DÖNEM: 22 CİLT: 145 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
56ncı
Birleşim
30 Ocak 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, Muharrem
ayı, Aşure Günü ve Kerbela Olayı'na; din ve değerler
alanında temel ortak payda etrafında birleşme gereğinin
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Muharrem
ayı, Aşure Günü ve Kerbela Olayı'na; din ve değerler
alanında temel ortak payda etrafında birleşme gereğinin
önemine ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Sakarya Milletvekili Hasan Ali Çelik'in, Petrol Piyasası Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un uygulamalarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Suudi Arabistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanı Dr. Fahd Bin Jaber Al-Shamri ve beraberindeki heyetin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
konuğu olarak ülkemize resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1196)
2.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 5084 ve 5350
Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifinin (2/577) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/430)
3.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 2338
Sayılı Organ ve Doku Saklanması ve Nakli Hakkında
Kanunun 14'üncü Maddesinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifinin (2/158) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/431)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Bursa Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu ve 26 milletvekilinin,
İznik Gölü'ndeki çevre sorunlarının araştırılarak
bölgede sürdürülebilir gelişme sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/418)
D) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Türkiye-Arabistan Dostluk Grubu Başkanı
ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denilmesi
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme
Komisyonunun Millî Saraylar Daire Başkanlığına
Bağlı Millî Saray, Köşk ve Kasırlarda,
26.11.2006-1.12.2006 Tarihleri Arasında İçtüzüğün 177 ve
Müteakip Maddeleri Gereğince Yaptığı Denetimle
İlgili Rapor (5/24) (S. Sayısı: 1316)
2.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
3.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
4.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/339) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin
ön görüşmesinin görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
2.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Oya Araslı'nın, Karaman Milletvekili
Mevlüt Akgün'ün, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Antalya Milletvekili Feridun F. BALOĞLU'nun, verem hastalığına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ'ın
cevabı (7/19843)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, suça eğilimli veya
suç işleyen çocukların rehabilitasyonuna,
-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, özürlülerin
istihdamına ve sosyal güvencelerine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/19816, 7/19817)
3.-
Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, TRT'de çalışan geçici
personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir ATALAY'ın
cevabı (7/19790)
4.-
Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, Ermenistan'daki Metsamor
Nükleer Santralinin oluşturduğu riske ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19787)
5.-
Trabzon Milletvekili Asım AYKAN'ın, TESK Genel Başkanının
aldığı ücrete ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/19777)
6.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, Strateji Geliştirme
Başkanı hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/19778)
7.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, bir öğretmen
hakkındaki iddiaya ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19774)
8.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bir şube müdürü hakkındaki
iddialara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19773)
9.-
İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARI'nın koruma
ve bakım altındaki çocuklara,
-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, korunmaya muhtaç çocukların
bakımına,
-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, çocuk yurtlarının
yönetimine,
-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, SHÇEK Afyonkarahisar
yurdunda kalan bir öğrencinin yaşadığı olaylara,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/19760, 7/19761, 7/19762, 7/19763)
10.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, Sıcak Yuva Vakfına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/19756)
11.-
Osmaniye Milletvekili Necati UZDİL'in, bir vatandaşın
dilekçesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/19751)
12.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, vefat eden Türk hacılarına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın
cevabı (7/19747)
13.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Diyanet İşleri
Başkanlığının kürtaj ile ilgili açıklamasına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın
cevabı (7/19741)
14.-
Aydın Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, aileye yönelik sosyal
programlara,
Korunmaya
muhtaç çocuklara,
Engelli
ve yoksul aile çocuklarına,
Çocuk
iş gücüne ve çocukların sokağa itilme nedenlerine,
-Aydın
Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, çok çocuklu ailelere
vergi indirimi getirileceği iddiasına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/19603, 7/19604, 7/19605, 7/19606, 7/19607)
15.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, idari kadrolara yapılan
atamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in
cevabı (7/19192)
16.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, cumhuriyet savcılarının
kararlarının onaya tabi tutulmasına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19191)
17.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, seçmen, seçmen sandığı
ve siyasi parti sayılarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19172)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak üç oturum yaptı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Fatih Arıkan'ın, Türk İşbirliği
ve Kalkınma İdaresi Başkanlığının kuruluş
amacı ve faaliyetlerine ilişkin gündem dışı
konuşmasına Devlet Bakanı Beşir Atalay,
Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney'in, İnternet üzerinden işlenen
suçların önlenmesinde ve gençlerimizin zararlı sitelerden
korunmasında İnternet kafelerin denetlenmesinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşmasına Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım,
Samsun
Milletvekili Musa Uzunkaya'nın, gençlerimizin sorunlarına,
onların yararlı faaliyetlere yönlendirilmelerinin önemine
ve bu konuda yapılması gerekenlere ilişkin gündem
dışı konuşmasına Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik,
Cevap
verdi.
Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan, İnternet üzerinden işlenen
suçların önlenmesi için alınması gereken tedbirlere
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
5'inci
sırasında bulunan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
6'ncı
sırasında bulunan, Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü
Kuruluş ve Görevleri Hakkında (1/988) (S. Sayısı:
922),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1215
(S. Sayısı: 1230) görüşmeleri tamamlanarak, elektronik
cihazla yapılan açık oylamadan sonra)
4'üncü
sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar'ın,
Devlet İhale Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/902) (S. Sayısı: 1314) yapılan
görüşmelerden sonra,
Kabul
edilip kanunlaştıkları açıklandı.
30
Ocak 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
18.12'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Yaşar
Tüzün
Burdur
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci
Konya
Kâtip
Üye
No.: 72
II. - GELEN
KÂĞITLAR
26 Ocak 2007
Cuma
Tasarı
1.-
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/1300) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23.1.2007)
No.: 73
29 Ocak 2007
Pazartesi
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, Adli Tıp Kurumu hizmetlerinden
alınan ücrete ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19036)
2.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, F tipi cezaevlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19037)
No.: 74
30 Ocak 2007
Salı
Teklifler
1.-
Tekirdağ Milletvekili Tevfik Ziyaeddin Akbulut'un; Ateşli
Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi
(2/936) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.1.2007)
2.-
İstanbul Milletvekili İnci Özdemir ve 2 Milletvekilinin;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/937) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 24.1.2007)
Tezkereler
1.-
Edirne Milletvekili Rasim Çakır'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1194) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.1.2007)
2.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1195) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.1.2007)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.-
Bursa Milletvekili Faruk ANBARCIOĞLU ve 26 Milletvekilinin,
İznik Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak
bölgede sürdürülebilir gelişme sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/418) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/1/2007)
30 Ocak 2007
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
- Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
56'ncı Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi
yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Muharrem ayı, Aşure Günü ve Kerbela
vakası hakkında söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Yılmazcan'a aittir.
Sayın
Yılmazcan, buyurun efendim.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, Muharrem ayı,
Aşure Günü ve Kerbela Olayı'na; din ve değerler alanında
temel ortak payda etrafında birleşme gereğinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Muharrem ayının 10'uncu gecesi aşure
gecesidir. Bu yıl 29 Ocak Pazartesi günü, yani dün Aşure Günüydü.
Hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; önemli olayların çoğu
Aşure Günü vuku bulmuştur. Bunlardan en önemlilerinden birisi
de 10 Ekim 680 tarihinde Kerbela'da yaşanmıştır.
Kerbela, insanlık tarihinin şahit olduğu en acı
olaylardan birisidir. Hazreti Muhammed aleyhisselamın torunu
Hazreti Hüseyin, Medine'de Yezid'e biat etmesi için baskı altında
kaldığından Mekke'ye geçer. Oradan da Kûfelilerin
ısrarlı davetleri sonucu, çoğunluğunu çocukların
ve kadınların oluşturduğu yaklaşık 70 kişiden
meydana gelen bir kafile ile Kûfe'ye doğru yola çıkar, Kerbela'da
hunharca katledilir ve şehit olur.
Kerbela
olayı olduğu zaman Şiilik de Sünnilik de yoktur. Hazreti
Hüseyin'i Kûfe'ye çağıranlar Kûfeli Araplardır. Onu öldüren
ya da öldürülmesine seyirci kalanlar da Kûfeli Araplardır. Hazreti
Muaviye de Yezid de Sünni olmadıkları gibi, Sünniliğin
temsilcisi de değildirler. Yeryüzünde Yezid'i seven ve yaptığını
tasvip eden tek Müslüman yoktur. Kerbela olayı olduğunda
Türkler henüz Müslüman olmamışlardır. Bu olaydan elli-altmış
sene sonra Türkler Müslüman olmaya başlamışlardır.
Kerbela
olayı, kamu vicdanını derinden yaraladığı
için, bir süre sonra özellikle iktidar karşıtları ve
ezilenler için, seçilmiş travma niteliğini kazanmıştır.
Kendi acılarından çok başkalarına ve mazlumlara acıyan
Türkler, Kerbela seçilmiş travmasını kolaylıkla
üstlenmişlerdir.
Tarih
boyunca pek çok şahıs veya grup kendi kişisel menfaatleri
için Kerbela olayını kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir.
Kerbela'yı doğru okumak, yeni Kerbelaların meydana
gelmemesi için gereken önlemleri almak demektir.
Kerbela'da
Hazreti Hüseyin'i öldürenler kendi egemenliklerinin önünde engel
tanımadıkları için onu şehit etmişlerdir. Öyleyse,
despotların çanına ot tıkamak için, sorumluluk bilinciyle
desteklenen özgürlüklere ve sağlıklı demokrasiye ihtiyaç
vardır. Sağlıklı demokrasi ise ancak hukukun üstünlüğü
bilincinin toplumun tüm kesimlerince benimsenmesi ve etkin
kılınması, adaletin etkin olması ve insan haklarına
riayetle oluşturulabilir. Ancak böyle demokratik bir düzen yeni
Kerbelaların oluşmasını engelleyebilir.
Tarih
bilgisi ve bilinci geçmişi doğru anlamaya imkân sağlar.
Türkiye'nin sorunlarının önemli bir kısmı, tarih
bilgi ve bilincindeki eksiklikten kaynaklanmaktadır. Türkiye'de
özellikle son iki asırda ortaya çıkan zihin yarılması,
ya geçmişin kutsallaştırılmasına ya yok farz
edilmesine sebep olmuştur. Kutsallaştırmakla yok farz
etmek arasında fazla bir fark yoktur. Her iki durum da, tarihin anlaşılmasını
güçleştirir. Kerbela'yı doğru anlayabilirsek, ondan
gerekli dersleri çıkarma imkânına kavuşabiliriz.
Kerbela
olayı, Şiilik ve Sünnilik farklılaşması için,
birtakım çıkar odakları tarafından malzeme olarak
kullanılmaktadır. Oysa Kerbela olayı, Şii-Sünni
ayrımı yapmadan bütün Müslümanları ağlatan bir
olaydır. Kerbela'yı, Müslümanları birleştiren bir
öge hâline getirmek mümkündür. Bunun yolu da, öncelikle Kerbela'yı
iyi okumaktan geçer.
Bir
insanın Müslüman olabilmesi için, Kur'an-ı Kerim'de belirtilen
temel iman esaslarına, yani Allah'ın birliğine ve Hazreti
Muhammed aleyhisselamın peygamberliğine inanması yeterlidir.
Bu temel esaslara inanan her insan, kim olursa olsun, hangi mezhebe
mensup bulunursa bulunsun Müslüman'dır ve İslam dairesi
içindedir. Başka bir deyişle, mezhepler din değil, dinin
anlaşılma biçimleridir. Bu sebeple, mezhepler arası
çatışma, İslam'a aykırıdır.
Zalim
Yezid'in Müslümanlar arasında attığı nifak tohumu,
etkisini bugün Irak ve Lübnan'da göstermektedir. Yabancı güçlerin
tahrikiyle yarın İran ve diğer ülkelerde de etkisini
göstereceğe benzemektedir. Saddam'ın ve yardımcılarının
sadece Şiilere katliam suçundan yargılanması ve
Şiiler tarafından asıldığının kamuoyuna
duyurulması, sadece ve sadece Sünnileri tahrik etmek içindir.
Yabancı güçlerin hazırladığı bu senaryo sayesinde,
Sünni ve Şiilerin arası, bir daha bir araya gelemeyecek derecede
açılmıştır. Taraflar birbirlerine öylesine
düşman hâline getirilmiştir ki, ülkelerini işgal edenleri
bir tarafa bırakıp birbirlerini öldürmektedirler. Üç
yıl içinde 1 milyondan fazla insan ölmüştür. Asırlardır
yaşadığı Musul, Kerkük ve Telafer gibi yurtlarından
sürülen Türkmenler bile birbirlerine kenetlenmeleri gerekirken
Şii ve Sünni olarak gruplara ayrılmışlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Yılmazcan, size ek süre veriyorum, buyurun tamamlayın
konuşmanızı.
MEHMET
YILMAZCAN (Devamla) - Türkiye ölçeğinde düşünecek olursak,
Allah, ahiret ve nübüvvet inancı, Şii, Alevi ve Sünni bütün
Müslümanların temel ortak paydasını teşkil eder.
Türkiye, zaman geçirmeden bağışıklık sistemini
güçlendirmek zorundadır. Bunun için de din ve değerler alanında
kaybolmaya yüz tutan temel ortak paydanın etrafında birleşmek
gerekmektedir. Aksi takdirde, yabancı güçlerin Irak'ta sahneye
koydukları senaryo ülkemizde de uygulanabilir. Beş bin
yıllık tarihi olan, on altı imparatorluk kuran, üç
kıtada adaletle hüküm süren, çağ kapatıp çağ açan,
Sevgili Peygamberimizin övgüsüne mazhar olan Fatih Sultan Mehmet
Han'ın torunlarına, yabancıların yazdığı
senaryoda figüran olmak yakışmaz. Büyük Türk milletine yakışan,
hem senaryoyu yazmak ve hem de aktör olmaktır.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Yılmazcan.
Gündem
dışı ikinci söz, yine aynı konuyla ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'e aittir.
Sayın
Gülçiçek, buyurun.
2.- İstanbul
Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek'in, Muharrem ayı, Aşure
Günü ve Kerbela Olayı'na; din ve değerler alanında temel
ortak payda etrafında birleşme gereğinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; içinde bulunduğumuz günler, ülkemiz ve ülkemiz
dışında milyonlarca Alevi-Bektaşi yurttaşımızın
büyük bir üzüntüyle hatırladığı Kerbela faciasının
1.325'inci yıl dönümüdür. Bu faciayı anmak amacıyla
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum, Sayın Başkanımıza
da şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Alevi-Bektaşi
yurttaşlarımız 20 Ocaktan başlayarak 12 imamın
ve ehlibeytin anısına on iki gün oruç ve yas tutarak, muharrem
cemi yaparak, ibadet ederek, aşure dağıtarak inançlarının
gereğini yerine getiriyorlar Alevi-Bektaşi yurttaşlarımız.
Kerbela,
değerli arkadaşlarımız, İslam tarihinde en
kanlı ve en zalim katliamın yaşandığı, Hazreti
Peygamberin torunu ve Hazreti Ali'nin oğlu Hazreti Hüseyin'in
72 taraftarı ve aile efradıyla birlikte katledildiği,
şehit edildiği bir belalar diyarıdır. Kerbela olayı
öylesine derin izler bırakmış ki, bin dört yüz yıllık
dram hâlen hafızalarda tüm canlılığıyla yaşanmaktadır.
Kerbela
olayı, bir hilafet kavgası değildi. Kerbela olayı,
iyi ile kötünün, zalime karşı mazlumun kavgası idi. Kerbela
olayı, tarih boyunca sadece zaman ve mekânla sınırlı
kalmadı, tarihin her döneminde yaşandı. Yakın zamanda
Maraş, Sivas, Malatya, Çorum gibi illerde yaşandı ve o
bölgede de hâlen tüm hızıyla devam etmektedir.
Kerbela
katliamı, siyasal ve sosyal boyutuyla İslam topluluğu
arasında onulmaz bir yara bırakmıştır. Kerbela'da
meydana gelen bu korkunç olay, bir utanç perdesi ve bir ağlama duvarı
olarak İslam tarihine geçmiştir. Bu olay, bizim tarihimizde
böyle olayların yaşandığını sürekli bize
hatırlatması gereken, belki hiçbir zaman unutmamamız,
ama aşmak için hepimizin ortak gayret göstermesi gereken büyük
bir tarihî gündür ve görevdir. Bu olay ve günümüzde yaşanan buna
benzer olaylar Alevi yurttaşlarımızı çok derinden
üzmesine rağmen bu olayları hiçbir zaman kin ve nefrete dönüştürmemişlerdir.
Hacı Bektaş Veli'nin "İncinsen de incitme.", Yunus
Emre'nin "Adımız miskindir bizim, düşmanımız
kindir bizim, biz kimseye kin gütmeyiz, kamu âlem birdir bize."
felsefesi, Alevi-Bektaşi inancının barış, sevgi,
hümanizm ve hoşgörülü olduğunun bir göstergesidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Hazreti Hüseyin, Hallacı
Mansur, Seyit Nesimi, Pir Sultan Abdal ve nice ozanlarımız,
aydınlarımız bu yolda zalimlerle birlikte varlık
içinde yaşamayı onursuzluk saymış, zalime karşı
gelerek ölümü tercih etmişlerdir. Alevi yurttaşlarımız
da bir kere mazlum olmayı, bin kere zalim olmaktan üstün tuttular;
haktan ve hakikatten ayrılmadılar. Hazreti Ali'nin
"Haksızlığa boyun eğmeyin, hakkınızla
birlikte şerefinizi de kaybedersiniz." sözündeki gibi,
Alevi yurttaşlarımız bütün bu olaylar karşısında
yıkılmadıklarını, dün de bugün de her türlü
haksızlığa karşı gelerek meşru zeminde
haklılığını sürdürüyorlar.
"Eğer
benden bu yoldan dönmemi, halkına karşı yapılan
bunca haksızlıklara, zulümlere boyun bükmemi bekliyorsan,
bu yoldan serimiz gider, sırrımız gitmez." diyen
Pir Sultan Abdal, "Yezid gibi alçakça yaşamaktansa,
Şah Hüseyin gibi onurluca şehit olmak daha yeğdir. Dönen
dönsün ben dönmezem." diyerek idam sehpasına çıkmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Aleviler, tarih boyunca da bağnazlığın
vahşetinden sürgünlere, yangınlara, katliamlara maruz
kaldılar. Sevginin, hoşgörünün, bilimin, kadın-erkek
eşitliğinin, hümanizmanın var olduğu Alevi inancının
hâlâ tanınmaması üzüntü vericidir. Buna rağmen Alevi-Bektaşi
yurttaşlarımız, Hacı Bektaş Veli'nin "Benim
Kâbem insandır.", "İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.",
"İncinsen de incitme." düşünce ve felsefesine
inançla yaşamlarını barış içinde bir arada sürdürmektedirler.
Hazreti
Hüseyin, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan Abdal, Seyit Nesimi,
Hallacı Mansur, Âşık Veysel, Mahzunî gibi nice ozanlarımız
bu felsefe, bu inanış ve bu düşüncelerle Alevi toplumumuza
yol gösterdiler. Bu felsefe ve inanış Türkiye'nin aydınlanmasına
katkı yapmış ve Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve devrimleriyle
laik demokratik cumhuriyetimizle özdeşleşmişlerdir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Gülçiçek, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
Alevi yurttaşlarımızın din ve inanç gereksinimlerinin
karşılanmasını beklemeleri onların en doğal
haklarıdır. Ancak ne yazıktır ki, iç barışımıza,
ulusal bütünlüğümüze, laik demokratik cumhuriyetimize, Atatürk'e
ve devrimlerine sahip çıkan Alevi yurttaşlarımızın
haklı taleplerinin kendi devleti tarafından yerine getirilmemesi, inançlarının yok sayılması
üzüntü vericidir.
Değerli
arkadaşlarım, Alevi-Bektaşi vatandaşların
ödediği vergilerle bütçeden aslan payı alan Diyanet
İşleri Başkanlığından bu önemli ayda hiç
ses çıkmaması, ayrıca iktidarın yayın organı
olmaktan öte pek fonksiyonu kalmamış TRT'nin bu konuyla ilgili
hiç bir yayın yapmaması üzüntü verici bir tablodur.
Anayasal
kuruluşlar olan Diyanet İşleri Başkanlığı,
TRT gibi kamu kuruluşlarımız, Anayasa'mızın
10'uncu ve 24'üncü maddelerindeki ifadelere bağlı kalmamışlar,
bütün inançlar arasında ayrımcılık yapmışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, cemevlerinin hâlen ibadet yeri olarak kabul
edilmemesi, zorunlu din derslerinin hâlen seçmeli olarak düzeltilmemesi,
Alevi-Bektaşi kurumlarımıza hak ettikleri ölçüde
bütçeden ödenek ayrılmaması kabul edilemez.
11
Ocak 2007 tarihli bir gazetede çıkan haberi ibretle okudum. Değerli
arkadaşlarım, haberde, ülkemizde 77.300 cami ve Hristiyanlara
ait 321 resmî kilise, Musevilere ait 36 kilise, Bahailer ve Yehova
Şahitlerinin ibadet yeri sayılırken -özellikle cümleyi
çok önemli sayıyorum- "Bu arada, resmî olarak ibadethane sayılmayıp
Hükûmet tarafından kültür merkezi olarak değerlendirilen
900 tane cemevi
"
Değerli
arkadaşlarım, üzüntü verici bir tablo. Milyonlarca yurttaşımızın
ibadet yerleri hâlen yasal çerçevesinde değildir ve yasak kapsamındadır.
Değerli
arkadaşlarım, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Aleviliğin daha doğru tanınması için klasikleşmiş
on yedi kitabı yayımlama kararı aldığını
ifade ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Gülçiçek, lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
İki dakika ek süre vermiştim, bir dakika daha ilave ediyorum.
Buyurun
lütfen.
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Sonradan
doğabilecek tartışmanın önlenmesi açısından
bunun durdurulması gerektiğine inanıyorum.
Son
Kurban Bayramı'nda İstanbul Ana Kent Belediyesi tarafından
düzenlenen kurban kesim yerlerinde Alevi inancına sahip kasapların
görevlendirilmemesi veya ihaleye alınmaması basına
yansımıştır. Eğer bu doğru ise, çok yanlış
yapılmıştır. Bunun açıklığa kavuşturulması
gerekiyor ve bunların bir daha yaşanmaması gerekiyor.
Sonuç
olarak, bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, Alevi yurttaşlarımız
son Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda azınlık olarak
gösterilmesi gibi birtakım tuzaklara düşmemiştir ve
düşmeyecektir. Alevi yurttaşlarımız, her zaman
haklı taleplerini meşru zeminlerde talep etmişlerdir.
Devletin görevi de, bu haklı taleplere, Anayasa'mızın
eşitlik ilkesine uygun davranarak yanıt vermek ve sorunlara
çözüm bulmaktır.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; bu düşüncelerle
Kerbela'yı anarken, geçmişte yaşanan acıların
günümüzde ve gelecekte de artık yaşanmaması, her yerde
ve her zaman sevginin, barışın, dostluğun, kardeşliğin
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Gülçiçek.
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (Devamla) -
aklın, bilimin, laik ve çağdaş
düşüncenin egemen olması, ülkemizde, bölgemizde ve dünyamızda
acıların yaşanmadığı, insanların
kendi dışındaki tüm inançlara saygı gösterdiği,
hor görmediği, dostça, barış içerisinde bir arada yaşama
dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Gülçiçek.
Biz
de bu vesileyle, Peygamber Efendimizin torunu Hazreti Hüseyin
Efendimizi ve Kerbela şehitlerini bir kez daha rahmet, minnet
ve şükranla anıyoruz; ruhları şad olsun.
Gündem
dışı üçüncü söz, Petrol Kaçakçılığı
Kanunu'nun uygulanması hakkında söz isteyen Sakarya Milletvekili
Hasan Ali Çelik'e aittir.
Sayın
Çelik, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelik'in, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un uygulamalarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in cevabı
HASAN
ALİ ÇELİK (Sakarya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
petrol kaçakçılığıyla ilgili yeni geçirdiğimiz
Petrol Piyasası Kanunu'nda değişiklik yapılmasını
içeren bir kanunun uygulanması hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bilindiği
gibi, ülkemizde yıllık piyasa değeri yaklaşık
50 katrilyon lira civarında olan petrol, akaryakıt ürünleri
içinde yüzde 20'ler mertebesinde de bir kaçak ürün yurt içine girmektedir.
Bu kaçak ürün, ülkede takriben bir 2,5 milyar dolar civarında da
vergi kaybına, ülkenin gelirlerinin kaybolmasına sebebiyet
vermektedir. Bütün bunlardan dolayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi
geçtiğimiz dönem içerisinde, geçtiğimiz zaman diliminde
bir araştırma komisyonu kurarak petrol kaçakçılığıyla
ilgili bir çalışma da yürütmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla
bütün bunlar, bir haksız rekabeti ortadan kaldırmak, beraberinde
daha nitelikli akaryakıtın piyasalarda dolaşımını
sağlamak ve güvenli, denetim altında ve kayıt içerisine
alınmış, vergilendirilmiş, sistem içerisinde
meşru olan bir yakıtın kullanılmasını
sağlamış olacaktır.
Bunları
yaparken bugüne kadarki düzenlemelere ilave olarak getirilen yenilik
nedir diye baktığımızda, bu Kanun'la birlikte özellikle
akaryakıtın kaçak türlerinin tanımı yapıldı
ve ulusal marker'la bu tanım esasen belirlendi. Yine, bu Parlamentoda
çıkardığımız bu Yasa'yla, ulusal marker, bütün
ülke içerisinde dolaşımda bulunan akaryakıt içerisine
niteliği, miktarı, cinsi ve özellikleri belirtilmek suretiyle
katılacak ve bu ulusal marker'ın miktarı, ölçüsü mertebesinde
de bu akaryakıtın meşruluğu konuşulmuş
olacak, bu ölçüye göre değerlendirme yapılacaktı.
Bir tanesi bu, ama önemli bir tanesi bu. Dolayısıyla, gerek
dağıtım şirketleri gerekse son satıcılar
tüm bu ulusal marker'in niteliklerini koruyacak özelikleri kendileri
de sağlayacaklar, aynı zamanda silsile içerisinde
bağlı bulundukları
birimlerde de bunların düzgün işlemesini sağlamak
durumundalar.
Bunlar
yapılırken işlerin düzgün yürümesi, kontrol altına
alınması için, bugüne kadar var olan, hâlâ uygulanmakta olan
yasal düzenlemelere güç verecek ve belki de kaçakçılığı
en alt seviyeye indirecek bu uygulama,
bu yasal düzenleme şunları getirdi:
Tabii,
ihbar eden önemli bir şekilde bir imkân elde etti. İmkân
şöyle: Kaçak petrolü ihbar edene bir imkân geliyor. Yaklaşık
olarak mahkeme sonuçlanmamış durumunda bile, daha ilk
aşamada, örneğin bir tanker dolusu, bir kamyon dolusu akaryakıtın
önce niteliği, özellikleri, miktarı, cinsi tespit edilerek
bir tutanakla derhâl el konulup il özel idarelerine durum aktarılacak.
İlgili il özel idaresi bu durumdan sonra mahkeme takibatı
varsa, o takibatı bekliyor, ama, bunun toplam satış değeri,
bir ay içerisinde olmak kaydıyla, toplam satış bedelinin
yüzde 10 mertebesindeki bir değeri ihbar edene, yüzde 10 değerindeki
bir imkânı da yakalayan, fiilî olarak bu eyleme iştirak etmiş
bulunan, bu faaliyette bulunan kamu görevlilerine veriyor. Daha
sonra da mahkeme sonuçlandığında, yüzde 15-yüzde 15,
hem yakalayana hem ihbar edene verilmek suretiyle, takriben yüzde
50'lik bir kısmını biz bu faaliyette kaçağın
önüne geçmeye çalışan hem ihbar edene hem de yakalayan kamu
görevlilerine vermiş oluyoruz bu Yasa'yla. Bu sayede de, tahmin
ederiz ki, bununla birlikte kaçak önemli ölçüde azalacak ve ülke
içerisindeki bu kaynağın daha doğru sevk ve idaresi elde
edilmiş olacaktır.
Aynı
şekilde, ulusal marker'da da benzer bir denetim var. Bir de cezai
müeyyideleri var, iki yıldan beş yıla kadar cezai müeyyideler
Aynı zamanda yirmi bin iş günü civarında, o tarih, o cezaya
kadar adli bir para cezası, idari para cezası gibi çeşitli
müeyyideler geliyor.
Sonuç
itibarıyla bu Kanun, petrol kaçakçılığının
en aza indirilmesi -belki de ortadan kaldırılması diyelim-
için imkân sağlayacak. Ülkemizin kaynaklarının daha
iyi kullanılması, daha verimli, daha iyi hizmetlerde ve etkin
olarak kullanılmasını sağlayacak bir imkânı
hepimize sunacaktır diyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
HASAN
ALİ ÇELİK (Devamla) - Bu Kanun'un ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Gündem
dışı konuşmaya Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Sayın Abdüllatif Şener cevap vereceklerdir.
Sayın
Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle
AK Parti Sakarya Milletvekili Sayın Hasan Ali Çelik'e teşekkür
ediyorum. Önemli bir konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
bu gündem dışı konuşmalarıyla getirmiş
bulunmaktadırlar.
Bildiğiniz
gibi geçen hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda bir
kanun tasarısı kabul edildi. Bu kanun tasarısı,
petrol kaçakçılığıyla mücadele kanun tasarısıdır.
Böyle bir ayrı yasaya ihtiyaç var mı yok mu tartışması
yapılabilir, ancak, geldiğimiz nokta itibarıyla, Türkiye'nin
en önemli konularından biri hâline gelen petrol kaçakçılığıyla
etkin bir şekilde mücadele edilmesi gerektiği, Hükûmetimizin
temel görüşleri arasında yer almıştır. Çünkü,
Türkiye'de petrol kaçakçılığının yoğun
olarak yapıldığıyla ilgili yaygın bir kanaat
vardır. Bu kanaati pekiştiren değişik veriler de
var.
