk -sporun- sektör içerisine yerleşip iyice benimsenmeden
federasyonları özerk yapmak, birkaçı hariç, çoğunu aslanların
önüne atmak değil midir?
Devlet,
Anayasada belirtildiği üzere, spora ve sporcuya her koşulda
sahip çıkmak zorundadır. Gerekli bir altyapı oluşturulmadan,
bu kısa süreler içerisinde federasyonların özerk hale gelmesi
sporcularımızı zor durumda bırakmaz mı?
Şu anda, 23 özerk federasyon sponsorlar tarafından desteklenmektedir,
kalan 31 federasyonun sponsoru yoktur.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
MUSTAFA
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sponsoru olmayan bu özerk federasyonlar
faaliyetlerini nasıl sürdüreceklerdir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Saygıdeğer arkadaşlarım, şu ana kadar, sadece,
dört milletvekili arkadaşım on dakika içinde soru sordu.
Ben,
diğer başkan vekili arkadaşlarımla konuşunca,
belki, şöyle bir uygulama yapabiliriz: Her milletvekiline en
iyisi bir dakikalık süre vermek, burada otomatik olarak ayarlamak,
onun şeyinin de otomatik olarak kesilmesidir. Yoksa, bir arkadaşımız
üç buçuk dakika soru sorarsa veya açıklamalar yaparsa bu olmaz.
Tahmin ediyorum, bundan sonra böylesi bir uygulama daha sağlıklı
olacaktır.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Süreyi uzatalım Sayın Başkan.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) On dakika çok az Sayın Başkan.
BAŞKAN
Evet, şimdi cevap işlemine geçiyoruz.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Sayın Başkanım çok teşekkür ederim.
Soru
soran arkadaşlarımızın sorularına kısaca
cevap vermeye çalışacağım.
Sayın
Kılıç, 9 maddesi tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gönderilen Vakıflar Kanunuyla ilgili
bir değerlendirme yaptılar ve bu konuda Hükûmet olarak ne yapacağımızı
sordular. Kuşkusuz, şu anda Adalet Komisyonundadır,
Adalet Komisyonunda geri gönderilen maddeler yeniden görüşülecektir.
Geri gönderme gerekçelerini Vakıflar Genel Müdürlüğü ilgili
bürokrat arkadaşlarımız incelediler, bugün de bana
düşüncelerini ifade ettiler. Ancak, bugün o düşüncelerini
ve değerlendirmelerini okuma imkânı bulamadım. Daha
sonraki bir aşamada, gerekirse, bunu sizinle değerlendiririz.
Ancak, tabii ki, Komisyon gündemine aldığında, orada,
bu konuyla ilgili düşüncelerimizi ortaya koyacağız.
Kamuya
personel alımlarında mülakat yapılmakta ve burada siyasi
tercihler rol oynamaktadır. dediniz. Kamuya personel alınırken
bir (A) grubu kadrolar var, bir (B) grubu kadrolar var. Mülakat yapılan
kadrolar, (A) grubu kadrolardır. Bunlar, kaymakam adaylığı,
müfettiş muavinliği gibi birtakım kadrolar için
alımlardır. Bunlar, zaten öteden beri, yani bizim dönemimizde
değil, ayrıca mülakatla personel alan kurumlarımızdır,
çünkü onların personel yönetmeliklerinde ayrıca mülakat
yapılacağı da yazılıdır.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Hâkim, savcı alımlarında uygulamayı
gördük Sayın Bakan; 90 alanlar elendi, 70 alanlar kazandırıldı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Bu konu, bizim getirmiş olduğumuz bir düzenleme
değildir. Ayrıca, (B) grubu kadrolarla ilgili de herhangi
bir mülakat yapılmamaktadır. Biliyorsunuz, biraz önce
kürsüde de ifade etmiştim, (B) grubu kadrolarla ilgili kamu kurum
ve kuruluşları boş kadrolarını ÖSYMye bildirmekteler.
Onlar da, aranan vasıflara uygun yüksek puan alandan başlamak
üzere, memur adaylarını kurumlara göndermekteler. Dolayısıyla,
burada herhangi bir siyasi tercihin olması söz konusu değil.
Ayrıca,
kamu çalışanları arasında ücret farklılığından
bahsettiniz, bu konuda tabii ki haklısınız. Onunla ilgili,
Devlet Personel Kanununda değişiklik yapan bir taslak, Bakanlığımca
Başbakanlığa sunuldu, Bakanlar Kurulunun gündeminde.
Ancak, daha önce, bir soru üzerine de ifade etmiştim; kamu personelini
temsil eden sendika ve konfederasyonlarımızın da, üstünde,
mutabakatı alınmadan, tam bir mutabakat sağlanmadan
Meclise sevk konusunda Sayın Başbakanımızın
bir hassasiyeti var. O nedenle, henüz daha, üzülerek ifade edeyim
ki, Meclise sevk etme imkânı bulamadık. Ancak, bir şey daha
söylediniz
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Devlet Memurları Kanunu
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) İşte, ben de ondan bahsediyorum, Devlet Memurları
Kanunundan bahsediyorum. Kamu personelinin, bizim dönemimizde
çok mağdur olduğunu, alım gücünün düştüğünü
ifade ediyorsunuz. Ben, bugün bir hesap yaptırdım. Aslında,
gerek memurlarımızın gerekse emeklilerimizin almış
oldukları ücretleri kuşkusuz ki yeterli görmüyoruz, daha
iyisini devlet olarak verebilmeliyiz; ancak, bizim dönemimizde,
hiçbirinin alım gücü düşmemiştir. Bununla ilgili bugün
yaptırmış olduğum bir hesap önümde; ancak, tabii,
vakit süratle ilerliyor, diğer sorulara da cevap vermem lazım.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Memurlar dinliyor Sayın Bakan!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Yapmış olduğum hesabın bir nüshasını
sizlere takdim edeceğim.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Memurlar çok mu iyi geçiniyor Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Bakın
Dedim ya, yeterli görmüyoruz.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Hepsi yoksulluk sınırının altında
maaş alıyor Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Örneğin, en düşük maaş alan, evli, yani,
aile ödeneği de alan bir memurumuz biz göreve geldiğimizde
392 alıyordu, önümüzdeki aydan itibaren, bu arkadaşımız
814 YTL alacak, yani
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Açlık sınırına yaklaştı
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Bakın, yüzde 107,7 gibi bir artış söz konusu.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Beş senede
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Açlık sınırında Sayın Bakan,
açlık sınırında
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Bu dönemdeki enflasyon da 53,3. Demek ki biz, enflasyonun
1 misli üstünde, en düşük maaş alan memurumuza, zam yapmışız,
alım gücü düşmemiş, alım gücünü, hatta, artırmışız.
Ortalama memur maaşında 82,1lik, bizim dönemimizde artış
sağlamışız, enflasyon 53,3. Enflasyonun üstünde
zam vermişiz, diğerlerine de böyle yapmışız.
Gönlümüz arzu eder ki, Türkiyenin imkânları elverdikçe, kamu çalışanlarına,
emeklilerimize bütçeden daha fazla pay ayırabilelim. Ama, hiçbir
zaman onları enflasyonun altında
tutmamaya -aldıkları ücret ve maaşı- özen gösterdiğimizi
ifade etmek istiyorum.
Sayın
Işık, Konyada Atatürk Şehir Stadının artık
işlevini büyük ölçüde yitirdiğini ve Konyada sporun,
özellikle futbolun çok sevildiğini, bu konuyla ilgili diğer
bazı büyük şehirler gibi, Konya Büyükşehir Belediyesinin
de bir projeyle Ankaraya gelmeyi arzu ettiğini ifade ettiniz.
Gerçekten, birkaç gün önce bir münasebetle karşıladığımız
Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Akyürek
de bundan bahsetmişti. O da Şehir Stadının karşılığı
olarak çok modern bir stadı şehrin dışında uygun
bir yere yapmayı planladıklarını ifade etti. Buna
karşılık mevcut stadın kendilerine devredilip
edilmeyeceğini sordu. Ben de, buyurun hazırlayın bir
proje, size yardımcı olalım dedik. Tabii burada bir de,
gerçekten, futbolun dışında bisiklet sporu da Konyada
çok sevilir, bununla ilgili, stadın içinde, bir pist var. Onun mutlaka
şehrin dışında, bu sporu sevenler için uygun bir fiziki
mekânın yapılmasında zaruret olduğunu düşünüyorum.
Nitekim öyle bir mekân da var Konyanın dışında, öyle
bir mekân da var. Orayı daha da mükemmel hâle getirme konusunda,
Gençlik ve Spor Genel Müdürümüz yanımda, ondan da istirham ediyorum,
bu konuyu özel olarak takip ederlerse sevinirim.
Yine
bir soru sordunuz ÖSYM son personel yerleştirmelerini önce yayınladı
bilgisayar ortamında, sonra kaldırdı, sonra tekrar yayınladı.
Bunun bir sebebi var mı? dediniz. Evet, gerçekten böyle oldu.
Bir teknik hata nedeniyle sonuçlardan bir bölümü yanlış aksetmiş,
sonra bu hatalar düzeltildi. Yani, ÖSYMnin yapmış olduğu
bu sınavlarda, tamamen bilgisayar ortamında yapıldığı
için, belki teknik hatalar olabilir, ki, o da düzeltildi. Bunun
dışında herhangi bir şaibenin söz konusu olmadığını
ifade etmek istiyorum.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Sayın Bakanım, Konyayı şehir
dışına çıkarmak istiyorsunuz. Antalyayı
şehir içine... Bu konuda bir şey demediniz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) O soru gelecek sanıyorum şimdi.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Benim sorularımda vardı efendim, ben sordum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Var mı, geçti mi? Affedersiniz, affedersiniz
Sayın Kılıç; doğru, öyle bir sorunuz var.
Tabii,
biz, belediyelerimizden, eğer şehrin içinde kalmış,
işlevini büyük ölçüde yitirmiş statları bize verin,
biz de bunun yerine Türk gençleri için, spor için daha modern bir stat
yapalım teklifiyle gelirlerse, buna sıcak bakıyoruz,
bu konuda yardımcı oluyoruz, ama, bu stadın nereye yapılacağı
konusu tamamen imar planlarına göre o ildeki büyükşehir
belediyesinin ve meclisinindir. Nereye yapacağı konusuna
biz karışmayız, karışamayız. Çünkü, oradaki
yerel yönetimcilerin işidir bu.
Antalya,
bunu
Biraz önce Tuncay Bey de ifade etti, daha uygun yerler var, hatta,
şehrin içinde yapılıyor diye bir yazılı müracaatı
da olmuş. Tabii, bu konu tamamen Antalya Büyükşehir Belediye
Meclisinin ve Belediye yönetiminin sorumluluğundadır.
Yani, bir an önce, biz o statların ve salonların yapılmasını
istiyoruz. Çünkü, 2010 süratle geliyor. Basketbol şampiyonası
finalleri olacak ve o stada da şiddetle ihtiyacımız
var. Bir an önce yapılmasını istiyoruz. Takdir, tabii
ki, yerel yöneticilerindir.
Sayın
Özdoğan kamuda 100 bin personel alacağız demiştiniz,
sonra Babacan 2007de hiç personel almayacağız dedi diye
bir beyanda bulundu.
Ben,
2006yla ilgili, 100 bin civarında, kamuya, personel yerleştireceğimizi
söylemiştim. Hem memur statüsünde hem sözleşmeli statüde
hem de geçici statüde ve hem de işçi statüsünde, 2006 yılında,
şu ana kadar 146 bin vatandaşımızı kamu kurum
ve kuruluşlarında personel olarak değerlendirdiğimizi
ifade etmek istiyorum.
2007yle
ilgili de, bütçe kanununda kamu kurum ve kuruluşları 2006
yılında boşalan kadrolarının yüzde 50siyle
ilgili doğrudan atama imkânına sahip olacaklar, ayrıca,
23 bin de açıktan atama izni bütçe kanununda öngörüldü. Bu,
aşağı yukarı 60 bin yeni personel demektir. Yani,
ortalama, 2007 yılında da biz 60 bin yeni personel alma
imkânına sahip olacağız.
Sayın
Babacanın 2007de kamuya hiç personel almayacağız
şeklinde bir beyanını ben hatırlamıyorum. Zaten,
bütçe kanununda bu var. Ali Babacan bunları biliyor. Böyle bir
şey söylemesi bana göre mümkün değil.
Sürem
dolmuş. Sayın Başkanım, siz de işaret etmiyorsunuz.
Ama, izin verirseniz
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Yargıda hâkim ve savcıların alınışıyla
ilgili
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Sayın Başkanım, ne emredersiniz?
BAŞKAN
Buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Palandöken kayak pisti dediniz. Önümüzdeki Ocak
ayının 14ü, 15inde, İtalyada Torino kentinde, 2011 Universiade
kış oyunlarının Erzuruma alınmasıyla ilgili
oylama yapılacak. Bendeniz oradayım, Erzurum Belediye
Başkanı, Valisi, Üniversite Rektörü ve herkes de orada olacak.
İnşallah, 2011 Universiade kış oyunlarını
Erzuruma almayı başarırız. Böylece, Palandöken
de, kuşkusuz ki, ciddi bir kayak merkezi haline gelir. Ben de, bu
konunun özel olarak takipçisi olduğumu ifade etmek istiyorum.
İzin
verirseniz diğer sorulara yazılı olarak cevap vereyim
Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Danıştay binasını da sormuştum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN
(İstanbul) Sürem bitti.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla beşinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.14 GENÇLİK
VE SPOR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 20.518.340
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 124.310
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 185.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.431.410
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 325.570.940
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 347.830.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 9.760.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 331.815.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 4.255.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 345.830.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 420.776.196,23
- Toplam Harcama : 404.070.295,03
- İptal Edilen Ödenek : 16.705.901,20
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 269.657.000,00
- Yılı tahsilatı : 389.889.863,23
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.92 VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.332.822
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 140.513
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.200.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 410.471
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 43.419.355
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 216.058.997
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 121.022.842
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 393.585.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 379.800.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirleri 13.775.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 393.585.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 206.005.000,00
- Toplam Harcama : 158.861.123,07
- Ödenek Dışı Harcama : 3.719.115,31
- İptal Edilen Ödenek : 50.862.992,24
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 206.000.000,00
- Yılı tahsilatı : 172.109.057,88
BAŞKAN (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Vakıflar
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.78 DEVLET
PERSONEL BAŞKANLIĞI
1. Devlet Personel Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.424.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 45.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.469.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Personel Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.79
BAŞBAKANLIK YÜKSEK DENETLEME KURULU
1. Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 10.280.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 75.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 10.355.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
05 DANIŞTAY
BAŞKANLIĞI
1. Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 5.069.094
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 31.255.776
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 102.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 36.426.870
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Danıştay
Başkanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 19.781.843,00
- Toplam Harcama : 19.153.179,10
- Ödenek Dışı Harcama : 941.273,02
- İptal Edilen Ödenek : 1.569.936,92
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Danıştay
Başkanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.08- TÜRKİYE
BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 899.134.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.410.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 400.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 359.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 37.032.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 938.335.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 119.250.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 776.635.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 28.438.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 11.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 924.335.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.09- TÜRKİYE
BİLİMLER AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI
1. Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 6.275.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.275.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 40.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 6.225.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 10.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.275.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Böylece,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Vakıflar Genel Müdürlüğü,
Devlet Personel Başkanlığı, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Danıştay Başkanlığı,
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı
ile Türkiye Bilimler Akademisi Başkanlığının
2007 yılı bütçeleri ile Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar Genel Müdürlüğü
ve Danıştay Başkanlığının 2005
mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmalarını temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, beşinci tur görüşmeleri tamamlanmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.59
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.17
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36ncı
Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Şimdi,
altıncı tur üzerinde görüşmelere başlayacağız.
Altıncı
turda, Hazine Müsteşarlığı, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı, Türkiye İstatistik
Kurumu Başkanlığı bütçeleri ile Devlet İstatistik
Enstitüsü Başkanlığının kesinhesabı
yer almaktadır.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
H) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1.- Hazine
Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J) BASIN-YAYIN
VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili
açıklamaları daha önceleri de yaptığım için
tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin
bitimine kadar yerlerinden soru sorabilirler.
Soru
sorma için arkadaşlarımız mikrofonu açacaklar. Soru
sorma işlemini başlatıyorum ve soru sormayla ilgili
olarak, bu turda, milletvekili arkadaşlarımızın
en az 10 tanesinin soru sorması için, arkadaşlara bir dakikalık
süre vereceğim ve bir dakika sonra da mikrofonları kapanmış
olacaktır. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum; çünkü, dört dakikada
soru soran arkadaşlar var. Bir hakkın
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Bir dakikada soru sorulmaz ki Sayın
Başkan.
BAŞKAN
Bir dakikada soru sorulur Sayın Çetin. Sorulur efendim, bir
dakikada soru sorulur, soranları göreceksiniz biraz sonra.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Her gün yeni moda çıkarıyorsunuz!
BAŞKAN
Altıncı turda grupları ve şahısları
adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu; Mehmet Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili,
İnal Batu, Hatay Milletvekili; Feridun Fikret Baloğlu, Antalya
Milletvekili; Hüseyin Bayındır, Kırşehir Milletvekili;
Cevdet Selvi, Eskişehir Milletvekili,
AK
Parti Grubu: İsmail Ericekli, Çankırı Milletvekili;
Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili; Eyyüp Sanay, Ankara
Milletvekili; Hacı İbrahim Kabarık, Bartın Milletvekili;
Fatih Arıkan, Kahramanmaraş Milletvekili; Saffet Benli,
Mersin Milletvekili.
Anavatan
Grubu; Ömer Abuşoğlu, Gaziantep Milletvekili; Hüseyin Özcan,
Mersin Milletvekili; Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili; Mehmet
Sait Armağan, Isparta Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde, Alaattin Büyükkaya, İstanbul Milletvekili;
aleyhinde, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
İlk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Trabzon Milletvekili
Mehmet Akif Hamzaçebiye aittir.
Sayın
Hamzaçebi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz,
belirlendiği şekilde, on üç dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hazine Müsteşarlığı, uygulanmakta
olan ekonomik programın belli konularda yürütülmesinden ve genel
olarak da koordinasyonundan sorumlu bir kuruluşumuzdur. Bu
nedenle, ben, bütçe konuşmamı, bu kuruluşun sorumlusu
olduğu ekonomik programı belli açılardan değerlendirmek
suretiyle yapmak istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bütün ekonomi politikalarının
amacı, halkın refahını artırmaktır. Vatandaşın
sıkıntısı bugün düne göre daha azsa, azalıyor
ise, halkın refahı, vatandaşın refahı giderek
hissedilir ölçüde artıyorsa ve vatandaş geleceğe
umutla bakabiliyorsa ekonomi politikaları doğru yolda
demektir. Eğer aksi bir durum söz konusuysa, bu da politikaların
gözden geçirilmesini gerektirir.
Geçen
hafta burada, cuma günü, Sayın Maliye Bakanı bütçe sunuşunu
yaptı. Sayın Maliye Bakanının konuşmasının
ardından siyasi parti grupları bütçeye ilişkin olarak
değerlendirmelerini yaptılar ve onun ardından da Sayın
Başbakan Hükûmet adına açıklamalarda bulundular.
Sayın
Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı, açıklamalarında
geçmiş dört yılın değerlendirmelerini yaptılar.
Tabii ki bu bütçe Adalet ve Kalkınma Partisinin son bütçesi olması
nedeniyle geçmiş dört yılın değerlendirmesinin
yapılması son derece doğal. Sayın Başbakan,
geçmiş dört yılın değerlendirmesini yaparken kullanmış
olduğu bir cümleyle bu dört yılın özeti olarak sayılabilecek
bir rakamı ifade ettiler. Sayın Başbakan şu değerlendirmede
bulundu: 2002 yılı sonunda 183 milyar dolar olarak aldığımız
gayrisafi millî hasılaya, biz, geçen dört yıl içerisinde
210 milyar dolar ilave ettik.
Değerli
arkadaşlar, gerçekten, resmî rakamlara baktığımızda,
dolar cinsinden gayrisafi millî hasıla rakamına baktığımızda
2002 ile 2006 arasındaki artış oranının yüzde
112 olduğunu görürüz. 183 milyar dolar 2002 sonudur, 2006 sonunda
bu rakamın 390 milyar dolar düzeyinde olacağı tahmin
ediliyor. Oranlarsak, millî gelirde dolar cinsinden yüzde 112 oranında
artış olmuş gözüküyor. Kişi başına millî
gelir rakamlarına baktığımızda -ki gayrisafi
yurt içi hasıla rakamları olarak bu da ifade ediliyor- burada
da benzer bir artış söz konusu. 2002 sonunda 2.638 dolar olan
kişi başına gayrisafi yurt içi hasılanın,
2006 yılı sonunda 5.341 dolara ulaşacağı tahmin
ediliyor.
Öte
yandan, Sayın Başbakan, konuşmasının bir
başka yerinde, yine dört yıllık iktidar dönemlerinde
ortalama memur maaşını yüzde 72 oranında, ortalama
kamu işçi maaşını da yüzde 65 oranında artırdıklarını
söylediler.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, böyle bir tabloda Sayın Başbakana
sormak gerekir: Dolar cinsinden millî gelir eğer gerçekten yüzde
112 oranında arttıysa, o zaman neden kamu personeline, kamu
işçisine bu artışın ancak yarısını
uygun gördünüz, bu artışın ancak yarısına
denk gelecek bir artışı layık gördünüz?
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Güzel bir soru.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Değerli milletvekilleri,
sorunun esası buradadır. Dolar cinsinden yüzde 112 oranında
arttığı ifade edilen millî gelir, gerçekten bu oranda
artmış mıdır?
Ben
size yine devletin bir başka rakamını vermek istiyorum:
Bakanlar Kurulunun 1 Kasım 2006 tarihli Resmî Gazetede yayımlamış
olduğu 2007 yılı programında yer alan ve sabit fiyatlarla
millî gelir rakamlarını gösteren bir tablo. Sabit fiyatların
özelliği, enflasyondan kaynaklanan artışları bir
kenara bırakır, para cinsinde doların değer kaybetmesinden,
Türk lirasının değer kazanmasından kaynaklanan
yine değer oynamalarını bir kenara bırakır
ve ekonomik kıyaslamalarda kullanılan budur, sabit fiyatlarla
millî gelir rakamıdır.
Bakın,
bu da devletin rakamıdır. Sabit fiyatlarla millî gelir rakamında,
ben Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı devraldığı
2002 yılından dört yıl daha öncesine gidiyorum. 98
yılında Türkiyede kişi başına gayrisafi
yurt içi hasıla 3.080 dolar değerli arkadaşlar. Bu rakamın
2006 yılı sonunda 3.688 dolara çıkması öngörülmüş.
Yani, sekiz yılda, Türkiye, millî gelir rakamında ancak yüzde
19,7 oranında bir artış sağlayabilmiş. Durum
budur değerli arkadaşlar, gerçek durum budur. Sayın
Başbakanın rakamlarını enflasyondan arındırırsak,
dolardaki değer kaybından arındırırsak, gelmiş
olduğumuz rakam, nokta budur.
Zaten
hatırlayacaksınız, geçen mayıs-haziran ayında
bir çalkantı yaşadık. Dolar 1,6 YTL rakamlarına kadar
yükseldi. O zaman -hatırlayın- millî gelir rakamlarının
birden nasıl geri gittiğini, dolar cinsinden hesaplanan
rakamların nasıl yeniden hesaplanmak zorunda kaldığını
lütfen hatırlayın. Doların 1,8e çıkması hâlinde
veya 2 YTLye çıkması hâlinde Sayın Başbakanın
kullanmış olduğu rakamların nasıl altüst olacağını
bilelim değerli arkadaşlar. Doğru rakam budur.
Bunu
söylerken, ekonomide sağlanmış olan birtakım olumlu
gelişmeleri göz ardı etmek istemiyorum. Kamu borç stokunda
nominal olarak artış olmasına rağmen, gayrisafi
millî hasılaya oran olarak bir düşüş olmuştur. Ancak,
bunun bir kısmının yine dövizdeki değer kaybından
kaynaklandığını unutmayalım. Kamu sektörü
borçlanma gereğinde bir azalış olduğunu biliyoruz,
büyüme rakamlarının olumlu olduğunu biliyoruz. Ancak,
bütün ekonomiyi bu üç göstergeye dayanarak, buna sığınarak
değerlendirmeye çalışırsak, bunlarla sonuca
ulaşmaya çalışırsak yanlış yapmış
oluruz değerli arkadaşlar.
Dünyada
büyümenin olduğu bir süreç yaşadık. Dört yıldır
dünya ekonomisi yüzde 5in üzerinde büyüyor. Gelişmekte olan
ülke ekonomileri yüzde 7nin üzerinde büyüyor. Gelişmekte
olan Asya ekonomileri yüzde 8in üzerinde büyüyor. Çin yüzde 10un
üzerinde büyüyor. Hindistan yüzde 8in üzerinde büyüyor. Böyle bir
tabloda, Türkiye, yüksek faiz politikasıyla dünyadaki
sıcak parayı, likiditeyi Türkiyeye çekmiş ve kamu,
borçlanma ihtiyacını bu kaynaklardan sağlamıştır
değerli arkadaşlar.
Böyle
bir süreçte, kamu sektörünün borçlanma gereği azalırken,
borcun millî gelire oranı azalırken, özel sektörün borçluluğundaki
olağanüstü artışı ben dikkatinize sunmak istiyorum.
Kamu sektörünün borcunda, toplam kamu borcunda, 2002-2006 arasındaki
artış yüzde 51 düzeyinde iken, aynı dönemde özel sektörün
döviz cinsinden yurt dışına olan borç durumunda, borçluluğundaki
artış yüzde 149 oranındadır değerli milletvekilleri.
Döviz cinsinden özel sektörün yüzde 149 oranında borcunda bir artış
meydana gelmiş olması, dört yıllık dönemde bu artışın
meydana gelmiş olması, dövizde herhangi bir oynama, herhangi
bir sıçrama, kıpırdama hâlinde reel sektörün nasıl
bir riskle karşı karşıya olduğunun en büyük
göstergesidir. 2001 öncesindeki kur rejimi nedeniyle Merkez Bankasının
üzerinde olan risk, şimdi dalgalı kur nedeniyle artık
piyasanın, reel sektörün, şirketlerin üzerindedir ve dövizle
borçlanmış olan vatandaşlarımızın üzerindedir.
Bu, ekonominin en büyük riskidir değerli arkadaşlar.
Yine,
bu çerçevede, Merkez Bankasının, Merkez Bankası
Başkanının uyarıda bulunduğu dolarizasyon
konusuna değinmek istiyorum. Dolarizasyon, yani vatandaşın
yerli paraya, yeni Türk lirasına güveninin azalması, yabancı
bir parayı hem tasarruf aracı hem de ekonomide bir ödeme aracı
olarak kullanmaya başlaması. Ekonomideki gelişmeye
baktığımızda, dolarizasyon olarak ifade edebileceğimiz
yabancı paraya olan talebin giderek artmakta olduğunu görüyoruz.
Bu mayıs çalkantısına kadar, 2006 Mayıs öncesine
kadar yüzde 47 oranına kadar düşmüş olan yabancı para
talebinin
Bu talebi, yabancı para talebini toplam para arzına
oranlıyorum, yüzde 47. Yüzde 47lik bu oran, ağustos ayında
yüzde 52ye çıkmış ve kasım ayında da yüzde 55e
çıkmıştır. Sayın Merkez Bankası Başkanının
yapmış olduğu uyarı da budur. Vatandaş yeniden
dövize yöneldi, tasarruf aracı olarak yeniden dövize yönelmiştir
değerli arkadaşlar.
1998-2002
arasında yabancı para cinsinden mevduat 16,7 milyar dolar
miktarında artmışken, 2002-2006 dönemindeki artış
22,1 milyar dolardır. Döviz tevdiat hesaplarını söylüyorum.
22,1 milyar dolarlık artışın sadece 10,7 milyar doları
son on bir ayda meydana gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, ekonomik programların arkasında halkın
desteği, halkın güveni yoksa, program sonuçları itibarıyla
halkın refahında bir artışa neden olmuyorsa, programın
yürütülmesi mümkün değildir. Program giderek böyle bir açmaza
doğru gitmektedir. Programın arkasında esasen vatandaşın
desteği zaten belirsizdi. Vatandaşın yabancı para
cinsinden talebinin de giderek arttığını dikkate
alırsak, gerçekten, uygulanmakta olan program çok büyük risklerle
karşı karşıyadır.
Ben,
cari açık konusunda bir rakam vererek artık ezberlediğimiz
o riski yeniden sizlere söylemekten kaçınıyorum. Bunu hepimiz
biliyoruz. Cari açığın Türk ekonomisi için nasıl
olağanüstü bir risk taşıdığını, 2006
yılı sonunda yüzde 9lara, millî gelire oran olarak, gayrisafi
millî hasılaya oran olarak yüzde 9lara ulaşan bu riskin nasıl
artık taşınamaz bir boyuta geldiğini hepimiz biliyoruz.
Ben, sizlere başka bir oran vermek istiyorum: Net uluslararası
yatırım pozisyonu. Yani Türkiyenin, Türkiyedeki kişilerin,
kamu kurumları, Merkez Bankası, Hazine dâhil, yurt dışından
olan alacakları ile yurt dışına olan borçlarının
kıyaslandığı rakam. Bu rakamın net durumu, 2002
yılı sonunda 85 milyar dolar. Net uluslararası yatırım
pozisyonunda Türkiye 2002 yılı sonunda 85 milyar dolar
açık vermektedir; bu rakam, 2006 yılının Haziran
ayı sonu itibarıyla 157 milyar dolardır değerli arkadaşlar;
açığın artış oranı yüzde 85tir, bu olağanüstü
bir artıştır. Dövize olan herhangi bir talebin bir anda
tetiklenmesi, artması hâlinde
İç piyasalarda,
dış piyasalarda iç ekonomik gelişmeler neden olabilir,
iç siyasi gelişmeler neden olabilir, 2007 yılında yaşayacağımız
seçimler buna neden olabilir; uluslararası konjonktürde zaten
Türkiye çok rahat değil, çok rahat, uluslararası likiditeyi
çekebilme olanağına sahip değil. Böyle bir talepte,
net uluslararası yatırım pozisyonu olarak ifade ettiğim
bu açık, Türk ekonomisinin çok büyük bir sorunu, çok büyük bir riski
olarak karşımıza çıkacaktır değerli arkadaşlar.
Kamu
borcunda nispi bir iyileşme olduğunu ifade ettim; ancak,
kamu borcunun yapısına baktığımızda, bu
iyileşmeye de ihtiyatlı yaklaşmamız gerektiğini
düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Toparlıyorum.
Borcun
yapısına baktığımızda, faize endeksli
borçlar ile (Değişken faizli borçlar diyoruz buna.) döviz cinsinden
veya dövize endeksli borçların toplam borç stokundaki
ağırlığının önemli ölçüde değişmediğini,
hemen hemen hiç değişmediğini görüyoruz. Yetkililerin,
ilgili bakanların Burada da bir iyileşme vardır. dedikleri
rakamlar, son derece sembolik rakamlardır. Bakın, toplam
borç stoku içerisinde bu şekilde faize endeksli veya döviz cinsinden
veya dövize endeksli borçların toplamı 2004 yılında
yüzde 70 iken, bu rakam 2006 yılı Ekim ayında yüzde 68e inmiştir,
sadece yüzde 68e inmiştir. 2 puanlık bir iyileşmeyi,
ben, böyle önemli bir borç stoku olan bir ülkenin değerlendirmesini
yaparken ciddi bir iyileşme olarak görmüyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2007 yılı bütçesinin temel özelliğine
baktığımızda, bu riskleri, bir kere
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Hamzaçebi, lütfen
Bu son uzatmadır, lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) Peki, tamamlıyorum Sayın
Başkan.
Enflasyonla
mücadele özelliğine sahip bir bütçe olmadığını
söylemeliyim. Nedeni şudur: Bütçenin faiz dışı
harcamaları yüzde 17,8 oranında artmaktadır. 2007
yılında gayrisafi millî hasılanın nominal artışı
yüzde 12,3tür. Eğer millî geliri yüzde 12,3 oranında artırmayı
planlıyorsanız, bunun üzerinde 17,8 oranında yüksek
bir artışla faiz dışındaki harcamaları
artırıyorsanız, bu bütçenin enflasyonla mücadele
bütçesi olduğunu iddia etmek mümkün değildir. Sayın
Merkez Bankası Başkanının veya Merkez Bankası
yönetiminin Bir yıl içinde faizlerin inmesini beklemiyoruz.
yönündeki mesajı da esasen bütçeye güvensizliğin ifadesidir.
