DÖNEM: 22 CİLT: 144 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
52nci
Birleşim
18 Ocak 2007 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(11/7) esas numaralı gensoru, (8/36) ve (8/37) esas numaralı
genel görüşme önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek
birlikte yapılması ve görüşme günü ile çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi
V. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.-
Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Malatya
Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu'nun, Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde
Ermeni iddiaları ve Kıbrıs konuları ile Irak'taki
gelişmeler ve ABD'yle ilişkilerde etkili bir dış politika
izlenmesinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği
iddiasıyla Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül hakkında gensoru açılmasına
ilişkin önergesi (11/7)
2.-
Ankara Milletvekili Faruk Koca ve 29 milletvekilinin, Irak'taki
gelişmeler ile ülkemizin ve uluslararası toplumun bu ülkenin
sorunlarının çözümüne yapabileceği katkılar
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/36)
3.-
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı Antalya
Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri, İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve
Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün Kuzey
Irak'taki faaliyetleri ve Kerkük'ün durumu başta olmak üzere
Irak'taki son gelişmeler hakkında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/37)
VI. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA
AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.-
Bayındırlık, İmar, Uaştırma ve Turizm Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe seçim
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, milletvekillerinin
bilgi taleplerinin karşılanmadığı iddiasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/14588)
2.-
Afyonkarahisar Milletvekili Ahmet KOCA'nın, Afyonkarahisar'a
yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/18699)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, yaptığı iddia
edilen bir görüşmeye ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19194)
4.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Muğla-Fethiye-Erendağı
Kayak Merkezine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/19308)
5.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tasfiye halindeki İhlas
Finans Kurumuna ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/19592)
6.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün
mal ve hizmet alımlarında yolsuzluk yapıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ'un cevabı (7/19644)
7.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, Devlet Tiyatroları
Çalışma Yönergesi ve personel alımına ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ'un cevabı
(7/19670)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Bir
ila Dördüncü Oturumlar
Mersin
Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu, Mersin-Akkuyu'da yapımı
planlanan nükleer enerji santralinin kurulum çalışmalarına;
temiz ve sürekli enerji temin etmek için alternatif kaynakların
ülkemiz ekonomisine ve çevreye sağlayacağı faydaya,
İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü, Devlet Tiyatrolarındaki kadrolaşma
ve kötü yönetim iddialarına,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Kars
Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey'in, yabancılara gayrimenkul
satışına ilişkin gündem dışı konuşmasına
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak cevap verdi.
İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in (3/992) (S. Sayısı: 1281),
Kocaeli
Milletvekili Salih Gün'ün (3/993) (S. Sayısı: 1282),
Yasama
dokunulmazlıklarının kaldırılmasına
gerek bulunmadığı hakkında Anayasa ve Adalet Komisyonları
üyelerinden kurulu karma komisyon raporları;
Denizli
Milletvekili Mustafa Gazalcı ve 40 milletvekilinin, açık
öğretimde yaşanan sorunlar ile Eğitim Teknolojileri
Genel Müdürlüğüyle ilgili iddiaların araştırılması
(10/413),
Gaziantep
Milletvekili Abdulkadir Ateş ve 35 milletvekilinin, turizm
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/414),
Amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri;
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergelerinin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika
Birleşik Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın
Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair (1/1115) (S. Sayısı: 1147),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Petrol Kanunu Tasarısı'nın
(1/835) (S. Sayısı: 1041) görüşmeleri tamamlanarak,
elektronik cihazla yapılan açık oylamadan sonra, kabul edilip
kanunlaştığı açıklandı.
Saat
18.05'te toplanmak üzere, dördüncü oturuma 17.48'de son verildi.
Sadık Yakut
TBMM
Başkanı Vekili
Ahmet Gökhan
Sarıçam Türkân
Miçooğulları
Kırklareli
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Beşinci
Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 5'inci sırasında
bulunan, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1215) (S. Sayısı:
1230) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak, maddelerine
geçilmesi kabul edildi.
18
Ocak 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.50'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan
Sarıçam Türkân
Miçooğulları
Kırklareli
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 66
II. - GELEN
KÂĞITLAR
18 Ocak 2007
Perşembe
Teklifler
1.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 40 Milletvekilinin;
05.01.1961 Tarihli ve 222 Sayılı İlköğretim Kanununun
Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/931) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe
ile İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.1.2007)
2.-
İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 17 Milletvekilinin; Hemşirelik
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/932) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.1.2007)
Raporlar
1.-
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı ve Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile Adalet Komisyonları Raporları
(1/1272) (S. Sayısı: 1318) (Dağıtma tarihi:
18.1.2007) (GÜNDEME)
2.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321) (Dağıtma tarihi: 18.1.2007) (GÜNDEME)
Gensoru
Önergesi
1.-
Anavatan Partisi Grubu Adına Grup Başkanvekilleri Malatya
Milletvekili Süleyman SARIBAŞ ve Gaziantep Milletvekili
Ömer ABUŞOĞLU'nun, Avrupa Birliği Üyelik Süreci, Sözde
Ermeni İddiaları ve Kıbrıs Konuları ile
Irak'taki Gelişmeler ve ABD'yle İlişkilerde Etkili Bir
Dış Politika İzlenmesinde Görev ve Sorumluluklarını
Yerine Getirmediği İddiasıyla, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL
Hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106
ncı Maddeleri Uyarınca Bir Gensoru Açılmasına
İlişkin Önergesi (11/7) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2007) (Dağıtma tarihi: 17/1/2007)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, camilerin
yönetim ve denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
AYDIN) yazılı soru önergesi (7/18724)
2.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19350)
3.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19351)
4.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19352)
5.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19353)
6.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19354)
7.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19355)
8.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19356)
9.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19357)
10.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19358)
11.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19359)
12.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19360)
13.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19361)
14.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19362)
15.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19363)
16.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19364)
17.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19365)
18.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19366)
19.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19367)
20.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19368)
21.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19369)
22.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19370)
23.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19371)
24.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19372)
25.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19373)
26.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19374)
27.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19375)
28.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19376)
29.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19377)
30.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19378)
31.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19379)
32.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19380)
33.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19381)
34.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19382)
35.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19383)
36.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19384)
37.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19385)
38.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19386)
39.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19387)
40.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19388)
41.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19389)
42.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19390)
43.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19391)
44.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19392)
45.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19393)
46.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19394)
47.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19395)
48.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19396)
49.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19397)
50.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19398)
51.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19399)
52.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19400)
53.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19401)
54.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19402)
55.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19403)
56.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19404)
57.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19405)
58.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19406)
59.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19407)
60.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19408)
61.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19409)
62.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19410)
63.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19411)
64.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19412)
65.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19413)
66.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19414)
67.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19415)
68.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19416)
69.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19417)
70.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19418)
71.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19419)
72.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19420)
73.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19421)
74.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19422)
75.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19423)
76.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19424)
77.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19425)
78.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19426)
79.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19427)
80.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19428)
81.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19429)
82.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19430)
83.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19431)
84.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19432)
85.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19433)
86.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19434)
87.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19435)
88.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19436)
89.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19437)
90.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19438)
91.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19439)
92.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19440)
93.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19441)
94.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19442)
95.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19443)
96.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19444)
97.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19445)
98.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19446)
99.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19447)
100.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19448)
101.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19449)
102.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19450)
103.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19451)
104.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19452)
105.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19453)
106.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19454)
107.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19455)
108.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19456)
109.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19457)
110.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19458)
111.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19459)
112.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19460)
113.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19461)
114.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19462)
115.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19463)
116.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19464)
117.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19465)
118.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19466)
119.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19467)
120.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19468)
121.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19469)
122.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19470)
123.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19471)
124.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19472)
125.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19473)
126.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19474)
127.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19475)
128.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19476)
129.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19477)
130.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19478)
131.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19479)
132.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19480)
133.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19481)
134.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19482)
135.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19483)
136.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19484)
137.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19485)
138.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19486)
139.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19487)
140.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19488)
141.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19489)
142.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19490)
143.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19491)
144.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19492)
145.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19493)
146.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19494)
147.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19495)
148.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19496)
149.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19497)
150.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19498)
151.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19499)
152.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19500)
153.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19501)
154.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19502)
155.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19503)
156.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19504)
157.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19505)
158.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19506)
159.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19507)
160.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19508)
161.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19509)
162.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19510)
163.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19511)
164.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19512)
165.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19513)
166.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19514)
167.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19515)
168.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19516)
169.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19517)
170.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19518)
171.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19519)
172.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19520)
173.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19521)
174.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19522)
175.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19523)
176.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19524)
177.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19525)
178.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19526)
179.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19527)
180.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19528)
181.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19529)
182.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19530)
183.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19531)
184.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19532)
185.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19533)
186.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19534)
187.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19535)
188.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19536)
189.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19537)
190.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19538)
191.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19539)
192.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19540)
193.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19541)
194.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19542)
195.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19543)
196.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19544)
197.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19545)
198.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19546)
199.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19547)
200.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19548)
201.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19549)
202.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19550)
203.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19551)
204.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19552)
205.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19553)
206.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19554)
207.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19555)
208.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19556)
209.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19557)
210.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19558)
211.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19559)
212.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19560)
213.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19561)
214.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19562)
215.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19563)
216.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19564)
217.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19565)
218.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19566)
219.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19567)
220.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19568)
221.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19569)
222.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19570)
223.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19571)
224.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19572)
225.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19573)
226.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19574)
227.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19575)
228.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19576)
229.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19577)
230.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19578)
231.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19579)
232.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19580)
233.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19581)
234.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19582)
235.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19583)
236.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan İlinin bir köyünün
yol ve su sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19584)
18 Ocak 2007
Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 52'nci Birleşimi'ni açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır; görüşmelere başlıyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
Okutuyorum:
IV. -
ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (11/7)
esas numaralı gensoru, (8/36) ve (8/37) esas numaralı genel görüşme
önergelerinin öngörüşmelerinin birleştirilerek birlikte
yapılması ve görüşme günü ile çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
18/01/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu 18.01.2007 Perşembe günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grubu Başkanvekili
Öneri
17.1.2007
tarihinde bastırılarak dağıtılan ve
18.1.2007 tarihli (bugünkü) Gelen Kâğıtlar Listesinde yayımlanan,
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül hakkındaki (11/7) esas numaralı Gensoru Önergesinin
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına
alınması ve Gündeme alınıp alınmaması hususundaki
görüşmelerinin Genel Kurulun 18.1.2007 Perşembe günkü (bugünkü)
Birleşiminde yapılmasının, bu Birleşimde çalışma
süresinin öngörüşmeleri birlikte yapılacak olan (8/36)
ve (8/37) esas numaralı Genel Görüşme Önergelerinin öngörüşmelerinin
tamamlanmasına kadar uzatılması;
Genel
Kurulun; 23.1.2007 Salı ve 24.1.2007 Çarşamba günkü Birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi,
23.01.2007 Salı günkü Birleşiminde kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi; 23.01.2007 Salı günü 15.00-20.00, 24.01.2007 Çarşamba
ve 25.01.2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN
- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinde, lehinde söz isteyen
Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Fatsa, süreniz on dakikadır.
EYÜP
FATSA (Ordu) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Grup önerimizin lehinde söz aldım. Bu vesileyle, Başkanlık
Divanını ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Grup önerimizin ana hatlarıyla içeriği,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugünkü çalışma programını
düzenlemek ve ayrıca, önümüzdeki haftanın da Meclisteki
çalışma saatlerini düzenlemekten ibarettir. Bugünkü
program, daha önce açıklandığı gibi, bir genel görüşme,
özellikle Irak ve Kuzey Irak'ta yaşanan son gelişmelerin Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bir genel görüşme yapılıp yapılmamasıyla
alakalı ön görüşmesinin yapılması ve normal Meclisin
diğer yasama faaliyetlerine devam etmesiydi. Ancak, Anavatan
Partisi Grubunun, Dışişleri Bakanımız,
Başbakan Yardımcımız Sayın Abdullah Gül'le alakalı
vermiş olduğu gensorunun da bugün gündeme alınmasıdır
esas Grup önerimizin içeriği. Şimdi, tabii, özellikle gensoruyu
veren Anavatan Grubu, niye bugün, diye sorabilir. Yani, önümüzde
süre vardı, önümüzdeki hafta da bunu görüşebiliriz, gibi
bir saikle, bir düşünceyle olaya yaklaşabilir. Ancak, gensoruların
Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşme usulü de vardır.
Üç gün içerisinde gensoruyla ilgili talep basılır ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca da üyelere dağıtılır;
bu dağıtım işi yapılmış ve bu basılıp
dağıtma işleminden sonra da önündeki gelecek on gün
içerisinde de gensorunun görüşmeleri, ön görüşmeleri yapılır,
diyor İç Tüzük 106'ncı madde. Yine, ilgili Anayasa maddesi
olayı bu şekilde düzenliyor.
Tabii
söz konusu Dışişleri Bakanı olunca, Sayın
Dışişleri Bakanının önümüzdeki hafta içerisinde,
özellikle salı gününden sonraki süreçte yurt dışı
programları var. Süreç on günle sınırlı. Süreç on
günle sınırlı, dolayısıyla bir Bakanla ilgili
verilmiş gensorunun görüşülmesinde ilgili Bakanın
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunamayışının
ne şekilde anlaşılacağını, ben arkadaşların
takdirine bırakıyorum. Dolayısıyla, bu, tamamen
bir hassasiyetten dolayı ve bu gensorunun normal İç Tüzük
ve Anayasa prosedürü içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde
görüşülürken ilgili Bakanın da Genel Kurulda hazır
bulunmasına yönelik ve kendisiyle ilgili ithamlara cevap
vermesine bir fırsat verilmesine yönelik bir uygulamadır.
Dolayısıyla, yapılan uygulama tamamen İç Tüzük'e
ve yine gensoruyla alakalı Anayasa maddesine uygun bir düzenlemedir.
Bunun farklı bir şekilde ifade ediliyor, anlaşılıyor
ve anlatılıyor olmasının da, doğrusunu isterseniz,
iyi niyetle bağdaşır bir tarafı olmadığı
kanaatindeyim.
Ha,
şöyle sorulabilir: Ya, önümüzdeki hafta bunun ön görüşmesi
yapılsaydı. Peki, ben de o zaman bu arkadaşlarımıza
şunu sormak durumda kalırım: Yani, önümüzdeki hafta
da Türkiye Büyük Millet Meclisinin veya ondan sonraki hafta da Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çalışmaları devam ediyor. Dolayısıyla,
bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde siyasi parti grupları
tarafından verilmiş ve gerçekten kamuoyunun da yakinen takip
ettiği, dikkatle, itinayla takip ettiği bir genel görüşmenin
ön görüşmesinin yapıldığı bir haftada bu gensorunun
verilmiş olması da ayrıca çok düşünülmesi, üzerinde
düşünülmesi gereken bir konudur diye ifade etmek istiyorum.
Bu
düşüncelerimi sizlerle paylaştıktan sonra, yani, gensoruyla
ilgili uygulayacağımız prosedürü -ki, İç Tüzük'e
ve Anayasa'ya uygundur- dolayısıyla, bunu sizlerle paylaştıktan
sonra, Grup önerimizin lehinde oy kullanacağınız düşüncesiyle,
Genel Kurulu ve Başkanlık makamını saygıyla
selamlıyorum ve Sayın Başkana da teşekkür ediyorum.
Sağ
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Fatsa.
Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen, Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş.
Buyurun
Sayın Sarıbaş. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın
Sarıbaş, süreniz on dakikadır.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Anavatan
Partisinin vermiş olduğu gensorunun bugün gündeme
alınması elbette bizi sevindirdi, yani, bir an önce ciddiye
alınarak tartışılması bizi sevindirdi. Bizim
itirazımız bu değil. Bugün bir genel görüşme gündemi
belirlenmişti -salı gününden itibaren- ve bu genel görüşme,
Türkiye'nin Irak politikasında, Kuzey Irak politikasında
millî bir mutabakatın bu Mecliste müzakere zemini içerisinde
tartışılması ve iktidarın hakikaten muhalefetin
desteğine ihtiyacı var ise bu noktada, o desteğin de
sonuna kadar verilmesi için, ortak millî çıkarlarımızın
belirleyeceği bir tartışma zemini olmasını
istiyorduk genel görüşmenin. Onun için gensorunun bugünün mehabetine
uygun olmadığını, yarın, öbür gün, cuma, cumartesi,
pazar, pazartesi, Sayın Bakan mademki salı günü gidiyor,
gensorular özel gündemdir, özel gündemle Meclis toplanma kararı
alır, tartışabilirdik. Türkiye'nin dış politikası
Kaldı ki, bunlar birbirinden ayrı konular, yani, Kuzey Irak
konusunda ülkemizin Meclisinin bir genel görüşmeyi yapması
ayrı bir şey, Sayın Dışişleri Bakanının
iktidara geldiği günden bugüne dış politikasını
burada masaya yatırmak ayrı bir şeydi. Aynı güne
karıştırılmış olması, Hükûmetin, bu
genel görüşmede aslında Meclise bilgi vermekten öte bir
amacının olmadığını da ortaya koyuyor.
Nasıl
verildi bu genel görüşme? Ben geçen perşembe günü basın
toplantısında, Sayın Abdullah Gül hakkında bir gensoru
vereceğimizi deklare ettim ve çalıştığımızı,
salı günü vereceğimizi söyledim. Hükûmet apar topar, üç senedir
yapmadığı, bakın, üç senedir Kuzey Irak'ta, Irak'ta
hadiseler gelişirken yapmadığı bir olayı,
sırf bu gensoruyu, salı günü vereceğimizi duyurduğumuz
gensoruyu etkisizleştirmek için bir genel görüşme havası
içerisinde olayı soğutmaya ve gensorunun sorumluları
hakkında burada bilgilendirmeden, hesap vermeden kaçma taktiğine
döndürdü, onun için aynı gün görüşülmesini istedi; yoksa,
elbette, erken görüşülmesi bizim için çok önemli.
İkinci
bir şey daha var, hep söyleniyor, efendim, Sayın Bakan salı
günü gidiyor da
Sayın bakanların programlarına göre
mi Meclis çalışır? Yani, meclisler bakanların programlarına
göre gündem belirleyen bir kurum mudur, yoksa, sayın bakanlar
gündemlerini Meclise göre, programlarını Meclise göre
mi? Peki, yarın bir başka grubumuz, parti grubumuz Sayın
Bakan hakkında başka bir gensoru verse, bunu görüşemeyiz,
Sayın Bakan yurt dışında mı diyeceksiniz veya
Dışişleri Bakanı bir yıl Türkiye'ye gelmese,
Türkiye dış gezi programları yapsa bir yıl, biz,
Dışişleri Bakanına gensoru verme hakkımızı,
hukukumuzu koruyamayacak mıyız? Böyle bir mantık olabilir
mi? Onun için gensorunun görüşülmesine evet, erken görüşülmesine
evet, ancak genel görüşmedeki Türkiye'nin millî politikalarını
belirleme zemini yakalayan Meclisin, hesap verme müessesesi
olan gensoruyla aynı güne takıştırılmasının
doğru olmadığı için muhalefet ettik.
Bütün
mesele budur. Çok uzatmak istemiyorum. Hadise anlaşılmıştır.
Hadise, AK Partinin gensoruyu etkisizleştirmek ve hesap vermekten
kaçmak için millî bir konuda genel görüşmeyle sıkıştırıp,
gündemi bir günde kapatmak ve milleti uyutmaya devam etmek politikasıdır.
Hayırlı uğurlu olsun, saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Önerinin
lehinde söz isteyen Salih Kapusuz, Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kapusuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK
Parti Grubunun vermiş olduğu, gündemin resmî olarak kararlaştırılmış
olan, Anayasa gereği de belirli bir takvime bağlanmış
olan gensoru ve genel görüşmeyle ilgili olarak tespitiyle alakalı
bir öneridir. Bizim gönlümüz, evet, bir siyasi parti grubu bir konuda
gensoru vermek isteyebilir -elbette bizim, onlara takvim verecek
hâlimiz yok- ancak verilmiş olan bir gensorunun Anayasa çerçevesinde
de gündeme alınması konusu hem Anayasa'da hem İç Tüzük'te
belirlenmiştir. O gün içerisinde yapılmış olmasına,
gensoruyu vermiş olan bir grubun karşı çıkıyor
olması ne kadar tutarlıdır, kendilerine havale ediyorum.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Karşı çıkmıyorum, saptırma,
karşı çıkmıyorum!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Çok açık bir dille ifade etmek isterim ki,
biz bu konuyu
Evet, gündemde olan, tartışılan bir konunun
güncel olması, güncelliğini kaybetmeden konuşulması
herhâlde verenlerin de tercihi olması lazım; ama, bunu bile
algılamakta arkadaşlarımız zorlanıyorlar.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Üç senedir gündemde Kuzey Irak. Üç senedir
gündemde, bugün değil.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Bir diğer husus: Efendim, Kuzey Irak, üç
yıllık müç yıllık değil, beş yıllık
değil, yıllardır, cumhuriyet tarihi, Lozan öncesinde
var olan bir problemdir.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Neredeydin şimdiye kadar? Genel görüşme
yapmadın.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Yani, her şeyi döndürüp dolaştırıp
da bugüne göre taşımak
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Peki, üç yıldır niye yapmadın
bir genel görüşme?
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
bir defa, sizin gibi arkadaşlarımıza
yakışacak hususlardır.
BAŞKAN
- Sayın Kapusuz, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Genel Kurula hitap eder misiniz.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın
programı elbette olur.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Çok başarılı ya, turistik seyahatlere,
gezilere bayılıyor!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Uluslararası toplantılar, programlar,
randevular, elbette devlet geleneğinde önemli yeri olan hususlardır,
ama, önümüze gelmiş olan bir hususun özellikle Anayasa çerçevesinde
yerine getirilmesine karşı çıkmayı doğru
bulmuyoruz.
Bir
diğer husus, "millî meseleleri bir genel görüşmeye
sıkıştırmak" tabiri. Değerli arkadaşlar,
millî meseleler, elbette Türkiye Büyük Millet Meclisine
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Hangi millî mesele ya? Millî mesele mi
bıraktınız!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Elbette Türkiye Büyük Millet Meclisine belirli
yöntemlerle taşınır.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Hangi millî meseleden bahsediyorsun? Ayıp
ya! Millî meseleyi ağzınıza almayın, yakışmıyor!
BAŞKAN
- Sayın Sarıbaş, lütfen
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Eğer, bir yasal düzenlemeye ihtiyaç varsa,
yasal düzenleme; denetim olarak yapılması gerekirse, bir
denetim olarak
Denetim konularından bir tanesi de konuşma
zemininde tartışılması gerekli olan bir husussa,
ki, bunun da en geniş yer aldığı yer genel görüşmedir.
Genel görüşmenin bir ön görüşmesi bir de asıl görüşmesi
yapılıyor.
Peki,
bunun dışında böyle bir tartışmayı, siz
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hangi zeminde, hangi usulle yapacaksınız?
Acaba, bir millî meseleyi politik bir mesele yapıp, gensoru yapmakla
mı hâlledeceksiniz? Yok böyle bir şey!
Dolayısıyla,
siz, kendinize göre, kendinizi bağlayan açıklamalara göre
adım atıyorsunuz, pozisyonunuzu da buna alet ediyorsunuz.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Günahlarınızın hesabını
vermeyecek misiniz?
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - 20 tane milletvekilinin imzası veyahut
da grupların verebileceği bir taleptir gensoru. Siz 20 kişi
değil, grup olarak
Belki de 20 kişiden karşı çıkan
arkadaşlarınız vardır, onu da bilmiyoruz ama, grup
olarak getiriyorsunuz. Getirdiğinize biz saygı gösteriyoruz.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bugün gensorunun ön görüşmesini,
genel görüşmenin ilk görüşmesini gerçekleştirmek üzere
takvimi belirliyoruz.
Sonuç
olarak şunu söylüyorum, sözü uzatmaya gerek yok: Değerli
arkadaşlar, insanlar elde ettikleri şeylerin emekleri kadar
değerini bilirler. Eğer siz, elde ettiğiniz şeyin,
emeğinizle ölçecek olursanız, pozisyonunuz buna pek muhasır,
çok uygun da düşmüyor, düşmediği için de kıymeti
yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, unutulmasın
ki, biz, AK Parti olarak
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi idare ettiğiniz
gibi!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
İç Tüzük ve Anayasa gereği yapılması
gerekli olan uygulamaları yapıyoruz.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'nin yönetimini size
emanet ettikleri gibi!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Anlayamadım?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi size emanet ettikleri
gibi!
BAŞKAN
- Sayın Sarıbaş, lütfen
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Tıpkı, Türkiye'yi size emanet ettikleri
gibi!
BAŞKAN
- Sayın Kapusuz, lütfen, karşılıklı konuşmayın.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Milletin emanet etmediği, seçimlere girip
vermediği
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Pozisyonunuza hiç uymuyor!
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
grup hakkını ve parti olma hakkını,
Mecliste temsil etme hakkını siz, dolandırarak, arka
taraftan geçerek eğer elde etmişseniz
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Türkiye'yi yönetmek pozisyonunuza hiç uymuyor.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
ancak ve ancak bu şekilde konuşabilirsiniz,
başka şey söylemeye gerek yok. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Hiç uymuyor pozisyonunuza.
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - Milletin temsilcileri buradadır. Milletin
temsilcilerinin Meclisi
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Biz, gâvurların temsilcisi miyiz?
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
her türlü görevini burada yerine getirmektedir.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Biz, gâvurun temsilcisi miyiz?
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) - İktidar iş başındadır.
İş başında, iktidar, görevinin bilincindedir
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Terbiyesiz adam! Sanki, ben, gâvur temsilcisiyim.
Böyle bir şey var mı yahu?
SALİH
KAPUSUZ (Devamla) -
üzerindeki durması gerekli olan her konuyu
en uygun şekliyle yerine getirmektedir.
Dolayısıyla,
evet, gensoru verdiniz, Genel Kurul da size cevabını verir.
Arz
ediyor, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Kapusuz.
Önerinin
aleyhinde söz isteyen, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Sayın
Kandoğan, buyurun.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Anavatan
Partisinin vermiş olduğu bir gensoru önergesi ve iktidar
partisi ile ana muhalefet partisinin vermiş oldukları bir
genel görüşme isteğinin yapılacağı olağanüstü
günlerden birini yaşıyoruz.
Değerli
milletvekilleri, gönül isterdi ki, bugün, sadece, millî bir mesele
hâline gelen Irak meselesini burada tartışabilseydik.
Bir gensoru önergesinin bugün çok önemli olan Irak meselesinin gölgesinde
kalmaktansa onu ayrı bir gündem maddesi yaparak bugün mesaimizi,
meselemizi sadece Irak'a yönlendirerek Irak'taki son gelişmeleri
değerlendirebilseydik.
Şimdi,
buna geçmeden önce, Sayın Kapusuz, bu kürsülerde, ikide bir
"Milletin vermediği yetkiyi, dolanarak başka yerlerden
aldınız." şeklinde bazı yorumlarda bulunuyor.
Şimdi, ben de, buradan Sayın Kapusuz'a seslenmek istiyorum:
Sayın Kapusuz, siz, AK Parti olarak, bir ara, Mecliste 370 kişilik
bir çoğunluğa sahip oldunuz, yani Anayasa'yı değiştirecek
bir çoğunluğa sahip oldunuz. Peki, millet size Anayasa'yı
değiştirecek çoğunluğu verdi mi vermedi mi? Verdi
mi? Vermedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - Millet size Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğu vermemesine rağmen, bu taraftan geçen milletvekilleriyle
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğa sahip oldunuz. Milletin vermediği bir yetkiyi,
Sayın Kapusuz, nasıl kullanmak istiyordunuz? Nasıl
kullanmak istiyordunuz? (AK Parti sıralarından gürültüler)
Onun
için, değerli milletvekilleri, elinizi vicdanınıza
koyacaksınız. Milletin vermediği bir yetkiyi siz kullanırken
iyi, bir başka parti kullanırken kötü. Yok böyle bir şey!
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) - Sende vicdan var mı, vicdan!
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - Ve bu Mecliste bunun ilk çığırını
da siz açtınız. İlk defa, bu taraftan bu tarafa milletvekilleri
geçti değerli milletvekilleri. AK Parti kongresinde, Cumhuriyet
Halk Partisinden geçen bir milletvekilini Sayın Başbakan
üç sefer kucaklayarak, öperek partiye aldı.
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) - Sen de alkışlıyordun o zaman!
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - O zaman iyi, Anayasa'yı değiştirecek
çoğunluğa sahip olduğunuz zaman milletin vermediği
yetkiyi kullanırken hiçbir problem yok, ama, şimdi, 20 kişilik
bir grup gensoru önergesi verince, milletin vermediği yetkiyi
kötüye kullanıyoruz! Böyle bir anlayışı kabul etmenin
mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum değerli
milletvekilleri.
Değerli
milletvekilleri, Irak meselesi son derece önemli bir konu. Keşke,
bugüne kadar, iktidar partisi bu konuda somut bir adım atabilseydi,
bir diyalog içerisinde Mecliste olan ve olmayan partilerle Irak'taki
son gelişmeleri paylaşabileceği bir toplantı
yapmış olsaydı, ama, ne zaman ki, Cumhuriyet Halk Partisi
bu meseleyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine taşımak
için bir adım attı, apar topar iktidar partisi de, Irak'la ilgili
bir genel görüşme açılmasıyla ilgili bir talepte bulundu.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türkiye, özellikle dış
politika noktasında çok ciddi tehlikeler içerisinde. Avrupa
Birliğiyle ilgili gelinen noktada, maalesef, Hükûmetin atmış
olduğu adımların başarısız ve basiretsiz
olmasından dolayı, bugün birçok dosyanın açılması
bile söz konusu olmamıştır ve Sayın Başbakanın
Avrupa Birliğiyle ilgili olarak "dengeli ve olumlu"
olduğunu bahsettiği raporun yayınlanmasından
dört gün sonra Avrupa Birliğine nota vermek mecburiyetinde kalınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, terör meselesi Türkiye'nin en öncelikli meselelerinin
başında gelmeye devam etmektedir. Bakınız, geçen
sene terörle ilgili bir genel görüşme açılması isteği
maalesef AK Parti oylarıyla reddedildi. Niçin reddedildi? Terör
meselesi, bakın, bugün gelinen noktada Türkiye için hayati
önemi haiz olan bir konu olmaya devam ediyor.
Koordinatörlük
meselesi ilk gündeme geldiğinde, biz, Doğru Yol Partisi
olarak bu sistemin yanlış olduğunu, Doğru Yol Partisi
iktidarında koordinatörlük meselesinin çöpe atılacağını
çok net ve açık bir şekilde dile getirdik ve bugün, altı
ay sonra gelinen noktada koordinatörlük meselesinin hiçbir olumlu
netice vermediği bizzat Sayın Başbakan tarafından
ifade edilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, hani Kuzey Irak'taki PKK büroları kapatılmıştı?
Hani maddi kaynaklarıyla ilgili tedbirler alınmıştı?
Bunu Sayın Başbakan söylemişti. Ama, on beş gün önce,
PKK bürolarının hâlâ açık olduğunu ve bölücü terör
örgütünün para kaynaklarının kurutulamadığını
bizzat Sayın Başbakan, kendileri ifade etmişlerdir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Irak meselesi son derece önemli.
Sayın Başbakan Grup konuşmalarında, Irak'la ilgili,
Kerkük'le ilgili büyük laflar ediyor; ama, o konuşmanın ertesi
günü, Irak'ta hiç de bir başbakana muhatap olamayacak durumda
olan insanlar, Sayın Başbakanın konuşmaları
karşısında "bu mesele Irak'ın bir iç meselesidir,
Türkiye Başbakanını ilgilendiren bir konu değildir"
diye Sayın Başbakana cevaplar veriyor ve Sayın
Başbakan, biliyorsunuz, yine, sekiz ay önce bir Bakanlar Kurulu
toplantısından önce, "Bu Bakanlar Kurulu toplantısı
çok şeye gebe. Bu Bakanlar Kurulu toplantısından sonra
terörle ilgili nasıl somut adımlar attığımızı
herkes görecek." diye ifadede bulunmuştu; ancak, o Bakanlar
Kurulu toplantısının üzerinden sekiz ay geçmiş olmasına
rağmen, terörle ilgili, bu Hükûmetin attığı bir tek
somut adımın olmadığı da bütün dünya tarafından
bilinmektedir.
Değerli
milletvekilleri, yine, Sayın Başbakan salı günkü Grup
konuşmasında, Irak'taki, Kerkük'teki seçimlerin ertelenmesiyle
ilgili yapmış olduğu açıklamalardan sonra Amerikalı
bir yetkilinin cevabı bugün basında ve gazetelerde yer aldı
ve Kerkük'teki seçimlerin zamanında yapılacağı
ve bunun Irak'ın bir iç meselesi olduğu ifade edildi. Onun
için, değerli milletvekilleri, Hükûmetin, özellikle Sayın
Başbakanın konuşmalarına çok dikkat etmesi gerektiğinin
altını çizmek istiyorum. Sizin her konuşmanızdan
sonra size verilen cevaplar karşısında Hükûmetin gücünün
ve bu olaylara bakış açısının zayıflamakta
olduğunun sizler tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, yine dış politika noktasında,
sözde Ermeni soykırımıyla ilgili olarak bunu parlamentosunda
kabul eden ülkeler safına maalesef Arjantin de katıldı.
Arjantin, 24 Nisan'ı, Parlamentosunda kabul ettiği bir kararla
Arjantin'deki Ermeni kökenli öğrencilerin o gün okullara gitmemesini
ve o gün kamu kurumlarında tatil olma meselesini de yine kabul
etti. Hani bu noktada Türkiye çok etkili bir dış politika
uyguluyordu? Hani Sayın Başbakan dünyanın birçok ülkesini
adım adım gezerek Türkiye'nin tezlerini oralarda anlatmaya
çalıştığını ifade ediyordu? Ne oldu? Bu
Hükûmet döneminde, sözde Ermeni soykırımı ile ilgili
olarak karar alan ülkelerin sayısı, geçmişteki ülkelere
göre 3 kat arttı değerli milletvekilleri. Onun için, Irak'la
ilgili meseleyi biz çok önemsiyoruz. Irak'la ilgili olarak, Salı
günü özellikle Meclisin yapacağı gizli toplantıda,
Hükûmetin bu noktada vereceği açıklamaları da merakla
beklediğimizi ifade etmek istiyoruz ve şunları da
ifade etmek istiyorum: Türkiye, hiçbir zaman "bekle, gör"
politikası uygulayan bir ülke konumunda olmamıştır.
Türkiye, her zaman kendi coğrafyasında ve dünya coğrafyasında
konulara hâkim olan, gündemi tayin eden ve dünyanın çeşitli
politikalarıyla ilgili konuların görüşüldüğü
ortamlarda görüşüne başvurulan ve itibar edilen bir ülke
konumundan, maalesef bu konuda en yakınındaki ülkede bile
olup bitenlere çok uzak konumda olan bir ülke konumuna düşürülmüştür.
Bizim kabul edemediğimiz, reddettiğimiz
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bakınız,
biz, kısa dönem önce, Doğru Yol Partisi olarak, özellikle bu
bölgede, bu coğrafyada Benelüks modeli bir modelin uygulanması
gerektiğini bundan yaklaşık iki ay önce Türkiye'nin
gündemine koyduk. Neydi bu model? Bu model, Türkiye coğrafyasında
önümüzdeki günlerde ve Orta Doğu coğrafyasında önümüzdeki
günlerde değişebilecek, gelişebilecek yeni
şartlara Türkiye'nin önderlik etmesi, bu noktada öncü rol oynamasıdır.
Çevremizde Suriye'yle, Irak'la, Azerbaycan'la, Gürcistan'la, hatta Ermenistan'la
ortak girişimlerle, atılabilecek somut adımlarla, o
ülkelerle ticari, ekonomik ve sosyal ilişkilerin geliştirilmesini
bir model olarak Türkiye'nin önüne koyduk, ama o ülkelerle ticari, ekonomik ve sosyal
ilişkilerin geliştirilmesini bir model olarak Türkiye'nin
önüne koyduk. Ama, maalesef, özellikle iktidar kanadı, bu konuyla
ilgili olarak, siz ne yapmak istiyorsunuz, ne düşünüyorsunuz
şeklinde en küçük bir soruda bile bulunmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Batı Trakya'yla ilgili bir
genel görüşme açılması isteği bile burada, maalesef,
AK Parti oylarıyla reddedilmiştir. Siz, hangi politikanızla,
hangi dış politikanızla, hem çevrenizde hem de dünya
üzerinde Türkiye'nin etkin bir dış politikasını
ortaya koyabildiğinizi, geliniz, bu kürsülerden bütün milletimize
ifade ediniz.
Değerli
milletvekilleri, ben, keşke, bugün sadece genel görüşmeyi
yapabilip, bu noktada, Meclisin birlik ve beraberlik içerisinde
olduğunu - bir gensoru vesilesiyle iç politika malzemesi olmaktan
bunu çıkartıp- sadece Irak'a yönelik bir Meclis çalışması
yapılmasını arzu ediyordum ama, olmadı.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Kandoğan.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın
milletvekilleri, Kâtip Üyeler arasında anlaşmazlık olduğu
için elektronik cihazla oylama yapacağım.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Şimdi geldiler!
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Yarım saat de süre ver!
BAŞKAN
- Üç dakikalık süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, öneri kabul edilmiştir.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.45
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.52
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
52'nci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Alınan
karar gereğince, gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak
İşler" kısmına geçiyoruz.
Bu
kısma alınan, Anavatan Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu'nun, Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde
Ermeni iddiaları ve Kıbrıs konuları ile Irak'taki
gelişmeler ve ABD'yle ilişkilerde etkili bir dış politika
izlenmesinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmediği
iddiasıyla, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül hakkında Anayasa'nın
99'uncu ve İç Tüzük'ün 106'ncı maddeleri uyarınca bir gensoru
açılmasına ilişkin (11/7) esas numaralı gensoru
önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki
görüşmelere başlıyoruz.
V. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.- Anavatan
Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili
Süleyman Sarıbaş ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun,
Avrupa Birliği üyelik süreci, sözde Ermeni iddiaları ve
Kıbrıs konuları ile Irak'taki gelişmeler ve ABD'yle
ilişkilerde etkili bir dış politika izlenmesinde görev
ve sorumluluklarını yerine getirmediği iddiasıyla
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül hakkında gensoru açılmasına ilişkin
önergesi (11/7)
BAŞKAN
- Hükûmet? Yerinde.
Önerge,
daha önce bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Şimdi,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
59.
Hükümet Döneminde yürütülen dış politika neticesinde
Türkiye'nin AB-Irak-Kıbrıs-ABD ve Türk Cumhuriyetleri politikalarında
hiç de hak etmediği sonuçların yaşandığı
ve bu politikaların sonucu Türkiye'nin millî bütünlüğünü
tehdit noktasına taşıyarak, görev ve sorumluluklarını
bihakkın yerine getirmediği gerekçesi ile Dışişleri
Bakanı Abdullah Gül hakkında, Anayasanın 99'uncu, Meclis
İçtüzüğünün 106'ncı maddeleri uyarınca Gensoru
açılmasını arz ve teklif ederiz.
