DÖNEM: 22 CİLT: 141 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
39uncu
Birleşim
21 Aralık 2006 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.-
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil'in, Türkmenistan Devlet Başkanı
Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov'un vefatı nedeniyle
ailesine, Türkmenistan halkına ve Türk dünyasına başsağlığı
dileyen konuşması
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
l.-
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
ile 2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler
ve İdareler Kesinhesap Kanunu
Tasarıları (1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı:
1269, 1270, 1271)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.-
Dışişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Dışişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
B) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI
1.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET
KURUMU
1.-
Rekabet Kurumu 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE KURUMU
1.-
Millî Prodüktivite Kurumu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
E) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.-
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1.-
Türk Akreditasyon Kurumu 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.-
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.-
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
İ) TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
J) TARIM REFORMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1.-
Çevre ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Çevre ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
M) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Orman Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Orman Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
N) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.-
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL ÇEVRE
KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.-
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Onur Öymen'in, Dışişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşma sırasında
bazı ifadelerinin yanlış anlamalara neden olduğuna
ilişkin açıklaması
VI. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, yabancı ülkelerdeki
ceza ve tutukevlerinde bulunan Türk vatandaşlarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/18560)
2.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN'ın, Düzce'de hayvancılıkla
uğraşan bir kooperatifin sorunlarına ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19005)
3.-
Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, bazı ürünlerin fiyatlarına
ve çiftçilerin alım gücüne ilişkin sorusu ve Tarım ve
Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19006)
4.-
Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN'ın, tarımsal desteklemelere
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKER'in cevabı (7/19007)
5.-
Edirne Milletvekili Nejat GENCAN'ın, çeltik ithalatına
ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi EKER'in cevabı (7/19008)
6.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarımsal ve
Kırsal Kalkınma Ödeme Kurulu kurulmasına ilişkin
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/19009)
7.-
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN'ın, Niğde-Çiftlik'te
don afeti mağduru patates üreticilerine ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19010)
8.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, kuru meyve kokteyli üretimi
ve ihracatına ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/19011)
9.-
İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, kütlü pamuk üretimindeki
kalite ve verim kaybının telafisine ilişkin sorusu
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19012)
10.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, bazı vakıf eserlerinin
onarım ve restorasyon çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/19048)
11.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, dış temsilciliklerdeki
personel sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/19230)
12.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, idari kadrolara yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/19231)
13.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, statülerine göre personel
sayısına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı
(7/19232)
14.-
Hatay Milletvekili Sadullah ERGİN'in, Sayıştay'ın
Hatay ilinde yaptığı bazı denetimlere ilişkin
sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail
ALPTEKİN'in cevabı (7/19648)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 11.00'de açılarak altı oturum yaptı.
Genel
Kurulu ziyaret eden Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili'ye
Başkanlıkça "hoş geldiniz" denildi.
2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeli Daireler ve İdareler
Kesinhesap Kanunu Tasarılarının (1/1252; 1/1236,
3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270, 1271) görüşmelerine
devam olunarak;
Millî
Savunma Bakanlığı,
Ulaştırma
Bakanlığı,
Denizcilik
Müsteşarlığı,
Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı,
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü,
Devlet
Su İşleri Genel Müdürlüğü,
2007
yılı bütçeleri ve 2005 mali yılı kesinhesapları
ile;
Savunma
Sanayii Müsteşarlığı,
Telekomünikasyon
Kurumu,
Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü,
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu,
Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü,
Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu,
Maden
Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
2007
yılı bütçeleri;
Kabul
edildi.
İstanbul
Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu, Antalya Milletvekili Nail
Kamacı'nın, konuşmasında, ileri sürmüş olduğu
görüşlerden farklı görüşleri kendisine atfetmesi nedeniyle,
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin
Börü'nün, konuşmasında, Grubuna sataştığı
iddiasıyla,
Birer
açıklamada bulundular.
21
Aralık 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 11.00'de toplanmak üzere, birleşime 23.50'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Türkân Miçooğulları
Burdur
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 52
II. - GELEN
KÂĞITLAR
21 Aralık
2006 Perşembe
Tasarı
1.-
Şans Oyunları Hasılatından Alınan Vergi, Fon
ve Payların Düzenlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/1284) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi : 20.12.2006)
Teklif
1.-
Mersin Milletvekili Mustafa Özyürek ve 40 Milletvekilinin; 2499
Sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile 6762 Sayılı
Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/913) (Adalet; Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.12.2006)
Rapor
1.-
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Seyahat Acentaları ve Seyahat
Acentaları Birliği Kanunu ile Turizmi Teşvik Kanunu
ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Tezkeresi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonu Raporları (1/1257) (S. Sayısı:
1305) (Dağıtma tarihi: 21.12.2006) (GÜNDEME)
21 Aralık
2006 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 11.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39'uncu Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) OTURUM
BAŞKANLARININ KONUŞMALARI
1.- TBMM
Başkan Vekili Nevzat Pakdil'in, Türkmenistan Devlet Başkanı
Türkmenbaşı Saparmurat Niyazov'un vefatı nedeniyle
ailesine, Türkmenistan halkına ve Türk dünyasına başsağlığı
dileyen konuşması
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, konuşmalara
başlamadan önce, Türkmenistan Devlet Başkanı Türkmenbaşı
Saparmurat Niyazov, bu sabah, yani, gece saatlerinde, 01.00 sıralarında
Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Ailesine, tüm Türkmenistan
halkına ve Türk dünyasına başsağlığı
diliyorum, başımız sağ olsun.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2005 Mali Yılı Genel ve
Katma Bütçe Kesinhesap Kanunu Tasarıları üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
Program
uyarınca, bugün, iki tur g örüşme yapacağız.
On
birinci turda, Dışişleri Bakanlığı, Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite
Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu,
Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı, Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236, 3/1139; 1/1237, 3/1140) (S.Sayısı: 1269, 1270,
1271) (x)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET
KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE KURUMU
1.- Millî Prodüktivite
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
(x) 1269, 1270, 1271 S.
Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 15/12/2006 tarihli
33'üncü Birleşim Tutanağına eklidir.
E) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU
1.- Türk Akreditasyon
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Sayın
milletvekilleri, turda yer alan bütçelerle ilgili soru sormak isteyen
milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar sorularını
sorabilmeleri için şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan
sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir.
Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar
yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri
kabul edilmiş olacaktır.
Tur
üzerindeki görüşmeler bittikten sonra soru sahipleri ekrandaki
sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır.
Soru sorma işlemi on dakika içinde tamamlanacaktır, cevap
işlemi için de on dakika süre verilecektir. Cevap işlemi
on dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için
sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.
Soru
sorma için, diğer günlerde olduğu gibi, arkadaşlarımıza
bir dakikalık süre verilecektir, bir dakika içerisinde mikrofon
kendiliğinden kapanacaktır.
Bilgilerinize
arz ederim.
On
birinci turda grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Anavatan
Partisi Grubu: Züheyir Amber, Hatay Milletvekili; Selami Yiğit,
Kars Milletvekili.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu: Onur Öymen, İstanbul Milletvekili; Mehmet
Vedat Yücesan, Eskişehir Milletvekili; Vahit Çekmez, Mersin
Milletvekili; Özlem Çerçioğlu, Aydın Milletvekili; Kazım
Türkmen, Ordu Milletvekili; Atila Emek, Antalya Milletvekili.
AK
Parti Grubu: Yaşar Yakış, Düzce Milletvekili; Hasan Murat
Mercan, Eskişehir Milletvekili; Ahmet Edip Uğur, Balıkesir
Milletvekili; Ahmet Rıza Acar, Aydın Milletvekili; Zafer
Hıdıroğlu, Bursa Milletvekili; Hasan Anğı,
Konya Milletvekili.
Şahısları
adına: Bütçenin lehinde, Hüseyin Kansu, İstanbul Milletvekili;
aleyhinde, Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, arkadaşlarımızın
konuşma dakikalarına göre hesaplanarak -çünkü, bazen
çok bölüyor partiler konuşma sahibi olacak milletvekillerini-
duruma göre arkadaşlara, konuşma dakikalarına göre
ek süreler vereceğim. Bu süreleri arkadaşlarımızın
çok olumlu kullanmalarını ve ısrar etmemelerini istirham
ediyorum. Çünkü, arkadaşlar konuşmalarını kendi
süreleri içerisinde tamamlasınlar ve ek bir süre verilmeyeceğini
bilgilerinize arz ediyorum. Bu hususta herhangi bir tartışma
falan yaşanmamasını da istirham ediyorum.
İlk
konuşmacı, Anavatan Partisi Grubu adına Hatay Milletvekili
Züheyir Amber. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, Dışişleri
Bakanı yok.
BAŞKAN
- Saygıdeğer arkadaşlarım, Hükûmeti temsilen Sanayi
ve Ticaret Bakanı Sayın Ali Coşkun Bey buradalar.
Sayın
Amber, yirmi dakika mı konuşacaksınız efendim?
ZÜHEYİR
AMBER (Hatay) - Evet.
BAŞKAN
- Evet, Sayın Selami Yiğit de yirmi beş dakika.
Sayın
Amber buyurun.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2007
yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesi
üzerine Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi Grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, iktidar, dış politikanın her
alanında daha aktif bir tutum izlemeye başlamış
bulunduklarını ifade etse bile, ben ve Grubum bu görüşe
katılmamaktayız. Hükûmetin bu sorumluluk bilinciyle
dış politika konularında sürekli bir atılım
içinde olduğu doğrudur; ancak, win win, yani "kazan kazan"
politikası yürütüldüğü iddia edilen alanlarda, artık,
kazı kazan politikası gözlemlenmektedir.
Avrupa
Birliğinin tüm direktifleri yerine getirilmekte, ancak,
Hükûmetin işine ve çıkarına gelmeyen yerlere çekince
konmaktadır. Tıpkı tüm sendikaların karşı
çıktığı Avrupa Sosyal Şartına koydukları
çekinceler gibi.
Avrupa
Birliğinin dayatmalarını, ülkemizde demokrasi gelişecek
diye harfiyen yerine getireceksiniz, ancak, Hükûmet olarak sizi
zorda bırakacak şartlara, ülkenin şartlarını
gerekçe göstererek, çağdaş toplumların sahip olduğu
bu değerlere çekince koyacaksınız. Avrupa Birliği
İlerleme Raporu'nda "Avrupa Birliği ile uyum sağlayalım"
diye onların istediği bütün değişiklikleri hemen
hemen yapıyorsunuz; ancak, bu değişiklikler onların
tüm talepleri bağlamında gelmiyor, iktidarınız
tarafından seçilerek Parlamentoya getiriliyor. Kendi felsefenize
uygun olanları Parlamentoya taşıyor, uygun görmediğinizi
Parlamentoya taşımıyorsunuz.
Yolsuzluklar
bağlamında, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nun
birkaç yerinde çok açık bir şekilde milletvekili dokunulmazlığına
değiniliyor, bunun, yolsuzluklarda çok önemli bir unsur olduğu
ifade ediliyor, bunun arkasında sağlıklı bir siyasal
iradenin var olmadığı da ifade ediliyor, ancak, Sayın
Bakan, bununla ilgili bir çalışma bugüne kadar yapmış
mıdır? Maalesef, bununla ilgili herhangi bir çalışma
söz konusu değildir. Bu konuyla ilgili dört yıldan beri meydanlarda
söylediğiniz gibi, yasal bir düzenleme gerçekleşmiş
değildir arkadaşlar. Tıpkı, Avrupa Sosyal Şartı'nda
olduğu gibi, Hükûmetin önceliği bu olmadığı
için, yok. Ülke olarak, yolsuzluk bağlamında, Avrupa Birliğiyle
ne tür ve nasıl bir ilişki kuracağız? Avrupa Birliği
İlerleme Raporu'nda ısrarla vurgulanan bu konuda ivedilikle
bir çalışma yapılması kesinlikle gerekmektedir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 25 Mayıs 2006 tarihinde
meydana gelen vahim bir olayı bir kez daha hatırlatmadan geçemeyeceğim.
Sayın Başbakanın, Almanya ziyareti sırasında,
Büyükelçimiz, eski Devlet Bakanımız Sayın Mehmet Ali
İrtemçelik'i, türban krizi nedeniyle halkın önünde azarlaması
son derece çirkin bir olaydı. Bu olayı büyük bir metanet ve
olgunlukla karşılayan Sayın İrtemçelik'in,
18/8/2000 tarihli genelgeye göre hareket edildiğini, bunun tam
tersi bir uygulamanın mümkün olmadığı yönündeki
açıklaması, aslında, kimin, devletini ve yönetilişini
daha iyi anladığını ortaya koymuş oldu. Yaşanan
bu üzücü olay sonrasında beklerdik ki, Sayın Bakan bürokratına
sahip çıkabilsin.
Yine
geçtiğimiz eylül ayında, Hollanda'da yaşanan ve milletvekili
olmak isteyen Türk vatandaşlarımızdan Ermeni soykırımını
kabul etmeleri istenmiş, bunu yerine getirmedikleri için,
milletvekili adayı olamamışlardır. Çok merak ediyorum,
Dışişleri Bakanlığı bu konuda ne yapmıştır?
Yine
bir inşaat firmasının Kazakistan'daki şantiyesinde,
yüzlerce vatandaşımız, işçimiz, Kazaklar tarafından
katlediliyor. Sorumluları hâlen ortada yok. Bunun karşılığında,
Bakanlık, üzüntülerini belirtiyor. Karşımızda,
sürekli üzüntülerini belirten bir Bakanlık bulunmaktadır.
Evet, yeri geldiği zaman üzüntülerimizi ifade edebiliriz,
ama, birçok konuda güçlü bir ülkenin yapması gerekenleri yapmalıyız.
Dış toplumlara şirin gözükmek için, ülkemizi bu kadar pasif
kılmak, sanırım halkımıza yapılan haksızlık
olur. Bu konuda gelinen son nokta ise pazartesi günkü İngiliz
Guardian gazetesine açıklama yapan Fransız diplomatın
ülkemizi Avrupa Birliğinin bir metresi olarak ifade etmesidir
değerli arkadaşlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz üzerindeki baskıların
son zamanlarda giderek yoğunlaştığı
aşikârdır. Özellikle Kıbrıs konusunda, âdeta bir ültimatom
havasında, Türkiye'den beklenen tavizleri yerine getirmemiz
bekleniyor. Bilindiği üzere, dış politikada eğer
bir talebinizin, bir beklentinizin yanına bir de zaman tahdidi
konulursa bunun adı ültimatomdur. Bu ültimatomların içeriğine
bakacak olursak, Avrupa Birliğinin Finlandiyalı yeni Dönem
Başkanı Matti Vanhanen, Türkiye'ye 2006 yılının
Mayıs ayında yaptığı ziyaret sırasında,
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la yaptığı
görüşmede, Avrupa Birliğinin resmî yaklaşımını
açıklayarak "Türkiye'nin tam üyeliğinin gerçekleşmesi
için, Türkiye'nin, gümrük birliğinin getirdiği sorumlulukları
bütün Avrupa Birliği ülkeleri için geçerli hâle getirmesi gerekir;
Güney Kıbrıs da buna dâhildir" demiştir.
2006
Mayıs ayından bu yana gelişen olaylara baktığımızda,
ülkemizin dış politikasının ne kadar teslimiyetçi
bir duruma getirildiğini ve bu diretmelerde engel teşkil
eden tüm aşamaların ortadan kaldırıldığını
üzülerek görmekteyiz. Finlandiya Dönem Başkanının,
Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül'e Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için mesaj göndererek önerdiği:
1)
Maraş'ın Birleşmiş Milletlere devri,
2)
Magosa Limanı'nın Avrupa Birliği gözetimine verilmesi
3)
Direkt Ticaret Tüzüğü'nün uygulamaya konması
4)
Türkiye Gümrük Birliği Protokolü'nün devamı.
Bizden
istenen bu tavizlerin bir kısmı Kofi Annan Planı'nın
bile ilerisindedir, Kofi Annan Planı'nda bile bu kadar
ağır şartlar yoktur.
Peki,
bu tavizler bizden neden istenmektedir? Avrupa Birliğinin, 26
Nisan 2004 tarihinde, hiçbir başka koşul aramadan, ticari
ambargoların kaldırılması kararının hayata
geçirilmesi içindi.
28
Eylül 2006'da Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren,
Türkiye ile Avrupa Topluluğu arasında oluşturulan
Gümrük Birliğinin Uygulanmasına İlişkin Esaslar
Hakkında Karar'ın 3'üncü maddesinin (a) fıkrasında
Güney Kıbrıs Rum kesimi "Kıbrıs" olarak kabul
edilmiş, (c) fıkrasında da, Türkiye Gümrük Bölgesi,
"Türkiye Cumhuriyeti topraklarını, kara sularını,
iç sularını ve hava sahasını kapsayan Türkiye
Cumhuriyeti Gümrük Bölgesi" olarak tanımlanmıştır.
Yani, Türkiye'nin havadan, karadan, denizden tüm gümrükleri Rumlara
açılmış oluyor. Bu konuda gelinen son nokta ise, Güney
Kıbrıs'a bir limanımızı ve havaalanımızı
açmak olmuştur.
Bu
iç acıtan teklif, dört kapısı olan bir evin bir kapısını
hırsıza açmak gibi bir şeydir. Bir liman, bir havaalanı
açılınca, Güney Kıbrıs Rum kesimini tanımamış
mı oluyoruz? Bu teklif abesle iştigal olup, halkımızdan
da gereken tepkiyi görmüştür.
Yukarıda
bahsettiğim Bakanlar Kurulu kararından sonra, Güney
Kıbrıs Rum bandıralı bir gemi ülkemizde istediği
limana rahatlıkla yanaşabilecektir. Hani Güney Kıbrıs
Rum kesimine limanlarımız, hava sahamız kapalıydı?
Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazete'sinde "Kıbrıs"
adı geçiyor. Bir Rum kesimini tanımak değil midir?
Anavatan
Partisi olarak, uluslararası bir sözleşmenin Türkiye Büyük
Millet Meclisinde onaylanmasını bekliyorduk. Ancak, görünen
o ki, Hükûmet, böylesine önemli bir konuyu, Meclisi baypas ederek, Bakanlar
Kurulu kararıyla, yangından mal kaçırırcasına
halletmiştir. Parlamenter demokrasinin tüm kuralları tamamen
göz ardı edilerek, bu kadar önemli bir olayın millî iradeden
kaçırılmasının önümüzdeki dönemde bizi ülke olarak
ne kadar sıkıntıya sokacağı
aşikârdır. Bu konuda, hem Anavatan Partisi olarak hem ulus olarak
hem de KKTC yaşayanları adına "izolasyonlar kalkmadan
hiçbir adım atmayız" deyip de sözünün arkasında duramayan
iktidardan, gerçekçi, tutarlı bir açıklama bekliyoruz.
Şanlı
bir tarihi olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, asla bu tip
siyasi entrikalara alet edilemez ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden,
başka konularda çıkar kazanmak için taviz verilemez.
Gümrük
Birliği Antlaşması'nın yayımlandığı
Resmî Gazete'ye bakarsanız, daha önce kabul edilen anlaşmalarda,
ülkelerin yönetim biçimleri, örneğin, Fransa Cumhuriyeti,
İngiltere Birleşik Krallığı olarak yer
alırken, son kabul edilen anlaşmada, bu yönetim biçimleri
çıkarılarak, sadece Fransa, İngiltere ve Kıbrıs
olarak yazılmıştır. Sanırım, bunun izahını
Sayın Bakan bizlere yapacaktır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, daha önce Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ne konan ambargolar, haksız ambargolardı.
Kıbrıslı Türkleri cezalandırmanın hiçbir gerekçesi
yoktu. Fakat, Türk tarafı, bizim bazı itirazlarımıza
rağmen, Kofi Annan Planı'nı kabul etti. Netice olarak,
Türkler "evet" dedi, Rumlar "hayır" dedi. Hükûmet
de bunun karşılığında, bu ticari ambargoları
kaldırmak için bir tüzük kabul etti. Ardından, Rumlar, çeşitli
oyunlarla, bu tüzüğün hayata geçirilmesini engellediler.
Sayın
Başbakan, geçtiğimiz günlerde, "Ambargolar kaldırılmadan
limanları ve havaalanlarını açmayız" diyor.
Ancak, Hükûmet üyelerinin sözleri daha farklıdır. Bizden istenen
nedir? Magosa Limanı'nı açmamız. Bu Magosa Limanı
niçin önemli? Çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin egemenlik
hakkı ve bunun yanı sıra, bizim Kıbrıs'taki silahlı
kuvvetlerimizin lojistik ikmal merkezidir Magosa Limanı. Bu
meselenin bir askerî boyutu var, bir de stratejik boyutu var, bir de
stratejik boyutu var. Bu kadar büyük tavizleri bizden istemelerinin
nedeni, kendi kararlarını hayata geçirmek içindir. Bu isteğin
sonucunda, Türk tarafının kazanacağı, senede 10
milyon dolardan ibarettir. Bu rakam için, bizden bu kadar büyük bir taviz
istenmektedir. Onurlu bir duruş sergileyip bu isteği yerine
getirmeseydik, Avrupa Birliği çevrelerince ülkemiz hakkında
alınan kararlar bugün alınmamış olacaktı. Anavatan
Partisi olarak, bu gibi suçlamaları, tehditkâr ifadeleri, biz
çok büyük bir tepkiyle karşılıyor ve kınıyoruz.
Türkiye, dış baskılarla, tehditlerle politika yapacak
bir ülke değildir. Bundan önceki dönemlerin dış işleri
politikası hiç bu kadar tavizkâr ve üzüntülü olmamıştı.
Bu gibi sözlere ve açıklamalara Dışişleri Bakanlığının
ve Hükûmetin güçlü bir tepki göstermesini, milletimiz kadar bizler
de büyük bir sabırla bekliyoruz.
Anavatan
Partisi olarak, Kıbrıs'ta kapsamlı bir çözümün, iki tarafın
egemen eşitliğine dayanan bir çözüm olmasına inanmaktayız.
Bu bizim millî davamızdır. 29 Temmuzda Ek Protokol'ü imzalayanlar,
yazılı olarak taahhüt edenler, bunun bedelini ödemelidir.
Şu an için var olan sıkıntılar da buradan kaynaklanmaktadır.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Avrupa Birliğinin son
İlerleme Raporu'nda Türk ordusuyla ilgili görüşler var. Bu
görüşlere baktığımızda, Türk ordusu siyasete
hâkimmiş, Türk ordusu siyasete yön vermekteymiş... Bu
açıklamalara karşılık ne Bakanlıktan ne de
Hükûmetten tepki gelmedi. Dışişlerinin açıklamasına
baktığımızda, bu raporun objektif bir rapor olduğu
ifade ediliyor, yani olumlu bulunduğu ima ediliyor. Türkiye'nin
en yüksek siyasi organı Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Bir
milletvekili olarak hiçbir oylamada, böyle bir baskıyla, ben
şahsen oy kullanmadım. Böyle bir durum yok. O zaman, bunlar
haksız iddialardır ve buna tepki gösterilmelidir. Siz bu
kadar haksız iddialar içeren bir raporu olumlu bulursanız,
sizin de bu iddiayı paylaştığınız anlaşılır
ve öyle yorum yapılır.
Aynı
Rapor'da, Alevi vatandaşlarımızın haklarının
tanınması isteniyor. Peki, bu konuda Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden karar çıkmasını mı bekliyorsunuz?
Alevi vatandaşlarımızın ibadet ettikleri, dua ettikleri,
cenazelerini kaldırdıkları cemevleri neden hâlâ tanınmamaktadır?
Neden, Diyanet İşleri Başkanlığında bu
işlere bakan bölüm hâlen oluşturulmamıştır?
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi açısından milyonlarca Alevi vatandaşımızın
haklarını tanımak bizlerin yükümlülüğü olması
gerekir.
Değerli
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Ermeni
lobisi konusunda Fransa Meclisinin "Ermeni soykırımı
yoktur demek suçtur" kararı almasından bir hafta önce
Fransız Cumhurbaşkanı Ermenistan'ı ziyaret ediyor
ve orada "bence, Türkiye, Avrupa Birliğine üye olmadan Ermeni
soykırımını mutlaka tanımalıdır"
diyor. Dışişleri Bakanlığımız bu konuda
yine çok üzüntü duyuyor. Sayın Başbakandan hiçbir açıklama
yok! Ermeni diasporasının tüm dünyada sürdürdüğü lobi
faaliyetlerine karşın sessiz kalan Dışişleri,
maalesef, Fransa'da bu oylamanın reddini sağlayamamış,
şimdi nereden, nasıl haklı çıkabiliriz mücadelesine
girmiştir. Biraz geç değil mi Sayın Bakan? Ermeni soykırımı
konusunda Türkiye'nin olağanüstü çaba sarf etmesi gerekir.
Bakınız
değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, sinema
dünyasında "Rambo" veya "Rocky" olarak bilinen
Sylvester Stallone -herkesin bildiği, tanıdığı-
Denver Post gazetesine verdiği demeçte, amacının, Ermenilerin
toplu hâlde Türkler tarafından öldürülmesini ve bazılarının
da Fransız gemilerince kurtarılmasını anlatan
"Musa Dağı'nda Kırk Gün" adlı romanı sinemaya
uyarlamak olduğunu açıklamıştır. Romanı
bir uygarlığın tamamen yok edilmesine ilişkin bir
destan olarak özetleyen Stallone, projenin önündeki siyasi zorluklara
değinerek "Türkler bu konuyu seksen beş yıldır
engelliyor" diye açıklama yapmıştır. "Gece
Yarısı Ekspresi" adlı filmin doğurduğu sonuçları
hepimiz biliyoruz, lütfen onu unutmayalım. Eğer bu film çevrilirse
daha da kötü sonuçlar doğuracaktır arkadaşlar.
Dışişleri Bakanlığının, bu ve bu ve
bunun gibi konularda hangi önlemleri ve çalışmaları
yürüttüğünü öğrenmek istiyorum. Bunun için, değerli
arkadaşlar, Türkiye, soykırımına ilişkin tartışmayı
güçlü olduğu alana, yani hukuki plana muhakkak, geç de olsa, çekebilmelidir.
Bu bağlamda, Türkiye, 1915 olaylarının, Birleşmiş
Milletler Soykırımını Önleme ve Cezalandırma
hükümleri uyarınca değerlendirilmesini kabul edeceğini
açıklayabilmeli ve bu amaçla uluslararası tahkim yoluna
başvurabileceğini ivedilikle önermelidir.
Kuzey
Irak'ta en çok vatandaşı rehin alınan, öldürülen ülkelerin
başında geliyoruz arkadaşlar. Gelin görün ki, orada
ölen vatandaşlarımızın cenazesine artık bir
Hükûmet yetkilisi dahi katılmıyor. Bu konuda alınan
tedbirlerin hâlen yeterli olmadığı gözlemlenmektedir.
Kuzey Irak'taki PKK terörünü bertaraf etmek için, Amerika, bugüne
kadar en küçük bir adım atmamıştır. Hâlen, atacağı
vaadiyle bize zaman ve can kaybı verdirmektedir. Amerika
adım atacak diye beklerken her gün şehit cenazelerimiz kalkıyor,
üstelik Sayın Başbakan tarafından da telaffuz edemeyeceğim
bir üslupla bu durum eleştiriliyor.
Özel
temsilci atanması bir çözüm getirmedi. Üç ay oluyor, bir tek teröristi
yakalayıp iade ettiler mi? En başından bu yana söylediğimiz,
daha önce eşine rastlanılmamış bu koordinatörlük
olayı, ülkemize zaman kaybından başka çözüm olmamıştır.
Demek ki, bu tek başına çare değil, buna ivedilikle çare
bulmak bu iktidarın boynunun borcudur.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığın bütçesi
ihtiyaca göre belirleniyorsa, gerçeği pek yansıtmadığı
kanaatindeyim, çünkü gözlemlenen, Bakanlığın ihtiyaçlarının
çok daha fazla olduğudur. Sayın Bakanın, komisyondaki
"Merkezdeki memurların maaşını artıracağız."
açıklamasını memnuniyetle karşıladım.
Umarım bu açıklama askıda kalmaz ve diğer bakanlıklarda
görev yapan memurları da kapsayacak şekilde olur. Yoksa,
hamasi bir söylemden öteye gitmeyecektir. Lakin, bu ücret artışının
yurt dışındaki memurları da kapsaması gerekir.
Hiç değilse, eğitim, öğretim, sağlık gibi konularda
gerekli yardımı yapınız.
Yurt
dışında çalışan diplomatlar arasında, çocuklarına
eğitim yardımı almayan pek nadir ülkelerden biri Türkiye'dir.
Ancak yurt dışında görev yapan diplomatlarımızın
çoğu, neredeyse bütün maaşlarını çocuklarının
eğitimi için harcamaktadırlar.
Bakanlık
hizmetleri olarak bir başka konu ise, yurt dışındaki
temsilciliklerimizin birçoğunun hâlen İnternet erişim
sayfaları yoktur. Ülkemizin tanıtımı, verilen
hizmetler bakımından illaki o ülkeye telefon etmek gerekmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Amber.
ZÜHEYİR
AMBER (Devamla) - Bitirmek üzereyim Sayın Başkan.
Bir
diğer dikkat edilmesi gereken konuyu da özellikle buradan rica
ediyorum. Bazı ülkelerin, ülkemize yönelik İnternet sayfalarında
karalama kampanyalarını yakından takip ederek, gerekli
girişimleri, ciddi yaptırımları gösterelim.
Eğer göstermezsek, Devlet Bakanımız Sayın Ali Babacan'ın
geçen ay Danimarka'da düşmüş olduğu kötü durumlara,
ülkemizin bir büyük başka makamı düşmesin.
Konuşmamın
sonunda, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olması dileklerimle saygılarımı
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Amber.
Anavatan
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Kars Milletvekili
Selami Yiğit.
Sayın
Yiğit, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 2007 bütçesiyle ilgili Anavatan Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sanayi, ülke ekonomisinin gelişmesi ve
uluslararası rekabet gücüne kavuşmasında en temel
dinamiktir. Ülke ekonomisinin gelişmiş ülke ekonomileri
düzeyine ulaşması açısından, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız çok hayati görevler üstlenmek durumundadır,
ancak bütçe rakamlarına baktığımızda, sanayinin
gelişmesinde kritik rol oynayacak olan organize sanayi bölgeleri,
küçük ve orta ölçekli sanayi siteleri, esnaf ve kooperatif birliklerine
artan ölçülerde destek verilmesi beklenen Bakanlığımıza
2007 yılı için ayrılan pay bütçenin binde 15'i kadardır,
yani, 316 milyon 299 bin YTL'dir.
2006
yılında genel bütçenin binde 18'i kadar olan Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının bütçesi, 2007 yılında daha
da kısılacak ve küçülecektir. Sayın Bakanın tüm
gayretlerine rağmen, ülke ekonomimizin gelişimi için hayati
önemi bulunan Sanayi Bakanlığı bütçesinin kısılması,
Hükûmetin ekonomiye, sanayi ve ticaret hayatına bakış
açısının bir göstergesidir. Bu kadar kısıtlı
bir ödenekle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının büyük
kaynaklar gerektiren atılımlarının gerçekleşmesi
mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, 2007 ülke ekonomimiz açısından kritik
bir yıl olacaktır. Avrupa Birliği meselesi, Hükûmetin
kapalı devre politikaları ile belirsiz bir noktaya gelmiştir.
Maalesef, Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinden gizleyerek aldığı
kararlarla, hem Avrupa Birliğiyle ilişkileri iyi yönetemediğini
ortaya koymuş hem de devlet yönetimimizde ciddi güvensizlik
ve kopuklukların temelini atmıştır. Tüm devlet mekanizmalarından
saklı tutulan Hükûmetin (B) planı olarak Avrupa'ya sunduğu
tezin, dış politikamız açısından orta ve uzun
vadede açacağı onarılmaz yaralar vardır. Avrupa
Birliğiyle ilgili ilişkilerdeki tıkanıklığın
geleceğimizi ipotek altına alabilecek tavizlere
rağmen aşılamadığı görülmüştür ve bu
durum, 2007'de zaten kırılgan olan ülke ekonomisi için de ciddi
bir risktir. Hükûmet her ne kadar "seçim ekonomisi uygulamayacağız"
dese de, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler, siyasi
ve ekonomik dengeleri yeni baştan yapılandıracaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; cari açığın
önlenemez bir biçimde büyüdüğünü, artık, bakanlarımız
da açıkça itiraf etmektedirler. Sayın Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif Şener, Plan ve Bütçe Komisyonunda, 2006 yılı
için 22 milyar dolar olarak hedeflenen cari açığın 30
milyar doları aşabileceğini söylemektedir. Ocak-Eylül
2006 arasındaki cari işlemler açığı, geçen
yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 60,
dış ticaret açığı, yine aynı dönem içerisinde
yüzde 32
Son açıklanan rakamlara göre, cari açık bu yılın
ilk on ayında 28 milyar dolara çıkmıştır.
Şu anda yapılan hesaplamalara göre, bu yıl sonuna kadar
cari açık 33 milyar doları ya da 35 milyar doları
aşacaktır. Bu denli büyük bir cari açık, beklenen 390 milyar
dolarlık millî gelirin yüzde 9'unu aşmaktadır.
Hepimizin
düşünmesi gereken bir başka gelişme, cari açığın
önlenemez bir biçimde artması karşısında, aynı
dönemde büyümenin hız kesmesidir. Bu yılın ilk on aylık
döneminde, büyüme hızı, maalesef, tahminlerin ötesinde
düşük çıkmıştır. Merkez Bankası beklentilerine
göre yüzde 5'lere çıkması beklenen gayri safi millî hasıla
artışı yüzde 3 olmuştur. Sektörler içerisinde en
fazla büyüyen, yüzde 20'yle inşaat sektörüdür. Sanayi büyümesi
yüzde 6,4 ile sınırlı kalırken, ulaştırma
ve haberleşme sektörü yüzde 0,9 büyümüştür. Uzun yıllardır
ihmal edilen tarım sektörü, IMF müdahaleleriyle ilgili
sıkıntı içine girmiştir. Bu yılın ilk on aylık
döneminde tarım sektörü yüzde 2 oranında küçülmüştür.
Bu küçülmenin önümüzdeki yılda da süreceği bir gerçektir.
Tarım alanındaki küçülmeyi üreticinin durumu da ortaya
koymaktadır. Buğday, arpa, mısır, ayçiçeği,
pamuk gibi temel ürünlere ne kadar fiyat verilmiş, çiftçinin cebine
ne girmiştir? Ne yazık ki, bu ürünlerin fiyatları da bir
önceki yıla oranla artmamış ya da çok düşük oranlarda
kalmıştır. Akdeniz Bölgesi'nde narenciye ağaçlarda
kalmış, Karadeniz'de fındık elde kalmış,
seçim bölgem Kars'ta dâhil olmak üzere, pek çok yerde şeker pancarı
ekimi azalmış, çiftçi tarlasını ekemez duruma düşmüştür.
Avrupa Birliğiyle uyum adına, tarım alanında yapılan,
çiftçilerimize maliyeti yüksek olan birçok düzenlemeye rağmen,
askıya alınan sekiz başlık içinde tarımın
da bulunması olumsuz bir gelişmedir. Tarım başlığının
askıya alınması her ne kadar Avrupa Birliğinin
Türkiye'nin üyeliğine yaklaşımının iyi niyetten
uzak olduğunu bir kez ortaya koysa da, tarım alanındaki
bu askıya alma sürecinin tarım ve hayvancılığa
dayalı gelişmemizi beklediğimiz sanayi alanını
da olumsuz etkileyeceği bir gerçektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2005 yılının
aynı döneminde yüzde 8 olan büyümenin bu yıl yüzde 3'e
düşmesi karşısında, cari açığın yükselmesi,
ekonominin ne kadar kritik bir eşiğe geldiğimizin
açık bir göstergesidir. Cari açık ve dış ticaret
açığının büyümesi karşısında, Hükûmetin
tek çıkış noktası, gelen yabancı sermaye ile
bu açığın finanse edilebilir olduğudur. Oysa, bu,
ekonomimizin geleceği açısından ciddi bir tehdittir.
Yaşanan
döviz bolluğunun nedeni, büyüme rakamlarına bakıldığında
görülecektir ki, içerideki üretim artışı değildir.
İçeride üretim artışı olmadığına göre,
Hükûmet de başkalarının, yani, yabancıların
dövizini çekerek ekonomiyi sürdürme çaresinin içerisine
düşmüştür. Bu kısır döngünün maliyetini bu yılın
mayıs ayı içerisindeki dalgalanmalar sırasında
yaşadık. Türkiye'de 30 Nisan 2006'da 63 milyar dolar olarak
sıcak para, yani yabancı sermaye, mayıs dalgalanması
sonucunda 48 milyar dolara inmiştir. Yani, bir ay içerisinde
15 milyar dolar ülkemizden çıkmıştır. Bilindiği
gibi, bu kaçış, faizlerin yükseltilmesi ve yabancı
sermayeye vergi teşvikleri gibi düzenlemelerle aşılmaya
çalışılmıştır. Tüm yatırımcılar
için yüzde 15 olan stopaj yerli yatırımcılar için yüzde
10'a indirilmiş, yabancı yatırımcılar için
ise sıfırlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, bu arada, ücretle çalışan, kazancının
yüzde 20'sini vergi olarak ödeyecek vatandaş, yüzde 70'i geçen
dolaylı vergiler altında ezilecek, yerli yatırımcı
dünyanın en pahalı elektriğini ve doğalgazını
kullanacak, küçük tasarruf sahiplerinin bankadaki birikimlerinden
yüzde 15 faiz kesintisi yapılmaya devam edilecek, birikimlerini
hazineye borç verenden yüzde 10 faiz alınacak, yabancıların
faizinden ise yüzde sıfır vergi alınacak. İşte,
değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisinin
adaleti budur.
Değerli
milletvekilleri, bankacılık sektöründe ülke ekonomisini
ileriki yıllarda derinden etkileyecek yabancı sermaye
payı neredeyse yüzde 33'lerin üzerine çıkmıştır.
Sanayiyi ayakta tutan tarım kesimine, esnaf ve sanatkârlara
kredi veren kamu bankalarının hisselerinin yarıdan
fazlasının yabancıların eline geçmesi söz konusudur.
Bu durumda, bankacılık sektöründeki yabancı sermaye
payının yüzde 60'ların üzerine çıkması muhtemeldir.
Böyle bir olasılık, yabancı sermayenin halkımızın
trilyonlarca liralık aktifinin kontrolünü ele geçirmesi demektir.
Bankacılık sektörümüze yabancı sermaye girişi
Avrupa Birliği ülkelerindeki tablonun çok üstündedir. Bu durum,
bir siyasi ya da ekonomik kriz olasılığında yabancı
sermaye eline çok güçlü bir silah vermektedir. Bu gelişme, bankacılık
sektöründe tekelleşmeye yol açacaktır ve bankacılık
sektörüne hâkim olan yabancı sermaye, uygun bulduğu noktada
ülkeyi terk etme konumuna gelebilecektir. Bu da, ekonomik krizleri
etkileyecektir, sektördeki yerli sermaye üzerinde büyük risk
oluşturacaktır ve küçük ve orta ölçekli gelişmeler tamamen
göz ardı edilecektir.
Bu
noktada başka bir olumsuz gelişme de şudur: Geçmiş
yıllarda cari açığı, biliyorsunuz, yurt dışındaki
işçilerimizin gelirleriyle ya da turizm gelirleriyle finanse
edebiliyorduk, ancak, 2002'den bu yana işçi gelirlerinde de büyük
düşüşler olmuştur. 2002'de 2 milyar dolara yaklaşan
işçi gelirleri 2005 yılında 851 milyon dolara inmiştir.
Artık, cari açığın bir bölümünü işçi gelirleriyle
karşılama imkânı ortadan kalkmıştır. Turizm
gelirlerindeki düşüşü de eklersek ülkemiz cari açığı
kendi imkânlarıyla finanse etme olanaklarından giderek
yoksun kalmıştır. Ne yazık ki, Hükûmet, bu tabloya
iyimserlikle yaklaşmaktadır. Hükûmet, geçmiş yıllarda
piyasalara yoğun biçimde giren sıcak para ile cari
açığın finanse edilebileceğini hesaplamakta ve
"finanse edilen cari açık sorun değildir" tezi arkasından
da âdeta uyumaktadır. Bu uyku hâli, 2007 hedeflerine de yansımıştır.
2007 yılına yönelik hazırlanan yıllık programa
göre bu yıl cari işlemler açığının 30,7 milyar
dolar, 2007 yılında da 30,4 milyar dolar olacağı hedeflenmiştir.
Şimdiden, anlaşılan, bu hedefler gerçeği yansıtmamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar büyük ölçeklerdeki sıcak parayı
ülkeye çekmekte başarılı olduk. Bu yıl itibarıyla
yabancı yatırımcının ülkemizdeki yatırımlarının
boyutu 60 milyar doları bulmaktadır. Bu, bir rekordur. Bu
ölçekte sıcak para akışının karşılığı,
yabancı sermayenin, yüzde 200'lere varan yüksek reel faizi, kazancıdır.
Orta ve uzun vadede bu kadar yüksek cari açıkla ekonomik büyümeyi
sürdürmek mümkün değildir. Hükûmet de bunun farkında olmalı
ki, önümüzdeki bir yıl içinde uluslararası mali sermayeyi
Türkiye'ye çekeceğini ummaktadır. Bunun için, IMF ve Avrupa
ile ilişkilerin yabancı yatırımcıyı özendirecek
düzeyde sürdürülmesi kaçınılmazdır. Zaten Hükûmetin
yaptığı da budur. Bu ekonomik göstergeler karşısında
verilen tavizlere rağmen, Hükûmet, IMF ve Avrupa Birliğiyle
ilişkilerin sekteye uğraması olasılığını
düşünmek bile istememekte, devasa cari açık sorununa,
âdeta "benden sonrası tufan" anlayışıyla
yaklaşmaktadır. Cari açığın yabancı sermayenin
sağladığı sıcak parayla finansmanının
ülkemiz ekonomisi üzerindeki yan etkileri son derece olumsuzdur.
Sanayileşmede önemli bir rolü olan imalat sektörümüzün rekabet
gücü azalmış, sektör tamamen ithalata bağlı hâle
gelmiştir. İmalat sanayinin ihtiyacı olan ara mallar,
ithalat yoluyla karşılanmaya başlanmıştır.
Ara malların ithalat içindeki payı, bu Hükûmetin iş başında
bulunduğu dört yıl içerisinde her yıl artmış ve
2002'de 37 milyar dolar olan ara mallar ithalatı, 2006'da 72 milyar
dolara çıkmıştır. Ekonomi büyürken işsizliğin
artmasının, yatırımların azalmasının
nedeni budur. Anlaşılan o ki, 2007 yılında kronikleşen
işsizlik sorununa çözüm getirilemeyecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomik gelişmelerle
ilgili bir başka kaygımı da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Özel kesim, döviz cinsinden açık pozisyondadır. Bu yılın
Ocak-Eylül dönemine göre özel kesimin açık pozisyonu, neredeyse
yüzde 50'ye varan bir artışla, 28 milyar dolardan 43 milyar
dolara çıkmıştır. Büyük özel kuruluşlar, birçok
rakamlarda dövizle borçlanmışlardır. Bunların,
YTL'yle döviz satın alarak borçlarını kapatacak güçleri
yoktur.
Özel
sektör neden dövizle borçlanır? Merkez Bankasının belirlediği
faiz politikası nedeniyle dövizle borçlanmanın maliyeti
YTL'yle borçlanma maliyetinden düşük olduğundan, özel sektör,
dövizle borçlanmayı tercih etmektedir. Özel sektörün dövizle
borçlanması, YTL yüksek değerini korurken sorun değildir;
ancak, döviz yükseldiği takdirde, özel kesim borcunu ödeyemez
duruma düşer. Bu durum da bankaların dışarıya
olan ödemelerinde çok ciddi riskler oluşturur ve fatura eninde
sonunda halkımızın boynuna kalır.
Değerli
milletvekilleri, cari işlemler açığının önlenemez
bir biçimde yükselmesinin yanı sıra, enflasyon konusunda
da ekonomi alarm vermektedir. 2006 yılı başında enflasyon
hedefi yüzde 5'ti, mayıs, haziran dalgalanmalarının
ardından enflasyon beklentisi yüzde 10'ların üzerine
çıktı. Şimdi, bu yıl sonu için, enflasyonun yüzde
9,84 olacağı tahmin ediliyor. 2007 hedefi ise yüzde 4, ama,
bozulan kamu dengesi, enflasyonda yüzde 4'lük hedefin tutturulmasına
ciddi bir engeldir.
Özetlemek
gerekirse, pek çok yapısal sorun yaşayan sanayi ve ticaret
hayatımız, bu yıl sonunda 50 milyar doları bulacak
dış ticaret açığı, 35 milyar dolara çıkacak
cari açık, 80 milyar dolar artan borç stoku, hedeften yüzde 100
sapmış bir enflasyon ve küçülen bir ekonomi tablosuyla karşı
karşıyadır.
Bu
ürkütücü tablo karşısında, bütçesi daha da kısılan
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın 2007 yılı
bütçesini değerlendirmeye çalışacağım. Ülke
kalkınmasının sürdürülmesi için en büyük sorunlarımızdan
biri de bölgeler arasındaki gelişmişlik farkıdır.
Sayın
Bakan, her bütçe konuşmasında, son derece iyi niyetle, geri
kalmış bölgelerin kalkınmalarını teşvik
için bir dizi çalışmalar yaptıklarından söz etmekte,
organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin gelişimine
ilişkin bir dizi rakamlar vermektedir. 5084 sayılı Yasa
çerçevesinde kalkınmada öncelikli il ilan edilen 49 il arasında
gerek gelir dağılımı gerek ulaşım ve doğa
şartları açısından büyük uçurumlar vardır. Gaziantep'ten
Samsun'a doğru bir hat çizecek olursak, bu hattın doğusunda
kalan illerin hiçbirinde sanayi yoktur. Kişi başına
düşen yıllık gelir, Şırnak'ta 700, Ağrı'da
600, Iğdır'da 850, seçim bölgem Kars'ta 800, Muş'ta 700 dolar
civarındadır, ama, kalkınmada öncelikli il ilan edilen
Afyon'da kişi başına düşen yıllık millî gelir
1.300, Tokat'ta 1.400, Çankırı'da 1.200 dolar düzeyindedir.
Tabiidir
ki, yabancı yatırımcı, gelir dağılımının
düşük olduğu, ulaşım imkânlarının son derece
kısıtlı bulunduğu ve doğa şartlarının
çok sert olduğu, taşınmazların bankalar tarafından
ipotek olarak dahi kabul edilmediği doğu ve güneydoğu
yerine, aynı teşviklerden yararlanacağı gelişmiş
şehirlere yakın mesafedeki kalkınmada öncelikli illerde
yatırım yapmayı tercih etmektedir. Bu durumda, yatırımlar,
Düzce'ye, Osmaniye'ye gitmektedir. Doğu ve güneydoğu illeri,
teşviklerden yeterince yararlanamamaktadır.
Bu
noktada, Sayın Bakan, bizlere kalkınmada öncelikli il kapsamında
verilen teşviklerin il il dökümünü vermesini rica ediyorum
ki, bir karşılaştırma yapma imkânını bulabilelim.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da milyarlarca liralık kaynak
aktarılarak kurulan organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi
siteleri bir türlü tamamlanamamakta, tamamlananlar ise boş
kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, bölgelerimiz arasındaki uçurum giderek derinleşmektedir.
Vergi gelirlerinin yüzde 70'ini sanayileşmesi gelişmiş
bölgelerden toplanan vergiler oluştururken, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'ndeki 30 ilden toplanan vergiler, toplam vergi gelirlerinin
yüzde 2'sini bile bulamamaktadır.
Bildiğimiz
gibi, Avrupa Birliği, bölgeler arasındaki eşitsizliğin
giderilmesine büyük önem vermektedir. Avrupa Birliğinin bölgesel
kalkınma stratejisi, yerel girişimcilerin desteklenmesini,
yerel bazda altyapı hizmetlerinin sunulmasını; bölgesel
bazda, işletmelere rehberlik ve destek hizmetleri verilmesini
ve bu işletmelerin ihracata yönelik yapılandırılmasını
öngörmektedir. Geçtiğimiz yıl şubat ayı başında
yasalaşan Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasası, bu
anlamda bakıldığında, bölgeler arası
eşitsizliğin giderilmesi açısından önemlidir.
Kalkınma ajanslarıyla ilgili yapılması gerekenler
iyi anlaşılamadığı gibi, bu konuda devletin
ilgili kurumları arasında koordinasyon eksikliği
bulunmaktadır. Bu anlamda tek uygulama, Mersin bölgesinde
başlatılmıştır. Gerek teşvik uygulamalarında
gerek çeşitli bölgelerdeki altyapı yatırımlarına
ödenek ayrılırken, küçük ve orta ölçekli sanayi sitelerine
destekler verilirken, sanayi ve tarım alanında baz yatırımlar
değerlendirilirken, hatta KÖYDES ve BELDES projelerinde kalkınma
ajansları projeksiyonu unutulmuştur. Bu bakış
açısını değiştirmediğimiz takdirde, kalkınma
ajanslarının akıbeti de, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu kalkınma projelerine benzeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin her fırsatta övgüyle söz ettiği
KÖYDES ve önümüzdeki yıl başlatılacak olan BELDES projeleriyle
ilgili birçok ciddi sıkıntılara dikkatinizi çekmek
istiyorum. Ne yazık ki, bu projeler iktidar partisiyle bağlantılı
yerel yöneticilerin rant kapısı hâline dönüştürülmüştür.
Yerel yönetimler üzerinde denetim zafiyeti ve sağlam bir siyasi
ahlaki yapının yasal zeminin henüz oluşturulamaması
nedeniyle, bırakın baraj, yol gibi büyük yatırımları
gerektiren işler bir kenara, okul tamiratları, hastane temizliği
gibi sıradan işler bile AKP İktidarı döneminde
rant pazarına dönüştürülmüştür. İstanbul'da, Hatay'da,
Çorum'da çıkan pis kokular, Türkiye genelinde yaygınlaşmaya
başlamış, maalesef, seçim bölgem Kars'ta da bu utanç verici
tablonun dışına çıkılmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, küçük ve orta ölçekli sanayiyi teşvik için
bütün hükûmetler büyük gayretler göstermişlerdir; dar imkânlara
rağmen, iyi niyetli küçük ve orta ölçekli sanayi yatırımları
teşvik edilmiştir. Bunların bir bölümü, gerçekten, tüm
riskleri üstlenerek üretime geçmişler, işçi çalıştırmaya
başlamışlar; ancak, küçük işletmelerin düşüş
trendine giren büyüme rakamları karşısında pozisyonu
hiç de iç açıcı değildir. Büyüme, hisse senetleri borsada
işlem gören 220 büyük sanayi kuruluşu için söz konusudur.
Büyük sanayi kuruluşları, net kârlarını yüzde 19
oranında artırmışlardır. Küçük işletmeler
ise, âdeta var olma kavgası vermektedirler. Küçük işletmelerin
üretimleri düşmekte, pazar kaybetmekte, rekabet edebilmek
için fiyatları aşağıya çekmekte ve işçi
çıkarmaktadırlar. Elbette, küçük ve orta ölçekli sanayi
yatırımları önemlidir; ancak, daha da önemlisi, büyük
sanayi kuruluşları karşısında ekonominin
dinamosunu oluşturan küçük işletmelerin rekabet gücünü
koruyacak önlemleri almamız gerekmektedir.
Sayın
Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki açıklamalarından
da anlaşılacağı üzere, kalkınmada öncelikli
illerden, organize sanayi bölgeleri için 4.000'in üzerinde başvuru
olmuş, bunlardan ancak 1.394'üne tahsis yapılabilmiştir,
üretime geçenlerin sayısı ise 359'dur. Sayın Bakanımızın
karamsarlığına katılmamak mümkün değil. Bu
kadar kıt kaynaklarla, bu büyüklükteki talepleri karşılamak,
bunların altyapılarını tamamlayarak hizmete
sunmak mümkün değildir. Anlaşılan o ki, organize sanayi
bölgeleriyle ilgili geçen yıl sözü edilen yasa tasarısının
hâlen Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulamamasında da, kaynak
kıtlığının etkisi büyüktür. Bunun en önemli
somut örneğini seçim bölgem Kars'ta yaşıyoruz. Kars'taki
organize sanayi bölgesinde altyapı çalışmaları
son derece yavaş ilerlemektedir. Bu noktada, Sayın Bakanımıza
ve bürokratlarına teşekkürü bir borç biliyorum; çünkü, seçim
bölgem Kars'ta yapılan hizmetlere, yapılabilecek yatırımara
ilişkin Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü
tarafından hazırlanan dokümanları tarafımıza
iletmiştir. Buna göre, bölgemizde 69 adet sanayi parselinden,
62'sinin tahsisi yapılmış, 32'sinin de üretimine geçilebilmiştir.
Kars merkezinde, Sanayi Bakanlığımızın kredi
desteğiyle 408 işyeri bulunan küçük sanayi sitesinden
247'si bitirilmiş, ne yazık ki, bu işletmelerden ancak
161'i doludur. 2006 yatırım yılı programında
yer alan Kars Besi Organize Bölgesinin tamamlanarak hizmete girmesi,
bölgemiz açısından hayati önem taşımaktadır.
Ancak, ayrılan 6 bin YTL'lik bir ödenekle bu yatırımın
gerçekleşmeyeceğini, üzülerek belirtmek isterim.
Ekonomimizin
bir darboğazdan geçtiği 2007 yılının kritik
bir yıl olduğunu, kaynak sıkıntısını
biliyoruz. Ancak, bölgeler arası gelişmişlik farkının
giderilmesi açısından önümüzdeki yılı da feda etmek
istemiyorsak, kalkınma öncelikli illere ilişkin 5084 sayılı
Yasa'nın yeniden gözden geçirilerek, Kalkınma Ajansları
Yasası çerçevesinde, il, ilçe ve bölgesel olarak öncelikli
sektörlerin belirlenerek, bunların teşvik edilmesine yönelik
projelerin getirilmesi gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kars'ta bir şeker fabrikamızın
da bulunması nedeniyle, şeker sorununa değinmeden
geçemeyeceğim. Biliyorsunuz, son yıllarda nişasta
bazlı şeker kotası artırılarak, şeker
fabrikalarına pancar işleme kapasitelerinin altında
kotalar verilerek, yetersiz taban fiyatları politikalarıyla,
pancar üreticisi, çiftçisi, şeker pancarı üretiminden
uzaklaşma noktasına gelmiştir. Kars'tan örnek vermem gerekirse:
2003 yılında 1.967 olan pancar ekici sayısı, 2006
yılında 953'e düşmüştür, 2003'te 100 bin ton olan pancar
üretimi kotası, 2006'da 80 bin tona indirilmiştir. Kars
Şeker Fabrikasının 2006 yılı kotaları,
üç yeni şeker fabrikasının hizmete girmesi nedeniyle,
2005 yılına göre yüzde 6 düşmüştür. Üstelik,
şeker pancarının 99 bin lira olan fiyatı, maliyet
unsurlarında düşme olduğu gibi, hiç de inandırıcı
olmayan bir gerekçeyle, 89 bin liraya düşürülmüştür.
Kota
uygulamalarına karşı, ne yazık ki, ihraç
imkânı bulamayan (A) kotasındaki stok miktarı da bu
yıl içerisinde 361 ton stok oluşmuştur. Asıl üzücü
olan, yurt dışına satılması mümkün görülmeyen
bu stoklara karşın, 2005 ve 2006 yıllarında tatlandırıcı
ithal etmemizdir. Stoklarda şeker bulunurken tatlandırıcı
ithal yoluna gitmemiz, şeker konusunda doğru bir politika
izlemediğinin göstergesidir.
Bir
de uzun zamandır gündemde olan şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi konusu vardır. Şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi ve bazı fabrikaların kapatılması
geçmiş hükûmetler döneminde de gündeme geldi. Şimdi, Dokuzuncu
Kalkınma Planında da yer almaktadır.
Bu
konuda Sayın Bakana şunları sormak istiyorum: Kalkınma
Planı'nda yer alan biçimiyle, bütün şeker fabrikalarının
özelleştirilmesi konusunda bir takviminiz var mıdır?
Kapatmayı düşündüğünüz şeker fabrikaları
var mıdır, varsa hangileridir? Kars Şeker Fabrikası
hangi kapsamda yer almaktadır?
Bir
sorum da şeker kaçakçılığı konusunda olacak.
Tamamen ihraç amacıyla alınıp üretilmesi gereken, (C)
kotasından üretilip yurt dışında satışa
sunulan 100 bin ton civarındaki kaçak şekerin yakalandığından
ve ilgili firmaların takibe alındığından söz
ettiniz. Ancak, kamuoyuna yansıyan rakamlara göre, kaçak
şeker miktarının 1 milyon ton civarında olduğu
söyleniyor. Burada kaçakçılığın çift taraflı
bir kazancı söz konusudur. (C) kotası şekerin herhangi
bir yerden fabrika teslim fiyatı geçen sene 55 bin lira olduğuna
göre, servet kazandıracak farkı hesaplamak zor gözükmemektedir.
Yani,
kaçakçı, hem ihraç amaçlı ürettiği ürünü ucuza alıp
yurt içinde pazarlamaktadır hem de ihraç etmiş gibi göstererek
devletten teşvik almaktadır.
Şeker
kaçakçılığının önlenmesi konusunda kota ticaretinin
önüne geçilmesi gerekmektedir. Şeker kaçakçılığının
önlenmesi konusunda Bakanlığınızın herhangi
bir çalışması var mıdır?
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin bir başka önemli kaynak kaybı
da akaryakıt kaçakçılığıdır. Vergilerin
yüksekliği nedeniyle, akaryakıt kaçakçılığı
her yıl 2,5 milyar dolarlık gelir kaybına yol açmaktadır.
Akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadele
konusunda Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkili
kılınmış durumdadır. Sayın Bakan da bu konuda
yaptığı çalışmaları Plan Bütçe Komisyonunda
anlatmış, denetimlerin sürdürüleceğini söylemiştir.
Bu konu yıllardır, maalesef, ihmal edilmiştir. Ancak,
benim, akaryakıt kaçakçılığının önlenmesi
konusunda merak ettiğim birkaç soru vardır.
Biliyorsunuz,
akaryakıt kaçakçılığı ile en etkili mücadele
yolu olarak değerlendirilen ulusal marker için daha önce yapılan
ihale iptal edilmiş, son olarak 2005 yılında yapılan
ihaleyi Serem-Petsel konsorsiyumu kazanmış
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yiğit, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız,
üç dakikalık ek süre veriyorum size.
SELAMİ
YİĞİT (Devamla) -
ancak, yüklenici firmanın yükümlülüklerini
yerine getirmemesi nedeniyle bu ihale de EPDK tarafından iptal
edilmiştir. TÜBİTAK, EPDK'nın gerekli kaynağı
sağlaması koşuluyla, cihazların üretimini
sağlayacaktı. TÜBİTAK, 15 Aralık 2006'ya kadar bir
yıllık ulusal marker üretimini tamamlamış olacaktı.
1 Ocak 2007 tarihi itibarıyla ulusal marker uygulaması
başlayacaktır. Uygulamaya geçilmesine günler kala akaryakıt
kaçakçılığının önlenmesinde en etkin rol alacak
olarak düşünülen ulusal marker üretimi ve dağıtımında
ciddi belirsizlikler yaşanmaktadır.
Şimdi,
Sayın Bakanımdan şunları öğrenmek istiyorum:
TÜBİTAK'ın ulusal marker üretimi hangi aşamadadır?
Üretim kapasitesiyle ilgili yıllık ihtiyaç karşılanabilecek
midir? Bu cihazların sağlıklı işleyip işlemediğinin
kontrolü nasıl ve kim tarafından yapılacaktır? Cihazların
firmalara dağıtımı ve kontrolleri nasıl yapılacaktır,
maliyetleri nasıl karşılanacaktır? Bu cihazların
kullanımı ve kullanacak personelin eğitimi nasıl
sağlanacaktır? Bayilerin elindeki stokların kontrolü
nasıl sağlanacaktır? Sayın Bakanımızın
bu konulara açıklık getirmesini rica ediyorum.
Bu
konuda bir başka belirsizlik de Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündeminde bulunan 5015 sayılı Petrol Yasası'nda yapılması
düşünülen değişikliktir. Bu değişiklik tasarısı
yasalaştığında ulusal marker uygulaması
dışında kalan akaryakıtı satan, bulunduran,
satın alan, taşıyan ve saklayanlar iki yıldan
beş yıla kadar hapis ve yüksek miktarlarda para cezalarıyla
cezalandırılacaklardır. Ağır cezalar akaryakıt
kaçakçılığının önlenmesinde önemli bir yol
olarak görülse de uygulamada bazı sıkıntılar yaratacaktır.
Örneğin, bu tasarı yürürlüğe girdiğinde ulusal
marker'ı çaldıran ya da teknik nedenlerle yeterli akaryakıta
yeterli düzeyde marker enjekte edemeyen şirketlerin sahipleri
ve sorumluları ağır hapis ve para cezalarıyla karşı
karşıya kalabileceklerdir. Bu şirketler, şimdi,
ulusal marker'ın teslim alınacağı noktadan enjeksiyon
depolarına kadar Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun
sorumluluk üstlenmesi ve bir geçiş süreci konulmasını
istemektedirler. Akaryakıt kaçakçılığının
önlenmesinde önemli bir adım olan ve 1 Ocak 2007'de uygulamaya
başlayacak olan ulusal marker'dan beklenen yararın sağlanması
için bu belirsizliklerin giderilmesi konusunda Sayın Bakanın
düşüncelerini öğrenmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toplumumuzun en önemli
yapı taşlarından olan esnaf gerçekten zor günler yaşamaktadır;
ancak, bu konuda zamanım yetmediği için üzerinde duramayacağım.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor
hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı İstanbul
Milletvekili Onur Öymen.
Sayın
Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı
bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 11 Aralık tarihinde Avrupa Birliği
Dışişleri Bakanları Konseyinin aldığı
karar, maalesef, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine
ağır bir darbe indirmiştir. Üyelik müzakereleri sürecinde
sekiz başlığın görüşülmesi resmen dondurulmuş
geri kalan tüm maddelerde de daha geçici sonuçlanma aşamasına
gelmeden önce, Türkiye'nin, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin
beklediği tavizleri vermesi şart koşulmuştur. Ayrıca,
21 Eylül 2005 tarihli karşı deklarasyona da atıfta bulunarak,
Türkiye'nin, Güney Kıbrıs'ı Kıbrıs devleti olarak
tanıması talep edilmiştir. 2007, 2008 ve 2009 yıllarında
verilecek komisyon raporlarının değerlendirilerek
Türkiye'nin bu konularda taviz verip vermediğinin tespit edileceği
ifade edilmiş, yani önümüze bir de takvim konulmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, bu kararın anlamı şudur: Hiç
kendimizi aldatmayalım. Türkiye ya Kıbrıs'ı feda
edecektir veya Avrupa Birliğini feda edecektir. Türkiye'nin
üyelik süreci Kıbrıs konusunda vermemiz beklenen tavizlere
sıkı sıkı bağlanmıştır. Türkiye,
Kıbrıs'ta, Avrupa Birliğinin beklediği tavizleri
vermedikçe hiçbir konuda üyelik sürecimizi neticeye götürecek
bir adım atmayacaklarını açıkça ifade etmişlerdir.
Bu
noktaya nasıl geldik? Daha önce de açıklamıştık.
Maalesef, Hükûmetin başından beri Kıbrıs konusunda
izlediği tavizci tutum bu hazin durumun ortaya çıkmasına
yol açmıştır. Genel Başkanımızın, hatırlayacaksınız,
17 Aralık 2004 tarihinde yaptığı uyarıya
rağmen, maalesef, Hükûmet, Ek Protokol'ü Kıbrıs'a da
teşmil edilecek şekilde onaylamayı yazılı
olarak taahhüt etmiştir. Sayın Dışişleri Bakanımız
da, 29 Temmuz 2005 tarihinde bu Ek Protokol'ü onaylamıştır,
imzalamıştır daha doğrusu. O tarihten beri Avrupa
Birliği bize diyor ki: "İşte söz verdiniz, taahhütte
bulundunuz. Hadi gelin, bunu uygulayın. Yoksa, size, şu
şu kısıtlamaları, engellemeleri getiririz."
Değerli
arkadaşlarım, o tarihte Dışişleri Bakanımız
bir deklarasyon yayınladı: "Bizim Kıbrıs politikamız
değişmedi." diyor. O zaman biz uyardık, dedik ki:
"Böyle bir deklarasyonun hukuken hiçbir bağlayıcılığı
yoktur." Nitekim, Avrupa Birliği de yaptığı
açıklamada, bu deklarasyonun hiçbir geçerliliği olmadığını
söyledi, hiç kimseyi bağlamayacağını söyledi.
Bir rezerv koymayı düşünemedik, düşündüyse de yapamadı
Hükûmet. Eğer bir rezerv koysaydı, bunun hukuki bağlayıcılığı
olabilirdi; ama, bir rezerv bile koymamıştır, koyamamıştır.
Şimdi,
diyoruz ki, Avrupa Birliğinin bu tavrına karşı
söyleyebildiğimiz tek şey, Hükûmetin söyleyebildiği
tek şey şudur: "Sizin de yerine getirmediğiniz bir
sözünüz var. O sözünüzü yerine getirirseniz, limanlarımızı,
havaalanlarımızı Rumlara açarız." Gerçekten,
Avrupa Birliğinin yerine getirmediği bir taahhüt var. 26
Nisan 2004 tarihinde, Kofi Annan önerisiyle ilgili, planıyla
ilgili referandumlar sonuçlandıktan sonra, Avrupa Birliği
Konseyi, Kuzey Kıbrıs'a yönelik ambargoların kaldırılmasını
kararlaştırdı ve Komisyona da bunun için görev verdi.
Bundan birkaç gün sonra üye olan Rumlar buna uymak zorundaydılar,
ama, uymadılar ve çeşitli entrikalarla bu kararın uygulanmasını
bugüne kadar engellediler. Şimdi, siz bu kararı uygulatmak
için ne yaptınız, Avrupa Birliğinin aldığı
bu kararı uygulatmak için ne yaptınız? Maalesef, tek
bir şey yaptınız, onu da yanlış yaptınız.
Avrupa Birliği, bu kararı alırken, Türkiye'ye bir koşul
koymuyor, yani "Türkiye şu şu koşulları yerine
getirirse, ambargoları kaldırırım" demiyor.
Siz kendi kendinizi bağladınız, dediniz ki: "Siz
kendi kararınızı uygularsanız, biz de havaalanlarını
ve limanları açacağız." Sizden böyle bir şey isteyen
var mı? Yani, o kararda sizden böyle bir talepte bulunan var
mı? Yok. Siz, kendi kendinize taviz veriyorsunuz. Üstelik bu kararı,
bu tavizi verme yetkiniz var mı? Meclisten bunun için bir yetki
aldınız mı? İmzaladığınız 29 Temmuz
tarihli Ek Protokol'ü onay için Meclise getirdiniz mi? Meclisten
onay aldınız mı? Meclisten onay almadan bu taahhütte nasıl
bulunuyorsunuz? Meclisin yetkisini ne cesaretle kullanıyorsunuz?
Değerli
arkadaşlarım, gerçekten hayret verici bir durumdur karşılaştığımız
durum. Ne yazık ki, Hükûmet, Türkiye'yi adım adım Kıbrıs
Devletini tanıma yoluna doğru sürüklüyor. Bakınız,
28 Eylül 2006 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanan 2006/10895 sayılı
kararda, Güney Kıbrıs'tan "Kıbrıs" olarak
bahsediyorsunuz. Hangi Türk hükûmeti şimdiye kadar Güney
Kıbrıs Rum yönetiminden "Kıbrıs" diye bahsetti?
"Kıbrıs" demek, bütün Kıbrıs Adası'na
şamil bir hükûmet demek. Siz, Güney Kıbrıs Rum yönetimini
bütün Kıbrıs'ın hükûmeti olarak mı tanıyorsunuz?
Tanımıyorsanız, niçin "Kıbrıs" diye
bahsediyorsunuz metninizde bundan? İşte, bunlar, adım
adım, Türkiye'yi, tanımaya götüren hususlardır.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Dışişleri Bakanımız
ve diğer yetkililerimiz ne diyorlar? "Kıbrıs meselesi
çözülmeden Kıbrıs'ı tanımayız" diyorlar.
Güzel, biz de aynı şeyi söylüyoruz. Ama, bakın, Dışişleri
Bakanı ne diyor 9 Aralık 2004 tarihinde: "Çözüm olmadan
Rum yönetimini tanımak söz konusu olmaz." Belli ki dili
sürçmüş. Yani, kastettiği Rum yönetimini tanımak değil.
Kıbrıs meselesi çözülürse, Rum yönetimi olmayacak. Bir
Türk-Rum ortak yönetimi olacak. Onu tanımaktan bahsediyor. Bunu
anlıyoruz. Yani, her insanın dili sürçebilir. Bunu anlayışla
karşılıyoruz. Ama, Sayın Başbakanın konuşmasına
baktığımız zaman başka bir şey görüyoruz.
Sayın Başbakan, 21 Haziran 2006 tarihli basında yer
alan konuşmasında, Meclis grubunda yaptığı konuşmada
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki izolasyonlar
kaldırılmadıkça tanıma beklemeyin" diyor.
Aynen okuyorum Başbakanın söylediğini: "Siyasi
tanıma noktasında, tüm izolasyonların kalkması
gerçekleşmedikçe, tüm izolasyonlar kaldırılmadıkça
bu beklenmesin. Bir defa, tüm izolasyonların kalkması lazım.
Kalktığı anda gereğini yaparız, verdiğimiz
sözü tutarız." Bu ne demek? İzolasyonlar kalkınca
Rum yönetimi sona mı eriyor? Kimi tanıyacaksınız?
İzolasyonlar kalkınca Rum yönetimini mi tanıyacaksınız?
İzolasyonlar kalkar kalkmaz Türk-Rum yönetimi mi kurulmuş
olacak? Kime söz verdiniz, ne sözü verdiniz, bilmiyoruz. Siz biliyor
musunuz bilmiyorum. Sayın Başbakanın bu konuda verdiği
sözden sizin haberiniz var mı bilmiyoruz, ama, bizim haberimiz
yok ve bu, gerçekten son derece endişe verici bir yaklaşımdır.
Yani, bunun manası şu: Siz bu izolasyonları kaldırın,
bizden ne isterseniz isteyin, Rumları tanımak dâhil, tanırız.
Bunu belki kastetmemiştir, ama, söylediği söz bu. Yani, Başbakanların,
Dışişleri Bakanlarının çok dikkatli konuşmaları
gerekiyor. Her sözünüzü bütün dünya dikkatle değerlendiriyor,
biz de dikkatle değerlendiriyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, tavizler bununla kalmıyor. Finlandiya
Dönem Başkanlığı bir öneride bulunmuş Türkiye'ye.
Önerinin esası şu, diyor ki: Bu ambargoların kaldırılması
için siz Maraş'ı iki yıllığına Birleşmiş
Milletlere verin, Magosa Limanı'nı da iki yıllığına
Avrupa Birliğinin yönetimine verin.
Şimdi,
bu öneriyi size çok açıkça ifade edeyim: Finlandiya Dönem
Başkanından, aylarca önce, bir büyük Avrupa Birliği
ülkesinin diplomatları bize söyledi. "Sakın bunu
ağzınıza almayın, ilişkilerimiz bozulur.
Siz, bir koyundan iki post çıkartmaya çalışıyorsunuz"
dedik, "Kendi aldığınız koşulsuz kararın
uygulanması için, bizden bir taviz daha istiyorsunuz."
Dükkâna gidiyorsunuz, bir mal alıyorsunuz, parasını veriyorsunuz,
dükkânın kapısından çıkarken bir para daha istiyorlar.
Böyle şey olur mu? Bunun manası bu. Yani, Finlandiya önerileri
geldiği zaman elinizin tersiyle iteceksiniz. Siz ne yaptınız?
Hemen gizli görüşmeler. Türkiye ve KKTC olarak Finlandiya ile
gizli görüşmeler yapıp, acaba bu konuda bir anlaşmaya
varabilir miyiz, bir uzlaşmaya varabilir miyiz
Neymiş uzlaşma?
"Siz, Ercan Havaalanı'ndan doğrudan ulaşıma
imkân tanırsanız, biz de bu sizin önerilerinizi kabul edebiliriz,
hiç değilse bir kısmını."
Değerli
arkadaşlar, siz bunu söylediğiniz andan haftalarca önce,
Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Papadopulos açıklamış,
diyor ki: "Kesinlikle, biz Maraş'ı müzakere bile etmeyiz,
bizim için egemenlik sorunu" diyor. Siz farkında değil
misiniz bunu dediğinden? Bunu dediğini bilmiyor musunuz?
Yani, Türk kesimindeki Ercan Havaalanı Rumlar için egemenlik
sorunu, ama Magosa Limanı Kıbrıslı Türkler için
egemenlik sorunu değil, biz onu müzakere edebiliriz. Böyle mi,
böyle mi düşünüyorsunuz? Yani, biraz, gerçekten düşündürücü
bir durumdur.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, niçin böyle yapıyorsunuz?
"Efendim, masadan kaçan taraf biz olmayalım, efendim biz
uyumlu taraf olalım, biz uzlaşır taraf olalım."
