DÖNEM: 22 CİLT: 144
YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
49uncu
Birleşim
11 Ocak 2007
Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMA
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman'ın, kadınların
politik yaşama eşit katılımlarının, ülkenin
ilerlemesine, demokratikleşme ve çağdaşlaşma hedeflerine
ulaşmaya ve sürdürülebilir kalkınmaya sağlayacağı
yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Batman Milletvekili Afif Demirkıran'ın, dünyada ve Türkiye'de
yatırım yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişiminin
ve Türkiye'ye daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek için
yatırımcının önündeki engellerin kaldırılması
çalışmalarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 2006 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık
görülen şair ve düşünür Sezai Karakoç'un edebî kişiliğine
ve eserlerine ilişkin gündem dışı konuşması
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri
Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
4.-
15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/1268) (S. Sayısı: 1276)
5.-
Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı:
1041)
V. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, arandığı
iddia edilen YİMPAŞ Yönetim Kurulu Başkanına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/18698)
2.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, Iğdır'da
verimliliği artırmaya yönelik çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali COŞKUN'un cevabı (7/19163)
3.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, TMSF'nin el koyduğu
bir hazır beton şirketinin yönetimine,
TMSF
yönetimindeki Göltaş Enerji AŞ'nin yapmayı planladığı
bir yatırıma,
TMSF'nin
kontrolündeki bazı şirketlere yapılan yönetici atamalarına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER'in cevabı (7/19241, 19242, 19243)
4.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Bursa'daki okulların bazı
sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19320)
5.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, idari kadrolara yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19321)
6.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, statülerine göre personel
sayısına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19322)
7.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Şanlıurfa'da
bir derneğin düzenlediği öğretmenler günü etkinliğine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19325)
8.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Şanlıurfa'da
bir derneğin düzenlediği öğretmenler günü etkinliğine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19327)
9.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, okulların
ısınma sorunlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19632)
10.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, OKS'de bazı tercih formlarının
değiştirildiği iddiasına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19633)
11.-
Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, lise son sınıf
öğrencilerine ek sınav hakkına ve OKS'ye ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19635)
12.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, İzmir'de yaşanan
eğitim sorunlarına ve vekil yöneticilere ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19636)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Bir ila
Üçüncü Oturumlar
Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe'nin, Afyonkarahisar çevre yolu ödeneğinin
artırılarak inşaatın bir an önce tamamlanmasının
bölgedeki trafik kazalarının azaltılmasındaki önemine;
ilde, kara yolları bölge müdürlüğü kurulmasının
yararlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak cevap verdi.
Balıkesir
Milletvekili Turhan Çömez, özellikle Irak'ın kuzeyinde yaşanan son
siyasi gelişmeler ve Türkiye'nin bu konuda izleyeceği tutum,
Karaman
Milletvekili Yüksel Çavuşoğlu, Türkiye ile Suriye arasında
yaşanan gelişmeler ve iş birliği,
Konusunda
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İspanya
Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık
Divanınca uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın Hindistan'a,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Letonya'ya,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305) görüşmeleri,
daha önce geri alınan maddelere ilişkin komisyon raporu henüz
gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin (1/1030)
(S. Sayısı: 904),
3'üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan, Samsun Milletvekili Ahmet Yeni'nin,
15/11/2000 Tarihli ve 4603 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat
Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye
Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/901) (S. Sayısı:
1278) görüşmeleri tamamlanarak, kabul edilip kanunlaştığı
açıklandı.
5'inci
sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilen, 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim
Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78
ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunun (1/1268) (S. Sayısı: 1276) tümü üzerinde bir süre
görüşüldü.
Saat
19.06'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma 19.01'de son verildi.
Nevzat Pakdil
TBMM
Başkanı Vekili
Harun Tüfekci Ahmet
Küçük
Konya
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dördüncü
Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5'inci sırasında
bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderilen, 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un (1/1268) (S. Sayısı: 1276), görüşmelerine devam
olunarak, 2'nci maddesine kadar kabul edildi.
11
Ocak 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.53'te son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Harun Tüfekci Ahmet
Küçük
Konya
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
11 Ocak 2007
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 14.00
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 49'uncu Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Konuşma
süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, ülkemizde kadınların siyasete
katılmalarıyla ilgili söz isteyen İzmir Milletvekili
Canan Arıtman'a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Arıtman, buyurun.
Süreniz
beş dakika.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman'ın, kadınların politik
yaşama eşit katılımlarının, ülkenin ilerlemesine,
demokratikleşme ve çağdaşlaşma hedeflerine
ulaşmaya ve sürdürülebilir kalkınmaya sağlayacağı
yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tüm dünyada yüzyıllar boyu süren, uğrunda can verilen kadın
hakları mücadelesinde ilk talep edilen hak, daima siyasal hak
olmuştur. Yani, kendi geleceğini tayin edebilme, kendi geleceği
üzerinde söz söyleyebilme hakkı. Bu, kadının birincil
insan hakkıdır ve demokrasi talebidir.
Türk
kadını, bugün üyesi olmaya çalıştığı
AB ülkelerinin pek çoğundan önce ve onlara öncülük ederek Atatürk
ve cumhuriyet devrimleri sayesinde 1934'te siyasal haklarını
kazandığında, dünyada sadece 17 ülke kadınının
bu hakkı vardı. Peki, bunca yıl sonra Türk kadını
ülke siyasetinin neresinde? Siyaset biliminde kadının
yerinin göstergesi, parlamentolarındaki kadın oranıdır.
Dünya parlamentoları sıralamasında, ülkemiz, 189 ülke
arasında 160'ıncı sıradadır. Avrupa parlamentolarında
en sondayız. Meclisteki oranımız yüzde 4,4'tür. AKP'de
kadın parlamenter oranı yüzde 3 iken, CHP'de yüzde 7,14'tür.
Seksen altı yıl boyunca ancak 186 kadın milletvekili
seçilebilmiştir, ortalaması yüzde 2'dir. Bu kadınların
yüzde 45'i Cumhuriyet Halk Partisinden seçilmiştir. Cumhuriyet
Senatosuna seçilen kadınların da yüzde 50'si CHP'den seçilmiştir.
Kadın
adayların, listelerde seçilebilecek yerlerde olmaları
çok önemlidir. Kadınların listelerde ilk üç sırada
aday gösterilmesini baz alırsak, son seçimlerde AKP sadece tek
1 kadını aday göstermiştir, CHP ise 7 kadını.
Bu konudaki genel oran yüzde 3,7'dir.
Dünya
parlamentolarında kadın parlamenter oranlarının
en yüksek olduğu bölge Kuzey Avrupa'dır. Genel ortalaması
yüzde 40 olan Kuzey Avrupa ülkelerinden İsveç'te kadın parlamenter
oranı yüzde 45,3'tür. Türk kadınının ilk kez Parlamentoya
girdiği 1934'te oran bizde yüzde 4,6 iken İsveç'te yüzde 5 idi;
bugün bizde yüzde 4,4, İsveç'te yüzde 45,3'tür. En düşük bölgesel
oran ise yüzde 7,7 ile Arap ülkeleridir. Türkiye, Arap ülkelerinin
bile gerisindedir.
Kadın
temsili açısından Batılı ülkelerden çok geri durumda
olan Türkiye, Müslüman ülkeler ve Türki cumhuriyetlerle de mukayese
edildiğinde geri durumdadır. Tunus ve Pakistan'da kadın
parlamenter oranı bizim 5 katımızdır, Afganistan'da
ise 6 katımızdır. Türki cumhuriyetlerin oranı da
bizim en az 4 katımıza çıkmaktadır.
Türk
kadınını 21'inci yüzyılda Türki cumhuriyetlerin,
Müslüman ülkelerin bile gerisine götüren, dünyada en geri durumda
olan Arap ülkelerinin bile gerisinde bırakanların ellerini
vicdanlarına koyma zamanı gelmedi mi dersiniz?
Gelelim
yerel parlamentolara: Durum, kadınlar açısından daha
da içler acısıdır. Belediye başkanlıklarında
binde 5; belediye meclis üyeliklerinde yüzde 2,3; il genel meclisi
üyeliklerinde yüzde 1,7; yerel parlamentoların ortalaması
yüzde 1 olup, bir önceki seçimlere göre kadınlar açısından
bir geriye gidiş söz konusudur. Bu oranla da, Avrupa'da sonuncuyuz.
Son
yerel seçimlerde 3.225 belediye başkanından sadece 18'i
kadındır, çoğu da ancak belde başkanıdır.
Yerel seçimlerin açık ara galibi AKP'den sadece 2 kadın belediye
başkanı seçilebilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisinin
ise 5 kadın belediye başkanı vardır. 81 ilimizin
54'ünün il genel meclisinde hiç kadın üye yoktur. Seçilebilen il
genel meclisi üyesi kadınların partilere göre dağılımında
AKP'de oran sadece yüzde 1,3'tür, CHP'li kadın üyelerin oranı
AKP'nin 3 katıdır. AKP Türkiye ortalaması altında
kalırken, CHP ülke ortalamasının üstündedir. Son yerel
seçimlerde 6 ilimizdeki belediyelerin, ilçeleri dahil hiçbirinde
kadın belediye meclis üyesi seçilmemiştir. Belediye meclis
üyesi seçilebilen kadınların siyasi partilere göre dağılımına
bakarsak, ülke ortalamasının altında kalan AKP'de yüzde
2,1'lik, ortalamanın üstündeki CHP'de ise yüzde 3,5'lik bir oran söz
konusudur.
Sayın
Bakan Nimet Çubukçu, bütçe görüşmelerinde, son seçimlerde kadın
sayısını çok arttırdıklarını,
CHP'den çok ileri olduklarını iddia etmişti.
İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel
Müdürlüğünden alınan bu gerçek rakamları, doğruları
Sayın Bakanın dikkatine sunarım. Bütçe görüşmelerinde
"La Fontaine'den masallar anlatıyorsunuz" dediğimde
ne kadar haklı olduğumun belgeleri, işte devletin bu
rakamlarıdır. O gün gülenler bugün Meclis toplantısına
bile gelememektedirler.
Ülkemiz
siyasetinde kadının yeri bu oranlarla ancak semboliktir.
Nüfusun ve seçmenlerin yarısını oluşturan kadınların
temsil edilmediği, siyasi katılımların ancak göstermelik
olduğu parlamentolarımızla demokrasimiz, kadınsız
demokrasi veya erkek demokrasisi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Konuşmanızı tamamlayınız. Ek sürenizi veriyorum.
Bir dakikalık süre içinde
Buyurun.
CANAT
ARITMAN (Devamla) - Evet.
dolayısıyla,
eksik demokrasi veya bir başka deyişle ayıplı demokrasidir.
Kadının siyasette temsil edilememesi, onların
eğitimden sağlığa, iş yaşamından aile
yaşamına ve şiddete maruz kalmasına kadar bir dizi
ağır sorunlara, eşitsizliğe neden olmaktadır.
Kadınların
politik yaşama eşit katılımı, onların ve
ülkenin ilerlemesinde, demokratikleşme ve çağdaşlaşma
hedeflerine ulaşmada ve sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanmasında anahtar konumdadır. Kadınların
siyasete katılımının önünde bir dizi
aşılması güç engel vardır. Ben de şu anda bir engelle
karşı karşıyayım. Sayın Başkan, ilave
bir dakika daha rica ediyorum. Zaten bu parlamentolarda çok
azız. Bu konuda biraz olumlu bir ayrımcılık rica
ediyorum. İlave bir dakika daha.
Çözüm,
bizden sonra gelip bizi fersah fersah geçen çağdaş, demokratik
ülkelerin uyguladığı yoldur. Bu ülkeler, kadınlar
aleyhine oluşan siyasi temsil eşitsizliğini gidermek
için, kadınlar lehine olumlu ayrımcılık anlamına
gelen cinsiyet kotasını uygulamışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN
ARITMAN (Devamla) - Sadece bir dakika Sayın Başkan
BAŞKAN
- Sayın Arıtman, lütfen konuşmanızı tamamlayın.
Lütfen,
ikinci defa uzatmaya fırsat vermeyelim.
Buyurun.
CANAN
ARITMAN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.
Cinsiyet
kotası, halen dünyada 81 ülkenin yasalarında yer alan evrensel
bir destek politikasıdır. Bizim de cinsiyet kotasını
zorunlu hale getirecek yasal önlemleri bir an önce gerçekleştirmemiz
gerekir.
Kadınların
siyasi temsilde eşitliğini sağlayacak yasal değişikliklerin
yapılması, Cumhuriyet Halk Partisinin Parti Programı'nda
yer almaktadır ve kadınlarımıza verdiğimiz
sözdür. Bu sözümüzü gerçekleştirmek adına, bu dönemde, Anayasa
değişiklikleri çerçevesinde gerekli yasal teklifi yaptık,
ama ne yazık ki AKP tarafından reddedildi. Bunun için kadınlar
sizi affetmeyecektir ve bunu hararetle savunan milletvekilini
de, sanki kadınlara inat kadından sorumlu Bakan yapmanızı
da asla unutmayacaklardır.
AKP'nin
siyasal anlayışında kadınlar her açıdan
aşağılanmakta ve geri götürülmektedir. Aksini iddia
ediyorsanız, kadınların siyasette eşit temsilini
sağlayacak yasal düzenlemeleri getirin, CHP olarak tam destek
vermeye hazırız. Bu işler lafla, niyetle, talimatla
olmaz. Ya yasal düzenlemeleri yaparsınız ya da çağdaş
Türkiye'nin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANAN
ARITMAN (Devamla) -
çağdaş kadın ve erkekleri, gençleri
bunun hesabını sandıkta sizden sorar.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
Efendim,
artık gündem dışını geçti, bir kısım
şeyleri eleştirmeye yönelik hâle geldi.
Teşekkür
ederim.
Evet,
gündem dışı ikinci söz, Türkiye'de doğrudan küresel
sermayenin gelişimiyle ilgili söz isteyen, Batman Milletvekili
Afif Demirkıran'a aittir.
Sayın
Demirkıran, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
2.- Batman
Milletvekili Afif Demirkıran'ın, dünyada ve Türkiye'de yatırım
yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişiminin ve Türkiye'ye
daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek için yatırımcının
önündeki engellerin kaldırılması çalışmalarına
ilişkin gündem dışı konuşması
AFİF
DEMİRKIRAN (Batman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugünkü gündem dışı konuşmamda, dünyada ve Türkiye'de
yatırım yapmakta olan uluslararası sermayenin gelişimini
ve Türkiye'ye daha fazla uluslararası sermaye çekebilmek
için, yatırımcının önündeki engellerin kaldırılmasına
yönelik çalışmalardan kısaca bahsedeceğim. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken, birkaç gün önce
elim trafik kazalarında vefat eden Konya Milletvekilimiz Nezir
Büyükcengiz ve eski bakanlarımızdan Mustafa Taşar'a
Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı
ve sabır diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, uluslararası sermaye
ülkeleri seçer iken, sadece o ülkelerdeki üretim artışını,
istihdam artışını, sermaye eksikliğini gidermekle
kalmamaktadır. Uluslararası rekabet gücü elde eden ülkeleri
bir analiz ettiğimizde, bunların uluslararası sermayeden
çok ciddi şekilde istifade ettiklerini görüyoruz.
Uluslararası
sermaye, teknoloji transferinden yönetim kültürüne, verimlilik
artışından kapasite artışına, üretim ve
pazarlama ağlarına ulaşıma ve ar-ge çalışmalarına
kadar birçok değişik konuda çeşitli ülkelere faydalar
sağlamaktadır. Bu nedenledir ki, sermaye birikimini ve
üretim kapasitesini artırmak isteyen ülkeler, yatırımcının
önündeki engelleri kaldırmak için ciddi bir çaba içindedirler.
Dünyada istikrarlı bir liman ve iyi bir, güvenilir bir yatırım
ortamı arayışında olan yabancı sermaye veya
yeni tabiriyle uluslararası sermaye, özellikle 1990'lı
yıllardan sonra büyük bir artış göstermiştir ve
2000 yılında peak yaparak 1,4 trilyon dolara kadar ulaşmıştır.
Daha sonraki yıllarda, 2001, 2002, 2003 yıllarında düşüşe
geçen uluslararası sermaye, 2003 yılında 550 milyar dolarlara
kadar düşmüş, bilahare 2004'te 700 milyar doların üstüne
çıkarak 2005 yılında 900 milyar doları aşmıştır
ve en fazla yabancı sermaye çeken ülkelere baktığımız
zaman, İngiltere'yi başta görüyoruz 165 milyar dolarla.
İngiltere'yi ABD, Çin ve Fransa izlemektedir. Türkiye 2005
yılında 22'nci sıradaydı, bir önceki yıl 35'inci
sıradaydı ve 2006'da Türkiye'nin çekmiş olduğu yabancı
sermaye miktarı -biraz sonra değineceğim- dikkate
alındığında, henüz uluslararası istatistikler
çıkmadığı için sırasını veremiyorum,
ama, ciddi bir şekilde yukarılara doğru çıktığını
görüyoruz Türkiye'nin.
En
fazla yabancı sermaye ihraç eden, uluslararası sermaye ihraç
eden ülkelere baktığımız zaman, karşımıza
Hollanda çıkıyor, 116 milyar dolarla; bunu Fransa, İngiltere
ve Japonya takip etmektedir ve özellikle Avrupalı ülkelerin
tercih ettiği 7 tane ülkeye baktığımız zaman,
Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya, Endonezya, Meksika ve Türkiye gelmektedir,
ancak, İtalyanlar, Çin'den ve Hindistan'dan da daha fazla Türkiye'yi
tercih etmektedirler. İtalyan sermayesi için, Türkiye birinci
sırada yer almaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde Yabancı
Sermaye Kanunu 1954 yılında çıkarıldı ve Kanun,
esas itibarıyla, o günün şartlarına göre liberal bir
içerikte olduğu hâlde, maalesef -çeşitli sebeplerden dolayı,
gerek ekonomik gerek politik gerek mantalite olarak- 1954'ten 1980
yılına kadar Türkiye'ye gelen yabancı sermaye miktarı
sadece 228 milyon dolar olmuştur. 1980 yılından sonraki
Türk ekonomisindeki bazı yapısal değişiklikler,
dışa açılma sonucunda, belli bir trendle bir artış
söz konusu olmakla beraber, 2002 yılına gelinceye kadar
(1980-2002) yani, AK Parti İktidarına gelinceye kadar, ortalama
500 milyon doları aşmamıştır. Ancak, AK Parti
İktidarıyla beraber Türkiye'nin elde etmiş olduğu
ekonomik ve politik istikrar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Demirkıran, Sayın Arıtman'a verdiğim 2
dakikalık süreyi size bir defada vereyim de bir daha sözünüzü
kesmeyeyim.
Buyurun,
tamamlayın.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - Peki, tamamlamaya çalışacağım
Sayın Başkan.
Türkiye'nin
yakalamış olduğu ekonomik ve politik istikrar ve çeşitli
makroekonomik göstergelerde elde edilmiş olan olumlu neticeler,
büyüme ve enflasyondaki olumlu neticeler, Avrupa Birliğiyle
katılım müzakerelerinin başlaması gibi birçok
değişik etkenler dikkate alındığında, yabancı
sermayenin, uluslararası sermayenin bir cazibe odağı
hâline geldiğini görüyoruz. 2005 yılında 9,8 milyar dolar,
2006 yılında -henüz istatistikler netleşmemekle beraber-
18 milyar dolar civarında bir rakama ulaşmış bulunuyoruz
ve bu da, 18 milyar dolar da gayrisafi millî hasılanın yüzde
4,6'sı civarındadır. 80 öncesi veya bizim iktidarımızdan
önceki yıllara baktığımız zaman gayrisafi
millî hasılanın bindeleri seviyesinde ölçülen uluslararası
sermaye, bugün, artık, yüzde 4-4,6'dır -ki, dünya ortalamasına
yaklaşmaktadır- çok önemli bir gelişmedir. Tabii, bunlar
durup dururken olmuyor. Çeşitli tedbirler sonucu bütün bu uluslararası
sermayenin Türkiye'ye gelişi sağlanabiliyor. Özellikle
yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik
yapılan çalışmalar ve Yatırım Danışma
Konseyi, çeşitli uluslararası büyük firmaların üst
seviye yöneticilerinin yılda bir kere Türkiye'de bir araya gelerek
Türkiye'nin önündeki engellerin aşılmasıyla ilgili
müzakerelerde yapmasıyla oluşan Yatırım Danışma
Konseyi, öte yandan, yine, malumunuz -bu Parlamentodan geçti- bir
Yatırım Promosyon Ajansı kuruldu. İnşallah,
bundan sonra daha fazla da uluslararası sermayeyi çekebilme
imkânımız olabilecek. Yetmiş ülkeyle çifte vergilendirmeyi
önleme anlaşması yapmışız. Yetmiş
beş ülkeyle yatırımların karşılıklı
teşviki ve korunması anlaşması yapmışız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) - Bütün bunlar hem Türkiye'ye gelen sermayeyi
hem Türkiye'den yurt dışına giden sermayenin özendirilmesi
ve belli bir güvenceye kavuşması için alınmış
olan tedbirlerdir.
Yüce
Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
Gündem
dışı üçüncü söz, kültür ve sanat büyük ödülü ve Sezai Karakoç
hakkında söz isteyen Kütahya Milletvekili Alaettin Güven'e
aittir.
Sayın
Güven, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Kütahya
Milletvekili Alaettin Güven'in, Kültür ve Turizm Bakanlığı
tarafından 2006 Yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık
görülen şair ve düşünür Sezai Karakoç'un edebî kişiliğine
ve eserlerine ilişkin gündem dışı konuşması
ALAETTİN
GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından
2006 yılı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görülen
büyük şair ve düşünür Sezai Karakoç hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
Meclisi ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1979 yılından
beri verilmekte olan Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'nün, 2006 yılı,
sahibi şair, düşünür ve sanatçı Sezai Karakoç oldu.
Bakanlığın açıklamasına göre, bu ödül, Türk
kültür ve sanatının gelişmesine, yurt ve dünya çapındaki
çalışmalarıyla kültür ve sanatımızın yücelmesine
katkıda bulunan şahıs, topluluk ve müesseseleri devlet
adına ödüllendirme gayesini taşımaktadır. Bu anlamda,
"Sezai Karakoç, insanda insani duyguların canlı algılar
hâlinde yaşayarak gittiği büyük şiir yatağında
akması, insanlık macerasında, ruhun ve milletimiz
özelinde yüksek bir ifadeye kavuşmuş olan tarihi yeniden
yapılanma fırtınalarını şiirlerinde
yansıtması sebebiyle ödüle layık görüldü. Şiirlerinde
çarpıcı benzetme ve imgelerle, daha önce denenmemiş
sentezlere ulaşan bir sanatçı olarak tanınan Karakoç,
Türk edebiyat dünyasında mümtaz bir yere sahip bulunmaktadır."
ifadeleri bir hakkı teslim ve kadirşinaslığın
özeti olsa gerek.
Karakoç,
1933 Diyarbakır Ergani doğumludur. Nüfus kayıtlarında
adı Ahmet Sezai. Ergani'de ilkokul, Maraş'ta ortaokul, Gaziantep'te
lise öğreniminden sonra Siyasal Bilgiler Maliye Bölümü'nden
1955'te mezun oldu. 1950'li yılların ilk yarısında
Mülkiyede öğrenciyken çıkardığı "Şiir
Sanatı" dergisiyle edebiyat dünyasında adını
duyuran Sezai Karakoç, yine aynı yıllarda yazdığı
"Mona Roza" şiiriyle dikkatleri üzerine çekti.
1960'lı yıllarda "Diriliş" dergisini çıkarmaya
başlayan Sezai Karakoç dergide ve yayınladığı
kitaplarda Doğu medeniyetinin yeniden dirilişini
işledi. O, edebiyatın pek çok türünde yetmişe yakın
eser verdi. Şiirlerinin yanı sıra hikâyeler, piyesler,
düşünce, deneme, inceleme ve günlük yazılar yazdı.
Sezai
Karakoç, modern şiirimizde birçok yönüyle ilktir. Şiirinin
geleneğe bağlanan damarı süreklilik ve içerik planında
çok derindir. Çünkü, şiirimizin evrimi ilk defa onunla ciddi
bir metafizik açılım kazanır ve taa Şeyh Galip'e
bağlanma imkânı bulur. Böylece modern şiirimiz, bir ölçüde
geçmişiyle arasındaki mesafeyi kapamış olur.
Düşünce
dünyasını "diriliş" kavramı üzerinde inşa
eder ve dirilişi bir sevgi devrimi olarak tanımlar. Onun yaklaşımıyla
diriliş, yeniden inanmak, yeniden düşünmek ve yeniden duymaktır.
Başka bir ifadeyle, kendine dönüş ve kendi uygarlığını
diriltmektir. O, şiiri, yaşanmış olandan ve kendi
hayatından süzer. Popülizme ve ideolojik alana kapalı durur.
Şiirle kavga vermez, ama şiiri, kavgasını yüklenir.
Sonuçta insanlığın ortak tecrübesine bağlanabilecek
bir şiiri ortaya koyar.
Bir
yazarımızın belirttiği gibi, Sezai Karakoç'un
şiirlerini hangi dilden okursanız okuyun, özgünlüğünü
yitirmediğini, özünde daima Doğulu bir soluğu sakladığını
göreceksiniz. Onda, Mona Roza'dan Leyla ile Mecnun'a, beşerî
olandan ilahî olana doğru bir eğilim söz konusudur.
Gelenekten
beslenme, bir kültürün statik unsurlarının korunması
değil, dinamik unsurlarının geliştirilmesidir.
Geçmişte yaşanmış tecrübeyi dilde yakalamak ve
oradan günümüze bir açılım sağlamaktır. Ona göre
sanat eseri, yaratışın taklididir, yaratılanın
değil. Bu görüşünü de, sanatçı işi, Tanrı'nın
yaratışını taklide yeltenme cinsinden bir iş
olmakla birlikte onun gibi yoktan var edici değildir elbet
Ona
göre, gelenek, şairin ilk dünyasıdır ve yeteneği
ilk uyandıran, bilinçlendiren, kımıldatan, onu harekete
geçiren tarihî, sosyolojik birikimdir.
Sezai
Karakoç, kültür coğrafyası ve iklimine yabancılaşmamış
saf bir Anadoluludur. Psikolojik yapısının temelinde
Anadolu ikliminin etkileri görülür. Çocukluğu Dicle kıyılarında
geçer, Anadolu'nun yoksul, garip ve hüzünlü havası içinde büyür.
Bununla birlikte, bir İstanbul tutkunu ve İstanbulludur
o. Gözlem ve yorumlarıyla dönemine, kuşağına ve
topyekûn bir tarihe tanıklık eder.
Sezai
Karakoç, baştan sonra özlem dolu bir arayışın insanıdır.
Arayışının inanç, insan ve toplum olmak üzere üç ana
boyutu vardır. Sezai Karakoç, şiiri, düşünce dünyası
ve kişiliğiyle yüzyılımızın bilgesidir.
Tanıklıkları, açtığı ufuklar ve ortaya
koyduğu ürünler daha birçok nesle yol gösterecek özelliktedir.
Bu yüzden Kültür ve Turizm Bakanlığının ödülü yerinde
ve isabetli bir ödüldür. Aslında, Sezai Karakoç, ödülünü okuyucusundan
almış gerçek bir aydın ve sanatçıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Güven, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
ALAETTİN
GÜVEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sonuçta, Sezai Karakoç, son yarım yüzyılın sürekli diri,
anafor güç kaynaklarından birisidir. Hakkında birçok doktora,
yüksek lisans ve akademik çalışma yapılması, bunu
açıkça göstermektedir. İleri sürdüğü düşünceler,
insanı ve insanlığı yüceltmek üzerine bina edilmiştir.
Bu ödüle vesile olan herkesi saygıyla selamlamak gerekir ve
saygıyla selamlıyorum.
Son
olarak, sözlerimi onun bir şiiriyle sizleri baş başa
bırakarak bitirmek istiyorum. O şöyle diyor:
"Sevgili
En
sevgili
Ey
sevgili
Uzatma
dünya sürgünümü benim
Ülkendeki
kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan
bile yükselen bir bahar vardır
Aşk
celladından ne çıkar mademki yar vardır
Yoktan
da vardan da ötede bir Var vardır
Hep
suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O
şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın
kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne
yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün
batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam
külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi
yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların
sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde
sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden
ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En
sevgili
Ey
sevgili" diye bitiriyor.
Ben,
bu münasebetle, tekrar, sizleri saygıyla selamlıyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Güven.
Biz
de büyük şair ve yazar Sezai Karakoç'u tebrik ediyor, kendisine
ödül veren Kültür ve Turizm Bakanlığımıza da teşekkürlerimizi
sunuyoruz.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN
- 1'inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini
erteliyoruz.
2'nci
sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve
Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükûmeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi
Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik
Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması
İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı:
1147)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü
sırada yer alan, 15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu,
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ve Anayasa'nın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/1268) (S. Sayısı: 1276) (x)
BAŞKAN
- Komisyon? Burada.
Hükûmet?
Burada.
2'nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
- Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek.
Sayın
Kepenek, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilat Kanunu'nda değişiklik yapılması konusundaki
teklifin 2'nci maddesi üzerine CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum, yeni dönemde iyi çalışmalar
diliyorum.
Yasa
teklifi, bildiğiniz gibi, 30 Aralık 2005'te 5447 sayılı
Yasa'yla kanunlaştı ve on beş yeni kurulan üniversiteye
rektör atanmasını düzenleyen bir maddedir.
Sözlerime
başlarken, benden önce konuşan iktidar partisi sözcülerinin
kimi görüşlerine değinmek istiyorum. İktidar partisi
sözcüleri önce 1992'deki uygulamayı örnek gösteriyorlar, diyorlar
ki: "1992'de benzer bir uygulamada Hükûmet belli bir tutum izledi,
şimdi neden biz bunu yapamıyoruz?" Şimdi burada
bir önemli nitelik farkı var. 1992'deki uygulamada iktidar ve
muhalefet tam bir görüş birliği içindeydi, uzlaşma
içindeydi. Aynı durum Cumhurbaşkanı için de geçerliydi.
Bir başka şey daha var. O uygulama suimisaldir, yani yanlış
örnektir ve yanlış örnek izlenmek durumunda değildir,
örnek olmaz. İktidar partisi sözcüleri, özellikle Sayın
Bozdağ, Anayasa'dan ve YÖK'ten haklı olarak şikâyet etti.
Değerli
arkadaşlar, 1982 Anayasası'nın demokrasiyle uyuşmayan
ve değiştirilmesi gereken çok maddesi var ve bizim dönemimizde
3'ü bu dönemde olmak üzere, son on yılda 11 kez değiştirilmesine
karşın, 1982 Anayasası'nın nitelikleri baskıcı,
tutucu, yasaklayıcı, demokrasi dışı özellikleri
varlığını, üzülerek söyleyeyim ki, sürdürüyor.
Değerli
arkadaşlar, burada birkaç kez dile getirdik, getirildi. Anayasa
değişikliği için sizin olanağınız var, yeterli
milletvekili sayınız var, ama dokunulmazlıklardan
başlayarak, yargı bağımsızlığından
giderek, bilimsel özerklik, çalışma hakkı, ekonomik ve
sosyal haklar ve benzeri konularda kapsamlı bir Anayasa değişikliğini
gündeme getirmede, üzülerek belirteyim ki, iktidar partisi, maalesef,
Sayın Bozdağ'ın görüşlerinin tersine hiç de başarılı
bir sınav vermedi. Son yılımıza geldik, vermemeyi
de sürdürüyor. 12 Eylülün uygulamalarının üzerindeki
sis perdesinin kaldırılması konusunda, Anayasa'da daha
demokratik açılım yapılması konusunda katılımcı
bir anlayışla siyasi partiler ve seçim yasalarının
yeniden düzenlenmesi konusunda, iktidar, elindeki gücü kullanmıyor,
kullanamıyor. Neden kullanamıyor? Çünkü, iktidar, demokrasi
havarisi olarak iş başına gelen bu parti, üzülerek belirteyim
ki, kendi niteliğinden doğan, kendi yapısından,
düşünce sisteminden doğan başarısızlığın,
tutuculuğun etkisi altında kalıyor. Uzlaşmacı
bir tutum izleyemiyor, cumhuriyetin temel niteliklerini ve değerlerini
koruyarak hak ve özgürlüklerin geliştirilebileceği konusunda
ikircikli davranıyor, laiklik ilkesini benimseyemiyor, kadın-erkek
eşitliğini esas alamıyor ve ekonomide ne kadar liberal,
özgürlükçü, serbest piyasacı görünüyorsa da, siyasette tam
tersine tutucu, bağnaz, demokrasiden uzak bir tutum izliyor.
Bugünkü konuştuğumuz konu, 15 rektör atanması meselesi,
tümüyle bununla ilgilidir. İşin düğümü, Hükûmetin, hak
ve özgürlük, bilim özgürlüğü, akademik özgürlük, üniversite
özerkliği anlayışındaki çağ dışılıktır,
yetersizliktir, ilkelliktir.
(x) 1276 S.Sayılı
Basmayazı 10/1/2007 tarihli 48'inci Birleşim tutanağına
eklidir.
Şimdi,
muhafazakâr demokrat olunmuyor. Demokrat olmanın belli kuralları
var. Maalesef bu fırsat beş yıldır kaçırıldı.
İktidarınız döneminde başka bir şey oldu, değerli
arkadaşlar, toplumun yapısı adım adım bilimsellikten
uzaklaşıyor. Bakın nasıl uzaklaşıyor? Burada
ben çoğu kez dile getirdim, ders kitaplarından özgürlük tablosunun
çıkarılmasına varıncaya kadar, yapılan yeni
düzenlemelere kadar bir çok konuya yeniden değinmeyeceğim,
ama, şunlara, şu noktalara dikkatinizi çekeyim: Kamu ihalelerindeki
teknik şartnameler bilimsel kurallara uygun hazırlanmıyor.
İhaleler için, çevreyi, doğayı, yasaları dikkate
alan düzenlemeler yapılamıyor. Ayrıca, kamu kurumlarının
yayımladığı sayısal veriler, işsizlik, enflasyon
ve benzeri sayılar güvenilir bulunmuyor. Şimdi, kamuoyunun
güvenmediği bir kamu yönetimi yapısı doğuyor.
Bu, çok büyük bir eksikliktir, yanlıştır.
AKP'li
belediyeler, resmen cinsiyet ayırımcılığı
yapıyor kimileri. Bu çerçevede, bakın ne oluyor: Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı, kalkıyor, bugünlerde,
çağımızda, Almanya'dan asfalt dökmek için teknik yardım
talep edecek bir düzeyde olduğumuzu kanıtlıyor. Bu, büyük
bir eksikliktir, yetersizliktir. O öyle yaparken, bir profesör arkadaşımız,
tırnak içinde, trenlerde kıble aramaya kalkıyor.
Şimdi, bu durum neyi gösteriyor? Ha, son bir şey daha söyleyeyim:
Akaryakıt kaçakçılığını önlemek için getirilen
marker olayında da uygulama hiç de başarılı gitmiyor.
Toplum, bütünüyle, bilimsellikten hızla uzaklaştırılıyor.
Gelelim
bu Yasa'ya.
Değerli
arkadaşlar, bu Yasa'nın çektikleri, herhâlde, pişmiş
tavuğun başına gelmedi. Bu Yasa, çok çekti, dört kez gitti,
geldi, ateş topu gibi, Cumhurbaşkanlığı -Meclis-
Anayasa Mahkemesi arasında dolaşıp duruyor. Bu teklifin
çektiklerinin birçok nedeni var. Asıl nedenlere gelmeden
şunu söyleyeyim: Bu Yasa, sanıyorum, gelecek yıllarda,
hukuk fakültelerinde, bu Yasa'yla ilgili görüşmelerimiz, sanıyorum,
hukuk fakültelerinde, yanlış yasa yapmanın, inat etmenin,
ısrar etmenin somut, muhteşem, mücessem, müşahhas, mükemmel
bir örneği olarak okutulacaktır. Bu, hiç de uygun olmayan
bir durumdur. Ayrıca, yanlış yönetimin, kısır,
kötü ve başarısız bir yönetimin, hukuk dışılığın
somut bir sonucudur.
Değerli
arkadaşlar, hayat devam ediyor. Bir yıldır, biz, bu Yasa'yı
bir türlü düzenleyemedik, on beş rektör nasıl atanacak konusunu
çözemedik. Ama, hayat devam ediyor. YÖK bu üniversitelere sahip
çıktı. Bu yeni üniversiteleri kuran asıl üniversitelerin
rektörlerini tedviren atadı. Dün, iktidar partisi sözcüleri
buna itiraz ettiler. Değerli arkadaşlar, kamu bürokrasisinde
dört yüze yakın üst düzey yönetim yeri vekâletle yönetilirken
hiç itiraz etmeyen değerli arkadaşlarım,
kendilerinin kurucu olduğu, yarattığı, oluşumuna
katkı yaptığı üniversitelerin rektörlerinin tedviren,
kısa bir süre için bu görevi yapmalarına neden karşı
çıkıyor, anlaşılır gibi değil ve tam bir
çelişki durumu var.
Ayrıca,
burada, bu kürsüde, kurulan on beş üniversitenin dördünde, o
zaman, bir yıl önce, yeterli öğretim üyesi vardı ve öbür
üniversiteler gibi oralarda seçim yapılsın önerisini ben
buradan yaptım, ama, maalesef, o dört üniversite dışarıda
tutuldu. Peki, ne oldu tutuldu da? Şöyle oldu: Size bir haber vereyim.
Düzce, Ordu, Tekirdağ, Uşak ve bir başka üniversitemiz,
beş üniversitemizde rektörlük seçimleri yapıldı, listeler
Cumhurbaşkanına sunuldu. Bugünlerde bu atamalar gerçekleşecek.
