DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
37nci
Birleşim
19 Aralık 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi
Daimi Konseyine üye ülkelerin kültür bakanları ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
ILOnun 186, 187, 197 ve 198 sayılı Tavsiye Kararları hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe
müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine
bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1166)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
l.-
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı:
1269, 1270, 1271)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005
Mali Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
F) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.-
Sağlık Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.-
Sağlık Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
H)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE
VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.-
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
V. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCEnin, Yalova'da ders kitaplarının
dağıtımında yaşanan aksaklığa
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin
cevabı (7/18749)
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCAnın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Millî Savunma
Bakanı M.Vecdi GÖNÜLün cevabı (7/18763)
3.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEKin, deprem vergisi
olarak bilinen vergilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı (7/18767)
4.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, engellilere uygulanan
emlâk vergisi muafiyetinin kaldırılıp kaldırılmayacağına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın
cevabı (7/18770)
5.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, Ege Üniversitesi Tülay Aktaş
Onkoloji Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın
cevabı (7/18773)
6.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, Gümrükler Muhafaza Genel
Müdürünün görevden alınmasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Kürşad TÜZMENin cevabı (7/18783)
7.-
Adana Milletvekili Kemal SAĞın, kamudaki araç alımı,
satımı ve kiralanmasına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı (7/18804)
8.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, sınıf tekrarı
yapan öğrencilere yönelik uygulamaya ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin cevabı
(7/18810)
9.-
Eskişehir Milletvekili Vedat YÜCESANın, BM TIR Konvansiyonunun
yerine AB'de uygulanan sistemin kabul edilmesi girişimine
karşı yapılan yazışmalara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Kürşad TÜZMENin cevabı (7/18894)
10.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, görevden alınan Teftiş
Kurulu Başkanının yıllık izin hakkı kullanımının
sınırlandığı iddiasına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMENin cevabı (7/18896)
11.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMANın, Van-Başkale'de meydana
gelen bir töre cinayetine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇUnun cevabı (7/18887)
12.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMANın, bir bebeğin
mağdur olduğu istismar ve şiddet olayına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇUnun cevabı (7/18888)
13.-
İstanbul Milletvekili Güldal OKUDUCUnun, cinsel istismara maruz
kalan çocuklara ve bir olaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇUnun cevabı (7/18889)
14.-
Antalya Milletvekili Feridun F. BALOĞLUnun, yetiştirme
yurtlarının personel ihtiyacına ve şiddet iddialarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Nimet ÇUBUKÇUnun cevabı (7/18890)
15.-
Ordu Milletvekili İ.Sami TANDOĞDUnun, çocuk yuvalarından
evlat edinmeye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇUnun
cevabı (7/18891)
16.-
Adana Milletvekili N.Gaye ERBATURun, töre cinayetleri konusundaki
koordinasyona ve hizmet içi eğitime ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇUnun
cevabı (7/18892)
17.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, Kazakistan'da saldırıya
uğrayan Türk işçilerine ve yurt dışındaki
işçilerimizin çalışma koşullarına ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLUnun
cevabı (7/19020)
18.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZin, bazı gıda
ürünlerinin reklamlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Beşir ATALAYın cevabı (7/19052)
19.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞANın, ÇAYKUR Elmadağ
İşletmesi işçilerinin ikramiyelerinin ödenmemesine
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKERin cevabı (7/19103)
20.-
Adana Milletvekili N.Gaye ERBATURun, Adana'da aşırı
yağışların verdiği zarara ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKERin cevabı
(7/19104)
21.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZin, muz ithalatına ve
yerli muz üretimine ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKERin cevabı (7/19105)
22.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZin, Habur sınır
kapısının aşırı yağıştan kapatıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMENin cevabı (7/19107)
23.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R.KURTULMUŞOĞLUnun, vergi
iadesi uygulamasının kaldırılmasının
çalışanlara etkisine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITANın cevabı (7/19315)
I. GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 11.00de açılarak beş oturum yaptı.
Birinci ve
İkinci Oturumlar
Genel
Kurulu ziyaret eden Endonezya Halk Danışma Meclisi
Başkanı Hidayet Nurvahit ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236,
3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar
Genel Müdürlüğü,
Danıştay
Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Devlet
Personel Başkanlığı,
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı,
Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri;
Üzerinde
bir süre görüşüldü.
Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, bazı ifadelerinin yanlış
anlamalara yol açabileceği nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Saat
14.15de toplanmak üzere, birleşime 13.18de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar
Tüzün
Kırklareli
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Üç ila Beşinci
Oturumlar
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236,
3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğü,
Vakıflar
Genel Müdürlüğü,
Danıştay
Başkanlığı,
Hazine
Müsteşarlığı,
2007
yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları;
Devlet
Personel Başkanlığı,
Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu,
Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı,
Türkiye
Bilimler Akademisi Başkanlığı,
Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği,
Basın-Yayın
ve Enformasyon Genel Müdürlüğü,
Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü,
Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı,
Türkiye
İstatistik Kurumu Başkanlığı,
2007
yılı bütçeleri ile;
Devlet
İstatistik Enstitüsü Başkanlığı 2005 mali
yılı kesinhesabı,
Kabul
edildi.
19
Aralık 2006 Salı günü, alınan karar gereğince saat
11.00de toplanmak üzere, birleşime 21.52de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Ahmet
Küçük
Kırklareli
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Yaşar
Tüzün
Bilecik
Kâtip
Üye
No.:
51
II. - GELEN
KÂĞITLAR
19 Aralık
2006 Salı
Teklif
1.-
Eskişehir Milletvekili Muharrem Tozçöken ve 6 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/912) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2006)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Devlet sanatçılarına
yönelik bir ifadesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17874)
2.-
Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, bazı konularda kamuoyunun
yanlış bilgilendirildiği iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18683)
3.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sayıştay'ın
bir raporunda Hazine teşvik kredileriyle ilgili tespitlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18684)
4.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Sayıştay'ın
bir raporunda Hazine ve TMSF'ye yönelik tespitlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18685)
5.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, Kazakistan'da Türk
işçilerinin saldırıya uğramasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18687)
6.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, afet risk yönetimi
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18688)
7.-
İstanbul Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL'in, İstanbul-Bağcılar
Belediyesinin yaptırmayı planladığı bir parka
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18689)
8.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Ulusal Deprem Konseyinin
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18690)
9.-
Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, sunulduğu
iddia edilen deprem raporuna ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18691)
10.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Denizli'deki özelleştirilen
Sümerbank arazisi üzerinde yapılacak yatırıma
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18692)
11.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, YİMPAŞ'la ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18693)
12.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLU'nun, tasarruf
sahiplerini mağdur eden holdinglerle ilgili Meclis Araştırması
Komisyonu Raporundaki tespit ve önerilerin değerlendirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18694)
13.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, SSK ve
BAĞ-KUR emeklilerinin enflasyon farklarının ödenmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18695)
14.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır-Tuzluca
Ünlendi Barajı projesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18696)
15.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Burdur-Gökçebağ'daki
bir araziye dökülen sanayi atıklarının çevreye etkisine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18697)
16.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, afetlerin verdiği
hasarın karşılanmasına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18700)
17.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Dönüşüm Alanları
Hakkında Kanun Tasarısına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18701)
18.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Gemlik'te meydana
gelen depreme ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18702)
19.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/18703)
20.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, SSK'da yapılan bazı
atamalarla ilgili iddialara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18704)
21.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18705)
22.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, yatırım
teşvik belgesi düzenleme yetkisinin sanayi odalarından
geri alınmasına ilişkin Devlet Bakanından (Ali BABACAN)
yazılı soru önergesi (7/18715)
23.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından
(Ali BABACAN) yazılı soru önergesi (7/18716)
24.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Uluslararası Fransız Radyosunun
Türkçe yayınlarını durdurmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi
(7/18727)
25.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından
(Beşir ATALAY) yazılı soru önergesi (7/18728)
26.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, BOTAŞ Aliağa
LNG Terminaline ve Nazilli-İzmir doğalgaz boru hattına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18729)
27.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18730)
28.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, BOTAŞ'ın
borç ve alacaklarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18731)
29.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Emniyet ve Jandarma
teşkilatlarının yürüttükleri AB'ye uyum projelerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18738)
30.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, İstanbul'da
"VİP" otobüs servisi konulmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18739)
31.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18740)
32.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Ertuğrul Gazi Türbesinin
bakımsızlığına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18742)
33.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Devlet Tiyatrolarında
personel yönetimiyle ilgili bazı hususlara ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18743)
34.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18744)
35.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18750)
36.-
Çorum Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun, Dünya Bankasının
finanse ettiği saha koordinatörlüğü projesindeki görevlendirmelere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18751)
37.-
Adana Milletvekili Kemal SAĞ'ın, Adana İl Sağlık
Müdürlüğünün görüntüleme tetkik hizmeti alımı ihalesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18752)
38.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, düzenlenen bir
kampanyaya destek veren firmalara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18754)
39.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Afyonkarahisar
Dinar Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18755)
40.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18756)
41.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18762)
19 Aralık
2006 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2005 Malî Yılı Genel ve Katma Bütçe Kesinhesap
Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Program
uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci
turda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü,
Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (x)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak
isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için, şifrelerini yazıp parmak izlerini
tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı
ışıkları yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin
söz talepleri kabul edilmiş olacaktır.
Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri, ekrandaki
sıraya göre sorularını yerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içerisinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
on dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Bilgilerinize
sunulur.
(x) 1269, 1270, 1271 S. Sayılı
Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2006 tarihli 33üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
Yedinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu adına Öner Ergenç,
Siirt Milletvekili; Gürsoy Erol, İstanbul Milletvekili; Kerim
Özkul, Konya Milletvekili; Remziye Öztoprak, Ankara Milletvekili;
Hüseyin Tanrıverdi, Manisa Milletvekili; Ali Küçükaydın,
Adana Milletvekili. Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili; Reyhan Balandı, Afyonkarahisar Milletvekili;
Züheyir Amber, Hatay Milletvekili. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Güldal Okuducu, İstanbul Milletvekili; Türkân Miçooğulları,
İzmir Milletvekili; Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili; Zeynep
Damla Gürel, İstanbul Milletvekili; İzzet Çetin, Kocaeli
Milletvekili; Bayram Ali Meral, Ankara Milletvekili.
Şahısları adına: Lehinde
olmak üzere Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili; aleyhinde olmak üzere
Canan Arıtman, İzmir Milletvekili.
Şimdi,
söz sırası, AK Parti Grubu adına Öner Ergenç, Siirt Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ergenç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
yedi buçuk dakikadır.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ÖNER ERGENÇ (Siirt) Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğünün 2007 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1983 yılında kabul
edilen 2828 sayılı Yasayla kurulan Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, korunmaya, bakıma, yardıma
muhtaç; aile, çocuk, özürlü ve diğer kişilere götürülen
sosyal hizmetleri yürütmekle görevlendirilmiştir. Genel Müdürlüğe
bağlı çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları,
huzurevleri, kadın konukevleri, çocuk ve gençlik merkezleri
ile bakım ve rehabilitasyon merkezlerinde hedef kitleye yirmi
dört saat aralıksız hizmet sunulmaktadır. Toplum merkezleri,
yaşlı dayanışma merkezleri ve aile danışma
merkezlerinde de ayrıca gündüzlü hizmet sunumu yapılmaktadır.
Bir
çocuğun en iyi bakılıp korunacağı yer,
kuşkusuz, aile ortamıdır. Ancak, AK Parti İktidarına
kadar kurum bakımı, ağırlıklı hizmet modeli
olarak öngörülmüştür. Şimdi ise kurum bakımı, hizmet
modelleri içerisinde en son sıraya indirgenmiştir.
Çocukların
korunma altına alınma sebeplerini incelediğimizde
yüzde 60ının ekonomik yoksunluk, 20sinin aile parçalanması,
15inin ihmal ve istismar, 0,7sinin buluntu, 3,3ünün de doğal
afetler ve benzeri sebeplerle koruma altına alındığı
görülmektedir.
AK
Parti İktidarı döneminde koruyucu, önleyici, eğitici
hizmetler çerçevesinde; ayni ve nakdî yardımlar, evlat edinme
ve koruyucu aile, toplum merkezleri hizmetleri, aile danışma
merkezleri hizmetleri, sokak çocuklarına verilen hizmetler,
kadın konukevleri hizmetlerine özellikle ağırlık
verilmiştir. Aileye Dönüş ve Aile Yanında Destek Projesi
çocuklarımız için hayata geçirilmiş ve bu kapsamdaki
ailelere yapılan nakdî yardım miktarı 2005 yılında
yüzde 100 artırılmıştır. Yurt ve yuvalarda koğuş
tipinden oda sistemine geçilmiş ve çocuklar, 8 ila 12 kişilik
mekânlarda kalır duruma gelmişlerdir.
İktidarımızda,
sevgi evlerine de ağırlık verilmiş, hız verilmiş;
bu kapsamda 21 sevgi evi hizmete açılmış, 120sinin inşaatı
devam ediyor, 160 evin de proje ve ihale çalışmaları sürdürülmektedir.
Ayrıca, çocuk evi modelinin de yaygınlaştırılmasına
çalışılmaktadır. Yurtlarda kalan 592 çocuğumuzun
314ü girdiği üniversite sınavlarında başarılı
olmuş ve bir yükseköğretim kurumuna yerleşmiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; suça itilen çocuklar için
İstanbul, İzmir, Kocaeli, Adana, Şanlıurfa ve Mardin
illerinde sosyal rehabilitasyon merkezleri kurulmuş ve bu
merkezlerin yurt sathında yaygınlaştırılması
ve çoğaltılması çalışmaları devam etmektedir.
Ayrıca, özürlülere verilen hizmet AK Parti İktidarı
döneminde en üst düzeye, en üst seviyeye getirilmiş ve bu meyanda,
özürlü vatandaşlarımız için gerek evlerinde aileleri
ve yakınlarının yanında gerekse kurum bakımında
olan hizmetleri büyük bir özveriyle devam etmekte; 2007 yılında
65 bin özürlüye hizmet götürülmesi hedeflenmektedir. Özürlülere
evde bakım için aileleri veya yakınlarına 385 YTL,
özel bakım merkezlerinde bakılan özürlüler için ise 770 YTL
yardım öngörülmüştür. Ayrıca, yaşlı vatandaşlarımıza
da önemli hizmetler sunulmakta ve bu meyanda, 5.518 yaşlımıza
huzurevlerinde hizmet sunulmakta.
AK
Parti Hükûmeti döneminde hizmetin standardı özellikle yükseltilmiştir.
Önceleri 20-30 çocuk ya da özürlüye 1 bakım elemanı, 1 temizlik
elemanı düşmekte iken, bugün 8 çocuğa 1; 6 özürlüye 1
bakım elemanı ve ayrıca 15 kişilik bir gruba da 1
temizlik elemanı hizmet verir hâle gelmiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Kurum bütçesinde, önceki
yıllara oranla, Sosyal Hizmetlerin bütçesinde çok önemli artışlar
sağlanmıştır. 2002 yılında 121 milyon 589
bin YTL olan Kurum bütçesi, 2007 yılı tasarısında
791 milyon 595 bin YTL olmuştur. Bütçe artış oranlarına
baktığımızda, 2003te yüzde 98; 2004te yüzde 14;
2005te yüzde 27; 2006da yüzde 47; 2007de ise yüzde 55 oranına yükseltilmiştir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal hizmet sunumunda
insan haklarını esas alan, halkın gönüllü katkı ve
katılımıyla yerinden yönetim ilkesini benimseyen,
hizmetlerin halk tarafından desteklenmesine imkân tanıyan,
bütün ihtiyaç sahiplerine hizmeti öngören, liyakat ve ehliyeti
ön planda tutan bir anlayışla, yeni bir hizmet politikası
anlayışıyla, sosyal hizmetler yasa tasarısı
taslağı hazırlanmış ve öyle ümit ediyorum, yakın
bir zamanda Genel Kurulun huzuruna gelecek ve bu çerçevede de yasalaşmak
suretiyle, çok daha çağdaş bir biçimde, bakıma muhtaç
olan insanlarımıza sunulan hizmetler çok daha iyi şartlarda
sunulur hâle gelecektir.
Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sosyal hizmet politikaları,
AK Parti döneminde, çok önemli bir ölçüde, sosyal yardımlarla
ve sosyal güvenlik ağının da genişletilmesiyle
desteklenmiş ve bu desteklerle çok daha fazla sayıda insanımızın
hizmet alması sağlanmış ve alınan bu hizmetlerin
kalitesinde çok daha yukarılarda kalite imkânı getirilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ergenç, lütfen, toparlamanız için bir dakika süre
veriyorum. Aynı zamanda tüm konuşmacılara da duyurulur.
Buyurun.
ÖNER
ERGENÇ (Devamla) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Dolayısıyla,
bu çerçevede olaya baktığımız zaman, esas itibarıyla
bütün hizmetlerin devletin mevcudiyetinin esası olan insana
hizmet anlayışının AK Parti İktidarının
sosyal hizmet politikasında bütün yönleriyle kendisini gösterdiğini
görmekte olduğumuzu ifade ediyorum ve bu vesileyle, Kurumun
bütçesinin insanlarımıza, ülkemize, yavrularımıza,
yaşlılarımıza, özürlülerimize hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, tekrar, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ergenç.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Gürsoy Erol, İstanbul
Milletvekili.
Sayın
Erol, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA GÜRSOY EROL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Özürlüler İdaresi Başkanlığı
2007 yılı bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dünya
ölçeğinde özürlülere yönelik yapılan her türlü çalışmanın
ana hedefi, özürlülerin toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının
sağlanması ve güçlendirilmesidir. İnsan hakları
ve temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin
eşit fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri
için esastır.
Özürlü
olmakla hiç kimsenin bağımsız yaşama hakkı,
yaşamdan haz alma hakkı, kendi tercihlerini kullanma hakkı,
topluma katkıda bulunma hakkı, bir meslek sahibi olma hakkı,
ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma
hakkı, fırsat eşitliği, tam katılım, istihdam,
iyi bir yaşam standardına ulaşma ve kendine yeterli olma
hakkı, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili olacak konularda
söz ve karar sahibi olma hakkı kısıtlanamaz ve engellenemez.
Özürlüler
için asıl problem sadece özrün kendisi değil, toplumun özürlülere
ilişkin yanlış anlayış ve ön yargılarıyla,
sağlanan imkânların yetersizliğidir. Bunun için, özürlülere
fırsat eşitliği sağlayacak tedbirlerin alınması
gerekmektedir.
Ülkemizde
mevzuatın dağınıklığı, hizmet sunumunun
farklı kurumlar eliyle, koordinasyonsuz bir şekilde yürütülmesi,
standart uygulamaların olmaması sorun yaratan başlıca
nedenlerdendir. Bu problemlerin çözümüne yönelik, cumhuriyet tarihinde
ilk defa olmak üzere, 1 Temmuz 2005 tarihinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunda Özürlüler Kanunu oy birliğiyle yasalaşmıştır.
Kanunla
ilk defa özürlülere karşı yapılan ayrımcı uygulamalara
ceza hükmü getirilmektedir. Yine, özürlülerin çalışma hayatına
katılımının ve eğitim hakkının
kısıtlanamayacağı, bu alanda ayrımcı uygulamalarda
bulunulamayacağı da bu Kanun kapsamındadır. Ayrıca,
özürlülerin hayatını zorlaştıran etkenlerin başında
gelen fiziki çevre düzenlemelerinin, binaların ve toplu taşıma
araçlarının özürlülerin kullanımına uygun hâle
getirilmesi de bu Kanunla zorunlu hâle getirilmiştir.
Şimdi
de, Özürlüler Kanunu kapsamında oluşturulan yönetmelikler
ve özürlülere sağladığı kazanımların bazılarını
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Özürlülerin
Devlet Memurluğuna Alınma Şartları ile Yapılacak
Yarışma Sınavları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik. Bu Yönetmelikin amacı,
devlet memurluğuna alınma şartları ile yapılacak
yarışma sınavlarına ilişkin usul ve esasları
düzenlemektedir. Bundan sonra yapılacak sınavlarda
işitme ve zihinsel özürlülerin durumları gözetilerek, ayrı
ayrı sorular hazırlanacaktır.
İşaret
Dili Sisteminin Oluşturulması ve Uygulamasına Yönelik
Usul ve Esasların Belirlenmesine İlişkin Yönetmelik.
Bu Yönetmelikin amacı ise, işitme özürlü, dil ve konuşma
bozukluğu olan bireylerin iletişim ihtiyaçlarını
desteklemek için, işaret dilinin dil bilimi yönünden çözümlemesini
ve değerlendirmesini yapmak, Türk işaret dili sistemini
oluşturmak ve işaret dili tercümanları ile öğreticilerini
yetiştirmektir.
Korumalı
İşyerleri Hakkında Yönetmelik. Özür oranı yüzde
60ın üzerinde olanlarla ilgili, işverenler tarafından
maalesef fazla tercih edilmemektedir. Bu sorunu ortadan kaldırmak
için, ağır özürlü çalıştıran işyerlerine
korumalı işyeri statüsü verilmek suretiyle devletçe desteklenecektir.
Özel
Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği. Bundan önce Emekli Sandığı
ve SSKya tabi olanların çocuklarına ödenen özel eğitim
desteği, bundan sonra ihtiyacı olan bütün özürlüleri de
kapsamaktadır. Dolayısıyla, Bağ-Kur ve yeşil
kart da dâhil olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığınca,
şu anda kişi başına, bu tür eğitimi alan çocuklar
için kurumlara 360 YTL ödenmektedir.
65
Yaşını Doldurmuş, Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk
Vatandaşları ile Özürlü ve Muhtaç Türk Vatandaşlarına
Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik. Daha önce
67 YTL olan özürlü aylığı, özürlüler için 135 YTLye,
ağır özürlüler için de 203 YTLye çıkarılmıştır.
İlk kez, on sekiz yaşından küçük özürlü çocuğu olan
muhtaç ailelere ve her ikisi de özürlü olan çiftlerin her biri için,
özürleri oranında maaş bağlanacaktır. Yani,
2002ye göre veya Yasa öncesine göre artış yüzde 200, yüzde
300 oranında artırılmıştır.
Yükseköğretim
Kurumları Özürlüler Danışma ve Koordinasyon Yönetmeliği.
Yükseköğretim gören özürlü öğrencilerin öğrenim hayatlarını
kolaylaştırabilmek için gerekli kolaylıklar sağlanmış,
gerekli tedbirleri almak ve bu yönde düzenlemeler yapmak üzere üniversiteler
bünyesinde özürlü danışma birimleri oluşturulmaktadır.
Büyükşehir
Belediyeleri Özürlü Hizmet Birimleri Yönetmeliği. Konusunda
uzman kişilerin görev alacağı bu birim, belediyelerin
özürlüler için vereceği hizmetler konusunda danışmanlık
yapacak, ayrıca belirlenen hizmetleri verecektir.
Bakıma
Muhtaç Özürlülere Yönelik Resmî Kurum ve Kuruluşlar Hakkında
Bakım Merkezleri Yönetmeliği ve Bakıma Muhtaç Özürlülere
Yönelik Özel Bakım Merkezleri Yönetmeliği. Kanunla yine
gerçekleştirilmiş olan devrim niteliğindeki en önemli
yönetmeliklerden birisi. Ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde bulunan
ve bakıma muhtaç özürlülerimizin bakım ihtiyaçlarının
karşılanması sosyal devlet ilkesinin, hepinizin bildiği
gibi, bir gereğidir. Bu yönetmelikler kapsamında, bakıma
muhtaç özürlülere evde veya kurumda bakım hizmeti verilecektir.
Bakımı aile bireyi ya da yakını tarafından
karşılanan özürlü için bakımı yapan kişiye
bir asgari ücret, kurumda yapılan özürlü için kuruma iki asgari
ücret tutarında ödeme yapılacaktır. Bu kapsamda, 2007
yılı için 65 bin özürlü karşılığında
248 milyon YTL ödenek ayrılmıştır.
İşaret
Dili Tercümanlığı Hizmeti Verecek Personelin Yetiştirilmesi
ile Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik, ki, bu Yönetmelik
de, özellikle işitme engellilerin en büyük sıkıntı
yaşadığı konunun problemi anlamında önemli
bir yönetmeliktir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Erol, buyurun. Lütfen
GÜRSOY
EROL (Devamla) Bu Yönetmelike göre, işitme özürlüler için, gerektiğinde
sosyal hizmet il müdürlüğünden işaret dili tercümanı
temin edilecek, böylece işitme özürlülerin iletişim kurmaları
kolaylaşacaktır.
Bu
vesileyle, bir yanlış anlaşılmayı da düzeltmek
istiyorum. Özürlüler İdaresi bütçesine baktığınız
zaman 4,5 milyon seviyesinde bir bütçedir. Bu da şöyle bir yanlış
anlaşılmaya sebep olmaktadır: Bu kadarlık bir rakamla
nasıl bir hizmet yapılacak? Bildiğiniz gibi, bu hizmetler
farklı kurumlar eliyle sağlandığı için Özürlüler
İdaresinin bütçesi sadece kendi maaşlarıyla ilgili
bütçesidir. Bu sene için bütçeye ayrılan ödenek eski rakamla 1
katrilyon, yeni rakamla 1 milyar YTLnin üzerinde olacaktır.
Özürlüler
Kanunu dolayısıyla başta Sayın Başbakanımız
olmak üzere tüm bakanlarımıza, muhalefetiyle iktidarıyla
tüm milletvekillerimize ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı
başta olmak üzere tüm bürokratlarımıza bu vesileyle
teşekkürlerimi iletiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Erol.
AK
Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Konya Milletvekili
Kerim Özkul.
Sayın
Özkul, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz
yedi buçuk dakikadır Sayın Özkul.
AK
PARTİ GRUBU ADINA KERİM ÖZKUL (Konya) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında
AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Toplumsal
hayatımızın temeli olan aile kurumunun önemi, Anayasamızda,
Aile, Türk toplumunun temelidir. ibaresiyle vurgulanmıştır.
Toplumun refahını, barışını ve kalkınmasını
derinden etkileyen sorunların temelinde aile sorunları
yatmaktadır. Bir bütün olarak aileyi, yaşayan bir organizma
saymak yanlış olmaz. Organların birindeki arızanın
diğer organların ritmini ve işleyişini bozduğu
aşikârdır.
Hükûmetimiz,
başından beri, aile merkezli politikalara öncelik vereceğini
ilan etmiş, sosyal politikaların hangi temel kıstaslarla
yürütüleceğini ve hangi önceliklerle ele alınacağını
açıkça ifade etmiştir. Bu nedenle, 13/11/2004 tarihinde 5256
sayılı Teşkilat Kanunu ile Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Bu Müdürlüğün amacı,
ülkemizdeki sosyal sorunların tespiti ve çözümü ile Türk ailesinin
bütünlüğünün korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahının
artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel
araştırmalar yapmak veya yaptırmak, projeler geliştirmek,
desteklemek, bunların uygulamaya konulmasını
sağlamak ve aileye yönelik millî bir politikanın oluşmasına
yardımcı olmaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ailenin ihmal edilmesi
ya da yeterince desteklenmemesi yüzünden temel işlevlerini
yerine getirmekte zorlanan aile kurumu, sosyal yardım ve hizmetlerde
devlete ciddi bir yük getirmektedir. Bunun yanı sıra, aile
kurumundaki kan kaybı, boşanma oranlarında ve sokakta
yaşayan bireylerin sayısındaki artış, aile
içi şiddet, suç ve uyuşturucu kullanımında artışa
da zemin oluşturmaktadır. Mevcut sorunlar karşısında
toplumun en önemli direnç noktası olarak kabul edilen aile, büyük
ölçüde yıpranmış ve işlevlerini yerine getiremez
hâle gelmiştir. Bu yüzden kurumumuz, misyonu gereği önemli
bir yükümlülükle karşı karşıya bulunmaktadır.
Gerek
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün gerekse
aile alanında çalışmaları yapan tüm kamu kurum ve
kuruluşların en önemli sorunlarından birisi de, Türk
aile yapısına ilişkin sağlıklı, yeterli
ve güncel verilerin bulunmayışıdır. Millî bir aile
politikası oluşturulmasına öncülük etmek gibi önemli
bir misyonu da olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
kuruluş amaçları doğrultusunda sosyal alanlardaki veri
eksikliğini gidermek üzere birçok önemli projeyi yürütmekte,
eğitim çalışmaları yapmakta ve uygulamalı
projeler hazırlayarak kurumlara sunmaktadır. 2006 yılında
Genel Müdürlüğün yürüttüğü önemli bir araştırma,
Türkiye İstatistik Kurumu ile iş birliği içinde gerçekleştirilen
ve aile politikalarına ilişkin düzenlemelerde esas olacak
temel verilerin elde edilmesini hedeflediğimiz Türk aile yapısı
araştırmasıdır. Bu çalışma raporlandırma
aşamasına gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılı içerisinde
başlatılan yurt dışında yaşayan Türklerin
aile yapısı ve sorunları araştırması, Almanyada
yaşayan Türk vatandaşlarımızın sorunlarını
ortaya koymayı amaçlamaktadır. Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, konuttan sağlığa, eğitimden
beslenmeye, sağlıklı bir veri bankasının
oluşturulması, kamu kurumlarının işleyiş
ve kalitesine hız kazandıracak gerçeğinden hareketle,
2007 yılında da bu amaca dönük çalışmalar yapmayı
planlamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli üyeler; Genel Müdürlüğün, toplumsal gelişmemiz
açısından büyük önem taşıyan bir başka hizmeti
de aile içi eğitim ve aile eğitimidir. Bugün karşı
karşıya kaldığımız sorunların önemli
kısmı aile eğitimindeki boşluktan kaynaklanmaktadır.
Türkiye, anne baba eğitimindeki açıkları, çocuklarımızın
eğitimindeki eksik ve yanlış uygulamaları,
eşler arasındaki iletişim sorunlarını süratle
ortadan kaldırmak zorundadır.
2007
yılında Genel Müdürlüğümüzün gerçekleştireceği
çalışmalardan biri de aile destek hizmetleri için kalite
kontrol standartlarının geliştirilmesi projesidir.
Bundan amaç, ülkemizde kamu, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları
tarafından yerine getirilen aileye destek hizmetleri alanında
kalite standartları oluşturmak ve kaliteyi artırmaktır.
Sokak
Çocukları Projesi kapsamında, ülke genelinde uygulanabilir
çözüm programlarının geliştirilmesi hedeflenmiş
ve bu amaçla yurdun çeşitli bölgelerinde farklı olgu ve görünümlerin
tespiti amacıyla incelemeler gerçekleştirilmiştir.
Sorunun yoğun bir şekilde yaşandığı
İstanbul ve Diyarbakır ayrı bir dikkatle ele alınmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yaşanmakta
olan en önemli sosyal sorunlardan birisi olan yoksulluk konusunu
ele alarak çözüm önerilerinin oluşturulması amacıyla
toplanan IV. Aile Şûrası, ilgili kamu kurum ve kuruluşları,
sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve farklı disiplinlerden
bilim adamlarının katılımıyla çalışmalarını
tamamlamış bulunmaktadır. Şûra çalışmaları
şûra kararları olarak kabul edilmiştir. Bu kararlar,
yoksullukla mücadelede ilgili kurum ve kuruluşların çalışmalarına
ışık tutacaktır.
Her
alandaki toplumsal ilişkilere yansıyan şiddet, genellikle
kadınlara ve çocuklara yöneliktir; çocuklar ve gençler aracılığıyla
da gelecek nesillere aktarılmakta ve bu süreç içerisinde kalıcı
ve doğal sayılmaktadır. Bu kalıcılığın
içselleştirilmesinin yanı sıra, özellikle yaşanan
ekonomik ve sosyal kriz dönemlerinde çocuklara yönelik şiddet
olayları artmaktadır. Şiddeti önlemeye yönelik hizmet
içi eğitim programları, şiddeti önleme platformu toplantıları,
aileden sorumlu Devlet Bakanlığının koordinatörlüğünde
düzenlenmiştir. Amaç, toplumsal alanda, ailede ve kitle iletişim
araçlarında şiddetin önlenmesi ve bu konudaki toplumsal
duyarlılığın artırılmasıdır.
2006
yılında, Avrupa Birliğinin aile odaklı kurum ve
kuruluşlarıyla koordineli çalışmalar da yapılmıştır.
Avrupa Birliği uyum sürecinde kurumsal yapının güçlendirilmesi,
Avrupa Birliğinde aileye dönük çalışmalarda ortaklık
kurulması gibi amaçlar güdülmüştür. Buna örnek olarak yirmi
sekiz Avrupa ülkesiyle gerçekleşen Ebeveynlikteki Değişimler:
Bugünün Çocukları Yarının Ebeveynleri başlıklı
konferansı sayabiliriz. Yine, bu amaçla uzman arkadaşlarımız
tarafından gerçekleştirilmiş çeşitli çalışma
ziyaretleri de vardır. Fazla vaktinizi almamak için ayrıntılara
girmiyorum.
Ülkemizde
de aile eksenli çalışmalar yapmakla sorumlu tek kamu kuruluşu
olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün
desteklenmesi büyük önem arz etmektedir.
Sayılan
araştırma ve çalışmaları gerçekleştirmek
üzere Genel Müdürlüğün 2007 mali bütçesi 4 milyon 229 bin YTL olarak
öngörülmüştür. Geçen yıla göre yüzde 12lik bir artış.
Ülkemizin hızlı değişim sürecinden geçmesi ve
toplumsal sorunlarımızın yaygınlaşması
ve bu konuda araştırma ve incelemeler yapılabilmesi
için bu rakam tabii ki yetersiz.
İmkânlarımızın
daha iyi olması temennisiyle sözlerime son verirken, 2007
yılının ülkemiz için huzur ve refah yılı olmasını
ve bütçemizin milletimize hayırlar getirmesini diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Özkul.
AK
Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Remziye Öztoprak,
Ankara Milletvekili.
Sayın
Öztoprak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Ülkemizde
olduğu gibi tüm dünyada nüfusun yarısını teşkil
eden kadınların hak arama mücadeleleri, 1946 yılında
Birleşmiş Milletler desteğiyle resmiyet kazanmış
ve hızla ilerleme kaydetmeye başlamıştır. Kadın-erkek
eşitliği, insan haklarının temel kuralı olup
insanlığın geleceği için büyük önem taşır.
Birleşmiş
Milletler tarafından 1975de Uluslararası Kadın On
Yılı başlatılmıştır. Aynı
yıl Mexico Cityde Birinci Dünya Kadın Konferansı, 1980
yılında Kopenhagda İkinci Dünya Kadın Konferansı,
1985 yılında Nairobide Üçüncü Dünya Kadın Konferansı,
1995teyse Pekinde Dördüncü Dünya Kadın Konferansı yapılmıştır.
Türkiye,
katıldığı bu konferansta, Pekin Eylem Platformuna
ve Pekin Deklarasyonuna çekincesiz imza koymuştur ve taraf olmuştur.
Bu konferansta, üye ve aday ülkelerde, kadının insan haklarının
ve kadın-erkek eşitliğinin sağlanması çalışmaları
desteklenmiş ve teşvik edilmiştir.
Birleşmiş
Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Önlenmesi Sözleşmesi olan, kısa adıyla CEDAW sözleşmesi
1986da yürürlüğe girmiş olup kadına karşı her
türlü ayrımcılığın önlenmesi konusunda taraf
ülkelerin sorumlulukları tanımlanmış ve gerekli
tüm önlemlerin alınması hükme bağlanmıştır.
Kadına
karşı ayrımcılığı engelleyebilmek
için tek yasal ve bağlayıcı unsur, uluslararası bu
sözleşmedir. 18inci maddesinde, taraf ülkelere dört yılda
bir rapor sunma yükümlülüğü getirir. Bu raporlarla taraf ülkeleri
izler ve denetleme görevi yaparak, neticesinde önerilerle yol
gösterir. Ülkemizde bu raporları hazırlama görevi Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünündür ve bu Genel Müdürlük, 1990
yılında, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması
amacı ile kadının insan haklarının korunması,
kadınların, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamdaki
konumlarının güçlendirilmesi, hak, fırsat ve imkânlardan
eşit miktarda yararlandırılması amacıyla kurulmuştur.
Kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesiyle
birlikte, on yıl teşkilat yasası olmaksızın
çalışmalarını sürdürmüştür. 27/10/2004 tarihinde
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunun
alt komisyon çalışmasıyla son şekline getirilen
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün teşkilat yasası
kabul edilerek yasal hâle getirilmiştir.
2005
yılı bütçesinden ilk ödeneğini alan Genel Müdürlük, bu
yıl, ikinci kez bütçeden payını alacak ve çok önemli çalışmalarına
devam edecektir.
On
yıl boyunca, emekli olan personelinin yerine yenisini alamadığı
için yetersiz personelle çalışan Genel Müdürlük, çalışanlarının
özlük hakları konusunda da sıkıntı çekmiştir.
Bu durum, kurumun çalışma performansını düşürmüş,
ancak teşkilat yasası çıktıktan sonra, bütçeden
pay almaya başladıktan sonra rahat bir nefes alma düzeyine
erişmiş ve çalışmaya başlamıştır.
Ülkemizde,
kadın haklarında en son iyileşmeler son yıllarda
yapılmıştır. 2002 yılında yürürlüğe
giren yeni Medeni Kanunla aile mahkemeleri kurularak adli sistem
içinde yerini almıştır.
Yeni
Türk Ceza Kanunundaki değişiklikle cinsel nitelikli suçlarda
kadın-kız ayırımı kaldırılıp kişiye
karşı suç kapsamına alınmış, evlilik içi
tecavüz, iş yerinde cinsel taciz ilk defa yasada yerini almıştır.
Töre cinayetlerinin indirimleri kaldırılmış,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
getirilmiştir. En çok kadın ve çocukları kapsayan insan
ticareti suçuna 2002 yılında ağır cezalar getirilmiştir.
5272
sayılı Belediye Kanunu ile nüfusu 50 bini geçen belediyelere
kadın sığınma evleri açma yükümlülüğü getirilmiştir.
İş
Yasasında kadın-erkek eşitliği sağlanarak
2003 yılında yürürlüğe sokulmuştur.
Anayasanın
10uncu maddesinde değişiklik yapılarak, kadın-erkek
eşitliğinin her alanda sağlanması, kadın ve erkeğin
her alanda eşit hak ve imkânlara kavuşturulması ve bu konuda
her türlü tedbiri alma görevi bu yasayla devlete verilmiştir.
Anayasanın
90ıncı maddesinde yapılan bir değişiklikle
ise uluslararası yasalarla ihtilaf çıktığında
taraf olduğumuz temel hak ve özgürlükleri hedef alan tüm uluslararası
belgeler ulusal kanunların önüne çıkarılmıştır.
Bütün
bu saydığımız gelişmelerde, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü, yasaların hazırlık sürecinden
yürürlüğe girdiği ana kadar önemli çalışmalar yapmış,
sivil toplum örgütlerinin çalışmalara katılmalarını
organize etmiş, araştırma, politika oluşturma ve
diğer kamu kurum ve kuruluşlarıyla koordinasyonu
sağlayarak, tüm gelişmelere katkıda bulunmuştur.
Bu
kadar önemli görevleri olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne
bütçe açısından yeterli kaynak sağlanması, bu kurumun
faaliyetlerini daha etkin bir biçimde sürdürmesini sağlayacaktır.
Hayırlı
olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öztoprak.
AK
Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Hüseyin Tanrıverdi,
Manisa Milletvekili.
Sayın
Tanrıverdi, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HÜSEYİN TANRIVERDİ (Manisa) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 yılı bütçe
kanunu çerçevesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi üzerinde Grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.
2002
yılının sonundan itibaren hummalı bir çalışmayla
Türkiyeyi krizlerin, ekonomik yoklukların içinden alan Hükûmetimiz,
bugünkü seviyesine, yılmadan, yorulmadan başarıyla
taşımıştır.
Bu
bağlamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
çalışma alanına giren sosyal güvenlik ve çalışma
hayatı açısından birbirinden önemli kanunlar çıkarılmıştır.
4857 sayılı İş Kanununun ardından, İş
Kurumu, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunları
çıkarılmış, Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun hayata geçirilmiş, Mesleki
Yeterlilik Kurumu Kanunu bu dönemde çıkarılmış
ve Mesleki Yeterlilik Kurumu kurulmuştur.
Cumhuriyet
tarihimizin en önemli yasal düzenlemelerinden birisi olan Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesinin kısmi olarak bazı maddelerini iptal
ettiği yasal düzenleme üzerinde Bakanlığımızın
ve Hükûmetimizin çalışmaları devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, toplumsal sorunların üstesinden gelebilmek
için sadece bu düzenlemeler yetmemektedir. Toplumun tüm kesimlerini
kapsayan bir diyalog ve uzlaşma kültürünü oluşturmak gereklidir.
Bu amaçla, geçmiş dönemlerde zoraki toplanan Ekonomik Sosyal
Konsey toplantıları AK Parti İktidarında birçok
yeni düzenlemenin kaynağını teşkil etmiş,
yıllardır toplanamayan Çalışma Meclisi toplanmıştır.
BAŞKAN
Sayın Tanrıverdi, bir saniye.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Daimi Konseyine
üye ülkelerin kültür bakanları ve beraberindeki heyete
Başkanlıkça "hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Bülent
Arınçın resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte
olan Türk Kültür ve Sanatları Ortak Yönetimi Daimî Konseyine
üye ülkelerin kültür bakanları ve beraberindeki Heyet şu
anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine,
yüce Meclisimiz adına hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN
Buyurun Sayın Tanrıverdi.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) 144 sayılı ILO normları çerçevesinde
4 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen yönetmelikle oluşturulan
üçlü danışma kurulu toplantıları yapılmış
ve kurula işlerlik kazandırılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, toplumsal ve ekonomik bir sorun olan işsizlik
sorunu, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de en önemli sorunlardan
biri olma özelliğini sürdürmektedir. Tüm ülkelerde, ekonominin
istihdam yaratma kapasiteleri tartışılmakta, giderek
daralan istihdama ve buna bağlı olarak artan işsizliğe
çare aranmaktadır. Ülkemizde 2001 ekonomik krizinden önce yüzde
7-8lerde seyreden işsizlik oranı krizden sonra yüzde 10ların
üstüne çıkmıştır. İşsizlikle mücadelede
altyapının oluşturulması bağlamında çok
önemli çalışmalar yapılmıştır.
İşsizlikle mücadele adına çalışma yaşamına
ilişkin birçok yapısal ve kurumsal dönüşümler, yeniden
yapılanmalar, enflasyon ve faizlerdeki ciddi düşüşler,
özel sektöre sağlanan kolaylıklar, bazı illere yatırım
teşvikleri, istihdam üzerindeki vergi yüklerinin azaltılması
gibi birçok uygulama kısa sürede gerçekleştirilmiştir.
Bununla
birlikte değerli arkadaşlarım, istihdamın artırılması
ve işsizlikle mücadele konusunda yeni değerlendirmelere
ve stratejilere ihtiyaç duyduğumuz da açıktır. İstihdam
odaklı yapısal reformlara devam edilecektir. Hâlen istihdam
maliyeti, zorunlu istihdam, kıdem tazminatı, İşsizlik
Sigortası Fonu ve iş gücü piyasasının yasal katılıkları
konusunda bir paket çalışma devam etmektedir. Çalışma
hayatı platformlarında her zaman konu olan kıdem tazminatlarıyla
ilgili çalışmalar, hâlen Bakanlık bünyesinde sürdürülmektedir.
Kıdem tazminatı uygulamasına yeni bir biçim ve içerik
kazandıracak, öte yandan da bu tazminatın bir fondan karşılanmasına
imkân verecek yasanın sosyal taraflarca mutabık kalınmasıyla,
öncelikli olarak çalışanların müktesep haklarını
koruyan ve aktüer bir denge içinde çıkarılması gerekmektedir.
Çalışma
hayatındaki bütün düzenlemelerde sosyal diyalog esas
alınmaktadır. İşçi, işveren ve hükûmet üçlü yapısı
içerisinde sosyal ortaklarla birlikte gerçekleştirilmektedir.
Bu anlayış, çalışma hayatımızı düzenleyen
bütün yasaların bütünüyle ele alınarak yeniden düzenlenmesini
sağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, 12 Eylül döneminin ürünü olan 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi
Grev ve Lokavt Kanununun uluslararası normlarla uyumlu hâle getirilmesi
ve ülkemizin değişen şartlarına göre yeniden düzenlenmesi
süreci devam etmektedir. Bu iki kanun, bütünüyle ele alınarak,
ILO normlarına uygun hâle getirilerek, 29 Mart 2006da sosyal taraflara
gönderilmiştir. Tarafların görüşleri henüz Bakanlığa
intikal etmemiştir. Bu görüşler geldiğinde yasal düzenleme
yapılacaktır.
Uluslararası
Çalışma Örgütünün yıllık konferanslarında
yirmi yıl aralıksız olarak -bir bakıma kara liste
demek olan- aplikasyon komitesine alınan Türkiye, son dört
yıl içinde çalışma hayatında sergilenen gelişmeler
neticesinde, artık, bu ayıptan kurtulmuştur.
Türkiye,
uluslararası platformlarındaki başarılarına,
istikbalimiz olan çocukların emeklerinin istismarını
önleyen ve onların küçük omuzlarındaki büyük yükleri hafifleten
projeleri eklemiş ve bu alanda, ILO, en başarılı
üç ülkeden birisi olarak Türkiyeyi seçmiştir ve bunun gibi neticeler,
elbette, istikrarlı bir güven ortamının devamının
ve başarılı bir hükûmet politikasının sonucudur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Hükûmeti, birtakım
çevrelerin kıskançlık krizlerine girerek dile getirdiği
olumsuz yakıştırmalara rağmen, halkımızın
ve çalışanlarımızın lehine olan bütün politikaları
hassasiyetle uygulamaktadır.
Bildiğiniz
gibi, 1988 Nisanında çıkarılan 3417 sayılı Kanunla
çalışanlardan kesilen zorunlu tasarruf kesintileri çalışanların
diline pelesenk olmuştu. Zamanın siyasileri, sendikaların
ödeyin tepkisi üzerine kayıtta var, ama kasada yok açıklamalarını
yapmışlardı. Çalışanlara sözünü verdiğimiz
bu 14 katrilyonluk zorunlu tasarruflar ödenmiştir. Çünkü, AK
Parti, laf değil iş üretmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yoksul halk kesimlerinin, çalışanların
ve emeklilerin hayat seviyesini daima bir adım ileri götürmeye
çalışan Hükûmetimiz, hem asgari ücreti hem de emekli ve dul,
yetimlerimizin maaşlarını gerçekleşen enflasyonun
üzerinde artırmıştır. Kaçak işçi çalıştırmayı
önlemek ve azaltmak amacıyla sigorta primlerinde indirimler
getirilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tanrıverdi, buyurun.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) İstihdam yaratmak amacıyla da
birçok ilde, yeni açılan işyerlerine kolaylıklar
sağlanmıştır.
Çalışma
hayatında daima uzlaşma ve iş barışının
sürdürülmesi için çaba gösteren Hükûmetimiz döneminde, önceki dönemlere
oranla daha az grev olmuş ve grevde kaybolan iş günü sayısı
en aza indirilmiştir. Örgütlenmenin önünü açan sendikal hakların
engellenmesi durumunda cezai müeyyide getiren düzenleme, yeni
Türk Ceza Kanunundaki 118inci maddeyle sağlanmıştır.
Anayasanın
55inci maddesiyle koruma altına alınan ve İş Kanununun
39uncu maddesinde de nasıl şekilleneceği belirlenen
asgari ücret konusunda Hükûmetimiz üzerine düşeni yapacaktır.
Bizim partimizin ve Hükûmetimizin insana ve emeğe bakışı,
kimileri gibi lafügüzaf değildir.
Özellikle son yıllarda, asgari ücretin, gerçekleşen
enflasyonun üzerinde bir artışla reel olarak yükseldiği
açıkça görülmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tanrıverdi, lütfen
Teşekkür
için açıyorum Sayın Tanrıverdi.
Buyurun.
HÜSEYİN
TANRIVERDİ (Devamla) Son cümlemle teşekkür edeyim Sayın
Başkanım.
Yıllardır
sözü edilen ama hiçbir siyasi kadronun gerçekleştiremediği
asgari ücretin vergi dışı bırakılması
konusunda adımı yine AK Parti atacaktır. Asgari ücretin
vergi dışı bırakılması hususundaki çalışmaların
yapıldığını buradan ifade etmek durumundayım.
Ben,
sözlerimi burada noktalıyor, hepinize saygılarımı,
sevgilerimi sunuyorum. Bu bütçenin hayırlı olmasını
Cenabıhaktan niyaz ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıverdi.
AK
Parti Grubu adına, altıncı konuşmacı, Ali Küçükaydın,
Adana Milletvekili.
Sayın
Küçükaydın, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığının 2007 Yılı Bütçe Tasarısı
üzerinde Grubum adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin
daha çok sosyal güvenlikle ilgili bölümü üzerinde kısaca görüşlerimi
belirtmek istiyorum.
Devletin
varlık sebebi, hepimizin bildiği gibi, eski çağlardan
beri bireylerin güvenliğini sağlamaktır. Yani, bu,
bir yerde, devlet ile birey arasındaki bir toplumsal sözleşmenin
de, mutabakatın da neticesidir. Devletten, birey, Benim güvenliğimi
sağlayacaksın. diyor, bunun karşılığında
da Koyduğun kurallara uyacağım. şeklinde devletine
karşı ya da yöneticilerine karşı verdiği bir
sözü var. Demek ki, bu, eski çağlardan beri böyle.
Günümüze
gelince, yavaş yavaş sosyal devlet anlayışının
başlamasıyla, devletten bireylerin talepleri de artmaktadır.
İnsanların, bireylerin gücü yerindeyken, elleri tutup
ayakları tuttuğu sürece, bütün güçlüklerin üstesinden gelirken
bu güçlerini, bu takatlerini kaybettiklerinde yavaş yavaş
insanlar, işte devletin bu sosyal güvenliğine muhtaç duruma
gelirler ki, bu noktada da, işte, devletin varlığı
anlamlı kılınır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; AK Parti olarak siyaset
felsefemizi çok önemli bir değer üzerine kurduk. Bu değer,
emekten, sermayeden ve diğer söylemlerden daha çok insandır.
Zira, toplumda her birey üretim sürecinde kendi üzerine düşeni
yapar. Kimsenin yaptığı iş diğerinden daha
önemsiz de değildir. Fakat, gün gelir, her insan safta yerini, sadece
emekli olarak alır. Yani, emeklilik safında, emeklilik çizgisinde
insanlar eşitlenir.
Oysaki,
AK Parti Hükûmetine kadar bu böyle değildi; Emekli Sandığı
emeklisi, Bağ-Kur emeklisi, SSK emeklisi, maaşıyla, hastanesiyle
birbirinden ayrılmış vaziyetteydi. Yapılan yeni
düzenlemelerle, bu ayrımlar ortadan kaldırılmıştır.
Böylelikle, tüm çalışanlar için nimet-külfet dengesi
eşitlenmiş, yaşlanan nüfusa karşı zamanında
önlem alınmış, istihdam üzerindeki ilave yük kaldırılmış,
sistem basitleştirilerek bürokrasi azaltılmış
ve kamuda önemli tasarruf sağlanmıştır. Meclisimizde
kabul edilen 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ve
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası
Kanunuyla bu hedef gerçekleştirilmek istenmiştir.
Gerçekleştirilmek
istenmiştir. diyorum, zira, bilindiği gibi, 5510 sayılı
Yasanın bazı maddeleri, memurlar lehine, Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir. Elbette, asli görevlerinden,
en önemli görevlerinden birisi, yasaların Anayasaya uygunluğunu
denetlemek olan Anayasa Mahkemesinin verdiği karara hepimizin
saygılı olması gerekir, ben de aynı saygıyı
duyuyorum.
Yalnız,
burada, bir şeyi de belirtmek istiyorum, o da şu: Biraz önce
yukarıda belirttiğim Emekli Sandığı emeklisi,
SSK emeklisi, Sosyal Sigortalar emeklisi aynı çizgide birleşti,
aynı çizgide duruyor. demiştim. Bu verilen Anayasa Mahkemesi
kararıyla, işte, bu çizgide, yine, devlet memuru, yani,
Emekli Sandığı emeklisi bir adım öne çıkmak gibi
bir durum hasıl oluyor. Bunu, şöyle bir örnekle de açıklayabiliriz:
Yer altında bilmem kaç metrede çalışan maden işçisi,
2048lere doğru altmış beş yaşında emekli
olurken, daha çok konforlu bir ortamda çalışan devlet memuru,
belki de, çok daha düşük yaşlarda, daha küçük yaşlarda
emekli olacaktır şeklinde bunu ifade etmek mümkün.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, kurumsal
hoşgörünün de fazla geliştiğini söylemek mümkün değil.
Her kurum her işi kendisi yapmak istiyor. Oysaki, verimlilik uzmanlık
ister.
SSK
hastanelerinin devri, devletin sağlık sistemindeki ikiliğe
son vermiştir. Böylelikle, sigorta kurumları kendilerini
daha üste taşımış ve böylece de özel hastanelerden,
devlet hastanelerinden hizmet almaları da kolaylaşmıştır.
Eskiden itilip kakılan, hatta sağlıklıyken hastane
koridorlarında hasta olan vatandaşlarımız, insan
onuruna yakışacak şekilde tedavi görme imkânına
kavuşmuştur. Yapılan düzenlemelerle, Hükûmetimiz, vatandaşımıza,
sevk dahi almaya ihtiyaç görmeden hem yurt içindeki bütün hastanelerde,
eğer ihtiyaçsa yurt dışındaki hastanelerde tedavisini
yaptırır duruma gelmiştir; hatta devlet, gücü yetmeyen
vatandaşının primini ödemek suretiyle ona sahip
çıkar duruma gelmiştir.
Bu
dönemde prim ödemeleri kolaylaştırılmış, bilgi
çağı olarak nitelenen günümüzde, e-devlet hizmet sunumuyla
online ödemeler mümkün hâle gelmiştir.
Dünyadaki
teknolojik gelişmelere paralel olarak, sosyal güvenlik kuruluşlarımızda,
e-bildirge, e-borcu yoktur, e-sigorta gibi uygulamalarla bilgi teknolojileri
halkımızın ihtiyaçları için seferber edilmiştir.
Bugünkü SSK kapsamındaki sigortalıların yüzde 92sinin
hizmetleri, bilgisayar ortamında, aynı ay içerisinde görülebilmektedir
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik reformunun
temel amacı, orta ve uzun vadede, adil, kolay erişilebilir,
yoksulluğa karşı daha etkin koruma sağlayan, mali
açıdan sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sisteminin hayata
geçirilmesidir; fakat, bu ancak iç dinamiklerin, devletin bütün
dinamiklerinin anlayış ve bakışındaki paralellikle
mümkün olacaktır. Bunu şunun için söylüyorum: Yıllarca
-bu biraz önce yukarıda da belirttiğim gibi- SSK emeklilerinde
ya da çalışanlarında, Bağ-Kur çalışanlarında,
Emekli Sandığı çalışanlarındaki ayrımın
kaldırılması, bir yerde onların, en azından
emeklilikte eşitlenmelerine ya da onların hastanelerde
eşitlenmelerine son zamanlardaki konulan birtakım engellemeler
bunun bir göstergesidir diye düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Küçükaydın, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ALİ
KÜÇÜKAYDIN (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK Parti Grubu olarak, yapılanları, baştan beri yapılanları
takdirle karşılıyoruz. İktidarımız döneminde,
vatandaşlarımızın ayağına bağ
teşkil edecek ya da onların önünde engel olabilecek ne varsa
bunların giderilmesi için Hükûmetimiz, Parlamentomuz bütün
gayretini göstermektedir. Ben, bu nedenle ve gayretlerinden dolayı,
başta Sayın Bakanımız Murat Başesgioğlu
Beyefendiye ve tüm çalışma arkadaşlarına teşekkür
ediyor, onları bu çalışmalarından ötürü kutluyorum.
Bu
bütçenin, başta çalışanlarımız olmak üzere
ve ülkemiz insanlarına hayır, uğur getirmesini temenni
ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Küçükaydın.
Söz
sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
birinci konuşmacı.
Ankara
Milletvekili Sayın Kurtulmuşoğlu, süreniz on beş
dakikadır.
Buyurun.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Başkan, ikişer dakika da uzatma hakkımız
var, hatırlatalım.
BAŞKAN
Sayın Özcan, lütfen
Kimse kürsüye, Başkanlık Divanına
yol göstermesin. Lütfen
Buyurun
Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünün 2007 bütçesi üzerine,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, insanlar toplumsal hayat içerisinde gerek maddi
ve bedensel gerekse sosyal statü olarak aynı fırsatlara sahip
olamamaktadırlar. Bunun da çeşitli sebepleri vardır.
Millî
gelirden pay almada insanlar arasında farklılıklar
olabildiği gibi, yaşam şartları, bir aileye sahip
olma ya da korunup kollanabilme bakımından da bazen temel
bazı imkânlardan yoksun insanlarımız vardır. Ayrıca,
doğuştan ya da hastalık veya kazalar sonucu ortaya
çıkan bazı bedensel eksiklikler de söz konusu olabilmektedir.
Gelişmiş
demokrasilerde, nasıl ki, devletin, millî gelirden pay alma yönüyle,
toplumun en alt ucuyla üst ucunu birbirine yaklaştırma çabası
içerisinde olması gerekiyorsa, korumaya ve bakıma muhtaç
çocukların ve yaşlıların üzerine şefkat kanatlarını
olabildiğince germek ve özürlülerin hayatlarını en
iyi şekilde devam ettirebilmelerini sağlamak da devletin
asli görevlerinden birisidir.
Bir
ülkenin sosyal devlet olup olmadığının en temel
göstergelerinden birisi, bana göre, sosyal hizmetlerdir. Sosyal
hizmetlerin, eğitim ve sağlık hizmetlerinden sonra gelen
en yaygın kamu hizmeti olması dikkat çekicidir. Ancak, ülkemizde
9 bin çalışanla, en iyimser ihtimalle, sosyal hizmet talebinin
en fazla yüzde 14-15i karşılanabilmektedir.
Sosyal
hizmetler, aynı zamanda, bir ülkenin gelecek projeksiyonudur.
Nasıl bir ülke, nasıl bir toplum? sorusuna verilen yanıt
da budur. Ülkemizin genç bir nüfusa sahip olması ve giderek
ömür beklentisinin yükselmesi, sosyal hizmetlere olan ihtiyacı
önemli oranda artırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bütün bunlar, Türkiyede, önümüzdeki süreçte sosyal
hizmet talebinin hızla artacağı anlamına gelmektedir.
O hâlde, mevcut mevzuatla, sosyal hizmet örgütlenmesiyle bu devasa
yükün kaldırılması mümkün değilken, mevcut imkânları
kullanamaz hâle getiren girişimler, ülkenin geleceğiyle
oynamaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir. Sonucunda gördük
ki, Malatyadaki vahim hadisenin benzerleri daha yoğun yaşanacak.
Sokakta yaşayan, çalışan, bağımlı çocuk
sayısı, başta yaşlılar olmak üzere, evsizlerin
sayısı katlanarak artacaktır.
Türkiyede
sosyal koruma harcamalarının gayrisafi yurt içi harcamaya
oranı, 2003 yılında yüzde 9,1 iken, 2006 ve 2007 bütçelerinde
öngörülen yüzde 9,7 civarındadır. Hâlbuki, bu oran AB ülkelerinde
yüzde 19,7 düzeyindedir. Kişi başına sosyal koruma
harcaması, ülkemizde 215 euro düzeyindeyken, 15 AB ülkesinde
bu oran ortalama 4.579 eurodur; hatta, kamu dışındaki
kurumları da bunlara kattığımızda, yardımlarını
da kattığımızda, bu miktar 6.748 euroya çıkmaktadır.
Son
yıllarda yapılan çalışmalara göre, özürlülüğün,
engelliliğin ve sokak çocuklarının yaygınlaşmasında,
yoksulluk, doğrudan bir etkiye sahiptir. Yani, toplumda ekonomik
sıkıntıların baş göstermesi, insanların
geçim endişesi içerisinde olmaları, özürlülerin, çocukların
ve yaşlıların kendileri için uygun şartlarda yaşamalarını
engellemekte ve onların toplum dışına itilmelerine
neden olmaktadır. Özürlü olan nüfusun toplam nüfus içindeki oranı
yüzde 12,29dur, yani 9 milyona yakın özürlü vatandaşımız
bulunmaktadır. Genel nüfusta okuma yazma bilmeyenlerin oranı
yüzde 13 iken, özürlülerde bu oran yüzde 36dır. Özürlü vatandaşlarımızın
eğitim durumu da genel nüfusa göre oldukça çok düşüktür.
Özürlülerimizin, yaklaşık yüzde 41i ilkokul mezunudur,
ilkokul sonrası eğitim düzeyi ise oldukça düşüktür.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; eğitim düzeyi, doğrudan
yaşam kalitesini etkileyen bir göstergedir. Sağlık,
çalışma durumu, gelir ve sosyal yaşama katılma düzeyi,
eğitim düzeyiyle doğru orantılı olarak artar. Özürlü
olmak eğitim yaşamına katılmayı engelleyen
bir durum olduğu gibi, bu durumun sonucu, özürlülüğün yükünü
artırır. Bu kısır döngüyü kırmak, özürlüler
için gereken özel eğitim hizmetlerinin nitelik ve niceliğini,
ulaşılabilirliğini artırmak gerekmektedir.
Özürlülerimizin,
yaklaşık yüzde 78i işsizdir, ancak yüzde 22si istihdam
edilebilmiştir. Bu rakamlar özürlü vatandaşlarımızın
üretim dışı kaldıkları ve tamamen başkalarına
bağımlı olduklarını ortaya koymaktadır.
Özürlülerin istihdam sorununun çözülmesi, hem kendilerinin hem
de ailelerinin üretim yaşamına katılmasının
yanı sıra yaşam kalitelerinin artmasını da
sağlayacak tek yoldur. Karmaşık ve çözümü çok boyutlu
bu sorunun çözümünde devlete çok önemli görevler düşmektedir.
Devlet, tüm vatandaşlarının yaşamlarını
idame ettirecek miktarda gelir sağlayabilecekleri iş
alanları yaratmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, özürlüler bakımından
daha büyük önem arz etmektedir. Özürlüler için istihdamda fırsat
eşitliğinin sağlanması kaçınılmazdır.
Toplumda yoksulluğun artması, ailelerin parçalanması
gibi nedenlerle sokağa terk edilen, küçük yaşta çalıştırılan,
istismar edilen çocukların sayısı her geçen gün büyük
bir hızla artmaktadır. Bugün için Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumunun bünyesinde 10 bine yakın çocuk barınmaktadır.
Ancak, yardıma, bakıma ve korunmaya muhtaç çocuk sayısı
bu sayının çok üzerindedir.
Toplumdaki
korunmaya muhtaç çocuk ve yaşlı sayısının tespitiyle
ilgili sağlıklı bir çalışma yapıldığını
da sanmıyorum. Aslında, üzerinde durulması gereken
en önemli mesele, devletin korunmaya muhtaç yaşlı ve çocuk
sayısı ile özürlü sayısının artmasını
engelleyecek önleyici sağlık ve sosyal tedbirleri almasıdır.
Yukarıda
da değindiğimiz gibi, birçok özür durumu süregelen hastalıklara
dayanmaktadır. Korunmaya muhtaç yaşlı ve çocuk sayısının
artması ise yoksulluk ve sosyal bunalımla yakından ilgilidir.
O zaman, insanların yaşam koşullarının iyileştirilmesi,
toplumun bilinçlendirilmesi, sosyal yönlerden bireylerin desteklenmesi,
ailelerin parçalanmasını önleyici tedbirlerin alınması,
bu gibi problemlerin ortaya çıkmasını önleyici faktörler
olacaktır.
Her
gün sokaklarda dilendirilen, bir şeyler satmaya zorlanan veya
köşelerde uyuşturucu maddelerle zehirlenen çocukları
görmekteyiz. Ayrıca, hırsızlık yaptırılan,
cinsel istismara maruz kalan çocuklarla ilgili her gün yazılı
ve görsel medyada yer alan haberler vicdanları kanatmaktadır.
Bu yavrularımızın bir kısmı aileleri tarafından
da bu yöne itilmekte, diğer kısmı ise suç çeteleri tarafından
kullanılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, toplum sadece ekonomik değerler üzerine kurulu
değildir. Ancak son zamanlarda, özellikle bu Hükûmet döneminde,
her şey, sanki ekonomiye endekslenmiş gibi görünmektedir.
Ekonomik kaygılar ve bütçe hesapları yüzünden insan kaynağı
göz ardı edilmektedir. Oysa, çocukların istismar edildiği,
yaşlıların kaderleriyle baş başa bırakıldığı,
özürlülerin sorunlarının görmezden gelindiği bir ortamda
sağlıklı bir toplum yapısından söz etmeye
imkân bulunmamaktadır. İnsan hayatını kolaylaştıracak
teknolojik ve maddi ilerlemelerin son safhada olduğu günümüzde
bile henüz özürlülerimiz, yaşlılarımız ve çocuklarımız
için yeterli hizmet verilmemekte ve onların hayatını
kolaylaştıracak düzenlemeler yetersiz kalmaktadır.
Özürlülerimizin
rahatça hayata katılımlarını, katılmalarını
sağlayacak altyapı düzenlemeleri yetersizdir. Bırakın
özürlüleri, normal insanların bile sağlıklı bir
şekilde kullanabilecekleri altyapıyı oluşturmada
ve devamlılığını sağlamada zafiyet olduğunu
görmek bizleri derinden üzmektedir.
Çocukların
istismarına karşı acilen sert önlemler alınmalıdır.
Gerek çeteler gerekse aileleri tarafından istismar edilerek
dilendirilen ve âdeta köleleştirilerek çalıştırılan
çocukların varsa velilerinden velayetleri alınmalı
ve korunmaya alınarak bakımları sağlanmalıdır.
İnsan
olarak hepimiz doğar, büyür, yaşlanırız ve yaşlılarımız
bu ülkeye hizmet etmiş bir zamanlar genç insanlardı. Sosyal
güvencesi olsun olmasın, bütün yaşlılarımızın
bakım ve korunması hususunda devlet elinden geleni yapmakla
mükelleftir ve esasen, bu, yaşlılarımıza karşı
da bir vefa borcumuzdur diye düşünüyorum.
Bugün,
çocuklarımıza, yaşlılarımıza ve özürlü
vatandaşlarımıza hizmet veren kurumların yeterli
olduklarını söylemeye de imkân bulunmamaktadır.
