DÖNEM: 22 CİLT: 145
YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
58inci Birleşim
1
Şubat 2007 Perşembe
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'in, tarihî eserlerimizin korunmasının,
kültür ve kültürel varlıklarımız ile restorasyon çalışmalarının
ehil eller tarafından yapılmasının önemine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla Koç'un cevabı
2.-
Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu'nun, Ağrı ili Tutak
ilçesinde meydana gelen deprem sonrasında yaşananlara
ve yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın
aynı konuda açıklaması
3.-
Tunceli Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, muharrem
ayının önemine ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem
dışı konuşması
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkmenistan'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1198)
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
4.-
İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın; 2828 Sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7 nci Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu (2/855) (S. Sayısı:
1251)
5.-
26/9/2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere
Geri Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (1/1251) (S. Sayısı: 1253)
6.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı:
1308)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Giresun
Milletvekili Ali Temür, yakında resmî olarak hizmete açılacak
olan Karadeniz sahil yolunun bölgeye sağlayacağı yararlara,
Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek, mübarek Muharrem Ayı ve Aşure
Günü'ne,
Van
Milletvekili Mehmet Kartal, Van-Kapıköy Gümrüğündeki iç
gümrükleme için gerekli hazırlıkların tamamlanamamış
olmasından ve sınır ticaret merkezindeki altyapı
ve fiziki şartların yetersizliğinden kaynaklanan
sıkıntılar ile alınması gereken tedbirlere,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir, Muharrem Ayı ve Aşure Günü'ne
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül
başkanlığında Arnavutluk'a yapılacak resmî
ziyarete refakat edecek Parlamento heyetini oluşturmak üzere
gruplarınca isimleri bildirilen milletvekillerine ilişkin
Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Ordu Milletvekili
Eyüp Fatsa, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz, Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılması
Hakkında İçtüzük Teklifi'nin (2/925) (S. Sayısı: 1321)
görüşmeleri tamamlanarak,
4'üncü
sırasında bulunan, Cumhurbaşkanınca bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 23/11/2006 Tarihli ve 5557 Sayılı
Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun (1/1278) (S. Sayısı:
1313) yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul
edilip kanunlaştıkları açıklandı.
5'inci
sırasında bulunan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1226) (S. Sayısı:
1247) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine
geçilmesi kabul edildi; 1'inci maddeye bağlı ek madde 9 üzerinde
bir süre görüşüldü.
1
Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.53'te son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Ahmet Küçük Mehmet
Daniş
Çanakkale
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
1 Şubat
2007 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
58'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Konuşma süreleri beşer dakikadır.
Hükûmet bu konuşmalara cevap verebilir. Hükûmetin cevap süresi
yirmi dakikadır.
Gündem
dışı ilk söz, ülkemizdeki tarihî eserlerin korunmasıyla
ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem'e aittir.
Sayın
Erdem, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Ekrem Erdem'in, tarihî eserlerimizin korunmasının,
kültür ve kültürel varlıklarımız ile restorasyon çalışmalarının
ehil eller tarafından yapılmasının önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve
Turizm Bakanı Atilla Koç'un cevabı
EKREM ERDEM (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kültür ve kültürel varlıklarımızın
önemi üzerinde gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kültür, bir milletin yaşayış
ve düşünüş tarzıdır. Milletin kimliğini
oluşturan ve onu diğer milletlerden ayıran en önemli unsur
o milletin kendi kültürüdür. Her milletin tarih boyunca ürettiği,
kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi
ve manevi değerlerinin bütünü o milletin kültürünü oluşturur.
Ülkemiz kültür ve tabiat varlıkları
açısından son derece zengin potansiyele sahip nadir ülkelerden
biridir. Milletçe, ülkemizin binlerce yıllık tarihî eser
ve kültür birikimlerine sahip çıkmak ve bu zenginlikleri bilimsel
araştırmalarla ortaya çıkarmak, korumak, tanıtımını
yapmak ve insanlığın hizmetine sunarak gelecek nesillere
aktarmak, insanlığa ve gelecek nesillere karşı
başta gelen tarihî bir görev olduğu kadar, milletimizin
birliği ve dirliği açısından da "olmazsa olmaz"
görevlerimizdendir.
Kültürüne sahip çıkamayan
milletler yok olmaya mahkûmdur. Günümüzde savaşlar kültür yoluyla
yapılmaktadır. Silah yoluyla yok edilemeyen milletler kültür
istilalarıyla ortadan kaldırılmaktadır. Kültürel
istilalar sonuçları itibarıyla silahlı işgallerden
çok daha etkili ve kalıcı olmuş, tarihte büyük medeniyet
kurmuş birçok millet bu yüzden yok olmuştur.
Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu
Önder Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür. Reisicumhur
olmasaydım Kültür Bakanı olurdum." sözleriyle kültürün
bir millet için önemini vurgulamış olmasına rağmen,
kendisinden sonra millî değerlerimiz ciddi bir erozyona uğramış,
tarihî eserlerimizin önemli bir kısmı ya yok olup gitmiş
ya da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kültür varlıklarımızın yok olmasıyla
ilgili olarak, başta kültürel mirasa sahip çıkma bilincinin
geliştirilememesi olmak üzere, ideolojik saplantılarla
kültürel değerlere karşı savaş açılması,
kültür varlıklarımızın, bilimsel amaç ve yöntemlerden
uzak olarak, kaçak kazılar ve soygunlarla ele geçirilerek yurt
içinde ve yurt dışında pazarlanıp, üzerinden maddi
çıkar sağlanması gibi sebepler sayılabilir.
Bir başka önemli sebep ise, restorasyon
çalışmalarının ehil kurum ve kuruluşlarca yapılmamasıdır.
Bu yüzden, hoyratça yapılan restorasyon çalışmalarıyla
birçok nadide eserimiz ya yok olup gitmiş ya da İshak Paşa
Sarayı, Divriği Ulu Cami, Erzurumlu İbrahim Hakkı
Hazretlerinin Türbesi'nin restorasyonunda olduğu gibi birçok
özelliğini ve estetiğini kaybetmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu olumsuzluklara rağmen, 58'inci ve
59'uncu Cumhuriyet Hükûmetleri döneminde yapılan yeni yasal
düzenlemelerle kültürel varlığımızın korunması
ve onarımına yönelik, Kültür ve Turizm Bakanlığının
yanı sıra Vakıflar Genel Müdürlüğü, il özel idareleri,
belediye ve sivil toplum örgütlerine bu konuda çalışma
yapma imkânı verilmiştir.
Gerçekten, her sahada olduğu gibi tarihî eserlerin
korunması, bakımı ve onarımı konusunda da heyecan
verici çalışmalar yapılmaktadır. Bu sayede yurt
içinde ve yurt dışında binlerce kültür eseri restore
edilmektedir. Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesinde,
ülkemiz genelinde, koruma amaçlı imar planları, sokak düzenleme
ve restorasyon çalışmaları yürütülmektedir. Diğer
taraftan, yerel yönetimlerce de İstanbul Süleymaniye ve Tarlabaşı
gibi birçok tarihî yerleşim alanı, yeniden, geleneksel
kent dokularına uygun olarak, sokak ve meydanları, özgün
değerleri korunmak suretiyle, günümüz ihtiyaçlarına cevap
verecek şekilde donatılarak bir nevi açık hava müzesi
hâline getirilmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime son verirken, başarılı
çalışmalarından dolayı, başta Değerli
Bakanımız olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Erdem.
Gündem dışı konuşmaya
Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI
ATİLLA KOÇ (Aydın) - Sayın Başkan, sayın milletvekillerim;
öncelikle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Avrupa Birliği müzakere sürecinin
resmen başlamasıyla, Türkiye, bugün, yeni bir döneme girmiş
olmaktadır. Kültür, gerçekten, Türkiye'nin Avrupa Birliğine
üyelik sürecinde savunma stratejisini inşa edebileceği
en etkin alanlardan birisidir. Zira, Avrupa Birliğinin kültür
politikası, ortak bir kültüre değil, kültürel çeşitlilik
temeline dayandırılmalıdır. Dünyanın en zengin
kültür mirasının üretildiği ve değerlerinin yaşatıldığı
bu topraklar, sahip olduğu eşsiz zenginlikle, Avrupa Birliğinin
ve dünyanın kültürel çeşitliliğine de ciddi katkılar
sağlayacaktır. Bu bir fırsattır.
Türkiye derin bir kültür ve tarih
birikiminin ülkesidir. Bu birikim içinde dil, inanç ve köken farklılıkları
ise kültür alanımızın gerçekten zenginliğidir.
Türkiye, ulusal kültürümüzün tüm bu değerlerine sahip çıkma
duyarlılığını her zaman korumuştur.
Çağdaş, yüzünü geleceğe dönmüş, gücünü insanlığın
ortak değerlerinden alan bir yaklaşım içinde olmuştur.
Bütün bu duyarlılığın
temelinde, Türkiye'nin çağdaşlaşmasını sanatsal
ve kültürel alandaki gelişmelerden ayrı düşünmenin
imkânsız olduğunun bilinci vardır. Bakanlığımız,
kültür alanında, dengeli kalkınma anlayışı
çerçevesinde ideal bir topluma ulaşmak için, toplumun kültürel
üretimini destekleyici ve özendirici, çağdaş bir kültür
programını benimsemiştir. Kültürün toplum hayatındaki
önemi dikkate alınarak, Bakanlığımız kültürü
toplumun her kesimine ve her yaş grubuna yaymayı amaç bilmiştir.
Bu sebeple, Kültür ve Turizm Bakanlığı,
ülkemizin sahip olduğu bütün kültürel zenginlikleri ortaya
çıkaracak bir kültür ve sanat ortamı oluşturmayı
hedeflemiştir. Kültür, insan bilgisinin, anlayışının
ve değerlerinin gelişiminde temel unsurdur ve tatminkâr
bir hayat için önemli bir değer niteliğini de taşımaktadır.
Bu düşünceden hareketle, Bakanlığımızın
kültür anlayışında öne çıkardığı yaklaşım,
kültürü herkesin ulaşabildiği bir nesne hâline getirmek
olmuştur. Bu amaçla, sanat kurumlarımızın sadece
büyük şehirlerde etkinlik gösteren bir yapılanmadan
çıkarılarak, "her yerde ve her zaman sanat" sloganıyla
tüm yurt geneline yayılması sağlanmıştır.
Kültür politikamızın
bir diğer hedefi, toplumda okuma alışkanlığının,
yayınların ve kütüphanelerin geliştirilmesi olmuştur.
Bu amaçla, bilgiye erişimi kolaylaştırmak ve kütüphaneleri
gelişen teknolojilere adapte etmek amacıyla, tüm il kütüphaneleri
ve önemli ilçe kütüphaneleri bilgisayar altyapısıyla donatıldı.
Ülkemizin kültür tarihinin birinci elden kaynağı durumunda
olan ve kütüphanelerimizin bilgi birikimini oluşturan el yazması
eserlerin bir araya toplanması da bu devrede mümkün olmuştur.
Ayrıca, TEDA (Türk Edebiyatını Dışa Açılım
Projesi) kapsamında, 25 farklı dilden, 29 ülkede 108 esere
destek verilmiştir.
Bakanlık olarak kültürel birikimimizi
tüm toplum hayatına yaymak ve tanıtmak amacıyla, sahne
sanatları, sinema ve görsel sanatlar başta olmak üzere,
tüm kültürel faaliyetlerimizin geliştirilmesi hedeflendi.
Bu amaçla, Bakanlığımız, belgesel filmlere, sinema
filmlerine, festivallere yapılan maddi desteği iki katına
çıkarmıştır. 2006 yılında, Bakanlığımızca,
248 sinema ve belgesel film projesi desteklenmiş ve bu filmlerin
önemli bölümü ulusal ve uluslararası platformda ödüle layık
görülmüştür.
Ayrıca, kültürel hayatta,
her vatandaşın katılımının mümkün kılınması
amacıyla yoğun ve etkili çalışmalar yürütüldü.
2006 yılında "Tiyatro Her Yerde Projesi" kapsamında,
devlet tiyatrolarımız, 81 ilde 850 defa perde açmıştır.
Kültürel hayata eşit katılımın
sağlanması ve kültürel faaliyetlere toplumun genelinde
erişiminin kolaylaştırılması için, öncelikle,
mekân boyutundaki sorunların çözümü yoluna gidilmiş ve
yurt genelinde her ilde ve bazı ilçelerde kültür merkezleri inşaatları
tamamlanmıştır. Bu merkezlerin faaliyete geçmesiyle
birlikte, bugün, Türkiye'nin her yerinde düzenli olarak kültür sanat
performansları sergilenmektedir.
Bu çerçevede, 2006 yılında
18 kültür merkezi faaliyete geçmiş, 2007 yılında ise,
13 adet kültür merkezi açılışa hazır hâle getirilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
bir diğer önceliğimiz olan kültürel çeşitliliğin
desteklenmesi konusunda en önemli araçlardan birisi, yerel düzeyde
gerçekleştirilen festivallerdir. Ülkemizdeki kültürel çeşitliliğin,
bir zenginlik unsuru olarak toplumsal kaynaşmaya katkıda
bulunduğu fikrinden hareketle, şenlik, festival, sempozyum
gibi etkinlikler Bakanlığımızca desteklenmektedir.
Bu alanda yerel yönetimlerle mümkün olan en geniş ölçekte
iş birliği içinde hareket ediyoruz.
Ülkemizin sahip olduğu bütün
kültürel zenginlikleri ortaya çıkaracak bir kültür ve sanat
ortamı oluşturmaya çalışmaktayız. Bu süreçte,
küresel etkileşimlerin rolünü ve katkısını göz
ardı etmeksizin, her türlü bilimsel ve teknolojik gelişmeden
yararlanmak suretiyle, insanların arzu ettikleri kültürel
erişimlerini kolaylaştıracak ve kültürü toplumun
her kesimine yayacak bir kültür programını benimseyerek
tatbik etmekteyiz.
Avrupa Birliği üyelik sürecinde,
dünyanın en zengin kültürel mirasının üretildiği
ve yaşatıldığı bu topraklar, sahip olduğu
eşsiz zenginlik ile Avrupa Birliğinin ve dünyanın kültürel
çeşitliliğine ciddi katkılar sağlayabilecek kapasitededir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye, doğu ile batının, geleneksellikle modernliğin
ve birbirinden oldukça farklı kültürlerin kaynaşarak âdeta
iç içe geçtiği, bu ilişkilerin küresel ölçekte canlılık
ve dinamizm kazandırdığı bir kültür coğrafyasında
yer almaktadır. Farklı kültürlerle sürekli ve dinamik bir
ilişki içerisinde Anadolu'da yeni bir açılım kazanan
Türk kültürü, topluma zenginlik getiren yeniliklere açık olma
yeteneğinin yanı sıra kültürel farklılıklara
yönelik içselleştirilmiş bir saygı ve hoşgörü gösterme
yeteneğini de çok şükür geliştirmiştir.
Tarihsel süreç içerisinde sürekli
sentezler üreterek kendini geliştirmiş ve yenilemiş
olan Anadolu'daki Türk kültürü, bünyesindeki farklı kültürlerin,
dillerin ve dinlerin barış içerisinde bir arada yaşamasına
olanak vermiş, barındırdığı farklılıkların,
yeni sentezler üreterek, canlılığını günümüze
kadar taşımıştır. Bunu, güzel dilimiz bize
imkân sağlayarak yaratmamızda çok büyük katkı sağlamıştır.
Çünkü, bizim dilimizin iktidar anlatımı bilmekle başlar:
"Yapabilmek, edebilmek, söyleyebilmek" gibi.
Kültürel zenginlik noktasında
önem verdiğimiz illerin başında gelen İstanbul'umuz
"2010 yılı Avrupa kültür başkenti" statüsünü
elde etmiş olmasıyla daha da bir önem kazanmıştır.
Tarihin en uzun ömürlü iki imparatorluğuna başkentlik yapmış
ve her dönemde gizemli, güçlü, kişilikli bir duruş sergilemiş
İstanbul bizim açımızdan büyük bir öncelik arz etmektedir.
Bu doğrultuda, hem Kültür ve Turizm Bakanlığı hem
Büyükşehir Belediyesi hem de Valilik İstanbul'a yönelik
çok önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Eminim
ki, bu çalışmalar neticesinde, 2010 yılı İstanbul'u,
Avrupa kültür başkentlerinin en çok dikkati çekeni olacaktır.
İstanbul'a yönelik ilgiyi uluslararası platforma taşımak
maksadıyla, müze kent başta olmak üzere, bir dizi çalışma
süratle sürdürülmektedir. Ayrıca, Topkapı Sarayı'mıza
yönelik röleve, restorasyon, restitisyon proje çalışmaları
yürütülmektedir. Bu kapsamda, Topkapı Sarayı, Bağdat
Köşkü ve Revan Köşkü röleve, restorasyon ve restitisyon
projeleri tamamlanmıştır. Belki tarihinde ilk defa
bizim dönemimizde Topkapı'ya bu kadar önem verilmektedir. Bu
sene ve gelecek sene harcayacağımız paralar Topkapı
için 70 trilyonu aşacaktır.
Kültür ve Turizm Bakanlığımız
bünyesinde, ülkemiz genelinde koruma amaçlı imar planı,
sokak sağlıklaştırma ve restorasyon işleri
de bu arada yürütülmektedir. 2001 yılında 1 adet, 2004
yılında 1 adet, 2005-2006 yıllarında 5 adet koruma
amaçlı imar planı ile 2005-2006 yıllarında 20 adet sokak
sağlıklaştırılmasının ön etütleri
yapılmıştır. 2006 yılında, 2 adet koruma
amaçlı imar planı ile 2 adet sokak sağlıklaştırma
projesi tamamlanmış, 3 adet sokak sağlıklaştırma
projesinin de ihalesi bitmiştir. Bu çalışmalar kapsamında,
sokak sağlıklaştırma ve çevre düzenleme proje ve
uygulama işleri için, 2006 yılında, Bakanlığımız,
Afyonkarahisar Sokak Sağlıklaştırma Uygulaması,
Eskişehir Odunpazarı Sokak Sağlıklaştırma
Uygulaması, Konya Akşehir Sokak Sağlıklaştırma
Uygulaması, Mersin Tarsus Sokak Sağlıklaştırma
Uygulaması, Bolu Mudurnu Sokak Sağlıklaştırma
Uygulaması çalışmalarını yürütmüştür.
2005 yılında 246 tescilli
taşınmazın röleve, restorasyon ve restitisyon proje
bedelleri ile 2 adet yapının proje uygulamasına, 2006
yılında 416 adet yapının röleve, restorasyon proje
bedelleri ile 40 adet yapının da proje uygulamasına
karşılıksız yardım yaptık. 2003-2006
yılları arasında toplam 1.189 adet yapının restorasyon
proje ve uygulama faaliyetleri gerçekleştirilmiştir.
Restorasyonu tamamlanan Van Akdamar Kilisesi, Kayseri-Ağırnas
Mimar Sinan Evi açılışa hazır hâle gelmiştir.
Bütün dünyayı ve özellikle Ermeni diasporasını davet
ederek, 15 Nisanda Van Akdamar Kilisesi'ni açacağız.
Müzelerimizin modernize edilerek
yeniden düzenlemeleri konusunda başlatılan çalışmalarla,
2005 yılında 23 adet, 2006 yılında ise 12 adet müzenin
açılışları sağlanmıştır. 25 müzemize
güvenlik sistemi kurulmuş olup, 21.494 adet eser alımı
gerçekleştirilmiştir.
Bakanlığımızın
benimsemiş olduğu kültür anlayışı çerçevesinde,
tüm uygarlıklara ait, günümüze değen kültürel mirasın
tüm boyutlarıyla korunması ve geliştirilmesi, yurt
içi ve yurt dışında tanıtılması da amaçlanmıştır.
Türkiye'nin kültür programları uygulamalarında, çalınmış
veya yasa dışı yollarla Türkiye'den çıkarılmış
eserlerin iadesi konusuna büyük önem verilmektedir. Bu meyanda,
Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avrupa'da açılan davalar
ile yapılan siyasi temaslar sonunda, son derecede değerli
kültür varlıklarının iadesi sağlanmıştır.
Kültür ve Turizm Bakanlığı,
kültür anlayışını, küreselleşme ve Türkiye'nin
AB üyeliği perspektifi çerçevesinde yeniden, millî değerleri
unutmadan ele almıştır. Bu meyanda, ülkede yeni bir yaklaşımla
şekillenmekte olan kültür tanımı, dünya genelinde kabul
görmekte olan ve kültürü, bir arada yaşayan toplulukların
entelektüel, yapısal ve moral özelliklerinin bir araya gelmesiyle
oluşan bir bütün olarak algılayan ve beraber yaşama bilincini
sağlayan bir çerçeveye taşımıştır.
Bu yeni anlayış kapsamında,
içinde bulunulan kalkınma sürecinin salt ekonomik bir etkinlik
ve büyüme olarak değil, sosyal ayağı da bulunan bir olgu
ve aynı zamanda insanların entelektüel, yapısal ve
moral varlıklarını gerçekleştirmelerinin bir
aracı olarak görülmesi yönünde bir eğilim olarak ortaya
çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2006 yılının son günü ve son oturumda,
bütün partilerimizin desteğiyle bir kanun çıkardık
ve 13 Ocak günü de Sayın Reisicumhurumuz bu Kanun'u onayladı.
Bu Kanun'un çıkmasında Meclisimizin bütün partilerinin
gösterdiği desteğe o gün teşekkür edememiştim, bugün
içtenlikle teşekkür ediyorum. Çıkardığımız
bu Kanun'la, Kültür ve Turizm Bakanlığının birçok
ihtiyacı karşılanmaktadır.
Sözlerimi burada bitirirken, çalışmalarımıza
katkısı olan, başta zatıalileri olmak üzere, hepinize
çok çok teşekkür eder ve içten saygılarımı sunarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündem dışı ikinci
söz, Ağrı ili Tutak ilçesinde meydana gelen deprem ile ilgili
söz isteyen Ağrı Milletvekili Halil Özyolcu'ya aittir.
Sayın Özyolcu, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Ağrı
Milletvekili Halil Özyolcu'nun, Ağrı ili Tutak ilçesinde
meydana gelen deprem sonrasında yaşananlara ve yapılan
çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Ağrı Milletvekili Naci Aslan'ın aynı konuda
açıklaması
HALİL ÖZYOLCU (Ağrı)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ağrı
ilimizin Tutak ilçesinde 21/01/2007 Pazar günü saat 09.38'de meydana
gelen 5 büyüklüğündeki deprem ve sonrasında yaşananları,
yapılan çalışmaları yüce heyetinizle paylaşmak
için söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, depremden
hemen sonra, başta Ağrı Valimiz olmak üzere ilgili tüm
daireler alarm durumuna geçerek, en hızlı bir şekilde
deprem bölgesine müdahalede bulunulmuştur. Aynı gün, gerek
Sayın Bayındırlık Bakanımız ve Afet
İşleri Genel Müdürümüz ve Ağrı Valimizle yaptığımız
görüşmede ekiplerin deprem bölgesinde olduğu bilgisini
aldık.
Tabii ki, en sevindirici ve teselli
verici olay da şudur ki, yaşanan depremde Ağrılı,
Tutaklı hemşehrilerimizin can kaybının olmamasıdır.
Hamur ilçemizdeyse, özellikle
merkezde belediye hizmet binası ve altyapı çok ciddi hasar
görmüştür.
Değerli arkadaşlar, depremin,
kış şartlarının en çetin olduğu ocak ve
şubat aylarında meydana gelmesi, Tutak ilçemizin merkezinde,
özellikle köylerinde yaşayan halkımızı gerçekten
canevinden vurmuştur. Tutaklı köylü hemşehrilerimiz,
çoluk çocuk, kadın, yaşlı perişan olmuşlardır.
Kışın eksi 20-30'a varan olumsuz hava şartlarında,
dışarıda, çadırlarda hayat sürdürmektedirler.
Elbette ki, AK Parti Hükûmetimiz,
başta Sayın Başbakanımız, Bayındırlık
Bakanımız ve Afet İşleri Genel Müdürümüz, hemen
ilk saatlerde ilgi ve alakalarını esirgemediler. Ben de,
tüm Ağrılılar adına, özellikle depremin acısını,
ıstırabını, üzüntüsünü çeken Tutaklılar
adına Sayın Başbakanımıza ve Bakanımıza
teşekkür eder ve şükranlarımı sunarım.
Değerli arkadaşlar, Bayındırlık
Bakanımıza depremin olduğu haberini verir vermez Sayın
Bakanımız da bizzat ilgilenerek, depremden hemen sonra,
yarım saat içerisinde Kızılay Erzurum deposundan yardım
malzemeleri yola çıktı ve aynı gün ikindi vakti, depremin
yaşandığı Tutak ilçemizin köylerinin büyük bölümüne
Ağrı Valimizin organizasyonuyla çadır ve battaniye
yardımı yapılmış ve Tutaklıların
acil olan ihtiyaçları giderilmiştir. Toplam 330 çadır,
300 katalitik soba, 200 mutfak seti, 3 bin battaniye ve 900 gıda
paketi yirmi dört saat içinde ihtiyaç sahiplerine dağıtılmış,
çadırlar da Ağrı Valiliğimizin elemanlarınca
kurulmuştur. Ancak şunu da göz ardı etmememiz lazım,
Ağrı ilimiz mevsimin en soğuk aylarını yaşamaktadır.
Depremden sonra da yaşanan artçı sarsıntılar Tutaklıları
endişelendirmekte. Dolayısıyla, halk evlerine girmiyor.
Çünkü, evlerin birçoğu ya yıkık ya çok ağır hasarlı
ya da hasarlıdır. Halkın bu evlere girmesi de mümkün değildir.
Depremin yaşandığı
ve zarar verdiği köylerin tamamını, Ağrı Belediye
Başkanımız Sayın Ekrem Aktaş'la ve Tutak
İlçe Başkanımız Sayın Zülfekar Çiftçi'yle, AK
Parti teşkilatlarımızla birlikte bizatihi dolaştım,
evleri tek tek gezdik. Yayıklı, Yukarıköşk, Otluca,
Ekinci, Suvar ve diğer köylerini dolaştım, hemşehrilerimizin
zor durumda olduklarını müşahede ettim. Çünkü, takdir
edersiniz ki, kışın eksi 20-30 hava şartlarında,
Kızılay tarafından verilen çadırlarda dışarıda
yaşam sürmek çok ama çok zor. Kızılay çadırları
16 metre karelik çadırlardır. Aile fertlerinin ortalama
10 kişi olduğunu ve çoğunluğun çocuklardan
oluştuğunu ve bir de aynı ailede birden fazla kişinin
evli olduğunu düşünürsek, şartların vahim olduğunu
söylememe gerek kalmayacak.
Deprem sonrası Ağrı'ya
yaptığım üç günlük ziyaretimde ve depremzedelerle
yaptığım görüşmelerde, halkımız, başta
Sayın Başbakanımızın ve Bayındırlık
Bakanımızın, AK Parti Hükûmetimizin ilgisinden memnundurlar
ve müteşekkirdirler. Acil ihtiyaçlarını gidermek
için kendilerine ulaştırdığımız bütün
olanakların, çadırların, katalitik sobaların,
gıda paketlerinin ve diğer yardımların Hükûmetimizin
yardımları olduğunu bilirler ve bana da ziyaretlerimde
"Talep ve isteklerimizi Meclis kürsüsünde dile getirin."
dediler. Söz verdim; şimdi, Ağrılıların taleplerini
sizlerle, Meclisimizle ve ilgili bakanlarımızla paylaşıyorum.
Değerli arkadaşlar, daha
üç ay kadar sürmesi beklenen çetin kış şartları nedeniyle,
küçücük çadırlarda yaşamak zorunda kalan aileler, bu sefer
de şiddetli soğuk ve hastalıklarla mücadele etmemeleri
için, her bir aileye büyük konteyner evlerin bir an önce verilmesi
gerekir ya da kira yardımı adı altında barınma
ihtiyaçlarını giderecek şekilde para yardımı
yapılması gerekir. Bunlar, çok ama çok acil çözüm olarak yerine
getirilmeli.
Bugün Sayın Bakanımızla
yaptığım görüşmede "Barınma ihtiyaçlarını
giderecek şekilde para yardımı en kısa sürede yapılacaktır.
Şu an hasar tespitleri yapılıyor ve bitmek üzere. Bu hasar
tespiti raporları çıktıktan sonra, evleri yıkılanlar
ve ağır hasar görenlere inşallah ev yapacağız,
az hasarlı olanlara da gerekli yardımları ulaştıracağız."
Değerli arkadaşlar, depremzede
Ağrılı, özellikle Tutaklı hemşehrilerimizin
alacağı kaba yem bitkileri parasının; yani, yonca,
fiğ ve benzeri ürünlerin destek paralarının da deprem
afeti nedeniyle bir an önce ödenmesi, depremzedelerin yaralarını
sarmada büyük bir katkı olacaktır. Halkımız
adına ve onların talepleri olarak, Sayın Tarım Bakanımızdan
bu konuda yardımlarını bekleriz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
buyurun konuşmanızı tamamlayınız.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) - Depremzede
hemşehrilerimiz bilsinler ki, Sayın Başbakanımızın
ve AK Parti Hükûmetimizin şefkatli eli, desteği ve yardımları
kendileriyle beraberdir. Şimdiye kadar, nasıl ki, acil ihtiyaçlarına
koşuşturduysak, bundan sonra da yanlarında olacağız.