Bu bütçe, bırakın faizleri indirmeyi, hiç arzu etmiyoruz,
hiç istemiyoruz ama, belki faizlerin artışına bile neden
olabilecektir.
Sözlerimi
burada bitirirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Samsun Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili Sayın Haluk Koç.
Sayın
Koç, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2007
bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Dış
politika alanında ülkemiz, bildiğiniz gibi, son derece
çalkantılı ve endişe verici bir dönemden geçmektedir.
Cumhuriyetimizin kurulmasından bu yana bütün hükûmetlerin
bir millî politika anlayışıyla yürütmeye çalıştıkları
dış ilişkilerimiz, Adalet ve Kalkınma Partisi
Hükûmeti döneminde maalesef -üzülerek bunu söylüyorum- bir parti
politikası hâline dönüşmüştür. Devlet anlayışından
kopuk, devlet geleneklerinden kopuk, devlet tecrübesinden yoksun
bir yaklaşımla yürütülen dış politika, maalesef,
bugün çok acı meyvelerini de vermeye başlamıştır.
Dünyanın
en başarılı diplomasilerinden biri sayılan Türk
diplomasisi, şimdi bu iktidarın elinde üst üste başarısızlıklarla,
yenilgilerle -bu kelimeyi de üzülerek söylüyorum, ama bugün yaşadığımız
olaylar karşısında söylemek zorundayım- hatta
utanç verici durumlarla karşı karşıya kalmaktadır.
Bu durum, özellikle Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde
gözlenmektedir. Kırk yılı aşkın bir süredir öncelikli
dış politika hedefimiz hâline gelen Avrupa Birliği
üyeliğinden, bu politikalar sonucunda, her zamankinden daha
fazla uzaklaşılmıştır, gelinen nokta budur.
Daha da vahimi, Avrupa Birliği üyeliği yolunda milletimizin,
Türk milletinin kabul edemeyeceği birçok taviz verilmiş
ve bunlar, ülkemizin uluslararası ilişkilerindeki itibarını
da ciddi biçimde zedelemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bu kürsüden sık sık belirli bir kadroyu
hedef alarak konuşuyorum. Geçen gün de bir arkadaşımızın
konuşmasına cevap verirken aynı duyarlılığın
altını çizmiştim. İçinizdeki duyarlılığı
olan arkadaşlarımı tenzih ederek söylüyorum, kerameti
kendinden menkul bazı özel danışmanların Dışişlerini
baypas ederek yürüttükleri özel temaslarla ilgili haber ve demeçler
birer ibret vesikası olarak Türkiyenin arşivlerinde durmaktadır.
Bunlar bu dönemde yaşanmıştır değerli arkadaşlarım.
Örneğin, bu iktidar işbaşına gelene kadar Türkiyenin
üyelik süreciyle Kıbrıs meselesi arasında Avrupa Birliği
belgeleriyle tescil edilmiş bir bağ var mıydı, yok
muydu? Lütfen bir düşünün ve 1999 yılına dönelim.
Eğer yok diyorsanız, 1999 yılında Finlandiya
Başbakanı Sayın Liponnen Ankaraya kadar gelmiş
ve Sayın Başbakan Bülent Ecevite verdiği mektupla,
Kıbrıs sorununun Türkiyenin AB üyeliği için bir engel
teşkil etmeyeceğini, belirtmiştir. Kıbrısın
Türkiyenin önüne bir ön koşul olarak çıkarılacağının
ilk işaretine ilk defa bu Hükûmet döneminde tarihi de söyleyelim-
6 Ekim 2004 İlerleme Raporundan sonra aradaki üç ayı boş
geçiren bu Hükûmetin 17 Aralık 2004 zirvesinde tanık olduk.
Gerçi Sayın Babacan yok, ama Sayın Atalay var, canlı imza
tanığı olarak Sayın Bakan Hükûmeti temsil ediyorlar.
O zirvede, Türkiyeden, ABye üye olacak on yeni üyeye, Ankara Anlaşmasının
uygulanması için ek protokol imzalanması istenmiştir.
Bu on yeni ülkeden biri, Türkiyenin gayrimeşru saydığı
Kıbrıs Rum yönetimiydi. Bu protokolü imzalamak konusunda
orada bir taahhütte bulunmak, Güney Kıbrısı Türkiyenin
resmen tanımasının yolunu açacaktı. Aslında
karşımızdakilerin amacı da oydu. Daha önceki genişlemede
üye olan Avusturya, Finlandiya ve İsveçle böyle bir protokol imzalamamız
istenmemişti. Şimdi niye baskı yapılıyordu
Türkiyeye? Çünkü, Türkiyenin üyelik süreci, Kıbrısla ilgili
olarak yıllardır Türkiyeden istenip de alınamayan tavizlerin
elde edilmesi için bir fırsat oluşturuyordu Avrupalılar
için. Türkiyenin orada bu talebe evet demesi hâlinde arkası çorap
söküğü gibi gelecekti.
Biz
bunu gördük o tarihte. Sayın Genel Başkanımız
derhâl bir basın toplantısı düzenleyerek, Sayın
Başbakanı, 17 Aralık 2004 zirvesi öncesinde, böyle bir
taahhüde girmemesi için uyardı Kahveni iç Sayın Başbakan,
uçağına bin, dön. dedi. Ama, ne yazık ki, dinletemedi.
Bu baskılara direnirlerse tam üyelik vaadinin ellerinden kaçacağından
korktu o zaman Hükûmet. Başbakan, bizim, bugün bile utanç verici
bir teslimiyet belgesi olarak gördüğümüz bu taahhütnamenin
imzalanması için Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalaya
talimat verdi. Avrupa Birliğinin Kıbrıs konusundaki
siyasi şantajına, Türkiye Hükûmeti, 17 Aralık 2004 gecesi
boyun eğmiştir değerli arkadaşlarım, bir
şantajdır bu. İşte filmin koptuğu an o andır.
Ancak,
daha da üzücü olan, bu tavizin verilmesine karşın tam üyelik
yolunda istediğimiz gibi ilerleyemedik. Geçen günkü konuşmamda
söylediğim gibi, ah bu çifte standartlar! Batının Türkiyeye
ve Türk milletine uyguladığı ve yakın tarih diliminde
örneklerine çok tanık olduğumuz ah bu çifte standartlar yine
çıktı, ama kimin karşısına çıktı bu sefer?
Boyun eğen, taviz vermeye açık, örneklerini yaşayan ve
yaşatacak olan Hükûmetin bu tutumu karşısında
çıktı. 17 Aralık zirvesinde şimdiye kadar hiçbir
aday ülkeye kabul ettirilmemiş bir metin bize kabul ettirildi.
Buradaki en önemli ifade, Türkiyeyle müzakerelerin ucunun
açık olduğuna dair ifadeydi.
Değerli
arkadaşlarım, onlar, daha sonra, Sayın Hacaloğlu
tarafından, Sayın Onur Öymen tarafından, Sayın Baykal
tarafından, o zirveden dönüşte burada ifade edildi. Yanlış
tercüme etmişsiniz. diye Sayın Dışişleri Bakanının
-ben o günkü sahneyi hatırlamak istemiyorum- elindeki belgelerle
gelip Cumhuriyet Halk Partisi sırasına kadar, Sayın
Genel Başkan Baykalın önüne bu kâğıtları attığı
sahneye tanık olduk biz bu Mecliste. Yanlış mı tercüme
edilmişti? Ne kadar doğru olduğu yaşadığımız
olaylarla çıktı.
Değerli
arkadaşlarım, bitmedi, bundan sonra 29 Temmuz 2005 tarihinde
Sayın Dışişleri Bakanı, bu sefer Sayın
Atalayı görevlendirmedi bizzat kendisi devreye girdi ve ek
protokolü imzaladı. Böylece Türkiye, Güney Kıbrısla
ilgili resmen bir taahhüt altına girdi. Ancak görünen odur ki,
kendileri de bunun vahim bir hata
olduğunu fark ettiler ve bir buçuk yıldır bu protokolü
bu Meclise -354 tane iktidar milletvekilinin olduğu bu Meclise-
onaylatmak için getiremiyorlar değerli arkadaşlar. Çünkü
siz onay vermeyeceksiniz, siz onay vermeyeceksiniz, siz benim söylediklerimle
aynı noktadasınız.
Hükûmet
ek protokolü Meclise getiremedi, ama Kıbrıs konusunda yeni
girişimlerine devam etti. Ocak 2006daki eylem planıyla,
KKTCye uygulanan izolasyonların kalkması karşılığında
liman ve havaalanlarını Kıbrıs Rum yönetimine
açacağını duyurdu. Çok açıkça ifade etmek gerekir
ki, Kıbrıs Rum kesimini fiilen tanımak anlamına
gelir, ancak Hükûmet, dış baskılara dayanamadığı
için bunu da yapmaktan kaçınmadı.
Bugün
gelinen nokta nedir değerli milletvekilleri? Hükûmet, işi
daha da ileriye götürerek -hiç diplomaside olmayan bir iş- tek
taraflı taviz verme yolunu seçmiş, üstelik bunu bütün millî
kurumlardan bağımsız bir şekilde yapmıştır.
ABye şöyle denmiştir: Ben bir havalimanını ve bir
limanımı Rumlara açayım, bunun karşılığında
da bir yıl içinde Ercan Havaalanından doğrudan uçuşlara,
Magosa Limanından da ticarete izin vermenizi bekliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, böyle bir şey olabilir mi bunu bir düşünün.
Böyle bir şey olabilir mi? Bir limanı ve havaalanını
açmakla tüm liman ve havaalanlarını açmak arasında ne
fark var?
Zaten
AB yetkilileri de bu öneriyi önemli bir taviz olarak görseler de kabul
etmediler ve Türkiyeyle müzakereleri sekiz başlıkta dondurma
kararı aldılar. Dondurulan sadece bu sekiz madde de değil,
geri kalan bütün maddelerde ilerleme sağlanması, yani geçici
kapatma aşamasına da gelinmesi için Türkiyenin Kıbrıs
konusunda ABnin istediği tavizleri vermesine bağladılar.
Bu, çok ağır bir karardır sayın milletvekilleri.
Bununla
da yetinmiyorlar şimdi, Güney Kıbrısın tanınmasını,
Güney Kıbrıs ile Türkiyenin
ilişkilerinin normalleştirilmesini öngören 21 Eylül
2005 tarihli kararlarına da atıfta bulunuyorlar. Bu kadar
büyük bir haksızlık karşısında Türkiye tepkisini
ortaya koymalıydı diye düşünüyoruz, ancak Hükûmet bugüne
kadar gerekli tepkiyi vermemiştir, hâlâ bundan, varsa eğer,
nasıl bir yorumla bulunuyorsa, başarı kırıntıları
çıkartıp sunmak zorundalar veya öyle hissediyorlar kendilerini.
Değerli
arkadaşlarım, o hâlde, bu Hükûmet, dış politikada,
uluslararası ilişkilerde, AByle ilişkilerimizde başarılıdır
diyebilir miyiz? Yıllar boyu az ya da çok ileri doğru yol aldığımız
bir alanda böylesi bir tökezleme, üstelik verilen tek yönlü, tek taraflı
tavizlere rağmen normal midir, değil midir, bunu ben sizlere
soruyorum? Biz bunu, Türk milleti için kabul edilemez bir durum ve
AKP Hükûmeti için de, maalesef, büyük bir hezimet olarak görüyoruz.
Bu gelinen noktada AB kadar Hükûmetin de hatası var, çünkü ek protokolü
imzalayarak, Kıbrıs meselesiyle AB üyeliğinin iç içe
girmesine yol açtılar. Tekrar altını çizerek söylüyorum,
bu da ABye tam üyelik yolunda yapılmış affedilmez bir
hatadır.
Değerli
milletvekilleri, bunlar siyasi boyuttu. Aslında AByle müzakere
süreci, bildiğiniz gibi, teknik bir konudur. Türkiyenin üyeliğini
başka sebeplerden istemeyen ülkeler, işin içine siyasi
faktörler sokarak olayı bulandırmaya çalışıyorlar,
bunu biliyoruz. İşte, olayın teknik boyutunda Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği -ki, Sayın Büyükelçi
Oğuz Demiralpe ben huzurlarınızda teşekkür ediyorum
emekleri için- çok önemli bir görev üstlenmektedir. Bu kurum, Devlet
Planlama Teşkilatı ve Dışişleri Bakanlığı
ile
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HALUK
KOÇ (Devamla)
tam bir uyum içinde çalışarak, müzakerelerin
ulusal program çerçevesinde ilerlemesini sağlamakla görevlidir.
Ancak, bu üç kurumumuz arasında koordinasyonun yetersiz olduğunu
görüyoruz. Avrupa Birliği Komisyonu 2006 Türkiye Raporunda,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin artan sorumluluklar
ile personel ve diğer kaynaklarının da arttırılması
gerektiğini ve bu konuda gerekli adımların atılmadığını
belirtmektedir. Benzer şekilde DPT, geçen sene Sayın
Dışişleri Bakanının isteği üzerine hazırladığı
Katılım Müzakereleri Raporunda, Genel Sekreterliğin
kadro ve altyapı olarak yetersiz olduğunun ve Genel Sekreterliğin
bu konudaki eksikliklerinin altını çizmiştir.
Şimdi, bu raporun üzerinden bir yıldan fazla zaman geçtikten
sonra, Sayın Bakan bu konuda ne gibi tedbirler almıştır
merak ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
hâlâ kurulduğu yılın yasasıyla yönetilmektedir.
Ancak, 2000 yılından beri bu kurumun sorumlulukları
artmıştır. Bu yüzden yeni bir teşkilat yasasına
ihtiyaç vardır.
Devlet
Bakanı ve Baş Müzakereci
Bu deyimi kullanalım
mı kullanmayalım mı? Bence artık bu askı kararından
sonra boş müzakereci demek lazım.
ASIM
AYKAN (Trabzon) Çok yanlış.
HALUK
KOÇ (Devamla) Doğru, doğru
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koç
Arkadaşlar,
lütfen süreye dikkat edelim.
Buyurun.
HALUK
KOÇ (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkan.
Devlet
Bakanı Sayın Ali Babacan, yıl sonuna kadar, Genel Sekreterliğin
teşkilat yasa tasarısının çıkarılacağının
sözünü vermiştir, fakat bu henüz gerçekleşmemiştir.
Bu yasa çıkarılmadığı için kurumdaki uzman
sayısı artırılamıyor. İletişim, hukuk
ve tercüme büroları kurulamıyor. Binasına daha ruhsat
alınamıyor. Tarama süreci boyunca Brüksele giden Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği diplomatlarına günlük
100 euro harcırah verilmektedir, ancak bu, Brükselde bir gün kalmaya
yetecek bir miktar değildir.
Size
bir başka rakam vereyim: Bugün Türkiye genelinde kamu sektöründe
217 bin sadece odacı kadrosunda, hizmetli kadrosunda arkadaş
var. Peki, toplam teknik personelin sayısı kaç? Sadece 105
bin. Yani, bu sayının yarısından az. Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğindeki uzman sayısı 60tır değerli
arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu manzara, ABye girmeye çalışan
21inci yüzyıl Türkiyesine yakışmayan bir manzaradır.
Gerekli yasa olmadan gerekli kalifiye personel olmadan, müzakere
sürecinin yükünü taşıyacak kaynak olmadan kurumlarımızın
verimli bir şekilde çalışmaları mümkün değildir.
Geçen
gün altı ayda bir Meclise uğrayıp burada Cumhuriyet
Halk Partisi için söz söyleyen o kendinden menkul danışman
olan arkadaşlara şunu söylemek istiyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Koç, teşekkür ediyorum.
HALUK
KOÇ (Devamla) Teşekkür edeceğim, bir şey söylemeyeceğim.
BAŞKAN
Hayır, teşekkür edeceksiniz ama
HALUK
KOÇ (Devamla) Sadece selamlayacağım.
BAŞKAN
Arkadaşlar, bakınız, Grup Başkan Vekilliği
için Sayın Koça müsaade ettim. Bundan sonraki hiçbir arkadaşımın
konuşmasını bir dakikadan fazla kesinlikle uzatmayacağım.
Sayın
Koç, buyurun, sadece teşekkür cümleniz.
HALUK
KOÇ (Devamla) Peki, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanın kuyumcu hassasiyetini, duyarlılığını
da saygıyla karşılıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Feridun Fikret
Baloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Baloğlu, süreniz altı dakika.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA FERİDUN FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamaya çalışacağım.
Bütçesini
görüştüğümüz Genel Müdürlük temelde tanıtma işlerini
yerine getiriyor. Bunlardan birisi de, ilgili makamlara doğrudan
bilgiler vermek ve onları aydınlatmaya çalışmak.
Bu
aydınlatmaya çalıştığı makamlar arasında
Başbakanlık varsa, gerçekten, Genel Müdürlük son derece
güç bir iş yapıyor demektir. Çünkü, Başbakanlık Müsteşarının
aydınlanma konusundaki duyarlılığını
hepimiz biliyoruz!
Sayın
milletvekilleri, Türkiyede, her alanda olduğu gibi, basın
özgürlüğü konusunda da ciddi sorunlar yaşanıyor. Bu
bütçe, bu açıdan da önem taşıyor. Bunun birçok değişik
nedenleri var. Bunlardan birincisi, medyanın sermaye yapısıdır.
Diğeri, çalışma ortamından kaynaklanan nedenlerdir.
Bir diğeri de, bu iş kolundaki, yani iletişim iş kolundaki
sendikalaşmanın son derece güç koşullarda gerçekleşmekte
oluşudur.
Özellikle
belirtmek istediğim şey şudur: Batı dünyasında
sendikalı işçiler öncelikle benimsenir, iş verilir
onlara. Çünkü, sendikalı işçilerin daha disiplinli olduğu
düşünülür. Türkiyede ise sendikasız çalışanlara
rağbetin bu kadar fazla olmasının nedenini hepimiz
çok iyi biliyoruz.
Konu
medya ve iletişim olunca, özellikle yerel basının sorunlarına
da kısaca değinmek gerektiğini düşünüyorum. Türkiyede
yerel basın, halka en yakın olan, halkla ilişkileri en
duyarlı olan medya kesimini oluşturmaktadır; çünkü,
genellikle aile işletmeleridir; bulundukları kentin, küçük
alanın, ilçenin sorunlarıyla daha iç içedirler ve genellikle
bunlar, bir aile yapısı içinde, küçük sermayeyle halka
ulaşmaya çalışırlar. Ancak, iktidarın, bu son
dört yıllık icraatı içinde yerel basına yeterli ilgiyi
göstermediğini, yerel basını âdeta dışladığını,
yerel basına katkılar sağlamadığını
görüyoruz.
Bugünkü
konuşmamın süresi içinde yerel basının tüm sorunlarını
anlatmak mümkün değil, ama, Türkiyede yayınlanan bini
aşkın yerel gazetenin hangi koşullarda yaşam savaşı
verdiğini en iyi biz milletvekilleri biliyoruz kendi seçim
bölgelerimizden.
Aslında,
basın özgürlüğü konusunda en önemli sorunlardan birisi
de Sayın Başbakanın kendisidir. Hepimiz biliyoruz
ki, Sayın Başbakan, son dört yıllık süreçte neredeyse
dava açmadık köşe yazarı bırakmamıştır.
Geçenlerde
bir haber vardı bir gazetede. Sayın Başbakanın avukatı
açıklıyor, diyor ki: Çok abartıyorsunuz bu konuyu. Sayın
Başbakan fazla dava açmıyor. Yüz tane falan açtı.
Aslında
bu, cumhuriyet döneminde ciddi bir rekordur ve Sayın Başbakan
yeni rekorlar kırmak için her gün yeni davalar açmaktadır.
Bir
rakam daha veriliyor. Rakamda şu var: Sayın Başbakanın
kazanılan tazminat davalarındaki toplam tazminat miktarı
250 milyar lira civarında. Neyse ki Yargıtay bunlardan bir
bölümünü bozuyor ve Sayın Başbakana, her eleştirinin
hakaret olarak anlaşılmaması gerektiği konusunda
bir hukuk dersi veriyor.
Değerli
milletvekilleri, doğal ki
ASIM
AYKAN (Trabzon) İhtiyacı yok. Türkiye Cumhuriyetinin
Başbakanı.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Devamla) Sayın Başbakanın
ihtiyacı var. Eğitim hukukla ilgilidir ve eğitim konusunda
yeterli olmadığını da hepimiz biliyoruz. Birçok
konuda yeterli olmağı gibi, Sayın Başbakan hukuk
konusunda yetersizliğini de bu açtığı ve kaybedilen
davalarla belgeliyor.
ASIM
AYKAN (Trabzon) Size göre öyle.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Devamla) Bana göre öyle tabii, kendi fikrimi
söylüyorum.
Şimdi,
tabii, Sayın Başbakan bununla da yetinmiyor, başka icraatları
da var. Beğenmediği bir manşet bir gazetede ortaya
çıktığı zaman Sayın Başbakan şunu söylüyor:
Bizim de kendimize göre arşivlerimiz var. Yani şunu söylüyor:
Ben sizinle ilgili bilgiler topladım.
Ben
bunu, arkadaşlar, 27 Martta bir soru önergesiyle Meclis gündemine
taşıdım. Aradan dokuz aya yakın bir süre geçti, Sayın
Başbakan bu konuda hiçbir yanıt vermedi. Oysaki sorduklarım
çok açıktı. Şunu sordum: Siz bu medyayla ilgili arşivinizi
hangi imkânlarla oluşturdunuz? Sayın Başbakan, siz bunu
özel imkânlarla mı oluşturdunuz, devlet imkânlarıyla
mı oluşturdunuz? Arşivinizde utanılacak şeyler
varsa, takip edilmesi gereken şeyler varsa medyayla ilgili, bununla
ilgili niye görevinizi yapmıyorsunuz? Bu, görevi ihmal değil
midir? Yoksa, bunun adını şantaj olarak nitelemek gerekiyor,
bunu da söylemek istemiyorum bir başbakan hakkında. Ama,
Sayın Başbakan bunu bana bir türlü açıklamadı. Bu
önerge hâlâ bekliyor.
Şunu
da sordum: Arşivlediğiniz hangi medya kuruluşlarıdır?
Çünkü biliyorum ki, Sayın Başbakanın iktidarının
ilk döneminde medyayla çok iyi ilişkileri vardı, sınırsız
bir destek almıştı medya patronlarından, her gün
övülüyordu. Nedense birdenbire tavrı değişti. Birkaç
eleştiri, birkaç eleştiri, çoğalmaya başladı.
Sayın Başbakanın özgürlük kavramı da, medya konusundaki
özgürlük kavramı da değişmeye başladı.
Bir
olay daha yaşadık arkadaşlar Güven Hastanesinin önünde.
Sayın Başbakan üzücü bir rahatsızlık geçirdi. O
arada foto muhabirleri resimler çektiler ve o resimler, Sayın
Başbakanın sözcüsünün verdiği talimatla toplatıldı,
yayınlanması önlenmeye çalışıldı, halkın
haber alma özgürlüğüne de tecavüzde bulunuldu.
Tabii,
bununla da bitmiyor; perşembe günü gazeteciler Sayın
Başbakana soruyorlar, Sayın Başbakan soruya şu
yanıtı veriyor: Piyasaları etkileyecek sorular
sormayın. Yani, soruların çerçevesini de çiziyor. Aslında
Sayın Başbakan son günlerde çok şeyin çerçevesini çizmeye
başladı, kimin seçim isteyebileceği konusunda kriterler
geliştirdi, iki koyun gütmeyenlerin seçim isteyemeyeceğini
söyledi.
Şimdi
ben Sayın Başbakana bu aşamada sormak istiyorum -özgürlükle
ilgilidir bu çünkü- Avrupa Birliği ülkelerinde seçim isteyenlerin
kaç koyun güdeceği konusunda bir kriter var mıdır? Ya
da kendisine çok özendiğimiz, demokrasinin geliştiği
ülkelerde bu tür kriterler geçerli midir? Niye koyun? Niye iki? Yani,
bu ölçüleri Sayın Başbakan neye göre belirliyor? Sayın
Başbakanın özgürlük anlayışı da bu doğrultuda
gelişiyor, basın özgürlüğü anlayışı da
bu doğrultuda gelişiyor.
Sayın
milletvekilleri...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baloğlu, buyurun.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Devamla) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Şimdi
medya özgürlük istiyor, halk özgürlük istiyor. Aslında özgürlük,
medya patronlarının değil sadece, gazete yayınlayanların
değil, bütün halkın özgürlüğüdür ve bu, bizim hepimizin
ortak sorunudur. Eğer bir medya ortamında hepimiz haksızlığa
uğruyorsak ve uğradığımızı sanıyorsak,
burada doğru işlemeyen bir şey vardır. Aslında,
özgürlük, iletişim özgürlüğü, bütün halk için olmalıdır,
hepimiz için olmalıdır. Medyanın iktidarınızın
sesi ve destekçisi olduğu dönemde gösterdiğiniz sevgi ve
ilgiyi bugün göstermiyorsanız, burada bir paradoks vardır.
Kurallar geçerli olmalıdır, herkes için olmalıdır;
medyaya bakışımız, iletişim özgürlüğüne
bakışımız tek bir doğrultuda gelişmelidir.
Bunu unutmamamız gerekiyor. Çünkü, zaman zaman yerleri değişiyor
siyasi partilerin bu salonda. Sanıyorum bir seneye de kalmadan
biz sizinle yer değiştireceğiz. Umut ederim barajı
aşar Meclise gelirsiniz, o zaman söylediklerimizin ne kadar
haklı olduğunu sizlere hatırlatma fırsatı
bulurum.
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Biz sizin için aynı temennide
bulunmuyoruz. Biz memnunuz, orada kalın.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Kırşehir
Milletvekili Sayın Hüseyin Bayındır.
Sayın
Bayındır, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
altı dakika.
CHP
GRUBU ADINA HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Sizleri ve tüm yoksul insanları ve televizyonları
başında beni izleyen Kırşehirli hemşehrilerimi
de bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce
sosyal dayanışmanın ne anlama geldiğini sizinle
paylaşmak istiyorum. Anayasanın 2nci maddesinde anlamını
bulan sosyal devlet ilkesinin ve bunun oluşumunun sosyal yardımlaşma
ve dayanışmanın olmazsa olmaz koşulu olduğunu
söyleyerek sözlerime başlıyorum ve sosyal dayanışmayla
ilgili bugüne kadar yapmaya çalıştığınız,
becermeye çalıştığınız, yani o yoksul insanlara
illerde fakir fukara fonlarıyla vermeye çalıştığınız
dağıtımlardan da örnekler vermek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, sosyal yardımlaşma, yoksul insanlara,
bu yoksul insanların gelirlerine katkı sunmak için, onların
yoksulluğuna çare bulmak ve yaşamlarını idame ettirmek
için kurulan bu fonları, ben, öncelikle yanlış kullandığınızı
düşünüyorum ve bu sosyal yardımlaşma fonlarının
mütevelli heyetleri oluşurken, bir örnek vermek istiyorum
İstanbulla ilgili: İstanbulda Mütevelli Heyetinde 66 kişinin
bulunması gerekiyor, bu 66 kişinin 44 kişisi AKPnin
İl Genel Meclisi üyelerinden oluşuyor. Yani, daha burada
sosyal yardımlaşmayı politik hâle getiriyorsunuz.
Ve
sizin yoksullukla ilgili bugüne kadar yapmış olduğunuz
programların da hiçbir anlam ifade etmediğini rahatlıkla
söyleyebilirim. Yoksulluk özellikle kadın ve çocukları
son derece olumsuz biçimde etkilemektedir. Bunların hayat
standartlarında ortaya çıkan dengesiz gelişmeler yoksulluğu
artırıcı etkiler yapar. Ülkemizde yoksulluğun
en büyük nedeni gelir dağılımı adaletsizliği
ve yolsuzluklardır.
Şimdi,
gelir dağılımı adaletsizliğini önce devlet
içerisindeki rakamlarla açıklamak istiyorum. Kamu görevi
yapmakta olan, kamuda çalışan insanlar arasındaki ücretlerden
birkaç tanesini Sayın Bakana hatırlatmak istiyorum.
Sayın
Bakan, aynı koşullarda çalışan bir memur düşünün.
Eğer, bu memur Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığında
çalışıyor ise, aldığı maaş 1.200 YTL,
ama Kültür Bakanlığında çalışıyor ise, aldığı
maaş 650 YTL. Türk Telekom AŞnin Genel Müdürünün çıplak
maaşı 11 bin YTL, TRT Genel Müdürünün çıplak maaşı
9.500 YTL, BDDK ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetim Kurulu
üyelerinin maaşları çıplak olarak -harcırah hariç- 9 bin YTLdir. Kredi
Yurtlar Kurumu Genel Müdürünün maaşı 3.200 YTLdir. Ölçü nerede?
Sosyal adaleti, devletin kendi içerisinde, kendi çalışanları
arasında bile sağlayamamışsınız.
Şimdi,
yolsuzlukla ilgili bir örnek vermek istiyorum: Yer Gümüşhane.
Sayın milletvekilleri, bunu, özellikle dinlemenizi istiyorum.
Neden mi? Bu, yeni bir Ali Dibo olayı. Ali Dibo Gümüşhanede!
AKPli milletvekili Sabri Varan, Gümüşhanede ikinci bir eczane
açar. Açtığı eczaneye bir mümessil atar ve burada yapılan,
ikinci eczanede yapılan yolsuzlukları
Tabii, şu anda,
mahkemede, çok detaylı bilgi vermek istemiyorum; ama, yalnızca
paylaşmak istiyorum; bu eczaneyle ilgili mümessil Ayşe
Hanım tutuklanır, AKPnin atadığı Gümüşhane
İl Sağlık Müdürü şu anda tutuklu, bir okul müdürü
tutuklu, İl Sağlık Müdür Yardımcısı tutuklu
ve bu olayın boyutlarının milyon YTLlerle ifade edildiği
söylenmektedir. Bunu belgeleriyle birlikte, öncelikle bilginize
sunuyorum.
Yani,
niçin insanlar yoksullaşıyor, niçin insanlar Fakir Fukara
Fonundan pay alabilmek için AKPnin il başkanlarının, ilçe
başkanlarının, il genel meclisi üyelerinin, belediye
meclisi üyelerinin el eteklerini öpüyorlar? İşte, buradan
kaynaklanıyor. Sizin yolsuzluğa vermediğiniz ehemmiyetten
kaynaklanıyor ve yolsuzluğun içerisine gırtlağınıza
kadar battınız. Bir yandan Hatayda çıkar Ali Dibo,
şimdi Gümüşhanede! Bunlar bilinenler, bilinmeyen Ali Dibolar
henüz nerede, bilemiyorum; ama, onlar da ortaya çıkacak. Bu konuda
özellikle dikkatinizi çekmek istedim.
Şimdi,
Ankarada bir yol yapıldı havaalanından buraya. O yolu
yapan ilginç bir firma var. Bu firma tanıdık bir firma. Yani,
hepimizin bildiği Maliye Bakanımız Sayın Kemal
Unakıtanın bacanağı.
AHMET
YENİ (Samsun) Yanlış bilgi.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Devamla) Bu firma İstanbuldan sonra Ankaraya geldi,
Ankarada da ihaleler almaya başladı, hem de davet usulü
ihaleler. Firmanın adı Biat firması, Biat AŞ. Bu
firmanın sahibi de, Yönetim Kurulu Başkanı da Kemal
Unakıtanın bacanağı, yani, Şerif Enis.
Biatı
tersinden okursanız ne oluyor biliyor musunuz? Taib. Taibe Biat,
Biat Taib. Bunu, bilgilerinize sunuyorum.
Türkiyenin
içinde bulunduğu yoksulluğu anlatmanın yolu ve yönteminin
gelir dağılımı adaletsizliği olduğunu
ve yolsuzluklarla mücadele etmediğinizden kaynaklandığını
belirtmek istiyorum.
ALİ
AYAĞ (Edirne) Kemal Unakıtanın öyle bir bacanağı
yok ki Hüseyin Bey. Edirneli
HÜSEYİN
BAYINDIR (Devamla) Onu, Sayın
Maliye Bakanı herhâlde bilgiyi verir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bayındır, bütçeye gelemediniz ama, buyurun,
konuşmanızı tamamlayınız.
YAVUZ
ALTINORAK (Kırklareli) Yandan bacanağıdır Ali
Bey.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Devamla) Şimdi, dinimizce de uygun olmayan bir poşet
dağıtma metodu geliştirdiniz. Ülkeyi dört yıldır
o kadar kötü idare ettiniz ki, memleketi çadırlara düşürdünüz.