Peki, biz bu kadar birbirimizden habersiz miyiz? Bu teklif buraya
geldiği vakit, bu teklif burada görüşülürken Sayın Bakan,
neden, bu cümleden bu beş üniversiteyi dışarıda
tutalım arkadaşlar diyerek bir uzlaşma, bir iyi niyet
tavrı bile sergileyemiyor?
Değerli
arkadaşlar, bunlar yapılırken, başka bir şey
oluyor. Bu gelişmeler yok sayılıyor ve sonuç, ülkenin
ve toplumun gidişine
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Meclisi yok sayanlar var!
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Çok doğrudur. Yok sayılmayı hak ettiğiniz
zaman, yok sayılırsınız.
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Biz mi?
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Yok sayılmayı hak etmeyeceksiniz.
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Biz mi hak ediyoruz? Meclis mi hak ediyor?
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Yok sayılmayı hak ederseniz, yok sayılırsınız.
Ben,
bu kürsüden
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Türkiye Büyük Millet Meclisi mi hak ediyor?
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Öyle bir şey demedim. Lütfen
BAŞKAN
- Sayın Kepenek konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Umarım, iki dakika hak ettim.
BAŞKAN
- Verdim, buyurun.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, ben, bu kürsüden,
hiçbir zaman YÖK'ün yanlışlarını, eksiklerini savunmadım,
ama, her zaman, YÖK'ün varlığının nedenini ve
başka noktalarının güçlenmesi için Hükûmetin neler yapması
gerektiği konusunda olumlu şeyler söyledim. Ama, bu Hükûmet
hiçbir zaman böyle uzlaşmacı, çözüm arayıcı bir yöne
gitmedi. YÖK'ün son yükseköğretim raporunu da Hükûmetin doğru
dürüst değerlendirdiğini, burada değerlendirdiğini
hiç sanmıyorum. Peki, neden bu böyle oluyor?
MEHMET
S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Değerlendirdik Hocam, konuştuk
burada.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Bu şunun için böyle oluyor: Hükûmet, üniversitelerin
bilimsel ve yönetsel özerkliği kavramını bir türlü içine
sindiremiyor. İşin özü, temeli budur. İkinci bir nokta
var: Hükûmet, bilim dünyasını siyasete bağımlı
kılmak istiyor. Değerli arkadaşlar, bu çok büyük bir
tehlikedir.
MEHMET
S. TEKELİOĞLU (İzmir) - Hocam, sizden bunları beklemezdim.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Devletin görevi, bilimsel araştırma
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN
- Efendim, bitiriyorsunuz da, arkadaşlar, şimdi konuşmaları
önceden
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Teşekkür ederim, bitiriyorum, son cümlem.
BAŞKAN
- Sayın Hocam, Sayın Kepenek, önceden ayarlayınız
ve ona göre yapınız. Yani, her defasında bütün hatiplere
göre bir konuşma üslubu belirlersek olmaz.
Buyurun
efendim, lütfen tamamlayınız.
YAKUP
KEPENEK (Devamla) - Devletin görevi, bilimsel çalışma alanına
saldırmak değil, o alanı her türlü dış etkiden
uzak tutmaktır; dinsel, siyasal, ekonomik çıkar ve başka
etkilerden uzak tutmaktır. Üzülerek belirteyim ki, bu Hükûmetin
gündeminde böyle bir şey yoktur ve bilim alanına, bilimsel
araştırma alanına saldırılmaktadır. Bu,
yanlış bir gidiştir, yanlış bir süreçtir. Bunun
düzeltilmesini diliyorum ve bu anlayışla toplumumuzun
gelişmesine, bilim dünyasına ve üniversitelere zarar
vermeyecek açılımların yapılması umuduyla
ve dileğiyle hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum.
Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Anavatan
Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun
Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel hepinizi sevgi ve saygıyla selamlarım.
Aşağı
yukarı bu Kanun ne zaman kanunlaştı? 30/12/2005'te Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kanunlaştı. 9/1/2006'da Cumhurbaşkanınca
veto gördü, Meclise gönderildi, 1/3/2006'da görüşülerek Mecliste
aynen kabul edildi. Neden Cumhurbaşkanı veto etti? Bir eksiği
var diye veto etti. Buraya geldiğinde, niçin burada bu eksikler
tamamlanmadan tekrar aynen geri gönderildi? Sonra, Sayın Cumhurbaşkanı
ve siyasî partiler Anayasa Mahkemesine müracaat etti, Anayasa Mahkemesi tekrar iptal etti.
Şimdi
bir kanun üç defa veto yiyor. Bugün burada hiçbir değişikliğe
uğramadan aynen geri gönderiliyor. Bu Mecliste, hep, bu kürsüye
çıktığımda söylemiyor muyum, bir konsensüs yaratılsın,
eksikleri hep birlikte görelim, "Ben yaptım olur" demeden
yapılsa idi
On beş tane üniversite şu anda rektörünü
bekliyor, kaç aydır sürüncemede.
Evet,
dün, iktidara mensup milletvekili arkadaşım Hasan Aydın
Bey dedi ki: "Ben, Giresun'da caddelerde yürürken 'bu Üniversite
Kanunu niye çıkmadı?' diyorlar, ben de söylüyorum, engelleyenler
var diyorum. Onlar sandıkta görürler gününü dedim" dedi.
Hakikaten doğru, engelleyenler var, ama bir yanlışlık
var, engelleyen iktidar. Doğru, bu Yasa'nın bugüne kadar
çıkmamasının tek sebebi iktidardır arkadaşlarım.
Eğer iktidar, bir rektör seçimini kısa bir zamana, bir ay gibi
bir zamana yaymasaydı, bugün, YÖK Yasası'ndaki görülen gibi
hareket etseydi, bugünkü YÖK Yasası'na göre hareket etseydi,
çoktan bu üniversitelerin rektörleri atanmamış mı olacaktı?
Çoktan atanmış olacaktı, bu kadar kadrosu beklemeyecekti,
bu kadar insan mağdur olmayacaktı diye düşünüyorum.
Kim
olursa olsun doğruyu bulmak, doğruyu söylemek benim vazifem.
Ben buraya çıkıp da, iktidarı kötülemekle hiçbir
şey kazanmam. Şunu bilirim: Hiçbir kimseyi ayaklar altına
alarak bir kimse yükselemez, bunu ben yapmam, ama doğruyu söyleyeceğim.
Doğru bir tanedir, doğru on tane değildir.
Sayın
Bakan, çok ince ve zarif olduğunuzu biliyorum, ama bu Kanun'da
bu kadar diretmeseydiniz, "illa da benim dediğim olur"
demeseydiniz, ne olurdu kanunların dediği olduğunu
kabul etseydik, Anayasa'nın dediğini kabul etseydik daha
güzel değil miydi? Ne kazanacağız söyler misiniz burada?
Ne olur? Neden bu bir aya sıkıştırıp da rektör
seçme şeyini, seçilmediğinde, illa Millî Eğitim Bakanı
olarak ben atayayım demenizdeki sebebe ne lüzum var buna? YÖK
atasın, ne olur, bugüne kadar atamış. 80'e yakın üniversite
rektörleri bugün vazifesini yapmıyor mu? Eksik mi yapıyor?
İlla iktidar tarafından atanan bir rektör mü olması lazım?
Ayrıca,
şunu söylüyorum: Geliniz, iktidardaki arkadaşlarıma
söylüyorum, kurum ve kuruluşlarla lütfen kavga etmeyiniz. Bu
kurum ve kuruluşlarla kavga ederek hiçbir yere varamayız,
varamazsınız. Onun için, bugün YÖK, yarın Anayasa, yarın
başka bir yer, yarın başka bir kurum
İktidarın
görevi, kurum ve kuruluşları koordine etmektir, onların
koordineli bir şekilde çalışmasını temin etmektir.
İktidarın görevi, kurum ve kuruluşlarla kavga etmek
değildir.
Sevgili
arkadaşlarım, yanlışım varsa söyleyin, lütfen
çıkın buraya söyleyin, ama, ben, bugüne kadar bu ülkede
otuz küsur sene de yöneticilik yaptım, her iktidarla çalıştım,
ama nedense bu iktidarlar, bugüne göre değil dün de öyleydi,
ama, bugün biraz daha fazlalaştı, benden olmayan adama yaşama
hakkı yok. Şık değil bu. Şık değil ve yanlıştır.
Ülkenin temel kurum ve kuruluşları hepimize lazım,
70 milyon insana lazım, bugün de lazım, gelecekte de lazım;
onlar bizim temel taşlarımızdır.
Yani,
ne olur 14 çoğunluk olsaydı da, dörtte 3 değil, 16 olacağına,
14 olup 7'yle toplansaydı, şimdi 8'le toplandı, toplansın
değil. Ne fark eder? Sana ne, neyle toplanırsa toplansın,
sen adamın kanununu çıkar. Sen adama bilimsel öğretim
yapabilmesi için kadroyu çıkar, kadrolarını ver,
özerkliğini ver, eğitim özerkliğini ver. Personel
alıp çıkarmalarda, onlara, eğitim yaptırmakta, yetiştirmekteki
yetkiyi ver. Orada karış işte, orada ilim yapan adamaların
kadrolarını ver. Ne kadar kadro eksikse onları verelim.
Amerika'da
bugün 3 bin tane üniversite var derken, bizde daha 80'i bulamadığımız
bir yerde sayıyı, bunu 100'e, 150'ye çıkarsak, ama onların
işine karışmadan, bilimsel özgürlüğünü kısıtlamadan,
maddi özerkliğini kısıtlamadan gerekli mali yardımını
versek, bilimsel özerkliğini versek, onlara kadrolarını
versek, işte, o zaman, Millî Eğitim Bakanı, ben bakanım
diye, çok daha rahat, çok daha huzurlu, göğüs gererek ortalıkta
daha iyi dolaşır diye düşünüyorum. Ben öyle düşünüyorum,
ama benim de yanlışım olabilir, ama bunun yanlış
olduğunu zannetmiyorum. Bir ülkenin gelişmişliği,
o ülkenin eğitimiyle ölçülür, eğitim seviyesiyle ölçülür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kurtulmuşoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Bir ülkenin geri kalmışlığı,
eğitimsizliğiyle ölçülür. İşte eğer biz bu bilim
ve irfan yuvalarını engeller isek, işte biz hiçbir zaman
çağın gereklerine uyamayız, çağı yakalayamayız.
Yakalamadığımızda da böyle her şeyimizle
dışa bağımlı kalırız. Bir ülkenin
dışa bağımlılığı
Sadece siyasi
bağımsızlığı yetmez diyor Yüce Atatürk,
ekonomik bağımsızlığın da olması lazım
diyor. Ne zaman demiş ta bunu? 1923'lerde. Ya biz oradan beri ne
yaptık bu ülkede? Hep geriye gittik. Niye? Böyle yanlış
yapmalardan.
Ben,
iktidara tekrar buradan bir uyarıda bulunuyorum: Kurum ve kuruluşlarla
kavga etmek hiç kimseye iyilik getirmez.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Devamla) - Hepinize, iyi olabilmesi
için, ülkenin mutluluğu hepimizin mutluluğu, ülkemizin
bağımsızlığı hepimizin mutluluğu,
ülkemizin geleceği hepimizin geleceği.
Ben
sabrınıza teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Şahsı
adına, Kastamonu Milletvekili Sinan Özkan.
Sayın
Özkan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SİNAN
ÖZKAN (Kastamonu) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere Parlamentomuza
iade edilen 5556 sayılı Kanun'un 2'nci maddesi üzerinde
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin
bildiği gibi, 30/12/2005 tarihinde 5447 sayılı Kanunla
15 ilde 15 yeni üniversite kuruldu. Buna dair Hükûmetimizin tasarısı, bu Parlamentoda,
22'nci Parlamentoda kabul edildi ve ülkemizin hayrına bir icraat
gerçekleştirilmiş oldu. Bu üniversitelerin kurulmasıyla
ülkemizin ve özellikle bu üniversitelerin kurulduğu 15 ilin
sosyal, kültürel ve ekonomik yönden kalkınması yolunda
önemli bir adım atılmış oldu.
Bu
illerimiz, yıllardır hasretini çektikleri, hayalini kurdukları
üniversitelerine kavuşmanın sevinciyle bir bayram
coşkusu yaşamaya başladı. Ne var ki, bu sevinç ve
coşku kısa bir süre sonra yerini endişeye bıraktı.
Bunun nedeni, hepinizin bildiği gibi, Kanun'un kurucu rektörlerin
atanması usulünü belirleyen geçici 1'inci maddesinin Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmesi ve
Anayasa Mahkemesinin, maddeyi "Yükseköğretim Kurulunun
atama süreci dışında tutulması" gerekçesiyle
iptal etmesiydi.
İşte,
Türkiye Büyük Millet Meclisi de, bu iptal kararı üzerine, geçici
1'inci maddeyi, karar gerekçesinde belirtilen eksikliği gidererek
yeniden düzenlemiş ve kabul etmiştir. Yani, Yükseköğretim
Genel Kurulu da kurucu rektörlerin atama sürecinde rol almıştır.
Buna
göre, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir ay
içerisinde, Yükseköğretim Genel Kurulu, üye tamsayısının
3/4 çoğunluğuyla 6 profesör rektör adayı belirleyecek,
Millî Eğitim Bakanı on beş gün içinde bu 6 adaydan 3'ünü seçip
Cumhurbaşkanına sunacak ve rektör Cumhurbaşkanınca
bu 3 aday içinden atanacaktır. Şayet, YÖK Genel Kurulu bir ay
içinde 6 adayı belirlenen usulle seçemezse, Millî Eğitim Bakanı
doğrudan 3 adayın ismini Cumhurbaşkanına sunacaktır.
İşte,
bu düzenlemeyi de tekrar görüşülmek üzere Parlamentoya iade
eden Sayın Cumhurbaşkanının itirazı bu noktada
olmaktadır. Ancak, bu itiraz tamamen sübjektif, tahmine dayanan
bir yargıyla yapılmıştır. Zira, YÖK Genel Kurulu
belirlenen çoğunlukla 6 adayı bir aylık sürede seçemez
ve yetki doğrudan Millî Eğitim Bakanına geçer, Yükseköğretim
Kurulu devre dışı kalır düşüncesi tamamen
tahmine dayalı bir düşüncedir.
İkinci
olarak: Değerli milletvekilleri, bu düzenleme yasama organının
takdir yetkisinde olan bir düzenlemedir. Zira, Anayasa, rektörlerin
atanmasıyla ilgili sadece "Cumhurbaşkanınca atanacağı"
amir hükmünü getirmiş, seçim usulünün kanunla, yasa koyucu tarafından
belirleneceğini ifade etmiştir. Yasa koyucu da, Anayasa
Mahkemesinin eksik gördüğü hususu da gidererek düzenlemeyi
yapmış, yani, Anayasa'nın tanıdığı
yetkiyi kullanmıştır. Dolayısıyla, Sayın
Cumhurbaşkanının tahmine dayalı düşüncelerle
ve zorlayıcı yorumlarla yasama organının yetki
alanını belirleme ya da daraltma gibi bir hakkı ve yetkisi
kesinlikle yoktur.
Bir
diğer husus, Sayın Cumhurbaşkanı, geri gönderme
tezkeresinde, kurucu rektörlerin belirlenmesi yetkisinin siyasal
iktidarın tercih ve takdirine bırakıldığını
ifade ederek, düzenlemeye itiraz etmektedir. Ancak, baktığımızda,
Anayasa koyucu, yükseköğretim üst kuruluşlarını
düzenlediği 131'inci maddede, Yükseköğretim Kurulu üyelerinin
seçiminde siyasal iktidara, Bakanlar Kuruluna açık yetki tanımıştır.
Yani, Anayasa bütün olarak değerlendirildiğinde görülecektir
ki, Anayasa koyucu siyasi iradeyi üniversitelerin yönetiminde
hiçbir şekilde söz sahibi olmaması gereken bir organ olarak
görmemiştir. Anayasa, bu yönüyle, demokrasi, üniversite özerkliği
yönünden eleştirilebilir. Ancak, beğenelim, beğenmeyelim,
yürürlükteki mevcut Anayasa'nın getirdiği düzenleme budur.
Dolayısıyla, Sayın Cumhurbaşkanının
"rektörlerin belirlenmesinde siyasal iktidarın takdiri
ve tercihinin olması Anayasa'ya aykırıdır"
itirazı hiçbir şekilde Anayasa koyucunun iradesine uygun
düşmemektedir. Kaldı ki, uygulamalara baktığımızda
da, teoride tarafsız Cumhurbaşkanının, yüksek yargı
organlarına ve anayasal bazı kurumlara Anayasa'nın
kendisine yüklediği sorumluluk çerçevesinde yapması gereken
atamalarda, zaman zaman, maalesef, siyasi tercihler yaptığına
da şahit olduk. Yani, siyasal iktidarın yaptığı
atamalar mutlaka taraflı olur, liyakat ilkesi göz ardı edilir,
ama, siyasal iktidarın da katkısıyla seçilen Yükseköğretim
Kurulunun ya da bizzat siyasal bir organ tarafından...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Özkan.
SİNAN
ÖZKAN (Devamla) - ...yani, Parlamento tarafından seçilen Cumhurbaşkanının
yaptığı atamalar tarafsız, liyakat esasına
göre olur düşüncesi ve anlayışı, uygulamalarla
çok fazla örtüşmemektedir.
Netice
itibarıyla, bugün, burada görüştüğümüz bu Kanun'a getirilen
itirazlar doğru değildir. Anayasa bütün hâlinde değerlendirildiğinde,
düzenlemenin Anayasa ile çelişir bir tarafı yoktur diye
düşünüyorum.
Tekrar,
AK Parti İktidarı döneminde kurulan bu üniversitelerimizin,
illerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Faruk Ünsal. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Ünsal, buyurun.
AHMET
FARUK ÜNSAL (Adıyaman) - Sayın Başkanım, değerli
arkadaşlar; yeni kurulmakta olan üniversitelerin kurucu rektörlerinin
nasıl atanacağına ilişkin prosedürü belirlemek
üzere yazılmış olan bir kanun metninin ilgili maddesinde,
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçmiş
Kurban Bayramı'nın ve yeni yılın hayırlara vesile
olmasını ve bütün insanlığa hayır getirmesini
temenni ediyorum.
Bu
arada, çok değerli, kıymetli milletvekili arkadaşımız,
Konya Milletvekilimiz Nezir Bey'i ve Mustafa Taşar Bey'i ve bayramda
hayatını kaybeden diğer vatandaşlarımızı
ve ayrıca, geçtiğimiz gün Kuzey Irak'ta, uçak kazasında
hayatını kaybeden vatandaşlarımızı rahmetle
anıyorum ve ailelerine başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu Kanun, benden önceki konuşmacıların
da defalarca ifade ettiği gibi, dördüncü kez Meclisin gündemine
gelmekte. Şimdi, tabii, kısa bir özet yapmak gerekir ise
tıpkı, 1992'de, o günkü Hükûmetin 22 üniversite kurmak üzere
Meclise getirmiş olduğu yasada, rektörün nasıl atanacağına,
kurucu rektörlerin nasıl atanacağına ilişkin prosedürün
aynısını, bugünkü Hükûmet de, 2005 yılının
on ikinci ayında çıkartmış olduğu yasada, aynısıyla
belirtmiş idi. Yani, bakın, ben şimdi 1992'de Meclisin kabul
ettiği, Cumhurbaşkanının, o günkü Cumhurbaşkanının
kabul ettiği yasa metnini okuyorum, diyor ki burada: "Kurulacak
olan üniversitelerin kurucu rektörlerini on beş gün içerisinde
iki yıllığına olmak üzere Millî Eğitim Bakanı
ve Başbakan teklif eder ve Sayın Cumhurbaşkanı bunlardan
birini atayarak göreve getirir."
Şimdi
değerli arkadaşlar, tabii ki, Anayasa Mahkemesinin kararını
şu anda tartışmanın pratik hiçbir yararı yok.
Sonuç itibarıyla, Anayasa Mahkemesinin bir kararı var ve
bu kararına dayalı olarak da Hükûmet, bir uzlaşı
metni getirmek suretiyle, rektör atamasında YÖK kurulunun da
devreye girmesini sağlayacak bir düzenleme getirdi.
Şimdi,
Sayın Cumhurbaşkanımız, bizim, şu anda üzerinde
konuştuğumuz ve ikinci defa konuşmakta olduğumuz
bu düzenlemeyi de doğrusu Anayasa'ya aykırı bulduğunu
ifade ederek, 130'uncu ve 131'inci maddesine aykırı bulduğunu
ifade ederek, bunu da, tekrar, bir kez daha, Meclise, görüşülmek
üzere gönderdi.
Şimdi,
tabii ki, bu ikinci, şu anda görüşmekte olduğumuz metinde
ortaya konulan prosedür, YÖK Genel Kurulunun tespit edeceği 6
isimden 3'ü Sayın Millî Eğitim Bakanımızca seçilecek
ve bu 3'ten 1 tanesi de gene Sayın Cumhurbaşkanınca
atanmak suretiyle kurucu rektör olacak.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımız,
tabii, kendisi de aslen bir siyasi kurul olan Meclis tarafından
seçilmiş ve seçimi de bir siyasi tasarruf olan, seçiminin kendisi
de siyasi bir tercih olan bir cumhuriyet, en üst cumhuriyet görevlisidir.
O bakımdan, gerek bu yasaya gerekse daha önce Hükûmetin çıkartmış
olduğu yasalarda, müteaddit defalar, siyasi iradenin yer
alıyor olmuş olmasını bir kabahat gibi göstermiş
olmasını, gerçekten, kendi konumuyla, kendi seçimiyle
izahı gayri kabili mümkün olan, ontolojik olarak tenakuz arz
eden bir durum olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum. O bakımdan,
mutlaka, siyaset, nasıl, cumhurbaşkanını da seçmeye
muktedir ise siyaset Türkiye'de bütün işleri nasıl tedvir
edecek ise bu işleri de öyle yapacaktır. Kaldı ki, bizim
yaptığımız iş 1992'de yapılandan farklı
değil.
Ben,
ayrıca, burada, kendisi de bir profesör olan, benden önce Cumhuriyet
Halk Partisi adına konuşan Yakup Bey'i de ciddi anlamda hayretle
izlediğimi ifade etmek istiyorum. Şimdi, düşünebiliyor
musunuz, 1992 yılında çıkartılan kanun maddesinin
aynısını 2005'te biz çıkartıyoruz; ama, Sayın
Kepenek diyor ki: "1992'de çıkartılan kanun metni Anayasaya
aykırı değildi. Çünkü, muhalefet ve iktidar, bu konuda
uzlaşı içerisindeydi."
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET
FARUK ÜNSAL (Devamla) - Sayın Başkan, bitiriyorum, müsaadenizle.
BAŞKAN
- Sayın Ünsal, buyurun.
AHMET
FARUK ÜNSAL (Devamla) - Ee şimdi, arkadaşlar, insaf etmek
lazım. Yani, bir metnin Anayasaya aykırılığı
o metin üzerinde muhalefetin ve iktidarın mutabık olmasına
bağlı olmasa gerek. Anayasa bağımsız bir metindir,
sizin ihdas ettiğiniz, sizin çıkarttığınız
yasa metni, muhalefet ve iktidar tarafından ortaklaşa
olabilir veya olmayabilir, bu metin Anayasanın özüne aykırı
veya aykırı olmayabilir. Bu ikisi, tamamıyla farklı
olan şey. O bakımdan, bu kıyasın yapılmış
olmasını, burada, ciddi anlamda yadırgadığımı
ifade etmek istiyorum.
Zamanımın
bittiğinin farkındayım.
Tekrar,
bu Yasa'nın çıkartılarak üniversitelerin kurumsallaşması
önündeki en büyük engelin ortadan kalkmasını ve 15 ilde
-Adıyaman'da da- büyük bir heyecan ve sevinç uyandıran üniversitelerin
bir an önce kurulmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, on dakika süreyle soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır, soru-cevap yok.
BAŞKAN
- Sayın Anadol, var var, benim önümdeki ekranda var efendim.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Tamam.
BAŞKAN
- Sayın Ekmekcioğlu, buyurun efendim.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Antalya'nın
Serik, Manavgat ilçelerinde kız ve erkek öğrenci yurdu, Elmalı
ilçemizde de erkek öğrenci yurdu yoktur. Bu ilçelerimizde Akdeniz
Üniversitesine bağlı meslek yüksekokulları bulunmaktadır.
Antalya'nın turistik bir il olduğu düşünülürse,
öğrencilerimizin, barınmada büyük bir sıkıntı
içinde olduğu ortadadır. Bu sorunun çözülmesi için Bakanlıkça
bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?
Ayrıca,
Serik ilçemizde Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
boş bir yurdumuz bulunmaktadır. Bu yurdun YURTKUR'a devri yapılıp
bu sorunun ortadan kalkması için düşüncelerinizi öğrenmek
istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Işık.
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, Devlet Planlama Teşkilatınca hazırlanan
Cumhurbaşkanlığı ve Bakanlar Kurulunca onaylanan
Dokuzuncu Kalkınma Planında, YÖK'e yönelik olarak, merkeziyetçi
yapının üniversitelerle daha alt akademik birimler için
özgür ve rekabet edebilir bir ortamı yaratmadığı,
öğrencisinden çalışanına, araştırma görevlisinden
öğretim üyelerine kadar tüm katman ve kademeleriyle üniversitelerin
katılıma ve demokratik bir yönetim anlayışına
kavuşamadıkları ifade edilmekte, yine, 2547 sayılı
Yükseköğretim Yasası'nda yer alan hedeflerin, sistemin
farklılıklarına izin vermemesinden dolayı akademik
özgürlüğü ortadan kaldırdığı ifade edilmektedir.
İşbu raporla ilgili değerlendirmenizi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Tütüncü, buyurun.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Birinci
sorum: Kurucu rektör adaylarının seçiminde dörtte 3'lük karar
yeter sayısı Türk hukukunda hiçbir kamu görevlisi için
aranmış değildir, şu ana kadar aranmış değildir.
Bu Yasa'da bu ısrar ediliyor, ısrarla getiriliyor. Bunun
gerçek nedeni nedir? Bunun açıklanmasını istiyorum.
İkinci
olarak: Anayasa Mahkemesi kararında, Yükseköğrenim Kurulunun,
kurucu rektör adaylarını belirleme sürecinden kesinlikle
dışlanamayacağı açık bir şekilde belirtilmiştir.
Sayın Bakanımızın, bu Yasa'yı tekrar getirmekle
ısrar ettiği bu yöntemi, bu çerçevede ne kadar doğrudur?
Yani, YÖK'ün dışlanmaması için acaba neler yapılması
gerekir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Özyurt.
MUSTAFA
ÖZYURT (Bursa) - Sayın Başkanım, aracılığınızla
Sayın Bakanıma bir soru yöneltmek istiyorum.
Yasa
metninin içinde, YÖK Genel Kurulunun kurucu rektörleri seçmesinde
dörtte 3 çoğunluk isteniyor ve bu sağlanamadığı
takdirde de bir ay içerisinde YÖK'ün devre dışı kalacağı
ve Millî Eğitim Bakanının otomatik olarak devreye gireceği
açıkça belirtiliyor. Bir yıldan beri Anayasa Mahkemesi-Cumhurbaşkanı-Parlamentoya
gidip gelen Yasa bir yıldan beri sürüncemede kalırken, bu
kadar ısrar etmediğiniz hâlde Yasa'nın bir an evvel uygulanması
için, acaba, bu bir aylık süre içinde gereken seçim yapılamazsa
hemen devreye girmenizi nasıl açıklayacaksınız?
Onu öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN
- Sayın Sıvacıoğlu, buyurun.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) - Sayın Başkanım, delaletinizle
Sayın Bakanımıza bir iki soru yöneltmek istiyorum.
Sayın
Bakanım, 2003-2004 öğretim yılında Kastamonu Fen
Lisesi ve aynı tarihlerde Kastamonu Fen ve Edebiyat Fakültesi
açıldı. Onun için, Kastamonu halkı olarak sizlere müteşekkiriz.
Yeni kurulan üniversitemizin rektörlük binasına da "Kastamonu
Üniversitesi Rektörlüğü" tabelasını da asmış
bulunuyoruz. Yalnız, o binanın, büyük bir tamir ve onarıma
ihtiyacı var, yüz yirmi yıllık bir tarihî binadır.
O binanın tamiri için ne gibi kaynaklarımız var veya
ne gibi kaynaklar ayırdık? Bu, birinci sorum.
İkinci
sorum da: Kadıdağı'nda daha önce temelleri atılan
Eğitim Fakültesi inşaat hâlindedir. Yalnız, orada, yanlış
birtakım yapılanmadan dolayı, şu anda da inşaatı
devam etmiyor. 2006 yılında ayrılan paranın da
başka yerlere harcandığı şeklinde bilgilerimiz
var. Bu binanın da bir an önce eğitime kazandırılması
için ne gibi kaynaklarımız mevcuttur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Sıvacıoğlu teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkanım, arkadaşlarımızın sorularına
yazılı cevap vereceğiz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter sayısı...
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısını
arayacağım: Kabul edenler... Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
15.13
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati : 15.27
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER :Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 49'uncu
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
1276
sıra sayılı Kanun'un görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Kanun'un
2'nci maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi,
2'nci maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
2'nci
maddeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar
yeter sayısı vardır.
3'üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE
3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN
- Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce.
Sayın
İnce, buyurun.
CHP
GRUBU ADINA MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
görüştüğümüz konunun işlem sırasına bir bakalım.
Hükûmet 15 yeni üniversite kurulması için 30 Aralık 2005'te
kanun tasarısı getiriyor, Sayın Cumhurbaşkanı
iade ediyor. Bu sefer
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri
Lütfen arkadaşlar, uğultudan
ses anlaşılmıyor.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sayın Başkanım, bu koşullarda
konuşma şansım yok diye sanıyorum.
BAŞKAN
- Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Kimsenin dinlediği yok Sayın Başkan.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Ben dinliyorum Başkanım.
BAŞKAN
- Sayın İnce buyurun.
Böylece,
yerinden müdahalelerle buradaki hatibin neler çektiğini
siz de yakinen görmüş oldunuz. Bazen kimseyi konuşturmuyorlar
burada biliyorsunuz.
Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bazıları öyle yapıyorlar galiba.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Evet. Mesela kürsüdeki arkadaş.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Yanılmıyorsam, zamanımı da
ekleyeceksiniz Sayın Başkanım.
1
Martta, tekrar, Meclis aynen kabul ediyor. Sayın Cumhurbaşkanı
geçici 1'inci madde için Anayasa Mahkemesine gidiyor. 4 Mayısta,
Anayasa Mahkemesi, bu maddeyi, Anayasa'nın 130 ve 131'inci maddelerine
aykırı buluyor. Olmadı kanun tasarısı, yerine
kanun teklifi verelim oluyor. Bu sefer, kanun teklifi olarak geliyor.
Önce 6 aday, Millî Eğitim Bakanlığı YÖK'e bildirecek,
YÖK 3 tanesini Cumhurbaşkanına bildirecek. Hadi, önergeyle
vazgeçtik, böyle olmasın, başka türlü olsun
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada, bu iş, artık,
vatana, millete hizmet boyutunu aştı; bu bir inatlaşma.
Nasıl bir kurnazlıkla bunu geçiririz
Yani, böyle bir
şey olamaz.
Bakınız,
ben, fizik öğretmenliği diplomasıyla, Sayın Cumhurbaşkanının
gerekçelerini okudum, yani hukuk fakültesi birinci sınıfında
okuyan birisi, bu gerekçeleri okuduğunda anlayabilir. Diyor
ki: "YÖK Genel Kurulu 21 kişi, 14 üyeyle toplanır, salt
çoğunlukla karar alır." Yani, 8 kişiyle YÖK Genel
Kurulu karar alabiliyor. Kurucu rektörler için, siz, dörtte 3 çoğunluk
diyorsunuz, yani 16 üyeyle. Ee, 7 tanesini Hükûmet atıyor, 21'den
7'yi çıktığınızda 14. Böyle bir karar alma
şansları var mı? Yok. Ve diyor ki Sayın Cumhurbaşkanı:
"Toplam üye sayısına göre getirilen karar yeter sayısı
çok yüksektir ve seçimin sonuçlanmasını olanaksız
kılar bu. Ayrıca, yasa koyucu bu seçimin sonuçlanmasının
olanaksız olduğunu gördüğü için 'bir ay içinde yapamazsan,
yetki Millî Eğitim Bakanlığına geçer' diyor. Yasa
koyucu da görüyor bunu yapamayacağını."
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşsınlar!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Şimdi, Sayın Bakan dün bu kürsüye geldi,
Sayıştaydan örnek verdi. Şimdi, Sayıştayla ilgili
kanuna bakıyorum... Sayın Bakan, "Sayıştayda
da var" dediniz; hadi, bu Kanun'u Sayıştaydaki gibi yapalım,
hepimiz kabul edelim. Sayıştayda salt çoğunluk var, burada
dörtte 3 çoğunluk var. Sayıştayı örnek veriyorsunuz,
Sayıştaydaki gibi yapalım, biz de kabul edelim. Yanlış
bilgilendiriyorsunuz. Baktım Sayıştayla ilgili kanuna,
hiç de öyle değil.
Yine,
Sayın Cumhurbaşkanının gerekçesinde diyor ki:
"Böyle bir düzenleme, Türk hukukunda hiçbir kamu görevlisi
için yapılmamıştır. Ne yüksek yargı organlarının
başkanları ve üyeleri ne bağımsız kurullar
için hatta ne de cumhurbaşkanlığı seçimi
için." Cumhurbaşkanlığı seçimi için ilk iki turda
nitelikli çoğunluk, sonra salt çoğunluk yetiyor.
Bakın,
sizin mantığınıza göre, kurucu rektörleri YÖK Genel
Kurulu bir ay içinde dörtte 3 çoğunlukla seçecek ya, yani, 21'de
16 oy. Ben hesap yaptım; 21'de 16 olursa, 550'de 416 yapar. O zaman,
bu Meclisin de cumhurbaşkanını 416 oyla seçmesi gerekir.
(CHP sıralarından alkışlar) Yani, siz diyorsunuz
ki, siz diyorsunuz ki, biz, cumhurbaşkanını salt çoğunlukla
seçeriz, kurucu rektörleri ise dörtte 3 çoğunlukla seçeriz.
MUSTAFA
BAŞ (İstanbul) - Biz demiyoruz, Anayasa diyor.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Hayır, canım, işte, kanun getiriyorsunuz.
Sizin
burada, bilime verdiğiniz önemi gösteriyor bu. Yani, diyorsunuz
ki, rektör seçmek cumhurbaşkanı seçmekten bile önemlidir.
Böyle demediğinize göre, kurnazlık yapıyorsunuz.
Bir devlet kurnazlıkla yönetilmez. Hepimiz biliyoruz, bu kanun
da Mahkemeden dönecek.
Değerli
arkadaşlarım, hatta hatta rektörler salt çoğunlukla
atanıyor, kurucu rektörler nitelikli çoğunlukla atanıyor
ve hatta YÖK Genel Kurulu, kurucu rektör atamasından daha da
önemli bazı konuları yine dörtte 3 çoğunlukla yapmıyor
ve diyor ki, Sayın Cumhurbaşkanı gerekçesinde:
"Bu yaptığınız düzenleme, bu geçici 1'inci
madde, bir; hukuk devleti ilkesine, Anayasa'nın 2'nci maddesine
aykırıdır" diyor. "İki;130 ve 131'inci maddelere
aykırıdır" diyor. "Bu yetki YÖK'e verilmiş.
Siz 'bir ay içinde yapmazsan alırım senin elinden bu yetkiyi'
diyerek anayasal yetkisini elinden alamazsınız." Sonra
diyor ki, üçüncü olarak da: "Anayasa Mahkemesinin kararlarının
bağlayıcılığına ilişkin 153'üncü maddeye
de aykırıdır. Burada kamu yararı yoktur. Hizmetin
gerekleriyle bağdaşmamaktadır." Bunları göre
göre, tekrar getiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bu yapılan, kurnazlık. Ben burada
şunu yapmak isterdim aslında, bu Mecliste şunları
tartışmak isterdim: Üniversiteleri nasıl geliştiririz,
sorunları nasıl çözeriz, eğitimi nasıl nitelikli
hâle getiririz?
Üniversitelerin
döner sermayelerine el koyuyorsunuz, araştırma fonlarını
kaldırıyorsunuz, üniversitelere asılsız soruşturmalar
açıyorsunuz. Amacınız sorun çözmek değil, amacınız
burada gerginlik yaratarak, militan tabanınıza mesaj verip,
militan tabanınızı diri tutmak, "bak, biz yapıyoruz,
ama, birileri engel oluyor" dedirtmek. Bunu yapıyorsunuz,
topluma hizmet etmiyorsunuz.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Çok doğru konuşuyorsun Muharrem.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bu tartışma, böyle bir inatlaşma,
artık, aklın dışına taşmıştır
bu, bilimin dışına taşmıştır.
Ben,
size, daha önce bu Meclisin kürsüsünden, 1400 yılında Semerkant
Medresesinden örnek verdim: Rektör yardımcısını
zamanın hakanı görevden aldı diye, rektör istifa ediyor,
hakan özür diliyor, rektör yardımcısını geri
atıyor. 1587 yılında, Buhara Medresesinde, gizli oyla
rektör seçimi yapılıyor. Beş yüz yıl geriden takip
ediyorsunuz dünyayı, beş yüz yıl, altı yüz yıl
geriden takip ediyorsunuz dünyayı.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - O günün rektörünü getir de, biz de özür dileyelim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Şimdi, tabii ki, Sayın Cumhurbaşkanı,
Sayın Millî Eğitim Bakanıyla ilgili, bazı şeylerde
istemeyebilir devreye girmesini.
Bakın,
ben size bazı yazılar okuyacağım: "Atatürk'ü
sevmek için bütün geçmişi ayaklar altına almak zorunda olmadığımız
gibi, bu ülkede yaşayan herkesi ille de Atatürk'ü sevmek zorunda
bırakmak gibi bir mecburiyetimiz de yoktur. Zorladığınız
zaman, o insanları münafık edersiniz."