Örneğin,
araç sayılarını yıllar itibarıyla incelediğimizde,
bir petrol kaçakçılığının varlığıyla
ilgili kesin bulgulara ulaşmak mümkündür. 1990 yılında
3 milyon 750 bin adet araç bulunmakta iken, 2005 yılında araç
sayısı 11 milyon 145 bine çıkmıştır,
aşağı yukarı 3 kat artmıştır, ama, ham
petrol tüketimiyle ilgili rakamlar, 1990'dan 2005'e çok büyük bir artışı
göstermemektedir. Veya oto gazlı araçları bir tarafta
bırakacak olursak, akaryakıt kullanan araç sayısı,
1995'te 5,9 milyon adet iken, 2005'te 9,7 milyon adede çıkmıştır,
yani, on yıl içerisinde, akaryakıt kullanan araç sayısı
aşağı yukarı ikiye katlanmıştır. Ancak,
bu süre içerisinde akaryakıt satış miktarında
azalma vardır, 17,3 milyon tondan 16,8 milyon tona, akaryakıt
satışlarında bir düşüş vardır. Araç sayısı
ikiye katlanırken, akaryakıt satış miktarının
düşeceği düşünülemez. Veya bir başka gösterge
olarak benzinli otomobil sayısına bakıyoruz. 1990'da
1,6 milyon adet benzinli otomobil var, 2005 yılında bu 4,1 milyon
adede çıkmış. Yani, büyük bir artışı ifade
ediyor; ancak, benzin satışları 1990'la 2005 arasında,
aşağı yukarı hiç değişmemiş. 2,6 milyon
ton olan benzin satışları 2005'te de, 1990'da da aynı
düzeyini korumaktadır.
Tüm
bu veriler birlikte dikkate alındığında, Türkiye'de
petrol kaçakçılığının yaygın bir şekilde
yapıldığıyla ilgili kanaatin bu veriler tarafından
desteklendiği açıkça görülmektedir. Nitekim, bu konudaki
talepleri ciddiye alan, bunun üzerine gidilmesi gerektiğine
inanan Meclis Grubumuz ve ilgili milletvekillerimiz bir araştırma
önergesiyle konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirmişlerdir
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu konuyla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulmuştur. Araştırma komisyonu 2005
yılı içerisinde kurulmuş ve faaliyetlerini tamamlamış,
sonunda yazmış olduğu raporda, iki yılda 7,8 milyar
kilogram akaryakıtın kaçak olarak Türkiye'ye girdiği
ve devletin bundan 10,7 milyar yeni Türk lirası vergi kaybına
uğradığı tespitini yapmıştır.
Tüm
bunlar, açıkça bu konunun üzerine gidilmesi gerektiğini
göstermektedir. Kaçakçılıkla, akaryakıt kaçakçılığıyla
özelde de, mutlaka mücadele edilmesi gerekmektedir; çünkü, kaçakçılıkla
mücadele namuslu vatandaşlarımızın hukukunu
korumak için gereklidir, kanun dışı iş yapanların
daha fazla kazanmasını, yasa dışı ekonomik
güç merkezleri oluşturmalarını önlemek için gereklidir.
Tüm bunların ötesinde, kanun dışılığı
özendirmemek için kaçakçılıkla mücadele gereklidir. Ekonomik
boyutları, mali boyutları itibarıyla baktığınızda,
devletin vergi kayıplarını önlemek için ve kayıt
dışı ekonomiye son vermek için gerekli olduğu gibi,
devlete ve hukuk düzenine duyulan güveni pekiştirmek için de
genel olarak kaçakçılıkla, ama, özelde de, böylesine bir
yaygınlık gösteren akaryakıt kaçakçılığıyla,
petrol kaçakçılığıyla mücadele etmek gerekir.
Bu
anlayış doğrultusunda, Sayın Başbakanımızın
imzasıyla, 1 Mayıs 2006 tarihinde bir Başbakanlık
genelgesi yayımlanmıştır. Bu genelgeyle, Hükûmet,
petrol kaçakçığılıyla mücadele kararlılığını
ilan etmiştir ve bu genelgeyle, dokuz bakan ve Başbakanlık
Müsteşarından oluşan Akaryakıt Kaçakçılığıyla
Mücadele Kurulu oluşturulmuştur ve bu Kurulun başkanlığına
da, Başbakan Yardımcısı olarak ben getirildim. Kurulda
yer alan bakanlarımızla birlikte devamlı konuyu takip
ettik ve üzerine nasıl gideceğimizi gözden geçirdik. Ancak,
aynı genelgeyle, on bakanlık ve kurumda, ayrıca, kaçakçılıkla
mücadele komisyonları kurulmuştur; her bir bakanlığın,
her bir kurumun bünyesinde, bir de ayrıca komisyonlar teşekkül
ettirilmiştir.
Bünyesinde
akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele komisyonu
teşekkül ettirilen ilgili birimler şunlardır: Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil
Güvenlik Komutanlığı, Maliye Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı, Gümrük Bakanlığı, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Dış Ticaret Müsteşarlığı
ile Enerji Piyasası Düzenleme Kuruludur.
Bunların
bünyesinde oluşan bu komisyonlar, yine benim başkanlığımda,
bir koordinasyon komisyonuna dönüştürülmüştür, belli
aralıklarla toplantılar yapılmıştır, her
bir bakanlıktaki çalışmalar yönlendirilmiştir;
ama, 1 Mayıs 2006 tarihli genelge sonrasında yapılan
çalışmaları özet olarak şu şekilde belirtebiliriz:
Birincisi,
bu genelge sonrasında, kurumlar arasında eş güdüm ve
iş birliği sağlanmıştır. Bir kurumun kaçakçılıkla
ilgili tespiti diğer kurumlara intikal ettirilmiş, iletilmiş
ve bu kurumlar arasında bilgi paylaşımı ve ortak
operasyon gücü oluşturulmuştur. Böylece, daha önceki dönemlerde
birbirinden kopuk, dağınık olarak her bir kurum yasal
görevlerini yerine getirirken, 1 Mayıs 2006 tarihli Başbakanlık
genelgesiyle, başkanlığımda tüm bu bakanlık
ve kurumlar arasında bir iş birliği, eş güdüm
sağlanmış, bilgi paylaşımı sağlanmış
ve ortak çalışma alışkanlığı oluşturulmuştur.
İkincisi,
petrol ithalatı yaptığımız çok değişik
ülkeler var. Petrol ithalatı yaptığımız ülkelerle
karşılıklı teyitler yapılmıştır.
Bu Koordinasyon Kurulunun yapmış olduğu işlemlerden
biri de budur. Yani, Türkiye'ye giren petrolün ilgili ülkelerden
çıkarken hangi miktarda çıktığıyla ilgili
tespitler yapılmıştır. Dışişleri Bakanlığımız
kanalıyla 50 ülkeye yazı yazılmıştır. Bu
ülkelerden 36'sı, kendi ülkelerinden Türkiye'ye yönelik olarak
hangi miktarda petrol çıkışı sevkiyatı yapıldığıyla
ilgili verilerini göndermişlerdir. Bu veriler bizim devletin
resmî kayıtlarındaki verilerle karşılaştırılmıştır
ve ortaya şöyle bir tablo çıkmıştır: 36 ülkenin
kayıtlarına göre, Türkiye'ye gönderilen petrol miktarı,
değer itibarıyla 28 milyar dolardır. Ülkemiz kayıtlarına
göre, bu ülkelerden Türkiye'ye giriş yapan petrol miktarı
ise, değer itibarıyla 9,3 milyar dolardır. Yani, iki buçuk
yıllık dönemde 18,7 milyar dolarlık bir fark ortaya
çıkmıştır. Bu süre içerisinde ortalama yıllık
fark 7,5 milyar dolar civarındadır. Bu da göstermektedir
ki, Türkiye'ye çıkış yapan petrolün Türkiye'ye yasal
yoldan tamamıyla girmediği görülmektedir. Bu teyitler yapılmıştır
ve teyitlerle ilgili gerekli incelemelerin yapılması
için de ilgili, sorumlu bakanlıklara bu dosyalar intikal ettirilmiştir.
Diğer
taraftan, Kurulumuz yapmış olduğu çalışmalar
sonrasında, ulusal marker uygulamasına geçilmesi için kararlılık
sağlamıştır. Daha önceki bir yasal düzenlemede
ulusal marker'a geçilmesi ifade edilmekteydi; ancak, bununla ilgili
dört ayrı ihale yapıldığı hâlde, ulusal marker
uygulamasına bir türlü geçilememiş, bu ihaleler iptal
edilmişti. Komisyonumuz kurulduktan sonra ulusal marker'a geçiş
konusunda kararlılık sağlanmıştır ve bu
konuda TÜBİTAK ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu desteklenmiştir,
bu kurumlara gerekli siyasal destek verilmiştir. TÜBİTAK
marker üretimi için gerekli faaliyetlerini tamamlamış,
kendisinden brifing alınmış ve sonunda da marker'ı
üretmiş, bunun da ötesinde, marker denetimi yapacak cihazlar
da TÜBİTAK tarafından üretilmiştir.
Böylece,
tüm Türkiye'de satılan, piyasaya arz edilen petrol, mazot ve benzeri
akaryakıtın ulusal marker bileşiminin var olup olmadığı
incelenecektir. Dolayısıyla, kaçak giren petrolü tespitte
zorluk kalmamıştır. Herhangi bir istasyona gittiğinizde,
hemen birkaç damla o akaryakıttan almak suretiyle, bunun
şifrelenmiş ve yasal olarak satılması gereken bir
akaryakıt olup olmadığını birkaç dakika içerisinde
tespit etme imkânına sahip olacağız.
Diğer
taraftan, benzin istasyonlarında yazar kasa uygulaması
yaygınlaştırılmıştır. Plakayı
otomatik okuyan yazar kasa uygulamasına da geçilmiş ve bu
da tamamlanacaktır.
Beşinci
bir nokta olarak da, akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadele etmek için, gerçek anlamda akaryakıt kaçakçılığını
ortadan kaldırmak için komisyonumuzun yaptığı çalışmalar
arasında, Petrol Kaçakçılığıyla Mücadeleye
İlişkin Kanun Tasarısı yer almaktadır. Bu kanun
tasarısı da, belirttiğim gibi, Komisyonda, Genel Kurulda
görüşülmüş ve geçen hafta Genel Kurulda kabul edilmiştir,
Cumhurbaşkanımız tarafından onaylandıktan sonra
Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girecektir.
Bu
Kanun, akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili mücadelede
en önemli unsurlardan biridir. Bu Kanun'un yürürlüğe girmesinden
itibaren sektörde faaliyet yapan herkes eşit ve eş zamanlı
olarak yeni sistemden etkilenecektir. Artık yeni bir düzen geliyor,
yeni bir anlayış geliyor, artık kaçakçılığın
mümkün olmadığı bir sistem getiriliyor ve bu sistem,
herkesi eşit ve eş zamanlı olarak etkiliyor. Onun için,
sektörde faaliyet yapan herkesin tedbirini şimdiden alması,
bütün çalışmalarını bu yasal düzene göre ayarlaması
ve intibak etmesi gerekmektedir.
Kesinlikle
ifade ediyorum, bu kanun yasalaştıktan sonra, yürürlüğe
girdikten sonra artık Türkiye'de hiç kimse akaryakıt kaçakçılığı
yapamayacaktır, petrol kaçakçılığı yapamayacaktır.
Neden? Önce, birinci söyleyeceğim şey, kaçak petrolün tanımı
yapılmıştır. Daha önce genel kaçak malla ilgili
tanımlar içerisinde değerlendiriliyordu, şimdi özel
bir tanım yapılmıştır ve bu tanımın
içerisine ulusal marker da yerleştirilmiştir. Ulusal marker
içermeyen, resmî olarak şifrelenen bir akaryakıt değilse
piyasada satılan akaryakıt, bu, doğrudan doğruya
kaçak sayılacaktır.
İkincisi:
Dağıtıcı lisans sahiplerine bayilerini denetleme
zorunluluğu getiriliyor. Ana dağıtıcı
şirketler tüm bayilerini denetleyecek, kaçak akaryakıt
satmalarını engelleyecek bir teknik sistemi getireceklerdir
ve bundan dolayı da sorumlu olacaklardır.
Üçüncüsü:
Yakalanan kaçak petrolün tasfiyesi kolaylaştırılmıştır.
Daha önce, bir kaçak mal yakalandığında, devlet, idare,
bunu elinden çıkarabilmek için büyük zorluklarla karşılaşmaktaydı.
Şimdi, kaçak petrol yakalandıktan sonra, eğer piyasa
standartlarına uygun bir petrolse bu, akaryakıtsa, il özel
idareleri tarafından satılacak -hangi il özel idaresinin
sınırında yakalandıysa- eğer standartlara uygun
değilse, bu, TASİŞ'e gönderilecek ve TASİŞ tarafından
tasfiye edilecektir. Burada İhale Kanunu'na tabi olmayacak;
elden çıkarılması, satışı kolaylaştırılmıştır
idare tarafından.
Dördüncü
nokta: Kaçak petrol satanlara ağır cezalar getirilmektedir.
Onun için, bu cezalarla karşılaşmamanın tek yolu
kaçak petrol satışı yapmamaktır, dürüst çalışmaktır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Nedir bu cezalar?
Kaçak petrol ticaretinden dolayı yakalanan kişiler iki
ile beş yıl arasında hapis cezasıyla cezalandırılacaktır.
Bir, hapis cezası var. İkincisi, idari para cezası var.
Yakalanan kaçak petrolün satış bedelinin -vergiler dâhil-
üç katı tutarında da para cezası öngörülmektedir. Tabii,
bu arada, kaçak petrolün kendisi ve onu taşıyan araç müsadere
edilecektir, bunu ayrıca zikretmeye gerek yok. Üçüncüsü, kaçak
petrol ticareti yapanların lisansları iptal edilecektir.
Yani, bir daha, yaşadıkları süre boyunca petrol sektöründe
çalışamayacaklardır. Bu da gerçekten ağır bir
cezadır. Ayrıca, ulusal marker'ı izinsiz olarak üretenler
veya satmaya çalışanlar
Gerçi marker'ın üretimi çok
zordur. Belli aralıklarla da TÜBİTAK, bu, resmî ulusal marker
formülünü değiştirerek yenileyecektir. Ama, bununla birlikte,
bazıları, ulusal marker'ı izinsiz üretmeye, satmaya
kalkarsa, bunlara verilen ceza da iki ile beş yıl arasında
olacaktır.
Diğer
taraftan, Kanun'la ikramiye sistemi getirilmektedir. Bir, kaçak
petrolü ihbar edenlere verilecek ikramiye, ikincisi ise, kaçak
petrolü yakalayan kamu görevlilerine verilecek ikramiyedir.
Kaçak petrolün sahibi belliyse, vergiler dâhil satış gelirinin
yüzde 10'u hemen ihbarcıya verilecektir. Diğer taraftan,
yine bir yüzde 10'u da bu kaçak petrolü yakalayan kamu görevlilerine
verilecektir. Yargılama süreci tamamlandıktan sonra,
mahkûmiyet hükmü veya müsadere kararının kesinleşmesinden
sonra da, hem ihbarcı hem de yakalayan kamu görevlileri ayrı
ayrı bu bedelin yüzde 15'i kadar daha alacaklardır; ama,
eğer, kaçak petrolün sahibi belli değilse yukarıdaki
oranlar yüzde 50 daha düşük uygulanacaktır.
Buradan
şunu anlatmaya çalışıyoruz: Başından beri
yerleştirmeye çalıştığımız sistem,
herkese eşit bir yaklaşımı sergileyen sistemdir. Düzenlemeler,
herkesi, sektörde faaliyet gösteren herkesi, eşit olarak ve
eş zamanlı olarak etkileyecektir. Dürüst, namuslu iş
yapanlar, hukuk düzenine saygı duyanlar, haksız kazanç elde
etmeye çalışmayanlar, yasal kâr oranlarını yeterli
görenler bu sistemde kârlı çıkacaklardır; ama, yasal
kâr oranlarını yeterli görmeyenler
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDÜLLATİF ŞENER (Devamla)
-
hukuk düzenini zorlayanlar, kayıt dışılığı
artıranlar, yasal yükümlülükler dışına çıkanlar
ve ülkeye kaçak petrol sokup bu kaçak petrolün ticaretiyle haksız
yere zenginleşmeye çalışanlar ise bu sistem karşısında
mağdur olacaklardır. Bizim bütün çabamız, bu çalışmalarla
ortaya çıkarmaya çalıştığımız, sonuçta,
bu ülkede dürüst ve namuslu vatandaşlar kazansın, ama dürüst
ve namuslu vatandaşlar aleyhine yasalara aykırı faaliyetlerde
bulunanlar da kaybetsinler. Bu anlayış doğrultusunda
bu düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemelerin yapılmasıyla
ilgili çalışmalar başladıktan sonra da, zaten bunun
etkileri görülmüştür.
Konuşmamın
başında belirttim, akaryakıt satışlarının,
ta 90'lı yıllardan beri artmadığını, benzin
satışlarının artmadığını -araba
sayısı artmakla birlikte- söyledim, ama hemen bu çalışmalar
başladığında gördük ki, piyasadaki akaryakıt
satışı artmaya başlamıştır. 2006
yılı akaryakıt satışları 2005 yılına
göre yüzde 6 fazlalık göstermektedir, yıllar boyu hiç artmazken
ve 2007 yılında ise, ilgili sektörde faaliyette bulunanların
EPDK'ya vermiş oldukları projeksiyondaysa, satış
miktarı yüzde 30 artış öngörülerek verilmiştir.
Bunlar, sadece sistemle ilgili ayak seslerinin etkileridir ama,
yasa, Cumhurbaşkanınca onaylanıp yayınlandıktan
sonra artık ayak sesleri olmayacak, yasanın bizzat kendisi
var olacaktır, yaptırımların doğrudan doğruya
kendisi var olacaktır ve artık, kimse, kaçak akaryakıtla
kazanmaya değil, kaliteli ve yasal akaryakıtla kazanmaya
başlayacaktır.
Ben,
bu Yasa'nın, ülkemize, ülkemizin geleceğine hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır; okutup, bilgilerinize sunacağım.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- Suudi
Arabistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
Dr. Fahd Bin Jaber Al-Shamri ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1196)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanı'nın
22 Ocak 2007 tarih ve 124 sayılı kararı ile Suudi Arabistan-Türkiye
Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Dr. Fahd Bin
Jaber Al-Shamri ve beraberindeki Parlamento Heyetinin, 28 Ocak-2
Şubat 2007 tarihleri arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'nın konuğu olarak ülkemize
resmî ziyarette bulunmaları kararlaştırılmıştır.
Söz konusu heyetin ülkemizi ziyareti,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun'un 7 nci maddesi
gereğince Genel Kurul'un bilgisine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun
Millî Saraylar Daire Başkanlığına Bağlı
Millî Saray, Köşk ve Kasırlarda, 26.11.2006-1.12.2006 Tarihleri
Arasında İçtüzüğün 177 ve Müteakip Maddeleri Gereğince
Yaptığı Denetimle İlgili Rapor (5/24) (S. Sayısı:
1316) (x)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun, Millî Saraylar
Daire Başkanlığına bağlı millî saray,
köşk ve kasırlarda, 26/11/2006-1/12/2006 tarihleri arasında
İç Tüzük'ün 177 ve müteakip maddeleri gereğince yaptığı
denetimle ilgili b ir raporu vardır. Bu rapor, 1316 sıra sayısıyla
bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.
Ayrıca, bugünkü Tutanak Dergisi'ne de eklenecektir.
Bilgilerinize arz ediyorum.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Bursa
Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu ve 26 milletvekilinin,
İznik Gölü'ndeki çevre sorunlarının araştırılarak
bölgede sürdürülebilir gelişme sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/418)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Marmara Bölgesi ve ülkemiz için
önemli olan ve ayrıca uluslararası koruma altında
olan (RAMSAR), İznik Gölü'nün kirlenmesine sebep olan Nadır
Deresi ve diğer derelerin kirliliğinin önlenmesi için
tedbirler alınmasını, gölde giderek azalan balık
türünün bu sayede artışa geçerek eski rakama ulaşması
ve balıkçılıkla geçinen bölge halkının refah
ve gelir düzeyinin artması, ayrıca zararlı ve tehlikeli
atıklardan arındırılması amacıyla Anayasa'nın
98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
bir "Meclis Araştırması" açılmasını
arz ve teklif ederiz.
(x)
1316 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
1- Faruk Anbarcıoğlu (Bursa)
2- Mustafa Dündar (Bursa)
3- Mehmet Emin Tutan (Bursa)
4- Recep Yıldırım (Sakarya)
5- İlhan Albayrak (İstanbul)
6- Adem Baştürk (Kayseri)
7- Murat Yıldırım (Çorum)
8- Sedat Kızılcıklı
(Bursa)
9- Ahmet Büyükakkaşlar (Konya)
10- Yüksel Çavuşoğlu (Karaman)
11- Alim Tunç (Uşak)
12- Enver Yılmaz (Ordu)
13- İrfan Rıza Yazıcıoğlu
(Diyarbakır)
14- Mustafa Ilıcalı (Erzurum)
15- Mustafa Nuri Akbulut (Erzurum)
16- Cahit Can (Sinop)
17- Eyüp Ayar (Kocaeli)
18- Ali Yüksel Kavuştu (Çorum)
19- Muharrem Candan (Konya)
20- Mustafa Ünaldı (Konya)
21- Osman Kılıç (Sivas)
22- Yekta Haydaroğlu (Van)
23- Ali Ayağ (Edirne)
24- Mehmet S. Tekelioğlu (İzmir)
25- Muharrem Karslı (İstanbul)
26- Hasan Anğı (Konya)
27- Mehmet Çiçek (Yozgat)
Gerekçe:
Marmara Bölgesinin en büyük, Türkiye'nin
ise 5. büyük doğal gölü olan İznik Gölü, Bursa'nın Orhangazi
ilçesinde yüzölçümü 298 km² olan bir tatlı su gölüdür.
En büyükleri kuzeydoğudaki
Karasu ve güneybatıdaki Sölöz olmak üzere, derelerin göle
girdiği noktalarda küçük deltalar ve geniş sazlıklar
oluşmuştur. İznik Gölü kış aylarında önemli
sayıda su kuşu barındırmaktadır. İç Anadolu
gölleri donduğunda kuşlar için önemli bir sığınak
oluşturduğu söylenebilir.
Göl bütünüyle tarım alanları
ve zeytinliklerle çevrilidir. Tarım alanları için gölden
su alınmaktadır. İznik, Çakırca, Boyalıca ve
Gölyaka'da Su Ürünleri kooperatifleri bulunur.
Orhangazi'deki sanayi tesislerinden,
çevredeki yerleşim birimlerinden ve küçük zeytinyağı
fabrikalarından göle atıklar karışmaktadır.
Bundan kaynaklanan aşırı yosunlaşma ve toplu balık
ölümleri dikkat çekmektedir. Daha önceleri en az 8 tür balık yetişen
gölde, son yıllarda bu sayı 3-4 türe kadar düşmüştür.
Halk arasında ilik balığı
ve kepekleme olarak bilinen balık türlerine artık çok ender
rastlanmaktadır. Gölde en çok avcılığı yapılan
gümüş balığı yıllık 2.000 ton civarında
avlanmakta olup tamamı ihraç edilmektedir. İznik Göl'üne
ait bir tür olmayıp yakın zamanda görülmeye başlanan
ve çoğalan bu balık, diğer türleri ve gölün doğal
dengesini etkilemiştir. Ayrıca geçmiş yıllarda
bolca avlanan ve önemli gelir kaynağı olan kerevit 1980'lerden
sonra azalma göstermiştir. Bunun nedeni olarak ülkemiz iç sularında
görülen kerevit vebası adlı mantar hastalığı
gösterilmektedir.
Gölün batısındaki su durdurma
yapısının varlığı sonucunda 416 hektar
sulak alan kurutulmuştur. Bu yapı, gölü kısmen bir su
haznesine dönüştürmüş, su seviyesini yükseltmesi sonucunda
sazlık ve bataklık alanlarda azalma olmuştur.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak
ve Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır;
okutup, oylarınıza sunacağım.
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/339)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön
görüşmesinin görüşme gününe ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
30.01.2007 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 273 üncü sırasında
yer alan (10/339) Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesinin
görüşmesinin, Genel Kurul'un; 30.01.2007 Salı günlü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Önerinin lehinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Trabzon Milletvekili Şevket Arz.
Sayın Arz, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar Trabzon'da
yaşanan olayların, cinayetlerin nedenlerini, etkilerini,
sorumlularını belirlemek, alınması gereken önlemlerin
tespiti için 22/2/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş
olduğum araştırma önergesiyle ilgili söz almış
bulunuyorum.
Meydana gelen olaylar herkesi üzmüştür,
herkesten daha fazla Trabzonluları üzmüştür. Trabzon üzerinde
oyunlar oynanıyor. Bu oyunlarla Trabzon üzerine bir gölge düşürülmek
isteniyor.
Bu ülkeyi yönetenlerin hatalarının
sorumluluklarını Trabzonlulara yıkmaya kimsenin
hakkı yoktur. Çocuklardan katil yaratan ortamı sorgulamadan
bir yere varamayız.
Bu ortamı kimler yaratmıştır?
Rahip Andrea Santoro ve Hrant Dink'in öldürülmesine üzülmeyen Trabzonlu
yoktur. Bu cinayetler sonrası Trabzon'a karşı TV kanallarında
linç kampanyası başlatılmıştır. Hayatında
hiç Trabzon'u görmeyen, hiç Trabzonlu dostu olmayanlar "Trabzon'da
neler oluyor?" deyip saldırmaya başlıyorlar. Bunlara
Trabzon'un bir deyimiyle cevap vermek istiyorum: Trabzon'da ölünüzün
körü oluyor!
Trabzon'un saygın ailelerinden
Samast ailesine saldırıyorlar, Trabzon'un örf, âdet, gelenekleriyle
alay ediyorlar. Trabzon Çiftetellisi/ Kolbastısı balıkçı
figürleriyle doludur, piri de "Farozlu Gıymetli" denen
bir balıkçıdır; ama, buna çok ağır hakaret dolu
sözler kullanmaktadırlar. Yüz yıla yakındır da
Trabzon'da bu oyunlar oynanmaktadır.
Cinayet failinin kimliği tespit
edilmeden önce televizyonlarda görüntüsünü gören Ahmet Samast hemen
güvenlik güçlerine başvurarak "Bu benim oğlum."
demiştir. Böyle babayı Türkiye'de kaç tane bulursunuz? Bu
da Trabzonlunun, Samast ailesinin ne kadar duyarlı olduğunu
göstermektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan sürekli emniyet
güçlerine teşekkür etmektedir. Halbuki, en az onlar kadar failin
kimliğinin ortaya çıkmasında babası Ahmet Samast
da katkıda bulunmuştur, ondan da en azından bahsetmesi
gerekirdi.
Bütün bu olayların arkasında
yatan ekonomik nedenleri görmemezlikten gelemeyiz. 1990'lı
yıllarda Sarp Sınır Kapısı'nın açılmasıyla,
Trabzon'da, Doğu Karadeniz'de, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan,
Rusya'yla çok ciddi ticari canlanma yaşanmıştır.
Bu ilişkiler sonucu sosyal yapımızda da birtakım
etkilenmeler olmuştur. İlk başlarda çok iyi giden ticari
ilişkiler, 2002 sonrası, gerek siyasi iktidarın yanlış
uygulamaları gerekse yerel halkın ticaretteki yanlışları
nedeniyle her gün daha da kötüye gitmiştir. Bu ticaretin olumsuzlukları
ortaya çıkınca çek, senet tahsilatında sıkıntılar
yaşanmıştır. Diğer ülkelerde, Kafkasya'da var
olan mafyalar Trabzon'da ayak oluşturmaya çalışmışlar,
bunda da başarılı olmuşlardır. Son on yılda
fabrika bacalarının tütmediğini, Trabzon'da işsizliğin
en yüksek seviyeye yükseldiğini, kahvehanelerin diplomalı
gençlerle dolduğunu görmekteyiz.
Tarımda yaşanan olumsuzluklarla
beraber, Trabzon, Türkiye'nin en fazla işsizinin yaşadığı
illerden birisi olmuştur. Son on yılda ekonomik geliri yüzde
33 azalmış. Trabzon'un merkezinde ve güneyinde, Akçaabat'ta
tütün üretilirdi. IMF'nin talimatıyla ANAP tarafından komaya
sokulan tütün üreticilerinin, AKP İktidarı tarafından
cenazeleri kaldırılmıştır.
Fındık geçen yıl 7 milyon
TL iken, bu yıl 2,5 milyon TL'dir. Fındıkçı perişandır.
Daha 2004 yılı afet paraları ödenmemiştir. Bak, bunun
altını özellikle çiziyorum: 2004 yılı afet paraları
fındıkta hâlâ ödenmemiştir.
Çay üreticisi, uygulanan kota nedeniyle
zor durumdadır. 2006 yılında, Hükûmetin göz yummasıyla,
50 bin ton kaçak çay sınırlarımızdan içeri girmiştir.
Tütünde oynanan oyunlar şimdi de çayda oynanıyor. Uluslararası
çay tekelleri, şimdi, Türk halkının damak tadını
değiştirmeye çalışıyorlar. Ondan sonra, yerli
çayı da yok edecekler.
Trabzon'da, tarımdan geçinen
vatandaşlarımızın ekonomik durumları içler
acısıdır. Bu vatandaşlarımızın ceplerinde
harçlıkları olmadığından, çarşıya
gitmek için dolmuşa binemiyorlar, esnaftan alışveriş
yapamadıkları gibi, çocuklarının dershane paralarını
yatıramıyorlar, çocuklarının ceplerine harçlık
koyamıyorlar.
Trabzon'da, bazı gençler, ekonomik
durumlarının kötülüğü nedeniyle, kabadayı ve
zorba davranışlarıyla toplumda yer bulma çabası
içindedirler. Bu ortam, radikal siyasi eğilimler tarafından
istismar edilmektedir.
"Trabzon Belediyesine adam
alınacak" diye bir haberin şehirde yayılması
sonrası, Trabzon Belediyesinin böyle bir talebi olmamasına
rağmen, Trabzon Belediyesine 10 bin kişi iş başvurusunda
bulunmuştur. Bu da işsizliğin Trabzon'da ne boyutta olduğunu
göstermektedir.
