DÖNEM: 22 CİLT: 145 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
57nci
Birleşim
31 Ocak 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, yakında resmî olarak hizmete
açılacak olan Karadeniz sahil yolunun bölgeye sağlayacağı
yararlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'in, mübarek Muharrem Ayı ve
Aşure Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması
ve Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, aynı konuda
açıklaması
3.-
Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, Van-Kapıköy Gümrüğündeki
iç gümrükleme için gerekli hazırlıkların tamamlanamamış
olmasından ve sınır ticaret merkezindeki altyapı
ve fiziki şartların yetersizliğinden kaynaklanan
sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gül başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak
resmî ziyarete refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak
üzere gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1197)
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321)
4.-
23.11.2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (1/1278) (S. Sayısı: 1313)
5.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VI. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Alevilerle ilgili bir
konuşmasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/19905)
2.-
Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, aile içi
şiddetle ilgili araştırmanın sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/19901)
3.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, şef
atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19892)
4.-
Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Açıköğretim
Lisesi öğrencilerine yönelik işlemlerin gerçekleştirilmediği
iddiasına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
ÇELİK'in cevabı (7/19891)
5.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, Osmangazi ilçesindeki okullarda
kültürel etkinliklerin yasaklandığı iddiasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19839)
6.-
Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIR'ın, öğretmenlerin
yolluklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19838)
7.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, sözleşmeli öğretmenlerin
özlük haklarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19837)
8.-
Tunceli Milletvekili Hasan GÜYÜLDAR'ın, bir yatılı
bölge ilköğretim okulunda meydana gelen olaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19834)
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Kırgızistan'dan
yapılacak olan fasulye ithalatına,
-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oyuncak ihracatına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/19814, 7/19815)
10.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, yeni kurulan üniversitelerin
ihtiyaçlarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19807)
11.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, oto yedek parçası ithalatına
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad
TÜZMEN'in cevabı (7/19803)
12.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, Açık İlköğretim
Okulu ile Mesleki Açık Öğretim ve Açık Öğretim Liselerine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19772)
13.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, mermer ihracatı
ve ithalatına,
-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Çek Cumhuriyetine ihraç
edilen incirlerde kanserojen madde belirlendiği iddiasına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı
(7/19758, 7/19759)
14.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, çocukların cinsel istismarına
yönelik iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakan
Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/19160)
15.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, internetteki çocuk pornografisine
karşı alınan tedbirlere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/19159)
16.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, hayali ihracatla ilgili
düzenleme çalışmasına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19155)
17.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, elektrik dağıtım
ihalelerine ve TEDAŞ'la ilgili bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/18912)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Yılmazcan,
İstanbul
Milletvekili Ali Rıza Gülçiçek,
Muharrem
ayı, Aşure Günü ve Kerbela Olayı'na; din ve değerler
alanında temel ortak payda etrafında birleşme gereğinin
önemine ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Sakarya
Milletvekili Hasan Ali Çelik'in, Petrol Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un uygulamalarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener cevap
verdi.
Suudi
Arabistan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
Dr. Fahd Bin Jaber Al-Shamri ve beraberindeki heyetin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının konuğu olarak
ülkemize resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık
tezkeresi, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonunun,
Millî Saraylar Daire Başkanlığına bağlı
millî saray, köşk ve kasırlarda 26/11/2006-1/12/2006 tarihleri
arasında İç Tüzük'ün 177 ve müteakip maddeleri gereğince
yaptığı denetimle ilgili raporunun (5/24) (S. Sayısı:
1316) bastırılıp üyelere dağıtıldığı,
Bursa
Milletvekili Faruk Anbarcıoğlu ve 26 milletvekilinin,
İznik Gölü'ndeki çevre sorunlarının araştırılarak
bölgede sürdürülebilir gelişme sağlanması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/418);
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 273'üncü sırasında
yer alan (10/339) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 30/1/2007 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisinin, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edilmediği;
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 407'nci sırasında
yer alan 1321 sıra sayılı İç Tüzük Teklifi'nin bu
kısmın 3'üncü sırasına, 401'inci sırasında
yer alan 1313 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin
4'üncü sırasına, 3'üncü sırasında yer alan 1247
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 5'inci
sırasına, 388'inci sırasında yer alan 1251 sıra
sayılı Kanun Teklifi'nin
6'ncı sırasına, 389'uncu sırasında yer
alan 1253 sıra sayılı geri gönderme tezkeresinin 7'nci
sırasına, 10'uncu sırasında yer alan 1308 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın 8'inci sırasına,
293'üncü sırasında yer alan 1023 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 9'uncu sırasına, 59'uncu sırasında
yer alan 965 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
10'uncu sırasına, 400'üncü sırasında yer alan
1310 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 17'nci sırasına, 22'nci sırasında
yer alan 1159 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
18'inci sırasına, 264'üncü sırasında yer alan 954
sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 19'uncu
sırasına, 408'inci sırasında yer alan 1322 sıra
sayılı Kanun Tasarısı'nın 20'nci sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 30/1/2007-6/2/2007
Salı ve 31/1/2007-7/2/2007 Çarşamba günkü birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine,
30/1/2007-6/2/2007 Salı günkü birleşimlerinde kanun tasarı
ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2007-6/2/2007 Salı günleri
saat 20.00'ye kadar, 31/1/2007-7/2/2007 Çarşamba ve 1/2/2007-8/2/2007
Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildiği;
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, 5084 ve 5350 Sayılı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/577),
Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 2338 Sayılı
Organ ve Doku Saklanması ve Nakli Hakkında Kanunun 14'üncü
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair (2/158),
Kanun
Tekliflerinin İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergelerinin, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edilmedikleri;
Açıklandı.
Genel
Kurulu ziyaret eden Türkiye-Arabistan Dostluk Grubu Başkanı
ve beraberindeki heyete Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi'nin (2/925) (S. Sayısı:
1321) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi; 1'inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
Ankara
Milletvekili Oya Araslı, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün'ün,
konuşmasında, Partisine sataştığı iddiasıyla
bir açıklamada bulundu.
31
Ocak 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.00'de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkan
Vekili
Mehmet
Daniş Ahmet
Küçük
Çanakkale
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 75
II. - GELEN
KÂĞITLAR
31 Ocak 2007
Çarşamba
Teklif
1.-
Sakarya Milletvekili Recep Yıldırım ve 12 Milletvekilinin;
Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle
Yapılacak Yardımlara Dair Kanun ve İskan Kanununda
Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/938) (Plan ve Bütçe ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.1.2007)
Raporlar
1.-
Enerji Verimliliği Kanunu Tasarısı ile Kütahya Milletvekili
Soner Aksoy ve 6 Milletvekilinin; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/1261, 2/854) (S. Sayısı: 1326) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti
Arasında Karayolları Ulaşımı Altyapısı
Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar ve Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1155) (S. Sayısı: 1327) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kongo Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel
İşbirliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/1167) (S. Sayısı: 1328) (Dağıtma
tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kenya Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1172) (S. Sayısı:
1329) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
5.-
İl İdaresi Kanunu ile Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda
Atama Usulüne İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri Komisyonu Raporu
(1/1200) (S. Sayısı: 1330) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1275) (S. Sayısı: 1331) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
7.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Fildişi Sahili (Kotdivuar) Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1276) (S. Sayısı:
1332) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
8.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Guyana Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret ve Ekonomik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1281) (S. Sayısı:
1333) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
9.-
Türkiye Cumhuriyeti ile Oman Sultanlığı Arasında
Ticari Mübadele ve Ekonomik, Teknik, Bilimsel ve Kültürel
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1102) (S. Sayısı: 1334) (Dağıtma
tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
10.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Moritanya İslam Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1127) (S. Sayısı: 1335) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
11.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Madagaskar Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Ticaret, Ekonomik ve Teknik İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/1179) (S. Sayısı: 1336) (Dağıtma tarihi:
31.1.2007) (GÜNDEME)
12.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
13.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının ve Eki Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1242) (S. Sayısı:
1338) (Dağıtma tarihi: 31.1.2007) (GÜNDEME)
31 Ocak 2007
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57'nci Birleşimi'ni açıyorum.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok.
BAŞKAN
- Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok!
BAŞKAN
- Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem
dışı söz vereceğim.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, çoğunluk yok
BAŞKAN
- Konuşma süreleri beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara
cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, Karadeniz Sahil Yolu'nun bölgeye katkısı
hakkında söz isteyen Giresun Milletvekili Ali Temür'e aittir.
HALUK
KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan, yanlış yapıyorsunuz.
Çoğunluk olmadığını görüyorsunuz.
BAŞKAN
- Sayın Temür, buyurun efendim.
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Ali Temür'ün, yakında resmî olarak hizmete açılacak
olan Karadeniz sahil yolunun bölgeye sağlayacağı yararlara
ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karadeniz Sahil Yolu'nun resmî açılışının yapılacak
olması nedeniyle, yolun, Karadeniz Bölgemize ve ülkemize
sağlayacağı yararlar konusunda şahsım
adına gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Karadeniz
Salih Yolu, 542, kilometrelik, iki gidiş iki dönüş dört
şeritli olmak üzere projelendirilmiştir; son yıllarda
uygulamaya konulan en büyük inşaat projelerinden bir tanesidir.
Samsun-Sarp
Kapısı arasını kapsayan 542 kilometrelik yolun
yapımı 1987 yılında başlamıştır.
Yol,
Samsun-Sarp arasında muhtelif uzunluklarda otuz iki adet tünel,
yer yer deniz dolgusu, köprüler ve viyadüklerle geçilmiştir.
Karadeniz Sahil Yolu, bölge insanımız için çok önemli projelerden
bir tanesiydi. Yolun geçtiği 6 il merkezi, 63 ilçede toplam 8
milyon vatandaşımız ile tüm Doğu Karadeniz halkı,
insanımız, yolun bir an önce bitirilmesini bekliyordu.
Sayın
Başbakanımız, bu önemli projenin kısa zamanda tamamlanması
ve yolun hizmete açılması konusunda duyarlı olmuş,
gerekli talimatları vermiştir.
Sahil
Yolu, Hükûmetimiz tarafından, bitirilmede öncelikli projeler
arasına alınmıştır. Bugün itibarıyla, Karadeniz
Sahil Yolu'muz, 8 kilometrelik kısım hariç, tamamen bitirilmiştir.
Bitmeyen kısım, Giresun-Tirebolu merkezindeki tünel geçişi,
Alaplı bölgesinde bir bölüm ve Giresun-Espiye ilçesi Gülburnu
viyadüğü çalışmaları hızlı bir şekilde
devam etmektedir.
Karadeniz
Sahil Yolu Projesi'nin, on beş yıllık sürede, değişik
iktidarlar döneminde, 220 kilometrelik, yaklaşık yüzde
45'lik bölümü yapılabilirken; dört yıllık AK Parti
İktidarında, projenin yüzde 55'ini oluşturan 315 kilometrelik
yol bitirilmiş, ekonomiye kazandırılmış, halkımızın
hizmetine sunulmuştur.
Doğu
Karadeniz Bölgemizin, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin illerine
kara yoluyla gidecek ve dönecek vatandaşlarımızın
en çok şikâyet ettikleri ve çekindikleri güzergâh, Ordu ilimizin
Perşembe ilçesi ile Fatsa ilçeleri arasında kalan Bolaman
güzergâhı idi. Yaklaşık 42 kilometre olan bu güzergâh, yolun
darlığı ve keskin virajlar nedeniyle, bir bazen bir buçuk
saatte zor geçiliyordu. Karadeniz Sahil Yolu Projesi'yle, bu güzergâh,
3.820 metre uzunluğunda, Türkiye'nin en uzun tüneli ile ilave 4
tünel ile toplam 4.674 metre uzunluğunda 5 tünel, 4.131 metre uzunluğunda
33 köprü ve viyadükle geçilmiştir. 42 kilometrelik güzergâh, tüneller
ve köprüler sayesinde 27 kilometreye düşmüş; bir saatte
geçilebilen yol, on üç-on beş dakikalara düşürülmüştür.
Böylece, hem zaman hem de ekonomik olarak önemli bir tasarruf sağlanmış,
sadece yolun bu bölümünün ekonomiye yıllık katkısının
35 milyon dolar olacağı hesaplanmıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Sahil Yolu,
bölgeyi en kısa mesafeden birbirine bağlayacak, ulaşımı
hızlandıracak, maliyetleri düşürecek, ticareti ve
turizmi canlandıracaktır. Bu yönüyle de bölge ve ülke ekonomisine
önemli katkılar sağlayacaktır. Şu anda, Doğu
Karadeniz illerine, yaklaşık 3 milyon turist gelmektedir.
Yolun hizmete girmesiyle bu sayının katlanacağını
tahmin etmekteyiz. Zira, ulaşımın kolaylaşması,
kaza riskinin azalması, yakıt yönünden tasarruf sağlanması,
bölgeye arabasıyla gelen yerli ve yabancı turistlerin
işini kolaylaştıracak, bölgemizin turizm cazibesini
artıracaktır. Ayrıca, Karadeniz Sahil Yolu, Türkiye'nin
ve Avrupa'nın Karadeniz koridoru üzerinden Asya ülkelerine
bağlantısını ve açılımını kolaylaştıracak,
yeni ticari, ekonomik ve kültürel fırsatları otaya çıkaracaktır.
Bu yönüyle de Sahil Yolu büyük bir önem taşımaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Temür, konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Bölgemiz
ve ülkemizin Asya ülkelerine bağlantısı yönünden
son derece önemli olan Karadeniz Sahil Yolu'nun kısa sürede tamamlanması,
AK Parti İktidarının farkını, başarısını
ve hizmet anlayışını ortaya koymaktadır. Karadeniz
Sahil Yolu, 2007 Mart ayı içerisinde, Sayın Başbakanımızın
katılımıyla, bölüm bölüm resmî açılışı
yapılarak halkımızın hizmetine sunulacaktır.
Yolun
yapımında ve bitirilmesinde katkısı olan,
başta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan
olmak üzere, tüm Bakanlarımıza, emeği geçen tüm siyasetçilerimize,
bürokratlarımıza, bölge halkımıza, yolun yapımında
ve inşaatında çalışan işçilerimize, teknik
elemanlarımıza ve diğer personele teşekkürlerimi
sunuyor; yolun, bölgemiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Temür.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Ali Bey, yol daha bitmedi yalnız.
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Bitti bitti.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Neresi bitti? Tirebolu tüneli ne oldu, Araklı
tüneli ne oldu?
BAŞKAN
- Gündem dışı ikinci söz, Muharrem Ayı ve Aşure
Günü hakkında söz isteyen, Yozgat Milletvekili Mehmet Çiçek'e
aittir.
Sayın
Çiçek, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek'in, mübarek Muharrem Ayı ve Aşure
Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması ve
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, aynı konuda
açıklaması
MEHMET
ÇİÇEK (Yozgat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Mübarek Muharrem Ayının sizlere sağlık ve mutluluk
getirmesini diliyorum.
Günleri
ve ayları diğerlerinden farklı kılan şey, içinde
meydana gelen fevkalade olaylardır. Evet, bu ay mübarek bir ay,
Muharremin 10'uncu günü çok müstesna bir gündür; çünkü, bu ayda, insanlık
tarihi içinde çok önemli olaylar meydana gelmiştir:
Yüce
Allah, cennetten çıktıktan sonra Hazreti Adem'in duasını
bu ayda kabul etmiş, Arafat'ta Cebel-i Rahme denen tepede Hazreti
Havva ile buluşmalarını, 10 Muharremde buluşmalarını
temin etmiştir.
Hazreti
Nuh Aleyhisselam'ın duası kabul olmuş, Tufan'dan kurtuluşu
ve karaya çıkışı bugüne rastlamıştır.
Böylelikle, Hazreti Nuh, Tufandan, Allah'a ve kendisine inananlarla
kurtulmuş, inanmayanlar suda boğularak helak olmuşlardır.
Nemrut,
Hazreti İbrahim'i, Muharremin 10'uncu günü, Urfa'da, ateşe
atmak istemiş, Yüce Allah, Hazreti İbrahim'in duasını
kabul etmiş, Nemrut'un yaktığı ateş Hazreti
İbrahim'i yakmamış, kurtuluşa ermiştir.
Hazreti
Yakup Aleyhisselam'ın, oğlu Hazreti Yusuf'a kavuştuğu
gün 10 Muharrem günüdür.
Müslümanların
ilk kıblegâhı Mescidi Aksa'nın kıble olarak tahsisi
de 10 Muharreme rastlar.
Hülasa,
Muharrem ayı ve 10 Muharrem, Müslümanların değerlendirmeleri
gereken bir aydır.
Muharrem
ayının 10'uncu günü tutulan oruç, Ramazan orucundan sonra
tutulan en faziletli oruç diye nitelendirilmiştir Peygamberimiz
tarafından. Muharrem ayının birinci günü hicri takvimin
yılbaşı olması dolayısıyla, bu ay, daha
da değerli hâle gelmektedir. Ayrıca, Nuh Aleyhisselam'ın
gemide bulundurduğu çeşitli malzemelerle yaptığı,
bugün adına aşure tatlısı dediğimiz tatlının
Muharrem Ayı içinde, bugünlerde yapılması ve insanların
birbirlerine ikramda bulunmaları, bu ayı ibadetle zenginleştirmektedir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 29 Ocak Pazartesi Aşure Günü münasebetiyle,
dün, 2 saygıdeğer arkadaşımız, bugünün mana
ve ehemmiyetiyle ilgili konuşma yaptılar; sizi ve milletimizi,
iki farklı perspektiften bilgilendirdiler. İzin verirseniz,
ben de, Muharrem ayında vuku bulmuş, İslam dünyasındaki
2 milyara yakın Müslüman'ın acı ve ıstırabının
tazelendiği bir olaya, Kerbela olayına, bir başka perspektiften
bakmanızı istiyorum.
Peygamber
Efendimizin hunharca şehit edilen ciğerparesi, sevgili
torunları Hazreti Hüseyin'le, 70 sahabenin şehadeti, insanlık
tarihinin eşine az rastlanır vahşetlerindendir. Siyasi
ihtiras uğruna peygamberlerini bile şehit etmeye yeltenen
insanlıktan nasibini almamış vahşet numuneleri,
bu sefer, Peygamberimizin sevgili torunu ve ailesini, yani ehlibeytini
seçmişlerdir. Bundan dolayı, Emevi-Abbasi siyasi mücadelesinin
ne boyutlara vardığını, yaşanan katliamlar
ve asırlardır devam eden savaşlar bize göstermektedir.
Kerbela'da, Hazreti Hüseyin'i ve yakınlarını şehit
eden vahşet numuneleri, siyasi iktidarlarının önünde
engel olarak gördüğü şeyleri yok ederek sonuca gideceklerini
göstermek istemişlerdir.
Peygamberimizin
eşi Hazreti Ayşe ile Hazreti Ali'yi karşı karşıya
getiren ve savaştıran siyasi ihtirasın neye mal olduğunu
asırlarca yaşadık, hâlâ, yakın tarihimizde yaşamaya
devam ediyoruz. Bugün Irak'ta, Lübnan'da ve İslam coğrafyasının
birçok yerinde yaşanan İslami mezhepler arasındaki
katliamın tohumları taa o dönemde atılmıştı.
Bugün, Irak'ta, Şii Müslümanlar Sünni Müslümanları, Sünni
Müslümanlar Şii Müslümanları öldürüyorsa, bu kin ve nefretin
tohumları, taa o dönemde atılan tohumlardı.
Sayın
milletvekilleri, biz, Kerbela olayını iyi değerlendirmeliyiz,
milletçe iyi değerlendirmeliyiz. Biz, ne Emevi'yiz ne Abbasi'yiz,
biz Türk milletiyiz. Biz, Müslümanlığı Abbasilerden
öğrendik, o günden sonra, hep Hazreti Ali ve ehlibeyit taraftarı
olduk.
Size,
tarihî bir gerçeği burada duyurmak istiyorum: Evvela, Emevi
ve Abbasi mücadelesi, dinî bir mücadele değil, siyasi bir mücadeledir.
Türkler, Kerbela'dan yıllarca sonra Müslüman olmuşlardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Çiçek.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Türk milleti olarak bizim, Hazreti Hüseyin'i
şehit eden kanlı ellerle, hiçbir dönemde, hiçbir şekilde
ilgimiz olmamıştır. O hâlde, birbirimizi, bu katliamla
suçlamamız doğru değildir.
Türkler
ve Türkler aracılığıyla Müslüman olmuş bütün
Müslüman ülkelerdeki Müslümanlar, tekrar ediyorum, Türkler ve Türkler
aracılığıyla Müslüman olmuş bütün Müslüman
ülkelerdeki Müslümanlar, Emevi-Abbasi siyasi mücadelesinde,
Hazreti Ali ve ehlibeyit taraftarıdır; adını, Mervan,
Yezit koyan yoktur; bizde "Yezit" kelimesi en büyük küfür
olarak ifade edilmiştir.
İslam
dünyasında, Peygamber'imizden sonra en fazla konulan isimlerden
biri Ali, Hasan'dır, Hüseyin'dir. O yetmez, Hasan Hüseyin ismini
koyarız. Hatta, tek erkek çocuğu olanların çocuklarına
Binali ismini koydukları hepimiz tarafından bilinmektedir.
Ulaştırma Bakanımızın adı da Binali'dir.
Mehmet
Ali ismi, Peygamberimizin ismiyle Hazreti Ali'nin ismini birleştirerek
ayrı bir güzellik katmıştır. Bütün İslam dünyasında,
camilerde, Allah, Muhammed levhalarının yanında, diğer
halifelerle birlikte, Ali, Hasan, Hüseyin isimleri yerleştirilmiştir.
O
hâlde, Kerbela'nın acısını birlikte yaşayan
Müslümanların biri Alevi, biri Sünni diye ayırt edilemez.
Sünni demek, Müslümanların sünnete tabi olanları demektir.
Peygamberimize inanan kimselerin hepsi Sünni'dir. Hazreti Ali ve
ehlibeyti sevenlerin hepsi de Alevi'dir.
İnanç
beraberliği olduktan sonra, farz ve vacipleri dışında
farklı uygulamalar zaten hoş görülmüştür -ayrıca-
ve uygulama farklılıkları İslam'ın zenginliğidir.
Hazreti
Ali, İslam'ı ilk kabul eden kişidir.
BAŞKAN
- Sayın Çiçek, iki dakikalık ek süreniz oldu. Lütfen konuşmanızı
tamamlayınız.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
Peygamberimizin
amcasının oğludur, damadıdır. Alevi, Hazreti
Ali'nin soyundan gelen, onu diğer sahabelerden ve diğer üç
halifeden üstün tutan kimselere verilen isimdir. Bu tarif, bütün
Müslümanları kapsar. İslam'ın kabulünde ve yayılmasında
üstün hizmetleri olan kişidir. Bütün savaşların
eşsiz kahramanı, yaşadığı sürece her konuda
Peygamberimizin en yakın yardımcısı, özel ve devlet
hizmetlerinde onun yükünü taşıyan, ilmin kapısı
sahabedir. Müslümanların tamamı Hazreti Ali'yi ve ehlibeyti
böyle bilirler ve sınırsız hizmet gösterirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Çiçek, sadece bir dakika veriyorum. Lütfen tamamlayınız,
süremiz çok geçti çünkü.
Buyurun.
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Sayın Başkanım, bitiriyorum.
O
hâlde, olaylara doğru teşhis koymalıyız. Evvela,
yanlış tasnifle isimlendirilen Alevi ve Sünni'siyle hepimizin
Müslüman olduğu kesinlikle bilinmelidir. Bize, Müslümanlığı,
Hazreti Ali ve arkadaşları, Resulullah'tan gördüğü
şekilde öğrettiler. Alevi'nin Sünni'yi, Sünni'nin Alevi'yi
İslam dışı görmesi kabul edilemez, bu bir iftiradır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, biz, camide birleşiriz, namaz ibadetini ifa
ederiz, bunlardan biri diğerinin alternatifi değildir;
ne cemevi veya Mevlevihane, caminin alternatifi değildir.
Bu mekânların tamamı İslam'ın kaynağına
uyulup İslam'ın öğretildiği yerlerdir.
Cümlelerimi
böyle bitirmek istiyorum: Dolayısıyla, dün konuşma
yapan İstanbul Milletvekili arkadaşım Saygıdeğer
Ali Rıza Gülçiçek "Kerbela olayı, bizim tarihimizde
böyle olayların yaşandığını, bize hatırlatması
gereken, belki hiç unutmamamız, ama, aşmak için hepimizin
ortak gayret göstermesi gereken tarihî bir olaydır." demişti.
Çok güzel bir sözdür. Bundan ibret almak, ders almak suretiyle, kainatın
efendisi Peygamberimiz Muhammed Mustafa'ya salat ve selam getiriyor
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)
BAŞKAN
- Sayın Çiçek
MEHMET
ÇİÇEK (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
Allah'ın
kulu ve onun ümmeti olmaktan gurur duyduğumuzu ve bütün mutluluğumuzu
dünyaya haykırıyor; onun sevgili arkadaşı, damadı
Hazreti Ali'yi ve sevgili torunları Hasan ve Hazreti Hüseyin'i,
onları dünyaya getiren müminlerin annesi Hazreti Fatımatüz
Zehra Validemizi ve Peygamberimizin saygıdeğer dost ve
arkadaşlarını rahmetle anıyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim.
Sayın
Akdemir, buyurun.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Günün önemine binaen birkaç cümle de
ben söylemek istiyorum.
BAŞKAN
- Çok kısa olarak sözlerinizi alayım Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN
AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Muharrem Ayı dolayısıyla
10 Muharrem Aşura Günü'nün tüm Müslüman âleminde Alevi'siyle, Caferi'siyle,
Sünni'siyle insanlığa bir kardeşlik günü olarak
anılmasını önermek istiyorum. Çünkü, Kerbela'da olan
olay, 71 yakını ve ehlibeytiyle, Peygamberin ehlibeytiyle
Hazreti Hüseyin'e hunharca ve zalimce gösterilmiş olan o hareket,
bugün, İslam arasında, Müslümanlar arasında çok olumsuz
sonuçlara varacak noktaya gelmiştir. Bugünden itibaren, bu yüce
çatı altında, bugünün anlamının -Sünni olsun, Alevi
olsun, Caferi olsun bütün Türk vatandaşlarının- aynı
anlamda, ehlibeyte bir mezalim yapıldığını
kabul edecek tarzda seslendirilmesini demokrasi adına önemli
bir gelişme olarak kabul ediyorum.
Ancak,
burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bir kelimenin düzeltilmesini
önermek istiyorum: 10 Muharrem, "Aşure Günü" değildir,
"Aşura Günü"dür. Aşure demek, tatlının ikram
edildiği hoş bir günü ifade edecek bir anlam ifade ediyor. O
günün "Aşure Günü" olarak anılmasının gerektiğini
tüm bilim adamları kabul etmiştir. Buraya "aşure"
geçmiştir. Bunun "Aşura Günü" olarak kabul edilmemesi
gerektiğini bütün Ehlî Sünnet de kabul ediyor, Caferiler ve Aleviler
de kabul ediyor. O nedenle, bu kelimenin, bundan sonra "Aşura"
olarak anılmasını temenni ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Hocam.
Bu,
Türk Dil Kurumunun bir konusu. Ben de size şöyle söyleyeyim:
"Galatı meşhur belagatı fasihten yeğdir"
diye bir darbımeselimiz vardır. Onu da bilgilerinize sunayım.
Teşekkür
ediyorum.
Gündem
dışı üçüncü söz, Van-Kapıköy Gümrüğü Sınır
Ticaret Merkezi ve burada yaşanan sıkıntılarla
ilgili söz isteyen Van Milletvekili Mehmet Kartal'a aittir.
Sayın
Kartal, buyurun efendim.
3.- Van Milletvekili
Mehmet Kartal'ın, Van-Kapıköy Gümrüğündeki iç gümrükleme
için gerekli hazırlıkların tamamlanamamış
olmasından ve sınır ticaret merkezindeki altyapı
ve fiziki şartların yetersizliğinden kaynaklanan
sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
KARTAL (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Van Gümrük Sınır Ticaret Merkezi ve burada yaşanan
sıkıntılarla ilgili gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Saygıdeğer
milletvekilleri, hatırlanacağı gibi, 24/3/2006 tarih
ve 26118 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren 2006/11 sayılı Başbakanlık Genelgesi'ne göre,
ihracat ve ithalata ilişkin gümrük işlemlerini kolaylaştırmak
ve kara sınır kapılarında yaşanan yoğunluk
ve gecikmeleri önlemek amacıyla 31/12/2006 tarihinden itibaren
ihracat ve ithalata ilişkin gümrük işlemlerinin en yakın
iç gümrükte yapılması planlanmıştır.
Ancak,
aynı Genelge'ye göre, Gümrük Müsteşarlığının
Türkiye genelinde ithalat ve ihracat işlemlerinin iç gümrüklerde
yapılmasını sağlayacak düzenlemelerin 31/12 tarihine
kadar tamamlanması da planlanmıştır. Fakat, ne yazık
ki, evdeki hesap çarşıya uymamış ve maalesef, AK
Parti Hükûmeti, her alanda olduğu gibi burada da tipik bir basiretsizlik
örneği göstermiştir. Bunun sonucu olarak Van-İran arasındaki
Kapıköy Sınır Kapısı'nda yirmi yıldan beri
süren sınır ticareti durmuştur. Yani, Hükûmet, amacına
ulaşmış, bu Kapı'nın genelgelerle tamamen kapanmasına neden olmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Van gümrüğü, ne araç parkıyla ne de antrepolarıyla
ne de altyapısıyla iç gümrükleme yapmaya uygundur. Bölgemizde
kış koşulları da
göz önüne alındığında, vatandaşı rahatlatmak
bir yana, gümrük işlemleri bizzat eziyete dönüşmüştür.
İç gümrükleme uygulamasına geçilmeden önce fiziki
şartların da, mutlaka, yeterli hâle getirilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, konunun tekrar gözden geçirilmesini talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, 2006 yılında 11 milyon dolarlık ihracat
yapılan Kapıköy Sınır Kapısı'nda bir aydan
beridir tek bir mal çıkmamaktadır. Bir aydır malları
depolara yığılmış, bekleyen ihracatçıların
Kapıköy Gümrük Müdürlüğünden aldığı cevap,
2007 yılında sınır ticareti merkezleri kapsamında
yapılacak ithalat ve ihracata ilişkin kotaların kendilerine
ulaşmadığıdır. İthalat kotaları
için bilgi beklenebilir. Ancak, dünyanın hangi ülkesinde ihraç
mallarına kota uygulaması vardır? İhracata kota
konulması, senin malını isteyen müşteriye
"ben malımı satmam arkadaş" demektir. Esasen,
Türkiye'de, ihracata böyle bir kota uygulaması yoktur, olması,
zaten eşyanın tabiatına aykırıdır. Hâl
böyleyken, Kapıköy Gümrük Müdürlüğünün böyle bir cevap vermesi
hangi anlayışla açıklanır, takdirlerinize sunuyorum.
Kota
konusuna değinmişken, ithalat kotaları konusunda
vatandaşlardan aldığım bazı şikâyetleri
dile getireceğim. Sınır ticaretinden geçimini
sağlayan binlerce kişi, özellikle, ithalatına izin verilen
ürünlerin yetersizliğinden yakınmaktadır.
Dış Ticaret Müsteşarlığının açıkladığı
ürün listesi ve kotalar, halkın beklentilerinden çok uzaktır.
Müsteşarlığın, ürün listelerini ve kotaları
belirlerken, tacirlerin ve bölge halkının beklentilerini
göz önüne alması, günümüz yönetim anlayışının
bir gereğidir. Dış Ticaret Müsteşarlığının,
bu konuda gerekli çalışmaları yaparak, ürün listelerinde,
kotalarda, halkın beklentilerine cevap verecek nitelikte genişlemeler
yapması, bölge ekonomisi ve istihdam için büyük faydalar getirecektir.
Saygıdeğer
Başkan, çok değerli milletvekilleri; süremin yetersizliği
nedeniyle, Kapıköy Sınır Ticaret Merkezinde ithalat-ihracat
esnafının yaşadığı sorunlar konusunda
fazla ayrıntıya giremiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Kartal, konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Teşekkür ediyorum.
Ancak,
ekonomiye canlılık getiren sınır ticaretinin
sağlıklı sürmesi açısından talebimiz, 2006
yılı sonuna kadar Kapıköy Sınır Kapısı'ndan
yapılan ihracat ve ithalat işlemlerinin 2007 yılında
aynı şekilde sürdürülmesi, bir aydır hiçbir mantık
gerekçesine dayanmadan engellenen ihracatın bir an evvel gerçekleştirilebilmesi
için harekete geçilmesi ve ithalat ürün listelerinin genişletilmesi
hususunun tekrar gözden geçirilmesidir.
Sözlerime
son verirken bir konuya daha değinmek istiyorum: Van-Edremit
ilçesinin kadastro çalışmalarında yapılan hataların
düzeltilmesi için Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüne, Van-Edremit
muhtarlarıyla vatandaşlarının başvuruları
dikkate alınmamış olacak ki, elimdeki listede 100'ü
aşkın muhtar ve vatandaşların Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunduğunu ve çareyi burada aradığını
da bildirmek istiyorum. Bu gerekçeleri ifade ettiğimde, Bakanlar
Kurulu sıralarına dönüp bakıyorum, Bakanlar Kurulu
sıralarında hiçbir bakanımız yok. Bu temennilerimizi,
kimler iletecek, kimler, nasıl ulaştıracak, onu da merak
ediyorum.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Bakan yurt dışında.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Ama, bir bakanımız, iki bakanımız
Bunlar ne zaman iletilecek? Bunlara nasıl çare bulunacak?
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Zabıtlarda var, biz, ona göndeririz.
MEHMET
KARTAL (Devamla) - Yani, Van halkı 6 milletvekili verdi AK Partiye.
İnanın ki, bundan sonra da desteğini sizlerden çekecektir.
Beni
dinlediğiniz için teşekkür eder, saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Kartal.
SALİH
KAPUSUZ (Ankara) - Sayın Bakanın cevabını size
göndereceğiz Mehmet Bey.
MEHMET
KARTAL (Van) - Teşekkür ederim.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül
başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak resmî
ziyarete refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere
gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1197)
30 Ocak 2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan
Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın
Abdullah Gül başkanlığında 1-2 Şubat 2007 tarihlerinde
Arnavutluk'a gerçekleştirilecek resmi ziyarete refakat edecek
Parlamento heyetini oluşturmak üzere, Siyasi Parti Gruplarınca
isimleri bildirilen Milletvekillerimizin anılan ziyarete
katılımları, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 8. Maddesi gereğince Genel Kurul'un
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
İsim
Listesi
Nur Doğan Topaloğlu Ankara
Fahrettin Poyraz Bilecik
Mehmet Emin Tutan Bursa
Gökhan Durgun Hatay
Hakkı Ülkü İzmir
M. Ali Bulut Kahramanmaraş
Muharrem Kılıç Malatya
Saffet Benli Mersin
Hüseyin Özcan Mersin
Cahit Can Sinop
Mehmet Özlek Şanlıurfa
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Tamam Sayın Koç.
Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.31
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.39
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin İkinci
Oturumu'nu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının tezkeresinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi,
tezkereyi tekrar oylarınıza sunup, karar yeter sayısını
arayacağım.
Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler...
Sayın milletvekilleri, Kâtip
Üyeler arasında ihtilaf vardır, elektronik cihazla oylama
yapacağım.
Oylama için üç dakika süre veriyorum
ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada yer
alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
biraz sonra bir oylama daha yapılacaktır; bilgilerinize
arz ederim.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sıraya alınan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
(x)
1321 S. Sayılı Basmayazı 30/01/2007 tarihli 56'ncı
Birleşim Tutanağına eklidir.
Başkanlık temsilcisi? Burada.
Geçen birleşimde 1'inci madde
üzerinde Ankara Milletvekili Oya Araslı ve arkadaşları
tarafından verilmiş önergenin oylamasında kalınmıştı.