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kim demiş bunu?
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Okuyacağım daha.
"Fatih'e,
Yavuz'a, Abdülhamit'e, Vahdettin'e, hatta Mevlânâ'ya küfretmenin serbest
olduğu, hatta fazilet sayıldığı bir ülkede,
siz, insanlara 'Atatürk'e küfretme' dediğiniz zaman samimiyetinize
inanmazlar."
Bu
ülkede Mevlânâ'ya, Fatih'e, Yavuz'a, bunlara küfreden yok; yok bunlara
küfreden. Kimse küfretmez bu ülkede Fatih'e. Bu ülkede Mevlânâ'ya kim
küfreder!
Bakın,
çok ilginç, okuyacağım şimdi: "Atatürk, bir asker ve
devlet adamıydı. Onun altı okta topladığı
prensiplerin hiçbiri kendi icadı değildi. Bize anlatıldığına
göre, bir zamanlar kapkara bulutlar ülkemizi sarmıştı.
Gökler gülümsemek bilmiyordu. Samsun'dan bir güneş doğmuştu
ve bu güneş bütün düşmanların gözünü kamaştırıp
kaçırdığı gibi, padişahı ve halifeyi de
kovmuştu. Çocukluğumda, dümeni kırık, pusulasız,
sisten yararlanarak İngiliz zırhlılarını atlatacak
kadar becerikli olan Bandırma Vapuru'nda kaptanla baş başa
soğuktan titreyen bir Mustafa Kemal düşünürdüm; çünkü, bana
böyle anlatılmıştı. Çocuklara, tarihi, destanlaştırarak,
romantize ederek anlatabilirsiniz; ancak, çocuk, büyüyünce anlatılanları
sorgulamaya başlar -bak, dikkatinizi çekerim- İngilizlerin,
Fransızların ve İtalyanların, hiç de öyle, ordularla,
silah zoruyla çıkarılmadıklarını öğrendiği
zaman tarih kitaplarında anlatılan millî mücadele şaibe
altına girmez mi? Atatürk büstlerinin önünde esas duruşa geçip
saygı duruşunda bulunurken, özel defterlere yazdığımız
yazılarda neredeyse onun ruhaniyetinden yardım isterken,
istimdat ederken bizim yaptığımızın adı
nedir Allah aşkına?"
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın İnce, konuşmanızı tamamlayınız.
Konuşmadığınız süreyi de ilave ettim. Buyurun.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Bu metin, Türkiye Günlüğü, 28 Mayıs
1994. Yazarı Hüseyin Çelik.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet!
ATİLA
EMEK (Antalya) - Pes doğrusu, pes!
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Bravo!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Takdirlerinize sunarım.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, yazıklar olsun!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Tabii ki rektör atamayacak. Tabii ki Millî
Eğitim Bakanı bu rektör atamalarında görev almayacak.
Bundan daha doğrusu olabilir mi? Bu ülkenin mahkemeleri de, bu
ülkenin Cumhurbaşkanı da en doğrusunu yapıyor.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Hüseyin Çelik, yazıklar olsun!
HASAN
ANĞI (Konya) - Türk parasından Atatürk resmini kim kaldırdı,
onu söyle.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine, bakın
yasaya nasıl aykırı iş yapıyorsunuz: İstanbul
Millî Eğitim Müdürlüğü diyor ki: "Okullarda spor kulübü
kurun."
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, eğer söylediysen
istifa et, eğer bunu söylemişsen yazıklar olsun!
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, oysa, burada,
biliyorsunuz ki, hepimiz Dernekler Kanunu'nda "Kamu kurumlarının
adıyla dernek ya da vakıf kurulamaz
" Bu konuda ceza getirdik.
Ne yazık ki, İstanbul Millî Eğitim Müdürlüğü okullara
yazı yazıyor, "Dernek statüsünde spor kulübü kurun."
diyor. Yani
Ve valilik onayı
var bu konuda, valilik onayı var. Böyle bir
Bütün belgeler elimde.
Bu Bakanlık ilk kez böyle yönetiliyor arkadaşlar.
Yine,
Vakfıkebir'de meşhur "Adnan Hoca" olarak bilinen
5 kilogram kitabın bir tanesi, 5 kilogram, birinci hamur
kâğıda basılı. Bunların parası nereden
geliyor? Bilimsel midir, değil midir? Hangi bakanlığın
hangi birimi buna izin vermiştir? Bütün öğretmenlere her
yerde dağıtılıyor bunlar, Türkiye'nin her yerinde.
Ama, Sayın Bakanın bunlardan haberi var mı, yok mu,
doğrusu çok merak ediyorum.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Var tabii
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz
günlerde, burada, bakın Yüzellilikler'den bir şiir okudu
Sayın Bakan. Yüzellilikler'den ben de bir şey okuyayım. Onlardan
birisi de Refik Halit Karay'dır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın İnce, süreniz tamamlandı. Ek süreyi de vermiştim.
Teşekkür ederim.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, dört cümle
BAŞKAN
- Başka bir defasında okuyun o zaman.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Dört cümle Sayın Başkan. Şunu okuyabilir
miyim?
BAŞKAN
- Yok.
Evet
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sayın Başkan, çok eksik kalıyor.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın İnce, tamam. Süre tamamlandı, söylemiştim.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Teşekkür etsin bari Sayın
Başkan.
BAŞKAN
- Hükûmet adına, Millî Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin
Çelik.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle,
görüşülmekte olan yasa tasarısının hayırlara
vesile olmasını diliyorum. Yüce Meclisinizi, heyetinizi
en derin saygılarımla selamlıyorum.
NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) - Senin olduğun yerde hayır
mı kalır?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, önce, bazı milletvekili arkadaşlarımızın
"Birçok karar salt çoğunlukla verilirken, şu anda
iş başında olan, daha doğrusu kurulmuş olan üniversitelerin
rektörleri atanırken salt çoğunlukla Yükseköğretim
Kurulu karar veriyor da niçin kurucu rektörler dörtte 3'lük bir çoğunlukla
atanıyor" sorusuna müsaade ederseniz cevap vereyim.
Bildiğiniz
gibi, şu anda Yükseköğretim Kurulunun 3'e indirerek Sayın
Cumhurbaşkanına arz ettiği 6 rektör adayı üniversite
öğretim üyeleri tarafından seçilerek oraya geliyor. Onlar
seçime giriyorlar, öğretim üyelerinin oylarıyla 6 kişi
Yükseköğretim Kuruluna gönderiliyor, Yükseköğretim Kurulu
salt çoğunlukla bunları 3'e indiriyor, 6 olan adedi 3'e indirerek
Sayın Cumhurbaşkanına arz ediyor. Ancak, kurucu rektörler,
kurucu, üniversitelere rektör atanmak üzere belirlenen adaylar
hiçbir şekilde seçime tabi tutulmayacağı için, tamamen
YÖK üyeleri tarafından belirleneceği için, onların
nitelikli bir çoğunlukla seçilmesi akla, mantığa uygun
olan bir, kesinlikle, uygulamadır.
Değerli
arkadaşlarım, Millet Meclisindeki milletvekillerinin,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin cumhurbaşkanını seçmesini
eğer bununla karıştırırsanız yanlış
bir sonuca varırsınız. Buradaki 550 milletvekili, tesadüfler
sonucu toplanıp buraya gelmiş olan rastgele bir çoğunluk
değildir
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Profesörler tesadüfen mi geliyor Sayın Bakanım?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
milletin
oylarıyla seçilmiş gelmiş insanlardır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Herhâlde, herhâlde öyle geliyor yani.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - YÖK nasıl oluşuyor Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Milletin
oylarıyla buraya seçilmiş gelmiş olan insanların
nitelikli çoğunlukla Cumhurbaşkanını seçmesinde
de bir gariplik yoktur.
Şimdi,
bir arkadaşımız, burada konuşulan mevzu ne olursa
olsun, üzerinde konuştuğumuz yasa tasarısı veya
teklifi ne olursa olsun, bir yerlerden bir şeyler buluşturarak
buraya gelip sizlere, sizlerin huzurunda bunu ifade ediyor. Buna
bir şey demiyorum.
Sevgili
arkadaşlar, bakın, sözü edilen makale, evet, benim tarafımdan
yazılmış, 1994 yılında Türkiye Günlüğü
dergisinde yayımlanmış. Ben, doçentlik sınavına
girerken, bunu bilimsel bir eser olarak 5 üniversite profesörüne
göndermişim ve bu, bir bilimsel makale olarak orada değerlendirilmiş.
Bütün makalenin -mademki arkadaşımız almış-
bütün detaylarını da ben bütün arkadaşlarıma
şimdi dağıtmaya hazırım, sizlere arz edeceğim.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Ben de dağıtacağım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
önünü arkasını keserek, cümlelerin önünü arkasını
keserek eğer bir değerlendirme yaparsanız
Bakın,
değerli arkadaşlar, ben diyorum ki, Atatürk'e saldırmanın,
Atatürk'ün Türkiye Cumhuriyeti devletinin millî lideri olduğunu
inkâr etmenin, Atatürk'ün, millî mücadelenin komutanı olduğunu,
başkomutanı olduğunu inkâr etmenin büyük bir densizlik
olduğunu ifade ediyorum o yazımda. Ancak "sevmek"
fiilinin kanunlarla mümkün olmayacağını "sevmek"
fiilinin gönülle ilgili olduğunu, insanlara zorla bir şeyi
sevdirmeye kalkıştığınız zaman, onları
maskeli, ikiyüzlü hâle getireceğinizden söz ediyorum ve bu dünyadaki
bazı uygulamaları da buna örnek veriyorum ve orada
şunu diyorum: Bakın, sevginin yatağı olan, sevginin
mekânı olan gönüller, bütün tarihimizi kucaklamak için yeterlidir.
Atatürk'ü sevmek adına geçmişe ve tarihe saldırmanın
veya tarihi yükseltmek, yüceltmek adına Atatürk'e saldırmanın
büyük bir yanlışlık olduğunu, ben, bu makalede ortaya
koyuyorum.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Makale burada ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, benim anlattığım şey şudur: İlkokul
çocuklarına, ilkokul kitaplarında tarihi romantize ederek
anlatırsanız, üniversite yıllarına geldikleri
zaman, tam manasıyla gerçekleri gördüklerinde, eğer gerçek
tıpatıp böyle değilse -bakın, her millet, kendi tarihini
sevdirmek için uğraşır- o zaman, hayal kırıklığına
uğrayabilirler. Atatürk'le birlikte Samsun'a giden Bandırma
Vapuru içerisinde birçok kurmay subayın olduğunu hepimiz
biliyoruz.
Şimdi,
özellikle bazı şairlerin, bazı yazarların zamanında
meseleyi ifade etme biçimini eleştirmek üzere yazdığım
bir yazıdır. Burada Atatürk'le, Atatürkçülükle ilgili bir
sıkıntının olmadığını kişinin
kendisi de biliyor aslında. Dolayısıyla, buralardan
Bakın,
değerli arkadaşlar, tekrar bir şeyin altını
çizmek istiyorum, bütün milletin huzurunda ifade ediyorum: Ben,
hep söyledim arkadaşlar, gerçekten, Atatürk'ün devlet adamı
kişiliğini, Atatürk'ün komutan kişiliğini, Atatürk'ün
gerçekten dünya liderleri arasında saygın yere sahip olan
bir insan olarak yerini, bu milletin mensupları takdir eder, bunu
bilirler; ancak, daha önce bu Meclis kürsüsünden bir şey söylemiştim,
demiştim ki: Türkiye'de Atatürkçüler var, Atatürkçü geçinenler
var, bir de Atatürk'ten geçinenler var. Atatürk'ten geçinmenin kimseye
faydası yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ATİLA
EMEK (Antalya) - Bırak! Bırak! Bırak bu lafları ya!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Dindarlar var, dindar geçinenler var, bir de dinden
geçinenler var.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Siz hangi gruba giriyorsunuz?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Sevgili
arkadaşlarım, bir şey daha söyleyeyim
ATİLA
EMEK (Antalya) - Bu tartışma, bir Sayın Bakan olarak
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Bir de dindar geçinip malı götürenler var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi
ATİLA
EMEK (Antalya) - Türkiye'nin Millî Eğitim Bakanı olarak
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Yakışmadı Bakan, hiç yakışmadı.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Hayır,
bundan
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ayıp, ayıp!
ATİLA
EMEK (Antalya) - Ayıp ya!
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Dindarlar var, dindar geçinenler var, bir de dinden
geçinenler var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bir dakika
Bir dakika canım
Bir dakika
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Rahatsız
olmanıza gerek yok değerli arkadaşlarım.
Bakın,
sevgili arkadaşlar, ben bir akademisyenim. Akademisyen olarak
bir meseleye bakarken, siz ortaya bir bakış açısı
koyabilirsiniz, bir şeyi sorgulayabilirsiniz, şu taraflarını
da görün diyebilirsiniz. 1994 yılında ben bu makaleyi Türkiye
Günlüğü dergisinde yazmışım. Burada bir suç unsuru
olsa, bir yanlış olsa
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Suç var demedim zaten.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
suç unsuru olsa
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Suç var demedik.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
bu
memleketin savcıları var, bu memleketin hukuku var.
ATİLA
EMEK (Antalya) - Hınç var, hınç.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Hınç var, suç yok.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Ben bunu
bilimsel bir makale olarak
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Kin var.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
bilimsel bir makale olarak öğretim üyelerine, YÖK tarafından,
Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen 5
öğretim üyesine bunu bir bilimsel makale olarak göndermişim,
bunlar, bunu bilimsel bir bakış açısı olarak değerlendirmiş
ve netice itibarıyla, burada herhangi bir itiraz söz konusu olmamış.
Hepimiz,
bakın, altı ok
Değerli
arkadaşlar, laiklik prensibi, buna ister laiklik, laisizim deyin
ister sekülarizm deyin, sekülarizmin Türkiye'de icat edilmesi ne
Atatürk'le birlikte olmuştur ne de Atatürk'ten sonra olmuştur,
bu, yeryüzünde olan bir şeydir. Benim üzerinde durduğum
şey budur. O altı ok ilkesi dediğimiz ilkeler ilk defa
icat edilmiş şeyler değildir.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Biz icat ettik demiyoruz, bizim değerimiz,
vazgeçilmezimiz diyoruz.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Benim
söylediğim bu, ama, siz bunu kabul etmiyorsanız kabul etmeyebilirsiniz,
benim her
Bakın, değerli CHP'li arkadaşlar, benim veya
bizim bütün fikirlerimize, bütün fikirlerime şüphesiz ki katılmak
zorunda değilsiniz, biz de sizin bütün fikirlerinize, görüşlerinize
katılmak zorunda değiliz. Zaten mesele şudur değerli
arkadaşlarım: Eğer hepimiz aynı fikirde olsaydık,
bütün hepimiz meselelere aynı şekilde bakmış olsaydık,
hepimiz aynı partide olurduk. Biz sizinle farklı partilerde olduğumuza göre...
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Atilla Yayla gibi düşünüyorsunuz,
Atilla Yayla gibi.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
bu
meselede farklı kulvarlarda olduğumuza göre
ATİLA
EMEK (Antalya) - Biraz daha açık olalım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) -
biz
fikirlerimizi söylerken sizden izin falan almayacağız.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Herhâlde yani.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Biz yazarken,
çizerken de sizden izin almayacağız. Bu, gizli saklı
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Biz de yazıları okurken sizden izin almayacağız.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Bakın,
bu, gizli saklı yapılmış bir şey değil.
CANAN
ARITMAN (İzmir) - Çarpıtmayın, takiye yapmayın.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - Türkiye
Günlüğü dergisi herkesin bildiği bir dergidir. Meselenin
bu şekilde değerlendirilmesini arz ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
ATİLA
EMEK (Antalya) - Millî Eğitim Bakanlığının tarifi
bu!
BAŞKAN
- Şahsı adına Çorum Milletvekili Murat Yıldırım.
Sayın
Yıldırım, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MURAT
YILDIRIM (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Kanun'un 3'üncü maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
15
ile üniversite kurulmuştur; bunlardan birisi de, benim seçim
bölgem olan Çorum'daki Hitit Üniversitesidir. Sabahlara kadar çalışarak
15 ile üniversite kuran Meclise, milletimizin takdirini kazanmış
bu Meclise teşekkür ediyorum.
Yeni
üniversiteler kurulmasına ilişkin olarak çıkardığımız
yasa, milletin beklentileriyle örtüşen bir düzenleme idi. Bu
illerimize üniversite kurulması konusu her zaman birinci öncelikli
mesele olmuştur. Son yirmi-yirmi beş yıldır gelip
geçen iktidarın tamamı bu illere üniversite sözü vermiş,
ancak AK Parti iktidarı zamanında gerçekleşmiştir.
Meydanlarda ne söylendiyse gereği yapılmıştır;
fakat, milletimizin üniversite sevinci âdeta kursaklarında
kalmıştır. Gelgitler, yapbozlar milletimize üniversite
sevincini doyasıya yaşatamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bunun müsebbibi olanlar milletin vicdanında
yargılanacaktır. Milletimizin tepkisini çekmektedirler.
Her platformda bu konu dile getirilmektedir. Öğretim üyesinden
okutmanına, hizmetlisinden tüm üniversite personeline ve on
binlerce öğrenci rektör seçimine ilişkin bu yasayı
dört gözle beklemektedir.
Birileri
çıkıyor "Hükûmet rektörleri atarsa taraf olur, YÖK atarsa
taraf olmaz." diyorlar. Oturdukları koltukları milletin
aleyhine, kendilerinin ve ideolojilerinin lehine kullanma hastalığından
vazgeçmelidirler.
"Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir." sözünü hatırlatmak
isterim. Egemenliği makamlara, kurumlara bırakmak, millet
iradesine karşı olmak demektir. Makamlarını milletin
aleyhine kullanan, kendilerini koltuklara hapseden düşünce
sahipleri, milletin vicdanında yargılanmaktan kurtulamayacaklardır.
Hâlâ kendi zihinsel düşüncelerini milletten üstün görenleri,
milletin istek ve arzularına göre hareket etmeye davet ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu Meclisin üniversite
kurmasına karşı olmayan zihniyet, o üniversitenin yönetilmesine
sıra gelince neden şaşmaktadırlar? "Rektörü
YÖK atasın" diyorlar. Aslında bunu söyleyenler, arkalarını
döndüklerinde YÖK'e en büyük eleştiriyi getiren insanlardır.
Sırf ideolojik bakışlarının ürünü olarak bu sözü
söylemektedirler.
Millet
YÖK'ü eğitimin önündeki en büyük engel ve kambur olarak görmektedir.
Bırakın rektörleri atamayı, millet, YÖK'ün bir an önce
kaldırılmasını talep etmektedir. Buna rağmen,
bu yasa, YÖK'ün belirleyeceği 6 profesör arasından, Millî
Eğitim Bakanlığınca seçilecek 3 kişiden
1'inin Cumhurbaşkanınca atanmasını öngörmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; rektörlük seçiminde yaşanan
belirsizlik sebebiyle, üniversiteye destek veren halkımızın
şevki kırılmaktadır. Milletin menfaatleri birilerinin
heva ve heveslerine göre şekillenmemelidir. Çorum'da bugüne
kadar açılan fakülte ve yüksekokulların tüm iç donanımını
milletimiz sağlamıştır. Kampüs alanı, yeni yatırımlar
ve kurumsallaşma gibi önemli işler rektörü beklemektedir.
600 bin nüfuslu Çorum halkı da, Meclisten ve ilgili makamlardan
bu yasanın bir an önce çıkarılması ve onaylanmasını
istemektedir.
Malum
üniversite yapısı ve sistemi Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışmamaktadır.
Bu yapıyla ortaöğretimden mezun olan yüz binlerin üniversite
kapılarında yığılmasının önüne geçilmesi
mümkün gözükmemektedir. Yükseköğretimde kronikleşen sorunların
başında binlerce gencin üniversite eğitimine devam
imkânı bulamaması gelmektedir. Devam edenler ise gerekli
imkânlar sağlanmadığı için yeterli eğitim alamamaktadır.
Bazı
üniversiteler, bilimsel gelişmenin adresi olmaktan çıkmış,
kavgaların ve huzursuzlukların mekânı hâline gelmiştir.
Yine bazı üniversitelerimiz, ihaleye fesat karıştırma,
yolsuzluk, usulsüzlük ve keyfî uygulamalarla ülke gündemini
meşgul etmektedir. Yandaş, akraba ve ideolojik ilişki
zincirleri, bazı üniversitelerimizin ismiyle birlikte
anılır olmuştur.
Gelecekleri
ve konumları rektörlerin iki dudağı arasına
sıkışmış insanlardan bilim üretmelerini bekleyemeyiz.
Maalesef, bu denli olumsuz görüntünün birinci nedeni, olağanüstü
bir dönemin ürünü olan YÖK'tür. Mevcut yapıyla, özgür, çağdaş
üniversiteye kavuşmak mümkün gözükmemektedir. YÖK, yeniden
yapılandırılmalıdır. Bilime ve emeğe öncelik
verecek bir düzenlemeyle üniversiteler özgürleştirilmelidir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yıldırım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MURAT
YILDIRIM (Devamla) - İnsanların kılık kıyafetleri,
siyasi görüşleri, rektörlük seçimlerinde verdikleri oyun rengi,
bilim üretiminin önünde set olmamalıdır. Muasır medeniyet
idealine ve hedefine ulaşmak için, gelin, hep birlikte ortak bir
konsensüs sağlayalım, üniversite reformunu da gerçekleştirelim.
Bu Parlamento, bu iradeyi gösterebilecek durumdadır. Tarih,
tarihin seyrini değiştiren insanlarla yazılır.
Sizleri, tarihin seyrini değiştirmeye davet ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, milletimize verdiğimiz
sözü yerine getirdik ve on beş üniversiteyi kurduk. Bu konuda
milletimizin takdir ve teveccühlerine mazhar olan Başbakanımız
ve Millî Eğitim Bakanımıza, emeği geçenlere tekrar
teşekkür ediyorum. Rektörlerle ilgili konunun bir daha Meclis
gündemine gelmemesi dileğiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı, Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu.
Buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
METİN
KAŞIKOĞLU (Düzce) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
özü itibarıyla, yeni kurulacak, yeni kurulmuş olan 15 üniversitenin
kurucu rektör adaylarının seçim usullerini tanzim eden
1276 sıra sayılı Yasa'nın 3'üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; AK
Parti İktidarı olarak eğitim ve öğretime verdiğimiz
önem doğrultusunda, dönemimizde çağdaş uygarlığın
temel direği olan gençlerimizin eğitimi için gerçekleştirdiğimiz
reformlar ortadadır. Hükûmetimiz, 15 devlet üniversitesi, 2 vakıf
üniversitesi ve meslek yüksekokulları hariç olmak üzere, 145
yükseköğretim biriminin kurulmasına vesile olmuştur.
5 vakıf üniversitesi de kurulma aşamasına gelmiş
bulunmaktadır. Buna ilaveten, geçmiş iktidar dönemine
kıyasla yurt dışı burs ve kontenjanlarının
sayısı çok yüksek oranda artırılmıştır.
2006 yılından başlamak üzere, her yıl 1.000 öğrencinin
yüksek lisans ve doktora öğrenimlerini görmek için yurt dışına
gitmesi planlanmış ve bizzat uygulamaya geçirilmiştir.
Yine, önceden yurt dışı eğitimleri alan öğrencilerimizin
veya dış ülkelerde akademik hayatlarını devam ettiren
değerli bilim adamlarımızın ülkelerine dönmeleri
için teşvik verilmiş, ödemede büyük zorluklar içinde bulundukları
burs miktarlarının faiz borçları silinerek bu sorun
da çözüme kavuşturulmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de, hâlen 15 yeni
kurulmuş üniversiteyi hariç bırakırsak, 53'ü devlet,
24'ü vakıf olmak üzere toplam 77 üniversitemiz bulunmaktadır.
73 milyon nüfusa sahip olan ülkemizde, her yıl 1 milyon 800 bin
öğrencinin üniversite sınavına girdiğini, ancak
bunların 1 milyon 500 bininin üniversite kapılarından
dönmek zorunda kaldığını düşünecek olursak,
büyük bir özveri ve gayretle çalışarak 30/12/2005 tarihinde,
5447 sayılı Yasa'yla, 15 ilimizde 15 yeni üniversitenin kurulması
ve bunun kanunlaştırılmasının ehemmiyetini
daha iyi idrak etmiş oluruz. Nitekim, vaat edilen üniversitelerimizin
inşası en kısa zaman dilimi içerisinde tamamlanmıştır.
Bu sayede, binlerce gencimize eğitim ve öğretimde güzel
bir fırsat doğmuştur. Kendilerinin geleceği için
bir umut ışığı ufukta belirmiştir. Yine,
kendilerinin geleceği için umut ışığı
ufukta belirmişken, yeni kurulan üniversitelerimizle birlikte
20.305 akademik, 8.426 idari ve 175 döner sermaye olmak üzere, toplam
28.906 gencimizin ve vatandaşımızın da üniversitelerimizde
görev yapmasına imkân tanınmış olmaktadır. Lakin,
gençlerimizden, akademisyenlerimizden ve kamuoyundan büyük takdir
gören ve sevinçle karşılanan bu husus, maalesef rektör atamalarına
takılmış ve sekteye uğramıştır. Böyle,
bir yıldır tartışılan 15 yeni üniversitenin
kurucu rektör atanmasına ilişkin düzenleme hükme bağlanamamış
ve üniversitelerin fiilen ve resmen kurulmalarına rağmen
rektör atamaları maalesef bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.
Yükseköğretimin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması
konusunda iktidarımızın bütün çalışmalarının
rektör seçimlerine kilitlenmesi gerçekten büyük bir talihsizlik
ve zaman kaybı olmuştur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1981'de çıkarılan
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'yla tüm yükseköğretim
kurumları YÖK çatısı altında toplanmıştır.
Zira, Anayasa'nın 131'inci maddesi açık ve net bir şekilde
üniversitelerin planlamasını, denetlenmesini ve kurulmasını
YÖK kurumuna devretmiştir. Ancak, yirmi altı yıldan bu
yana faaliyet gösteren bu kurumun üniversitelerimizi ne kadar
iyi düzenlediği ve denetlediği maalesef belirli değildir.
YÖK'ün
kendi içerisinde bile uzlaşamaması, ikili standart uygulaması,
antidemokratik bir yapıya sahip bulunması, mevcut YÖK Kanunu
ve yapısının üniversitelerin bilimsel ve idari özerkliğini
kısıtlaması gibi sert eleştiriler yalnız bizim
iktidar dönemimize ait olmamıştır. Bilakis, uzun zamandan
beri devam eden sistem hatası ve YÖK'ün inatla bu değişime
direnmesi bugün Türkiye'nin çağdaşlaşmasına ve
ilerlemesine yönelik en büyük engellerden biri olarak algılanmaktadır.
YÖK'ün sadece yeni üniversitelerin rektör atamalarına
ilişkin değil, kendi içerisindeki atamalarında ve dekanlarla
ilişkilerinde bile konsensüs sağlayamaması hayret
vericidir. Bilim adamları ve yöneticiler, başhekimler,
dekan yardımcıları, başhekim yardımcıları
ve benzeri görevde bulunanlar mücadele etmekten, gerilimden
bıkmışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kaşıkoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Geçtiğimiz
günlerde, hepimizin malumu olduğu üzere, YÖK'ün kararını
protesto ederek 20 yönetici istifa etmiş, Ankara Üniversitesi
Rektörü Nusret Aras, YÖK Başkanıyla arasındaki gerilimi
net bir şekilde kamuoyuna duyurmuştur. Gördüğümüz üzere,
YÖK'ün kendi içerisinde bir iç savaş yaşandığı
herkesin takdirindedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; diğer bir husus ise
Sayın Cumhurbaşkanı Necdet Sezer'in vetolarıdır.
Kendisinin vetolarını bizim Hükûmet dönemimizde yoğunlaştırdığı
artık herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Önceki döneme
kıyasla bizim dönemimizde bu sayı neredeyse 2'ye katlanmıştır.
Lakin, Sezer'in öne sürdüğü mevcut veto gerekçelerinin sağlam
dayanakları mevcut değildir. Hepimizin bildiği gibi,
bizim hazırladığımız yasa önerisi yeni olmadığı
gibi, Anayasaya ve uygulamaya aykırı bir tarafı da
bulunmamaktadır.
Evvelce
kurulan 22 üniversitenin kurucu rektör atamaları, YÖK'ün dâhil
edilmediği sistemle atanmasına rağmen, aynı mevzuata
dayalı yeni kurulan 15 üniversitenin kurucu rektörünün atanmasına
ilişkin geçici 1'inci madde, vetolar ve Anayasa Mahkemesinin
iptali ile uygulanamamış
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kaşıkoğlu, metni değil de
Lütfen, Genel
Kurula teşekkürünüzü alayım. O hususlar izah edilmişti
biraz.
Buyurun
efendim, Genel Kurula hitap ediniz.
METİN
KAŞIKOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum.
Türkiye
Cumhuriyeti, Anayasa'nın 2'nci maddesi uyarınca, demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlandığına
göre ve bu ülkede tüm kurum ve kuruluşlar da bütün mesnedini kanundan
alan düzenlemeleri hayata geçirmekle görevli olduklarına
göre, bugün, YÖK'ün 4 üniversitenin seçimlerini yapıp, buraya
rektör atamasının kanuni dayanağı bulunmadığını
sizlerle paylaşıyor, en kısa zamanda yeni kurulan üniversitelerimizin
rektörlerinin atanma usullerinin belirlendiği bu Yasa'nın
hayata geçirilerek 15 yeni üniversitemizin gelişmesine,
kalkınmasına katkı sağlaması amacıyla,
bu Yasa'nın, ülkemize, milletimize, üniversitelerimize hayırlı
olması dileğiyle tüm yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor,
hayırlı olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Ahmet Işık, buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, üniversitelere özerklik veren, bir ölçüde de olsa kurumsallaşmayı
getiren reformlardan sonra Anadolu'ya yayılmaya başlayan
üniversiteler toplum üzerinde çok olumlu etkiler bırakmış,
üniversite bulunmayan vilayetlerdeki halk, kendi bölgelerinde
bir üniversite veya yükseköğretim kurumunun açılmasını
talep etmeye başlamışlar, ancak ülke insanının
çok büyük çoğunluğunun yükseköğrenim yapmasını
hedefleyen politikalar sonucunda artan üniversite sayısı,
bir dağınıklığı ve kalite sorununu da beraberinde
getirmiştir. Bu dağınıklığı gidermek,
kalite ve verimliliği artırmak, koordinasyonu sağlamak,
eğitim, öğretim, araştırma, bilim adamı yetiştirme
konularında uzun vadeli planlar yapmak ve uygulamak amacıyla
1981 yılında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu
çıkarılmış ve bütün bu görevler Yükseköğretim
Kuruluna verilmiştir. Yirmi altı yıllık bu süreçte,
Sayın Bakanım, hedefler hangi oranda tutturulmuştur?
Bununla ilgili değerlendirmelerinizi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Tütüncü
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu
Yasa pratikte kurucu rektör atamasının Millî Eğitim Bakanına
devredilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumun, Anayasa'nın
üniversitelere tanıdığı bilimsel özerkliğin
sağlanması ilkesiyle bağdaşır bir yönü var
mıdır?
İkinci
sorum: Bu yasa tasarısı ile getirilen yeni düzenleme, Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçelerine, ne yazık ki, uygun değildir.
Bu nedenle, Anayasa Mahkemesince, büyük bir olasılıkla,
yeniden iptal edilecektir. Bu durumda, eğer yeniden iptal edilir
ise, Sayın Bakanımız buraya aynı çerçevede, yani
Anayasa Mahkemesi kararlarına aykırı yeni bir yasa
getirmek iddiasında olacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Ayvazoğlu
FERİDUN
AYVAZOĞLU (Çorum) - Sayın Başkan, aracılığınızla
Sayın Bakanımıza şu soruyu sormak istiyorum:
Şimdi, görülüyor ki, aralarında Çorum ilimizin de bulunduğu
15 üniversiteye kurucu rektör atanacaktır. Bütün tartışmalar,
kurucu rektörün atanmasına ilişkin, Anayasa'ya da aykırı
bir şekilde hazırlandığı aşikâr olan böyle
bir Yasa'da Hükûmetin ısrar etmesi şeklindedir. Bu durumda,
diyelim ki, iyi niyetli olarak bu Yasa'nın da geçeceğini,
Anayasa Mahkemesinden dönmeyeceğini kabul etsek -ama bize sorarsanız,
biz döneceği iddiasını tekrarlıyoruz- gerçekten,
diğer üniversitelerin içerisinde tıp fakültesinin de olmadığı,
Çorum'da tıp fakültesinin de açılacağı ve büyük
bir altyapı gereksinimi olan Çorum ilindeki üniversitelerimizin
yer alacağı fakültelerin kampüslerinin altyapı
şeklinde Bakanlık tarafından ne zaman ve nerede yapılacağı
konusunda somut bir çalışması var mıdır? Bu konuda
Sayın Bakandan bilgi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Bayındır
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Sayın Bakan, siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin
Millî Eğitim Bakanısınız. Biraz evvel Sayın
İnce, Haziran 1994 tarihli, sizin bir makalenizi, yazınızı
okudu. Metin de şu anda elimde. Okuduğum zaman tüylerim diken
diken oldu. Atatürk'e ve onun tarihine, onun devrimine bir Millî
Eğitim Bakanının, bu kadar hakaret etmiş bir insanın,
hâlâ sizin o koltukta oturmanızı doğru bulmuyorum.
İstifa etmeyi düşünüyor musunuz?
DURDU
MEHMET KASTAL (Osmaniye) - O senin görüşün.
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, buyurun.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şu hususa
açıklık getirmek istiyorum: Burada görüşülmekte olan
yasa tasarısı, kesinlikle bu yetkiyi Millî Eğitim Bakanına
veya Bakanlığına devretmiyor. Eğer, bir ay içerisinde
YÖK Genel Kurulu dörtte 3'lük bir çoğunlukla adayları belirleyemezse
o zaman yetki Millî Eğitim Bakanlığına geçiyor.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Pratikte öyle olacak.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, YÖK Genel Kurulunun 21 üyesi var.
Bunun 7'si hükûmet kanadından, 7'si Üniversitelerarası Kuruldan,
7'si de Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Eğer, Üniversitelerarası Kurul veya hükûmet on beş gün
içerisinde bir kişiyi seçip bildirmezse bu yetki Sayın Cumhurbaşkanına
geçiyor. Bu ve benzeri uygulamalar ilk defa olmuş bir şey
değil.
Bir
de, arkadaşlarımın şöyle bir kehaneti var, onu da yadırgıyorum:
Sanki YÖK Genel Kurulunda, hükûmet kanadından 7 kişi, onlar
bir blok, kesinlikle şaşmaz, her meselede aynı düşünüyorlar;
Üniversitelerarası Kuruldan seçilen 7 kişi, onlar her meselede
bir blok, bir pakt gibi ayrı düşünüyorlar veya Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından atanmış olan 7 kişi ayrı bir partiymiş
gibi hareket ediyorlar şeklindeki yaklaşım, doğru
bir yaklaşım değil. Bugüne kadar görülen pratik odur
ki, makul
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Dörtte 3 çoğunluk nerede var Sayın Bakan?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
mantıklı
ve meşru her meselede
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Yüksek yargı organlarında var mı,
bağımsız kurullarda var mı, nerede var dörtte 3?
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Bakın
değerli arkadaşlar, hükûmet kanadından seçilen 7 üyeden
Şimdi, bizim Hükûmet tarafından bugüne kadar 6 üye tayin
edildi
MUHARREM
İNCE (Yalova) - 7 tane askeri gönder oraya, ondan sonra seç!
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) -
makul bütün
meselelerde YÖK Genel Kuruluyla birlikte hareket ediyorlar, böyle
bir ayrım kesinlikle söz konusu değil, bunu siz üretiyorsunuz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Önergeyle değiştirin, salt çoğunluk
deyin, biz de kabul edelim. Niye salt çoğunluk demiyorsunuz?
BAŞKAN
- Sayın İnce, lütfen efendim, Sayın Bakanın cevap
vermesine fırsat veriniz.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Bana da çok laf attılar Sayın Başkanım.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Burada, dediğim
gibi, meseleyi sağa sola çekmenin anlamı yok.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Siz de sağa çekiyorsunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ
EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) - Buradaki
21 kişi, bunlar, gerçekten kendi alanlarında ehliyet sahibi
olan insanlardır. Türkiye'nin menfaatlerini gözeterek bu kararı
vereceklerdir.
Diğer
arkadaşlarımın sormuş oldukları sorulara
yazılı cevap vereceğim.
Yapılan
yorumlarda ifade edilen bazı kelimeler var, o kelimelerin benimle
ilgisi yok, o arkadaşların kendisine aittir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
II. -YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Başkanım, oylamadan
evvel yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
- Kim istiyor yoklamayı?
Tespit
edelim arkadaşları: Sayın Anadol, Sayın Özyürek,
Sayın İnce, Sayın Bayındır, Sayın Kılıç,
Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Kamacı, Sayın Gülçiçek,
Sayın Sözen, Sayın Arıtman, Sayın Yücesan, Sayın
Seyhan, Sayın Ayvazoğlu, Sayın Kartal, Sayın Tütüncü,
Sayın Uzunbay, Sayın Akyüz, Sayın Özcan, Sayın Ercenk,
Sayın Değerli, Sayın Aslanoğlu, Sayın Atalay,
Sayın Oral, Sayın Özbek.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye 4 tanesini yazıyorsunuz?
BAŞKAN
- Hayır, ayağa kalkmış olan 24 arkadaş vardı,
24 arkadaşı yazdım ben.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - 4 tane fazlayı niye yazıyorsunuz?