Değerli arkadaşlar, burada
şunu da ifade etmem gerekir: Kış şartlarında
ilçem Tutak'ta gördüğüm deprem manzarası ve gördüğüm
deprem manzarasıyla beraber çocukların, kadınların
insan manzaraları bana Irak'ı, Filistin'i, Afganistan'ı,
Lübnan'ı da hatırlattı. Çünkü, Irak'ta, başta ABD olmak
üzere, koalisyon güçlerinin işgali, yıkımı, zulmü
var. Irak'ta yok olan köyler, evsiz kalan, katledilen masum insanlar,
çocuklar, kadınlar, her gün yaşanan katliamlar, hele hele
bir de ahlak dışı, insanlık dışı muamelelere
ve iğrenç işkencelere maruz kalan Iraklı Müslümanlar
var.
Aynı şeyi İsrail Filistin'de
yapmakta. Lübnan'da da daha dün aynı şeyler yaşandı.
Buralarda yaşananlar, hem fiziksel imha hem de kültürel imhadır.
Değerli arkadaşlar, Allah'tan
gelen semavi afet olan depremi yaşayan Ağrılıların
sahipleri var, yardım elini uzatan devletleri var. Sayın
Başbakanımız var, AK Parti Hükûmeti var, biz varız,
siz varsınız, hepimiz varız. Keşke, koalisyon güçlerinin
bombardımanları altında, işgalleri ve zulümleri
altında yaşayan Iraklılar, Iraklı çocuklar ve kadınlar
da bu şansa sahip olabilselerdi ve iğrenç, insanlık
dışı muamelelerle karşı karşıya kalmasalardı.
Keşke, onlara da yardım eli uzatılabilseydi ve onları
da sahiplenen olsaydı. Keşke, komşuluk ilişkilerinden
dolayı, bu Meclis de bir şey yapabilseydi. Ancak, dünya sağırlaşmış,
dünya ülkelerinin tamamı sağırlaşmış,
İslam âlemi sağırlaşmış, dünyadaki tüm insan
hakları örgütleri sağırlaşmış, Birleşmiş
Milletler sağırlaşmış, dolayısıyla,
insanlık sağırlaşmış ve duyarsızlaşmıştır.
Sorun, dünyayı demokrasi için güvence altına almak değil,
sorun, dünyayı zengin uluslar için güvence altına almaktır.
BAŞKAN - Sayın Özyolcu,
iki dakikalık süreniz geçti, bağlayın.
HALİL ÖZYOLCU (Devamla) -
Bağlıyorum.
Buradaki siyasi program, savaş,
şiddet ve devlet terörüdür. Sürekli savaş, askerî pazarların
azamisini temin altına almak içindir.
Dikkat ederseniz, askerî harekâtlar
hep ülkelerinin çok uzaklarında meydana gelir, ama, bombardıman
uçakları ülkelerin içinde üretiliyor ve kazançlar sağlanıyor.
Bunlar, savaş ekonomisi ve bu ekonomiler için barış en
büyük tehdittir.
Bu vesilelerle, sözlerime son verirken,
depremzede Ağrılı hemşehrilerimize geçmiş
olsun diyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Aslan, sizin de bir söz
talebiniz vardı, ama, 3 kişiye sadece söz verebildiğim
için, söz verememiştim. Yerinizden kısa bir açıklama
yapmak için mikrofonunuzu açtım, buyurun.
NACİ ASLAN (Ağrı) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli kardeşim Ağrı'daki
Tutak ilçemizde meydana gelen 5.0 şiddetindeki deprem dolayısıyla
devletimizin ve Hükûmetimizin, Valimiz başta olmak üzere, ilgili
bakanlarımızın, Başbakanımızın vermiş
olduğu Kızılcahamam'daki talimatla, derhâl gerekli
tedbirleri aldıklarını zaten ifade etti. Ben de ikinci
gün derhâl bölgeye gittim ve gece saat dokuzlara kadar bütün köylerimizi
tek tek gezerek, hasar tespitinin anında yapıldığını
ve komisyonların kurulduğunu gördük. Nitekim, en son olarak,
113 evimizin ağır hasarlı, diğerlerinin hafif hasarlı
olduğu tespit edildi. Devletimiz bu konuda, Bakanımız
başta olmak üzere, Başbakanımız duyarlı ve
tüm yardım yapılmış, en son, kira bedelleri gönderilmek
üzeredir. Dolayısıyla, ben de Ağrı milletvekili
olarak, ülkemizde meydana gelen tabii afetlerden zarar gören herkese
geçmiş olsun diyorum. Değerli yurttaşlarımıza,
Ağrılı hemşehrilerimize bu hasarı can kaybı
olmadan, hamdolsun, mal kaybı olmadan atlattıkları
için Allah'a şükrediyor, hepsine geçmiş olsun diyorum.
Saygılar sunuyorum, teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Biz de Ağrılı hemşehrilerimize
geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Allah başka keder
göstermesin.
Gündem dışı üçüncü
söz, Aşure Günü münasebetiyle söz isteyen Tunceli Milletvekili
Sinan Yerlikaya'ya aittir.
Sayın Yerlikaya, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tunceli
Milletvekili Vahdet Sinan Yerlikaya'nın, muharrem ayının
önemine ve Aşure Günü'ne ilişkin gündem dışı konuşması
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Tunceli) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; sözlerimin başında yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Ağrı ilimizde vuku bulan,
Tutak'ta meydana gelen depremden dolayı hemşehrilerime
geçmiş olsun diyorum. Yine, yıllardır, terör içinde,
depremler içinde kıvranan, bir türlü yüzü gülmeyen Doğu ve
Güneydoğu Anadolu halkına geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, muharrem
ayı dolayısıyla kesilen kurbanlarımızın,
tutulan oruçlarımızın ve dağıtılan
aşurelerimizin Cenabıhak'tan kabul buyurmasını
niyaz ediyorum. Hicri takvimin birinci ayı olan muharrem
ayı, Anadolu Alevileri dışında da birçok inanç ve
kültür toplulukları için de kutsal ve faziletli bir aydır.
Aynı zamanda, Hazreti Hüseyin'in ve 72 akrabasının,
arkadaşının Yezit tarafından katledilmesinden
dolayı da bir matem ayıdır. Bu ayın onuncu günü de
Aşure Günü'dür. Bu ayda tutulan muharrem oruçlarının
en üstünü olduğu Peygamber Efendimizin hadisinde mevcuttur.
İbranice "aşûr"
sözcüğünden gelen Aşure Günü'nde önemli olayların meydana
geldiğini de gözlemliyoruz. Az önce belirttiğim gibi, bu
ayda en önemli olan, Peygamber Efendimizin torunu Hazreti Hüseyin'le
birlikte 72 kişinin Yezit tarafından katledilmesidir. Bu
Kerbela olayı, gerçekten de İslamiyet'in içinde derin
acılar ve büyük yaralar açmıştır. Bu olay dolayısıyla, Alevi kesimi on
iki gün boyunca yastadır, oruçludur, tepkilidir, haksızlığa
ve adaletsizliğe karşı isyan içindedir. Gerek Kerbela
olayı gerek Aşure Günü konusunda yapılan yayınların
çok yetersiz olduğunu üzülerek izliyoruz. Hele TRT'nin, ne Kerbela
olayını ne de Aşure Günü'nü görmemesi ve görmemekte de
ısrar etmesini anlamak mümkün değildir. Gördüğümüz,
yalnızca Şiilerin İstanbul'da Halkalı'da yaptıkları
zincirli tövbe gösterisidir.
Yine Diyanet İşleri
Başkanlığına bakıyoruz, tık yok arkadaşlar,
bir yorum yok. Onların nezdinde sanki böyle bir olay hiç yok. Bu ne
çifte standartlıktır, bu ne ayrımcılıktır,
bu nasıl bir din kurumudur. Hazreti Peygamberin torunu Hazreti
Hüseyin ve yakınları şehit oluyor, hem de İslamiyet'i
zorla kabul eden Muaviye'nin oğlu Yezit tarafından. Sen suçlusun,
sen görmüyorsun, kulağın mı sağır arkadaş,
neden görmüyorsun, neden duymuyorsun? Unutma ki, kullandığın
bütçede Alevi vatandaşlarımızın vergileri var,
emekleri var, onların paraları var. Sana da geliyor bu paralar,
onları helal etmelisin Sayın Diyanet İşleri
Başkanlığı.
Değerli arkadaşlar, Aleviliğe
karşı olumsuz bakışlar değişmedi. Alevilerin
ibadet yeri olan cemevleri yasallaştırılmadı.
Bırakın camileri, kiliselere, sinagoglara, Atatürk'e hakaret
etmeyi marifet sayan kaçak Kur'an kurslarına sağlanan
imkânlar cemevlerine sağlanmadı. Bu konuda verdiğimiz
yasa teklifleri iktidar partisinin sayın milletvekilleri tarafından
reddedildi. Ondan sonra bir bakanınız çıktı
"Hepimiz Aleviyiz, hepimiz Hazreti Ali'nin mezhebindeniz."
diye nutuk attı. Böyle şey olur mu?
Arkadaşlar, ister kabul edin
ister etmeyin, Türkiye nüfusunun üçte 1'i Alevidir. Bunlar, Türk diline
ve kültürüne bağlıdırlar. Bunlar, İslam dininin
özüne bağlıdırlar. Bunlar, Türkiye'nin bütünlüğüne,
birlik ve beraberliğine, Atatürk devrimlerine, cumhuriyete
içten ve gönülden bağlıdırlar; aynı zamanda sahibidirler
ve savunucusudurlar. Bunlar, aynı zamanda, bilimin, bilimsel
düşüncenin değerini ortaya koyanlardır ve savunanlardır.
Değerli arkadaşlar, Aleviler,
sorunların ülke içinde çözülmesini, devleti yönetenlerin de
duyarsız kalmamasını istemektedirler. İsteklerine
baktığımızda bunlar çok masumane ve kabul edilir
isteklerdir. Bunların içinde önemlileri şunlardır: Cemevleri
yasal statüye kavuşturulmalıdır, diğer inanç kurumlarına
tanınan imkânlar bunlara da tanınmalıdır. Zorunlu
din dersleri tercih hâline getirilmelidir. Aleviler hakkındaki
ön yargıların değişmesi için, Alevilerce önemli
olan günler, başta TRT Radyo ve Televizyonu olmak üzere diğer
medyada bazı yayınlara yer verilmelidir. Aleviliğin
ne olduğu din dersleri kitaplarında göstermelik olarak değil,
esastan yer almalı ve öğretilmelidir. Diyanet İşleri
Başkanlığı Alevilerin sesini duymalı ve Alevilere
ait bir birim kurularak bu eşitsizlik mutlaka giderilmelidir.
Kısacası istekler bunlar değerli arkadaşlar. Bu
isteklerin hiçbirisi ülkemizi bölmez, rejim sorunu yaratmaz; tersine,
birliğimizi, barışımızı, sevgi ve saygımızı
daha da artırır.
Sevgili, değerli milletvekili
arkadaşlarım, bundan 1.325 yıl önce Hazreti Hüseyin'i
ve ailesini yok eden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Devamla) - Bağlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yerlikaya, konuşmanızı tamamlayınız.
VAHDET SİNAN YERLİKAYA
(Devamla) - Bundan 1.325 yıl önce Hazreti Hüseyin'i ve ailesini
yok eden, katledenleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun.
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Türkmenistan'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1198)
30/01/2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkmenistan Cumhurbaşkanı
Saparmurat Türkmenbaşı'nın cenaze törenine katılmak
üzere bir heyetle birlikte 23-24 Aralık 2006 tarihlerinde Türkmenistan'a
yaptığım resmî ziyarete, ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve
bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ali Küçükaydın Adana Milletvekili
Şevket Gürsoy Adıyaman Milletvekili
Zekeriya Akıncı Ankara Milletvekili
Haluk İpek Ankara Milletvekili
Ersönmez Yarbay Ankara Milletvekili
Mehmet Dülger Antalya Milletvekili
Orhan Yıldız Artvin Milletvekili
Edip Safder Gaydalı Bitlis Milletvekili
İsmail Ericekli Çankırı Milletvekili
Mehmet Eraslan Hatay Milletvekili
Yücel Artantaş Iğdır Milletvekili
İsmet Atalay İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Özpolat İstanbul Milletvekili
İdris Naim Şahin İstanbul Milletvekili
Nevzat Yalçıntaş İstanbul Milletvekili
Selami Yiğit Kars Milletvekili
Halil Tiryaki Kırıkkale Milletvekili
Hüseyin Bayındır Kırşehir Milletvekili
Miraç Akdoğan Malatya Milletvekili
Fahrettin Üstün Muğla Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
III. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı:
904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve
Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'da Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve
Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu
(1/1226) (S. Sayısı:
1247) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi, 1'inci maddeye bağlı
ek 9'uncu madde üzerinde söz sırası, Anavatan Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan'a
aittir.
Sayın Özdoğan, buyurun
efendim. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
1'inci maddesi üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kamuda
doktorluk yapanlara zorunlu sigorta sistemi getiriliyor Hükûmet
tarafından ve Sağlık Bakanı da çok iyi biliyor ki,
Türkiye'de sağlık sisteminin hasta için ne kadar riskli olduğundan
çok iyi haberdardır. Hekim arkadaşlarım ve hekimlerin
sorunlarıyla ilgili aktif bir faaliyet içinde olanlar, bana,
hekimlerin sağlık sisteminin kötülüğü nedeniyle artık
hasta bakmaktan çekinir hâle geldiklerini anlatmaktadırlar.
Siz, bu sigorta sistemiyle Türk hekimini koruyamayacaksınız.
Bakın, geldiğiniz nokta
itibarıyla bazı kesitler sunmak istiyorum yüce heyetinize.
(x)
1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Türkiye'de temel sağlık
hizmetleri hâlâ öylesine bir emekleme durumunda ki, bunu en iyi anlatan
da Sayın Sağlık Bakanının ta kendisidir. Hatırlarsınız,
Sağlık Bakanı 19 Aralıkta bu kürsüde cevabi bir konuşma
yapmıştı. O gün, yani, 19 Aralık 2006'da Sayın
Sağlık Bakanını dinlerken, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında konuşan bir bakanı izliyor gibiydim.
Sayın Bakan dört yıllık çalışmalarındaki
başarıya örnek olarak sıtmayla mücadeleyi veriyordu.
Sıtma, biliyorsunuz, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında
ve sonrasında çok yaygındı, mücadelesi de ilaç etkinliğinin
henüz zayıf olması sebebiyle çok zordu. Bu yıllarda
kürsüye çıkan bir sağlık bakanının kendi başarısını
ispat için sıtmayla mücadeledeki etkinliğini anlatması
o günün şartlarına çok uygun ve çok anlaşılır,
mantıklı bir durumdu, ancak, Sayın Sağlık Bakanının
2007 Türkiye'sinde icra anlatımının ana eksenini
sıtmayla mücadeleye ve bebek, çocuk aşılamaya
ayırması doğrusu çok garibime gitmişti.
Sayın Bakanın bu anlatımı
bende şu çağrışımı yaptı o gün: Bir evi
temizlenmesi üzere birine teslim ediyorsunuz ve akşama kadar
temizliği bitirmesini söyleyerek evden ayrılıyorsunuz.
Akşam eve dönüp baktığınızda evin temizlenmiş
olduğuna dair hiçbir belirti göremiyorsunuz. Bu durumu sorduğunuzda
ise şöyle bir cevap alıyorsunuz: "Örümcek ağlarını
temizledim ya." Sağlık Bakanının sağlık
alanındaki icraatını sıtmayla savaş ve
aşılamadaki başarıyla anlatması, işte,
tıpkı böyle bir şey. Sıtmayla mücadele ve temel bebek,
çocuk aşıları günümüzde örümcek ağı temizleme
hizasındaki işlere örnektir. Sağlık alanındaki
icraatlarda başarıdan söz etmek için evi çok daha fazla temizlemeyi
başarmış olmanız gerekiyor.
Temel sağlık hizmetlerinin
iyileştirilmesi ve gitgide yüksek standartlı tam bir kapsayıcılığa
ulaşması, ülkemizin sağlık alanındaki en birincil
sorunu olmaya hâlâ devam ediyor. Gelişmişliği ve vatandaş
refahını, gelişmemişlik ve vatandaş ıstırabından
ayıran en temel konuların
başında geliyor sağlık hizmetleri.
Sayın Sağlık Bakanı
başarıdan söz ederken, sanırım, bu ülkede vatandaşın
kafasında bir 112 acil ambulans servisi mefhumu ve beklentisinin
bile olmadığını unutarak konuşuyor. Hâlbuki,
günlük gazete okuyan herkes, ambulans gelmediği için ölen veya
o hastaneye bu hastaneye dolaştırılırken son nefesini
veren vatandaşların varlığından haberdardır.
Sağlıkta başarıdan
söz eden Bakan, hastaya hastane gibi çok temel bir olgunun ülkemizdeki
yetersizlik derecesinden muhakkak ki haberdardır. Sağlık
Bakanının icraatının beşinci senesinde hastalar
tedavi görebilmek için hâlâ Anadolu'dan İstanbul'a ve diğer
büyük şehirlerimize gelmektedirler. Bunun sebebi, Anadolu
illerimizin birçoğunda vatandaşlarımızın
uzmanlık ve hastane altyapısı gerektiren durumlarda
çareyi yaşadıkları ilçe veya şehirlerde bulamamasıdır.
Öylesine durumlar biliyoruz ki kırsal alanda kadınlar hastalandıklarında,
tarla ve bahçelerinin başında durmak zorunda olan eşlerini,
evlerini ve ailelerini bırakarak büyük şehre tedavi olmak
için gitmekte ve aile ayrılığının stresiyle
çok büyük bir ek stres faktörüne maruz kalmaktadırlar.
Anadolu'nun durumu böyledir de,
ülke genelindeki şehirlerimizin durumu daha mı iyidir?
Bunun cevabını almak isteyen herkesin İstanbul
başta olmak üzere tüm büyük şehirlerimizin devlet hastanelerinin
kapısından bir sabah vakti girmeleri yeterli olacaktır.
En ilkel şekliyle sabahın köründe numara almak, saatlerce
beklemek, hasta anonimite ve mahremiyetinin çiğnendiği,
aynı anda 3-4 hastaya bakılan çok küçük odalarda doktora
derdini anlatma, ağır hastalıklarda verilen ilaçların
bir kısmını Sağlık
Bakanlığının Bilim Kurulu sigorta kapsamından
çıkarmayı uygun bulduğu için bu hayati ilaçları
alamama gibi vahim durumlar.
Bizim vatandaşımızın
günlük sağlık işleri de işte hâlâ daha böyle yürüyor.
Yeterli doktorun, uzman doktorun, hatta hastaya hastanenin olmadığı
bir yerde Sağlık Bakanının aklına da tabii ki
İkinci Dünya Savaşı'nın sıtmalı yılları
geliyor. Hükûmetin hazırladığı Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'da ülkede
yeterli doktor olmadığı gerekçesiyle, yabancı
doktor ithalini mümkün kılacak bir düzenlemeye gitti. Allah
aşkına, değerli arkadaşlar, yabancı doktor
nereye gelecek? Ortalama olarak üç yabancı dil bilen halkımızı (!) tuvaletinde
sabunu olmayan devlet hastanelerinde tedaviye mi gelecek?
Sağlık Bakanı ve
Hükûmet de pekâlâ biliyorlar ve o niyetle hareket ediyorlar ki, bu doktorlar
özel hastanelere gelecekler ve bu kanunun çıkarılma nedeni
de zaten özel hastanelerin bir talebidir. Doktor açığını
kapatmaktan söz eden Sayın Sağlık Bakanının aklına
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrası
Kanunu deyince, özel hastaneler için yabancı doktor gelmiştir
zannediyorum.
Değerli arkadaşlar, hekimlik,
aynı zamanda sosyopsikolojik ve kültürel bir olgudur. Ayrıca
da sosyal imkânların dar olduğu kesimlerde, yabancı doktor
zaten mümkün olacak bir olay değildir. Ülkemizin çok geniş
bir genç kesimi vardır. Bunların tıp eğitimine katılması,
tıp eğitimi sonrası uzmanlık eğitimi kadrolarının
genişletilmesi, tıp öğrenimi almak isteyen Anadolulu
gençlerin tıp eğitimine imkân oluşturulması, az gelişmiş
bölgelerimizdeki gençlere daha düşük puanla tıp fakültelerine
girebilecek kontenjanlar ayrılması, Türkiye'nin Sağlık
Bakanının aklına gelmesi, yabancı doktor planından
önce aklına gelmesi gereken fikirlerden olmalıydı.
Ülkemizde doktor ve hastane azlığının
en çarpıcı ve acı göstergesi hâlâ anne-bebek ölümleridir.
Sağlık Bakanı sıtmadan söz edeceğine, bu konuya
hakikaten bir ağırlık vermiş olsaydı, dört senede
anne-bebek ölümlerinin geldiği nokta, muhakkak, şu günkünden
çok daha farklı olurdu.
Avrupa Birliği desteğinde
yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göre, ülke
genelinde gebeliğe bağlı ölüm oranı 100 bin canlı
doğumda 38,3 oranında ve bu oran şehirlerde yüzde 28,2;
kırsal kesimde ise yüzde 53,7 seviyesinde bulunuyor.
Dudak uçuklatıcı değil
mi değerli arkadaşlarım? Bunu sormak istiyorum. Bu
oranlar Avrupa'da yüzde 0 mesabesindedir. Ana saha çalışmasının
Haziran 2005 ile Mayıs 2006 arası dönemde yapılan, toplam
39 milyon nüfusa sahip 29 ildeki 16.139 yerleşim yerini kapsayan
araştırmada, 15-49 yaş arasındaki kadın ölümleri
ile gebeliğe bağlı ölümlerin temel özellikleri, anne
ölümlerinin seviyesi, nedenleri, doğumun ve ölümün gerçekleştiği
yerler ve önlenebilir faktörlerin ortaya konduğu bu araştırma,
anne-bebek ölümlerindeki durumumuzu net bir şekilde göstermektedir.
Bu araştırma boyunca, 15-49 yaş arasında 6.887 kadın
ölümü tespit edilmiştir. Gebeliğe bağlı ölüm oranının,
ülke geneli için 100 bin canlı doğumda 38,3 olarak belirlendiği
bir araştırma, ülkemiz bölgeleri arasında önemli farklılıklar
olduğunu da ortaya koymaktadır. Buna göre, Ankara ve Karaman
illerini kapsayan batı bölgesinde, 100 bin canlı doğumda
12,4'le en düşük, Ağrı ve Erzurum illerini kapsayan Kuzeydoğu
Anadolu Bölgesi'nde ise 93,3 ile en yüksek seviyededir. Görüldüğü
gibi, Sayın Bakanın seçim ili Erzurum'a hâlâ daha bir faydası
olmamış görünüyor bu rakamlarla.
Araştırmadan devam ediyorum,
çünkü, sayılar son derece can alıcı değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun, bir dakikalık süre
veriyorum size.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Türkiye'de, annelerin yüzde
37'sinde, ölüm, doğumdan önceki dönemde meydana geliyor. Bu dönemdeki
ölümlerin yarısı 22'nci haftadan önce, diğer yarısı
da bu dönemden sonra gerçekleşiyor. Gebeliğe bağlı
ölümlerin yüzde 9'u doğum sırasında, yüzde 54,1'i doğum
sonrası dönemde meydana geliyor. Anne ölümlerinin yaklaşık
yüzde 32'si ikinci basamak, yüzde 28,3'ü birinci basamak sağlık
kuruluşlarında, yüzde 21'i evde, yüzde 10'u sağlık
kuruluşlarına giderken veya sevk edilirken yolda, yüzde
7,8'i ev dışında kaza sırasında meydana geliyor.
Anne ölümlerinde, gebelik süresince var olan ve gebeliğin olumsuzlukla
sonuçlanması riskini artıran biyomedikal faktörler de
etkili olmaktadır. Buna göre, anne ölümlerinin yaklaşık
yüzde 65'inde en az bir biyomedikal risk faktörü görülürken, yüzde
35'inde buna rastlanmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu anlattıklarım Türkiye'de temel sağlık hizmetlerinin
yürümediğine dair en büyük kanıtlardan birisidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
bir sonraki maddede devam edersiniz, ümit ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Diğer maddelerde görüşlerimi anlatmaya devam edeceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim,
sağ olun, nezaketinize de.
Şahsı adına Giresun
Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1247 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1'inci maddesinin ek 9'uncu maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Tasarının gerekçesinde,
doktorluğun doğrudan insan hayatını konu alan bir
meslek olduğu için dikkat ve özveri gerektirdiği vurgulanmakta,
tanı ve tedavinin önemine dikkat çekilmektedir. Ayrıca,
doktorların çalışma şartlarının yoğunluğu,
tıbbi işlemlerde kullanılan malzemelerin kalitesi
gibi hususlar vurgulanarak, doktorluğun riskli mesleklerden
biri olduğu ifade edilmektedir.
Gerçekten, doktorluk çok önemli,
ancak, riskli mesleklerden biridir. Hemen her tür tıbbi uygulamanın
birtakım riskleri vardır. Uygulama bu riskler göz önüne
alınarak, yarar ve zarar dengesi gözetilerek yapılır.
Doktorlarımızın hastaya müdahalesinde değişik
nedenlerden dolayı hatalar ortaya çıkabilmekte, hastalar
zarar görebilmektedir. İstem dışı hatalar, doktorlarımızı
da doktor hatası diye gündeme taşımakta, bazen haksız
eleştirilere maruz bırakmaktadır. Doktor hataları
ülkemizde de çok sık duymaya başladığımız
bir kavram hâline gelmiştir, medya ve kamuoyunda "Doktor faciası,
sağlık skandalı!" gibi sansasyonel başlıklarla
gündeme taşınmıştır. Ülkemizde doktor hatası
olarak gündeme gelen konu, son yıllarda tüm dünyada tıbbi,
hukuki, ahlaki, eğitimsel ve yönetimsel yönleriyle tartışılmaktadır.
Yanlış teşhis ve tedavi, özen eksikliği, teknik donanım
eksikliği ve bunun gibi nedenlerden dolayı doktor hatası
oluşabilmekte ve hastalar zarar görebilmektedir; ancak
şunu unutmamak gerekir ki, doktorlar da bir insan ve istemleri
dışında hata yapabilme olasılıkları vardır.
Dünya Tabipleri Birliği de, 1992 yılında 44'üncü Genel
Kurulunda "Tıpta Yanlış Uygulama" konulu duyurusunda,
tıbbi uygulama hatalarını, doktorun tedavi sırasında
standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya
hastaya tedavi vermemesiyle oluşan zarar olarak tanımlamıştır.
Doktor hatasından doğan
zararların telafisi, manevi olarak zordur. Zira, insanın
canına veya vücudunun herhangi bir organına verilen zararı
hiçbir şeyle telafi edemeyiz. Ancak, zarar gören bir hastaya ve
hasta yakınına da "kusura bakmayın, bu bir doktor
hatasıdır" deyip geçemeyiz. Yapılan her yanlış
uygulamanın, mutlaka bir karşılığı olmalıdır.
Doktor hatasına maruz kaldıklarını düşünen
hastalarımız ve hasta yakınları, pek çok konuda
adli mercilere suç duyurusunda bulunmuşlar ve haklarını
aramışlardır. Bu başvuruların bir kısmı
haklı bulunmuş, doktorlar tazminat ödemeye mahkûm edilmiş,
bir kısmının da yersiz başvurular olduğu ortaya
çıkmıştır. Yapılan araştırmalara göre,
ülkemizde, her 30 doktordan 1'inin doktor hatası iddiasıyla
şikâyet edildiği ifade edilmektedir. Bu durum, doktorlarımızı
rahatsız etmekte, riskli tıbbi uygulamalardan kaçınmalarına
neden olmaktadır. Arzu ettiğimiz husus, yanlış
teşhis ve tedavi ve tıbbi uygulamadan kaynaklanan doktor
hatalarının olmaması, hasta veya doktor hiç kimsenin
zarar görmemesidir; ancak, doktor hatalarının da olduğu
bir gerçektir.
Bu kanun tasarısı,
tıbbi hizmetlerden kaynaklanan her türlü tazminat taleplerinin
karşılanması için zorunlu mali sorumluluk sigortasını
getirmektedir. Sigortanın hedefi, hastaya verilecek zararın
teminat altına alınması, kamunun, hastanın ve hasta
yakınlarının korunmasıdır. Gelişmiş
ülkelerde sorumluluk sigortasının hemen hepsi zorunludur,
hatta, sigorta yaptırmadan çalışma izni bile verilmemektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temür, konuşmanızı
tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
Bu tasarının kanunlaşmasıyla
Avrupa'da, Amerika'da olduğu gibi, bizim doktorlarımız
da zorunlu mali sorumluluk sigortası yaptıracaklar. Bu
sayede, hem sağlık hizmetlerinden istifade edenler hem de
hizmet verenlerin sorumlulukları teminat altına
alınmış olacaktır. Böylece, doktorlarımız,
kendi tıbbi bilgileri ve deneyimleri doğrultusunda riskli
tıbbi uygulamalardan kaçınmayacak, hasta için gerekli tedavilerin
ihmal edilmesi engellenecektir.
Dileğimiz, zamanla, bu sigortanın
kapsamının genişletilerek tıbbi hizmet veren kurumlar
ile ebe, hemşire, anestezi teknisyenleri, acil tıp teknisyenleri,
ilaç ve kimyasal ürünler üretenleri de kapsamasıdır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak.
Buyurun Sayın Öztoprak. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlarım.
Sağlık Hizmetleri Temel
Kanunu, Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma
Esaslarına Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesinin ek 9'uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu ek madde ile kamuya ait sağlık
kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin gelirlerinde
azalmaya sebebiyet vermeden, bu kanun ile zorunlu mali sorumluluk
sigortası getirilmektedir. Bu sigorta, ödenecek primin yüzde
50'si kuruma ait döner sermaye ek ödemesinden, diğer yüzde 50'si
ise tabibe düşen döner sermaye gelirinden karşılanması
ile tabiplerin gelirlerinde azalma sağlanmadan yapılacaktır.