Şimdi, Komisyonunun ve Başkanlık temsilcisinin katılmadığı
önergeyi hatırlatmak için tekrar okutup oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan TBMM İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oya
Araslı (Ankara) ve arkadaşları
Madde 1- 5.3.1973 tarihli ve 584 Karar
sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün
91 inci maddesinin (a) ve (b) bentleri aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Madde 91- a) Bir hukuk dalını
sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek
biçimde genel ilkeleri içeren ve düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün
ve maddeleri arasındaki bağlantıların korunması
zorunluluğu bulunan tasarı ve tekliflerin Genel Kurulda
bölümler hâlinde görüşülmesine ve her bölümün en çok 10 maddeyi
geçmemek kaydıyla hangi maddelerden oluşacağına
Hükümetin, esas komisyonun veya grupların teklifi, Danışma
Kurulunun oy birliği ile önerisi üzerine Genel Kurulca karar
verilebilir. Bu takdirde bölümler, maddeler okunmaksızın
maddenin görüşülmesindeki usule göre ayrı ayrı görüşülür
ve bölümdeki maddeler ayrı ayrı oylanır.
Milletvekilleri, esas komisyon
veya hükümet maddeler üzerinde değişiklik önergeleri verebilir.
Değişiklik önergeleri hakkında 87 nci madde hükümleri
uygulanır.
Bölümler üzerinde soru-cevap süresi
30 dakika ile sınırlıdır.
81 inci maddenin diğer hükümleri
saklıdır.
b) Danışma Kurulunun toplanamaması
veya Danışma Kurulunda oy birliği sağlanamaması
hâllerinde (a) bendinde belirtilen yasama yönteminin uygulanması
için Meclis Başkanı veya siyasi parti grupları Genel
Kurula ayrı ayrı istem sunamazlar."
BAŞKAN - Komisyonun ve
Başkanlık Temsilcisinin katılmadığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu İçtüzük hükümleri
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Atilla Kart.
Sayın Kart, buyurun.
Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART
(Konya) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan teklifin 2'nci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Grubum ve şahsım
adına Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
teklifle ilgili değerlendirme yapmadan evvel, Meclis çalışmaları
ve İç Tüzük değişiklikleri sürecini genel olarak değerlendirmek
istiyorum.
22'nci Yasama Dönemi'nde geldiğimiz
sürecin, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı
olduğunu açık olarak ve üzüntüyle ifade ediyorum. Bu dönemde,
çok sınırlı birkaç olay dışında Parlamento
olarak özgür irade kullanılamadı, belli bir yönlendirme
ve refleks ile yasama görevi sürdürüldü. Komisyonları zamana
uymayan, Genel Kurulu tartışmayan, bürokratik ve
şeklî bir yapıya bürünen, denetim görevini hakkıyla
yapmayan bir yasama organı süreci yaşadık. Bu olayın,
elbette, sistem boyutu var; ancak, Parlamento yapısının
iradesi ve niteliğidir ki sistem yapılanmasından kaynaklanan
zafiyet ve yönlendirmeleri aşabilirdi, bu mümkündü, bunu anlatmaya
çalışıyorum, ama bu başarılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
bürokrasi ve yürütme organının kıskacında olan
bir yasama organı söz konusu. Parlamenter sistemlerde demokrasiyi
ortadan kaldıran, kurumların içini boşaltan ve tahrip
eden sebepler her zaman cebirle gerçekleştirilmez, hukuk kavramlarının
ve kamu yetkisinin ardına sığınılarak da bu
süreç hızlandırılabilir. Türkiye'de bu süreç yaşanmaktadır,
Türkiye hızla parti devleti olmaya gitmektedir.
Bu Hükûmet döneminde, parlamenter
sistemin dışına çıkan, AKP Grubuna ve yasama organına
bu yolla tahakküm eden, yargıya ise dolaylı olarak ve zaman
zaman da doğrudan müdahale eden bir anlayış ve süreci
yaşıyoruz.
Grup toplantısında milletvekillerine
"bizim sevk ettiğimiz tasarıların virgülüne dokunmayacaksınız"
diyebilen Sayın Başbakanın bu talimatlarına
uyulduğunu, üzülerek ve endişeyle görüyoruz. Unutmayalım
ki değerli arkadaşlarım, demokrasilerde iktidarın
gücü, anayasal kurumlar ve hukuk ilkeleriyle sınırlıdır.
Muhalefetin örgütlenme, kürsü sorumsuzluğu ve eleştiri
hakkı kutsal olup, mutlaka korunması gerekir.
Değerli arkadaşlarım,
siyasi iktidarların demokrasi geleneği ve kültürünün
yetersiz olması ve bu noktada samimi olmamaları
-işin pratiğinde ifade ediyorum- ülkemizde parlamenter
sistemin verimli ve etkin çalışmasını engellemiştir.
Olayın esası bu noktada yoğunlaşmaktadır.
Bu tespit ve değerlendirmelerimden
sonra, konuya giriyorum. Bakın değerli arkadaşlarım,
temel yasa kavramı ve uygulaması, demokrasilerin bir gerçeğidir.
Bu kavram, yerinde, zamanında, uzlaşmayla ve istisnai olarak
uygulanması gereken özellikleri içermektedir. Bu kavramın
sınırları ve unsurları, gerek hukuk sistemimizde
ve gerek doktrinde teknik ve objektif esaslara bağlanmamıştır.
Bu konu, uygulamada tartışmalı olduğu gibi, doktrinde
de tartışılan yönleri vardır. Medeni Kanun, Ceza
Kanunu, Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu gibi yasaların, genel
anlamda ve bütünlük içinde düzenlenmesini esas alan bir yasa çalışmasının
temel yasa kapsamı içinde değerlendirilmesi gerektiği,
açık ve tartışmasızdır. Nitekim, bu süreci, değerli
arkadaşlarım, Ceza Kanunu'nda, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda
ve bağlı olan mevzuat düzenlemesinde yaşadık ve
muhalefetin doğrudan katkısıyla, uzlaşmayla,
iki üç günlük çalışmalarla, 150 maddelik, 200 maddelik, 300
maddelik bu tasarıları, bu teklifleri sonuçlandırdık
değerli arkadaşlarım, bunları hep birlikte yaptık.
Ancak, burada yeri gelmişken, yine, bir öz eleştiri yapmamız
gerekmektedir. Bu yasaların komisyonlarda hazırlanması
aşamasında uygulanan yol ve yöntemlerin bilimsel olmaması,
yasama faaliyetine uygun olmaması ve en önemlisi de sıkıştırılmış
bir takvim içinde tamamlanması sebebiyledir ki, bir yıllık
uygulama sürecinde, beş altı kez, değişiklik yapan
tasarı ve teklifleri, bu Meclis, yine, gündemine almak zorunda
kaldı. Bunun sıkıntısını, en çok, uygulayıcılar,
yargıç, savcı ve avukatlar yaşamaktadır. Endişemiz
odur ki, asıl sakınca ve tahribatlar değerli arkadaşlarım,
ilerleyen dönemlerde, daha yoğun bir şekilde ortaya
çıkacaktır. Öyle bir sürece gelinecektir ki, temel yasa
olarak görüşülen bu yasaların, bütün olarak ve yeniden ele
alınması zorunluluğu doğacaktır. Salt bu durum
bile, Meclisin, verimli, etkin ve özgür iradesiyle çalışma
yapmadığını gösteren dramatik bir tablodur.
Bunun dışında, değerli
arkadaşlarım, Hükûmetin, ülke gündemine hâkim olamaması,
tasarıların bir bölümünün özgür iradeyle hazırlanmaması
ve Hükûmetin, zamanı değerlendirememesi ve nihayet öngörüden
uzak bir yönetim anlayışına sahip olması sebebiyle,
Meclise dayatma yaparcasına, temel yasa kavramıyla hiçbir
şekilde ilgisi olmayan tasarı ve teklifleri aynı yöntemle
yasalaştırdığını biliyoruz. Hükûmetin
yetersizliği ve yönetim zafiyetinin Meclisi işlevsiz
hâle getirdiğini görüyoruz. Yasama organı şeklî bir
misyon üstlenir hâle gelmiştir. Olayın esası budur. Bunu
artık görmemiz ve milletvekili olarak bu noktada bir öz
eleştiri yapmamız gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen teklifte de (bu İçtüzük değişikliği
teklifinde de) bu anlayışın yeni bir tezahürünü görüyoruz.
İkili, üçlü bir parlamento yapısında, bir taraftan Meclisin
etkin çalışmasını sağlayacak, diğer taraftan
da muhalefetin sesini kısmayacak bir düzenleme yapılması
mümkün iken, sayısal çoğunluğun yarattığı
dayatmacı bir anlayışla hazırlanan bir düzenlemeyle
karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Bakın değerli arkadaşlarım,
Anayasa Mahkemesi'nin son dört yıl içinde, beş yıl içindeki
iptal gerekçelerinin tamamında, aslında şunu ifade
ediyor: Değişiklik önergelerine ilişkin esaslar, biliyorsunuz
87'nci maddede düzenlenmiştir. Bu maddenin birinci fıkrasına
göre, milletvekilleri tarafından, Anayasa'ya aykırılık
önergeleri dâhil, her madde için yedi önerge verilebileceği düzenlemesi
mevcuttur. Madde madde görüşmeden vazgeçip temel yasa uygulamasının
yapıldığı hâllerde de, milletvekillerinin irade
ve görüşünü belirtmesi hiçbir şekilde, özellikle değişikliğe
yönelik olarak irade ve görüşünü belirtmesi, hiçbir şekilde
engellenmemelidir. Anayasa Mahkemesinin bütün kararlarında
bu konu özellikle vurgulanıyor. Bu durum, milletvekilinin varlık
sebebidir değerli arkadaşlarım. Getirilen düzenlemeyle,
bu varlık sebebini ortadan kaldırmış veya en
azından, sınırlamış oluyoruz.
Huzurunuzda bir kez daha soruyorum
değerli arkadaşlarım: Bu yorumu, bu değerlendirmeyi
neden yapmıyoruz? İki önerge esası hangi ölçüye göre
getirilmiştir? Böyle bir ölçü var mıdır ortada? Böyle bir
ölçü yok değerli arkadaşlarım. Getirilen teklifte de
bu konuyla ilgili hiçbir açıklama yok. 87'nci maddedeki ilkelere
neden uyulmadığı konusunda bir gerekçe hiçbir şekilde
açıklanmamış durumdadır.
Bu sebeple değerli arkadaşlarım,
önemle ifade ediyorum, inanarak ifade ediyorum ve bir kez daha bunu
sorgulamanızı istiyorum: Yaşadığımız
bu süreç, muhalefetin söz hakkını bu çatı altında
kısıtlamak için başlatılan bu süreç, Türkiye'nin
parti devleti olması ve daha sonra da otoriter ve baskıcı
bir yönetime geçiş sürecinin bir aşaması olarak tarihte,
maalesef, yerini alacaktır.
Bu sebeplerle, bu değerlendirmelerle,
milletvekilinin görev ve yetkilerini sınırlayan, Meclisi
işlevsiz hâle getiren, Meclisi şeklî bir konuma getiren, muhalefetin sesini
kısmaya yönelik olan bu teklife muhalefet ettiğimizi beyan
ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Madde üzerinde, şahsı
adına Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan.
Sayın Kandoğan, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
İç Tüzük, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma usullerini gösteren, âdeta Meclisin
anayasası hükmünde olan önemli belgelerdir. Meclisin daha ekonomik
çalışması, süratli çalışması, veriminin
daha da artırılması hedeflenmiş. Bunlara çok fazla
bir şey söylemek mümkün değil, bunlara katılıyoruz,
ama ikinci önemli konu -ki, bunlar, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisinde
çoğunluğun azınlıkta olan partilere veya muhalefete
karşı tutumunu göstermesi açısından fevkalade
önemlidir- muhalefet hakkı, kısıtlanmak, hatta yok
edilmek isteniyor. Muhalefet yok farz ediliyor. Bir suskun Meclis arzu
ediliyor.
Demokrasilerde iktidarlar mutlaka
vardır; ama, önemli olan muhalefettir. O rejimi demokratik yapan
da, muhalefetin olmasıdır; muhalefetin haklarının
açıkça gösterilmesi ve o hakların korunmasıdır.
Yoksa, totaliter rejimlerde bir iktidar sorunu yok zaten, ama muhalefet
nerededir, hangi imkânlara sahiptir, bunlara bakmamız gerekir.
Yine, demokratik ülkelerde ve
çağdaş ülkelerde kabul gören çok önemli bir anlayış,
muhalefetin obstrüksiyon hakkının sonuna kadar tanınmasıdır,
yani engelleme denilen hak muhalefetin tabii hakkıdır,
doğal hakkıdır. Bu hakkı hiçe saymak, dünyada demokratik
ülkelerde görülmüş bir keyfiyet değildir. Hatta Amerika
Birleşik Devletleri'nde "free baster" denilen bir uygulamayla,
saatler boyunca konuşmak bile mümkündür; ama, hiçbir Temsilciler
Meclisi üyesi veya senatörün aklından, bu hakkın çok fazla
zaman harcadığı, bunun milletvekillerine bir lüks olduğu
düşüncesi geçmemiştir.
Teklif bir felakettir. Bunun buradan
geçmemesi gerekir. Bunu, burada oylarken ve konuşurken, mensup
olduğumuz siyasi partilerin etiketleri bir tarafa, milletvekili,
milletin vekili olduğumuzu düşünmeliyiz ve mutlaka, bir
gün, muhalefetiyle iktidarıyla, hukukun da, adaletin de, muhalefet
haklarının da hepimize lazım olacağının
idraki içerisinde olmalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
dikensiz gül bahçesi istemek, suskun Meclis istemek yanlıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1920'den bu yana müzakere usulünü benimsemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk döneminden bu yana, hatta tasarıların
ve tekliflerin ikişer defa görüşüldüğünü düşünürseniz,
harp hâlinde bile maddelerin müzakeresinden vazgeçilmemiştir.
Şimdi size ne oluyor ki, 351 tane güvenoyluk, muhalefetin 200'ü
bile bulamadığı Mecliste neyimizden sıkıldınız?
Size ne kadar güç gelen işler yaptık ki, böyle bir teklifi Meclise getirmek cüretinde
bulundunuz? Elbette, bu teklif, âdeta bir Takriri Sükûn Kanunu gibidir.
Buna evet demek mümkün değildir. Hiçbirimiz evet demeyeceğiz.
Bu teklifi layık olduğu yere hep beraber göndereceğiz.
Eğer bir fabrikada olsaydık,
bir fabrikanın yönetim kurulu başkanı veya genel müdürü
olsaydık, daha ne kadar çok cıvata üretilebilir, bir saatte
ne kadar çok tel çivi çekilebilir diye bir hesap yapılsa, bir maliyet
hesabıyla veya üretim hesabıyla bunu ortaya koymak mümkün.
Şöyle çalışırsınız, böyle üretim yaparsınız...
Seri imalat yapan fabrikada ancak böyle bir teklif getirilebilir,
ama burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Burada verim de olmalı,
üretim de olmalı, ama daha önce kalite olmalı. Her yaptığını
üç gün sonra değiştiren, beş gün sonra "yanlış
yaptık" deyip yeni reformlar getiren, on gün sonra da Anayasa
Mahkemesinden geri dönen tasarı ve teklifler değil; oturarak,
konuşarak, üzerinde hassasiyet göstererek nasıl yapılması
gerektiğini ortaya koymamız gerekir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
istismarlar olabilir, kötüye kullanmalar olabilir, ama bunun ne kadarının
istismar, ne kadarının kötüye kullanma, ne kadarının
da engelleme hakkı olduğunu Meclis Başkanı tayin
eder. Bu kalıplar içerisinde herkesin hakkı var. Önemli
olan, bu hakkı en güzel biçimde kullanmak, yoksa sesi kesmek veya
totaliter bir sistemdeymiş gibi böylesine bir suskun Meclisi
karşımıza getirmek değil.
Değerli arkadaşlarım,
burada sayısalı artırmanız mümkün, ama kalite
gittikçe düşecektir. Bu teklif kabul edildiği takdirde,
Meclis çok sayıda belki kanun çıkaracak, ama hiçbir şeyi
görüşmeden çıkarmış olacaktır. Meclis görüşmelerinde
müzakere usulü terk edilmektedir, otomasyona gidilmektedir.
Şimdi, müzakere etmedik, soru
sormaya da fırsat vermediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
ek bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Peki,
kabul oyumuzu veya ret oyumuzu neye göre kullanacağız
biz? Konuşmadığımız, tartışmadığımız,
madde metninden bile haberdar olmadığınız bir konuda
neye göre oy kullanacağız? Yoksa, bunu teklif eden arkadaşlarımız,
550 milletvekilinin en azından kendilerine ait olan kısmını,
"onların hiçbir şey bilmesine gerek yok, onlara kaldır
deriz kaldırırlar, indir deriz indirirler" mi demek istiyorsunuz?
Değerli arkadaşlarım,
ben kendi şahsım adıma böyle bir zillete tahammül edemem.
Bu çok yanlıştır. Komisyon raporları okunmadan burada
görüşülmeye başlanırken, bir de madde metinlerini
okuyup müzakere etmeden oylamaya gidebilmenin, acaba, bu söylediğimden
daha hafif bir şekli var mıdır? "Hiçbir şey bilmenize
gerek yok, tartışmanıza gerek yok, siz el kaldırıp
indirin." Böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil.
Değerli milletvekilleri
Sayın Başkanım, son
cümlelerim, müsaade ederseniz
BAŞKAN - Son cümlelerim diye
bir şey yok, bir dakikalık süreyi uzatmam.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
- Son cümlem Sayın Başkanım,
müsaade ederseniz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür ederim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Son, müsaade ederseniz bir cümle söyleyeceğim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Şimdi, sizden sonra
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ben bir cümle söyleyeceğim.
BAŞKAN - Buyurun, bir cümlenizi
alayım, bir cümlenin sonunda keseceğim yalnız. Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, ben, Ümmet Kandoğan olarak, bütün konuşmalarım
burada, bugüne kadar
BAŞKAN - Paragraf gibi cümle
olmasın Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
irticalen yaptım, ama, bu konuşma metni, noktasına
virgülüne dokunmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Sayın Bülent Arınç'ın konuşmasıdır.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Kim hazırladı
onu, kim?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın konuşması.
BAŞKAN - Şahsı
adına, Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, bir temel kanun tutturduk
gidiyoruz. Komisyon raporları, maddeler ciddi manada tetkik
edilmeden, ciddi manada okunmadan, anlaşılmadan, el kaldırmak
ve el indirmek suretiyle, neye elin kaldırıldığı
veya neye elin indirildiğiyle ilgili bir bilgi veya içerikle
ilgili bir edinim olmaksızın kanun görüşmeleri devam
ediyor. Az önce Sayın Ümmet Bey'in de, Meclis Başkanımız
Sayın Bülent Arınç'ın daha önce yapmış olduğu
konuşmaları aslında son derece doğru. Ben, Sayın
Meclis Başkanımız Bülent Arınç Bey'in o ifadelerine
katılıyorum ve özellikle iktidar grubunun da o konuşma
metnine ve o ifadelere katılmasını ayrıca temenni
ediyorum, arzu ediyorum.
Değerli arkadaşlar, birçok
kanun, temel yasa kriterlerine uymadığı hâlde temel
yasa olarak görüşülmüş ve yeterince, kanunlar, müzakere
edilmediği için, aslında, hukuka aykırılığı
söz konusu olmuştur.
Bakın, değerli arkadaşlar,
kanunlar, toplumun ihtiyaçlarına binaen yapılır.
Halkın, ülkenin, Türkiye'nin ve milletimizin ihtiyaçları
neyse o ihtiyaçlar hasıl olduğu için, ona binaen yapılır,
ama, yapılan kanunlar mutlaka hukuka ve Anayasa'ya uygun olmak
zorundadır. Bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanımız
tarafından 53 kanun -kanun tasarısı veya kanun teklifi-
tekrar Meclise iade edilmiştir ve bugüne kadar -23'üncü Dönem
Parlamentosu için söylüyorum- bu dört buçuk yıllık sürede
18 kanun teklifi de ayrıca Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiş ve gerekçeleri yazılmasıyla birlikte,
gerekçeler de göz önünde bulundurulmaksızın, aynı kanunlarla
ilgili ısrar hukuka aykırılık noktasında maalesef
devam etmiştir.
Değerli arkadaşlar, bunu
biz görüyoruz. Mesela, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu'nda görüyoruz. Cargill kanunu -yani, ne derseniz deyin bu
bir Cargill kanunudur- Cargill firmasının yatırımına
olanak sağlayan bir çalışmadır ve bu, hukuk tarafından,
Danıştay tarafından iptal edilmiştir. İptal
edildikten sonra özel endüstri bölgesi ilan edilmiş Bakanlar Kurulu
kararıyla ve Bakanlar Kurulu kararı da yürütmeyi durdurmayla
karşı karşıya kalmıştır ve yeniden
bir kanun düzenlemesi yapılmış inatla. En son, Cumhurbaşkanımız
tarafından veto edilmiştir ve ikinci defa bunu, bundan sonra
görüşmeye alacağız. Peki, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
zamanını harcamak değil de ne? Kanunla ilgili konuşmaya
gelince, "Milletvekili konuşmasın, temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşüp geçirelim, el kaldırıp el indirelim,
bitirelim." Ama, kanunlarla ilgili, yargı organının
bakış açısı, Anayasa'nın bakış açısı
söz konusu olduğu zaman, orada da, eyvallah.
Değerli arkadaşlar,
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nu görüşeceğiz.
Efendim, ithal, ucuz sağlık personeli yöntemine başladık.
Bunun da çok büyük tartışmalarını yapacağız,
ama, ithal, ucuz personel veya hekim Türkiye'nin işi değildir,
Türk sağlık sektörünün işi değildir, Sağlık
Bakanlığının hiç işi değildir. İşte,
bu kanunlar tekrar iade edilecektir. Yasaya, Anayasa'ya aykırıdır.
Özelleştirmelerle ilgili defalarca
burada düşüncelerimizi söyledik. Özelleştirmeler, Türkiye'nin
ekonomik menfaatleri, millî menfaatleri göz önünde bulundurularak
yapılmalıdır uyarılarında, sürekli, burada,
bulunduk ve bakın, çok somut bir örnek. Çok somut, elle tutulur
bir örnek: TÜPRAŞ'ın yüzde 65'i 1 milyar 300 milyon dolara
özelleştirildi. Danıştay yürütmeyi durdurma kararı
aldı. Daha sonra yüzde 51'i 4 milyar 140 milyon dolara satıldı
ve yargı, yürütmeyi durdurma kararı almasaydı, Türk
ekonomisi sadece TÜPRAŞ'ın özelleştirilmesinde 3,5
milyar dolar zarara uğruyordu. Somut bir örnek. Bütün Türkiye
biliyor, hepimiz biliyoruz bunu. Ama, bununla ilgili
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) -
Tarih kaç, tarih?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Tarih
2006 efendim, 2006
1940'lardan bahsetmiyorum, yeni tarihten bahsediyorum.
BAŞKAN - Sayın Poyraz
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Efendim,
Teşvik Kanunu
Bakın, bir kanun geldi, görüşüldü. Görüşüldü
mü? Görüşüldü.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Diğeri
14,76. Bundan iki hafta önce. "Ne zaman?" diyor da Sayın
Milletvekilimiz. Basından da takip edemiyorsa, bilmiyorum
ama, bundan iki hafta önce 14,76'yı iptal etti. Her bir hisseyi 14
milyon 500 bin liraya sattınız, yüzde 10 iskontoyla, ihalesiz,
direkt.
BAŞKAN - Sayın Eraslan, Genel
Kurula hitap edelim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Dolayısıyla,
yargı bunu da iptal etti ve Ofer grubu 14,76'yı yüzde 10 iskontoyla
ihalesiz, direkt aldığı zaman milyonlarca dolar para
kazandı. Hisseler bir hafta sonra 22 bin lira oldu.
Değerli arkadaşlarım,
özelleştirmelerde yanlışlık, kanun tasarı ve
tekliflerinde hukuka aykırılık. Ee suç kimde? Suç Cumhurbaşkanında.
Suç kimde? Anayasa Mahkemesinde. Yani, bu ülkede tek doğru yapan
siz misiniz? Yani, her şey yalan, doğru siz misiniz? Bütün
dünya, bütün Türkiye sizden mi ibaret? Bu ülkede sizden başka
hiç kimse yok mu? Yani, bu demokratik değildir, siyasi etik bunu
gerektirmez. Toplumun menfaatleri, ülkenin menfaatleri bu değildir.
İktidarın
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Daha süre
BAŞKAN - Hayır, ek sürenizi
verdim.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Teşekkür
edeyim.
BAŞKAN - Arkadaşlar, teşekkürleri
falan, bu cümleleri bu zamanın içerisinde edeceksiniz. Lütfen..
Yani, sürekli olarak
Buyurun, teşekkür edin.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - İktidarın,
muhalefeti daha iyi anlaması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, ağır bir rahatsızlık geçirip
ameliyatlar sonrası sağlığına kavuşan,
sıhhat bulan Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili arkadaşımız
Sayın Ali Dinçer Bey, Meclisimize gelmişlerdir; kendilerine
hem geçmiş olsun diyorum Meclis adına hem de şifa diliyoruz,
dua ediyoruz, hoş geldiniz. (Alkışlar)
ALİ DİNÇER (Bursa) -
Sağ olun, sağ olun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
maddeyi
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Koç karar
yeter sayısı istiyor.
Maddeyi oylarınıza sunup
karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.12
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
57'nci Birleşimi'nin Üçüncü Oturumu'nu açıyorum.
1321 sıra sayılı Teklif'in
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde, Başkanlık
temsilcisi arkadaşımız yerinde.
Teklifin 2'nci maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 2'nci maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu İçtüzük hükümleri
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Uğur Aksöz.
Sayın Aksöz, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA UĞUR AKSÖZ (Adana)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, konuşmama
başlamak için arkadaşların oturmalarını bekliyorum.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap
edin, ben de arkadaşlarımı ikaz edeyim Sayın Aksöz.
Evet, ayaktaki arkadaşlarımız
lütfen otursunlar.
Sayın Aksöz, buyurun efendim.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, dün ve bugün görüştüğümüz konu İç Tüzük
konusudur. İç Tüzük, bilindiği üzere, bu Meclis çalışmalarını
düzenleyen, bizim konuşmalarımızı, yasaları
nasıl çıkaracağımızı öngören bir düzenlemedir.
Bu İç Tüzük 1973'te yapılmış, bugüne kadar tam 34 defa
değişikliğe uğramıştır.
Değerli arkadaşlar, 34
defa değişikliğe uğrayan bir iç tüzükten hayır
gelir mi, size soruyorum. Böyle birer maddeyle, yarımşar
maddeyle, birer fıkrayla İç Tüzük düzeltemeyiz. Gelin, mademki
çoğunluğunuz var, biz de size destek verelim, şu İç
Tüzük'ü yeniden ela alalım, tüm eksiklerini tamamlayalım.
Böyle, fıkra fıkra yaparsanız, bakın, ne olur?
87'nci maddede "önerge yedi adet verilir" diyor, biz 91'de
"iki adet" diyoruz. Maddeler arasında bile düzeni
sağlayamıyoruz. Bu bakımdan, bu İç Tüzük'ün yeniden
tümüyle ele alınması gerektiğini bir kere daha burada
belirtiyorum; bu bir.
İki: AKP Grubunu ben uyarmaktan
yoruldum, ama bugün bir kere daha uyarıyorum, Anayasa'nın
98 ve İç Tüzük'ün 98'inci maddesi diyor ki: "Milletvekilleri,
hükümeti soru ile denetlerler." Bu, Anayasa'nın emri,
İç Tüzük'ün emri. Biz burada bir yıldır soru önergelerini
görüşmüyoruz. AKP Grubunun kararıyla görüşmüyoruz,
yani AKP Grubu soru önergeleri görüşülmeyecektir diyor, oylanıyor
ve geçiyor. Şimdi diyebilir ki gruptaki arkadaşlarımız,
bu bizim hakkımız. Hayır, yasalarda hakkın suistimali
diye bir suç var. Yasalarda görev
ihmali diye de bir suç var. Siz bizim anayasal hakkımız olan
soru önergelerimizi bir yıldır buraya hiç getirmezseniz,
Anayasa'yı ihlal etmiş olursunuz. Hayır mı diyorsunuz?
Peki, Hükûmetten düştüğünüz zaman hayır mı evet mi
hep beraber göreceğiz; bu bir.
İkincisi, değerli arkadaşlar,
yine dolaylı yoldan, AKP Grubu, bu İç Tüzük'ü fiilen değiştirdi.
Nasıl değiştirdi? Biliyorsunuz, 54'üncü madde, çalışma
saatleri 15.00-19.00 diyor. Biz aylardır hep 14.00-20.00 çalışıyoruz.
Buna hakkınız yok. Bu da görev ihmalidir, bu da hakkın
suistimalidir. Eğer bu çalışma saatleri size yetmiyorsa
o maddeyi değiştirirsiniz. 14.00-20.00 dersiniz, 14.00-24.00
dersiniz, itirazım yok, ama orada 15.00-19.00 yazarken, siz burada
her gün 14.00-20.00'yi oylarsanız, bu, ya görev ihmalidir ya hakkın
suistimalidir.
Hukukçular bilir, bilmeyenler
için söylüyorum, mecelleden beri
yıllardır bir hüküm vardır, bugünkü Medeni Kanun 2'de
de var: "Bir hakkın sırf başkasına zarar verici
kullanımını düzen himaye etmez, kanun himaye etmez."
AKP'nin yaptığı hakkın suistimalidir. Bunu
şimdilik sizin sayısal çoğunluğunuz himaye ediyor,
ama bu çoğunluk gittiği zaman
bunun himaye edilmeyeceğini göreceğiz.
Şimdi gelelim 91'inci maddeye.
Değerli arkadaşlar, bu 91'inci madde çok istisnai bir maddedir.
Tıpkı yasalarımızda olan sıkıyönetim gibi,
olağanüstü hâl gibi çok istisnai hâllerde kullanılacak bir
maddedir. Her an, her gün kullanılacak bir madde değildir.
Sıkıyönetimi devamlı uygularsanız, o toplumda
düzen kalır mı? Olağanüstü hâl maddesini, istisnai bir
madde olan olağanüstü hâl maddesini sürekli uygularsanız
toplumda gerginlik olmaz mı? Peki, istisnai madde olan 91'inci
maddeyi, yani, temel kanunları her yerde ve her yasada uygularsanız
burada gerginlik olmaz mı? Burada huzur kalır mı?
O hâlde, değerli arkadaşlar,
bakın, Anayasa Mahkemesinin şu hükmünü hiç unutmayacağız:
Anayasa Mahkemesi, çok net olarak, 2003/30 sayılı kararında
bu 91'inci madde için 4 esas getirmiş. Diyor ki, temel yasa olarak
bu Meclise bir yasayı getirirseniz, o yasada şunları
ararım diyor:
1- Belirlilik olacak,
2- Genellik olacak,
3- Soyutluk olacak,
4- Öngörülebilirlik olacak.
Şimdi, ben yüce heyetinize
soruyorum: Hangi yasa temel kanundur, içinizde öngören birisi var
mı? Kalksın söylesin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Var.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Söyleyin.
"Var" diyen arkadaşım söylesin, hangi yasa temel
kanundur?
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Yerimizden söylememiz olmaz, daha sonra
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Kürsüye
gelince söylersin.
BAŞKAN - Sayın Demirbağ,
lütfen
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşım, hangi yasanın temel yasa olduğuna
AKP Grup başkan vekilleri toplanıyor, buraya bir önerge getiriyorlar,
hoop, oluyor temel yasa.
Bunun adı hukuk değil, bunun
adı keyfîliktir ve eğer bu Meclis yasaları temel yasa yaparken
keyfî davranırsa biz kime güveneceğiz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Meclisin
kararına saygılı olun.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, "Meclisin kararına saygılı
olun." diyor arkadaşım. Peki, sen de bu kürsüde konuşan
milletvekiline saygılı ol. Anladınız mı? Konuşmak
kolay.
Churchill demiş ki: "Laf
atan adam önce zeki olacak." Zekice laf atacak ve attığın
laf, attığın kuşa değecek. Öyle palavrayla
laf atılmaz arkadaşlar. Biz burada hukuk konuşuyoruz.
Hukuk konuşuyoruz.
Bakın, temel yasaları size
söylüyorum. Hiç mi vicdan yok? Bakın bakalım, Darülaceze
müessesesi, Orman Mühendisleri Yasası, Kat Mülkiyeti Kanunu
Bunlar temel yasa mı?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Vicdanla ne ilgisi var?
UĞUR AKSÖZ (Devamla) - Peki,
temel yasa diye getirmediniz mi bunu? Hangi hukuk anlayışıyla
getirdiniz arkadaşlar? Yani, bunu sorunca "Meclisin kararına
saygılı ol." Siz de muhalefete saygılı olun.
Değerli arkadaşlar, bakın,
demek ki bunlar temel yasa değil. Başka bir şey söyleyeyim:
Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi, bu da temel yasaymış. Çeşitli
kanunlar, içinde -çorba gibi- elli tane kanun maddesi var, bu da temel
yasaymış. Allah aşkına, buna inanıyor musunuz,
şu getirdiğinize?
Değerli arkadaşlarım,
bakın, temel yasa konusu, bu kadar artık ayyuka çıktı.
Şu temel yasa konusundan, gelin, vazgeçin. Gerçekten, hiçbir
şekilde tasvip edilemez.
Değerli arkadaşlarım,
bu Mecliste, bakın, yasalar vardır, tüzükler vardır,
ama, bir de gelenekler vardır. Bu Meclis kurulduğundan beri,
üç konuda uzlaşma vardır, üç konuda.
Bir: Anayasa değişiklikleri
konusunda. Anayasa değişiklikleri konusunda muhalefetle
uzlaşmaya girdiniz, çıt çıktı mı, problem
çıktı mı? Uzlaştık, geçirdik.
İkincisi, İç Tüzük değişikliğidir.
İç Tüzük değişikliğinde uzlaşmaya varmıyorsunuz,
varmadığınız müddetçe de bu problemler bitmeyecektir.
Üçüncü uzlaşma gerektiren konu,
Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Orada da uzlaşmaya
yanaşmazsanız, yaşarsak neler olacağını
hep beraber göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım,
şunu da söylemek istiyorum: Gelin, bu İç Tüzük'ü el birliğiyle
yeniden yazalım, uzlaşmayla yenileyelim, hem bize hem bizden
sonraki parlamentolara örnek bir şey yapalım. Böyle yamalı
bohça gibi birer fıkrayla, ikişer fıkrayla yanlış
işler yapıyoruz, bunlar olmuyor; bir. Her şeyi keyfî temel
yasa yapmayın, bu olmuyor, iki ve şunu söylüyorum son olarak:
Değerli arkadaşlar, bu
Parlamentoda çoğunluğa güvenerek her şey yapıldı,
geçmişte de yapıldı, ama, bir müddet sonra bu çoğunluklar
ters döndü. Ondan sonra, bakın, buraya gelip size eski tutanakları
gösterdiler. Peki, hiç ders almıyor musunuz? Bülent
Arınç'ın konuşması, Mehmet Ali Şahin'in konuşması,
İsmail Alptekin'in konuşması. Üç gündür burada sallanıyor
bu kâğıtlar. Size "Muhalefetteyken bunları siz söylediniz,
şimdi niye yapıyorsunuz?" diyorlar, gene ders almıyorsunuz.
O zaman ben size bir şarkı
söylerim değerli arkadaşlarım: Belki bir gün uyanırsınız,
ama, lakin vakit geçmiş olacak!
Saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aksöz.
Şahsı adına, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan İç Tüzük düzenlemesinin 91'inci maddesi üzerinde veya
91'inci maddede yapılan düzenleme üzerinde şahsım
adına söz aldım, Bu vesileyle, Genel Kurulu ve Başkanlık
makamını saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
İç Tüzük'ün 91'inci maddesi temel yasa düzenlemesi yapıyor.
Dünden beri burada konuşan özellikle muhalefet sözcüsü milletvekili
arkadaşlarımız, sanki hiç uygulanmamış, yapılmamış,
bilinmeyen bir şeyi Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine
AK Parti Grubu keyfî olarak getiriyor gibi bir görüş ortaya koydular.
Halbuki, bizim Parlamento geleneğimizde ve geçmişte temel
yasa uygulamaları vardır. Yani, geçen dönem ve ondan önceki
dönemlerde bu Parlamentoda görev yapan milletvekili arkadaşlarımızın
temel yasa uygulamalarına şahit olduklarını biliyoruz.
Bütün gelişmiş Batı ülkelerinde, parlamenter sistemle
yönetilen bütün ülkelerde de temel yasa kavramı vardır.
Hatta, bizim getirmiş olduğumuz düzenleme ve uygulamanın
çok daha ötesinde, çoğunlukla sadece görüşülecek yasanın
tümü üzerinde görüşmeler yapılıyor, maddeleri -bölümler
hâlinde bile olsa- görüşülmeden oylanarak kabul ediliyor.