BAŞKAN
- Yazdım efendim, 24 arkadaşı yazdım.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye 4 tanesini yazıyorsunuz?
BAŞKAN
- Efendim, lütfen
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - 4 tane fazlayı niye yazıyorsun,
4'ü?
BAŞKAN
- 4 tane fazla yazmıyorum, ayakta olan milletvekilleri yoklama
istediği için onları yazıyorum. Bu normal, İç Tüzük'e
uygun Sayın Anadol.
Evet,
ismini okumuş olduğum üyelerin yoklamaya girmemelerini
istirham ediyorum ve yoklama için dört dakikalık süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
15/11/2006 Tarihli ve 5556 Sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu, Yükseköğretim Kanunu, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Telsiz Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/1268) (S. Sayısı: 1276) (Devam)
BAŞKAN
- Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Tasarı'nın
tümünün oylamasından önce, oyunun rengini belirtmek üzere,
aleyhte iki söz talebi vardır -Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli
Milletvekili; Sayın Osman Coşkunoğlu, Uşak Milletvekili-
ama, bir kişiye söz vereceğim.
Sayın
Kandoğan, buyurun.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Dünyadaki
hiçbir parlamentoda görülmedik ölçüde, bir kanunu dördüncü kez
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüyoruz.
MUSTAFA
BAŞ (İstanbul) - Ne kadar çalıştığımızı
anla.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - Ve kuvvetle muhtemel, buradan, biraz sonra,
sizlerin oylarıyla geçecek olan, kabul edilecek olan bu Kanun,
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar Anayasa
Mahkemesine ve oradan da, kuvvetle muhtemel, tekrar Türkiye Büyük
Millet Meclisine geri gelecek.
Bunu
niye söylüyorum? Bunu şunun için söylüyorum: Anayasa Mahkemesinin
daha önce kabul etmiş olduğumuz Kanun'la ilgili olarak, geri
gönderme, yürütmeyi durdurma ve iptal etme gerekçesinde, üniversitelerin
bilimsel ve idari özelliklerinin birlikte düşünülmesi gerektiğini
ve yine, YÖK'ün, rektör seçimlerinde, atanmasında süreç dışına
çıkarılmaması gerektiğinden yola çıkarak,
iptal gerekçesi önümüzde.
Değerli
milletvekilleri, bir YÖK-Hükûmet gerginliği, bir YÖK-Millî
Eğitim Bakanlığı gerginliğinden dolayı
bir yıldan beri 15 üniversiteyi hayata geçiremedik. Şimdi,
burada değerli iktidar partisi milletvekilleri dediler ki: "YÖK,
üniter yapıyı tehdit ediyor. YÖK, eğitimin önündeki en
büyük engel." Ve daha buna benzer birçok söylemde bulundular.
Şimdi,
ben size sormak istiyorum: YÖK'e bu kadar karşı iseniz, YÖK
üniter yapıyı tehdit ediyorsa, eğitimin önündeki en büyük
engel ise, Acil Eylem Planı'nızda altı ve on iki ay içerisinde
YÖK'ün yeniden yapılandırılmasıyla ilgili, millete
bir taahhütte bulundunuz. Geliniz, o taahhüdünüzün karşılığı
YÖK ile ilgili hangi düzenlemeyi yapmak istiyorsanız, buyurun
getirin. Biz de, Doğru Yol Partisi olarak sizi destekleyeceğiz.
Diğer siyasi partiler de YÖK'ten şikâyetçi olduklarını
söylediler, onlar da destekleyecekler. Geliniz, Anayasayı değiştirecek
çoğunluğu biz sizlere vereceğiz. Geliyorsunuz, dört
buçuk yıl sonra hâlâ bu kürsülerden, YÖK'ten şikâyetçi oluyorsunuz.
Siz, 355 kişilik bir Parlamento çoğunluğuna sahipsiniz.
Şimdiye kadar söylemiyordunuz, ama, bugün "Bu Kanun'u AK
Parti Hükûmeti çıkardı, bu üniversiteleri AK Parti Hükûmeti
kurdu." diye onu da söylemeye başladınız. Kurarken
siz kuruyorsunuz da, bu Kanun'u ısrarlı buradan geçirip,
sonra da Sayın Cumhurbaşkanından veya Anayasa Mahkemesinden
dönme karşısındaki sorumluluğu niye üzerinize
almıyorsunuz?
Tutanaklarımı
getirdim. Her geri dönüşte ben konuşmuşum, ikaz etmişim,
yalvarmışım, geliniz bu üniversiteleri hayata geçirelim,
bu üniversitelerin, milletimiz, dört gözle, sabırsızlıkla,
hayata geçmesini bekliyor dediğimiz hâlde, maalesef, kuru bir
inat uğruna, hâlâ bu üniversitelerimiz hayata geçmemiştir.
Efendim, YÖK Kanunu'nda yokmuş, Anayasa'da yokmuş, o nedenle
hem Sayın Cumhurbaşkanının hem de Anayasa Mahkemesinin
geri gönderme gerekçeleri havada kalıyormuş.
Değerli
milletvekilleri, hukukun temel kuramları vardır, kuralları
vardır. Bunu, hukuk fakültelerinin birinci sınıfında
okuturlar. Çıkarılan kanun objektif hukuk kurallarına
uygun olmak mecburiyetindedir. Evet, biz yasa koyucuyuz. Ama, yasa
koyucu da kanunları yaparken belirli sınırlar içerisinde
davranmak mecburiyetindedir. O zaman yasa koyucu
Her şeyi buradan
geçiriyorsak, getirseydiniz o zaman "21 kişinin oyuyla geçici
rektörler seçilebilir" diye bir hüküm getirseydiniz.
Değerli
milletvekilleri, şikâyet ediyorsunuz "En çok kanun bu dönemde,
Sayın Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesinden döndü."
diye. Ama, hepsinde çıkıp söylemişiz. Azıcık
hukuk bilgisi, nosyonu olan herkes bilir ki, bu Kanun da oralardan dönecek.
Değerli
milletvekilleri, biraz sonra parmaklarınızı kaldıracaksınız,
parmaklarınızı indireceksiniz ve bu Kanun hayata geçecek.
Ama, ne olacağı belli değil. Vuslat yine bir başka
bahara kalmasın, bu illerde yaşayan vatandaşlarımızın
üniversite özlemi ve arzusu bir başka bahara kalmasın.
Değerli
milletvekilleri, YÖK'ün bundan çok daha önemli konularda karar verme
yeter sayısı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kandoğan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - YÖK'ün bundan çok daha önemli konularda karar
vermek için toplantı yeter sayısı 14 ve çoğunluk sayısı
8. Geçici rektörler dışında bunların çok önemli görevleri
var. O görevleri yerine getirirken istemediğiniz bir sayıdaki
oranı, niçin sadece geçici rektörlerin seçiminde istiyorsunuz?
Bu
husus, burada Kanun görüşülürken Sayın Grup Başkan Vekilinin
bir önerisi olarak geldi ve 550 kişilik Türkiye Büyük Millet Meclisinde
biraz sonra, sonu meçhul olan, ne olacağı belli olmayan bir
kanunun kabulü yönünde oylarınızı kullanacaksınız.
Ama, ben bir milletvekili olarak, buradan bir kez daha sizleri ikaz
etmek istiyorum: Geliniz, bu yanlışlıktan dönünüz. Bu
üniversiteler -iddia ediyorum ki tekrar- hayata geçmeyecek. Çünkü,
Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı açık, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme kararı açık
ve Sayın Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi ihsası
reyde bulunduklarına göre, bu Kanun da mutlaka diğerlerinde
olduğu gibi geri gelecek.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - Ben teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, görüşmeler
tamamlanmıştır.
Kanun'un
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kanun kabul edilmiştir; hayırlı ve uğurlu olmasını,
milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 5'inci sırada yer alan,
Petrol Kanunu Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Petrol Kanunu
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/835) (S. Sayısı: 1041) (x)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
Raporu 1041 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı
İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında görüşülecektir.
Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp
maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek
ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde, şu ana kadar Başkanlığımıza,
AK Parti Grubu adına Kütahya Milletvekili Soner Aksoy, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan;
şahısları adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı,
Aydın Milletvekili Ahmet Rıza Acar, Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan, Düzce Milletvekili Fahri Çakır talepte bulunmuşlardır.
İlk
söz, AK Parti Grubu adına Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un.
Buyurun
Sayın Aksoy.
AK
PARTİ GRUBU ADINA SONER AKSOY (Kütahya) - Muhterem Başkanım,
çok kıymetli arkadaşlarım; Petrol Kanunu -sıra sayısı
1041- hakkında grubumuz adına konuşmak için söz almış
bulunuyorum. Grubumuzun görüşlerini arz etmeye çalışacağım.
Sözlerime başlarken, hepinize sevgiler, saygılar sunarım.
Muhterem
arkadaşlarım, biliyorsunuz ki, petrol dünyada son derece
önemli, stratejik bir konu. Pek çok siyasi angajmanların, siyasi
hadiselerin, ihtilafların da anlaşmaların da kaynağında
yatan çok önemli bir madde. Ayrıca, petrokimya sanayiinin, yakıt
sanayiinin, enerjinin ve dünyada kullandığımız
pek çok saha ve alanı işgal eden çok önemli bir hidrokarbon.
Petrolün ne olduğu hakkında herkeste çok önemli bilgiler,
şuur ve bilincin olduğuna inanıyoruz. Pek çok savaşların
da, pek çok barış ve anlaşmaların da altında
petrolün yattığını biliyoruz. Petrol sahibi ülkelerin
zenginliği hakkında da bilgimiz var. Petrolü olmayan ülkelerin
de enerjiyle alakalı sıkıntıları olduğunu
biliyoruz. Petrolün yeryüzünde dağılımının
farklı coğrafyalarda olması dolayısıyla da
(x) 1041 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
BAŞKAN
- Sayın Aksoy, birkaç saniyenizi rica edeyim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, Genel Kuruldaki konuşmalar Sayın
Hatibin konuşmasının duyulmasını engelliyor.
Lütfen, istirham ediyorum, sükûneti muhafaza edelim.
Buyurun.
SONER
AKSOY (Devamla) - Teşekkür ederim Değerli Başkanım.
Petrolün
yeryüzü coğrafyası üzerinde farklı olarak dağılmış
olması da, temini noktasında, güçlü ve güçsüz devletler
arasında da çok önemli askerî ve siyasi, sosyal ve kültürel münasebetlerin
olmasına, ticari münasebetlerin olmasına sebep oluyor.
Dünyadaki bütün ülkelerin ihtiyacı olan bir enerji kaynağı
olması dolayısıyla da, ayrıca çok önemli bir ticari
meta durumunda olup, dünyanın her köşesinde bu metanın
ve buna ait, bu metanın türevleriyle alakalı pek çok, binlerce
malzemenin, binlerce metanın da sınai ve ticari faaliyetleri
oluyor.
Dolayısıyla,
günlük hayatımızda, yaşantımızda son derece
önemli olan petrolün, bugün, aranmasıyla, jeofizik araştırmalarıyla
ve istihracıyla, çıkartılmasıyla ilgili olarak,
bunu teşvik eden, yönlendiren, değerlendiren çok önemli bir
yasayı görüşeceğiz. Bu da, Meclisimiz için sanıyorum
çok önemli, tarihî bir görev. Bugüne kadar, böyle önemli bir, enerjiyle
alakalı böyle önemli, çok değerli yasaları Meclisimiz
çıkarmış bulunuyor. Bu da, Hükûmetimizin enerjiyle alakalı
politikasında toplumla entegre ve kalıcı yasaları
çıkarmak suretiyle enerji politikasını oturtma girişiminin
bir sonucu olarak da değerlendirilebilir. Çünkü, eğer,
enerjiyle alakalı kalıcı ve entegre politikaları
oturtmak istiyorsanız, bununla ilgili yasaları ortaya
koymanız gerekir. Bundan önceki dönemlerde olduğu gibi,
birtakım kararnamelerle, yönetmeliklerle, tebliğlerle
bir meseleyi, özellikle enerji gibi bir politikayı yürütmeye
kalkarsanız, bunlar da, hükûmetlerin veyahut da bakanların
inisiyatifinde, sık sık değişen mevzuatlarla
ilerlemesi mümkün olmayan bir enerji politikası olarak kalır
ve yine, bugün, bundan önceki dönemde olduğu gibi, ülkemizde
ciddi bir politika ortaya konmamış olur. Ama, dikkat ederseniz,
2003 yılından itibaren, Adalet ve Kalkınma Partisi, enerji
konusunda ciddi bir politika ortaya koyabilmek için, enerjiyle
alakalı bütün yasaları ortaya koymuş ve bu yasaları
adım adım çıkarmıştır. Bu yasalar, biliyorsunuz,
Elektrik Piyasası Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu'ndan
sonra, Petrol Piyasası Kanunu, Bor Enstitüsü kuruluşuyla
ilgili Kanun, Maden Kanunu'nda değişiklik, Uluslararası
Hidrojen Enerjisi Teknoloji Merkezinin kurulması, LPG Piyasası
Yasası, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanılmasıyla İlgili
Yasa ve bugün görüştüğümüz petrol yasası ve şu anda
Komisyonumuzda görüşülmekte olan enerji verimliliği yasası
ve yine, Meclisin gündeminde bekleyen jeotermal enerji ve mineralli
sular yasası ve yine, Komisyonumuzda şu anda bekleyen nükleer
enerji yasası. Bütün bunları, bir bütün olarak baktığımızda,
Hükûmetimizin, gerçekten, enerjiyle alakalı bir politikayı
ortaya koymak istediğinin ve politikayla alakalı da çok
ciddi yasaları, değerli Meclisimizin katkılarıyla
yasalaştırdığını görmüş oluyoruz.
Bu, cumhuriyet tarihinde ilk defa olan, bütüncül bir enerji politikasının,
ortaya, şeffaf, herkese açık, hukukî bir metin olarak ortaya
konması anlamında, gerçekten takdire şayan bir olaydır.
Bu bakımdan, Hükûmetimize ve bu organizasyonu yapan değerli
Bakanlığımıza teşekkür etmemiz gerekir.
Enerji
politikasının ortaya konmasıyla ilgili bu yasaların
içerisinde, hepsi, Türkiye içerisinde uygulanacak veya dünyayla
olan münasebetlerimizde enerjiyle alakalı kalıcı ve
entegre politikaları ortaya koyan esaslardır.
Ben,
buradan, bugün konumuz olan petrol yasasına geçiş yaparken,
biraz, petrolle alakalı tarihî, küçük bazı bilgiler de sizlere
aktarmak istiyorum.
Petrol,
insanlık tarihiyle alakalı başlangıcın olduğu
günlerden itibaren insanların yakinen bildiği ve günlük
hayatlarında kullandıkları, hatta sağlıkla
alakalı hususlarda kullandıkları ilk doğal malzemelerden
birisi. Hatta, bazı kayıtlarda da mevcuttur, Hazreti
Nuh'un gemisinin kalafatlanma işleminde bu ziftin kullanıldığı
da ifade edilmektedir. O günden bugüne yakıt olarak, ilaç olarak,
çeşitli şekillerde aydınlatma vasıtası olarak
kullanılmış ve günümüze kadar gelmiştir.
Bu
süreç içerisinde, Osmanlı döneminde (1512) Yavuz Sultan Selim'in
tahta geçtiği dönemden itibaren de Osmanlı sultanlarının
nizamnamelerinde ve Osmanlı sultanlarının fetvalarında
"neft" adıyla yer almıştır. Neft, Osmanlıca,
bugünkü kullandığımız "petrol" anlamınadır
ve kayıtlarda, neftle alakalı Osmanlı nizamnamelerinde
pek çok esasların, layihaların, kayıtların olduğunu
görüyoruz.
1512
yılından itibaren günümüze kadar, petrolle alakalı
dünyada büyük gelişmeler olmuş, petrolün kıymeti ve
alakası her gün geçtikçe anlaşılmış ve daha
sonra da insanlar, bunu, demin arz ettiğim şekilde, hayatlarının
en önemli unsuru olarak kaydetmişlerdir.
Türkiye'de,
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk dönemlerinde de petrolle alakalı
yasalar çıkartılmış, önemine binaen konu ele
alınmıştır. İlk yasa 792 sayılı Yasa
olup, 1926 yılında çıkartılmıştır ve
Hükûmete petrolle alakalı yetki veren, aramayla alakalı
yetki veren bir yasadır. Daha sonra 20 Mayıs 1933'te Altın
ve Petrol Arama İdaresi kurulmuştur 2189 sayılı Kanun'la.
Bu, 1939 yılında MTA'nın kurulması şeklinde devam
etmiş, 2804 sayılı Kanun'la MTA kurulmuş ve Altın
ve Petrol Arama İdaresi de MTA'nın emrine verilmiştir.
Daha sonra, 14 Şubat 1941'de Petrol Ofisi kurulmuş ve petrolle
alakalı işlemler Ticaret Bakanlığına
bağlı olan bu Petrol Ofisiyle beraber yapılmaya
başlanmıştır. Ancak, bu arada, MTA sondaj işlerine
ağırlık vermiş, Petrol Ofisi de ithal, dağıtım,
depolama, rafinaj ve satışla görevlendirilmiştir.
Bu, tamamen, gördüğünüz gibi, devletin o günkü imkânlarla ele almış
olduğu, özel sektörün pek yer almadığı bir eylemdir.
Daha
sonra, tabii, savaşların yapılışı, petrolün
otomotiv sanayisinde kullanılır olması, yakıt
sanayisinde, elektrik üretiminde kullanılmış olması
ve petrokimya sanayisinin gelişmiş olması, petrolle
alakalı daha teferruatlı yasalara olan ihtiyaç nedeniyle
1954 yılında 6326 sayılı Yasa çıkarılmış
ve bu Yasa'yla beraber Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
kurulmuştur. Arkasından TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, BOTAŞ,
DİTAŞ, Denizcilik İşletmeleri ve İGSAŞ
gibi kurumlar, bu sahada taşımadan üretime kadar çeşitli
safhalarda görev almıştır ve bunlar bağlı ortaklıklar
hâlinde çalışmışlardır. Daha sonraları,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı sadece arama ve
sondaj işleriyle görevlendirilmiş, bağlı diğer
ortaklıklar da rafinaj, taşıma, dağıtım,
pazarlama gibi hizmetlere yönlendirilmiştir.
1954'te
yürürlüğe giren 6326 sayılı Yasa, bugüne kadar 106 defa
değişikliğe uğramıştır. Pek çok maddeleri
defalarca değiştirilmiş, 1957, 1973, 1983, 1994, 1995 ve
en sonunda da 2003 yılında, bizim, burada, Sayın Meclisimizle
beraber yapmış olduğumuz değişiklikle, 106
defa değişikliğe uğramıştır.
İşte,
bizim 2003 yılında yapmış olduğumuz değişiklikle,
biz, 6326 sayılı Yasa'daki son noktayı koymuş ve
6326 sayılı Yasa'yı artık petrol aramaya yetemeyecek
bir noktaya getirmiş ve onun içerisinden bazı maddeleri de
alarak, yepyeni Petrol Piyasası Yasası'nı 2003 yılında
çıkarmış bulunuyoruz.
Petrol
Piyasası Yasası, sadece rafinaj, taşıma, nakliye,
dağıtım, pazarlama hizmetleri ve bunlarla alakalı
piyasa hizmetlerini yapan çok önemli bir sektörün yasası olduğu
için, esas petrolün arama ve çıkartılmasıyla ilgili
olan 6326 sayılı Yasa âdeta tamamen boşaltılmış,
içi boşaltılmış bir hâlde kaldığından
dolayı, bu Yasa'ya yeniden hayatiyet vermek ve bu Yasa'yı
yeniden kullanılır hâle getirebilmek için biz, işte
bu, bugün gündeminizde olan Petrol Yasasını getirerek,
petrolün aranmasını, petrolün çıkarılmasını
göz önüne getirmiş ve huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Petrol
arama ve üretimi yapmak üzere ülkemizde bu arada yapılan, gerçekleştirilen
birtakım yatırımlar ve gelişmeler de olmuştur.
Bunların arasında 2002 yılı ile 2006 yılları
arasında geçen süreçte şöyle bazı faaliyetler yapılmıştır,
kısaca bunlardan bahsedeyim:
2002
yılında 21 adet arama ve tespit kuyusu açılmış,
2006 yılında açılan petrol arama ve tespit kuyusu sayısı
yüzde 257 oranında artmış ve 75 adet olmuştur. 2002
yılında 14 adet petrol ve doğal gaz üretim kuyusu
açılmışken, 2006 yılında yüzde 57 artışla
22 adet kuyu açılmıştır. Şirketlerin aldıkları
ruhsat sayıları dikkate alınacak olursa, 2002 sonunda
302 adet arama ruhsatı sayısı, 2006 sonu itibarıyla
da yüzde 24 artışla 324 adede ulaşmıştır.
Bu
ve buna benzer, petrol aramalarında bu noktada çok ciddi ve dikkate
değer artışlar olmuştur. Ancak, bütün bu artışlar
istenildiği şekilde netice vermediği için, bu Petrol
Yasası'ndaki bazı maddelere ihtiyaç olduğundan dolayı,
böyle önemli bir yasayı getirerek Türkiye'de yeniden petrol
aramada bir patlamaya, bir gelişmeye, önemli bir hamleye vesile
olur ümidi içerisinde bu yasayı huzurunuza getirmiş bulunuyoruz.
Bundan
evvel Maden Yasası'ndaki değişikliği getirdiğimizde
de aynı şeyleri söylemiş, madencilikte önemli patlamaların
olacağını söylemiştik. Hakikaten, maden aramasında
da şu anda elimizdeki rakamlara göre çok önemli patlamalar,
çok önemli gelişmeler olmuştur.
Yukarıda
bahsettiğim bu küçük açıklamaların dışında,
2002 yılında 378 milyon metre küp olan doğal gaz üretimimiz
de 2006 yılında yüzde 140 oranında artmış, 900
milyon metre küp seviyelerine çıkmıştır. Biliyorsunuz,
petrol ve doğal gaz bazen aynı kaynakta beraber olabiliyor.
Trakya ve Batı Karadeniz'de devreye alınacak yeni üretim
sahalarıyla, doğal gazdaki üretimimiz bugünlerde 1,5 milyar
metre küp/yıl seviyesine, belki de bu yılın sonuna
doğru 2 milyar metre küp/yıl seviyesine kadar kendi öz kaynaklarımızdan
çıkacak durumdadır.
Öte
yandan, ülkemizdeki petrol sahalarındaki üretim maliyetleri
ile petrol üretici olarak bilinen bazı ülkelerdeki üretim maliyetleri
ortalamalarının karşılaştırılması
durumunda da çarpıcı rakamlar ortaya çıkmaktadır.
Şöyle ki, 1 varil ham petrolün üretim maliyeti, uluslararasında
ortalama 3 ile 6 dolar civarındadır. Ancak, bunun bazı
kategorileri ve sınıflandırmaları vardır.
Mesela, birinci kategori, İran'da, Suudî Arabistan'da ve Libya'da
olan petrol kuyularıdır ki, burada 1 varil petrolün çıkartma
maliyetleri 2 dolar civarındadır. İkinci kategoride
ise, Venezuela gibi ve ülkemizde olan yerde 6 ile 16 dolar mertebelerindedir.
Değerli
arkadaşlarım, 2006 yılında toplam 23,8 milyon ton
ham petrol ithalatı yapmıştır Türkiye ve 2007
yılında bu miktara yakın yine bir ham petrol ithalatı
yapılacak ve bizim kendi rafineri imkânlarımızla da
belki 25 milyon ton civarında ham petrol işlenerek kullanıma
hazır hâle getirilecektir. Geçen sene, 23,8 milyon ton ham petrol
karşılığı olarak da 11 milyar dolar ödenmiştir.
Bu, petrole vermiş olduğumuz döviz miktarındaki artışlar,
son zamanlarda, bildiğiniz gibi, çok büyük rakamlara ulaşmış
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Aksoy, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
SONER
AKSOY (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2002
yıllarında 30 dolar civarında olan petrolün, bildiğiniz
gibi, son zamanlarda 60 doların üstünde olması, 65 doların
üstüne çıkmış olması Türkiye'deki ödemeler dengesi
ve cari açık yönünden önemli miktarda sorunlar yaratmış;
büyüme hızını yüzde 1 aşağıya, enflasyonu
yüzde 1,5 yukarıya çekme gibi bir özelliğe sahip ve bunu da
başarmıştır. Ancak, stabil bir ekonomi, güçlü bir
ekonominin ve mali disiplinlere riayet eden bir ekonominin bulunduğu
bir ortamda bu mertebeler yüzde 1 mertebelerinde kalmış
ve daha fazla bir etkinlik sağlayamamıştır. Petrolde,
biz, 2020 yılına kadar sadece petrolde, yani, önümüzdeki
on üç yıl içerisinde takriben 250 milyar dolar kadar, doğal
gazda da belki 100 milyar dolar kadar bir parayı petrokimyaya
vermek durumundayız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Aksoy, lütfen, teşekkürünüzü alayım.
Buyurun
efendim.
SONER
AKSOY (Devamla) - Muhterem arkadaşlarım, bu değerli
ham maddeyi ülkemizde gerçekten daha fazla aramak, daha fazla keşif
yapmak, daha fazla üretim yapmak ve daha fazla istihdam sağlamak
istiyorsak bu yasayı çıkartmamızda yarar vardır.
Yasayla birlikte daha fazla yatırımcının ülkemize
gelmesini istiyorsak, bu yasa üzerinde Büyük Millet Meclisinin,
diğer, enerjiyle alakalı yasalara karşı gösterdiği
hassasiyeti göstereceğine inanıyorum. Bu yasayla beraber
ülkemizde çok önemli gelişmelerin olacağına inanıyorum.
Yasanın
ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Adana Milletvekili
Tacidar Seyhan.
Sayın
Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Tasarının tümü üzerinde Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Tümü üzerinde. Affedersiniz, düzeltiyorum.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Petrol
Kanunu üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Ancak, Petrol Kanunu üzerinde değerlendirmelere
geçmeden önce, Irak'ta düşen, Adana'dan havalanan Antonov tipi
uçakta hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı
diliyorum, sabırlar diliyorum. Bu konudaki bir üzüntümü de
Meclis kürsüsünden Ulaştırma Bakanlığına bildirmek
istiyorum.
Bilindiği
gibi, ilgili uçaklar "An-26" diye açıklandı. Mevcut
uçağın sitesine girebilirseniz, şirket sitesine,
An-26'ların bir kargo uçağı olduğunu görürsünüz.
Kargo uçakları, muhtelif dönemlerde yolcu kapasitesi belirlenerek
yolcu uçağı şeklinde düzenlenmiş, ancak, beş
trafik kuralına uyması hususiyeti, hassasiyeti aranmıştır.
Maalesef, Antonov tipi bu uçağın beş trafik kuralına
uyduğu söylenemez.
Daha
önce, Adana'dan valiliğin ilgili amiri tarafından iki kez
uçağın kalkış ve inişleri sırasında
-Antonov tipi uçakların- çatlamalar ve cam kırılmalarına
rastlandığı iddiasıyla ve tespitiyle Sivil Havacılık
Kurumuna başvuru yapılmış olmasına rağmen,
Sivil Havacılık Kurumu bu konuda hiçbir gerekçe ileri sürmemiş
ve önlem almamıştır. Bunların araştırılmasını
istiyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve RJ-100 tipi
uçakları uçuş ömrünü doldurdu diye uçuştan kaldıran
iradenin, uçuş ömrünü tamamlamış diğer uçakların
da Türkiye'de ticari faaliyet göstermeleri önünde gerekli engeli
koymalarını istiyoruz. Toplum adına beklediğimiz
budur, vatandaşlarımız adına ve Meclis adına
beklediğimiz budur. Tekrar Allah'tan rahmet diliyorum.
Kanuna
gelince değerli arkadaşlarım, bu kanun temel yasa olmaz.
Bir kere kanuna bu yönüyle karşıyız. Bu bir ticari kanun
değil, ticaret kanunu değil, bu bir ceza kanunu değil.
Teknik özellik içermektedir. Her maddenin detaylı olarak ayrı
ayrı görüşülmesi gerekir. Buna bir kapsam çizerek, genel
bir şekil vererek kamuoyunun önünde, kanunu geçirdik diyemezsiniz.
Buradaki tartışmaları, önerileri enine boyuna ortaya
koymanın çok ciddi faydası vardır. Bu nedenle, biz, kanunun
temel yasa olarak getirilmesinden büyük üzüntü duyuyoruz.
Şimdi,
geliyoruz kanuna. Ben size kanun hakkındaki görüşlerimi
teknik olarak anlatayım değerli arkadaşlar. Sonra
enerjideki olumsuzluğunu anlatacak çok ciddi eleştirilerim
var.
Birincisi,
değerli arkadaşlar, Türkiye petrole bakarken cumhuriyetten
bu yana ulusal ticaret anlayışını öne çıkarmak,
kamu kuruluşlarını korumak, stratejik varlığını
bunların sürdürebilmek, kamusal rekabet gücünü özel rekabet
gücüyle eşdeğer hâle dönüştürebilmek için üretim, taşıma,
rafinaj ve dağıtımda kamunun kurumlarını
oluşturmuş ve yıllarca bu kurumlar Türkiye'nin en
kârlı kurumları olarak hizmete devam etmiştir. Bunlarda
ne var? BOTAŞ var, POAŞ bunun bir parçası, DİTAŞ
var, PETKİM var, TÜGSAŞ var. Şimdi, siz zaten bu kanunda
yapacağınız değişikliğin temelini bir
önceki uygulamalarda atmıştınız. Bu kurumlar
içerisinde bir tek özelleştirilmeyen BOTAŞ kaldı. Türkiye'de
çıkarılan petrolü rafine eden tesisi kapattınız,
kapattınız, sonra açtınız. Kapatma durumuna geldiği
için öyle diyorum. Verimi düşürdüler, düşürdüler, "bu
tesis kâr etmiyor" dediler, özelleştirdiler. Böyle şey
olmaz!
Petrol
Ofisi özelleşti, o tartışılabilir, ama, diğer
kurumları da özelleştirerek, Türkiye'de kamunun üretimden
başlayarak dağıtım, taşıma ve rafinaj bölümünde
var olmasının önüne geçtiniz. Şimdi, kamu, bu petrolü
çıkaracak, rafine edecek. Düşük graviteli ise zaten başına
bela. Bu sorunları hepiniz biliyorsunuz. Rafineri bunu alacak,
rafine edecek, ondan sonra satışa sunulacak. Bu işi
yapmak çok zorlaştı. Serbest piyasa diye, kamunun elini ayağını
bağladık. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı,
şimdi, kamu adına arama yapıyor. Bir çelme de ona takıyoruz
arkadaşlar.
Şimdi,
geçmiş kanunun
Bundan bir önceki kanunumuz, sanıyorum,
6326 sayılı Kanun. Bu Kanun'un 4'üncü maddesinde, "Türkiye
Petrolleri kamu adına hareket eder," deniliyordu. Bu ibareyi
kaldırdığınız zaman, Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığının önünde, özelleştirilmesi önünde
bütün engelleri kaldırmış oluyorsunuz. Yani, bu bir,
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının arama ve
üretim faaliyetlerinin önüne geçmek için hazırlanmış
bir yasadır. Bu, onun çalışmasını engeller.
Hiçbir TPAO yetkilisi, bundan sonra ben rahat çalışabilirim,
rekabet edebilirim, diyemez. En büyük sıkıntı budur.
İkincisi,
değerli arkadaşlar, çok önemlidir: Yabancı ülkelerde
üretim yapan bütün petrol şirketleri, kendilerini halka arz etmişlerdir
çıkamadıkları yerde, devlet adına faaliyet gösteren
anonim şirketler halka arz edilmiştir, halk bunun sahibi yapılmıştır.
O noktada bir çaba gösterirseniz, bunu tartışırız,
ama, sadece özelleştirmenin önünü açalım, Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı da bir özelleştirmeye gitsin diye
bir yasa düzenlemesi yaparsanız, bu, Türkiye'ye fayda getirmez.
Peki,
kamu çekilirse ne olur? Kamu çekildi, bitmiyor değerli arkadaşlarım.
Sayın Bakanım, buraya dikkat edin. Hadi buradaki aksaklığı
bir şekilde çözebiliriz.
Bakın,
ikinci bir şey daha yaptınız siz burada. Millî menfaatlerin
korunması adlı 12'nci maddeyi ve onun ardından gelen
13'üncü maddeyi yeni kanuna koymadınız. Millî menfaatlerin
korunması maddesi, bir başka kamu kuruluşunun Türkiye'de
arama ve üretim yapabilmesi için Bakanlar Kurulu iznine bağlıyordu
üretim yapmasını. Neden konulmuştu bu? Bakanlar Kurulu,
Türkiye'nin stratejik üretimini değerlendirir ve gerektiğinde
Türkiye'nin çıkarlarına göre bir başka kamu kurumunun
mülk ve arama yapmasına izin vermezdi. Şimdi biz ne yaptık?
Bakanlar Kurulunun yetkisinden bunu çıkardık. Yetki kime
kaldı? Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne,
PİGM'e kaldı. Müracaat ettiğinde artık hissesinin
büyük bir bölümü kamu elinde olan şirketler de, tamamı kamu
elinde olan şirketler de, Bakanlar Kurulu kararına gerek
duymaksızın, gelip, Türkiye'de arama, üretim, mülk edinme faaliyetlerinde
bulunabilecek.
Peki,
bunun zararı ne? Sayın Bakanım, dünyayı tehdit
eden en büyük şey, büyük kamu şirketlerinin -kamu şirketlerinden
büyük özel şirketler de var- bu şirketlerin diğer
şirketler üzerinde monopolü uygulamasıdır, sektörü
tek başına eline geçirip pazar politikalarını
belirlemesidir. Ben bütün yabancı şirketlerin temsilcileriyle
konuştum, bu sizi tehdit eder, dedim. En son konuştuğum
şirket yetkilisi dedi ki: "Bu maddelerin çıkarılması
doğru değildir. Biz de bir başka ülkenin Türkiye'de monopolü
uygulamasına karşıyız." Büyük uluslararası
şirketler rahatsız oluyor da, siz bu ülkeyi yöneten siyasi
irade olarak niye rahatsız olmuyorsunuz? Arkadaşlar, ne
Türkiye Petrolleri kalır ne burada uluslararası tekellerin,
özellikle kamu tekelinin yerleşmesinin önüne geçebilirsiniz
ne de bölgede stratejik bir duruş gösterebilirsiniz.
Geriye
kalan üçüncü eleştirimiz, denizdeki sahalar. Türkiye'deki hedef
denizdir. "Karada maliyet düşük, denizde fazla." diyorlar,
ama bu kanunun amacı da zaten
Biz kanunda çok direndik. Burada
kamu hakkı yüzde 12,5'tu. Kademeli olarak bu yüzde 1'lere kadar
düşüyordu. Komisyondaki itirazlarımız üzerine 1,
2'ye; 2, 4'e; 4, 6'ya çıkarılarak devlet hakkı biraz artırıldı,
ama bir teşvik daha geldi, o teşvik de derinliklere göre geldi.
Burada devletin kazanacağı paradan, cebinden, hem devlet
hissesinden kayba uğradı kamu. Bu fayda yatırımcı
şirketler adına yüzde 50 ile yüzde 80 arasında onların
lehine bozulmuştur. Kamu aleyhine bozulmuştur bu.
Değerli
arkadaşlar, şöyle düşünün: Bir ülkede 1 milyon varil
petrol üretiyorsunuz 100 lira kazanıyorsunuz, 500 bin varil
petrol üretiyorsunuz yine 100 lira kazanıyorsunuz. Peki, ben
aynı parayı kazanacaksam, bu ülkeden 2 katı, 3 katı,
5 katı petrolü hangi mantıkla çıkarıp yurt dışına
vereceğim? Sürdürülebilir yaşam anlayışının,
sürdürülebilir enerji altyapısının varlığını
nasıl koruyacağım, nasıl oluşturacağım?
Siz kamu olarak nerede duracaksınız? Kamu yararı burada
nerede?
Az
sonra anlatacağım, değişik bölümlerde KDV uygulamalarında
indirim de getiriyoruz. Bu bir tercihtir tabii. "Aramalarda
teşvik edeceğiz." Diyorsunuz, sadece aramalarda
teşvik etmiyorsunuz; o, işletme safhasında da teşvik
demektir. Bu bir arama teşviki değildir. Aramada kullandığı
cihazı, yatırım bedellerinin tamamını
teşvik kapsamı içerisinde geri ödeyelim üretim sırasında,
vergiden düşelim derseniz, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak
katılırız buna. Bu bir arama teşvikidir, ama siz,
arama teşviki vereceğiz diye KDV indirimi yapın, kurumlar
vergisinde devlet hakkını çıktıktan sonra bu bölümü
almayacağız deyin, ondan sonra da işletme safhasında
ürettiğiniz petrolden alacağımız payı yüzde
12,5'tan yüzde 2'ye indireceğiz deyin, derinliklere göre bir daha
indirim yapacağız deyin
Bütün yabancı şirketler
can atıyor. Şimdi, bu kanun çıktığında bayram
edecekler. Niye? Çok kâr edecekler.
"Yabancı
şirkete karşı mısınız?" Hayır.
Türkiye'de kamusal yarar gösteren, kamusal menfaatleri koruyan,
ulusal rekabet gücümüzü ayakta tutan Türkiye Petrollerini, siz,
bir başka ülkeye karşı, monopol uygulamasını
ortadan kaldırmak için koruyun, yapısını koruyun,
rekabet gücünü artırın, arama faaliyetlerini yapabilir
hâle getirin, biz de o zaman, bu liberal ekonomidir, serbest piyasadır,
burada kamunun yeri de belirlenmiştir, biz de burada bir yerde
duracağız diyebilelim, ama, bu mantıkla sizin de duracağınız
yer belli değil, kafanız karışık.