Süleyman
Sarıbaş Ömer
Abuşoğlu
Malatya Gaziantep
Anavatan
Grup Başkanvekili Anavatan
Grup Başkanvekili
Gerekçe
Ülkemizin
içinde bulunduğu jeopolitik ve jeostratejik konum itibariyle,
Cumhuriyetin kuruluşundan beri bağımsız ve bölge
politikalarında etkin bir ülke olarak ülkemiz çıkarlarını
ön planda tutan ve tartışmasız bölgenin lider ülke olma
konumunu dış politikanın ana unsuru olarak kabul eden
geleneksel devlet politikası, AKP iktidarı döneminde maalesef
yön değiştirmiştir. Yıllardır bölgede aksiyoner
bir politika izleme tarzını benimsemiş olan Türk
dış politikası, üzülerek belirtmemiz gerekir ki AKP
döneminde savunmaya geçen "kabulcü" bir tarzda Türkiye'nin
konumuyla örtüşmeyen bir yapıya dönüştürülmüştür.
Bu
kapsamda, Türk dış politikasını 5 temel dosyada
özetlemek mümkündür:
1.
Avrupa Birliği Politikası: Türkiye, AKP iktidarı
ile birlikte yaklaşık 40 yıllık bir sürece dayalı
olarak yürütülen "AB'ye tam üyelik" perspektifini kaybetmiştir.
Türkiye'nin önüne, diğer aday ülkelerin tabi olmadıkları
kriterler getirilmiştir. AKP Hükümeti, AB sürecine
"İç politikaya tahvil edebilecek" bir ilişki mantığı
ile yaklaşmıştır. Siyasi malzeme olarak kullanılan
müzakere sürecinde, ortaya konulan olağan dışı
koşulları kabul eden AKP Hükümetinin açtığı
kulvardan giden Türkiye'nin yolu çıkmaza girmiştir.
"Müzakere başlıklarından sekizi açılmıyor,
geri kalanı da kapanmıyor" demek, sürecin askıya
alındığının göstergesidir ve bu bir başarısızlıktır.
Türkiye 50 yıllık ittifak içinde bulunduğu batı
blokundan dışlanırken, soğuk savaşın
mağlupları Bulgaristan ve Romanya AB'ye tam üye olabilmişlerdir.
İyi yönetilemeyen bu sürecin sonucunda, vatandaşın
AB üyeliğine olan desteği gün geçtikçe azalmıştır.
2.
Kuzey Irak ve Irak Politikası: Ortadoğu'da yaşanan
olaylar çerçevesinde; artık Türkiye Irak'ta yeni oluşan duruma
müdahil olamamakta, sınır ötesi operasyon yapamamakta,
Kerkük'ün statüsünde barış ve güvenliği sağlayıcı
bir katkı sunamamakta ve ciddiye alınmamaktadır. Irak
konusunda gerçekleştirilemeyecek vaatlerde bulunulmuş,
bölgeye yönelik kendi dışında üretilen politikalara
katılmaya mahkum edilmiş, kendi güvenliğini başkalarına
ihale eden bir duruma getirilmiştir. Türkiye'nin, kendi iç güvenlik
sorunu olan terör, uluslararası bir gündem, bir mesele haline
getirilmiştir.
3.
Kıbrıs: Kıbrıs konusundaki gelişmelerin takdim
ediliş biçiminde gerçeklerin çok dışında bir algılama
yaratılmış ve Türkiye kendi politikalarıyla bir
yönde ilerlemek yerine, şantajlarla, baskılarla ve tavizlerle
bir yere doğru sürüklenmeye başlamıştır. Annan
Planı Güvenlik Konseyi kararı haline gelmeden yapılan
referandumla beklenen netice alınamadığı gibi,
ne izolasyonlar kalkmış, ne de KKTC'nin varlığı
dünyaya kabul ettirilmiştir. Bu mesele Birleşmiş Milletler
platformundan çıkartılıp, AB ile müzakerelerin ön
şartı haline getirilmiş, Kıbrıs Türklerinin
hakları Rumların insafına terk edilmiş ve Türkiye
mevzi kaybetmiştir.
4.
ABD Politikası: Hükümet, ABD ile ilişkilerin değerinin
bilincinde, ama bu ilişkilerinde Türkiye'nin katkısının
ve rolünün de hayati olduğunun farkında olan bir duruş
sergileyememiştir. Siyasi ve askeri müttefikimiz olan ABD
ile ilişkiler, yerine getirilemeyen vaatlerle rayından
çıkarılmıştır. Hükümet ABD ile ilişkilerde
kendi çıkarları doğrultusunda bir pozisyon almış,
bunu bir halkla ilişkiler kampanyasına dönüştürmüş,
bu da ittifak ilişkilerinde olağanüstü bir güvensizlik
oluşturmuştur. Stratejik ortaklıktan, bugün Başbakan'ın
sözlerinin bile ciddiye alınmadığının beyan
edildiği bir noktaya gelinmiştir. Türkiye, bu stratejik ortaklığın
bedelini ödemiştir, ama bugün Türkiye sanki soğuk savaşta
kaybeden bir tarafmış gibi çaresiz bir hale sokulmuştur.
5.
Sözde Ermeni Soykırımı Politikası: Sözde Ermeni
soykırımı iddialarına ilişkin tasarılar
yıllardır gündeme getirilmiş, ancak bugüne kadar ülke
senatoları tarafından kabulü Türkiye tarafından
hep engellenmiştir. AKP Hükümeti döneminde Fransa ve Arjantin
tarafından bu tasarının kabul edilmiş olması,
hükümetin başarısızlığıdır. Öte yandan
24 Nisana kadar geçecek süreçte bu tasarının ABD Kongresinden
çıkma ihtimali güç kazanırken, hükümet hiçbir şey yapmamaktadır.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 99'uncu maddesine göre,
bu görüşmede, önerge sahiplerinden bir üyeye, siyasi parti
grupları adına birer milletvekiline ve Bakanlar Kurulu
adına Başbakan veya bir bakana söz verilecektir.
Konuşma
süreleri, önerge sahibi için on dakika, gruplar ve Hükûmet için yirmişer
dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Önerge
sahibi: Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Gruplar
adına: Anavatan Partisi Grubu adına Süleyman Sarıbaş,
Malatya Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Onur Öymen, İstanbul Milletvekili; AK Parti Grubu adına Faruk
Çelik, Bursa Milletvekili.
Hükûmet
adına: Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı.
İlk
söz, önerge sahibi olarak, Sayın Süleyman Sarıbaş, Malatya
Milletvekili.
Sayın
Sarıbaş, süreniz, önerge sahibi olarak on dakika, Anavatan
Partisi Grubu adına yirmi dakika, dolayısıyla, otuz
dakikadır.
Buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Parti
Grubumuz tarafından Dışişleri Bakanı aleyhine
verdiğimiz gensoru üzerinde Grubumuz adına ve önerge sahibi
olarak söz aldım. Yüce heyetinizi, yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Anavatan Partisi olarak, iki yıldır, iki
yıla yakın bir süredir, bu Mecliste, siyasi parti grubu olarak
bulunuyoruz. İlk defa, Meclisin huzuruna bir gensoru önergesiyle
geldik. Peki, iki senelik süreçte bu Hükûmetin, bu Hükûmetin bakanlarının,
Dışişleri Bakanının hiç sorumluluğu yok
muydu da bir gensoruyla gelmedik? Çünkü, dış politika, hakikaten,
iç politikaya malzeme edilemeyecek kadar önemli bir hadise olduğu
için, dış politikadaki hususları bir genel görüşme,
bir müzakereci zemin altında, yani, Meclisi müzakereci bir
zemine taşıyarak halledebiliriz duygusuyla, gerek Irak
konusunda gerek Avrupa Birliği konusunda gerek Kıbrıs
konusunda değişik zamanlarda verdiğimiz genel görüşme
taleplerimiz, maalesef, gündeme alınmadığı için,
kabul görmediği için, geldiğimiz bu noktada, artık
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, gürültü var, anlaşılmıyor.
Müdahale eder misiniz.
BAŞKAN
- Bir saniye Sayın Sarıbaş
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, sayın
hatibin konuşması anlaşılamamaktadır.
Buyurun
Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) -
Türkiye'nin dış politikası,
bir değerli bürokratımızın da söylediği gibi,
ülkenin millî bütünlüğünü tehdit eder noktaya geldiği ve
artık, gerçekten -gerçekten- sorumlu Hükûmetten hesap sormanın
zamanının geldiği duygusuyla önünüze gelmiştir.
Yoksa, biraz önce Sayın Salih Kapusuz'un söylediği gibi,
bir hakkın kötüye kullanılması falan değildir.
Eğer öyle olsaydı, biz, her hafta, iki yıldır, gensoru
verirdik. İlk defa bir gensoru veriyoruz. Bunu hatırlatmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, önce bir tespit yapmak lazım: Türkiye
dış politikada nereden nereye geldi? Yani, dış politika
deyince, dış işleri deyince, Uganda'yla yaptığımız
elçilik anlaşmaları falan anlaşılmamalı.
Türkiye'nin dış politikası, Abdülhamid döneminden
itibaren -hani vardır ya, Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı- yani,
Osmanlı'nın Avrupa'dan savaşlarla gerilemeye başladığı
dönemden bugüne, bir stratejik kızak üzerinde çok önemli, titiz,
dokunarak, işlenerek ve neticesinde Lozan'da ortaya çıkan
bir hukuksal varlıkla neticelenmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş felsefesinin de özünü oluşturmaktadır. Bir
devletin devlet olabilmesi için, önce uluslararası hukukta,
uluslararası alanda tanınmasından tutun, uluslararası
ilişki zemininde nelerle muhatap olduğunun öznesidir
devlet olmak.
Dolayısıyla,
Lozan'da hüküm ifade eden Türkiye devletinin kuruluş felsefesi,
o günden bugüne, Türk Dışişlerinin çok titiz çalışmalarıyla
beş temel dosya üzerinde netleşmiştir.
Bunlardan
bir tanesi, bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği sürecidir.
Kırk yıldır bu milletin hayali olan, bu milletin arzusu
olan bir süreçtir. Kırk yılı da boş verin, beş yüz
yıldır Avrupa'nın içinde olan bir Türkiye vardır, Osmanlı
vardır, Osmanlı'nın mirası olarak Türkiye vardır.
Yani, biz, beş yüz yıldır bütün ilişkilerimizi, ticaretimizi,
savaşlarımızı, barışlarımızı
Avrupa Birliğiyle yürütmüşüz.
Türkiye,
bir Orta Doğu ülkesidir aynı zamanda. Orta Doğu Bölgesi
Osmanlı'nın coğrafyasıdır, dört yüz yıl yürüttüğü
bir bölgenin coğrafyasıdır. Dolayısıyla,
Türk dış politikasının önemli dosyalarından
biri de, Orta Doğu dosyasıdır. Orta Doğu dosyasının
içinde Irak dosyası da vardır.
Bir
başka önemli dosyamız, stratejik müttefik dediğimiz
ve soğuk savaş döneminde, elli yıllık süreçte olgunlaşan
ve soğuk savaşın bir kıyı ülkesi, bir kenar,
bir sınır ülkesi olarak, Batı demokrasisinin, Batı
uygarlığının varlığını devam ettirebilmesi
için, huzur içerisinde uyuyabilmesi için bedeller ödediğimiz
ve bu bedellerin karşısında oluşturduğumuz
Amerika Birleşik Devletleri'yle bir stratejik ilişkiler
dosyamız vardır.
Bir
temel dosyamız da, elbette ki, Kıbrıs'tır. Çünkü,
Kıbrıs, iki yüz yıllık toprak kayıpları sonunda,
netice itibarıyla, 1974'te, bu ülkenin, bu milletin, ilk defa
bir toprak parçasını kazandığı yerin adıdır
Kıbrıs.
Değerli
arkadaşlar, devletler kurulur, devletler yıkılır.
Tarih bunları, mesela, Altın Ordu Devleti falan tarihte
kuruldu, falan tarihte yıkıldı der, bir satırlık
cümleyle geçer.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Hangi tarih?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ancak, o devletlerin kuruluşunda, yaşayışında
ve yıkılışında insanlar vardır, devletleri
kuran kahramanlar, yaşatan kahramanlar, yıkan hainleri
vardır. Onları yazmaz tarih. Tarih "kuruldu ve yıkıldı"
yazar.
Kıbrıs'ta
bir devlet kurulmuştur. Ama, bu devlet, yıkılmayla yüz
yüze gelmiştir. Bu devlet, yıkılmayla uygulanan politikalar
neticesinde, hele hele, bir adım önde politikalarıyla,
bugün, var olan bir devletin tasfiye edildiğini görmekteyiz.
Başka
ne görmekteyiz? Bu devlet yıkılırken, aynı bölgede,
güneyimizde, bir başka etnik yapılı devletin kuruluşu
adım adım gerçekleşmekte, fiilen de gerçekleşmiş
bulunmaktadır.
Şimdi,
elini vicdanına koyan, bu ülkenin kâğıt okuyan,
kâğıt yazan bütün aydınlarına, bu ülke için kafa yoran
bütün düşünürlerine, emeğini, alın terini bu ülkeye
bedel olarak ödeyen, vergi olarak ödeyen bu ülkenin bütün insanlarına
soruyorum: Türkiye, dış politikada, dört sene önceki durumunda
mıdır? Türkiye neler kaybetmiştir ve bu kaybettiklerinin
bir hesabı, bir bedeli, bir sorumlusu aranmayacak mıdır,
aramayalım mı? (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Türkiye,
hakikaten, bugün Amerika Birleşik Devletleri'yle stratejik
ilişkileri devam mı ediyor? Mademki devam ediyor ise, daha
bugünkü basında, Kerkük'te bir referandumun yapılacağını,
bunun Anayasa'yla belirlendiğini ve Türkiye Başbakanının
söylediklerinin ciddiye alınmaması gerektiğini söyleyen
bir Amerika ne kadar müttefikimiz, bir sormanız lazım. Hakikaten,
Türkiye'nin, bir Avrupa Birliği politikası, bugün, 1999'da
Helsinki'de alınan "Türkiye'nin tam üyeliğine yönelik
ve Türkiye'nin, diğer aday ülkelere uygulanan şartların
dışında şartların uygulanmayacağı"
sözünden, taahhüdünden, yazılı metinden, kararından
sapmış mıdır sapmamış mıdır?
"Kıbrıs meselesini Avrupa Birliğinin ön şartı
yapmayacağız." diye gece uçakla Ankara'ya gelip o günün
Başbakanına söz verenler, taahhüt edenler bu sözlerinden
cayarken, bu sözlerden caymayı bir tarafa bırakın, yazılı
taahhüt alırken "Kıbrıs'ı tanımanız
gerekir, Kıbrıs'a gümrük birliğini uygulamanız
gerekir." diye yazılı taahhüt alırken hâlâ 1999'da
alınan kararın noktasında olduğumuzu söyleyebilir
miyiz?
Ermeni
meselesinde bu Hükûmetten önceki durumla bugünkü durum aynı
noktada mıdır? En son on dokuz ülke olmuş parlamentosunda,
senatosunda Ermeni soykırımı kararını
alan. İsimlerini tek tek saymayacağım sürem çok az ve nihayet
Amerika Birleşik Devletleri'nde de 24 Nisana odaklanmış
bir Ermeni soykırımı tasarısı gündemde.
Bütün
bunlar olurken Türkiye'nin Dışişleri Bakanı ne yapmış?
Ne yapmış? Kıbrıs konusunda bir hadise olmuş
"O, Kıbrıs'ın iç işleri" demiş. Avrupa
Birliğinde bir sürü komisyon kararları, bir sürü parlamento
kararları alınmış "O, Avrupa Birliğinin
meselesi" demiş. Ee, bölgemizde Irak yanıyor, 5 bin insan
ölüyor, her gün, canlar var, bunlar, etnik ayrımlarını
bir tarafa bırakın, mezhepsel ayrımlarını
bir tarafa bırakın, insan olarak 5 bin insan ölüyor "O
da Irak'ın iç işleri meselesi
"
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Her gün mü 5 bin kişi ölüyor?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ee şimdi, bütün bu dışımızda
gelişen hadiseler o ülkelerin iç işleri meselesi ise Sayın
Bakan, siz hangi ülkenin Dışişleri bakanısınız?
Sadece Türkiye'nin sınırları içerisindeki işlerle
uğraşıyorsanız sizin adınız Dışişleri
Bakanı olabilir mi? Olabilir mi, böyle bir şey var mı?
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Şimdi,
babalanarak söylüyorsunuz "Kerkük'e müsaade etmeyiz." Günaydın!
Günaydın Sayın Bakan. İki yıldır, bu kürsülerde
"Kırmızı çizgileri yok ettiniz. Kerkük'ün demografik
yapısı değişiyor. Kerkük'e insanlar göçe zorlanıyor.
Bir kırımla, bir soykırımla karşı karşıyalar,
tedbir alın. Türkiye bu tedbiri alacak güçte." dedik.
"Gelin, bunu, bir genel görüşmenin konusu yapalım"
dedik. Kıbrıs'ta referandum yapıldı. Anayasa referandumu
yapıldı. Anayasa referandumunun maddesinde Kerkük'ün statüsüne
dair referandum öngörülen Anayasa oylandı. "Olumlu bir gelişme"
dediniz, "demokrasi adına olumlu bir gelişme." E,
"demokrasi adına olumlu bir gelişme" derseniz, bu
Anayasa'yı hazırlayanlar, bu Anayasa'yı kurgulayanlar,
bugün sizin söylediklerinizi ciddiye almazlar. O gün niye itiraz
etmediniz bu Anayasa'yı kabul edemeyiz. Gelin bu kürsüye, söyleyin:
"Kerkük'te kırmızı çizgilerimiz vardır. Kerkük
Türk'tür. Orada başka etnik insanların da yaşaması
elbette doğaldır. Ama, Türkiye, Kerkük'ün bir Türk şehri
olma tezinden asla vazgeçemez. Çizgilerimiz devam ediyor." deyin.
Deyin, alnınızdan öpeyim sizin. Deyin! (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar) Deyin "Amerika'da Ermeni
soykırımı tasarısı kabul edilmeyecek. Edilirse,
ilişkilerimizi dondururuz. Stratejik ilişkilerimiz son
bulur. Ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin Dışişleri Bakanıyım
Patagonya'nın değil" deyin. Deyin! Ayağa kalkın!
Ama, böyle bir şey yok. O Sayın Gül, hiçbir yerde görünmemek,
hiçbir konuda konuşmamak, kenarda durmak ve kendini Başbakanlığa
hazırlayan bir prens olarak, Türkiye'nin hiçbir dış politikasına
müdahil olamayan, bırakın dış politikasına
müdahil olmayı, Başbakanla yapılan dış gezilerde
heyetlerin içinde dahi olmayan bir Dışişleri Bakanıyla
karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlar, 1 Mart vakası
1 Mart tezkeresinin reddini-kabulünü
konuşmuyorum, vakasını konuşuyorum, öncesini
ve sonrasını. Çünkü, netice itibarıyla, 1 Martta
alınan karar Parlamentonun demokratik kararıdır. Herkesin
saygı duyması gerekir. Ancak, 1 Mart vakası niye yaşandı?
Hangi süreçlerden geçti de o tezkere bu Meclisin önüne gelmiş
oldu? Muhataplarımıza, Irak'ın bizim komşumuz olduğunu,
kardeşlik ilişkilerimiz bulunduğunu, böyle bir geçişe,
Türkiye'de asker konumlandırmasına müsaade edemeyeceğimizi,
böyle bir tezkereyi Meclise götüremeyeceğimizi niye söylemedik
de o vakaları yaşadık?
O
gün size, gelin bu Irak'ı yeniden düzenleyelim, anayasasını
yeniden yapalım, oradaki bütün halkların huzuru ve refahı
için, oradaki bütün halkların adil temsili için. Çünkü, Türkiye
ne ister? Türkiye kendisine ne istiyorsa, komşularına da
onu isteyen bir ülke derken, biz bunda yokuz. Hatta, danışmanlarınız
"Türkiye kabul etmezse, Türkiye buna dâhil olmazsa, Amerika bu
harekâtı yapamaz." diye öğüt verenler, biz o gün "Duygularınızla
hareket etmeyin, reel politikle hareket edin, Türkiye'nin menfaatlerine
bakın, Türkiye'nin menfaatleri neredeyse öyle davranın,
öyle konuşun, öyle dik durun." dedikçe, siz "Ben vebal
alamam." dediniz, Başbakandınız ve "ben vebal
alamam" dediniz. Peki, bu ülkenin vebalini almayacaksınız,
bu ülkenin sorumluluğunu almayacaksınız, bu ülkenin
dış politikasını götürmeyeceksiniz, ama bu ülkede
bir Dışişleri Bakanı olacak! Böyle bir şey var
mı?
İşte,
Avrupa Birliği. Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliğinde
neredeyiz? Ben, bütçe görüşmelerinde Sayın Bakana sordum
"Avrupa Birliği mundar olmuş mudur?" Evet, olmuştur.
Herkes kurban keser, ama herkesin kestiği kurban bismil olmaz.
Bu ülkede bütün hükûmetler, bütün partiler, Avrupa Birliği sürecinin
doğru bir süreç olduğunu, Türkiye'nin bunda emin adımlarla
ilerlemesi gerektiği noktasında herkes savunuyor. Ama,
bu, sizin elinizde mundar oldu, sizin elinizde mundar ettiniz, yenilmez
duruma getirdiniz. Millet bunun farkına vardı ve millet de
Avrupa Birliği aleyhtarlığı gün gün, adım
adım yükselmeye başladı.
Ne
yaptınız? Ne yaptığınızı biliyorsunuz.
6 Ekim İlerleme Raporu yayınlandı. 6 Ekim İlerleme
Raporu'nda satır aralarında yüzlerce tuzak vardı. Muhalefet
partileri burada açık açık bunları söylediler. Siz daha
raporu okumadan "bu rapor olumlu" dediniz. Siz "olumlu"
dersiniz de, adamlar isteklerine istek ilave etmekten vazgeçerler
mi? Siz "Ermeni soykırımı kabul edilmelidir."
diyen Avrupa Parlamentosu kararına "olumlu" dersiniz
de, adamlar bundan vazgeçerler mi? Siz, Türkiye'deki sınır
aşan suların bir komisyona devrine "olumlu" dersiniz
de, adamlar bundan vazgeçerler mi? Siz, gümrük birliğini Güney
Kıbrıs Rum yönetimini de içine alacak şekilde teşmil
edeceğinizi yazılı olarak beyan edersiniz de, adamlar
size "açın limanlarınızı, açın havaalanlarınızı"
demezler mi? Derler. Ama, o gün, Avrupa Birliğinde bu çıkmaz
sokağa girmek Türkiye'nin içinde prim yapıyordu, gündüz gözüne
havai fişekler fırlatmak, Türkiye'yi Avrupa Birliğine
taşıyan Hükûmet cakasıyla gezmek güzeldi. Ne oldu? Ne
oldu? Gitti, gitti, gitti gümm
Duvara tosladınız, sekiz
başlık kapandı, diğerleri açılsa ne olacak? Kapanmıyor
ki! Ön şartı belli, ön şartı "Kıbrıs'ı
tanı", "Kıbrıs Rum devletini tanı." Canım
biz tanıma değil, deklarasyon yayınladık, kabul
etmeyeceğimizi söyledik
Adam da karşı deklarasyon
yayınladı, "hiçbir geçerliliği yok" dedi,
"tek taraflı" dedi, "imzam beni bağlar" dedi.
Türkiye'yi
bu sıkıntılara niye soktunuz Sayın Bakan? Biz, sizin
Bakanlıktan düşmenizi, bu sayısal çoğunluğunuzla
bu gensorunun kabul edilmesini düşünmüyoruz. Biz, sizin, bu
Meclise hesap vermenizi, bu sıkıntılara neden soktuğunuzu
izah etmenizi istiyoruz. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Diyor
ki: "Biz milletin vekilleri olarak çoğunluktayız, yaparız."
Biz neyin vekiliyiz? Biz bu milletin vekili değil miyiz?
Başka bir ülkenin vekili miyiz? Bunun hesabını millet
adına sorma yetkisini, sorumluluğunu, Anayasa'ya sadakat
yeminimizle ortaya koymadık mı? Siz de koydunuz, "bu
ülkeyi böldürtmeyeceğiz" dediniz, yemininiz var. Peki,
niye bürokratınız "Türkiye bölünme tehlikesiyle karşı
karşıya gelmiştir, tehlike kapıdadır."
diyor? Niye değiştirmediniz o bürokratı? Niye demediniz
ki "yalan söylüyorsun kardeşim, bizim politikalarımızla
Türkiye çağ atlıyor" niye demediniz? Diyemezsiniz,
diyemezsiniz, çünkü siz bir adım ileri, iki adım geriye mehter
takımı gibi yürümeye şimdi değil Akıncılar
Derneği Başkanıyken alıştınız siz Sayın
Bakan, o gün alıştınız, o gün alıştınız.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Türkiye
size büyük geliyor, 72 milyon büyük geliyor. 72 milyonun sorumluluğunu
taşımak, yürek ister, vicdan ister, ahlak ister.
BAYRAM
ÖZÇELİK (Burdur) - Ayıp oluyor ama!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Türkiye böyle bir ülke...
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - "Ahlak ister" ne demek?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Onu gösterin diyorum. Öyle değilsiniz
demiyorum, onu gösterin. Onu gösterin. (AKP sıralarından
gürültüler)
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) - Aynaya bak!..
BAŞKAN
- Lütfen
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Onu gösterin
BAŞKAN
- Sayın Sarıbaş, lütfen.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - İstemez mi?.. Ahlaksızlık
mı ister Türkiye'yi yönetmek, ahlaksızlık mı ister?
CAHİT
CAN (Sinop) - Ahlaklı olan böyle konuşmaz!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ahlak ister tabii. Tabii ki ahlak isteyecek.
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) - Aynaya bak! En son konuşacak adamsın!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ben millete konuşuyorum, size konuşmuyorum.
Millet beni dinliyor. (AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen sayın milletvekilleri
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Millet beni dinliyor
Bakın, bu bağırmalarla,
çığırmalarla, bu laf atmalarla, bu Meclisi germelerle
bir yere varamazsınız.
KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) - Bir partiden seçilip, başka bir partiye
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Elinizi sadece vicdanınıza koyun.
Elinizi sadece vicdanınıza koyun ve bugün Kuzey Irak'ta
geldiğiniz noktanın hesabını, bu millete, burada
verin. Elinizi vicdanınıza koyun, ahlaklı davranın,
ahlaksız davranın demiyorum, ahlaklı davranın
(AK Parti sıralarından gürültüler)
KERİM
ÖZKUL (Konya) - Geri al!..
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) -
Avrupa Birliğinde, Avrupa Birliğinde
geldiğimiz noktanın hesabını burada verin.
KERİM
ÖZKUL (Konya) - Genel Başkanınız kadar
BAŞKAN
- Sayın Milletvekili, lütfen oturur musunuz?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Bakın arkadaşlar, millete
"ananızı alın, gidin" diyebilirsiniz, ama, bana
öyle demeye hakkınız yok.
ALİ
YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum) - Hadi canım sen de!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Burada oturacağım ve bunların
hesabını soracağım. Bu millet bana, seçimi yaptığınız
güne kadar, bunun hesabını sormak için buradayım, gitmeyeceğim
ve
AHMET
YENİ (Samsun) - Vermedi sana!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Sana ne kadar verdiyse bana da o kadar verdi.
AHMET
YENİ (Samsun) - Vermedi sana!
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Ve gelelim Kıbrıs politikasına.
Ne yaptınız Kıbrıs politikasında? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Sayın Sarıbaş, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, sayın hatip konuşmasını bitirdikten
sonra, grup başkan vekilinin söz talebi var. AK Parti Grubu
adına, burada, gereken cevabı verecektir. Siz niye müdahale
ediyorsunuz? Lütfen
Buyurun
Sayın Sarıbaş.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Şimdi, gelelim Kıbrıs konusuna
MUSTAFA
ÜNALDI (Konya) - Sayın Başkan, kürsüye yakışmıyor.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Kıbrıs'ta
bir köprü meselesi var. Köprü yıkılabilir, yıkılmayabilir,
çok önemli bir şey değil. Bir köprünün yıkılmasını
bile, dünyaya, ele güne rezil edecek bir duruma getirdiniz. En küçük
meseledir bu, en küçük mesele
Şimdi, biraz önce söylediğim
sözleri, şu küçük meseleyi çözüş tarzınızla bir
mukayese edin de davranış tarzınızı bir görün
lütfen. Niye görmemekte ısrar ediyorsunuz? Şimdi, Avrupa
Birliğinde, Allah aşkına arkadaşlar, ilerlediğimizi,
yol aldığımızı, müzakereleri aldığımızı,
müzakere ettiğimizi söyleyebilir misiniz? Hani o 3 Ekim günü
uçak kalktı kalkmadı, kalktı kalkmadı; Kızılcahamam'daki
toplantı bitti bitmedi, Dışişleri Bakanı bindi
binmedi şatafatınız bugün var mı? Yani, bu müzakereler
devam ediyor. Yani, müzakerelerden sorumlu Dışişleri
Bakanı ve müzakerelerden sorumlu Bakan bu müzakereyi devam
ettiriyor da, Türk milletinin, bizlerin hiç haberi yok mu? Adamlar
karar aldılar, olmayacak bu dediler ve şartlar koştular,
şunları, şunları, şunları yaparsanız...
Yani, Türkiye'yi içine kapalı, meselelerini çözemeyen, uluslararası
ittifaklarını birer birer heba etmiş, yitirmiş,
yalnızlığa mahkûm edilmiş ve sözü dinlenmeyen bir
duruma geldiğini hâlâ kabul etmiyorsanız, bu millet, vallahi
kabul ediyor.
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) - Sen görmek istemiyorsun...
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Millet kabul ediyor.
Avrupa
Birliğine niye gitmiyorsunuz altı aydır? Hani eskiden
her hafta uçakla Brüksel'deydiniz, her hafta İngiltere'deydiniz;
10 defa gitmişsiniz İngiltere'ye, 5 defa gitmişsiniz
Yunanistan'a, 20 defa gitmişsiniz Belçika'ya. Niye altı aydır
Avrupa turistik seyahatlerinden vazgeçtiniz? Çünkü, lafınızın
para etmediğini gördüler. Siz ne derseniz deyin, dünyada sizin
Hükûmetinize bakış açısı şu: Bu Hükûmet, ülkede
kurumlarıyla anlaşmış, stratejik bir dış
politikada anlaşamamış ve bütünleşememiş
bir iktidar görüntüsü veriyorsunuz ve karşınızdaki
muhataplarınız da sizi, size dair algılamalarını,
sizin bu korkularınız üzerinden kullanarak etkisizleştiren,
yalnızlıklaştıran ve kenarlaştıran,
kıyılaştıran bir politikayı size dayatıyorlar.
Siz de bunu kabul etmeyi, bu teslimiyetçiliği, büyük bir
dış politika mimarıymış gibi, sanki Orta Doğu
şekilleniyor -evet, şekilleniyor, Condoleezza Rice söyledi-
siz de içindeymişsiniz, dâhilmişsiniz gibi, bu garip millete,
bu fukara millete anlatmaya çalışıyorsunuz ve millet
de buna inanacak zannediyorsunuz! Orta Doğu'da var mıyız
arkadaşlar? Bizden bir şey isteniyor, sadece bir şey isteniyor;
Afganistan'da bir şey isteniyor, Lübnan'da bir şey isteniyor,
başka yerlerde... Diyor ki: Siz şu askerlerinizi bir gönderin
başka bir şeye karışmayın. Yani, haritaların
şekillenmesini konuşmayın. Yani, anayasaların
yeniden kurulacak Irak'ın statüsüne dair getirdiği hükümleri
sizinle tartışmayız. Yani, Avrupa Birliğinde
1999 Helsinki Kararı'nın dışında yüzlerce
şart koyarız, bunları da kabul etmezseniz size ikincil
bir ortaklık, kenar ortaklık, kıyı ortaklık öngörürüz,
sizi de kendimizden kopartmayız, çünkü, kendi çıkarımız
var bunda; siz de bunları kabul edin. Türkiye'de bugünkü Hükûmet
kanalıyla bütün bunları kabullenmiş, sözünü geçiremeyen,
teslimiyet bayrağını çekmiş, ruhunu teslim etmiş
bir manzarayla karşı karşıyayız. O ruhu teslim
etme manzarası içerisinde, çıkıyorsunuz
"ayına yıldızına kurban olduğum."
Evet, hepimiz kurban olacağız, ama, bu millet kurban eder. Bu
millet, kendisi için çalışmayanı aya, yıldıza
vallahi kurban eder, kurban edecektir. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Türkiye
Hep söyledik burada, Türkiye'yi dedik,
rotasını yitirmiş, kaptanı olmayan bir gemi gibi
açık denizlerde hangi limana sığınacağını
bilmeyen bir konuma düşürdünüz. Ama, bugün, dalgalar Türkiye'yi
bir girdaba doğru sürükledi. İşte, bürokrat açıklıyor,
artık girdaptayız, tehlike kapıda, bölünme tehlikesiyle
karşı karşıyayız.
Bir
PKK terörüdür, onu kullananlar, onu yaratanlar, bütün ittifak
ilişkilerinden doğan hak ve hukukunuzu talep etmemeniz
adına "bak bölünürsünüz haa" tehdidiyle sizi karşı
karşıya bıraktılar ve siz de o tehdidin tesiri altında,
acaba bölünür müyüz, devletin içindeki kurumlarla da zaten anlaşamıyoruz,
böyle bir tehlike gelir de iktidarımızı kayıp
mı ederiz endişeyle müttefiklerinize, dostlarınıza
konuşmalarınızı sadece o eksende anlattınız.
Irak denilen hadisenin sadece bir terör hadisesi olmadığını,
Irak denilen hadisenin terörden de öte farklı bir şey, anlam
ifade ettiğini, Orta Doğu'nun yeniden şekillendirilmesini
ifade ettiğini anlayamadınız, kavrayamadınız.
Kavrasaydınız, Türkiye bugün bu noktada olmazdı. Türkiye,
bugün hak ve hukukunu koruyan, Türkiye, bugün milletinin bölünmez
bütünlüğünü bütün dünyaya tescil etmiş, Türkiye, Lozan'ı
tartışmayan bir noktaya gelirdi. Şimdi Lozan'ı tartıştırır
hâle geldik. Buna hakkımız yok. Bu devlet, bu millet, bu ülke
sizin babanızın çiftliği falan değil Sayın Bakanım.
Bu ülke, 72 milyonun kanıyla yazılmış ve o kanın
rengini al bayrağa vermiş bir milletin ülkesi. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Ve bu ülke, bin
yıllık tarihinde, bölgesine hak, hukuk, insanlık, medeniyet
öğretmiş bir ülkenin temsilcisisiniz, Bakanısınız.
Şimdi,
tutturdunuz medeniyetler ittifakı. Siz hangi medeniyetten
yanasınız? Batı medeniyetinin temsilcisi misiniz,
Doğu medeniyetinin mi? Size göre, kafanıza göre, siz Doğu
medeniyetinin temsilcisisiniz, Batı medeniyetiyle bir ittifak
yaratarak dünya lideri olacaksınız. Yok böyle bir şey.
Türkiye, beş yüz yıldır Batı medeniyetinin içinde
yaşamış ve Batı medeniyetini temsil ettiğini
Büyük Atatürk'ün sözleriyle dünyaya tescil ettirmiş bir ülke.
Avrupa Birliği medeniyetler ittifakı birliği falan
değil, medeniyetin ta kendisi ve Türkiye'nin orada olması
lazımdı, ama bu politikalarla -biraz önce söyledim- mundar
ettiniz, yenilmez ettiniz. Millet artık tiksinmeye başladı
Avrupa Birliğinden. Oysa, gerçekleri
Acaba diyorum, acaba,
acaba, acaba, Türkiye'yi bu yıllara süren ittifak ilişkilerinden
bu tür çıkmazlarla soyutlayarak, Türkiye'yi yalnızlaştırarak,
kafanızdaki modellerle bir ittifak kurmak gibi bir planınız
varsa, onu da, açık, dürüst, samimiyetle gelin burada söyleyin.
O da kabul. Bu Hükûmetin bir planı var, evet, bu deriz. Ama iki
adım geri, bir adım geri, sadece iç politikada malzeme toplayan
bir anlayışla Türkiye'nin dış politikasının
gitmeyeceğini, yürümeyeceğini, bugün aklı başında
herkes gördü.
İşte,
bakın, Condoleezza Rice, İsrail'e gitti, Filistin'e gitti,
Suudi Arabistan'a gitti, Kuveyt'e gitti, o bölgede haritaların
değişeceğini söylüyor Dışişleri Bakanı
Amerika'nın. Türkiye'ye danışma fırsatı, Türkiye'ye
gelme nezaketini dahi göstermiyor. Siz burada konuşuyorsunuz,
onlar orada yalanlıyor. Böyle bir ittifak ilişkisi içerisinde,
samimi davranılmayan, dürüst konuşulmayan "ey Amerika,
gel kardeşim, senin bu Irak'ta yapacağın iş ne, ne öngörüyorsun?
Bu mezhep çatışmalarını körükleyerek, 20 bin asker
daha gönderip, 100 binlerce Iraklının ölümüne sebep olarak,
orada etnik bir devlet kurmak amacıyla davranarak, Türkiye'yi
yok sayarak bir yere varacağını, bu bölgenin şekillenmesine
katkı sağlayacağını mı sanıyorsun?
Biz orayı dört yüz yıl yönettik, bizim gözümüzle bir bakın"
deme cesaretiniz, deme yürekliliğiniz yok. Adamlar konuşmuyorlar.
Konuşmayınca da diyorsunuz ki, biz gözlerinden anladık
kararlılığı. Şunu konuşarak anlasanız
da, bu millete de gelip deklare etseniz çok mu kötü olur?
Bakın,
bugün getirdiğiniz genel görüşme
O konuda fazla konuşmak
istemiyorum, değerli Genel Başkanım konuşacak.
Ancak, bütün bunlar niye? Üç yıldır bu bölgede, yani Irak bölgesinde
ateş var, ateş topu yanıyor. Türkiye'nin millî menfaatleri,
kırmızı çizgileri yok edilmiş. Biz, diğer muhalefet,
ana muhalefet partimiz on defa genel görüşme getirdik, hiç birini
kabul etmediniz, ama bugün, gelin bunu bir genel görüşme yapalım.
Ondan önce söylemlerinizde, milliyetçilik söylemlerinizde al
bayrağa kurbandan, Kerkük'teki kırmızı çizgilerimize
kadar hatırlattınız millete. Acaba, muhataplarınıza
"ya, seçim yılı, içimizde böyle söylüyoruz, bir de cumhurbaşkanlığı
seçimi var. Siz bizi ciddiye almayın" dediğiniz için
mi adam diyor ki "bırakın, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın
sözlerini ciddiye almayın." Böyle bir söz mü verdiniz diye
de endişeleniyorum.