Bu tasarıda, hiçbir kurum ve
kuruluş veya sağlık kurumunu kuran, bu tabipleri istihdam
edenler, bu ödenen primi sigortalının maaş ve diğer
haklarından kesemeyeceği hususunda hüküm konulmaktadır.
Ayrıca, tabip kusuru ile meydana
çıkan hasta zararlarını ödemek için kesilen sigorta
primi emsallerinden daha yüksek olacak ve aradaki fark tabipten kesilecek.
Bu da tabibin daha dikkatli çalışmasını sağlayacaktır.
Yani, komplikasyonla malpraktis arasındaki prim farkının
kusurlu hekimden alınması ile de eşitsizlik ortadan
kalkacaktır.
Hekimlerimizin, ülke genelinde,
sayısının yeterli olmaması ve dengesiz dağılımı,
halkımızın hizmet alımını aksatmakta olduğu
gibi -ki bu sayı 106 bin civarında ve AB ülkelerinde sonuncu,
yani 52'nci sıradayız- hekimlerimizin de haftada 45 saat
çalışması gerekirken nöbet sırasında 36 saat
süren sürekli çalışma ile dikkat ve kuvvetleri düşmekte,
psikolojileri bozulmaktadır. Günde 20 yerine 100 hasta bakan
hekimin, hata yapma ihtimali de artmaktadır. Bu da, hekimin çalışma
şevkini kırdığı gibi, tedavide bazı uygulamaları
yapmaktan da çekinir hâle gelmesine sebep olmaktadır. Teşhis
ve tedavide kanıta dayalı uygulamalara rağmen kesin
bilimsel veriler bile değişiklik göstermekte ve komplikasyonlar
ortaya çıkabilmektedir. Ayrıca, tedavide kullanılan
malzeme ve ilaçlar da her hastada aynı sonucu vermemektedir.
Ayrıca, hastalarımız da bunun komplikasyon mu, malpraktis
neticesi mi başına geldiğini ayırt edemeyerek
hasta-hekim arasında, pek çok istenmeyen vakalar yaşanmaktadır.
Neticede, hasta haklarına dayanarak tazminat davaları
ortaya çıkmaktadır. Kamu görevi yapanlar için, bu davalar,
hatayı yapana rücu edilmek üzere, idare aleyhine açılabilmektedir;
oysa, kamuda görev yapmayanların hataları, şahısları
adına, adli yargıda olmaktadır. Bu tazminat davalarında
hükmolunan miktar yüksek olunca da kişinin ödeyecek gücü olmayabiliyor
ve tahsilatta güçlük çekilebiliyor. İşte, bu yüzden, problemlerin
çözümlenmesi için, tabiplerin de bir sigorta şemsiyesi altına
alınması ve kendilerini güvende hissederek motivasyonlarının
artmasının sağlanması gerekiyor. Sayın Ali
Arslan'ın dünkü konuşmasında söylediği gibi
"Sen, ucuz ilaç, ucuz malzeme ver, hata yaparsan priminden ödenir."
diyor. Ucuz ilaç ile pahalı ilacın arasındaki farkın
yalnız isim farkı olduğunu, bizde olduğu gibi, bütün
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Öztoprak,
ek bir dakikalık sürede konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla) -
ülkelerde de Sağlık Bakanlığının,
"Aynı etkiyi veren ilaçların pahalısını
kullanırsanız da iyi netice alırsınız."
demediğini ve bakanlık bütçesinin ülke geleceği
için gereksiz yere çarçur edilmeyeceğini siz de çok iyi biliyorsunuz,
ama, muhalefet söylemi gereğince böyle söylüyorsunuz. İktidarda
olmuş olsanız, bu söylemleri ağzınıza bile
almazdınız. Çünkü, meyveli ağacı taşlamak kolay,
meyvesini ise yetiştirmek zordur.
Ayrıca, hekimlerin, aynı
statüdeki diğer meslek gruplarının aldığı
ücretin yarısını aldığını söylüyorsunuz.
Oysa, yine, hukuken bunun böyle olamayacağını siz de
biliyorsunuz, bildiğiniz bir şeyi gözardı ediyorsunuz.
Hekimler, bu Hükûmetin getirdiği döner sermaye payı ile
şimdiye kadar almadıkları ücreti almaktadırlar.
Ayrıca, tıbbi hatada, tabip dışında personelin
birlikte döner sermaye oluşturduklarını ve sermayeden,
yalnız, hekimin sigortasının ödendiğini söylüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla) -
Çok az kaldı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Öztoprak,
lütfen, konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Devamla) -
Oysa, yardımcı personel de kamu görevinde olduğundan
dolayı direkt tazminat davası açılamamaktadır.
Hatalı tedaviden zarar gören hasta yakınları, tabibi
sorumlu tutup yardımcı personelin yakasına yapışmamaktadır.
Gördüğünüz gibi, tabip ve yardımcı personel döner sermayeyi
birlikte oluşturuyor, ama, yalnız, tabibin sorumlu tutulduğu
yerde tabibin sigortası ödeniyor.
Böylece, hasta hakları da bu
sigorta sistemiyle güvenliğe kavuşturularak, sağlık
hizmetlerinin kalitesi yükseltilecektir. Bu sigorta sistemi
-Sağlık Bakanlığının- sigorta şirketleri
arasında ihale açarak en uygun şartları sağlayan
şirketlerin bir yıllık anlaşması yapılarak
işler hâle getirilecektir.
Bu kanunun hayırlı olmasını
diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu yasa tasarısından yararlanarak,
ben, Sayın Bakanıma, üniversite hastanelerinin durumuyla
ilgili iki soru yöneltmek istiyorum.
Tıp fakültelerinin kamudan
alacakları neden ödenememektedir? Bu durum, giderek, tıp
fakültelerini hizmet üretemez bir noktaya taşımıştır,
taşımaktadır. Şu anda, kırk yedi tıp fakültesinin
alacağının 1 milyar yeni Türk lirasını geçtiği
ifade edilmektedir. Tıp fakültelerinin bu duruma düşürülmesinin
eğitim ve hizmet üretilmesi açısından ne gibi sıkıntılar
doğurmuş olduğunu, şu andaki tabloyu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tandoğdu, buyurun
efendim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanıma bir sorum var.
Kendi görevleri süresinde, dünkü
konuşmasında, ruhsatsız hastane kalmadığını,
radyoloji ruhsatlarını Atom Enerjisiyle beraber verdiklerini
söylediler. Acaba, kendileri, bana
Bugün, Ordu'da on sekiz tane
devlet hastanesi hizmet vermektedir. Burada, kaç tanesinin radyoloji
laboratuvarlarının ruhsatı vardır? Bu bilgiyi
rakamıyla verebilirse çok memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Gazalcı, buyurun.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana şunu sormak
istiyorum: Denizli, aile hekimliği pilot uygulaması içerisine
alındı ve orada, puanlarda bir sürü yanlışlıklar
yapılmış, yıllarını veren doktorlar, kabul
etmeyince uzak yerlere sürüldü. Şimdi, 3.500 kişiye bir doktor
düşüyor orada, Denizli'de. Bu, nasıl olacak da bunlara bir
nitelikli sağlık hizmeti götürecek? Daha önce pilot olarak
uygulanan Düzce'de, Bolu'da, Eskişehir'de iyi sonuçlar alınamadığı,
dünyada iyi sonuçlar alınamadığını, burada,
arkadaşlarım da söylüyorlar. Yani, sizde, hiçbir gözden geçirme,
daha önceki eksikleri düzeltme, oradaki hekimlerin düşüncesini
alma, odaların düşüncesini alma gibi bir düşünce
oluşmadı mı?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Kısa iki sorum var.
Bir tanesi, bu, zorunlu mali sigorta
uygulaması Avrupa Birliği üyelerinden hangilerinde zorunlu,
hangilerinde gönüllü?
İkinci soru da, eğer, bu yasa
yürürlüğe girerse, yıllık, bir yılda sigorta poliçeleri
çerçevesinde sigorta şirketlerine aktarılacak prim miktarı
yaklaşık ne kadar olarak finansman boyutuyla hesap ediliyor
ve bunun ne kadarı da hekim hatası nedeniyle maruz kalınabilecek
tazminat miktarı olarak geri ödenecek? Böyle bir fizibilite
çalışmanız var mı?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü'nün sorduğu
suale cevap olarak, yani üniversite hastanelerinin, tıp fakültesi
hastanelerinin alacaklarıyla ilgili olarak şunu ifade
edebilirim: Aslında, biz de, Sağlık Bakanlığı
olarak, hizmet sunan, fatura tahakkuk ettiren ve geri ödeme kurumlarından
tahsilat yapan kurumlarız. Hem 2005, hem 2006 yıllarında
tahakkuk/tahsilat oranlarımız yüzde 70'ler civarında
olmuştur ve biz, bu yüzde 70'lerle hizmeti, hem de geliştirerek
devam ettirebiliyoruz. Üniversite hastanelerimizin tahakkuk
tahsilat oranları, Sağlık Bakanlığına
bağlı hastanelerin tahakkuk/tahsilat oranlarından daha
yüksektir.
Aslında, üniversite hastanelerimizin
bir verimlilik sorunu var. Bu, belki, tek başına üniversite
hastanelerimizin yönetiminden de kaynaklanmıyor, ama, belli
bir sistematik yapı var ve bu verimsizlik, asıl bu hastanelerin
işini zora sokmaktadır.
Sayın Tütüncü, bizim, hastanelerimizdeki
uzman hekim sayısı ve asistanlarımızla birlikte
toplam sayımız, yani, Sağlık Bakanlığına
bağlı hastanelerdeki toplam hekim sayısı üniversite
hastanelerindeki toplam hekim sayısıyla kıyaslandığında,
iş yükümüz, aşağı yukarı 5 misline çıkmaktadır,
eğitim hastanelerini de katmak kaydıyla. Dolayısıyla,
üniversite hastanelerinin bir verimlilik sorunu var. Burada, çok
kısa süre içerisinde bunu izah etmek güç, ama, asıl biz bunu
çözümlemeliyiz.
Sayın Tandoğdu, benim,
dünkü konuşmamda, ruhsatsız hastane kalmadı dediğimden
bahsettiler, benim böyle bir ifadem yok, ruhsatsız radyoloji bölümü
ünitesi... Benim böyle bir ifadem yok. Türkiye'deki radyoloji bölümlerinin
yüzde 70'i ruhsatlandı diye ifade ettim ve bu yüzde 70'in de
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yüzde 84
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Tutanaklara bakabiliriz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yüzde 84 efendim. İfadeniz o.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli milletvekilim, ben ne söylediğimi çok
iyi bilen bir kişiyim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Biz de yazıyoruz efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bu yüzde 70'in, yüzde 70'lik kısmın yüzde 84'ü, son
dört yıl içerisinde, 58'inci ve 59'uncu cumhuriyet hükûmetleri
içerisinde ruhsatlanmıştır. Yani, daha önce, Türkiye'de,
ruhsatlı bir radyoloji ünitesi hemen hemen hiç yoktu. Dört
yıla bunları sığdırmış durumdayız.
Benim ifade ettiğim budur.
Bahsettiğiniz, Ordu'yla ilgili
envanteri de size yazılı olarak ifade edeyim. Takdir edersiniz
ki, şu anda o rakamlar elimde yok.
Denizli'deki aile hekimliği
pilot uygulaması
Düzce'de başarısızlıktan,
Bolu'da başarısızlıktan bahsettiniz.
Sayın Milletvekilim, bunu,
hangi verilere göre söylüyorsunuz?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Odanın
verilerine göre.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Hangi odanın?
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Denizli
Odasının.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Hayır, Denizli'de zaten başarısızlıktan
bahsedemeyiz de, eğer, biz, Düzce ve Bolu'dan bahsediyorsak
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Siz, 50 halk sağlığı hocasından daha iyi mi biliyorsunuz?
50 tane halk sağlığı hocası var orada.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın milletvekillerim, siz, falanca derneğin,
falanca muhalefet eden derneğin verileriyle Türkiye Cumhuriyeti
Sağlık Bakanlığının verilerini kıyasladığınızda
hangisini daha güvenli bulmanız gerekir?
Bakın, biz -hem de oldukça önemli
bir popülasyona- Düzce'de anketler yaptırdık. Sonra, meseleyi
çok yakinen takip ediyoruz; bir taraftan sağlık harcamalarıyla
ilgili kısmını, bir taraftan vatandaş memnuniyetiyle
ilgili kısmını. Sistem, geçmişteki sistemden çok
daha iyi yürüyor ve memnuniyet de çok daha iyi bir seviyeye gelmiştir.
Kuşkusuz, pilot çalışmalar yapıyoruz, tadil edilecek
hususlar var. Bir taraftan da bunları tadil ederek yolumuzda yürüyoruz.
Denizli'deki olay şudur: Siz
hekimsiniz, yüksek puanınız var, aile hekimi olma şansınız
var. Sözleşmeli olmayı kabul etmiyorsunuz. Dolayısıyla,
yasaya göre, size görevlendirme yapılıyor. Yani, bunlar,
tamamen, ilgili kanun ve bu kanun çerçevesindeki ikincil mevzuatla
yapılan işlerdir. İster istemez, şehir içerisinde
fazla personel oluşunca, biz, sizi, görevlendirmeyle -yaptığımız
mevzuat çerçevesinde- o aile hekimliği bölgelerine gönderiyoruz.
Yalnızca Denizli'de olmak üzere, pozisyonların yüzde
25'ine yakını böyle dolduruldu -diğer şehirlerde,
zaten, yüzde 5'ini bile geçmiyor- oradaki geçici görevlendirmeler
de sürekli değil; aile hekimliği pozisyonları doldukça,
bu arkadaşlarımız o görevlendirmelerden de çekilecekler.
Dünyada iyi sonuçlar vermediğinden
bahsettiniz. Lütfen, bunu söylemeyelim.
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Yine,
o odaların
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bugün, bütün gelişmiş ülkelerde, farklı modellerde
olmak üzere aile hekimliği uygulanıyor. Aile hekimliğini
uygulamayan Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği ülkeleri de
-sayıları çok az, bunlar, Avrupa Birliğine de sonradan
gelen ülkeler- aile hekimliğine geçiş süreci içerisindeler.
Yani, gittiğimiz yol, bu anlamda çağdaş olan yoldur. Kaldı
ki, sosyalizasyonun -bunu defalarca söyledim Mecliste- Türkiye'ye
getiricisi olan rahmetli Prof. Dr. Nusret Fişek'in de 1985'te yazdığı
metinlere bakarsak, o da, aile hekimliğinin artık daha uygun
bir model olduğunu çok açık biçimde ifade ediyor.
Sayın Koç, zorunlu mali sigorta
Avrupa'nın hangi ülkelerinde zorunlu, hangi ülkelerinde gönüllü;
bir de ne kadar para aktarılacak, bunu sordunuz. Bunları
arkadaşlarım şimdi bana veremediler, size yazılı
olarak vereceğim. Yalnız, şunu ifade etmek istiyorum:
Burada bir sayın konuşmacı da bahsettiler. Değerli
arkadaşlarım, şu anda, sistem şöyle işliyor:
Bir hekim hata yaptığında ve bir tazminata mahkûm olduğunda,
idare, bu idare bu parayı ödüyor ve hekime rücu ettiriyor. Yani,
siz, hekim olarak yaptığınız hatayı sonuçta
idareye ödüyorsunuz. Bu rakam 10 bin YTL olabilir, 20 bin olabilir,
50 bin olabilir. Biz, hekimleri, bu sıkıntıdan kurtarmanın
peşindeyiz. Çok cüzi miktarlarla, toplam miktarı hesaplamak
gerekebilir, ama, muhtemelen, yıllık 200 YTL gibi rakamlarla
-ki, bunun yarısını da kamu ödeyecektir- bu sigortaları
yapmak mümkün. Bunlar, çok küçük rakamlar. Böylece, biz, bütün hekimlerimizi
bir garantiye almış oluyoruz. Hekimlerimizi, çok yüksek
meblağlarla kendilerine rücu edecek tazminatlardan kurtarmış
oluyoruz. Aslında, çok olumlu bir iş yapıyoruz.
Hepinize teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır.
Önergeyi okutup, işleme alacağım.
Buyurun:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1. maddesine bağlı "Zorunlu mali sorumluluk sigortası"
başlıklı ek 9. maddesinin Anayasaya aykırılığı
nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç İsmail
Değerli Ali
Arslan
Samsun Ankara Muğla
Nurettin
Sözen Mehmet Uğur
Neşşar Sami Tandoğdu
Sivas Denizli Ordu
Mustafa
Özyurt
Bursa
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1'inci maddenin ek 9 bölümü
için verilen önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Burada, Sayın Bakana da yönelttiğimiz
soruda, Türkiye'de ortalama 100 bin hekim için bu zorunlu sigorta
işlemi getirildiğinde, yanılmıyorsam
"yılda 200 YTL" dedi, "yarısını hekim
kendisi ödeyecek, yarısı kurumu tarafından ödenecek"
dedi, bağlı bulunduğu döner sermaye tarafından.
Yani, o hesaba göre, 20 milyon YTL sigorta şirketlerine bir
prim aktarımı söz konusu oluyor. Fakat, hekimlik mesleği,
risk taşıma bakımından çok farklı uzmanlık
alanlarından oluşuyor. Yani, öyle dallar var ki, hiçbir ciddi
risk unsurunun, tedavi boyutuyla, tanı boyutuyla, hasta ve hekim
ilişkisinde yaşanmayacağı dallar var veya düşük
risk grupları var. Örnek olarak bazı şeyleri söylemek
gerekirse, mesela fizik tedavi bölümü, mesela romatoloji bölümü
gibi, dermatoloji bölümü gibi, cilt hastalıkları gibi,
aklıma gelen. Fakat, çok daha ciddi risk, hata yapılabilecek
olan dallar var. Acaba bunlar arasında bir farklılık olacak
mı prim ödemesi bakımından? Bunlar önemli. Yani, 1980 model
bir Şahin arabayla 2004 model bir BMW'nin sigorta primi aynı
değil, kasko primi aynı değil. Benzetme uygun değil,
ama, örnek olarak söylemek istiyorum, risk faktörü bakımından
da söylemek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bu olayın
Avrupa Birliği üyesi ülkeler
çerçevesinde, biliyorsunuz, her yaptığımız
işi bir müktesebat boyutuyla ele alıyoruz. Şimdi, burada,
bu bilgilerin Sayın Bakanda olması gerekir; edineceğini
söyledi, yazılı olarak cevap vereceğini söyledi.
Ama, hangi Avrupa Birliği üyesi ülkelerde, şu anda, mevzuat
bakımından bu zorunludur, hangilerinde gönüllüdür? Bunu,
bu tartışma boyutunda -daha, üç tane daha ek madde var bu
kapsamda- onları bilmemiz gerekiyor. Bende bazı bilgiler
var, ama, Sayın Bakanın da bunları açıklaması
gerekiyor, bunlar hakkında sizin
de bilgili olmanız gerekiyor bu maddeleri oylarken.
Şimdi, burada, bizim, Anayasa'ya
aykırılık iddiamız: 125'inci maddesinde Anayasa'nın
"İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır." dendikten sonra "İdare,
kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
hükmüne yer veriliyor biliyorsunuz.
Yine, Anayasa'nın 129'uncu maddesinde
"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken
işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği
şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine
açılabilir." denmiştir.
Ek 9'uncu maddedeyse, bu maddedeyse,
Anayasa'nın, belirttiğim 129'uncu maddesinde öngörülen sorumluluk
hukukunun esasları değiştirilmekte ve hekimlerin eylem
ve işlemlerinden doğan zararın idare tarafından
karşılanması ilkesi ortadan kaldırılmakta,
bunun yerine, doğan zararın sigorta şirketlerince
karşılanması öngörülmekte. Dolayısıyla, ek
9'uncu madde, zarardan, idarenin sorumluluğu yerine, sigorta
şirketlerinin sorumluluğunu getirmektedir.
Bununla birlikte, bu 129'uncu maddede
düzenlenen rücu müessesesine de madde metninde yer verilmemektedir.
Bu bakımdan aykırılık iddiamızı ortaya
koyduk.
Takdirlerinize sunuyoruz.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Ek 9'uncu maddeyi
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN - Ek 9'uncu maddeyi oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.26
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddeye
bağlı ek 9'uncu maddesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, ek 9'uncu maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, ek 9'uncu madde kabul edilmiştir.
Ek 10'uncu maddeyi okutuyorum:
Sigorta primleri ve tarifeler
EK MADDE 10- Kamuya ait döner sermayeli sağlık
kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin bu Kanun
ile getirilen zorunlu malî sorumluluk sigortası primlerinin
yüzde ellisi kurum ve kuruluşa ait döner sermaye gelirlerinden;
yüzde ellisi ise bizzat sigortalının döner sermaye ek ödemesi
payından karşılanır.
Kamu kurum ve kuruluşları
dışındaki kurum ve kuruluşlarca istihdam edilen
tabiplerin sigorta primleri istihdam eden veya işverence karşılanır.
Bu maddenin birinci fıkrasındaki yüzde ellilik pay ve üçüncü
fıkrasındaki hâl istisna olmak üzere, sigortalılar
için ödenen sigorta primi hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde
sigortalının maaş ve sair malî haklarından kesilemez,
bu yolda hüküm ihtiva eden sözleşme yapılamaz.
Bir tabibin kusuru sebebiyle, o
tabip için emsallerine göre daha
yüksek prim ödenmesi hâlinde, aradaki fark ilgili tabibin döner sermaye
gelirinden kesilmek suretiyle karşılanır.
Zorunlu malî sorumluluk sigortasına
ilişkin genel şartlar Hazine Müsteşarlığınca,
tarife ve talimatlar ise Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu bakanlıkça, Sağlık Bakanlığının
görüşü alınarak belirlenir ve Resmi Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili İsmail Değerli.
Sayın Değerli, buyurun
efendim.
CHP GRUBU ADINA İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun 1'inci maddesine ek
10'uncu madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, mevcut
bakanlarımız ve AKP milletvekili arkadaşlarımız,
her kürsüye çıktıkları zaman sosyal devlet anlayışından
bahsetmektedir.
Maddeye geçmeden önce, bugün sabah
Ankara'da, Dikmen'de, sabahın köründe, halk ile emniyet güçleri
karşı karşıya getirilmiştir. Bu karda
kışta, bu soğukta, binlerce gecekonduya yıkım
kararı verilmiş, yıkılmaktadır. Bu yıkım
kararı
Yeni yapılan gecekondu değil, yirmi senedir
gerçekten burada oturan insanların, emek verdiği, içinde
oturduğu yerdir.
Bir proje geliştiriliyorsa,
eğer yasal olarak da bunların yıkılması gerekiyorsa,
bu karda kışta evleri nasıl yıkarsınız?
Sosyal devlet anlayışı acaba bu mudur? Böyle bir
şey olabilir mi değerli arkadaşlar? Şu anda, emniyet
güçleri ile oradaki insanlar karşı karşıya, insanlar
bir yere hapsedilmiş, dışarı bile bırakılmıyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı arkadaşımız
da, İçişleri Bakanını da yanıltarak
Şu
an, o insanlar sıkıntı çekmektedir.
Değerli arkadaşlar,
Türk-İş'in yaptığı bir araştırmada nüfusun
dörtte 3'ü yoksulluk sınırı altında bir gelire sahiptir
ve yoksulluk sınırı ise, yapılan hesaplamalara
göre 2.013 YTL'dir. Şimdi, doktorlarımızın büyük çoğunluğu
bu sınırın altında maaş almaktadır.
Biraz önce AKP'li doktor arkadaşlarımızdan
birisi, burada döner sermayeden büyük paralar alındığını
söyledi. Bu yanlış, değerli arkadaşlar. Bugün
eğitim hastanelerinde çalışan klinik şefleri alabilir;
ama, her serviste 10 tane, 20 tane asistan varsa, bunlar 1,5 milyarın
altında maaş almaktadır. Bu risk bu arkadaşlara
da gelmektedir.
Ülkemizde, gerçekten -yoksulluk sınırını
söyledim- açlık sınırı 618 milyon civarındadır;
ama, asgari ücret, Türkiye'de, 478 milyondur. Şimdi, nüfusun
dörtte 3'ü yoksulluk sınırında; 54 milyon eder. 18 milyonu
ise, yoksulluk sınırının üstünde bir pay almaktadır.
Bu da, milli gelirin yüzde 80'inin yüzde 90'ını bu grubun yüzde
5'i götürüyor; yüzde 95'i de, kalan yüzde 20'sini götürüyor. Bu nasıl
sosyal devlet anlayışı?
Şu an doktorların aldığı
maaş gerçekten ortada. Kamuda çalışan doktorlar yüzde
50'sini kendisi ödeyecek bu zorunlu sigortanın, yüzde 50'sini
de döner sermaye, eğer yoksa, diğer, devlet tarafından
karşılanacaktır. Peki, tam gün hastanede çalışmayan,
yarım gün çalışan arkadaş eğer serbest çalışıyorsa
ikinci bir sigorta mı yaptıracak? Bu doktor arkadaş, gidip
bir sigorta daha mı yapacak acaba? Böyle bir şey olabilir
mi, iki tane sigorta olabilir mi? Burada, bütün ortaya çıkan tazminatı
kamu ödeyecek, kamunun dışında, arkasından tutacak,
doktora rücu edecek. Dün de söylemiştim, bu tazminatlar çok yüksek
geliyor. Yani, özellikle, manevi tazminatlarda büyük yükler getiriliyor
doktora. Maddi tazminatta bir formüle
göre hesap edilir, kusur oranına göre hesap edilerek ödenir;
ama, manevi tazminatlarla ilgili olarak hiçbir şey yapamazsınız.
Bir doktora öyle tazminatlar geliyor ki, 200 milyar, 300 milyar, 500
milyar. Hiçbir doktor, isteyerek, bilerek hastasına zarar vermez,
hiç kimse vermez.
Peki, istenmeyen hadiselerde
çıkan bu sorunu ne yapacaksınız? Her zaman hekim kusuru
göz önüne alınıyor. Peki, altyapı eksikliği ne olacak?
Personel yetersizliği ne olacak? Uygun olmayan çalışma
koşullarına ne dersiniz? Yeterli olmayan malzemeler ne
olacak? Yenilenmeyen eğitim eksiklikleri ne olacak? Hastanelerin
kamu kuruluşlarından, üniversitelerin kamu kuruluşlarından
dünya kadar alacağı var, eczanelerin dünya kadar alacağı
var. Sayın Bakan buraya çıktığı zaman "Eczanelerin
bütün paraları ödenmiştir." diye söylüyor. Nerede
ödenmiş? Her gün bize yüzlerce eczacı müracaat ediyor.
Doğru, bir kısmının parası ödeniyor. Ama, kim
bunlar? AKP'den ya il başkanını devreye sokuyor ya ilçe
başkanını devreye sokuyor ya tanıdığı
milletvekilini devreye sokuyor, parasını alabiliyor;
ama, diğer taraftaki insan parasını alamıyor. Eczanelerin
büyük çoğunluğu eczaneyi kapatmak zorunda kalıyor.
Şu an devlet hastanelerinin, kamudan, milyarlarca lira alacağı
var. Siz, eğer, o hastanenin parasını ödemezseniz, yeterli
malzemeyi alamazsa, eğer, ameliyathanesini uygun şartlarda
dizayn etmemişse, aleti, edevatı yeterli değilse, ameliyatta
kullandığı malzeme kaliteli malzeme değilse, ortaya
çıkan komplikasyondan, siz hekimi nasıl sorumlu tutabilirsiniz?
Böyle bir şey dünyanın neresinde görülmüştür?
Biraz önce de söylendi, değerli
arkadaşlar, yılda 200 milyon bile kesilse, yılda 20 milyon
YTL, yani 20 trilyon lira yapar. Hâlbuki, riskli branşlarda ortaya
çıkan komplikasyon yüzde 2'dir, yüzde 3'tür, en fazla. Peki, bu
fazla kesilen paralar ne olacak? Bence, bu uygulama yanlış
bir uygulamadır. Devlet, bununla ilgili bir fon oluşturmalıydı.
Bu fon oluşturulup, ortaya çıkan zararların bu fondan
karşılanması lazımdı. Eğer, siz hekimi düşünüyorsanız,
eğer, siz hekimi garanti altına almak istiyorsanız
risklerden, o zaman tamamını ödersiniz.
Diğer branşlarda ne olacak?
Biraz önce de söylendi; öyle branşlar var ki, hiçbir risk yok. Bu
risk, sadece cerrahlarda vardır, onun dışındakilerde
yok. Peki, hiçbir sıkıntı yok, prim ödeyecek. O zaman,
bu prim niye sigortaların cebine girsin? O zaman, bu primi bir
fonda toplayın, tamamını o fondan karşılayın.
Hiç olmazsa, doktor arkadaşların vermiş olduğu,
ödemiş olduğu para o fona gider, tekrar bir arkadaşı
için kesilir. Ama, burada öyle değil, 100 milyarlarca lira toplanacaktır
bu mahkemeler sonuçlanana kadar. O zaman bu sıkıntı
ne olacak değerli arkadaşlar?
Bu yasa, sigorta şirketlerini
koruyor. Bu yasa, gerçekten büyük sıkıntı yaratacaktır.
Bu yasa, riskli müdahalelerden doktoru alıkoyacaktır,
doktor öyle gözü kapalı bu işlere giremeyecektir. Daha
önce CMUK Yasası'nı çıkardınız, Ceza Yasası'nı,
o Ceza Yasası'nda doktorlara büyük tazminatlar, büyük cezalar
getirdiniz ve o sıkıntı, doktorları müdahalelerden
yoksun bırakıyor. Ne olacak şimdi? Fuzuli tetkik, tahlil
yapılacaktır, her türlü riski ortadan kaldırmak için
dünyanın tetkiki, tahlili yapılacaktır. Bu, devlete,
hastaya büyük yük getirecektir. Sağlık güvencesi olmayan
insanlara, fuzuli tetkik, tahlil yaptıracaksınız; güvencesi
olanlara da devlet boşu boşuna para harcamış olacak.