Diğer
uygulamalarda, bakın, bu kürsüden neyi, biz ne konuda uyardıysak,
siz onu geri çektiniz. Bas bas bağırdım iki kez: Elektrik
dağıtımını özelleştiremeyeceksiniz,
çünkü, kendi doğrultunuzda bir dağıtım ihalesi yapacak
durumda değil; yasada değişik boşluklar var, bu yasa
sizin başınıza iş açar dedim. Siz Bakan olarak geldiniz,
defalarca elektrik dağıtımı özelleştirmesini
burada savundunuz, ama, Sayın Başbakan, bir kelimeyle sizin
bütün savunmanızı yerle bir etti: "Elektrik dağıtımını
özelleştirmiyorum." Ve çok kötü bir üslupla, sektörün de
güldüğü Meclisin de güldüğü vatandaşın da güldüğü
bir gerekçeyle, seçime giderken zam yaparlar, dediler, denildi. Siz,
başka bir gerekçenin altına sığındınız,
ama, o gerekçenin yanlış olduğunu siz de biliyorsunuz.
Topu, Özelleştirme İdaresi Başkanlığına
attınız, sadece, bu, ertelemedir, dediniz. Siz, onun nasıl
yapılıp nasıl yapılmayacağını benden
iyi biliyorsunuz. Bari, bu konuda yanlış yapmayın, bunun
vebali büyüktür.
Sektörlere,
siz, devlet hakkı yönünden bir teşvik verecekseniz aramada,
karşı değiliz. Burada getirdiği aletleri, işletme
anında kullandığı aletleri, cihazları, edevatları
yeniden aramada kullanıyorlarsa, onu ispat etsinler, işletmedeki
araçlarının aramada kullanıldığında harcadığı,
yaptığı bütün masraflarını vergilerinden düşelim.
Ama, siz, aramayı teşvik etmiyorsunuz; siz, işletme
anında üretilen bütün petrolü veriyorsunuz, sıkıntı
buradadır değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlar, önemli bir madde daha konmuştu, deniliyordu
ki, üretilen petrolün karada yüzde 45'i, denizde de yüzde 35'i memleket
ihtiyaçlarına ayrılır. Siz, 13'üncü maddeyi kaldırmakla,
memleket ihtiyaçlarına ayrılan miktarın da ihraç
edilmesini serbest bıraktınız. Peki, off-shore piyasada
siz yabancı şirketleri kontrol etmenin kolay olmadığını
bilmiyor musunuz? En azından, diğer bölümlerdeki arkadaşlarımız
bilmeyebilir, ama, siz, Enerji Bakanı olarak bunu bilmelisiniz.
Sıkıntı olduğu anda, bu ülkede üretilen petrolün
yüzde 45'ini karada, yüzde 35'ini denizde, memleket menfaati için iç
piyasaya vermesinden neden rahatsızlık duyuyorsunuz? Nasılsa
dünya piyasaları üzerinden almıyor musunuz bunu? Ee, peki
ne olacak Sayın Bakanım? Doğal gaz çıkarsa yüzde
100'ünü onlar ihraç edecek, siz, buradan, 1 metre küp doğal gaz fazla
harcanıyor diye vatandaşa üst üste iki kazak mı giyin
diyeceksiniz? Görevinizi yapmayın, ondan sonra vatandaşa
kazak önerin. Böyle bir sorumluluk duygusu, böyle bir yönetim anlayışı
olur mu! Kurumlarınız yavaş yavaş çökecek, kurumları
birbiri içerisine sokacaksınız, hepsini birbirine borçlandıracaksınız,
ödeme sıkıntısıyla arz güvenliği yaşanacak,
siz yerinizden "Hazinenin her tür gücü var, ben Hazineden para
öderim." diyeceksiniz. Sizin böyle düşünmediğiniz
birçok konu var. Ama, bakın, yenilenebilir enerji geliyor; siz,
katıldığınız konularda dahi size hem Hazine
hem EPDK müdahale ediyor, bir türlü çıkaramıyorsunuz.
"Dağıtım ihalelerini özelleştireceğim,
ben inanıyorum." diyorsunuz -ki, özelleştirilmediği
çok iyi oldu- ama, Başbakanın sözüyle yapamıyorsunuz.
Ee, peki bu kadar mı önemli bu koltuk? Madem siz düşündüğünüzü,
inandığınızı yapamayacaksınız, o
koltuğa niye sarılıyorsunuz? Sizin bir icranız
yok mu?
HALİL
AKYÜZ (İstanbul) - İnisiyatif
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - İnisiyatifiniz yok mu? Siz, ülkenin en önemli
bakanlıklarından birindesiniz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunda da böyle. Göz göre göre yanlışa
gidiyoruz, stratejik olarak. Sayın Bakan çıkıyor, bazen
yapılması gerekenlerde önü kesiliyor hiçbir şey demiyor,
ondan sonra İsrail'e gidiyor anlaşma imzalıyor. Orada
imzaladığı anlaşma, göreceksiniz, ona girmek istemiyorum,
yıllarca başını ağrıtacak Türkiye'nin.
Bazen, artık, enerji politikası öyle bir yere geldi ki değerli
arkadaşlar, millî güvenlik sorunudur, hazine sorunudur, enerji
politikası sorunudur, bunlarla entegre dış politika
sorunudur. Siz, artık, enerji politikalarınızı
dış politikadan ayıramazsınız. Bunu yaparsanız,
bir yandan bir ülkeyi kazanacağım diye, diğer yandan
üç tane ülke kaybedersiniz. Ben, burada, İran bu gazı kesecek
iç piyasaya yetmediğinde dediğimde, siz "Hayır,
ben konuştum, kesemez." dediniz. Ne oldu Sayın Bakan?
İç piyasaya yetmediğinde Çin'in gazını kesemiyor,
ama, sizin gazınızı kesiyor. Yani, Çin mi çok yetenekli,
biz mi çok yeteneksiziz; bunu düşünmek lazım.
Aynı
arz güvenliğini Rusya'da yaşayacaksınız. Bari
Petrol Kanunu'nda, bu ülkenin millî menfaatlerinin korunabilmesi
için sağduyuyla bize anlayış gösterin, hiç değilse
birkaç maddede, Türkiye'nin ayakta durmasını, kendi kaynaklarını
korumasını, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
ayakta durmasını sağlayalım.
Bakın,
ben size, yine bu kürsüden, bu EPDK, petrol piyasasının ve
doğal gaz piyasasının, LPG piyasasının altından
kalkamaz dedim, branşlaştırın dedim
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
Şahsım
adına bölümde devam edeceğim konuşmama, ama, bu bölümü
tamamlamak istiyorum.
Petrol Piyasası Düzenleme Kurulunu kurun dedim, bu Kurum bunun
altından kalkamaz dedim. Şimdi sizin temsilcileriniz bunu
söylüyor.
Bu
ülkede doğru bir şey yapmak istiyorsanız, Cumhuriyet
Halk Partisinin önüne, kamu kurumlarının özelleştirilmesi
yerine, özellikle stratejik konularda özerkleştirmeyi getirin,
sonuna kadar destekleyelim. Özerkleştirin bu kurumları.
Petrol Bakanlığını kurmak için girişimde bulunun.
Mademki yüzyılın en büyük kaynağı petrol, bunun
için gayret gösterin. Göstereceğiniz gayret, ulusal çıkarlarımızın
korunması ve çocuklarımızın sürdürülebilir bir
enerji politikasında yaşayabilmesi, gelecekten bir
şeyleri umut etmesi için altın anahtar olacaktır. Bunu
yapmadığınız sürece- diğer maddelerdeki görüşlerimi
şahsım üzerine konuşmada söyleyeceğim- Türkiye'yi
sıkıntıya sokarsınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Seyhan.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.12
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati : 17.30
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
49'uncu Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
1041
sıra sayılı Tasarı üzerindeki görüşmelere
devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Anavatan
Partisi Grubu adına Kars Milletvekili Selami Yiğit.
Sayın
Yiğit, buyurun efendim. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA SELAMİ YİĞİT (Kars) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Petrol Kanunu
Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle,
Bağdat'ta düşen uçakta hayatını kaybeden yurttaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
ve sabırlar diliyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, jeopolitik konumu nedeniyle uluslararası
ve bölgesel petrol ve enerji politikalarının odağı
durumundadır. Bu açıdan, petrol ve doğal gazın uluslararası
piyasalara pazarlanmasında anahtar rol oynamasının
yanında, petrol rezervlerinin yüksek olduğu Orta Doğu
ile bazı Türki cumhuriyetlere ilişkin uluslararası
platformlarda oluşturulan stratejiler, ülkemiz güvenliğini
yakından ilgilendirmektedir. Amerika Birleşik Devletleri
Dışişleri Bakanının bir süre önce açıkladığı
Orta Doğu'nun yeniden yapılandırılması planının
hayata geçirilmesi yönünde
BAŞKAN
- Sayın Yiğit, bir saniyenizi rica edeceğim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Sayın Bakanım, arkadaşlar,
uygun bir yerde konuşsanız, yahut
Ayakta şık olmuyor.
Buyurun
Sayın Yiğit.
SELAMİ
YİĞİT ((Devamla) -
bugün Amerika Birleşik Devletleri
Başkanının açıkladığı yeni Irak stratejisiyle
ilgili bir adım daha atılmıştır. Irak harekâtının
başarısızlığa uğradığını
belirten Bush, mezhep ve etnik çalışmaların kucağına
itilen Irak'ta çözüm olarak sadece daha fazla asker gönderme formülünü
önererek İran ve Suriye'yi tehdit etmektedir.
Saddam'ın
idamıyla birlikte tırmanan iç savaş, daha da vahim gelişmelerin
başlangıcıdır. Irak, artık fiilen ortada yoktur
ve parçalanmıştır. Sayın MİT Müsteşarının
da işaret ettiği gibi, ülkemiz güvenliği açısından
her zaman ciddi bir tehdit oluşturan Kuzey Irak'taki gelişmeler,
ülke güvenliğimiz açısından iyimser olmamızı
imkânsız hâle getirmektedir. Bugünlerde Irak Meclisinde de görüşülmesi
beklenen petrol yasasıyla görülmektedir ki, artık savaş
lobileri yerine petrol lobileri devreye girmiştir. Irak operasyonuyla
amaçlananın bölgeye demokrasi getirmek olmadığı,
dev uluslararası şirketlerin petrol üzerindeki çıkarlarını
uzun vadede güvenceye almak olduğu anlaşılmıştır.
Irak'ta çıkarılması istenen yasayla, Irak'tan petrol
çıkarma ruhsatı alan şirketler, ürettiği petrolden
Irak devletine çok düşük oranda pay verecekler, çıkarılan
petrolün yüzde 70'ini kendileri paylaşacaklardır. Yani,
Irak petrollerinden sağlanan yıllık 75 milyar dolar,
otuz yıl boyunca British Petroleum, Shell, Exxon gibi Amerika
Birleşik Devletleri ve İngiliz petrol devlerinin kasasına
aktarılacaktır.
Petrol
konusu bir ülkenin geleceğinde bu kadar önemlidir. Bizler,
şimdi, bölgemizdeki bu gelişmelerin paralelinde petrol
yasasını tartışıyoruz, ancak Hükûmet, bu kadar
önemli bir yasa görüşülürken bölgemiz ve dünyadaki bu gelişmeleri
dikkate alıp değerlendirebilmiş midir? Doğrusu
Hükûmetin Orta Doğu'daki bu yeniden yapılandırma sürecini
gereken ciddiyetle değerlendirebileceği ve buna uygun
stratejiler geliştirebileceği kanısında değilim.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerji alanında dünya
devlerinin bir bölge coğrafyasını kendi çıkarları
doğrultusunda yeniden yapılandırmak için, askerî müdahaleler
dâhil her türlü stratejiyi uygulamaya koyduğu bir süreci yaşıyoruz.
Görüştüğümüz petrol yasasının yeniden değerlendirilmesi
gerektiği kanısındayım. Geçtiğimiz mayıs
ayındaki dalgalanmalar sonrası ülkemizden kaçmasınlar
diye stopajı sıfırladığımız yabancı
yatırımcılar, 8 Ocak 2007'de, Sayın Şener, Sayın
Babacan ve Sayın Unakıtan'a tehdit dolu birer mektup göndererek,
mukimlik belgesinden, yani Türkiye'de oturmakta olduklarını
gösteren ikametgâh belgesinden vazgeçilmesini istemişlerdir
ve yabancı yatırımcılar diyorlar ki: "Sıfır
vergiden yararlanmak isteyen yatırımcılar için mukimlik
belgesi zorunluluğunu kaldırmazsanız, piyasalar karışacak."
Mektubun gönderildiği tarihin üzerinden daha üç gün geçmeden,
Maliye Bakanımız Sayın Unakıtan bir açıklama
yapıyor ve diyor ki: "Yabancı yatırımcılardan
ikametgâh belgesi istenmeyecek."
İşlerine
geldiği zaman sermayenin rengi olmaz savunmasına sığınan
Hükûmetin yabancı sermayeye olan düşkünlüğü, Petrol Yasa
Tasarısı ile ilgili kaygılarımızı da artırmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde stratejik
ürün olan petrol faaliyetleri yıllardır ihmal edilmiştir.
Tükettiğimiz petrolün ancak yüzde 8'i, doğal gazın ise
yüzde 3'ü iç üretimimizle karşılanmaktadır. Eğer
yeni kaynaklar bulunmazsa, 2013 yılında petrolün yüzde
99'unu, doğal gazın ise yüzde 100'ünü ithalat ile karşılamak
zorunda kalacağız. Ülkemiz arazi yüzeyinin yüzde 83'ü petrol
bakımından ayrıntılı etüt edilmemiştir.
Yani, topraklarımızın dörtte 3'ünde petrol araması
yapılmamıştır. Kara sularımız petrol arama
faaliyetleri açısından göz ardı edilmiştir. Bugüne
kadar kara sularımızda ancak otuz dokuz sondaj yapılabilmiştir.
Ülkemizde arama yapması gereken kurumların bütçeleri sürekli
kısılmış, 1954 yılında çıkarılan
Petrol Kanunu dışında, petrol arama ve işletme faaliyetlerini
teşvik edecek hiçbir yasal düzenleme yapılmamıştır.
Ülkemizde,
halen, beşi yerli, on sekizi yabancı, toplam yirmi üç petrol
şirketi arama ve üretim faaliyetlerinde bulunmaktadır.
Bu petrol şirketlerinin açtıkları kuyu sayısı
altmış ikidir, ama bunlar çok büyük rezervler içermemektedir.
Yabancı şirketler, derin sondajlara ihtiyaç duyulması,
yasal kısıtlamalar ve bıktırıcı bürokratik
engeller nedeniyle ülkemizde petrol arama faaliyetlerine ilgi
göstermemekte, açtıkları kuyuları da kapama yoluna
gitmektedirler. Bu şirketler yatırımlarını
petrol arama yerine, daha kârlı olan rafinaj ve pazarlama gibi
alanlara kaydırmışlardır. Bu açıdan baktığımızda,
ülkemizi petrol aramasında yabancı şirketlerin cazibe
merkezi hâline getirilmesine katkı sağlayacak bir yasal
düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ancak bu konuda düzenleme yaparken
ülkenin güvenliği göz ardı edilmemelidir.
Bölgemizde
ülkemizin geleceğini çok yakından ilgilendiren gelişmeler
olurken, Hükûmet ne yazık ki bir enerji politikası oluşturamamıştır.
Doğal gaz depolama tesisleri tamamlanamamıştır.
2004'te kabul edilen elektrik enerjisi stratejisi bir türlü hayata
geçirilememiştir.
Enerji
Bakanı Sayın Güler bir gazeteciye verdiği demeçte
şunları söylüyor: "Enerji politikasına uygun
stratejileri uygulamaya çalışıyoruz, ama belge soruyorsanız,
böyle bir belge yok. Ama böyle bir belgenin hazırlanması lazım
idi ve şu anda da böyle bir çalışma üzerinde gayretlerimiz
var." demektedir.
Sayın
Bakanın ifadesinden de anlaşılacağı üzere,
cumhuriyet tarihinde ilk kez tek başına dört yılını
aşan AKP Hükûmeti, ülkemiz güvenliğini ve geleceğini
yakından ilgilendiren enerji konusunda henüz bir strateji
oluşturamamıştır.
Enerji
konusunda ulusal bir strateji oluşturmadan Petrol Yasa Tasarısı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilmiştir. Giderek
artan cari açığı kapatmada yabancı sermaye girişini
tek çıkış yolu olarak gören Hükûmet, Petrol Kanunu Tasarısı'nı
da bu bakış açısıyla hazırlamıştır.
Tasarı,
Avrupa Birliği sürecine uyum ile gerekçelendirilmektedir.
Ancak Avrupa Birliği ülkelerinde enerji sektörü tümüyle o ülkelerin
millî çıkarları ve kamu yararı gözetilerek yapılandırılmaktadır.
Oysa, bir ulusal enerji stratejisinin bile henüz oluşturulamadığı
ülkemizde, görüştüğümüz Petrol Yasa Tasarısı
ile petrol sektöründeki tek kamu kuruluşu olan Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı etkisizleştirilmiştir. Bu
tasarı yasalaştığında Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığı, petrol arama ve üretme faaliyetlerinde
ruhsat için başvuran herhangi bir şirket konumuna gelmiştir.
Mevcut yasadan millî menfaatlere uygunluk kriteri çıkarılarak
petrol arama ve üretme faaliyetlerinde, Irak sürecinde görüldüğü
gibi, uluslararası güçlerin etkili olduğu petrol devlerinin
önü açılmıştır. Ülkemizde üretilecek ham petrolden
alınan devlet hissesi üretim durumuna göre kademeli olarak düşürülmüştür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; enerji konusunda
yıllardır bir keşmekeş yaşanmaktadır.
Elektrik dağıtımının özelleştirilmesi
buna somut bir örnektir. Elektrik dağıtımının
özelleştirilmesi 1997'den beri gündemimizdedir. On yıl önce,
dağıtımın özelleştirilmesi için Türkiye yirmi
yedi bölgeye ayrılmış, büyük beklentilerle elektrik
dağıtımının özelleştirileceği duyurulmuş,
ihaleye çıkılmıştır. Ama, ihaleler, gerek Danıştaya
açılan davalar gerekse siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle
bir türlü yapılamamıştır.
Geçen
yıl, burada, bazı noktalarına muhalefet etmemize
karşın, iktidar partisinin oylarıyla Elektrik Piyasası
Kanunu yasalaştı. Hükûmet, öncelikle, İstanbul, Ankara
ve Adapazarı'nda elektrik dağıtımının
özelleştirileceğini duyurdu, hatta, ihale sonuçlarının
19 Ocak 2007'de açıklanacağını ilan etti. Elektrik
dağıtımıyla ilgili yerli ve yabancı yatırımcılar
da ön tekliflerini verdiler. Yatırımcılar 90 milyon
dolara yakın da teminat yatırdılar. Devletin yıllardır
ihmal ettiği elektrik dağıtım alanına özel sektörün
3 milyar dolara yakın yatırım yapması beklenirken,
Sayın Başbakan, elektrik dağıtım ihalelerinin
durdurulduğunu açıkladı. Sayın Başbakanın
gerekçesi, böylesine önemli bir konuda yapılan siyasi hesapları
su üzerine çıkarması açısından bir itiraf niteliğindedir.
Sayın Başbakan, elektrik dağıtımının
özelleştirilmesi hâlinde ihaleyi kazanacak şirketlerin
elektriğe zam yapacaklarını, bunun faturasının
da AKP'nin üzerinde kalacağını söylemektedir.
Açıkça Sayın Başbakan demek istiyor ki, seçim öncesi
elektrik zam faturasının üzerimizde kalmasını göze
alamayız. O zaman, ne diye elektrik dağıtımının
özelleştirilmesini seçim bildirgenize ve acil eylem planınıza
yazdınız? İhale ertelendiğine göre, özel sektörden
elektrik dağıtım alanında yapılması beklenen
3 milyar dolarlık yatırımı şimdi kim üstlenecektir?
Elektrik dağıtım ihalelerinin bizzat Başbakan tarafından
seçim gerekçesiyle süresiz olarak dondurulabildiği bir ülkeye,
yabancı yatırımcıyı nasıl çekeceksiniz?
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüş ve düşüncelerle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.
Şahsı
adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan.
Sayın
Seyhan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Diğer
önerilerime geçmeden önce, kanun üzerindeki, maddeler üzerindeki
çekincelerimi burada ifade etmeye devam ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, mevcut kanunun 29'uncu maddesi diyor ki:
"Ham petrolün veya doğal gazın bir başka ülkeye tevcihen
bir milletlerarası andlaşmaya dayanmaksızın Türkiye
üzerinden transit geçişini veya Türkiye'ye gelişini
sağlayacak bir boru hattı kurulmasına bu Kanunun 17
nci maddesinde belirtilen sürelerle Bakanlar Kurulunca karar verilir."
Neye
göre karar verilecek? Milletlerarası bir anlaşma olmaksızın.
Şimdi,
bir petrol üretiliyor
Burada bir açıklık yok. Bu maddeye
bir açıklık hazırlayın Sayın Bakanım. Üretilen
petrolü, Türkiye'den bir boru hattı geçirip bir başka yerden
ihraç edeceğim diyerek kendine özgü bir boru hattı kuruyor
olması uluslararası anlaşmalara girer mi girmez mi?
Burada çok ciddi bir kargaşa çıkacak ortaya. Ben, sizi
şimdiden uyarıyorum. Bunun önüne geçemezsiniz.
İkincisi:
Değerli arkadaşlar, 20'nci maddesinde bir aykırılık
var. Diyor ki:
"Bir
petrol hakkı sahibi; arazinin kullanma hakkını, arazi
özel mülkiyet konusu ise anlaşma veya kamulaştırma yoluyla,
arazi Hazineye ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında
ise Maliye Bakanlığından bedeli karşılığında
kiralamak, irtifak veya kullanma hakkı almak ve ruhsatnamesine
kaydedilmek suretiyle elde edebilir. Anlaşmaya dayanan kullanma
hakkı üç yıldan fazla sürdüğü takdirde özel mülkiyet konusu
arazinin kamulaştırılması, arazi sahibi veya
petrol hakkı sahibi tarafından istenebilir.
Kamu
yararı niteliğindeki kamulaştırma kararı
talep üzerine Genel Müdürlükçe yapılır."
Değerli
arkadaşlar, buradaki kamulaştırmanın, ben, Anayasa'ya
aykırı olduğunu düşünüyorum ve arkadaşlarım
öyle düşünüyor.
Anayasa'nın
35'inci maddesi:
"Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu
haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet
hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz." diyor.
Yine,
bir diğer madde var ki, bu da 46'ncı madde:
"Devlet
ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin
ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz
malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir."
Nasıl
bir kamu yararı varsa bu kanunda ve bu paragrafla nasıl bir
özelleştirme yapılacaksa, onun farkında olmak lazım.
Bu
kanun, sadece bu maddeden dolayı, Anayasa Mahkemesinden döner
Sayın Bakanım; sizleri bir kez daha uyarıyorum.
Şimdi
geliyorum politikalar içerisindeki yerine Sayın Bakanım.
Unutmadan
söylemek istiyorum, mademki petrol sektörünü konuşuyoruz:
Bu ulusal marker sorunu çözülmedi Sayın Bakanım, hâlâ Türkiye'nin
önünde sorun olmaya devam ediyor. Yeterli marker olmaması ve
kalite sorunu olan markerların noter onayıyla TÜBİTAK'a
iade edilmesi ve hatta marker'ın yeterli açıklık olmaması
nedeniyle sigortalanamaması sektörün başında büyük
bela. Lütfen, bu konuda -uygulamada mı çözeceksiniz, yasada
yeni düzenlemeler mi yapacaksınız- bir öneriyle gelin.
Yoksa, Türkiye'deki bu marker meselesi havaya uçmuştur. Madem
marker'ı getirdiniz, madem komisyondan petrol kaçakçılığı
kanununu geçirdiniz, lütfen o petrol kaçakçılığı
kanununu da getirin, şurada görüşelim de, Türkiye'yi 6
milyar dolar seviyesinde bir zarara uğratan kaçakçılığın
önüne geçelim. O yasa hâlâ niye bekliyor, anlamış değilim.
Yani, hem kaçakçılığı önlemek isteyeceksiniz
hem Komisyonda "Aman, iki saatte çıkaralım bunu."
diyeceksiniz hem de Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip orada
bekleteceksiniz!..
Sayın
Bakanım, yoksa, bu dağıtım özelleştirmelerine
bir anda böyle engel olan zihniyet akaryakıt kaçakçılığına
da engel mi oluyor? Bize söyleyin bunun engelinin ne olduğunu.
Hep
dağıtım özelleştirmelerine geliyorum, sanki buna
tarafmışız gibi. Çok iyi oldu. Böyle özelleştirilmesi
Türkiye'nin başına belaydı. Taraflığımdan
söylemiyorum. Ama, onu size yaptırmayacaklarını ben
biliyorum, siz nasıl farkında olmuyorsunuz? Petrol kaçakçılığının
neden beklediğini ben biliyorum, siz nasıl bilemiyorsunuz?
Bari Komisyonda görüşüp buraya indirmeyin bunları ya da
yasalaştırıp, daha sonra erteleme yoluna gitmeyin.
Değerli
arkadaşlar, yine bu kürsüden uyarmak istiyorum: Hani, Sayın
Bakanın, işte "Al ya da öde anlaşmalarında Türkiye'ye
servet kazandırdık." falan dediği batı hattı
var ya, o batı hattı da -sayın ki öyle olsun; o öyle değil,
kendisi de biliyor. biz de biliyoruz da- 2011'de bitiyor ve aynı
zamanda Cezayir Anlaşması da 2008'de bitiyor. Bunun yerine
ne koyacak, merak ediyorum.
Şahdeniz
Projesi'ni öve öve bitiremedi. Oradan aldığı gaz Türkiye'ye
yetmez. Bu anlaşmaları yenileyecek misiniz, yoksa farklı
alternatifleriniz mi var, bunu da ortaya koymak zorundasınız.
Gelelim
Şahdeniz'e: Şahdeniz Projesi'ni anlattınız, ballandırdınız.
278 dolara biz Rusya'dan gaz alıyoruz, 120 dolara Şahdeniz'den
gelen gazı, Amerika'nın baskısıyla, götürdü,
başka bir devlete, bir yıllığına devretti. Gerekçesi
de nedir, biliyor musunuz? Biz kompresörlerimizi tamamlayamadık
yurt içinde. Bir yerden 120 dolara alıyorsunuz, bir yerden 278 dolara.
Şimdi,
diyecek ki
Ne diyeceğini kendisi de bilmiyor. "Al ya öde
anlaşması var mı? Rusya'dan almazsanız ödeyecek misiniz?"
diyorum, "Bugüne kadar para ödemedik." diyor. Madem ödeyemediyseniz,
120 dolara gelen gazı başka bir ülkeye verip, 278 dolara,
bu ülkeye, 2 katından fazla bir gazı neden getiriyorsunuz?
Bu çelişkiyi bir türlü anlayamadım.
Daha
şu kartları bitiremedim, kartları! Önümde altı tane
dosya var. Hepsi çelişki. Bu ülkenin, gerçekten, enerji politikasının
tutarlı hiçbir yanı kalmadı değerli arkadaşlar,
herkes el attı.
Sanayi
Bakanım da burada. Bakanlık, kurumlar kendi arasında
anlaşamıyor. Sayın Bakan çıkıyor ama... Bir taraf
diyor ki: "8 milyar kilovat saat enerji açığı
var." Bir bakan diyor ki: "Biz enerji ihraç ediyoruz."
Hangisi
doğru? Açığınız mı var, yoksa fazlanız
mı var? Yoksa, birbirinizle telefonda mı konuşmuyorsunuz?
Bakanlıklar ayrıldı mı, ne oldu Sayın Bakan?
Bunun
arkasından birkaç şey daha hatırlatmak istiyorum. Bunlar,
çok önemli şeyler değerli arkadaşlarım. Deniliyor
ki: "Türkiye her şeyde çağ atladı." Biz de Türkiye'nin
çağ atlamasından yanayız. Ama, mademki Türkiye
çağ atladı, siz, "Türkiye'de elektrik enerjisi üretiminde
doğal gazın oranını dört yıldır düşüreceğim"
dediniz; dört yıl önce söylediğiniz şey bugün ne durumda
Sayın Bakanım? Bir şey değişti mi? Dört yıllık
süre içerisinde yerli kaynakları artırıp, elektrik
enerjisinin, doğal gazın payını ne kadar düşürdünüz?
"Bir
ülkeye bağımlılığı azaltacağım."
dedi Sayın Bakanım, "Tek ülkeye bağımlılığı
azaltacağım." dedi. Rusya'ya bağımlılığınız
düştü mü? En çok gurur duyduğumuz mesele, Bakû-Tiflis-Ceyhan
boru hattıdır. Orada Türkiye'nin aldığı hisse
ne, biliyor musunuz arkadaşlar? Bir hattın üçte 2'si Türkiye'den
geçecek, sizin gurur kaynağınız olacak, ama, siz oradan
yüzde 6 alacaksınız ve bunu kamuoyuna
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) - Buçuk
Buçuk
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Bir buçuk da sizin için verelim Sayın Acar. Sizi
kurtarıyorsa biz veririz. Bundan rahatsız olmadan bunu
"başarı" diye sunacaksınız! Evet, Türkiye'nin,
stratejik olarak, kendi topraklarını enerjide bir entegre
akış sistemi olarak kullanması doğrudur. Ama, siz,
bu hatlar içerisinde Türkiye'nin menfaatlerini de koruyun. Madem
üçte 2'si bende, Türkiye'nin yatırım gücü
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Seyhan, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
FİKRET
BADAZLI (Antalya) - Çok eskiden gelen bir anlaşma o.
BAŞKAN
- Sayın Badazlı, lütfen.
TACİDAR
SEYHAN (Devamla) - Tabii ki, eğer, Sayın Bakan derse ki, eskiden
gelen anlaşma içerisinde bizim dönemimizde bir azalma olmadı,
bunu ayrı konuşuruz. Ama, eskiden gelme anlaşma içerisinde
bu dönemde de bu hisselerde azalma olmuşsa, hiçbir şeyde bu
söylenmiyorsa, Türkiye'nin bu projelere ihtiyacı olduğu
ve bu projelerde kamunun temsilinin, ekonomik olarak, siyasi olarak
üstün ve yüksek oranda olduğunun doğru olduğunu beyan
ederek bunu tanıtmış olsalar ben de alkışlayacağım.
Onu da yapmıyorlar.
Arkadaşlar,
bakın, rica ediyorum, ne olursunuz, Türkiye enerji programına
bütün bakın. Bu ülkeyi karanlığa götürüyorsunuz.
İki üç yıl sonra bu ülkenin enerji sorununu çözemeyeceksiniz,
arz güvenliği tehdidini ortadan kaldıramayacaksınız.
Ben,
bu duygularla, vereceğimiz önergelere duyarlılık
bekliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Hükûmet
adına Enerji Bakanı Mehmet Hilmi Güler.
Sayın
Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Normal
olarak, bir Enerji Bakanından beklenen şey, elektriğiniz
var mı, doğal gazınız var mı, suyunuz var
mı, kömürünüz var mıdır; bu dört soruya cevaptır.
Şu anda, dar gelirli vatandaşlarımız dâhil, dört senedir
dağıttığımız 4,5 milyon ton kömür bir kere
herkesin evinde. Soğuk kış günlerini sıcak odalarında
geçiriyorlar. Bu, bir kere, bizim için mutluluk veren bir şeydir.
Bir Enerji Bakanı için daha evvel yapılmamış,
şimdi yapılan bir uygulamadır. Hükûmetimizin bir uygulamasıdır.
Sosyal politikalarımızın bir gereğidir ve sosyal
politikaları savunan bir Bakanlık olarak, Hükûmet olarak,
bir parti olarak da bundan mutluluk duyuyoruz. Birincisi bu.
Elektrik:
Şu anda, dört yılda yüzde 35 elektrik üretimini artırmışız.
Yani, cumhuriyet tarihinden günümüze kadar gelen elektriğin
neredeyse üçte 1'ini sadece şu dört yılda artırmışız.
Bu bize yetiyor.
AHMET
ERSİN (İzmir) - Kaçaklar ne oldu Sayın Bakan? Kayıp-kaçaklar
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Kaçaklarla, hızsızlarla da uğraşıyoruz,
sahtekârlarla da uğraşıyoruz, o soysuzlarla da uğraşıyoruz,
dediğiniz gibi, onların hepsiyle uğraşıyoruz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ayrıca, o da
bizim görevimiz. Tabii, sözüm Meclisten dışarı
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - O soysuzlardan birini siz göreve getirdiniz Sayın
Bakanım.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Şimdi, burada, şunu ifade
etmek istiyorum: İşte gördünüz, yani, cesaretle üzerine
gidiyoruz, hepsinin ipini kesiyoruz. Yaptığımız
bu. Hortumunu kesiyoruz. Bir Enerji Bakanı, aynı zamanda
geçmişin pislikleriyle de uğraşıyor. Onları
da temizliyoruz, faraşla süpürüp süpürüp bir yerlere atıyoruz
onları.
Ayrıca,
doğal gaz: On yedi senede, bizden önce, Türkiye, doğal gazla
tanışalı, 9 vilayette doğal gaz varken, biz dört
yılda 43'e ulaştırmışız. Bütün ilçeler, iller,
doğal gaz almak için yarışıyorlar. Eğer bu pahalı
olmuş olsaydı, eğer sizin iddianız gibi olsaydı,
kimse bu doğal gazı alır mıydı, bana bir söyler
misiniz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - İktidarımız ne? Ne alakası
var?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bunlar lafı güzaf, bunlar boş şeyler. Ben boş
şeylere cevap vermeyi aslında sevmiyorum ama, bunları
da söylemek durumundayım. Çünkü, bir Enerji Bakanının,
su konusunda da gayet iyi bir vaziyeti var, elektrik konusunda da öyle,
doğal gazda da öyle, kömürde de öyle. Yani, bir Enerji Bakanından
bunun dışında başka ne istenir? Bunları, çok
şükür, hepsini yerine getiriyoruz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Bizim iktidarımız hangisi Sayın
Bakan?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Onun dışında, yatırımlar yapılıyor.
Üretimde, sadece üretimde kurulu güç olarak yüzde 25 artırmışız.
Doğal gazda, petrolde aynı şekilde. Hiç yapılmayan
şeyler yapılıyor. Karadeniz'de petrol aranıyor.
Bu, olacak şey değildi daha evvelden. Konumuz petrol olduğu
için söylüyorum, demin her şey söylendi de.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Cide ne oldu, Cide?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Ve orada, bir ara dalga iki tane direği devirdi diye, platform
devrildi, şöyle oldu, facia oldu, battı, gitti filan diye
bir sürü şeyler söylendi. Çok şükür doğal gaza ulaştık
orada. İnşallah, bu kış, oradan doğal gazımızı
alacağız. Biz sonuçların adamıyız, biz sonuçların
adamıyız, biz yaptıktan sonra konuşuyoruz. Çok
şükür Allah da bizi mahcup etmiyor, çünkü gece gündüz biz samimiyetle
çalışıyoruz. İnşallah, o gaz, belki Kastamonu'ya
da gelecek, oraya da gelecek
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Bekliyoruz Kastamonu'ya da.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Merak etme, gelecek, gelecek. Evet, sarımsakla beraber, orada
da bunu konuşacağız.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sarımsağın faydaları çok
önemlidir.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Onu da borla artırmaya çalışıyoruz. Biliyorsunuz,
borlu gübreyi kullanmaya başlayacağız. İnşallah,
bor eksikliği olan yerde hem sarımsağı hem de doğal
gazın miktarını birlikte artıracağız.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Bekliyoruz efendim.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Şimdi, sonuç olarak şuraya gelmek istiyorum
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Petrol, petrol
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bir Enerji Bakanı dört konuda imtihan edilir: Elektrik, su, doğal
gaz, kömür. Çok şükür, buralarda vaziyetimiz gayet iyi.
Diğer
taraftan, yatırımlarımız yürüyor ve biz, inşallah,
aramalara verdiğimiz ağırlıkla, sadece kendimiz
için değil, çocuklarımıza, torunlarımıza
bir gelecek hazırlıyoruz ve öyle ümit ediyorum ki, bu kanunun
da hızlandırmasıyla, petrol ve doğal gaz aramalarımıza
verdiğimiz ağırlıkla, inşallah, çocuklarımıza
bugünleri yaşatmayacağız. Yani, dışa bağımlılık
noktasında öyle bir ümidimiz var. Ama, bu ümidi gerçekleştirmek
için mutlaka bu sondajlardan sonuç almamız lazım, ama görünen
o ki bu kadar yatırımı biz boşuna yapmıyoruz.
Şurada,
ben, size bazı rakamlar göstereyim. Çünkü, deminden beri bir sürü
yanlış, çarpık şeyler söyledi. Şu grafik her
şeyi gösteriyor: Bakınız, daha evvel şurada olan
bir yatırım şuraya kadar çıkmış, 7 kat artmış.
Bu 7 kat artma, bizim, para konusunda hassas olduğumuz, yatırım
konusunda hassas olduğumuz bir noktada bu kadar nasıl artar?
Ümit etmesek, sonuç alacağımıza güvenmesek, biz, bu parayı
boşuna atar mıyız, sondajlara gömer miyiz? Gömmeyiz.
İnşallah, hem Karadeniz'de hem Güneydoğu'da hem de birkaç
yer daha var, onları, şu anda etüt ediyoruz, buralardan, hem
petrol hem doğal gaz ümidimiz var, ama, dediğim gibi, matkabın
ucu değmedikten sonra da, var veya yok demiyoruz, ama, ümitliyiz,
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu petrol kanunu,
inşallah, bunu biraz daha kolaylaştıracak ve biz, bu
yatırımları, sadece Türkiye'de değil, yurt dışında
da sürdürüyoruz. Hem Azerbaycan'da hem de Kazakistan'da ve bunun
dışında, Mısır'da, Libya'da, Irak'ta çalışmalarımızı
sürdüreceğiz. Daha yeni, Ekvador'la, bir ön anlaşma imzaladık.