Ha,
bu gensorunun amacı bu. Bu sorularıma cevap veresiniz, kafanızdaki
gerçek niyetinizi, samimi niyetinizi görelim diye bu gensoruyu
veriyoruz. Mesela, bize bir Avrupa Birliği
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Sarıbaş, lütfen toparlar mısınız.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN
- Toparlamanız için beş dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Bakın, Radikal gazetesi. Gül: BOP içinde
ABD ile birlikte hareket ediyoruz."
Değerli
arkadaşlar, burada 550 milletvekili var, BOP'un ne olduğunu
yani, Büyük Orta Doğu Projesi'nin, hangi yazılı metinlerle
ve hangi öngörüyle, nereye götürüleceğini, sınırları
nereye götüreceğini bilen bir arkadaşımız var
mı? Biz, buranın eş başkanıyız. Bu Mecliste
bilen biri gelsin, BOP'ta şunlar, şunlar, şunlar öngörülmekte,
biz de bunları tasarladık, planladık, müttefikimizle
konuştuk, o noktaya doğru da gidiyoruz, diyecek bir arkadaşımız
var mı? Yok böyle bir şey. Hayalî eş başkan, sanal
eş başkan
İşte, gazete burada.
Yine,
MİT Müsteşarının açıklaması hazindir,
ciddiye alınması gerekir. Hakikaten, Türkiye bölünme tehdidiyle
karşı karşıyadır, tehlike kapıdadır.
Biz, bugün, bunları konuşacaktık genel görüşmede.
Siz ne yaptınız? Gensoruyu da bugün görüşmek suretiyle,
millî mutabakatta çıkacak bir müzakereci anlayışı,
sırf, hesap vermemek adına, uyguladığınız
dış politikanın sorumluluğunu taşımamak
adına ve işi sulandırmak adına, getirdiniz, birleştirdiniz.
Şimdi, ben, Irak'ta hangi politikaları gütmemiz gerektiğini
mi anlatayım, yoksa, şimdiye kadar uyguladığınız
dış politikalarla Türkiye'yi sürüklediğiniz girdabın
sorumlusu olarak hesap mı sorayım?
Değerli
arkadaşlar, Ermeni meselesi çok ciddi. Bakın, Amerika da
kabul ederse -ki, o tür çalışmalar var, bir aydır var,
ama, Sayın Bakandan o konuda hangi girişimler oldu, hangi
temasları oldu bilmiyorum- eğer Amerika Kongresi de Ermeni
soykırımını kabul eder ise -on dokuz ülke kabul etmiş-
Türkiye, aynen Kuzey Irak'taki gibi bir tehditle, hemen, doğuda
da, Ermeni bölgesinde de böyle bir tehditle karşı karşıya
kalacak. Bu konularda, "tarihî arşivleri açalım
"
Açalım tarihî arşivleri de, devlet olarak da bir şeyler
yapalım. Bunu kabul eden ülkelerle, şimdiye kadar niye
ilişkilerimizi kesmedik, niye bunun hesabını sormadık?
Niye demedik ki, biz Lozan'da bu hesabı vermişiz, bizim kimseye
verilecek hesabımız yok, diye dimdik duramadık?
"Arşivleri açalım
" Arşivlerde, peki, böyle
bir şey çıkarsa, arşivler saptırılırsa,
onların kamuoyu gücüyle, parlamento kararlarıyla, Türkiye'nin
soykırım yaptığı -işte, on dokuz ülke kabul
etmiş- kabul edilirse bunu kabul mu edeceğiz? Arşivler
böyle söyledi mi diyeceğiz? Yoksa, devlet olarak, yoksa, millet
olarak dimdik duracak mıyız?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Arşivlerden korkun mu var?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Arşivlerden korkum yok, arşivlerin
saptırılmasından korkum var.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Niye saptırılsın ki? Arşivler
elinde. Niye saptırılsın?
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Peki, saptırılmıyor da, bu kadar
arşivlere rağmen, bu parlamentolar, bu kararı niye
alıyor değerli kardeşim?
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Alabilir... Senin saptırdığın
gibi.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Alabilir mi!
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen
Sayın Torun
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - İşte, mantık bu; işte, mantık
bu! Alabilir, yapabilir, edebilir
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Ama, biz, dimdik duruyoruz. Hiçbir korkumuz
yok.
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Siz de bir şey yapın da alnınızdan
öpeyim. Siz de bir şey yapın da sizin de
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Biz dimdik duruyoruz, siz korkuyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Torun, lütfen
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Siz, yapamazsınız, edemezsiniz,
alamazsınız. Sizin Hükûmetiniz bu.
Saygılar
sunuyorum.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Bizim hiçbir şeyden korkumuz yok. Sen
korkuyorsun, sen her şeyden korkuyorsun.
BAŞKAN
- Sayın Torun, lütfen
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Devamla) - Sen benim muhatabım değilsin. Seni
severim.
CAVİT
TORUN (Diyarbakır) - Ben de seni seviyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Sarıbaş.
Önerge
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Onur
Öymen, İstanbul Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın
Öymen, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
CHP
GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Sayın Dışişleri Bakanı hakkında
Anavatan Partisi Grubunun verdiği gensoru önergesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türk diplomasisi, çok uzun yıllardan beri, dünyanın,
en köklü, en tecrübeli, en saygın diplomasilerinden biridir,
çok büyük başarılara imza atmıştır. Özellikle,
cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, Türk diplomasisi, en zor
şartlarda, en büyük devletlere karşı çok başarılı
sınavlar vermiştir ve bu, Türkiye için gurur kaynağı
olmuştur. Türkiye'nin, en zor koşullarda, tezlerini, haklarını,
çıkarlarını, Türk diplomatları, ustalıkla,
azimle savunmuşlardır. Fakat, ne olmuştur da son üç dört
yıldan beri, Türkiye, dış politika alanında üst üste
darbeler almakta, hak etmediği muamelelere maruz kalmakta,
hatta, maalesef, yenilgilere uğramaktadır. Ne oldu da bu
hâle geldik?
Sayın
Başbakanın çok sevdiği bir söz var: "Nereden nereye
geldik." diyor. Dış politikada nereden nereye geldik
arkadaşlar.
Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidara geçtiğinde, 2002 yılında,
biz onlara Cumhuriyet Halk Partisi olarak tam destek verdik, kamuoyuna
da açıkladık. Hedef neydi? Hedef, 2003 yılında Türkiye'yi
tam üyelik müzakere masasına oturtmak. Bunun için gittiler 2002
yılının Aralığındaki zirve toplantısına.
Sayın Genel Başkanımız basının önünde
açıkladı, dedi ki: "Biz, Sayın Başbakana söyledik,
tam desteğimiz var, bizim adımıza da konuşabilirler
orada." Açıkça destek verdik ve bize dediler ki Adalet ve Kalkınma
Partisi yöneticileri, sayın bakanlar: "Biz oraya 2003
yılında üyelik müzakerelerine oturma kararı almak
için gidiyoruz." Ne oldu? Bir de baktık ki, gittiler, bu kararı
alamadıkları gibi, oradan şöyle bir karar çıktı:
2004 yılının sonunda ne zaman müzakere edileceğine
dair karar alınacak. Yani, bu kadar bizim açımızdan belirsiz,
müphem, güvenilmez, sonucu belli olmayan bir karar. Şimdi, bu,
olabilir. Bizim kararımız değil, onların kararı.
Ama, bir de baktık ki, Değerli Bakan, Sayın Bakan orada
demeç veriyor, "Bu, büyük bir başarıdır." diyor.
İşte, burası kırılma noktası. Siz, hedefinizin
bu kadar altında, bu kadar belirsiz bir sonuç almışsınız,
bunu bir övünç vesilesi yapıyorsunuz. İşte, bu yanlış.
Eğer, siz, her koşulu bir zafer
gibi taçlandırmaya kalkışırsanız, sonunda
uğrayacağınız yenilgi kaçınılmaz olur.
Türkiye de, maalesef, bu noktaya gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, size soruyorum: 2002 yılında, Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidar olduğunda Avrupa'da herhangi
bir siyasetçi Türkiye'ye özel statü verilmesinden bahsediyor muydu?
Avrupa Birliği için Türkiye'ye özel statü verilmesi gündemde
var mıydı? Bugün, bakıyoruz, birçok Avrupa lideri,
başbakanlar, parti liderleri, pek çoğu Türkiye'ye özel statü
verilmesinden bahsediyor. Sizin düzeyinizi düşürdüler. Nasıl
oldu bu? Nasıl oldu bu? Bu şöyle oldu: 2004 yılının
6 Aralığında, meşhur Avrupa Birliğinin
İlerleme Raporu, şimdiye kadar hiçbir aday ülke için kullanılmayan
ifadeleri kullandı. Size "ucu açık müzakereler"
dediler, "insan dolaşımına sürekli kısıtlama
getireceğiz" dediler "tarımda, sosyal politikalarda"
ve siz, o zaman, Sayın Başbakan çıktı, dedi ki:
"Bu çok olumlu ve dengeli bir rapordur." İşte, bu nokta
ikinci kırılma noktası.
Peki,
Sayın Dışişleri Bakanımızın bundan
haberi yok muydu? Sayın Başbakan Dışişleri Bakanına
sormadan mı bunu söyledi? Sormadan söylediyse vahim. Sorarak
söylediyse, Dışişleri Bakanı da bunu olumlu karşıladıysa
daha da vahim. Yani, bu sıkıntılardan geçerek biz bu
günlere geldik. Bugün karşılaştığımız
güçlükler, maalesef o devirdeki sıkıntıların ürünü.
Kalkıyor,
açıkça rapora yazıyor: "Fırat ve Dicle nehirlerinin
üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin -efendim- yönetimi
uluslararası bir kurula verilebilir, uluslararası yönetime
verilebilir." Niçin? Altında yazmış: "Çünkü"
diyor, "bunlar İsrail'in stratejik çıkarlarını
ilgilendirir." Siz ne diyorsunuz böyle bir rapora: "Olumlu
ve dengelidir." İşte, bu yanlış. Yani, bu
sıkıntılar, Türkiye'yi, adım adım, maalesef, bugünkü
duruma getirdi.
Şimdi,
17 Aralıkta Kıbrıs'la ilgili bir metin koydular içine.
Kıbrıs'ı, aynen, diğer Avrupa ülkeleri gibi tanımamıza
yol açacak bir metin koydurmaya çalıştılar. Biz itiraz
ettik. Maalesef, Sayın Beşir Atalay imzasıyla, Hükûmet,
yazılı taahhütte bulundu. Peki, Sayın Dışişleri
Bakanı neredeydi? Niçin o imza atmadı? O da mı acaba
farkına vardı bunun yanlış bir iş olduğuna,
atmadı? Sayın Beşir Atalay, dış politikayla
doğrudan alakası yok, ona verdirdiler bu taahhüdü. Sonra
ne oldu? 29 Temmuzda, bizzat Dışişlerinin talimatıyla
Ek Protokol imzalandı. Değerli arkadaşlar, bu da üçüncü
kırılma noktası. Adım adım geriliyoruz.
O
protokolü imzalarken, hiç değilse, bir rezerv koyacaktınız,
diyecektiniz ki: "Biz, bu protokolü imzalıyoruz, ama, bu,
Kıbrıs'ı tanıma anlamına gelmez, Kıbrıs'la
ilgili politikamız değişmemiştir." Rezerv
koyacaktınız ve ben, bu şartla imzalıyorum, yani,
dokuz ülke için uygulayacağım, Kıbrıs için,
Kıbrıs meselesi çözülünce uygulayacağım. Koyamadılar
bu rezervi, koyamadılar; ya güçleri yetmedi veya akıllarına
gelmedi, koyamadılar. Onun yerine, tek taraflı deklarasyon
yayınladılar. Bu, kimseyi bağlamazdı. Biz, onu o
gün söyledik; tek taraflı deklarasyon kimseyi bağlamaz,
bağlamasını istiyorsan rezerv koyacaksın, yani,
rezervi koyamadık. Bu da bizim en önemli hatalarımızdan
biri oldu. Şimdi, o günden sonra, bize her gün bunu hatırlatıyorlar
"taahhütte bulundunuz, hemen uygulayacaksınız, limanlarınızı
açın, havaalanlarınızı açın." Hiçbir
şey diyemiyoruz. Yazmışız
Peki,
niye Meclise getirmediniz bugüne kadar onay için? Sayın
Başbakan çok doğru bir şey söylüyor, diyor ki: "Mecliste
onaylanmadığı için geçerliliği yoktur."
Doğrudur. Meclise niye getirmiyorsunuz? Siz de biliyorsunuz
ki, yanlış bir iştir, yanlış bir iştir.
Sayın
Başbakan diyor ki, Sayın Bakan da onu destekliyor, diyorlar
ki: "Efendim, eğer siz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne
izolasyonları kaldırırsanız, biz de limanları
ve havaalanları açarız." Hangi yetkiyle bunu söylüyorlar?
Siz böyle bir yetki verdiniz mi Mecliste? Meclise getirildi mi bu metin,
Ek Protokol onaylandı mı ki bunu söylüyorsunuz? Yetkiniz
yok ve Sayın Dışişleri Bakanı da bunun sorumluluğunu
paylaşıyor. Yetkisi olmayan bir konuda, Hükûmet, Meclis
adına taahhütte bulunuyor. İşte, bunlar, son derece
vahim gelişmeler.
Değerli
arkadaşlar, bir şey daha söylüyorlar bize, diyorlar ki bu
metinlerde: "Biz, hepimiz, Güney Kıbrıs'ı bütün
Kıbrıs'ın meşru hükûmeti olarak tanıyoruz, siz
de tanıyacaksınız, siz de tanıyacaksınız."
Şimdi,
bunları içeren metinler geliyor önümüze ve ne diyor Dışişlerinin
resmî açıklaması: "Bu raporlar, son derece objektiftir".
Objektifmiş
Şimdi, bunlar olacak şeyler değil! Daha
önce de söyledik size, bir kere daha hatırlatayım: Şimdi,
bu olumsuz metinler çıktığı zaman 17 Aralık zirvesinde,
önce, Ankara'da bayram yaptık Sıhhiye Meydanı'nda, Sayın
Dışişleri Bakanımız bu bayrama katıldı,
oradan Balgat'a gitti Dışişleri Bakanlığına,
orada, Avrupa Birliğine bir nota yazdı. Nota 23 Aralık
tarihlidir, 2004. Nota iki sayfa. Notada diyor ki, yani, böyle, sürekli
kısıtlamalar filan getirirseniz biz üye olamayız diyor,
şikâyet ediyor, düzeltin bunları diyor. Şimdi, bunlar düzeltilmiyor;
bunların hiçbirinde, bir tek kelime, bugüne kadar düzeltilmiş
değildir değerli arkadaşlar. Ona rağmen, bu metinlere
dayalı olarak 3 Ekimde çıkan kararı Sayın Dışişleri
Bakanı çıkıyor "Tarihe karşı bir hediyedir."
diyor. Bu kadar olur mu! Bu kadar olur mu! Yani, siz başınıza
gelecekleri göremiyor musunuz? Defalarca uyarıyoruz, bu kürsüde
söyledik, her yerde söylüyoruz. Bu sıkıntıları göremiyor
musunuz? Her şey çok iyidir, çok olumludur, başarılıdır,
yolundadır vesaire filan diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, vardığımız nokta şu: 14-15 Aralık
2006 tarihli AB zirvesinde alınan kararın özeti bir cümledir:
Ya Kıbrıs'ı feda edeceksiniz veya Avrupa Birliğinden
vazgeçeceksiniz. Bunu başka türlü anlamak kabil değil. Sekiz
maddeyi dondurmuş, geri kalan bütün maddelerin geçici aşama
noktasına bile gelmesinden önce, Kıbrıs konusunda,
Türkiye'nin o istedikleri tavizleri vermesini şart koşmuş;
yani, Türkiye-AB ilişkileri tamamen Kıbrıs meselesine
bağlanmış. Geldiğimiz nokta bu. İşte, Sayın
Başbakan soruyor: "Nereden nereye geldik?" İşte,
buraya geldik. Geldiğimiz nokta bu. Bu çok hazin ve üzüntü verici
bir durum.
Şimdi,
Kıbrıs'ta bunlardan ibaret değil meseleler. Kıbrıs'ta
bir hükûmet değişikliği oldu. Bunun ayrıntısına
burada girmek istemiyorum, bu, bize kuvvet kazandırmaz, bizi
zayıflatır. Yalnız dikkatinizi çekiyorum, bu işte
söz sahibi olduğu anlaşılan, ara buluculuk yaptığı
anlaşılan Din İşleri Dairesi Başkanı
var. Ne yapmış bu zat? Bu zat, Güney Kıbrıs'taki Patrik
II. Hrisostomos'u Kuzey Kıbrıs'a davet etmiş. Ne diyor
bu Patrik? Diyor ki: "Türkiye, Kıbrıslı Türlerin ve
Rumların ortak düşmanıdır." Bizim ülkemize,
Türkiye'ye, Kıbrıslı Türklerin ana vatan saydığı
Türkiye'ye "düşman" diyen bir adamı davet ediyorsunuz.
Dışişleri Bakanımızın bundan haberi yok
mu? Bütün bu işler Dışişlerinden habersiz mi oluyor?
Bunu nasıl yapıyorsunuz? Üstelik, Avrupa Birliğinde
bize bu kadar kötü muamele yapmışlar Rumların baskısıyla,
etkisiyle, komplolarıyla. Ondan sonra Kuzey Kıbrıs'tan
beklenen ne? Türkiye'yle dayanışma içine gireceksiniz,
Rumlara mesafe koyacaksınız. Ne oluyor? Türkiye'yle ihtilaf
çıkıyor. Sayın Genelkurmay Başkanımızla,
Rumlara yanaşmak için formül üzerine formül arıyoruz, barikatlar
yıkılsın içimize daha çok Rum girsin diye. Bunlar, Türkiye
Hükûmetinin bilgisi dışında mı oluyor, onayı
dışında mı oluyor? Sayın Dışişleri
Bakanı diyor ki: "Bunlar Kuzey Kıbrıs'ın iç
işidir." Öyle midir? Öyle midir? Diyorlar ki: "Genelkurmay
Başkanı uzaktadır, biz, burada, yerindeyiz, bu işi
biz biliriz, o bilmez." Bunlar şimdiye kadar söylenmiş
sözler midir arkadaşlar? Sizin içinize siniyor mu? Siz biliyor
musunuz, geçen sene şubat ayında, Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteriyle Paris'te bir toplantı
yaptı? Amaç ne? Amaç, Lefkoşa'nın askersizleştirilmesi.
İşte, bütün bu olup bitenler bu oyunun bir parçası. Bunu
göremiyor muyuz biz? Dışişleri Bakanlığımız
bunu görmüyor mu? Bunun farkında değil miyiz biz? Ondan sonra,
Sayın Dışişleri Bakanı da katılıyor
Genelkurmay Başkanıyla toplantıya, toplantıda
konuşulanlar tamamen yanlış bir şekilde dışarıya
yansıtılıyor, Dışişleri Bakanımız
düzeltme yoluna gitmiyor, "Onu, Genelkurmay düzeltsin." diyor,
Genelkurmay düzeltiyor. Bunlar üst üste yapılan hatalar.
Değerli
arkadaşlar, iş burada bitmiyor. Amerika'yla ilişkilerimiz
de, maalesef, çok kötü bir mecraya girmiştir. Amerika'yla
ilişkilerimiz, gerçekten, son derece sıkıntı verici
bir mecraya girmiş. 1 Mart tezkeresinden önce, Meclisten karar
almadan, Meclisin nabzını tutmadan Amerika'ya söz veriyorsunuz.
Geliyor Amerikalılar, burada üsler inşa ediyorlar. Askerlerini
gemiye koyuyorlar, Türk kara sularına getiriyorlar. Ondan
sonra ne yapıyorsunuz siz? Ondan sonra, bakıyorsunuz ki,
Mecliste olumsuz bir karar çıkıyor, tezkere reddediliyor,
Türk-Amerikan ilişkileri çok kötü duruma giriyor. Baştan
Meclisin görüşünü alsanız, Amerika'ya söz vermeseniz bu
kadar sıkıntı çekmeyeceksiniz ve Amerika, hiç hak etmediğimiz
sözleri söylüyor Türkiye için, Türk kurumları için, askerimizin
başına çuval geçiriyor. Şimdi, soruyorum Sayın
Dışişleri Bakanına: Sayın Bakan, böyle bir
olay karşısında niçin bir protesto notası dahi göndermeye
cesaret edemediniz? Bunu nasıl içinize sindirirsiniz! Nasıl
içinize sindirirsiniz!
Şimdi,
başka ne oluyor: Kuzey Irak'ta teröristler var, bunları tasfiye
etmek için girişimde bulunuyoruz Amerika nezdinde, hatta, Meclisten
iki kere yetki alıyor Hükûmet "Asker göndereceğiz, Kuzey
Irak'ta teröristleri tasfiye edeceğiz." Biri 20 Mart 2003,
biri 7 Ekim 2003. İkisini de kullanamıyor iki yetkiyi de kullanamıyor,
yetkinin süresi bitiyor.
Şu
anda, Başbakan, tepkiler gösteriyor, kuvvetli açıklamalar
yapıyor, bizim sözlerimizi neredeyse kelime kelime tekrarlıyor
-onun için kendisine teşekkür ediyoruz- fakat, biliniz ki, bu
söylediklerini uygulayacak yetkisi yok, yetkisi bitmiş; 7
Ekim 2004 tarihinde Hükûmetin yetkisi bitmiş, Meclise gelecek,
yetki isteyecek. Yetkisi yok. Nesi var? Amerika'yla yaptığı
bir anlaşma var Dubai'de. O anlaşmada, 8,5 milyar dolarlık
kredi karşılığında Kuzey Irak'a asker göndermemeyi
taahhüt ediyor. Bunlar çok vahim şeyler.
Amerika'yla,
birçok konuda görüş ayrılığımız var. Amerika
"İran'a askerî müdahale yapabilirim" diyor, biz
"hayır" diyoruz. Irak konusundaki tutumumuz belli,
Ebu Gureyb Hapishanesi'nde, Guantanamo'da bulunanlar hakkında
Türkiye'nin sıkıntıları belli; efendim, Lübnan'da
Hizbullah'ı Amerika terör örgütü sayıyor, bizim Hükûmet saymıyor;
Güney Kıbrıs'ı bütün Kıbrıs'ın meşru
hükûmeti sayıyor Amerika, biz saymıyoruz. Bütün bu farklılıklar
ortadayken, ortak stratejik belge imzalıyoruz. Ondan sonra da
Başbakan kalkıyor, geçen gün, gene haklı olarak "güya
stratejik ortaktık" diyor. Ee bunu söyleyen sizsiniz, biz
söylemedik ki. Hem "stratejik ortağız" diyeceksiniz
hem de diyeceksiniz ki "bu nasıl stratejik ortaklık!"
İşte, böyle ortaklık. Öyle yaparsanız, böyle sonuç
alırsınız.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, burada can alıcı bir mesele
var, bizi çok rahatsız eden. Bunu huzurunuzda dile getirmek istiyorum.
Şimdi, bu işler nasıl oluyor? Bu kadar tecrübeli Dışişleri
Bakanlığı böyle hatalar yapmaz, fakat, görüyoruz ki,
Dışişleri Bakanlığının dışında
kanallar oluşmuş. Bir danışmanı kalkıyor
Sayın Başbakanın, Amerika'da, basının önünde
diyor ki: "Biz, altı yedi yıl daha iktidarda kalmak istiyoruz,
sayın Başbakanımızı delikten süpürmeyin,
kullanın." Bu, hiçbir ülkede, hiçbir dönemde söylenmemiş
bir sözdür. Biz, şunu bekledik: Hemen dedik, Sayın Dışişleri
Bakanı gidecek Başbakana "bu ne biçim söz, böyle söz
söylenmez, siz, dış politikayı onlarla mı yapacaksanız
benimle mi yapacaksınız; onlarla yapacaksanız, ben
bu işte yokum, istifa ediyorum." Biz de alkışlayacaktık.
Yapamıyorsunuz, cesaretiniz yok, her şeyi sineye çekiyorsunuz,
her şeyi içinize sindiriyorsunuz. Bizi rahatsız eden budur.
Bu
danışman iftihar ediyor, Amerikan Büyükelçisiyle 52 kere
görüşmüş, İngiliz Büyükelçisiyle 58 kere görüşmüş.
Demek ki, bir kanal oluşturmuş. Siz büyükelçi olsanız,
bir daha Dışişlerinden ciddi bir iş takip eder misiniz?
Her işinizi bu danışman vasıtasıyla yaparsınız.
Peki, Bakan o zaman ne işe yarar? Dışişleri Bakanı
ne işe yarar, siz her işi danışmanlarla yapacaksınız?
Uluslararası konuşmalara Dışişleri yetkilileri
katılmayacak, tercümeleri danışman yapacak, her
işi danışmanlar yürütecek! Bunlar yanlış
şeyler.
Sonra
ne oluyor: Resmen bir terör örgütü saydığınız Hamas'ın
Liderini Ankara'ya davet ediyorsunuz, Dışişleri Bakanı
olarak kendisiyle masaya oturuyorsunuz. Son derece yanlış
bir iş, bizim hiç yapmadığımız bir iş. Bunu
nasıl içinize sindirdiniz? Bununla da yetinmediniz, meğerse,
İspanya ile ETA teröristlerinin müzakeresi de Türkiye'de olmuş.
Biz Türkiye Cumhuriyeti, ETA teröristlerine ev sahipliği yapmışız!
Haberiniz var mıydı sizin bundan? Ondan sonra ne oluyor? Sizin
ülkenizde görüşen teröristler, Madrid Havaalanına bomba
koyuyor, insanlar ölüyor, yaralanıyor, İspanya Başbakanı,
Meclis kürsüsüne çıkıyor, İspanyol halkından özür
diliyor onlarla masaya oturduğu için, bir daha olmayacak diyor
bu. Sizin görüştüğünüz Hamas da, ortalığı kana
boyuyor şu sırada Filistin'de, kalkıp Meclis kürsüsünden
özür diliyor musunuz? Yanlış bir iş yapmışız
bunlarla görüşmekle diyor musunuz? ETA teröristlerine ev sahipliği
yapmakla hata ettik diye milletten özür diliyor musunuz? Hayır,
dilemiyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, Patrik, önümüzdeki hafta, 22 Ocakta, Avrupa Konseyi
Parlamenterler Meclisinde "Ekümenik Patrik" sıfatıyla
konuşma yapacak. Sizin bundan haberiniz var mıydı? Onayınızı
verdiniz mi? Tepkiniz ne oldu? Mecliste bunu dile getirdik. Lozan'dan
beri kabul etmediğimiz "ekümenik" sıfatını
kullanıyor, siz ne diyorsunuz? Hükûmetin tepkisini hiç duymadık.
Değerli
arkadaşlar, Emmanuel Adamakis diye bir isim hiç duydunuz mu
siz? Emmanuel Adamakis, Patrikhanenin, Ortodoks Kilisesinin Avrupa
Birliği nezdindeki temsilcisidir, haberiniz var mı? Papalık
gibi, yurt dışına temsilci tayin ediyor. Lozan'a göre,
Fener Rum Patriği, bütün görevi, İstanbul'daki Rumların
din işlerine bakmak. Sizin buna tepkiniz nedir? Tepkiniz yok.
Her şeyi içinize sindiriyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, bu bize gerçekten büyük bir ıstırap veriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı kalkıyor, Anayasa'yı değiştiriyor,
Türkiye'nin üyeliğini referanduma sunuyor, Dışişleri
Bakanımızın, Başbakanımızın bir cümleyle
tepkisi yok. Gene, Chirac, gidiyor Ermenistan'a "Türkiye Ermeni
soykırımını kabul etmeden Avrupa Birliğine
üye olamaz." diyor, bir cümlelik tepkiniz yok. Her şeyi içinize
sindiriyorsunuz. Bizi en çok üzen budur. İçinize sindiriyorsunuz.
Her şeyi içinize sindiriyorsunuz.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Sindirella bunlar, Sindirella!
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlarım,
birkaç cümle daha söyleyeceğim size. Bakınız, nelerle
uğraşıyoruz:
Şimdi,
İslam Kalkınma Bankasıyla bu Hükûmet bir anlaşma imzalıyor.
Ne diyor bu anlaşma? "Türkiye'de sadece İslami usulle
çalışan firmalara destek olmak üzere fon kuruyoruz."
İhtilaf hâlinde ne olacak? Mekke'deki İslam Adalet Divanı
karar verecek. Bunun altına imza atmışsınız.
Nasıl imzalarsınız böyle bir anlaşmayı diyoruz,
şimdi, bir seneyi geçti, kendileri de anladılar yanlış
iş yaptıklarını, Meclise onay için getiremiyorlar.
Ama, bu vahim bir hata. Yani, Dışişleri böyle bir hata
yapar mı? Dışişleri Bakanı böyle bir hata yapar
mı?
Avrupa
Birliğiyle bir anlaşma imzalıyorsunuz, bu anlaşmadan
alacağınız parayla
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
Beş
dakikalık süre veriyorum.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi,
Avrupa Birliğiyle bir anlaşma imzalıyorsunuz, Avrupa
Birliğinden aldığınız parayla yapılacak
işler için orada bir hüküm var: Eğer bu işleri yabancı
firmalar yaparsa hiç vergi ödemeyecek, Türk firmaları yaparsa
vergi ödeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Sorduk komisyonda, dedik,
böyle bir anlaşma yapan bizden başka bir aday ülke hiç oldu
mu şimdiye kadar? Hiç olmamış, bir tek biz yapıyoruz.
Kendi firmalarına vergi yükleyen, Avrupa Birliği firmalarını
vergiden muaf tutan bir anlaşmayı ilk defa Türkiye yapıyor.
Bütün bunlar bu devirde oluyor.
Batı
Trakya sorunları var, burada anlattık. 60 bin vatandaşımızı
vatandaşlıktan atmışlar, geri almıyorlar. Ne
girişimi yapıyorsunuz bunu sağlamak için? Hiç. Bir kere
gidip Avrupa Konseyinde, Birleşmiş Milletlerde, Avrupa
Birliğinde bunu anlattınız mı? Hayır, anlatmadınız.
Loizidou
davası. Açıkça Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor
ki: "Kuzey Kıbrıs'ta siyasi sorumluluk Türkiye'ye aittir."
Sanki, Türkiye'nin parçasıymış gibi, bütün sorumluluk
bize ait! Sizden önceki bütün hükûmetler bunu reddediyor, siz kabul
ediyorsunuz.
Arestis
davası çıkıyor ortaya. Orada bir hukuk organı niteliğinde
bir tazminat komisyonu kuruluyor, size dış baskı yapıyorlar"
2 tane yabancı hâkim koyacaksınız." diye, onu da
içinize sindiriyorsunuz. 2 tane yabancı hâkim koyuyorsunuz
ve şu anda, bu komisyon Türkiye'ye ceza veriyor biliyor musunuz.
Aldığı kararlar, kendilerine müracaat eden Kıbrıs'lı
Rumlara tazminat kararı veriyor. Kim ödeyecek? Türkiye ödeyecek.
Bir tanesine verdiler 855 bin euro, yani, Kıbrıs Türk mahkemesinin
cezasını Türkiye ödeyecek. Yani, Türkiye, oraya gitmekle
yanlış bir iş yaptı sanki, Kıbrıs'lı
Türkler bize ceza veriyor.
Değerli
arkadaşlar, bütün, Avrupa Birliğine aday ülkeler üyelik
müzakerelerine başladığı zaman, vatandaşlarına,
vizesiz Avrupa Birliği ülkelerine seyahat hakkı tanıyorlar.
Biz bunu elde edemedik. Herkesin vatandaşı, Bulgar'ı,
Romen'i, Macar'ı, Polonyalısı bizim bugünkü durumumuzda
olduğu zaman, serbestçe, vizesiz hareket ediyorlar, seyahat
ediyorlar. Biz bunu sağlayamadık. Bugün, Türk vatandaşları
gene en ağır koşullarda vizeye tabi. Üstelik, herhâlde
Sayın Başbakan bunu çok beğenmiş olacak ki, bir de
"İstanbul'a geleceklere vize koyalım." diyor. Nasıl
koyacaksınız? İstanbul'un etrafını surlarla
çevireceğiz, birkaç kapı olacak, bütün vilayetlerimizde
bir İstanbul konsolosluğu olacak, vize verecek. Yani, bu
görüşler artık ciddiyetini kaybetti. Ama, şurası
muhakkak ki -Avrupa Birliğinden bahsederken söyleyeyim- bütün
ülkeler vizesiz seyahat edecek, Türkler hariç.
Şimdi,
Türkiye aleyhine çok ağır demeçler veriliyor. Fransa'da Cumhurbaşkanı
adaylığına resmen seçilen Sarkozy (İktidar Partisi
UNP'nin lideri) seçilir seçilmez ilk verdiği demeçte, Türkiye'nin
AB üyeliğine kesinlikle karşı olduğunu, Türkiye'nin
hiçbir zaman üye yapılmayacağını söyledi. Peki,
siz buna bir tepki gösterdiniz mi Sayın Bakan? Bu ne biçim demeçtir?
"Bizim anlaşmalardan kaynaklanan haklarımız var,
bizimle oyun mu oynuyorsunuz?" Bunları söylemek gerekmiyor
muydu? Sizin, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak
böyle tepkiler gösterme hakkınız yok mu? Olmaz olur mu? Ama,
her şeyi, maalesef, sineye çekiyorsunuz, alttan alıyorsunuz.
Bizi en çok üzen budur.
Değerli
arkadaşlarım, size açıklıkla söyleyeyim: Bütün
bunları sineye çeken bir dışişleri bakanını
biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak sineye çekemiyoruz, Türk milleti
sineye çekemiyor. (CHP sıralarından alkışlar)
Türkiye, gerçekten, bu kadar alttan alıcı bir yönetim anlayışına,
bir bakanlık anlayışına, bir hükûmet anlayışına
müstahak değildir.
Değerli
arkadaşlarım, biz bunu defalarca dile getirdik. Türkiye
aleyhindeki bütün bu davranışlara, hak ettiği cevabı
anında vereceksiniz. Türk milletinin Türk Dışişleri
Bakanından beklediği budur.
Ondan
sonra, Bakan çıkıyor, Mecliste diyor ki: "Ekonomik konularda
şu kadar başarılı olduk, şu alanda bu kadar başarılı
olduk." Bunların hepsinin cevabı var. Şu anda sürem
bittiği için tek tek söyleyemiyorum, ama, bir tek şeyi söyleyeyim
size: Economist dergisini alın, son sayfasını çevirin,
göreceksiniz ki, Türkiye'nin konumundaki yirmi yedi ülke arasında,
Türkiye, hemen hemen her kalemde sonuncudur. Sayın Başbakan:
"Nereden nereye geldi?" diyor. Tavsiye ederim, bir arkadaş
tercüme etsin, orada göreceksiniz, bütün kalemlerde -cari
açık, dış ticaret açığı, faiz hadlerinin
yüksekliği, borsa değerinin düşüklüğü- ya en son
sıradadır ya en sondan bir önceki sıradadır. Nereden
nereye geldik? İşte buradan buraya geldik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, teşekkür için açıyorum, lütfen
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Çok değerli arkadaşlar, işte, bütün
bu düşüncelerle, biz, Anavatan Partisinin gensoru önergesini
destekliyoruz ve ümit ediyoruz ki, en yakın zamanda, Türkiye,
hak ettiği, layık olduğu bir hükûmete ve bir dışişleri
bakanına kavuşacaktır.
Yüce
Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Önerge
üzerinde, AK Parti Grubu adına söz isteyen Faruk Çelik, Bursa
Milletvekili.
Sayın
Çelik, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA FARUK ÇELİK (Bursa) - Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubunun, Dışişleri
Bakanımız Sayın Abdullah Gül hakkında verdiği
gensoru önergesi üzerinde AK Parti Grubumuzun görüşlerini
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, muhalefetin
gensoru verdiğini ve muhalefetin gensoru üzerindeki değerlendirmelerini
hep birlikte dinledik. Öteden beri muhalefetten beklediğimiz
şeyler var. Nedir bu? Tabii ki, iktidarların eleştirilecek
yönleri vardır, eksikleri vardır, hataları vardır,
eleştirilmesi de gerekir, ama eleştirilerinizi yaptıktan
sonra mutlaka, muhalefet sorumluluğu içerisinde, çözüm önerilerinizi
de ortaya koymanız gerekiyor. Bugün, muhalefetten bir çözüm,
ne milletimiz ne de yüce Parlamento, maalesef duyamadı. Böyle
bir tek cümleyi satır aralarında, konuşmalarında
aradık; ama, ne yazık ki, bir tek cümle dahi bulamadık.
Bulduğumuz şeyler vardı. Mesela, denildi ki: "Bütün
ülkelerle ilişkiler kesilsin." Yani, Türkiye'yi izole etmeye
dönük bir çözüm önerisi burada söylendi. Amerika Birleşik Devletleri
ve Avrupa Birliği ile ilgili burada çok enteresan ifadeler
kullanıldı; ama, bir taraftan da, beş dakika geçtikten
sonra da, aynı konuşma içerisinde "Mutlaka Avrupa Birliği
içerisinde olmamız gerekir." diye ifade edildi. Yani, tüm
bu konuşmaları dinlediğiniz zaman ağırlıklı
olarak, kendilerine göre, dört yılda AK Partinin dış politikada
izlediği sürecin bir hikâyesini okumaktan, hikâyesini burada anlatmaktan başka bir şey yapmadıklarını
açıkça ifade etmemiz gerekiyor konuşmanın başında
ve şunu söylüyorum: Bu anlayış, bu bakış
açısı, ben, hep muhalefetteyim, hep muhalefette kalacağım
demektir ki, hayırlı olsun, güle güle muhalefette kalmaya
devam edin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
milletvekilleri, gensoru müessesesi, Anayasa ve İç Tüzük
açısından önemli denetim mekanizmalarımızdandır,
siyasi sonuçları olan bir denetim mekanizmasıdır.
Onun için, laf olsun diye bu denetim mekanizması kullanılmamalıdır.
Ciddi tespitleri ve gerekçeleri içerdiğinde, tabii ki, bu mekanizma
kullanılmalıdır. Ciddi tespit ve gerekçeleriniz yoksa
kullanabilir misiniz? Yine kullanabilirsiniz. İşte, bugün
olduğu gibi, yine de kullanabilirsiniz; ama, bunun adı denetim
değil, bu müesseseyi istismar ediyorsunuz demektir.
İşte, gündeme geçmeden önce Grup önerimiz üzerinde yapılan
konuşmalarda
Gensoruyu siz veriyorsunuz; buyurun konuşalım,
buyurun tartışalım; bizimle ilgili, bir bakanımızla
ilgili veriyorsunuz, gelin bunu burada konuşalım diyoruz.
Bugün görüşülmemesi konusunda bir direnç de gösteriliyor. O
zaman gensoruyu niye veriyorsunuz? İç Tüzük'e aykırı
bir durum mu var? Yok. O hâlde, iyi ya, talep ediyorsunuz, iktidar da bunu
kabul ediyor. Yapacağınız şey nedir? Bir an önce bunun
görüşülmesini sağlamaktır. Ama, ne yaptığını
bilmez bir muhalefet anlayışı, her konuda olduğu
gibi bu konuda da karşımıza çıkmıştır.