Ramazan aylarında ulu orta herhangi bir yere çadır kuruyorsunuz,
insanlara bir akşam yemeği vermek için. Peki, ramazan
ayından sonra, yani, bu akşam ne yedi o insanlar? Bu akşam
ne yedi? Haa, bununla ilgili görüşünüz yok.
Bakın,
ben size söyleyeyim: O çadırları öyle bir hâle getirdiniz
ki, çadırın üzerine Başbakanın resmini astınız,
belediye başkanlarının resmini astınız ve
ayıp yaptınız! Çadırın içerisine protokol masası
oluşturdunuz. Oraya gelen iki ayrı insana, halktan gelen insanlara
verdiğiniz yemekle çadırda sizin yediğiniz yemek
farklı oldu ve çadırın dışında kalanlar
Zabıtanın dağıttığı insanlardan bahsediyorum.
Ben,
şunu açıkça söyleyeyim: Bu yoksul insanlara bugüne kadar
umut olamadınız; ne yoksul köylüye ne yoksul esnafa ne evine
ekmek götüremeyen işsizlere çözüm, çare olamadınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bayındır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Devamla) Sayın Başkan, teşekkür edecektim
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı
Sayın Cevdet Selvi.
Sayın
Selvi, buyurun.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Devamla) Teşekkür edeceğim Sayın Başkan
BAŞKAN
Ek sürenizi verdim Sayın Bayındır; buyurun efendim.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Geri kalan kısmını
buradan konuşursun.
BAŞKAN
Sayın Selvi, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Eskişehir) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; 2007 TİKA ve TÜİK bütçesi
üzerinde görüşlerimizi, düşüncelerimizi söylemek üzere
huzurunuzdayım. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunarım.
TİKA,
bilindiği gibi, Türkiye İşbirliği ve Kalkınma
İdaresi Başkanlığı. Diğer ülkelere, özellikle
Türkçe konuşan ülkelere yatırım yapmak için, orada yardımcı
olmak için, iletişimi ve ilişkiyi artırmak için kurulan
ciddi bir kuruluş; ancak, geçen bütçede de anlattığımız
gibi, bugüne kadar TİKAnın, yani Türkiye İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının görev
ve sorumluluğunu yerine getirmediği ve amacının
dışında, olumlu katkı sağlamak yerine, kaygı
ve olumsuz birtakım gelişmelere neden olduğu herkesçe
malum. Tabii ki, onun ayrıntılı, diğer gerekli, ülkemiz
için, işlevleri ve görevlerine girmek istemiyorum; ama, o ülkede
Türkiyeyi olumsuz tanıtan bir kurum hâline gelmiştir. Bunun
nedeni de; pek çok proje yapılmış olmasına rağmen,
pek çok işlere el atılmış olmasına rağmen
sonuçlandıramaz hâle gelmiş, o ülkelerde eleştirilen,
başarısız bir ülke olarak örnek olmuştur. Bunun,
mutlak, ülkedeki olumsuzluklar bir yana, uluslararası alanda
kendi elimizle, ayağımızla güvenilirliğimizi,
başarısızlığımızı zorla kanıtlamaya
gerek yoktur. Nedenine gelince:
2003 yılında 19,7 trilyon ayrılmış, ancak 2,1
trilyonu serbest bırakılmıştır. Pek çok proje
yapmak, pek çok güzel söz söylemek yetmiyor. Projeler uygulanabilir
olmalı. Projeye ayrılan para mutlak o ölçüde olmalı,
serbest bırakılan kısmı da o işin bir an önce örnek
olarak ortaya çıkmasını sağlamalı. O nedenle,
bu, pek de başarılı olmayan bir kuruluşumuz.
Şikâyetlerse, o ülkelerden, bu işin sorumlularından da
açıkça ortaya çıkmaktadır.
Devlet
İstatistik Enstitüsü, TÜİK olarak, Türkiye İstatistik
Kurumu olarak ismini değiştirmiştir. Yapması gereken
çok yeni programı vardır. Resmî istatistik programın
vardır. İstatistik standardizasyonuna gitmek, koordine
etmek, zamanlamayı tayin etmek gibi bir görev de yeniden gündeme
getirilmiştir. Sayımı da ikamete dayalı ve sokağa
çıkarmadan yapacağı söylenmektedir. 2006nın sonunda
bitecekti. Ama, 2007nin ortasına sözler söylenmektedir. Dilerim,
onlar biter.
Burada,
istatistiklerin standardize edilmesi, sadece İstatistik Enstitüsünün
açıklamasını sağlayacaktır. Diğer kuruluşların
istatistik bilgilerini, yaptıkları istatistikleri
açıklamaması veya aynı zamanda, belirli elden
çıkmasını sağlayacaktır. Bu, olumlu bir konudur.
Doğrudur. Her canı isteyenin, ciddi bir konuda, belirli rakamlar
ortaya koyması, elbette kafaları karıştırır.
Ancak, bu Kurumun, yani TÜİKin inandırıcı olması
gereklidir. İşte, şu satırları veya şu
araştırmaları görünce, insan, acaba, bunun sadece TÜİK
tarafından yapılması, daha büyük yaraların
açılmasına, daha büyük yanlışların yapılmasına
neden olur mu diye kaygı duymaktadır.
Bakınız
TÜİKin istatistik rakamları güven vermiyor derken, hepinizin
huzurunda yaşanmış, medyaya da yansımış
olaylar var. Gayrisafi millî hasıla 2005 yılında yüzde
5 olarak Hükûmet tarafından programlanmıştır. Beklenen
olumlu gitti diye yüzde 6 bir büyüme beklenmektedir. TÜİKin
araştırması veya istatistiki rakamı yüzde 7,6
olarak çıkmıştır, herkes buna şaşırmıştır.
Yani, hedefimiz bu, iyi gitti, bir iki oynar
Yüzde 6 olmuş, ama,
yüzde 7,6ya çıkması TÜİKteki sorumluları bile
şaşırtmıştır. Böyle bir olay, elbette, bu
istatistik rakamlarına ve bu Kuruma inanılmasını
zorlaştıran veya da mümkün olmayan hâle gelmiştir. Bunun
nedeni sorulunca da efendim, yeterli uzmanımız yok, yeni
değişiklikler yaptık gibi yanlış, ama, güveni
sarsıcı bir Kurum olarak bir kere daha ortaya çıkmıştır.
İkinci
rakam, istihdam konusundadır. Avrupa ülkelerinde iş gücüne
katılım yüzde 70 olmasına rağmen, Türkiyede yüzde
49 olarak görülmüştür. 2002 yılında yüzde 49,6 ve giderek
iş gücüne katılım yüzde 48,3e indirilmiştir. Tabii,
buradaki amaç, katılımı düşürerek var olan gerçek
işsizliği azaltmak, oranını düşürmektir. Bu
sorulduğu zaman yetkili uzmanlara ve sorumlulara, 2001-2005
yılında tarımdaki istihdam 1 milyon 276 bin kişi
azaldı denmiştir. Peki, tarımda istihdam azalırken,
nasıl oluyor da iş gücünde veya işsizlerin sayısı
da azalıyor? Buna da cevap, maalesef, bu güvenilmesi gereken
Kurumun cevabı şudur: Özellikle tarımda çalışan
insanların bir kısmı iş aramıyor. Kadınlar
iş aramadığı için büyük şehirlere gelenler-
o nedenle de bu sayı azalıyor.
İşte,
bunlar, nüfusun arttığı, iş gücünün arttığı
dönemlerde ülkemizde işten çıkarılmaların, özelleştirme
nedeniyle işsiz bırakılanların olduğu bir
ülkede insanların inanmasını engelleyen, diğer
haklı rakamlara bile güvenmemesini gerektiren sonuçlar veriyor.
Nedir bu azalma deyince, umudunu kesmiş, iş aramıyor
diye bu rakamlar saptırılıyor. İşsizlik sayısında
da, maalesef, TÜİKin verdiği rakamların 2 katı
işsiz, hatta daha fazla işsiz olduğu herkes tarafından
görülüyor. 2005 yılında, 2 milyon 520 bin işsiz olarak
gösterilmiştir TÜİK tarafından. Ancak, Türkiyedeki
yaşanan işsizlik, ne yazık ki, 10 milyona ulaşmıştır.
Her ailede bir iki işsiz, bunalım yaratacak, bunalım
geçirecek şekle girmiştir; yaşananlar bunlardır.
TÜİKin
ikinci önemli olayı da, açlık ve yoksullukla ilgili istatistiki
rakamlarıdır. 2004 yılında, dört kişilik bir
ailenin, o günkü rakamlarla, açlık sınırı 182 milyon,
yoksulluk sınırı 429 milyon olarak tespit edilmiştir
ve o gün, sayın bakanların da buna dayanarak söylediği
açlık ve yoksulluk sınırı içinde bulunan yurttaşlarımızın
rakamları şunlardır: Türkiyede 909 bin açlık
sınırı altında yaşayan yurttaş var demiştir
TÜİK, yoksulluk sınırı altında yaşayanlar
da 17 milyon 991 kişi demiştir. Devletin sorumlu birimlerinin
rakamlarına baktığımız zaman, tamamen yanlış,
tamamen doğru olmayan, kendisiyle çelişen rakamlarla karşılaşmaktayız.
Bakınız, emeklilerin durumu belli. Bunun ötesinde devletin
rakamlarında şunlar var: 2022 sayılı Yasaya göre,
Emekli Sandığından yaşlılık aylığı
alan 925.438 kişidir. Ayda 67 milyon almaktadır bunlar. Genel
olarak, özürlülere verilen para da -229.191 kişidir- bunların
aldığı aylık da 135 milyon liradır. Yeşil
kartlı sayısı 13 milyon vatandaşımızı
-yoksul, aç, muhtaç, fakir fukara, garip gurebadır- bunları
toplarsanız, TÜİKin rakamlarının ne kadar gerçek
dışı, TÜİKin rakamlarının nasıl kaygı
ve üzüntü yaratıcı olduğunu görürsünüz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
M.
CEVDET SELVİ (Devamla) Hemen tamamlayayım.
Burada,
kömür dağıtılan yoksul yurttaşlarımıza,
geçmişe göre 2 katı fazla kömür dağıtılmaktadır.
1 milyon 800 bin kişiye, övünülerek, kömür dağıtıldığı
söylenmektedir ve geçmişin 2 katıdır. Burada bir incelik
vardır: Ya yoksullar artmıştır ya da bunun altında
başka bir şey vardır. Gittiğimiz her ilde, ilçede
cebimize kâğıtlar konmaktadır. Bu fakir fukara veya
Sosyal Yardımlaşma Vakfından verilen paraların,
ilçe, il örgütleri tarafından yönlendirildiği, tespit
edildiği herkes tarafından bilinmektedir. Bu kadar adaletsizliğin,
bu kadar ayrımcılığın, artık, tabanda, aç
insanlar arasında, tahammül edilemez noktaya geldiği,
açıkça ve dikkatle ele alınmalıdır. Valiler, kaymakamlar,
AKPnin il ve ilçe başkanlığı görevini yapar hâle
gelmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, ben bunu, sizin vicdanınıza, bu sorumluluğu
alanların, hatta bu görevi yapan memurların, haber gönderin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M.
CEVDET SELVİ (Devamla) Bittiyse konuşmayacağım...
BAŞKAN
Sayın Selvi, sadece teşekkür cümlenizi alayım.
M.
CEVDET SELVİ (Devamla) Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.
Altıncı
turda, AK Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Çankırı
Milletvekili İsmail Ericekli.
Sayın
Ericekli, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ERİCEKLİ (Çankırı)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali
yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesi hakkında
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye
ekonomisi, son dört yıllık dönemde başarılı
bir makroekonomik performans sergilemiştir. Disiplinli ve tutarlı
makroekonomik politika uygulamaları sonucunda ekonomide
güven ortamı oluşmuştur.
Ekonomi
yönetiminin en önemli kuruluşlarından bir tanesi olan Hazine
Müsteşarlığı, gerek bütçe yönetimi gerekse yapısal
düzenlemeler anlamında ortamın oluşmasında aktif
rol oynamıştır.
Konuşmamda,
Türkiye ekonomisindeki temel gelişmeleri aktarmak, sonrasında
Hazine Müsteşarlığının bu süreçte yürüttüğü
faaliyetlere ilişkin bilgi vermek istiyorum.
Türkiye
ekonomisinde, son dört yılda yüzde 7nin üzerinde bir büyüme gerçekleşmiştir.
Bu dönemde büyümenin motoru özel sektör yatırımları
olmuştur. Bu boyutta büyüme, sürdürülebilir, sağlıklı
bir yapı arz etmektedir. 2006 yılında dünya ekonomisinden
kaynaklanan bazı olumsuzluklara karşın, yüksek büyüme
performansı sürdürülmüştür.
Hükûmetimizin
göreve geldiği günden bugüne enflasyon konusunda önemli kazanımlar
sağlanmıştır. Yıllar boyunca ülkemiz ekonomisinde
olumsuzluklara neden olan yüksek ve kronik enflasyon tek haneli rakamlara
indirilmiştir. 2006 yılında mayıs ve haziran aylarında
yurt dışı piyasalarında yaşanan olumsuz gelişmelerden
etkilenen enflasyon oranları, hedeflenen seviyelerin üzerine
çıkmıştır. Alınan önlemler sayesinde piyasalardaki
belirsizlik giderilmiş, orta vadeli enflasyon beklentileri
gerilemeye başlamıştır. 2006 yılı sonu
itibarıyla enflasyonun tek haneli düzeylerde kalması beklenmektedir.
Fiyat istikrarının teminiyle piyasalardaki belirsizliğin
önüne geçilmiş, orta vadeli enflasyon gerilemeye başlamıştır.
Sürdürülebilir
büyüme ve fiyat istikrarının tesisinde kamu maliyesinde
sağlanan disiplin önemli rol oynamıştır. Taviz vermeden
sürdürdüğümüz mali disiplin sayesinde kamu açıkları
düşmüş, borç yükü azalmıştır.
Program
tanımlı kamu kesimi faiz dışı fazlasının
gayrisafi millî hasılaya oranı 2003-2005 döneminde ortalama
6,53 olmuştur. Söz konusu oranın 2006 yılında 6,5
olarak verilen hedefin üzerinde gerçekleşeceği beklenmektedir.
Kamu
maliyesi alanında sağlanan iyileşme ve ekonominin
bir bütün olarak istikrara kavuşmasıyla faiz oranlarında
da çarpıcı bir düşüş sağlanmış ve faiz
harcamalarının gerek bütçe içindeki payı gerekse
millî gelire oranı önemli ölçüde azalmıştır.
2002
yılında toplam kamu kesimi faiz ödemesinin gayrisafi
millî hasılaya oranı 19,7 iken, 2005 yılında 9,7ye
gerilemiştir. Söz konusu oranın 2006 yılında yüzde
8,5 olması beklenmektedir. Son dört yılda sürdürülen mali
disiplin sayesinde kamu kesimi borçlanma gereğinin gayrisafi
millî hasılaya oranı 2001 yılında yüzde 16,4 iken,
2005 yılında 0,4lük bir fazlaya dönüşmüştür. 2006
yılında kamu kesimi fazlasının gayrisafi millî
hasılaya oranının daha da artarak 3,1e ulaşması
beklenmektedir.
Bu
gelişmeler neticesinde, 2001 yılında yüzde 90,5 olan
net kamu borç stokunun gayrisafi millî hasılaya oranı 2005
yılında yüzde 55,3e kadar gerilemiştir. 2006 yılında
net borç stokunun millî gelire oranının yüzde 50nin altına
düşmesi beklenmektedir.
Makroekonomik
göstergelerde sağlanan istikrar ve iyileşme ticaret hacmine
de olumlu yansımış, dış ticaret hacmi 2006
yılı Ocak-Ekim döneminde 2005 yılına göre yüzde 16
oranında artmıştır.
Ülkemizde
cari işlemler açığı yüksek seyretmekle birlikte,
bu artışın nedeni ihracatın azalması değil,
ithalatın da hızlı bir şekilde artmasıdır.
İthalatın artmasının temelinde, canlı seyreden
üretim hacmi nedeniyle ara malı ve sermaye mallarındaki
artış ve uluslararası piyasalarda hampetrol fiyatlarının
yükselmesi sonucu artan enerji faturasıdır. Öte yandan,
makroekonomik koşullarda sağlanan ilerlemeler neticesinde
cari işlemler açığının finansman kalitesi
iyileşmiştir. Uygulanan mali disiplin çerçevesinde bütçe
harcamalarının kontrol altına alınması, cari
işlemler açığının kamu kesimi kaynaklı
olmasını engellemiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde Hazine Müsteşarlığınca yürütülen faaliyetlere
kısaca değinmek istiyorum.
Etkin
borç yönetimi ve makroekonomik istikrar neticesinde yatırımcıların
ekonominin geleceğine olan güveni artmış ve bunun sonucunda,
hem iç hem dış borçlanma ihalelerinde maliyet düşmüş,
vadeler uzamıştır.
2002
yılında 9 ay olarak gerçekleşen nakit iç borçlanmanın
vadesi 2005 yılında 20,7 aya kadar yükselmiş, 2006
yılında Ocak ve Kasım dönemi itibarıyla 28,3 ay olarak
gerçekleşmiştir.
2002
yılında yüzde 62,7 seviyesinde olan TL cinsi iskontolu ortalama
borçlanma maliyeti ise, 2005 yılında yüzde 16,3 oranında
düşmüştür.
Faiz
oranlarındaki kademeli inişler 2006 yılı ilk çeyreğinde
de devam etmiş, ancak Mayıs 2006da uluslararası piyasalarda
yaşanan ve diğer tüm gelişmekte olan ekonomileri etkisi
altına alan dalgalanmadan Hazine borçlanma maliyetleri de etkilenmiştir;
YTL cinsi iskontolu faiz oranı 2006 yılı Ocak-Kasım
döneminde ortalama 17,9 seviyesinde gerçekleşmektedir.
Hazine
Müsteşarlığı, KİTlerin finansman dengelerine
ilişkin temel ilkeleri belirlemekte ve KİT sisteminin daha
etkin ve verimli çalışması için gerekli tedbirleri almaktadır.
Kamu
bankalarına yönelik reform çalışmaları 2006
yılında da devam etmiştir. Halk Bankası 11 Ağustos
2006 tarihi itibarıyla özelleştirme programına
alınmıştır. 2003-2005 döneminde Ziraat ve Halk Bankası
kamu maliyesine 10,1 milyar YTL tutarında katkı sağlamıştır.
Kamu bankalarının mali yapılarındaki iyileşme,
çiftçiler ve esnaf-sanatkârlarımıza kullandırılan
kredi miktarlarına da yansımıştır. 2006
yılı Kasım ayı itibarıyla Halk Bankası tarafından
kullandırılan kredi bakiyesi 2,3 milyar, Ziraat Bankası
tarafından kullandırılan kredi bakiyesi ise 3,2 milyar
YTL olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine Müsteşarlığı,
yatırımların önünü açmak için azami çaba sarf etmiştir.
Bu çerçevede, yabancı sermayenin, yabancı yatırımcının
Türkiyeye yatırım yapmasını zorlaştıran
engellerin ortadan kaldırılması için gerekli düzenlemeler
yapılmış ve özellikle orta, uzun vadede ülkemize yönelik
yeni yatırımların gelmesi sağlanmıştır.
Yatırım ortamını iyileştirme reform programı
çalışmalarının olumlu sonuçları yabancı
sermaye istatistiklerine de yansımış
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ericekli, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İSMAİL
ERİCEKLİ (Devamla) Tamam Başkanım.
Son
yıllarda, ülkemize önemli miktarda doğrudan yabancı
yatırım girişi olmuştur. 2003 yılından
itibaren, kurulan uluslararası sermayeli şirket sayısı
düzenli bir şekilde artmıştır.
Öte
yandan, değişen ekonomik koşullar çerçevesinde
teşvik sisteminin etkinliğinin artırılması,
piyasanın işleyişine daha uygun ve pratik bir yapıya
kavuşturulması hedefi doğrultusunda yatırım
ve teşvik mevzuatı yenilenmiştir. Yeni mevzuat ile KOBİ
yatırımları, ar-ge, çevre ve kalkınmada öncelikli
yöre yatırımlarına bütçe kaynaklarından kredi
tahsisi yerine, faiz iadesi sistemine geçilmiştir. Bu kapsamda,
bölgesel kısıtlamalar kaldırılmış ve sistem
sektörel kısıtlamalar üzerine yapılandırılmıştır.
Buna
ilave olarak, yatırım finansmanında asgari öz kaynak
zorunluluğu kaldırılmış ve KOBİlere yönelik
teşvik uygulamaları genel sistem içine alınmıştır.
Hazine
Müsteşarlığı, ekonomiye yön veren kurumlardan birisi
olarak önümüzdeki dönemlerde de makro istikrar, mali disiplin ve
sürdürülmesi çerçevesinde faaliyetlerine kararlılıkla
devam edecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
İSMAİL
ERİCEKLİ (Devamla) Sözlerime burada son verirken, 2007
yılı Hazine Müsteşarlığı bütçesinin ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyor, saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Ericekliye teşekkür ediyorum.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Aksaray Milletvekili
Ali Rıza Alaboyun.
Sayın
Alaboyun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 mali yılı bütçesi
üzerinde Grup adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliğimizin Değerli Genel Sekreterimize,
bürokratlarına da teşekkür ediyorum, çünkü, bu süreç içerisinde
çok önemli görevler üstlendiler. Onların derin bilgileri ve kurumsal
hafızaları olmasa, herhâlde bu konuda pek başarıya
ulaşamazdık diye düşünüyorum.
Ben,
konuşmamı, genelde Avrupa Birliği ve Kıbrıs
üzerine odaklandırmak istiyorum.
Arkadaşlar,
bildiğiniz gibi, 1974 Barış Harekâtından sonra ilk
kapsamlı anlaşma, 1977 yılında Sayın Denktaş
ve Makarios arasında imzalanan Doruk Anlaşmalarıdır.
Bu Doruk Anlaşmalarının temelini, iki bölgeli, iki
toplumlu bağımsız Kıbrıs Devleti oluşturur.
Bundan sonraki bütün Birleşmiş Milletler görüşmesi de
bu temel üzerine devam etmiştir. Bu, Türkiyenin savunduğu
en güçlü tezdir ve Rumlar bu tezi o zaman kabullenmişlerdir.
1983
yılında, biliyorsunuz, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ilan edildi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin ilan edildiği
tarihe şöyle bir dikkatinizi çekmek istiyorum: O zaman askerî
yönetim var, 12 Eylülün askerî yönetimi ve 6 Kasım 1983te seçimler
yapılmış. Seçimlerden tam dokuz gün sonra, 15 Kasım
1983te, askerî yönetim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
kurdurmuş, 24 Aralık 1983te de Özal Hükûmeti güvenoyu almıştır.
Yani, öyle bir şey yapmışlardır ki, sivil otoriteye,
sivil inisiyatife hiçbir şey bırakmadan, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti kurdurulmuştur. Belki bu sivil inisiyatife
bırakılsaydı, bunun neler getirip neler götüreceği,
uzun vadede neler yapılacağı, diplomasi alanında
ne tür adımlar atılacağı düşünülerek bir karar
verilebilirdi, fakat, o zamanki askerî yönetim bunu sivillere
bırakmamıştır. Böyle bir ortam içerisinde Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurulmuştur ve o günün
şartlarına bakarsanız, Sayın rahmetli Özalın
da buna büyük tepki gösterdiğini görürsünüz, fakat, millî bir
dava olduğu için, o zamanki atılan bütün imzalara Özal imza
atmak durumunda kalmıştır, fakat, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyetinin Kuruluş Bildirgesinde bir ifade vardır,
der ki: Bağımsızlık ilanının iki eşit halk arasında ortaklığın
bir federasyon çatısı altında yeniden kurulmasını
ve sorunların çözülmesini engellemeyip kolaylaştıracağını
söyler, yani, bir anlamda da Doruk Anlaşmasına atıfta
bulunur, yani, bağımsızlık mantığıyla
tezat teşkil eden bir bildiridir bu ve Rumlar ve Yunanlılar,
Türkiyenin politika değişikliğini alırlar, bütün
dünyada Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türkleri aleyhine kullanırlar
bunu ve orada Türkler ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti çözümden
yana değildir. diye genel bir kanaat oluşur.
Değerli
arkadaşlar, AK Parti iktidara gelene kadar hiçbir siyasi parti
sorumluluk ve yetki üstlenmemiştir Kıbrıs konusunda.
Bunun de en büyük nedeni, ülkemizdeki bazı şahinlerin siyasetçilerimizi
kuşatması, baskı altına almasıdır. Herhangi
bir siyasi lider Kıbrıs konusunda bir adım atacak olsa
her zaman ya vatan hainliğiyle suçlanmıştır ya
Kıbrısı satmakla suçlanmıştır ya da ver
kurtulcu diye suçlanmıştır.
Maalesef, bu nedenden dolayı siyasetçiler bu ateşten gömleği
giymemişler, konuyu tamamen Denktaşa ve onun çevresindeki
şahin danışmanlarına bırakmışlardır
ve izlenilen politika da tamamen istikrarsız bir politikadır.
1995
yılında Gümrük Birliği konusunda bir şeyler aldığımızı
savunduk, fakat, bir taraftan da, Gümrük Birliği alırken,
Rumlarla müzakerenin yolunu açıp Londra ve Zürih Anlaşmalarının
içini boşalttılar. O zaman kimler iktidardaydı, gerekli
arşivlere bakmanızı tavsiye ederim.
1999
yılı Helsinki Zirvesi
Arkadaşlar, bu Helsinki Zirvesinde
bize adaylık statüsü verildi. Adaylık statüsü aldığımız
için hepimiz sevindik, fakat, hiç kimse Kıbrısla ilgili bölüme
bakmıyor. Kıbrısla ilgili bölümde şöyle der, der
ki: Müzakerelerin bitimine kadar, eğer, birleşik Kıbrıs
devleti kurulmazsa, Rumlar, tek taraflı olarak Adayı temsilen
Avrupa Birliğine alınacaktır. der ve o zaman adaylık
statüsü almanın sarhoşluğuyla Hükûmetler bu konuları
hep göz ardı etmişlerdir. Bazı millî duygusu olan insanlar
bunu ön plana çıkardığında da ilgili bakanlar ve
o zamanın Başbakanı çıkıp demiştir ki:
Gerekiyorsa ilhaka gideriz, entegrasyona gideriz ha! demiştir.
İçi boş, altı doldurulmamış birtakım tehditlerle
biz bu noktalara geldik ve 2002 yılında
Daha sonra Avrupa
Birliğinde bazı ülkeler sorunlu bir Kıbrısı
bünyesine almak istemediler, Annan çerçevesinde bir plan hazırlanmasını
önerdiler. 2002 yılında başladı bu plan çalışmaları
ve 2002nin Kasım ayında bu plan ilgili taraflara sunuldu.
Eğer, o zaman, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
adına bu planı yürüten kişiler, şahıslar ve liderler
Annan Planına evet demiş olsalardı -ki, o Annan Planı
24 Nisan 2004te Kuzey Kıbrıs Türk halkı tarafından
evet denilmiş Annan Planıydı- bugün Kıbrıs diye
bir sorunumuz olmayacaktı arkadaşlar, izolasyonlardan
bahsetmeyecektik. Bugün, Türkçe, Avrupa Birliğinin konuşulan
dili olacaktı. Kuzey Kıbrıs sorunu çözülmüş olacaktı.
Kuzey Kıbrıs hiç dünyada kimsenin tanımadığı
bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden, bütün dünyanın
tanıdığı kurucu Türk devleti statüsü kazanmış
olacaktık. Rumlar bütün Adayı temsil ediyordu. Onların
elinden de kurucu devlet statüsüne gerilemiş olacaklardı.
Bunlar büyük bir başarıydı. Maalesef, o zaman, ilgili
başkanlık, ilgili kişiler çekilerek Türkiyeyi çok büyük
sıkıntıya soktular.
ASIM
AYKAN (Trabzon) Tarihin en büyük hatası.
ALİ
RIZA ALABOYUN (Devamla) Tarihin en büyük hatasıdır,
evet.
Daha
sonra Laheyde aynı hata yapıldı. Buna rağmen, Avrupa
Birliği, Kopenhag 2002 Zirvesinde dedi ki: 28 Şubat 2003 tarihine
kadar müzakereler böyle devam ederse, biz yine de Kıbrısı
birleşik olarak alacağız. dediler. Fakat, yine yanlışı
biz yaptık. Rumları, Avrupa Birliğini suçlamayalım.
Onlar, kendileri için yapması gerekeni yaptı. Biz, yapmadıklarımıza
bakalım, hatalarımızı görelim, oradan ders
çıkartalım. Ders çıkartalım ki, Kıbrıs konusunda
kurumsal hafızalar oluşsun siyasi partilerde ve en büyük
hatayı orada yaptık.
Gelelim,
24 Nisan 2004teki referandum
Eğer, Türkiye, o referandumda
evet dememiş olsaydı
Arkadaşlar, bakın, ben madde
madde sıraladım burada. Otuz yıldır evet demekle
neler kazanmışız, onu vurgulamak istiyorum: Otuz
yıldır, ilk defa, dünya kamuoyunda haklı bir konuma gelmiş
Türkiye ve Türk tarafı. Kamuoyu, Rumların çözümden yana olmadığını
görmüş ve anlamış ve bu, diplomatik bir üstünlüktür.
Kırk yedi yıllık Avrupa Birliği projemiz sekteye
uğramamış, uğraması önlenmiş ve müzakerelere
başlanabilmiştir. Kuzey Kıbrısta uygulanan izolasyonların
kaldırılması dünya gündemine taşınmıştır.
Annan Planının referandumundan sonra dünya basınında
ve kamuoyunda Kıbrıstaki
BAŞKAN
Sayın Alaboyun, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ
RIZA ALABOYUN (Devamla) Annan Planının referandumundan
sonra, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kabulünden
sonra, dünya basınında ve kamuoyunda, Kıbrıstaki
Türk askerleri için işgalci ifadeleri artık kullanılmamıştır.
Bu, Türk diplomasisinin bir başarısıdır ve başarıyla
da uygulanmıştır.
Gelelim,
Haluk Koçun söylemiş olduğu protokolle ilgili. Arkadaşlar,
biz, 17 Aralık 2004teki Müzakere Çerçeve Belgesindeki ifade,
1963 yılında Sayın rahmetli İsmet İnönünün imzalamış
olduğu Ankara Anlaşmasının bir parçasıdır.
Biz, o anlaşma gereğiyle yeni üyelere bu anlaşmayı
teşmil etmek durumundayız. Ama, biz, Güney Kıbrısı,
tüm Adayı temsilen bağımsız olarak tanımıyoruz, tanımadığımızı
da deklare ettik; o konuda hiçbir sorun yoktur.
Hepinize
teşekkür ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını
diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Alaboyun, teşekkür ediyoruz açıklamalarınız
için.
AK
Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ankara Milletvekili
Eyyüp Sanay.
Sayın
Sanay, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EYYÜP SANAY (Ankara) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünün 2007 bütçesi üzerinde Grubum adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Matbaaların
kurulması, kitap basımı, gazete ve dergi çıkarılması
hakkında ilk yazılı hukuk kuralı, 4 Ocak 1840 tarihli
189 sayılı Takvimi Vekayi Gazetesinde yayınlanan padişah
iradesiyle ilan edilmiştir. Matbaa açma, kitap basma ve gazete
yayınlamak için getirilen çeşitli yazılı kurallar
sık sık değiştirilmiş olup, 17 Şubat 1857de
Matbaa Nizamnamesi yürürlüğe konulmuştur.
1831
tarihinden önce ve İmparatorluk topraklarında birçok matbaa
vardı. Pek çok gazete, dergi ve benzeri yayınlar, yabancı
ve azınlık dillerinde, bu matbaalarda basılıyordu.
Bu yayınlar, bir yandan devlet tarafından murakabe ediliyor,
bir yandan da doğru fikir ve haberlerin yayılması ve ülkeyi
yabancı kamuoyuna doğru olarak tanıtmak düşüncesiyle,
devlet birçok kuruma da, basın organına da yardım yapıyordu.
İlk
Matbuat Nizamnamesi, 15 Kasım 1864 tarihinde padişah imzasıyla
yürürlüğe girdi. Bugünkü Başbakanlık Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğünün temeli olan 6 sayılı ve 7 Haziran
1920 tarihli, Atatürkün direktifleriyle kurulan, Matbuat ve
İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesidir. O zaman bu kuruluş,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve aynı zamanda İcra Heyeti
Reisine doğrudan doğru bağlı olarak kurulmuştur.