Bizim yaptığımız çalışmalarda sadece
komşularımız yok. Bunların içinde Brezilya var. Brezilya'nın
firması Petrobras, Karadeniz'de petrol arıyor, doğal
gaz arıyor. Bunları, biz, güvenmesek, bunların altına
imza atma cesaretini gösteremesek, bunlar gerçekleşmez.
Bunları
çok şükür yapıyoruz ve bunu yaparken de, Türkiye Petrollerinin
bazı rakamlarını size vereyim: 2002'de göreve başladığımızda
günde 50 bin varil petrol üretiliyordu, şimdi 70 bin varile
ulaştı ve önümüzdeki yıllarda, bunu, 100 bin varile
ulaştıracağız ve çalışan sayısı
da, 6 bin kişiyken 5 bin kişiye düştü. Yani, bizim, bu,
çalışmalarda verimimizi de aynı zamanda gösteriyor.
Yani, biz, yoğun bir çalışma içindeyiz ve bu çalışma,
Trakya'da özellikle, doğal gaz aramaları, her geçen gün, ufak
da olsa, kendi kaynaklarımızı buluyoruz. Kendi kaynaklarımızı
kullanarak dışa bağımlılığımızı
azaltmaya çalışıyoruz.
Biraz
önce, enerji stratejimiz var mı diye bir şeyler söylendi. Gayet
tabii ki var. Koskoca bir devletin, hem de Türkiye Cumhuriyeti gibi
güçlü bir devletin hem de böyle stratejik bir bölgede bulunan bir devletin
enerji politikası, stratejisi olmaz mı? Gayet tabii ki
var. En azından, size şunu söyleyeyim: Mevcut kanunlarımız
var. O kanunlar, zaten, politikayı da oluşturan kanunlar.
Ayrıca da, gayet tabii ki, hem Partimizin hem Hükûmetimizin hem
devletimizin, bu yüce devletin, gayet tabii ki bir politikası
var ve bu politikayı, biz enerji diplomasisiyle, çok başarılı
bir enerji diplomasisi uygulayarak, ülkemizin konumunu çok etkin
bir hâle getirdik; dış politikanın en önemli unsurlarından
bir tanesi, artık, Türkiye olmadan enerji konuşulmuyor...
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Çok abarttınız Sayın
Bakan, çok abarttınız!
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- ...ve bunu da, sizlerle beraber bizler getirdik, yani bu Meclisle
birlikte getirdik. Sizlerin de katkısı oldu, size de teşekkür
borçluyuz.
Ama,
bu devlet güçlü bir devlettir. Bu devletin vizyonu, bizi, çok rahatlıkla,
dünyanın en büyük on ekonomisi arasına sokacaktır ve
burada da, şu anda takip ettiğimiz enerji politikasının,
siz, etkinliğini ve verimliliğini, isabetliliğini,
çok daha sonra göreceksiniz. Tıpkı rahmetli Özal'ın, döneminde,
Telekom'da yaptıkları gibi, telekomünikasyonda yaptığı
gibi. Biz çok sonradan gördük bunları. Bizim de yaptığımız...
Kömürde yaptığımızı, yenilenebilir enerjide
yaptığımızı, suda yaptığımızı,
jeotermalde yaptığımızı, belki şimdi göremeseniz,
ileride göreceksiniz.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, kömürde ne yaptınız?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Kömürde şu anda yok satıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Soma'ya gidin, Soma'ya beraber gidelim; yanıma
alayım, hem yolda konuşuruz, size bunları anlatırım
hem de Soma'da görürsünüz. Soma'da şu anda işsiz adam kalmadı
kömür konusunda. Aynı şekilde aramalara ağırlık
verdik. Sadece 800 bin ton kömür bulduk, yeni, rezerv bu, ispat edilmiş
kömür bulduk. Yani, bunlar yerli kaynaklar. Bunlar hakikaten böyle
lafla sözle olmuyor, ben rakamları konuşturuyorum size.
Yani, ben öyle yuvarlak laflar söylemiyorum ve olan biteni söylüyorum,
öyle "cek" "cak" da değil, yani yapılacak,
edilecek değil, biz bulduk diyorum, şu kadar tesisi açtık
diyorum, şu şu şu kanunları yaptık diyorum.
Rüzgâr enerjisini dün görüştük Sayın Seyhan, dün görüştük
sizinle beraber. Yenilenebilir enerjide yaptığımız
çalışma üç yılın bir ürünüdür ve Türkiye'nin her noktasında
hangi hızda rüzgâr var, bunun kapasitesi nedir, yatırım
imkânı nedir, bunları yaptık.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın Bakan, bir yıl Meclise getiremediniz
tasarıyı.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Şimdi geldi işte, şimdi geldi. Beraber dün de konuştuk.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Bir yıl sonra...
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Yine gelmeyecek!
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Şimdi bakınız, diğerlerinde de
Enerji verimliliği
yasası... Enerji verimliliği yasasında bir devrim olacak.
Bütün beyaz eşya üreten fabrikalar kendini buna ayarlayacak,
bina, inşaat malzemeleri buna göre, mimarisi buna göre ele
alınacak. Bunlar devrim, bunlar lafla sözle olmuyor ki, çalışmayla
oluyor. Bunların üzerinde bir sürü bürokrat arkadaşlarımız
bizlerle beraber çalışıyorlar.
Şahdeniz'den
bahsettiniz, Şahdeniz gazı ucuzmuş da, ben onu bırakmışım
da, daha yüksek gaz almışım da
Böyle şey olur mu? Buna
çocuklar bile güler.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Niye gelmiyor?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Yani, şu anda bu gazı, bu yatırımı, Şahdeniz
Projesi'ni dörtte 1 fiyata gerçekleştirdik. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Nerede?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bundan dolayı BOTAŞ adına gururluyum ve bundan gurur
duyuyorum böyle bir kurum bana bağlı olduğu için. BOTAŞ,
şu anda dünyanın en başarılı kuruluşlarından
bir tanesidir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Efendim, gaz gelmiyor. Nerede getirdik diyorsunuz?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Şu anda kırk yerde şantiyesi vardır, dağları,
tepeleri aşarak, sizler böyle sıcak odalarda otururken, onlar
dağları, karlı dağları aşarak boruları
geçiriyor, taa dağları aşırıyor, ırmakların
yerini değiştiriyoruz.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Bakan geliyor mu bu gaz?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Öbür tarafta, Bakû-Tiflis-Ceyhan gibi bir projeyi bitirdik. Bakû-Tiflis-Ceyhan
Projesi, sadece hazineye katkımız 300 milyon dolardır
biliyor musunuz?
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Onu mermerciler de kazanıyor.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- 300 milyon dolar. Bu parayı kullanmadık biz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ve ayrıca, 338 milyon
dolar da claim aldık biz müteahhitlerimize ilave olarak
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Bunu küçük bir işletme de kazanıyor.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Ve bunu bitirdik. Şu anda tankerler yükleniyor. Belki orada
göremiyorsunuz. Tankerler dolup dolup gidiyor. 60 tanker geçti
şu anda.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Parası başka devletlere gidiyor.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bunlar, dünyanın bütün yerlerine Azeri petrolünü, o kardeş
Azerbaycan ülkesinin petrollerini dağları, tepeleri
aşırarak Ceyhan'a indiriyoruz, oradan da dünyaya gönderiyoruz.
Bundan daha büyük diplomatik atak olur mu aynı zamanda? Bu, bizim
jeostratejik önemimizi artırmış oluyor.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - 300 milyon dolar bekçiliğin karşılığı.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Öbür tarafta, Şahdeniz Projesi'ni anlatıyorum. Şahdeniz
Projesi bitti. Boruların hepsi tamamlandı, ancak, Azerbaycan'daki
kuyularda arıza çıktığı için durdu. Bizim oradaki
hakkımız baki. Bir yıllık, bizim, oradan ucuz gaz alma
hakkımız var. O anlaşmayı da biz, kronometre çalışmaya
başlayınca alacağız. Kimseye neyi bağışlıyoruz?
Böyle bir şey olur mu? Ben bir kuruşun hesabını verecek
bir adamım. Ve bunu
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Bağışladınız demedim.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Hayır öyle bir şey yok, milleti yanıltmayın. Yanıltmayın
milleti.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Başka ülkeye verilmesine izin verdiniz.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bu millet yalan veya yanlış ifadelerle aldatılmaya
layık bir ülke değil. Ben doğruyu söylüyorum size burada.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Yalan yok efendim. Siz doğru söylemiyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- İncelersin. Zaten bütün belgeler elinizde, her şeyimiz
şeffaf. Bizim bilgilerimiz, belgelerimiz zaten ellerinizde.
Değişik şekilde elinize geçtiğini de biliyorum.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Biliyorsunuz tabii.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Evet, öyleyse, bizim saklayacak bir şeyimiz yok. Her şeyimiz
açık bizim. Saklamaya da gerek duymuyoruz zaten. Dolayısıyla,
doğal gazda yaptığımız çalışmalar,
petrolde yaptıklarımız, kömürde yaptıklarımız,
jeotermalde yaptıklarımız, rüzgârda yaptıklarımız,
hakikaten, eğer şimdi anlaşılmıyorsa ileride
anlaşılacak. Neticede, gerçekler hiçbir zaman gizlenemez.
Petrol
Yasası'nda da
Bakın, arkadaşlar, konumuz içinde olsun
dışında olsun, neyi sorarsanız ben yirmi dört saat
sizin emrinizdeyim. Ben, muhalefet veya iktidar ayrımı
yapmıyorum. Bu bir millî konu. Petrol meselesi hepimizi ilgilendiriyor,
hepimizin geleceğini ilgilendiriyor. İsterseniz arkadaşlarımla
isterseniz tek gelip ben size anlatayım. Burada, ben klasik bir
politika yapmıyorum, size gerçekleri anlatmaya çalışıyorum.
Mevcut
kanunlarla ilgili yatırımlar konusunda şöyle bir durumumuz
var: Biz, daha evvelki yap-işlet-devretlerden, yap-işletlerden
çok çektiğimiz için, şu anda alım garantisi "take
or pay" veya "al ya da öde" gibi maddeleri gündeme getirmemek
için, biz yatırımlarda kılı kırk yarıyoruz.
Yoksa alım garantisi alsak, şu anda üç ay içinde bütün enerji
yatırımlarını zıplatabiliriz, ama çocuklarımız,
torunlarımız bundan çeker, çünkü enerji yatırımları
yirmi- yirmi beş yılı kapsıyor, en azı otuz
yılı kapsıyor. Bunun etkileri var, ihracata, sanayiye,
işsizliğe etkileri var. Bunları yapabilirdik, atarım
ben imzayı, alım garantisi de koyarım, almadığım
gazın da parasını veririm, almadığım
elektriğin parasını da veririm, böyle bir yatırımı
yaparız, bizim dönemimizde de şunlar şunlar yapıldı
diye de ballandıra ballandıra anlatırız, ama kim
inanır buna? En azından iki üç sene sonra foyası çıkar,
ama, biz, şu anda kendi yerli kaynaklarımıza, öz kaynaklarımıza
girerek bunu yapıyoruz.
Kömür,
şu anda, sizin, daha evvelden, hepimiz hayattaydık, hepimizin
yaşadığı dönemlerde bu kömür madenleri kapatılmış.
Zarar ediyor diye kapatılmış. Biz, bunları açtık,
çalıştırdık. Kömürü çıkarıyoruz yerin
altından, kırıyoruz, yıkıyoruz, paketliyoruz,
dar gelirli vatandaşlarımıza götürüp veriyoruz.
Enerji Bakanlığı yapıyor bunu. Alıyoruz Soma'dan
ta Van'a kadar, Ağrı'ya kadar götürüyoruz. Orada ev ev dağıtılıyor.
HÜSEYİN
EKMEKCİOĞLU (Antalya) - Sayın Bakan, Antalya'da hava
kirliliğinden göz gözü görmüyor!
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Ev ev dağıtılıyor. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Ve burada, fakir fukara, dar gelirli vatandaşlarımız
da, Sosyal Dayanışma Yardımlaşma Fonu'ndan bunun
parası da karşılanıyor, bu bize mutluluk veriyor.
Bu paraları da nereden buluyoruz? Bu paraları hortumlardan
keserek veriyoruz. Hortumlardan kestik.
Ayrıca,
anlaşmaları düzelttik. Bugün Rus anlaşmasında,
doğal gaz anlaşmasında, 14 milyar dolar, sadece
"al ya da öde"den kazandığımız bir kazanç
bu. Ayrıca, 700 milyon dolar da hesap farkından dolayı,
yani bu işi yapıp yapmama arasındaki fark. Bunlar rakamlarıyla
söylüyor. Eğer bunu yapmamış olsaydık, şu anda
TKİ falan da zarar ediyor olacaktı. Suları harekete geçirmemiş
olacaktık. Suyun yüzde 35'ini kullanıyorduk biz, şu anda
9'u harekete geçti. Şu anda suyu, akan suları biz özel sektöre
vererek yatırımlara geçtik. Şu anda herkes su yatırımı
yapıyor, kömür yatırımı yapıyor. Kömür bitti;
bir tek Afşin-Elbistan C ve D'nin ihalesi kaldı. Bu da bitince
kömür konusu da inşallah bitmiş olacak, yeni sahalar, bulacaklarımız
hariç, bitecek. Jeotermali harekete geçirdik. Sizin milletvekilleriniz
dâhil onlarla beraber oturuyoruz, Ege Bölgesi'ne nasıl doğal
gaz, belediye başkanı ayrımı yapmadan jeotermali
nasıl götürürüz, dışa bağımlığımızı
azaltmak için gidiyoruz. Yani, bu, hepimize mutluluk veriyor. Bunun
nesi yanlış, yani, nesini tenkit ediyorsunuz burada? Ben,
onu anlayamıyorum yani. Yani, eğer, iş, tipik bir muhalefet-iktidar
meselesiyse oturalım onu konuşalım
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Böyle bir şey yok.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI HİLMİ GÜLER (Devamla) - Ama,
ben size rakamlarla konuşuyorum. Verdiğim rakamlar belli.
Üstelik denetlemeler açık açık yapılıyor. Üstelik,
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanımızın
denetleme kurulu da bizi denetliyor, BOTAŞ'ın TPAO'nun müfettişleri
de bizi denetliyor. Yani, zaten, biz bundan da kaçınmıyoruz.
Bunu da bir yadırgayıcı olarak söylemiyoruz, denetim
de daima olacak. Bunlar varken, sizde de bütün bilgiler elinizde, sizden
de bir şey saklamıyoruz. Değişik isimler altında
zaten belgeler, bilgiler size geliyor. Her şey açık olduktan
sonra, zaten, benim ufacık bir hatam olsa dumanımızı
atarsınız, zaten atarsınız yani.
Böyle
bir şey de, bu kanunu da şunun için yapıyoruz. Bu kanunu
çıkarmamızın amacı şu: Bizim Türkiye'mizde
de, denizlerimizde de, biz, petrolün de doğal gazın da olduğuna
inanıyoruz. Bunun çıkarılması için yatırımcının
gelmesi lazım. Buraya sondajın vurulması lazım.
Ama sondaj vurulana kadar ne kadar var, ne kadar yok bunu söyleyemiyoruz,
ama olduğuna inanıyoruz, belirtiler bunu gösteriyor.
Onun için, şimdi, daha evvel gelmeyen yatırımcıyı
buraya getirelim istiyoruz. Bunun içinde de yabancı da var,
yerli de var. Gelelim, bunu çıkaralım, üzerinde şu anda
petrolün fiyatı da, doğal gazın fiyatı da bu yatırımları
yapmaya müsait. Bunun için bunu yapıyoruz. Üstelik sizler de
bu komisyonlarda çalışıyordunuz; yani, buralarda da
katkılarınız var. Hepinizin güzel katkıları
da var.
Şimdi,
bu kanunu çıkarırsak, ülkemiz dışa bağımlılığını
azaltmış olacak, dışa bağımlılığımız
azalacak. Ne kadar yerli olduğunu da söyleyeyim size: Biraz önce
elektrikle ilgili soru sordunuz. Geldiğimizde 38'e 62 idi, yerli
oran 38'di, ithal oran 62'ydi elektrik üretiminde. Biz bunu şimdi
45'e 55 yaptık, 38'i 45'e çıkardık. 62'yi de 55'e düşürdük.
Bu, güzel bir şey. Neticede de dört yıldır elektriğe
zam yapmadan hem de hazineye yük olmadan, tekrar tekrar söylüyorum,
hazineye yük olmadan, hiçbir sübvansiyon yapmadan, görev zararı
yapmadan, vergimizi de çatır çatır vererek yatırımlarımızı
da yapıyoruz, bunu da sürdürüyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Burada
1 milyon 130 bin de elektrik kaçağı yakaladık, 1 milyon
130 bin abone bu. Bunu da yakaladık. Bunun da parasını
yine dürüst vatandaşımıza aktardık. Bunu yapmamamızın
sadece katkısı, o 300 kilovat/saat kullanan her aileye günde
beş ekmektir. Günde beş ekmek bunun katkısı var. Kömürü
de bu şekilde hallediyoruz. Daha ne istiyorsunuz? Yani, bu,
Enerji Bakanlığı; suyu tamam, elektriği tamam, doğal
gazı tamam. İran gaz kesiyor, biz kriz yaşamıyoruz.
Elektrikte biz kesintiye uğramıyoruz. Kömürler vatandaşımızın
evinde, evine teslim ediyoruz. Kapısında, evine getiriyoruz,
imza karşılığında veriyoruz hiçbir ayırım
yapmadan. Bunlar sosyal politikalar aynı zamanda. Bunu yaparken
yatırımlarımızı da çok şükür sürdürüyoruz.
Servisi, Bakanlık olarak da, çok şükür, iyi bir noktaya gidiyor.
Arıza noktalarının da sizlere rakamlarını
verebilirim. Bir yandan da işletmecilik olarak da verimi yüksek,
maliyeti düşük bir çalışma da sürdürüyoruz. Bir yandan
da eski davalarla uğraşıyoruz. Onları da, çok
şükür, oralarda da fena değil gidişatımız.
Dış politikada enerjiyi bir enerji diplomasisi parametresi
olarak kullanıyoruz. Bugün biz sadece kendimize değil, Suriye'ye
elektrik veriyoruz, Nahcivan'a elektrik veriyoruz.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Ne kadar veriyoruz Sayın Bakan?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Irak'a elektrik veriyoruz ve bunları yapıyoruz, yani,
şimdi bunlara elektrik veriyoruz. Üstelik, Bulgaristan'dan
elektrik alıyorduk geldiğimizde, onu da kestik; ihracat yapıyoruz,
komşularımıza da veriyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız,
buyurun.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla)
- Bunları mutlaka göz önüne almanız lazım. Bu yaptığımız
çaba da, tıpkı diğerlerinde olduğu gibi, yerli
kaynaklarımıza ağırlık vererek sadece günümüzü
değil, geleceğimizi de düzeltmeye çalışmaktır.
Bu, sadece enerjide. Madenlerdeki kısımları zaten biliyorsunuz,
borda yaptıklarımızı, diğerlerinde yaptıklarımızı.
Onları da, yeri gelince, inşallah ifade etme imkânı bulurum.
Ben,
bu yasanın ülkemize, bölgemize hayırlı olmasını
diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Şahsı
adına, Konya Milletvekili Hasan Anğı.
Sayın
Anğı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HASAN
ANĞI (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1041 sıra sayılı
Petrol Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde kişisel
görüşlerimi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
üzere, bugün burada petrol piyasasındaki yapılanmanın
son halkasını oluşturan Petrol Kanunu Tasarısı'nı
görüşüyoruz. Ekonomimizin iyileştirilmesine doğrudan
katkı sağlayacak unsurlardan
biri olan bu yasa tasarısıyla ilgili açıklamalarda
bulunmadan önce fosil enerji kaynaklarıyla ilgili olarak yapılan
yasal düzenlemeleri kısaca hatırlatmakta yarar görüyorum.
Değerli
arkadaşlar, malumları olduğu üzere, yakın zamana
kadar ülkemizin enerji politikaları oldukça geniş ve birbirinden
kopuk birincil ve ikincil mevzuatlarla yönetilmekteydi. Avrupa
Birliğine girmek üzere olan ülkemizde ulusal program ve katılım
ortaklığı belgelerinde yer alan hususlara da uyum
sağlamak amacıyla enerjide sürdürülebilir arz güvenliği,
tasarruf, çevre ve emniyet kavramlarının yanı sıra
sektördeki özelleştirme ve yeniden yapılanma hedeflerimize
de uygun düşen, sektörümüzün ve toplumumuzun bütün kurumlarının
da onayı alınarak ortak akıl ile gerekli yasal düzenlemeler
hızla tamamlanmaktadır.
Bu
çerçevede, 2001 yılında çıkarılan 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanunu'ndan sonra 2003 yılından
beri devam eden petrol sektörünü yeniden yapılandırma çalışmaları
kapsamında bugün için yaklaşık 40 milyar doları
aşan ciroya sahip bulunan rafineri, akaryakıt, likit petrol
gazı dağıtım ve pazarlama ile bunlara ilişkin
iletim, depolama, ihrakiye ve madenî yağ konularındaki
piyasa faaliyetlerini düzenleyen 5015 sayılı Petrol Piyasası
Kanunu 20 Aralık 2003 tarihinde 5317 sayılı Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları Kanunu ise 13 Mart 2005 tarihinde çıkarılarak
yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz, jeopolitik ve jeostratejik
konumu itibarıyla komşu ülkelerle mevcut olan önemli miktardaki
petrol ve doğal gaz arzının uluslararası pazara
ulaştırılmasında bir enerji koridoru olmak üzere
önümüzdeki yirmi yıl için politika ve hedeflerini belirlemiştir.
Bu gayret içindeki ülkemizin son üç yıl içerisinde enerji sektörünün
yeniden yapılandırılmasında gösterdiği performans
çok çabuk etkisini göstermiş, uluslararası petrol piyasasının
yoğun ilgi odağı hâline gelmiştir. Burada hemen
bir örnek vermek gerekirse, 2005 yılında inşaatı
bitirilen Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı'nın hayata
geçirilmesiyle birlikte özellikle yabancı yatırımcıların
ülkemizde petrol sektörünün her alanındaki yatırımlara
olan ilgisinin daha da artması beklenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, 1954 yılında çıkarılmış
olan ve ülkemizde uygulanan ekonomik politikaların gereklerine
göre bugüne kadar birçok maddesi revize edilmiş olan 6326 sayılı
Petrol Kanunu'ndaki doğal gaz ve petrol piyasasına
ilişkin hükümlerin kendi mevzuatlarında düzenlenmiş
olması nedeniyle, ülkemizdeki ham petrol ve doğal gazın
aranması, üretilmesiyle kaynağı yurt dışında
olan petrol ve doğal gaz boru hattı ile gerek ülkemize gelişini
gerekse ülkemiz üzerinden transit geçişini düzenlemek, yönlendirmek, denetlemek ve sektörü disipline etmek
üzere yeniden hazırlanan ve yukarıda kısaca değinilen
yeniden yapılanmanın son halkası olan Petrol Kanunu
Tasarısı, 30 Kasım 2005 tarihinde, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar ve Bilgi, Teknoloji
Komisyonumuzca kabul edilerek Genel Kurula sevk edilmiştir.
Böylece, Türkiye, küresel gelişmeler paralelinde, orta ve
uzun vade içinde belirlediği enerji arz güvenliği ilke ve
hedefleri doğrultusunda dışa bağımlılığımızı
daha da azaltacak şekilde, petrol sektöründe serbest piyasa ilkeleri
ve Avrupa Birliği normlarına uygun olan yasal ve kurumsal
altyapısını tamamlamış olacaktır.
Günümüzde
dünyanın birincil enerji arzının kaynaklara göre dağılımından
ham petrolün yüzde 37, kömürün yüzde 27, doğal gazın yüzde
24, hidrolik enerjinin yüzde 6 ve nükleer enerjinin de yüzde 6 pay aldığı
dikkate alınırsa, petrolün ve doğal gazın dünya
ekonomileri için gerek günümüzde gerekse gelecekte ne denli önemli
olduğu kolayca anlaşılmaktadır. Sınırlı
miktarda olan dünya petrol kaynakları, yoğun tüketime
bağlı olarak giderek azalmaktadır. Bu durum, kullanımı
sadece enerji ham maddesi olmakla kalmayıp, günlük hayatımızda
kullandığımız pek çok ürünün ana girdisi olan petrolün
ve doğal gazın ülkemizde de gerektiği şekilde
aranması ve üretimini, dolayısıyla Petrol Kanunu Tasarısı'nı
daha da önemli kılmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, bu kanun tasarısının hazırlanmasında
sektör, diğer ilgili meslek ve sivil toplum örgütleri, kamu kurum
ve kuruluşlarıyla tam bir
iş birliği içinde çalışılmış ve nihai
metin üzerinde yüce Meclisimizde alt komisyon ve esas komisyonda,
gerek sektörümüz gerekse millî menfaatlerimiz üzerinde hassasiyetle
durularak, her kesimin mutabakatı sağlanmıştır.
Netice
itibarıyla, söz konusu tasarıyla, yerli yabancı özel
sektöre petrol ve doğal gaz kaynaklarımızın aranmasında,
üretilmesinde, iletiminde, müdahalecilikten uzak, serbest ekonomi
kuralları içinde aktif bir rol oynama özgürlüğü veren, bu
alanda ihtiyaç duyulan yatırımlara katkısını
artıracak şekilde şirketler için eşit koşullarda
rekabetçi, istikrarlı ve teşvik edici tedbirler getirilmiştir.
Böylece,
daha fazla yatırım, daha fazla arama ve keşif, daha fazla
üretim, daha fazla istihdam yaratılması sonucu, bugün itibarıyla
ithal enerjiye ödenen ve toplam 29 milyar dolara ulaşan döviz giderimizin
ciddi anlamda aşağı çekilmesi mümkün olabilecektir.
Değerli
arkadaşlar, benden önceki konuşmacıların tasarı
üzerindeki birtakım eleştirilerine açıklık getirmek
istiyorum. Özellikle 12'nci ve 13'üncü maddedeki "millî menfaatler"
başlığına baktığımız zaman, 1954
yılında çıkan ilk yasada tamamen yabancı kamu hissesi
olan firmaların Türkiye'de arama ve üretim izni yokken, 1973
yılında bir düzenleme yapılmış ve yetki Bakanlar
Kuruluna verilmiş, 1983 yılında diğer değişiklikler
yapılmış ve birçok maddesi günün ihtiyaçlarına
göre düzenlenmiş. Bunlar yapılmakla Türkiye'nin kendi millî
kuruluşu olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
-yüzde 100 kamu sermayesi- yurt dışına açılmasında
bugün geldiği başarılı nokta ortada. Yurt içinde
günlük ortalama 30 bin varil üretim yapan TPAO, yurt dışında
ise 40 bin varil üretim yapabilmekte. Yani, sermayesi kamuya ait
bir şirketimiz yurt dışında arama ve üretim faaliyetlerinde
bulunabilirken, yabancıların Türkiye'ye gelmesinde,
işte, sermayesinin yabancı ülke kamu sermayesi mi değil
mi diye bakarak nereye gidebileceğimizi sizlerin takdirine
bırakıyorum.
Türkiye'deki
bugüne kadar kara araştırmalarında gelinen nokta,
her taraf didik didik edilmiş, edilmeyen yerler varsa bunların
teşvik edilmesi için deniz-kara, su araştırmalarıyla
kara araştırmalarını ayırarak burada da
araştırmadık bölge kalmasın, üretime katılabilecek
eğer çok zengin olmayan kuyular varsa da, bunların da, yine,
ülkemize gerek doğal gaz olarak gerekse ham petrol olarak kazandırılması
noktasında ciddi düzenlemeler yapılmıştır.
Tasarının
üzerindeki tüm çalışmalarda özellikle Enerji Bakanlığımız
bürokratlarına, Sayın Enerji Bakanlığı Müsteşarına,
Sayın Bakanımıza ve Komisyon üyesi arkadaşlarımıza
teşekkür ediyoruz. Sektör temsilcilerinin de gelip görüşlerini
bildirdiği, dolayısıyla tasarının daha ülke
menfaatlerine ve sektörün gelişimine uygun hâle getirilmesi
yönündeki katkılarından dolayı da herkese teşekkür
ediyoruz ve şu anda da huzurunuza gelmiş durumda tasarı.
Tasarının
yasalaşmasıyla sektörün gelişiminin daha hızlanacağına,
dolayısıyla arama faaliyetlerinin daha da artarak üretim
aşamasında öne çekilebilecek yatırımların
bir an önce sağlanmasıyla Türkiye'nin enerjideki dışa
bağımlılığının daha da azaltılacağı
kanaatindeyim.
Bu
çerçevede, tasarının hem sektöre hem de ülkemize hayırlı
olmasını diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın Anğı, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın
Işık, buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, ruhsatların verilmesinde rekabet ve şeffaflık
sağlanabilecek midir?
Devlet,
üretimden aldığı paydan vaz mı geçmektedir?
2002
ile 2006 yılları arasında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
yapmış olduğu yurt içi yatırımlar ne kadardır?
Miktar olarak soruyorum.
2006'da
doğal gazda altı alım anlaşması yapıldığını
biliyoruz. Yakın geçmişte İran doğal gazında
yaşanan sıkıntıya yönelik alternatif planlar nelerdir?
Türkiye,
petrol ve doğal gaz rezervlerinin yaklaşık dörtte 3'üne
sahip bölgelerin kavşağındadır. Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattının günlük kapasitesi nedir? Bu durum, çevre
açısından risk oluşturan petrol tankerlerinin boğazlardan
geçişteki riski hangi oranda azaltacaktır?
Petrolün
varilindeki 10 dolarlık yükselmenin 2,5 milyar dolarlık
yük getireceği ifade edilmektedir. 2006'daki petrol, petrol
ürünleri ve doğal gazdan dolayı ithalata ödenen miktar ne
kadardır? Bu miktarın cari açığa etkisini yorumlar
mısınız?
Son
olarak, Ceyhan terminalinden, Irak
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Güler, buyurun.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sizin
aracılığınızla Sayın Bakana iki tane sorum
var.
Petrolün
ve doğal gazın stratejik önemini anlatmamıza gerek
yok dünya kamuoyundaki yaşanan sıkıntıları
göz önünde bulundurduğumuzda. İran'ın doğal gazı
kesmesinin ikinci defa tekrarını göz önünde bulundurduğumuzda
bunu stratejik bir silah olarak mı kullanmakta, yoksa sadece
teknik bir arıza gibi, bir de hele hele kamuoyuna sizin yansıttığınız
gibi "iyi ki bayrammış." Yani, tüketmiyoruz anlamı
çıktı. Böyle bir anlayışla bu işin anlamını
göz ardı mı etmiş oluyoruz?
İkinci
sorum: EPDK'nın kestiği cezalar konusunu da göz önünde bulundurduğumuzda,
gerek petrol dağıtım şirketleri ve gerekse hem petrol
dağıtım şirketi, aynı zamanda da medya gibi
bir devi içeren şirketlere, bu 2007 yılında seçimin söz
konusu olduğu göz önünde bulundurduğumuzda, bunlara silah
olarak mı kullanılmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Tütüncü.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki
sorum var Sayın Bakanımıza.
Birincisi,
çıkarılan petrolden belli bir bölümünün, ülke ihtiyacı
için iç piyasaya satılması konusu tasarıda neden öngörülmüyor?
Diğer ülke uygulamaları söz konusu iken, gündemdeyken,
acaba bunun gerekçesi nedir? Sayın Bakandan bunun, bu sorunun
yanıtını
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Tam anlayamadım, bir kere daha tekrarlar mısınız?
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Çıkarılan petrolün belli bir bölümünün
yurt içinde, iç piyasada satılması zorunluluğu var bazı
ülkelerde. Bu yasa tasarısı, Türkiye için bu zorunluluğu
ortadan kaldırmış ya da öngörmüyor; bunun gerekçesi
nedir?
İkinci
sorum: BOTAŞ 2006 yılında dışarıdan ucuz
doğal gaz alıp, daha doğrusu doğal gazı pahalı
ithal edip, yurt içinde düşük fiyatla sattığına dönük
bazı
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Yıldırım
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanıma
iki soru soracağım.
1-
Kastamonu topraklarında petrol olduğu söylenmektedir,
siz de ifade ediyorsunuz. Kastamonu'da petrol aramaya ne zaman geleceksiniz?
2-
Karadeniz'de İnebolu ve Cide açıklarında Türk Petrollerinin
arama yaptığını biliyorum. Oradaki arama sonuçları
ne oldu? Doğal gaza rastladık mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Aslanoğlu
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, 2006'da doğal
gaza ödediğimiz fatura ne oldu? 2007'den 2010'a kadar bu fatura
ne olacak? Ve bu ülkenin çil çil dövizlerini hangi ülkeye, ne kadar
para ödüyoruz ve 2010'da bu ne olacak? Buna yanıt verirseniz teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Güler, siz soru sormuştunuz.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Bir daha sorabilirim sormadıkları zaman
Sayın Başkan.
BAŞKAN
- Hayır, önce diğer arkadaşlara, sonra size.
Sayın
Tandoğdu.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, Ordu iline
doğalgazın geleceğini 2005 yılında müjdelemiştiniz.
Hâlen, bu faaliyetlerin devam etmediğini ve bitmediğini
görüyoruz. Acaba, 2007 sonlarında veyahut da ortalarında,
Ordulular, mutfağında doğalgazla yağda yumurta
veyahut da kepirli pancar pişirebilecekler mi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Ercenk.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, bilindiği gibi, Antalya, Muğla, Aydın, Bodrum
gibi turizm merkezlerinde ve ülkemizin her kesiminde, hiçbir kriter
gözetilmeden verilen maden ve taş ocağı ruhsatları,
insan sağlığını, çevreyi, doğayı, su
havzalarını, ormanı ve üretim alanlarını
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu konuda köklü ve kesin çözümler
alınması konusunda ne gibi çalışmalar yapılmaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ercenk.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Önce, sondan başa doğru gideyim. Sayın Ercenk için söylüyorum,
bu taş ocaklarıyla ilgili, gerçekten, bir uygulamada istismar
var. Aslında kanun doğru, yönetmelikler var, ama, burada istismar
ediliyor. Çünkü, arama ruhsatı ile işletme ruhsatını
farklı kullanan bölgeler var. Bu suistimali gidermek üzere değişiklik
yapacağız, kanuni değişiklik yapacağız.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Kısa sürede olursa çok iyi olur, çünkü, Antalya
perişan oldu.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Yapacağız, ama, işte, gündem malum. Bu gündeme sizler
de yardımcı olursanız, biraz zamanı iyi kullanırsak,
bunları getirebiliriz.
Sayın
Tandoğdu, tabii, hem yumurta pişireceğiz, hem pancar
çorbası yapacağız, 2007'de yetişecek bu. Şu anda,
boru hatlarının kaynaklarının yüzde 85'i bitti,
hidrostatik testleri de yapılıyor, yetişecek. Fatsa'nınki
de aynı şekilde.
Sayın
Aslanoğlu'nun sorusunu tam hatırlayamadım. Rakamları,
2010'la ilgili rakamları hesapladıktan sonra yazılı
olarak size göndereceğim.
Kastamonu'yla
ilgili olarak, aramalar denizde devam ediyor. O bölgelerdeki blokların
ayrı ayrı isimleri var. Buralarda doğal gaz aramalarımız
sürüyor, ümitliyiz. Akçakoca'dan, şu anda, son açtığımız
sondajdan da gaz çıktı. Ama, bunu derken çok ümit verici, büyük
rakamlar anlamında söylemiyorum; mütavazı, ama ekonomik.
Bunları bulmaya başladık. İnşallah, büyüklerini
de buluruz diye ümit ediyorum.
Bu
arada, Sayın Ekinci'nin sorusu var, bu BOTAŞ dışarıdan
pahalı alıyor, içeride düşük veriyor şeklinde.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Tütüncü
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - .
Böyle bir şey söz konusu değil. Bir ara, bir interval, belli
birkaç ay bu oldu, fakat, daha sonra onu toparladık. Yani, biz,
dışarıdan pahalı alıp ucuz satmıyoruz ve
BOTAŞ, bu noktada, gerçekten, yani bana bağlı bir kuruluş
olduğu için söylemiyorum, çok fedakârca ve çok başarılı
bir çalışma yapıyor, çok az adamla ve çok başarılı
bir çalışma yapıyor. Bunun hakkını, bir kurum
olarak, vermemiz lazım. Çok yıpratıldı, ama, bu kurumumuz
bizim kurumumuz. Yani, bunu bilin. Bakû-Tiflis-Ceyhan gibi, Şahdeniz
gibi, Nabuko gibi, Yunanistan hattı gibi de çok önemli hatları
yapıyor ve çok iyi bir işletmeci. Bunu da özellikle ifade etmek
istiyorum.
Ama,
alacaklarımız var. Alacaklarımız da, borçlular
arasında
Daha evvelden de, burada, yine sayın milletvekillerimiz
söylediler, bazı belediyelerden tahsil etmek için girişimlerimiz
var. Onların özelleştirilme
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Ankara, Ankara
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Ankara'nın, evet var, EGO'nun var. O da özelleştirilecek. Oradan
da paramızı alacağız.
Yani, bizim batak borcumuz yok, hepsinin karşılığı
da kamu kuruluşları. Neticede, onlar da size hizmet ediyorlar;
alt geçitlerinden geçiyorsunuz, yollarından geçiyorsunuz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Ama, vatandaştan peşin alıyor
Ankara'da.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Yok, yok. Tamam
Onu ona sorun. Ben size hesabımı veriyorum.