Şimdi, arkadaşlarımız,
iktidar sözcülerinin, bugün iktidar partisi sıralarında
olan milletvekillerinin -başta Meclis Başkanımız
Sayın Bülent Arınç, Meclis Başkan Vekilimiz Sayın
İsmail Alptekin, Devlet Bakanımız Sayın Mehmet
Ali Şahin, Grup Başkan Vekilimiz Sayın Salih Kapusuz'un-
geçmişte temel yasa düzenlemesine itiraz ettiklerini, karşı
çıktıklarını, dolayısıyla, bugün getirilen
temel yasa düzenlemesiyle geçmişte itiraz ettiklerini inkâr
ettiklerini söylüyorlar. Değerli arkadaşlar, öncelikle,
arkadaşlarımızın itiraz gerekçelerini, lütfen,
tutanaklardan iyi okuyun. Anayasa Mahkemesi, arkadaşlarımızın
itiraz gerekçelerine uygun olarak o günkü düzenlemeleri iptal etmiştir.
Nedir oradaki? Diyor ki: "Bu temel yasanın bir tanımı
yok." Arkadaşlarımız ne yapmışlar?
"Ya, sizin getirdiğiniz bu temel yasa düzenlemesinde temel
yasanın tanımı yok" demişler. Anaya Mahkemesi
de demiş ki: "Bunlar doğru söylüyor." Başka ne?
"Görüşme usulü ve yöntemleri belli değil
"
YILMAZ KAYA (İzmir) - Önerge
sayısıyla ilgili var.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin.
"Görüşme usulü ve yöntemleri
belli değil" demişler. Anayasa Mahkemesi de aynı
gerekçeyi haklı bulmuş ve iptal etmiş o düzenlemeleri,
91'le ilgili düzenlemeleri ve "bu görüşmelerde bir öngörülürlük
yok" demişler ve bütün bu itirazları Anayasa Mahkemesi
dikkate alarak iptal etmiş. Yani, arkadaşlarımızın
itirazlarının doğru olduğunu tasdik etmiş
Anayasa Mahkemesi. Dolayısıyla, arkadaşlarımızın
91'inci maddeye itirazlarını ve itiraz gerekçelerini ve
Anayasa Mahkemesinin bu itirazlar muvacehesinde iptal gerekçesini,
lütfen, herkes doğru okusun ve doğru anlatsın. Sadece
konuşmuş olmak için değil, buradan herkesin doğru
bilgi ve doğru beyanda bulunma gibi bir sorumluluğu da vardır.
Bu kürsünün özelliği, bu kürsünün mehabeti, burada konuşan
insanlara doğru bilgi vermeyi emreder.
Değerli arkadaşlar, biz,
91'inci maddede bu dönemde bir düzenleme yaptık. Daha önce Anayasa
Mahkemesinin iptal gerekçeleri dikkate alınarak, 91'inci maddeye
bir temel yasa tarifi getirdik, görüşme usulleri tespit edildi,
önergelerle ilgili hükümler yazıldı ve Anayasa Mahkemesi,
bakın, Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesi nezdinde
İç Tüzük'ün 91'inci maddesinin iptaliyle ilgili açmış
olduğu davada, temel yasanın tarifini kabul etti, reddetmedi,
görüşme usulünü kabul etti, öngörülebilirliğinin olduğunu
kabul etti; ancak, burada önerge sayısıyla alakalı
maddenin tamamı içerisinde bir cümleye itiraz etti ve iptal etti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
Dedi ki: "Siz, siyasi parti
gruplarına mensup milletvekillerinin İç Tüzük'ün 87'nci
maddesindeki önerge haklarını kısıtlamayın."
Yani, "Bütün siyasi parti gruplarına mensup milletvekillerinin
birer önerge verme hakkını iade edin, teslim edin." dedi.
Bizim yapmış olduğumuz, Anayasa Mahkemesinin İç
Tüzük düzenlemesindeki, sadece, önerge sayılarını,
siyasi parti gruplarına mensup milletvekillerinin İç Tüzük'ün
87'nci maddesinde elde etmiş olduğu hakları kısıtlamayın
noktasındaki görüşünü dikkate alarak, burada Anayasa
Mahkemesinin itiraz ettiği, iptal ettiği konuyu düzenliyoruz
ve İç Tüzük'ün 87'nci maddesindeki siyasi parti gruplarına
ait her milletvekilinin birer önerge verme hakkını iade
ediyoruz, düzenliyoruz. Dolayısıyla, biz bir İç Tüzük'te
91'inci madde düzenlemesi, İç Tüzük'te temel yasa tarifi ve bu
temel yasanın nasıl görüşüleceğiyle alakalı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Cümlemi bitireyim
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - İç Tüzük'te
bu temel yasanın nasıl görüşüleceğiyle alakalı
Anayasa Mahkemesinin bir itirazı ve iptali de söz konusu değildir.
Sadece, siyasi parti gruplarına mensup milletvekillerinin
kullanacağı önerge sayısını İç Tüzük'ün
87'nci maddesine uygun hâle getiriyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu
91'inci madde düzenlemesiyle, temel yasa düzenlemesiyle muhalefetin
sesinin kısıldığını söylemek
Doğrusunu
isterseniz, buna katılmamız mümkün değildir.
İşte, yapılan araştırmalar ortada. Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki Meclis TV'yi en fazla kullanan siyasi parti
grupları muhalefet gruplarıdır.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Sayın
Fatsa, üçe indiriliyor diye itiraz ettiniz. Tutanaklarda var. Siz
ikiye indirdiniz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Dolayısıyla,
gerek Genel Kurulda olsun gerekse Genel Kurul dışında
olsun, muhalefet bütün konuşma haklarını sonuna kadar
kullanmış, hatta iktidardan daha fazla kullanmıştır.
Dolayısıyla, burada konuşurken herkesin biraz daha
dikkatli, herkesin biraz daha insaflı ve ölçülü olması gerekir
diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Akgün? Yok.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Çekildi, siz yoksunuz
sırada.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır
efendim var Sayın Başkan, konuşma yapmayınca
BAŞKAN - Bir önceki maddede
konuştunuz.
Şu anda sırası olan
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşacak
Benden önce galiba.
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, dün burada
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
her şeye itiraz edip durmayın.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır
efendim, hakkımı arıyorum.
BAŞKAN - Hakkın yok burada.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Buyurun.
BAŞKAN - Dün burada yapıldı
ve sizin daha önceki madde üzerindeki
konuşma hakkınız verildi, konuştunuz. Öbür maddede
bu oldu, ama Sayın Haluk Koç konuşacaksa haklı, ama sizin
hakkınız yok, burada bellidir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Benden önce
verdi, benden önce yer alıyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Efendim, kuraya dâhilse
BAŞKAN - Sayın Koç, bakınız
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben sonradan
verdim.
BAŞKAN - Efendim, şu anda
konuşma hakkı sizin. Konuşacak mısınız,
konuşmayacak mısınız Sayın Koç, istirham ediyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Konuşmuyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Evet.
BAŞKAN - Tamam. (CHP sıralarından
"Hakkını devrediyor" sesleri)
Devretmek hakkı. Devrediyor
musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Konuşmuyorum.
BAŞKAN - Konuşmamak ayrı.
Konuşmuyorsa bir şey yok.
Sayın Koç, siz konuşma hakkınızı
bu arkadaşa devrediyor musunuz?
HALUK KOÇ (Samsun) - Verdiniz efendim
zaten.
BAŞKAN - Hayır, ben vermedim,
kendiliğinden çıktı. Ben onu konuşturmayabilirim
yani, o ayrı. Ben vermedim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Mikrofonu açtınız.
BAŞKAN - Hayır, mikrofonu
kapalı.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, işi zora sokma, konuşuyor işte.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sadece beş dakika, konuşmanız kesinlikle uzatılmayacaktır.
Onun için, burada haksızlık yoktur. Daha önceden çekilen kura
neticesinde kura size çıkmamıştır. 1'inci madde
üzerinde konuştunuz, her madde üzerinde konuşacağım
diye de bir hak ve hukuk yoktur, onu belirtiyorum. Mikrofon kesildiğinde
konuşmanız bitecektir.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İç Tüzük değişikliğiyle
ilgili bir teklifi görüşüyoruz ve bu teklifi görüşürken
muhalefetin sesinin nasıl kısılmaya çalışıldığını
anlatırken Sayın Meclis Başkan Vekili'nin de muhalefetin
sesini nasıl kısmaya çalıştığının
takdirini millete bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
bu teklifle ilgili olarak 4 milletvekili, aynı anda, konuşma
için müracaatta bulunmuşlardır. Bu 4 milletvekili arasında
kura çekilmiştir ve kurada isabet eden milletvekillerinden
sırada olan milletvekili konuşmayınca, aynı anda
müracaat eden -bir milletvekili olarak- benim, otomatik olarak konuşma
hakkım doğmaktadır. Bunu Sayın Meclis Başkanı
nasıl böyle yorumluyor, muhalefetin sesini nasıl, Ümmet
Kandoğan'ın sesini nasıl kısmaya çalışıyor,
anlamak mümkün değil.
Şimdi, biraz önce, burada, Sayın
Başkan, Sayın Fatsa üçüncü dakikasını kullandı,
üçüncü dakikasını! Beş dakika konuştu, üç dakika
daha siz orada söz hakkı tanıdınız. Ama, Ümmet Kandoğan
gelince "beş dakikada sesini keserim" diyor. Siz, orada,
bizim oylarımızla oturuyorsunuz Sayın Başkan,
hiçbir ayrımcılık yapamazsınız. Bu Meclisi
adaletle, doğru ve hakkaniyet ölçüleri içerisinde yönetmek
mecburiyeti içerisindesiniz.
BAŞKAN - Maddeyle ilgili konuşur
musun Sayın Kandoğan, maddeyle ilgili konuşur musun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Geliyorum.
Sayın Fatsa maddeyle mi ilgili
konuştu Sayın Başkan?
Değerli milletvekilleri, bakınız,
nasıl aceleyle kanunların, tekliflerin hazırlandığını,
bak, size göstereceğim. Şimdi, açın
Elinizde olan varsa
baksın. 3'üncü madde. Okuyorum 3'üncü maddeyi: "Bu İçtüzük
hükümleri Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürütür."
Böyle bir cümle olabilir mi arkadaşlar? Olur mu böyle bir cümle?
İlkokul birinci sınıfına giden bir talebe böyle
bir cümle yazmaz. İşte, 5 tane Grup Başkan Vekili yazmışlar,
komisyondan geçmiş, ilgililer burada, Meclis Başkanımız
burada, işte cümle böyle!
RECEP KORAL (İstanbul) - Baskı
hatası.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ne
demek baskı hatası? Böyle bir şey olabilir mi? "Baskı
hatası..." Hayır efendim, böyle bir şey olmaz!
İşte, burada. Peki, Komisyon ne güne duruyordu, Komisyon
niye düzeltmedi? İşte, Meclisteki kanun teklif ve tasarılarının
nasıl görüşüldüğünün açık bir işareti. Siz muhalefetin
sesini kısmaya çalışırken, böyle yanlış,
hatalı, eksik kanunları buradan geçiriyorsunuz.
Sayın Cumhurbaşkanı
54 kanunu geri göndermiş değerli milletvekilleri. Türkiye
Büyük Millet Meclisi faaliyete geçtiği günden beri Sayın
Cumhurbaşkanından bu kadar geri dönen kanun olmamış.
18 kanun Anayasa Mahkemesinden geri dönmüş. Siz, temel kanun esprisi
içerisinde muhalefetin sesini kısarsanız, muhalefetin
konuşmasını engellerseniz, işte, buradan geçirdiğiniz
kanunlar hem Sayın Cumhurbaşkanından hem de Anayasa
Mahkemesinden geri döner. Önemli olan çok kanun çıkarmak değil,
kaliteli kanun çıkarmak, verimli kanun çıkarmak, toplumun
ihtiyaçlarına cevap verecek olan kanunları çıkarmak.
Önemli olan budur. Yoksa, biraz önce ben, Sayın Meclis Başkanı
Bülent Arınç'ın konuşmasını, noktasına
virgülüne dokunmadan okudum burada. 2001 yılında yaptığı
konuşmanın tamamını da bitiremedim, yaptığı
konuşmayı okudum. 1923 yılında, 1925 yılında
bile böyle uygulamaların olmadığını Sayın
Meclis Başkanı Bülent Arınç bu kürsüden dile getirmiştir.
Ne hazindir ki, Sayın Alptekin, orada oturuyor, İç Tüzük değişikliğiyle
ilgili en ağır eleştirileri yapan milletvekili
sıfatıyla bugün Meclisi temsilen orada oturuyor, Meclis
Başkanımız Sayın Bülent Arınç, Meclis Başkanı
sıfatıyla orada oturuyor ve böyle bir dönemde biz bir
İç Tüzük değişikliği yapıyoruz, sonra da Sayın
Fatsa çıkıyor diyor ki: "Ne var bunda." Ama, 2003
yılında yapılan değişikliğin nasıl
Anayasa Mahkemesinden geri döndüğü noktasında da herhangi
bir düşüncesi olmadan, burada, geldi
Çok yazık, çok üzülüyorum.
Yani, bir Grup Başkan Vekili nasıl böyle bir konuşmayı
yapabiliyor, çok üzülüyorum.
Sayın Başkanım,
beş dakika dediniz, ben o beş dakikaya uyacağım,
ama, dokuz ay kaldı Sayın Başkan. Dokuz ay sonra siz orada
olmayacaksınız ve Meclisi nasıl yönettiğiniz tutanaklarda
ömür boyu karşınızda duracak.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DYP, CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Evet, dokuz ay sonrasını
şimdiden tahmin edip öngörüsüyle bilen arkadaşlarımız
var, onlara başvurulur.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Görüyorum,
siz olmayacaksınız.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kendisi
olamayacak buralarda, öyle bedavadan milletvekilliği bir daha
yok.
BAŞKAN - Saygıdeğer
arkadaşlarım -Sayın Kandoğan da dinlesin-
eğer Haluk Koç muhalefeti temsil etmiyorsa Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkan Vekili olarak, Ümmet Kandoğan o anlamda nasıl
temsil ediyor, bilmiyorum. Ben, burada Haluk Koç'u konuşmaya davet
ettim. Konuştum
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Efendim, sıra benimdi.
BAŞKAN - Konuşma!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Sıra benim.
Hayır, böyle cevap veremezsiniz.
BAŞKAN - Şeyin içerisinde
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ)
- Sayın Başkan, "konuşma" lafı kötü oldu.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Böyle hitap edemezsiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Ben, düzeltiyorum tamam,
ama, sen öyle hitap et, sen her şeyi söyle, ağzına gelen
ifadeleri kullan, bizlere burada her türlü ifadeleri kullan, ama
sana geldiği zaman, senin ruhsatın var, hiçbir şey yapılamaz
sana; yok böyle bir şey.
İSMET ATALAY (İstanbul) -
"Sen" deme, "siz" de.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ben size Meclisi adaletli yönetmenizi söylüyorum.
BAŞKAN - Ben, burada, ana muhalefet
partisinin grup başkan vekiline söz verdim, ama, o, söz hakkını
size verdi, kendi konuşmak istemedi, o kendi takdiridir. Ama,
sen burada
Siz -düzeltiyorum- kendi üslubunuzla burada her istediğiniz
zaman konuşma olarak çıkıp, konuşma yapmayı
düşünüyorsanız, böyle bir olay yok.
Demin bahsettiğin husus matbaa
hatasıdır, buradaki tutanakta da düzeltilmiştir,
onu da bilgilerinize sunuyorum.
3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum:
III.
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Yoklama yapılmasını
istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Tamam, kalkın arkadaşlar.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - 20
kişi yok.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hayır,
50 kişi var Salih bey.
BAŞKAN - Sakin olun arkadaşlar.
Sayın Koç, Sayın Aksöz, Sayın
Deveciler, Sayın Tiryaki, Sayın Yılmaz, Sayın
Yılmazkaya, Sayın Kaya, Sayın Özbek, Sayın
Ateş, Sayın Özyurt, Sayın Çetin, Sayın Çilingir, Sayın
Arz, Sayın Kepenek, Sayın Akyüz, Sayın Atalay, Sayın
Gazalcı, Sayın Ergin, Sayın Değerli, Sayın Kesimoğlu,
Sayın Sözen, Sayın Ülkü.
Sayın milletvekilleri, maddenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır, şimdi bu
talebi yerine getireceğim.
Yoklama için beş dakika süre
veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
3- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Hatay Milletvekili
Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili
İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde
Değişiklik Yapılması Hakkında İçtüzük
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/925) (S. Sayısı:
1321) (Devam)
BAŞKAN - 3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünün oylanmasından
önce, oyunun rengini belli etmek üzere, lehinde, Erzurum Milletvekili
Mücahit Daloğlu.
Sayın Daloğlu, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
iki gündür görüşmekte olduğumuz İç Tüzük'le ilgili yasa
teklifinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Ben, olumlu oy vereceğimizi
huzurunuzda beyan ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Daloğlu.
Oyunun rengini belirtmek üzere,
aleyhinde, Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Sayın Koç, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Oyunun
rengi belli yahu, kıpkırmızı!
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 86'ncı madde çerçevesinde,
aleyhte oy kullanacağımı bildirmek üzere -ilgili madde
çerçevesinde- söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, demin, beni,
son maddede şahıs konuşması yapmak üzere kürsüye
davet ettiniz. Bir haksızlığın önüne geçmek için beni
davet etme talebinizi geri çevirdim. Şöyle ki: Siz, oturum
başladığından beri biraz gerginsiniz Sayın
Başkan. Üst üste yanlışlar yapıyorsunuz. Bu yanlışları
bu son madde çerçevesinde nasıl yaptığınızı
bir kere daha, konuşmaya davet edilen ama davete icabet etmeyen
Grup Başkan Vekili olarak açıklamak zorundayım.
Şimdi, 2 Adalet ve Kalkınma
Partili milletvekili arkadaş, 2 tane de Doğru Yol Partili
arkadaş, aynı saatte, aynı gün, aynı tarihte, aynı
saatte şahıs sözleri için müracaat etmişler. Lütfen,
söz isteme pusulalarına bakınız. Aynı saatte ve
2 kişi konuşacak. Bunlar arasında kura çekilecek,
sıralama yapılacak. Ben onlardan dakika sonrası olarak
müracaat etmişim, beşinci sıradayım. Dolayısıyla,
Adalet ve Kalkınma Partili ikinci arkadaş kişisel söz
hakkını kullanmayınca, doğal bir hak olarak Sayın
Ümmet Kandoğan'a söz vermeniz gerekiyor. Siz onu atlayarak bana
söz vererek yanlış bir uygulamada bulundunuz.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Oyunuzun
rengi bu mu şimdi Sayın Başkan, oyunuzun rengi bu mu?
HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için, hak
yerini bulsun diye ben o söz talebini kabul etmedim ve şimdi
söylüyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kapusuz da çok heyecanlı.
Sizin sinirliliğinize, gerginliğinize o da katılıyor
yerinden.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hayır,
hayır, değil de, bakıyorum, oyunuzun rengini anlamaya
çalışıyorum.
HALUK KOÇ (Devamla) - Yani, bir
grup başkan vekilinin, istediği her an konuşma hakkı
varken bu hakkını yerinden bağırarak kullanması
hiç uygun düşmüyor Sayın Başkan.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben
oyunuzun rengini merak ettim de
HALUK KOÇ (Devamla) - Oyumun rengini
sen çıkışta söyledin. "Sen" diye hitap etmeyeyim
ben de. Sayın Başkandan esinlendim, özür dilerim. Siz belirttiniz
benim oyumun rengini, ben de amacımı belirttim, aleyhte oy
kullanacağımı söyledim, gerekçelerini de açıklayayım.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Anlaşılmadı
yalnız.
HALUK KOÇ (Devamla) - Çelişkiler
içerisinde bir siyaset içindesiniz. Sayın Eyüp Fatsa demin konuşurken,
Anayasa Mahkemesinin "temel kanun" tanımlamasını
eksik bulduğu için bunun tanımlanması talebi çerçevesinde
bu düzenlemenin yapıldığını ifade etti.
Doğrudur, bu tanımlama yapıldı.
Bizim söylemek istediğimiz
şu, Sayın Aksöz bunu çok güzel anlattı: "Temel yasa"
tanımı sizin uygulamanızda o kadar muğlak ki, hiçbir
öngörülebilirliği yok. Hangi kanunun günün birinde temel yasa
olarak getirileceği konusunda bir belirsizlik var. Çünkü
"Temel bir hukuk dalını ilgilendiren" diye
başlayan 91'inci madde içeriğinin, o andaki siyasi ortama,
Parlamento yoğunluğuna göre, bunlar, tamamen bu tanımlar
unutularak, hangi kanun temel yasa olacak? Canım, bunu temel yasa
yapalım. Hangi kanun? Çeşitli kanunlarda değişiklik
yapan kanun tasarısı. Çeşitli kanunlarda değişiklik
yapan kanun tasarısı dediğimiz zaman, bu, parlamenter
deyimle, torba yasa oluyor; yani, bir sürü kanunda değişiklik
yapan kanun tasarısı. Her maddesinde ayrı bir kanunda
değişiklik yapıyor ve bunu temel yasa olarak getirmek
siyasi tutumunu gösteren bir grubu daha nasıl eleştirebiliriz?
Tohumculuk Yasası. Tohumculuk
Yasası temel bir hukuk dalını mı ilgilendiriyor
değerli arkadaşlarım? Ha, bazı konuların konuşulmamasını
istiyorsanız, bazı temel alanlardaki, siyaset alanlarındaki
kanun tasarılarının madde madde görüşülüp burada
tartışılmasını istemiyorsanız, o
başka. Tarım konusundaki çekincenizi anlıyorum. Tarım
Bakanının sıkıntısını da anlıyorum.
Sayın Sami Güçlü buradaysa, kendisini saygıyla selamlıyorum.
Çok çok çok... Evet, bir kere daha kendisini saygıyla selamlıyorum.
Bakanlığı döneminde, tarımla ilgili Türkiye'de
yaşanan sıkıntıları bütün iyi niyetiyle tolere
etti burada muhalefetin sözlerini. Ama, şimdi, Tarım Bakanıyla
ilgili ne gelirse gelsin, hepsini temel yasa yapmak zorundasınız.
Çünkü, burada böyle bir eleştiriye muhatap olmak istemiyor.
Değerli arkadaşlarım,
muhalefeti konuşturmak zorundasınız. Ben tekrar etmiyorum.
Sayın Alptekin'i üzmek istemem, Sayın Arınç'ı üzmek
istemem. Sözleri çok açık ve nettir. Muhalefetteyken söyledikleriniz,
iktidardayken birbirini tutmuyor. Bu eleştiriyi, hiç olmazsa,
öz eleştiri olarak alın.
Bu değişikliğin aleyhinde
oy kullanacağımı bildiriyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de biraz
sükûnet diliyorum.
Saygılarımla. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Koç, sükûnet
dileyebilirsiniz, tabii, hakkınızdır. Ama, görüşmeler
sırasında, sizin de üslubunuzla ilgili olarak, yapmış
olduğunuz konuşmaları, siz de, bir kez daha önceden
gözden geçirirseniz, tutanaklara bakarsanız, zaman zaman
-eğer bahsettiğiniz bu hususlar doğruysa- çok daha fazlasını
sizin yaşadığınızı da görmüş olacaksınız.
Teşekkür ederim.
HALUK KOÇ (Samsun) - Çok nazik...
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ben kürsüde
çok nazik konuşuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç, teşekkür ederim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Meclis
yönetiyorsunuz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Siz Meclis yönetiyorsunuz.
BAŞKAN - Sizlerle birlikte yönetiyoruz
Sayın Koç. Hep beraber, grup başkan vekilleri, diğer arkadaşlar
birlikte.
MEHMET NURİ SAYGUN (Tekirdağ)
- Sana galiba biz karışamıyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bizi pek
karıştırmıyorsunuz siz.
BAŞKAN - Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Ara verin, dinlenin
biraz.
BAŞKAN - 4'üncü sırada
yer alan, 23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
4.-
23.11.2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (1/1278) (S. Sayısı: 1313) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1313 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
(x)
1313 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
(xx)
Kanun'un ilk görüşmeleri 11/11/2006 ila 23/11/2006 tarihlerindeki 19 ila
23'üncü birleşimlerde yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un
6'ncı maddesi, Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak,
bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Anayasa'nın 89'uncu maddesinin
ikinci fıkrasında "Cumhurbaşkanınca kısmen
uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece
uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.", İç Tüzük'ün
81'inci maddesinin son fıkrasında ise "Cumhurbaşkanınca
yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun
görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz
karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle
ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması
her hâlde yapılır." hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen
kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına
bağlıdır.
Bu nedenlerle, söz konusu Kanun'un
sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 6'ncı maddesinin
görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum.
TOPRAK
KORUMA VE ARAZİ KULLANIMI KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN
MADDE 6- Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanununa aşağıdaki geçici madde
eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 3-
11/10/2004 tarihinden önce, gerekli izinler alınmadan tarım
dışı amaçlı kullanıma açılmış bulunan
arazilerin istenilen amaçla kullanımı için, bu Kanunun yayımı
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde Bakanlığa
başvurulması, hazırlanacak toprak koruma projesine
uyulması ve tarım dışı kullanılan tarım
arazilerinin her metre karesi için beş Yeni Türk Lirası
ödenmesi şartıyla izin verilir.
Söz konusu arazi ve tesislerin istenilen
amaçla kullanımı için çeşitli kurumlardan alınması
gerekli ruhsat, izin gibi işlemler, Bakanlığa başvuru
tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde tamamlanıncaya kadar
başvuru sahipleri faaliyetlerine devam ederler. Bu süreler
içerisinde gerekli izinleri alamayanların üretim faaliyetleri
ilgili idarelerce durdurulur.
Tarım arazisi vasfından
çıkarılan araziler, ilgili kuruluşlarca başvuru
sahibinin isteği doğrultusunda vasfını değiştirir."
BAŞKAN - 6'ncı madde üzerinde
söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Anavatan Partisi
Grubu adına Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan,
şahısları adına, İstanbul Milletvekili Ünal
Kacır, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk, Muğla Milletvekili
Gürol Ergin, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan, Hatay Milletvekili
Mehmet Eraslan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.
Sayın Ergin, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Ergin, süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN
(Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un Anayasa'nın
89'uncu ve 104'üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir kez daha geri gönderilmesi üzerine yapılan bu görüşmede,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, bu 22'nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisindeki görüşmelerde,
iktidar partisi mensupları olarak Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekili arkadaşlarım, Anayasa'ya uygunluk konusunda
hiçbir titizlik göstermemişler ve bunun bir örneğini de bu
Yasa'da vermişlerdir. Bu yasa teklifi görüşülürken, biz,
hangi açılardan sakıncalı olduğunu belirttiğimiz
gibi, hangi açılardan da Anayasa'ya uygun olmadığını
belirtmek için elimizden gelen gayreti gösterdik. Ama, ne yapalım
ki, iktidar partisi milletvekilleri olarak sizler, bizleri dinlememe
yoluna gittiniz ve şimdi, Cumhurbaşkanlığından
geri dönen bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız.
Yasa teklifi geldikten sonra, ilgili
komisyondaki görüşmeleri sırasında iktidar partisi
milletvekilleri, Cumhurbaşkanının, Anayasa'ya aykırılık
gerekçesiyle Yasa'yı geri göndermesinin, bu Yasa'nın Anayasa'ya
aykırı olacağını göstermeyeceğini söylüyorlar,
bu konuda Anayasa Mahkemesinin karar vereceğini ifade ediyorlar.
Göreceğiz ki, Anayasa Mahkemesi
de, aynen bizlerin söylediği, aynen Cumhurbaşkanımızın
ifade buyurduğu gibi, Yasa'nın 6'ncı maddesinin, bu
6'ncı maddeyle getirilen geçici 3'üncü maddenin Anayasa'ya aykırı
olduğu kararını alacaktır. Bunu hep birlikte göreceğiz.
Niçin alacaktır? Değerli
arkadaşlarım, o gün de söyledik, bugün de söylüyoruz, bu yasa
teklifinin bu 6'ncı maddesi, kesinlikle, bir tek şirketi
kurtarma amacına dönüktür.
Sayın Karapaşaoğlu,
şimdi orada, sanıyorum, rahatsız oluyor bu söylemimden
ama, olmayın. Ben, sizin adınızı saygıyla bir
kenara koyuyorum.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sağ olun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Ama,
bu getirilen teklifin de, kesinlikle, bir Amerikan şirketini,
bir ulus üstü şirketini koruma, kollama amaçlı olduğunu
da ifade etmeyi, bu ülkenin bir evladı olarak kendime görev biliyorum,
bunu söylemek durumundayız. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, ben, bu yasa teklifi görüşüldüğü zaman
da söyledim, şimdi de tekrar etmek istiyorum: Bizim Şeker
Yasası'na göre, tatlandırıcı üreten firmalara
belli bir kontenjan tanınıyor. Ama, Yasa'ya öyle bir madde
konmuş ki, bu yüzde 10 olan ve zaten yüksek olan kontenjan bir de Bakanlar
Kurulu kararıyla yüzde 50 artırılabiliyor. Hepinize
müjdeyi veriyorum: Üç gün önce bu Hükûmet tatlandırıcı
üretiminde yüzde 50 kontenjan artırımı kararını
aldı.
Değerli arkadaşlarım,
bunların hepsi birbiriyle bağlantılı. Hiç birbirimizi
kandırmaya, birbirimizi aldatmaya çalışmayalım;
ama, hepsinin üstünde, Türk milletini aldatmaya hiç çalışmayalım.
Değerli arkadaşlarım,
yapılan açıktır. Bu yapılanların ne anlama
geldiğini şimdi size, daha önceki konuşmamdan da bir
kısım alıntılar yaparak aktarmaya çalışacağım.
Siz diyorsunuz ki: "Bu getirilen
teklifle 4.500 hektarlık alandaki sorunu ortadan kaldıracağız,
20 bin şirketin sorunlarını ortadan kaldıracağız."
Değerli arkadaşlarım,
siz, getirdiğiniz bu teklifle aslında yalnızca bir Amerikan
şirketini kurtarmayı hedeflemiş bulunuyorsunuz.
Ama, çok yazıktır ki, 20 bin, ama belki 10 bin, belki 3 bin Türk
firmasının adını da bu işe alet ediyorsunuz. Bu
son derece yanlış bir düşüncedir.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Sayın Başbakan söz verdi de onun için Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Evet.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bakın, sizin, bu kürsüde, Adalet ve Kalkınma Partisi
mensubu arkadaşlarımın, Tarım Bakanının
bu kürsüde söyledikleriyle Cargill yöneticilerinin söyledikleri
ve gazetelere yansıyan söylemler tamamen birbiriyle aynı,
üst üste çakışıyor, örtüşüyor.
Bakın, 15 Mayıs 2006'da Cargill'in
Türkiye Proje Yatırım Müdürü ne diyor: "İçinde bulunduğumuz
durum, yani Cargill'in Türkiye'deki durumu, başta Amerika Birleşik
Devletleri olmak üzere, tüm uluslararası şirketler tarafından
izleniyor. Tüm izinler alınarak yapılan bir yatırım
yabancı sermaye düşmanlığıyla kapatılmak
isteniyor." Yani, Türkiye Cumhuriyetinin sayısız bağımsız
mahkemesi ve onların üzerinde Danıştay, aldığı
kararla güya yabancı sermaye düşmanlığı yapıyor.
Çok üzücüdür ki, aynı söylem, burada, Adalet ve Kalkınma Partili
milletvekilleri tarafından da defaatle yinelenmiştir
değerli arkadaşlarım ve çok ciddi olarak Türkiye'ye
tehditler yöneltmekten bu şirket yetkilileri kaçınmıyorlar.
Şimdi, yine, hatırlamanızı
istiyorum, o günlerde de söz konusu yaptık, bakınız,
Başbakanlığı, Cargill'in karargâhı hâline getirdiniz.
Cargill temsilcisiyle Başbakanlık Müsteşarı ve
ilgili ilgisiz bütün bakanlar orada toplandılar "Cargill'i
nasıl kurtarırız" diye ve Başbakanlık, Tarım
Bakanlığına yazdığı bir yazıyla
"Şöyle şöyle yaparsanız Cargill'i kurtarırız."
diyor.
Değerli arkadaşlarım,
o Başbakanlık Müsteşarı ki "Bugün Türkiye'de
laikliğin artık sona ermesi gerektiğini, cumhuriyetin
sonlanması gerektiğini, Türkiye'de milliyetçilik döneminin
geçtiğini" söylemek cesaret ve cüretini gösteriyor. Kendisini,
binlerce kez kınıyoruz. Bugün, burada da kınıyorum.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bakınız
Tekrar kınıyorum. Bakınız,
değerli arkadaşlarım, bakınız, size, gazetelere
yansıyan bir -Milliyet gazetesinin 5 Ekim 2006 tarihli nüshasından-
bilgi sunayım. Diyor ki: "Edindiğimiz bilgilere göre,
Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri gezisine çıkmadan
önce Cargill konusunda Ankara'da bir dizi temas yaptı. Şirket
yetkilileriyle bürokratlar, ABD temaslarında gündeme gelecek
olan Cargill konusunda çözüm yolu bulunması için bir araya geldi.
Bu amaçla hazırlanan Cargill dosyası Erdoğan'ın
çantasına kondu. Erdoğan, geçen cumartesi, New York'ta, Cargill
yetkililerine, çözüm için atılan adımları anlattı.
Erdoğan, görüşme sonrasında ABD'den Ankara'ya talimat
vererek kesin çözüm istedi." Değerli arkadaşlar, olay
baştan sona budur, gerisi lafügüzaftır. Ama, siz hâlâ anlamazdan
gelecekseniz, anlamazdan gelmek de sizin doğal hakkınızdır.
Bu konuda da herhangi bir şey söylememiz doğru olmaz diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar,
şimdi niye Anayasa'ya aykırı? Sayın Cumhurbaşkanı
bunu net, açık, hiç anlayamayacak kapasitede olacakların
bile anlayacağı biçimde anlatmış; Anayasa'nın
11'inci maddesini, Anayasa'nın 138'inci maddesini açık
açık göstererek niçin Anayasa'ya aykırı olduğunu
söylemiş.
Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanı,
bizim gözümüzden kaçan bir hususa da değinmiş. Diyor ki:
"Yasa'nın ilk biçiminde
" Hani şu altı aylık
verilen süre vardı ve bu süre dolduğu için, bu arada girişimde
bulunmadığı için Cargill, bu sorunlar çıktı.
"
o ilk biçiminde bile hiç olmazsa, tarımsal bütünlüğü
bozmayacak işletmelerden söz ediliyordu. Getirilen teklifte,
bu da oradan cımbızla çekilip alınmıştır."
diyor.
Değerli arkadaşlarım,
yanlış yapıyorsunuz. Bu Meclis Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu Mecliste Türk ulusunun hakları savunulur; bu Mecliste
ne bir Amerika Birleşik Devletleri'nin ne de onun bir şirketinin
ne de uluslararası şirketlerin çıkarları asla savunulamaz.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sözlerimi tamamlarken de Sayın
Bakanıma bir ifadede bulunayım.
TAR-GEL diye Tarımsal Yayımı
Geliştirme Projesi hakkında bir toplantı düzenlemişler,
sağ olsunlar ben de davetliyim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Benim
davetli olmam çok güzel ama, şunu da kınıyorum: Bakanlığın
bütün birimlerine emir ve talimat verilerek, bütün çalışanların,
yetmedi, bütün tarımsal kooperatiflerin başkanları
aranarak, tarımsal kooperatif üyelerinin bu toplantıya
mutlaka getirilmesi, hatta, sayı verilerek isteniyor. Senden
500 kişi istiyorum, deniyor; öbüründen 300 kişi. Değerli
arkadaşlarım, emir, talimat ve ricayla değil, yaptığınız
işlerin doğruluğuyla, o insanlar, kendi içlerinden
gelerek oraya gelsinler. Zorlamayla, talimatla, korkutarak getirdiğiniz
insanlardan size hayır gelmez. Sizden zaten onlara hiçbir hayır
gelmediğini onlar zaten biliyorlar.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Anavatan Partisi Grubu
adına, Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Sayın Özdoğan, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 1313
sıra sayılı, 23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun, Anayasa'nın 89'uncu ve
104'üncü maddeleri gereğince, bir daha görüşülmek üzere
geri gönderilmişti, 6'ncı maddesinden dolayı, Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından. Bunun üzerine Anavatan Partisi
Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurunuzda bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
aşağı yukarı, 22'nci Yasama Yılı dört
yılı geçti, dört yıl üç ay oldu. Bu süre içerisinde, Sayın
Cumhurbaşkanı 54 kanunu geri gönderdi.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon)
- Yeni Cumhurbaşkanı göndermeyecek, merak etme.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- İnşallah.