Trabzon ilinin nüfusu 1 milyon 150
bindir. En uzak ilçesi merkeze kırk beş dakikadır. Trabzon,
Doğu Karadeniz'in olduğu kadar, kısmen de Doğu Anadolu'nun
da önemli merkezi sayılmaktadır. Trabzon'un merkezine her
gün yüz binlerce insan çeşitli nedenlerle sabahları gelip,
akşamları ikametlerine geri dönmektedirler. Bugün, büyükşehir
statüsündeki birçok ile uygulanan kriter, Trabzon'a uygulandığı
takdirde, Trabzon'un nüfusunun, bugün var olan birçok büyükşehirden
daha büyük olduğunu görmek mümkündür.
Trabzon'un büyükşehir olmasıyla
Valiliğimiz, güvenlik güçlerimiz ve Belediyemiz daha da güçlenecektir.
Trabzon'un büyükşehir olması konusundaki kanun teklifim,
22/12/2003 tarihinden beri Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığında
bekletilmektedir. Bakın, bu tarihi özellikle veriyorum, çünkü
ben Trabzon'un büyükşehir olması için verdiğim önerge
sırasında, Trabzon Belediyesi AKP İktidarındaki
partinin yönetimindeydi. Ne kadar samimi olduğumuzu burada
da, özellikle, belirtmek istiyorum. Trabzon'a önemli olan hizmet etmektir,
siyasi iktidarda kim olursa olsun mantığıyla bakmadığımız
buradaki önergenin tarihinde de açık olarak bellidir.
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Hrant Dink'in öldürülmesi sonrası, AKP Hükûmeti kendisini Trabzon'a
atadığı vali ve emniyet müdürünü görevden alması,
Trabzon'un sorunlarını zamanında görmemiş olmasının
önemli göstergesidir. Bu olay nedeniyle Trabzon Valisi ve Emniyet
Müdürünü görevden alıyorsanız, Ankara, İstanbul,
İzmir vali ve emniyet müdürlerini yüz kere görevden almanız
lazım.
Trabzon, İstanbul, Roma, Paris'ten
önce kurulmuş bir şehirdir. Dört yüz yıllık bir tarihî
geçmişi vardır. Trabzon, şehzadeleri yetiştirmiştir.
Yavuz Sultan Selim'in valilik yaptığı, Kanunî Sultan Süleyman'ın
doğup, büyüdüğü, Başbakan Hasan Sakalar'ın, Hasan
İzzettin Dinamoların, Bedri Rahmi Eyüboğluların
yetiştiği şehirdir. O Trabzon ki, her dinden, her görüşten
insanı içinde barındırmıştır.
Trabzon Lisesinin, Trabzon İdman
Ocağı Spor Kulübünün kalecisi Trabzonlu Doktor Krino Kafato'yu
Trabzon'da tanımayan yoktur. Doktor Krino Kafato, şu anda
Kanada'da yaşamakta ise de her yıl Trabzon'a gelir, arkadaşlarıyla
birlikte eski günleri yâd ederler. Trabzon onu, o, Trabzon'u unutamaz.
Osmanlı dönemi yazarlarından
Ermeni asıllı Agop Baronyan'ın "Bağdasar Kardeşler"
adlı oyunu, şu anda Trabzon'da, Ermeni Rejisör Hrant Hakopyan
ile Trabzonlu oyuncular tarafından ortaklaşa iki aydır
sergilenmektedir. Trabzon bu güzellikleri yaşıyor. Trabzon'un
bu yüzünü görmeliyiz.
Elli dört ülkeden Trabzon'a gelenler
yaylalara kadar çıkmışlardır. Özel uçaklarla Trabzon'a
gelen yabancılar yaylalara gezmeye, çiçek böcek incelemeye
mi geliyorlar? Bu da önemli bir soru işaretidir.
Bugün, Trabzonlu gencin okumak ya
da futbol oynamaktan başka şansı yoktur. Türkiye'deki
profesyonel futbol takımlarında 300'e kadar Trabzonlu futbolcu
vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arz, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ŞEVKET ARZ (Devamla) - Bu, Trabzon
için çok önemlidir.
Ülkemizin gelişmiş güzel
kenti Trabzon, son günlerde ortaya çıkan olumsuz olaylar nedeniyle
hiç hak etmediği şekilde Türkiye ve dünya gündeminde yer
almaktadır. Halkının millî duyguları yüksek olan,
çabuk heyecanlanan Trabzonludan birileri yararlanmak, kendi amaçlarına
ulaşacaklarını sanıyorlar.
Bazı olayları örneklersek:
Sebatspor Kulübü Başkanının ayağından vurulması,
Gaziantepspor Kulübü Yöneticisinin Trabzon Havaalanında dövülmesi,
PKK militanlarının sabotaj hazırlığı
sırasında patlayıcılarla birlikte 1'i ölü, 1'i yaralı,
diğerinin de sağ olarak yakalanması, bir siyasi partinin
ve derneğinin bombalanması, daha çok Doğu Anadolu kökenlilerin
gittiği kahvehanelerin bombalanması, Trabzonsporlu 2
millî futbolcunun eşlerinin arabaları ile iş yerlerinin
kurşunlanması, bir din adamının ibadet yerinde öldürülmesi,
Esiroğlu Beldesinde iki kuzen, Mustafa Eyüpoğlu ve Çağdaş
Eyüpoğlu'nun öldürülmesi, failinin şaibeli bir şekilde
yakalanmayışı
Evet, bunun altını çiziyorum
özellikle.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arz, lütfen,
konuşmanızı tamamlar mısınız.
ŞEVKET ARZ (Devamla) - Bir dakika
müsaade eder misiniz.
Son olarak da Hrant Dink cinayetinin
failinin Trabzonlu oluşu, bütün bunlar olurken Trabzonluyu
kırmamaya herkesin özen göstermesini diliyorum. Hiç kimsenin,
Trabzon ve Trabzonluya hakaret etmeye hakkı yoktur. Trabzon'u
ve yaşananları iyi tahlil edersek bunlarla mücadelede o
derece başarılı oluruz.
Bu nedenle önergemin kabul edilmesini
diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergenin aleyhinde, Trabzon Milletvekili
Kemalettin Göktaş.
Sayın Göktaş Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
verilmiş olan önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Trabzon, ülkemizin en önemli
şehirlerinden biridir. Bilimiyle, sanatıyla, kültürüyle,
turizmiyle, sanatçısıyla, siyasetçisiyle, sporuyla,
iş adamlarıyla ülkemize katkısı olan dinamik bir
şehirdir hatta Çanakkale Savaşlarında, Trabzon Lisesi,
savaşa öğrencilerini gönderdiği için, lisesi, okulu
üç yıl mezun vermeyen bir şehrimizdir.
Son günlerde, gerçekten, Trabzon'umuz
birtakım olumsuz olaylarla, aslında Trabzon'umuzun dışında
tezgâhlanan birtakım olumsuz olaylarla gündeme gelmesi bütün
Trabzonluları ve Karadenizlileri son derece üzmektedir.
İşte, bu önerge de böyle
olumsuzluğu ortaya koyan, bütün olumsuzlukları ortaya
çıkaran bir önerge olduğu için gerçekten okuyunca ben de
üzüldüm. Önergeye bakıyorum, yarım sayfa, aşağı
yukarı bir sayfası Trabzon'da meydana gelen asayiş olaylarını
sıralıyor. Ama, dikkatimi çeken bir asayiş olayını
niye koymadı diye de merak ettim. Türkiye Cumhuriyeti devletinin
saygın Başbakanına yumurta atan, bir merasimde, çok
önemli bir merasimde yumurta atan ve CHP'li Trabzon Belediye Başkanı
tarafından âdeta taltif edilerek işe alınan kişiyle
ilgili olayı bu önergeye de yazmasını beklerdim
şahsen.
Evet, değerli arkadaşlar,
bu olayları sıralamak, bu olayları bu önergeye yazmak,
bu olayları Meclisin tutanaklarına koymak kadar Trabzon'a
büyük bir haksızlık yapmak olamaz. Bu, Trabzon'a yapılmış
en büyük haksızlıktır. Bu olayları, öncelikle Trabzonluya
mal etmek, Trabzon'dan kaynaklandığını takdim etmek
ve konuşmak büyük bir hata, büyük bir yanlışlıktır.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Çarpıtıyorsun,
çarpıtıyorsun!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Olaya, arkadaşlar, olaya, arkadaşlar, bu şekilde
Ben seni dinledim oturduğum
yerde, sen de dinle lütfen.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ama çarpıtıyorsun,
ben öyle bir şey söylemedim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Dinle! Dinle!
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Ben öyle
bir şey söylemedim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Ben, seni kastetmiyorum, genel konuşuyorum.
Bu olaya, arkadaşlar, bu
şekilde bakarsak, bunu çözemediğimiz gibi, böyle birçok
olayları burada konuşmak zorunda kalırız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Konuşuyoruz!.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Onun için, bu olaylara, bu şekilde, bu gözle bakmamalıyız.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Haber
vermiş, ihbar etmişler.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Bakın arkadaşlar
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İhbar
etmiş adamlar, isim de vermişler.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Bakın arkadaşlar
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kimin öldüreceğini
de söylemişler.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Kardeşim, otur oturduğun yerde, ne konuştuğumu
dinle!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen. Lütfen arkadaşlar dinleyelim.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Oturduğun yerde dır dır dır konuşmaya gerek
yok.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Oturduğum
yerden konuşacağım tabii, ayağa mı kalkacağım.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Otur be!
BAŞKAN - Sayın Ercenk, lütfen
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İhbar
ediyorlar size, şu adam Hrant Dink'i öldürecek diyorlar, ama kimse
seslenmiyor.
BAŞKAN - Sayın Ercenk, böyle
bir üslup yok!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar
Bakın arkadaşlar
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ondan
sonra çıkıp konuşuyorsunuz burada.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Bakın arkadaşlar, geçen yıl, geçen yıl Danıştay
saldırısı oldu, Danıştay saldırısı
oldu. Orada bir kişi yakalandı ve olay, sanki bitmiş gibi, kapandı gitti. Bu saldırıyı,
kim, kimler, niye yaptı konusuna bugüne kadar eğilmiş
değiliz ve sonuç daha henüz çıkmış değil.
MEHMET S. KESİMOĞLU
(Kırklareli) - Hükûmet sizsiniz!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, bunu yaptıranlar, özellikle o
gün, o olaydan bir gün önce bu saldırıyı yapan kişiyle
konuşan şahıs arandı ve hastane kapısında
bulundu. Neyle? Bıçaklanmış bir vaziyette bulundu.
Kim bıçakladı? Niye bıçakladı? Niye burada? Kim
getirdi belli değil. Mahkemeye çıkıyor, mahkeme
bırakıyor. Arkasından "Atabeyler" diye -Aslanbeyler
mi?- vatan kurtaran aslanlar çıktı. Hücre evi, onlar bulunuyor.
Evlerde bir atom bombası eksikti herhâlde, lav silahlarına
varıncaya kadar hepsi vardı. Başbakanın yolunun
krokisine kadar vardı. Ama, ne hikmetse onlar da gitti, onlar da
serbest.
Rahip saldırısı meydana
geliyor, bir genç yakalanıyor, özellikle seçilmiş bir genç
yakalanıyor. Bu gencin de annesi babası ayrı. Bir
Glock marka tabanca, ki, 5 bin dolarlık bir tabanca bu. Bu nereden,
kim aldı, kim verdi, bu belli değil ve o şekilde bu da kapanıyor.
Arkasından, yine, arkadaşlar,
bir başka olayla karşılaşıyoruz. Karşılaştığımız
diğer olay da son Agos gazetesi yazarıyla ilgili, Genel Yayın
Yönetmeniyle ilgili, Hrant Dink'le ilgili olay. Bu olayı yapan
şahıs şu anda hapiste. Acaba, sorsanız ona şu
anda "bu şahıs, bu Hrant Dink denen gazeteci ne dedi? Ne
dedi diye sen bu adamı öldürdün?" diye sorsanız, bunun
cevabını verecek durumda değil.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Adamı
bile tanımaz.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Tanıma da tanımaz.
Şimdi, burada, olayların
birbirine çok örtüştüğü, benzeştiği durumlar var
arkadaşlar. Bu, aslında, böyle vatanseverlik adı altında
"Türkiye'yi kurtaracağım" diyen ve vatanı,
gerçekten gençleri zehirleyen, gençlerimizi bu konuda bu işlere
alet eden birtakım tezgâhtarlar var ve birtakım piyonlar var.
Benim için bunların PKK'dan da farkı yoktur arkadaşlar,
bunu yaptıranların. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Arkadaşlar, bunlar Türkiye'nin istikrarına, Türkiye'nin
gelişmesine, Türkiye'nin ekonomisine, Türkiye'nin kalkınmasına
sıkılan kurşunlardır.
Şimdi, diyorlar arkadaşlar,
konuşuyoruz, diyorlar ki: "Efendim Türkiye'deki işsizlik,
Trabzon'daki işsizlikle ilgili, işte, bundan dolayı
bu gençler
" Hayır. Biz, işbaşına geldiğimiz
zaman Türkiye'deki millî gelir ortadaydı, Trabzon'da da ortadaydı.
1.506 dolarla biz Trabzon'u teslim aldık, millî geliri. Şu anda
Trabzon'un millî geliri 4.500 dolar, fert başına millî gelir
bu. [CHP sıralarından gülüşmeler]
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - At babam
at!
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Yani, sizin tabii hazmedemediğiniz bir olay. Bu, sizin yapacağınız
bir iş değil. Sizin yetmiş senedir Trabzon'u ne hâle getirdiğiniz
ortada, yetmiş senede 1.506 dolara getirdiniz; biz, 3 misli artırdık,
4.500 dolara çıkardık Trabzon'u. Tabii gülerseniz, çünkü sizin
yaptığınız bir şey yok. Bu, eseriniz bu!
ATİLA EMEK (Antalya) - Trabzonlu
ne diyor?
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Arkadaşlar, Trabzonlu, az önce konuşmamın başında
söyledim, vatanseverdir, vatanına bağlıdır. Bu
olaylarda
Trabzon yatırımlardan en çok payını
alan on vilayetten biridir ve altın dönemini yaşıyor.
Bilmiyorsan oku, öğrenirsin. O bakımdan, arkadaşlar,
bu olaylara Trabzon asla prim vermez ve vermeyecektir de. Ama, Trabzonlu
2 tane, annesi babası ayrılmış genci bulup,
dışarıda tezgâhlanıp, bizim çocuklarımızı
bu işe alet eden, az önce söylediğim kişiler var. Bizim,
esas bunların üzerine varmamız lazım.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Onları
araştıralım işte.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Yoksa, bu önergeyi burada gündeme getirip, bu önergeyi burada kabul
edip, iki ay, üç ay Trabzon'un olumsuzluğunu tartışmaya
benim gönlüm razı olmaz. O bakımdan, arkadaşlar, burada,
Trabzon'u bu tip olaylara alet etmenin ne kadar yanlış olduğunu,
ne kadar doğru olmadığını özellikle size söylemek
isterim.
Değerli arkadaşlar, yine
Trabzon'un büyükşehir olmasıyla ilgili bir teklifte, temennide
bulundu arkadaşımız. Trabzon'un büyükşehir olmasıyla
ilgili birtakım şartlar vardır, bu şartlar olmadan,
oluşmadan büyükşehir olmaz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Siz yasa
değiştirmeseniz olacaktı.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Kâğıt üzerinde büyükşehir olmuş ne olacak, olmamış
ne olacak? Önemli olan, şehri büyükşehir şeklinde imar
etmek, büyükşehrin ihtiyaçları olan ihtiyaçları
şehre taşıyabilmektir. İşte, biz de onu yapıyoruz
Trabzon'da. Bugüne kadar Trabzon altın dönemini yaşıyor.
Her şeyiyle Trabzon
Yarım bırakılan bütün eserler
Trabzon'da yapılmış. Otuz senedir bitmeyen Tanjant Yolu
bizim dönemimizde yapılmıştır. Yüzde 48'i, arkadaşlar,
otuz senedir yüzde 48'i yapılmış olan Tanjant Yolu'nun
yüzde 52'sini biz yaptık, bizim dönemimizde yapıldı.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Yüzde
5'i, yüzde 5'i... 700 metre yaptınız 7 kilometrelik yolda.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Sahil Yolu'nun, on dört yıldır yüzde 48'i bitmiş, üç senede,
dört senede de yüzde 52'sini biz yaptık, bizim zamanımızda
yapıldı. Doğal gaz bizim zamanımızda geldi.
Dört tane, beş tane yeni fakülte bizim zamanımızda geldi
arkadaşlar. Yani, Trabzon, her yönüyle, bütün ihtiyaçları
karşılanmış, ekonomiden fevkalade fazla payını
almış, millî geliri artmış, Türkiye genelinde olduğu
gibi, yüzde 11,5'tan, işsizliği yüzde 9,5'a düşüren vilayetlerin
bir tanesidir. O bakımdan, bu olayları Trabzon'a, Trabzonluya
mal etmek doğru değildir. Bu olayların ucu dışarıdadır,
bu olayları tezgâhlayanlar dışarıdadır.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Bulalım
onları
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Bunun, bu önergenin bu açıdan gündeme alınmasını
ben doğru bulmuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Niye aldın Valiyi, Emniyet Müdürünü görevden?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Göktaş.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Devamla)
- Bu açıdan, bu olayların, bu önergenin gündeme alınmasını
ben doğru bulmuyorum.
Eğer, Emniyet Müdürü, Vali görevden
alınmışsa, bu, Hükûmetin takdiridir. Bunu zaten atayan
Hükûmettir, alan da Hükûmettir, öyle takdir etmiştir.
Ama, şurada bir azim var, bir kararlılık
var: Ne pahasına olursa olsun, bu olayla ilgili ve bundan önceki
olaylarla ilgili bütün fotoğraf, net bir şekilde ortaya
çıkacaktır.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hep beraber
yapalım onu, hep beraber
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlar,
sizlerin takdirine ve özellikle de grup başkan vekillerinin
takdirine sunuyorum. Bir kısım arkadaşlar çıkıp
konuştuğu zaman herkes dinliyor, ama, bazı arkadaşlar
veya bazı siyasi parti gruplarına mensup arkadaşlar
olduğu zaman, sürekli olarak, bu isimleri de grup başkan vekillerinin
bildiği arkadaşlarımızın, arkadaşı
kürsüde huzursuz etmesinin hiçbir anlamı yoktur.
Takdirlerinize sunuyorum, o arkadaşlarımızı
da uyarıyorum.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Efendim,
doğru konuşsunlar, biz de bir şey söylemeyelim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Doğru konuşmayı
senin takdir edecek hâlin yok Sayın Ercenk! Lütfen
Böyle bir yetkiniz
de yok, böyle bir göreviniz de yok. Lütfen
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben gerçeği
söylüyorum
BAŞKAN - Lütfen
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Diyorum ki: On gün önce ihbar etmişler, o adam öldürülecektir demişler
BAŞKAN - Sayın Ercenk, hatipleriniz
var, sözcüleriniz var, çıkar, konuşur, söylerler
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ben yerimden
söylüyorum
BAŞKAN - Veya böyle bir
şey varsa, çıkıp basın toplantısı yaparsınız,
diğer şeyleri yaparsınız. Böyle, laf atmakla olmaz
bu işler!
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu Mecliste
doğruları söylemek gerekiyor Sayın Başkan.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Gel, burada
konuş!..
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Gel, konuş!..
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin lehinde, İstanbul Milletvekili Halil Akyüz.
Sayın Akyüz, buyurun efendim.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trabzon Milletvekili
Sayın Şevket Arz'ın, son yıllarda Trabzon'da cereyan
eden olaylarla ilgili bir Meclis araştırması önergesi
üzerine tartışıyoruz. İki Trabzonlu hemşehrim
konuştular: Birisi lehte, birisi aleyhte konuştu. Şimdi
ben düşünüyorum, ortadan mı konuşsam acaba?
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Trabzon'u
anlat.
HALİL AKYÜZ (Devamla) -
İki sevgili arkadaşımın konuşmalarında,
gerçi, çok büyük çelişkiler görmedim.
Değerli milletvekilleri,
Trabzon, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı'ya
sonra da Türkiye Cumhuriyeti'ne kazandırılmış
çok önemli, çok değerli bir ilimizdir.
SÜLEYMAN GÜNDÜZ (Sakarya) - Sayın
Akyüz, 1463...
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Bu bakımdan,
söylememiz gerekiyor ki, Fatih Sultan Mehmet'in iki önemli fethi vardır:
Birisi İstanbul'un fethidir, diğeri Trabzon'un fethidir.
Yani, Fatih Sultan Mehmet de, Trabzon'a İstanbul'dan sonra en büyük
değeri vermiş ve Trabzon'u fethetmeden Anadolu'yu fethedemeyiz
anlayışıyla Trabzon'u fethetmiştir. Şimdi ben
ona rahmet diliyorum, Trabzon ve İstanbul gibi iki önemli ili bize
fethedip bıraktığı için.
Arkadaşlar, Trabzon fethedildiğinden
bu yana, gerçekten, Osmanlı'nın ve Türkiye Cumhuriyeti'nin
sanatına, kültürüne, edebiyatına, sporuna ve kalkınmasına
büyük önem vermiştir ve büyük katkılarda bulunmuştur.
Şimdi Trabzon'da ufak tefek
olaylar olmuştur. Trabzon'da ufak tefek olaylar olmuştur ama,
bu ufak tefek olayların üzerine iki önemli olay gelmiştir,
iki önemli cinayet gelmiştir ve bu iki önemli cinayet, Trabzon'da
olan diğer ufak tefek olayları da, sanki, onlara paralel olarak
gündeme getirmiştir. Bu, doğru değildir. Geçen yıl
öldürülen rahip önemli bir olaydır.
MUSTAFA CUMHUR (Trabzon) - Öbürü
İstanbul'da oldu.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Bir çocuk
tarafından öldürülmüştür. Yani, on sekiz yaşına
gelmemiş gençlere, biz, yasal olarak "çocuk" diyoruz,
tıbbi olarak da "çocuk" diyoruz. O, Trabzon'da işlenmiştir.
İkinci önemli olay, Trabzon'da
işlenmemiştir, İstanbul'da işlenmiştir. Ama,
bir Trabzonlu genç seçilmiştir. Bu da önemli bir olaydır ve bu
iki önemli olay üzerine Trabzon hakkında olmadık dedikodular
çıktı. Hatta "Trabzon'a ordu el koysun" dendi. Yani,
bir vilayette sıkı yönetim ilan edilebilir, ama, o vilayete
ordunun el koyması anlamına gelmez bu. Bu vesileyle, hatta,
Türkiye'de el koyma olayları da gündeme gelmiştir.
Arkadaşlar, bir ilden 2 çocuk
çıkar, bunların beyinleri yıkanır, bunlara cinayet
işlettirilebilir. Orada yaşayan 1 milyon insanın onuruyla
oynanmaz ve Türkiye'deki birçok kesim, bu olaylarda Trabzon halkının
onurunu korumuştur. Onlara, Trabzon halkı adına da teşekkür
ediyorum, Trabzonlular adına da teşekkür ediyorum. Ama, bazı
kendini bilmez veya bu tip olayların daha büyük gerilim yaratmasından
belki de medet uman bazı çevreler de Trabzon'u alabildiğine
eleştirmiş.
Arkadaşlar, 1980 12 Eylülünden
önce de -hatırlayanlar olabilir aranızda- Trabzon'da cinayetler
işlenmiştir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - 80 cinayet,
80.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Cinayetler
işlenmiştir, siyasi cinayetler işlenmiştir, ama,
bunların hiçbirisinin katili Trabzonlu değil. Onu biliyor
muydunuz? Böylece başladı Trabzon'da cinayet serisi.
Arkasından, Gazi olaylarının
duruşmaları Trabzon'a alındı. Trabzon halkı elbette
milliyetçidir, ama katil değildir. Milliyetçilik adına masum
insanları öldürmeyi Trabzon halkı hiçbir zaman düşünmemiştir,
düşünmez. Vatanına ve milletine sahip bir millettir Trabzonlular.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Ama geldiniz, hangi
nedenle İstanbul'dan Gazi davasını Trabzon'a aktardınız?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Mahkeme
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Dolayısıyla,
birtakım grupları, birtakım fraksiyonları Trabzon
sokaklarında cirit attırdınız ve Trabzonlu gençleri
de tahrik ettiniz. Kim yaptı bunları? Tahrik ettiniz arkadaş.
Kim ettiyse bunu, suçludur bana göre. Dolayısıyla, bu tahrik
olayından yararlanan birtakım şebekeler -ki, ben o
şebekelerin de Trabzonlu olduğunu zannetmiyorum, o
şebekelerin de kökü Trabzon'un dışındadır-
Türkiye'yi karıştırmak için, kaos yaratmak için, halkı
birbirine düşürmek için, yıllardan beri Türkiye'de oyun oynanıyor.
Oynanmıyor mu? Alevi'yi Sünni'yi birbirine düşürmek,
Kürt'ü, Türk'ü birbirine düşürmek, sağcıyı solcuyu
birbirine düşürmek gayretleri olmadı mı Türkiye'de?
Büyük çapta olmadı mı? Bunların içeride ve dışarıda
müttefikleri yok muydu? Ama görüyorsunuz ki Anadolu insanı,
Türk milleti dünyanın en asil milletidir. Sağcıyı
solcuyu çatıştırdılar, halkı ortak edemediler.
Alevi'yi Sünni'yi birbirine düşürmek istediler, halkı ortak
edemediler. Edebildiler mi? Kürt'ü Türk'ü şimdi birbirine düşürmek,
vurdurmak istiyorlar, başaramıyorlar ve başaramayacaklardır.
Trabzon'da oynanan oyunlar, arkadaşlar, bu anlayışın
bir modelidir.
Biz, elbette, hem rahip olayında
hem Hrant Dink olayında üzüntü duyduk tabii. Hrant Dink olayını
biz iki bakımdan değerlendirdik, gördük: Abdi İpekçiler,
Çetin Emeçler, Uğur Mumcular serisinden bir gazeteci, bir yazar,
bir fikir adamının öldürülmesi olarak değerlendirdik,
onun için de binlerce insan cenazesine gitti, omuzladı. Bizim
vatandaşımız, bizim yurttaşımız olarak
bağrına bastı. Cenazede birtakım sloganlar
atıldı, onlardan alınanlar malınanlar falan var
ama, o sloganların da Türk milletinin büyüklüğünü gösterdiğini
herkesin bilmesi lazım. Çünkü, Ermeni olayının Türkiye'nin
aleyhine Avrupa'da ve dünyanın her kesiminde kullanılmakta
olduğunu gören Türk halkı, bu olayı aleyhimizde kullanmasınlar
diye, gitti orada "biz de Ermeniyiz" diye bağırdı.
O "Ermeniyiz" diye bağıranların hiçbiri Ermeni
değildir. Onların birisini şimdi sokakta görün ve erkekseniz
ona Ermeni deyin bakalım. Ama, orada bağırdı, dünyaya
bir mesaj verdi. Dedi ki: "Bu bizim adamımızdır. Sakın,
bunu istismar ederek bizim aleyhimizde kullanmayın." Türk
milletinin büyüklüğüdür bu.
Değerli arkadaşlarım,
bu olaylardan elbette çok üzgünüz, ama, bizim idarenin de bu konuda
bir ciddi eksiği vardır. Trabzon'a verilen Emniyet Müdürü,
daha önce, galiba şaibeli bir emniyet müdürüymüş. Daha önce,
komiserliğinde, polisliğinde bu tip olaylarda başarısızlığı
görülmüş hatta tarafgirliği görülmüş, eğer iddialar
doğruysa. Ben okuduğum kadarını söylüyorum. Bu,
niye Trabzon'a veriliyor? Mademki, yıllardan beri Trabzon'da
bir hassasiyet var, böyle şaibeli, bu işlerde ne tarafı
tuttuğu belli olmayan bir emniyet müdürünü Trabzon'a niye veriyorsunuz?
İnceleyin, öyle verin; olay oluyor burada çünkü. Trabzon'a verilecek
emniyet müdürü Trabzon halkının anlayışına,
kültürüne uygun bir emniyet müdürü olacak ve görün, bakın o zaman
Trabzon'da olay oluyor mu?
Değerli arkadaşlarım,
bu olayların ufağı, büyüğü, hepsi müessif olaylardır.
Biz, bunların hepsini kınıyoruz ve diliyoruz, bundan
sonra, yönetimin de dikkat ederek, oraya atayacağı görevlilerin,
mülki amirlerin Karadeniz halkının karakterini bilen,
kültürünü bilen, sosyal yapısını bilen ve ona göre yönetebilecek
olan yöneticileri Trabzon'a iktidar atasın ve Trabzon'daki bu
olayları önlesin. Ama, şimdi, bir önerge verildi ve Trabzon'dan
şikâyet var, hatta, Trabzonludan şikâyet var bazı kesimlerce.
İsterseniz, gelin, bu önergeyi kabul edelim ve bu olayların
hepsi açığa çıksın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akyüz.
HALİL AKYÜZ (Devamla) - Hatta,
Başbakana yumurta atan niye Trabzon Belediyesine işçi
olarak alındı, onu da araştıralım; hepsini birden
araştıralım, ne oluyor ne bitiyor görelim.
Değerli arkadaşlarım,
Trabzonlular olarak, Türkiye'de yaşayan tüm yurttaşlarımızı,
ne etnik kökenine ne inancına ne dinine, mezhebine bakmaksızın
seviyoruz; Türkiye'de yaşayan bütün insanlarımızın,
yurttaşlarımızın da Trabzonluları sevmesini
bekliyoruz.
Bu inançla, bu duygularla, hepinize
saygılar, sevgiler sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akyüz.
Önerge üzerinde son konuşmacı,
aleyhinde, Trabzon Milletvekili Asım Aykan.
Sayın Aykan, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; Trabzon Milletvekili
Şevket Arz ve 45 arkadaşımızın vermiş olduğu
önerge üzerinde, şahsım adına görüşlerimi arz etmek
için huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, öncelikle
altını çizmek istediğim bir husus var: Bu, en son cinayet
olayı, büyük bir yanlıştır; bunu ne Türkiye kabul
eder ne Trabzon kabul eder. Böyle bir şeyi, hele hele Trabzonlu
sağduyu sahibi insanlarla özdeş göstermek fevkalade büyük
bir hatadır.