Kurumda
kalan çocukların da sağlıklı şartlar altında
ve ehil personel eliyle bakıldığı yönünde de ciddi
şüphelerimiz vardır. Nitekim medyaya yansıyan haberler
hâlâ belleklerimizde tazeliğini korumaktadır.
Aynı
şekilde, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yönetsel
sorunları ve çocuk yuvalarıyla, yurtların fiziki koşullarının
yetersizliğinin bir an önce giderilmesi gerekmektedir. Bakıcı
anne uygulamasında hizmet alımına gidilmektedir, ancak
özel şirketlerin temel sosyal haklarından mahrum bırakılarak
istihdam ettikleri bakıcı anneler gereken hizmeti vermemekte,
kalifiye eleman çalıştırılamamaktadır. Bu
nedenle de Malatyadaki gibi olaylar her zaman ortaya çıkabilmektedir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sosyal hizmetlerde insanın
ön plana çıkarılarak, maliyet hesabının yapılmaması
gerekir diye düşünüyorum. Ülkemizin nüfusuyla kıyaslandığında,
çocuk, yaşlı ve özürlü bakımevlerinin sayısı
ve kapasiteleri oldukça yetersizdir. Mevcut tesisler de eski ve
ihtiyacı karşılayacak nitelikte değildir. Personel
de, hem sayı bakımından hem de eğitim bakımından
yetersizdir. Bir bakıcının 4 özürlüye bakması gerekirken,
ülkemizde bakıcı başına 30 ve 35 özürlü düşmektedir.
Yine, bir bakıcının 6 veya 8 çocuğa bakması
gerekirken, bakıcı başına 20-25 çocuk düşmektedir.
Ayrıca,
devlet tarafından, toplumda bakıma muhtaç yaşlı,
çocuk ve özürlü sayısının tespitine ilişkin bir çalışma
yapılmamakta, sadece müracaata göre hareket edilmektedir.
Oysa, yapılması gereken, devletin talep beklemeksizin korunmaya
muhtaç çocuklara, yaşlılara ve özürlülere şefkat elini
uzatmasıdır. Bu kurumlar, resen tespitlerini yaparak hizmete
ihtiyacı olanları arayıp, bulmalı ve bakımlarını
sağlamalıdır.
Son
olarak şunları söylemek istiyorum: Devletin istismara
açık ve desteklenmesi gereken risk gruplarına öncelikli
olarak eğilmesi ve bu yönde yapılacak yatırımlara
ekonomik olarak değil, insani olarak bakması elzemdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Bu nedenle, çocukların
sokaklardan kurtarılması, yaşlıların hak ettikleri
rahat bir ortama, rahat bir yaşama kavuşmaları, özürlülerimizin
sıradan vatandaşlar gibi hayatlarını devam ettirebilmeleri
için ne gerekiyorsa o yapılmalıdır diye düşünüyorum.
Sözlerime
son verirken, yüce Meclisi en derin sevgi ve saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kurtulmuşoğlu.
Anavatan
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Reyhan Balandı,
Afyonkarahisar Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın
Balandı, süreniz on beş dakikadır.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerinde Anavatan Partisinin görüşlerini belirtmek
üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
böylesine önemli bir konuda kadından sorumlu Bakanlığın
bütçesinin görüşüldüğü bugünde iktidar partisinden pek
çok milletvekilinin bu koltuklarda yerlerini almasını
beklerdim. Bundan hakikaten üzüntü duyduğumu bir kez belirtmek
isterim. Burada olan değerli milletvekili arkadaşlarımıza
da teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin 2007
yılı bütçesinin bakanlıklar arasındaki dağılımına
baktığımızda, AK Parti İktidarının
kadın hak ve eşitliğine, ülkenin sosyal politikalarının
temeli olması gereken aile ve çocuklarımız konusuna
nasıl baktığının sinyallerini hem bu bütçeyle
hem bu boş sıralarla zaten vermektedir. 204 milyar 902 milyon
YTL toplam bütçeye sahip olan Hükûmet, kadın ve aileden sorumlu
Bakanlığa en az paylardan birini ayırmakla, toplumu
çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak
için neye önem vermek, hangi yolu izlemek gerektiği konusunda
bilgi ve fikir sahibi olmadığını bir kez daha gözler
önüne sermiştir. Bu 204 milyar 902 milyon YTL toplam bütçeden, Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne sadece 4 milyon
küsur, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne ise sadece
2 milyon 113 bin YTL bütçe ayrılmıştır.
Ortalama
bir Türk ailesinin ve yediden yetmişe Türk kadınının
çektiği sıkıntıları çözüme kavuşturuyormuş
ya da çözecekmiş fikri uyandırmaya çalışanların,
toplum ve kadınlarımız gözünde, baştan, inandırıcılığı
kaybolmuştur. Anlaşılan o ki, Sayın Başbakan
kadın politikalarında başarısız olduklarını
itiraf etmesinin ardından, bu başarısızlığı
değiştirecek gerçekçi bir yaklaşımda da bulunmak
niyetinde değildir, çözüm için gerekli sorumlulukları almak
ya da vermek niyetinde de değildir. Kaldı ki, konuşma
sürelerinin de çok kısa oluşu, doğru ya da yanlış
ne varsa ortaya konulması, çözüm önerilerinin de sunulması
açısından, bu bütçe de Bakanlığa ayrılan akçe
gibi maalesef yetersizdir. Böyle bir durumda, lider sultası ve
parti içi demokrasiden uzak bir yaklaşımla karşı
karşıya kalan Sayın Bakanın, bu çifte standart karşısında
dirayetli olması ve önce kendi partisine, kadının
statüsü ve cinsel ayrımcılığın önlenmesi meselelerini
anlatması gerekiyor ki, bu iş, iğneyle kuyu kazmaya benzemesin.
Şunu
herkes bilmelidir ki, eğer gerçekten kadınımız,
toplumumuz çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine
çıkarılmak isteniyorsa, bu ülkede, Millî Eğitim Bakanlığı
bütçesinden hemen sonra gelecek bütçeler arasında, kadın
ve aileden sorumlu Bakanlığın bünyesindeki genel müdürlüklere
pay ayrılmalıdır. Ancak, özünde bu yapılanmayı,
bu gelişmeyi sindirebilecek ve bunu sağlayabilecek bir
zihniyet gerektirdiği için, kadınımızın iktidarı,
ancak Anavatan Partisiyle mümkün olacaktır. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
burada, size, kadınımızın manzaralarından
Afyondan iki tane fotoğraf göstermek istiyorum. Bunlar, evet,
Afyonkarahisarda, Afyonkarahisarın Başmakçı ilçesinin
bir köyünden. Anadolu Ajansı Afyon temsilcisi değerli arkadaşımız
Sait Karadumanın çektiği bir fotoğraftır bu. Binlerce
kadınımızdan sadece bir tanesinin fotoğrafı
bu. İşte, sırtında bebeğiyle çamaşır
yıkamaya çalışıyor derede. Sırtındaki
yük sadece bebek değil tabii, dünyanın yükünü taşımakta
bu kadın.
Bir
fotoğraf daha var elimde: Yani, bu, basınımızda,
şiddetle ilgili, gözü mor, şiddete uğramış,
işte, katledilmiş, kolu ayağı kırık bir sürü
kadın fotoğrafları görüyorsunuz, ama, bu da toplumun
kanayan yarası olan fotoğraflardan bir tanesi. Bu da ödüllü
bir fotoğraf.
Yine,
Afyonkarahisarın Bayat ilçesinin bir köyünden gelin ve kayınvalidesi,
yetmiş seksenli yaşlarda yaşlı bir teyzemiz. Gelinde
de çok memnuniyetsizlik ifadesi yok. Kayınvalide zaten çok çile
çekmiş, belli, ama, görüyorsanız şu içler acısı
bu durumu
Bayatın bir köyünden, yani, köyün ismini bilmiyorum,
Bayatta bir köyde. Bakın, Avrupada tabii ki böyle fotoğraflara
rastlamak çok mümkün değil, ama, Türkiyede, Anadoluda bu tarz fotoğraflara
rastlamak maalesef çok mümkün ve biliyorsunuz inşaatlarda dahi
-burada el arabasının içerisinde, inşaat arabasının
içerisinde- artık, bu arabalar kullanılmıyor. Maalesef,
kadınımız bu durumda.
İşte,
Türkiyenin bu tablolardan kurtulması için eğitimli,
çağdaş, refah içerisinde bir toplum olabilmesi için kadın
konusunda da reform lazımdır ve bu reformların da süreklilik
arz etmesi lazımdır. Ancak, Parlamentonun erkek egemen yapısı
sorunların çözümüne uzaklığımızın ipuçlarını
vermektedir. Yasa da çıkarsanız, yönetmelik de, yüce Mecliste
kadın vekil sayısını bir avuç olmaktan çıkarmadıkça
her şey hikâyedir, lafügüzaftır. Bu demektir ki, kadın,
yönetim kadrolarında, kadın olsun erkek olsun, eğer
kim varsa -kadın ya da erkek- onun görmek istediği yerde olmak
mecburiyetinde demektir.
Bakınız,
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerinde 550 tane milletvekili
adayından sadece 31 tane kadın aday göstermiş. Ancak,
işin bir de öbür boyutu var, aldatmacası var, göz boyama tekniği
var. İlk üç sıradaki kadın aday sayısı sadece
bir kadın aday, tek bir kadın aday. Burada
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Hiç olmazsa seni buraya getirdiler yani.
REYHAN
BALANDI (Devamla) Sizler benim sayemde buradasınız. Değiştik,
geliştik. söylemlerinizden dolayı buradasınız.
Yani, sizler, kadın milletvekillerini son sıralara da olsa
koymak suretiyle buradasınız. Bize teşekkür etmeniz
lazım. İşte, bunun, zaten samimi olunmadığının
çok açık örnekleriyle de zaten iç içe bir arada politika yaparken
çok örnekleriyle de karşılaştık. Parti tüzüğünüzde
de kadın kotası yok. Anayasaya pozitif ayırımcılıktır
diye adlandırılan iki kelimeyi iliştirmekten de çekindiniz,
vesaire vesaire. Milletvekili sayısını artıracağız.
deyip duruyorsunuz, ama, Allah aşkına, bu zihniyetle bu
milletvekili sayısını nasıl artıracaksınız?
Ben biliyorum, bazı milletvekillerinin bu konuda bizimle aynı
düşündüğünü, ama, bu lider sultasına tabii, söz dinletmek
çok da kolay olmasa gerek.
Gelin
diyorum size, Anavatan Partisinin kapsamlı bir çalışmayla
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduğu daha demokratik, daha
çoğulcu ve kadın sayısını, tıpkı bizim
parti tüzüğümüzde olduğu gibi, yüzde 33 kadının
Meclise girmesini öngören kanun teklifimizi bu Meclisten geçirelim,
hep birlikte kabul edelim. Aklın yolu birdir. Bu konularda siyaseti
bir kenara bırakmak lazımdır Türk toplumunun menfaati
için.
Aksi
takdirde, bakın, ben iddiayla söylüyorum: Önümüzdeki seçimde
kadınlar çiçektir, başımızın tacıdır
diye diye, aklını, kabiliyetlerini, insan hakkı olan
haklarını hiçe sayarak kadına süs bitkisi ya da zirkon
taşı muamelesi yapanlar önümüzdeki seçimlerde şuncacık
bir kadın adayı bile göstermeyeceklerdir. Zaten bu kadar
aday gösterip göstermemenin de çok büyük bir önemi olmayacaktır,
çünkü, toplum, bu sandıkta bu kandırmacaların cevabını
verecektir. Bize göre, bu kadın milletvekilleri de bu zihniyetin
basıncı altında huzursuzca görevlerini yerine getirmeye
çalışmaktalar. Bu, Türk Parlamentosu için hakikaten iç
acıtan bir durumdur. Kadın vekiller kendi haklarını
koruyamazken Türk ailesinin, gençlerinin, çocuklarının
hakkını nasıl koruyacaklar?
Biz,
Anavatan Partisi olarak kadınlarımız ve gençlerimiz
için en az yüzde 33 oranında kadın ve genç aday çıkartacağız.
Yani, şu an AKPnin milletvekili sayısı olan 360 milletvekili
sayısıyla geldiğimizi farz edersek, en az 100 kadın
milletvekilini bu Türk milleti bu Parlamentoda görecek inşallah
bizim iktidarımızda. Allahın erkeklerden ayrı
olarak bahşettiği bazı özelliklere sahip olan kadınlar,
şanlı bir geçmişe sahip çilekeş Türk kadını,
işte o zaman, insan olduğunun, birey olduğunun farklılığını,
erkeklerle eşit haklara sahip olduğunun güvenini yaşayacak
bizim iktidarımızda. Ancak, seçime kadar olan zamanda,
Hükûmete, kadın hakları ve aileye sosyal yardım konularında
bazı tavsiyelerde, uyarılarda ve çözüm önerilerinde bulunmak
muhalefet olarak bizim görevimiz.
Sayın
milletvekilleri, aile içi şiddet, töre cinayetleri, berdel,
çocuk ve bebek tacizleri, çocuk satışları ve pornosu
almış başını giderken, Hükûmet, tüm organları,
kurum ve kuruluşları, belediyeler ve sivil toplum örgütleriyle
birlikte devletin gücünü ve etkinliğini, suçlu ya da suç
işlemeye meyilli kişiler üzerinde gösterecek, masaya
yumruğunu vuracak, diyecek ki: Kadına el kaldıramazsın,
kadını dövemezsin, psikolojik bir şiddet uygulayamazsın,
baskı uygulayamazsın... Ancak, devlet yönetimini iki koyun
gütmekle eş değer gören yapının, Kadın Kolu Genel
Başkanı gibi, bir milletvekilinin eşine şiddet uyguladığı
haberleri üzerine Bu, aile içi meseledir, biz karışmayız.
demeye devam ederseniz, maalesef hiç mesafe katedemezsiniz.
Aile
odaklı çözüm politikalarında ise, öncelikle, içe dönük yaşayan,
sorunları paylaşmadıkça büyüyen ailelerin dışa
dönük, konuşup tartışabilen, problemlerinden utanmadan
çözüm bulabileceği ümidini hissettiren bir yaklaşım
içerisinde olmalıyız. Hatta, bunun daha öncesine gitmeliyiz.
Öncelikli, önleyici bir tedbir olarak yapmamız gereken, ülkemizde
binlerce genç kızımızın, kendi istekleri dışında,
küçük yaşta, daha çocukluğunu yaşayamadan zorla ya
da psikolojik baskıyla evlendiriliyor olması konusu.
Kefenin çıkar artık o evden. diye kaderiyle baş başa
bırakılıyor.
Bu
Meclis kürsüsünden, iktidarıyla muhalefetiyle, bu genç
kızlarımıza seslenmeliyiz: On sekiz yaşından
büyük ya da küçük, istemediğiniz hiç kimseyle evlenmeye sizi
kimse zorlayamaz. Bunun cezai müeyyidesi vardır. Bu durum tehdide
girer, altı aydan iki yıla kadar cezası vardır. Hatta,
bu baskı birden fazla kişi tarafından yapılmış
ise, beş yıla kadar cezası vardır. İstemediğiniz
takdirde, eşiniz de olsa, vücut dokunulmazlığınızı
ihlal ederse, şikâyetinize bağlı olarak cezası vardır.
Kanun uygulayıcılar ve emniyet güçleri, bu konuda çok hassas
davranmalıdır. Unutulmamalıdır ki, bilinçsiz,
travmalı evliliklerden yetişecek çocuklar da sağlıksız
ve problemli çocuklar olarak büyüyeceklerdir.
Aile
odaklı çözüm politikalarının başında, yoksulluk
ve gelir dengesizliğiyle mücadele vardır. Toplum bu denli
sefalet içerisinde iken, çok çocuğa özendirmek marifet değildir.
Herkesin açlık, yoksulluk sınırının altında
kalmadan bakabileceği kadar çocuk sahibi olması için, aile
planlaması çalışmaları bir kenara atılmamalıdır.
Ortak yaşam kültürünün oluşturulması için, etkin çalışmalar
yapılmalıdır. Toplumsal ve demokratik değerlerimiz,
haklarımız benimsetilmelidir. Eğer bunları yaparsanız,
devlete güven artar, vatandaşlar daha bilinçli, daha sorumlu
olurlar, yasalar işlerlik kazanır ve birlik beraberlik ruhu
pekişir.
Sayın
milletvekilleri, bu konular üzerinde acil olarak durulmazsa, binlerce
hayat daha ikinci sınıf bir muameleyle heba olup gitmeye devam
edecek. Bu, ancak, devlet ve toplum hareketiyle mümkündür. Bu
çağdaş duruşu kim sergileyecek?
Plan
ve Bütçe raporlarına baktım. Sayın Bakan, bu aralar,
toplumun büyük sorunu olan bebeğe tecavüz, ensest, kadına
şiddet gibi konularda Mecliste konuşulmasını bile
uygun görmeyen, üstünü örten bir tavır içinde. Kötü örnek oluyor
diye, bu utancı, bu ayıbı, bu ruhsal bozukluğu, vahşi
ve insanlık dışı hareketleri Meclis konuşmayacak
da kim konuşacak? Yüce Meclis çatısı altında hangi
milletvekilinin böyle bir konuyu teşvik etmek isteyen bir yaklaşımı
olabilir? Konuşacaksınız, çözüm önerilerini de, cezalarını
da ortaya net bir şekilde koyacaksınız, caydırıcı
politikalarınızı da ortaya net bir şekilde koyacaksınız
ve icra edeceksiniz.
Elbette,
basın, burada üzerine düşeni yapmalı ve kontrol mekanizmalarını
böyle hassas konularda dikkatli olarak çalıştırmalıdır.
Son günlerde şiddetle artan İnternet yoluyla taciz, çocuk
pornosu, Arena programına da konu olmuştur. Programda,
İnternette, Atatürk gibi ya da bazı dinî terimler gibi, körpecik
beyinlerin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Balandı, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
REYHAN
BALANDI (Devamla) Sayın Başkan, Muzaffer Hocanın kullanmadığı
süreyi alabilir miyim?
BAŞKAN
Sayın Kurtulmuşoğlu süresini kullandı, ek süre
vermiştim. Size iki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun
Sayın Balandı.
REYHAN
BALANDI (Devamla) Teşekkür ederim.
Programda,
Atatürk gibi ya da dinî bazı terimleri tıklayan masum, körpecik
beyinlerin karşısına bu sanal ahlaksızlık görüntülerinin
istem dışı ekrana aktığı anlatılıyordu.
Bu sanal terör ve ahlaksızlıklar derhâl yasal bir düzenlemeyle
engellenmelidir.
Millî
ve manevi değerler üzerinde ayakta duran Türk toplumunda birileri
demek ki ayıp ediyor, birileri demek ki suç işliyor, birileri
de demek ki hasta. Muhafazakâr demokrasi söylemini telaffuz edenler
bu gencecik kızların, kadınların iffetini, çocuklarımızı
da her türlü olumsuz etkilerden kurtarmak zorundalar.
Yüce
Atatürkün, bizi beğenmeyen, antidemokratik yasalar çıkartmaya
devam eden Fransadan, İtalyadan daha önce Türk kadınına
seçme ve seçilme hakkını vermiş olmasına rağmen,
bizler onun devrimlerine layık politikalar uygulayamadık,
maalesef, ondan sonra tökezledik bu konuda. Avrupa Birliği yolunda
uyum çerçevesinde yapılan çalışmalar sürdürülmeli,
CEDAW, ILO, Avrupa Sosyal Şartı çerçevesinde de projeler
geliştirilmelidir. Bu projelere cinsiyet ayrımcılığıyla
bağlantılı meslek grupları da dâhil edilmeli, hukukçular,
emniyet güçleri özel olarak bu konunun hassasiyetiyle ilgili bilgilendirilmelidir,
konuya dâhil edilmelidir.
Unutulmamalıdır
ki, verilen değer ve hizmetin, sevginin, katbekat fazlasını
vatanına, devletine verebilen fedakâr Türk annelerine, geçim
sıkıntısına rağmen dimdik ayakta durmaya çalışan
ve oylarını makarnaya, kömüre, bulgura feda etmeyen, dimdik
ayakta duran Türk ailelerine sahibiz.
Bu
duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Balandı.
Anavatan
Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı Züheyir Amber,
Hatay Milletvekili.
Sayın
Amber, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz
on beş dakikadır.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, 2007
yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi üzerine Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Çalışma Bakanlığı,
bildiğiniz gibi çalışma hayatının tanzim
edilmesi, ülkemizde sosyal güvenliğin geliştirilmesi,
istihdam, işsizlik gibi ana başlıkların altında
birçok konuda sorumluluğu olan bir bakanlıktır. Ayrıca,
Avrupa Birliği sürecinde başta istihdam ve sosyal politika
olmak üzere on bir başlıktan da dolaylı olarak sorumlu
olan bir bakanlıktır.
Uygulanan
ekonomik ve sosyal politikaların sonuçları çalışanlar
açısından yıkıcı olarak ortaya çıkmışken,
denenmiş ve geçmişte başarısızlığı
görülmüş kimi uygulamalar yeni ve çözüm olabilirmiş gibi
gündeme getirilmek istenmektedir. Uygulanmakta olan programı
alternatifsiz kabul ederek her türlü ekonomik ve siyasi gelişmeyi,
yabancı yatırımcı ne düşünüyor ve enflasyon
hedefi mantığına indiren mevcut anlayış, Türkiyenin
uzun dönemli stratejik kalkınma, istihdam artırıcı
yatırımlar ve teknoloji seçimi gibi makro sorunlarını
göz ardı etmekte ve Türkiyeyi uluslararası finans dünyasının
spekülatif çıkar hesaplarına bağımlı hâle getirmektedir.
Sanayide
yeni kapasiteler yaratan ve istihdama katkıda bulunan bir yatırım
ortamı yaratılamamıştır. Devletin küçültülmesi
söyleminin bir gereği olarak özel sektör öncülüğünde bir
kalkınma stratejisi izlendiği iddialarına rağmen,
özel sektör, kamunun çekildiği alanlarda kamunun bu boşluğunu
dolduramamış ve kendisinden beklenen yatırımları
gerçekleştirememiştir.
Var
olan uygulamalar, işsizliğin yanı sıra ülkemiz
ve çalışanlar açısından başka sosyal sorunlara
da yol açmıştır. KİTleri zarar eden kuruluşlar
olmaktan kurtarmak gerekçesi adı altında uygulanan özelleştirme
politikalarının, özellikle sosyal açıdan ve istihdam
yönünden olumsuz sonuçlara yol açtığı görülmüştür.
Nitekim,
bu ay Ankarada Tekel içki fabrikasını satın alan firma
tarafından 560 işçimizin işine son verilerek, aileleriyle
birlikte kaderlerine terk edileceklerdir. Bu 560 işçimiz hakkında
ne Hükûmet ne de sendika tarafından hâlen bir girişimde bulunulmamıştır.
Bu durum, özellikle gelişmemiş bölgelerde daha
ağır sonuçlara yol açmış ve açmaktadır, çünkü,
yatırımcı, ülkemize yeni istihdam yaratıcı
yatırım yapmamakta, tam tersine mevcut hazır yatırımı
düşük fiyatla, uzun vadelerle satın alarak istihdamını
azaltmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, kamu kuruluşlarındaki 23.867, belediyelerde
de 140.000 olmak üzere toplam 163.867 kişiyi ilgilendiren ve
yıllardır bir sosyal yara olarak devam eden geçici işçi
sorununa bu yıl bitmeden çözüm getirmeliyiz. Zira, bu sorun
2007 yılına kalırsa, kurumların geçici işçi
vizelerini alarak mevcut çalışanları çıkartıp
yerlerine yenilerini alma ihtimali vardır. Bu yüzden, geçici
işçi olarak çalışan bu 164 bin çalışanımızı
sürekli kadroya bu yıl bitmeden geçirerek, bayram öncesi onlara
ve ailelerine bir bayram hediyesi verelim. Gelin, bunu, bütçenin
bitiminden sonra hemen gerçekleştirelim.
Ülkemizde,
istihdamın nüfusa oranı yüzde 46 ile OECD ortalamasından
yüzde 20 geridedir. Türkiyede, iş gücüne katılmayanların
oranı yüzde 49 iken, bu oran, OECDde yüzde 30 civarındadır.
Türkiye, yüzde 10,5 işsizlik ile OECD ortalamasından yüzde
36 daha fazla işsize sahiptir. Ülkemizde yaş gruplarına
göre en fazla işsizlik gençlerde, yani, 15 ile 24 yaş arasındaki
gençlerde ve daha uzun süreli işsizlik, 55 ile 64 yaş arasındaki
yaşlarda olmaktadır. Türkiyede, altı ay ve daha uzun
süreli işsizlik yüzde 56, on iki ay ve daha uzun süreli işsizlik
yüzde 40 civarındadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
çağdaş toplumlar, insana ve çalışana değer vererek,
çalışma hayatını daha insancıl bir hâle getirerek,
yaşam kalitesini yükselterek hedeflerine ulaşmaktadırlar.
Bu çerçevede, teknolojik gelişmelerin olumsuz etkilerinden
çalışanları korumak, gelişmişliği hedef
alan toplumların başlıca amaçları arasındadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Sağlık
Örgütü (WHO) gibi uluslararası kuruluşların çabaları
da bu yöndedir.
Avrupa
Birliğinde topluluk düzeyinde geliştirilen ve yüksek bir
koruma düzeyi içeren standartlardan birisi de işçi sağlığı
ve iş güvenliğiyle ilgilidir. Bu konuda kabul edilen yönergeler,
Avrupa İş Sağlığı ve Güvenliği Ajansının
kuruluş amacı, Avrupa Birliğinin konuya verdiği
önemin bir göstergesidir. Başta Anayasa olmak üzere, Umumi
Hıfzıssıhha Kanununda, İş Kanununda, Sosyal
Sigorta Kanununda, Sendikalar Kanununda, işçi sağlığı
ve iş güvenliğiyle ilgili tüzük ve yönetmeliklerde konuyla
ilgili düzenlemeler mevcuttur. Ancak, bunlar günün koşullarına
göre yetersiz, eksik, sendikalarımızın yeterli onayını
almamış, dağınık ve en önemlisi devlet ve
işveren tarafından tam olarak uygulanmamaktadır. Adalet
ve Kalkınma Partisi Hükûmeti, geçtiğimiz günlerde, Avrupa
Sosyal Şartına çekinceler koyarak, âdeta yangından
mal kaçırır gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, tüm sendikaların
karşı çıkmasına karşın bu Yasayı geçirdi.
Sosyal Şartın maddelerine konan çekincelere göz attığımızda,
bu ülke çalışanları için çalışma sürelerinin
azalabileceği, insanca yaşama ve çalışma koşullarının
mümkün olabileceği konusundaki bir olasılığı
bile ortadan kaldırmaktadır.
Avrupa
Birliği ülkeleri çalışanları için hak olan dört
haftalık ücretli yıllık izin hakkı ülkemiz çalışanları
için -çocuk bile olsalar- uygun görülmemektedir. Çalışanlar
için asgari ücretin adil bir ücret olması söz konusu değildir.
Türkiyede asgari ücret, çalışan kişinin kendisi ve
ailesi için iyi bir yaşam düzeyi sağlayan ücret olmak yerine,
bir kişi için belirlenip tüm ailesinin geçimini sağlayan
ücret olmayı sürdürecektir. Örgütlenme, toplu iş sözleşmesi
ve grev hakları göstermelik haklar olarak kâğıt üzerinde
kalmaya devam edecektir. İş yerlerinde ve işletmelerde
çalışan-lar ve temsilcilerinin katılım ve denetimleriyle
ilgili demokratik süreçler işletilemeyeceği için, çalışma
ilişkilerinin toplumun demokratikleşmesine katkısı
gerçekleşemeyecektir. Yaşlılar toplumdan
dışlanarak, yurttaş haklarından yararlanamayarak,
düşük emekli gelirleriyle açlık sınırında yaşayarak,
toplumun dışlanmış unsurları olmayı sürdüreceklerdir.
Koyulan tüm çekinceler, Hükûmetin çalışanına verdiği
değeri gözler önüne sermektedir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, sosyal güvenlik, toplumun tümüne
yaygınlaştırılamamıştır. Ülkemizde,
vatandaşlarımızın sosyal güvenliklerinin yaklaşık
yüzde 50sinin SSK, yüzde 22sinin Bağ-Kur ve yüzde 15inin de Emekli
Sandığı tarafından karşılandığı
genel nüfus içinde, toplam aktif-pasif sigortalı nüfus oranı,
vakıf statüsündeki özel sandıklar dâhil olmak üzere yüzde
88i buluyor. Bu sonuçlara göre, ülkemizde, bunun yanında, yüzde
10luk bir kesim ise hiçbir sosyal güvenlik şemsiyesinin altında
değildir. Prime esas kazanç, hâlen eksik beyan edilmektedir. Hem
SSKda hem de Emekli Sandığında ödenen aylıklar ile
prime esas tutarlar arasında büyük farklar bulunmaktadır.
Örneğin SSKda, aktif sigortalıların yüzde 35i için
prime esas kazancın alt sınırından prim ödenmekte,
prime esas kazancın üst sınırı üzerinden çalıştığı
beyan edilen işçilerin toplam sigortalılar içindeki payı
ise yaklaşık yüzde 15 civarındadır. Mevcut prim sistemi
ise, her zaman, fiilî ekonominin kayıtlı ekonomiden farklı
olmasına yol açmaktadır.
Bunun
yanı sıra, 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren yürürlüğe
girecek olan Sosyal Güvenlik Yasası ile hâlen çalışmakta
olan emeklilerimizden ayda yüzde 33,5 ilave prim kesilmesi söz konusudur.
Emeklilerimiz, keyfiyeten çalışmamaktadırlar arkadaşlar;
sadece, insan olmanın standardında yaşayabilmek
için, asgari ücretten dahi düşük fiyatlarla, evlerine ek bir
ücret götürebilmek için, zor koşullar altında çalışmaktadırlar.
Biz, bu Yasa çıkarken kesilecek olan primi eleştirdiğimizde,
hiçbir iyileştirmeye yanaşmayan Bakanlık, sanırım
yeni bir düzenlemeye gidecektir. Kesilecek olan bu ek prim kaldırılmalıdır
arkadaşlar. Dört yıldan bu yana umdukları yaşam
standardını yakalayamayan emeklilerimize böylesine hukuksuz
bir yük getirmek onlara zulmetmek olacaktır.
Yine,
Anayasa Mahkemesi bu Kanunun birçok maddesini geçtiğimiz hafta
memurlarımız yönünde iptal etmiştir. Ancak, çalışma
hayatındaki memurlar ve SSKlılar arasındaki eşitsizlik
bu iptal edilen maddelerle had safhaya ulaşmıştır;
tek çatı sistemi, daha başlamadan çökmüştür. Gelin bu
Yasayı bu hâliyle uygulamaya koymayın. İlgili kesimlerin
onayını alacak yeni bir yasa hazırlayalım ve çalışma
hayatını kaosa değil, barış ortamına dönüştürelim.
Bu
arada, prim tahsilat oranlarındaki yetersizlik hâlen devam etmektedir.
Kurumsal yetersizlikler prim tahsilatının düşük düzeyde
kalmasına sebep olmakta, örneğin, SSKnın prim alacağının
yüzde 63,66sını özel sektör, geri kalan yüzde 36,34lük
kısmını da kamu kısmı teşkil etmektedir.
Bu yüzdelerin değeri ise 7,4 milyar YTLdir. Bağ-Kurda ise bu
alacak meselesi daha da vahimdir.
Ülkemizde
uygulanan prim oranlarının OECD ve Avrupa Birliği ülkelerine
oranla çok yüksek olduğu, kayıt dışı işçi
çalıştırmanın önde gelen nedenlerinden birini
oluşturduğu bir gerçektir. Yapılmakta olan düzenlemelerde
bu hususun göz ardı edilerek işverenin yükümlülüklerinin
daha da artırılması, özel ve kamu işverenleri arasında
ayrıcalıklı uygulamalara son verilmesi, istihdam
yaratmayı özendiremeyeceği gibi, kayıt dışı
çalıştırmayı da önleyemeyecektir. Ülkemizde
hâlen ücret ve aylık karşılığı çalışanların,
en iyimser tahminle, yaklaşık yüzde 50si sigortasız
olarak çalışmaktadır. 4-4,5 milyon civarında kaçak
işçi bulunmaktadır. Ayrıca, 750 bin dolayında olduğu
tahmin edilen yabancı kaçak işçiler de bulunmaktadır.
Yine,
Çalışma Bakanlığımıza bağlı
Emekli Sandığı tarafından ortopedi ve travmatoloji
branşında kullanılan her türlü iyileştirici sarf
malzemelerle ilgili vermiş olduğum soru önergeme verilen
cevapta, 2005 yılında 40.332 adet ithal ürün kullanılmış
ve bunun karşılığında ithalatçı firmalara
20 milyon YTL ödenmiştir... Oysa, yerli üreticilerimize, aynı
yıl, 20. 537 ürün karşılığı olarak 1 milyon
933 YTL ödenmiştir. Burada görüleceği üzere, yerli ürünlerimiz
ithal ürünlere oranla ucuzdur. Bakanlığın uygulamaları
yabancı firmaları desteklemektedir, yerli üreticilerimizi
mağdur durumda bırakmaktadır. Oysa, bunun tam tersi olmalı,
yerli üreticilerimiz desteklenmelidir. İthal ürünler ancak
acil durumlarda temin edilmelidir.
Yıllardır
asgari ücret, günün koşullarına uygun tespit edilememiş,
IMF ve Dünya Bankasının istekleri doğrultusunda kalmıştır.
Gelin, eğer, bu ücreti artıramıyorsanız, asgari
ücret ile yaşamaya çalışan vatandaşlarımıza,
gelir vergisi, sağlık ve ilaç konularında indirimler
getirelim, hiç olmazsa, küçük de olsa, onlara, biraz olsun refah
sağlayalım. Eğer, karşımıza böylesine
yaklaşımcı, böylesine sosyal yasalarla gelirseniz,
Anavatan Partisi olarak sonuna kadar sizi destekleriz.
Ayrıca,
yeni ilaç alımları başlamadan önce, Sayın Bakan ve
bürokratlarının daha kârlı olacak diye açıklamaları
olmuştu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ZÜHEYİR
AMBER (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
Oysa,
vermiş olduğum soru önergeme Bakanlığın verdiği
cevapta, SSKlı ilaç giderlerinde, geçen 2005 yılına
oranla, bu yılın ilk dokuz ayında yüzde 43,9 oranında
bir artış olduğunu ifade ederek, bu artışın
yılın son üç ayında daha da artacağı beklenmektedir
Yüzde 50lere varan bu yanlış uygulama ne için, hangi inat
uğruna devam etmektedir? Bu artış bu yıl da devam
etmiş, önümüzdeki yıl daha da artacaktır. En iyimser
tahminle, 2006 yılı harcamasının yüzde 25-30u kadar
artacaktır. Hem Bakanlığımızın bütçesi
kara deliklerden oluşuyor. diyeceksiniz hem de bu tip yanlış
uygulamaları devam ettirmekte ısrarlı olacaksınız.
Devletimizden çıkan bu kadar fazla paranın sorumlusu kim
olacak? Hâlen aylardan beri SSKlı hastaların almış
olduğu ilaç bedelleri ödenmemektedir, birçok eczane bu durumdan
dolayı zor günler yaşamaktadır.
Taşeronlaştırma
ve özelleştirme ile ücretler düşürülmüş, iş saatleri
fiilen on-on iki saate çıkmış, çalışma koşulları
kötüleşmiş, çalışanların yüzde 50si kayıt
dışı denen yerlerde, hiçbir sosyal güvencesi olmadan
çalıştırılmakta, çocuk ve kadın işçiler
barbarca sömürülmekte, ödünç iş ilişkisi adı altında
işçiler köle gibi alınıp satılmaktadır.
Ekonomik
açıdan ülkenin önünde iki alternatif bulunmaktadır: Ya
uluslararası ekonomik program sürdürülerek bir bakıma kaçınılmaz
olarak sosyal ve ekonomik yıkıma gitmek ya da ülkenin gerçekleriyle
uyumlu kalkınma hedef ve politikalarıyla donatılmış
yeni bir program hazırlanarak IMF tasarımlı programları
sona erdirmek. Bu saydıklarım ülkemizin ivedi çözüm bekleyen
acil ve acı gerçekleri.
Peki,
Hükûmetin acil gerçekleri, öncelik verdiği konuların gündemi
nedir? Türkiye, artık, IMF ve Dünya Bankasından kurtuluş
yollarını düşünmek veya tartışmak aşamasına
gelmelidir. Gelmelidir ki, kendi öz kaynakları, kendi çalışanı,
kendi emeğiyle, kendi başına, halkı için insanca
kararlar verebilsin.
Hepinize
saygılar sunarım. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Amber.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına birinci konuşmacı Güldal Okuducu.
Sayın
Okuducu, süreniz yedi dakikadır.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA GÜLDAL OKUDUCU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bildiğiniz
gibi, SHÇEK, Atatürkün de desteğiyle, 30 Haziran 1921de, cephede
savaşan ve şehit düşen askerlerin çocukları için
kurulmuştur. Yani, SHÇEK şerefli bir tarih üzerine kurulmuş
çok önemli bir cumhuriyet kurumudur, kimsesizlerin yuvasıdır.
Mustafa Kemal, SHÇEKteki çocuklara Küçük hanımlar, küçük beyler,
siz hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal
ışığısınız. Memleketi asıl
ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar
önemli ve değerli olduğunu düşünerek ona göre çalışınız.
Sizlerden çok şey bekliyoruz. diye seslenmiştir.
İşte,
bugün konuşacağımız Kurum, Mustafa Kemalin küçük
hanımefendilerinin ve beylerinin bakıldığı
kurumdur. Ne yapılmıştır bu Kurumda? Bu Kurum, AKP
İktidarının yönetmelikler değiştirerek,
vekâleten atamalar yaparak, partizanca kadrolaşarak, yolsuzluk
iddialarına neden olan harcamalar yaparak, uzman personel eksikliğini
tamamlamayarak arka bahçesi hâline getirdiği, şiddete,
istismara, sahipsizliğe terk ettiği bir kuruma dönüştürülmüş
ne yazık ki.
Ne
yapılmıştır bu dönemde SHÇEKle ilgili olarak? Bu
dönemde AKPnin ekonomi politikaları sonucu daha da yoksullaşan
ve yoksulluk sınırının altında yaşamaya
mahkûm edilen aile sayısı 3 milyon 600 bine ulaşmıştır.
Ailedeki ekonomik kriz, sosyal, kültürel ve ahlaki değerlerin
çöküşünü de beraberinde getirmiş, aile içi çatışma
ve şiddet ortamında büyük artışlar olmuştur.
Türkiye,
Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde
aile, çocuk ve kadını ilgilendiren tüm alanlarda amaçladığı
hedeflerin çok altında kalmış, aile ve çocuk sorunları
ertelenmiştir. Bu dönemde fuhuş sektöründe çalışanların,
vesikasız çalışanların ve gizli fuhuş yapanlar
ile bu sektörden nasiplenenlerin sayısı artmış,
bu sektördeki çocuk yaşı 12 yaşın altlarına
düşmüştür. AB uyum sürecinde olduğumuz hâlde 27 Ocak
1995te imzaladığımız Birleşmiş Milletlerin
çocuk haklarına dair sözleşmesi çerçevesinde taahhüt ettiğimiz
hedeflere ulaşmak üzere hiçbir girişimde bulunmamıştır.
Son dört yıl içinde Avrupa Birliğine hazırlık zemininin
yarattığı koşullara rağmen, 1 milyon 400 bin
korunmaya muhtaç ve kimsesiz çocuk için sosyal güvenliklerini
sağlamaya yönelik adımlar atılmamış, önleyici,
destekleyici programlar geliştirmemiştir.
Koruyucu
aile modeli ve evlat edinme uygulaması yaygınlaştırılamamış,
aile destek hizmetleri uygulanamamıştır.
Bakanlığın
ana hizmet alanı içindeki korunmaya muhtaç çocukların bakıldığı
yurt ve yuvalardaki çocukların sayısı yüzde 30-35 azalmış,
SHÇEKe korunma ve bakım için yapılan başvurular ise neredeyse
yüzde 300ler oranında artmıştır.
SHÇEK
Kanununda yapılan değişikliklerle, belediyeler başta
olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarına özel ihtisas
şartı aranmaksızın korunma hizmeti şansı
sağlanmıştır. Çocuklar, Bakanlık eliyle, daha
büyük riskler taşıyan kuruluşlara devredilmiş,
bu kuruluşlarda da çocuklar adına önemli bir adım
atılmamıştır.
Değerli
arkadaşlarım, kuruluşundan bu yana SHÇEKe bağlı
kurumlar, ilk defa böyle başıboş ve sahipsiz kalmıştır.
Koruma altındaki çocuklara verilen hizmetler yetersiz kalmıştır.
Çocuklar, niteliksiz ve risk taşıyan koşullara mahkûm
edilmiştir. Denetim ve koruma yapılmamıştır.
SHÇEK, imam-hatip lisesi ve ilahiyat fakültesi mezunlarından
oluşan bir kadro ile yönetilebilmek uğruna yönetmelik değiştirmiş,
vekâleten atamalar yapılmış, uygunsuz siciller göz ardı
edilmiştir.
Yine,
AKP Hükûmetiyle birlikte, yalnız AKPli ya da AKPli yakını
oldukları için seçilen liyakatsiz, ehliyetsiz, hatta çocuklar
için tehlikeli olabilecek kişiler, çocuk yuvaları gibi
çok hassas ortamlarda görev almaya başlamışlar, skandal
niteliğinde atamalar yaşanmıştır.
SHÇEKin
kurumsal olarak içinde bulunduğu koşullar bu iken, SHÇEKin
çalışma ve ilgi alanı içinde olan sokakta yaşayan
çocuklar ne durumda? Sokağın zalim kuytularına, karanlık
köşelerine itilen bu çocukların sayısı her gün
artmakta, bu çocuklar artık sayılamamakta. Hırsızlığın,
yankesiciliğin, kapkaçın, fuhşun, uyuşturucunun,
kimsesizliğin ve sahipsizliğin batağında çocuklar
sosyal devletin kendilerine el uzatmasını beklemekte.
Bir yandan da bu çocuklar Türkiyede yaşanmasından kaçındığımız
sosyal patlamaların habercisi gibi her yerde, değişik
toplumsal olaylarda boy göstermekte.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi bir komisyon kurdu. Çocukları sokağa
düşüren nedenlerle sokak çocuklarının sorunlarının
araştırılarak önlemlerin alınması gerektiğini
ifade ettik bu komisyonda. Bu komisyonun hazırladığı
raporun çözüm önerilerinin hangisinin hayata geçirildiğini
aramızda bilen yok.
Hükûmetin,
sokak çocuklarının tedavi ve rehabilitasyonu ile ailesine
döndürülen çocukları izleme ve değerlendirmeye yönelik
hiçbir politikası, stratejisi yasal ya da kurumsal bir düzenlemesi
ne yazık ki gerçekleşemedi.
SHÇEK
gibi önemli bir kurumun, hele de sosyal devlet uygulamalarının
son bulduğu, eğitimsizliğin, sağlıksızlığın,
yoksulluğun ve işsizliğin böylesine yoğunlaştığı
bir dönemde, bütçesinin konuşmasına ayrılan bu yedi
dakika süre içinde kuşkusuz dilimin döndüğünce içinde bulunduğu
durumu yansıtmaya çalıştım. Ancak, Kurumun içinde
bulunduğu durumu yansıtan en önemli araçlardan biri de
kuşkusuz ki basın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Okuducu, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
GÜLDAL
OKUDUCU (Devamla) Gün geçmiyor ki basınımızda yurtlarımızda,
yuvalarımızda yaşanan olaylarla ilgili şiddetle,
tacizle, istismarla, sağlıksızlıkla ilgili bir
haber yansımasın. Yansıyan bu haberler içinde ve ilgili
Bakanın açıklamaları içinde benim dikkatimi çeken en
sıcak cümle şu olmuştu, çocuklarla ilgili şiddet
olaylarından yüreği yanan Sayın Bakan şöyle demişti:
Bir tek çocuğun göz yaşına bütün makamları terk
ederim.
Ben
şimdi buradan sormak istiyorum Sayın Bakana: Hangi çocuğun
göz yaşları size makam terk ettirir Sayın Bakan? On üç
yaşında yurttan kaçıp tecavüze uğrayan kızın
göz yaşları size bunu yaptırabilir mi? Ehliyetsiz bir
bakıcıdan işkence gören bir bebeğin göz yaşları
size bunu yaptırabilir mi? Soğuk yurt odalarında ilgisizliğin
kurbanı olan çocukların göz yaşları? Ruh hastası
bir görevlinin tacizine uğrayan bir çocuğun göz yaşlarına
ne dersiniz? Aldanışın acısını ömür boyu
taşıyacak olan muhbir çocuğun gözyaşları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Okuducu, lütfen.
GÜLDAL
OKUDUCU (Devamla) Toparlıyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
GÜLDAL
OKUDUCU (Devamla) Teşekkür için Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
BAŞKAN
Teşekkür için sadece Sayın Okuducu, buyurun.
GÜLDAL
OKUDUCU (Devamla)
size makamı terk ettirebilir mi? Makam
terk edilmesinden vazgeçtik, size sorumluluklarınızı
hatırlatabilir mi?
Saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Okuducu.
Sayın
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
13.03
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Yedinci
tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
ikinci konuşmacı İzmir Milletvekili Türkân Miçooğullarının.
Buyurun
Sayın Miçooğulları. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Miçooğulları, süreniz altı dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (İzmir) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Özürlüler İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
salonda olan ve olmayan milletvekillerimizi ve bizi umutla izleyen
tüm halkımızı sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yapılan araştırmalara göre, Türkiye
nüfusunun yüzde 12,29u özürlü insanlardan oluşmaktadır.
Nüfusumuzun 73 milyon olduğunu göz önünde bulundurursak ülkemizde
9 milyon kişi özürlü olarak hayatını sürdürmektedir.
Özürlü yurttaşlarımızın bakım, eğitim, istihdam,
sağlık ve sosyal yaşamda var olma sorunlarına çözüm
bulabilmek için bütçeden önemli bir pay ayrılması gerekir.
Türkiye
Cumhuriyeti devleti, laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir.
Sosyal devlete herkesin ihtiyacı vardır. Sosyal devletin
tüm kesimleri kucaklaması gerekir. Ama, sosyal devletin yaralarını
saracağı, bağrına basacağı en önemli
grup özürlülerdir. Peki, AKP Hükûmeti beşinci ve son bütçesini
hazırlarken bu yurttaşlarımızın sorunlarını
çözmek için merkezî yönetim bütçesinden ne kadar pay ayırmayı
uygun görmüştür? Bugünü anlayabilmek için biraz geriye gitmek
gerekir.
Özürlüler
İdaresinin 2005 bütçesi ödeneği 3 milyon 624 bin yeni Türk
lirası iken, 2005 genel harcama toplamı 3 milyon 312 bin YTL
olmuştur. Bunun anlamı şudur: Kurum kendisine ayrılan
bütçeden yüzde 8 oranında bir tasarrufa gitmiştir. 2006 bütçesinde
ayrılan ödenek 3 milyon 507 bin yeni Türk lirasıdır, yani
2005in bile altındadır. Oysa, 2005 yılı enflasyonu
yüzde 7,7; büyüme oranı yüzde 7,6dır. Bu rakamlar
ışığında, Kurumun 2005 yılındaki hâlini
muhafaza etmesi için bile bütçesinde yüzde 16lık bir artış
gerekirken, 2006 yılı bütçesi ödeneği bir önceki
yıla oranla 111 bin YTL daha düşüktür. 2007 mali yılı
bütçesi için öngörülen rakam 4 milyon 322 bin YTLdir. 2006 bütçesine
göre yüzde 23lük bir artıştan söz edilmektedir. Oysa birbirimizi
kandırmaya hiç gerek yok, hesap kitap ortada. 2006da bir artış
var mı? Tam tersine, düşüş var. Peki, 2006daki mal ve hizmet
alımlarındaki artışı, büyümeyi, enflasyonu
niye göz ardı ediyoruz?
Ayrıca,
bu yüzde 23lük artış 2005 bütçesi baz alınarak değerlendirildiğinde,
yüzde 20ye denk gelmektedir. Hâlbuki, kurum bütçesinin reel bir kayba
uğramaması için 2005 ve 2006 enflasyon ve büyüme rakamları
doğrultusunda en az yüzde 35 oranında artması gerekmektedir.
Diğer
bir ayrıntı, 2006 mal ve hizmet alımları için 1 milyon
262 bin YTL ayrılmışken, 2007 bütçesine baktığımızda,
bu ödeneğin 1 milyon 170 bin YTLye düşürüldüğünü görüyoruz.
Bunlar,
kurumun özürlülere yönelik politikası ve işlevi açısından
çarpıcı göstergelerdir. Yani, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı toplumun bu en hassas kesimi için kendisine
ayrılan bütçeden tasarrufa gitmekte, kaynakları kullanmamakta,
mal ve hizmet almamaktadır. Anlaşılan o ki, Hükûmet, IMF
programı doğrultusunda en büyük tasarrufu özürlüler üzerinden
yapmaktadır. Aynı bakanlık şemsiyesi altında
bulunan diğer kurumların bütçelerindeki rakamlar da göz
önüne alındığında, bu dört kuruluşun toplam
ödeneklerinin 2007 yılındaki toplam bütçe içindeki payının
ise binde 4 olduğu görülmektedir. Sadece binde 4, yani yüzde
1in yarısı bile değil. Oysa günümüzde sosyal politika
anlayışının en temel özelliği, risk grubu
oluşturan toplumdaki zayıf kesimlerin güvenceye alınmasıdır.
Özürlülük konusu ise, sosyal politikanın en sorunlu alanlarından
biri olarak algılanmaktadır. Bu rakamlar da açıkça göstermektedir
ki, sosyal devlet ilkesi, sosyal devlet duyarlılığı,
sosyal devlet anlayışı, ne yazık ki, AKP İktidarı
döneminde büyük zaafa uğramış, en büyük erozyonu yaşamıştır.
Türkiye gibi 73 milyon nüfusu olan bir ülkede bu rakamlarla övünmek,
bu rakamları yeterli bulmak, doğrusu inanılır gibi
değil.
Şimdi
Sayın Bakana soruyorum: Sizce 2007de öngördüğünüz hizmetleri
yerine getirmek, tespit edilen sorunları çözmek için bu rakamlar,
bu ödenek, bu bütçe yeterli midir? Yeterli diyorsanız size
şu haberi göstermek istiyorum Sayın Bakan. Şöyle bir
gazete haberi: Engellilere Zorunlu Ceza: Evde Hapis. Okullar yetmiyor,
özel eğitimden geçmiş eğitmen sayısı ihtiyacı
karşılamıyor. Yüzlerce engelli ev mahkûmu gibi yaşıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı,
hemen her fırsatta, geçen yıl çıkarılmış
olan Özürlüler Kanunuyla övünmekte. Her ne kadar Cumhuriyet Halk Partisinin
hazırladığı önerinin çok uzağında olsa
da, 40 maddesi mali gerekçelerle geri çekilse de, özürlülerimize
ilişkin bazı adımlar atıldı.
Peki,
bunlar yeterli mi? Yaşam kalitelerinde bir ilerleme sağlayabildik
mi? Hâlen 30 binin üzerinde özürlümüz Emekli Sandığında
bekleyen onay işleminden dolayı mağdur durumda. Raporları
onaylanmadığı için kanunla tanınmış olan
haklardan yararlanamıyorlar. Bunlar daha ne kadar bekleyecekler?
Özürlü, hükümlü kadrolarının sadece yüzde 18i dolu. Bu
kadrolar niçin boş olarak tutuluyor? Uygar ülkelerde 4 özürlüye
1 bakıcı hizmet verirken, bizde 30-35 özürlüye 1 bakıcı
düşmekte.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Miçooğulları, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
TÜRKÂN
MİÇOOĞULLARI (Devamla) Sayın Başbakan 2007 bütçesini
sosyal istikrar ve sosyal koruma bütçesi olarak takdim etti.
Değerli
milletvekilleri, sosyal harcamalar, geniş anlamda, sosyal koruma,
eğitim ve sağlık harcamalarının toplamından
oluşmaktadır. AB ülkelerinde ortalama olarak sosyal harcamaların
genel yönetim harcamaları içindeki payı yüzde 65 gibi oldukça
yüksek bir oranda gerçekleşirken, Türkiyede bu oran ancak yüzde
38e yaklaşmaktadır. Ülkemizde genel yönetim toplam harcamaları
içinde sosyal korumaya ayrılan kaynağın oranı yüzde
17-18 arasında değişirken, bu oran AB ülkelerinde yüzde
40-41lere çıkmaktadır. Yine AB ülkelerinde kişi başına
sosyal koruma harcamaları ortalama olarak 5.500 ila 6.500 avro
civarındayken, ülkemizde kişi başına düşen
kamu sosyal harcaması 215 avro tutarındadır.
Şimdi,
bu gerçekler göz önündeyken, sosyal harcamalarla ilgili kurumları
bir şemsiye altında toplayan Bakanlığın bütçesi
yüzde 1in yarısı bile etmezken, bu bütçeye sosyal istikrar
ve sosyal koruma bütçesi demek mümkün müdür?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Lütfen Sayın Miçooğulları
Teşekkür
için açıyorum.
Buyurun.
TÜRKÂN
MİÇOOĞULLARI (Devamla) Değerli arkadaşlar, Cumhuriyet
Halk Partisinin yeniden kurduğu Zeytin ve Zeytinciliği
Araştırma Komisyonuyla dolaşırken, üreticinin
açtığı bir pankart gördük. O pankartta, Zeytinin karası,
ekmeğimizin parası, Adalet ve Kalkınma Partisine verdiğimiz
oy, yüreğimizin yarası. diye yazıyordu.
Değerli
üreticiler, sevgili özürlüler ve değerli halkımız;
üzülmeyin, bir yıl sonraki Cumhuriyet Halk Partisinin yaptığı
bütçe hem sorunlarınızın çözümü hem de yüreklerinizin
yarasının sarılması için gerekli bir bütçe olacaktır.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ
SEZAL (Kahramanmaraş) Vallahi çok beklersiniz!
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Miçooğulları.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Ahmet Ersin,
İzmir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Ersin, süreniz altı dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA AHMET ERSİN (İzmir) Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü
Bütçesi üzerinde partimin görüşlerini sunmak için huzurlarınızdayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ancak,
bu önemli konudaki, bu önemli Genel Müdürlüğün bütçesi görüşülürken
355 kişilik iktidar grubundan Mecliste sadece 11 kişinin
bulunması son derecede üzüntü verici.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) 11 değil, 8 kişi.
AHMET
ERSİN (Devamla) Bu bütçeye bürokratlar milletvekillerinden
daha fazla ilgi göstermişler. Saydım, 18 tane bürokrat var,
ama iktidar partisinin 11 tane milletvekili var. Peki, bu 344 milletvekiliniz
nerede?
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Çalışıyorlar, çalışıyorlar.
AHMET
ERSİN (Devamla) Peki.
Değerli
arkadaşlarım, aile, toplum ve birey arasındaki bağı
birinci derecede sağlama görevini yerine getiren sosyal bir
kurumdur. Bireyin sosyalleşmesinde, kimlik kazanmasında
ve toplumdaki kurallar ve değerlerin özümsenerek gelecek kuşaklara
aktarılmasında etkin olan sosyal bir kurumdur aile. Parçalanma
ve dağılma olduğunda ise, ciddi toplumsal sorunların
ortaya çıktığı bir kurumdur aile.
Değerli
milletvekilleri, Türk ulusu, aile kurumuna önem veren bir ulustur.
Bunu, Anayasamızda yer alan Aile, Türk toplumunun temelidir.
hükmüyle ve yine Ailenin korunması başlıklı
41inci maddesiyle de devlete, aileyi, kadın ve çocukları
korumak, güçlendirmek, huzur ve refahını artırmak
için gerekli önlemleri almak görevini vererek, toplumun temelini
oluşturan aileye verilen değer kuvvetli bir şekilde
belirtilmiştir.
Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün görevi ise,
Türk ailesinin bütünlüğünün korunmasına, aile bireylerinin
birbirleriyle olan bağlarının güçlendirilerek refah
düzeylerinin arttırılmasına yönelik araştırmalar
yapmak ve bu amaçla projeler geliştirmektir. Aileye yönelik
ulusal bir politika oluşturmak ve kamuoyunu bu anlamda bilinçlendirmek,
bu Genel Müdürlüğün görevleri arasındadır. Ancak, bugün
itibarıyla baktığımızda, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğünün bu görevlerini yerine
getirdiğini söylemek mümkün değildir. Aslında kabul
etmek gerekir ki, 20 milyondan fazla kişinin yoksulluk ve 1 milyondan
fazla kişinin de açlık sınırının altında
yaşadığı bir ülkede, milyonlarca işsizin olduğu
bir ülkede aile bütünlüğünün korunması son derecede zordur.
Türk toplumunda aile reisinin saygınlığı ve
ağırlığı vardır. İşsiz olan ve bu
nedenle ailesinin geçimini sağlayamayan, ailesinin basit
gereksinimlerini karşılayamayan aile reisinin aile bireyleri
üzerinde bir saygınlığı ve ağırlığı
olabilir mi? Örneğin, babanın işsiz olması, ailenin
geçimini sağlayamaması, onu aile bireylerine baskı
yapmaya, şiddete yöneltmiyor mu? Sevgiyi, saygıyı ortadan
kaldırmıyor mu? İşsiz olduğu için babasından
veya annesinden harçlık isteyen gencin bu nedenle içine
düştüğü bunalım ve öfke, aile bağlarını
güçlendirir mi, gevşetir, hatta yok eder mi?
Değerli
milletvekilleri, açlık ve yoksulluk, sefalet ve işsizlik,
aile bağlarını da, sevgi ve saygıyı da siler
süpürür. Dört yıllık AKP İktidarında, toplumun temeli
olan aileyi, aile bağlarını güçlendirmek, refah ve mutluluğunu
artırmak için, maalesef, hiçbir önlem alınmadı. Tam tersine,
insanı dışlayan ekonomik uygulamaları nedeniyle
ailelerde parçalanmalar, bölünmeler arttı. Bunun sonucu olarak
da toplumda suç oranları arttı, uyuşturucu kullanımı
yaygınlaştı. Sokak çocukları, dilenen çocuklar,
bakıma muhtaç çocukların sayısındaki olağanüstü
artış, dört yıllık AKP İktidarının aile
üzerinde yarattığı tahribatın yansımalarıdır.
Bir
yandan terör, diğer yandan, dört yıldan beri sürdürülen insanı
dışlayan IMF politikaları yüzünden kendi toprağında
geçinemediği için büyük kentlerin varoşlarına göçen,
köylü de kentli de olamayan, kentlerin ağır koşulları
altında ezilen ailelerin yaşadıkları dram, toplumsal
yaşam ve huzur için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bu durumdaki aileler, anne babalar, kendi elleriyle
küçük çocuklarını sokağa, para kazanmaya yolluyorlar.
Bu koşullarda sokağa gönderilen çocuklar para kazanmak
için ya dileniyor ya mendil satıyor ya da kapkaç yapıyor.
İşte, bu şekilde küçük yaşta aile disiplininden
uzaklaşan çocuklar bir süre sonra sokak çocuğu oluyor, madde
bağımlısı oluyor, suç makinesi oluyor. Sokakta yaşayan
çocuklar, madde bağımlısı çocuklar sorunu giderek
ağırlaşmakta ve günlük yaşamımızı
tehdit eder bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, en kalabalık caddeler bile can güvenliği,
mal güvenliği açısından tekin değil. Ne zaman kapkaça
uğrayacağınız ne zaman gasba uğrayacağınız
belli değil. İşte bu durum, aile bağlarının
zayıflamış olmasının, hatta yok olmasının
doğal sonucudur.
Sayın
milletvekilleri, parçalanmış aileler sorunu giderek büyüyor.
Boşanmalarda ve aile içi şiddette olağanüstü artış
var. Çocuk yaşta evlilikler, yasa dışı olan ve aile
kavramını sulandıran imam nikâhlı birliktelikler
artıyor.
Değerli
milletvekilleri, bütçeler sadece rakamlardan ve gelir-giderden
ibaret değildir, böyle olmamalıdır. Bütçeler insan
için yapılır, insanın refahını, mutluluğunu
sağlamak için yapılır. Toplumun en temel direği
olan ailenin bütçesi olumlu değilse, aile bireylerinin mutluluğunu,
refahını sağlayamıyorsa ülke bütçelerinin gelir-giderlerinin
dengeli olmasının hiçbir kıymeti yoktur. Ülke bütçeleri,
aileleri, aile bireylerini ve dolayısıyla vatandaşları
mutlu etmiyorsa sorun büyüktür, ülke sorunların altında
kalır, bu sorunlardan kurtulamaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ersin, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET
ERSİN (Devamla) Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz
günlerde, Sayın Başbakanın ailelere dönük bazı
söylemleri oldu. Bakın, bir söyleminde şunu söylüyor: Haremimize
girdiler, siz kendi hareminize bakın.
Değerli
arkadaşlarım, cumhuriyet Türkiyesinde harem yok, aile
var; anne ve babalardan oluşan aileler var, anne baba ve çocuklardan
oluşan aileler var. Şimdi, Sayın Başbakan, bu söylemiyle
yüz yıl geride kaldığını ortaya koyuyor. Padişahların
haremi vardı. Padişahların, eşler ve cariyelerden
oluşan haremleri vardı. Ama, onlar padişahlık dönemindeydi.
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) O, işin özeli.
AHMET
ERSİN (Devamla) Cumhuriyet Türkiyesinde haremlik, harem
diye bir kavram yoktur.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Belki bunun da vardır kardeşim, nereden
biliyorsun?
AHMET
ERSİN (Devamla) Maalesef, Sayın Başbakan
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Belki onun da cariyeleri vardır, nereden
biliyorsun?
AHMET
ERSİN (Devamla)
Atatürk cumhuriyetinin Başbakanı
mı yoksa Türkiyenin padişahı mı olduğu konusunda
kafasının karışık olduğunu düşünüyorum.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) O, mahremden geliyor.
AHMET
ERSİN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bu konuda
asıl tepkiyi kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanından
beklerdik. Cumhuriyet Türkiyesinde haremin olmadığını,
çağdaş ve Atatürk Türkiyesinde sadece ailenin olduğunu
söylemesi ve Başbakanın bu söylemine tepki göstermesi lazımdı.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Biz kınıyoruz Başbakanı,
kınıyoruz.
AHMET
ERSİN (Devamla) Ama, maalesef bunu yapmadı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ersin, teşekkür ediyorum. Lütfen
AHMET
ERSİN (Devamla) Teşekkür edeyim Başkan.
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Buyurun.
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) Derin konulara girdi Sayın Başkan!
AHMET
ERSİN (Devamla) Ben de teşekkür edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN
Tamam, teşekkür ettiniz zaten. Teşekkür ediyorum.
AHMET
ERSİN (Devamla) Efendim kime teşekkür, size teşekkür
ettim. Genel Kurula söyleyeyim.
Değerli
arkadaşlarım, maalesef, Sayın Başbakan, Tayyip
Bey, bugünün
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Ersin.
AHMET
ERSİN (Devamla)
bugünün, bugünün, bu neslin Başbakanı
değil. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti
sıralarından gürültüler)
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) Neyin Başbakanı? Ne biçim konuşuyorsun!
Sözünü geri al! Bu sözünüzü geri alın!
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Kimse geçerken canı istedi diye Başkan olamaz!
BAŞKAN
Sayın Ersin, mikrofonu kapattıktan sonra söylediğiniz
sözleri lütfen düzeltir misiniz.
AHMET
ERSİN (İzmir) Ne dedim?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Duyuldu mu ya? Biz duymadık. Ne dedi ya?
Ne dedi?
BAŞKAN
Lütfen Sayın Ersin
AHMET
ERSİN (İzmir) Siz söyleyin, ben söyleyeyim.
BAŞKAN
Hayır, duyulmadı Sayın Ersin. Lütfen düzeltir misiniz.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Önce ne söylediğini duyalım.
EDİP
SAFDER GAYDALI (Bitlis) Duyulmayan şeyin neyini düzeltecek?
Önce bir duyalım, sonra düzeltsin.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Mikrofonu aç da bir söyle bakayım, neymiş
duyalım.
AHMET
ERSİN (İzmir) İsterseniz söyleyeyim
İsterseniz
söyleyeyim
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) İzmirliye yakışmadı bu.
AHMET
ERSİN (İzmir) İsterseniz söyleyeyim
İsterseniz
söyleyeyim
BAŞKAN
Lütfen Sayın Ersin, oturur musunuz.
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) Yakışmadı Ahmet Bey.
BAŞKAN
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı,
Zeynep Damla Gürel, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA ZEYNEP DAMLA GÜREL (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
önümüzdeki dönem mali yılı bütçesi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve bu vesileyle
yüce Meclisi ve sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Hükûmetin, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğünün önümüzdeki dönemde sorumlu olduğu
görevleri yerine getirebilmesi için öngörmüş olduğu bütçe,
sadece 2 milyon 113 bin yeni Türk lirası. Yani, bugün, burada
sizlerle aşağı yukarı 2 milyon yeni Türk lirası
değerindeki bir bütçe için konuşacağız.
Bakın,
isterseniz, sizinle çok çok basit bir hesaplama yaparak başlayalım
konuşmamıza. Son nüfus sayımı rakamlarını
ele alalım. Bir an için on sekiz-on dokuz yaş altındaki
kız çocuklarını hesabımıza dâhil etmeden, sadece
on dokuz yaş üstündeki kadın nüfusumuzun 20 milyon civarında
olduğunu kabul edelim ve Hükûmetin öngörmüş olduğu bu
2 milyon yeni Türk lirası değerindeki bütçeyi, 20 milyonluk,
on dokuz yaş üstü kadın nüfusumuza oranlayalım. Hepimiz
karşılaşacağımız rakamın 10 kuruş
olduğunu kolaylıkla bulabileceğiz. 10 kuruş, değerli
milletvekili arkadaşlarım, 10 kuruş! Hükûmetin 2007
yılında uçsuz bucaksız sorunlarla mücadele eden vefakâr,
fedakâr ve cefakâr Türk kadınına yapmayı öngördüğü
yatırım, sadece ve yalnızca 10 kuruş değerinde
maalesef!