Bu yasanın altyapısını
hazırlamadan, sadece sonuçlarıyla uğraşmayı
gündeme getiriyorsunuz. Bu, doğru bir şey değildir.
Yardımcı personel hastalarının sıkıntılarını
da doktora yüklüyorsunuz, çünkü, personelin sigortası yok.
Tam gün çalışmayan hekime
ikinci bir sigorta getiriyorsunuz, bir sıkıntısı
burada. Bir standardizasyon yok bu yasada. Kusur oranı arttıkça
prim oranı da artıyor. Bu, hekime yükleniyor. Döner sermaye
primleri yetmediği gibi, tazminatlarda, doktorun maaşı
da buna yetmeyecektir.
Değerli arkadaşlarım,
dediğim gibi, manevi tazminatlar büyük oranlarda olacaktır.
Uzlaşma kurulu başarılı olamazsa ne olacak?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Değerli,
buyurun efendim, konuşmanızı tamamlayınız.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Uzlaşma kurulu oluşturuluyor. Uzlaşma kurulu
ile anlaşamadı hasta sahibi, o zaman ne olacaktır? Yine,
mahkemeye gidecektir.
Değerli arkadaşlar, kanunun
gerekçesinde, zarara uğrayanlar ve hekim, güvence altına
alındığı söylenmektedir. Böyle bir güvence olur
mu? Nasıl bir güvence? Bırakın güvenceyi, doktorun tüm
hakları elinden alınmaktadır. Dün de söylemiştim,
gerçekten bu yaptıklarınız -çıkıp, burada
"Sağlıkta Dönüşüm Projesi" adı altında
getirdiğiniz uygulamalar- hakikaten, sağlıkta çöküşü
getiriyor, çöküşü. Sayın Bakan, hastanelerde kuyruklar
alabildiğine gidiyor. Bunları görmüyor musunuz? Sigorta
hastanesine gidin bakalım, şu an, Dışkapı'ya
gidin. Söylüyorum mesela size, günlerce telefonla uğraşıyorsunuz,
randevu alamıyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
Değerli arkadaşlar, temelden
ele almak lazım sağlığı, temelden düzene koymak
lazım.
Ben, bu düşüncelerle
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Tamamlıyorum Başkanım, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Değerli,
teşekkür edin.
İSMAİL DEĞERLİ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu duygularımla, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu yasanın, diğer yasalarda
olduğu gibi, birkaç sene sonra iflas edeceğine de inanıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerinde, şahsı
adına Giresun Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1247 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı'nın 1'inci maddesinin "Sigorta primleri
ve tarifeler" başlığı altında ek 10'uncu
maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
"Sigorta primleri ve tarifeler"
başlığı altında sunulan ek 10'uncu maddede,
kamu kurum ve kuruluşları ile bunların dışında
kurum ve kuruluşlarda görev yapan doktorların sigorta
primlerinin nasıl ödeneceği düzenlenmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan doktorlar için yaptırılan zorunlu mali sorumluluk
sigortası primlerinin yarısı, o doktorun çalıştığı
kurum ve kuruluşa ait döner sermaye gelirlerinden, diğer
yarısı da bizzat sigorta yaptıran doktorun döner sermaye
ek ödemesi payından karşılanacaktır.
Bu düzenlemeyle, sigorta primlerinin
ödenmesinde doktorlarımıza fazla bir yük getirilmesi engellenmektedir.
Ayrıca, sigorta primlerine ödeme yapacak kurumda döner sermaye
yoksa ya da yeterli değilse, sigorta primlerinin kurum bütçesinden
karşılanacağı kayıt altına alınmaktadır.
Yine, sigorta yaptıranların
sigorta primlerinin hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde
doktorun maaş ve sair mali haklarından kesilerek ödeme yapılmayacağı
hükmü getirilmektedir.
Kamu kurum ve kuruluşları
dışında özel sektörde çalışan doktorların
sigorta primleri, özel bir kurumda çalışıyorlarsa çalıştıkları
kurum veya işveren tarafından, kendileri özel çalışıyorsa
bizzat kendileri tarafından ödenecektir.
Ek 10'uncu madde bir düzenleme daha
getirerek, doktor hatası nedeniyle kusurlu bulunan ve bu kusurdan
dolayı tazminat ödemek zorunda kalan bir doktorun sigorta primlerinin
yükselebileceği, emsallerinden yüksek olan prim tutarının
doktorun kendi döner sermaye gelirlerinden karşılanacağı
kayıt altına alınmaktadır. Bu durumun doktorlarımızın
döner sermaye gelirlerinde azalmaya yol açacağı düşünülebilir.
Ancak, bu konuya ön yargıyla yaklaşmamak gerekir. Zira,
maddede doktor hatası nedeniyle tazminat ödemek zorunda kalan
bir doktorun sigorta priminin nasıl ödeneceği ifade edilmektedir.
Ülkemizdeki doktorlarımızın
çoğunun, doktor hatası yüzünden tazminat ödemek zorunda
kalacağını ve döner sermaye gelirlerinde düşme
olacağını düşünmek hatalı bir yaklaşım
olur. Zira, doktor hatası nedeniyle şikâyet edilen bir doktorun
hatalı olup olmadığına alanında yetkinleşmiş,
yine doktorlarımızdan oluşan bir bilirkişi heyeti
karar verecektir.
Biz, doktorlarımızın
alanlarında yetkin olduklarına inanıyoruz; ancak, onlar
da robot değil, bizim gibi insandır. Yapılmaması
temennimizdir; ama, istem dışı da olsa hata yapılabilmektedir.
İşte, zorunlu sorumluluk sigortası, istem dışı
yapılan bu hataların hastaya ve doktora getireceği
zararın karşılanmasını kayıt altına
almakta ve güvence getirmektedir.
Ek madde, sigortaya ilişkin
genel düzenlemelerin yapılmasında koordineli çalışacak
kurum ve kuruluşları ifade etmekte, tarife ve talimatları
maddede belirtilen kuruluşların iş birliği ile
belirleneceğini hükme bağlamaktadır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Temür.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun Sayın Beyribey.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
1247 sıra sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nda
yapılan değişiklikle ilgili tasarının 1'inci
maddesinin 10'uncu ek maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Zorunlu mali sorumluluk sigortası,
Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanlıkça, ilgili dalda ruhsat verilmiş şirketler tarafından
yapılır. Yani, Hükûmetin Hazinesinin güvencesi altında
yürütülen, Hükûmetin kontrolü altında yürütülen, ihale yapılan,
ihale yoluyla verilmiş sigorta şirketleri tarafından
yapılıyor, açık, şeffaf hâlde yapılıyor.
Şimdi, biraz evvel çıkan
arkadaşlarımızın konuşmalarından, ben
bir hekim olarak, hele hekim arkadaşlarımın konuşmalarından,
sanki hastanelerde hiç çalışmamışlar, daha önce
hiç hizmet vermemişler, sıkıntılar yaşamamışlar
gibi hissediyorum ve anlayamıyorum bir kısım hekim
arkadaşlarımızı.
Şimdi, malpraktis (malpractice)
ile komplikasyonlar farklı, bunu toplumun her kesimi bilmiyor,
bilmediği için de yorumlarla veya bazen usullü usulsüz hekimler
hakkında davalar açılıyor. Bazen haklı olarak, hekimler
hayatları boyunca bile çalışsalar altından kalkamayacakları
tazminatlar ödüyorlar, maddi manevi tazminatlar ödüyorlar. Bu hekimleri
korumanın yolu nedir arkadaşlar? Bunun bir yolu olmalıdır.
Bu korumanın yolu da sigorta olmaktır. Sigorta olmadan nasıl
yapacaksınız? Nasıl altından kalkacaksınız?
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - İsteğe bağlı yapın.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Kalkamadığımız için veya kalkılamadığı
içindir ki, hekimler, taşrada, başka yerlerde, hatta küçük
şehirlerde mesela, hasta çok riskliyse, ölecekse, hastası
öldü diye, o doktora hasta gelmez diye, o hastayı hemen sevk
ederler. Bakmazlar bile.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Biz yapmadık!
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ben, efendim, Türkiye'yi biliyorum. Siz yapmadınız,
doğrudur, Sayın Vekilim, siz yapmamış olabilirsiniz;
ama, bunlar gerçektir. Küçük yerlerde bir hekimin hastası ölürse,
oradaki doktor kolay kolay orada duramıyor. Onun için de, başından
sevk etme, başka yerlere gönderme usulünü seçiyor. Bu, gerçektir.
Bazı hekim arkadaşlarımız itiraz edebilir, ben
göndermedim diyebilir, göndermiyorum diyebilir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Vekilim, bu, ettiğimiz yemine uymaz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Bunlar, şehir merkezlerine gelince, şehir merkezlerinde,
bazen şehir merkezlerinde de aynı usul var.
CANAN ARITMAN (İzmir)- Ettiğimiz
yemine uymaz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ben, Ankara Numune Hastanesinde çalışırken
gördüklerimi söylüyorum. Türkiye'nin her köşesinden elde kalan,
uğraşılamayan, problemleri olan, ayakta zor durabilen,
bütün hastanelerde, üniversiteler de dâhil, sevk edilmiş sahipsiz
hastalar vardı. Bunlara kimse dokunmuyordu. Komplikasyonundan
dolayı dokunmuyordu, ellerinde kalacak diye dokunmuyorlardı.
Bugün bile vardır bunlar.
Peki, buradan çıkış
yolu, hekime güven kazandırmaktır. Hekime güven kazandırmanın
yolu da, onu sigortayla güvence altına almaktır. Şimdiye
kadar yoktu, burada tartışıyoruz da, aslında, bu
Hükûmete hekimlerin, sağlık çalışanlarının
teşekkür etmesi lazım. Onları güvence altına...
HALUK KOÇ (Samsun) - Gönüllü olsun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Gülebilirsiniz
Onları güvence altına
alıyor, siz inanmayabilirsiniz.
Ben hekim olsaydım şu anda
-arkadaşlarımla paylaştığımı sizinle
paylaşmak istiyorum- bu sigorta çıkmasa bile, ben şahsım
adına sigorta olmayı düşünüyordum. Mutlaka yaptırmalıydım
diye düşünüyordum, mutlaka.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz,
şahsınız adına yaptırın.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Efendim, benim düşüncem oydu.
Şimdi, burada, devlet, döner
sermaye kanalıyla, ki, devletin bütçesine de yük olmadan bunun
yolunu bulmuş ve uygulamaya koymuş. Ben, bu uygulamanın
hekimler açısından, hastalar açısından, hastaneye
gidecekler açısından çok faydalı olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, bunu yapmazsak, bunu meydana koymazsak, hekimlerimiz, riskli
hasta grubu diye hastaya yaklaşmak istememekte ve hastalar
mağdur olmakta, kapı kapı dolaşmaktadırlar.
Zaman zaman, belki telefon
açıyoruz, sizler de şahit oluyorsunuz, olmuyorsunuz, efendim,
burada işte, anestezide şöyle eksiklikler olabilir veya
şu eksiğimiz var
Bu eksikliklerin hepsi geçmişte de
vardı. Geçmişte anestezi uzmanı bile yokken, ben cerrahım,
ameliyat yapardık. Teknisyenler uyuturlardı, biz ameliyat
yapardık. Bir kısım lokal anestezileri, spinal anestezi
dediğimiz anestezileri kendimiz yapardık. Cerrahların
hepsi bilirler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Beyribey,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Devamla) - Ama, şimdi, bunların hepsini, artık, korkumuzdan
dolayı başkalarına havale etmek durumunda kalıyoruz.
Ben, Türkiye'de -ki, geç kaldığımızı da düşünüyorum-
hekimlerin hepsinin, hatta, bunun peşinden, daha sonradan da
-ki, bunu da gördükten sonra- sağlık çalışanlarının,
risk grubu olan herkesin, mutlaka sigorta olması gerektiğini
düşünüyorum. Hükûmetimiz hekimlere bu boyutta sahip çıktığı
için de, başta Bakanımız olmak üzere, bütün ilgililere
teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Beyribey.
Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Tütüncü, buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tıp fakültelerinin alacaklarının
ödenmesiyle ilgili az önce sorduğum soruya Sayın Bakanımızdan
yanıt alamadım.
Yine soruyorum: Tıp fakültelerinin
toplamda 1 katrilyon yeni Türk lirasını aşan alacakları
ne zaman ödenecektir?
İkinci sorum: Tıp fakülteleri,
hastaneleriyle gerçekten bir çöküş sürecine sokulmuştur.
Tıp fakültesi dekanları Sayın Başbakandan randevu
talep etmişlerdir, durumlarını arz etmek için. Neden,
Başbakandan, değerli hocalarımız randevu talep
etme
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanıma bir soru yönelteceğim: Bugüne
kadar açılan tazminat davaları ne kadardır ve kamu bugüne
kadar ne kadar tazminat ödemiştir? Yaklaşık yıllık
minimum 20 milyarlık bir primi sigorta şirketlerine ödeyeceğiz.
Acaba, hakikaten, biz, bugüne kadar yılda 20 trilyon tazminat
ödedik mi? Sonra, bu sigorta şirketleri, biliyorsunuz, çoğu
yabancılaştı ve döviz olarak da bunların 20 trilyonu
da yurt dışına gidecek Sayın Bakanım. Bunu da
bilgilerinize arz ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Yıldırım
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkanım, sizin aracılığınızla Sayın
Bakana bazı sorular sormak istiyorum.
Sağlık hizmetini konuşuyoruz.
Sağlık hizmetini alabilmek için sağlıklı bir
mekâna ihtiyaç vardır. Ağustos 2006'da Kastamonu'da yaptığımız
ve benim de katıldığım, Kastamonu milletvekili
olarak katıldığım toplantıda, yatırım
programında olan yirmi beş yataklı devlet hastanesi inşaatlarından
Kastamonu-Daday, Kastamonu-Seydiler, Kastamonu-Hanönü, Kastamonu-Şenpazar,
Kastamonu-Ağlı hastane inşaatlarını 2007'de
bitirmenin sözünü orada vermiştiniz. Bu inşaatların
ödeneklerini 2007'de vererek bu hastaneleri hizmete sokmayı
düşünüyor musunuz? Ayrıca
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kepenek
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Üç sorum var, aracılığınızla.
Kalecik ilçemizdeki ruh ve sinir
hastalıkları hastanesinin inşasındaki son durum
nedir?
İkincisi: İktidarınız
nüfus artışının daha hızlı olmasını
istiyor. Bu durum sağlık hizmetlerini aksatmıyor mu?
Üçüncü sorum da: Ülkemizde toplam
sağlık harcamalarının yüzde kaçı özel kesimce,
yüzde kaçı da kamu kesimince üstlenilmektedir ve bunların
dağılımındaki son beş yılın eğilimleri
nasıldır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Neşşar, buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi, ben, önce Enis Bey'in,
Enis Tütüncü'nün sorusuna bir ilave yapayım üniversite hastanelerinin
mali durumuyla ilgili. Çok da sıcak bir saptama. Bugün İbni
Sina Hastanesinde ameliyat yapamadılar, çünkü, ameliyathanede
çalışan sözleşmeli personele ödeyecek kasada paraları
yoktu arkadaşlarımızın. Sayın Bakanın
dikkatine sunulur.
İkincisi: Üniversite hastaneleriyle
ilgili Sayın Bakanın bir süredir dile getirdiği bir
verimlilik söylemi var. Şimdi, acaba, üniversite hastanesindeki
eğitim ile bir Bakanlık eğitim hastanesi eğitimi
arasındaki farkı Sayın Bakan biliyor mu? Acaba, öğrenci
eğitimi ile asistan eğitimi arasındaki farkı Sayın
Bakan biliyor mu? Acaba, üniversite hastaneleri hasta bakılan
muayenehaneler midir, yoksa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Özyurt
MUSTAFA ÖZYURT (Bursa) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla,
Sayın Bakanıma iki soru sormak istiyorum:
Biraz sonraki maddelerde gelecek,
anestezi teknisyeninin vereceği anestezi sırasında
ameliyatı yapan hekim sorumlu olacaktır. Acaba, bunu nasıl
sigorta etmeyi düşünüyorsunuz? Anesteziyi veren teknisyen,
ameliyatı yapan hekim, hangisi zorunlu sigorta olacaktır,
bunu öğrenmek istiyorum.
İkincisi de: Hekimlere zorunlu
sigorta getirmenizin nedeni, yine biraz sonra gelecek olan maddelerde
yabancı hekimleri korumak diye bir düşünceniz var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Değerli, siz de
kısa sorarsanız
Bir tek siz kaldınız, sizi atlamak
istemedim.
Buyurun.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Bakanım, Sağlıkta Dönüşüm
Projesi'nden önce sağlık kurumlarının açığı
ne kadardı? Şu an sağlık kurumlarının, kuruluşlarının
açığı ne kadardır?
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Sayın Bakanım, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Tütüncü bir önceki maddede
sorduğu sorunun aşağı yukarı aynısını
sordular, tıp fakültelerinin bir çöküş sürecine sokulduğundan
bahsettiler. Sanki kasıtlı bir şeymiş gibi bunu
özellikle ifade ediyorlar. Ben buna kesinlikle katılmıyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Parasını ödemezsen tabii ki çöker.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Kuşkusuz, bu hususta Hükûmetimizin hiçbir olumsuz
düşüncesi yoktur ve olamaz da.
Değerli arkadaşlarımız
Sayın Başbakandan randevu istemiş olabilirler, bizden
de istediler, defaatla görüştük, yine görüşürüz. Kendilerinin
problemlerine yardımcı olmak açısından ben bugüne
kadar elimden gelen her şeyi yaptım, bundan sonra da yapmaya
devam edeceğim, ülkenin Sağlık Bakanı olarak.
Ancak -daha sonra Sayın
Neşşar da bahsettiler- gerçekten bir verimlilik problemi
var. Tekrar ifade ediyorum değerli arkadaşlarım. Bunu
üniversite hastanelerimizi ve onların çok değerli yöneticilerini
eleştirmek için söylemiyorum. Bakınız, üniversite hastanelerimizde
bir yılda muayene edilen hasta sayısı ve yapılan
hizmet sayısı çok az. "Acaba eğitim hastanelerimizle
kıyaslayabilir miyiz, buralarda öğrenci var." Ben
yıllarımı üniversitede geçirmiş bir üniversite
hocasıydım siyasetle hizmete başlayıncaya kadar.
Tabii ki ilaveten öğrenci eğitimi de var, ama aslında
bu her iki kurumdaki eğitim ve araştırma faaliyetleri
birbirine çok benzer. Sadece öğrenciyi, ilaveten tıp fakültesi
öğrenci sayısını sanki bu hastanelerin hizmet yükünü
çok fazla artırıyormuş gibi
Hastanelerden bahsediyorum
dikkat ederseniz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Bir öğrenciyle bir asistanın muayenesi arasındaki
fark
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Ayrıca, bu hastanelerin hizmet yükünü çok artırıyormuş
gibi -altını çizerek söylüyorum, hizmet yükünden bahsediyorum-
veya buraların masrafını çok artırıyormuş
gibi sunmak yanlıştır. Kuşkusuz bir etkisi olacaktır.
Ancak, değerli arkadaşlarım, Türk kamuoyunu doğru
bilgilendirmemiz lazım. Bakın, bugün Almanya'da, öğrenci
sayısıyla kıyasladığımızda, Türkiye'dekinin
beşte 1'i kadar, altıda 1'i kadar tıp fakültesi öğretim
üyesi var. Biz burada öğretim üyesi arkadaşlarımıza
da haksızlık yapmayalım. Sistemi ne şekilde tadil
edeceksek üniversitelerimizle beraber tadil etmeliyiz ve mutlaka
üniversite hastanelerimizi daha verimli hâle getirmeliyiz, hizmet
yönetimi ve işletme yönetimi açısından.
Açılan tazminat davalarının
ortalama rakamını, arkadaşlarım, 5 ila 7 trilyon
arasında verdiler geçtiğimiz yıllarda. Ancak, yeni
Türk Ceza Yasası'ndan dolayı bu son aylarda bir artış
eğilimi göstermiş durumda. Ayrıca, sigortacılık
mantığında, biliyorsunuz -biraz önce, ben, bazı
rakamlar ifade ettim, yuvarlak rakamlar, ama, bunları tahminî
rakamlar olarak ifade ettim- sigortacılık mantığında,
risk ile bu riskin karşılığında bir sigortalama
yapılır. Eğer risk düşükse, kuşkusuz ki, sigortalamalar
da o oranda daha düşük meblağda olacaktır. Yani, burada,
sigorta şirketlerine fazladan bir para aktarılması
gibi bir husus kesinlikle söz konusu olamaz.
Dikkat ederseniz, zaten, kanunun
metninde, Sağlık Bakanlığının, özellikle
kendi hastaneleri için, bu işin ihale sürecine dâhil olmasını
da bu sebeple istiyoruz. Biz, hekimlerimizi sadece sigorta
şirketlerinin şahsi tasarruflarının inisiyatifine
de böylece bırakmamış oluyoruz.
Bir önceki maddede Sayın Koç
sormuşlardı, şimdi arkadaşlarım cevapları
getirdiler. Şu anda, Avrupa Birliği ülkelerinin 15 üyesi,
mevzuatını, sigorta yaptırmayan tabip ve sağlık
kuruluşları ile geri ödeme kurumları arasındaki
ilişkiyi, sözleşmeyi kurmamak şeklinde geliştirmiş
durumdalar. Dolayısıyla, buralarda eğer bir tabip
HALUK KOÇ (Samsun) - 15
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - 15 Avrupa ülkesi.
...sözleşme yapmamışsa
veya bir kuruluş sözleşme yapmamışsa sigorta
şirketleriyle, geri ödeme kurumlarıyla onlar sözleşme
yapmıyorlar. Dolayısıyla, sigorta bu şekilde bu
ülkelerde zorunlu hâle getirilmiş durumda. Diğer ülkelerin
birçoğu da bu paralelde çalışmalar yürütmekteler.
Sayın Yıldırım,
sağlıklı mekâna ihtiyaçtan bahsetti, Kastamonu için.
Şu anda bütün hastanelerin sayısını veremem,
ama, yıllardır başlanmış ve atıl biçimde
bekletilen inşaatları Kastamonu'da, biliyorsunuz, biz,
bunların önemli bir kısmını hizmete açtık. Bu
sene de önemli bir sayıda hastaneyi hizmete açacağız.
Bunların isimlerini size bilahare verelim.
Ayrıca, iki yüz elli yataklı
hastanenin bir an önce bitirilmesi için de inşaat sürecini
Bayındırlık ve İskân Bakanımız ihale sürecinde
biliyorsunuz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) -
İhale edildi efendim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bir an önce bitirmenin peşindeyiz yani. Bir ödenek
sıkıntımız da yok. İhale süreçlerinin süratlenmesiyle
ilgili bir husus.
Sayın Kepenek'in Kalecik'teki
binayla ilgili sorusuna cevaben
Değerli Milletvekilim,
Millî Eğitim Bakanlığıyla bu binayı görüşüyoruz.
Bu binayı bir şekilde mutlaka kullanacağız. Bir
yurt yapma düşünceleri var.
Şimdi, bir şey söylediniz
"Nüfus artışının hızlı olmasını
Hükûmet olarak istiyorsunuz." diye.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Politikanız
öyle.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Milletvekilim, bakın, tabii, burada
çok geniş açıklamalar yapmak bir maddenin sorularına
cevap verirken mümkün değil.
Biz nüfus sayısının
-sizin ifadenizle, tırnak içinde söylüyorum- daha hızlı
olmasını arzu etmiyoruz, sadece belli bir oranın altına
düşmemesini arzu ediyoruz. Dünyanın gerçeği budur. Doğurganlık
hızı, şu anda, Türkiye'de 2,2'dir, doğurganlık
çağındaki bayanlar için. Bu oranın 2,1'in altına
düşmesi durumunda, 2'nin altına düşmesi durumunda nüfusun
yaşlanmaya başlayacağını biliyoruz. Bunlar
bilimsel gerçekler. Nüfusla uğraşan kişiler bunu çok
iyi biliyorlar. Birçok Avrupa ülkesi, Rusya ve buna benzer dünyadaki
gelişmiş ülkeler bu sıkıntıyı şu anda
çok ağır biçimde yaşıyorlar ve göğüslemekte
de çok zorlanıyorlar. Dolayısıyla biz bir sınırdayız.
Biz, bu hususta, üreme sağlığıyla ilgili programlarımızı
geliştirirken, hangi bölgelerde daha çok ihtiyaç varsa, -ülkenin
daha çok doğusunda, ülkenin kırsalında bu ihtiyaç
var- bütün çalışmalarımızı bu anlamda, bu
alanlarda yoğunlaştırıyoruz ve bir önceki hükûmetin
dönemine göre de bizim dönemimizde bu hizmetlerden yararlanan vatandaş
sayımız 12 milyondan 18 milyona çıkmıştır.
Gerçekleri bu şekilde şu yüce Meclisin çatısı altında
ifade etmek lazım.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Aile
planlaması
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Artık aile planlaması kavramı üreme
sağlığı kavramının altındadır
bugün. Modern dünya "üreme sağlığı" ifadesini
kullanıyor. İnsanlara, zorla, sen çocuk yapmayacaksın
falan denemez.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Öyle bir
şey söylemedim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Türkiye'de şunlar da tartışılıyor
bakınız: Diyelim ki, yoksul çocukların, mesela, asgari
ücretli ailelerin çocuklarıyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakanım,
toparlarsanız
Süremizi çok aştık.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bitiriyorum efendim. Hemen bitiriyorum.
Bu düzenlemeyi yaparken, deniliyor
ki: "Siz, nüfusu fazla olan ailelere avantaj getiriyorsunuz."
Biz doğan çocukları cezalandıracak mıyız Sayın
Milletvekilim?
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Öyle bir
şey demedim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Yani üreme sağlığı mantığını
doğan çocukları cezalandırmak gibi de algılamamak
lazım.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
YAKUP KEPENEK (Ankara) - Sayın
Bakanım üçüncü sorum kaldı.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Zamanım bitti, yazılı olarak cevap vereyim
size.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sıralarına göre okutup, sonra aykırılık durumlarına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesi
ile eklenmesi öngörülen 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununun Ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki
"yüzde ellisi ise bizzat sigortalının döner sermaye
ek ödemesi payından karşılanır." ibaresinden
sonra gelmek üzere "Askeri sağlık kurum ve kuruluşlarında
görevli tabiplere döner sermayeden ek ödeme yapılıncaya
kadar primlerinin tamamı, döner sermayeden karşılanır."
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz Seyfi Terzibaşıoğlu Tevhit Karakaya
Ankara
Muğla Erzincan
Ekrem
Erdem Yekta
Haydaroğlu
İstanbul Van
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Yasa Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin
Ek madde 10'un birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Değerli Yakup Kepenek Hasan Güyüldar
Ankara Ankara Tunceli
Kemal
Kılıçdaroğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
İstanbul Malatya
"Kamuya ait döner sermayeli
sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin
bu Kanun ile getirilen zorunlu mali sorumluluk primlerinin yüzde
50'si Merkezi Yönetim Bütçesinden; yüzde 50'si ise kurum ve kuruluşa
ait döner sermaye gelirlerinden karşılanır."
BAŞKAN - Üçüncü önergeyi okutup,
işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. maddesine
bağlı "Sigorta primleri ve tarifeler" başlıklı
ek 10. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Ali Arslan Nurettin Sözen
Samsun Muğla Sivas
İsmail
Değerli Mehmet Neşşar İ.Sami Tandoğdu
Ankara Denizli Ordu
Mustafa
Özyurt
Bursa
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Son önergeye mi, ilk önergeye mi Sayın Başkanım?
BAŞKAN - Son önergeye.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Son önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Neşşar.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergeyle ilgili
konuya geçmeden önce, bir hayretimi dile getirmek istiyorum. Biraz
önce Sayın Beyribey, burada, çıktı, bu anestezi konusunda
konuşurken aynen şunu söyledi -ben buraya yazdım, tutanaktan
bulmaya gerek yok- "Korkunuzdan anesteziye işi havale ediyorsunuz."
diye bir ifade kullandı. Yani, koskoca bir bilim dalını,
anesteziyi yok farz etti ve dedi ki: "Ben zamanında anestezisini
verip, çok ameliyat yaptım." Ben de yaptım Sayın Beyribey
-eğer buradaysanız- ameliyatın yarısını
bırakıp, çıkıp hastayı canlandırdım
geri döndüm, entübe ettim, ameliyata girdim, ama, onlar otuz sene önceydi.
Şimdi, siz Avrupa Birliğinin
önüne gidiyorsunuz, çağdaşlaşmaya çalıştığınızı
dile getiriyorsunuz, ama, karşılığında, anesteziyi
arkasına sığınılacak, korkusundan, korkunuzdan
arkasına sığınılacak bir işlem olarak görüyorsunuz.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Bunu nereden çıkarıyorsunuz?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Aynen, dediniz bunu.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Öyle
demedi.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Aynen, dediniz.
Bu devirde
Bu devirde
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Bu devirde
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bu devirde, elinizdeki teknoloji
Dün Sayın Bakan dedi
"Dünya kadar anestezi uzmanı yetiştirdik." dedi.
Bugün kanun çıkartıp, artık anestezi uzmanı olmayan
yerde ameliyat yapılmaz demeniz gerekirken, Avrupa'nın
önüne giderken Avrupa'nın bunu sizden isteyeceğini bile
bile, bu kanunu hâlâ çıkarmakta ısrar ederken, siz neden insanların
size "gerici" dediğini anlamakta güçlük çekiyorsunuz.
Şimdi, buradan konumuza geçelim.