Atatürk
tarafından kaleme alınan Kanunun gerekçesi şöyledir:
Millî çıkarlarımızın savunulmasında son derece
etkin olan siyaset ve fikir teşkilatının öteden beri
ihmal edilmiş olması birçok kötülüklere sebep olmuştur.
Avrupanın en küçük bir devleti yoktur ki, bu yolda kabil olduğu
kadar geniş bir teşkilatı bulunmasın. Bir taraftan
Avrupa basınında millî ve meşru davamızı savunmaya
yönelik yayınlarda bulunmak, yabancı basını devamlı
inceleyerek fikir akımlarını anlamaya çalışmak,
öte yandan içeride zamanın emrettiği fikir ve ruh birliğini
sağlamak için her vasıtadan yararlanarak yayınlarda
bulunmak zarureti vardır.
Ancak,
bu Kanun, 1 Haziran 1931de çıkarılan Bütçe Kanunu ile kaldırıldı.
Türkiye Cumhuriyetinin ilk Matbuat Kanunu 8 Ağustos 1931 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiştir.
Bu Kanun çıkana kadar, basın işleri, 16 Temmuz 1909 tarihinde
çıkarılan Kanunla yürütülmüştür. Günümüze kadar pek
çok değişikliklere uğrayan bu Matbuat Kanunu, 1957de
5680 sayılı Yasanın çıkarılışına
kadar yürürlükte kalmıştır. 7 Haziran 1920 tarihinde
6 sayılı Kanunla kurulan Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti,
son olarak 8 Haziran 1984 tarihinde yayınlanan 231 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü olarak yeniden düzenlenmiştir.
Bu
Kanun Hükmünde Kararnameye göre Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü görevleri tek tek sıralanmış,
özetle: Devleti tanıtma, siyasetini tanıtma, kamuoyunu
bilgilendirme, hükûmet faaliyetlerinde yapılan hizmetleri iç
ve dış kamuya etkin bir şekilde duyurma, basınla
ilgili münasebetleri düzenleme, yerli ve yabancı basın
yayın organlarının ve mensuplarının çalışmalarına
imkân hazırlama, Türkiye aleyhindeki propagandaları takip
etme, Türkiyenin dış tanıtma faaliyetlerini sürdürme,
yabancı ülkelerde Türkiyenin menfaati doğrultusunda yapılan
faaliyetlere katkıda bulunma, enformasyon ve aydınlatma
faaliyetlerini Türkiyenin dış politikasını destekleyecek
şekilde yürütme gibi başlıklarla bunlar düzenlenmiştir.
Genel
Müdürlük, ifade ettiğimiz gibi, kanun hükmünde kararnamelerin
çerçevesi içerisinde ilgili makamlar ve kamuoyuna, zamanında,
doğru, tanıtıcı, aydınlatıcı bilgi
akışını sağlamaktadır.
Genel
Müdürlük merkezde Ankara, İstanbul, İzmir, Trabzon, Antalya,
Adana ve Erzurum olmak üzere yedi ilde teşkilatlanmıştır.
Yurt dışında ise hizmetlerini yirmi iki basın müşavirliği
ve basın ataşeliği kanalıyla yürütmektedir.
Genel
Müdürlük, her gün, Türkçe ve dokuz yabancı dilde yayın yapan
on iki yabancı radyonun yaklaşık kırk bir yayınını dinlemekte, kaydetmekte.
Beş yerli, on sekiz yabancı haber ajansı, büyük elçilikler,
basın müşavirlikleri ve İnternet aracılığıyla elde
edilen haberleri sürekli takip etmektedir. Yabancı televizyonları
izlemeye yönelik çalışmalar da başlatılmıştır.
Genel
Müdürlük, günlük, haftalık, aylık ve yıllık değerlendirme
bültenleriyle özel bültenler yayınlamakta ve devlet makamlarına
yıllık ortalama 24 bin ila 25 bin haber iletmektedir. Türkçe
ve İngilizce, süreli ve süresiz yayınlarla ülkemizin tanıtılması
yönünde hizmet etmektedir. Ayrıca, Almanca yayınlara da
başlamıştır. Değişik illerimizde yerel
medya eğitimi seminerleri adı altında seminerler
yapmakta ve böylece yerel basına, Anadolu basınına
da gerekli hizmetleri götürmeye gayret etmektedir.
Tabii
elbette ki, yüzyılımız bir bilgi toplumudur. Eğer
medya olmasaydı bu bilgileri hiçbir yere aktaramazdık ve bu bilgiler çıktığı
yerde lokal olarak kalırdı. Medya aracılığıyla
bilgiler anında dünyanın her yerine ulaştırılabilmektedir.
Bu ise ancak güçlü bir kurumla gerçekleştirilebilir. Bu bakımdan
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü değişik
binalarda hizmet vermektedir. Halbuki bunların bugünkü modern
çağa yakışır bir şekilde bir binaya kavuşmaları
hizmetleri yürütebilmeleri açısından önemlidir.
Yine,
yüzyılımız bir iletişim çağıdır.
İletişim ise, çok bilgili, özel olarak yetiştirilmiş
elemanlar vasıtasıyla yürütülebilir. Bu bakımdan da
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde çalışan
bu kıymetli kişilerin en azından kendi meslektaşlarına
yakın bir ücrete kavuşturulmaları gerekir. Zira, marifet
iltifata tabidir, unutmayalım.
Burada
sözlerimi bitirmeden önce, basın konusunda Türkiyede özgürlüklerin
olmadığı konusu biraz önce ifade edildi. Oysa, Resmî
Gazete 26 Haziran 2004te yayınlanan Kanun, 5187 sayılı
Kanun, madde 1: Bu Kanunun amacı, basın özgürlüğünü
ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sanay, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun
efendim.
EYYÜP
SANAY (Devamla) Madde 3: Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi
edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını
içerir. Ancak, basın, kitlelere ulaştığı için
onun sorumluluğunu üzerinde taşımak da durumundadır.
Eğer bu sorumluluğu taşıyamıyor ise, o zaman
pek çok insanın haklarına tecavüz etmiş olur. Bilhassa
kişisel hakların ön planda tutulması gerekir.
Zaman
zaman bir basında, yayın organlarında bu kişi haklarının
ihlal edildiğini görüyoruz. Şu anda, bildiğim kadarıyla,
basın suçunda cezaevlerimizde mevkuf bulunan kimse yoktur.
Ancak, basının dışında, basın kanallarını
kullanarak işlenen birtakım suçlar varsa, o, Türk Ceza Kanununa
göre işlenmiş olan suçlardır.
Ben,
bu bütçenin, kurumumuza, ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, bir kere daha yüce heyetinizi saygıyla ve muhabbetle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Sanay.
AK
Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Hacı İbrahim
Kabarık.
Buyurun
Sayın Kabarık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HACI İBRAHİM KABARIK (Bartın)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Genel Müdürlüğü bölümü üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan, hepinizi Grubum adına en içten duygularımla
selamlıyorum.
İçinde
bulunduğumuz Yoksullarla Dayanışma Haftası olan
12-18 Aralık tarihi, bize paylaşımın bir mutluluk
kaynağı, bir erdem ve insan olmaktan kaynaklanan bir sorumluluk
olduğunu hatırlatmaktadır. Gönül isterdi ki, ülkemizde
yoksulluk hiç olmasın, düşkün kimse olmasın, herkes varlık,
huzur ve rahatlık içerisinde olsun. Fakat, gerçeğin böyle
olmadığını hepimiz biliyoruz. Dünyanın birçok
gelişmiş ve zengin ülkelerinde olduğu kadar bizim ülkemizde
de yoksul ve yardıma muhtaç insanlarımız vardır.
Bu gerçeği görmezden gelme ve inkâr etme yerine bu insanlarımıza
nasıl yardım edebileceğimizi konuşmak ve bu
doğrultudaki çalışmalara destek olmak daha gerçekçi
bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, Milton Friedman bir ülkenin ekonomisinin kötü
olduğu, köşebaşında müşteri bekleyen hayat
kadınlarının sayısından anlaşılır
demişti. Globalleşen dünyamızdaki krizlere rağmen
ülkemizin bu krizlerden diğer ülkeler kadar etkilenmemesinin
temel nedeni ise, şahsi kanaatime göre, halkımız arasındaki
sıcak ilişkiler ve kopmaz bağlardır. Bu bağların
yanı sıra, bu coğrafyada yaşamış olan, zamanlarının
en ileri medeniyet çizgisini yakalamış toplumların
bize mirası olarak saymamız gereken ve Osmanlılar zamanında
en yüksek noktasına çıkan imaretler gibi sosyal yardımlaşma
ve dayanışmaya yönelik faaliyetler, zamanımızda
gerek devlet eliyle gerekse halkımızın kendi arasında
oluşturduğu gruplar olarak oldukça iyi, ama, maalesef yeterli
olmayan, daha iyi olmasını arzu ettiğimiz şekliyle
yürütülmektedir. İşte burada, millet olarak, dünyadaki
milletlerin birçoğuna göre çok ileride bulunduğumuz sosyal
yardımlaşma ve dayanışma duygusuna sahip oluşumuz
ön plana çıkmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, dönüşmekte olan dünyamızda dönüşümden
daha hızlı şekilde değişmek durumundadır.
Bunun sebebi, hem globalleşen dünyayla birlikte hareket etmek
hem de önceden dış dünyayla aramızda oluşan fark veya
farklılıkları kapatmak çabasını göstermek
durumundayız. Bu yapılacak işler şu an devlet tarafından
yapılıyor ve belli bir süre de bu şekilde yapılacak
gibi durmaktadır. Ama, zaman içinde, devletin bu kurumları
başarıyla işletemediğini düşünen halkımız
tarafından başarıyla yürütülen kurumlar olduğu
gerçeğinde uzlaştığımızda, devletin sadece
bu kurumları denetleyen ve organize eden bir yapıya
doğru hareket etmesi gerektiğini düşünmekteyim. Ancak,
şu çatının altında bulunan bizler, mevcut yoksullukla
mücadele etmeli ve ileride bu eşitsizliğin artmaması
için çalışmalar yapmalıyız. Bu çok yönlü çalışma
için, yeni iş alanları açmak, kaliteli nesiller yetiştirmek,
verginin sosyal adaleti sağlayan bir araç olmasını
sağlamak gibi çalışmalar yapmak, elimizdeki kaynakları
iyi şekilde kullanmak, israfı değil verimliliği
artırmak gibi ana başlıkların altında, fedakârca
ve çok çalışarak, geleceği şekillendirmek olarak
düşünülecek işleri başarmalıyız.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunları bir ağaç saydığımızda,
toprağımız olan bu vatan ile alakalı diğer sorunları
da çözmeliyiz. Bunların başında, ülkemizin bir iletişim
kurmayı başaramadığı diğer ülke halklarından
bahsetmek isterim.
Sayın
milletvekilleri, bir ülke düşünün ki, komşuları ile
bile iyi, düzgün ilişkiler kuramamış, halkı ile bile
mahkemelik olmuş. İşte, bizden önceki tablo bu idi ve
biz, bu tabloyu birden önümüzde bulduk. Gelin, yoksulluk ile mücadeleye
buradan başlayalım. Öncelikle iletişim kurmaya ve
iletişimimizi zengin kılmaya başlayalım. Böylece,
tüm tarafların aynı masa etrafında konuşması
ile sorunları tüm yönleri ile ele alalım. Bir kucaklaşma
ve anlaşma ortamı sağlandıktan sonra, her şey
peşi sıra düzenlenecektir.
Sadece
Sosyal Dayanışma Fonu ile her şeyi çözmeye çalışmak
yerine, bunun büyük bir amaca yönelik araçlardan birisi olduğunu
kabul edelim. Bu yolda hep beraber el ele çalışalım.
Yine
tekrarlıyorum: Bizi biz yapan değerlere sahip çıkalım,
çünkü, millet olarak bizi biz yapan değerlerden uzaklaştıkça
hem birbirimize yabancılaşıyoruz hem de toplumları,
milletleri ayakta tutan yardımlaşma ve dayanışma
duygularını kaybediyoruz.
Sözlerime
son verirken, yoksulluğun bir kader olmadığını,
sadece yönetim zaafı olarak ele alınması gerektiğini
ve şu anda, birlikte aynı sıraları paylaşmaktan
şeref duyduğum sizlerin bu zaaftan uzak kişiler olduğunuza
dair tam bir inancım olduğunu belirtmek ister, AK Parti Grubu
adına saygılar sunar, 2007 yılı merkezî yönetim bütçemizin
hayırlara vesile olmasını temenni ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kabarık.
AK
Parti Grubu adına, Kahramanmaraş Milletvekili Fatih
Arıkan.
Sayın
Arıkan buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
(TİKA)nın, özellikle son yıllarda yürüttüğü önemli
çalışmalara ve faaliyet alanına giren konularla ilgili
Hükûmetimizin yaklaşımlarına değinmek istiyorum.
Esasen,
tarihsel, kültürel ve etnik bağlarla kendilerini Türkiyeye
yakın gören kardeş ve soydaş ülkelerin talepleri bu
coğrafyayla yakından ilgilenilmesini ve geçmişte olduğu
gibi bugün de kendilerine yardım eli uzatılmasını
zorunlu kılmaktadır. Hükûmetimiz, bu anlamda, ülkemizin
yıllardır soydaş, kardeş, akraba devlet ve topluluklara
söz ve kalple verdiği desteği, teknik işbirliği ve
somut projelere dönüştürmeyi öncelikli dış politika
hedefi hâline getirmiştir.
TİKAnın
kurulduğu 1992 yılı, ülkemiz için, çevresindeki gelişmelerden
dolayı son derece önemli bir yıldı. Zira, 90ların
başında Sovyetler Birliğinin dağılması
ve Balkanlarda yaşanan gelişmeler sonrasında yeni bağımsız
devletler kurulmuş, dünya haritası değişmiş,
buna bağlı olarak, bölgede ve uluslararası arenada yeni
yapılanmalar ortaya çıkmıştır. Bu dönemde,
esasen ülkemizin doğal nüfuz alanı olması ve yeni bağımsız
devletlerle Türkiye arasındaki ortak tarih, kültür, dil ve din
bağları, bu ülkelerin Türkiyeden beklentilerinin artmasına
neden olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, bu ortak değerler sayesinde, tecrübe
ve kapasitelerini dost ve kardeş ülkelere daha kolay aktarabilme
avantajına ve bölge ülkelerini dünyayla bütünleştirmede
potansiyel güce sahiptir. Buna paralel olarak yeni bağımsız
devletler hemen tanınmış ve 92de zaman geçirilmeksizin
ulusal teknik yardım teşkilatı olarak TİKA kurulmuş
ve bu ülkelerin kalkınmalarına destek olmak amacıyla
teknik işbirliği çalışmaları başlatılmıştır.
TİKA,
teknik yardım faaliyetlerini yürütmek amacıyla, Afganistan,
Arnavutluk, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Etiyopya, Filistin, Gürcistan,
Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Moğolistan,
Moldova, Özbekistan, Sudan, Tacikistan, Türkmenistan ve Ukrayna-Kırım
olmak üzere toplam on sekiz ülkede program koordinasyon ofisi açmış
ve Türkiyenin dış politikasında üzerine düşen etkin
rolü bölge ofisleri aracılığıyla Balkanlar, Kafkaslar,
merkez Asya, Orta Doğu ve Afrikada yürüttüğü teknik projelerle
sürdürmektedir.
Hükûmetimiz
yeni dönemde yaptığı kalkınma yardımlarına
yeni bir içerik ve etkinlik kazandırmak amacıyla TİKA
vasıtasıyla yeni bir yaklaşım getirmektedir. Bu
çerçevede, yurt dışına yapılan teknik yardımların
envanterinin tutulması ve uygulamanın koordinasyonu
görevi TİKA Başkanlığına verilmiştir.
2004
ve 2005 yıllarıyla ilgili olarak yapılan çalışmalar
neticesinde, resmî kalkınma yardımlarının tutarı
önceki yıllarda 65-75 milyon ABD doları olarak ilan edilirken,
uluslararası standartlarda değerlendirme ve daha yaygın
veri toplama sayesinde 2004 yılında 339,14 milyon ABD doları,
2005 yılında da 601,04 milyon ABD doları olduğu tespit
edilmiştir.
Yeni
dönemde, ayrıca, görünür ve halka doğrudan yansıyan
projelere ağırlık verilmektedir. Teknik yardım
projelerinin uygulanmasında özel sektör ve sivil toplum örgütleriyle
geliştirilen işbirliğiyle ülkemizin kalkınma
yardımlarında sinerji oluşturulması hedeflenmiştir.
Bugüne
kadar talep endeksli proje uygulama anlayışıyla, ülkemizin
göreceli olarak üstünlüğe sahip olduğu sektörlerde bilgi
birikimi, tecrübe ve teknoloji aktarımını sağlayan
projeler uygulanmaktadır. TİKA, faaliyetlerinin büyük
bir kısmını kamu kurum ve kuruluşlarıyla
iş birliği içerisinde gerçekleştirmektedir. Bu sayede
ülkemizin kurumları arasında bir sinerji oluşturulmakta
ve teknik yardım faaliyetleri daha az maliyetle ve etkin bir
şekilde yürütülmektedir. Bilindiği gibi birçok gönüllü
kuruluşumuz, birçok alanda önemli çalışmalar yapmaktadır.
Devletin gücüne ilave olarak insani, ticari ve ekonomik amaçlarla
çalışan fedakâr kişi ve gönüllü teşkilatlar ile
güç birliğini öngören bir anlayış benimsenmiştir.
Özellikle Doğu Blokunun dağılmasından sonra ortaya
çıkan ve piyasa ekonomisine geçiş dönemini yaşayan
yeni bağımsız devletlerde piyasa ekonomisinin temellerini
atmak ve dünya ekonomik sistemine entegrasyonlarını
sağlamak TİKA faaliyetlerinin önemli hedeflerinden biridir.
Bu amaçla eğitim, danışmanlık ve müşavirlik
hizmetleri de verilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, yardım faaliyetleri yürütülen ülkelerde
kamu kurum ve kuruluşlarının kapasitesinin geliştirilmesi
amacıyla kamu yönetimi, KOBİ, istatistik, rekabet, sigortacılık,
bankacılık, maliye, gümrük, ulaştırma,
dış ticaret, turizm, teşvikler, hukuk, iç güvenlik, serbest
bölgeler, yabancı yatırımlar, menkul kıymetler,
uluslararası ilişkiler, radyo, televizyon gibi alanlarda
personelin yetiştirilmesi, mevzuatın oluşturulması,
iş birliğinin geliştirilmesi, yeni kurumların
oluşturulması, var olan kurumların güçlendirilmesi
için eğitim ve danışmanlık hizmetleri sağlanmakta
ve malzeme ve ekipman desteğinde bulunulmaktadır. Özellikle
halka doğrudan ulaşan hizmetler kapsamında ulaşım,
içme suyu ve kanalizasyon altyapılarının iyileştirilmesi
gibi projeler uygulanmakta, bu alanlarda yardım alan ülkelerin
ilgili kurum ve kuruluşları yetkilileri ve uzmanları
için danışmanlık hizmeti verilmekte, fizibilite hazırlanmaktadır.
Muhterem
milletvekillerimiz, bölge halklarının sosyal kalkınmalarına
katkıda bulunulması ve yaşam standartlarının
iyileştirilmesi amacıyla, konut edindirme, eğitim ve
sağlık gibi önemli konularda proje ve faaliyetler gerçekleştirilmektedir.
Bölge ülkelerinde kadınların ekonomiye katılımının
sağlanması, yoksulluğun azaltılması ve istihdama
katkıda bulunulması amacıyla halı dokuma, trikotaj,
nakış, altın ve gümüş işleme gibi konularda
eğitim programları ve kurslar düzenlenmektedir. Yardım
götürülen ülkelerle tarihten kaynaklanan bağımız ve
ortak kültür coğrafyasında yer almamız nedeniyle pek
çok tarihi eserin restorasyonu, koruma altına alınması
ve tanıtımının yapılması sağlanmıştır.
Türk
dili ve kültürünün yaygınlaştırılması amacıyla
yurt dışında bulunan çeşitli üniversitelerin mevcut
Türkoloji bölümleri desteklenmekte ve yeni Türkoloji bölümleri
açılmakta ve Türkçe eserler kütüphaneleri kurulmaktadır.
Proje kapsamında bu üniversitelerin Türkoloji bölümlerinden
her yıl 1.500 civarında öğrenci mezun olmaktadır.
Kültürler arası etkileşimin sağlanmasında önemli
rol üstlenen radyo, televizyon, gazete ve dergiler desteklenmekte
ve bu sektörde görev yapan personelin eğitimi sağlanmaktadır.
Ayrıca, çok sayıda kongre, sempozyum, seminer, kurultay,
toplantı, gösteri, konser ve sergi düzenlenmekte ve desteklenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arıkan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FATİH
ARIKAN (Devamla) Teşekkür ederim.
Bu
arada, TİKAnın, işgal, iç savaş ve dış müdahaleye
maruz kalmış dost ve kardeş Afganistanın yeniden
imarı konusunda yapılan işlere temas etmeden geçemeyeceğim.
Afganistanın yaşadığı işgal ve iç savaş
sonrası yeniden imarı konusunda uluslararası diğer
aktörlerle birlikte ülkemiz de katkı sağlamayı taahhüt
etmiş, taahhüt edilen 100 milyon ABD dolarının TİKA
tarafından proje bazlı harcanmasına karar verilmiş
ve iki yıldır çalışmalar yoğun bir şekilde
devam etmektedir.
2004
yılından bu yana yoğun bir şekilde yürütülen proje
ve faaliyetlerden bazıları şunlardır: İçme
suyu temini, ilköğretim okulları inşası, gıda
ve ilaç yardımı, çeşitli sağlık kuruluşlarının
işletilmesi, Afganistanda sel ve deprem felaketinden etkilenenlere
yardım yapılmıştır.
TİKA
Başkanlığının 2005 yılında tamamladığı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arıkan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun,
teşekkürünüzü alayım.
FATİH
ARIKAN (Devamla) Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri;
on dört yıllık tecrübesi ve uyguladığı 3.
500e yakın proje ve faaliyetiyle TİKAnın vizyonu, Türkiyenin
tarihsel sorumluluk ve misyonuna uygun uluslararası standartlarda
hizmet veren etkin bir teknik yardım kuruluşu olmaktır.
Bu anlamda TİKA, son yıllarda bir yandan yeni hizmet binası
satın alınması, ilk defa sınavla kariyer uzman yardımcısı
alınması, program koordinasyon ofislerinin fiziki durumlarının
iyileştirilmesi gibi çabalarla kurumsallaşmasını
tamamlarken, diğer yandan iş birliği ve faaliyet alanını
geliştirerek uluslararası arenada rekabet edebilme çabasını
göstermektedir. Bu nedenle, Hükûmetimiz, TİKAnın bu büyük
misyonunun gerçekleştirilmesi amacıyla her türlü desteği
vermekte ve tüm kamuoyunun desteğini de yanında görmektedir.
Bu
duygu ve düşüncelerle teşekkürlerimi arz ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arıkan.
AK
Parti Grubu adına son konuşmacı, Mersin Milletvekili
Saffet Benli.
Sayın
Benli, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA SAFFET BENLİ (Mersin) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye İstatistik Kurumu
2007 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Pek
çok alanda resmî istatistikleri derleyen ve ülkemizin profili hakkında
rakamsal bilgileri kamuoyuna ve kullanıcılara sunan Türkiye
İstatistik Kurumu, kurulduğu 1926 yılından bu yana
görev ve çalışma konularında sürekli değişiklikler
yapılan ve kendini yenileyen bir kurum olma özelliği göstermiştir.
Ülkemizin
gelişmişlik oranının yükselmesiyle birlikte istatistik
alanında birtakım yeniliklere gidilmesi gerçeğinden
yola çıkılarak hazırlanan Türkiye İstatistik Kanunu,
10 Kasım 2005 tarihinde Genel Kurulda kabul edilmiştir. Kabul
edilen bu yeni Kanun doğrultusunda Kurumun kapasitesi, bilimsel
ve teknik özerkliği daha da güçlendirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumunun misyonu gereği yürüttüğü çalışmalar,
genel olarak başlık hâlinde şunlardan oluşmaktadır:
Ulusal hesaplar ve ekonomik göstergeler, gayrisafi millî hasıla
hesapları ve analizleri, üretici fiyatları, tüketici fiyatları,
dış ticaret konusunda gerekli istatistiki bilgiler, sosyal
istatistikler (sosyal göstergeler kapsamında nüfus, demografi,
eğitim, kültür, turizm, sağlık, spor, konut, adalet, siyaset
ve sosyal içerikli konularda ihtiyaç duyulan istatistiki bilgiler
derlenmekte, değerlendirilmekte, ilgili göstergeler hesaplanmaktadır)
tarım ve çevre istatistikleri, toprak kullanımı, tarımsal
yapı, üretim ve benzeri bilgiler, sanayi ve iş istatistikleri,
imalat sanayisi, madencilik, enerji, inşaat alanlarında
yapılan çalışmalar, yöntem araştırmaları,
dış ilişkiler, strateji geliştirme, basın ve
halkla ilişkiler, eğitim ve araştırma, yayın ve
bilgi dağıtım konuları.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumunun 2006 yılı bütçesi 55 milyon 935 bin YTL olarak belirlenmişti.
2007 yılı bütçesi ise 159 milyon 474 bin YTL. Yani, bir önceki
seneye göre yüzde 285lik bir artış sağlanmıştır.
Bu artışla, 2007 senesi içinde çok önemli bir görev yüklenmiştir,
bu da, adrese dayalı nüfus kayıt sistemidir.
Bu,
yeni, adrese dayalı nüfus kayıt sisteminin kurulmasından
sonra adres ve nüfus kayıtlarının tutulmasında
ülkemizde önemli bir reform gerçekleşmiş olacaktır.
Yine
bu çalışma, sadece, bir nüfus ya da konut sayımı niteliğinde
olmayacak, nüfus ve konut değişimini güncel olarak takip
edebileceğimiz modern bir kayıt sistemi olacaktır. Konuya
biraz değinmek ve sizlerin de dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İstatistik
Kurumunun, en ücra köylerimizden şehir merkezlerimize kadar
ülkemizin her noktasında aynı standartta bir adres kayıt
sistemi oluşturmak için ekim ayı başında tüm personel
ve mali imkânlarını ortaya koyarak ülke genelinde çalışmalara
başladığını biliyoruz. Bugüne kadar on
yıllık aralıklarla yapılan nüfus sayımları
artık günümüzde güncel ihtiyaçları karşılamadığından
ve hepimizin bildiği gibi, nüfusun, doğru, güncel tespiti
ve sokağa çıkma yasağı gibi konular ülkemizde
her zaman tartışma konusu olmuştur. Bu sistemin uygulanmaya
başlamasıyla birlikte, çağdaş ülke olma profiline
yakışır şekilde, eski nüfus sayımı sistemi
de artık, tarih olmuştur.
Bu
çalışma sonunda, sorumlu kamu kurumlarının elinde
mahalle ve sokağına kadar nüfus değişimini her
an izlemeye imkân sağlayacak bir sistemin olacağı ve
merkez ile yerel yönetimler bazında, kamusal hizmetlerin çok
daha etkin ve planlı biçimde gerçekleştirilebileceğini
görüyoruz.
Bu
sistemle, hangi mahallede, hangi yaş grubunda ne kadar insan yaşadığı
kesin olarak bilinecek ve ona göre idari kararlar alınacaktır.
Bunun ne kadar önemli olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Ayrıca,
ülkemizin, bina, insan envanteri, sosyal ve kültürel haritası
her an elimizin altında olacaktır.
Yine,
bu yeni sistemle, ülkemizde yaşayan yabancılar için de ayrı
bir veri tabanı oluşturulması, nüfus hareketlerinde
yabancıların durumunu daha kolay bilinir hâle getirilecektir
diye düşünüyorum.
Ayrıca,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın
envanterinin belirlenmesine yönelik bugüne kadar herhangi bir
çalışma yapılamamış olması da önemli bir
eksikliğimizdi. Yakın zamanda, yabancı ülkelerde yaşayan
vatandaşlarımızın ikamet durumları da, yaşadıkları
ülke ve il ayrıntısında kayıt altına alınacaktır.
Bu sistem sayesinde, vatandaşımızın, ülkemizin
hangi yerinde veya dünyanın hangi şehrinde yaşadığını
bilebileceğiz.
Türkiye
İstatistik Kurumu, adrese dayalı nüfus kayıt sistemini
2007 yılı içinde kurup İçişleri Bakanlığına
devredecektir. İçişleri Bakanlığı da sistemin
devamlılığını sağlayacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaş odaklı
yönetim anlayışı doğrultusunda kaliteli hizmet
sunacak bir devletin, öncelikle, vatandaşlarının durumuna
ilişkin sağlıklı ve güncel bilgiye sahip olması
gerektiği hepimizin malumudur. İşte, bu yeni sistem,
yani, adrese dayalı nüfus kayıt sistemi, bize bu
imkânı daha iyi sağlayacaktır.
Bahsettiğim
bu yeni projenin hayata geçirilmesi ve diğer cari işlemlerin
yapılabilmesi için, TÜİK, yani, Türkiye İstatistik
Kurumunun 2007 yılındaki bütçesi 159 milyon 474 bin yeni
Türk lirası olarak önerilmiştir.
Bütçenin,
ülkemize, milletimize hayırlı olması dileğiyle,
2007 yılında ülkemizin ihtiyaç duyduğu verileri üretmek
ve yeni çalışmalarını başarıyla yürütmek
için Türkiye İstatistik Kurumu yönetici ve çalışanlarına
başarılar diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlayarak en iyi dileklerimi sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Benli.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.10
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
36ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Altıncı
tur üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
H) HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI (Devam)
1.- Hazine
Müsteşarlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ (Devam)
1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
J) BASIN-YAYIN
VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
K) SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
L) TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
M) TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Gaziantep
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Ömer Abuşoğlunda.
Sayın
Abuşoğlu, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; zamanım elverdiği
ölçüde, Hazine Müsteşarlığı bütçesi ve Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği bütçesi üzerinde Partimin görüşlerini
ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Öncelikli
olarak, Hazine bütçesiyle ilgili birkaç şeyi söylemek gerekirse,
tabii, Hazine Müsteşarlığı, Anglosakson sisteminde
hazine bakanlığının deruhte ettiği görevleri
yürüten bir müsteşarlık. Dolayısıyla, ekonominin
ve ekonomi politikalarının yürütülmesinden, sürdürülmesinden
sorumlu bir görev kapsamı var. Bu bakımdan ekonomi politikalarının
bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir. Hükûmetin uyguladığı
politikalar iktidar partisi sözcülerince -eğer onlara kulak
verecek olursanız- oldukça başarılı, sanki,
ayı fethedecek güçte iktisat politikaları, Türkiyenin
tüm dertlerini çözmüş, hatta, bir noktada da, Türkiye 2002den önce
yokmuş, 2002 var ve ondan sonra da AK Parti Hükûmeti var. Bu bakış
açısı acaba ne ölçüde doğru? Ortalık, iktidar partisi
sözcülerinin belirttiği gibi, güllük gülistanlık mı,
yoksa, dikkat edilmesi gereken ve üzerinde durulması gereken
ciddi problemler mi var Türk ekonomisinde? Bir nebzecik olsun bunlar
üzerinde duracağım.
Tabii,
bir ekonomi politikasının başarısı deyince,
işte enflasyonu düşürdük, büyüme oranını şu
seviyelere çıkardık, kişi başına millî geliri
5 bin doların üzerine taşıdık gibi, oldukça zemini
kaypak, sağlam hiçbir zemine oturmayan ve bakış açısına
göre farklı görüntü veren konular; gerek fert başına
millî gelir gerek büyüme hızı gerekse enflasyon meselesi.
Hükûmetin de zaten bunun dışında söylediği, başarılı
olarak kendi kendini gördüğü başka bir husus yok.
Enflasyon
konusundaki başarısının hemen arkasından
şunu hatırlatmak lazım: Enflasyon tek başına
bir gösterge değildir, acaba reel faizlerle nasıl bir ilinti
içerisinde? Buna baktığımız zaman, bir taraftan
enflasyonu düşürdük diyen bir Hükûmetin bir taraftan da reel
faizlerin hâlâ çok yüksek boyutlarda, enflasyonun yüzde 100ü oranında,
hatta zaman zaman yüzde 100ünü aşan bir reel faiz oranıyla
karşı karşıya bulunmaktayız. Dolayısıyla,
enflasyonun tek başına düşmüş olması bir anlam
ifade etmiyor, bir başka göstergeyle daha bunun mukayese edilmesi
gerekiyor ki, gerçekten bu bir başarı olabilsin. Böyle bir
başarı, demek ki, söz konusu değil.