Onun
dışında, bu EPDK
"İyi ki bayrammış!"
lafı. Hani, o İran meselesi. İran bu konuyu siyasi olarak
kullanmadı, ben çok iyi biliyorum. Ayrıca, oradaki elçiliğimizle
de, BOTAŞ'ın orada da haber şeyleri var, görüştükleri
var, gerçekten çok soğuk
Dikkat ederseniz, Türkiye'nin de batısı
sıcak, doğusu soğuk şu anda; yani, sıkı
bir kış geçiriyor. İran tarafı da öyleydi. Gelen
gaz miktarında azalma oldu. Fakat, bu, aslında bir aydır
sürüyordu. Biz, size, bunu hissettirmedik. Öyle, bayrama mayrama
rastlama meselesi ayrı bir şey. Ama, biz, bayram olmadığı
zaman da eksik gelirken size bunu yaşatmadık. Geçen sene,
Rusya'dan gelen, Ukrayna'dan gelen boru hattında da arıza oldu,
hiç hissettirmedik size aldığımız tedbirlerle.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Bilemiyorum, o, sizin açıklamanız.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Doğal gaz sadece ısınmada kullanılmıyor, aynı
zamanda elektrik üretiminde kullanılıyor. Biz, kömüre ve
suya verdiğimiz ağırlıkla bunu önledik, size yaşatmadık,
siz farkında bile olmadınız. Memnuniyet verici bir
şey bu. Şimdi de, İran'dan gelen gaz 27 gelecekti, 15'e
düştü, 12'ye düştü, 10'a düştü, 5'e, 2'ye düştü,
sıfırladı. Bir hafta sıfır oldu. Ama, biz, aldığımız
tedbirlerle bunu yine yaşatmadık. Şahdeniz'den gelen
gaz -hat bittiği hâlde- gazı biz alacağız, gazı
almaya hazırız dedik; ama, Azerbaycan'da kuyularda arıza
olduğu için şubatın ortasına kadar veremeyecek.
Aslında
biz, o kadar başarılı bir çalışma yapıyoruz
ki -bakın, bunu, size, millî bir konu olduğu için söylüyorum-
Türkiye'nin yarısına şu anda doğal gaz gelmediği
hâlde, arkadaşlarımız, bu doğal gaz boru hatlarını
o kadar iyi yönetiyor ki, evinizde bile, ben kendi evimde sıcak
suyu açtığım zaman mutfaktaki değişiyor, odalarda
bile fark ediyor, banyoda fark ediyor. Biz koskoca, Türkiye'nin doğal
gaz dengesini sürdürüyoruz; dağlar, tepeler, 3 bin metre yukarıdan
tutun deniz kenarına kadar; bunun, soğuğu var, sıcağı
var, kar altında olan yeri var. Yani, böyle bir network'ü çalıştırmak
kolay bir şey değil ve İran'dan gaz gelmediği hâlde,
Azerbaycan'dan gaz gelmediği hâlde bu BOTAŞ'taki arkadaşlarımız
gayet başarılı bir şekilde bunu sürdürüyorlar.
Yani, her şeyimizi kötülememiz gerekmiyor.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Bakanım, öyle bir
şey yapmıyoruz.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Yani, bu, bizim bir kurumumuz. Yani, bunun bayrama rastlaması
değil, ondan önce de kesinti vardı, biz yine size hissettirmedik.
Bugün de yine istediğimiz oranda değil, yine hissetmiyorsunuz.
Bu, iyi bir şey aslında.
Şimdi,
İran da bunu politik bir şey olarak kullanmadı. Biz, bunun
takibini de yaptık, konuştuk da kendileriyle. Tamamen soğuktan,
yatırımlarının bazılarının da yetişmemesinden
ve arızadan doğan bir şey bu. Bizde de arıza oluyor.
Yani, böyle bir şey söz konusu değil.
Sayın
Işık'ın
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - EPDK cezalarıyla ilgili
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
EPDK niye silah olarak kullansın? Bunlar kanuni uygulamalar,
EPDK bağımsız bir kuruluş. Neticede, yasayı
birlikte çıkardık, hep beraber çıkardık. Bunun uygulaması
bu. Yani, böyle bir şeyin söz konusu olduğunu zannetmiyorum,
böyle bir şey olamaz da, yani böyle bir şey olamaz.
Sayın
Işık'ın sorularına cevap: Gerçekten, şu anda
yaptığımız çalışmalarla Türkiye'yi bir
enerji koridoru hâline getirdik, yani, Türkiye'nin katma değeri
arttı. Daha evvelden, Türkiye'nin, bu gibi konularda adı
geçmiyordu, sadece gaz kullanan bir ülkeydi; ama, biz, kaynak çeşitliliğini
de artırdık. Biraz önce "kaynak çeşitliliği
artmadı" filan dendi; arttı, işte, Şahdeniz
Projesi gelecek neticede, bir miktar gecikti. Bizden dolayı
değil. Ama, Azerbaycan'daki kuyuyu da ben yönetecek değilim
ya Sayın Seyhan. Yahut, gidin siz açın orayı da bana yardımcı
olun bir milletvekili olarak.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Bakanım, o sözleşmenin maddelerini
doğru koysaydınız. Görevinizi yapmadınız.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Yani netice itibarıyla bu çalışmalar, uluslararası
anlaşmalarla ortaya konan çalışmalar; ama siz, maşallah
Yani, bu katkınızı Azerilere yapın da bana yardımcı
olsunlar.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Efendim, o görev sizin. O görevi siz yapıp getireceksiniz.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Hayır, ben size takılıyorum. Gayet tabii ki benim.
BAŞKAN
- Sayın Seyhan
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Şimdi böyle, ama, siz, maşallah ona da yetişiyorsunuz
yani.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Sayın Başkan, uyaracağınız kişiyi
karıştırdınız. Sayın Bakan benimle konuşuyor,
ben de cevap veriyorum. Adil davranın lütfen.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Tamam, haklı.
BAŞKAN
- O zaman Sayın Bakan da sizinle konuşmasın, Genel Kurula
hitap etsin.
Buyurun
Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Adil davranın!
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Şimdi, buradaki mesele şu: Türkiye, gerçekten hem petrolde
hem doğal gazda hem de elektrikte UCT'ye de giriyor. Girdiği
takdirde, aynı zamanda bu yenilenebilir enerjiden de, inşallah,
üretimimiz fazla miktara gelirse, saat farkıyla oraya bunu da
satma imkânımız ayrıca olacak.
Öbür
taraftan, yatırımlarla ilgili rakamı vereyim size:
Sadece, biz 2002'de, görevi devraldığımızda 90 milyon
dolardı yatırım, 2006'da 562 milyon dolar oldu; yüzde
524 arttı bu, yüzde 524 arttı; Türkiye Petrollerinin, biz,
yatırımlarını yüzde 524 artırmış bulunuyoruz.
Onun
dışında, diğer konularda da yatırımlara
ağırlık veriyoruz ve kaynak çeşitliliğiyle
birlikte riskleri azaltmaya çalışıyoruz. Bunların
başında da, en önemlisi, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi'dir,
Şahdeniz Projesi'dir.
Şimdi,
Irak'la yakında görüşmelerimiz olacak. Irak gazının
ve petrolünün
Petrol, zaten Kerkük-Yumurtalık'la geliyor.
Ayrıca,
Mısır gazıyla ilgili önümüzdeki hafta Mısır'a
gideceğim, bakanlarıyla görüşeceğim. Mısır
gazının gelmesini, onu daha hızlandırmaya çalışıyoruz,
Suriye'den hat bize gelecek -Kilis'e kadar uzatıldıktan sonra-
mili network o. Fakat, daha mühimi Ceyhan projesi, Ceyhan Enerji Merkezi
Projesidir. Bu projeyi, size, detaylı anlatma fırsatımız
olmadı, ama, bu proje, Türkiye'nin bir dönüşüm projesi olacak
enerjide; bir vizyon projesi, 2020, 2050, 2060 yıllarına kadar,
Türkiye'yi, çok yıldız bir ülke hâline getirecek. Şu anda,
bölgemizde, hatta Avrupa'da, Türkiyesiz bir enerji dünyası düşünülemeyecek
ve başladı zaten bu. Doğal gazda da, petrolde de, elektrikte
de, hatta bir miktar suda da Türkiye çok etkin bir noktada. Biz de bunun
farkındayız ve bu kartı çok iyi oynuyoruz. Yani, özellikle
Avrupa Birliği konusunda ve Balkanlarda bize olan ihtiyaç çok
arttı, çünkü, onların üçüncü kanalı, dördüncü kanalı
olarak Türkiye olarak ortaya çıkacak. Bunun da bilincinde çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Diğerlerini
de size yazılı olarak arz ederim.
BAŞKAN
- Tamam mı Sayın Bakanım?
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Diğerlerini yazılı olarak arz edeceğim.
BAŞKAN
- Tamamsa, süremiz var, Sayın Ateş'e söz vereceğim.
Sayın
Ateş, buyurun efendim.
ABDULKADİR
ATEŞ (Gaziantep) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, Sayın Bakana benim iki sorum olacak:
Bir
tanesi, Avrupa Birliği, dün bir enerji programını
açıkladı. Bu programın çeşitli grupları arasında,
örneğin yenilenebilir enerjiyle normal, bizim standart enerji
programları arasında birçok farklılıklar var. Bu
konuda ne düşünüyorsunuz? Türkiye'nin bu programdaki yeri nedir?
Bir
de, Mısır'la ilgili doğal gaz projesinden söz ettiniz.
Evet, Kilis'ten girecek, Gaziantep topraklarından geçecek. Bu,
sadece, henüz daha görüşme aşamasında mı, bir plan
var mı?
Üçüncü
sorum da: Gaziantep doğal gaz projesi tamamlandı, ihale
edildi, ama bir türlü yürümüyor. Bu konuda, bize, bir bitiş tarihi
verebilir misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ateş.
Buyurun
Sayın Bakanım.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Antep'in doğal gazıyla ilgili müteahhitle bir sorun oldu.
O çözüldü ve bir problem yok bundan sonra. Rahatlıkla bunu, bir
problem olmadan kullanabilecek durumda olacaksınız.
Mısır'la
bir programımız, takvimimiz var. Ancak, bu Mısır gazı,
güzergâh üzerinde Ürdün'den de geçtikten sonra, Lübnan'dan geçtikten
sonra Suriye'ye geliyor; orada, Humus bölgesinden Türkiye'ye kadar
350 kilometrelik bir hat var. Orada, kredisiyle ilgili bir sorun
var. Yani, Suriye Hükûmetinin "Arap gazı" adı altındaki
Mısır'la olan meselesinde bir kredi sorunu var. Bu, bir parça
gecikti. Biz, bunu 2007'nin sonunda alacaktık, zannediyorum
2008'e taşacak gibi gözüküyor. Ben, biraz da bunu hızlandırmak
için oraya gidiyorum ve bu gaz sadece Antep'e değil, oradan millî
network'le Avrupa'ya kadar da -önce biz kullanacağız- oraya
da gidecek. Hatta, bir şirket kurma kararı da aldık; bunları,
bir ortak şirket kurarak yapacağız. Oradan da gaz gelirse
tam network'ü daha dengeli çalıştırma imkânımız
olacak.
Onun
dışında, Mavi Akım'ın aşağı indirilmesi
var, onu sormadınız. Ben, yenilenebilir enerjiyle ilgili
olanı söyleyeyim. Yenilenebilir enerjideki kaynaklarımızın
giderek arttığını rüzgâr haritasını yaptığımızda
biraz daha iyi gördük. Daha evvelki yaptığımız çalışmaların
üstünde bir potansiyel olduğunu görüyoruz, ama, bu potansiyelin
uygulamaya dönüşmesi o seçtiğimiz yerlerin bizzat incelenmesiyle
ortaya çıkacak ve bilhassa rüzgârda iyi bir imkânımız var
ve bu imkânı, biz, Türkiye'de tesis kurularak
Yani, bu rüzgâr türbinlerini
de dışarıya para ödeyerek yaptırmak istemiyoruz.
Aşağı yukarı 10 milyar dolarlık bir piyasa olacak;
yeni bir sektör doğuyor ve burada da insanlar çalışacak,
doğal gaz gibi bir rüzgâr enerjisi sektörü doğacak.
Aynı
şekilde, ikinci bir iddialı çalışmamız da -bunu
güvenerek söylüyorum- su konusunda. Bütün akarsulara türbin koyarak
mümkün olan düşülerde elektrik üretmek üzere. Burada da yüksek
bir kapasitemiz var, yaklaşık 20 bin megavatlık bir kaynak
burada söz konusu. Bunu da, süratle biz özel sektöre veriyoruz.
Şu ana kadar 130 projeyi özel sektöre verdik üste para alarak. Yani,
ihalesine çıkıyoruz. Akan sulardan, ufak da olsa
Bunların
bazıları var, bir kamyonetin arkasına konulacak kadar
küçük, bazıları bir tırın arkasına konulacak
kadar büyük. Bu türbinlerden de yedi ayrı tipini ürettik TEMSAN'da.
Şimdi, bunu, basın toplantısıyla kamuoyuna duyuracağız.
Herkes bu işe girebilir. Yani, bir ufak köyü de bununla aydınlatabilirsiniz,
elektriğini üretebilirsiniz, daha büyüğüne de gidebilirsiniz.
Bu noktada, gayet iyi bir gidişat var.
Rüzgâr
haritasıyla da, bilhassa, Ege ve Marmara Bölgesi'nde çok zengin
bir kaynak var; ama, bunun bağlantı yerleriyle ilişkilerini
iyi kurmamız lazım. O dediğimiz rakamları, hemen,
bir saatle çarpıp şu kadar enerji üretilecek diye de düşünmemek
lazım; çünkü, bunun, esmediği dönemde emre amadeliğini
de hesap etmemiz lazım; yani, esmediği zaman yedeğinin
devreye girmesi gerekiyor. Ama, rüzgârda iyi bir imkânımız
var.
Jeotermalde
de benzer bir durum var.
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, süreniz doldu.
ENERJİ
VE TABİÎ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) -
Şimdi, Avrupa Birliği açısından, bu, çok büyük bir
avantaj. Onların pik saatlerinde
Bizde saat daha farklı
olduğu için, o pik saatlere, biz, bu kıymetli enerjiyi daha
yüksek fiyattan satarak, aynı zamanda gelir de elde edebileceğiz.
Biz, şu anda, Avrupa Birliğinden
daha ileride bir noktadayız. Yani, enerji konusunda, bizim mevzuatımız,
Avrupa Birliğinin mevzuatından bazı yerlerde daha
ileride ve şu anda, biz, yüzde 90 da ödevlerimizi yaptık. O
bakımdan, ileri bir durumdayız onlardan.
Teşekkür
ederim.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, Ağrı'dan
arıyorlar, "Ağrı'ya doğal gaz ne zaman gelecek?"
diye soruyorlar.
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, teşekkür ederim.
Süremiz
tamamlanmıştır.
Tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar yeter sayısının aranılmasını
istiyorum.
BAŞKAN
- Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunacağım,
karar yeter sayısını arayacağım.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.47
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati : 18.58
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER : Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
49'uncu Birleşimi'nin Dördüncü Oturumu'nu açıyorum.
1041
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Tasarının
maddelerine geçilmesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, maddelere geçilmesini
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 20'nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sedat Uzunbay, Anavatan Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Hüseyin Güler.
Şahısları
adına; Eskişehir Milletvekili Vedat Yücesan ve Aydın
Milletvekili Ahmet Rıza Acar'ın söz talepleri vardır.
Sayın
Uzunbay, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA SEDAT UZUNBAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1041 sıra sayısıyla bastırılarak
dağıtılan Petrol Yasa Tasarısı'nın birinci
bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, petrol sektörü dünyamızda en önemli stratejik
ve ileri teknoloji gerektiren bir sektördür.
Dünya
enerji ihtiyacının karşılanmasında yüzde 37
gibi önemli bir paya sahip olan petrol, ülkemizde de, yüzde 43'lük oranıyla
enerji tüketiminde birinci sırada gelmektedir.
Enerji
tüketimi hızla artan Türkiye'nin enerji arz güvenliğini
temin etmesi en önemli önceliğidir. Ekonominin temel girdisi
olan enerji ve onun temel bileşenleri olan petrol ve doğal
gaz arz güvenliği, ülkemiz enerji politikasının bel
kemiğini oluşturmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılında toplam ham petrol ihtiyacının
2,3 milyon tonu, yani, yüzde 7,1'i yerli üretimle karşılanmıştır.
Ülkemizde 2005 yılında ham petrol üretiminde Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığının payı, 1,57 milyon ton ile
yüzde 69 olup, yıl sonu itibarıyla 752 kuyudan üretim yapılmaktadır.
Enerji
Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde 946 milyon ton
petrol rezervimiz vardır. Bunun 163 milyon tonluk bölümü işletilebilir
rezerv olarak kabul edilmektedir. Bu rezervlerin bugüne kadar yüzde
75'i, yani, 122 milyon tonu kullanılmıştır. Bu durum,
yeni rezervlerin bulunamaması hâlinde, doğal gazın
yanı sıra, petrolde de tamamen dışa bağımlı
hâle geleceğimizi göstermektedir.
Yine,
Enerji Bakanlığı verilerine göre, 1954 yılından
bugüne kadar ülkemizde açılan 3 097 adet arama, tespit ve üretim
kuyusundan 2 100 tanesi, yani yüzde 68'i Türkiye Petrolleri Anonim
Ortaklığı tarafından açılmıştır.
Bu rakamlar, yerli ve yabancı petrol şirketlerinin ilgisinin
hangi boyutlarda olduğunun bir göstergesidir.
Değerli
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri'nde yılda
20 bin yeni kuyu açılıyorken, ülkemiz genelinde, maalesef,
yılda ortalama sadece 60 petrol kuyusu açılabilmektedir.
6326
sayılı Petrol Kanunu'nun kabul edildiği 1954 yılından
bugüne kadar 196 yabancı ve 27 yerli şirket arama faaliyetlerine
katılmıştır. Bugüne kadar, yabancı şirketler,
birçok bölgede arama ve işletme ruhsatları olmasına
rağmen petrol aramayıp bulunan kaynakları işletmeyi
de ciddiye almadıklarından Türkiye'ye gelmemişler,
petrol üretimimizin artmasına değil, kolayca bulunup
işletilebilecek kaynakların atıl kalmasına sebep
olmuşlardır.
Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan
raporlara bakıldığında, 2000 yılı itibarıyla
yabancı petrol şirketlerinin ellerindeki toplam ruhsat
sayısı 206'dır. Petrol sahalarının büyük bir
bölümünü elinde bulunduran yabancı petrol şirketlerinin
üretimdeki payı ise sadece yüzde 31'dir. Toplam yurt içi üretimin
yüzde 69'unu gerçekleştiren Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
elinde ise sadece 126 ruhsat vardır.
Bugüne
kadar yapılan çalışmaların büyük bir kısmı,
devletin kıt kaynaklarından ayırabildiği imkânlarla
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından
gerçekleştirilebilmiştir.
Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığının 2004 yılı
sonu itibarıyla saha jeolojisi etütlerindeki payı yüzde
68, jeofizik etütlerdeki payı yüzde 73 ve ortak sahalar hariç,
sondaj faaliyetindeki payı kuyu adedi olarak yüzde 67'dir.
Değerli
milletvekilleri, petrol sektöründe ülkelerin arama faaliyetlerini
kendi ülkelerine çekmek için bir rekabet ortamı içinde oldukları
bilinmektedir. Arama yatırımlarının gerektirdiği
teknoloji ve bilgi birikimini kendi ülkelerine çekebilmek için,
ülkeler, var olan politik riskleri, hukuk düzenine saygınlığı,
jeolojik riskleri ve yatırımcıların diğer
beklentilerini de göz önüne alarak, belirli teşvikler getirmekte,
belirli tedbirleri almaktadırlar. Jeolojik risk oranının
azaldığı ülkelerde devletin petrol üretiminin aldığı
pay artırılmakta, arama faaliyetini teşvik etmek isteyen
ülkelerde ise petrol şirketlerine daha fazla pay vererek ülkeler
arası rekabet ortamı yaratılmaya çalışılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, petrolde dışa bağımlılığın
azaltılarak, ihtiyacın olabildiğince kendi doğal
kaynaklarımızdan karşılanmasının tek yolunun
petrol arama faaliyetlerini artırarak, yeni sahaların
keşfedilip üretime alınmasıyla olacağı
açıktır. Ülkemizin büyük ihtiyaç duyduğu önemli enerji
kaynaklarından olan petrol ve doğal gazın kendi öz kaynaklarımızdan
sağlanması öncelik olmalıdır. Petrol fiyatlarında
son zamanlarda gözlenen artışlar, Türkiye'nin petrol faturasının
gittikçe artacağının da bir göstergesidir; ancak, konuya
yüksek petrol fiyatları yönünden bakıldığında,
yüksek petrol fiyatlarının cazipliği nedeniyle, yabancı
yatırımcıların daha fazla risk alarak, daha fazla
arama yatırımı yapması olasılığını
da artırmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin ham petrol ve doğal gaz arama ve üretim
politikalarının belirlendiği, kaynakların değerlendirilmesinde
siyasi tercihlerin yapıldığı bu tasarıyla
getirilen düzenlemeler bu aşamada büyük önem kazanmaktadır.
Bu tasarıyla, sektöre birçok teşvik getirilmekte ve Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü yeni ve çok önemli görevler üstlenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasındaki
konumuyla diğer bölge ülkelerinden farklı dinamiklere
sahiptir. Türkiye, dünya toplam petrol rezervinin yüzde 65'inin bulunduğu
bir bölgede yer almaktadır. Türkiye'nin ham petrol ve doğal
gaz üreten ülkeler ile tüketen ülkeler arasında transit ülke konumunda
olduğu bilinmektedir. Bu konumun getirdiği avantajı
çok iyi bir şekilde kullanarak, Türkiye'nin bu endüstride önemli
bir oyuncu hâline dönüşmesi gerekmektedir. Transit ülke olmanın
avantajları arasında, transit taşınan gaz veya petrolden
Türkiye'nin ihtiyacının daha ucuz olarak karşılanabilmesi
olasılığı da vardır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'de petrol, Orta Doğu ülkelerinde olduğu
gibi, yüzeye yakın noktalarda değil, 3 ila 6 bin metre derinlikten
çıkarılabiliyor ve bu iş ciddi bir maliyet ve teknoloji
kullanımını gerektiriyor.
Ülkemizin
üç tarafının denizlerle çevrili olmasına rağmen,
deniz aramaları konusunda da ciddi bir başarı elde
edilememiştir. Bu başarısızlığın
başlıca nedeni olarak, deniz aramalarının kara
aramalarına kıyasla daha pahalı olması ve ileri
teknoloji gerektirmesidir.
Değerli
milletvekilleri, bu Petrol Kanunu Tasarısı ile kara ve deniz
alanları için farklı ruhsat süreleri belirlenmiş, arama
ruhsatlarından alınan devlet hakkı kaldırılmış,
üretilen petrolden alınan devlet hissesi marjinal sahaların,
ağır petrolün ve denizlerdeki üretimin teşviki için kademeli
hâle getirilmiştir. Ayrıca, KDV ve ÖTV muafiyetleri tüm arama
ve üretim faaliyetlerini kapsayacak şekilde genişletilmiş,
damga vergisi ve kurumlar vergisinde bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Genel olarak, sektörün konuya ilişkin tüm önerileri dikkate alınmıştır.
Petrol
sektöründeki yeniden yapılanma çalışmaları çerçevesinde,
piyasa kanunlarıyla önceden Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
tarafından yürütülen bazı görevler Enerji Piyasası
Düzenleme Kuruluna devredilmiştir. Bu Petrol Kanunu Tasarısı'yla
Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne ek sorumluluklar ve
görevler getirilmektedir. Oluşacak bu yeni duruma uyum
sağlanabilmesi için Petrol İşleri Genel Müdürlüğü
teşkilat yapısının yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu dönemde, petrol ve doğal gaz üreten, tüketen
ve transit ülkeler arasında karşılıklı bağımlılık
ve "kazan kazan" ilkelerine dayalı bir sistem geliştirilmektedir.
Avrupa ve Uzak Doğu'da yer alan büyük tüketici ülkeler, Orta Asya,
Orta Doğu ve Afrika'daki kaynakları kendi bölgelerine
çekmek için yoğun bir çaba içindedir. Bu konjonktür içerisinde,
ülkemiz, artan tüketimini karşılayacak kaynakların
diğer tüketicilere doğru akacağı güzergâh üzerindeki
konumuyla tarihî bir avantaj yakalamıştır. Bu avantajlı
durumdan en yüksek katma değeri çıkarmak, ülkemiz kurum ve
kuruluşlarının tam, eksiksiz, sürekli bir koordinasyon
ve iş birliği kurmalarıyla mümkün olabilecektir.
Ülkemizin
tek, paylaşılmış ve ortak bir enerji stratejisine
ihtiyacı vardır. Bu amaçla, Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
başkanlığında ilgili tüm kurum ve kuruluşların
bir araya geleceği ve temel vizyona yönelik hedefler, stratejiler
ve uygulamaların belirleneceği ve takip edileceği
bir konsey mutlaka kurulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, burada Güneydoğu Anadolu'da bazı arama
faaliyetlerine ve önemine değinmek istiyorum.
Mardin'in
Nusaybin ilçesinde yaklaşık 3,5 milyon dönümlük arazide
petrol aramaya başlayan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı,
elde ettiği bulgulara göre, bölgede ciddi bir petrol rezervi
vardır. Bunu iki tespitle örneklemek istiyorum:
Birinci
tespit: Sayın Bakanımızın Mardin-Nusaybin sahaları
ile Suriye sınırı civarında açılan petrol kuyularındaki
rezervin yaklaşık 87 milyon ton, yani 561 milyon varil olduğunu
açıklıyor ve bu alanlarda arama ve sondaj faaliyetlerinin
devam ettiğini ayrıca belirtiyor.
Diğer
bir tespit ise: Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde petrol çıkartan
bir özel şirketin arama grubu başkanı oldukça iddialı
konuşuyor: "Mardin'in güneyinde, Ceylanpınar-Mardin-Cizre
üçgeninde, Suudi Arabistan'da çıkan petrol kalitesinde rezervler
olduğunu tespit ettik. Bunu sismik ve
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Uzunbay, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun
efendim.
SEDAT
UZUNBAY (Devamla) - Sayın Başkan, süre on beş dakika değil
miydi?
BAŞKAN
- On dakika.
SEDAT
UZUNBAY (Devamla) - Grup adına on dakika mı?
BAŞKAN
- Evet. Neyse, ben size bir dakika daha ilave edeyim.
Buyurun
efendim.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - İki dakika daha verin Sayın Başkan.
SEDAT
UZUNBAY (Devamla) - Teşekkür ederim.
"Mardin'in
güneyinde, Ceylanpınar-Mardin-Cizre üçgeninde, Suudi Arabistan'da
çıkan petrol kalitesinde rezervler olduğunu tespit ettik
ve bunu sismik ve gravite çalışmalarıyla ortaya koyduk.
Tespitlerimize göre bu bölgede günde 1 milyon varil petrol çıkarmak
mümkün." diyor. Bunlar, çok önemli ve dikkat çekici tespitler.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
son bir senede 7 kuyu açtığı bu sınırın Suriye
tarafında 100 kuyu faaliyet gösteriyor ve bunlardan günde 600
bin varil petrol çıkarılıyor. Bu rakam, Türkiye'nin günlük
tüketiminin yaklaşık yüzde 85'ine denk geliyor. Bu verilerden
hareketle, bu bölgenin çok önemli bir bölge olduğu ortadadır.
Bu bölgeyle ilgili olarak son zamanlarda yaşadığımız
birkaç önemli olay var. Bunları sizlere tekrar hatırlatmak
istiyorum.
Bunlardan
birincisi, bu petrol bölgesi içinde olan mayınlı arazilerle
ilgili olarak, kısa bir süre önce mayınların temizlenmesi
karşılığında organik tarım yapmak için Maliye
Bakanlığı tarafından ihaleye çıkılmıştı
ve Cumhuriyet Halk Partisinin etkin muhalefeti sonucunda, kamuoyundan
gelen tepkiler üzerine ihale iptal edilmişti; bu, önemli bir
olaydı.
Diğer
önemli olay ise, AKP Hükûmeti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilen 1 Mart Tezkeresi'ne göre, Amerikan Ordusu bu bölgeye yerleşecekti;
bu da çok önemli başka bir olay.
Değerli
milletvekilleri, bugünlerde Irak'ta yaşanan Amerikan ve
İngiliz firmalarının petrol paylaşımlarından,
insanın aklına, ister istemez, hemen 1 Mart Tezkeresi ve
mayınlı arazinin temizlenmesi ihaleleri geliyor. 1 Mart
Tezkeresi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisinde reddedilmiş olmasının
ve mayınlı arazilerin temizlenmesi ihalelerinin iptalinin
ne kadar önemli ve doğru kararlar olduğu, bu yönüyle de bir
kez daha ortaya çıkıyor.
Değerli
milletvekilleri, petrol şirketlerinin menfaatleri gereği
bilimsel gerçekleri nasıl çarpıtabildiğine ilişkin
birkaç örnek vermek isterdim, ama, sürem çok sınırlı. Ancak,
buralardan sadece ve son örneğim olan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattıyla ilgili olarak yaşanan bir örneği aktarmak istiyorum.
Bu hattın kuruluşu sırasında, İngiliz Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü, hattın yapımından
önce Hazar bölgesindeki petrol rezervlerinin abartıldığını,
bölgede en fazla 35 milyar varil petrol olduğunu söylüyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun, buyurun, tamamlayın konuşmanızı. Madem
on beş dakikaya göre ayarladınız kendinizi, buyurun
efendim.
SEDAT
UZUNBAY (Devamla) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Amerika
Enerji Bakanlığına göre ise, bölgedeki rezervler bu
İngiliz Müdürün söylediği rakamın tam 7 katı.
İngilizlerin bilimsel verileri neden çarpıttığı
kısa bir süre sonra anlaşılıyor ve hattın yapımında
bir İngiliz petrol şirketinin lider konuma gelmesinin hemen
ardından, sözde bu yanlışlık da düzeltiliyor.
Değerli
milletvekilleri, bugüne kadar bu hikâyelere benzer birçok hikâyeyi
ülkemiz içinde de dinledik. Bu hikâyelerin ne kadar doğru olduğunu
da bundan sonra hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Bu Petrol
Yasa Tasarısı'yla, cumhuriyet tarihindeki ilk Petrol Kanunu
olan 1926 yılında çıkarılan 725 sayılı Kanun'dan
bugüne kadar seksen yıllık bir süre geçmiştir. Bu, Türkiye
petrol sürecinde yeni bir aşamaya gelinmiştir, bir önemli
dönüm noktasıdır. Bundan sonraki gelişmeleri aynı
duyarlılıkla takip edeceğimizi belirtmek istiyorum
ve Sayın Bakanımızın değişik vesilelerle
hidroelektrik potansiyelle ilişkili olarak söylediği
işte "Sularımız şırıl şırıl
akıyor, akıp gidiyor, onları seyrediyoruz." ifadeleri
vardı ve daha sonra bu projelerin, hidroelektrik potansiyelin
değerlendirilmesi için hazırlanan projelerin olduğunu
ifade etmişti. Umarım, bu Petrol Yasa Tasarısı'yla
ülkemizde çıkarılacak olan petrole de, sulara baktığımız
gibi şırıl şırıl bakmayız.
Bu
düşüncelerle, yasamızın ülkemize hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Uzunbay.
Madde
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili
Hüseyin Güler.
Sayın
Güler, buyurun efendim.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
milletvekili arkadaşlar, Petrol Kanunu üzerine Anavatan Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında,
şu duyarsızlığa baktığımızda
söylenecek tek bir şey var: Genel başkanların eşleri
tartışılsa, türban konusu tartışılsa duyarlı
olan bir AKP, bu kadar önemli bir Petrol Kanunu tartışılırken
piyasada olmaması, sorgulamamasını esefle karşılıyorum.
Buradan da kamuoyuna şikâyet ediyorum ve bu kadar, dünyada stratejik
önemi olan Petrol Kanunu tartışılırken -hem içte
hem dışta- çok önemli, altını çizmemiz gereken iki
üç unsur var.
Türkiye'nin
stratejik önemini biraz önce Sayın Bakanı dinleyince hayretle
karşıladım. Bakü-Ceyhan petrol boru hattını
göz önünde bulundurduğumuzda, Sayın Bakan katma değer
olarak 350 milyon dolardan bahsetti. Sayın Bakana buradan sormak
istiyorum: Bu fiyat, bekçiliğin ta karşılığı.
350 milyon dolar dediğiniz çok büyük bir rakam değil. Düne
kadar daha yabancı
Türkiye'de faizden, ranttan geçinenlerden
3 milyon YTL geri verdiniz. Göz önünde bulundurduğumuzda, bu kadar
stratejik önemi olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattına baktığımızda,
350 milyon doların çok büyük pay olmadığını kamuoyu
aslında takdir ediyor. Asıl burada en büyük hassasiyetlerden
bir tanesi, Bakü-Ceyhan boru hattının geçtiği yerler.
Ardahan'dan giriyor, Kars'tan geçiyor, Erzurum, Erzincan, Sivas, Kayseri,
Kahramanmaraş, Osmaniye, Adana ve Ceyhan; inşallah, bu, yarınlarda
Türkiye'nin sınırı olmaz. Bunun altını net çizmemiz
gerekiyor. Kendimize gelelim. Türkiye üzerinde oynanan stratejileri,
Türkiye üzerinde oynanan oyunların eğer altını çizemeyecekseniz,
o zaman buradaki varlığınızı lütfen sorgulayın.
İkincisi,
Petrol Kanunu sadece Türkiye'de mi sorun? Aynı zamanda komşumuz
Irak'ta da petrol kanunu tartışılmakta. O kanun dahi
tartışılmıyor. Baktığımızda,
son günlerde zaten kamuoyunun en önemli, hassas olduğu noktalarda
Türkiye'nin Orta Doğu'daki çıkarları söz konusu olduğunda,
biz hep yıllardır içe kapandığımız gibi bugün
de içe kapanıyoruz. Birinci sorun Cumhurbaşkanlığı
sorunu, ikincisi genel seçimler konusu.
Evet,
Orta Doğu'daki çıkarlarımızı hep göz ardı
ettik ve etmeye de devam ediyoruz ve buradaki Petrol Yasası
çıktığı zaman belki bir derece Türkiye'nin rahatlayabileceği
bir unsur. Irak'ın bütünlüğü açısından bölünmeyeceği
gibi anlamı çıkıyor, Petrol Yasası çıkınca.
Gerek peşmergeler, yani Kürtler ve gerekse Şiiler bu Petrol
Yasası'na olumlu bakmakta. O zaman Türkiye olarak şunu diyebiliriz:
Ya Irak bölünmüyor. Neden? Çok uluslu firmalar, artık çıkarları,
Irak'ın bütünlüğünden yana tavır alıyor.
Asıl
burada ikinci tehlike, bizim çıkarlarımız göz ardı
ediliyor. En ufak bir şekilde çıkarlara müdahale edebilecek
en ufak bir imkân kalmıyor. Çünkü, bunun koruması tamamıyla
çok uluslu firmaların güvencesi altında. O zaman bu oynanan
senaryolara, oynanan oyunlara lütfen gözünüzü açın. Türkiye'nin
tüm çıkarları göz ardı ediliyor ve bugün Petrol Kanunu'nda
çıkacak unsurlardan, gerek Orta Doğu ve gerek stratejik
açısından Türkiye'nin yapmış olduğu tek
şey var, sadece korumak. O zaman, bir de kendi yer altı kaynaklarımız
çıkabilecek; işte, petrol bulma. Çok basit. Türkiye'de
yıllardır enerjide daha çok dağıtım üzerine
senaryolar yazıldı. Dağıtım, hem kolay hem de
kâr marjı çok yüksek. Çıkarmak, hem çok zor hem de aynı zamanda
pahalı bir unsur. O zaman yapılacak tek şey var: Dağıtım.
Türkiye'de de özelleştirmenin önemlilerinden bir tanesi dağıtım
firmaları üzerinde oldu. Neden? 1954 yılından itibaren
Türkiye'nin böyle bir liberal bir kanunu varken dünyada yatırım
yapması gereken unsurlar göz ardı edildi. Hep pazar payı...
Bugün de aynı şekilde oyunlar devam ediyor.
Bir
de, bundan sonra Sayın Bakanım bizi de aydınlatırsa
seviniriz; stratejik önemi olan Bakü-Ceyhan petrol boru hattının,
bundan sonra Ceyhan-Hayfa arasındaki projenin akıbeti hakkında
da bize bilgi verirse hem biz hem de kamuoyu aydınlanacaktır.
Çünkü, eğer o da yapılanırsa stratejik önemimiz bir derece
daha asgariye inmiş olur.
Türkiye'nin
ve dünyanın en önemli sorunu, aslında petrolde arz ve talep
sorunu değil. Sorun, sadece bölgesel sorun ve bu yüzden de gerek
Orta Doğu yüzde 65'e varan dünya rezervlerinin büyük bir oranı
Hep Orta Doğu yıllardır çalkantılı, yıllardır
hep kanlı süreçler devam ediyor.
Bizim,
bölge olarak, gerek doğal gaz ve gerekse petrol konusunda, özellikle
fosil üretimi dediğimiz bu petrollerin en önemli unsurları
denizlerdir. Yıllardır gerek bölgemizde ve gerekse Karadeniz...
Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'de petrol aramanın
bu kadar göz ardı edilmesi, ciddi bir stratejik oyunun parçası
iken, Türkiye olarak, hep sadece seyirci kaldık. Bugün de, bölgemizde
ve dünyada gelişen petrol konusunda da seyirci kalmaya devam
ediyoruz.
Sormak
istiyorum: Gerek Irak'taki petrolün yüzde 70'ini çok uluslu firmalar
götürürken, yüzde 30'unu ne orada Irak halkının bütünlüğü
içerisinde ne Şiiler ne Kürtler ne Sünniler ve ne Türkmenler faydalanacak.