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Anlayamadım, şeyi anlayamadım
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Şimdi, Sayın Bakan son zamanlarda belki biraz telaşından,
belki biraz burada söylediklerinin toplum tarafından onaylanmamış
olduğunu hissetmekten hatalar yapıyor. Örneğin dün
dile getirdim, kanunun metnine yazılırken, riskli malzeme
kullanılmasının, Sayın Maliye Bakanının
hazırladığı geri ödeme listelerinin hazırlanışıyla
ilgili olduğunu, doktorları riskin altına soktuğunu
söyledi. Kendisinin riskli diye ilan ettiği ilaçlara ruhsat
verdiğini itiraf etti. Bugün de, bu kanunda çok enteresan bir
şey var, diyorsunuz ki ek madde 10'da: "Ödenecek primin yüzde
50'si bizzat sigortalının döner sermaye ek ödemesi payından
karşılanır." Döner sermaye ek ödeme payı,
herhâlde, kişinin mali haklarından bir tanesidir Sayın
Bakan. Aynı maddenin aşağısında da diyorsunuz
ki: "Prim, hiçbir isim altında ve hiçbir şekilde sigortalının
maaş ve sair mali haklarından kesilemez." Şimdi,
hangisine inanacağız? Kişinin aldığı döner
sermaye, kişinin mali hakkı mıdır değil midir?
Mali hakkıysa, ilk, başına başka türlü yazıyorsunuz,
sonuna başka türlü yazıyorsunuz. Bu, bir dağınıklığı
gösteriyor. Bu dağınıklık, zaten ısrarla
sağlık alanında hissediliyor.
Bugüne kadar, Parlamentoda,
sağlık konusunda çok fazla bilgili, çok fazla yetkin kadroların
belki de olmamasından olsa gerek, ilk başta çıktığınız
zaman, sizin de, çok takdir ettiğim, beğendiğiniz o konuşma
üslubunuzla vatandaşı ikna edebiliyordunuz, ama, artık,
sizin konuşmalarınıza vatandaşın inanmadığını
ve tepki gösterdiğini biliyorsunuz. Denizli'de söylediklerinizin
hiçbirisinin doğru olmadığını, buradan düzeltmek,
kürsüden, benim vazifem. Denizli'de kimse memnun değil, yer yerinden
oynuyor. Kapatılan her sağlık ocağının olduğu
bölgeden bana telefon geliyor. Her sağlık ocağının
yanından eczaneler kapatılıyor. Aile hekimliğine
karşı çıkan hekimler sürgüne uğruyorlar. Bunlar,
gazetede, resimleri ve sürgün edildikleri yerlerle gazetelerde
ilan edildi. Bu insanlar size başvurdular. Siz, müfettiş diye,
bu işi yapmakla yetkili, görevli insanları Denizli'ye yolladınız
ve o giden insanlar da öyle, sabahtan akşama kadar durup geri
döndüler ve biz bunu yapacağız kardeşim diyerek geri
döndüler.
Çok enteresan bir şey, bakın,
sayın AKP milletvekilleri, size söylüyorum, çok ilginç: Denizli'nin
İl Sağlık Müdürü, Tabip Odasına mektup yazarak, Tabip
Odası Başkanı hakkında soruşturma açıyor.
Yani, sanki, Türk Tabipleri Birliği ve ona bağlı olan
teşkilat Sağlık Bakanlığının uzantısıymış
gibi, bir il sağlık müdürü gidip, tabip odasına mektup
yazarak, resmî evrak göndererek tabip odası başkanı
hakkında soruşturma açıyor. Sağlık Bakanlığı,
maalesef, bu durumdadır, aksettirildiği gibi değildir.
Sizler de hekim olmadığınız için bazı konularda
yeterince olayları anlamıyorsunuz gibi geliyor. Vatandaş
bunun farkındadır
YUSUF SELAHATTİN BEYRİBEY
(Kars) - Siz hekimsiniz!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Sizlere saygıyla iletiyorum efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Yasa Tasarısının Çerçeve 1. maddesinin
Ek Madde 10'un birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Değerli (Ankara) ve arkadaşları
"Kamuya ait döner sermayeli
sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan tabiplerin
bu Kanun ile getirilen zorunlu mali sorumluluk primlerinin yüzde
50'si Merkezi Yönetim Bütçesinden; yüzde 50'si ise kurum ve kuruluşa
ait döner sermaye gelirlerinden karşılanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.(CHP sıralarından alkışlar)
KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri,
maddeye baktığınızda, bu kanunun ne kadar alelacele
hazırlandığı, üzerinde sağlıklı düşünülmediği,
en azından bir maliyecinin gözlüğünden geçmediği görülüyor.
Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlar, maddede şöyle diyor, Sayın Bakanımız
da lütfeder dinlerse: Mali sorumlulukla ilgili, "
yüzde ellisi
ise -yüzde 50'sini döner sermaye ödeyecek- bizzat sigortalının
döner sermaye ek ödemesi payından karşılanır."
Yani, benim, döner sermayeden bir hakkım var, yüzde 50'si de o döner
sermayedeki hakkımdan karşılanmış olacak.
Geliyoruz maddenin bir sonraki
cümlesine, daha sonraki cümlesine: "
ödenen sigorta primi hiçbir
isim altında ve hiçbir şekilde sigortalının maaş
ve sair mali haklarından kesilemez..." Peki Sayın Bakanım,
bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu! Üstte diyorsunuz ki: "Hekimin
döner sermayesindeki ek hakkından kesilecek." Altta da diyorsunuz
ki: "Maaşından ve mali haklarından kesinlikle kesinti
yapılamaz." Bu çelişkiyi peki nasıl gidereceksiniz?
Biz size bir iyilik yaptık ve bir önerge verdik. Önergede diyoruz
ki, mademki siz doktorun aylığından ve onun mali haklarından
hiçbir kesinti yapmayacağız diyorsanız, o yüzde 50'sini
merkezî yönetim bütçesinden karşılayın, bu kadar doğal
bir teklif yaptık; ama, siz bu teklife sıcak bakmadığınızı,
bunu kabul etmediğinizi söylüyorsunuz.
Bir başka önemli nokta değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan "Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz
lazım." dedi. Doğrudur; Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz
için doğru söylememiz lazım; ama, Sayın Bakan sorulara
yanıt verirken şu ifadeyi kullandı: "Sayın
Neşşar'ın söylediği gibi, tıp fakültelerinde
bir verimlilik sorunu var." Oysa, Sayın Neşşar hiç
de böyle bir şey söylemedi; ama, Sayın Bakana göre, CHP milletvekili
tıpkı Sayın Bakan gibi düşünüyor ve "tıp
fakültelerinde bir verimlilik sorunu var" diye söylüyor. Ee,
Sayın Bakanım, sizin, Sayın Neşşar adına
bu şekilde bir beyanda bulunmaya hakkınız var mı?
Hem diyorsunuz ki: "Bizim, Türk kamuoyunu doğru bilgilendirmemiz
lazım." hem de arkadan dolanıp, acaba, CHP milletvekili
de bana arka çıktı, benim bu söylediklerim doğrudur gibi
bir imajı kamuoyunun bilgisine sunuyorsunuz. Buna hakkınız
var mı? Hakkınızın olmaması lazım.
Bizim önergemiz, görüşülen
bu tasarıdaki bir garabeti gidermeye yöneliktir, eğer bu
garabeti giderirseniz mutlu oluruz.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısının Çerçeve 1 inci maddesi
ile eklenmesi öngörülen 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununun Ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki
"yüzde ellisi ise bizzat sigortalının döner sermaye
ek ödemesi payından karşılanır." ibaresinden
sonra gelmek üzere "Askeri sağlık kurum ve kuruluşlarında
görevli tabiplere döner sermayeden ek ödeme yapılıncaya
kadar primlerinin tamamı, döner sermayeden karşılanır."
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Salih
Kapusuz (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Askeri hastanelerin
mevcut döner sermayelerinden askeri tabiplere pay verilmediğinden
söz konusu personelin zorunlu mali sorumluluk sigortası primlerinin
tamamının döner sermaye gelirlerinden karşılanması
uygun olacaktır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.28
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1'inci maddesine
bağlı ek 10'uncu maddesinin üzerinde Ankara Milletvekili
Salih Kapusuz ve arkadaşları tarafından verilen önergenin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunup karar yeter sayısını
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir.
Ek madde10'u kabul edilen önerge istikametinde
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Ek madde 11'i okutuyorum:
EK MADDE 11- Bu Kanun ile getirilen zorunlu malî sorumluluk
sigortası, Hazine Müsteşarlığının
bağlı olduğu bakanlıkça ilgili dalda ruhsat verilmiş
sigorta şirketleri tarafından yapılır.
Sağlık Bakanlığı,
kamuda görevli tabiplerin en uygun şartlarda sigortalanabilmesini
teminen, birinci fıkrada belirtilen sigorta şirketleri arasından
prim ve teminat kapsamı bakımından en uygun taahhütte
bulunan bir veya birden fazla sigorta şirketini bir yıllık
süre ile yetkili kılmak için kamu ihale mevzuatına göre ihaleye
çıkabilir. Bu durumda, kamuda çalışan tabiplerin zorunlu
malî sorumluluk sigortası, sadece bu ihale neticesinde tespit
olunacak sigorta şirketince yapılabilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu.
Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; az önce bir önerge üzerinde söz almış ve
bir maddedeki yanlışlığa dikkatinizi çekmiştim.
Aslında, maddenin tümüyle çıkarılması isteniyordu,
ama o reddedilince maddedeki bir yanlışlığın
giderilmesi ve maddenin kendi içinde tutarlı olmasını
sağlayabilecek bir önerge vermiştik, ama o önerge de, anlayamadığımız
bir nedenle, sırf önerge muhalefetten geldi diye reddedildi.
Eğer, her, muhalefetten gelecek önerge reddedilecekse, ben merak
ediyorum, Adalet ve Kalkınma Partisi eğer bir yanlışlık
yaptıysa, yani bu yanlışlığın düzeltilmesi
yönündeki teklif muhalefetten geldi diye yanlışlıkta
ısrar mı edilecek? Bunun mantığını gerçekten
de anlamak mümkün değil.
Sayın Bakan buraya gelip geneli
üzerinde konuşmasını yaparken, Grup Başkan Vekilimiz
Sayın Haluk Koç bunun mali portresini sordu: Zorunlu mali sigortanın
mali portresi nedir? Sayın Bakan, şu ana kadar bu soruya yanıt
vermiş değil.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Bakan dinlemiyor zaten.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Şimdi, değerli arkadaşlar, siz bir sigorta dalı
ihdas ediyorsunuz. Bir sigorta, zorunlu bir sigortayı uygulama
yönünde bir yasa çıkarıyorsunuz. Nasıl olur da bir bakan,
üstelik bir Sağlık Bakanı, üstelik de bir akademisyen,
buraya getirdiği yasanın mali portresinden habersiz
olur? Nasıl olur da bu kürsüye çıkıp, evet, biz zorunlu mali
sigorta getiriyoruz, bunun rakamı şudur, devlete maliyeti
şu olacak veya kişiye maliyeti şu olacak diye bir rakam
veremez?
Sayın Bakan ne diyor, bakın:
"Efendim, bunlar çok küçük rakamlardır. Varsayalım ki
200 YTL olacaktır." Ne demek Sayın Bakanım varsayalım?
Biz, varsayım üzerine ne zamandan beri Türkiye Büyük Millet Meclisinde
yasa çıkarmaya başladık? Varsayım üzerinden ne zamandan
beri hareket etmeye, düşünce oluşturmaya başladık
Türkiye Büyük Millet Meclisinde? Siz, eğer sorumluluğunuzu
biliyorsanız, gelirsiniz, burada, bu yasanın Türkiye Cumhuriyeti'ne
maliyeti şudur dersiniz, bu yasanın mali portresi budur
dersiniz. Biz de deriz ki, evet, doğrudur, mali portresi budur.
Siz bunu söylemekten bile kaçınıyorsunuz, çünkü siz de bilmiyorsunuz.
Bakın, Sayın Bakanım,
ben size bir örnek vereceğim: İşsizlik sigortası
denen bir uygulama var. Nedir işsizlik sigortasının
oranı, biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Asgari ücretin
yüzde 1'i, yani 5 YTL. İşsizlik sigortasında biriken
fondan haberiniz var mı Sayın Bakan? 25 katrilyon lira. Üstelik
işsiz kaldığı zaman hemen kişiye işsizlik
sigortasından ödenek verilir. Bu harcamaya rağmen işsizlik
sigortasında biriken para 25 milyar YTL. Şimdi, siz, özel sigorta
şirketlerine aktarılmak üzere, dibi, ucu, kıyısı
belli olmayan bir yasayı getirip AKP Grubunun oylarıyla
buradan geçirmek istiyorsunuz. Şimdi, ben merak ediyorum: Sayın
Bakan, siz gerçekten kime hizmet ediyorsunuz?
Bakın, siz hekimsiniz, kullandığınız
cümleyi ben, izninizle, aynen okumak istiyorum: "Hekimlik yaparken
kusurlu davranmamak mümkün değildir." İnsaf Sayın
Bakan, kim size bu yetkiyi verdi? Hangi hekim, evet, ben baştan kusurlu
olacağım der? Bir daha okuyayım size cümlenizi:
"Hekimlik yaparken kusurlu davranmamak mümkün değildir."
SALİH KAPUSUZ (Ankara) -
Evet, doğru.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Doğru.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Ne demek doğru? Her hekim demek ki annesinden doğarken kusurlu
doğuyor. Ne demek efendim? Ben hekimim, mutlaka kusur işleyeceğim
diye bir kural var mı? Böyle bir kural yoktur.
SONER AKSOY (Kütahya) - Bir daha
oku.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Okuyayım: "Hekimlik yaparken kusurlu davranmamak mümkün
değildir."
SONER AKSOY (Kütahya) - Yaparken,
yani yapabilir diyor.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Efendim, olur mu? Bakın, "
mümkün değildir." Her hekim
kusurlu olur diyebilir misiniz? Hekimlik mesleğinde kusur olabilir,
yanlışlık olabilir diyebilirsiniz, ama, rica ederim,
hekimlik yaparken kusurlu davranmamak mümkün değildir diyorsunuz,
siz kesip atıyorsunuz. Böyle bir anlayış olamaz.
RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir)
- Yanlış.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Yanlış tabii, doğrudur.
RITVAN KÖYBAŞI (Nevşehir)
- Siz yanlış anlıyorsunuz.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Yanlıştır, söylüyoruz. Yanlışta da Sayın
Bakan ısrar etmemeli. Sayın bakanların sorumlulukları
vardır arkadaşlar, o sorumluluklara dikkat etmek zorundadırlar,
konuşurken de o özeni göstermek zorundadırlar.
Bakın, Sayın Bakan, klinik
şef ve şef yardımcılarıyla ilgili olarak da konuşmasında
şöyle söylüyor: "Sayın Cumhurbaşkanımızın
bu yürütmeyi durdurma için Anayasa Mahkemesine giderken ortaya
koyduğu bazı gerekçeler vardı. Şimdi, biz bu gerekçeleri
de dikkate alarak pratik anlamda Kanun'u yeniden düzenliyoruz."
Peki, sormazlar mı Sayın Bakan: Bu Kanun'u Sayın Cumhurbaşkanı
geri gönderdiği zaman o gerekçelere niçin bakma ihtiyacını
duymadınız da, illa Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma
kararı verdikten sonra siz bu gerekçelere bakma ihtiyacı
duyuyorsunuz? Yani, sizin elinizde duran, tutan neydi? Çünkü, sizin
amacınız başkaydı Sayın Bakan. Sizin amacınız:
Ben bildiğimi okuyacağım, klinik şefini tayin edeceğim,
Anayasa Mahkemesi yürürlüğü durdurma kararı verinceye
kadar da yapacağım. Devlet anlayışında var
mıdır bu? Böyle bir anlayış olabilir mi? Siz, yönetmelik
yapıyorsunuz iptal ediliyor, tüzük değiştiriyorsunuz
iptal ediliyor, yasa çıkarıyorsunuz o da iptal ediliyor
ve şimdi de gelip diyorsunuz ki: "Ben, efendim, bunu düzelteceğim."
Neyi düzeltiyorsunuz Sayın Bakan siz, neyi düzeltiyorsunuz?
Her şeyi berbat ettikten sonra bir şeyi düzeltemezsiniz.
Şimdi, Sayın Bakan, CHP
Grubuna dönerek diyor ki: "1930'lardaki bir kanuna takılıp
kalmayı doğrusu yadırgıyorum." Şurada
sizin Hükûmetinizin Acil Eylem Planı var arkadaşlar. Belki
Sayın Bakanın da Acil Eylem Planı'ndan bilgisi vardır.
Acil Eylem Planı'nın sağlıkla ilgili bölümünde,
Sağlık Bakanlığının en geç bir yıl içinde
yeniden yapılandırılacağı ifade ediliyordu.
En geç bir yıl içinde. Çünkü, Sayın Bakan, 1930'ların yasasına
takılıp kalmak istemiyordu.
Peki, Sayın Bakan, getirdiniz
mi böyle bir değişiklik? Sizin elinizi tutan ne, niçin getirmiyorsunuz?
Üstelik, Acil Eylem Planı, sizin Hükûmetinizin eylem planı.
Çünkü, sizin amacınız başka. Siz, Türkiye Cumhuriyeti'nin
sağlık sorunlarını çözmek istemiyorsunuz. Sizin
amacınız, ben sağlık olayını alayım,
bir ucundan tutayım, söylediklerimi söyleyeyim, ortalığı
karıştırayım, Danıştay iptal edermiş,
Anayasa Mahkemesi iptal edermiş
Siz, el yordamıyla
sağlık sorunlarını çözmeye çalışıyorsunuz.
El yordamıyla hareket ederseniz yanlış yaparsınız.
Oysa, sağlıklı bir planlama yapabilirdiniz, belli konularda
üzerinde düşünebilirdiniz, uzmanlarla beraber çalışabilirdiniz,
belli bir düzenlemeden sonra bunları getirip Parlamentonun
gündemine getirebilirdiniz. Yaptınız mı? Yapmadınız.
Bakın değerli arkadaşlar,
bir başka şey daha var. Sayın Bakan diyor ki: "Bizim
Hükûmetimizin zamanında -hatta burada bir de grafik gösterdi-
uzman hekim dağılımında biraz daha olumlu bir gelişme
oldu." Aksini söyleyen yok zaten bunun. Neden oldu? Çünkü, mecburi
hizmeti getirdiniz de onun için oldu. Mecburi hizmete gidip başlamasa,
olmuyor zaten bu. Ama, Sayın Bakan, bunu söylerken, mecburi hizmeti
kendisinin kaldırdığını niye söylemiyor? Niçin
el yordamıyla diyorum? Geldi, bu kürsüden, mecburi hizmetin ne
kadar insan haklarına aykırı olduğunu söyledi,
yasalara, Anayasa'ya aykırı olduğunu söyledi; sizler
de oy verdiniz, kalktı. Sonra, aynı bakan, yine bu kürsüye
geldi, bu sefer de, mecburi hizmetin faziletlerinden söz etti.
Şimdi de, kalkmış, Sayın Bakan "Uzman hekim dağılımı
bizim zamanımızda iyi oldu." diyor. Ne diyoruz biz size
Sayın Bakan? Siz, sağlık sorunlarını el yordamıyla
çözmeye çalışan bir bakansınız. Bu, sizin akademik
kimliğinizle bağdaşmıyor, doğru olmuyor.
Bir başka şey daha söyleyeceğim
değerli arkadaşlar. Sayın Bakan dedi ki, aile hekimliğinden
söz etti, orada ücret almıyoruz diye ifade etti. Sayın Bakanın
çıkardığı yasadan herhâlde haberi yok. Neden haberi
yok? Biz Aile Hekimliği Yasası'nın iki maddesi dolayısıyla
Anayasa Mahkemesine gittik. Sayın Bakan da bilsin diye söylüyorum.
Birincisi şu: Aile hekimine yapılacak başvurularda
alınacak ücreti Sağlık Bakanlığı, Maliye
Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
müşterek belirliyorlar. Biz de söyledik ki: Nedir bu ücret? Üçü
birleşti, dedi ki: Aile hekimliği ücreti 1 milyardır.
Yasal engel var mı? Yok. Dedik ki: Bu böyle olmaz, bir rakam koyun
buraya.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu, konuşmanızı tamamlayınız.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Buraya bir rakam koyun söyledik ve bunun için Anayasa Mahkemesine
gittik. Şimdi Sayın Bakan ne diyor? "Ücretsiz olacak"
diyor. Peki -siz ücretsiz de yapabilirsiniz, 2 milyar da yapabilirsiniz-
böyle bir yasal düzenleme olabilir mi? Böyle bir şeye haklılık
payı kazandırabilir misiniz siz?
Bir başka önemli nokta aile hekimliğiyle
ilgili: Bakın, değerli arkadaşlar, aile hekimliği,
birinci basamak sağlık hizmeti sunmak için kuruldu. Yasa'da
şöyle bir düzenleme var: Eğer aile hekimi kendisine yapılacak
başvurulardan belli bir süre içinde hastaların yüzde
20'sinden fazlasını bir üst basamağa gönderirse aile
hekiminin aylığında kesinti olacak.
Şimdi elinizi vicdanınıza
koyup düşünün arkadaşlar. Siz aile hekimisiniz, bir hasta
geldi, hastayı gerçekten bir üst sağlık kurumuna sevk
etmek zorundasınız, ama tam yüzde 20'lik limittesiniz. Sevk
ederseniz maaşınız düşecek, sevk etmezseniz vicdan
azabı çekeceksiniz. Böyle bir kanun olabilir mi arkadaşlar?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıçdaroğlu.
KEMAL KILIÇDAROĞLU (Devamla)
- Böyle bir kanun olamaz arkadaşlar. Biz onun için de Anayasa Mahkemesine
gittik.
Teşekkür ediyorum değerli
milletvekilleri. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Anavatan Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili İbrahim Özdoğan.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1247 sayılı
Yasa Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, doktorlardan
kaynaklanmayan, ancak, sağlık altyapısı yetersizliğinden
dolayı, ülkemizde, doktor hataları ve bunun hasta ve hekim
açısından sonuçları vahim bir durumdadır. Kasıtsız
da olsa, ağır ihmal neticesinde ortaya çıksa da, hekimlere,
yaptıkları tıbbi hatalardan doğan manevi ve maddi
zararları bir nebze olsun giderebilmeleri için, sigorta sisteminin
oluşturulması, elbette, olumlu yaklaşacağımız
bir hususiyettir. Ancak, bu sigorta sistemini, bir yandan altına
sürekli odun atılarak alevi harlarken, bir yandan da elde söndürme
aletiyle yangın söndürmeye benzetiyorum ben. Bu benzetmemim
sebebi, sağlık sistemimizin, bizatihi, hasta haklarını
her aşama çiğneyen yapısıdır.
Türk vatandaşları, bugün,
acil bir hastalık durumunda koruyucu bir devlet çatısına
sahip olmadıklarını bizzat yaşamaktadırlar.
Bakınız, değerli arkadaşlar, Sağlık Bakanlığının
bir Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği var. Buna göre,
Türkiye'de, herhangi bir kurumdan, sigortalı veya yeşil
kartlı hiçbir hasta -özel veya değil- acil durumlarda hiçbir
hastaneden geri çevrilmez. Hastanın durumunda kesin bir stabilizasyon,
yani, hayati tehlike durumunun tamamen bertaraf edilmesi hâli
sağlanana kadar hasta serviste tutulur. Bu esnada başka
bir uzman servise nakli gerekirse, bu nakil hastane tarafından
sağlanır. Yani, hasta, yakınlarının eline verilip,
kapının önüne konulmaz. Yönetmeliğe göre böyle, ama,
vatandaşımızın yaşadığı böyle
değil değerli arkadaşlar. Vatandaşın yaşadıklarına
her gün binlerce örnek var, ama, biz sadece bir iki tanesini hatırlatalım.
Hatırlanırsa, geçen sene, İTÜ'de bir öğretim üyesi,
kalp krizi geçirdikten sonra uzman tıbbi yardım alabileceği
bir merkeze ulaşması mümkün olmadığı için hayatını
kaybetmişti. Yakınındaki özel bir hastaneye hastane
özel olduğu için götürülmemiş, özel olmayanlar ise yer olmadığı
gerekçesiyle hastayı kabul etmemişti.
Sağlık Bakanlığının
iddiasına göre, acil bir durumda özel bir hastaneden hizmet alan
hastanın bu masraflarının özel hastaneye kimin tarafından
ödeneceği hususu, mesela Alman Hastanesine kaldırılan
enfarktüslü bir hastanın iki günlük stabilizasyon ücreti 7 milyar
tutuyorsa bu faturayı kimin ödeyeceğine dair iddiasına
göre, bu masraflar hastanın bağlı olduğu sigorta
kurumu, SSK, Bağ-Kur vesaire veya hastanın sigortası
yoksa yeşil kart çerçevesinde devlet tarafından ödenmekte.
Bu, Sağlık Bakanlığının iddiası, değerli
arkadaşlarım, ama kazın ayağı böyle değil.
Kazın ayağı şöyle:
Geçtiğimiz sene, hatırlarsanız, Sayın Başbakanın
da katıldığı bir Meclis görüşmesinde bir bebek
söz konusu edildi. Antalya'da, yeni doğan bir bebek, özel bir hastanede,
ailesi masraflarını ödeyemediği için rehin tutulmuştu.
Sayın Başbakan, Meclis görüşmeleri esnasında Sayın
Sağlık Bakanına "Tez araştırın konuyu,
buradan çıkmadan sonucu elime getirin." talimatı vermişti.
Biz, böyle anlamıştık, ama, akşam 19.00 sıralarında
Sayın Başbakanın eline bir not verildi, bebek rehin değildi,
devlet hastanesine nakledilmişti. Sayın Başbakan da
"Yokmuş böyle bir şey. Bebek, devlet hastanesine nakledilmek
üzere taburcu edilmiş." dedi Mecliste.
Değerli arkadaşlar,
Başbakanın o gün Mecliste söylediklerine şüpheyle
yaklaştığımız için, ertesi gün söz konusu özel
hastane üzerinde bir araştırma yaptırttım.
Araştırmanın sonucuna göre durum şuydu: Erken doğan
bebek özel Anadolu Hastanesinde üç gün kadar bırakıldıktan
sonra, babaya, 4,5 milyar liralık bir masraf oluştuğu
söylenmişti. Baba bu miktarı ödeyemeyeceğini söyleyince
sorun çıkmıştı ve bebek daha fazla masraf çıkmaması
için devlet hastanesine nakledilmeden babadan bir senet imzalaması
talep edilmişti. Bu senet imzalanmadan bebek taburcu edilemezdi.
Bu arada, olaydan baba tarafından haberdar edilen CHP Milletvekili
Sayın Atila Emek hastaneyi arayıp, hastane yönetimiyle
tartışıp, sonuç alamayınca, konuyu o günkü Meclis
görüşmesinde gündeme getirince, Sayın Başbakanın
talimatı üzerine Sağlık Bakanı devreye girmiş
ve hastaneyi arayarak, bebeği hiçbir para talep etmeden
bırakmalarını talep etmişti. Bu özel hastanenin
bize verdiği bilgi bu.
Bakınız değerli arkadaşlar,
Sayın Sağlık Bakanının burada yaptığı,
siyasal durumlarını kurtarma amaçlı bir müdahaledir
ve üstelik, Sağlık Bakanının bu müdahaleyi yapmaya
hukuken de hakkı yoktur. Çünkü, söz konusu hastane özel bir hastanedir.
Burada olan şudur: Bir olay olmuştur.
Bu olay Sayın Bakana siyasi olarak zarar verecektir. Sayın
Bakan hastaneyi aramıştır. Arayan Bakan olduğu
için de hastane tabii ki hayır diyememiştir. Burada, acil
sağlık hizmetleri çerçevesinde bir uygulama değil,
bakan ricası üzerine istisnai bir uygulama söz konusudur.
Nitekim "Bebeğe, Acil
Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde bakılması
gerekmez mi?" sorumuza şu cevap verilmiştir: "Hiç
duymadık vallahi, SSK da kabul etmiyor." Ki, gerçek durum da
şudur arkadaşlar: SSK veya Bağ-Kur bu durumlarda sadece
kendilerine bağlı kurumlara ödedikleri kadar bir para
ödemektedirler. Bu bebeğin de 4,5 milyarlık masrafının
1 milyarını kabul etmiştir SSK. Sorun da zaten oradan
çıkmıştır.
Bu olayda daha sonradan aklıma
gelen bir başka nokta da vardır. Bebek madem erken doğmuştu,
neden anasının, babasının elinde gelmişti hastaneye
de doğduğu yerde kalmamıştı veya doğduğu
yer nakletmemişti? Öyle ya, bu bir erken doğumsa 1 kilo, 1,5
kilo bir şeydir ve elde oradan oraya da dolaştırılmaz
tabii ki. Bu sorunun da cevabı geldi: Antalya'da sadece dokuz
tane prematüre bebek yatağı vardı ve erken doğan
bebekler sapır sapır yollarda ölüyorlardı. Bu bebek de
Gazipaşa Hastanesinde doğmuştu. Gazipaşa Antalya'ya
300 kilometre uzaklıktaydı ve prematüre servisi yoktu. Antalya'da
yer bulamamış olan anne baba o yüzden bu özel hastaneye gelmişlerdi.
Yani, anne baba, bebeklerini ya ölüme terk edeceklerdi veya içinde
prematüre bebek yatağı olan özel bir hastaneye yatıracaklardı
bebeklerini.