Ülkemizde yaşayan insanların
ırkı, rengi, inancı ne olursa olsun, onların, temel
hak diye kabul etmiş olduğumuz, mal, can, akıl, nesil, namus,
seyahat ve ticaret emniyeti ülkeyi yönetenlerin teminatı
altında olmalıdır. Bu anlamda, tekrar, bu olayı
kınadığımızı ve kabul etmediğimizi,
yanlışlığına tekrar vurgu yapmak suretiyle
ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bölge
ile ilgili, müsaade ederseniz, iki üç cümle söylemek istiyorum. Bağımsız
Devletler Topluluğu dağıldıktan sonra, Trabzon'un
etrafında, istikrarını arayan bir yapılaşma
oluştu; yani, Rusya, Ukrayna -biraz daha batıya da gelebiliriz-
Gürcistan, Ermenistan, İran bölgesi, Azerbaycan bölgesi, Trabzon'la
direkt, bire bir irtibatlı oldukları için bu bölgeler, Trabzon'un
şu anda içinde bulunduğu durumu yakından ilgilendiren
konumdadırlar.
Ayrıca, Kafkasya bölgesinde
5 trilyon dolar civarında bir doğal gaz ve petrol rezervi
var. Bu bölgenin dünyaya açılmış üç tane kapısı
var: Birisi Afganistan üzeridir, birisi İran Körfezi'dir, yani
Hürmüz Boğazı'dır, diğeri de Karadeniz'dir. Trabzon
da Karadeniz'in en önemli merkezlerinden bir tanesidir. Bu çerçeveyi
yan yana koyduğumuz zaman, bölge üzerinde, Karadeniz ve Trabzon
üzerinde, biraz daha farklı -genel şablon itibarıyla
söyleyeyim- bakış açıları geliştirmek gerektiğine
özellikle vurgu yapmak istiyorum.
Şimdi, bundan önceki rahip cinayeti
ve bu cinayet, ikisi de, on sekiz yaşın altındaki insanlar
tarafından işleniyor. Bunu, zannediyorum, herkes dikkatli
biçimde görüyor. Dolayısıyla, özel bir tertibin bölge üzerinde
gündeme konmak istendiği, vilayet üzerinde gündeme konmak istendiği
konusunda, hem bizim hem de bölgemizdeki insanların bir endişesi
var, onu özellikle vurgulamak istiyorum.
Her vilayetin olduğu gibi,
değerli arkadaşlar, şehrimizin de birtakım ihtiyaçları
ve talepleri vardır. Bu talepler ve ihtiyaçlar konusunda değerli
milletvekilimiz Kemalettin Göktaş Bey değindiği için
üzerinde durmak istemiyorum. Ancak, şunu söyleyeyim: Şehrimiz,
bu dönemde, yani, AK Parti İktidarı döneminde tam bir
şantiyeye dönmüştür. Toplanan verginin neredeyse 2 katı
civarında bir yatırım yapılmıştır.
Sadece sahil geçiş yolu, 13 kilometrelik sahil geçiş yoluna
şu ana kadar harcadığımız para 370 trilyon civarındadır.
Yani, yaklaşık olarak her kilometresine 30 trilyon para
harcanmıştır. Gerek sağlıkta gerek eğitimde
gerek konutta gerek altyapıda, diğer alanlarda, şehrimiz,
altın dönemini yaşamaktadır. Tabii ki, işsizlik,
Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi, bizde de problemdir. Onu da
elimizden geldiği kadar, zaman içerisinde çözmeye çalışıyoruz.
Bunu şunun için söylüyorum:
Her vilayetin olduğu gibi, değerli arkadaşlar, Trabzon'un
da bazı hassasiyetleri, öne çıkan hassasiyetleri vardır.
Bunları üç grupta toplayabiliriz: Birisi, bayrak ve vatan hususunda,
Trabzon'da, kim yanlış bir şey yaparsa hemen cevabını
alır ve bu doğru bir anlayıştır. Bu hassasiyetin
de devam etmesini istiyoruz. İkincisi, inancı konusunda
Trabzonlu hassastır. Bu konuda bir yanlışlık olursa
hemen tepki koyar. Üçüncüsü de, Trabzonspor konusunda Trabzon hassastır.
Bunu açıktan söylüyorum. İki yıl önce, değerli arkadaşlar,
belediyemizin önünde, Trabzonspor'a haksızlık yapıldığı
gerekçesiyle 30 bin civarında insan miting yapmıştır.
Siyasi tarihimizde veya Türkiye'mizde, hangi dönem olursa olsun,
bir spor kulübüne haksızlık yapıldığından
dolayı 30 bin kişinin miting yaptığı görülmemiştir.
Trabzonspor, Trabzon'un önemli betonarme değerlerinden biridir,
moral değeridir ve bu konuda da -şimdi zamanım müsait
değil- niçin bu hassasiyetin oluştuğunu uzun boylu anlatmak
gerekiyor. Bu konuda da birtakım gerilimlerin, takıma
haksızlık yapıldığı istikametinde, Trabzon'da
gerilim oluşturduğu doğrudur. Bunun da altını
çizmekte fayda görüyorum.
Ayrıca, PKK'nın, birkaç
kez, Zigana Dağları'nı aşarak Trabzon'a inmek istediği
ve orada tokatlandığı, geri gönderildiği -ki, her
zaman bu tokadı Trabzon vurmaya da hazırdır- onu özellikle
burada belirtmek istiyorum. Ayrıca, TAYAD'lıların,
Trabzon'da, özellikle provokasyon yapmış olmaları ve
benzer diğer hususlar Trabzon'da belli bir gerilim ortamı
oluşturduğunu hep beraber izliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şehri odak hâline getirmek suretiyle, Türkiye'nin gündemine
olumsuz taşımak suretiyle, biraz önce değindiğim
artı değerleri kırmak, o direnci ortadan kaldırmak
istikametinde bir gayret olabilir. Tabii, bunu, Hükûmetimiz, ilgili
kurumlar yakından takip ediyorlar, önümüzdeki günlerde ortaya
çıkacaktır.
Ayrıca, şunu da ifade etmek
istiyorum: Maalesef, bazı basın ve yayın organlarımızda,
bu olayları vesile kılmak suretiyle, bölge insanına
hakarete varıncaya kadar, şehir insanına hakarete
varıncaya kadar bazı yayınlar oldu. Onu, burada, huzurlarınızda
şiddetle kınıyorum. Yani, görevden alınan Valimizin
ifadesiyle
"Aynen de kendilerine iade ediyorum." biçiminde
bir demeci olmuştu. Bunu, fevkalade çirkin buluyorum, doğru
değildir, büyük bir yanlıştır arkadaşlar.
Ayrıca, şunu söyleyeyim:
İki ay önce Trabzon'da bir Ermeni asıllı vatandaşımızın
-veya Türkiye'de mi yaşıyor, dışarıda mı
yaşıyor, bilmiyorum, yanlış söylemiş olmayayım-
sahneye koymuş olduğu, daha doğrusu onun bir eserini
Trabzon'daki bir grup arkadaşımızın iki ay süreyle
Trabzon'da sahnelediğini burada özellikle vurgulamak istiyorum.
Yani, bizim, hangi ırktan, hangi inançtan olursa olsun hiçbir insanın
bu anlamdaki meselelerini problem yapacak hâlimiz yoktur.
Değerli arkadaşlar, ayrıca,
bu olaydan hemen sonra, biliyorsunuz, Türkiye'de yapılan bazı
gösterilerde "Hepimiz Ermeni'yiz" biçiminde bazı pankartlar
asıldı. Bunu da burada, özellikle yanlış olduğunu
vurgulamak istiyorum. Bu, hem Trabzon'da hem Türkiye'nin her yerinde
yanlış bulunmuştur. Ermenilerin, Ermeni vatandaşlarımızın,
onlara sahip çıkmak için onların ırkına aidiyet
duygusu geliştirmenin bir anlamı yoktur. Onlar bizim vatandaşımızdır,
ama, Türk Türk'tür, Ermeni Ermeni'dir. Onu, özellikle, burada vurgulamak
istiyorum.
Arkadaşlar, Hükûmetimiz bu konuda
ne yapmıştır konusuna iki cümle değineyim. Öncelikle,
Sayın Başbakanımız, biliyorsunuz, işin ta başından
beri konuyu yakından takip etmiştir ve bizzat ilgilenmiştir.
Olayın bütün boyutlarıyla -bazılarının ifade
ettiği gibi "bu spontane bir olaydır, kendiliğinden
gelişmiştir" biçiminde söylemiş olsa bile- Sayın
Başbakanımız, olayın bütün boyutlarıyla
araştırılmasını, bizzat kendisi takip etmek
suretiyle olaya müdahil olmuştur.
Ayrıca, cenaze defnedilmeden
de biliyorsunuz, önce, zanlı, şimdi yargıya intikal
ettirilmiştir, bulunmuş, ortaya çıkartılmıştır.
Rahip cinayetinden sonra da hemen, biliyorsunuz, faili meçhul kalmamıştır.
İki olay da Trabzon'da olmuştur, milletlerarası boyutu
vardır, ama, hemen failler ortaya çıkartılmıştır
ve yargıya sevk edilmiştir. Ayrıca, 2 tane müfettiş
gönderilmiştir. Onlar da gerekeni yapmaktadırlar.
İnternet ortamı, bu olayı
besleyen İnternet ortamıyla ilgili, Sayın Başbakanımız,
gerekli müdahalelerin yapılacağını ifade etmişlerdir
ve taze bir başlangıç yapmak üzere de hem Emniyet Müdürümüz
hem Valimiz merkeze alınmışlardır. Bu, devlet tasarrufudur.
Bu işin gerçekleşmiş olması, o insanların, kendi
tasarruflarıyla, icraatlarıyla ilgili artı veya eksiyi
ortaya getirmez arkadaşlar; bugün alınır, yarın
başka görev verilir. Burada bir hassasiyet olmuştur, bir
sıfırlama yapmak gerekiyor burada, işe yeniden sahip
çıkmak lazım. Yoksa, bunun dışında bunu değerlendirmek
yanlış olur diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, sadece,
cinayetler Trabzon'da olmuyor, Türkiye'nin her yerinde oluyor. Bizim
insanımız da bu olayların bu şekilde gündeme taşınmasından
fevkalade rahatsızdır. Özellikle, Trabzonlu, bu olumsuzluklarla
şehrin Türkiye ve dünya gündemine taşınmasından fevkalade rahatsızdır.
Ayrıca, kentimiz, bir ticaret,
turizm, kültür, eğitim, sağlık ve spor merkezidir. Aktivitesi,
yoğunluğu, giriş çıkışı fazla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aykan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ASIM AYKAN (Devamla) - Bitiriyorum
efendim.
Dolayısıyla, şehrin
de gelecekteki faaliyetlerine, prestijine olumsuz bir etki yapacağından
dolayı ve Hükûmetin de gerekli adımları attığından
dolayı, böyle bir önergenin, şimdilik, doğru olmayacağı
kanaatindeyiz.
Değerli konuşmacı
Akyüz arkadaşımız, Gazi davalarının Trabzon'a
alındığını ifade ettiler. Arkadaşlar,
bu, bir yargı kararıdır, yani, kendi hassasiyetlerine
saygı duyuyorum, ama, bir yargı kararıdır; bir
Hükûmet kararı değildir ki, Hükûmet müdahale etsin ki, oraya
verin buraya verin diye. Onu çok fazla uygun görmüyorum.
Büyükşehir konusunda bir cümle
söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar "Trabzon büyükşehir
yapılsın." diyor arkadaşlarımız. Bu
işi yakından takip eden insanlardan bir tanesiyim. 1993
yılında Türkiye'de yedi vilayet büyükşehir oldu,
93'te. Dokuzuncu ayın ikisinde Resmî Gazete'de yayımlandı.
Yedi vilayetin büyükşehir yapıldığı zamanlarda
Tansu Çiller Hanım Başbakandı, Erdal İnönü Başbakan
Yardımcısıydı ve Trabzon Belediye Başkanı
da Cumhuriyet Halk Partiliydi. Bunu söyleyen arkadaşlarımızın
bunu bilmesinde fayda var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aykan, lütfen,
konuyla ilgili konuşmalar tamamlandı. Konuşmanızı
tamamlar mısınız.
Buyurun.
ASIM AYKAN (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
Dolayısıyla, o günkü
şartlarda büyükşehir yapılması için gerekli
adımı atmayan arkadaşlarımızın, İnönü
Başbakan Yardımcısı iken, CHP'li arkadaşımız
Belediye Başkanı iken, şimdi kalkıp da "Trabzon'u
niye Büyükşehir yapmazsınız?" diyor insanlar.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen söz
verdin, kendin yap!
ASIM AYKAN (Devamla) - Doğru
söylemiyorlar. 750 bin nüfus olduğu zaman büyükşehir olur.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen söz
verdin.
ASIM AYKAN (Devamla) - Biz, neye
söz verdiğimizi çok iyi biliyoruz.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sen söz
verdin, yap
ASIM AYKAN (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Trabzon'dan
öyle oy aldın. Trabzon'dan öyle oy aldın.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Burada konuş
sen.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Söz verdin
Trabzon'da. Orada, kıvırtmaya gerek yok!
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, öneri üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.43
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.53
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56'ncı Birleşimi'nin
İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi
30/01/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 30.01.2007
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi
parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Salih
Kapusuz
Ankara
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
Kısmının; 407 nci sırasında yer alan 1321 sıra
sayılı İçtüzük Teklifinin bu kısmın 3 üncü
sırasına, 401 inci sırasında yer alan 1313 sıra
sayılı Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın 4 üncü
sırasına, 3 üncü sırasında yer alan 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 5
inci sırasına, 388 inci sırasında yer alan 1251
sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 6 ncı sırasına,
389 uncu sırada yer alan 1253
sıra sayılı Geri Gönderme Tezkeresinin bu kısmın
7 nci sırasına, 10 uncu sırasında yer alan 1308
sıra sayılı kanun tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına,
293 üncü sırasında yer alan 1023 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına,
59 uncu sırasında yer alan 965 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına,
400 üncü sırasında yer alan 1310 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 17 nci sırasına,
22 nci sırasında yer alan 1159 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 18 inci sırasına,
264 üncü sırasında yer alan 954 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 19 uncu sırasına,
408 inci sırasında yer alan 1322 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 20 nci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun; 30.1.2007-06.02.2007
Salı ve 31.1.2007-07.02.2007 Çarşamba günkü Birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesinin,
30.1.2007-06.02.2007 Salı günkü Birleşimlerinde kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesinin; 30.01.2007-06.02.2007 Salı
günleri saat 20.00 ye kadar, 31.1.2007-07.02.2007 Çarşamba ve
01.02.2007-08.02.2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Grup önerisinin lehinde,
Kahramanmaraş Milletvekili Fatih Arıkan.
Sayın Arıkan, buyurun.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Grup önerisinin,
AK Parti Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, geçen haftadan devam
eden programlarımız var. Grubumuz, bu programların devam
etmesinden yana öneri vermiştir. Her günün çalışma saatleri
belirlenecektir. Önümüzde, zaten, çok az bir zaman kaldı. Bu üç
gün içerisinde de belli kanunlar görüşülecektir.
Onun için, Grubumuzun verdiği
önerinin lehinde oy veriyoruz ve buna ben katıldığımı
ifade ediyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti Grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum.
Geçen hafta yapılan grup önerisi
ile yani, 16 Ocak 2007 tarihli grup önerisi ile 30 Ocak, bugün yapılan
grup önerisini karşılaştırdığımızda,
gündemin içerisine alınan kanun tasarı ve tekliflerinin
ciddi manada değiştiğini görüyoruz. Mesela, Darülacezeyle
ilgili bir kanun var idi geçen hafta yapılan Meclis gündeminde
ve grup önerisinde; diğer taraftan, gecekondularla ilgili bir
kanun tasarısı, Avrupa Birliği İşleri Komisyonunun
kurulmasıyla ilgili bir kanun tasarısı, yabancıların
çalışma izinlerine ilişkin bir kanun tasarısı
var idi ve uluslararası sözleşmeler var idi.
Fakat, bu haftaki
Tabii, biz, çalışmalarımızı
buna göre yaptık. AK Parti Grubunun, iki haftalık yapmış
olduğu, grup önerisiyle yapmış olduğu Meclis gündemi
burada, görüşülecek olan kanun tasarıları, uluslararası
sözleşmeler ve yapılacak işler burada yazılı.
Biz de milletvekili olarak hazırlıklarımızı
buna göre yaptık. Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülecek
olan kanun teklifleri, kanun tasarıları ne ise onlarla ilgili
tetkiklerimizi, araştırmalarımızı, incelemelerimizi
yaptık ve bu kanun tasarılarıyla ilgili fikirlerimizi,
düşüncelerimizi, önerilerimizi yapmaya hazırlanır
iken, bugün öğleden sonra getirilen grup önerisiyle, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin belirlenmiş olan, geçen hafta belirlenmiş
olan gündemi tamamen değiştirilmiştir ve geçen hafta
belirlenen yasalarla hiç ilgisi, hiç alakası olmayan, hiçbir
ilgisi, hiçbir alakası olmayan kanun teklifleri, kanun tasarıları
gündeme alınmıştır.
Peki, bundan, Meclisin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çok değerli üyelerinin ne zaman haberi
olmuştur veya haberi olan var mı diye soruyorum ben. Ya hiç
haberi olmamıştır milletvekillerinin veya haberi
olan milletvekillerinin bir iki saat önce belirlenen bu kanun tasarılarıyla
ilgili, bu kanun teklifleriyle ilgili görüşlerini ifade etmek
üzere veya neye evet, neye hayır dediklerini bilmek üzere çalışacak
zamanları olmuş mudur, bunu tetkik edecek zamanları
olmuş mudur? Böyle bir demokratik zeminde yasama faaliyeti
yapmak etik değildir, siyasi açıdan etik değildir. Mutlaka,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin her birinin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna indirilen kanun teklifleri, kanun
tasarılarıyla ilgili hazırlıklarını
yapmak üzere onlara zaman tanımak gereklidir. Biz, bu kanunu
Meclis gündemine getiriyoruz, milletvekillerinin ister haberi
olsun, ister olmasın. Ee, gündemin 408'inci sırasındaki
kanunu, 400'üncü sırasındaki kanunu, 300'üncü sırasındaki
kanunu Meclisin 1'inci gündem maddesi hâline getirmek ne kadar düzgün,
ne kadar etkin, verimli bir yasama faaliyetidir; ben, bunu sizlerin
ve milletimizin takdirine sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, iktidar
Beşinci Yasama Yılında ve son, beşinci yılı
noktasına gelmiş iken, gerçekten şunu görüyorum: Milletvekilleri,
belirlenen, grup önerileriyle veya Danışma Kuruluyla belirlenen
bu kanun tasarı ve tekliflerine ciddi manada iltifat etmemektedir
ve şu an bile Meclis Genel Kurulunda 50'yi, 60'ı aşmayan
bir milletvekili sayısı vardır ve biz, Meclis İç Tüzüğü'yle
ilgili değişikliğin, diğer taraftan önemli kanun
tasarılarının ve tekliflerinin görüşüleceği
bir zeminde, maalesef, bazen 20 milletvekili arkadaşımızla,
bazen 30, en fazla 40, 50 milletvekili arkadaşımızla
yasama faaliyetini icra ediyoruz. Bunun etik olmadığını,
bunun doğru olmadığını ve yasal olmadığını
vurgulamak istiyorum. Her bir milletvekilinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çalışmalarına etkin bir şekilde katılması
zaruridir; fikirlerini, düşüncelerini, birikimlerini burada
bizimle paylaşmaları ve ilgili kanunun daha da iyileştirilmesi,
olgunlaştırılması, ülke menfaatlerine, toplum
menfaatine nasıl daha verimli hâle getirilir kaygısı
içerisinde, gayreti içerisinde olması beklenir iken, Meclis
Genel Kurul çalışmalarında, zaman zaman karar yeter
sayısı istendiğinde bulunamamakta ve sanki, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri azimlerini, bu noktadaki şevklerini
yitirmiş gibi bir portre çizmektedirler.
22'nci Dönem Türkiye Büyük Millet
Meclisi beşinci yılını yaşarken, bu yılını
yaşarken, milletin gündeminden her geçen gün daha fazla uzaklaştığını,
milletin sorunlarına, özellikle KOBİ'lerimizin, esnaf-sanatkârımızın
BAŞKAN - Sayın Eraslan, üç
beş saniyenizi rica edeyim.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
D) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Genel Kurulu
ziyaret eden Türkiye-Arabistan Dostluk Grubu Başkanı ve beraberindeki
heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz" denilmesi
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye-Suudi Arabistan Dostluk
Grubu Başkanı ve beraberindeki heyet Meclisimizi
teşrif etmişlerdir, kendilerine hoş geldiniz diyorum.
(Alkışlar)
Buyurun Sayın Eraslan.
V. - ÖNERİLER
(Devam)
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.- Gündemdeki
sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Beşinci
yılda, çok değerli milletvekilleri, gerçekten, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemiyle halkın gündemi büyük farklılık
arz eder duruma gelmiştir. Bakın, dışarıda durum
çok iç açıcı değildir. Toplumun yaşayabileceği
bir gelir düzeyiyle
Hem asgari ücretliler için konuşuyorum
hem kamu personeli için konuşuyorum hem gençlikte yaşanan
işsizlik oranının artışından bahsediyorum.
Toplumda, onurlarına, haysiyetlerine yaraşır ve yakışır
bir hayat standardı yakalamak durumundadırlar ve onlara,
yaşayabilecekleri, onların hayatlarını, biyolojik
gelişimlerini idame ettirebilecekleri bir gelir düzeyiyle
toplumu mutlaka buluşturmak zorundayız. Aksi takdirde,
suç işleme oranları her gün artacaktır ve maalesef -üzülerek
söylüyoruz- suç işleme oranları, cinayetler, kapkaç, güvenlik,
asayiş sorunları her geçen gün artış göstermekte
ve bunun altındaki temel sebep, sosyoekonomik şartların
iyileştirilememesinden kaynaklanmaktadır.
Kamuda çalışan kamu personeli
kredi kartı borcunu ödeyememekte ve faizler bu ülkede yüzde
22 dolaylarındayken kredi borçlarına ödedikleri faiz
oranları yıllık yüzde 65-70 dolayındadır ve
kredi kartını ödeyemez duruma gelmiştir. Emeklilerimiz,
aldıkları emekli maaşıyla bırakın bir ev
satın almayı, bir evin balkonunu dahi alamayacak durumdadır.
Bakın, bundan bir ay önce Meclisin
gündem listesinde muhtarlarımızın özlük haklarının
iyileştirilmesi ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesiyle
ilgili kanun 5'inci sıradaydı. Ama, şu an kaçıncı
sırada olduğunu bilmiyoruz ve 5'inci sıraya gelen
muhtarlarımızla ilgili kanun tasarısı Meclis
gündeminin gerilerine atılmak suretiyle tekrar Meclisin, belki
de gündeminden çıkarılacağı konuma getirilmiştir.
İşsizlik, ekonomik krizin
yaşandığı 2000 yılında ve 2001 yılında
dahi yüzde 6 ve yüzde 8 oranındayken, bugün reel manada işsizlik
oranı yüzde 20'nin üzerine çıkmıştır.
Bakın, bir örnek vereceğim.
İki tane müstahsil makbuzu var yanımda. Birisi 2003 yılına
ait. Mesela
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ayçiçeği
yağını 649 bin liraya vermiş iken, bundan üç yıl
önce, bugün 600 bin lira dolaylarında vermektedir. Toprak Mahsulleri
Ofisinin elimdeki fişini size arz ediyorum.
Diğer taraftan, borsa,
buğdayı 2003 yılında -müstahsil makbuzunu gösteriyorum-
410 bin liraya alır iken, bugün çiftçimiz 260-270 bin, en fazla 300
bin lira dolayında buğdayını satmakla karşı
karşıya kalmıştır; girdi maliyetlerinin altında
ezilmiştir.
KOBİ'lerimiz global piyasada
yarışamaz duruma gelmiştir; girdi maliyetleriyle
sürdürülebilir bir rekabet gücünü yakalayamamaktadır.
Bunlar, ülkemizin sorunlarıdır.
Çiftçimizin, kamuda çalışanlarımızın, gençliğimizin,
kadınlarımızın, esnaf sanatkârlarımızın
Ne oldu mesela kanun tasarısı? Grosmarketlerle ilgili,
büyük süpermarketlerle ilgili kanun tasarısı gelmemiştir.
Bunlar, Türkiye'nin gündemi; halkın ve milletimizin en önemli
gündem maddeleridir. Bunlar çözüme kavuşturulmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, teşekkür
cümlenizi alayım, teşekkür edin Genel Kurula.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben, toplumun
temel sorunlarını içeren bu konuların, bundan sonraki
Danışma Kurulu önerileriyle veya grup önerileriyle yeniden
ele alınacağını ümit ediyorum ve Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Grup önerisi lehinde, Sakarya Milletvekili
Ayhan Sefer Üstün
Sayın Üstün, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti Grup önerisi
lehinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
Danışma Kurulu toplanmış; ancak, bir mutabakat
sağlanamadığından, hem Cumhuriyet Halk Partisi
kendi Grup önerisi vermiş hem de AK Parti, gündemi belirleme
açısından kendi Grup önerisini vermiştir.
AK Partinin Grup önerisinde neler
var? AK Parti, vermiş olduğu grup önerisiyle, öncelikle önümüzdeki
iki haftalık çalışma gündemini ve saatlerini düzenlemektedir.
Biraz önce burada konuşan arkadaşımız, gündemin
sıkça değiştiğini ifade etti ve sık değişen
bu gündemden dolayı gündemi takip edemediklerinden dert yandı.
Değerli arkadaşlar, siz
de fark etmiş olmalısınız ki, son aylarda AK Parti
grup önerileri, on beş günlük, iki haftalık, üç haftalık
gündemleri belirleyecek şekilde Meclisin önüne sunulmaktadır.
İşte, bu Grup önerisi de, önümüzdeki iki haftalık çalışma
günlerini tanzim etmektedir. Burada, öncelikle çalışma
saatleri düzenlenmektedir. Çalışma saatleri, geçtiğimiz
hafta olduğu gibi, yine saat 20.00'ye kadar devam edecek ve çalışmalarımıza
20.00'de ara vereceğiz.
Yine görüşeceğimiz kanunlardan,
öncelikle İç Tüzük değişikliğimiz var. Bildiğiniz
üzere, daha önce temel kanunların nasıl görüşüleceğine
ilişkin bir İç Tüzük değişikliği yapmış
idik. Bunun bir cümlesini, özellikle grupların önerge verebilme
hakkını tesis eden bir düzenleme yapıyoruz burada.
Her grup, her maddede ayrı ayrı
kendi değişiklik önergelerini verebilecek, yani Anayasa
Mahkemesinin bir cümlesini iptal ettiğini, Anayasa Mahkemesinin
kararı doğrultusunda yeniden tanzim edeceğiz. Anayasa
Mahkemesi burada üç aylık süre vermişti. Dolayısıyla,
bu hafta bunu görüşmek durumundayız, onun için gündeme
alındı.
Yine daha önce Meclisimizde kabul
edilen Toprak Koruma Kanunu'nu görüşeceğiz. Biliyorsunuz,
bunu da görüşmüş idik, ancak Sayın Cumhurbaşkanımız
tekrar görüşülmek üzere iade etti. Bunu da, bir maddesiyle ilgili
olarak ele alacağız.
Yine, Temel Sağlık Hizmetleri
Kanun Tasarısı, bu da çok önemli. Biliyorsunuz, AK Parti,
sağlık alanında reformlar üzerine reformlar yaptı.
İşte bu yapacağımız düzenlemeyle de, bu reformlara
yine katkı sağlanacak.
Yine, İstanbul Milletvekilimiz
Sayın Lokman Ayva'nın, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Kanunu'nun bir maddesinin değiştirilmesi şeklinde
bir teklifi var. Bu da gerçekten önemli bir kanun teklifi. Bunu da inşallah
görüşeceğiz ve ardından uluslararası sözleşmeler.
Gördüğünüz gibi, zaten bu kanunların bir kısmı Meclisimizde
daha önce ele alınmış, görüşülmüş, tartışılmış.
O bakımdan, muhalefetin "Biz, efendim, gelen gündemi takip
edemiyoruz, kanunları inceleyemiyoruz." gibi, yaklaşımlara
ve serzenişleri doğru değil.
Ben, AK Parti Grup önerisinin lehinde
söz aldım ve lehinde oy kullanacağım diyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önerinin aleyhinde, Samsun Milletvekili
Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, iktidar partisinin
grup önerisi aleyhinde söz aldım, nedenlerini açıklamaya
çalışacağım.
Geçen haftadan kalan, Sayın
Eraslan'ın vurguladığı darülaceze kanunu gibi,
görüşülme sırası bekleyen kanun tasarılarının
ertelendiğini görüyoruz. Her hafta, bundan sonra, artık,
yasama döneminin sonuna yaklaştıkça erken kalkan bakanın
grup yönetimiyle ilişki kurarak kendisini ilgilendiren yasa
tasarılarının öne alınması şeklindeki
baskısına maruz kalacağını biliyoruz, iktidar
grubunun ve her ne kadar on beş günlük plan yaptıklarını
söylüyorlarsa da, bu programların çok sık değişeceğini
de, daha önce yaşadıklarımızı dikkate alarak,
şimdiden söylemek mümkün.
Bugün getirmek istediğiniz
İç Tüzük değişikliği konusu Cumhuriyet Halk Partisinin
Anayasa Mahkemesine yaptığı itiraz sonucunda önergelerle
ilgili kısmı iptal edilmişti, ona bir açıklık
getirmeye çalışıyorsunuz. Fakat, yine de, 91'inci maddeyi
temelinden değiştirdiğiniz için burada çoğunluğun
azınlığın Parlamentoda muhalefet etme hakkına
dönük kısıtlamalar içerdiğinden zaten tümüne karşıyız.