...geri gönderdi ve bunlardan 18
kanun da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletini sadece Türkiye Büyük
Millet Meclisi yönetmiyor, elbette ki bura aziz milletimizin ruhudur,
bir de devleti yöneten organlar vardır: Cumhurbaşkanlığı
vardır, Anayasa Mahkemesi vardır. Şimdi, ben, buradan Allah'a
şükrediyorum ki, iyi ki bu dönemde Sayın Cumhurbaşkanı
görevdeydi de, böyle, Türk milletinin aleyhine olan yasaları
geri göndermiştir ve bir kısmı da Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmiştir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, burada yapılmak istenen, bu yasa teklifi
Bizim milletimizin
hakikaten çok güzel hasletlerinden birisi de, bir olumsuz durumu
bir kelimeyle ifade etme özelliğidir. Buna, Türk kamuoyu
"Cargill yasası" demiştir. Cargill firması ne
firmasıdır? Bütün kamuoyu biliyor ki, Cargill firması,
Amerika Birleşik Devletleri'nin firmasıdır. Bu Hükûmet
döneminde, bırakın Amerika Birleşik Devletleri'nin
Cargill firması gibi büyük bir firmasının isteğinin
yerine getirilmesi, en küçük bir ferdinin dahi bu Hükûmetten, AK Parti
Hükûmetinden bir talebi olsa, Hükûmetin devamı için, onun da isteği
yerine getirilecektir.
Değerli arkadaşlar, bu
Kanun görüşülürken, yine bir maddesinde, ben, Anavatan Partisi
Grubu adına çıkmıştım ve görüşlerimi anlatmıştım.
Bu Yasa'nın, aynı zamanda, Türk milletinin çembere alınma
yasalarından birisi olduğu görüşlerimi sunmuştum
değerli arkadaşlar. Bakın, Türkiye'de topraklar metre
kare metre kare, dönüm dönüm satılıyor; bunu, kamuoyu çok
yakinen bilmektedir. Bakın değerli arkadaşlar, bu çembere
alınma hareketlerinden birisi de Agos gazetesi Genel Yayın
Müdürü Hrant Dink'in öldürülmesi olayı ve milliyetçilik konusunda
Trabzon vilayetimizin çok hassas bir vilayet olduğunu biliyoruz
ve bugün, günah keçisi hâline getirilmiştir. Bu olay vesilesi,
dolayısıyla, değerli arkadaşlar, neredeyse, bu
ülkede "Türk'üm" demek suç hâline gelecektir değerli arkadaşlar.
Bakınız baskı unsurlarına, bu yola doğru gidiyoruz,
fakat, buna, Türk milleti, asla ve katiyetle fırsat vermeyecektir.
Bu milletin bünyesinde Kuvayımilliye ruhu yatmaktadır.
Gerekirse, kendisini tekrar, yeniden Kuvayımilliye ruhunu
canlandırarak, bu densizlere haddini bildirecektir değerli
arkadaşlar.
Bakın, bugün gazetede bir
olay okudum. Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak'ta petrol
araştırmaları yapan Pet Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Güntekin Köksal ne diyor, ne vahim kelimeler, cümleler
kullanıyor? Diyor ki: "Kürdistan orada kurulmuş, biz
hâlâ ahkâm kesiyoruz. Bundan sonra hadiselerin stratejiyle hâlledilmesi
lazım; kavga, gürültü, silahla hâlledilemez." Bu vahim bir
durumdur. Ben, Güntekin Köksal'ın çizmeyi aştığını
buradan söylemek istiyorum.
KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon)
- Aferin İbrahim Bey.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, çizmeyi aşmıştır
burada ve Hükûmeti de ve bütün kamuoyunu da, Güntekin Köksal'a haddini
bildirmesi konusunda, buradan suç duyurusunda bulunuyorum değerli
arkadaşlar. Bu, suçtur değerli arkadaşlar. Bunu neden
söylüyorum? Bunu, Türk milletinin çembere alınma hadisesi olduğunu
burada anlatmak için söylüyorum.
Bakın şimdi, Joseph Ralston
ne diyor? Diyor ki: "Türkiye'yi PKK ile müzakere etmesi için cesaretlendirmeliyiz."
İşte, Terörle Mücadele Koordinatörlüğüne getirilen
Amerikalı General bunu söylüyor. Gelinecek nokta budur değerli
arkadaşlar.
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Tarımla bunun ne ilgisi var?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Tarımla bunun ilgisi var. Az önce izah ettim, Türk milleti çembere
alınıyor, izah ettim. İşte bunlardan birisi de Cargill
yasasıdır. Bu da bunun bir ayağıdır. Olayları
iyi görmek lazım Değerli Milletvekilim. Hadise budur.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye'de topraklarımız nasıl satılmış?
Bu çerçevede bazı şeyler söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde
turizmin merkezleri olarak nitelenen Antalya, Aydın, İzmir
ve Muğla'da, şu ana kadar 41.362 yabancı 32.635 adet mülk satın
aldı değerli arkadaşlar. Bu, AK Parti Hükûmeti döneminde
oldu. Adet olarak yabancılara en fazla mülk satışı
14.124 ile Antalya'da olurken, bu ilimizi 8.218 ile Muğla, 5.744 ile
Aydın, 4.549 ile de İzmir izledi.
Kapladığı alan bakımından
ise, yabancılar en fazla Muğla'da yer edindi. Bu ilimizde yabancılara
satılan gayrimenkullerin toplam büyüklüğü 4 milyon 742
bin metre kareye ulaştı değerli arkadaşlar. Bu,
çok vahim ve elem verici bir durumdur. Antalya da, 3 milyon 760 bin metre
kareyle bu ilimizi izledi. Yabancılar, İzmir'de 4 milyon
742 bin metre kare, Aydın'da da 1 milyon 558 bin metre karelik yer
aldı değerli arkadaşlar.
Turistik yörelere yatırımda
İngilizler başı çekerken, 16.436 İngilizin dört ilde
edindikleri taşınmaz sayısı 11.807'yi buluyor. Değerli
arkadaşlar, Almanlar da 9.989 kişi ve 8.414 taşınmaz
ile İngilizlerin ardında yer alıyor toprak alımı
bakımından.
Bu arada, gayrimenkule yatırımda
İngilizler Muğla'yı, Almanlar, Hollandalılar,
İrlandalılar ve Norveçliler Antalya'yı, Yunanlılar
ise İzmir'i tercih ediyor. Şimdi, Yunanlıların
İzmir'i tercih etmesi son derece mânidardır. Bunu Türk milletiyle
paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, topraklar
böyle hoyratça satılmaz, şehit kanlarıyla alınmıştır,
dedelerimizin kanlarıyla kurtarılmıştır.
Bakın, şair ne diyor, hepimizin ruhunda vardır bu:
"Bayrakları bayrak yapan,
üstündeki kandır;
Toprak, eğer uğrunda ölen
varsa vatandır."
Ama, Sayın Başbakan,
afiş milliyetçiliği yaparak diyor ki: "Kurbam olan
ayına yıldızına." (AK Parti sıralarından
"ağzına da yakışmıyor" sesi) Değerli arkadaşlar, bunu kim
yutar?
Değerli arkadaşlar, milliyetçilik,
işte, şairin burada dediği gibi, kanla alınan toprakların
çok titiz bir şekilde korunmasıdır.
Sen ağzına yakışacak
şeyi 4 Kasımda göreceksin. Tesadüfen milletvekili oldun,
bir daha olmayacaksın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Özdoğan.
Şahsı adına, Bursa
Milletvekili Altan Karapaşaoğlu, Ünal Kacır kendisine
söz hakkını devrettiği için.
Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hazırladığım,
yazılı olarak, size okumayı düşündüğüm, gerekçeyle
ilgili, geri gönderme gerekçesiyle ilgili hazırladığım
yazının tamamını okumam mümkün değil, ancak
burada birkaç söyleme cevap verme imkânım var.
Bunlardan bir tanesi şu: Değerli
arkadaşlar, ben, bu yasa teklifini Şubat 2006 tarihinde
verdim. Şubat 2006 tarihinde bu teklifi vermemin gerekçesi,
Gebze Organize Sanayi Bölgesi'nden bize yapılan müracaatlardır,
daha sonra da diğer bölgelerden gelmiştir.
Cargill'le ilgili mesele onuncu
ayda gündeme gelmiştir. Onuncu ayda Cargill'in kapatılması
değil, Cargil'le yasal yollarla izin veren idarenin eylemleri
durdurulmuştur, iptal edilmiştir. Eylemleri durdurulan,
iptal edilen Cargill de, dolayısıyla yasal bir altyapıdan
yoksun kalmıştır. Bu yasa teklifi gündemde olduğu
için de, gelip buraya sarılmıştır.
Tabii, Anayasa'mızın hükümlerine
göre, bu memlekette icrayı faaliyette bulunan her türlü vatandaşımız,
her türlü kurum ve kuruluş, yasalardan eşit oranda istifade
ederler. Bunun önüne geçmenin imkânı yok. Bu Yasa'da, efendim, Cargil'le
bu uygulanmasın da denemez, ama benim kendi şahsi kanaatim,
Cargill'in daha yargıda işi bitmemiştir, daha devam edecektir,
çünkü davacı olanlar Cargill'in peşini bırakmazlar,
bırakmıyorlar.
Bu arada şunu da ifade etmek
istiyorum: Değerli arkadaşlar, bu gerekçede önemli olan
birkaç konuyu gündeme getirmek istiyorum.
5557 sayılı Kanun'un geçici
3'üncü maddesi, 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım
Kanunu'nun getirmiş olduğu, Hükûmetin tasarıyı
Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği tarih olan
11/10/2004'ten önce izinsiz olarak yapılmış, faaliyete
geçmiş her türlü yapıya metre karesi 5 lira ödemek kaydıyla
tarım dışı kullanım iznini ifa eden geçici
1'inci maddesinin 19 Ocak 2006 tarihinde son bulması nedeniyle
başvuruda bulunamamış yaklaşık 20 bin civarındaki
talebin sonuçlandırılabilmesi ve mağduriyetlerin
giderilmesi amacını taşımaktadır.
3/7/2005 tarih ve 5403 sayılı
Kanun'un geçici 1'inci maddesi Anayasa'ya aykırı görülmezken,
aynı amacı taşıyan 5557 sayılı Kanun'un geçici
3'üncü maddesinin Cumhurbaşkanınca Anayasa'ya aykırı
görülerek, tekrar görüşülmek üzere iade edilmesi de biraz düşündürücüdür.
5403 sayılı Kanun'un geçici
1'inci maddesine istinaden ancak 356 adet başvuru sonuçlandırılmış.
Bunlar Kanun'dan yararlanma imkânı bulmuşken, Kanun'un
sınırlı süresi ve iyi tanıtılamaması nedeniyle
zamanında yapılamamış veya sonuçlandırılamamış
başvuruların tamamlanmasına imkân vermek amacıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündeme gelen 5557 sayılı
Kanun'un geçici 3'üncü maddesinin de aynı amaca hitap ettiği
açıktır.
Sayın Cumhurbaşkanının
ret gerekçesi hukuki dayanaktan yoksundur ve siyasi içeriklidir.
Neden siyasi içeriklidir? Bir cumhurbaşkanının bir
firmayı işaret ederek bir yasa teklifini iade etmesinin
anlamını ancak siyasilikle ifade etmek mümkündür.
Değerli arkadaşlar, elbet,
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu memleketin, bu milletin, bu ülkenin
Meclisidir. Elbette, bu ülke için yararlı, bu ülkenin menfaatine
yasalar çıkaracaktır. Ama, bu yasaları Türkiye Büyük
Millet Meclisi çıkarırken ayrım yapması da mümkün
değildir. Falancaya uygulansın, filanca bundan yararlanmasın,
denilemez. Dolayısıyla, konuyu biraz daha salim akılla
değerlendirmek suretiyle, bu Yasa'nın, gerçekten, Türkiye'de
faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar için çıkarılmış
olduğunu anlamak lazım.
Bakın, değerli arkadaşlar,
bu kurum ve kuruluşlar ihracat yaparlarsa, yaptıkları
ihracatında yasal dayanaktan yoksun oldukları için, mallarını
Avrupa Birliği ülkelerine gönderemezler. Bu amacı da düzeltmeyi
tasarlıyor bu kanun teklifi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Karapaşaoğlu,
lütfen konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, şimdi, komisyondaki
arkadaşlarımızın ifadelerinden iki tanesini örnek
olsun diye okuyorum: "Cumhurbaşkanlığı makamından
geldiğine göre, Anayasa'ya aykırıdır. O hâlde, bunun
tartışılacak bir yönü yoktur." Bakın, hükme bakın!
Bir başka arkadaşımız:
"Yani, bu madde üzerinde ısrar ederek, eğer komisyon bu
maddeyi aynen sürdüreceğiz derse, biz bunu Anayasa Mahkemesine
götürürüz, oradan da çıkmaz arkadaşlar. Yani, biraz
akıllı olmak lazım." Bakın, tavsiyesi ne kadar
enteresan, değil mi? İfadeleri yargıya müdahale niteliğini
taşıyor. Asıl, yargıya müdahale niteliğini
taşıyan ifadeler bunlar. Dolayısıyla, bizim amacımızın
yargıya müdahale niteliği taşımadığını
bilmek gerekir.
Sonra, yargı kararını
vermiştir, bu firma kapatılmıştır yargı
kararıyla, ama, bir başka yargının kararıyla
da tekrar açılmıştır. Burada, yasaların, düzenlemelerin
yargıya hiçbir müdahalesi yoktur. Türkiye Büyük Millet Meclisi
yasa yapmakta, Anayasa hükmü gereğince söz sahibidir, özgürdür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Devamla) - Yasa yapma, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hakkıdır.
Ha, yasalar eğer Anayasa'ya aykırıysa, yargıya gidilir,
yargı bu işte kararını verir, ama, burada belirlenen
amaç, Türkiye'nin malı mülkü olan, 20 bin, ekonomideki işletmenin
geleceği ve bu işletmelerde çalışan insanların
geleceğidir.
Hepinize saygılar sunuyor,
bu yasa teklifinin aynen geçirilmesi konusunda desteklerinizi
tekrar talep ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk.
Buyurun Sayın Ertürk.
AHMET ERTÜRK (Aydın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün görüşmekte olduğumuz
yasa tasarısı, maalesef, muhalefet partisi milletvekilleri
tarafından sanki bir Cargill yasası, sanki bir şirketi
kayırma yasası hâline getirilmiştir. Ancak, hepimiz
belli illerden gelerek Büyük Millet Meclisinde bu kutsal görevi
yapmaya çalışıyoruz. Hepimizin ilinde, gerekli izinleri
ve müsaadeleri almadan kurulmuş pek çok sanayi tesisleri veya
tarımsal ürünleri işleme tesisleri var. Bunlara baktığımız
zaman, hiç sizlere bir talep gelmiyor mu acaba bunlardan? "Biz bu
tesislerimizi yasal hâle getirmek istiyoruz, legal hâle getirmek
istiyoruz; yasaya aykırı duruşu olan bu kurumlarımızı
da, yasal hâle getirerek legal hâlde faaliyette bulunmak istiyoruz
"
Bu konuda yasal düzenleme yapılması yönünde bizlere çok
yoğun talepler geliyor ve nitekim, bu taleplerden, kısacık
ben, bazı illerden örnek vermek istiyorum.
Örneğin, benim ilimde, Aydın
ilinde 500'e yakın kurum var, bu şekilde yapılmış
tesisler var. Bu 500'e yakın kurumdan, daha önce Meclisimizden
geçip onaylanan ve Cumhurbaşkanımız tarafından
da kabul gören Yasa'ya göre müracaat etmiş 26 tane kuruluş
var. Ancak o kadarı müracaat edebilmiş ve bu 26 kuruluştan
da ancak 9 tanesinin işlemleri bitirilebilmiş, diğer
kurumların, 15 tanesinin işlemleri maalesef bitirilememiş.
Mesela, bir başka ilimizde, örneğin Balıkesir ilimizde
müracaatçı sayısı 31 tane. Keza, Antalya ilimizde
350 tane tahmin edilen firma var, ancak 230 tanesi müracaat edebilmiş.
Mesela, Afyon ilimizde 200 tane bu şekilde firma olduğu
tahmin ediliyor, hiç müracaat da olmamış.
Onun için, burada yapılan bu
yasal düzenlemeyle, yasaya aykırı duruşu olan kurumlara
fayda ve avantaj sağlama değil, izinsiz kurulan bu tesislerin
toprak koruma projesine uygun hâlde işlem ve evraklarının
tamamlanabilmesi için makul bir süre verilmesi gündemdedir. Bunun
dışında, kesinlikle, kayırma veya bir avantaj
sağlama düşünülmemelidir. Tamamen izinsiz kurulan bu tesislerin,
toprak koruma projesine uygun hâlde işlem ve evraklarının
tamamlanabilmesi için verilen sürenin makul ve işlemlerinin
tamamlanabileceği bir süreye uzatılması gündeme
gelmiştir. Çıkan Yasa'yı, daha önce çıkardığımız
Yasa'yı Sayın Cumhurbaşkanımız onaylamıştır,
hiçbir sorun yaşanmamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımızın
onayıyla, demin kısaca bahsetmeye çalıştığım
gibi, şu anda 20 bine yaklaşan bu tip kuruluşların
ancak 356 tanesinin müracaatları sonuçlandırılmış,
diğerlerinin işlemleri sonuçlandırılamadığı
için bu yasaya ihtiyaç duyulmuştur ve bu yasal düzenlemeyle,
Türkiye'nin tarımını şekillendirmeye çalışan
Hükûmetimizin bu önerisiyle ve Değerli Milletvekilimizin
de bugün görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısıyla beraber Türk tarımını gerçekten
hak ettiği güzel yerlere taşımaya çalışıyoruz.
İşte, Lisanslı Depoculuk Kanunu gibi, Organik Tarım
Kanunu gibi, Tarım Kanunu gibi, bu da, tarımsal bütünlüğümüzün
en önemli ham maddesi olan topraklarımızın üzerinde yetiştirebileceğimiz
arazilerimizin ve bu arazilerimizdeki marjinal özel arazilerin
ve yetiştirilebilecek olan ürünlere göre değerlendirilecek
nispetlerdeki miktarların da değiştirilmesi gündeme
gelmiştir. Mesela, hep şikâyet ettiğimiz, işte
"miras ölçüsüyle arazilerimiz parçalanıyor, artık
tarım arazileri küçülüyor, bu küçücük tarım arazilerinde
verimli ve rantabl ziraat yapmak mümkün değildir" deniliyordu.
İşte, bugün, bu Yasa'yla bu arazi nispetleri de değerlendirilmektedir.
En az, en küçük arazi nispeti 2 hektara, seracılık yapılan
yerlerde daha farklı, küçük küçük nispetlere getirilmek suretiyle
arazilerin bölünmesi ve böylece, tarım arazilerinin daha verimli
hâle gelmesinin önüne geçilmesi de imkân ve fırsat haline getirilmeye
çalışılmaktadır.
Bu Yasa önemlidir. Çünkü, bürokratik
işlemler ve izin işlemleri uzun sürdüğü için de, böyle,
iki yıllık bir izin verilmek suretiyle izinsiz kurulan bu kuruluşlarımızın
yasal hâle getirilmesi ve böylece bir menfaat karşılığı
düşünülmemesi gerekilmektedir. Böylece, tarımsal kurum
ve kuruluşlarımızda tarımsal üretim yapan çiftçilerimizin
ürünlerinin değerlendirilmesi fırsatı ve imkânı
da gündeme gelmektedir.
Yasa'mızın hayırlı
olması dileklerimle saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, ekrana
giren arkadaşlarımız var, görüyorum. Soru-cevap
işlemi yapacağız, on dakika süreyle.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, pancar üreticimiz soruyor
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
yine bir dakikalık işlemimiz devam ediyor. Sorunuzu ona
göre seri sorarsanız
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Pancar üreticilerimizin bir sorusunu
yöneltiyorum. Tabii ki sahiplendim bu soruyu. Diyorlar ki: Burada,
tatlandırıcı üretimi yapan yabancıların
çıkarını koruyorsunuz Sayın Bakan. Acaba pancar
üreticilerinin durumunu düzeltmek için neler yapacaksınız?
Birinci sorum.
İkinci sorum: Türkiye'de en önde
gelen -tarımda tabii- sorunlardan bir tanesi toprak toplulaştırılmasının
hızlı bir biçimde götürülememesi. Acaba Sayın Bakanımızın
küçük parçalı arazilerin birleştirilmesi konusunda, bu
sürecin hızlandırılması konusunda nasıl bir
programı vardır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, bu, Cumhurbaşkanından
geri dönen toprakla ilgili yasa
Başka ülkelerdeki durumla
karşılaştırma yapılabildi mi? Yani, bu kadar
kısa bir sürede bu toprak satışı
Örneğin,
Türkler, başka ülkelerde ne kadar, bu süre içinde mülk aldı?
Onların yasa düzenlemeleri nedir? Böyle bir çalışmanız
oldu mu Bakanlıkta? Çünkü, toprak, milyonlarca yılda oluşan
çok değerli bir üretim aracı. Bu satışlar, çok zaman
üretim dışında kullanılıyor. Siz Tarım Bakanısınız,
toprakları korumakla, çiftçiyi korumakla, ülkeyi korumakla
görevlisiniz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gazalcı.
Sayın Ergin, buyurun.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Benim de bir iki sorum var:
Birincisi, bu Toprak Koruma ve
Arazi Kullanımı Yasası'nın 10 uncu maddesi, arazi
kullanım planlaması yapılmasını amir. Bu konuda,
benim bildiğim kadarıyla, şu ana kadar Tarım Bakanlığında
hiçbir çalışma yapılmamıştır. Bunun nedeni
nedir? Şimdi, Cargill'i kurtarma çalışmaları için
uzun uğraşlar verilmesi mi buna neden olmuştur? Bunu
öğrenmek istiyorum.
İkincisi, ben de bu pancar konusundan
söz edeceğim. Maalesef, Türkiye'de, Şeker Yasası'ndan
sonra, Türk pancar üreticileri büyük sıkıntı içine girmiştir
ve Yasa'daki tatlandırıcı üreticilerine verilen kontenjanı
yüzde 50 artırma ve azaltma hakkı, hükûmetler tarafından
sürekli artırma olarak kullanılmıştır. O zaman,
"Yasa'nın bu maddesini değiştirip yüzde 15 yapmayı
düşünüyor musunuz?" diye soruyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım, buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Tabii, Sayın Tütüncü'nün, pancar
üreticilerinin durumunu düzeltmekle ilgili olarak sorduğu
bir soru var. Pancar üreticilerinin durumunun genel anlamda düzeltilmesiyle
ilgili, bildiğiniz gibi, biz, tarımsal desteklemeleri
hem daha etkin olması hem de destek miktarını toplamda
artırmak suretiyle, bundan, hem girdiler yönünde hem doğrudan
gelir desteği yönünde, biz, pancar üreticilerini de, tabii, istifade
ettiriyoruz ve onların -bir endüstri bitkisi olması hasebiyle-
kullandıkları gerek mazot gerekse gübre gibi alan bazlı
desteklerde, biz, en üst limitten onlara veriyoruz. Bu çerçevede,
tabii, içinde pancar üreticilerinin de bulunduğu çiftçilerimize,
nisan ve haziran aylarının ilk haftalarında, toplam 2
milyar 550 milyon YTL mazot, DGD ve gübre desteği ödenecek. Bunu
bu şekilde söylemek istiyorum.
Arazi toplulaştırılmasıyla
ilgili olarak da -doğrusu, çok yerinde gördüğüm bir değinme-
biz, 2003'ten sonra, yani, Hükûmetimizin göreve geldiği tarihten
itibaren arazilerin toplulaştırılmasına çok
önem verdik. Bir mukayese yaparsak; 1999 ile 2002 tarihleri arasında
sadece 97 bin hektar alanda toplulaştırma çalışmalarına
başlandı, hâlbuki 2003-2006 döneminde 384 bin hektar alanda
toplulaştırma çalışmasına başlandı
ve 2005 yılında toplulaştırılan alan, sadece
bir yıl içerisinde toplulaştırılan alan miktarı
175 bin hektar. Hâlen de şu anda 322 bin hektar alanda toplulaştırma
çalışması devam ediyor.
İlave olarak, yine, bu, şu
anda bir geçici maddesini görüştüğümüz Toprak Koruma ve
Arazi Kullanım Kanunu'nun diğer bir maddesiyle de, biz, toplulaştırmayı,
arazi toplulaştırmasını kolaylaştırmak
gayesiyle, Tarım Bakanlığının uhdesinde bulunan
bir yetkiyi, Devlet Su İşleri gibi diğer kamu kuruluşlarının
da toplulaştırma yapmalarına imkân sağlamak üzere
onları da yetkilendiriyoruz. Kamulaştırma yapmadan,
yani çok daha düşük bir maliyetle arazi toplulaştırması
yapmalarına imkân sağlayacak
bir düzenleme de bu Kanun bünyesinde bekliyor. Eğer bu Kanun
yasalaşmış olsaydı, bugüne kadar, mesela geçen
birkaç hafta içerisinde, üç dört hafta içerisinde bu alanda da mesafe
katetmiş olurduk.
Bir başka husus, yine bu Kanun
çerçevesinde öngördüğümüz, bu da arazi toplulaştırmasıyla
ilgili. O da şu: Mutlak tarım arazilerinin parçalanma miktarını,
düzeyini biz yüzde 100 oranında artırmak suretiyle parçalanmasının
önüne geçiyoruz. Bu, mevcut meri mevzuatta bildiğiniz gibi 10
dekardır. Yani, 10 dekar alana kadar tarım arazisi küçülebiliyor,
parçalanabiliyor. Bizim bu Kanun'la öngördüğümüz bir teklifle,
bu, yüzde 100 oranında artırılıyor ve bölünemez
parsel büyüklüğü tarım arazilerinde 20 dekara çıkarılıyor.
Yine, toplulaştırmaya
imkân sağlayacak, bunu kolaylaştıracak ve en önemlisi
parçalanmanın önüne geçmek üzere, -ki çok radikal bir çalışma
içerisindeyiz şu anda- miras hukukunda gerekli düzenlemeleri
yapmak suretiyle, tarım arazilerinin mirasa konu olmadan, bu
şekilde miras yoluyla parçalanmasının önüne geçmek
için de ayrıca şu anda bir yasal çalışma yapılıyor
ve öyle zannediyorum ki birkaç hafta içerisinde Bakanlar Kurulunun
gündemine gelir. Çünkü, biz hem üniversitelerle hem Adalet Bakanlığıyla
hem İçişleri Bakanlığıyla bu konuda müşterek
bir çalışma yaptık, bir taslak hazırladık ve bu
şekilde Türkiye'de tarım arazilerinin miras yoluyla parçalanmasının
önüne de bu mevzuat yoluyla geçmiş olacağız. Çünkü, burada,
en önemli mesele, en önemli sorun bu.
Bu arada, toprak koruma çalışmalarının,
arazi kullanım çalışmalarının durdurulduğuna
ve bu konuda çalışma yapılmadığına dair
Sayın Ergin'in bir sorusu oldu, "Bunlar durdu mu?"
şeklinde. Hayır, bu durmadı. Biz bu çalışmalara
devam ediyoruz. Arazi kullanım planlamasının yapılması
için bir standart oluşturma ve ölçek belirleme çalışmalarımız
devam ediyor. Dolayısıyla, bu çalışma yakın
bir gelecekte tamamlanacak ve tamamlandığında da ülke
çapında bu alanda uygulamaya geçilecektir.
Sayın Gazalcı'nın bir
sorusu oldu. Satışla, toprak satışıyla daha
çok ilişkilendirildi. Tabii, geçtiğimiz günlerde burada
Genel Kurulun da bilgisine sunuldu. Bunun dışında da
kamuoyuna da açıklandı. Bayındırlık Bakanlığımız,
Türkiye'deki bu arazi satışlarıyla, tarım arazilerinin
satışıyla ilgili gerekli açıklamaları yaptı.
Biz bu çerçevede başka ülkelerde, özellikle bu Kanun'la ilgili,
başka ülkelerle de mukayese yaptık, onların da mevzuatlarını
inceledik ve daha önce bu Kanun yine Genel Kurulda tartışılırken,
görüşülürken de bu soru sorulmuştu ve biz, Almanya başta
olmak üzere, bazı ülkelerin de sistemlerini inceledik ve buralarda
da benzer hükümler olduğunu biz biliyoruz. Bunları da ifade
etmek istiyorum.
Pancar kotasıyla ilgili bir
soru soruldu. Ben o soruya yazılı cevap vereceğim;
çünkü, pancar kotasıyla ilgili husus, bildiğiniz gibi, Sanayi
Bakanlığımızın uhdesinde, oradan benim bir
bilgi almam gerekiyor. Onu alıp sizlere yazılı olarak
sunacağım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın Kılıçdaroğlu,
daha sonra girdiğiniz için size söz veremedim, kusura bakmayın.
6'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum
YILMAZ KAYA (İzmir) - Karar yeter
sayısı istiyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati : 16.53
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1313 sıra sayılı Kanun'un
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon yerinde, Hükûmet yerinde.
Kanun'un 6'ncı maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 6'ncı maddeyi tekrar
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Kanun'un
tümünün oylamasından önce İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre oyunun rengini belirtmek üzere Denizli Milletvekili Ümmet
Kandoğan'ın söz talebi vardır, aleyhte.
Sayın Kandoğan buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Daha önce burada kanunlaştırdığımız,
ancak, Sayın Cumhurbaşkanından geri döneceğini
de burada söylediğimiz bir Kanun'u yeniden birlikte görüşüyoruz.
O günkü toplantıda, bizim haklı eleştirilerimize dikkat
etmiş olsaydınız, bugün, bu Kanun'u bir kez daha burada
görüşme durumunda kalmayacaktık.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme tezkeresi burada. Sadece
bu tezkere bile, devletin başının, Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçen bir kanunla ilgili olarak, geri gönderme gerekçesinde
"bir yabancı şirket için çıkarılan bir kanun"
diye bahsetmesinden dolayı, bu sıralarda oturan milletvekillerinin
bundan rahatsızlık duyması gerekir. İşte gerekçe
burada. Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Özellikle
bir yabancı şirket için çıkarılmış bir kanun."
Bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz değerli milletvekilleri?
Devletin başı diyor ki, ey Türkiye Büyük Millet Meclisindeki
milletvekilleri, siz öyle bir kanun çıkarmışsınız
ki, bu çıkardığınız kanun Amerikalı bir
şirket için, şirkete özel bir kanun olmuş diyor Sayın
Cumhurbaşkanı.
İ. SAMİ TANDOĞU (Ordu)
- Doğru, aynen öyle.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Ve
sonra siz geliyorsunuz buraya "efendim bu Cargill yasası
değildir" diyorsunuz, ama Sayın Cumhurbaşkanı
öyle söylemiyor.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Şubat ayında
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Karapaşaoğlu, siz orada diyorsunuz da, işaret ediyorsunuz
da, peki, siz o kanun teklifini şubat ayı içerisinde verdiniz,
kabul. Peki, niye, Sayın Başbakanlıktan çıkan yazıdan
sonra o kanun teklifi gündeme geldi?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Hayır efendim
Hayır efendim
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Bir milletvekili olarak, niçin bunu gelip bu kürsüden dile getirmiyorsunuz?
"Ben kanun teklifimi şubat ayı içerisinde verdim, ancak,
Başbakanlıktan çıkan yazıdan sonra bu kanun teklifi
Meclisin gündemine gelmiştir" şeklinde niye bir
açıklama yapmıyorsunuz Sayın Karapaşaoğlu?
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Daha senin konuşman
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Hayır
Bakınız, Başbakanlıktan çıkan bu yazı, bu
yazı burada olduğu sürece, siz bunun hesabını
millete veremezsiniz, veremeyeceksiniz!
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Hesabı veririz, merak etme sen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Çünkü, Cargill'in de yetkilisinin bulunduğu Başbakanlıktaki
bir toplantıdan çıkan netice, böyle bir kanun hazırlayın,
diyorlar size ve siz de, Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir" yazılı
levhanın önünde oturarak iktidar partisi milletvekilleri,
bir özel şirketle ilgili bir düzenleme yapıyorsunuz ve basında
yer aldı ve o günden beri tekzip etmediniz.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) - Hâllederiz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Amerika'nın, Sayın Başbakan nezdinde, bu Kanun'un
çıkarılmasıyla ilgili baskıları ve zorlamaları
olduğu basında yer aldı, biraz önce Gürol Hocam da burada
okudu onları. Hiçbiriniz çıkıp da buna bir cevap veremediniz.
Sayın Başbakan, çıkıp, yok böyle bir şey, biz kendi
özgür irademizle, hür irademizle böyle bir kanunu Türkiye Büyük
Millet Meclisine getirdik diyemedi. Diyemezseniz. Niye? Bakınız,
tatlandırıcı kotaları yine artırıldı.
Siz göbekten bağlısınız o şirkete, bağlısınız.
İşte yüz binlerce pancar üreticisi yeniden mağdur oldu
Sayın Karapaşaoğlu, mağdur oldu. Hani Ilgın
meydanında Sayın Başbakan diyordu ki: "Şeker
pancarı kotaları ayaklarımın altında."
Sayın Başbakan söyledi bunu. Seçim meydanlarında biz
sorduk Sayın Başbakana. Tütün kotalarıyla ilgili,
şeker pancarıyla ilgili vatandaş bize soruyor, ne diyelim
diye sorduğumuzda dedi ki bize: "Vatandaşa söyleyin,
tütün kotaları ve şeker pancarı kotaları ayaklarımızın
altındadır deyin vatandaşlara." Sayın
Başbakan bize böyle talimat vermişti o dönemde. Ama, bakın,
Bakanlar Kurulu yeni bir kararla tatlandırıcı kotalarını
artırdı. Şeker pancarı üretimi olan yerlerden gelen
milletvekillerine sesleniyorum: Siz bundan rahatsızlık
duymuyorsunuz sayın milletvekilleri? Kasım ayında bu
milletin önüne gitmeyecek misiniz? Sormayacak mı size şeker
pancarı üreticileri? 110 bin liraya satılıyordu
şeker pancarı, şimdi kaç bin lira? 89 bin lira Sayın
Milletvekili. Ama, girdi fiyatları ikiye katlamış,
şeker pancarı fiyatları geri gelmiş ve siz Cargill'i
kurtarma uğruna biraz sonra parmaklarınızı kaldıracaksınız
ve böyle bir şirketin gayri hukuki
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Böyle bir şirketle ilgili onlarca yargı kararına
rağmen, böyle bir şirketi kurtarma uğruna parmaklarınızı
kaldıracaksınız. Ama, bu millet o parmakları unutmayacak.
Şeker pancarı üreticileri, burada kalkan parmakların
hesabını seçim meydanlarında ve sandıklarında
sizlere soracak.
Bu duygu ve düşüncelerle, oyumun
renginin olumsuz olduğunu belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Millet size de ovanın hesabını soracak!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Biz onun hesabını veririz, hiç merak etme!
BAŞKAN - Kanun'un tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kanun kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, 5'inci
sırada yer alan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlayacağız.
5.- Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve
Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/1226) (S. Sayısı: 1247) (x)
(x)
1247 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon Raporu 1247 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili ve Grup
Başkan Vekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan;
şahısları adına Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı,
Aksaray Milletvekili Ahmet Yaşar, Samsun Milletvekili Haluk
Koç ve Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan'ın söz talepleri vardır.
Sayın Kurtulmuşoğlu,
buyurun efendim.
Süreniz yirmi dakika.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma
Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun değişikliği
hakkında söz almış bulunuyorum.