Mecliste, Sayın Sağlık
Bakanı ve Sayın Başbakanın vatandaşa bıraktığı
iki tane tercih vardır: Ya bebeğinin ölümünü seyret ya da
özel bir hastaneye rehin ol.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu bebeğe Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği çerçevesinde
bakılmamıştır, bu bebek Meclisin içine kadar intikal
etmeyi başardığı için bir siyasi talep çerçevesinde
hastaneden bırakılmış ve anne babasından para
talep edilmemiştir. Bu bebeğe bu Hükümet tarafından
normal şartlarda tanınan hak ise, bu duruma göre, ölümden
başka bir şey değildir. Bu bebek, 1 kilo 700 grammış
değerli arkadaşlarım; üç saat yolculuk yapmış,
ardından da Antalya içinde saatlerce dolaşmış anne
babasıyla.
Hükûmet ve Sağlık Bakanı,
vatandaşın sorunlarını çözmek istiyorlarsa, günlük
siyasi durumlarını kurtarma taleplerinin ötesinde, halkın
gündelik ve gözlerden uzak yaşamında ihtiyaçlarını
giderici bir sağlık sistemini oluşturma görevini yerine
getirmeleri, yerine getiremiyorlarsa, "biz bu işleri yapamıyoruz,
yapacak birileri gelsin" demeyi bilmeleri gerekir.
Değerli arkadaşlar,
sağlık sistemimizin çok iyi işlemediğine dair,
bir iki gün önce ve bugün de basında yer alan bir olayı anlatmak
istiyorum sizlere.
Değerli arkadaşlar, Erzurum'un
Tekman ilçesine bağlı Karlıca köyünde, 4 çocuk zatürreden
ölmüştür. İlk ölüm, değerli arkadaşlar, Ocak 15'te
ölüyor, bir yaşında bu çocuk; daha sonra, ayın 24'ünde,
yine bir yaşında; 26'sında, bir yaşında ve 30'unda,
üç yaşında. Pardon, 26'sındaki yedi aylık değerli
arkadaşlar. Bakınız, 15'inde zatürreden ölen çocuktan
Erzurum Sağlık Müdürünün haberi yok ve hâlâ daha bu Sağlık
Müdürü yerinde oturuyor. Bu bir skandaldır değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlar, yöneticiler
arkadaşlıkları uğruna kitlelerin ölümüne sebebiyet
vermezler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Özdoğan,
konuşmanızı tamamlayınız efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
gazetelerde var, Karlıca köyünün muhtarı açıklama yapıyor.
Geçen sene ben Sayın Başbakana dilekçe verdim: "Buraya
bir hemşire gönderin." Gönderilmedi. Buradan şunu da
anlıyoruz: Demek ki, Sayın Sağlık Bakanına
da, tabii, Erzurum Milletvekili olduğu için rica etmiştir,
fakat, hemşire gönderilmemiştir. Üstelik, bu köyde eskiden
yapılma bir sağlık ocağı da vardır ve kapatılmıştır.
Bu köy, bin kişilik, doksan haneli bir köydür. Bu vahim bir durumdur.
Bunun, mutlak surette, bir şekilde telafi edilmesi ve oradaki
Sağlık Müdürünün Sayın Sağlık Bakanı tarafından
alınması gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
bu da apayrı bir örnektir. Yani, bu olumsuz örnekler yerinde dururken,
hiç bizim hak etmediğimiz, Hükûmet tarafından yapılmayan,
uluslararası bir örgütün Erzurum'a verdiği 2011 Kış Olimpiyatlarının
reklamının Erzurum'da yapılması ne kadar vahim
bir durumdur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
teşekkür cümlenizi alabilir miyim.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlar, elbette
ki, 2011 Kış Olimpiyatlarının Erzurum'da yapılması
Erzurum'umuzun ekonomisi için çok iyi bir durumdur, fakat, bunda
Hükûmetin hiçbir katkısı yoktur. Bir yatırım da yoktur.
Sadece, uluslararası bir örgüt kâğıt üzerinde vermiştir.
Zaten
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Yazıklar olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yazıklar sana olsun!
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Yazıklar olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Yazıklar sana olsun! Sus ve dinle! Sus ve dinle! Yazıklar
sana olsun!
Bu, uluslararası bir örgütün
kâğıt üzerinde aldığı bir karardan başka
bir şey değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Vicdanla konuş! Vicdanınız yok sizin!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Ben seni vicdana davet ediyorum!
BAŞKAN - Hükûmet adına,
Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.
Buyurun Sayın Bakanım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin
değerli milletvekilleri; bir kısmı maddeyle ilgisi
olan, bir kısmı maddeyle hiç ilgisi olmayan hususlar konuşuldu
Meclis kürsüsünde biraz önce. Kısaca, bunlara temas etmek istiyorum.
Aslında, yani umulur ki, bir
kanun görüşülürken, o kanunla ilgili hususlar burada konuşulsun.
Meclisin kürsüsünü bir şekilde, İç Tüzük'ün verdiği
imkânlardan yararlanarak, burada, Meclisin kürsüsüne çıkıp,
o maddeyle hiç alakası olmayan işlerin konuşulmasını
bir defa çok doğru bulmadığımı ifade etmek isterim.
Şimdi, aslında, şunu
ifade etmemiz lazım ki, Türkiye'de Sağlıkta Dönüşüm
Programı'yla çerçeveler çizilmiştir. Bu çerçevelerin
dışına hiç çıkılmaz mı; çıkılabilir.
Bu çerçevelerin dışına kim çıkmışsa, önemli
olan, Hükûmetin ve Sağlık Bakanlığının, bu
meselelerin üstüne gitmesi, bunları takip etmesi ve meseleleri
düzeltmek için gayretlerine devam etmesidir.
Dünyanın neresine giderseniz
gidin, kural ihlali yapan, yanlışlık yapan, işini
iyi yapmayan kurumlara, kuruluşlara, kişilere rastlayabilirsiniz.
Öyle, münferit örneklerle burada konuşmanın hiçbir anlamı
yok değerli milletvekilleri. Bakınız, bir tek örnek vereceğim,
bir tek örnek: Ülkemizde 1998 yılında yapılan araştırmalarda,
hastanelerde yapılan araştırmalarda, hastanelerdeki
anne ölümü oranı yüz binde 40'tır. 1998 çok uzak bir zaman değil.
Bunu bütün doğumlarla bir arada mütalaa edip de projeksiyon yapıldığında,
yüz binde 60'a, 70'e çıkan oranlarda anne ölümleri vardı. Geçtiğimiz
yıl, 2005-2006 yıllarında çok kapsamlı bir anne ölümleri
araştırması yaptık. Ülkemizde anne ölümleri oranı
yüz binde 28,5'a düştü. Hacettepe Üniversitesi nüfus etütleriyle
birlikte yaptık bu çalışmayı ve yüz binde 28,5'a
düştü. Bunu konuşmak lazım, yani yüz binde 70 olduğu
zaman ülkemizde hayatını kaybeden hamile annelerin sayısı,
bugün, dikkat edin, yarısından daha aşağıya
düşmüş. Peki, Avrupa ortalaması kaç?
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Bakan, öyle bir araştırma yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Avrupa ortalaması da yüz binde 24. Bunu konuşmak
lazım, bunları konuşmak lazım. Yoksa, Meclisin kürsüsüne
çıkıp da, münferit olarak, ben şunu araştırdım,
ben bunu araştırdım
Senin neyi araştırdığını,
neyi araştırmadığını ben nereden bileceğim?
Ben bu meseleleri, elimdeki müfettişlerle, devletin müfettişleriyle
araştırıyorum ve gerekli olanları yapıyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Bakan, 98'de yapılmış öyle bir araştırma yok.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Kimin kusuru varsa, bu kusur için de gerekenleri elbette
ortaya koyuyoruz, ortaya koyacağız.
Daha önce de konuşuldu bu kürsüden,
o kadar enteresan ifadeler söylendi ki: "Efendim, İkinci
Dünya Savaşı'nın Türkiye'sinden bahsetmiyormuşuz,
onun için, niçin sıtmadan bahsedecekmişiz?" Ee, iyi de, bunu konuşan sayın
milletvekilinin partisi, 2000 yıllarında, 2000'li yıllarda
iktidardaydı, Türkiye'de 11 bin tane sıtma vardı. Biz,
işte, o 2000'li yıllarda olmamıza rağmen, iktidarda
olanların İkinci Dünya Savaşı şartlarından
kurtaramadığı Türkiye'de sıtmayı 11 binlerden
700'lere indirdik. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Bunları unutmamak lazım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zatürre
60 bin kişi öldü zatürreden.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Kızamık sayısı, kızamıklı
çocuk sayısı, değerli milletvekillerim, çok değil,
şundan beş sene önce, 2001 yılında, 25 binin üstündeydi
Türkiye'de.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- 60 bin kişi öldü ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Bakın, 2006 yılında kızamıklı
vaka sayısı sadece 35'tir, yanlış duymadınız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Hayalî rakamlar söylüyorsunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - 25 binden 35'e inmiş durumdayız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Erzurum'da 7 tane... Ayıptır ya!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Dolayısıyla, koruyucu sağlık hizmetlerinden
bahsederken de bundan bahsetmek lazım. Tekman'ımızda 4
yavrumuz hayatını kaybetti. Bunun üzerinden siyaset yapmayı
falan çok yakışıksız buluyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sen yakışıksız buluyorsun da
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Devamla) - Köyün muhtarı ayın 30'unda bir bildirimde bulunuyor
-buralardaki kış şartları belirlidir- ayın 15
ile 30'u arasında, yavrularımızın hayatlarını
kaybettiklerini bildiriyor. Derhâl, buraya ilgili sağlık
ekipleri gittiler. Üstelik, ilgili uzmanlar, halk sağlığı
uzmanı, enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve gereken
hizmet, bu anlamda da ne gerekiyorsa, ne yapılması gerekiyorsa,
en uygun biçimde veriliyor. Onun için, münferit örnekler üzerinden
siyaset yapmayı son derece yanlış buluyorum.
Bir ufak cümleyle konuşmamı
bitireceğim. 2006'da kamunun sağlık harcamaları,
Sağlık Bakanlığı bütçesi hariç, yani Sosyal
Güvenlik Kurumunun sağlık harcamaları 22 milyar 811
milyon YTL olmuştur. Bunların içinden tedaviye harcanan
kısım, hastanelerde veya tıp merkezlerine, polikliniklere
ödenen miktar 12 milyar 787 milyondur.
Sayın milletvekillerim, dikkatinizi
çekmek isterim, bu miktar içerisinde, 900'e yakın hastanesi
olan, 6 binin üzerinde sağlık ocağı olan, sağlıkevleri
olan bir Sağlık Bakanlığının bu miktarlardan
aldığı kısım 7 milyar 659 milyon YTL'dir. Üniversite
hastanelerimizin aldığı ise 2 milyar 375 milyon
YTL'dir. Üniversite hastanelerimiz, biliyorsunuz, 40'ın üzerinde
hastane var. Bakın, biraz önce 800'e yakın hastaneden bahsetmiştim.
900'e yakın sağlık işletmesidir Sağlık Bakanlığında
olanlar. 12 milyon hastaya bakan üniversite hastanelerimize 2 milyar
375 milyon YTL ödenmiştir, 300 milyonun üstünde hastayla karşılaşan
Sağlık Bakanlığına ödenen miktar 7 milyar 659
milyon YTL'dir. Özel sektör de konuşuldu. Özel sektöre ödenen para
da 1 milyar 900 milyon YTL civarındadır. Yani, Türkiye'de
sağlık harcamalarının ne kadarını üniversiteler
alıyor, ne kadarını Sağlık Bakanlığı
alıyor, bunu da ben, yüce Meclisimizin dikkatine ve kamuoyumuzun
da insafına arz etmiş oluyorum.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Şahsı adına, Giresun
Milletvekili Ali Temür.
Sayın Temür, buyurun efendim.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TEMÜR (Giresun) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesinin ek 11'inci maddesiyle
ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerek Anayasa'mızın
129'uncu maddesinin beşinci bendi hükmü gerekse 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu'nun 13'üncü madde hükmünün getirdiği
temel ilke, kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak ortaya
çıkan zararlar, bu görevi yerine getiren personelin kusurlu
tutum ve davranışlarından kaynaklansa bile, açılacak
tazminat davasında husumet, anılan görevleri yerine getiren
personele değil ilgili idareye yöneltilir, şeklindedir.
Yasa'nın bu hükmüne göre, kamuda görevli sağlık personelinin
fiilleriyle ortaya çıkan zararlardan dolayı tazminat talepleri
davaları ancak idare aleyhine açılabilmektedir. Kamu
dışında görev yapan sağlık personelinin hizmet
kusurları sebebiyle verdikleri zararların tazmini için
ise, borçlar hukukunun genel ilkeleri gereğince, adli yargıda
tazminat davaları açılabilmektedir. Ancak, uygulamada,
hükmolunan tazminatların ödenmesinde güçlükler ortaya
çıkmaktadır. Gerçekten, hükmolunan tazminat miktarının
yüksek olması durumunda, kusurlu kişinin bu tazminatı
ödemeye gücünün yetmediği hâller sıkça gündeme gelmektedir.
Bu sebeple, tazminat ödenmesinde yaşanan zorlukları ortadan
kaldırarak ilgililerin haklarına daha çabuk ve tam olarak
kavuşmalarını sağlamak, ortaya çıkabilecek
sorunların asgariye indirilmesi ve çözümlerin hızlandırılması,
ilgililerin haklarının teminat altına alınması
zorunlulukları bulunmaktadır.
Diğer taraftan, doktorların
da, böyle bir sigorta şemsiyesi altında kendilerini daha
güvende hissedecekleri ve hizmet motivasyonlarının artacağı
açıktır. Bu motivasyonla birlikte sigorta sisteminin bütün
kurallarıyla yürümeye başlaması, otokontrolü de beraberinde
getirecek ve böylece, bir yandan vatandaşlarımızın
ve doktorlarımızın güvence seviyeleri yükselirken,
bir yandan da sağlık hizmetlerinde kalitenin yükselmesi
sağlanacaktır. Öngörülen sigorta sisteminin ülkemiz
açısından yeni bir sistem olması açısından
prim tespit sisteminin nasıl çalışacağının
tam olarak tahmin edilmemesi yanında, kamuda çalışan
tabiplerin en uygun şartlarda sigorta yaptırabilmesinin
temini için, Sağlık Bakanlığının, sigorta
şirketleri arasında bir ihale açarak prim ve teminat kapsamı
bakımından en uygun taahhütte bulunan bir veya birden fazla
sigorta şirketini bir yıllık süreyle yetkili kılması,
hem sistemin işleyişinin yerine oturmasını hem
de kamu personelinin mali haklarının korunmasını
beraberinde getirecektir.
"Sigorta primleri ve tarifeleri"
başlığı altında sunulan ek 11'inci madde, zorunlu
mali sorumluluk sigortasını yapacak kurumların nasıl
belirleneceği hususunu hükme bağlamaktadır. Doktorlara
zorunlu mali sorumluluk sigortası getirilmesindeki amaç,
sağlık hizmeti sunumunda zarar görenlerin zararlarını
hızlı bir biçimde, yıllarca süren davalara gerek kalmaksızın
en kısa sürede, doktor ile hastayı karşı karşıya
getirmeksizin ulusal ölçekte bir organizasyonla karşılamaktır.
Zorunlu mali sorumluluk sigortasının işleyişinin
düzenli olması için, bu işi yüklenecek sigorta şirketlerinin
prim ve teminat kapsamı da büyük önem arz etmektedir. Bu nedenle,
sigortayı yüklenecek şirketlerin taahhütlerini yerine
getirebilecek düzeyde güçlü olma zorunluluğu vardır. Ek
11'inci madde, kamuda görevli doktorların en uygun şartlarda
sigortalanmasını hedeflemektedir. Sigorta yapacak
şirketlerin Hazine Müsteşarlığımızın
bağlı olduğu bakanlık tarafından ruhsat verilmiş
şirketler arasından seçileceği, Sağlık Bakanlığımızın
kamu ihale mevzuatına göre yapacağı ihaleyle belirlenecek
bir veya birden fazla sigorta şirketi tarafından yapılacağı
hükme bağlanmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Temür, lütfen
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
ALİ TEMÜR (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Bu hüküm getirilerek, sigortalamada
dağınıklığın önüne geçilmesi, en iyi prim
ve teminat kapsamına sahip şirketlerin belirlenmesi,
prim ödemede ve zararların karşılanmasında sorun
yaşanmaması hedeflenmektedir. Zira, teminat yönünden zayıf
bir sigorta şirketine yaptırılacak sigorta, doktor
hatası nedeniyle yüksek miktarda bir tazminata hükmolunması
durumunda, sigorta şirketinin ödemede güçlük çekmesi, zararı
gören tarafın hakkını kısa sürede ve tam olarak almasını
engelleyecektir. Ek 11'inci madde, bu engeli ortadan kaldırarak,
sigortanın düzenli bir şekilde işleyişini
sağlayacaktır.
Kanunun hayırlı olmasını
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Temür.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Muğla Milletvekili Orhan Seyfi Terzibaşıoğlu.
Sayın Terzibaşıoğlu,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1247 sayılı kanunun 11'inci ek maddesinde, şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
sağlığın ne kadar önemli olduğunu, her
işin başı sağlık olduğunu hepimiz biliyoruz.
Kanun maddelerinin son derece olumlu olduğunun da, ben, iktidar
milletvekili arkadaşlarımın, muhalefet milletvekili
arkadaşlarımın farkında olduğunun farkındayım,
ama, tabii ki, muhalefetteki arkadaşlarım, gerekli olan
eleştirilerini yapacaklar, bu da gerekli zaten.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
hekimlere ve insana hizmet ettiğimizi çok iyi biliyoruz, çünkü,
biraz önce bir arkadaşımız "Siz kime hizmet ediyorsunuz?"
dedi. Bir de, biraz önce, gene bir konuşmacı arkadaşım,
eczacıların, paralarını aylardır alamadıklarını,
yüzlerce telefon aldıklarını söyledi. Zannederim burada
bir yanlışlık var, yanlış anlama var, çünkü, ben
biraz önce, Muğla Eczacı Odası Başkanını
aradım; ortalama kırk beş günde ücretlerini alıyorlar,
fatura bedellerini. Bunda da aksama, çok büyük aksama olmuyor.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
İstanbul'da var, İstanbul'da.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, takdir edersiniz ki, bazen,
Türkiye'de aksamalar oluyor, onları da gideriyoruz. Yani bu,
(A) partisinin, (B) partisinin iktidar olması meselesi değil.
Siz de iktidarda olsanız, sizin de bu tip aksamalara maruz kalabileceğinizi
biz biliyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Alacağını
tahsil edemeyip iflas edenlere ne diyorsunuz?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Şimdi, bakın, bu maddenin aslı şu: Hangi
sigorta şirketleri bu kapsam altına alınabilir? Aslında,
kanun maddesi bu.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, evin sigortası var, dükkânın sigortası var,
arabanın zorunlu sigortası var, kaskosu var, ama bugüne kadar,
doktorun sigortası yok.
CANAN ARITMAN (İzmir) - İsteyen
yaptırıyor, mâni durum yok.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Hani biz hekimler olarak demiyor muyduk: Hasta hakları
var, doktor hakları yok mu? İşte bunu getiriyoruz. Siz
de bunun farkındasınız, iyi bir şey yaptığımızın
farkındasınız. Çok iyi bir iş ve bir şeye, bir
yerden başlamak lazım, buradan başlıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Doktorlar
niye sokakta?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Sonra, yılda ortalama doktora getirilecek olan yükümlülük
çok fazla bir şey değil; yani 100 milyon lira getirse ayda 10
milyon lira eder, 200 milyon lira getirse ayda 20 milyon lira eder, değerli
kardeşlerim, değerli arkadaşlarım. Yani, bunu burada
dile getirip, ucundan çekip muhalefet etmek, bence çok doğru değil.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Doktorlar
niye eylemde?
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Devamla) - Siz de, netice olarak bunun yanındasınız.
Ben buna inanıyorum.
Tasarının kanunlaşmasını
diliyorum, muhalefet milletvekili arkadaşlarımın
da desteğiyle, ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Terzibaşıoğlu.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Arıtman, buyurun.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Bakanım, aile hekimliği sürecine ayrılan paranın
kaynağı nedir? Yüzde kaç faizle, nereden para alınmıştır?
Parayı verenler ne amaçla vermişlerdir? Aile hekimliği,
hangi beş yıldızlı otellerde yapılmıştır?
Bu otellere ne kadar para ödenmiştir? Aile hekimliği
eğitimi için Sağlık Bakanlığı veya diğer
kamu kurumlarının tesisleri neden kullanılmamıştır?
Eğiticilerin hem para aldığı hem de eğitim başına
puan alarak -ki, bu 10 bin puana kadar çıkıyor- diğer
eş durumda veya başka alanlarda eğitim almış
hekim arkadaşların önüne geçirilmesini hangi hukuk ve
vicdana uygun buluyorsunuz?
Sayın Bakanım, dünkü konuşmanızda
döner sermayenin ortalama olarak hekim başına 5 bin YTL olduğunu
ifade ettiniz. Birinci basamaktaki meslektaşlarımız
en fazla, ortalama olarak 100 ila bin YTL alıyor. Hastanelerdeki
uzman hekimlerimiz de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
buyurun efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Trakya'da, seçim yöremdeki bir
tıp fakültesinin durumunu belirterek sorumu soracağım.
Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,
son pozisyonu şu durumdadır: Yeşil kartta 6 milyon YTL
alacağı var. SSK'dan 12 milyon YTL alacağı var. Emekli
Sandığından 5 milyon YTL alacağı var. Diğer
resmî kurumlardan 9 milyon YTL alacağı var. Toplam 32 milyon
YTL alacak, yani, 32 trilyon alacak.
Şimdi, soruyorum: Döner sermaye
yeterince çalışmıyor. Faturalarda, faturaların
yüzde 70'leri zamanında ödenmiyor. Yatırım bütçeleri
bütün üniversite hastanelerinde sıfırlanmış durumda.
Sorumu soruyorum: Bu tıp fakültesi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Tandoğdu, buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, biraz evvelki içerikli açıklamanız
üzerine bu soruyu soruyorum, yoksa, sorum da yoktu ve sizden de soru
önergesinde bunun cevabını istemiştim. Tatmin edici
cevap alamadım.
Şu anda, daha Türkiye'de,
şu ortamda, zatürreden yılda 60 bin tane insan ölüyor. Bununla
ilgili ne gibi tedbir alıyorsunuz ve aldınız mı
da?
Şimdi, bu yasayı geçireceğinizi
söylüyorsunuz ve geçirdiğiniz takdirde, bu radyoloji teknisyenlerinin
eğitim sürelerini lisans düzeyine çıkarmayı düşünüyor
musunuz? Yani, iki yıllık eğitimlerini dört yıla
çıkarmayı düşünüyor musunuz? Bununla ilgili bir kanun
teklifi hazırladınız mı? Yani, bu işin altyapısını
hazırladınız mı? Beş saatlik çalışma
süresini yedi buçuk saate çıkaracaksınız; bu insanların
alacağı maaşlarında bir hazırlık yaptınız
mı?
Ayrıyeten, Sağlık Bakanlığı
bünyesinde radyasyon güvenliği birimi kurulacak mıdır,
kurulmayacak mıdır? Bu çok önemli bir konudur. Bunun da altyapı
çalışmalarını yaptınız mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Neşşar, buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yine, yıllarla
ilgili, bana göre bazı yanılgılar içerisinde. Hep
30'lardan, geçmişten, geçmişte bizim ne kadar kötü olduğumuzdan
falan bahsediyor. Geçmiş yasalara atıf yapmamıza
kızıyor, ama, kendisi, 1930'lardaki yasalarla, 1960'larda
Nusret Fişek'in çıkardığı yasadaki "aile
hekimliği" tanımının arkasına saklanmaya
çalışıyor.
Şimdi, benim Bakana sormak istediğim
soru şu: Yine, bu tarihlerle ilgili. 1930'larda çıkan yasa
diye kastettiği, bugün konuştuğumuz Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanun. Şimdi, Sayın Bakan, acaba bu Kanun'un 5'inci ve
7'nci maddeleriyle 1982 Anayasası'nı delmeye mi çalışıyor?
Yani, 1980
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Son olarak Sayın Değerli,
buyurun efendim.
Süremiz doluyor, beşinci dakikamız
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Sayın Bakan, biraz önce sorduğum soruma cevap
alamadım, yeniliyorum. Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nden
önceki sağlık kurumlarının açığı ne
kadardı? Bugün açık ne kadardır?
İki: Döner sermayeden yüksek
pay alan bölümlerdeki doktorlar ya tayin ediliyor veya görevlerinden
alınıyor ve yerlerine de kendi yandaşlarınızın
atandığı söyleniyor. Bu doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Değerli.
Buyurun Sayın Bakanım.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
"Aile hekimliği toplantıları
için ayrılan kaynaklar ne kadardır?" Bunları, Sayın
Milletvekilimiz takdir ederler ki, şu anda rakam olarak veremem.
Bunları size yazılı olarak vereyim.
Yalnız, şunu ifade etmek
istiyorum: Bunlar, çok yüksek rakamlar değil Sayın Milletvekilim.
Sonuçta, Kamu İhale Kanunu'nun öngördüğü şekilde, gerekli
kişilerin eğitimlerinin yapılması için bu toplantılar
yapılıyor ve bu hususta da biz, elimizden geldiği kadar
ekonomik davranıyoruz. Hiç endişeniz olmasın, size
yazılı olarak gerekli rakamları, istediğiniz rakamları
da vereceğim.
Şimdi, benim ifadelerim dikkatle,
zannediyorum, takip edilmiyor. Ben, örnekler veriyorum. Mesela,
uzman hekimlerimizin kazançlarıyla, tam gün çalışan
uzman hekimlerimizin kazançlarıyla ilgili örnekler verdim.
2006 ortalamasını tekrarlıyorum.
Bu, bütün uzman hekimlerimiz için, Sağlık Bakanlığında
çalışan bütün uzman hekimlerimiz için ortalama rakamdır:
3.800 lira ek ödeme, 1.500 liraya yakın da diğer gelirleriyle
topladığınızda, aşağı yukarı 5
bin lirayı buluyor.
Tabii, bu, hekimden hekime değişebilir.
Daha fazla alan da var, daha fazla veren de var.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - 500 alan da var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Milletvekilim, ben konuşurken siz itiraz
ediyorsunuz ama, lütfen, buyurun, bir gün gelin, detayları ben
size tamamen anlatayım. Yani, bunların aldığı
paraları da konuşabiliriz. Ortalama rakamları konuşuyorum.
2 bin lira alan var ek ödeme olarak, 2.500 alan var, 4 bin alan var, 5 bin
alan var.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - 500 alan da var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Eğer yeterince hizmet edememişse 500 de
alır, çok haklısınız. Maaşını
alır, öteden de 500 lira alır.
Tabii ki ortalamaları konuşarak
ancak şurada tartışabiliriz. Bir uzman hekimin eline,
maaşıyla beraber ortalama 5 bin lira geçmektedir.
Daha önce de başka rakamlar
ifade ettim. Sözleşmeli çalışan uzman hekimlerimiz
var, sayıları az bunların. Bir kanun yaptık sizinle
birlikte, biliyorsunuz, muhalefetimizle iktidarımızla.
İhtiyaç olan bölgelerde çalışan sözleşmeli uzman
hekimlerimizin aylık kazançları da, 2006 yılında
7.500 lirayı geçmiştir. Daha önce de söyledim, analarının
ak sütü gibi de kendilerine helal olsun.
Siz diyorsunuz ki "Bunları
alıp başka yere gönderiyorsunuz." Sayın Milletvekilim,
biz, değil ki, böyle yüksek ek ödeme alan bir hekimi, hiçbir hekimi
bir yerden alıp başka bir yere göndermiyoruz. Bu hususta çok
katı kurallar getirdik, yönetmelikte çok katı kurallar getirdik.
Bir hekimin bir yerden başka bir yere tayiniyle ilgili olarak,
benim hiçbir tasarrufum yok. Sağlık Bakanı olarak benim
ve Sağlık Bakanlığı olarak bizim, bu yönetmeliğin
amir hükümleri dışında hiçbir tasarrufumuz yok. Değerli
arkadaşlarımız bu yönetmeliğin amir hükümlerine
göre, bir yerden bir başka yere giderler.
İSMAİL DEĞERLİ
(Ankara) - Bölüm içinde yerini değiştiriyorsunuz, hiçbir
şey yapmasanız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Tütüncü Trakya Tıp Fakültesinin alacaklarından
bahsetti. Bunu incelemek lazım tabii. Ancak, tekrarlıyorum:
Değerli arkadaşlarım, bizim, bakınız, 2006
yılında 800'e yakın hastanenin, binlerce sağlık
ocağının hizmetleri karşılığında
aldığı miktar 7 milyar 659 milyon YTL'dir. Üniversite
hastanelerimizin aldığı miktarsa, 2 milyar 375 milyon
YTL'dir. Bu rakamları bir kıyaslarsanız, aslında
kime ne veriliyor kime ne verilmiyor, bunu çok net olarak görmüş
olursunuz.
Radyasyon güvenliğiyle ilgili,
Sayın Tandoğdu bir soru sordular. Sayın Tandoğdu,
radyasyon güvenliği, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunun yetkisi
ve sorumluluğu altında olan bir husustur. Böyle olması
da çok doğrudur. Gerek Sağlık Bakanlığı gerekse
diğer kuruluşlar, bu açıdan kendi kendilerini denetlememektedirler.
Bu denetlemeyi, bu husustaki ruhsatlandırmaları ve denetlemeleri
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu yapmaktadır, bundan sonra da yapmaya
devam edecektir.
Yılda, zatürreeden ölen
Bir
sayıdan bahsettiniz. Sayı gerçekten bu mudur, bilmiyorum,
ama şunu anlatıyorum ben: Koruyucu sağlık hizmetlerine
verdiğimiz önemle, aşılamalarımızla, diğer
takiplerimizle, Türkiye'de bu hususta son dört yılda çok ciddi
mesafe aldık. Bundan sonra da bu ciddi mesafeleri Türkiye Cumhuriyeti'nin
alacağına ben inanıyorum.