İşte, sonucu gördünüz, 11 Aralıkta gördünüz. Bu alttan
alma politikasının Türkiye'ye neye mal olduğunu
şimdi görmediyseniz, bir daha hiç göremezsiniz. Bu politikalar
iflas etmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi,
bununla da yetinmiyoruz. Tam Bakanlar toplantısından birkaç
gün önce yeni bir Türk önerisi çıkarıyoruz ortaya. Bütün
Avrupa allak bullak oluyor. Basında, televizyonlarda haberler,
demeçler yayınlanıyor: Türkler yeni bir öneride bulundu."
Neymiş bu öneri? Finlandiya Dışişleri Bakanına
bakarsanız -Tuomioja'ya- açıklama yaptı. Diyor ki:
Efendim, Türkler demiş ki: Biz, bir havaalanımızı,
bir limanımızı açarız Rumlara, ama, karşı
tarafın da Ercan Havaalanı'nı ve Magosa Limanı'ndan
direkt uçuşları serbest bırakmasını ümit ederiz."
Sizin verdiğiniz taviz peşin, alacağınız veresiye.
Üstelik, karşı taraf bunu açmayacağını
baştan söylemiş. Şimdi, yani, bunun adı diplomaside
"tek taraflı taviz"dir. Bizim görüştüğümüz yabancı
diplomatlar da aynen böyle anladıklarını, yani, Türkiye'nin
koşulsuz bir taviz verdiğini bize söylediler.
Şimdi,
bir de bakıyoruz Sayın Başbakanın yaptığı
konuşmaya Mecliste, 12 Aralık günü "Yok" diyor,
"böyle bir şey söz konusu değil" diyor. Ne demiş?
"Hiçbir zaman tek taraflı adım atmak gündemimizde olmadı."
Demek ki öyle olmamış. Ne olmuş yani? Karşılıklı
bir teklif sunmuşuz. Bu teklifte ne demişiz yani? "Siz,
ambargoları kaldırırsanız, biz bir limanımızı
ve bir havaalanımızı açarız." Değerli arkadaşlar,
bunda bir mantık var mı? Daha önce diyorsunuz ki: "Siz ambargoları
kaldırırsanız, biz bütün havaalanlarımızı,
bütün limanlarımızı açarız." Şimdi diyorsunuz
ki: "Siz ambargoları kaldırırsanız bir limanımızı,
bir havaalanımızı açarız." Yani, geri
adım atıyorsunuz ve siz geri adım atıyorsunuz, Avrupalılar
da bayram ediyor. "Çok ileri bir adımdır, tebrik ederiz,
ama eksiktir" filan diyorlar. Onlar, hiç kimse anlamamış
demek ki sizin ne demek istediğinizi. Öyle bir teklif sunmuşsunuz
ki, hiç kimse anlamamış sizin ne dediğinizi. Yani, böyle
bir çelişki olabilir mi! İşte, vardığımız
nokta burası.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, ne yazık ki, bir millî davayı
bu gibi yanlışlarla -çok üzülerek söylüyorum- adım
adım feda ediyoruz. Şimdi şu soruyu soralım kendimize:
Allah göstermesin, ama Kıbrıs'ı feda ettiğimizi
düşünün. Kıbrıs'ı feda etsek Avrupa'nın kapısı
açılacak mı? Size çok açık söylüyorum: Açılmayacaktır.
Niçin? Çünkü, bugün, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine
karşı çıkan devlet adamlarının, Avrupa'daki
politikacıların, siyasi partilerin, hükûmetlerin hiçbiri,
hiçbiri, bugüne kadar bir kere bile "eğer Kıbrıs meselesinde
Türkiye şu tavizi verirse veya Kıbrıs meselesi çözülürse
biz de politikamızı değiştiririz, Türkiye'nin
üyeliğini destekleriz" dememiştir. Dedi mi? Duyanınız
var mı? Angela Merkel bir kere dedi mi "Kıbrıs meselesi
çözülürse ben de politikamı değiştiririm", Sarkozy
bir kere dedi mi, Avusturya Başbakanı Schüssel dedi mi? Bunların
hiçbiri böyle bir şey söylemedi. Yani, siz, Kıbrıs meselesini
çözseniz, önünüze başka engel çıkaracaklar. Ne diyor Fransa
Cumhurbaşkanı Chirac? "Bence, Türkiye, Ermeni soykırımını
kabul etmeden Avrupa Birliğine giremez." diyor. Düşünebiliyor
musunuz? Haydi Kıbrıs'ı feda ettiniz, Ermeni soykırımı
çıkacak karşınıza. Chirac bu sözü söylüyor, Sayın
Başbakan ne cevap veriyor kendisine? Hiçbir cevap vermiyor. Sayın
Dışişleri Bakanı ne cevap veriyor? Hiçbir cevap
vermiyor. Dışişleri Bakanlığımız sadece
üzüntülerini ifade ediyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bakınız, işin acı gerçeğini
aramızda paylaşalım. Avusturya Başbakanı, bugün
Başbakan olan Schüssel, 12 Aralık günü, birkaç gün önce verdiği
demeçte aynen şunu söylüyor: "Türkiye'yle yapılan müzakerelerin
sonucu üyelikten başka bir şey olacaktır, hiçbir zaman
tam üyelik olmayacaktır." Schüssel'in sözü bunlar. "Avusturya
iş piyasası hiçbir zaman Türk işçilerine açılmayacaktır.
Müzakereler Türkiye'nin üyeliğiyle sonuçlanacak olursa,
derhâl Avusturya referanduma gidecektir." Son kamuoyu yoklamasında,
Avusturya'da Türkiye'nin üyeliğini istemeyenler yüzde 80. Yani,
"halkın oyuyla sizi reddedeceğim" diyor, yüzünüze
söylüyor bunu. Siz ne yapıyorsunuz? Avusturya firmalarına
milyarlarca dolarlık ihaleler veriyorsunuz, projeler veriyorsunuz,
şirketler satıyorsunuz. Farkında değil misiniz?
Sağ elinizin yaptığından sol elinizin haberi yok!
İki işi birden yapan insan da aynı insan: Başmüzakereci,
aynı zamanda Hazineden sorumlu Devlet Bakanımız.
Siz, size bu kötülükleri yapanlara devletin bütün kapılarını
açmışsınız. Yunanistan size bu engellemeleri yapıyor,
Yunan bankalarına bankalarınızı satıyorsunuz.
Sonra da, BDDK üyeleri kalkıyorlar, kalemlerini kırıyorlar.
Manzaraya bakın! Sedat Simavi'nin mesajını yanlış
anlamışlar. Sedat Simavi, taviz verin de sonra kaleminizi
kırın, demiyor gazetecilere, "taviz vermemek için
kırın" diyor. Kaleminizi kıracaksanız, imzalamadan
kıracaksınız. Siz, hem atıyorsunuz imzayı hem
sonra kaleminizi kırıyorsunuz. Geçmiş olsun! Atı
alan da Üsküdar'ı geçmiş oluyor.
Değerli
arkadaşlarım, siz, bütün bunları niçin yapıyorsunuz,
Kıbrıs'ta bu kadar tavizi niçin veriyorsunuz? Eğer, sizin
amacınız şuysa, yani, biz bu tavizleri verirsek durum
düzelir, diyorsanız yanılıyorsunuz. Birçok insan Türkiye'de
diyor ki: "Bunların amacı başka, Türkiye'yi üye yapmak
istemiyorlar, Türkiye'nin üyeliğini engellemek istiyorlar,
hepsi değilse bile bir kısmı engellemek istiyor."
Mesela,
çok değerli Dışişleri Bakanımız ne diyordu
bu konuda? Onun sözlerini aynen söylüyorum. 8 Mart 1995, Meclis kürsüsünde
söylüyordu, diyordu ki: "Türkiye'nin Avrupa Birliğine giremeyeceği
kesindir. Bunu, Avrupalılar söylemektedir, Avrupa'nın önde
gelen bütün politikacıları söylemektedir. Çünkü, Avrupa
Birliği bir Hristiyan birliğidir. Bunu, biz söylemiyoruz,
Avrupa'da herkes söylüyor, herkes biliyor." Sayın Bakan,
bunlar sizin sözleriniz. Şimdi "biz değiştik"
diyorsunuz, Avrupalılar da mı değişti, yani hidayete
mi erdiler bir anda, bunlar Hristiyanlıktan vaz mı geçtiler?
(CHP sıralarından alkışlar) İşte, siyasetçiyseniz,
iktidardayken de muhalefetteyken de sözlerinizi iyi düşünerek
söyleyeceksiniz, yarın kendi kendinizle çelişkiye
düşmeyeceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, dostlarımızdan bahsediyoruz, Sayın
Bakan da sık sık söylüyor: "Evet, aleyhimizde çalışanlar
var, ama dostlarımız da var, bize yakın olanlar da var. O
bakımdan çok da ümitsiz olmayalım." Doğrudur, dostlarımız
var; ama, değerli arkadaşlarım, biz, diplomaside
düşmanlarımızdan korkmayız, dostlarımızdan
korkarız. Dostlarımızdan bir tanesi şu 11 Aralık
tarihini engelleyebildi mi? Oysa engelleyebilirdi. Bir tek oy yeterliydi,
çünkü, oy birliğiyle alınıyor bu karar. Bir devlet dese
ki "ben katılmıyorum", böyle bir karar çıkmazdı.
Hiçbiri bunu dememiştir. Geçmişte, başka konularda
dediler mi? Dediler. Pek çok defa, Avrupa Birliğinin kararları
engellendi bir ülkenin itirazı yüzünden, iki ülkenin itirazı
yüzünden. Şimdi, hiç kimse, bizden yana çıkıp da bunu engellemedi.
Kalkıp da kendimizi aldatmayalım, bizim dostlarımız
var filan diye. Tony Blair buraya geldi, İngiliz Başbakanı.
Ne diyor? "Efendim, ben, hukuki bir engel yoksa, Ercan'a uçuşların
başlamasına taraftarım." Sayın Bakan çok seviniyor
"aman" diyor, "İşte bu, ambargoların kaldırılması
kadar sevindirici bir haberdir." Sayın Bakan, diplomatik
lisanı çok iyi okuyacak kadar tecrübe sahibi olduğunuza
inanıyoruz. Tony Blair'in bu lafları, şu: "Biz, isterdik
uçak uçurmayı, ama hukuk müsaade etmiyor." diyor. Bunu anlamıyor
musunuz? Eğer öyle olmasaydı, bugüne kadar uçurmaz mıydı?
ICAO izin verseydi uçuşlara, İngilizler veya başkaları,
Türk Hava Yolları uçmaz mıydı? Siz niye uçurmuyorsunuz?
Siz kendiniz uçur
Bırakın İngilizleri, niçin Türk Hava
Yolları uçaklarını uçurmuyorsunuz? Çünkü, ICAO izin
vermiyor. Bu kadar basit ve siz bunu, bayram havası içinde, millete
ilan ediyorsunuz. Lütfen, bu aşırı iyimserlikten vazgeçelim.
Bunlar Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmıyor değerli
arkadaşlar, çok şey kaybettiriyor.
Şimdi
"kamuoyu" diyorlar. Avrupa'da, bu anda, Türkiye'nin üyeliğini
istemeyenlerin oranı yüzde 60, isteyenler yüzde 29. Fransa,
Anayasasını değiştirdi, Türkiye'nin üyeliğini
kamuoyuna götürmek için, referanduma götürmek için. Bunu görmüyor
musunuz? Avusturya aynı şeyi söylüyor, "Eğer, Türkiye
üye olacak gibi olursa hemen referanduma giderim." diyor. Bunu
görmüyor musunuz? Şimdi, bunlara karşı tedbir alacaksınız,
tepki göstereceksiniz. Böyle, alttan alarak, yumuşak davranarak,
efendim, o tavizi verirsem, bu tavizi verirsem bu iş çözülür diyerek
hiçbir yere varamazsınız. Yani, Türkiye'ye yapılan bu
muamele, büyük bir haksızlık. Avrupa Birliği ülkelerindeki
yabancı basın, gazeteler diyorlar ki: "Efendim, Türkiye'ye
karşı iki yüzlü davranmıştır Avrupa Birliği."
İki yüzlü
Siz bunu söyleyebiliyor musunuz? Siz, Avrupa Birliğinin
gösterdiği tepkiyi gösteremiyorsunuz. Sayın Bakan
"vizyon eksikliği" diyor, Sayın Başbakan
"haksızlıktır" diyor. Söyleyebildiğiniz
bütün tepki bundan ibaret. Avrupa basını kadar olun hiç değilse!
Hiç değilse onların kullandığı kelimeleri
kullanın. Şu milletin hiç değilse tepkisini dile getirin.
Anadolu'yu karış karış dolaşıyoruz, her
yerde, halkta olağanüstü bir tepki var. İstiyorlar ki,
Hükûmet de bu tepkiyi göstersin. Sizden çıt çıkmıyor.
Açınız, bakınız konuşmasını Sayın
Bakanın, geçen gün Mecliste yaptığı konuşma:
Bu haksız öneride bulunan Finlandiya'ya, takdirlerimizi sunuyoruz."
Böyle şey olur mu arkadaşlar? Bu kadar olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, konuşmanızı tamamlayınız
lütfen.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, netice itibarıyla, değerli
arkadaşlarım, durumumuz son derece kötüdür. Şimdi,
bu durumdan siz, Türkiye'deki muhalefeti suçlayarak, Sayın
Denktaş'ı suçlayarak kurtulamazsınız. Üstelik,
bir kahramandır Sayın Denktaş. Burada, bu kürsüde konuşmuştur.
Hepimiz ayakta alkışladık, sözlerini kabul eden, destekleyen
bir bildiri yayınladık burada. Siz diyorsunuz ki: "Sen
burada konuşma, git evine, Kıbrıs'ta konuş." diyorsunuz.
Biraz ayıp olmuyor mu? Siz bilmiyor musunuz ki Denktaş'ın
atası Türkiyelidir, Karamanlıdır. Denktaş'ı
Türkiye'de konuşmaktan men edecek bir siyasi güç daha Türkiye'de
işbaşına gelmedi. (CHP sıralarından alkışlar)
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Öymen, siz bunlara sahip çıkmazken,
biz Türkiye'de kapı kapı dolaştırıp
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun, müsaade buyurun.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Bakan cevap versin!
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Denktaş'ı şimdi siyaset yapmama konusunda
uyarıyoruz.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Yoksa, başka bir şey
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Müsaade buyurun.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Kafaları karıştırmayın
lütfen!
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Siz de kalkın konuşun!
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Biz, sizi çok iyi tanıyoruz.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Siz de kalkın, cevabınızı bu kürsüde
verin.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - O dönemde
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Siz, kalkın cevabınızı bu kürsüde
verin!
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - ...kim diyenlerden bir tanesi de sizdiniz, solculardır.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Bakan cevap verir.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Sonra diyorsunuz ki, bizim dönemimizde, bizim dönemimizde
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Çok iyi tanıyoruz, çok iyi tanıyoruz.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Bizim dönemimizde, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Bizim dönemimizde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanını, yabancı
ABDULLAH
ERDEM CANTİMUR (Kütahya) -
başka bir şey.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sen grup başkan vekili misin?..
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Yabancı dışişleri
HALUK
KOÇ (Samsun) - Ben onunla konuşuyorum. Sen kimsin!
BAŞKAN
- Sayın Koç, lütfen
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Diyorsunuz ki, bizim dönemimizde, ilk defa olarak,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurbaşkanını yabancı
devlet adamları kabul etti, yabancı dış işleri
bakanları kabul etti. Dışişleri Bakanlığının
dosyası burada. Bizim zamanımızda, sizden önceki dönemde,
başka bakanlık, başka hükûmetlerin döneminde Sayın
Denktaş, pek çok devletin en üst düzeydeki devlet adamları
tarafından kabul edilmiştir. Sizin haberiniz yok mu? Alman
Dışişleri Bakanının Denktaş'ı yemeğe
davet ettiğini bilmiyor musunuz, Joschka Fischer'in? Pek çok devlet
adamı, benim büyükelçi olduğum dönemde, Türkiye Büyükelçiliğinde,
Alman bakan gelip Denktaş'ı ayağında ziyaret etti.
Haberiniz yok mu bundan? "Kıbrıs'ın kalkınmasını
biz sağladık..." İnsaf edin, insaf edin! Siz daha siyasete
girmeden, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri Kıbrıs'ta iki tane
havaalanı yaptı, bütün yolları yaptı, göletleri
yaptı, elektrik santralleri yaptı, Girne Limanı'nı
yaptı. Bütün bunlar, siz iktidara gelmeden yapıldı.
Siz iktidara geldiğiniz gün, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde
2 kişiye 1 otomobil düşüyordu. Haberiniz var mı? Kalkıp
da, "her şeyin iyisini biz yaptık, bizden önce kimse bir
şey yapmadı..." Çok ayıp oluyor! Dosyalarınızı
açın... Değerli arkadaşlar, bunlar gerçekten üzüntü verici
şeyler.
Sözlerimi
tamamlıyorum. Bunları, biz, büyük bir üzüntüyle söylüyoruz,
emin olunuz büyük bir üzüntüyle söylüyoruz. Şunun için: Çünkü,
Hükûmetin başarısızlığı Türkiye'nin başarısızlığıdır,
hepimizin başarısızlığı, hepimiz bundan
üzüntü duyuyoruz. Gerçekten,Türkiye buna müstahak değil, hiçbir
Türk vatandaşı bundan mutluluk duymaz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, teşekkür cümlenizi alayım lütfen.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Ben size son olarak şunu söylüyorum ki: Bu kötü
durum Türkiye'nin kaderi değildir. Bu mutlaka değişecektir,
en yakın zamanda değişecektir. Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında, Türkiye'nin haklarının, haysiyetinin
nasıl korunduğunu, Türkiye'nin nasıl yüceltildiğini
göreceksiniz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - El hareketiniz ülkücü hareketine benziyor.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
SEKMEN (İstanbul) - Büyükelçim, önerinizi dinlemedik.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Vakit verirseniz...
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen...
Teşekkür
ederim.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Sayın Öymen, el hareketiniz, tam...
BAŞKAN
- Arkadaşlar lütfen...
Sayın
Öymen, buyurun efendim.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) - O hareketi yapan o tarafta çoktu bir zamanlar da,
burada hiç yoktu.
BAŞKAN
- Sayın Akıncı... Saygıdeğer arkadaşlarım,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Eskişehir
Milletvekili Mehmet Vedat Yücesan.
Sayın
Yücesan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; on birinci turda yer alan
kuruluşların bütçesi üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 2007 bütçesi, memuru, işçiyi, sanayiciyi,
çiftçiyi kıskacı altına alan, toplumun tüm kesimlerini
vergilerin kıskacına alan, vatandaşların sıkıntılarının
artarak devam edeceği işaretleri veren, ülkenin sorunlarına
hiçbir şekilde çözüm getirmeyen, çelişkilerle dolu bir
bütçedir. Değerli arkadaşlarım, başka bir deyişle,
2007 bütçesi, sorunlarla yaşama mecburiyetini içine sindirmiş,
işsizlikle, üretimsizlikle, yatırımsızlıkla
Türkiye'yi yöneten, yönetme iddiasında olan, günü kurtarma bütçesidir.
Bu
anlayışla hazırlanan bütçe ve onun doğal uzantısı
olarak izlenen politikalar, Türk ekonomisini ve sanayisini, artık
dışarıya bağımlı bir hâle getirmiştir.
Sanayimiz, hem maliyette hem de satışlarda hem de üretimde
ithalata bağlı bir noktaya taşınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, sizlere bir örnek vermek istiyorum:
1950-2002 arasında elli iki yılda toplam 655 milyar dolarlık
ithalat yapılmışken, AKP döneminde bu tutar 600 milyar
dolara ulaşmıştır. AKP'nin uyguladığı
politikalar, mevcut kurulu ulusal üretim kapasitemizi genişletmemekte,
reel ekonomiyi giderek küçültmektedirler. Türk sanayisi, artık
ithalat girdilerine ufak tefek eklemeler yaparak iç ve
dış pazara satım yapar duruma gelmişlerdir. Bu durum,
ithal edilen ara malını yurt içinde üreten işletmeleri
de tehdit etmekte, sanayimiz, üreten değil, başka ülkenin
malını pazarlayan kurumlar hâline gelmişlerdir.
Değerli
arkadaşlarım, ekonominin durumu ortadayken, işletmeler
iş gücü üzerine, vergiler oldukça yüksek düzeydedir. Rekabet
gücümüzü etkileyen önemli kalemlerden olan enerjiyi rakiplerimize
göre kat ve kat pahalı kullanmaktayız. Kayıt dışı
ekonomi büyük boyutlara ulaşmıştır. Dürüst çalışan
iş adamları, kayıtlı çalışan işçiler
çok ciddi şekilde haksız rekabetle karşı karşıyadırlar.
Ekonomimizi üreten ve rekabet edebilen bir hâle getirebilecek, sanayimizi
de yeni yatırımların olanaklarını verecek
gelişmelerden uzak bir yapıya bürünmüş durumdayız.
Sanayi sektöründe rekabet gücünün artırılabilmesi için
gerekli yapısal dönüşümü sağlayacak adımlar bir
an önce atılmalıdır. İleri teknolojilere dayalı
sektörler ve yatırım konularına ehemmiyet verilerek,
üniversiteler ile sanayi iş birliğiyle en üst düzeye
çıkarılmalı, teknoloji bölgelerinin sayılarının
artırılması gerekmektedir değerli arkadaşlarım.
Malların
AB bünyesindeki ülkelerde hiçbir engelle karşılaşmaksızın
dolaşımını sağlayan (CE) belgesinin yurt içinde
verilmesi için gerekli çalışmaları bir an önce tamamlamalıyız.
Yurt dışına giden milyarlarca dolar ve euro yurt içinde
kalmalıdır. Diğer taraftan, şirketlerimizin
ar-ge çalışmaları desteklenerek, patent başvuru
sayılarının artırılması sağlanmalıdır.
Değerli
arkadaşlarım, Türk ekonomisinin temel problemleri yatırım
yapamamak iken, sanayi alanındaki yatırımlara da ayrılan
tutar önemli oranlarda azalmıştır. Oysa, ara malı
ve yatırım malı ithalatında önemli yer tutan ürünleri
saptayarak, bunların yurt içindeki üretimini özel olarak
teşvik etmemiz, gelişmiş ülkelerle rekabet edecek nitelikte
ve maliyette mal üretmemiz lazımdır.
Değerli
arkadaşlarım, 10 milyon kişiyi ilgilendiren şeker
pancarındaki AKP Hükûmetinin izlediği sıkı kota
politikaları bizleri şekerde bağımlı ve
dışa bağımlı hâle getirecektir. Pancar tarımı
yapılan ülkeler arasında, pancar tarımını ve
pancar şekeri üretimini desteklemeyen tek ama tek ülke Türkiye'dir
değerli arkadaşlarımız.
Ülkemizde,
bugün stok fazlalığı değil, şeker üretimi yetersizliği
bulunmaktadır. Ancak, nişasta bazlı üretimdeki artış,
kaçak şeker, şeker ihraç olanaklarının kısıtlanması
nedeniyle şeker stokları yeniden oluşmuştur.
Ülkemizde
şeker maliyetleri ve fiyatları AB ile aynı düzeydedir,
yaklaşık 700 dolardır. AB ülkeleri, şekeri ton başına
450 dolar destekledikleri için, dünya piyasalarına 200 dolardan
satış yapmaktadır. Ancak, Türkiye'nin güçlü olduğu
şeker sektöründeki çekilmesiyle dünya şeker fiyatları
yükselecek, şekerde dışarı bağımlı
olmamız dolayısıyla yüksek maliyetlerle karşı
karşıya kalacağız. Bu şekilde, kendi çiftçimizi,
sanayicimizi değil, Avrupalının, Amerika Birleşik
Devletleri'nin çiftçisini ve sanayicisini desteklemiş olacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yücesan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.
Biliyorsunuz,
Cargill firmasının menfaatleri için ABD Başkanı
Bush devreye girmiş, AKP var gücüyle Cargill'i kurtarmak için gerekli
girişimlerde bulunmuştur.
Burada
sormak istiyorum değerli arkadaşlarım: AKP, ülkenin
hangi sorununu Cargill kadar acil ele aldı ve çözdü? Ülkemizin,
vatandaşlarımızın ali menfaatleri mi önemli, Cargill
firmasının menfaatleri mi önemli değerli arkadaşlarım?
Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz şeker sanayisinin geleceğinin
Cargill tarafından şekillendirilmesi kabul edilebilir
değildir değerli arkadaşlarım. Türkiye'nin menfaatlerini
ABD Başkanı Bush değil, Hükûmet koruyacaktır değerli
arkadaşlarım. Ülkemizi Bush değil, Hükûmet yönetecektir.
Yabancı
yatırımlara tanınan fırsatları ve kolaylıkları
kendi iş adamlarımıza, sanayicimize göstermeliyiz.
Türkiye'nin sanayileşmesi ve kalkınması açısından
ulusal sanayimizi desteklemeli ve önlerini açmalıyız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yücesan, teşekkür ederim.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun
efendim.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Uyarılarımızın dikkate
alınması ve reel sektör ile ulusal sanayimizi âdeta cezalandıran
politikalara son verilmesi temennisiyle hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yücesan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı, Mersin Milletvekili
Vahit Çekmez.
Sayın
Çekmez, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA VAHİT ÇEKMEZ (Mersin) - Teşekkürler Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığının
2007 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben,
ekonomik ve sosyal yapımızın istikrar unsuru olan esnaf
ve sanatkârımızın sıkıntılarına değinmek
istiyorum. Anayasa'mızın 173'üncü maddesi "Devlet, esnaf
ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirler alır."
demektedir. Ancak, son yıllarda devletimizin bu görevini yerine
getiremediğine şahit oluyoruz. Esnaf ve sanatkârları
gözden çıkarmışsınız. Uyguladığınız
politikalar onları büyük marketlere ezdiriyor, yirmi altı
çeşit vergi ve harç ödeterek bunaltıyor, esnaf tanımından
çıkararak dışlıyor.
İlk
olarak, 70 milyar dolarlık bir pazara sahip olan hipermarketler
sektörüne bakalım. Çok büyük bir pazar olması sermaye gruplarının
iştahını kabartıyor. Bu iştah, binlerce esnaf
ve sanatkârın da kepenk indirmesine sebep oluyor. Bunlar iğneden
ipliğe her şeyi sattığı için, altmış
beş meslek alanında faaliyette bulunan esnaf ve sanatkârı
bitirdi. Esnafı, iş yerini kapattırmak suretiyle,
vergisini ödeyen, üreten, onurlu bir işletmeci statüsünden
çıkarıp kahvehane köşelerinde kaderine terk etti.
Eğitimdeki çarpıklık, esnaf ve sanatkâr neslinin tükenmesine
yol açtı; çıraklık, kalfalık ve ustalık gibi
vasıflarda nitelikli iş gücü bulmayı imkânsız hâle
getirdi.
Bu
gidişatın sonunu tespit etmemiz gerekirse, bugün sermayesinin
gücüyle küçük esnaf ve sanatkârımızı ve üreticimizi
yutan bu dev marketler, çok değil, yakın bir tarihte uygulayacakları
fiyatlarla tüketicileri de yutacak. Zaten, uygulanan IMF politikaları
sonucu sosyal hayatımız bozuldu.
Diğer
bir konu da, emekli esnaf ve sanatkârımızdan 1 Ocak 2007'den
itibaren alınması planlanan, ancak, emeğin ve emekçinin
her zaman yanında olan Cumhuriyet Halk Partisinin girişimiyle
Anayasa Mahkememizin iptal ettiği sosyal güvenlik destek primine
gelelim. Bu uygulama, zaten açlık sınırının
çok altında aylık alan emeklilerin açlıktan ölmemek,
Anadolu'daki deyimle "namerde muhtaç olmamak" için ikinci
bir işte çalışmalarının cezalandırılmasıydı.
Sizler, zaten onları verdiğiniz aylıkla açlığa
mahkûm ettiniz. Aç olan bu insanları da 5510 sayılı Yasa'daki
bu hükümle sefalete mahkûm ettiniz. Siz, torununa harçlık bile
veremeyen emekliden daha ne istiyorsunuz? Bu iptal kararı
çıktı, rahatladığınızı zannetmeyin.
Aslında, son günlerdeki yoğun tepkileri görüp, geri
adım atma manevrasına girmiştiniz. Emekliyi niye siyasete
alet ediyorsunuz? Görüyoruz ki, yine her zaman yaptığınız
gibi, havayı koklayıp tepkiyi görünce geri adım
atıyorsunuz.
Şimdi
birçoğunuz diyor ki: "Seçime giderken bu düzenleme uygun
değildi." Ekmeğiyle oynadığınız
emeklilerin sizi de sandığa gömeceğini anladınız.
Şimdi ne kadar çırpınırsanız çırpının
niyetiniz anlaşıldı.
Gelelim
esnafın finansman sorununa. Bugün esnaf ve sanatkârımıza
kredi kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan
kredilerin faiz oranı yüzde 13 olarak telaffuz edilmektedir.
Konuyu yakından bilen biri olarak, hem bu oranın fazla olduğunu
ve bunun sadece yüzde 13 olmadığını belirtmek istiyorum,
şöyle ki: Esnaf ve sanatkârın Halk Bankasından aldığı
kredilere kefil olan kooperatifler bunun karşılığında
esnaftan çeşitli adlar altında toplam yüzde 8 kesinti ve
masraf karşılığı tahsil etmektedir. Söz konusu
yüzde 13 faiz oranı dahi, enflasyonun tek rakamlarla ifade edildiği
ülkemizde esnafa verilen değerin bir ifadesidir. Acilen bu faiz
oranları yüzde 5'in altına düşürülmeli ve şartları
daha da iyileşmeli, daha da önemlisi, esnafın aldığı
bu kredileri rahatça ödeyebilecek ekonomik iyileşme sağlanmalıdır.
Esnaf
ve sanatkâr, piyasadaki durgunluğun yanı sıra, kendine
yüklenen ağır vergi yükü altında da ezilmektedir. Zaten
günü kurtarma telaşında olan bu kesim, bırakın kâr
etmeyi, zarar etmeden işini nasıl devam ettireceğinin
hesabı içindedir. Vergisini ödeyebilmek için elindekini ve
avucundakini satar duruma gelmiştir. Boşalan raflarını
dolduramamakta, veresiye defteri her geçen gün kabarmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çekmez, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
VAHİT
ÇEKMEZ (Devamla) - Bugüne kadar hiçbir parti, Cumhuriyet Halk Partisi
kadar sorunlara ciddi ve çözecek düzeyde eğilmemiştir.
Partimiz, sorunlar çözülünceye kadar bu işin peşini
bırakmayacak, esnaf ve sanatkârı hak ettiği yere mutlaka
getirecektir.
Bu
kısa süre içinde anlatmaya çalıştığım,
benim de içinde olduğum siftahsız kepenk kapatan, çeklerini
ve senetlerini ödeyemeyen, yarınlarına ümitsiz bakan esnaf
kitlesinin sesidir. Burada size iktidar olarak düşen, -sayıları
ister 2 milyon olsun ister 5 milyon olsun, bunun hiç önemi yok- ailesiyle
birlikte toplumun üçte 1'ini oluşturan esnafın feryadına
kulak verin. Sayın Başbakanın meydanlarda söylediği
"Derdinizi dert edindik." lafları, sadece o meydandaki
birkaç alkışı almaktan öteye geçsin. Esnaf ve sanatkâr
bunu bekliyor, ama, açık söyleyeyim, sizden umudunu kesti. Önümüzdeki
iktidar CHP iktidarı olacak ve tüm kesimlerin sıkıntıları
bitecektir.
Bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Çekmez.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına dördüncü konuşmacı, Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu
Sayın
Çerçioğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
2007 mali yılı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemizde
toplam işletmelerin yüzde 95'i KOBİ'dir. Toplam istihdamın
yüzde 78'ini sağlamaktadırlar. Toplam yatırımın
yüzde 38'i, oluşturulan katma değerin yüzde 28'i KOBİ'ler
tarafından sağlanmaktadır. Üzülerek söylüyorum ki,
ihracatın sadece yüzde 10'unu KOBİ'ler yapmaktadır. Bu
düşük ihracatın sebebi de, girdi maliyetlerinin yüksekliğidir.
Bundan dolayı, KOBİ'ler, dünyada rekabet yarışına
her zaman geride başlamaktadırlar. Oysa, KOBİ'lerin
kendilerini teknolojik olarak yenilemeleri, ihracat yapabilme
noktasına gelmeleri, hatta yabancı evliliklerle güçlendirilmesi
teşvik edilmelidir ve ithalatın mutlaka aşağı
çekilmesi gerekiyor. Maalesef, bunların hiçbiri gerçekleşememiştir.
Önümüzdeki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, Sayın Genel
Başkanımızın söylediği gibi, lobilerin değil,
KOBİ'lerin iktidarı olacaktır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; AKP Hükûmeti, elindeki en
önemli enstrümanları, yatırım indirimi ve teşvik
politikalarını yanlış kullanarak, Türk sanayicisinin
dört yılını, üzülerek söylüyorum ki, boşa harcamıştır.
Sanayiciyi yatırıma sevk eden en önemli araç olan yatırım
indirimi, IMF'nin baskısıyla kaldırılmış,
yatırım yapan, istihdam artıran, ihracat yapan, daha
fazla vergi ödeyen sanayicinin ödülü elinden alınmıştır.
En acısı da, bunun, IMF'nin isteği doğrultusunda yapılmış
olmasıdır. IMF Türk sanayisinin gelişmesine katkıda
bulunan yatırım indirimlerinin kaldırılmasını
isterken, niçin, artan Uzak Doğu ithalatına önlem istememiştir.
Bunlar, Türkiye'yi, üreten değil, tüketen bir toplum hâline getirmek
isteyen planın bir parçasıdır. Maalesef, AKP Hükümeti
bu baskılara karşı koyamamış, bu da KOBİ'leri
olumsuz yönde etkilemiştir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; uyguladığınız
bölgesel teşvikler, Anadolu'nun orta ve batısındaki
altıyedi ilde yoğunlaşmış, gerçek hedef olan
Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun kalkınmasına etkisi
sıfır olmuştur. Hâlbuki teşvikler sektörel bazda
yapılsaydı, bugün KOBİ'lerimiz daha başarılı
bir durumda olacaklardı.
Seçim
bölgem olan Aydın ilinin sanayisi tarıma dayalıdır.
Teşvikler sektörel bazda olsaydı, Aydın'ın tarımı
gelişecek, bugün, Aydın'ın inciri, pamuğu, zeytini
değerlenecek ve Aydın çiftçisinin yüzü gülecekti. Anlayacağınız,
AKP'nin yanlış politikaları Türk çiftçisini de, sanayicisini
de perişan etmiştir. Görülüyor ki, AKP Hükûmetinin ulusal
bir sanayi stratejisi yoktur. Size bir örnek: Türk sanayicisinin
büyük fedakârlıklarla ve emeklerle parlattığı
yıldızı tekstil sektörü, sayenizde dünya piyasalarından
kuyruklu yıldız misali kayıp geçmiştir. Hükûmetin
sanayiye duyarsızlığı sonucu, otomotiv sektörünün
de sonu tekstile benzeyecek gibi gözüküyor. Hyundai Türkiye'ye yatırım
yapmak istemiş, AKP Hükûmetiyle görüşmüş; ancak, AKP
Hükûmetinin yatırım indiriminin kaldırılması
gibi tutarsız sanayi politikalarından dolayı, yatırımını
Çek Cumhuriyeti'ne kaydırmıştır. AKP'nin yabancı
sermayeye bakış açısının öyküsü de budur.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; AKP olarak, Seçim Beyannamenizde
"Serbest bölgelerin daha etkin bir şekilde kullanılması
ve yabancı yatırımcılara daha iyi tanıtılmasını
sağlayacak vergi muafiyetleri devam ettirilecek." demenize
rağmen, iki yıl geçmeden, 6 Şubat 2004 tarihli 5084 sayılı
Yasa'yla, sadece Ege Serbest Bölgesi'ni terk eden firma sayısı
62'ye ulaşmıştır; buna karşılık, sadece
26 yeni firma faaliyete geçmiştir. Üretime son veren firmalar
ile üretime başlayan firmaların sayısı karşılaştırıldığında,
söz konusu kayıp oranı yüzde 70'dir. Sizin seçim beyannamenize
güvenerek serbest bölgelere yatırım yapan yerli ve yabancı
sermayeyi ortada bıraktınız. Basiretli devlet yönetimi
bu demek değildir.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; dünyada yüksek ithalat rakamlarıyla
kalkınmasını gerçekleştirebilmiş bir ülke
yoktur. Ülkemiz ithalata bağımlı ve daha çok tüketen,
buna bağlı olarak ekonomisi...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çerçioğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÖZLEM
ÇERÇİOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
...dış
ticaret açığı ve cari açık veren bir ülke durumuna
gelmiştir. Bu gidişe "dur" denilmezse, üzülerek
söylüyorum ki, ülke ekonomimiz çıkmaza girecektir.
Sizlere
bazı rakamları hatırlatmak istiyorum: Protestolu senet
sayısı 2002'de 498 bin adet iken, bugün 1 milyon 65 bin adede
ulaşmıştır. 2002'de dış borcumuz 130 milyar
dolar iken, bugün 170 milyar dolara ulaşmıştır.
2002'de iç borcumuz 90 milyar dolar iken, bugün 173 milyar dolar olmuştur.
2002'de dış ticaret açığımız 15,5 milyar dolar
iken, bugün 52 milyar dolara ulaşmıştır. 2006'da kapanan
şirket sayısı 31.097'dir.
AKP
Hükûmeti Türk ekonomisinin büyüdüğünü söylemektedir. Oysa büyüyen,
sadece borçlardır. İşte bu da, AKP'nin 2007 bütçesinin
aynadaki görüntüsüdür.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Çerçioğlu.
Konuşma
sırası, Ordu Milletvekili Kâzım Türkmen'de.
Sayın
Türkmen, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA KÂZIM TÜRKMEN (Ordu) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bugün burada Sanayi Bakanlığı bütçesini
görüşürken, fındıktan söz etmemek mümkün değil. Neden;
yine aklınızdan "fındık mı" diye geçireceksiniz!
Çünkü, Karadeniz'de her üretici fındıkla ilgilidir. Köylüde
para yoksa esnafta para yoktur, esnafta para yoksa sanayicide para
yoktur.
Şöyle
bir göz atalım: Ne oldu Karadeniz'de? Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de bir Başbakan düşününüz ki, 8 milyon insanın
geleceğini, ekmeğini aşını ve onurunu Avrupalı
alıcılara jurnal ediyor. Ne diyor, yine sıra geliyor,
Başbakan: "Bizim fındıkla hiçbir ilgimiz yok."
Fiskobirlik diyor: "Kime vermişseniz fındığınızı,
fiyatını ondan alın." diyor. Fındık fiyatları
4,5 milyon lira, Başbakan konuşuyor, fındık fiyatları
2 milyon 900 bin liraya düşüyor. Aynı konuşmayı,
Ordu'ya geliyor, kendisinden fındıkla ilgili beklentisi
olan insanlara karşı, bundan sonra Fiskobirlik'le ilgili
hiçbir desteğinin olmayacağını ilan ediyor,
fındık fiyatları 2 milyon Türk lirasına düşüyor.
Böylesine güzel konuşma, Avrupalı için olağanüstü güzel
konuşma. Başta Hollanda firması olmak üzere tüm
alıcılara diyor ki: "Başbakan ve AKP Hükûmeti
fındığa fiyat vermeyeceği anlaşılmıştır.
Dolayısıyla, kendinizin ekonomik durumunu, fındığa
karşı tavrınızı yeniden belirleyin." diyor.
Değerli arkadaşlarım, diyor ki Başbakan Giresun'da:
"Ben stokçuları sevmem." diyor. "Fiskobirlik tüccar
gibi davranmalı, neden aldığı fındığı
satmıyor?" diyerek Başbakan, stokçuları, yani Karadeniz
halkını kara para aklayanlarla, özel stokçuluk yapanlarla
karıştırıyor. Karadeniz'de stokçuluk demek, ülkeye
para demektir, girdi demektir. Şimdi, burada soruyoruz Sayın
Başbakana: Siz, Karadeniz'de stokçuluk yapan tüccarı, manavı,
esnafı ihanetle suçladınız; şu anda siz TMO'ya
fındık aldırarak stokçuluk yapmıyor musunuz? Hemen
aldığınız fındığı sattınız
mı? Doğrusu satmamaktır, ama, bunu yapan insanları,
siz, ihanetle suçladınız. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı
bu kürsüden 8 milyon insanın geleceği için nasıl oluyor
doğruları söylemiyor? Sayın Sanayi Bakanı burada,
diyor ki: "Biz, Fiskobirlik'in 2 katrilyon borcunu sildik."
FİKRET
BADAZLI (Antalya) - Doğru.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Doğru değil. Bu para, geçmiş dönemde
-Sayın Bakan burada- hazine adına alınan görev zararlarının
silindiği paradır, kanun gereği silinen paradır.
Nasıl oluyor da bunu sildik?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Aynı
şey.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Bununla bunun hiç ilgisi yoktur. Peki, bunun sonucunda
ne oldu şöyle bir dinleyin bakalım.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Kaç defa dinledik,
kaç defa.
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - Sen de o binalara ortak mıydın? O binalar
kaç trilyon? O paraları kim batırdı?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Ben binalara ortak değilim, ama, siz herhâlde
Avrupa'daki fındıkçılarla ortaksınız. Belli
ki siz ortaksınız, onlar fındık alıyor, ortaksınız
ki bu sözü söylüyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Bu söz hakkımı ilave istiyorum.
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - O paralar kimin parası?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, şimdi
ne oldu bunun sonucu olarak? Geçen sene bugünlerde 232 bin ton kabuklu
ihraç oldu, 1 milyar doların üzerinde Türkiye gelir sağladı.
Bu sene ne oldu?
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - Genel Müdürken fındık kaç liraydı?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Bu sene ne oldu? Aynı fındık satıldı,
550 milyon dolar gelir elde edildi.
Yani,
yanlış politikalar yüzünden, Hükûmetin yanlış politikaları
yüzünden 450 milyon dolar Türkiye hazinesi kaybetti.
HASAN
ANĞI (Konya) - 96 yılında kaç paraydı?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Bu paranın sadece 100 milyonunu, bırak
borç olarak değil, kredi olarak siz üreticiye vermiş olsaydınız,
üretici bu duruma düşmeyecek, mağdur olmayacaktı, ayrıca
devlet de 450 milyon dolar gibi hazinedeki paradan yoksun olmayacaktı.
Şimdi siz
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - O zaman fındık kaç liraydı, şimdi
kaç lira?
BAŞKAN
- Sayın Cumur
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Kaça sattınız fındığı?
Kaç liraydı?
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Berbat ettiniz, bari susun.
BAŞKAN
- Genel Kurula hitap edin Sayın Türkmen, buyurun efendim.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Tabii, AKP'li milletvekillerinin yarası
var, siz vatandaşın fındığına, ekmeğine
göz diktiniz, çaldınız, üç beş kişi beraber yiyorsunuz.
Onun için sizin tepkinizi o kadar çok doğal karşılıyorum
ki, sizin için fakir fukara, gureba edebiyatı üç beş tane
insanı zengin etmekten başka amaç taşımadığı
için, bunları çok doğal olarak biz karşılıyoruz.
Ama biliniz ki, bunları Türk halkı doğal karşılamıyor.
Nasıl bir zihniyet ki, yanlış politikalar yüzünden, hazine,
tam, bu sene, şu ana kadar 450 milyon dolar
Bunun hesabını
vermek yerine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Türkmen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, iktidar partisinin bu tepkilerini ben çok
doğal karşılıyorum. Çünkü, bunlar için halk yok, üç
beş çıkarcı var. Onlar için hazineye para girmek yok, tanıdıkları
insanın cebine para girmek gibi olanaklar var. Siz bunları
biliyorsunuz, onun için böyle tepkinizi söylüyorsunuz.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Ya siz kimin hakkını koruyorsunuz,
para kimin cebine gidiyor? Ona cevap verin siz. Genel Müdürken kime
veriyordunuz parayı?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Ama biliniz ki, o Karadeniz'in ezdiğiniz onurlu
insanları benim yerime senin cevabını sandıkta
verecektir. Buna yürekten inanıyorum.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Kime verdiniz bu paraları?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Ben sözlerinizi
iade ediyorum size.
BAŞKAN
- Sayın Kaşıkoğlu, lütfen
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Şimdi başka bir oyun oynuyorsunuz.
Başka bir oyun oynuyorsunuz şu anda.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Zaten devamlı
konuşuyorsunuz.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Muğla Milletvekili ne anlar fındıktan!
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Ziraat odalarının delege seçimini engelleyerek
üreticiden de ayrıca intikam almanın peşindesiniz.
Yanlış yoldasınız; yanlış yoldasınız,
doğruları yapmıyorsunuz. Bunu hiçbir vicdani bir
doğrunun içerisinde mütalaa etmek mümkün değildir.
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - Halka bunu anlatın bölgeye gittiğiniz zaman.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Biz, bölgenin durumunu da biliyoruz, her şeyin
durumunu da biliyoruz. Siz asıl sorunu o insanı sokağa
dökerken ne yaptı biliyorsun
MUSTAFA
CUMUR (Trabzon) - Vatandaşı nasıl kandırdığınızı
anlatın.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Neden bu işi devreye sokmanın gereğini
hissettiniz? 2 milyon liraya fındık
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Üretici mağdur olmasın diye.
BAŞKAN
- Sayın Türkmen, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
Buyurun.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Konuşturmadılar ki Sayın Başkan.
BAŞKAN
- İstirham ederim.
Buyurun,
teşekkür ediniz efendim.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Sayın Başkan, bana yarım dakika daha
süre verirseniz çok sevinirim.
Tabii,
insanlar aç kalmış, susuz kalmış, ekmeksiz kalmış,
senin neyine gerek! Sen burada gülerek o insanlara bir de oyun oynuyorsun.
Sen açlık nedir, yokluk nedir bilmediğin için, sana bunları
anlatmak çok kolay gelir.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Biz onların hepsini iyi biliyoruz.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Siz oradan gelmiş olsaydınız
FATMA
ŞAHİN (Gaziantep) - Siz kendinize bakın.
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) -
şu ana kadar 8 milyon insanın hakkıyla,
ekmeğiyle oyun oynayacak politikaları hayata koymazdınız.
Size gereken cevabı halk verecektir.
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Görevdeyken 1 doların üzerinde
fındık mı sattınız?
KÂZIM
TÜRKMEN (Devamla) - Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Genel Müdürken fındık 1 dolardı,
niye söylemiyorsun? Konuşuyorsun orada!
HASAN
ANĞI (Konya) - Genel Müdürlüğe geldiğinizde ne yaptınız?
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Görevdeyken 1 doların üzerinde
fındık mı sattınız?
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, lütfen
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - 1 dolara satamadınız fındığı.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Karadeniz'de konuşun!
BAŞKAN
- Sayın Kaşıkoğlu, lütfen
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Atila Emek.
Sayın
Emek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve
Destekleme İdaresi Başkanlığı 2007 mali
yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, KOSGEB, küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin
teknolojik yeniliklere süratle uyumlarını sağlamak,
rekabet güçlerini yükseltmek ve ekonomiye katkılarını
ve etkinliklerini artırmak amacıyla kurulmuştur. Ülkemizde
işletmelerin yüzde 99'unu ve toplam istihdamımızın
da yüzde 77'sini KOBİ'ler oluşturmaktadır. AKP'nin dört
yıllık uygulamaları ve ekonomik politikaları,
ülkenin rekabet gücünün azalmasına ve sanayi üretiminin ara
ve girdi malları kullanımı yönünden dışarıya
bağımlılığının artmasına yol açmıştır.
Toplam ithalat içinde ara mallarının tutarı 2002
yılında 37,4 milyar dolar düzeyinde iken, bu tutarın,
AKP İktidarında ve 2006 Ekim ayı sonu itibarıyla
81,9 milyar dolar düzeyine çıktığı görülmektedir.
2006 yılı sonu itibarıyla bu tutarın yaklaşık
100 milyar dolar düzeyinde olacağını söyleyebiliriz.
Bunun anlamı, AKP döneminde ara malı ithalatının
yüzde 170 gibi inanılması güç bir oranda artmasıdır.
Bu durum, ülke içinde ara malı üretimini talep yerine, kaynakların
yurt dışı üretim alanlarına kaymasından
başka bir şey değildir. Bu yüzden, ekonomi büyürken istihdam
artmamakta, tüm gizlemelere karşın işsizlik çoğalmakta
ve KOBİ'ler de işlevlerini sürdüremez hâle gelmektedir.
Böylece AKP, KOBİ'lerin değil lobilerin iktidarı olduğunu
göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'miz istihdamın ve yurt içi sanayileşmenin
en dinamik unsuru olan küçük ve orta ölçekli işletmelerin güçlendirilmesi
ve buna yönelik sektörel gelişim stratejilerini çizen bir
program içerisinde olması gerekirken, AKP politikalarıyla
ekonomimiz dışa bağımlı bir konuma getirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, AKP'nin uyguladığı
yanlış ekonomik politikanın diğer bir sonucu da,
sermaye yapısı yeterince güçlü olmayan küçük ve orta ölçekli
işletmelerin büyük ölçekli sanayi kuruluşları karşısında
rekabet edemez hâle getirilmiş olmalarıdır. Bunun sonucu,
KOBİ'lerin bir kısmı iflas etmiş, bir kısmı
da kepenk kapatmıştır. AKP İktidarında 2013
yılında 13.229 olan kapanan ticaret unvanlı iş yeri
sayısı, 2006 Kasım ayı sonu itibarıyla yüzde
60,5 artarak 21.230'a çıkmıştır.
Esnaf
kesimi açısından duruma baktığımızda,
2002 yılında kepenk kapatan esnaf sayısı 23.700
iken, devri iktidarınızda bu rakam yüzde 315 artarak
98.400'e ulaşmıştır. Bu da gösteriyor ki, toplumun
diğer kesimlerinde olduğu gibi, esnaf kesimi de AKP
İktidarında yokluğa ve çaresizliğe terk edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, böyle bir tablo karşısında, siyasi
iktidar, bütçeden bu kurumları desteklemeye yönelik daha çok
kaynak aktarması gerekirken, AKP İktidarı, tam tersi
bir anlayışla, bütçe kaynağını kısan ve
azaltan bir politika uygulamıştır. Kurumun bütçesi,
2006 yılı toplam bütçe gerçekleşme tahmininin on binde
12'si düzeyindedir. Merkezî yönetim bütçesinin 2007 yılında
yüzde 16,9 arttığı bir ortamda, kurumun bütçesi 2006
yılına göre ancak yüzde 5,7 oranında artmaktadır.
Yine
çok önemli, dikkat çekici bir nokta, kurumun bütçe kaynaklarını
öngörülen düzeyde kullanamamasıdır. 2006 yılı
için öngörülen bütçe ödeneğinin, ekim sonu itibarıyla ancak
yüzde 22'si kullanılabilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, gerek KOSGEB bütçesiyle öngörülen kaynağın
büyüklüğü ve yapısı gerekse yine bu bütçeyle Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı için oldukça düşük düzeyde
öngörülen bütçe kaynaklarıyla hedeflenen amaçların yerine
getirilmesi mümkün değildir. Ülkenin, uygulanan kur politikası
nedeniyle rekabet gücünün azaldığı bir dönemde, AKP
İktidarının bütçe kaynaklarını ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Emek, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ATİLA
EMEK (Devamla) -
bütçe dışı kalan diğer olası
kaynakları bu olumsuz gelişmeyi giderecek yönde somut politikalarla
uygulamaya koymaması son derece tehlikeli bir zafiyet olarak
görülmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarının
dört yıllık uygulamaları, toplumun bütün kesimlerinde
sıkıntı, mutsuzluk, umutsuzluk ve çaresizlik yaratmıştır.
AKP döneminde, çiftçi ve köylü yoksulluğa, küçük ve orta ölçekli
sanayici ve esnaf iflasa, ülkenin geleceği ve en dinamik gücü
gençlerimiz işsizliğe, küçük yavrularımız millî
eğitimsizliğe, çağdaş Türk kadını ve anası
karamsarlığa düşürülmüştür.
Değerli
milletvekilleri, bu bütçe, AKP İktidarının son bütçesi
olacaktır. Milletimiz, seçimde, AKP dönemine son verecek ve
Türkiye'mizi AKP yönetiminden kurtaracaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Emek, teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
ATİLA
EMEK (Devamla) - Toplumun bütün kesimleri, ülkemizin aydınlık
geleceğini Cumhuriyet Halk Partisiyle birlikte bütünleşerek
kuracaktır.
Bu
düşüncelerle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin
hayırlı olmasını diler, milletimizin ve sizlerin
Kurban Bayramı'nı, yeni yılını en iyi dileklerimle
kutlar, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00'te toplanmak üzere
birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 12.59
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39'uncu
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
On
birinci tur görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası AK Parti Grubu adına Düzce Milletvekili Yaşar
Yakış'a aittir.
Sayın
Yakış, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA YAŞAR YAKIŞ (Düzce) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Meclis Grubunun
dış politikamız konusundaki görüşlerini sizlerle
paylaşmak için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin
dış politikasına yönelik eleştirileri, yapılan
eleştirileri, şimdiye kadar yapılan eleştirileri,
benden sonra Sayın Murat Mercan cevaplandıracaktır.
Ben, konuşmama, şu sıralarda güncel olan Avrupa Birliği
konusundaki gelişmeleri değerlendirmek suretiyle
başlamak istiyorum.
Şu
anda, bulunduğumuz noktada, biliyorsunuz, Avrupa Birliği
zirvesi bir karar aldı; daha doğrusu, bakanlar düzeyinde
alınan bir kararı onayladı kendisi tartışma
açmadan. O karara göre de, Avrupa Birliğiyle olan müzakerelerde,
sekiz başlıkta müzakereler askıya alındı, geri
kalan başlıklardaki müzakerelerin kapatılması
için de, Türkiye'nin, Kıbrıs Rum kesimine Türk limanlarını
ve havaalanlarını açması koşulu getirildi. Bu
karar, pek tabii ki bizi üzdü ve -bunun yanlış bir karar olduğunu
hepimiz biliyoruz- Hükûmetimiz de kendisine yakışan vakur
içinde bunu açıkladı; dolayısıyla, bu konuya tekrar
dönmeye gerek yok; ancak, göz ardı etmememiz gereken bir husus
da, bu karar, Türkiye'nin temsil edilmediği ve mevcut olmadığı
bir forumda alınmıştır. O forumda da, Türkiye'ye
şu veya bu ölçüde destek veren ülkeler var, Türkiye'yle müzakerelerin
arızasız ilerlemesine karşı olanlar var; onların
arasındaki tartışma sonucunda, bir uzlaşma formülü
olarak bu formül üzerinde mutabık kalındı.
Dün
de başka bir gelişme oldu: Yirmi beş ülkenin Avrupa Birliği
nezdindeki daimi temsilcilerinden oluşan, "COREPER"
adı verilen forumda, müzakereye başlanmasına hazır
dört başlık vardı, komisyon bu başlıklarda müzakerelere
başlanabileceğini söylemişti, COREPER, bunlardan
sadece bir tanesinde müzakerelere başlanılması görüşünü
benimsedi.
Şimdi,
bugünkü gelinen noktada tablo bu. Peki, bu tablo karşısında
Türkiye'nin ne yapması gerekir? Türkiye, hayal kırıklığını
ve olumsuz tepkisini ortaya koydu. Bundan sonra da artık
ağıt kurup "şu oldu, bu oldu" diye bunun tartışmasını
yapmaktansa, biz AB'ye katılım sürecimizi mümkün olduğu
kadar daha fazla ileriye götürmek için çabalarımıza, eskiden
olduğu gibi, kararlılıkla devam etmek zorundayız
ve Hükûmetimiz de bu görüşü, bu yaklaşımı benimsemiş
bulunuyor.
Belki
size mübalağalı bir değerlendirme gibi görünecek
ama, bu söylediğim hususlar, yani, Avrupa Birliğinin kararı,
Türkiye'nin AB yolundaki sürecini daha ileriye götürmesine herhangi
bir engel teşkil etmemektedir. Neden etmemektedir? Çünkü, askıya
alınan sekiz başlıktan başka yirmi yedi başlık
daha var. Bunlardan iki tanesi, içeriği olmayan başlık;
yirmi beşe indi. Bir tanesinin müzakereleri zaten tamamlanmıştı,
yirmi dört başlık
Yani, yirmi dört başlıkta müzakereler
devam edecek. Ama, diyeceksiniz ki: "Başlayacak ama, müzakereler
kapatılamayacak." Ne demek müzakerelerin kapatılmaması?
Müzakerelerde Türkiye'nin Avrupa Birliği müktesebatını
yüzde 100 oranında benimsemiş olduğu belirlenecek.
Artık bundan sonra "bu başlıkta müzakereler kapanmıştır"
diye bir karar alınmasıyla alınmaması arasında
Türkiye'nin yapacakları açısından herhangi bir fark
yoktur. O yirmi dört başlık, sonradan sekiz başlık
üzerindeki erteleme kararı da kalkarsa, eklenecek olan öteki
başlıklarla beraber otuz üç başlık edecek. Bu otuz
üç başlıkta "müzakereler kapanmıştır"
diye karar alınması birkaç saatlik bir iştir. Bizim önümüzde
şimdi çeşitli tahminler var. "2014'e kadar bütçe nedeniyle,
ondan sonra başka engeller nedeniyle Türkiye'nin üyeliği
zaten düşünülemez" deniyor. Eğer sekiz senelik veya
onaylama süresini çıkarırsak altı senelik bir vakit
varsa önümüzde, bu yirmi dört başlıktaki veya otuz üç
başlıktaki müzakereleri bu süre içinde bitirmek Türkiye
için o kadar zor bir şey değildir. Türkiye, bunu, bu süre içinde
tamamlar, üye olmanın eşiğine geldiği zaman her
şeyi tamamlamış olur ve o zamana kadar şimdi
alınmış olan kararın herhangi bir etkisi olmaz.
Onun için, Türkiye'nin şu anda yapması gereken şey, ileriye
bakmaktır, tam üyelik hedefine bakmaktır. Yoksa, Kıbrıs
sorunu gibi veya ileride önümüze çıkacak başka sorunlar
gibi sorunlara dikkatimizi yoğunlaştırıp
asıl hedeften sapmamamız lazım.
Kıbrıs
konusunda bir hususun daha altını çizmek istiyorum:
Eğer müzakereler sekteye uğrarsa ve bunu, Kıbrıs
konusundaki gelişmelerin Avrupa Birliğinin temenni ettiği
şekilde olmayışına bağlarsak, bu ancak zahiri
bir nedendir, gerçek neden Kıbrıs değildir. Belki,
Kıbrıs Rum kesimi için Kıbrıs sorunudur gerçek neden,
ama bizim açımızdan gerçek neden, Avrupa Birliğinin
belli başlı ülkelerinde, Türkiye ile müzakereleri
arızasız yürütme yolunda siyasi iradenin oluşmamış
olmasıdır. Bu siyasi irade oluşmadığı sürece,
Kıbrıs konusunda bütün engeller aşılmış
olsa dahi, yine başka engeller çıkacaktır. Öğleden
önce Sayın Onur Öymen de aynı şeyi söyledi:
"Kıbrıs meselesi çözümlense dahi, Türkiye'ye, hemen
Avrupa Birliğine alınacaksınız denmiyor" diyor.
Evet, denmiyor, ama Sayın Öymen'den benim değerlendirmemin
farkı şudur: Kıbrıs gerçek neden değildir.
Kıbrıs'taki bütün tavizleri versek de Avrupa Birliğine
katılmamız garanti değildir. Ama, bu, AK Partinin izlediği
politikanın bir sonucu değildir; bu, zaten vardı.
Kıbrıs sorunu hiç mevcut olmasıydı, Türkiye'nin Avrupa
Birliğine giriş süreci hiçbir arızası olmayan dikensiz
bir gül bahçesi mi olacaktı? Hayır. Şimdi karşılaştığımız
sorunlarla o zaman da karşılaşacaktık. Dolayısıyla,
bu konuyu Hükûmetin politikasıyla irtibatlandırmanın
doğru olmadığı kanaatindeyim. Şimdi önümüzde
yirmi beş başlık var, oradaki müzakereleri başarıyla
sürdürmemiz lazım ve bize düşenleri yapmamız lazım.
Sayın Gül'le bu partiyi kurduğumuz zamandan beri sık
sık birbirimize söylediğimiz bir husus var: Türkiye, Avrupa
Birliğine katılım sürecinde kendisine düşeni
sonuna kadar yapmalı ve gündemin sanal konularla, alakasız
konularla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yakış, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
YAŞAR
YAKIŞ (Devamla) - Bitirmek üzereyim Sayın Başkanım.
Türkiye,
gündemin, sanal konularla veya esasla ilgili olmayan konularla
işgal edilmesine meydan vermemelidir.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Kıbrıs gitti.
YAŞAR
YAKIŞ (Devamla) - Avrupa Birliği kapsamında söyleyeceklerim
bunlar.
Bir
iki kelimeyle de öteki önemli konulara değinmek istiyorum. Zaman
zaman "Avrupa Birliğinden vazgeçip de, işte, Rusya'ya
mı, İran'a mı dönelim" diyenler var veya bunu olumlu
şekliyle "Avrupa Birliğinde umut yok, bu tarafa dönelim"
diyenler var. Bu konuda Hükûmetimizin politikasını biz de
Grup olarak destekliyoruz. O politika da şudur: Bu ülkelerle
olan ilişkiler, İran'la, Rusya'yla, Orta Asya ülkeleriyle,
Kafkasya ülkeleriyle, Orta Doğu ülkeleriyle, İslam âlemiyle
Türkiye'nin ilişkileri Avrupa Birliğiyle ilişkilerinin
bir alternatifi değildir. Biz İran'la dostuz ve dost kalmaya
devam edeceğiz. Rusya Federasyonu ile dost bir ülkeyiz, dostluğumuzu
sürdüreceğiz. İslam ülkeleriyle de aynı şekildeyiz.
Yani, hiç, Avrupa Birliği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yakış, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun
efendim.
YAŞAR
YAKIŞ (Devamla) - O zaman ben de teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Saygılar
sunuyorum yüce kurula. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim nezaketiniz için.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Eskişehir Milletvekili
Hasan Murat Mercan.
Sayın
Mercan, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HASAN MURAT MERCAN (Eskişehir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Dışişleri Bakanlığı bütçesi hakkında
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Gönlüm
arzu ederdi ki, burada Türkiye'nin dış politikasını
konuşalım, Türkiye'nin dış politikasındaki
uzun vadeli vizyonu hep beraber tartışalım. Çünkü, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde dış politika hiçbir zaman iç siyaset
malzemesi olmamıştır. Fakat, ne yazık ki, benden
önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan Sayın Öymen'in
bazı sözlerine cevap vermek zorundayım. Gönül arzu ederdi
ki, Sayın Öymen de o bilgi ve tecrübesiyle Türk dış politikası
hakkında bize bir vizyon çizsin.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Sizin gönlünüze göre olmuyor Sayın Mercan
bu işler!
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Çizmedi mi?
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Ama, ne yazık ki, bazı cümleleri,
bazı sözleri beni hayrete düşürdü. Mesela, Sayın Öymen,
burada dedi ki: "Başbakan, Grup konuşmasında
'KKTC'de izolasyonlar kalkarsa Kıbrıs'ı tanırız'
demiş." Son derece yanlış. Burada Hükûmetin politikası
çok açık ve net. Bunu sağır sultan duydu, Avrupa Birliği
üyesi ülkeler duydu, bütün dünya duydu, herhâlde Sayın Öymen duymadı.
Biz ne diyoruz: "İzolasyonlar kalkmadıkça limanlarımızı
ve havaalanlarımızı açmayız." Bu, net. Bir
yıldır söylenen söz budur. Her platformda, her konuşmada,
kapalı kapılar ardında söylenen söz budur. Bundan da
en ufak bir şekilde bugüne kadar taviz verilmemiştir. Sayın
Öymen'in bunu çok iyi bilmesi lazımdı.
"Kıbrıs'ta
taviz verildi" diyor. Sorarım arkadaşlar: Ne tavizi
verildi şimdiye kadar? Kıbrıs'ta şimdiye kadar ne
tavizi verildi?
Bir
başka soruyu daha size soracağım.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Hükûmet orada, ona sor.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'ni tanımayacağımızı
ilk defa resmî belgelere geçiren hükûmet hangi hükûmettir?
AHMET
IŞIK (Konya) - AK Parti.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - AK Parti Hükûmetidir. Resmî belgelere yazılı
olarak geçiren -ilk defa- hükûmet AK Parti Hükûmetidir.
Peki,
bir şey daha soracağım size: 1995 yılında Gümrük
Birliği Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma imzalandığı
zaman, o zaman SHP, bugünkü CHP, içinde Sayın Karayalçın'ın,
Sayın İnönü'nün olduğu Hükûmet Gümrük Birliği Anlaşması
imzaladı. O anlaşmanın metninde, ekinde, gümrük birliği
anlaşması yapılacak, imzalanacak ülkeler arasında
Kıbrıs Cumhuriyeti geçiyordu, biliyor musunuz? Yani, bugün,
sizler, bu Hükûmeti, bu Bakanı, bu Başbakanı suçlarken,
aslında, zamanında bu metinlere imzayı atan, yine Türkiye
Cumhuriyeti hükûmetleriydi ve o gün, çok iyi biliyoruz ki, Gümrük
Birliği Anlaşması'nın en sıkı savunucularından
bir tanesi de Sayın Öymen'di.
MEHMET
DÜLGER (Antalya) - Müsteşardı.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Hayır değildi; Sayın Öymen'di,
Berlin Büyükelçisiydi.
"Kıbrıs'ta
taviz verildi" deniyor, "limanlarımızı ve havaalanlarımızı
karşılıklı açarsak, Kıbrıs'ı tanımış
anlamına geliriz" deniyor. Şu soruyu da sormak lazım:
Magosa Limanı açılmış olsaydı, bu karşılıklı
çalışmalar sonucunda, Magosa Limanı'ndan kalkan bir
gemi Yunanistan'ın Pire Limanı'na demirleseydi, Yunanistan
KKTC'yi tanımış mı olacaktı? Şimdi, bu soruları
sorarken, dış politika, iç politika malzemesi yaparken,
bütün bunları düşünmek lazım. Tayvan'ı bugün kaç tane
ülke tanıyor? Dış politika, ak, kara ve hamaset nutuklarıyla
yürütülecek bir şey değildir. Bunu en iyi Sayın Öymen
bilmektedir. Dış politikada kararlı tutum izlemek lazım.
Doğrudur, Kıbrıs, bugün Avrupa Birliği sürecinde
bir engeldir, 1999 yılında da bir engeldi. Daha önce,
eğer biz, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri akıllı politikalar
izlemiş olsaydı ve Kıbrıs Rum kesiminin Avrupa
Birliğine üyeliği engellenmiş olsaydı, bugün
Kıbrıs bir engel olur muydu?
Bu
nedenle, dış politika vizyonerlik ister, uzun vadelilik
ister. "Küstüm, darıldım, ben seninle oynamayacağım"
kolaycılığı olamaz dış politikada.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Teslimiyet ister mi?
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Şimdi, o soruyu soralım: Bugün Avrupa
Birliği sürecinde, Türkiye, aday olduğu o günden bugüne
kadar Avrupa Birliğine ne taviz vermiştir, fiilî olarak,
reel olarak? Ve ilk defa bugün Avrupa Birliği şunu artık
anlamıştır: KKTC'de izolasyonlar kalkmadıkça, biz
de liman ve havaalanlarımızı açmayacağız.
Bunu ilk defa anlamıştır ve buna rağmen müzakerelere
devam kararı vermiştir. Doğru, karar, istediğimiz
bir karar değildir. Doğru, karar, çok arzu edilen bir karar
değildir. Hepimizi üzmüştür. Ama bugün müzakereler devam
etmektedir.
Bugün
yavaş olur, beş sene sonra, on sene sonra Avrupa Birliğinde
siyasi hava değişir ve bu Kıbrıs bahane olmaktan
çıkar.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Siz gidersiniz
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Onun için, bugün yapılan işleri çok
dikkatli takip etmek lazım. Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarı,
Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası arenadaki görünürlülüğü
hangi hükûmette bu kadar fazla olmuştur? Hangi hükûmet döneminde
bu kadar fazla olmuştur?
Gidin,
bugün, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Kıbrıs'la
ilgili davalarda izlenen adımların nasıl Türkiye lehine
sonuçlar verdiğini kendi arkadaşlarınıza sorun,
o arkadaşlarınız gayet açıklıklıkla söyleyecektir.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Ulemaya soralım (!)
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Avrupa Birliği üyelik sürecinde hâlâ,
bana, hiçbir zaman hiçbir platformda Türkiye Cumhuriyeti'nin ne taviz
verdiğini söyleyen bir Allah'ın kulu çıkmamıştır.
Haa, verecek, verebilir, verme ihtimali var
Arkadaşlar, Türkiye
korkularla yönetilmez. Türkiye içine kapatılamaz. Türkiye
Cumhuriyeti içine kapatılamaz.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Kararlı bir şekilde sataşıyorsun!
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Eğer bugün, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan
beri dış politikamızın temelini oluşturan
"yurtta sulh cihanda sulh" ilkesi hâlâ dış politikanın
ana unsuruysa, ana çizgisiyse, o zaman hiçbirimiz "yurtta sulh
cihandan bana ne" diyemeyiz.
Dünyada
olup bitenlere en hızlı tepkiyi veren hükümet, bu Hükûmettir.
Avrupa Birliği sürecinde, herkesin söylediği, aday ülke
olmanın avantajları, herkesin kabul ettiği avantajları
sizler de kabul etmelisiniz. Evet, zorluklar var. Çünkü Türkiye, Patagonya
değil. Çünkü Türkiye, küçük bir ülke değil. Türkiye'nin önümüzdeki
dönemlerde bu süreci devam edecektir.
"Avrupa
Birliği süreci tıkanmıştır" diyen bir muhalefetin
buna alternatif de getirmesi lazım.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Getiriyor, getiriyor.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Var alternatifi, var; siz giderseniz olacak.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Doğru dürüst bir hükûmet gelir,
çözer.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bunu açık ve net söylüyorum
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Mercan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu
ilk günden bugüne kadar dış politika hedefleri ve stratejileri
neyse, bu Hükûmet de, daha önceki hükûmetlerin beceriksizliklerine
rağmen, bu stratejiyi ve hedefi akıllıca uygulamaktadır.
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - İnanmadığınız şeyleri
söylüyorsunuz.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün ilk defa İslam Konferansı Örgütü
Genel Sekreteri Türk'tür.
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - 1 Mart tezkeresine dua edin; yoksa, İslam
Konferansı Genel Sekreteri Türk olmazdı.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün ilk defa Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi adayı Türkiye Cumhuriyeti'dir.
Bugün,
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde, eğer, millî gelir 5 bin dolardan
10 bin dolara çıktıysa
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Kumarhanelere dua edin.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) -
bugün, eğer, yabancı yatırımcılar
yatırım yapmak için Türkiye Cumhuriyeti'nde yarışıyorlarsa,
bu, bu Hükûmetin izlediği dış politika sayesindedir.
NAİL
KAMACI (Antalya) - Ne yatırımı yapıyor ya!
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Yapılan bir tane yatırım
söyle bakayım!
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bu Grubun
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Bak, siz ancak pazarlık yaparsanız.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Siz daha önce o özelleştirmeleri yapamadınız.
Hepinizin bu konuda ne kadar becerikli olduğunuzu gördük.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Hiç ders çalışmamışsınız,
çok tembel çıktınız.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Özelleştirmeden kaç lira gelir aktardınız
beytülmale?
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Böyle bir iddiamız yok bizim.
MEHMET
ZİYA YERGÖK (Adana) - Peşkeş çektiniz.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bir dakika dinler misiniz
BAŞKAN
- Sayın Mercan, teşekkür cümlenizi alayım.
Buyurun.
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bugün, aktif dış politikasıyla,
bu Hükûmet, hepimizin alnını ak, başını dik
hâle getirmiştir.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Yerlerde sürünüyoruz, yerlerde; nerede başımız
dik?
HASAN
MURAT MERCAN (Devamla) - Bütçeyi sonuna kadar destekliyoruz, hayırlı,
uğurlu olmasını diliyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Yerlerde sürünüyoruz, nerede başımız
dik?
BAŞKAN
- Sayın Mercan, teşekkür ediyorum.
AK
Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Balıkesir Milletvekili
Ahmet Edip Uğur.
Sayın
Uğur, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın
2007 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına görüşlerimi
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce, yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayicimize,
esnaf ve sanatkârımıza uygun şartlarda iş yeri hazırlamaktan
tüketicilerin haklarının korunmasına, işletmelerin
rekabet ortamı içerisinde faaliyet göstermelerini sağlamaktan
alım ve satımlarında hak ihlallerinin önlenmesi için
doğru ölçü ve tartılarla alışveriş yapılmasına,
firmalarımızın başka ülkelerdeki rakipleriyle
yarışabilmeleri için teknolojik araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinin sanayiye uygulanmasından ekonomik faaliyetlerde
çok önemli aktörler olan şirket ve kooperatiflere kadar çok geniş
bir alanda hizmet vermektedir.
Ekonomik
kalkınmanın lokomotifi olan ve çoğunlukla organize
sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinde yer alan imalat sanayisinin,
ülkemiz sanayisinin gelişmesine büyük katkı sağladığı,
bugün elde etmiş olduğumuz sonuçlara bakıldığında
rahatlıkla görülmektedir.