Bugün
görüşeceğimiz gensoru önergesi siyasi deneyimsizliğin
ifadesidir. Bir başka ifadeyle, milletin 3 Kasımda Türkiye
Büyük Millet Meclisinde var etmediği anlayışı
meşrulaştırma çabasıdır. Yani "Ne olur bizi
de görün, bak biz de buradayız, parti olmaya çalışıyoruz"
çabalarıdır. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu önergenin, AK Parti İktidarının dış politika
vizyonunu kavrama aczi içerisinde olan sözde muhalefet etme çabalarının
bir ürünü olduğunun da bilinmesi gerekiyor.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, öncelikle AK Partinin, partimizin
dış politikayla ilgili programına koyduğu birkaç
ilkeyi burada tekrarlamak istiyorum. Yıl 2002, partimiz kurulduktan
sonra programını oluşturuyor, programını yazıyor
ve programına şu ilkeleri koyuyor: "Soğuk savaş
sonrası dönemin getirdiği dinamik süreç çok alternatifli
bir dış politikayı gerekli kılmaktadır."
demişiz. Ne zaman? 2002 yılında partinin Programı'nı
yazarken bunu söylemişiz ve iktidar olduktan sonra da programa
yazdığımızı aynen gerçekleştirmişiz,
o konuda öngörülerimiz doğrultusunda yazdığımız
programı uygulamaya koymuşuz. Avrupa Birliğinden
Amerika Birleşik Devletlerine, Uzak Doğu'dan Afrika'ya,
dünyanın her yerinde var olma mücadelesi çerçevesinde
dış politikamızı sürdürüyoruz, sürdürdük.
Yine,
programımıza yazdığımız önemli cümle ve
ilkelerden birisi de şu: Devletler arası ilişkilerde
askerî ittifakların geri planda kaldığı, iş
birliği projelerinin öne çıktığı bir süreci
yaşadığımızı söylemişiz. O zaman ne
yazmışsak bugün de aynı şeyleri yapıyoruz, aynı
konular etrafında çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Dünyayla iş birliği, dünyadaki tüm ülkelerle iş birliği
çerçevesinde yoğun bir şekilde, Hükûmetimiz, adımlarını
atmaya devam etmektedir.
Yine,
o gün dünyada var olan ekonomik, siyasi, askerî güç merkezleriyle alternatifli,
esnek ve çok eksenli bir dış politika izlenmesini yazmışız,
aynı yazdıklarımızı aynen uygulamışız.
Partimiz, değişen bölgesel ve küresel gerçekler karşısında
Türkiye'nin dış politika önceliklerinin yeniden tanımlanması
ve buna göre politikalar üretilmesini ta 2002 yılında
programımıza koymuşuz ve bunları bir bir uyguluyoruz.
Sayın
Başbakanımızın "Dış politikada Irak
AB'nin önüne geçmiştir." ifadesi, birçok kesimler tarafından
ve muhalefet partileri tarafından da algılanmakta, anlaşılmakta
zorlanıldı. Fakat, 2002 yılında -az önce okuduğum-
yani, bölgesel ve küresel gerçekler karşısında Türkiye'nin
dış politika önceliklerini gözden geçireceği, ifadesi
bu noktada cevabını bulmaktadır. Yani, Sayın
Başbakan bunu söylerken, 2002'de yola çıkış noktasındaki
felsefe doğrultusunda söylediklerini yapmaya ve gerçekleştirme
amacıyla bunları söylemektedir.
Eğer,
gensoruyu veren arkadaşlar, az önce okuduğum Program'ımızdaki
dış politikayla ilgili dört sayfalık bölümü okusalardı
bu yanlışa düşmeyeceklerdi. Çünkü, AK Parti olarak
biz, her vesileyle ifade ediyoruz: Aldanan da değiliz, aldatan
da değiliz; ne yazdıysak, ne söylediysek, hangi hedefler
doğrultusunda yola çıktıysak, o doğrultuda milletimize,
memleketimize hizmet etmeyi hedef edinmiş bir siyasi kadroyuz.
Onun için, mutlaka, bu, dört sayfalık dış politikayla ilgili
Program'ımızdaki bölüm okunmalıydı, ona göre de bu
gensoru önergesi verilmeliydi. Hele hele, gensoru önergesine baktığımız
zaman, AK Parti kontenjanlarından seçilip, istifa edip, bu gensoru
önergesine imza atan arkadaşların durumları daha da
vahim bir durumdur. Şunun için daha vahimdir: Şimdi, siz, AK
Partiye geldiğiniz zaman -bugün gensoruya imza atanlar için
söylüyorum- AK Partiye katıldığınız zaman,
AK Partinin Programı'nı okumadan AK Partiye katıldıysanız,
o zaman, bugün de bulunduğunuz yerdeki konumunuz gerçekten
tartışılır veya neyi seyredeceği bilinmez
bir noktadadır. Eğer, okuyup bu gensoruyu verdiyseniz, o zaman
da bir karakter sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu
burada ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, AK Parti İktidarı Türkiye'nin ufkunu açmıştır.
AK Parti, Türkiye'yi kabuğundan çıkarmıştır.
Türk dış politikası, aktif, dinamik bir yapıya kavuşmuştur.
Türkiye, bizim dönemimizde, dış politikada siyasi nesne
olmaktan çıkmış, siyasi özne hâline gelmiştir. AK
Parti İktidarı döneminde Türk dış politikamız,
gelişen olayları tek cepheden değil dört bir yandan gören
bir bakış açısına kavuşturulmuştur.
Dış politikada aktörler belirler, biz yer alırdık.
Geldiğimiz noktada, politika belirlemede ve uygulamada da
aktör olarak bizler varız.
Komşu
ülkelerle sıfır problem ve çok boyutlu ilişki hedefiyle
yola çıktık ve çok mesafe aldık, çok mesafe kat ettik.
Komşu ülkelerle kopan ilişkiyi yeniden geliştirme,
var olan ilişkilere de derinlik kazandırma noktasında
başarılı olduğumuzu bütün kamuoyu da biliyor,
bütün dünya da bilmektedir. Yanı başımızdaki savaşa
rağmen komşu ülkelerle ticaret hacmimizi 22 milyar dolardan
68 milyar dolara çıkardık. 2002 yılında komşu
ülkelerimize 9,2 milyar dolar ihracat yaparken, 2006 yılında
bu rakam 26 milyar dolara çıkmıştır. Türk Hava Yolları
2003 yılına kadar yüz dört noktaya uçuş gerçekleştirirken,
bugün bu rakam yüz otuz bir noktaya uçuş şeklinde ortaya
çıkmıştır. Tüm bu rakamlar dış politikayla
dış ticaret arasındaki bağın açık göstergeleridir.
Ankara'da oturursanız bu rakamlar da sizinle beraber Ankara'da
oturur, ama, koşarsanız, bu rakamların da sizinle beraber
koştuğunu elbette görürsünüz.
Komşu
ülkelerle ilişkileri derinleştirirken, dünyada da etkin
diplomasi trafiğini yürüterek ülkemizin küresel anlamda etkinliğini
artırdık. Dış politika anlayışımız
çerçevesinde Sayın Başbakanımız yetmiş üç ülkeye
tam yüz elli ziyaret gerçekleştirdi. Siz oturduğunuz yerde,
bu önergeyi hazırlayanlara oturdukları yerde yetmiş
üç ülkeyi say deseniz, sayamazlar, yazıp verseniz, okuyamazlar,
yarıda bırakıp giderler. Bu, bu kadar açık bir olaydır,
sıradan bir olay değildir arkadaşlar. Yani takati olmayıp
Kapıkule'nin dışına çıkamayan bir politika
anlayışından, dünyayı küçültüp dünyanın her
yerinde Türkiye'yi var eden bir dış politika anlayışını,
kamuoyunun, milletimizin görmediğini mi zannediyorsunuz?
Sayın
Dışişleri Bakanımızın katettiği mesafeyi
ise, sizin ufkunuzun alması mümkün değildir. Sonra, bu geziler,
yanlış anlaşılmasın, Tayland gezileri filan
değil; bu geziler, ülkenin geleceğini ilgilendiren, milletimizin
geleceğini ilgilendiren gezilerdir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Bütün
bu çabaların, bu yorucu trafiğin hedefi, ülkemizin yükselmesi,
yüceltilmesi, itibarının artırılmasıdır.
Teşekkür edilmesi gerekirken, maalesef, gensoru önergeleriyle
yüce Meclis meşgul edilmeye çalışılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, gensorunun içerdiği konularla ilgili de
bir değerlendirme yapmak istiyorum. Gensorunun başvurusunda
yer alan konu başlıklarında, Avrupa Birliği,
Kıbrıs, Amerika Birleşik Devletleri, Türk cumhuriyetleri
yer alırken, gensorunun gerekçe metnine bakıyoruz, gerekçe
metninde Türk cumhuriyetleri yok. Ne var onun yerine? Sözde Ermeni
soykırımı var. Bu da, gensorunun, tırnak içinde söylüyorum,
hangi özenle hazırlandığının, ne kadar özenle
hazırlandığının açık bir göstergesidir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, 1959 yılında başlayan
Avrupa Birliği süreci, bildiğiniz gibi, 2002 Kasımına
kadar ağır aksak ve düşe kalka bir çizgide yürüdü ve
2002'ye kadar aday ülke konumunu ancak elde edebildik. 2002'den bugüne
müzakere tarihini aldık, tanıtıcı tarama sürecini
tamamladık, fasılların görüşülmesine başladık;
bir faslı açtık, kapattık, sekiz faslın dışındakilerin
görüşmelerine ise devam ediliyor şu anda. Kırk yılın
sonunda Avrupa Birliği süreciyle ilgili geldiğimiz nokta
ortadadır, buna karşı, dört yılın sonunda vardığımız
nokta da ortadadır. Bu mukayeseyi de, öyle inanıyorum ki,
herkes çok sağlıklı bir şekilde yapmaktadır.
Bugün,
Avrupa Birliği süreciyle ilgili yaşananlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin
kriterler çerçevesinde yükümlülüklerini yerine getirememesinden
kaynaklanmamaktadır değerli arkadaşlar. Aksine, Sayın
Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle, Avrupa
Birliğinin kafa karışıklığından kaynaklanan
sorunlarla karşı karşıyayız. Sekiz faslın
askıya alınması süreciyle ilgili yaşananlara
baktığımızda ise, maalesef, muhalefet iyi bir
sınav verememiştir. Avrupa Birliğinin haksız ve
çifte standart, konjonktürel uygulamalarına dönük eleştiriler
yönelteceğinize, bu millî meseleyi iç politika malzemesi
yapmayı tercih ettiniz. Belki de, farkına varmadan, Avrupa
Birliği içindeki Türkiye muhalifleriyle aynı çizgiye
geldiniz, ama farkında mısınız değil misiniz
onu bilemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, biz, Avrupa Birliğine konjonktürel gelişmeler
çerçevesinde bakamayız, bu konjonktürel durumlar değişebilir.
Değiştiğinde de bizim hangi noktada olduğumuz
son derece önemlidir. Ama, bu, şu anlama da gelmez: Konjonktürel
süreçte yaşanan sorunlar hafızalara kaydedilmiyor anlamını
da taşımaz. Bunlar mutlaka hafızalara kaydedilir,
ama, biz, konjonktürel gelişmeler çerçevesinde Türkiye'nin devlet
politikası olan Avrupa Birliği sürecini ve politikasını
değerlendiremeyiz.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, 20'nci yüzyıl modernizm,
çağdaşlık, demokrasi, insan hakları, hümanizm kavramlarının
ortaya atıldığı, fakat en çok insan kanının
akıtıldığı, en çok katliamların yaşandığı,
çevre ve tabiatın en çok katledildiği bir yüz yıl olarak
tarihe geçmiştir. İki dünya savaşı, atom bombaları,
nükleer silahlanmalar, bölgesel savaşlar, faşizm, nazizim,
komünizm
Tüm bu boyutlarıyla baktığımız zaman,
20'nci yüzyıl bir vahşet yüzyılı olarak geride kalmıştır
ve karşımızdadır.
AK
Parti İktidarı olarak, biz, 20'nci yüzyıldan gerekli dersleri
çıkaran ve dünya barışı için Avrupa Birliğiyle
bütünleşmeyi medeniyetler ittifakı projesi olarak gören
bir siyasi kadroyuz. Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini,
yalnızca, ekonomik açıdan güçlü ABD'ye dayanma anlayışından,
kan akmasın, gözyaşları dursun, dinsin, dünya barışı
sağlansın diye, medeniyetler ittifakı anlayışına
taşımaya çalışıyoruz. Bu çaba, bakış
vizyonumuzu, AB'ye, Avrupa Birliğine kazandırma çabasıdır.
Her
şeye rağmen Avrupa Birliği mi? Tabii ki, hayır. Onurumuzla
Avrupa Birliği diyoruz, kültürel değerlerimizle Avrupa
Birliği diyoruz; çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliğine
girişi, yalnız, Türkiye Cumhuriyeti'nin AB'ye girişi
olarak algılanmamalıdır. Böyle bir algılama, yüzeysel
düşünce bile değildir. Türkiye'nin Avrupa Birliğine
üyelik sürecini, Romanya, Bulgaristan ve müzakere süreci devam
eden Hırvatistan süreçleriyle mukayese ederseniz ve bunun
için, bunu da iç politika malzemesi yapmaya kalkarsanız, o zaman
şu söylenir; ki, gensoru önergesinde bu vardır: Sen, kendini
bilmiyorsun, kendi gücünü bilmiyorsun, kendi potansiyelini bilmiyorsun,
ülkeni tanımıyorsun demektir. Bu da, tabii, AK Partinin sorunu
değil, iktidarın sorunu değil, Bakanlığın
sorunu değil, gensoruyu verenlerin sorunudur.
Türkiye'nin
AB'ye girişi, on beş asırdır özlenen medeniyetler
ittifakının miladı olacaktır. Dünya barışına
bu milat ciddi katkı sağlayacaktır. Avrupa Birliği
böyle bakarsa, yani, küresel aktör olma yolunda bir bakış
açısı ortaya koyarsa, bir hedef ortaya koyarsa, dünya barışı
yakındır demektir. Aksi takdirde, Sayın Başbakanımızın,
Dışişleri Bakanımızın ifade ettikleri
gibi, Ankara ve İstanbul kriterleri olarak, bu kriterlerle,
biz, bu bölgede, onurlu bir devlet olarak yaşamımızı
sürdürürüz.
Değerli
milletvekilleri, Kıbrıs konusuna gelince, âdeta sakız
çiğner gibi, Kıbrıs'ta taviz verdiğimizi iddia
edenlere, seçim yılı dolayısıyla Kıbrıs'ı
iç politika malzemesi yapanlara, hangi konuda taviz vermişiz,
defalarca sormamıza rağmen bu konuda cevap veremeyenlere
bir kez daha sesleniyoruz: Bir askeri mi geri çektik? Bir karış
toprak mı kaybettik, verdik? Kıbrıs'ta hangi sahada geri
gidiş oldu? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanıtımında
ve haklarının her platformda aranmasında bir ihmal mi
var? Cevap? Cevap, bugüne kadar, "yok" olarak karşımıza
çıkmıştır. Aksine, Kıbrıs'ı dünya gündemine
taşıdık, müzakere gücümüzü artırdık.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çelik, lütfen toparlar mısınız.
Beş
dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
FARUK
ÇELİK (Devamla) - Annan Planı çerçevesinde yapılan referandum
sonrası Avrupa Birliği ülkelerinin, ABD'nin, İslam ülkelerinin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle ilgili beyanlarını
görmediniz mi, okumadınız mı? Zımnen, aslında,
herkes Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanıdı. Bu
nasıl başarısızlık olarak ortaya konabilir?
Bunun izahı var mıdır?
İslam
Konferansı Örgütünde, topluluk anlayışından
Kıbrıs Türk devleti anlayışına biz getirdik.
Bu da mı yanlış oldu? Bununla ilgili bir şey mi söylüyorsunuz?
Çıkın, burada, milletin karşısında söyleyin.
Perde arkasında konuşacağınıza, bütün meseleleri
burada açıklıkla ortaya koymanızı istiyoruz. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerinin resmî temaslarını,
ticari ve siyasi heyetlerin gidiş gelişlerini, yaşanan
yoğun trafiği görmüyor musunuz? Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'ne verilen ekonomik destekler düne göre mukayese edilecek rakamlar
mıdır? Dünün çok çok üstündedir, 3 katıdır.
Devlette
sorumluluk almak, sorundan beslenmeyi değil, sorunu çözmeyi
gerektirir. Biz, işte, bunu yapıyoruz. Kuzey Kıbrıs'taki
tüm çalışmalara ilk karşı çıkan -çok enteresandır,
Türk Cumhuriyeti bir açılım gerçekleştiriyor, gerçekleştirdiği
açılıma ilk karşı çıkan- Rumlardır, hemen
arkasından, sabah olur olmaz, arkasından karşı
çıkanlar da bizim muhalefet partilerimizdir. Yani, bu paralellik
ne anlama geliyor, herhâlde, muhalefetin de kendisine sorması
gerekiyor.
Dost
düşman herkes bilsin ki, AK Parti İktidarı, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarına karşı
olan yükümlülüklerine karşı her zaman sahip çıkacaktır.
Değerli
arkadaşlar, sözde Ermeni soykırımı iddialarına
gelince: Bizden önce, bu sözde soykırım iddiaları gündeme
geldiğinde "yok öyle bir şey" politikası vardı.
Böyle yaklaşım, diasporanın arzuladığı
ortama belki de katkı sağladı. İktidarımız
da, tarihimize ve ecdadımıza güvenin bir eseri olarak somut
adımlar attı. Bu konuda Sayın Başbakanımızın,
ana muhalefet lideriyle birlikte, ortak imzalarıyla -ki, o zaman,
Anavatan Partisi yoktu- 1915'teki olayları araştırmak
üzere bir tarih komisyonu kurulması çağrısında
bulunuldu. Daha sonra 13 Nisan 2005'te de, Türkiye Büyük Millet Meclisi
bir bildiriyle bu çağrıyı destekledi.
Türkiye,
bu konuda da çözümden yanadır. Müzakerelerde Türkiye'nin eli
daha da güçlenmiştir. Diasporanın bu iftira kampanyalarına
karşı arşivlerimizi dünyaya açarak, gerekirse tahkim
ve uluslararası yargı çerçevesinde de şanlı tarihimize
atılmaya çalışılan çamurları, iftiraları
temizlemeye kararlıyız. Bu konuda, Türk milletinin bir ferdiyim
diyenin, bir ihmalinin olması söz konusu değildir.
Değerli
milletvekilleri, bölgemizde cereyan eden hadiseler, bölgenin geleceği
açısından kaygı vericidir. Türkiye tarihî ve kültürel
bağları dolayısıyla bölgede sorumluluğu
olan bir ülkedir. Bu çerçevede, bir taraftan Birleşmiş Milletler
nezdinde, diğer tarafta başlattığımız
Komşu Ülkeler Platformu'nda, Irak'ın toprak bütünlüğünü
sağlamak ve bölgede barış ve huzurun tesisi için çabalarımızı,
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Türkiye,
tüm bölge ülkeleriyle ve bütün dinamikleriyle irtibatı olan
tek ülkedir. Bu özellik, AK Parti İktidarının, yoğun,
hedefi belli diplomasi trafiğinin neticesinde gerçekleşmiştir.
Sayın Başbakanımızın "Irak bize ırak
değildir." ifadesi, 70 milyonluk Türkiye'nin duygularının
ifadesidir. Irak'ta toprak bütünlüğü, Kerkük'ün statüsü, terörün
sona erdirilmesi, yer altı kaynaklarının tüm Iraklılara
ait olduğu gibi konular, hassasiyetle takip ettiğimiz konulardır.
Bu kritik konularla ilgili Başbakanımızın ve
Dışişleri Bakanımızın açıklamaları
umarım ki, tüm ilgililerin kulaklarında çınlamaya devam
eder.
Bölgede
bu korkunç tablonun oluşacağını gören Türkiye,
2003 yılının başında, bölge ülke temsilcileriyle
İstanbul'da toplandı. Sayın Dışişleri Bakanımızın
Başbakanlığı döneminde "Irak'a Komşu Ülkeler
Platformu" oluşturuldu. Bugüne kadar on resmî toplantı
gerçekleştirildi. Türkiye tarafından, bölge ülkeleriyle
temaslar hep süregeldi. Tüm bu gayretlerin amacı, Irak'taki yangının
yayılmadan bir an önce söndürülmesidir. Tüm bu çabaların
arkasında AK Parti İktidarı ve onun çok değerli
Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül vardır.
Gayretleri nasıl görmemezlikten gelirsiniz, bunu anlamakta
zorlanıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, terörle mücadele konusu, dünyanın,
uzunca yıldır ülkemizin öncelikli gündemlerindendir. Terörle
mücadele konusunda zafiyet hiçbir zaman söz konusu olamaz. Bu hassas
konuda sorumsuzca beyanlarda bulunanların, teröristi ovaya
davet edenlerin ve teröristi "gerilla" olarak tanımlayan
bir anlayışın, bizimle, terörle mücadele politikasını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çelik, lütfen, toparlar mısınız.
Teşekkür
için açıyorum; buyurun.
FARUK
ÇELİK (Devamla) - Teşekkür ederim.
Teröristi
"gerilla" olarak tanımlayan bir anlayışın,
bizim, teröristle, terörle mücadele politikamızı sorgulamaya
hakkı olamaz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Dış
politika konularında, sorumsuzluğun getirdiği bir
rahatlık içerisinde konuşabilirsiniz; ama, aslolan, muhalefet,
muhalefeti sorumluluk bilinci içinde yapmaktır. Eğer,
"Biz, iktidar alternatifiyiz" filan diye düşünmek istiyorsanız,
muhalefeti de sorumluluk bilinci içinde yapmanız gerekmektedir.
Çağdaş muhalefet anlayışı bu şekilde yapılmaktadır,
çağdaş muhalefet budur.
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) - Bu politika size kaldıysa yandık.
FARUK
ÇELİK (Devamla) - Değerli arkadaşlar, gensoruya konu
olan, tüm dış politika konularında olağanüstü performans
gösteren, Türk dış politikasına yeni vizyon getiren
MEHMET
SEMERCİ (Aydın) - Allah Allah!
FARUK
ÇELİK (Devamla) -
dinamizm katan Sayın Dışişleri
Bakanımızı, iç politikaya malzeme olsun diye gensoruya
muhatap kılmak, Türk dış politikasına yapılabilecek
en büyük haksızlıktır, en büyük kötülüktür.
Bu
zor ve çetin süreçte yapılması gereken, Sayın Bakan ve
mesai arkadaşlarının, Dışişlerimizin
fedakâr mensuplarının, moral ve motivasyonlarını
yükseltecek Parlamento desteğini sağlamaktır. Sayın
Bakanımızın ve değerli diplomatlarımızın,
bu yersiz ve cılız muhalefet seslerine kulak asmadan dinleyeceklerini
düşünüyorum ve önergeye karşı oy vereceğimizi
ilan ediyorum. Yolunuz açık olsun Sayın Gül diyorum; Allah
sizi ve gayretlerinizle milletimizi daima güldürsün Sayın Bakanım
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Şimdi,
Hükûmet adına söz isteyen Abdullah Gül, Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Sayın
Bakan, süreniz yirmi dakikadır.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
şüphesiz ki gensorular denetimin bir parçasıdır ve
anayasal mekanizmalardır. Dolayısıyla, herhangi bir
grup veya herhangi bir milletvekili sayısıyla bir gensoru
verilmişse, şüphesiz ki bunu gayet ciddi bir şekilde
karşılarız ve bununla ilgili gerekli dikkati gösteririz.
Tabii, biz bu gerekli dikkati gösterirken, gensoruyu verenlerin
de aynı dikkat içerisinde olmalarını şüphesiz ki
bekleriz. O bakımdan, ben burada konuşmamı yaparken
arkadaşlarla bir hamaset yarışı içerisine girmeyeceğim,
önce onu söyleyeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Çünkü, burada konuştuğumuz konular şaka konular değildir.
Burada konuştuğumuz konular milletimizin geleceğiyle
ilgili konulardır. Burada büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde
hareket etmemiz gerekir. Ama, tabii ki böyle bir hak kullanılmıştır;
bunu saygıyla karşılarım ve kendim için, partim
için, Hükûmetimiz için bunu bir fırsat olarak da görürüm. Şu
açıdan fırsat olarak görürüm: Yaptıklarımızı
daha iyi anlatma açısından. Bundan çok az bir süre önce, 2007
yılı bütçesi görüşülürken, burada, geniş bir
şekilde, Bakanlığımızın bütün konularını,
dış politika konularını gözden geçirmiştik.
Burada demin konuşulan konuları hep arkadaşlar anlatmışlardı.
Hatta, onun yorgunluğunu biraz önce hissettim ve çok iyi hazırlıksız
geldiklerini gördüm. Çünkü, bundan birkaç hafta önce bütün bunları
konuşmuşlardı. Ama, oradan, kendimiz açısından
bir pay çıkarttım ki, demek ki anlattıklarımızla
yeteri kadar ikna edememişiz. Dolayısıyla, bu, bizim
için bir fırsattır ve bu fırsatı değerlendirmek
istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu gensoruda, Avrupa Birliğiyle, Irak'la,
Kıbrıs'la, Amerika Birleşik Devletleri'yle, Türk cumhuriyetleriyle
ilişkilerimizde çok geriye gidişin olduğu, eskiye
göre bugün çok daha kötü bir durumun olduğu, dolayısıyla,
Türkiye'nin çıkarlarının ve menfaatlerinin heba edildiği
anlatılmakta, Türkiye'nin liderlik gösteremediği ve dolayısıyla
dış politikanın başında olan bir kişi olarak
sorumlu olduğum gösterilmekte. Ermeni konusunda önceden daha
iyi bir durumdaydık, sanki kötü bir duruma geldik; bunlar anlatılmakta
ve spesifik konulara değinilmektedir. Bunlara tek tek gireceğim
ve detaylar vermeye çalışacağım size. Ama, ondan
önce şunu söylemek isterim: Ben, burada, büyük resmi gözünüzün
önüne getireceğim. Yani, ormana bakmanızı isteyeceğim.
Ormanın içerisinde, sizleri, tek tek bazı ağaçlarla
meşgul etmeye çok fazla çalışmayacağım. Onun
için, bunu özellikle bilmenizi rica ediyorum ve ayrıca şunu
da hatırlatmak istiyorum: Dört sene, beş sene önceki Türkiye'nin
dünyadaki profili, Türkiye algılamasıyla, bugünkü Türkiye
algılamasının ve Türkiye görüntüsünün ne olduğunu
da herkesin hatırlamasını isterim. Belki içeride bunu
göremeyebilirsiniz ama, dışarıda muhakkak ki,
eşleriniz dostlarınız vardır. Muhakkak ki, arada
sırada dışarı gidiyorsunuz, temaslar yapıyorsunuz.
Oralarda, Türkiye'yle ilgili neler söyleniyor, bunları hatırlamanızı
isterim.
Türkiye,
daha önce, Avrupa'da, Amerika'da gazetelere neleriyle konu olurdu,
televizyonlara nelerle gelirdi; ki, bunları çok iyi bilirsiniz,
krizlerle, kara tablolarla, karamsarlıklarla gündeme gelirken,
bugün Avrupa'da, Amerika'da, dünyanın bütün televizyonlarında
Türkiye başarılarıyla gündeme geliyor. Türkiye'yle
ilgili yazılan raporlar, eskiden olduğu gibi kâbus, kriz
senaryoları değil, Türkiye'yle ilgili geleceğin parlak
olduğunu, bütün bunları tabii ki anlatıyor.
Başka
bir gösterge, Türkiye'ye gelip gidenler eskiden kimlerdi, şimdi
kimler? Eskiden Türkiye'ye geldiklerinden muhatap bulamazlardı,
belki onun için gelemezlerdi. Türkiye'ye, dönemimizde ilk defa, Türkiye
Cumhuriyeti tarihinden bu yana ilk defa bazı ziyaretler olmuştur.
Rusya'dan ilk defa bir devlet başkanı, ilk defa -Sovyetleri
de dâhil ediyoruz- Türkiye'ye gelmiştir. Avrupa Birliğinden
ilk defa bir komisyon başkanı Türkiye'ye gelmiştir. Suudi
Arabistan'dan ilk defa bir devlet başkanı -kral- Türkiye'ye
gelmiştir. Komşumuz Suriye'den bile ilk defa birisi, devlet
başkanı Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye'den de dışarı
ilk ziyaretler yapılmıştır. Öyle olmuştur ki,
ta Aceh'ten Darfur'a kadar Türkiye konuşulmaya başlanmıştır,
Türk Bayrağı dalgalanmaya başlamıştır ve
Türkiye'yle ilgili herkes muhabbet duymaya başlamıştır
(AK Parti sıralarından alkışlar) ve bu muhabbetler
giderek derinleşmiştir, hatıralar tekrar canlanmıştır,
Mağrip'ten ta Baltık ülkelerine kadar. Sayın Başbakanımızın,
benim, bakan arkadaşlarımızın dışarıda
nasıl kabul gördükleri herkesin dilinde destandır.
Yine,
bu dönem içerisinde, büyük resmin bir parçası olarak size söylemek
isterim, Türkiye'de çok büyük toplantılar yapılmıştır.
Hem de ilişkilerimizin biraz sarsıntılı olduğu
dönemde bile Türkiye'de NATO Zirvesi yapılmıştır.
Ellinin üzerinde devlet başkanı, hükûmet başkanı,
dışişleri bakanları, savunma bakanları, genelkurmay
başkanları, bunlar Türkiye'de toplanmışlardır
ve hâlâ o toplantılar, NATO toplantılarında referans
verilen toplantılar hâline dönmüştür. 5 binin üzerinde gazeteci
gelmiştir, izlemiştir. Türkiye'nin propagandası, hiçbir
dönemde olmadığı kadar, dünyaya yapılmıştır.
Amerikan Başkanı bile gelip, Dolmabahçe'de, caminin önünde
durma ihtiyacı hissetmiştir ve bu güzel görüntüyü bütün
dünyaya yansıtmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, bütün bunlar büyük resmin aslıdır,
ama bütün bunlar olurken Türkiye krizler içinde yüzüyor olsaydı,
Türkiye gerçekten itibarsız bir ülke olsaydı, kimse koşarak
buraya gelmek istemezdi. Herkes, bugün, Türkiye'yle beraber olmaya
gayret sarf ediyor. İslam Konferansı Teşkilatında,
dönemimizde, ilk defa Genel Sekreter seçilmiştir. Biz, aday göstermeye
cesaret edemediğimiz bir yerin Genel Sekreterliğini seçtirdik
Türkiye'den. Medeniyetlerarası ittifak düşünüldüğünde,
İspanya ile Türkiye akla gelmiştir. Bütün bunları yapıyorsa
Türkiye, bütün bu çalışmaların içerisinde Türkiye
oluyorsa, bu, Türkiye'nin muhakkak ki artan itibarındandır,
gelişen gücündendir.
Değerli
arkadaşlarım, bunları yapabilmek için heybemizin dolu
olması gerekir, Türkiye'nin güçlenmesi gerekir. Dört sene içerisinde
Türk ekonomisinin giderek güçlenmesi, komşularıyla
ilişkileri, dış ticaretinin giderek büyümesi, devraldığımızda
35 milyar olan ihracatın bu sene 100 milyar doları aşacak
olması, bunlar, işte büyük resmin ayrı ayrı sayfalarıdır.
Böyle bir Türkiye'nin, şüphesiz ki, dış politikasını
dışarıda itibarlı bir şekilde götürebilmek
de eskiye göre daha kolaydır. Bunu da, burada itiraf etmek isterim.
Şimdi,
çok spesifik konulara gelirsem, önce Avrupa Birliğiyle ilgili
Bazen öyle manzaralar çiziliyor ki, sanki Avrupa Birliği ile
biz müzakerelere başladık, sanki birçok faslı açtık,
kapattık, AK Parti geldi, işleri geriye götürüyor.
Şöyle bir hatırlayın
Bizden önce, Türkiye, sadece
adaydı. Adaydı, ama her şey sanal ortamdaydı, sanal.
Avrupa Birliğiyle gerçekten rayına oturmuş, hedefi
zapturapt altına alınmış ve karşılıklı
onaylanmış bir ilişki yoktu. Bizden önce, aslında,
çok büyük fırsatlar vardı. Bizden önceki fırsatlar, ne
yazık ki, partileriniz tarafından hep kaçırılmıştır.
Avrupa'da çok daha iyi konjonktürün olduğu, herkesin, Türkiye
gelseydi bugünkü gibi zorluk çıkartmayacağı devrelerde,
ne yazık ki, evdeki, Türkiye içindeki görevlerimizi yapmadığımız
için, o fırsatları hep kaçırdık.
Bugün,
burada, gensorunuzda "Bulgaristan ve Romanya bile Avrupa Birliğine
giriyor." diyorsunuz. Tabii giriyor. Eski Doğu Avrupa ülkeleri,
yani, bize karşı olan ve Avrupa'yı onlara karşı
müdafaa ettiğimiz ülkeler bile Avrupa Birliğine girdi.
Niçin? Sizin iktidarınızda onlar müzakerelere başladılar.
Sizin iktidarınızda onlar mesafe aldılar. Sizin iktidarınızda,
eski komünist, sosyalist ülkeler bile, evlerinin içini düzene koydular,
ülkelerini daha çok demokratik yaptılar.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Kimin iktidarında Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ama, ne
zaman ki AK Parti iktidara geldi, Avrupa bile şok oldu, Avrupa
bile bunu beklemiyordu AK Partiden; çünkü, yapılan propagandalar
neticesinde, zannediyorlardı ki, AK Parti, Türkiye'yi Avrupa'dan
alacak, başka yerlere götürecek. Tam tersi oldu, hatırlayın.
O zamanki şartlar içerisinde, Sayın Başbakanımız,
Parti Başkanı olarak, bütün Avrupa ülkelerini, AB ülkelerini
ilk defa gezen kişi oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bense o zaman karşınıza, reform paketlerini, daha ilk
aydan itibaren, Hükûmet olarak, reform paketlerini sizin huzurunuza
getirdim ve hep birlikte, onları geçirdik. Evimizin içini düzene
koymaya çalıştık ve Avrupa Birliği kulübünün kapısında
yazılı olan şartları yerine getirmeye başladık.
Biz o şartları, yani, demokratik kriterleri yerine getirmeden
kapıyı vuruyorduk sizin döneminizde. Değerli arkadaşlar,
bunu söylerken, şüphesiz ki, bizden önce yapılanları
inkâr etme veya görmemezcilik durumuna düşmek istemem. Ben, burada,
sorumlu bir kişi olarak, o yapılanları da şüphesiz
ki takdir ederim ve onların da her zaman hakkını veririm;
ama, bu tespiti yapmam gerekirdi.
Peki,
sonra ne oldu? Sonra, arka arkasına zirveler oldu ve 17 Aralık
2004 tarihinde, ilk defa, Türkiye'yle katılım müzakerelerine
başlama kararı alındı.
Katılım
müzakerelerine başlama kararı alırken
Protokolden
falan bahsediyorsunuz. Ben burada, geçen sefer, o Protokolün aslını
ve o Protokolü imzalarken, onaylarken, Türkiye'nin nasıl bir deklarasyon
yayımladığını okudum burada. Bunu, anlaşılan,
bir kez daha okuma ihtiyacı var burada.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Ne işe yarıyor?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Biliyorsunuz,
bu Protokolü, biz, mektup teatisiyle yapmıştık.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Deklarasyon tek taraflı bir belge, bağlayıcı
bir yönü yok.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Çünkü o
zaman dinlemediniz, çıktınız, biliyorum. Bir kez daha
okumak ihtiyacı doğdu.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Okuduk...
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bakın nasıl yaptık?
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Kendinizi tatmin için yayımladınız!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - İlk
defa, bu, Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkilerinde
Kıbrıs söz konusu olduğunda ilk defa, Türkiye'nin hak
ve hukuku yazılı olarak böyle zapturapt altına
alınmıştır.
ALİ
TOPUZ (İstanbul) - Karşıdan gelirse öyle olur tabii.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bizden
önce fırsatlar vardı. Helsinki'de aday olurken, böyle zapturapt
altına alınan, bizi bağlayıcı bir şey var
mı, hukuki belge? Yok. Daha önce gümrük birliğine girerken
Kıbrıs Cumhuriyeti olarak girdi bugünkü Kıbrıs
Rum kesimi. Var mı böyle bir deklarasyon, hukuki belge, bağlayan?
Yok.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Sayın Bakan, deklarasyon yayımlayan
başka ülke var mı?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O zaman
da bir şeyler yapıldı.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) - Tek taraflı bir şeye imza atıyorsunuz...
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O zaman
da bir şeyler yapıldı. O zaman yapılanlar, şifahi
açıklamalardı.
BAŞKAN
- Sayın Kılıç, lütfen...
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Tek taraflı deklarasyon yayımlıyorsunuz.
Müştereken ne imzaladınız, o önemli.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Uluslararası
hukuku okursanız, bir ülkenin iradesi nasıl ortaya çıkar,
onu bilirsiniz. Onun için...
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Karşı deklarasyon yayımlandı
hemen...
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Beni
dinleyin lütfen. Temsilciniz çıktı, burada konuştu.
Lütfen... Siz bana sorular sordunuz, ben cevap veriyorum. Bakın,
size de dönmüyorum, dönünce alınıyorsunuz. Onun için, lütfen...
(AK Parti sıralarından alkışlar, AK Parti ve CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
- Lütfen sayın milletvekilleri...
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, çok açık bir şekilde bu yazı, deklarasyonumuzda,
Kıbrıs Rumlarının sadece kendilerini temsil ettiklerini,
Türkiye'nin garantörlüğünün devam ettiğini ve Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle ilişkilerimizin hiç aksamadan
devam edeceğini, bütün bunları detaylı bir şekilde
yazdık. Dönem Başkanı İngiltere de bunları kabul
ettiğini ve gördüğünü yazılı olarak bildirdi.
Şimdi,
bunlar bir referanstır. Buna karşı Avrupa Birliği
de deklarasyon yayımlamış. Siz, Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetinin yayımladığı deklarasyonu, siz bile,
eğer, kabul etmiyorsanız, yani, kabul etmem diyorsanız,
o zaman kendinizi sorgulamanız gerekir, uluslararası hukuk
nasıl oluşuyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada, şunu da söylemek istiyorum size:
2004 yılında müzakere kararı alındıktan sonra,
3 Ekim 2005'te, müzakereler fiilen başladı, resmen başladı.
Hükûmetlerarası konferans toplandı ve bir fasılda da
müzakereyi açtık ve geçici olarak kapattık.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Sonra kaç tanesi askıya alındı?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Türkiye,
kırk yıllık Avrupa Birliğiyle ilişkilerinde
böyle bir noktaya gelmedi ki. Sanki böyle bir noktaya geldi de Türkiye
geri gidiyor. Hayır, gelmedi ve şu anda Türkiye aday değil,
Türkiye müzakerelere başlamış ve müzakere eden bir
ülke statüsündedir.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Ama başlıkları askıya alınmış
bir ülke.