Sadece mevcut siyasi parti gruplarının ve bağımsız
milletvekillerinin de iki önergeye bağlı kalmaksızın
her maddeyle ilgili önerge verme hakkını bir lütuf olarak
getiriyorsunuz. Yani, bunu bir hak olarak sunmuyorsunuz, bir lütuf
olarak getiriyorsunuz. Gün döner hesap döner, onun sonucunu da, gelecek
dönemde, belki, muhalefet milletvekili olarak şikâyetinizi
dile getirirken sizi görmek arzu ediyorum bu değişiklikte.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Daha
ne var, sizin için kolaylık getiriyoruz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın
milletvekilleri, ikinci değişiklik bir inat, siyasi inat
konusudur. Sayın Yalçınbayır burada yok, konuyla ilgili
milletvekillerinin bir kısmı hazırlıklarını
yapıyorlar. İnat yasası dedim, adı "Cargill yasası"
olarak geçen ve Anayasa'ya aykırılığı Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresinde çok
açık, net bir şekilde anlatılan, hukuk diliyle anlatılan
bir konuda ne zorunuz var onu bilmiyorum, birtakım verilmiş
sözler mi var, kurulan bağlantıların size siyaseten
bu adımı atmasını zorunlu kılan bir gerekçe
mi var, bunları hiç tartışmadan tekrar bir siyasi inat
için, bunun, bir tek virgülü dahi değişmeden bu maddenin tekrar
görüşülmesi için buraya getiriyorsunuz.
Bundan sonraki yargı sürecini
30 Ocak tarihi itibarıyla söyleyeyim, akıbetini söyleyeyim.
Bu yasayı buradan geçirebilirsiniz, bu maddeyi çoğunluğunuzla
oylayabilirsiniz; ama, hukuku yanıltamayacaksınız.
Bu, Anayasa Mahkemesine gidecek ve iptal olacak. Ama, bu arada, Türkiye'deki
sıkıntıyı söyleyeyim, Anayasa Mahkemesi yürütmeyi
durdurma ve iptal kararını verene kadar atı alan Üsküdar'ı
geçer diyorsanız, hukuk devletinde bunu 354 kişilik bir siyasi
çoğunluğa sahip siyasi partinin, yürütme erkini elinde
bulunduran siyasi partinin, hukuk devletinde böyle bir siyasi yolu
kullanması kabul edilemez bir nokta gibi geliyor. Bu siyasi
inattan vazgeçmeyeceksiniz; ama, ben, bir kere daha hatırlatmak
istedim. Lütfen, bu geri gönderme tezkeresinin ilgili bölümünü
-çok geniş değil, bir buçuk sayfa- okuyun, ondan sonra, oy vereceksiniz,
oy vermek zorundasınız. Ama, neye karşı oy vereceksiniz,
bir kere daha lütfen kendinizle yüzleşin.
Diğer kanun tasarısı
sağlıkta torba yasası. Sağlıkta torba yasasının
birçok maddesi için, bugün Türkiye'deki hekimlerin birçoğu, örgütlü
meslek odaları, ilgili sendikalar bugün eylem yapıyorlar;
birtakım talepleri var. Bunları, sabah geldiler birçok meslek
odası temsilcisi, grupta anlattılar. Grup başkan vekili
olarak bize anlattılar. Yasa bu şekilde gelecek ve görüşülecek.
Burada getirilen o kadar farklı şeyler var ki, yine yargıyla
kavga ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
yine, bir Anayasa Mahkemesi kararını, iptal kararını,
tekrar, bir siyasi inat için tekrar getiriyorsunuz. İlgili maddesinde,
eğitim hastanelerindeki şef ve şef yardımcılığı
kadrolarına, doçent ve profesör statüsünde olanların,
Sağlık Bakanının teşkil edeceği bir jüriyle
-imtihan yok, bir sınav yok, bir değerlendirme yok- ve onun
takdiriyle atanmasını getiriyorsunuz. Buna benzer bu anlamdaki
bir uygulama çıkartıldı buradan, Sayın Cumhurbaşkanından
geri döndü, tekrar inat ettiniz çıkarttınız, Anayasa
Mahkemesi yürürlüğü durdurdu ve şimdi idari yargı yük
altında, birçok yapılan atama şimdi geriye dönük iptal
ediliyor.
Değerli arkadaşlarım,
yani bir zaman kazandığınızı zannediyorsunuz.
Aman, şu eğitim hastanesinin şu klinik şefliğini,
şef yardımcılığını, bize yakın
olan insanların oluşturacağı bir kadro içinde tutalım
kaygınız var. Yani, bir hukuk devletinde, bir anayasa devletinde
bu şekilde yasayla inatlaşma, Anayasa'yla inatlaşma,
değerli arkadaşlarım, inanın çıkar bir yol değildir.
İnanın çıkar bir yol değildir. Sonuçta, bu inadı
gösteren siyasi yapının saygınlığına
gölge düşürüyorsunuz.
Yine, burada, zorunlu mali sigorta
Türk olmayan, yani yabancı hekim çalıştırmanın
yolunu açacak olan ilgili kanunda bir "Türk" kelimesinin
değiştirilmesi
Değerli arkadaşlarım,
aranızda hekimler var, dünyanın hangi ülkesine giderseniz
gidin, tıp fakültesi diplomasıyla doktorluk yapmak istediğinizde,
o ülkenin yasaları çerçevesinde değerlendirilirsiniz.
Amerika Birleşik Devletleri'nde ayrıdır, Kanada'da ayrıdır,
Avustralya'da ayrıdır, Avrupa Birliği ülkelerinin
her birinde ayrıdır. Ama, Türkiye'de kamuoyunda şu
şekilde biliniyor: İthal hekim, ucuz iş gücü sağlık
alanında. Bir bu şekliyle tanınıyor, bir de uluslararası
büyük sağlık şirketlerinin, parası olanın, gücü
olanın ya da özel sağlık sigortalarına yüklü miktarda
prim ödeyenlerin sağlık hizmetlerini yapabilmesi için
İstanbul'da kurulacak olan özel lüks hastanelerde çok yüksek ücretler
ödeyerek farklı, imtiyazlı bir sınıfa sağlık
hizmeti verecek bir yabancı hekim heyeti oluşturmanın
yolunu açıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
hani biz sosyal devlettik? Hani biz 73 milyon nüfuslu, gelir dağılımı
Sayın Kemalettin Göktaş'ın dediği gibi, Trabzon'a
nur yağmış biz farkında değiliz Trabzon'un gelir
artımından, Trabzonlular da farkında değil, Karadenizliler
de farkında değil. Böyle bir ülkedeyiz. Böyle bir ülkede
biz daha hâlâ hakkı olanın ihtiyacı olduğu anda
eşit, ulaşılabilir bir sağlık hizmeti almasını
sağlayamamışız, şimdi getirdiğimiz noktaya
bakın. Sayın Başbakanın deyimiyle de, Türki cumhuriyetlerden
hekim gelecek, bizim Türk hekimlerinin gitmediği bölgelere
gidecek
Bu tamamen bir idari eksikliktir, bir yönetim kusurudur,
bir yönetme zaafıdır. Siz elinizdeki sağlık iş
gücünü, sağlık hizmet organizasyonunu, çok büyük bir siyasi
gruba sahip olmanıza rağmen, 12 Eylülü anımsatan uygulamalara
mecburi hizmet uygulamasıyla geri dönmenize rağmen,
sağlayamamış bir iktidarsınız. Şimdi
100-150 dolara, birtakım Orta Asya cumhuriyetlerinden hekim
getirerek
Şöyle söyleyeyim, Türkiye'deki tıp eğitim
standartlarına göre iyi yetişmiş birer sağlık
memuru olabilecek olan bu kadroları, bu kişileri 100-150
dolara çalıştırabileceğinizi zannediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
iyilik yapmıyorsunuz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnanıyor
musun buna?
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım iyilik yapmıyorsunuz.
Buyurun Sayın Vekilim
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ona inanıyor
musunuz, söylediğinize inanıyor musunuz?
BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen
efendim!
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın
Tunç, sizinle özel olarak da görüşebiliriz. Ben inanmadığım
hiçbir şeyi bu kürsüden söylemedim. Siz, ama siyaseten inanmadığınız
birçok şeye "evet" demek zorunda kaldınız. Aradaki
fark o. (CHP sıralarından alkışlar)
Siyaset inat işidir; ama, sizin
yaptığınız gibi yargıyla inatlaşma değil,
inançlarında inatçı olma işidir. Sizde hiçbir şey
yok. Siz teslim olmuşsunuz, sadece size getirilen reçetelerin
arkasını, önünü, reform, uyum diye süsleyerek Türkiye'ye
uygulamaya çalışıyorsunuz. Ben, bunları söylemeye
çalışıyorum; inanıp inanmama sizin kendi gönlünüzde,
vicdanınızda değerlendireceğiniz bir husustur.
Değerli arkadaşlarım,
onun için, bu yasa tasarısının daha birçok maddesi var,
radyoloji teknisyenleriyle ilgili, anestezi teknisyenleriyle
ilgili son derece sıkıntılı hususlar var. Bunları
arkadaşlarımız konuşacak; ama, ben, iyi niyetli
olabilen kaldıysa hâlâ, bunları uyarmaya çalışıyorum.
Son olarak Trabzon'la ilgili bir
şey söyleyeceğim. Burada Cumhuriyet Halk Partisinin getirdiği
önerge, Trabzon kenti üzerinde yaratılmaya çalışılan,
Karadeniz Bölgesi üzerinde yaratılmaya çalışılan
imaj kirlenmesinin, bilinçli bir şekilde, bölge insanı üzerinden
bir kötüleme siyaseti yapılmasının önüne geçmek,
Trabzon'u, Karadeniz Bölgesi'ni burada savunmak değil; ama, burada
doğruları dile getirmektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun, teşekkür
cümlenizi alayım.
HALUK KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, çok zor bir tarih döneminden geçiyoruz ve
dünyadaki tek kutuplu yapı büyük ulus devletlere zarar vermiyor,
tam tersine, büyük ulus devletlerin ulus devlet yapısını
güçlendiriyor; çünkü, büyük sermaye, büyük küresel sermaye onların
yanında. Ama, Türkiye gibi ülkelerde ulus devlet yapısını
tartışmaya açıyor. Onun için, bugün, belki de hepimizi
ilgilendiren en önemli görev, hiçbir etnik ayrımcılığa
sapmadan, hiçbir bölücülüğe prim vermeden, bu küresel kıskaçta,
ulusal çıkarlarımızı ve ulusal bütünlüğümüzü
savunmayı gerektiren bir konumdur.
Burada yapılan tartışmalardan
kısa, orta veya uzun vadeli çıkar umanlara bizim hep beraber
şunu söylememiz gerekiyor: Hiç kimseyi dışlamadan,
kendisini, kökü kökeni ne olursa olsun, Türk milletinin bir parçası
olarak hisseden ve bununla iftihar eden, birlikte tasalanan, birlikte
sevinen ve herkesle kardeşçe yaşamayı hedefleyen, ayrımcı
olmayan Atatürk milliyetçiliğinin, bugün için Türkiye'nin yine
en önemli çimentosu olduğunu unutmamamız gerekiyor. Trabzonlular
bunu unutmuyor, Karadenizliler de bunu unutmuyor, Türkiye'nin diğer
bölgelerindeki hiçbir ilimiz de bunu unutmuyor. Hiçbir bölgemiz diğer
bölgemizden daha az vatansever değildir, daha az, bu ülkenin
çıkarlarını savunuyor değildir. Onun için, bu ayrımcılığa
girenlere bu primi vermeden yolumuza devam etmemiz gerekiyor.
Şahsım ve Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır; ayrı ayrı okutup, işleme alacağım,
oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 5084 ve 5350 Sayılı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifinin (2/577) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/430)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
10.08.2005 tarihinde CHP Grup
Başkanlığı'nın 328 sayılı yazısı
ile verdiğim 2/577 esas numaralı 5084 Sayılı Yatırımların
ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunda yapılması gereken
değişiklikle ilgili kanun teklifim bugüne kadar Komisyonlar
ve Genel Kurulda ele alınmamıştır. Meclis İç Tüzüğünün
37. Maddesi uyarınca kanunun Meclis Genel Kurulu'na getirilmesini
bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
BAŞKAN - Önerge sahibi Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Sayın Aslanoğlu, buyurun
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin kalkınması, ulusal kalkınma, ulusal sanayici
ve ulusal ekonomi
Artık, bu kavramlar, küreselleşen dünyada
o ülkelerin bağımsızlığının bir temel
göstergesidir arkadaşlar.
Değerli milletvekilleri, burada
üç yıl önce ve iki yıl önce iki tane yasa çıkardık. Bu
yasanın amacı neydi? Özellikle 1.500 dolar ve altındaki
illerimizde ekonomik kalkınmayı ve sosyal kalkınmayı
gerektirecek, bu illerimizde ekonomik olarak bir hayat verecek,
insanlarımıza istihdam yaratacak, aş verecek, ekmek
verecek bir yasa teklifi diye getirildi. Fakat, hep söyledik, o gün
de söyledik, bu yasa teklifi, millî ekonomimize, ulusal ekonomimize,
ulusal sanayicimize hiçbir şey vermeyecektir. Bu yasa teklifi
bazı ayrıcalıklar yaratacaktır. Bu yasa teklifi
haksız rekabet yaratacaktır. Bu, IMF reçetesine verilen
bir yasa teklifidir. Ülke ekonomisine bir şey katmayacaktır,
dedik.
Değerli milletvekilleri,
1.500 dolar ve altındaki illerde yatırım yapmak, bu illerde
yapılacak yatırımları teşvik etmek amacıyla
bu yasa çıkarılmıştı. Tekrar soruyorum değerli
milletvekillerime: Eğer siz
"Bazı illerimizde belli
yatırımlar oldu." diyor değerli arkadaşlarım.
Söyleyeyim onlar nereden geldi: Bugün, eğer Ege Bölgesi'nde
teşvikli bir iki ile birkaç fabrika yapıldıysa, gidin
Denizli Sanayi Odası Başkanına sorun "Denizli'de
kaç fabrika kapandı, o yöreye taşındı?" Osmaniye'ye
gelen tesisler nereden geldi? Yani, ekonomiye yeni bir şey katmadı.
Düzce'ye gelen fabrikalar İstanbul'dan geldi.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa, yasak savmacı bir yasa. Bu yasa, özellikle ülkenin kalkınmasına
ve ulusal ekonomiye hiçbir çıkar sağlamamaktadır.
Değerli milletvekilleri, 12
milyar dolar ihracatı olan bir otomobildeki ithalat oranı,
yani, bu ülkeye bıraktığı katma değer 2 milyar
dolarsa, bu ülkenin kendi malı olan ve birebir ürünleri var, bu
ürünlerin ihracatıyla bu ülkeye daha fazla döviz kazandıracak
bir şeyi biz niye yapmıyoruz? Ama, siz sanki
Bir yasa yaptık,
bu yasaya dönüp baktınız mı? Acaba, Teşvik Uygulama
ve Maliye Bakanlığı bu yasaya dönüp, üç yıldır
neler oldu diye hiç baktı mı? Maalesef bakılmadı.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa ülke sanayisine vurulmuş bir hançerdir. Haksız rekabet
yaratıyor. Ülke ekonomisine, ulusal sanayisine hiçbir
şey katmıyor.
Yine, geçen hafta, ihracattan sorumlu
Devlet Bakanımız Sayın Tüzmen büyük bir heyetle Mısır'a
gittiler. Olabilir, gidebilirler; ancak, değerli milletvekilleri,
acaba bu firmalar Mısır'a niye gidiyor? Acaba bu firmalar
Mısır'da ne buldu? Acaba bu firmalar Mısır'da ne var
diye gidiyorlar? Hiç bunu irdeledik mi? Mısır bu firmaların,
bazı, teşvikle ilgili konularına cevap verebiliyorsa,
biz, oturup bunları masaya yatırıp, oturup burada, acaba
benim sanayicime, ulusal sanayicime ne verebilirim diye düşünmüyoruz,
ama Mısır'a giden sanayicileri alkışlıyoruz.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
bu ülkeye borcu var. Tabii, sanayici istediği yere gidebilir,
ekmeğini nerede buluyorsa, ama, bu ülkenin istihdamına,
bu ülkenin üretimine, bu ülkenin ihracatına hepimizin borcu
var. Bu insanlar niye gidiyor? Düşünmeyeceksin, ondan sonra alkışlayacaksın.
Yol çok geçti ama, yarın geç değil
sayın milletvekilleri. Siz... Ne diyorum? Hakkâri, Bingöl, Bitlis, Şırnak,
Iğdır, Ağrı, Ardahan, Van; ya, buralarda bir tek baca
tüttü mü? Bu yasanın esas amacı bu değil miydi arkadaşlar?
Değerli milletvekillerim,
güneşi balçıkla sıvamayalım. Gelin -bu işi
dünyada çok iyi yapan ülkeler var, kendi ulusal ekonomisine büyük
yararlar sağlayacak bu sistemi kuran çok ülkeler var- dünyayı
yeniden keşfetmeyelim. Bu ülkenin gerçeğine uyan, hep beraber,
bu ülkenin ulusal sanayicisinin, bu ülkenin kendi öz sanayicisinin
"Yabancı, yabancı, yabancı" diye... Hayır, yabancı sermayeye
ben karşı değilim, ama gelip üretim yapan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum.
... yabancı sermayeyi, parmakla,
bir tane gösterin, özür dileyeceğim.
Değerli milletvekilleri, bu
yasa, bu ülke ekonomisinin, Türk sanayicisinin, ulusal sanayicinin
geleceği olan bir yasadır. Gelin, hep beraber oturalım,
sanayi odaları, ticaret odaları
Arkadaş, ulusal sanayi
için, ulusal sanayicim için, bu ülkenin gerçeği teşvik yasası
nedir? Hep beraber bunu çıkarmak zorundayız. Yani, bilin
ki, çıkan iki yasa...
Lütfen, gerçekleri hep beraber görelim.
Ben burada konuşuyorum, dışarıda hepiniz diyorsunuz
ki: "Aferin, doğru söylüyorsun, bu yasa işlemiyor."
Yüreğinizde bu var, ama, her nedense, özellikle kalkınmada
öncelikli yöre milletvekillerim, hiçbir tesisin, hiçbir şeyin
gitmediğini gördüler. Eski tesisleri yeni tesis diye gösterdiler.
Bunu hepimiz biliyoruz, bile bile, bu ülkenin ulusal sanayisinin,
bu ülkenin ihracatının bir tek kurtuluşunun bu ülkede
uygulanacak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen, efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülkede uzun vadeli uygulanacak teşvik ve uzun vadeli
finansman sistemiyle ancak bu ülke insanı ekmek bulabilir, istihdam
bulabilir.
Kalkınma Bankamız var,
devletin Kalkınma Bankası. 100-150 milyar dolarlık bir
portföyü var. Ülkeyi kalkındıracağına, bu bankayı
iyi kullanmadığımız için, herhâlde, biz bu bankayı
kalkındırıyoruz beyler.
Finansman sistemi olmayan bir ülke
bir yere gidemez.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Malatya Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun
vermiş olduğu kanun teklifiyle ilgili olarak, bu kanunu
destekleyen görüşlerimi ifade etmek için söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
Meclisten daha önce çıkan ve hayata geçen Teşvik Kanunu,
üzerinden yaklaşık üç yıl geçtikten sonra, Türkiye'nin
49 ilinde hiçbir derde deva olamadığı, beklenilen amacı
gerçekleştiremediği ve neticesinde de o yöre insanlarının
hayal kırıklığına uğramasına sebebiyet
veren bir kanun olarak yürürlükte.
Biz, bu Kanun konuşulurken,
görüşülürken, çıktık, burada "Yanlış yapıyorsunuz.
Teşvikle ilgili getirilecek uygulamanın sektörel veya
bölgesel olması lazım gelir. Siz 49 ile teşvik uygularsanız,
hiçbir ile teşvik uygulamamış olursunuz." dedik ve
üç yıl sonra gelinen noktada, burada görüyorum, sayın milletvekillerimiz
var burada, Şırnak milletvekilimiz burada, şimdi, sormak
istiyorum: Bu Teşvik Kanunu'ndan dolayı Şırnak'a
yapılan bir yatırım var mı sayın milletvekilim?
Yok değerli milletvekilleri, yok; olması da mümkün değil.
Şimdi, Sayın Başbakan
geçenlerde bir açıklama yaptı. "Teşvik Kanunu'ndaki
yanlışlıkları, hataları yıl sonuna kadar
düzelteceğiz." Yeni yıl geldi, ne zaman düzelteceksin
Sayın Başbakan? Sanayi Bakanı açıklama yaptı:
"İstenilen amaca ulaşamadık, eksiklikleri, yanlışlıkları
gözden geçireceğiz." Ne zaman gözden geçireceğiz;
yok. Sayın Maliye Bakanı açıklama yaptı
RECEP KORAL (İstanbul) - Çarpıtıyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Dedi
ki: "Teşvikle bir yere varmak mümkün değil." Aynen,
Maliye Bakanının ifadesi bu. Sayın Maliye Bakanı
dedi ki
"Teşvik uygulamasıyla hiçbir yere varmak mümkün
değil" diyen bir Maliye Bakanına sahip olan bir Hükûmetin
Başkanı da, Başbakanı da diyor ki: "Eksiklikler
var, yanlışlıklar var, düzelteceğiz." Ne zaman
düzelteceksiniz? Ne zaman bunlar yürürlüğe girecek, hayata
geçecek?
Değerli milletvekilleri, bakınız,
Türkiye'deki yatırımcılar, artık, yatırım
ortamının kötüleşmesinden dolayı yurt dışına
gidip yatırım yapıyorlar. Geçenlerde âlâyıvalayla
Sayın Kürşad Tüzmen başkanlığında bir heyet
Mısır'a gitti. Mısır'ı ihya edeceklermiş
Sayın Tüzmen, siz, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bakanısınız.
Öncelikli hedefiniz, maksadınız, Türkiye'yi bir yatırım
cenneti hâline getirmek olmalıdır. Bakınız,
Mısır'da 61 Türk firması, orada, yatırım için çalışıyor.
Bunlardan 17 Türk firması, orada, fabrika kurmuş çalıştırıyor,
7 firma yatırıma başlamak üzere, 38 firma da fizibilite
çalışmaları yapıyor.
Şimdi, bu sanayici, bu yatırımcı,
Türkiye'de yatırım yapmak varken, niçin Mısır'da,
Suriye'de, Romanya'da, Bulgaristan'da yatırım yapıyor?
Geliniz, şu teşvik sistemini gözden geçiriniz. Geçenlerde
de söyledim, geliniz, Denizli'yi de bu teşvik kapsamı içerisine
alacak bir uygulama yapınız. Biz, söz veriyoruz, Denizlililer
olarak, üç yılda Denizli'yi 2'ye katlayacağız. İstihdam
noktasında, söz veriyoruz, Denizli'de çalışan işçileri
2'ye katlayacağız. Bunun sözünü verdik biz. Gene, aynı
şeyi söylüyoruz. Geliniz, bu yanlışlıkları
düzeltiniz.
Bakınız, değerli milletvekilleri,
dün gazetelerde bir teşekkür ilanı çıktı, teşekkür
ilanı: TİM Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı,
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen ihracatçıya teşekkür
ediyorlar. Güzel, biz de teşekkür ediyoruz. Ancak, Sayın Tüzmen,
sadece ihracattan sorumlu Bakan değil, gelsin, bir de ithalat
rakamlarını ortaya koysun. İthalat nereden nereye
gelmiş, devraldığınızda ihracatın ithalatı
karşılama oranı neymiş, bugün ne kadar gerilere
düşmüş, onu gelin söyleyiniz.
Kaldı ki, bu rakamlar da yanlış,
milleti yanıltıyorsunuz. Nerede, dört yılda ihracat
artışı yüzde 137 olmuş? Geliniz, burada deyiniz
ki
Rakamları da veriniz yıl yıl, bu rakamın yanlışlığı
da ortaya çıkacaktır. Milleti niye kandırıyorsunuz?
Sayın Başbakanın, altında, imzası olan bir teşekkür
ilanındaki rakamları niye çarpıtıyorsunuz? Niçin,
yanlış rakamları, bu ilanla vatandaşların gözlerinin
önüne sermeye çalışıyorsunuz? Geliniz, iddia ediyorum,
burada bu rakamların doğru olduğunu söyleyecek bir
AK Parti milletvekili varsa, buyursun, gelsin buraya.
Onun için
Değerli milletvekilleri,
kaldı ki, bu ihracatın içerisinde ithal ürünlerin payı
-altını çizmek istiyorum- yüzde 36,6 olmuştur. Türkiye
bir ithalat cenneti hâline geldi sizin döneminizde.
Değerli milletvekilleri,
onun için, bu teşvikle ilgili kanunun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu
Teşvik Kanunu'ndaki eksikliklerin, aksaklıkların,
yanlışlıkların, mutlaka, bu Meclis görevini tamamlamadan
-bakınız, tekrarlıyorum, altmış iş günü kaldı Meclisin çalışacağı-
geliniz, verdiğiniz sözün arkasında durunuz Sayın
Başbakan. Sayın Sanayi Bakanı, geliniz, verdiğiniz
sözün arkasında durunuz, bu teşvikle ilgili meseleyi yeniden
gözden geçiriniz.
Değerli milletvekilleri, demin
de söyledim, ihracatın içerisindeki ithalatın payı
yüzde 36,6 olmuştur. Türkiye, bir ithalat cenneti hâline gelmiştir.
Ucuz dövizden dolayı bizim sanayicimiz, KOBİ'lerimiz, maalesef,
yurt dışından ithalat yaparak, onun üzerinde basit
işlemler yaparak, ihracat yaptıklarını iddia etmektedirler.
O bakımdan, bu rakamların
yeniden gözden geçirilmesi gerektiği inancıyla, Sayın
Aslanoğlu'na teşekkür ediyor, bu teklifin Meclis gündeminde
öncelikli olarak görüşülmesi noktasındaki düşüncemi
ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Olur, tamam.
Önergeyi oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.40
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
56'ncı Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
Görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre
vermiş olduğu doğrudan gündeme alınma önergesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunup, karar yeter
sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, kâtip üyeler arasında ihtilaf vardır.
Elektronik cihazla oylama yapacağım. Oylama için üç dakika
süre veriyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
3.- Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 2338 Sayılı
Organ ve Doku Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun 14'üncü
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin (2/158) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/431)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
29/11/2006
3/7/2003 tarihinde komisyona havale
edilmiş olan 2/158 esas numaralı Kanun Teklifim ilgili komisyonda
45 gün içerisinde görüşülmediğinden, kanun teklifimin
İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme
alınmasını saygılarımla arz ederim.
Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu
Ankara
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
buyurun.
Süreniz beş dakika.
Sayın milletvekilleri, lütfen
yerlerimize oturalım.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugünkü konu, doku ve organ nakli
hakkındaki kanunun bir maddesinde değişiklik yapılması
için verilen kanun teklifi.
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
siz Genel Kurula hitap edin efendim yüksek sesle.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, lütfen yerlerimize oturalım. Sayın
milletvekilleri, sesim duyulmuyor mu efendim?
BURHAN KILIÇ (Antalya) - Duyuluyor
Başkanım.
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlar, lütfen
Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Anlaşıldı ki, siz hep böyle kalacaksınız,
ne hasta olacaksınız, Allah korusun, ne trafik kazası
geçireceksiniz, sizin hiçbir şeye ihtiyacınız yok demektir.
Ama, konu, ülkeyi ilgilendirdiği için, 73 milyon insanı ilgilendirdiği
için ben burada bulunuyorum.
Sırada bekleyen binlerce insanımız
var organ nakli için. Bir ümit bekliyorlar. Acaba, benim vücuduma göre
organ bulunabilir mi, bir gönüllü olabilir mi diye bekliyorlar;
ama, çoğu zaman bu ümitleri boşa gidiyor, sıraları
gelmeden ölüyor hastalar, insanlarımız.
Sevgili arkadaşlarım,
organ naklini daha özendirici bir hâle getirmek mecburiyetindeyiz,
toplumumuzu aydınlatmak mecburiyetindeyiz. Sadece, televizyonlarda,
"3 kişi öldü, 5 kişi yaralandı" deyip geçiyoruz,
duyup geçiyoruz; ama, o yaralıları, o ölü sahiplerini de
bir düşündüğümüzde, organ nakli, doku nakli, bizim için çok önemli bir kanun
diye düşünüyorum. Bunu nasıl özendireceğiz? Mesela,
diyorum ki ben, on sekiz yaşını bitirmiş bir insanın,
gencin, organını bağışlayacak ise, onun diğerlerinden
farkı olsun. Mesela, nüfus kâğıdını
İçişleri Bakanlığından alırken, nüfus
kâğıdının etrafına altın yaldızlı
bir işaret koyalım. Niye bunu koyalım? Allah kimseye
vermesin, bir insanın cenazesi olduğunda, o ara, organını
vermesini hiç düşünemez hasta sahibi. O, sadece acısını
düşünür. O, kendi, yalnız, yandığı durumu düşünür.
O hâlde, on sekiz yaşından yukarıda olan bir insanın,
reşit olan bir insanın cebinde, sağlığında
organlarını bağışladığını
gösterir bir nüfus kâğıdı olursa -organ bağışlamış
bir nüfus kâğıdı olursa- o zaman, anne-babasına veya
akrabalarına sormaya ihtiyaç kalmaz. Buna benzer, aklınıza
çok şey gelebilir özendirmek için. Ayrıca, organ nakli bugün
büyük bir sorundur, almada: 4 tane uzmanı bulacaksınız
-ana branş dalı olacak- beyin ölümünü tespit edecek... Bunu
da aşağıya indirmek lazım diye düşünüyoruz.
Dünyanın her tarafında öyle, 2 hekim yeter: 1 anestezi uzmanı,
1 nöroşirürjiyen -yani beyin cerrahı- veyahut da nörolog.
2 hekim tarafından beyin ölümünü tespit etmek yeterli diye düşünüyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bugünlerde, Bakanlığın da bu konuda yasa
hazırladığının farkındayım. İnşallah,
bir an evvel gündeme alınır da ümit bekleyen, ümitsiz hastalarımıza
bir nebze olsun çare oluruz diye düşünüyorum.
Bu kanun teklifini verirken, sadece
kanun teklifi vermek için vermedim. Bizim de başımıza
gelebilir. Organ nakli bekleyen hastalara ümit vermek için yaptım.