Radyasyon teknisyenlerinin
eğitimiyle ilgili olarak "İki yıllık eğitim
dört yıla çıkarılacak mı?" dediniz. Yani, zorunlu
olarak dört yıla çıkarılsın diyorsunuz zannediyorum.
Bunu da mütalaa etmek lazım, teklifinizi değerlendiririz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı yasanın Ek 11. maddesinin ikinci paragrafında
yer alan "kamu ihale mevzuatına göre ihaleye çıkabilir"
ifadesi yerine "ihaleye çıkar" ifadesinin kullanılmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu İzzet
Çetin İsmail
Değerli
Malatya Kocaeli Ankara
Şevket
Arz Sami
Tandoğdu
Trabzon Ordu
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
1. maddesine bağlı "Sigorta yapma yetkisi"
başlıklı ek 11. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç İsmail
Değerli Ali
Arslan
Samsun Ankara Muğla
Sami
Tandoğdu Nurettin
Sözen Mehmet Neşşar
Ordu Sivas Denizli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Neşşar.
Süreniz beş dakika.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu maddede benim aklıma
yatmayan bir şey var. Onun için bu önerge hakkında konuşmak
için söz aldım. Şimdi, diyor ki Sayın Bakan, kanunu hazırlarken:
Bu ihale, yani, kimlerin, hangi sigorta şirketlerinin yetkili
olduğuna ihaleyle ben karar vereceğim ve insanlar, doktorlar
gidip, bu şirketlerden başkasına yaptırmamak koşuluyla
sigortalarını yaptıracaklar. Şimdi, Sayın
Bakan, şunu anlıyorum: Yani, birtakım sigorta şirketleri
için bir fon yaratıyorsunuz ve bunu belki şimdiden de belirlemişsinizdir,
hangi sigorta şirketleri olduğunu. Bunlara belki yılda
hazırladığınız fonu da belki şimdiden hesaplamışsınızdır.
Tıpkı, eczacılara ödemediğiniz paralar nedeniyle,
borçlanan eczacıların, eczanelerinin borçlarını
ödeyebilmek için aldıkları kredilere ödedikleri faizin
oluşturduğu yüz trilyonlarca lirayı bulan kaynaktan kimler
-birileri- yararlanıyor
Bunlar acaba kimler, onu hiç düşündünüz
mü?
Şimdi, bunu anladım da,
yani, bu, AKP İktidarının bir klasiği, mutlaka birilerine
bir fon yaratılıyor, para kazandırılıyor da
Şimdi, buraya geliyorsunuz, bütün AKP sözcüleri, hepsi son derece
postmodern, ilerici, biz çok gericiyiz, ulusalcı kalmışız,
30'larda kalmışız, siz özgürlüklerden falan yanasınız
da, neden bu insanlara bırakmıyorsunuz, gitsinler, istedikleri
sigorta şirketine kendilerini sigortalatsınlar? Nerede
kaldı insan hakları, bireysel özgürlükler? Haa, diyeceksiniz
ki: "Biz, bunu, bu şekilde yapınca, toplu, daha ucuza
mal edeceğiz." Burada herkesin bu tür işleri mutlaka
olmuştur. Kooperatiflerde, ortak iş yapılan yerlerde
bu tür olanaklar insanların önüne seçenek diye konur. Denir ki:
"Biz falanca şirketlerle konuştuk, topluca, mutfağınızı
Ali Bey'e 5 liraya yaptırabilirsiniz, ama isterseniz de gider
istediğiniz yere yaptırırsınız." Siz niye
bunu demiyorsunuz da, "tamam, ben size daha ucuz fiyatla, toplu
ihaleyle sigorta yaptırabileceğiniz şirketler bulacağım,
ama isterseniz gidip başka bir sigorta şirketine de yaptırabilirsiniz"
niye demiyorsunuz? Lafa gelince postmodernsiniz, lafa gelince bireysel
özgürlüklerden yanasınız, liberalizmle bireysel özgürlüklerin
ne kadar güzel bağdaştığını anlatıyorsunuz
da, bu kanunu hazırlarken 30'lardan kalma bir komünist gibi hazırlıyorsunuz.
Sayın Bakan, siz komünist değilsiniz, değil mi? Siz, daha
çağdaş, daha modern düşünmeniz lazım. Ama, insanları
burada kısıtlayıp bağlıyorsunuz.
Ben, buna itiraz ediyorum. Bunu
dikkate almanızı diliyorum. Belki bu sigorta yaptıracak
hekimlerin daha özgürce davranmalarının önünü açabilirsiniz
diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Neşşar.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı yasanın Ek 11. maddesinin ikinci paragrafında
yer alan "kamu ihale mevzuatına göre ihaleye çıkabilir"
ifadesi yerine "ihaleye çıkar" ifadesinin kullanılmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Biraz önce Sayın Terzibaşıoğlu,
eczacıların paralarının kırk beş günde
ödendiğini söyledi. Sayın Terzibaşıoğlu, biraz
önce, sizden sonra merak ettim, sordum Malatya'daki eczacılarıma.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben Muğla'yı aradım yalnız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben Malatya'yı aradım.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Ben seksen bir ili arayamam ya!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - İşte onu diyorum, onu söylüyorum efendim. Tabii,
"kırk beş gün" dediniz. Keşke kırk beş
gün
Altıncı ay, 2006 yılının altıncı
ayı. Demek ki, sizin de iktidarınızda bazı illere
üvey, bazı illere öz olarak mı acaba bakıyorsunuz? 2006
yılının Haziran ayı diyorum.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - Muğla'da 4 CHP milletvekili var ya.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, 2006 yılının Haziran ayından
beri bu insanlar alamıyorsa, burada çıkıp da, bağışlarsanız,
"eczacılar parasını kırk beş günde
alıyor" lütfen demeyin.
Söylüyorum Sayın Bakanım:
Devlet hastanelerinin, dokuzuncu aydan beri ödeyemiyorlar. Yine,
görüntüleme merkezlerinin parası altıncı aydan beri
ödenmiyor. Sadece sizin bilgilerinize sunuyorum. Siz söylediniz
de. Demek ki Muğla öz il, Malatya üvey il.
ORHAN SEYFİ TERZİBAŞIOĞLU
(Muğla) - 4 milletvekiliniz var ya, onun için
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim. Onu söylemek istedim.
BAŞKAN - Sayın Terzibaşıoğlu,
lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Sayın Aslanoğlu, buyurun,
Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye'de sigorta
şirketlerinin yüzde 50'sinin herhâlde yabancılara geçtiğini
hepimiz biliyoruz. Bunu bilmeyen varsa ben ilan ediyorum. Hemen hemen
sigorta şirketlerinin yüzde 50'si yabancı sigorta şirketlerinin
eline geçti. Şimdi, Türkiye'de bir hekimin yol açtığı
zararın ne kadar sürede yasal olarak
Türkiye'de, mahkemelerde,
işte, bilirkişisi, Yargıtayı, herhâlde en az iki veya
üç yıl geçiyor. Sadece vicdanınıza sunuyorum.
"Yaklaşık 20 milyar" deniliyor, yılda, yani bu
ülkeden çıkacak para. 20 milyar, üç yıl bir kere, eğer bu
sigorta şirketlerine verilen para mı olmalıydı,
fon mu olmalıydı? Bugüne kadar acaba doktorlara açılan,
ne kadar tazminat, ne kadardı bunun miktarı? Çok hazırlıksız
Eğer bu rakam üç yılda bir fon olsaydı, üç yılda daha
Bir doktorun hatasından dolayı açılacak davanın
minimum neticelenmesi üç yıl arkadaşlar. Üç yılda yaklaşık
60 milyar bir fon oluşacaktı. Yazık ediyoruz
Yazık
ediyor
Her yıl, yüzde 50'si yabancıya ait olan sigorta
şirketlerinin cebine koyuyoruz bunu. Ben, bunu söylüyorum.
Bu ülkenin ulusal ekonomisinden çıkan bir kaynak.
Bu kadar para, bu kadar tazminat,
bugüne kadar ödendi mi? Bunu soruyorum. Her yıl yaklaşık
20 milyardan bahsediyorum. Türkiye'deki hasta psikolojisinin hekimine
karşı ne kadar dava açtığının rakamlarını
bir getirsinler. Kaç hekime dava açılmış acaba? Ama,
siz, bunu mecburi kılıyorsunuz, her yıl 20 milyarı
sigorta şirketlerine ödüyorsunuz. Madem ısrar ediyorsunuz,
lütfen bunu geri çekin. Bu, ülkede kalacak, en azından üç
yıl ödenmeyecek arkadaşlar, üç yıl! Türkiye'deki bir
mahkemenin neticesinin ne kadar sürede sona erdiğini biliyoruz.
Üç yıl, her yıl 20 milyar ödeyeceğiz. Hâlbuki üçüncü
yılda 60 milyarlık bir fon olacak orada arkadaşlar, bir
de fonun getirisi olacak. Ben, hepinizin takdirine sunuyorum bunu.
Değerli milletvekilleri,
ben dün de sordum Sayın Bakanıma, acaba, bu ülkede tıbbi
alet ve sarf malzemesi için dışarıya ne kadarlık döviz
ödüyoruz? Hakikaten bunu merak ediyorum. Benim bildiğim, hastanelerde
kullanılan, özellikle ameliyatlarda ve tedavide çok önemli
kısmı -tıbbi aletleri saymıyorum, bunların
yüzde 100'ü yabancı- ama, acaba, biz, Türkiye'de ne kadarlık
bir parayı ödüyoruz yabancıların cebine arkadaşlar?
Acaba, bu rakamı, Sayın Sağlık Bakanım hesapladı
mı? Yabancı ilaç şirketlerini bir tarafa bırakıyorum,
sırf sarf malzemesinden bahsediyorum, sırf ekipmandan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunların yüzde 80'i yabancı. Hep yabancılara ödüyoruz.
Bu ülkede, her zaman bahsettiğim, özellikle belli teşviklerin
getirilip acaba bu yabancı sarf malzemeleri bu ülkede ürettirilemez
mi?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
konuşmanızı tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum efendim.
Değerli milletvekilleri, sadece
ulusal ekonomisini söylüyorum. Hepimiz bu ülkenin bir neferiyiz,
ama, bu ülke ekonomisinden her çıkan parayı eğer biz hesaplamazsak,
yarın ne hastamız ne başkası
Onun için, gelin, özellikle
Sağlık Bakanlığının ulusal sanayici yaratmada
genel teşvikler konusunda çok daha çalışması gerekiyor.
Biz ithal ettiğimiz tıbbi malzeme ve sarf malzemelerini,
bu ülkenin birer bireyi olarak, bu ülkenin sanayicisine, biz, belli
imkânları verip acaba yaptıramaz mıyız? Bunu dikkatinize
sunmak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
Ek madde 11'i
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Tamam, karar yeter sayısını
arayacağım.
Ek madde 11'i oylarınıza
sunup karar yeter sayısını arayacağım.
Ek madde 11'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.48
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.05
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, 4'üncü
sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Lokman Ayva'nın,
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun
Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva'nın; 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu
(2/855) (S. Sayısı: 1251) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1251 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Ali Arslan.
Sayın Arslan, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - AK
Parti Grubu adına Lokman Ayva, Sayın Başkanım.
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN
(Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Sayın Lokman Ayva'nın, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi 2002 yılında Devlet İstatistik
Enstitüsünün 97 bin hane üzerinde yaptığı bir çalışma
sonuçlarına göre, Türkiye'de yüzde 12,28 oranında özürlümüz
var. Özürlü yurttaşlarımızın -yine bu araştırmaya
göre- eğitimde, sağlıkta, rehabilitasyonda, istihdamda
büyük sorunları var. Özürlü yurttaşlarımızın
üçte 1'inden fazlası okuryazar değil. Özürlü yurttaşlarımızın
yarısı özrüyle ilgili hiç sağlık muayenesi görmemiş.
Özürlülerimizin yüzde 80'i işsiz. Bu konu da geçtiğimiz
günlerde çok sık gündeme geldi, yeri gelmişken belirtmek istiyorum:
Bildiğiniz gibi İş Yasamızda özürlü istihdamıyla
ilgili yükümlülükler var. İstihdamın yüzde 3'ü oranında
özürlü çalıştırmak zorunda iş yerlerimiz, ama, ne hazindir
ki, bırakın özel sektörü, bırakın kamunun diğer
sektörlerini, bu Yasa'nın takibini yapması gereken, uygulanıp
uygulanmadığı konusunu takip etmesi gereken kamu
kurumlarında bile yüzde 3 istihdam oranı yok.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu araştırmaya göre özürlülerimizin yüzde 61,22'si
kendisine ekonomik destek olunmasını istiyor. Yaşamımızdan
biliyoruz, kendi ailemizde olabilir, çevremizde olabilir, birçok
özürlü aileler var, gerçekten özürlü çocuklarının bakımı
konusunda büyük maddi sıkıntı içindeler. Normal,
sağlıklı bir çocuğa göre özürlü çocuğun bakımı
aileye oldukça fazla, bırakın ruhsal, psikolojik yüklerini,
ekonomik de büyük problemler getiriyor. O açıdan, bu yurttaşlarımızın
ekonomik taleplerinin de mutlaka karşılanması gerekiyor.
(x)
1251 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlarım,
özürlüler konusu özellikle son on beş-yirmi yıldan beri bütün
dünyada ve Türkiye'de, özellikle bu konudaki sivil toplum örgütlerinin
gayretli çabaları sonucu, büyük baskıları sonucu,
biliyorum bu konuda mesela Türkiye'de bir özürlü derneği genel
başkanı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu önünde
kendisini ağaca zincire bağlamıştı "Hakkımızı
istiyoruz, yasamızı istiyoruz." diye. Gerçekten çok
büyük çabalar var ve bu çabalar sonucu, hep birlikte bu Mecliste, sevinçle
karşıladığımız -o dönemde de böyle acele
bir döneme gelmişti- bir Özürlüler Yasası çıkardık.
"Bir yıl içinde yönetmelikleri çıkacak" diye bir
hüküm vardı. Bir yıl bekledik yönetmelikler çıksın
diye, Yasa pratikte uygulamaya başlayınca, Yasa'nın
bizim o dönem dile getirdiğimiz, bizim o dönem, bu Yasa'nın
bu hâliyle çıkmamasını istediğimiz, düzeltmeler
yapılmasını istediğimiz alanlarda sıkıntılar
bir bir ortaya çıkmaya başladı. Mesela, biz, o dönemde,
özürlülere maaş bağlanmasıyla ilgili çıkan Özürlüler
Yasası'nın özürlü olduğunu söylemiştik, düzeltilmesi
gerektiğini söylemiştik, komisyonlarda dile getirmiştik.
Bize dediler o zaman, iktidar partisinin bize söylediği, ya,
acele etmeyin, biliyorsunuz, yakın bir zamanda Sosyal Güvenlik
Yasası çıkacak genel sağlık sigortasıyla birlikte,
bu taleplerinizi o yasanın içinde yerleştiririz, özürlülerin
böyle taleplerini gideririz. Bir başka şey, bugün Sayın
Ayva'nın kanun teklifiyle düzeltmeye çalıştığımız
bakım ücretleriyle ilgili.
Değerli arkadaşlarım,
Özürlüler Yasası çıkmadan önce, biliyorsunuz, kararnameyle
birtakım alanlar düzenlenmişti özürlülük konusunda. Mesela,
o kararnamede verilen bir hakkı, çıkan Özürlüler Yasası'yla,
bu Meclis geri aldı. Ben, Özürlüler Yasası çıkarken de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmacıydım.
Bakın, o günkü konuşmamın tutanaklarını size
okuyorum, bunu dile getirmiştik. Bakın, Meclisi nasıl,
aynı yasayı defalarca, defalarca görüşerek nasıl
oyalıyoruz?
Değerli arkadaşlarım,
muhalefete kızıyor, biraz önce, Sayın Sağlık
Bakanı, çok hiddetlendi muhalefete. Sanıyorum, yaptığımız
muhalefetten de rahatsız olarak görüşülmekte olan yasa yarım
kaldı. Dilerim, bu yarım kalmaktan da istifade etmiş
oluruz. Hep birlikte, Cumhuriyet Halk Partisinin, bu konudaki sivil
toplum örgütlerinin eleştirilerini dikkate alan, yeniden bu
yasanın Cumhurbaşkanlığından ya da başka
makamlardan dönmesini engelleyecek tedbirleri hep birlikte
alırız ve Meclisi, boşu boşuna, mükerrer bir
şekilde aynı yasayı görüşe görüşe, mükerrer
bir şekilde meşgul etmeyen bir hâle getiririz. Dilerim, o
yönüyle, sağlık alanındaki o yasanın yarım
kalması isabetli olmuştur. Cumhuriyet Halk Partisinin bu
önerisine, dilerim, Adalet ve Kalkınma Partisi kulaklarını
tıkamaz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Özürlüler Yasası çıkarken, bugün görüşülmekte
olan bu yasanın eksikliğini ben bu kürsüden dile getirmiştim.
Tutanaklardan aynen okuyorum: "Değerli arkadaşlarım,
mesela, çok enteresan, bu tasarının 30'uncu maddesinde
-Sayın Ayva'nın verdiği bu önergeyle Özürlüler Yasası'nın
30'uncu maddesi üzerinde değişiklik yapıyoruz- sosyal
güvenlik kapsamı dışında kalan kimsesiz ve bakıma
muhtaç özürlülerin evde ve kurumlarındaki bakımlarının
yapılabilmesi için, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
tarafından bu iş için bir aylık bakım ücreti olarak
iki aylık asgari ücret tutarında bir maaş bağlıyoruz
özürlülere." diyorum. Yasa onu öneriyor. Eksik olan ne? Eksik
olan, sosyal güvencesi olan, ancak, sosyal güvencesi olduğu
hâlde, gerçekten rakamlara baktığımızda çok yoksul
olan, asgari ücreti bile alamayan, kâğıt üzerinde asgari
ücreti alan yurttaşlarımız var; sosyal güvencesi var
gibi görünüyor, ama, biz bunlara bakım ücreti veremiyorduk. O
eleştirimi yapıyorum ve devam ediyorum o zaman konuştuğuma:
"Ancak, sosyal güvenliğe sahipse, söz gelimi 150 bin lira
civarında ölüm aylığı alıyorsa, bir sosyal güvenlik
kapsamında ise, bu özürlü -o zaman için asgari ücretin 2 katı
700 milyon yapıyor- 700 milyonluk SHÇEK'in vereceği yardımı
alamıyor. Yani, daha önceki kararnameyle verdiğimizi bu
yasayla geri alıyoruz." diye bir eleştiri getiriyorum.
Maalesef, Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarı tarafından, Cumhuriyet Halk Partisinin
yaptığı bu eleştiri, bu öneri dikkate alınmıyor,
ne zaman uygulamaya geçildiğinde özürlü aileleri büyük feryatlar
çıkarmaya başlıyor -gerçekten, büyük sıkıntı
içinde bu insanlarımız; aç, yoksul, asgari ücretle zar zor
geçinmeye çalışıyor, ama, düşünün, bir de özürlü
olan çocuğunun ek masrafları var, özürlü çocuğa bakmak
kolay değil, normal bir çocuk gibi değil- ne zaman feryat etmeye
başlıyorlar, o zaman Hükûmet diyor ki, ya dur bir
Hükûmet de değil,
Sayın Ayva bu yanlışı düzeltmek için bu tasarıyı
vermiş, iyi de yapmış. Gerçekten, bizim de, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu konuda
Bu Yasa'nın başka eksiklikleri
var; mesela, maaş bağlanması konusunda da bir eksikliği
var. Bakın, bir ailede bir kişi çalışıyorsa
-mevcut hâliyle- bakım ücretinden yararlanamıyordu bu aile.
Asgari ücretten bir tane çalışan erkek kardeşi varsa
özürlünün, dört-beş kişilik de bir aileyse "senin ailende
sosyal güvence kapsamında olan bir şahıs var, sana bakım
ücreti veremeyiz." Olacak iş değil. O zaman bunu dile
getirmiştik, keşke o zaman düzeltilseydi, ama, ne yapalım,
biraz geç kalsa da bu şey düzeltilmiş olacak.
Maaş bağlanmasıyla
ilgili var önümüzdeki günlerde, bununla ilgili Cumhuriyet Halk
Partisinin hazırlıkları var, dilerim o eksikliği
de hep beraber gidermiş oluruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın şöyle bir geçmişine baktığımızda,
bundan üç dört yıl kadar önce, sivil toplum örgütlerinin de büyük
baskısıyla, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu tarafından
90 küsur maddelik -94 maddeydi yanılmıyorsam, 91 maddeydi-
bir kanun teklifi verildi. Yasa çıkıyor diye hep beraber
sevindik, özürlülerin sorunları çözülecek diye bayram ettik
neredeyse. Sonra, yasa geri çekildi. Aynı yasa, tekrar 54 madde
hâlinde geri geldi. Neler çıkarılmış diye baktık;
Maliye Bakanının çekinceleriyle, özürlülere ekonomik
haklar sağlayan, ekonomik destek sağlayan maddeler
alınmış. Sayın Ayva, o zaman, kendisi de birazcık
daha bunu düzelten başka bir teklif verdi. Biz de, değerli
grup başkan vekillerimizin imzasıyla, 91 maddelik başka
bir kanun teklifi verdik. Komisyon sırasında, muhalefet
olarak katkılarımızı koymaya çalıştık.
O dönemi hatırlayan arkadaşlarınız olabilir,
Mecliste gergin günler geçiyordu, yanılmıyorsam bu torba
yasayla ilgili tartışmalardı, bu özürlüler yasasının
gündeme alınıp alınmayacağı belli olmadı.
"Cumhuriyet Halk Partisi muhalefet yapıyor, işte bu
özürlüler yasasını biz gündeme getirirsek, bu çok maddeli
bir yasa, her maddede muhalefet koymaya kalkarsanız biz perişan
oluruz, o nedenle, sakın ha her maddesinde konuşmayın,
her maddesinde Meclisi tıkamaya çalışmayın -büyük
baskıyla- bir an önce bunu çıkaralım." dediler.
Özürlülerin büyük beklentisi vardı bir an önce çıksın
diye. Biz de, tamam dedik, yeter ki bu yasa çıksın, nasıl
olsa eksiklikleri
Bizde bir söz var: "Kervan yola çıkar, ondan
sonra eksikleri tamamlanır." Hadi dedik, öyle olsun. Nitekim
bugün o eksiklerden bir tanesini tamamlıyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa düzenlemesi hakkında bir önergemiz var. Sayın Ayva'nın
verdiği teklife göre, bütün aile içinde fert başına düşen
gelir asgari ücretin üçte 2'sinden daha azsa bakım aylığını
öyle verebileceğiz. Değerli arkadaşlarım, asgari
ücret net 403 bin lira. Bakın, bizim yasalarımıza göre,
yoksulluğu tarif eden yasalarımıza göre, asgari ücret
Yani, siz daha yoksul olarak asgari ücreti belirlemişken, asgari
ücret diye bir kavramı yoksulluğun sınırı
hâline getirmişken bunun üçte 2'sine getirmek, üçte 2'sini ancak
özürlüye bakım ücreti verebilmek için şart hâline getirmek,
daha önce çıkardığınız o muhtaçlık,
"Muhtaç olan kimdir?" tanımlamasını değiştirmek
anlamına geliyor.
Değerli arkadaşlarım,
Türk-İş'in yaptığı araştırmalara göre,
zaten asgari ücretliler açlık sınırının altında
yaşıyor. O açıdan, verdiğimiz önergeye destek bekliyoruz
sizden. Bu asgari ücretin üçte 2'sinden daha az
Aile içinde fert başına
düşen gelirin en az asgari ücret düzeyinde olması, daha
çok özürlü yurttaşların, daha çok özürlü ailelerin yararlanabilmesi
için geçirilmesi gerekiyor. Bu konuda sizlerden, Adalet ve Kalkınma
Partisi milletvekillerinden de destek bekliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasanın bir an önce geçmesi için ben sözümü çok daha fazla
uzatmak istemiyorum.
Özürlü yurttaşlarımızın
çok büyük sorunları var. Her bir aile büyük perişanlık
içinde. Ben öldükten sonra çocuğum ne olacak kaygıları
içinde hepimiz
HALUK KOÇ (Samsun) - Çabuk geçsin
Ali Bey. Maliye Bakanı geldi, durdurur sonra! Çabuk geçsin.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sayın
Bakan sanıyorum bu yasayı görmüştür. Okey vermese gelmezdi
herhâlde. Ancak IMF yetkilileri gördü mü görmedi mi, bilmiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
her birimiz özürlü olabiliriz. Türkiye trafik kazaları yönünden
sabıkalı bir ülke, yarın ne olacağı belli değil.
Bu yasa üzerinde oy kullanırken ne olursunuz her birimizin, en
azından kendimiz özürlüymüşüz gibi olmasa bile ailemizden
birisi özürlüymüş gibi düşünerek oy kullanmasını
istiyorum.
Bir deprem kuşağında
yaşıyoruz, bir trafik kazaları keşmekeşliği
içinde yaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz
iki çok değerli milletvekili arkadaşımızı
trafik kazasında kaybettik. Sakat kalanlar ölenlerden çok daha
fazla, basına yansıyanlar, yansımayanlar. O açıdan,
bu duyarlılık içinde hepinizin Cumhuriyet Halk Partisinin
vereceği o önergeye destek vermesini sizlerden talep ediyorum.
Özürlü yurttaşlarımızın
sorunlarının çözümü konusunda bu yasanın bir nebze
olsun sorunlarını çözebileceği inancıyla yüce
Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Arslan.
AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Lokman Ayva.
Sayın Ayva, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA LOKMAN AYVA
(İstanbul) - Kıymetli Başkanım, azim milletimin
muhterem vekilleri; yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'deki özürlüler adına,
büyük değişimin öncülüğünü yapan AK Parti Grubumuz
adına bu teklifle ilgili görüşlerimizi beyan etmek üzere
söz almış bulunuyorum.
2002 yılından bugüne kadar,
yani 22'nci Dönem'de özürlüler olarak muhteşem bir gelişme
gerçekleştirilmiştir. Bu değişimde, bu reformda
bütün partilerimiz el ele vermiş ve âdeta millî mutabakat
şeklinde Parlamentoda ve aynı şekilde Cumhurbaşkanımız
ve kurumlarıyla beraber el ele verilmiş ve büyük değişim,
insanlık adına ve bu değişime ihtiyacı olan,
insani değerler adına, ihtiyacı olan insanlar adına
gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda şükranlarımı
sunuyorum.
Evet, Türkiye, özürlüler anlamında
büyük bir zihniyet değişimine başlamıştır.
Bu değişimin tek tarifi belki de şöyledir: İnsanlığın
kurulduğundan beri -belli dönemler hariç- özürlülerle ilgili
algılamalar, maalesef âdeta insanın tepetakla olduğu
gibi ters bir şekildeydi. Yani özürlüler, belki sözde deniyordu
ki, eğitim görebilir. Ama, uygulamada bakıyordunuz,
eğitim göremez bir şekilde uygulamalarla karşılaşıyorduk.
Özürlüler çalışabilir gözüyle, belki sözde söyleniyor,
fakat uygulamada özürlüler çalışamaz muamelesi yapılıyordu,
özürlüler toplumsal hayata katılamaz muamelesi yapılıyordu.
Başta Başbakanımızın önderliğinde bu değişim
gerçekleşmiş, resim tersken, yani başı aşağıdayken,
tabiri caizse, taklatepe bir hâle gelmiştir, yani resim düzeltilmiştir
ve Türkiye'de özürlüler eğitim görebilir, Türkiye'de özürlüler
üretebilir, çalışabilir, toplumsal hayata katılabilir,
evlenip yuva kurabilir, çoluk çocuk sahibi olabilir hâle gelmiştir.
Bakınız, beraber gerçekleştirdiğimiz birkaç değişimi
sizlere aktarmak istiyorum. Şu anda özürlülerin eğitimi
alanında büyük reform gerçekleştirildi. Neler mesela?
388,88 YTL, şu an için geçerli olan rakamlarla, bütün çocuklar,
özürlü çocuğun eğitime ihtiyacı varsa, bunlar gerekli
kurullar tarafından uygun görülüyorsa her çocuğa verilebilmektedir.
Eskiden sadece SSK ve Emekli Sandığı mensuplarına
verilebiliyordu. Yani insanlara, çocuğun eğitime ihtiyacı
varsa, "Senin annen baban SSK'ya mı, Emekli Sandığına
mı tabi?" diye soruluyor idi. Ama, şu anda bunlar artık
kalktı ve özürlü çocuğun eğitime ihtiyacı olup olmaması
tek yeterli cümle. Benzeri pek çok gelişmeler yapıldı.
Mesela, bir çocuğu Kızılcahamam'dan alıyor servis
sabahleyin -içinde gerekli rehber öğretmeni filan da var- Ankara
merkezde, Çankaya'da okula getiriyor, akşam da geri evine
bırakıyor. Bu servisin aileye maliyeti, ücreti ne kadar
biliyor musunuz? Sıfır lira. Artık, bu değişimler
sadece Avrupa'da, Amerika'da oluyor değil, Türkiye'de bu gerçekler
yaşanıyor. İnsanlar bazen inanamıyorlar ama, bunlar
oluyor.
Yine, okul sayılarındaki
artış, mevcut, yapılan okulların özürlülere uygun
hâle gelmesi.
İstihdamda başka bir başarı
efsanesi yaşanıyor Türkiye'de. Şöyle ki değerli
milletvekillerim: Son dört yılda işe yerleştirilen
özürlü sayısı inanılmaz oranda bir yükselme kaydetti.