Büyüme
konusuyla ilgili Hükümetin iddialarına gelince, çok tartışmalı.
Geçen sene de, özellikle yüzde 9luk büyüme hızı yakalandığı
dönemde de, gerek basın gerek konuyla ilgili olan birçok çevreler
bunun ne anlama geldiğini, ne ifade ettiğini ifade ettiler,
söylediler. Aynı zamanda, Mecliste de bunun geniş bir çerçevede,
geniş boyutta tartışması yapıldı.
Şimdi,
bir an için Hükûmetin iddia ettiği bu büyümenin gerçek bir büyüme
olduğunu kabul edelim, sanal bir büyüme olmadığını
varsayalım. Büyüme beraberinde halkta zenginlik getirir.
Türk toplumunun bir bütün olarak -birey birey, fert olarak olmasa dahi,
Türk toplumunun bütün olarak- zenginleşmesi gerekir. Millî gelirin
büyümesinin, millî gelir artışının toplum açısından
ifade ettiği bu. Çeşitli toplum kategorilerine baktığımız
zaman, acaba, gerçekte 2002den bu yana tüm toplum kesimlerinde ciddi
bir gelir artışı, ciddi bir refah artışı,
ciddi bir zenginleşme var mı? İktidar partisi sözcülerine
bakarsanız var, ama, vatandaşa, halka bakarsanız, çiftçi
şikâyetçi, küçük esnaf şikâyetçi, büyük sanayici şikâyetçi.
Öyleyse, bunlardan birisi doğruyu söylemiyor. Ya Hükûmet
doğruyu söylemiyor veya halk doğruyu söylemiyor. Halkın
yanlış söylemek gibi, doğruyu gizlemek gibi bir mecburiyeti
yok. Öyleyse, halkın dediğine inanmak durumundayız.
Halkın
dediği niçin doğru? Ben size buradan açık bir delil vermek
istiyorum. Büyüme rakamları, dediğimiz gibi, halkın
ve toplumun gelir seviyesinin yükselmesini ifade eder. Gelir seviyesinde
de gerçek bir refah artışı ortaya çıkarabilmesi
için, kişinin borcunda kişinin refah artışına
dönüşecek gelir artışının bir başka
şekilde nötrleştirilmemesi lazım. Türkiyede gerçekten
bir gelir artışını kabul ediyor olsak bile, aynı
zamanda, bakıyoruz ki, bundan çok daha hızlı bir borçlanma
var. Nereye karşı borçlanma? Türk ekonomisi bir bütün olarak
borçlanıyor. Sadece kamu kesimi değil, sadece özel kesim
değil, hem kamu kesimi hem özel kesim, ikisi birden borçlanıyor.
Âdeta, borçlanma konusunda yarışa çıkmışlar.
Ben
size rakamları vereyim, çok basit rakamlar vereceğim.
2002 yılında toplam borç stoku 243 milyar YTL iken, 2006da
350ye çıkmış. Cumhuriyet tarihi döneminde gerçekleşen
toplam borçtan, toplam borcun yüzde 50si bu dört yıl içerisinde
gerçekleştirilmiş. Bunun iç borç kısmı 149dan
250ye çıkmış. Kamu kesiminin toplam iç borcu 149dan
250ye çıkmış. Dış borç ise, 93ten 98e. Diyebilirsiniz
ki, dış borçlarda o kadar da fazla da üzerinde durulmayacak
ciddi bir artış söz konusu değil. Evet, ilk başta,
ilk bakışta öyle gibi gözüküyor. Dış borçlarda
esas artış özel kesim borçlarında meydana gelmiş.
Özel kesim dışarıdan borçlanıyor. Ne yapıyor
bu borçla, dışarıdan aldığı döviz borcuyla?
Eskiden kamu kesimi doğrudan borçlanırken, şimdi kamu
kesimi bankacılık sisteminden borçlanıyor ve bankacılık
sistemi de kamu kesimine açtığı kredi karşılığında
dış borca gidiyor. Öyleyse, özel kesimin borç artışıymış
gibi gözüken aslında nedir; kamu kesiminin borcunun artışıdır.
Öyleyse, sadece kamu kesimi borcunu dikkate alsak bile, ortaya
çıktığını iddia ettiğiniz büyümenin halkın
refah artışı şekline dönüşmesini engelleyecek
bir mekanizma burada zaten kendiliğinden oluşuyor. Niçin
bu mekanizma burada oluşuyor? Çünkü, biraz önce de söylediğim
gibi, yüksek reel faizler, bu borçların gerek faizinin ödenmesi
gerek anaparasının ödenmesi söz konusu olduğu zaman,
işte halkın sırtından
vasıtalı ve vasıtasız her türlü vergiyle,
halkın sırtından, halkın gırtlağından,
tekrar, gerisin geriye çekilip alınıyor.
Geçen,
bir uluslararası kuruluşun araştırması vardı.
Buna göre -kuruluşun şu anda ismini hatırlayamıyorum-
Türkiye, dünyada, düşük gelirli gruplardan en yüksek vergiyi
alan ülkelerin başında geliyor. Bu ne demektir? Bu borçlanmayı
sürdürebilmek ve borç yönetimini devam ettirebilmek için zengin-fakir
ayrımı yapmadan, vergiyi ödeme gücü var mı yok mu demeden,
devletin veya kamunun, alabildiği kesimlerden vergi almasıdır.
Bildiğiniz gibi, en kolay alınan vergiler vasıtalı
vergilerdir ve bu Hükûmet döneminde de vasıtalı vergiler,
diğer vergilere göre -elde edilen tahsilat açısından-
kat be kat artmıştır.
Daha
birkaç ay önce burada, biz, bir kanun değişikliği yaptık,
kurumlar vergisini üçte 1 oranında indirdik. Siz, kurumlar vergisini
indiriyorsunuz ama, dar gelirli kesimlerin ödediği vasıtalı
vergilerde -gerek özel tüketim vergisi gerek KDV gibi vergilerde-
bu kesimlerin durumunu iyileştirecek ölçüde herhangi bir iyileşme
yapmıyorsunuz. Ondan sonra da diyorsunuz ki: Biz, bize güvenip
oy veren kimsesizlerin kimi olacağız.
Siz,
kimsesizlerin kimi olmuyorsunuz. Siz, kimlerin kimi oluyorsunuz?
Devlete yüksek faizlerle borç veren kesimlerin kimi, hamisi ve koruyucusu
ve bu mekanizmanın devamını sağlamaya yönelik
olarak bu kesimlere hizmet eden oluyorsunuz. Bunu, halka net ve
açık şekilde söylemek lazım. Bunu sizlere söylüyoruz,
siz anlamıyorsunuz, duymazlıktan geliyorsunuz, anlamazlıktan
geliyorsunuz. Ama, benim sözüm, buradan, doğrudan doğruya
yüce Türk milletine. Bu Hükûmetin takip ettiği ekonomi politikası,
kendisine bel bağlayan, onların oyuyla iktidara geldiği
kesimlerin seçim dönemlerinde yaptığı taahhüde sadık
kalmayarak bunların aleyhine çalışan bir ekonomik mekanizma
oluşturmaktı. Ha, birisi kalkıp diyebilir: Hükûmet olarak
bizim bunda suçumuz yok. Ne yapalım, IMF politikaları bize
böyle emrediyor. Siz, o zaman, IMFye teslim ettiyseniz kendinizi,
niye ekonomik başarınızdan bahsediyorsunuz. Varsa
bir ekonomik başarı burada IMFnin başarısı
olmak gerekir. Öyleyse sizin hanenize yazılması gereken
herhangi bir sonuç çıkmaz. Belki, olsa olsa, sizin hanenize
çıkacak, kalitesinin ne olduğu, modern Türkiyeye yakışmayacak
bir duble yok kalır. Onun dışında bir de ne kalır
biliyor musunuz? Dağıtılan erzak torbaları kalır,
dağıtılan kömürler kalır. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) 2,5 milyar dolar müteahhitlere borçlu.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Her sene diyorsunuz ki: Dağıttığımız
kömür miktarını şu kadar artırdık. Bu, Türkiyenin
utanç tablosudur. Bizim arzuladığımız Türkiye,
kömür dağıtılan insanların yaşadığı
bir Türkiye değildir, herkesin kömürünü alnının teriyle
kazanabildiği bir Türkiyedir. Sizin iktidar olarak üzerinize
düşen görev, böyle bir ortamı, böyle bir iktisadi mekanizmayı
takip ettiğiniz politikalarla gerçekleştirmektir, ortaya
çıkarmaktır. Eğer iddia ediyorsanız ki bizden öncekilerin
bize devrettiği miras buydu. Beş seneden beri ne yaptınız?
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) Evet.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Beş seneden beri ne yaptınız?
OSMAN
KILIÇ (Sivas) Bu ülkeyi bu hâle getiren sizsiniz.
AYHAN
ZEYNEP TEKİP BÖRÜ (Adana) Duble yollar yaptık.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) İşte, sadece dağıttığınız
kömür miktarıyla övünüyorsunuz. Onun dışında gösterebileceğiniz
fazla bir şey yok.
İşte,
borç rakamlarınız meydanda, borç rakamlarınız ortada.
MEHMET
SARI (Osmaniye) Rantiyeciye vermiyoruz, halka veriyoruz.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Hele bir cari işlemler açığı
meselesi var, evlere şenlik! İktidara geldiğiniz zaman
Türkiyenin cari işlemler açığı
MEHMET
SARI (Osmaniye) Dünden bugünün daha kötü olduğunu kimse söyleyemez.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Laf konuştun şimdi!
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) Duble yolları siz yapmıyorsunuz.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla)
2002 yılında cari işlemler
açığı ne kadarmış biliyor musunuz?
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) Dört saatte gidiyoruz Antepe.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Cari işlemler açığı
2002 yılında 1,5 milyar dolar.
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) Duble yolları siz yapmıyorsunuz.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Sizin döneminizde kaça çıkmış?
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) Biz duble yol yapmayız, otoban yaparız
otoban.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Muharrem Bey, bir dakika.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Hatibi dinleyelim.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Sizin zamanınızda, 2002
yılındaki 1,5 milyar dolardan cari işlemler açığı,
2005 yılı kesin rakamları 23 milyar dolar, 2006 rakamları
da 35 milyar dolara yaklaşacak. Yani, 20 kat artmış cari
işlemler açığı. Cari işlemler açığı,
ekonomik olarak birtakım anlamlar taşır ve toplum
açısından da birtakım anlamlar taşır. Toplum
açısından taşıdığı anlam şudur:
Bir ülke, bir toplum, ürettiğinden daha fazlasını tüketiyorsa,
bu, cari işlemler açığı şeklinde yansır
kâğıt üzerine. Kötü bir şey mi ürettiğinden daha fazlasını
tüketebilmek? Elbette iyi bir şeydir. Ama, ürettiğinin daha
fazlasını tüketebilmek, ancak borçlanmayla olur. Başkasının
kaynaklarını kullanırsınız, borçlanırsınız,
elde ettiğiniz gelirden daha fazlasını harcar, ürettiğinizden
daha fazlasını tüketebilirsiniz. İşte, AK Parti
İktidarının, beş yıl içerisinde, Türkiyeyi,
cari işlemler açığı açısından, noktasından
getirdiği durum.
Geçen
sene, burada, sayın ekonomiden sorumlu bakan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Abuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
cari
işlemler açığı ile ekonomik büyüme arasında
sanki Amerikayı yeni keşfediyormuş gibi bir ilişki
olduğundan bahsetti. Cari işlemler açığı veren
ülkelerde ekonomik büyüme hızlanır ve oradaki, sayın
bakanın oradaki ifade ettiği, aslında bir eşitlik
falan değildir, bir özdeşliktir teorik açıdan baktığınız
zaman, bir özdeşlikten hareket edilerek öyle bir sonuç ortaya
çıkar. Ama, esas aradaki ilişkinin hareket noktası,
çıkış noktası, ekonomik büyümesi hızlanan
ekonomilerde cari işlemler açığının ortaya
çıkmasıdır. Yoksa, cari işlemlerden başlayarak
cari işlemleri açık veren bir ekonominin büyümesi hızlanır
gibi bir mantık söz konusu değildir. Ekonomik büyümenin
hızlandığı dönemlerde cari işlemler açığı
söz konusu olur, cari işlemler açığına katlanır
ülkeler. Ama, cari işlemler açığı bu yönüyle de bitmiyor.
Arkasından, toplum olarak, topyekûn, millet olarak, özel sektör
olarak, kamu sektörü, kamu kesimi olarak tümüyle borçlanmak demektir.
Cari işlemler açığınız kadar, mutlak suretle
dışarıdan kaynak bulmanız, üstelik de dövize dayalı
kaynak bulmanız gerekir.
2006
yılında ortaya çıkacak 30 milyar doların, 35 milyar
dolara yaklaşacak cari işlemler açığının
anlamı neymiş o zaman? Bir kere daha, duymayan duysun: 35
milyar dolarlık dış kaynak demektir. Bunu, ya borç olarak
alacaksınız yahut da birazını borç, birazını
yabancı sermaye olarak alacaksınız. Evet, yabancı
sermaye olarak gelecek, Türkiyenin sahip olduklarını
plasman yoluyla kendisi uhdesine alacak, kendi portföyüne alacak.
Yani, gelen yabancı sermaye karşılığında,
bu cari işlemleri verdiğiniz için, Halk Bankasını
satacaksınız, Halk Bankasını özelleştireceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Abuşoğlu, bu, sizin uzmanlık alanınıza
giriyor, biliyorum, saatlerce konuşabilirsiniz, ama, bizim
vaktimiz sınırlı.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Son cümlem Sayın Başkan, teşekkür
edeceğim.
BAŞKAN
Dolayısıyla, son bir dakika içinde lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) Halk Bankasını özelleştireceksiniz.
Bugün
gazetede bir haber vardı Ziraat Bankasının özelleştirilmesi
gündemimizde yok diye. Fazla değil, altı ay sonra da onu da
özelleştirme gündemine alacaksınız ve Türkiyenin nesi
var nesi yok, tek tek satacaksınız. Sadece devlet mi? Özel
sektör de satıyor. İşte, cari işlemler açığının
anlamı budur.
En
kısa zamanda, Hükûmetin bu konuda kendine bir çekidüzen vermesi
gerekir. Yoksa, Türkiyenin gidişinde hayır yoktur.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Anavatan
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili
Hüseyin Özcan.
Sayın
Özcan, buyurun.
Süreniz
on dakika.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Basın-Yayın ve Enformasyon
Genel Müdürlüğü ile Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma
Genel Müdürlüğünün 2007 bütçesi üzerinde, Anavatan Grubu
adına, söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle, bu kurumun kuruluş kanununda kuruma
pek çok görevler yüklenmektedir. Bu kurumda, iç ve dış basına
yönelik gerçekten de çok güzel hizmetler ve yayınlar sunulmaktadır.
Türkçe ve diğer dillerde binlerce yayın, yazılı ve
görsel ortamda izlenmekte ve ilgili kurumlara sevk edilmektedir;
dış temsilciliklerimizde yine ülkemiz adına önemli
işler yapmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, medya, hepimizin bildiği gibi, yasama, yürütme
ve yargı erklerinden sonra dördüncü bir kuvvet olarak ortaya
çıkmış ve demokrasinin vazgeçilmez unsuru hâline gelmiştir.
Artık, düşünce özgürlüğü ile medya özgürlüğü
eş değer kabul edilmeli. Diğer yandan, bugün, ülkemizdeki
basın özgürlüğü, ne yazık ki, siyasi iktidarların
ve tekelleşme olgusunun tehdidi altındadır. Gerçek
mesleği gazetecilik olmayan bazı holding sahipleri sayesinde
tekelleşen basın dünyası, siyasi iktidara muhalif
yazarlara ve görüşlere yer vermemekte ve hatta, iktidarın
yanlışlarının ve birtakım usulsüzlüklerinin
üzerine gitmemektedir. Ülkemiz için de asıl tehlike bunu görüyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gerçek medya gruplarının sektörü terk etmeleri,
başka işlerle uğraşan kesimlerin medyaya yönelmeleriyle,
artık, gazetecilik ruhu zedelenmiştir. Çünkü, yeni siyasi
gruplar, siyasi erke muhtaç hâle gelmiş, iktidarla uzlaşma
gibi bir çaba içerisine girmiştir; girmeyenler ise cezalandırılmaktadırlar.
Mesela, bu düzene karşı gelen ve uzun yıllardır medya
yatırımcısı olan holdinglerden bazılarına
sözde ceza verilerek, hizaya getirilmeye çalışılmaktadır.
Bu gibi hususlar, aslında, iktidara, basını kendi
amaçları doğrultusunda yönlendirme imkânı yaratmaktadır.
Yani, zaten halk sindirilmiş, bastırılmıştır,
bir de basın sindirilmek istenmektedir.
Şimdi,
manzaraya bakın; Ulusal yayınlarda siyasal İslamın
egemenliğini artıracaksın, üstüne muhaliflerin sesini
kısacaksın, sonra da ben demokratım diyeceksin. Tabii,
AKP İktidarı için her şey amacına uygun, bunlar yapılabilir,
sizlere gayet doğal gelebilir, ama ülkenin kaderiyle fazla oynamanıza
da bu ülkedeki sağduyulu insanlar müsaade etmez.
Değerli
milletvekilleri, diğer bir sorun ise, özellikle ulusal kanalların
eğitim ve kamuoyunu bilgilendirme işlevinden uzaklaşmasıdır.
Artık, televizyonlarda, halkı bilgilendirici, eğitici,
kültürel değerler taşıyan programlar yok denecek kadar
azalmıştır; hele TRT için tam bir facia dönemi yaşanmaktadır.
Bir
başka konu ise, TRTnin yayın anlayışında siyasi
partilere uyguladığı ayrımcılık ve iktidarın
borazancıbaşı olmaya soyunması gerçekten çok
acıdır. Bakınız, özellikle TRTnin, diğer yayın
kuruluşlarından farklı olarak, frekanslar dışında,
kamusal kaynakları kullanan anayasal bir kamu kuruluşu
olarak toplumun bütünlüğüne yönelik sorumluluk ve yükümlülükleri
olduğu bilinmelidir. TRTnin yapması gereken kamusal yayıncılık,
devletin eğitim ve sağlık hizmetleri gibi, kâr amacına
yönelmeyen, reyting endişesi gütmeyen, devletin kaynaklarıyla
karşılanan, yansız, özerk ve laik bir hizmet olmalıdır.
Kamusal yayıncılık, medyada tekelciliğin önlenmesini
sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Değerli
arkadaşlar, işte, başta Meclis TV olmak üzere, TRTnin
hâlâ yanlı yayın yapması gerçekten çok acıdır.
Hâlâ, bugün, bu Hükûmet öyle bir durumda ki, TRT Genel Müdürünü dahi
asaleten atamayarak, ne kadar başarısız olduğunu
göstermiştir.
Değerli
arkadaşlar, TRTmiz, eğer gerçekten halkın sesi olacaksa,
muhalifin ve siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin ve demokratik
kitle örgütlerinin sesi olmalıdır; çünkü, ortak bir amaç,
ortak bir düşünce, ortak bir anlayış eşit olarak yayılmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, yalnız, TRTnin dışında, Anadolu
basınının da sorunları vardır. Anadoluda binlerce
insan, gerçekten, basın yayınla ilgili -başta ekonomik
olarak- sıkıntı içerisinde olmuştur, yayın hayatını
durdurmuştur, binlerce gazeteci işsiz kalmıştır.
Demokrasimizin kaynağı olan, gerçekten, kılcal damarlarımız
olan Anadolunun basınına yardımcı olmak zorundayız.
Burada çalışan insanların, gerçekten, sosyal güvenceleri,
yaşam konusunda sıkıntılarının olduğunu
hep birlikte görüyoruz. Özellikle basın yayında çalışan
insanların sigortasız olduklarını, patronun iki
dudağı arasında işlerinden olduklarını
görüyoruz. Muhabirlerimizin ve kameramanlarımızın
ne sıkıntı içerisinde olduğunu... Mecliste ve bir
olayı takipte gördüğümüzde, gerçekten, kullanmış
oldukları kameraya bakarsan 10 kilo-15 kilo ağırlığında;
hâlâ kendisini yenilemeyen bir sürü yayın kuruluşları
vardır. Bunların mağdurları olan, maalesef, muhabirler
ve kameramanlardır. Bunların sendikalaşması konusunda
da yasal sorunların çözülmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
Değerli
arkadaşlar, TRT olarak artık yanlı yayından vazgeçmesi
gerekmektedir.
Diğer
bir konu ise, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde... 1980den itibaren insanlarımızın
artık yavaş yavaş yoksullaştığını,
enflasyonun ve devalüasyonun, gerçekten insan yaşamını
tehdit eder bir durumau getirdiğini görüyoruz. Hâliyle insanlarımızın
yoksulluk içerisinde, perişanlık içerisinde... Biraz önce
de on dört milyona yakın yeşil kart dağıtıldığından
örnekler veriliyordu. Yeşil kartı dururken... Bu insanlar
yeşil karta neden bağlandı? Neden bu insanları -yeşil
karta teslim ederek- güvencelerini, geleceklerini, sanki yeşil
karta bağlanmış bir davranış içerisine soktuk?
Bunların onur ve gururlarını, eğer biz istihdam alanı
yaratsaydık, bu kadar rencide edebilir miydik?
Değerli
arkadaşlar, çıkıyorsunuz, kömür dağıttık
diyorsunuz, kömürün 2 misline çıktı diyorsunuz. Çıkın,
sabahleyin Ankaranın semalarına ve diğer şehirlere
veyahut da sabahleyin çıkıp gittiğinizde, baktığınızda,
Ankarayı 1967lerin kirli Ankarası durumuna getirdiniz.
Bakın, eğer inanmıyorsanız, gelin birlikte gidelim.
Kömür kokusundan, artık, Ankaranın çok yerinde insanlar
hava kirliliğiyle karşı karşıya kalıyor.
Siz bunlarla övünüyorsunuz. Bu kömürü eğer
Kaçak kömürleri getirerek
insan sağlığını tehdit edeceğinize doğalgazı
götürün, altyapıyı götürün ve o insanları da, şehirleri
de bu kirlilikten kurtaralım.
Sizler
torbalarla yiyecek dağıttığınızı
söylüyorsunuz. Bu insanların vicdanına ipotek koyarak
Bu torbaların içerisindeki, makarnası veyahut da tuzu,
şekeri, hepimizin ortak malı, AKPnin kendi kesesinden
çıkardığı ve hatta bu insanlara sunduğu bir
yardım ve iaşe değil, hepimizin ortak malı,
alın teri, alın terinden biriktirdiklerini Sosyal Yardımlaşma
kanalıyla insanlara kavuşturduğunu görüyoruz.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Ne yapalım? Gitsin dilensinler
mi?
HÜSEYİN
ÖZCAN (Devamla) Dilenmeyecek. Balık tutmayı öğreteceksin.
BAŞKAN
Sayın Demirbağ, lütfen
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Deniz yoksa, göl yoksa nasıl
balık tutsun?
BAŞKAN
Sayın Demirbağ
HÜSEYİN
ÖZCAN (Devamla) Balık tutmayı öğretmediğin sürece
O insanları siyasi iktidarlara bağımlı hâle getirmeye
ve o insanların onuruyla oynamaya hakkınız yok. O insanlar,
bizim insanlarımız. Neden fakir oldu, neden bu durumlara
düştüklerinin, geçmiş iktidarların da olduğu gibi,
sizlerin beş yıllık iktidarının da büyük bir
vebali vardır.
Değerli
arkadaşlar, eğer biz bu insanları yeşil kartlara
ve gelecek torbalara
Yardım ettik diye övünüyorsanız yazıklar
olsun! 20 milyon insan yokluk sınırında, 2 milyona yakın
insan açlık sınırındayken, torba dağıtarak
bu insanlara bana oy ver mantığı içerisinde gittiğinizde,
o insanların duygularıyla oynadığınızın
hiç farkında mısınız? Sizler ancak kendi yandaşlarınızın,
kendi arkadaşlarınızın geleceğini düşünüyorsunuz,
ama Türkiye'de milyonlarca insanın, milyonlarca gencin sıkıntı
içerisinde olduğunu görmemezlikten gelmek doğru mudur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özcan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, bu insanlar bizim
insanlarımız. Sizler tutacaksınız
Bu kömürleri
kaça alıyorsunuz, kaça veriyorsunuz? Bundan kimler kâr ediyor?
Nereden buldunuz? Bunlara baktığımızda, belki birine
bir ton veriyorsanız yandaşlarınıza iki ton verdiğinizi
herkes görüyor, mahalledeki vatandaş görüyor. Sizin örgütlerin,
artık, vermiş olduğu adreslere göre bu insanlara yardım
yapıyorsunuz. Ayrımcılık yapmayın, bölücülük
yapmayın, ülkemizdeki bütün insanların yoksul olmaması
için hep birlikte çalışalım. Yoksa, siz keselere, kömürlere
güvenerek oy alacağınızı zannediyorsanız
yanılıyorsunuz. Bu insanların geleceğine hep
birlikte sahip çıkacağız. Sömüren ve sömürdüğünü
yiyemeyecek olan, o yetim hakkını yiyenlerin, bir gün gelecek,
hesabı sorulacak.
İşte,
Kurban Bayramı geliyor. Kurban Bayramında göreceğiz
ki, kurban derilerini Türk Hava Kurumuna değil, size yakın,
belirli
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Özcan, teşekkür ediyorum.
Anavatan
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Sayın Hüseyin
Güler.
Buyurun
Sayın Güler. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; TİKAnın
bütçesi üzerine Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
TİKA, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi,
1990lı yıllarda aslında Türk hayatına ciddi anlamda
iz bırakabilecek ve olumlu yönde atılmış adımlardan
bir tanesi. İlk yıllarda yaşanılan sıkıntı,
gerek koordinasyon gerekse proje bazındaki, uluslararası
alanlarda ve ülkelerdeki sürdürülememezliği ve yarı yolda
kalması gibi bir anlayışla TİKAnın olumsuz
imajları vardı, ama son zamanlarda yapılan çalışmalarla,
TİKA gibi bir kuruluşun olumlu çalışmalarına
tanık olmaktayız. Biz de bunlardan mutluluk duyuyoruz ve
TİKAnın bugünkü yapmış olduğu uluslararası
çalışma vesilesiyle, her ne kadar, hâlâ Avrupa Ekonomik
İşbirliği ve Kalkınma Örgütünde gözlemci statüsünde
bulunsa da, yapmış olduğu yardım tutarı 100
milyon dolarlık tabanı aştığı için üyelik
için önünde herhangi bir engel kalmamıştır. Bu da,
TİKA adına olumlu ve Hükûmetin de ciddî anlamda bu konuyu sahiplenmesini
bekliyoruz.
Şahsi
kanaatim odur ki, bugün yapılan üç yıllık bütçe görüşmeleri
üzerinde bu anlayışla, bu imkânlarla kesinkes TİKAnın
uluslararası alanda verimliliğini sağlamak mümkün
değil. Yetersiz olarak algılıyoruz. Çünkü, Türkiyenin
son zamanlarda yaşadığı süreci göz önünde bulundurursak,
bugün Avrupa Birliğine mahkûmmuş gibi, maalesef, talihmiş
gibi böyle bir süreç içerisindeki tıkanıklığı
da göz önünde bulundurduğumuzda, dünyanın konjonktürel,
dünyanın imaj ve dünyanın yeni yüzlerinin ve yeni renklerinin
olduğunu görmemezlikten gelemeyiz.
TİKA,
bu konuda ciddi, bizim için ciddi anlamda çalışmalara katkıda
bulunacak bir kurumumuz. Gelin, daha verimli olalım, bu kurumla
gerek başta Türki cumhuriyetleri olmak üzere, komşular
dâhil olmak üzere, burada, Balkanlarda veya birçok ülkede, birazdan
sayabileceğimiz 18 ülkedeki çalışmaları mevcut.
Ama, gördüğümüz kadarı, bu süreci çok daha verimli kullanmamız
gerekirken, ama, gördüğümüz tek şey var; burada da tıkanıklığın
göstergesi. TİKAnın kendisinin suçu değil, tam tersine,
siyasi iradenin suçu bu konuda ve bugün 18 ülkede, sayacak olursak,
program koordinasyon ofisleriyle, Afganistan, Arnavutluk, Azerbaycan,
Bosna-Hersek, Etiyopya, sayacağımız 18 ülke... Bunlara
baktığımız zaman, bunların ofislerinin olmadığı
yerlerde ise, planlanan projelerin en yakın program koordinasyon
ofisleri, büyükelçiliklerimiz veya konsolosluklarımız
üzerinden bu işin merkez birimlerince koordinasyon hâlinde uygulanmasını
sağlamaktadır.
Bilginin
en büyük güç olduğu ve bu yüzyılda artan önem ve etkinliğe
sahip olan sivil toplum örgütlerinden ve stratejik araştırma
kurumlarıyla birlikte kurdukları sinerjiden azami düzeyde
faydalanılmalıdır.
Sadece,
tabii, devlet memuru anlayışıyla bu davanın yürümeyeceğini
söyledik. Bugün, Sayın Başbakanın Amerika yolculuğunda,
temennimiz tabii ki, medeniyetler buluşması gibi sürpriz
de olsa, aslında, Türkiyenin, çevresiyle; Türkiyenin, bulunduğu
jeopolitik konumuyla, Orta Doğusuyla, her gün canlı olan
dinamizmiyle, aslında çevresinde yapabileceği o kadar
büyük projeler ve dayanışma var ki, ama, hâlâ bunun farkında
değilsiniz. Biz de üzülüyoruz bu konuda.
Bugün,
2007 yılında bu sayı, açılması düşünülen
üç ülkeyle birlikte 21e çıkarılmakta. Bugün, önereceğimiz
unsur şu: Romanya, Sırbistan ve Karadağ
Ben de size sormak
istiyorum: Romanya komşumuz, bununla dayanışma içerisine
girmeyelim, ama, bunun yanında, Bulgaristanda, Türk nüfusunun
bu kadar yoğun olduğu bir ülke varken, neden Romanya tercih
edilmekte? Herhâlde, Bakanlık bu konuda bizleri ve kamuoyunu aydınlatır.
Çünkü, atılan her adımın, her değerin çok iyi, verimli
şekilde kullanılması gerekmekte.
TİKAnın
Eğitim, Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığının
yapmış olduğu, ülkemizde bulunan, üniversitenin bilim
adamları ve öğrencilerin aktif olarak katılımı
ve işbirliği daha da geliştirmek zaruri bir ihtiyaç
hâlini almıştır. Bugün, tabii ki, aslında, Türkiyede
yapılan, üniversitelerde, bu çalışmalarda, tabii, bu
davet, seyahatten çok, daha anlamlı ve ülkelerinde saygın
ve toplum önderi diyebileceğimiz kişiler ve bilim adamları
düzeyinde geliştiği müddetçe, bundan verimlilik daha da
artacaktır.
Gene,
TİKAnın, Eğitim, Kültür ve Sosyal İşler Daire
Başkanlığının yapmış olduğu bu
çalışmalara baktığımızda, proje esasına
dayalı olarak verilmesi, aslında, ülkemizin çeşitli
ülkelere yapılan yardımlarının, bu, TİKA üzerinden
yapılmasında çok daha anlamlı ifade edilmektedir ve
bunun daha verimli kullanılması düşünülmektedir. Bu
konuda, Hükûmetin atacağı her adımla, TİKAyla organizasyonunu,
TİKAyla koordinasyonundan asla vazgeçmemeli ve bu konuda,
hibe de dâhil olmak üzere -altını çiziyoruz, hibe de dâhil
olmak üzere- TİKAyla, TİKA üzerinde koordinasyon sağlanmalı.
Ve bugün, biraz önce de, bundan önceki konuşmacı arkadaşlarımız
hep değindi: Türkiyenin en büyük sorunu üretimsizlik, Türkiyenin
en büyük sorunu verimsizlik. TİKA gibi böyle bir dünyayla
bağ kurabilecek bir kurumumuz varken, maalesef, sadece ithalata
bağımlı ihracat anlayışıyla, yani
kısaca, ihracatınızla övündüğünüz Türkiyenin
hâli perişan. Sosyal Yardımlaşma Derneği, halk diliyle
Fak Fuk Fonu dediğimiz kurumlara başvuran milyonlarca
insanımız, sizi bu hâle düşüren AK Parti İktidarı.