Bu hassas konuya hepinizin eğileceğini düşünüyorum
ve sizlerin takdirine bırakıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin
Özcan, buyurun efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Ankara Milletvekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun 2338 sayılı Organ ve Doku
Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun 14'üncü Maddesinin
Değiştirilmesiyle İlgili Kanun Teklifi'nde 37'nci maddeye
göre söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
konuya girmeden önce, Muharrem ayı tüm Müslümanların mübarek
bir ayıdır. Hazreti Hüseyin'in şehit edilişinin
1.327'nci yılıdır. Hazreti Hüseyin'in, Hazreti Muhammed'imizin
biricik torunlarının Kerbela'da Yezid ordusu tarafından
hunharca şehit edilişinin 1.327'nci yılında, Yezid
ve onun yandaşlarını, lanetle her dönem anıldığı
gibi, bu yıl da lanetle anıyoruz.
Değerli arkadaşlar, Hazreti
Muhammed'e olan sevgileri, ehlibeyte olan sevgileri asırlardan
beri süren Aleviler, Şialar ve Bektaşiler ve özellikle bütün
Müslümanlar, bu mübarek ayda, gerçekten, hem yas tutarak hem de
şehitlerimizi anarak bugüne kadar gelmişlerdir.
Bu konuda, bu bağış
konusunda, özellikle son, Caferilerin, İstanbul'daki, her yönüyle,
geçmişte, dövünüp kan akıtan, canlarını dahi veren
bu insanların kan bağışıyla -tekrar vermeleri-
gerçekten, tüm Caferileri ve herkesi, bu kan bağışı
konusunda, bağış yapanları kutluyoruz.
Değerli arkadaşlar,
yıllardan beri, asırlardan beri bu ülkenin birliğine,
dirliğine ve cumhuriyete sahip çıkan Alevi-Bektaşiler,
bugün de cumhuriyete sahip çıktıkları gibi devam edecekler,
daha inançla devam edecektir, ama hâlâ bugün bu sorunlar çözülmediyse,
Türkiye'de Alevilerin özellikle inanç özgürlüğü konusunda çözülmediyse,
yöneticilerimizin, bugüne kadar Hükûmet yöneticilerinin gerçekten
bir noksanlığıdır. Eğer bu ülkede bu insanlar
yaşıyorsa, inançlarını serbestçe, özgürce ifa edecekleri
mekânların ve devlet olanaklarının belirli bir mezhebin
egemeninde olmasından ziyade, Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan
her vatandaşın inanç özgürlüğüne göre devletin
eşit davranması gerekmektedir.
Evet, gerçekten, bugünkü, bu yasa
değişikliğiyle ilgili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun
vermiş olduğu yasa teklifinin gündeme alınması
gerekir. Bağış ederek bu insanların yaşamasına
ve çevresine güzel sağlıklar yapan ve bağışlarıyla
acısını bir tarafta gömen bütün organ bağışı
yapanları kutluyoruz.
Dün basında okuduk, iki tane
âmâ çocuğa böbrek nakledilerek yaşamlarını sürdürmesine
yardımcı olunmuş. Bunlar çok güzel şeyler. Eğer
bizler, hepimiz, organ bağışı konusunda, din adamlarımız,
devlet yöneticileri, bu kültürü, bu anlayışı yaygınlaştırırsak,
organ nakli bekleyen binlerce insanımızın yaşama
umudu oluruz. Yarın toprak içerisinde çürüyen bu organlarımız
belki hiçbir şeye yaramayacak, çürüyüp gidecek, ama yaşamlara
katkısı olduğunda, inan edin ki bunun inancıyla, düşüncesiyle,
ahlakıyla en büyük sevabı işlemiş olurlar.
Değerli arkadaşlar, organ
nakli, vermekte tereddüt eden bir sürü insan vardır. Acaba, benim
bağış ettiğim bu organım organ mafyasının
eline mi geçecek, diye tereddütleri olabilir. Kesin olarak böyle
düşünmemeleri gerekir. Bu organ mafyasının devletin
yetkili kurumları kanalıyla denetim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özcan,
konuşmanızı tamamlayınız.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
İyi bir denetimle bunlar yok
edilecektir.
Karşıda canlara yardımcı
olmanın yolu organ bağışıyla olur. İnsanların
yaşaması için, gelecekte bir sürü aileyi sevindirmek, sevinç
içinde bırakmak, onların yaşamına bir yaşam
daha katarak, kendi yakınının vermiş olduğu
organın da o yakını gibi yaşadığını
gören insanların gerçekten mutlu olacağına inanıyoruz.
Değerli vatandaşlar, hepimiz
organ bağışı konusunda duyarlı olmalıyız,
yardımcı olmalıyız. Bir cana, bir insanın yaşamına
en büyük katkımız, Allah katında da sevap olacağına
inanıyoruz.
Bu dileklerle, bütün vatandaşlara
esenlikler, sağlıklar ve bu bağış konusunda da
duyarlı olmalarını diliyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını
görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
2.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sıraya alınan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Başkanlık temsilcisi?
HALUK KOÇ (Samsun) - Yok. Ara veriyorsunuz
Başkanım, onu bekleyecek hâlimiz yok.
BAŞKAN - Sayın Yakut
Sayın
Yakut
Sayın Yakut, buyurun efendim. Sayın Yakut
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, böyle bir usul yok.
BAŞKAN - Hayır efendim, burada,
arkadaşı ikaz ediyorum ben.
OYA ARASLI (Ankara) - Burada olsa
gelir efendim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Efendim, siz Sayın
Yakut'u çağırdınız, Sayın Alptekin geldi.
BAŞKAN - Komisyon raporu 1321
sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Oya Araslı.
Sayın Araslı, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1321 sıra
sayılı İç Tüzük teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum
ve sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; temel kanun kavramı kapsamına giren tasarı
ve teklifler için özel görüşme yöntemi uygulanması hususu
ve bu yönteme ilişkin İç Tüzük düzenlemeleri 1996 yılından
bu yana Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminden düşmemiş
ve bu konuda 91'inci maddede yapılan İç Tüzük düzenlemeleri,
Anayasa Mahkemesince iki kez tümüyle, bir kez de kısmi olarak iptal
edilmiştir. Bu doğrultudaki ilk girişim 1996 yılında
yapılmıştır ve 446 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi kararıyla, temel kanunların Danışma
Kurulunda oy birliğiyle alınan karar sonucunda Genel Kurula
sunulması ve Genel Kurulda alınan karar üzerine özel bir görüşme
prosedürüne tabi tutulması kabul edilmiştir.
İkinci girişim 7/2/2001 tarih
ve 713 sayılı Kararla olmuş ve bu kere, Danışma
Kurulunda oy birliği sağlanamadığı takdirde
siyasi partilerin temel kanun olarak bir kısım kanunların
ve tekliflerin, tasarıların temel kanun prosedürüne tabi
olarak görüşülmesi için Genel Kurula öneride bulunması
imkânı sağlanmıştır ve bunun sonucunda da Genel
Kurulda beşte 3 çoğunlukla kabul çıkarsa, önerilen tasarı
ve tekliflerin özel görüşme usulüne tabi tutulması uygun
görülmüştür. Ancak, bu ikinci düzenleme Anayasa Mahkemesinin
31/1/2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.
(x)
1321 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Üçüncü girişim 10/4/2003 tarih
ve 766 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararıyla
yapılmış, temel kanunların kapsamına nelerin
gireceğini gösteren bir tanım ortaya konulmuş, Danışma
Kurulunda oy birliği sağlanamadığı takdirde
temel kanun kavramının kapsamına giren tasarı ve
tekliflerin özel görüşme yöntemine tabi tutulması için siyasi
partilerin ayrı ayrı Genel Kurula öneri götürmesi
imkânı getirilmiş ve bu önerilerin de beşte 3 çoğunlukla
kabul edilmesi hâlinde özel görüşme yönteminin uygulanmasına
imkân tanınmıştır. Bu karar da Anayasa Mahkemesi
tarafından iptal edilmiştir. İptal kararı
29/4/2003 tarihini taşımaktadır.
Dördüncü girişim, herkesin
bildiği gibi, 30/6/2005 tarih ve 855 sayılı Türkiye Büyük
Meclisi Kararıyla yapılmış, temel kanun kavramının
tanımına açıklık kazandırılmıştır
ve Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamadığı
takdirde siyasi partilerin Genel Kurula yapacağı önerilerin
Genel Kurulda çoğunlukla kabul edilmesi hâlinde bu özel görüşme
yönteminin uygulanmasına imkân tanınmıştır
ve dördüncü girişimin sonunda yapılan İç Tüzük düzenlemesinin
de Anayasa Mahkemesinin kısmi iptal kararıyla karşılaştığını
biliyoruz.
Önümüze gelen teklif, bu iptal kararı
neticesinde 91'inci maddede ortaya çıkmış olan
boşluğu doldurma amacına yöneliktir. Ben, burada, Anayasa
Mahkemesinin son kararının eleştirisini yapmak istemiyorum.
Bunu, akademik düzeyde bilim insanlarının enine boyuna
yapacaklarını biliyorum. Çünkü, eleştiriye çok
açık, çok muhtaç bir karar olduğunu da görüyorum. Ama, bu
eleştirinin yapılacağı yer burası değil,
bunun yapılacağı yer bilimsel platformlardır diyorum.
Fakat, bir hususa herkesin dikkatini
çekmek istiyorum: Zannediyorum ki, bu kararın verildiği
andan bugüne kadar geçen süre içerisinde temel kanun kavramının
kapısından içeriye nelerin girdiğini, nelerin girebildiğini, şuradaki çoğunluğun oyuyla
nelerin temel kanun adı altında görüşülebildiğini
Anayasa Mahkemesi üyeleri de umarım görüyordur, bizler de görmüş
bulunuyoruz ve hayretle bu yorumun kapsamının ne kadar genişletilebildiğini
de izliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bu teklifle ilgili değerlendirmelerime geçmeden önce,
91'inci maddenin şu andaki hâliyle tümünü ilgilendiren bir değerlendirme
yapmak istiyorum: Hepinizin bildiği gibi, iç tüzükler, parlamento
içi demokrasi anlayışını yansıtırlar.
Parlamentonun kendi iç çalışmalarında nasıl bir
demokrasinin hâkim olmasına ilişkin kararını ortaya
koyarlar ve hepinizin bildiği gibi demokrasilerin iki türü
vardır. Bir tür demokrasiler, her şeyi çoğunluğun
kararına bağlarlar. Çoğunluğun kararı
şaşmazdır, yanılmazdır, çoğunluk ne isterse
sistem o doğrultuda harekete geçer. Buna biz "çoğunlukçu
demokrasi" diyoruz. Eskimiş bir kavram. Çağdaş demokrasiler
çoğulculuğa açıldılar, katılımcılığa
açıldılar, uzlaşmaya dayalı olmaya başladılar
ve çağdaş demokratik yaklaşımla yapılmış
iç tüzüklere baktığımız zaman hepsinin katılıma,
uzlaşmaya önem verdiğini, muhalefetin hakkını,
hukukunu, çoğunluğun, iktidarın hakkı, hukuku
kadar, en az onun hakkı, hukuku kadar koruduğunu görüyoruz.
Eğer parlamentoda hâkim olan çoğunluk, çoğunluğun
kararına, çoğunluğun oyuna her şeyin üzerinde
önem veriyorsa ortaya çıkan demokrasi dayatmacı bir nitelik
taşıyor. Ama, azınlığın hakkını
da koruyorsa, muhalefete de yasama sürecinde her türlü etkinlik
bağlamında katılma imkânını getiriyorsa bu
tür demokrasiler de çağımızın ideal demokrasi ölçütlerine
uygun görünüme giriyorlar ve demokrasinin hayat bulma ortamı,
işte bu tür anlayışın bulunduğu parlamentolarda
güvence altına alınmış oluyor. İç Tüzük'ümüzün
91'inci maddesine baktığımız zaman ne yazık
ki burada çoğulcu, katılımcı bir demokrasi anlayışının
izlerine rastlayamadığımızı söylememiz gerekiyor.
Bunu, bugün Cumhuriyet Halk Partisi Grubu söylemiyor. Bu teşhis
benim de teşhisim değil. Bu teşhis, şu anda Adalet
ve Kalkınma Partisi sıralarında oturan kimi milletvekillerinin,
kimi bakanların, daha önceki İç Tüzük görüşmeleri
sırasında, 91'inci maddeyle ilgili görüşmeler sırasında,
muhalefette iken bu arkadaşlar, ortaya koymuş oldukları
görüşler.
Sayın Mehmet Ali Şahin, muhalefetin
soru sorma süresinin yirmi dakikayla sınırlı tutulmasına
karşı çıkıyor "Bu, Anayasa'ya, bu, katılımcı
demokrasi anlayışına aykırıdır."
diyor -muhalefet şerhi var- milletvekillerinin önerge verme
sayısının kısıtlanmasına karşı
çıkıyor "Bu, çoğulcu, katılımcı demokrasi
anlayışına aykırıdır." diyor.
Ben, şimdi getirilen bu düzenleme
karşısında, Adalet ve Kalkınma Partisinin çoğunluk
oylarıyla kabul edilmiş olan bu düzenleme karşısında
bugün Sayın Mehmet Ali Şahin'in ne düşündüğünü,
doğrusu, çok merak ediyorum.
Kimi arkadaşlarımız,
91'inci maddeyle ilgili düzenleme hakkında "Bu düzenleme,
demokrasiyi demokrasinin beşiği olan Parlamentoda
boğma girişimidir. Bu düzenleme, bir sivil darbedir demokrasiye
karşı." diyorlar. Bunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Tutanak Dergilerinde yer alan sözler. İçinizdeki milletvekilleri
kendilerini tanıyacaklardır, bu sözleri etmiş olanlar. Herhâlde ben bunları tekrarlayınca,
anımsamış olduklarını da düşünüyorum.
Biz, bunları söylediğimiz zaman, kimileri "Dün dündür,
bugün bugündür. O zaman muhalefetteydik." diyorlar.
Değerli arkadaşlarım,
bu, iktidarda muhalefette olmaya göre değişen bir olay değil,
bu bir dünya bakışı. Demokrasi sizin kafanızda
hangi kavramlar çerçevesinde, hangi ölçüler, hangi nitelikler çerçevesinde
yer etmişse onu ortaya döküyor bu ifadeleriniz ve biz istiyoruz
ki, bu ülkenin milletvekilleri, bu ülkeyi yönetenler iktidarda
da olsalar, muhalefette de olsalar demokrasiye bakışları
değişmesin, çünkü, demokrasiye bakış, pencere değiştirerek
olacak bir olay değildir durduğunuz yere göre. Demokrasiyi
siz nasıl anlamışsanız, nerede duruyorsanız
durun, o anlayış değişmemelidir. Biz böyle bakıyoruz.
Bu, Cumhuriyet Halk Partisinin anlayışı. Eğer, siz
bu bakışı yadırgıyorsanız veya "dün
dündür, bugün bugündür" anlayışını benimsiyorsanız,
o da sizin ölçünüz, sizin demokrasiyi nasıl algıladığınızın
ölçüsüdür ve sizin algıladığınız biçimde
91'inci madde şekillendi, muhalefet yasama sürecinden
dışlandı ve -bir şey daha söyleyeyim- temel kanun
uygulaması çok büyük kavramlı, kapsamlı, çok fazla maddeden
oluşan, maddeleri arasında bağlantılar bulunan
yasalar için bütünlüğü bozmadan, zedelemeden görüşme
imkânı yaratmak amacına yönelmişken, sizin çoğunluğunuz,
Adalet ve Kalkınma Partisi çoğunluğu bunu kısa sürede
yasa çıkartma amacına yönelik hâle getirdi.
Arkadaşlar, temel kanun uygulaması,
kısa sürede, ekspres yasa çıkartmak için değildir, yasa
maddeleri arasında, düzenlediği konular arasında bütünlüğü
bozmamak içindir. Anayasa Mahkemesi de temel kanun için amacın
bütünlüğü bozmamak olduğunu kararlarının çeşitli
yerlerinde ifade etmiştir, ama, bunları gözetmediniz, yerli
yersiz her kanunu, yüzlerce maddelik kanunları burada tartışmamıza
imkân vermeden, önerge imkânımızı kısıtlayarak
görüştünüz, muhalefeti susturdunuz, suskun bir demokrasi yaratmaya
yöneldiniz. Ama, ne oldu? Hızla çıkartmak amacıyla yaptığınız
bu iş geri tepti, çıkarttığınız yasaların
büyük bir kısmı Anayasa Mahkemesi kapısından döndü,
büyük bir çoğunluğu Cumhurbaşkanı tarafından
ikinci kere görüşülmek üzere iade edildi ve vakitten tasarruf
edeceğiz derken çok daha fazla vakit sarf etmek zorunda kaldınız.
Bütün bunlara baktığım
zaman, şu kanaatimi daha pekişmiş bir vaziyette ifade
etmek istiyorum: İç Tüzük'ümüzdeki 91'inci madde, bir demokrasi
zaafı işaretidir, muhalefetin katılım imkânlarını
ortadan kaldıran bir düzenlemedir, katılımcı, çoğulcu,
çağdaş demokrasi anlayışıyla bağdaşmayan,
bu anlayışa yaraşmayan bir düzenlemedir. Anayasa Mahkemesi
pek çok hükmü uygun buldu Anayasa'ya diyebilirsiniz. Eğer uygulamayı
görse idi bugün, bu uygunluk ne ölçüde o kararın verildiği
günkü gibi telaffuz edilebilirdi, onu da bilemiyorum, ama, Anayasa
Mahkemesinin bir şeyi Anayasa'ya aykırı bulmaması,
onun bizim demokrasi anlayışımıza uygun olup olmadığının
ölçüsü değildir. Bir şey Anayasa'ya aykırı olmayabilir,
ama bizim demokrasi anlayışımızla bağdaşmayabilir.
Ben diyorum ki, 91'inci maddeyle
ilgili bir teklif hazır önümüze gelmişken, 91'inci maddeyi
yeniden kaleme alalım, çağdaş, demokratik, katılımcı
demokratik anlayışa, çoğulcu demokratik anlayışa
uygun bir görünüme bu maddeyi sokalım. Bu doğrultuda Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin bir önerisi vardır. Eğer
sizler de elinizi uzatırsanız, yarın bizden sonra gelenlerin,
çocuklarımızın "ne kadar demokratik davranmışlar" diyebileceği bir düzenlemeyi ortaya
çıkartabiliriz. Tabii, dilerseniz. Tabii, kafanızdaki
demokrasi anlayışı böyle bir tutuma elverirse.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, genel değerlendirmemi yaptıktan sonra, getirilen
düzenlemeyle ilgili de birkaç kelime söylemek istiyorum. Bakınız,
burada milletvekillerine, Anayasa'ya aykırılık önerileri
dâhil, iki öneride bulunabilmek imkânı getirilmiştir, ama,
Anayasa Mahkememizin daha eski tarihli bir kararı var, deniliyor
ki: "Önerge sayısının komisyon ve hükûmet için birer,
milletvekilleri için Anayasa'ya aykırılık önergeleri
dâhil en fazla üçle sınırlanması, milletvekillerinin
kimi konuların maddede yer alması veya maddeden çıkarılması,
maddenin komisyona iadesi veya reddi, metne ek veya geçici madde
eklenmesi gibi yasama etkinliklerinden ayrı düşünülemeyecek
olan konularda önerge verme haklarını önemli ölçüde zorlaştırmaktadır.
Yasama Meclisi üyelerinin görev ve yetkilerinin amacına uygun
biçimde kullanılmasının aşırı derecede
zorlaştırılması veya ortadan kaldırılması
durumunda ise Anayasa'nın 87'nci maddesi çerçevesinde yasama
işlevinin tam olarak yerine getirildiğinden söz edilemez.
Dolayısıyla, böyle bir düzenleme Anayasa'nın 2'nci maddesinde
belirtilen hukuk devleti anlayışıyla da bağdaşmaz."
Böyle bir kararı var Anayasa
Mahkemesinin, üçü az görüyor ve biz burada ne getiriyoruz? Milletvekillerine,
Anayasa'ya aykırılık önergesi dâhil ancak iki önerge verebilmek
imkânı. Getirilen düzenlemenin Anayasa'ya uygunluğunu bu
anlattıklarım fevkalade kuşkulu hâle sokmaktadır.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
elimiz değmişken bir düzenleme daha yapalım. Çoğunluğun
istediği yasayı temel yasa diye burada görüştürmesi
imkânını ortadan kaldıralım, uzlaşmaya, anlaşmaya
önem verelim ve ancak Danışma Kurulunda oy birliği
sağlandığı takdirde temel yasa uygulaması
için Genel Kurula öneri götürülebilmesi esasını kabul
edelim. Aksi takdirde, çoğunluğun azınlığa tahakküm
ettiği bir yönetimden, bir yönetim anlayışından
başka bir şey sergilememiş oluruz burada.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen düzenlemeyi, bu açıdan, Anayasa'ya aykırı
buluyorum ve siyasi parti gruplarına mensup milletvekillerinin
birer önerge hakkının saklı tutulmasının Anayasa
Mahkemesinin kararının gereğini tam anlamıyla
yerine getirmek işlevini göremeyeceğini burada ifade
etmek istiyorum. Anayasa Mahkemesi kararına uygun bir düzenleme
yapabilmek için, yalnız bir Anayasa Mahkemesi kararını
değil, bundan önceki tarihlerde de bu konuya ilişkin olarak
Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararları göz
önünde tutmak gerekir ve şunu da sizlere hatırlatmak isterim,
Anayasa Mahkemesi, bir gerekçeyle Anayasa'ya aykırılık
kanaatine vardıktan sonra, başka gerekçeleri incelemez.
Bu nedenle, burada, önerge sayısıyla ilgili bir karara varılmamış
olmasını, sizin bu düzenlemenize haklılık kazandıran
bir unsur olarak mütalaa etmemeniz gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
dilerim ki, bu görüşme, demokrasimiz açısından kötü
bir not oluşturan 91'inci maddenin yeniden ele alınıp yeniden
düzenlemesine imkân hazırlar ve biz de bundan sonra "Nasıl
bir demokrasisiniz, muhalefeti susturuyorsunuz?" sorusuyla
karşı karşıya kalmayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
OYA ARASLI (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun, konuşmanızı
tamamlayınız Sayın Araslı.
OYA ARASLI (Devamla) - Bu, hem Anayasa'sında
demokratik bir hukuk devleti olduğu yazan ülkemize borcumuzdur,
insanlarımıza, ulusumuza borcumuzdur hem de demokrasiyi
Kopenhag Kriterlerinin en başına yazmış olan Avrupa
Birliği ilişkilerimiz açısından da büyük bir önem
taşımaktadır. Bu hususları gözeteceğinize
inanmak, güvenmek istiyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Anavatan Partisi Grubu adına,
Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Ankara Milletvekili, Grup
Başkan Vekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin
İç Tüzüğü üçüncü defa değiştirildi. Nedir?
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Daha
değişmedi ya!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Niye değiştiriliyor?
Niye geri geliyor? Biraz önce, burada bir kanun teklifi verdim. Niçin
verdim? İnsanların sağlığı için verdim. Yani,
bir tarafa ödün vermiyorsunuz, İhale Kanunu değil, bir yere
de bir şey vermiyorsunuz. Kendi yararımıza olan yasa
teklifini reddettiniz. Niye ettiniz, bunu bir söyler misiniz
şimdi bana? Niye ettiniz? Yani, organ nakli bağışında
bir engel mi vardı da ettiniz? Niye ettiniz biliyor musunuz, iktidarsınız
ya, her dediğiniz oluyor ya, sizin 365 tane milletvekiliniz var
ya, ne kadar güzel bir şey, ne kadar güzel! Her şeyi biliyorsunuz!
Kutlarım sizi sevgili arkadaşlarım, kutlarım!
91'inci maddede, Tüzük değişikliğinde
ne oldu, ne denildi? "Muhalefete de söz verilsin." Yasalar
yapılırken, sadece bugünü düşünmeden, gelecek düşünülerek
yapılır yasalar. Ee, ne olur muhalefetin katkısı
olsa? Muhalefet gelip burada konuşsaydı, ne olurdu? Yine,
siz bildiğinizi yapın. Siz zaten öyle yapıyorsunuz.
Muhalefet ne söylerse söylesin, siz kendi bildiğinizi okuyorsunuz.
Okuyorsunuz da, gönderiyorsunuz yasayı, çıkarıyorsunuz
buradan, ya Anayasa Mahkemesinden dönüyor ya Cumhurbaşkanlığından
dönüyor.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Cumhurbaşkanlığından dönmesi normal.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Size göre öyle sevgili arkadaşım.
Eğer doğru düşünebilirseniz,
haklı olduğunuz anda, hiç kimseyi suçlamadan, herkes bulunduğu
konumda doğruları yaptığı an, senin doğruna
uymuyor diye bir başka makamı suçlama hakkını size
vermez.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Suçlamak değil, siyasi karar. Ne var bunda?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, bir şeyi söylüyorum,
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
lütfen
Arkadaşlar, hatibe
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben bu kürsüye çıktım çıkalı, her zaman
şunu söylüyorum: Yasalar, muhalefetiyle, iktidarıyla
birlikte yapılırsa ülkenin lehine olur diye düşünüyorum.
Üç defa bir yasayı buraya niye getirdik? İnat ediyorsunuz.
İnat nedir? İnat "İktidarım, her dediğimi
yaparım
" Doğru, yapın ya! Doğru, yapın yapacaksanız,
ama, doğruyu yapın, doğru olanı yapın, doğruyu
birlikte bulalım. Yani, muhalefet önerdi de "Arkadaş,
gruplar adına da önerge verilsin." dediğinde çok mu bir
şey olacaktı? Veyahut da, muhalefet, burada yasa yapılırken
gruplar adına konuştu, milletvekilleri şahısları
adına konuştu; konuşsun tabii, burası bizim konuşma
sahamız, buradan başka bizim yerimiz yok, biz burada yasayı
hazırlıyoruz. Ee, ne olur? Muhalefette hiç kimse bir
şey bilmiyor mu? Sadece, iktidara geldiğinizde mi her
şeyi bilen oluyorsunuz? Ama, sevgili arkadaşlarım,
ben üzülüyorum, içim yaralanıyor. Bu yasalar, iktidarların
yasası değil; iktidarlar gelip geçicidir, ama yasalar kalıcıdır.
Yasalar, nesilden nesile kalır. Bugün, iktidar olarak, her
şeyi "Bizim sayımız yetiyor, çıkarırız."
derseniz, işte böyle olur.
Hangi yasa geri dönmedi, söyler
misiniz ya Anayasa Mahkemesinden ya Cumhurbaşkanlığından?
Bir doğru dürüst yasa geçti mi?
Sevgili Ayhan Sefer Üstün Bey geldi
buraya, sağlık yasasından bahsetti: "Sağlıkta
reform üstüne reform yaptık. Bu da bir reform." dedi. Hadi
her şeydeki reformu anladım, bilmeyebilirim ama, bu
sağlıkta ne reformu yaptınız, hiç anlamış
değilim ya, hiç anlamış değilim. Ama, geldi arkadaşım
burada öyle dedi: "Reform üstüne reform yaptık sağlıkta."
dedi. Ne yaptınız? Doktorların çalışma saatlerini
mi düzenlediniz, doktorların özlük haklarını mı
düzenlediniz, hasta kuyruklarını mı azalttınız
hastanede? Yine hastanede 1 doktora 100 kişi düşüyor. Hani
Avrupa Birliğine giriyorduk? Hani Avrupa Birliğine giren
bir ülkenin -normal- doktorları da 15-20 hasta bakar en fazla.
Şimdi 100 hasta bakıyor. Devrime bak devrime! Nasıl devrim,
nasıl bir reform!
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Karşı
devrim!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - İşte bu yasaları da böyle "reform"
diye çıkarıyorsunuz, "reform" diye çıkıyor.
Ben de anlamıyorum, tek tek konuştuğumda bu iktidar
milletvekili arkadaşlarım pırıl pırıl;
kafaları işleyen, güzel, haklıya haklısın diyen,
doğruya doğrusun diyen, yanlışa yanlıştır
diyen arkadaşlarım var, dolu. Ama, buraya geliyor, bir bakıyorsun,
diyor ki: "Bu muhalefetin sözü, sakın bunu kabul etmeyelim."
Etmeyin bakalım, ne olacak?
Biraz önce grup başkan vekili
arkadaşıma, Sayın Bakan da bu konuda hazırlık
yapıyor, bunu kabul edelim, dedim. "Edemeyiz." dedi.
Sağ ol, teşekkür ederim. Etmeyin, ne olacak? Siz getirin, yeter
ki gelsin, yeter ki halkıma layık bir kanun olsun, onlara layık
olsun, değil organ nakli, hangi kanun olursa olsun, ben bu parmaklarımı
kırar, yine kaldırırım yukarı; ama, yeter ki
getirin. Getirin. Muhalefet getirdi diye
Muhalefetin sözünü kesmek, muhalefetin
önerilerini kabul etmemek, size seçmen bazında oy mu topluyor
zannediyorsunuz? Oy toplasanız da ne olur? Bir devre daha milletvekili
olursunuz veya iktidar olursunuz; ama, yarın, buradan ayrıldığınızda,
size sorarlar ve kendi vicdanınızla başbaşa kaldığınızda
"Ah biz niye böyle yaptık?" dersiniz. Çünkü, bu iktidar
48-50 milletvekiliyle buradayken, bu Meclis kürsüsünün önünden ayrılmazdı.
Anayasa elinde "Anayasa'ya bu aykırı, babayasaya bu
aykırı." diye devamlı buradan buraya geçerlerdi.
O günler yine gelecek. İşte, o günler yine gelecek.
EYÜP FATSA (Ordu) - Burada değildik,
oradaydık.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Demek ki oradan geldiğinize göre iktidara biz geliyoruz
demektir. Hazır olun.
Yani, şunu söylüyorum:
Şairin çok güzel bir lafı var: "Güvenme güzelliğine/Senin
de saçların tarumar olur." Güvenmeyin bu çoğunluğunuza.
Bu halk öyle halktır ki, öyle güzeldir ki, öyle güzel adama ders
verir ki, tokadı nasıl vurduğunu bilemezsiniz.