Sayın
Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçesinin sunumunu yaparken
son derece iddialı hedeflerden bahsediyor, ama, hemen ardından
da, bütün o iddialı ve devlet politikası olarak nitelendirdiği
hedefler için, devletin kendi kaynaklarından, 2007 yılı
içerisinde kadın başına 10 kuruş yatırıma
karşılık gelen 2 milyon yeni Türk lirası değerindeki
bir bütçeyi onaya sunuyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, bu durum, maalesef, ciddiye
alınabilir ve kabul edilebilir bir durum değildir. Bu bütçe,
bizim açımızdan, tam anlamıyla öne sürülen iddialarla
uyumsuz, ihtiyacı karşılamaktan son derece uzak ve gayriciddi
bir bütçedir. Açıkçası, ben, 2 milyon YTLlik bütçeyi, Türk kadınına
karşı yapılmış olan büyük bir ayıp olarak nitelendiriyorum.
Bugün, Türkiyede kadına yönelik bütçe, esasında eşitsizlikle
mücadele konusunda faaliyet gösteren tek kamu kuruluşu olan
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesidir ve bu
bütçe, özünde, Hükûmetin kadın meselesini ne kadar sahiplenebildiğini
ve ne kadar ciddiye aldığını çok somut bir şekilde
ifade eder.
Bugün,
ülkelerin kalkınmışlıklarının, modernliklerinin,
çağdaşlıklarının en temel göstergesi, kadın-erkek
eşitliğidir. Bugün, bütün uluslararası kuruluşlar
tarafından hazırlanan ülke raporlarının tamamında,
katıldığımız bütün uluslararası toplantılarda,
Avrupa Birliği sürecinde yapılan görüşmelerin tümünde
ülkemize yöneltilen en büyük eleştirilerden bir tanesi, kadın
konusundadır.
Allah
aşkına, 2 milyon YTLlik bir bütçeyle neyi çözebilirsiniz
değerli milletvekili arkadaşlarım? Türkiyede kadın-erkek
eşitliğini sağlamaya yönelik nasıl bir eylem planı
oluşturabilirsiniz? Kadının hangi sorununu ele alabilirsiniz?
Kadının sağlık problemini mi, eğitim problemini
mi, istihdam problemini mi çözebilirsiniz? 21inci yüzyılda
ülkemizin en büyük ayıplarından bir tanesi olan töre ve namus
cinayetleriyle mücadele konusunda hissedilebilir bir oranda
ilerleme sağlayabilir misiniz? Şiddet gören, tehdit gören,
devletten yardım isteyen kadınların karakollarda,
savcılıklarda müracaat edebilecekleri birimleri kurabilir
misiniz? Bir şiddet veri sistemi oluşturabilir misiniz?
Kadın sığınma evlerinin sayısını,
mesela bir yılda en az 5 katına çıkarabilir misiniz?
Bütün bunları, 2 milyon yeni Türk lirasıyla yapabilir misiniz
değerli milletvekili arkadaşlarım?
Bütün
bu sorunların ötesinde size sormak istiyorum: Adalet ve Kalkınma
Partisi Hükûmeti olarak, temsilde cinsiyet eşitliğini
sağlamaya yönelik gerçekçi bir eylem planınız var
mı? Bugün, hepimiz gayet iyi biliyoruz ki, kadını, karar
alan yapıların içerisinde, yani Mecliste ve yerel yönetimlerde
görünür hâle getirmeden, yasamaya kadın bakış açısını
yansıtmadan gerçek anlamda bir kadın-erkek eşitliğinden
söz edebilmek, kadının toplumdaki statüsünü güçlendirebilmek
mümkün değil. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, zamanında,
Anayasamızın 10uncu maddesindeki değişiklikleri
gerçekleştirirken sizleri bu kürsüden uyarmıştık,
ülkemizde pozitif ayrımcılık veya cinsiyet kotası
uygulamasına geçişin önünü açalım istemiştik.
Sayın Çubukçu, kalkmıştı -o zaman kendisi bakan değildi-
yine bu kürsüden pozitif ayrımcılığı desteklemek
de bir görüştür, desteklememek de bir görüştür demişti.
O
zaman, ben, şimdi, kendisine soruyorum: Sayın Bakanım,
madem ikisi de bir görüş, peki, siz hangi görüşten yanasınız?
Pozitif ayrımcılığı destekliyor musunuz desteklemiyor
musunuz? Emin olun, Türkiyedeki bütün kadınlar, bu konudaki görüşlerinizi
net bir ifadeyle duymak istiyorlar. Siz, temsilde cinsiyet eşitliği
sağlanmadan toplumda cinsiyet eşitliğinin gerçekleşebileceğine
inanıyor musunuz? Eğer inanmıyorsanız, temsilde
cinsiyet eşitliğini sağlamak için, bizim bilmediğimiz,
bulmadığımız, dünyanın bütün gelişmiş
ülkelerinin keşfedemediği, harika, mucizevi, farklı
bir çözüm öneriniz mi var? Eğer, bir başka öneriniz yoksa, elinizde
her türlü imkân varken, neden çıkıp kadınlar adına,
yüreklice, cinsiyet kotasını savunamıyorsunuz? Biz
ana muhalefet partisi olarak, inanın, size bu konuda her türlü
desteği vereceğiz. Çıkın ve partinizi, Sayın
Başbakanı bu konuda ikna edin ve gerekli adımları
atın.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, son dönemlerde Mecliste, hep
birlikte, kadınların sorunlarıyla ilgili olarak, çeşitli
yasalarda, çok önemli birtakım değişiklikler ve iyileştirmeler
gerçekleştirdik. Fakat, tabii ki, kadınların yasalarla
elde ettiği bu yeni haklarını uygulamada talep eder
konuma gelebilmesi için, ülke genelinde, Anadoluda, ciddi ve kapsamlı
bilinçlendirme çalışmalarının yapılması
gerekiyor. Bu bilinçlendirme çalışmalarının bir
parçası olduğuna inandığımız için, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak sizlerden bazı taleplerimiz var: Lütfen, belediyelerinizin
dağıttığı kitaplardaki kadını
aşağılayan, Orta Çağ özlemini dile getiren hurafelere
bir daha rastlanmaması için önlem alın. Partinizin düzenlediği,
kadın ve erkeğin ayrı oturmak zorunda bırakıldığı
toplantıları engelleyin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Gürel, lütfen toparlayın.
Buyurun.
ZEYNEP
DAMLA GÜREL (Devamla) Parkların kadın-erkek ayrımına
göre açılmasını durdurun. Partinizin içerisinde, kendi
eşine şiddet uygulayan partililerinizi kınayın
ve kendi partilileriniz dahi olsa cezalandırılmalarının
önünü açın.
Bakın,
Sayın Başbakanın son yaptığı harem
açıklaması, her ne kadar yanlış bir Türkçeyle yapılmış
dahi olsa, amacı anlaşılmıştır. Son derece
üzücü! Bırakın bu zihniyeti lütfen! Bu zihniyeti, 21inci
yüzyılın çağdaş Türkiyesine taşımayın,
çünkü, Türk halkı, sizin dünya görüşünüz çerçevesinde kadını
toplumun içerisinde nereye yerleştirdiğinizi tam olarak
göremiyor. Biz kendi dünya görüşümüz çerçevesinde, Türk kadınının
toplumda en üst düzeyde, erkekle eşit bir yerde yer alması
gerektiğine inanıyoruz.
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) Partimiz bir kadını bakan yaptı.
BİHLUN
TAMAYLIGİL (İstanbul) Saygılı olun!
ZEYNEP
DAMLA GÜREL (Devamla) Çünkü, biz, herhangi bir partinin milletvekilleri
değiliz değerli arkadaşlarım. Biz, cumhuriyeti,
kadını ve erkeğiyle el ele kurmuş olan bir partinin,
Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleriyiz ve cumhuriyeti yaşatmak
ve çağdaş demokrasi alanında yeşertmek için kadın
ve erkek el ele mücadele vermeye devam edeceğiz.
Hepinizi
en içten sevgi ve saygılarımla selamlar, teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Gürel.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı İzzet
Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Çetin, süreniz on dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA İZZET ÇETİN (Kocaeli) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 yılı bütçe kanunu tasarısının
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına konuşacağım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
Türkiye Cumhuriyeti bütçesinden sonra, büyüklük itibarıyla,
belki en büyük rakamı yöneten, yönlendiren, kullanan bir bakanlık.
Aslında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
adına uygun bir aktivite içerisinde gözükmemekle birlikte,
büyük kuruluşlarımızın, kurumlarımızın
koordinatörlüğünü yapan bir bakanlık konumunda, 70 milyon
insanımızı kucaklayan, ilgilendiren, kucaklaması
gereken bir bakanlık, gerçekten, sosyal politikanın icra
organı, icra birimi olarak değerlendirilmesi gereken
bir bakanlık. Ancak, kendi bünyesinin dışında bazı
kurumların da belki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bünyesinde olması gerekir idi. 5510 sayılı Yasa Anayasa
Mahkemesinden kısmen döndü. O Yasa içerisinde, primsiz ödemelere
ilişkin kurumların da Çalışma Bakanlığı
bünyesine taşınması, o Yasa açısından da, Bakanlık
açısından da, ülkemiz açısından da yararlı olacaktı.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı alanında, AKP milletvekili arkadaşlarımız,
zaman zaman Bakanımız çıktı, buralarda, Genel Kurulda,
bütçe görüşmelerinde Bakanlığın icraatlarını
anlattılar, dört yıllık süre içerisinde neler yaptıklarını
anlattılar. Ama, gözden kaçmaması gereken bir durumun altını
çizmek istiyorum: Gerçekten, AKPnin iktidara geldiği son dört
yıl içinde, sosyal haklar konusunda çalışma yaşamı
belirsizlik ve bir kaos ortamında ilerliyor. Yani, yasalar yapılıyor,
her bir yasaya reform deniliyor. Arkasından, uygulamaya girmeden
birtakım aksaklıklar ortaya çıkıyor, yeniden düzeltmeler
yapılıyor, yeniden yola devam etmeye çalışılıyor.
Bunun en somut örneğini 5510 sayılı Yasada bir kez daha
gördük. Muhalefeti ve tarafları dinliyormuş gibi yapıp
Sosyal diyaloğu artırdık, sosyal tarafları bir
araya getirdik, onların görüşünü aldık. denilerek
yapılan düzenleme, bildiğiniz gibi, önceki gün Anayasa
Mahkemesinden kısmen geri döndü. Gerçekten o Yasa çıktığı
zaman da söylemiştim, 5510 sayılı Yasa, Cumhuriyet
Halk Partisinin, görüşmelerine temel yasa olarak getirdiğiniz
için katılmadığı Yasa bir ucube olarak çıkmıştı;
ne yazık ki, Anayasa Mahkemesinin belli hükümlerini geri çevirmesinden
sonra, hilkat garibesi hâline gelen bir yasa konumunda.
Gerçekten,
şimdi sizin Anayasa Mahkemesi bu hâle getirdi ne yapalım?
diye geçiştirmeye, onu o biçimiyle uygulamaya hakkınız
yok. Gerçekten birleştirmeden kasıt, en iyiyi hedef alan
bir düzenleme olmalıydı. Bu da belki çalışma koşulları
açısından Emekli Sandığına tabi devlet memurlarının
koşulları olabilirdi emeklilik koşulları
açısından. Siz, devlet memurlarının çalışma
ve emeklilik koşullarını da Bağ-Kurlunun bile gerisine
taşırsanız, onun yüksek yargı organından döneceği
ta baştan belliydi.
Şimdi,
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararı tartışacak
değilim. Gerçekten, yargıya, hukuka saygımız var
ama, ayırımcılığa, eşitsizliğe, adaletsizliğe
saygımız hiçbir konuda olamaz. Bu konuda da eğer bir hak
teslim edilecekse ya da bir haksızlık var deyip Altmış
beş yaşında çalışamaz. denilmesi gereken
bir kesim var ise işçiler ve Bağ-Kurlular olabilirdi. Bunu,
vakit geçirmeden Hükûmetin düzeltmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, yine bu Hükûmet döneminde, toplumsal kesimler arasındaki
sosyal diyalog son bir yıldır tabana vurmuştur. Buyurganlık
ve çoğunluğa dayalı ben yaptım, oldu mantığı
her yerde egemendir. Sosyal taraflarla ilişki, yazılı
görüş istenmesine, olmadı yeniden tekrar görüş sorulmasına
indirgendi. Sosyal taraflarla ilişki, neredeyse sempozyumlarda,
konferanslarda ve genel kurullardaki açış konuşması
yapılması, aynı salonda bulunulması, selamlaşılması
sosyal diyalog olarak değerlendirilmektedir.
Ekonomik
ve Sosyal Konsey, hem bileşim açısından hem çalışmaları
açısından son derece yetersizdir. Gerçekten ülkemizde çalışma
alanına denetimsizlik egemendir. Yıllardan bu yana uygulanan
özelleştirme sonucunda işini kaybedenlere her gün yenileri
eklenmektedir.
Bakınız
şimdi, Kocaelide 2004 yılında 100,5 milyon dolara
Yıldız Entegreye verilen Türkiye'nin tek gübre üreticisi,
üre üreticisi konumunda olan İGSAŞ fabrikasında, aradan
iki yıl geçtikten sonra -üretim duralı sekiz ay oldu,
beş günden bu yana da işçiler kendisini, 217 işçi fabrikaya
kapattı- üretimden tamamen vazgeçilerek ithalata dayalı
bir gübre politikasının sonucu İGSAŞı alan
Yıldız Entegre de o fabrikayı çalıştırma
yerine, limanlarını, arazilerini değerlendirerek
işçileri kapının önüne koymaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten 300 kişi istihdam ediyor, sendikalı
230 kişi var orada, yaklaşık 2 bin kişinin ekmek kapısı;
vergi ve fon açısından, katma değer açısından,
ülke ekonomisine katkısı 150 milyon dolar. Üretim yapılmadığından,
ithalat için gerekli olan döviz kaybı 137,5 milyon dolar yılda.
Siz, burayı 100,5 milyon dolara özelleştirdiniz, aradan iki
yıl geçti, işçilerin hepsi kapının önüne konulmak
durumunda. Şimdi onlar, ne yazık ki, özelleştirme
mağduru da sayılmayacak. İşçiler ne yapacağını
bilemez vaziyette, kendilerini şu anda fabrikaya kapattılar.
Herhâlde, Bakanlık oraya da ilgisiz.
Değerli
arkadaşlarım, tabii, çalışma yaşamının
kuralları da altüst oldu. Şu anda kuralsızlık egemen.
İş Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü
yönetmelik hâline getirilip uygulamaya kalkıldığı
için 2005 yılında Danıştayca iptal edildi. Yasa yapıyoruz,
yasa hâline getireceğiz
Hâlâ gelecek.
Yine
bu dönemde, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartında
memurların örgütlenme ve toplu sözleşme haklarına
ilişkin çekince koyduk. O çekinceler, yarınlarda çok uzun
bir süre geçmeden, yine Avrupa Birliği tarafından önümüze
konulacak. Yani, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartında
-ki, Hükûmetin tutumu ILO normlarından uzak- her şeyi Avrupa
Birliği doğrultusundaki, onların ileri sürdüğü
konulara uyumlaştırmaya yönelik çabaları gerçekten
tatmin etmiyor, yetersiz kalıyor.
Değerli
arkadaşlarım, sorun çok. İş Yasasına göre
iş güvencesinin geçerli olması için iş yeri işçi
sayısının 30 ve daha çok olması, taşeronlaştırma,
baskı ve genel olarak esnek çalıştırma nedeniyle,
sendikalar örgütlenmede eksik kalıyor, örgütlenmelerini tamamlayamıyorlar,
trilyonlarca liralarını örgütlenme adı altında
sokağa atıyorlar. Çünkü, örgütledikleri, sendika üyesi
yaptıkları işçiler ertesi günü ya kapının
önüne konuluyor ya da baskıyla bir gecede sendikalardan istifa
ettiriliyorlar.
İstihdam
politikaları ve ücret sistemleri açısından da tam bir
çözümsüzlük egemen. Norm kadro uygulaması nedeniyle 150 bine
yakın işçinin kadro sorunları, sosyal güvenlikleri
ve ücretlendirme koşulları haksızdır ve yıllardır
çözüm üretilmemiştir. Kıyı balıkçılığı
yapan teknelerde çoğunlukla dönemsel olarak çalışan
yüz binlerce işçi hâlâ pay alarak ücretlendirilmektedir. Çalışma
Bakanlığı bu alanda tam bir ilgisizlik içindedir. Orman
köylüsü vahidi fiyat uygulamasından hâlâ kurtarılabilmiş
değildir. 70 bin geçici köy korucusunun ücret ve sosyal güvenlik
hakları, devletin, kamunun içinde olmalarına rağmen,
yoktur. Bunların da herhâlde Çalışma Bakanlığının
ilgi alanında olmadığını belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten, sıkıntılarımız,
sorunlarımız alabildiğine fazla. Dört yıldan bu
yana, yeniden yapılandırma ve reform diye, devlet bürokrasisinde,
özellikle Çalışma Bakanlığı bünyesindeki kurumlarda
bir koşuşturma, çaba egemen; ancak, iş yerlerinde Orta
Çağın çalışma koşulları, AKPnin işçilere,
emekçilere hediyesi oldu. Bir asgari ücretli iş bulabilmek
için kapı kapı dolaşan insanlar yanında, özelleştirme
nedeniyle işini kaybetmiş
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Çetin, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İZZET
ÇETİN (Devamla)
arkadaşlarımız, işçiler,
657 sayılı 4/Cye göre çalışanlar, ki, Mecliste
1.004 kişi, onlar başta olmak üzere, hepsi, geçici çalışanlar,
Çalışma Bakanlığından medet umuyorlar, ama, o
medetin de nafile bir bekleyiş olduğunu söylemek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çalışma yaşamının içine
itildiği gizlenmiş, saklanmış, genel kaos ortamı
en kısa zamanda aşılmalıdır. Hemen her
şey yolunda gidiyor, projeler uygulanıyor, yeni projeler
başlatıyoruz, en kısa zamanda çözeceğiz, böyle
bir sorun yok, nereden çıktı? diyerek, milyonlarca insanın
yaşadığı sorunları artık örtbas etmek
olanaklı değil.
Konuşmamı,
Falih Rıfkı Atayın söylediği Yalanların ve
rüyaların ömrü kısadır! diyerek tamamlıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Çetin.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına beşinci konuşmacı, Bayram
Ali Meral, Ankara Milletvekili.
Sayın
Meral, buyurun.
Aynı
zamanda, son konuşmacı Sayın Meral.
Süreniz
on dakikadır Sayın Meral.
CHP
GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütçe görüşmelerini sonuna kadar izliyoruz.
AK Parti milletvekili arkadaşlarımın konuşmalarını
titizlikle takip ediyoruz. Sanki, arkadaşlarım ayrı
bir Türkiyede, biz ayrı bir Türkiyede yaşıyoruz. Arkadaşlarım
genelde Türkiyeyi güllük gülistanlık içerisinde gösteriyorlar.
Acaba durum öyle mi değerli arkadaşlarım? Ben, Sayın
Bakanımızı burada eleştirmek istemiyorum özellikle,
çünkü, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı çıkarken Sayın
Bakanımızın ne kadar rahatsız olduğunu, hatta
hatta, Bakanlığını kendi gönlünce yürütemediğinin
bir sezinliğini de hissediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce arkadaşlarım burada konuşma
yaptılar. Bu arkadaşlarımla birlikte sendikadayken
57nci Hükûmetin çıkardığı yasa tasarısında
prim gün sayısı kademeli olarak 7 bin iş günüydü; kadınlarda
elli sekiz, erkeklerde altmış yaştı. Bu arkadaşlarımla
birlikte meydanlarda Mezarda emekliliğe hayır! diye haykırdık.
Şimdi, geldik, değerli arkadaşlarım, prim gün sayısı
çıktı 9 bine, yaş çıktı altmış-altmış
beşe. Bu arkadaşlarım burada bunu savunuyorlar. El
insaf! Konuşmak zorunda mısınız yani değerli
arkadaşlarım? Bunun bir farklı deyimi var mı? Efendim
Tasarruf Teşvik Fonunu ödedik
Teşekkür ederim, ama, nereden
ödediniz? İşsizlik Sigortası Fonunda şu anda 23
katrilyonun üzerinde işçinin parası var, oradan ödediniz.
Yani, sizin bütçeniz, yani gelir gideri karşılasa, bütçeniz
açık verir mi? İşçinin bir cebinden aldınız,
bir cebine koydunuz.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bakınız ne yapıyoruz?
İşsizlik had safhada, hiçbir çözüm noktası yok. Ayrıca,
esnaf perişan. Emekli, bugün, değerli arkadaşlarım,
hâlen daha ucuz ekmek kuyruğunda sıra tutuyor, nöbet bekliyor.
Memur sokaklara düşmüş. Çiftçi, ektiğine, biçtiğine
pişman olmuş. 731 bin esnaf döneminizde iş yeri kapatmış.
Çifte üniversite mezunu gençler asgari ücretle iş bulamamış.
Döneminizde, 2005 yılında 3.900 vatandaşımız,
ama şöyle ama böyle, intihar etmiş, yokluğun, yoksuzluğun
getirdiği baskılardan. 2006 yılının dokuz
ayında 1.610 cinayet olmuş, adam öldürülmüş; 9.668 kapkaç
olmuş, 112.606 hırsızlık olmuş.
Değerli
arkadaşlarım, Başbakan Yardımcınız 18
milyon vatandaşımız aç geziyor. demiş. Siz böyle
bir Türkiyeye nasıl mutlu bir tablo çizersiniz? İşte,
sizin getirdiğiniz Türkiye bu. Bu da yetmiyor değerli arkadaşlarım.
Ne yapmanız lazım? İşte, memura verdiğiniz,
Bağ-Kurluya verdiğiniz tabanları söyleyeyim:
Bağ-Kurlunun taban ücreti 394 yeni Türk lirası. Yoksulluk
sınırı, açlık sınırı, değerli arkadaşlarım,
594 yeni Türk lirası, onun altında. Asgari ücret de 380 yeni
Türk lirası. Hangi Türkiyeden bahsediyorsunuz? Tablo bu. Bunun
tersini söyleyecek bir babayiğit var mı içinizde?
Değerli
arkadaşlarım, bu da yetmiyor. Şimdi, IMFyle yeni bir anlaşma
yaptınız. Hani meydanlarda IMFyle bütün yapılan anlaşmaları
yırtacağız, atacağız. diyen siz değil miydiniz?
Ne yaptınız şimdi? Yetmedi, Türkiyeyi, Telekomu, Telsimi,
TÜPRAŞı, Şeker Fabrikasını, Tekeli, Erdemiri,
Petrol Ofisini, bankaları, binlerce müesseseyi sattınız;
biraz önce arkadaşımın söylediği gibi binlerce
insanı kapı dışı koydunuz ve şimdi onları
kendinize yalvartırıyorsunuz. İşe sokacağız,
yok 4/Cden mağdur olmuşlar, bunların durumlarını
düzelteceğiz. diye söz veriyorsunuz, işçiler geldiği
zaman da kaçıyorsunuz.
Şimdi,
IMFye yeni bir niyet mektubu daha verdiniz. Binlerce insanı yine
kapı dışarı koyacaksınız. 2007 yılında
9 milyar dolar kaynak bulacaksınız diye IMFye niyet mektubu
verdiniz. Hangi müesseseleri şimdi özelleştireceksiniz
biliyor musunuz niyet mektubunuzda? Petkim, Tekel, Halk Bankası,
Ziraat Bankası, Elektrik Dağıtım, şans oyunları,
İzmir, Bandırma, Derince, Samsun limanları değerli
arkadaşlarım. Ayrıca, Bor, Ereğli, Kayseri şeker
fabrikaları.
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) Ve Türk Hava Yolları.
BAYRAM
ALİ MERAL (Devamla) Türk Hava Yolları.
Şimdi,
kusura bakmayın da Türkiyede neyi bıraktınız ve
bu paralar nereye gidiyor değerli arkadaşlarım? Allah
selametlik versin, bir zamanların başbakanı bize derdi
ki: Ben buraları özelleştiriyorum. Evet. Yeni iş yerleri
açacağım. Hangi iş yeri açıldı değerli arkadaşlarım?
Yabancı sermayeye bel bağladınız, ülkeye geldiğinde
bayram ediyorsunuz. Yabancı sermayenin ülkenin hangi tarafında
bir tane yatırım yaptığını söyleyebilir
misiniz? Kârlı müesseseleri aldı, şimdi sıra geldi,
değerli arkadaşlarım, bu müesseselere. Yaptıklarınız
bu, yaptıklarınız. Ama, bakınız, günah değerli
arkadaşlarım ve yazık; yazık, çok yazık. Türk
Telekomu, kâr eden Türk Telekomu beş yıl taksitle bir uluslararası
firmaya sattınız, 6,5 milyar dolara sattınız. Bunun
yıllık kârı, değerli arkadaşlarım -gazetede
herhâlde okudunuz- 3 milyar 473 milyon dolar. Beş yılda ne taksit
ödüyor biliyor musunuz bu müessese? Bu müessese 1,4 milyar dolar
taksit ödüyor. Yani, kusura bakmayın, iki sene kârını,
daha kârından azını ödese, bu müessese oraya bedavadan
kalıyor değerli arkadaşlarım.
Sayın
AK Partililer, insaf, biraz insaf edin değerli arkadaşlarım!
Ortada bu. Bunu ben söylemiyorum, sizin kaynaklarınızdan
alıyorum, devletin kaynaklarından bunlar, devlet arşivi.
Yapılan bu. Yarın, korkarım ki, Halk Bankasını
da Ziraat Bankasını da Türk Hava Yollarını da yine
böyle birilerine yağma ettirirsiniz değerli arkadaşlarım,
birilerine yağma ettirirsiniz; belki de adamları hazırdır.
Hani,
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım, TÜPRAŞı
da böyle kaptırmıştınız birine, yüzde
65,74ünü. Birilerine, uluslararası yine yandaşınıza,
Sayın Maliye Bakanının, uçağıyla Türkiyeyi
dolaştığı bir firmaya, 1 milyar 400 milyon dolara
satmıştınız. Kaşla göz arasında yüzde
14,74ünü o firmaya yine sattınız. Geri kalan yüzde 51i neye
satıldı biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?
4 milyar 140 milyon dolara. Aradaki fark, 2 milyar 700 küsur milyon dolar.
IMFden 1 milyar dolar borç alabilmek için, elli kere şapka çıkarıyorsunuz!
Günah değil mi değerli arkadaşlarım?
Böyle
bir yağmaya, böyle bir talana göz yummaya veya göz yumanlara öncülük
edenlere burada el kaldırmaya, onları affetmeye vicdanınız
elveriyor mu sizin sayın milletvekilleri? İşte Türkiyenin
yapısı bu. Bununla mı övünüyorsunuz? İşçi perişan,
emekli perişan, çiftçi perişan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Meral, buyurun.
BAYRAM
ALİ MERAL (Devamla) Her türlü huzursuzluk, rahatsızlık
başını almış yürümüş, iş şartlarından
bahsediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, 57nci Hükûmet döneminde
-benim iki arkadaşım da bunun canlı şahididir- Allah
rahmet etsin, Sayın Ecevitin Başbakanlığında
sabahın dördüne kadar elde ettiğimiz iş güvencesi nereye
gitti değerli arkadaşlarım? İşçinin elinde
kala kala bir kıdem tazminatı kaldı, 12 Eylülün dokunamadığı,
dokunmadığı bir kıdem tazminatı kaldı.
Geçenlerde
bir bakanımız Bunun mutlaka bir gözden geçirilmesi lazım,
bunun bir değerlendirilmesi lazım. diyor değerli arkadaşlarım.
Bir tek o kaldı elinde. Sizi göreyim onu da alın da, o işçinin
aklı başına gelsin, aklı başına. Başka
türlü aklı başına gelmez o işçinin. Gelsin de, ondan
sonra size o meydanları dar etsin.
Bir
zamanlar işçinin hakkına, hukukuna saygı duymayan
başbakanlar geldi Türk-İşin Genel Kuruluna, Sizden
özür diliyorum, benim başbakanlığımı elimden
aldınız, şimdi size geldim başbakanlığımı
istiyorum. dedi dönemin bir başbakanı.
Değerli
arkadaşlarım, olay şöyledir böyledir, sizden bir ricada
bulunmak istiyorum: Ülkenin bu birikimlerini yağmalatmayın,
yağmalamak isteyenlere müsaade etmeyin. Burada tüyü bitmemiş
yetimin hakkı var. Siz tüyü bitmemiş yetimin hakkını,
meydanlarda, savunacağız diye vatandaştan oy istediniz
ve iktidar etti vatandaş sizi, ama, şimdi siz, tüyü bitmemiş
yetimin hakkını birilerine talan ettiriyorsunuz.
İçiniz yanıyor bir bölümünüzün, anlıyorum, ama, bir
şey diyemiyorsunuz. Deyin, deyin arkadaşlarım, deyin.
Hesabınızı bu dünyada verin. O dünyada bunun hesabını
çok ağır verirsiniz değerli arkadaşlarım.
Hepinize
saygılar sunuyorum.(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Meral.
Lehinde
olmak üzere şahsı adına söz isteyen, Agâh Kafkas, Çorum
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Kafkas, süreniz on dakikadır.
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri
ve aziz milletimizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
Sözlerimin
başında, utanmadan, sıkılmadan, hatta çekinmeden
burada gönül huzuruyla konuştuğumu ifade ederek başlamak
istiyorum. Ben on sekiz yıl sendikacılık yaptım.
On sekiz yıllık sendikal yaşamımın içerisinde
emeğe ve insana ne kadar değer verdiğimi bütün Türkiye
ve emekçiler bilirler. Bugün aynı yerdeyim ve aynı şekilde
bakıyorum hayata ve biz önce Allaha sonra millete vereceğimiz
hesaba göre siyaset yapıyoruz. Onun için de gönül huzuruyla konuşuruz,
onun için de yaptığımız her şeyin hesabını
Allaha da millete de vermekten de onur duyarız.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Önce bize ver.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz ne yaptık? Türkiyenin kanayan yarasını
Otuz senedir herkesin kıyısından köşesinden çözmeyi
vadedip de bir türlü cesaret edemediği sosyal güvenlikte çok
ciddi bir reform yaptık. Biz gelirken demiştik ki, biz burada
bu kürsüde ilk yemin ederken Anayasaya sadakatimizi söylemiştik.
Anayasanın başlangıcında diyor ki: Demokratik,
laik, sosyal hukuk devletini korumak, onu geliştirmek, diyor.
İşte bu yüce Meclisin ve cumhuriyet hükûmetlerinin görevi
bu. İşte biz, sosyal devleti yeniden inşa ettik bu alanda.
Özürlülere özürsüz bakmaya başladık. Türkiyede ilk defa
özürlülere özürsüz bakılmaya başlandı. Aile önemsenmeye
başlandı. Çocuk Esirgeme Kurumu, yeniden, sağlıklı
bir yapıya kavuşturulmanın önemli adımları
atıldı ve ne yapıldı? Kimsesizlerin kimi iddiasıyla
gelen AK Parti İktidarı çok önemli bir sosyal güvenlik reformunu
gerçekleştirdi.
Yıllardır
siyaset yapan herkesin, bu konu çözülmelidir, eşit değildir,
adil değildir, sürdürülebilir değildir, dediği sosyal
güvenlik reformunu, hem de üç yıldır, kongrelerde karşılaştığımız
sosyal taraflarla değil, üç yıldır masa başında
sabahlara kadar, İş Kanununu da bütün sosyal taraflarla
el sıkışarak, sosyal güvenlik reformunu da olabildiğince
sosyal taraflarla ortak aklı ortaya çıkararak çözmeye çalıştık
ve çözdük, çözdük ve bugün bakıyoruz, bir belirsizlik ortamı
yaşıyoruz, 2007ye on gün kala, büyük bir sosyal güvenlik reformunun
tam da uygulanmaya başlandığı yerde bir belirsizlik
yaşıyoruz ve yüce milletimizin gözleri önünde cereyan
ediyor bunlar, her şey.
Bugüne
kadar Anayasa ve hukukun üstünlüğünü hiçbir şekilde tartışmadım
yaşamım boyunca, bugün de tartışmak arzusunda değilim.
Anayasa Mahkemesinin kararlarına da saygı duyuyorum,
ama, bugüne kadar, bizim hukuk öğretisindeki vatandaşlar
arasındaki eşitliğe, adalete, adalet duygusuna, büyük
bir yara almıştır, büyük bir sıkıntıya sokmuştur
Anayasa Mahkemesinin verdiği bu karar.
Vatandaşlarımız
eşittir, ama bazıları çok daha fazla eşittir. mantığı
içerisinde hukuk koyanlar, bunu yapamazlar. O zaman bir köşe yazarı
çıkar: Yargıçlar hükûmeti mi var bu ülkede acaba? diye sorar.
Bu, bu kurumlarımıza da haksızlıktır, bu ülkeye
de haksızlıktır, bu ülkedeki bütün değerlere de
haksızlıktır.
O
nedenle, biz ne yapmıştık sosyal güvenlik reformunda?
On sekiz yaşına kadar, kimin çocuğu olduğuna bakılmaksızın,
bütün çocuklara sağlık hizmetini sunalım demiştik.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Sosyal güvenlik imkânı yok muydu on sekiz
yaşına kadar? Yalan söylüyorsunuz! Kendiniz de inanmıyorsunuz
ya!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Ne yapmıştık? Biz demiştik ki:
İlk defa sosyal devlet, kara delik olarak -sosyal güvenlik kurumunun
açıklarını- göremez. Sosyal devletse, prim olarak bizzat
katkı sağlamalıdır dedik ve yüzde 8 prim katkısını
sosyal devlet sağladı.
Yine,
sosyal devleti nasıl inşa etme gayreti içerisinde olduk?
Dedik ki: Bu ülkedeki yoksullar, sadece yardım edilmesi gereken
insanlar değil. Onların yaşam en doğal haklarıdır.
Sosyal devletin bunların sağlık hizmetini, primlerini
ödeyerek bir hak olarak sunması lazım dedik ve bugün, bu dağınık
yapının içerisinde tek bir devletle, çağdaş otomasyonla,
sağlıklı bir kurumsal yapıyla
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Sen o kesimleri muhtaçlıktan kulluğa
çekiyorsun, kulluğa!
AGÂH
KAFKAS (Devamla)
vatandaşın emrine sunulacak bir sosyal
güvenlik yapısını oluşturmanın gayreti içerisinde
olduk ve bugün bir belirsizliği yaşıyoruz. Bu belirsizliği
milletimizin takdirine sunuyorum ve Herkes eşittir, benimkiler
daha çok eşittir. mantığını tekrar bir sorgulamanın
gerekliliğine işaret ediyorum.
Biz
yasa çıkarttık, geri gönderdiler, bir daha çıkarttık.
Biz yasa çıkarttık, Anayasa Mahkemesinden iptal ettirdiler.
Yeniden, yeniden biz dersimize çalışırız ve bu
millete hizmette hiçbir engel tanımadığımızın
altını bir kez daha çizmek istiyorum. Çünkü biz bu millete
borçluyuz, çünkü bu millet sağlıklı, kalıcı
hizmetler istiyor.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Bakmaz ona Agâh, kapatır da konuşur,
ona bakmaz!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Evet, çünkü, ben, yaptığım mücadeleyi
bir yaşam biçimi olarak yapıyorum, bir yaşam biçimi
olarak yapıyorum.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Oku bakalım o zaman.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Sayın Meral, madem söylediniz, o zaman
şunu söyleyeyim: İşçinin aklı başına
gelsin. lafını burada düzeltmelisiniz.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Öyle mi?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Bu işçinin aklı her zaman başındadır,
bu milletin her zaman aklı başındadır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Başındadır,
her zaman ne yaptığını bilmiştir. Dün sizi seçerken
bu işçinin aklı başındaydı, bugün başka
şey yapıyor ya da bizim yanımızda diye işçi Aklı
başında değil. derseniz, bu
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Aklı başında olmayanlar var
Agâh, sen bilirsin onları!
AGÂH
KAFKAS (Devamla)
çok doğru bir davranış olmaz. Bir zamanlar,
seçmediği zaman Nankör millet. sözünün bu millete söylendiği
günden beri o takım hiç seçilmedi. Onun için, bu milletle uğraşmamak
lazım.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Agâh, bu konuşmayı iki sene önce yapsaydın,
seni Çalışma Bakanı yapardı Başbakan.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Bu milletle uğraşmamak lazım.
Yağmalamayın.
dediniz, bizi Allaha havale ettiniz. Biz, burada, yağmaları,
çalanı çırpanı, talanı nasıl hesap sorduğumuzu
herkes biliyor. (CHP sıralarından gürültüler)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) YİMPAŞ gibi
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Herkes biliyor.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) YİMPAŞ, Ofer, Oger, Kuşadası,
nereyi söyleyeyim?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Herkes biliyor. Hesabını veremeyeceğimiz
hiçbir icraatımız yok.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Albayraklar, Balıkesir SEKA, hangisini
söyleyeyim?
ATİLA
EMEK (Antalya) Hangi hesabı sordun? Bir örnek var mı?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Gazetelerden okuduklarınızla burada
gelip ahkâm kesmeyeceksiniz. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Eski dönemi aratırıyorsunuz.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Ali Dibolar nerede?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Bir de elde ettiğimiz
HALİL
TİRYAKİ (Kırıkkale) Sayın Kafkas
BAŞKAN
Sayın Tiryaki
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz, sabahlara kadar birlikte, arkadaşlarımızla
birlikte
ATİLA
EMEK (Antalya) Hangi hesabı sordunuz?
AGÂH
KAFKAS (Devamla)
Ecevitin kapısında sabahlara kadar
uğraşıp elde ettiğimiz iş güvencesi nereye
gitti, deniliyor. Ecevitin de sözünü almıştık, cesaret
edip de uygulamaya koyamamışlardı, ertelemişlerdi.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Niye çıkardın 10 kişiden 30 kişiye?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Türkiyede iş güvencesi AK Parti İktidarı
tarafından hayata geçirilmiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Utan, utan!
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Yalan söyleme, yalan!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Hayata geçirilmiştir.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Allahtan kork!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Kanun çıkarılmıştır, uygulamasını
bundan sonraki, gelecek iktidar yapsın denilmiştir.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Hiç ilgisi yok. Allahtan kork!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Kanunda öyle yazıyordu.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Yalan söyleme. Öyle yazıyordu!..
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Öyle yazıyordu.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Ne kadar rahat yalan söylüyorsun!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Öyle yazıyordu.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Utan biraz, terbiyesiz adam!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz çıkardık, biz hayata geçirdik.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Utan biraz!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz hayata geçirdik. Biz hayata geçirdik.
Bakın,
Türkiyede taşeron çalışması, belirli süreli hizmet
akdi ve iş güvencesi konusunda AK Parti döneminde iş hukukuna
çok çok büyük kazanımlar elde edilmiştir. Bunu da en iyi
işçiler bilmektedir.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Karşıda oturan, sizin Grubunuzda
biri daha var; ona sor!
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Kiralık adam da sizin döneminizde geldi,
kiralık işçi...
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Kiralık işçiler
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Kiralık işçi de sizin döneminizde geldi.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) İşçiler bunu bildikleri için de işçiler
bizim yanımızdadır ve ondan dolayı da işçileri
aklı başına gelsin diye çağırma ihtiyacını
hissetmek durumundasınız.
Onun
için, değerli kardeşlerim, buna reform deniliyordu, gerçekten
bu bir reformdu.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Reform mu! Ucube, ucube!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Çünkü cumhuriyet tarihinde, elli yıl sonrasını
düzeltmeye çalıştık.
Mezarda
emeklilik dediniz. Biz, 2036da altmış beş yaşına
geldik
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) O ne zamandı?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) 2036da altmış beş yaşına gelecek
be kardeşim!
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) O ne zamandı?
BAŞKAN
Sayın Meral, lütfen
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Bunları istismar etmeye kimsenin hakkı
yoktur diye düşünüyorum.
Özelleştirme
mağdurlarını kapınızda yalvarttırıyorsunuz.
Özelleştirme mağdurlarının, değerli konuşmacı
arkadaşımızın da Konfederasyon Başkanlığını
yaptığı Konfederasyonun önünde altı ay, bir sene
yattıkları ve iş istedikleri, ekmek istedikleri dönem
çok geride kaldı.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Kaldı mı? O dönem işe dönmeyen
bir adam kaldı mı?
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Ve biz, bu arkadaşlarımıza iş
verdik.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) Sizin adamlarınızı da kadroya
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Ona iş verdik ve Allah nasip edecek, on iki ay
çalıştırmak da bize nasip olacak ve haklarındaki
düzenlemeleri daha da geliştirmek, genişletmek bize nasip
olacak. Biz ah almaya gelmedik.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Çıkacak aheste aheste!
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz yaraları sarmaya geldik.
ATİLA
EMEK (Antalya) Sizin açtığınız yaralar milleti
öldürdü, öldürdü.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Biz ah almaya gelmedik, yaraları sarmaya
geldik.
Onun
için, değerli arkadaşlarım, değerli dostlar; burada
yapılmak istenen büyük reformlara imza atan başta Değerli
Bakanımız ve çalışma arkadaşlarına ve
AK Partimizin değerli milletvekillerine, Cumhuriyet Halk Partisinin
ve Anavatan Partisinin değerli milletvekillerine, bu devrimin
gerçekleşmesinde verdikleri katkıdan dolayı teşekkür
ediyorum ve bundan sonraki süreçte
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Devrim deme, yakışmıyor!
Ağzına alma, yakışmıyor!
CANAN
ARITMAN (İzmir) Anayasaya aykırı reformlar!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Ağzına alma devrim lafını
ya!
BAŞKAN
Sayın Kafkas, buyurun.
AGÂH
KAFKAS (Devamla) Yani, devrim lafı artık sizin ağzınıza
yakışmayınca bize kaldı ve biz, layık olduğu
yerde kullanıyoruz diye düşünüyorum ve biz
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Karşı devrim! Karşı devrim!
Onu söyle! Karşı devrim ağzına yakışan!
AGÂH
KAFKAS (Devamla)
Atatürkün devrimlerini geliştirmek ve onun
hedeflerine yaklaşma konusunda devrim yapmaya
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) O Atatürk öyle büyük adam ki!
AGÂH
KAFKAS (Devamla)
çağdaş devleti günün koşullarına
göre yeniden inşa etmeye ve çağdaş dünyadaki onurlu
yerini alması konusunda kararlı adımlar atmaya devam
edeceğimizi bir kez daha teyit ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Şimdi,
Hükûmet adına, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin 2007
yılı mali bütçe görüşmeleri çerçevesinde, Bakanlığıma
bağlı kuruluşların görev alanları, faaliyetleri
ve 2007 yılı hedeflerini vermeden önce, hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum.
Görev
alanıma gören Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel
Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü ve Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, hepinizin de çok yakından bildiği
gibi, toplumumuzun en dezavantajlı kesimlerini, ihtiyaç duyan
yaşlılarımızı, özürlülerimizi, sosyal desteğe
ihtiyaç duyan aileleri kapsamaktadır. Tüm dünyada olduğu
gibi de, ülkemizde de sosyal ve ekonomik alanda yaşanan hızlı
değişimler, aynı zamanda sosyal sorunların da çeşitlenmesine,
bu anlamda yeni hizmetler üretilmesine öncelik sağlanmasına
en önem verilmesi gereken sorunların başında gelmektedir
ve bu sorunlar da Hükûmetimizin en öncelikli gündem maddelerinden
birini oluşturmaktadır. Özellikle son üç-dört yıl içerisinde
ve geçmişte birikmiş olan bu çok önemli sorunlara, Bakanlığıma
bağlı olarak, kadın, aile ve özürlülerle ilgili birimlerimiz
de çağdaş dünyanın çerçevesinde yeniden biçimlendirilmiş,
yapılandırılmıştır. Özellikle Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü bünyesinde hizmet
verdiğimiz çalışmalar, son derece çağdaş ülkelerdeki
gelişmelere uygun olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Bu
yapılanmalarda en öncelikli sorunumuz da, belki de, aile destekli
hizmetlerin bugüne kadar kurum bakımı yerine tercih edilmiyor
olmasıydı. Benden önce özellikle AK Partili milletvekillerin
de çok ayrıntılı olarak değindiği konulara
değinmeyeceğim ama, öncelikli hedefimiz, bu hizmetlerde,
aile odaklı hizmet anlayışını gündeme getirmek.
Özellikle, sağlanan desteğin, çocuklarımıza, öz
ailesinin yanında bakımı öncelemek. İşte bunun
için de, koruyucu ailede bakım ve evlat edindirme yanında
bakımın yanı sıra Aileye Destek ve Dönüş Projesiyle
de çocuklarımızı kurum bakımından kendi ailelerinin
yanına döndürdük. Bir taraftan da, risk grubu altındaki 14
bin çocuğu kendi ailesinin yanında destekledik.
Hizmet
önceliklerimiz içerisinde yer alan koruyucu aile uygulamasını
yaygınlaştırmak için bu yönde yönetmelik değişikliğinin
yanı sıra, maalesef, ülkemizde hâlen sembolik düzeyde olan
bu yapı Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 70 civarındadır.
Bulunduğum her ortamda, her çerçevede, toplumu koruyucu aileye
destek olmaya çağırıyorum ve bu çalışmanın
altyapısını da, yönetmelik değişikliğiyle,
hem bir taraftan koruyucu aileye verdiğimiz maddi destek miktarını
550 milyon civarında yükselterek, koruyucu aile hizmeti verecek
olanlara da eğitim sertifikalarıyla bu anlamda yeni bir
açılımı sağlamış bulunuyoruz. Aynı
zamanda, aile edindirme, yani, evlat edinme tüzüğünü de
yıl sonuna kadar tamamlamış olacağız.
Bugün
burada muhalefet partisi konuşmacılarının da
sıklıkla dile getirdiği ve kurumlarda 25-30 çocuğa
1 bakıcı eleman düştüğü ve bunların hizmet içi
eğitimden geçmediği ve uzman olmadıkları yönündeki
itirazlar ve rakamlar gerçekten geçmişte yer alan rakamlardı.
Ama, bugün itibarıyla 6 özürlüye 1 bakım elemanı düşüyor
kurumlarımızda. Bunun altını çizmek istiyorum.
Ve bunlar uzman personel. Aynı zamanda, kuruluş bakımı
altındaki çocuklarımızda da 8 çocuğa 1 personel
düşüyor. Bakım hizmetleri ve temizlik hizmetlerini
ayırdık ve bakım hizmetleri altında aldığımız
hizmet satın almalarda yüzde 40 yüksek ücret ödediğimiz
üniversite mezunları da dâhil olmak üzere, çocuk gelişim
bölümü mezunlarıyla, uzman eğitimi almış kişiler
çocuklarımıza bakıyor.
Bunun
yanı sıra, kurumlarımızda koğuş sisteminden
oda sistemine geçtik. Bugün, bütün kurumlarımızda çocuklarımızın
2 ve 8 kişilik odalarda kaldığı, kendi öz ailesinin
yanındaki bakıma benzer yapılandırmaları
da verdik. Bu yapılar olmadığı takdirde, koruyucu
aile ve ev ortamında mutlak surette Çocuk Kurumu bakımı
altında kalacaksa diye, bir taraftan da kurumlarımızın
fiziki koşullarını değiştirerek çocuklarımızın
ev ortamında büyüyebilecekleri Sevgi Evleri Projesine
hız verdik. 21 sevgi evinin inşaatı tamamlandı, 120
sevgi evinin inşaatına başlandı, 160 sevgi evinin
de yapımıyla ilgili ihale ve proje aşaması tamamlanmak
üzeredir. Ben, bu çalışmalarımıza destek veren
-bu konu açılmışken- tüm hayırseverlerimize de
bir taraftan teşekkür etmek istiyorum.
Bunun
yanı sıra, çocuk evleri uygulamamız var. Bu yıl
itibarıyla kurumlarımızda kalan çocuklarımızın
592sinden 314ü -sevinerek söylüyorum- üniversite sınavlarında
başarılı olmuş ve bir üniversiteye yerleşmiştir.
Çocukların bu alandaki başarılarının yüzde
100 artmış olması, aynı zamanda onlara bütün yurtlarımızda
ücretsiz İnternet erişiminin sağlanmış olması,
hafta sonları Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığımızla
yaptığımız çalışmalarla halk oyunlarından,
istedikleri alanda, gitar ve resim kurslarına kadar ücretsiz
kurslarının veriliyor olması, onların, bir taraftan
da sadece bir maddi varlık olarak bakılmadıklarını,
psikolojik ve sosyal ihtiyaçlarının da karşılandığı
kurumlar hâline geldiğini söyleyebilirim. Bir yandan da, kuruluş
bakımı altında kalan çocuklarımızın
harçlıkları, tarafımızdan yüzde 100 artırılmıştır.
Son
yıllarda işe yerleştirmede de, çocuklarımızın
üniversite mezuniyetine ağırlık veriyoruz; ki, onların
üniversite eğitimlerini desteklemek amacıyla.
Özellikle
Genel Müdürlüğümüz tarafından koordine edilen, Başbakanlık
genelgesi çerçevesinde yürütülen sokak çocuklarına ve sokakta
yaşayan çocuklara, çalışan çocuklara yönelik hizmet
modellerimiz de sekiz ilde başarıyla yürümektedir. Çocuk
Koruma Kanununda -yürürlüğe girdikten sonra- Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yeni görevi olan suç mağduru çocuklar
ve suça bulaşan çocuklar, yani kanunla ihtilafa düşen çocuklar
için de yeni hizmet modelleri geliştireceğimiz kurumları
yapıyoruz. İlk etapta İstanbul, İzmir, Kocaeli,
Adana, Şanlıurfa ve Mardin illerimizde faaliyete giren
kuruluşlarımız, bu çocukların rehabilitasyonu
için de son derece önemli bir çalışma olacak.
Şimdi,
bundan sonraki bölümde, Özürlüler İdaresi, Kadının
Statüsü ve Aile Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğü bütçeleri
üzerinde konuşmadan önce, bu bölümlerde konuşan konuşmacıların
ısrarla vurguladığı, hatta bazen de bütçeyi Türkiyede
yaşayanların sayısına bölerek yapılan bu hesapların,
gerçekten bütçe uygulamalarına ve hesabına uygun yapılar
olmadığını bir kez daha vurguluyorum. Bu kurumlar
icracı kurumlar olmayıp, politika üreten, koordine eden,
bunların uygulanmasını sağlayan kuruluşlardır.
Dolayısıyla, araştırma, geliştirme ve politika
üretme gibi bir görevi olan kuruluşlar için bu bütçeler, gerçekten;
ki, sadece bu projelerle değil Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, aynı zamanda, yürüttüğü diğer projelerdeki
kaynak faaliyetleriyle de bunu yürütmektedir. Bunların içerisinde
sadece toplumsal cinsiyet eşitliğinin yaygınlaştırılması
projesi için 5 milyon euro kullanacaktır. Bunun yanı
sıra, aile içi şiddetle ilgili kullandığı projede
ayrıca bir fon kaynağını kullanmaktadır.
Şimdi,
burada kadın politikalarına ilişkin olarak ülkenin
nüfusunun yarısını oluşturan kadınların
genel bütçeden ve genel politikalardan ayrıştırılırak,
sadece Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülen ve bunlara doğrudan hizmet veren kuruluşlar gibi
algılanması, böyle ifade edilmesi, herhâlde bu konuda bir
bilgi eksikliğidir diye düşünüyorum. Zira, kız çocuklarının
okullaşmasını bir kadın sorunu olarak görebilirsiniz,
ama, kız çocuklarının okullaşmasının çözümünün
yeri ulusal eğitim politikası ve Millî Eğitim Bakanlığıdır.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Siz yeterli mi buluyorsunuz Sayın
Bakan? Bu bütçeyi yeterli bulduğunuzu mu söylüyorsunuz?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Kadınların sağlık
hizmetlerinden yararlanması ulusal sağlık politikasıdır.
Dolayısıyla, özürlülere yönelik olarak kuruluş bakımı
altındakilere de getirdiğimiz hizmetler
Özürlüler
İdaresinin bütçesini Türkiyedeki özürlülere bölmek de, aynı
şekilde, bir bilgi eksikliği olsa gerek. Bu yıl itibarıyla
özürlüler için Maliye Bakanlığının ayırdığı
bütçe 1 katrilyon liradır. Altını çizerek söylüyorum,
1 katrilyon liradır. Ülkemizde yaşayan özürlülerin,
eğitilebilir özürlülerin eğitim giderleri, okullara taşınma
ücretleri, gündüzlü ve yatılı bakım hizmetleri Hükûmetimiz
tarafından karşılanıyor. Ben öldüğüm zaman
benim çocuğuma ne olacak? sorusunu, kaygısını
annelerin üzerinden alıyoruz ve bu sosyal politika Özürlüler
İdaresi Başkanlığının bütçesini özürlülere
bölerek bulamazsınız elbette veya kadın sayısına
bölerek. Ama bu hizmetlerin her birinin karşılığı
ilgili bakanlıklarda var.
Bu
yıl özürlülere yönelik ödeyeceğimiz rakamlar da, 385 milyon
gündüz bakımında ailelere vereceğimiz destek. Yatılı
bakım merkezlerinde ise 770 milyon ödeyeceğiz. Bakım
hizmeti altında bulunan özürlülerimizin rahat yaşam merkezlerini
oluşturmak için de uyguladığımız en önemli projelerden
birisi engelsiz yaşam projeleri. Bu engelsiz yaşam merkezlerinde,
35 engelsiz yaşam merkezinin inşaatına başlanmıştır
ve 105 adet engelsiz yaşam merkezinin proje aşaması tamamlanmak
üzeredir ve kuruluşumuz aynı zamanda nüfusumuzun yüzde
7,14ünü oluşturan altmış yaş üstü yaşlılarımıza
da kuruluşlarımızda hizmet vermektedir. Kurum personelinin
becerilerini geliştirmek için de 4.473 personel, dönemimizde
hizmet içi eğitimden geçirilmiştir. Aynı zamanda Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı olarak da 17 kadın
sığınmaeviyle bu alandaki çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Sosyal
Hizmetler Genel Müdürlüğüne ayrılan bütçe 2007 tasarısında
791 milyon 590 bin YTL olmuştur ve bu, 2003ten bugüne kadar, yüzde
98 ve yüzde 14, yüzde 27, yüzde 47 ve toplamda bu yıl yüzde 55 itibarıyla
son derece önemli bir artıştır.
Sosyal
hizmetler sunumumu tamamlarken, bu anlamda, bütün bu çalışmalara
söz alarak -Plan ve Bütçeden başlayarak- katkı sağlayan
ve burada söz alan tüm milletvekillerine ben teşekkürü bir borç
biliyorum.
Aynı
zamanda, kuruluş yasaları olmayan Aile Araştırma
ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün kuruluş ve
teşkilat yasaları da dönemimizde çıkarılmıştır.
O günden bugüne -bugün tekrar tekrar girmeyeceğim- Türkiyede
kadın hakları alanında, belki de cumhuriyetin ilk dönemleriyle
neredeyse koşut olabilecek düzeyde çok ileri, kadın hakları
alanında düzenlemeler yapılmıştır. Başta
Anayasadan başlayarak Türk Ceza Kanununda, İş Kanunundaki
değişiklikler, gerçekten yurt dışında da, Avrupa
Birliği müzakere sürecinde de ülkemiz adına olumlu gelişmeler
olarak her zaman bahsedilen çalışmalar olmuştur ve bu
dönemimizi biz, gerçekleştirdiğimiz bütün bu yasal değişikliklerin
kâğıt üzerinden hayata taşınması mücadelesine
ayırıyoruz ve özellikle bu Avrupa Birliği standartlarıyla
uyumlu çalışmalar yürütmek için kadının cinsiyet
eşitliğini her alanda sağlamak için ulusal eylem planını
hazırlıyoruz ve bunun kadın haklarının güçlendirilmesi
ve kadınların kapasitelerinin değerlendirilmesine
dair önemli bir hedef olarak vurgulamak istiyorum.
Bir
taraftan kadınlarımıza yönelik hizmetlerin belli
bir standart ve içerikte olmasını sağlamak için, Genel
Müdürlük olarak, bütünleştirilmiş hizmet modeli çerçevesinde
Amasya Valiliğinde Kadın ve Aile Danışma Merkezi
hizmete açtık. Ümit ederiz ki, bu bütünleştirilmiş hizmet
modelinin bütün valiliklere örnek olmasını ve bu yöndeki
çalışmalara katkı sağlamasını diliyorum.
Bir taraftan da, kadına karşı şiddet ve töre cinayetlerinin
önlenmesi konusunda il toplantıları düzenleyerek, kentlerde
bir bilinç artırma ve yükseltme faaliyetinde bulunacağız.
Elbette,
birçok çalışmalarımız
Şimdi burada girmemin
Kadın alanındaki uygulamaya yönelik Genelkurmay Başkanlığımızla
yaptığımız şiddet eğitiminden kadının
insan hakları eğitimine, polisle yapacağımız
ve mart ayında eğitimine başlayacağımız,
26sında protokolünü imzalayacağımız çalışmalar,
Diyanet İşleri Başkanlığımızla, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulundan, devletin tüm ilgili kurum ve kuruluşlarıyla
bu hakların anlatılması, tanıtılması ve
hayata geçirilmesi için yaptığımız çalışmalar
da son derece önemlidir.
Aile
Araştırma Kurumu Genel Müdürlüğünün bütçesi üzerinde
de genel olarak bilgi sunmak istiyorum: Gerçekten, toplumun bütünlüğünün
temeli olan ve belki de mekanizma olarak devletin oluşturduğu
en önemli, en güzel kurumsal mekanizmaların bile ailenin yerine
geçmeyeceği bilincinden ve Anayasanın amir hükmünden hareketle,
aile politikalarımız en temel politikalarımızdır.
İşte, bu sebeple belki de, sosyal hizmetlerden tutun da, sosyal
sorun olarak ortaya konulan bütün çalışmalarda aileye
destek hizmetlerini önemsiyoruz. 14 bin küsur çocuğu aile yanında
destekliyoruz dedim az önce. Dolayısıyla, bu risk grubu altındaki
aileler, kurum bakımı altındaki çocuklarımızın
sayısının azalması, kurum bakımı altındaki
çocukların ailelerinin yanında desteklenmesi olduğu
kadar, kurum bakımına alınmadan henüz, önleyici, rehabilite
edici hizmetlerin de ne kadar dönemimizde yaygınlaştığının
rakamsal verileridir ve aile yapısına ilişkin olarak
belki de en önemli eksikliği olan, kurumsal eksikliği olan
konuda, aile konusunda toplumsal olarak elimizde ciddi bir veri olmayışıydı
ve Türk aile yapısı araştırması, TÜİKle
yaptığımız araştırmanın da çok önemli
bir ihtiyaca karşılık geleceğini söylüyoruz. Raporlama
aşamasında olan bu çalışmamız da gerçekten çok
önemli olacaktır. Toplumsal gelişmemiz açısından belki
de en önemli hedeflerimizden birisi olan aile içi eğitim ve aile
eğitimidir. Bugün karşı karşıya kaldığımız
birçok sorunun temelinde de bu aile içerisindeki eğitimin ve
aile içi iletişimdeki eksikliğin önemli olduğunu biliyoruz
ve bizim, bu konudaki eğitim seminerlerini de 2007 yılında
yaygın bir şekilde kurum olarak sürdüreceğimizi söylüyorum.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle aile kurumunun
desteklenmesi, bütün bu yaşadığımız sorunların
çözümünde kilit rol oynamaktadır.
Son
olarak Bakanlığıma bağlı Özürlüler İdaresi
Başkanlığının yürüttüğü faaliyetlerden
de biraz bahsetmek istiyorum. Tabii ki özürlülere ilişkin bakım
hizmetleri, kurumsal bakım hizmetleri Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu bünyesinde yapıldığı için, Genel
Müdürlüğün bütçesi içerisinde icracı bir kurum olarak faaliyetlerine
değindim. Özürlüler Yasası Türkiyede belki de en hızlı
şekilde hayata geçirilen yasalardan birisi oldu. Hükûmetimiz
bu anlamda hiçbir şekilde kaçınmadı ve Maliye Bakanlığımıza
ben burada bir kez daha teşekkür ediyorum, altını çizerek
bir kez daha söylüyorum, çeşitli nedenlerle ilgili bakanlıklara
ve kurumumuza aktarılan bütçenin rakamı 1 katrilyon liradır.
Dolayısıyla, bu, Özürlüler İdaresi Başkanlığının
bütçesine bakarak yorumlayabileceğiniz bir şey, bir konu
değildir.
Dolayısıyla,
5378 sayılı Kanun gereğince de bu alandaki uygulamaları
tekleştirmek için bütün yönetmelikleri de çıkarmış
bulunuyoruz ve sosyal yardım alanında iş bulamayan ya
da çalışamayacak düzeyde olan özürlülerimize de yüzde
200 ile 300 oranında ücret artışı sağladık.
Özel eğitim desteğine de ihtiyaç duyan tüm çocuklarımızı
kapsam altına aldık. Yani, sadece çalışanların
-Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK- değil, hiçbir güvencesi
olmayan özürlü çocukların eğitimini de biz devlet olarak
karşılıyoruz. Bu yeter mi? Yetmez dedik ve özürlü çocukların
okullara erişim ücretlerini de devlet olarak biz karşılıyoruz
ve işte rakamlar ortada. Özürlü çocuklarımızın
eğitim kurumlarına devamındaki rakamlar, dönemimizdeki
rakamlar 2005 yılında 83 bin. Bu rakamlar 20 binlerin altındayken,
2005 yılında 83 bine yükseldi ve 2007 yılında 102 bine,
yıl sonuna doğru da 120 bine yükselecek.
Eğitilebilir
durumdaki özürlü çocuklarımızın sayısının
300 bin olduğunu düşünürsek, toplam ödenecek miktar da 430
milyon YTLdir.
Dönemimizde,
özürlülerin
Gerçekten, bütün bu çalışmaların, özürlüler
tarafından son derece iyi algılandığının,
özürlü aileler tarafından son derece iyi algılandığının
-gittiğimiz her yerde onlardan aldığımız destek
ve dualarla- biz farkındayız. Ümit ediyorum ki
Bu desteklerini
de, daha da, sosyal devlet olmanın bir gereği, bir sorumluluk
olarak algılıyoruz. Bir lütuf, bir yardım, bir şefkat
Tabii ki şefkat var; ama, bir lütuf olarak da vurgulamıyoruz.
Bunlar bizim görevimiz ve bunları yerine getiriyoruz.
Artık,
önümüzdeki dönemde, özürlüler alanında bakım hizmetlerinin
de satın alınmasıyla
Bunu bir kez daha vurgulayacağım:
Artık ben ölmeden önce çocuğum ölsün diye dua eden o özürlü
çocukların annelerinin omuzlarındaki o ağır sorumluluğu
alıyoruz ve çocuklarını yatılı bakım merkezlerinden
istedikleri merkeze yerleştirecekler ve biz hizmet satın
alma yoluyla bunu ödeyeceğiz. Bunun karşılığı
olarak da bütçemizde yer alan rakam 360 milyon YTLdir. Hükûmetimizin
öncelikli gündem maddelerinden birisidir.
Özürlülere
yönelik verdiğimiz özürlü politikamız, özürlülere yardım
eksenli bir siyaset anlayışından ziyade, onların
toplumsal hayata tam ve eşit katılımını
sağlayacak bir düzenlemedir.
Bu
yüzdendir ki, özürlü çocukların ve özürlülerin eğitimine
önem veriyoruz, yüzde yüz destekliyoruz. Bu yüzdendir ki özürlü istihdamını
çok önemsiyoruz.
Önümüzdeki
dönemde özellikle yaygın hâle getirilecek mesleki rehabilitasyonların
girişimciler kanalıyla da verilmesini sağlayacağız.
On beş-elli yaş arasında bulunan çalışabilir
özürlü bireylerin yaklaşık 1 milyon kişisinin bu rehabilitasyon
hizmetlerinden yararlanmasını hedefliyoruz.
Özel
eğitime erişimlerinin sağlandığından
bahsettim. Bu projenin 2007 yılında da süreceğinden
bahsettim.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı olarak, bütün belediyelerle
iş birliği hâlinde, özellikle, özürlü politikalarının
yaygınlaştırılması için son derece önemli çalışmalar
yürütüyoruz.
Özellikle
kadının statüsü, özürlüler alanında söz alan ve bu anlamda
bir şekilde bu çalışmalar için bu bütçenin yeterli olmayacağına
ilişkin söylemleri de, çeşitli bakanlıklarda yer aldığını,
cevaplamış olayım. Bu süreçte, kadın politikaları
konusundaki, kadın hakları konusundaki gelişmelerimiz
herkes tarafından bu toplumda da biliniyor ve destekleniyor.
Özellikle,
kadınlara yönelik olarak Sayın Gürelin de dile getirdiği
pozitif ayrımcılık ve kota konusunda, ben, bu görüşlerimi
her yerde dile getirdim. Ama, ben, genellikle sadece işi
eleştirmek olan Cumhuriyet Halk Partisi Meclis sıralarında,
mademki kota uyguluyorsunuz, kaç tane kadın olarak oturuyorsunuz
Sayın Gürel? Buna cevap verin. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ondan sonra biz, kotaya taraftarız dersiniz.
Dolayısıyla,
yeni bir yerel seçim geçirdik, orada kaç tane belediye başkanınız
var, kaç tane belediye meclis üyeniz var kadın?
GÜLDAL
OKUDUCU (İstanbul) Karıştırma Sayın Bakan,
karıştırma!
ZEYNEP
DAMLA GÜREL (İstanbul) Bu, yasa meselesi. Sizin elinizde. Üçte
2 çoğunlukla Mecliste oturuyorsunuz. Yasa çıkarmak lazım.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Dolayısıyla, bunlara
taraftar olup olmadığınıza değil, bu politikaları
uygulayıp uygulamadığınıza bakarız.
Millet de ona bakıyor zaten. Millet görüyor şu anda bu
sıralarda.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Yasadan bahsediyor
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Biz, belediye meclis üyelerindeki
kadın sayısını son derece artırdık.
İstanbul rakamlarını verebilirim ben burada size.
Dolayısıyla, bu politikalara, şuna buna taraftarım,
buna taraftarım değil; uygulamaya bakmak lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Parlamentoya önümüzdeki seçimde kaç
tane kadın milletvekili getireceksiniz?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Sayın Başkan, özellikle
kadın meselesinin tartışılmasını
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Taahhüt ediyor musunuz Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Çok kısaca bir şeye
cevap vermem gerekiyor Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Özellikle
kadınlara yönelik olarak bir politika konuşulduğu
zaman Sayın Başbakan ve ailesi her zaman hedef alınıyor.