Bu, sizin eserinizdir ve yüzde 20leri bulan yoksulluk belgesi dediğimiz
ve hepimizin de, maalesef, üzülerek adını koyduğumuz
yeşil kart. Bu da sizin eseriniz. Daha doğrusu, sizin eseriniz
değil, Anavatan döneminde bir anlık çıkarılmış,
sosyal yardımlaşma ruhuna uygun bir kurum, bugün, maalesef,
bağımlı, iaşelere bağımlı kitleler
yetiştirdiniz ve her geçen gün sayısı hızla artmakta.
Bu
ülkenin açlığı ve sefaletiyle, kısaca yeşil
kartıyla övünecek hâl yok. Ama, siz sayın bakanlar dâhil olmak
üzere, Sayın Başbakan, bizzat, yeşil kartlılara verilen
ayakta sağlık tedavisi de dâhil olmak üzere ve bununla övünürken,
yeşil kartla hiçbir başbakanın övünmemesi gerektiğini
herhalde Sayın Başbakana hatırlatmak gerekiyor. Siz
hatırlatmadığınıza göre, bundan sonra halk
hatırlatacaktır. Bizi bu hâle düşürenlerden biz hesap
soracağız diyor. Ama, siz AK Parti olarak, halkla bütünleşmeyi,
kucaklaşmayı bırakın bir kenara, gittiğiniz
her toplum katmanında sadece kendi teşkilatlarınız
ve kamu birimleriyle birlikte halkla iç içe olmaktasınız
ve gelen vatandaşın da sizden
Sadece talep ediyorsunuz.
Sayın
Vekilim biraz önce laf attı. Diyor ki: Dilendirecek miydik?
Yeşil kart nedir arkadaşlar, söyler misiniz? İşin
resmî dili sadece. İnsanlara sosyal hukuk devleti anlayışı
içerisinde bir anlık yardıma evet.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) Yeşil kart, sosyal devlettir.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Ama, bak, sosyal hukuk devletinin
Bir anlık
evet, ama sürekli olduğu zaman işte asalak kitleler dediğimiz
iaşeye bağımlı kitleler. Bu konuda hepinizin dikkat
etmesi gereken süreç, toplumu, üretmek, tüketmek değil ve bu
topluma gereken saygıyı göstereceksiniz, göstermek de zorundasınız.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) Vatandaşa asalak diyemezsiniz, ne
kadar ayıp.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) İş, aş ve okul, yarınlar. Ama, bu konuda,
tabii ki, AK Parti olarak ne bir sorununuz var ne bir kaygınız
var. Toplum açmış, toplum sorunluymuş, toplum sıkıntılıymış,
nasıl olsa biz bunları ekmek kuyruğundan kurtarmak yerine,
kömüre muhtaç etmek yerine, ne olacak, bir anlık yardımlarla
bu işi sürünceme içerisinde çözeriz diye düşünüyorsunuz,
ama, unutmayın ki, bu ülkenin makûs tarihi bu değildir.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) Vatandaş asalak mı? Onu düzelt.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Yani, kısaca, açlık ve sefalet değildir.
Bu doğrultuda toplumun, kendi kendine yetebilen yedi ülkeden
biri hâlindeyken, her geçen hızla artan bu yoksul kitleye yapmış
olduğunuz muamele, maalesef, içler acısı. Tabii ki, yeşil
kartın adını söylememe gerek yok. Toplumun en büyük
sağlık güvencesi. Arkasında ise, günlük iaşe ihtiyacını
karşılayabilecek dâhiden yoksun, yani, yoksulluk sınırının
dahi, açlık sınırının altında olan bir ücrete
mahkûm ettiniz ve bu konudaki çalışmalarınızda
da yaptığınız yardım hazırlıkları
Evet,
2007 yılı bu ülkede seçim yılı olacak ve şimdiden
-başta da kamunun tüm imkânları- ve Sosyal Yardımlaşma
Kurumu dâhil olmak üzere ve belediyelerdeki sosyal yardım kurumları
aracılığıyla topluma ciddi anlamda şeyleriniz
hazır, gerek bayramda da dâhil olmak üzere ve bayram sonrası
ise paketleriniz hazır, ama, bu toplum bunları unutmayacak.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bizim haberimiz yok.
HÜSEYİN
GÜLER ( Devamla) Sizin haberiniz yok. İzmitte sorun, Mersine
gidin sorun, neler dağıttınız.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) Veren el alan elden üstündür.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Bu topluma neler dağıttığınızı
bu halk unutmayacak. Tabii ki, küçük hesaplarınızdan, bu
toplum bir gün gelip sizden bunların hesabını soracak.
Niye bizi bu hâle düşürdünüz? Her geçen gün, ülkede, esnafı,
köylüsü, çiftçisi ve bu yoğunluk içerisinde sürekli muhtaç
hâle getirir bir konumda ve toplumun da sorunlarını çözmek
yerine, sürekli bağımlı bir unsur içerisinde, bu toplum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
Sayın Güler, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kısaca,
bu toplum bunu hak etmiyor. Topluma gereken değeri verebilmek
için huzurun ve barışın, yani, kısaca, bu ülkenin
insanlarının hayal kurabileceği bir Türkiye özlemi
ve TİKA gibi önemli bir kuruluş için, elinde varken, dünyayla
entegrasyonu sağlayacak bir vizyon olmalı, ama, AK Parti,
maalesef, bundan yoksun. Sadece, verilen süreç içerisinde, sadece
Avrupa Birliğini değil, bu dünyanın tüm diğer ülkeleriyle
beraber, birlikte değerlendirilmesini bekliyor ve bu imkânların
en iyi şekilde değerlendirilmesini istiyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AHMET
YENİ (Samsun) Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN
Evet, buyurun.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sayın Başkan, konuşmacı,
yeşil kart sahiplerine asalak dedi, onu düzeltsin.
AHMET
YENİ (Samsun) Düzeltmeyecek mi Sayın Başkan?
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Ne münasebet efendim!
BAŞKAN
Efendim?
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yeşil kart sahiplerine asalak
dedi, onu düzeltsin!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Ne münasebet!
BAŞKAN
Anlayamadım.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) Yeşil kart sahiplerine
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Konuşmacı, yeşil
kart sahiplerine asalak dedi, onu düzeltsin.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Ne münasebet efendim!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Ben öyle bir şey demedim. Sayın Başkan,
dervişin fikri neyse zikri de odur.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Tutanağa bak, tutanağa!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Ben öyle bir şey demedim.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Yahu, tutanağa bak, tutanağa!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Ben öyle bir şey demedim. İyi oku, ondan sonra
konuş!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Tutanağa bak!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Ben biliyorum ne dediğini! Sen
tutanağa bir bak!
BAŞKAN
Anavatan Partisi Grubu adına son konuşmacı Mehmet Sait
Armağan, Isparta Milletvekili.
Buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen ne karışıyorsun!
Başkan bana cevap versin!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Böyle bir şey demedi, lafı
çarptırıyorsun!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Başkan bana cevap versin! Al
tutanağı oku!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Sen oku ilk önce!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) İyi oku da ondan sonra anlatma bir daha!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Bağırmadan konuş!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Polemik yapma burada!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen polemik yapma!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) Densizlik yapma!
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Sen polemik yapma!
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET SAİT ARMAĞAN (Isparta)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
İstatistik Kurumu 2007 yılı bütçesi üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına görüşlerimi açıklamak üzere huzurunuzdayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, siyasetin en önemli amaçlarından biri olan
millete doğru hizmet götürmek için her şeyden önce sağlıklı
bilgi ve sağlam verilere ihtiyaç vardır. Doğru ve güvenilir
verilere sahip olmak devlet yönetiminde son derece önemlidir. Rasyonel
kararlar almak ve bunu verimli sonuçlara dönüştürmek için
doğru veriler, tüm kesimlerin ülke yönetimindeki performanslarını
değerlendirmek ve başarısını ölçmek için çok
önemlidir. Bu da bize istatistiğin,
yani Türkiye İstatistik Kurumunun toplumsal yaşamda ne
derece önemli bir fonksiyona sahip olduğunu karşımıza
çıkarmaktadır.
TÜİK,
ülkemizin geleceğine yönelik alacağımız kararları
şekillendirecek verileri ortaya koyan bir kurumdur. Bu anlamda,
devletin, ülkenin pusulasıdır. Eğer pusulanız
doğru göstermiyorsa, ülkenin nereye, hangi istikamete gittiğini
bilemezsiniz. Avrupa Birliğiyle başlayan müzakere süreci
içerisinde önemli bir başlık olan istatistik sistemimizin
çağdaş düzeye ulaşabilmesi, uluslararası normlara
uygun hâle getirilmesi ve özerk bir yapıya kavuşması
amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığı
bildiğiniz üzere Devlet İstatistik Kurumu adı altında
yeniden yapılandırılmıştır.
Türkiye
İstatistik Kurumunun yeniden yapılandırılmasının
üzerinden bir yıla yakın zaman geçmesine rağmen, maalesef,
yeniden tanzimden beklenen sonuç ortaya çıkmadı, değişen
hiçbir şey olmadı. Bugün geldiğimiz noktada kurumun
açıkladığı istatistiklerin güvenilirliği
yine tartışılmaktadır. Bunların başlıcaları
enflasyon rakamları, istihdam oranları, açlık ve yoksulluk
sınırı, büyüme rakamları gibi temel konularda
benzeri çalışmaları yapan başka sivil toplum örgütleri
ve diğer kurumların çalışmalarıyla TÜİK
sürekli çelişmektedir.
Değerli
milletvekilleri, şimdi sizlere basınımızdan konumuzla
ilgili bir örnek sunuyorum: 1999 depreminde büyük bir kayba uğramasına
ve hemen ardından en zengin ilçesi Düzcenin ayrılmasına
rağmen, TÜİK tarafından Türkiyenin ikinci zengin ili
gösterilen ve bu gösterge yüzünden düşük gelirli illere verilen
teşviklerden yararlanamayan Bolunun TÜİKle davası
devam ediyor.
TÜİKi
17 Aralık 2004te mahkemeye veren Bolu Platformunun taraf olduğu
davada bilirkişiler Bolunun haklı olduğu yönünde rapor
yazdı.
Bolu
mahkemesi tarafından bilirkişi tayin edilen Profesör Erdoğan
Alkin, Profesör Mithat Melen, Profesör Kenan Mortan incelemelerinin
sonuçlarını içeren raporlarını mahkemeye sundu.
Her üç raporda da Bolu ili millî gelirinin TÜİK tarafından
yeniden değerlendirilmesi gereği vurgulandı. Bolu
Halk Platformunun temsilcilerinden iş adamı Umut Oran
şöyle diyor: TÜİK verilerine bakılırsa,
1993-2000 yıllarında yüzde 1 büyüyen Bolu, depremin hemen
ardından 2000 yılında yüzde 23 gibi astronomik bir büyüme
gerçekleştirmiş olmalı. TÜİK verilerine göre;
deprem nedeniyle Boluda iş yerlerinin yüzde 52si kapandığı
hâlde bir önceki yılın 2 katı ticari gelir elde ettiği
görülüyor. İl gayrisafi millî hasılası içinde yüzde
42 paya sahip olan Düzce ve dört ilçe Boludan ayrılmasına
rağmen Bolu, nasıl oldu da zenginler liginin başında
yer aldı? Bolu İzzet Baysal Üniversitesinin çalışmasına
göre kişi başına millî gelir 1.865 dolar iken, TÜİKe
göre ise 5.685 dolar oldu. Bilirkişi raporları kuşkumuzu
doğruladı. O veriler nedeniyle Teşvik Yasası kapsamına
alınamayan Bolu kayba uğradı.
Bir
haber de ANKA Ajansından sunacağım. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının başvurusu üzerine,
Başbakanlık, Teftiş Kurulunu konuyu incelemek üzere
görevlendirdi. Başbakanlık Başmüfettişleri Mehmet
Gürbüz ve Mehmet Akının tamamladığı ön inceleme
raporunda, soruşturma izni verilmemesi önerilirken, AB Ulusal
Hesap Sistemine uyum sürecinin uzadığına işaret
edildi. Raporda bu durum Müfettişliğimizce TCK kapsamında
sorumluluğu gerektirecek bir hususun bulunmadığı;
ancak, yeni hesaplama sistemine geçilmesinin uzatılmasının
performans açısından eleştiri konusu yapılabileceği
ve bunun da ancak idari açıdan değerlendirilebileceği
görüşündedir denilerek, açıklandı.
Ayrıca,
raporda stok hesaplarının aşırı yüksek
çıkmasının nedeninin millî gelir hesaplamasında
kullanılan metodoloji olduğu düşünülmektedir denilmesi
de dikkati çekti.
Bu
ara, TÜİK Başkanı Ömer Demir, eylül ayında yeni
millî gelir hesabına geçmedikleri için, Kurum olarak kamuoyuna
ve uluslararası kurumlara karşı mahcup olduklarını
açıkladı.
TÜİK
Başkanı Demir Bu çalışmayı ilan ettiğimiz
tarihte bitiremediğimiz için, kamuoyuna ve uluslararası
kurumlara mahcubuz. demişti.
Ayrıca,
TÜİK, imalat sanayisinde üretimde çalışan sayısı,
çalışılan süre ve verimlilik endekslerinin sonuçlarını
açıklamayı da, eylül ayında, zamanında yerine getiremeyerek,
ertelemek zorunda kaldı.
TÜİK,
istihdam verileri, iş gücüne katılma oranındaki düşüşü
de bugüne kadar açıklamış değildir. İş gücü
artıyor, nüfus artıyor, ama iş gücüne katılım
oranı azalıyor. Yani, insanlar çalışmak istemiyorlar
mı? O zaman, bu da açıklanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi, TÜİKin sunduğu büyüme rakamlarıyla
ilgili çelişkiye dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Türkiye
tarihinin en ağır krizini yaşadığımız
2001 yılından bu yana kesintisiz büyüme gösteriliyor. Bu
büyüme, elbette, bizleri mutlu eder; işsiz vatandaşlarımıza
iş olur, çalışanların durumu daha iyiye gider, nihayetinde,
sanayicinin de, esnafın da işleri açılır, dolayısıyla
üretim de tüketim de artar.
TÜİK
rakamlarına göre, Türkiye, 2002de 7,9, 2003te 5,9, 2004te 9,9,
2005te 7,6 büyüdü. Yani, son dört yılda toplam büyüme yüzde 31,3
olarak gerçekleşmiş, ama, bu orandaki büyüme halka yansımamıştır.
Öte
yandan, emniyet kayıtlarında suç oranları artış
göstermiş, bir önceki yıla göre bu yılın ilk on
ayında yüzde 60 suç oranları artmıştır. Daha önceki
yılda ise bu oran yüzde 100 artmıştı. 2005 yılında
54 bin hırsızlık olayı olmuş, 2006nın ilk on
ayında bu rakam 74 bine çıkmış. Eğer büyüme, Türkiye
İstatistik Kurumunun belirttiği gibi, istikrarlı
bir şekilde devam etseydi, işsizlik sorun olmaktan çıkar,
suç oranları düşer, yoksul sayısı azalırdı.
Değerli
milletvekilleri, bu kurumların, AK Parti İktidarına
kadar, rakamları bu kadar tartışılmazdı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Armağan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
SAİT ARMAĞAN (Devamla) Tamamlıyorum Başkanım.
Kim
iktidarda olursa olsun rakamlarına güvenilen kurumlardı.
AK Parti bu kurumları bile artık güvenilmez hâle getirdi.
Bu kurumlara kendilerine göre formüller buldurup, rakamları
kendi talepleri doğrultusunda değiştiren kurumlar
hâline dönüştürdü.
TÜİK
üzerindeki bu baskıların
kalkmasını diler, TÜİK bütçemizin ülkemize,
milletimize hayırlı olmasını Yüce Allahtan temenni
eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Armağan.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı
adına, bütçenin lehinde, İstanbul Milletvekili Alaattin
Büyükkaya.
Sayın
Büyükkaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (İstanbul) Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çok değerli üyeleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Tasarısının altıncı turu üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu altıncı turdaki
kurumlarımız hakkında, gerek muhalefet gerekse iktidar
partisi milletvekilleri detaylı olarak görüşlerini
açıkladılar. Ben burada bunları tekrar etmeyeceğim,
ama, bazı konulardaki görüşlerimi de sizlere sunmak istiyorum.
Unutmayın,
bundan dört yıl öncesini bir hatırlayalım. Dört yıl
önce Türkiye neredeydi, neydi? Bu ülke, acaba ne olacak, yarın
ne yapacağız endişesindeydi; servetinin yüzde
40ını kaybetmiş, ekonomik olarak her türlü felaketin
ekmek kuyruğunda olan insanlar yaşıyordu. Şimdi
bakalım, şimdi neredeyiz? Şimdi ise, konut kuyruğu,
otomobil kuyruğu, insanlar, demirbaş, her türlü maddenin
alındığı, satıldığı, insanların
ihtiyacının giderildiği kuyruktalar; yani, açlık
kuyruğundan varlık kuyruğuna geldik. Şimdi buradan
geldik.
Enflasyona
bakalım. Şimdi biraz yükseldi diyorlar. Evet, bu sene birazcık,
bir iki puan yükseldi. Ama yüzde 9a indik. Kaçtan indik? Üç haneli rakamlardan
indik. Böyle bir şeyi hayal edebilen var mıydı?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) 29dan indi Sayın Büyükkaya.
AHMET
YENİ (Samsun) Dinle, dinle.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Böyle bir şeyi hayal edenler var mıydı?
Sadece 2002nin başında 30un üzerindeydi, unutmayalım.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Sayın Vekilim, tahvile verdiğiniz faiz
oranını söyler misiniz?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) ...ve paradan altı sıfır attık.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Tahvile verdiğiniz faiz oranını da
söyler misiniz?
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Dinleyin isterseniz.
AHMET
YENİ (Samsun) Tahammül edemiyorlar.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Bizden önceki her iktidar ya bu paradan utanıyor
ve diyordu ki: Paramızdan sıfır atmalıyız.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Sizden önceki hükûmetin aldığı karar.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Nasıl atacaksın sıfırı?
Eğer enflasyon yüzde 100se, sıfır da atsan, ne atarsan
at, eskiden, aynı duruma tekrar gelirsin. Eğer enflasyonu
biz bu orana getiremeseydik, paramızı yabancı paralar
karşısında istikrara kavuşturmasaydık, mali
disiplini sağlamasaydık, altı sıfır değil,
isterseniz sekiz sıfır atsanız da aynı tabloya gelirdik.
Dolayısıyla, bunu yapabilen tek iktidar biz olduk. Paramıza
güven kazandırdık. İnsanlar, artık, yabancı
parayla değil, Türk parasıyla tasarruf ediyorlar. Özlediğimiz
bu değil miydi?
Faiz
harcamalarına bakalım. Gene, biz iktidar olduğumuz
zaman -sadece 2002yi söylüyorum- yüzde 64 seviyesindeydi. Şimdi
ne kadar? Yüzde 18lere indi ki, biraz yükseldi mayıs ayındaki
o dünya ekonomisinde meydana gelen kriz sebebiyle. Ama, gene bakıyorum,
faiz harcamalarının bütçede koyduğumuz hedeflere
göre -bırakın diğer noktaları, onlara göre- ki,
mesela, 2003te 65,5 milyar TL faiz ödeyeceğimizi düşünmüşüz
58 milyarda kalmış, 2004te 66 demişiz 56da kalmış,
2005te 56 demişiz 46da kalmış. Bu sene de gene 46 dedik,
muhtemelen biraz daha altında olacak. Sadece koyduğumuz
bütçe hedeflerinden meydana getirdiğimiz lehte fark 27 milyar
YTLdir.
Şimdi,
bırakın diğer
Eğer, şayet eski oranlar devam
etseydi, bu rakamlar aynen devam etseydi, unutmayın, bu ülke
166 milyar YTL daha fazla borçlanacaktı. Bu mu yanlış?
Faiz
harcamalarının millî gelire oranına bakalım. Bugün,
yüzde 8,5a inmiş. Sadece bizim dönemimizde yüzde 20 olduğunu,
bizden önceki, başladığımız dönemde, iktidar
olduğumuz dönemde bunun bu kadar olduğunu düşünelim.
Faiz dışı harcamalarda, gene bu ülke en uygun şartları
sağlamış. Tabii, bunları yapınca kamu kesiminin
borçlanma ihtiyacı da giderek azalmış. 2001de kamu kesiminin
borçlanma ihtiyacı yüzde 16,3ken, 2005te 0,9a, bu sene ise fazlaya
çıkmış.
Evet,
tabii, bunlar olunca millî gelirimiz de büyümüş. Düşünün,
sadece bizim iktidarımız dönemi içinde, on yedi çeyrekte
bu ülke sürekli büyüyor ve kalkınıyor. 180 milyar dolar
millî gelirden 389 milyar dolar millî gelire. Cumhuriyet tarihinde
tamamı 189 milyar dolar olacak, siz dört yılda bunun fazlasını,
200 milyar dolar bu ülkenin servetine ekleyeceksiniz. Bu mu bir yanlışlık?
Fert başına milli gelir de 5 bin doları, 5.300 doları
aşacak!
Cari
açıktan bahsediyorlar. Evet, cari açık iki şekilde bir
ülkeyi etkiler. Bir: Eğer, sizin kontrol edemediğiniz bir
işlem varsa, cari açıkta aleyhte sonuçlar doğar.
Eğer, cari açık kontrol edebildiğiniz, yönlendirebildiğiniz
şekilde ise, ekonomik büyümenizi sağlar. Cari açığa
bakalım: Sadece, ben bir rakam söyleyeceğim, diğer rakamları
konuşmak istemiyorum. Enerjinin, biz geldiğimiz zaman 20
dolar olan petrolün varili, şu anda 70 dolarlarda. Bir rakam veriyorum:
Bu sene sonunda cari açığı aşağı yukarı
36 milyar dolar olarak hesaplıyoruz. Sadece, enerjinin ithalattaki
payının 18 milyar dolar olacağını hesaba katmalıyız.
Yani, cari açığın yüzde 50si enerjiden kaynaklanıyor.
Buna rağmen, bu ülkede enerjideki bütün bu artışa
rağmen, halkımıza yansıtmamak için elimizden geleni
yaptık. Acaba -diyebilirsiniz ki- petrol harcamaları miktar
olarak çok mu oldu? Hayır, eskiye göre aşağı yukarı
aynı oranlarda ve başka bir nokta: Sosyal güvenlik açığı.
Bakın,
ben, Anayasa Mahkemesinin kararını dinlediğim zaman
da -Plan ve Bütçede bunu alt komisyonda da çalışmış
bir arkadaşınız ve sigortacı olan bir insan olarak
söylüyorum- çok üzüldüm. Bu ülkenin vatandaşı sadece devlet
memurları mıdır? Yoksa, SSKlı olanlar, Bağ-Kurlu
olanlar başka ülkenin vatandaşı mıdır? Onların
hukuku değil de, sadece onun hukukunu koruyan bir karar almak,
acaba adil midir? Bunu hepimiz düşünmek zorundayız.
Bakın,
bir rakam vereceğim: Bugün, Emekli Sandığına tabi
çalışanların -emekliler de dâhil, hepsi beraber- toplam
nüfustaki, sosyal güvenlik sistemi içindeki payı yüzde 15tir,
açıktaki payı ise yüzde 42. Yüzde 15, açığın yüzde
42sini teşkil ediyor ve SSK ise, toplam sayının yüzde
59unu, açığın yüzde 39unu. Bağ-Kur ise yüzde
26sını sayının, açığın ise yüzde
19unu.
Şimdi,
on bir yıllık bir açığa bakalım. On bir yılda...
Sadece, ben, hazine faiziyle hesapladım. Açığın
bu ülkeye getirdiği maliyet, on bir yılda 350 milyar dolardır.
Hepimiz iyi duymalıyız.
Kamu görevlilerinin bundaki payı ise, yaklaşık
150 milyar dolardır. Yüzde 15 aldığı pay.
Ha,
ne dedik biz? Biz dedik ki: Bu ülkenin vatandaşları hepsi
eşittir. Tek çatı altında herkes eşit şartlarda
bir sosyal güvenlik sistemine kavuşsun. dedik. Bunun için, cumhuriyet
tarihinin en büyük reformu yapılıyordu. İnşallah,
gene bunu gerçekleştireceğiz. Ama, unutmayın ki, bu
açığın sadece millî gelirimizin yüzde 5ini götürdüğünü
de unutmamalıyız ve bu kadar büyük bir parayı konuşuyoruz
ve bu ülkenin kaynaklarının nasıl, nerelere tasarruf
etmeye uğraşırken- harcandığını da
hep beraber görmeliyiz.
Şimdi,
bazıları bir tartışma yapıyor: Efendim, bu Meclis
Cumhurbaşkanını seçemezmiş.
Şimdi
onu da söylemek istiyorum: Bu millet bize oy verirken, bu seçim olurken,
Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2007 Mayısında
olacağını biliyor muydu? (AK Parti sıralarından
biliyordu sesleri) Biliyordu. Yani, bu seçilecek, gelecek kadro,
diyordu ki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Sayın Büyükkaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALAATTİN
BÜYÜKKAYA (Devamla) Siz, benim seçtiklerim, 2007de de Cumhurbaşkanını
seçsin. Yani, bizim kadromuza baktı, liderimize baktı,
programımıza baktı, bizi iktidar yaptı ve Cumhurbaşkanını
da siz seçin dedi. Burada ne tartışmalı? (AK Parti sıralarından
Bravo sesleri, alkışlar)
Hepinize
saygılar sunuyorum, hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum bütçenin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Büyükkaya.
Altıncı
turda, Hükûmet adına, Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şu
anda görüşmekte bulunduğumuz altı önemli kuruluşumuzun
2007 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.
Burada
bugün bütçesi üzerinde görüşmede bulunduğumuz ve bütün
gruplarımızın, değerli milletvekillerimizin
önemli katkılarda bulunduğu, eleştiride bulunduğu
altı kuruluşumuzun bütçesi, Hazine Müsteşarlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı, Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığıdır.
Ben, tabii, uzunca bir sürem var, ama akşamın
bu vakti sizleri de çok yormadan, umuyorum, süremin tamamını
kullanmadan, özellikle değerli milletvekillerimizin burada
değindiği konulara ağırlık vermek üzere sizinle
bazı görüşlerimi paylaşacağım.
Önce,
tabii, kurumlarımızın bütçeleriyle ilgili, çalışma
konularıyla ilgili verdiğiniz katkı, eleştiri,
tenkit, hepsi için teşekkür ediyoruz, hepsinden biz faydalanacağız.
Kurumlarımızın bütün üst yönetimleri burada. Hem dinlediler,
hem gerekli notları aldılar. Hepimiz, buradaki konuşmaları
önemli görüyoruz ve bunlar üzerinde, bir kısmını
şimdi zaten cevaplamaya çalışacağım, bir
kısmıyla ilgili de, yine, daha sonra sizlere daha detaylı
bilgiler gönderilecek.
Tabii,
şunu burada açıkça ifade etmek istiyorum: Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; biz işimizi ciddiye
alıyoruz, gerçekten çalışıyoruz, iyi analizler yapıyoruz
ve eğer bir veri sunuyorsak, kurumlarımız, bir bilgi,
bir veri size sunuyorsa, bunları da çok ciddi çalışarak,
çok ince metodoloji kullanarak üretiyoruz. Buradaki konuşmalarda,
bir kısmı, doğrusu, ne bu verileri incelemiş ne çalışma
yöntemleriyle ilgili herhangi bir bilgi almışlar ve genel
manada çok genel ifadeler kullandılar ve çok ileri, çok iddialı
ifadeler kullandılar. Doğrusu, bundan da üzülüyoruz. Yani,
bu kurumlarımız, sizlere istediğiniz zaman bu konularda
daha detay bilgileri sunmaya hazır, tereddütler varsa daima o
konularda sizlere destek olmaya hazır. Onu, ben, burada bir defa
daha tekrar etmiş oluyorum.
Hepinizi
tenzih ederim, bazı milletvekillerimizin, sırf eleştirmek
için, sırf muhalefet yapmak için, hiç de gerçek olmayan, gerçekle
hiç de ilgisi olmayan, çok yanlış rakamlarla burada bazı
düşünceler ifade etmelerinden de doğrusu üzülüyorum.
Ben,
önce, dış politikayla ilgili, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğimizin konusuyla ilgili bir konuya değinerek
başlamak istiyorum. Tabii, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği,
bu konudaki çalışmaları koordine eden bir kuruluşumuz.
Türkiye müzakere sürecinde ve bu süreçte, hem Dışişleri
Bakanlığı hem Devlet Planlama Teşkilatı hem
Başbakanlık hem de her başlıkla ilgili bütün kuruluşlarımız
burada rol alıyor ve bu çalışma iyi bir koordinasyonla
yürütülüyor.
Tabii,
Genel Sekreterliğin kanun tasarısı da çalışılıyor,
belli hazırlıklar yapıldı. Genel Sekreterliğin
uzman kadrosu da yine artırılacak, güçlendirilecek. Ama,
şu anda aksayan bir şey yok ve bütün kurumlarımızın
işbirliğiyle, çalışmalarımız gerektiği
gibi verimli şekilde yürüyor.
Tabii,
özellikle son günlerdeki gelişmelerle ilgili, burada, ana muhalefet
partimizin Değerli Grup Başkan Vekili bazı ifadelerde
bulundular. Değerli arkadaşlar, şunu açıkça söylüyorum:
Biz, AK Parti Hükûmeti olarak, Türkiyenin prestijini, değerini,
onurunu, bütün vatandaşlarımızın yurt dışındaki
prestijini güçlendirdik. Bunu, bütün samimiyetimle söylüyorum
ve biz, dış politikada hiçbir taviz vermedik, aksine, en çetin
pazarlıkları yaptık.
Yurt
dışına değerli milletvekillerimiz çok gidiyorlar,
herkes bunu görür. Ben o yılları yaşadım. Kendim,
doğrusu, özellikle 80 öncesi yıllarda yurt dışına
gittiğimde Türkiyenin oralardaki algılanmasını
ve bir Türk vatandaşı olarak, oralarda Türkiyenin, o çok küçük
miktarlarda borç arayan durumunu yaşadım ve şimdi gittiğim
yerde Türkiyenin algılanmasının ne kadar yüksek olduğunu,
sözünün değerinin ne kadar yüksek olduğunu, şu anda
uluslararası arenada ciddi bir aktör olduğunu, her konuda
âdeta görüşleri önemsenen bir ülke durumuna geldiğini görüyoruz.
Onun
için, burada ifade edilen, efendim utanç verici gibi, taviz gibi
ifadeleri, tabii, kabul etmemiz mümkün değil, Meclisimiz de bunu
kabul etmez. Biz, Avrupa Birliği sürecinde de hiçbir taviz vermedik,
hiçbir taviz vermedik. Bunu, bütün netliğiyle söylüyorum ben.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, biz, pazarlık
yaptık, yapıyoruz. Avrupa Birliği süreci böyle bir süreçtir.
Bazı ülkelerin, bazı Avrupa ülkelerinin o süreçte iki defa
veto edildiğini biliyoruz. Avrupa Birliği süreci sabır
isteyen bir yoldur, dayanıklı olmak gerekiyor, sürekli müzakere
edeceksiniz. Avrupa Birliği içindeki üye ülkelerin pek çoğu
da bu zorlukları yaşayarak gelmişlerdir.
Bizim,
tabii, özel bir durumumuz var. Kıbrısla ilgili, Kuzey
Kıbrısla ilgili, yine açıkça söylüyorum, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle ilgili, Kuzey Kıbrıstaki
Türklerle ilgili, Hükûmetimiz, en küçük bir taviz vermemiştir
ve vermeyecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın,
o protokolün -bunu aslında herkes biliyor- imzalanmasıyla
ilgili süreç
Bir defa Güney Kıbrısın Avrupa Birliğine
üye olma sürecinde Türkiye ne yaptı? O zamanlar kimlerin, hangi
ihmali oldu? O değerlendirilmeden bugünü değerlendiremeyiz.