Evet, bu sene, yani bu dört sene
içinde en çok değiştirilen, konuşulan yasalardan birisi
de sağlık yasaları. Bunlardan bir tanesi de şimdi
yine önümüze geldi. Hani meşhur kanun, yasamız var ya AK Partinin
"Sağlıkta Dönüşüm Yasası" diye. Hakikaten
döne döne bir hâl olduk. Ama, dönüyoruz dönüyoruz, aynı yerde
dönüyoruz. Bir arpa boyu ilerlemedik. Bu şunu gösteriyor: Sağlığın,
Türkiye'de temel bir yasa olarak görüşülmesi sadece bu Bakanlığa
ait değil, bu Bakanlıktan evvel de kötü idi. Geldik geleli
hep yasa değiştiriyoruz, ama yasalar yerine oturmuyor. Bunun
sebebi, bir sağlık politikasının olmayışı,
sağlıkta düzenli bir politikanın olmayışından
geliyor. Şimdi, mesela, burada bakıyoruz, "malpraktis"
denilen, yani uygulamada kötü uygulamadan dolayı doktorların
tazminatını ödeyemeyişi, hasta haklarına tanınan
bir yerde doktorları sigorta edeceğiz. Genelde doğrudur,
yani bu yasanın, bu doktorların tazminatlarının
sigorta edilmesi, ödeyememesi hâlleri doğrudur, ama sadece
doktora çıkıyor şu aşamada. Peki bu yardımcı
hizmetlerin hatasını kim ödeyecek veya bunlar nerede kalacak?
Birinci eksik. Ben tenkiti yaparken eksiği de söylemek mecburiyetindeyim.
Şimdi, bu yasada diyoruz ki:
"Anestezi uzmanlarının bulunmadığı yerde
anestezi teknisyenini o günkü ameliyat yapacak cerrahın emrine
verelim." İlk bakışta bu da doğrudur. Ben senelerce
başhekimlik yaptım. Uzman yok, anestezi teknisyeni var. Cerrahi
uzmanı diyor ki: Hocam, teknisyen bu saatte gelmedi veya bunu
yapmadı. Bir sorun çıkıyor. Bu doğru da, onun için
bir cerrahi uzmanı cerrahın emrinde ameliyat yapacak o
günkü teknisyenin olması doğru gözüküyor ama, asıl doğru
olan anestezi uzmanının bulunması. Bunu da ben yapacak
değilim ki. Anestezi uzmanının çoğaltılması
Sağlık Bakanının işi benim işim değil.
Yani, Türkiye'de, aşağı yukarı bine yakın anestezi
uzmanı var. Beş senedir soruyorum: "Neden programa
alıp da anestezi uzmanını çoğaltmadınız?"
Bana diyecekler ki: "Hocam, oraya müracaat eden yok." Ettir
efendim, o da senin işin. Demek ki, bazı branşları
özendirmek mecburiyetindesin. Demek ki, lazım olan branşları
özendireceksiniz.
Şimdi, Avrupa Birliğine
girme aşamasında bir de radyolojide iyonizasyonda çalışan
personelin çalışma saatini beşten yedi buçuğa
çıkarmak istiyoruz. Peki, Türkiye'de hastanelerdeki radyoloji
ünitelerinin acaba kaç tanesi Avrupa Birliği standartlarında
Sayın Bakan? Ben söylüyorum, yüzde 30'dan fazlası Avrupa
standartlarına uymamaktadır Türkiye'de röntgen ünitelerinin.
Diyoruz ki: "Her sene 50 milisivert olacak beş senede 100 milisiverti
geçmeyecek." Doğru ama, nerede bu şartlar? Avrupa standartlarında.
Acaba benim hastanelerimin -1.100 küsur tane hastaneniz var- hangisi
uyuyor bu şartlara? Kaldı, kaldı bu şartları,
çalışma şartlarını uygulamaya koydunuz da,
hazır oldu da radyolojide çalışan personelin beş
saatlik mesaisini yedi buçuk saate çıkarma mı kaldı?
Her şey Avrupa şartlarına uydu da sadece saate mi kaldı
bu iş? Hayır, hiç bunda kimse "bu böyledir" deme yetkisine
sahip değil, sahipse görelim. Kim yapıyor? Atom Enerjisindeki
personel yapıyor. Bu, Atom Enerjisindeki personelin kaç tane
olduğunu, adedini biliyor musunuz
bu konuyla ilgilenen? Aşağı yukarı 35-40'ı geçmiyor. Türkiye'de kaç tane
hastane var? 1.200'e yakın hastane var. 35 veya 40 kişilik yetişmiş
elemanla bunu nasıl kontrol edeceksiniz? Bence, ilk önce hekimin
çalışma şartlarını düzeltmek lazım, ortamı
düzeltmek lazım. Avrupa standartlarına uygun bir şart
getirdikten sonra tabii ki doğaldır -beş saat çalışmakta-
yedi buçuk saat değil gerekirse sekiz saat de çalışır
benim hekimim ve sağlık personelim, ama o şartlar yok.
Doğrudur, hep "Avrupa Birliğine girme aşamasında"
deyip yasaları çıkarıyoruz da, acaba uygulaması
böyle oluyor mu veya uygulamada böyle mi? Onun için, bu beş saatin
de yedi buçuk saate çıkarılmasının yanlış
olduğunu burada bir defa daha tekrar ederek söylüyorum. Ben,
kürsüye çıkıp "Sayın Bakan, bu yanlış, bu
yanlış, o yanlış" demek için burada değilim.
Ben yanlışların doğrusunu söylüyorum, bunlar yanlış,
doğrusu budur diyorum. Eğer, siz, Sağlık Bakanı
olarak, gelir, bu kürsüden derseniz ki, 1.200 tane hastanemin radyoloji
ünitelerinin hepsi Avrupa Birliği şartlarına uyuyor
Sayın Hocam dediğinde, ben, saygı duyacağım,
bu sefer de, gelip, buradan, kürsüden diyeceğim ki, ben yanlış
biliyormuşum, özür dilerim diyeceğim Sayın Bakanım.
Ama, böyle değil Sayın Bakan.
Sayın Bakanım, yaşıyoruz
biz bunları, içinden geliyoruz.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Bakan dinlemiyor ki.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Yani, bazı konularda, ben, buraya, ekseriyetle,
bilmediğim bir konuda çıkmıyorum. Grup başkan vekili
olarak bile çıkmayı sevmiyorum, ama, bu iş benim
işim. Bunu, hekim arkadaşlarım çok iyi bilirler. Bu
şartları yerine getirmeden, kurşun önlüğü bile
bulamadığımız zamanlar olduğunda ve bu odada
kaç milisivert iyonizasyon var diye ölçecek aletim bile olmazken,
bunu yaparsanız, işte, el, adama güler ve karşı
çıkar.
İzmit'te bir komisyona gittik,
Dilovası Komisyonuna, orada -Sayın Bakan, bunlara dikkat
ediniz- Atom Enerjisinden gelen bir arkadaş, böyle, meydanda
şey tuttu, aleti, oradaki demir yığınındaki
radyasyonu ölçüyor. Açık havada, demir yığınındaki
radyasyonu ölçüyor. Çağırdım, kimsenin yanında
da demedim, ekipteki milletvekili arkadaşlarımın yanında
demedim. "Evladım, sen ne yaptın şimdi?" dedim,
"radyasyon ölçtüm" dedi. "Sakın bir daha bu aletle
buraya gelip de milleti kandırma. Bak, ben radyoloji uzmanıyım,
başka arkadaşım da var, yanlış yapıyorsun"
dedim. Şimdi, sen, Sayın Bakanım, böyle bir ülkede yaşıyoruz,
teknolojik aletlerimiz gelişmemiş, adamlarımız
yetişmemiş. Bu adamların yedi saatini yedi buçuk saate
çıkardım. Niye çıkarıyorum? Avrupa Birliği
standartlarına uysun diye çıkarıyorum. Yok böyle bir
şey!
Avrupa Birliği standartlarına
çıkarman doğrudur. Ne zaman doğrudur? O şartları
uygularsın, doktorun çalışma saatini uygularsın,
o radyolojide çalışan personelin her türlü imkânını
verirsiniz
Eskiden süt verilirdi, sütü de kaldırdılar,
yoğurdu da kaldırdılar. Neymiş? Her taraf düzelmiş.
Hayır, böyle bir şey yok. Ama böyle oluyor.
Sayın Bakan, ben, buraya
çıktığımda söylediğim gibi, ilk önce bir hekim
olarak yol göstermek mecburiyetindeyim. Sayın Bakan, doktorun
hatasından bahsederek sigorta çıkarıyoruz; ama, bu
Avrupa standartları diye tutturduğumuz sahada, çağda,
doktorun ilaç yazmasına bile karışmaya başladık
Sayın Bakan ya. Bu ilacı yazarsın, bu ilacı yazmazsın
diyorsun. Eğer yanlışsa buradaki doktor arkadaşlarım
söylesin bana. Sen bu ilacı yazarsın, bu ilacı yazamazsın
diyorsun. Bunu aldım, listeden çıkardım diyorsun Sayın
Bakanım. Böyle bir şey olur mu? Böyle bir şey var mı yani?
Sen doktorun ilaç yazmasına da karışırsan, o zaman
bu doktor tabii ki hata yapar. Yarın ameliyatına da karışacaksın.
Bu ameliyatı böyle yapma diyeceksin. Bu, bunu gösteriyor. Böyle
bir şey olur mu? Elbette ki o doktor hata yapabilir o zaman. Sen
doktora öneriyorsun, hata yap diyorsun. Niye? Adamın eline vermişsin
diplomayı, önüne gelmiş hasta, diyor ki, bu ilacı yazamazsın.
Niye yazamazsın? Maliye Bakanı ve Sağlık Bakanı
dedi ki, bu ilacı yazamazsın dedi. Var mı doktorun böyle
bir şeyi, var mı?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Yaz
Yaz
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Var mı doktorlukta, var mı böyle bir şey?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Yaz
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sen doktorsun, varsa söyle, gel buradan da söyle. Ama, bunu
yaparken düşüneceğiz. Yani, dediğim gibi, illa, ben,
körü körüne, Sayın Bakan bu yanlıştır diyecek adam
mıyım ya? Der miyim böyle bir şey? Ama doğruları
söyleyeceğim ben. Yaparsınız, yapmazsınız. Ben
söylemek mecburiyetindeyim.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞOĞLU
(Muğla) - İçeriği aynı onların, Hocam, siz biliyorsunuz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Şimdi, aşağı yukarı bir ilaç fiyatı bile
dört defa değişti bir senede, geçen de söyledim, devamlı
düşürüyoruz, fakat, artık, hastaneler iflas etmek üzere.
Geri ödeme yapılmıyor. Sayın Bakanım, Maliye Bakanıyla
konuşuyor musunuz? Maliye Bakanı bu işleri ayarladı,
verdi elinize reçeteyi "Bunu yazdırın, bunu yazdırmayın
doktorunuza." dedi. Geri ödemeler aşağı yukarı
beş aydır ödenmiyor Sayın Bakan. İlaç fiyatları
da ödenmiyor, alet fiyatları da ödenmiyor, pamuk parası bile
ödenmiyor. Bu doktor nasıl çalışacak, söyler misiniz?
Elbette ki hata yapacak. Ben, doktorun hata yapmasını ister
miyim? Doktorun hata yapmasının geriye dönüşü yoktur.
Onun çalışma standartlarını ayarlayacağız
ilk önce Avrupa Birliğine giriyorsak. Halen kırk beş
saat çalışıyor doktorlar. Normal 657'ye tabi devlet memurları
kırk saat çalışıyor, doktorlar kırk beş saat
çalışıyor. Ben bunu uyguluyorum de, bunu kırk saate
indiriyorum de. Bu doktor gün gelip yirmi dört saat çalıştığında,
nöbet tuttuğunda, bu nöbetinin karşılığında
şunu yapıyorum de, başım üstünde yerin var. Ben doktoruma
bunu yaptım de, bunu yapıyorum de. Gece evinden, nöbetçi, icapçı
doktoru çağırırken
BAŞKAN - Sayın arkadaşlar,
Sayın Kurtulmuşoğlu, bir saniye.
Sayın Erdöl, Komisyon sıralarından
yüksek sesle konuşulmasından dolayı anlaşılmıyor.
Lütfen
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, Bakanla konuşuluyor, hiçbirini dinleyemiyorlar.
Tekrar baştan almasında fayda var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.
Zaten, Sayın Bakan dinliyor,
dinlemeye çalışıyor daha doğrusu. İnşallah,
ülkemiz için iyi olur.
Ama, ben şunu söylüyorum: Türkiye'de
doktor eksiği var. "Türk" kelimesini kaldırıp,
Türkiye'ye ithal doktor alacağız. Tabii alalım. Biz
dışarıda çalıştığımıza göre,
onların da Türkiye'nin şartlarına uygun olarak çalışmasına
ben karşı değilim.
Peki, Sayın Bakan, şimdi
soruyorum: 3 bin doktor aldın. Türkiye -Avrupa Birliği ülkelerinde-
52 ülke arasında 52'nci sırada, sonuncu sırada olduğuna
göre doktor sayısında, 3 bin doktor benim neyime yarayacak
söyler misiniz? Bu, benim ülkemin doktor eksiğini giderebilir
mi? Hayır, gideremez Sayın Bakan, gideremez. O hâlde ne yapmak
lazım? Hep bugüne kadar söylediğimi tekrarlıyorum.
Kurum ve kuruluşlarla bu ülkede kavga edilmez. YÖK'le oturursun,
yirmi senelik, otuz senelik, kırk senelik planını yaparak
YÖK'ü çağırırsın masana, 52'ye yakın tıp fakültesi
var, bunlarda talebe kontenjanlarını artırmanın
yollarını ararsın. YÖK'ün parasını kesmek değil,
ilmî çalışmasını kesmek değil mesele.
Asıl mesele, onlara, tıp fakültelerine, üniversitelere
imkân tanıyıp, bu planı uygulayarak, otuz sene sonraki
benim doktor ihtiyacımı karşılaman lazım. Bakanlık
budur. Bakanlık bu olduğu gibi, plan ve program dâhilinde bu
işler yapılır. Palyatif tedbirlerle hiçbir yere gidemezsiniz.
Bütün doktorları, Türkiye genelinde, eğer, dengeli olarak
dağıtabilirseniz -ki, bunun yolları vardır. Bunun,
mecburî hizmet değildir yolları; bunu özendirme vardır,
bunların hayat şartlarını iyileştirme vardır-
onları yaparsanız, benim doktorum, Türkiye'nin, Türk Bayrağı'nın
dalgalandığı her yerde
doktorum ve sağlık personelim çalışır
Sayın Bakan. Sayın Bakan, mühim olan niyet, mühim olan onların
huzurunu sağlamak, onların çalışma ortamını
sağlamak, gittikleri yerlerde, arabaya bindiklerinde yollarının
kesilmemesi için imkânları hazırlamaktır.
Asıl mesele, şunu söylüyorum:
Elli iki tıp fakültesi var. Bu olmaz, 3 binle olmaz, 3 bin doktorla
olmaz. O gelsin, biz gidelim memleketine, şartlarımıza
uyduğunda o da gelsin çalışsın, ona karşı
değilim. Asıl mesele -işi, yani, sineği öldürmek
değil mesele- bataklığı kurutmak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kurtulmuşoğlu.
İki dakikalık süre veriyorum
size.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bataklığı kurutmanın da çareleri var.
O çareyi
Bataklığı kurutursan kurtulursun, yoksa,
sivrisineği öldürmekle bir şey yapamazsın. O zaman, 3
bin değil, 5 bin de doktor alsan, 104 bin doktorun -bugün 104 bin
doktorun varken- 108 bin olsa ne olur, 110 bin olsa ne olur, 52'nci
sırada olduğuna göre? O zaman, söylüyorum, gelin, yok benimdir,
yok yarın cumhurbaşkanı benden olduğunda yasalar
geri dönmeyecek
Yok böyle bir şey. Bu, şık bir kelime değil. Duyduğuma çok
üzüldüm, oradan, biraz önce. Bir arkadaşım "inşallah,
Cumhurbaşkanlığından elli dört tane yasa döndü,
bundan sonra dönmeyecek." dedi. Niye dönmeyecek? Oraya oturan
kim olursa olsun, senden değil, kim olursa olsun, oraya geldiğinde,
aklını, mantığını kullandığında,
bal gibi dönecek, dönecek. Bu, Tayyip Erdoğan da olsa dönecek.
Bunu aklınıza koyun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Cumhurbaşkanlığı
orası, çiftlik değil.
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, bunu öyle diyorlar. Yanlış. Yanlışa
yanlış. Yanlışa yanlış dediğimiz müddetçe,
ülke olarak kalkınırız biz. Hep birlikte olduğumuzda,
ülkemizin lehine olan ne varsa, onu, hep birlikte yaptığımız
müddetçe, Türkiye'de, Türkiye olarak, gururla yürüyebiliriz yolda,
sokakta. Hastalarımız, artık, doktorsuzluktan,
sağlık, ilaçsızlıktan, bugün olduğu gibi, bundan
daha ileriye doğru gitmeden, ölmemesini istiyoruz.
Ben, şunu daima söylüyorum:
Kavgayla bir yere varılmaz, uzlaşı olması lazım,
uzlaşıyla olur her şey.
Bugünden itibaren, Sayın Bakan,
uzmanını da alabilmen için, öğrenciyi de fazlalaştırabilmen
için, YÖK'le oturup, bu planı, programı yapmanızı
tavsiye ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER R.KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Hepinize teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın Arslan, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı torba yasa üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak için huzurunuza
çıktım. Hepinizi, konuşmama başlamadan önce, saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sağlık alanındaki birçok yasada düzenleme yapan bir
yasayı görüşüyoruz. Torba yasa deyince, daha önceki torba
yasalara baktığımızda, içinden çıkanları
gördükten sonra, insan, acaba diyor, bir kurnaz tüccar anlayışıyla,
iyi yasaların içine konularak geçirilmeye çalışılan,
sağlık alanında, çalışanlar lehine, yurttaş
lehine değil, arkada, kendilerine reçete yazan sermaye lehine
birtakım yasal düzenlemeler mi yapılacak diye kuşkuyla
bakıyor insan; içinde güzel şeyler vardır, ama, acaba kötü
pirinçle karışmış mıdır bir tüccar kurnazlığı
içinde diye bakıyor. Daha önce, biliyorsunuz, bazı torbalardan
Unakıtan afları falan da çıkmıştı. Acaba
böyle bir torba yasa mıdır diye dikkatle baktığınızda,
bu torba öbür torbalardan daha kötü, bu torbada iyi mal hiç yok gibi
neredeyse.
Sektörün, sektör çalışanlarının,
yurttaşların itiraz etmediği iki madde var: Birisi yürütme
maddesi, birisi yürürlük maddesi. Bir de, bir iki küçük madde var:
İşte, askerî hastanelerde çalışan başhekimlerin
muayenehane açabilmesine olanak sağlayan madde -itiraz yok-
bir diğeri de eleman temininde güçlük çekilen bölgede çalışanlara
birtakım düzenlemeler getiren madde. Diğer bütün maddelerin
hepsine sektör isyan ediyor, kar altında eylem yapıyor, hepsine
karşı.
Değerli arkadaşlarım,
neler var bu torbada bakalım: Önce, radyoloji çalışanlarının,
uzunca yıllardan beri, biliyorsunuz, mesai süreleri günlük
beş saattir. Çünkü, iyonizen radyasyon, insan sağlığı
üzerinde, sadece o gün için değil, sadece kendi yaşamı
için değil, gelecek nesillerine de aksedecek, gelecek nesillerini
de etkileyecek hastalıklara neden olur. O nedenle, uzunca bir
dönemden beri, radyologlar, radyoloji çalışanları
günlük beş saatlik mesai yaparlardı. Şimdi, bu yasanın
içerisinde, radyoloji çalışanlarının mesai süresini
yedi buçuk saate çıkaran bir düzenleme var.
Değerli arkadaşlarım,
Avrupa Birliği Komisyonunun Euratom/96/29 sayılı Direktifi'nde,
artık, iyonizen radyasyonda çalışanların mesai
sürelerinin kısaltılması ya da uzatılması,
sürelerle alakalı değil, çalışma koşulları,
aldıkları radyasyonla, iyonizen radyasyonla, ölçümle
Teknolojik gelişmeler sonucu, biliyorsunuz, Avrupa'da, dünyada,
bu alanda büyük gelişmeler var, 1990'lı yılların sonundan
itibaren kendi altyapısını oluşturmuşlar. Bu
tür sağlık kurumlarında çalışanların, ne
kadar iyonizen radyasyon aldıklarını ölçen, daha az
miktarda iyonizen radyasyon almaları için hangi teknolojileri
oluşturmalıyız, havalandırma, korunma tedbirlerini
almalıyız, bu çalışmaları yapmışlar
ve demişler ki, bu alanda çalışan, yılda, en çok 50
milisivert radyasyon alabilir; üst üste beş yılda da, en çok
100 milisivert radyasyon alabilir diye bir kural konmuş ve demişler
ki, artık, mesaiyi kısaltmaya falan gerek yok, radyasyonu
ne kadar aldıklarını ölçeriz, eğer, fazlalık
varsa da çalışanı koruruz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de böyle bir teknoloji yok. Türkiye Atom Enerjisi Kurumunda
bu konuda çalışacak 36 tane uzman var. Türkiye'de, röntgen
olarak, röntgen muayenehanesi ya da röntgen laboratuvarı olarak
kullanılan 10 bine yakın iş yeri var. 36 personel ile 10
bine yakın iş yerinin, radyolojik
İşin tekniği
yönünden, orada fazla bir ışınlama var mıdır,
personel, orada çalışan insanlar risk altında mıdır;
bunu belirlemek, bugün, Türkiye'nin içinde bulunduğu koşullarla
mümkün değil.
Evet, Avrupa Birliğinde böyle
bir düzenleme var; çalışma süreleriyle değil, aldıkları
iyonizen radyasyonun miktarıyla ilgili bir çalışma
esası düzenlemişler. Ama, bakın, geçtiğimiz günlerde,
Ankara Üniversitesinde fizik bölümünde bir doçentlik çalışmasında,
rasgele 110 röntgen cihazı seçilmiş. Değerli arkadaşlarım,
ne kadar hazindir ki, yarısı insan sağlığı
için zararlı bulunmuş. Şimdi, siz, böyle bir ortamda,
efendim, Avrupa Birliğine uyacağız diye, röntgen çalışanlarının,
doktorların, teknisyenlerin çalışma sürelerini değiştireceksiniz.
Değerli arkadaşlar, burada
aldığımız karar, bugün çalışanların
değil, gelecek nesilleri, bugün, radyoloji işinde çalışan
doktorların, teknisyenlerin, gelecek nesillerindeki hastalıklara
da neden olacaktır. O açıdan, hepinizi, bu konuda dikkatle
oy kullanmaya davet ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Genine
Gene, gene
ALİ ARSLAN (Muğla) - Gelecek
nesillerine de intikal edecektir, onu söylüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şef, şef yardımcıları sorunu, defalarca, bu
konuda Türkiye'de tartışmalar oldu biliyorsunuz. Geçtiğimiz
günlerde bir yasa çıkardık. Sektörle ilgili herkes itiraz
etti, Cumhuriyet Halk Partisi burada itirazını dile getirdi
"Anayasa'ya aykırıdır yaptığınız,
yapamazsınız." dedik. Yasa çıktı. Anayasa Mahkemesinden
döneceğini Sayın Bakan da biliyordu. Biliyorsunuz, Anayasa
Mahkemesi kararları geriye doğru işlemiyor. Sağlık
Bakanlığı, alelacele, hatta, Anayasa Mahkemesinin
iptal ettiği gün bile atama yaparak, 176 şef, şef yardımcısını
atadı. Hızını alamamış demek ki, şimdi,
aynı yasayı, başka bir şekilde, arkadan dolanarak
yeniden önümüze getiriyor.
Değerli arkadaşlarım,
kimdir şef, şef yardımcıları, eğitim hastanelerinde?
Sağlığımızı emanet ettiğimiz doktorlarımızı
yetiştiren insanlardır. Siz, eğer, liyakate değil,
o işi yapıp yapamayacağına değil, sadakate
bakarak, belki de -o konudaki yetersiz- yeterli bilgiye, yeterli
tecrübeye, yeterli donanıma sahip olmayan bir şef,
şef yardımcısını, sırf, kendi partilimiz,
kendi ideolojik yandaşımız diye atarsanız, bugünkü
sağlığımızı değil, sadece bugünkünü
değil, nesiller sonrasındaki insanların sağlık
problemlerini de riske atmış olacağız. Bu da çok
önemli.
Bakın, yargı kararları
var bu konuda, Anayasa Mahkemesi kararları var, Danıştay
kararları var. Sağlık Bakanlığı, getirdiği
bu şef, şef yardımcılarını atama maddesiyle,
daha önce tamamlayamadığı -176 az geldi herhâlde-
şef, şef yardımcısını daha çok sayılara
çıkarmaya çalışıyor. Bu da gerçekten, ülke
sağlığı için, çok, son derece önemli bir madde.
Eğitim hastanelerini, Adalet ve Kalkınma Partisinin arka
bahçesi hâline getirmeye çalışan uygulamanın bir sonucu
bu.
Değerli arkadaşlarım,
ben, bu yasayı okurken ilk dikkatimi çeken şeylerden bir tanesi,
eleman temininde güçlük çekilen yerlerdeki personelin durumlarıyla
ilgiliydi, sevindim. Hepinize geliyordur, bize de geliyor, herkes
feryat ediyor "Ya, bu nasıl? Köle gibiyiz burada.
İşsizlik nedeniyle, açlık nedeniyle kabul ettik, belki
insafa gelirler, düzeltirler diye işe başladık, evlendik,
birimiz Türkiye'nin doğusunda birimiz batısında, asla
bir araya gelemiyoruz" diye. Geliyordur, sizlere de geliyordur.
Gelmiyor mudur, geliyordur Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından
"Geliyor geliyor" sesleri)
Dedim ki, herhâlde, bu konuda bir düzenleme
yapılacak. Sevindim. Daha önce, çünkü, Sağlık Bakanlığındaki
üst düzey bürokratlarla da görüşmemde bu konuda bir düzenleme
yapılacağını söylemişlerdi; ama, bu yasada
öyle bir şey yok.
Değerli arkadaşlarım,
bu yurttaşlarımız kendilerini çok mutsuz hissediyor
gerçekten. Bunlara yardımcı olalım. Biz, bir yasa teklifi
hazırladık bu konuda.
HALUK KOÇ (Samsun) - Önerge olarak
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sizlerden
de iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımdan da destek
bekliyorum. Çok zor durumda olan bu yurttaşlarımızın
sorunlarına hep birlikte çare bulalım.
Bu insanlar, düşünün, işe
başladığında bekârmış, evleniyor, bir araya
asla gelemiyorlar. İnsan haklarına aykırı, gerçekten
aykırı. Bunu hep birlikte düzeltmeyi umut ediyorum, bu konuda
desteklerinizi bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
zorunlu mali sorumluluk sigortası getiriyor bu yasa hekimlere.
Bu konuda da hekimlerin büyük itirazları var. Zorunlu mali sorumluluk
sigortası ne için getiriliyor? Malpraktis tıbbî adı.
İşte, tıbbî hata olursa, bunu, sigorta kanalıyla,
tazminat davaları açılırsa karşılamak.
Başlangıçta güzel gibi görünüyor, ihtiyaç gibi görünüyor.
Doğru, olması gerekir, birçok ülkede var; ama, birçok ülkede,
bu, zorunlu değil, gönüllü.
Türkiye'de başka bir şey
var diğer ülkelere ilaveten. Bakın, gerekçede çok enteresan
şeyler var, okudunuz mu bilmiyorum. Gerekçede, zorunlu mali sigortalılığın
getirilmesiyle ilgili "diğer taraftan, tabiplerin haftalık
çalışma süresi kırk beş saattir ve sıklıkla,
nöbetlerde hiç dinlenmeden otuz altı saat çalışmak zorunda
kalmaktadırlar" diyor. Doğru gerçekten. Sanki, bir
şey, savaş anında görev yapan insanlar gibi, doktorlar,
otuz altı saat uykusuz duraksız çalışmak zorunda
kalıyorlar. "Bu nedenle doktorlar hata yapabilir" diyor
Sağlık Bakanlığı. Yani, doktorları otuz
altı saat sürekli çalıştırmamak sizin elinizde.
Bu konuda bir düzenleme yapın. Eğer böyle bir şey varsa
bu sizin hatanız, bunu düzeltmek de sizin göreviniz.
Başka ne diyor: Bakın, bu
konuda da geçtiğimiz günlerde, gene, Danıştay bir karar
vermişti 1 Temmuz Genelgesinin iptaliyle ilgili. "Böyle
bir şey olamaz" diye biz de itiraz etmiştik "Yapmayın,
sağlığı ucuzlatmaya çalışmayın, önemli
olan sağlığın kalitesidir." dedik. Gerekçede
de Sağlık Bakanlığı bunu itiraf ediyor, böyle
olduğunu.
"Ayrıca, tıbbi
işlemlerde kullanılan malzeme kalitesi ve ilaçlar da tedavinin
sonucuna doğrudan tesir edebilmektedir." Doğru. Geri
ödeme kurumları
Kim bu geri ödeme kurumları? Size bağlı
olan kurumlar, SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı; yani, bu
Hükûmetin yönettiği kurumlar. Kendi kendileri mi alıyor bu
kararı? Maliye Bakanlığının, IMF'nin, sizin
kararlarınızla alıyor bu kararları bu geri ödeme
kurumları, siz, bunun dışında değilsiniz.
"Geri ödeme kurumları ise bu konuda sınırlamalar
getirmekte -yani, ucuz ilaç, ucuz malzeme kullansın diye baskı
yapıyor, ucuza mal etmeye çalışıyor sağlığı-
ve tabipleri belirli malzeme ve ilaçları kullanmak zorunda
bırakmaktadır" diyor. "Bu nedenle doktorlar hata
yapmaktadır" diyor. "Yani, hatalı teşhisler
koyabilmekte, hatalı tedaviler yapabilmektedir" diyor.
Yani, burada, siz, zorla ucuz ilaç, ucuz malzeme kullanmak zorunda
bıraktığınız hekimin hatası sadece hekime
mi mal edilmeli? Bunda, hükûmetin hatası, devletin hatası,
Sağlık Bakanlığının hatası yok mu? O
ne olacak? Sizin sebep olduğunuz etkenlerle hekim hata yaparsa,
hekim tazminat ödeyecek. Böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlarım!
Sağlık Bakanlığının
görevi, kaliteli, nitelikli, malzemesinde, ilacında ucuzu
düşünmeden en etkili nasıl kullanabilir hekimler,
sağlık çalışanları bunu sağlamaktır.
"Yani, sen bunları yap, ucuz ilaç ver, ucuz malzeme ver. Hata
yaparsan, hastaya zarar gelirse, hasta dava açarsa, senin priminden
öderiz." Böyle bir anlayış, dünyanın hiçbir yerinde
yok değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunun da bir an önce
düzeltilmesi gerekiyor değerli arkadaşlar.
Başka bir şey: Bakın,
bu zorunlu mali sorumluluk sigortasında diyor ki yasada:
"Yarısını çalışanın döner sermayesinden
alırız, geri kalan yarısını da kurumun döner
sermayesinden alırız." Yani, sanki, çalışana
hiçbir yük getirmez bu mali sorumluluk sigortası, o açıdan
iyidir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, zaten hekimlerimize düşük maaş veriyoruz. Kendisiyle
aynı statüde olan başka meslek gruplarının aldığı
ücretin neredeyse yarısını alıyorlar. Biz, ancak,
sağlık çalışanlarına döner sermayeyle,
işte performansa dayalı ücretlerle bir ek gelir sağlamaya
çalışıyoruz. Bunlar, zaten, emekliliklerine yansımıyor.
Bu konuda, ayrıca, bu Meclisin bir düzenleme yapmaya bence borcu
bile var. "Ee şimdi, siz, kardeşim iyi para alıyorsunuz,
bakın döner sermayeden ne güzel para alıyorsunuz." diye
caka satacaksınız. Şimdi de o döner sermayeye göz dikeceksiniz.
Sağlık çalışanları, o döner sermayeden
Bütün
hastane olarak -bakın başka bir çelişki de orada- bütün
hastane, hemşiresi, sağlık memuru, ameliyat teknisyeni,
radyoloji teknisyeni, doktor, hep birlikte bir döner sermaye
oluşturuyoruz. Ondan sonra, o döner sermayeden, sadece doktorların
mali sorumluluk sigortasını ödüyoruz. Böyle bir şey
olabilir mi; hep birlikte oluşturduğumuz bir kaynağı,
sadece hekimler kullanabilir mi?
Başka bir şey: "hastaneden
ödeyeceğiz." Kurumun kendi döner sermayesinden ödeyeceğiz,
geri kalan yüzde 50'sini... Değerli arkadaşlarım, kurumlar
yatırımlarını
Siz gözden çıkardınız,
hastaneler
Bakın, bu konuda zaten bir şeyiniz var, sabıkanız
var. Geçtiğimiz yıl çıkardığınız bir
yasayla, bu hastanelerin 3,5 katrilyonluk alacağına el
koydunuz. Sonra, bu Meclis, bunun 2 katrilyonunu geri vererek düzeltmeye
çalıştı. Zaten, bu konuda bir sabıkanız var.
Şimdi, hastanenin döner sermayesinden doktorların zorunlu
mali sorumluluk sigortasını ödeyeceksiniz. Neyle yatırım
yapacak, nasıl teknoloji yenileyecek, nasıl bakım yapacak,
nasıl çağdaş tıp normlarına ulaşacak bu
hastaneler, eğer, o kaynakları hekimlerin zorunlu mali sorumluluk
sigortasını ödemek zorunda kalırsa. Evet, hekimlere
sigorta getirilmeli, ancak, bunu, devlet kaynaklarından, devletin
vergilerinden karşılamalıyız.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, bu yasanın en çok ses getiren maddesi yabancı hekimlere
çalışma izni veren madde. İlk biliyorsunuz, Başbakanın
"Ben 100-150 dolara Türki devletlerden hekim getiririm. Niye çalışmıyorsunuz,
niye gitmiyorsunuz doğuya kardeşim? Ben size mahkûm muyum?
Görün, bakın, işte, Türki devletlerden bir doktor getireyim
de nasıl gidiyorsunuz Hakkâri'ye, Van'a." diye tehdidiyle
başlamıştı. Kimse ciddiye almadı, ya 100-150
dolara gelen doktor olur mu acaba falan diye. Bugün, bu yasa önümüze
geldi. Ama, gerekçeleri çok süslü, Sayın Başbakanın dediği
gibi değil. Gerekçelere bakalım: Gerekçelerin şeyi,
Avrupa Birliğine uyum. İşte, Avrupa Birliğine gireceğiz,
Avrupalı doktorlar Türkiye'ye gelsin, biz oraya gideceğiz
ya onlar da bize gelsin. Doğru. Ama, bu yasa, sadece Avrupalı
doktorları Türkiye'ye çağırmıyor, bütün dünyanın
doktorlarını çağırıyor değerli arkadaşlarım.
Başka? Avrupa Birliğinde bugün üye olan ülkeler, bu tür mesleklere,
mühendislere, doktorlara kapılarını, ancak Avrupa
Birliğine tam üye olduktan sonra açmış. Bizim Avrupa
Birliğine üye olup olmayacağımız belli değil,
kamuoyunun yüzde 80'i bizi Avrupa Birliğine almayacakları
kanısında, alacakları belli değil. Biz, şimdi,
sadece Avrupa Birliğine uymak için hekimlere kapılarımızı
sonuna kadar açacağız, dünyanın hekimlerine. Ya almazlarsa.
Gelin, eğer böyle bir şey yapacaksak, Avrupa Birliğine
girdiğimiz gün, Avrupa Birliğinin doktorlarına Türkiye'nin
kapılarını açalım.
Gerekçe bu değil zaten değerli
arkadaşlarım. Gerekçe: Sağlıkta Dönüşüm Projesi.
Nedir Sağlıkta Dönüşüm Projesi: Sağlığı
ticarileştirme, ticaret hâline getir, alınıp satılan
bir hizmet hâline getir, anayasal hak olmayı boş ver, ondan
sonra da özel sektöre devret. Şimdi, sağlıkta ticarileştirmede,
ticarette amaç ne, nasıl olacak? Birinci basamağı aile
hekimlerine ver, ikinci basamakta da hastaneleri işletme
hâline getir.
Ee, işletme
Bakın, ben,
Türk Dil Kurumundan "işletme"nin anlamını buldum,
ne demek "işletme" diye, acaba bir yanlış
mı yapıyorum diye. "İşletme: Tarım, sanayi,
ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla
bir sermaye yatırılarak kurulan kurum. Bu kuruluşu
verimli bir duruma getirip kazanç sağlama yöntemi."