Tamamıyla çok uluslu firmalar dediğimiz -biraz önce isimleri
de sayıldı- ve onların çıkarları doğrultusunda
altyapı hazırlanmış oldu ve bu Petrol Kanunu'yla
da Türkiye'nin de aynı altyapısı yaratılıyor.
Hiç değişen bir şey yok. Türkiye'de, ne gerek katma değer
üretmek ne istihdam ne çeşitli yatırım projelerine dönük
unsurdan çok, çıkacak yer altı kaynaklarının hazır
rezervi olan Türkiye'nin özellikle rezervi konusunda baktığımızda
ve süreç olarak da Amerika başta olmak üzere, Batılı ülkeler,
kendi yer altı kaynaklarını ekonomik ve uzun süreli
kullanma eğilimindeyken, Türkiye ise daha bunların farkında
değil.
Böyle
bir süreç içerisinde baktığımızda, Türkiye'nin
üretilebilir rezervler konusundaki kaynağı belli; petrol
40,6, 2000 yılında, üretim ve tüketim olarak baktığımızda,
doğal gaz 16 -her geçen gün de artmakta- hidroelektrik 3, diğerleri
ise yüzde 10.
Bu
açıdan baktığımızda, dünya petrolden yavaş
yavaş uzaklaşırken, Türkiye'deki yatırımların
büyük bir kısmı petrole dayalı ve bağımlılık
devam etmekte. Özellikle enerji konusunda on-on beş yılını
ipotek altına almış bir Türkiye düşündüğümüzde,
geleceğimizin ne kadar karanlık olduğunu düşünüyoruz.
Sayın
Bakana soru sorduk, İran'ın doğal gazını stratejik
silah olarak kullanıp kullanmadığını. Samimiyet
içerisinde ifade etti ki "Aldığımız bilgiler
doğrultusunda, işte, İran'daki teknik arıza ve hava
koşullarından dolayı." O zaman sormak lazım
Sayın Bakanım: Çin'e niye kesmedi İran? Yani, önce can,
sonra canan. Biz canan mıyız bu ülkede? Bunca büyük bir stratejik,
imza altına almışız ve devlet güvencesi olması
gereken bir yerde, İran'ın inisiyatifine mi bırakacağız
bu süreci?
Peki,
Türkiye'de ne kadar doğal gaz stoku yapabilecek depolarımız
var, söyler misiniz? "İyi ki bayram değildi."
İfadesi, Sayın Bakanın ta kendisinin. Bu yüzden tüketmek
yerine
Tabii ki, stratejik olan silahları, İran kendi
açısından kullanmakta, o kendi açısından haklı;
ama, bizler ise bir başka ülkenin inisiyatifi altındayız.
Sıkıntı burada başlıyor. Bu yüzden, Türkiye'de
enerji profilini, enerji çeşitliliğini artırmak zorundayız.
Biyodizel
örneğinden vermek istiyorum. Türkiye'de tarıma dayalı
özellikle de, çok ciddi anlamda, biyodizel üretimini daha doğmadan
öldürdük, çünkü, petrol devleri dediler ki: Katma değer koy, KDV
koy. Evet, KDV'siz olmaz, ama, daha bu sektörü yaşamadan öldürmenin
hiçbir anlamı yok, bağımlılığı daha
da derinleştirir ve biyodizel ünitesi açısından Türkiye'de
ciddi sıkıntılar başladı. Düne kadar ciddi,
her geçen gün artan bir kapasiteyle Türkiye'de biyodizel enerji üretimi
sağlanırken, bugün yok olmaya mahkûm. Zaten sektörel anlamda
teknolojiyi dışarıdan ithal ediyoruz, bir de KDV gibi
üzerine çullandık ve boğduktan sonra yapılacak bir
şey, o sektörde başımız sağ olsun, doğmadan
öldü! Bu yüzden, enerji politikalarını çok iyi belirlemek
zorundayız ve gücümüzün kıymetinin farkına varalım.
Dünya üzerinde sadece konumumuz bekçilik olmasın ve hep unsur,
bekçilik konumuna giderken, eğer enerjideki bağımlılık
ve politikalarımızı bölgesel ve küresel anlamda göz
ardı ettiğimiz müddetçe, Türkiye sadece kaderiyle
baş başa kalmış olur ve bu kader de, maalesef, Türkiye'nin
değil başkalarının ellerinde olur.
Siyasal
anlamda on beş-yirmi yılını ipotek altına almış
bir enerji politikasıyla gitmek mümkün değil. Eğer, iklimsel
koşullara, yani, hava koşullarına bağlı olarak
yaşacaksak, o zamanki gerek enerjideki ve gerekse sanayideki
bağımlılığımız her geçen gün artmakta.
Bu silahlar iyi kullanılmalı ve yaşama geçirirken de
Türkiye'de bağımlılıktan çok üretimi, üretimle beraber
liberal sistemin verimliliğini ve rekabet koşullarını
yaratmak zorundayız.
Burada,
özelleştirme adı altında çok uluslu firmalara altyapı
ve zemin yaratılmakta. Bugün, Türkiye'deki bir rafineri konusunda
ATAŞ bile, geçmişinde BP'ye ait olan, Mersin'deki ATAŞ rafinerisi
bile kapatırken, bundan sonra bu tür yatırımlar konusundaki
çok uluslu firmalar dışında Türkiye'de millî burjuvamızı
da yaratamadığımızdan dolayı, ulusal sermayemize
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
ulusal ve millî sermayemizi yaratmadığımız müddetçe,
bu rekabet koşullarında eşit olmayan çok uluslu sermayeler
karşısında yapacağımız tek şey var, o
da teslim olmak. Ülkenin çıkarlarını peşkeş
çekmek.
Sayın
Bakan diyor ki: "Dağıttığımız kömür
fiyatıyla, biz sosyal hukuk devletiyiz, sosyal devletiz. Onun
gereğini kömür dağıtarak sağladık." Allah
aşkına söyler misiniz, kömür dağıtmanın karşılığı
nedir? Bu ülkede hiç kimse açlığıyla, sefaletiyle
övünmez. Sayın Bakanıma da burada hatırlatmak isterim.
Yardıma muhtaç kitleyle değil, refahıyla, bereketiyle
ve onuruyla yaşamış bir ülke özlemi içerisindeyiz. Bu
yüzden toplumu asalaklaştırmak değil, bağımlı
hâle getirmek değil, iaşeye bağımlı hâle getirmek
değil, tam tersine, üretebilen, rekabet eden ve dünya klasmanında
gerek beyin ve gerekse ürettiklerimizle ayrıcalıklı
bir Türkiye özlemi içerisindeyiz
ve Sayın Bakanıma da bunları tavsiye ederim. Bu yüzden,
Türkiye'deki gelir dağılımı ve yoksulluğu
göz önünde bulundurduğumuzda, her geçen gün iaşeye bağımlı
kitleler sayısı hızla artmakta. Sizin aldığınız
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sizin
iktidar döneminizde aldığınız yeşil kart sayısıyla
bugünkü yeşil kart sayısını lütfen bir tartın.
Aradaki fark, sizin becerinizdir. Olumsuzlukları da becerdiniz,
ama ülkenin tüm değerlerinin korunmasını diliyoruz.
Biz,
Anavatan olarak, liberal sistemin, verimliliğin ve rekabetin
önündeki tüm yasal engellerin aşılmasından yanayız;
ama, günümüzün koşulları içerisinde, küresel dünyayı
da göz önünde bulundurarak Türkiye'nin millî menfaatlerini korumak
bizim görevimizdir. Buradaki çıkarılmış olunan
yasayı çekinceleriyle beraber sizlerle paylaştık.
Lütfen, önergelerle bu fırsat varken, ülkenin temeline, ülkenin
millî menfaatlerini göz ardı etmeyin diyoruz. Bu kanunun, ülkenin
menfaatinden çok, ülkenin yarınlarına ipotek koyacak bir
kanun olarak bilinmesini istiyoruz.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Şahısları
adına ilk konuşmacı, Eskişehir Milletvekili Vedat
Yücesan.
Buyurun
Sayın Yücesan. (CHP sıralarından alkışlar)
Hatırlatayım
Sayın Yücesan, süreniz beş dakika. Bazen arkadaşlar
şaşırıyor süreleri.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1041 sıra sayılı Petrol Kanunu Tasarı
üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
Başkan, değerli milletvekilleri; 6326 sayılı mevcut
Petrol Kanunu'nda değişiklik yapan 1041 sıra sayılı
Tasarı, ülkemizin geleceği için son derece önemli sonuçlar
doğuracak bir kanun tasarısıdır. Bu tasarının
ayrıntılı bir şekilde ele alınması, maddeler
üzerinde ayrıntılı konuşmaların yapılması
gerekir. Tasarıya katkıda bulunmak isteyen milletvekili
arkadaşlarımıza bu fırsat tanınmalıdır;
tasarının eksiklerinin giderilmesi, yanlışların
düzeltilmesidir. Ancak, AKP'nin, neredeyse âdet hâline getirdiği,
bizlerin hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz bir şekilde,
tasarı, temel yasa olarak görüşülüyor. AKP, neredeyse 3
maddelik kanun tekliflerinin bile temel yasa olarak Mecliste görüşülmesini
isteyecek. Arkadaşlar, bu yaklaşım asla kabul edilir
bir cinsten değildir. Ülkemizin petrol kaynaklarının
durumunu, ülkemizin yarınlarını belirleyecek bu kanun,
temel yasa olarak ele alınmamalıdır. Bunu doğru
bulmadığımı belirtmek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, Petrol Kanunu'yla yapılmak istenen değişiklikler
ile sektördeki kamu kuruluşumuz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığını
gözetme anlayışı ortadan kaldırılmaktadır.
Petrol kaynaklarımızın, teşvik adı altında
uluslararası tekellere sunulması amaçlanmaktadır.
Ülke çıkarlarının korunmasından vazgeçilirken,
kamu adı altında petrol arama ve üretim faaliyetlerini yürüten
Türkiye Petrol Anonim Ortaklığının özelleştirilmesinin
ilk adımı atılmakta, uluslararası şirketler
hâlinde yeni bir düzenleme getirilmektedir. Başka bir deyişle,
kamu yararından vazgeçilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, 6326 sayılı Petrol Kanunu'nun 12'nci
maddesinin birinci fıkrasında, yabancı devletlerin
doğrudan doğruya veya idaresine hâkim olacak şekilde
mali ilgileri veya menfaatleri bulunan hükmi şahıslar
ile yabancı devletler adına hareket eden şahısların
petrol hakkına sahip olmalarını, petrol ameliyatı
yapmalarını, buna istinaden menkul ve gayrimenkul satın
almalarını yasaklayarak, bu yasağa istisna tanıma
hakkını da Bakanlar Kuruluna veren madde tasarıdan
çıkarılarak petrol arama ve üretim faaliyetlerinde bulunmak
isteyen yabancı devletlerin taleplerinin millî menfaatlere
uygun olarak değerlendirilmesi imkânı ortadan kaldırılmıştır.
Bu
anlayışla, ülkemizde piyasa denetimi yapmak isteyen ve
mevcut rezervlerin önemli olarak kendi siyasal anlayışına
göre kontrol altında tutulmasını sağlamak, arzu
eden yabancı devletlerin müracaatının değerlendirilmesi
ortadan kaldırılmış, ülke yararını gözetme
anlayışı terk edilmiştir. Yabancı ülkeler
adına faaliyet gösteren şirketlerin ve şahısların
diğer şirketler üzerinde siyasal ve ekonomik olarak etkin
bir politika izlemesinin önü açılmıştır. Bu durumda,
kamu ve ülke menfaatlerini gözetmek anlayışından
vazgeçildiği açıkça görülmektedir. Serbest rekabet ortamına
hazırlama altında tüm kısıtlamaları ortadan
kaldırmak, millî menfaatlerimizin kendi ulusal sınırlarımız
içerisinde yabancı devletlerin menfaatleriyle eşdeğer,
hatta vazgeçilir olarak değerlendirilmesi kabul edilmez bir
anlayıştır.
Değerli
arkadaşlarım, tasarıda, 6326 sayılı Petrol
Kanunu'nun 13'üncü maddesi çıkarılmaktadır. 13'üncü
madde, petrol hakkı sahiplerinin ürettikleri ham petrol ve tabii
gazdan, tamamı üzerinden kara sahalarında yüzde 35'ini, deniz
sahalarında da yüzde 45'ini ham ve mamul olarak, mahsul olarak ihraç
etme hakkını veriyordu, geri kalan kısım memleket
ihtiyacına ayrılıyordu. Mevcut Yasa'daki bu madde,
13'üncü madde kaldırılarak, çıkarılan petrolün
tamamının ihraç edilmesine olanak sağlanmaktadır.
Bu sakıncalıdır değerli arkadaşlarım.
Eğer, çıkarılan petrolün tamamı ihraç edilirse,
ileride sıkıntılar yaşanmasına sebep olur.
Kıbrıs
Barış Harekâtı sırasında yaşananları
hepimiz biliyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Yücesan, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Devamla) - İleride yaşanabilecek herhangi
bir olumsuzluk veya Allah korusun, çıkabilecek bir savaş
esnasında, memleket ihtiyacı için pay ayrılmadığı
için, petrolün tamamı ihraç edildiği için, hiç de istenmeyen
sorunlar yaşanmasına sebep olacaktır. Tasarının
4'üncü maddesiyle bu hak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından
alınmaktadır, kime verildiği belirsizdir. Şimdi,
deniyor ki, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığının
elinde ruhsat var, ama, onlar kullanmıyor, haksız rekabet yaratıyor
şeklinde iddialar var, çeşitli yorumlar yapılıyor.
Bunların hiçbirisi doğru değil arkadaşlarım.
Bugün, petrol varlığı ispatlanmış Güneydoğu
Anadolu Bölgesi'nde ruhsatların yüzde 40'ı Türkiye Petrolleri
Anonim Ortaklığına, yüzde 60'ı ise yerli ve yabancı
şirketlere aittir. Bunlara karşı, 2004 yılı
itibarıyla söylüyorum, son yirmi yılda bu bölgelerde yapılan
jeolojik ve jeofizik çalışmaların yüzde 93'ü, sondaj
faaliyetlerinin yüzde 81'i Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığınca
gerçekleştirilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Ek bir dakika daha vereyim Sayın Yücesan.
Buyurun
efendim.
MEHMET
VEDAT YÜCESAN (Devamla) - Diğer taraftan, bu işler kolay değil
arkadaşlar. Kuyuyu açmadan evvel yapılacak önemli işler
var. Bir de, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı kâr
amacı gütmeden çalıştığı için, millî menfaatin
olduğu her yere gittiği için, en fazla ruhsat alan TPAO'nun
elindedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu durum çok önemlidir. Ancak, Meclis çatısı
altında görüştüğümüz bu tasarıyla TPAO'nun ülke
içinde ve dışında devlet adına hareket etmesi devre
dışı bırakılmıştır.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
-Teşekkür ederim.
Şahsı
adına ikinci konuşmacı, Aydın Milletvekili Ahmet
Rıza Acar.
Sayın
Acar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET
RIZA ACAR (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1041 sıra sayılı
Petrol Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Petrol
Kanunu, bundan önce 1954 yılında ana hatlarıyla çıkarılmış
olan bir kanundu. O günden bugüne kadar bazı değişiklikler
olmakla birlikte, bugün görüştüğümüz kanun yeni bir baza,
yeni bir anlayışı beraberinde getirip oturtan bir kanun
olduğunu düşünüyorum. Ama, bütün buna rağmen de
şunları söylemeden geçmek istemiyorum.
Bugün
dünyada neler konuşuluyor acaba, hele 1990'lı yıllardan
sonra? Enerjinin güvenliği, tüketimi, arzı, karbonu ve
yirmi yıl sonrası konuşuluyor birçok kurumlar ve de bu
konuyu analiz eden resmî ve özel sektör kurumları tarafından.
Gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde de tüketimin
iki kat artacağı konuşuluyor. Çin'in ve yanındaki
Hindistan'ın herkesin kaygısı olduğu görüşülüyor.
Amerika Birleşik Devletleri'nin, Avrupa Birliğinin 2 katı
petrolü tükettiği konuşuluyor. Çin'in yirmi yıl içerisinde
bir noktaya geleceği, kutuplarda zor alanlarda petrolün bulunabileceği
ve daha çok aranacağı konuşuluyor. Sibirya'nın
enerji kaynakları üzerinde, Japonya'yla Çin'in rekabeti konuşuluyor.
Gelir seviyesi arttıkça tüketimin çoğaldığı
ve çoğalacağı üzerinde hesaplar, kitaplar, tartışmalar
yapılmaktadır; aynı zamanda, dış politika
aracı olarak da kullanılacağı, kullanılmak
istendiği görüşülmektedir. Maliyetlerin artacağı,
Çin'le Hindistan'ın daha çok önemli adımlar atıyor olduğu,
Çin'in çok uzaktan enerji aldığı, enerji ithalatına
olan ihtiyacı görüşülüyor. Afrika'da üretimin ve arzın
yüzde 16'lardan yüzde 25'lere çıkacağı konuşuluyor;
bu rakamın Orta Doğu'daki kadar olduğu ifade ediliyor.
Nijerya yetkilileriyle Amerikan Başkanının görüşmesinin
çok önemli olduğu konuşuluyor. 10 milyar insana yetecek
yenilenebilir enerji kaynağının bulunduğu konuşuluyor.
Yeni boru hatları, Orta Doğu'da petrol gelirlerinin el değiştirmesiyle
ilgili konuların konuşulduğu; Rusya'nın önemli
bir aktör olduğu, onun öncülüğünde OPEC'e üye olacağı
konuşuluyor. Gelecekte güç dinamikleri petrol, ulusal çıkarlar
ve ihracatçı ülkeler için politik baskı aracı olacağı
konuşuluyor.
Şimdi,
dünyada bunlar konuşulurken, biz Türkiye'de bugün çıkarmakta
olduğumuz kanunun acaba kimlere rantlar, kimlere yeni imkânlar
sağlayacağını konuşuyoruz. Halbuki orta
yerde sofra yok, orta yerde sini yok, orta yerde sininin üzerinde ekmek
yok, katık yok, azık yok paylaşacağımız.
Çünkü, nedir? Ürettiğiniz petrolün kökü 2 milyon 200 bin-2 milyon
300 bin tondur. Yer altında varsa, eğer bu petrolü de dışarıya,
ama biz ama bir başkası çıkaracaksa, elimizden gelen
imkânları sağlamalıyız diye düşünüyorum. Bu
kanun da değişmez maddeleri ihtiva etmiyor ki. Beş
yıl sonra, üç yıl sonra, sekiz yıl sonra bunu da yenilersiniz.
Hele bir çıkarsınlar da, hele bir gelsinler de, hele bu ülke
petrol yönüyle cazip bir konuma dönsün de ondan sonra bir bakalım
diye düşünüyorum.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Anlaşma yirmi beş yıllık!
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) - Bu kanunun en önemli hedefi, Maden Kanunu'nda
olduğu gibi, bir patlamayı meydana getirmektir. Maden Kanunu'nda,
gerek aramada gerekse de işletmede gerekse de üretimde gerekse
de ihracatta çok önemli noktalara tırmandığını
hepimiz biliyoruz, bu Petrol Kanunu'nun
da hedefi budur diye düşünüyorum.
Ayrıca,
eski Kanun'un bilhassa 12'nci maddesinden bahsediliyor, millî haklarımızı
korumadığını... 12'nci madde, daha ziyade burada
yatırım yapacak olan yerli ve yabancı sermayeyi ürküten
devletçi ve de bürokratçı bir anlayışı getiriyor.
Nedir? 1950'lerde çıkan bu Kanun, 1940'ların düşüncesiyle
çıkarılmıştır zaten. Her ne kadar serbest bir
piyasa ekonomisini savunan bir hükûmet de olsa, o günkü insanların
çıkardığı kanunların içindeki anlayışların
bu olduğunu düşünüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Acar, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
AHMET
RIZA ACAR (Devamla) - Efendim, bu kanunun
O kadar çok söylenecek söz
var ki bu kanunla ilgili, getirdiği yeniliklerle ilgili. Bu
kanun, açık, şeffaf, anlaşılabilir bir metin olarak
karşımızdadır. Bu anlaşılabilirliği,
açıklığı, böyle bir metin olması, bu ülkede,
öyle zannediyorum ki, yerli ve yabancı yatırımcılar
için cazibe merkezi olacağını düşünüyorum.
Ben,
bu duygu ve düşünceler içerisinde
Esas
olan bir diğer husus da, biyodizelin bu kanun içerisinde yer almış
olmasıdır tarımı destekleyen bir anlayış
içerisinde.
Ayrıca,
dağıtım firmalarıyla rafinerilerin de, buna yüzde
2 oranında katkı karıştırabilme imkânlarını
getirmesini, bedelsiz lisans alma, üretim lisansı alma, kalite
ve standartta bir üretim yapma gibi daha birçok şeyleri beraberinde
getirdiğini düşünüyorum.
Ben,
bu duygu ve düşünceler içerisinde, kanunun hayırlı olmasını,
Türkiye'de bereket yağdırmasını diliyor, herkesi
saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz
on beş dakika süreyle.
Sayın
Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım telefonla
konuşuyor, biraz bekleyeyim müsaade ederseniz.
BAŞKAN
- Sayın Bakanım
Buyurun
efendim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, doğal
gaz ihaleleri yapıyorsunuz illerde. Bu ihalelerde her ilde değişik
fiyatlar çıkıyor: Bağlama bedeli 180 dolar, bağlama
bedeli 5 dolar, abone bedeli 250 dolar, abone bedeli 30 dolar; değişik
illerde değişik. Şimdi, yüksek fiyatlı illerin insanları
"biz doğal keriz miyiz" diyorlar.
İki:
Kamu adına, halk adına, insan adına orada yapılan
işleri acaba hangi kurum koruyup kollayacak halkı? Ben,
şahsınız dâhil, tüm Enerji Bakanlığı dâhil,
EPDK dâhil, Malatya'daki bu süreçte bağırmadığım
yer kalmadı. Tek bir kimse sahip çıkmadı. Gelip, sen ne
yapıyorsun
Halkın günlük yaşamı altüst edildi, dayatma
yapıldı ve kamu adına bu insanların yaşamına
Aylarca perişan oldu insanlar ve bu insanların hakkını
koruyacak ne bir kurum var
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Bakan ariftir, anlamıştır ne demek istediğinizi,
cevap verecektir.
Buyurun
Sayın Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür
ederim. Aracılığınızla Sayın Bakana bir
soru sormak istiyorum.
Sayın
Bakan, doğal gaz, Akçakoca'da, çıkacağını söylediniz.
Ben de biliyorum.
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE
TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) -
Çıktı zaten.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Dağıtıma ne zaman
başlayacak? Artı, eş zamanlı, Akçakoca'ya doğal
gaz verilecek mi? Verilecekse ne zaman verilecek?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Işık
AHMET
IŞIK (Konya) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, petrol, petrol ürünleri ve doğal gazda ithalata
ödenen miktar 2001'de 8,4 milyar dolar, 2002'de 9,3 milyar dolar, 2005'te
21,3 milyar dolar, 2006'da ise yaklaşık 29 milyar dolar olarak
açıklandı. 2002'deki dış ticaret açığımız
7,4 milyar dolar, 2005'teki dış ticaret açığımız
ise 32,4 milyar dolar olduğuna göre, aradaki açığın
12 milyarlık dolarlık kısmı, enerjideki, artış,
ithalat farkından gelmektedir. 2006'daki enerjiye ödenen rakam
da 29 milyar dolar olduğuna göre, bu miktarı, çıplak
olarak cari açık olarak yorumlayabilir miyiz? Zira, bu enerjiden
üretime ve istihdama yansıyan kısmını değerlendirir
misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Tütüncü, buyurun.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İki
sorum var Sayın Bakana.
Birincisi:
Tekirdağ'ın Şarköy, Malkara ve Hayrabolu ilçelerinde
önceki yıllarda yapılan doğal gaz sondajlarında
önemli bulgulara rastlandığı ifade edilmektedir. Bu
üç ilçedeki doğal gaz rezervlerinin gerçek durumu nedir?
İkinci
sorum: Yine, Tekirdağ'ın Malkara ve Hayrabolu ilçelerindeki
organize sanayi bölgeleri tamamlanmış durumdadır.
Ne var ki, doğal gazın olmaması buralara yatırım
yapacak olan sanayicileri geri itmektedir. Hayrabolu ve Malkara
organize sanayi bölgelerine doğal gaz getirilmesi için
Hükûmetiniz nasıl bir çaba içinde olabilir?
Üçüncü
sorum, bundan önceki bölümde sorduğum soru idi
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Tütüncü, teşekkür ederim.
Sayın
Kepenek, buyurun.
YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanımızdan şu sorulara yanıt istiyorum:
Birincisi:
Kullandığımız akaryakıtta, benzin ve mazot fiyatı
içinde vergi payı ne kadardır? Bunun düşürülmesi için
Maliye Bakanıyla bir görüşmeniz olacak mı?
İkinci
sorum: Doğu Karadeniz'de Fırtına Deresi üzerinde yeni
bir hidroelektrik santrali yapılması düşünülmekte midir?
Üçüncüsü:
Bürokrat atamalarında kaç bürokrat ataması öneriniz
Başbakanlıktan geri çevrilmiştir?
Dördüncüsü:
Nükleer santral konusunda, ben karşıyım ama siz ne kadar
ısrarlısınız? Buradaki son durum nedir?
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Yıldırım
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakanım, az önce Ağrı
eski İl Başkanımız Cemil Özmen beni aradı,
"Ağrı'dan doğal gaz boru hattı geçiyor, ama
Ağrı halkı doğal gazdan istifade edemiyor."
dedi. Cumhuriyet Halk Partisinin de orada milletvekili olmadığı
için o sıfatı ben kullanıyorum. Acaba Ağrı'ya
doğal gazı ne zaman getireceksiniz?
İki:
Kastamonu'ya ihalesi yapıldı, 2007'de biz tarhana çorbasını
pişirebilecek miyiz? Ordu'da olduğu gibi Kastamonu'da ne
zaman tarhana çorbasını kaynatacağız?
Ayrıca,
sarımsakla ilgili bir projenizin olduğunu biliyorum.
Belki Petrol Kanunu'nda yeri değil ama, Türkiye'de 100 bin tonun
üzerinde sarımsak üretimi var, ithalatta da önemli engelleri
sağladık, üretimi yüzde 20 civarında artırmayı
düşündüğümüz projeyle ilgili düşünceniz nedir?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.
Petrol
ile sarımsak arasında nasıl bir ilişki var?
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Doğal gazda kullanacağız efendim.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Ören.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Sayın Bakanım, biraz evvel konuşmanızda
Soma'dan Kars'a, Erzurum'a kömür gönderdiğinizi söylediniz ve
bunu övünerek söylediniz. Soma'da çıkan kömürün kalorisi
4.200'dür. Erzurum'da kış şartları ağır olduğundan
dolayı 5.500 kalorilik kömür kullanırlar ve Soma'dan giden
kömürler bu kadar uzak mesafede olmasına rağmen, yani
1.500 kilometre ileriye gönderdiğinizde Erzurum'da kullanılmaz.
Acaba bürokratlarınız bu konuda doğru bilgi vermiyor
mu? Burada bunları söyler iken gerçekten konuyla çok yakından
bilginizin olmadığını zannediyorum. Soma'dan
4.200 kalorilik kömür kesinlikle Erzurum'da kullanılmaz. Bu konudaki
düşüncenizi almak istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Ören.
Sayın
Bakanım, buyurun.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Ben, zaten, Erzurum'a gönderdik demedim.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Kars
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Erzurum'da zaten Oltu kömürleri var, oradan, Oltu'dan geliyor.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Kars'a gönderiyorsunuz efendim.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Hayır, hayır
O, sadece mesafeyi algılayabilmeniz
için söyledim. Erzurum diye bir laf geçmedi; Erzurum'un kömürü Oltu'dan
geliyor. Oltu da daha evvelden zarar etmişti, orayı da açtık.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Kars'a gönderdiniz efendim.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Hem adam çalışıyor hem gidiyor. Dolayısıyla,
bunu gönderirken de sadece kalorisine bakmıyoruz, kükürt
oranlarına da bakıyoruz. İl Hıfzıssıhhanın
standartları içinde onu gönderiyoruz, hava kirliliğine
de sebep olmasın diye.
HASAN
ÖREN (Manisa) - Kullanılmıyor efendim gönderdiğiniz
kömür.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Değil. Dolayısıyla, benim arkadaşlarım beni
aldatmazlar, ben de, en az onlar kadar konuyu biliyorum.
İkinci
olarak, size şunu söyleyeyim: Madem yeri geldi, Kastamonu'nun
sarımsağına nasıl katkıda bulunacağız
diye
Borlu mikro besleyiciler yaptık şu anda. Bu mikro besleyiciler
eğer bor eksikliği olan topraklarda olursa, sarımsak
üretimine katkıda bulunuyor, bunu, üniversiteyle yaptığımız
testlerde çıkardık. Eğer, Kastamonu'da, o topraklarda
bor eksikliği varsa, o zaman bunu kattığımız
takdirde üretim daha da artabiliyor. Buğdayda da aynı
şekilde. Ama, fazla olursa, o zaman da ters etki yapıyor. Yani,
bunu iyi bir analizden sonra
Oradaki il tarım müdürlüğünden
bilgileri alalım. Siz de takip edin. Eğer öyle bir durum varsa
Artışa sebep olduğunu bilimsel raporlarla tespit ettik.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın Bakan, bir de, doğal gazda sarımsağın
kokusunu kullanmayı düşünüyor musunuz?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Yok, onu farklı yerlerde kullanacağız; onu cacıkta
kullanacağız.
Şimdi,
buradan şuna geçmek istiyorum: Tabii, şaka bir tarafa
"Ağrı'ya doğal gaz ne zaman gidecek." diye söylediniz.
Sayın Yıldırım, Ağrı'ya doğal gazın
geldiğini siz cümle içinde zaten kullandınız. Ağrı'nın
içinden geçiyor doğal gaz.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Ama halk kullanamıyor.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Sonra "Ne zaman doğal gaz gelecek?" diye sordunuz; geldiğini
de zaten siz kendiniz söylediniz, sorunuzun cevabını kendiniz
verdiniz. Dağıtım ihalesi olacak. Dağıtım
ihalesini EPDK yapıyor. Onların da belli bir programı
var, o program dâhilinde bunu yürütecekler.
MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) - İhalesi yapıldı zaten
Sayın Bakanım.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Tamamen serbest piyasaya göre oluyor.
Başbakanlıktan
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Kastamonu'yu söylemediniz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Kastamonu bütün güzelliklere layık bir şehrimiz. Oraya
da doğal gazın etüdünü yapıyoruz. Biraz zaman alacak,
çünkü, ekonomikliği, fizibilitesi üzerinde çalışma
yapılıyor.
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Yani, bizim iktidarımızda mı
nasip olacak, size mi?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- İnşallah bizde olacak.
Arada
fark yok. Biz, oraya da gazı götürmeyi düşünüyoruz.
Şimdi,
Sayın Kepenek'in sorusu
Evet, bu petrolde vergi oranını
biliyorsunuz zaten, cevabını bildiğiniz bir soru. Maliye
Bakanımız bu konuda çalışmasını sürdürüyor.
Bizler de görüşüyoruz. Yalnız, eskiden yüksekti, ama, petrol
fiyatı yükseldiği için, rakam olarak olduğu için oranı
düşmüş oldu. Oran olarak düştü.
TACİDAR
SEYHAN (Adana) - Kaç efendim?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Ama, yine de, diğer ülkelere göre, bazılarına göre
yüksek, bazılarına göre düşük.
Şimdi,
burada Fırtına Vadisi'yle ilgili olarak, orada çevreyi
bozmayacak şekilde hidroelektrikten elektrik üretmeyi düşünüyoruz.
Ben de Karadenizliyim, orayı ben de çok seviyorum, bozmadan düşüneceğiz.
Ama, dediğim gibi, netice itibarıyla orada aynı zamanda
da bir elektrik üretimi yapıyoruz. Üretimi siz de desteklersiniz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Başka yerde üretin.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Üretim kutsaldır biliyorsunuz. Çevreyi bozmadan bunu yapmaya
çalışacağız.
Nükleer
enerji konusunda
Buraya gelmeden önce nükleer enerjiyle ilgili
firmalarla toplantı yaptık. Burada çok kararlıyız
ve nükleer enerjinin, hele şu yükselen petrol ve doğal gaz
fiyatları karşısında dışa bağımlılığı
da azaltacak, çevreyi az kirletecek bir yakıt olarak
Sizlerin
de kanaatinin değiştiğini bazı arkadaşlarımızdan
memnuniyetle duyuyorum. Bunu da inşallah gerçekleştireceğiz.
Çünkü, bu, bizim için aynı zamanda bir nükleer enerji programı,
sadece bir enerji meselesi değil, bir prestij meselesi, bir
eşik meselesi. Burada kararlıyız, inşallah bunu
da kurmaya çalışacağız.
Onun
dışında, Sayın
YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Bürokrat atamalarıyla ilgili bir sorum vardı?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Zaman zaman geliyor, geri geliyor, ama, size rakam veremeyeceğim
şu anda. Yani, ezbere, hepsini aklımda tutacak
YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Yazılı verebilir misiniz ileride?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Gayet tabii veririm. Gayet tabii.
YAKUP
KEPENEK (Ankara) - Teşekkür ederim.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Burada Sayın Tütüncü'nün Tekirdağ ve havalisiyle ilgili,
doğal gaz
Orada,
gerçekten, ufak ufak da olsa buluyoruz. Hem özel sektör hem biz hem de
Türkiye Petrollerinin ortaklaşa yaptığı sondajlarda
buluyoruz.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, sorulara sonundan mı
başlıyorsunuz?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Sıcağı sıcağına olsun diye öyle yapıyorum,
evet. Bu bir tarz. (CHP sıralarından gülüşmeler)
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Malatya'yı ya sonuna bırakıyorsunuz ya unutuyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Yok, size cevap vereceğim.
Doğal
gaz konusunda, o bölgeye tamamıyla doğal gaz vermeyi düşünüyoruz;
ama, burada fizibilite çok önemli ve özel sektör firmalarıyla
ihale yapıldığı için dağıtımı,
onların vereceği fiyata bağlı olarak oluyor bu.
Malatya'yla
ilgili, hakikaten -Sayın Aslanoğlu'nun sorusuna cevabım-
ilden ile fark ediyor bu doğal gaz ihaleleri. Bu tamamen bir arz
talep meselesi. Burada, illerin özelliklerine göre, maliyetlerine
göre, yatırım maliyetlerine göre farklı fiyatlar olabiliyor.
Bu bazen çok yakın illerde de oluyor. Bu, Bursa'da da mesela böyle,
dört ayrı fiyat var. Bu, tamamen Enerji Piyasası Düzenleme
Kurulunun uyguladığı ihalelerin neticesinde ortaya
çıkan bir şey. Ama, bunlar içinde çok düşük olan da var, biraz
farklı olan da var. Yüksek diyemiyorum; çünkü, yüksek diyebilmem
için de bir kriterin olması lazım.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - 5 dolar, 200 dolar Sayın Bakan.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Ama, demek ki, ihaleyle çıkan bir şey bu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Peki, kamunun hakkını
kim koruyacak? Orada kamuyu kim koruyacak?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Siz, ben, hepimiz, hepimiz koruyacağız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Hayır efendim, hiç korumadınız,
korumuyorsunuz.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Koruyalım.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - EPDK da öyle.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- EPDK bağımsız bir kuruluş. Bunun tartışmasını
burada yapmayalım isterseniz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ama, yapılan işin sağlam
olup olmadığını kimse kontrol etmiyor.
AHMET
YENİ (Samsun) - Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
BAŞKAN
- Yok.
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
- Şimdi, bunun dışında, "Akçakoca'ya doğal
gaz ne zaman gelecek?" diye Hocam sordular. Orada da, şu anda,
biz, bu sene, bir ay sonra, kısmet olursa, bir terslik olmazsa, ilk
gazı alacağız. Normal olarak, üç sene sonra almamız
gerekiyordu; fakat, bunu, çok yoğun bir çalışmasıyla
TPAO'nun, inşallah, bu şeyde alacağız.
Bir
ile 1,5 milyon metre küp gaz üretilecek ve buradan da üçüncü platformu
da kazmaya başladık, delmeye başladık. Hatta, ikili,
kayan, eğimli iki sondaj yapıyoruz. Birinde bulduk, birinde
de devam ediyoruz. Eğer
İnşallah, bunun daha büyüklerini
de bulmayı, tabii, amaçlıyoruz.
Bu
arada, yeri gelmişken, şunu söyleyeyim: Biz sadece denizde,
karada, doğal gaz ve petrol aramıyoruz, özellikle petrol
aramıyoruz, aynı zamanda
MEHMET
YILDIRIM (Kastamonu) - Havada da arıyor muyuz efendim?
ENERJİ
VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu)
-
aynı zamanda, enerji tarımı diye, biyoetanol olsun,
biyodizel olsun, bu çalışmaları da gayet başarılı
bir şekilde sürdürüyoruz.
Daha
evvelden epey espriyle karşılanan bir yatırımdı.
Biyodizel konusu Türkiye'de tuttu. Bu, tarım için de, inşallah,
bir dönüşüm projesi olacak. Bunu da özellikle ifade etmek istiyorum.
MUZAFFER
R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakanım, bir
şey söyleyebilir miyim. Akçakoca'da verilmeden önce
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı.
Teşekkür
ederim sizlere.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Şu anda süremizin dolmasına sadece iki dakika vardır.
Onun için, izninizle, bunu kâfi görelim. Katkılarınız
için bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Sözlü
soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla
görüşmek için, 16 Ocak 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı bir hafta sonu diliyorum.
Kapanma Saati: 19.58