Benim şahsi önerim, benim
şahsi düşüncem: Muhalefetiyle, iktidarıyla yasalar
çıkarılırken bir konsensüs yaratılsa, bu konsensüs
sonunda yasalar çıkarılsa, çoğu zaman hem Meclisin mesaisi
tekrarlanmaz aynı yasalar üzerinde hem de daha uygun çıkarılır,
diye çok söyledik, ama biz söyleyip biz dinliyoruz, ama, bunu halk görecek.
Ben, bu kürsüden, çoğu zaman tribüne hiç konuşmadım ve
hiç konuşmayı da sevmem. Ama, sevgili arkadaşlarım,
şık değil yaptığınız, yanlış.
Muhalefeti susturduğunuz da ne oluyor? Neredeyse, demirperde
ülkeleri gibi olacağız. Ne fark eder? Burada da aynı
şeyi kaldırıyorsun, indiriyorsun, muhalefet konuşsun
dursun, ben yine bildiğimi yaparım, ben kendim bildiğimi
okurum
Oku, oku, ama okuman yanlış, okumada temelde bir yanlışlık
var. Bu yanlışlık da, iktidar hastalığı.
İktidar olmak nedir biliyor musun? Kelimenin manası üzerinde,
iktidar olmak güçlü olmak, kucaklayıcı olmak, herkesi sevebilmek,
herkesi dinleyebilmek, onlardan akıl alabilmek, hepsini ben biliyorum
dememektir iktidar olmak ve hiçbir kimse her şeyi bilemez.
Benden evvel konuşan Sayın
Hocam, Anayasa'nın her türlü maddelerini size okudu. Ben Anayasacı
değilim ki, size tutayım, burada, Anayasa'nın şu
maddesini şunu şunu böyle yaptı
Gerekli dersi Sayın
Araslı verdi, ama, aldıysanız verdi, almadıysanız
vermedi. O da sizin bileceğiniz iş, yarın notu tahtaya
kalktığınızda halk size verecek, halkın karşısına
çıktığınızda.
Sevgili arkadaşlarım,
dört buçuk sene geçti, şöyle bir geri dönüp bakınız, ne
yaptınız bu ülkenin yararına? Allah'ınızı
severseniz, işsizliği mi yok ettiniz, söyleyin; söyleyin,
benim o kahvelerdeki boş gezen adamlarıma iş mi buldunuz,
aş mı buldunuz?
Sevgili arkadaşlarım,
faize 80 milyar dolar para verdiniz, faiz ödediniz 80 milyar dolar.
EYÜP FATSA (Ordu) - O sizin hesabınız.
MUZAFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, yahu, ödediniz de hiç borç bitmedi, borç 2 misline
çıktı değil mi? Onu ekonomistler çok iyi bilir, 2 misline
çıktı borç.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - 180
hocam, 180.
MUZAFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - 80 milyar dolar da faiz ödediniz.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Kim aldı?
MUZAFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Tabii ki, hepsi sizin değil, sizin gibi düşünen
iktidarların bu hâle getirdiği; ama, siz de onun üzerine katbekat
borç koydunuz, yığdınız. 80 milyar doları Türkiye'nin
kalkınmasına harcasaydınız, Türkiye'yi bir fabrikalar
sahası yapardınız, inşaat sahasına çevirirdiniz,
herkese iş bulunurdu, aş bulunurdu. Nereden oldu bu hata?
İşte, geçmişteki iktidarlar böyle yaptıkları
için, siz de onların peşinden kopya çektiniz, kopyacı
talebeler gibi oldunuz.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Borçları ödedik, borçları.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Faiz 180
MUZAFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Evet, 180 milyar dolar faiz ödendi. Hayır, o kadar değil,
80 milyar faize ödendi. Bilmiyorum, ben Maliyeden aldığım
bilgiyi söylüyorum. Ama, bir şeyi söylüyorum, doğrudur, 180
milyar borç ettiniz, daha da fazla ettiniz, dört senede. Ama, faize
verdiğiniz para, faiz ödediniz ya hani faizle aldığınız
paraya, 80 milyar dolar
Sen iyi bilirsin bunları; sen
hesap sahibi adamsın, iş sahibisin, bilirsin.
Evet, sevgili arkadaşlarım,
ben şunu istiyorum: Bundan sonra olsun, aşağı yukarı
yine on ay var, beş ay var Meclis çalışmalarına
Beş ayda kanunları getirirken konsensüsle getirelim, birlikte
yapalım. Bize de haber verin. Evvelden, şu yasa gelecek diye
haberimiz olsun ki, biz de dersimize çalışalım muhalefet
olarak, ama, bir bakıyorum sabahleyin bir telefon "Bugün bu
yasa geliyor, Danışma Kurulu var, şu, şu maddeler
Yüzde 357 falan, falan, falan maddeler geldi." Geldi, ama, ben, bunu
ne zaman milletvekili arkadaşıma vereceğim de çalışacak
da burada gelip eksikleri söyleyecek veya doğruları, yolunu
gösterecek. Hayır, böyle bir şey yok. Ha, milletvekili arkadaşlarım,
iktidarın milletvekili arkadaşlarım çok mu çalışıyorlar?
Kusura bakmayın, orada biraz sınıfta kalıyoruz.
Sebebi ne biliyor musunuz?
RECEP KORAL (İstanbul) - Komisyonda
ne yapıyorlar?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Komisyonda ne yaptığın beni ilgilendirmiyor,
komisyonda ben ne yaptığımı biliyorum, ama, bir
şeyi söyleyeyim: Yasaları -ben hep söylerim- bürokratlar
hazırlar, "Avrupa Birliğine uyuyor bu efendim, bu böyle
olur." der, Bakana getirir, Bakanlar Kurulundan geçer, sonra komisyonlara
gelir. Komisyonlara geldiğinde ne yaptığınızı
söyleyeyim: Muhalefet bir öneri verdiğinde reddedilir. Muhalefet
konuşurken dinlenir, saygıyla dinlenir, arada birbirinize
laf atarsınız, ama dinlersiniz; ama, bir değişiklik
önergesi verilmeye kalktığında o öneri kabul edilmez.
Ne değişti komisyonda söyler misiniz şimdi bana? Ha,
komisyonda, aynen, kaldır parmağını 16'ya 8, burada
da aynen
Ha, bu, şu: Bu
Siz de yeni geldiniz çoğunuz, sadece
48 milletvekili, 50 milletvekili var, çoğunuz yeniydiniz bizim
gibi. Ne zaman öğrendiniz bu iktidar hevesini? Bu iktidar böyle
dedi diye, iktidar böyle yapıyor diye, doğru mudur, yanlış
mıdır diye incelemeden, tefrik etmeden kaldırdınız
parmağınızı, indirdiniz. Ama, ne olursa olsun,
çıkan yasa sizin değil, çıkan yasa bizim, 73 milyon insana
çıkıyor. Bu insanları mağdur etmeyecek şekilde
yasaları çıkaralım ve muhalefeti dinleyelim. Muhalefeti
dinlemeyen hiçbir iktidarın sonu iyi olmamıştır,
en kötü ihtimalle sandıkta batmıştır. Hep böyle olmuştur,
bundan sonra da böyle olacağını görüyorum ve temenni
de ediyorum; çünkü, sizin, dört buçuk senede hiç uslandığınızı
görmedim, hiç böyle doğruya doğru dediğinizi alamadım
ben, ben alamadım. Belki, siz, size göre doğru olan, muhalefete
göre hep yanlış geliyor zannediyorsunuz, oysa, muhalefetin
çoğu söylediği öneridir. Muhalefetin söylediği yol
göstermedir. Yasayı siz yapıyorsunuz, siz parmak kaldırıyorsunuz
indiriyorsunuz, kabul ediliyor. İşte, edildiği için
de hem Anayasa'dan hem de Cumhurbaşkanlığından geri
dönüyor. Benim temennim, bundan sonra yaparken yasaları, zararın
neresinden dönerseniz kârdır hesabında, bundan sonra olsun,
muhalefete kulak veriniz. Bu muhalefet size lazım. Muhalefet
yol göstericidir. Muhalefet her ne derse desin, iktidar kendi bildiğini
yapacak değil mi; kendi bildiğini yapmasın, eksikleri
birlikte tamamlayalım, buraya tam olarak getirelim, o tam olan
yasa da ülkede uzun süre kalsın diye düşünüyorum.
Sözümü bağlarken tekrar söylüyorum,
muhalefeti küçümsemeyin. Muhalefeti dışlamayın.
Yarın da siz muhalefet sıralarında olacaksınız;
ama, kaç kişi olacak, bilmiyorum. O zaman, bu kürsüye çıkıp,
onlara soracağız, size soracağız: "Ey muhalefet,
ne oldu?" diye o kürsüye çıktığınızda soracağız
diyorum. Bunları bana söyletmemek için
Sizin hepinizi de burada
isteyebilirim, temennim o.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Belki hiç olmayacaklar.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, gelemezsiniz bu hâlinizle, gelemezsiniz. Gelemeyeceğiniz
için de, bu hataları, sonra, kendi kendinize düşüneceksiniz
diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar ve sevgiler
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
AK Parti Grubu adına Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün.
Sayın Akgün, buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aynı zamanda şahsım
adına da söz hakkım var. İkisini birleştirirsek
HALUK KOÇ (Samsun) - Birleştirelim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akgün,
otuz dakika; ilave ettim size.
MEVLÜT AKGÜN (Devamla) - Sayın
Başkan, kıymetli milletvekilleri; 1321 sıra sayılı
İç Tüzük değişiklik teklifi üzerinde AK Parti Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Yasama organının kendi
iç çalışmalarını düzenlemek amacıyla koydukları
kurallara iç tüzük denir. İç tüzük, her meclisin bir nevi iç kanunu
olarak kabul edilmektedir.
Anayasa'mızın 95'inci maddesi
"Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını,
kendi yaptığı İçtüzük hükümlerine göre yürütür."
demektedir.
Yasama meclislerinin iç tüzüklerini
bizzat yapmaları onların diğer devlet organları,
özellikle yürütme organı karşısında bağımsızlıklarının
bir göstergesidir. Bu duruma yasama meclislerinin yöntemsel bağımsızlığı
denmektedir.
Anayasa'mızın 95'inci maddesine
göre İç Tüzük'ün düzenleme konusu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
çalışmalarıdır. O hâlde Meclis çalışmalarıyla
ilgili her konu İç Tüzük ile düzenlenebilir. Nitekim, Anayasa
Mahkemesi 22 Şubat 1977 tarihli kararında, bir konunun
İç Tüzük'le düzenlenebilmesi için onun Meclisin çalışma
alanı içerisinde olmasını yeterli görmüştür. Ancak
İç Tüzük bir kanun değildir. Çünkü kanunlar vatandaşlara
hak ve yükümlülükler getirirken İç Tüzük hükümleri sadece Meclisin
teşkilatına ve çalışma düzenine ilişkin hükümler
getirmektedir. İç Tüzük hukuki anlamda bir parlamento kararı
olarak tanımlanmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
İç Tüzüğü'nün 181'inci maddesi İç Tüzük'ün değiştirilmesi
usulünü göstermektedir. Bu maddeye göre İç Tüzük'te değişiklik
yapılmasını öngören teklifler milletvekillerince
yapılabilir. İç Tüzük değişiklikleri konusunda
kanun teklifleri hakkındaki hükümler uygulanmaktadır.
İç Tüzük değişiklikleri teklifi Anayasa Komisyonunda
incelendikten sonra, bu komisyon raporu esas alınmak suretiyle,
Genel Kurulda görüşülüp, sonuçlandırılmaktadır.
Diğer yandan, İç tüzük hükümleri
hukuki niteliği itibarıyla bir parlamento kararı olmakla
birlikte, diğer parlamento kararlarından farklı olarak,
Anayasa Mahkemesinin denetimine tabidir. Bu husus, Anayasa'mızın
148'inci maddesinde açıkça ifade edilmiştir.
İç tüzükler taşıdıkları
siyasal önem nedeniyle, çoğu zaman, sessiz anayasa olarak ifade
edilmiştir. İç tüzükler, mecliste iktidar muhalefet
ilişkilerini etkileyen en önemli belgelerdir diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; meclisin çalışma usulünü gösteren
İç Tüzük hükümleri, meclislerde iktidar ve muhalefet ilişkilerini
de büyük oranda etkilediği için sık sık değişikliklere
ve iptal davalarına konu olmaktadır.
Demokratik rejimlerde, iç tüzüklerin
bir işlevi de, milletvekillerinin ve özellikle muhalefetin
yasama sürecine katkısını kolaylaştırmak
ve güvence altına almak, yasama organında çoğunluğun
azınlık üzerinde baskı kurmasını engelleyerek
meclis içi dengeyi sağlamak için işlev görmüşlerdir. Bu
nedenle, iç tüzük hükümlerinin, uygulamada tereddüt yaratmayacak
şekilde açık ve kesinlik taşıması, ayrıca,
genel, soyut, objektif ve sürekli nitelikte olması gerekmektedir.
Bu surette, iç tüzük hükümlerinin öngörülebilirlik kıstası
da gerçekleşmiş olmaktadır.
Ancak, uygulamada temel kanun
olarak ifade edilen öyle kapsamlı düzenlemeler vardır ki,
bu kanunların hacmi dikkate alındığında, meclislerde
görüşülmesi aylar ve hatta yıllar bile alabilir.
İşte, böyle hâllerde, tüm dünyada, Kıta Avrupası'nda
ve birçok ülkede kabul edildiği gibi, temel kanunlar genel kurulda
farklı bir yöntemle görüşülmeli ve oylanmalıdır.
Kabul etmek gerekir ki, temel kanunlarla
ilgili İç Tüzük düzenlemeleri çeşitli tarihlerde Anayasa'ya
ve hukukun genel ilkelerine uygunluk bakımından tartışmalara
yol açmıştır. Temel kanunlar için Genel Kurulda farklı
bir görüşme prosedürünün uygulanabilmesine olanak tanıyan
ilk düzenleme 16/5/1996 tarihli ve 424 sayılı Türkiye Büyük
Millet Meclisi Kararı'yla yapılmıştır. Bu düzenleme,
91'inci madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'ne
eklenmiştir.
Bu düzenlemeye göre temel kanunları
ve İç Tüzük'ü bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştiren
veya yürürlüğe koyan tasarı ve tekliflerin Genel Kurulda
görüşülmesinde uygulanacak özel görüşme ve oylama usulü
tespitine, hükümetin, esas komisyonun veya grupların teklifi,
Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel Kurulca karar verilebilir.
Bu düzenleme, o tarihte iptal davasına konu edilmemiştir.
91'inci maddedeki bu düzenleme,
7/2/2001 tarih ve 713 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla
değiştirilmiştir. Bu değişiklik ise, Anayasa
Mahkemesinin 31/1/2002 tarihli kararıyla iptal edilmiştir.
Bu kararında, Anayasa Mahkemesi "Düzenlemenin, milletvekillerinin
Anayasa'nın 87'nci maddesinde belirtilen yasama görevlerini
yerine getirmelerinin engellendiği, 'temel yasa' kavramının
açıklıkla düzenlenmediği, objektiflik ve öngörülebilirlik
şartlarının gerçekleşmediği" gerekçesiyle
iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesi kararıyla
yürürlükten kalkan 91'inci madde, 2003 tarih ve 766 sayılı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı'yla yeniden düzenlenmiştir.
Bu düzenleme de Anayasa Mahkemesinin 29/4/2003 tarihli kararıyla
tümüyle iptal edilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yukarıda bahsettiğim Anayasa Mahkemesi
kararlarıyla oluşan boşluğu ortadan kaldırmak
üzere İç Tüzük'ün 91'inci maddesi, bu kez bizzat Meclisimiz tarafından,
30/6/2005 tarihli ve 855 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kararı'yla yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarında işaret edilen noksanların
giderilmesine çalışılmıştır. 91'inci
madde, yeni şekliyle, "temel kanun" kavramını,
"bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya
kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeler
içeren hükümler" olarak tanımlamış, genel ve soyut
ilkeler benimsemiştir.
Bu tasarı ve tekliflerin Genel
Kurulda görüşülmesinde, her bölümün otuz maddeyi geçmeyecek
şekilde görüşülmesine, hükûmetin, esas komisyonun veya
grupların teklifi, Danışma Kurulunun oy birliğiyle
önerisi üzerine Genel Kurulca karar verilebileceği esası
getirilmiştir.
Bu düzenlemenin de muhalefet partisi
tarafından Anayasa Mahkemesine tümüyle götürülmesi üzerine,
Anayasa Mahkemesi, 91'inci maddenin mevcut düzenlemesine, yani,
şu anki hâline yönelik itirazların çoğunu reddetmiştir
değerli arkadaşlar. Yani, Meclisin düzenlemesini, büyük
bölümü itibarıyla Anayasa'ya uygun bulmuştur. Bugün, çoğu
kez, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarıyla övünen muhalefetin
ve Cumhuriyet Halk Partisinin, ilk kez, Anayasa Mahkemesi kararını
dolaylı da olsa eleştirdiğini görüyoruz ve şaşırıyoruz.
Meclisin düzenlemesinin büyük
bölümü itibarıyla uygun görüldüğü 26/10/2005 tarih ve
2005-74 esas sayılı Anayasa Mahkemesi Kararı'nda, sadece
91'inci maddenin ikinci paragrafının ikinci tümcesinde
yer alan "Milletvekillerinin önerge verme hakkı Anayasa'ya
aykırılık dâhil her madde için iki önergeyle sınırlandırılmıştır."
hükmünü, siyasi parti gruplarına mensup milletvekillerinin
önerge verme hakkı gözetilmeyerek, sadece milletvekillerine
bu hakkın verilmesinin, Anayasa'nın 2, 68, 87 ve 95'inci maddelerine
aykırı görerek iptal etmiştir. Ancak, Mahkeme, yukarıda
da ifade ettiğim gibi, İç Tüzük'ün temel kanunların
özel usulle görüşülmesine imkân tanıyan 91'inci maddesini
diğer yönlerden Anayasa'ya uygun bulmuştur.
Mahkeme, söz konusu kararında kapsamlı
yasal düzenlemelere ilişkin tasarı ve tekliflerin madde
sayılarının fazlalığı nedeniyle, Genel
Kurulun çalışmalarını aksatmadan yürütebilmesi
için özel görüşme ve oylama usulüne bağlı tutulabileceğini
kabul etmiştir. Mahkeme, aynı kararında, temel yasa
ile ilgili ölçütün yapılan düzenlemeyle önceden belirlendiği,
bu durumun, milletvekillerinin, Anayasa'nın 87'nci maddesindeki
yetkilerini kullanmalarına engel teşkil etmediğini
kabul etmiştir. Yine, bölümler hâlinde otuz maddeyi geçmemek
üzere yapılacak oylamanın demokratik ilkelere aykırı
olmadığını, çünkü, milletvekillerinin ayrı
ayrı oy kullanmalarının sağlandığını,
yine, üyelerin maddeler üzerinde ayrı ayrı görüşlerini
açıklamasına fırsat verildiğini, ayrıca, bölümler
üzerinde soru-cevap süresinin on beş dakikayla sınırlandırılmasının
makul ölçüleri aşmadığına karar vermiştir.
Aynı mahkeme kararında, Danışma Kurulunda oy birliğinin
sağlanamadığı durumlarda konunun Meclis Genel
Kuruluna bırakılmasının yasama yetkisinin doğal
sonucu olduğu da kabul edilmiştir.
Kanımca, Anayasa Mahkemesi,
bu kararında, muhalefet partilerinin yasama sürecini
tıkamak için yapabilecekleri kötü niyetli hareketlere de engel
olmak istemiştir. Çünkü, muhalefetin, çoğu zaman, Meclisi
çalıştırmamak için çalışmalar yaptığını
da uygulamadan biliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; işte, görüşmekte olduğumuz İç
Tüzük değişikliği teklifi, aslında, Anayasa Mahkemesinin,
yukarıda bahsettiğim iptal kararında işaret edilen
ve siyasi parti gruplarına mensup olan milletvekillerine de
değişiklik önergesi verebilmeyi amaçlayan bir düzenlemedir.
Düzenlemeyle, milletvekilleri tarafından, Anayasa'ya aykırılık
önergeleri dâhil madde üzerinde iki önerge verilebilecektir. Ancak,
her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge
verme hakkı da saklı tutulmuştur. Anayasa Mahkemesince
işaret edilen eksiklik bu surette giderilmiş olmaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde ikiden fazla siyasi parti grubunun
bulunması durumunda, her siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin
birer önerge verme hakkı da saklı tutulduğundan, tüm siyasi
parti grupları tarafından önerge verilmesi hâlinde önerge
sayısı ikiden fazla olabilecektir. Yani, önerge sayısının
ikiyle sınırlandırılması tek başına
söz konusu değildir. Böylece, yıllardan beri süregelen,
temel kanunların görüşülmesine ilişkin çetin tartışmalara
Meclisimiz son vermiş olacaktır.
Bu düzenlemenin hayırlı
olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Akgün.
Şahsı adına, Erzurum
Milletvekili Mücahit Daloğlu
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın
Başkan, söz vermeden önce
Sayın Akgün, Cumhuriyet Halk
Partisinin Anayasa Mahkemesi kararları karşısındaki
görüşlerini yanlış bir biçimde yansıtmıştır.
Bu konuda, İç Tüzük'ün 69'uncu maddesi hükümleri uyarınca
açıklama yapma talebimi izinlerinize sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Daloğlu, buyurun
efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1321 sıra sayılı AK Parti Grup
Başkan Vekillerimizin vermiş olduğu TBMM İç Tüzük
değişikliği üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, elbette
konuyu konuşmamız gerekiyor ama, biraz önce AK Parti Grup
Başkan Vekilimiz -şu anda burada yoklar- Süleyman Kurtulmuşoğlu
(AK Parti sıralarından "Anavatan Partisi" sesleri)
Özür diliyorum, düzeltiyorum,
Anavatan Partisi Grup Başkan Vekili
Süleyman Hoca
BAŞKAN - Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu efendim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Muzaffer Kurtulmuşoğlu "Sağlık Bakanlığı
neler yaptı, hiç göremiyoruz" demişti. Ben, buradan,
kısa bir cevap vermek istiyorum: Sade vatandaşın bile
sokakta anladığı bu konuyu, bir hekim olarak Hoca'mızın
anlamamasına ben de esef ediyorum.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
"Hoca" değil "öğretmen" de Sayın Vekilim.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Kendileri burada dinleselerdi, yazdığım bir dizi
not vardı, okuyacaktım. Olmadıkları için, kendilerine
yazılı takdim edeceğim, Sağlık Bakanının
neler yapmış olduğunu.
Ayrıca, istihza ile "Siz,
her konuyu biliyorsunuz!" diyor AK Parti Grubuna. Her konuyu
hiç kimse bilmez, uzmanları bilir. Mutlaka, milletvekilleri
de çalışarak birçok şeyi bilir ve öğrenirler.
Benim önergeme niçin ret veriyorsunuz?"
diyor da; ret verme hakkımız vardır, onu kullanırız,
önergesini beğenmemişizdir.
Burada açıklamada bulunmak
istiyorum: Organ nakli konusunda verilen önergeye her aklıselim,
her grup, her vatandaş destek verir. Ancak, önergedeki eksikliklerden
dolayı, daha sonra suistimallere yol açabilir ihtimalinden
dolayı daha sağlam bir önergeyi, inşallah AK Parti Grubu
hazırlayıp Meclisin gündemine sunacaktır.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sadece
Anavatan verdiği için mi reddettiniz? Organ bağışını
istemiyor musunuz?
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Eksiklik var, suistimal edilebilir.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Tamamlayalım.
Her geçen gün bir can gidiyor.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Mükemmelini mutlaka AK Parti Grubu hazırlayıp huzurunuza
getirecektir.
Tekrar gündemimize dönmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, temel
kanunlarla ilgili Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararlar
önümüzde bulunmaktadır.
Temel kanun niçin yapılır
ve AK Parti Grup Başkan Vekillerimizin de bu konuda vermiş
olduğu teklif ve önergenin esası şudur: Bir defa, temel
kanunlarda, bir hukuk dalını, sistematik olarak bütünüyle
veya kapsamlı olarak değişecek biçimde genel ilkeleri
içermesi, kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü
ilgilendirmesi, kendi alanındaki özel kanunların dayandığı
temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada
ahenk sağlanması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün
ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması
ve bu zorunluluğun bulunması, önceki yasalaşma evrelerinde
de özel görüşme ve oylama usulüne bağlı tutulması
gibi özellikler taşıyan kanunları ve İç Tüzük'ü bütünüyle
veya kapsamlı olarak değiştiren veya yürürlüğe
koyan tasarı veya tekliflerin Genel Kurulda bölümler hâlinde
görüşülmesine ve her bölümün en çok otuz maddeyi geçmemek kaydıyla
hangi maddelerden oluşacağına hükûmetin, esas komisyonun
veya grupların teklifi, Danışma Kurulunun -oy birliğiyle-
önerisi üzerine Genel Kurulca karar verilebilir, diyor. Bunun Anayasa'ya
aykırı olmadığını Anayasa Mahkemesi de
kabul etmiştir.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, burada, daha evvelki sözcülerimizin de, mutlaka,
hukuk endişesiyle, Anayasa'ya aykırılık endişesiyle
dile getirdikleri noktaya saygı duyarız; ancak, elbette
ki, hocalarımız da Anayasa ile hukuku yorumlarken mutlaka
değişik yorumların da olabileceğini kabul ediyorlardır,
çünkü burada görüştüğümüz yasalarda, biraz evvel ifade
ettiğim konu, tamamen Anayasa Mahkemesinin kararları muvacehesinde
yazılmış bir metindir. Böyle olunca, o zaman, burada,
yani, malumu ilam etmenin veya zamanı hor kullanmanın veya
burada, bilinen kanunlar üzerinde bir usul çerçevesinde veya
İç Tüzük'teki mevcut amirler çerçevesinde, bu yüce Meclisin en
kıymetli varlığı olan zamana da saygı göstermemiz
gerekiyor. Aksi takdirde, zaten, burada, hukuka aykırılığı
komisyonlardan geçen bir süzgeç vardır, bir süreç vardır, ondan
dolayı bir aksaklık varsa burada önümüze gelir. Dahası
da varsa, zaten Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararıyla önümüze
gönderir; o gerekçeler ışığında, varsa bir eksiklik,
varsa bir hata, düzenlenip gönderilebilir.
Yine, bir sözcü arkadaşımız:
"Bu, üç defa reddedildi, niye getirdiniz?" Değerli arkadaşlar,
bazı kanunlar üç defa da reddedilebilir, beş defa da. Aslında
reddinde de yarar vardır; biz, illa direkt olarak kabulünü de
çok doğru kabul etmeyebiliriz. Reddedilir, eksiklik varsa,
tekrar burada olgunlaştırılıp ona göre yasalarımız
çıkarılabilir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasama organlarının iç tüzükleri, yasama
erkinin kullanılmasına ilişkin yöntemleri ve yasama
organlarının çalışma düzenini gösterir ve yasama
erkinin etkin ve verimli bir biçimde kullanılmasını
sağlar. İç tüzük hükümlerinin içeriklerinin, bütün hukuk
kuralları gibi, uygulamada tereddüt yaratmayacak bir
açıklık ve kesinlik taşıması, genel, soyut ve
sürekli nitelikte olması ve öngörülebilirlik sağlaması
gerekir. Anayasa'nın 2'nci maddesinde belirtilen hukuk devleti,
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı,
bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı
durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendisini bağlı sayan ve yargı denetimine açık,
yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken temel
hukuk ilkeleri ve anayasa bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Temel kanun uygulaması, dünyanın
her tarafında geçerli bir görüşme yöntemidir, işlerliği
sağlamak açısından da zaruri bir usuldür. Onun için, bunu,
burada, ilk defa bizler icat etmiş değiliz. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 91'inci maddesi, Anayasa Mahkemesince
çeşitli iptaller görmekle birlikte, prensip olarak Anayasa'ya
aykırı bulunmamış, tanım, süre, diğer hükümlerin
saklı tutulması, önerge gibi çeşitli noktalarda itirazlar
olmuş, son durumda ise, önerge konusunda iptal edilmiş, siyasi
parti gruplarına önerge verme hakkının tanınmasıyla,
madde, Anayasa Mahkemesi kararına uygun hâle getirilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
şuraya da işaret etmek istiyorum: Bilindiği üzere,
Anayasa Mahkemesinin ilgili kararıyla, "Kapsamlı yasal
düzenlemelere ilişkin tasarı ve tekliflerin,
1) Madde sayılarının
fazlalığı nedeniyle,
2) Genel Kurul çalışmalarının
aksamadan yürütülebilmesi için,
3) Özel görüşme ve oylama usulüne
bağlı tutulmalarına gerek duyulabilir." diyerek,
böyle bir düzenlemenin gerekliliğine işaret edilmiştir.
İç Tüzük değişikliğinde ise, 91'inci madde, "Milletvekilleri, esas komisyon
veya Hükûmet değişiklik önergeleri verebilir. Milletvekilleri
tarafından Anayasa'ya aykırılık önergeleri dâhil
her madde için iki önerge verilebilir." şeklinde düzeltilmiş,
bu paragraf, Anayasa Mahkemesinin ilgili kararıyla iptal
edilmiştir. Söz konusu karar ise, 21 Ekim 2006 günü Resmî Gazete'de
yayımlanmıştır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 91'inci maddesinde,
"Temel kanunlar" başlığı altında -tarih
ve sayılarını okumuyorum- ilgili sayı kararıyla,
bunu, Anayasa Mahkemesi, yeniden bir düzene sokmuştur. Şunu
ifade edeyim: Anayasa Mahkemesi kararında, Anayasa'nın
68'inci maddesinde, siyasi partilerin, demokratik siyasi hayatın
vazgeçilmez unsurları olduğu, 95'inci maddesinde de
İç Tüzük hükümlerinin, siyasi parti gruplarının Meclisin
bütün faaliyetlerine üye sayısı oranında katılmalarını
sağlayacak yolda düzenleneceğinin vurgulandığı
aşikârdır.
Böylece -buradaki metinleri, sizi
sıkmamak adına fazla okumak istemiyorum- AK Parti Grup
Başkan Vekillerimizin, Meclisin daha verimli, zamanın daha
dikkatli kullanılması açısından ve mutlaka Anayasa'nın
öngördüğü çerçevede bir düzenleme teklifi verdiği
aşikârdır. Bunu, buradaki, hem Komisyon üyelerimiz hem buradaki
hukukçularımız da inşallah takdir edeceklerdir. Eksikleri
mutlaka burada tartışacağız. Ama hiç kimse, kendi
fikrinin de her şeyin üstünde olduğunu burada iddia edemeyecektir,
çünkü bunlar tartışmayla, konuşmayla sonuçlanacak
bir düzenlemedir.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Daloğlu.