BAŞKAN
- Sayın Özyürek, lütfen
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Şimdi,
tabii ki, bazı zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz.
Karşı karşıya kaldığımız zorluklar
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Başlıkları askıya alınmış
bir ülke.
BAŞKAN
- Sabredin lütfen.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Karşı
karşıya kaldığımız zorluklar şundan
dolayı: İşte, o kaçırdığımız
fırsatlar var ya, her zaman söylediğimi burada bir kez daha
söylemek istiyorum, yaz döneminde inşaat yapmak varken,
kış dönemine kalmak. İşte o yaz dönemini kaçırdık.
Şimdi Avrupa'nın kendi problemleri var. Avrupa'nın
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) - Yaz döneminde Batı Kulübü diyordunuz
Avrupa Birliğine, Batı Kulübü.
BAŞKAN
- Sayın Anadol, siz Grup Başkan Vekilisiniz. Lütfen, Sayın
Anadol..
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Yahu,
kardeşim, sana söylemiyorum. Size söylemiyorum. Sizi rencide
edici bir şey söylemiyorum. Şurada derdimi anlatıyorum.
Yani, müsaade edin de
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AYHAN
ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana) - Alışkanlık
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - İnsicam
bozarak, eğer, beni gölgelemek istiyorsanız, ben sinirlenince
daha iyi konuşurum, onu söyleyeyim size.
Değerli
arkadaşlar, müzakereler başladı ve müzakereler
başladıktan sonra da bir fasılda açtık ve bir fasılda
kapattık. Tarama sürecini, çok önemli bir tarama sürecini geçirdik.
Türkiye'nin fotoğrafıyla Avrupa Birliğinin bütün
standartlarını yan yana koyduk. Yüzlerce bürokratımız
Brüksel'e gitti ve orada, onların seviyesine çıkmak için neler
yapılması gerekiyor, bütün bunları topladık.
Şimdi, bunlar bizim elimizde ve bunlarla ilgili çalışmalar
devam ediyor. Brüksel'e yine heyetler gidiyor, yine geliyor. Yalnız,
öyle bir konjonktür var ki şu anda, Avrupa Birliği kendi kafa
karışıklığı içerisinde. Kendisi büyüklüğünün
farkında olmayan ve bunalımlar içerisinde olan bir birlik
hâlinde. Yani bizden kaynaklanmıyor. Bizden kaynaklanmıyor.
Onlar şok olmuş vaziyette. Onlar, bizim süratimizi nasıl
yavaşlatırız diye bu tedbirleri alıyorlar. Ama,
eminim ki bir gün onların bu kafa karışıklığı
geçecektir, ama onlar "hazırız" dediklerinde Türkiye'nin
hazır olması önemlidir.
Biz,
bu bilinç içerisinde reform sürecine devam edeceğiz dedik ve
reform sürecine devam etmek için de toplantılarımızı
yapıyoruz, kararlarımızı alıyoruz ve ne gerekirse
Türkiye'yi o noktaya getirmek için uğraşıyoruz.
ALİ
RIZA BODUR (İzmir) - Fransa'da Sarkozy kazanırsa ne yapacaksınız
Sayın Bakan?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ayrıca,
şunu da söylemek isterim: Avrupa Birliğine tam üye olunur
veya olunmaz, hedef budur ama
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Nasıl olunmaz!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
Türkiye
o noktaya geldikten sonra tam üye olacak mıdır olmayacak
mıdır, buna Türk halkı karar verecektir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bunun örneği vardır:
Norveç. Norveç bunun örneğidir. Müzakere sürecini tamamlamıştır,
"Ben girmek istemiyorum size." demiştir. Dolayısıyla,
önemli olan, reform sürecini, ekonomik ve demokratik reform sürecini
güçlü bir şekilde devam ettirebilmektir ki, Hükûmetimiz bu konuda
gayet tedbirlidir, kararlıdır. Her hafta Bakanlar Kurulu
toplantımıza yine bu işlerle başlıyoruz. Bütün
bakan arkadaşlarımız, hepimiz, Sayın Başbakanımıza
bu işlerle ilgili rapor veriyoruz. Ne yapıldı Türkiye'de?
Neler oldu? Biz, bunları, Avrupa'yı tatmin etmek için değil
ki, Türk halkının çıkarına olduğu için yaptığımızı
gösteriyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu konuyu saatlerce konuşabiliriz, ama diğer
bazı yine spesifik konular olduğu için geçmek istiyorum.
Yine,
bu gensoruda, sözüm ona, İttifak'la ilişkilerimiz, bizim,
zayıflamış ve elli yıl sonra rayından çıkmış
Bu, bilmiyorum bilinçli mi yazıldı bilmeyerek mi yazıldı,
onun da açıkçası farkında değilim, çünkü NATO ittifakıyla
ilişkilerimiz çok güçlü bir şekilde devam etmektedir. Demin
söylediğim gibi, zirve toplantısı İstanbul'da yapılmıştır;
hâlâ herkesin dilindedir. ISAF'ta, yani Afganistan'da, Türkiye iki
kez liderlik yapmıştır. Şu anda 800, orada, askerî
personelimiz var. Herkesin gerçekten gıptayla seyrettiği
bir durumdayız ve görev yapmaktayız.
Ayrıca,
yine, size burada övünerek söylemek isterim ki, Baltık ülkelerinin
sınırlarının korunması NATO çerçevesi içerisinde
yapılmaktadır ve "Baltık hava polisliği"
dediğimiz bu görevi Türk askerî personeli NATO adına yapmaktadır
ve F-16 uçakları, hem de kadın pilotlarımızın
hâkimiyetinde bütün bu bölgenin yine hava trafiğini Türk Silahlı
Kuvvetleri personeli karşılamaktadır, yapmaktadır.
Bunlar, NATO'nun herkese emanet edemediği önemli işlerdir.
Dolayısıyla, ilişkilerimizde herhangi bir zafiyet
söz konusu değildir.
Değerli
arkadaşlarım, Irak'la ilgili biraz sonra detaylı konuşacağız
ve tahmin ediyorum ki, orada da bir karar alıp, onun daha da detaylarına
devam edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
Irak'ın toprak bütünlüğünü korumak için, oradaki siyasi
birliği korumak için neler yaptığımızı
ve hangi çalışmaların olduğunu biraz sonra size
anlatacağım. Ama, size burada sadece bir işaret vermek
isterim ki, Bağdat'ta açık olan birkaç büyükelçilik varsa,
üstünde hâlâ bayrağını dalgalandırabilen büyükelçilik
varsa, orada sefir tutabilen bir ülke varsa o Türkiye'dir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Birçok Arap ülkesinin bile,
orada sefirini tutmaya cesaret edemediği dönemde orada sefirimiz
vardır. Musul'da başkonsolosluğumuzu açmışızdır
ve yaptığımız işleri biraz sonra size anlatacağım.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) - Çuvalla mı?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O bakımdan,
süreye dikkat ederek bunu atlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Kıbrıs ile ilgili öyle bir manzara çizildi
ki buraya, sanki, bizim dönemimizde, benim dönemimde Kıbrıs
meselesi mahvolmuş, geriye gitmiş, kazanılmış
haklarımız kaybedilmiş, Kıbrıs zayıflamış.
Doğrusu, bu doğru olmayan propaganda bütün yurt sathında
yayılıyor ve bundan çok üzülüyorum.
Şimdi,
sizin önünüze iki manzara koyacağım. Bunların tam tersi
vardır ortada. Kıbrıs konusunda mevziler daha kuvvetlendirilmiştir.
Kıbrıs Türklerinin varlığı, siyasi varlığı,
ağırlığı ve ekonomik güçleri, dört senelik iktidarımızda
giderek daha da pekişmiştir, ama, bir fark vardır
Kıbrıs politikamızda: Daha önceki hükûmetler Kıbrıs
politikasını takip ederken, 73 milyonun çıkarına
ve geleceğine hiç dikkat etmeden Kıbrıs politikası
takip etmişlerdir. Bunun içindir ki, Kıbrıs Rum kesimi
bile, iktidarda olduğunuz dönemlerde mesafe almış,
Avrupa Birliğiyle müzakere etmiş, yolları, önleri
kesilmemiş ve onlar Avrupa Birliğinin içerisine girmişlerdir.
Statükocu politikaların Türkiye'yi getirdiği, Kıbrıs'ı
getirdiği durum budur. Biz, bu politikayı terk ettik. Biz,
burada da aktif bir politika izlemeye başladık; burada
da, Rumların oyununu, Rumların ne düşündüğünü, Annan
Planı'ndaki referandumla dünyaya deşifre ettik. Şimdiye
kadar, bütün yük Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin üzerindeyken,
şimdi, yük artık onların üzerine binmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, tenkit ettiğiniz bu referandumdan
sonra, iki gerçek bütün dünyanın gözüne girmiştir. Kıbrıs'ta
ayrı iki tane ırk vardır, ayrı iki tane din vardır,
ayrı iki tane demokrasi vardır, ayrı iki tane dil vardır.
Bu gerçeğin kabul edilmesinden, görülmesinden sonra, gidilecek
yol bellidir, ama, bu, yine hamasetle, küsmekle veyahut da evinde
oturmakla olmaz. Bu sabır ister, daima diplomatik mücadele ister
ve bu, daima, haklılığını usanmadan, yorulmadan
anlatmak ister. Bizim yaptığımız budur.
Şimdi,
bunun neticesinde, size söyleyeyim, siyasi olarak Kıbrıs
Türklerinin yeri nereye gelmiştir; Kıbrıs Türkleri daha
mı çok muhatap kabul edilmektedir, yoksa daha mı az? Önce,
IKO, İslam Konferansı Örgütünde, eskiden, Sayın Rauf
Denktaş orada otururdu yine, ama, "Kıbrıs Müslüman
Azınlığı" levhası arkasında otururdu.
Şimdi, oğlu Serdar Denktaş, Dışişleri Bakanıyken
yine oraya gitti, ama "Kıbrıs Türk Devleti" levhası
arkasında oturmaya başladı. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Kıbrıs'a
İslam Konferansı üyesi ülkelerden bakanlar gitti, heyetler
gitti, gitmeye de devam ediyorlar. Avrupa Konseyi Parlamenterler
Meclisi 2005 yılında, Ocak ayında karar aldı,
Kıbrıs'ı, Kıbrıs Türklerini iki milletvekili
temsil edecektir burada diye ve bunların yetkisini Avrupa Konseyi
Parlamentosu verdi. Önceden -bilirim, orada on sene ben de Türk delegasyonunda
oldum- Kıbrıslı kardeşlerimiz geldiğinde arka
kapıdan alırdık, sadece kulislerde onları biz insanlarla,
Avrupa Konseyinin üyesi milletvekilleriyle görüştürürdük.
Şimdi, iki milletvekili, Kıbrıs Türklerini temsilen
oradadır, oturumlara katılırlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi
Daha önce aleyhimize savunmalar
doğru yapılmadığı için, yine, statükocu durumdan,
biz sizi tanımıyoruz, gelmiyoruz tavırlarından
dolayı aleyhimizde verilen kararlar varken, bugün, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi son davada demiştir ki 1.400
dosyanın takipçisi olan Rumlara: "Git, önce Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nde kurulan tazmin komisyonunda hakkını
ara." demiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu,
Kıbrıs Rumlarını "Git, önce Türk kesiminden,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden, oradan hakkını
ara." deme mecburiyetine getirmek ne demektir? Bunu en iyi kim
bilir, biliyor musunuz? Bunu en iyi Papadopulos bilir, bunu en iyi
Kıbrıs Rumları bilir. Onun için "Oraya gidene ceza
veririm." demiştir. Dolayısıyla, bunlar büyük kazanımlardır.
Amerika Birleşik Devletleri Kongresinden, yine, uzmanlar, ticaret
heyetleri, ilk defa doğru Ercan'a gitmişlerdir. Eskiden nereye
giderlerdi? Rum kesimine giderlerdi, oradan gelirlerdi. Ama ilk defa
direkt Ercan'a gitmişlerdir ve Kıbrıs Türkleriyle bu
şekilde konuşmuşlardır.
Peki,
şimdi, size yine soruyorum: Hani, Kıbrıs Türkleri kötüye
gidiyordu! Daha önce Sayın Rauf Denktaş nerelere gidebiliyordu?
Ne yapsın? Çünkü, o, şunu söylüyordu -doğrudur da-
"Ben Türkiye'yle politikamı beraber götürdüm, Türkiye ne
derse onu yaptım." demiştir ve doğrudur gerçekten.
Dolayısıyla, yanlış olan, bizim Kıbrıs politikamızdı.
Bakın, sadece New York'a gidip Genel Sekreterle görüşebilirdi.
Şimdi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı,
Başbakanı, Amerika Dışişleri Bakanı Rice'la
resmî görüşme, İngiltere Dışişleri Bakanı
Jack Straw'la görüşme ve Jack Straw gidip ilk defa, makamında,
oturmuştur ve görüşmüştür Mehmet Ali Talat'la. Fransa Bakanı,
Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, Rusya
Dışişleri Bakanı Lavrov, Avrupa Birliği Komisyonu
Başkanı Barroso, Hollanda Dışişleri Bakanı
Bot
Bunlar, ilk defa olan şeylerdir. Bunlar, aslında, işte
o referandumdan sonra Ada'da iki ayrı ırk, iki ayrı dil,
iki ayrı din, iki ayrı demokrasinin herkesin kafasına
âdeta sokulmasından sonraki gelişmelerdir.
Müşerref
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - İki ayrı devlet
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - O da olacak.
Evet, ama, ona böyle gidilir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Nasıl olacak?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Ona hamasetle
gidilmez, ona statükoyla gidilmez. Ona böyle gidilir. Bunu gösteriyorum
ben. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ve
dahası var: İlk defa Pakistan Cumhurbaşkanı, Devlet
Başkanı Müşerref, Mehmet Ali Talat'ı Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olarak resmî davet yapmıştır
ve resmî protokol uygulanmıştır.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) - Devlet yoksa nasıl gider?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Peki,
ekonomik açıdan zayıflattık mı Kıbrıs'ı
biz? Bunların bilinmesi lazım. 1974'ten 96'ya kadar yirmi üç yılda senede 80 milyon dolar verdik,
97'den 2002'ye kadar altı yılda, yılda 210 milyon dolar
verdik. AK Parti İktidarında, yani son dört senede, yılda
360 milyon dolar verdik, bu sene de 420 milyon dolar veriyoruz. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, kim Kıbrıs
davasına daha çok sahip çıkıyor? Hamasetle, sloganla
değil, işle sahip çıkmak lazım, iş. Yaptığımız
bu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Sayın Bakan, lütfen toparlar mısınız.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sayın
Başkan, toparlayacağım, ama, suçlamalara karşı
herhâlde gensoruda cevap verme hakkım var.
Bakın,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, AK Parti iktidara gelmeden
önce fert başına millî gelir 4.500 dolar idi. Bu senenin sonu
rakamları ortaya çıktı, 11.270 dolara çıktı
fert başına millî gelir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Kıbrıs bizim elimizde çürüdü, öyle mi? Geriledi, öyle mi?
Turizm, aynı şekilde. Eğitim aynı şekilde. Rakamlara
boğmak istemiyorum sizi.
Değerli
arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri'yle ilişkilerimiz
önemlidir. Yarım asırlık geçmişi vardır ve değerlidir.
Dış politikamızın önemli ayaklarından da birisidir.
İlişkilerimizin karşılıklı çıkar,
saygı ve ortak değerler üzerinde olduğunu burada sizlere
söylemek isterim. Dış politika gündemimizin önemli maddeleri,
aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri'nin de önemli maddeleridir.
Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir
ve böyle çok nadir ülke vardır, dünyanın önemli olayları
etrafımızda cereyan ettiği için. Dolayısıyla,
bu müttefiklik anlayışına önem veriyoruz. Aramızdaki
iş birliğinin stratejik boyutta olmasının anlamı,
bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere
ilişkin görüşlerimizin örtüşmesidir. Ancak, bu ortak
hedeflerin gerçekleştirilmesinde izlenecek metot konusunda
zaman zaman fikir ayrılıklarımız gayet tabii ki
olabilir ve olmaktadır da. Ama, önemli olan, bunları karşılıklı
görüş, anlayış içerisinde giderebilmektir.
İşte, bu çerçeve içerisinde, zaman zaman sıkıntılarımız
olduysa da bunlar giderilmiştir ve zaman zaman da güçlü
ilişkilerimiz olmuştur. Tabii ki iki ayrı ülkenin her
şeyi birbirine tam uyacak değildir, tabii ki birçok konularda
beklentilerimiz çok daha fazladır. Bunu biraz sonra konuşacağız,
onun için girmek istemiyorum. Ama, şu önemlidir ki, şimdiye
kadar, hep "ilişkilerimiz stratejiktir, stratejiktir"
sözü hep sözde olmuştur. Hiçbir zaman kâğıt üzerine, AK
Parti İktidarından önce dökülmemiştir. İlk defa,
5 Temmuz 2006 tarihinde, Washington ziyaretimde -o zaman- bunlar ortaya
konmuştur.
Değerli
arkadaşlar, Ermeni konusuyla ilgili, sözde soykırımla
ilgili de birkaç cümle söyleyip, Sayın Başkan, sözlerimi
bitireceğim.
Bu
konuyla
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldun o konuda!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Sen
eğer bu konuyla ilgili dört yıllık AK Parti İktidarını
konuşuyorsan bu konuları hiç bilmiyorsun demektir.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldunuz!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bu konuları
hiç bilmiyorsun demektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bu konuda Ermeni propagandaları ne yazık ki
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Çok başarılı oldu.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
çok mesafe
almıştır.
ALİ
ARSLAN (Muğla) - Abdullah Gül'den masallar!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Öyle
mi? Sanki çok sevinir gibi söylüyorsun bunları. Yani, burada
konuştuklarımı dinle, ciddi bir mesele konuşuyoruz
ve biraz sonra katkılarınızdan bahsedeceğim. Yani,
millî bir mesele konuşuyoruz, Cumhuriyet Halk Partisiyle ilgili
bir şey söylemedim, muhalefetle ilgili bir şey söylemedim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Seksen
yıl içerisinde Ermeni meselesi mesafe alırken, Türkiye,
ne yazık ki, yeteri kadar üstüne düşenleri yapamamıştır.
MUSTAFA
ÖZYÜREK (Mersin) - Niye yapamamıştır?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bunun
sebepleri vardır. Söyleyeyim dinle.
Cumhuriyet
kurulduktan sonra, Atatürk, şunu düşünmüştür: Yeni nesilleri
nefretle ben yoğurmayayım, yeni nesillere ümit vereyim,
ışık vereyim. Dolayısıyla, tarihte o olanları
gündemde tutmamıştır. Daha sonraki iktidarlar, aynı
düşünceyle, aynı şekilde devam etmişlerdir, ama
ilk defa, Ermeni propagandaları karşısında ilk
defa, ilk ciddi hamle bu Meclisten gelmiştir. Bunda şüphesiz
ki iktidar ve muhalefetin beraber hareket etmesi, ana muhalefet
partisindeki değerli bazı milletvekillerimizin değerli
katkıları, partimizdeki değerli milletvekillerimizin
katkıları, beraber oturma, çalışma imkânı doğurmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan toplantıyla önemli
bir karar alınmıştır. Sayın Genel Başkanımızın,
Sayın Baykal'ın müşterek hareketleri ve neticede, Sayın
Başbakanımızın Ermenistan Devlet Başkanına
yazdığı mektup ve teklif ettiği ortak tarih komisyonu
kurma teklifi, ilk defa, Ermeni propagandalarının önüne
ilk defa ciddi taşı koymuştur ve ilk defa darbe vurmuştur.
Dolayısıyla, şimdiye kadar geçen süre içerisinde ilk
ciddi hamle bu olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, buna benzer hamleleri muhakkak ki yapmamız
lazım ve bu yönde çalışmalar vardır. Daha önce de
söylediğim gibi, yargı yolu da açık olmak üzere, bu konuda
hükûmetimiz ne gerekirse bunu yapacaktır, bununla ilgili titiz
bir çalışma devam etmektedir. Amerika Birleşik Devletlerindeki
son gelişmeleri göz önüne alarak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
Dışişleri Komisyonunun, Savunma Komisyonunun, Ortak
Dostluk Komisyonunun, heyetler hâlinde, Kongre üyeleriyle bir araya
gelip tezlerimizi onlara anlatmalarını da planlıyoruz.
Bu konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıyla, Sayın
Başkanla temas hâlindeyiz. Yazdığımız yazılar
vardır. Kendisi yurt dışından yeni döndüğü
için belki tam vâkıf olamamış olabilir.
Son
olarak, Türk cumhuriyetleriyle ilgili de gensoruda "ilişkiler
yok" dendi. Türk cumhuriyetleriyle ilişkiler diriliyor aslında.
Türk cumhuriyetleriyle değil sadece, bütün Türk dünyasıyla.
İlk defa, unutulan, "Türkçe Konuşan Ülkeler Zirvesi"
toplantısı yapıldı Antalya'da, biliyorsunuz. Sayın
Cumhurbaşkanımızın, şüphesiz ki, başkanlığında
oldu. Ama, bütün hazırlıkları ve işi harekete geçiren,
dosyaları hep hazırlayan Bakanlığımın
değerli mensupları olmuştur.
İlk
defa, bu şekilde "Türk Kurultayı" yapılmıştır
ve bütün Türk dünyasından, Balkanlardan, Kafkaslardan, her yerden
herkes toplanmıştır ve bütün devlet kurumlarımızın
da iştirakiyle, sadece şov için değil, iş yapmak
için onlarla bir araya gelinmiştir.
TİKA,
sanki ikinci bir Dışişleri Bakanlığı gibi
görev yapmaya başlamıştır.
Kazakistan'la,
Türkmenistan'la, Azerbaycan'la, Kırgızistan'la çok özel
ilişkilerimiz gelişmeye başlamıştır.
Türkmenistan'da
Devlet Başkanı vefat ettikten sonra -iktidar muhalefet
milletvekilleri, hep beraber- oraya ilk giden uçak Türk uçağı
olmuştur. Televizyonlarda saatlerce gösterilen tek heyet
Türk heyeti olmuştur. Sayın Başbakanımız gelmiştir,
merasimlerin sonuna kadar hep beraber katılmışızdır.
Bunun değerini oradaki kardeşlerimizden, iş adamlarımızdan
öğrenebilirsiniz.
Aynı
şekilde, Kırgızistan'da değişiklikler olduğunda
oraya yine ilk giden uçak Türk uçağı olmuştur, ilk giden
bakan ben olmuşumdur. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Yine, sizlerle beraber gitmişizdir.
Önemli
iki proje gerçekleşmiştir. Bunlar hayaldir, bunlar "ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz" sözünü ispatlayan
iki adımdır. Biri, Bakû-Tiflis-Ceyhan boru hattı, iktidarımız
tarafından tamamlanmıştır, açılışı
yapılmıştır ve bütün dünyanın dikkatini çekmiştir.
Artık Doğu Akdeniz'deki hâkimiyetimizin, varlığımıza
yeni bir etken daha böylelikle katılmıştır.
Şahdeniz
gaz projesi bitirilmek üzeredir. Enerji Bakanlığımız,
Bakanımız gece gündüz çalışmaktadır. Şüphesiz
ki, bu enerji projeleri aynı zamanda dış politikanın
en önemli parçalarından birisi olduğu için hep yakın
takip etmekteyiz. Ama, bugün size bir müjde vereceğim. Bu,
yıllardır konuşulan, ama ne zaman gerçekleşecek
diye hep düşündüğümüz iştir. Bu, Kars-Ahılkelek-Tiflis-Bakû
demir yoludur. 5 Şubatta bununla ilgili sözleşme, anlaşmalar
imzalanacaktır (AK Parti sıralarından alkışlar)
ve bu büyük proje de bu şekilde gerçekleşmek üzeredir.
Bununla
ilgili her derecede, Sayın Başbakanımız, ben, arkadaşlarım,
Ulaştırma Bakanımız, hepimiz çok yoğun çalışmalar
yaptık. Bütün bu yoğun çalışmaların neticesi,
şimdi işte böyle büyük bir projenin gerçekleşmesiyle,
inşallah, karşımıza çıkacaktır.
Bunlar,
değerli arkadaşlarım, sadece üç ülke, yani Gürcistan-Azerbaycan-Türkiye
arasında değil, bunlar bütün Orta Asya'yı Türkiye'ye,
Batı'ya bağlamaktadır. Bakû-Tiflis-Ceyhan'a Kazakistan
petrolleri de dâhil olmuştur, anlaşma imzalanmıştır.
Bunun için çok uğraştık her iki taraf arasında da.
Yine,
bu demir yolu ta Kazakistan'a gidecektir, oradan Çin'e ulaşacaktır.
Bununla ilgili çok toplantılar yaptık, çok ziyaretler yaptık.
Ümit ediyorum ki, bunları halkımız görmektedir. Halkımız
kadirşinastır. Bazıları olmayabilir aranızdan.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Bazıları
bunları burada çıkar hamasetle anlatabilir, ama demokrasinin
bir parçasıdır tabii bu. Ümit ediyorum ki, bunları siz
de vicdanınızda aslında kabul ediyorsunuz. Her ne kadar
politika gereği, bunlarla ilgili
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Asıl siz kabul etmiyorsunuz bu söylediklerinizi!
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) - Yakışıyor mu size!
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
bazı
şeyler söyleseniz de.
Ben,
hepinize tekrar saygılar sunuyorum
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Siz inanmıyorsunuz bu söylediklerinize!
BAŞKAN
- Sayın Ercenk
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
ve kararın
size ait olduğunu söylüyorum.
Saygılar
sunarım. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül
hakkındaki (11/7) esas numaralı
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmayacağı
hususunu oylarınıza sunacağım.
Gensoru
önergesinin gündeme alınmasını kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Sayın milletvekilleri, gensoru önergesinin gündeme
alınması kabul edilmemiştir. (AK Parti ve Bakanlar Kurulu
sıralarından alkışlar)
Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
52'nci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Gündemin
"Seçim" kısmına geçiyoruz.
VI. - SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA
AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Bayındırlık,
İmar, Uaştırma ve Turizm Komisyonunda açık bulunan
üyeliğe seçim
BAŞKAN
- Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonunda
boş bulunan, Anavatan Partisi Grubuna düşen bir üyelik için
Muğla Milletvekili Hasan Özyer aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmına geçiyoruz.
Alınan
karar gereğince, 352'nci sırasında yer alan, Ankara Milletvekili
Faruk Koca ve 29 milletvekilinin, Irak'taki gelişmeler ile ülkemizin
ve uluslararası toplumun bu ülkenin sorunlarının çözümüne
yapabileceği katkılar konusunda; 353'üncü sırasında
yer alan, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı
ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkan Vekilleri,
İstanbul Milletvekili Ali Topuz, İzmir Milletvekili Kemal
Anadol ve Samsun Milletvekili Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün
Kuzey Irak'taki faaliyetleri ve Kerkük'ün durumu başta olmak
üzere Irak'taki son gelişmeler konusunda, Anayasanın 98'inci,
İç Tüzük'ün 102'nci ve 103'üncü maddeleri uyarınca bir genel
görüşme açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte
yapılacak ön görüşmesine başlıyoruz.
V. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A) ÖN GÖRÜŞMELER
(Devam)
2.- Ankara
Milletvekili Faruk Koca ve 29 milletvekilinin, Irak'taki gelişmeler
ile ülkemizin ve uluslararası toplumun bu ülkenin sorunlarının
çözümüne yapabileceği katkılar hakkında genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/36)
3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı Antalya Milletvekili
Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri, İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol ve Samsun Milletvekili
Haluk Koç'un, bölücü terör örgütünün Kuzey Irak'taki faaliyetleri
ve Kerkük'ün durumu başta olmak üzere Irak'taki son gelişmeler
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/37)
BAŞKAN
- Hükûmet? Yerinde.
Genel
görüşme önergeleri Genel Kurulun 16/1/2007 tarihli 50'nci Birleşimi'nde
okunduklarından tekrar okutmuyorum.
İç
Tüzük'ümüze göre genel görüşme açılıp açılmaması
hususunda sırasıyla, Hükûmete, siyasi parti gruplarına
ve önergelerdeki birinci imza sahiplerine veya onların göstereceği
bir diğer imza sahibine söz verilecektir.
Konuşma
süreleri Hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri
için onar dakikadır.
Şimdi,
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Onur Öymen, İstanbul Milletvekili. Anavatan
Partisi Gurubu adına Erkan Mumcu, Genel Başkan ve Isparta
Milletvekili. AK Parti Grubu adına Vahit Erdem, Kırıkkale
Milletvekili. Önerge sahipleri, Erol Aslan Cebeci, Sakarya Milletvekili;
Şükrü Elekdağ, İstanbul Milletvekili.
İlk
söz, Hükûmet adına Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül'e aittir.
Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün
konuşacağımız konu, şüphesiz ki Türkiye'yi
de çok yakından ilgilendiren önemli bir mevzudur ve Irak'ın
geleceği hepimizi yakından ilgilendirmektedir. Irak'ta
olup bitenler sadece Iraklıları ilgilendirmemekte,
Irak'ın komşularını, bölgeyi ve bütün dünyayı
ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, olup bitenlerden sadece
Iraklılar etkilenmemekte, sadece onlar sıkıntı
çekmemekte, ta başından beri hem Iraklılar hem yakın
komşuları hem uzak komşuları bu sıcak ateşten
ne yazık ki etkilenmektedirler. Bu bakımdan, bu konunun
Türkiye Büyük Millet Meclisinde geniş bir şekilde istişare
edilmesi ve bir genel görüşme çerçevesi içerisinde ele
alınmasını Hükûmet olarak büyük bir samimiyetle destekledik
ve destekliyoruz.
Değerli
arkadaşlar, aslında bugünün geçmişi vardır. Irak
bugünlere birdenbire gelmemiştir. Ne yazık ki yanlış
liderlik, ne yazık ki diktatörlük, ne yazık ki saldırganlık
arzuları Irak'ı bugün bu hâle getirmiştir. Hâlbuki Irak,
hem insan zenginliği açısından hem tabii kaynaklar, petrol
zenginliği açısından nadir ülkelerden birisidir.
Eğer bu ülke düzgün liderliklerin yönetiminde olmuş olsaydı,
büyük bir refah ve büyük bir zenginlik içerisinde olabilirdi. Ama,
ne yazık ki, yanlış liderlikler, maceracı düşünceler
bir ülkeyi nereden nereye getirmiştir. Anlamsız savaşların
içerisine girmiştir, İran'la savaşmıştır,
Kuveyt'i işgal etmiştir ve sonunda bütün ülke bugünkü harap
hâle dönüşmüştür. Bu, şüphesiz ki, hepimize büyük bir
üzüntü vermektedir ve hepimiz için de üzüntü kaynağı olmaktadır.
Savaş
başlamadan önce, ne yazık ki, barışçı yöntemlerle
Irak'a bir çözüm bulmak mümkün olmamıştır. O zaman, hatırlayacaksınız,
yeni Hükûmet olmuştuk ve Hükûmetin ilk ciddi dış faaliyeti
olarak önümüzde böyle bir sıcak konuyla karşı karşıya
kaldığımız için bölge ülkelerini ziyaret etmiş,
daha sonra da Irak'a Komşu Ülkeler Platformu'nu oluşturmuş
ve bu platformda Irak'ın barışçı yollarla huzura kavuşması
için gayret sarf edilmiş; ama, her şey çok geç olduğu için,
Irak liderliği de bunu yakından anlayamadığı
için bugünkü noktaya gelmiştir.
O
gün, hatırlıyorum, Irak Başbakanı Taha Yasin Ramazan'ı
Türkiye'ye nasıl getirdiğimizi, kendisiyle neler konuştuğumuzu,
son fırsatların kaçmak üzere olduğunu; bunları
kendisine o zaman çok açık bir şekilde hep söylemiştim.
Yine, o zamanın Hükûmetinin Başkanı olarak Saddam Hüseyin'e
Değerli Bakan Arkadaşımız Kürşad Tüzmen'le
gönderdiğimiz mektup -bir gün açıklanınca tarihî nitelikleri
ortaya çıkacaktır- bugünkü durumu âdeta görmüşüzdür.
Yine,
müttefiklerimize de hep şunu söylemiştik: "Burası
pandoranın kutusudur. Burası açıldıktan sonra
onun içinden çıkanlarla nasıl mücadele edilecek, bunu bilmeden,
bu çok zor iştir." diye görüşlerimizi o zaman paylaşmış
ve Irak güvenlik güçlerinin muhafaza edilmesi, devlet yapısının
tamamen bozulmaması için de elimizden gelen her türlü tavsiyeyi
yapmıştık.
Fakat,
bugün bir gerçekle karşı karşıyayız değerli
arkadaşlar. Bu gerçek şudur ki, Irak'ta her şey değişmiştir,
bütün dengeler değişmiştir. Irak'ta değişen bu
dengeler, sadece Irak'ı değil, Irak'ın çevresini de yakından
ilgilendirmektedir.
Şüphesiz
ki, bunları söylerken ben önce genel bir Irak portresi çiziyorum,
bunun içerisinde bizimle ilgili daha özel olan Kuzey Irak ve komşularımızla
ilişkilere de ayrıca geleceğim.
Bu
çerçeve içerisinde yine şunu söylemek istiyorum ki, savaştan
sonra da Komşu Ülkeler Platformu'nu toplamaya devam ettik.
Dışişleri bakanları dokuz kez resmî, üç kez de gayriresmî
toplandı. Yine bu platform çerçevesi içerisinde de üç kez de
içişleri bakanları toplandı, hatta içişleri bakanları,
"Terörle Mücadele Protokolü"nü Irak, İran, Suriye, Suudi
Arabistan, Ürdün, Türkiye ve bütün komşularla hazırladılar
ve bu, Mecliste de onayınıza sunulmuştur. Diğer ülkeler
de bunu peyderpey onaylamaktadırlar. Dolayısıyla, bu
platform önemli bir platform olmuştur. Buraya Birleşmiş
Milletler Genel Sekreterinin Irak Özel Temsilcisi sürekli katılmakta
ve komşuların bütün gayretlerini ve kaygılarını
yakından takip etmektedirler. Yine aynı şekilde önemli
bir buluşma -gerçekten- olmuştur bu platform, çünkü
Irak'ın komşularının hepsi, Irak'ın toprak bütünlüğü
ve siyasi birliği üzerinde mutabakata varmışlardır.
Düşünün ki, eski Yugoslavya'da olduğu gibi, Irak'ın komşularından
her biri bir parçayı alma sevdasına düşmüş olsaydı,
bugün çok daha farklı bir kaosla karşı karşıya
kalabilirdik. Dolayısıyla, bu platformu kuvvetli bir
şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Birleşmiş
Milletlerin çok dikkatini çekmektedir, hatta "beş" dediğimiz,
Birleşmiş Milletlerin beş daimi üyesi ve komşu ülkeler
toplantıları müşterek olarak yapılması düşünülmektedir
önümüzdeki aylar içerisinde.
Değerli
arkadaşlar, yine Türkiye olarak biz, Arap Birliğini,
İslam Konferansı Örgütünü, Irak'taki problemlerin çözümüne
müdahil olması için hep onları ikna etmekteyiz ve bu çerçeve
içerisinde Arap liginde, Kasım 2005'te Irak'ta millî uzlaşı
toplantısı yapıldı, daha sonra OIC'nin, İslam
Konferansının önderliğinde de Mekke'de ayrı bir
konferans tertiplendi. Yalnız, bütün bunlar, ne yazık ki, bugün
tam netice vermiş durumda değildir. 2005 yılında
siyasi süreç bugüne göre daha iyi işledi, bugün geldiğimiz
noktada ise, ne yazık ki, etnik mezhep çatışmaları
inanılmaz boyuta ulaştı. Korkumuz, etnik çatışmaların
da başlamasıdır; ümit ediyoruz ki, böyle bir çıkmazın
içerisine Irak girmez.
Bütün
bunları yaparken, Irak'ın önemli bir komşusu olarak,
Irak'taki bütün gruplarla konuşuyoruz. Irak'taki bütün gruplarla,
ayırt etmeden, Şii, Sünni, Arap, Kürt, Türk hiç ayırt etmeden,
bütün bu grupları sistemli bir şekilde Türkiye'ye davet ettik,
bütün bunlarla görüşlerimizi paylaştık ve bütün bunları
Irak'ın birliği ve bütünlüğü çerçevesi içerisinde hareket
etmeye ikna etmeye çalışıyoruz.
Şüphesiz
ki, Birleşmiş Milletleri ve Amerika Birleşik Devletleri'ni
özellikle düşüncelerimiz doğrultusunda ikna etmek de
önemli bir meseledir. Yine, ortada bir realite vardır ki, bunu
bilmek durumdayız. Amerika Birleşik Devletleri'nin Irak'la
ilgili düşüncelerini paylaşmak ve kendi görüşlerimizi
onlara anlatmak ve ortak görüşler etrafında müşterek
hareket etmek, Irak'ın geleceğiyle ilgili önemli bir noktadır.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, Irak'ta seçimler yapılıp,
Anayasa yapıldıktan sonra siyasi süreç devreye girince,
Irak'ın önemli direklerinden biri olan Arap Sünniler Irak'taki bütün
bu siyasi sürecin dışında kalmışlardı.
Hâlbuki, Irak'ın en önemli temel direklerinden birisi onlar,
uzun yıllar Irak'ı idare ettiler. Dışarıda kaldıkça
da giderek marjinalleşme, giderek daha çok şiddetin içerisine
katılma gerçeğiyle karşı karşıya kalıyorlardı.
Daha sonra Irak'ın bütün Sünni liderlerini, yine, İstanbul'da
topladık, onlarla uzun görüştük ve sonunda onları ikna
ettik. "Bu sürecin içine girmeniz gerekir; Irak sizin ülkenizdir.
Sizin dışınızda, yoksa, kararlar alır ve bundan
sonra siz de uzun yıllar her şeyin dışında kalırsınız.
Bu ülke sizin ülkenizdir. Ülkenin geleceği yapılırken
muhakkak burada sizin sözünüz olmalıdır." dedik ve
uzun toplantıların neticesinde, hatırlayacaksınız,
onları ikna ettik ve seçimlere katıldılar ve şimdi
hükûmetteler. Bunların başı Tarık Haşimi, bugün
Irak'ta Cumhurbaşkanı Yardımcısıdır.
Türkiye,
tezlerini iyi niyetle ortaya koymaktadır. Bizim Irak görüşümüz,
tezimiz gayet açıktır ve berraktır: Siyasi birliği,
toprak bütünlüğünü korumuş, demokratik bir yapıya kavuşmuş,
kendi halkıyla barışık ve komşularıyla
barışık bir Irak. Tabii, bugün gelinen noktada bu arzu
ettiğimiz manzaradan ne yazık ki çok uzak olduğumuzu
görüyoruz, ama, şu bir gerçektir ki, bu yönde yoğun diplomasi
ve yoğun gayretlerimiz devam edecektir; çünkü, Irak bize uzak değildir,
bize komşudur, olup bitenler de bizi yakından ilgilendirecektir.