2005
yılı sonu itibarıyla 87 organize sanayi bölgesi ile
393 küçük sanayi sitesi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
kredi imkânları kullanılarak tamamlanmış ve hizmete
sunulmuştur.
Hükûmetimizin
bu bölgelere verdiği destekler sayesinde işletmeler bir
araya gelmekte ve yapmış oldukları yatırımlar
devamlılık kazanmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık, merkez ve
taşra teşkilatıyla, kuruluş ve denetimini yaptığı
46 bin faal kooperatife hizmet sunmaktadır.
Tarımsal
ürünlerin işlenmesi ve pazarlanmasıyla ilgili sorunlar
noktasında piyasanın üreticiler lehine düzenlenmesinde
önemli bir aktör olan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin
yeniden yapılanmasına ilişkin faaliyetlere değinmek
istiyorum. Tarım satış kooperatifleri, bilindiği
gibi, 1935 yılında kurulmuştur. 1937 yılından
itibaren de, özel sektörün yapamadığı girişimi,
devlet, o yıllarda birlikler aracılığıyla yapmaya
çalışmıştır. Amaçlanan, dar gelirli üreticinin
bir çatı altında örgütlenmesini sağlamak, üreticilere
devamlı olarak alıcı bulmak, yurt içi, yurt dışında
rekabet şartlarını iyileştirmek, fiyat dalgalanmalarının
önüne geçerek piyasaları düzenlemek ve üretim girdilerini
ucuza tedarik etmek suretiyle maliyeti düşürmek idi.
1960'tan
sonra değişen ekonomik şartlar karşısında
tarımsal desteğin aracı olarak görülen birlikler, destekleme
alımlarında büyük miktarda ürünü piyasa fiyatlarının
üzerinde alınca, bu defa stok maliyeti ve zararla karşılaşıldı.
Dolayısıyla, 1994 yılına gelindiğinde destekleme
alımları kaldırıldı. Ancak, yapısal sorunlar
devam etti. Üreticiye sürdürülebilir hizmet imkânı da giderek
daraldı. Neticede, yeniden yapılanma gereği ortaya
çıktı. 2000 yılı Haziran ayına gelindiğinde
mevcut kanunla yeniden yapılanma süreci başlatıldı.
Bu kapsamda, 769 trilyon lira tutarındaki borçlar silinmek suretiyle
yük hazinenin sırtına bindirildi.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; birliklerin borçlarını
silme işlemi devam ediyor. Bir örnek verirsem, çok tartışıldığı
için söylüyorum, Fiskobirlik'çe alınan ve satılamayan ürün
devletçe yağlığa ayrılmış ve oluşan
zararları yine devlet üstlenmiştir ki, özel bankalar dâhil,
kalan borç, yani Birlik'in silinen borç toplamı 1,8 katrilyon lirayı
aşmaktadır. Bu dönemde birliklerin personel yapısındaki
düzenlemelerle ortaya çıkan yaklaşık 156 trilyon lira
tutarındaki kıdem ve ihbar tazminatları da hazine
kaynaklarından karşılanmıştır. Birliklerin
yeniden yapılandırma programına uyum performansları,
Devlet Fiyat İstikrar Fonu (DFİF)'ndan imkânlar ölçüsünde kredi
tahsisi yapılsa da pek iç açıcı değildir. 2006-2007
ürün döneminde birliklerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri ve
ürünlerini en iyi şekilde değerlendirebilmeleri için gereken
finansman destekleri sağlanmıştır. Birliklere bu
yıl kullandırılan ve vadesi uzatılan kredilerle
birlikte yaklaşık 600 trilyon lira tutarında destekleme,
birliklerin faaliyetlerinde ve ürün alım finansmanlarına
önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Birliklerin
ürün alım bedellerinin yüzde 65'i DFİF kaynaklı kredilerle
finanse edilmiştir.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Fiskobirlik'e ne kadar verdiniz?
A.
EDİP UĞUR (Devamla) - Ancak, yukarıda ifade edilen yeniden
yapılanmayı birlikler, maalesef, gerçekleştirememişlerdir,
eski hatalarını tekrarlamışlardır. Nedir eski
hatalar? DFİF'ten aldıkları krediler de dâhil bütün kaynakları
yeni tesisler, yeni fabrikalar kurmak için kullanmışlardır.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Fiskobirlik'e ne kadar verdiniz? Onu açıklayın.
A.
EDİP UĞUR (Devamla) - Bu rakamlar alt alta konulup toplandığında,
2000 yılı itibarıyla -dikkatinizi çekerim- 3,5 katrilyonu
bulmaktadır. Bu bir fasit dairedir. Katma değeri düşük
tarıma dayalı sanayide fabrika işletmek, pazarlama
faaliyetinde bulunmak, birlikler eliyle kalkınmayı değil,
zarar üstüne zarar etmeyi sürdürülebilir kılmaktadır, o
kadar. Çünkü, kooperatif olarak girilen sanayi tesislerinin hiçbiri
yürümemiştir, serbest piyasa şartlarında başarılı
olma şansı yoktur. Özel sektörün bile bu manada çok zorlandığı
şartlarda kısa vadede bazı birlikler kâr ediyor gibi
gözükseler de, bu kârlar spekülatif kazançlardır ve sanayi ve
ticari faaliyeti neticesinde elde edilmemiştir. Uzun vadede
sanayi ve ticari faaliyetlerinden zarar edecekleri ve hazineye
yeniden yük olacakları muhakkaktır. Tarım satış
kooperatifleri birliklerinin geçmişten ders almadan yaptıkları
yatırımlarla, ortaklarına, tarımımıza,
üreticilere, çiftçilere hiçbir faydası olmayacaktır. Bugün
ülkemiz yılda 1 milyon 400 bin ton bitkisel yağ tüketmekte,
ihtiyacımızın yüzde 65'i ithal yoluyla karşılanmaktadır.
2005 yılı, yağ, yağlı tohum, küspe ithalatına
ödediğimiz döviz 1 milyar 400 milyon dolardır. On yıl önce,
1996 yılında bu faturamız 769 milyon dolardı. On
yıllık perspektifte, birlikler, sözde yeniden yapılanırken
bizim ne üretimimiz artmış ne de dışarıya ödediğimiz
dövizde azalma sağlanabilmiştir. Ödenen döviz artmaya devam
etmektedir. On yedi tarım satış kooperatifi birliğinden
sekizi bu sektörde faaliyet göstermektedir. Tariş-Zeytinyağı,
Tariş-Pamuk, Çukobirlik, Antbirlik, Fiskobirlik, Trakyabirlik,
Karadenizbirlik, Marmarabirlik; bu birliklerin ürün işleme
kapasiteleri, son beş yıl içinde 3 kat artarken, tarımsal
üretimde aynı oranda artış, maalesef, sağlanamamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Uğur, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
A.
EDİP UĞUR (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Kaldı
ki, bu birliklerin işleme kapasiteleri Türkiye ihtiyacının
tamamını karşılayacak büyüklüktedir.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; birliklerin en çok dört
yılda yeniden yapılanmaları kanunda öngörülmüştür.
Ancak, beş buçuk yıl geçti, ama tamamlanamadı. En
kısa zamanda tamamlanması bir zarurettir.
Memnuniyet
verici olan Hükûmetimizin, pamuk, ayçiçeği, soya, kanola ürünlerine
verilen yüksek prim uygulamalarıdır. Bu uygulamanın
devam etmesi, yağlı tohum ve yağ açığımızın
kapanmasında önemli rol oynayacaktır.
Bu
düşüncelerle Bakanlığımızın 2007 bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını diliyor ve yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Uğur.
AK
Parti Grubu adına, Aydın Milletvekili Ahmet Rıza Acar.
Sayın
Acar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarihi verimliliklerle
dolu olan, dünya milletler camiasında rekabette zirvelere
çıkmış, karada gemiler yüzdürmüş yüce milletimizi
ve onun temsilcileri olan siz değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Efendim,
bugün, Sanayi Bakanlığımızın bütçesi dolayısıyla
buraya çıkan birçok arkadaşımızın şunları
söylediğini hatırlıyorum: "Efendim, 2007 Kasım
ayında yapılacak olan seçimlerde iktidar olacağız,
bu işleri biz düzelteceğiz." diye ifade ediyorlar. Ben
buraya gelmeden önce kasım ayı bütçe performansına
baktım da, 3,850 katrilyonluk bir fazlalık vermiş. On bir
aylık bütçe gelirlerine giderlerine baktığımda
63-64 trilyonluk da fazlası var. Faiz dışı fazlada
tahminlerle gerçekleştirilenler arasında ülkenin lehine,
milletin lehine birçok değişiklikler, farklılıklar
var. Ben bunu arz etmek istiyorum.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Memleketin borçlarını da söyle.
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) - Bir de şunu söylemek istiyorum: Türk demokrasi
tarihinde tek başına iktidar olup da ikinci döneminde devam
ettirmeyen bir siyasi parti yok. Bunu da bilmenizi istiyorum.
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Umudu yanlış yere bağlamışsınız.
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) - Milletimiz, 3 Kasım 2002'de "Yeter,
bıktım bu verimsiz politikalardan, tatlı ve haklı
rekabeti olmayan, dayanağı bulunmayan siyasi anlayışlardan,
verimsizliğin beraberinde getirdiği dar alan demokrasisinden,
hürriyetsizlikten, kısır çekişmelerden; gericilik,
irtica, bölücülük ve benzeri anlayışlar üzerinden siyaset
yapılmasından; cumhuriyetçi olan, olmayan; laik, antilaik
tartışmalarından." diyerek bu Meclisi oluşturdu.
"Vazgeçtim ben bunlardan." diyerek, "Bunlar benim dikkat
nazarlarımda değildir" diye bu Meclisi oluşturdu.
Şimdi, bizlerden hem verimli hem de tatlı bir rekabete dayalı
politika istiyor, siyaset istiyor. Bunun neticelerini ve meyvelerini
toparlamak istiyor.
Bu
anlayış içerisinde, ülkemizde, hareket hâlinde, çalışma
hâlinde önemli iki kuruluşumuz var. Bunlardan bir tanesi Rekabet
Kurulu, bir diğeri de Millî Prodüktivite Merkezi, ki, dünyada
ivme kazanan önemli unsurlardır verimlilik ve rekabet. Hele,
belki de Napolyon bugün yaşasaydı "para, para, para"
yerine "verimlilik, verimlilik, verimlilik" diyebilirdi.
ENGİN
ALTAY (Sinop) - Doğru.
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) - Çünkü, verimlilik tarımda, ticarette, sanayide,
şirketlerin tüm yatırımlarında, üretimlerinde
olması gereken, bundan da öteye giderken, demokraside, hürriyetlerde
de önemli verimlilikleri yakalamamız lazım. Bunları
genişletmek için, bunların alanlarını daraltanlara,
daraltmak isteyenlere karşı mücadele vermeleri gereken
başta siyasi partilerdir. Bu Meclis ve bu demokrasi, bu siyasi
partilerin en önemli ortak noktalarıdır. Milletvekillerinin
de ortak noktaları bunlardır. Yapmamız gereken, çalışmamız
gereken, dünya milletler camiasında tekrar o eski, o muhteşem
yerlerimize oturmak ve dünyanın danışılan ülkesi
olmak istiyorsak
Her geçen gün de olduğumuzu, yapılan
dört yıllık çalışmalar da gösteriyor. Dört yıldan
beri o verimli temaslar, o tatlı rekabete dayalı olan temaslar
bize birçok kurumlarda, işte İslam ülkeleriyle olan kuruluşlarda,
işte Birleşmiş Milletlerde, işte dünyanın tüm
devletleriyle olan ilişkilerde getirdiği ve geldiğimiz
noktayı göstermektedir diye düşünüyorum.
Amerika'da
yüz-yüz on yıl, Avrupa'da elli yıl önce oluşturulan rekabet
hukuku, Türkiye'de 1994'lerde oluşturulmuş, 1997'de de faaliyete
geçebilmiştir. Ne kadar geç kalındığını
bu tarihlerin söylediğini düşünüyorum.
Rekabet
Kurumu, bu kısa süresi içerisinde birçok başarılara
da imza atmıştır. Mesela, OECD çerçevesinde düzenlenen
birçok toplantılarda, birçok çalışmalarda, reform çalışmasında
gösterdiği performans ve sahip olduğu kapasiteyle övgüler
toplayan Rekabet Kurumu, uygulamalarının uluslararası
bir kuruluş tarafından incelenmesini talep etmiş, hazırlanan
raporu yüz elliden fazla ülke önünde savunmuştur. Bu süreç, aynı
zamanda Rekabet Kurumunun başarısını tescilleyen
bir süreçtir.
Yine,
Rekabet Kurumu, misyonunu, enerjiyle, tahayyül gücüyle, bütünlüğünü
koruyarak takip etmiş ve iş toplumundaki bilhassa özel sektörün
liderlerinin saygısını ve desteğini kazanmıştır.
En önemlisi, Türk ekonomisini, rekabete dayalı ve tüketici
refahına yönelmiş, piyasa mekanizmalarına daha fazla
dayanma yönünde ileriye götürmede kritik bir öneme sahip olmuştur
ve rol oynamıştır. Dört yıllık uygulanan ekonomi
politikaları, dört yıllık uygulanan sosyal politikalar,
dört yıllık uygulanan iç ve dış politikalar bunların
artık perçinlendiğini, Türkiye'de bundan böyle hiçbir
şekilde krizlerin yaşanmayacağının işaretlerini
de vermektedir.
Yine,
Rekabet Kurumumuz, 2002 yılından bu yana mükemmel ve verimli
bir ilerleme kaydetmekte olup, her geçen gün Türkiye'nin en etkili ve
en iyi idare edilen kurumlarından biri olarak ünlenmektedir.
Buna Millî Prodüktivite Merkezini de dâhil edebiliriz.
Bütün
kurumlarımızda bilhassa son dört beş yıldan beri
ivmeler kazanılmakla birlikte, bugün bütçesini görüştüğümüz
Rekabet Kurumu ve Millî Prodüktivite Kurumuna çok ama çok önemli görevler
düşmektedir ve bu görevlerini de yerine getirdiklerine ve getireceklerine
olan inancımı burada bilhassa belirtmek istiyorum.
İtibarını, misyonunu, enerjiyle, tahayyül gücüyle ve
bütünlüğüyle koruyarak takip etmesine, verimliliğine
uymasına da borçlu bu başarılarını.
Daha
da önemlisi, 1980 yılında, Birleşmiş Milletler tarafından
rekabet kuralları seti kabul edilmiştir. Bir diğer Birleşmiş
Milletler kuruluşu olan UNCTAD söz konusu set kapsamındaki
kuralların uygulanması için her beş yılda bir yaptığı
toplantıları ilk defa Cenevre dışında, 2005
yılında, Türkiye'de yapılmıştır. Siz de biliyorsunuz
ki, 2003 yılından beri Türkiye'deki yapılan toplantılar,
son otuz, kırk, elli yılın toplamından daha da fazladır.
Yine,
OECD yetkilileri, Şubat 2006'da, Paris'te yapılan Küresel
Rekabet Forumu'nda, Rekabet Kurumumuzdan bir kişinin baş
tartışmacı olarak yer almasını talep etmişler
ve yüz elli altı ülkenin temsilcileri ülkemizin deneyimlerini
ve önerilerini dikkatle izlemişlerdir.
Efendim,
Millî Prodüktivite Merkezine de gelince
Vaktimizin darlığından
dolayı birkaç cümle de oradan söylemek istiyorum. Millî Prodüktivite
Merkezi 1965 yılında 580 sayılı özel yasayla kurulmuş.
Bu Yasa gereği de, Türkiye'deki Odalar Birliğinin bünyesindeki
bütün odalar buraya prim ve aidatlar ödemişlerdir ve bu sayede
güçlenerek bugünlere gelmiş. 580 sayılı özel yasayla
kurulan bu Millî Prodüktivite Merkezi de, 2005 yılında Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliğiyle yapılan işbirliği
protokolü çerçevesinde il verimlilik artırma
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Acar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) -
il verimlilik projelerini günümüz itibarıyla
otuz ilde tamamlamıştır. Bugüne kadar otuz ilde tamamlanan
bu VAP projelerinde 950 eğitim programına 10 binden fazla
ilgili katılmıştır. Ayrıca, verimlilik konusunda,
önemi doğrultusunda Millî Prodüktivite tarafından düzenlenen
tanıtım ve bilinçlendirme toplantılarına da 50
binden fazla katılım sağlanmıştır. Ayrıca,
2004 yılında Verimlilik Merkezleri Birliğine üye olmuş,
bir yıllık süre içinde adı geçen birliğin yönetim
kurulunda temsil hakkını kazanmıştır. Hâlen,
Dünya Verimlilik Merkezleri Federasyonu Yönetim Kurulu üyesidir.
Değerli
arkadaşlarım, bu şekilde çalışma sergileyen
bu kurumların ilgililerini, yetkililerini ve personelini
de düşünmenin yüce Meclisin görevi olduğunu düşünüyorum.
Onların bu başarılarına başarı katmak
için de, onlarla ilgili özlük haklarını yeniden değerlendirmenin
faydalı olacağı kanaatimi bilhassa ifade etmek istiyorum.
Ben
bu duygu ve düşünceler içerisinde, gerek, önümüzdeki günlerde
tartışacağımız, görüşeceğimiz kanunuyla
yeni adı "Türkiye verimlilik merkezi" olacak bu kurumumuzu
ve Rekabet Kurumumuzun ilgililerini, yetkililerini tebrik ediyor,
daha nice nice başarıların onlarla birlikte olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına, Bursa Milletvekili Zafer Hıdıroğlu.
Sayın
Hıdıroğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ZAFER HIDIROĞLU (Bursa) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; KOSGEB
ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleriyle ilgili AK Parti Grubu
adına söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
KOSGEB
1990 yılında kurulmuş, amacı küçük ve orta ölçekli
sanayicilere yardımcı olmak, yatırımların
artması, işsizliğin azalması, istihdamın artması
için, destek için kurulmuş. Fakat, 1990 yılından 2002
yılına kadar toplam 20,5 milyon YTL destek sağlanmış
on iki yılda, ama, AK Parti iktidara geldikten bu yana, her kurumda,
her kuruluşta olduğu gibi büyük artışlar sağlamış
ve üç yılda 233 milyon YTL'ye çıkmış bu ve önümüzdeki
üç yılda da 600 milyon YTL olarak küçük ve orta ölçekli sanayi
işletmelerimize destek vermeye çalışıyor.
38
ana başlıkta, bunların hepsini saymaya zamanımız
yok, ama, başlıca, ihracatı geliştirme, istihdamı
artırma, fuar destekleri, tanıtım destekleri, ar-ge
çalışmaları, bilgisayar destekleri gibi birçok destekleri
var. Bu konuda, tabii, bir hedef kitle belirlenmesi de yapılmış,
4.400 kişi, sadece 4.400 firma hedef kitleye dâhil edilmiş on
iki yılda, ama, biz iktidara geldiğimizde, yine bu 55 bine
çıkmış. Sadece üç senede, 55 bin, hedef kitleye dâhil
edilmiş. Avrupa Birliği ülkeleri arasında bu oran yüzde
15'tir, yani, hedef kitleye ulaşma yüzde 15'tir, bizde ise oran yüzde
23'tür. Bu konuda, biz, Avrupa ülkelerinin de ilerisinde bir seyir
takip ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, çok şey söylenir, ama, ihracatı destekleme
kredisi adı altında, 6.669 KOBİ'ye, 607 milyon dolar kredi
kullandırılmış, bu kredinin, bırakın faizin
düşüklüğünü, 13,5 milyon dolarını da KOSGEB kendi
imkânlarıyla karşılamıştır ve yine istihdam
kredisi, 708 firmaya verilen istihdam kredisiyle, 55 milyon YTL kredi
verilmiş ve bununla, 2.300-2.400 kişi civarında işçi
de tek taraflı olarak, sadece bu krediyle beraber ülkede istihdama
kavuşturulmuş. Ayrıca, 2005 yılında da sıfır
faizli, 2005 yılında başlayan sıfır faizli
krediler de aynı şekilde devam etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde, 2000 ve 2001 yıllarında çok büyük
bir tarihî kriz yaşandı biliyorsunuz. Eksi 9 büyüme, yani,
bunun neresi büyüme, yani, eksi 9 küçüldü bu ülke. Her eksi 1 küçülmenin
karşılığında 100 bin kişi işsiz kaldı.
Yani, yüzde 9 küçülme, 900 bin kişinin işsiz kalmasına
neden oldu ve 485 bin iş yeri, bu ülkede, aynı anda kapandı
ve AK Partinin iktidara geldiği zamanki sağladığı
orantılı büyümeler neticesinde bu 485 bin iş yeri
açıldı, dahası da açıldı. Tabii, arkadaşlarım
burada kapanan iş yerlerini söylüyorlar, ama, açılan
iş yerleriyle mukayese etmek belki arkadaşların
işine gelmeyebilir. Beyanları eksik verdiğiniz zaman,
o beyan, yanlış doğrultuda halkımızın yönlenmesine
neden oluyor. Açılan ve kapanan iş yerleri de burada, hepsi
listelerimizde var.
Şimdi,
vakti tasarruflu kullanacağız dedik. Toplam 2 milyon kişiye
iş bulundu ve bugün, yine gazetelerde var; yüzde 10,5-11'lerde
aldığımız işsizlik yüzde 9,1'e düştü. Yani,
işsizlik azalıyor, ama, tabii ki, kökten, hepsinin çözümü
bulunmuyor. OECD ülkeleri arasında en kötü yönetilen ülkeydik
biz. Şimdi, hiç olmazsa, bu konuda orta noktalara kadar çıkmışız.
Tedricen bu işlem devam edecek ve çok ilginç, 181 bin kişi tarım
sektöründen sanayi sektörüne kaymış. Bu ne demek? Tarım
kesiminden gelen 181 bin işçi de absorbe edilmiş, ama, tarım
kesiminin gayrisafi millî hasılası 23 milyar dolardan 38
milyar dolara çıkmış. Yani, işçi azalmasına
rağmen, teknoloji ağırlıklı kullanıldığı
için, artık, affedersiniz, Anadolu'da insanımız, çiftçi,
hayvancılık yapan, iki tane hayvanla "hayvancıyım"
demiyor. Avrupa ülkeleri standartlarına yaklaşılıyor
ve KOBİ'ler oluşturularak kooperatiflere verilen desteklerden
dolayı, artık, doğru dürüst bir çiftçi sınıfına
da Türkiye giriyor.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, ben, kapanan ve açılan
Bir sürü rakamlar
var burada, bunların detayına girmek istemiyorum, ama, sadece
birkaç tane, birkaç ilimizden örnek vereceğim. Hangi ilimizden
isterseniz, oralardan örnek veririz, ama, teşvikli kırk dokuz
ildeki teşvik uygulamasından sonra, Sayın Devlet Bakanımız
Abdüllatif Şener'le birlikte kırk sekiz tane fabrikanın
temelini attık Düzce'de.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Giresun'da kaç tane?
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Bu temeli atılan fabrikaların
şu anda 3.500 tane işçi istihdam ettiğini bilmeniz lazım
ve o, 60'a çıkmıştır, 70'e, 80'e çıkacaktır
ve 2007 yılı sonuna kadar da 7-8 bin hatta 10 bine yakın
işçi sadece orada istihdam edilecektir. Geçen pazar günü Sayın
Başbakanımız Konya'da bazı KOBİ'lerin açılışlarını
yaptı, 111 tane. Bunların birçoğu, idame, yenileme, yeni
tesis aktarımı, iki senede bu fabrikalar yapıldı
ve 7.500 kişi burada istihdam ediliyor.
Şimdi
aklıma bir şey geldi. "Bizim yatırımımız
Mısır'a kaçıyor" filan gibi, muhalefetten arkadaşlarımız
söylediler. Mısır'dan, şu anda, bir firma, konfeksiyon
firması -işte, Konya milletvekili arkadaşlarım
var burada, kendileri de biliyorlar- Mısır'dan, dünyanın
en büyük firmalarından birisi olan, konfeksiyon imalatı
yapan bir firma Türkiye'ye geliyor ve Konya'da yatırım yapmak
için 100 dönüm arazi arıyor. Şimdi, tabii, arkadaşlarımız
burada konuşurken, genellikle işsizlikten bahsediyorlar.
İşsizlik azaldı. Ha, işsizlik hallolmadı, ama
azaldı, yani çok önemli ölçüde azaldı.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Kim diyor azaldı diye? Nerede azaldı?
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - Masal, masal!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Bir tane iş bulan adam yok. Kime iş
buldunuz?
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Sarıbaş burada, Sayın Sarıbaş
diyor ki: "Kime iş buldunuz? Bu Anadolu insanı niye bağırıyor"
filan diyor. Siz bağırıyorsunuz aslında, Anadolu
insanı bağırmıyor.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, söz hakkımız
doğuyor.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Kime iş buldunuz?
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Yani, işsizlik
2
milyon kişiye iş bulduk. Kime demeyin. Bakın, halkımızı
yanlış bilgilendirmeyin. Mutlaka, tabii ki bu durum tam çözülmedi.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Hadi canım sende!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Yarın sabah 10 kişi daha geliyor.
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) - Özelleştirmeden mağdur olan kaç kişi
var?
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Şimdi, Atila Emek arkadaşımız,
Sayın Atila Emek, Özlem Çerçioğlu, İnsan Hakları
Komisyonunda beraber çalıştığımız arkadaşlar.
İnsan hakları şunu gerektirir: Bir bilgi verilirken,
bu bilginin yarısını söyler, virgülden sonrasını
söylemezseniz, bu bilgi eksik kalır. Türkiye'de borçların
arttığını söylüyor. Türkiye'de borçlar artmış.
Ne kadar? 127'den 227'ye çıkmış dış borçlar, iç
borçlar azalmış; fakat, gayrisafi millî hasıla ne olmuş?
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - 407 milyar dolar iç-dış borç. Okur- yazarlığın
yoksa, öğren!
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Sayın Çerçioğlu sanayici, kendisi
çok iyi bilir. 275'ten 486'ya çıkmış. Şimdi, yani, bu
şu demektir: 2 milyar maaş alan bir kişi, 1 milyar ayda
taksit veremez, ama 20 milyar ayda kazanan
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Hıdıroğlu, konuşmanızı tamamlar
mısınız.
Buyurun.
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Ayda 20 milyar kazanan ise, rahatlıkla
ayda 5 milyar taksit ödeyebilir.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Ne milyarı kardeşim! Milyar nerede?
Kuruş yok, kuruş!
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, son cümlemi
şöyle toparlamak istiyorum. "Esnaf iş yapamıyor,
kepenk kapatıyor, işte, piyasada para yok..." Bakın,
ölçüleri iyi koymak lazım. Bu ülkede yapılan bu makroekonominin
temelleri oturduktan sonra, yani, enflasyonun, faizin, dövizin, artık
dövizden para kazanma, faizden para kazanma, enflasyondan para kazanma
devri bitmiştir. Bunun için, parası olanlar yatırım
yapıyorlar, parası az olanlar da
TOKİ tarafından
yapılan 167 bin konut halk tarafından alındı. Bu 1
milyon kişiye tekabül eder. Ayrıca, 2004
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - İki, iki!
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Sayın Bayram Meral, siz daha iyi bilirsiniz
bunları. Yani, oto satışları 2004-2005 yıllarında
ikiye katladı. Yani, halkımız bu güzellikten tercihini
oto alımlarına kullanmış, TOKİ'den ev almış;
buna rağmen esnafın, şirketlerin açılma oranı
Türkiye'de yükselmiş.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Yandaşlarınızı zengin ettiniz,
vatandaşı fakirleştirdiniz.
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar,
sizinle zaman harcamak istemiyorum, vaktim doldu.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Saç döküldü, kel göründü!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Hıdıroğlu, teşekkür için mikrofonunuzu
açayım. Lütfen teşekkür ediniz.
Buyurun.
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Evet, Türk Akreditasyon Kurumu da -maalesef-
1999 yılında kurulmuş, ama, bizim iktidarımız
dönemine kadar hiçbir şey yapmamış. 139 tane firma akredite
edilmiş. Artık, kaliteleriyle dünyada kendini duyuran
Türk markaları, yerli firma markalarının altyapılarını
oluşturan bir kurumdur.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Bu senin son konuştuğun bütçe. Bir
daha konuşamayacaksın.
ZAFER
HIDIROĞLU (Devamla) - Bu gelişmelerden dolayı, gerek
Akreditasyon Kurumuna gerek KOSGEB idarecilerine gerek Sayın
Bakanıma, Hükûmete, bu başarılarından dolayı
teşekkür ediyor, 2007'de daha büyük başarılar için halkımızın
karşısındayız diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına son konuşmacı, Konya Milletvekili
Hasan Anğı.
Sayın
Anğı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA HASAN ANĞI (Konya) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Standartları Enstitüsü ve
Türk Patent Enstitüsünün 2007 yılı merkezî yönetim bütçesiyle
ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde hem üreticinin hem de tüketicinin, küreselleşen
dünyanın hızla değişen mal ve hizmet üretimi koşullarına
uyumunu sağlamak görevini Türk Standartları Enstitüsü
üstlenmiştir. 1954 yılında Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği bünyesinde kurulan bu güzide kuruluş, yarım
asrı aşkın bir süredir bu amaç doğrultusunda çalışmaktadır.
Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı ISO'nun etkin
üyesi, uluslararası standart ve kalite kuruluşlarının
aktif katılımcısı TSE, bir yandan Türkiye'nin AB'ye
uyumuna yönelik çalışmalar yapmakta, bir yandan Türk sanayicisini
ve tüketicisini standartlar ve kalitesi konusunda dünyadaki gelişmelerden
haberdar etmekte, diğer yandan da iç piyasaya yönelik hizmetlerini
büyük bir özveriyle sürdürmektedir.
TSE,
birincil görevleri arasında olan standart hazırlama faaliyetlerinde
Avrupa Birliğine uyumu sağlamıştır. Avrupa
standartlarının Türk standardına dönüşümü yüzde
92 seviyesindedir. Geriye kalan yüzde 8'lik kısım, standartların
devamlı değişen yapısı nedeniyle yüzde 100
uyumun sağlanamayacağı kısımdır. Dolayısıyla,
standartlar konusunda Avrupa Birliğine tam uyumun sağlandığını
memnuniyetle görmekteyiz.
TSE
Kuruluş Kanunu'nda yapılacak küçük bazı tadilatlarla,
Avrupa Standardizasyon Kuruluşları CEN ve CENELEC'e tam
üyelik konusunda da hazır hâle gelmiştir. Türkiye'deki mevcut
kalite altyapısının ve kalite bilincinin mimarı
TSE, daha fazlasını yapmak için canla başla çalışmaktadır.
Enstitü,
kurulduğu günden bu yana yaklaşık 32 bin firmaya,
başta ISO-9000 kalite yönetim sistem belgesi olmak üzere ürün ya
da hizmet yeri belgesi vermiş, bir yılda yaklaşık
140 bin ithalata uygunluk belgesi hazırlamış, kabul
ettiği meslek standartları doğrultusunda 3 binin üzerinde
personeli de belgelendirmiştir.
Türk
sanayi ürünlerinin ve hizmet sektörünün dünya piyasalarındaki
rekabet gücünü artırarak ülke ekonomisine katkıda bulunmanın
yanı sıra, yönetim sistemleri ile kamunun vatandaşlarımıza
daha kaliteli hizmet vermesini sağlamayı amaç edinmiştir.
Avrupa
Birliği Müktesebat Belgesi'nde yer alan "Malların serbest
dolaşımı" bölümünden de anlaşılacağı
üzere, piyasa denetimi dolayısıyla standardizasyon konusu
müzakerelerin en önemli kısımları arasındadır.
Bu çerçevede, TSE'nin özerk hareket kabiliyeti yüksek, klasik kamu
kuruluşlarının tabi olduğu kısıtlamalardan,
yani, 4734 sayılı Kamu İhale, 4735 sayılı Kamu
İhale Sözleşmeleri, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve 6245 sayılı Harcırah Kanunları ile 631 sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerden muaf, rekabet edebilir bir yapıda
olması gerekmektedir.
Millî
kuruluşumuz TSE'nin, en azından, Avrupa üyesi ülkelerin
TSE ile aynı görevleri yapan ve Türkiye'de faaliyette bulunan
ve neredeyse hiçbir mevzuat kısıtına sahip olmayan
kuruluşuyla rekabet edebilmesi için, tabi olduğu bu mevzuatlardan
ivedilikle muafiyeti sağlanmalıdır. Dünyadaki sayılı
standardizasyon belgelendirme ve laboratuvar kuruluşlarından
biri olan TSE'nin, Avrupa Birliğindeki muadil kuruluşları
gibi, yurt dışında temsilcilik açabilmesine, başta
İslam ülkeleri ve Türk cumhuriyetleri olmak üzere, Avrupa,
Çin ve Uzak Doğu'da teşkilatlanmasına sağlayacağı
kolaylıklara da kavuşturulmalıdırlar.
Bu
arada, ürünlerin asgari güvenlik koşullarına sahip olduğunu
göstermesinin yanı sıra, ticari açıdan da ürünlerin
üye ülkeler arasında dolaşımında bir çeşit pasaport
işlevi gören (CE) işaretiyle ilgili olarak Türkiye'nin ilk
onaylanmış kuruluşunun TSE olduğunun da altını
çizmek istiyorum. Avrupa Birliğinde, ülkemizde ve bölgemizde,
etkin ve güçlü, dünyada standartların oluşturulmasında
yönlendirici ve ağırlığı olan bir kuruluş
olması için TSE'nin, her zamankinden daha çok siyasi ve yasal desteğe
ihtiyacı olduğunu bir kez daha ve altını çizerek
ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Türk Patent
Enstitüsü hakkında görüşlerimi ifade etmek istiyorum.
Konuşmamda, küreselleşme sürecinde büyük önem kazanan sanayi
ve teknolojinin gelişmesi ve inovasyon için anahtar role sahip
olan, maalesef, ülkemizde son birkaç yıldır gündeme gelen
sınai mülkiyet hakları üzerinde durmak istiyorum. Sanayi
ve Ticaret Bakanlığımıza bağlı olan ve ülkemizde
sınai mülkiyet haklarının yürütülmesinden sorumlu
Türk Patent Enstitüsünün son dönemde gerçekleştirdiği faaliyetleri
ve atılımları yakından takip etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, dünyada sınai mülkiyet haklarının
ilk uygulayıcılarından biridir. Hatta, Avrupa'da
ikinci marka kanunu 1871 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi'dir.
Bu yıl, sınai mülkiyet korumasının 135'inci
yıldönümü olması münasebetiyle uluslararası katılımlı
bir dizi etkinlik düzenlenmiş, ilk defa, patent, marka ve tasarım
dallarında, Başbakanımızın elinden, Türk patent
ödülleri verilmiştir.
Türk
Patent Enstitüsü, birkaç yıl öncesine kadar hepimizin malumu
olan ve kamuoyunda büyük şikâyetlere yol açan dosya birikimi ve
başvuruların sonuçlandırılmasında yaşanan
gecikmeler gibi sorunlarla boğuşan ve uluslararası projelerde
tıkanma yaşayan bir kurum hâlindeydi. Bu durum, Kuruma ve
sisteme olan güveni büyük ölçüde zedelemekteydi. Yaşanan sorunların
çözülmesi için, geçtiğimiz üç yıl içerisinde, pek çok faaliyet
gerçekleştirildiğini, hep birlikte, memnuniyetle izliyoruz.
Bu
çalışmalar neticesinde bir marka başvurusuna
ilişkin karar süresi, ortalama sekiz aydan dört aya, tescil süresi
ise on altı aydan dokuz aya çekilmiştir. Daha önce dört
beş ayda sonuçlandırılan birçok işlem günlük hâle
getirilmiştir. Böylece, geçmişte oluşan birikim eritilerek
normal seviyeye indirilmiştir. Ayrıca, endüstriyel tasarım,
başvuru ve itirazlarında oluşan birikim kısa süre
içerisinde eritilmiştir. Tüm bunlar, aynı zamanda hizmet
kalitesi artırılarak gerçekleştirilmiştir. Böylece,
sanayicimizin ve girişimcilerimizin şikâyetine konu
olan pek çok sorun ortadan kalkmıştır.
Patent
alanında, 2004'ten önce kurumun uzun dönem hedefleri arasında
dahi yer almayan önemli atılımlar gerçekleştirilmiştir.
Daha önce sadece anlaşmalı ofislere yaptırılan
araştırma ve inceleme işlemlerinin Enstitü bünyesinde
de yapılmasına başlanmıştır. Ülkemiz
açısından stratejik önem taşıyan bu uygulamayla,
yurt dışı kuruluşlarda üç dört yılı
aşan araştırma ve inceleme süresi büyük ölçüde kısalmış,
tercüme ve posta masrafları ortadan kaldırılmıştır.
Devrim niteliğindeki bu uygulamayla, ülkemizin, patent alanında,
önümüzdeki yıllarda büyük bir atılım yapacağına
inanıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Anğı, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN
ANĞI (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sınai mülkiyet alanında ülkemizdeki en önemli eksiklik,
bu alandaki bilincin yeterince yerleşmemiş olmasıdır.
Bu nedenle, tanıtım ve bilinçlendirme, son dönemde, Kurumun
en fazla ağırlık verdiği faaliyet alanı hâline
gelmiştir.
Bilgiye
erişimi kolaylaştırmak için, ülke sathında bilgi
ve dokümantasyon birim sayısı 5'ten 28'e yükseltilerek, Avrupa'da
en üst seviyeleri yakalamıştır.
Başvuru
sahiplerine, hızlı, kaliteli ve etkin hizmet sunmak gayesiyle,
Türk Patent Enstitüsünün teknik altyapısı geliştirilmiş,
kâğıtsız ofis altyapısı tamamlanmıştır.
e-devlet uygulamaları kapsamında patent, marka, tasarım,
araştırma ve dosya takibi hizmetleri İnternet üzerinden
verilmeye başlanmıştır. Bu uygulamalarla ayda 1
milyon patent, marka ve tasarım araştırması online
olarak gerçekleştirilmektedir.
Türk
Patent Enstitüsü, kamu kuruluşları arasında Telekomünikasyon
Kurumunca e-imza altyapısı hazır hâlde görülen
onaltı kurumdan biridir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tüm çalışmalar
ve gelişmeler neticesinde, toplumda sınai mülkiyet bilinci
artmış, tüm sınai hak türlerindeki başvuru sayılarında
büyük artışlar meydana gelmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Anğı, Genel Kurula teşekkür eder misiniz.
Buyurun.
HASAN
ANĞI (Devamla) - Hay hay.
Son
cümlemi ifade etmek istiyorum Sayın Başkanım.
2005
yılında yaklaşık 60 bin marka başvurusu ile Avrupa'da
ilk 5'e giren ülkemiz, bu yıl, beklenen 70 bin civarında marka
başvurusu ile ilk 3'te yer alacaktır.
Bu
başarılı çalışmaların 2007 yılında
da artarak devamını diliyor, 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin, devletimize, milletimize hayırlı olmasını,
yaklaşan Kurban Bayramı'nın ve 2007 yılının
milletimize ve insanlığa hayırlar getirmesi dileklerimle
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Anğı.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.05
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 15.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39'uncu Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
On
birinci turdaki görüşmelere devam ediyoruz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz sırası, şahsı adına, bütçenin lehinde,
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'ya aittir.
Sayın
Kansu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
KANSU (İstanbul) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
2007 yılı Dışişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Türkiye,
AK Parti Hükûmeti döneminde takip ettiği aktif ve dinamik
dış politikası ile uluslararası saygınlığı
artmış, ulusal çıkarlar istikametinde bölgesel ve küresel
merkez ülke konumunu güçlendirmiştir. Klasik, alışılagelen,
durağan siyaset anlayışından uzaklaşarak,
dış siyasette risk alan ve kendine yeni manevra alanları
oluşturan uluslararası bir aktör sıfatına kavuşmuştur.
Yakın zamana kadar Türkiye'nin ayak bağı olan ve hareket
kabiliyetini daraltan birçok mesele, bugün, artık, tezlerimizi
dünyaya aktarabildiğimiz önemli fırsatlara dönüşmüştür.
Türkiye
olarak önemli bir tarihî aşamadan geçtiğimiz kuşkusuzdur.
Gelinen noktada dış politikamız açısından bazı
önemli gelişmelere göz attığımızda, her
şeyden önce, Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizde önemli
bir mesafe kat ettiğimiz görülmektedir. Ancak, Türkiye'nin
uyum süreci boyunca olanca iyi niyet ve girişimlerine rağmen
Avrupa Birliğinin sekiz başlıkta müzakerelerin dondurulması
kararı karşılıklı ilişkiler açısından
hakkaniyete uymayan bir karar olmuştur.
Bir
süredir Rum kesiminin itirazları nedeniyle zaten yavaşlayan
müzakere sürecinde ortaya çıkan son gelişmeleri şu
şekilde değerlendirebiliriz:
1)
Her şeyden önce alınan karar Avrupa Birliğinde ciddi
bir vizyon eksikliğine işaret etmektedir. Türkiye'nin tam
üyeliği karşısında Avrupa, dışa dönük küresel
bir güç olmakla, içe dönük kapalı bölgesel bir işbirliği
örgütü olmak arasında esaslı bir tercihle karşı
karşıyadır. Son alınan karar, risk almaktan hoşlanmayan
pasif bir tavrın göstergesidir. Yaşanan gerçekler, küresel
bir vizyonu gerekli kılarken, bazı Avrupa ülkeleri ve liderlikleri
kısa refleksleri sergilemekten kaçınmamaktadır.
Fransa, Almanya ve Hollanda'nın, karar sürecinde takındıkları
tavır bunun bir örneğidir. Bu konunun Avrupa Birliği
içerisinde tartışılması ve bir an önce görüş
birliğine varılması, hem Avrupa'nın ve hem de
dış dünyanın lehine olacaktır.
2)
Sıkça tekrarladığımız gibi, Avrupa ile Avrupa
Birliğinin aynı şey olmadığı, son olanlarla
birlikte, bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ulus devletlerin
tekil meselelere ilişkin refleksleri ile Avrupa Birliğinin
kurumsal durumu arasında, bazen, önemli bir makas ortaya
çıkmaktadır. Avrupa Birliği için belki kullanılacak
en güzel tanım, onun ulus devletlerin çıkarlarının
bir bileşkesi olduğudur. Bu açıdan ferdî bazı
çıkışların Avrupa Birliğiyle süren ilişkilerimizin
ana yapısını belirleyici olmadığı son
kararla tescil edilmiştir. Bazı üyelerin aksi tutumları
ile Güney Kıbrıs Rum kesimine limanların ve havaalanlarının
açılması yönünde Türkiye aleyhine sınırlayıcı
zaman belirleme gayreti karara aksetmemiştir.
3)
Sekiz müzakere başlığının askıya
alınması, Türkiye hususunda, Avrupa Birliği içinde
bütüncül bir yaklaşımın henüz oluşmadığını
göstermektedir. Bir yönüyle Avrupa Birliği üyelik sürecinde
Türkiye'nin Avrupa şartlarını hazmetmesini beklerken,
bazı Avrupa ülkeleri Türkiye'nin üyeliğini henüz yeterince
hazmetmiş görünmemektedirler. Bu kararla, zihinlerin çok berrak
olmadığı daha belirgin bir şekilde ortaya
çıkmış olup ilişkinin oturmasının zaman
alacağını göstermektedir.
Ancak,
görünen odur ki, diğer konularda müzakerelerin sürdürülmesi
kararı, Avrupa Birliği içerisinde Türkiye karşıtı
tezlerin ciddi manada inandırıcılığını
da yitirdiğini belgelemektedir.
4)
Türkiye'nin Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinde politik
ve ekonomik kriterler öne çıksa da bazı ülkeler için Türkiye'nin
kültürel konumu küçümsenmeyecek bir biçimde belirleyici olmaktadır.
Bu da, Türkiye olarak jeokültürel zenginliğimizi daha aktif
olarak kullanmamızın ve yerinde, bunu stratejiye dönüştürmemizin
anlamlı olduğunu ima etmektedir. Ülkemizin kültüre dayanan
stratejik derinliği vazgeçilmez bir uluslararası
ilişkiler aracıdır. Bu manada, Hükûmetimizin içinde bulunduğu
"medeniyetler ittifakı" girişiminin sürdürülmesi
önem arz etmektedir.
5)
Bu kararda, Avrupa Birliği, Türkiye'nin sosyal, siyasal ve ekonomik
alanlarda halkımızın çıkarına olan reform yasalarını
uygulamaktaki başarılarını göz ardı etmiştir.
Askıya alınan gümrük birliği ve serbest dolaşım
gibi başlıklar konusunda, Türkiye, Avrupa Birliği yasalarıyla
uyum içerisindedir. Türkiye'nin günden güne gelişen güçlü sanayi
yapısı, Balkanlar, Karadeniz ve Kafkaslar ile ilişkilerdeki
kilit rolü, Avrupa Birliğine katacağı önemli değerlerdir.
Müzakereler
süresince Hükûmetimizin ve ilgili devlet organlarımızın
performansı beklenin üzerinde olmuştur. Bununla birlikte,
çıkan uyum yasalarının toplumumuz tarafından da
genel kabul gördüğü ve uygulamada umumiyetle başarı
sağlanmasına rağmen, hiçbir resmî şartta olmayan
limanların ve hava sahasının açılması konusu
görüşmeleri özden yoksun bir hâle getirmiş ve hadiseyi tamamıyla
siyasi bir mecraya doğru sürüklemiştir.
Meclisimizin
kürsüsünden Avrupalı dostlarımıza bazı hususları
hatırlatmak istiyorum: Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Avrupa
Birliğinin ilkelerine ve yerleşik teamüllere aykırı
olarak tam üyeliğe kabul edilmiş ve o günden, bu mesele, Avrupa
Birliği tarafından çözümsüzlüğe sürüklenmiştir.
Türkiye'nin müteaddit uyarılarına rağmen, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle sorunlarını çözmeden
Birliğe kabul edilen Güney Kıbrıs Rum yönetimi, her
aşamada Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinde sorun
teşkil etmeye devam etmektedir. Böylece, Türk ve Rum taraflar
arasında kalması mümkün olan bir anlaşmazlık, Türkiye
ve Avrupa Birliği arasında bir soruna dönüştürülmüştür.
Rumlar,
elde ettikleri avantajla, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki
münasebetleri yönlendirmektedirler. Korkarım, bu mesele,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesine karşı olan bazı
kesimlerce istismar edilmeye devam edilecektir. Bu itibarla, Avrupa
Birliğinin Rum kapanından sıyrılması zorunluluğu
vardır.
Yapılması
gereken, müzakereler sürecinde Kıbrıs meselesini iki kesimlilik
ve siyasi eşitlik temelinde kapsamlı, adil ve kalıcı
bir şekilde çözülmesidir. Bunun platformu da Birleşmiş
Milletler olmalıdır. Türkiye'nin bu konudaki girişimleri,
devamlı çözümden yana olmuştur. Aynı girişimi Avrupa
Birliğinin desteklemesi, Ada'daki çözümü çok kolaylaştıracaktır.
Çözüm arayışları ve görüşmeler sürmeli, somut
adımlar atılmalıdır.
Annan
Planı sonrasında, Avrupa Birliği, 26 Nisan 2004 tarihinde
aldığı kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne
uygulanan izolasyonları kaldırma yönündeki taahhüdünü
yerine getirmemiştir. Bu, Avrupa Birliğinin güvenirliğine
büyük zarar vermektedir.
Referandumda
"evet" oyu kullanan KKTC, iyi niyetinin karşılığını
henüz alamamış, Rum kesimi ise, her şeye rağmen, çözümsüz
tutumuyla cesaretlendirilmiştir. Kaldı ki, Genişleme
Sözleşmesi'nin 10'uncu Protokol'ü "Kıbrıs'ın
tüm halklarının Birlik üyeliğinin faydalarından
yararlanması gerektiğini" ifade eder. İki buçuk
yıldır, bu konuda hiçbir şey yapılmamıştır.
Bu nedenle, Avrupa Birliğinin Kıbrıslı Rumlara
büyük ekonomik avantaj sağlayacak talebini Türkiye'nin reddetmesi
son derece anlaşılır bir durumdur.
Ankara'nın
gündeme getirdiği, Türkiye'nin, bir limanı ile Ercan Havaalanı'na
karşılık bir havaalanını Kıbrıslı
Rumlara açması, bunun karşılığında da Kuzey
Kıbrıs'a yönelik izolasyonların kaldırılması
ve doğrudan ticarete başlaması teklifine, Avrupa
Birliğinin "yetersiz olduğu" yönündeki verdiği
karşılık inandırıcı değildir. Türkiye'nin
bütün iyi niyet girişimlerine rağmen Avrupa Birliğinin
çekingen tavrı anlaşılır olmaktan uzaktır.
Şayet, Avrupa Birliği, Kıbrıs'ta çözüm konusunda
samimi ise, hiç değilse, Türkiye'nin bu tavrına somut bir
karşılık vermelidir.
Tüm
olanlara rağmen, akılcı ve yapıcı yaklaşımlarla
birbirimizi anlayarak ancak sağlam bir iş birliği yapabiliriz.
Türkiye ile Avrupa Birliği özünde birbirine muhtaçtır. Mesele,
çok yönlü özelliğiyle bölgesel bir iş birliğini çoktan
aşmış, küresel bir fırsat hâline dönüşmüştür.
Tarihin bu fırsat anını kaçırdığımız
takdirde, hiç kimse, bunu gelecek nesillere açıklayamayacaktır.
Sürecin devam etmesi birbirimizi anlamamızı ve algı
farklılıklarını aşmamızı kolaylaştıracaktır.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bölgemizde meydana gelen
bir başka önemli gelişme de, bölge için doğurduğu
sonuçları ve çok yönlü etkileri için, hiç şüphesiz Irak meselesidir.
Irak sorunu, bugün, artık coğrafi sınırların
ötesinde uzun dönemli sonuçlar doğurmaya gebe bir mesele hâline
gelmiştir. Ülkede henüz istikrar sağlanamamış,
yönetimde beklentiler ise gerçekleşmemiştir. Irak'taki
trajedi her geçen gün büyümekte, durum her bakımdan kötüye gitmektedir.
Mart 2003'ten Aralık 2006'ya kadar 655 bin Iraklının değişik
sebeplerle ölmüş olması, trajedinin boyutunu anlatmaya
yetmektedir. Türkiye olarak, komşumuz Irak'ın içinde bulunduğu
karmaşık durumda şimdiye kadar sürdürdüğümüz aktif
ve ön alıcı politikamızın ne kadar isabetli olduğu
bugün daha iyi takdir edilmektedir.
Öncelikle
şunu tespit etmeliyiz ki, gelinen noktada müttefik güçlerin
uyguladığı tek taraflı güç politikası feci
sonuçlar doğurmuş, Irak, bugün, eski günlerini arar hâle gelmiştir.
Amerika Birleşik Devletleri Hükûmetinin hazırlattığı
ve kısa süre önce açıklanmış olan Irak Çalışma
Raporu durumun resmî teyidi mahiyetindedir. Irak, sonuçları
hesaplanmamış, gerekli süreçlere başvurulmamış
politikaların bir sonucu olarak, savaş öncesi istikrarını
yitirmiş, Irak insanının geleceğe olan güveni ciddi
yara almıştır. Bütün bunlardan ders alarak, Irak hakkında
hâlâ yapılacak çok şey vardır ve zaman kaybedilmeden bu
trajediyi sona erdirmek için, belirgin, somut adımlar atılmalıdır.
Yapılması
gerekenler özetle şu şekilde açıklanabilir: Türkiye,
Irak'ın yakın komşusu olarak, bölgesel dinamikleri harekete
geçirmek ve yaşanan krizi çözüme dönüştürmek amacıyla
öncülük ettiği ve krizin başından beri, bugüne kadar,
sürdürdüğü Irak'a komşu ülkeler girişimini ısrarla
sürdürmeli ve bunu kalıcı kılmalıdır. Her bakımdan
Irak'la olan ilişkimizin geleceğinin güven altına
alınması, krizin muhtemel bir bölgesel tehdit hâline dönüşmesinin
engellenmesi için bu elzemdir. Kanaatim odur ki, Sayın Dışişleri
Bakanımız Abdullah Gül'ün samimi gayretleriyle ortaya
çıkan ve Türkiye'nin öncülük ettiği bu girişim, bugüne
kadar mevcut krizin derinleşmesini engellediği gibi, bu
nevi sorunlar karşısında bölgesel reflekslerin canlı
tutulmasının ve çözülmesinin vazgeçilmez bir mekanizması
olacaktır. Geçen süre zarfında, güvenlik merkezli askerî
ve polisiye tedbirlerin kifayetsizliği ve olumsuz neticeleri
yeterince görülmüştür. Ülkenin, her şeyden önce bir sosyal
barışa ihtiyacı vardır. Zengin etnik ve dinî yapısı
göz önüne alındığında, Irak'taki çok taraflı
dengenin...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kansu, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
HÜSEYİN
KANSU (Devamla) - ...kısa vadeli amaçlar uğruna feda edilmesinin
feci sonuçlar doğurduğunu tüm dünya gördü. Yaşanan güvenlik
sorununun merkezinde, bir tarafın lehine orantısız
bir güç dağılımının yattığını
bugün daha rahatlıkla tespit edebiliyoruz. Sosyal barışın
temin edilmesi, etnik ve dinî unsurların mutlak işbirliğini
gerekli kılmaktadır. Ülkenin istikrara kavuşması,
demokrasinin kurum ve kurallarıyla yerleşmesi ve halkın
kendini yönetme hakkını kullanabilmesi için, mevcut dengeler
arasında hak ve adalete dayalı bir mekanizma bir an önce
var edilmesi zorunludur.
Irak'ın
toprak bütünlüğünün korunması bu süreçte çok hayatidir.
Irak'ın üçe bölünmüş senaryolarına asla itibar edilemez.
Ülkedeki hiçbir halkın bunda bir yararı yoktur. Aksi, halklar
arası husumetlere, hatta çatışmalara sebep olabilir.
Bölgede çıkacak böyle bir iç çatışmanın, dünya barışını
tetiklemeyeceğini kim söyleyebilir? Bu itibarla, kaynakların
dağılımı, temsil ve yönetim gibi konularda, mevcut
durumu daha derin bir krize sürükleyecek, çatışmaları
körükleyecek her türlü davranıştan kaçınılmalıdır.
Bu hususlarda AK Parti Hükümetinin baştan beri izlediği
dengeli tutum, tüm dünyaya örnek olmalıdır.
Bölgemizde
bir başka sıcak gelişmeyse, Filistin'deki seçimler meselesidir.
Türkiye, Filistin'deki...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kansu, teşekkür cümlenizi alabilir miyim.
Buyurun.
HÜSEYİN
KANSU (Devamla) - Tamamlıyorum.
...seçimlerin
yenilenmesine yönelik dış baskı ve telkinlere kökten
karşıdır. Demokratik olarak seçilmiş bir parlamentonun
demokrasi dışı telkin ve yöntemlerle değiştirilmek
istenmesi, bölge barışına asla hizmet etmeyecektir.
Bu
düşüncelerle, Dışişleri Bakanlığı
bütçemizin ve Sanayi Bakanlığı bütçemizin, ülkemize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Hükûmet
adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Sayın Abdullah Gül konuşacaklardır.
Buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Bakanlığımın
2007 mali yılı bütçe tasarısını onayınıza
sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Bakanlığım
adına hepinize saygılar sunuyorum.
Ayrıca,
burada, gruplar adına Bakanlığımla ilgili görüşlerini
ifade eden bütün arkadaşlara da teşekkür ediyorum. Tabii
ki, görüşlerinden her zaman faydalandığımız
gibi, bu sefer de faydalanmaya devam edeceğiz.
Dış
politika konularımızla ilgili kapsamlı bilgilerin,
Bakanlığımın teşkilat yapısı ile personel
durumunun ve bütçe teklifimizin yer aldığı bir kitapçık,
burada, bütün değerli üyelere dağıtılmıştır.
Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, böyle kısa bir süre içerisinde,
Türkiye'nin takip ettiği dış politikanın bütün detaylarını
bu süre içinde anlatamayacağım için bunları kitapçık
hâlinde size sunduk. Ben, burada, müsaade ederseniz, özet hâlinde size
bir sunuş yapacağım ve buradaki bazı sorulara cevap
vermeye çalışacağım.
Ama,
buna geçmeden önce, bir üzüntümüzü, tabii sizlerle paylaşmak
istiyoruz; bu üzüntü, hepimizin üzüntüsü. Türkmenistan'ın Devlet
Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı, ne yazık ki,
hayatını kaybetmiştir. Bütün Türk dünyası büyük
bir üzüntü içerisine girmiştir, Türkiye de büyük bir üzüntü içerisindedir.
Türkmenistan'ın geleceğinin aydınlık olacağına
inanıyoruz ve Türkiye olarak da kardeş Türkmenistan'a her
türlü desteği, yardımı yapmaya devam edeceğiz.
Bizler, hepimiz bir milletiz, ama, farklı farklı devletler
içerisinde hayatımızı devam ettiriyoruz. Bu üzüntümüzü
bir kez daha sizlerle paylaşıyorum.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, dünyamız zor bir dönemden
geçmektedir. Çözüm bekleyen ihtilafların sayısı giderek
artmaktadır ve ne yazık ki, bunların çözümü için de çok
mesafe alınamamaktadır. Siyasi süreçler, âdeta, tıkanmış
vaziyettedir. Çevre sorunları giderek ağırlaşmaktadır,
ülkeler arasındaki gelişmişlik farkı artmakta ve
sosyal şartlar giderek halkların üzerinde ağırlaşmaktadır.
Türkiye,
küresel risk ve tehditlerin belki de dünyada en yoğun olarak hissedildiği
bir bölgede yerini almıştır. Biz, işte, böyle bir
ortamda, iktidara geldiğimiz günden beri, Türkiye'nin kısa,
orta, uzun vadeli millî çıkarlarını korumak için büyük
bir gayret içerisindeyiz. Türkiye'yi uluslararası planda, ortaklığı
daima aranan bir ülke hâline getirmek için uğraşmaktayız.
Bu istikamette dış politikanın her alanında aktif
bir tutum izliyoruz. Böylece, çevremizdeki çatışma ve gerilim
noktalarının, mümkün olduğunca, diyalog ve sulh yoluyla
çözümü için de büyük bir gayret sarf ediyoruz.
Değerli
kamuoyumuzun ve yüce Meclisin desteğiyle sürdürdüğümüz
çabalarda başarıya ulaşacağımıza inanıyorum.
Şüphesiz, bu güvenin temelinde, ülkemizi güçlü kılan temel
unsurlar yatmaktadır. Bunlar: Hükûmetimiz tarafından hayata
geçirilen reformlarla her gün biraz daha güçlenen Türk demokrasisi,
dünyanın on sekiz büyük ekonomisi ve Avrupa'daki en büyük ekonomiler
arasında yer alan güçlü, dinamik ekonomimiz ve bütün dünyada
takdir edilen, bizim de haklı olarak gurur duyduğumuz askerî
gücümüzdür.
Bütün
bu asli unsurlar olağanüstü tarihî tecrübelerimizle birleştiğinde,
Türkiye'ye, dünyada az sayıda ülkenin sahip olduğu bir nüfuz
gücü kazandırmaktadır. Bunun neticesindedir ki, Türkiye,
çevresine istikrar yayan bir ülke olma özelliğini giderek pekiştirmektedir.
Türkiye'nin bu konumu sayesinde elde ettiği avantajları,
özellikle ekonomik alanda, en somut şekilde görebiliyoruz.
Unutulmamalıdır ki, dış ilişkilerimizde kaydettiğimiz
başarılar bize istikrar ve yatırım gibi çeşitli
şekillerde geri dönmektedir. Bunlar ise, Türkiye'de büyüme demektir,
istihdam demektir, ihracat demektir, devletin yeni vergileri demektir.
Ülkemizin
geleceği artık herkese güven aşılamaktadır.
Hükûmetimiz döneminde son kırk yılın en yüksek büyüme
oranı yakalandıysa bu güvenden dolayıdır.
Komşularımız
ve çevre ülkelerle ticari ilişkilerimiz bütün ticaretimizin
yüzde 3 ve yüzde 4'ü civarındayken, bugün yüzde 33'üne ulaşmıştır.
Komşularıyla olan ilişkilerimizin zayıflığımızdan,
siyasi, ekonomik ilişkilerin yetersizliğinden hep
şikâyet edip dururduk ve misal verirdik, Fransa'yla Almanya arasındaki,
Amerika'yla Meksika arasındaki ticaretleri hep örnek verip dururduk
yıllarca. İlk defadır ki, takip ettiğimiz politikaların
neticesinde komşularımızla hem siyasi hem ekonomik
ilişkilerimiz giderek artmaya başlamıştır.
Ülkemiz,
doğrudan yatırımlar için cazip bir merkez hâline gelmeye
başlamış ve çevremizdeki bütün ülkeler Türkiye'yi âdeta
ikinci evleri gibi görmeye başlamışlardır.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Hangi yatırımları yaptılar Sayın
Bakan, yabancılar? (AK Parti sıralarından "dinle,
önce dinlemesini öğren" sesleri, gürültüler)
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Çok ayıp.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle
dinle, önce öğren bunları sonra cevap verirsin.
BAŞKAN
- Sayın Ercenk, lütfen!..
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Soruyorum, bir örnek verin Sayın Bakan. (AK
Parti sıralarından "dinle dinle" sesleri, gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen, Sayın Ercenk!..
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Bu yatırımlara bir örnek.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dinle
be kardeşim, dinle önce.
BAŞKAN
- Arkadaşlar, lütfen, Sayın Bakanımızı
sükûnetle dinleyelim.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Temsilcileriniz
çıktı konuştu, biz de dinledik.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Bakan "dinle be kardeşim"
deme
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bütün
bunlar, ülkemizin son dönemde, içeride olduğu kadar
dış ilişkilerinde de kaydettiği başarıların
bir neticesidir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye sadece kendi içiyle de ilgilenen veya çevresiyle
ekonomik, siyasi açıdan ilgilenen bir ülke olmanın da
dışına çıkmıştır. Büyük ülkeler nasıl
insanlık adına insanlığın sorunlarıyla
ilgilenirler, açlıkla, tabii afetlerle ilgilenirlerse, Türkiye
de bu noktaya gelmiştir ve Türkiye, yıllardır yardım
alan ülke durumundan çıkıp, artık, yardım eden bir
ülke hâline gelmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve dünyada en çok dikkati çeken donör ülkelerin sınıfına
katılmıştır.
FAHRİ
KESKİN (Muğla) - Yeni mi anladınız?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunun
neticesidir ki, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin
geçici daimi üyeliğine adaylığımız daha büyük
bir kampanya içerisinde devam etmeye başlamıştır
ve inşallah, bu hızla 2009-2010 yılında, Türkiye, elli
yıldır temsil edilmediği yerde de temsil edilecektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizin yakinen izlediği
son gelişmeler, Avrupa Birliğinin, hâlâ Avrupa'nın geleceği
konusunda sağlam bir vizyona sahip olmadığını
göstermektedir. Avrupa Birliğinin bu hâletiruhiyeyi geride
bırakıp kendi gücünün farkına varmasını temenni
ederiz. Avrupa Birliği, eğer, gerçekten dünyada önemli bir
aktör olacaksa, kendine dönmesi ve Türkiye'nin kendisine katacağı
gücün de farkına varması gerekir.
Avrupa
Birliği Konseyinin, müzakerelerin sekiz başlıkla askıya
alınması ve bazı başlıklarda, diğer
başlıklarda, müzakerelerin, fasılların kapatılıp
kapatılmamasıyla ilgili aldığı kararlar,
doğrusu yanlıştır. Bunlar, Avrupa Birliğinin
vizyon eksikliğini göstermiştir. Birçok bahaneler ortaya
konmuştur. Ama, bu bahanelerin arkasındaki gerçekleri hepimiz
biliyoruz. Böyle ciddi bir konuda politika yaparken, muhakkak ki,
kendimizi onların yerine de koyup, meselelere bakmamız
gerekir. Böyle baktığımızda, Avrupa'da büyük bir
kafa karışıklığının olduğunu
görüyoruz, Avrupa'nın stratejik meselelere verdiği önemdeki
aşınmayı görüyoruz ve Avrupa'nın kendi kendine güvenemez
bir hâle geldiğini görüyoruz. Halbuki, Avrupa demokrasisi,
gerçekten, dünyaya çok hizmet edecek bir güçtür. Ama, bunun bile farkında
olmadıklarını görüyoruz ve zaman zaman da farklı
reflekslerle hareket ettiklerini görüyoruz. O bakımdan, benim,
yıllar önce "Avrupa Birliği, işte, Hristiyan kulübüdür"
dediğim şeyler, aslında çok yanlış değildir
zaman zaman. Bunu ben burada değil, ben, bunu, Avrupa Birliğinin
bakanlarıyla bir araya geldiğimde, onların yüzüne,
gerektiğinde, söyleyen bir insanım. Ama, Avrupa'nın tamamı
böyle değildir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Avrupa'nın içerisinde Türkiye'ye karşı bu tip bahaneleri
çıkartanlar olduğu gibi, tam tersine, Türkiye'nin hakkını
bizim olmadığımız yerlerde savunanlar da vardır.
Avrupa'nın içerisinde büyük bir çoğulculuk vardır. Avrupa'nın
birçok önemli gazetelerinin baş yazılarını geçen
hafta içerisinde okuduysanız, sizin, benim, arkadaşlarımın
hissiyatlarını ifade etmişlerdir ki, zenginliği
de buradan gelmektedir.
Ama,
bu ayrı bir süreçtir. Şimdiye kadar atılan imzaları
onlara unutturmayız. 2004 yılında, zirve toplantısında,
Türkiye'yle müzakerelere başlama kararı alınmıştır,
müzakereler başlamıştır ve müzakerelerin hedefi
tam üyeliktir. Bu, rayından da çıkmamıştır. Bunu
unutturmak için, bize geri adım attırmak için, bize "lanet
olsun buraya" dedirttirmek için ne kadar uğraşırlarsa
uğraşsınlar, biz bunu yapmayacağız. Çünkü, bu
kadar müktesebatı bir kenara bırakacak hâlimiz yoktur. Attıkları
imzayı şereflendirmeleri için daima bunu takip edeceğiz.
Onun
için, burada, arkadaşlarım, Avrupa Birliğini çok tenkit
ediyorlar, ben de çok tenkit ederim. Ben, sizleri dinledikten sonra
şu sözü söylemediğinizi burada gördüm, aslında, bütün
söyledikleriniz oydu: "Bu şartlar altında Avrupa Birliğiyle
ilişkileri kesin ve bırakın." Bunu açıkça söylemeniz
gerekirdi burada, çünkü her şeyi söylediniz. Ama, bu hangi oyuna
düşmektir? Şimdiye kadar, bütün hükûmetlerin, bütün partilerin,
bütün şimdiye kadar gelmiş devlet yetkililerinin hedef
olarak gösterdiği ve bu doğrultuda düzenlemeler yaptığımız
ve elde ettiğimiz bütün haklardan vazgeçeceğiz, onlara
kızacağız ve ondan sonra da Türkiye'nin çıkarlarını
feda edeceğiz. Böyle bir şey söz konusu değil. Sonuna
kadar mücadele edeceğiz, sonuna kadar hakkımızı
almak için uğraşacağız ve eninde sonunda bu da bir
gün gerçekleşecektir.
Bugün
Avrupa'nın kafası karışıktır dedim. Avrupa'da
çok acayip bir konjonktür var bugün. Bunların gelip geçici olduğuna
da inanıyorum. Önemli olan, bugünler geçtiğinde Türkiye'nin
hazır olmasıdır. Biz, eskiden, ne yazık ki, kendi
üstümüze düşen görevleri tamamlamadan, kriterler belli olduğu
hâlde onları Türkiye'de yerine getirmeden kapıyı çaldık,
o güzel fırsatları kaçırdık. Şimdi Avrupa'da
olumsuz şartlar var. Bir gün Avrupa değişecektir, farkına
varacaktır, dünyanın kolay olmadığını,
geleceğini fark edecektir ve Türkiye'yle daha samimi ve dürüst
bir ilişki içerisinde olacaktır. Önemli olan, o gün Türkiye'nin
hazır olmasıdır. Onun için değerli arkadaşlar,
tarama süreci tamamlanmıştır. Türkiye'nin, gelişmiş,
kalkınmış, demokrasisi daha iyi, ekonomisi daha iyi,
hayat standartları daha iyi bir ülke hâline gelmesi için yapılacaklar
bellidir. Biz, bunların hiçbirini Avrupa Birliğini tatmin
etmek için yapmıyoruz. Burada çıkardığımız
kanunlar, ne yazık ki, Türk halkına gecikilmiş haklarının
verilmesidir. O açıdan, biz, yolumuza ısrarla devam edeceğiz,
gerekirse kendi kendimize bu fasılları açıp kapatmasını
da biliriz. Önemli olan, o noktaya gelindiğinde Avrupa Birliğinin
hazır olmasıdır. Şunu çok iyi biliyoruz ki, Avrupa
Birliği, en azından birçok üyesi, Kıbrıs meselesini
de, gümrük birliği meselesini de bahane olarak kullanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, burada bir şeye açıklık getirmek isterim:
Ne yazık ki bazı şeyler açık söylenmiyor, hele burada
diplomasi jargonu kullanılarak konuşulurken, bunlar
doğruymuş gibi de yansıtılıyor; buna çok üzülüyorum.
Baştan, gümrük birliğiyle ilgili Uyum Protokolü yürürlükte
falan da değildir, onaylanmamıştır. Siz onayladınız
mı bunu? Onaylamadınız, ortada böyle bir şey yoktur,
söz konusu değildir, onaylanmamıştır. Türkiye, bu
Protokolü, gümrük birliğinin bir parçası olarak imzalarken,
çok açık seçik görüşlerini ortaya koymuştur, şimdiye
kadar hiçbir hükûmetin yapmadığı şekilde. Şimdiye
kadar bu tip konular söz konusu olduğunda, Kıbrıs, Rum
kesimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi konular, hep
şifahi beyanlar yapılmıştır. İlk defa, iddia
ediyorum, AK Parti Hükûmeti bunları yazılı bir şekilde
yapmıştır ve tarihe belge olarak bırakmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bunları
aslında herkes bilir, ama burada çıkıp okumazlar.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - İnsaf, insaf!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şimdi,
bakın, bu Protokol, mektup teatisi şeklinde onaylanmıştır
Hükûmetimiz tarafından. Şimdi, bu mektubun da, aslını
size okuyorum burada. Bunu da, ben değil, bir büyükelçimiz yapmıştır,
yani, bizim, tabii, verdiğimiz direktifler çerçevesi içerisinde.
Cevap mektup, aynen şöyledir:
"Sayın
Büyükelçi,
29
Temmuz 2005 tarihli mektubunuzu almış bulunuyorum.
Protokolün
imzalanmış bir nüshasını size ekte gönderiyorum.
Kıbrıs
konusundaki ekli Deklarasyon Türkiye'nin Ek Protokol'e koyduğu
imzayla bağlıdır ve bu mektup teatisinin mütemmim cüzüdür.
İşbu
mektup yukarıda bahsekonu mektubunuzla birlikte Protokol'ün
imza prosedürünü tamamlamaktadır.
Saygılarımla."
Şimdi,
peki, bu Protokol nedir? Protokolü, şimdi okuyorum size:
"İşbu
Protokol'de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti,
1960'ta kurulan asıl ortaklık devleti değildir."
"Türkiye
bu nedenle, Kıbrıs Rum makamlarının, hâlihazırda
olduğu gibi, Kıbrıs'ta sadece ara bölgenin güneyinde
otorite, denetim ve yetki icra ettiği ve Kıbrıs Türk
halkını temsil etmediği şeklindeki tutumunu sürdürecek
ve anılan makamların tasarruflarını buna göre muameleye
tabi tutacaktır."
"Türkiye,
bu Protokol'ün imzalanması, onaylanması ve uygulanmasının,
Protokol'de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyetinin
herhangi bir biçimde tanınması anlamına gelmediğini
ve Türkiye'nin 1960 Garanti, İttifak ve Kuruluş Anlaşmaları'ndan
kaynaklanan hak ve mükellefiyetlerini haleldar etmediğini
beyan eder."
"Türkiye,
işbu Protokol'e taraf olmasının Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti ile mevcut ilişkilerini değiştirmeyeceğini
teyit eder."
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Türkiye gümrük birliğine
girerken de Kıbrıs Cumhuriyeti vardı. Türkiye tam üyelik
için aday olduğunda, Helsinki'de de yine bu cumhuriyetler vardı.
O zamanki hükûmetler, sadece şifahi olarak, bakanlar beyanda
bulunmuştur; biz, Rum tarafını tanımıyoruz
diye. İlk defa AK Parti Hükûmeti bunları sağlama
bağlamıştır, uluslararası hukukun gereğini
yapmıştır ve bunları tarihe yazılı doküman
olarak bırakmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi,
bunlar varken, doğrusu, kariyerden diplomat olan bir arkadaşımızın,
bunları görmeden, bunları yokmuş gibi konuşması
üzüntü vericidir. Herhangi bir arkadaşımız yapsa bunları,
ben o kadar üzülmem; ama, Dışişleri Bakanlığında
müsteşar olmuş bir arkadaşımızın, ana muhalefet
partisinin sözcüsü olarak buraya çıkıp, bunlar yokmuş
gibi hareket etmesi, doğrusu gerçekten yadırgadım.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca size şunu söylemek isterim:
Kıbrıs politikası güdülürken, 73 milyonun geleceği
göz ardı edilerek Kıbrıs politikası olamaz, böyle
bir şey olmaz. 73 milyonun geleceği, çıkarı, Türkiye
Cumhuriyeti'nin bütün çıkarı, bunlar göz ardı edilerek
Kıbrıs politikası olmaz. Bizim Hükûmetimizin yaptığı
şey budur. Onun için, bizim hiçbir taviz falan verdiğimiz yoktur.