Eğer biz Avrupa Birliği süreci içinde mesafe alacaksak,
orası yirmi beş ülke olmuş, gümrük birliği var, Ankara
Protokolü var ve o on ülkeyle de protokolü, belli ticari ilişkileri
öngören protokolü, gümrük ilişkilerini öngören protokolü imzalamak
durumundasınız. Ama, biz, o imzayı atarken -ki, şahsım
attım o imzayı- Hükûmet olarak o imzayı atarken, hep
şunu açıkladık: Biz, Güney Kıbrısı siyaseten
tanımayacağız, tanımıyoruz, bu imza o anlama
gelmiyor.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Şerh koysaydınız.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Orada zaten Kıbrıs
lafı falan yoktur, yeni üye olan on ülke vardır.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Şerh niye koymadınız?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ama, hem biz açıkladık
hem Avrupa Birliğinin Komisyon Başkanı açıklamıştır,
daha o gün Barroso orada açıklamıştır: Bu, tanıma
anlamına gelmiyor.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Niye şerh koymadınız?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ve zaten o tanıma anlamına
gelseydi, bugün bize bu bastırmaları yapmazlardı. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA
EMEK (Antalya) O zaman Meclise getirseydiniz de görüşseydik
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Dolayısıyla, yani,
hepimizin bildiğimiz
ATİLA
EMEK (Antalya) Bizden niye gizlediniz?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Hepimizin bildiğimiz bu konuyu tekrar burada eleştiri
konusu yapmak doğru değil ve bu
ATİLA
EMEK (Antalya) Sayın Bakan, bu hep tartışılacak.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Evet.
ATİLA
EMEK (Antalya) Keşke Meclise getirseydiniz de, Büyük Millet
Meclisinde görüşseydik.
BAŞKAN
Sayın Emek, Sayın Emek, lütfen Sayın Bakana müdahale
etmeyelim.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Gerektiğinde o da getirilir.
ATİLA
EMEK (Antalya) Var mı öyle şey!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Şimdi, Rum yönetiminin
AB üyeliğinin yolunu açan AK Parti Hükûmeti değildir. Biz,
şimdi, Rum yönetimi Avrupa Birliğine girmiş, buna
rağmen orada mesafe almaya çalışan bir Hükûmet durumundayız
ve de alıyoruz ve de alacağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Hangi tarihte?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ve şunu da ifade edeyim:
Tabii, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Avrupa Birliği sürecinde
çok büyük bir rol oynamış; âdeta, şu dört yılda
alınan mesafeyi, birlikte yürüdük, birlikte aldık. Bundan
sonra da
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Rum yönetimiyle bizim hiç alakamız
yok!
ATİLA
EMEK (Antalya) İmzayı siz
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bundan sonra da, biz, bu hassasiyet
içindeyiz
ATİLA
EMEK (Antalya) Yazık oldu gitti!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) ...ve gördüğünüz gibi,
hiçbir şeyi kabul etmiş değiliz ve Kuzey Kıbrısın
menfaatlerini koruyarak mesafe alacağız, bunda da kararlıyız
ve bugün -yani, Başbakanımız, burada, bütçe geneli
üzerinde de konuşurken uzunca ifade ettiler- Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, dört sene öncesine göre daha güçlüdür, daha zengindir,
daha sağlam bir yerdedir, uluslararası alanda da daha kabul
edilebilir bir durumdadır. Bunu da hepimiz biliyoruz.
Şimdi,
buradan, istatistikle ilgili bazı konulara geçmek istiyorum.
Tabii, değerli arkadaşlar, burada, istatistiğin bazı
çalışmalarıyla ilgili eleştirilerde bulundu.
Tabii bunlar tek cümlelik ifadeler oluyor. Benim onlara vereceğim
açıklamalar çok uzun açıklamalar, istatistiki verilerle
ilgili: Bu veri nasıl üretiliyor, niçin öyle. Burada, bu vakit
yetmez yahut da ben konuşurum ama sizleri çok yorarım. O konularda
geniş bilgi size yine sunacağız. Plan ve Bütçe Komisyonu
üyelerimiz, Komisyonda o konularda zaten bazı eleştirilerde
bulundular. Onlara, ben, uzun açıklamaları, bizzat kendi
el yazımla imzaladığım mektubumla gönderdim, yani
kurum da değil, kendim gönderdim, ama buradan da yine açıklama
istenirse, onları gönderirim. Yani, millî gelir, iş gücü
vesaire... Bunlar tabii... İş gücünün, iş gücüne katılımın
niye düşük olduğu... Yani, bunu hepimiz aslında biliyoruz.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Kamuoyu bilsin Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu konuyu bilenler sebebini
de biliyor. Burada dile getirenler, arkadaşlarımızın
bazıları sebebini biliyor. Yani, Türkiyedeki nüfusumuzun
yapısı... Yani, Avrupa ülkeleriyle nasıl mukayese
ediyoruz biz? Avrupa ülkelerinde tarımda yaşayan nüfusun
oranı ne kadar arkadaşlar ben, şimdi, onların listeleri
var burada, verebilirim- Türkiyede ne kadar? Bizde, bir kısmı,
işte ailenin kendi işinde çalışıyor görünür,
tarımda. Efendim, bunlar kente göçtüğünde, tabii, şartlar
değişiyor. Veya Türkiyede kadınların iş gücü
içindeki, çalışma hayatı içindeki payı. Avrupa
ülkeleriyle biz bunu mukayese edemeyiz ki. Yani, bizde Avrupa ülkelerindekinin
dörtte 1i, kadınların iş hayatındaki katılım
oranı.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Siz iş hayatında kadın
olmama şartı arıyorsunuz Sayın Bakan!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Yani, bütün bunlar rakamlarla
analiz edilerek, ancak, iş gücüne katılım niçin düşük,
onu o zaman belirleyebiliriz.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Gizli işsizin yer değiştirmesi
neyi değiştiriyor Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) ...ve şunu da ifade edeyim:
Yani, bunları, sırf sizleri cevaplamak için de değil,
inanın... Bakın, araştırmalara da iyi bakılırsa,
Türkiye İstatistik Kurumunun, mesela iş gücü araştırması,
tamamen uluslararası standartta yapılır, yani Eurostatla
paralel, aynı yöntemlerle yapılır ve 1988 yılında
başlamıştır iş gücü araştırmaları
-ki, o zaman Devlet Planlama Teşkilatındaydım ve bunu
başlatanlardan biriyim- aynı yöntemlerle gider, değişen
bir şey yoktur, uluslararası alanda da büyük bir kabul edilirliği
vardır, çünkü aynı kıstasları kullanıyoruz,
aynı metodolojiyi kullanıyoruz. Sadece... Sadece... Hani,
işsizlikle ilgili çok şey söyleniyor. O rakamlar iyi irdelenirse,
bakın, bizim tarım dışı alanda ürettiğimiz
istihdam oranı sayısı çok yüksektir. Yılda âdeta 1
milyon civarında tarım dışı alanda istihdam
üretilir. Ama, tarımdaki kesim daima Türkiyede sorunludur ve
o tarım nüfusu Avrupa ülkeleri gibi biraz daha yerine oturduğunda,
göç artık durduğunda, tarımda yaşayan nüfusun kesin
miktarının belirlendiği ve çalışabilirliği,
istihdam durumu belirlendiğinde bu netleşme biraz daha
sağlanacaktır, ama, sürekli kırdan kente göç oldukça
iş gücüne katılım oranları daima problem olacaktır,
onu burada ifade edeyim.
Burada,
tabii, diğer verilerle ilgili
Bakın, istatistik sistemimiz
yenileniyor değerli arkadaşlar, sizin çıkardığınız,
Meclisimizin çıkardığı kanunla. Bugün, planlı
istatistik sistemine geçiyoruz. Yani, önümüzdeki yılbaşından
itibaren beş yıllık planlı istatistik. Artık,
hangi kurum hangi istatistiği üretecek, bunları hepimiz
bileceğiz ve bunlar önceden ilan edilecek ve burada, programda
belirlenenlerin dışında da istatistik üretilmeyecek.
Dolayısıyla, istatistik sistemimiz, giderek daha titiz,
daha dikkatli, daha uluslararası karşılaştırılabilir
bir özellik arz ediyor.
Adrese
dayalı nüfus kayıt sistemimiz, Türkiyede istatistikle
ilgili çok büyük bir olaydır. Âdeta sistemi temelden değiştiriyoruz.
İçişleri Bakanlığımızla birlikte yürütüyoruz.
İçişleri Bakanlığımız, biliyorsunuz, Nüfus
Kanunu çıkardı ve o sistemi İstatistik Kurumumuz kuracak,
İçişleri Bakanlığımıza devredecek, ondan
sonra da süreci İçişleri Bakanlığımız yürütecek. Bundan sonra, nüfus sayımı,
bir günde nüfus sayımı veya şehirlerimizin nüfusuyla
ilgili tereddütler olmayacak. Artık, ikametgâh ilmühaberi falan
tarihe karışacak. Böyle çağdaş, yepyeni bir sistemi
de kuruyoruz.
Burada
sürekli şöyle bir konuya değiniliyor, onunla ilgili sadece
kısa bir açıklama yapmak istiyorum değerli arkadaşlar,
değerli milletvekillerimiz. Yani, yoksulluk oranı, açlık
seviyesindeki nüfus miktarı, oranı vesaire çok karıştırılıyor.
Bakın, tekrar burada sizlere bilgi sunuyorum, daha önce de Yüce
Mecliste bu bilgiyi sunmuştum. Türkiye'de, 2003 yılından
önce nüfusumuzun yoksulluk profili diye bir veri elimizde yoktu,
hiç yoktu, resmî bir veri yoktu. İlk defa 2003 yılında
yoksulluk profili diye bir çalışmayı yaptırdık,
çünkü biz bunu çok önemsedik. Yani, belli krizlerden geçmiş, yoksulluğun
arttığı, işsizliğin arttığı bir
toplum devraldık, bir ülke devraldık. Durumu tespit için ilk
defa bir yoksulluk profili çalışması yaptırdık.
Bunları çok önemli görüyorum. Yani, hani işimizi ciddiye
alıyoruz dedim ya, işimizi ciddiye alma şu: Mevcut durumu
çok iyi analiz etme, iyi analiz ederek planlar, programlar geliştirme.
İstatistik dediğimiz buna yarıyor. İstatistik
dediğimiz, bir, mevcut yönetimlerin toplumla ilgili planlarını,
stratejilerini yapmalarına imkân sağlar, bir de uluslararası
arenada ülkenizle ilgili bilgi verir, ülkenizin görüntüsüdür,
âdeta aynasıdır. Bu manada ilk defa yoksulluk profili
çıkarıldı ve 2002 verileri üzerine çıkarıldı
bu ve orada gördük ilk defa. Ama, şunu da hep söylüyorum, Türkiye,
insanların açlıktan öldüğü bir ülke değil.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Çok şükür, sürünüyorlar!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bunu siyasi bir mülahazayla
da sadece söylemiyorum.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sadece sürünüyorlar!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Türkiye, çok şükür, birçok
ülkede olduğu gibi insanların açlıktan öldüğü
bir ülke değil.
Bakın,
açlık sınırı dediğimiz
Uluslararası mukayeselerle
söylüyorum, bunu sadece iktidarımız dönemi değil,
öncesi için de söylüyorum. Uluslararası standartlarda, değerli
arkadaşlar, açlık sınırı dediğiniz, günde
gıdaya 1 dolar bile bir birey harcayamıyorsa açlık
sınırı denir. FAOnun falan rakamı. Biz, araştırmalarımızda
bunu yükselttik, çünkü, Türkiyenin standardı yüksek. Yine de
yüzde 1in altında, yine de yüzde 1in altında, ama, efendim
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) FAOnun rakamı 1 dolar değil
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Göreli yoksulluk, göreli
yoksulluk. Onu söylüyorum. Biz yükselttik.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Dünya Bankası 1 dolar kullanıyordu,
sonra 2 dolar kullanmaya başladı.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) İşte, biz, daha da
yükselttik.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Kaç oldu Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sizler biliyorsunuz, biz
onu daha da yükselttik. Yani, biz 2 doların da üzerine çıkardık.
Çünkü, baktık, Türkiyedeki standart çok yüksek, öyle Afrika ülkelerindeki
gibi falan 1 dolar alamayız. Buna rağmen, açlık sınırının
altında dediğimiz nüfus bizde çok düşüktür, ama şunu
biliyoruz: Göreli yoksul, yani standardın altında yaşayan,
ortalama standart hayatın altında hayat yaşayan -efendim,
bu, konut olabilir, eğitim olabilir, sağlık hizmeti olabilir,
kullandığı eşyalar olabilir- belli bir nüfusumuz
var. Ama, bu, her ülkenin vardır. Ben, geçen hafta, iki hafta önce
Afrikadaydım, Afrikada ortalama yüzde 60, bu dediğimiz
standardın altında yaşayan. Bizde daha da düşecek.
Bizde yüzde 25lerdedir. Bu, 2002nin verisidir, 2003ün verisidir.
Yani, tabii, hedef şudur, hedef şudur
Nüfusun bütün kesimi
standart ortalama bir hayatı yaşasın, ama şunu da
bilelim: Her ülkenin, en zengin ülkenin de yoksulları vardır
ve yoksulluk politikaları vardır, yoksullukla mücadele
organizasyonları vardır, fonları vardır, çalışmaları
vardır. Yani, bunu da bilmek durumundayız.
Tabii,
sosyal yardımlaşmaya geçiyorum bu konudan, vakti de daha
fazla kullanmamak için.
Değerli
arkadaşlar, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik Fonu 86 yılında kurulmuştur. Size bütün samimiyetimle
ve açıkça ifade ediyorum: Bu döneme kadar, disiplinli, ciddi,
envantere dayalı, efendim, yardıma muhtaç veya yardım
alması gerekenin en iyi tespit edildiği bir dönem olmamıştır.
O kadar ince çalışıyoruz ki bu konuda. Yani, bakın,
kanunu burada yeniledik. Şimdi, burada şöyle ifadeler
kullanılıyor: Yani, arkadaşlar, bu konu hassas bir konudur,
böyle genel ifadelerden kaçınmak lazım; efendim, işte
Çadır kurdunuz. efendim Poşet dağıtıyorsunuz.
vesair
Yani, buradan şunu anlıyorum ben: AK Parti Hükûmetinin
-ki, ben sorumluyum- şu anda yürüttüğü sosyal yardım faaliyeti
hiçbir boyutuyla bilinmiyor. Hâlbuki, ben, değerli milletvekillerimizi
bizzat bilgilendiriyorum. Yani, kendi seçim bölgeleriyle ilgili,
hangi formatta yardımlar gidiyor, eğitim yardımı
nedir, sağlık yardımı nedir; efendim, iş edindirme
yardımları nelerdir, kooperatif faaliyetleri nelerdir;
efendim, vakıflara gönderilen ne kadardır? Yani, o kadar
dikkatli ve titiz bir sosyal yardım formatı uyguluyoruz
ki. Yani, bunu, siyasetin ötesinde, bir vicdani görev görüyoruz,
bizim değerlerimizin bir emri olarak görüyoruz ve ben, bu
işi ne kadar tutarlı yürütürsem, ondan mutlu oluyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
NAİL
KAMACI (Antalya) Bunu siyaset olarak yapıyorsunuz Sayın
Bakan?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bakın, şöyle bir
şey yok, arkadaşlar: Bir konuşmacı, değerli konuşmacı
dedi ki: İşte şu kadar mütevelli heyet üyesi var, bunun
bu kadarı AK Partili var.
Değerli
arkadaşlar, elinizde kanun var, Sosyal Yardımlaşma Dayanışma
Genel Müdürlüğünün ve Fonun Kanunu; mütevelli heyetin kimlerden
oluştuğu belli. Orada
NAİL
KAMACI (Antalya) Sayın Bakan, Antalyada iki tane
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Açıklayacağım
değerli milletvekilleri.
NAİL
KAMACI (Antalya) İki tane AKPli
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Açıklayacağım.
Açıklayacağım değerli milletvekilim.
Şimdi,
vali, ilçede kaymakam, belediye başkanı, birkaç kamu görevlisi;
bunlar, oradaki il müdürleridir. Efendim, ilk defa, yüce Meclis kanunu
değiştirirken mütevelli heyete muhtarları koyduk,
hatırlayın. Bir mahalle muhtarı, hangi ilse, diyelim
-hangi ilse- sizin iliniz, vali bey merkez mahallelerdeki muhtarları
çağırıyor, anlatıyor konuyu Aranızdan bir
tane temsilci seçin. diyor mütevelli heyete. Kaymakamımız,
bütün, ilçenin köyleriyle ilgili muhtarları çağırıyor,
bir tane Mütevelli heyete bir tane
muhtar seçin. diyor ve ilk defa köylerle irtibatını kurduk
sosyal yardımların. Sizin dediğiniz şu: Bir tane
hayırsever vatandaş diye nitelediğimiz, yani o ilçede
bu işlerle ilgilenen, sosyal yardım işini seven, buna
katkı verecek birinin belirlenmesi. Bunu da, yüce Meclisin
takdiriyle il genel meclislerinin seçimine bıraktık,
aday olsunlar, onlar seçsin ve onlar seçiyorlar.
Bakın,
bir iki yerde bazı sorunlar oldu, bize geliyor. 931 yerde mütevelli
heyet var arkadaşlar, bütün il ve ilçelerimizde, 81 il, 850 ilçemizde.
Bunun içinde eleştirebileceğiniz uygulamalar olabilir,
ama şunu da ifade edeyim: Eğer örnek bir tane bir şey varsa
daha önce milletvekilimizin birisi verdi, Balıkesirin bir
ilçesinde, hemen müdahale ettik- o tür uygulamalar, lütfen verin.
Yani, bu sosyal yardım, bunun siyasi bir şeyi olamaz. Genel
ifadeler yerine, bir tane, şurada bu siyasi tasarruf ediliyor
falan, deniliyorsa getirin bize, inceleteyim. Ama, yani, bu en hayırlı
işi, en insani işi, böyle siyasi, ideolojik vesaire perspektife
sokarsak da bundan üzülürüz, çünkü, biz, bu olmasın diye çaba
sarf ediyoruz.
NAİL
KAMACI (Antalya) Sokuluyor zaten.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bu olmasın diye çaba
sarf ediyoruz.
Bakın
değerli milletvekillerimiz, şimdi, yani ilçe, il yönetimleri
vesaire, bunların başkanları valilerimiz, kaymakamlarımızdır
ve ben, o mütevelli heyetlere güveniyorum. Kaldı ki şu: Bütün
sosyal yardımlar oradan geçmiyor. Bakın, şartlı nakit
diye bir yardım türümüz var. Sosyal yardımlar uzun bir konu
tabii. Şartlı nakit
Hedefi, yoksul ailelerin çocuklarına
hitap etme, yani insan; eğer maddi imkânsızlık sebebiyle
çocuğunu okula gönderemiyorsa, o ailenin annesine belli bir
aylık destek veriliyor. Kız çocuklarda da bu biraz yüksek
ve bugün bunun sayısı ne kadar biliyorsunuz, yaklaşık
1,5 milyon çocuğumuz; biraz da large tutuluyor; tek okula gitsin
de ve bir de sağlık. O durumda ailelere şunu diyoruz:
Çocuğunuzu doktora götürün, sağlık kuruluşuna.
Sıfır-altı yaş grubu Sizden hiçbir tedavi ücreti
alınmayacak ve üstelik anneye belli bir küçük ödeme yapılacak.
Yeter ki çocuk, tedaviden, sağlık kontrolünden uzak kalmasın.
Çünkü, bunlar geleceğimiz bizim. Hedefimiz de şu: Yoksul
ailenin kendi kaderini çocukları paylaşmasın,
sağlıklı ve eğitimli yetişsin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, geçen gün benim gözlerim yaşardı. Güney illerimizden
bir milletvekilimiz -içinizde- bana şunu dedi: Bankaya gittim,
bankada kadınlar var 8-10 tane. Bunlar öyle görünümlü kadınlar
ki, ömründe belki bankaya hiç uğramamıştır. Ellerinde
kartları, şartlı nakitten dolayı para almaya gelmişler.
Kadın alıyor, ailenin kadını. Sizler bunun ne demek
olduğunu bilirsiniz. Yani, sosyal yardımları çerçeveliyoruz.
İnanın,
sadece kömür bir görüntü. Kömür de ne? Kendi öz kaynağımız,
maliyeti düşük. Her bölgede kaynağımız var, kömür
kaynağımız. TKİ bunları çıkarıyor ve
ülkenin her tarafına, ihtiyacı olana dağıtıyoruz.
Ülkemizin altından çıkan kömür, kendi kurumumuz çıkarıyor,
evine kadar para da verilmeden dağıtılıyor. Bunda
ne var?
AHMET
YENİ (Samsun) Rahatsız oluyorlar?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bakın, burada şöyle
bir şey
NAİL
KAMACI (Antalya) O işi yaparsa rahatsız olacak tabii, hava
kirliliği yaratıyor.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Hava kirliliği yapıyor,
güneyi mahvettiniz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakanım, bunların
içinde 5.500 dolar alan var mı?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bakın değerli milletvekillerimiz,
şundan da emin olun: Bakın, artık, özellikle küçük yerleşim
yerlerinde; yani, İstanbul, Ankara gibi yerlerde henüz tam bunu
yapamadık; ama
(Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım,
Sayın Bakanı dinleyelim.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
küçük yerleşim yerlerinde,
bir ortalama ilimizde, bir ilçemizde gidin bir vakfımıza,
orada ciddi bir envanter bulacaksınız. (Gürültüler)
BAŞKAN
Sayın Akyüz, Sayın Yeni, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim,
istirham ediyorum, lütfen.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Köylerimize
kadar, bakın, gidin ilçelerimizde, kendi seçim bölgenizde lütfen
gidin bu vakıflara, Hangi ilkelerle çalışıyorsunuz,
hangi kriterleri uyguluyorsunuz? Gidin o vakıflara, köylere
kadar, durumu iyi olmayan, geçimini sağlayamayan ailelerin
tam bir envanteri vardır ve hiçbir yerde
Bakın, 931 merkezde
bu yardım faaliyeti yürütülür, hiçbir yerde Sosyal Yardımlaşma
Dayanışma Vakfının yardımlarından dolayı
ne bir kuyruk ne vatandaşın rencide edildiği olmamıştır.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Yapma Sayın Bakanım!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Vakıflarımız
poşet falan dağıtmaz, poşet falan dağıtmaz.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Bilmeden konuşuyorsunuz!
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Vakıflarımızın
hiçbirinin çadırı yoktur, iftar çadırı yoktur,
bunlar yerel yönetimlerindir; karıştırılıyor
yani. Ben onun için, yani bizim sosyal yardımlarla ilgili yürüttüklerimiz
biraz daha bilinsin.
Kaldı
ki, vakıflara bizim gönderdiğimiz nedir değerli milletvekillerimiz,
bunu da biraz açıklıkla ifade edeyim: Periyodik pay diye
her ay vakıflarımıza belli bir kaynak gönderilir. Bu,
bizim görevi devraldığımızda ayda 9 trilyon Türk
lirasıydı, şu anda ayda 25 milyon YTLdir, çünkü paramız
arttı. Vakıflara o il ve ilçenin nüfusuna göre göndeririz
bunu. Kullandığımız kaynağın tamamı
ne kadar bilir misiniz? Kullandığımız kaynağın
tamamı şu anda, 2006 gerçekleşmesi olarak tahmin ettiğimiz
1,4 milyar YTLdir. Bizim devraldığımızda yıllık
bu fonun kaynağı 600 trilyon Türk lirasıydı. Yani,
şu anda 2004ten itibaren yılda 1,3-1,4 katrilyon Türk lirasıdır,
üçe katlanmıştır.
Vakıflara
gönderdiğimiz ne için? Mütevelli heyetlere diyoruz ki: Orayı
siz bilirsiniz. Orada kim muhtaç, kimin neye ihtiyacı var, çaresiz
vatandaş var mı? Bu, elektrik parası olabilir, kira olabilir,
gıda olabilir, giyecek olabilir, bu, sizin takdirinizde. diyoruz
ve her vakfımıza o il ve ilçemizin nüfusuna göre gönderiyoruz.
Yoksa, onun dışında fonun bir kısmı, iş edindirme,
çok önemsiyoruz. Balık tutmayı öğretin. diyorlar.
Bu, çok bilinen bir laf. İnanın geldiğimiz günden beri
en öne aldığımız bu.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Halk bu duruma niye geldi? Balık tutmayı
öğretmiyoruz.
NAİL
KAMACI (Antalya) Balık yok ki! Balık bitmiş Sayın
Bakan.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Çok kişiye balık
tutmayı öğretiyoruz. Bundan emin olun.
Bakın,
kırsal kesimde sosyal destek projemizden faydalanan aile sayısı
32 bini buldu, kooperatif sayısı 500ü geçti, hepinizin
ilinde, ilçesinde var, bunların örneğini biliyorsunuz ve
aile sayısı 32 bini geçti. Yani bunlar geçimini zor
sağlayan, yardım alma durumunda olan
Ama kooperatifçilik
süreci içinde onlara bir mekanizma kuruldu, faizsiz kredilendirmeyle,
geri ödemesi müsait ve o aileler şu anda gelir sahibi. O köyler
işletme oldu, işletme.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Sayın Bakanım, Mutta icraya düştüler,
haberiniz var mı?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) 44 bin kişi şu anda
buradan küçük krediyle, faizsiz krediyle iş kuran. Bir kısmı
yanında insan çalıştırır oldu. Ama biz bunu
teşvik ediyoruz. Şimdi yeni bir atılım da yapacağız,
bireysel kredinin miktarını da artırıyoruz, orada,
şehirde ve köydeki miktarları da artırıyoruz. Hedefimiz
odur.
Yani
sosyal yardım dediğimizde şu anlaşılmasın:
Vatandaşa poşet dağıtan, bilmem sadece kömür dağıtan
En az sekiz on formatta sosyal yardım ulaştırıyoruz
ve buna bakın uluslararası standartta kafa yoruyoruz; Dünya
Bankasıyla, UNDPyle, diğer ülke örnekleriyle. Yani
işimizi ciddiye alıyoruz dediğim bu.
Ben
burada sırf siyaset yapmak için konuşmuyorum, tekrar ediyorum.
Evet, biz tabii bir siyasi partiyiz, ama şunun için: Objektif
Objektif
Ne yürüttüğümüzü size canı gönülden anlatmak istiyorum.
Yani davet ediyoruz. Kuruluşlarımızdan daha fazla
bilgi alınabilir. Gelin, alın. Ama inanın, ülkemiz
adına yürüttüğümüz, tabii, çalışmaların da
daha iyi bilinmesini arzu ediyoruz.
Son
söz, TİKAyla ilgili birkaç cümle. Çünkü bir iki arkadaşımız
TİKAyı çok gerçekten verimsiz falan diye nitelediler.
TİKA, şu anda, kurulduğundan beri en parlak dönemini
yaşıyor.
Biliyorsunuz
teknik yardım kuruluşları ülkelerin dış politikasının
en önemli enstrümanıdır arkadaşlar. Büyük ülkeler bunu
kullanmıştır. Türkiye daha yeni kullanıyor. Sadece
Türk cumhuriyetleri değil, yine ağırlığımız
orada, Türk cumhuriyetleri çok önemli; ama, Balkanlarda, Kafkaslarda,
Ortadoğuda ve şimdi Afrika açılımımız
var. Bugün Senegal Dışişleri Bakanı buradaydı.
Senegalle protokolü yarın sabah imzalayacağız, orada
da açıyoruz. Yani, Türkiyenin yüz akı, uluslararası
alanda Türkiyeyi iyi temsil eden bir teknik işbirliği kuruluşu.
Japonların JICAsı gibi, Almanların GTZsi gibi,
başka ülkelerin bu kuruluşları gibi, artık, o masalarda
Türkiye var. Türkiye yoktu.
Şu
anda TİKA, profesyonel, uluslararası standartta çalışıyor.
Bütçesini artırdık; bakın, kendi bütçesini artırdık.
Ayrıca, Türkiyenin bir arkadaşımız değiniyordu,
değerli bir milletvekilimiz- bütün hibeleri TİKA kanalıyla
proje bazında kullanılıyor. Yani, bugün Afganistanda
eğitim alanında, sağlık alanında yapılanlar,
hepsi TİKA kanalıyla kullanılıyor. Dolayısıyla,
TİKAnın bütçesi rahat. Uzman kadrosunu güçlendirdik. Ankaradaki
kendi Merkezîni ve bütün ülkelerdeki koordinasyon ofislerini Türkiyeye
layık hâle getirdik ve dış politikamız için çok güçlü
bir kuruluş haline geliyor. Dışişleri Bakanlığımızla
da yan yana, el ele ciddi işbirliğiyle çalışıyoruz.
Dolayısıyla, TİKA için ben çok umutluyum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Peki, Bulgaristanda neden şube kurmadınız?
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Bulgaristanda, Romanyada
bir yerde şu anda kurulma gibi bir projemiz yok. Romanyada bir
ara gündemdeydi
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Romanyada kuruldu, Bulgaristanda yok.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla)
Kurulsa bile, biliyorsunuz, biz orada Karadeniz kıyısını
düşünüyorduk; ama, zaten, Avrupa Birliği üyesi ülke durumuna
geldikleri için teknik yardım konusunda biraz zorlanıyoruz.
Onun için Yunanistanda, Bulgaristanda yok. Yani, Avrupa Birliği
üyesi olacaklar onlar da. Dolayısıyla
Ama, bizim, Balkanlarda,
biliyorsunuz, Arnavutlukta var, Makedonyada var, Bosna-Hersekte
var, Kosovada var temsilciliklerimiz. Yalnız, Bulgaristanda falan
yürüttüğümüz çalışmaları da, oralardaki ofislerimiz
kanalıyla yürütüyoruz.
Son
olarak -Vaktimin tamamını kullanmayacağım dedim;
ama, bitmek üzere- basınla ilgili
Değerli arkadaşlar,
Sayın Başkanım; bağışlayın
Basın
özgürlüğünden söz edildi. Bakın, Türkiyenin en özgür Basın
Kanununu biz çıkardık, beraber yüce Meclis çıkardı
2004 yılında. 1950 yılından beri yenilenmeyen kanunu
birlikte yeniledik ve bütün kesimlerin mutabakatıyla. Yerel
basına destek, deniliyor. Yani, yerel basına bu dönemde
verilen kadar destek verilmedi. İki örnek:
Biliyorsunuz,
2002 yılında bir İhale Kanunu çıkmıştı,
yerel basının ihale limitlerini 25 milyar TL ile sınırlamıştı.
Yeni İhale Kanunu değişikliğinde -2003 yılında
hemen yapıldı- bu, 10 trilyonun üzerine çıkarıldı,
ihale limitleri. Yerel basın onunla yaşadı, yoksa yerel
basın ölüyordu.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) Benim de bir kanun teklifim vardı
o konuda.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Evet, biliyorum. Siz ve biz,
bu Meclis yeni geldiğinde yerel basının ne kadar büyük
şikâyeti vardı, onu birlikte çözümledik.
Sonra,
Basın Kanununda ilk defa, biz, yerel basın tasnifini getirdik.
Değerli arkadaşlar, Meclis getirdi onu, bölgesel ve yerel.
Bunun önemi şurada: Cezaları küçülttük. Yani, Türkiye geneli
basınla bir il bazında yayın yapan basının cezası
aynıydı önce. Yani, basından doğan cezalar. Bunları
yerel basına göre ayarladık ve onlarınki çok küçüldü.
Şimdi, yerel basın bizden çok memnun doğrusu. Tabii, yine
sıkıntıları var, ama bu dönemde epey rahatladıklarını
düşünüyorum.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Bakan, Antalyadaki
26 gazetenin 8i kapandı son bir ay içinde.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, bütçelerimize, bu kurumlarımızın
bütçelerine verdiğiniz katkılar için hepinize çok teşekkür
ediyorum.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Bakan, ekonomiden hiç
bahsetmediniz.
BAŞKAN
Sayın Ekmekcioğlu, lütfen
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Ekonomiden niçin bahsetmediniz?
BAŞKAN
Sayın Ekmekcioğlu, lütfen
Arkadaşlar
Sayın
milletvekilleri
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Vakit kalmadı, vakit
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Var efendim, altı dakika daha
var.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, böyle bir üslup yok. Sayın Ekmekcioğlu
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Sizleri tutmak istemiyorum.
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Arkadaşlar, böyle bir üslup yok.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Ekonomiyle ilgili de, gerçekten,
arkadaşların verdiği notlar da var, benim de söyleyeceklerim
var, ama, onlar çokça konuşuluyor zaten burada. Yani, açıklarla
ilgili konular, kamu borçlanması
Ama, yani, şimdi, onlara
girersek çok uzun. Doğrusu, kamu borçlanması 2002 yılından
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Cari açıktan bahsedin, işsizlikten
bahsedin
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) Kamu borçlanması
2002
yılından mesela 2006ya alırsak, ne kadar değiştiğini
oranların görürüz. Ama, ben şimdi, ekonomiyle ilgili konular
çok görüşülüyor, daha da görüşülecek, onun için, bu konuları
biraz önce almış oldum.