Bu çerçeve içerisinde bu konuların derinlemesine konuşulmasına
Hükûmet olarak taraftarız.
Değerli
arkadaşlar, Kuzey Irak söz konusu olduğunda, şüphesiz
ki Türkiye, başka boyutlarıyla da bu meseleyle yakından
ilgilenmek durumundadır. Her şeyden önce şunu söylemek
isterim ki, bugün Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkan yapılaşma
bugünün işi falan değildir. 1990 yılında Birinci
Körfez Savaşı'ndan sonra 36'ncı paralel çizildiğinde,
hatırlayacaksınız, o zaman Irak zaten fiilen bölünmüştü.
O zaman Irak'ın kuzeyinin Bağdat'a kapısı yoktu.
Irak'ın kuzeyinin dünyaya bir çıkış yolu vardı
o zaman, o da Habur'du, Türkiye'ydi. Dolayısıyla, bugünkü
resme bakıp da bugünkü resim sanki birdenbire bugün oluşmuş
gibi bir yanlışın içerisine girersek, o zaman hamasete
ve retoriğe kendimizi kaptırırız ve doğru
analizler yapamayız. Bugünkü durum, aslında o günkü de facto
durumdan kaynaklanmıştır ve o, on sene sürmüştür.
Çekiç Güç Harekâtı, Huzur Operasyonu, Çevik Güç, bütün bunlar da,
bildiğiniz gibi, Türkiye'den hepsi, operasyonlar yapılmıştır
ve on sene boyunca Irak fiilen bölünmüştü. Aslında, bugün
baktığımızda, bu bölünmüş olan Irak, 36'ncı
paralelle üstü, 32'nci paralelle altı, Şii Basra bölgesi;
bu bölünmüş olan, fiilen bölünmüş olan Irak bugün âdeta yapıştırılmaya
ve tekrar bir birleşik bir Irak ortaya çıkartılmaya çalışılıyor.
İlk defa kuzeydeki Kürt liderler Bağdat'a gidiyorlar ve
Bağdat'ta oturmaya başlıyorlar. On sene boyunca tamamen
Irak'tan ayrı bir devlet yapısı içerisindeydiler.
Türkiye
olarak biz, şunu gayet açık ve rahat bir şekilde söylemek
durumundayız ve bu bir gerçektir de: Kuzey Irak'taki Kürtler de,
Kuzey Irak'taki Türkler de bizim akrabalarımızdır. Dolayısıyla,
onların hepsinin orada huzur içerisinde olmaları, kendi
ülkelerinde barışık olmaları bizim birinci arzumuzdur.
Ne zaman ki birisi baskı altında kaldı, şüphesiz
ki bunu biz kalbimizde hissetmişizdir. Hatırlarsanız,
o yıllarda Halepçe'de katliamlar olduğunda, başka saldırılar
olduğunda, Kuzey Irak'taki Kürt nüfusun kaçtığı, geldiği
ve sığındığı tek bir yer vardı, o da Türkiye'ydi.
İki gece içerisinde 500 bin insan Türkiye'ye gelmişti. Avrupalılar
o zaman çok ilgilenmişlerdi, ama birisi 10 kişi, öbürü 20
kişi, öbürü 32 kişi alıp götürmüştü, ama yüz binler
yine Türkiye'de kalmıştı. Bugün şüphesiz ki, aynı
şekilde, başka akrabalarımız olan Türkmenler,
eğer baskı altında olursa, eğer onlar, daha çok demokratik
hâle geldi Irak dediğimiz bir ortamda baskı altına girerlerse,
şüphesiz ki, onlarla çok yakından ilgilenmek ve onları
çok yakından takip etmek de bizim
BAŞKAN
- Sayın Bakan, bir saniye
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var. Lütfen, sayın
hatibi dikkatle dinleyelim.
Buyurun
Sayın Bakan.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) -
şüphesiz ki, bu da bizim en tabii hakkımızdır. Bunlar,
kesinlikle Irak'ın iç işlerine karışmak şeklinde
düşünülmemesi gerekir. Irak ayrı bir ülkedir, sınırları
ayrıdır, bir sınır kavgamız da yoktur. Ama, bu
demek değildir ki, oralardaki akrabalarımızın
gelecekleriyle ilgili, ilgisiz kalacağız anlamı kesinlikle
çıkmaması gerekir.
Kerkük
Irak'ta küçük bir Irak'tır. Nasıl Irak küçük bir Orta Doğu
ise, Kerkük de küçük bir Irak'tır. Dolayısıyla,
Irak'ın huzura kavuşması, Irak'ta bugün gördüğümüz
mezhep çatışmalarının etnik boyutunun da ortaya
çıkmaması ve hepsinin huzurlu bir şekilde orada, kendi
ülkelerinde mutlu ve zengin olabilmelerinin yolu, bu problemin de
uzlaşmayla, anlaşarak çözümünden geçer.
Bu
konuyla ilgili başından beri biz gerçekleri Birleşmiş
Milletler belgelerine koymuşuzdur, Irak'ta en önemli güç olan ve
karar verici durumda olan, açıkça konuşmak durumundayız,
Amerika Birleşik Devletleri'ne bu gerçeği anlata anlata
farkına varmalarını sağlamışızdır
ve yine Irak'ın içerisindeki Iraklılarla da, hepsiyle de konuşarak,
hiçbir ayrım yapmadan -Kürt, Türk, Arap, Şii, Sünni ayrımı
yapmadan- onlarla da konuşarak bu gerçeği anlatmaya
başlamışızdır.
Değerli
arkadaşlar, Irak'ta, tabii, işler kolay değildir.
Irak'la ilgili konuşacağımız çok konular vardır.
Yalnız burada büyük bir samimiyetle sizinle bir şeyi paylaşmak
isterim ki, bu konuda eğer hamaset yarışına, söylem
yarışına, söylem rekabetine girersek istikametimizi
şaşırırız. Bu, asla şu anlama gelmez: Biz
olup bitenleri görmeyelim anlamına değil. Tam tersine,
olup bitenleri çok iyi görmemiz, konuşmamız, analiz etmemiz
ve neler yaptığımızı da yüce Meclise, sizlere
anlatmamız gerekir. Ama takdir edeceksinizdir ki, böyle bir konuda
çok açık konuşamayacağımız, ama birçok gerçekler
de vardır. O bakımdan, bu konu gündeme geldiğinde, gerek
ana muhalefet partimiz gerekse bizim partimiz tarafından gündeme
getirildiğinde, Hükûmetle, bu konunun, enine boyuna Mecliste
tartışılmasını, bununla ilgili bir ön görüşme
yapıldıktan sonra, bir gizli, kapalı görüşme yapılmasını;
ama, bu kapalı görüşmenin, açık söyleyeceğimiz
şeyleri kapalı görüşmede söylemekten gerçekten uzak
olmasını
Buna, bu ülkenin Dışişleri Bakanı
olarak samimiyetle inanıyorum ve buna ihtiyaç olduğunu
burada sizlerle paylaşıyorum. Ama, lütfen, burada, benim
bu sözümü şöyle anlayın: Bu sözümde, konuşulacak konular
vardır, bunları konuşmamız gerekir, bunları
paylaşmamız gerekir; ama, bunları rahatlıkla konuşabilmemiz
gerekir.
Siz
de takdir edeceksiniz, bu konuların boyutları, nüansları
çok farklı farklıdır; ama, tercih edilirse ki, hayır,
başka amaçlar için bu işi yapalım, günlük siyasete bu
işi karıştıralım, o zaman yanlış olur.
Ana
muhalefet partisinin değerli temsilcileriyle yaptığım
görüşmede onların da bu düşüncede olduğunu görmekten
büyük bir memnuniyet duydum.
O
bakımdan, söyleyeceklerim çoktur, sizlerle paylaşacaklarım
çoktur; bunları, yapacağımız toplantıya
bırakıyorum ve böyle bir genel görüşmenin yapılmasını
Hükûmet olarak biz de destekliyoruz. Şüphesiz ki işin terör
boyutu, şüphesiz ki işin kuzey boyutu, Irak'ın tamamı,
bütün bunları, gayet açık, net, rasyonel bir şekilde burada
konuşmayı faydalı buluyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
İstanbul Milletvekili Sayın Onur Öymen, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
Sayın
Öymen, süreniz yirmi dakikadır.
CHP
GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) - Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; Irak'taki gelişmeler,
gerçekten, artık, bütün ölçüleri aşan bir vahamet kazanmıştır.
Bu durumu yüce Mecliste kapsamlı olarak ele almak zorunluluğunu
hissettik, parti meclisimiz geçen pazar günü bu konuda bir genel görüşme
önergesi verilmesini uygun buldu, biz de bir genel görüşme önergesi
verdik Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, iktidar partisinin de
aynı görüşü paylaşmasından memnunluk duyduk.
Sayın
Bakanın, bu konuları görüşürken, muhalefetin, sanki,
böyle, bir iç politika düşüncesiyle hareket edeceği, hamaset
nutukları vereceği gibi bir endişesinin olacağı
izlenimini alıyoruz. Müsterih olsun, bizim böyle bir niyetimiz
yok, ne Irak konusunda ne başka bir konuda. Dış politika
konularını, her zaman söylüyoruz, biz, iç politikadan
ayırıyoruz, millî mesele sayıyoruz ve hiçbir zaman parti
çıkarlarını ülke çıkarlarının üzerinde
görmüyoruz.
Şimdi,
Irak'ta durum nedir? Çok açık konuşalım, Irak'ın gerçeklerini
söylemeyi hiç kimse bir iç politika ifadesi olarak değerlendirmesin.
Değerli
arkadaşlar, Irak'ta geçen yıl, bir yıl içinde 34 bin kişi
hayatını kaybetti. Yaralananların sayısı
bilinmiyor. Son zamanlarda, her gün, ölenlerin ortalama sayısı
94 kişidir. Irak bir kan gölüne dönmüştür ve artık, belki
de Irak'ta adı konulmamış bir iç savaşın varlığından
söz edilebilir. Irak'ta durum bu. Irak'ta halk perişandır. Petrol
üreticisi, dünyanın en büyük ikinci büyük petrol üreticisi
olan Irak'ta bugün kişi başına millî gelir 600 doların
altına düşmüştür. Türkiye'nin onda 1'inin altındadır.
Irak Türkiye'den elektrik ithal ediyor. Irak Türkiye'den mazot ithal
ediyor. Bu derece perişan bir durumdadır, can güvenliği
kalmamıştır.
150
bin civarında Amerikan askeri vardır. Bu Amerikan askerleri
güvenliği sağlamaya yetmiyor. Başkan Bush, son yaptığı
açıklamada, buna çare olarak, duruma çare olarak 21 bin 500 Amerikan
askerinin daha gönderilmesini buluyor, başka çare göremiyor.
Irak'ın
demokratik bir ülke olarak geliştirilmesi düşüncesi de,
maalesef, başarıya ulaşmamıştır. Maalesef,
bütün bu gelişmelere rağmen, Irak'ta, bir insan-bir oy anlayışına
dayalı bir ulus devlet oluşturulamamıştır.
Irak, çoğu silahlı, farklı etnik ve dinî grupların
bir koalisyonu şeklinde yönetilmeye çalışılmaktadır.
Demokratik ülkelerde, bir ülkede bir ordu olur. Irak'ta, bugün -teröristler
hariç, çeteler hariç- üç tane, meşruiyeti kabul edilen ordu vardır.
İşte, bu, Irak'taki bütün dengeleri altüst etmektedir. Amerika'nın
müdahalesinden sonra, Irak'ın silahsızlandırılması
yolunda adım atılmamıştır.
Bir
ülkeye "demokratik" demek, o ülkeyi demokratik yapmıyor.
Demokratik Alman Cumhuriyeti'nin de adında demokrasi vardı,
ama demokratik değildi. Bugün, maalesef, Irak, gerçek bir demokratik
ülke olma hüviyetine kavuşmamıştır. Bu gerçekleri
bizim çok iyi görmemiz lazım. Irak'ta, bir Müslüman ülkede gerçek
bir demokrasi olmasının temel şartlarından biri
yoktur. Irak Anayasası'nın 2'nci maddesi, Irak devletinin
şeriat esasına göre yönetileceğini söyler ve Irak'ta
hiçbir kanunun şeriat kurallarına aykırı olamayacağını
söylüyor. O yüzden, Irak'ın gerçek bir demokrasi olma özelliğini
kazanmadığını açıkça ifade etmek zorundayız.
Ülkenin
zengin petrol yatakları bazı yabancı şirketler
arasında paylaştırılıyor. Bu konudaki yasa
tasarısı Irak Meclisine sunulmuştur ve bu, Irak Anayasası'na
açıkça aykırıdır. Çünkü, Irak Anayasası'nın
111'inci maddesi, Irak'taki petrol kaynaklarının Irak halkının
malı olduğunu söylüyor. Bu kurallar da, maalesef, ihlal
ediliyor.
Kerkük'ten
bahsetti Sayın Bakan. Gerçekten, Kerkük, son derece ciddi bir
sıkıntıyla karşı karşıyadır, ciddi
tehlikelerle karşı karşıyadır ve Sayın
Bakanın söylediğinden, durum, daha ciddidir. Dün, Kerkük'te
yapılan bir bombalı saldırı sonucunda, 30 soydaşımız
hayatını kaybetmiştir, 45 soydaşımız yaralanmıştır.
Bu ilk defa olmuyor, defalarca oldu. Maalesef, Kerkük, son derece
tehlikeli koşullar altında bulunmaktadır.
Kerkük,
bin yıldan beri, halkının çoğunluğu Türkmen
olan bir kenttir. Maalesef, şimdi bu kentin demografik yapısı
değiştiriliyor. Irak Anayasası'nın 140'ıncı
maddesi üç aşamalı bir plan öngörüyor Kerkük için: Birinci
aşama normalleştirme, ikinci aşama sayım, üçüncü
aşama referandum. Ne görüyoruz normalleştirme bölümünde?
Irak'ta nüfus dairelerine hücum edilmiştir, nüfus kayıtları
yakılmıştır, insanların nüfus kaydını
kanıtlaması imkânı kalmamıştır. Sonra ne
olmuştur? 600 bin kişi kaydırılmıştır
Kerkük'e, Kerkük'ün demografik yapısı altüst edilmiştir.
Şimdi,
bu koşullar altında bir referandum yapılması,
Irak'ta, gerçekten, mevcut demografik dengeleri büsbütün değiştirecektir
ve Kerkük'te çok ciddi çatışmaların işareti olacaktır,
habercisi olacaktır, öncüsü olacaktır.
Kerkük
şehrini yöneten 24 kişilik bir grup var, bir heyet var. Biliyor
musunuz ki, Kerkük'te bin yıldır çoğunluğu oluşturan
Türkmenler bu heyette sadece 1 kişiyle temsil ediliyor. Türklere
sadece eğitim bölümü başkanlığı verilmiştir.
Bu Türkmen de, seçildikten kısa bir süre sonra katledilmiştir.
Şimdi onun yerine bir başkası atandı.
Şimdi,
Kerkük'te koşullar bunlar. Değerli arkadaşlar, bu koşulları
gören yabancılar bile yeni bir yaklaşım öneriyorlar:
Amerika'da meşhur Baker-Hamilton Raporu'nda "Aman, Kerkük'teki
referandumu erteleyin." diyor. Türk Hükûmeti de bu görüşte,
Türk Hükûmeti de bunu önerdi, fakat, Başkan Bush'un son açıklamasına
bakıyoruz, Amerika'nın böyle bir niyeti yok. Gazetecilere
cevaben Amerikan Hükûmetinin sözcüleri diyorlar ki: "Bu referandum
zamanında yapılacaktır, Irak Anayasası'nda ne yazılıyorsa
o olacaktır." Irak Anayasası'nda, 2007 yılında
referandum yapılacağı yazılı ve bu 2005
yılında kabul edilmiştir. Biz o zamandan beri bunu söylüyoruz,
hatta, Anayasa hazırlanırken de söylüyoruz. Ne yazık
ki, Hükûmetin bu konudaki görüşlerini yeni yeni duymaya
başladık, bu konudaki görüşlerini, tepkilerini, endişelerini
şimdi duyuyoruz. Biraz geç kalınmıştır; bir
hayli geç kalınmıştır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Kerkük'te durum budur. Daha fazlası
var. Bütün bunları önümüzdeki hafta içinde görüşeceğiz.
Fakat, burada, dikkat çekilmesi gereken bir durum, Kuzey Irak'taki
başka bir gelişmedir. O da, oradaki teröristlerin mevcudiyetidir.
Değerli
arkadaşlarım, Birleşmiş Milletlerin bir kararı
var. Bu karar 28 Kasım tarihlidir ve 1723 sayılı Karardır.
Bu kararın bir maddesinde, bütün ülkeler, yurt dışından
Irak'a, Irak'tan başka ülkelere, komşu ülkelere terörist faaliyetlerin
yansımasını, sızmasını önleme yükümlülüğünde
olduğunu söylüyor. Yani, bütün ülkeler, şu anda Irak'ta 150
bin civarında asker bulunduran Amerika dâhil, Irak'tan başka
ülkelere terörist saldırıları önleme yükümlülüğü
altındadır. Birleşmiş Milletler kararı bunu
yazıyor. Bu uygulanmıyor, maalesef bu uygulanmıyor.
Şimdi, biz, bunu dile getirdiğimiz zaman bazıları
alınabiliyor, ama onlar alınacak diye bu gerçekleri söylememezlik
edemeyiz.
Her
devletin iki tane temel görevi vardır:
1)
Sınırlarınızın güvenliğini koruyacaksınız.
Sınırlarınızdan başka ülkelere saldırıları
önleyeceksiniz.
2)
Ülkenizdeki terörle mücadele edeceksiniz. Teröristlerin komşu
ülkelere gidip eylem yapmasına mâni olacaksınız.
Irak
Hükûmeti bunu yapamıyor. Elindeki güç yeterli değildir,
imkânları yok, yapamıyor. Peki, Irak'ta bulunan ve uluslararası
hukuk gereğince bunu yapmak zorunda olan Amerika yapabiliyor
mu? O da yapmıyor. Peki, kim yapacak bunu? Iraklılar yapmayacak,
Amerikalılar yapmayacak; bunu yapmak görevi Türkiye'ye düşüyor.
Sizden önceki bütün hükûmetler bunu yaptı. İhtiyaç olan her
durumda Kuzey Irak'a asker geçirdiler ve siz de aynı amaçla bu
Meclisten 2 defa yetki aldınız. Bunun ayrıntısına
girmiyorum, nasıl alındı, hangi koşullarda önerildi,
biz ne dedik; bu ayrıntıları gerekirse önümüzdeki hafta
görüşürüz, ama şu gerçek ki, biri 20 Mart 2003 tarihinde, bir
tanesi de 7 Ekim 2003 tarihinde, iki defa yetki aldınız;
ama, bu yetkiyi kullanamadınız, asker gönderemediniz.
Gönderemediğiniz için de sınırımızın güvenliğini
sağlayamadık.
Siz
biliyor musunuz ki, bu sınırlardan tam 1 ton C4 patlayıcısı
geçirilmiştir. Bu sınırlardan geçen teröristler, çok
sayıda askerimizi, sivil vatandaşımızı öldürmüşlerdir.
Niçin bu durum oluyor? Çünkü, sınırı koruyamıyorsunuz.
Türk
tarafından koruyalım
Koruyamazsınız; çünkü,
Türk tarafından bu sınır 3 bin metre yüksekliğindeki
dağlardan geçiyor. Mecbursunuz Irak tarafındaki yamaçlardan
korumaya. Birisi orada koruyacak; ya Iraklılar ya Amerikalılar
ya biz koruyacağız.
O
bakımdan, bu konuda, Meclisten Hükûmetin yetki almasını
öneriyoruz. Sayın Dışişleri Bakanı bunu söylemedi
biraz önce yaptığı konuşmada, biz bunun işaretini
almadık. Yani, Hükûmetin, bu vesileyle Meclisten yetki isteyeceğinin
işaretini almadık. Eğer bu yetkiyi almazsanız, Sayın
Başbakanın söylediği sözlerin hiçbir kıymeti kalmaz:
"Kayıtsız kalamayız..." "Gereğini yaparız..."
"İcabında müdahale ederiz..." Bu sözler, Meclisten
yetki alınmadıkça, maalesef, içi boş sözlerdir. Çünkü,
bunu yapacak elinizde anayasal yetki yok da onun için boştur. Geleceksiniz,
Meclisten yetki isteyeceksiniz. Biz size Cumhuriyet Halk Partisi
olarak söz veriyoruz. İsteyin bu yetkiyi, başka koşullara
bağlamadan -geçen defalarda yaptığınız gibi-
sadece bu yetkiyi isteyin, biz size oy vereceğiz ve Meclisin
tamamının verdiği yetkiyle, siz, bu konuda gerekeni
yapacaksınız.
"Efendim,
Kerkük'e asker mi gönderelim?.." Size bunu söyleyen yok. Kerkük,
Türk sınırından 460 kilometre mesafededir, bunu biz
de biliyoruz. Ama, size söylediğimiz şu: Diyoruz ki,
sınırımızın güneyinde, bu sınırın
güvenliğini korumak için asker bulundurmamız lazım,
başka çaremiz yok ve oradaki teröristlerle mücadele için asker
bulundurmamız lazım.
Bakın,
bu Hükûmetten önceki bütün hükümetler bunu yapıyordu. İlk
defa bu Hükûmet zamanında yapılmıyor. Orada terör üslerine
karşı tek bir operasyon yapılmamıştır ve
bu, gerçekten endişe vericidir. Eğer olsaydı -Sayın
Genel Başkanımız geçen gün açıkladı- Türk askeri
olsaydı, emin olunuz, hiç kimse, bizim askerlerimizin başına
çuval geçirmeye cesaret edemezdi; hiç kimse, Kerkük'e 600 bin insan
kaydırmaya cesaret edemezdi; hiç kimse, bugün yaptıkları
gibi Türkiye hakkında küçültücü, hakaretamiz beyanatlar vermeye
cesaret edemezdi.
Değerli
arkadaşlar, "Orada terörle mücadele etmek için Amerikalılarla
iş birliği yapıyoruz." diyoruz. Koordinatörlük
müessesesi kurduk. Çok güzel. Ne yapacak bu koordinatörler? Askerî
bir müdahale için hazırlık mı yapacaklar? Hayır.
"Askerî müdahale son seçenek." diyor. Askerî müdahale son
seçenekse, daha önceki seçenekler hangileri? Siyasi seçenekler.
Değerli
arkadaşlar, siyasi seçenek, hiç kendimizi aldatmayalım,
teröristlerle müzakere demektir. Nasıl müzakere olacak? Siz
Amerikalı koordinatöre görüşlerinizi, beklentilerinizi
anlatacaksınız, o gidecek Irak Hükûmetine anlatacak, Barzani'ye
anlatacak, onlar gidip teröristlerle konuşacaklar, teröristlerin
taleplerini aynı yoldan size duyuracaklar. Bunun adı nedir?
Bunun adı diplomaside dolaylı müzakeredir. Yani, hiç kimse
kuşkuya kapılmasın, bu koordinatörlük müessesesi
siyasi çözümü amaçlıyorsa, siyasi çözüm budur. Hazır
mısınız, razı mısınız, terörle dolaylı
müzakereye hazır mıyız? Değilsek bu yöntemin bir
sonuç vermeyeceğini kabul etmek lazım. Sayın Başbakan
ne diyor: "Başarılı olduğu sürece devam edecektir
koordinatörlük." Kendisi şikâyet etmiş bu sistemden.
Hem şikâyet edeceğiz hem de diyeceğiz ki "bu sistem
devam etsin."
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bu sistemin ne kadar başarısız,
ne kadar tehlikeli olduğu geçenlerde Türkiye'de yaşanan
bir tecrübeyle bir kere daha görüldü. Biraz önce size kısaca
özetlemeye çalıştım. Öyle anlaşılıyor
ki, İspanyol Hükûmetiyle İspanyol teröristleri Türkiye'de
buluştular, Türkiye'de müzakere yaptılar ve ondan sonra,
birkaç gün sonra bu teröristler Madrid Barajas Havaalanında
bombaları patlatıp insanları öldürünce İspanyol
Hükûmeti müzakerelere son verdi ve İspanya Başbakanı
çıkıp özür diledi. Peki, biz bunlara nasıl izin verdik,
Türkiye'de bu müzakerelerin yapılmasına nasıl kapıyı
açtık? Başkaları şimdi demez mi, Türkiye bu yöntemi
benimsediğine göre -ABD- acaba kendisi de başka bir ülkede
teröristlerle müzakere etmeyi düşünür mü? Bunu düşünmez
mi, bu kimsenin aklına gelmez mi? Son derece vahim bir hata olmuştur.
"Efendim,
biz asker gönderirsek Amerikalılar ne der?.." Amerikan Büyükelçisi,
Ankara'da "bu, iyi bir akıl değildir" demişti.
Demek ki, çok arzu etmiyorlar. Peki, ne yapacağız? Yani,
Amerika izin vermediği sürece sınırımızı
korumayacak mıyız? Biz de Amerika'yla iyi ilişkiler isteriz,
biz de dostluk isteriz; ama, önce kendi güvenliğimizi düşünürüz.
Yani, başkaları üzülecek diye kendi güvenlik çıkarlarımızdan
vazgeçebilir miyiz? Bunları feda edebilir miyiz?
Şimdi
"Bu konuları iç politikaya karıştırmayın."
diyor Sayın Bakan, son derece haklıdır. Kendisini tebrik
ediyorum, tamamen tasvip ediyorum. Ümit ediyorum ki, aynı görüşleri
Sayın Başbakana da söylemiştir, "sakın bu işleri iç politikaya
karıştırmayın" diye. Çünkü, bir de bakıyoruz
ki, Sayın Başbakan, Amerika'ya yaptığı bir ziyaret
sırasında Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor. Bu
konuda, kişilere, "Amerikalılar Cumhuriyet Halk Partisini
hiç beğenmiyorlar" vesaire falan diyor. Gazetecilere,
Amerika'dayken, Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor.
Şimdi, biz mi karıştırmış oluyoruz iç politikayı
bu işe? Biz mi karıştırmış oluyoruz?
"Bu işleri iç politikanın dışında tutalım."
diyen biziz ve karıştıran sizsiniz. Ondan sonra, kalkıp,
bize bunları söylüyorsunuz.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, Amerika'nın görüşlerini dikkate
alırız ama, demin de dediğim gibi, güvenlik çıkarlarımızı
feda etmemek kaydıyla. Şimdi, bakıyorsunuz resmî
açıklamalara, Türkiye 7 Ekim 2003'te yetki alıyor Türkiye
Büyük Millet Meclisinden, tam bir ay sonra, 6 Kasımda Amerikan
Dışişleri Bakanı telefon ediyor Sayın Dışişleri
Bakanımıza bu konuda ve o günden sonra, ertesi gün bir basın
açıklaması yapıyoruz; bu görüşmeden sonra Türkiye,
politikasını değiştiriyor ve -bir yıl süreyle
yetki almış- bir yıl süreyle bu yetkiyi kullanmıyor.
Yani, Amerika "bu işi yapmayın" deyince yapmıyoruz.
Başka ne yapıyoruz? Amerika'yla bir anlaşma imzalıyoruz
Dubai'de -demin de söyledik- 8,5 milyar dolarlık kredi karşılığında
Kuzey Irak'a asker göndermemeyi resmen kabul ediyoruz. Hükûmet, sonra,
getiremedi bu anlaşmayı Meclise, onay için getiremedi,
kadük oldu. Niçin böyle oluyor? Çünkü, Amerikan Kongresinin kararı
var. "Türkiye Kuzey Irak'a asker gönderirse her türlü yardımı
keserim" diyor. Düşünebiliyor musunuz? Şimdi, burada
bir karar vereceğiz. Yani, eğer, sınır güvenliği,
ülkemizin güvenlik çıkarları bizim için gerçekten önemliyse,
o zaman, "başka ülkeler ne der" diye endişeye kapılmayacağız,
cesaretle gerekli adımları alacağız.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, bunları niye söylüyorum? 30 bin
insanımız öldü bu terörizm yüzünden. Bakınız, bilirsiniz
belki, 6 belediye başkanımız öldü, 21 gazeteci, 62
köy muhtarı, 117 öğretmen, 27
imam... Sade vatandaşların, askerlerin dışında.
Bu kadar ciddi bir konu bu. Şimdi, siz, bu kadar ciddi bir tehdit
karşısındayken "acaba başka ülkeler ne
der" diye sınırlarınızı korumaktan vazgeçer
misiniz?
Sayın
Başbakan diyor ki: "NATO gelsin, bu işi yapsın."
Resmen önerisi var, 26 Temmuz 2006 tarihinde. NATO gelecek, bizim
sınırlarımızın güvenliğini koruyacak,
Irak tarafından; teröristlerle mücadele edecek. Siz, bu öneride
bulunmadan bir tane NATO ülkesiyle görüştünüz mü? Bir ülke sizi
destekleyeceğini söyledi mi? Bir ön zemin araştırması
yapmadan böyle bir öneriyi nasıl yaparsınız? Ve nitekim,
Başbakanın önerisini destekleyen tek bir ülke çıkmamıştır
ve biz boşuna, böyle -Sayın Başbakanın çok sevdiği
bir tabirle- avare kasnak gibi bir girişim yapmışızdır,
hiçbir işe yaramamıştır.
Şimdi,
Sayın Dışişleri Bakanı ne diyor? 29 Eylül
2006
"Bizi kızdırmasınlar. Kuzey Irak'a verdiğimiz
elektriği, mazotu keseriz." diyor. Peki, sizi kızdırmak
için daha ne yapmaları lazım? Yani, şimdiye kadar yaptıklarından
fazla ne yaparlarsa kızacaksınız? Bu sözü söylediğinizden
bu yana dört ay, beş ay geçiyor, hiçbir şey yaptığınız
yok. En küçük bir tedbir alamıyoruz değerli arkadaşlar.
Şimdi, bunun ayrıntılarını önümüzdeki hafta
içinde görüşeceğimiz için daha fazlasını söylemiyorum.
Yalnız,
şunu biliniz ki, bazı konulara Türkiye'nin tahammül etmesi
mümkün değildir. Komşu bir ülkenin cumhurbaşkanının
sözcüsü, "Biz dağda PKK'lılarla görüştük.
İşte, yakında ateş kesecekler." diyor. Şimdi,
Pakistan Cumhurbaşkanı gidip Afganistan dağlarında
Usame Bin Ladin'le görüşse Amerikalılar ne der? Talabani
gidiyor PKK'yla görüşüyor, Türkiye'den tepki yok, ses yok. Bir tek
biz tepki gösteriyoruz, kimse bir şey demiyor. Böyle şey olabilir
mi? Bunları açıkça konuşmak lazım. Kapalı toplantıda
söyleyeceğimiz daha başka şeyler var. Ama, size,
şimdiden şu kadarını söylüyorum ki değerli
arkadaşlarım, bu gidiş ülkemizin güvenlik çıkarları
açısından son derece sakıncalıdır.
Mahmur
Kampı'na göstermelik bir arama yaptılar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, lütfen toparlar mısınız.
Üç
dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Sayın
Koordinatörümüz diyor ki: "Bu, bir arama değil, taramadır."
O bile memnun kalmamış, o bile rahatsız olmuş bu
işten. Tabii, rahatsız olması normal, biz de rahatsızız.
Mahmur Kampı'na bugüne kadar kimse uğramamış, 12
bin Türk vatandaşı yaşıyor orada. 12 bin Türk vatandaşı
bir terör örgütünün kontrolü altında yaşıyor, biliyor
musunuz? Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: Mahmur Kampı'ndan
bugüne kadar herhangi bir yerde bahsettiniz mi? Birleşmiş
Milletlerde yaptığınız bir konuşmada bahsettiniz
mi? Avrupa Konseyinde bahsettiniz mi? Bir kere, yabancı basınla
bir toplantıda bahsettiniz mi? Türkiye Büyük Millet Meclisinin
önünde bir kere bahsettiniz mi? Hangi ülke, 12 bin vatandaşı
yurt dışında bir terör örgütünün baskısı altında
yaşarken böyle sessiz kalabilir arkadaşlar? İlk defa
Mahmur Kampı'nın resimlerini gördük dün akşam televizyonda.
Acaba niçin bugüne kadar bu resimleri görmedik? Bir tek gazeteci
gidip oradan bir resim çekip yayınlamadı. Size tuhaf gelmiyor
mu bu?
Şimdi,
arkadaşlar, bütün bunları şunun için söylüyoruz: Biz,
orada yaşayan hiç kimseye karşı değiliz, Kürtler
de bizim kardeşimiz, Türkmenler de kardeşimiz, Asuriler
de, Araplar da, Şiiler de, Sünniler de. Ama, gerçek şu ki, bugün
oradaki gelişmeler çok büyük bir krize gebedir ve bizim, orada
şu sırada baskı altında olanlara destek olma görevimiz
vardır. Hem kendimizi koruyacağız hem de baskı altında
olanlara destek vereceğiz. Bu bölgede Türkiye'den başka bunu
yapabilecek tek bir ülke yoktur. Türkiye, bölgenin tek demokratik,
laik ülkesidir, en büyük ülkesidir, en güçlü ülkesidir. Bunu, ancak
biz yapabiliriz.
Başkan
Bush diyor ki: "Irak'a Patriot füzeleri yerleştireceğiz."
Bu ne demek? "Patriot füzeleri yerleştireceğiz"
demek, bir ülkeden füze saldırısı bekliyoruz demek.
Hangi ülkeden? Bunu yapabilecek tek ülke var: İran. Yani, bu
işin bir de İran boyutunu düşüneceksiniz. Bir Şii
kuşağı oluşuyor: İran, Irak'taki Şii çoğunluk,
Suriye'deki Şii yönetim, Lübnan'daki Şii Hizbullah. Yani,
bir taraftan İran'dan Akdeniz'e kadar, bir taraftan İran'dan
Basra Körfezi'ne kadar. Türkiye'nin bütün bunları düşünmesi
lazım, stratejik boyutunu düşünmesi lazım, insani boyutunu
düşünmesi lazım. Sayın Başbakan konuşuyor,
"ne karışıyorsunuz" diyorlar, Amerikan büyükelçisi
"karışmayın, bu Irak'ın iç işidir" diyor.
Değerli arkadaşlarım, Kerkük'te olup bitenler bir insan
hakları ihlali değil midir? Ne zamandan beri insan hakları
bir iç mesele oldu? Türkiye'de olup bitenler hakkında yabancılar
konuşurken, biz, "karışmayın, bu bizim iç
işimiz" diyor muyuz? Hem diyeceksiniz ki, Irak bir demokratik
ülke olmuştur hem de orada en vahim insan hakları ihlalleri
olurken, kimse karışmayacak, kimse konuşmayacak!
Değerli
arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Irak'ta
olup bitenleri, hem ülke güvenliği açısından hem de bölgesel
dengeler açısından son derece önemli sayıyoruz ve yüce
Meclisin, mutlaka, bu konuya el atmasını bekliyoruz.
Hükûmetin yapamayacağını
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Öymen, lütfen, teşekkür için açıyorum.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Bitiriyorum.
Hükûmetin
yapamayacağını, yapamadığını Türkiye
Büyük Millet Meclisi yapacaktır. Meclise büyük bir güven duyuyoruz.
Bu konuda, gerçekten, önümüzdeki hafta yapılacak görüşmede,
görüşlerimizi daha kapsamlı olarak dile getireceğiz.
Bu
vesileyle, yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. (CHP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Bir konuda,
bir düzeltme yapmak istiyorum müsaade ederseniz.
BAŞKAN
- Sayın Bakan, kürsüye buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SÜLEYMAN
SARIBAŞ (Malatya) - Böyle bir usul yok Sayın Başkan.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) - Sayın
Başkan, bir konuda bir düzeltme yapmak istiyorum. Sayın Öymen,
daha önceki konuşmasında da söylediler, İspanya ve
ETA arasında, Türkiye'de, gizli görüşmelerin yapıldığını
ve bunlara müsaade ettiğimizi. Bunlar, tamamen basın haberidir,
doğru değildir, böyle bir şey olmamıştır;
bizim istihbarat teşkilatımız da böyle bir şeyin
olmadığını bize söylemiştir. Ayrıca,
İspanya Hükûmetinin de herhangi bir şekilde, bize, böyle
bir toplantı yapıldığıyla ilgili herhangi
bir yazısı veyahut da herhangi bir şikâyeti veya herhangi
bir bildirimi söz konusu değildir. Dolayısıyla, bunların
hiçbiri doğru değildir.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Somali heyeti gibi olmuştur.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Efendim?
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
TUNCAY
ERCENK (Antalya) - Somali ticari heyeti gibi olmuştur.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Dolayısıyla
-çünkü, bu sık sık tekrarlanıyor, kayıtlara da geçiyor-
bunu sadece düzeltmek için, burada, söz almış oldum.
Sağ
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Önerge üzerinde Anavatan Partisi Grubu
adına söz isteyen Erkan Mumcu, Genel Başkan ve Isparta Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genel Başkan. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
Sayın
Mumcu, süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ERKAN MUMCU (Isparta) - Çok teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bir gensoru
oylaması yapıldı ve öngörüldüğü üzere, iktidar
grubunun oylarıyla gensoru reddedildi. Şimdi, bence önemli
olan, gensorunun kabul edilip reddedilmesi değildi. Parlamentonun
bilinen aritmetik dengeleri içinde nasıl bir sonucun ortaya
çıkacağı herkes tarafından zaten bilinmekteydi.
Önemli olan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanaklarına,
Türk dış politikasının içinde bulunduğu dönemeçte,
siyasi partilerin görüşlerinin, tutumlarının ve siyasi
partileri temsil eden milletvekillerinin tutumlarının
yansımış olmasıydı. Çünkü, Türkiye, bize göre
gerçekten tarihsel bir dönemeçtedir. Türkiye, gerçekten tarihsel
bir dönemeçte, doğru ya da yanlış kararlarıyla,
doğru ya da yanlış yönde kurtuluş ya da felakete sürüklenmek
gibi bir dönemeçtedir.
Tabii,
bu bir kara gün senaryosu ya da bir korku verme, bir kaygıyı
büyütme girişimi, bir muhalefet tavrı gibi okunabilir.
İnşallah, tarih bunu böyle yazsın. İnşallah,
milletimiz gelecekte, burada kaygıyla ifade edilen sözlerin
gerçekten çok değersiz ve önemsiz olduğunu kaydetsin, bu
kaygıların hepsini boşa çıkarsın. Ama, bunun
böyle olmaması ihtimalini biz bugünden dikkate alırsak
ancak bu böyle olacaktır. Gelecek dediğimiz şey, bir
yerde şekillenmiş bizi bekleyen bir şey değildir.
Gelecek dediğimiz şey, bizim bugünden geleceğe ilişkin
tavırlarımızla inşa ettiğimiz bir şeydir.
O bakımdan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin geleceğine
ilişkin nasıl kararlar alacağı gerçekten son derece
önemlidir.