Bugün burada bir kez daha bu yapıldı. Biz Sayın Baykalı
veya herhangi bir milletvekilini veya eşini baz alarak konuşmuyoruz.
Bu meseleleri, bu ölçekte konuşmaya devam ettiğiniz sürece,
millet gerekli cevabı size verecektir diye düşünüyorum.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) Millet o cevabı size verecek, bize değil.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Hiç kimsenin ailesi üzerinden
siyaset yapmayın, hiç kimsenin ailesine de dil uzatmayın.
Kaldı ki, Başbakan, kadın
(CHP sıralarından
gürültüler)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Kim uzattı canım? Allah Allah!..
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) Dolayısıyla, sizin
bu aile kavramına
Efendim, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde
Sayın Başbakanın kullandığı kelimenin
eş ve aile anlamında kullanıldığı bilinir.
Ama, maalesef, sadece kendi kullandıkları terminolojiye
ve kendi kullandıkları literatüre sahip olanlar, Türk Dil
Kurumundaki zengin Türkçeye hâkim değildirler diyorum.
Hepinizi
sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Kınamıyorsunuz, bari savunmayın.
Ayıp!..
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.35
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Yedinci
tur görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımıza söz vermeden önce okutacağımız
bir Başbakanlık Tezkeresi vardır.
Bu
Tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma
Teşkilatı (ILO) Anayasasının 19uncu maddesinin
5/b ve 6/b bentleri gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma
konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları
hakkında yasama organına bilgi sunulmasına dairdir.
Başbakanlık
Tezkeresini okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- ILOnun
186, 187, 197 ve 198 sayılı Tavsiye Kararları hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe
müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine
bilgi sunulacağına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1166)
28/11/2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
17/11/2006 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00-730.02.ILO/8997-57172 sayılı
yazı.
2006
yılı Şubat ayında yapılan 94. Uluslararası
Denizcilik Çalışma Konferansında kabul edilen;
-
186 sayılı Deniz Çalışma Sözleşmesi,
2006
yılı Haziran ayında yapılan 95. Uluslararası
Çalışma Konferansında kabul edilen;
-
187 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Teşvik Çerçeve Sözleşmesi,
-
197 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Teşvik Çerçevesi İçin Tavsiye Kararı,
- 198 sayılı İstihdam
İlişkisi Hakkında Tavsiye Kararı,
hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe
müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi
sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir.
Gereğini
arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, bilgilerinize sunulmuştur.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
l.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
(Devam)
1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
B) ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
C) AİLE
VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi
E) ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)
1.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi
2.- Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
Sayın Bakanım, buyurun.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Tezkereyi okuması süresini
konuşma süresine ilave edeceğim. Daha doğrusu, Sayın
Bakan konuştuktan sonra o süreyi Sayın Bakana ilave edeceğim.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bütçe üzerindeki konuşmalarıma geçmeden evvel, Başkanlık
Divanınca biraz evvel okunan Başbakanlık Tezkeresiyle
ilgili sunumu sizlere arz etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) Anasözleşmesinin 19uncu maddesi uyarınca,
ILO Genel Konferansları tarafından kabul edilen Sözleşme
ve Tavsiye Kararları hakkında yüce Meclisimize bilgi verme
yükümlülüğü bulunmaktadır.
Bu
itibarla;
2006
yılında yapılan 94. ILO Uluslararası Denizcilik
Çalışma Konferansında kabul edilmiş olan 186 sayılı
Deniz Çalışma Sözleşmesi,
2006
yılında gerçekleştirilen 95. Uluslararası Çalışma
Konferansında kabul edilen;
187
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Teşvik Çerçeve Sözleşmesi,
197
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Teşvik Çerçevesi için Tavsiye Kararı ile
198
sayılı İstihdam İlişkisi Hakkında Tavsiye
Kararına
ilişkin
olarak aşağıdaki bilgileri yüce Meclisimize sunuyorum.
186
sayılı Deniz Çalışma Sözleşmesi:
Hazırlanması
beş yıl süren Deniz Çalışma Sözleşmesi 100 sayfayı
aşan metniyle oldukça kapsamlı bir sözleşme olup; Gemiadamlarının
Ulusal Kimlik Kartlarına İlişkin 108 sayılı
Sözleşme ve bu sözleşmeyi tadil eden aynı konulu 185 Sayılı
Sözleşme ile Gemiadamlarının Emekli Aylıklarına
İlişkin 71 Sayılı Sözleşme dışındaki
ILO tarafından bugüne kadar kabul edilen 60ın üzerindeki
denizcilikle ilgili sözleşme ve tavsiye kararlarını
ortadan kaldırmaktadır. Yeni sözleşme yürürlüğe
girdikten sonra eski sözleşmeler yeni onaylara kapatılacak,
yalnızca eski sözleşmeye taraf olup da yeni sözleşmeyi
onaylamayan ülkeler için bağlayıcı olacaklardır.
Yeni sözleşme ülkemizce onaylandığı takdirde,
hâlen taraf olduğumuz denizcilikle ilgili 11 adet ILO sözleşmesi
kendiliğinden fesholacaktır.
Bu
sözleşme, gemiadamlarının gemilerde asgari çalışma
koşullarına, barınmalarına, dinlenme yerlerine,
iaşelerine, sağlık bakımından korunmalarına,
tıbbi bakımlarına, refah ve sosyal güvenliklerine
ilişkin hükümler içermektedir.
Sözleşme,
başlangıç bölümü ve maddeler ile tüzük ve kod hükümlerinden
oluşmaktadır. Tüzük ve kod hükümleri aşağıda
özet bilgi sunacağım 5 başlık altında düzenlenmektedir.
Her başlık altında konuyla ilgili tüzük hükümleri,
kod standart hükümleri ve kod rehber hükümleri yer almaktadır.
Sözleşmenin
I. maddesinde, taraf ülkelerin tüm gemiadamlarının saygın
iş hakkını güvence altına alma ve sözleşmenin
etkin biçimde uygulanmasını sağlamak amacıyla
birbirleriyle iş birliği yapma yükümlülüğü düzenlenmiştir.
II. maddede, sözleşmede kullanılan Gemiadamı, Gemi,
Gemi sahibi gibi terimlerin tanımları yapılmakta
ve kapsamı tespit edilmektedir.
Sözleşmenin
III. ve IV. maddelerinde gemiadamlarının temel hakları
ile çalışma ve sosyal hakları düzenlenmektedir.
Sözleşmenin
V. maddesinde taraf ülkelerin uygulama sorumlulukları düzenlenmekte,
taraf devletlerin sözleşme hükümlerine uygunluğu
sağlamak amacıyla, düzenli teftişler, raporlar, izleme
ve yasal işlemleri içeren bir sistem kurmak suretiyle bayrağını
taşıyan gemiler üzerinde yetki ve denetimini etkin biçimde
icra etme yükümlülüğü getirilmektedir.
Sözleşmenin
VI. maddesi tüzük ve kodun uygulanmasına ilişkin bağlayıcı
ve bağlayıcı olmayan genel hükümleri içermektedir.
VII.
madde gemiadamları ve gemi sahipleri sendikalarıyla danışma,
VIII. ve IX. maddeler ise sözleşmenin yürürlüğe girişi
ve feshine ilişkin hükümleri içermekte, özellikle VIII. maddede
sözleşmenin dünyadaki toplam gemi grostonajının yüzde
33üne sahip en az 30 ülke tarafından onaylanmasını izleyen
on iki ayın sonunda yürürlüğe girmesi öngörülmektedir.
X.
maddede bu sözleşmenin revize ettiği 37 adet ILO sözleşmesi
sayılmakta, bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi ile söz
konusu 37 sözleşmenin yeni onaylara kapatılacağı
belirtilmektedir.
XI.
ve XII. maddeler sözleşmenin onay ve fesih işlemlerinin ILO
Genel Müdürünce diğer üye ülkelere duyurulması ve BM Genel
Sekreterine bildirilmesine ilişkin hükümleri içermektedir.
XIII.
maddede, ILO Yönetim Kurulu altında oluşturulacak üçlü
yapıdaki özel bir ihtisas komitesi ile bu sözleşmenin uygulanmasının
izlenmesi öngörülmektedir.
Sözleşmenin
XIV. maddesi, sözleşmede değişiklik yapma usulünü düzenlemektedir.
Sözleşmenin kod bölümünde yapılacak değişikliklerde
ise XV. maddede öngörülen usulün izlenmesi söz konusudur.
Sözleşmenin
XVI. maddesi, sözleşmenin İngilizce ve Fransızca nüshalarının
eşit biçimde geçerli olduğu hükmünü amirdir.
Sözleşmenin
maddelerinden sonra, tüzük ve kod hükümlerinin yer aldığı
5 başlık altında düzenlenen bölüme geçmeden önce,
açıklayıcı not yer almaktadır. Açıklayıcı
not ülkeler için bağlayıcı olan hükümler içermemekte,
sözleşmenin karmaşık yapısı nedeniyle unsurları
ve başlıkları hakkında açıklamalara yer vermektedir.
Başlık
1: Gemiadamlarının gemide çalışmalarına
ilişkin asgari koşulları,
Başlık
2: İstihdam koşullarını,
Başlık
3: Gemiadamlarının barınma, dinlenme yerleri ve iaşe
durumlarını,
Başlık
4: Gemiadamlarının sağlık bakımından korunma,
tıbbi bakım, refah ve sosyal güvenlik korumasını,
Başlık
5: Sözleşmede yer alan hak ve ilkelerin tam olarak uygulanması
yükümlülüğünü düzenlemektedir.
187
sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Teşvik Çerçeve Sözleşmesi:
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma
Örgütünün son katıldığım 95. ILO Genel Konferansında,
iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili olarak
bazı önerilerin bir uluslararası Sözleşme hâline getirilmesine
karar verilmiş ve 187 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliği Teşvik Çerçeve Sözleşmesi kabul edilmiştir.
Sözleşmede;
Uluslararası Çalışma Örgütüne üye olan her devletin,
ulusal politika, ulusal sistem ve ulusal program geliştirerek
iş sağlığı ve güvenliğine süreklilik kazandırması,
giderek daha güvenli ve sağlıklı bir çalışma
ortamı elde etmek için faal önlemler alması, işveren
ve işçi örgütleri ile istişare hâlinde, ulusal bir iş
sağlığı ve güvenliği sistemi kurmak, sürdürmek,
geliştirmek ve periyodik olarak gözden geçirmek üzere önlemler
alması öngörülmektedir.
Sözleşmenin
sonuç bölümünde; Uluslararası Çalışma Örgütünce üye
ülkelerin önleyici bir ulusal sağlık ve güvenlik kültürü
oluşturup sürdürmeleri için ülkelerin kapasitelerinin güçlendirilmesi
teşvik edilmektedir.
197
Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliğini
Teşvik Çerçevesi İçin Tavsiye Kararı:
Yukarıda
ayrıntılarını belirttiğim sözleşme ile
birlikte kabul edilen 197 sayılı İş Sağlığı
ve Güvenliğini Teşvik Çerçevesi için Tavsiye Kararında
ise, üye devletlerin sözleşmenin 4üncü maddesinde yer alan yükümlülüklerini
yerine getirirken Ulusalararası Çalışma Örgütünün
iş sağlığı ve güvenliği teşvik çerçevesiyle
ilgili enstrümanlarını, özellikle de 1981 yılına
ait 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Sözleşmesini, 1947 yılına ait 81 sayılı
İş Teftiş Sözleşmesini ve 1969 yılına ait
129 sayılı (Tarım) İş Teftiş Sözleşmesini
dikkate alması, tüm işçiler için uygun koruyucu önlemleri
yerine getirmesi, iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili bilinci yükseltmesi, iş sağlığı ve
güvenliği eğitim ve öğretimi mekanizmalarını
desteklemesi, ilgili makamlar, işverenler, işçiler ve
temsilcileri arasında iş sağlığı ve güvenliği
ile ilgili istatistiki bilgi ve veri alışverişini
sağlaması, aralarındaki iş birliğini
teşvik edip kolaylaştırması ve işçilerin
sağlık ve güvenliği için temsilcilerin tayin edilmesi
öngörülmektedir.
198
Sayılı İstihdam İlişkisi ile İlgili Tavsiye
Kararı:
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamın bu
bölümünde yine aynı konferansta kabul edilen İstihdam
İlişkisi ile İlgili Tavsiye Kararı hakkında
bilgi vereceğim.
Tavsiye
Kararı metninin giriş bölümünde; ILOnun 1998 tarihli Çalışmaya
İlişkin Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesine atıfta
bulunulmakta, tarafların hak ve yükümlülüklerinin açıkça
belirtilmediği, istihdam ilişkisinin yasal çerçevesi,
yorum ve uygulaması konusunda eksikliklerin olduğu durumlarda
ortaya çıkacak zorlukların göz önünde bulundurulması,
özellikle iş gücü piyasasında ve işin idaresinde yapılan
değişiklikler sonucu birtakım sorunlarla karşılaşılması,
taşeron işçiliğinde işverenin kim olduğunun
belirlenmesi ve üçüncü bir tarafa hizmet sunumunda bulunan işçinin
sahip olduğu haklardan kimin sorumlu tutulacağının
tespiti konularında sıkıntılar yaşanması,
mevcut istihdam ilişkisinde karşılaşılan zorlukların
çalışanlar ve aileleri açısından ciddi sorunlar
yaratması, bunun işletmelerin üretim ve finansmanı
üzerinde olumsuz etki yapması gibi hususlara dikkat çekilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmamda ayrıntılı
olarak değindiğim söz konusu sözleşmelerin ülkemizce
onaylanabilirliğinin tespiti, bu yönde kapsamlı çalışmalar
yapılmasını gerektirmektedir.
Bu
hususu yüksek bilgilerinize arz eder, hepinize bu vesileyle saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, şu anda konuşma sürenizi başlatıyorum.
Buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Başbakanlık
tezkeresinin gereğini bu şekilde yerine getirdikten sonra,
Sayın Başkan
BAŞKAN
Sayın Bakanım, bir on saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bu sunum, ILO Sözleşmesi gereğince,
bütçede, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının,
bütçe görüşmeleri sürerken Genel Kurulda okunması gerektiği
için Sayın Bakan tarafından okunmuştur.
Bilgilerinize
sunarım.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; Bakanlığımızın
bütçe tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Şu
ana kadar gerek gruplar adına gerekse kişisel anlamda bütçemiz
üzerine değerli görüşlerini bizlerle paylaşan değerli
milletvekili arkadaşlarıma da bu katkılarından
dolayı çok teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi Çalışma Bakanlığı,
çalışma hayatında iş barışı, istihdam,
sosyal güvenlik ve kanunlarla kendisine yüklenmiş görevleri
yapmak üzere idare hayatımızda yerini almış bir
kuruluşumuzdur. Önümüzdeki süreçte, Çalışma Bakanlığımızın
bu klasik görevlerinin yanı sıra yeni görevler ve yeni misyonlar
üsleneceğini de belirtmek istiyorum. Bu konuda, tabii, çok
şeyler söylenebilir, ama, ben, sadece, kısa başlıklar
hâlinde, bu dört yılda yapmış olduğumuz çalışmaların
bir kısmını sizlere hatırlatarak Bakanlığımızın
faaliyetlerini yüce Genel Kurula ifade etmek istiyorum, ondan
sonra, güncel olan birkaç konuda görüşlerimi Genel Kurulla paylaşıp
konuşmamı tamamlayacağım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık olarak,
dört yıllık süre içerisinde, hepinizin bildiği gibi
önemli yasaları hayata geçirdik, önemli kurumları kurmanın
gayreti içerisinde olduk.
Bunların
başında, 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkındaki Kanun gelmektedir. Daha önce ülkemizde
çok dağınık bir yapıda olan çalışma izinlerinin
verilmesi hususu, Çalışma Bakanlığı bünyesinde
toplanmış ve Yasanın yürürlük tarihinden itibaren de
ülkemizde çalışmak isteyen yabancılara izinler, birkaç
istisna dışında, Çalışma Bakanlığı
tarafından verilmeye başlanmıştır. Bugüne
kadar yaklaşık 26 bin yabancıya ülkemizde çalışma
izni verilmiş bulunmaktadır.
Diğer
önemli bir kanunumuz, 4857 sayılı İş Kanunudur.
Uzun yıllardır ülkemizde uygulama alanı bulmuş
1475 sayılı İş Kanunumuzu köklü bir şekilde
değiştiren, esneklik ve güvence üzerine kurulu, hem çalışanların
hakkını koruyan hem de istihdama yeni girmek isteyen
işsizlerimize çalışma alanında iş bulmaları
için, onlara yardımcı olmayı amaçlayan İş Kanunumuz,
yüce Meclisimizin onayıyla hayata geçmiştir, 2003 yılından
beri uygulanmaktadır. Bu Yasa içerisinde, çalışanlar
adına birçok önemli kazanımlar olmuştur. Bunları
teker teker saymayacağım. Ama, Sayın Agâh Kafkas isabetle
belirtti. İş güvencesinin yürürlüğe girmesi, bu yeni
İş Kanunumuzla birlikte olmuştur. İş güvencesi,
çalışanlar adına gerçekten önemli bir kazanımdır.
Eskiden işverenin kıdem ve ihbarını vererek, hiçbir
haklı neden göstermeksizin iş akdini feshetme keyfiyetine
son verilmiş. Bundan böyle, iş akdini feshetmek için haklı
bir neden aranmasını yasamız öngörmüştür. Dolayısıyla,
bu, çalışanlarımız adına önemli bir kazanımdır.
Diğer
bir önemli kanunumuz, eskiden hepimizin İş ve İşçi
Bulma Kurumu olarak tanıdığımız istihdam kurumumuzu
yeni, modern, çağdaş bir anlayışla dizayn ederek hayata
geçiren 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu olmuştur.
Bu Yasayla birlikte, kamu istihdam kurumumuz, yeni anlayışlarla
yeni görevleri üstlenmiş ve ülkemizdeki işsizliğin
yenilmesinde, istihdamın geliştirilmesi konusunda kendine
düşen görevleri yapma gayreti içerisinde olmuştur.
Yine,
geçmiş dönemde, 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu
Kanunu önemli bir kanunumuzdur. 5502 sayılı Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı tek çatı diye tabir ettiğimiz
Kanun önemli bir kanundur. Yine, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu önemli bir yasal değişikliktir.
Bunların
dışında, Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu önemli bir
kanundur. Revize Avrupa Sosyal Şartının kabul edilmesi,
hem Parlamentomuz açısından hem Bakanlığımız
açısından önemli bir değişiklik yapılmıştır
diye ifade etmek istiyorum.
Bunun
dışında, kayıt dışı istihdamla mücadele
amacıyla hazırladığımız Kayıt
Dışı İstihdamla Mücadele Projesi, Başbakanlık
genelgesiyle hayata geçmiş bulunmaktadır. İş
Sağlığı ve Güvenliği Projesi 2003 Aralık
ayında başlatılmıştır. 5084 sayılı
Yatırımların ve İstihdamın Teşviki ile
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki
Kanun ve 5300 sayılı Kanunla, bildiğiniz gibi, bazı
illerimizde enerji, sigorta primi, vergi ve bedelsiz arsa temininde,
yatırım yapmak isteyen müteşebbislerimize önemli kolaylıklar
getirilmiştir.
Yine,
İşsizlik Sigortası primleri, sigorta primine esas kazanç
konularında olduğu gibi, yaptığımız çeşitli
kanuni düzenlemeler sonucunda, son dört yılda yaklaşık
11 milyar YTLlik bir para piyasanın kullanımına
bırakılarak, yatırım ve istihdama kaynak yaratılmıştır.
Ulusal
İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi, 25
Şubat 2005 tarihinde kurulmuştur.
İşverenlerin
yedi gün yirmi dört saat, sigorta müdürlüklerine gitmeden, posta
masrafı ödemeden, sağlıklı ve güvenli bir şekilde
e-hizmet projesi kapsamında, İnternet ortamında,
e-bildirge, e-borcu yoktur; e-provizyon ve e-tahsilattan faydalanmaları
sağlanmıştır.
Yine,
hepinizin malumu olduğu üzere, SSKlı vatandaşlarımıza
tüm kamu sağlık tesislerinden yararlanma imkânı getirilmiştir.
Yine, SSKlı vatandaşlarımıza, serbest eczanelerden
ilaç alma konusunda kendilerine geçmiş dönemde kolaylıklar
sağlanmıştır.
Sosyal
Sigortalar Kurumu mobil hizmetlerinden kolaylıkla yararlanmak
isteyen sigortalı, emekli ve hak sahipleri, 2006 yılı
Ağustos ayından itibaren cep telefonlarından kısa
mesaj gönderilerek, SSK hizmetleriyle ilgili ihtiyaç duyulan bilgilere
anında erişebilmektedirler.
Yine,
Bakanlığımızın tüm birimlerinin yer aldığı
ortak hizmet merkezinde Tek Çatı Projesi uygulamaya konulmuştur.
Bu projenin ilk örneği, Ankarada OSTİMde gerçekleştirilmiştir.
1
Nisan 2006 tarihinde yürürlüğe giren 5458 sayılı Kanun
ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve Bağ-Kur prim borçları yeniden
yapılandırılmış ve 2006 yılı Eylül
ayı itibarıyla, her iki Kurumda, toplam 3 milyar 424 milyon
yeni Türk lirası tahsilat gerçekleştirilmiştir.
Emekli
aylığı bağlama süreleri düşürülürken, maaş
ödemelerinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi
için ödeme yapan banka sayısı artırılmış,
maaş günlerinde banka önlerinde oluşan kuyruklara son verilmiştir.
Hükûmetimizin
göreve geldiği 2002 yılında asgari brüt ücret 250,88
YTL, net 190,53 YTL iken, bugün itibarıyla brüt 531 YTL, net olarak
da 380,46 YTL olarak gerçekleştirilmiştir. Bu, enflasyon hesaplandığı
zaman, yüzde 100 reel bir artış anlamına gelmektedir.
1
Temmuz 2004 tarihinden itibaren prime esas alt kazanç sınırı
asgari ücretle eşitlenmiş ve sanal asgari ücret olarak adlandırılan
uygulamaya son verilmiştir.
Uygulamaya
konulan e-İŞKUR Dönüşüm Projesiyle, 2007 yılında
yararlanıcıların İŞKUR hizmetlerine İnternet
üzerinden erişimleri sağlanacaktır.
Bu
liste daha uzayıp gidiyor, ama Genel Kurulun değerli vakitlerini
almadan, başka güncel konulara geçmek istiyorum izninizle.
Sayın
İzzet Çetin, İstanbul Gübre Sanayisiyle ilgili bir konudan
bahsettiler. İzmitte kurulu İGSAŞ gübre fabrikası
çeşitli ekonomik nedenlerden dolayı iş yerini kapatma
ve toplu işçi çıkarma talebinde bulunmuş Çalışma
Bakanlığımıza. Ancak, şu anda, sizin de bildiğiniz
üzere, işveren, Bölge Çalışma Müdürlüğümüz, oradaki
belediye ve sendika yetkililerinin görüşmeleri hâlen devam
ediyor. Biz de, bu sürece olumlu bir şekilde katkı vermek istiyoruz,
işletmenin yaşaması için yapılabilecek bir
şey varsa işletmeye bunu sağlayıp, bu 200ün üzerindeki
işçimizin işlerine devam etmesi bizim de en büyük dileğimizdir.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Teşekkürler Sayın Bakan.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -daha önce konuşan
arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi-
işsizlik konusu, ülkemizin önemli sosyoekonomik sorunlarından
biridir. Hükûmete geldiğimizde yüzde 10,5lar civarında
seyreden genel işsizlik oranı, bu yıl sonu itibarıyla
yüzde 10lar civarında, cüzi de olsa bir gerileme göstereceği
görülmektedir. Tabii, bu, tarımdaki istihdamdaki çözülmeye
rağmen, en azından işsizlik oranlarının artmaması,
yüzde 10,5lardan yüzde 10lar seviyesine inmesi, işsizlik konusunda
yaptığımız çalışmaların semeresini
bize göstermektedir ve önümüzdeki dönemde yapacağımız
çalışmalarda da bizi açıkçası cesaretlendirmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiyede her yıl 700 bin kişi istihdam
piyasasına girmektedir. Ancak bu 700 bin gencimize kamunun yarattığı
istihdam imkânları bellidir, bunun büyük bölümünün özel sektör
tarafından karşılanması gerektiğini biliyoruz
ve bu sebeple de Hükûmetimiz, özellikle özel sektörü teşvik edici,
onlara, istihdam yaratma konusundaki gayretlerine her zaman destek
olmuştur; önümüzdeki süreçte de bu desteklerini devam ettirecektir.
Hemen,
bu konuyla bağlantılı olarak, işsizlik sigortasına
geçmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, 2002 Martında
uygulamaya geçen işsizlik sigortasının 31 Ekim 2006
tarihine kadar geçen uygulama sürecinde 736 bin işsiz sigortalı
vatandaşımıza toplam 932,5 milyon -yani trilyon Türk lirası-
ödeme yapılmıştır. 736 bin işsiz sigortalıya
932,5 milyon YTL ödeme yapılmıştır. Şu anda, fon
varlığı, yaklaşık 23 milyar YTL civarında
bir fon varlığına işsizlik sigortamız sahip
bulunmaktadır. Bu vesileyle, aralık ayı işsizlik
ödemelerimizi yılbaşından önce yapacağımızı,
bayramdan önce, bu, yaklaşık 100 bin civarındaki
işsiz sigortalı vatandaşımıza 26 trilyon civarındaki
işsizlik ödememizi bayramdan önce yapacağımızı
da bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, İşsizlik Sigortası Fonunda
bir değişiklik yapacağımızı çeşitli
kereler ifade ettik, hem yararlanma şartları açısından
hem de buradaki kaynakları mesleki eğitime, danışmanlığa
ve diğer aktif iş gücü piyasalarına aktarma konusunda
işsizlik sigortasının varlıklarından yararlanmak
istiyoruz. Bu, 2007 yılı içerisinde yapacağımız
önemli çalışmalardan biri olarak ifade etmek istiyorum.
Evet,
asgari ücreti biraz evvel ifade ettim. Yakında, yine, Asgari
Ücret Tespit Komisyonumuz, 2007 yılında uygulanacak yeni
asgari ücreti belirleyecektir. Tabii, hepimizin gönlünden geçen,
gerek asgari ücret olsun gerekse emekli aylıkları olsun,
satın alma güçleri itibarıyla çok yüksek olsun, vatandaşlarımız
bu konuda sıkıntı çekmesinler, hepimizin gönlünden
geçen budur. Ama, değerli arkadaşlarım, tabii, bu konudaki
zorlukları hepimiz biliyoruz. Bu konudaki tenkitleri yaparken
de, bu zorlukların varlığını kabul ederek konuşmamız
gerekir diye düşünüyorum.
Ancak
şunu söyleyebiliriz, yani bu Hükûmet döneminde artış
oranları nedir, bunları sizin bilginize sunarak sizin bir
değerlendirme yapmanıza imkân sağlayabiliriz:
1/7/2002 tarihinde, değerli arkadaşlarım, asgari ücretin
brütü 250,875 yeni Türk lirası, 1/1/2006 tarihinde ise 531 yeni
Türk lirasıdır, yani brüt bu kadar artmıştır.
Şimdi, buna dolar bazında bakarsak şayet: 1 Temmuzda
158,7 dolar olan asgari ücret 1 Ocak 2006 tarihinde 393 dolara
ulaşmış bulunmaktadır. Demin de ifade ettiğim
gibi, bu artış, yüzde 100 reel bir artışı ifade
etmektedir. Ama, buna rağmen, asgari ücretin, tabii, daha yüksek
oranlarda olmasını hepimizin arzu ettiğini, en
azından gönlümüzden geçenin bu olduğunu bilmenizi ifade
etmek istiyorum.
Diğer
bir önemli konu, SSK ve Bağ-Kur emekli aylıklarındaki artış
konusudur. O da, çünkü, yılbaşı itibarıyla gündemimize
gelecektir değerli arkadaşlarım. Biz Hükûmete geldiğimizde,
2002 Aralık ayında Sosyal Sigortalar Kurumunda asgari emekli
aylığı 257 YTLydi; 2006 yılı Aralık
ayında ise bu 257 YTL olan asgari aylık 476,86 YTLye ulaşmış
bulunmaktadır. Bağ-Kurda 6ncı basamaktan aylık
alan esnafımızın 2002 Aralık ayındaki aylığı
165,76 liraydı; 2006 Aralık ayında bu oran veyahut da bu
miktar 394,63 YTLye ulaşmış bulunmaktadır. Tarım
Bağ-Kurlusunun 2002 Aralık ayında maaşı 95,47
iken, 2006 Aralık ayında 289,64 yeni Türk lirasına
ulaşmıştır.
Bütün
bunları hesapladığımız zaman, 2002 ile 2006
arasındaki enflasyon artışı yüzde 54,9 iken bizim
emekli aylıklarına yapmış olduğumuz kümülatif
artış yüzde 85,5 rakamına ulaşmıştır.
Konunun
daha iyi anlaşılması açısından, yine, size
bir rakam sunmak istiyorum: Eğer, Hükûmet olarak 1999 yılında
çıkarılan 4447 sayılı Yasaya bağlı kalıp
Bağ-Kur ve SSK emekli aylıklarını bu Kanuna göre artırmış
olsaydık, değerli arkadaşlarım, biz, bugün SSK ve
Bağ-Kur emeklilerine 19 milyar YTL daha az para vermiş olacaktık.
Yani, tersinden ifade etmem gerekirse, biz enflasyona bağlı
kalmayarak, enflasyonun üzerinde, 2002 ile 2006 yılları arasında
yapmış olduğumuz iyileştirmelerle 19 milyar YTL
-19 katrilyon lira- daha artı kaynağı Bağ-Kur ve SSK
emeklilerine aktarmış bulunmaktayız. Sıkı
bir ekonomik politika uygulayan, çeşitli parametreleri çok
ince hesap etmesi gereken bir ülkede bu kaynağın ne anlama
geldiğini hepimiz biliyoruz. Tabii, gönlümüz arzu ediyor ki,
bu 19 değil de 49 milyar YTL olsun, 49 katrilyon lira olsun. Ama,
Hükûmete dönüp de, siz, sosyal politika olarak, sosyal adalet olarak
bunları gözetmediniz derseniz, orada, bu değerlendirmenin
doğru olmadığını size ifade etmek isterim.
Dediğim gibi, 19 milyar YTLlik enflasyonun üzerinde bir kaynak
Bağ-Kur ve SSK emeklilerine aktarılmış bulunmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; diğer önemli bir konumuz
sosyal güvenlik konusudur. Son günlerde, Anayasa Mahkememizin de
iptal kararlarıyla son derece güncel hâle gelen bu konuda da görüşlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Birçok
platformda, bu kürsüde de, Türkiye'nin bir sosyal güvenlik reformuna
ihtiyacı olduğunu çeşitli kereler ifade ettik. Bu ihtiyaç,
değerli arkadaşlarım, bugünün ihtiyacı değil.
Bu ihtiyaç, otuz yıldır, kırk yıldır sosyal politika
alanında belirmiş bir ihtiyaçtır ve açıkçası,
bu ihtiyacın karşılanması gecikmiştir. Toplum
olarak, bugüne kadar, bir sosyal güvenlik reformunu hayata geçirip,
bunun uygulamasını yapmak durumundaydık, ama, maalesef,
çeşitli nedenlerle bu reform hayata geçmemiştir.
Reformun
hayata geçmemesinin çeşitli zorlukları vardır, siyaseten
zorlukları vardır, finansal açıdan zorlukları vardır,
kesimler arasında fedakârlık etme adına farklılıklar
vardır. Onun için, bunlardan dolayı, ülkemizde bir sosyal güvenlik
reformu gerçekleşmemiştir. Ama, yakın coğrafyamıza
bakarsak, bütün Avrupa ülkeleri, aşağı yukarı,
sosyal güvenlik reformunu gözden geçirmişler, hatta ikincisini,
üçüncüsünü yapma arayışları içerisindedirler, gayretleri
içerisindedirler.
Değerli
arkadaşlarım, sizin de bildiğiniz gibi, neden reforma
ihtiyacımız var? Bunu, aslında hepimiz biliyoruz.
Bir kere, kapsam itibarıyla sosyal güvenlik sistemimiz, ülkemizde
yaşayan bütün nüfusumuzu kapsamıyor. Yaklaşık
10 milyon kişi sosyal güvenlik sisteminin sosyal koruması
dışında. Özellikle, tarımda çalışan, yasalarımız
gereği sosyal güvenlik sistemine giremeyen vatandaşlarımız
var.
Bunun
dışında, sosyal güvenlik kurumlarımızın
sunmuş olduğu hizmetler arasında farklılıklar
var. Bağ-Kurlu iseniz farklı, SSKlı iseniz farklı,
Emekli Sandığına tabi iseniz farklı standartta sosyal
güvenlik hizmeti alıyorsunuz. Bunu sürdürmek ve bunu savunmak
mümkün değil. Eğer, Türkiyede vatandaşlarımıza
eşit ve adil bir hizmet götürmeyi amaçlıyorsak -ki, Parlamentonun
en önemli misyonlarından birinin bu olması gerekir diye
düşünüyorum- o hâlde, vatandaşlarımız arasındaki
bu ayrımcılığı kaldırmamız gerekiyor.
Sosyal güvenlik reformunun temel amaçlarından biri de budur.
Diğer
bir önemli konusu, finansman açıklarıdır. Yaklaşık
yüzde 4,8 gayrisafi millî hasılaya göre bir finansman açığı
söz konusudur. Bu finansman açığının, aslında
yüzde 4,8lik bir transferin fazla bir kaynak transferi olmadığını,
aslında sosyal devletin bu alana daha çok kaynak transferi yapmasını
defalarca söyledim, yine aynı görüşlerimi burada da tekrar
etmek istiyorum. Ama, Türkiyenin borçlu bir ülke olduğunu,
borç stokunun artmasının bu ülkeye hem bugünkü yaşayanlara
hem de gelecek kuşaklara önemli bedeller ödettiğini de biliyoruz.
Onun için, borcumuzun, çevrilebilir, sürdürülebilir oranının
avantajı nispetinde sosyal güvenlik alanına transfer yapmamızın
daha doğru olacağını ifade etmek istiyorum.
Evet,
bunun gibi birçok nedenlerden dolayı Türkiyenin bir sosyal güvenlik
reformu yapması gerekiyordu. Hükûmet olarak, göreve ilk geldiğimiz
günde bu konuya el attık. Yaklaşık dört yıla yakın
bir süredir katılımcı bir anlayışla sosyal güvenlik
reformunu, tasarısını, taslağını hazırladık
ve yüce Parlamentonun huzuruna getirdik. Parlamentomuz bu tasarıyı
onayladı ve kanunlaştı. Ancak, bildiğiniz gibi,
geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkememiz sosyal güvenlik reformunun
önemli sayılabilecek maddelerini iptal etti.
Bir
kere, bu tartışmayı yürütürken bazı hususları
yerli yerine koymamız lazım. Bunlardan birisi, birincisi
şudur: Anayasa Mahkemesi, Anayasamızın yetki ve görev
verdiği, anayasal yargıyı devletimiz, milletimiz
adına yapan bağımsız bir kuruluşumuzdur. Dolayısıyla,
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara katılsak
da katılmasak da, Parlamentonun onayıyla uyuşsa da
uyuşmasa da, biz, Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararının
gereklerini yerine getirmekle sorumluyuz. Sadece biz değil,
Türkiyedeki herkes, yasama, yürütme, Anayasa Mahkemesinin bu kararlarını
saygıyla karşılamak ve bunun gereklerini yerine getirmek
zorundadır. Sadece biz değil, bütün uluslararası kuruluşlar,
IMFi de, Dünya Bankası da, Avrupa Birliği de, Türkiyedeki
bağımsız yargının bu kararlarına saygı
duymak zorundadır. Biz, Anayasa Mahkememizin kararlarının
bu saygınlığının pekişmesi konusunda,
Hükûmet olarak, Parlamento olarak üzerimize düşen görevi yapacağız.
Ülkemizde, bağımsız yargının yerleşmesi,
hukuk devletinin yerleşmesi için, beğensek de beğenmesek
de, içimize sindirsek de sindirmesek de hukuk devletini bu ülkede
en ücra köşeye kadar yerleştirmek için, böyle bir anlayışı
pekiştirmemiz gerekiyor. Onun için, hem bugün hem de bundan sonraki
tartışmalarda, Anayasa Mahkememizin hukuk normlarının
Anayasaya uygunluk denetimi fonksiyonunu, sorumluluğunu
ayrı bir kenara bırakarak bu tartışmamızı
yapacağız, bu şekilde bunu yürüteceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, biz bu tasarıya başlarken dedik ki:
Norm ve standart birliğini getirmek istiyoruz, tek çatıyı
getirmek istiyoruz. Bu ülkenin bütün vatandaşları, sosyal
güvenlik hizmetinden eşit ve adil bir şekilde yararlanmalıdır.
Onun için de, memurlarımızı, kamu çalışanlarımızı,
işçilerimizi, Bağ-Kurlularımızı aynı
standartta, aynı sosyal güvenlik hizmetine erişme konusunda,
yasal yetkiyle, yasal haklarla donatmaya çalıştık, onlara
bu imkânı vermeye çalıştık. Ama, gördük ki, Anayasa
Mahkememiz, kamu çalışanlarımızın bu sistemin
dışında mütalaa edilmesi gerektiği konusunda
bir kanaate ulaştı.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bundan sonraki süreç ne olacak?
Tabii, bu, bütün herkesi ilgilendirdiği için, açıkçası,
herkes bu konuda bir aydınlatıcı cevap bekliyor. Biz,
Hükûmet olarak veyahut da Bakanlık olarak, önümüzdeki bu kısa
süreçte iki tane dikkat ettiğimiz husus var veyahut da yerine
getirmemiz gereken husus var: Bir, iptalle ilgili ortaya çıkacak
durumlar karşısında vatandaşlarımızın
herhangi bir hak kaybına, mağduriyetine uğramaması
için, bir kaosun yaşanmaması için, sosyal güvenlik kuruluşlarımız
gece gündüz çalışıyorlar. Yani, bu iptalden dolayı
bir boşluk, bir uygulama zorluğu doğmasın diye arkadaşlarımız
1 Ocak tarihi itibarıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla)
Bunun için arkadaşlarımız büyük bir çalışma
içerisindeler. Umuyorum ve temenni ediyorum ki, inşallah, bundan
dolayı herhangi bir kaos, bir sıkıntı yaşanmayacak.
Peki,
reformun geleceği ne olacak, reformun akıbeti ne olacak?
Bu konuyu da, değerli arkadaşlarım, gerekli istişareleri
yaptıktan sonra, bunu, Hükûmetin bir üyesi olarak bu yapmış
olduğum istişarelerin sonucunu Bakanlar Kuruluna takdim
edeceğim ve Bakanlar Kurulumuzda, en kısa zamanda, diyelim
bir hafta içerisinde, bu konudaki kararımızı vereceğiz
ve vermiş olduğumuz bu kararı kamuoyuyla paylaşacağız.
Dün
bazı meslek örgütleriyle görüştüm. Sosyal Güvenlik Kuruluşumuzun
değerli yönetim kurulu üyeleriyle görüştüm. Yarın
Sosyal Güvenlik Yüksek Danışma Kurulumuzu topluyoruz. Burası
çok geniş bir platform; sendikalar, meslek kuruluşları,
kamu, burada herkes var; bu, bizim yasamızda da öngördüğümüz
bir platform. Dolayısıyla, oradaki kurul üyelerinin de değerli
görüşlerini alacağız. Burada, siyasi partilerimizin
grup yöneticilerinin görüşlerini de dinleme imkânını
bulduk. Bu görüşleri topladıktan sonra, en kısa zamanda
bunu Bakanlar Kuruluna getirip bu alandaki belirsizliği en
kısa zamanda gidermemiz gerekiyor.
Ama,
bunları söylerken, hiçbir zaman, bu reform iddiamızdan, reform
hedefimizden hiçbirimizin vazgeçmemesi lazım. Bu vazgeçmenin
bedeli, sadece bize değil, gelecek kuşaklara da çok
ağır olur. Bu Parlamento olsun, bundan sonraki Parlamento
olsun, bu reform inancını ve bu reformun yapma zaruretini
mutlaka kabullenmesi ve bunun gereklerinin yerine getirilmesi
gerekiyor diye düşünüyorum ve Çalışma Bakanlığımızın
bütçesinin hayırlı olmasını, bütçenin bu aşamaya
gelişine kadar emek veren bürokratlarımıza, değerli
arkadaşlarımıza, siyasi partilerimize ve Başkanlık
Divanımıza çok teşekkür ediyor, hepinizi şahsım
ve Bakanlığımız adına saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Yedinci
turda son konuşmacı, şahsı adına, bütçenin
aleyhinde, İzmir Milletvekili Canan Arıtman.
Buyurun
Sayın Arıtman. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
on dakika.
CANAN
ARITMAN (İzmir) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sayın Bakanımız Çubukçudan, La Fontaineden masallar
dinledik. Şimdi de biraz gerçekleri görelim.
Bir
an için gözlerinizi kapatın ve geçen dört yılı düşünün.
Ne görüyorsunuz: SHÇEKin kurumlarında şiddetin en
ağırına maruz kalan çocuklar, itilen kakılan özürlüler,
berdele, töreye kurban giden kadınlar, İntiharları
önleyin, çığlığımızı duyun. diye
yalvaran genç kızlar, ihmal, istismar, taciz
Hepimizin yüreğini
sızlatan insan dramları. Bunların hangisinde bu Bakanlığı
o insanların yanında gördünüz arkadaşlar? AKPli belediye
başkanları Kadınlar dövülebilir, dört kadınla
evlenilebilir -tabii, bunu Sayın Başbakanımız
da Almanyalarda söylemişti- dokuz yaşındaki kız
çocukla evlenilebilir. derken bu Sayın Bakandan en ufacık
bir tepki geldi mi? Bu belediye başkanlarını, Başbakanımızı,
eşini döven AKPli milletvekilini kınadığını
hiç duydunuz mu? Konyada görevini yaparken başı açık
diye taşlanan gazeteci kızımızı sahiplendi
mi? Kadının çalışma hakkını engelleyenler,
karşısında önce beni, devleti görür. diyebildi mi?
Bu ülkede bebekler bile ticari cinsel sömürüye maruz kalırken,
çocuklar kapkaç, hırsızlık ve cinsel sömürü amacıyla
organize suç örgütlerine kiralanırken, suça karıştırılırken,
suçun mağduru olurken, siz hiç onu aslanlar gibi mücadele ederken
gördünüz mü?
ALİ
İBİŞ (İstanbul) Gördük, gördük
CANAN
ARITMAN (Devamla) Ama, nerede gördük? Zinanın TCKya girmesi
için gördük. Anayasada fırsat eşitsizliği yaşayanların
olumlu ayırımcılıktan yararlanmasını
sağlayacak düzenlemeyi engellemek için mücadele ederken gördük.
İşte, kadınların siyasal katılımını
artırabilecek Anayasa değişikliğini engellemek
için mücadele ederken gördük ve bu erkek egemen bakış
açısını bu kadar da iyi savunabildiği için Bakan
yapılarak ödüllendirilmiştir. Şimdi, kadınların
siyasete katılımı konusunda, gelin, Cumhuriyet Halk
Partisi kadar yürekli olun, samimi olun. Bu, öyle ianeyle, lütufla,
takdirle olacak iş, talimatla olacak iş değildir. Bunun
çaresi yasal düzenlemedir. Eğer, yüreğiniz yetiyorsa,
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak hazırız burada, -polemik
yapmayın- yüreğiniz yetiyorsa, gelin, kota için gerekli
yasal düzenlemeleri yapalım. Hodri meydan diyoruz size! (CHP
sıralarından alkışlar)
Evet,
şimdi, bir anekdot daha: Bakın, namus-töre cinayetlerinde,
o Araştırma Komisyonunda biz Cumhuriyet Halk Partili üyeler,
hâlâ, yasalarımızda kadının bedenini kontrol altında
tutmayı amaçlayan, onların hayatına mal olan yasal düzenlemeler
var. Bunları, bireyin özgürleşmesini, insan haklarını
kullanmasını engelleyen yapı ve yasaları değiştirelim
dediğimizde Bunlar bizim parti politikamızda yok. demişti.
Şimdi,
sayın arkadaşlar, soruyorum: Böyle bir bakan mı, böyle
bir siyasal anlayış mı kadının insan haklarını
koruyacak ve statüsünü yükseltecek? Ancak varsıl erkeklerin
giyebileceği marka ceketlere dikilen etiketler mi şiddeti
önleyecek? Ülkemizde, giyecek ceketi bile olmayan erkeklerin kadınları
berdele, töreye kurban etmelerini bu etiketler önlüyor mu? Yoksa,
TVlerdeki spot filmlerde şiddete hayır sloganı
mı işe yarıyor? Ülke gerçeklerinden ancak bu kadar uzak
olunabilir. Kadınlardan, bu filmlerle ilgili şikâyet
alıyoruz. Kadınlarımız, kocalarının
TVde şiddete hayır diyeni gördükçe, bu, bize ananı
da al git demişti, sen mutlaka buna oy vermişsindir deyip
dayağı bastığından şikâyet ediyorlar. Lütfen,
konu mankenlerini değiştirin. Bu reklam, kadına yönelik
şiddeti artırıyor.
Şimdi,
beş yıldır bütçe kitaplarına koyduğunuz rakamların,
insanlarımızın, korunmaya muhtaç çocukların, kadınların,
özürlülerin ve risk altındaki ailelerin yaşam standardını
yükseltmediğini hepimiz görüyoruz. Ne gördük biz bu süreç içerisinde?
Sosyal devletin çökertildiğini gördük. Toplumda, korunmaya
muhtaç kesimlerin nicelik ve nitelik olarak arttığını
gördük. AKPnin tüccar siyaset anlayışında, müşteri
olamayanların gözden çıkartıldığını
gördük. İnanılmaz bir kadrolaşmayla, devletin sosyal
hizmetleri ve kurumları darmadağın edildi.
Evet,
iktidarınızda, kadının eve dönüş projesi başarıyla
yürütülmektedir. Kadınlar, iş hayatından, hayatın
her alanından hızla uzaklaştırılarak evinin
dört duvarı arasına gönderilmekte, kadının statüsü
de hızla birey konumundan kul köle konumuna indirgenmektedir.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Türkiyede mi?
CANAN
ARITMAN (Devamla) Bu dönemde kadının yerinin ne olduğunun
göstergesi de zaten o fotoğraflarda görüldü. Erkeklerin sofrasına
oturtulmayan bakan eşleri, parti kongrelerinizde haremlikte
oturtulan kadınlar. Hele hele bir de bunları kadına
saygı, onların demokratik hakları diye savunmak, ancak
kargaları güldürdü arkadaşlar.
Şimdi,
Hükûmetten ve Sayın Bakandan bir canın hesabını sormak
istiyorum, Vanın Başkale ilçesinde töre cinayetine kurban
giden Naile Erdaşın. Henüz daha çocuk, on beş yaşında,
tecavüze uğramış, gebe kalmış, saklamış
gebeliğini. Doğuma, başka bir gerekçeyle hastaneye
götürülmüş, orada doğurmuş. Doktorlar, töre cinayetine
kurban gider diye korumuşlar, hastanede tutmuşlar, devletin
yetkili makamlarını haberdar etmişler, uyarmışlar.
Siz ne yapmışsınız? Babasının sözlü beyanına
güvenip çocuğu ailesine teslim etmişsiniz, iki gün sonra
öldürülmüş.
Evet,
arkadaşlar, iktidarınızda, devlet eliyle töre cinayeti
işlendiğini de gördük. Şimdi, bu çocuk annenin öksüz
kalan bebeği adına soruyorum: Niçin Naileyi korumadınız,
neden elinizle töreye teslim ettiniz? Sorumlulardan hesap sordunuz
mu? Bu canın hesabını ahirette bile veremezsiniz.
Şimdi
de İzmirdeki on yedi aylık bebeğin ve yüzlerce çocuğumuzun
maruz kaldığı insanlık dışı suç için
soruyorum: İktidarınızda, yoksulluk, işsizlik,
sosyal devletin çökmesi ve yasal yetersizlikler nedeniyle, çocuklarımız,
ticari cinsel sömürü açısından suç örgütlerinin cenneti
hâline geldi.
Bakın,
ülkemizin çocuk pornografisinde dünyada birinci sırada olduğu
gazete haberleri oldu, Sayın Bakan tekzip bile etmedi. Neden?
İlgisi de yok, bilgisi de yok, onun için. Çocukların cinsel
istismarını, bilişim suçları dâhil, araştırmak
için verdiğimiz araştırma komisyonu kurulması
önergelerini niçin yaşama geçirmiyorsunuz? Siber Suçlara Dair
Avrupa Konseyi Sözleşmesini niçin imzalamıyorsunuz?
İrticai yayınlar engellenmesin diye çocuklar kurban
mı ediliyor arkadaşlar? Birleşmiş Milletler Çocuk
Hakları Komitesinin Türkiye raporunda, bu konulardaki ihmal
ve yetersizliğimizden, ilgisizliğimizden dolayı ülkemiz
ciddi biçimde eleştiriliyor. Çocuklarımızı koruyacak
yasal değişiklikleri yapmadan, İnternet kafelere
tehditler savurmak hiçbir işe yaramaz.
Bakın,
bebek tecavüzcülerine ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezasını öngören yasa teklifimin bir an önce
yasalaşması için halkımız web sitemde yüzde yüz
destek oyu veriyor ve size baskı unsuru olmaya çalışıyor.
Şu ana kadar 300 bin kişi evet oyu kullandı. Halkın
bu talebini, Sayın Başbakan ve bakanlara ilettim; hiçbir
duyarlılık, hiç bilgi gelmedi. Hâlbuki istediğiniz yasaları
bir gecede, bir saatte geçiriyorsunuz, suçluları affetmek gibi
mesela. Ama, çocuklarımız söz konusu olunca, ne yazık
ki, aynı hassasiyet, aynı aciliyeti göstermiyorsunuz.
Sayın
Bakan, gelin, masal anlatmayı bırakın da, çocuklarımızı
koruyacak yasal düzenlemeleri bir an önce yapalım. (CHP
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
Bakanlığınız, AB ile toplumsal cinsiyet eşitliğini
yaşama geçirme toplantıları düzenliyor. Efendim, siz
de ulusal politikalar yapıyorsunuz, ama, bir yandan da ülkemizde
kadınlar haremlik bölümünde oturtuluyor, Başbakan da Kimse
benim haremime karışamaz. diyor. Trajikomik bir durum!
Yani, harem ne? Erkeğin malı, kulu, kölesi. İşte,
sizin anlayışınız bu, bizim de karşı
çıktığımız bu. Çünkü, biz kadını, ailenin
direği olarak görüyoruz, ailenin yüceltilmesinde en önemli
etken olarak görüyoruz. Aileye ve kadına olan saygımızdan
dolayı sizin bu görüşünüze karşı çıkıp
diyoruz ki: Kadın, bu toplumda özgür, eşit bireydir, insandır,
insan. Evet, herhâlde güttüğünüz koyunlardan da o haremlik kadınları
kastediyorsunuzdur.
Şimdi,
bakın, aile ve çocuğa yönelik sosyal koruma niteliğindeki
harcamaların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı on binde
4. Bir kere, bu rakam bile AKPnin sosyal devletten yana olmadığının
göstergesidir. Anayasamızın amir hükmü diyor ki: Sosyal
devletten yana olmayanlar Cumhurbaşkanı seçilemez. AKP,
yoksulluğu, oy alma uğruna sürdürülebilir hâle getirdi.
Şimdi,
ekonomiyi IMFye, yasaları ABye, terörle mücadeleyi ABDye,
milleti de Allaha havale edip yan gelip yattınız. Siz, en
iyisi mi, bütçenizi de alın gidin.
Saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yedinci turdaki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi,
soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz. On dakika
süreyle soru işlemi gerçekleştirilecek, on dakika süreyle
de cevap işlemi gerçekleştirilecektir. Sisteme girmiş
olan arkadaşların soru süresi bir dakika olarak uygulanacaktır
dün yaptığım gibi ve arkadaşlarım, herhangi
bir şekilde Başkanlık Divanına bir talepte bulunmasınlar,
çünkü otomatik olarak mikrofon kendiliğinden kapanmış
oluyor. Onu da bilgilerinize arz ediyorum.
Soru
cevap işlemini başlatıyorum.
Sayın
Özdoğan
ATİLA
EMEK (Antalya) Bir yanlışlık var Sayın Başkan,
Vedat Beydi birinci.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Devlet Bakanı Nimet Çubukçuya soruyorum:
Sayın
Bakan, Bakanlığınızın başından itibaren,
Bakanlığınızın görev alanına giren konularda
sivil toplum örgütleri tarafından devamlı eleştirildiniz.
Buna son bir örnek, Türkiye Sakatlar Derneğinden geldi. Türkiye
Sakatlar Derneği, sizi, görme engelli vatandaşlarımıza
toplu taşıma hizmetlerinde refakatçi kartı verilmemesi
sorununa ilişkin topu yerel yönetimlere atıp sadece genelge
yayınlayarak sorun çözeceğinizi sanmakla, engelli vatandaşlarımızı
temsil eden sivil toplum kuruluşlarına sadece işinize
geldiği zaman cevap vermekle ve Türkiye Sakatlar Derneğinin
sevilen eski başkanı Doktor Mehmet Aysoyun hiçbir gerekçe
göstermeden âdeta bir gece yarısı operasyonuyla görevden
alınmasıyla ilgili eleştiriyor. Türkiye Sakatlar Derneği
ve aynı zamanda engelli vatandaşlarımızın
sorunlarının çözümü için, sadece genelge yayınlayan
değil, işleri takip eden ve sonuç alan etkin bir bakanlık
gerektiğini söylüyor. Bu tespitleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Melik, lütfen siz sisteme giriniz, çünkü, herhâlde kalktığınız
zaman silinmiş, şu anda yok.
Buyurun
Sayın Melik.
MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım. Aracılığınızla Sayın
Devlet Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum.
5378
sayılı Özürlüler Yasasının 25inci maddesine göre,
engellinin maaş alabilmesi için, eğer anne ve babasından
ötürü sosyal güvencesi varsa bu güvenlik şemsiyesinden
çıkması gerekmektedir, ancak bundan sonra maaş
bağlanabilmektedir ve engelli, bundan sonra yeşil kart
çıkartmak birçok bürokratik engeli aşmak zorundadır.
Sayın Bakan, bu Yasanın amacı, engelli yurttaşlarımızın
hayatını kolaylaştırmak değil midir? Bu anlamsız
zorlayıcı kısıtlamaları kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
Yine,
Yasanın 30uncu maddesine göre, bir engellinin bakım hizmetlerinden
yararlanabilmesi için ailesinin herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna
tabi olmaması veya ailesini kaybetmiş olması gerekmektedir.
Bu ayrımın yapılabilmesi için ülkemizdeki sosyal güvenlik
kurumlarının engellilere bakım hizmeti vermesi gerekmez
mi? Yasal bir değişiklikle bu ayrımı ortadan kaldırmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Işık, buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, 30 Mayıs 2006 tarihli Bakanlar Kurulu kararında
yer alan orta vadeli programda, kayıt dışı istihdamın
önlenmesi için etkin mücadele yöntemleri önerilmiştir. Acil
Eylem Planında da kayıt dışı istihdam ve yabancı
kaçak işçi çalıştırılmasının önlenmesi
ve de çocuk işçiliğin önlenmesi için gerekli tedbirlerin
alınması Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının
sorumluluğuna verilmiştir. Ülkemizde kayıt dışı
istihdamın önemli boyutta olduğu da bir gerçektir. Bakanlığınızın
kayıt dışı istihdamla mücadele projesi hakkında
bilgi almak istiyorum.
2007
yılında kaç bakıma muhtaç özürlünün bakımı
üstlenilecektir? Nimet Hanıma soruyorum. Bu amaçla bütçeden
ayrılan pay ne kadardır? Sevgi Evleri Projesi çalışmaları
hangi aşamadadır? Korunmaya muhtaç çocukların korunmaları
yerine, kendi öz ailelerinin yanında bakımının
sağlanmasında ne tür yardım yapılmaktadır ailelere?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Emek
ATİLA
EMEK (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Devlet Bakanı Nimet Çubukçu Hanımefendiye soruyorum:
Darüşşafaka
yöneticileri, derneğe ait bir arsaya avantaj imar tadilatını
yaptırmayı başaramayınca satış yoluna
gitmişlerdir. Arsayı alan şirket, tadilatı gerçekleştirip
inşaat alanını 3 katına çıkarmıştır.
Darüşşafakadan esirgenen tadilat değişikliği
şirkete ne karşılığı verilmiştir?
Bir.
İki:
Bu konuda, tadilatı gerçekleştiren belediye ve diğer
yetkililer için soruşturma var mıdır?
Üç:
Sizler, özellikle Hükûmetiniz, garip guraba, fakir fukara edebiyatını
çok yapıyordunuz. Şimdi, bu garip gurabanın, Darüşşafaka
gibi bir kurumun malından çıkar sağlamayı amaçlayan
kişilerin ve kuruluşların bu davranışları
yolsuzluğun nerelere kadar girdiğinin bir örneğini
teşkil ettiğine göre, bu gibi yolsuzlukların önüne
geçmek için Bakanlığınızca ne gibi önlemler düşünülmektedir?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın
Tandoğdu
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Sayın Murat Başesgioğluna
soruyorum:
Anayasa
Mahkemesince bazı maddeleri iptal edilen sosyal güvenlik ve
genel sağlık sigortasının çıkmaması ya
da ertelenmesi durumunda, sosyal güvenlik kuruluşlarının
aktüer dengesinin daha bozulacağı ve emekli maaşlarının
ödenmemesi gibi bir durum ortaya çıkacağı belirlenmektedir.
Emekli maaşlarının, Yasanın yürürlüğe konmaması
hâlinde ödenmemesi gibi bir durum söz konusu olacak mıdır?
Bu konuda, IMF veya Dünya Bankasına verilmiş bir sözünüz
var mıdır?
Gene
ikinci bir soru olarak da, altyapı hazırlıklarına
biraz evvel değindiniz, ama, bunu net ve açık bir şekilde
ortaya koymanızı istiyorum. Altyapı hazırlıkları
tamamlanmamış olan ve 10 pilot ilde uygulanmaya başlanan
genel sağlık sigortasını, 1 Ocak 2007den itibaren
yürürlüğe koymayı düşünüyor musunuz?
Pek
çok maddesi Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen ve hallaç
pamuğuna dönen Yasanın sosyal güvenlikle ilgili maddeleri
memurlar yönünden iptal edilirken, işçiler ve esnaf yönünden
iptal gerçekleşmedi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Bu eşitsizliği nasıl
kaldıracaksınız? Net bir şekilde cevaplandırmanızı
istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Öğüt, buyurun efendim.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Önce,
Sosyal Güvenlik Bakanımız Murat Başesgioğluna
soruyorum, geçen defa da sordum, bir cevap istiyorum: Ardahan
SSKda bina yok, çok perişan bir durumda. Şu anda da kontratları
bitti, yer arıyorlar, bulamıyorlar. Bir yeni bina ne zaman
yapacaksınız?
İkinci
sorum Sayın Sağlık Bakanına: Ardahan Devlet Hastanesi
dökülmüş bir durumda, yoğun bakımı yok, hastalar
perişan bir durumda; ya Erzuruma ya Karsa gidiyor. Ardahana
yeni bir devlet hastanesi düşünülüyor mu?
Bölgemizde,
Karsta Kafkas Üniversitesinin Tıp Fakültesi var. Yine, Sağlık
Bakanına soruyorum: Kars Tıp Fakültesinin onarımı
ve hizmete açılımı ne zaman olacak? Sağlık Bakanına
soruyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Sayın
Ahmet Yeni
Sayın
Osman Akman
Sayın
Kurt
Sayın
Özcan
Sayın
Balandı, buyurun.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Sorum Sayın Çubukçuya: Yeni yayımlanan
bir genelgeyle, Millî Eğitim Bakanlığı bir ilkokul
müdürü ya da müdür yardımcılarına yirmi beş saat
üzerinden, haftalık, ek ders ücreti vermeye başlıyorken,
günde en az on saat ve yedi gün bu çocuk yuvalarında feragatle
çalışan yetiştirici, eğitimci, müdür ve müdür yardımcılarına,
aynı derecede ve kademede olanlarına, emsal bir kararla,
ayda yüz saat üzerinden ücret ödemeyi düşünüyor musunuz?
İkinci
sorum: Afyonkarahisarda, sıfır-altı yaş çocuk yuvasında
3 ya da 4 çocuğa 1 bakıcı düşüyor gibi görünmekle
birlikte, 12 tane bakıcı mevcut; 30un üzerinde sıfır-altı
yaş arası çocuk var, 3 tane özürlü çocuk var. Bu özürlü çocukların
rehabilitasyon merkezine gönderilmesi gerekmiyor mu? Ve, en son,
Genel Müdürlük tarafından gönderilen bir yazıyla, o 12 bakıcının
2 tanesinin güvenlik görevlisi olarak kadroya geçmesi hususunda
bir yazı gönderilmiş. Bunu, azaltmak değil artırmak
gerektiği düşüncesinden hareketle, güvenlik görevlisi
kadrosu haricen verilen bakıcıların sayısı
artırılamaz mı?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Balandı.
Sayın
Kafkas
AGÂH
KAFKAS (Çorum) Sayın Bakanım, döneminizde Bağ-Kur il
binasının temelini attınız, açılışını
yaptınız; İŞKUR il binamızın temelini attınız,
açılışa sizi bekliyoruz; ki, SSK il binamızın,
Bağ-Kur il binamızın açılışını yaparken
temelini atma imkânınız olacak mı diye sormak istiyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kafkas.
Evet,
soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) Sayın Başkan, sistem bir dakika
arızalandı biliyorsunuz.
BAŞKAN Saygıdeğer arkadaşlarım,
otomatik olarak burada elektronik cihaz yapıyor, bunun neyine
itiraz ediyorsunuz bunu anlamıyorum doğrusu.
Teşekkür
ederim.
FARUK
ÇELİK (Bursa) Cihazda yanlışlık var diyor arkadaşlar.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) Hayır, sistemde arıza olunca bir
soru sorma hakkı daha var Sayın Başkan. Bir dakika geçti,
biliyorsunuz.
BAŞKAN
Hayır, öyle bir şey yok.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) Bir soru daha
BAŞKAN
Hayır Sayın Kandoğan, biz ona hakkını verdik,
konuşturduk. Lütfen... İstirham ederim
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) Ama sistemde arıza oldu.
BAŞKAN
Evet, şu anda cevap işlemine başlıyoruz.
Sayın
Çubukçu, önce sizden başlayalım. Buyurun efendim.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sayın
İbrahim Özdoğanın sorusuyla başlamak istiyorum:
Türkiye Sakatlar Derneğinin refakatçi kartı uygulaması
konusundaki başvurusu ve bir eleştirisi vardı, sivil
toplum örgütlerinin bu anlamdaki başvurularına yeteri
kadar ilgi göstermemek gibi. Özellikle özürlü derneklerinin birçoğu
çok iyi bilirler ki, bütün çalışmalarımızı,
sosyal taraf olarak derneklerle birlikte yürütüyoruz, hem uygulamadaki
hem teori çalışmalarımızı.
Sakatlar
Derneğinin bana yaptığı başvuru, refakatçi
kartı uygulaması, belediye otobüslerine özürlülerle
birlikte binecek olanlar için talep edilen bir şeydir. Takdir
edersiniz ki, Bakanlığın doğrudan uygulayacağı
bir şey değil. Tabii ki belediyelere yazacağız ve
belediyelerin bu uygulamayı benim genelgem doğrultusunda
Özürlüler Yasasının uygulanmasını bir anlamda
gözetmek, bunu koordine etmekle görevli bakanlığım.
Uygulamada, belediyeler gibi, yasayı bu anlamda net olarak
anlamamış, uygulamamış olanlara göstereceğimiz
yol da, elbette ki genelgeler olacaktır.
Onun
dışında, 5378 sayılı engellinin maaş alabilmesi
için sosyal güvenlik şemsiyesinden çıkması gerekiyor.
dedi. Evet, uygulamamız, bir sosyal güvenlik çatısı altında
olanların ve ekonomik yoksunluk içinde bulunanların maaş
almasıdır. Yoksa, durumu çok çok iyi olan özürlünün de maaş
alacağına ilişkin
BAŞKAN
Sayın Bakanım, mikrofonu kendinize doğru yaklaştırır
mısınız. Tam ses gelmiyor.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Engellinin bakım
hizmetlerinden yararlanabilmesi için yatılı bakım
hizmetleri için de bir sosyal güvenlik çatısı altında
olması konusu gündeme geldi. Evet, bir sosyal güvenlik çatısı
altında olmaması gerekiyor. Ama, sadece ailesini kaybetmiş
olanlar değil, ailesi ekonomik ve sosyal koşullar itibarıyla
yoksulluk ve yoksunluk içerisinde olması şartı vardır.
Bu Ekonomik yoksunluk tanımı da öncelikle Asgari ücret
olarak tanımlanmıştı. Şu anda bir kanun teklifi
şeklinde Milletvekilimiz Lokman Ayvanın teklifi var.
Hükûmet olarak bu kanun teklifine olumlu bakıyoruz. Ekonomik
yoksunluk tanımının da, asgari ücretin üçte 2si tutarında
aile başına bireylere düşen gelir olması gerekiyor.
Bu ne demek? 4 kişilik bir aile ise, 245 milyondan 1 milyarın
üzerinde gelir elde etmeleri gerekiyor devletin karşılayamaması
için. Böyle bir geniş tanım getirdik ekonomik yoksunluk tanımına
da.
Ahmet
Işık Bey sevgi evlerini sordu. Sevgi evlerini, konuşmamda
da söyledim, gerçekten 21 sevgi evini tamamladık, 120 sevgi evinin
inşaatı sürüyor. Çok kısa sürede, mayısa kadar
bunların büyük bir bölümü tamamlanacak. 160 sevgi evi de ihale
ve proje aşamasında. Özellikle bu çalışmaların
büyük bir kısmını Türkiyede hayırseverlerle de
birlikte yürütüyoruz. Hem konuşmamda da teşekkür ettim,
burada da teşekkür ediyorum tekrardan, hayırseverlerimize,
belediyelerimize, il özel idarelerimize ve bu konuda destek olan
herkese. Biz, hem engelsiz yaşam merkezlerini hem de Sevgi Evleri
Projesini çok önemsiyoruz ve bu alandaki çalışmayı da
yürütüyoruz.