Hepinize
teşekkür ediyorum, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakanlar kürsüde konuşurken, yani sayın
bakanlarımıza bazı hususları soruyorsunuz
ısrarla, onlar da nezaketen cevap veriyorlar. Ama, böyle bir üslup
falan yok, böyle bir usul yok. Biraz sonra soru-cevap vardır, orada
sorarsınız. Yoksa, bir sayın bakan konuştuğu
zaman dört beş kişi birden sayın bakana soru yöneltmeye
kalkışır, iktidar grubu da tekrar cevap verirse konuşma
falan olmaz, sayın bakanı da kimse dinlemez. Lütfen, istirham
ediyorum.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, altı dakika
varken
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, o bizim
saygımızın gereği. Dinlediğimizi gösteriyoruz,
soru soruyoruz.
BAŞKAN
Başkanlığa da söz yetiştirmeyelim lütfen.
Başkanlığa da söz yetiştirmeyelim Sayın Baloğlu,
oturunuz.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Bakanların dokunulmazlığı
mı var Sayın Başkan?
BAŞKAN
Dokunulmazlığı yok. Soru sorulduğu zaman cevap
verir de, yerinde sorulması lazım. Sayın Sarıbaş,
yerinde, yerinde
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Yerinde soruyoruz.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Soralım, ne var? Soralım cevaplasın.
BAŞKAN
Her şey yerinde ve zamanında güzeldir.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Her şey sıcağı sıcağına
BAŞKAN
Şimdi son söz, bütçenin aleyhinde, şahsı adına Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğluna aittir.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) Sayın Bakanım, Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
Bakanım Burada aslı astarı olmayan sözler söylendi.
Diyorsunuz, ama, lütfen şunu da kabul edin: Türkiyenin ekonomik
politikalarını belirleyen ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinden sorumlu bir Bakan yılda bir defa bütçenin
görüşüldüğü bir günde eğer burada yoksa, bu Meclise
esas saygısızlık budur. (CHP sıralarından Bravo
sesleri, alkışlar) Esas saygısızlık budur.
Yılda bir defa görüşülüyor. Türkiyenin ekonomi politikasıyla
sorumlu bir Bakan, Avrupa Birliğinde baş müzakereci bu Beyefendi.
Acaba baş müzakereci mi, boş müzakereci mi? Onu da bilmiyorum.
(AK Parti sıralarından Çok ayıp sesleri)
AHMET
YENİ (Samsun) Ayıp oluyor Sayın Aslanoğlu, tanıyorsunuz
siz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Haa, şimdi, beyler, bu Meclise,
hepinize saygısızlıktır bu, Meclisin iradesine
saygısızlıktır.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Bravo! Doğru söylüyor.
AHMET
YENİ (Samsun) Görevi var şu anda.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri,
çok
AHMET
YENİ (Samsun) Sayın Aslanoğlu, çok ayıp ettiniz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ayıp etmedim efendim ben. Bu
saygısızlığı hiçbirinizin kabul etmemesi
lazım.
AHMET
YENİ (Samsun) Tanıyorsunuz, tanıyorsunuz
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi, değerli milletvekilleri,
konuşmam çok uzun, onun için çok satır başlarıyla geçeceğim.
Ben biraz reel faizden bahsedeceğim.
Değerli
milletvekilleri, son üç yılda ödediğimiz reel faiz yaklaşık
57 milyar dolar. Son üç yılda birilerinin cebine, dışarıya
ödediğimiz beyler. (AK Parti sıralarından Yanlış
konuşuyorsun sesi) Yanlış yapmam ben kardeşim.
Dışarıya ödediğimiz reel faiz, son üç yılda
diyorum, 57 milyar dolardan bahsediyorum. 82 milyar YTL reel faiz
ödemişiz. Tüm ödediğimiz faizse son üç yılda -rakamlar
burada- 150 milyar YTL beyler ve birilerinin cebine -son üç yıl
diyorum- dışarıdaki yabancıların cebine 57
milyar dolar koydunuz beyler.
Size
bir şekilde bu fert başına düşen millî gelirin bir
hesaplama şeklini öğreteyim de, belki daha iyi şey yaparsınız.
(AK Parti sıralarından Öğret, öğret sesleri)
Beyler,
şimdi 5.300 dolar diyorsunuz. Bu demektir ki, 5.300 dolar demek,
dört kişilik bir ailede ayda 3 milyar o aileye para girmesi demektir.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) Bu mu?..
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bir dakika Beyefendi
Mustafa
Bey, dinlemesini bil, dinlemesini bil!
FARUK
ANBARCIOĞLU (Bursa) Siz dinlemediniz ki! Sabahtan beri siz
konuşuyorsunuz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) 5.300 dolar demek, ayda dört kişilik
bir ailenin evine 3 milyar girmesi demektir. Haa... Siz şimdi yeşil
kart... Türkiyede 12 milyon yeşil kartlı var. 12 milyon yeşil
kartlı, yeşil kart almak için... Sayın Bakanım, söyleyin,
ayda 128 milyon geliri olana yeşil kart verilmiyor. Şimdi
1.200 dolardır yılda, 12 milyon kişiyi çıkar 15.390
milyar dolardan -yıllık gayrisafi- geriye kalıyor, ne
kalıyor? 370 milyar dolar. Böl 58 milyon kişiye. Beyler,
millî gelir 5.300 dolar değil, 7.000 dolar ya, bilmiyorsunuz,
7.000 dolar fert başına düşen millî gelir.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Bırak onları, akıllarını
karıştırma.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Bu 7.000 dolar demek ne demek biliyor
musun? Bir ailenin evine ayda 5 milyar girmesi demektir.
Şimdi
soruyorum: Ben, Malatyada, ayda evine -1 milyon nüfuslu Malatyada,
1 milyon- 5 milyar para giren 10 bin kişi bul, ben burada konuşmayacağım,
özür dileyeceğim sizden, özür dileyeceğim sizden, özür dileyeceğim
beyler. Ayda evine 5 milyar giren 10 bin kişi bulun, sizden özür
dileyeceğim.
Ha,
şimdi bir kere istihdam diyoruz. Gittiğiniz yerlere, sorun
fabrikalara, acaba asgari ücretin üstünde işçiye para veren
kurum var mı Türkiyede Demek ki, Türkiyede çalışan 7,5
milyon sigortalının yüzde 80i 350 milyona talim ediyor beyler.
Eğer bunlar Türkiyede işsiz diyorsanız helal olsun size!
Eğer bunlar işçilikten
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Beyler, beyler, Türkiyede çalışan 7,5 milyon sigortalının
yüzde 80i asgari ücrete talim ediyor.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Yüzde 45i.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Hayır efendim, yüzde 80i.
Şimdi,
bu raporda, 2002 yılından beri döviz kurları aynı
çizgide gidiyor. Bak, burada. Bu ne demektir? Yüzde 53 enflasyon oldu.
diyorsunuz. Yüzde 53ü siz söylüyorsunuz burada. Siz söylediniz değil
mi?
Şimdi,
Yüzde 53 enflasyon oldu. diyorsunuz, ama, sonra dönüp Fert başına
düşen millî gelir 5.300 dolar. diyorsunuz. Vallahi, ya ben hesap
bilmiyorum ya siz bilmiyorsunuz. (AK Parti sıralarından
Siz bilmiyorsunuz sesleri) Doğru.
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Kütahya) Doğru, bilmiyorsunuz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Şimdi, Türkiyede bir avukat, bir ziraat mühendisi, yükseköğrenim
görmüş insanlar hâlâ 350 milyona iş bulmak için sizin odalarınıza
geliyorsa, bu ülkedeki refah seviyesini ve bu ülkedeki 5.300 doları
artık siz düşünün.
Sayın
Bakanım, bir de söyleyeyim, bir tarafta Hazine bütçesi, bir tarafta
Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Fonunun bütçesi.
Ben sizin yerinizde olsam bir daha iki bütçeyi aynı anda konuşmam.
Biri halkın büyük bir aczi, bir tarafta da devletin ekonomik politikalarını
yürüten bir bakanlık. İkisi çok tezat oluyor. Bir daha iki
bütçeyi aynı anda buraya getirmeyin.
AHMET
YENİ (Samsun) Bir dahaki dönemde öyle yapmayız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Değerli milletvekilleri, biraz da yabancı sermayeden
söz edeyim.
Beyler,
son beş yılda Türkiyeye gelen yabancı yatırımcı
dediğiniz
Diyorsunuz ya Yabancı yatırımcı
Bunlar yatırımcı değil, bunlar al kaç!
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Gazozcu!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
Getir, al, kaç! (AK Parti sıralarından gürültüler) Rakam,
bak -bir dakika beyler- burada.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) Eskiden niye gelmiyorlardı?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Ya eskiden böyle bir şey yoktu.
Dövizini getirecek, dövizini 1.500den bozduracak, altı ay
sonra 1.400den transfer edecek, bir de yüzde 22 faizini alacak cebine
koyacak. Ohooo
Nerede? Nerede böyle?
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) Gecede 7.500 faiz nerede?
BAŞKAN
Sayın Akbulut, lütfen
Sayın Akbulut
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beyler, bakın, okuyorum, aklınızı
başınıza alın
FARUK
ANBARCIOĞLU (Bursa) Allaha şükür hepimizin aklı başında.
Sen onlara söyle.
MEHMET
SEKMEN (İstanbul) Toprakbanktaki
faizleri de mi dikkate alıyorsun?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beş yılda 32,5 milyar
BAŞKAN
Sayın Sekmen, lütfen
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beyefendi, 1996 yılında
ayrıldım. 1996 yılında Türk bankacılığını
ben bıraktım Beyefendi. Tamam mı!
MEHMET
SEKMEN (İstanbul) Toprakbank faizlerini dikkate alıyorsun.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar, hatibi dinleyelim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) 1996 yılında
Hisse senedi
portföyüne gelen para 32 milyon, yani şirket alımı ve
hisse senedi. Devlet iç borçlanmasına gelenler 235 milyar dolar,
yani, gelen 60 milyar dolar paranın şeyi burada beyler.
Şimdi,
Türkiyeye
Hepiniz her ilden geliyorsunuz. Bana bir tane, yabancı
sermaye gelip de, herhangi bir ilinizin ekonomisine katkı yapan
bir tane yabancı sermaye gösterebilir misiniz? Böyle bir yabancı
sermaye varsa
(AK Parti sıralarından Var
Var
sesleri)
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Varsa, gösterin.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Böyle bir yabancı sermaye varsa,
ben başımı alayım, hoş geldin diyeyim, şükran
duyayım kendisine. Gelip Türkiyeye, bir şey üreten, Türkiyenin
üretimine katkı yapan, Türkiyeye katma değer yaratan kim
varsa
Biz, yabancı sermayeye karşı değiliz, ama,
bu yabancı sermayeye karşıyız beyler.
Beyler,
bir iki ilden bir örnek verebiliriz; ama, Türkiyeye 60 milyar dolar
gelecek, Türkiyenin hiçbir üretimine katkısı olmayacak.
Değerli
milletvekilleri
FARUK
ANBARCIOĞLU (Bursa) Hem Yok. diyorsun hem Bir iki örnek var.
diyorsun, karar ver artık!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Koskoca Türkiyede iki tane örnek
Yazıklar olsun size! Yazıklar olsun size!
BAŞKAN
Sayın Anbarcıoğlu, lütfen.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Değerli milletvekilleri,
Türkiyede bir Teşvik Kanunu çıkardınız ve bu Bakanlığın
bir sorumluluğu da, Teşvik ve Uygulama Dairesi de Hazine
Müsteşarlığında biliyorsunuz.
FİKRET
BADAZLI (Antalya) Hatibe müdahale etmeyin arkadaşlar!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Şimdi, ne oldu bu Teşvik
Kanunu? Bana vicdanen söyleyin, vicdanınıza söyleyin.
Beyler, hangi ilinize -özellikle kalkınmada öncelikli yöreler
dediğimiz- kaç fabrika yapıldı? Sayın Bakanım,
bu Teşvik Kanunu, defalarca söyledim, Türk sanayicisinin, Türkiyenin
üretiminin bağrına vurulmuş bir hançerdir. Bu Teşvik
Kanunuyla Türk sanayisi bir yere gidemez. Bu Teşvik Kanunuyla
ŞEMSETTİN
MURAT (Elâzığ) Malatyaya kaç tane
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sadece, mesele Malatya meselesi
değil. Bu Teşvik Kanunuyla Türk ekonomisi -ulusal sanayiden bahsediyorum, ulusal
yatırımcıdan bahsediyorum- bir yere gidemez. Bu hançeri,
bu ülkenin kalbinden çıkarın beyler. Hep acı söylüyorum
size, hep söyleyeceğim. Ama, siz, siyasi olarak bakıyorsunuz,
ülke ekonomisinin şeyinde değilsiniz beyler. Bu Teşvik
Kanunu ülkenin bağrına vurulmuş bir hançerdir. Defalarca
söyleyeceğim.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Onların ulusal sanayide şeyleri yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri,
eğer bunu değiştirmezsek, bu Kanunu, daha uzun -ister
yerli ister yabancı yatırımcı, kim olursa olsun-
daha uzun vadeli, daha planlı, eğer biz bunu, böyle bir
Teşvik Kanunu getirmezsek, ulusal sanayiye hançer vurduk, hançer
vurmaya devam edeceğiz.
Peki,
bir soru soruyorum: Neden bu yabancı yatırımcıların
şeyini kaldıramadınız? Onlara bir vergi getirmiştiniz
ya! Aslan gibi koyarız. dediniz.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) Aslan olduk
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Nerede? Niye bu? Nerede bu stopaj?
Nerede bu? Niye sonra bunu
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
SEKMEN (İstanbul) Yeri geldiği zaman koyarız.
BAŞKAN
Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Sayın milletvekilleri, kurumlar
vergisini düşürdünüz.
AHMET
KAMBUR (Tekirdağ) Fena mı yaptık?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Kurumlar vergisi, eğer bu ülkede
ulusal yatırımcıya onların yatırım indirimini
getirmediğiniz sürece, yine bir hançerdir. Yatırım
indirimini kaldırdınız, ulusal sanayicinin elindeki
silahı aldınız. O insanların tek silahıydı.
MEHMET
SEKMEN (İstanbul) Vergi indirimi yaptık.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) Beyler, beyler
Hayır
Beyler,
tabii, en son bir şey yaptınız, sözünüzde durmuyorsunuz.
35 trilyon, Malatya kayısısına söz verdiniz, 12 trilyonda
çırak çıkardınız. Hükümet olmak, mertliktir, dürüstlüktür,
sözünün erliğidir. Bu da size yakışır.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, altıncı turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi
sorulara geçiyoruz ve oturumun başında da söylediğim
gibi, her arkadaşıma bir dakikalık süre vereceğim
ve bir dakika içinde milletvekilleri sorularını soracaklar;
çünkü, diğer arkadaşlara sıra gelsin. Dört dakikada
bir soru sormak yok.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, İç Tüzükte
böyle bir usul var mı?
BAŞKAN
Sayın Güler, buyurun.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sizin
aracılığınızla Sayın Bakanıma sorularım
var.
Bugün,
imzaladığınız Ek Protokolü uygulamamakta ne kadar
direneceksiniz? Avrupa Birliği süreciyle ilgili, Kıbrısla
ilgili yeni sürpriz bir önergeniz var mı?
Yerel
medyanın en önemli gelir kaynağı resmî ilanlardır.
Buradan alınan KDV oranı yüzde 18dir. Bu oranın düşürülmesi
için bir çabanız var mıdır?
Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün,
bugüne kadar fonda ne kadar para toplanmıştır? Biriken
paralar nerede, ne amaçla kullanılmıştır? Bugüne
kadar bu fondan kimler, ne ölçüde faydalanmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Güler.
Sayın
Emek, buyurun.
ATİLA
EMEK (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, siz, 17 Aralıkta imzaladığınız belgeyle
Türkiyeyi hangi yükümlülükler altına soktuğunuzu biliyor
muydunuz? Bu belge kamuoyuna açıklandı mı? Bu taahhüdünüz
üzerine Temmuz 2005te, Abdullah Gül, Sayın Bakan tarafından
Ek Protokol imzalandı. Neden rezerv konulmadı? Tek taraflı
deklarasyon yaptınız, bir saat içinde, dönem başkanı
İngilizler bir şey ifade etmez dediler, 21 Eylülde de karşı
deklarasyon yayınlandı. Bu Ek Protokol neden Meclise gelmedi?
AB yetkilileri, eğer siz yükümlülük yaratmadınızsa,
neden imzanızın gereğini yapın diye dayatıyorlar?
Ve son Avrupa Birliği süreci bu nedenle tıkandı.
Bu
cevapları bekliyorum, saygıyla arz ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın
Özcan, buyurun.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) Sayın Bakanım, Vatandaşlık Kanununda
yapılan değişiklikle nüfus sayımı yapılmaktadır.
Bu nüfus sayımı ne zaman tamamlanacaktır? Yapılan
bu nüfus sayımının milletvekili genel seçimlerinde
illerin milletvekili sayısının belirlenmesinde
esas alınıp alınmayacağını soruyorum.
Çiftçi
1 kilogram benzini 2002 yılında kaç kilogram buğdayla
alıyordu, şimdi kaç kilogram buğdayla almaktadır?
Son
beş yılda ödediğiniz reel faiz ne kadardır? Bunun
ne kadarı yabancılara gitmiştir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Ben
de çok teşekkür ederim, çok seri soruluyor sorular; güzel.
Buyurun
Sayın Işık.
AHMET
IŞIK (Konya) Sayın Başkan, sanayi, hizmetler ve inşaat
sektöründe olmak üzere, 2005 ve 2006 yıllarındaki istihdam
rakamları nedir? İşsizlik oranının belirlenme
yöntemleri zaman zaman eleştirilmektedir Sayın Bakanım.
Türkiye İstatistik Kurumunun işsizliği belirleme
ölçütleri nedir? AB ile sistem birliği var mıdır? Avrupa
Birliğinin işsizlik ortalaması kaçtır?
Hükûmetin
KİTlerden beklentisi nedir? Yeni yatırımlar yapması
için KİTlere transfer yapılmakta mıdır?
Banka
mevduatlarının garanti limitlerinde değişiklik
söz konusu mudur?
Son
olarak, Ekim 2006 tarihî itibarıyla iç ve dış borcumuz ne
kadardır? Bunların gayrisafi millî hasılaya oranları
nedir?
Teşekkür
ederim
BAŞKAN
Sayın Işık, teşekkür ederim.
Sayın
Özdoğan...
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, gerek merhum Bülent Ecevitin cenaze töreni, gerek Papanın
Anıtkabir ziyareti esnasında sadece TRTnin çekimlerine
izin verilmiş ve örneğin, Papanın Anıtkabiri ziyareti
esnasındaki kötü çekimler nedeniyle, birçok görüntü Türkiyeye
ve dünyaya nakledilememiştir. Sadece TRTye çekim hakkı
vermenizin sebebi nedir? Bu, demokratik bir toplumda olması
gereken çok seslilik ve kaynaklılık ilkesiyle çelişen
bir tutum değil midir?
Diğer
bir sorum: Sayın Başbakanın hoşuna gitmeyen tarzda
soru soran gazetecilere Başbakanı takibe imkân veren
kartlardan verilmediği doğru mudur? Doğruysa, bu bir
demokrasi toplumunun ölçütleriyle kanaatinizce nasıl
bağdaşmaktadır?
Diğer
bir sorum: Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin çalışmalarını
yürüttüğü binanın altyapı olarak yetersiz olduğu
ve hukuk dairesi gibi gerekli bazı birimlerin ödeneksizlik nedeniyle
oluşturulamadığı bilgisi kamuoyuna intikal etmişti.
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bu sorunları
çözüldü mü?
Diğer
bir sorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın
Ekmekcioğlu
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Başbakan, her platformda, ekonominin çok iyi yönetildiğinden
bahsetmektedir. Kriz yılı olan 2001de protesto edilen senet
sayısı 638.284tür. 2006 yılı Eylül ayı itibarıyla
842.435tir. Bu rakamlar da gösteriyor ki, vatandaş kriz yılından
daha da kötü durumdadır. Bu durumu nasıl izah ediyorsunuz?
İkinci
sorum: Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfınca
muhtaçlığı tespit edilen vatandaşlarımız,
vakıflarca Bakanlığa gönderilen listelere göre Fakir
Fukara Fonundan paralarını günlerce sırada bekleyerek
düzensiz bir şekilde almaktadırlar. Bu parayı almayı
hak etmiş kişilerin, vatandaşlık kimlik numaralarına
göre herhangi bir bankaya gönderilip hesaplarından almaları
daha uygun olacaktır. Aksi takdirde, bürokratik işlerden
dolayı, muhtaçlarımız perişan olmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, lütfen
Bitireyim.
BAŞKAN
Sayın Ekmekcioğlu, benim hiçbir şeyim yok, otomatik
olarak kesiyor.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Bir saniye
Sayın Başkan,
ben bu soruyu sormak zorundayım. Lütfen, bir saniye
BAŞKAN
Hayır, yapacağım hiçbir şey yok, otomatik kesiyor.
Sayın
Özcan
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Bakanlık olarak bu ödemeleri
periyodik bir sisteme kavuşturup bankalar vasıtasıyla
yapmayı düşünüyor musunuz?
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Sayın Başkan
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Sayın Bakan, lütfen iyi
araştırınız.
BAŞKAN
Arkadaşlar, otomatik kesiyor.
Buyurun.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin)
aracılığınızla Sayın Bakanıma
soruyorum
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) Her gün binlerce insan sosyal dayanışma
vakıflarının önünde kuyruktadırlar.
BAŞKAN
Sayın Ekmekcioğlu, lütfen
Sonra
Sayın
Özcan, buyurun siz.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla,
kurban derilerinin Türk Hava Kurumuna verilmesi konusunda bazı
cemaatler ve tarikatlar yeni bir oluşum içerisindeler. Sayın
Bakanlığın, bu cemaat ve tarikatların bu derileri
toplaması konusunda herhangi bir tedbiri var mı? Türk Hava
Kurumuna sahip çıkacaklar mı?
AHMET
YENİ (Samsun) Deri kavgası bitti.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın
Baloğlu
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın
Bakan kömür dağıtımının çok adil ve doğru
bir şekilde gerçekleştiğini söyledi. Somadaki kömür
tozlarını pres altında ezerek, geçerli olmayan kömürleri
Antalyada ne zamandan beri dağıtıyorsunuz? Antalyadaki
hava kirliliğinin sorumlusunun bu kömürler olduğu iddialarına
katılıyor musunuz?
İki:
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından Türkiyedeki koyun
sayısı belirlenmiş midir? Türkiyede 2den fazla koyun
güdenlerin sayısı kaçtır? 2den fazla koyun güdenlerin
Türkiyedeki illere göre dağılımı nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Sayın
Bulut, buyurun.
MEHMET
ALİ BULUT (Kahramanmaraş) Muhalefet, Türkiyenin iç ve
dış borcu konusunda çok spekülasyon yapmaktadır, muhtelif
rakamlar vermektedir. Türkiyenin iç ve dış borcu, biz iktidara
geldiğimiz 3 Kasımda ne kadardı, bugün ne kadar? Hakikaten,
muhalefetin iddia ettiği gibi Türkiyeyi borç batağına
mı sapladık? Bunun doğrusunu ifade ederlerse, hem biz
hem muhalefet öğrenmiş olur hem de Türkiye doğruyu
öğrenmiş olur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bulut.
Sayın
Yeni
AHMET
YENİ (Samsun) Sayın Bakanım, AK Parti İktidarından
önce Anavatan Partisi, DSP ve MHP iktidardaydı. Anasol-M döneminde
bankaların hortumlandığını biliyoruz. Anavatan
Partisi, DSP ve MHP döneminde kaç banka battı?. Hazineye maliyeti
toplam ne kadardır? Bu konuda bilgi verir misiniz.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Yeni.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) Bir İmar Bankası yapar mı, onu da bir
araştırın.
BAŞKAN
Arkadaşlar, gördüğünüz gibi 10 arkadaşa söz verdik,
söz hakkı bile var şu anda, gördünüz yani.
Bir
dakika on iki saniye var. Soru sormak isteyen ve sisteme giren bir
arkadaşımıza söz verebilirim, yoksa Sayın Bakana
geçeceğim.
Sisteme
ilk önce kim girerse, buyurun
NAİL
KAMACI (Antalya) Hüseyin Bey sorusunu soramadı.
BAŞKAN
Arkadaşlar, önce soranlar değil, sormayanlara
Süre
doldu.
Sayın
Bakanıma cevap için söz veriyorum.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Başkan, değerli
milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Burada, şu anda
cevaplayabileceğim birkaç soruyu hemen cevaplayacağım,
bir kısmı uzun bilgiler gerektiriyor.
Nüfus
sayımı ne zaman tamamlanacak? Planımız, bu adrese
dayalı nüfus kayıt sistemini haziran sonuna bitirmektir.
Yani, böylece, her yerleşim birimi bazında ve ülke genelinde
daha sağlıklı bir nüfusa sahip olacağız.
BAŞKAN
Arkadaşlar, lütfen, sükûneti sağlayalım, Sayın
Bakanımız sorulara cevap veriyor, istirham ediyorum.
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Tabii, kanunda madde var,
ama netice olarak, sizin sorduğunuz soruyla ilgili, milletvekili
seçiminde ve illerin milletvekili sayısında kullanılması
Yüksek Seçim Kuruluyla ilgili bir şey; kanun da, bir anlamda,
Yüksek Seçim Kurulunun kararına bırakıyor.
İstihdam
rakamları yazılı olarak verilecek.
Papanın
ziyareti ve diğer bazı etkinliklerde niçin
ATİLA
EMEK (Antalya) Avrupa Birliği sorusu hiç önemli değil mi
Sayın Bakan?
BAŞKAN
Sayın Emek, lütfen efendim.
ATİLA
EMEK (Antalya) Avrupa Birliği sorusu daha önceydi
BAŞKAN
Sayın Emek, sorunuzu sordunuz; lütfen
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Papanın ziyaretiyle
ilgili, cenazeyle ilgili TRTnin görevlendirilmesi
Bu, tabii,
TRTnin bir seçimi değil; koordinasyonu yapanların, mesela,
Papanın ziyaretinde Dışişleri Bakanlığımızın
tercihidir bu. Biliyorsunuz, Papanın ziyaretinde, akreditasyonu
yaptıran 2.000in üzerinde gazeteci vardı. Sadece yurt
dışından o konuyla ilgili gelen 1.000 civarı gazeteciydi,
950nin üzerindeydi. Dolayısıyla, oralarda, bütün gazetecilerin
izlemesi mümkün değil, izdiham olmasın diye, TRT çekimi yapıyor
ve bütün dünya medyasına, bir anlamda, hem de logosuz hizmet sunuyor.
Yani, TRTye verilmiş bir görevdir bu. Diğer ülkeler de bunu
uygularlar, bu bir sistemdir. Bunda
bir problem yok.
Efendim,
Başbakanlıkta bir akreditasyonla, öyle, bir, yani,
Başbakanlıktaki gazetecilerinki
O görev akreditasyonunu
sağlıyorlar; orada bir ayrıcalık falan bir şey
olmuyor.
Burada,
tabii Sayın Ekmekcioğluyla, doğrusu, onu ben özel olarak
görüşeyim, hangi il, hangi ilçe? Çünkü, biz, sosyal yardımlarda
kuyruk oluşturma, izdiham yahut da herhangi bir vatandaşın
psikolojik yönden rahatsız olmamasını çok önemsiyoruz.
Biz sizinle görüşelim Sayın Ekmekcioğlu. Yani, onu
ben alayım; mutlaka ona çözüm
Hatta, bu sebeple, annelere verilen
şartlı nakitte yığılmalar oluyor diye, banka
sayısını artırdık, yani, bütün bankalardan
alabilsinler, rahat olsun diye, Ziraat Bankası dışına
da çıkıldı falan. Onu memnuniyetle görüşelim, çözüm
buluruz. Teşekkür ediyorum.
Kurban
derisi konusu, biliyorsunuz gündemde yok, yani yıllardır
gündeme gelen bir konu değil.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Topluyorlar...
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Sayın Milletvekilimiz
niye bunu, hem orada konuşmasında hem soruda gündeme getirdi,
onu da bilemiyorum.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Öğrenmek istiyoruz ama...
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Yani, bugüne kadar dört
yıldır kurban derisi diye bir şey gündemimize gelmedi.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Ama topluyorlar...
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Benim de sorumluluğumda
değil ayrıca.
Kömürle
ilgili, tabii, Değerli Milletvekilimiz Sayın Baloğlunun...
Yani, valilerle TKİ arasında şöyle bir protokol var: Kömürler
o ile, ilçeye gönderilirken çevre raporları dikkate alınacak.
Eğer alınmıyorsa, valilerin sorumluluğu... Yani,
valilerimizle, ben kendim, birkaç defa -sosyal yardımlar hassas
bir konu- bizzat, Ankaraya geldiklerinde başka bir toplantı
vesilesiyle, ben de, birkaç saat, İçişleri Bakanımızla
şey yaparak zamanlarını aldım, bunları görüştüm.
Özellikle şunu ifade ettik: Kalitesiz kömür geliyor yahut oranın
çevre şartlarına uymayan kömür geliyor, hemen iade edebilirsiniz
dedik valilerimize. TKİ de bunu biliyor. Yani, o ilin ve ilçenin
şartlarına uymayan kirli kömürü, bozuk kömürü, toz hâline
gelmiş kömürü teslim almayacaklar, almasınlar. Çünkü, bizim
TKİyle protokolümüzde o var. TKİye belli bir ödeme yapılıyor ve o
da o protokole uygun şekilde kömürleri göndermek durumunda.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) EK Protokolle ilgili sorular sorduk. Lütfen, cevap
verirseniz...
DEVLET
BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) Ek Protokolle ilgili soruya
burada değindim ben Değerli Milletvekilimiz, onun için değinmek
istemedim. Yani, o konu üzerinde, tabii konuşulabilir, ama
Meclise gelip gelmemesi, tabii bir çalışma, bir süreç meselesidir;
herhâlde, uygun olduğu zaman getirilir. Ama, diğer boyutlarıyla
ilgili, ben, düşüncelerimi sizinle paylaştım. Esasen
Dışişleri Bakanlığımızın bir konusudur.
Yani, o konuya ben kendim müdahil olabildiğim kadarıyla
ve Sayın Genel Sekreterimizin de verdiği bilgiler çerçevesinde,
sizinle bir kısmını paylaşmış oldum.
Çok
teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tekrar
hepinizi saygıyla selamlıyorum, hepinize çok teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla altıncı
turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini
ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.
Hazine
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.82 HAZİNE
MÜSTEŞARLIĞI
1. Hazine Müsteşarlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 54.413.120.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 237.500
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 3.120.100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 760.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 58.293.458.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 60.999.937.011,00
- Toplam Harcama : 49.218.794.981,20
- Ödenek Dışı Harcama : 247.114,94
- İptal Edilen Ödenek : 11.781.389.144,74
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hazine
Müsteşarlığı 2005 Mali Yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.95 AVRUPA
BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ
1. Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 9.619.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 9.619.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.77 BASIN-YAYIN
VE ENFORMASYON GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.800.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 57.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 49.955.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
TOPLAM 52.814.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Basın
Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.90 SOSYAL
YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 392.310
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 250.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 2.902.690
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.545.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.32 TÜRK
İŞBİRLİĞİ VE KALKINMA İDARESİ
BAŞKANLIĞI
1. Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 41.872.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.872.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 41.872.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 41.872.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.85 TÜRKİYE
İSTATİSTİK KURUMU BAŞKANLIĞI
1. Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 158.416.950
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 355.050
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 500.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 202.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
TOPLAM 159.474.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir
2. Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 54.249.537,00
- Toplam Harcama : 51.878.965,40
- İptal Edilen Ödenek : 2.171.510,48
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek 199.061,12
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 Mali
Yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, böylece, Hazine Müsteşarlığı,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve
Dayanışma Genel Müdürlüğü, Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığının 2007
yılı bütçeleri ile Hazine Müsteşarlığı
ile Devlet İstatistik Enstitüsü Başkanlığının
2005 mali yılı kesinhesapları kabul edilmiştir.
Hayırlı olmalarını temenni ediyorum.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, programa göre, kuruluşların bütçe
ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek
için, 19 Aralık 2006 Salı günü saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Sizlere
teşekkür ediyorum. Sizlere ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımıza
hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
21.52