Bence
bugünkü görüşmelerin, bana göre bugünkü görüşmelerin en
önemli cümlesini, iktidar partisi adına konuşan grup sözcüsü,
sayın grup başkan vekili söylemiştir. Demiştir ki
muhalefete dönük eleştirisiyle: Özellikle Hükûmetin Avrupa
Birliğine ilişkin politikalarını eleştirirken
Avrupa Birliği karşıtlarıyla aynı cepheye
düştüğünüzü görmezden geliyorsunuz. Yani, gensoru önergesiyle
Hükûmeti Avrupa Birliği konusunda eleştiren Anavatan Partisi
Grubunun Avrupa Birliği karşıtlarıyla aynı
bloka düştüğünü, aynı tarafa düştüğünü
açıkça ifade etmiştir. Bence, tam da söylemeye çalıştığımız
şeyi işte o söylemiştir.
Değerli
arkadaşlar, yüce Meclisin değerli vekilleri, Türkiye'de
Avrupa Birliği karşıtları yoktur. O karşıtlık-yandaşlık
ilişkisini iktidar partisi ve bu Hükûmet kafasında yaratmaktadır.
Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtı olarak bir siz
vardınız, siz de fikir değiştirdiniz ve Türkiye'de
Avrupa Birliği karşıtlığı kalmadı.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Siz, bu
Genel Kurulda Türkiye'yi Avrupa Birliğine sokma çabası
gösterdiği için bir Dışişleri Bakanını, gensoru
vererek görevden düşüren bir siyasi geleneği temsil ediyorsunuz.
Türkiye'de Avrupa Birliği karşıtlığı varmış
gibi bir izlenim, kafanızdaki bu izlenim, aslında tam da
gensorunun haklılık gerekçesidir. Çünkü, gensorumuzun
temelde söylediği söz şudur: Siz Türkiye'yi kamplar içinde
görüyor ve düşünüyorsunuz. Avrupa Birliği yandaşları-karşıtları,
Hükûmet, Hükûmetin yandaşları-karşıtları
Biz
de başından itibaren aynı şeyi söylüyoruz. Diyoruz
ki: Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin uluslararası
ilişkilerinde hak ve menfaatlerini temsil eden, demokratik
meşruiyet içinde Türkiye'yi temsil eden varlığıdır.
Onun, yandaşlık-karşıtlık gibi bakış
açılarına sahip olmaya hiç ihtiyacı yok, böyle de davranmamalıdır;
ama, zihniyet arızalı olduğu için, bu çatışmalar
içinde, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde siz Türkiye
içindeki kamplara bakıyorsunuz. Hâlbuki mesele şudur: Türkiye
ile Avrupa Birliği arasında bir tartışma vardır.
Türkiye'de Avrupa Birliğine güven duymayanlar vardır. Türkiye
ve Avrupa Birliği arasında müzakere edilen, tartışılan,
Türkiye'nin ve karşı tarafın menfaatlerini ilgilendiren
meseleler vardır, ama, siz, burada, Avrupa Birliğiyle Türkiye'nin
menfaatleri aleyhine, sözüm ona Avrupa Birliği karşıtları,
bize göre Türkiye'nin menfaatlerinin dikkatli, özenli savunucularının
karşısında pozisyon almayı seçtiğiniz için,
bugün, bu gensoru, haklı bir gensoru olarak bu Meclisin gündemine
gelmiştir ve bence tarihin tutanaklarına geçmiştir.
Mesele
şudur: Mesele, Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde
siz kimin tarafındasınız meselesidir. Zihninizden
Türkiye'yi kamplara ayırmaktan vazgeçmedikçe, Türkiye'de devlet,
askerler, sermaye ve vesair iktidar-muhalefet gibi kampları
silip topyekûn bir Türkiye tasavvuru kurmadıkça, Türkiye'nin
uluslararası politikalarda hak ve menfaatlerini savunamazsınız.
Savunamayacağınızın en açık kanıtını
burada zaten sözlerinizle söylediniz. Burada Sayın Dışişleri
Bakanı diyor ki: "Türkiye bu noktaya kolaylıkla gelmedi."
Zaten, Türkiye, Avrupa Birliğiyle müzakere durumuna hiç gelmemişti
ki.
Ben,
Sayın Dışişleri Bakanımıza sormak istiyorum:
Sayın Dışişleri Bakanımız, Türkiye buraya
gökten zembille mi geldi? Yani, siz, Türkiye'yi uzaydan bir yerden mi
getirdiniz Avrupa Birliğiyle ilişkiler sürecine?
Daha
1960'larda, 1950'lerin sonunda, hatta daha ileri gideceğim, Yassıada
mahkûmları, boyunlarındaki yaftaları, mahkûmiyet yaftaları
henüz boyunlarındayken, Zorlu, Polatkan, Menderes, Bayar, gemiyle
tutuklu bulunduruldukları yere doğru giderlerken, Türkiye'nin
Avrupa Birliği olarak tartışılan proje içindeki
durumunu, hak ve menfaatlerini tartışıyorlardı,
boyunlarında idam yaftasıyla. Yani, Türkiye'yi Avrupa Birliğiyle
ilişkilerine siz getirdiniz öyle mi? Hayır. Türkiye ve Avrupa
Birliğinin karşılıklı stratejik ilişkileri
ve karşılıklı bir menfaat yarışması
vardı. Bu yarışmada süregiden bir süreç vardı.
Siz, burada, ne yazık ki, Türkiye'ye stratejik olarak dezavantajlar
getirecek tercihler ortaya koydunuz.
Şimdi,
söylediğiniz şeyin özetini ben size söyleyeyim: Yani, Türkiye
açar da, kapatır da, kendi kendimize açarız, kapatırız.
Önce, kafanızda bir karar verin. "Norveç gibi yaparız."
Siz, Türkiye'nin Avrupa Birliğine girmesini istiyor musunuz
istemiyor musunuz? Bu, Türkiye için yararlı mıdır değil
midir, önce siz kendi kafanızda karar verin ve bunu berrak bir
biçimde söyleyin. Türkiye, bu kararı çoktan verdi. Bu konuda
kararsızlığı olan bence sizin Hükûmetiniz. Dolayısıyla,
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde, bu ilişkiler
sürecinde Türkiye'nin hak ve menfaatlerini özenle, titizlikle savunuyor
olmak ve bu müzakereleri bir pazarlık ciddiyeti içinde, bir kararlılıkla,
gerekirse bu ilişkileri kendi iradesiyle askıya alabilecek
bir kararlılıkla götürmeyi önermekle, kendisini iç politikada
Avrupa Birliği karşıtı olarak niteledikleri çevreler
karşısında avantajlı bir konuma yerleştirmek
adına Türkiye'nin hak ve menfaatlerinden vazgeçmiş olmak,
Avrupa Birliği sürecine bir katkıda bulunmak değildir.
Onun
için, tarih bunları hiç şüphesiz yargılayacaktır.
Ortada bir kafa karışıklığı varsa, bu kafa
karışıklığı bu Hükûmetin kafa karışıklığıdır.
Türkiye olacak mı olmayacak mı? Durum nettir. Avrupa Birliğinin
kafası falan karışık değil. Bu kürsüden Avrupa
Birliğinin kafasının karışık olduğunu
söylüyorsunuz. Avrupa Birliğinin kafası karışık
değil. Avrupa Birliği -dikkatle dinleyin- Türkiye'yi içine
almadan genişlemek istiyor. Bir paradoks gibi görünüyor değil
mi? Buradan bakınca evet, gerçek bir paradoks. Ama Avrupa Birliği,
bu paradoksu mümkün kılmak istiyor ve Avrupa Birliğine bu
cesareti veren sizin Hükûmetiniz. "Özel ortaklık" dediği,
burada "imtiyazlı ortaklık" biçiminde satılmaya
çalışılan şey, esas itibarıyla, Türkiye'yi Avrupa
Birliğinin içine almadan, Türkiye'yi Avrupa Birliği içinde
inisiyatif yapmadan Avrupa hegemonyasının bir parçası
hâline getirme projesidir ve göreceksiniz, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin tutanakları tanık olsun, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin değerli vekilleri tanık olsun, Türkiye, önümüzdeki
birkaç yıl boyunca ne yazık ve ne yazık ki, sadece ve sadece
özel ortaklık meselesini görüşebilecektir. Türkiye'yi
getirdiğiniz nokta burasıdır. Türkiye'yi bu noktaya
getirmiş olmanızın arkasındaki sebep iç politikaya
ilişkin korkularınızdır, zaaflarınızdır.
Kendinizi Türkiye'nin gerçek, demokratik, meşru temsilcisi
olarak hissedemediniz. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Bir, tavşana kaç, tazıya tut oyununun içinde,
ne yazık ki, tavşanı kovalayanların kovaladıkları
yerde, birilerinin oyun planının içine düştünüz, gerçek
budur. Bu gerçek, tarihin birçok belgesiyle hiç şüphesiz ortaya
çıkacaktır. Burada söylediğiniz, burada gelip, yumuşak
bir ses tonuyla, sözüm ona nezaket cümleleri ifade edermiş gibi
söylemek, nezaketli davranmış olmak anlamına gelmiyor.
RECEP
ÖZEL (Isparta) - Çok saygısız
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sözlerinizin içeriği ile ses tonunuz ve görünüşünüz
arasındaki fark -müsaade ederseniz, ben de hakkımı savunayım-
sadece ve sadece
AHMET
YENİ (Samsun) - Anladınız mı?
ERKAN
MUMCU (Devamla) -
içinizle dışınızın aynı
olmadığını, göründüğünüz gibi olmadığınızı
belgeler, başka hiçbir şeyi belgelemez. Bundan başka
hiçbir şeyi belgelemez.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Nasıl da tespit ettin, helal olsun!
AHMET
YENİ (Samsun) - Niyet okuyucular çoğaldı.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, burada, Türk dışişlerinde
büyük bir başarının var olduğunu söylüyorsunuz.
Ben de size sormak istiyorum: Diyorsunuz ki, işte "Amerikan
Başkanı geldi, caminin önünde fotoğraf çektirdi."
Hatırladım, ben de hatırladım, şimdi siz hatırlayınca,
hatırladım onu. Türkiye'nin bakanlarının üst aramasıyla
ve ellerini filan kontrolden geçirerek gidebildikleri bir toplantıydı
o, hatırladım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Amerikan Başkanına
Hatırladım onu. Ne oldu? Ne oldu?
Sayın Başbakan ne diyordu? Diyordu ki: "Bush'un gözlerinde
PKK'yla mücadele kararlılığını gördüm."
Sanki PKK'yla mücadele Bush'un derdiydi, sanki onun derdiydi. Ne oldu
o kararlılık? Göz göze başlattığınız
muhabbette, saç saça baş başa geldiniz, ne oldu?
Dış politikanın göz göze, romantizmle yapılamayacağını
bilmiyordunuz. Niye siz, Türk-Amerikan ilişkilerinin merkezine
Türkiye'nin PKK sorununu koydunuz? Buna ne hakkınız vardı?
Türkiye Başbakanı ile Amerikan Başkanının görüşmesinin
merkezine, Türkiye'nin PKK'ya ilişkin sorunlarını koymaya
ne hakkınız vardı? Burada bugüne kadar bahsedilen
stratejik ortaklık belgesinde, stratejik ortaklığın
bir belgeye sahip olmadığını söylüyorsunuz. O zaman,
ben, Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan, o belgede ne yazıyor,
o belgede ne yazıyor? O belgeden biz de bir haberdar olalım.
Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağı yazıyor
mu? Eğer, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunacağı
yazıyor ise bir soru daha soracağım: Kerkük'ün statüsünün
özerk bir statü olarak korunmadığı durumda, yani, Kerkük'te,
sizin de karşı çıktığınız, ama, kale
alınmayan referandumun yapılması durumunda, yani,
Kerkük'ün Kürdistan'ın bir parçası olarak tescil edildiği
bir durumda Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması mümkün
müdür? "Canım, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunması
bizim de umurumuzda mı?" diyenler olabilir. İşte,
bunun cevabı çok vahimdir.
Değerli
arkadaşlar, bugün, artık, Irak'ın bütünlüğü, Türkiye'nin
bütünlüğü meselesidir. Arkanızı dönemezsiniz. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri, Türkiye'nin kaderi
hakkında konuşuyoruz, Irak'ın kaderi hakkında konuşmuyoruz,
Türkiye'nin kaderi hakkında konuşuyoruz. Buradan diyorsunuz
ki, bir Türk Dışişleri Bakanı -bu nedenle Sayın
Bakan istifa etmelisiniz, bu nedenle. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Şimdi söyleyeceğim- diyorsunuz ki:
"Kerkük küçük bir Irak'tır." Türkiye'nin tarih tezlerinin
tamamını çöpe attınız bu sözünüzle. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) Halbuki, bu kürsüden
konuşan arkadaşım demişti ki: "Gelin, 'Kerkük
bir Türkmen şehridir.' deyin, sizi alkışlayacağız."
Niye diyemediniz? Kerkük bir Türkmen şehridir, Zaho'nun bir Kürt
şehri olduğu gibi. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Bunu söylemekten niye korkuyorsunuz? Bugün Kerkük'te
ne kadar Kürt'ün yaşadığından da bağımsız
olarak, Kerkük, bir Türkmen şehridir, tarihsel olarak bir Türkmen
şehridir ve bu, değiştirilemeyecek, asla değiştirilmeyecek
bir gerçektir. Kerkük, Irak'ın özeti filan değildir. Kerkük,
o canım hoyratlarıyla, o güzel ağıtlarıyla
bir Türkmen şehridir Sayın Bakan, bir Türkmen şehridir.
Siz, Türkiye'nin tarihî politikalarından habersiz bir bilinçle
o koltukta oturmayı hak etmiyorsunuz, istifa edin. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar) İstifa edin,
istifa edin. En iyisi budur. Kerkük bir Türkmen şehridir.
Eğer "Kerkük bir Türkmen şehridir" diyemiyorsanız,
bugün referanduma hangi gerekçeyle karşı çıktığınızı
ortaya koyamazsınız, temellendiremezsiniz ve gelelim,
Irak bölünürse Türkiye'nin sanki büyüyeceği yolundaki senaryoları
Türkiye'ye bir kahramanlık edebiyatı içinde satmaya çalışanlara.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin tutanakları buna da şahittir.
Ey
milletvekilleri, bu sözleri duymazdan gelemezsiniz. Duydunuz ve
sorumlusunuz. Eğer Irak bölünürse, Türkiye de bölünecektir.
Irak'ın bölünmesi, Türkiye'nin büyümesi anlamına asla gelmeyecektir.
Efendim, Türkiye Kuzey Irak'ta kurulacak bir Kürt devletinin hamisi
rolüne bürünürseymiş, hamisi olursaymış, Türkiye büyürmüş.
Denizli ile Kerkük'ün kaderini birleştirmek mümkün olurmuş.
Bu, Türkiye'nin içine sürüklenmek istendiği oyuna taşeronluk
girişiminden başka hiçbir şey değildir. Herkes milleti
karşısında, herkes, ama herkes, hele hele milletin verdiği
maaşla çoluğunu çocuğunu besleyenler, millet karşısında
namuslu ve dik duruş göstermek zorundadır. (Anavatan Partisi
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bu, arkamızı dönebileceğimiz bir şey değildir.
Bugüne kadar Irak politikasında
Bugüne kadar "Avrupa
Birliği birinci önceliğimiz." diyordunuz, döndünüz
"Irak birinci önceliğimizdir." dediniz. Peki, nedir
Irak politikanız? Nedir Irak politikanız? Irak'a dair politikanız
nedir? Burada söylediniz, Irak'ın birliğinin korunması
vesair. Güzel, doğru. Türkiye bu meselede kendisi için ne istiyorsa,
Irak halkı için de onu istemelidir. Türkiye'nin bakış
açısında önceliği, ne Türkmenler ne Kürtler ne Araplar
ne Sünniler
Türkler, Türkiye, Irak halkının tamamına
bir kardeşlik bilinci içinde sahip çıkmalı, kendisi
için ne istiyorsa, onlar için de aynısını istemelidir.
Biz, Türkiye için birlik istiyoruz, Irak için de birlik istiyoruz.
Türkiye için dirlik istiyoruz, Irak için de dirlik istiyoruz. Türkiye
için kardeşlik istiyoruz, Irak için de kardeşlik istiyoruz.
Türkiye'nin derin mezhep çatışmalarına sürüklenmesini
nasıl istemiyorsak Irak'ın da aynı şekilde istemiyoruz.
Ama, bunun arkasına güç koymak lazım. İki haftadır
ben bağırıyorum, kimse duyar veya duymaz; Sayın Bakan,
şimdi duydunuz, buna cevap vermeye mecbursunuz. Gizli görüşme
talepleriyle bunun arkasında saklanamazsınız, gizli
görüşmenin arkasında.
Ben,
on beş gündür söylüyorum, diyorum ki bırakın bu harekât
naralarını bir tarafa, gerçekten bir şey yapabileceğinize
dair kararlılığınızı doğru araçlarla
gösterin. Habur Sınır Kapısının yerini değiştirin.
Bakın, "kapatın" bile demiyorum. "Kapatın"
bile demiyorum. Habur Sınır Kapısının yerini
değiştirin.
Siz,
Mersin Serbest Ticaret Bölgenizde olup bitenlerden haberdar mısınız
Sayın Bakan? Millî İstihbarat Teşkilatınız size
bunu rapor etmiyor mu? Mersin Serbest Bölgeniz üzerinden Irak'a
sağlanan lojistiğin ve Irak'ta oluşturulan bir devletin
lojistiğinin, siyasi lojistiğinin, sermaye lojistiğinin
buradan yürüdüğünü ve Sayın Başbakanın iş
adamı danışmanlarının da bu sürece seyirci
kalmadığını biliyor musunuz bilmiyor musunuz?
Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Hele hele,
hele hele milletinin akıbeti karşısında sadece
suskunluğu yeğleyenler şeytanın en büyüğüdür.
Türkiye'nin
huzuru, Türkiye'nin kardeşlerinin huzuru bir derin tehditle
karşı karşıyadır. Milyonlarca insan, yani bugün
Irak iç savaşın içindedir ve bu süreç büyük bir Orta Doğu
iç savaşına gitmektedir ve bugün yaşanan süreç, bugün
yaşanmakta olan süreç, Türkiye'yi bu büyük Orta Doğu iç savaşında
taraf kılma sürecidir. Siz, iç politikada dış müttefiklerinizi
kaybetmeme telaşını bir kenara bırakın. Müttefiklerinizle
de gerçekten müttefik gibi konuşun, gerçekten müttefik gibi,
güvene güvene, açık açık; at pazarlığı yaparak
değil. Ekonomiden sorumlu Bakanı Irak meselesinde müzakereci
kıldınız. Sizin dış politika ciddiyetiniz
işte bu kadar. Sanki o müzakerede, yani at pazarlığı
yaftasıyla damgalanan o müzakerede çok başarılı
olmuş gibi, üstüne bir de Avrupa Birliğinde Başmüzakereci
yaptınız. Ne oldu, nereye geldik Avrupa Birliğinde?
Sekiz fasıl açılmayacak, geri kalan kapanmayacak.
Eğer,
buradan yeminle söylüyorum, eğer bundan sonraki süreç özel ortaklığa
razı edilmek için yaratılan bir basın süreci olmazsa,
gelip, bu Meclisten herkesten özür dileyeceğim, herkesten özür
dileyeceğim, hepinizden bin kere özür dileyeceğim, ama,
bu böyle olacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Mumcu, lütfen toparlar mısınız, üç dakikalık
süre veriyorum.
Buyurun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, bunu beş dakika yapmanızı
istirham edeceğim.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Mumcu.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar
Değerli arkadaşlar,
şimdi çözümü konuşalım. Aslında, bir genel görüşme
isteyen Hükûmetin, kendi talebine bir samimiyet ve sadakat göstermesi
ve bütün kadrosuyla burada olması gerekirdi.
Hiç
önemli değil, sürekli olarak burada Anavatan Partisini değersizleştirmeye,
önemsizleştirmeye çalıştığınızı
görüyorum. Canınız sağ olsun. Siz, kalabalık
çıkan seslerin hakkı söyleyeceğini veyahut da bütün
sesleri bastıracağını düşünüyor olabilirsiniz,
ama, bazı şeyleri hatırlatmak isterim, bilin bunları
arkadaşlar. Bir kere, anayasal düzen -biz anayasal düzenin
dışında var değiliz burada, biz anayasal imkânlarla
varız- Anayasa, milletvekiline istifa hakkını vermiş.
Niye? Parti yönetimlerinin, liderlerinin kölesi olmasın milletvekili,
milleti temsil etsin diye. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar) Nitekim, aynı şekilde, Sayın Dışişleri
Bakanının kendisi de dâhil olmak üzere, geçen dönem, başka
bir partiden seçilen milletvekilleri olarak, geldiniz burada AK
Partiyi kurdunuz.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - İstifa etmedi ama
ÖZKAN
ÖKSÜZ (Konya) - Parti kapatıldı, parti
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Her ne olursa olsun, sizi, sizin adınıza,
hani diyorsunuz ya, sizin adınıza vatandaşın önüne
çıkanlar, sizin bu davranışınıza rıza
göstermiş değillerdi.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - İstifa etmedi
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Kaldı ki, ben bunu yermiyorum, ben bunun demokratik
bir imkân olduğunu söylüyorum.
BAŞKAN
- Lütfen sayın milletvekilleri, sayın hatibi dinleyelim.
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) - Yanlış söylüyor
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Ben, bunun bir demokratik imkân olduğunu söylüyorum.
Bu imkân olmasaydı eğer, bu imkân olmasaydı eğer, demokrasiyi
yaşatmak ve işletmek mümkün olmazdı.
Geçtiğimiz
dönem, Sayın Dışişleri Bakanı da hatırlayacaktır,
Sayın Mehmet Ali Şahin de komisyon üyesiydi o da hatırlayacaktır,
geçtiğimiz dönem benim üyesi olduğum parti hükûmet ortağıydı
ve hükûmet ortağı olarak, bu Meclise 158, 159 ve 312'yle ilgili
bir teklif getirdi. Bu teklif, Genel Başkanınızın,
yani bugünkü Başbakanın siyaset yapmasını yasaklayan
bir teklifti. Bu teklif karşısında "milletvekilinin
milletine karşı sorumlu olduğu" bilinci içinde
karşı çıkan Anavatan Partisi milletvekilleri -ki, bunlardan
bir tanesi de bendim- hükûmeti bozmakla tehdit ettiği içindir
ki, kişilikli bir duruş gösterdiği içindir ki, bugün
birçok arkadaşımız siyaset yasağı olmaksızın,
daha doğrusu o yasakları aşmış olarak, yani,
hükûmetin önerisini geri çekmesi yüzünden bugün burada siyaset yapıyor.
Kişilik
lazımdır. O gün hükûmet ortağı parti milletvekilleri
bana sormuşlardı, demişlerdi ki: "Kişisel görüşleriniz
mi; yoksa, grubunuzu mu temsil ediyorsunuz?" Güya beni küçümsemeye
çalışmışlardı. Ben demiştim ki: "Benim
bir kişiliğim var Allah'a şükür." Şimdi aynı
şeyi söylüyorum. Hepimizin bir kişiliği var Allah'a
şükür ve kişilikli duruşun her zaman lazım olacağını
unutmayın.
Burada
ikide bir, bakıyorum, çiçekler alıp veriyorsunuz Cumhuriyet
Halk Partisiyle. Tebrik ediyorum. Zaman zaman yaptınız bunu.
Mesela RTÜK seçimlerinde yaptınız, partilere hazine yardımında
yaptınız. Hayırlı işler. Gizli görüşme konusunda
da yapacaksınız. Tebrik ediyorum.
Bakın,
biz, sizi baş başa bırakabiliriz burada istiyorsanız.
Bunu cesaretle çıkın söyleyin burada. Buranın bir Meclisi
Mebusan psikolojisi içinde işlemesini istiyorsanız,
söyleyin, biz, sizi baş başa bırakırız.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) - Siz zaten yoksunuz.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Hah, işte, onu, parti adına yetkili biri
gelsin buradan söylesin, bunu söylesin, bunu partinin merkez karar
organına götürüp karara bağlamaya söz veriyorum, söz veriyorum
Cesaretiniz varsa, çıkın buradan bunu söyleyin.
AHMET
YENİ (Samsun) - Halkımız söyledi.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Çıkın, çıkın bunu buradan söyleyin.
Bakın bakalım ne oluyor? O zaman kişilikli bir duruşa,
bu Mecliste kişilikli bir duruşa, birilerinin daha kişilikli
duruşuna nasıl ekmek su kadar muhtaç olacağınızı
göreceksiniz.
Demokrasiye
saygı gösterin. Sayın Baykal, siz çok iyi bilirsiniz. Cumhuriyet
Halk Partisinin bu Mecliste olmadığı dönemlerde, Cumhuriyet
Halk Partisinin bu Mecliste olmasının ne kadar lazım
geldiğini çok söyledim kamuoyuna açık olarak. Niye söyledim?
Çünkü, benim inancıma göre, bir Cumhuriyet Halk Partisi bu Mecliste
olsaydı, 28 Şubat olmayacaktı. Demokrasi daha dengeler
içinde yürüyecekti, işleyecekti. Bugün, yine de, velinimetimiz
demokrasiyi
ÖZKAN
ÖKSÜZ (Konya) - 28 Şubatta Cumhuriyet Halk Partisi Meclisteydi.
Bunu bile bilmiyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Öksüz, lütfen
ERKAN
MUMCU (Devamla) -
bugün, yine de, Türkiye'de milletin iradesini
mümkün kılan demokrasiyi ayakta tutmak istiyorsak demokrasiye
bütün kurum ve kurallarıyla saygı göstermek zorundayız.
İstifa da demokrasinin bir kurumudur, ona saygı gösterin,
onu koruyun, o size lazım. Demokrasi, en çok da size lazım,
hukuk en çok da size lazım, en çok da hesap vermek zorunda olanlara
lazım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - 28 Şubatta Cumhuriyet Halk Partisi
vardı.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Şimdi, size Irak'la ilgili önerilerimizi söyleyerek
sözlerimi kapatıyorum, çünkü gizli görüşme bağlamında
burada hiçbir şeyin gerçekçi anlamda paylaşılmayacağını
bile bile bir şey söylemek istiyorum.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) - 28 Şubatta vardı CHP.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Mumcu lütfen
Teşekkür için açıyorum. Ek sürenizi
beş dakika olarak verdim.
Buyurun.
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Sayın Başkan, hemencecik toparlıyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür için açıyorum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) - Sayın Bakana yirmi dakika verdiniz.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) - Sayın Bakan on dakika fazla konuştu.
BAŞKAN
- Lütfen Sayın Özcan
ERKAN
MUMCU (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Irak'ın toprak bütünlüğünü,
Irak'ın bütünlüğünü ve halkının kardeşliğini
savunmak, Irak'ta halklar arasında ayrımcılık ve derin
kan davaları yaratıcı süreçlerin karşısında
durmak ve bunun için diplomatik, ekonomik ve askerî araçlarını
seferber etmek bugün Türkiye'nin görevidir. Yalnız bir şey
söyleyeceğim: Müdahale konusunda ikide bir iç politikaya
malzeme kılmak için ağzınıza "asker göndermek"
lafını alıp durmayın. Silah çekmek, göstermek için
yapılmaz. Göstermek için silah çekilmez ve oraya gittiğinizde,
elinizde silahla gittiğinizde karşınıza kimin
çıkacağını da hesap ederek gidin.
Söyleyeceğim
şey şudur: Türkiye, diplomatik, ekonomik, siyasi imkânlarını
kullanmadan, askerî imkânlarını hazır tutmalı, ama
kullanmamalıdır. Askerî imkânlarınızı hazır
tutun ve askerî imkânlarınıza başvurmanız gerekiyorsa
da bunu kullanmaktan asla tereddüt etmeyin, çünkü savunduğunuz,
artık, Türkiye'nin bütünlüğüdür. Bu, bugün Türkiye'nin geldiği
bir dönüm noktasında hepimizin ortaklaşa göstermemiz gereken,
bana göre, bir basirettir.
Hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. Sayın Başkana toleransı için teşekkür
ediyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Mumcu.
AK
Parti Grubu adına söz isteyen, Vahit Erdem, Kırıkkale
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erdem. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Erdem, süreniz yirmi dakikadır.
AK
PARTİ GRUBU ADINA VAHİT ERDEM (Kırıkkale) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'taki gelişmeler
ve Kerkük'ün durumuyla ilgili AK Partiden 29 milletvekilinin ve
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
genel görüşme açılmasına dair teklifi üzerinde ben de
AK Parti Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ben bürokrasiden geldiğim için polemikten
çok fazla anlamam, ama, birkaç cümleyi burada ifade etmek mecburiyetinde
kaldım. Anavatan Partisinin Değerli Genel Başkanı
burada zamanının yarısını, tabiri caizse,
polemiğe ayırdı. Hâlbuki ben de ANAP'tan geldim. ANAP bir
vizyon partisi, ANAP bir fikir partisidir.
AHMET
YENİ (Samsun) - Eskidendi
VAHİT
ERDEM (Devamla) - Burada değerli fikirlerinden istifade edebilirdik.
Bence
bir tutarsızlık örneği gösterdi. AK Partinin geçmişini,
geleceğini bilerek kendisi de AK Partideydi ve AK Partide milletvekili
olur olmaz da bakan oldu. Şimdi, bu şeyden sonra, bu şekilde
ağır laflar, kafa karışıklığı gibi
ERKAN
MUMCU (Isparta) - Vahit Bey, bu yakıştı mı sana?
VAHİT
ERDEM (Devamla) - Hepimizi suçluyorsunuz, ben de AK Partinin milletvekiliyim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AHMET
YENİ (Samsun) - Yakıştı, yakıştı
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) - Niye yakışmıyor?
VAHİT
ERDEM (Devamla) - Kafa karışıklığı gibi,
böyle zihin bulandırıcı laflardan uzak durmamız
lazım.
Bugün
ciddi bir konuyu görüşüyoruz. Dış politikayı görüşüyoruz,
Irak'la ilgili durumları görüşüyoruz. Burada, ciddi
şekilde ifadelerde, ciddi konular üzerinde durmamız gerektiği
kanaatindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ERKAN
MUMCU (Isparta) - Bak, bunu söyleyecek pek çok arkadaşımız
var.
VAHİT
ERDEM (Devamla) - Dışişleri Bakanımızla ilgili
verilmiş olan gensoruyu görüştük. Ben de dikkatle konuşmacıları
takip ettim, dinledim.
Değerli
arkadaşlar, dış işleri politikası,
dış politika, güçlü bir ekonomiyle, içeride istikrar ve güvenle
desteklenmedikçe başarılı olamaz. 1990'lı yılları
düşünün
BAŞKAN
- Sayın Erdem, bir saniye
Sayın
milletvekilleri, içerideki gürültü sebebiyle, sayın hatibin
konuşması anlaşılamamaktadır. Lütfen
Buyurun
Sayın Erdem.
VAHİT
ERDEM (Devamla) - İçeride güçlü bir ekonomi, gelişen, istikrarlı,
güvenli bir ekonomi olmadan, dış politikanın başarılı
olması mümkün değildir. Onun için, 2002 yılından itibaren,
Türkiye'nin, iç politikasıyla, ekonomik gücüyle, dış
politikasıyla, değişen, gelişen çok dinamik dünya
şartlarında gerekli her çeşit çabayı gösterdiğini
ben de şahsen müşahede ediyorum. Yani, Hükûmetin bir eksiğinden,
Hükûmetin bir ihmalinden Türkiye'nin zarar gördüğünü, Türkiye'nin
zarara uğratıldığını müşahede etmediğimi
huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugünkü konumuz, Irak konusu. Evet, Irak'ta, maalesef,
durum kritik bir safhadan geçmektedir. Amerika Birleşik Devletleri'nin
Irak'a müdahale hedefleri ile bugünkü gelinen durumda büyük bir çelişki
mevcuttur. Amerika Birleşik Devletleri, Irak'ta kitle imha silahları
var olduğu düşüncesiyle, kitle imha silahlarının
temizlenmesi, Irak'a demokrasi getirmek ve Irak halkına özgürlük
getirmek amacıyla, refah getirmek amacıyla Irak'a girmiş
idi. Maalesef, bugünkü geldiğimiz durumda, kabul edelim ki, Amerika
Birleşik Devletleri de kabul ediyor ki, durum böyle değildir.
Müsaade
ederseniz, önce, Irak bugünkü duruma nereden ve nasıl gelmiştir,
kısaca ben de hatırlatmak istiyorum. Dışişleri
Bakanımız bunun üzerinde durdu, ben de değişik
açıdan bu konuda biraz fikir serdetmek istiyorum.
Hepimizin
bildiği gibi, geçen asrın en zalim diktatörlerinden olan
Saddam Hüseyin, bilhassa 1970'li yıllarda, dış güçlerin
desteğiyle ciddi bir şekilde silahlandırıldı,
aşırı derecede silahlandırıldı ve bu
aşırı derecede silahlandırılan Irak, evvela,
bu silahları İran'a çevirdi ve İran'la sekiz yıl süren
bir savaşa girdi. Maalesef, savaş sonunda değişen
hiçbir şey olmadı. Bir hiç uğruna yüz binlerce can kaybı
ve geride, Irak'ta ve İran'da fakir, sefalet içinde olan bir toplum
bıraktı.
Saddam
yönetimindeki Irak, daha sonra komşusu Kuveyt'i işgal etti.
Bu arada, kendi halkına, bilhassa Kuzey Irak'ta, kimyasal silahlar
da kullanarak zulmetti, katliamlarda bulundu. Böylece, Irak Birinci
Körfez Savaşı'nın yolunu açmış oldu. Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla, Amerika Birleşik
Devletleri öncülüğünde, askerî müdahaleyle Irak Kuveyt'ten
çıkarıldı, eski sınırları içerisine döndürüldü
ve o zamanın Amerika Birleşik Devletleri yönetimi kendi
görevlerinin burada bittiğini ifade ederek Saddam rejimine
dokunmadan geri çekildi. Fakat, bu arada önemli bazı gelişmeler
oldu Irak'ta. Birinci Körfez Savaşı olarak adlandırılan
bu dönemde, Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kararı gereğince
ambargolara sadık kaldı, Irak'a yine insani yardımlarda
bulundu, savaş esnasında Saddam rejiminden kaçan yüz binlerce
Peşmerge'ye bağrını açtı, kucağını
açtı ve Kuzey Irak halkına yardım etti, o dönemin -yine,
bugün de mevcut olan- Kuzey Irak yöneticilerine, Talabani'ye ve Barzani'ye
büyük yardımlarda bulundu. Ancak, Türkiye, bu savaşta uluslararası
ortam müsait olduğu hâlde askerî olarak varlık gösteremedi.
O zamanın Cumhurbaşkanıyla -ben de şahsen bu dönemi
yaşadım- merhum, rahmetli Turgut Özal'la cumhuriyet hükûmeti
arasında bir mutabakat sağlanamadığı için,
Türkiye Birinci Körfez Savaşı esnasında Kuzey Irak'ta
doğacak boşlukta görev alamadı, bu riske giremedi.
Böylece -Kuzey Irak'taki boşluğu- uluslararası güç olarak
"Çekiç Güç" adını verdiğimiz uluslararası
güçle Kuzey Irak'taki güvenlik sağlandı.
İşte,
Irak'ta yeniden yapılanmanın temeli Birinci Körfez Savaşı
döneminde atılmış bulunuyor. Tabii ki, burada, kim haklıydı
kim haksızdı, onu bilemem. Biliyorum da, burada ifade etmenin
fazla bir faydası yok. Bence, o zaman, Türkiye, Kuzey Irak'taki
oluşumları önleyecek durumdaydı; risk daha küçüktü,
gelişme daha başlamamıştı. Türkiye'nin, orada,
birinci stratejik kaybı yaşanmış oldu.
Değerli
milletvekilleri, 11 Eylül 2001'de Amerika Birleşik Devletleri'ne
yapılan terörist saldırı, dünya güvenlik anlayışında
değişikliğin miladını teşkil etmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri, süper güç anlayışıyla,
Orta Doğu'ya yönelik yeni güvenlik stratejisi vizyonunu ortaya
koydu, geliştirdi, terörizme karşı global savaş
ilan etti. 11 Eylül 2001 saldırısının akabinde Kuzey
Atlantik Anlaşması (Washington Anlaşması)'nın
5'inci maddesi yürürlüğe konarak -NATO ittifakı- Amerika'ya
yapılan saldırının müsebbibi sayılan teröristlerin
Afganistan'da konuşlandığı gerekçesiyle Afganistan'a
müdahalede bulunuldu. NATO ittifakının 5'inci maddesi
-burada hatırlatmak istiyorum- "Müttefiklerden birine
yapılan saldırı, tüm müttefiklere yapılır."
kabulünü öngörmektedir. Bu sebeple, Türkiye de bu terörizme karşı
açılan global savaşta yerini aldı ve Afganistan'a müttefiklerle
beraber girmiş oldu ve Afganistan'da iki defa ISAF (Uluslararası
Kuvvetler)'ın komutanlığını üstlendi. Hâlen,
önemli miktarda teçhizatıyla, askeriyle Afganistan'dadır
Türkiye.
Amerika
Birleşik Devletleri, Saddam rejimindeki Irak'ı da terörizmi
destekleyen ve kitle imha silahlarını barındıran
bir devlet olarak ilan etti ve Irak'a da bir askerî müdahalede bulunmayı
strateji olarak benimsedi. Ancak, bu konuda uluslararası mutabakatı
sağlayamadı. Hepiniz bunu hatırlıyorsunuz.
Bu
İkinci Körfez Savaşı'nda, Türkiye'nin ABD ile iş birliği
konusunda 1'inci Ak Parti Hükûmetiyle çetin müzakereler yapıldı
ve neticede bir mutabakat sağlandı. Bu mutabakata göre,
ABD'nin Irak'a müdahalesinde Kuzey Irak'tan cephe açılacak, Amerikan
askerlerinden 62 bin boyutundaki birliği, Türkiye'de, geçici
olarak, en fazla altı ay, konuşlanacak ve bazı hava unsurları
Türkiye'de konuşlandırılacak. Buna karşılık
da Türkiye, Kuzey Irak'ta belirli derinliğe kadar girme hakkına
sahip olacak. İşin özeti buydu, bu tezkerenin.
Hükûmet,
bu tezkereyi Türkiye Büyük Millet Meclisine sundu, hepinizin hatırladığı
gibi ve tezkere, 1 Mart 2003 tarihinde tartışıldı
ve maalesef diyorum ben şahsen, kabul edilmedi.
Kabul
edilmeyiş sebebi, Sayın Onur Öymen, biraz evvel, işte
"asker gönderelim, asker göndermiyorsunuz
" devamlı
tekrarladı, durdu. Cumhuriyet Halk Partisi, bilhassa Sayın
Öymen, "uluslararası oydaşma, uluslararası mutabakat,
uluslararası hukuk" gibi birtakım hukuki argümanlarla
bu tezkereye karşı çıktı.