Böyle, halka, işte taviz veriyorlar, Kıbrıs davasından
vazgeçiyorlar... O zaman çıkıp, siz oradan 1 tane asker çektiniz
demek gerekir; siz oradan 1 metre kare toprak verdiniz demek gerekir
veyahut da siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni zayıflatıyorsunuz
demek gerekir; çünkü daha önce Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
devlet başkanları, başbakanları, dünya tarafından
kabul ediliyordu, her gittiği insanlarla görüşüyorlardı,
şimdi hiçbir yere gidemez oldular demek gerekir -ki, tam tersi
olmuştur biliyorsunuz- veyahut da Kıbrıs'ın ekonomisi
çöküyor demek gerekir veyahut da Kıbrıs'a siz yardım etmiyorsunuz
demek gerekir.
Değerli
arkadaşlar, bunların tam tersi olmaktadır. Bizden önceki
hükûmetler, Kıbrıs'a, senede 100 milyon, 150 milyon dolar civarında
verirken, biz 380 milyon dolar verdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Önümüzdeki yıl 400 milyon dolar veriyoruz.
Şimdi
bunları bir yana bırakıp... Bunlar ayıp oluyor
doğrusu! Çünkü, doğru değil bunlar. Dört sene önce 4.500
dolardı fert başına millî gelir Kıbrıs'ta,
şimdi 10 bin doları geçmiştir. Dört sene içerisinde
Kıbrıs'ın ekonomisi yüzde 50 büyümüştür.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Masal... Masal
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Size ne
kadar yol yapıldığını anlatayım isterseniz,
okuyayım size. Doğrusu, bu kısa süreyi, diğer Bakan
arkadaşım da, Ali Bey de konuşacağı için tüketmek
istemiyorum.
Bakın,
145 kilometre olan çift yol vardı, 88 kilometresini yaptık
biz; 365 kilometrelik diğer devlet yolu vardı, şu üç
dört sene içinde 287 kilometresini yaptık.
ERDAL
KARADEMİR (İzmir) - Siz Dışişleri Bakanısınız,
bırakın bunları.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Yani size
hangilerini anlatayım? Oradaki inşaatlar, kaç tane
beş yıldızlı otel yapılıyor, üniversite
öğrencilerinin sayısı neredeyse ikiye çıkıyor,
ODTÜ gitti kampüs açtı, şimdi İTÜ gidiyor kampüs
açıyor oraya.
Şimdi,
bunları bir kenara bırakıp da, eğer "Kıbrıs'ı
taviz veriyorsunuz" denirse, doğrusu bunu gerçekten kabullenmek
zordur. Ama şunu hatırlatıyorum, farkımız
şudur: Biz, 73 milyonun geleceğini göz önüne alarak Kıbrıs
politikasını takip ediyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şuna
da üzülüyorum: Sanki Türkiye'nin dış politikası sadece
Kıbrıs'mış gibi, burada sadece o konuşuluyor.
Biz Kıbrıs özel toplantısı yapmıyoruz ki. Bir
Irak meselesi var, Balkanlar meselesi var, Kafkaslar meselesi var,
enerji meselesi var, terör konuları var. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Irak'ta ne yaptınız ki alkışlıyorsunuz!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bütün
bunlarla da ilgili, doğrusu, hep görüşleri duymak isterdim.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Çuval kimin kafasına geçti?
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Ne yaptınız? (AK Parti sıralarından
"Dinlemesini öğren!" sesleri)
BAŞKAN
- Sayın Üstün, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarımın psikolojisini anlıyorum, bu tip
doğrular ortaya çıkınca, o zaman, arkadaşlar, nasıl
olur da bir
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ama
önemli değil.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Çuvala nota verebildiniz mi?
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Çuval senin başına geçecek!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, çok önemli bir şeyden daha bahsedeyim size.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Çıkan haritalara ne yaptınız?
BAŞKAN
- Sayın Üstün, lütfen!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Daha önce,
dediğim gibi 73 milyonun geleceği hiç düşünülmeden
politikalar takip edildiği için, Kıbrıs Rum kesiminin
önü âdeta açık tutuldu ve onlar Avrupa Birliğinin içerisine
girdi
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayenizde!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
biraz
önce, burada değerli arkadaşım Murat Mercan'ın
söylediği gibi.
Şimdi,
bizim devlet politikamız Avrupa Birliğine tam üye olmak.
Bütün partiler bunda müttefikiz, buraya gireceğiz diyoruz,
ondan sonra da oraya Rumlar girdiğinde, oy birliğiyle karar
alınan mekanizmaları nasıl tıkayacağını
düşünmüyoruz. Biz böyle bir politika takip ettik şimdiye
kadar. Bunu üzülerek ifade etmem gerekir. Şimdi de girince, orada
600 bin kişi yüzünden, biz, bütün çıkarlarımızı,
73 milyonun geleceğiyle ilgili her şeyi feda edeceğiz;
yok böyle bir şey.
Buna
bir örnek yine şuydu: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
birçok dosya var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini hepimiz
tanıyoruz. Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz. Oradan çekilebiliriz,
çıkalım diyebiliriz, bunlar ayrı bir mevzu, ama bu Mahkeme'ye
daha önce giden davalar vardı. Biz, işte, böyle kendi kendimize
propaganda yapıp, dışarıyla ilgilenmeme politikaları
yüzünden oradaki davaları, Loisidou davasını da kaybetmiştik.
Şimdi, ama orada 1.500'e yakın aleyhimizde dosya var. Bunları
nasıl olur da çeviririz diye uğraşmalarımızın
neticesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kurulan
mahkeme niteliğindeki bir komisyon Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi tarafından iç hukuk mekanizması olarak tanınmış
ve bu 1.500 kişiye "git önce, hakkını Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ndeki o mahkemede ara" denilmiştir. Ya gidecektir
arayacaktır, hukuk yollarını tüketip gidecektir veyahut
da ne yapacağını kendi bilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'nin, bu coğrafyada bulunan Türkiye'nin
işi çok büyük tabii ki. Irak hepimizi çok kaygılandıran
bir konudur. Bugün hepimiz televizyonlara bakarken "Bugün
Irak'ta kaç kişi ölmüş" diye bakıyoruz. Maalesef
işler bu noktaya geldi.
YÜKSEL
ÇORBACIOĞLU (Artvin) - Sayemizde oraya giremediniz Sayın
Bakanım.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Ne alakası var?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Hatırlayacaksınız,
ben, Irak Savaşı -o dönemlerde, o zamanki Hükûmetin başkanı
olarak Avrupa Birliğine ve birçok zirve toplantılarına
katılmıştım- ve Irak'la ilgili hep şunu demiştim:
"Bu, bir pandoranın kutusu, bu açılırsa çok zor olacak."
Bugün, ne yazık ki, bununla karşı karşıyayız.
Şimdi,
geçmişe tabii önemli olan bakmak değil, gelecekle ilgilenmek.
Bizim bütün tezimiz şudur: Irak'ın toprak bütünlüğü ve
siyasi birliğinin korunması. Bunun ötesinde nasıl
bir Irak olacak, ne yapacaklar? Bu, Irak halkının kendi bileceği
bir şeydir. Ama, Irak'ın bölünmesi ve parçalanması, sadece
Irak halkını değil, bütün bölgeyi ilgilendiren bir husustur
ve hatta bütün dünyayı ilgilendiren bir husustur. Orta Doğu'nun
bu kadar sorunu varken böyle büyük bir meseleyi omuzlayamaz ve götüremez.
Bunu biz çok söylüyoruz, çok söyledik Birleşmiş Milletlerde,
Amerikalı dostlarımıza. Çünkü, şu anda Irak'ta en
önemli güçlerden birisi kendileri olduğu için.
Şunu
memnuniyetle ifade etmek isterim ki, bugün geldiğimiz noktada,
eskiden beri söylediğimiz ve dikkati çekmek istediğimiz
hususların çok daha fazla göze alındığını,
daha çok dikkate alındığını görüyoruz. Son,
Baker- Hamilton Raporu'na bakarsanız, Türkiye'nin ileri sürdüğü
birçok tezler burada vardır. Komşu ülkelerle platform olarak
yaptığımız toplantılara hep önem verilmektedir.
İçişleri bakanları, dışişleri bakanları
sürekli bir araya gelmektedirler.
Yine,
Kerkük'le ilgili söylemlerimiz ve tezlerimiz çok büyük yankı
bulmaktadır, bu raporlara da girmiştir. Biz, Kerkük'te bir
oldubittinin Irak'a hayır getirmeyeceğini; önce, orada
Türkler, Araplar, Kürtler, hepsi de Irak vatandaşıdır,
onların mutabakata varacağı bir neticenin referanduma
tabi tutulmasının doğru olduğunu hep söylüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız
efendim.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ümit ederiz
ki bu böyle olur, çünkü, son dönemde bu konuyla ilgili çok fazla bir
bilinçlenme söz konusudur. Ayrıca, Irak'taki bütün gruplarla,
hiçbir ayrım yapmadan, hepsiyle temas halindeyiz, hepsiyle konuşuyoruz
ve hepsine, Irak'ın bütünlüğü ve birliği için Türkiye'nin
katkılarını sunuyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu çerçeve içerisinde, Kuzey Irak'ta PKK varlığının
yok edilmesiyle ilgili de yoğun bir çaba içerisindeyiz. Burada
şunu bir kez daha söylemek isterim: Terör örgütüyle, biz, mücadeleyi,
bu ister Amerika Birleşik Devletleri olsun ister Irak olsun,
hiçbir ülkeye havale etmiş değiliz. Biz, sonuna kadar terörle
mücadele edecek gücümüz vardır ve sonuna kadar tabii ki mücadele
edeceğiz, ama, eğer bu ülkeler bizim müttefikimizse, o zaman
bu konuda bize yardımcı olmak zorundadırlar. Yaptığımız
şey budur ve bu konuda birçok çalışmalar devam etmektedir.
Filistin-İsrail
meselesi, maalesef, çok kötü bir duruma gelmiştir. Bugün, Filistin'in
kendi içinde karmaşa söz konusudur, bugün Irak'ın içinde vardır,
bugün Lübnan'ın içinde karmaşalar söz konusudur.
Maalesef,
görünen manzara şudur: Doğu ile Batı arasında bir
gerginlik var, Doğu ile Batı arasında bir düşmanlık
var diye, bütün çalışmalar, medeniyetleri bir araya getirmek,
kültür farklılıkları arasındaki soğukluğu
gidermek için devam ederken, aniden şöyle bir arkamıza baktığımızda,
Doğu'nun kendi içerisinde aslında bölünmek üzere olduğunu
görüyoruz ki, bunu çok tehlikeli bir gelişme olarak görüyoruz;
özellikle Sünni-Şii bölünmesinin. Türkiye olarak buna fırsat
vermemek için elimizden geleni yapıyoruz. Sayın Başbakanımızın,
İran, Suriye ziyaretleri, önümüzdeki günlerde Lübnan'a yapacağı
ziyaretler, benim ziyaretlerim hep bu çerçeve içerisinde olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Ermeni meselesi, önümüzdeki on yılın en
önemli meselelerinden birisidir. Burada bir memnuniyetimi ifade
etmek isterim: Bu konuda iktidar, muhalefet, Meclis içi bütün partiler
aynı görüş ve aynı hissiyatta ve el ele çalışabilmekteyiz.
Bu yöndeki çalışmalarımızı daha çok ileri düzeye
götüreceğiz. Bu konuda şimdiye kadar yapılmayan en
önemli adım atılmış ve "tarih komisyonu"
teklifi yapılmıştır. Ermenilere, son, belki, otuz
kırk yıl içerisinde, onları şaşırtan veyahut
da Ermeni propagandalarının önüne konulan en büyük
taş bu olmuştur. Şimdi bunu devam ettireceğiz. Bu
konuda gerekirse yargı yolları, tahkim yolları olmak
üzere bunların hepsini deneyeceğiz, ama, bu konular, tabii,
çok titiz çalışma isteyen konulardır. Çok titiz bir çalışma
Bakanlığın önderliğinde yapılmaktadır.
Kısa süre içerisinde bunu siyasi partilerimizle de paylaşacağız
ve sonra bir devlet politikasını ortaya çıkaracağız.
Değerli
arkadaşlar, Türk cumhuriyetlerine verdiğimiz önem çok büyüktür.
İlk defa, uzun yıllardan sonra, Türkçe Konuşan Ülkeler
Zirvesi yapılmıştır, yine bütün Türk dünyası
bir araya getirilmiştir TİKA tarafından. TİKA'nın
çalışmaları bu bağlamda çok anlamlı olmaya
başlamıştır. Bizim, Bakanlık olarak, sözlerimi
bitirmeden söyleyeceğim son söz şudur: Sadece politikayla
uğraşmayız. Dışarıda 5 milyonun üzerinde
vatandaşı olan bir ülkeyiz. Bu vatandaşlarımıza
da en iyi hizmeti götürmemiz gerekir, ama, ne yazık ki, Almanya'da,
Fransa'da öyle şehirler vardır ki, oradaki Türk nüfus bazı
illerimizin nüfusundan büyüktür. Dolayısıyla, onlara
hizmeti mevcut imkânlarla götürmek zordur. Bunu nasıl daha iyi
yaparız diye uzun çalışmaların neticesinde e-konsolosluk
projemiz'i geliştirdik. Bunu şu anda uygulamaktayız;
ama, resmen duyurumunu henüz yapmadık, uygulama safhasındayız.
İnşallah, bir vatandaşımızın konsoloslukla
olan ihtiyaçlarının yüzde 70'ini o konsolosluğa gitmeden
İnternet üzerinden yapabilecek hâle getiriyoruz. Yani, 100 kilometre
öteden gelip, vatandaşımız, konsolosluk kapısında
beklemeyecek veya bugün git, yarın gel olmayacak; bilgisayar
üzerinden bütün bunları gerçekleştireceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, her zaman Bakanlığımı ayrı
tuttunuz, iktidar, muhalefet olarak. Her zaman, millî meselelerle
uğraştığımız için, bize öncelik verdiniz,
bizi desteklediniz. Bakanlığımın mensupları
da gece gündüz, mesai mefhumu dinlemeden, normal bürokratik anlayışların
dışında her zaman büyük bir fedakârlıkla çalışmışlardır.
Yeri gelmiştir, çok şehit vermiştir bu Bakanlık, yeri
gelmiştir gazi vermiştir. En zor yerlerde, savaş altındaki
yerlerde Bakanlığımız kapımızı
açık tutmuştur, Türk Bayrağını orada dalgalandırmıştır.
Eminim ki siz de bunu en iyi şekilde takdir edeceksiniz ve desteğinizi
esirgemeyeceksiniz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet
adına ikinci konuşma, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın
Ali Coşkun'a aittir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilli arkadaşlarım;
yoğun ve yorgun bir günün akşamındayız, vakit çook
geç. Onun için, uzun uzun konuşmayacağım merak etmeyin.
Çünkü, biz Bakanlık olarak şimdiye kadar bütün çalışmalarımızı,
gerek Bakanlığın faaliyet kitabıyla gerek Bütçe
Komisyonundaki görüşmelerde sorulan sualleri hem orada cevaplandırıp
hem yazılı hâle getirmekle gerekse birkaç gün önce her ilde
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak yaptıklarımızı
il il hazırlayıp milletvekillerimize sunmamız neticesinde,
zannediyorum, oldukça, Bakanlığım hakkında bilginiz
var. Zaten AK Partili söz alan arkadaşlarım anlaşılmayan
yerleri aydınlığa kavuşturdular, bana fazla söz
kalmadı. Muhalefet partisinden söz alan arkadaşlarım
da ya ilgilenmedikleri için ya bilgileri eksik olduğu için bazı
yanlış ifadeler kullandılar. O yanlışları
düzeltmek için konuşmamı yapacağım. Kendilerine
yine de teşekkür ediyorum cevap verme fırsatı doğurdukları
için. Sabrınızı taşırmamaya çalışacağım.
Bir
arkadaşımız "Ne yaptınız? Her şeyi
siz mi yaptınız?" dedi, oradan hareket ediyorum. Her
şeyden önce, AK Parti tek başına iktidar olarak siyasi
istikrarı sağladı. Bunu da, tabii ki, toplumun bütün
kesimlerinin ve muhalefet partilerinin de payı vardır,
ama, bu Hükûmet olmasaydı bu siyasi istikrar sağlanmazdı,
kesimler ve bölgeler arasında sosyal barış sağlanamazdı,
böyle bir ortamda güven ortamı doğurulmadığı
müddetçe de sosyoekonomik kararlar böylesine uygulanamaz ve bugünkü
seviyeye gelemezdik. Krizleri, ekonomik depremleri çok gerilerde
bırakan Türkiye, bugün dünya ekonomileri arasında yirmi
zengin ülke arasında on yedinci sıraya oturmuştur. Artık,
krizler geride kalmıştır, darboğazları
aşarak düzlüğe çıkmış Türk ekonomisi ve sürdürülebilir
bir büyüme sürecine girmiştir.
"Ne
yatırım yaptınız?" Geçen yılki rakam, kamunun
20 katrilyon lira, özel sektörün de 80 katrilyon lira doğrudan
yatırım yaptığını hatırlatmak istiyorum.
Buna paralel olarak, doğrudan yabancı sermaye yılda 1
milyar doların altında, hatta 300-400 milyon dolarların
seviyesinde seyrederken, bu sene yabancı sermaye 20 milyar dolar
seviyesine çıkmak üzeredir. Ayrıca, özelleştirme, tarihte
görülmemiş ölçüde, bizim dönemimizde, 30 milyar dolar seviyesini
aşma durumundadır.
Değerli
arkadaşlar, üretim, cumhuriyet tarihinin rekorunu kırarak,
kapasite kullanım oranları olarak son ayda yüzde 83,2 ile
rekor kırmıştır. Bütün bunlar, Türkiye'de ekonomik
modelin değiştirildiğini, o zincirlerin kırıldığını,
yatırım, üretim ve ihracat seferberliğinin devam ettiğini
ortaya koymaktadır. İşte bunun neticesi olarak ihracatımız
85 milyar doları aşmış. Bu ihracat içinde malların,
sanayi ürünlerinin oranı yüzde 92'dir. Buradan sanayimizin nasıl
bir program içinde geliştiğini anlamanız mümkündür.
Onun için, bir arkadaşın "Sanayi politikamız
yok." sözünü kabul etmiyorum, çünkü rakamlar ortada.
Büyümeye
gelince, tabii ki, bizim toplumda okuma alışkanlığı
yok, verdiğimiz notlar zamanında okunamıyor. Zaten
dinleme alışkanlığımız da yok. Mecliste
bile herkes konuşuyor. Ama, bugün gayrisafi millî hasıladaki
büyüme, OECD ülkeleri arasında en büyük seviyededir, yüzde
7,8 sürdürülebilir büyümeyle dünyanın dikkatlerini çekmiştir.
180 milyar dolarlardan, 420 milyar doları aşan gayrisafi
millî hasılamız kişi başına gelirde 2.280 dolardan
5.500 doların üzerine çıkarmıştır. İşte
bu büyümeyi sürükleyen sanayi sektörüdür -burada grafikte görülüyor.
Keşke görsel olarak size bunları daha yakından gösterebilsek-
çünkü, bu sürdürülebilir büyümenin itici gücü sanayidir.
Eğer hizmet sektörümüzdeki kısmi büyümeye tarımda da
gerekli büyüme sağlansaydı bu daha da yukarılarda
seyredecekti.
İstihdam,
işsizlikten bahsedildi. Evet, Türkiye'nin en büyük sorunu, seçime
gittiğimizde, işsizlik, hayat pahalılığı
ve gelir dağılımındaki adaletsizlikti. Hayat pahalılığını,
enflasyonu tekli rakamlara çekerek hallettik. İşsizlikte
de büyük gelişmeler var. Bakın, arkadaşlar da söyledi,
2,9 milyon kişi, resmen kayıtlı olarak işe döndü.
Bizden önceki hükûmet zamanında, 3,5 milyon kişi işsizler
ordusuna karışmıştı. Bugün, gazetede ilan
edildi, vaktiniz olmadıysa akşam bakın, biz geldiğimizde
işsizlik oranı yüzde 10,8'di, 9,1'e düştü. Bununla birlikte,
evet, kayıt dışı ekonomi devam ediyor, yaklaşık
1 milyonun üzerinde, kayıt dışı çalışan
var. Bununla beraber, demek ki, 4 milyona yakın kişi bizim
dönemimizde doğrudan işe başlamıştır.
Bu, bir rekordur. Dolayısıyla, işsizlikte parabol
ters dönmüştür, giderek düzgün yolda ilerlemektedir.
Bütün
bunların sonucunda, Kopenhag Kriterleri'ni yerine getiren
Türkiye, Maastricht Kriterleri'ne çok yaklaşmıştır
ve 35 bölümde devam eden Avrupa Birliği tarama sürecinde, Bakanlığım,
21 oturuma katılarak sanayinin, ticaretin bütün altyapısının
hazır olduğunu ispat etmiştir.
Gelelim,
organize sanayi bölgelerine: Şehirlerin çarpık yapılaşmadan
kurtulması için ve KOBİ'lerin özellikle, gerekli destekleri
alarak yatırımlarını hızlandırmaları
için, organize sanayi bölgelerine fevkalade önem vermekteyiz.
Onun için, esnaf, sanatkârlar, küçük ve orta işletmeler, birlikler,
bütün bunları toplu olarak değerlendiriyoruz. Rejimimizin
temeli ve Ahi Evran kültürünün devamını sağlayan esnaf
ve sanatkârlarımıza fevkalade önem vermekteyiz. Biz, iktidar
olduğumuz zaman, yüzde 59 faiz ve 153 trilyon lira kredi ödeneği
öngörülmüştü. Bunun 90 trilyon lirasını kullandırmışlar,
yüzde 24'ü bataktı. Bu batak kredileri de kurtardık, o esnafımızı
yeniden yapılandırdık, kredi limitini 5 katı artırdık
ve faizi de yüzde 13'e düşürdük.
Değerli
arkadaşlar, bir arkadaş dedi ki "yüzde 13'e düşürdünüz
ama, kooperatifler yüzde 8 civarında kesinti yapıyor."
Arkadaşımızın bilgisi tam üç yıl önceye aittir.
Şu anda, kesinti -o da güvence olarak- yüzde 1'dir. İki
yılda ödediğine göre, yarım puanlık faiz yüklemektedir,
13,5'a kullanmaktadır.
Gelelim
kredi miktarına: Söylediğim gibi, 2002 yılında 90
trilyon lira kullanmış olan esnafımız, bizim dönemimizde,
2003 yılında 684, 2004 yılında 1 katrilyon 213 trilyon,
2005 yılında 1 katrilyon 495, 17 Kasım 2006 tarihi itibarıyla
1 katrilyon 9 milyon Türk lirası kredi kullanmış,
şu ana kadar, bizim Hükûmetimiz zamanında kullanılan
kredi miktarı 5 katrilyon 292 trilyon liradır arkadaşlar.
Evet, yanlış duymadınız. 90 trilyon lira nerede, 5
katrilyon lira nerede! (AK Parti sıralarından alkışlar)
Hâlâ esnaf gerekli desteği almadı derseniz, fevkalade yanlış
olur.
Değerli
arkadaşlar, bu kredilerden kasım ayı itibarıyla
705.877 esnaf istifade etmiştir ve 400 binin üzerinde esnaf kepenk
açmıştır. Bu kepenkleri de biz kapatmadık. Dolayısıyla,
bunları yakından takip etmenizi rica ediyorum.
Ayrıca,
kendi inisiyatifi dışında, krizlerin getirdiği
sebeplerle sicili kirlenen esnafın sicilini akladık ve
825 bin esnaf, sicili temizlendi, yeniden kredi alabilecek duruma
geldi.
5362
sayılı Esnaf ve Sanatkârlar Meslek Kuruluşları Kanunu'nu
e-Esnaf Projesi uygulamalarıyla yeniledik ve gördük ki, bakkal
defteri usulüyle tutulmuş kayıtlarda 6 milyon esnaf gözüküyor.
Hâlâ tarama devam ediyor; 1.840.138 tane, esnaf tarifine uygun esnaf
çıktı.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, bunları tarıyoruz. İnteraktif
olarak hepiniz takip edebilirsiniz. Esnaf özelliğini kaybetmiş
ve böyle, hayatta, Türkiye Cumhuriyeti nüfus kâğıdında
kaydı olmayan isimlerle kurulmuş odalar var, bunları
temizliyoruz. Bize teşekkür edeceğiniz yerde bir arkadaş
çıkıyor diyor ki: "Şu kadar esnaf kapandı."
(AK Parti sıralarından alkışlar) Hangi kapanma arkadaşlar?
Gelin, bilgileri doğru alın, kitaplarımızda var.
Bunların çoğu, tamamen hayalî olarak esnaf gösterilmiş
kişilerdir; karşımızda bir sürü direniş var,
fakat, doğruyu yapmak mecburiyetindeyiz.
KOBİ'lere
gelince: Dünyadaki bütün gelişmeler karşısında,
küreselleşme sürecinde, KOBİ'ler rekabet bakımından
çok önemlidir; dolayısıyla, OECD de bu işi önemsemiştir,
gündemine almıştır. Bolonya'dan sonra, İkinci OECD
Bakanlar Toplantısı 2004 yılında Türkiye'de yapılmıştır
ve bizim KOBİ'lerle ilgili hazırladığımız
strateji planı, program bütün dünyaya örnek olarak gösterilmiştir.
KOBİ'lere
birçok konuda destek veriyoruz. Bunlardan en önemlisi, sıfır
faizle -dış dünyalara taşımak için- ihracat kredisi,
Basel-II şartlarına uymak için yeniden yapılanma, istihdam
kredisi ve bilim ve teknoloji konusunda kendilerini interaktif
ortama getirmek için KOBİ bilişim kredisi desteğidir.
Bütün bunlarla beraber, Türkiye'de ilk defa KOBİ tanıtımı
yapıldı ve Resmî Gazetede yayımlandı. Ayrıca,
Batı'da risk sermayesi denilen, venture capital olarak bilinen
konu hakkında, risk kelimesi ürkütücü olduğu için, girişimci
sermaye şirketlerini kurduk. Dolayısıyla, sermayesi
yetersiz, fizibil projeleri olan kuruluşlara ortak olarak ve
proje bitiminde de hissemizi devrederek çekileceğimiz KOBİ
anonim şirketlerini kurduk. Ayrıca, alternatif bir finans
kaynağı olarak, KOBİ borsalarının mevzuatını
tamamladık. Genç girişimciler ve kadın girişimciler
öncelikli olarak, Kredi Garanti Fonu İşletme ve Araştırma
Anonim Şirketini kurduk; projesi olan gençlere buradan projesiyle
ilgili belge tanzim ederek, bankalardan, herhangi bir teminat vermeden
kredi almasını sağlamış oluyoruz. Dolayısıyla,
KOBİ'lere bizim dönemimizde verilen önem, hiçbir dönemde verilmemiştir.
Arkadaşlarım rakamları söyledi, kitaplarda var, bunlara
değinmeyeceğim. Ama, bir rakam söyleyeyim, gerisini siz
takdir edin. Değerli arkadaşlar, biz geldiğimizde kayıtlarda
4 bin KOBİ vardı, şu anda 57 bin KOBİ var. Hedefimiz
200 bine ulaşmaktır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onun için, 4 nerede, 57 nerede? Ve 2007 yılında 57 bin KOBİ'nin
hepsi bilgisayar ortamında çalışır hâle gelecek.
Evet,
KOBİ'lerle ilgili de kısacık bunları söylemek istiyorum.
Tabii,
bir önemli konu, KOBİ'lerin yatırıma sevk edilmesi için
organize sanayi bölgelerinde onlara getirilen teşviklerdir.
Bu teşviklerin en önemlisi de, sosyoekonomik gelişmişlik
katsayısına göre gelişmişlik katsayısı
eksi olan illere -49 ilde- teşvik getirdik. Bu 49 ilde teşvikler
dolayısıyla 4.140 başvuru şu anda mevcut. 1.387'sine
parsel tahsil edildi. Bunlardan 376'sında üretime geçildi. 1.011
adedi de proje olarak devam ediyor. Diğerlerine tahsis yapamadık;
çünkü, yıllardır altyapı ihmal edildiği için, altyapı
hizmetleri devam etmektedir. Dolayısıyla, altyapısı
tamamlanmış arsa tahsis ederek, beş yıllık vergi
muafiyeti sağlayarak, enerjide yüzde 50'ye yakın indirim
yaparak bunları da teşvik etmiş oluyoruz.
Bir
şeyi söyleyeyim belki mukayese için: 4 binin üzerinde müracaata
rağmen, 1962 yılında çıkan mevzuat dolayısıyla,
kırk dört yılda oralarda yapılan işletme 3.800 tane
ve bizden önceki dönemde krizlerden dolayı da yarısından
fazlası kapalıydı. Onlar da açıldı ve işletmesine
memnuniyetle devam ediyor.
Değerli
arkadaşlar, tarım satış birliklerine gelince;
bunlar, maalesef, vatandaşın ve dolayısıyla hazinenin
üzerindeki en büyük yüklerdi. Bunlar, biz iktidar olmadan önce
çıkarılan bir yasa dolayısıyla yeniden yapılandırma
sürecine tabi tutulmuştu ve doğru da yapılmıştı.
Çünkü, IMF'yle yapılan anlaşmalarda da bu kesin olarak belirtilmiş
durumdadır. Dolayısıyla, 8 birlik bizden önce, zaten
sistemin dışına çıkarılmıştı, 1
birliği, biz Fiskobirlik'in borçlarını ödeyerek
çıkardık ve şu anda 7 birlik üzerinde de çalışmalar
devam ediyor. Maalesef, 3 tanesinde, tamamen borçları muacceliyet
kesbettiği için Maliye Bakanlığı şu anda takipte.
Dolayısıyla, bunları da AGIP projesi çerçevesinde
2007 yılı sonuna kadar -süre bitiyor- kendi ayaklarında
durabilen müdebbir bir tüccar olarak hem üyelerine hem de ekonomiye
hizmet eden kuruluşlar hâline getirmeye çalışıyoruz.
Kapanan,
açılan esnaf ve sanatkârlar konusuna değinmek istiyorum.
Söylediğim gibi, çoğu esnaf vasfına sahip olmadığı
için silinenlerdir. Bir bilgi olarak sunuyorum: 2004 yılında
146 bin 95 esnaf açıldı, 92 bin 700 kapandı. Bunun yarısı,
işte, esnaf vasfı taşımayanlar. 2006 yılı
Kasım ayı itibarıyla açılan 235 bin 492. Bunun 107
bin tanesi vasıfsız ve esnaf özelliği taşımadığı
için silinen, 86 bin tanesi de kapanan. Dolayısıyla, kapanışlardaki
azalışa paralel açılışların ne kadar büyüdüğü
burada görülmektedir.
Küçük
sanayi siteleri, aynı şekilde organize sanayi bölgeleriyle
beraber hızla geliştirilmektedir. Dolayısıyla,
tabii sayısal olarak söylememiz belki çok tatmin edici olmayabilir,
ama ülke kalkınmasında çok önem verdiğimiz için bunlara
değinmek istiyorum. Bu kapsamda 19 bin 587 hektar büyüklüğünde
87 adet organize sanayi bölgesi projesinin altyapı inşaatı
tamamlanarak sanayicilerimizin hizmetine sunulmuştur. Bir
arkadaşımın söylediği gibi, bunların bazıları
tabii eskiden başlanmış, ama yarım kalmış
tesislerdir. Bunları bitirmek de, programa almak da, yedi sekiz
sene, on beş sene, yirmi sene beklenen bu organize sanayi bölgelerini
bitirmek de, herhâlde, bir başarıdır.
Dolayısıyla,
87.345 iş yerinden oluşan 393 adet küçük sanayi sitesinin
üstyapı ve altyapı inşaatı da tamamlanmıştır.
Bu bölgelerde 29.240 adet tesis üretim geçmiştir. Üretime geçen
bu tesislerde 628 bin kişiye iş imkânı sağlanmış,
bölgelerde tam kapasiteli üretime geçildiğinde toplam 986
bin kişi iş sahibi olacaktır. Bunlar doğrudan
iş sahibidir. Tabii, endirekt olarak da birçok istihdam sağlayacaktır.
Dolayısıyla,
organize sanayi bölgelerinde yatırımları daha da
teşvik etmek için faizleri yüzde 20'den, normal bölgede 12'ye,
kalkınmakta olan bölgelerde yüzde 10'dan 2'ye indirdik. Dolayısıyla,
Maliye Bakanlığıyla görüşmelerimiz devam ediyor.
Geri kalmış bölgelerde yüzde 1, normal bölgelerde yüzde 4,
kalkınmış bölgelerde de yüzde 8'e indirmek için çalışmalarımız
sürüyor. Dolayısıyla, organize sanayi bölgeleriyle de
KOBİ'leri büyük ölçüde desteklemiş oluyoruz.
Evet,
hiç bitmeyen şeker pancarı
Değerli
arkadaşlar, hiçbir serbest piyasa ekonomisinde ne ekersen ek
denmez. Serbest pazar ekonomisi sahipsizlik değildir. Dolayısıyla,
sırf seçimlerde oy almak için köylüden, pancarı alıp çürütmek,
işlenen şekeri de depolara yığmak ve biz geldiğimizde
1 milyon tonun üzerinde şekerle teslim etmek bir başarı
değildir.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - O zaman niye söz verdiniz kotaları indireceğiz
diye? Sizin Başbakanınız söz verdi Sayın Bakan.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Dolayısıyla,
çıkan Şeker Kanunu'na göre, Şeker Kurulu
Sabırlı
olursan
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sabırlıyız biz.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
Türkiye'nin
şeker ihtiyacını hesaplıyor.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Takiye politikası.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Türkiye'nin
şeker ihtiyacı 2 milyon 659 bin ton. Bunun 2 milyon 425 bin tonu
pancardan, 234 bin tonu da mısırdan elde ediliyor. Dolayısıyla,
buradan geri geldiğimizde 15 milyon ton pancar ekimi çıkıyor.
Biz geldiğimizden beri pancar ekiminde 1.000 ton daha düşme
olmamıştır, üstelik de verimi artırdık.
Bakın,
2000 yılında kanun çıktığında 15 milyon
300 bin ton üzerinde pancar ekilmiş, 2006 yılında da ekilen
pancar 15 milyon 392 bin 831 kilodur. Dolayısıyla, kotalar
kısılmamıştır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Verim artmadı. Hiçbiri doğru
değil.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sabret, anlatacağız,
sabret.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Yalan söylüyorsunuz.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Ama, hep söylüyorum
bir türlü anlamıyorsunuz, dinlerseniz anlarsınız.
Bakın,
biz geldiğimizde 30 tane şeker fabrikası vardı.
Bizden önceki hükûmet, bir taraftan özelleştirme programına
aldırmış, IMF'ye taahhüt etmiş. Biz yapmadık.
İki:
Yedi fabrikanın kapatılmasına karar vermiş. Kapatmadık.
Üç:
Üç tane fabrikaya da kurulması için teşvik vermiş. Bu
fabrikalar bu sene devreye girdi, geçen senenin sonunda ve teorik
kapasite olarak aldılar kanundan. Dolayısıyla, 30
fabrikaya dağıttığımız pancar 33 fabrikaya
dağıtıldı, yüzde 7,8 ile 12 arasında fabrikaların
işlediği şeker seviyesinde düşme oldu. Başka
bir şey yapamazdık yani. Dolayısıyla, köylü bizden
memnun, müstahsil memnun. (CHP sıralarından gürültüler)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Onu gidin de köylüye sorun! Köylüye sorun onu!
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - Çiftçiye sor onu!
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Evet, evet.
Değerli
arkadaşlar, bakın, ben tavsiye ediyorum
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Gidin de köylüye sorun!
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Tavsiye ediyorum
biraz köye gidin, biraz şurada Samanpazarı'na gidin, esnafı
dolaşın. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, dinleyin lütfen arkadaşlar.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Biz devamlı köylerdeyiz. Senin milletvekillerin
kaymakamla, jandarmayla gidiyor köye!
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli
Kardeşim, bak
BAŞKAN
- Sayın Çakır, lütfen
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Doğruları söyleyin millete, doğruları!
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
KOBİ'leri
bilmiyorsunuz. Şimdiye kadar beş tane uluslararası
KOBİ toplantısı, on iki tane ulusal KOBİ toplantısı
yapıldı, hiçbir milletvekili arkadaşımı orada
görmedim.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Siz de esnaf kurultayına gelseniz
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Biz hepsini izledik.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Gelirseniz öğrenirsiniz
gerçeği. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Hepsini izledik biz.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Peki, nişasta bazlı tatlandırıcı
olarak niye artırmaya çalışıyorsunuz Sayın
Bakanım?
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sermaye
şirketleri -bunlar hep konuşulduğu için- ekonomideki
gelişmenin bir göstergesidir. 47.012 şirket kurulmuş
bu yıl 2006 Kasım ayına kadar
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - On yıldır Bakan değil misin,
on yıldır? On yıldır Bakan değil misin?
BAŞKAN
- Sayın Bayındır, lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - 9.288 tanesi
kapanmış
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Her hükûmetin Bakanısın sen!
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) -
48.090 tanesi
de ayrıca sermaye artırmış. Ben özel sektörden geliyorum,
durup dururken sermaye artırılmaz, durup dururken şirket
kurulmaz. Bu, 9 bin şirketin de, kapanan, yarısından
fazlası 2001 krizinden beri mahkemede devam eden kapatma, tasfiye
kararlarından kaynaklanıyor. Takdirlerinize sunuyorum.
ALİ
ARSLAN (Muğla) - O yabancı şirketler Türkiye'den toprak
almak için kuruluyor Sayın Bakan.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, daha fazla vaktinizi almak istemiyorum.
Eğer, bilgi edinmek isterse, benim için şereftir, Bakanlığımın
kapısı 24 saat açık, gelirsiniz bir çayımı
içersiniz, orada istediğiniz bilgiyi veririm. Doğrudan
bilgi alırsınız. Bir hatamız da varsa düzeltirsiniz,
size şükran borçlu oluruz.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) - Randevu vermiyorlar.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Onun için, biz,
muhalefetsiz iktidar olmak istemiyoruz, ama doğrularla konuşun,
bize, doğru yolu varsa doğru yolu gösterin. Biz, şimdiye
kadar hata yapmadık.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sizin nerenizi doğrultalım biz Sayın
Bakan?
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, bilginiz de eksik. Evet, bir arkadaş
dedi ki, "Bu bütçeyle sanayi politikası olur mu?" Olur,
maksat az parayla çok iş yapmaktır. Ben, onu takdir olarak kabul
ediyorum. Şimdi size bilgi veriyorum. Tabii ki, Sanayi Bakanlığımızın
şemsiyesi altında çalışan Rekabet Kurumu bütçeden
pay almaz, Türk Standartları Enstitüsü bütçeden pay almaz, TÜRKAK
bütçeden pay almaz. Millî Prodüktivite Merkezi, 1 trilyon 500 milyon
lira aktarma yapılıyor hazineden, Türk Patent Enstitüsü
bütçeden pay almıyor. Dolayısıyla, bunlar bizim bütçemiz
içinde görülmüyor. KOSGEB ise, 90 trilyon 249 bin lira bizim bütçemiz
üzerinden alıyor. O da Halk Bankasını özelleştirmek
için kanunda değişiklik yapıldı ve oradan alınan,
KOSGEB'e gelen destek payı kaldırıldığı
için bütçeden alıyoruz. Şeker Fabrikaları, 1,8 katrilyon
lira cirosu var, 36 trilyon lira yatırım ödeneği var.
Şeker Kurumu, bütçeyle ilgisi yok. Dolayısıyla, biz,
o kadar, tahmin edildiği gibi fakir bakanlık değiliz
ve az parayla da çok iş yapıyoruz. Dolayısıyla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, köylü mesaj çekti,
selamı var!
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız;
buyurun. Süreniz bitti.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (Devamla) - Sanayimizin
kalkınması için, ticaretimizin gelişmesi için her türlü
fedakârlığı yapıyoruz imkânlar ölçüsünde. Bizim
İktidarımız zamanında da ayırma-kayırma,
ahbap çavuş ilişkisi olmamıştır. Özelleştirmede,
doğrudan yabancı yatırımlarda, kalkınmada
Türkiye sanayi önceliğinde kalkınarak bir mucizeye imza
atmıştır.
Dolayısıyla
emeği geçen herkese şükranlarımı sunuyorum. Bürokrat
arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 2007
yılında da -Allah izin verirse- bütçenin elverdiği ölçüde
faaliyetlerimiz devam edecektir.
Sayın
Başkan ve değerli milletvekilleri; katkılarınız
için Bakanlığım ve şahsım adına teşekkür
ediyor, 2007 bütçesi ve uygulamasının ülkemiz ve milletimiz
için hayırlı olması temennisiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sayın Bakan, pancar üreticileri saygılarını
sunuyor size. Üzerimizde kalmasın. Selam ve saygıları
var pancar üreticilerinin.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, konuşması sırasında Sayın
Onur Öymen yanlış anlaşıldığını
ifade ederek bir açıklama için söz talebinde bulunmuştur.
Şimdi kendisine yerinden söz vereceğim.
Buyurun
Sayın Öymen, mikrofonunuz açık.
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Onur Öymen'in, Dışişleri Bakanlığı
bütçesi üzerinde yapmış olduğu konuşma sırasında
bazı ifadelerinin yanlış anlamalara neden olduğuna
ilişkin açıklaması
ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Dışişleri Bakanı, konuşurken, eski bir müsteşar
olan bir milletvekilinin gerçeklerden farklı sözler söylediğini
söyledi. Özellikle dedi ki: "Hiç kimse bizden önce Kıbrıs
konusundaki tutumumuzu yazılı olarak tescil etmemişti,
bunu ilk defa yaptık." Ve benim bunu bildiğim hâlde söylemediğimi
söyledi.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Dışişleri Bakanımızı
Bakanlığın dosyalarını biraz daha yakından
incelemeye davet ediyorum. Dışişleri Bakanlığı,
Kıbrıs konusundaki tutumumuzu uluslararası toplum
nezdinde onlarca defa değil, yüzlerce defa yazılı olarak
tescil etmiştir. Tek bir uluslararası toplantı yoktur
ki Kıbrıslı Rumlar katılsın ve Türkiye, yazılı
bir nota vererek, Rumların meşru olmadığını,
Kuzey Kıbrıs'ı temsil edemediklerini belirtmemiş
olsun. Bir tane örneğini bulamazsınız. Şimdi,
onun dışında, daha bu Hükûmet işbaşına gelmeden
birkaç gün önce, Türkiye, Birleşmiş Milletlere, Kıbrıs'la
ilgili tutumumuzu yansıtan ve İngiliz Profesör Mendelson'un
raporunu da ekleyen bir yazılı başvuruda bulunmuştur
ve bunu Birleşmiş Milletler belgesi olarak yayımlatmıştır.
Şimdi, gerçek bu iken, kalkıp da "Bizden önce kimse yazılı
olarak tescil etmedi." derseniz, biraz ayıp oluyor. Yani,
bunları, Meclisin zabıtlarına girsin diye söylüyorum.
Aynı
şekilde, kalkıp da "Bizden önce kimse yardım yapmadı.
Biz yardım alan ülkeydik, yardım veren ülke olduk." diyor.
Çok yanlış. Yani, TİKA kurulduğunda 10 bin burs verdiğimizi
biliyor musunuz siz? Türkiye'den başka hiçbir ülke bu kadar vermemiştir.
Orta Asya ülkelerine, Türki Cumhuriyetlere 10 bin burs verdik, çok
büyük yatırımlar yaptık. Aynı şekilde
"Kıbrıs'ta" diyor ki "Bizden önce pek bir şey
yapılmadı, biz yaptık." Çok büyük bir insafsızlıktır
değerli arkadaşlar. Çok büyük bir insafsızlıktır.
Gerçek bunun tam tersidir.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Sataşma mı?
BAŞKAN
- Sayın Öymen, teşekkür ediyorum.
ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Bir dakika. Gerçek bunun tam tersidir. Sizden
önce
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Ya, herkes konuşmak isterse Sayın
Başkan
Ben de konuşmak isterim.
BAŞKAN
- Sayın Kapusuz, bir dakika.
Sayın
Öymen, teşekkür ediyorum açıklamalarınız için. Tamam
efendim.
ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Gerçeklerin söylenmesinden niçin rahatsız
oluyorsunuz?
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
ONUR
ÖYMEN (İstanbul) - Kıbrıs'ta, bütün yapılanlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, teşekkür ederim efendim.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kapusuz buranın idare amiri mi?
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) - Demagoji yapıyor, cevap değil ki.
(AK
Parti ve CHP sıralarından gürültüler)
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236,3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
A) DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI (Devam)
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
B) SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI (Devam)
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı
2005 Mali Yılı Kesinhesabı
C) REKABET
KURUMU (Devam)
1.- Rekabet
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
D) MİLLÎ
PRODÜKTİVİTE KURUMU (Devam)
1.- Millî Prodüktivite
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
E) KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
F) TÜRK AKREDİTASYON
KURUMU (Devam)
1.- Türk Akreditasyon
Kurumu 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
G) TÜRK STANDARTLARI
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
H) TÜRK PATENT
ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı
2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
- Aleyhte Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili; buyurun.
MEHMET
ERASLAN (Hatay) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
KOBİ'lerimiz
ile esnaf sanatkârlarımız ekonomimizin temel taşı
ve gerçekten bel kemiğidir. Üretimde, yatırımda, istihdamda,
gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesinde
ve toplumsal barışın sağlanmasında çok önemli
rol oynayan unsurlarımızdır. Ekonominin dinamikliliğini
ve canlılığını önemli ölçüde sağlayan unsurlarımızdır.
KOBİ'lerimiz
ile esnaf sanatkârlarımız ülke sathında yayılmış
iş kolları olmaları dolayısıyla bölgesel gelişmişlik
farklılıklarının giderilmesinde de önemli rol oynamaktadır.
KOBİ'lerimiz ve esnaf sanatkârlarımızın önemi bu.
Hâl
böyleyken, KOBİ'lerin Avrupa Birliği ve Türkiye ekonomisindeki
paylarına baktığımız zaman: İşletme
sayısı AB'de yüzde 95, Türkiye'de işletme sayısı
yüzde 99,5. Resmî verileri veriyorum. İstihdam payı yüzde
62 Avrupa Birliği ülkelerinde, bizde ise yüzde 63,5. Üretim payı
Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 40 iken, Türkiye'de yüzde
38'dir. Aşağı yukarı aynıyız üretim payında.
Bakın, işletme sayısı yüzde 99,5; istihdam payı
yüzde 63,5; üretim payı yüzde 38 olmasına karşılık,
kredi payı AB ülkelerinde yüzde 45, ama, Türkiye'de sadece yüzde
4. Bunun irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.
Toplam
1 milyon 720 bin 598 iş yeri vardır. Bunun yüzde 96'sı 1
ila 9 işçi çalıştırmaktadır. Yani, KOBİ'lerimiz
küçük ölçekte çalışmaktadırlar bu verilere göre.
Değerli
arkadaşlar, fiziksel mekânlara bakıyoruz: Yüzde 19'u sadece,
bu sayının yüzde 19'u iş hanında, pasajda, iş
merkezinde, küçük sanayi sitesi ve organize sanayi sitelerinde,
bölgelerinde çalışırken, bu oranın yüzde 81'i belirli
olmayan, dağınık iş yerlerinde çalışmaktadır.
Türkiye'de organize sanayi bölgeleri yetersizliği vardır
ve Türkiye'de küçük sanayi siteleri yetersizliği vardır,
bu rakamlar bunu göstermektedir.
Halk
Bankasından esnaf, sanatkârlarımıza kullandırılan
kredilere baktığımız zaman: -Bu, Sayın Bakanımızın
benim yazılı soru önergeme verdiği cevaptır, oradan
sizlere okuyorum- Esnaf, sanatkârlarımıza Halk Bankasından
kullandırılan kredi oranı 96'da yüzde 41, 97'de yüzde
34. Şimdi, 2003'e geliyoruz, yüzde 27, 2004'te yüzde 28, 2005'te yüzde
25, 31 Ağustos 2006 tarihi itibarıyla gerçekleşen rakam
yüzde 22.
Yani,
bu yazılı soru önergesi cevabında, Halk Bankasından
KOBİ'lerimize, esnaf, sanatkârlarımıza kullandırılan
kredinin her geçen yıl düştüğünü ben söylemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, diğer birkaç yazılı soru önergesi cevabını
da vereceğim: 2006 yılının ilk on ayı içerisinde,
bakın, 225.923 yeni iş yeri açılmış, evet doğru,
ama, 276.918 iş yeri de kapanmıştır. Bu, yazılı
soru önergesi cevabıdır. 2002 yılında 498 bin senet
protesto edilmiş iken, 2006 yılının sadece ilk sekiz
ayında 842 bin senet protesto edilmiştir. Ortalama 3 katrilyon
değerindedir. Bu rakamlar bizim icat ettiğimiz değil
ya, Sayın Bakanımızın yazılı soru önergelerimize
vermiş olduğu cevaplardır. Arzu ederseniz bunları
da sizlere dağıtabilirim.
Merkez
Bankası verilerine göre son üç yılda 2 milyona yakın
çek ve senet protesto edilmiştir ve karşılıksız
çıkan çek ve senet sayısı, evet, 20 katrilyonu aşmıştır.
Tabii, bütün bu rakamlara baktığımız zaman, esnafımızın,
KOBİ'lerimizin ekonomik açıdan ve iş yapabilirlik
açıdan gerçekten büyük bir sıkıntıda olduğunu
görüyoruz ve böyle düşünmek zorunda kalıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, vergi oranları çok önemli. KOBİ'lerimizin
ve esnaf, sanatkârlarımızın en önemli girdi kalemi vergidir.
Vergi oranları Türkiye'de hâlâ yüksektir, tabana yayılamamıştır,
vergi reformu yapılamamıştır ve Anayasa'mıza
göre, vergi herkesin gücü nispetinde katlanabileceği bir yükümlülük
iken, maalesef, insanımızın gücünün üzerinde bir vergi
oranıyla yolumuza devam ediyoruz ve Avrupa Birliği ülkelerinde
dolaylı vergilerin vergi gelirleri içerisindeki payı
yüzde 35 iken, Türkiye'de, maalesef, bu oran yüzde 70 dolaylarındadır.
Değerli
milletvekilleri, özellikle asgari ücretin vergi dışında
bırakılması gerekiyor. Avrupa Birliği ülkelerinde
kişi başına düşen vergi oranı KDV dâhil yüzde
20'dir, ama, Türkiye'de kişi başına düşen vergi oranı
KDV dâhil yüzde 40 dolaylarındadır. Vergi reformunun gerekliliği,
burada, açık bir şekilde önümüzde durmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, asgari ücretle çalışan bir işçinin
işverene maliyeti, vergi ve sigortasıyla beraber net ücreti
aşmaktadır -bu, KOBİ'lerimizin özellikle büyük bir yarasıdır-
ve SSK, Bağ-Kur primleri yüksektir. Bunların makul bir düzeye
çekilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, kayıt dışılıkla
Türkiye mücadele edemez, kayıt dışılıkla yürümeye,
yoluna devam edecektir. Avrupa Birliği ülkelerinde kayıt
dışı istihdam yüzde 8-9 iken, Türkiye'de bu oran yüzde
55'tir.
Değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliği ülkelerinde elektrik enerjisinin
kilovatı 3 sent, 4 sent iken, bizde 10-11 sent dolaylarındadır.
Girdi maliyetleri bunda da yine yüksektir.
Türkiye'de,
maalesef, 1,5 doların üzerinde akaryakıt kullanır iken
insanımız, Avrupa Birliği ülkelerinde 55 sente, yarım
dolara akaryakıt kullanılmaktadır.
Esnafa
kullandırılan kredi faizleri yüzde 13,5 olmamalıdır
Sayın Bakanım, kesinlikle enflasyon oranı düzeyine
çekilmelidir faiz oranları.
Organize
sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin kamulaştırma
ve altyapı yatırımlarından kaynaklanan kredi ödeme
sorunları çözülmelidir.
Bakın,
Antakya Organize Sanayi Bölgemizin bu konuda önemli bir sorunu
vardır ve bunu Sayın Bakanımıza iletmişlerdir.
Kendisine müteşekkir oluruz eğer bunu çözerlerse. Gerçi
olumlu görüş beyan etmişler, demişler ki: "Gerek
Bölge Yönetim Kurulunun ve katılımcıların talepleri
gerekse yapılan incelemeler dikkate alındığında,
Antakya Organize Sanayi Bölgesi'nin Bakanlığımıza
olan kredi borçlarını ödemekte güçlük çekeceği..."
Sayın Bakanımız ve ileride temerrüde düşmemesi
için "Heyelan nedeniyle zorunlu olarak kullandırılan
1 milyon 990 bin YTL'lik kredi borcunun terkin edilmesi uygun görülmüştür."
demiş. Teşekkür ediyorum Sayın Bakanıma. Ama, bu
konuda Maliye Bakanının görüşü sorulmuş, ama Maliye
Bakanımızın bu konudaki görüşü olumsuz olmuştur.
Ben, Sayın Ali Coşkun Bey'in, Sayın Unakıtan'ı bu
noktada ikna edeceğini düşünüyorum.
Diğer
taraftan, değerli milletvekilleri, gerçekten, organize sanayi
bölgelerimiz, küçük sanayi sitelerimiz gerçekten önemli. Bu noktada
Sayın Bakanımızdan daha birçok katkı sağlamasını
kendisinden istirham ediyoruz.
KOBİ'lerimiz
ve esnaf, sanatkârlarımız, tabii ki, bu girdi maliyetleriyle,
bu vergi, bu enerji fiyatlarıyla ve bu teşvik oranıyla
var olma, global piyasada, Avrupa piyasasında var olma ve mücadele
etme şansını zor yakalayacaktır. Acilen radikal
tedbirler alınmak durumundadır diye düşünüyorum.
Ama, Antakya Organize Sanayi Bölgesi konusuna Sayın Bakanımızın
özellikle önem vermesini kendisinden istirham ediyorum.
Ayrıca,
İskenderun'da, mesela, bir afet yaşandı. Sayın Bakanımız
İzmir'deydi. Ben kendisini aradım, İzmir'den bana aynı
gün döndü. Kendisine teşekkür ediyorum bu konuyla ilgili.
Evet,
gerçekten, İskenderun'daki sel afeti feci bir afet oldu. Tabii,
orada feyezan kanalının ıslahı bir an önce yapılmalı.
Feyezan kanalının betonarme duvarı yıkılmasaydı,
belki bu kadar sorun olmayacaktı. Kanal boyundaki istinat duvarının
komple yenilenmesi gerekmektedir. DSİ Genel Müdürüyle yapmış
olduğumuz görüşmede bunun olabilirliğini kendisi
bizlere ifade etti.
Ama,
esnafımızın, İskenderun esnafının stopaj,
KDV, Bağ-Kur ve SSK primlerinin, vergilerinin en az bir yıl ertelenmesini,
ben, Sayın Bakanımdan, Ali Coşkun Bey'den istirham ederken,
Sayın Başbakanımıza bu konuyu götüreceğini,
bu işin koordinatörlüğünün Sayın Mehmet Ali Şahin
Bey'de olduğunu bizlere ifade etti ve ben de, bölgenin milletvekili
olarak, Sayın Mehmet Ali Şahin Bey'i, Sayın Devlet Bakanımızı
aradım. Defalarca aramama rağmen, ama defalarca aramama
rağmen Sayın Bakanımıza ulaşamadım ve
haftalarca Sayın Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin Bey bana
dönmemiştir, Ali Coşkun Bey aynı gün dönmüştür.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - O spor için çalışıyor.
MEHMET
ERASLAN (Devamla) - Şimdi, ben, Sayın
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Eraslan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET
ERASLAN (Devamla) - Herkese, her bakana hakkını vereceğiz,
bu bir erdemliliktir diye düşünüyorum.
Sayın
Mehmet Ali Şahin Bey'e soruyorum: Birileriyle tenis maçı
yapmaya zaman bulabiliyorsunuz da, defalarca aramamıza
rağmen milletin ve sel afetinde mağdur olan insanların
sorunlarını size aktarmak için bizimle görüşmeye zaman
bulmuyor musunuz? Oynadığınız tenis maçı milletin
derdinden daha önemli bir şey olabilir mi? Sayın Bakanın
bize karşı göstermiş olduğu bu tavır devlet
ciddiyetiyle bağdaşır mı? Siz kimin Bakanısınız?
Bu Parlamentonun Bakanı iseniz, Türkiye'nin Bakanı iseniz,
eğer milletin Bakanı iseniz, bize döneceksiniz. Tenis maçı
yapmaya zaman ayırıyor iseniz, milletin derdini size anlatacak
olan milletvekilinin de sözlerine dikkat edeceksiniz, sözlerine
kulak vereceksiniz ve milletvekilinin de telefonuna çıkamıyor
iseniz, üç gün sonra, beş gün sonra, bir hafta sonra, on gün sonra,
ama dönün, çünkü, milletvekili kendi şahsına bir şey istemeyecektir,
çünkü, milletin derdi için sizinle görüşecektir, konuşacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür cümlesini alayım.
Buyurun.
MEHMET
ERASLAN (Devamla) - Ben buradan, Mehmet Ali Şahin Bey'in bu tavrını
siz değerli milletvekillerimizin düşüncelerine ve milletimizin
takdirine arz ediyorum.
2007
bütçemizin, ülkemize, milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tur üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Daha
önceden ifade ettiğim gibi, soru-cevap işlemi için on dakikalık
süre kullanacağız. Arkadaşlarımızın
her birisine bir dakikalık süre verilecektir. Bir dakika sonra
mikrofon otomatik olarak kapanacağı için arkadaşlarımız
bizden tekrar ek süre talebinde bulunmasınlar.
Buyurun
Sayın Ekmekcioğlu.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
İki
sorum da Sayın Bakanımız Ali Coşkun'adır.
Esnaflarımız,
esnaf odasına kayıt yaptırırken ustalık belgesi
istenmektedir. Aynı görevi yapan ticaret ve sanayi odasına
kayıt yaptırmak isteyenlerden ustalık belgesi istenmemektedir.
Bu çifte standardı nasıl izah ediyorsunuz? Böyle bir durum mesleki
eğitim uygulamalarını zayıflatmaz mı? Bu çelişkinin
giderilmesi için Bakanlığınızda bir çalışma
var mıdır?
İkinci
sorum: 2006 yılının ilk on ayı içerisinde 216 bin
iş yeri açılmasına rağmen 277 bin iş yeri kapatılmıştır.
Kapanan iş yeri sayısı açılandan 60 bin daha fazladır.
Esnafın durumunun çok iyi olduğunu söyleyenler bu durumu
nasıl izah edebilir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın
Akyüz.
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Dışişleri Bakanımıza iki sorum var: Uluslararası
Denizcilik Örgütü Deniz Emniyet Komitesinin sözleşmesi Parlamentodan
geçmedi. Bununla birlikte, bu ayın ilk haftasında İstanbul'da
Deniz Emniyet Komitesinin 82'nci toplantısı yapıldı.
Çok önemli olan, 166 ülkeden oluşan ve 1.000'e yakın delegenin
katıldığı bu toplantıda -ki, bu toplantının
kararları çok önemlidir- Türkiye'yle, özellikle Boğazlarla
ilgili bir karar alındı mı? Alındıysa bu kararlar
nelerdir?
İkinci
sorum: Sayın Bakan, önceki partinizde Avrupa Birliğiyle
ilgili görüşlerinizle bugünkü görüşleriniz birbirinin
tam zıddı.
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Hiç değil.
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Şimdi, bu durumu "değiştim"
sözcüğüyle izah etmek çok zordur. Değişimin dışında
başka gerekçeler varsa kamuoyu da bunları merak etmektedir,
biz de merak etmekteyiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - Çok teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Sayın Ercenk.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Bu Mecliste, Avrupa'daki birçok kuruluşa giden
milletvekili arkadaşlarım var. Orada Türkiye'nin karşılaştığı
tavrı hepimiz biliyoruz. Nasıl tek taraflı bakıldığı,
nasıl ikiyüzlü bakıldığı, Türkiye'nin nasıl
aşağılandığını görüyor ve utanıyoruz.
Sayın
Bakan, bugün, Dışişleri Bakanı olarak, AB ülkelerinin
hâlâ ikiyüzlü davrandıklarını, Türkiye'nin aşağılandığını
düşünüyor ve yine utanıyor musunuz?
Ne
üzücüdür ki, dün Brüksel'den dönen heyet, burada, sözüm ona, göstermelik,
neşeli şeylerle karşılandı.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Sayın Başkan, böyle soru mu olur? Böyle soru
olur mu?
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Ben kendi adıma utandım bundan. Davul zurnayla
karşılandı. Bugün gelinen noktada, 17 Aralık
2004'te Türkiye'ye dönen heyet için de
BAŞKAN
- Sayın Ercenk, konuşmanızı, ben şahsen anlayamıyorum,
ama siz
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Efendim, ama, bir dakikalık süre veriyorsunuz.
BAŞKAN
- Hayır, ben anlayamıyorum. Bilmiyorum, Sayın Bakanım
anlayabiliyor mu.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) -
kendi adınıza utandınız
mı?
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Böyle soru mu olur Sayın Başkan?
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Avrupa'nın çıkarları söz konusu olduğunda
tavizler verilmektedir. Bu şudur: "Ne pahasına olursa
olsun, Türkiye AB'ye girecek" anlayışıdır.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Konuşma mı yapıyor!
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Siz eğer bu zihniyette olursanız, işte
o zaman, sizi zenginler köşkünün bahçesindeki kulübeye böyle
koyarlar işte. Bugün Dışişleri Bakanı olarak,
zenginler köşkünün bahçesindeki kulübede böyle oturmaktan
mutluluk duyuyor musunuz?
Bakanlığınızca
hazırlanan "2007 Yılına Girerken Politikamız"
başlıklı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ercenk.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, yani, bir metni okumak için büyük gayrette bulunmaya,
bence, fazla bir gerek yok.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Ama, bir dakika süre veriyorsunuz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Yani, soru sormak farklı bir şey, bir metni okumak farklı
bir şey.
Takdirinize
sunarım.
Sayın
Işık, buyurun.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Sayın Başkan, bir dakika süre veriyorsunuz.
MEHMET
SOYDAN (Hatay) - Sen de metni okuma, sorunu sor.
BAŞKAN
- Ne yapalım, herkese süre vereceğiz.
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum.
Sayın
Bakanım, dört yıllık iktidar sürecinde komşularımızla
olan ticaret hacmimiz, tüm dünyayla olan ticaret hacmimize kıyasla
hangi noktaya gelmiştir?
İkinci
sorum: Türkiye'nin yapmış olduğu resmî ve özel kalkınma
yardımlarında kalkınmış ülkelerin yardım
düzeyiyle kıyaslandığında durum nedir?
Önemine
binaen tekrar sormak istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
Zenides-Arestis davasında, Kuzey Kıbrıs'ta kurulan Mal
Tazmin Komisyonunu etkin mağduriyeti giderme mekanizması
olarak kabul etti. İşbu karar, derdest davaların söz konusu
komisyona gelmesi demek midir? Son AİHM kararının
Kıbrıs davasına katkısı nedir?
Son
sorum: Dört yıldaki ekonomik gelişme ve yapısal değişimin
politik hedefimize katkısını yorumlar mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın
Ünlütepe.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, Sanayi Bakanına
soru yöneltmek istiyorum.
Sayın
Bakan, Aralık 2003 yılında 831.300 adet, Aralık
2004'te 893.939 adet, Aralık 2005'te 1 milyon 6 bin 557 adet çek karşılıksız
çıkmış. Aynı dönemde 480.231 adet senet, 2004'te
589.892, Aralık 2005'te 920.641 senet protesto olmuştur. Görüldüğü
gibi devamlı bu çek ve senetlerin ödenmemesinde artış
gösterilmektedir. 2006 yılı verilerinin de daha kötü olacağı
ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, ilimizde, 2003 yılında
4.083, 2004 yılında 3.018, 2005 yılında da 4.709, yani
üç yılda 11.810
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.
Sayın
Sarıbaş, buyurun efendim.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Dışişleri Bakanımıza aracılığınızla
sormak istiyorum.
Geçen,
burada, AK Parti sözcülerinden bir arkadaş, KKTC'nin askerler
tarafından kurdurulduğunu 1983 yılında, oysa sivil
inisiyatife bırakılsaydı, yani 83 seçimlerinden sonrasına
bırakılsaydı sivillerin bunu kurdurtmayacağını
söyleyerek, sanki kuruluşun bir de zafiyetmiş gibi gösterildiği
tutanaklara geçti. Sayın Bakanım, buna katılıyor
musunuz?
İkincisi:
Koordinatör atamaları ne aşamada? Onu sormak istiyorum.
Üçüncüsü:
Avrupa Birliği meselesine mundar oldu diyebilir miyiz?
Sanayi
Bakanımıza sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Siteler
esnafının mutlu olduğunu düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Sarıbaş.
Sayın
Kaptan.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Dışişleri Bakanına iki sorum var.
Birincisi:
Kuzey Kıbrıs'taki son hükûmet değişikliğinin
AKP'li bazı milletvekillerinin Kıbrıs Müftüsü aracılığıyla
yaptırıldığı yönündeki haberler karşısında
Hükûmetinizin tavrı ne olmuştur? Bunun Yüce Divanlık
bir suç olduğunu biliyor musunuz?
İkincisi:
PKK'nın sözde ateşkes çağrısının basında
yer aldığı günlerde Sayın Başbakanın
"durup dururken ateş açacak değiliz" veya "durup
dururken operasyon yapacak değiliz" demesi ne anlama geliyor?
Bu sözler güvenlik güçlerimizi olumsuz etkilemez mi? Bu sözler dolaylı
bir "evet" anlamına gelmez mi?
Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanına: Hal Yasası'ndan, hem üreticiler
hem tüketiciler hem nakliyeciler hem de halciler şikâyetçidir.
Bu Yasa dört yıldır niye değiştirilmiyor.
Son
soru: Ayarsız ve yanlış ölçüm yapan ölçü aletleri görülmez
bir el gibi tüketicilerimizin cebine musallat olmaktadır.
Bu konuda önlem alacak mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kaptan.
Sayın
Özel.
RECEP
ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkanım, Sayın Dışişleri
Bakanımıza iki sorum olacak.
Birincisi:
Avrupa Birliğiyle müzakere askıya alınmış
bulunmakta sekiz başlıkta.Toplam başlık sayısının
otuz beş olduğu da bir gerçektir. Askıya alınan bu
başlıkların diğer başlıkların
açılıp açılmamasına olumsuz etkisi söz konusu mudur?
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne izolasyonların kaldırılması
yönündeki Avrupa Birliğindeki siyasi iradeyi samimi buluyor
musunuz?
Diğer
bir sorum da Sanayi ve Ticaret Bakanımıza: Dünya kozmetik
sanayisinin ham maddesi olan gül yağı Isparta'da üretilmektedir.
Dünya kozmetik piyasasında daha fazla ve etkin rol alabilmek
için, yerli kozmetik sektörüne teşvik vermeyi düşünüyor
musunuz?
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özel.
Sayın
Yeni yok mu efendim?
Sayın
Yiğit, buyurun.
SELAMİ
YİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, Ani Harabeleri'nin karşısındaki Ermenistan
sınırında Ermeniler, taş ocakları bahanesiyle
çeşitli dinamitler patlatmaktadırlar. Bu konuda Bakanlık
olarak bir önleminiz var mıdır?
Sayın
Bakanım, Kars Şeker Fabrikasıyla ilgili olarak Bakanlığınızın
politikası nedir? Onu merak ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yiğit.
Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Dışişleri Bakanına:
1)
Türkiye'nin çeşitli dış ülkelerle ilişkileri,
Başbakanın yakın çevresine aldığı bazı
kişilerce yürütülmektedir. Bu durum Dışişleri
Bakanlığınca kabul görmekte midir?
2)
Sayın Bakan, Yunanistan Dışişleri Bakanlığıyla
kurduğunuz yakın ilişkiler, Türkiye'nin elini Kıbrıs
konusunda rahatlatıcı herhangi bir etkiye sahip olmuş
mudur? Olduysa, bu ilişkiler Türkiye'ye hangi kolaylığı
sağlamıştır?
3)
Türk ve dünya basınına "Türkiye limanlarını
Rumlara açıyor" şeklinde yansıyan ve Genelkurmay
Başkanlığının ağır tepkisini çeken
açılım kimlerce planlanmıştır? Planın
ağırlık merkezi Başbakanlık mı, Dışişleri
Bakanlığı mı?
Sayın
Sanayi ve Ticaret Bakanımıza:
1)
Hükûmetimiz ekonomik gelişmeden söz ederken, sürekli Türkiye'ye
yabancı sermayeyi çekmekten söz etmektedir. Hükûmetimizin bu
ana konseptinin, küçük ve orta ölçekli sanayiyi geliştirme
üzerine ne gibi etkileri
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özdoğan.
Sayın
bakanlarım, daha çok soru Dışişleri Bakanlığımıza
yöneltildi. Sanayi ve Ticaret Bakanımız ilk önce cevaplarsa,
daha sonra Sayın Bakanımıza daha çok vakit kalır.
Sanayi
ve Ticaret Bakanımız soruları cevaplıyorlar,
dinleyelim Bakanımızı.
Buyurun
efendim.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle Mehmet Eraslan
kardeşimiz, kredilendirmede yıllar öncesinin rakamını
verdi, yüzde 3-4 olarak. Şimdi BDDK'dan aldığımız
bilgiye göre, KOBİ'lerin kredilerden aldıkları pay
yüzde 24,5 oranına çıkmıştır. Bunda esnaf yoktur.
Esnaf Halk Bankasından yararlandığı için, esnafın
Halk Bankasındaki kredi oranı yüzde 63'tür. O yüzden 4 rakamı
2000'li yılların rakamlarıdır, 2002'den önceki rakamlardır.
Sayın
Ekmekcioğlu, esnaf odasına kayıtta ustalık belgesi
aranmaktadır, doğrudur. Bu yasa Meclisten geçmiştir.
Ahi Evran prensibinin devamı olarak önüne gelenin "esnafım",
"sanatkârım" diye dükkân açmaması için belgelendirme
istenmiştir, Avrupa Birliği de bunu talep etmektedir ve
bunun için de mesleki standartlara öncelik tanınmıştır.
Fakat, bu konuda kayıtları tekrar elden geçiriyoruz.
İlk fırsatta, belki bir üç yıllık, beş yıllık
süre tanıyarak bu konuyu da düzeltmek için Bakanlığımız
hazırlık yapıyor.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakanım, ticaret
odalarında niye istenmiyor?
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Ticaret
odaları sermayeyle kurulduğu için, tüccar, tezgâhtarlık
yapar; yani, gidip de musluk tamir etmez, elektrik tamir etmez. Yani
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Esnaf o tarafa kayıyor ama.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Sanayiciler
de öyledir, hissedar olarak, sermaye olarak koyarlar. Dolayısıyla,
burada aslolan, Avrupa Birliğinde olduğu gibi, esnafın
o işi bilip bilmediğinin belgelenmesidir. Mesela, bu
şimdi berberlerde yapılıyor, kuaförlerde yapılıyor,
elektrikçilerde yapılıyor. Dolayısıyla, bunu
yaygın hâle getirmek için yasaya koymuştuk. O bakımdan
şikâyetler var, onu değerlendiriyoruz.
Açılış,
kapanış
Verdiğiniz rakamlar doğrudur. Ama, biraz
önce söyledim. Örnek olarak 293.631 kapanmanın 186.455 adedi -on
birinci ay itibarıyla söylüyorum, sizin verdiğiniz rakam
onuncu ay itibarıyla- silinmedir. Böyle bir esnaf yok, esnaf
özelliğini taşımıyor ya da vefat etmiş yahut
mesleği terk etmiş, fakat silinmemiş; bunlar silinme.
107.166 tane de meslek değişikliği, çeşitli nedenlerle
kapatma var. Dolayısıyla, söylediğim gibi 2 milyon civarında
gerçek esnaf varken, 6 milyonun üzerinde kayıtla karşı
karşıya kaldık, bunları ayıklıyoruz.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, biz 60 bin kişiden
söz ediyoruz.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Senet,
çek karşılıksız çıktı, rakamlar yüksek. Değerli
arkadaşlar, tabii, bunu, hassasiyetle takip ediyoruz, ama, takdir
edersiniz ki, iş hacmi de büyüdü, gayrisafi millî hasılanın
büyümesine paralel olarak iş hacmimiz oldukça büyüdü. Dolayısıyla,
bunu, orantılı olarak, o yıllardaki ticaret hacmine
göre oranlamak lazım. Evet, hakikaten artış var, bunu
dikkatle izliyoruz, haklısınız.
Evet,
yabancı sermayeye biz tabii ki önem veriyoruz, çünkü, gelecek
nesillerin iş bulması, aş bulması, yabancı
sermayenin de Türkiye'de doğrudan yatırım yapmasına
bağlıdır. Ama, bununla, küçük ve orta işletmeleri
ezme diye programımızda herhangi bir şey yok.