Darüşşafaka
Cemiyetinin durumuyla ilgili soru geldi. Darüşşafaka
Cemiyeti bir dernektir. Dolayısıyla, bu sorunun muhatabı
ben değilim, Bakanlığımızla herhangi bir ilgisi
de yok. Bu konuyu, herhâlde dernek yetkililerine veya ilgililerine,
taraflarına sorarsınız. Dolayısıyla, bizim
konuyla herhangi bir ilgimiz yok Sayın Milletvekilim.
ATİLA
EMEK (Antalya) Belediye
Yetim çocukların yeri değil mi
Sayın Bakanım? Fakir fukara, garip gureba, yetim çocuklarla
ilgili değil mi?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Herhangi bir şekilde
ilgimiz olmayan
Türkiyede 800ün üzerinde dernek var, vakıf
var bu konuda. Eğer, bütün bu dernek ve vakıfların mal
varlıkları, bunlara ilişkin sorular
Dolayısıyla,
hiçbir düzenleme yetkimiz de yok dernek olduğu için. Siz, hukuken
bunun çok daha net anlaşılması için söylüyorum: Derneklerden
bir şekilde sorumlu olan bakanlıklar veya derneklerin çalışmalarını
gözeten, denetleyen bakanlıklar da var, ama derneklerin ve özel
cemiyetlerin
Sanıyorum, bu konuda bir bilgi eksikliğiniz
vardı. Darüşşafakayı, belki Darülaceze ile belediye
ile falan karıştırdınız veya başka
ATİLA
EMEK (Antalya) Hayır, karıştırmıyorum. Oradaki
yolsuzluğun boyutu
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bize bağlı bir
şey olarak falan mı değerlendirdiniz, bilmiyorum. Bu
konuda bir yanlış bilginiz vardı galiba, o yüzden sordunuz.
Onu düzelteyim, bizimle bir ilgisi yok.
ATİLA
EMEK (Antalya) Fakir fukaranın, gurebanın yeri değil
mi?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Sayın Balandının
sorduğu bir soru vardı. On saat, yedi gün çalışan
Böyle bir şey mümkün değil, hiçbir kurumda da on saat yedi
gün aralıksız çalışma diye bir şey olmaz. Anayasaya
göre angarya yasaktır. Türkiye Cumhuriyeti, bu anlamda, bir
hukuk devletidir.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Fedakârca çalışıyor, sen
para
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Yedi gün boyunca günde
on saat çalıştırılan, hiçbir, devletin kurumunda
hiçbir personel de olamaz zaten.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Nasıl olamaz
Vardiyalı.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Bir taraftan da, sıfır-altı
yaş grubunda 3-4 kişiye 1 çocuk düştüğünü söyledi.
Sayın Balandı da bunun farkında, kurumlarımızda
kişi başına, çocuk başına düşen bakıcı
sayısının ne kadar iyileştiğinin altını
bir kez daha çizmiş oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.
REYHAN
BALANDI (Afyonkarahisar) Soruma cevap istiyorum. Sayın Bakan,
8 çocuğa 1 bakıcı düşüyor. Vardiyalı çalışıyor
bunlar. Lütfen
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Özürlü 3-4 çocuk var. Bunları
rehabilitasyona, ayrı kuruma almayı düşünüyor musunuz?
diyor. Özellikle özürlü çocuklarda sıfır-altı yaş
grubunda çocukların sosyalleşebilmeleri ve sosyal gelişimlerini,
zihinsel gelişimlerini olumlu anlamda etkilediği için
-bu, bilim adamlarının görüşü- sıfır-altı
yaş grubunda, özellikle kaynaştırmalı bakım
modelini seçiyoruz. Daha da büyüdükleri dönemde, artık, kendi
özür gruplarına göre rehabilitasyon ve bakım merkezlerine
alıyoruz.
Ben
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, tamamlandıysa Çalışma Bakanımıza
söz vereyim. Öbür sorulara, siz, yazılı cevap verin isterseniz.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU
(İstanbul) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Soru
sorarak katkı veren arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum.
Çocuk
işçiliğinin önlenmesi, kayıt dışıyla ilgili
sorular yöneltildi.
Değerli
arkadaşlarım, çocuk işçiliğiyle mücadele konusunda
Türkiye, 1992 yılından beri gayet iyi bir performans göstermiştir.
Son katıldığım ILO Konferansında, çocuk
işçiliğiyle mücadele konusunda başarılı
üç ülkeden biri Türkiye seçilmiştir.
Diğer
taraftan, kayıt dışı istihdamla mücadele zaten
yapılıyor, ama, Hükûmet olarak bunun daha koordineli bir
şekilde yapılmasını arzu ettik. Bakanlığımızın
koordinasyonunda KADİM Projesi Sayın Başbakanımızın
talimatıyla başlatıldı. Maliye Bakanlığı
ve Gelir İdaresi de kayıt dışı ekonomi ve kayıt
dışı istihdamın önlenmesi konusunda önümüzdeki
dönemde yoğun çalışmalar yapıyor, bu çalışmaları
koordine ediyoruz.
Yine,
bir milletvekilimiz, bu iptalden sonra bir kargaşa doğabilir
mi? Emekli aylıkları ödenir, ödenmez gibi sorular yönelttiler.
Hayır, yani, emekli aylıklarının ödenmemesi gibi
bir sorunla karşılaşmayacağız. Zaten arkadaşlarıma
verdiğim talimat da budur. Bu iptalden dolayı en ufak bir
hak kaybı olmasın
Arkadaşlarımız bunun üzerinde
duruyorlar. Yani, bu konuda günlük işleyişe ilişkin
bir aksaklık olmaması için elimizden geleni yapıyoruz.
Ama, önümüzdeki dönem reformun parametreleri ne olacak, düzenlemeniz
ne olacak diye sorarsanız, en azından, Anayasa Mahkememizin
gerekçeli kararını görmek zorundayız. Şu anda,
bilindiği gibi, gerekçeli karar yayımlanmadı, gerekçeli
kararı göreceğiz, ondan sonra, yine, bu reform hedefimize,
reform inancımıza, biz, devam edeceğiz. Gelecek parlamento
inşallah bunu devam ettirecek.
Dolayısıyla,
bu, bir hükûmetin meselesi değil. Bu, yani, Kıbrıs gibi
bir millî politika davası benim görebildiğim, sosyal güvenlik
işi. Sağlıklı sürdürülebilir bir sosyal güvenlik
bu ülkenin kaynaşmasını, devlete muhabbeti, bağlığı,
sosyal yardımlaşmayı ve dayanışmayı artıracaktır.
Bundan vazgeçmememiz lazım.
Ardahanda
bina konusunu arkadaşlarımız not aldılar. Bizim
amacımız, tabii, bu reformla birlikte sosyal güvenlik il
merkezleri yapmaktı. Sadece SSK değil, Bağ-Kur,
İŞKUR, Emekli Sandığı hepsini bir araya birleştirmekti.
Bu süreç uzayacağa benziyor. En azından kiralık bir bina
temini konusunda siz de yardımcı olursanız biz de elimizden
gelen gayreti gösterir yeni bir binaya oradaki kurumumuzu taşırız.
Sayın
Agâh Kafkasa yazılı cevap vereceğiz. Onun dışındaki
sorulara da yine yazılı cevap vermek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Sayın Çubukçu, ilave edeceğiniz bir husus varsa, ek vaktimiz
var, isterseniz varsa onları cevaplandırın, buyurun.
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) Teşekkür ediyorum.
AHMET
IŞIK (Konya) Sayın Bakan, 2007 yılında kaç özürlünün
bakımı üstlenildi? Ne kadar pay ayrıldı?
DEVLET
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) 2007 yılında 65
bin özürlünün bakım hizmetlerini karşılayacağız.
Bunun için bütçeden ayrılan payı da söylemiştim.
Eğitim olarak da 120 bin çocuğun eğitim giderlerini karşılayacağız.
Yaklaşık 27 bin çocuğun da okullara erişimlerini
ücretsiz olarak karşılayacağız.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.93 - SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 16.176.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 100.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 775.319.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 791.595.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 340.225.219,02
- Toplam Harcama : 325.662.870,84
- Ödenek Dışı Harcama : 1.736.144,42
- İptal Edilen Ödenek : 16.130.333,49
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 168.159,11
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E T V E L İ
(YTL)
- Bütçe tahmini : 350.580.460,00
- Yılı tahsilatı : 339.343.675,88
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2005 mali
yılı kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.87 - ÖZÜRLÜLER
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1. Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 807.900
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 27.870
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 94.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 3.392.230
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.322.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.88 -
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.229.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.229.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Aile
ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
07.89 - KADININ
STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.113.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 2.113.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
18 - ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI
1. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 21.619.320
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 760.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 134.760.580
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 15.385.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
TOPLAM 15.542.140.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 14.503.717.317,00
- Toplam Harcama : 14.493.118.716,17
- Ödenek Dışı Harcama : 6.175.279,75
- İptal Edilen Ödenek : 16.773.880,58
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı,
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığının 2007 yılı bütçeleri ile Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2005 mali yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, yedinci tur görüşmeler
tamamlanmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.53
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu
açıyorum.
Şimdi,
sekizinci tur görüşmelere başlayacağız.
Sekizinci
turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı, Türkiye ve Orta Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
F) SAĞLIK
BAKANLIĞI
1.- Sağlık
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
H)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE
VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1.- Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemi yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili
açıklamaları, daha önceleri de yaptığım için
tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri görüşmelerin
bitimine kadar yerlerinden soru sorabilirler.
Bilgilerinize
sunuyorum.
Sekizinci
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın
üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan
Partisi Grubu: Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili; Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili
ve Grup Başkan Vekili.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu: Nurettin Sözen, Sivas Milletvekili; Ali Arslan,
Muğla Milletvekili; Hasan Fehmi Güneş, İstanbul Milletvekili;
Hakkı Ülkü, İzmir Milletvekili.
AK
Parti Grubu: Alim Tunç, Uşak Milletvekili; Mehmet Kerim Yıldız,
Ağrı Milletvekili; Şevket Orhan, Bursa Milletvekili;
Veli Kaya, Kilis Milletvekili; Mehmet Asım Kulak, Bartın
Milletvekili; Mehmet Ali Suçin, Batman Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde Nihat Eri, Mardin Milletvekili; aleyhinde
İdris Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
İlk
söz, Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğluna aittir.
Sayın
Kurtulmuşoğlu, siz yirmi beş dakikalık süreyi mi
kullanacaksınız?
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) Evet efendim.
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş, siz yirmi dakika?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) Bakarız... Ortaklaşa bölüşürüz.
BAŞKAN
Peki. Ben yirmi beş dakika olarak ayarladım, arta kalan süre
olursa size veririm.
Buyurun
Sayın Kurtulmuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara)
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Sayın
Başkan, 2007 Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Anayasamızın
56ncı maddesiyle, herkesin sağlıklı ve dengeli
bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu vurgulanmış,
devlet, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı
içinde sürdürmesini sağlamakla ve sağlık kuruluşlarını
tek elde planlayıp hizmet vermesini düzenlemekle görevli
kılınmıştır. Bütün bunların sağlanabilmesi
için sağlık hizmetlerinin etkin ve her vatandaş için ulaşılabilir
olması gereklidir.
Sağlık
hizmetleri denilince akla hemen hastaneler ve hastalar gelmekteyse
de, önemli olan ve üzerinde durulması gerekli olan, insanları
hasta etmemek ve bu nedenle, yukarıda zikrettiğimiz Anayasa
maddesinde belirtildiği üzere, insanların hasta olmayacakları
sağlıklı bir çevrede yaşamalarını
sağlamak devletin temel görevlerinden birisidir. Bu nedenle,
koruyucu hekimliğe önem vermeliyiz, insanların sağlıklarını
koruyabilmeleri ve hasta olmamaları için devletin gereken
tedbirleri alması gerekmektedir. Oysa, önümüze gelen bütçeye
baktığımızda, bu konuya ayrılan bütçenin
2006 yılına göre azaldığını görmekteyiz.
Bugün
sağlık hizmetleri, gelişmiş ülkelerin de önde gelen
sorunlarından birisidir. Bunlardan başta İngiltere
ve Amerika gelmektedir. Amerikanın, bugün, İran, Irak ve Orta
Doğu sorunundan sonra, Bush iktidarını en çok yıpratan,
sağlık konusu olmuştur.
Hükûmet
tarafından sağlık hizmetleriyle ilgili bir dizi uygulamalar
hayata geçirilmiştir, çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına
bağlı hastaneler birleştirilmiştir; ancak, bakıldığında,
bunun sağlık hizmetlerinde gözle görülür bir iyileşme
sağlamadığı ve temel sorunların devam ettiği
görülmektedir. Hastanelerdeki ilaç kuyrukları belki azalmıştır
ama hastane kuyruklarında hiçbir azalma görülmemektedir. Bunun
nedeni ise, sağlık hizmetlerinin genişletilmemesi
ve sağlık hizmetlerine yatırım yapılmamasından
ileri gelmektedir.
Ankaranın
nüfusu göç alma nedeniyle hızla artmaktadır. Buna rağmen,
Hükûmetin beş yıllık döneminde Ankaraya yeni bir hastane
yapılmamıştır. Mevcut hastaneler de, binaların
yetersiz olması gibi fiziki kısıtlamalar nedeniyle
geliştirilememektedir. Bugün, Numune Hastanesinde kayda değer
bir yenileme yoktur. Yenileme adına, hizmete elverişli
olmayan barakalar eklenmiştir ki, bu şekilde sağlık
hizmetleri verilmesi mümkün değildir. İlk etapta, iktidar,
artan nüfusa göre hastane sayısını artırmalı
ve Numune Hastanesi, Ankara Hastanesi gibi hastaneler yeniden
yapılandırılmalıdır diye düşünüyorum.
Ankaraya,
mevcut ihtiyaca cevap vermediği için, yeni, modern bir tedavi,
rehabilitasyon merkezi açılmalıdır. Bugün, Numune
Hastanesi ve Ankara Hastanesi, zamanın şartlarına
göre inşa edilmiş binalara sıkışıp kalmıştır
ve ihtiyaca cevap verememektedir. Bu nedenle, bu hastaneler, aciliyetle,
şehir dışına daha uygun mekânlara inşa edilecek,
ulaşım yönünden sıkıntı olmayan, modern hastane
binalarına taşınmalıdır ve bu hastane binalarının
etrafında hasta yakınlarının temel ihtiyaçlarını
karşılayacak market, eczane ve konaklayabilecekleri
oteller yapılmalıdır. Böylece, hem etkin ve hem verimli
bir şekilde hastalara sağlık hizmeti sunabilecek hem
de şu anda hastanelerin bulunduğu bölgedeki trafik yoğunluğu
azalmış olacaktır.
Gerek
trafikte seyreden araç sayısının hızla artması
gerekse yolların fiziki yetersizliği nedeniyle özellikle
şehirler arası yollarda sık sık trafik kazaları
yaşanmakta ve bu kazalarda yüzlerce insanımız hayatını
kaybetmekte ve birçoğu da sakat kalmaktadır ve bu ölüm ve kalıcı
yaralanmaların birçoğu hastalara, bir kısmı da
kazalara zamanında müdahale edilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle, şehirlerimizi birbirine bağlayan ve trafik
yoğunluğu olan kara yollarında her 30-40 kilometrede
bir sağlık istasyonu kurulmalıdır. Bu sağlık
istasyonunda ya travmatoloji uzmanı veya cerrahi uzmanı
bulunmalıdır. Bu 30-40 kilometre arasında, bir doktor,
bir hemşire ambulansla devamlı dolaşmalıdır
diye düşünüyorum. Ayrıca, büyük kara yollarında, ana
yollarda her 300 veya 250 kilometrede bir rehabilitasyon ve travmatoloji
hastanesi kurulması lazımdır.
Bunları
yaparken de, artık, çağımızın gereği
olan, lüks olmayan hava ambulansı, artık işe başlamalıdır.
Ama, ne yazık ki, Sayın Sağlık Bakanı, dört senedir
burada, Sayın Başbakanı da yanıltıyorlar, Sayın
Başbakan da burada söyledi, her şey güllük gülistanlık
gözüküyor. Böyle bir şey yok. Ama, ben bunları öneriyorum.
Hükûmet,
kırsal kesimde yaşayan vatandaşlarımızın
da sağlık hizmetlerinden etkin ve çabuk bir şekilde yararlanmasını
sağlamakla mükelleftir. Bugün, sayısal olarak Türkiyede
6.500e yakın sağlık ocağı bulunmaktadır.
Bunlardan büyük çoğunluğu personel ve teknik yetersizlik
nedeniyle, kendisinden beklenen hizmeti verememektedir. Mevcut
sağlık ocaklarının altyapılarının
tamamlanarak, her sağlık ocağında dört tane ana
branş hekiminin bulunması sağlanmalı; ayrıca,
temel tetkik ve tahlillerin yapılabileceği, teknik donatımlarla
donatılmalıdır diye düşünüyorum. Böylece, hastalar
sırf bir reçete yazdırmak için bile, köylerden, ilçelerden
illerine taşınmak külfetinden kurtulurlar diye düşünüyorum.
Yukarıda
sıraladığım önerilerimden sonra hemen akıllara
işin ekonomik boyutu gelebilir. Ancak, yapılacak en önemli
yatırım, insana yapılacak yatırımdır.
İnsanın olmadığı, insan unsurunun göz önünde
bulundurulmadığı planlar başarısızlığa
mahkûmdur. Devlet, ne pahasına olursa olsun, özellikle vatandaşının
güvenliğini sağlamak ve sağlığını
korumak zorundadır. Özellikle son zamanlardaki hatalı uygulamalar
dahi böyle düzenlemelerin gerekliliğini göstermektedir. Zira,
elinde sağlık raporu olan hastalar için bile ilaçlarını
uzman doktora yazdırma zorunluluğu getirilmesi nedeniyle
hastalar sıkıntı çekmektedir. İlacını
yazdırabilmek için hasta, köyünden ilçesine, ilçesinden kalkıp
vilayete gelmek mecburiyetindedir. Öte yandan, ödenecek ilaçların
listesinin sık sık değiştirilmesi ve listenin,
âdeta, yazboz tahtası hâline getirilmesi de sağlığı
yönetmek durumunda olanların pek de işlerinin ehli olmadığını
göstermektedir.
Hastaneler
ve eczaneler üzerinde yeterli denetimi sağlayamayan,
sağlık hizmetlerini gerektiği gibi yönetemeyen Hûkümet,
maalesef, bu başarısızlığının faturasını,
hizmet alan vatandaşlara ve insanlara ödetmektedir. Her yapılan
hatalı uygulama ise, insanlarımızın sağlığını
tehlikeye atmakta, belki de birçok insanımızın, alması
gereken hizmeti alamadığı için hayatını kaybetmesine
neden olmaktadır.
Hangi
gerekçeyle olursa olsun, insanların sağlığıyla
oynanması şık değildir. Özellikle yazılacak
ilaçlar, parası ödenecek ilaçlar hususunda yapılan uygulamalar,
doktorların, mesleklerini gereği gibi icra etmelerine
ve hastaları için faydalı gördükleri tedavi yöntemlerini
uygulamalarına imkân vermemektedir. Neredeyse, Bakanlık,
doktorların yerine reçete yazar duruma gelmiştir.
Son
zamanlarda, sağlığın yatırımlarından
tutun da ilaçlarla ve tedavi yöntemleriyle ilgili hususlara kadar
her şey, neredeyse, Sağlık Bakanlığı bürokratlarına
bırakılmıştır.
Sayın
Bakan, bina ve altyapı anlaşılabilir, ama, tedavi uygulamaları
ve paket ücret uygulamaları gibi doğrudan sağlığı
etkileyen uygulamaların da Maliye Bakanlığına
bırakılması anlaşılabilir gibi bir şey
değildir. Yani, acaba, bunu mu diyorsunuz: Zamanın Millî
Eğitim Bakanı okullar olmasaydı Millî Eğitim Bakanlığını
ben çok iyi idare ederdim diyordu. Siz de, sağlık hastaneleri,
hastalar olmasaydı ben bu Sağlık Bakanlığını
çok güzel yönetirim mi diyorsunuz acaba?
Maliye
Bakanlığı bürokratlarına sağlığı
devrettiniz derken bunun izahını size yapayım: 29 Nisan
2006 tarihinde, hastanelere gitmiyorum, sadece birinci basamakta,
hizmetlerinde yaptığınız değişiklikleri
söyleyeceğim: Muayene ücreti o tarihte 11,88 YTL, sevk ücreti
5,400 YTL. Temmuz ayında yine birinci basamak ücretlerinde değişime
gittiniz, bu defa muayene ücretini 14,250 YTL yaptınız,
sevk ücretini de 6,480 YTLye çıkardınız. Yine yetmedi
değişiklik. Aralık 2006da, Aralık ayında muayeneyi
tekrar 10,26 YTLye, sevki de 5,400 YTLye düşürdünüz.
Sayın
Bakan, bir senede bu ücret uygulaması nasıl değişiyor?
Hangi fiyata göre, neye göre değiştirdiniz bunları?
Bu, hastanın sağlığıyla oynamak değil de
nedir söyler misiniz bana Sayın Bakan? Çocuk oyuncağı
oldu bu Bakanlık.
Sayın
Bakan, ortalığı güllük gülistanlık gösteriyorsunuz,
kusura bakmayın. Hastalar istediği hastaneye gidecek.
dediniz İstediği doktoru seçecek. dediniz. Ee, şimdi
size bir örnek vereyim: Hani hastalar istediği doktora gidiyor
ya. Aleyna Elitok, Kırıkkaleli, üç yaşında, kulağı
duymuyor. 2 tane devlet hastanesinden rapor almış. Sonra,
Hacettepeye bu çocuk alet taktırılmak için müracaat etmiş.
Bir sene geçmiş Sayın Bakan, bir senede Ben sana haber vereceğim,
sen evine git. denilen çocuk, bir sene sonra geliyor Senin günün
bitti, bu sene doldu, yeniden müracaat edeceksin. deniliyor Sayın
Bakan.
Sayın
Bakan, dinler misiniz. Sayın Bakan, bunlar sizin. Sizin ortalığı
güllük gülistanlık gösterdiğiniz hastaneden, Türkiyeden
bahsediyorum. Doktor Kurtulmuşoğlunun şeyi değil.
Bunu, siz yönetiyorsunuz.
Sayın
Bakan Hastanelerde hiç kimse rehin kalmayacak. diyorsunuz. Ama,
geçenlerde, bizzat yine bana geldi bir hasta. SSK primini geç yatırdığı
için
Evvelden, Bağ-Kurda, tesadüfen adamcağızın
bir kamyonu varmış. Bu kamyon da hurdaya çıkmış.
Bağ-Kur borcunu ödeyememiş, SSKlı olmuş. SSKlı
olduğu için Sen, SSK günün de dolmadığı için, bu 3,5
milyar parayı ödeyeceksin. demişler. Hani bağırıyorsunuz
meydanlarda, Hastanelerde her şey bedava, her şey ücretsiz.
diyorsunuz. Bu ne lahana turşusu bu ne perhiz Sayın Bakan,
anlamış değilim.
FARUK
ÇELİK (Bursa) Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Sayın Bakan, göreve geldiğinizden
bu yana kaç tane hastane yaptırdınız? Hastalardan katkı
payı almayı başlattınız. Yanlış olduğu
için de Anayasadan döndü.
Sayın
Bakan, sağlığın tek çatı altında toplanması
Biz de Anavatan Partisi olarak istiyoruz. Ancak bu şekilde değil.
Siz, insan sağlığını parayla eşdeğer
tuttunuz. Oysa, sosyal devletin gereği, bir insanın doğumundan
ölümüne kadar sağlığıyla ilgilenmesini emreder.
Sayın
Bakan, bunları benim söylememe lüzum yok, Anayasada yazıyor.
Artık bunu herkes biliyor, siz hekim olarak da zaten bunu biliyordunuz,
buraya gelmeden de böyle olduğunu biliyordunuz. Paran kadar
sağlık olmaz. Çünkü, sağlık hakkı, insanın
en doğal hakkıdır diye düşünüyorum.
Sağlığı
özelleştirmek istiyorsunuz, özel hastaneleri batırıyorsunuz.
Ne yapmak istediğinizi bir bilebilsek, düşüncelerinizi
okuyabilsek, ayrı şey.
İstediği
hastaneye gider diyorsunuz hastalar. İstediği hastaneye
gittiğinde o hasta, özel hastaneye gittiğinde Ben senden
4 milyar, 5 milyar para alırım artı. diyor. Hani, sen,
vatandaşa diyordun ki Her hastaneye gideceksin, her şey
serbest diyordunuz Sayın Bakan. Siz mi acaba yanlış anlıyorsunuz,
acaba, benim vatandaşlarım mı yanlış anlıyor?
Bunu hiç anlamış değilim Sayın Bakanım.
Aynı
zamanda, Avrupa ülkelerinde, mesela
Türkiyede hep Avrupaya
doğru gittiğimize göre, sağlıkta da dönüşümü
bu şekilde yaptınız. Dönüşüm diye yola çıktınız,
kusura bakmayın
Sayın Başbakan bütçe konuşmasında,
haklı olarak, öyle bilgi aldığı için sağlıkta
her şeyi düzelttik dedi. Tabii, öyle bilgi verirseniz, öyle
olacak tabii ki. Bundan başka türlüsü olur mu? Bilgiyi öyle almış.
Türkiyede
özel ve yabancı hastanelerin sayısı dâhil 1.195 hastane
var. Türkiye genelinde 6.343 sağlık ocağı, 7.032
sağlıkevi faal vaziyettedir. Hekim sayısı ise
2005 göre 102.500dür.
Türkiyede
1 hekime düşen hasta sayısı 707dir. Avrupa ülkelerinde,
İtalyada, 1 hekime 164 kişi düşmekte, Yunanistanda
227 kişi düşmekte, Rusyada 239, Portekizde 308
Saymaya lüzum
yok. Sayın Bakan, Türkiye, hasta başına düşen hekim
sayısı bakımından 49uncu sırada.
Aynı
zamanda, yardımcı personel bakımından da çok yetersiz
bir durumdayız. Avrupa ülkelerinde 3-4 hastaya 1 hemşire
düşerken, bizde 10-15 hastaya 1 hemşire düşmektedir.
Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında sağlığın
özelleşmesi projesidir Sayın Bakanım, sağlığın
uluslararası sermayeye teslim edilme projesidir. Sağlık
personelinin sözleşmeli statüye geçirilmesi de, sağlığın
ağır ağır özelleşmesi demektir.
Diğer
hükûmetlere göre sağlıktaki kadrolaşma, Sayın Bakan,
zamanınızda çok daha fazla olmuştur. Türkiyede 100 bine
yakın doktor varken, ithal doktor alınması ve bu doktorların
özellerde çalıştırılması demek, sağlığın
devletin elinden çıkarılıp özelleştirilmesi anlamına
gelmektedir. Bu da, sosyal devlet olmanın gereklerini unutmak
demektir. Anayasanın 56ncı maddesine de ters düşmektedir.
Bir taraftan Avrupa Birliğine girmek isterken bir taraftan hiçbir
işimizi Avrupa norm ve standartlarına uyduramıyoruz
Sayın Bakan.
Sağlıkta
Dönüşüm Programı ile aile hekimliğine geçtiniz Düzcede,
hayırlı olsun. Türkiye genelinde, Sayın Bakan, aile
uzmanın 1.400 tane. Düzcede 106 doktorun var Sayın Bakan.
Bunlar şu anda 96ya indi. Burada 2 tane aile hekimin var uzman
olarak, yani hepsi pratisyen hekim. Ne oldu? Birdenbire aile hekimliğine
girdik hepimiz birlikte. Bunlar yetmiyor, on ilde daha aile hekimliğini
başlatacaksınız. Hangi hekimle yapacağız Sayın
Bakanım bunları? Sayın Bakanım, daha halkın
hizmetine sunacağız dediniz, sadece -hizmeti- Düzcede
iki tane sağlık ocağını kapattınız.
Sağlık ocaklarında
Altı-yedi tane köy bir araya gelip
orada sağlık ocakları kurulur ve oralarda, o altı-yedi
tane köye o sağlık ocakları hizmet ederdi. Şimdi,
Akçakocanın Beyveren Sağlık Ocağını, Düzcenin
Gölyakasındaki Dipsizköy Sağlık Ocağını
kapattınız. Yani, halka hani hizmet ediyorduk, halkın
ayağına götürecektik hastane hizmetlerini? Bu niye kapandı
biliyor musunuz Sayın Bakanım? Bir hekimin 3.500-4.000 hasta
bakabilmesi için merkezlere indirmeye başladınız.
Tabii ki aile hekimliği de olacak veya insana hizmet ederken,
niye bunu yaptın deme olasılığımız yok,
ama insana eziyet etmeye karşıyım ben. Demek ki bu aile
hekimliği, bunu şu aşamada hak etmedi.
Sayın
Bakan, kusura bakmayın, benden hep şey beklediniz, bugüne
kadar hep izah ettim, ama, ne bileyim
Şimdi, ben, Sayın
Başbakanın laflarını okumayacağım, ama
yanlış bilgi veriyorsunuz Sayın Başbakana da, onu
söyleyeyim.
Şimdi,
Türkiyede, 41 bin ebe var, 82 bin hemşire var, 50 bin sağlık
memuru var. Uzman hekim ve pratisyen hekimi saymıyorum. Bu kürsüden,
geldiniz, siz kadro istediniz de Hükûmet mi kadro vermedi? Hemşire
için, ebe için, sağlık memuru için, burada kadro vermeyen
Hükûmetin taraftarı mıydı veya muhalefet mi vermedi
de hâlen bu okuttuğunuz çocuklar, hemşireler, ebeler,
sağlık memurları sokakta geziyorlar Sayın Bakan?
Bunu bir izah eder misiniz bana? Sözleşmeli yapıyorsunuz.
Şimdi, değiştirdiniz. Hastanelerde şirketler kuruldu.
Her şirkete
Geliyor her gün bana Ankarada: Şu hastanenin
şirketine bir hemşire aldırabilir misin? Aldıramam.
Almazlar. Niye almazlar? İktidarın adamı değilim
de almazlar. Bu kadar basit. İşin kolayını bulduk.
Sayın
Bakan, biraz da
Hep bana inanmanıza lüzum yok, belki inanmayabilirsiniz,
ama ben hep gerçekleri konuşuyorum.
Bakınız
şimdi, medyada 29 ilaç firmasına şok suçlama
Hemşire
izne çıktığı için İstanbul Üniversitesi
Tıp Fakültesinde nöroloji servisi kapandı. Hemşire
izne çıktığı için
Tek çatıyı zaten söyledik,
çöktü. Devleti ilaçla uyuşturdular. Kim uyuşturdu? Ben mi
uyuşturdum? Bunun başında kim var? Bunun başında
sorumlu olan sensin Sayın Bakan, ben değil. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Hastane beş gün komalık.
Nerede? Ankarada, merkezde. Bağ-Kur, Emekli Sandığı
paralarını döner sermayeye aktaran Ankara Hastanesinde
beş gün acil hastalara müdahale edilemedi, pansuman yapılamadı
Sayın Bakan. Bu sizin gözünüzün önünde oldu. O da yetmedi: Bir
bebeğin ölümü gizlendi, Kanseri tanıya SSK engeli, SSK
ile Antalya Üniversite Hastanesi anlaşmazlığı.
Ee,
şimdi gelelim günün olayına.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Yirmi beş dakika bitti
mi?
BAŞKAN
Bitti.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Teşekkürler. İki dakika.
Şimdi
günün olayına gelelim. Efendim, Hürriyette manşet, hepiniz
okudunuz: Testis diye çekmediler.
ALİM
TUNÇ (Uşak) İftira!
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Sayın Bakan, bize şöyle
öğrettiler: Bir doktor, hastanın rengine, cinsine, şekline
bakmaz, herkese bakmak mecburiyetindedir. Bizde, tıpta, Hipokrat
yemininde böyle derler Sayın Bakanım, bunu siz de okudunuz,
bu yemini siz de ettiniz.
Sayın
Bakan, devrinizde
AHMET
YENİ (Samsun) Anavatan da aynı kulvara
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Ben sağlıkta parti anlamam.
Ben sağlıkta halkımı anlarım. Ben halkıma
borçluyum. Ben halkın sağlığıyla ilgileniyorum.
Bu Anavatan Partisi diye, bu AKP diye, bu falan parti diye düşünmem.
Ben otuz beş senelik hekimim. Hastam benim için mühim. 73 milyon
insanın hayatı söz konusu. Öyle olduğuna göre, bugün
o hastanın başına gelenin yarın senin başına
gelmeyeceğini nereden garanti ediyorsun? (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
Elini
sıkmayan doktor olursa, başını açmadın diye
veya erkeksin diye sana bakmazsa ne diyeceksin? Onu biliyor musun?
Onu biliyor musun?
AHMET
YENİ (Samsun) Gazete haberiyle konuşma! Gazete haberiyle
konuşuyorsun!
ALİM
TUNÇ (Uşak) Gerçekliğini araştırdın mı?
AHMET
YENİ (Samsun) Gazete haberine göre konuşuyorsun!
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) Onun için de, sevgili arkadaşlarım,
siz giderken ben oralardan geliyordum. Başhekimdim. Ben çok iyi
biliyorum ki, hastanenin bahçesine gelene kadar başın beni
ilgilendirmiyor, ama hastanemin içine giremezsin. Hastanede, hiçbir
kimseye erkektir kadındır diye, rengi başkadır diye
bakamazsın diyen hiçbir hekimle çalışmadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) Yok öyle bir şey! Yalan haber üzerine siyaset
yapıyorsun!
BAŞKAN
Sayın Kurtulmuşoğlu, teşekkür ediyorum.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Yok öyle bir şey mi diyor Vakit gazetesi?
AHMET
YENİ (Samsun) Başhekim yalanladı onu.
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) Yalan haber o.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) Bu arkadaşlar yorumunu hep Vakit gazetesine
göre yapıyorlar.
BAŞKAN
Anavatan Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Malatya
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Süleyman Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Sarıbaş.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın
ve bağlı kurumlarımızın bütçesi üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yine,
sözlerime başlarken, memleket topraklarını korumak
için, memlekette huzur ve güveni korumak için, milletimizin can ve
mal güvenliğini korumak için bu uğurda şehit olmuş
güvenlik görevlilerimize Allahtan rahmet diliyorum, gazilerimize
huzurlu bir uzun ömür diliyorum ve çok sevgili bürokratlara da saygılar
sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakanı seviyorum diye başlayacağım,
ama her seviyorum demenin arkasında başka şey olur. Fakat,
ben, hakikaten Abdülkadir Aksu Beyi bakan olarak sevmiyorum, ama
şahıs olarak seviyorum. Ama İçişleri Bakanı
olarak asla sevmiyorum. Şahıs olarak seviyorum, çünkü
Özalın bu ülkeye hediyesidir, Özalın rahlesinden geçmiştir;
saygı duyuyorum, o bakımdan seviyorum.
AHMET
YENİ (Samsun) Ölçü belli oldu.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) Değerli arkadaşlar, güvenlik, iç
işleri güzel olmayan bir ülke, içişleri -daha doğrusu-
karışık olan bir ülkenin dış işleri de olmaz,
ekonomisi de olmaz, başka bir şeyi de olmaz. Önce iç huzurunuzu,
iç barışınızı sağlayacaksınız,
önce vatandaşınızın can ve mal emniyetini
sağlayacaksınız, önce ülkenin idari yapısında
millete güven verecek bir devlet organizmasını sağlam
ayaklar üstüne kuracaksınız. Zaten, devletin kuruluş
amacı güvenlikle başlamamış mıdır? Yani,
insanlar devleti kurarken, bir yapı, bir organizma ortaya getirirken
asıl amaçları güvenliklerini korumak. Yani, birbirlerinin
mal ve can emniyetine olan tecavüzleri, bir aygıt kuralım,
bir güçlü otorite oluşturalım ve bu otorite can ve mal emniyetimizi
sağlasın, dışarıya karşı güvenliğimizi
sağlasın
Daha sonra da eğitim gelmiş, sağlık
gelmiş, ama, hepsinin başında olan şey, milletimizin
can ve mal emniyetidir, güvenliğidir, milletimizin huzur ve
sükûnudur.
Dolayısıyla,
çok ciddi bir bakanlığın bütçesini tartışıyoruz,
ama rakamlara girmeyeceğim. Yani, devletin imkânları
alınan vergiler oranında şu kadar artırılmış,
şu kadar eksiltilmiş, çok önemli değil. Mutlaka, devlet,
kendi topladığı vergilerle, güvenliğine ayırabileceği
payı ayırmıştır, ancak, Sayın Bakanıma
Hiç önünüze gelen suç tablolarına bakıyor musunuz diye söze
başlamak istiyorum Sayın Bakanım.
Bakın,
kendi Emniyet Müdürlüğümüzün sitesinden çıkardığımız,
çok aleni olarak çıkardığımız, sitede, suç
oranlarında yükselen bir eğri var, hem de öyle bir eğri
var ki, geometrik artış arz eden bir eğri var. Bakın,
sadece dokuz ayda, 2006 yılı dokuz ayında, 244.119
şahsa karşı cürüm işlenmiş, suç işlenmiş
ve keza, gene 2006 yılının ilk dokuz ayında, mala
karşı işlenen suç -bunlar tabii, hırsızlık,
gasp, bütün bu suçların toplamı- da 354 bin, dokuz ayda. Dokuz
ayda, toplarsanız, 600 bin. Son üç ayda da bu periyodik artış
giderse, yılda 800 bin suç işlenen bir ülke hâline gelmişiz.
Bunu işleyeni var 800 bin kişi, mağduru var bir o kadar,
belki onun 2 katı. Demek ki, 3 milyon insan/yıllık suçla
karşı karşıya kalan bir ülke hâline gelmişiz.
Geçen,
İstanbulda taksicilere karşı yapılan
Buradan,
bütün taksicilere saygılarımı sunuyorum. İstanbulda
gün olmuyor ki, hafta olmuyor ki, bir taksici, gariban bir taksici
-ki, çoğu şoför olarak çalışıyor, mal sahibi
değil- bir cinayete kurban gitmesin. Bu ülkede saat başı
6 kişi öldürülüyor arkadaşlar, bu ülkede saat başı
6 kişi öldürülüyor. Böyle bir ülkedeyiz. Böyle bir ülkenin iç
barışından, iç işlerinin düzeninden bahsetmek
mümkün mü? Yani, bu, polis teşkilatımızın, jandarma
teşkilatımızın konuya gerekli hassasiyeti göstermemesinden
kaynaklanan bir olay da değil. Ben biliyorum ki, milletimizin
güvenliği için çalışan güvenlik kuvvetlerimiz, hakikaten,
cansiparane, bunların olmaması için ellerinden gelen gayreti,
o da çok cüzi ücretlerle, hayat standardının, yani iyi bir
hayat standardının altında ücretlerle sağlamaya
çalışıyorlar, on iki saat nöbet tutuyorlar; ama ortada
bir şey var: Suç artıyor. İki tane sebebi var arkadaşlar.
Açık konuşmak lazım, millete dürüst konuşmak lazım.
İki tane sebebi var. Bu ülkede yoksulluk artıyor, çaresizlik
artıyor. Bir ülkede yoksulluk ve çaresizlik artar ise suç artar.
Adamın evde yemeye ekmeği yoksa, oğlunun yaptığı
hırsızlığa hoşgörüyle bakar, çünkü oğluna
vereceği harçlık yoksa, oğluna babalık görevini
yapamıyor, mahcupsa, oğluna sigara parası veremiyorsa,
onun akşam eve hırsızlık yaptığı sigarayla
gelmesine göz yumar, sesi çıkmaz. Dolayısıyla, bu suç
oranlarının bu derece artmasının altındaki
yatan birinci temel şey, ülkede yoksulluğun diz boyu hâle
gelmiş olmasıdır.
Bakın,
daha dün otuz iki yaşlarında bir kadın beni aradı.
Diyor ki: Kocam altı ay evvel evi terk etti, gitti. diyor, Çünkü,
çocuklara ekmek getiremiyordu, evde duruyordu, mahcup oluyordu,
terk etti, başını aldı gitti, nereye gittiğini
bilmiyorum. diyor, Altı aydır çocuklarıma konu komşudan
dilenerek baktım, altı aydır kiramı da ödeyemedim,
intiharı düşünüyorum. diyor. Türkiye bu. Öteki bir Türkiye
var. O, sizin anlattığınız 5 bin dolarlar falan değil.
Öteki bir Türkiye var ve insanlarımızın yarıdan
fazlası öteki Türkiyede yaşıyor. Görün artık bunu.
Yolsuzlukları,
yoksulluğu, yasağı kaldıracağız diye
geldiniz, 3Y dediniz. Bakın, Sayın Bakan, 3Y ortada duruyor,
3Y de siz ilave ettiniz; yağmayı ilave ettiniz, yalanı
ilave ettiniz, yozlaşmayı ilave ettiniz. 3Y oldu 6Y Millete
bunları ortadan kaldıracağız derken bunlar çoğalacak
da, 7ye, 8e, 10a çıkacak. Çünkü, bu yapı, bu sistem artık
bu sorunları çözmüyor. İl idare yapınız çözmüyor,
mahallî idareler yapınız çözmüyor. Yeni bir şey yapalım.
Yani, devletin bu sistemini, idari yapısını, il idari
yapısını, mahallî idareler yapısını yeniden
şekillendirmemiz lazım. Bu sizin suçunuz değil. Yani,
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu oldu diye bunlar gelişmiyor.
Ülkede yoksulluk devam ediyor, ülkede idari sistem bunları önleyici
çareler üretemiyor. Gelin, şu il sayısını 200e
çıkartalım. Gelin, yeniden yapılandıralım
bu ülkeyi. Gelin, yeni bir şeyler olsun. Mahallî idareleri yeniden
yapılandıralım. Bu belediyelik sistemini başka
bir şekle dönüştürelim, aklı çalıştıralım.
Korkmayalım, eyalet sistemiyse eyalet sistemi olsun. Korkmayalım,
çare neyse onu yapalım. Ama, bu sistem devam ettiği müddetçe
suç oranları geometrik olarak artmaya devam edecektir. Yani, gelişmiş
ülkelerde var. Gelişmiş ülkelerden örnekler alalım.
Ne olur 200e çıkarsak? Daha küçük çevreli iller, daha etkin bir
devlet, daha etkin bir mahallî yapıyla altyapı sorunlarını,
yoksulluğu ortadan kaldıracak yeni idari reformlar ortaya
koyarız. Ama, yapamadınız. İşte halk da bunun
için sizi seçmişti, bunun için seçmişti. Bunları yapasınız,
bunları yeniden bir çare bulasınız diye yapmıştı.
Olmadı. Yasalar getirdiniz, mevcut Anayasayla takıldı,
döndü, mevcut Anayasaya takıldı, döndü. O zaman Anayasayı
değiştirecektiniz, sivil bir Anayasa yapacaktınız.
Bunlar sözdü, bunlar vaatti, ama maalesef olmadı. İşte,
her şey önümüzde, her şey önümüzde.
Bakın,
bu ülkede çocuk pornosu diye bir suç başladı. Yeni yeni
suçlar -önümde var- ihdas edildi. Ankara Adliyesine 2006 yılındaki
hazırlık dosya sayısı 230 bin Sayın Bakan. 2002
yılında 96 bin olan hazırlık dosyası kapatırken
2006 yılında 230 bin hazırlık dosyası gelmiş
Ankara Adliyesine ve Ankara Adliyesine günde 50 bin kişi geliyor.
Peki, toplumun bu kadar birbiriyle muğber olduğu, birbiriyle
davalaştığı, birbiriyle geçimsiz hâle geldiği,
birbirine karşı suç işlediği, cinsel tacizlerin
nerelere vardığı, evde şiddetin hangi boyutlara
vardığı tartışılan bir toplumda huzurdan,
güvenden, iç işlerinin düzgünlüğünden bahsetmek mümkün
mü? Bunun çareleri var işte. Bunun çarelerinden biri yoksulluğu
ortadan kaldıracaksınız, bir de idari yapınızda,
buna çözüm üretmeyen idari yapınızı yeniden şekillendireceksiniz,
yeniden kuracaksınız. Bunun yolu bu. Başka da yolu
yok.
Terör
ne âlemde Sayın Bakanım? Yani, Sayın Bakanım, Genel
Kurula konuşmak istiyorum.
Terör,
arkadaşlar, bir noktaya geldi. Bakın, bunu iyi değerlendirmek
lazım. Bu noktada, o bölgedeki vatandaşlarımıza
devletin şefkatli elini uzatması, o bölgedeki vatandaşlarımızın
kalkınmasına, refahına katkı sağlaması
ve o bölge vatandaşlarımızı tekrar, yeniden, yeniden
kazanması lazım. Bu dönemi çok iyi değerlendirmemiz
lazım. Bakın, 99dan 2002ye kadar, 2003e kadar bu dönem değerlendirilmedi.
Keşke değerlendirilseydi. Yani, devletinin yanında
olduğunu, devletinin sıcak kucağının kendisine
açık olduğunu, hak ve hukukunu koruyacak bir devletinin
olduğunu o bölgedeki vatandaşa göstermemiz, o bölgedeki
vatandaşı terörden izole etmemiz lazım. Terörü onlardan
ayrıştırmamız lazım. Bunları yapmamız
lazım. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesinde hakikaten
terörü önlemek istiyorsak, devlet olarak, bizzat yatırımları
devlet olarak koordine etmemiz, devlet olarak elimizi taşın
altına koymamız lazım, fabrikalar yapmamız lazım,
yeniden GAPı bir kat daha artırarak GAPtaki yatırımlarımıza
devam etmemiz lazım. Yani, günlük geliri 1 doların altında,
günlük harcaması 1 doların altındaki insanların
sağlıklı olarak yaşayacaklarını düşünmek
mümkün mü? İşte on beş-on altı yaşındaki çocukları
toplayıp toplayıp İstanbula götürüyorlar, belli çete
grupları kurdurarak, o çocuklar üzerinden soygun yapıyorlar,
o çocuklar üzerinden hırsızlık, gasp, yankesicilik aldı
yürüdü. İstanbulda çantasını koluna takıp da
sağlıklı yürüyen bir hanımımız var
mı, yani güven içinde yürüyen bir hanımımız var
mı? Büyük iş merkezlerinde, alışveriş merkezlerinde
güvenlik görevlisi olmayan kaldı mı?
Daha
dün, Sayın Bakanım, akşam televizyonda gördüm, sekiz-dokuz
yaşında bir kız çocuğu. Özel bir iş merkezinin
güvenlikçileri, bir hırsızlıktan dolayı o çocuğa
sopayla vurmaya kalkıyorlar ve çocuk amca, vurmayın, ne
olursunuz diyor. Şimdi, o çocuğun suçu mu? Hırsızlık
da yapmış olabilir, ama o çocuğun suçu mu? O çocukları
o hâllere getiren düzeni, o hâllere düşüren düzeni değiştirmedikten
sonra, ne yapacağız?
Şimdi,
yapmadınız, AK Parti olarak düzeni değiştirmediniz,
düzen aynen devam ediyor. 2002deki düzen neyse, iller idaresi düzenimiz,
mahallî idareler düzenimiz, mevcut düzen neyse devam ediyor. Köy Hizmetlerini
lağvettiniz, ama ucube bir sistem kurdunuz. Şimdi siz de
pişmansınız, yürümüyor çünkü, yürümüyor. Birer sekreter
atadınız, yetkinin kimde olduğu, hizmetlerin nasıl
yürüyeceği ortada kaldı, çünkü altyapısı hazırlanmamıştı.
Hakikaten, altyapısı sağlam, düşünülerek hazırlanmış
olsaydı, belki bir şeyler ifade edecekti. Oraya giden paraların
da sağlıklı olarak yatırıma dönüp dönmediği
noktasında ciddi dedikodular var, ciddi şüpheler var. Kimlerin
nasıl ihaleler aldıkları, kimlerin kimlere ihaleler
verdikleri
O konuda bir denetim de yok. Mesela, İçişleri
Bakanlığı olarak, biz, geçen sene KÖYDER projesine giden
paraların nerelere harcandığını, nasıl
ihaleler yapıldığını -Sayıştay denetiminin
dışında bıraktığımız için söylüyorum-
İçişleri Bakanlığı olarak denetleyebildik
mi? Denetleyemedik. Bana bir ilde söylediler, dediler ki: AK Parti
teşkilat yöneticilerinin hepsinin bekosu oldu. Beko dedikleri,
o kanal kazıcısı. Ne yapacaklarmış? dedim.
Dedi ki: Köy Hizmetlerinden il özel idaresine geçen işleri var
ya, yol yapımı, kanal açılır, hepsi beko sahibi oldu.
Bunlar doğru mu? Doğru olduğuna inanmak istemiyorum,
ama bunlar doğruysa, bakın, sosyal patlama başlar. Yani,
insanların bir kısmı, yarıdan fazlası ekmek
bulamazken, bazılarının bu derece zenginleşmesi
sosyal adaleti bozar ve sosyal patlamanın vesilesi olur.
Değerli
Bakanım, siz de biliyorsunuz ki, bu sistemle asayiş ve güvenliği
sağlamak çok zorlaşacak. Nüfusumuz çok olağanüstü artmadı.
2002de 70 milyondu, 71 milyondu, şu an 72-73 milyon. Yani, çok olağanüstü
nüfus arttı da, bunları önleyemiyoruz diyemezsiniz. Gelin,
Başbakana, ülkede yoksulluğun devam ettiğini dürüst
şekilde söyleyin, bu yoksulluğun ülkede can ve mala karşı
suçları artırdığını söyleyin, bunun için
de bu yapının değişmesi gerektiğini, hakikaten
ciddi bir yeniden yapılanmanın şart olduğunu, reform
gerektiğini söyleyin.
Olmadı,
eski hamam eski tas devam etti. Hatta, devam etmesini de boş verin,
illerde valilerin otoritesi zayıfladı, yani devletin gücü
zayıfladı. Bir vali vardı, gücü vardı, devlet baba
oradaydı, her şeye hâkim olma iradesini belki ortaya koyabilecekti,
ama, ne yaptığınızı, nasıl sonuçlar alacağınızı
bilmediğiniz birtakım tasarılarla, kanunlarla valinin
gücünü zayıflatmayı, sanki devleti geriletmek olarak, geriletmenin
faysı olacağını düşünerek yaptınız.
Şu an valilerimiz
Ben birçok ile gidiyorum, valileri ziyaret
ediyorum, makamında oturuyor. Eskiden böyle miydi? Valiler
köy köy gezer, hizmetin nereye gittiğini, nasıl
Şimdi
vali soramıyor ki hesap. Devletin valisi il özel idaresinin parasının
nerelere harcandığının hesabını soramaz
duruma geldi. İl genel meclisi başkanları seçtiniz,
altlarına birer tane son model cip verdiniz, birer de kendi yandaşlarınızdan
genel sekreter atadınız, devletin hizmetini sanki parti
hizmetiymiş gibi
Bunlar hep dile gelen şeyler.
Devlet
her zaman yol yaptı. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne kadar
yol yaptı, su yaptı. Siz içindeydiniz Anavatan iktidarlarının.
O günlerde devlet köye elektrik, yol, su götürmedi mi? Bugün de götürecek,
en tabii şeydir bu. Ama, böyle götürmemeli, adil götürmeli, ayrım
yapmamalı, devletin otoritesi orada hissedilmeli.
Bakın,
öyle hâller oldu ki, devlet tartışılır hâle geldi
taşrada. Oysa bir organ kuralım. Bir tarafta devlet, devletin
valisi güçlü görevlerle donatılmış. Güvenliği
sağlayan, sağlık hizmetlerini, eğitim hizmetlerini
en iyi şekilde yapan ve devletin hissedildiği bir il kuralım,
il yapıları kuralım. Bir tarafta demokrasinin gereği
mahallî yapıları oluşturalım. Altyapı hizmetlerini
yapan, vatandaşa hizmet götüren bir tarafta mahallî yapıları
koyalım. Devleti de hissetsin vatandaş, demokrasiyi de
hissetsin vatandaş. Bunu yapalım, bunu yapmadık. Yetkinin
kimde olduğu belli olmayan ve kimsenin de zaten yetkiyi artık
kullanmak istemediği, bıkkınlık yaşadığı
bir yapı hâline geldik. Onun için bu böyle devam ettiği müddetçe
suç oranları geometrik olarak artmaya devam edecektir.
İşte,
netice itibarıyla 2002 ile 2006 yılına baktığımız
zaman, 2002de nerelerde? 4 kat artmış. Gelecek sene de 1 milyonu
geçecek, 1,5 milyona gelecek. O zaman? Sizin şahsınızdan
kaynaklanan bir şey olduğunu sanmıyorum, ama sistemden
kaynaklanan bir şey var. Gelin, bunu burada bu sistemi nasıl
değiştireceğimizi tartışalım. Bu böyle
yirmi dakikalık sürelerle tartışılacak da bir konu
değil. Üç defa önerge verdik, gelin bu ülkenin güvenliğini
bir genel görüşmenin konusu yapalım ve bir genel görüşme
olarak bu ülkenin gidişatını, güvenliğini tartışalım,
Meclis buna bir çare bulsun dedik, ama, müzakereci demokrasiyi
işletmediniz. Müzakereci demokraside muhalefetin görüşlerini
almayı sanki bir geri adım atma gibi algıladınız
ki, bunun doğru olmadığı bütün demokratik ülkelerde,
gelişmiş ülkelerde ortadadır. Eğer bunları
biz zamanında yapabilseydik, ortak mutabakatlarda, ortak çarelerde
buluşabilseydik, bu suç oranlarının bu denli artmasına
fırsat vermemiş olacaktık.
Sayın
Bakanımın bir şeyi var. Bir olay oluyor ülkede, üç gün Sayın
Bakanı ortada göremezsiniz, hiçbir açıklamasını
da bulamazsınız. Herkes konuşur olayda, üç gün sonra Sayın
Bakanım bir yerlerden, artık sükûna kavuşmuşsa,
olay tamamlanmışsa, bir açıklama yapar. Böyle şey
olur mu? Olayın başında siz varsınız. Güvenlik
kuvvetlerimize enerji vereceksiniz, güvenlik kuvvetlerimize motivasyon
kazandıracaksınız. Gerekirse -Emniyet Müdürlüğünüzden
biliyorum, Malatya Emniyet Müdürlüğü yaptınız- en önde
olacaksınız. Bu olayları önlettireceksiniz, destek
olacaksınız. Bunları yapacaksınız. Emniyet
müdürlüğü yaptınız, valilik yaptınız Sayın
Bakanım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) Bitiriyorum efendim.
Polisimiz
şikâyetçi, jandarmamız şikâyetçi. Niye? Efendim, yetkilerimiz
alındı. Biz, diyorlar, artık bir şey yapamıyoruz,
yetkilerimiz alındı. Var mı böyle bir şey, bunu bir tartışalım.
Bunu bir tartışalım, hakikaten yetkileri mi alınmış?
Eksik olan yetkiler varsa, bunları verelim. Tamam, insan haklarına,
demokrasiye onların bağlılıklarına hiçbir
şüphemiz yok, ama, onlara gerekli motivasyonu, gerekli desteği,
gerekli sinerjiyi vermek, Bakanlık olarak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak, bizlerin görevi.
Kolu
kanadı kırılmış, ücret, hayat mücadelesine
düşmüş polisimiz, evini geçindiremeyen hâlde neyin mücadelesini
yapacak suçluyla? Bu kadar yaptıklarını bile takdir
etmek lazım, tebrik etmek lazım. Güneydoğu ve Doğuda
lojmanından çıkamıyor, lojmanları basıldı
polislerimizin. Bunları değiştirecek yeni bir
şey mutlaka bulmamız, mutlaka bu Mecliste çareleri üretmemiz
lazım; ama, bu dönemde, maalesef, bu konular, bu Mecliste konuşulamadı,
o zeminler yaratılamadı. Sadece Kanun çıkartıyoruz,
kanun çıkartıyoruz, şu kadar kanun çıkardık.
övünmeleriyle geçtik. Her şey kanun değil, ne kadar kanun
çok çıkarsa her şey düzeliyor anlamında değil.
Ne
kadar insanlara hedef gösterilir, ne kadar insanlara sinerji verilir,
ne kadar insanlara bir amaca, ülkenin bağımsızlığına,
bütünlüğüne ve suçun önlenmesine dair bir ruh aşılanırsa,
ancak öyle düzelir bu işler. Hiçbir motivasyonu olmayan, sadece
Emir verirlerse yaparım, vermezlerse de görünmem ortada. diyen
bir anlayışla suçu önlememiz, maalesef mümkün değil.
Valilerimizi motive edelim, valilerimize yeniden güç katalım.
Onlar, devletin illerde temsilcisi, devlet babanın en güçlü otoritesi
olmalılar. Emniyet müdürlerimizi yeniden, suçları önleme
noktasında donatalım, ne eksikleri varsa donatalım,
ama, sistemi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sarıbaş, teşekkür ediyorum.
Teşekkür
cümlenizi alayım isterseniz.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN
Sağ olun.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Sivas Milletvekili
Nurettin Sözen.
Sayın
Sözen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA NURETTİN SÖZEN (Sivas) Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı
bütçesine ilişkin değerlendirmelerimi, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına sunuyorum ve bu vesileyle, hepinizi sevgilerle,
saygılarla selamlıyorum.
Yılda
bir kez gerçekleşen bu çalışmalarımızda -Parlamentomuz
açısından büyük önem taşıyor kuşkusuz bu çalışmalar-
gerek bakanlıkların gerekse Hükûmetin politikalarını
değerlendiriyoruz, eleştiriyoruz, önerilerimizi sunuyoruz.
Şimdi, bu, son bütçedir. Dolayısıyla, bir iktidar partisinin
dört-beş yıllık uygulamalarını kapsayan görüşler
ve eleştirilerin de sunulması doğaldır.
Değerli
arkadaşlarım, Sağlık Bakanlığı ödeneği,
2007de, 2006ya göre önemli ölçüde düşük görünüyor. Değer
olarak, yaklaşık 1 katrilyon lira. Oransal değerde bakarsak,
geçen yıla oranla yaklaşık, YTL cinsinden, yüzde 12 daha
düşük görülüyor. Merkezî yönetim bütçe toplamı içindeki
orana bakacak olursak, yüzde 4,3ten 3,2ye düşmüştür ki, yüzde
1,1lik bir düşüş söz konusudur. Özellikle diğer cari
harcamalar ve yatırımlardaki düşüş daha da önemlidir
ve bu düşüşler, kuşkusuz, sağlık hizmetlerinin
kalitesinin düşmesine yol açmaktadır. Sayın Bakanın,
öncelikle, bu düşüşleri açıklaması gerekmektedir.
Niçin bütçede ödenekler düşmektedir Sağlık Bakanlığında,
nüfusumuz mu azalmaktadır? Hükûmetin sağlıkla ilgili
yatırımlara daha mı az gereksinimi vardır? Yoksa,
hastaların sayısında mı bir azalma söz konusudur?
Ya da çağdaş araç ve gereçlerle yapılan teşhis ve tedaviler
daha ucuza mı mal olmaktadır? Bunların hiçbir izahı
yoktur. 1 milyon kişi açlık sınırı altında
ve 20 milyona yaklaşan yoksulluk sınırı altında
yurttaşımız mevcut. Bunların dengeli beslenmeleri
ve de hastalıklarından korunması veya bu vatandaşların
hastalıklarının iyileştirilmesi konusunda
Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanı ne gibi önlemler almaktadır?
Anayasanın 56ncı maddesinin kendilerine yüklediği
yükümlülükleri nasıl, ne yolla yerine getirmektedir bu ödeneklerle?
Sağlık
harcamaları 1999-2005 döneminde artmıştır; 99da
gayrisafi millî hasılanın yüzde 3,9u, genel yönetim
sağlık harcamalarının toplamı 2002de yüzde
4,7ye yükselmiştir, 2004te 5,5e yaklaşmıştır.
Bugün, kamu sağlık harcamalarının toplamı
25,9 milyar YTLdir, gayrisafi millî hasılaya oran olarak yüzde
5,3e tekabül etmektedir. Kamu sağlık harcamalarının
bu dönemde bu oranda artması, kamu sağlık hizmetlerinin
daha etkin ve daha fazla sunulmasından kaynaklanmamaktadır.
Bunun kanıtı, Sağlık Bakanlığı bütçesinin
ve koruyucu sağlık hizmetlerinin, bu dönemde de reel olarak
artmasından anlaşılmaktadır. AKP İktidarının
en çok mevzuat değiştirdiği alanlardan birisi de
kuşkusuz Sağlık Bakanlığıdır. Bu değişikliklerin
tamamı, sağlık hizmetlerinin kamu hizmeti olarak sunulmasından
çıkarılmasındandır; yani, hizmet üretmek yerine,
mal ve hizmet satın almaya öncelik verilmektedir; muayene ve
tedavilerde özel sağlık kurum ve kuruluşlarından
yararlanmaya, hizmet almaya öncelik verilmektedir. Bu konuda o
kadar ileri gidilmiştir ki, Sağlık Bakanlığına
ait tüm sağlık kuruluşlarının satışı
söz konusu olmuştur ve bu konuda yetki de Maliye Bakanlığına
devredilmiştir. Geliri yetersiz diye, hiçbir kişiye ihtiyacı
olan sağlık hizmetlerinin verilmemesi kabul edilemez. Yani,
bireyler, mali durumları ne olursa olsun, her türlü sağlık
hizmetini eşit ve sürekli olarak almak durumundadır. Dahası
da var; sağlık hizmetlerini sözleşmeli personelle yürütmek
için yasa üzerine yasa çıkarmaktadır Sağlık Bakanlığı.
Kuşkusuz, sağlığın korunması ve hastaların
tedavi ve rehabilitasyonu gibi kutsal alandaki bu sorumsuz ve yetersiz
gidişe halkımız en kısa zamanda Dur diyecektir.
Bunun için halkımızda yeterli bilinç vardır, yeterli
sabır vardır, yeterli kararlılık mevcuttur.
Kısacası,
AKP İktidarı, yasal düzenlemeler ve uygulamalarla kamunun
verdiği sağlık hizmetlerinin çökertilmesi planını
elhak büyük bir kararlılıkla ve bu anlamda başarıyla
yürütmektedir. Kamu hastaneleri etkisiz kılınmıştır.
Temel sağlık hizmetlerine bütçeden ayrılan kaynak
azaltılmış, yatırımlar kısılmıştır.
Bunun yerine, devlet hastanelerini, üniversite hastanelerini,
sağlık ocaklarını iş yapamaz hâle getirip,
sağlık hizmetlerinin sadece özel kesim eliyle verilmesine
dayanan politikalar geliştirilmektedir. Örneğin, bütçe
uygulama talimatlarıyla, tüm tedavi giderlerinin bedeli
yüzde 15-30 oranında azaltılmıştır.
2006
yılında bütçe kanununa konulan bir hükümle, üniversite
hastanelerinin kendi özel gelirlerinin yatırımlarında
kullanılmasına son verilmiştir. Üniversitelerin döner
sermayelerinden yüzde 5lik paylar kesilmiştir. Tedavi bedelleri
zamanında ödenmemektedir. Bu yetmiyormuş gibi, tedavi giderlerinden
kaynaklanan 3,5 katrilyonluk alacak silinmiştir. Ortaya
çıkan ciddi tepkilerden sonra yapılan düzeltmeyle, silinecek
tutar 2 katrilyona indirilmiştir.
IMFnin
sağlık harcamalarını azaltan talimatı gereği
birçok düzenlemeler gerçekleştirilmiştir. Bir tanesini
söyleyeyim: Birinci basamak resmî sağlık kuruluşlarına
başvuranlar için yapılan ödeme 11 YTL, özel sağlık
kuruluşlarına yapılan ödeme ise 13,2 YTLdir. Tabii,
özel kuruluşlara böylece bir ayrıcalık da tanınmaktadır.
Türkiyede
81 ilimizin 700 hastanesinin başhekimi değiştirilmiştir.
Türkiyede neredeyse tüm hastanelerdeki şefler, başhekimler
değiştirilmiştir. Bir taraftan doktor sayısının
yetersizliği ve üniversitelerdeki tıp fakültelerine
alınan öğrenci sayısını artırmaktan söz
ederken, diğer taraftan doğudaki siyasi akraba olması
muhtemel öğretim üyelerinin, devlet hastanelerine başhekim
ve şef olarak atamaları yapılmıştır. Böylece,
laikliği, milliyetçiliği, cumhuriyeti reddeden ünlü
ideolog Başbakanlık Müsteşarının önerisinin
yerine getirilmesi sağlanmış olacaktır. Biliyorsunuz,
öğretim üyelerinin şef olarak atanmasının yürütmeyi
durdurma mahkeme kararına rağmen, gerekçe açıklanmadı
diye atamalara devam edilmiştir. Böylece, hukuk tanımaz
bu Sayın Bakan bu yaklaşımıyla, tam AKPye yakışan
bir Bakan olduğunu ortaya koymuştur.
Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetinin Millî Eğitim Bakanı Müsteşarından
sonra Sağlık Bakanlığı Müsteşarı da,
yargı kararına uymadığı için, ağır hapis
cezasıyla mahkûm olmuştur. Müsteşarlar, suç oluşturan
bu tasarruflarını Bakanın bilgi ve talimatları
doğrultusunda yerine getirmektedirler, yani asıl suçlu
Sayın Sağlık Bakanıdır. Anayasaya aykırı
uygulamalar yapan da, mahkeme kararına uymayarak suç işleyen
de Sağlık Bakanıdır.
Türk
Tabipler Birliği Yasasını yıllarca geciktiren,
İhtisas Tüzüğünü yıllarca bloke eden, hekimlerin aile
bütünlüğüne, çocuklarının eğitimine, hastalıklarına,
örgütlenme haklarına saygı göstermeyen, aile hekimliği
çalışmalarına katılmadı diye, kabul etmedi
diye 100 hekimi Denizliden kent dışına süren de işte
bu Sağlık Bakanıdır. Koruyucu sağlık hizmetleri
hem daha kolay hem daha planlı, daha ucuzdur, çünkü, daha pahalı,
daha sorunlu tedavi edici hizmetlerin ihtiyacını azaltır.
Değerli
arkadaşlarım, zamanımın azlığı dolayısıyla
koruyucu hekimlik ve ilaç konusundaki konuşmalarımı
atlıyorum. Yalnız şu kadarını söylemeliyim
ki, kamu ilaç harcamaları, 90lı yılların sonunda
gayrisafi millî hasılaya oran olarak yüzde 1,3 düzeyindeyken,
bu oran dönem içinde yüzde 2ye yükseltilmiştir. Kamu ilaç harcamaları
toplam -2005 yılı içerisinde- 7 milyar dolardır.