Değerli
arkadaşlar, uluslararası savaş hukuku diye bir hukuk
yok, Birleşmiş Milletler var. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi karar alırsa bir meşruiyet doğar, ama,
almazsa da ülkelerin millî menfaatleri, stratejik menfaatleri,
bu uluslararası hukukun veya uluslararası mevzuatın
da üzerindedir. O zaman, Türkiye'nin, benim kanaatime göre, stratejik
menfaati bu tezkerenin çıkmasını gerektiriyordu. Tabii,
Hükûmet, bu konuda elinden geleni yaptı. Kararı veren Türkiye
Büyük Millet Meclisi. Bunu da burada ifade etmek istiyorum.
Böylece
İkinci Körfez Savaşı'nda da Türkiye, insani yardımlar,
diğer her çeşit yardımların dışında,
fiilen olayın dışında kalmıştır. Bana
göre, Türkiye, her iki Körfez Savaşı'nda da stratejik kayba
uğramıştır. Ben, samimi fikrimi burada ifade ediyorum.
Söylediğim gibi, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararıdır,
saygı duymak mecburiyetindeyiz.
Tabii
ki, bu tip büyük kararlar
AK Partiden de bazı tereddütler
oluştu, devletin bazı organlarında aynı şekilde
oydaşma veya uluslararası hukuk anlayışıyla;
bu tezkerenin çıkması konusunda müspet bir tutum izlenmedi.
Tabii ki, büyük kararlar, tarihi kararlar millî mutabakatla
alınır. Bu millî mutabakat bu dönemde de sağlanamadı.
Bu
vesileyle, bu tecrübelerin de ışığında, önümüzdeki
dönemde Türkiye, Orta Doğu'da olabilecek değişikliklerde
daha aktif davranmalıdır. Stratejik menfaatimiz neyi gerektiriyorsa
öyle hareket etmeliyiz. Bilhassa, Orta Doğu'da, Kafkasya'ya ve
Orta Asya'ya açılan coğrafya, bizim, siyasi, kültürel ve
ekonomik bakımdan ilgi alanlarımızdır. Bu coğrafyada
olabilecek gelişmelerde, Türkiye, aktif rol üstlenmelidir,
bu olayların dışında kalmamalıdır.
Değerli
milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Irak'ta,
dört yıldır, dört yıla yakındır sürdürdüğü
savaşta gelinen durum, maalesef, çok vahim, kritik ve tehlikeli
boyutlardadır. Irak'ta güvenlik sağlanamamıştır.
savaştan bu yana, yüz binlerce can kaybı ve her ay, her gün onlarca,
yüzlerce insan telef olmaktadır. Yine, binlerce, bazen yüz binlerce
kişi, Irak içinde ve Irak dışına göç etmek durumunda
kalmaktadır. Bu görüşler, bu bilgiler uluslararası kurumlardan
alınan bilgilere dayanmaktadır. İçeride, mezhepler
ve etnik gruplar arasında ayrılık ve çatışma
derinleşmektedir.
Evet,
Türkiye'yi rahatsız eden Kuzey Irak'taki PKK varlığı,
Amerika Birleşik Devletleri'nin müdahalesi sonucunda
oluşmuştur. Bu bizi rahatsız etmektedir. Bu konuda,
Hükûmetimiz, Amerika Birleşik Devletleri nezdinde, bölge ülkeleriyle
her çeşit girişimlerde bulunmuştur, bulunmaya da devam
edilecektir. Önümüzdeki günlerde, ümit ederim, bu konuda yeni gelişmeleri
görebilelim.
Amerika
Birleşik Devletleri'nde oluşturulan, burada da bahsedilen,
Baker-Hamilton eş başkanlığındaki çalışma
grubu da durumu, İngilizce tabirle "grave" yani
"vahim" olarak tespit etmiştir. Söz konusu rapor, ABD savaş
birliklerinin 2008 yılına kadar tedricen çekilmesini, yerini,
yine tedrici olarak Irak millî güçlerine bırakmasını,
komşu ülkelerle iş birliği yapılmasını,
Kerkük referandumunun ertelenmesini önermektedir.
Amerika
Birleşik Devletleri Başkanı Bush ise yeni stratejisini,
10 Ocak 2006 tarihinde yaptığı konuşmayla açıklamıştır.
Yeni stratejide, Irak'ta kuvvet artırımına gidilmesi
ve kısa vadede, başta Bağdat olmak üzere, Irak'ta güvenliğin
sağlanması öncelik almaktadır. Planda, Irak'ın bütünlüğünün
korunmasının başlıca hedef olarak belirlenmesi
ve Anayasa'nın tadili, petrol gelirlerinin adil paylaşımı
gibi olumlu unsurlar bulunmaktadır. Yalnız, bu planın
da başarılı olacağı konusunda uluslararası
basında ve çevrelerde şüpheler mevcuttur.
Değerli
milletvekilleri, bizim açımızdan, Irak'ta gelinen duruma
baktığınızda: Müdahale sonrası Irak'ta etnik
ve mezhepler arası bölünme, maalesef, derinleşmiştir.
Irak'ta, bir iç savaşa dönüşen Sünni çatışma gözlenmektedir.
Kuzey Irak'ta üslenen PKK, aldığı lojistik destek ve silahlarla
Türkiye'ye yönelik terörist faaliyetler sürdürmekte ve can kaybına
yol açmaktadır. Kerkük'te demografik yapı değiştirilerek,
2007 Kasım ayında yapılması planlanan referandumla,
Kerkük'ün Kuzey Irak otonom Kürt bölgesine bağlanması hedeflenmektedir.
Bütün bu gelişmeler ve ortaya çıkan durum, Türkiye'yi ve
Türkiye'nin güvenliğini yakından ilgilendirmektedir.
Bütün
bunlara ilave olarak, Irak'ta, Türk varlığı, Türkmen varlığı
Abbasiler döneminde, yani, sekizinci asra kadar uzanmaktadır.
Türkler, Irak halkıyla, Selçuklu ve Osmanlı döneminde, bin
yıla yakın beraber yaşamışlardır. Bu bakımdan
da Irak'ta olup biten her şey, Türkiye'yi, başka devletlerden
daha çok ilgilendirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, "dünya jeopolitiği", "tehdit ve
güvenlik" ve "savunma" kavramları büyük bir değişim
içindedir. Böylesine hızlı değişen bir ortamda,
çok dinamik, esnek bir dış politika takip etmek mecburiyetiyle
karşı karşıya olduğumuz malumlarınızdır.
AK Parti Hükûmeti, bugüne kadar, bu değişime ve esnekliğe
uygun bir dış politika izlemiştir. Özellikle, Irak'la
ve Orta Doğu'yla ilgili olarak bölge ülkeleri ve ABD'yle yoğun
bir diplomasi trafiği sürdürmektedir. Mevcut şartlarda,
ihmal edilmiş bir durum yoktur, ancak, kontrol dışı
gelişmeler mevcuttur. Türkiye, Irak'ta ne istiyor? Dostumuz,
müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri'nden ve Irak Hükûmetinden
ne bekliyoruz? Bunlar, net olarak, çeşitli vesilelerle ortaya
kondu, ben de ortaya koymak istiyorum:
1)
Türkiye, her fırsatta tekrarladığı gibi,
Irak'ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğinin korunmasını,
2)
Irak ve Irak'ın yönetimindeki etnik ve mezhep grupları arasındaki
ayrımın kaldırılmasını, azaltılmasını,
bugüne kadar yapılan yanlışlığın düzeltilerek
gruplar arasında dengenin yeniden kurulmasını,
3)
Kerkük'ün, etnik kimlik esasına göre oluşturulmuş herhangi
bir gruba bağlanmadan özel statülü bir il olarak kalmasını,
4)
Irak'ın, petrol ve diğer doğal kaynaklarının,
tüm Irak halkının faydalanacağı şekilde merkezî
hükûmet tarafından tasarruf edilmesini,
5)
Kuzey Irak'ta üstlenen ve destek gören PKK terör örgütünün temizlenmesini,
İstemektedir.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye'nin son derece makul ve haklı bu istekleri,
aslında, ABD tarafından da zaman zaman dile getirilmektedir.
Aslında, Türkiye'nin hassasiyetleri ve Irak'ta beklentileri,
Irak'ın kalıcı istikrarı ve güvenliği için de
zaruridir. Ancak, bu konularda, maalesef, ilerleme yerine geriye
gidiş zaman zaman gözlenmektedir. İşte, endişe de
buradan kaynaklanmaktadır. Peki, Türkiye'nin bu hassasiyetleri
ve bölge güvenliği için haklı talepleri nasıl sağlanacaktır?
Kritik soru budur, genel görüşmenin açılmasının
gerekçesi de budur. Genel görüşmenin açılması hâlinde,
bu soru, enine boyuna, tabii ki tartışılacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Erdem, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun,
üç dakikalık süre veriyorum.
VAHİT
ERDEM (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Dış
politika, hissî iç politika mülahazalarından ve hamasetten
uzak, aklıselimle yürütülmek durumundadır. Millî menfaatlerin
korunmasında aklıselim daima ön planda tutulmak durumundadır.
Ben, bu soruya cevap verirken, biraz önce sorduğum soruya cevap
ararken, öncelikle, yine, yoğun bir şekilde sivil ve askerî
diplomasinin kullanılmasının makul yol olduğu
kanaatindeyim.
Elli
yılı aşkın süredir aynı ittifak içinde olduğumuz
ve ikili stratejik ilişkilerimiz olan ABD'yle, yeni bir vizyon
çerçevesinde, hassasiyetle üzerinde durduğumuz konular ele
alınmalıdır. Zannediyorum, Amerika Birleşik Devletleri'nin
Irak stratejisi de, zamana ve gelişmelere göre değişim
göstermektedir. Bunu, Başkan Bush'un açıklamalarından
-ki, kamuoyuna sızan, zannediyorum sızmayan kısımlarından-
anlamak mümkün. Hâl böyle olunca, konu, yeniden, Amerika Birleşik
Devletleri'yle gelinen bu durum ve Amerika'nın iç kamuoyunda
oluşan muhalefet ve görüşlerin de ışığında
Amerika'da oluşan yeni vizyon çerçevesinde, konu, yeniden, Amerika
Birleşik Devletleri'yle müzakere masasına getirilmelidir.
Diplomasi, her hâlükârda, sonuna kadar kullanılmalıdır.
Şu şartlarda, zannediyorum, Türkiye, bölge ülkeleriyle,
komşu ülkelerle, Amerika Birleşik Devletleri'yle yapılacak
görüşmeler yoluyla, yukarıdaki haklı taleplerimizi
de, Irak'ın da iyiliğine olan talepleri, bölgenin istikrarı
için zaruri olan bu görüşleri paylaşacaktır ve belli
sonuca doğru götürmeye gayret edecektir.
Ben
-tabii, bu bir ön görüşmedir- Türkiye'nin izleyeceği yeni
yol haritasının, Irak'taki bugünkü gelişmelerin
ışığında ve Amerika Birleşik Devletleri'nde
olan değişikliklerin ışığında, Amerika
Birleşik Devletleri'nin stratejisinde olası değişikliklerin
ışığında Türkiye'nin izleyeceği yol haritasının,
alacağı tedbirlerin, gelecek salı günü yapılacak
genel görüşmede -gizli belki- enine boyuna tartışılacağına
ve gerek muhalefetten gerek iktidardan, yol haritasına
ışık tutacak fikirlerin oluşacağına inanıyorum
ve genel görüşmeyi AK Parti Grubu olarak destekliyoruz.
Bu
duygularla yüce Meclisi, tekrar, en derin saygılarımla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Erdem.
Önerge
üzerinde, önerge sahibi olarak söz isteyen, Erol Aslan Cebeci, Sakarya
Milletvekili. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın
Cebeci, süreniz on dakikadır.
Buyurun.
EROL
ASLAN CEBECİ (Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Irak'taki gelişmeler ve bu ülkenin içinde bulunduğu durumu
ele alarak Irak'ın sorunlarını geride bırakmasını
teminen ülkemizin ve uluslararası toplumun Irak halkına
ve yönetimine yapabileceği katkıları değerlendirmek
üzere verdiğimiz genel görüşme önergesi üzerine, önerge
sahibi arkadaşlarım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafya olarak bulunduğumuz
bölge, Türkiye'yi, dünyanın hemen hemen her konuda en hassas ve
kritik güvenlik ve dış politika meselelerinin merkezine
oturtmaktadır. Bu, uzun yıllar süren soğuk savaş döneminde
böyleydi. Soğuk savaş sonrasında da, Sovyetler'in dağılması
ve tek kutuplu dünyaya geçildikten sonra da, Türkiye, hâlâ, dünyanın
en kritik meselelerinin yaşandığı bölgemizin en
güçlü, en önemli ve en büyük ülkesi olma özelliğini koruyor.
Şunu
da ifade etmemiz gerekiyor ki, bölgemizde son yıllarda yaşananlar,
özellikle Irak'taki gelişmeler, hem Türkiye'yi hem de Irak'ın
diğer komşularını olumsuz yönde etkilemektedir.
Elli yıldır süren Arap-İsrail anlaşmazlığı
ve bölgemizin enerji kaynaklarına ev sahipliği yapıyor
olması nedeniyle istikrarın ve barışın zaten
zor bulunduğu bu bölgede - zor bulunduğu gibi, istikrarın
ve barışın korunmasının da oldukça zor olduğu
bu bölgede - 1980'li yıllardan başlayarak bugüne kadar devam
eden ve gittikçe de çözümü zorlaşan Irak, bugün, artık, neredeyse
tam bir çözümsüzlük içindedir.
Şunu
biliyoruz ki, Hükûmetimiz, 2003 yılında, Amerika Birleşik
Devletleri'ne, o zaman yapılması planlanan askerî müdahalenin
yanlış olacağını, Irak'ta pandoranın kutusu
bir açılırsa, bunun, sadece Irak'ı değil, bütün bölge
ülkelerini çok olumsuz yönde etkileyeceğini ve bunun sonuçlarının
bütün dünyaya çok pahalıya mal olacağını açıkça
belirtmiştir. Bugün, dört yıl sonra, yüz binlerce can kaybı
ve milyarlarca dolarlık harcamaların sonrasında, artık,
Amerika Birleşik Devletleri yönetimi de dâhil olmak üzere, herkes
kabul ediyor ki, Irak'ı işgal eden güçler burada ciddi hatalar
yapmışlardır.
Biz
inanıyoruz ki, Türkiye'nin Irak konusunda başından bu
yana izlediği politika, Türkiye'nin millî menfaatlerinden ve
güvenliğimizden hiçbir taviz vermeyecek şekilde, yapıcı,
gerçekçi ve tutarlı bir politikadır.
Şu
ana kadar izlenen bu dış politikanın ana unsurları
şunlardır:
Irak'ta
toprak bütünlüğü mutlaka korunmalıdır.
Irak'ta
siyasi birlik mutlaka tesis edilmeli ve korunmalıdır.
Herhangi
bir etnik veya mezhepsel grubun diğerleri üzerine egemenlik
kurması mutlaka engellenmelidir.
Irak'taki
tüm doğal ve ekonomik kaynaklar Irak halkının tamamına
aittir ve bu kaynaklar, ancak tüm Irak halkının kalkınması
ve refahı için kullanılmalıdır.
Hükûmetimizin
en başından bu yana tutarlı olarak söylediği ve
önemine işaret ettiği konular, Irak'ta her geçen gün yaşananlara
baktığımız zaman, ne kadar da doğru ve tutarlı
olduğumuzu ortaya çıkartıyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Irak'la ilgili bu görüşlerimizin
dışında, Irak'ta, bizim için çok hassas olan iki ana meselemiz
var: Birincisi, Kuzey Irak'taki PKK terör örgütünün varlığı
ve faaliyetleri. İkincisi de Kerkük'ün bugün içinde bulunduğu
durum ve geleceği.
Bütün
tarafların bilmesini istiyoruz ki, Kerkük sorunu, bu soruna
taraf olan her grubu ve özellikle akrabalık ilişkilerimizi
ciddiye aldığımız ve önemsediğimiz Türkmenleri
mutlaka tatmin edecek bir şekilde çözülmelidir. Kerkük'ün geleceği
ve nüfus yapısı, Irak'ın bütün geleceği açısından
emsal teşkil edecektir. Kerkük'e yönelik dar bakışlı
ve tek taraflı politikalar sürdüğü takdirde, 2007 yılının
sonunda yapılması planlanan referandum çözüme ulaşmayacak,
aksine, geri dönüşü olmayacak kırılmalara yol açacaktır.
Bu itibarla, Kerkük'te yapılması gereken, Kerkük'ü oluşturan
gruplar arasında uzlaşıya dayanan bir çözüm üretilmesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Irak'taki gelişmeler
ve var olan durum, hem o bölgenin geleceği hem de ülkemizde
şu anda var olan ve gelecekte olabilecek potansiyel güvenlik
problemleri nedeniyle bizi yakından ilgilendirmektedir. Bölgede,
350 kilometreyi aşan sınırımız ve PKK terör örgütünün
sınırın hemen öbür tarafında konuşlanmış
olması ve bu bölgede hemen hemen hiçbir müdahaleye maruz kalmadan
hareket edebilme rahatlığı içinde olması, ülkemiz
açısından ciddi bir problemdir.
PKK
terör örgütünün, ayrıca, Kuzey Irak'taki yerel Kürt yönetiminden,
sadece hoşgörü değil, destek gördüğünü de biliyoruz.
PKK'nın bölgedeki etkinliğinin sınırlandırılması
konusunda Irak merkezî hükûmetinin verdiği sözler, maalesef,
şu ana kadar tutulmamıştır.
Türkiye'nin
çok haklı olduğunu herkesin kabul ettiği PKK terör örgütüyle
mücadele konusunda, Irak'ı işgal eden güçler adına sorumluluk
sahibi olan Amerika Birleşik Devletleri de, üzülerek belirtmek
zorundayız ki, şu ana kadar, bir müttefik ülke olarak, beklediğimiz
adımları atmamıştır. Terör ve terör örgütleriyle
mücadele konusunda ciddi bir tecrübesi olduğunu düşündüğümüz
dost ve müttefikimiz Amerika Birleşik Devletleri'ne, bu konuda
seçici olamayacağını hatırlatmak isteriz. Dünyada,
kısa vadeli çıkarları gözetmeye ve çifte standart kullanmaya
en son müsait olan konu, terör ve terörizmle mücadeledir.
Terörle
mücadele konusunda, hiç kimsenin bizi yanlış anlamasını
da istemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti büyük bir devlettir ve kendi
yapması gerekenleri, hiçbir zaman ve hiçbir şartta başkalarının
yapmasını beklemez. Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki
sabrı ve tavrı yanlış değerlendirilmemelidir.
Her zaman, terörle mücadelede, yerinde ve zamanlı kullanabileceğimiz
çok çeşitli imkân ve araçlarımız vardır. Bu araçların
kullanılması konusunda da, hiç kimsenin, iznine, icazetine
ya da yol göstermesine ihtiyacımız yoktur ve Hükûmetimizin
bu konudaki siyasi kararlılığına ve iradesine
olan güvenimiz de tamdır.
Kerkük
ve Kuzey Irak'taki terör konusundaki tek endişemiz, bu meselelerin
bir iç politika malzemesi olarak suistimal edilme ihtimalidir.
Kelimelerimi dikkatle seçerek konuşuyorum. Bu konuda herkesi
önceden uyarmak istiyoruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tam bu noktada, Anavatan
Partisi Genel Başkanının yaptığı konuşmayla
ilgili de birkaç şey söylemek istiyorum. Anladığım
kadarıyla, bu konularda, Sayın Genel Başkanın kafası
ciddi bir şekilde karışıktır. Bunu, hem Avrupa
Birliği konusundaki görüşleri, geleceğe yönelik kehaneti
ve niyet okumalarıyla hem de Türkiye'nin Irak'la ilişkili politikalarıyla
ilgili önce söyledikleriyle sonra söyledikleri arasındaki
tutarsızlıklardan çıkarıyorum. Öncelikle,
Hükûmetimizin, içeride -kurumlar arasında veya milletin içinde-
milleti, kategorik olarak, Avrupa Birliği yanlısı veya
karşıtı olarak sınıflama gayreti içinde olduğumuz
iddiası kesinlikle temelsizdir. Tam aksine, biz, bu konuda, AK
Parti İktidarına karşı olanların, AK Parti
İktidarına karşı olmak tek başına prim getirmediği
için, bunu, Avrupa Birliği karşıtlığına
dönüştürmelerinden endişeliyiz. Eğer Sayın Genel
Başkanın Avrupa Birliği karşıtlığı
konusunda var olan ulusalcı topluluğa katılmak gibi
bir niyetleri varsa, bunu, açık açık söylemekle ilgili hiçbir
problemi olmaması lazım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Cebeci, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
EROL
ASLAN CEBECİ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Sayın
Genel Başkanın, Sayın Dışişleri Bakanımızın
duruşu, üslubu ve içeriğiyle ilgili söylediklerine de
kesinlikle katılmıyorum. Sayın Dışişleri
Bakanımız, sadece benim değil, bu milletin kahir ekseriyetinin
görüşü odur ki, bu ülkede ender yetişecek bir devlet adamıdır
ve Sayın Genel Başkana bunu hatırlatmak isterim. Bunu
sadece duruşu ve üslubuyla değil, sözlerinin içeriğiyle
de şu ana kadar kanıtlamıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın
Genel Başkana hatırlatmak istediğim en önemli konu da
şudur: Dış politika konuları hassas konulardır
ve bu konularda konuşurken milletin menfaatleri mutlaka göz
önünde bulundurulmalıdır. Yoksa, benim nasıl olsa iktidara
gelmem hayal diye düşünerek ağzınıza geleni söyleyeceğiniz
konular değillerdir. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Irak'ta, şu ana kadar,
üstümüze düşen her şeyi, özellikle insani yardım ve
ekonomik yardım konularında -ve de özellikle de Irak'ın
iç işleri diye düşündüğümüz konularda- müdahil olmama
konusunda azami hassasiyet gösterdik. Dost ve kardeş Irak halkının
menfaatlerine olacağına düşündüğümüz her konuda
tam destek verdik. Ancak, aksini düşündüğümüz konularda,
Hükûmetimiz, hiç eğip bükmeden, görüşlerini, açık ve net
bir şekilde, bütün taraflara bildirdi. İnanıyoruz ki,
yine, hem Hükûmetimiz hem devletimiz hem de milletimiz, Irak halkının
içinde bulunduğu şartlardan kurtulması ve huzur içinde
yaşayan, refahı yüksek, hukukun üstünlüğüne dayalı,
insan haklarına saygılı, demokratik bir ülke olması
için üzerine düşeni yapmaya bundan sonra da hazırdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle,
genel görüşme önergemizin kabulünü arz eder, önerge sahibi arkadaşlarım
ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Cebeci.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, Sayın Cebeci,
konuşmasında, Anavatan Partisi Genel Başkanını
kastederek, yanlış ithamlarda bulunmuştur, haksız
ithamlarda bulunmuştur. Cevap hakkımızı kullanmak
istiyorum.
BAŞKAN
- Sayın Abuşoğlu, ben konuşmayı dinledim. Sayın
Cebeci'nin konuşmasında herhangi bir sataşma yok. Kaldı
ki
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, bu sataşma
değilse, sataşma başka nasıl olur?
BAŞKAN - Bir saniye Sayın Abuşoğlu
Kaldı
ki, Sayın Mumcu da, eleştiri sınırlarında kalmak
şartıyla, daha fazlasını söyledi. Ben sataşma
göremiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
Şimdi,
önerge sahibi olarak, Şükrü Elekdağ, İstanbul Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Elekdağ.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
önerge hakkındaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere
huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Irak'a Amerika tarafından yapılmış
olan müdahale tam bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri tarafından Irak'taki durum
hakkında hazırlanmış olan bir rapor üç gün önce yayınlandı.
Burada, Irak'ta durumun vahameti tüm açıklığıyla
belirtiliyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri,
her ay 5 bin Iraklının Irak'ta öldüğünü, her ay 100 bin -aynı
zamanda- Iraklının zorunlu olarak yer değiştirmek,
yani, göçe mecbur etmek durumunda bırakıldığını
belirtiyor. Mezhepsel bir iç savaşın başladığı
görülüyor ve aynı zamanda, etnik temizlik girişimleri
gittikçe yayılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, olaylar, Irak'ın üniter yapısını
koruyamayacağını ve süratle bölünme noktasına
doğru ilerlediğini gösteriyor. Tabii, bu gelişmeler
ülkemiz açısından endişe vericidir. Irak ve Kuzey
Irak'ın istikrarı Anadolu'nun güvenliği açısından
yaşamsal önemdedir. Bu durumda, bu gelişmeler muvacehesinde
Türkiye açısından iki sorun ön plana çıkıyor. Bunlardan
birincisi PKK tehdididir, değerli arkadaşlarım. 2000
yılında can çekişen ve Kandil Dağı'na çekilerek
çaresizlik içinde kaderini bekleyen durumda olan PKK, 2003'ten sonra
derlenmiş, toparlanmış ve Türkiye'ye karşı saldırılara
başlamıştır. Bunun nedeni, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 1 Martta almış olduğu karardır. Bu karardan
sonra, Amerikan askerî makamları PKK'yı hedef listesinden
çıkarmışlardır ve bu durumda da Kuzey Iraklı
Kürt liderler PKK'ya her türlü lojistik imkânı sağlamaya
başlamışlardır. Esasen, bu husus, Sayın Dışişleri
Bakanımız Abdullah Gül tarafından da bir süre önce dile
getirilmişti. Fakat, durumun, tabiatıyla, esas sorumlusu
Amerika Birleşik Devletleri'dir. Çünkü, Amerika Birleşik
Devletleri fiilen işgal kuvvetidir ve işgal kuvveti asayişten
sorumludur bütün bölgede. Amerika'nın PKK'ya karşı hiçbir
önlem almaması ve Türkiye'nin operasyon yapmasını da
önlemesi, Amerika'nın PKK'yı bir anlamda himayesine almış
olması demektir. Amerika neden böyle bir tutum içindedir? Barzani
ve Talabani neden PKK'ya ısrarla destek veriyorlar?
Değerli
arkadaşlarım, bu soruların cevabını vermeden
önce, bir noktayı dikkatinize sunmak istiyorum. Irak Federal
Kürdistan Bölgesi -ki, Barzani bunun başkanıdır- kendi
anayasasına sahiptir. Irak'ın bir anayasası varken,
Irak Federal Kürdistan Bölgesi de kendi anayasasını kabul
etmiştir. 2006 yılında bu Anayasa yürürlüğe girmiştir.
Anayasa'nın 62, 63, 64'üncü maddeleri Sevr Antlaşması'na
atıfta bulunmaktadır. Bildiğiniz gibi, bu maddeler
Sevr Antlaşması'nda Kürdistan devletinin kurulması ve
bunun sınırlarının ne olacağıyla ilgilidir.
19'uncu maddesinde de Anayasa'nın, başka ilginç bir hüküm
vardır. Burada da şu husus belirtilmektedir: "Sığınmacılar
teslim edilmeyecektir." Yani, PKK'ya devamlı olarak Kuzey
Irak'ta melce sağlanacaktır demek bu.
Değerli
arkadaşlarım, Barzani, hedefinin bağımsız
Kürdistan olduğunu söylemektedir. Bununla beraber, buna paralel
olarak, hâlen Kürdistan'ın Irak içinde geleceğini gördüğünü,
fakat, Şii-Sünni çatışması çıktığı
takdirde bağımsızlıklarını ilan edeceklerini
söylemektedir. İlginç olan şudur: Amerikan Büyükelçisi
Zalmai Halil Zad, Barzani'yi teyit etmiştir. Zalmai Halil Zad da,
Barzani'ye tam anlamıyla hak verir şekilde "Evet, Barzani,
Kürtler hâlen geleceklerini Irak toprakları içinde aramaktadırlar,
fakat bir iç savaş durumunda onlar kendi yollarını saptayacaklardır."
şeklinde bir açıklama yapmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Halil Zad'ın bu ifadeleri, Amerika'nın
PKK'ya kol kanat germesiyle birlikte ele alınınca ilginç bir
durum ortaya çıkmaktadır. PKK'nın, Türkiye'ye karşı
bir pazarlık unsuru olarak yedekte tutulduğu tam anlamıyla
anlaşılmaktadır. Nedir bu Türkiye'ye dayatılacak
pazarlık? Pazarlık, Türkiye'nin Kuzey Irak'ta bağımsız
Kürdistan olgusunu kabul etmesi ve bu devlete iyi komşu gözüyle
bakması karşılığında PKK'nın etkisiz
bir hâle getirilebileceği üzerinde odaklanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, olayların seyri, çok önceden, Türkiye'ye
böyle bir pazarlığın dayatılacağını
ortaya koyuyordu. Ama, Hükûmetin bu konuya gerekli bilinç ve ciddiyetle
yaklaştığı hususunda bazı kuşkular vardır.
Bunu söylemek durumundayım. Çünkü, Stratejik Vizyon Belgesi
kabul edilmeden önce, Amerika'dan her hâlükârda PKK teröristlerinin
tasfiye edilmesi istenmesi gerekli idi yahut da Vizyon Belgesinin
kabulünden sonra bu husus yerine getirilmeliydi. Bunlar yapılamadı.
Değerli
arkadaşlarım, şu anda karşılaştığımız
sorun Türkiye'nin bekasıyla doğrudan doğruya ilgilidir.
Türkiye'nin üniter yapısının korunması, büyük ölçüde
Kuzey Irak'ta Türkiye'nin yaşamsal çıkarlarına ters oluşumların
önlenmesine bağlıdır. Bu konuda bir zafiyetimiz var,
Hükûmetimizin bir zafiyeti var; bu da Türkiye'nin bir stratejiye sahip
olmamasıdır. Kapalı oturumda, bu stratejinin köşe
taşlarını saptamalıyız değerli arkadaşlarım.
Önümüzde
bir başka sorun daha var, bu da Kerkük sorunudur. Kerkük sorunu,
patlamaya hazır bir sorundur. Bunu biz söylemiyoruz, bunu yabancı
araştırma kuruluşları söylüyor.
Sayın
Başbakan Erdoğan, 17 Kasım 2006'da Irak Başbakanı
El Maliki'yle basın toplantısında bu konuyu ele aldı
ve bazı ikazlarda bulundu; fakat, bu konuda geç kaldık değerli
arkadaşlarım, çok geç kaldık. Bu uyarılar, Kürt liderlerin
Kerkük'ün demografik yapısını kitlesel biçimde değiştirdikleri
zaman yapılacaktı. O zaman, Türkiye'nin bunu yüksek sesle
yapması ve ikazları dikkate alınmadığı
takdirde de bazı yaptırımlara yönelmesi gerekirdi.
Amerika,
Kerkük'ün demografik yapısının değiştirilmesine
seyirci kaldı. Irak'ın idari yasası, yeni Anayasa'dan
önce geçerli olan idari yasası, Kerkük için özerklik öngörüyordu;
Kerkük özerk olacaktı ve merkezî hükûmete bağlı olacaktı.
Bu bölgenin zenginliği de, petrol zenginliği de adalet çerçevesinde,
Irak'ı oluşturan, Irak ulusunu oluşturan bütün unsurlar
arasında paylaşılacaktı; fakat, maalesef, yeni
Anayasa'nın 140'ıncı maddesi bunu öngörmüyor. Bu husus
belirtildi, tekrar etmeyeceğim, fakat, 140'ıncı madde
çerçevesinde, bildiğiniz gibi, bu yılın kasım
ayının ortasında bir referandum öngörülüyor. Amerika,
bunun bu şekilde değiştirilmesine de göz yumdu.
Şimdi,
bildiğiniz gibi, Amerikan Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Tom Casey, iki gün önce bir açıklama yaptı ve "referandum
muhakkak ki yapılacaktır öngörülen zamanda" dedi. Bu
durumda, Kürt liderlerin, Kürt özerk bölgesi topraklarına Kerkük'ü
katmaları için hiçbir engel kalmıyor değerli arkadaşlarım.
Bu haksız düzenlemelere, sadece Türkmenler değil, Kerkük
bölgesindeki Araplar da, Sünni Araplar ve Şii Arapların büyük
bir bölümü de karşı çıkıyor.
Geçen
hafta Ankara'da bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya,
Kürt bölgesinin temsilcileri hariç, Irak'taki tüm partileri ve
eğilimleri temsil eden kişiler katıldılar. Ortak
bir görüş çıktı burada; bu da, "Kerkük'ün geleceğini
tayin edecek olan referandum tüm Irak'ı kapsamalıdır"
denildi. Bunun da nedeni Irak Anayasası'nın 111'inci maddesinden
kaynaklanıyor; çünkü, 111'inci madde, Irak'ın zenginliğinin
tüm Iraklılara ait olduğunu belirtiyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Elekdağ, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkan.
Bu
bakımdan, toplantıda, Kerkük için yapılacak referandumun
tüm Irak halkını kapsaması öngörüldü. Bu, son derece
makul bir husus esas itibarıyla arkadaşlarım, mantığa
uygun, akla uygun. Esas itibarıyla, Irak Çalışma Grubu
da -bildiğiniz gibi, bir süre önce açıklandı, sekiz dokuz
ay üzerinde çalışma yapıldıktan sonra akil adamlar
tarafından hazırlanmış olan bir rapor bu- bu raporda
da, aynı şekilde, referandumun tehir edilmesi, tehir edilmediği
takdirde bunun Irak için çok ilave yeni çatışma alanları
ortaya çıkaracağı belirtiliyordu.
McCain
Amerika'nın Cumhuriyetçi Partisinin önümüzdeki seçimlerde
Cumhuriyetçi başkan adayı olarak gösterdiği Arizona
Senatörüdür McCain. McCain de aynı yolda görüş beyan etti.
Tabiatıyla Hükûmetimizin ve Sayın Dışişleri
Bakanımızın, Amerika'nın tutumundaki bu değişikliğin
neden ileri geldiğini Amerikan tarafından sorması muhakkak
ki gerekirdi. Belki soruyorlar, belki bu konuyu takip edecekler,
fakat, burada, Amerika'nın almış olduğu bu tutum,
hakikaten Amerika'daki düşünce kuruluşlarının,
Amerika'daki akil adamların, bir Amerikan cumhurbaşkanı
adayının da görüşlerine ters düşmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Kerkük'ün haksız şekilde Kürt grupların
eline geçmesi, bağımsız Kürt devletinin kurulması
yönünde kritik bir aşamayı oluşturacaktır. Bunu
böyle bilelim. Bu aşamadan sonra Kürt bağımsız devletinin
ilanı için hiçbir engel kalmayacaktır.
Kerkük,
Türkiye'nin dış güvenlik politikasının direnç ve
kırılma noktasıdır. Bunun altını çizmek
istiyorum. Türkiye'nin bu direnci gösterememesi, Türkiye'nin toprak
bütünlüğünü ve üniter yapısını tehlikeye düşürecek
olayları tetikleyecektir değerli arkadaşlarım.
Türk
Hükûmeti, Dışişleri Bakanlığının ve
devletin tüm o imkânlarını ve kaynaklarını seferber
ederek, Kerkük'te vahamet kazanan duruma uluslararası kuruluşlar
tarafından el konulmasını sağlamalıdır.
Bunun zamanı gelmiş geçmiştir. Bu amaçla, Birleşmiş
Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlar ve devletler
nezdinde gerekli girişimlere başlanmalıdır. Ayrıca
Hükûmet, Amerika'ya, Amerika'nın Kerkük'e yönelik politikasının
Türkiye açısından hasmane niteliliğini tüm açıklığıyla
anlatmalıdır. Amerika'nın bu tutumunu sürdürmesinin,
Irak'ta ilave bir ayrışma ve çatışma alanı yaratmaktan
da öteye, Türk kamuoyu tarafından kesinlikle
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Elekdağ, lütfen teşekkür için, buyurun.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) -
kabul edilemeyeceği izah edilmelidir.
Türk kamuoyu tarafından kesinlikle kabul edilmeyeceği yine
Amerikan makamlarına, sorumlularına izah edilmelidir.
Ayrıca,
Kuzey Iraklı Kürt liderlere de verilecek önemli mesajlar vardır.
Onlara da, gaflet içinde oldukları, tutumlarında ısrar
etmelerinin sadece kendilerinin değil, tüm bölgeyi felakete
sürükleyeceği anlatılmalıdır. Bu amaçla, Türkiye'nin
kararlılığını ortaya koyan caydırıcı
yaptırımlar açıklanmalıdır.
Önümüzdeki
salı günü yapacağımız kapalı oturum tarihsel
bir niteliktedir değerli arkadaşlarım. Kapalı
oturumda Türkiye'nin Irak'a, Kuzey Irak'a ve Kerkük'e ilişkin politikaları
bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalı ve Türkiye'nin
bu alanlardaki stratejisinin ve kırmızı çizgilerinin tüm unsurları tanımlanmalıdır.
Bu
bağlamda, gerek Kuzey Iraklı Kürt partilerin gerek Amerika'nın,
Türkiye'nin bu konudaki kararlılığını anlayabilmeleri
için, Türkiye'nin ne gibi yaptırımlara başvurabileceği
ayrıntılı biçimde ele alınmalı ve bir mutabakat
oluşturulmalıdır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bu çalışmaya tam katkı vermeye hazırız.
Değerli
arkadaşlarım, belirtmiş olduğum gibi, Kerkük, Türkiye'nin
güvenlik politikasının, Anadolu'nun birlik ve bütünlüğünün
direnç ve kırılma noktasıdır. Bu bakımdan, Kerkük'e
Irak içinde özerklik verilmesiyle, referandumun tüm Irak'ı kapsayacak
bir formül çerçevesinde gerçekleştirilmesi için Türkiye tüm
imkânlarını ve kaynaklarını seferber etmelidir.
Bu yapılabilir. Bunun yapılamamasının sorumluluğu
taşınamayacak kadar ağırdır.
Nedir
bu sorumluluk? Bu sorumluluk, Kerkük'ün altın bir tepsi içinde
Kürt otonom bölgesine ikram edilmesi demektir. Nedir bu sorumluluk?
Bu sorumluluk, bağımsız Kürt devletinin kurulmasına
katkıda bulunmaktır. Nedir bu sorumluluk? Bu sorumluluk,
PKK'nın büyük Kürdistan projesi bağlamında Türkiye'nin
bölünmesine yönelik olarak kullanılmasına zemin hazırlamaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Dışişleri Bakanımız
Abdullah Gül bu konuda hamaset yarışının sakıncalarına
işaret etti. Bu hususta kendisine tamamen katılıyoruz.
Hamaset yarışı, Türkiye'nin kredibilitesini yitirmesine
yol açar bu konuda. Onun için bundan sakınmalıyız.
Ben
bu görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisinin önergesinin kabul
edilmesini diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
(CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Genel
görüşme önergeleri üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
genel görüşme açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım.
Genel
görüşme açılmasını kabul edenler
Kabul etmeyenler
Genel görüşme açılması kabul edilmiştir.
İç
Tüzük'ün 103'üncü maddesi gereğince, genel görüşmenin günü
daha sonra Danışma Kurulunca tespit edilerek, onayınıza
sunulacaktır.
Alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 23 Ocak 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak
üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.48