Süleyman
Bey dedi ki: "Esnafın mutlu olduğuna katılıyor
musunuz?" Rakamlar söylüyor Süleyman Bey. 800 küsur bin esnaf,
sicili temizlendi. Ondan sonra, yine 700 bin esnaf kredi kullandı,
400 binin üzerinde yeni kepenk açıldı. Tabii ki, esnafın,
sanatkârın bütün sorunlarını çözmüş değiliz,
ama eskiye nazaran esnafımız memnundur, özellikle kredilendirme
bakımından memnundur.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
SELAMİ
YİĞİT (Kars) - Kars Şeker Fabrikasıyla ilgili
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Başkanım,
affedersiniz.
BAŞKAN
- Buyurun.
SANAYİ
VE TİCARET BAKANI ALİ COŞKUN (İstanbul) - Kars
Şeker Fabrikasını sordular. Kars Şeker Fabrikasının
kapatılması diye bir şey yoktur. Kars Şeker Fabrikası,
diğerleriyle beraber, bizden önceki hükûmetler tarafından
IMF'ye özelleştirme konusunda taahhüt edilmiş fabrikaların
içindedir. Ama, biz, Kars Şeker Fabrikasında ilave yatırım
yaparak, orada etil alkol ve doğrudan biyobenzin elde edilme konusunda
teklifler var. Onun için ya özelleştirerek bunu yapacağız
ya kendi imkânlarımızla yapacağız. Kapatma diye
bir sorun yok.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, şimdi sorulara, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah
Gül Bey cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; arkadaşlarımız
birçok sorular aldılar, bunların hepsini not ettik. Muhakkak
ki bunların bazıları, bizim arşivlerimizi kullanmayı
gerektirecektir. Onun için, onlara yazılı cevap vereceğim.
Arkadaşlarımın bundan emin olmasını isterim.
Özellikle, mesela Halil Bey, denizcilikle ilgili
Birçok konular
teknik konu olduğu için, sizlere detaylı bilgiler vereceğim,
ama müsaade ederseniz, bazı konular genel olduğu için onları
burada ayrıca, kısaca bahsetmek istiyorum. Ama, her arkadaşa
ayrı ayrı, yazılı bilgi vereceğimi bir kez daha
hatırlatırım.
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki hükûmet değişikliğiyle
Hükûmetimizin hiçbir ilişkisi yoktur. Basında çıkan haberlerin
hepsi yalandır. Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin
demokratik yapısıyla övünüyoruz ve her zaman şunu söylüyoruz:
Adada iki gerçek vardır. Bu gerçekler gayet açıktır.
İki ayrı gerçek vardır diyoruz. İki ayrı gerçek
de şudur: İki ayrı ırk, iki ayrı dil, iki ayrı
din, iki ayrı demokrasi vardır diyoruz ve Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti, bütün geçmişinden bugüne kadar, bu demokrasisinin
ne kadar sağlam işlediğini göstermiştir. Bu da,
bizde nasıl demokratik bir sistem içerisinde birçok siyasi değişiklikler
oluyorsa, orada olan da tamamen bununla ilgilidir, Hükûmetimizin herhangi
bir katkısı veyahut da etkisi kesinlikle söz konusu değildir.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bu son karar çok
önemlidir. Çünkü bu son karar, daha önce vermiş olduğu Loizudu
davasındaki içtihadı biraz değiştirmektedir ki
o zaman, maalesef, bizim aleyhimizde çıkmıştır.
Ama, Hükûmetimiz işi sıkı tuttuğu için... Eninde sonunda
bu davalar neticeleniyor. Neticelendikten sonra aleyhimize olursa,
bunların yaptırımları vardır. Onun için, çok
sıkı takip ettik. Şimdi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde
kurulan bir komisyon vardır. Bu komisyona gidip, herkes hakkını
orada arayacaktır. Eğer tapusu varsa elinde, götürecektir,
davasını orada görecektir. Bu, tabii, bir anlama, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarını da kabul etmektir.
Eğer oraya gitmezse -ki, Rum hükûmeti bunu, gitmelerini engellemektedir-
o zaman da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidemeyecektir,
çünkü, mevcut hukuk yollarını tüketmediği için. O
açıdan çok önemli bir karar olduğuna inanıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Başbakanımız birçok yurt dışı
geziler yapmaktadır, ama bütün bu gezilerin hepsi, Dışişleri
Bakanlığının altyapısıyla, tabii, hep organize
edilmektedir bunlar. Ayrıca, kendisinin Dışişleri
Bakanlığından gelen başdanışmanı
vardır. Yine, başdanışmanın altında diğer
diplomat arkadaşlar vardır. Bunların hepsi diplomat
arkadaşlardır, kariyerden gelen arkadaşlardır.
Dolayısıyla, bütün politikalar oluşturulurken böyledir.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Zapsu?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Zapsu dediniz veya başka arkadaşlar. Bunlar kendisinin siyasi
danışmanlarıdır. Şüphesiz ki kendilerinden
her zaman Sayın Başbakan faydalanabilir, ama esas devletimizi
ve Hükûmetimizi bağlayan bütün görüşmeler ve bütün anlaşmalar,
normal, bizim geleneksel kurallarımız çerçevesi içinde
gider.
Bazen,
bunların not edilmediği, zabıtlarının tutulmadığı
şeklinde kamuoyunda da haberler çıkmaktadır, bize hatta
sorular sorulmaktadır, hepsini cevaplandırıyoruz.
Bütün bu konuşmaların, Sayın Başbakanımızın,
hepsinin zabıtları vardır. Bazen baş başa yapılan
görüşmeler vardır ki bunlar çok normal uygulamalardır.
O baş başa yapılan görüşmelerin de neticesini Sayın
Başbakan söyler, onlar hemen zapta geçer.
"Koordinatörlük"
dediniz, hangi koordinatörlükleri kastettiniz bilemiyorum. Bir
tane koordinatörlük vardır, o da terörle mücadeleyle ilgili,
daha etkin bir mücadele
Amerika Birleşik Devletleri'nin, daha
çok, kendisini iyi organize etmesi için, onlar eski NATO Başkomutanı
Ralston'ı bu işle görevlendirmişlerdir, biz de buna karşı
emekli orgenerallerimizden Edip Başer Paşa'yı görevlendirdik
ve bu çerçeve içerisinde görüşmeler devam etmektedir.
Bunun
dışında arkadaşlarımızın sorduğu
soruların hepsine yazılı cevap vereceğim Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bu turdaki soru-cevap işlemi de tamamlanmıştır.
Değerli görüşleriyle katkıda bulunan milletvekillerine
ve bizi aydınlatan sayın bakanlarımıza teşekkür
ediyoruz.
Şimdi,
sırasıyla, on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Dışişleri
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
11- DIŞİŞLERİ
BAKANLIĞI
1.- Dışişleri
Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 607.019.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 122.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 1.665.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
08 Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri 33.270.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 42.510.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 6.050.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 690.636.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Dışişleri
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Dışişleri
Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 632.079.836,01
- Toplam Harcama : 592.892.662,78
- Ödenek Dışı Harcama : 2.687.404,17
- İptal Edilen Ödenek : 28.037.743,78
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 13.836.833,62
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Dışişleri
Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
19 - SANAYİ
VE TİCARET BAKANLIĞI
1.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 106.630.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 1.616.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 207.999.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 54.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 316.299.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 304.575.654,00
- Toplam Harcama : 283.183.454,57
- Ödenek Dışı Harcama : 3.485.573,68
- İptal Edilen Ödenek : 24.385.323,92
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 492.449,19
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir
Rekabet
Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.07- REKABET
KURUMU
1.- Rekabet
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 17.858.781
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 576.460
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik işler ve Hizmetler 12.479.759
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.915.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 360.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 30.555.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.915.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Rekabet
Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Millî
Prodüktivite Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.23 -
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ
1.- Millî Prodüktivite
Merkezi 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 2.824.460
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 6.851.540
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
TOPLAM 9.676.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 518.500
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 1.658.500
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 3.720.500
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 5.897.500
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Millî
Prodüktivite Merkezi 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.30 - KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ
GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Küçük ve
Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 11.560.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 850.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 209.558.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
TOPLAM 221.968.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 2.000.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 90.249.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 29.000.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan Tahsilat 5.000.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 126.249.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Küçük
ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
Akreditasyon Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.21- TÜRK
AKREDİTASYON KURUMU
1.- Türk Akreditasyon
Kurumu 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 4.618.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.618.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 4.618.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 4.618.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
Akreditasyon Kurumu 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.22 - TÜRK
STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 21.593.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 137.307.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 158.900.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 118.040.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 68.060.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Ret ve İadeler ( - ) -
200.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 185.900.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2007
yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.24 - TÜRK
PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI
1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 14.634.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir
02 Savunma Hizmetleri 81.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 478.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 15.313.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 30.506.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 45.469.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 6.331.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 51.800.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Türk
Patent Enstitüsü Başkanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, böylece, Dışişleri
Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı,
Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli
Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı,
Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı,
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının 2007
yılı bütçeleri ile Dışişleri Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesapları
kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni
ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, on birinci tur görüşmeleri
tamamlanmıştır.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 17.12
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.29
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39'uncu Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi,
on ikinci tur görüşmelere başlayacağız.
On
ikinci turda, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı,
Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı
bütçeleri ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün sadece kesinhesabı
yer almaktadır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
1.- 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile
2005 Mali Yılı Genel ve Katma Bütçeye Dahil Daireler ve İdareler Kesinhesap Kanunu Tasarıları
(1/1252; 1/1236,3/1139; 1/1237, 3/1140) (S. Sayısı: 1269, 1270,
1271) (Devam)
İ) TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
J) TARIM REFORMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2007
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
K) KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
L) ÇEVRE VE
ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre
ve Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
M) ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
N) DEVLET METEOROLOJİ
İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
O) ÖZEL ÇEVRE
KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince,
tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, yirmi dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru
sorma işlemiyle ilgili açıklamaları daha önce de yaptığım
için tekrarlamıyorum.
Soru
sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar
yerlerinden soru sorabilirler. Soru sorma işlemini başlatıyorum,
bilgilerinize sunulur.
On
ikinci turda, grupları ve şahısları adına söz
alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Gruplar:
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu: Gürol Ergin, Muğla Milletvekili; Necati Uzdil,
Osmaniye Milletvekili; Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili;
Osman Özcan, Antalya Milletvekili; Rasim Çakır, Edirne Milletvekili;
Mehmet Işık, Giresun Milletvekili; Mehmet Boztaş, Aydın
Milletvekili.
AK
Parti Grubu: Necdet Budak, Edirne Milletvekili; Erdoğan Özegen,
Niğde Milletvekili; Adem Baştürk, Kayseri Milletvekili;
Durdu Mehmet Kastal, Osmaniye Milletvekili; İsmail Soylu, Hatay
Milletvekili; Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili.
Anavatan
Partisi Grubu: İbrahim Özdoğan, Erzurum Milletvekili; Hüseyin
Güler, Mersin Milletvekili.
Şahısları
adına: Lehinde, Halil Özyolcu, Ağrı Milletvekili;
aleyhinde, Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.
İlk
söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili
Gürol Ergin'e aittir.
Sayın
Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı 2007 yılı bütçesi üzerine, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken, sizleri ve yüce Türk ulusunu, kendi
adıma ve Grubum adına içten sevgi ve saygılarımla
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin uyguladığı,
ülke gerçeklerinden habersiz, IMF'ye tam teslim olmuş politikalarla,
son dört yıl, Türk tarımı ve çiftçimiz açısından
tarihe çöküntü yılları olarak geçecek. Çiftçi ne ekse zarar
ediyor. Hiçbir ürün, maliyeti kadar para etmiyor. Bu durumla çiftçi
bugüne kadar hiç karşılaşmamıştı. Hani,
her vesileyle diyorsunuz ya: "Bizim yaptıklarımız
cumhuriyet döneminde hiç yapılmadı, son derece başarılıyız."
Evet, hiç olmazsa, tarım konusunda haklısınız; çünkü,
Türk çiftçisi, sizin yarattığınız perişanlığı
cumhuriyet döneminde gerçekten hiç yaşamadı. (CHP sıralarından
alkışlar) AKP, iktidarda bulunduğu dört yıl boyunca,
tarım desteği olarak ulusal gelirin ancak binde 7-8'i kadar
bütçe ayırdı. Tarım Kanunu "tarıma verilecek
destek ulusal gelirin yüzde 1'inden az olamaz" diyor, Kanun'un uygulanacağı
daha ilk yıl olan 2007 yılında tarımsal destek yine
yüzde 1'in altında.
AKP
olarak, seçim meydanlarında "tütün kotalarını
kaldıracağız" dediniz, tütünde kota uygulamasını
aynen sürdürdünüz; "şeker pancarında kota uygulamayacağız"
dediniz, şeker pancarında kota uygulamasını daha
sıkı hâle getirdiniz, şeker pancarı üretimini
azalttıkça azalttınız. Ülkemiz, bu nedenle, ilk kez,
2005 yılında kuru pancar küspesi ithalatı yapmaya
başladı. Üstelik, geçen yıl 99 bin lira olan fiyatı
bu yıl 89 bin liraya düşürdünüz. Girdi fiyatları sürekli
artarken pancara verilen fiyatı düşürmenin makul bir
açıklaması olabilir mi? 3 milyon hububat üreticisini hepten
perişan ettiniz. Ofisin alım merkezlerini kapadınız.
Ürününü kapatılmayan alım merkezine götüren çiftçiye sudan
nedenlerle bin bir sıkıntı yaşattınız.
Üreticiyi tüccarın insafına terk ettiniz. Çiftçi, 2003'te
350 bin liraya sattığı buğdayı 2006'da 300 bine
satmak zorunda kaldı. Seçim bildirgenizde "1998 yılında
2 kilo buğdayla 1 litre mazot alabilen köylümüz, bugün ancak 6
kilo buğday parasıyla 1 litre mazot alabiliyor" diyordunuz.
Bugün, hangi çiftçi 6 kilo buğday satarak 1 litre mazot alabilmektedir?
1 litre mazotu, 2002 yılında, sizin dediğiniz gibi, 6
kilo ile değil, 4 kilo buğday satarak alan çiftçi, bugün 7 kilo
buğday satarak almakta; aynı mazot için 16 kilo pancar satan
köylü, bugün 26 kilo pancar satmakta; üstelik, eğer pancarı
da üretebiliyorsa. Aynı hesabı diamonyum fosfat gübresi
için yaparsak, çiftçi, bir kilo DAP gübresi alabilmek için 2002 yılında
1,2 kilo buğday satıyordu, bugün 1,6 kilo buğday satmak
zorunda; 5 kilo pancar satıyordu, bugün 7 kilo pancar satmak zorunda.
2002 yılında 56 ton buğday satarak bir traktör alan çiftçi,
bugün aynı traktör için 70 ton buğday satmak zorunda. Aynı
traktörü 230 ton şeker pancarıyla alabilen çiftçi, bugün
303 ton şeker pancarıyla alabiliyor. Pamuk üreticisi ise,
bir traktör için 2002'de 23 ton pamuk satarken, bugün 32 ton pamuk satmak
zorunda. Bakınız, seçim dönemindeki vaatlerinizi hatırlatan
bir Egeli çiftçi "dağ fare doğurdu diyemiyorum, çünkü,
dağ akrep doğurdu" diyor; çiftçi, ona dört yılda yaşattıklarınızı
böyle özetliyor.
Adalet
ve Kalkınma Partisinin dört yıllık iktidar döneminde
ortalama fiyat artışı gübrede yüzde 60, traktörde yüzde
58, mazotta yüzde 84 oldu.
Türk
köylüsü, bugünkü iktidar döneminde, ülkenin kriz içinde bulunduğu
2001-2002 yıllarına göre bile satın alma gücünü yüzde
40 yitirdi, yarı yarıya fakirleşti. Maliye Bakanı
Sayın Unakıtan, bütçe sunuş konuşmasında, son
dört yıllık dönemde TÜFE endeksindeki kümülatif değişmenin
yüzde 53,1 olduğunu söylüyor ve buna karşılık, aynı
dönemde, çalışan, emekli ve dar gelirli vatandaşların
durumlarının 2002 yılına göre iyileştiğini,
gelirlerinde reel artışlar olduğunu söylüyor. Bu söylediklerinin
ne derece gerçek olduğunu, Partimizin diğer milletvekilleri
yeri geldikçe ifade ediyorlar; ancak, ben, Sayın Unakıtan'ın
bir eksiğini tamamlayacağım. Üreticilerimizin durumunun
ne olduğunu bir de Sayın Unakıtan'ın hesabına
göre yapalım: TÜFE'deki dört yıllık kümülatif artış
yüzde 53,1 iken, 2002 yılındaki fiyata göre 2006 yılında
fiyat artışı, ayçiçeğinde yüzde 14, buğdayda
yüzde 28, pamukta yüzde 16, şeker pancarında yüzde 20, çeltikte
yalnızca yüzde 8 oldu. Diğer ürünleri saymıyorum. Bu
değerlendirmeye göre, 2006 yılında, 2002 yılına
göre çiftçimizin zararı ayçiçeğinde 174 trilyon, buğdayda,
yalnızca piyasaya sunulan buğday dikkate alınarak yapılan
hesaplamayla 979 trilyon, pamukta 616 trilyon, şeker pancarında
316 trilyon, çeltikte 213 trilyondur. Yüzlerce ürünü saymıyorum.
Yalnızca bu beş kalem üründe ve yalnızca TÜFE'nin altındaki
fiyattan ötürü çiftçimiz 2006 yılında 2 katrilyon 288 trilyon
lira zarardadır. Sayın Unakıtan nedense bu hesabı
yapmıyor. Görüyorsunuz değil mi? Sayın Başbakanın
deyimiyle, çiftçi nereden nereye geldi!
"Alternatif
ürün üretenleri destekleyeceğiz" dediniz, tütün ürettirmediğiniz
kıraç topraklarda bağ tesis edenleri yaptıklarına
pişman ettiniz. Elâzığ'da 2003 yılında üzümünü
Tekele 850 bin liraya veren çiftçiye özel sektör bu yıl 800 bin lira
verdi. Manisa'da geçen yıl 130 yeni kuruş olan üzüm bu yıl
75 yeni kuruş. Aynı sorun Tekirdağ'da şaraplık
beyaz üzüm üreticileri tarafından da yaşanıyor.
Önceki
yıl 250 bin lira olan zeytinyağı primini geçen yıl
"zeytinyağı fiyatları yükseldi" bahanesiyle
100 bin liraya indirdiniz. Bu yıl zeytinyağı fiyatı
5 milyonların üzerinden 3 milyon liralara indi. Primi 11 yeni
kuruş, yani, 110 bin lira olarak belirlediniz. Bu prim en az 1 milyon
lira olmalıydı. Zeytinyağı üreticisi büyük infial
içerisinde. "11 kuruş prim sadakadır, biz sadaka istemiyoruz."
diye bağırıyorlar. Egeli çiftçi, Sayın Başbakanın
söyleminden esinlenmiş, ona "al ananı git" demiyor
ama, "al primini git" diyor, "al primini git."
Fındık
politikasında çok büyük yanlış yaptınız. Çiftçi
tepkisini ortaya koyunca da, onu anarşistlikle suçladınız.
Üreticiyi alivreciye teslim ettiniz. İhraç fiyatını
düşürerek Türkiye Cumhuriyeti hazinesini yaklaşık
1 milyar dolar zarara uğrattınız. Öyle anlaşılıyor
ki, bugün Fiskobirlik üzerinde oynadığınız oyunu
yarın Tariş pamukta, Tariş zeytinde, Marmarabirlik'te
ve diğer tarım satış kooperatiflerinde oynayacaksınız.
Bunun hazırlığı içindesiniz. Kooperatif üyesi
çiftçilerimizi ve ziraat odalarını bu konuda uyanık
ve dikkatli olmaya çağırıyorum.
Devletin
resmî rakamlarına göre, son iki yılda tarımda çalışanların
sayısı 1 milyon 207 bin kişi azaldı. Bu azalışın
tek nedeni, çiftçiliğin artık karın doyurmaması.
Yoksa, bu insanlar, sanayi ya da hizmet sektörlerinde iş bulabildikleri
için tarımı terk etmiş değiller. Çiftçi, Ege Bölgesi'nde
pamuk ekmiyor, Orta Anadolu'da hububat ekmiyor, Çukurova'da narenciye
ağaçlarını söküyor. Bu durumda tarımda çalışanlar
azalmaz da ne olur?
"Hayvancılık
desteklenecek" dediniz, "destekliyoruz" diyorsunuz.
Kooperatiflere verilen hayvanlarda sertifikalı olma koşulunu
kaldırdınız, kooperatiflere verdiğiniz hayvanlar
ya kısır çıktı ya da hastalıklı. Üç yıl
önce inek sahibi olduğuna sevinen çiftçi, şimdi borcunu
ödeyememenin telaş ve paniğini yaşıyor.
"Süt
üretimini artırıp üreticiyi daha çok kazandıracağız"
dediniz. Sütün fiyatı tüm Türkiye'de üç yıl önceki fiyatın
altında. Ayrıca, süt teşvikinde kooperatifler ile üretici
birlikleri arasında ayrım yapıyorsunuz ve tarihinde
ilk kez Köy-Koop, Bakanlığınızın aleyhine dava
açmak zorunda kaldı. Nerede kaldı seçim meydanlarında,
Acil Eylem Planı'nda verdiğiniz sözler?
Mazottaki
vergiyi 1 kuruş azaltınız mı? İktidara geldiğinizde
1 milyon 200 bin lira olan mazot, bugün 2 milyon 200 bin lira. Hani, nerede
2006 yılının mazot ve gübre destekleri?
Pamukta
sertifikalı tohum kullananlara vereceğiniz 348 bin lira
prim, çiftçinin maliyetini bile karşılamaktan uzak. Pamukta,
hiç olmazsa maliyeti karşılamak için en az 500 bin lira prim
gerekiyordu.
Narenciye
üreticileri son üç yıldır görülmemiş pazarlama
sıkıntısı yaşıyor. Geçen yıl Akdeniz
meyve sineği konusundaki duyarsızlığınız,
bu yıl ağustos ortalarında Rusya'ya olgunlaşmamış
limon ihracına izin vermeniz ihracata büyük darbe vurdu, ürünlerimiz
geri geldi, pazarı diğer ülkelere kaptırdık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ergin, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
GÜROL
ERGİN (Devamla) - Şimdi, üretici çok büyük pazarlama
sıkıntısı yaşıyor, çaresizlik içinde.
Portakal, limon, mandalina Çukurova'da 20 yeni kuruştan
müşteri bulamıyor. Narenciye dallarda çürümeyi, üretici
seçim sandığının önüne geleceği günü bekliyor.
İhracat primini en az 100 dolar/tona çıkarmak zorundasınız.
Köylü
kullandığı elektriğin parasını veremez
durumda. TEDAŞ'ın 360 bin abonesinin 125 bini TEDAŞ'a
borçlu. Ekim 2006 sonu itibarıyla, gecikme zammıyla birlikte
borcun toplamı 1 katrilyon 100 trilyon lira. Çiftçi bu borcu nasıl
verecek? Ürettiği her üründen zarar eden çiftçinin bu borcu ödemesi
mümkün olabilir mi? Borcunu ödeyemediği için elektriği kesilen
sulama kooperatifleri ve sulama birlikleri 500 bin hektar alanda
sulama yapamıyor. "Cebine para doldurduk" dediğiniz
çiftçi, tarım kredi kooperatiflerine olan borcundan ötürü icra
kapılarında. Siz, yine, gelin, bu kürsüden masallar anlatın.
Anlattıklarınıza elbette kendiniz de inanmıyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ergin, verdiğim ek süre de doldu. Lütfen, teşekkürünüzü
alayım.
GÜROL
ERGİN (Devamla) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN
- Buyurun.
GÜROL
ERGİN (Devamla) - "Türkiye'yi pazarlıyorum" deyip
pazarlayanlara, "milletin neyi varsa baba baba satarım"
deyip satanlara, yurtsever Türk ulusu günü geldiğinde hak ettikleri
yanıtı verecek, bu ülkenin satılık olmadığını
gösterecektir.
Sayın
Başbakan "hayatında iki koyun gütmeyenler ülke yönetimi
üzerine konuşuyorlar" diyerek, bu söyleminin milleti güdülecek
koyunun yerine koyduğunu bilmiyor mu? Hayır Sayın
Başbakan, bu milleti böyle hakir göremezsiniz, buna hiç hakkınız
yok! (CHP sıralarından alkışlar)
Sözlerime
son verirken
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Ya,
ağzınızı yormayın, biraz dimağınızı,
beyninizi yorun arkadaşlar. (Gülüşmeler)
Sözlerime
son verirken, bütçenin ülkemize ve ulusumuza hayırlı olmasını
diliyor, Sayın Başkan, size, değerli milletvekillerine
ve yüce Türk ulusuna içten sevgi ve saygılarımı sunarken,
Çaykurun, Tekelin, Türk Şekerin hiçbir fabrikasını
sattırmayacağımızı milletimize vaat ediyorum!
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı
Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili.
Sayın
Uzdil, belirlenmiş süreniz beş dakika.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA NECATİ UZDİL (Osmaniye) - Teşekkür ederim
Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşüyoruz, ama, maalesef, işte sıralar bomboş!
Konuşmacı ne yapsın, o da Bakanlığın bütçesi
hakkında görüşürken konuları vatandaşla paylaşmaya
çalışıyor. Tabii ki öbür konuşmacılar gibi
ben de öyle yapacağım.
Tarım
Bakanımız çıkıyor "tarımda devrimler yaptık"
diyor. Maliye Bakanımız çıkıyor "iktidarımızda
fert başına düşen millî geliri 5.500 dolara çıkarttık"
diyor.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Beğenmediniz mi?
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Değerli çiftçi arkadaşlarım, sayın
vatandaşlarım; sizin yapılan devrimlerden haberiniz
var mı?
MURAT
YILMAZER (Kırıkkale) - Var, var!
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Çiftçimiz, cebinize 2 katı para girdi
mi? Cebiniz para gördü mü?
MURAT
YILMAZER (Kırıkkale) - Gördü.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Sayın yurttaşlarım, biz, bakanlarımıza
inanamaz olduk. Biz, CHP olarak sadece size inanıyoruz.
Şimdi,
sizlere, AKP'nin yaptığını söylediği bazı
devrimlerden bahsedeceğim. Lisanslı Depoculuk Yasası'nı
talimatla çıkardınız, talimatla çıkardınız
AHMET
ERTÜRK (Aydın) - Ne güzel oldu ama.
NECATİ
UZDİL (Devamla) -
çiftçimiz, anonim şirketlerin depolarına
ürünlerini koydu, bekliyor; tabii, "tarım kredinin borcunu
nasıl ödeyeceğim" diye de düşünüyor.
Devrim
yaptınız, Üretici Birlikleri Yasası'nı çıkardınız,
tüm uyarılara rağmen "ticaret yapamaz" diye madde
koydunuz. Çiftçiye, köye gidemiyorsunuz. Haber vereyim: Erzin'de,
Kozan'da, Erdemli'de çiftçi birliklerini kuran çiftçilerimiz,
"narenciyemizi birliğimiz pazarlayamıyorsa ne anlamı
var bu örgütlenmenin" diyor size.
İhracat
için, narenciyeye 100 dolardan az olmamak üzere prim istiyor çiftçi
sizden, haberiniz var mı? Siz iktidara geldiğinizde çiftçinin
primi 100 dolardı; o hâlde, siz de, en azından 100 dolar yapmak
zorundasınız, zorundasınız! (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, tarım topraklarını koruyabildiniz
mi?
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Evet.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Hukuk devleti ilkelerini koruyabildiniz
mi?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Evet.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Uluslararası sermayeye boyun eğmediniz
mi?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Eğmedik.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Yasası'nı
Cargill yasası hâline getirmediniz mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Hayır.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Devrim yaptınız, seçimlerde "yeşil
mazot" dediniz, "yeşil mazot" dediniz, "mazot
desteği" demediniz. "Mazot desteği" diyerek
çiftçiyi aldatmaya hakkınız var mı sevgili arkadaşlarım?
Bugün mazot Amerika Birleşik Devletleri'nde 600 bin TL, değerli
arkadaşlarım, Yunanistan'da 800 bin lira, Almanya'da 1 milyon
lira; siz, AKP Hükûmeti, Türk çiftçisine 2.250 liradan mazot kullandırmıyor
musunuz Allah aşkına?
Değerli
arkadaşlarım, değerli dostlarım, devrim yaptınız,
"tarımsal kredilerin faizini düşürdük" diye övünüyorsunuz.
Peki, kredi faizlerinin enflasyonun iki katı olması çiftçiden
haraç almak demek değil mi? Çiftçiyi desteklemek demek mi değerli
arkadaşlarım? Soruyorum size, bugün tarım kredi kooperatifleri,
evet, tarım kredi kooperatifleri çiftçinin buzdolabını,
televizyonunu, traktörünü haciz etmekte, haciz etmekte. Bunu, size
buradan söylüyorum, haberiniz olsun, gerekli tedbiri alın diye
söylüyorum.
FİKRET
BADAZLI (Antalya) - Kaldırıldı, haberin yok senin.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Devrim yaptınız, doğru! Çukurova'da,
Ege'de pamuk tarımı yok oldu. Yunanistan'a pamuk ihraç ederken,
Yunanistan'dan pamuk ithal eder hâle geldik.
Devrim
yaptınız, Karadeniz'de fındığı ne hâle getirdiyseniz
getirdiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Uzdil, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun,
ek sürenizi başlattım.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlarım, seçimlerde, meydanlarda sizi IMF'den kurtaracağız
dediniz, Türk tarımını, Türk çiftçisini, elini ayağını
bağlayarak IMF'ye iyice teslim ettiniz.
Değerli
arkadaşlarım, niyet önemli, niyet. Önce niyetinizi düzelteceksiniz.
Yeter ki niyetiniz iyi olsun. Ama senin niyetin iyi değil ki, ben
ne yapayım.
Değerli
arkadaşlarım, çiftçi anasını alıp sandığa
gelecek, sandığa gelecek. Hesabı sizden sandıkta
soracak.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Göreceğiz canım!
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Korkunun da ecele faydası yok.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Göreceğiz, göreceğiz.
NECATİ
UZDİL (Devamla) - Laf atmayla da bu işler bitmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, AKP Hükûmetinin bu son bütçesi. Gözünüz aydın
çiftçi arkadaşlarım.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Hayırlı olsun.
AHMET
IŞIK (Konya) - Müjdeli haberler var 2007 yılında, gözünüz
aydın.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Bugün görüştüğümüz bu bütçenin
ülkemize, yurttaşlarımıza ve çiftçilerimize hayırlı
olmasını diliyorum, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
AHMET
IŞIK (Konya) - Müjdeli haberler var 2007 yılında.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Uzdil.
Üçüncü
konuşmacı, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan.
Sayın
Özkan, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dışarıda cinnetin, cinayetin,
yoksulluğun, yolsuzluğun, talanın, vurgunun, terörün,
gaspın, kapkaçın, tehdidin, kalpazanlığın arttığı
bir dönemde Tarım Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz.
Bunlar Emniyet Genel Müdürlüğünde, kayıtlarda mevcut. Yüce
Meclisi ve ülkemin üçte 1'ini oluşturan tarım çalışanlarını,
yetiştiricileri, köylü kardeşlerimi, Cumhuriyet Halk
Partisi ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Kurban
Bayramı'nın yaklaştığı bugünlerde kurbanlık
yetiştiriciliği yapan üreticilerimizin büyük kentlerimizin
hayvan pazarlarında çektikleri sıkıntılara dikkat
çekerek konuya geleceğim. Büyük kentlerin semt pazarlarında,
pazara giriş ve işgaliye ücretlerine fahiş fiyat uygulaması
şu anda mevcuttur. Hayvanların barınmalarına ayrılan
yerler hayvan haklarına aykırıdır ve acilen çözüm
beklenmektedir.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Onları belediyeler
düzenleyecek.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Sayın Başbakan ve bakanlar, çok
güzel, yalnız, gerçekleri yansıtmayan rakamlarla Türkiye
kamuoyunu oyalıyor.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Resmî rakamlarla yani!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Resmî rakamlarla. Fakat, bunlar, gerçekten,
Türk köylüsünü inandırmıyor. Çiftçimiz perişan, köylümüz
perişan, esnafımız perişan. 730 bin esnafımız
bu dönemde kepenk kapatmış. Bakın, bunlar, Burdur'da icra
takibinde olan dosyalar. Bunlardan 500 tanesi elimizde mevcut.
Benim
üreticim çalışıyor, üretiyor, yan gelip yatmıyor;
ama, alın teri toprakta kalıyor. Hep beraber üzülüyorlar.
Demin
Sayın Sanayi Bakanı dedi ki: "Bir tarlalara gidin."
Biz pancar tarlasından geliyoruz, ahırlardan geliyoruz,
ağıllardan geliyoruz, orman köylüsünün içinden geliyoruz,
onlarla hep beraberiz. Hele bir gidin o köylülerin arasına.
Sizleri sokmayacak
Gelsinler bir çayımızı içsinler
diyorlar.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gidiyoruz, gidiyoruz.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - O misafirperverliğini devam ettirmek
istiyorlar. Ama, ne yazık ki, AKP milletvekilleri, ne hayvan pazarlarından
ne köyün varoşlarından, ne kentin varoşlarından
geçip, o halkla beraber köy kahvelerinde çay içemiyor.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gidiyoruz, gidiyoruz.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Süt içiyoruz, süt.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Süt için, süt için ki para çoğalsın.
Süt, zaten, şu günlerde para etmiyor.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Ediyor, ediyor.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bir bardak çay, bir kilo, bir litre süt.
Tarım
destekleri, mazot desteği
Bir kereye mahsus mazot desteği
verdiniz, mazot desteğini konuşuyorsunuz. DGD'yle ilgili
16 milyon lira para vermeniz gerekiyor, bir kere 10 milyon lira verdiniz;
2006 yılının parasını hâlâ vermediniz. Çiftçi
bu parayı bekliyor.
Çiftçi,
vadeli aldığı traktörünü peşin fiyatla satıyor,
çocuğunun geleceğini, torununun geleceğini ipotek
altına alıyor.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Yeniliyor, kapasitesini büyütüyor.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Siz diyorsunuz ki "30 bin traktör satıldı,
çiftçi mutlu
" Mutlu değil kardeşlerim. Bugün ben çok
iyi biliyorum, iki yumurta götürüp kahvede
Her ne kadar, siz,
kuş gribinde "köy tavuğunu, köy yumurtasını
unutacaksınız" dediniz; ama, Türk köylüsü unutmadı,
yine üretti, yine köy tavuğunu, köy yumurtasını
şu anda yiyor. Fuzuli söylemlerle, yumurta adı altında
MUSA
SIVACOĞLU (Kastamonu) - Belli yerlerde tedbir aldık.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Alındı, tedbirler alındı.
Tabii ki alınacak, onlar güzel şeyler, kutluyoruz. Veteriner
hekimler çalışıyor, cansiparane çalışıyor.
Ama, benim veteriner hekim meslektaşlarıma, siz, ücretlendirme
dahi yapmadınız. Bütün meslek gruplarına 750 milyon lira
verirken
Sayın Bakanım veteriner hekimdir, kutluyoruz;
mutlu olduk bir veteriner hekimin Tarım Bakanı olmasından;
ama, veteriner meslektaşlarım şu anda üzüntü içindeler;
sadece, onlara 20 lira verdik.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Bakan Bey cevap verecek.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bakan Bey mutlaka cevap verecek. O 750
milyonluk değerlendirmeden veteriner hekim meslektaşlarım
yararlanamadı. Gece gündüz demeden
Gece kaymakam uyur, jandarma
uyur, esnaf uyur, ama veteriner hekimler uyumaz. Bir zehirlenme vardır,
koşar; kuduz ihbarı vardır, koşar; şap ihbarı
vardır, koşar
Onlar, gece bekçisi gibidir. Ama, onlara,
biz, kamuda çalışan veteriner hekim meslektaşlarımıza
o artışları çok gördük. Sadece 20 lira bir artış
verdik, sadaka verir gibi.
MEHMET
ALP (Burdur) - Saat dörtten sonra ahırlara gider hepsi de memurların.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Dört buçukta, beşte çok ahırlara
gider veteriner meslektaşlarım benim. Sizin gibi yan gelip
yatmaz onlar, çalışırlar.
Bugüne
kadar çiftçiye verdiğiniz hiçbir vaadi yerine getirmediniz.
Yol, bina, zina; başka iş yok memlekette. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Hayır, zina
ne demek?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yok, var var, zina var. Memlekette fuhuş
almış başını gidiyor.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Yanlış yapıyorsun, orada
yanlış yapıyorsun.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bu, emniyetin kayıtlarında,
Emniyet Genel Müdürlüğünün kayıtlarında geçerli.
Acı gerçeklerimiz bunlar. Bileceğiz
Yapan da bizim evladımız,
yaptıran da bizim evladımız. Üzülüyoruz, bağrımız
yanıyor. Bunlara bir kol gerin.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Seni seviyoruz, doğru söyle!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Bakın, Emniyet kayıtlarında
son dokuz ayda 185.645 kişi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özkan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun,
ek sürenizi başlattım.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
değişik
olaylara maruz kalmış, demin dediğim olaylara maruz
kalmış. Bizim insanımız bunlar, bunları düzeltelim
diye uğraşıyoruz.
Bakın,
kotalarla ilgili sözleriniz vardı. Bakan diyor ki: "Pancarda
kota
" Arkadaşlar, pancarda kota aynen devam ediyor,
haşhaşta kota devam ediyor, anasonda devam ediyor. Bunlar
bizim kültür değerlerimiz. Bunların bir an önce üretimlerinin
artırılması gerekiyor. "IMF politikalarını
biz reddedeceğiz" demiştik. Ne zaman reddedeceğiz?
Ne zaman üretimi
Türkiye'nin
kalkınması üretimden geçer değerli arkadaşlarım.
Et balık kurumlarını, kombinaları kapattınız.
Bir tane fabrika yok. Bir tane yapılmış fabrika gösterin.
Benim Burdur'umda da yok, ülkemde de yok. Çalışan bir fabrika
bu dönemde biz yaptık, dört yıllık süreçte, anahtarını
da beraber açtık
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Devlet fabrika yapmaz, özel sektör yapar
fabrikayı.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Yol, köprü, tünel
Bunlarla vakit kaybetmeyin.
Başbakanı da oyalamayın bunlarla, dersliklerle oyalamayın.
Çiftçinin sesine kulak verin. Çiftçi perişan değerli kardeşlerim.
Damızlık ineğini, vatandaş, sağlık
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özkan, dertlisiniz galiba, ama vaktiniz bitti.
Teşekkür
cümlenizi alayım.
Buyurun
efendim.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaklaşan
Kurban Bayramı'nızı ve yeni yılınızı
canıyürekten kutluyorum.
Biz,
sizin, çiftçiye verdiğiniz sözleri tutmadığınız
için bu bütçeye "hayır" oyu vereceğimizi belirtiyor,
tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Osman Özcan, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Özcan, sizin süreniz de beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü bütçe
görüşmelerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygı, sevgiyle selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Köy Hizmetleri kurulduğundan bu yana
yapılan köy yolları uzunluğu 300 bin kilometre civarındadır.
Ne yazık ki, Köy Hizmetleri kamuoyuna yanlış tanıtılarak,
kapatılması için özellikle mevcut iktidar çok çalışmış
ve başarılı da olmuştur. Amaç bellidir. Köy Hizmetlerinin
yapacağı köy yolları, köy içme suları, kısaca
köye dönük çalışma alanlarını bu piyasadan alarak,
AKP'nin felsefesine uygun şekilde özel şirketlere vermektir.
Verdi de ne oldu? Şimdi bundan somut örnekler vermek istiyorum
ve sayın AKP milletvekillerinin kendi bakanlarına gerçekleri
sormasını diliyorum. (CHP sıralarından "Bravo
Hocam" sesleri) Sadece parmak kaldır, parmak indir milletvekilliği
yapmayalım değerli arkadaşlarım.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Doğruları konuşalım.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, sadaka saraya
çıkmasın dercesine ihale edilen yollar, aynı insanlara,
belli kişilere verilerek, milletin parası çarçur edilmektedir.
Örneğin, zamanında asfaltlama yapılmamakta veya çok
ihale aldıklarından yetiştirilememekte, mevsimi
geçtiği, yağmurlar başladığı zamanlar asfaltlar
yapıldığından, o asfaltlar bozulmakta ve milletin
parasına yazık olmaktadır. Örnek mi istiyorsunuz? Gazipaşa
Sugözü grup yolu: Üç ay önce asfaltlandı, ama yolun yüzde 30'u bozuldu
ve çöktü.
Manavgat
Gebece Mahrumçalı köyü: Genişleme yapılmadı,
yağmur zamanı asfaltlama yapıldı, asfalt tamamen
bitti.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Seneye yaparız.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Bütün bunlar CHP Manavgat İl Genel Meclisi üyelerince
ilgililere de bildirildi.
Değerli
arkadaşlarım, Alanya'nın Gözüküçüklü köyü yolu: Asfalt
yapılması için mucur döküldü, yağmur yağdı, asfalt
yapılamadı, köylüler arabalarıyla bile o köye giremiyorlar.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Bu sene yaparız.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Evet, Gazipaşa-Çığlık-Narlıca
yolu dört yıldır hiç hizmet görmedi.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Bu sene görecek.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Gazipaşa ilçesi
Yeniköy'ü ve Parakende, Küçüklü ve Kızılgüney köylerinde
su şebekeleri yapıldı, derin kuyu pompaları
açıldı, fakat o köylerde hiç su yok. Fakat sizin istatistiklerinizde
o köylere su geldi diye geçiyor. Ayıptır, günahtır.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Susuz köy kalmadı. Susuz köy kalmadı.
Yanlış haber veriyorsun. Ben de Antalyalıyım.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Evet, değerli milletvekilleri, Antalya ülkemizin
yüzde 40 dövizini sağlıyor, yüzde 60 yaş sebze meyve ihtiyacını
sağlıyor. Ama gelin görün ki, Antalya'nın kıyı
şeridinin dışında 10 kilometre yukarılara
giderseniz durum vahim, hiç de iç açıcı değil. O sizin
bakanlarınızın, sizin gelip de bu kürsüden attığınızı
da beğenmiyor. O köylere gidin, gerçekleri görün. Ben size somut
örnekler veriyorum, atmıyorum.
Şimdi,
Antalya'mızda hizmetler hiç de iç açıcı değildir
Bakınız,
Bakanım da duysun, çok önemli bir konuya değineceğim,
çok önemli. Ana yola üç dört kilometre Demirtaş-Beyreli köyü var
arkadaşlar. Muhtarı da çok çalışkan. AKP burada
180 oy almış, diğer partiler 20'şer, 25'er oy almış.
Bakınız
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Bizim oyları size dağıtalım
o zaman.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Lütfen
Dinlemesini öğreneceksin ki, bir
şeyler öğreneceksin. Orada laf atıp durmayacaksın.
Şimdi,
bu köyün su şebekesi yapıldı, bu köyün deposu yapıldı;
bu köyün, fakat, suyu bulunamadı, su gelmedi. Olabilir.
Şimdi, bunu bir soru önergesiyle Bakanlığa sorduk. Sayın
İçişleri Bakanı da "kısa zamanda köyün suyu
gelecek" dedi. Ama, bunu duyan bazı AKP milletvekilleri,
İl Genel Meclisi üyeleri köyün su getirme işlemini durdurdu.
OSMAN
AKMAN (Antalya) - Ayıp!
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Köyde çalışan dozeri de çekti, başka
yere verdi.
OSMAN
AKMAN (Antalya) - Kimse o?
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Somut örnekleri göstereceğim burada
şimdi.
OSMAN
AKMAN (Antalya) - Kim?
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Ve böylece, o köye yazık oldu. Köylüler omuzlarında,
katırlarla su taşıyorlar. İşte sizin hizmetiniz,
iltimaslı hizmetiniz. Muhalefet de önerge verebilir, iktidar
da önerge verebilir.
Bakın,
burada, Alanya gazetelerinde hakkınızda fıkralar anlatılıyor
arkadaşlar, fıkralar
Evet, Köy Muhtarı da bu durumu
Meclis Başkanlığına bir dilekçeyle bildirdi. Dilekçe
burada. Biraz sonra hem Başkanlığa hem de Sayın Bakana
ileteceğim ve böylece, oradaki yanlışlıkları,
durumları da onlar da çok iyi şekilde görecekler.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunları niçin anlatıyorum:
Artık şu ahbap- çavuş ilişkisini bırakalım,
"benim adamım yapsın, benim adamım kazansın"
zihniyetine son verelim. Dul ve yetimlerin haklarını koruyalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özcan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Göz boyayarak bir yere varamayız arkadaşlarım.
Sizlere
daha önce de söylemiştim. Bir Hint atasözü var: Hindistan'da filler
var
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Ama, burası doğruları konuşma
yeridir.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) -
filler çimde sevişirken çimler eziliyor, dövüşürken
de çimler eziliyor. Ne demek istiyorum biliyor musunuz? Yani, garipler
tokadı yiyor, köylüler tokadı yiyor. Sizin çekişmenizle
bu milletin uğraşacak hâli yok.
Ben
size şunu söylüyorum: Fısıltı gazeteleri
başlamıştır. Eskiden de fısıltı gazeteleri
yapılmıştı ya, bunun tirajı, ben bilmem, 20 milyon
mudur, 30 milyon mudur, halk arasında, bazı bakanların,
bazı milletvekillerinin, Alanya'da, Belek'te oteller aldığı
söylenmişti, onlar buradan "yalan" diye çıkmıştı.
Şimdi, oralarda, o bakanların oturduklarını görüyoruz.
Bazı parti başkanlarının hizmetçilerine arazi
aldıklarını da bildik, sonra da kendi üzerlerine geçirdiklerini
de gördük. Sizinle ilgili de fısıltılar başladı.
Bu fısıltılar çok tehlikelidir. Bu fısıltıların
sonu gelir ve mutlak suretle tepe taklak gidersiniz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özcan, teşekkür ediyorum.
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Herkese teşekkür konuşması verdin,
bize vermedin.
BAŞKAN
- Sayın Özcan, teşekkür ediyorum; çünkü, konu haricine
çıktık, konuşmanızı tamamladınız.
Lütfen
OSMAN
ÖZCAN (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür edecektim
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Efendim, teşekkür edeceksiniz, ama başka konulara girdiniz,
yani bütçe konusunu taştı, dolayısıyla
Evet,
o dilekçenizi alayım.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Zaten beş dakika, teşekkür etsin.
BAŞKAN
- Evet. Edirne Milletvekili Rasim Çakır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın
Çakır, buyurun efendim.
Sayın
Çakır, süreniz on dakika.
CHP
GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2007
yılı Çevre Bakanlığı bütçesini Cumhuriyet
Halk Partisi adına değerlendirmek üzere huzurlarınızdayım,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu gördüğünüz dosya, merak ettiniz, hemen
söyleyeyim: Bir yıl içerisinde iki tane gazetede çevre sorunlarıyla
ilgili çıkan bütün haberleri aldım ve bir dosya hâline getirdim.
Tam 800 sayfa. İki gazetede, yani, bu yıl, iki gazetede 800
sayfa, Türkiye'deki çevre sorunları yazılmış, çizilmiş,
bunların içerisinde Çevre Bakanının övünebileceği
bir veya iki tane haber var, diğerlerinin hepsi Türkiye'de çevre
sorunlarını ve Çevre Bakanlığını
eleştiren haberler.
Hayretler
içerisindeyim ki, bütün bu olumsuzluklara rağmen, hâlâ Çevre ve
Orman Bakanı ülkemizde inatla görevini sürdürüyor.
Bugün,
yaşadığımız bu denli büyük çevre sorunları
varken ve doğal yaşam hızla yok olurken, çevreyi seven
ve duyarlı bir Bakanın değil de çevrenin yok edilmesine
göz yuman bir Bakanın görev yaptığına şahit olmak,
hem ulusumuzu hem de bizleri derinden üzmektedir. AKP Hükûmeti döneminde
Çevre ve Orman Bakanlığı, tamamen bir "cambaza
bak" politikasıyla yürütülmektedir. Bu nedenle, ülkemizin,
insanlar ve canlı hayat açısından gün geçtikçe biraz daha
yaşanılamaz duruma geldiğini görmekteyiz. Maalesef,
sizin "güçlü" dediğiniz iktidar, gücünü, doğrunun
ve haklının yanında olmak değil, haksızın
ve yanlışın prim yapmasına olanak sağlamak
için kullanmakta.
2006
yılının en önemli olayı, uzun yıllar Mecliste
bekleyen Çevre Yasası'nın çıkarılmasıdır.
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Beraber çıkardık.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) - Komisyon ve alt komisyonda üç yıl görev yaptığım
yasa, bir gün, Komisyon Başkanı yurt dışına tatile
gönderilerek, alelacele, her tarafı değiştirilerek
Komisyondan geçirildi ve temel yasa hâlinde, Genel Kurulun katkı
yapmasına izin verilmeden Meclisten geçirildi.
Hatırlayacaksınız,
o günlerde Tuzla'da bir varil meselesi yaşadık. Birden bire,
toprağa gömülmüş zehirli variller ortaya çıktı.
Sayın Bakan, büyük bir çevreci edasıyla, toplumun dikkatini
bu varillere çekmeyi başardı, Genel Kurulda çaresiz pozlar
verdi. Ama, Türk Ceza Kanunu'nun 181 ve 182'nci maddelerinin uygulanmasının
iki yıl ertelenmesinde, önceden "Benim haberim yok."
diyerek, sonra da "Ertelemeseydik de belediye başkanlarını
hapse mi atsaydık" savunmasıyla, bilgisinin olduğunu
göstererek, tehlikeli kimyasal atık içeren varilleri toprağa
gömenlerin hiçbir ceza almamasına fırsat tanıdı.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde yargılanan 7 kişi beraat
etti ve Sayın Bakan en sonunda "Biz şapkadan tavşan
çıkaracağımızı söylemedik." diyerek,
sihirbazların bile kolayca başaramayacağı bir
kıvraklıkla kendini olayın dışına çekmeye
çalıştı.
Ayrıca,
bu Meclisten Cargill Yasası çıkarken Çevre ve Orman Bakanı
neredeydi?
2/B
ile ilgili Anayasa değişikliğini hazırlayan ve
savunmak için kitaplar bastıran Sayın Bakan, daha sonra ne
oldu da "2/B'yi içime sindiremiyorum" noktasına geldi?
2006
yılında yaptığı yönetmelik değişikliğiyle
Acarkent'te yapılaşma oranını artıran,
"turizm alanı" diyerek ormanların yağma edilmesine
göz yuman bu Sayın Bakan değil miydi?
Kocaeli'de
bir televizyonda "taş ocağı çalıştıranlar
beni sevmez" diyen Sayın Bakan, Fırat vadisindeki
taş ocağına, Urla Yağcılar köyündeki taş
ocağına, İzmir Menderes ilçesi Karakuyu köyündeki
kurulan kalker ocağına "ÇED raporuna gerek yoktur"
imzasını atmadı mı?
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - İftira ediyorsun, iftira.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) - Bakanlığın bu şekilde almış
olduğu çevre katliamına yönelik kararların, acaba,
kaç tanesi mahkemelerden döndü biliyor musunuz?
"Karadeniz
Sahil Yolunu yapanların elleri kırılsın diyen"
Sayın Bakan, 16 Aralık 2003'te Resmî Gazetede yayımlanan
ÇED yönetmeliğinin geçici 4'üncü maddesi ile yolun ÇED raporundan
muaf tutulmasına olanak sağlamadı mı?
Olimpos
Millî Parkı'nın 794 hektar alanının millî park sınırlarının
dışına çıkarılması, Antalya Lara'nın,
Başbakanı her gece rüyasında gören kişilere verilmesi
bu Bakanın bilgisi dışında mı gerçekleşti?
Sevda
Tepesi Suudi Kralına, Kuşadası Ofer'e, İstanbul'un
eşsiz bölgeleri El Maktum'a, Antalya Lara Parkı Başbakanı
rüyasında görenlere verildiğinde, çevreyi korumaktan
sorumlu Sayın Bakan, acaba, başka bir gezegende mi yaşıyordu?
Mersin'de
AKP'den milletvekili aday adayı olan orman bölge müdürü hazine
arazilerini talan ederken, balık çiftlikleri canım Ege koylarını
kirletirken, Gündoğan Fener Adası mevkisindeki balık
üretme çiftliğine "ÇED gerekli değildir" kararı
verilirken, Dilovası'nda ölen her 100 kişiden 32'si kanserden
ölürken, Irak'tan radyasyonlu hurdalar gelirken, sulak alanlara dolgular
yapılıp tarıma açılırken ve su toplama havzaları
imara açılırken, ülkemizin yer altı ve yer üstü suları
korkunç bir şekilde kirletilirken Sayın Bakan bu ülkede yaşamıyor
muydu?
Otopan
isimli geminin satın alınması ve Aliağa'da parçalanmasına
izin verilerek, daha sonra oluşan toplumsal muhalefet karşısında
geri adım atmak zorunda kalan ve gemiyi satın alınan
şirket tarafından "beni aldattınız" denilerek
dava edilen Sayın Bakanın, bu Meclise ve bu topluma bir özür
borcu dahi yok mu?
Ülkemizin
ormanları cayır cayır yanarken "C130'ların
elimden çıkacağını nereden bilebilirdim" diyen
Sayın Bakanın, bu uçakların her dakika bakımlı
ve göreve hazır hâlde bulundurmak sorumlulukları arasında
değil mi?
Bütün
bunlar olurken, biraz eleştirildiğinde, Başkent Üniversitesinin
sosyal tesislerinin tüm izinlerini iptal ederek, Kanal B'yi susturmaya
çalışan Sayın Bakanın, milletten aldığı
tek başına iktidar gücünü milletin hayrına kullandığını
söyleyebilir miyiz değerli arkadaşlarım?
Değerli
arkadaşlarım, 22'nci Dönemin başında, hepimizin,
hepinizin desteğiyle kurulan Ergene Nehri Araştırma
Komisyonunun yapmış olduğu tarihsel görev neticesinde,
acaba, temsil ettiğiniz millî iradenin kararlarına Sayın
Bakan ne kadar sahip çıktı? "İki üç yıl içerisinde
Ergene'yi masmavi akıtacağım" açıklaması
yapan Sayın Bakan, bugüne kadar Ergene'yle ilgili ne yaptı?
Bugün geldiğimiz noktada, Trakya'nın yer altı suları
tükenme aşamasında ve Ergene o günden daha kirli akarak,
etrafına zehir saçıyor. Bugüne kadar yapılan, sadece
Trakya Üniversitesinin hazırlamış olduğu
1/100.000'lik çevre düzeni planını baypas etmek, 1/5.000'lik
planları TRAKAB'a vererek kanunsuz yapılaşmayı
kanunlara uygun hâle getirip "yeni bölge planı yapıyorum"
diyerek, Trakya'ya zaman kaybettirmekten başka ne yapıldı?
Trakya'da, Sayın Bakandan önce neler ve nasıl yapılıyorsa,
işler nasıl yürüyorsa, bu dönemde de maalesef aynı
şekilde yürüyor. Çıkardığımız Çevre Yasası'ndaki
cezaların artırılması, Trakya topraklarının
temizlenmesi ve yağma edilmesinin önlenmesine acaba ne kadar
olumlu katkı yaptı? Yoksa, Sayın Bakan, Trakyalıların
kör ve cahil olduğunu mu düşünüyor? Trakya'da yeni çimento
fabrikaları kurulurken, kömüre dayalı termik santrallere
izin verilmeye çalışılırken, devlet üretme çiftlikleri
özelleştirilirken, canım Saros Körfezi'ne, güzelim Saros
Körfezi'ne, Gökçetepe ile Mecidiye arasına balık çiftliği
ruhsatı verilirken, Sayın Bakan acaba neredeydi?
Edirne
Belediyesinin çöplüğü, Tunca'yı ve mahalleyi, Edirne'yi
zehirlerken, Edirne Belediyesinin yeni çöplük alanı olarak
göstermiş olduğu yeri onaylamayan, direnen, direten ve
hâlâ, eski çöplükle Edirne'nin, Tunca Nehri'nin kirlenmesine göz yuman
bir anlayışın nasıl adaletli bir anlayış
olduğunu savunabiliriz?
Bunun
yanında, Çevre Bakanlığının bütçesini Adalet
ve Kalkınma Partisinin bütçesi gibi gören, Keşan Belediyesinin
katı atık, merkezî katı atık imha ve ayrıştırma
istasyonuyla ilgili yapmış olduğu projeye katkı
yapacağım diye söz vermiş olduğu hâlde, bugüne kadar
bir kuruş yardım yapmayan bir anlayışın nasıl
ulusal bir anlayış olduğunu iddia edebiliriz?
Değerli
arkadaşlarım, aslında bugün burada bütün bu sorunların
yanında konuşmamız gereken en önemli şey, su fakiri
olan ülkemizin yer altı ve yer üstü su kaynaklarının
kirlenmesinin nasıl önüne geçebileceğimiz ve suyu nasıl
verimli kullanacağımız olmalıydı.
En
önemlisi de, dünyadaki küresel ısınmaya karşı, ülke
olarak neler yapabileceğimizi tartışmalıydık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
RASİM
ÇAKIR (Devamla) - Ama, maalesef, verilen kısa süre içerisinde,
biz, hâlâ, çevrenin ç'sini konuşmaktan kendimizi kurtaramıyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, Çevre ve Orman Bakanlığının
birleştirilmesinin, Çevre Bakanlığının kapatılması
anlamına geldiğini söylerken, ne kadar da yerinde, ne kadar
da doğru bir tespit yapmış olduğumuzu, bugün, bir
kez daha görüyoruz.
Sayın
Bakanın, kıyı koruma kanunları çıkarken, Cargill
yasaları çıkarken, maden aramada ruhsat alma zorunluluğu
kaldırılırken, Türkiye'de Çevre Bakanı olarak görev
yaptığını hatırlamasını arzu ediyorum.
Önümüzde
yaklaşan yeni yılı ve Kurban Bayramı'nı hem sizlerin
hem yüce milletimin kutluyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçenin
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Çakır.
Konuşma
sırası, Giresun Milletvekili Sayın Mehmet
Işık'ta. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Işık, buyurun efendim.
Süreniz
beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığının
2007 bütçesi, ormancılık konusunda grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe
görüşmeleri, genelde, hükûmetin icraatının gözden geçirildiği,
değerlendirildiği görüşmelerdir. Bu bütçe görüşmeleri
Hükûmetin son bütçesi olunca, Hükûmetin geçmiş dört yıllık
icraatının değerlendirilmesinin de bunun içerisine
girmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada, ormanların direkt, doğrudan
veya endirekt olarak sağladığı faydaları konuşacak
değilim, hepimizin onu bildiğini, idrak ettiğini düşünüyorum.
Fakat, dört yıllık AKP İktidarının ormanlara
bakış açısını bir değerlendirmek istiyorum.
Henüz
daha yeni seçilmişken, önümüze Anayasa'nın 169 ve 170'inci
maddelerinin değiştirilmesi olayı geldi. Böylece,
ormanları yağma edenlerin, bir şekilde, sanki hukuki
bir statüye kavuşturulması istendi. Bilahare, Sayın
Nusret Bayraktar Bey'in Başkanlığında bir komisyon
kuruldu, Meclis araştırma komisyonu, gezdik ve bunun sonunda
bir rapor tanzim ettik. Bu raporda dedik ki: 2/B diye anılan bu uygulamanın
sonunda elde edilecek bir gelir varsa -ki, 25 milyar dolardan
başladı 4 milyar dolara kadar inmişti- eğer varsa,
gelin, mademki ormandan kaybedilmiş alanlardır bunlar, bunları
ağaçlandırmada kullanalım, bunları orman tahdidinde
kullanalım, bunları orman köylerinin kalkındırılmasında
kullanalım; orman köylerinin yer değiştirmesinde, daha
iyi şartlara taşınacak şekilde, ormandan yine tarıma
elverişli arazileri ayırarak oralara taşımakta
kullanalım dedik. Fakat, rapor, üç sene geçmesine rağmen,
maalesef, hâlâ sümenin altında duruyor, en küçük bir uygulama
görülmedi. Peki, bundan mı ibaret Bakanlığın ve
Hükûmetin ormana bakışı? Hemen akabinde, kızılağaç
ve kestane ağaçlarının orman ağacı olmaktan
çıkarılıp, 110 bin hektar saf koru ormanını ve
bir o kadar da, belki ondan da fazla karışık ormanın
yok olması gündeme getirildi. Yetmedi, Orman Kanunu'nun 17'nci
maddesi değiştirilerek, ormanların içerisinde yeni
rant alanları yaratılmak istendi. Ama, Türkiye'de hukuk vardı
ve bunlar önlendi. Değerli arkadaşlarım, bunların
hangisi ormanların geliştirilmesine ve korunmasına
yönelik önerilerdi, yasalardı, tasarılardı? Ama, hepsi,
ormandan bir şeyler alıp giden bir tasarıydı.
Ormanların
korunmasında en önemli unsurlardan birisi de orman kadastrosunun
bir an önce bitirilmesidir. Sayın Bakan 2003 yılı bütçesinde,
dedi ki: "İki yılda, yıllardır yapmamışlar,
bunlar çok tembel insanlardı, gelmiş geçenler, biz, şimdi,
büyük bir hızla ve heyecanla -her zaman söylendiği gibi-
bir reform yaparak, iki yılda bunu bitireceğiz." Sonra
baktı ki, iş pahalıymış, bu kadar, göründüğü
kadar kolay bir iş değilmiş, bir kanun tasarısıyla
bu işi Kadastro Genel Müdürlüğüne devretti. Peki, ne oldu?
Şimdi, Sayın Bakanın sunuş konuşmasında,
2005 yılında 1 milyon 920 bin hektar, 2006 yılında da
2 milyon hektar ormanın kadastrosunun yapıldığını
beyan ediyor.
Kadastro
Genel Müdürlüğünden aldığım rakamları
-şimdi, burada, belge olarak da duruyor yanımda- üç yılda
orman kadastrosu yapılan, yalnız 2006'nın altıncı
ayına göredir bu rakamlar, ondan sonra bir miktar daha artmış
olabilir, rakamları ona göre söylüyorum: 1 milyon 163 bin hektar.
Hani 4 bin hektar, hani 1 milyon 100 bin hektar?
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - "Haziran" diyorsunuz, hazirana
kadar zaten kıştı.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Evet efendim, Kadastro Genel Müdürlüğünün
bilgisi
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Tamam, haziran, ondan sonra koskoca yaz
var.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, altı
ayda herhâlde 2 milyon hektar yapmadı, yani
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Hazirana kadar zaten kış değil
mi?
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Neyse, size, eğer isterseniz ayrıca
bilgi veririm, benim zamanım zaten beş dakikayla sınırlı,
sizinle laf yarıştırmaya kalkarak zamanı kaybetmeyeyim.
Değerli
arkadaşlarım, belge burada, görmek isterseniz, biraz sonra
gösteririm.
Bu
Hükûmetin gündeminde hiç, orman köylüsü olmadı. 8 milyon orman
köylüsü yaşıyor, 1,5 milyon aile bunlar. Peki, bunlar için
ne yapmış devlet -buna da bakalım- yahut bu Bakanlık?
Çünkü, bu Bakanlığın, o köyleri kalkındırmak,
görevi. 20 bin aileye 149 trilyon lira kredi verilmiş, 3.443 aileye
güneş enerjisi sistemi kurulmuş, 632 aileye...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Işık, konuşmanızı tamamlar mısınız,
buyurun.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Bitti mi efendim?
BAŞKAN
- Bitti evet, ek sürenizi başlattım.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Peki efendim, o zaman ben, biraz müsaade ederseniz,
atlayarak son kısma geleyim.
Sayın
Bakanın ormanların korunması konusundaki hassasiyetinin
en güzel ölçeği, şu son zamanlarda İstanbul'daki Serdaroğlu
Ormanı'yla ilgili. 2002 yılının 14 Kasımında,
eski giden Bakan, burayı, izni iptal ediyor. Sayın Bakan dört
yıl mücadele ediyor, sonuçta hiçbir sonuç alamadığını
görüyor. Ama, bir şey yapıyor: 2005 yılının temmuz
ayında Yönetmelik'i değiştiriyor. Daha önce yapılanmanın
-yüzde 6 sınırları içerisinde olan yapılanmanın-
içinde mevcut olanların bir kısmını yüzde 6 kapsamının
dışına çıkarıyor. Böylece, ormanların
içerisindeki yapılanmanın yüzde 6'nın çok üzerine
çıkmasını sağlıyor. Bundan sekiz gün sonra
Acar İnşaat müracaat ediyor. Acar İnşaatın müracaatından
bir ay sonra, Bakanlık, senin müracaatın uygundur, müracaatın
yüzde 5,99'dur, onaylayacağız diyor.
Sayın
Bakan, şimdi soruyorum: Makamınızda otururken ilham
mı geldi size de bu Yönetmelik'i değiştirdiniz?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Işık, teşekkür cümlenizi alayım efendim.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Teşekkür edip iniyorum efendim.
BAŞKAN
- Buyurun efendim, teşekkür cümlenizi alayım.
MEHMET
IŞIK (Devamla) - Size, masanızda otururken ilham mı geldi?
Kimden geldi bu teklif de, bu Yönetmelik'i değiştirip, ormandaki
tahribatı yüzde 6'lardan, yüzde 20-30-40'lara çıkarma
imkânı sağladınız?
Hepinize
teşekkür ediyorum, bayramınızı kutluyorum, yeni
yılınızı kutluyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Beş dakikada bu kadar oluyor. Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Işık.
Evet,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Aydın
Milletvekili Mehmet Boztaş.
Sayın
Boztaş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Boztaş, süreniz beş dakika.
CHP
GRUBU ADINA MEHMET BOZTAŞ (Aydın) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı'nın Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünün bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve ekranları
başında bizleri izleyen milletimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kamuoyunda önemi yeteri kadar bilinmeyen, sadece
kamuoyunda değil ama, aynı zamanda Hükûmet yetkilileri tarafından
da yeterince önemi anlaşılamamış bir kurumun bütçesini
görüşüyoruz. Tüm dünyada meteoroloji üzerinde hassasiyetle
durulan en önemli kurumlar arasında ele alınmakta iken, Türkiye'de
yeterli desteği ve önemi görememektedir. Zira yaşamın
kendisi olan hava ve su gibi, yine bunlara bağlı gerçekleşen
felaketlerin yaşanması, konuyu stratejik bir önemli duruma
getirmektedir.
Teknolojide
yaşanan gelişmeler ışığında meteoroloji
çalışmalarında da birçok başarıyı beraberinde
getirmiştir. Özellikle teknik donanım sağlandığı
ve gerekli bilgi ve birikime sahip kadroların görevlendirildiği
birçok ülkede, meteoroloji başarılı çalışmalara
imza atmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'ye geldiğimizde ise, Türkiye birçok
alanda yaptığı gibi Meteorolojide de ciddi bir kadrolaşmaya
gitmiştir. Bu kadrolaşma beraberinde, hizmetleriyle Türk
Meteorolojisinin Türkiye'nin gündemine gelmesi gerekirken, hizmetleriyle
değil ne yazık ki Türkiye'de yüzümüzü kızartan olaylarla
beraber medyanın gündemine taşınmıştır.
Çok
değerli arkadaşlarım, bundan az bir süre önce gazetelere
yansıyan bir olay vardı. Bu olay, Meteorolojide, Sayın
Bakanımızın göreve gelmesinden sonra, Orman Bakanlığı
müsteşar yardımcılığına getirilen ve aynı
zamanda da Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüne getirilen
bir kişinin, Bakanlıktan alım yapan bir firma tarafından,
zannediyorum -hafızam beni yanıltmıyorsa- Finlandiya'da
ağırlandıkları konusu gündeme geldi.
Çok
değerli arkadaşlar, Finlandiya'da, iki bakanlıktan
alım yapan bir firma, bu Bakanlığın en önemli makamında
bulunan iki kişiyi ağırlıyor. Bu ağırlama
sıradan bir ağırlama değil. Bu, medyaya yansıdığı
şekliyle söylüyorum: Burada yaklaşık 2 bin dolar civarında
bir harcama yapılıp ağırlandıktan sonra iki bürokratımız,
daha sonra, aynı firma 1 milyon 600 küsur bin euro civarında
bir rakamla devletten ihale alıyor.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin bu kadar önemli, devasa boyutta, halkımızın
her birimini ilgilendiren, tarımını, denizciliği
ilgilendiren bir olayda gelişmenin önündeki engellerin temeli
bilimden, ilimden, irfandan istifade etmeyen, yararlanmayan, sadece
diğer alanlarda olduğu gibi bu konuda da partizanca bir yapılanmanın
egemen olmasından kaynaklanmaktadır.
Çok
değerli arkadaşlar, bizim bugün sizlerle paylaşmak istediğimiz
olaylardan bir tanesi de, Meteorolojide 3 bin civarında kadro
bulunmaktadır. 3 bin civarındaki bu kadronun sadece 120
tanesi meteoroloji mühendisidir. 3 bin kişiden sadece 120
adedi meteoroloji mühendisidir.
Bir
başka garip çelişki de şudur: Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğünde bugüne kadar hiç bir tane
genel müdürlük makamında meteoroloji mühendisi bulunmamıştır.
İşle ilgisi olmayan, tecrübesi olmayan, eğitimini
görmemiş herkes o müdürlükte bulunmuş, ama, meteorolojiden
sorumlu bir arkadaşımız meteoroloji mühendisi değil.
Bu garip, çarpık yapılaşmanın önüne bir an önce gidilmesi
gerekiyor, geçilmesi lazım. Aksi takdirde, her geçen gün küresel
ısınmanın da Türkiye'nin gündeminde olduğu, dünyanın
gündeminde olduğu bir ortamda yaşanan sel felaketlerinin
önüne geçmemiz mümkün değil.
Çünkü,
kendi bölgem, tarım bölgesi Aydın. Burada insanlarımız
ekim yapmaya, dikim yapmaya, hasat kaldırmaya gidecekleri zaman
meteorolojiden yararlanmak isterler. Balıkçılarımız
Ege Denizi'ne açılacakları zaman, yine Türk meteorolojisinin
bilgisine güvenmek isterler. Ama maalesef ki, Ege balıkçısı
Türk meteorolojisinden değil, Yunan meteorolojisinden bilgi
almak durumuyla karşı karşıya kalmaktadır.
Bugün bizim Bakanlığımızın ve bizim bürokratlarımızın,
bu durum karşısında yüzü kızarması gerekirken,
maalesef, çıkıp yüzde 90 başarı yakalayabildiklerini
iddia edebiliyorlar.
Çok
değerli arkadaşlarım, iki gündür, buraya gelmeden, bu
konuşmayı yapacağımı bildiğim için, meteorolojiyle
ilgili şöyle bir göz gezdireyim istedim.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Boztaş, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
BOZTAŞ (Devamla) - İki üç gündür, Ankara'da kar yağışı
olduğu söyleniyor, ama, ne hikmetse, bugün daha karın
yağdığı yok, düştüğü yok. Meteorolojinin
başarısı, genel söylemlerle değil, lokal değerlendirmelerle
mümkün olması gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, akşam hava durumunu izlemek isteyen
vatandaşlarımız televizyonun karşısına
geçtiğinde, "Türkiye'nin birçok yerinde, yer yer yağışlar
söz konusu olacak, zaman zaman ve yer yer yağışlar söz konusu
olacak" diyebiliyor. Dolayısıyla, tahmin yüzdesi buna
göre bakıldığında, yer yer ve zaman zaman olduğuna
göre, Ankara'nın kenarından herhangi bir yere yağmur
yağdığı zaman bile yüzdeyi tutturmuş oluyorsunuz.
Böyle bir anlayış olabilir mi? "Ege Bölgesi yer yer yağışlı,
zaman zaman yağışlı." Ege Bölgesi nereden
başlıyor? Muğla'dan başlayıp, Balıkesir'e
kadar giden bir süreç. Buradaki çiftçi hangi söze göre hareket edecek?
Çok
değerli arkadaşlarım
FİKRET
BADAZLI (Antalya) - Hava tahmin raporu. Tahmin
MEHMET
BOZTAŞ (Devamla) - Tahmin değil. Çağdaş dünyada nasıl
oluyorsa, Türkiye'de de böyle olmak durumunda. Çağdaş bir
dünyanın üyesiyiz diye bakıyoruz, çağdaş dünyanın
bireyleriyiz diye bakıyoruz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Boztaş, teşekkür cümlenizi alayım efendim
lütfen.
Buyurun.
MEHMET
BOZTAŞ (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti çağdaş bir cumhuriyet ise eğer, Amerika'yla, Avrupa'yla,
Avrupa Birliğiyle yarışacaksak, Avrupa Birliğine
gireceksek, çağdaş kriterleri baz almak durumundayız.
Bu
duygu ve düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Boztaş.
AK
Parti Grubu görüşmelerine başlıyoruz.
AK
Parti Grubu adına ilk konuşmacı, Edirne Milletvekili
Necdet Budak.
Sayın
Budak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
(CHP
Grubuna mensup milletvekilleri Genel Kurul salonunu terk etti)
AK
PARTİ GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 malî yılı Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde Grubum
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Tek
başına iktidarın getirmiş olduğu siyasi ve
ekonomik istikrar, tarımda, özellikle destekleme politikalarında
önemli iyileştirmelere neden olmuştur. Çiftçilerimize
doğrudan gelir desteği, mazot desteği, hububat prim
desteği gibi önemli desteklemeler olmuştur. Değerli
arkadaşlar, ben size çok basit rakamlarla, verdiğimiz desteklemeleri
ifade etmek istiyorum: 2002 yılında, Türkiye'de, çiftçimize
toplam destek 1,8 milyar YTL iken 2007 yılı bütçesinde, bu,
5,2 milyar YTL'ye, yani, yüzde 300'lük bir artışa neden olmuştur.