Sayın Araslı, Mevlüt Akgün
Bey'in konuşmasının tutanaklarını getirttim.
İlgili bölümün ifadesi aynen şu: "Bu düzenlemenin de
muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesine tümüyle
götürülmesi üzerine, Anayasa Mahkemesi, 91'inci maddenin mevcut
düzenlemesine, yani şu anki hâline yönelik itirazların
çoğunu reddetmiştir değerli arkadaşlar. Yani,
Meclisin düzenlemesini, büyük bölümü itibarıyla Anayasa'ya
uygun bulmuştur. Bugün, çoğu kez, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararlarıyla övünen muhalefetin ve Cumhuriyet Halk Partisinin,
ilk kez, Anayasa Mahkemesi kararını dolaylı da olsa
eleştirdiğini görüyoruz ve şaşırıyoruz."
İfadesi aynen bu.
OYA ARASLI (Ankara) - Evet efendim.
BAŞKAN - Burada nasıl bir
şey var?
OYA ARASLI (Ankara) - Yani, bizim
tavrımızı farklı bir biçimde ifade etmişler.
Cumhuriyet Halk Partisinin, Anayasa...
MEVLÜT AKGÜN (Karaman) - Sayın
Başkan, bu bizim düşüncemiz...
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın
Başkan...
BAŞKAN - Yerinizden mikrofonunuzu
bir-iki dakikalığına açayım da...
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Kendi görüşünü ifade ediyor...
BAŞKAN - Buyurun efendim, açacağım
mikrofonunuzu.
VI. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Ankara
Milletvekili Oya Araslı'nın, Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün'ün, konuşmasında, Partisine sataşması nedeniyle
konuşması
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın
Başkan, Cumhuriyet Halk Partisinin, Anayasa Mahkemesi kararları
karşısında, bizim istediğimiz doğrultuda karar
çıktığı zaman "güzel", bizim istediğimiz
doğrultuda karar çıkmadığı zaman "kötü"
şeklinde bir değerlendirmesi hiçbir zaman olmamıştır.
Sayın Konuşmacının konuşması, bu tür bir
izlenim yaratmaktadır. Bu, yanlış bir şeydir. Cumhuriyet
Halk Partisi, Anayasa Mahkemesinin tüm kararlarını saygıyla
karşılar. Ama, her kararın eleştirisi yapılabilir.
Özellikle bilimsel platformlarda, Cumhuriyet Halk Partisi değil,
bütün bilim insanları Anayasa Mahkemesinin kararları
karşısında değerlendirmeler yaparlar. Ben de akademik
yaşamımda bu değerlendirmeleri yapmışımdır,
diğer meslektaşlarım da yapmıştır. Ben, bunu
ifade etmek istedim. Ama, bir şey daha ifade ettim: Anayasa Mahkemesi
yargıçları, acaba, verdikleri karar sonunda Adalet ve Kalkınma
Partisi çoğunluğunun neleri temel kanun olarak görüşebildiğini
görseydi böyle bir karar verir miydi şeklinde bir şüphemi
de dile getirmekten kendimi alamadım. Değerlendirme budur;
yoksa, Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcıdır,
Anayasa Mahkemesi saygın bir kuruluştur; buna karşı
hiçbir saygısızlığımız, kararları
karşısında kabul etmeme gibi hiçbir durumumuz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak söz konusu olamaz. Ama, her kararın arkasında
bir muhalefet şerhi vardır Anayasa Mahkemesinde de. Muhalefet
şerhi altında imzası bulunan Anayasa Mahkemesi yargıçlarının
da karar hakkında aslında özünde bir eleştirme yapmış
olduklarını da dikkatimizden kaçırmayalım.
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Araslı, sağ olun.
Yani, buradaki yorumunuz, hukuki
kararlar uygulanır, ama, eleştirilebilir anlamındadır.
Gerekli açıklamayı yaptınız, tutanaklara geçti.
Teşekkür ediyorum.
IV.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.- Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321) (Devam)
BAŞKAN - Teklifin tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, karar yeter sayısının aranılmasını
istiyorum.
BAŞKAN - Teklifin maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
Teklifin maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.20
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.29
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56'ncı Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1321 sıra sayılı Teklif'in
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Başkanlık Temsilcisi
yerinde.
Teklifin maddelerine geçilmesi
için yapılan oylamada karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi teklifin maddelerine geçilmesini tekrar oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI
HAKKINDA
İÇTÜZÜK TEKLİFİ
MADDE 1- 5/3/1973 tarihli ve 584 Karar
numaralı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
91 inci maddesinin (a) bendinin ikinci paragrafının ikinci
cümlesi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş,
aynı bende aşağıdaki üçüncü paragraf eklenmiş
ve bendin dördüncü paragrafı aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Milletvekilleri tarafından
Anayasaya aykırılık önergeleri dahil madde üzerinde
iki önerge verilebilir. Ancak, her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin
birer önerge verme hakkı saklıdır.
Yeni bir madde olarak görüşülmesine
komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
ile yeniden görüşülmesine karar verilen maddeler üzerinde görüşme
açılır ve bu maddede belirtilen sayıda önerge verilebilir.
Diğer hükümler saklıdır."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Yılmaz Kaya.
Sayın Kaya, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YILMAZ KAYA
(İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz 1321 sıra sayılı İç Tüzük'ün değiştirilmesine
dair İç Tüzük teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, önce,
bir konuda anlaşmamız gerekiyor. Sanki, muhalefet partileri
temel yasa uygulamasına tümden karşıymış gibi,
buraya çıkan AKP'li arkadaşlarımız, işte
"temel yasa olmalı. Birçok maddesi olan yasa nasıl görüşülecek?
Bir an önce çıkmalı" falan gibi ifadelerde bulunuyorlar.
Oysa, temel yasa tabii ki olmalı. Ceza Kanunu'nu biz nasıl
görüştük? Temel yasa şeklinde görüşmedik mi? Bizim itirazımız
temel yasaya değil, temel yasanın uygulanma şekline,
temel yasanın sadece iktidar partisi tarafından,onun koyduğu
veya onun değerlendirmeleri sonucu hangi yasaların temel
yasa olarak kabul edildiğinedir.
Bakın değerli arkadaşlar,
temel yasa olarak biz neleri görüşmüşüz, onlardan biraz size
bahsedeyim, siz de ondan sonra tekrar bu olayı kafanızda değerlendirin:
Tohumculuk Yasası, temel yasa olarak görüşmüşüz; Belediyeler
Yasası, Orman Mühendisliği Yasası, arkadaşlar,
temel yasa olarak görüşmüşüz; Mesleki Yeterlilik Yasası,
Özel Eğitim Kurumları Yasası, Vakıflar Yasası,
Petrol Yasası, Nüfus Hizmetleri Yasası, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı,
temel yasa olarak görüşmüşüz. Bir de, temel kanun olarak görüşmeyi
beklediğimiz, gündemde bulunan bazı tasarı ve tekliflerden
bahsedeceğim: Darülaceze Genel Müdürlüğünün Kuruluş
ve Görevlerine Dair Kanun Tasarısı.
Değerli arkadaşlar, elinizi
vicdanınıza koyunuz. Yani, bunun
Biraz önce AKP'li konuşmacı
arkadaşım İç Tüzük'ten okudu temel kanunun tarifini.
Yani, bunu nasıl oraya yerleştiriyorsunuz, nasıl alaka
kuruyorsunuz, nasıl bağlantı kuruyorsunuz, ben anlamış
değilim.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Temelsiz kanun olmaz ki.
YILMAZ KAYA (Devamla) - Kat Mülkiyeti
Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı, Kat Mülkiyeti Kanunu'nun bazı
maddelerinde
Konut Finansmanına Dair Yasa Tasarısı.
Değerli arkadaşlar, bizim
itirazımız buna, temel yasa olarak değerlendirirken
koyduğunuz kriterlere ve temel yasa olarak görüşülürken
yaptığınız uygulamalara.
Değerli arkadaşlar, hatırlayacaksınız,
biz, temel yasa olarak sizin kabul ettiğiniz, ama, bizim temel
yasa olarak görmediğimiz bazı kanunlar görüşülürken,
maddeler üzerinde önergeler verdik. Siz, bunu bile çok gördünüz, maddeler
üzerinde beş dakika konuşulmasın diye -Meclis tarihine
bence kara bir leke olarak geçmiştir- komisyon ve Hükûmet önergelerimize
katıldı, sırf konuşmayalım diye, Genel Kurul
komisyon ve Hükûmetin katıldığı önergelere ret oyu
verdi, bunu da hatırlayınız. Bizim itirazımız
buna. Temel kanun olarak, tabii ki, mutabakatla, Danışma
Kurulunda oy birliği sağlandığı takdirde, temel
kanun olarak bazı kanunlar görüşülecektir. Bizim itirazımız,
dediğim gibi, temel kanun kriterlerine Hükûmetin ve görüşme
şeklinedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu yapılmak istenilen değişiklikle, zaten normal
şekilde görüşülmeyen, sadece madde numaralarının
okunması şeklinde görüşülen temel kanun şeklindeki
görüşmelerde, normal görüşmede yedi tane olan önerge sayısını,
tam aksine, daha fazla ihtiyaç olduğu hâlde iki önergeye indirip
sonra Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine siyasi parti
gruplarının da önerge verme hakkı var diyerek siyasi
parti gruplarına da önerge verme hakkı getirilmektedir.
Oysa, dediğim gibi, madde metninin ne olduğu belli değil,
maddeler okunmuyor, aksine, önerge sayılarının daha
fazla olması gerekirken, ama, burada, tam tersi, önerge sayıları
azaltılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, biz bu temel kanunla ilgili görüşlerimizi dile getirirken,
her zaman yaptığınız uygulamayı yaparak, aynı
tavrı göstererek "muhalefet partisi, muhalefet etmek
için, hakkını kötüye kullanmak için bu önergeleri veriyor
ve konuşma almak üzere bunları hakkın kötüye kullanılması
şeklinde değerlendiriyor" diye düşünebilirsiniz.
Bizim sözlerimize, uyarılarımıza itibar etmiyor olabilirsiniz,
ama, benim sizden bir ricam var. Bakın, tamam, sizin tavrınız
belli oldu, muhalefetin görüşlerine itibar etmiyorsunuz ve
dikkate almıyorsunuz, ama, kendi grup başkan vekilinizin
görüşlerini dikkate alın diyorum, onu değerlendirdikten
sonra oy verin: Tarih 30/11/2000, 23'üncü Birleşim. "Değerli
arkadaşlar, Meclisin önünde bu kadar yoğun bir gündem varken,
İç Tüzük değişikliğinin bütün konuların önüne
geçirilerek Genel Kurula getirilmiş olmasını anlamak
mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, hepimiz
biliyoruz ki, bu değişiklik, muhalefetin sesini kısmaya
yöneliktir. Hükümeti oluşturan siyasi partilerin, Cumhurbaşkanının
yetkilerini kısıtlayıp, Cumhurbaşkanını,
özellikle kararnamelerle devre dışı bırakma ve
yine, Mecliste, muhalefetin, muhalefet görevini yapmaması
gibi bir gayretle, âdeta, milletin meclisini ikinci, üçüncü dünya
ülkelerinin muhalefeti olmayan parlamentolarına çevirme
gayretleri, doğrusunu isterseniz, ne milletimiz tarafından
ne de Parlamentodaki milletvekilleri tarafından anlaşılıyor
değildir." Eyüp Fatsa. Onu dinleyin, gereğini yapın.
Değerli arkadaşlarım,
bugün komisyon sıralarında bu İç Tüzük değişikliğinin
geçmesi için oturan Sayın Meclis Başkan Vekilimiz İsmail
Alptekin, 30 Ocak 2001
"Değerli arkadaşlar, burada,
Meclisin sesinin kesilmesi, milletin temsilcilerinin sesinin kesilmesi,
milletvekillerinin sesinin kesilmesi, sadece Meclisin sesinin
kesilmesi olmuyor; milletin, halkın sesinin kesilmesi oluyor.
Bu gidişatı, biz, doğru görmüyoruz, yanlış görüyoruz
ve bekliyorduk ki, bugün yeniden değerlendirilir ve iktidardan,
hakikaten, uzlaşmaya gidecek bir teklif ortaya çıkabilir."
Daha devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan Mehmet Ali Şahin'in değerlendirmelerini
dikkate alın: "Tabii, Meclis İç Tüzüğü, Meclisin nasıl
çalışacağına dair kuralları, âdeta, oyunun
kurallarını ortaya koyan bir metindir. Meclis İç Tüzüğü'nde
bu kadar sık aralıklarla esaslı değişiklikler
yapılması acaba doğru mudur değil midir, bunu takdirlerinize
bırakarak grubumuzun madde üzerindeki görüşlerine geçiyorum."
demiş.
Değerli arkadaşlar, Genel
Başkan Yardımcınız Dengir Mir Mehmet Fırat:
"
ancak, bu birkaç madde, hakikaten, Parlamentonun çalışmasına
yönelik değil, tamamen, iktidar tarafının muhalefeti
susturmaya yönelik veya bazı kanunları daha kısa sürede,
görüşülmeden hayata geçirmeyle ilgilidir." Bunlar devam
ediyor değerli arkadaşlarım.
Yine bir grup başkan vekiliniz
Bunları okurken, inanın, ben üzülüyorum. Dün öyle söylüyordunuz,
bugün tam tersini söylüyorsunuz, yarın herhâlde yine tam tersini
söylersiniz. O, öyle görünüyor. Uzun uzun okumaya gerek yok diye düşünüyorum
arkadaşlarım, çünkü, hepsi aynı doğrultuda.
Bakın, yine bir grup başkan
vekiliniz, çok kısa okuyacağım: "Buraya toplayacaklar
350 kişiyi bir defa ve onlara diyecekler ki, efendiler, bir saat
gelin, oturun, sonra yallah, nereye giderseniz gidin. O bir saat içerisinde
otuz tane kanunun, temel kanun olduğuna dair kararı buradan
alacaklar ve ondan sonra sen ne yaparsan yap; konuşma yok, önerge
yok, süre yok, saat yok, dikkat yok, gayret yok, bunlar gelip geçecek.
Böyle kanun yapma olur mu; böyle hukuk devleti olur mu; böyle demokratik
parlamenter sistem olur mu beyler?! Çok mu acil bu? Bakınız,
siz zannediyorsunuz ki, çok kanun yaparsak çok sorun çözeriz; hayır,
çok kanun yaparsanız... Sizin yaptığınız kanunlar
yüzünden çok sorun üretiyorsunuz, çok sorun üretiyorsunuz." Ve
grubundan alkışlar.
Değerli arkadaşlar, dediğim
gibi, biz muhalefetiz, siz muhalefetin katkı koyma anlamında
bilgisinin olamayacağını, sadece muhalefet yapmak
için bazı eleştiriler getirdiğini düşünerek bizi
o anlamda dikkate almayabilirsiniz. En son Sayın Meclis
Başkanımızın, Cumhurbaşkanı yurt dışında
olduğunda Cumhurbaşkanına vekâlet eden Sayın Bülent
Arınç'ın temel kanunla ilgili görüşlerini de okuyacağım:
"Bugün için kendilerince çok elzem gördükleri bir değişikliği
sonuna kadar savunmak, muhalefete kulak tıkamak, gerçekleri
görmemek, doğru olan bu değil."
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bunlar sadece
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya,
konuşmanızı tamamlayınız.
YILMAZ KAYA (Devamla) -
bir dönem
önce, 21'inci Dönemde sizin Partinizin milletvekilleri, şu anda
Meclis Başkanlığı görevini sürdüren, Meclis
Başkan Vekilliğini, Grup Başkan Vekilliklerini sürdüren
arkadaşlarımız tarafından ileri sürülmüş görüşlerdir.
Ama, ne yazık ki bugün tam tersi görüşleri ileri sürmek bir
yana, o şiddetle karşı çıktıkları uygulamayı
bir an önce hayata geçirmek için çaba sarf etmektedirler. Ama, tarih
bu ikili, iki yüzlü görüş beyan etme konusunda gereğini yapacak,
önümüzdeki seçimlerde de halk bunun da gereğini yapacak diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, halkımız
arasında şöyle bir söz vardır, haksızca "siyaset
kirlendi" derler. Hayır, kirlenen siyaset değildir, siyaseti
kirli gibi gösteren işte bu tutum ve davranışlar içinde
bulunan siyasetçilerdir diyorum.
Bizi dinlemiyorsanız, biraz
önce görüşlerini okuduğum değerli milletvekillerimizi,
değerli Meclis yöneticilerimizin sözlerini dinleyin ve ona
göre değerlendirme yapıp oyunuzu verin diyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kaya.
Şahsı adına, Hatay
Milletvekili Mehmet Eraslan.
Buyurun Sayın Eraslan.
Süreniz beş dakika.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, Meclis İç Tüzüğü'nün
işlevi, Meclisin çalışması açısından gerçekten
çok önemli. Bu arada, iktidarın muhalefete bakış
açısı, muhalefetin de iktidara bakış açısı,
mevsimlik veya günlük, aylık olmamalıdır, yıllık
olmamalıdır diye düşünüyorum. Yani, muhalefette
iken, işte "sesimiz kısılıyor, bizim sesimizin
kısılması, milletin vekillerinin sesinin kısılması,
milletin sesinin kısılmasıdır, demokratik değildir,
Anayasa'ya aykırıdır, hukuka aykırıdır,
yasalara aykırıdır ve demokrasinin etiğine aykırıdır"
şeklindeki ifadeleri muhalefette haykırmak ve daha sonra
iktidar olunca da bu ifadelerin, bu serzenişlerin, bu
şikâyetlerin tam aksini yapmak, bence, siyasi etikle bağdaşmıyor
diye düşünüyorum.
Tabii ki, temel yasaya burada karşı
olduğumu da söylüyorum. Hiçbir kanunun temel kanun olarak görüşülmesini
kabul etmemekle beraber, mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirilen kanun tasarısının her bir maddesinin ayrı
ayrı ele alınıp, ayrı ayrı görüşülüp, üzerinde
önergeler verilmek suretiyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisi sayın
üyelerinin her bir maddeyle ilgili görüşlerini ifade etmek suretiyle
Mecliste, yasama organı olarak görevi bu şekilde yapmamız
gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Şimdi, yüz maddelik veya seksen
maddelik, yüz yirmi maddelik kanun geliyor. Türkiye Büyük Millet
Meclisinin boşuna biz süresini harcamayalım düşüncesiyle,
bunu iki bölüm ve üç bölüm hâlinde görüşelim ve bölümler üzerinde
kısıtlı önergeler verilsin, kısıtlı görüşmeler
yapılsın ve bu şekilde geçirelim. O zaman Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun ne gereği var? Komisyonlarda o
zaman karara bağlayın, komisyonlarda kanunlaşsın.
Kanunu o zaman Türkiye Büyük Millet Meclisine niye getiriyoruz?
Komisyonlar var. Komisyonlarda görüşülüyor, maddeler zaten
orada müzakere ediliyor, orada kanunlaşmıştır,
kabul edenler, etmeyenler şeklinde bitirin meseleyi öyleyse.
Değerli arkadaşlar,
evet, 3 defa Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan İç
Tüzük değişiklikleri, birisi kısmen, ikisi tamamen
iptal edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik,
sosyal, hukuk devletidir ve her bir yasama faaliyetinin hukuk devleti
ilkesiyle bağdaşır olması gerekmektedir. Hukuk
devleti ilkesi hiçbir zaman unutulmamalıdır ve aslında
önergelerin sayısını kısmak ve milletvekillerinin
kürsüde millet adına, Türk milleti adına kanunlarla ilgili
görüşlerini, düşüncelerini ifade etmelerinin önüne geçmek
aslında muhalefeti yok saymaktır. Parlamenter sistemlerde,
parlamenter demokrasilerde böyle bir mantığı kabul
etmek mümkün değildir, etiğe de aykırıdır, hukuka
da aykırıdır ve parlamenter sisteme de aykırıdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü bir parti tüzüğü değildir.
Parti tüzüğüyle ilgili kendi partinizde değişiklikler
yaparsınız. Bir siyasi parti liderine olağanüstü yetkiler
verirsiniz. İstediğiniz gibi kendi partinizin tüzüğünü
değiştirmekte muhayyersiniz, ama Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü bir parti
tüzüğünden farklı olarak değerlendirilmelidir.
Zamanında, zaman kısıtlamaları
olmasın, dolayısıyla bütün milletvekilleri düşüncelerini
ifade edebilsin, herkes burada yasama faaliyetine en etkin bir
şekilde katılsın mantığıyla burada bu
sözlerimizi ifade ederken, Allah aşkına, ben sizlere soruyorum, bunun neresinde
yanlış var? Bunun neresinde hukuk devleti ilkesine veya
demokrasi etiğine aykırılık var?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben bir milletvekilinin
çıkıp bunu ifade etmesini gerçekten temenni ediyorum, arzu
ediyorum. Sayın Meclis Başkan
Vekilimiz İsmail Alptekin Bey'in 2000 yılında ifade ettiği
gibi milletvekilinin sesinin kısılması, muhalefetin
sesinin kısılması -az önce değerli milletvekilimin
de ifade ettikleri gibi- milletin sesinin kısılmasıdır
deniliyor ise ve diğer şu an iktidardaki değerli arkadaşlarımızın
o tarihlerde söylemiş oldukları ifadeler sizleri de
bağlıyor ise, ben Anayasa'ya aykırı olan, yasaya aykırı
olan, parlamenter demokrasi sistemine aykırı olan bu
İç Tüzük 91'inci maddeyle ilgili değişikliği geri
çekeceğinizi ve yeniden gözden geçireceğinizi düşünüyorum.
Bu konuda muhalefeti susturmayacağınız kanaatindeyim
ve alınacak her türlü tedbirin el birliğiyle iktidar ve muhalefet
olarak alınması gerektiğini düşünüyorum ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Ümmet
Kandoğan
Yok.
Sayın Mücahit Daloğlu.
Sayın Daloğlu, buyurun.
Sayın Daloğlu, süreniz
beş dakika.
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz AK Parti Grup Başkan Vekillerinin vermiş olduğu
önerge üzerindeki görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım, tekrar saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
İç Tüzük değişikliğinde ve temel yasalardaki espri
de, maddelerin ayrı ayrı oylanmasına karşın
okunmamasında demokratik ilkelerle çelişir bir yön yoktur.
Arkadaşlarımızın biraz evvel ifade ettikleri,
yani bir bakış açısıdır. Elbette öyle bakarsan
öyle görebilirsiniz. Ancak, burada verimliliği, zamanı,
mutlaka Anayasa'ya uygunluğu
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Hiç oylamaya gerek yok, tek oylama yeter. Daha verimli
olur.
MÜCAHİT DALOĞLU (Devamla)
- Hayır efendim, öyle bir şey demiyoruz, öyle bir şey olmaz
da. Siz de öyle anlamadınız mutlaka ama, neyse.
Onun için, mutlaka Anayasa'ya uygunluğu
ön planda olmak kaydıyla, arkadaşımız hani
"komisyonlarda karar verilsin
" Böyle bir şey olmaz,
bu, komisyonlara da saygısızlık olur, en başta Büyük
Millet Meclisine
Mutlaka herkes görevini yapacaktır. Bu arada
işin uzmanları tartışırlar, burada da Genel
Kurulun ve İç Tüzük'ümüzün emri muvacehesinde görüşmeler
yapılır.
Böylece özel görüşme yönteminde
zamanın ekonomik kullanımı için bilgiye önceden ulaşım
olanağı bulunan durumlarda, yinelemelerden kaçınılması
başvurulabilir çözümlerden birisidir.
Öte yandan, değerli arkadaşlar,
maddelerin ayrı ayrı okunmaması ve görüşülmemesi
temel yasaların özel yöntemle görüşülmesinin de doğal
sonucu olduğu gibi, bölümler üzerindeki görüşmeler
sırasında üyelerin maddeler üzerinde görüşlerini
açıklamalarına da engel bulunmamaktadır. Bu nedenlerle,
düzenlemede Anayasa'nın 2 ve 87'nci maddelerine aykırı
bir yön yoktur.
Bilgilerinize arz ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan TBMM İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oya
Araslı Uğur
Aksöz Mehmet Kartal
Ankara Adana Van
Hasan
Güyüldar Mustafa
Gazalcı Ali Cumhur Yaka
Tunceli Denizli Muğla
Yakup
Kepenek Hüseyin Ekmekcioğlu Şevket Arz
Ankara Antalya Trabzon
Madde 1- 5.3.1973 tarihli ve 584 Karar
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
91 inci maddesinin (a) ve (b) bentleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 91- a) Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek
biçimde genel ilkeleri içeren ve düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün
ve maddeleri arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğu bulunan tasarı ve tekliflerin Genel Kurulda
bölümler halinde görüşülmesine ve her bölümün en çok 10 maddeyi
geçmemek kaydıyla hangi maddelerden oluşacağına
Hükûmetin, esas komisyonun veya grupların teklifi, Danışma
Kurulunun oy birliği ile önerisi üzerine Genel Kurulca karar
verilebilir. Bu takdirde bölümler, maddeler okunmaksızın
maddenin görüşülmesindeki usule göre ayrı ayrı görüşülür
ve bölümdeki maddeler ayrı ayrı oylanır.
Milletvekilleri, esas komisyon
veya hükûmet maddeler üzerinde değişiklik önergeleri verebilir.
Değişiklik önergeleri hakkında 87 nci madde hükümleri
uygulanır.
Bölümler üzerinde soru-cevap süresi
30 dakika ile sınırlıdır.
81 inci maddenin diğer hükümleri
saklıdır.
b) Danışma Kurulunun toplanamaması
veya Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamaması
hallerinde (a) bendinde belirtilen yasama yönteminin uygulanması
için Meclis Başkanı veya siyasi parti grupları Genel
Kurula ayrı ayrı istem sunamazlar."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI
BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Başkanlık?
TBMM BAŞKAN VEKİLİ
İSMAİL ALPTEKİN (Ankara) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi mi okutayım?
OYA ARASLI (Ankara) - Söz alacağım.
BAŞKAN - Sayın Araslı,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
OYA ARASLI (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz önerge,
yaşadığımız ve bizlere üzüntü veren bir olayı,
süregelmekte olan bir olayı sona erdirmek amacına yöneliktir.
Bildiğiniz gibi, İç Tüzük'ün
91'inci maddesinde düzenlenen ve birkaç kez Anayasa Mahkemesince
iptal edilmiş bulunan temel kanunlara ilişkin olağanüstü
görüşme yöntemi giderek yaygın bir biçimde uygulanmaya
başlanmış ve olağan bir görüşme yöntemine dönüşmüştür.
Temel kanun tanımıyla uzaktan yakından ilişkisi
olmayan birtakım kanunlar, burada, bu olağanüstü görüşme
yöntemi çerçevesinde görüşülmüş ve kabul edilmiştir.
Bunun, olağanüstü görüşme yönteminin milletvekillerinin
yasama çalışmalarına, özellikle muhalefetin yasama
çalışmalarına katılma imkânını ne kadar
kısıtladığı göz önünde tutulursa, demokrasimizin
gelişmesi bakımından bir tehlike yarattığını,
bir tehlikeye yol açtığını hiçbir zaman yadsımamız
mümkün değildir.
Demokrasimizin çoğulcu karakterini
korumak, muhalefetin yasama çalışmalarına, milletvekillerinin
yasama çalışmalarına katılma imkânlarını
korumak amacıyla bu önergeyi vermiş bulunuyoruz. Önergemizde
öne sürdüğümüz çözüm, temel kanun kavramının kapsamını
amacına uygun bir biçimde daraltmaya yöneliktir. Biliyorsunuz,
temel kanun şeklindeki özel yasama prosedürünün uygulanmasında,
Anayasa Mahkememiz "Yasaların maddeleri arasındaki
bütünlüğü korumak." olarak ifade etmiştir, "Amaç
budur" demiştir. Bu amaç doğrultusunda, biz de temel kanun
kavramının sadece hukukun belli bir dalını düzenleyen,
değiştiren ve maddeleri arasında bütünlüğün korunması
ihtiyacı bulunan maddelerle sınırlandırılmasını
arzu ediyoruz. İkinci olarak, hangi kanunların temel kanun
olarak görüşüleceğini belirleme konusunda, çoğunluğun
dayatmacı anlayışına kapının kapatılmasını
arzu ediyoruz ve Danışma Kurulunda oy birliği olmadıkça,
siyasi parti gruplarının, temel kanun şeklindeki özel
yasama prosedürünün uygulanmasını teker teker grup önerisi
olarak Genel Kurula getirmesinin önüne geçmek istiyoruz ve milletvekillerinin
önerge verme imkânının kısıtlanmamasını
istiyoruz; tıpkı diğer yasaların maddeleri için
hangi kurallar geçerliyse, temel kanunlar görüşülürken de değişiklik
önergelerinin aynı kurallara tabi tutulmasını öneriyoruz.
Çünkü, değerli arkadaşlarım, bir kanunun maddeleri
arasındaki bütünlüğü korumak, bağlantıyı korumak
ayrı bir şeydir, milletvekillerinin önerge vermek suretiyle
yasa yapımı prosedürüne, yasa yapımı sürecine
katılımı ayrı bir şeydir. Bunların birbiriyle
karıştırılmaması gerektiğine inanıyoruz
ve bu önerge kabul edildiği takdirde, buradaki çalışmaların,
temel kanun bağlamındaki çalışmaların gerçekten
katılımcı, çoğulcu bir demokrasi anlayışına
yaraşacağını ve Meclisimizdeki demokrasinin,
dayatmacı bir demokrasiye, çoğunluğun hâkimiyeti altındaki
bir demokrasiye dönüşmekten uzaklaşacağına inanıyoruz.
Sizlerin de bu dileği paylaşacağına güvenmek istiyoruz,
desteklerinizi bekliyoruz.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Araslı.
Saygıdeğer milletvekilli
arkadaşlarım, çalışma süremiz tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 31 Ocak 2007 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.00