Tıp
fakültesinin uzmanlık tüzüğü de, yine YÖKü dışlayarak,
Türk Tabipler Birliğini dışlayarak çıkmaz bir noktaya
getirilmiştir ve bir kanun boşluğu doğurulmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sözen, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) Peki, çok teşekkür ederim.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, çok önemli bir konu, hekim sayısı
ve doktor ithalidir. Sağlık Bakanı tüm bu beceriksizliklerinin
nedeni olarak hekim sayısının azlığını
göstermektedir. Bunun doğru olmadığı açıktır.
Türkiyede yeterince hekim vardır. Bağımsızlık
savaşında, Kurtuluş Savaşından yaralı,
yorgun, aç ve yoksul çıkmış Türk halkının
sağlık sorunları, özverili kahraman Türk hekimlerinin
çabalarıyla yerine getirilmişti. Sıtma, tüberküloz,
trahom gibi birçok salgınlar, başarılı sağlık
politikaları ve özverili kahraman Türk tıp doktorlarının
gayretleriyle bertaraf edilmiştir. Şimdi, istenildiği
zaman hekimlerin dengeli dağıtılması, onlara moral
vermek suretiyle, çalışma ortamlarının düzeltilmesi
suretiyle aynı başarının sağlanması mümkün
olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, zaman yetmediği için konumu uzatmak istemiyorum.
Yalnız, bu, Türkiyenin en büyük gazetesinde çıkan manşetler
bütün halkımızı yaralamıştır. Dolayısıyla,
şu bir gerçektir ki, AKP içinde küçük bir grup da olsa kendilerine
göre özledikleri bir sağlık sistemi vardır, o sağlık
sistemi budur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Sözen, teşekkür cümlenizi alayım.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Buyurun.
NURETTİN
SÖZEN (Devamla) Özledikleri sağlık sistemi budur. Yani,
bayan hekimler erkekleri muayene etmesin, erkekler bayanları
muayene etmesin. Hiçbir zaman bu özlemlerine kavuşamayacaklardır.
Halkımızın AKP İktidarından ve bu Sağlık
Bakanından kurtulacağı günler çok yakındır.
Hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
AHMET
YENİ (Samsun) Rüya görüyorsun, rüya. Rüya görüyorsun Hocam,
rüya, rüya.
NURETTİN
SÖZEN (Sivas) Siz de başka türlü bir rüya görüyorsunuz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ikinci konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali
Arslan.
Sayın
Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Ben de konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi
ve televizyonları başında bizi izleyen yurttaşlarımızı
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasanın 17nci, 56ncı maddelerine
göre ve Sağlık Bakanlığının kuruluş
ve teşkilatını belirleyen 181 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnameye göre, sağlık, bir hak. Bu hakkı
kullandıran, bu hakkı yerine getiren, devlet adına bu
hakkı üstlenen de Sağlık Bakanlığı. Anayasamız
ve Kanun Hükmünde Kararname bunu hükmediyor.
Değerli
arkadaşlarım, yalnız son yıllarda bir gelişme
var, enteresan bir gelişme: Bu hakkı, Sağlık Bakanı
değil, artık Maliye Bakanı kullanıyor. Yani, aslında,
bu sıralarda, Sayın Bakanın yanında İçişleri
Bakanını görüyorum, keşke Maliye Bakanı da oturmuş
olsaydı. Maliye Bakanı sağlıkta âdeta sağlığı
idare eder hâle geldi.
EMİN
KOÇ (Yozgat) Bilmiyor!
ALİ
ARSLAN (Devamla) Bakın, hangi doktorun hangi ilacı yazacağını
Maliye Bakanı belirliyor. Hangi doktor, hangi hastane, hangi
tetkiki yapar, Maliye Bakanı belirliyor. Maliye Bakanı,
bir gecede devlet hastanelerinin 3,5 katrilyon alacağına
el koyuyor, Sağlık Bakanından tıs yok, ses yok. Aylar
sonra Meclis düzeltmek zorunda kalıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Sağlık Bakanı kızıyor
Ya, IMFyle bizim bir ilişkimiz yok. diye. Aslında, Maliye
Bakanını da IMF yönetiyor. Yani, belki Maliye Bakanı
da değil de IMF temsilcilerinin oturması lazım.
Geçtiğimiz
yıl, biliyorsunuz, IMFyle bir stand-by anlaşması yapıldı.
Stand-by anlaşmalarında yazılanların hepsi, ertesi
yıl, 2006 yılında tek tek uygulandı. Aslında,
Maliye Bakanı da değil IMF yönetiyor, yazık tabii.
Değerli
arkadaşlarım, bize bir reçete yazıyorlar, sağlıkta
dönüşüm diye bir şey. Aslında, dönüşüm falan değil,
sağlığın özelleşmesi, adı bu. Ama, tabii,
ne derler, bir atasözü var: Zehri teneke kupa içinde sunmazlar. Parıltılı
laflarla bunu Türk halkına kabul ettirmeniz lazım.
Sağlıkta
dönüşüm, devrim, aile hekimliği, herkesin doktoru
olacak
Parıltılı laflar. Bunun için ne kadar reklam
aracı kullanılacaksa kullanacak, hangi propaganda yöntemleri
kullanılacaksa kullanacaksınız bunu kabul ettireceksiniz.
Bakın,
değerli arkadaşlarım, sağlıkta dönüşümün
birinci ayağı aile hekimliği. Aile hekimliği,
sağlık ocaklarının özelleştirilmesi demek.
İkinci ayağı ne? Hastaneleri işletme hâline getireceksiniz,
hastaları da müşteri yapacaksınız; ki, işletme
hâline geldi, bazıları tabelalarını astılar.
Biraz ileri aşamasında da devlet sağlık alanından
çekilecek, özel sektöre yaptıracaksınız sağlık
hizmetini.
Değerli
arkadaşlarım, bu, tabii, millete antipatik geliyor, bunu
değiştirmeniz lazım. İlk başlarda hastalara
müşteri diyordu Sayın Sağlık Bakanı,
şimdi dememeye başladı. Yalnız, geçen gün Sayın
Çalışma Bakanımız işletme diyor hastaneler
için. Bazen de dil sürçüyor, açığı veriyorlar.
Şimdi,
bu konuda değişik propaganda yöntemleri var. Geçtiğimiz
yaz aylarında, bütün sağlık ocaklarında, hastanelerde
Sağlık Bakanlığının dört yıllık
çalışmalarını anlatan tabelalar asıldı.
Canlı, gösterişli, sanki Adalet ve Kalkınma Partisinin
seçim afişi. Sordum ben: Efendim, bu nedir, siz Sağlık Bakanlığı
mısınız, Adalet ve Kalkınma Partisinin teşkilat
başkanı mısınız, nedir bu sağlık ocaklarına
astığınız? Sayın Bakanın verdiği cevap
çok enteresan: Biz, vatandaşın hayır duasını
almak için hizmet ediyoruz, başarılıyız. dedi.
Değerli
arkadaşlarım, Sağlık Bakanının görevi,
vatandaşın hayır duasını almak için değil,
kendine yasaların verdiği görevdir Sağlık Bakanlığı,
onun için görev yapıyor.
Şimdi
bakın değerli arkadaşlarım, hepiniz geziyorsunuz,
biz de gezdik, hayır duayı kimler yapıyor, gerçekten bir
hayır dua var mı ortada, ona bakalım. Ben uzun yıllar
siyasetin içindeyim, daha önce köylere gittiğimde, hiç kimse
sağlıkla ilgili şikâyetlerini dile getirmezdi, ama
şimdi ilk vardığımızda, vatandaşlar hemen
feryadı basıyor: Ya bir tansiyon ilacı için şehre
gidiyorum, heyet raporu almam lazım, kolesterol ilacını
öyle. Bir sürü kısıtlama getirilmiş. Vatandaş
feryadı basıyor, gerçekten vatandaş çok sıkıntılı.
Geçtiğimiz
günlerde, yine bir grup arkadaşımızla, Diyabet Cemiyetinin
bir toplantısı vardı İstanbulda, AKPli arkadaşlarımız
da vardı. Diyabet hastaları hayır dua okumuyor. İnsüline
ve şeker çubuklarına ulaşmaktaki zorluklar nedeniyle
Sağlık Bakanı hakkında hayır dua okumuyor, burada
tanık olan arkadaşlarımız vardır.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, hastanelerde rehin kalma
Sayın
Bakan Artık rehin kalma yok. diyor. Değerli arkadaşlarım,
mucize bir yöntem buldunuz, rehin kalma olmuyor belki, rehin kalanlar
da var ama, haydi yok diyelim, vatandaşın elinden senedi
alıyorsunuz, haydi çık, diyorsunuz. Yani, bedava değil.
Sanki, rehin kalma yok derken, artık biz parasız da bakıyoruz
anlamı çıkıyor; öyle bir şey yok. Vatandaşın
elinden senedi alıyorsunuz, hadi çık, diyorsunuz. Vatandaş
sonra o senedi ödeyemediği zaman -geçtiğimiz gün Kırıkkalede
yaşandı, gazetelere de yansıdı, okumuşsunuzdur-
hadi bakalım hapis cezası, zamanında mal bildiriminde
bulunmadığı için.
Değerli
arkadaşlarım, bu tür elinden senet alıp hastanelerden
çıkardığınız insanlar size hayır dua okumuyor.
Bakın,
yine geçtiğimiz senedeki bütçe görüşmelerinde Sayın
Başbakan söyledi, arkasından Sayın Bakan söyledi, Eczaneler
ilaçlarının reçete bedellerini geri ödeme kurullarından
zamanında alıyor. diye, şimdi alıyor mu? Alamıyor.
Sadece yeşil kart bedelleri için Türkiyedeki eczanelerin 350
trilyon alacağı var bugün. Aylardan beri alamıyorlar,
hepsi batma noktasında. Başka bir açıklama da 2,5 katrilyon
toplamı, bütün sağlık geri ödeme kurumlarından eczanelerin
alacağı para.
Değerli
arkadaşlarım, yıkmışsınız eczacıların
üzerine sağlıktaki masrafı. Onlar da size hayır
dua okumuyor.
Bakın,
aile hekimliği
Düzcede bir uygulama yapıldı, pilot
uygulama, başarılı mı başarısız
mı belli değil. Bir rapor yok ortada. Sanki başarılıymış
gibi bütün Türkiyeye uygulama kararı aldınız. Denizlideki
doktorlar karşı çıkıyor. Türkiyedeki bütün doktorlar
karşı çıkıyor, Kardeşim, yapmayın,
sağlık ocaklarını batırmayın, sağlık
ocakları bu ülke için destan gibi görevler yapmışlar,
yapmayın, tahrip etmeyin. diye. Görev kabul etmeyen, aile hekimliği
görevini kabul etmeyen doktorları sürdünüz Denizliden. Bu
doktorlar size hayır dua okumuyor.
Değerli
arkadaşlarım, çok şeye gerek yok, Hocam gazeteyi gösterdi,
Konyada maalesef bir tıp faciası nedeniyle testisini kaybeden
çocuk
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) Uydurma!
ALİ
ARSLAN (Devamla)
sizler için hayır dua okumuyor.
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) Yalan!
ALİ
ARSLAN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz,
vakayi adiyeden oldu, yeni doğan ünitelerinde bebeklerimizi
kaybediyoruz. Neden? Taşeronlaşma nedeniyle uzman yardımcı
personel çalıştıramadığımız için.
Gerekçesi o. O insanlar size hayır dua okumuyor.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz yıl bir facia yaşadık,
kuş gribi faciası. O insanlar size hayır dua okumuyor.
657
4/Byle çakılı personelde gönderdiğimiz, karısı
Türkiyenin doğusunda, kocası batısında ayrı
ayrı yaşamak zorunda kalan sağlık personeli sizin
için hayır dua okumuyor.
Değerli
arkadaşlarım, 1 Temmuz tebliğiyle rahat rahat reçete
yazma, rahat rahat tahlil yaptırma olanağını elinden
aldığınız doktorlar, bir an önce hastalığına
teşhis koyulamadığı için rahata kavuşamayan
hastalar sizin için hayır dua okumuyor.
Hayır
dua okuyanlar var: Değerli arkadaşlarım, bakın,
üniversite hastanelerimiz SSKlı hastalara bakamıyor;
ama, Fethullah Gülenin hastaneleri bakıyor. O nedenle, sanıyorum,
Fethullah Gülen çok hayır dua okuyordur. Belki, bütün öbür bedduaları
da Fethullah Gülenin duası karşılıyor olabilir, o
açıdan haklı olabilirsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, basına yansıyan haberlere
göre, geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı
210 milyon dolarlık üç yıllık aşı anlaşması
yaptı. Uzmanlar, bu paranın üçte 1iyle Türkiyede ulusal
bir aşı fabrikasının, viral ve bakteri aşıların
yapılacağı bir tesisin kurulabileceğini iddia
ediyorlar, üç yıllık bedelin üçte 1iyle. Sanıyorum,
size, o üç yıllık aşı anlaşmasını yaptığınız
Fransız şirketi hayır dua okuyordur.
Başka,
bakın, Maliye Bakanı
Maliye Bakanı bir anlaşma
sonucu diyor ki: Ben size kıyak geçtim, bu kıyağın
karşılığını isterim. Kim o? Araştırmacı
İlaç Firmaları Derneği.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ
ARSLAN (Devamla) Sonra da gazetelere ilan verdi teşekkür
için. Onlar, sanıyorum, Araştırmacı İlaç Firmaları
Derneği, hayır dua okuyordur.
Değerli
arkadaşlarım, aslında konuşacak şey çok. Geçtiğimiz
günlerde Plan ve Bütçe Komisyonunda Sağlık Bakanlığı
bütçesi görüşülürken Sayın Bakan ve AKPden bir grup arkadaşımız
dedi ki: Bu bir başarı öyküsüdür. Dört yıllık
sağlıkta yapılanları başarı öyküsü olarak
anlattılar. Başarılı olduğunuz alanlar var
gerçekten, hakkınızı teslim etmek lazım. Mesela,
aşılamada iyi bir noktaya yavaş yavaş geliyoruz.
Veriler doğruysa kızamık vakaları azalmış.
Yalnız, değerli arkadaşlarım, aslında, edebî
konuşacaksak, yani bir edebiyata bağlayacaksak, bu bir öykü
falan değil; bu, olsa olsa, senaryosu IMF tarafından yazılmış,
başrollerinde Maliye Bakanının, yardımcı
rollerde de Sağlık Bakanının olduğu bir korku
filmidir, ancak öyle açıklayabiliriz. Önümüzdeki seçimlerde
de Türk halkı, bu korku filminin etkisinden
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Arslan, teşekkür ediyorum sizlere.
ALİ
ARSLAN (Devamla) Bağlayacağım Sayın Başkanım.
BAŞKAN
Efendim?
ALİ
ARSLAN (Devamla) Bağlayacağım, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN
Hayır, ek sürenizi verdim. Lütfen, teşekkür cümlenizi
alayım.
ALİ
ARSLAN (Devamla) Teşekkür
Evet
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Teşekkür edecek.
BAŞKAN
Efendim?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Teşekkür edecek.
BAŞKAN
Teşekkür etsin.
Buyurun.
ALİ
ARSLAN (Devamla) Önümüzdeki seçimlerde bu film sona erecektir.
Ben o inançtayım.
Bu
inançla, yüce Divanı, yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Bütçenin hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, İstanbul
Milletvekili Hasan Fehmi Güneş.
Sayın
Güneş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA HASAN FEHMİ GÜNEŞ (İstanbul) Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
sunmak üzere söz aldım.
İçişleri
Bakanlığı, devlet yapımızın toplum yaşamını
etkileyen en temel kurumlarından biridir. Kamu yönetiminin
etkinliğinin, çağdaşlığının göstergesi,
İçişleri Bakanlığının işleyişidir.
Toplumun mutluluk ve güven düzeyi de İçişleri Bakanlığının
başarı karnesi gibidir. Bizim devlet geleneğimizde,
İçişleri Bakanlığı, toplumun temel sorunlarının
çözümünde, öncelikli beklentilerinin karşılanmasında
birinci sorumlu olarak, başat güç olarak görülmüştür. Bunun
yanı sıra, ortak değerlerin korunması, genel ahlakın
yüceltilmesi, toplumsal yararın üstün tutulması ve iç barışın
sürdürülmesi görevleri de İçişleri Bakanlığına
verilmiştir. Yazılı hukuk böyledir, yazısız
kurallar böyledir, genel algılama da böyle oluşmuştur.
Bu
açıdan bakıldığında, bugün ve uzunca bir süredir
yaşanan sürecin mutluluk ve güven duygusu üretemediğini
görmekteyiz. Mutluluk ve güven duygusu üretilememektedir. Bu saptama,
iç güvenlikle ilgili sorunların kaygı verici düzeye yükseldiğinin
de göstergesidir hiç kuşkusuz.
Sayın
milletvekilleri, birkaç yıldır iç güvenlik alanında
büyüyen, çeşitlenen, ağırlaşan sorunlar toplumsal
gündemi karartmaktadır. Toplumu derinden sarsan yeni suç türleriyle
karşılaşmaktayız. Daha önce görülmemiş, hiç
görülmemiş nitelikte yeni suç örnekleri, yeni suçlu ve suç örgütü
türleri toplumsal yaşantımızı tehdit etmektedir.
Kişiye, mala, namusa yönelik suçlar artmakta; uyuşturucu
çılgınlığı, seri cinayetler çoğalmakta;
bebek tecavüzleri, çocuk pornosu gibi iğrenç, yüz kızartıcı
sapıklıklar insanlarımızı utandıran,
vicdanlarımızı kanatan düzeye yükselmektedir. Bunlara
kayıtsız kalınamaz.
Suç,
bir geçim kaynağı, bir kazanç aracı, bir meslek olma yolundadır.
İnsanlıktan çıkmış, hayvanlaşmış,
canavarlaşmış acımasız kişiler, mafyalaşmış
eli kanlı çeteler şehir sokaklarında bu mesleği
âdeta icra etmektedirler. Kamu düzeninde bir otorite yitimi söz
konusudur, toplumun suç toplumuna sürüklenişi söz konusudur.
Önleyici otoritenin silikleşmesi, suç eğilimi üzerindeki
caydırıcı baskıyı zayıflatmakta, suç dürtüsünün
eyleme yansımasını kolaylaştırmaktadır.
Önlenemeyen her eylem, her suç, yeni eylemleri çağırmakta,
yeni suç işleme eşiğindekileri yüreklendirmektedir.
Resmî rakamlar bunu çarpıcı boyutlarda sergilemektedir.
Eylem sonrası aşamadaki aydınlatma, yakalama sayıları
da caydırıcı düzeyde değildir, caydırıcı
olmamıştır.
Yüce
Meclisin gündeminde şiddet salgını konusunda çok sayıda
araştırma önergesi bulunmaktadır. Milletvekili arkadaşlarımız,
çocuklara, bebeklere, gençlere, öğrencilere, kadınlara,
özetle toplumun tüm kesimlerine karşı artan şiddet eylemlerinin
araştırılıp önlem bulunmasını, önlenmesini
isteyen önergelerle, bu konudaki duyarlılığı
Meclise yansıtmışlardır. Öyle ise, ciddi bir sorunla
karşı karşıyayız demektir.
Sayın
milletvekilleri, çağımızın en çarpıcı
niteliği sayılan hızlı değişim olgusu,
yaşamın tüm alanlarını etkilemekte ve yeni boyutlar
getirmektedir. Bu arada, ahlak anlayışını, kişinin
suçtan sakınmaya yönelik kendini sınırlama disiplinini
de aşındırmaktadır. Yeni suç türlerinin, yeni suçlu
profillerinin, yeni suç örgütlenmelerinin, sosyal, ekonomik ve diğer
nedenlerin yanı sıra, onlardan ayrı olarak, bu sürecin
de ürünü olabileceği iddiasının bilimsel bir yaklaşımla
ve ciddiyetle araştırılması gerekir. Eğer böyle
ise, şikâyetçi olduğumuz suç ve suçlu sayısındaki
artışın gerçek nedenini anlamak için başkalaşma,
hatta başkalaştırma dayatan değişimi
doğru algılamak ve doğru okumak zorundayız. Koşullar
ve öncelikler değişirken, yönetim ve güvenlik alanında
eskimiş yöntem ve önlemlerle yetinemeyiz, yeterli sonuçlar
alamayız. Değişimin ürünü olan sorunları, değişememenin
ürünü olan eskimiş ve geçersiz yaklaşım ve yöntemlerle
çözebileceğimizi sanmak, çözümsüzlüğe tutsaklıkla
eş anlamlıdır. Kimi kentlerde kurulan ya da kurulmakta
olan MOBESE ve benzeri örgütler, görüntüleme ve izleme
ağı, yeni koşullarla ihtiyacı karşılamaya
dönük atılımlar olarak değerlendirilmelidir ve desteklenmelidir.
Ancak, bilmeliyiz ki, yeni çağdaş örgütlenme ve donanım
MOBESEden ibaret değildir, MOBESE, sistemin sadece bir bölümünü,
görüntüleme bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölümün, yeni
ve yeterli mobil karakollarla, mobil araçlı, motosikletli, yaya
ekiplerle ve bu ekiplerin olay yerine, şehrin tamamında duyarlı
bölgelere iki ya da üç dakika içinde yetişebilecek biçimde konuşlandırılmalarıyla
ve diğer teknik donanımla tamamlanması ve bir sistem
bütünlüğüne ulaştırılması gerekmektedir.
Temel
amaç suçun önlenmesidir, suç işlenmeden önlenmesidir. Eylem
kalkışmasının başladığı anda,
merkezin uyarısıyla, mobil ekiplerin olay yerine el koyması,
suçu önlemesi, sorumluları yakalaması amacına yönelmiştir
sistem. Ancak, bu alanda, henüz, amacı sağlayacak yaygınlığa,
bütünlüğe ve etkinliğe ulaşılamamıştır.
Nitekim, MOBESEnin kurulduğu kentlerde şehir suçlarının
hızla artmakta olduğu görülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu çözümsüzlük ortamında, korkusuz yaşama
özleminin yükseldiği korku egemenliğinde tek önleyici
güç olan iç güvenlik örgütümüzün, yani jandarma ve polis örgütlerinin
sorunlarını öncelikle ele almak zorunludur. Çünkü, iç güvenlik
şimdi daha çok gerekli, daha acil ve daha zordur. Jandarma ve polis
görevi şimdi daha ağır ve daha riskli.
Bu
alandaki zorlukların çözümünü sadece polis ve jandarma sayısını
artırmakta aramak noksandır, yanlıştır. Sayısal
hedeflerin üzerinde iyileştirmeler gecikmeden yapılmalıdır.
Bu amaçla, iç güvenlik örgütünün eğitimini, donanımını,
yönetimini, örgütlenmesini yenileme çalışmalarına
öncelik verilmelidir. Eş zamanlı olarak, polis ve jandarmanın,
lojman, maaş, ödenek ve özellikle çocuklarının eğitimi
konularındaki özlük hakları iyileştirilmelidir.
İç güvenlik örgütü, son dönemlerde burada aceleyle oluşturulan
düzenlemelerle düşürüldüğü güçsüzleştirme sürecinden
kurtarılmalıdır. Aceleyle oluşturulmuş düzenlemelerle,
o nedenle, haftada bir değiştirmek zorunda kaldığımız
düzenlemelerle güçsüzleştirilmiştir.
Jandarma
ve polis, bu suç ortamında, kendinden beklenen görevleri yerine
getirmeye yeterli ve gerekli yetkilerle de donatılmış
olmalıdır. Onun elini kolunu bağlamak, onu güçsüzleştirmek,
onu toplumsal düzen ve barışa zafiyet getirir düzeye getirmek,
önce demokratik işleyişi olanaksızlaştırır,
düzeni ve barışı bozar.
İç
güvenlik örgütünün önce ve en önce hukuk devletinin jandarması
ve polisi olarak yapılandırmak, sonra göreviyle ilgili
yetkiyle donatmak ve ondan sonra o görevini noksansız yerine
getirmesini ısrarla istemek durumundayız.
Sayın
milletvekilleri, üzerinde durmak istediğim ve dikkatinize
sunmak istediğim bir diğer sorun, bölücü terör tehdidine
ilişkindir. Bu konuda henüz başarı sayabileceğimiz
bir gelişme sağlanamamıştır. Eylem inisiyatifi
hâlâ bölücü örgütün elindedir. Bölücü örgüt, kendi eylem planını
uygulamaktadır. İstediği yerde çatışmaya
girmekte, istediği yere mayın döşemekte, bomba patlatmakta,
asker-sivil cana kıymakta, şehitlerin cenaze törenleriyle
toplumu sarsmaktadır. İstediği anda da, sözde
ateş kesmekte, bunu uyduruk barış çağrı ve gösterileriyle
ilan edebilmektedir. Örgüt sözcüleri, vatanın bir bölümünün
egemenliğini ele geçirmişcesine meydan okumaktadırlar.
Bölgenin kimi yöneticileri de bu iddiayı doğrularcasına
ve hadlerini çok çok aşarak, bağımsızlık gösterisine
dönüşen tavırlarını sürdürmektedirler. Hiyerarşik
üst makamlar, bu görüntü karşısında üst ve makam olmaktan
çıkmışcasına ya da vazgeçmişcesine, caymışcasına,
suskunlaşarak devre dışına çıkmışlardır,
devre dışına çekilmişlerdir. (CHP sıralarından
alkışlar) Daha vahimi, sorunun çözümünün, sorunu yaratanların,
içeriden ve dışarıdan destekleyenlerin ilgi ve anlayışına
bırakmak yanlışına umut bağlanmış olmasıdır.
Bu tablo, son altı yıldan bu yana en olumsuz tablodur. Bu konudaki
başarısızlık kalıcılaşıyor demektir,
kurumlaşıyor demektir. Böyle bir sürece izin veremeyiz.
Türk ulusunun sabrı taşma noktasındadır, daha fazla
zorlanamaz.
Sayın
milletvekilleri, bölücü terör bizim sorunumuzdur. Bize, ulusumuza,
ülkemize yöneliktir. Onu, biz, öz gücümüzle, ulusal ve uluslararası
hukukun sınırlarını aşmayarak, ancak, bütün
haklarımızı da sonuna kadar kullanarak baş edeceğiz,
önleyeceğiz, yok edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu
konuda eloğlundan yardım, izin, katkı beklemek, hem boşunadır
hem yakışıksızdır, inciticidir. Katkı
beklediklerimizin ilacı olsaydı kendi yaralarına
sürerlerdi. Irak mı? Irakın hâli ortada: Cehenneme dönen
Irak sokaklarından her gün kamyonlarla ceset toplanmakta. Kuzey
Irak mı? Onun hâli de ortada: Dış destek ve ihanet değnekleriyle
ayakta durmaya çalışmakta, ayakta duruyormuş gibi yapmakta,
ayakta durma taklidi yapmakta. Böylesi uyduruk bir yapıya, böylesi
yaşamsal sorunumuzun çözümünde ümit bağlayamayız,
rol veremeyiz, güven gösteremeyiz.
Ulus
ve ülke bütünlüğümüze dönük böylesi can alıcı bir sorunun,
koordinatörlük gibi, yapay, anlamsız ve sadece oyalayıcı
bir tertibe bırakılmış olması da yanlış
olmuştur, ulusal kimliğimiz açısından onur kırıcı
olmuştur, yakışıksız olmuştur.
En
kısa zamanda, kesin bir kararlılıkla, bu anlamsız
oyalama oyununa ve benzer oyunlara arkamızı dönerek, üniter
yapı tartışmalarına arkamızı dönerek,
bölücü tehdidi gündemden çıkaracak eylemlere yönelmeliyiz.
Bunu başaracak gücümüz var, bunu başaracak deneyimimiz
var. Ancak, tek sorun şu: Siyasi kararlılığımız
var mı, niyetimiz var mı? O da varsa başkalarının
olurunu beklemeden işe koyulmalıyız. Yapılacak
iş basittir:
1)
Terör örgütünü yok edici, terör örgütüne karşı yok edici
bir güvenlik planını hemen vakit yitirmeden uygulamaya
koymak.
2)
Bölücü terörün öncelikli hedefi ve asıl mağduru olan bölge
insanıyla el ele, gönül gönüle, onların destek ve güveniyle
bölgeyi, barış, mutluluk, özgürlük ve kalkınmışlık
alanına yükseltmek.
Büyük
devlete, soylu yönetim anlayışına yakışacak
budur, bu projeleri hızla ve ciddiyetle gerçekleştirmektir.
Bundan ötesi lafügüzaftır, kandırmacadır. Türk ulusu
bu konuda daha fazla kandırılmayı kabul etmemektedir,
etmeyecektir, onun temsilcileri olarak bizler de edemeyiz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, İzmir Milletvekili
Hakkı Ülkü.
Sayın
Ülkü, buyurun.
CHP
GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir) Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı döneminde
yerelleşme amacına yönelik olarak yerel yönetim alanında
önemli yasalar çıkarıldı. Bildiğiniz gibi, yerelleşmenin
özü, yerel halkın yönetimlere olabildiğince etkin bir
şekilde katılımını sağlamaya dayanır.
Böylece, merkezî yönetimin kendi doğasından kaynaklanan
birçok sıkıntı da aşılmış olur. Ben de
belediye başkanlığı yapmış bir kişi
olarak bizzat sıkıntılarını yaşadığımdan,
AKP döneminde çıkan bu yasaların hem belediye başkanlarının
ve belediyeleri rahatlatacağının hem de demokrasimizin
gelişmesine katkıda bulunacağının hizmetiyle
heyecanlanmıştım. Yani, biz zannettik ki, belediyeler,
tıpkı ulusal Kurtuluş Savaşında işgale
uğramamış kimi belediyelerimizin ve il özel idarelerimizin
Kuvayımilliye güçlerine verdiği destek gibi, İzmir
ve Aydın cephelerinde düşmana karşı koyan efelere
sahip çıktığı gibi, halkımız yararına,
ulusumuz yararına işler yapacaklar. Biz zannettik ki,
İkinci Dünya Savaşından sonra çöken Almanyada yeni Alman
devleti kuruluncaya kadar, Berlin Belediyesinin ve onun Başkanının
yaptığı gibi, uluslararası platformda bile ülkesi
adına görüşmelerde bulunabilecek kadar saygın bir yapı
oluşacak. Biz zannettik ki, dengesiz yerelleşmenin sakıncaları
ortadan kaldırılacak ve yerel demokrasinin gerçekten gelişmesi
sağlanacak. Biz zannettik ki, bilimsel, teknolojik gelişmelerin
yerel yönetimler üzerinde olumlu etkileri olacak ve belediyeler,
daha verimli, daha şeffaf bir şekilde çalışacak.
Yine biz zannettik ki, oluşturulacak olan kent konseyleri sayesinde
halkın yönetimlere katılımı sağlanacak, halkın
fikri sorulacak. Biz zannettik ki, kamu yararına çalışan
derneklere önem verilecek, onlar vasıtasıyla ve yerel yönetimlerin
katkısıyla çağdaş insanlar yetiştirilecek.
Zannettik ki, uygulamalarda yapılacak olan yanlışlar,
etkin ve kamu denetimiyle yerinden yönetim kavramı tam olarak
yerine getirilecek. Zannettik ki, yerel yönetimler, yolsuzlukların
ve yoksullukların kaynağı değil çözüm yeri olacak.
Oysa,
sizin iktidarınızda neler oldu, neler yaptınız?
Nasıl bir yönetim anlayışı ortaya koydunuz? Yerelleşmeyi
cemaat olarak algılayıp, cemaat hamlesine dönüştürdünüz.
Cemaatleriniz de örgütlü yolsuzlukları beraberinde getirdi.
Özellikle belediye şirketleri vasıtasıyla mafya benzeri
bir yapıyı ortaya çıkardınız. Yönetimlerine
geldiğiniz belediyeler iliklerine kadar, kemiklerine kadar
sömürmekte. Fakat, bunun önüne geçmek için hiçbir şey yapmamaktasınız.
Kamusal denetim mekanizmalarını işletmemek için,
âdeta her şeyi yapmaktasınız.
İktidarınız
döneminde, 3.225 belediyeden 2 bin tanesi hiç denetlenmemiş.
Belediye şirketleri de zaten denetlenmiyor. Oysa, bu denetlenmeyen
belediyeler ve belediye şirketleri sadece bir yılda, yani
2004 yerel seçimlerinden sonra, AKP olarak Türkiyedeki belediyelerin
büyük bir çoğunluğunu elinize geçirdikten sonra, bu ülkenin,
bu halkın tam 4 katrilyon lirasını yutmuştur.
Belediyelerin
verdiği ihalelerin toplam tutarı 2004 yılında 2
katrilyon iken, 2005te bir anda 6 katrilyona çıkmıştır.
Bırakın denetlemeyi, belediye şirketlerinin sayısını
bile bilmiyor Bakanlık. Sanayi Bakanlığı 337 diyor,
İçişleri Bakanlığı 176 şirket var diyor.
İktidarınız
döneminde 39 adet belediye şirketi kurulmuş. Bunların
31i AKPli, 4ü CHPli, 2si DTPli, 1i DSPli ve 1i de DYPli. Belediye
şirketi kurmak isteyen muhalif belediyelerin başvuruları
Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçerin önünde bekletiliyor.
BEPER
diye bir projesi var İçişleri Bakanlığının.
Dünya Bankasının verdiği 350 bin dolarlık hibe krediyle
2002 yılında başladı. Bununla belediyelerin performans
ve verimliliği izlenecek, şeffaflık sağlanacaktı.
Bunun için de bir İnternet sitesi oluşturuldu, beper.gov.tr
diye. Şaşaalı bir şekilde de tanıtımı
yapıldı. Ben, başından beri bu projeyi izlemeye
çalışıyorum. Fakat, bırakın belediyelere
ilişkin verilere ulaşmayı, çoğu zaman bu İnternet
sitesini bile açamıyorsunuz. Dört yılda ne yapıldı,
belli değil.
Ya
o çok övündüğünüz KÖYDES projesine ne demeli? Öyle bir göz boyama
kampanyası var ki, bazı muhalefet milletvekilleri bile,
KÖYDESle ilgili olarak Hükûmetin iyi icraatlarını görmek
lazım filan diyor, hatta bazıları da devrim diyor.
MEHMET
CEYLAN (Karabük) Yalan mı?
HAKKI
ÜLKÜ (Devamla) Oysa, KÖYDES projesi, iktidara gelir gelmez kapattığınız
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yaptığı işlerin
yandaşınız olan müteahhitlere devredilmesinden
başka bir şey değildir. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü ortadan kaldırılarak,
yetmiş küsur ilin il genel meclis başkanları AKPlilerden
oluşturuldu. Şimdi de, köylerin su ve yol gibi altyapı
işleri, bu kanalla müteahhitlere devrediliyor.
FİKRET
BADAZLI (Antalya) Bunları köylüler biliyor!
HAKKI
ÜLKÜ (Devamla) İhaleler kamu mevzuatına uygun değil,
Sayıştay denetimi yok; ihaleleri kime, nasıl veriyorsunuz,
yapılan işler nasıl denetliyor, belli değil. Sonuçta,
KÖYDES projeleri de, belediye şirketleri gibi birer rant dağıtım
aracına dönüşmüş durumda. Bu yolla Köy Hizmetlerini
devreden çıkararak yerelleşme yolunda adım attığınız
söylenebilir, ama devredilen kurum bir başka kamu kurumu değil,
AKP örgütüdür. Denetimsiz ve keyfî harcamalarla ortaya çıkan
yolsuzluklar, yapılan yollardan daha fazla bir miktara
ulaşmıştır.
MERNİS
projesi var bir de, yani Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi. O da çöktü.
30 milyon dolara mal olmuştu. Kayıtların yüzde 25i hata
veriyor. Mülkiye müfettişlerinin hazırladıkları
raporlara göre, aynı kimlik numarasına sahip 77 bin kişi
saptandı. Bu projeye de Dünya Bankası 5,5 milyon dolar hibe
kredi vermişti. Şimdi, bu sistemi düzeltmek için 8,5 milyon
dolar gerek.
Bu
projenin önemli bir ayağını oluşturan nüfus memurları,
bildiğiniz gibi, genel idare hizmetleri sınıfından
sayıldıklarından dolayı, ek ödeme almadan kamuda
en az maaşla çalışan kişilerdir. Doğal olarak,
bir süre sonra başka kamu kurumlarına geçmeye çalışıyorlar;
ben de olsam aynı şeyi yaparım. Nitekim, son dört
yılda, Bakanlığa, bu bölüme 1.447 personel alınmış,
3.185 personel ayrılmış. Her bütçe döneminde, Sayın
Bakan, bu memurların durumlarının düzeltileceğini
söylüyor, fakat, ne yazık ki ortada bir şey yok.
Şunu
da söyleyeyim: Özel yönlendirme ile bazı yerlere gönderilmiş
olsalar bile, kendileriyle aynı işi yapan müfettişlerden
daha az maaş alan kontrolörlerin durumlarının da düzeltilmesi
ve bu adaletsizliğin giderilmesi lazım.
Belediyelerin
denetimine nasıl bakıldığını, zamanım
olsa da sizlere anlatabilsem; ama, yerelleşmenin çok önemli olduğunu
söylemek istiyorum ve bunu söylemeden geçemeyeceğim. 1940lardan
beri süren merkezîleşmeyi, başlattığımız
kamu yönetiminde reform çalışmalarıyla, tersine çevirdik,
yerelleşmeyi ve katılımı biz sağladık.
diyor Sayın Bakan. Bakıyoruz AKP yönetimi döneminde neler
yerelleşti diye, yolsuzluklardan başka yerelleşen
bir şey göremiyoruz. Norm Kadro Yönetmeliği diye bir
şey çıkarıyorsunuz, bakıyoruz, yerel yönetimlere
belediye meclislerine kesinlikle yetki tanımıyor merkezî
yönetim. Belediyelerin alacağı personel Bakanlar Kuruluna
bırakılıyor. Kent Konseyleri Yönetmeliği çıkarılıyor,
ama kent konseylerinin yılda 2 kez toplanması öngörülüyor
ve buna da, taraflar, sosyal taraflar katılmıyor, sadece
belediyenin kendisinin atamış olduğu insanlar katılıyor.
İller Bankası ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
İller Bankasına deniliyor ki: Sen de diğer bankalar gibi
çalışacaksın. Belediye kredi almak istiyorsa,
tıpkı Yapı Kredinin ya da bir başka bankanın
verdiği gibi, alabiliyorsa alır, alamazsa alamaz. Anlayacağınız,
yerelleşme, yerele yetki devri, katılım, demokratikleşme
diye bir şey yok. AKP Hükûmeti sinsi bir merkezîleşme eğilimi
içindedir aslında, KÖYDESteki gibi.
Belediyelerin
hazineye olan borçları 13 katrilyonu bulmuşken, harcamalarına
denetim yapılmıyor. Sadece Ankara Büyükşehir Belediyesinin
2 katrilyon borcu var, fakat Ankara Belediyesi, ramazan kolileriyle,
yardım paketleriyle, burslarla oy avcılığı
yapıyor. Senin paran varsa önce şu hazineye öde kardeşim,
BOTAŞa borcunu öde! Bu halk senin için propagandanı finanse
etmek zorunda değil! Bütün Türkiyeye haksızlıktır
bu! Sen seçim çalışması yapıyorsun, borçlarını
Türkiye ödüyor!
AKP
Hükûmeti, aynı zamanda, hukuka tabi olmayı ya da kamu denetimini
nedense demokrasiye aykırı şeylermiş gibi gösteriyor.
Oysa, arkadaşlar, hukuk olmadan, denetim olmadan kamu yönetimi
diye bir şey olabilir mi?
Şimdi,
geçmişte, Genel Kurulda bir yasa teklifi getirilmişti. Denilmişti
ki gecenin bir yarısında: Takibatları sonuçlarıyla
birlikte ortadan kaldırılacak bazı belediye başkanlarının.
Kimdir bu affetmek istediğiniz belediyeler, diye sorduğumuzda,
İçişleri Bakanlığı, bize sadece 77 belediye
olduğunu, bunlardan 9unun mahkûm olduğunu
Ama, bu belediye
başkanlarının kimler olduğunu söylemedi. Dilerim,
bunların içerisinde Sayın Başbakan olmasın.
Değerli
arkadaşlar, ben hukukçu değilim. Ancak, hukukta kabul görmüş
genel bir deyim vardır
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ülkü, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HAKKI
ÜLKÜ (Devamla) Yaygın suçlar belli bir süre sonra suç olmaktan
çıkarlar.
Bakın,
Al Capone diye birisi vardı Amerikada. Vurdu, soydu, yakalandı,
ama öylesine bir dönem yaşanıyordu ki o zaman, soydukları
için değil de soyduklarının vergisini ödemediği
için mahkûm olmuştu. Bundan on beş-yirmi yıl önce faizciler
vardı, kasabalarda, köylerde ve küçük ölçekli illerde. Bunlar
da bu işi gizlice yaparlardı. Kamuoyu bunları bilirdi
ama. Bunlar da bilindiklerinin farkında oldukları için kahvelere
çıkamazlardı, şehir kulüplerine gidemezlerdi, hatta
kimseyle karşılaşmak istemezlerdi. Ama, bu insanlar,
bugün, aşağı yukarı, kılık değiştirerek,
belediyelerin birçoğunda ihalelere fesat karıştırarak,
yandaşlarına birtakım teknik şartnamelerle bazı
işler vererek, cemaat vakıflarına bağışta
bulunarak, hatta, su ve doğal gaz faturalarının ödenmemesine
özen göstererek faaliyet göstermektedirler.
Değerli
arkadaşlar, tabii, söyleyeceğim çok şey var, ancak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Ülkü, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun,
teşekkür cümlenizi
HAKKI
ÜLKÜ (Devamla) Zamanım yetmediği için bunları söyleyemiyorum,
ama Dünya Bankasının merak ettiği 4 katrilyonun nerede
olduğunu, nasıl buharlaştığını söyledim,
cemaatleşmenin parasal kaynaklarını söyledim ve yerelleşmede
AKPnin niçin ısrar ettiğini söyledim, Türkiye'yi örümcek
ağı gibi saran belediye şirketlerinin AKP için önemini
söyledim. Bakalım bu işin içinden nasıl çıkacaksınız,
hep beraber göreceğiz.
Sevgiler,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime on beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.56
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.16
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
37nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Sekizinci
tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
F) SAĞLIK
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
H)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1.-
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE
VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası AK Parti Grubu adına, Uşak Milletvekili
Alim Tunç.
Buyurun
Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİM TUNÇ (Uşak) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı
2007 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, dört yıllık AK Parti İktidarında
Sağlık Bakanlığı, öncelikle, Bakanlığı
sağlıklı hâle getirerek başladığı
Sağlıkta Dönüşüm Programını başarıyla
uygulamış ve uygulama sonuçlarını yavaş yavaş
almaktadır.
Bugüne
kadar, muhalefetin bir tek eleştirisine katılıyorum:
Sağlık Bakanlığı bütçesi gerçekten az, buna
katılıyorum. Ancak, yapılan icraatlara bakacak olursak,
az bütçeyle çok iş nasıl yapılır, bunu hep beraber
gördük, görmeye ya da göstermeye devam edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce, muhalefet partisi konuşmacılarını
dinledim. Gerçekten, gerek hekim sayısının yeterli demelerinden
gerekse sağlık ocaklarının yapısının
bozulacağını söylemelerini esefle karşıladım.
Türkiyede hekim sayısının yeterli olmadığını
bilmeyen kalmadı, bunu, bütün istatistikler gösterdi. Hâlâ,
1960larla, o dönemin başarılı çalışmalarıyla
övünmek, 2006ya gelememeyi, doğrusu çok akılcı bulmuyorum.
Yine,
arkadaşlarımız, burada, sağlık ocaklarının
yapısıyla ilgili, bunu, şu andaki Sağlıkta
Dönüşüm Programıyla bozacağımızı düşünüyorlar.
İsterseniz gelin bir bakalım, 2002 ve öncesinde sağlık
ne hâldeydi, bunları bir gözden geçirelim.
2002den
önce, birçok bakanlık hastane işletiyordu, sağlık
kuruluşları vardı. Bağ-Kurlu, SSKlı, yeşil
kartlı, Emekli Sandığı farklı farklı statülerde
sağlık hizmeti almaktalardı. Bazıları ilaçları
alamamaktaydı. Yeşil kartlı, sadece yatarak tedavi
hizmetleri karşılanıyordu, ilaçları alınabiliyordu.
Sağlık ocakları, işte, o, bozmamamız söylenilen
sağlık ocakları, sadece RPT yapılan, reçete yazılan
ve sadece sevk yapılan kuruluşlar halindeydi. Bugün,
sağlık ocaklarında verilen destekle gerek ekonomik
olarak verilen, döner sermayeyle birlikte verilen destek gerekse
laboratuvar desteğiyle oradaki hekimlerimiz onurluca, zevkli
bir şekilde işlerini yapmaktan zevk duyuyorlar, onur duyuyorlar
ve orada çalışan sağlık çalışanları,
yardımcı sağlık hizmetlileri daha bir gayretli çalışmaktalar,
hayata küskün vaziyette değiller, çünkü, kendilerine güven
geldi.
Değerli
arkadaşlar, yine, bu sağlık ocaklarında 10 tane hekim
varsa iki tane poliklinik ya da bir tane poliklinik oluyordu. 6-7 tanesi,
8 tanesi atıl vaziyetteydi. Ek iş bulmaya çalışıyorlardı.
Yine, uzmanlarda da aynı şekilde, hastanelerde birden fazla
olan uzmanlar sadece tek poliklinik yapıyordu. Diğerleri
yine boşta, muayenehaneye hasta gelmesiyle ilgileniyorlardı.
Mahrumiyet bölgesi olarak söylenilen yerleşim alanlarında
sağlık personeli ve hekim bulunmuyordu ya da bulunsa bile
bir an önce tayini düşündükleri için hiçbir faydaları yoktu.
Kimin nerede çalıştığını Bakanlık
bile bilmiyordu 2002 öncesi.
Değerli
arkadaşlar, bugün, hastanelerin birleştirilmesi, tek çatı
altına gelmesi, döner sermaye uygulamaları, her hekime
bir oda uygulaması, bütün hastaların her kurumdan sağlık
hizmetini alıyor olması ve en önemlisi de çalışanların
da hizmet alanlarında memnuniyet anketlerinde giderek artan
bir yükselişleri
Bunları arkadaşlarımız
görmezden geliyorlar.
Değerli
arkadaşlar, bu ülkede ambulans parası bulamadığı
için hastasını nakledemeyen kişiler vardı.
Şu anda köylerimize dahi 112 hizmetleri gitmekte. Vatandaşlar
kuyruklarda perişandı. Sıra, kuyruk geldiğinde
Muayene bitti. ya da Sizin, ilacınızı bir başka
hastaneden almanız gerekir. deniliyordu. Bugün, artık,
bunlar gözükmüyor. Arkadaşlarımıza katıldığım
noktalar var, yani, istisnalar kaideyi bozmaz. Bazı ferdî vakaları
buraya gündeme getiriyorlar. İnşallah, Sayın Bakanımız
bunu duymuştur. Bunlar da ortadan kalkacaktır ve gerçekten,
sağlık alanında AK Parti İktidarının yapmış
olduğu reformu, bütün herkes bildiği gibi, muhalefet partileri
de bilecektir.
Yine,
sağlık ölçütleri genelde bebek ölüm hızları ve anne
ölüm hızlarıyla ölçülür. Bugün, 1998de bebek ölüm hızı
binde 43tü, şu anda binde 21lerde.
Değerli
arkadaşlar, yine anne ölüm hızları 1998de yüz binde 70,
bugün ise yüz binde 28,5 tahmin edilmekte.
Değerli
arkadaşlar, bizim prensibimiz, önce insan. İnsanı yaşat
ki, devlet yaşasın felsefesiyle biz insanlarımızı
hem hastanelerde rehin olmaktan hem istedikleri doktorlara gitme
şansını vermek hem de 112lerin aktif bir şekilde artırılmasıyla
hasta arandığında ya da 112 arandığında
köylere kadar hizmeti alabilecek bir duruma getirdik.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce her iki grubun konuşmacıları
da bir gazete haberinden bahsetti. Ben, onların diliyle cevap
vereceğim. Yine, bir gazete haberi. Sabah gazetesi Ergun Babahan
Bir makale var burada. Hepsini okumayacağım, sadece
13
Kasım gecesi o serviste değil başörtülü, kadın
doktor yokmuş. Nöbetçi doktorun adı Levent Kaya imiş. Üstelik
olaya müdahale eden doktor acil kaydı düşmediği için
nöbetçi doktor bile çağrılmamış. Yani, testis üstü
irtica olayı. Hastane üzerinden rejim krizi yaratma çabası
gibi bir hava...
Değerli
arkadaşlar, bir şeyi söylerken -bu, gazeteciler de olabilir,
milletvekilleri de olabilir- bir insan olarak bir haberin doğruluğunu
önce araştırmak gerekir, ondan sonra burada konuşmak
gerekir.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) Ertuğrul Özkök dedi.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Sayın Milletvekilim, Konyadaki olay doğru
mu yanlış mı?
ALİM
TUNÇ (Devamla) Ben kendi haberime itibar ederim. Ben araştırdım,
böyle bir olayın olmadığını buradan net olarak
söylüyorum. Ama, sizin yönteminizde gazete haberiyle, Sabah gazetesinde
Ergun Babahanın haberiyle
OSMAN
KAPTAN (Antalya) Sizinki gazete değil mi arkadaşım?
ALİM
TUNÇ (Devamla) Sabah gazetesi Ergun Babahan, Vakit gazetesi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OSMAN
KAPTAN (Antalya) Hayır, bizimki gazete de seninki gazete değil
mi?
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Yeni Şafakı söylüyor herhâlde.
BAŞKAN
Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİM
TUNÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, bakın, ben size
şunu söyleyeyim.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Onları korumayın.
ALİM
TUNÇ (Devamla) Niyet okuyuculuğu yaparak ve vehimler üzerine
konuştuğunuz sürece
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Doğrusunu yapacaksınız,
doğrusunu.
ALİM
TUNÇ (Devamla)
bu millet size iktidar yüzü göstermeyecek. Bu gidişle,
göstermedi, bundan sonra da göstermeyecek.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) Memleketi batırdınız.
ALİM
TUNÇ (Devamla) Değerli arkadaşlar, şimdi, tabii çok
konuşacağımız şeyler vardı, ama vaktimiz
çok sınırlı. Ben, Sayın Bakanımızdan, bu yaptıkları
güzel hizmetlerin yanı sıra -yine, AK Parti İktidarında
yine Sayın Bakanımıza inşallah nasip olur- e-muayene,
e-reçete ve e-sağlık uygulamalarını da yapar umudunu
taşıyorum, inanıyorum ve bugün yurdumuzun en ücra noktalarında
görev yapan ve bu koruyucu sağlık hizmetlerini -biraz önce
Ali Beyin de söylediği gibi en başarılı olduğumuz
noktalardan birisi- ve ikinci basamak sağlık hizmetlerini
başarıyla yürüten ebelerimize, hemşirelerimize,
doktorlarımıza ve diğer sağlık personelimize
ve tabii ki Sayın Bakanımıza
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sağlıkevleri boş, ebe yok.
BAŞKAN
Sayın Tunç, lütfen teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
ALİM
TUNÇ (Devamla) Sayın Bakanımıza ve ekibine teşekkür
ediyorum, başarılarının devamını diliyorum.
Bir
de milletvekili arkadaşımız Doktor Nevzat Doğanın
eşi başta olmak üzere tüm hastalarımıza acil
şifalar diliyorum ve 2007 bütçemizin vatanımıza, milletimize
hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımla.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Ağrı Milletvekili
Mehmet Kerim Yıldız.
Sayın
Yıldız, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Yılı Bütçe
Kanunu Tasarısı çerçevesinde Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, özel bütçeli ve
Sağlık Bakanlığına bağlı bir kuruluştur.
Lozan Anlaşması ve Montrö Sözleşmesiyle kuruluşu
tamamlanan Dünya Sağlık Örgütü Anayasasının 21
ve 22nci maddeleri uyarınca hazırlanmış ve 6368 sayılı
Yasayla onaylanmış, Uluslararası Sağlık Tüzüğü
ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunuyla görevleri şekillenmiş
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, tüm kara
sınır kapıları, limanlar ve havaalanlarında
örgütlenmesine devam ederek hizmetlerini sürdürmektedir.
Ülkemiz
ve dünyanın sağlığının korunmasına
katkıda bulunmak amacıyla, uluslararası antlaşmalardan
kaynaklanan yetki ve gelirleri kullanarak, Türkiye boğazları
ile sınır ve sahillerde sağlık denetimleri yapmak,
uluslararası geçerliliği olan sertifikaları düzenlemek
ve uluslararası yayılma gösteren bulaşıcı
ve salgın hastalıkların ülkemize girmesini ve
çıkmasını önlemek misyonu taşıyan Genel Müdürlüğün,
görev ve faaliyetlerinden bazıları şunlardır:
Ulusal
ve uluslararası mevzuatla belirlenen, karantinayı gerektiren
bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korumak ve
bunların yayılmasını önlemek için uluslararası
giriş çıkışa açık limanlar, boğazlar, kara
suları, havaalanları, kara sınır kapıları,
gümrüklü sahalar, serbest bölgelerde alınacak tedbirlerin, karantina
hizmetlerinin ve bu hizmetlerin gerektirdiği prensip ve politikaların
tespit edilmesi, araştırma ve projelerin yapılması
ve bunların uygulanması.
Bulaşıcı
hastalıkların yayılmasını önlemek amacıyla,
başta deniz araçları olmak üzere, hava, kara ulaşım
ve taşıma araçlarının dezenfeksiyon ve diğer
koruyucu işlemlerinin yapılması ve teknolojilerinin
belirlenmesiyle bu konudaki belgelerin düzenlenmesi; Çevre Bakanlığıyla
ilgili diğer kuruluşlarla iş birliği ve koordinasyon
içerisinde insan ve çevre sağlığı için önleyici
tedbirlerin alınması; görev sahasına giren konularda
deniz ve kara sınır komşularımızın yetkili
kurumlarıyla sağlık hizmetleri ve eğitim iş
birliği ve koordinasyonun temin edilmesi; yine, aynı sahalardan
geçen ithalat ve ihracat konusu malların tıbbi açıdan
denetlenmesi; gemi atıklarının ulaştırılmasının
uygun şekilde sağlanması ve çevre sağlığı
hizmetlerinin yapılması; sınır kapılarındaki
hac ve göç gibi toplu nüfus hareketleriyle, turizm ve iş amaçlı
seyahat sağlığının sağlanmasıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Anayasamızda,
devletin sosyal devlet niteliği belirtilmiş ve devlete,
herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı
içinde sürdürmesini sağlamak ve bunun için sağlık kuruluşlarını
tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenlemek görevi verilmiştir.
Şüphesiz,
insanın en tabii hakkı ve temel hakkı yaşamak, yaşamanın
en güzeli de sağlıklı yaşamaktır. Bu bağlamda,
gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda sağlık
hizmetleri özel bir önem ve öncelik arz eder. Sağlık hizmetlerinin
toplumun istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilir bir nitelik
kazanabilmesi için, arz-talep dengesinin gerçekçi bir biçimde
sağlanması zorunludur. Bu anlamda, AK Parti, dört yıllık
iktidar süresince çok önemli atılımlar yapmış,
sağlık alanında büyük mesafeler kat etmiştir.
AK
Parti Hükûmeti, milletimizin sağlık düzeyinin yükseltilmesi
için koruyucu sağlık hizmetlerine özel önem vermektedir.
Koruyucu sağlık hizmetlerinin göstergesi olan
aşı harcamaları, 2002 yılında 10 milyon YTL
iken, 2006 yılı sonu itibarıyla 100 milyon YTLyi bulmuş
ve 2007 yılında 170 milyon YTL hedefine ulaşılacaktır.
Sıfır yaş grubunda bulunan bebeklerin 2002 yılında
ancak yüzde 78i aşılanırken, 2006 yılında bu
oran yüzde 93e ulaşmıştır, 2007 yılında ise
aynı oran yüzde 95 olarak hedeflenmektedir.
Sağlık
ocaklarında muayene edilen kişi sayısı 2002
yılında 65 milyon iken, 2006 yılında 115 milyona
ulaşmıştır. Halkımıza daha iyi sağlık
hizmeti verebilmek için, sigorta kurumlarına bakılmaksızın
vatandaşlarımızın istediği hastaneye gitmesine
imkân sağlanmıştır.
Sağlık
Bakanlığı ve SSK hastanelerinin 2002 yılında
toplam muayene sayısı 110 milyon iken, bu sayı bugün 195
milyona ulaşmıştır. Yeşil kart sahibi 13 milyon
vatandaşımızın eskiden sadece ayakta tedavi giderleri
devlet tarafından karşılanmaktaydı. Bugün, yeşil
kart sahibi vatandaşlarımız, tıpkı devlet memurları
gibi sağlık hizmetlerinden faydalanabiliyor ve ilaçlarını
istedikleri eczaneden alabiliyorlar. Böylece, Hükûmetimiz döneminde,
ödeme gücü olmayan tüm vatandaşlarımızın sağlık
hizmeti alması için her türlü imkân sağlanmıştır.
Sağlık
Bakanlığında 1999-2002 yılları arasında
39 bin sağlık personeli istihdam edilmişken, bu sayı
2003-2006 yılları arasında 61 bine çıkarılmıştır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan uzman
doktor sayısı 1.800den 2.900e, pratisyen hekim sayısı
4 binden 5 bine çıkarılmıştır. 2002de çalışan
personel sayısı açısından en son sırada yer
alan ve seçim bölgem olan Ağrı ilinde ise 2002 yılında
uzman doktor sayısı 39 iken, şimdi bu sayı 88e
ulaşmıştır. Pratisyen doktor sayısı 52den
174e,
hemşire
sayısı 132den 338e, ebe sayısı 81den 152ye, hasta
yatak sayısı 310dan 515e çıkarılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
MEHMET
KERİM YILDIZ (Devamla) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
AK Partinin temel hizmet felsefelerinden birisi olan önce insan
anlayışından hareketle, sağlık alanındaki
problemlere çözüm getirmek ve kaliteli sağlık hizmeti sunmak
amacıyla başlatılan Sağlıkta Dönüşüm
Programı aynı hızla devam etmektedir. Nihai hedefimiz,
herkese, eşit, ücretsiz, nitelikli ve kolay ulaşılabilir
sağlık hizmeti sunmaktır.
Bu
duygu ve düşüncelerle, 2007 bütçesinin ülkemize hayırlar
getirmesini diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Yıldız, teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Bursa Milletvekili
Şevket Orhan.
Sayın
Orhan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ŞEVKET ORHAN (Bursa) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın
2007 yılı bütçesi üzerinde, AK Parti Grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Türk kamu yönetimi içinde köklü bir yeri bulunan
İçişleri Bakanlığı, İller İdaresi
ile taşrada yönetimleri önemli ölçüde üstlenen çok önemli kurumlarımızdır.
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları vasıtasıyla
şehir ve kırsalda mal ve can güvenliğinin temininden,
denizlerdeki, sahillerdeki huzur ve asayişin sağlanmasına
kadar bir dizi önemli görevleri ifa etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 58 ve 59uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde,
İçişleri Bakanlığımıza bağlı
tüm kuruluşlar ile ana hizmet birimlerinin ve özellikle Bakanımızın
gayretli çalışmalar sergilediği malumlarınızdır.
Bakanlığımızca, 81 tane kanun tasarısı
hazırlanmış olup bunlardan, 39 tanesi kanunlaşmış,
18 tanesi Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilmiş, 5 tanesi
Başbakanlığa gönderilmiş, 19 tanesinin de diğer
kamu kurum ve kuruluşlarıyla görüşmeleri devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu kanunlar, hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi
ve korunması hususunda yasal alanda yapılan reformların
uygulanmasında, çıkan sorunların çözümlenmesinde,
kamu hizmetlerinin halka en yakın ve uygun birimler olan il özel
idareleri ve belediyelere devri yapılarak hizmetlerin daha
etkin ve verimli olması sağlanmıştır. Özellikle,
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı
Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu
ve 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu.
Ayrıca,
büyükşehir belediyelerimizde, nüfusu 50 binin üzerinde olan
belediyelerimizde ve il özel idarelerinde, stratejik plan ve performansa
dayalı bütçe uygulamalarına geçilmiştir. Bakanlığımızın
bugüne kadar hayata geçirdiği projeler, gerçekten, tüm kamu
kurum ve kuruluşlarımız ile vatandaşlarımıza
çok büyük kolaylıklar sağlamıştır.
Bu
projelerden bazıları şunlardır: Kentsel Dönüşüm
Projesi, KÖYDES projesi, Polnet Projesi, MOBESE Projesi, Toplum
Destekli Polislik Projesi, MERNİS Projesi, Suç Analizi Projesi,
Kimlik Paylaşım Sistemi, Tek Acil Çağrı Numarası,
Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi ve inşallah, 2007
yılı içerisinde hayata geçirilecek olan BELDES Projesi.
Değerli
milletvekilleri, Kentsel Dönüşüm Projesiyle, belediyelerimiz,
kentlerimizin görünümünü hızla çağdaş kent yaşamının
gereklerine uygun hâle getirirken, mevcut tarihî ve kültürel dokuyu
muhafaza ederek sağlıklı konut imkânı sunmaktadır.
Kentsel
dönüşüm deyince, akla
Ben, kendi ilimizden örnekleme yapmak
istiyorum. Kendi ilimizde, Bursada yüzde 70 kaçak yapı var. Yüzde
70i kaçak olan bir şehrin insanları, bu Kentsel Dönüşüm
Projesi sayesinde -inşallah
belediyelerimiz iyi ve gayretli bir çalışma içine girerse-
rahat, konforlu yaşayabileceği, otoparkıyla, yeşil
alanıyla bir bütünlük arz eden modern bir kentte yaşama
imkânı bulacak. Bugün, deprem kuşağı içinde olan,
fay hatlarının içinden geçtiği bir Bursada yüzde 70 kaçak
inşaat var, kaçak bina yapılmış yıllardır
ve belediyeler, bunlara yıllardır göz yummuş. Dolayısıyla,
bu kadar önemli, bu kadar güzel, bu kadar faydalı bir hizmeti yok
saymak hiçbir vicdana sığmaz. Dolayısıyla, bu kadar
güzel bir projeyi yapan, gündeme getiren, geliştiren kardeşlerimize,
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, daha sonra KÖYDES Projesi. Ne yapıldı?
deniliyor. Evet, KÖYDES projesi. Bir tarafta, şehirlerde, bazı
ilçelerde insanlar çamaşır makinesini beğenmezken,
köylerde insanlar evinde içmeye su bulamıyordu. Yıllardır
ne yapıldı? Niçin yapılmadı? Bunları sormak
lazım. Yıl 2006, ama hâlâ köyünde içme suyu olmayan, yolu olmayan,
maalesef, köyler var. İnsanlarımız da burada yaşıyor.
Elbette, bunu çözmek, bu problemi aşmak bizim görevimizdi. Sayın
Başbakanımıza ve bu konuyu gündeme getiren Değerli
Bakanımız ve ekibine teşekkür ediyorum. Çünkü, hepimiz
bir insanız neticede, köydeki insanımızı, susuz
insanımızı elbette ki bizler kendimizden ayrı tutamayız.
Bir tarafta çamaşır makinesi beğenmeyen hanım,
diğer tarafta evinde içmeye su bulamayan insan; bir tarafta asfalt
beğenmeyen köylü, diğer tarafta yol bulamayan köylü. Bu ayrımı
ortadan kaldıran Değerli Başbakanımıza ve
ekibine teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Kendi köyünde su yok Değerli Milletvekili, sen
neden bahsediyorsun?
ŞEVKET
ORHAN (Devamla) Değerli milletvekilleri, önümüzde bir de BELDES
projesi var. Nüfusu 10 binin altında olan beldelerimiz, bu hizmetlerden,
KÖYDES projesinden istifade edemedikleri için ve yeterli miktarda
bütçeye sahip olamadıkları için sıkıntı yaşayan
beldelerimiz vardı. Değerli ekip, Sayın Bakanımız,
Sayın Başbakanımız bu çalışmayı da
gündeme getirdi ve nüfusu 10 binin altında olan beldelerimize
içme suyu, yol, altyapı gibi hizmetleri getirmek için, bu seneki,
2007 yılındaki bütçeye 300 milyon YTL ödenek ayrılmıştır.
Teşekkür ediyorum.
MERNİS
Projemiz var. Yine İçişleri Bakanlığımızın
bir birimi olan Vatandaşlık Genel Müdürlüğünde yapılan
çalışmaları eleştiriye tabi tutuyor değerli
muhalefet milletvekili arkadaşlarımız. Ancak, tabii,
Türkiyede ölü ve diri 130 milyon insanın kaydedildiği MERNİS
Projesinde, elbette, belki -bize yok dendi, böyle bir rahatsız
yok dendi- bu tür sıkıntılar olabilir. Ancak, bunun hayata
geçmesi kadar güzel ve önemli bir hizmet elbette ki düşünülemez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ŞEVKET
ORHAN (Devamla) Zaman kısıtlı, bir sürü notlar var; ancak,
şu kadarını söylemek istiyorum:
Terörle
mücadelede, asayişte, elbette ki, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün
personeli, Jandarma Komutanlığımızın personeli,
Sahil Güvenlikin personeli canla başla mücadele etmektedir.
Teknik donanım, her geçen gün, eldeki imkânlar çerçevesinde en
iyi noktaya taşınmaktadır.
Ben,
bu hizmetlerde, güvenlik hizmetlerinde Hakkın rahmetine kavuşmuş,
şehit olmuş güvenlik mensubu dostlarımıza, insanımıza
Allahtan rahmet diliyorum. Şu anda güvenlik hizmeti veren insanlarımıza,
arkadaşlarımıza ve ailelerine sağlıklı,
uzun ve başarılı ömür diliyorum. 2007 yılı
İçişleri Bakanlığı bütçesinin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Orhan.
AK
Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Kilis Milletvekili
Veli Kaya.
Sayın
Kaya, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA VELİ KAYA (Kilis) Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü
ve Jandarma Genel Komutanlığının 2007 mali yılı
bütçesini konuşmak üzere Grubum adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
bu vatan uğruna canını seve seve verip şehit olan
ve gazi olan emniyet mensuplarını ve jandarma mensuplarını
ve onların ailelerini de hürmetle selamlamak ve anmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri -polis ve jandarma deyince aklımıza- en
genel anlamıyla, suçla mücadele, asayişi sağlamak,
kaçakçılıkla mücadele etmek, trafiği düzenlemek ve
denetlemek, adalete yardımcı olmak polisin ve jandarmanın
görevleri arasındadır. Trafik canavarının dizginlenmesi,
banka hortumculuğunun önlenmesi, bombalama eylemlerinin
bir daha yaşanmaması, gençlerin uyuşturucu tuzağından
korunması, kapkaççı ve tinerci dehşeti ile mücadele
gibi hayati konular, aklımıza, polis ve jandarmayı
getirmektedir.