Bu, illerdeki tarım il müdürlerinden alacağınız
rakamlarla da ortaya koyabilirsiniz. Ayrıca, yabancı
kaynaklı OECD raporu da bunu teyit etmektedir. Onun için, buraya
çıkan arkadaşlar kaynak göstermeden konuşuyorlar, bu
doğru değil. Ayrıca, biz, 2007 yılında bu bütçeyle
birlikte, artık, çiftçilerimize nisan ve haziran aylarında
iki taksitle desteklemelerini bir ödeme planı içerisinde yapıyoruz.
Bu da çiftçilerimiz açısından önemlidir.
Bir
başka olay: AK Parti Hükûmeti, KÖYDES projesiyle köylere altyapı
götürmesi, ayrıca, en düşük Bağ-Kurlu çiftçimizin maaşına
yüzde 150'lik bir artış yaparak, çiftçiye, köylüye gösterdiği
önemi ortaya koymuştur. Bütün bu iyileştirmelerin yanı
sıra, buraya, kürsüye gelenlerin girdilerle ilgili söyledikleri
rakamlar var, bunlar da doğru değil. Ben, DPT rakamlarını,
resmî rakamlarını, herhangi bir siyasi parti rakamı
olarak değil, DPT rakamlarını söylemek istiyorum. Örneğin,
gübre tüketiminde, gübreye, 2002 ile 2006 yılları arasında
yaklaşık olarak yüzde 46'lık bir zam olmuştur. Ama,
biz, verdiğimiz 275 milyon YTL'lik destekle bunu yüzde 20 oranında
desteklemiş durumdayız. Ama, şu da bir gerçek: Gübredeki
bu artışa rağmen, 2002 yılında azotlu, fosforlu,
potaslı gübre tüketimi 1,7 milyon ton iken, 2005'te gübre tüketimi
artmış, 2,1 milyon tona çıkmıştır. Bu da
şunu gösteriyor: Çiftçinin alım gücü, fiyatların artmasına
rağmen, yapılan desteklemelerle artmıştır.
Tohumla
ilgili: 2002'de buğdayda 80 bin sertifikalı tohum kullanılırken
şu anda bu 350 bin tona çıkmış; mısırda
3.800 tonlardan 5 bin tonlara çıkmış; ayçiçeğinde
ise, yüzde 100 hibrit tohumu kullanılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, traktör sayısı 2002'de 8 binken 2005'te yeni
traktör sayısı 39 bin. Bir de şunu söylüyoruz: "Tarımda
net ithalatçı durumuna geldik." Kesinlikle doğru değil.
Yine herhangi bir siyasi partinin rakamı değil, bizim partimizin
de rakamı değil, Dış Ticaret Müsteşarlığının
rakamı: 2002 yılında tarım ve gıda ürünleri ihracat
değeri 3,7 milyar dolarken ithalat değeri 2 milyar dolardı.
2005'e baktığımızda, 2005 itibarıyla baktığımızda
8,4 milyar dolar tarım ve gıda ürünü ihraç etmişiz, 4
milyar dolar değerindeyse ithalat yapmışız. Yani,
Türkiye, Türk tarımı şu anda 5 milyar dolar ihracat lehinde
olmak üzere, Türkiye, net tarım ihracatçısı bir ülkedir.
Su
politikasıyla ilgili söyleyeceklerim var. Hayvancılıkla
ilgili çok basit
Çok önem veriyoruz. 2002'de 75 milyon olan destek,
şu anda, 2006'da 660 milyon YTL'ye çıkmış, 2007 bütçesinde
de daha da artacaktık. Su politikasıyla ilgili olarak: Bu
konuda eksikliklerimiz var. Her ne kadar cumhuriyet tarihinde 2,8
milyon hektar alan sulamaya açılmışsa da, bizim iktidarımız
döneminde, dört yılda 500 bin hektar alan açılmıştır.
Dünyada su ve tarım politikaları paralellik arz eder ve
özellikle yağmurlama ve damla sulamada çok geriyiz. Bu yönde
de çalışmalar devam ediyor.
Tabii,
değerli arkadaşlar, burada girdiler ve desteklemeleri
anlattım. Valiliklerden ya da yabancı kaynaklardan Türk tarımındaki
destekleri ortaya koyduk ve bütün bu destekler, tamamen, genel ekonomideki
toparlanmadan dolayı tarıma gelen destekler. Fakat, biz,
bunun ötesinde, Tarım Bakanlığımız şunu
yapıyor: Artık, popülizmden uzak, küreselleşen dünyada
Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ortak tarım politikası
ve dünya tarımındaki gelişmeleri yakından takip
ederek Türk tarımını rekabetçi ve rantabl hâle getirmek
için çaba sarf ediyoruz ve bunun için de Türkiye'de ilk kez, tek yıllık
politika yerine, beş yıllık bir politika oluşturduk
ve 7 yeni kanun çıkartıldı, 4 tane kanun değişikliği
yapıldı. Buraya gelen arkadaşlarımızdan bir
milletvekili arkadaşımız dedi ki buradaki AK Parti
Grubuna: "Fikir hiç üretmiyorsunuz." O zaman gelin fikir
üretelim. Bizde bu fikirler de var.
Biz,
Tarım Kanunu'yla, artık, Türkiye'de destekleme politikalarını,
Türkiye'nin belli üretim havzalarında, hangi bölgede, hangi
ürünü, destekleyeceğimiz yönünde politikalar geliştirmeye
başlıyoruz ve bunu daha da geliştirmemiz lazım ve
Trakya'da, ayçiçeği örneğinde, 75 bin lira olan primi 200
bin liraya çıkardık, dışarı ödeyeceğimiz
dövizi Türk çiftçisine destekleme olarak yönlendirdik ve burada
başarılıyız.
Tohumculuk
Kanunu'nun hemen yapılmasından sonra Türk özel sektörünün
önü açıldı. Antalya'da uluslararası bir tohum konferansı
yapıldı. 2011'de, 2.500 adet uluslararası tohum sektörü,
büyük bir konferansla İstanbul'da toplanıyorlar ve buradan
bir şey var: Türkiye, bu Tohumluk Kanunu'yla Avrupa'nın, Ortadoğu'nun,
Kuzey Afrika'nın tohum ticaret, üretim, teknoloji merkezi olmaya
aday. Bu konuda çalışmalar var. Türkiye, sadece gıda
üretmek için değil, Hollanda'da olduğu gibi, kendi gen merkezleri
avantajlarını da kullanarak tohumluk üretmek ve ticaretini
yapmak için bu bölgede bir merkez olabilir. Bu da, istihdam açısından,
çiftçi açısından çok önemli.
Organik
Tarım Kanunu bir ilk. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muz rakımı
yüksek, hastalıklardan ari bölge ve bu bölgede, Avrupa'da ve Amerika'dan
yabancı firmalarla Türk firmalar, tohumculukta olduğu gibi
ortak yatırımlar yapması konusunda projeleri çalışıyoruz.
Bunlar
hepsi fikir. Tabii ki arkadaşlar, burada, sen kötüsün, ben iyiyim,
diyorlar. Ama, biz, bu kürsüde, milletvekili olarak, Türkiye'ye,
Türk toplumuna katkıda bulunmak istiyorsak, bu doğruları
söyleyeceğiz, bu fikirleri söyleyeceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Yine,
zeytinyağıyla ilgili, su ürünleriyle ilgili çok projeler
var. Biz, Türkiye olarak, Tarım Bakanlığı olarak,
Grup olarak, dünyadaki gelişmeleri de izliyoruz. Son elli
yılda, dünya nüfusu, 2 katından fazla arttı, yani, 4
milyon yıl önceden 2 kat daha fazla arttı. İnsanoğlu,
ilk önce tarım alanlarını açtı, daha sonra su verimliliğini
tartıştı, toprak ve toprak verimliliğini tartıştı,
suni gübrelemeyi geliştirdiler, tarımsal ilaçlamayı
getirdiler; yetmedi, hayvan ısısı, bitki ısısı,
genetik tohumculuğu geliştirdiler; bu yetmedi, biyo teknolojiyi
getirdiler; bu yetmedi, nanoteknolojiyi getirdiler; bu yetmedi,
okyanuslara açıldılar, balıkçılığı
tükettiler, meraları tükettiler ve genetik kapasite ve
sınır doldu ve 2050'lerde 10 milyar olacak dünya nüfusunda,
bugün tartıştığımız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Budak, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
NECDET
BUDAK (Devamla) - Evet, biz, Türkiye olarak, bu potansiyellerimizi
kullanırsak, enerji kadar önemli gıda sektöründe, Türk tarımının
önünü, bu projelerle, bu fikirlerle açacağız diyorum ve
son olarak şu cümlelerle konuşmamı tamamlamak istiyorum.
Yunus Emre diyor ki: "Göz odur ki dağların arkasını
göre, kafa odur ki başa gelecekleri bile."
Saygı
ve sevgilerimle. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
AK
Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Niğde Milletvekili
Erdoğan Özegen.
Sayın
Özegen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İRFAN
GÜNDÜZ (İstanbul) - Sana da boykot var muhalefetten.
AK
PARTİ GRUBU ADINA ERDOĞAN ÖZEGEN (Niğde) - Bana da
mı muhalefet var? Evet
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 mali yılı
Tarım Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım, ülkemizin en
büyük zenginliklerinden biridir. AK Parti, tarımın kaderine
terk edildiği, çiftçinin üretim yapabilmek için tarlasına,
bahçesine giremediği, hatta borçları nedeniyle haciz ve
hapis kıskacına düştüğü bir dönemde iktidar olmuştur.
3 Kasım 2002'den sonra, tarım sektöründe yaşanan sıkıntıları
çözmek için, iktidarımız, acil tedbirler almaya başlamış,
bir yandan tarımın yapısal sorunlarını ele
alıp diğer yandan da ülkemizin en fedakâr kesimlerinden biri
olan köylü ve çiftçilerimizin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarını
çözmeye koyulmuştur.
Bakınız,
2003 yılı Tarım Bakanlığı bütçe görüşmelerinde
muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızdan Değerli Hocamız
Gürol Ergin ve Osman Kaptan, tarımın içinde bulunduğu
sıkıntıları ne şekilde ifade etmişler:
Cumhuriyet
tarihinde, ülkemizin, ilk kez tarımda ihracatçı ülke pozisyonunu
kaybettiğini, tarımda ithalatçı ülke konumuna geldiğimizi,
yine, devamla, Sayın Hocam, Türkiye'nin en büyük traktör üreticisi
Uzel firmasının kendisini İstanbul'a davet ettiğini,
tarımın içine düştüğü darboğazlardan nasıl
kurtulacağını konuştuklarını belirterek,
Türkiye'nin son on yıllık traktör iç satış ortalamasının
30 bin iken, 2001'de 10 bin'e, 2002'de 5 bin civarına düştüğünü,
tarımın içinde bulunduğu bu vahim durumdan süratle
kurtarılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Yine,
bir başka arkadaşımız Osman Kaptan ise,
"Şimdi, tarımın içinde bulunduğu öncelikli
on sorunu sıralayıp çözüm istiyorum" diyor ve şöyle
devam ediyor: "En baştaki sorun, zirai kredi borçları,
tarımsal sulama enerji borçları, gübre, ilaç ve tohumlukta
kaldırılan destekler, en önemli girdi maliyeti olan mazot,
tarım sigortası, Bağ-Kur primlerinin yapılandırılması"
gibi sorunları sıralamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, dört yıl
içerisinde Hükûmetimiz, hem muhalefet sözcüsü arkadaşlarımızın
tespit ettiği sorunlar hem de tarımın onlarca sorunuyla
ilgili neler yaptığını kısaca özetlemek istiyorum.
Bakınız,
o günlerde 5 binlere düşen traktör satış sayısı,
kademeli olarak, 2003'te 18 bine, 2004'te 34 bine, 2005 ve 2006'da ise 40
binler civarına çıktığını görüyoruz.
Yine,
ülkemizin, artık, uzun aradan sonra, dönemimizde, tarım
ürünlerinde ithalatçı ülke konumunda kurtarılıp yeniden
tarım ihracatçısı ülke konumuna gelmiştir. 2002
yılında ihracatımız yaklaşık 4 milyar dolar
civarında iken, ithalatımızın da 4 milyar civarında
olduğunu biliyoruz. 2006 yılına geldiğimizde,
tarım ürünleri ihracatının ithalatın 3 milyar doların
üzerinde yaklaşık 10 milyar dolar civarında gerçekleşeceği
beklenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iktidarımız döneminde
acil olarak çiftçimizin, üretim yapamaz hâle getiren borçlarını
süratle yapılandırarak faizlerinin büyük bir bölümünü
sildik. Zirai kredi borçları: 765 bin çiftçimizin 2,7 katrilyonu
bulan borcunun 1,5 katrilyon TL'si silinmiş, geriye kalan borcu
da üç yıl ödenecek şekilde yeniden yapılandırılmıştır.
Tarımsal sulama enerji borçları, 95 yılından dönemimize
kadar yüksek faizlerle 1 katrilyon mertebesine ulaşmıştır.
Bu borçlarda ek bir faiz uygulaması yapılmaksızın
otuz altı ay taksitlendirilerek, borcunu gününde ödeyen çiftçilerimize
de yüzde 15 gibi bir indirim imkânı sağlayacak bir düzenlemeyle
onların da hakkı teslim edilmiştir. Tarımsal kredi
faiz oranları yüzde 59 iken, dönemimizde sübvanse edilerek, günümüzde
yüzde 7 ila 13 seviyesine çekilmiş, 2002 yılında Ziraat
Bankasından 83 bin çiftçimiz 227 trilyon lira kredi kullanırken,
2006 yılında -ilk on ayında- 261 bin çiftçimiz yaklaşık
3,5 katrilyon TL kredi kullanmıştır.
İşte,
dört yıl içerisinde Ziraat Bankasından kullanılan kredilerin
miktarının 10 kat arttığını görüyoruz.
Çiftçimizi, içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtarmak
ve yeniden üretim yapabilir hâle getirmek için acil önlemler uygulamaya
koyan Hükûmetimiz, çeşitli desteklerle de sektörü takviye etmiştir.
Başlıklarıyla hatırlatmak gerekirse:
Çiftçimizin
kullandığı mazot dünyadaki petrol fiyatlarının
artışından dolayı, ilk defa 2003, 2004, 2005'te toplam,
çiftçimize, doğrudan, 1 katrilyonun üzerinde mazot desteği
yapılmıştır.
Yine,
2000 yılında gübre desteği kaldırıldıktan
sonra, Hükûmetimiz, tekrar 2005 yılında doğrudan çiftçimize
275 trilyon mertebesinde gübreye destek vermek suretiyle gübre fiyatlarının,
yükselen gübre fiyatlarındaki artışı yüzde
15'ler mertebesinde çiftçimize daha ucuz kullandırmayı temin
etmiştir.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sizin geldiğinizde kaç liraydı?
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Çeşitli tarımsal girdilerde KDV oranları,
yine Hükûmetimiz tarafından
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - DAP gübresi kaç lira şimdi, geldiğinizde
kaç liraydı?
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) -
yüzde 8'den 1'e düşürülmüş, yine, yem bitkilerinde
ve girdilerinde KDV yüzde 18'den 8'lere düşürülmüştür.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hikâye anlatıyorsun!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - 2001 yılında başlayan doğrudan
gelir desteği uygulamaları, hükûmetlerimiz tarafından
belirli bir program dâhilinde devam ettirilmiş ve 8 katrilyon
670 trilyon lira doğrudan gelir desteği ödemesi, yine,
hükûmetlerimiz tarafından yapılmıştır.
Hayvancılık,
tarımın alt sektörü olarak ele alınmış ve üç
yıl içerisinde destekleme miktarı yüzde 618 artırılmıştır.
2002 yılında 83 trilyon lira olan hayvancılık destekleri,
2005 yılında 596 trilyon olarak gerçekleşmiştir.
Yine,
1990-2002 yılları arasında toplam 90 kooperatif desteklenirken,
hükûmetlerimiz 2002'den 2005 yılına kadar 400 tane kooperatifi
desteklemiştir.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Geçen hafta 4 çeltik üreticisi intihar etti. Çeltik
üreticileri intihar ediyor, haberin var mı senin? Masal anlatmayın
millete!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Telafi edici ödemeler kapsamında, özellikle
Niğde ve Nevşehir bölgemizde, patates üreticilerimize
hastalıklı arazilerden dolayı telafi edici üretim
olarak 15 trilyon liralık bir destek vermiş ve dekarına
110 milyon lira telafi edici desteği, dün itibarıyla, ikinci
ödemesi de çiftçilerimizin hesabına geçmiştir.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Milletvekilinize söyleyin, başsağlığına
gitsin!
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Ara sıra Bakana bak!
BAŞKAN
- Sayın Bayındır
Sayın Çakır
Lütfen
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Yine, dönemimizde, Toprak Mahsulleri Ofisi -biraz
önce burada söylediler- ilk kez hububata prim desteği vermiş,
2003 yılında 544 bin ton hububat alan Toprak Mahsulleri Ofisi,
2005 yılında 4,2 milyon ton buğday almıştır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Bu seneki prim desteği ne oldu?
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sanki ilk defa siz yaptınız!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Sertifikalı tohum 3,5 kat dönemimizde artmıştır,
80 bin ton olan sertifikalı tohum, 2005 yılına geldiğinde,
285 bin tona ulaşmıştır.
Yem
bitkileri desteği, hükûmetlerimiz döneminde 5 kat artmıştır.
2002 yılında yem bitkileri desteği 39 trilyon iken, bugün,
2005 yılında bu rakam 210 trilyon liraya çıkmıştır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sen köylere gitmiyorsun herhâlde. Hiç
köye gitmemişsin!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Toplam tarımsal desteklemelere baktığımızda,
2002 yılında 3 katrilyon lira civarındayken, 2006
yılında, tahminî, olarak 5,5 katrilyon lira olacağı
tahmin edilmektedir.
Hükûmetimiz
döneminde tarıma verilen desteklerin tamamını burada
sayacak değilim, zaten süremiz de buna müsait değil. Tarım
desteklemeleri yıllardır yapılır. Ancak, AK Parti
Hükûmetinde tarıma verilen destekleri, reel artışları,
birkaç başlıkta ortaya koymaya çalıştım.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Tarım öldü, tarım! Çiftçi öldü!
BAŞKAN
- Sayın Bayındır
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - AK Parti Hükûmetimizin, en büyük önem verdiği
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Ne anlatıyorsun sen? Hikâye anlatıyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Bayındır
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Vallahi de billahi de hikâye anlatıyor!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) -
önem verdiği, destek verdiği tarım
sektöründe, şüphesiz ki, her şey toz pembe değildir.
Şunu söylemek istiyorum: Tarımın, çiftçinin asıl
sorunu, aktarılan kaynakların, verilen desteklerin azlığı,
çokluğu değildir. Tarımın esas sorunu, yıllardır
devam eden yapısal sorunlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Ne yapısı kaldı, ne geometrisi kaldı!
BAŞKAN
- Sayın Özegen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Yıllardır
sözü edilen, ancak, bir türlü çıkarılamayan, tarımda
yapısal dönüşümün temelini oluşturacak olan birçok
kanun, AK Parti hükûmetleri tarafından hayata geçirilmiştir.
Bunlardan bazıları, Çerçeve Tarım Kanunu, Üretici
Birlikleri Kanunu, Tarım Sigortası Kanunu gibi birçok kanuni
düzenlemeyi sayabiliriz.
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Buğday ne kadar, buğday? Boş ver bunları
da, buğdayın kilosuna bak!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özellikle, burada, arkadaşlarımızın uzun uzun,
ben, daha önce, Tarım Bakanlığı bütçesinde yaptıkları
konuşmalarda hangi sorunları tespit etmişlerse, o sorunlara,
AK Parti hükûmetlerinin hangi çözüm yollarını koyduğunu
resmî rakamlarla ortaya koydum.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Konuş, konuş! Son dönemin,
bir daha gelemeyeceksin!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Burada, yıllardır, sadece çiftçiyi istismar
edip köylüyü istismar eden iktidarlar geldi geçti. Biz, çiftçinin
gerçek sorunlarına eğilen bir iktidar olmak istiyoruz.
Çünkü, o nasırlı elleri biz hiçbir zaman istismar etmeyi
ahlaki bulmuyoruz.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Doğru söylemiyorsun!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Onun için de onların gerçek sorununa el atan
bir iktidar olmaya çalışıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Vallahi de yalan, billahi de yalan!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Onları, gelecek seçim için değil, onları
gelecek nesle taşımak için uğraşıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Elleri nasırlı, ama, beyinleri en
az seninki kadar var.
BAŞKAN
- Teşekkür cümlenizi alayım Sayın Özegen.
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) - Ben, bu duygularla, Tarım Bakanlığı
bütçesinin, köylülerimize, çiftçilerimize ve tüm ulusumuza hayırlı
olmasını temenni ederken
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Sen inanıyor musun buna?
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Nasıl olsun?
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) -
yaklaşmakta olan Kurban Bayramı'nızı,
tüm halkımızın ve sizlerin yeni yılınızı
kutluyor
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçinin bayramı karalı geliyor,
karalı!
ERDOĞAN
ÖZEGEN (Devamla) -
saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Çiftçiye bayram yok! Çiftçiye bayram
mı var?
GÖKHAN
DURGUN (Hatay) - Çiftçi, anasını da aldı gitti!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen, hatipler konuşurken, yerinizden
müdahale etmeyiniz.
Sayın
Bayındır, bayram herkesindir. Herkesin bayramı vardır.
Köylere gidersen olur.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Ama, çiftçininki karalı geliyor
Sayın Başkan, karalı!
BAŞKAN
- Lütfen...
Üçüncü
konuşmacı, Kayseri Milletvekili Adem Baştürk.
Sayın
Baştürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ADEM BAŞTÜRK (Kayseri) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı
2007 bütçe tasarısı hakkında Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çevre
Bakanlığı, Teşkilat Kanunu'nda, esas itibarıyla,
çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi amacıyla
araştırmalar yapmak, politikalar üretmek, standartlar belirlemek,
dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun çevre düzeni
planları yapmak, tüm bu faaliyetleri denetlemek olarak ifade
edilmiştir. Orman konusunda ise Bakanlığın görevi,
orman varlığını korumak, geliştirmek, orman
kadastrosunu yapmak, ağaçlandırma yapmak, gibi, şeklinde
özetlenebilir.
Çevre
ve Orman Bakanlığının bu görev ve sorumlulukları
çerçevesinde performansını belirlemek için ülkenin geçmiş
durumunun bir fotoğrafını çekmekte fayda var.
Türkiye'de,
Çevre Kanunu 1983 yılında çıktı. Bu Kanun, kirlenme
yasakları, arıtma mecburiyetleri, kirleten öder gibi prensipler
yanında, Kanun'un uygulanmasını sağlayacak yönetmeliklerin
de bir yıl içinde çıkarılmasını amirdir. Biliyorsunuz,
kanunların uygulanabilmesi için -bu türlü çerçeve kanunların
uygulanabilmesi için- mutlaka ilgili yönetmeliklerin çıkması
gerekiyor. Ne yazık ki, bir yıl içinde çıkması gereken
yönetmeliklerin ilki 1986 yılında Gürültü Kontrol Yönetmeliği
olarak, sonra 1988 yılında -Kanun'un yayımından
beş yıl sonra- Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği,
1991 yılında Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği,
on yıl sonra da, Kanun'un yürürlüğe girmesinden on yıl
sonra da ÇED Yönetmeliği (Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği)
yürürlüğe girmiş. Girmiş ama, tabii bunlar çok da fazla
uygulama alanı bulamamış ve bu arada çevre kirlenmeye
devam etmiş, denizler kirlenmiş, akarsular kirlenmiş
ve Türkiye'de enteresan kazalar da olmuş. 1993 yılında,
İstanbul'da, Ümraniye çöp sahası kayarak 38 insanımızın
hayatına mal olmuş ve bu kazadan dolayı da Türkiye, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm edilmiştir bu vatandaşlık
hakkını ihlal sebebiyle. Bugün, bu Mahkemenin bu sonuçları,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde emsal karar olarak
alınmaktadır.
Tabii,
bu uygulanamayan Kanun'un eksikliği 1995 yılında fark
edilmiş, zamanın hükûmeti bir kanun tasarısı göndermiş
Meclise. Ama, ne yazık ki, bir türlü Meclisin gündemine taşınamamış,
birkaç kere kadük olmuş ve bizden önceki dönemlerde, bu kanun
maalesef çıkarılamamış. Hükûmetimiz, her konuda
olduğu gibi, bu konuyu da ciddiye aldı ve bu Kanun'u, Çevre
Kanununda Değişiklik Yapan Kanununu ve çevreyle ilgili
diğer kanunları Meclisin gündemine taşıdı
ve Meclisimiz, 22'nci Dönem, Çevre Kanununda Değişiklik Yapan
Kanun yanında, sekiz ilave çevreyle ilgili kanun çıkardı.
Bu kanunlarla birlikte, yine bu kanunların veya daha önce
çıkarılan kanunların uygulamasını sağlayacak
110 adet de yönetmelik çıkarıldı veya yönetmelik değiştirildi.
Yani, bir önceki dönemde, beş yıl geciken, on yıl geciken
yönetmelikleri dikkate aldığınızda, bu, bizim
Bakanlığımızın performansını gösteriyor.
Ayrıca, çıkan yönetmelikler içerisinde, bugünü, vizyonu
ifade eden, zamanı takip eden yönetmelikler de var. Bunlardan
birkaçını söylemek istiyorum: Bunlardan bir tanesi Ambalaj
Yönetmeliği. Avrupa'da çok yaygın olan, çok kullanılan,
atıkların geri kazanılması, geri kullanılması,
recycling denilen kavramlar. Bunlar bizim Hükûmetimiz zamanında
gündeme taşınmış ve yönetmelik haline getirilmiştir.
Aynı şekilde, Atık Yağların Kontrolü Yönetmelik'i,
yine benzer şekilde, bunları bir düzene koymaya ve
atık yağları kullanmaya veya kullanımdan uzaklaştırmaya
yönelik. Yine, atık pil ve akümülatörlerle ilgili yönetmelikler,
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmelik'i gibi, cidden günü
ifade eden yönetmelikler de hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımız,
millî mevzuatı tamamlamak ve güncelleştirmek yanında
Avrupa Birliği müktesebatına da uyum konusunda ciddi çalışmalar
yapmıştır. Söz konusu müktesebatın yüzde 40'ı
uyumlaştırılmıştır. Bu da çok önemli bir
performans ve yapılan programa göre de, 2010 yılına kadar
Avrupa müktesebatı uyumlaştırılacaktır, bu
şekilde planlanmıştır.
Başta
belirttiğim gibi, asıl görevi düzenleme, denetleme ve yol
gösterme olan Çevre ve Orman Bakanlığı, eksik mevzuatı,
ehil ellerde, süratli, sağlıklı şekilde, ülke gerçeklerini
dikkate alarak, bilimin öderliğinde sonuçlandırmıştır.
Bakanlık,
uygulama konusunda da hem rehberlik yapmakta hem de imkânlar ölçüsünde
maddi destek vermektedir. Özellikle evsel atıklar konusunda da
önemli çalışmalar yapılmıştır.
1995'lere
kadar Türkiye'de atıklar, katı atıklar, sadece, bir yere
atılan, bir yere gömülen, çok fazla dikkat edilmeyen konular olarak
görülürdü ve zamanla, özellikle 1993 yılındaki Ümraniye
kazasıyla birlikte katı atıkların da bir teknik
olarak düzenlenmesi, tedbir alınması konusunda ciddi bir
bilinç oluştu Türkiye'de ve Bakanlığımız bu konuyu
2002 yılından sonra çok ciddi olarak ele alıp önderlik
yapmış, kılavuzluk yapmıştır ve maddi katkıda
da bulunmuştur belediyelere. Bugün, Türkiye'nin çeşitli
il ve ilçelerinde, belediyelerinde otuz bir adet düzenli depolama
sahasının inşaatı Bakanlık kılavuzluğunda,
önderliğinde, kısmen maddi destek de sağlayarak devam
etmektedir.
Ayrıca,
yine bu Meclisten çıkan Mahallî İdareler Kanunu'ndan da faydalanılarak
belediyeler, özellikle katı atıklar konusunda birlikler
teşekkül ettirilmiş ve Bakanlık bu konuda destekçi olmuştur.
Türkiye'nin 3.225 belediyesinin katı atık sorunları,
200 adet düzenli depolama yapılarak çözülmesi yolunda planlar
yapılmıştır ve 657 küçük belediye de birleştirilerek
54 birlik kurulmuştur.
Ayrıca,
yine Bakanlığımız, tehlikeli atıklar konusunda,
çevre düzeni konusunda, su kalitesi izleme konusunda önemli çalışmalar
yapmıştır. Yine, ülke genelinde hava kirliliği
ölçüm ağı kurulması konusunda ciddi bir altyapı
hazırlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Baştürk, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ADEM
BAŞTÜRK (Devamla) - Ormancılık konusunda da birkaç rakam
vermek istiyorum. Yıllarca kamuoyunda eleştirilen kamu
tesislerinin yaz kampları, eğitim kampları, özellikle
Çevre ve Orman Bakanlığında özelleştirilmiş,
kiralanmış, bazı kısımları satılmıştır.
Ayrıca, her ilde kent ormanı kurma çalışmaları
planlanmış ve 51 ilde de kurulmuştur.
Bakanlığımızın
bir önemli başarılı çalışması da -özellikle
vurgulamak istiyorum- ağaçlandırma faaliyetleri konusunda.
Bu yıl, 2006 yılında 350 bin hektar alan ağaçlandırılmıştır.
Çok önemli bir rakam bu. Bu, Türkiye yüz ölçümünün yüzde 0,5'ine tekabül
eder. Türkiye'nin yüzde 30'unu orman diye dikkat ettiğinizde,
dikkate aldığınızda, bu, aşağı yukarı
Türkiye orman yüz ölçümünün yüzde 1,5'una tekabül eder. Bu da çok önemli
bir rakam. Ben, arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Bu
yıl yangınla kaybettiğimiz 6.500 hektar yerine 350.000
hektar alan ağaçlandırılmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Baştürk, teşekkür cümlenizi alabilir miyim.
Buyurun.
ADEM
BAŞTÜRK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben,
sadece şununla bitirmek istiyorum: Çevre, insanların katılımıyla
olacak bir işlem olmakla birlikte, çok daha önemlisi, bu konuda
ciddi yatırımları gerektiren bir işlemdir. Yine,
Çevre Bakanlığının yaptığı çalışmalara
göre, Türkiye'de Avrupa Birliği standardına ulaşabilmek
için 60 milyar euroluk yatırım yapmak gerekmektedir. Bunun
yaklaşık 20 milyar euroluk kısmı özel sektöre, 40
milyar euroluk kısmı da kamu sektörüne, belediyelere ve
diğer kamu kuruluşlarına aittir. Dolayısıyla,
bu konuda çok ciddi bir kaynak ayırmak gerekmektedir ve bu noktada
belki bir fayda-maliyet hesabı yaptığınızda
bunlar çok pahalı yatırımlar gibi görülse de, çevrenin
kazançları dikkate alındığında ülkenin bu
noktadan kazançlı çıkacağını düşünüyorum.
Ben,
bu gayretli, verimli, özverili ve Türkiye ve dünya gerçeklerini
dikkate alarak, bilimin ışığında yaptıkları
çalışmalarından dolayı başta Sayın Bakanımızı,
Müsteşarımızı, Müsteşar yardımcılarını
tüm Çevre ve Orman Bakanlığı personelini tebrik ediyor,
başarılarının devamını diliyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Baştürk.
AK
Parti Grubu adına Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal.
Sayın
Kastal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Genel Müdürlüğü
2007 bütçesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Benim,
yalnız, dikkatimi çeken bir şey oldu, onu da söylemeden geçemeyeceğim.
Muhalefetten saygı duyduğumuz, dışarıda hep
hürmet gösterdiğimiz ve genç siyasetçilere örnek olması
gerektiğini düşündüğümüz ağabeylerimiz kürsüye
çıktığı zaman, acaba yanlış yerden mi bilgi
alıyorlar diye tereddüde düşüyorum. Çünkü, doğru olmayan
şeyleri söylediği kanaatindeyim.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Ayağını kaldırma,
ayağını kaldırma!
DURDU
MEHMET KASTAL (Devamla) - Bundan sonra daha sağlıklı
bilgi alırlarsa memnun olacağım, bu konuda. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Şimdi,
ormanlar, ekolojik, ekonomik ve sosyal fonksiyonlarıyla vazgeçilmez
doğal kaynaklarımızdandır. Ancak, ülkemiz, orman
yönünden zengin değildir. Yüz ölçümünün yüzde 27'sinin ormanlarla
kaplı olduğu ülkemizde ormanların yüzde 50'si verimsizdir.
Ormanlarımızı imar ve ıslah etmek suretiyle ülkemiz
orman varlığını yüzde 30'lara çıkarmak ve daha
yukarı çıkarmak, onları her türlü zararlılardan
korumak ve ormanlarımızdan Türk toplumunun refahı
doğrultusunda mal ve hizmet olarak en yüksek seviyede faydalanmak
gerekmektedir.
Son
verilere göre, orman alanlarında 1 milyon hektara yakın
artış kaydedilmiş olması, dünyada orman varlığı
azalırken ülkemizin dünyada orman varlığını
artıran yirmi ülkeden birisi olması takdire şayan bir
durumdur. Bu durum, uluslararası bilim kuruluşlarının
yayımladığı raporla tescil edilmiştir.
Ormanların
yönetiminde ormanların sürdürülebilirliği, gelecek kuşaklara
en iyi bir şekilde devri yanında, toplumun ihtiyaçlarının
da unutulmaması ve insanlarımıza hizmeti göz önünde
tutulmuş ve bu amaçla da ormanların sosyal işlevleri
ön plana çıkarılmıştır. Nedir bu? Kent ormanları
kurulmuştur. Bu projeyle ormanlar ile halkımız arasındaki
tel örgüler kaldırılarak ülkemizde millet ormancılığının
ilk adımı atılmıştır. Kısa sürede bütün
illerimizde ve birçok ilçede kent ormanlarının kurulması
çalışmaları tamamlanmış olacaktır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemiz ve ormancılığımızın
en önemli problemlerinden birisi kadastro problemidir. Uzun
yıllardır tamamlanması planlanan, ancak her yıl
250-300 bin hektarlık çalışmalarla bir türlü bitirilemeyen
orman kadastrosunun bitirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu konuda
2005 yılında yapılan düzenlemeyle 3402 sayılı
Kadastro Kanunu'nda değişiklik yapılmış ve orman
kadastro çalışmalarının da genel kadastro çalışmalarıyla
birlikte tek elden Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılması
sağlanmıştır. Yıllardan beri konuşulup
bir türlü yapılamayan bu düzenlemeyle, ülkemizdeki bütün kadastro
hizmetlerinin tek kurumda toplanması sağlanmıştır.
Böylece, hem kaynak israfı ve hem de kurumlar arasındaki karışıklık
önlenmiştir. Bu sayede, yıllardır devlette iki başlılığın
sebep olduğu, her yıl binlerce vatandaşımızın
mağduriyeti son bulmuş olmaktadır.
Ben,
size bir örnek vermek istiyorum: Bizim Çukurova'da yaylacılık
hâkimdir, ama en büyük problem, her yayla sezonunda nedir? Orman kadastrosunun
geçmemesinden dolayı, milletin yaylalardaki evlerine giremiyor
olmasıdır. Ama, orman kadastrosunun geçmesiyle birlikte,
nedir, 2/B kapsamında olan bölgelerde çok büyük rahatlama olmuştur.
Ben, şunu diyorum: Siyasetçilerin görevi halka hizmet etmektir,
halkı rahatlatmaktır, ama, halk, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinden
rahatlama adına 2/B'yi beklemektedir. Bu, siyaset yapmak için
değil, halkı rahatlatmak içindir diye düşünüyorum.
Şimdi,
ülkemiz ormanlarını tehdit eden önemli faktörlerden birisi
de orman yangınlarıdır. Ülkemiz ormanlarının
yüzde 60'ı birinci derecede yangınlara hassastır.
2007 yılından itibaren de, orman yangınlarıyla mücadelede
kullanılan teknolojilere, iş makineleri ve söndürme arazözlerine
büyük miktarda yatırım yapılacaktır. Bu yatırım
miktarı 60 trilyondur, yüzde 1.200 artırılmıştır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - 2007'de mi?
DURDU
MEHMET KASTAL (Devamla) - Sayın Bayındır, Kırşehir'de
orman olmadığı için orman sıkıntısını
sen o kadar bilmezsin. Türk milleti, ormanın problemlerini AK
Parti İktidarının çözdüğünü görecektir. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlarımızın
verimlilik oranının ve odun üretimi kapasitesinin artırılması
çalışmalarına hız verilerek, orman bakımında
yeni teknik ve sistem değişikliklerine gidilmiş,
yaşlı ormanları gençleştirme çalışmaları
yoğunlaştırılmış ve ormanlarımızın
yüzde 50'sini teşkil eden verimsiz alanların da rehabilite
edilmesi için yoğun bir çalışma başlatılmıştır.
Bu şekilde, ormancılıkta cumhuriyet tarihimizde örneği
görülmeyen çok kapsamlı ormanlara bakım, rehabilitasyon
projeleri uygulamaya konulmuş, bu sayede bir yandan ormanlarımız
imar ve ıslah edilirken, diğer taraftan orman köylülerimize
de yeni iş imkânı verilmiştir.
Ülkemizde
odun işleyen sektörler hızla büyümekte, endüstriyel oduna
olan talep artmakta ve bu talep ithalatla karşılanmaktadır.
İthalat miktarı yılda 3 milyon metre küpe kadar
çıkmakta ve bunun için 400-500 milyon dolar ödenmektedir. 2003
yılına kadar ülkemiz ormanlarından üretilen endüstriyel
odun miktarı yıllık ortalama 7 milyon metre küptür. Önümüzdeki
yıllarda geliştirilecek yeni ormancılık teknikleri
ve altyapıların daha da iyileştirilmesi sonucu bunu
en az 10 milyon metre küpe çıkarmak suretiyle odun işleyen
sektörlerin taleplerini olabildiğince yerli kaynaklarımızdan
karşılamak gereklidir.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Orman diktiniz de Kırşehir'de
biz mi söktük. Bakanlık çalışmıyor Kırşehir'de.
DURDU
MEHMET KASTAL (Devamla) - Burayı iyi dinlemen lazım, burayı.
Bu
yıl içinde, orman köylüsüne, üretim faaliyetleri için 430 milyon
YTL, diğer faaliyetler için ise yaklaşık 245 milyon YTL
olmak üzere, 675 milyon YTL ödenmiş olacaktır. Kanuni haklar
karşılığı yapılan sübvansiyon miktarı
175 milyon YTL'dir. Böylece, yaratılan istihdam ile birlikte orman
köylüsüne aktarılan kaynak 850 milyon YTL'yi bulmuştur.
Geçmişte
olduğu gibi günümüzde de orman köylüleri ekonomik yönden ormana
bağımlı yaşamakta ve millî gelirden en az pay alan
topluluk durumundadır. Bu durum, orman köylülerinin kentlere
göçünü hızlandırmaktadır.
Orman
köylülerine tali ürünler üretiminden dolayı çok ciddi ekonomik
girdi sağlanırken, aynı zamanda istihdam sorunlarının
çözümüne katkı sağlanmaktadır. Bazı bölgelerimizde
odun dışı orman ürünlerinden elde edilen gelir orman
köylüsünün geleneksel gelir kaynaklarının önüne geçmeye
başlamıştır. Bunun yanı sıra da ham madde
ihtiyacının iç piyasadan temini ile ülkemiz için döviz kazancı
elde edilecektir.
Sevgili
arkadaşlar, buna kendi bölgemden örnek vermek gerekirse, Kozan'da
keçiboynuzu narenciyeye, Karataş'ta fıstık çamı
kozalağı tarla bitkilerine, Kadirli'de ise defne küçükbaş
hayvancılığa ciddi oranda alternatif olmaya aday duruma
gelmiştir.
Orman
Bölge Müdürlüğümüz de defne yaprağına ayrı bir
önem vermiş ve köylülerimizden alınan defne yaprağı
İzmir'e gönderilerek oradan ihracat yapılması
sağlanmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sadece Ofer'e 750 milyon dolar verdi
AKP İktidarı.
BAŞKAN
- Sayın Kastal, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DURDU
MEHMET KASTAL (Devamla) - Bölge Müdürlüğümüz defne ekimi için
büyük mücadele vermiştir. Keçiboynuzu, defne yaprağı,
fıstık çamı kozalağı ve sedir mantarı satışlarından,
sadece Adana ve Osmaniye köylüsüne 6 milyon YTL, ayrıca, üretim,
silvi kültür ve diğer faaliyetlerden köylüye 25 milyon YTL kaynak
aktarılmıştır. Bu, sadece iki ildir.
Odun
üretim işçiliğinde orman köylülerine enflasyon üzerinde
zam verilmiş ve köylülerimiz enflasyona karşı korunmuştur.
Yine,
bir örnek vermek istiyorum: Şu an bizim ilçemizde iki mahalle
birbirinden ayrılıyor, köy oluyor, orman bölümünü paylaşamıyorlar.
Neden? Ormandan aldıkları katkı için paylaşamıyorlar.
Ormanlarımızın
verimliliğinin artırılması paralelinde, orman
köylüsüne daha fazla kaynak aktarılacak ve daha fazla desteklenmeleri
sürdürülecektir.
Bu
yapılan hizmetlerle, orman köylüsünün yaşam standartları
çok daha yüksek olacaktır. Bundan kimsenin tereddüdü olmasın.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Orman
Genel Müdürlüğümüzün 2007 yılı bütçesinin hayırlara
vesile olmasını diliyor, AK Parti İktidarının,
AK Parti Hükûmetinin hep kendilerinin yanında olduğunu
bir defa daha söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hayırlara vesile olsun.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kastal.
AK
Parti Grubu adına, Hatay Milletvekili İsmail Soylu.
Sayın
Soylu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü
mali yılı bütçesi hakkında Grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Meteoroloji,
atmosferde meydana gelen hava olaylarını inceleyen ve
bunların canlılar ve dünya üzerindeki sonuçlarını
araştıran bir bilim dalı ve ülkemizde meteorolojik çalışmaları
yürüten, neredeyse cumhuriyetimizle yaşıt bir kurum, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü.
Hava
olaylarının izlenmesi, hava tahmininin hazırlanması,
ihtiyaç duyan sektörlere meteorolojik desteğin verilmesi,
gerekli durumlarda erken uyarıların yayınlanması
ve kamuoyunun bilgilendirilmesi, bu kurumumuzun öncelikli görevleri
arasındadır.
Kuruluşundan
bu yana sürekli kendini yenileme çabası içerisinde olan, tutarlı
hava tahminleri ve olumsuz hava olayları öncesi yayınladığı
meteorolojik ihbarlarla gündemde sıkça yer alan, e-devlet hedefini
yakalamış, teknolojiyi kullanabilen ve ürettiği hizmetleri
İnternet üzerinden kamuoyunun paylaşımına sunan,
günlük ortalama 650 bin ziyaretçi sayısıyla Türkiye'nin
en fazla ziyaret edilen kamu siteleri arasında ilk sıralarda
yer alan Meteoroloji Genel Müdürlüğünün, ulaştırma,
savunma, tarım, sanayi, havacılık, turizm, spor, çevre
gibi sektörlerde hayatımızın her alanını ilgilendiren
başarılı hizmetlerini geliştirerek sürdürdüğü
gözlenmektedir.
Dünya
Meteoroloji Teşkilatının üyesi olan, Avrupa Orta Vadeli
Meteorolojik Tahminler Merkezi ve Avrupa Meteoroloji Uyduları
İşletme Teşkilatının kurucu üyesi olan Meteoroloji
Genel Müdürlüğünün başarı seviyesi Avrupa standartlarındadır.
Peki,
neler yapmaktadır bu kurumumuz? Son dönemde yapılan çalışmalara
İnternet üzerinden ulaşabilmemiz mümkün. Hava tahminleri,
artık, alansal olarak hazırlanma yerine, noktasal olarak
ilçe ve köy ölçeğine kadar düşürülmüş ve meteorolojik
hadisenin başlangıç saati, etki süresi ve şiddeti ayrıntılı
olarak verilmeye başlanmıştır.
Aynı
gayeyle, İstanbul, Antalya ve İzmir bölgesel tahmin merkezleri
hizmete açılmış, il ve ilçe merkezleri için hazırlanan
ayrıntılı sayısal tahminler İnternette yayınlanmaya
başlamıştır.
2006
yılı içinde etkili ve sürekli yağış, fırtına,
sıcaklık değişimi gibi kuvvetli meteorolojik
olaylara ilişkin kırk sekiz saat öncesinden kısa süreli
seksen beş adet ve uydu radar verilerine göre 0-2 saatlik, çok
kısa süreli, üç yüz on altı adet meteorolojik uyarı yayınlanmış;
Akdeniz Bölgesi'nde Mersin, Silifke ve Anamur için hortum uyarıları
yayınlanmış. Yapılan bu tahmin ve uyarılar yüzde
90'ın üzerinde tutarlılığa sahiptir.
Çiftçilerimiz,
artık, ekiliş, gübreleme ve hasat vesaire işlerini meteoroloji
İnternet sitesinden hava olaylarını takip ederek yapmakta,
gerekli tedbirleri almaktadır.
Denizcilik
sektörüne hizmet vermek amacıyla geliştirilen METU 3 Dalga
Tahmin Modeliyle, Akdeniz, Ege, Marmara ve Karadeniz için hazırlanan
rüzgâr, dalga boyu ve periyodu tahminleri Piri Reis web sayfalarından
denizcilerin hizmetine sunulmuş, yat turizmi için hazırlanan
deniz tahminleri "Marina Tahmin Sistemi" adıyla hizmete
sunulmuş, bölge ülkelerinden gelen talep üzerine, Hazar Denizi
için geliştirilen ürünler, kıyısı bulunan Türki
cumhuriyetlerin kullanımına açılmıştır.
Havacılık
sektörüne hizmet vermek amacıyla Hezarfen havacılık
sitesi geliştirilmiştir. Mal ve can kayıplarına
sebep olabilecek kuvvetli meteorolojik olaylarla ilgili zararların
önlenmesinde, erken uyarıların daha etkili olabilmesi
için GSM sistemlerini kullanarak, o bölgede yaşayan halka,
hızlı ve etkin mobil SMS uyarıları gönderilmesi
uygulamasına başlanmıştır.
40
milyonun üzerinde vatandaşa ulaşabilen bir kapsama alanında,
"Meteor FM" adıyla FM bandından radyo yayını
başlatılmış, tahmin ve uyarılar doğrudan
vatandaşa uyarılır olmuştur.
TÜBİTAK
Kamu Ar-Ge Programı çerçevesinde geliştirilmek üzere uygun
görülerek çalışmalara başlanmıştır.
Coğrafi konumunda, bölgesel bir meteoroloji merkezi olmayı
kendisine hedef seçen Türk Meteorolojisi, Dünya Meteoroloji
Teşkilatı Altıncı Bölge Bölgesel Eğitim Merkezi
olarak yürüttüğü eğitim çalışmaları kapsamında,
40'ın üzerinde ülkeden, 150'den fazla meteoroloji uzmanına
çeşitli konularda eğitim vermiş, bilgi birikimi bölge
ülkelerle paylaşılmıştır.
Benden
önceki Cumhuriyet Halk Partili bir konuşmacı arkadaşımız,
Türk meteorolojisinin gerilerde olduğunu söyledi, ama, maalesef
böyle değil. Türkiye tam 40 tane ülkeye eğitim ve kurs vermiştir
bu konuda. Yani, çok da ileriye gitmiştir, yani, az değil,
40 tane ülkeye eğitim ve kurs vermiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sonuç
olarak, son yıllarda meteorolojik gözlem, veri iletimi ve meteorolojik
verilerin analizi konusunda Meteoroloji Genel Müdürlüğü,
gelişmiş meteoroloji teşkilatlarına paralel
olarak, tüm altyapısını modernize edebilmek için yoğun
bir çalışma ve gayret içerisine girmiştir. Hiç şüphesiz
ki, bu çalışmalar, verilen hizmetlerin kalitesinin daha
da artmasına yardımcı olacaktır.
Benden
önceki CHP Milletvekilimiz Necati Uzdil dedi ki
Sayın
Necati Bey, burayı dinlersen memnun olurum. Az önce -senin Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki tutanağından aldım- dedin
ki: "Yunanistan'da mazot 800 bin lira, Almanya'da mazot 1 milyon
lira." Ben buraya gelmeden -bunu çünkü sık sık kullanıyorsun
gittiğin yerlerde de- web Petrol Ofisi Genel Müdürlüğünden
aldığım bilgiye göre, burada, Yunanistan'da mazot 1
milyon 406 bin lira, Almanya'da 1 milyon 757 bin lira. Bunu doğru
olarak halkımızı bilgilendirirsen, sana da teşekkür
eder...
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Türkiye'de ne kadar? Türkiye'de ne kadar?
Türkiye'yi söyle!
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Türkiye'yi söyle! Türkiye'yi söylesene!
İSMAİL
SOYLU (Devamla) - ...Türkiye'de de 2 milyon...
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - 340.
İSMAİL
SOYLU (Devamla) - ...190 bin lira.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Yazık yaa!
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - 340.
İSMAİL
SOYLU (Devamla) - 2 milyon 190 bin lira bugünkü fiyat arkadaşlar,
2 milyon 250 değildir, onu da 2 milyon 250 olarak söyledi.
BAŞKAN
- Saygıdeğer arkadaşlarım, bunu ilgili genel müdürlükten
alırsınız. Lütfen...
Genel
Kurula hitap ediniz Sayın Soylu.
İSMAİL
SOYLU (Devamla) - Ben, çünkü, Cumhuriyet Halk Partinin konuştuğunu
Meclis tutanaklarından aldım arkadaşlar, kendisi de
bunu tekrar alabilir.
Ben,
Meteoroloji bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlara
vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, birleşime yirmi dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.21
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.52
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39'uncu Birleşimi'nin Beşinci Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi,
on ikinci turdaki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
söz AK Parti Grubunun son konuşmacısı olan Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar'a aittir.
Sayın
Ayar, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 mali yılı bütçe görüşmelerinde
Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 21'inci Yüzyılın en büyük sorunlarının
başında çevre sorunları gelmektedir. Bu sorun, dünyanın
sorunu olmakla birlikte, Türkiye'nin de en önemli sorunlarındandır.
Dünyamızın
nüfusu son asırda hızla arttı, artmaya da devam ediyor;
ama, toprak, su, hava artmıyor, aksine azalıyor.
Aşırı nüfus artışı, kontrolsüz arazi kullanımı,
plansız şehirleşme, savaşlar, kimyasal maddeler,
teknoloji ve sanayinin hızla gelişmesi çevreyi bozan etkenlerden
ilk akla gelenler. Neticesinde, yerküre ısınıyor, deniz
suları yükseliyor, kuraklık, susuzluk ve sel felaketleri
gibi doğal afetlerin yanında, birçok hastalıklar da çoğalıyor.
Doğanın
temel unsurları toprak, su, hava. Bunlardan bir tanesi olmazsa,
insanlar yaşayamaz. Toprak kirletiliyor, seller ve erozyonlarla
beraber yok oluyor. Atmosferdeki hava kalınlığı
yüz elli kilometre, bunun ancak beş kilometresinde canlılar
yaşayabiliyor. Havayı da çeşitli yollarla kirletiyoruz.
Suları kirletiyoruz. Dünyamızın yüzde 70'i su, ama bu
suyun yüzde 2,5'u ancak kullanılabiliyor, bunun da yarıdan
fazlası buzullarda ve yer altında, yani dünyadaki bütün
suları, dört litrelik bir bidonun içerisine koyabilirsek, bunun
ancak insanlık bir çorba kaşığını kullanabiliyor.
Doğayı
kirleten, ekolojik dengeyi bozan insan, ama bunu koruyacak olan da
yine insan. Çevreye dair tehlikelerin bu kadar görünür olduğu
günümüzde çevreyi korumak, başta Hükûmetimizin, Bakanlığımızın
görevi olmakla birlikte, herkes bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır
ve çevreyle ilgili topyekûn bir mücadele gerekmektedir.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca, ülkemizde çok özel doğal güzelliği
olan yerler var. Bu yerlerin biricikliğinden hareketle özel koruma
altına alınıyorlar. Gelecek nesillere, bozulmamış,
zengin bir biyolojik varlık mirası, yaşanabilir,
sağlıklı, temiz bir çevre bırakmak, dünya eko turizminden
yeterli pay alabilmek için, mevcut koruma alanlarımızı
daha da artırmak durumundayız.
1989
tarihinde 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı kurulmuştur. Ülke
ve dünya ölçeğinde ekolojik önemi haiz, çevre kirlenme ve bozulmalarına
duyarlı doğal güzellikleri olan alanları gelecek nesillere
emniyet içerisinde ulaştırabilmek için Özel Çevre Koruma
Kurumu yetkilendirilmiştir. Bu Kurum, koruma altında
alınan yerlerin tüm olumsuzluklarını bertaraf edecek
şekilde her türlü çevre düzeni planını, nâzım imar
plan uygulamalarını yapar, yerel yönetimlerle iş birliği
içerisinde çevre altyapılarını iyileştirmek,
bölgede atık su arıtma tesisleri, katı atık düzenleme
depolama tesisleri, doğal arıtma, geri kazanım tesisleri
kurar, kurdurur, her türlü altyapıyı yapar.
Bugün
Türkiye'de, Bakanlar Kurulunca tespit ve ilan edilmiş on dört
özel çevre koruma bölgesi bulunmaktadır. Bu bölgeler: Köyceğiz-Dalyan,
Fethiye-Göcek, Foça, Datça-Bozburun, Gökova, Patara, Kekova, Belek,
Göksu, Pamukkale, Gölbaşı, Ihlara, Tuz Gölü ve Uzungöl'dür.
Yeni koruma bölgeleri için de çalışmalar devam etmektedir.
Kurum, ayrıca, sahillerde
"kıyı bandı" uygulamaları da yapmaktadır.
Bu işleri yaparken de mülki amirler, belediye başkanları,
muhtarlar ve diğer ilgili kuruluşlarla iş birliğine
girerler.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'nin hatta dünyanın
en güzel yeri Karadeniz-Marmara Denizi arasındaki İstanbul,
Kocaeli, Bursa, Yalova, Sakarya illerinin bulunduğu yarımadadır.
Dağları, ovaları, denizleri, gölleri, bereketli toprakları
ve iklimiyle bütün güzellikleri Allah bu bölgede toplamıştır.
Avrupa'yı Asya'ya bağlayan bu stratejik coğrafyada binlerce
yıldır insanlar yaşamaktadır, ama bugünkü durumuna
bakacak olursak, bugün, Kocaeli, İstanbul ve Sakarya'da yaklaşık
15 milyon insan yaşamaktadır, Türkiye nüfusunun yüzde
20'den fazlası, ama, yine Türkiye'nin yüzölçümü içerisinde Kocaeli,
Sakarya ve İstanbul'un payı yüzde 1,8'in de altında. Yani,
böyle büyük bir dengesizlik var.
Türkiye'nin
sanayisinin büyük bölümü Kocaeli ve İstanbul'da. Türkiye'nin
vergilerinin yarısından fazlasını Kocaeli ve
İstanbul ödüyor. Bu coğrafya bu kadar yükü kaldıramıyor.
Son yıllarda bu bölge yoğun göç akınına uğramıştır.
Çarpık yapılaşma, plansız programsız sanayileşme
bölgeyi yaşanmaz hâle getirmiştir. Hava, toprak, sular kirlenmiş,
denizlerde canlı türleri azalmıştır. Bazı dereler
zehir akıyor. Sapanca Gölü, Körfez, Marmara Denizi, İstanbul
Boğazı, Karadeniz mutlaka korunmalıdır.
Sayın
Bakanım, en azından, Sakarya-Sapanca Gölünden itibaren Kocaeli
ve İstanbul Boğazı'na kadar olan alanın özel koruma
altına alınması değerlendirilmelidir. Bölgenin
tek elden planlanması, korunması, koordine edilmesi gerekir
diye düşünüyorum.
Özel
Çevre Koruma Kurumunun kapasitesini de biliyoruz; ancak, bu kurumu
daha fonksiyonel hâle getirebiliriz. Yasal yönden, ekonomik yönden,
personel yönünden eksikliklerini de gidermeliyiz.
Değerli
milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığımız çevre
konusunda çok önemli işler yapıyor. İlk defa çevreyle
ilgili önemli adımlar atılıyor. Çıkardığımız
Çevre Kanunu, çok ağır yaptırımları olan, kuralsızlığı
önleyen, çevreyle ilgili yatırımlarını yapmayıp
çevreye zarar verenlere göz açtırmayan bir yasa. Artık,
herkes çevreye saygılı olmak mecburiyetindedir. Belli zaman
dilimleri içerisinde, Türkiye'nin 81 vilayetinde düzenli çöp depone
alanları yapılıyor. Artık vahşi depolama sistemine
son veriliyor. 81 vilayette hava kalitesi izlenecek, anında
tedbir alınabilecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
EYÜP
AYAR (Devamla) - Her türlü evsel ve endüstriyel atıklar için
arıtma tesisleri yapılıyor, zehirli ve tehlikeli
atıklar için de bertaraf tesisleri yapılıyor. Doğal
gaz artık köylere kadar girdi. Çevre kirliliği konusunda bu
çok önemli. Araçların kullandığı yakıtlar,
2007 yılından itibaren kükürt ve kurşun içermeyecek.
Değerli
arkadaşlar, yılların biriktirdiği sorunlarla
karşı karşıyayız. Bakınız, Çevre Bakanlığı
100 binlik planlarını yapar, belediyeler de bu planlara uygun
diğer ölçekli planlarını yapar. Ama, şimdiye kadar
tersi olmuş. Sanayici gelmiş, kafasına göre fabrikasını
yapmış; vatandaş gelmiş, kafasına göre gecekondusunu
yapmış. Bu çarpık duruma plan uydurulmuş. Planlama,
önceden yapılması gerekirken, hep arkadan gelmiş. AK
Parti, kaçak yapılaşmaya kesinlikle "dur" dedi.
Popülist politika yapmıyoruz. Geçmişten gelen bütün sorunlarla
beraber, çevre sorunlarını da tek tek çözüyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ayar, buyurun, teşekkür cümlenizi alayım.
EYÜP
AYAR (Devamla) - Amacımız, yaşanabilir şehirler,
daha güzel bir Türkiye ortaya koymaktır.
Cesur
ve başarılı çalışmalarından dolayı,
Çevre ve Orman Bakanımız, Tarım Bakanımız
başta olmak üzere bütün bakanlık mensuplarına teşekkür
ediyorum. 2007 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, herkesi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ayar.
Sayın
milletvekilleri, AK Parti Grubu konuşmaları tamamlanmıştır.
Anavatan
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Sayın
Özdoğan, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Anavatan Partisi Grubu adına, 2007 mali yılı bütçesinde,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde
fikirlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, burada AK Parti Milletvekili, Edirne Milletvekili
Sayın Necdet Budak, konuşmasını yaptıktan sonra,
Yunus Emre'den iki mısra okudu sözlerini bitirirken. Ben de tarımla
ilgili konuşmama başlarken, Sayın Necdet Budak'ın
Yunus Emre'den söylediği bu sözlerle başlamak istiyorum,
aynı dizeleri tekrar etmek istiyorum. Yunus Emre ne diyor:
"Göz odur ki dağların arkasını göre/Baş
odur ki başa gelecekleri bile." Evet, Allah biliyor, Yunus
Emre çok doğru söylemiş.
Fakat,
bu sözü biraz analiz ettiğimiz zaman, artık dağların
arkasını görmeye gerek yok, başımıza gelecekleri
de bilmeye hiç gerek yok. Gerçi, bizim köylümüz, çiftçimiz çok ariftir,
göz önünde olan olaylar olmasa bile her şeyi bilir, dağların
arkasındakini bile görür ve başına gelecekleri bile
bilir.
Türkçe'mizde
güzel bir atasözü vardır, "Perşembenin gelişi çarşambadan
bellidir" diye. Bu Hükûmetin köylüye yaptıklarından
sonra, artık, köylünün defterinden bu Hükûmet silinmiştir
değerli arkadaşlar. Neden silinmiştir? Çünkü, bu
Hükûmet, kasketli Türk köylüsünü, kasketli Türk çiftçisini hasır
fötr şapkalı Avrupa çiftçisine, Amerikan çiftçisine, Kanadalı
çiftçiye satmıştır da ondan dolayı. Çünkü, çeşitli
ürünlere kota getirerek Türk köylüsünü perişan etmiştir
ve köylünün kullandığı ürünlere, girdilere yüksek zamlar
yaparak köylüyü perişan etmiştir. Öyle tahmin ediyoruz
ki, bir dahaki seçimlerde -muhafazakâr düşüncelerini de kullanarak
AK Parti Türk köylüsünün oylarını almıştır-
artık bu kandırmacalara asla ve katiyetle kanmayacaktır
diye düşünüyorum.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - Aç tavuk kendini buğday ambarında zannedermiş.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Yine, Türkçemizde güzel bir atasözü vardır,
"Elçiye zeval yoktur" diye. Esas konuya girmeden önce, Sayın
Tarım Bakanımıza -kendisinin gerçekten çok iyi bir insan,
iyi bir zat olduğuna ben inanıyorum, bunu da yüreğimle
söylüyorum- bir de elçilik görevi yapmak istiyorum. Konuşmaya
çıkmadan önce, Ordu'daki bir arıcımız, Ordu'daki
arıcılar, bal üreten arıcılar adına beni aradı.
Bu sene, yani 2006 senesinde ikinci ayda kredi almışlar, tabii
ki iyi de ürün elde etmişler, fakat ürettikleri bal yeterli fiyata
satılmadığı için çok mağdur ve perişan durumdalar.
Diyorlar ki: Bunun faizini ödeyelim, aldığımız
kredinin ana parasını bir yıl daha erteleyebilirler
mi diye söylüyor. Herhâlde 2007'nin Şubat ayında ödenecekmiş,
bir yıl daha bir erteleme istiyorlar. Ben de, Sayın Tarım
Bakanına bir teklifte bulunuyorum bu çerçeve içerisinde:
Fındıkta hakikaten Türk köylüsüne bu Hükûmet büyük kazık
atmıştır. Dolayısıyla, oy oranları, bilhassa
Karadeniz'de düşmüştür. Biraz bunu affettirmek için bu
arıcılarımıza bu kolaylığın getirilmesini,
kendileri, partileri açısından da teklif ediyorum ve bu
balcılarımızı bu zahmetten kurtaralım diye
öneride bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, tarım, ülkenin damarlarındaki kan, soframızdaki
ekmektir. Yaklaşık 25 milyon insan, genç çağında,
nasırlı ellerin yaşadığı, çalışkan
ve hüzünlü bir topluluğun yaşadığı yerler,
ürettiği ürünlerin yerlerinde oturmaktadırlar, elleri nasırlıdır.
Ben de bir köylü olarak bunları çok iyi biliyorum değerli arkadaşlar.
Kim ne derse desin, bu ülkenin ve toprakların gerçeği olan
vazgeçilmez bir sektör ve onun insanları çiftçilerdir.
İşte bu sebepten dolayı Mustafa Kemal Atatürk, Türk köylüsünü
milletin efendisi olarak ilan etmiştir ve "millî ekonomimizin
temeli ziraattır" vecizesinde bulunmuştur. Ne kadar
haklı, ne kadar doğru bir sözdür.
Değerli
milletvekilli arkadaşlarım, 2007 yılı bütçe taslağı
incelendiğinde, bu taslakta yer alan gelir ve harcama rakamlarıyla
ekonominin, ne büyümesinin ve ne de küçülmesinin hedef alındığı,
bu bütçenin, formalite yerine getirilsin diye hazırlanan bir
bütçe olduğu görülmektedir. 2007 yılı bütçesi, ortaya
çıkan zorlamalarla ödeneklerde ve harcamalarda yapılan
ayarlamalar dışında, 2006 yılı bütçesinden
hiç farklı değildir.
Bu
genel tespiti yaptıktan sonra, son dört yılda Hükûmetin tarıma
ve çiftçiye bakışını da yakından bildiğimizden,
bu bütçeden tarım sektörüne yönelik olumlu gelişmeler beklemek
de hiç mümkün değildir. Bu Hükûmet zamanında Avrupa Birliği
mevzuatına uyum çerçevesinde çıkarılan tarımla
ilgili hukuki düzenlemelerin birçoğunun, gerekliliklerine
rağmen, satır aralarına sıkıştırılmış
aldatmalara uyanamadığını özellikle de vurgulamak
istiyorum.
Kasım
ayının son haftasında Meclisten geçirilen ve tüm basında
"Cargille af yasası" olarak yer alan, birinci sınıf
tarım arazileri üzerinde tesisleşmeye özel izin veren düzenlemeyle,
Toprak Kanunu'nun sulandırılmaya başlandığını
görmekten duyduğum üzüntüyü de yüce heyetinizin huzurunda belirtmek
istiyorum değerli arkadaşlar.
Başbakan
Sayın Erdoğan, AK Parti Kongresi öncesinde verdiği
bir mülakatta, tarımla ilgili, göreve geldiklerinden bu yana
çiftçiye verdikleri paranın hiçbir zaman enflasyonun altında
olmadığını... "Taban fiyatını bizim
belirlemediğimiz ürünlerde zaten özel kuruluşlar var, onlar
kendileri belirliyor" demiştir. "Bu konuda çiftçimizi
biz mağdur etmedik, ödemelerde dönemimizde asla gecikme olmadı,
söz verdiğimiz zamanda sözümüzü yerine getirdik" demişlerdi.
İnsanın aklı ve havsalası almıyor. Sayın
Başbakanımız acaba hangi ülkeden bahsediyor? Hadi Sayın
Bakanı yanıltıyor diyelim, danışmanları
yanıltıyor diyelim. Allah aşkına, Sayın
Başbakan hiç mi haber izlemiyor, hiç mi gazete okumuyor, hiç mi
halktan, neye bağırıp çağırdıklarını
merak edip sormuyor?
Karadeniz'de
fındık üreticisi; Aydın'da, Şanlıurfa'da pamuk
üreticisi; Polatlı'da, Eskişehir'de, Konya Ovası'nda
buğday üreticisi; Samsun'da, Ege'de, Güneydoğu'da ve Doğu
Anadolu'da tütün üreticisi; Akdeniz'de turunçgiller üreticisi; Antalya
ve Mersin'de seracılar; Trakya'da çeltik üreticisi; Balıkesir'de
ve Doğu'da süt üreticisi, et üreticisi; Manisa'da, Ege'de üzüm
üreticisi; Gemlik'te zeytin üreticisi; Rize'de çay üreticisi; Erzurum,
Kars, Doğu Anadolu'da yonca, korunga gibi yem bitkisi üreticisi;
Anadolu'da şeker pancarı üreticisi; Niğde'de, Nevşehir'de,
Ödemiş'te patates üreticisi; Amasya'da soğan üreticisi;
Türkiye'nin her yerinde mısır üreticisi keyfinden mi bağırıp
çağırıyor -buradan sormak istiyorum değerli arkadaşlar-
yollara dökülüyor, Meclisin kapısına kadar dayanıyor?
Besici, hayvan kaçakçılığından dolayı niçin
bas bas bağırıyor değerli arkadaşlar? Keyfinden
mi ekip biçmekten vazgeçerek karın tokluğuna çalışmak
üzere şehirlere akın ediyor Türk çiftçisi? Keyfinden mi
"yardım edin, perişan olduk, esnafa, tüccara, bankalara
esir olduk" diyor? Boşuna mı her yıl 1 milyondan fazla
insan, köyünü, evini barkını terk ediyor? Boşuna
mı varoşlarda suç çetelerine oyuncak oluyor, çiftini çubuğunu
bırakarak?
Değerli
arkadaşlar, özellikle iktidar partisine mensup değerli
milletvekili arkadaşlarım, sizlere sesleniyorum. Bu soruların
cevaplarını elbette Sayın Başbakan ya da Tarım
Bakanı vereceklerdir. Onların gideceği köyde, tarlada
zaten çiftçi olmayacaktır, yaklaştırılmayacaktır.
Ben, asıl sizin, bu işlerden biçareyken çiftçi karşısında
yüzünüzün alacağı rengi düşünüyor ve endişe ediyorum.
Mesela,
Karadeniz'de çiftçi "Ey vekilim! Fındık geçen yıl 7
YTL idi, bu sene 2,5-3 YTL. 3'mü büyük, 7'mi büyük?" dediğinde
ne cevap vermeyi planlıyorsunuz? Edirne'de çeltik üreticisi
"Ey vekilim! Çeltik geçen yıl 90 yeni kuruştu, bu
yıl 60 yeni kuruş. 90'mı büyük, 60'mı büyük?" dediğinde
ne cevap vereceksiniz?
Veya,
pamukta üç yıl önce 90 yeni kuruş olan fiyat, bugün kaç lira?
Mısır iki yıl önce kaç liraydı, bugün kaç lira? Sezon
bitti, limonlar hâlâ niye dalında? Sizlere soruyorum. 2004
yılında 38 yeni kuruş olan buğday, bugün niye 30-35
yeni kuruş? Geçen yıl 4 YTL olan fındık, bu yıl neden
2,5 YTL? Geçen yıl 1,5 YTL'nin üzerinde fiyatı olan kuru üzüm,
bugün niye en fazla 1 YTL civarında? Geçen yıl 98 yeni kuruş
olan pancar, bugün niye 89 yeni kuruş? Çay paraları neden
bir sonraki sürgüne kalıyor? Çay primleri seneye mi ödenecek?
Cevabını, lütfen, Sayın Bakanımız bu kürsüde
versin. Bunun gibi birçok soruya muhatap olacaksınız tarlada.
Değerli
arkadaşlar, seçim yaklaştı. Sayın Başbakan,
Türk köylüsüne, Türk çiftçisine bir şey yapamadığını
tabii ki çok iyi biliyor. Şimdi seçim yaklaştığı
için baş örtüsünü gittiği vilayetlerde köşe başlarına
sarıyor ve baş örtüsü muhafazakârlığı üzerinden
tekrar oy almak istiyor.
Değerli
arkadaşlar, Türk köylüsü, bunu, asla ve katiyetle bir daha yemeyecektir
değerli arkadaşlar. Bunu buradan söylüyorum. Üstelik,
bir de, geçen hafta, Konya vilayetimizde, böyle bir başörtülü
başörtüsüz ayrımı yaptı.
Değerli
arkadaşlar, herkesin haremi, herkesin namusu elbette ki muhteremdir
değerli arkadaşlar, başörtülünün de, başı
açığının da.
Buradan
bir şeyi daha belirtmek istiyorum: Sayın Başbakan yanılıyor.
Değerli arkadaşlar, bu ülkede sekiz yıllık kesintisiz
eğitim çıktıktan sonra, artık, her ailede başörtülü
de var, başörtüsüz de var değerli arkadaşlar. Dolayısıyla,
Sayın Başbakan bütün ailelere hakaret etmiştir.
BAŞKAN
- Sayın Özdoğan, lütfen, tarım konusuyla ilgili konuşur
musunuz. Lütfen
Tarım konusuna gelelim lütfen.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Tarım konusuna geliyor.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkanım; Türk köylüsü hakikaten perişan. Bakın,
buradan Kırşehir Milletvekilimiz Sayın Hüseyin Bayındır
da beni izliyor. Türk köylüsü, çiftçisi Kırşehir'de de perişan,
Erzurum'da da perişan, Kars'ta da perişan, Trakya'da da perişan,
Antalya'da da perişan, Mardin'de de perişan, Niğde'de de
ve bütün Anadolu'da perişandır değerli arkadaşlar.
Bakın,
bunun rakamsal değerlerini size açıklamak istiyorum: Sizler,
Türk köylüsünü enayi mi zannediyorsunuz değerli arkadaşlar?
Bu, bir köylü milletvekili olarak benim de kanıma dokunuyor arkadaşlar.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Senin kanına çok şey dokunuyor.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz
2003 yılında 1 milyon 398 bin Türk lirası olan mazotun bugün
neden 2 milyon 353 bin Türk liraya çıktığını,
388.437 Türk lirası olan DAP gübresinin bugün neden 590 bin Türk lirasına
çıktığını, 230 bin Türk lirası olan amonyum
nitrat gübresinin bugün neden 330 bin TL'ye çıktığını,
194 bin TL olan amonyum sülfat gübresinin bugün neden 360 bine çıktığını,
309 bin TL olan üre gübresinin bugün neden 510 bin TL'ye çıktığını
ve girdilerin fiyatları böylesine yüzde 100'lere varan oranlarda
artarken ürünlerin fiyatlarının neden gerilediğini,
yerinde saydığını sizlere soracaktır ve bunun
intikamını 4 Kasım 2007'de seçim sandığında
alacaktır ve sizin baş örtüsü propagandasına asla aldanmayacaktır.
Bu acı manzaraya verilecek makul ve mantıklı bir cevabınızın
olduğunu da zannetmiyorum. Şöyle bir metafor, benzetme yaparız:
Bu Hükûmet, çiftçilerimizin önce derilerini yüzdü, sonra etlerini
çıkarıp kıyma yaptı, şimdi de kemiklerini
kırıyor. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Bakın,
değerli arkadaşlarım, sakın bir hata yapıp
çiftçimizi hafife almaya kalkışmayın. Onlar, sizin
zannettiğiniz gibi kanmaya hazır insanlar değillerdir,
çünkü Türk köylüsü ariftir, kalp gözüyle her şeyi görür, çünkü artık,
ekmeklerinin ve akşam yiyecekleri yemeğin derdindedirler.