Yani, siz, hastaneleri, kazanç
sağlama yöntemi hâline getireceksiniz. Kazanç nasıl
sağlanır? Ucuz malzeme kullanırsınız, ucuz
işçi kullanırsınız, ucuz personel kullanırsınız.
O nedenle, önce yapacağınız Türkiye'de bir hekim enflasyonu
yaratmaktır. Bakın, en çok söylenen şeylerden bir tanesi
de "elli iki ülke arasında en az bizim doktorumuz var."
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Yalan mı?
ALİ ARSLAN (Devamla) - Öyle görünüyor,
yalan değil Sayın Bakanım.
Bakın, elli iki ülkede bizim
üstümüzde olan ülkelerin yüzde 80'i Türki devletlerin doktorları.
İngiltere bizim üç üstümüzde Sayın Bakan, yalan mı?
İngiltere'nin sağlık sistemi Kırgızistan'daki
sağlık sisteminden daha mı kötü, doktoru az diye? Değerli
arkadaşlarım, hekim sayısıyla alakası yok.
Ayrıca, Sayın Bakanın iddia ettiği gibi, Türkiye'de
hekim sayısı eksik de değil. Türk Tabipler Birliği
"eksik" dedi diye Sayın Bakan kızıyor.
Bakın, geçtiğimiz gün komisyondaki
yapılan bir toplantıda, Sayın Nevzat Doğan -burada
mı bilmiyorum- çok güzel bir laf etti. "Rakamlar yalan söylemeyeceğine
göre bu bir gerçek." diyor. Yani, gerçekten, rakamlar kendileri
yalan söylemiyor, ama, rakamlarla oynanırsa ortaya büyük yalanlar
çıkıyor. Ben rakamlarla oynamamak için, kartona bir
şeyler yazdım, getirdim, hepiniz görün. Cep telefonları
hesap makinesi hâline geliyor, yanlışım varsa da düzeltin.
Bakın arkadaşlar, Sayın
Bakanın ifadesine göre, 2006 yılında, Türkiye'de, 330
milyon hasta olmuş. 330 milyon kişi hastalık nedeniyle
doktora müracaat etmiş. Doğru mu Sayın Bakan?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bakanım dinle ya! Çok güzel şeyler konuşuyor.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Dinliyorum, çok iyi dinliyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Türkiye'de
106 milyon
106 bin
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Nerede dinliyorsun, orada konuşuyorsun
ALİ ARSLAN (Devamla) - Dinlemesin
o, ben kartonla gösterince anlayacaktır.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Ben çok iyi dinliyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu
Sayın Bakan
Lütfen
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakın, Türkiye'de 106 bin doktor var.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Önemli, çok önemli bir konu
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Senden mi öğreneceğim dinlemeyi!
ALİ ARSLAN (Devamla) - 70 bini
klinisyen, yani, hasta muayene eden doktor. Hasta muayene etmeyen
doktorlar da var -işte, anatomi uzmanıdır, daha
başka dallardadır, işte, bizim gibi milletvekilidir
falan- ama, hasta muayene eden 70 bin doktor var. Değerli arkadaşlarım,
bakın, 330 milyon hasta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Başkan, on dakika daha verin.
BAŞKAN - Efendim
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- On dakika daha
ALİ ARSLAN (Devamla) - Ben kartondan
da gösteririm, mikrofonun açık olması şart değil.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) - 330 milyon
hastayı, 70 bin, hasta muayene eden doktora bölerseniz, 4.714
hasta düşüyor bir doktora bir yılda. Yani, 70 bin doktor, 330
milyon hastayı muayene ettiğinde, ortalama, bir doktora,
bir yılda 4.714 hasta düşüyor.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Bir
yılı yirmi günden mi hesaplıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Tunç
ALİ ARSLAN (Devamla) - Bak, hesaplayacağız
şimdi, kartonun ikincisi var Sayın Tunç, biraz sabret. Bir
yılda 4.714 hasta bakıyor. Değerli Arkadaşım,
ben üşenmedim, hesapladım, herkesin de şeyidir...
İşte hafta, sonu tatilleri,
yılbaşı, bayramlar (Kurban Bayramı, Şeker Bayramı,
Ramazan Bayramı) hepsini topladığınızda,
230 gün -ki, biliyorsunuz doktorlar nöbet de tutarlar, gerekçede
yazdığınız gibi, bayağı, vahşet düzeyinde
nöbet tutarlar- nöbetleri falan saymıyorum, 230 resmî iş gününde
çalışıyor doktorlar.
Değerli arkadaşlarım,
4.714 hasta vardı biliyorsunuz, 4.714 hastayı 230 güne bölerseniz,
çıkan sayı 20'dir. İsterseniz, kendiniz yeniden hesaplayın.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Doğru, hesabı ben yaptım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Doğru
mudur hesap?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Doğru, doğru.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Evet .
Bakın değerli arkadaşlarım,
bu yasanın gerekçesinde de Sayın Bakan diyor ki: "Keza,
genel olarak bir tabip için kabul edilen günlük hasta sayısı
20'dir."
ALİM TUNÇ (Uşak) - Üniversiteleri
de koyuyor musun içine?
ALİ ARSLAN (Devamla) - Bak, 106
bini 70 bine düşürdüm Sayın Tunç, 106 bini 70 bine düşürdüm.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Üniversite
hastaneleri ile devlet hastanelerinin hasta sayısı aynı
değil.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de yanlış olan hekim sayısı
değildir, hekimin azlığı değildir. Olabilir
belki. Bakın, senede, 5 bin civarında, 4.500 civarında
doktor mezun ediyoruz tıp fakültelerinden. Varsa bile ufak tefek
bir açık, bir iki yılda, belki bu sene kapanmış olacaktır.
Değerli arkadaşlar, önemli
olan dağılım yanlışlığıdır.
Bakanın dediği doğru, bazı doktorlar 100 hastaya
bakıyor, hiç hastaya bakmayan doktorlar var Sayın Tunç'un
itiraz ettiği gibi. Ama...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sayın
Başkan, bağlıyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- İki dakika daha
BAŞKAN - Hayır, yani
sınırsız bir şey yok. Ben, iki dakikalık süresini
verdim.
Sayın Arslan, sadece bir dakikalık
süre daha vereyim.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- İki dakika daha ver Sayın Başkan. Cebinden mi veriyorsun...
ALİ ARSLAN (Devamla) - Şimdi,
bakın değerli arkadaşlarım, önemli olan, hekim dağılımındaki
bozukluktur Türkiye'de, düzeltemediğiniz o. Türkiye'nin sorunu,
hekimin sayısında değil hekimin dağılımındadır,
bütün dikkatinizi oraya vermelisiniz. Yoksa, zaten dışarıdan
hekim getirmenin gerekçesi sayı azlığı değil,
uluslararası sermaye, sizden, bu kapıyı açmanızı
istiyor. 1998 yılında -yanılmıyorsam- böyle bir girişimde
bulunmuşlar, Bakanlık reddetmiş. Uluslararası
sermayenin, sağlıktaki büyük Türkiye pastasına göz
dikmesi sonucu, dışarıdan yabancı doktor getirmek
istemesidir, sayıyı çoğaltıp hekim emeğini
ucuzlatmak istemesidir. Asıl gerekçe budur. O nedenle "beni
Türk doktorlarına emanet ediniz" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün
kemiklerini sızlatmayalım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bravo!
ALİ ARSLAN (Devamla) - Doktorların
başına geçirilmeye çalışılan bu torba yasayı,
bu Meclis reddetmelidir diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.58
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57'nci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adına Muş Milletvekili Medeni Yılmaz.
Sayın Yılmaz, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEDENİ
YILMAZ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1226 esas numaralı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın geneli üzerinde Grubum
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken
şahsım ve Grubum adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Kanundaki değişiklikle
ilgili konulara geçmeden önce, dört yılı aşkın süredir
AK Parti iktidarı döneminde sağlık alanında yapılan
çalışmalarla ilgili birkaç konunun altını çizmek
istiyorum.
Sizlerin de takip ettiğiniz
gibi, AK Parti hükûmetleri döneminde, her alanda olduğu gibi,
sağlık alanında da dört yıllık süre içerisinde
bu süreye sığmayacak kadar çok büyük değişiklikler
gerçekleştirildi. Sistem ve zihniyette devrim yapıldı.
Sağlıkta Değişim ve Dönüşüm Projesi ile bir
yandan hastaneler tek çatı altında toplanırken, bununla
beraber farklı sosyal güvenlik kurumlarına mensup vatandaşlarımızın
aldığı sağlık hizmetindeki standart farklılıkları
ortadan kaldırıldı. Bir başka ifadeyle, sağlık
hizmetlerinde norm ve standart birliği sağlanırken, vatandaşların
aldığı sağlık hizmetlerindeki adaletsiz uygulamalara
son verildi. Bir yandan, yeşil kartlı vatandaşlarımızın
ayakta tedavilerinde reçete bedelleri, ortez, protez, gözlük gibi
sağlık giderleri yapılan yasal düzenlemelerle karşılanırken,
diğer yandan, SSK'lıların ilaç çilesine son verildi.
Özel sağlık kurumları sistemin içine çekilerek,
sağlık alanında ülke kaynaklarının daha verimli
kullanılması sağlandı. Bir yandan, aile hekimliği
uygulamasına geçilirken, diğer taraftan, genel sağlık
sigortası ve sosyal güvenlik kurumlarının tek çatı
altında birleştirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeler
yapıldı. Ancak, takip ettiğiniz gibi, Anayasa Mahkememizin
iptal kararı nedeniyle bu konuda gecikme yaşandı.
Hastanelerimizin fiziki mekânları
uygun ve çağdaş hâle getirilirken, donanım yönünden eksikleri
hızla giderildi. Hekim sayısı kadar poliklinik odası
açılırken, hekim seçme hakkına geçilmesi uygulamalarına
başlandı. Dört yılda, muayene odası sayısı
yüzde 145 artırıldı. Hastanelerimizde, sağlık
ocaklarımızda, sağlık evlerimizde hekim ve yardımcı
sağlık personeli açığını kapatmak ve yurt
genelinde dengeli dağılımını sağlamak
üzere gerekli yasal düzenlemeler yapılarak, kararlı uygulamalarla
hızla çözümüne gidildi. Burada bir örnek vermek isterim: En kötü
durumda olan ilimizde, uzman hekimde, hekim başına düşen
nüfus 2002'de 24.228 iken, 2006'da bu rakam 6.188'e düşürülmüştür.
Bu örnekte de gördüğümüz gibi, sağlık personelimizin,
özellikle hekimlerimizin yurt genelinde dengeli dağılımını
sağlamak konusunda çok önemli çalışmalar yürütüldü.
Bir yandan ilaçlarda KDV oranları düşürülürken, bununla beraber,
ilaç fiyatlarının tespitinde yeni düzenlemelerle fiyatların
büyük oranda düşmesi gerçekleştirildi. Bu uygulamayla,
ilaç fiyatlarında yüzde 1 ile yüzde 80 oranında düşüşler
sağlandı ve bu yolla ülke ekonomisine bir yılda yaklaşık
1 milyar dolar katkı sağlandı, tasarruf sağlandı.
Bütün bunlar yapılırken,
koruyucu hekimlikle ilgili çalışmalar tabii ki ihmal
edilmedi. Bu konuda da, diğer alanlarda olduğu gibi çok
önemli çalışmalar yapıldı ve bu çalışmalara
hız verildi. Aşılama çalışmaları bu alanda
hızlandırılarak ciddiyetle takibi yapıldı.
Yurt genelinde aşılama oranları yüzde 93'e çıkarıldı.
Keza, bebeklerde ücretsiz demir ve D vitamini temininin yanı
sıra, gebe ve yeni doğanlarda periyodik kontroller, sosyal
yardımlar ve nakit transferleriyle özendirildi. Hâlen her
yıl 1 milyon bebeğimize ücretsiz D vitamini ve demir
imkânı sağlanıyor.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 112 acil istasyonlarının sayısı
da hızla artırıldı ve tabii ki ambulans sayıları
da bununla beraber arttı. Ambulanslarda ücret ödemeleri kaldırıldı.
Kar üstü ambulanslar 2007 yılı başında ilk defa ülkemizde
hizmete sokuldu ve yine 2007 yılı içerisinde bir ilk olarak
hava ambulans sisteminin kurulması çalışmaları
başlatıldı.
Diyaliz cihazlarının sayısı
yüzde 63 oranında artırıldı. İlçelerimizde
diyaliz ünitelerinin çalışmaları hızlandırıldı.
Hedeflenen, 2007 yılı içerisinde bütün ilçe devlet hastanelerimizde
diyaliz ünitelerinin kurulması ve böylece hastalarımızın
yerinde diyaliz hizmeti almalarının sağlanması.
Yine, bir yandan, hasta hakları
birimleri hastanelerimizde hızla kurulurken, diğer taraftan,
hizmet edenin ödüllendirildiği bir sistem olan performansa dayalı
ek ödeme sistemleri oluşturuldu ve bu sistemle hekimlerimizin
full time çalışmaları teşvik edildi. Tabii, bunlar,
bu dört yıllık süre içerisinde sağlıkta değişim
ve dönüşüm projesi içerisinde yapılan, sadece birkaç
başlık altında özetlediğimiz konular.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlıkta değişim ve dönüşüm
devam ediyor. Hâlâ yapılacak çok iş var, hâlâ alınacak
çok mesafe var. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı
birkaç yeni düzenleme getiriyor. Bunlardan bir tanesi zorunlu mali
sorumluluk sigortasıdır.
Değerli milletvekilleri, tabiplik,
doğrudan insan hayatını konu aldığı için
çok dikkat ve özveri gerektiren bir meslektir, malumunuz. Aynı
zamanda, sürekli gelişen, değişen ve yenilenen dinamik
bir meslektir. Mesleğin icrası sırasında teşhis
ve tedavi uygulamaları çoğu zaman riskler içermekte ve bazen
beklenen sonucun elde edilememesi gibi durumlarla, komplikasyonlarla
karşılaşılabilmektedir.
Yeni Türk Ceza Kanunu'nun yürürlüğe
girmesi ve Sağlık Bakanlığının hasta hakları
uygulamalarını başlatmasından itibaren, tabipler,
sözü edilen durumlarla karşılaştıklarında
daha fazla itham edilmektedirler. Özellikle komplikasyon ile malpraktis,
yani tıbbi kötü uygulama arasındaki ayırımın
halk nezdinde anlaşılamaması, tabiplerin riskli
tıbbi uygulamalardan kaçınmasına, böylece, esas gerekli
olan tedavileri ihmal etmesine yol açabilmektedir. Bu durum, tabiplerin
çalışma performanslarını ve sağlık hizmetlerini,
dolayısıyla da halk sağlığı çalışmalarını
olumsuz etkileyebilmektedir.
Anayasa'mızın 129'uncu
maddesinin beşinci fıkrası, memurlar ve diğer kamu
görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan
doğan tazminat davalarının kendilerine rücu edilmek
kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara
uygun olarak ancak idare aleyhine açılabileceği hükmünü
amir olup, bu ana kurala göre de kamuda görevli sağlık personelinin
fiilleriyle ortaya çıkan zararlardan dolayı tazminat talepli
davalar ancak idare aleyhine açılabilmektedir. Kamu dışında
görev yapan sağlık personelinin hizmet kusurları sebebiyle
verdikleri zararların tazmini için ise, borçlar hukukunun genel
ilkeleri muvacehesinde adli yargıda tazminat davası
açılabilmektedir. Ancak, uygulamada hükmolunan tazminatların
ödenmesinde güçlükler ortaya çıkmaktadır. Gerçekten, hükmolunan
tazminat miktarının yüksek olması durumunda kusurlu
kişinin bu tazminatı ödeme gücünün yetmediği hâller
sıkça gündeme gelmektedir. Bu sebeple, tazminat ödenmesinde
yaşanan zorlukları ortadan kaldırarak ilgililerin
haklarına daha çabuk ve tam olarak kavuşmalarını
sağlamak, ortaya çıkabilecek problemlerin asgariye indirilmesi
ve çözümlerinin hızlandırılmasıyla
ilgililerin haklarının teminat altına alınmasını
sağlamak zorunluluğu bulunmaktadır.
Diğer taraftan, tabiplerin
de böyle bir sigorta şemsiyesi altında kendilerini daha
güvende hissedecekleri ve hizmet motivasyonlarının yükseleceği
açıktır. Bu motivasyonla birlikte, sigorta sisteminin bütün
kurallarıyla yürümeye başlaması otokontrolü de getirecek
ve böylece, bir yandan vatandaşlarımızın ve tabiplerin
güvence seviyeleri yükselirken bir yandan da sağlık hizmetlerinde
kalitenin yükselmesi sağlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarıyla getirilen ikinci düzenleme, iyonlaştırıcı
radyasyona maruz kalan personelin çalışma şartlarının
yeniden düzenlenmesi ve bu konuda Avrupa Birliğindeki kriterlere
uyum sağlanmasıyla ilgilidir. İyonlaştırıcı
radyasyon ile teşhis ve tedavi veya araştırmanın
yapıldığı yerler ile iş veya işlemlerde
çalışan personelin çalışma saatleri bakımından
son yıllarda uygulamada pek çok problemle karşılaşılabilmektedir.
Bunun sebebi, 3153 sayılı Kanun'a istinaden çıkarılan
ve 1939 yılında yürürlüğe giren ve o günün teknik
şartlarına göre hazırlanan Radyoloji, Radiyom ve
Elektrikle Tedavi Müesseseleri Hakkında Nizamname'de fiilen
beş saat çalışma şartı getirilmiş olmasıdır.
Avrupa Birliği Konseyinin
96/29 Euratom Direktifi, doğrudan çalışma saati düzenlemesine
yer vermemekte, bunun yerine radyasyona maruz kalma kriterini
esas almaktadır. Bu Direktif'in 9'uncu maddesinde, radyasyona
maruz kalanlar için etkili dozun her bir yılda maksimum 50 milisivert,
birbirini izleyen beş yıllık sürede ise 100 milisivert
olduğu kararlaştırılmıştır.
Avrupa Birliğinden esas
alınan bu düzenlemeye uygun olarak, iyonlaştırıcı
radyasyon ile teşhis, tedavi ve araştırmanın yapıldığı
yerler ile bu iş veya işlemlerde çalışan personelin,
tıbben kabul gören radyasyon dozu limitleri içinde çalıştırılması,
bu limitlerin ise Avrupa Birliği kriterleri esas alınarak
Sağlık Bakanlığınca düzenlenmesi yetkisi veriliyor.
Tasarıyla getirilen bir diğer
düzenleme ise, ülkemizde yabancı uyruklu hekimlerin çalışmalarına
imkân veren, bu konudaki yasal engelleri kaldıran değişikliktir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ülkemizde tabip sayısının ve dağılımının
istenilen şekilde sağlık hizmeti verilmesine kâfi
gelmediği bilinen bir gerçektir. Dünya Sağlık Örgütü
verilerine göre, hâlen ülkemiz, tabip sayısı bakımından,
Avrupa bölgesindeki 52 ülke arasında sonuncu sırada bulunmaktadır.
Tıp fakültelerinin bugünkü kapasitesiyle ülkemizde tabip
açığının kapatılması ve Avrupa ortalamasına
ulaşılması da mümkün bulunmamaktadır. Diğer
taraftan, ülkemiz sağlık hizmetlerine ve tıp bilimine
katkı sağlayacak yabancı tabiplerin ülkemizde
sağlık hizmeti verebilmeleri de meri mevzuatımıza
göre mümkün değildir.
Ülkemizdeki hekim sayısının
artmasına katkı sağlamak, başarılı yabancı
tabiplerin ülkemizde çalışmalarının önündeki
engelleri kaldırmak ve Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde
kişi ve hizmetlerin serbest dolaşımı önündeki engellerin
kaldırılması amacına uygun olarak Türkiye'de tababet
icra edebilmek için Türk olma şartının kaldırılması
gerekmektedir.
Ülkemizdeki hekim sayısı
yetersizliğini biraz daha açmak için örnek vermek gerekirse,
100 bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından,
İtalya'da 100 bin kişiye 618, Yunanistan'da 450, Belçika'da
420, Kazakistan'da 365, Estonya'da 315, Avrupa Birliği ortalaması
278, Tacikistan'da 202 iken, bu rakam Türkiye'de sadece 140'tır.
Nüfusumuza oranla hekim sayımızın
yetersizliği sebebiyle, hekimlerimiz, Avrupalı meslektaşlarına
göre 4-5 misli hasta bakmak zorunda kalmakta ve hastalarına yeterli
zaman ayıramamaktadır. İhtiyaç duyduğumuz sayıda
hekimlerimizin yetişmesini beklerken sağlık hizmetini
durdurmak, bekletmek elbette mümkün değildir.
Ayrıca, Türkiye'de öğrenim
yapan, ihtisasını bitirmiş çok sayıda yabancı
uyruklu hekim vardır. Bunlar, tıp tahsilini ülkemizde yapmışlardır,
dilimizi biliyorlar ve bütün öğrenimlerini ihtisaslarıyla
beraber Türkiye'de yapmışlardır, ama, Türkiye'de yasal
engeller yüzünden çalışma imkânı bulamamaktalar.
Tasarıdaki düzenlemenin,
izah etmeye çalıştığım ihtiyaçları gidermeye
yönelik gerekli bir değişiklik olduğu kanaatindeyim.
Biraz önce konuşan değerli
arkadaşlarım, Türkiye'de hekim sayısının aslında
yeterli olduğunu, ama, hekim dağılımındaki
düzensizlik ve bozukluk yüzünden bunun böyle bir görüntü verdiğini
ifade etmeye çalıştılar. Bunları dört yıllık
süre içerisinde çok sıkça konuştuk. Hekim dağılımındaki
dengesizlikleri gidermek için, biraz önce de söylemeye çalıştım,
çok önemli değişiklikler yapıldı, ama, her değişiklik
yapılırken bu değişikliklere çok çeşitli gerekçelerle
karşı çıkıldı, bunun yerine neyin doğru
olduğu da çok iyi ifade edilemedi.
Değerli milletvekilleri,
sağlık hizmeti, sizler de çok iyi biliyorsunuz, ertelenmesi,
zamana bırakılması, geciktirilmesi mümkün olmayan,
çok acil, çok hızlı çözümler gerektiren, bu çözümlere ihtiyaç
duyulan bir hizmet yoludur. Dolayısıyla, burada, çok
hızlı davranmak, mevcut yolları ve imkânları sonuna
kadar zorlamak mecburiyetindeyiz. Bu, ülkemize, toplumumuza, insanlarımıza
vermek zorunda olduğumuz, Anayasa'nın emrettiği bir
görevdir. Dolayısıyla, burada, karşı çıkarken
de argümanları çok yerinde ve doğru kullanmak mecburiyeti,
iktidar ve muhalefet olarak hepimiz için vardır diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla
getirilmek istenen dördüncü bir değişiklik ise, yataklı
tedavi kurumlarında anestezi uzmanının bulunmadığı
hâllerde ameliyathane sorumlusu uzmanının sorumluluğu
altında veya ameliyatı yapan uzmanın direktifleri
doğrultusunda anestezi teknisyenlerinin iş ve işlem
yapabilmesine kanuni dayanak oluşturulması ve bu suretle,
uygulamadaki tereddütlerin giderilmesine yönelik bir düzenlemedir.
Ülkemizde anestezi uzmanlarının
sayı olarak yetersizliği bilinen bir gerçektir, dolayısıyla
böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Hâlen ülkemizde
ameliyathanesi olan 609 hastanemizin 212'sinde anestezi uzmanı bulunmamaktadır. Takdir edersiniz
ki, burada anestezi uzmanı bulunamadığı için ameliyatları
bekletmek veya yapmamak gibi bir lüksümüz elbette olamaz. Kaldı
ki, geçmişten bu uygulamalar zaten yapılıyordu. Bu yapılırken
de, çalışan personel yasal bir güvence altında olmadığı
için belli riskler taşıyordu. Getirilen düzenleme, bu riskleri
ortadan kaldırmak, çalışan personelin daha güvenli
bir ortamda bu görevi ifa etmesini temin etmekle ilgilidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu kanun tasarısıyla getirilen düzenlemelerin,
ülkemize, sağlık çalışanlarımıza ve bütün
yurttaşlarımıza hayırlı olmasını
diliyor, Grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yılmaz.
Şahsı adına, Konya
Milletvekili Mustafa Ünaldı.
Sayın Ünaldı, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakika.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 1247 sıra sayılı Tasarı hakkında
şahsi görüşlerimi arz etmek, bu konuda düşündüklerimi
sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hizmetlerdeki gelişmeler ve
bunun paralelinde Avrupa Birliğine girişle ilgili entegrasyon
çalışmaları ve bunların ortaya çıkardığı
ihtiyaçlar, bu tarzda mevzuat değişikliklerini zaruri
hâle getirmiştir. Bu tasarı, bu zarurete cevap vermek için
ortaya konulmuştur.
Bilindiği gibi, hastanelerimizde
hasta haklarıyla ilgili birimler oluşturulmuş, üniteler
kurulmuş, hastalarımızın kendilerine tedavi uygulanırken
hem muamele bakımından hem tedavi yöntemleri bakımından
kendilerine sağlanmış olan hakların neler olduğu
öğretilmeye, anlatılmaya çalışılmakta,
şimdiye kadar bilmedikleri birçok hususu hastalarımız
öğrenmiş hâle gelmektedirler. Dolayısıyla, bunun
yanında, haklı veya haksız, birtakım iddiaları
da ileri sürme imkânına kavuşmaktadırlar. Kendi haklarına
sahip çıkmak için normal bir yol olduğu gibi, yanlış
yorumlamalardan kaynaklanan, yanlış tavırlardan kaynaklanan
haksız iddialar da pekâlâ ortaya çıkabilmektedir.
Bunun paralelinde, hepimiz biliyoruz
ki, Türk Ceza Kanunu'nda önemli değişiklikler yaptık.
Bu değişikliklerden bir kısmı hekimlere sorumluluklar
yüklemektedir. Hekimler, haklı veya haksız olabilir, mali
sorumluluklarla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Altından kalkabilecekleri miktarda olabileceği gibi,
altından kalkamayacakları miktarlarda mali sorumluluklarla
karşı karşıya kalabilecekleri, en azından zaman
içerisinde daha da gelişmeler olabileceği anlaşılmaktadır.
Hekime isnat edilen suçlamalar
karşısında onu yalnız bırakmamak için bir sigorta
sistemine ihtiyaç olduğu da bir vakıadır. İşte,
bu tasarı, bu iki yönlü gelişmeleri dengelemek üzere bir
sigorta sistemi kurmayı da ortaya koymaktadır. Bu, bir ihtiyaçtır.
Bu ihtiyacı karşılamak için adım atmaya zaruret
vardır. Zarureti gidermek için çalışmanın sonucudur
bu tasarı.
Arkadaşlarımız,
farklı yönlerden tenkitler getirdiler. Onların da haklı
olduğu taraflar elbette ki var, ama "Boğaz Köprüsü'nü
yaptırmam" diyen zihniyetin yansıması olan iddialar
da var.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hâlâ neredesin
Allah aşkına! Hâlâ neredesin!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Onun
için
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hocam,
hâlâ neredesin! Otuz yıl öncesine gidiyorsun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, hatibe müdahale etmeyelim, konuşsun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Haklı
olduğunuzu söylüyoruz, haklı olduğunuz tarafı
da söylüyoruz.
BAŞKAN - Çıkıp cevap
verin, kürsü herkese açık efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Yani,
hepsini kabul etmek mecburiyetinde miyiz?
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Ünaldı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, olur mu?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bir yanda,
o tarzda değerlendirmeler var. Bir yanda, hakikaten, tasarının
tenkit edilmesi gereken, yanlış sonuçlar verebilecek yönlerini
de söyleyen ifadeler de kullanılmıştır. Niye, illa,
yani her şeyi sizin gibi değerlendirmek mecburiyetinde
miyiz? Ben kendi düşüncelerimi söylüyorum, şahsi düşüncelerimi
arz etmek için söz aldım, onu söylüyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ama, bilmeyenleri yanıltıyorsunuz.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bu,
sağlık hizmetinin tabiatında var, yani, tenkit edilen
hususların olması, bana göre çok anormal değil, eşyanın
tabiatına uygundur, ama, haksızlık yapmamak gerekir,
onu özellikle söylemek istiyorum.
Dünya Sağlık Teşkilatının
sağlık tarifini ele alırsak, "ruhen, bedenen ve sosyal
olarak tam bir iyilik hâlidir" diyor. Bu tarifi, hiçbir memlekette,
hiçbir ülkede, dünyanın hiçbir yerinde mükemmel bir şekilde
yakalamak mümkün değildir. Ama, güzel bir tariftir, hedef gösteren
bir tariftir, yol açan bir tariftir, hizmet büyüten bir tariftir,
Türk'ün Kızılelma'sı gibi bir şey. Yani, bu tarife
göre insan sağlıklı doğacak, sağlıklı
gelişecek, sağlıklı aile hayatı kuracak,
sağlıklı yaşayacak, sağlıklı beslenecek,
sağlıklı bir ortamda çalışacak, sağlıklı
olarak yaşlanacak. Tabii, bu arada, yaradılışın
gerçeği olarak mutlak bir gerçek olan ölümle karşılaştığında,
bu ölümün sebebi sağlık sisteminin bozukluğundan kaynaklanmayacak,
sağlık hizmetinin verilmesindeki eksikliklerden kaynaklanmayacak,
insan hayatının
Ölümsüzlük, insan arzu edebilir, ama, hiç
kimse inkâr edemez ki, her fâni ölümü tadacaktır. Şair
"Hayattan canlı ölüm." diyor. Onun için, bu kadar gerçek
olan bir şeyle karşılaşırken de, ölümün sebebi
sistemin eksikliği olmayacak, sistemin hatası olmayacak.
Bu, Dünya Sağlık Teşkilatının yaptığı
tarifin bir gerçeği, dediğim gibi Türk'ün Kızılelma'sına
benzer, daima ileriye götürmesi gereken bir şey. Ne kadar iyi
hizmet verirseniz, daha ilerisini düşünmek gerekir, daha güzelini
düşünmek gerekir. Onun için, eksiklikleri söylemeyi, tarif etmeyi
kınamıyorum, aksine takdir ediyorum. Elbette, ben de söyleyeceğim bazı
şeyleri yeri geldiği zaman ve inşallah, Bakanımızın,
Komisyonumuzun da ıttılasına arz edeceğiz, düzeltme
imkânını da hep beraber burada arayacağız inşallah.
Gelişmeleri, tabii, inkâr etmemek
gerekir. Farklılıkları, güzellikleri, iyilikleri,
hizmetleri de inkâr etmek yanlış olur. Kuyrukları unutmadık,
randevuları unutmadık, ilaç almadaki sıkıntıları
unutmadık.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Değişen
bir şey yok Sayın Vekilim. Kuyruklar devam yani.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bitti mi?
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Bitti
demiyorum. Alınan mesafeye, hani "nereden nereye" denilen
mesafeye bakarsanız, onu algılayabilirsiniz zannediyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sabahın
5'inde başlıyordu, şimdi 3'ünde başlıyor!
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - SSK hastanesinin
dibinde oturup da muayene olamayan bir memuru, devlet hastanesinin
dibinde oturup da muayene olamayan bir işçiyi düşünün.
Şimdi aynı durumda mı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Aynı, aynı, hiç fark etmiyor.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) -
Şefkat görmede, ilgi görmede de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Onun için "nereden nereye" sözünü hep söyleyeceğiz,
bitti demeyeceğiz, Kızılelma'nın peşinde
koşmaya devam edeceğiz inşallah.
Şimdi, iyonlaştırıcı
radyasyon, insan sağlığını tehdit eden en önemli
etkenlerden birisidir, savaşta da kullanılmaktadır,
barış amaçlı olarak da kullanılmaktadır. Barış
amaçlı kullanırken elbette ondan istifade ediyoruz, ama
zarar da görüyoruz; hastalarımıza da, personelimize de
bundan zarar gelmektedir. Ne var ki, teşhiste en önemli katkıyı
sağlayan bir araç olduğu için ondan vazgeçemiyoruz. Bunun
zararlarını önlemek durumundayız, zararları önlemek
için tedbirler düşünülebilir. Biz, daha evvel, mesai kısıtlamasını
düşünmüşüz. Avrupa Birliği ise, dozimetreyle belirleme
sistemini benimsemiş. İkisinin de kendine göre doğru
olan tarafı var, yanlış olan tarafı var; ama, bilimsel
tespit, doğru tespit, herhâlde dozimetreyle tespittir. Ama, ne
var ki, meslektaşlarımızdan itirazlar var: "Çernobil'le,
Amerika'daki nükleer santraller aynı değil. Bu nasıl
aynı değilse, bizim kullandığımız röntgen
cihazlarıyla Avrupa'daki röntgen cihazları da aynı
değil." diyorlar. Onun için, ben daha tekrarlayacağım
belki, ama, hemen şimdiden Sayın Bakanımızın
ıttılasına arz ediyorum, yürürlük bakımından
biraz süre tanınması, en azından düzenlemeler bakımından,
bu konuda bunun değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Arkadaşlarımızın bu konuda böylesine bir ihtiyacı
var.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Çok güzel, çok doğru.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bravo.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) -Neden?
Zırhlama denilen bir bilimsel organizasyon var. Işının
zararını önlemek için zırhlama sisteminin iyi kurulmuş
olması gerekir, eğer eski aletler kullanılıyorsa,
bu zırhlama yeterli olmayabilir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünaldı,
konuşmanızı tamamlayınız; buyurun.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Hastalarımıza da zarar
verir, çalışanlarımıza, orada daha çok bulundukları
için, her zaman orada durdukları için zarar verebilir. Bunu özellikle
belirtmek istiyorum.
Tabip sayısının yeterli
olduğunu kim söyleyebilir ki? Bu yönden de tedbir almaya ihtiyaç
vardır. Bu iki yönden; yani, hem çalışan, dışarıdan
gelecek olanlara yol açmak hem Avrupa Birliğinin insan dolaşımını,
fert dolaşımını sağlayan uygulamalarına
uyumlu hâle getirmek için buna ihtiyaç vardır hem de kendi fakültelerimizden
mezun ettiğimiz, ama, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
olmayan insanlarımızın kaçak durumundan kurtulması
için bir zarurettir.
İdari görevlerde muayenehane
çalıştırılmaması hasta sahiplerinin en çok
sevindikleri hususlardan birisidir. Bu, Hükûmetimizin önemli uygulamalarından
birisidir; ama, askerî statüde biraz farklılık olduğu
için ona da uygulama içerisinde ayrıcalık getiren bir hüküm
burada getirilmektedir.
Anestezi teknisyenlerinin, anestezi
uzmanlarının yetersizliğinden kaynaklanan geçici
kullanımı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ünaldı,
konuşmanızı lütfen tamamlayınız. Sayın
Bakan konuşacak.
Buyurun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Sayın
Başkan, Sayın Bakanın konuşması benim süreme
dâhil olmaz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Doğru şeyler söylüyor.
BAŞKAN - Hayır efendim,
şöyle: Ek zaman verdim de onun için. Politikaların bir
kısmını da Sayın Bakan izah edecek anlamında
söyledim.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Tamam,
teşekkür ediyorum anlayışınıza Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - En önemli
eksiklik ne, biliyor musunuz? Vicdan rahatını beden rahatına
tercih eden insan.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Doğru
Doğru
CANAN ARITMAN (İzmir) - Biz de
onu bekliyoruz sizden.
MUSTAFA ÜNALDI (Devamla) - Hele
hele hekim olan insan
İnşallah onu da Kızılelma gibi
takip edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime
son verirken, hepinize ve halkımıza sağlıklı
ve mutlu ömürler diliyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ünaldı.
Hükûmet adına, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ.
Sayın Akdağ, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı
görüşüyoruz. Bu tasarıyla, sağlık hizmetlerimiz
açısından, Sağlıkta Dönüşüm Programı'mızla
ilgili birçok pratik noktayı çözmüş olacağız ve vatandaşlarımıza
verdiğimiz sağlık hizmetinin kalitesinde de yükselme
sağlanmış olacak inancıyla bu tasarıyı huzurunuza
getirmiş bulunuyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tasarıda, hekimlerimize mali bir sigorta yükümlülüğü
getiriyoruz ve bunu getirirken de, kamuda çalışan hekimlere,
Sağlık Bakanlığımızda çalışan
hekimlere bu sigortayı yaptırırken, hastanenin veya
diğer sağlık kuruluşunun döner sermayesinden bu
sigortanın yarı miktarını ödüyoruz, geri kalan
yarı miktarını da hekimlerimizin kendilerinin ödemelerini
istiyoruz.