Mahkeme
tebligatı, maç görevleri, makam şoförlüğü, şahıs
koruma, sekreterya, sigorta eksperliği gibi tali konular da,
yine, polisin ve jandarmanın iş yükü arasındadır.
Türk
polisi, kurulduğu 1845 yılından bu yana, şekli ve
niteliği sürekli değişse de suç ile mücadelede görevi
değişmemiştir, süregelmektedir.
Polis,
çoklu disiplinli bir meslektir. Ancak, herhâlde, bu çok disiplin arasında,
teknoloji, hızla artan önemi haizdir. Polis, bir yandan, suç ile
mücadelede teknolojiden yararlanmakta, diğer yandan da teknolojinin
içinde gerçekleşen suçlulara karşı duyarlı ve uyanık
davranmaktadır.
İçinde
yaşadığımız özgürlükler çağında, insanlar,
bir yandan güvenliklerinin artmasını, diğer yandan,
rahatlarının bozulmamasını istemektedirler.
Polis, gelişen teknolojileri kullanarak, insanları rahatsız
etmeden suçu önlemeyi, bunu yaparken de kaynakları rasyonel
bir şekilde kullanmayı şiar edinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, giderek artan teknolojik suçlarla
mücadele için bu alanda denetleme ve düzenleme yapmakta; demokratik
yaşamın vazgeçilmezlerinin başında, hiç kuşkusuz,
huzur ve güvenlik gelmektedir. Güvenliğin olmadığı
bir yerde, özgürlük ve demokrasi, insan haklarından söz etmek
de mümkün değildir. Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki
baş döndürücü gelişmeler, bir yandan bilgiye ulaşım
ve bilgi kullanımını olumlu yönde etkilerken diğer
yandan ulusal ve uluslararası güvenlikle ilgili yerleşik
bütün yaklaşımları temelden sarsacak nitelikte bir
değişimi de beraberinde getirmiştir.
Günümüzde
klasik polis yaklaşımları değişmekte, polislik,
meydana gelen suçların faillerini bulma değil suç işlemeden
önlem alma hâline gelmektedir. Değişen teknoloji, suçu ve
suçla mücadeledeki yöntemleri de aynı hızla değiştirmektedir.
Bu bağlamda, teknolojiyi yakından takip eden ve gideceği
yönü tahmin etmek, günümüzde, modern devlet anlayışının
ayrılmaz bir parçası olmuştur. Bu tür çalışmaları,
ilk kez, ABD 1950li yıllarda başlatmış olup günümüzde
de yine ABD, Almanya, Japonya gibi ülkeler başta olmak üzere
birçok ülke, yirmi-yirmi beş yıl sonraki teknolojiyi takip
etmekte ve milyarlarca, milyonlarca dolarlar harcamaktadır.
Bizim emniyet teşkilatımız ve jandarma teşkilatımız
da bu ülkelerin çok gerisinde olmamakla birlikte teknolojiyi çok
yakın bir şekilde takip etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, özel hayatın gizliliğinin ihlali ve benzeri
gibi pek çok yeni konu sorunlar yumağı hâline gelebilmektedir.
Bilindiği üzere, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü olarak, bu iki güzide kuruluşumuzla
beraber ülkemizin huzurunu, asayişini sağlamakla sorumludurlar.
Jandarma
Genel Komutanlığımız, Türkiye yüzölçümünün yüzde
92sinde huzur ve asayişi sağlamakla sorumlu olup yaklaşık
24 milyon insanımıza hizmet vermektedir. Bu, yaz sezonunda
daha fazla nüfus oranına hizmet etmek anlamına gelmektedir.
Yani, tatil yörelerini kastediyorum, tatil yörelerinde nüfus
arttıkça, Jandarmaya bağlı tatil yörelerinde de bu nüfus
gittikçe artmaktadır. Yine, Jandarma Genel Komutanlığı,
emniyet ve asayiş hizmetleri, il ve ilçe jandarma komutanlıklarının
yanı sıra 2 binin üzerinde jandarma karakolu, tüm ülke sathında,
yaygın olarak, teşkilatlanmış olarak görevini de
başarıyla yürütmektedir.
Değerli
Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, bu kadar baş döndürücü
teknolojik gelişmeler arasında, emniyet teşkilatımız,
teknolojiyle yakından tanışmış, teknolojiyi
yakından takip etmekte, son derece donanımlı bir polis
teşkilatını meydana getirmektedir. Hepinizin de günlük
hayatınızda gördüğünüz gibi, polis araçları, eskiden,
eski model, yürüyemez tipteyken, şimdi son derece modern araçlarla
polisimiz donatılmış, silah ve mühimmat açısından
da dünyanın en güçlü ülkeleri seviyesine getirilmiştir.
Bizim dönemimizde, Avrupa standartlarına göre her 250 kişiye
1 polisin düşme hesabı yapılarak, polis alımları
bu standartlar içerisinde yapılmaktadır. Geçtiğimiz
günlerde, bir yasal düzenlemeyle, polis yüksekokullarının
sayısını artırmak suretiyle
Biz iktidar olduğumuzda
20 adet polis yüksekokulu vardı, 7 adet bizim dönemimizde polis
yüksek okulu kuruldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
VELİ
KAYA (Devamla) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ayrıca,
son olarak çıkarılan bir yasayla da, dört yıllık fakülte
ve üniversite mezunu gençlerimizi mesleğe kazandırmak
için 9 adet polis eğitim merkezleri açmak suretiyle, bol miktarda
polisimizi buralardan mezun etmek suretiyle, Avrupa standartlarını
yakalama yönünde önemli bir hizmeti de AK Parti döneminde vermiş
bulunmaktayız.
Değerli
milletvekilleri, yıllık, dönemimizde daha doğrusu,
23 bine yakın polis mezuniyetimiz var ve bunun çok önemli bir bölümü,
İstanbul gibi bir yere tayin edilmek suretiyle İstanbulun
huzur ve asayişi sağlanmakta. Biliyorsunuz, Türkiye nüfusunun
çok önemli bölümünü İstanbul oluşturmakta. İstanbulda
asayişle ilgili çok önemli sorunlar var. Onun için, polisimizin
çok önemli bir bölümünü de İstanbula tayin etmek suretiyle, buradaki
sorunu çözmeye özen gösteriyoruz.
Tabii,
önümde çok miktarda not var, zaman çok kısıtlı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Kaya, teşekkür cümlenizi alabilir miyim.
Buyurun.
VELİ
KAYA (Devamla) Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Bir
şeyi daha söylemek istiyorum: Bizim polis kardeşlerimize
ve bunların yardımcısı olan emniyet bekçilerine
karşı bir görevimiz var Hükûmet olarak. Bunu, burada, Sayın
Bakanın desteklerini biliyorum. Biz, bu meslektaşlarımıza
karşı biraz mahcup durumdayız. İnşallah, iktidarımız
döneminde, polisimizi namerde muhtaç etmeyecek şekilde AK
Parti başını dik tutacak ve polisini mağdur etmeyecek,
özlük hakları yönünden onları donatacaktır.
Ben,
bu bütçenin, ülkemize, teşkilatımıza hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi bir kere daha
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Kaya.
AK
Parti Grubu adına, Bartın Milletvekili Mehmet Asım Kulak.
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ASIM KULAK (Bartın) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
2007 mali yılı bütçesi içinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçesiyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir
deniz ülkesi olmakla birlikte, denizci bir millet ve denizci bir
devlet olmak için sahip olunması elzem olan Sahil Güvenlik Komutanlığımız,
başta insan hayatı kurtarmak için, azgın denizlerde ve
fırtınalarda felaketin içindekilere yardım eli uzatırken,
denizlerimizin güvenliği ve temizliği için de büyük bir
özveriyle görev yapmaktadır.
Sahil
Güvenlik Komutanlığımız, 2003 yılında
yaptığımız yasal düzenlemeyle, aynen, Kara, Deniz
ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Genel Komutanlığı gibi,
bir ayrı kuvvet komutanlığı olmuştur. 2692 sayılı
Yasayla Sahil Güvenlik Komutanlığına verilen temel
görev, ulusal ve uluslararası hukuk kuralları uyarınca
Türkiye Cumhuriyetinin egemenlik ve denetimi altında bulunan
deniz alanlarında kanunları uygulamaktır. Sahil Güvenlik
Komutanlığımız, tam hükümran olduğumuz kara
sularımızın yanı sıra, uluslararası hukuk
gereğince, suç nevine bağlı olarak, açık denizlerde
yasa dışı olayların önlenmesine yönelik denetim
ve kolluk faaliyetlerini icra etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiyenin 8.333 kilometrelik
sahil şeridi bulunmaktadır. Karadenizde ilan ettiğimiz
münhasır ekonomik bölge ve Türk arama kurtarma bölgesi dâhil olmak
üzere, neredeyse Türkiyenin yüz ölçümünün yarısına
eşit yaklaşık 377 bin kilometre karelik mavi vatan
olarak isimlendirebileceğimiz deniz alanı, Sahil Güvenlik
Komutanlığının sorumluluğuna verilmiştir.
Bu sorumluluk sahasında, toplam 3.850 personel, milletvekilli
seçildiğim ve temsil ettiğim Bartın ili de dâhil olmak
üzere, 63 ayrı limanda konuşlanmış 156 su üstü unsuru,
3 uçak, 8 helikopter ve 5 adet mobil radarla görev yapmaktadır.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı, İçişleri Bakanlığının
yanı sıra, mevcut görevleri itibarıyla 9 bakanlık,
13 kurum ve kuruluş, 21 kanun, 19 yönetmelik, 9 adet tüzük çerçevesinde
görevini sürdürmektedir. Her türlü yasa dışı eylemi,
kaçakçılığı, özellikle ülkemiz için büyük sorun
olan akaryakıt kaçakçılığını, son dönemlerde
büyük önem kazanan yasa dışı göç olaylarını engellemek,
arama-kurtarma bölgesinde meydana gelen kaza ve olaylara en seri
şekilde müdahale etmek, deniz güvenliğini sağlamak
ve buna benzer birçok görevlerini yerine getirmek için, dinamik
bir şekilde ve büyük bir özveriyle görev yapmaktadır.
Örnek
verecek olursak, şu anda, Doğu Akdenizde stratejik açıdan
en önemli tesis, 13 Temmuz 2006 tarihinde hizmete açtığımız
Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının deniz çıkış
noktası olan BOTAŞ Ceyhan tesisleridir. Bu tesislerin denizden
güvenliği Sahil Güvenlik Komutanlığınca sağlanmaktadır.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, en son hizmete giren en yeni
gemisini de bu tesislerde konuşlandırmaktadır.
Denizlerde
güvenlik, savunma kavramının önüne geçmiştir. Dünya
ticaretinin yüzde 90ının denizlerden yapıldığını
dikkate aldığımız takdirde, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın
ne kadar önemli görevler yaptığını takdirlerinize
sunuyorum. Sahil Güvenlik Komutanlığımızın,
bu önemli görevlerle uyumlu imkânlara sahip olması da kaçınılmazdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik Komutanlığımız
ve onun seçkin personeli tarafından, yılbaşından
18 Aralık 2006 tarihine kadar geçen sürede, 188 adet arama ve kurtarma
olayında, 497 adet vatandaşımızın hayatı
kurtarılmış ve yine, 62 teknenin zayiatı önlenmiş,
25.269 adet gemi kontrol edilerek, bunlardan, yasa dışı
olaylara karışan 3.369 gemi ve 35 adet aranan suçlular savcılıklara
sevk edilmiştir.
Deniz
temizliği ve çevre koruma görevi kapsamında, denizlerimizi
kirleten kişi veya gemilere yaklaşık 129.542 YTL idari
para cezası uygulanmış, keza yasa dışı
su ürünleri avcılığı yapan 1.260 tekne ve kişiye
yaklaşık 1 milyon 454 bin 063 YTL idari para cezası uygulanmış,
1.557 yasa dışı göçmen, 255 ton motorin, 25 ton fuel-oil,
59,2 kilogram uyuşturucu madde, çok miktarda kaçak eşya yakalanmıştır.
Özetle,
güvenlik kavramının savunma kavramının önüne geçtiği
yüzyılımızda, önümüzdeki yıl yirmi beşinci
yıl dönümünü kutlayacağımız genç Sahil Güvenlik
Komutanlığımız, güvenlik denince mavi vatanımız
olan denizlerimizde ilk akla gelen, çağın gereklerine
uyum sağlayan ve kendisini geleceğe hazırlayan saygın
ve örnek bir komutanlık olmak için büyük çaba sarf etmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik Komutanlığımızın
genç bir komutanlık olması sebebiyle ihtiyaçları da
çoktur. Başta profesyonel bir anlayışla çalışması
gereken çevre, su ürünleri, hukuk, bilgisayar gibi alanlardaki sivil
memur ihtiyacı olmak üzere personele ve modern gemi, helikopter,
keşif gözetleme ve istihbarat sistemleri ile personel için lojmana
ihtiyaç vardır.
Yüreği
insanlarımızın güvenliği ve denizlerimizin geleceği
için atan, özverili personeliyle Yüce Önder Atatürkün ilke ve devrimleriyle
belirlediği rotada azim ve kararlılıkla ilerlemekte
olan Sahil Güvenlik Komutanlığımız, bu eksikliklerin
giderilmesiyle, verilen görevleri daha etkinlikle ve verimlilikle
yerine getirecektir.
Yüksek
derecede bir sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza,
yüce milletimize hizmet etmeyi kendine şiar edinen, denizlerimizi
koruyan ve böylece sorumluluğunu layıkıyla yerine
getiren, başta adına konuşma yaptığım Sahil
Güvenlik personeli olmak üzere, tüm güvenlik görevlilerimizi kutluyor
ve tebrik ediyorum.
Ayrıca,
2007 yılı bütçelerini görüşmekte olduğumuz
Sağlık ve İçişleri Bakanlığımızın
Bartın ilimize yapmış oldukları hizmetlerden dolayı
her iki Bakanımıza ve personeline tüm Bartınlılar
adına teşekkür ediyor, şükranlarımı sunuyorum.
2007
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Kulak.
AK
Parti Grubu adına son konuşmacı Batman Milletvekili
Mehmet Ali Suçin.
Sayın
Suçin, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUÇİN (Batman) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Mayıs 1952 tarihinde
Türkiye Cumhuriyet Hükûmeti ile Birleşmiş Milletler örgütü
arasında imzalanan bir teknik yardım anlaşmasıyla
kurulan Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007
yılı merkezî bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Elli
dördüncü kuruluş yılını kutladığımız
Enstitü, seksen üç yaşındaki cumhuriyetimizin önemli kurumlarından
birisi olmuştur. Bu kuruluşumuz, kendisini hep yenileme
çabası içinde görülmektedir. Bu nedenle, kurum, varlığını
koruyabildiği gibi, toplumsal değişmeye de hiç de küçümsenemeyecek
katkılarda bulunmuştur.
Anayasamızın
128inci maddesinin son fıkrası Üst kademe yöneticilerinin
yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.
demesine karşın, bu düzenleme bugüne kadar yapılmamıştır.
Kamu kuruluşlarındaki yöneticilerin çağdaş yönetim
tekniklerine göre eğitimleri büyük önem arz etmektedir. TODAİE
sayesinde alınacak ciddi bir eğitim ile kamu yönetimini
Avrupa Birliği için hazırlayarak, yönetimin daha etkili
ve verimli çalışmasını sağlayacaktır.
Başka bir deyişle, yöneticilerin bilgili, yetenekli ve
etik değerlerle yüklü kişiler olmasını sağlamak
gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kuruluşun genel amacı,
kamu yönetiminin çağdaş düşüncelere ve yaklaşımlara
uygun olarak gelişmesine yardımcı çalışmalarda
bulunarak yönetim sanatına eleman yetiştirmek, kamu yönetimi
alanında öğretim elemanları yetiştirilmesine
yardımcı olmak ve memurların yönetim alanında olgunlaşmalarını
sağlamaktır.
TODAİE
bu amaçlarına ulaşmak için temel olarak üç görev üstlenmiştir:
1)
Öğretim ve yetiştirme,
2)
Araştırma ve yardım,
3)
Derleme ve yayın.
Lisansüstü
öğretimi çerçevesinde TODAİE, tezli ve tezsiz kamu yönetimi
yüksek lisans ve doktora programlarını sürdürmektedir.
7163 sayılı Teşkilat Kanununun kendisine yüklediği
öğretim ve yetiştirme görevleri çerçevesinde, kamu görevlileri
için doktora programları da düzenlenmektedir.
TODAİEnin
ikinci tür eğitim etkinlikleri, kamu yönetiminin çeşitli
alanlarında kurslar, seminerler, bilimsel toplantılar ve
benzeri kısa süreli ulusal ve uluslararası yetiştirme
ve eğitim programlarıdır. Bu programlar, orta ve üst düzey
yöneticileri ile kuruluşların destek ve yardımcı
birimlerinde görevli uzman elemanlara yöneliktir. Kısa süreli
eğitim programlarının bir kısmı da uluslararası
niteliktedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; çeşitli ülkelerden
bu kuruluşa gelen üst ve orta düzey yöneticilere Türk kamu yönetimine
ilişkin bilgiler verilmekte ya da kamu görevlilerimiz kimi ülkelere
götürülerek, oradaki benzer kurumlarla iş birliği içinde
yönetim seminerleri düzenlenmektedir. Günümüzde, düzenli olarak,
Çin Halk Cumhuriyeti Personel Bakanlığı ve Fransız
Hükûmetiyle ilişkiler içinde bu tür seminerler yapılmaktadır.
Dışişleri
Bakanlığımızla iş birliği hâlinde Iraklı
ve Afganlılara demokrasi ve seçim sistemlerine ilişkin
özel programlar da düzenlenmektedir.
Yine,
Dışişleri Bakanlığımız ile birlikte
yabancı genç diplomatlara yönelik olarak diplomasi eğitimi
programları da düzenlenmiştir. Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğinin de katkısıyla Avrupa Kamu Yönetimi
Enstitüsünün Avrupa Birliğine aday ülkeleri ile Akdeniz ülkelerine
yönelik Avrupa Birliği eğitim programları da Enstitümüzde
yer almaktadır.
Hükûmetimiz
döneminde sürdürülen yeniden yapılandırma çalışmalarında
yeni bir kamu personeli kanununun hazırlanması da, bu Enstitümüze
eş güdüm görevi vermiştir. Mülki idare amirlerinin performans
ölçütlerinin oluşturulması için İçişleri Bakanlığımızla
birlikte yapılan çalışma son aşamasına gelmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yönetim bilimi alanında
TODAİE Türkiyenin en büyük yayıncı kuruluşu olma
özelliğine de sahiptir. Bu kapsamda 330 kitap yayınlanmıştır.
TODAİEnin Akdeniz ve Orta Doğu ülkelerine yönelik olarak
eğitim programları düzenlemesi ve bunun için tercihen Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir merkez açmasının
da hem Kuzey Kıbrısın tanınması açısından
hem de çevre ülkelere destek açısından önemli yararlar
sağlayacağına inanıyorum.
Bu
kadar faydalı hizmetler yapan bu güzide kurumumuzun mali ve
diğer imkânları yönünden güçlendirilmesi dileğimizdir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere,
bundan bir buçuk ay önce ilimizde büyük bir sel felaketi yaşandı
ve bu sel felaketinde hayatını kaybeden hemşehrilerime
Allahtan rahmet ve bu afette zarar gören tüm Batmanlı hemşehrilerime
geçmiş olsun dileğinde bulunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu acılı günümüzde bizi yalnız
bırakmayan Sayın Başbakanımıza ve bakanlarımıza
ve Ankara, İstanbul büyükşehir belediye başkanlarımıza
ve sivil toplum örgütlerimize ve hayırsever insanlarımıza,
ayriyeten bu halkın kürsüsünde Batman halkı adına kendilerine
teşekkür eder ve saygılarımı sunuyorum ve 2007 merkezî
bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlara vesile olmasını
diler, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
Sayın Suçin, teşekkür ederim.
Sekizinci
turda, şahsı adına, bütçenin lehinde, Mardin Milletvekili
Nihat Eri.
Sayın
Eri, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NİHAT
ERİ (Mardin) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
İçişleri ve Sağlık bakanlıklarının
2007 yılı bütçeleri lehinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dört yıllık AK Parti İktidarı döneminde
sağlanan değişim ve dönüşüm kapsamında,
İçişleri Bakanlığımız önemli görevler üstlenmiştir.
Geçmiş yönetimlerce de yapımı düşünülen, ancak
yapımına bir türlü cesaret edilemeyen birçok reform, bu dönemde
başarıyla gerçekleştirilmiştir. Yapılan yasal
düzenlemelerle, partimizin kuruluş felsefesine de uygun olarak,
katı merkeziyetçi tutum terk edilmiş, yerinden yönetim ilkesi
doğrultusunda, merkezin elinde bulundurduğu birçok yetki
yerel yönetimlere devredilmiştir. Bu yolla, yerel yönetimler
güçlendirilmiştir. Kamu kaynaklarının etkili, verimli
ve tasarruflu kullanılması böylece sağlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımızın
görev alanıyla ilgili olarak uyguladığı onlarca
projeden, ben sadece birinden bahsetmek istiyorum. Bu proje, KÖYDES
projesidir. Tıpkı Duble Yol Projesi gibi, AK Parti İktidarıyla
anılacak olan bu proje, cumhuriyet tarihi boyunca kırsal
kesime Atatürkün milletin efendisidir dediği köylü kesime
uygulanan en büyük projedir.
Değerli
arkadaşlar, rakam vermeyeceğim. Kaç kilometre asfalt yol
yapıldığı, kaç köye su götürüldüğünü de söylemeyeceğim.
Ben, bu projenin yerel yansımalarını ve anlamını
birkaç sözle belirtmek istiyorum.
Bir
kere, cumhuriyet tarihinde, kırsal kalkınmayı
sağlamak için ilk defa bu kadar büyük bir kaynak aktarılmıştır.
Bu, Hükûmetimizin halkımıza duyduğu saygı ve sevgiyle,
yöneticilerimize duyduğu güvenin sonucudur. Aslında,
bu proje, sadece köylerimizin yol ve su sorununu kısa sürede
çözecek bir proje olmaktan öte bir anlam taşımaktadır.
Köy altyapılarını inşa etmek için kurulan köy hizmetlerinin
merkeziyetçi yapısı, kadroları ve yetersiz kaynakları
göz önüne alındığında, şayet, bu görev il özel
idarelerine verilmeseydi ve KÖYDES projesi uygulanmasaydı,
kırsal kesimin bu sorunları daha uzun yıllar sorun olarak
kalmaya devam edecekti. Bu proje, sorunlarına çözüm getirmek
suretiyle kırsal kesimin devlete ve siyasete olan güvenini
artırmıştır.
Değerli
milletvekilleri, müsaadenizle ilimden bir örnek vermek istiyorum.
Köy Hizmetlerinin 2003 yılı programında -ki, bu program
bir önceki iktidar tarafından hazırlanmıştı-
3.800 kilometrelik yol ağına sahip ilimizde, örneğin,
yolla ilgili sadece 50 kilometrelik kısım asfalt programına
alınmıştı. Ancak, ayrılan ödenekler bu 50 kilometrenin
de ancak üçte 1ini yapmaya yetiyordu. Bu hızla tüm yollarımızın
asfaltlanması için bir yüz yıl beklememiz gerekecekti.
Bilmeliyiz
ki, geciken adalet, adaletsizliktir. Peki, ihtiyaçlar bu kadar çok,
imkânlar bu denli kısıtlıyken işler nasıl yürüyordu?
Başka illeri bilmem ama, ilimizde devreye bazı siyasiler
giriyordu ve köylülerle pazarlıklar yapılıyordu.
Hizmetler ancak köyün tüm oyları için söz verildiği zaman
yapılıyordu, değilse yapılmıyordu. Muhtarların
Yolumuz programa alındı, niçin yapılmıyor. feryatlarına
ise kimse kulak asmıyordu. Asfaltlanan yollarda siyasetçiye
kocaman teşekkür levhaları dikiliyordu. O levhalar ibret
vesikası olarak hâlâ dikildikleri yerlerde duruyorlar.
3
Kasım seçimleri için köylerde seçim çalışmaları
yaparken birçok muhtarın sondaj kuyusu açma, çamurlu yollarına
malzeme dökme ya da asfalt karşılığı tüm oyları
için birilerine söz verdiklerine şahit olduk. Gördük ki, altyapı
sorunları çözülmediği için bu konuda çaresiz bırakılan
köylülerimiz, çaresizlikleri nedeniyle en temel demokratik hakları
olan oy kullanma haklarını dahi özgürce kullanamıyorlardı.
Bu projeyle bir istismar konusu ortadan kaldırılmıştır.
Zira, KÖYDES projesiyle kırsalın yıllarca sürüncemede
bırakılan ve her seçimde siyasi istismar konusu yapılan
sorunlarının tümünün, hem de en kısa sürede çözümlenmesi
amaçlanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir alıntıyı
sizinle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz aylarda gazeteci
Yavuz Donat, halkın nabzını tutmak için birçok yerde yaptığı
gibi, Mardine de gitti ve Derikte incelemelerde bulundu. Derik ilçemizde
muhtarlarla yaptığı konuşmaları köşesine
taşıdı. Orada bir muhtarımız şöyle diyordu:
Köyümüz kuruldu kurulalı susuzdu. İnsan ile hayvan aynı
suyu içerdi. Yazları suyumuz komşu köylerden tankerlerle
getirilirdi. Allah Derik Kaymakamından razı olsun. Suya
kavuştuk.
Bir
başka muhtar: Geçen yıl sondaj vuruldu. Su çıktı.
Gazeteci abimiz siz susuzluk nedir bilir misiniz? Allah kimseyi susuzlukla
terbiye etmesin. Eskiden yağmur suyunu biriktirir içerdik.
Şimdi suyumuz var.
Bir
diğer muhtar: Yol lazımdır. Allah devlete, millete zeval
vermesin. Yolumuz yapılmaya başlandı.
Bunlar,
Yavuz Donatın köşesine taşıdığı izlenimleri.
Bunlara ben de bir izlenimimi müsaadenizle ilave etmek istiyorum:
KÖYDES çalışmalarını yerinde görmek için gittiğimiz
ve partimizin katıldığı her iki seçimde de hiç oy
almadığımız bir köyde bir yaşlı amcaya
Hükûmet hakkında ne düşünüyorsun diye sordum. Bana verdiği
cevap şu oldu, dedi ki: Yolumuzu asfaltladılar, suyumuzu
getirdiler, çocuklarımızın kitaplarını veriyorlar,
hastalandığımızda ilaçlarımızı alabiliyoruz;
daha ne istiyoruz? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sevgili
kardeşlerim, bu köyden hiç oy almadık, belki de hiç almayacağız.
Ama, o ihtiyar amcamızın yüzü gülüyordu, gözlerinin içi
de gülüyordu. Biz yola çıkarken, halkımızın yüzünün
gülmesi için yola çıktığımızı söylemiştik.
Ben, bu projeyle halkımızın yüzünü güldüren, başta
Sayın Başbakanımız ve Hükûmetimiz olmak üzere, bu
projenin karar vericilerine ve yerel yöneticilerine huzurunuzda
teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Halkı ağlattınız, ağlattınız.
NİHAT
ERİ (Devamla) KÖYDES projesiyle, kırsalda yaşayan
yurttaşlarımız, bundan böyle, su ve yol gibi en temel ihtiyaçları
karşılanmadığı için kendilerini çaresiz hissetmeyecekler
ve oylarını, özgürce, hangi partiye kullanmak istiyorlarsa
kullanacaklardır. Bu nedenle, KÖYDES projesi, köylümüz için sadece
etkin bir proje olmanın ötesinde bir özgürlük projesidir, bir
demokrasi projesidir.
Sayın
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığının çalışmaları
hakkındaki görüş ve düşüncelerimi de kısaca
açıklamak istiyorum. Sağlık alanında hizmet kalitesinin
yükselmesi ve sağlık harcamalarının karşılanması,
gelişmiş ülkeler dâhil tüm ülkelerin öncelikli hedefidir.
AK Parti İktidarımız, uyguladığı
sağlıkta değişim ve dönüşüm kapsamında,
dört yıl gibi kısa bir sürede çok büyük başarılara
imza atmıştır. SSK, sigortalı ve yakınlarına
150 hastane ve toplam yatak kapasitemizin sadece yüzde 20siyle
hizmet vermeye çalışıyordu. SSKlılar Kurum hastanelerinde
muayene olabilmek için günün çok erken saatlerinde kayıt yaptırmak
zorundaydılar. Aşırı izdiham nedeniyle bazen saatler
sonra ancak muayene olup reçetelerini alabiliyorlardı, ama,
asıl çile ilaç kuyruklarında yaşanıyordu. Bu öyle
bir çileydi ki, ancak çeken bilir. Sanki Garibin çilesi ölünce biter.
deyişi, ilaç kuyruklarında çile çeken SSKlılar için
söylenmiş.
ALİ
İBİŞ (İstanbul) Çok doğru
NİHAT
ERİ (Devamla) Peki, neler yapıldı, ona bakalım.
Bir kere, hastanelerin tek çatı altında birleşmesiyle,
SSKlı, Bağ-Kurlu, Emekli Sandığı mensubu, hatta
yeşil kartlı, istediği hastaneye başvurma
imkânına kavuştu. SSKlılar, şu anda, Türkiye genelinde
faaliyet gösteren yirmi bini aşkın eczaneden ilaçlarını
alabilmektedirler. İlaçta ortalama yüzde 30 indirim sağlandı.
İlaca uygulanan KDV oranı yüzde 18den 8e, kan ürünlerinde
yüzde 1e düşürüldü. İlaçta sağlanan büyük indirim,
devletin sırtındaki
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Eri, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NİHAT
ERİ (Devamla) Teşekkür ediyorum.
Evet,
zaman bittiği için, ben, biraz hızla geçeyim isterseniz.
Sağlık
Bakanlığımız, dört yıldır, sağlık
hizmetlerine en çok gereksinim duyulan geri kalmış yörelere
doktor ve yardımcı sağlık personeli atamalarında
öncelik tanımakta ve bu yörelere pozitif ayrım uygulamaktadır.
Ben,
6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanundan
da bahsetmeden sözlerimi tamamlamak istemiyorum. Bu yasa, konunun
bütün taraflarıyla görüşülerek hazırlandı ve mutabık
kalındı, şu anda Başbakanlıkta duruyor. Ben,
Sayın Sağlık Bakanımızdan, bu yasayı en
kısa zamanda komisyona getirtmesini istirham ediyorum.
Her
iki Bakanlığın bütçelerinin hayırlı olmasını
diliyorum, her iki Bakanımıza ve bürokratlarına, başarıları
dolayısıyla teşekkür ediyorum, yeni yılın,
Kurban Bayramının ve Hristiyan yurttaşlarımızın
Noel Bayramının kutlu olmasını, insanlığa
huzur ve mutluluk getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, biraz önce, Sayın Erinin
konuşması sırasında cihazın içerisine su
kaçmış. Onun için, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 20.25
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 20.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 37nci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
Sekizinci
tur görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
F) SAĞLIK
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sağlık
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sağlık
Bakanlığı 2005 Mali
Yılı Kesinhesabı
G) HUDUT VE
SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
H)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
(Devam)
1.-
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
İ) EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)
1.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)
1.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) TÜRKİYE
VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ (Devam)
1.- Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi
söz sırası, Hükûmet adına İçişleri Bakanı
Sayın Abdülkadir Aksuda.
Sayın
Aksu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakanlar süreyi eşit olarak kullanacaklar.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri
Bakanlığımız ile bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın
2007 yılı bütçe tasarılarının üzerinde ve ayrıca
burada görüşlerini dile getiren arkadaşlarımın
bazı sorularını da cevaplamak üzere huzurlarınızda
bulunuyorum. Bu vesileyle, Türkiye Büyük Millet Meclisimizin siz
değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Öncelikle,
burada konuşmalarıyla bize olumlu, yapıcı
eleştirileriyle görüşlerini ifade eden çok değerli
milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür ediyorum ve
bu söylenenlerden istifade edeceğimizi de belirtmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, İçişleri Bakanlığı olarak
başlattığımız çalışmaları,
İçişleri Bakanlığımızın görev alanı
içerisine giren alanlarda önceki yıllarda olduğu gibi
2007 yılı içerisinde de sürdüreceğiz. Vatandaşlarımızın
devam eden yaşamlarını olumlu yönde etkileyen modern,
katılımcı demokrasi anlayışı çerçevesinde
ve idarenin hukuka bağlılığını temel değer
alarak, reform ve çalışmalara da devam ediyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sivil
toplum kuruluşlarıyla iş birliğine de büyük önem
vermekteyiz. Sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, işkencenin
önlenmesi, toplumun huzurunun korunması ve bireylerin demokratik
hak ve özgürlüklerinden çağdaş ülke insanları gibi yararlanmalarının
sağlanması için de her türlü tedbir alınmıştır,
alınmaya devam edilmektedir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Hükûmetimizin kamuoyuna
açıkladığı Acil Eylem Planının Kamu Yönetimi
Reformu bölümünde Kuruluş düzeyinde stratejik planlama uygulamasına
geçilecektir. ibaresine uygun olarak yapılan düzenlemeler
çerçevesinde büyükşehir belediyelerimizde, nüfusu 50 binin
üzerinde olan belediyelerimizde ve il özel idarelerinde stratejik
plan ve performansa dayalı bütçe uygulamalarına geçilmiş,
Bakanlığımda da stratejik plan hazırlıkları
fiilen 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren de başlatılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, mahallî müşterek nitelikli kamu hizmetlerinin
halka en yakın ve en uygun birimler olan il özel idareleri ve belediyelere,
yani, yerel yönetimlere devredilmesi konusundaki bakış
açımızı ve bunu gerçekleştirecek çalışmalarımızı
da sürdürüyoruz, çünkü, biz şuna katiyetle inanıyoruz ki,
yerel nitelikteki ne kadar çok hizmet mahallî idarelere devredilirse,
vatandaşın katılımı da o denli yüksek oranda
sağlanabilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; cumhuriyet
tarihimizde bir ilk olan ve burada konuşan birçok arkadaşımın
da dile getirdiği, 2007 yılı sonuna kadar, ülkemizde
sağlıklı içme suyu ve yolu olmayan köy kalmaması
ve mevcut yol ve su hizmetlerinin standardının yükseltilmesi
sloganıyla uygulamaya koyduğumuz, Sayın Başbakanımızın
bilhassa ve Hükûmetimizin köye ve köylüye dönük vizyonunu en iyi
şekilde ortaya koyan bir değişim projesi olan KÖYDES
projemiz de büyük bir hızla yürütülmektedir. Bu, aynı zamanda,
biraz önce ifade etmeye çalıştığım yerel yönetim
felsefemize de uygun ve örnek bir projedir. Yerel hizmetlerin, hizmet
alacak vatandaşımıza en yakın hizmet birimleri
tarafından yapılması prensibine de uygun ve örnek bir
projedir.
2006
yılı içerisinde, 1 Aralık 2006 tarihi itibarıyla,
6.490 içme suyu, 10.960 yol, 966 kanalizasyon ve 421 tarımsal altyapı
projesi olmak üzere toplam 18.837 projemiz tamamlanmıştır.
Yine, 2007 yılı bütçe tasarısında, görüşülmekte
olan bu bütçe tasarısında da tekrar, KÖYDES projesi için 2
milyar YTL ödenek konulmasının yanı sıra, yine burada
bazı arkadaşlar bahsettiler, nüfusu 10 binin altındaki
belediyelerimizin de temel altyapıları için, bu ihtiyaçlarını
karşılamak için de 300 milyon YTLlik ödenek ayrılmıştır.
Şimdi,
burada, bu konuyla ilgili görüşlerini dile getiren bazı
arkadaşlarım şunu dedi: Siz, Köy Hizmetlerini kapattınız.
Biz, Köy Hizmetlerini kapamadık, hep söylüyorum. Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü ve onun taşra birimleri, asıl yeri
olan, asıl yapılması gereken, il özel idareleri bünyesine
alındı. Bugün, illerimizde bu hizmetleri gerçekleştiren
özel idare birimleri, yani Köye Hizmet Götürme Müdürlüğü
şeklinde anılıyor; o teşkilat olduğu gibi buraya
aktarıldı ve bu deneyimli, tecrübeli arkadaşlar tarafından
yürütülüyor. Kapatılan bir şey yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Yine,
bir konuya temas ettiler, dediler ki Bunu Sayıştaydan kaçırdınız,
nasıl denetliyorsunuz? Değerli arkadaşlarım,
Ankarada bir, yüksek düzeyde İzleme Komitesi var; Başbakanlık
Müsteşarının Başkanlığında,
İçişleri Müsteşarı, Maliye Müsteşarı,
Devlet Planlama Müsteşarı
AHMET
ERSİN (İzmir) Başbakanlık Müsteşarı varsa,
o işten hayır gelmez.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Bir dakika
Bir dinleyin
lütfen.
Ondan
sonra, Bakanlığın Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü
sürekli bu yatırımları izlemekte, valilerimiz denetlemekte,
ama bununla da yetinmedik. Mülkiye Teftiş Kurulumuza talimat
verdik, görev verdik. Şimdi, mülkiye müfettişlerimiz KÖYDESle
ilgili bütün projeleri il il denetliyorlar. Şu ana kadar otuz
ilimizin denetlenmesi tamamlandı.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Ne çıktı?
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Bu konularda iki ilimizde
iki kaymakam hakkında birtakım işlem yapılması
gerektiği konusunda da müfettişler raporlarını
ilgili valiliğe tevdi ettiler. Yani, bu işi bırakmıyoruz,
denetliyoruz ve seksen bir ilimiz de bu şekilde denetlenecektir.
Hizmetler
adil götürülüyor mu? Değerli arkadaşlarım, bakın,
ben bu projeyi izah ederken dedim ki, hedefimiz 2007 yılı sonuna
kadar sağlıklı içme suyu olmayan, sağlıklı
yolu olmayan köy kalmayacak. Bir ayrım yok, bütün köylerimize
bu hizmet gidecektir ve üstelik, bakın lütfen, bunu götüren birim
köylüye, o vatandaşa en yakın birim; kaymakam, il genel meclisi
üyeleri ve muhtarlar. Bu beş kişiden oluşan heyet bu hizmetleri
götürüyor, burada adaletsizlik yok, en çok ihtiyacı olandan
başlanmak suretiyle bu hizmetler götürülüyor.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Nerede Allahını seversen?
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Değerli Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; değişik vesilelerle
ifade ettiğim gibi, terör, Bakanlığımız ve güvenlik
güçlerimizin hassasiyetle üzerinde durduğu birinci öncelikli
konudur; bölücü, sağ, sol, dinî motifli, yani bütün terör örgütlerine
karşı tavizsiz, dikkatli ve kararlı mücadelemizi sürdürüyoruz,
bu mücadelemizde bir an bile olsun geri durmamız mümkün değildir.
Artık, şunu da hepimiz bilmeliyiz ki, dünyaya kapılarını
kapatarak kendi sınırları içinde barış içerisinde
yaşama imkânı da kalmamıştır. Başta terör
olmak üzere, diğer suçlarla mücadele edebilmek, netice alabilmek,
uluslararası iş birliği olmaksızın da mümkün
gözükmemektedir. İşte, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
olarak, bugüne kadar, bu çerçevede, 57 ülkeyle 102 adet güvenlik
iş birliği anlaşması ya da protokolü imzalanmıştır.
Önümüzdeki dönemde de, mevcut ilişkiler geliştirilerek
bu tür iş birliği anlaşmaları ve ülkelerarası
iş birliğini de devam ettireceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizin üniter yapısı, devleti
ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ile demokratik, laik ve sosyal
hukuk devleti ilkelerine yönelik faaliyet gösteren, başta bölücü
terör örgütü olmak üzere, her türlü terör örgütüyle mücadeleye,
Hükûmetimiz, demokratik yapı içerisinde ve vatandaşlarımızın
büyük desteğiyle, aynı inanç ve kararlılıkla bundan
sonra da devam edecektir.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) 6ncı madde kaynıyordu ama arada Sayın
Bakanım.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Şimdi, değerli arkadaşlarım,
burada müsaadenizle bir konuya daha temas edeceğim. Bir değerli
arkadaşımız -burada da yoklar- dediler ki: Olaylar
olur, Sayın Bakan yok. Değerli arkadaşlarım, bütün
olayların başlangıcından sonuna kadar ben varım.
Ben sadece üç örnek vermek istiyorum.
Hatırlarsınız,
15 Kasım 2003te İstanbulda El Kaide terör örgütünün eş
zamanlı iki olayı, patlaması meydana geldi Beyoğlu,
Taksim ve Şişli sinagoglarında. Olay 9.25te oldu. Ben
11.30da olay yerindeydim; Beyoğlundaydım, Şişlideydim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine,
Şemdinlide, hatırlarsınız, bu son Şemdinli
olaylarıyla ilgili, o kitapçı dükkânındaki patlamadan
önce yine Şemdinlide büyük bir patlama oldu. Jandarma Komutanlığımızın
önünde bir otomobilin içine yerleştirilmiş bombanın
patlaması suretiyle güvenlik görevlilerimizden yaralananlar
oldu, vatandaşlardan yaralananlar oldu, altmışa yakın
işyeri tahrip oldu. Ertesi günü sabah Şemdinlideydim, hem
de bayram olmasına rağmen. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Görevinizi yapıyorsunuz, olağanüstü
bir şey değil.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Diyarbakır olayları
Hepimizin bildiği Diyarbakır olayları
Terörist cenazelerinin
defninden sonra çıkan olaylar
İlk günü burada olayları
takip ve koordine etmek için Diyarbakır Valiliğinin -Mardinde
başladı, Batmanda başladı- ihtiyaçlarını
karşılamak, komşu illerden ve Ankaradan ilave kuvvet
göndermek için buradaydım. Ama, bir gün sonra Tarım Bakanı
arkadaşımla ve Diyarbakır milletvekilleri, Batman
milletvekilleriyle Diyarbakırdaydık. Diyarbakır Valiliğinde
toplantı yaptım. Çıktık, esnafı dolaşıp
Geçmiş olsun. dedik. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Aynı gün Batman iline gittik Batman milletvekillerimizle. Yine
olaylar devam ediyordu değerli arkadaşlarım. Bu arkadaşlarımızı,
esnafımızı gezip, geçmiş olsun dileklerimizi
ilettik.
Ama,
ben şunda yokum, onu söyleyeyim: Olay olur olmaz, kesin, doğru
bilgi almadan ayaküstü beyanat vermem ve vermiyorum. (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Olayları
inceledikten, doğru bilgi aldıktan sonra basına
açıklama yapıyorum. Öyle bir alışkanlığım
yok. Hemen, olay anında uzatılan mikrofona yalan yanlış
bilgi vermem. Öğreniyoruz, yetkililerden bilgi alıyorum,
o şekilde açıklama yapıyorum değerli arkadaşlarım.
(AK Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Olay olduktan sonra işe müdahale etmek olmaz,
olayın çıkmamasını sağlamanız lazım.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ister mala karşı ister
şahsa karşı olsun, işlenen suçların önlenmesi
için, her türlü sosyal, kültürel, ekonomik tedbirlerin alınması
yanında önleyici kolluk hizmetlerinin etkinleştirilmesi,
en modern usul ve teknolojileri kullanarak delil toplanması
ve adli görevlerin yerine getirilmesinde daha etkin olunması
için çalışmaları da var gücümüzle devam ettiriyorum.
Ancak, unutulmaması gereken önemli bir konu vardır: Suç ve
suçlulukla mücadelede sorunun çözümünde, sadece polisiye yöntemlerin
kullanılmasının yeterli olmayacağıdır.
Çünkü, suç, sosyal bir olgudur ve birçok değişkenden etkilenmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, suç ve suçlulukla mücadelede bilişim
ve iletişim teknolojileri kullanılarak alan hâkimiyetinin
sağlanması da bir zorunluluktur. Bunun bilincinde olan güvenlik
teşkilatlarımız da teknolojiyi en üst seviyede kullanmayı
amaç edinmişlerdir. Bu kapsamda bilişim teknolojileri kullanarak,
suç ve suçlunun azaltılması kapsamında da önemli projeleri
hayata geçirdik. İstanbulda uygulamaya başladığımız
MOBESE Projemiz ve bunu diğer bütün illere yaygınlaştırmaya
çalışıyoruz. Bu yıl içerisinde on altı ilimizde
bu sistemin kurulması çalışmalarını başlattık.
Terör,
organize suç ve uyuşturucuyla mücadelede de ailenin, eğitim
ve öğretim kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının
ve diğer kamu kuruluşlarının da aktif desteğini
önemli buluyoruz. Bu nedenle, suçun daha oluşmadan önlenmesi
amacıyla Toplum Destekli Polislik Projemizi başlattık
ve toplam 10 ilde de pilot uygulama çalışmaları yapılmaktadır.
Yine
ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğümüz bünyesinde, Avrupa
Birliğine uyum çerçevesinde, çeşitli eşleştirme
projeleriyle diğer bazı projeler de yürütülmektedir. Bazı
arkadaşlarım bunları saydığı için ben saymayacağım.
Değerli
arkadaşlar, öte yandan, polisimizin sayısal yetersizliği
için de çare bulmak üzere, göreve başladığım günden
beri büyük bir, yoğun bir faaliyet içerisindeyiz. Avrupa Birliği
üyesi ülkelerde 250 kişiye 1 polis düşüyor, bizde, illerimize
göre değişiyor, ama, 400, 380, 375, ortalama 350 düşüyor.
Hiç olmazsa Avrupa Birliği seviyesine getirmek için büyük bir
gayret içerisine girdik. Geldiğimizde 20 polis meslek yüksekokulu
vardı, 4.500 mezun veriyordu. Bugün gelinen noktada 27 polis
meslek yüksekokulu, 20ye 7 ilave ettik, 9 tane fakülte, dört
yıllık fakülte, yüksekokul mezunlarının eğitim
gördüğü polis meslek eğitim merkezleri olmak üzere sayıyı
4.500den 11.500e çıkardık ve 2007 yılı içerisindeki
planlamamızda, inşallah, bu sayı 17 bin rakamına
ulaşacaktır. Ancak, sadece polis sayısını artırmakla
yetinmiyoruz, eğitimin seviyesini ve kalitesini de yükseltmek
için gerekli önlemleri ve tedbirleri alıyoruz.
Bunun
yanında, yine burada çok konuşulan bir konu: Emniyet mensuplarımızın
özlük ve sosyal haklarının geliştirilmesi kapsamında
da, bildiğiniz gibi sizlerin oyuyla, 2006 yılı içerisinde
önemli bir düzenleme yaptık
Bir
de, polislerimizi ev sahibi yapmak için TOKİyle bir anlaşma
yaptık ve polislerimiz -Polis Bakım Yardım Sandığı
ile TOKİ anlaşmayı yaptı- küçük bir, az bir peşinatla,
faizi çok düşük, kira öder gibi taksit ödemek suretiyle kendi evlerinin
sahibi olmaya başladılar ve 2.700ün üzerinde polisimiz
bu şekilde ev sahibi oldular. TOKİyle, ayrıca, bu konuda
çalışmalarımız devam ediyor.
Ayrıca,
yine, illerimizde, birçok ilimizde -ki, ağırlıklı
olarak doğu, güneydoğu illerimizde- TOKİden 5 binin
üzerinde lojman olarak kullanılmak üzere konut aldık ve lojmanlaşma
miktarı, dönemimizde, gerçekten, eskiye göre, bütün ihtiyaçlar
karşılanmamıştır, ama, 5 bin rakamı da konutta
az değil değerli arkadaşlarım ve bir de bunun yanında
yine şunu ifade edeyim ki, devlet ve vatandaş arasındaki
güven bağını zedeleyen organize suç örgütleriyle,
her türlü kaçakçılık suçlarıyla da amansız mücadeleyi
kararlılık içerisinde devam ettiriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, uyuşturucu madde kaçakçılığıyla
yürütülen etkin mücadele neticesinde, geçen yıla oranla operasyon
sayısında yüzde 23,3lük, yakalanan sanık sayısında
ise yüzde 35lik bir artış olmuştur. Şimdi, şuraya
dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Bu başarılar sayesindedir
ki, uyuşturucuyla mücadeledeki, güvenlik güçlerimizin, polisimizin,
jandarmamızın, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın,
bu çalışmaları sonunda, Birleşmiş Milletler
Uyuşturucuyla Mücadele Komitesinin 2005 Raporunda, Avrupa
Birliği 2005 Yılı İlerleme Raporunda, Amerika Birleşik
Devletleri Dışişleri Bakanlığı Mart 2006
tarihli Uluslararası Narkotik Kontrol Strateji Raporunda ve
Avrupa Birliği Mayıs 2006 Yılı Planı Raporunda,
Türkiyenin narkotik alanda yaptığı iş birliği
çalışmaları ile operasyonlardan ve gelinen noktalardan
da övgüyle söz edilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, yine, devlet-vatandaş arasındaki
güven bağını acımasızca törpüleyen bir
başka suç türü de organize suç örgütleridir, çetelerdir.
İşte, Hükûmetimiz döneminde, organize suç örgütleriyle
mücadeleye de büyük önem veriyoruz ve gerçekten de, belki, en başarılı
operasyonlar organize suç örgütlerine karşı bu dönemde
gerçekleştirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; teknolojinin çok
hızlı geliştiği günümüzde, jandarma teşkilatımız
da çalışmalarda, teknolojiden azami derecede yararlanmak
için birçok proje çalışmaları yapıyor ve buna
hız vermiştir. Bunların en önemlilerinden biri, Jandarma
Entegre Muhabere ve Bilgi Sistemi dediğimiz, kısacası
JEMUS Projesinin ülke çapında yaygınlaştırılması
ve buna ilave diğer projelerle de büyük çalışmalar yapılıyor.
Yine,
değerli arkadaşlarım, gerek uluslararası ortamlarda
gerekse bölgemizde gittikçe önem kazanan deniz güvenliği, ticari
trafiğin kontrol ve takibi, yasa dışı göç, insan kaçakçılığı,
arama kurtarma faaliyetleri ve deniz çevresinin korunması gibi
görev ve ihtiyaçlar Sahil Güvenlik Komutanlığımızın
önemini daha da artırmıştır ve bu Komutanlığımız
da üzerine düşen görevleri başarıyla yürütmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Tamam.
Değerli
arkadaşlarım, bir önemli projemiz, e-devlet kavramı
içinde gerçekleştirdiğimiz, hayata geçirdiğimiz MERNİS
uygulaması.
Şimdi,
bir değerli arkadaşım dediler ki MERNİS Projesi
battı. Tabii, bir basın-yayın organında çıkan
bir habere dayanarak burada onu ifade ediyor. Biz, o gazetede o haberin
nasıl çıktığını da biliyoruz, çıktığı
gün yalanladık. Öyle bir şey yok, MERNİS Projesi dimdik
ayakta duruyor ve uygulanıyor değerli arkadaşlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ve e-devlet konusunda
Bütün ülkeyi kapsayan en önemli projedir ve MERNİS veri tabanından
istifade etmek suretiyle kurduğumuz Kimlik Paylaşım
Sistemi de, bugün, elli altı kamu kurum, kuruluş ve özel kuruluşun
istifade ettiği bir projedir. Tabii, Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarasıyla biz kişiyi tanımlayan tek numara
oluşturduk. Böylece, birçok numaranın kullanılması
uygulamasına artık son veriliyor. Bütün vatandaşlarımız,
bütün işlemlerinde, tek numara, Türkiye Cumhuriyeti kimlik
numarası kullanacaklardır.
Şunu
da ifade edeyim ki, bu önemli proje, KPS Projesi, Başbakanlıkça,
bu yıl, bürokratik işlem ve süreçlerin azaltılarak vatandaşla
ilgili işlemlerin basitleştirilmesi ödülünü almıştır.
Nüfus İşleri Genel Müdürlüğümüz, bu projeden dolayı
da bu ödülü almıştır. Artık, kamu kurum ve kuruluşları,
vatandaşımızdan ne nüfus cüzdanı ne nüfus kayıt
örneği istiyorlar. Bütün bu bürokratik işlemler, neredeyse
sıfıra indirilmiştir. Türkiyenin neresinde olursanız
olun, bir nüfus kaydı, çocuğunuza cüzdan, kendinize nüfus
cüzdanı almak için bulunduğunuz yer nüfus idaresine müracaat
ettiğiniz takdirde, on veya on beş dakika içerisinde bu evrakları
alıyorsunuz.
Tabii,
çok önemli bir değişiklikle, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri
Kanunu ile getirdiğimiz önemli bir değişiklikle, Adres
Kayıt Sistemi uygulamasını başlattık. 2007
yılı sonuna kadar alt çalışmalar tamamlanacak,
artık bundan böyle, vatandaşımız, eve hapsolmayacak,
nüfus sayımları
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmayı eşit kullanacaktınız;
ben, ek süre verdim size. Lütfen konuşmanızı tamamlarsanız
Buyurun.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Sayın Bakan, asayiş berkemal
mi?
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Evet ve böylece artık,
şimdi Devlet İstatistik Enstitüsü alan çalışması
yapıyor, tek tek vatandaşlarımızın formlara
kimliklerini kaydediyor. Bilahare, bu kayıtlar bizim Nüfus
İşleri Genel Müdürlüğüne teslim edilecek. Bunlar, MERNİS
veri tabanıyla eşleştirildikten sonra, artık nüfus
sayımı tarihe karışacak ve bundan sonra, isteyen
vatandaşımız, bir tuşa basmak suretiyle Türkiyemizin
o andaki nüfusunu tespit etmiş olacaktır.
KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) Terörden bahsedin Sayın Bakan, bırakın
onları!
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Bir kilometrede 7 kişi ölmüş Sayın
Bakan, bir kilometrede!
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Evet, son şeylerimi söylüyorum
Başkan, bak, atladım çoğunu.
KÂZIM
TÜRKMEN (Ordu) Türkiye yangın yerine döndü!
BAŞKAN
Hizmetlere zaman yetişmiyor herhâlde.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) Suç sayısı artıyor, suçluların
sayısı da artıyor.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bize ayrılan bu sınırlı
sürede, sizlere, Bakanlığım ve bağlı kuruluşların
yürütmekte olduğu bazı faaliyetler hakkında çok genel
bilgi vermeye, önceliklerimi sizlerle paylaşmaya çalıştım.
Bakanlığımız, şimdiye kadar olduğu gibi
bundan sonra da üstlendiği misyonu, bilim ve teknolojideki gelişmelere
uygun olarak devam ettirecektir. Biz, bu güzel ülkenin her karış
toprağında huzur, birlik ve beraberlik ile kardeşlik
istiyoruz, insan haklarına saygılı olmayı benimseyen,
vatandaşı kamu hizmetinin odağı hâline getiren
bir kamu yönetimi mekanizması kurmaya gayret ediyoruz.
Ben,
bu vesileyle, vatan ve görev uğruna hayatlarını kaybeden
aziz şehitlerimize, jandarmamıza, polisimize, korucumuza,
askerimize, tüm güvenlik güçlerimize, bu necip millete hizmet
edip ebediyete gidenlere Allahtan rahmet, ailelerine başsağlığı,
yakınlarına, yaralılarımıza da acil şifalar
diliyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) Şehitlerimizi minnetle
anıyor, gazilerimize şükran duygularımızı
sunuyorum. Bu arada, yakınlarını şehit olarak toprağa
veren, anaların, babaların, evlatların, eşlerin
de hukukunu korumak için çalıştığımızı,
çalışmaya devam edeceğimizi ve bunların bize emanet
olduğunu da ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin tasvibine
mazhar olduğu takdirde 2007 yılı bütçesiyle Bakanlığıma
verilecek ödenekleri hizmet ve tasarruf gereklerine uygun bir
şekilde kullanma yönünde her türlü çabayı göstereceğiz.
Bakanlığım
ile bağlı ve ilgili kuruluşlar bütçelerinin gerçekleşmesi
için katkılar sağlayan, tekrar ediyorum, şahısları
veya gruplar adına söz alarak bize yol gösteren, yardımcı
olan bütün milletvekili arkadaşlarıma, Başkanlık
Divanımıza, Türkiye Büyük Millet Meclisinin siz değerli
üyelerine, burada görev yapan değerli arkadaşlarıma,
hepinize teşekkür ediyorum.
2007 yılı İçişleri Bakanlığı,
bağlı ve ilgili kuruluşlarımızın bütçelerinin
ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet
adına ikinci konuşmacı, Sağlık Bakanımız.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Saygıdeğer Başkanım,
yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, aziz milletimiz;
2007 yılı Sağlık Bakanlığı bütçe tasarımızı
sizlere arz edeceğiz. Bununla alakalı olarak ve siz değerli
milletvekillerimizin bu kürsüden ifade etmiş olduğunuz
düşüncelerle alakalı olarak yüce Meclisimizi ve milletimizi
bilgilendirmiş olacağım. Bu vesileyle, hepinizi tekrar
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmetimiz, Sayın Başbakanımızın
talimatlarıyla, sağlığa özel bir önem vererek, öncelik
vererek, bir dönüşüm programının hayata geçirilmesi
için çok ciddi çalışmalar yapmıştır. Aslında
dört yıl, böyle bir sağlık dönüşüm programının
sonuçta bize neler getirdiğini ifade etmek, siz değerli
milletvekillerimize ve aziz milletimize, bir anlamda bu dört
yılın muhasebesini yapmak için oldukça iyi bir süre, yeterli
bir süredir. Onun için, ben, bugünkü konuşmamda biraz da bu muhasebeyi
yaparak, daha önceki yıllarla, hatta, cumhuriyet dönemiyle
bazı kıyaslamalar yapacağım.
Sağlıkta
Dönüşüm Programımız, insanı yaşat ki devlet
yaşasın diyen bir zihniyetin mirasçısı olarak insanımızın
sağlık hizmetlerine kolay erişmesini sağlamak ve
kaliteli bir sağlık hizmetinin sürdürülebilir kılınmasını
temin etmek üzere bir program olarak düzenlenmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, hepimiz hatırlayacağız, Dönüşüm
Programımız başlar başlamaz, özellikle ilk yıl
içerisinde birtakım olumsuzlukları süratle düzelttik.
Bunların en başında, kuşkusuz ki, vatandaşlarımızın
hastanelerde rehin tutulması, acil servislerden evrakı
olmayan veya parası olmayan vatandaşların geriye
çevrilmesi, hatta ambulanslara konacak hastalar için vatandaşlarımızdan
para istenmesi gibi olumsuzluklar vardı. Bu kürsüden, daha önce
arkadaşlarımdan biri konuşurken iyi, siz rehin
alınmayı kaldırdınız, ama, bunun yerine
şimdi senet alınıyor dendi. Hâlbuki, yine bu Dönüşüm
Programı içerisinde vatandaşlarımızdan asla senet
alınmaması hususunda da gerekli düzenlemeleri yaptık.
ATİLA
EMEK (Antalya) Alınıyor Sayın Bakan, gerçekten senet
alınıyor.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Eğer herhangi bir sağlık
kuruluşunda -bu özel sektöre ait olabilir, üniversiteye ait
olabilir, çünkü, bizim kuruluşlarımızda artık
bunlar yapılmıyor- böyle bir işlem hâlâ yapılıyorsa,
değerli milletvekillerimiz bunu mutlaka bize aktarsınlar.
Hepiniz biliyorsunuz ki, bu kabil uygulamalar için çok ciddi bir biçimde
bunun üzerine giderek yaptırımı neyse, bunu da yerine
getiriyoruz. Ancak, bir şekilde sigortası olmayan, yoksul
olmayan vatandaşlar bir hastaneden hizmet almışlarsa
ilgili hastaneler bu vatandaşın adres bilgilerini
alıyorlar ve daha sonra kendilerine ücret tahakkuk ettiriyorlar.
Bu esnada vatandaşın yoksul olduğu, yeşil karta
müstahak olduğu anlaşılırsa, sosyal yardımlaşma
fonlarına müracaatla, yine vatandaşın meselesi çözülebiliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bütçemizin görüşmeleri sırasında,
ana muhalefet partimizin Plan ve Bütçe Komisyonunda bütçeye bir
karşı oy yazısı var. Bu karşı oy yazısını
incelediğimiz zaman görüyoruz ki, daha çok temel sağlık
hizmetlerine ve koruyucu sağlık hizmetlerine yetersiz
pay ayrıldığı veya bu hususlarda yetersiz çalışma
yapıldığı üzerine bina edilmiş itirazlar.
Şimdi,
ben, özellikle temel sağlık hizmetleri konusunda, bu koruyucu
sağlık hizmetlerinde neler yaptık, öncelikle bunlardan
bahsedeceğim.
112
acil hizmetleri açısından sadece iki rakam vermek istiyorum.
Göreve geldiğimizde 112 acil hizmetlerinin verildiği istasyon
sayısı, değerli arkadaşlarım, 481di. Bugün
bu istasyon sayısı, 2006nın bu ayları itibarıyla
1.175e çıkmıştır. 400lü rakamlardan 1.100lü rakamlara
çıktık. Dahası, sistemle taşınan vatandaşımızın
sayısı 2002 yılında 350 binken, bugün bu sayı
900 bine çıkmıştır. Bütün kırsala 112 acil
sağlık hizmeti veriyoruz. Hizmete başladığımızda
kırsalın yalnızca yüzde 20sine bu hizmet veriliyordu,
bugünse kırsalın yüzde 95ini aştık, 2007nin belki
ilk birkaç ayı içerisinde de bütün kırsalımıza 112
hizmetini vermeye başlayacağız. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, yetmiş altı ilimizde ulusal medikal kurtarma
ekipleri kurduk. Sağlık çalışanlarımızdan
gönüllü arkadaşlarımıza özel eğitimler verdik ve
şu anda sayımız 2.284tür. Geri kalan beş ilimizde
de birkaç ay içerisinde bu çalışmaları yapacağız.
Böylece iki yılda Avrupanın en büyük medikal kurtarma ekibini
kurduk. Bu arkadaşlarımız, bu gönüllü eğitimi
alan arkadaşlarımız Endonezyada, İranda, dünyanın
birçok yerinde, Afganistanda çok önemli başarılara imza
koydular ve gerçekten, Allah korusun bir deprem sırasında
enkaz altına müdahale edebilecek kadar iyi yetişmiş
arkadaşlarımız bu arkadaşlarımız.
Bu
süre içerisinde sağlık ocaklarımızın altyapısını
büyük ölçüde güçlendirerek, sağlık ocaklarımızda
muayene edilen hasta sayısını da artırdık.
Bakınız,
rakamlar şunlar: 2002de bütün sağlık ocakları ve
benzeri dispanserler, ana çocuk sağlığı merkezlerinde
muayene edilen hasta sayımız 65 milyon iken, 2006da bu rakam
115 milyona çıktı. Bugün sağlık ocaklarımızın
büyük çoğunluğunda laboratuvar tetkikleri yapılıyor.
Doktor arkadaşlarımızın her birine birer oda tahsis
etmiş durumdayız. Dolayısıyla, eskiden atıl
durumda, büyük ölçüde atıl durumda bekleyen, âdeta sevk memurluklarına
dönmüş sağlık ocaklarımız şimdi sağlığına
kavuşmaya başladılar ve değerli arkadaşlarım,
böylece, bakınız, elimizdeki rakamlar şunu gösteriyor:
Sağlık ocaklarımızdan hastanelere sevk oranı
yüzde 20lerde iken, bugün bu oranlar yüzde 9lara düşmüş durumda.
Değerli
arkadaşlarım, görevi devraldığımızda
Türkiyede aşılama oranları yüzde 78ler civarındaydı.
Üstelik ülkenin maalesef bazı bölgelerinde bu oranlar çok daha
aşağıdaydı. Örneğin, Şırnak, Hakkâri
ve Diyarbakır illerimizde aşılama oranları yüzde
50nin altına inmişti. Bugün aşılamada yurt genelinde
yüzde 93 oranını yakalamış durumdayız. 2007
için hedefimiz biraz büyük. Birçok Avrupalı ülkenin de
ulaşmakta güçlük çektiği yüzde 95i kendimize hedef olarak
koyduk ve aşılama için
Bakınız, bu rakamları
niçin söylüyorum değerli arkadaşlar: Hani AK Parti
hükûmetleri temel sağlığa, koruyucu sağlık
hizmetlerine yeterli önemi vermiyor, buna yeterli parayı
ayırmıyor diyenlere aslında bunlar mükemmel cevaplardır.
2002
yılında aşılama hizmetleri için yalnızca 14
milyon YTL para ayrılmıştı, Sağlık Bakanlığının
bütçesine konan miktar 14 milyon YTL idi. Değerli arkadaşlarım,
2007 yılında bu miktar 156 milyon YTLdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Çocuklarımıza eskiden, anne-babaların
-yaşı büyük olanlar belki torunları için bunu yaptılar
yakın zamanda- gidip, serbest piyasadan para vererek alıp
yaptırdıkları kızamıkçık, kabakulak, menenjit
aşılarını da bugün yavrularımıza yapıyoruz.
Hepimiz,
büyük bir dramı son birkaç yıl içerisinde vatandaşımızla
birlikte yaşadık. Geçmişte yetersiz kızamık
aşısı yapıldığı için bir nörolojik
hastalığa yakalanan, halk arasında da SSPE diye
İngilizce harflerinin baş harfiyle bilinen bir hastalık
var. Bu hastalık, bir yavrumuz kızamık geçirdikten ortalama
beş yıl sonra ortaya çıkıyor ve özellikle Güneydoğuda,
Şanlıurfada, Diyarbakırda yaygın. Peki, niçin
Şanlıurfada yaygın? Şimdi, 2000li yılların,
bizden önceki yılların aşılama oranlarını
sizlere vereceğim.
Değerli
arkadaşlarım, aşılama oranlarımız,
Şanlıurfada kızamık aşılamamız yüzde
48e, maalesef, Viranşehirde yüzde 28e inmişti, göreve
başladığımız zaman. Bugün, Şanlıurfada
bu oran yüzde 93tür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve ne oldu? Avrupanın sayıca en büyük aşılama kampanyasını
gerçekleştirerek, 19 milyon yavrumuzu bir buçuk yıl içerisinde
kızamık aşısıyla aşıladık.