Tıpkı toprağı sürer gibi sürer, keseği ezer gibi
ezip geçerler, haberiniz olsun.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Soğanı da ezerler.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Tarım Bakanımıza
buradan sormak istiyorum: Toprak Mahsulleri Ofisinin yasal sorumluluğu
ve işlevi nedir? Eğer bu işlev piyasa düzenleme ve müdahale
etme ise neden kendi iradesiyle bunu yapamıyor? Örneğin,
çeltik fiyatlarını hasattan on beş-yirmi gün sonra
açıklamakla çiftçinin kazancı ne oluyor? Lütfen, bu kürsüde
bunun cevabını veriniz. Tarım ürünleri ithalatında,
zamanlamalarında ne gibi etkiler oluyor? Eğer doğru
işler yapıyorsa, çiftçi niye 100-120 trilyon zarar ediyor?
Neden Toprak Mahsulleri Ofisi "toprak mağdurları ofisi"
hâline geliyor?
Başka
bir konu, tarım kredi kooperatiflerinin durumu. Neden bu devasa
kurum bu kadar içine çekildi? Soruyorum buradan. Neden üç dört
yıldır proje üretilmiyor? Çiftçiye para satmaktan başka
bir icraat yapmayarak, fikir kıtlığı içinde
kıvranıp duruyor. Ben bunun cevabını biliyorum:
Çünkü, siyaseten, bu kurumun başına, hakikaten, iyi niyetli
olmayan, ehliyetsiz birisi getirilmiştir. Bu, ziraatçı
değildir, ziraat mühendisi değildir, eğitim enstitüsü
mezunudur da onun için başarılı olmuyor. İşte,
bu, sizin siyaseten kadrolara adam getirdiğinizin en bariz örneklerinden
birisidir.
Sayın
Bakan, şimdi açıkça buradan söylüyorum: Bu soruların
cevapları, eğer ehliyetsizlik, yönetim zafiyeti, ihmal
ya da kasıt ise -ki, bu yönde güçlü endişe ve tespitlerimiz
var- çiftçiyi zarara uğratanların, yan gelip yatanların,
hesap yapmak için hazırlık yapmalarını öneriyorum
buradan.
Değerli
arkadaşlar, şimdi organik tarımdan birazcık bahsetmek
istiyorum. Organik tarım, bugün dünyada hızla gelişen
ve büyük potansiyeli olan bir alternatif tarım metodudur. Özellikle
refah seviyesi yüksek ülkeler, organik tarım ürünleri tüketimine
yönelmektedir. Ülkemizin kimyasal kirlenmeye maruz kalmamış
geniş tarım arazileri, organik tarım için eşi bulunmaz
bir altyapı ve çiftçilerimiz için alternatif bir gelir kaynağıdır.
Bakanlığın İnternet sitesinde yer alan sayısal
verilerden, bu Hükûmet döneminde organik tarıma gereken önemin
verilmediği ve organik tarım ürünleri ihracatımızın
her geçen gün gerilediğini de esefle görmekteyiz. 2003 yılında
21.083 ton organik tarım ürünü ihraç edilerek 36 milyon 932 bin
995 dolar gelir elde edilmişken, 2004 yılında 16.003 ton
ihracata karşılık 33 milyon 76 bin 319 dolar gelir elde
edilmiş, 2005 yılında 9.319 ton ihracata karşılık
26 milyon 230 bin dolar gelir elde edilmiştir. Bu da göstermektedir
ki, Hükûmet, şeker pancarı, tütün gibi ürünlerin uluslararası
piyasanın baskıları sonucunda ekilmesini engelleyerek
çiftçiyi mağdur ederken, alternatif tarım metotlarından
organik tarımın gelişmesi için de çaba sarf edememekte,
âdeta çiftçiyi her taraftan yoksulluk çemberi içerisine sokmaya
çalışmaktadır.
Bilindiği
üzere, ülkemizde çeltik üretiminin büyük bölümü Kızılırmak
ve Meriç havzalarında yapılmaktadır. Çeltik tarımı
tamamen suya dayanan bir tarımdır. Kızılırmak
ve Meriç nehirlerinin, ağır metallerle vesair sanayi artıklarıyla
kirletilmesi ve bunun önünün alınmaması çeltik tarımını
tehdit eder hâle gelmiştir değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, diğer bir konu, bugün, maalesef, hayvancılığımız
da can çekişmektedir. Yurt dışından giren kaçak hayvan
ve hayvan ürünleri, et ithalatı ve hatalı tarım politikaları
hayvancılığımızı gün geçtikçe geriye
doğru götürmektedir. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine
baktığımızda bu durum açıkça görülmektedir.
2002 yılında 420.596 ton olan sığır eti üretimi
2005 yılında 409.423 tona düşmüştür. Yine, 2002
yılında 85.661 ton olan koyun eti üretimi 2005 yılında
73.743 ton olarak gerçekleşmiştir. Ülkemizin hayvancılık
yönünden büyük potansiyeli bulunmasına rağmen, büyükbaş
ve küçükbaş hayvan sayısında da kayda değer bir
ilerleme olmamıştır, hatta gerileme olmuştur.
Ben bunu Erzurum'dan pratik olarak biliyorum değerli arkadaşlar.
Mesela, Erzurum'da, Erzurum Ovası, Pasinler Ovası, Hınıs
Ovası bir zamanlar koyun sürülerinden geçilmezdi, bugün bir tane
koyun arasanız bulamazsınız değerli arkadaşlar.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizin hayvancılık yönünden büyük potansiyeli
bulunmasına rağmen, büyükbaş ve küçükbaş hayvan
sayısında böyle bir azalma olmasına rağmen,
şunu da burada tespit etmemiz lazım: Demek ki, hayvan hastalıklarıyla
etkin bir mücadele de edilmemektedir, aynı zamanda, hastalıklarla
mücadele için yeterli ödenek ayrılmamaktadır. Yeteri kadar
veteriner hekim ve sağlık teknisyeni istihdam edilmediği
gibi, var olanlar da yukarıda değindiğim gibi, gerektiği
gibi değerlendirilememektedir. Hayvancılık sektöründeki
kayıt dışılık nedeniyle hayvan ve hayvan maddeleri
kaçakçılığı kontrol altına alınamamaktadır.
Bugün bilhassa İstanbul'da yüzde 60 civarında kaçak hayvan
eti kullanılmaktadır değerli arkadaşlar. Bunu da
buradan size söylemek istiyorum. Birkaç ay önce Antalya -ki, AK Partiye
mensuptur- Büyükşehir Belediyesinin İnternet sitesinde
okumuştum değerli arkadaşlar. Bunu da buradan söylemek
istiyorum.
Tarım
sektörünün, her alanda olduğu gibi, çiftçinin eline geçen et ve
süt fiyatları yerinde sayarken, yem fiyatları devamlı
surette artmaktadır. Ülkemizde uçsuz bucaksız meralar olmasına
rağmen, mera ıslah çalışmalarının, kaynak
ayrılmaması nedeniyle, yeterince yapılamaması
nedeniyle kaba yem ihtiyacı karşılanamamaktadır.
Avrupa Birliği ülkelerinde dekara 560 kilogram olan ot verimi,
ülkemizde maalesef ortalama 80 kilogramdır değerli arkadaşlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özdoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Her
şey o kadar formalite olarak hazırlanmış ki, Bakanlığın
bütçe kitapçığında, değişik birimlerin aynı
konudaki rakamları arasında bile uçurum var. Birileri
zahmet edip kitapçığı bile gözden geçirmemiş. Örneğin,
Su Ürünleri Üretimini Geliştirme Projesi'nin tanıtımında
yaklaşık 200 adet doğal göl, 223 adet baraj gölü ve 1.000
adet göletimizin varlığından bahsedilmekteyken, Su
Ürünleri Kirlenme ve Koruma Kontrol Hizmetlerini Geliştirme
Projesi'nin tanıtımında 200'den fazla doğal göl,
159 baraj gölü, 750 gölet olduğu vurgulanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, hakikaten, ben bile utanıyorum yani, bu Hükûmetin
bir üyesi olmadığım hâlde. Bu çelişki nereden kaynaklanıyor?
Sayın Bakanım, lütfen düzeltin.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Bravo!
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) - Bakanlığın, çalışma
alanındaki kaynakları dahi bilmemesi son derece üzüntü
verici ve düşündürücüdür arkadaşlarım. Deniliyor
ki: "Bütçenin öngördüğü rakamlar önceki iki yılda hep
aşılmıştır."
Değerli
arkadaşlar, rakamları buradan verdik. Bunların hepsi
masaldır. Şimdi, köylüye ve Türk milletine bir şey yapamadınız,
sahte anketlerle 4 Kasım seçimlerini etkilemek istiyorsunuz.
Şunu iyi bilin arkadaşlar: Sizlerin oy oranı tek haneli
rakamlara inmiştir. Muhalefetle psikolojik harp yapmayın.
Milletimiz, 4 Kasım 2007 seçimlerinde ne yapacağını
biliyor. Geçmişten ibret almanızı sizlere öneriyorum
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Sen kendi işini yap.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Anavatan
Grubu adına ikinci konuşmacı, Mersin Milletvekili Hüseyin
Güler.
Sayın
Güler, buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, Çevre ve Orman Bakanlığının
ve gene, kendisine bağlı çeşitli genel müdürlüklerin
bütçesi adına söz almış bulunuyorum. Anavatan Grubu
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında,
bu bütçe görüşmelerinde AKP Grubunun duyarsızlığını
biliyordum. Bugün Sayın Abdullah Gül'ün Dışişleri
Bakanlığı bütçesinin görüşmesini görünce, acaba
dedim, biraz duyarlılık mı arttı. Maalesef, görüyorum
ki, herhâlde, o sadece Sayın Abdullah Gül için geçerliymiş.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Herkes burada Hüseyin'ciğim.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Diğer sayın bakanlar da bunu not etmişlerdir
ve Abdullah Gül de not etmiştir. Evet, bu bir sitem.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Herkes ne zaman konuşacağını
bildiği için
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Biz kaç kişiyiz, siz kaç kişisiniz?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - İkincisi, bugün
Tabii ki haklısınız,
bütçe sizin sorununuz değil, bütçe çünkü IMF'in sorunu, IMF görev
vermiş ve gereğini yapacaksınız. Bu da sizin temel
göreviniz. Sizleri bu görev dolayısıyla da yürekten kutluyorum.
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) - O zaman çeneni yorma, otur yerine.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Şimdi, Çevre ve Orman Bakanlığının
sıkıntısıyla, ilk önce bana ulaşan bir sitemle
başlamak istiyorum. Yaklaşık 30 bin geçici orman
işçisine verilen ve yerine getirilmeyen söz. Bunun için de,
Hak-İş Sendikasına kadro verilecek vaadiyle üye yaptırılan
30 bin geçici orman işçisine hâlâ kadro verilmediği gibi,
konuyla ilgili de herhangi bir açıklama yapılmamıştır.
Sayın Bakan inşallah bu konuya da değinir.
İkincisi:
Evet, bugün süreci göz önünde bulundurduğumuzda, Çevre ve Orman
Bakanlığının yapılan çalışmalarda
-Sayın Bakan ifade eder- 2002 yılı milat yılıdır.
Bu doğrultuda da daha önce yaklaşık 20,2 milyon hektar
bir orman arazisine sahipken, bugün 21,1 milyon hektara ulaştığı
söylenir, ama bunun yarısından fazlası verimsiz, imar
ve ıslah edilmeye muhtaç. Tabii, ormanlarımız, kendisi
gibi iyileştirilmeye, desteklenmeye muhtaç orman köylüleri
.
Yaklaşık 20.430 orman köyü, yaklaşık 2 milyon hane
ve 7,5 milyon orman köylüsü. Bu rakamlar sizin için ne anlam ifade
eder, bilemem. Ama bunların hâlini görünce, gerçekten isyanlarını
dile getirmekte son derece haklılar ve kaderleriyle baş
başa bırakılmıştır.
Bugün,
orman köylülerinin sorunlarını çözmemiz gerekirken
2004 yılında Meclis araştırma komisyonu kurulmuş
ve bir rapor hazırlamıştır. Bu raporla ilgili verilen
tüm bilgiler, ORKÖY Genel Müdürlüğü üzerinde yapılanma,
planlanma aşamasına geçilmiş, ama hayata geçen çok olağanüstü
ve sizin de gurur tablosuna yazacağınız çok fazla büyük
bir eser değil.
Bakıyoruz,
2003 yılında 26,5 milyon YTL, 2004 yılında 33 milyon,
2005 yılında 42 milyon, yani hane başına ortalama
22 YTL isabet etmektedir. 2007 yılında da bu durum farklı
değil, zira ORKÖY bütçesinin geneline baktığımızda,
geçen yıl 45,4 milyonken bugün 40 milyon YTL'ye düşürülmüştür
ve bu konuda, son zamanlarda, hele ORKÖY Genel Müdürlüğünün kapatılması
gibi dedikodunun yapılması orman köylülerini çileden
çıkarmıştır. Yani kısaca, tamamıyla
iş Allah'a havale edilip ve kaderleriyle baş başa kalmışlar.
Bu
doğrultuda, yapılan çalışmalara baktığımızda,
nihayetinde, sıkıntılar had safhada. Baltalık ormanların
koruya dönüştürülme ve kaliteli koru çalışmalarından,
ürün alma çalışmalarından bahsederken buradaki
mağdur olacak köylüler -başta Tekirdağ ve Marmara Bölgesi'ndeki
tüm orman köylüleri- yaklaşık -ORKÖY'ün- bütçesinde 40 milyon
YTL olduğu bir yerde nasıl bir iyileştirme yapılacağını
size havale ediyoruz.
Bugün,
Sayın Bakanın 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasına,
Plan ve Bütçedeki konuşmasına baktığımızda,
Çevre ve Orman Bakanlığının her işlerinin fevkalade
iyi gittiğini söylemekte, ama Sayın Bakanın ifade ettiği
gibi mi acaba? Bakıyoruz, Sayın Bakan, son zamanlarda
sık sık gündeme gelen ve ciddi anlamda rahatsız olduğu
Acaristanbul, yani diğer adıyla Serdaroğlu Özel Ormanlık
Alanı'ndaki yapılaşmayı durdurduğunu ifade
etmekte. Tabii, bu noktada üç şeyin altını çizmek lazım.
Birincisi,
Sayın Bakanın kamuoyunda deklare ettiği gibi, oraya
devlet memuru gitmekte ve silahlı personel tarafından içeri
alınmamakta. Bu, maalesef, bir talihsiz açıklama; bu, maalesef,
bir âcizlik. Sayın Orman Bakanı bir devletin bakanı.
Bir yeri, Türkiye'nin her karesini, her santimetre karesini denetleyebilecek
güce sahiptir; ama, bu açıklaması, maalesef, talihsizlik
olmuştur.
İkincisi
ise, iş mazeret üretmeye gelince, tabii ki siz yıllardır
burada hep geçmişe atıfta bulunursunuz. Oradaki tüm suçu,
o zamanki Beykoz Belediye Başkanına, yani 1994-2004 yılında
Beykoz Belediye Başkanı olan DSP'li Alaattin Köseler'e havale
edersiniz. Hatırlatmak lazım: Siz, 2002'nin 4 Kasımından
sonra bu ülkede iktidardınız; bu bir.
İkincisi,
Büyükşehir Belediye Başkanlığı o zaman yine
sizin elinizdeydi, bugün de elinizde.
Üçüncüsü,
dört yıl gecikti, neredeydiniz? Tabii, bunların hesabını
vermek söz konusu değil.
Bugün,
tabii ki, Sayın Bakanın açıkladığı ve günah
keçisi ilan ettiği o zamanki İstanbul Orman Bölge Müdür
Yardımcısının açığa alındığı
ifade edilmekte. Bize gelen duyumlarda, bu konuda ciddi araştırması
olan ve Güneş Gazetesi yazarı ve diğer araştırmalarda,
Sayın Saygı Öztürk'ün de yapmış olduğu araştırmalarda
da görünen şu ki, 2002 yılında emekliye ayrılmıştır
görevden alındığı iddia edilen şahıs.
Bugün
soruyoruz, tabii ki, Beykoz Belediyesince verilmiştir. Ben de
size şöyle küçük bir hatırlatmada bulunuyorum: Beykoz Belediyesi
bir ilçe belediyesi ve imar izni alınırken, hepimiz de biliyoruz
ki, büyükşehir belediye başkanlarından bu izin onaylanır,
teyit edilir; ama, ifade ettiğimiz gibi, bu süreçte, sadece, altındaki
sıkıntıları çözmek yerine, daha çok işleri
birine havale etme ihtiyacı duydunuz.
Şimdi,
Sayın Bakana buradan tekrar sormak istiyorum: Evet, Bakanlığın
bir yetkisi var, Bakanlığın imkânı var. Yaklaşık
altı ayda bir havadan ve uydudan kontrol edilirken, burada sormak
gerekmez mi, bir dönem gözden kaçtı, nice altı aydır kontroller
önüne gelmiyor mu Sayın Bakanın veya oradaki bölge müdürlüğü
teşkilatının önüne uydu resimleri? Bu özel orman alanı
yok edilirken neredeydiniz?
Bir
de işin enteresan tarafı, Orman Genel Müdürlüğünün 25
Nisan 2000 tarihli yüzde 6 yapılaşmayı öngören -içerisinde
de tüm altyapı, sosyal tesisler de dâhil olmak üzere doğal
gaz izni verilirken- Sayın Orman Bakanının, bakanlığından
sonra, 26 Temmuz 2005 tarihinde değiştirdiği yönetmelik
bunları hariç tutmakta. Yani, bugünkü yapılaşma yüzde
60'a kadar varmakta. Sizin döneminizde çıkardığınız
bir genelge ve yönetmelik.
Peki,
sormak istiyorum Acaristanbul'la ilgili: Hangi dönem, çıkardığınız
yönetmelikle yargılayacak mısınız, yoksa
işin suçlandığı tarihte mi? Şu ana kadar neler
yapıldı? Tabii ki, bakıyoruz, Acaristanbul'un özel ormandaki
yapılaşmayı, nihayet gecikmiş de olsa gördünüz,
fark ettiniz.
Peki,
ben size sormak istiyorum: İstanbul ili Sarıyer ilçesi Kocataş
mevkiinde İstanbul Belediyesinin maliki olduğu dört
adet özel ormandaki, milat kabul ettiğiniz 2002 yılından
bu yana, izinsiz olarak yapılan yüz adetten fazla kaçak yapıyı
fark ettiniz mi? Etmediniz tabii. Bu bina, Sarıyer Belediyesi
mücavir alanı içerisinde. Sarıyer Belediyesi de sizin
elinizde, aynı siyasi iradeye sahipsiniz.
Peki,
bu belediye sizin mensubunuz olurken, altyapı hizmetleri de
götürülmedi mi? Götürüldü. Tıpkı Acaristanbul'da olduğu
gibi.
Şimdi,
Sayın Bakana sormak istiyorum: Hava fotoğrafı çekilen
sahalarda arsası belediyeye ait özel evler görülmüyor mu?
Yine
soruyorum: Aynı mevkide 111 pafta 683/2 sayılı parselde
altı aylık dönemde yapılan yirmi adet civarında
bina hakkında ne gibi işlem yaptınız, açıklar
mısınız?
Bu
parsel 95 bin metre kare olup, belediye bu parselin yarısına,
altıda 3'üne sahip. Yapılan bu yirmi adet -bulunduğu
yerde- binalar belediyeye mi aittir, yoksa diğer iştiraklerine
mi? Yani, ortakların kim olduğunu da bilmiyoruz? Bu iddialar
üzerine de İstanbul'dan dolaylı intikal eden bilgilerdir.
Sayın
Bakan, lütfen bu konuyu gün ışığına çıkarın,
biz de rahatlayalım, toplum da rahatlasın.
Sayın
Bakana tekrar sormak istiyorum: Bugün için İstanbul'da sadece
Anadolu yakasında yıkımına izin verilen mahkeme
kararları, yaklaşık 3 bin mahkeme kararı, 3 binin
üzerinde. Ayrıca, 300'ün üzerinde de Avrupa yakasında mevcut.
Bugün Avrupa yakasında da müsadere kararı verilen binalar
var. Peki, Anadolu'da çeşitli yörelerde verilmiş yargı
kararlarına konu binlerce ev ve gecekondu bulunmaktadır.
Şimdi, özel ormanlardaki büyük ölçüdeki
İktidarınızda,
Acaristanbul, diğer adıyla Serdaroğlu Özel Ormanı'ndaki
yıkım yanında yukarıdaki mahkeme kararlarını
da uygulayacak mısınız? Hatırlarsanız,
2000'li yıllarda Anadolu yakasında mahkeme kararına
dayalı pek çok bina yıkıldı. Aynı cesareti
gösterecek misiniz? Şu ana kadar kaç mahkeme kararını
uyguladınız? Lütfen yanıt açıklayın.
Şimdi,
Sayın Bakanın 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
yine 1998 ve 2002 yılları arasında ortalama 43 bin orman
suçları sayısının, döneminde, kendi dönemlerinde
23 bine düştüğü söyleniyor. Peki, şimdi soruyoruz:
Acaba, bu oranın, suç oranının düşmesinde gerek orman
köylüsünün orayı terk etmesi ve gerekse orman muhafaza memurlarındaki
sayının düşüşüyle, azalma nedeniyle mi tespit ettiniz?
Bu suçlara dayalı olarak da tespitte mi bir hata payı var?
Sayın Bakan, yine 2005 yılında
kadastro çalışmalarını Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne
havale etti. Niye? Tek çatı altında organizasyon sağlansın
diye. 2005 yılı sunumunda bu oranın yüzde 98'inin tamamlandığı
beyanınıza rağmen, bu yılki sunumunuzda yüzde 95
civarında olduğunu ifade etmektesiniz. Geçen yıl yüzde
98, bu yıl yüzde 95. Ama, geçen yıl da aynı şekilde konuşmuştuk.
Dedik ki, yaptığınız kadastro çalışmaları
yüzde 75. Bu yıl da yüzde 75'in teyidini siz kendiniz veriyorsunuz
ve bu çalışmayla beraber, Türkiye'deki orman tapu kadastro
sorunları yaklaşık on iki yılda ancak çözümlenecek.
Dört yılda kaç metre karenin tapu kadastrosunun yapıldığını
gelin paylaşın, bizler de, kamuoyu da rahatlasın.
Bu
doğrultuda yaklaşık, tabii ki buna rağmen, 12,4 milyon
hektar ormanın çaplı tapuya çevrilip hazine kayıtlarının
ne zaman tescil edileceğini merak etmekteyiz. Sayın Bakan
da bu konuda bizi aydınlatırsa sevineceğiz. Ama, buna
rağmen, yine de sıkıntılar devam edecektir. Yani,
kısaca, fakir orman köylüsü ile Bakanlık teşkilatı
sürekli karşı karşıya gelecektir ve bu ihtilaftan
maalesef, ne teşkilat ne orman köylüsü memnun kalacaktır.
Sayın
Bakanım, yine aynı kitapçıkta, Çevre Kanunu'nun da tek
başına bir kanun olarak algılanmamasının gerektiğini,
çünkü çevrenin her sektörde direkt veya indirekt etkilerinin olduğunu
söylediniz; biz de kabul ediyoruz. Peki, sormak lazım size: Niye
Çevre Bakanlığı ile Orman Bakanlığını
tek çatı altında topladınız ve bugün yapmış
olduğunuz kadrolaşmanın bir altyapısı
mıydı? Bir önceki Çevre Bakanlığı ve Orman Bakanlığındaki
yıllarını vermiş değerli, üretken, başarılı
kadroları harcamak için mi denediniz? Ama, görüyorum ki, bu konuda
da kadrolaşmanın önünde ciddi anlamda adımlar attınız.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Birleşerek kadrolaşma olur
mu Sayın Güler? Açarak olur kadrolaşma.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Şimdi tabii ki söylenecek tek unsur var: Bugün
zemin yaratmak için bu konuda beceriklisiniz, istediğiniz
altyapıyı yaratabilmek için.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Tersine kadrolaşma.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Şimdi Sayın Bakanıma yine sormak istiyorum:
Bugün o yetişmiş kadroları başka şekilde nasıl
yok edecektiniz? Sormak istiyorum: Neredeler onlar? Ama buradaki
rakamlar... İnşallah bu konuda da aydınlanırız.
Peki,
Sayın Bakanım, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmanızda,
geçmiş dönemlerde zarar eden Orman Genel Müdürlüğünün bu
yıl 100 milyon dolar para kazandığını söylediniz.
100 milyon dolar, altını çiziyorum. Bunun 80 milyon YTL'si 4
milyon metre karelik arazi satışından ve bu konuda da,
satmasaydınız ne olurdu; zarar mı ederdiniz, kâr mı
ederdiniz?
Peki,
yine, imar ıslah çalışmalarının yekûnunun çoğunu
bunlar için harcadığınızı söylediniz. Bundan
sonra yapacağınız çalışmada yine arsa
mı satacaksınız, tarla mı satacaksınız?
Yani, kısaca, orman arazisi mi satacaksınız? Ve bugün
Orman Genel Müdürlüğünün mülkiyetindeki taşınmazlara
güvenerek mi sağlayacaksınız?
Sayın
Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
hava kalitesiyle alakalı olarak, hava kalitesinin izleme
imkânlarının üç yıldan otuz altı yıla çıkarıldığını
ve seksen bir ilde çıkarılması düşünüldüğünü,
ama, asıl şikâyetinizin mevzuattan kaynaklandığını
Peki, sormak istiyorum: Bu mevzuat değişikliğini siz
yapmadınız mı? Yani, hem kendiniz yapıyorsunuz
hem kendiniz şikâyetçisiniz. Tabii ki, iş, aksaklıklar
devam etmekte. Ve yine de kanun azizliğine uğramaktan
şikâyet eden de siz değil misiniz?
Sayın
Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
Özel Çevre Koruma Kurulunun, ağırlıklı olarak, Türkiye'de,
Akdeniz ve Ege Bölgesi sahillerinde faaliyet gösterdiğini
ifade ediyorsunuz. Gelin görün ki, bu alanlar koruma altına
alınırken acaba orada yaşayan köylüleri düşündünüz
mü?
Şimdi,
köylülerin evlerinden tarla ya da bahçesini birinci derecede sit
alanı ilan ediyorsunuz ve girip hasadını alamıyor.
Hasadını almak istese suç işliyor ve zabıt tutuyorsunuz
ve bu konuda da ciddi anlamda da mağduriyetle karşı
karşıya.
Tabii
ki, bunun yanında turizm sektörünü de baltaladığınızın,
özellikle "balıkçılık tesisleri" adı altında
birtakım özel girişimleri desteklerken turizmi de baltaladığınızın
farkına varın lütfen.
Sayın
Bakan, yine 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında
"Devlet ormancılığından millet ormancılığına
geçtik." diyorsunuz. Ben de sormak istiyorum: Şayet millet
ormancılığına geçtiyseniz, buralarda yaşayan,
ormanlarda yaşayan insanların bu işin içinde oldukları
ve yaşam koşullarını iyileştirdikleri anlamını
çıkarmak herhâlde doğru olmasa gerek. Çünkü, siz geçmişten
beri yapılan yeşil kuşak ağaçlandırmasını
çoğaltmaktan başka bir şey yapmadınız. Yani,
kısaca, şehir yaşamının çevresindeki orman
alanlarını çoğaltmaktan başka bir şey yapmadınız.
Peki,
sadece oksijen depolarınızı şehirlerimizin etrafında
artırma girişimlerinin devamını sağlıyorsunuz.
Zaten, Anayasa'mızda da "millet ormancılığı"
diye bir tabir yok. Ortada devlet ormancılığı ve
ormanların işletilmesinde devlet ile oradaki halkın
iş birliğinden bahsedilmekte olup, ormancılığın,
ifade ettiğiniz gibi, Anayasa'ya da aykırı olduğu
aşikârdır. Yani, Anayasa'nın 169'uncu maddesinde "Ormanları
devlet işletir veya işlettirir." şeklinde değişiklik
önergeniz çeşitli unsurlarca geri döndürüldü.
Sayın
Bakan, yine, 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
milat kabul ettiğiniz -bugün çok enteresan- 2002 öncesi ve sonrası
kıyaslamasıyla orman yangınlarının 2002'den
önce on yıl ortalamasının, ortalama 14.500 hektar olduğunu
ifade ettiniz, sizin döneminizde ise 5.200 hektar olduğunu ve
aradaki 9 bin hektarlık bir düşüşten bahsetmektesiniz.
Aslında, bu rakam, 1998-2002 yılları, yaklaşık
iki yılın orman yangınları hariç, ortalama, Türkiye'de
de yaklaşık 5 bin hektardır.
Bu
konuda ben de sormak istiyorum: Buradaki, tabii ki, orman yangınlarının,
çeşitli doğal afetler ve çeşitli çevresel faktörlerle
beraber, artışına veya inişine sebep olmakta. Peki,
bu afeti sanki kendi döneminizde yarattığınız koşullarla
azalttığınızı beyan etmenizin mantığını
da anlamakta zorlanmıyoruz. Çünkü, geçen yıla baktığımızda
2.500 hektar orman yangını miktarı, bu yıl, sizin kayıtlarınıza
göre 7.700 hektar olarak görülmekte.
Peki,
bir şeyi kabullenmek gerekir ki, döneminizde orman yangınlarını
önlemeye ve söndürme yönünde kullanılan arazözler, dozerler,
greyderler, motorize ekipler, haberleşmeye esas güneş sistemleri,
tesislerin hepsi, beğenmediğiniz 1998-2002 yıllarında
alınmıştır ve bu dönemde, 55, 56 ve 57'nci hükûmetler
döneminde alınmış, ama bu alımlar burada övgüyle
anlatılacak bir olgu olarak size sunulmamıştır.
Şu
an, yangınlarda kullanılan, belirttiğim tüm ekipmanlar
ve hatta demirbaşınızdaki helikopter bile geçmiş
dönemin görevin gereği yaptıklarıdır. Siz de bu
yıl yirmi adet arazöz ve motosiklet alınacağından
bahsediyorsunuz, tabii ki ilave ihtiyaçlar sizin görevinizdir.
Sayın
Bakan, yine, 2007 yılı bütçe sunuş konuşmasında,
bu yıl çıkan yangınların 2.200 adet ve 7.700 hektar olduğunu
söylüyorsunuz. Nitekim, başında, günlerce 300 hektar olarak
ifade edilen Selçuk Meryemana yangını 600 hektar, altını
çiziyorum. Yine, aynı günlerde üç dört gün devam eden ve halka
600 hektar olarak ifade edilen Milas Mumcular yangını 3 bin
hektar, gerçeği. Antalya'daki Kanyon yangını ise 500
hektar olarak ifade edilirken, 2 bin hektar civarında olduğu
söyleniyor.
Peki,
yani, 7.700 hektar olarak bahsettiğiniz 2006 yılı yangınları
toplam 11 bin hektarı bulurken, doğru olmayan rakamların
ifadesi, sizi, kısa bir süre içerisinde başarılı
gösterebilir, ama, gerçekleri örtbas edemez. Yanılıyorsak
burada, Sayın Bakanın o bindiği helikopterlerde GPS
aletleriyle lütfen ölçülsün, bizim de yüreğimiz rahatlasın.
Biz, orman yangınlarıyla burada övünecek durumda değiliz,
ama, gerçekleri de örtbas edecek durumda da hiç değiliz.
Ve
bugün Türk Hava Kuvvetlerindeki alınan C-130, yaklaşık
sekiz tane. 1998'li yıllarda ve yangın söndürme aparatlarıyla
-taktırmak suretiyle- alındı. 2006 yılında,
yaz aylarında, özellikle Gürcistan'daki meydana gelen yangınlara
gönderildiğinden dolayı, burada, "ağır metal
yorgunluğu" adı altında uçaklarda çıkan
arızanın giderilmediğinden dolayı, bu uçaklar,
metal yorgunluğuna dayalı olan çatlaklardan uçamadı
ve uçamayacağı, geleceği de "bundan sonra orman
yangınlarında kullanılamayacağı"
şeklinde.
Peki,
Sayın Bakana tekrar soralım: 1980'li yıllarda bu uçaklara
yangın söndürme aparatları yerleştirirken, o teşkilatın
yine bu Türk Hava Kuvvetlerinden sağlama yolunu niye açmıyoruz?
Evet,
Sayın Bakan, yine en çok millî park alanlarından bahsedersiniz.
Özellikle size bir şeyi hatırlatmak isterim, Beydağları
Sahil Parkı. "Sayısını arttırdık."
dediniz, ama, hektar olarak hep sürekli oranını düşürdünüz.
En son, mahkeme kararıyla da 794 hektar Beydağları, Uludağ
Millî Parkı, bunlar yine aynısı. Mahkeme kararıyla
iptal edilmemiş olsaydı, maalesef, alanlara açılacaktı,
yani konut alanlarına.
Şimdi
bu konuda Orman Bakanlığının yapacağı
tek şey var: Bunlara sahip çıkması gerekirken, maalesef,
yağmalanmasına kısmen de olsa zemin yaratmakta.
Öyle
alelacele açılan ve envanteri bile yapılmayan avcılık.
Şu anda birçok hayvanın nesli tükenirken, maalesef, artan
tek bir hayvan var, o da domuz. Çünkü, domuzla mücadele bilinçsiz,
hatta, tüm avlaklarla bilinçsiz bir şekilde mücadele edildiğinden
dolayı, sadece onun yetişmesi ve çoğalması zemini
yaratılmakta.
Orman
teşkilatı, gerçekten, en iyisinden en işçisine kadar
bilerek ve severek yapan insanlarla doludur. İktidar olduğunuz
dönemde, Anayasa hudutları çevresinde 2/B'lik alanlar, rant düşünülmeden
zamanında Anavatan döneminde 6.800 hektarlık sahada köylülerin
tapuları verilmiş ve 2/B sorunu öyle rant getirici söylemler
içerisinde değil, çözüm getirici unsurlar içerisinde değerlendirilmiştir.
Beykoz
evlerinde kimler varsa gelir açıklarsınız.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Açıklarız.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Evet, iktidarsınız, bana değil, bunu
gelip burada söyleyeceksiniz.
Bu
süreç içerisinde birilerinin yanlışı sizin artı
değeriniz değil, yanlışınızı hiç örtmez.
Geleceksiniz kamuoyunu aydınlatacaksınız.
İkincisi,
biraz önce bir hemşehrimiz, Göksun'dan, süt ürünlerinden bahsetti,
sütün kilosundan bahsetti ve paylaşmamı istedi. Ben de milletin
bir vekili olarak
Yaklaşık, üç yıldır, 3,70'ken
şimdi 3,90. Üç yılda yaşattığınız sıkıntılar
bunlar.
Çevre
konusunda: Mersin'de, Sayın Bakan da bizzat olayın şahididir,
Mersin'de çöp sorunu yaklaşık sekiz yıldır çözümlenmemekte
ve hâlâ top taçta ve top yargıda. Biz de diyoruz ki, Türkiye'nin sorunlarını
çözün, biz saygı duyalım.
Yine,
Mersin'de Karaduvar ve Kazanlı civarında o dolum tesislerinin
yaratmış olduğu ve gerçekten dokuz şiddetinde deprem
yaratabileceği, yangın ve patlama esnasında, buna
rağmen
İBRAHİM
KÖŞDERE (Çanakkale) - Bu şiddette deprem olur mu?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN
- Sayın Güler, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Patlarsa
o etkiyi yaratır.
Şimdi,
çevre sorunları konusunda da Mersin ve Akdeniz sahillerinin
yaşadığı travmaları hep biliyoruz ve şunu
paylaşmak istiyoruz: Soruna mazeret değil, çözüm üretin,
biz de saygı duyalım. Bu halkın sorununu çözebileceğiniz
her türlü konuda sizin yanınızdayız. Ama, şu ana kadar,
dört buçuk yıldır iktidardasınız, iktidar olduğunuzun
farkında değilsiniz ve bir beş yıl daha bu ülkeden,
bu sağduyulu toplumdan oy isteyeceksiniz yakında. Ama,
inanıyorum ki, sağduyulu olan bu toplumumuz, bu dört
yılda, beş yılda yapamadığınızı
görüp ve size bir daha o fırsatı vermeyecek.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Hortumculuk yapmadık.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Çiftçisi ve köylüsü, işçisi, memuru
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Hortumculuk yapmadık.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Naylon faturalardan bahset.
BAŞKAN
- Müdahale etmeyin, sayın arkadaşımız konuşmasını
tamamlayacak.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Evet, hortumculuğun nasıl yapıldığını
bu toplumda, geçmişinde Sayın Maliye Bakanı hakkında
üç defa gensoru önergesi verdi. Yaptığınız tek
şey var
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Yüce Divana
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Yüce Divan bir yargı mekanizmasıdır.
Aklandıysa herkes saygı duymak zorunda.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Zaman aşımından
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Eğer sizin aklanacak yüzünüz varsa buyurun
dokunulmazlıkları kaldırın. Yüreğiniz yetiyorsa
gelin, kendi dokunulmazlığınızı kaldırın,
bizim dokunulmazlığımızı kaldırın.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Beykoz villalarını incele
bakalım, altından ne çıkacak?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Ama, böyle hesap verme niyetinde değilsiniz,
ama bu kanunlar
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - Beykoz villalarını incele,
altından ne çıkacak?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Ne çıkarsa, bugün yapacağınız
şey, iktidarsınız çözüm bulacaksınız.
BAŞKAN
- Sayın Keskin, lütfen, hatibe müdahale etmeyelim.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Görevinizi yapmıyorsanız, daha büyük
suçlusunuz. O suçluysa, görevinizi yapmıyorsanız daha
büyük suçlusunuz.
BAŞKAN
- Sayın Güler, konuşmanızı tamamlayınız
efendim. Lütfen
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Bu yüzden, bu ülkenin
Bütçenin -temennimiz bizim
yanılmamız- bu ülke için hayırlı uğurlu olmasını
diliyoruz. Ama, görünen köy kılavuz istemiyor. Şu ana kadar
IMF'nin size dayattığı ekonomik politikalar
Yani orman
köylüsü de, orman işçisi de, maalesef kaderiyle baş başa.
Avrupa Birliğinin dayattığı, işte, tarımda
yüzde 35 nüfus oranının yüzde 15'e indirilmesi kaderiyle
yine baş başa bıraktınız. İşçisinin
köylüsünün hâli perişan. Ama, mutlu bir kesim var bu ülkede, yüzde
5 azınlık, yani rantiyeci. Kısaca, mutlu ettiğiniz
kesim rantiyeciler ve bu konuda da becerdiniz, başardınız.
Bu konuda sizleri kutluyorum.
Bu
bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor,
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Gruplar
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şahsı
adına, lehinde, Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu.
Sayın
Özyolcu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Özyolcu, süreniz on dakika.
HALİL
ÖZYOLCU (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığı
bütçeleri üzerine şahsım adına lehte söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuya girmeden önce bir durum tespitini yapmak
istiyorum ve altını da büyük bir önemle çizmek istiyorum,
o da şudur: 3 Kasım 2002 öncesi ve sonrası ayrımını
yapmak istiyorum. Yani, AK Parti öncesi dönem ve AK Parti dönemi ayrımı.
Çünkü, bu ayrım, Türk siyasi tarihi açısından çok önemli
olacaktır. Yani, cumhuriyet tarihi için, AK Parti öncesi dönem
ve AK Parti İktidarı dönemi, diye bir ayrım olmalı.
Çünkü, ekonomide, sosyal devlet anlayışında, hukuk
devleti olma açısından, demokratikleşme ve sivilleşmede,
insan hakları ve dış politikada, tarımda, eğitimde,
sağlıkta, velhasıl her alanda, büyük reformlar, sessiz
devrimler, değişimler ve iyileşmeler, AK Parti dönemiyle
başlamıştır ve devam etmektedir. Türkiye, evrak
üzerinde hukuk devleti olarak nitelendirilirken, aslında uygulamada
tam bir kanun devleti bile değildi. Ancak, şu anda, hukuk
devleti olma yolunda ve bu tempoyla hukukun üstünlüğü ilkesini
yaşayan bir devlet olur. Bunun için, AK Parti öncesi dönemiyle
AK Parti dönemi ayrımı, milattan öncesi ve milattan sonrası
ayrımı kadar önemlidir.
YAVUZ
ALTINORAK (Kırklareli) - Yapma ya!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bu konuda tarihçilerin, siyasi tarihçilerin,
akademisyenlerin, uzmanların ve araştırmacıların,
dolayısıyla herkesin dikkatini çekmek istiyorum.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Allah razı olsun!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bakınız, biraz sonra, çevre ve ormanda
gerçekleşen rüya gibi, hayal gibi gelişmeleri, zamanın
el verdiği kadarıyla anlatacağım.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Tarihe geçeceksin, tarihe!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Yine, tarımda çiftçilik ve hayvancılıkla
uğraşan bütün vatandaşlarımızın yüzünü
güldüren, devletin de yüzünü ak eden gelişmeleri, reformları,
ilerlemeleri anlatacağım. Her ne kadar vatandaşın
yüzünü güldüren gelişmeler muhalefetin ve bir kısım
mutlu azınlığın yüzünü güldürmese de, devletin yüzünü
ak eden gelişmeler muhalefetin yüzünü ak etmese de, biz bunları
anlatacağız.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, birileri gelip bu milletin kürsüsünden
milletin kafasını karıştırmaya çalışıyor.
Millet millet, deyip duruyorlar. Her şeyden önce, milletten bahsedenlerin
millete karşı saygıyı öğrenmeleri lazım.
Millet,
3 Kasım 2002 tarihinde bazı siyasi partilere neyi dedi?
"Sen bu dönem bu Mecliste olmayacaksın, bendeki kredini tükettin,
çünkü hep beni kandırdın, yanılttın, aldattın.
Onun için sana izin vermiyorum." dedi mi? Dedi.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Tarımla ormanla ne ilgisi var! Konuya
davet etsenize
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Kime dedi? Anasol-M'ye dedi, MHP'ye dedi, DYP'ye
dedi. Efendim, bütün bunlara baktığımızda, bu milletin
iradesini şu anda Mecliste kim ters yüz etti? Bu iradeye kim saygısızlık
yaptı? Yani, milletin iradesine karşı, hâlâ, şu an
bile kim hileli davranış içindedir?
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Baştan sona palavra
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Millet, bu partilere "olmaz" dediğine
göre, bu partiler Mecliste nasıl oluyor temsil ediliyor?
Değerli
arkadaşlar, asıl yolsuzluklar, sahtekârlıklar, ikiyüzlülükler
budur. Buna göre, milletin Meclise girmesine izin vermediği o
partinin başına geçenler genel başkan olarak veya parti
üyesi olarak milletin kürsüsüne geldiklerinde bu söylediklerimi
hatırlasınlar, millete karşı mahcubiyet içinde
olacaklar.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Konuyla ne ilgisi var? Nerede konu?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bundan böyle, milletin lafını ağzına
alanlar, kulakları duysun.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Konuyla ilgisi var mı? Tarımla, ormanla
ilgisi var mı?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Bravo!
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sana bravo!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu davranışlarda
bulunanlar, keşke sicilleri tutulabilse.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, konuyla ilgisi var
mı? Konu nerede, konu? Ayıp ya!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Adli siciller tutulduğu gibi ve bu sicillerin
de uygulamada bir yaptırımı olsa
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sayın Ergin
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sen benim söylediğimi anlayamazsın!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) -
bunun için keşke bu sicilleri de düzenleyecek
Siyasi Parti Kanunu ve Seçim Kanunu da değişebilseydi.
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu
Sayın Özyolcu, lütfen bütçeyle ilgili konuşur
musunuz.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, konuya birazdan
gireceğim.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Konuya millet giriyor, millet!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Hatırlarsınız, 2001 ve öncesinin
kriz aktörlerini herkes hatırlar, milletimiz de bunları
gayet iyi tanır. Yeniden sahneye çıkmışlar, ahkâm
kesiyorlar, Cumhurbaşkanı seçimini acaba bir kriz üretmeye
veya kaos yaratmaya alet edebilir miyiz, diye çırpınıp
duruyorlar.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, ayıp oluyor ama!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, bütçeyle ilgili konuşur musunuz, lütfen
istirham ediyorum.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bunların ülke sevgisi de millet sevgisi de
budur.
Sayın
Başkan, hemen geçiyorum.
BAŞKAN
- Peki.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Mevcut Cumhurbaşkanı, daha önce Anasol-M
Hükûmetine Anayasa kitapçığını fırlatmadı
mı ve Türkiye'de krize yol açmadı mı?
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan ayıp değil mi?
Olur mu bu kadar ama?
BAŞKAN
- Sayın Ergin, oturun lütfen, ben müdahale ediyorum.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, bunu biz yapsak
ne yapardınız?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bunlar, hep birlikte kriz üretmediler mi? Millet
bunları unuttu zannediyorlar.
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, istirham ediyorum, lütfen bütçeyle ilgili konuşur
musunuz.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bir cümleyle
Bir cümleyle
Şimdi,
aynı kriz aktörleri halefleri ya da benzerleri sahnededirler
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sizin orada göreviniz ne?
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan
Sayın Başkan
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) -
ve koro hâlinde "erken seçim" deyip
kriz ve kaos peşindeler. "Sineyimillet" diyorlar
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Başkan, ayıp, ayıp!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, müdahale eder misiniz lütfen!
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, bütçeyle ilgili konuşur musunuz.
Arkadaşlar,
lütfen
Ben ikaz ediyorum.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) -
ben merak ediyorum, bunlara kim sinesini açmış?
"Sineyi millet" derken "Silleyi millet" yiyecekler
sevgili arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, bu kadar haksızlık
olur mu?
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Edepsiz!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi konuya
dönüyorum Sayın Başkan.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Acele etme, acele etme!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bakın, Çevre ve Orman Bakanlığımızın
gerçekleştirdiği hizmetlerden
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Palavra konuşuyorsun, palavra!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Sabredin, sabredin
Orada bağırarak
da millete bir faydanız olmaz...
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, lütfen
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) -
oturup beni dinlemek zorundasınız!
BAŞKAN
- Sakin olalım
Genel Kurula hitap ediniz.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Söyleyecek bir sözün yok, yalanları
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Evet, Çevre ve Orman Bakanlığımızın
hizmetlerinden bahsediyorum. Bir tanesi, en önemlisi, Çevre Kanunu
ve Hayvanları Koruma Kanunu. Hayvanseverlere de duyurulur.
Çevre
Kanunu'yla, artık, atık çöp depolama tesisleriyle ilgili,
81 ilimizin tamamını kapsayacak şekilde, ciddi çalışmalar
var. AK Parti öncesi sadece 15 ilde düzenli depolama alanı varken,
AK Partiyle bu sayı 31'e çıkmıştır. Bunların
temelleri atılmış vaziyette, açılışı
yapılanlar, bitenler ve açılacak olanlar. Ben, burada, Sayın
Bakanıma, Ağrı adına teşekkür ediyorum; çünkü,
Ağrı ilimizde de artık çöpün vahşi depolanmasından
düzenli depolama alanına geçiliyor ve Ağrı Belediye
Başkanıma da, Sayın Aktaş'a da, Ağrı'yı,
Türkiye'de oluşturulan 31 projenin en önde gelen projesi hâline
getirdiği için teşekkür eder; yine, atık sularla ilgili,
Ağrı Belediyemizin, Avrupa Birliği fonlarından
yararlanarak 4-5 trilyonluk bir projeyi de kabul görmüş; bu
açıdan da kendisini tebrik ediyorum.
Çevre
ve Orman Bakanımızın, Türkiye'yi, ormanlarını
artıran ülkelerden biri hâline getirmiştir, yanan orman
alanlarının tümünü de ağaçlandırmıştır.
Bakınız, AK Parti öncesi, ortalama yılda 75 bin hektar
alan ağaçlandırırken, AK Parti dönemiyle bu, 400 bin hektara
çıkmıştır, yani, 4 katına çıkmış.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Allah Allah!..
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Allah aşkına, nerede yazıyor bunlar
Sayın Vekil, nerede yazıyor?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bakanlığın 2007 için hedeflediği
bedelsiz fidan dağıtımı 40 milyondur.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sen, Mumcular'a gel, Mumcular'a!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Mesire yerlerini 250'den 307'ye çıkarmıştır.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Muğla'ya Mumcular'a gel de ormanı gör!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Ben burada rakamları veriyorum sevgili
arkadaşlar.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) -Yanan ormanı gör!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Çok önemli bir konu, artık gelişmiş
ülkeler, korsanlıkla, tehlikeli atıklarını topraklarımıza
ve denizlerimize bırakamıyorlar; çünkü, kanuni düzenlemeler
yaptık, önüne set çektik.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sen milletvekilisin! Sen yürütmenin yardımcısı
mısın yağcısı mısın, hangisisin? Sen
yasamanın bir üyesisin!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Böylece Türkiye, gelişmiş ülkelerin
çöplüğü olmaktan kurtulmuştur. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Senin görevin Bakanı savunmak değil!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Hatırlayın İtalya valilerini
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Ulla gemisi İskenderun'un dibinde, dibinde!..
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Yani, AK Parti öncesi, bu zehirli atıklar,
Türkiye'nin, efendim, denizlerine bırakılıyor muydu?
Bırakılıyordu.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Lafla peynir gemisi yürümez!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Ama, şu anda, eskiden bıraktıklarını
da kendilerine iade ediyoruz, iade
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Ulla gemisi ne oldu? Zehirleri ne oldu?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - İşte, AK Partinin farkı da bu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun(!)
BAŞKAN
- Sayın Uzdil, lütfen oturunuz.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Diğer bir gelişme ise Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüzle ilgili
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun sana, bravo(!)
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Otur yerine!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, saygıya davet et!
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Ulla gemisi ne oldu? Zehirleri ne oldu?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Sıcaklık, yağış, don ve erken
uyarıyla ilgili isabetli tahminlerinin yüzde 90'ın üzerine
çıkması ve soluduğumuz havanın İnternet üzerinden
yirmi dört saat izleyebilme şansına kavuşmamız,
önemli gelişmelerdir.
Değerli
arkadaşlar, Çevre Bakanlığıyla ilgili bir önemli
gelişme daha, millî park sayılarımızı 23'ten
27'ye çıkarmış.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Helal olsun(!)
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Yani, 4 tane, Türkiye, yeni millî parka sahip olmuştur.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Sen çevrenin ne olduğunu biliyor musun?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Sayın Bakanıma, Ağrı adına,
bir daha teşekkür ediyorum sevgili arkadaşlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Aferin(!)
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Türkiye'nin öbür ucunda, hepimizin, Türkiye
için ve Ağrı için büyük bir öneme sahip, Ağrı'nın
gururu olan Ağrı Dağı'mızı millî parklar
statüsüne getirdiği için
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Altınları ben gömdüm toprağa!..
BAŞKAN
- Sayın Uzdil, lütfen
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Sevgili arkadaşlar, 2/B'yle ilgili bir cümle
ifade etmek istersem, derim ki, bu halkımız, milletimiz, Sayın
Cumhurbaşkanımızı ve Cumhuriyet Halk Partisini
asla affetmeyecek. (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Neyini affetmeyecek Cumhuriyet Halk Partisinin?
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Haddini bil! Sen Anayasa'ya yemin
ettin.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, Tarım
Bakanlığımızın bütçesiyle ilgili birkaç cümle
arz etmek istiyorum.
Türkiye'nin
dünyayla bütünleşmesine katkı sağlayan ve AK Parti döneminde
çıkarılan Tarım Strateji Belgesi ve Tarım Kanunu,
iki önemli düzenlemedir.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Bunun hesabı sorulacak size sandıkta!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bu, şunu gösteriyor: AK Parti İktidarı,
tarım sektörünün yeniden yapılandırmasına ve büyümesine
azami önem vermektedir.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Halk hesabını soracak size!
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Yahu, bu, piyangodan mı çıktı,
nereden buldunuz bunu!
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Bu nereden çıktı ya?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şuna dikkatinizi
çekmek istiyorum
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Sayın Bakanım, yeni mi çıktı bu
arkadaş!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - 1950'den bu yana, tarım sektörü, hep, bir
yıl pozitif, bir yıl negatif büyümüştür.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - İki tane de akıllı laf et!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - AK Parti dönemine baktığımızda,
2004, 2005, 2006, hep pozitif büyümüştür. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu, ilk defa bizim dönemimizde vardır sevgili
arkadaşlar.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi perişan, çiftçi perişan!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bir de 2006'ya baktığımızda, tarımsal
gayrisafi millî hasıla yüzde 3 oranında artmış.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Cebinde çay parası yok çiftçinin.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Tarım ürünleri ihracatımız yüzde
50 artmış.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Zeytinci perişan, tütüncü perişan, pancarcı
perişan!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Orada konuşmak size yakışmıyor.
Millete karşı ayıp işliyorsun!.. (CHP sıralarından
gürültüler)
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar olsun! Yazıklar olsun!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bu artışları temel tarım ürünlerinde
de görmek mümkündür.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Neresi artmış? Nerede yaşıyorsun
sen?
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Tarım bitti...
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Örneğin, buğday üretimi 2002'de 19 milyon
ton iken şimdi 22 milyon tondur. (CHP sıralarından gürültüler)
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Hangi ülkede yaşıyorsun?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen...
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Biz, daha önce buğday ithal eden bir ülkeydik,
şu anda buğday ihraç ediliyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu...
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Bunları bilmeden yazmışlar,
kim eline verdi bunları?
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Ağrılılar hesap soracak sana! Ağrılılar
hesap soracak!
BAŞKAN
- Sayın Özkan, lütfen...
Saygıdeğer
arkadaşlarım...
YAVUZ
ALTINORAK (Kırklareli) - Külliyen yalan konuşuyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Altınorak...
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Göreceğiz, seneye göreceğiz! Ağrılılar
hesap soracak!
BAŞKAN
- Arkadaşlar...
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sen paraşütle gelmişsin!
Sen bir şey bilmiyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Ekmekcioğlu, lütfen...
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) - Yimpaş'tan bahset, Yimpaş'tan...
BAŞKAN
- Arkadaşlar, lütfen, bir sükûneti sağlayalım. Arkadaşımız,
bölgesine yapılan hizmetleri heyecanla anlatıyor. Bunda
bir şey yok. (CHP sıralarından gürültüler, AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın
Özyolcu, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Buğdaydaki aynı artışı,
ayçiçeğinde, mısırda, çeltikte, süt üretiminde de görmek
mümkündür.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Eline yazıp verenler yanlış bilgi
vermiş!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bir tane örnek vermek istesem, sadece mısırda,
2002 yılında 2 milyon ton üretiliyorken, 2006, 2005 AK Parti
döneminde bu tam 5 milyon tona çıkmıştır sevgili
arkadaşlar.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Kardeş, senin eline yanlış bilgi
vermişler, yanlış...
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Diğer bir gelişme daha, sevgili arkadaşlar,
AK Parti öncesi -bunları hep vurguluyorum- 765 bin çiftçimizin
borcunun toplamı 2,7 katrilyon idi. AK Parti ne yaptı?
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Çiftçinin evinin suyu, elektriği kesildi!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Çiftçiyi görmezlikten mi geldi? Hayır. Çiftçiyi
kendi hâline mi bıraktı? Hayır. Ne yaptı? 1,5 katrilyon
borcunu sildi, sildi, sildi! (AK Parti sıralarından alkışlar)
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Neyi sildi? Şu anda Manisa'da evlerin elektriği
kesiliyor, köylülerin elektriği kesiliyor.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Silemezsin, yalan söylüyorsun!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Geri kalanını da üç yılda ödenecek
şekilde yeniden yapılandırdı.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Borcunu silmek için çiftçiyi sildiniz!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Çiftçiyi sildin ama, borcunu silmedin!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bu kadarını mı yaptı? Hayır.
Çiftçilerimizin tarımsal sulamadaki kullandıkları
elektrik borçlarını da yeniden yapılandırdı.
Haberiniz yok herhâlde?
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Elektrikleri kesiliyor köylülerin!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Tarımsal kredi faizleri 2002'de yüzde
59'du. 2002 öncesi kimin dönemleri? Efendim "benim çiftçim, benim
memurum" diyenlerin dönemi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, teşekkür cümlenizi alayım.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bitiriyorum, bir cümleyle bitiriyorum.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Başkan, aç aç, konuşsun!
BAŞKAN
- Teşekkür cümlenizi alayım. Lütfen Sayın Özyolcu.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Tamam Sayın Başkanım.
BAŞKAN
- Teşekkürünüzü alayım; buyurun.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Cümlemi bağlayıp teşekkür ediyorum.
HARUN
AKIN (Zonguldak) - Devam etsin Sayın Başkan! Devam etsin!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - "Memurum işini bilir" diyenlerin
dönemi.
Efendim,
şu anda bu ne kadardır? Şu anda bu 17,5.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Başkanım, teşekkür
için açmadınız mı mikrofonu?
BAŞKAN
- Aynı muameleyi herkese yapıyorum.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Yine, bölgemle ilgili bir şey söyleyeceğim;
Sayın Tarım Bakanıma, buradan, Ağrı adına
kendisine teşekkür ediyorum. Türkiye'deki gelişmeleri
siz de anlayın. Et Balık Kurumunun tekrar Tarım Bakanlığına
bağlanması şekliyle, bizim de Ağrı ilimizin
Et Balık Kurumu bu şekilde Tarım Bakanlığına
ve Et Balık Kurumuna bağlandı. Şu önümüzdeki Kurban
Bayramı'nda da, orada küçükbaş hayvan kesimi yapılacaktır.
Bütün Ağrılılar size müteşekkirdir ve Ağrılılar
diyor ki: "İyi ki AK Parti var, iyi ki Mehdi Eker Bey var."
Sevgili
arkadaşlar
BAŞKAN
- Sayın Özyolcu, ben de size teşekkür edebilir miyim?
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Sayın Başkan, bir dakika daha verin,
güzel konuşuyor(!)
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, adil davranın!
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Peki, şunu da söyleyeyim
Teşekkürümü
yapıyorum
BAŞKAN
- Teşekkür ettiniz, ben de size teşekkür edeyim.
Buyurun.
HALİL
ÖZYOLCU (Devamla) - Bir önemli gelişme de tarım sigortası
uygulamasıdır. Onu da siz takdir edin.
Gecenin
bu saatinde konuşmama son verirken, idrakini yaşayacak
tüm herkesin Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum ve 2007 mali
yılı bütçesi halkımıza hayırlı olsun.
Sizlere tekrar teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Yahu, seni kim çıkardı oraya!
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özyolcu.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Arkadaşlar, ne var da tebrik ediyorsunuz,
bütün söyledikleri palavra!
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Hükûmet
adına ilk konuşmayı Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehmet Mehdi Eker yapacaklardır.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum ve 2007 Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını
temenni ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütçeler, bütçe görüşmeleri hükûmetlerin
icraatlarının görüşüldüğü, tartışıldığı
ve bu konuyla ilgili her türlü görüşmelerin yapıldığı
zeminlerdir.
Tabii,
Bakanlığımla ilgili olarak da benden önceki değerli
konuşmacılar, Tarım Bakanlığının icraatları,
tarım sektörünün durumu ve çiftçilerimizin içinde bulunduğu
durumla ilgili çok değişik rakamlar vererek, bilgiler sundular.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Bütçelerde rakamlar verilir.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Ben de, tabii, bu konuyla ilgili, yani, AK Parti Hükûmeti iktidara
geldiğinde tarımı hangi noktada devraldı ve nereye
getirdi, zamanımın elverdiği ölçüde bunları söyleyeceğim.
Çünkü, tabii, değerli arkadaşlarımız konuşuyorlar,
rakamlar veriyorlar, kendilerine göre, ürün paritelerine ait bilgiler
veriyorlar ve tabii, bunların birçoğu da maalesef gerçekleri
yansıtmıyor, ama kayıtlara da geçiyor. Bunları,
tabii, burada değerlendirmek lazım.
Şimdi,
bir arkadaşımız, biraz önce, bizim hayvancılık
politikalarımızı eleştirirken dedi ki: "Erzurum'da,
Pasinler'de, Hınıs Ovası'nda, buralarda bir zamanlar,
işte, yüz binlerce hayvan vardı, koyun vardı, ama bugün
bir tek tane koyuna rastlayamazsınız."
Şimdi,
değerli milletvekilleri, Erzurum'da koyun varlığı
734 bin, keçi varlığı 83.900, sığır varlığı
528 bin; gerisini takdirlerinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşımız dedi ki: "Toprak
Mahsulleri Ofisinin alım yaptığı iş yeri sayısı
Sizin Hükûmetiniz zamanında kapatıldı, azaldı,
kapattınız bütün Ofis şubelerini."
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, size iki rakam vereceğim:
2000 yılında Toprak Mahsulleri Ofisinin alım yaptığı
iş yeri sayısı 303, 2002 yılında Toprak Mahsulleri
Ofisinin alım yaptığı iş yeri sayısı
323. Artmış mı, azalmış mı, bunu takdirlerinize
sunuyorum.
Buğday
fiyatlarından bir arkadaşımız bahsetti.
İşte, sürekli düştüğünü, buğday üreticisinin
perişan olduğunu söyledi.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Yalan mı Sayın Bakan?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Değerli arkadaşım, dinlersen doğrusunu öğrenirsin.
Şimdi,
ortalama, bu yıl 370 ila 400 bin TL arasında kilogramı
satıldı buğdayın ve şu anda borsalarda 400 ila
450 bin lira arasında işlem görüyor.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Şimdi çiftçinin elinde buğday
mı var Sayın Bakan? Tüccarın elinde buğday!
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Köylü 280 bin liraya sattı. Çiftçinin elinde
buğday mı var ki! Göz göre göre bu kadar yalan söylenir ya!
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Bu şekilde olduğu için de, biz bu sene, Ofis olarak ancak 1,5
milyon ton aldık; çünkü, üretici, buğdayını daha
iyi bir fiyata piyasaya satma imkânını buldu. Bu mekanizmayı
da yine biz kurduk, bu politikaları biz geliştirdik.
Şimdi,
ürün pariteleri söyleniyor. Efendim, işte, şu tarihte çiftçiler
şu kadar ürünle şunu alıyorlardı, işte, bugün
ancak şunu alamıyorlar vesaire. Ben size, sadece bir tane,
bu konuyla ilgili örnek vereceğim: 2003 yılında -biz
iktidara geldiğimiz yıldır bu, bildiğiniz gibi-
bir üretici, New Holland 50 CHD marka bir traktör almak için 66.152 kilogram
buğday veriyordu. 2006 yılında bir çiftçi, aynı
traktörü 63.700 kiloya alıyor. Bu, alım gücünün arttığını
gösteriyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bir arkadaşımız, yine, işte, mazotla ilgili rakamlar
verdi. Tabii, niyeyse, herkes ayrı bir rakam söylüyor. Rakam
şu: 19 Kasım 2002 -AK Parti Hükûmetinin göreve başladığı
tarih- mazotun fiyatı, o günün parasıyla 1 milyon 239 bin
lira ve 19 Kasım 2006, mazotun fiyatı 2 milyon 120 bin lira.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Yüzde kaç artmış Sayın Bakan?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Kümülatif olarak yüzde 71 arttı.
Şimdi,
biz, bunun da karşılığını, artışı
2003, 2004, 2005 yıllarında toplamda 1 katrilyon 42 trilyon
lira olarak ödedik ve artış farkı, yani, çiftçinin ödediği
ekstra paranın yüzde 98'ini biz ödedik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Allah aşkına, nereye ödediniz
Sayın Bakan?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Üreticiye ödedik, üreticiye.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Ne zaman ödediniz?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
2003, 2004, 2005
2006 yılı için de, biz, nisan ayında ödeyeceğimizi
daha önce Sayın Başbakanımız söyledi.
Bir
arkadaşımız kooperatiflerden bahsetti, dedi ki:
"Efendim, kooperatiflere dağıtılan hayvanlar
arızalı, çürük veya işte, kooperatiflere önem verilmiyor"
vesaire
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Hayvanlara "çürük, arızalı"
denmez Sayın Bakan. Siz veterinersiniz, hayvana "arızalı"
denir mi?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Dinlerseniz, söylerim size.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - "Kısır" dedik, kısır!
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi, mısırda da aynı şey. Bak, mısırda
da, biraz önce Değerli Halil Özyolcu arkadaşım anlattı
rakamları, yani biz
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan "arızalı, çürük"
diyor! Hayret bir şey! Veterinersin
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, "mısır" değil
"kısır
"
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Efendim?
BAŞKAN
- Efendim, "kısır" demiş. (Gülüşmeler)
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Evet
Kısır
demiş; doğru değil. Kısır oranları da
düştü, onu da söyleyeyim size.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Tabii, tabii!..
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Düştü, düştü.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Gerçeği konuşmadıktan sonra
istediği kadar söylesin. Doğruları söyleyin.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi, vallahi ben sizinle çene yarıştırmak için
çıkmadım buraya Değerli Milletvekilim.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Ama, doğruları söyle. Millet yaşadığını
biliyor.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi, doğruları ben söylüyorum. Doğrular burada
devletin kayıtlarında. Doğrular devletin kayıtlarında,
herkese de açık ve şeffaftır. Onlara inanmayan gider bakar.
Her türlü denetime de açık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bakın,
ben dönemimizi kooperatifçilik açısından sadece üç
yılla, dört yılla mukayese etmiyorum, bizden önceki on iki
yılla mukayese ediyorum. 90-2002 yılı arası 458 tane
kooperatif desteklenmiş, 91.600 düve dağıtılmış.
2003-2006'da sadece -2006'ya kadar, 2003, 2004, 2005- 499 tane kooperatife
94 bin düve dağıtılmış. Yani, bizim dönemimiz
bizden önceki on iki yıldan daha fazla, sadece üç yıldan değil;
üç yılla mukayese etmiyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
90-2002
yılları arasında, bakın, sığırlarda
yavru kaybı yüzde 7,3'tür, o tarihte. 2003-2005'te, bu, yüzde 5'e
düşmüştür. Bunlar, tabii, hastalıklardır ve bunlarla
da mücadele etmek için her türlü imkân yapılıyor.
Şimdi,
ürün pariteleri konuşuluyor. Deniyor ki, işte
"şu fiyat geçen sene şöyleydi, bu sene böyle"
şeklinde.
Değerli
arkadaşlar, tabii, tarımsal üretim iktisadi bir faaliyettir.
Arz-talebe göre her yıl bunların fiyatları belirli
şekillerde iner çıkar. Aslolan, burada üreticiye verilen
destektir ve sektörün toplamda kaydettiği gelişmedir ve
büyümedir, doğrusu budur ve böylece de tarım sektörünün
gayrisafi millî hasılaya olan katkısının ne olduğudur;
tarımsal üretim değeri artmış mıdır azalmış
mıdır, önemli olan bu. Şimdi, eğer fiyattan bahsedeceksek,
mesela, ben size söyleyeyim: Şeftali geçen yıl 400 bindi,
bu sene 950 bindi; domates geçen yıl 400 bindi, bu sene 1 milyondu;
salatalık geçen sene 1 milyondu, bu sene 1 milyon 700 bindi.
Şimdi, lehinde-aleyhinde bunları geliştirmek mümkündür.
Yani, sadece bunlarla, bu şekilde iki tane rakam söyleyip,
işte "bu sene bunun fiyatı bu oldu, bak geçen sene
düştü, bu sene arttı" demek bizi doğru yere götürmez,
vatandaşa da doğru bilgi bu şekilde vermiş olmayız.
Şimdi,
ben, bu genel noktalara işaret ettikten sonra, değerli milletvekilleri,
sizlere, dönemimizde başlıklar hâlinde
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, çeltiği söyle, narenciyeyi
söyle, buğdayı söyle.
ZÜLFÜ
DEMİRBAĞ (Elâzığ) - Sabret, sabret.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Söyleyemez ki!
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Buğdayı söyledim, narenciyeyi de söyledim, yine söylerim.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Söyle bakalım, söyle bakalım, narenciye
ne oldu?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi, değerli arkadaşlar, tarım sektörü, uzun
yıllardan bu yana, ilk defa, arka arkaya iki yıl pozitif büyüme
kaydetmiş. Tarımsal üretim değeri, yani Türkiye'deki
tarım ürünlerinin ve hayvansal ürünlerin ortaya koyduğu,
sahip olduğu değer, 2002 yılında 21,8 milyar dolardır.
2005 yılında bu 37,8 milyar dolara çıkmıştır.
Şimdi, bu kadar büyüme var. Nedir oran? Yüzde 73. Yüzde 73'lük bir
büyüme var burada, üretim artışı var. İhracatı
4 milyar dolardır 2002'de, 2006 yılında, Ekim itibarıyla
bu 9,5 milyarı geçmiştir, 2006 sonunda bu 10 milyarı geçiyor.
Şimdi,
bakın, biraz önce arkadaşlarım da söyledi, buğday,
mısır, çeltik, ayçiçeği ve sütte önemli üretim artışları,
önemli ürün artışları olmuştur.
Bakın,
sütte 8,4 milyon tondan, biz, 11,4 milyon tona çıktık. Sağılan
hayvan sayısı aynı, ancak bu hayvanlara verilen yem,
desteklenerek bu yem miktarı arttığı için, daha
iyi bakıldığı için aynı hayvandan daha çok süt
alınmıştır. 3 milyon ton -yaklaşık- sütte,
biz, ilave artış sağlamışız.
Sulama
yatırımlarıyla ilgili -ki, bizim için son derece de
önemlidir- biz, bu sene, "kırsal kalkınma yatırımları"
diye bir destek programı başlattık ve buralarda modern
sulama tekniklerini kullanan vatandaşlarımıza yüzde
75 oranında hibe yoluyla bunların yatırımlarını
belli bir orana kadar biz destekliyoruz. Bu kadar bu işe önem veriyoruz.
Çünkü, Türkiye, bu şekildeki sulama yatırımlarına
önem vermekle, hem topraklarını daha verimli kullanır
hâle geliyor hem de sudan yüzde 90-95 oranında tasarruf sağlıyor.
Biz,
çiftçilerimizin borçlarını, devraldıkları ekonomik
krizin yıkımını onlar üzerinden azaltmak için, çiftçi
borçlarını biz yeniden yapılandırdık. 2.7 milyar
YTL'ydi, yani zamanın parasıyla 2,7 katrilyondu, biz bunun
1,5 milyar YTL'sini sildik, geri kalanını da üç yılda
ödenecek şekilde yapılandırdık. Bu, ne kadardı
biliyor musunuz, kaç tane çiftçiydi? Tam 765 bin tane çiftçiydi, 765
bin ve üreticilerimizin çok büyük bir kısmı buna müracaat
etti, borcunu yapılandırdı. Bir kısmı müracaat
etmedi, yapılandırmadı, ama çok büyük bir kısmı
bundan istifade etti.
Bakın,
tarımsal girdilerde katma değer vergisinin yüksekliğini
biliyorduk, Hükûmetimiz döneminde burada biz indirim sağladık.
Nasıl indirim sağladık? Sertifikalı tohumda -tarımsal
üretimin en önemli materyalidir, genetik materyal- fidanda, hayvancılık
için gerekli olan dondurulmuş hayvan spermasında KDV oranını
yüzde 8'den yüzde 1'e indirdik. Keza, yem şalgamı, hayvan pancarı,
kuru ot, silajlık mısır ve korunga gibi yine bazı
kaba yem maddelerinde de katma değer vergisini yüzde 18'den yüzde
8'e düşürdük.
Kredi
faizlerinin düşürüldüğünü biliyoruz, yüzde 59'dan yüzde
17,5'a düştü, ancak burada çok önemli bir nokta var: Burada kullandırdığımız
kredilerin çok büyük bir kısmına yüzde 25 ile 60 arasında
sübvansiyon uyguluyoruz. Dolayısıyla, pratikte kullandırılan
kredinin çok büyük bir kısmı yüzde 7-13 aralığında
faizle ödenmektedir. Peki, ne kadar? Kredi kullanımının
da mukayesesini yapacağız. 2002 yılında 77 bin tane
çiftçi sadece 227 milyon YTL kredi kullanıyor. 2006 yılının
ilk on bir ayında 268 bin çiftçi 3 milyar 295 milyon YTL kredi kullanıyor.
Bakın, kaç kat? Artış kaç kat? Hem kullanan çiftçi sayısında
hem kullandırılan kredi miktarında. Bu zirai kredidir.
Ayrıca, bakın, bu dönemde 2002 yılına göre kullandırılan
kredi miktarındaki artış 14 kattan daha fazladır.
Toplam tarımsal destekleme miktarı
Bununla ölçülür, ölçü
budur. Devlet, hükûmet, kasasından ne kadar parayı tarımsal
destekleme için kullanıyor? Önemli olan bu. Şimdi, 2002
yılında toplam çiftçiye verilen desteğin tahakkuku 1
milyar 868 milyon YTL'dir. 2006 yılı sonu itibarıyla bu 5
milyar YTL'dir arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Şimdi, burada artış yüzde 267. Şimdi, ben, size söyleyeyim:
Bakın, kümülatif olarak mazottaki artış -ki mazottaki
artış dünyadaki konjonktüre, gelişmelere bağlı
gerçekten astronomik, bu dönemde, düzeylere ulaştı- oradaki
artış bile kümülatif olarak
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Sayın Bakan, yüzde 67'si ÖTV mazotun.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
yüzde 71 iken, bizim verdiğimiz desteğin miktarındaki
artış yüzde 260.