Şimdi burada konuşan değerli
arkadaşlar, hekimlerimizin döner sermayelerinden bunun bir
kısmının, yarısının ödetilmesinin sanki
çok büyük bir miktar olacağından bahsettiler. Şöyle ifade
edeyim: Uzman hekimlerimiz ve pratisyen hekimlerimiz, bizim dönemimizde,
geçmiş dönemlerle hiç kıyaslanmayacak ölçüde büyük miktarlarda
ek ödemeler alma imkânına sahip oldular ve bu arada da, böyle bir
sigortalamanın yıllık değeri, varsayalım ki
200 YTL ocaktır; bunun 100 YTL'sini biz döner sermayeden ödeyeceğiz,
100 YTL'sini de değerli hekim arkadaşım kendi döner sermayesinden
ödeyecek. Yani bunlar küçük miktarlar.
Aslında, mevcut kanunlarımıza
göre, herhangi bir kusur olduğu zaman, bir tıbbi kusur olduğu
zaman bir kamu sağlık kuruluşunda, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bu kusur öncelikle idareye gelir ve idare
bununla ilgili tazminatı ödedikten sonra bu tazminat kusuru
işleyen hekime rücu eder. Şimdi biz burada hekim arkadaşlarımıza
çok büyük bir imkân getirmiş oluyoruz. Yani bir hekim düşünün
ki, bir kusurundan dolayı
Hekimlik yaparken kusurlu davranmamak
mümkün değildir. Tabii ki biz hekimler çok dikkatli çalışırız;
ama, sonuçta beşerdir, sistem içerisinde bir yanlış yapılabilir,
dünyanın her yerinde de bu böyledir. Bunun tazminatı,
şu andaki mevcut kanunlarımıza göre, bu kusuru
işleyen hekime rücu etmektedir. Diyelim ki, 20 bin YTL bir tazminata
hükmedildi, 50 bin YTL bir tazminata hükmedildi. Değerli arkadaşlarım,
bunu bir hekim nasıl ödesin? Dolayısıyla, bu sigortalamayla,
hekimlerimizin şu anda riskli oldukları bir hususta kendilerine
yardımcı olmuş oluyoruz. Yaptığımız
maddenin teknik anlamı tamamen budur, başka hiçbir anlamı
yoktur. Bunun dışındaki yorumlar, sadece şahsi yorumlardan
ibarettir ve aslında, doğrusunu söylemek gerekirse, önemli
bir kısmı da gerçeği yansıtmamakta idi.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, klinik şef ve şef yardımcısı
atamak üzerine bir kanun yapmıştık, yüce Meclisimiz
böyle bir kanun yaptı. Bu kanunla ilgili uygulamaları yaparken
Anayasa Mahkememiz de, kanunun ilgili bu maddesine yürütmeyi durdurma
kararı verdi. Şimdi, hep, Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği
bir hükümden bahsediliyor, aslında iptal edilmiş bir hüküm
de yok, bir yürütmeyi durdurma kararı var. Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu yürütmeyi durdurma için Anayasa Mahkemesine giderken ortaya
koyduğu bazı gerekçeler vardı. Şimdi, biz, bu gerekçeleri
de dikkate alarak pratik anlamda kanunu yeniden düzenliyoruz. Aslında,
dikkatle gözden geçirilmiş olsa şu gayet rahatlıkla
görülecektir: Üniversitelerimizde doçent ve profesör atamaları
hangi usul ve esaslarla yapılıyorsa, klinik şef ve
şef yardımcısı atamalarını olabildiğince
bu esaslara benzer biçimde yapacak bir uygulama getirdik. Yani, bu
işle ilgili, üniversitelerle ilgili kanun gözden geçirilirse,
bu husustaki hassasiyetimiz de dikkatinize gelmiş olacaktır.
Dolayısıyla, tasarının bu maddesiyle ilgili
farklı yorumlar yapmak da doğru değil. Biz, eğitim
ve araştırma hastanelerimizi kuvvetlendirmeye çalışıyoruz.
Ayrıca, Anadolu'da yeni eğitim ve araştırma hastaneleri
kurmamız lazım. Sadece üç büyük şehirdeki hastanelerle
bu iş olmuyor. Dolayısıyla, yeni klinik şef ve
şef yardımcısı atamak açısından böyle bir
usulü kanun hâline getirmemiz gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
radyasyonla ilgilenen sağlık çalışanlarının
mesai saatlerinin, günlük mesai saati olan, normal, diğer
sağlık çalışanlarının mesai saatine yükseltilmesiyle
ilgili bir madde getiriyoruz. Şunu açıkça ifade etmeliyim
ki, burada mesai saatinin bugüne kadar beş saatle kısıtlanmış
olması aslında radyasyonla birlikte çalışan
sağlık çalışanlarını korumuyor. Burada
da koruma, yine, bu işle ilgili olanların bileceği gibi,
dozimetre dediğimiz, radyasyonu ölçen cihazları kişinin
kendisiyle birlikte taşımasıyla yapılıyor.
Yoksa, bir insan, bir saatte de çok büyük radyasyon alabilir, iki saatte
de çok büyük radyasyon alabilir. Dolayısıyla, kişinin
yıllık ne kadar radyasyon dozu alacağı önemli, üstelik,
buna ilaveten, beş yılda toplam alacağı radyasyon
dozu önemli. Şimdi, biz, mevcut kanunla normal çalışma
sürelerini getirirken, radyasyon dozuyla ilgili diğer hükümleri
elbette koruyoruz. Şimdi, deniyor ki: "Efendim, Türkiye'deki,
işte, cihazlar yetersiz veya bu işle ilgili mekânlarda uygunsuzluk
var." Buna katılmak mümkün değildir değerli arkadaşlarım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Neden?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakınız, ülkemizde mevcut radyolojik cihazların
bugün yüzde 70'e yakını ruhsatlıdır. Peki, bu yüzde
70'lik ruhsatlı cihazın acaba ne kadarı bizden önce ruhsatlanmış,
ne kadarı Sağlık Bakanlığımız döneminde,
dört yıllık Hükûmetimiz döneminde ruhsat almış? Bütün
resmî kurumlardaki lisanslı radyolojik cihazın yüzde
86'sı son dört yılda ruhsat almıştır. Yanlış
duymadınız. Biz, Hükûmet olarak bu meseleye bu kadar önem veriyoruz,
Sağlık Bakanlığı olarak bu işi TAEK'le birlikte
bu kadar dikkatle takip ediyoruz. Özel sektördeki lisanslı cihazların
da yüzde 80'i son dört yılda lisans almıştır. Bu cihazlar
bizden önce de ülkede vardı ve bu ruhsatlandırma süreci
Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun insan kaynakları ve imkânları
çerçevesinde hızla yürütülmektedir, çok kısa bir zaman
içerisinde de Türkiye'de ruhsatsız herhangi bir cihaz veya hizmet
veren alan kalmayacaktır. Ancak, bu ruhsatsız yerlerin de
nereler olduğunu konuşmak lazım. Yani, öncelikle nereden
başladık işe? Şu anda ruhsatı olmayan işletmelerin
büyük çoğunluğu çekim sayıları düşük olan küçük
hastanelerdir veya işte, küçük merkezlerdir. Dolayısıyla,
bu hususta çok büyük bir mesafe almış durumdayız.
Peki, bir kişinin alacağı
dozu nasıl takip etmek lazım? Bu bellidir, bunun uluslararası
kriterleri var. Biz de bu kriterlere uyuyoruz. Yılda 50 milisiverti
geçmemelidir bu doz. Beş yıllık toplam doz da 100 milisiverti
geçmemelidir. Yani, bir yılda 50'yi geçebilir, ama, toplamda,
demek ki, geri kalan dört yılda da bir 50 daha alabilir eğer
50'yi geçmişse. Beş yıl için ortalaması bunun 20 milisivert
olmaktadır.
Şimdi, ben, buraya gelmeden
Türkiye Atom Enerjisi Kurumuyla görüştüm, çünkü onlar sürekli
takip ediyorlar insanların ne kadar radyasyon aldığını.
Elbette, bütün insanlarımızın sağlığı
bizim için ne kadar önemliyse onlara hizmet veren sağlık çalışanlarımızın
bu husustaki sağlığı da çok çok önemlidir. Bir taraftan
Hizmet veren, fedakârlıkla hizmet veren sağlık çalışanlarımızın
elbette sağlığını koruyacağız ve
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, beş yıllık süreler itibarıyla,
kayıtlarında bu dozu aşmış herhangi bir kimsenin
olmadığını bana ifade etmiştir. Tekrarlıyorum;
yani, doz limitini aşmış, beş yıllık süreler
itibarıyla, bir sağlık çalışanının,
bir radyasyon çalışanının Türkiye Atom Enerjisi
Kurumunda böyle bir kaydı yok.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Dozimetre yanlışlığından.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu, çok net.
Şimdi, dolayısıyla,
gerçekler böylesine ortadayken ve günümüzde, artık, değerli
arkadaşlarım, radyasyonla ilgilenen değerli sağlık
çalışanları yalnızca radyasyon aldıkları
alanlarda çalışmıyorlar. Örneğin, ultrasonografiyle
çalışıyorlarsa hiç radyasyon almıyorlar, bir
MR'la çalışıyorlarsa, yine radyasyon almıyorlar.
Dolayısıyla, burada önemli olan, kişisel olarak bir kişinin
ne kadar doz aldığının dikkatle takip edilmesidir.
Hakikaten, bu anlamda son yıllarda birlikte Türkiye Atom Enerjisi
Kurumuyla çok yararlı çalışmalar yaptık ve bütün
bu dozimetre sonuçlarının elektronik yolla kayıt altına
alınması ve analiz edilmesi için de ciddi bir mesafe almış
bulunmaktayız. Açıkça ifade etmek isterim ki bu yüce kürsüden,
biz, tabii ki, sağlık çalışanlarımızın
sıhhatini düşünüyoruz, bundan sonra da hassasiyetle onların
sağlıklarını takip edeceğiz. Ama, bütün dünya
bunu böyle yaparken, Avrupa ülkeleri bunu böyle yaparken, 1930'lardaki
bir kanuna takılıp kalmayı da doğrusu yadırgıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yabancı tabiplerin Türkiye'de çalışma meselesine gelince:
Şimdi, Türkiye'de hep doktor sayısının eksik olduğundan
biz bahsediyoruz, bunu, bir Sağlık Bakanı olarak kamuoyunun
gündemine bu kadar yoğunlukta taşıyan ilk kişi benim
ve maalesef, 80'li yıllardan itibaren, ben tıbbiyeye intisap
ettiğim ilk yıllardan itibaren, her 14 Mart Tıp Bayramı
öncelikli olmak üzere, Türkiye'de hekim sayısının fazlalığından
birileri bahseder ve yine üzülerek ifade etmeliyim ki, Türk Tabipler
Birliği, 2006'nın sonlarında yayımladığı
bir raporda da "Türkiye'de tıp fakültesi öğrenci sayısı
acilen azaltılmalıdır." diye tarihî bir yanlışı
bir kere daha ifade etmiştir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- O da onun bir görüşü, o görüşü buradan savunamazsınız
ki yani.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
bu kürsüden biraz önce bazı hesaplamalar yapıldı, böyle,
yüce millete birtakım rakamlar falan gösterildi. Tabii, bu hesapları
yapan değerli arkadaşım, aslında, bu işin
sağlık otoritesi olarak bizimle gelip önceden görüşseydi,
yüce Meclisin önünde böyle bir yanlış yapmazdı. Yani,
bu tabloların yanlışlığı, sadece Meclis
zabıtlarında kalmayacak, vatandaşın hafızasında
da kalacak. Şimdi ben anlatacağım, o tabloları
gösteren değerli arkadaşım da bunu görecek, sizler de
mükemmel bir biçimde anlayacaksınız.
70 bin klinisyenin, yani hasta muayene
eden hekimin hasta muayene ettiğinden ve toplam muayene edilen
sayı da buna bölününce, günde 20 kişi, ortalama, hasta bakacağından
bahsedildi. Şimdi bu hesabı yapan arkadaşımız
belli ki hayatında çok fazla hesap yapmamış. 70 bin kişinin,
70 bin klinisyenin başka hiçbir iş yapmadan sadece hasta muayene
ettiğini zannediyor. Böyle bir şey mümkün mü değerli
arkadaşlar?
ALİ ARSLAN (Muğla) - 36
bin...
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Hekimler ameliyat yaparlar, hekimler hasta viziti yaparlar,
hekimler kemik iliği muayenesi yaparlar, hekimler periferik
yaymaya bakarlar, hekimler başka bir sürü iş yaparlar, çevre
sağlığı hizmetleri görürler, koruyucu sağlık
hizmetleri görürler, adli hizmetler görürler. Dolayısıyla,
bakın, bütün bu hesapları biz yapıyoruz. Bu hesaplamaları
yaptığınız zaman 100 bin hekimden aynı anda kesitsel
olarak 1 günde hasta muayenesiyle ilgilenebilecek hekim sayısı
Türkiye'de 50 bin civarındadır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Geçen
sene Eczacılar Birliği toplantısında kendiniz
verdiniz bu rakamları.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bu sayıyı, bu 70 bin sayısını, aslında,
diğer, özellikle koruyucu sağlık hizmetlerinde çalışan
pratisyen hekim arkadaşlarımızın diğer
işlemleriyle birlikte düşündüğünüzde bu sayı 50
binlerin de altına düşmektedir. Dolayısıyla, günde
1 hekime ortalama düşen iş yükü 40 hastaya kadar çıkmaktadır.
Peki, 40 hasta acaba normal bir rakam mı? Tabii ki normal bir rakam
değil.
Şimdi burada hekimlerin dengeli
dengesiz dağılımından bahsedildi.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bende de bazı grafikler var. Şu grafikte,
belki bu biraz küçük, Meclisten takip eden arkadaşlarım yeterince
göremeyebilirler ama mutlaka bu vatandaşımızın
göreceği biçimde de yansıyacaktır. Burada siyah veya
lacivert gibi uzaktan görünen eğri, Türkiye'de hekimlerin, uzman
hekimlerin, biz geldiğimiz zaman, 2002 yılındaki dağılım
eğrisidir. Aradaki çarpıklığı görüyorsunuz
değil mi? Birisi alt uçtayken, birisi çok üst uçta, yani 1'e 14
fark var. Oysa şimdiki eğri, bakın, altta gördüğünüz
kırmızı eğridir. Biz bu dengeyi sağladık.
Bunun için çok gayret göstermek gerekti, açık söyleyeyim. Bunun
için çok ilkeli davranmak gerekti. Bunun için, bütün buradaki, Meclisteki
arkadaşlarım, iktidarıyla muhalefetiyle, bunu, bu
dört yıl içerisinde hep birlikte yaşadık. Bunun için, bütün
taleplere, bir AK Parti Hükûmeti olarak, ilkeli bir şekilde, kararlı
bir biçimde, bir sistemle cevap vermek gerekiyordu ve biz bunu yaptık,
bunu da sağladık. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hekimlerin
bu denli düzgün dağıtıldığı ilk dönemi yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Başhekimler de öyle mi Sayın Bakan?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Şimdi, şu ısrardan, artık, lütfen, muhalefet
partileri, Türk Tabipler Birliği, benzer çevreler vazgeçsin.
Türkiye'de hekim sayısı yeterli değil arkadaşlar.
Yani, buna yeterli diyenler, gerçekten, tarihî bir hata yapıyorlar.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Hesap
ortada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Kim demiş onu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ne kadar erken dönerlerse, kendileri için o kadar hayırlı
olur. Çünkü, bunu söyledikçe, bu Meclis kürsüsünde bu hata tekrarlandıkça
-defalarca tekrarladınız- bundan geriye dönme şansınız
azalıyor. Bunu yapmayın değerli arkadaşlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Dört yılda 20 bin doktor mezun oldu, nerede bunlar?
SAĞLIK BAKANI RECAP AKDAĞ
(Devamla) - Şimdi, o kadar enteresandır ki, Dünya Sağlık
Örgütünün Avrupa bölgesinde 52 ülke var. Bu 52 ülkeden biz sonuncuyuz,
sonuncuyduk; şimdi, Arnavutluk'un önüne geçmişiz değerli
arkadaşlar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Koruyucu hekimlikte de sonuncusun Sayın Bakan, orada ne yaptın?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Ana ve
çocuk ölümlerinde de sonuncuyuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla ) - 53 ülke oldu Sırbistan ve Karadağ bölündüğü
için. Biz şimdi 52'nci ülke olmuşuz.
Efendim, İngilizlerin de doktor
sayısı azmış. Doğru, az. Onun içindir ki, İngilizler
Hindistan'dan, Pakistan'dan, hatta, Türkiye'den sağlık hizmeti
almaya çalışıyorlar şimdi.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Tacikistan'dan niye doktor getiriyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Onun için sağlık hizmeti almaya çalışıyorlar.
İngilizlerin bugün içinde olduğu sıkıntıyı
biz Türkiye Cumhuriyeti olarak yaşamak zorunda mıyız
arkadaşlar? Ben halkıma bunu reva göremem. Siz ana muhalefet
partisi olarak bunu reva görebilirsiniz; ben, ne halkıma ne de
bu ülkenin hekimlerine bunu reva göremem. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bu iş, hekimlere de büyük bir haksızlık. (CHP sıralarından
gürültüler)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Yabancı doktorlar
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, Sayın Bakanı dinleyelim.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Türkiye'deki hekim yetersizliği hekimlere de büyük
bir haksızlık.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın
Bakan da Genel Kurula hitap etsin Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ben, yirmi yıl hekimlik yaptım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Meslektaşlarını
suçlayan ilk Bakansınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Siz, şimdi, bu kadar hasta kalabalığını,
bu kadar insanı
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Hekimler
sizi çok seviyor!
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Bıçak parası
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
hekimlerin karşısına çıkarırsanız,
elbette hekimin de işi zorlaşır.
Şimdi, oradan laf atıyor:
"Bıçak parası." Yok muydu bıçak parası,
inkâr mı ediyorsunuz? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kalktı mı? Kalktı mı? Kalktı mı Sayın
Bakan?
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Meslektaşlarını
jurnal ediyorsun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın
(CHP sıralarından
gürültüler) Bakın değerli arkadaşlarım, bizim nazarımızda,
açık söylüyorum şu Meclis kürsüsünden
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
bir beş saniyenizi rica ediyorum. Sayın Bakanım
Sayın
Bakanım
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bizim nazarımızda
BAŞKAN - Sayın Akdağ
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Buyurun Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Bir beş saniyenizi
rica ediyorum.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
burada birbirlerine hocalık yapmış, öğretim üyeliği
yapmış olan doktor arkadaşlarımızdan, hatta
profesör olup diğer profesörlere öğretim üyeliği yapmış
olanlar var. Kendi aranızda konuşabilirsiniz bunu,
başka mahfilde, Sağlık Komisyonunda konuşabilirsiniz.
Şu anda Sayın Bakanı dinleyelim, çalışmalarımızı
devam ettirelim. Lütfen sükûneti avdet ettirelim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Dayanabiliyor muyuz Başkanım!
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
kendi aranızda konuşunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın
Bakan Genel Kurula hitap etsin Sayın Başkan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, bizim
nazarımızda hekimin kıymeti çok büyüktür, sağlık
çalışanın kıymeti çok büyüktür. Onlar bizim için
azizdir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Belli
oluyor!
SALİH GÜN (Kocaeli) - Hekimler
sokakta!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Ama, açık söylüyorum, açık söylüyorum: Herhangi
bir kişi, sıfatı ne olursa olsun, insan sağlığını
istismar etmeye çalışırsa
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Bakan, hekimler Kızılay'a çıkıyor, Kızılay'a!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
insan sağlığının üstünden ticari
kazanç elde etmeye çalışırsa biz bunda yokuz. Biz bunda
olmadığımız içindir ki, hekimlerimizle birlikte,
şu son dört yılda, sessizce, mükemmel bir değişimi
gerçekleştirdik.
Bakınız, biz hükûmete geldiğimizde,
bu ülkede hekimlerin yüzde 90'ının muayenehanesi vardı
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yok,
abartılı bir rakam.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
ve hekimlere de çok düşük ücretler veriliyordu.
Âdeta şu söyleniyordu hekimlere: Biz, kamu olarak, devlet olarak
size para ödeyemiyoruz, gücümüz yetmiyor. O zaman, gidin, siz, bunu
vatandaştan bir şekilde almanın yolunu bulun. Ve sistem
yıllarca böyle yürüdü. Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Ama, bakın,
bugün, hekimlerimizin, bu ülkenin hekimlerinin yüzde 57'si -bir kanun
falan getirmedik, bir zorlama da yapmadık- muayenehanelerini
gönüllü olarak kapadılar. Niçin kapatıyorlar? Çünkü, artık,
sosyal devlet mantığıyla AK Parti hükûmetleri, 58'inci
ve 59'uncu Hükûmetler hekiminin de alnının terini ödüyor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Muayenehane kapatmanın onunla hiç alakası yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) -
sağlık çalışanının da alnının
terini ödüyor ve işte bu muayenehaneler yüzde 60'a yakın
oranda kapandı.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bunları
AB'yle mukayese ettiniz mi Sayın Bakan? AB'deki doktor ne
alıyor, bizim doktorlarımız ne alıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, halk bütün bu süre
içerisinde yaşananları yaşadı. Bu Meclis kürsüsü
bu dört yıl içerisinde çok güzel tecrübeler geçirdi.
CANAN ARITMAN (İzmir) - O 7 kişi
var ya, onlar
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz vatandaşımızın ilaca ulaşması için önünü açarken de siz karşı
çıktınız, biz vatandaşımıza aile hekimliği
gibi bir çağdaş sistemi getirdiğimizde de siz karşı
çıktınız. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Biz hastaneleri, bütün vatandaşlarımıza hastanelerin
kapısını açarken de siz karşı çıktınız.
Şimdi bu değişikliklere de karşı çıkıyorsunuz,
ama, yanlış yapıyorsunuz. (CHP sıralarından
gürültüler)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Hayır, çıkmadık, çıkmadık. Ona karşı
çıkmadık, hayır. Çıktığımız var,
çıkmadığımız var; kabul ettiğimiz var, etmediğimiz
var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakınız,
ülke, sağlıkta ciddi yapısal bir dönüşümü gerçekleştirdi.
Biz sizin bütün katkılarınıza açığız, tenkitlerinize
de açığız. Ama, önemli olan, yapmak istediğimizin
millete doğru anlatılmasıdır.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Evet, doğru!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Biz, şu aziz milletin, Türk halkının ilaca daha
kolay ulaşmasını istiyoruz, sağlık hizmetine
daha kolay ulaşmasını istiyoruz, cebinden para ödemeden
bu hizmeti almasını istiyoruz. Sağlıkta dönüşümün
bütün amacı budur.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Tam tersi,
yaşananlar bunun tam tersi.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Şimdi, buradan "tam tersi" diye, yine, oradan
-bir âdet ya laf atmak- laf atan değerli arkadaşlarım
var.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yani,
Sayın Bakan, yaşananlar belli.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakınız değerli milletvekillerim, 2002
yılında, 2000'li yıllarda yapılan bir büyük
araştırmamız var, Sağlık Bakanlığımızın
uluslararası bazı kuruluşlarla yaptığı
bir çalışma var. Türk halkının cepten sağlık
harcamaları, 2000'li yıllarda, biz hükûmete gelmeden önce
yüzde 33'ler, 34'ler civarında. Şimdi, bu miktar yüzde 20'lere
geriledi. Ne anlama geliyor bu, bu ne anlama geliyor? İşte
muayenehaneye para ödemezseniz, işte ilacınızı
rahat alırsanız, işte sizin özel sektörden bile hizmet
almanızın önünü hükûmetler açarsa cebinizden daha az para
harcarsınız.
Bakın, literatürü bir karıştırın,
göreceksiniz ki bugün dünyada cepten sağlık harcamasının
en az olduğu ülkelerden biri Türkiye Cumhuriyeti hâline gelmiştir.
Biz AK Parti Hükûmetleri olarak bununla iftihar ediyoruz ve bu husustaki
çalışmalarımıza da devam edeceğiz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - İngiltere'dir,
İngiltere'dir. Hayır, doğru değil bu. Yüzde 98'ini
kamu karşılar. İngiltere'de sağlık hizmetlerinin
yüzde 98'ini kamu karşılıyor. Bu doğru değil,
bu anlattığınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Yüce Meclisimizin değerli üyeleri, bütün bu gerçekler
ışığında, bu kanun tasarısına vereceğiniz
destekten dolayı, şimdiden hepinize teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Başarılar
diliyoruz Sayın Bakan, başarılar diliyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, kısa bir sözüm var yerimden, müsaade
ederseniz.
BAŞKAN - Neyle ilgili efendim?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Hasta ücretleriyle ilgili.
BAŞKAN - Efendim, biraz sonra
soru sorma hakkınız var Sayın Akdemir, o zaman sorarsınız.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Konuya açıklık getirecek.
BAŞKAN - Efendim, o zaman
açıklık getirin lütfen, istirham edeyim, devam edelim
şu çalışmalarımıza.
Evet, şahsı adına, Aksaray
Milletvekili Ahmet Yaşar.
Sayın Yaşar, buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte
olan kanun tasarısıyla ilgili, şahsım adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi, en kalbî
duygularımla selamlıyorum.
Bu kanunla ilgili, biraz önce, Sayın
Sağlık Bakanımız, kapsamlı bir açıklama
yaptı. Ben, aslında, bu kanunla ilgili birkaç husus üzerinde
şahsi düşüncelerimi yüce heyetinize aktarmak istiyorum.
Bu kanun, tıp alanında, tedavi
alanında sıkıntı çekilen on-on bir tane konuyu çözüme
ulaştırmak amacıyla hazırlanmış, tabiri
caizse, bir torba kanun. Burada, tabii, önemli eksiklikleri gidermek
amacıyla yapılmış. Bunlardan en önemlisi, hekimlere
zorunlu mali sorumluluk sigortası getirilmesi...
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ahmet Bey, bu radyasyon bu torbaya girmez, bu radyasyon, bu torbaya
girmez. Radyasyon vitamin değil.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Sami
Bey, anlatayım.
Yabancı hekimlere ülkemizde
çalışabilme imkânı sağlanması, radyasyonla
çalışan işlerde Avrupa Birliğinin bilimsel standartlarına
ulaşılması, tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili
olarak Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın kararları
ve görüşleri dikkate alınarak yeniden düzenleme yapılması,
Yüksek Sağlık Şûrasının adli işlerinin kolaylaştırılması
suretiyle yargı sürecinin kısaltılması, sözleşmeli
sağlık personelinin çalışmalarında görülen
kimi aksaklıkların halledilmesi gibi hususlar bu tasarıda
görüşülecek.
Burada en önemlisi, tabii, hepimizin
bildiği gibi, hekimlerin malzemesi, her şeyden önce insan
sağlığı, insan ve onun sağlığı, dolayısıyla
insan hayatı. Bu yüzdendir ki, en çok dikkat gerektiren, en çok
özveri gerektiren bir meslektir hekimlik. Hekimlerimizin başına
zaman zaman değişik komplikasyonlar gelmiştir, gelmeye
de devam edecektir. Hekim, gerek medikal tedavi esnasında gerekse
cerrahi müdahale esnasında, hiçbir kusuru olmaksızın,
çeşitli tatsız olaylarla karşılaşabilmektedir.
Bu, zaman zaman her hekimin başına gelebilmektedir. Mesela,
yaptığı bir iğneyle
Ki, biz bunu çok yaşadık.
Mesela, bir Penadur iğneyi -Doktor Alim Bey gülüyor- yıllardır
yaptıran bir hastanın, yine Penadur iğnesini alıp
doktora götürdüğünde anaflaktik şoka girip öldüğünü
yaşadık, gördük. Dolayısıyla, tabii, bu hasta haklarının
artık daha gelişmiş düzeye ulaşması, hastalara
verilen yetkilerden dolayı, insanlar, bu tip hadiseleri daha
da çok büyüterek, abartarak mahkemelere taşımakta ve hekimleri
zor durumda bırakmakta.
Bu bakımdan, hekimlerin, gerçekten,
sigorta kapsamına alınması, bu tip şeylerden dolayı
maddi zararlara uğramaması son derece önemli bir olay ve
hekimleri koruyacağını ve hekimlerin daha cesaretle
tedavi olanaklarını kullanacaklarını düşünüyorum.
Gerçekten, çeşitli risklerden kaçmak isteyen hekimler, artık,
böyle önemli durumlarda tedaviyi aksatabiliyorlardı da. Bu
vesileyle, hiç olmazsa, daha sağlıklı bir şekilde
tedavilerine devam edecekler diye düşünüyorum.
Burada, tabii, bunun dışında
en önemli hususlardan bir tanesi, ülkemizdeki hekim açığını
giderebilmek için yapılmış bir yasa. Bu, dünyanın
birçok yerinde var, ama, Türkiye'de, her nedense, bu, çok spekülasyon
konusu oldu. Sadece, 1928'de -yanlış hatırlamıyorsam-
çıkarılan 1219 sayılı Yasa'yla, Türk vatandaşı
olmayanlara hekimlik hakkı tanınmıyor Türkiye'de.
Halbuki, bizim hekimlerimiz gidip, çok çeşitli ülkelerde hekimlik
yapabiliyorlar, hem kendi adlarına çalışabiliyorlar
hem kamu kuruluşlarında çalışabiliyorlar. Aslında,
bu yasa değişikliğiyle, Türkiye'de, en azından Türkiye'deki
üniversitelerde okumuş, Türkiye'deki tıp fakültelerinde
okumuş doktorların da önü açılmış oluyor. Mesela,
geliyor, diyelim, bir başka ülkeden, Türkiye'de tıp fakültesi
bitiren arkadaşımız, Türk uyruğu taşımadığı
için, fakülteyi Türkiye'de okumasına rağmen, bu arkadaşımız
Türkiye'de hekimlik yapamıyor. Bir kere bunun önü açılmış
oluyor. Aynı zamanda, efendim işte ucuz hekimler gelecek veya
bilgi donanımı yetersiz hekimler gelir endişesi
hâkim, günlerdir Türkiye'de bu tartışılıyor. Halbuki,
burada, çok açık ve net bir şekilde -Komisyonda da tartışıldı
bu- denkliği kabul edilmeyen, üniversite tarafından, YÖK
tarafından denkliği kabul edilmeyen bir doktorun Türkiye'de
çalışma şansı yok. Bir kere, önce, Türkiye'de çalışabilmesi
için, YÖK'ün üniversite diplomasının denkliğini kabul
edebilmesi lazım. Bu son derece önemli. O zaman, neden tereddüt
ediyoruz? Eğer, gerçekten, bu arkadaş, bu gelen hekim, Türkiye'deki
tıp fakültelerinin standardında ise, YÖK bunun düzeyini
kabul etmişse, Türkiye'de de rahatlıkla çalışabilir.
Bu, nereli olursa olsun hiç önemli değil. Önemli olan bilgisinin,
birikiminin yeterli olması. Bu bakımdan, bana göre çok
önemli bir tasarı bu. Fakat, çok büyük hekimler gelecek mi bu yasayla?
Ben, şahsen buna, tabii, çok katılmıyorum. Yani, çok büyük
oranda, aman gidelim, Türkiye'de önümüz açıldı, gidelim de
burada biz de hekimlik yapalım, para kazanalım veya Türk
kamu sağlığına hizmet edelim demeyecekler. Ama,
bir yerde, tabii, hem hekim açığından bahsediyoruz hem
de bu tür uygulamaların yapılmamasından bahsediyoruz.
Hekim açığı var mı yok mu, bilmiyorum. Arkadaşlar,
biraz önce, Sayın Bakanımız konuşurken, bizim diğer
sözcülerimiz konuşurken itiraz ediyorlar. Yani, niye itiraz
ediyorsunuz, köye, kente gitmiyor musunuz, kendi hastanelerinizdeki
hekim kadroları tamam mı bilemiyorum, ama, benim ilimde,
şahsen, sürekli her alanda açık var, hem pratisyen hekimde
hem uzman hekimde. Diğer arkadaşlarımızla konuştuğumuzda
da aynı şekilde, hekim açığı var. Biraz önce Sayın
Bakanımız dağılımı da gösterdi. Aslında,
bakın, Personel Genel Müdürümüz de burada oturuyor. Gerçekten,
Sağlık Bakanlığında daha önceki dönemlere
göre çok ciddi bir personel yapılandırılması getirildi
ve gerçekten hiçbir şekilde siyasi tavassutun etkili olmadığı
bir tayin mekanizması kuruldu ilk defa. Sağlık Bakanlığında
biz bundan önceki dönemleri de çok iyi biliyoruz, tayinlerin nasıl
yapıldığını da çok iyi biliyoruz, kümelenmelerin
nasıl olduğunu da çok iyi biliyoruz, ama, şimdi, hiçbir
şekilde, hiçbir yerde kümelenme de yok, yığılma da
yok ve torpille oraya gelme de yok. Arkadaşlar, her bölge
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- O da var Ahmet Bey.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Yok
efendim. Adil bir şekilde bölgelere ayrıldı. Alt yapılar,
üst yapılar var, efendim, doktorların, personellerin puanları
var. Yani, biz, üç dört senedir takip ediyoruz bunu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ben de takip ediyorum, ben de görüyorum.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Hiçbir
şekilde, artık, Bakanımızın dahi, Personel
Genel Müdürümüzün dahi bir doktoru tayin edecek -inanın bana-
yetkisi ve salahiyeti yok. Bu hâle getirildi. Bu şekilde. Hatta,
ben Sayın Genel Müdürü birkaç kere de gerçekten uyardım bu
konuda. Hiç olmazsa kendin birazcık veya Sayın Bakana birazcık
yetki bıraksaydın da biz de hiç olmazsa bazı çok önemli
konularda doktorların yerini değiştirebilseydik diye,
ama, ne yazık ki, kendilerinin bile bir tane doktoru tayin etme
şansları yok. Yönetmeliklere uygun bir şekilde tayinler
yapılıyor arkadaşlar, ama, buna rağmen Türkiye'de
hekim açığı devam ediyor.
Bakın, şimdi, ben bir
şey üzerinde çalışıyorum. Onu burada bu vesileyle
arz etmek istiyorum ve özellikle de kamuoyuyla da paylaşalım
bunu.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Bayram Bey oradan "Ben yapıyorum." diyor.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Bayram
"Ben yapıyorum tayin, bana gelsin." diyor.
AHMET YAŞAR (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, sizi anlamakta zorlanıyorum. Gerçekten
önemli bir konu üzerinde konuşuyoruz. Yani, neden laf atıyorsunuz,
bilmiyorum.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Laf atmıyoruz, doktor eksiğimizi belirtiyoruz.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Bakın,
şimdi söyleyeceğim şey çok önemli. Şimdi, Türkiye'de,
bakın, on beş tane üniversite kurduk. Üniversite kuruluşunda
da o zaman gittik, biz, komisyonda, tıp fakültelerinin ilave
edilmesi için mücadele ettik, ama, başaramadık. Dediler
ki: "Üniversite kurulduktan sonra, üniversite konseyleri isterse
tıp fakültesi kursun." Türkiye'nin şiddetle ilave
tıp fakültelerine ihtiyacı var. Bu bir. Bir kere, bunu herkes
kabul etmesi lazım. Türkiye'de 5 bin tane hekim mezun oluyor. 5
bin tane hekimin birkaç bin tanesi askere gidiyor, birkaç bin tanesi
çalışmıyor, birkaç bin tanesi veya birkaç yüz tanesi
yurt dışına ihtisasa gidiyor, birkaç tanesi TUS
sınavıyla ihtisasa giriyor ve bizim göndereceğimiz,
alana göndereceğimiz, köye göndereceğimiz pratisyen hekim
kalmıyor. Onun için, tıp fakültesini ivedilikle çoğaltmamız
lazım bu ülkede. Bu bir.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Önerge
verdim, teklif ettim, niye kabul etmediniz?