Kızamık,
değerli milletvekili arkadaşlarım, her iki-üç yılda
bir salgın yapan bir hastalıktır, yeterli aşılama
yapmamışsanız ve Türkiyede, ben size şu rakamları
vereyim: 93 yılında 34 bin vaka görmüşüz, 96 yılında
27 bin vaka görmüşüz, 98 yılında yine 27 bin vaka görmüşüz,
2001de 31 bin vaka görmüşüz. 2006 yılında gördüğümüz
vaka sayısı kaçtır biliyor musunuz değerli arkadaşlar?
Kasım ayı sonu itibarıyla 34. Yanlış duymadınız.
Binlerden bahsediyorduk. Şimdi bütün rakam 34tür. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Şimdi, birileri gelip
de, Hükûmetimizin karşısına çıkıp siz temel
sağlık hizmetleri için yeterli para ayırmıyorsunuz,
bu hususlar sizin önceliğiniz değil derlerse, gerçekten,
şu yüce Meclisin çatısı altında büyük haksızlık
yapmış olurlar.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, yavrularımızın
yarıya yakını demir eksikliğine bağlı
kansızlıktan mustaripti, özellikle ilk on iki aydan sonraki
aylar içerisinde ve demir eksikliği kansızlığı,
bunu geçiren çocuklarda, zekâ seviyesinde, özellikle bilişsel
zekâ kısmında yüzde 5 ila 7lik bir gerilemeye yol açabiliyor.
Bunu bilimsel olarak biliyoruz. Bütün çocuklarımıza ücretsiz
demir ve D vitamini dağıtıyoruz. Sonuç itibarıyla,
altı ilimizde, şimdi, Hacettepe Üniversitesiyle birlikte
çalışmamızın sonuçlarını değerlendiriyoruz.
İki yıl sonra demir eksikliğine bağlı kansızlık
oranlarımız bu illerde yüzde 6 civarında. Daha önce
bu rakamlar yüzde 30 ile 50 arasında değişmekteydi.
Değerli
arkadaşlarım, sıtmayla ilgili bazı bilgiler vermek
isterim size. Bugün, sıtma, tüberküloz ve AIDS virüsüyle birlikte,
HIV ile birlikte bütün dünyanın en önemli hastalıklarından
biridir ve bizde de özellikle güney sınırlarımızda,
Şanlıurfada, Batmanda, Mardinde, Siirtte maalesef çok
sık görülen bir hastalıktı. Ben size 2000li yılların
rakamlarını söyleyeyim: 2000de 11 bin, 2001de yine 11 bin civarında,
2002de de 10 bin, 2003te bu rakam azalmaya başladı ve bugün
bu beş ilimiz dâhil bütün Türkiyede gördüğümüz sıtma sayısı
780dir.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunları, muhalefetiyle iktidarıyla,
bu yüce Meclisle birlikte ve Hükûmetimizin Sağlıkta Dönüşüm
Programıyla birlikte gerçekleştirdik. Bunlar sadece AK
Partinin kazanımları değil, bunlar Türkiye Cumhuriyetinin
kazanımlarıdır, bunlar yüce Türk milletinin kazanımlarıdır.
Buna, hep birlikte mutlu olmalıyız, hep birlikte sevinmeliyiz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Halkımız,
artık, sudan hastalıklardan kurtulmaktadır.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Zatürreden kaç kişi ölmüş
Sayın Bakan?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bakınız, yine 2002
yılında aşağı yukarı 52 bin civarında
tifo ve dizanteri vakamız var. Belediyelerimizle çok yakın
bir ilişki oluşturduk, iş birliği yaptık il
sağlık müdürlüklerimizle birlikte ve böylece değerli
arkadaşlarım, Türkiyede 2006 yılında gördüğümüz
tifo ve dizanteri vaka sayısı 52 binlerden 11 binlere kadar
geriledi. Kuşkusuz yapacak çok işimiz var, ama, nereden nereye
geldiğimizi görmek açısından bütün bu rakamlar çok
önemlidir ve koruyucu sağlık hizmetleri açısından
da değerli arkadaşlarım, bizden önceki üç buçuk-dört
yıl içerisinde koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan
pay reel olarak yüzde 4 civarında düşmüşken bizim dönemimizde
tam yüzde 50 civarında artmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bu çatı altında çok konuştuk,
çok mütalaa ettik. Hatırlayacaksınız, biz hastaneleri
bir çatı altına toplamayı düşündüğümüz ve bunu
yüce Meclisimizin önüne getirdiğimiz zaman bize çok şiddetle
muhalefet edenler oldu
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Yok, hayır.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
ama, bugün artık bu muhalefeti
edenler hiç bu konuda konuşmuyorlar. Biz ilaçların serbest
eczanelerden işçimize, işçi emeklimize, yeşil kartlımıza
verilmesini yine bu yüce Meclisin önüne getirdiğimizde, hastanelerin
aynı çatı altında toplanmasıyla birlikte, bunlar
da çok eleştirildi, bunun gerçekleştirilemeyeceği,
bunun sürdürülemeyeceğinden bahsedildi. Şimdi, o gün muhalefet
eden arkadaşlar, bugün çıkıp bu yüce Meclisin çatısı
altında, evet, biz muhalefet ediyorduk, yanlış yaptınız,
o yaptığınız yanlışı yapın diyebilecekler
mi, acaba bu cesareti aziz milletin önünde gösterebilecekler mi?
Değerli
arkadaşlarım, hastanelerimizde yaptığımız
çalışmalarla, performansa dayalı olarak, daha çok çalışan,
kamuda tam gün çalışan değerli hekim arkadaşlarımıza
daha yüksek ücretler ödemek suretiyle
Bugün kamuda tam zamanlı
çalışan uzmanlarımızın oranı yüzde
57dir. Bu oran 2002 yılında kaçtı? Yüzde 11di. Yani, hekimlerimizin
yüzde 90lık bir kısmı serbest çalışıyorlardı,
parttaym çalışmayı tercih ediyorlardı, muayenehane
açıyorlardı ve bunun sonucunu hepimiz biliyoruz. Böylece,
vatandaşımız, devletinin hastanesine geldiği
zaman, başka bir adrese uğramamışsa önceden veya
geldikten sonra uğramamışsa hizmet almakta büyük
sıkıntı çekiyordu. Bunu halkımız yıllarca
yaşadı, on yıllarca yaşadı. Bu yetim bırakılan,
öksüz bırakılan sağlık alanında vatandaşımız
bunu on yıllarca yaşadı, ama, bugün yüzde 60lara dayandık.
Bakın,
kimseyi zorlamadık da. Biz şunu söyledik, dedik ki çok değerli
meslektaşlarımıza, hekim arkadaşlarımıza:
Siz, evet, yanlış bir sistemin içerisindeydiniz. Size düşük
ücretler veriliyor ve muayenehanenizi açın, kalanı buradan
toparlayın deniyordu. Oysa biz size emeğinizin karşılığını
ödeyeceğiz, yeter ki kapayın, gelin ve vatandaşımıza
hizmet edin. Bunun neticesinde de şimdiki oranlara ulaştık.
İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda bu oranlar çok daha
gelişecektir. Böylece hastane kapılarından muayene
odalarına vatandaşımız girmeye, sigorta hastanelerinin
o izbe köşelerinde saatlerce ilaç beklemekten dilediği
eczaneden gidip ilacını alma imkânına kavuştu.
Değerli
arkadaşlarım, bunları yirmi dakikalık bir konuşma
süresi içerisinde bir bütçe sunumu yaparken konuştuğumuz
zaman, art arda bunları sıraladığımız zaman
belki işin büyüklüğü bu dönüşümün ne anlama geldiği
çok iyi anlaşılamıyor her zaman. Ama, bunlar bu ülkede
yıllarca konuşuldu. Ben, şunu ifade ediyorum: Bu yaptığımız
iyileştirmelerin, bu dönüşüm hamlelerinin daha önceki
iktidar dönemlerinde bir tanesini yapmış olsalardı,
tek bir tanesini yapmış olsalardı, bir iktidar dönemi
boyunca konuşurlardı.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Hayret ya! Herkes sıtmadan ölüyordu
zaten! Herkes sıtmadan, kızamıktan öldü yani! Vallahi
çok ayıp!
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Ama, bugün hangi noktadayız?
Bugün, bakınız, ülke, çok ciddi bir reform programını
büyük ölçüde gerçekleştirmiş durumdadır. Bundan sonra
bize düşen, bir beş yıl daha, Allahın izniyle, bu
programa sıkı sıkıya sarılmak ve vatandaşımızın
aldığı sağlık hizmetini çok daha sağlıklı
bir noktaya getirmektir.
Değerli
arkadaşlarım, o kadar enteresan rakamlar var ki. Bakınız,
kamuya ait ağız diş sağlığı merkezlerinde,
hastanelerde 2002 yılında yapılan dolgu sayısı
yalnızca 371 bin adettir, 371 bin adet dolgu yapılmış.
2007 yılında 1 milyon 701 bin adet dolgu yapmışız.
Ama, bunları yeterli görmüyoruz. Mutlaka bunları geliştirerek
çok daha büyük rakamlara ulaşacağız. Yoğun bakım
yatak sayılarımızı 2ye katlamışız
bütün bu süre içerisinde. Yeşil kartlı vatandaşlarımıza,
ödeme güçlüğü olan vatandaşlarımıza genel bütçe
içerisinden ayırdığımız pay, bu süre içerisinde,
değerli arkadaşlarım, yüzde 0,7den yüzde 1,8e, yani,
tam 2,5 misline çıkmış. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
İlaçtaki
uygulamalarımızdan biraz önce bahsettim. Değerli arkadaşlarım,
bütün ilaçla alakalı bu iyileştirmelerle hangi noktaya
geldik? Bakınız, 2002 yılında vatandaşımıza
verdiğimiz ilaç sayısı, kutu olarak, 700 milyon kutudur.
Bu
sene, değerli milletvekillerim, vatandaşımız 1
milyar 300 milyon kutuya yakın ilaç almıştır ve ilaç
harcamalarımız, dört yıl içerisinde, reel olarak yalnızca
yüzde 20 arttı. Peki, bir önceki dört yılda, reel olarak, enflasyondan
arındırılmış rakamlar olarak acaba ilaç harcamalarımız
ne kadar artmış? Yüzde 81 artmış. Hem vatandaşınıza
bu kadar ilaç temin edeceksiniz hem kamunun hazinesini bu kadar koruyacaksınız.
Bunu başarabilmek için AK Parti Hükûmeti olmak gerekir. (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Nasıl koruduğunuz belli
olacak şimdi.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde hekim sayısının hâlâ fazla olduğunu
söyleyen arkadaşlarımız, lütfen, bu ülkenin geleceğine
bu yanlış ifadelerle damga vurmasınlar. Ülkemizde hekim
sayısı, maalesef, çok yetersiz. Bu gerçeği artık
herkes biliyor. Bunu inkâr etmenin bir anlamı yok.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Sizin yüzünüzden kimse tıbbiyeye
gitmiyor zaten.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bundan sonrası, Yükseköğretim
Kurumunun gereğini yerine getirmesi ve mevcut tıp fakültelerimizin
kapasitesini artırarak, yeni açılan tıp fakültelerini
bir an önce öğrenci alımıyla zenginleştirerek vatandaşımıza
bu hizmeti vermeleridir.
Şimdi,
biraz önce, bir milletvekilimiz buradan bir söz atıyor, diyor
ki: Sizin yüzünüzden tıp fakültesi öğrencileri tıp
fakültelerine gitmiyor da ondan.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Doğru.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli Milletvekilim,
eğer, öğrencilerin ÖSS skalasındaki puanlarına
bakarsanız, son dört yıl içerisinde tıp fakültesine giriş
puan seviyelerinin hep yükseldiğini göreceksiniz. Onun için,
önce bunları bilmek, ondan sonra konuşmak lazım. Ama,
bütün kontenjanlar doluyorsa, benim liseyi bitirmiş gencim
doktor olmak istese bile nerede okuyacak? Siz onun önünü açacaksınız
ki, okusun da doktor olsun, memleketine hizmet etsin.
Değerli
arkadaşlarım, bütçemizin miktarca azaldığından
bahsedildi. Bu da, değerli milletvekillerimizin, öyle zannediyorum
ki, meselenin bir noktasını bilmemelerinden ileri geliyor.
2006 yılında yeşil kart ödenekleriyle Millî Eğitim
Bakanlığına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli Başkanım,
kısa süre içerisinde, inşallah, tamamlayacağım.
2006
yılında yeşil kart ödenekleriyle sağlık meslek
liselerinin ödenekleri Sağlık Bakanlığımızın
bütçesi içerisindeydi. Bu ödeneklerin sağlık meslek lisesiyle
ilgili olanları Millî Eğitim bütçesine devredildi, yeşil
kartla ilgili olanları da sosyal güvenlik kurumunca harcanmak
üzere ilgili kalemine devredildi. Dolayısıyla, Sağlık
Bakanlığı bütçemizde 2007de, 2006ya oranla bir azalma
yok. Bu hususta da, aşağı yukarı bütçemizin yüzde
3,3 civarında bir kısmını sağlığa
ayırmış durumdayız.
Değerli
arkadaşlarım, Konyada vuku bulduğu ifade edilen ve
bir büyük gazetemizde iki gün üst üste manşete çıkan bir haberle
ilgili olarak da arkadaşlarımızın yorumları
oldu. Kamuoyumuzu bu hususta da bilgilendirmem gerekir.
Öncelikle
şunu ifade edeyim: Bizim için vatandaşımızın,
yavrularımızın, gençlerimizin sağlığı
çok önemli. Kim herhangi bir uygulamayla onların sağlığını
tehlikeye sokacak bir yanlış yapmışsa gerekeni
mutlaka yaparız. Bundan bu yüce Meclisin çatısı altındaki
milletvekillerimizin en ufak bir şüphesi olmamalıdır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Hiçbir şey yapılmayacağını
biliyoruz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Nitekim, olay bize intikal eder
etmez ilgili müfettişlerimizi gönderdik ve müfettişlerimiz
şu an burada incelemelerde bulunuyorlar.
Bana
gelen -takdir edersiniz ki, ilgili kişilerin savunmalarının
alınması için süreler de veriliyor- ilk bilgilerden ben size
kısaca bilgi vermek isterim çok fazla yoruma girmeden.
HASAN
ÖREN (Manisa) Müfettişleri yönlendireceksiniz şimdi.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şunu
HASAN
ÖREN (Manisa) Söylediğinizle müfettişleri yönlendireceksiniz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli Milletvekilim, müfettişlerimizi
yönlendirmeyiz.
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, lütfen müdahale etmeyin. Saygıdeğer
arkadaşlarım
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Ben sadece şunu söyleyeceğim,
ben genel bir şey konuşacağım.
HASAN
ÖREN (Manisa) Mesaj olmasın da.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Hiç kimsenin ön yargılı
olarak, bir zaman vahşi batıda yapıldığı
gibi, önce birini silahla vurup yere yıkıp, ondan sonra da
ona soru sormaya hakkı yok. Böyle bir âdet varmış. (AK Parti
sıralarından Bravo sesleri, alkışlar) Önce vururlarmış,
ondan sonra bir soru sorarlarmış, şu sorunun cevabını
ver diye. E tabi ki, o vurulan insan da onun cevabını veremez.
HASAN
ÖREN (Manisa) Türkiyede ne oluyor, Türkiyede?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Şimdi, başlıklarda
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Burası Dallas değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlarım,
başlıklarda önemli bir konu dikkati çekiyor, bakınız:
İlgili gazetenin taşra baskılarında Tesettür
Faciası diye geçiyor. Şehir içi baskılarında, iç
sayfalarda Türban Faciası diye geçiyor, Tesettür Faciası
diye geçiyor. Bana mahallinden ulaşan ilk bilgiler, konunun
türbanla, tesettürle uzaktan yakında alakası olmadığı
cihetindedir.
HASAN
ÖREN (Manisa) Müfettişlerin verdiği bilgilere göre mi?
AHMET
IŞIK (Konya) Düzmece haber! Doktorlar türbanlı değil
Sayın Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Ama, tekrar söylüyorum, burada,
değerli arkadaşlarım, tekrar söylüyorum: Tedaviyi
yapan doktor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Bakanım, beş-on saniye müsaade edin.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, burada bir iddiayı gündeme getiren arkadaşlar
eğer birini yönlendiriyorsa, Sayın Bakan cevap verdiği
zaman da yönlendirmiş oluyor. Böyle bir şey olmaz; yani, birileri
itham edecek, birileri konuşmayacak. Sayın Bakanı
dinleyelim lütfen sessizce.
Buyurun
Sayın Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın Başkanım, teşekkür
ederim. Zaten, arkadaşlarım dikkat ederlerse, olayın
ayrıntısına hiç girmiyorum.
Burada
önemli olan, değerli arkadaşlarım, şudur: Bu değerli
gazetemizin editörlüğü aslında bu meseleyi madem bu kadar
büyük bir manşet olarak kamuoyuna sunacak, Bakanlığımızla
görüşebilir, bize sorabilir veya ilgili yerde bunun incelemesini,
oranın yerel yöneticileriyle yapabilir. Bunlar hiç yapılmıyor.
Şimdi,
ben şunu soruyorum, sorduğum soru şudur: Yarın bu
teftiş sonucunda olayın böyle olmadığı anlaşılırsa
Zaten böyle olduğu anlaşılırsa, söyledik, kimin
kusuru varsa biz onun haddini bildiririz. Olayın böyle olmadığı
anlaşılırsa, aynı değerli gazetemiz iki gün
üst üste, aynı puntolarla bu manşetleri atacak mı atmayacak
mı, mesele buradadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN
ÖREN (Manisa) Atmasını istiyorsanız kanun çıkarın!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) O gazete beş senedir sizinle çalışıyor,
beş senedir sizi destekliyor.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Dolayısıyla, değerli
arkadaşlarım, bir mesele de çok önemlidir değerli arkadaşlar,
bu yüce çatının altında konuşma yapan herkes, bakanı,
milletvekili, her kimse, mutlaka, gerçekleri araştırıp,
yorumlarını ona göre yapmalıdır. Aksi takdirde,
yarın hepimiz mahcup olabiliriz ve bu yüce çatının altındaki
hangi arkadaşım olursa olsun, muhalefetten, iktidardan
veya icraya gelmiş olan bizler mahcup olursak, bu hiçbirimiz
için iyi olmaz. Yani, böyle meseleleri toplumda hiç böyle bir problem
yokken, hizmetlerle alakalı, ülkede hiç böyle problemler yaşanmazken,
böylesine, kamuoyunun huzuruna, önceden savcılığını
ve hâkimliğini birlikte yaparak, hükmünü birlikte vererek getirmek,
kanaatimce doğru değildir değerli arkadaşlarım.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Bakan, böyle bir olay olmadı
mı diyorsunuz? Onu öğrenmek istiyoruz. Böyle bir olay olmadı
mı?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Sayın milletvekillerim, çok
net olarak size söyledim ne olduğunu.
HASAN
ÖREN (Manisa) Size gelen bilgilere göre!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Böyle bir olay olmadı mı?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Orada, Konyada, bir yavrumuzun
bir tıbbi işlemiyle ilgili olan, o işlemi yapan bir hekim
var. O işlemi yapan hekimle birlikte, o yavrumuzun ultrason
filmini çekmesi gereken arkadaşlarımız var. Şimdi,
bunu soruşturuyoruz. Hata, ultrasonu çekmesi gerekenlerde
olabilir. Hata, bu işlemi yapan ve bütün bu meselelerin kamuoyuna
yansımasına sebep olan
ATİLA
KART (Konya) Sayın Bakan, biraz evvel hüküm koydunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
arkadaşımızda da
olabilir. Bütün bunları, bu teftiş sonucu ortaya koyacak.
ATİLA
KART (Konya) Biraz evvel hüküm koydunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Ben, şimdi, ne onları ne
de ötekileri suçlamıyorum, ancak, şunu söylüyorum: Bu hastanede
yaptığımız incelemeler, türbanla çalışan
bir personelin var olmadığını bize gösterdi, zaten
böyle bir şey mümkün değil.
AHMET
IŞIK (Konya) Yok Sayın Bakanım, türbanla çalışan
kimse yok.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Zaten böyle bir şey mümkün değil.
Kaldı ki, tekrar ifade ediyorum: Değerli arkadaşlarım
ATİLA
KART (Konya) Yönlendirme yapıyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
olayın ne olduğundan
çok, nasıl yansıtıldığı, insanların
kafasında hangi imajın uyandırılmaya çalışıldığı
önemli burada. Koca koca manşetler atıyoruz. Bir gün de yetmiyor,
iki gün atıyoruz. Biz, ilgili gazete olarak, ülkenin gündemini
iki gün bununla meşgul etmek için bir çabanın içerisindeyiz.
Ama, hangi gerçeğin arkasında bu çabanın içerisindeyiz?
Önemli olan budur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Sayın Bakan, sizin lehinize çok manşetler
atıldı orada.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Değerli arkadaşlar,
Sağlıkta Dönüşüm Programımız, insanımıza,
başörtülü, başörtüsüz, Müslüman, Hristiyan
ATİLA
EMEK (Antalya) Hiç oralara girme Sayın Bakan.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
şu etnik kültürden, bu etnik
kültürden demeden, hepsini insan bilerek
ATİLA
KART (Konya) Kürsüden talimat veriyorsunuz.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla)
hepsini insan olduğu için
aziz bilerek, bundan böyle de daha kaliteli ve mükemmel bir sağlık
hizmeti sunmak için çalışmalarına devam edecek. Böyle
bir program yürütüyoruz. Bu programa Türk halkı layıktır,
bu programa insanımız layıktır ve bu programı,
Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri başarabilecek güçtedir.
Ben, bütün bu program süresinde meseleyi
BAŞKAN
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) On dakika uzattı konuşmayı,
on dakika! Bana da bu süreyi vereceksiniz.
BAŞKAN
Konuşturmuyorsunuz! Niye vereyim?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkanım.
büyük
bir hassasiyetle ele alarak, Sağlıkta Dönüşüm Programımızın
bu noktalara gelmesinde gayreti olan bütün sağlık çalışanlarına,
ebesinden hemşiresine, doktorundan teknisyenine bütün değerli
mesai arkadaşlarıma, Türk halkının huzurunda ve
siz değerli milletvekillerimizin huzurunda özellikle teşekkürü
bir borç biliyorum ve bütçemizin bütün milletimize hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Saygılarımla. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sekizinci
turda son söz, şahsı adına, bütçenin aleyhinde Ordu Milletvekili
İdris Sami Tandoğduda.
Sayın
Tandoğdu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Sayın Başkan, son konuşmacı
olarak, Sayın İçişleri Bakanıma ve Sayın
Sağlık Bakanına cevap verme gereği oluştuğundan,
on dakika bir uzatma isteyeceğim herhâlde.
BAŞKAN
Vaktinizi istediğiniz gibi kullanırsınız, kime
cevap verirsiniz kime vermezsiniz, o bizim sorunumuz değil.
Buyurun.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) Beşer dakikadan on dakika süre verin.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Evet. Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2007 mali yılı bütçe
görüşmelerinde Sağlık Bakanlığı bütçesi
üzerinde aleyhte söz almış bulunmaktayım. Fakat, konuşmalarıma
başlamadan evvel, Sayın Sağlık Bakanıma bir
şey söylemek, bir cevap verme gereğini hissediyorum. Bu,
hem Türkiye Cumhuriyetinin 70 milyon insanı için hem kendim
için hem partim için.
Sanki,
bu 70 milyon insan sıtma, kızamık aşısı, verem
aşısı, tifo ve dizanteriyle sağlık problemini
hallediyor. Sanki bu memlekette hiç kalp hastası yok. Bu memlekette
halk sağlığıyla ilgili hiçbir çalışma
yok. Bu memlekette ortopedi vakası yok. Bu memlekette sağlık
sorunu yok. Sadece aşıyla işi bitirdi ve en sonunda da
ilaçla devam etti. Şimdi, ilaçla konuşmamı ben de
bağlayacağım, ama, tabii, konuşmama başlamadan
evvel, söylediğim gibi, bu cevaplarımdan dolayı zaman
isteme hakkım olağandır.
Sayın
İçişleri Bakanına söyleyeceğim bir şey var:
Şu anda Türkiyede asayiş berkemal ve -Kemal Anadol Ağabeyle
aynı şeyi söylüyoruz- hiçbir şey yok, hiçbir vaka yok,
hiçbir olay yok. Sayın İçişleri Bakanımızın
izahlarından sonra, huzur içinde evimize, sokaklarımıza,
hanımlarımızla, çocuklarımızla, okullarımıza
rahat rahat gidecek. Hiçbir problemi olmayan bir Türkiye(!) Çok teşekkür
ediyorum Sayın İçişleri Bakanım!
Şimdi,
tabii, Sayın Sağlık Bakanının, şu anda,
2004, 2005, 2006 yılları bütçedeki konuşmaları
elimde, hepsini inceledim, inceliyorum, karşılaştırıyorum
ve etüt çalışmalarını, proje çalışmalarını,
yaptıklarını ve yapacaklarını pembe bir tablo
içerisinde ortaya koydu. Çok enteresan. Takdir ettiğimiz tarafları
var. Devamlı övündüğü, SSKyla devlet hastanelerini birleştirme
olayı, SSK hastalarının ilaç kuyruklarını bitirme
olayı, teşekkür ediyorum. Kendisine hakikaten teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu, altyapı
hazırlıklarını yapmadan, aceleden getirilen
Bu
problem hâlâ çözülememiş durumdadır ve sıkıntısı
devam etmektedir, bu reform değildir, eksik bir reformdur, eksik
bir sağlık dönüşümüdür.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Reform ama.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Artı, aynı şekilde,
kendisini buradan da uyardım, Komisyonda da uyardım, mecburi
hizmeti kaldırdığı zaman Bu mecburi hizmeti kaldırdığınız
için sizi tebrik ediyorum, ama, altyapı hazırlıklarını
yapmadan kaldırıyorsunuz, bunun hesabını iyi yapın
Sayın Bakan. dediğimde, Yaptık, hazırladık.
dedi, altı ay sonra mecburi hizmeti tekrar getirdi. İşte,
o nedenle çocuklarımız tıp fakültesine girmiyor. O
nedenle, çocuklarımız istediği ihtisası yapamadıkları
için, branşlarına giremedikleri için tıp fakültesine
girmiyor. Ben bir doktor olarak, iki tane çocuğumu tıp fakültesine
sokamadım. Neden? Sizin yanlış uygulamalarınızdan,
geçmişteki yanlış uygulamalardan dolayı. Çocuk
Göz mütehassısı olacağım. diyor, ihtisas imtihanına
giriyor Sen anestezi uzmanı olacaksın. Çocuk diyor ki
Ben kalp cerrahı olacağım. İmtihan neticesi kendisine
bildiriliyor: Sen cildiyeci olacaksın. O nedenle çocuklarımız
tıp fakültesine girmiyor. Bunları siz de biliyorsunuz.
Bunları düzeltmeye de hiç yanaşmadınız ve hâlâ da
o koltukta oturuyorsunuz. Ben sizin yerinizde olsam, bir gün bile
oturmam.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Onu ÖSYMye söyle.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Bütün hastanelerdeki sınavları
kaldırdınız. Vandan, Kayseriden, Erzurumdan 200 tane
uzman hekimi şef ve şef yardımcısı yaptınız.
Ne hakla yapıyorsunuz? Bunlar benim güvendiğim insanlardır,
bunlar benim sevdiğim akrabalarımdır. diyerek, hiçbir
imtihana tabi tutmadan şef yaptınız.
Saha
koordinatörleri ilan ettiniz. 7 bin dolar maaş verdiniz, saha
koordinatörleri yaptınız doktorları. Kimdir bunlar?
AKP yandaşları ve akrabaları. Sağlıkta dönüşüm
bu mu, sağlıkta reform bu mu? Soruyorum ben size.
1
Temmuz 2006 tarihinde bir tebliğ yayımladınız; hastalara,
hastaya göre vaka. Özel hastanelerin artması karşısında,
özel hastanelerin meydana getireceği sıkıntıları
size anlatmamıza rağmen hiç üzerinde durmadınız,
değerlendirme yapmadınız. Sizi uyardık, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak uyardık, bir doktor milletvekili olarak
uyardım. Dedim ki: Bunun önünü eğer kesmezseniz, başı
ağrıyanın faturası 5 milyar lira gelir, ayak
tırnağından rahatsız olan bir kişi özel hastaneye
gittiğinde, eğer bunu denetlemezseniz, 3 milyar lira, 5
milyar lira fatura gelir size; MRından, tomografisinden bütün
kan tahlillerine kadar. Ama, bize inanmadınız. Ne yaptı?
IMFnin emriyle, Maliye Bakanının emirleriyle bu tebligatı,
bu tebliği yayımladınız ve durdurdunuz. Yani,
Sağlık Bakanlığının davulu sizin boynunuzda,
tokmağı Maliye Bakanında ve IMFde ve bunu da hâlâ devam
ettiriyorsunuz.
Görüntüleme
cihazlarında dönen yanlışlıkları veyahut da
kayırmaların hesabını, İstanbulda olan 11 tane
ihaledeki dönen dolapları siz de biliyorsunuz, ben de biliyorum
ve durduruldu.
Mecburi
hizmet kuralarında yapmış olduğunuz yanlışlıkları
defalarca size uyardık. Televizyon kameralarını götürdüm,
bütün yanlışlıkların hesaplarını sizin
önünüze koydum, inanmadınız ve kalkıp bütün halkın
gözünün içine bakarak, Onların yan dal ihtisaslarından
dolayı istedikleri yere gitme hakları var. dediniz. Yok
böyle bir şey! Yok böyle bir şey!
ALİM
TUNÇ (Uşak) Kendi kendinize ne güzel konuşuyorsunuz yahu!
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Nerede var böyle bir şey? Ben
de şaşırıyorum zaten. Şimdi size burada soruyorum.
O bilgisayarla, o noter huzurunda, o torpillileri nasıl istediği
yere verdiniz, ben hâlâ anlayamıyorum, değerlendiremiyorum.
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Öyle bir şey olmamıştır.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Ya, olmaz olur mu? Bunları ben
belgeleriyle ortaya koydum.
Performans
diyorsunuz, 6-7 milyar lira maaş alıyor doktorlar. diyorsunuz.
Ben, daha, meslektaşlarımdan bir tanesinden 6-7 milyar lira
maaş aldığını, ne gördüm ne duydum. Nereden
çıkartıyorsunuz bu 6-7 milyar lirayı? Kim almış?
(AK Parti sıralarından gürültüler) Doktorların aldığı
para maksimum
Uzman hekimlerin aldığı para ortada,
bordroları orada.
SSK
faturalarının komikliği karşısında müfettiş
gönderiyorsunuz ve o faturaları da ödüyorsunuz. Ben örnek vereyim
isterseniz, tutanaklara geçmesi için söylüyorum: Erkek hastada
vajina ameliyatından bahsediliyor. Yetmiş yaşındaki
hastaya penis uzatmasından bahsediliyor. Bir yaşındaki
çocuğa gebelik testi yaptırıyorsunuz. Bu mu sağlıkta
performans? Bu mu sağlıktaki dönüşüm? Sağlıktaki
reform dediğiniz bu mu?
Sağlık
Bakanlığı, yargı kararlarının hiçbirine
uymuyorsunuz. 700 tane hastanenin başhekimini değiştirdiniz.
Dönen arkadaşlarımızın hiçbirini, hukukun göndermiş
olduğu insanları, göreve döndürmediniz. Bu konuyla ilgili
Sayın Müsteşar sekiz ay cezaya çarptırıldı,
hapse girmek mecburiyetinde, ama, kendisi hakkındaki savunmalarınızdan
dolayı, maalesef, içeriye atılamıyor.
Sağlık
ocaklarını kapatıyorsunuz. Ultrasonda ve CTde,
MRda randevu vermiyorum. diyorsunuz, Anadoluda her tarafta randevu
veriliyor. Dışarıdan hizmet aldığını
söylüyorsunuz. Dışarıdaki almış olduğunuz
hizmetleri denetleme mekanizmasını çalıştırmıyorsunuz.
Çernobil
Karadenizde kan ağlıyor bütün hastalar. 10 hastanın
8i kanserli diyorum. Geldiğim günden bu yana Karadeniz Bölgesinde
bir araştırma komisyonu kurulması için Sağlık
Bakanlığına baskılarımı hiçe saydınız.
Ben orada, sağlık ocaklarında bu işi halledeceğim.
dediniz, oraya tabelalar astınız Kanser araştırma
merkezleri diye. İçeride doktoru yok, ebesi yok, ama maalesef
tabelası var, onunla övünüyorsunuz.
Zatürre
Kalkıyorsunuz, burada, sıtmadan bahsediyorsunuz,
aşılardan bahsediyorsunuz. Şu anda zatürreden
yılda 600 bin tane hasta oluyor ve bu 600 bin hastanın 60 bin
tanesi ölüyor. Bununla ilgili ne tedbir aldınız? Niye anlatmıyorsunuz
burada? Sadece, çocukların kızamık aşısından
bahsediyorsunuz?
Tüp
bebek
Tüp bebek yaşını yirmi üçle otuz dokuz arasında
sınırlandırıyorsunuz, üç defa denemeden ikiye
düşürüyorsunuz ve burada da kayırmacılığı
yine ön plana çıkararak ağzınıza burnunuza bulaştırdınız.
ALİM
TUNÇ (Uşak) Eskiden var mıydı? Şimdi eleştiriyorsunuz.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Ve de kalkıyorsunuz 10 bin tane
bir kitap basıyorsunuz, 10 bin tane, 70 milyar lira para vererek,
protokol gereği de bütün seksen bir ile dağıtıyorsunuz.
Mademki protokol olarak dağıtıyorsunuz bunu, bu dağıtmış
olduğun bu kitapçıkta Sayın Cumhurbaşkanımızın
ve Atatürkümüzün de resmi olması lazım. Hayır, yok. Sadece
Tayyip Erdoğanın, Sayın Başbakanımızın
ve kendi resmi var.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) 10 tane kitap basılmış
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Ve bu kitabın içeriğinde
de hiçbir şey yok. Kaç bin tane basmış? 10 bin tane. Kimin
parasıyla, kimin parasıyla basıyor, kendi paranla
mı basıyorsun?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Hepimizin
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Hepinizin parasıyla basıyor.
Bu
bastırmış oldukları, bunların hesabını
Hastanelerde
başhekimler
diyorsunuz
muayenehanesini kapatacak
başhekimlik yapacak. İşte, kepazeliği; daha bu
bizim bildiklerimiz, basında çıkanlar. Benim bildiklerimi
size söylediğim zaman siz diyorsunuz ki bana Şikâyet dilekçesini
yazsın vatandaş savcılığa gitsin, savcılık
da bana fakslasın, ben ceza vereceğim. Yahu, çocuk mu kandırıyorsunuz?
Hangi vatandaş kalkar da kendisine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tandoğdu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Sayın Başkan, lütfen!..
Sayın Başkan, lütfen!..
BAŞKAN
Evet, bir dakikalık süreniz başladı.
Buyurun.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Şimdi, en önemli konu, ilaca
girdiniz. Şu anda elimde, Amerikada 10-11 Temmuz 2000 tarihinde
yayınlanan Amerikan Akademi Oftalmoloji Derneğinin yayınlamış
olduğu bir dergi var. Bu dergide, bu kitapta ilaçlar hakkında
ve Türkiyedeki ismi avastin olarak geçen ve sarı nokta hastalığında
kullanılan
MUZAFFER
BAŞTOPÇU (Kocaeli) Bize göster, bize anlat.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Peki, size gösteriyorum.
Tabii,
gazeteleri filan kabul etmiyor Sayın Bakan, ama bu, bir Amerikan
tıp mecmuası.
Sevgili
arkadaşlarım, bu sarı nokta hastalığında
kullanılacak olan enjektör, avastin ilacı, kanser tedavisinde
kullanılan bir ilaç, ama, Amerikada ve Avrupada kullanılan
hastanelerde çok güzel neticeler alınmış, araştırmalar
yapılmış, göz hastalıklarında da kullanıldığı
ortaya çıkmış ve hasta başı 50 milyon lira karşılığında
her ay yapılan bu iğnenin kullanılmaması için bütün
üniversitelere ve hastanelere Sayın Sağlık Bakanı
genelge gönderiyor: Bu, eş değer olan bu jenerik ilacı
kullanamazsınız. diyor. Ne kullanacak?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Tandoğdu, teşekkür ediyorum.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Bir dakika
BAŞKAN
Uzman bir hekim olarak saatlerce burada konuşabilirsiniz.
Ama, bizim süremiz çok sınırlıdır.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Hayır Sayın Başkanım
Sayın Başkanım, teşekkür edeceğim.
BAŞKAN
Hayır, teşekkür ederim efendim sizlere, sağ olun.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Sayın Başkanım, bitiriyorum
cümlemi.
Sayın
Bakan, bu genelgeyle alacağı ilacın ismini yazıyor.
O ilaç kaç lira biliyor musunuz? 1,5 milyar lira.
BAŞKAN
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Sayın Başkanım
BAŞKAN
Sayın Tandoğdu, teşekkür ediyorum sizlere.
Şimdi
sorulara geçiyoruz.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Sayın Başkanım, lütfen
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) Sağlık önemli Sayın Başkanım,
bakın tansiyonu yükselir.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Sayın Başkanım
BAŞKAN
On dakika süreyle soru on dakika süreyle cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) Konuştukların fındık
kabuğunu doldurmaz.
BAŞKAN
Ekrana girmiş olan arkadaşlarımıza sırasıyla
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Devamla) Bütçenin, sağlık bütçesinin
hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
sabahki turda da yaptığımız gibi birer dakika
süreyle söz hakkı vereceğim.
Sayın
Arvas, buyurun.
MALİKİ
EJDER ARVAS (Van) Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
HARUN
AKIN (Zonguldak) Bir dakika gitti Sayın Başkan.
BAŞKAN
Ben ilave ederim o vakti efendim.
Buyurun.
MALİKİ
EJDER ARVAS (Van) Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın
İçişleri Bakanıma bir sorum olacak.
Değerli
Bakanım, terör mağdurlarıyla ilgili yasa tasarısı
Meclisten geçtikten sonra, o tarihten bugüne kadar bu mağdurların
zararlarının ne kadarını karşıladınız
ve geri kalanını ne zamana kadar hedeflediniz bunların
zararlarını karşılamayı? Bununla ilgili
bilgi verirseniz memnun olurum.
İkinci
sorum: Sayın Bakanım, bu köye dönüşle ilgili çalışmalarınız
var. Bugüne kadar kaç köye, ne kadar köye dönüş yapıldı?
Bununla da ilgili bilgi verirseniz memnun olurum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN
AKIN (Zonguldak) Sayın Başkan, arkadaşın ismi yoktu
listede.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Arvas.
MALİKİ
EJDER ARVAS (Van) İkinci sorum, delaletlerinizle, değerli
başkanım
BAŞKAN
Sayın Arvas
Sayın Arvas, süreniz tamam, teşekkür ederim.
MALİKİ
EJDER ARVAS (Van)
ikinci sorum
BAŞKAN
Sayın Arvas, otomatiğe bağladık. Lütfen, süreniz
tamam.
MALİKİ
EJDER ARVAS (Van) Sayın Bakanıma bir sorum olacak.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Evet,
Sayın Doğan, buyurun efendim.
MUHARREM
DOĞAN (Mardin) Teşekkür ediyorum.
Sorum
Sayın Sağlık Bakanımıza.
Efendim,
Sayın Erinin de ifadelerine göre, açıklamalarına göre,
Mardinde yol, su, elektrik götürecek köyün kalmadığını
göstermektedir. Teşekkür ediyorum.
Şu
anda, Gün Hastanesi olarak hizmet veren Gün Hastanelerimizin
sağlık personeli eksiğini tamamlayacak mısınız?
İkinci
sorum: İktidarın görevi mahrumiyet bölgelerini ortadan
kaldırmaktır. Dört yıldır iktidarsınız ve
mahrumiyet bölgelerini kaldıramadığınıza
göre, son beşinci yılda bu mahrumiyet bölgelerini ortadan
kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Doğan.
Sayın
Işık, buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sorum
Konyadan Sayın Bakanım.
Çok
yakından takip edip büyük destek verdiğiniz Beyhekim
Sağlık Kompleksinde -Konyada- bölge hastanesi ile akıl
ve ruh hastalıkları hastanelerinin fiziksel yapımları
tamamlanma aşamasına gelmiştir. Size müteşekkiriz
Sayın Bakanım. Fakat, yüzde 97si tamamlanmış bölge
hastanesinin hizmete geçebilmesi için, kurucu başhekim ve
başhekim yardımcılarına yönelik kadroya ve atanmalarına
gereksinim duyulmaktadır. Ayrıca, tefrişat için ödeneğe
ihtiyaç vardır. Akıl ve ruh hastalıkları hastanesinin
ise yüzde 87 oranında fiziksel yapımı tamamlanmıştır.
Burada da acilen ödeneğe ihtiyaç duyulmaktadır.
Diğer
taraftan, yap-işlet-devret modeliyle hayata geçecek olan bölge
eğitim hastanesine yönelik çalışmalar hangi aşamadadır?
2,5
milyon Konyalı hemşehrim, her üç hastaneyle ilgili de değerlendirmenizi
beklemektedir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Kandoğan
Yok.
Sayın
Akın
HARUN
AKIN (Zonguldak) Evet, Sayın Başkan, sorumu Sağlık
Bakanıma yöneltmek istiyorum.
Sayın
Bakan, sağlıkta büyük değişim yaptığınızı
iddia ediyorsunuz. Sağlıkta ben uzman değilim. Soracağım
soruyu bizzat yaşadım ve şahit oldum, ciddi bir rahatsızlık
yaşadım. Bu neticeyle, soracağım sorunun içinde
bizzat bulundum.
Sayın
Bakan, Türkiyede kemik iliği nakli yapılması, gerekenin
çok altında yapılıyor. Nedeni de, yetişmiş
eleman azlığı ve ekip işi. Böylece, bu problem ortayken,
yetişmiş hematoloji uzmanlarını mecburi hizmete
gönderiyorsunuz. Lösemi, biliyorsunuz, siz de sağlıkçısınız,
uzun süren tedavisi olan ve aksilik olduğu zaman da senelerce
süren bir hastalık. Böyle ciddi bir sorunun uzman doktorunu mecburi
hizmete tabi tutuyorsunuz, çalışma şartlarının
olmadığı yerlere gitmek zorunda kalıyor. İhtiyacı
olan hasta, burada, doktorsuz ve kaderiyle baş başa kalıyor.
Yan dal uzmanlık tüzüğünün acilen çıkmasını
istiyor işin uzmanları; böyle söylüyorlar, çıkarılması
gerektiğini söylüyorlar. Bu konuda sizin bir çalışmanız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Otomatik kesiliyor, benim yapacağım bir şey yok, devre
dışı kalıyorsunuz.
Sayın
Kart
ATİLLA
KART (Konya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık
Bakanına iki sorum olacak.
Birincisi:
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
Başbakanlık ve Sağlık Bakanlığı Teftiş
Kurulu Başkanlıklarına muhtelif tarihlerde yazdığı
belgelere göre, bazı hastane yetkilileri ve ecza depoları
yetkilileri hakkında suç duyurusu yapılmıştır.
Bu olayın doğal sonucu olarak da, bu işin içinde Sağlık
Bakanlığı bürokratlarının da olduğu yolunda
bulgular vardır. Bu suç ilişkilerinden birisini teşkil
eden 8 trilyon 311 milyar Türk lirası tutarındaki zararın
tahsili için tazmin davası açılması gerektiği Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından ısrarla bildirildiği
hâlde, bu davalar neden açılmamaktadır? Neden Başsavcılığın
ve Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının
raporlarının gereği yapılmayarak, bu işin sorumlusu
durumunda olan Sağlık Bakanlığı bürokrasisinin
incelemesine itibar edilmektedir?
İkinci
sorum: 9 Eylül 2006 tarihine kadar başhekim yardımcılarının
uzman olması gerektiği hâlde
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Arkadaşlar, ben üzüntümü beyan ediyorum, çünkü otomatik kesiliyor.
Sayın
Kaptan, buyurun.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Sağlık Bakanına sormak istiyorum: Basında yer aldığı
kadarıyla, Konyadaki tıp skandalında, ameliyatı
yapan doktorun bayan doktorların röntgen çekmediklerine dair
yazdığı rapor bir aydır hastanın dosyasında
durduğu hâlde, başhekim niye soruşturma açmamıştır?
İkinci
soru: Mağdur genç hasta Doktor kadın olduğu için röntgenim
çekilmedi. diyor, ameliyatı yapan doktor ise Ben, rapora yazdıklarımın
arkasındayım. diyor. AKP ve Hükûmet Yok böyle bir şey.
diyor, röntgeni çeken doktorların arkasında duruyor. Siz,
Sağlık Bakanı olarak hastanın arkasında duruyor
musunuz? Duruyorsanız, başhekimi, soruşturmanın
selameti için niye görevden almıyorsunuz soruşturma bitinceye
kadar?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) Teşekkür ediyorum.
Sayın
İçişleri Bakanı, PKKnın yayın organı Roj
TV, Danimarka üzerinden yürüttüğü yayınlarında, PKK
terörüne destek veren, terörü körükleyen ve terörün halk kitleleri
nezdinde psikolojik destek bulmasını hedefleyen yayınlarına
devam etmektedir. Hükûmetinizin, terör örgütünün yayın organı
Roj TVnin kapatılması için Danimarka Hükûmeti nezdinde yaptığı
girişimler hiçbir sonuç getirmemiştir. Roj TVnin kapatılması
için işletebileceğiniz etkin bir hukuk mekanizması
yok mudur?
İki:
Dünyanın en çok gezen hükûmeti olan Hükûmetinizin başta
Başbakan olmak üzere çok sayıda siyasi yetkilisi, sürekli
Avrupa ülkelerine ziyaretler yaparak Avrupalı politikacılarla
görüşmelerine rağmen, Roj TVnin yayınlarının
yasaklanması doğrultusunda bir etkiye neden sahip değilsiniz?
Üstelik Ülkemizin dünyada itibarını yükselttik. diye
övünüyorsunuz.
Diğer
bir sorum: Denizlerimiz yoluyla mülteci kaçakçılığı
son yıllarda büyük boyutlara ulaşmış ve Türkiye,
dünya haritasında, insan kaçakçılığının
ana noktalarından birisi hâline gelmiştir. Hükûmetinizin
döneminde bu konuda hangi etkin önlemler yürürlüğe konulmuştur?
Diğer
bir soru
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Baloğlu
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Sağlık
Bakanına soruyorum: Geçen hafta Antalyada otuza yakın
sağlık ocağını gezdim. Sizin çizdiğiniz
çerçeveyle gerçek hiç çakışmıyor. Ama, öncelikle, o
zor şartlara rağmen çalışan hemşireleri, doktorları,
ebeleri kutluyorum.
Soru
bir: Sağlık ocaklarını standarda kavuşturacak
mısınız?
Soru
iki: Sağlık ocaklarında çalışanların çalışma
koşullarını ve ücretlerini ne zaman düzenleyeceksiniz?
Soru
üç: Yeşil reçete bedellerini sekiz ay sonra bile ödemediğiniz
eczacıların sırtından propaganda yapmak fırsatçılığını
ne zaman sona erdireceksiniz?
Soru
dört: Sağlık ocaklarının duvarlarını partinizin
propaganda broşürü veya panosu gibi kullanmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?
Sayın
İçişleri Bakanına soruyorum: Antalyanın Alanya
ilçesinin Beyreli köyü susuzdur. Muhtara Sen muhalefet milletvekillerinden
su için destek istedin. Bu nedenle köyüne su gelmeyecek. denilmesini
içinize sindirecek misiniz? Üç yıldır niye savsaklıyorsunuz?
Beyreli köyünün sorunu, sizin açınızdan sorunu, size oy
vermemesi midir? Bu nasıl KÖYDES?
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Baloğlu.
Sayın
Emek
ATİLA
EMEK (Antalya) Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
İçişleri Bakanımıza sorumu soruyorum: Sayın
Bakan, SİNPAŞın iştiraki SAF Gayrimenkul, İstanbul
Acıbademde konut alanı olarak görünen arsa, 182 bin metre
kare araziyi 26 milyon dolara satın alıyor. SİNPAŞ
araziyi aldıktan sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesi,
SİNPAŞın başvurusu üzerine, konut alanını
ticari alan hâline getiriyor ve 1 olan emsal 2ye çıkıyor.
Bu şekilde, benzeri görülmemiş, emsalsiz bir kıyak yapılıyor,
364 bin metre kare inşaat yapılacak duruma getiriliyor.
Şimdi, SİNPAŞın ekstra kârı 365 milyon doları
buluyor.
Basında
manşetlerden verilen bu haberler doğrultusunda, yolsuzlukla
ilgili sorumlular ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri
için başlatılan bir soruşturma var mıdır, yoksa
bir soruşturma başlatılması düşünülmekte midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
Teşekkür ederim Sayın Emek.
Evet,
soru sorma işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
bakanlar, cevapları nasıl vereceksiniz efendim?
İlk
önce İçişleri Bakanımız Sayın Abdülkadir Aksu
Bey.
Buyurun
Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; öncelikle terör mağdurlarıyla,
bu mağdurlara ne kadar bugüne kadar ödemeler yapıldı
konusundaki soruyu cevaplamaya çalışacağım.
Bildiğiniz
gibi, terör ve terörle mücadeleden doğan zararların karşılanması
amacıyla illerimizde komisyonlar kuruldu. Komisyonlar çalışmalarını
devam ettiriyor ve süre içinde, buraya, geçenlerde bir yasa getirdik;
oylarınızla, bu çalışmalar bir yıl daha uzatıldı.
Bugüne kadar komisyonlarca sulha bağlanan dosyalardan, yani
anlaşma sağlanan dosyalar için toplam talep edilen miktar
238 milyon 691 bin YTLdir. Biz bugüne kadar, bu talep edilen miktarın
170 milyon 769 bin YTLlik kısmını ödemişiz. Geriye
kalan 67 milyon 922 bin YTL için de Maliye Bakanlığımızdan
talebimiz var. Bu ayın sonu veya ocak ayı içerisinde de bu geri
kalan paralar da ödenmiş olacak.
İkinci
soru, Köye Geri Dönüş ve Rehabilitasyon Projesiyle ilgili.
Bildiğiniz gibi, bu proje önemli bir sosyal projedir. Çeşitli
nedenlerle, köyünü, kentini, arazisini terk etmiş insanların
tekrar köylerine geri dönmeleri için başlatılmış
bir projedir. Bu projeyle, geri dönmek isteyen bu köylü vatandaşlarımız
için de ayni ve nakdî yardımlar yapılmakta. Bunun dışında,
köyün temel altyapıları da gözden geçirilmekte; yol, su,
telefon, elektrik, okul, sağlık ocağı gibi sosyal donatı,
köyün müşterek kullandığı alanlar için de paralar
harcanmaktadır. Bakanlık bütçesinden ödenenler var, Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından
ödenenler var. Tarım Bakanlığımızın bunların
hayatlarını orada idame ettirebilmeleri, sürdürebilmeleri
için yardım ettiği çeşitli projeler var, arıcılık,
hayvancılık, projeleri var. Bir de çeşitli kamu kurum
ve kuruluşlarının yapmış olduğu temel
altyapılar var. Bütün bunların yanında, sadece Bakanlık
olarak, İçişleri Bakanlığı olarak bugüne kadar
köye geri dönüş yapan -ki, hep söylüyoruz, iki gün önce burada
yine Terörle Mücadele Yasası uzatılırken sorulmuştu,
o gün de rakamı vermiştim- şu ana kadar tespit edilen
24.036 hane, 145.358 nüfus köye geri dönüş yapmıştır.
Bu amaçla, bunlara ödenen toplam para 49 milyon 912 bin 558 YTL ayni,
10 milyon 162 bin 530 YTL nakdî olmak üzere, toplam 57 milyon 75 bin 88
YTL yardım yapılmıştır bu vatandaşlarımıza.
Efendim,
PKKnın yayın organı olan Roj TVnin kapatılmasıyla
ilgili, Hükûmet olarak, bizzat Sayın Başbakanımızın,
Adalet Bakanımızın ve benim, hem belgelerle beraber,
ilgili ülkenin, ben İçişleri Bakanına, Adalet Bakanımız
Adalet Bakanına ve Hükûmet olarak Sayın Başbakanımız
ve Dışişleri Bakanımız ilgili hükûmet kuruluşlarına
da bunun kapatılmasıyla ilgili tekliflerimiz, yazılarımız,
belgelerle birlikte gönderilmiştir ve yine, bütün dış
gezilerimizde ve katıldığımız toplantılarda,
bizzat Sayın Başbakanım, hatırlarsanız, bir
basın toplantısında Roj TV muhabiri orada olduğu
için çıkarın demiş, çıkarmadıkları için
kendisi basın toplantısını da terk etmişti.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz
de katıldığımız toplantılarda diğer
ülkelerin yetkililerine, içişleri bakanlarına, adalet
bakanlarına ve hükûmet yetkililerine, Roj TVnin kime hizmet ettiğini,
nasıl PKK/KONGRAGELin yayın organı olduğunu, belgelerle,
bilgilerle bildiriyoruz ve bu konuda gayretli ve şiddetli bir
çalışma içerisindeyiz.
Şimdi,
efendim, bir başka soru, deniz yoluyla insan kaçakçılığı.
Bizim -biraz önce de burada ifade ettiğim gibi- üzerinde gerçekten
ciddiyetle durduğumuz ve mücadele ettiğimiz bir olay ve
insan kaçakçılığıyla ilgili mücadelemiz yüzündendir
ki, insan kaçakçılığı yapan organize suç örgütleri
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Süre toplam on dakika mı, yoksa
bakanlar onar dakika mı konuşacaklar?
HASAN
ÖREN (Manisa) Sayın Başkan, Sağlık Bakanından
cevapları alamayacağız.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) Ee, siz değil
Başkan beni ikaz etsin. Lütfen dinleyin.
BAŞKAN
Buyurun Sayın Bakanım.
İÇİŞLERİ
BAKANI ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) İnsan kaçakçılığıyla
ilgili, hem Sahil Güvenlik Komutanlığımızın
hem jandarmamızın hem polisimizin yapmış olduğu
çalışmalar, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın,
yasa dışı göç hareketleri bütün dünyada yaşanan
olaylar olmasına rağmen titizlikle üzerinde durduğu
olaylar. Bu çalışmalardan sonra bugün, insan kaçakçılığı,
göçmen kaçakçılığı yapan organizatörler rotalarını
değiştirmişlerdir. Türkiyenin dışında,
dıştaki kara sularından bu insanları veya ya Karadenizin
kuzeyinden ya Akdenizin güneyinden Asya, Avrupa ülkelerine götürmeye
gayret ediyorlar ve yakalananlar; zaman olsa da, birkaç yılda
yakaladığımız göçmen kaçakçısını
ve bu işi yapan organizatörleri
Binlerce, 5 binin üzerinde de
organizatör yakalanmış, suç örgütü elemanı.
BAŞKAN
Sayın Bakanım
HASAN
ÖREN (Manisa) Sözlü sorular olduğunda Sayın Bakan yirmi
dakika konuşma hakkınız var. Gelin, Mecliste konuşun.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, geri kalan kısımda da Sağlık
Bakanımız cevap versinler.
Buyurun
Sayın Bakanım.
Sağlık
Bakanımız sorulara cevap verecek arkadaşlar.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Teşekkür ediyorum değerli
Başkanım.
BAŞKAN
Arkadaşlar, Sayın Bakanı bir dinleyelim.
Buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Doğanın sorusuna
cevaben şunu ifade etmek isterim: Mardinde Gün Hastanelerimizin
elbette ihtiyaçlarını gidererek, onları mükemmel
hizmet eder hâle getireceğiz.
Mahrumiyet
bölgelerinin ortadan kaldırılması hususunda da, bizim
bu dört yıl içerisinde beşinci ve altıncı bölge illerimize
yaptığımız personel desteği ve yatırım
desteği, gerçekten birçok il açısından cumhuriyet dönemiyle
kıyasladığımızda, bütün cumhuriyet döneminde
yapılan hizmetlere denk hizmetler yapılmıştır
bu süre içerisinde. Çünkü, bu bölgelere gerçekten rehabilitasyon
için çok önem verdik.
Sayın
Işık, Konya Devlet Hastanesi, 250 yataklı hastanemiz
için 2006 yılında toplam 20 milyon 128 bin YTL bir ödenek gönderdik.
Bu hastanenin inşaatını 2007 yılının ilk
üç ayı içerisinde bitirerek hizmete açacağız.
Konya
Akıl ve Ruh Sağlığı Hastalıkları Hastanesi
de yüzde 80 ölçüsünde. Bunun da ödeneğini 6 milyon YTL olarak
göndermiş durumdayız. Bunu da 2007 yılı sonuna kadar
tamamlamayı planlıyoruz.
Karatayda
da -Konyada- 400 yataklı bir eğitim-araştırma hastanesi
için takas veya kamu özel ortaklığı yöntemiyle bir çalışmanın
içerisindeyiz.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) Sayın Bakan, yaptıktan sonra
satacak mısınız?
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Sayın Akın, geçirdiğiniz
rahatsızlıktan sonra, şu anda bu güzel, sağlıklı
hâlinizle aramızda olduğunuz için öncelikle memnuniyetimi
ifade edeyim. Çok haklısınız, kemik iliği nakli, yetişmiş
insan gerektiriyor. Ben, aşağı yukarı on iki
yıl boyunca, Doğu Anadolu Bölgesinin tek referans merkezi,
çocuk sağlığı hastalıklarında tek referans
merkezinde, hematoloji ve onkoloji hastalarına, kanserli
çocuklara baktım; ne demek olduğunu işin, çok iyi bilirim.
Bu,
yan dal eğitimi alıp da mecburi hizmete gönderilen arkadaşlarımızı,
bölge hastanelerimize gönderiyoruz. Örneğin, Diyarbakıra
gönderiyoruz, Vana gönderiyoruz, Erzuruma gönderiyoruz. Yani,
o bölgede aşağı yukarı bu hizmetleri almak ihtiyacı
olan 2 milyon, 3 milyon nüfusun ihtiyacını karşılamak
için gönderiyoruz. Biz de sizin gibi, ümit ediyoruz ki, önümüzdeki
yıllarda, yan dal eğitimi almış arkadaşlarımızın
sayısı artırılacak. Bu da, yine, YÖKle birlikte
yapmamız gereken bir iş. Böylece, inşallah, problemleri
biraz daha kolay yenebileceğiz.
Sayın
Kart, daha önce de buna benzer soruları yöneltmiştiniz,
hassasiyetinize teşekkür ediyorum. Ancak, şunu özellikle
ifade etmek isterim: Başbakanlığımızın
teftiş ve Sağlık Bakanlığımızın
teftiş sonuçlarını cumhuriyet savcılığına
suç duyurusunda bulunan, Sağlık Bakanlığımızdır.
Bu süreç böyle başlamıştır. 8 trilyon liranın
bir firmaya ait olan 3 trilyon Türk lirasını tahsil etmiş
durumdayız. Diğer, tahsil edilmemiş miktarlar için de,
bunu Hazineye yazarak tahsil edilmesini, eğer tahsil edilmezse
de tazmin yoluna gidilmesini sağlamak için gayret ediyoruz. Aslında,
bu görev doğrudan Sağlık Bakanlığımızın
değildir; çünkü, bunu, bilirsiniz, Hazine avukatları takip
eder bu alacakları, ama, yine de biz, meseleyi hassasiyetle takip
ediyoruz, bundan sonra da takip edeceğiz. 3 trilyon liralık
bir miktarının geri ödenmesini de sağlamış durumdayız.
Sayın
Kaptan, bu, yine, Konyayla ilgili bir soru sordunuz. Bir başhekimin
burada soruşturma sırasında görevden alınıp
alınmamasına, oradaki müfettişlerimiz karar vereceklerdir.
Böyle bir ihtiyaç duyarlarsa, bize teklif ederler, biz de görevden alırız,
ama, sonuç itibarıyla, biraz önce bu işin detaylarını
zaten ifade etme imkânını bulmuştum, ama, biz burada hiç
kimseyi korumuyoruz, tekrar söylüyorum. Sadece, ön yargının
ve önceden yargısız infazın doğru olmadığını
ifade ediyoruz ısrarla. Kiminse burada hata, onu da ortaya koyacağız.
Eğer işin bu tarafına bakarsanız, bu meselenin ortaya
çıkmasında bir rapor yazarak, ameliyat notu yazarak bu
işi gündeme taşıyan meslektaşımız için,
ilgili hasta Ben, doktorun muayenehanesinde muayene oldum. diye
ilk gün müfettişlerimize ifade vermiştir. Basına da
böyle yansıdı, biliyorsunuz. Oysa, bu arkadaşımızın
muayenehanesini bildirim olarak kapattığı ve muayenehanesiz
olarak performans ek ödemesi aldığını biliyoruz.
Dolayısıyla, soruşturma şimdi bunları da ortaya
çıkaracak. Nereden bu problem kaynaklandı, bunların
hepsini görmüş olacağız.
Sayın
Baloğlu, sağlık ocaklarımız, gerçekten, standart
açısından çok iyileşti, ama eksikler olabilir, özellikle
binalar itibarıyla; eski binalar da var. Çalışanların
koşulları da çok iyileşti. Bakınız, 2002
yılında 600 milyon YTL ek ödeme dağıtmış
Sağlık Bakanlığı, bugünün parasıyla, 600
milyon YTL. Bugün -2006 için söylüyorum- 2 milyar 700 milyon YTL ek ödeme
dağıttık. 2002de 600 milyon lirayı bugünün enflasyon
rakamlarıyla yükseltirseniz 900e falan ulaşıyor. Bugün
için 900e baliğ olabilecek bir rakamı, biz, 2 milyar 700 milyona
çıkarmış ve bunu çok değerli meslektaşlarımıza,
doktorlarımıza, oralarda çalışan hemşire-ebelerimize
dağıtmış durumdayız.
Bu
sağlık ocaklarının duvarlarında propaganda
falan yok. Bir dönüşüm programı
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Var. 1 numaralı, 4 numaralı,
5 numaralı, 21 numaralı sağlık ocaklarının
fotoğraflarını getireceğim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Milletvekilim,
kuşkusuz ki, bir dönüşüm programı, ne yaptığının
iletişimini elbette halkıyla yapacaktır, yapmak onun
en tabii hakkıdır.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Parti propagandasını
parti panolarınıza asacaksınız, devlet kurumlarına
değil.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Tekrar söylüyorum, bu, Türkiye
Cumhuriyetinin bir başarısıdır.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Devlet kurumlarına asamazsınız.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Milletvekilim, bununla
siz de gurur duymalısınız. Bununla, siz de, şu yüce
çatının altında milletin vekili olarak siz de iftihar
etmelisiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyetinin başarısıdır.
(AK Parti sıralarından Bravo sesleri, alkışlar)
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) Devlet parasıyla parti propagandası
yapılmaz. Bu, yanlış olur. Bunun hesabı sorulur sizden.
BAŞKAN
Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı; teşekkür ederim.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Değerli Başkanım,
bitiriyorum, bir cümleyle bitiriyorum.
BAŞKAN
Lütfen
Buyurun.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) Yan dal, uzmanlık ve pratisyen
tabiplerin mecburi hizmet kuraları, Türkiye Cumhuriyeti Noterler
Birliğinin Bilgi İşlem Daire Başkanlığının
yaptığı programla, şeffaf olarak, münavebeyle noterlerce
yapılmaktadır ve Sayın Tandoğdunun bu husustaki
televizyondaki iddiasının tekzibi de yakında televizyonda
yayınlanacaktır.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla, sekizinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Sağlık
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
15- SAĞLIK
BAKANLIĞI
1. Sağlık
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 32.740.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 314.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 520.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 6.547.273.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 608.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.581.455.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sağlık
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sağlık
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 5.290.386.073,55
- Toplam Harcama : 6.769.153.704,38
- Ödenek Dışı Harcama : 1.663.047.395,64
- İptal Edilen Ödenek : 184.260.263,15
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 58.490.895,46
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sağlık
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.19 - HUDUT
VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.781.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 99.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.000.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 89.551.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 95.431.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B) cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Vergi Gelirleri 76.800.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 627.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 573.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 78.000.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Malî Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 106.357.470,00
- Toplam Harcama : 32.317.079,55
- İptal Edilen Ödenek : 74.040.390,45
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 21.266.536,94
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B C E
T V E L İ
Lira
- Bütçe tahmini : 52.152.000,00
- Yılı tahsilatı : 150.628.598,33
BAŞKAN
(B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Hudut
ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10-
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
1.
İçişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.025.245.450
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 78.196.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.302.550
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 76.000.000
TOPLAM 1.181.744.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.
İçişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
İçişleri
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 1.067.551.027,00
- Toplam Harcama : 1.029.021.792,89
- Ödenek Dışı Harcama : 3.087.126,49
- İptal Edilen Ödenek : 41.616.360,60
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
İçişleri
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.82- EMNİYET
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1. Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 168.303.700
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 330.600
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.773.066.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 3.494.300
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
09 Eğitim Hizmetleri 206.768.100
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.151.963.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 3.966.706.999,10
- Toplam Harcama : 4.298.502.508,51
- Ödenek Dışı Harcama : 462.644.008,05
- İptal Edilen Ödenek : 130.675.622,66
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek: : 20.729.492,65
BAŞKAN (A) cetvelini kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Emniyet
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.81- JANDARMA
GENEL KOMUTANLIĞI
1. Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.137.341.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 3.137.341.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 2.362.418.383,40
- Toplam Harcama : 2.242.796.441,60
- Ödenek Dışı Harcama : 87.949.421,99
- İptal Edilen Ödenek : 207.518.522,29
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 188.819.525,97
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Jandarma
Genel Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
10.83- SAHİL
GÜVENLİK KOMUTANLIĞI
1. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 229.933.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 229.933.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2. Sahil Güvenlik
Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
(A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
(YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 177.203.563,94
- Toplam Harcama : 149.586.865,36
- Ödenek Dışı Harcama : 5.164.593,83
- İptal Edilen Ödenek : 32.781.292,41
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 7.095.140,10
BAŞKAN
(A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.07- TÜRKİYE
VE ORTA DOĞU AMME İDARESİ ENSTİTÜSÜ
1. Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.017.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 150.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 1.487.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.654.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 600.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 4.054.000
BAŞKAN Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.654.000
BAŞKAN
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türkiye
ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece, Sağlık Bakanlığı,
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri
Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsünün 2007 yılı
bütçeleri ile Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2005 mali yılı
kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını
temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, programa göre kuruluşların
bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek
için, 20 Aralık 2006 Çarşamba günü saat 11.00de toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Sizlere
ve bizleri izleyen değerli vatandaşlarımıza hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
22.26