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Yunanistan'da 1 milyon 200 bin lira, Türkiye'de 2
milyon 200 bin lira mazot. Nasıl rekabet edeceksin?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Bakın,
Yunanistan rakamını da yanlış biliyordunuz, demin
bir arkadaşım, çıktı burada, Sayın Soylu, size
doğru rakamları söyledi; onları bir daha, yanlışları
tekrarlamayın artık, öğrenin yani.
Değerli
arkadaşlar, bakın, alan bazlı destekler
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Hangisi doğru? Sizin verdiğiniz cevapta
Avrupa'da 50 sent.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Bizden önce verilen desteklerin tamamı alan bazlı destekler
olarak ödeniyordu, yani doğrudan gelir desteği şeklindeydi,
yüzde 85'i. Bu adaletsizdir; çünkü, toprağın parçası büyük
olan daha çok alıyordu, az olan daha az alıyordu. Biz, bunları,
bu sistemi değiştirdik. Verimliliğe, organik tarıma,
bilgi ve teknoloji kullanımına göre alan bazlı destekleri
farklılaştırdık. Örneğin, doğrudan gelir
desteğini, herkese, taban olarak dekara 10 YTL olarak belirledik;
ama, organik tarım yapıyorsa, buna yüzde 30 dedik sana ilave.
Demin bir arkadaşımız, organik tarımda, işte,
bir şey yapılmadığından, gelişme sağlanmadığından
bahsetti; yüzde 30 ilave veriyoruz.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Kaç kişi organik tarım yapıyor?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Toprağına tahlil yaptırıyorsa, ona göre gübre veriyorsa,
yüzde 10 ilave destek veriyoruz. Eğer, kullandığı
tohum sertifikalı ise, yani, kaliteli tohumluk kullanıyorsa,
ona, yine, dekar başına 5 YTL, 3 YTL -duruma göre, hangi tohumu
kullanıyorsa- veriyoruz. Bu şekilde, önemli şekilde,
biz, destekleri artırdık.
Gübrede
mesela
2000 yılına kadar gübre desteği vardı Türkiye'de;
ama, bu, çiftçilere değil, fabrikalara ve bayiler aracılığıyla
yapılan satışlara veriliyordu. 2001'de de bu tamamen
kaldırılmıştı. Yani, biz iktidara geldiğimizde
gübre desteği diye bir destek söz konusu değildi, yoktu böyle
bir şey. Değerli arkadaşlar, biz, gübre desteğini
de başlattık. 2005 yılında 271 trilyon lira gübre
desteği verdik. 2006 yılı içinde, yine, nisan ayında
363 trilyon lira gübre desteği ödeyeceğiz.
Değerli
arkadaşlar, ülkemizde arz açığı bulunan, stratejik
ürünlerden olan kütlü pamuk, yağlık ayçiçeği, soya fasulyesi,
kanola ve diğer yağlı tohumlar için 2002 yılında
toplam olarak 186 milyon YTL prim ödemesi yapıldı. Bakın,
bizden önceki hükûmetin verdiği değer bu. Yağlı tohumlara
verdiği, Türkiye'nin en stratejik ürün grubu olan yağlı
tohumlara verdiği destek bu, 186 milyon YTL. AK Parti ne yaptı?
2006 yılında 925 milyon YTL yaptı bunu, 925 milyon YTL!
(AK Parti sıralarından alkışlar) 186 milyon YTL'den
925 milyon YTL'ye çıkardık. Böylece, toplu prim ödemelerinde
yaklaşık 5 katlık bir artış sağlandı.
Hayvancılık
Bakın, en önemli konulardan bir tanesi. 83 milyon YTL'dir 2002
yılında hayvancılığa ayrılan, ödenen bütün
para, 83 milyon. 1 Aralık 2006 tarihi itibarıyla, yani on
bir ayda, bizim bu yıl verdiğimiz 678 milyon YTL'dir. Bakın,
83'ten 678'e çıkardık.
Bakın,
yem bitkileri ekiliş alanı -ki, hayvancılığın
en temel sorunlarından bir tanesidir Türkiye'de- 1 milyon 153
bin hektardı, 2002 yılında. Biz, bunu, 1 milyon 707 bin
hektara çıkardık. 39 milyon YTL yem bitkilerine destek veriliyordu.
Biz, bunu, 2006 yılında 380 milyon YTL'ye çıkardık.
Böylece, burada da 10 katlık bir artış sağlandı.
Şimdi,
bunların hepsini bizim milletimizin, çiftçimizin iyi bilmesi
lazım ve bunlara doğru bilgiler verilmesi lazım. Bakın,
sertifikalı
(CHP sıralarından gürültüler)
UFUK
ÖZKAN (Manisa) - Bu çiftçi niye perişan o zaman ya? Bu kadar desteğe
rağmen neden perişan bu çiftçi?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Onlar perişan değil. Belki siz perişan görmek istiyorsunuz
da onun içindir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, narenciyeyi soruyorlar. Bak, telefon
ediyorlar.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Köylü sizi dinliyor!..
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Son üç yılda kooperatiflere cumhuriyet tarihinin en fazla desteği
verildi.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Narenciyeyi lütfen açıklar mısınız.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Bakın, 87 milyon lira kooperatiflere kredi kullandırılmıştı.
Bizim dönemimizde tam 914 kooperatif için 551 milyon YTL kredi kullandırıldı.
Sertifikalı
tohumluk kullanan üreticilere, 2005 yılında, ilk defa
Hükûmetimiz döneminde destekleme uygulanmıştır ve
toplam 18 milyon YTL üreticilerimize sertifikalı tohumluk
desteği sağlanmıştır.
Meyve
fidanı, nohut, kuru fasulye ve mercimekte, 2006 yılında,
yine, bunların tohumlukları da destekleme kapsamına
alınmıştır.
2002
yılında Türkiye'de 80 bin ton sertifikalı tohumluk kullanılıyor.
2006 yılı Kasım sonu itibarıyla yer fıstığı,
kolza ve susam ilavesiyle birlikte bu tam 353 bin tona çıkmıştır
sertifikalı tohumluk kullanımı.
Mera
ıslahına çok önem verdik. 2002 yılında ıslah çalışması
68 bin dekar. 2005 yılında tam 900 bin dekara çıktı,
900 bin dekar mera alanı ıslah edildi. Şimdi, kaç kat artış
var.
Suni
tohumlama 600 bindi. 2002 yılında sadece 600 bindir. 2005
yılında 1 milyon 600 bine çıktı, 18 Aralık 2006
tarihi itibarıyla bu rakam tam 1 milyon 950 bin oldu.
Değerli
arkadaşlar, tabii, vaktim azaldı. Daha benim söyleyeceğim,
inanın çok ama çok bilgi var.
Ben
size sadece şunu söyleyeceğim: Mesela su ürünlerinde,
2002 yılında Türkiye'de toplam 1.275 adet su ürünleri üretim
tesisi var. 2006 yılında bu 1.489'a çıkıyor ve kapasite
50 bin tondan 113 bin tona çıkıyor su ürünleri üretiminde.
Bu kültür balıkçılığından bahsediyoruz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Berekete bak berekete.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
40 trilyon lira da bunlara biz destek ödedik yetiştiricilik
için.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) - Bereket. AK Parti bereketi.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi, toplulaştırma
Mesela, Türkiye tarımının
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, limona ne verdiniz?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Şimdi ciddi şeyler konuşalım arkadaşlar, ciddi
şeyler konuşalım. Temel sorunları biz biliyoruz
ve bu temel sorunları çözüyoruz. El atılmamış konuları,
el atılmamış sorunları çözüyoruz. Bu dönemde çözüldü
bunlar ve bundan sonra da çözülüyor.
Bakın,
en önemli sorunlardan bir tanesi parçalı arazilerin toplulaştırılmasıdır.
Oradaki rakamı söylüyorum size, 2002'den bugüne ne yaptık:
2002'ye kadar 137 bin hektar alanda toplulaştırma çalışması
yapılmış, 2002'ye kadar. Bu miktar Hükûmetimiz döneminde
175 bin hektara çıktı ve şu anda, bu dönemde, Hükûmetimiz
döneminde başlatılmış 322 bin hektar alanda toplulaştırma
çalışması yapılıyor. Hükûmetimiz döneminde
Demin
bir arkadaşım dedi ki, veteriner alınmıyor, teknisyen
alınmıyor vesaire
Doğru değil arkadaşlar.
Ben Tarım Bakanlığında yirmi dört yıl çalıştım.
En son Tarım Bakanlığında toplu alım 1989
yılında yapıldı ve o da, 250-300 kişi alındı.
Sadece, biz, 2006 yılı içerisinde, 4.000 teknik eleman ve
sağlık personeli aldık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Sayın Başkan...
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Geçen sene 1.400 teknik eleman aldık, bu sene 400 aldık ve
yıl başından itibaren 2.500 tane, 2.500 veteriner hekim,
ziraat mühendisi -cumhuriyet tarihinde bir ilktir bu- köylerde çalışıyor,
köylerde. Artık, her köyde, muhakkak surette, bir ziraat mühendisi
veya veteriner hekim devamlı orada çalışacak, devamlı
bulunacak ve bütün köyler bu şekilde bir veteriner hekimle,
bir ziraat mühendisiyle ilişkilendirilmek suretiyle, bunlardan
azami teknik fayda, teknik bilgi sağlanacak. Dolayısıyla,
biz, buna da gerçekten önem verdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, tabii, bizim çok yeni projelerimiz var: Türkiye'de
tarımsal desteklemeleri havza bazlı olarak yeniden yapılandırıyoruz.
Türkiye'de minimum işlemeli tarımsal üretim faaliyetine
başlıyoruz. Türkiye'de tarımsal yayımın özelleştirilmesini
sağlıyoruz. Kırsal kalkınma yatırımlarını
başlattık, TAR-ET Projesi'ni başlattık. TAR-ET Projesi'yle,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde hayvancılık
yapmak üzere vatandaşlarımıza kredi veriyoruz, ayni
kredi veriyoruz, bilgi, eğitim veriyoruz ve bunların yetiştirerek
sağlayacakları, besiye alacakları hayvanları da,
biz, yeniden Tarım Bakanlığına bağladığımız
Et Balık Kurumu kombinalarında kesiyoruz, ilave olarak
da, bu şekilde bundan faydalananlara da ayrıca, biz, prim
ödemesi getiriyoruz.
Bütün
bu ve bunun gibi çok sayıda yeni proje var. Tarımın gerçekte
önemli bir dönüşüm içerisinde olduğunu biz görüyoruz, biliyoruz
ve bunu da, inşallah, yarınlarda Türk çiftçisinin çok daha
iyi bir noktaya gelmesini temin etmek için yapıyoruz.
Ben
vaktimi aşmak istemiyorum.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, vatandaş limon konusunu soruyor.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Esasen, daha ne icraatlar bitti ne projeler bitti.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan, vatandaş limonu soruyor, Bakanın
ağzından duyalım diyor.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) -
Ben, bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Hükûmet
adına ikinci konuşmayı Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Osman Pepe yapacaklardır.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2007 yılı Çevre ve Orman Bakanlığı
bütçesi üzerinde görüşlerimi siz değerli arkadaşlarımla
ve kamuoyuyla paylaşmak için huzurlarınızdayım.
Sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben Çevre ve Orman Bakanlığının
dününü, bugününü ve gelecek vizyonunu burada sizlerle birlikte
değerlendirmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de çevreyle alakalı arşiv taraması
yaptığımız zaman çok sayıda esere, kaynağa
erişme imkânımız yoktur, çünkü, Türkiye, çevre olgusuyla,
çevreyle alakalı hassasiyetlerle çok uzun geçmişi olan bir
dönemde tanışık olmuş değildir. Yani, bu
işin mazisine baktığımız zaman, yirmi-yirmi
beş yıllık bir geçmiş olduğunu görürüz. Ancak,
sevinilecek bir şey var ki, bir değerli arkadaşım buraya
koca bir klasörle çıktı ve dedi ki: "Burada, işte,
şu kadar ay içerisinde, 800 tane çevreyle alakalı haber yer
aldı."
Evet,
Türkiye, müthiş bir değişim ve dönüşüm süreci yaşıyor.
Türkiye, hiçbir dönemde olmadığı kadar çevreyle alakalı
konulara hassasiyet gösteriyor, bunlara medya da yer veriyor. Bu
haberleri kamuoyuna ileten değerli basınımızın
mensuplarını buradan kutluyorum; çünkü, bizim dönemimizde
çevreyle alakalı, gerçekten milat sayılacak işler yapıldı.
Bunu, sadece söz olarak söylemiyorum. Söylediğim şey, fiilen
ve icraatla ortadadır. Ama, yeter ki, bunu görmek için, arzumuz
olsun, bunun için birazcık insafımız olsun.
Değerli
arkadaşlarım, şu kadarını ifade edeyim ki,
ben dört dönem bu Parlamentonun gündemine gele gide, gele gide bitap
düşmüş olan Çevre Kanunu, gerçekten Türkiye'nin çağdaş
bir çevreye sahip olması adına, bizim dönemimizde kanunlaşma
imkân ve fırsatını buldu; bu, AK Parti Hükûmeti adına,
gerçekten övünç duyulacak bir husustur.
13
Mayısta Parlamentomuzda kabul etmiş olduğumuz Çevre
Kanunu sıradan bir kanun olarak algılanmamalıdır.
Çünkü, burada çok köklü bir zihniyet değişimi, çok köklü
bir mantalite değişimi vardır. O da, çevrenin kalitesinin
sürdürülebilirliği, insanlığın ortak geleceği
açısından son derece önemlidir. Yani, sanayileşme
için çevreyi, çevre için sanayileşmeyi birbirine feda etmeyen,
ikisini bir arada götürmeyi, barış içerisinde götürmeyi
becerebilen bir politikayı Hükûmet olarak bu Kanun'la ortaya
koyduk. Bu Kanun'la yapmış olduğumuz değişiklikler
arkasından Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliği
mevzuatının uyumlaştırılması açısından,
mevzuatın yüzde 50'sini Türk mevzuatına uyumlu hâle getirdik.
Türkiye'deki katı atıklardan, atık sulardan, tehlikeli
atıklardan, bunlarla alakalı olarak, bizden önceki hükûmetler
döneminde bu Parlamentonun kürsüsünden hiç tanık olmadığımız
sözler söylenmiş, bu sözlerin arkasında durulmuş, bunlar
alana icraat olarak yansıtılmıştır. Bizden önce,
on beş tane ilin düzenli depolama tesisi vardı. Bütün illerimizde,
ilçelerimizde, beldelerimizde çöpler vahşi bir şekilde
tabiata bırakılıyor, ya denize dökülüyor ya göle dökülüyor
ya ormana dökülüyordu.
Bu
gidişin doğru bir gidiş olmadığını,
sürdürülebilir bir politika olmadığını gördüğümüz
için buna dur dedik. Buna dur dedik ama, bunun gereğini de yaptık.
İktidar ve muhalefet ayrımı yapmadık. Bütün belediyelere
bu konuda, elimizde ne imkân varsa adil bir şekilde bunu sunmaya
çalıştık.
Bakın
bu konuda, Sayın Çakır'ın Edirne'sinden bir örnek vermek
istiyorum: 2005 yılı içerisinde, Edirne'den, evet, 5 tane AK
Parti belediyesine yardım yapılırken, 5 tane de Cumhuriyet
Halk Partili belediyeye yardım yapılmış. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bu, AK Parti Hükûmetinin yönetimdeki
adalet anlayışının
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Normal olan bu değil mi?
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, Bodrum'da sadece Mumcular'a yaptınız,
diğerlerine hiçbir şey yapmadınız.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Biz, illerimizde, ilçelerimizde
yaşayan insanlarımızın seçmiş oldukları
belediye başkanlarının partilerine göre değil
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Ondan sonra, finans müdürünü görevden aldınız,
CHP'li belediyeye para gönderdi diye.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) -
o bölgenin, o yörenin önceliklerine
göre seçimimizi yapıyor, kararımızı veriyor,
bunun da gereğini yerine getiriyoruz.
Elbette
ki, bizim, Ergene Havzası'nda yapmış olduğumuz çalışmalardan
da birkaç örnek vermek istiyorum. Çünkü, Sayın Çakır, Edirne
bölgesinde, Trakya bölgesinde yapılan çalışmalardan
herhangi bir mesafe alınmadığından bahsetti.
Bakın,
Ergene Havzası'nda dere ıslahı çalışmaları:
Bizden önceki dönemde toplam olarak 50 kilometre yapılmışken
bizim dönemimizde bu 150 kilometreye çıkmıştır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu
rakam, bölgeye, bölgenin çevresine, Türkiye'nin çevresine bizim
nasıl bir pozitif yaklaşım içerisinde olduğumuzu
ortaya koyuyor.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Onu Devlet Su İşleri yaptı Sayın Bakan,
siz yapmadınız.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ayrıca, Ergene Nehri'ne
atık su deşarjı yapanlara da çok ciddi bir takip yapıyor
ve gerekli cezai yaptırımları da uyguluyoruz. Biz bir
koalisyon hükûmeti değiliz arkadaşlar, biz tek partili bir
Hükûmetiz.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - O zaman Yatağan termik santralini çöz Sayın
Bakan.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, DSİ'nin de Çevre
Bakanlığının da yapmış olduğu icraatların
tamamı çevrenin ıslah edilmesi, rehabilite edilmesi ve
sağlıklı bir şekilde sürdürülmesine yönelik çalışmalardır.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Yatağan zehir soluyor.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Elbette ki, onları burada
siz değerli arkadaşlarımla paylaşmam gerekir.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Başka ne yaptınız Ergene'de?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ergene Havzası çevre yönetimi
master plan projesi de başlamıştır.
GÜROL
ERGİN (Muğla) - Sayın Bakan, Yatağan'a gelir misiniz
biraz?
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Bir dakika, Ergene'de ne yapmış başka
onu bir dinleyelim.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
çevreyle alakalı, elbette ki, hava, su ve toprak kalitesinin
sürdürülmesi başlı başına bu işin anayasası
hükmündedir. Biz bunun farkındayız.
Elbette
ki, katı atıklarla alakalı, illerimizde düzenli depolamaları
yaparken, burada, siyasi parti ayırımı yapmadan,
eğer önceliği varsa kaynaklarımızı öncelikli
olarak o ile gönderiyoruz, o belediyeye gönderiyoruz.
Yine,
atık sularla alakalı, belediyelerin ve de sanayinin ortak
yapması gereken çalışmalar olduğunu biliyoruz.
Çünkü, biz, 2014 yılına kadar, çevreyle alakalı, takribi
bir 30 milyar euroluk harcama yapılması gerektiğinin
farkındayız. Bu konuyla alakalı olarak bu çalışmayı,
bu yatırımları tek başımıza biz yapacak
değiliz. Bunların üçte 1'ini yerel yönetimler üçte 1'ini sanayi
yapacak, üçte 1'ini de merkezî hükûmet yapacak. Elbette ki, burada,
insanların daha önce hiç ama hiç görmedikleri, ihmal ettikleri,
hatta hiç hesabı sorulmadık bir çevre konusuyla alakalı
o kadar büyük rakamların harcanması, ne belediyeler ne sanayici
için ne de, evet, yönetimler için kolay iş değildir. Çünkü, önce
kaynak bulacaksınız, sonra da bu kaynağı öncelik
sıralamasına göre adil bir şekilde dağıtacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, hava kalitesinin izlenmesi açısından,
biz geldiğimizde, Türkiye'de sadece üç tane ilde hava kalitesini
izleme imkânı vardı. Bu yıl sonundan itibaren seksen bir
ilde hava kalitesini izleme imkânını bulacağız.
Yani, her on beş dakikada bir siz nasıl bir hava soluyorsunuz,
bunu online olarak Bakanlığımızın İnternet
sayfalarından görebileceksiniz. Gizli saklı hiçbir
şey yoktur. Yönetimdeki şeffaflık ilkesi doğrultusunda,
vatandaşlarımızın doğru bilgilendirilmeleri
açısından, evet, soludukları havanın sağlıkları
açısından herhangi bir risk taşıyıp, taşımadıklarını,
evet, vatandaş bir tuşa dokunarak bunu görebiliyor.
Tehlikeli
atıklarla alakalı, beş bölgede organizasyonları,
çalışmaları sürdürüyoruz. Bunlarla alakalı yapmış
olduğumuz tahsisler var. Bu konuyla alakalı şu anda devam
eden inşaatlar var. Kapasite artırımı süren projeler
var.
Çevreyle
alakalı, elbette ki, sizinle bir dört yıllık dönemin bütün
çalışmalarını bu kısacık süre içerisinde
paylaşma imkânım yok. Ancak, şunu ifade etmek istiyorum:
Çevreyle alakalı, her şeyden önce, kaynak bulmak için, Avrupa
Birliğiyle yapmış olduğumuz müzakerelerde, 125
tane öncelikli projemiz, Avrupa Birliği projeleri kapsamına
alınmış ve önümüzdeki süreçte bu projeler inşallah
hayata geçecektir.
Bir
başka husus şudur: Planlı döneme geçtikten 2002 yılına
kadar, ülkemizin sadece yüzde 5'inin planı yapılmışken,
biz bu planı dört yıl içerisinde yüzde 50'ye çıkarttık.
Yani, bütün planların anayasası hükmünde olan çevre düzeni
planlarını yaptık.
Bunu
yapmamızın gayesi şudur: Birinci sınıf tarım
toprakları sanayi tarafından işgal edilmesin, yerleşim
tarafından işgal edilmesin. Hangi bölgede tarım yapılacağını,
hangi bölgede turizm yapılacağını bu planlarla
tadat ediyoruz. Bu planların ışığında 25
binlik, 5 binlik ve binlik planlar yapılacak. Yani, çarpık
kentleşmeye, çarpık sanayileşmeye yapmış olduğumuz
bu çalışmalarla dur diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, ormanla alakalı, ormancılıkla alakalı
Bakanlığımızın yapmış olduğu çalışmalara
birkaç konuyla, birkaç ana başlıkla değinmek istiyorum:
Bizden önceki on yılın ortalama ağaçlandırması
75 bin hektardır. Biz, bu rakamı, değerli arkadaşlar,
2006 yılında 350 bin hektara, 2007 yılında 400 bin
hektara, 2008 yılında 500 bin hektara
Bakın, bu rakamlar
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç ama hiç gerçekleşmiş rakamlar
değil. Gerçekleşme şöyle bir tarafa dursun, bunların
yarısına bile erişilmiş değildir. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Bunlar,
Türkiye'deki çevre politikalarının en güçlü destekleyici
enstrümanı olan ormanın, ormancının olduğunu
biliyoruz. Su kaynaklarının korunması ve sürdürülmesi
açısından orman çok önemli. Hava kalitesinin sürdürülmesi
açısından, küresel ısınmanın önüne geçmek
açısından, erozyonun önüne geçmek açısından, heyelanın
önüne geçmek açısından, köylerdeki ektiğimiz, biçtiğimiz
toprağın verimliliğinin sürdürülmesi açısından
ormancılık son derece önemli. İşte, bunu bildiğimiz
için, hem orman köylüsünün refah düzeyini yükseltmek hem ülkenin
çevre kalitesinin sürdürülebilir olmasını temin etmek
açısından ormancılıkla alakalı yapmış
olduğumuz bu çalışmalar, gerçekten, bizim, AK Parti
hükûmetleri olarak, gururla, iftiharla hayata geçirmekten onur duyduğumuz
işlerdir. Bakın, devlet ormancılığından
millet ormancılığına geçtiğimizi söylediğimiz
zaman, bazı değerli milletvekili arkadaşlarım
bundan yüksünüyorlar.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Niye devlet ormancılığından
millet ormancılığına geçiyorsunuz?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, her şey
milletindir: Devlet de milletindir, orman da milletindir, toprak da
milletindir! (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani,
milletin zenginliğinden, güzelliğinden istifade edemediği
ormanın veyahut da yer altında veyahut da yer üstündeki
zenginliğin ne manası, ne önemi var? Bunları insanımızın
mutluluğu için servete ve zenginliğe dönüştürmek
akıl işidir, bilgi işidir, kararlılık işidir
ve bunları da yapıyoruz.
Bizden
önceki dönem, evet, değerli arkadaşlar, ağaçlandırma
rakamları içerisinde elbette ki erozyonla mücadele çalışması
da var. Erozyonla mücadele çalışmasında hektara 2 bin
tane fidan dikiyorsunuz. Yani, bunu, bir bütün olarak alıp ortaya
koyduğumuz zaman, değerli arkadaşlar, herkesin bundan
iftihar etmesi lazım. Biz, bütün yüreğimizle şuna inanıyoruz
ki: Ülkenin en yoksul kesimleri olan orman köylüsünün ayağa kaldırılması,
sosyal devlet açısından son derece önemlidir. Çünkü, orman
köylüsü, millî gelirin ortalama olarak onda 1'ini alıyor. Bu orman
köylüsüne, bizim, hem Orman Genel Müdürlüğümüz hem Ağaçlandırma
Genel Müdürlüğümüz hem Orköy Genel Müdürlüğümüz marifetiyle
sağlamış olduğumuz kaynaklar 1 milyar YTL'den daha
fazladır. Bu rakamlar, elbette ki yeterli değildir; ama,
biz, bütün imkânlarımızı zorlayarak bu rakamları
daha da yukarı çıkarmak mecburiyetindeyiz, orman köylüsüne,
alternatif geçim kaynakları, alternatif geçim yolları
bulmak mecburiyetindeyiz, bunu da yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, yine, Türkiye'de, baltalık ormanları koruya
tahvil ettik. Bu, gerçekten, popülist düşünen bir hükûmetin yapacak
olduğu bir iş değildi, ama, biz, Türkiye'nin çevre kalitesinin,
orman varlığının kalitesinin son derece önemli
olduğuna inandığımız için bu adımı
atıyoruz. Ama, orman köylümüzün de burada herhangi bir zararı
olmaması için, evet, Genel Müdürlük, genel müdür ve çalışanları,
bütün Bakanlık birimlerindeki arkadaşlarımız,
almış oldukları talimat doğrultusunda, orman köylüsü,
daha önce, yakacak olarak, zatî ihtiyaç olarak ne kadar miktarda
odun alıyorsa, aynı miktarda odunu kendisine vereceğiz.
Ayrıca, sadece bizim Bakanlığımız değil,
il özel idareleri, valilikler marifetiyle, sonra, büyükşehir
belediyelerinin olduğu illerin belediyeleriyle biz, orman
köylüsünün yüzünü ormandan başka geçim alanlarına döndürmek,
çevirmek mecburiyetindeyiz; çünkü, bu, ancak ve ancak ormancılık
kalitesinin sürdürülmesinin temel şartı olduğunu
bildiğimiz için bunu yapıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bir arkadaşım, "Kanal B susturulmak
için
"
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Dedikodu, dedikodu
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - "Kanal B susturulmak
için Patalya Oteli ruhsatı iptal edildi." dedi. Arkadaşlar,
bizim, herhangi bir televizyon veyahut da gazeteyi susturmak gibi
bir niyetimiz olamaz, çünkü, biz Hükûmet olarak, basın özgürlüğünden
yanayız, fikir özgürlüğünden yanayız, düşünce özgürlüğünden
yanayız. Ancak, siz, almış olduğunuz ruhsatı
aşmışsanız, ihlal etmişseniz; siz, üniversite
tesisi diye aldığınız, eğitim yapacağım
diye aldığınız binayı otelcilik ve turizm hizmetinde
kullanıyorsanız, Bakanlık olarak biz ne yapsaydık,
ne yapmamızı istiyorsunuz?
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Kemer Country'yi ne yapıyorsunuz Sayın
Bakan?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar bakın,
yaptığımız şey hukuka uygundur, vicdana da uygundur.
Değerli
arkadaşlar, biz, üç dört yıldan bu tarafa "yeni yıla
ağaç keserek değil, ağaç dikerek girin" kampanyası
yapıyoruz. Buradaki hedefimiz şudur: Türkiye'de orman
sevgisinin, ağaç sevgisinin köklenmesini, milletimiz tarafından
sahiplenilmesini istiyoruz. Bu sene 40 milyon fidan dağıtıyoruz
arkadaşlar. Değerli milletvekilleri, 40 milyon fidanı
vatandaşlarımıza, köy tüzel kişiliklerine, vakıflara,
askerî birliklere dağıtıyoruz. Burada hedefimiz, insanımızın
yüreğindeki fidan sevgisi insan sevgisi kadar güçlü olsun, bunu
arzu ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, biz ormanların etrafındaki tel örgüleri
kaldırdık. Yasakları kaldıran bir Hükûmet olarak,
bakmanın yasak, girmenin yasak, evet, dokunmanın yasak olduğu
ormanı, insanlarımızın ayağına, kent ormanlarıyla
getirdik. Bu, A'dan Z'ye kadar "made in AK Parti"... (AK Parti
sıralarından alkışlar) Evet "made in AK Parti"
patenti taşıyan özgün bir projedir. Bu projeyle, biz, Türkiye
ormanlarını milletimizle kucaklaştırmak istiyoruz.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan bakın, bu Bodrum'un Küsebükü
ormanlarının da katili olacaksınız!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Kentin betonlaşmış
yapısından rahat nefes alabilecek mekânlara insanlarımızın
erişmesi için, bu kent ormanları, arkadaşlar, altmışa
yaklaştı. İnşallah, seksen bir ilin tamamında
kent ormanlarını tamamlayacağız.
Bakın,
bizden önce özel ağaçlandırma, senede sadece 20 bin dönümdü.
Biz bunu 110 bin dönüme çıkardık. Biz bununla şunu yapmak
istiyoruz: Vatandaş eğer bir ağacı dikiyorsa, onun
ne kadar önemli olduğunu, onun hayatı için, onun çocukları
için ne kadar önemli olduğunu, onun hayatı için, onun çocukları
için ne kadar önemli olduğunu bilir.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir arkadaşımız, burada
orman yangınlarıyla alakalı konuşurken
Tabii,
rakamları kendisine göre nereden aldı, kaynağı
neresi bilmiyorum, hani kılavuzu karga olanın varacak olduğu
yer elbette ki düzgün değildir.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Bakan, çok ayıp!
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, Sayın Bakanın verdiği
örneğe bakın!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ama, ben şunu söyleyeyim:
Değerli arkadaşlar, bakın, Kuşadası yangını
550 hektar. Bunlar resmî rakamlar. Milas 2.600 hektar.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - 4.800, Sayın Bakan!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Selçuk 350 hektar!
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Sen Bakandan
iyi mi bileceksin?
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Evet.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Nereden biliyorsun?
Hadi oradan be! Saçmalıyorsun!
BAŞKAN
- Sayın Terzibaşıoğlu, lütfen.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sen gittin mi oraya?
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Gittim gördüm
tabii!
BAŞKAN
- Sayın Üstün.
Arkadaşlar,
Sayın Bakanı dinleyelim. Sayın milletvekilleri, karşılıklı
konuşmayalım.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şu kadarını ifade edeyim: Bakın, bizden önceki on
yılın ortalaması orman yangınlarında 14.500
hektardır. Bizim dönemimizde bu 5 bin hektara, dört yılın
ortalaması 5 bin hektar.
Şimdi,
arkadaşımız bu rakamları kimden aldı bilmem,
ama bizim rakamları örtmek, saklamak gibi bir niyetimiz yok. Geçen
sene 2.750 hektardı. Önceki sene 4.800 hektardı. Daha önceki
sene 6.500 hektardı.
Arkadaşlar,
Türkiye'de güzel şey yapıldığı zaman, bir başarı
ortaya konulduğu zaman, bundan iftihar etmeniz lazım.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Görsek edeceğiz de, göremiyoruz!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, Finlandiya'da bir
üniversite öğretim üyesi bir rapor hazırlıyor. FAO,
Birleşmiş Milletler teşkilatı, diyor ki: "Türkiye,
dünyada en iyi ormancılık yapan on ülkeden birisi. Türkiye
ormanlarını artırıyor."
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Sayın Bakan, geçmişte hizmet verenlere
teşekkür et!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Ee, şimdi, Türkiye ormanlarını
artırdı deyince -bu bizim rakamlarımızda var, bu
bizim belgelerimizde, kayıtlarımızda var, ama- buradan
birileri o kadar üzüntü duyuyor ki. Yani Türkiye büyüyor, birileri
üzülüyor. Türkiye kazanıyor, birileri üzülüyor. Türkiye'nin
ormanları artıyor, birileri üzülüyor.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, dört yaşındaki bir fidan
orman olmaz! Bilmiyorsanız öğrenin!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Arkadaşlar, güzelliklerden
mutluluk duymasını, güzellikleri paylaşmasını,
milletle birlikte mutlu olmasını öğrenin. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Siz buraya bakın. Buna sahip çıkabiliyor
musunuz? Bodrum Kösebükü'ndeki bu alana sahip çıkabiliyor musunuz?
Bu alan kesilecek, otel yapılacak.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakın, bu milletin kürsüsünden, defalarca, çıktım ve
söyledim; televizyonlarda, gazetelerde, evet kamuoyuna ilan ettim:
Bizim dönemimizde, AK Parti döneminde ormanlarda illegal yapılaşma
olmadı, yapmak isteyenlere de müsaade etmedik ve bundan sonra
da etmeyeceğiz arkadaşlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - "Silahlı adamlardan içeriye giremedik"
diye siz söylediniz.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan, başkası
olsa bu kadar konuşturmazsınız.
BAŞKAN
- Hatırlatacağım.
FAHRETTİN
ÜSTÜN (Muğla) - Sayın Bakan, taş ocaklarına, madenlere
gel, oradaki ormanların kesilmesine gel.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakın, Türkiye'deki taş ocaklarıyla
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, Mehdi Bey'e verdiğim süre içinde, aynı
süreyi size de vermiştim. Arkadaşlar ikaz ediyorlar, benim
de haberim olmuyor diye ben de arkadaşlara söyledim.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Beş dakika fazla süre verdiniz.
BAŞKAN
- Size beş dakikalık süre vermiştim, ek iki dakika daha
vereyim ve konuşmanızı lütfen tamamlayınız.
Daha
sonra soru-cevap işlemi olacaktır.
Buyurun
efendim.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
saygıdeğer milletvekillerim; bakın, taş ocakları
ve maden ocaklarıyla alakalı, Bakanlığımız,
Antalya, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, İzmir, Aydın
gibi illerde, her isteyene istediği yerde taş ocağı
açma imkânı vermiyor.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Veriyor
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar,
taş ocağı olmadan olmaz, maden ocağı olmadan
olmaz. Yerin altındaki madenler, bazen evet bozkırda bazen
de ormanın altında oluyor. Ancak, şunu söyleyeyim size:
Bakın, bir arkadaşım hem de orman mühendisi olarak,
6831 sayılı Orman Kanunu'nun 17'nci maddesine göre yapılan
bu tahsislerden sonra buraların yapılaşmaya konu edilemeyeceğini,
buraların üzerine binalar yapılamayacağını,
buraların özel mülkiyete hiçbir zaman söz konusu edilemeyeceğini
bilmesi lazım.
MEHMET
IŞIK (Giresun) - Sayın Bakan, yönetmeliği niye değiştirdiniz?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
bakın, çok rahatlıkla söylüyorum, çok rahatlıkla söylüyorum,
taş ocağı, maden ocağı, maden ruhsatı; bu
konularla alakalı, biz, tek başımıza, Bakanlık
olarak elbette ki işi bitirmiyoruz, bazı illerde, mahalli
il çevre kurulunu da devreye koyuyoruz. Niye? Çünkü, mahallin meselesini,
mahallin problemini bizden daha iyi bilirler diye.
Değerli
arkadaşlar, ben, sözlerimi toparlarken, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımın çevre ve ormancılık politikalarına
yapmış olduğunuz katkıdan dolayı, her birinizi
ayrı ayrı kutluyorum. Türk kamuoyunun da, çevre ve ormancılık
politikalarına, geçmiş dönemlerden çok daha fazla duyarlı
olmasından dolayı teşekkür ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Son
konuşmacı, bütçenin aleyhinde, şahsı adına,
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
Sayın
Öğüt, buyurun.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tarım Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Sarıkamış Harekâtında 90 bin askerimizin
şehit oluşunun 92'nci yıldönümünde, şehit olan askerlerimizi
rahmet ve saygıyla anarak sözüme başlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'de 36.527 köy var. Bu köyün nüfusu, Türkiye'nin
yüzde 35'i civarında, yani, 25 milyon insan yaşıyor köyde.
25 milyon insana, bugüne kadar, altmış yıldan bugüne
kadar, sağ partiler hiçbir şey vermemiş ve köylüyü batırmıştır.
Şimdi anlatacağım rakamlarla, bu, Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidarının da bütçeye ne koyduğunu söyleyeceğim.
Sırayla gidiyoruz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Erzurum-Pasinler'den bir belge geldi,
bunu dağıtacağım size. Toplam borç tutarı 74
milyar, faiz 160 milyar, toplam miktar 234 milyar, yani 74 milyar borç
234 milyar olmuş arkadaşlar. Çiftçi, 234 milyarı
Bırakın çiftçiyi, hangi milletvekili ödeyebilir veya
iş adamı ödeyebilir? Sayın Bakan, lütfen bu belgeyi alsın,
baksın, bir düşünsün, demin konuşan Ağrılı
arkadaşım da düşünsün.
Değerli
arkadaşlar, bütçeden tarıma ne ayrıldı? 2007 bütçesini
yapıyoruz. Bütçeden tarıma 5,3 milyar YTL ayrıldı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 2007 bütçesi 205 milyar YTL'dir. 5,3'ü 205'e
böldüğün zaman tüm tarıma ayrılan destek parası
2,6. Gayrisafi millî hasıla, yani millî ekonomi durumunu ele aldığımız
zaman, gayrisafi millî hasıla 631,4'tür. 5,3'ü 631,4'e böldüğünüz
zaman 0,84, gayrisafi millî hasıladan köylüye, Türkiye'nin üçte
1'ini temsil eden kesime ayrılan para; ama, diğer ülkelerde
yüzde 3, yüzde 4 civarındadır değerli arkadaşlar.
Sayın Tarım Bakanı, burada, ben, bütçemden köylüye
şunu ayırdım desin, kardeşim, biz de eyvallah diyelim.
Değerli
arkadaşlar, burada, Fiskobirlik
Yani siz, bunu nüfusun üçte
1'ini temsil eden 25 milyon insana 2,6'yı çok mu buluyorsunuz? Çok
buluyorsanız bir şey değil. Zaten, Türkiye'de, şu
anda, Ziraat Bankasına, tarım kredi kooperatiflerine
borcu olmayan kişi yok, çiftçi yok.
Değerli
arkadaşlar, narenciyede, bakın, şunu söyleyeyim: Antalya'da
50 milyar olan narenciye bahçesi 25 milyara gidiyor, inmiş. Adana'da
30 milyarlık narenciye bahçesi 15 milyara inmiş, Hatay'da
15 milyarlık 7,5'a
Yani, narenciye çökmüş, bitmiş durumda.
Seracılık,
keza, aynı durumda. Seracılıkta en önemlisi değerli
arkadaşlar, plastikten yüzde 18 KDV alınıyor. Yani, seracılık
yapan adamın, çiftçinin gücü ne ki, yüzde 17, yüzde 18 KDV alıyorsunuz?
Bu, dünyanın hiçbir yerinde yok. Sayın Bakanım, lütfen,
bu KDV'yi yüzde 1'e düşürebiliyorsanız, düşürün; düşüremiyorsanız,
o zaman Bakanlığı bırakın kardeşim, çiftçi
perişan durumda.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir de şunu söyleyeyim: "Seracılık
genelde Ege'de ve Akdeniz'de olur" diyorlar. Hayır, Doğu
Anadolu'da oluyor. Ben Ardahan'da denedim. Vatan Plastik'in sahibine
teşekkür ediyorum, Behruz Vatandost Bey, Danışmanı
Profesör Mustafa Akıllı Bey'i benim yanıma verdi, üç ay
önce Ardahan'a gittik, numune çalışmaları yapıyoruz.
Şu anda, Ardahan'da, çok kaliteli organik sebzecilik ve seracılık
yapılıyor. Onu da Türkiye'ye yayacağız inşallah,
ama, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yayacağız.
CAHİT
CAN (Sinop) - O zaman çok geç kalırsınız Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, arıcılıkla
ilgili
Türkiye'de 70 bin ton bal üretiliyor, ama, en çok arıcılık
yapılan Muğla bölgesi çökmüş durumdadır. Eskiden
Muğla'da ihracat yapan arıcılarımız, hakikaten
perişan bir durumda, hiçbir şekilde balını satamaz
duruma gelmiştir. Kafkas arısı, Muğla'da -rakam veriyorum-
165 milyondan 60 milyona inmiş tenekesi arının.
ORHAN
SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU (Muğla) - Öyle bir
şey yok.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Değerli kardeşim, sen neden bahsediyorsun?
Burada, lütfen, benim zamanımı almayın.
Kafkas
arısı Kars'ta yetişirdi, Kars'ı bitirdiler; sadece,
Türkiye'de, Kafkas arısı Ardahan ve Artvin'de var. Lütfen,
sizden rica ediyorum, Türkiye'nin arıcılık üretim tesisi
olan Ardahan'a araç, gereç ve personel yardımında bulunun,
bu Kafkas arısı cinsini yaşatalım. Çünkü, dünyada
en iyi, en kaliteli balı Kafkas arısı yapıyor.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Tarım Bakanım, lütfen, şunları
not alır mısınız: Türkiye'de 2 milyon 744 bin büyükbaş
hayvan, bugün 1 milyon 590 bine inmiştir. Küçükbaş hayvan, 9
milyon 435'ten 3.500'e inmiştir. Hayvancılık bitmiştir,
çünkü, hayvancılığa göre, hiçbir şekilde çiftçiyi
destekleyecek, hayvancılığı geliştirecek bir
proje yapılmamıştır.
Şimdi,
-burayı lütfen dinleyin- 2010 yılında, araştırmalara
göre, Türkiye'de 97 bin ton et açığı var arkadaşlar.
Türkiye'de 2025 yılında 327 bin ton et açığı olacak.
Türkiye'yi aç bırakıyorsunuz. Yani 25 milyon çiftçi, üreten
bir hâle gelmedi, batan hâle geldi; 25 milyon insan, 72 milyonu besleyemeyecek
duruma getirdiniz.
Değerli
arkadaşlar, çevreye gelince, ben, Sayın Bakandan rica ediyorum.
Şu anda Ankara'da nefes alınmıyor, hava kirliliği
almış başını gitmiş. Geçen hafta Konya'daydım,
Konya'da korkunç bir hava kirliliği var. Düşük oranlı,
yüksek kükürtlü olan kömür, maalesef, Ankara'yı da kirli bir hâle
getirmiştir.
Değerli
arkadaşlar, burada, Ardahan Merkez muhtarları bir yazı
yazdı, "Yaz sezonunun kurak geçmesi ve kış mevsiminin
uzun sürmesi, ağır kış koşulları sebebiyle
çiftçilerimiz büyük sıkıntılar çekmektedir. Hayvanlarını
besleyecek ot, saman ve yemini temin edecek maddi güçleri kalmamıştır.
Hükûmetimizin açıklamış olduğu yem bitkileri ve
doğrudan gelir destekleme paralarının yılbaşından
önce, çiftçilerimize, bir an evvel ödenmesini istiyoruz" dedi.
Biraz önce bir arkadaşımız, Niğde Milletvekili,
"çiftçilere paraları ödendi" dedi. İşte, burada,
faks bugün geldi arkadaşlar. Kimseye para ödenmemiş. Lütfen,
rica ediyorum. Köylü, kurbanını veresiye aldı. Köylü,
borçlu, perişan durumda. Kış şartları
ağır olduğu için, iki ay sonra daha da kötü bir duruma geçecek;
ot, saman 2 fiyatına artıyor. Yem parasını, lütfen,
doğrudan gelir parasını şimdiden ödeyin.
2006
doğrudan destek parası ödendi mi Sayın Bakanım?
Ödenmedi arkadaşlar. 2006 niye ödenmiyor, 2007'ye sarkıyor?
Böyle bir şey olabilir mi! Köylüyü nasıl kalkındırıyorsunuz?
Demin burada konuşuyordunuz, 2006'nın parası 2007'de
ödenecek de, köylü kalkınacak! Lütfen yapmayın bu işleri
arkadaşlar. Bakın, yem bitkileri parası ödenmedi,
doğrudan gelir destek parası ödenmedi. Köylüler kurban kesecek,
para bulunmuyor.
Değerli
arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Ziraat Bankası, finansman
yok diye para vermiyor. Ziraat Bankası, illa da memur kefil isterim
diyor. Köylü, nasıl memur getirip de Ziraat Bankasından
kredi alacak Sayın Bakanım? Lütfen yani, bu Ziraat Bankası
ne iş yapar? Bir talimat verin. Yani, ne memuru istiyor köylüden?
Değerli
arkadaşlar, Tokat'ın Reşadiye ilçesinde -şimdi,
Feramus Şahin arkadaşımız not verdi- yüz yirmi tane
çiftçi, borcundan dolayı icraya verilmiş ve mal beyanı
vermedikleri için hapis cezası çıkmış.
CAHİT
CAN (Sinop) - Niye ödememişler?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Manisa'da sulama elektriği kullanan çiftçilerimizin
ev elektriği kesilmiş ve onlara da ayrı bir ceza uygulanıyor.
Değerli
arkadaşlar, Erzurum öyle, Konya öyle, Sivas öyle, Tokat öyle,
Kars öyle, Ardahan öyle, yani Türkiye böyle. Böyle bir durum olabilir
mi?
Değerli
arkadaşlar, şunu söyleyeyim: Lütfen, bakın, köylümüzün
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Son konuşmacı olduğunuz için size bir dakika da ben ilave
vereyim, lütfen konuşmanızı tamamlayınız,
teşekkür ediniz.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Sayın Başkanım, bakanlara beş
dakika verdiniz.
BAŞKAN
- Bakan değilsiniz ki siz Sayın Öğüt.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - İki dakika da ilave verdiniz, yedi dakika.
Lütfen yani, bunu şey yapmayın bize.
BAŞKAN
- Bakanlara herkes soru sorduğu için, bakanlar onlara cevap
verdi.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Lütfen, benim de kesiyorlar sözümü.
BAŞKAN
- Buyurun, iki dakikalık süreniz başladı.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, kaçak
hayvancılık için kanun teklifi verdim kabul etmediniz; köylünün
doğal afetlerinin karşılanması için kanun teklifi
verdim, kabul etmediniz; kabul etmediğiniz gibi, tarım sigortası
çıkardınız, onu da uygulamıyorsunuz.
Şimdi,
burada, şunu söyleyeyim arkadaşlar: Yüce Mevlana şunu
diyor: "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi
ol." Lütfen, göründüğünüz gibi olun, olduğunuz gibi
olun arkadaşlar.
Köylü,
köylü olalı böyle bir zulüm görmemiştir arkadaşlar,
inanın ciddi diyorum. Tekrar ediyorum, köylü, köylü olalı
böyle bir zulüm görmemiştir.
Ben
şunu söyleyeceğim.
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) - KÖYDES'ten haberin yok mu senin?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - KÖYDES ayrı bir konu.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Nasıl ayrı bir konu?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Ama, insanlar perişan bir durumda.
Ben
şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Ülke bizim. Bu
halk bizi seçti, buraya gönderdi. Bu halk bizden medet bekliyor. Diyor
ki, kardeşim, lütfen, bize, Türkiye Büyük Millet Meclisinden kanun
çıkartın.
Bakın,
seçim meydanlarında, gelir gelmez çiftçilerin faizlerini silip
dört taksite bağlayacağız demediniz mi? Dediniz.
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) - Yapmadık mı?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Bizden önce de Sayın Salih Kapusuz kanun
teklifi vermişti muhalefet döneminde
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) - Yapmadık mı?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Ne yaptınız kardeşim? Demin dedim
MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) - Gelir gelmez yaptık.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Bir dakika
Yaptınız! Okuyorum
Lütfen
Okuyorum: 74 milyar 234 milyar olmuş. İşte belge kardeşim.
Ne yapmışsın? 74 milyar 234 milyar olmuş. (CHP sıralarından
alkışlar) Taksitlendirme yapılmış arkadaşlar.
Bu, taksitlendirme yapılmış. Taksitlendirme yapılmış
bu. Yani, siz neyi yapmışsınız? Lütfen yahu!
Bakın,
2006'da 46 milyar, 2007'de 46 milyar
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, lütfen Genel Kurula teşekkür ediniz.
Buyurun
efendim.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi şunu
söyleyeyim, kısaca şunu söyleyeyim: Bakın, değerli
arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, bakınız, sürenizi ta baştan verdim,
ama
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yorma kendini, anlamıyorlar
zaten, bırak, anlamıyorlar.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Beş dakika süren var.
BAŞKAN
- Hayır, beş dakika süresi falan yok. Lütfen arkadaşlar
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Toparlama diye bir şey yok Sayın Öğüt. Lütfen, istirham
ediyorum
Bakınız, Sayın bakanlar da aynı şekilde
bıraktı. Ben size baştan söyledim, verdim.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Selam verip ineceğim.
BAŞKAN
- Ama başkalarına laf yetiştirmekten kendinizi izah
etmiyorsunuz ki. Çok hızlı konuşunca biz de anlamıyoruz,
millet de anlamıyor.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Selam verip ineceğim.
BAŞKAN
- Neyi selam vereceksin?
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Herkesin Kurban Bayramı'nı ve yılbaşını
kutlayıp ineceğim.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) - Sayın Başkan, selam verip insin.
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, lütfen, teşekkürünüzü alayım.
Bakınız,
teşekkürün dışında bir şey söylerseniz kapatacağım,
bayram dışında.
Buyurun.
YÜCEL
ARTANTAŞ (Iğdır) - Başka arkadaşlar için aynısını
yapmıyorsun.
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben şunu söyleyeceğim:
Bu ülke bizim, bu ülkeyi kalkındırmak için
BAŞKAN
- Sayın Öğüt, lütfen teşekkür eder misiniz!
ENSAR
ÖĞÜT (Devamla) - Tüm vatandaşlarımızın, sizlerin
Kurban Bayramı'nı ve yeni yılınızı kutluyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi,
sorulara geçiyoruz.
Bütün
arkadaşlarımız için bir dakikalık süre, yine, aynen
uygulanacaktır. Mikrofon otomatik kesileceği için
Başkanlığın yapacağı bir işlem yoktur.
Onun için, kusura bakmayın.
İlk
söz, Sayın Ülkü Güney'in.
Sayın
Güney, buyurun efendim.
ÜLKÜ
GÖKALP GÜNEY (Bayburt) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sorum
Sayın Orman Bakanına: Sayın Bakan, son günlerde kamuoyunu
çok yakından ilgilendiren önemli bir sorunun üzerine cesaretle
gittiniz. Orman alanlarındaki kaçak yapılanma sadece Acaristanbul'la
sınırlı mı kalacak, yoksa, bu kaçak yapılanmaların
üzerine aynı kararlılık ve ciddiyetle gidecek misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Arslan, buyurun efendim.
ALİ
ARSLAN (Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim,
aracılığınızla, Sayın Orman Bakanımıza
ve bir de Tarım Bakanımıza sorum olacak.
Biliyorsunuz,
ormanda çok sayıda geçici işçimiz çalışıyor
ve yıllardan beri, bu kardeşlerimizin, bu vatandaşlarımızın
kadrolu yapılması konusunda kendilerine umutlar veriliyor;
ancak, henüz bu konuda bir girişim yapılmış değil.
Geçici orman işçilerinin kadrolu yapılması konusunda
Orman Bakanı olarak bir çalışmanız var mı?
Sayın
Tarım Bakanına sorum: Geçtiğimiz yıl ve bu sene,
Cumhuriyet Halk Partili heyetler olarak narenciye bölgelerine
uzun süren gezilerimiz oldu. Gördüğümüz o ki, her geçen
yıl, narenciye üreticileri, giderek bir yoksullaşma süreci
içine girmişler ve son derece umutsuzlar. Ağaçlarını
sökme niyetindeler, sökenler de var. Siz bu narenciye üreticilerine
ne öneriyorsunuz? Gerçekten
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Ekmekcioğlu, buyurun.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sorum
Sayın Tarım Bakanınadır: Hububat desteklemelerinde
büyük sorunlar yaşanmaktadır. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı çiftçi kayıt ve sistem belgesinde, üretim
için planlanan ve tarım ilçe müdürlüğünce verilen belgede,
çiftçilerimize, 1 dekardan 450 kilogram buğday üretilebilir
denilmektedir. Satılan hububatların, teslim edilen yerlerden
alınan faturalarla belirlenip tarım ilçe müdürlüklerine
onaylatılan belgeler, tarım kredi kooperatiflerince kabul
edilmemektedir. Çiftçilerimize burada denilmektedir ki:
"Siz, çiftçi olarak ancak 1 dekardan 300 kilogram buğday üretebilirsiniz."
Böylece,
çiftçiye verilmiş gibi görülen 3 kuruşluk destek yüzde 35
azalıyor; diğer kesintilerle birlikte, verilen prim 1,5 kuruşa
düşüyor. Aynı Bakanlığa bağlı olan tarım
ilçe müdürlüğü ve tarım kredi arasındaki bu çelişkiyi
nasıl izah edersiniz? 3 kuruşluk desteği 1,5 kuruşa
düşüren AKP iktidarı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bayındır.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sorum
Tarım Bakanına:
Sayın
Bakan, dört yıllık AKP iktidarında, sizin Bakanlığınızda
çiftçi ecel teri döküyor, can çekişiyor. Ben, daha önce kürsülerde
sordum, bulunduğum yerden sorular da sordum, fakat cevap alamadım.
Sayın
Bakan, açık, seçik ve net bir şekilde soruyorum. Sayın
Başbakanla birlikte çıktınız, hububat fiyatlarını
açıklarken, dediniz ki: "Buğdaya 35 kuruş prim, arpaya
25 kuruş prim."
Aradan
bunca zaman geçti. Önümüz Kurban Bayramı. O yoksulluğa terk
ettiğiniz çiftçiler, bu primlerini dört gözle bekliyorlar. Sayın
Bakan, hiç savsaklamadan, çıkın, burada, bu primi ne zaman
ödeyeceğinizi Türk çiftçisine açıklayın diyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Kaptan, buyurun.
OSMAN
KAPTAN (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim
Sayın Orman Bakanı Pepe'ye bir sorum var:
Sayın
Bakan, Anayasa'mıza göre ormanlarımızı ve çevreyi
korumak ve geliştirmek görevinden sorumlusunuz. Ormanlarımızı
ve çevreyi, turizm gerçeğimiz Antalya örneğinde görüldüğü
gibi, Antalya'ya 1.150 taşocağı izni veren Enerji Bakanlığından,
güzelim koylarımıza balık çiftliği izni veren Tarım
Bakanlığından, ormanlarımıza golf alanı
ve otel izni veren Turizm Bakanlığından ve bunların
hepsine ÇED raporu izni veren bizzat kendi Bakanlığınızdan,
yani, Sayın Bakan, ormanı, Orman Bakanlığından
ve diğer bakanlıklardan koruyacak mısınız?
Ya görevinizi yapmayı ya da yapamıyorsanız istifa
etmeyi düşünüyor musunuz?
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Ayıp, çok ayıp!
BAŞKAN
- Sayın Ünlütepe.
HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, delaletinizle
Tarım Bakanına sormak istiyorum:
Çiftçi
ve köylümüz acınacak bir haldedir. Köylünün, ürettiği para
etmiyor, satın aldığına da gücü yetmiyor toprağını
ekecek takati kalmamıştır.
Bir
köyümüzden örnek vermek istiyorum. İl merkezimize 5 kilometre
uzaklıkta Kışlacık köyü Köy Muhtarının bugün
yerel basına çıkan açıklaması aynen şöyle:
"Köyün suyu da yok, sondaj pompasının elektrik ücretini
ödeyemedik, elektriğimizi kestiler, susuz kaldık. Bu köy
sebze ve meyvecilikle uğraşmaktadır."
Soruyorum:
Su temel bir ihtiyaçtır. Köyün, bayram öncesi, suları akacak
mı? Çiftçi, köylü iktidarınızda o kadar fukaralaştı
ki, kullandığı suyun elektrik ücretini ödeyemeyecek
duruma düşmüştür. Bu tablodan memnun musunuz? Köylüyü ve
çiftçiyi canından bezdiren IMF reçetelerini uygulamaya
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Işık.
AHMET
IŞIK (Konya) - Tarım Bakanımıza:
"Tarımda
Dönüşüm Projeleri" olarak adlandırdığınız
projeler nelerdir?
Dört
yıllık süreçte hangi ürünlerde üretim artışı
oluşmuştur?
Çiftçiler
için yapılan iyileştirmeler nelerdir?
Tarımsal
destek ödemelerindeki 2002 ve 2006 ödemeleri ile 2007 ödeneğini
kıyaslar mısınız?
Hangi
tarımsal girdilerde KDV indirimi yapılmıştır?
Kaç
dekar mera ıslah edilmiştir?
Halk
Sağlığı ve gıda güvenliği gereği
2006'daki denetçi sayısı ve denetim sayısı ne olmuştur?
Orman
Bakanımıza:
Türkiye'deki
orman varlığı tam olarak ülkenin yüzde kaçını
kaplamaktadır? Tespitte sıkıntı var mıdır?
Orman
yangınlarıyla ilgili, yıllara yönelik mukayeseli
rakamlar verebilir misiniz? Mücadele yöntemleri geliştirilmiş
midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Melik.
MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Orman Bakanına bir soru yöneltmek istiyorum.
Sayın
Bakan, Urfa Vakfı Ankara Şubesi ve Urfa'nın bütün sivil
toplum örgütlerince sürdürülen Tektek Dağları Millî Park
Projesi çalışmaları Urfa'nın tüm milletvekillerinin
imzasıyla mayıs ayında Bakanlığınıza
sunulmuştu. Yine, 4 Kasım 2006 tarihinde Bakanlığınızdan
ve Harran Üniversitesinden oluşan bir heyet bölgede incelemeler
yapmış ve olumlu bir raporu Bakanlığınıza
yine sunmuştu. Ancak, söz konusu bölgede 54 konutun ihalesi yapılmış,
fakat henüz ihale vizesi verilmemiştir. Tektek Dağları'nın
iskâna açılması, bölgenin doğal ve tarihî yapısının
tahrip olmasına neden olmayacak mıdır?
Bayındırlık
Bakanlığı burayı ihale ederken Bakanlığınızdan
görüş istemiş midir? İstemişse, Bakanlığınızın
yanıtı ne olmuştur?
Söz
konusu alandaki 98 ve 259 no'lu parseller üzerinde ihalesi yapılan
projeyi iptal ettirmeyi düşünüyor musunuz?
Bayındırlık
Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin Urfa Valiliğine
yazı yazarak...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yıldız, buyurun.
MEHMET
KERİM YILDIZ (Ağrı) - Sayın Başkan, sorum Sayın
Tarım Bakanımıza:
Bazı
bölgelerimizde yem bitkisi ve alternatif ürün destekleri ödenmedi,
acaba bu ödemeler ne zaman yapılacak? Bayramdan önce çiftçilerimizi
sevindirmek mümkün olabilecek mi?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Sayın Özcan, buyurun.
OSMAN
ÖZCAN (Antalya) - Ankara'nın kirliliği niçin arttı?
Hangi önlemleri alacaksınız?
Orman
kesim paraları dört yıldır artırılmıyor,
köylülerimiz köle gibi çalıştırılıyor. Bu
orman kesim paralarını ne zaman artıracaksınız?
Atatürk
Orman Çiftliğinde 77 personel 657 sayılı Kanun'a tabidir.
Döner sermayeden bütün birimler pay alırken, bu 77 personel niçin
pay almıyor?
Yunanistan
ve Almanya'da çiftçi mazotu kaç liradır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özcan.
Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çevre ve Orman Bakanı, İzmit Yuvacık Barajı'nın
etrafında çok ciddi yapılaşma oluşmaktadır.
Aynı zamanda bir İzmit milletvekili olarak ne gibi tedbirler
aldınız? Size rağmen bu yapılaşma nasıl
oluştu? Acaba iktidarınızın rantiye alanı
mı burası?
İkinci
sorum: Geçtiğimiz haftalarda, İstanbul'un Beykoz semtindeki
bir orman arazisinde inşa edilen Acarkent'e verilen imar izninin
çok üstünde bir sınırda yapılaşmayı gündeme
getirdiniz. Merakımızı mucip olan şudur: Acarkent
gibi azan bir yapılaşmanın bu ölçüde bir usulsüzlüğünü
neden dört senelik bir Bakanlık icraatından sonra fark ettiniz?
Sayın
Tarım ve Köyişleri Bakanı, 2006 DGD paralarını
ne zaman ödeyeceksiniz?
İkinci
sorum: AB'den kaynaklanan baskılar nedeniyle canlı hayvan
ithalatının açılacağı yönünde çalışmalar
yapıldığı, yurt içi ve yurt dışı firmaların
büyük miktarlarda ithalat için hazırlık yaptıkları
yönünde duyumlar almaktayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Süremiz
dolmuştur.
Soru
soran arkadaşlara katkılarından dolayı teşekkür
ediyorum.
İlk,
Tarım ve Köyişleri Bakanımız cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakanım.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Arslan'ın sorusuyla başlıyorum. Narenciyeyle ilgili
olarak, tabii, kısa, orta ve uzun vadede aldığımız
tedbirler var. Kısa vade içerisinde, özellikle pazar imkânlarını
artırmak, pazarlama imkânını artırmak için, bizim
birtakım ödemelerimiz var, birtakım destekler var. Onun,
izin verirseniz, miktarını söylemeyeyim.
İkincisi,
orta vadede, bizim bu sene başlattığımız
kırsal kalkınma yatırımlarının desteklenmesi
çerçevesinde, özellikle narenciyede de işleme, muhafaza etme,
soğuk hava deposu, ambalajlama tesisi kurulduğu takdirde
kooperatifler, çiftçi şirketleri, üretici örgütleri veya bireyler
tarafından, biz bunları yüzde 50 oranında hibe yoluyla
destekliyoruz. Bu da bizim yine orta vadede düşündüğümüz
bir çözüm önerisi. Ama, esas, kalıcı olarak, uzun vadede narenciye
üretiminin önündeki temel sorun, Türkiye'de üretilen narenciye çeşitlerinin
Ki, toplam 2 milyon 400 bin ton civarında narenciye üretimimiz
var, bunun 800-900 bin tonu ihraç ediliyor, fakat, gerisinin pazarlama
problemi var, çünkü, bunlar piyasanın talebine uygun çeşitler
değil. İşte, piyasanın talebine uygun çeşitlerle
bu narenciye bahçelerinin belirli bir dönem içerisinde -mesela,
her yıl yüzde 20'si olmak üzere- değiştirilmesi amacıyla
biz bir destek programı başlattık. Bunun adına da
"Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi." diyoruz ve bunu
sağlamak maksadıyla da, bu şekilde bahçe tesis edecek
olan vatandaşlarımıza virüsten ari fidan kullandıkları
takdirde, dekar başına 300 YTL, standart, normal fidanla yaptıkları
takdirde de 250 YTL destek veriyoruz. Bu şekilde, Türkiye'de pazar
talebine uygun çeşitlerle mevcut narenciye bahçelerinin belli
bir zaman içerisinde yenilenmesi ve piyasanın talebine uygun
çeşitler yapılması sağlanmış olacaktır.
Bu, köklü bir çözümdür. Eğer, bu, on sene önce, on beş sene önce
yapılmış olsaydı, bugün, kuşkusuz biz bu durumu
yaşamıyor olacaktık. Buradaki meselenin esası,
piyasa talebine uygun çeşitlere sahip olmaktaki sıkıntımız.
Onun için de
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Ürünlerin fiyatları geç kalıyor Sayın
Bakanım.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Ama, bakın, üç tane, size, çözüm saydım. Biri çok kısa
vadede, biri orta vadede, biri uzun vadede. Dolayısıyla,
bunlar daha önceden yapılmış olsa, zaten biz bugüne
gelmiş olmayacaktık. Bu, elbette ki, belli bir süre gerektiriyor.
Sayın
Ekmekcioğlu'nun sorusu vardı. Bu, tarım kredide, fiyatların
450 kilogram yazılmış olanı 300 kilogramdan fazla
kabul etmediği yönünde. Sayın Ekmekcioğlu, önce
şunu söyleyeyim: Tabii, tarım krediler, ilçe tarım müdürlüğünden
gelen ÇKS belgesini esas alırlar
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Almıyorlar efendim, onu söylemeye
çalışıyorum.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Orada bir yanlışlık vardır, özel bir sorun var demektir.
Tamam mı? Onu tabii inceleriz; çünkü, normalde mekanizma o
şekilde.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Almıyorlar
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Çiftçi kayıt sistemi belgesinde de, zaten her bölgede, sulu
alanda veya kuru alandaki üretime göre bir verim limiti vardır.
O verim limiti dikkate alınmak suretiyle belirlenir, ÇKS belgesine
o yazılır ve tarım kredi de bunu kabul eder.
Burada,
muhtemelen, ya bilgide yanlışlık var ya da burada özel
bir sorun var, onu, öncelikle söylemek istiyorum.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Düzeltmeyi düşünüyor musunuz
Sayın Bakan?
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Bayındır'ın sorusu hububat primleriyle ilgili.
17 Aralık tarihinde biz
Tabii, bu arada, soru soran arkadaşların
içeride olmadığını da görüyorum. Bu da sordukları
soruyla ne kadar ilgili olduklarını gösteriyor. Onu da bu
arada belirteyim.
Şimdi,
Sayın Bayındır'ın söylediği hububat primleri
konusu: 17 Aralık tarihinde, biz, sel felaketine maruz kalan
bölgeler başta olmak üzere, onlara biz başladık ödemeye
primleri. Diğerleri de 22 Aralık tarihi itibarıyla,
yani yarın itibarıyla, 121 trilyon ödeme tamamlanmış
olacak.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, buradayım.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Şimdi geldiniz
Şimdi
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hayır efendim. Sayın Bakanım,
yalan söylüyorsunuz!
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde
BAŞKAN
- Sayın Bayındır, lütfen
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde
Demin
burada oturuyordunuz. Ben sizi görmedim, onun için sordum; baktım,
bulamadım sizi, göremedim.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Buradayım.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Kırşehir ilinde de 4.879 çiftçinin müracaatı var. Toplam
4,2 trilyon lira para tutuyor ve bu da, bayramdan önce ödenecektir,
onu da söyleyeyim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
-Sayın Kerim Yıldız'ın
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Ama yeter, bitti, sıra bana
geldi.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Bitti mi?
BAŞKAN
- Süreniz doldu Sayın Bakanım, diğerlerine, isterseniz
yazılı cevap verin Sayın Bakanım.
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Peki, teşekkür ediyorum.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) - Yeter Sayın Bakan, anlayan anlar.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Bakanım.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE (Kocaeli) - Sayın Başkan, Sayın
Vedat Melik
Urfa'daki planladığımız millî parkla
alakalı olarak, Tektek Dağları Millî Parkı'yla alakalı
kurum görüşlerini istedik. Sadece, Millî Savunma Bakanlığı
ve Turizm Bakanlığının görüşü kaldı. Onlar
da geldiği zaman görüşleri ikmal edilecek, Millî
Park'ın, Bakanlar Kurulu kararı için yazısı, inşallah,
yazılacak. Yani, Tektek Dağları Millî Parkı, Urfa'ya
kazandırılacak önemli bir doğal hayat alanı olarak,
koruma alanı olarak düzenlenecektir. Yalnız, Bayındırlık
Bakanlığının yapmış olduğu yapılar
bizim bu düzenlememizden, çalışmamızdan öncedir. Onu
ifade edeyim.
Sayın
Güney, bizim orman alanlarıyla alakalı hassasiyetimiz sadece
İstanbul'daki bir özel ormanla sınırlı değildir.
Türkiye'nin dört bir tarafında, gerek özel orman statüsünde olsun
gerekse devlet ormanı statüsünde olsun bütün ormanlardaki
hassasiyetimiz hem Anayasa'nın hem de yasaların bize vermiş
olduğu sorumluluk doğrultusunda üzerimize düşeni
yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.
Değerli
arkadaşlar "Ormanlarımızı, Turizm, Enerji,
Tarım ve Orman Bakanlığından koruyacak mısınız"
diye bir arkadaşımızın sorusu var.
Arkadaşlar,
eminim ki, bu arkadaşlarımız, rahmetlik Özal'ın,
1980'lerde, Akdeniz ve Ege Bölgesi'nde turizme tahsis etmiş olduğu
orman alanlarını, kesinlikle bu arkadaşım veyahut
da bu arkadaşlarımız tahsis etmezlerdi. O zaman Türkiye'nin
turizmi gelişmezdi. Bugün Türkiye 20 milyar dolar turizm gelirine
sahipse o günkü, evet, rahmetlik Özal'ın ileri görüşlülüğü
ile bu alan, bu çığır açılmıştır ve biz
de o yolu takip ediyoruz. Onu söyleyeyim. Ama, Türkiye'de, maden ruhsatı,
taş ocağı, turizm vesaire, bütün tahsislerin Türk ormanları
içerisindeki topladığı alan binde 1'i bile bulmuyor,
yani, Türkiye'nin ormanlarının tamamının binde
1'ini bile bulmuyor.
Geçici
işçilerle alakalı Sayın Arslan'ın sorusu var.
Değerli
arkadaşlar, bizim Bakanlığımızdaki çalışan
16 bin geçici işçi arkadaşımız, en az beş ay çalıştırılarak
sosyal güvenceden istifade etme imkânları bu şekilde temin
edilmiş oluyor. Geçici işçilerle alakalı, Hükûmetimizin
yapmış olduğu bir çalışma var. Bütün geçici
işçiler hangi haklara sahip olursa, bizim Bakanlığımızdaki
arkadaşlarımız da aynı haklara sahip olacaklardır.
Diğer
sorulara yazılı olarak cevap vereceğim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, soru-cevap işlemleri tamamlanmıştır.
Şimdi,
sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17- TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI
1.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 61.090.240
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 386.700
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 6.454.375.830
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 1.985.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 13.650.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 18.427.230
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
10 Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım
Hizmetleri 59.492.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 6.609.407.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2007 yılı merkezî
yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 6.433.362.976,00
- Toplam Harcama : 6.367.795.222,29
- Ödenek Dışı Harcama : 18.638.391,28
- İptal Edilen Ödenek : 84.206.144,99
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
17.91- TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.682.210
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 433.450
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 38.525.340
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 42.641.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 29.196.914,00
- Toplam Harcama : 16.655.327,12
- Ödenek Dışı Harcama : 176.181,91
- İptal Edilen Ödenek : 12.717.768,79
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 27.569.000,00
- Yılı tahsilatı : 21.214.082,42
BAŞKAN
- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
17.92 - KÖY
HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 348.007.904,00
- Toplam Harcama : 329.990.174,52
- Ödenek Dışı Harcama : 0,75
- İptal Edilen Ödenek : 18.017.730,23
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 2.038.669.000,00
- Yılı tahsilatı : 436.856.076,24
BAŞKAN
- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22 - ÇEVRE
VE ORMAN BAKANLIĞI
1.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 422.241.420
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 266.810
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 700.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 324.000.360
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 221.401.410
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 968.610.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2007 yılı merkezî yönetim
bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 453.010.084,70
- Toplam Harcama : 419.776.430,11
- Ödenek Dışı Harcama : 561.537,18
- İptal Edilen Ödenek : 33.795.191,77
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.030.246,94
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çevre
ve Orman Bakanlığı 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Orman
Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22.91 - ORMAN
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2007 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 4.554.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 93.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 539.953.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 544.600.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 141.621.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 383.800.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 19.140.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 40.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 544.600.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman
Genel Müdürlüğü 2007 yılı merkezî yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir.
Orman
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Orman
Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 381.259.285,00
- Toplam Harcama : 359.640.956,46
- Ödenek Dışı Harcama : 464.680,05
- İptal Edilen Ödenek : 22.083.008,59
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
B
C E T V E L İ
. (YTL)
- Bütçe tahmini : 372.238.000,00
- Yılı tahsilatı : 389.143.297,66
BAŞKAN
- (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Orman
Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı kesinhesabının
bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
22.81 - DEVLET
METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 98.081.780
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
02 Savunma Hizmetleri 173.250
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 500.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
07 Sağlık Hizmetleri 195.290
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
09 Eğitim Hizmetleri 1.106.680
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 100.057.000
BAŞKAN
- Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
BAŞKAN
- (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 Mali Yılı
Kesinhesabı
A
C E T V E L İ
. (YTL)
- Genel Ödenek Toplamı : 79.789.484,05
- Toplam Harcama : 67.532.475,45
- Ödenek Dışı Harcama : 191.697,71
- İptal Edilen Ödenek : 12.448.706,31
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 3.102.255,05
BAŞKAN
- (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2005 mali yılı
kesinhesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.33 - ÖZEL
ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI
1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
A
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 3.849.200
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Çevre Koruma Hizmetleri 21.237.800
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
06 İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri 1.160.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 26.247.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
(B)
cetvelini okutuyorum:
B
C E T V E L İ
KODU Açıklama
(YTL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 1.511.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
04 Alınan Bağış ve
Yardımlar ile Özel Gelirler 20.181.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 1.055.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
TOPLAM 22.747.000
BAŞKAN - Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı
merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2007 yılı bütçeleri
ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2005 mali
yılı kesinhesapları kabul edilmiştir. Hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, programa göre, kuruluşların bütçe ve kesin
hesaplarını sırasıyla görüşmek için 22 Aralık
2006 Cuma günü saat 11.00'de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Sizlere
ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı
geceler diliyorum.
Kapanma Saati:
22.53