AHMET YAŞAR (Devamla) -
İkincisi: Bakın, tıp fakültesini çoğaltmak,
beş yıl, altı yıl gibi beklemek, Türkiye'nin altı-yedi
yıl beklemek gibi sabrı ve tahammülü de yok bana göre. Ben
bunun için alternatif bir politika üretilmesi, alternatif bir çözüm
bulunması için Sayın Bakanımızla, Komisyonumuzla
da konuştum ve bazı öğretim üyesi arkadaşlarımızla
da bu konuda çalıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yaşar,
buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayın.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Türkiye'de
bugün ihtiyacın dışında eczacı fazlalığı
var. Eczacıları belirli bir süre eğitime tabi tutarak,
eczacılık fakültesinde görmediği dersleri, tıp
fakültesindeki -daha doğrusu- okutulan dersleri kısa sürede
alarak
Bakın, kısa sürede onları telafi ederek -yanlış
anlaşılmasın- tıp fakültesinde ne okunuyorsa onların
hepsini yeni bir eğitimle, iki yıllık, iki buçuk yıllık,
gerekirse üç yıllık bir eğitimle alarak eczacıların
ve diş hekimlerinin, isteyen diş hekimlerinin çok kısa
sürede sağlık sektörüne kazandırılacağını,
onların pratisyen hekim veya aile hekimi olarak mezun edilebileceğini
düşünüyorum.
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Kasap mı yetiştireceğiz? Böyle şey olur
mu?
AHMET YAŞAR (Devamla) - Bu konuda
da çeşitli temaslarda da bulundum. Herkes de sıcak bakıyor
buna, ama, böyle bir tasarının hazırlanması ve bunun
mali boyutunun iyi hesaplanması lazım. Bunu yaptığımız
takdirde, Türkiye'de iki-üç yıl içerisinde belki sisteme 10-15
bin tane ilave hekim katabiliriz diye düşünüyorum ve bunu çok
önemsiyorum. Zamanım kalmadığı için, diğer
maddeyle ilgili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Yaşar,
konuşmanızı tamamlayınız.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- AK Partiye kaydolanlara da tıp diploması verelim.
AHMET YAŞAR (Devamla) - Sayın
Hocam
Sayın Hocam
Bakınız, Sayın Hocam, meslek taassubunu
bir yere bırakmamız lazım. Tıp fakültesi açılsın
diyoruz, doktorlar ayağa kalkıyor. Eczacılar doktor
olsun diyoruz, doktorlar ayağa kalkıyor. Yahu, uzmanlaşma
fazlalaşsın, TUS sınavlarının önünü açalım
diyoruz yine doktorlar ayağa kalkıyor. Şu meslek taassubunu
bırakın. Bu ülkenin hekimlere ihtiyacı var.
Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yaşar.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, tasarının tümü üzerinde yirmi dakika
süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tandoğdu, buyurun
efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanıma soracağım birinci soru, doktor
yetersizliğinden, o nedenle de ithal doktora ve dışarıdan
doktor getirmeyle çözeceğini söyleyen Sayın Bakana: Dört
yıllık AKP İktidarı esnasında 20 bin doktorumuz
mezun olmuştur. Bu 20 bin doktor nerededir? Nereye gitmişlerdir?
Türkiye'de ne kadarı çalışmıştır, ne kadarı
Sağlık Bakanlığı bünyesindedir?
İkinci sorum: Muayenehanelerin
kapatılması olayını, içerikli olarak, doğru
bir şekilde, konunun dışında olan arkadaşlarımıza
anlatmasını istiyorum. Neden kapatmışlardır?
Bunun nedeni doktorluktan.. Yani, ayrıldıktan sonra doktorluğu
yapmamışlar mıdır, özel hastanelerde mi çalışmışlardır,
aynı hastanede görevlerine devam mı etmişlerdir?
Bir de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt, buyurun efendim.
Sayın Özyurt? Yok.
Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakanım, iki sorum olacak size. Birincisi: Taslakta
kabul edilen sigorta sistemi, sadece hekimlerin mesleki kusurlarından
kaynaklı zararlarını karşılayacağı
üzerine kurgulanmış. Oysa, hastanın zarar görmesinin
kaynağı, büyük oranda altyapı eksikliği, personel
eksikliği, kötü çalışma koşulları, uygun olmayan
malzeme kullanımı, yeterli olmayan ve yenilemeyen
eğitim sayılabilir.
Şimdi, burada, çok açıkça
"Anestezi teknisyenleri, anestezi uzmanı veya bunun bulunmadığı
hâllerde, ameliyat yapan ilgili uzmanın yönetiminde, onun direktiflerine
uygun olarak anestezi iş ve işlemlerini yapar." dediniz.
Gerekçe olarak da "zaten yapıyorlar" diye açıkladınız.
Bir başka tasarınızda
da hemşire açığını ebelerden karşılama
yoluna gittiniz. Oysa, beklenen, bunların kendi branşlarında
üniversitelerde, tıp fakültelerinde yetiştirilmesi olmalıydı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Soruyu soramadık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Efendim, gerekçeyi
sunmadan sorunuzu sorsaydınız vakit yetişirdi.
Buyurun Sayın Neşşar.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Meclisin işleyişi konusunda Meclisi de perişan ediyorsunuz
Sayın Başkan. Bir dakikada soru tabii ki sorulmaz.
BAŞKAN - Sorulur efendim, soranlar
için bir dakika çok zamandır.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Nasıl sorulur?
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Neşşar, buyurun efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Bakana şunu sormak
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kendi kendinize kural koyuyorsunuz.
İşletmeyecekseniz Meclisi, ayrı konu. Bütün kurumları
böyle dejenere ediyorsunuz, sonra da ne istiyorsunuz diye karşı
çıkıyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Çetin, burada
bu uygulamayı yaklaşık iki aydır yapıyoruz,
hiç itiraz falan yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Bir dakikada soru sorulur mu?
BAŞKAN - Ama, siz tasarılardan
bahsederseniz
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kamudaki personel tayinini
BAŞKAN - Tartışmayalım
Sayın Çetin, lütfen
Burada hiçbir haksızlık yok. Bütün
arkadaşlara eşit muamele var. Lütfen, kendi kendinize
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kendi kendine hüküm ihdas ediyorsun.
BAŞKAN - Sayın Çetin, haksızlık
yok kardeşim, herkese bir dakika süre veriyorum. Neyi tartışıyorsunuz
siz, anlamıyorum ben ya!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Keyfine göre
BAŞKAN - Neyi tartışıyorsunuz
ya, neyi tartışıyorsun sen? Allah Allah!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Amacın, Meclisin çalışma düzenini berbat etmek!
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
buyurun efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
sizin yerinizi tespit edip, bir sonraki şeyde size tekrar süre
vereceğim.
Sayın Değerli, buyurun
efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Şimdi mi vereceksiniz?
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Başkan, tıp fakültesinden mezun olan
yeni bir doktorun maaşı ne kadardır şu an, yeni uzman
olan bir hekimin döner sermayesi olmayan yerlerde aldığı
ücret ne kadardır?
2) Sanatoryumlarda yatan hastalar,
aktif olarak müracaat edip tespiti yapılan, yatan hastalar kaç
gün yatırılmaktadır?
3) Performans kriterlerini bu hastanelerde
nasıl uyguluyorsunuz?
4) Yıllık tüberküloza yakalanan
hasta sayısı Türkiye'de ne kadardır? 2005 yılında
kaç kişi aktif tüberküloza yakalanmış, yüzde kaçı
rezistans kazanmış, yüzde kaçı tedaviye alınmıştır?
5) Zorunlu tedavi uygulanmakta
mıdır, uygulanmamakta mıdır?
6) Döner sermayeden prim alan klinik
şefleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Değerli,
teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar, mikrofonunuz
açık, buyurun efendim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Bakan, bu geri ödeme kurumlarının getirdiği
kısıtlamalar nedeniyle birtakım hekimler adına
riskler oluştuğunu söylüyorsunuz. Bunu bu gerekçeye yazarken
acaba hiç düşündünüz mü ya da hiç sizi uyaran oldu mu? Burada itiraf
ediyorsunuz, diyorsunuz ki: "Bizim ruhsat verdiğimiz malzemeler
ve bizim kısıtladığımız geri ödeme listeleriyle
doktorlar risk altında kalmaktadır." Bunu hiç düşündünüz
mü?
İki: O zaman risk yaratan ve
hasta sağlığını tehdit eden malzemeye niye
ruhsat veriyorsunuz? Bu ilaçlara niye ruhsat veriyorsunuz? Bunları
verirken hiç araştırmıyor musunuz ya da geri ödeme listelerini
oluştururken, hastalara ve doktorlara risk oluşturacak
tarzda listelerin oluşturulmasına nasıl göz yumuyorsunuz
Maliye Bakanlığında?
Son olarak da, acaba bazı listelere
ilaçların ya da malzemelerin giriş çıkışlarında,
örneğin, endokrin profesörü olan bir müsteşarın olduğu
yerde bir zayıflama ilacının bir girip bir çıkmasından
acaba hiç rahatsızlık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Neşşar.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanımız hekimin
yetersizliğinden söz ediyor, yardımcı sağlık
personelinin yeterli olup olmadığı konusu hep es geçiliyor.
Acaba, Türkiye'de hangi alanlarda yardımcı sağlık
personeli yetersizliği vardır ve bu konuda Sayın Bakanlık
nasıl bir politika düşünmektedir?
İkinci sorum: Sosyal devlet
mantığıyla hekimin de alnının terinin karşılığının
verildiğini Sayın Bakan ifade ediyor. Sayın Bakanım,
siz birinci kademe sağlık hizmetine parayı soktunuz.
Bunun sosyal devlet anlayışıyla bağdaşır
yönü nedir? Bunu açıklamanızı rica ediyorum.
Üçüncü sorum: Yabancı hekim
çalıştırılmasında hangi ülkeyi model olarak,
örnek olarak alıyorsunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu.
Tekrar mikrofonu açtıralım,
o arada Sayın Akdemir'e söz vereyim ben.
Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan aracılığınızla Sayın
Bakanıma iki sorum var.
Biraz önce, Sayın Bakan, sosyal
devlet ilkesinden bahsederken, vatandaşın cebinden daha
az paranın harcandığını söyledi. Tam o sırada,
Kocaeli-Yuvacık'tan bir vatandaş
telefon açtı, sigortalı bir vatandaş. Bir tıp fakültesi
hastanesine, Sağlık Bakanlığı hastanesinde
yeterli cihaz olmadığı için sevk edildiğini, yapılması
gereken tetkik ve film için ek 1.400 YTL para istendiğini ifade
ettiler. Eğer sosyal güvencesi bu vatandaşın tam ise ve
kurumu da, Sağlık Bakanlığının bir hastanesi
de sevk ettiğine göre neden ek ücret isteniyor? Bu ek ücreti vatandaş
cebinden mi ödeyecek, yoksa Sağlık Bakanlığı
hastanesi mi ödeyecek?
İki: Doktor sayısı konusunda
Sayın Bakanın ifade ettiği Avrupa Birliği ülkelerinin
toplam ortalamasında millî gelir ne kadardır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu, buyurun,
mikrofonunuz açık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, siz bu Hükûmetin sağlıktan
sorumlu bir Bakanısınız. Tabii üniversite hastaneleri
de bu ülkemizde çok önemli, sağlıkla ilgili büyük kurumlardır.
Size direkt olarak bağlı olmasa da, bu üniversitelerimiz
hastanelerinin sorunlarını gidermeye, ondan da sorumlu,
Hükûmetin bir bakanısınız.
Siz, Malatya İnönü Üniversitesini
yaklaşık iki ay önce ziyaret ettiniz. Bu üniversitede
açılmayan ameliyathaneler, açılmayan yataklar, açılmayan
poliklinikler, açılmayan diğer servisler
Hükûmetin bir bakanı
olarak size direkt bağlı olmasa da burada gördüğünüz
manzaranın çözümü için acaba Bakanlar Kurulu nezdinde temasta
bulundunuz mu? Ve bu üniversitedeki hastalarımızın
perişan hâlini siz direkt gördünüz. Sizin vicdanınıza
soruyorum: Bu üniversiteye kadro, beş yıldır kadro vermiyorsunuz.
Bu üniversite bizim hastanemiz değil mi? Bu üniversitede bizim
hastalarımız yatmıyor mu?
İkinci sorum: Türkiye'de ithal
edilen sağlık malzemesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Bir tek arkadaşımız
kaldı, Sayın Işık; ona da söz vereyim, sonra Sayın
Bakana vereceğim.
Sayın Işık, buyurun
efendim.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana fazla bir soru
soracak değilim, kısa bir sorum var. Daha önce burada konuşan
AKP sözcüsü arkadaşımız "Yeni tıp fakülteleri
açılması gerekiyor." dedi. Yeni üniversitelerin kurulması
aşamasında Giresun Üniversitesi kurulurken bir tıp
fakültesinin de oraya açılmasını bir önergeyle burada
önerdim -Komisyonda ve Genel Kurulda- ama, Millî Eğitim Bakanının
karşı çıkışıyla ve AKP Grubunun oylarıyla
reddedildi. Bu tutumu nasıl görüyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz?
O sözcüyle, o günkü, bugünkü tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Tandoğdu, yine doktor
eksikliği meselesini gündeme getirerek "Türkiye'de 20
bin kişi mezun oldu. Dört yılda bunlar ne oldu?" dedi.
Değerli Tandoğdu, her
yıl sistemden ortalama 2.500 civarında hekim ayrılmaktadır.
Bunların içinde, vefat edenler var, emekli olanlar var, az sayıda
da olsa başka bir işe gidenler var. Dolayısıyla,
yılda 10 bine yakın bir hekim ancak istihdam edilebilmektedir
Türkiye'de, dört yılda. Bunların çok önemli bir bölümü -rakamlar
net olarak yok, size bilahare veririm- Sağlık Bakanlığında
istihdam edilmiştir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yeni mezun Sayın Bakan, yeni mezunlardan bahsediyoruz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Milletvekilim
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen efendim, lütfen
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) -
20 bin kişi mezun oluyor, ama, mevcut havuzdan da ayrılanlar
var, bu kadar basit bu yani.
Şimdi, Türkiye'deki nüfus artışıyla
birlikte bunu mütalaa ettiğiniz zaman, aslında Türkiye'de
her 100 bin kişiye düşen doktor sayısını biz bu
hızla hiç artıramayacağız, çünkü, nüfusumuz da
artıyor. Şimdi, buradaki önemli mesele
Niçin biz şunu
anlamamakta direniyoruz: Avrupa ortalamasının yarısı
kadar hekim var, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa bölgesinde
sonuncuyuz. Neyi tartışıyoruz, ısrarla neyi tartışmaya
çalışıyoruz; ben, doğrusu bunu anlayamıyorum.
Muayenehaneler neden kapatıldı?
Çünkü, biz, şunu söyledik, dedik ki: Muayenehanesini kapatıp
kamuda tam gün çalışan arkadaşlarımıza, biz
yüksek ek ödemeler yapacağız, vereceğiz. Bunu da gerçekleştirdik.
Dolayısıyla, kamuda çalışan değerli meslektaşlarımız,
hekim arkadaşlarımız
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Performansa göre
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) -
çok önemli bir bölümü, performans ek ödemelerinden dolayı,
dün vatandaştan muayenehanesinde alarak çoluk çocuğunun
nafakasını kazanmaya çalıştığı sistemden
vazgeçti, gönüllü olarak geldi, tam gün çalışmaya başladı.
Biz de devlet olarak, sosyal devletin gereği olarak onlara ek
ödemeler verdik. Bunun için muayenehanelerini kapattılar.
Sayın Çetin, mesleki kusurun
asıl sebeplerinin, yani, bir kısım sebeplerinin altyapıdan
olduğunu ifade ettiler. Zaten, altyapıdan veya başka
bir sebepten dolayı bir zarar görmüşse vatandaş, bu,
hiçbir zaman hekime rücu etmez, o kuruma rücu eder. Dolayısıyla,
bunun için bir sigorta yapmaya lüzum yok, kurumların bunu ödemeye
gücü var. Evet, o da sigortalanabilir, kurum da istiyorsa belki sigortalar,
ama, burada maksat hekimi mağdur etmemektir, hekimi yüksek tazminatlara
mahkûm etmemektir. Onun için, biz, bu uygulamayı getirmiş olduk.
Anestezi teknisyenlerinin anestezist
yokluğunda hizmet edebilmeleri için kanuna madde koyuşumuzun
sebebi, şu anda fiilî olarak devam eden, yönetmelikte de olan bu
durumun bir kanun hükmü hâline getirilmesidir, ama, şunu da ifade
etmeliyim ki, son dört yıl içerisinde anestezist sayımızda
çok büyük bir artış oldu. Sadece Sağlık Bakanlığında çalışan
anestezist sayısı 2 misline çıktı. Dolayısıyla,
biz, burada, anestezist sayısını artıracağız.
Ümit ediyorum ki, önümüzdeki bir beş sene içerisinde, hiçbir
anestezi teknisyeni, tek başına, bu şekilde, anestezist
olmadan anestezi vermek zorunda, inşallah, kalmayacaktır.
Sayın Neşşar geri ödeme
kurumları kısıtlamalarıyla alakalı bir soru
sordu. Bu, tarihî bir süreç Sayın Neşşar, bu yeni bir
şey değil. Bu kurumların bir
kültürü var. Biz, bu kültürü bir
taraftan değiştiriyoruz, vatandaşın lehine
değiştiriyoruz, hem Maliye Bakanlığımızla
hem Çalışma Bakanlığımızla çok olumlu çalışmalar
yaptık, geçmişle kıyaslanmayacak kadar da iyileştirmelerimiz
var. Bundan sonra da bu iyileştirmeler devam edecek, ama, bu süreç
içerisinde, herhangi bir sebeple vatandaş bir sıkıntı
çekmişse, bunun hekimin üzerine rücu etmemesi için de bu sigortalamayı
getirmiş durumdayız.
Sayın Değerli "Döner
sermayesi olmayan uzmanın ücreti nedir?" dedi. Sağlık
Bakanlığında döner sermayesi olmayan bir uzman falan
yok. Bizim Sağlık Bakanlığımızın bütün
kuruluşlarında döner sermaye ek ödemeleri yapılmaktadır
ve döner sermayelerle beraber bir uzmanı örnek verirsek, Türkiye'deki
aylık ortalama 5 bin YTL'yi bulmuştur. Aylık ortalamayı
söylüyorum ben size.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Bakan, bir yanlışlık var bunda.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Hiçbir yanlışlık yok Sayın Milletvekilim.
Bunlar kamunun resmî rakamlarıdır.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Neyse, ben kürsüden söyleyeceğim birazdan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Ben, size, lütfedip gelirseniz, detaylarını
da bilahare izah edebilirim.
Bu tüberkülozla ilgili sorduğunuz
sorular açısından da en önemli husus şu: Tüberkülozu
kayıt altına alabilmek lazım. İlk defa dönemimizde
tüberkülozlu hastalar ciddi ölçüde kayıt altına alınabilmektedir.
Aslında, Türkiye'de tüberküloz sayısı son yıllarda
geçmiş yıllardan çok farklı değil, ama, Dünya
Sağlık Örgütünün öngördüğü kayıtlı hasta sayısı
artmaktadır ve biliyorsunuz, doğrudan gözetim altında
tedaviye başladık, şu anda, 12 bin kayıtlı hastamızın
9 bini doğrudan gözetim altındadır, yıl sonuna kadar
da yüzde 90'ların üzerine, doğrudan gözetimde, inşallah
çıkmayı düşünüyoruz. Türkiye'de, yıllık 200
civarında dirençli vaka çıkmaktadır, bunları da
çok dikkatli bir biçimde ilgili uzman arkadaşlarımız
takip ediyorlar.
Sayın Tütüncü diğer
sağlık personelinin yeterli olup olmadığını
sordular. Özellikle hemşire açısından ciddi açığımız
var, ama ebe açısından da durumumuz oldukça iyi ve Türkiye'de
bu gerçek, fiilî olarak, ebelerin çok büyük bir kısmının
yıllardır hastanelerde başka görevlerde veya sağlık
ocaklarında başka görevlerde çalıştırılmasıyla
devam ediyor; dolayısıyla, Hemşirelik Kanunu'nda yapacağımız
bir değişiklikle, bu anlamda, ebelerin de önünü biraz açmış
olacağız.
Evet, hemşireler başta olmak
üzere diğer sağlık çalışanlarında da eksik
var; ama, Sayın Tütüncü, buradaki sorunu çözecek kurum, Yükseköğrenim
Kurumudur ve biz Yükseköğrenim Kurumuna bu durumu yazıyla
da ilettik, iletiyoruz, görüşmelerde bulunduk, görüşmelerde
bulunacağız; Kurum da, kendi yetki ve sorumluluğunu
anayasal çerçevesi açısından gerektiği gibi kullanmalıdır
ve bu yüce Meclis de bu hususta bize destek olmalıdır.
Sosyal devlet anlayışımızda,
birinci kademeye bir para falan soktuğumuz yok; yani, koruyucu
sağlık hizmetlerinin hepsi Türkiye'de ücretsiz veriliyor.
Üstelik, aile hekimliğine başlıyoruz ve biliyorsunuz,
aile hekimliğinde bu işler tamamen ücretsiz.
Yabancı ülkede hekim çalışmasında
hangi ülke modeldir? Avrupalı ülkelerin hemen hemen hepsi. Bu
ülkeler, kendi mevzuatları çerçevesinde, denklik verdikleri
hekimlerin ülkelerinde çalışmalarına imkân vermektedirler,
bizim de niyetimiz odur.
Sayın Akdemir, bir tıp fakültesi
hastanesi ek 1.400 lira istemişse -biliyorsunuz, tıp fakülteleri
hastaneleri Sağlık Bakanlığımıza
bağlı değildir- lütfen, bu vatandaşımızın
bize ulaşmasını sağlayın, biz meselenin takipçisi
olalım. Nedir, niçin istendiğini ben de bilmiyorum.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Ama, sosyal güvence dâhilinde midir oradaki masraf? Onu sordum.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Şöyle söyleyeyim: Türkiye'de sigortalı hastaların,
yoksullar dâhil olmak üzere, yeşil kartlılar dâhil olmak üzere,
sigorta çerçevesi, birçok Avrupa ülkesinden de geniştir, o hususta
bir sıkıntımız yok. Ama, problem neyse, lütfen siz bana
iletirseniz ben onun takibini yapacağım.
"Avrupalı ülkelerde
millî gelir ne kadar?" Tabii ki bizden çok yüksek. Ama, Sayın
Akdemir, millî gelir düşük diye insanlar daha az hastalanmıyorlar
yani.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sorumu tamamlayamadım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Onun için, burada millî gelir düşük olsa da, yüksek olsa
da siz yeterli hekim sayısını bir sosyal devlet olarak
bulunduracaksınız ve insanları bu şekilde tedavi
edeceksiniz.
Sayın Aslanoğlu, Malatya
Üniversitesi Tıp Fakültesiyle ilgili olarak bir soru sordunuz.
Üniversitelerimizin aslında hizmetleriyle alakalı durumu
geniş konuşmak lazım. Sadece şunu ifade edebilirim.
Bu, Malatya'ya has bir durum da değil Aslanoğlu. Türkiye'de
üniversite hastanelerimiz maalesef çok verimli çalışamamaktadırlar
hasta sayıları itibarıyla. Şöyle söyleyeyim ben
size: 20 bine yakın doktorun çalıştığı
üniversite hastanelerinde yılda muayene edilen hasta sayısı
11 milyon civarındadır. Bu, aslında, hani hekimlere
şu kadar hasta düşüyor, günde bu kadar hasta düşüyor hesapları
yapılırken de dikkate alınması gereken bir husustur.
Ama, üniversitelerimizde istihdam edilecek hekim dışı
personel konusunda Maliye Bakanlığımıza gerekli
girişimleri ben yaptım. Üniversitelerimiz de, Maliye Bakanlığı
da bu hususta görüşmelerde bulunuyorlar bu girişimlerden
sonra.
Müsaade ederseniz, ithal edilen
sağlık malzemesinin miktarını size yazılı
olarak vereyim. Şu anda miktarı söyleyemeyeceğim.
Sayın Işık'ın ifade
ettiği Giresun'a ait bir tıp fakültesi talebinin karşılanması
hususunda da
Sayın Işık, kuşkusuz, bu işle ilgili
hem YÖK'ün hem Millî Eğitim Bakanlığının birtakım
kıstasları var. Bu kıstaslar çerçevesinde bu kıstasları
en çok karşılayan şehirlerden başlamak üzere bunu
gerçekleştirmek lazım. Yarın Giresun da bu kıstasları
karşılarsa
MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın
Bakanım, Giresun'daki altyapının çok hazır olduğunu
siz iyi biliyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Hayır, böyle bir şey varsa yarın Giresun'da
da bu kurulabilir, niçin kurulmasın. Ama, söylediğim gibi,
bu birtakım kıstaslarla ilgili.
Yüce Meclisinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum
ALİ ARSLAN (Muğla) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Maddelerine geçilmesini
oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır,
kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi ve ek 9'uncu maddeyi
okutuyorum:
BAZI
KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa aşağıdaki Ek maddeler eklenmiştir.
"Zorunlu malî sorumluluk sigortası
EK MADDE 9- Tıbbî hizmetlerden
kaynaklanan her türlü tazminat taleplerinin karşılanmasını
teminen;
a) Serbest olarak mesleğini
icra eden tabipler kendileri için,
b) Personelin katkısıyla
elde edilen döner sermaye gelirlerinden personele ödeme yapılan
kamuya ait döner sermayeli sağlık kurum ve kuruluşları
ile özel hukuk kişilerine ait sağlık kurum ve kuruluşları
çalıştırdıkları tabipler için,
zorunlu malî sorumluluk sigortası
yaptırmak zorundadır.
(b) bendi kapsamındaki kamu
kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabipler için çalıştıkları
kurum ve kuruluşça yaptırılan sigorta, ilgili tabibin
mesleğini serbest olarak icra etmesi hâlini kapsamaz.
Sağlık kurum ve kuruluşlarında
çalışan tabiplerin zorunlu malî sorumluluk sigortasının
yaptırılmasından, ilgilinin çalıştığı
sağlık kurum ve kuruluşunun amiri birinci derecede
sorumludur.
Bu Kanunla getirilen zorunlu sigorta
kapsamındaki bilfiil veya hâl sebebi ile sigorta yaptıranın
tazminata mahkûm edilmesi hâlinde; sigorta yapan, zorunlu malî sorumluluk
sigortasında öngörülen sınırlar içinde tazminatı
doğrudan zarar görene öder.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İsmail Değerli.
Sayın Değerli, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Değerli, süreniz
on dakika.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1'inci maddesine ek 9'uncu madde üzerinde
söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, konuşmama
başlamadan önce mübarek muharrem ayında şehit edilen
Ehlibeyitin manevi huzurunda saygıyla eğilir ve bundan
böyle İslami âlemi birbirine kırdıran, bölen, haksızlık
yapanları da nefretle kınarım.
Değerli arkadaşlar,
yıllardır burada Sayın Bakanı izliyoruz, dinliyoruz.
Sayın Sağlık Bakanımız, bu kürsüye çıktığı
zaman her şeyi tozpembe gösteriyor. Sağlık sorunları
tamamen çözülmüş, hastanelerde kuyruklar bitmiş, eczanede
kuyruklar bitmiş, hasta her istediği ilacı buluyor, istediği
doktora muayene olabiliyor, istediği yere gidebiliyor, hiç
kuyruk yok! Yani, gerçekten, doktor olmasam, Ankara'da yıllarca
çalışan biri olmasam, üniversiteleri bilmesem, devlet
hastanelerini, sigorta hastanelerini bilmesem ben de inanacağım.
Yani, dışarıdaki doktor arkadaşların yüzde
70'i, Sayın Bakanımızın asıl mesleğinin
doktorluk olduğunu vallahi bilmiyorlar. Çünkü, sağlığı
bu kadar bilmeyen, çalışan personelinin, çalışan
doktorların sosyal hakkını bu kadar budayan, haklarını
vermeyen, sıkıntı yaşatan, dilediği gibi, dilediği
şekilde tayinlerini yapan kendisi değilmiş gibi. Hastaneleri
herhâlde hiç bilmiyor Sayın Bakanımız. Sayın Bakanım,
gördüğün o hastanelerde sedye yok, sedye. Sedyeyi bilir misiniz
siz? Sigorta hastanesine gidiyoruz, üzerine hasta yatıracak
sedye bulamıyor; doktor, üstünde oturacak sandalye bulamıyor,
bilgisayarları doğru dürüst çalışmıyor, not
tutacak personeli yok, masasını silecek, hizmet edecek insan
bulamıyor; nasıl bu kadar tozpembe siz gösteriyorsunuz bunu?
Türkiye'de bu kadar doktor eksikse eğer, hakikaten 100-150 dolara
da doktor çalıştırmayı becerebiliyorsanız,
bir tıp fakültesi mezununun, tıp fakültesinde okuyan bir
talebenin devlete yıllık maliyeti yaklaşık 100
milyar lira. O zaman bu kadar pahalı bir hizmet ise bu ve siz de
dışarıdan 100-150 dolara doktor bulabiliyorsanız,
o zaman kapatın bu tıp fakültelerini. Niye bu tıp fakültelerini
açık bırakıyorsunuz? Niye bu kadar emek veriyorsunuz?
Çünkü, bu, hem oraya çocuğunu gönderen vatandaşımıza
büyük bir yük hem de gerçekten devlete büyük bir yük. Nereden çıkarıyorsunuz
siz bu her şeyi tozpembe göstermeyi?
Siz daha önce de çıktınız
"Mecburi hizmeti kaldırıyoruz, mecburi hizmet
şöyle kötüdür, böyle kötüdür. Bu, sözü bile edilemeyecek bir
durumdur." diye burada bir sürü nutuklar attınız. Ama,
aradan bir yıl geçmeden mecburi hizmeti tekrar zorunlu hâle getirdiniz.
O zaman da böyle her şeyi gerçekten yağladınız balladınız.
Yani, milleti de kandırıyorsunuz. Allah aşkına,
milleti kandırıyorsunuz ama, burada dünya kadar doktor
var, doktorları kandıramazsınız siz. Hastanelerin
hâli perişan. Sağlıkta Dönüşüm Projesi
Sağlıkta
Dönüşüm Projesi değil, sağlıkta çöküş projesi
başlamıştır. (CHP sıralarından alkışlar)
Vatandaş perişandır bu konuda. Siz neden bahsediyorsunuz?
Değerli arkadaşlar, dünyanın
hiçbir yerinde hiçbir şey zorunlu değildir. Siz, öğretmene
zorunlu hizmet getiriyor musunuz? Siz, başka meslek gruplarına
zorunlu hizmet getiriyor musunuz?
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Var
var, öğretmene de var.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Siz, başka insanlara da yine böyle, mecburi şunu
yapacaksın, diyebiliyor musunuz? Bu, insan haklarına aykırı,
isteyen kabul eder istemeyen etmez.
Sayın Bakan, siz, önce, çalışan
personelinizin çalışma ortamını düzenleyeceksiniz.
Siz bu mesleği özendireceksiniz. Ben daha önceki bir konuşmamda,
doktorlara kız vermiyorlar, dedim; bana güldünüz. Gerçekten
doktorlara kız bile vermiyorlar. Bir uzman hekimin aldığı
maaş 1,5 milyar civarında, bir asistanın aldığı
para 900 milyon civarında. Bu altı sene, yedi sene eğitim
görüyor bir insan. Allah aşkına hangi bir uzman hekim 5 milyar,
6 milyar, 7 milyar döner sermayeden alıyor? Sayın Bakan, Numune
Hastanesindeki asistanın hâlini bir görün.
Klinik şefleri alıyor beyler.
Sabaha kadar nöbet tutan o hekim, nöbet tutan o asistan, klinik
şefinin matbu kâğıdını koymuş önüne, sanki
o çalışıyormuş gibi imza basılmış,
üstü dolduruluyor, parayı klinik şefleri alıyor. Peki,
kaç tane klinik şefi bu parayı alıyor? Oradaki asistan
ne alıyor? Ayda 500 milyon, 600 milyon, 700 milyon lira para
alıyor. Nasıl oluyor da böyle 6 milyar, 7 milyar
Biz, hiç bilmiyor
muyuz? Biz, bu ülkede yaşamıyor muyuz? Nerede görülmüş
böyle?
Değerli arkadaşlar,
şimdi, öyle bir sistem getiriyorsunuz ki, serbest çalışan
hekim sigortalasın kendisini. Gerçekten iyi bir şey, ama,
önce bunun altyapısını hazırlayacaksınız.
Serbest olan hekim isterse sigorta yaptırır, istemezse yapmaz,
sana ne! Bir zorunluluğu mu var illa bu insan kendini sigorta
yaptırsın? İsterse yapar. Sen, arabanı istersen sigorta
yaparsın, istemezsen yapmazsın. Kaza yaptığın
zaman da parasını cebinden ödersin. Bir kere
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Zorunlu
trafik sigortası var.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - O zorunlu trafik sigortası ayrıdır arkadaş,
o ayrı bir konu. Siz, bunu getirin, doğru bir şey, ama, sadece
doktora değil; oradaki teknisyen ne olacaktır, oradaki hemşire
ne olacaktır?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Mağdur olanın parasını kim verecek,
mağdur olanın? İmkânı yoksa sigorta verecek.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Mağdur olanın parasını, tıpış
tıpış, o hatayı işleyen doktor, malını,
mülkünü satar onu da öder. Bunun başka bir yolu yok.
Değerli arkadaşlar, özel
yasalarla kurulmuş olan özel sektör, sigortayı yine zorunlu
getiriyorsunuz, serbest çalışana zorunlu getiriyorsunuz.
Serbest çalışan kendisi
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Çağdaşlık bu, çağdaşlık.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Hiç itirazım yok, onun altyapısını hazırlamak
lazım önce.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Tüm
dünyada var.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, özel sektör kendisi sigortalayacak
ve sigorta primlerini ödeyecek, serbest çalışan kendisi
ödeyecek, sigorta primlerini ödeyecek. Doğru, hiç itirazım
yok. Kamu kurumunda çalışan arkadaş da, yüzde 50'sini
döner sermayeden ödeyecek, yüzde 50'sini de cebinden ödeyecek.
Değerli arkadaşlar, o döner
sermayeden her doktor öyle 3 milyar, 5 milyar para alabiliyor mu acaba?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Alıyor, alıyor.
İSMAİL DEĞERLİ (Devamla)
- Peki, tazminat geldi, siz bu tazminatın tabanı, tavanı,
koyuyor musunuz sınır? Tavan şu kadar, taban şu kadar,
diye bir sınır getiriyor musunuz? Bunu da getirmiyorsunuz.
Peki, mahkemeler uzun süre sürdü,
maddi tazminatın bir formülü vardır, o maddi tazminat standarttır,
manevi tazminatı ne yapacaksınız? Manevi tazminat,
bir hâkim veriyor 5 milyar, öbür hâkim veriyor 50 milyar, yıllarca
da bu sürüyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Hâkimlerin
suçu.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Bir hesaplarını, faizlerini hesapladığınız
zaman ne olacak bu? Mahkemeler beş sene sürüyor. Peki, sigorta,
bir hudut koydunuz, fazla prim ne olacak? Fazlasını kim ödeyecek?
Primi koydunuz, bir hudut koydunuz 50 milyar, tuttu 300 milyar. Doktorun
döner sermayede kazandığı o kadar para var mı acaba?
Nasıl ödeyecek doktor? Kamu bunu ödedi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
İşte, sigorta ödeyecek.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Peki, doktor bunu
Efendim, sigorta, hudut getiriyorsun
sen, ona göre prim koyuyorsun. 300 milyar geldi, sigorta 50 milyar ödedi,
üstü nasıl olacak? Kamu bunu cebinden ödedi, peki, sonra da doktora
rücu etti. Doktorun, bırakın siz döner sermayeden aldığı
para, doktor bütün ekstra maaşını da verse onu karşılayamayacak.
Maaşını verse zaten karşılamaz, malını
mülkünü satmak zorundadır. Bunun bir altyapısı hazırlanmadan,
bunun tertibi, düzeni yapılmadan ne olacaktır?
Peki, ben size soruyorum yine.
Riskli meslek grupları vardır, daha çok cerrahlarda bu
sıkıntı var, beyin cerrahları, kalp cerrahı,
diğer genel cerrahlarda, yani cerrahi olarak çalışanlarda
bu risk var; cildiyecinin ödediği prim nereye gidecek? Dâhiliyecinin
ödediği veyahut da öbür röntgencinin ödediği, risk taşımayan
grupların ödediği prim ne olacak? Bu vatandaş niye boşuna
sigortaya para ödesin?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Değerli,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun efendim.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bundan sonraki maddede yine
benim konuşma hakkım var. Ben orada devamını
sağlayacağım.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Saygıdeğer arkadaşlarım,
şu anda gruplar adına konuşma talepleri var. İkinci
bir konuşmacı için de süremiz yeterli değil. Bütün bunları
dikkate alarak, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 1 Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Hepinize ve bizi izleyen vatandaşlarımıza hayırlı
akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati:
19.53