Mesela: 2001 yılında 7 bin küsur kişi işe yerleştirilirken,
2002 yılı seçim yılı olmasına rağmen, 10
bin küsur civarında özürlü işe yerleştirildi, 2003'te
13 binden fazla, 2004'te 17 binden fazla, 2005'te 23 binden fazla. Bu
yılın da tahminî rakamlarla toplam 80 bin civarında
özürlü dört yıl içinde işe yerleştirilmiş durumda
arkadaşlar. Bunların büyük çoğunluğu özel sektörde,
kamu sektörü de şu anda açıklarını büyük oranda kapatmış
işçi kategorisinde.
Memurlarla ilgili bir yanlış
algılama var, o konuda da bilgi arz etmek istiyorum heyetinize:
Aslında ben de öğretmen olarak çalıştığımda
-memur olarak- özürlü kadrosunda değildim. Şu anda özürlü
olarak çalıştığı hâlde özürlü kadrosunda olmayan,
dolayısıyla özürlü olarak yok sayılan pek çok memur arkadaşımız
var. İnşallah, bunların da, kâğıt üzerindeki düzeltmelerle,
bu, büyük, devasa gibi görünen açık realistik bir duruma gelecek.
İşte, bu şekilde büyük başarılar gerçekleştiriliyor.
Toplumsal hayata katılımda
sokağa çıkan özürlü sayısında bir artış
var. Bunun, insani değişimin gerçekleşmesinde tabii
ki sıkıntılar da oluyor zaman zaman. Nedir mesela? O kadar
önemli değişiklikler oldu ki, mesela, körlerin imza meselesi
hâlâ bazı noterlerimizde, bankalarımızda anlaşılabilmiş
değil. Hâlbuki, 2005 yılına kadar benim imzam geçersizdi
ve 2005 yılından önce attığım, burada da attığım
her imza geçersiz durumdaydı. 2005 yılının 1 Temmuzundan
sonra, yani, heyetinizin kabul ettiği kanundan sonra, ben de,
artık, rahat rahat imza atabiliyor ve şahsen bağımsızlığımı,
ekonomik ve toplumsal hayata katılımdaki bağımsızlığımı
elde etmiş durumdayım.
Değerli milletvekillerim,
bu değişimin sadece toplumsal hayata katılım, sadece
eğitim, sadece istihdam alanında kalmadığı o
kadar bariz bir gerçek ki, inşallah bu değişimi bütün
vatandaşlarımız öğrenecekler. Bu konuda özellikle
her partiden özel gayret talep ediyorum. Yani, bu Özürlüler Kanunu'yla
gerçekleştirilmiş pek çok imkân var.
Bakınız, sosyal güvencesi
olmayanlarla ilgili bakım hakları verilmesine rağmen,
bu noktada Hükûmetimize özel bir teşekkür ediyorum ve özellikle
Maliye Bakanımızın 1,5 katrilyonluk ilave katkılarıyla
önemli bir noktaya gelecek 2007 itibarıyla bu özürlü hizmetleri,
fakat, vatandaşlarımızın sadece yüzde 24'ü haberdar.
Haberdar olmadıkları için de hizmetlerden yararlanamıyor.
Mesela, şu ana kadar İstanbul'da bakım için başvuran
özürlü sayısı 500 civarında. Hâlbuki, sırf bu
yıl, 2007'de, 65 bin kişiyi hedeflemişiz, ama, toplam
başvuru 500. O noktada ciddi bir tanıtım desteği
gerekiyor. Bu, insanlık namına olacak bir şey ve bütün
partilerimizin teşkilatları da bunları yaparlarsa
önemli bir gelişim kaydedeceğiz.
Evet, gelelim bugünkü teklif nelere
yol açacak değerli milletvekilleri: Yıllardır her annenin,
her babanın, anne baba olan herkesin anlayacağı bir
duygusu vardı, ben, yeni kör olduğumda da, on bir yaşında,
annemin, babamın ortak duygusu şuydu: "Benim çocuğum
ben öldükten sonra ne olacak? Ağabeyinin yanında mı kalacak,
ablasının yanında mı kalacak? Kim bakacak çocuğumuza?"
Hatta bir anne demiştir ki: "Ben, ayağımı uzata
uzata, rahat rahat ölemiyorum bile." İşte bu acıyı
şu anki oylamadan sonra inşallah değiştirmiş
olacağız. Bu acı artık ortadan kalkacak tamamen,
kısmen sosyal güvencesizlere kalkmış olan bu acı bütün
vatandaşlarımız için kalkmış olacak.
Peki, uygulama nasıl olacak?
Özellikle bizi izleyen vatandaşlarımızdan da önemle
rica ediyorum, başka insanlara lütfen duyursunlar, bu çok hayırlı
bir iştir. Yani, evinde bakıma muhtaç özürlüsü olan her aile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna başvuracak. Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna beyan edilen sağlık
kurulu raporuyla -bakıma muhtaç raporuyla- ve yine o Kurum
bünyesindeki komisyon neticesinde bakıma muhtaç kararı
alındıktan sonra her ay, eğer ailede bakılıyorsa
403,03 YTL, yani asgari ücret kadar, eğer yatılı bir bakıma
verilmişse de 806,06 YTL destek verilecek. O yüzden, bütün vatandaşlarımızın
bu güzel hizmetten haberdar edilmesinde fayda var.
Peki, her ekonomik durumu, zengin
de olsa, fakir de olsa olacak mı? Hayır, şu anda, ekonomik
durumu belli bir seviyede olan vatandaşlarımıza öncelik
tanımak durumundayız ülke ekonomisinin de gereği
belki de. Şu yüzden, şöyle bir standart var burada da bu teklif
itibarıyla: Bir ailenin toplam gelirleri, resmî gelirleri, aile
fertlerine bölününce, mesela, bir ailede 5 kişi yaşıyor
ve o ailenin geliri 1.000 YTL diyelim, 5'e böleceğiz, 200 YTL
çıkıyor. Bu ücret, 200 YTL rakamı asgari ücretin üçte
2'sinden azsa, bu aile, bu hizmetten, bu bakım desteğinden
almayı hak ediyor. Üçte 2'si yaklaşık 268 YTL olduğuna
göre, demek ki, bu aile, bu bakım hizmetinden, şu anda yararlanabilecek
durumda bu kanunu sizler kabul ettiğiniz takdirde.
Bu anlamda, çok önemli bu değişimi
gerçekleştirmek üzere burada özel vakit ayırmanızdan,
teşriflerinizden dolayı müteşekkiriz.
Ben, yalnız, bu konuda çok önemli
bir desteği de, Sayın Salih Kapusuz'a, verdiğinden dolayı
şükranlarımı sunmak istiyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ben
de teşekkür ederim.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Bravo
enişte!
LOKMAN AYVA (Devamla) - Her ne kadar,
soyadı Kapusuz da olsa, kapıyı sıkı tuttu ve
bu kanunun geçişini de ocak ayında bitirdi. Kendisine de
teşekkür ediyoruz özel olarak.
BAŞKAN - Sayın Ayva, bütün
grup başkan vekillerine teşekkür etmeyi unutmayalım.
LOKMAN AYVA (Devamla) - Evet.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu,
özel bir gayret Sayın Başkan.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- CHP Grubunu unutma.
LOKMAN AYVA (Devamla) - Dolayısıyla,
tabii, bütün gruplarımız, AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi,
Anavatan Partisi, bağımsız milletvekillerimiz ve bütün
temsil edilen partilerimize teşekkür ediyoruz. (Alkışlar)
İnşallah, Cumhurbaşkanımızın
da tasvibinden sonra, bu, yürürlüğe geçecek ve muhteşem
bir dönem daha, bakıma muhtaç özürlüler için gerçekleşmiş
olacak.
Geçende, Ayşe Arman'ın köşesinde,
yüreklerimizi yakan bir yazı vardı. İnşallah, o
annenin de derdinin, ben, böylelikle biteceğine inanıyorum.
Bu anlamda, Başkanlık Divanımızdan
bütün üyelerimize, Başbakanımızdan, -bütün, bu konuda-
bu Parlamentoyu seçen veya seçmeyen bütün vatandaşlarımıza,
âdeta, bir dilim ekmeğini paylaştığı için özürlü
kardeşleriyle, şükranlarımı sunuyorum.
Hepinize sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Biz de bu teklifi gündeme getirdiğiniz
için sizlere teşekkür ediyoruz.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.33
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 58'inci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1251 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerinde, söz
sırası, Anavatan Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Muzaffer Kurtulmuşoğlu'na aittir.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinize teşekkür ediyorum. Asıl teşekkürüm, bu
yasayı hazırlayan, burada sağlık yasası görüşülürken
araya girip bunu hazırlayan sayın grup başkan vekili
arkadaşlarıma, Lokman Ayva'ya çok teşekkür ediyorum 8
milyon özürlüler namına. Gecikmiş yasadır, ama, gelmesi
çok iyidir.
İşte, iktidara diyoruz
ki, böyle, arada güzel yasaları da getirin, hep birlikte çıkaralım.
Kötü mü söylüyoruz? Tabii, eksikleri var, bu eksikler de tamamlanır.
Geçen, tabii, bu Yasa çıktığında
"Evde olanlar ne olacak, evde kim bakacak bu özürlülere, nasıl
bakacaklar? Herkesin maddi gücü olmayabilir." diye söylemiştik
burada. Tabii, eksik çıktı. Eksiğin de tamamlanması,
yine, bir erdemliliktir.
Ben, hep bu kürsüden söylüyorum iktidara:
İlla iktidar getirdi diye muhalefet etme diye bir şey yok.
Muhalefet de getirdi diye, iktidarın da, muhalefetin sözlerini
gündeme almaması, önemsememesi diye bir şey yok. Ama, iktidar,
tabii, bunlarda, biraz sınıfta kalıyor.
Ne olursa olsun, bu yasa 8 milyon
özürlüyü ilgilendirdiği için, hazırlayan, bize sunan, yasanın
çıkmasında emeği olan herkesi kutluyorum. Yalnız,
bu sağlık merkezlerinin, rehabilitasyon merkezlerinin,
bir an evvel yapılmasını ve çalışır vaziyette
olmasını istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
bir şeyi söylerken veya bir şey yapılırken "Yarın
bizim de başımıza gelebilir mi?" diye düşünebilirsek
-biz, ona, tıpta, empati deriz- çok şeyi daha kolay hallederiz
diye düşünüyorum.
Bu arada, büyük şehirlerde
bilhassa, toplu taşıma araçlarında -öneriyorum, söylüyorum-
bu özürlülerin rahat binip inmeleri için bir önlem alınması
lazım diye düşünüyorum. Yine, burada, kanunu çıkarırsak,
belediyeleri mecbur edersek, hiç değilse çorbada bir tuzumuz
olur diye düşünüyorum milletvekilleri olarak.
Ayrıca, yaya yürüyüşleri
özürlüler için yapılması lazım diye düşünüyorum.
Çünkü, bu özürlüler isteyerek özürlü olmadı, hiç kimse özürlü
olmak istemezdi. Herkes bunu doğal olarak duyduğu an, içinde
yaşadığı an
Sayın Grup Başkan Vekili, bu
yine senin vazifen, söylediğim öneri
Bir şey önermiyorum,
diyorum ki: Büyük şehirlerde bu özürlülerin toplu taşım
araçlarına kolayca inip binmeleri için, merdivenlerden inip
binmeleri için, yeni bir yasa hazırlarsanız veya belediye
başkanlarına nasıl bunu önerebilirsek, biz, Anavatan
Grubu olarak yanınızda oluruz. Ayrıca, yaya yürüyüşlerinde
de özürlülere ayrı bir yaya yürüyüş yeri yapılabilirse,
onun için de yine, iktidarın yanında özürlüler için yer alabiliriz
diye düşünüyorum.
Yeter mi bu para, üçte 1'i, üçte
2'si asgari ücretin? Yani, ne eder? Şu anda asgari ücret çok yanılmıyorsam
403 milyon filan, 268 milyon ve "Asgari ücretin 2 katını,
bir ayda geçemez." deniyor. Tabii, ilk bakışta, hiç yoktan
iyidir; yani, dün yoktu, bugün bu var. Ama, daha ileride, yine, bunun
da düzeltilmesi lazım diye düşünüyorum.
Burada, bu yasanın geçmesi
için çok fazla laf söylemeye lüzum yok, bellidir.
Özürlü vatandaşlarıma
bu yasanın hayırlı olmasını diliyorum, emeği
geçen herkese teşekkür ediyorum, sabırla beni dinlediğiniz
için de ayrıca size de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen Faruk Koca, Ankara Milletvekili... Yok.
Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili...
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Konuşmayacağım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Üstün.
Ümmet Kandoğan, Denizli milletvekili...
Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili...
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 1'i okutuyorum:
SOSYAL
HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun 3 üncü maddesinin
f bendine 11 inci alt bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
alt bentler eklenmiştir.
"12. "Yaşlı Hizmet
Merkezi"; Yaşlı bireylerin yaşam kalitesinin artırılması
amacıyla gündüzlü bakım ve evde bakım hizmeti sunmak
üzere açılan ve faaliyet gösteren yaşlı hizmet merkezini,
13. "Koruma Bakım ve Rehabilitasyon
Merkezi"; Suça yöneldikleri tespit edilen çocukların davranış
bozukluklarını gidermek amacıyla rehabilitasyon süreci
tamamlanıncaya kadar geçici süre bakım ve korunmalarının
sağlandığı bu süre içerisinde aile, yakın çevre
ve toplum ile ilişkilerinin düzenlenmesine yönelik çalışmaların
yürütüldüğü, 7-18 yaş kız ve erkek çocuklara yönelik
ayrı ayrı yapılandırılan yatılı sosyal
hizmet kuruluşlarını,
14. "Bakım ve Sosyal Rehabilitasyon
Merkezi"; Duygusal, cinsel ve/veya fiziksel istismara uğramış
çocukların olumsuz yaşam deneyimlerinden kaynaklanan
travma ve/veya davranış bozukluklarını giderme
amacıyla rehabilitasyon süreci tamamlanıncaya kadar geçici
süre bakım ve korunmalarının sağlandığı
bu süre içerisinde aile, yakın çevre ve toplum ile ilişkilerinin
düzenlenmesine yönelik çalışmaların yürütüldüğü
kız ve erkek çocuklara yönelik ayrı ayrı yapılandırılacak
yatılı sosyal hizmet kuruluşlarını,
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mustafa Gazalcı, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Gazalcı.
Sayın Gazalcı, süreniz
on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu'nun
ek 7'nci maddesinde değişiklik öneren İstanbul Milletvekili
Sayın Lokman Ayva'nın yasa önerisinin 1'inci maddesi üzerinde
söz aldım Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Tümünüzü
saygıyla selamlarım.
Önce, ben de arkadaşımıza
bu yasa önerisini hazırlayıp getirdiği için teşekkür
ediyorum Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Bu düzenlemeyi
destekliyoruz, aynen, 1 Temmuz 2005 tarihinde 5378 sayılı
Özürlüler Yasası'nı desteklediğimiz gibi. Bir kez daha
görülmüştür ki, bu çatı altında bulunan bütün partiler,
sosyal devlet adına olumlu bir iş geldiği zaman onu desteklemektedir.
Eksiklerini söylemek, önerilerde bulunmak, katkıda bulunmak
kaydıyla, bu desteği, geçmişte biz verdik, bugün de veriyoruz
ve teşekkür de ediyoruz bolca; eleştirdiğimiz gibi, kimi
yanlışlarda, eksiklerde, bugün de bir teşekkür sunuyoruz.
Değerli arkadaşlar, yasa
önerisinin gerekçesinde de açıkça belirtildiği gibi, bu,
Anayasamızdaki eşitlik ilkesine aykırı daha önceki
yasal düzenlemenin bir eksikliği düzeltilmiş oluyor. Çünkü,
o zaman, engelli yurttaşların bakım gereksinimlerinde
bir kayıt vardı, herhangi bir sosyal güvenliğe bağlı
olmamak kaydını getiriyordu ailenin. Dolayısıyla,
bu sakıncalı idi, sosyal güvenlik kurumuna aileden birinin
girmesi, prim ödemesi, o ailede bulunan özürlünün kimi yardım
haklarını almasına engel bir durum vardı; yani,
hem eşitliğe aykırı idi hem de en doğal hakkı
olan, birinci derecede yararlanması gereken kişiye, biz,
"hayır sen yararlanamıyorsun" diyorduk.
İşte, bu düzenleme ile şimdi bu haksızlık gideriliyor.
Ama, bu kez de birtakım kayıtlar konuyor; işte, asgari
ücretin üçte 2'si
Değerli arkadaşlar, zaten,
asgari ücret açlık sınırının altında,
403 milyon civarında bir para. Şimdi, biz, bir önerge veriyoruz.
Bunu, en azından, asgari ücret düzeyine çekiyoruz. Yine, bir
işi eksik yapmayalım, ileride, keşke öyle olmasaydı,
demeyelim; yani, yapmışken tam yapalım, doğru yapalım.
Çünkü, bu Yasa çıkarken de kimi eksiklikler vurgulanmıştı.
Şimdi, bakın, 2005'in 1 Temmuzundan
bu yana, engellilerle ilgili yasanın uygulanmasından doğan
birtakım eksiklikler var. Ben, bu yasa tasarısı üzerine
konuşacağımı belirleyince, kimi yerlerle konuştum
-bu, özellikle, özürlülerin bakım ve eğitimiyle uygulanan-
kimi kurumlarla da konuştum.
Değerli arkadaşlar, bakın,
bazen, burada güzel yasalar yapılır, içi doldurulmazsa ya
da eksiklikler giderilmezse, o, yapıldığı gibi
kalır.
Şimdi, Türkiye'de -az önce de
söylendi- 8 milyon civarında bir özürlü, engelli kişi var.
Biz bunları topluma kazanmak istiyoruz, biz bunları üretici
kılmak istiyoruz, biz bunları en doğal insan haklarından
yararlandırmak istiyoruz başta eğitim olmak üzere.
Bunların çoğu, bedensel
ve zihinsel özürlü olan çocuklarımız, gençlerimiz, insanımız,
bir psikolojik tedaviye gereksinimi var değerli arkadaşlar.
Bunları siz alıp "İşte, ayda on saatlik bir
eğitimle, ben görevimi yaptım, bu iş bitti; hadi, sen
evine gittin, ben de sosyal devlet olarak birazcık rahatladım.
Sana şimdiye kadar bir şey yapamıyordum, şimdi,
bir yer açtım, senin eğitimini üstleniyorum; işte,
evinde bakım, herhangi bir yerde bakımı üstleniyorum
"
Yetmez.
Bakın, bir psikolog, orada bulunması
da yetmiyor, o kurumları açan kişilerle konuşursanız.
Bu çocuklara ve gençlere, psikoloğun, en azından derse girmesi,
haftada bir saatlik derse girmesi belki öngörülebilir. Yalnız,
otistik durumda olan özürlülere derse girebiliyor, ama, öteki engellilerin
dersine, psikolog, o katkıyı, o yardımı yapacak
insanlar girmiyor. Örneğin, bu eksiklik giderilebilir.
Yine, ana babalar, çoğu özürlülerin
ana babaları da, aslında, aydınlanmaya, özürlülere
olan, efendim, yaklaşımda, eğitilmeye muhtaç insanlardır.
Onların da hiç olmazsa haftada bir saat, ana babaların, çocuklarının
eğitildiği merkezlerde bir eğitimden geçmesi gerekir.
Yani, bir psikoloğun ya da onları aydınlatacak insanların
bu işi yapması gerekir.
Ayda on saatlik gibi bir sürenin
az olduğu da ortada. Yani, para belki düşürülebilir, ama,
ders sayısı mutlaka artırılmalıdır. Para
düşürülmelidir derken, orada, bu işi, eğitim olarak yapan,
bakım olarak yapan kuruluşları düşündüğümden
söylemiyorum. Yani, arkadaşlar, ayda on saatlik bir sürenin
yeterli olmadığını, tekrar, yazgısıyla
baş başa bırakılmadığını söylemek
istiyorum. Bunun, en azından, bir haftada, dört-beş saate
çıkarılarak on beş saat ya da on dört saatlik bir süre
olabilir diyorum ve bu psikoloğun derse girmesinin çok önemli
olduğunu düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, o
özürlü gençler ve çocuklar -hep konuşuluyor- acınacak kişiler
değildir. Türkiye'de, özellikle eğitim açısından,
bunların yararlanması son derece sınırlıdır
bakın. Yani, her türlü engelli çocuğun oran olarak eğitimden
yararlandığı pay çok çok çok düşüktür.
Şimdi, bir, kaynaşmalı
normal sınıflarda bunların eğitimi yapılıyor,
diye kendimizi, Batı'da geliştirilen bir modeli burada
da benimseyerek kurtaracağımızı sanıyoruz.
Ama, değerli arkadaşlar, bu engellilerin eğitilmesi
için altyapı, okullarda, bakım merkezlerinde yoksa hatta
onlar için yeterli bir düzenleme getirilmemişse bu kaynaşmış
eğitimin, yani, normal durumdaki insanlarla bir arada yapılacak
eğitimin de çok iyi sonuç vermediğini görüyoruz.
Biz, sonuç olarak şunu öneriyoruz:
Bu 5378 sayılı Yasa, o gün de birtakım eksiklikler taşıyordu,
ama, bu süre içinde uygulamadan dolayı yaşanan eksiklikler
var. Bu, bir rapora, bir incelemeye tabi tutulmalıdır. Çünkü,
çıkarılan yönetmelikler, Yasa'yı, bire bir, daha geniş
oranda uygulanmasını sağlayacağı yerde daraltmıştır.
O yönetmeliklerin, belki, Yasa'nın ruhuna uygun olarak daha
iyi bir şekle getirilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Çünkü,
her engellinin hem fiziksel hem de toplumsal, duyusal gereksinimi
açısından, kesin olarak, bir sosyal devlet anlayışıyla
bakıma gereksinimi vardır. Bu sağlanmalıdır
diye düşünüyoruz ve bu yasanın bütün engelli insanlarımıza
yararlı olmasını diliyorum.
Tekrar, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, bu yasada katkısı olan arkadaşımıza
teşekkür ediyoruz.
Saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Madde üzerinde başka söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Tütüncü, buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, ulusal sosyal güvenlik
sisteminin kurulması açısından çok ileri bir adım
bugün atılmakta; ancak, sosyal güvenlik sisteminin ikinci ayağıyla
ilgili bir yasa, sosyal hizmet ve sosyal yardım programlarıyla
ilgili bir yasa. Sosyal sigorta programlarıyla ilgili, yasada,
tek çatı ve ulusal sigorta programlarına dönük bir açılım
yapıldı.
Şimdi, ben, Sayın Bakandan
sormak istiyorum: İleri bir adım bu. Ama, sosyal yardım
ve sosyal hizmetlerle ilgili, alandaki dağınıklığın
önlenmesi için, tek çatının o alanda da sağlanması
için, ne zaman harekete geçeceksiniz ve ulusal sosyal güvenlik sisteminin
primsiz ayağı olan sosyal yardım ve sosyal hizmetlerde
ulusal örgütlemeyi ne zaman yapacaksınız? Bu konuyla ilgili
yasal çalışmalarınız hangi noktadadır?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Sayın Akdemir
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, Sayın Bakanımıza, aracılığınızla
bir soru soracağım.
Tabii, bugün getirilen bu yasanın,
gerçek anlamda büyük bir açığı karşılayacak,
özürlüler dolayısıyla, önemli bir travmayı ortadan
kaldıracak şekilde düzenlenmiş olması, bizim de
parti olarak tarafımızdan desteklenmesi açısından
çok önemlilik arz ediyor ve bir hekim olarak, ben, takdirle karşılamak
istiyorum.
Ancak, Türkiye'nin önemli bir sosyal
yarası var, bu vesileyle Sayın Bakanıma sormak istiyorum:
Yaşlı, ailenin bütünlüğünü teşkil eden ailede büyük
kişiler, özellikle yaşlılar, geriatrik hastalar, Türkiye'de,
bakımı yönünden büyük sıkıntı çıkaran
hastalardır. Özellikle hasta olmayan yaşlıların
bakımının sürdürülmesi, zaman zaman aileye yük olmakta
ve özellikle metropol kentlerde yaşlıların geriatrik
bakımı sorun teşkil etmektedir. Bu çalışma süreniz
içerisinde, geriatri merkezlerinin kurulmasını planladınız
mı? Planladınızsa bu konu hangi aşamadadır?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Öncelikle, sosyal güvenlik sistemi,
sosyal yardım ve primsiz ödemeler konusunda bir yasa tasarısının
hazırlığı çerçevesi içerisinde olunduğunu
söyleyebilirim.
Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme
Kurumu Kanunu'nda bugün yapılan bu değişiklik, sosyal
hizmetlerin, bir anlamda, daha kuşatıcı ve sosyal yardım
tanımından çıkararak, ilk kez, muhtaçlık kavramını,
ihtiyaç kavramını farklı bir şekilde tanımlamaktadır.
Öncelikle, sosyal güvenliğe tabi olmasına rağmen
özürlü çocuklarının veya ailesindeki özürlü bireylerin
giderlerini karşılamakta son derece güçlük çeken ailelere,
çok önemli bir destek olacağını düşünüyoruz.
Sayın Dursun Akdemir'in sorusu
çerçevesinde de bilindiği üzere, geriatri, sadece, sosyal
hizmet tanımı içerisinde yer alan bir kavram değil,
tıbbi bir kavramdır ve Türkiye'de hastanelerimizin birçoğunda,
artık, geriatri klinikleri kuruluyor. Bu maddede, özellikle
1'inci madde olarak değişiklik öngörülen yaşlı
hizmet merkezlerimizle de yaşlı bireylerin, hem yaşam
kalitesini artırmak hem de gündüzlü bakım ve evde bakım
hizmeti sunmak üzere açılan ve faaliyet gösteren yaşlı
hizmet merkezlerini tanımlıyoruz.
Şimdi, burada neyi hedefliyoruz:
Özellikle aile bireyleri içerisinde çocukları tarafından
bakılan, ama, aynı zamanda mali külfet oluşturan, bir
şekilde huzurevlerine bırakmayı da aile bireyleri
olarak kendilerine yakıştırmayan durumlarda, maddi
bir destek sağlayarak -asgari ücret tutarında- evde bakımlarını
sağlayarak, onları, kendi sosyal çevrelerinden, aile bireylerinden
koparmadan, destek olarak, bakmayı hedefliyoruz. Burada, hem
Türk toplumunun aile yapısını koruma hem de yaşlılarına
evde bakan aile bireylerini bu anlamda desteklemek amacı güdüyoruz.
Elbette ki, geriatri düzeyinde bakım hizmeti alması gerekenlerin
de bir klinik ortamda, en azından bir hastane ortamında tedavi
ve bakımları gerekiyor. Bu zaten, sosyal hizmet kapsamı
içerisinde karşılanıyor.
Bizim burada bu düzenlemeyle getirdiğimiz
çalışma, ilk kez, Türkiye'de, evde bakım hizmetlerini
tanımlıyor. Bu, hem Yasa'nın bir zorunluluğu, Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurum Kanunu'nda yaptığımız
değişiklik, şu anda, 2005 yılında yürürlüğe
giren Özürlüler Yasası'yla da, bir anlamda, paralel bir düzenleme.
İlk kez, artık, ailelere, hem evde bakım yönünden özürlü
çocuklar için destek veriyoruz hem yaşlıları için hem
de bizim, ben öldüğüm zaman benim çocuğuma ne olacak, kaygısını
gideren, onların bir kurum bakımı altında, devlet
tarafından himaye edilerek bakılmasını veya
özel sektör tarafından verilen hizmetin devlet tarafından
satın alınmasıyla, çok önemli bir sosyal acıyı,
sosyal sıkıntıyı gidermiş olacağız.
Ben, hem kanun teklifi sahibi Sayın
Lokman Ayva'ya hem de Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet
Halk Partisi ve Anavatan Partisine, ilgili Bakan olarak, bu yasaya
verdikleri son derece güzel desteklerinden dolayı teşekkür
etmek istiyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 2828 sayılı Kanunun
Ek 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK MADDE 7.- Her ne ad altında
olursa olsun her türlü gelirleri toplamı esas alınmak suretiyle;
kendilerine ait veya bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına
göre kendilerine düşen ortalama aylık gelir tutarı
bir aylık net asgari ücret tutarının 2/3'ünden daha az
olan bakıma muhtaç özürlülere, resmi veya özel bakım merkezlerinde
ya da ikametgahlarında bakım hizmeti verilmesi sağlanır.
Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak
bakım hizmetlerinin kapsamına, bakım hizmetinden yararlanabileceklerin
başvuru şekline ve bu hizmetleri verecek olan gerçek ve tüzel
kişilerin izin, çalışma, denetim, ücretlendirme ile
bakım hizmeti karşılığı yapılacak
ödemelere ilişkin usul ve esaslar; Kurumun koordinatörlüğünde,
Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı
ve Özürlüler İdaresi Başkanlığınca müştereken
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
Bakıma muhtaç özürlülere sunulacak
bakım hizmetinin karşılığı olarak belirlenecek
kişi başına aylık bakım ücreti tutarı,
iki aylık net asgari ücretten fazla olamaz.
Bakıma muhtaç özürlülerden
Kurumca ve diğer resmi kurumlarca bakılanlar dışında
kalanlara ilişkin bakım ücreti, bu amaçla Kurum bütçesine
konulacak ödeneklerden karşılanır.
Bakıma muhtaç özürlülere, ücretleri
Kurum bütçesinden karşılanmak suretiyle sağlanacak
bakım hizmetleri 4/1/2003 tarihli ve 4734 sayılı Kamu
İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın temin edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Vedat Melik, Şanlıurfa
Milletvekili.
Buyurun Sayın Melik.
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT MELİK
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun
Ek 7 nci Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek
üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, konuşmama,
Sayın Lokman Ayva'ya, engelli yurttaşlarımızın
sorunlarını bir kez daha Parlamentoda tartışma
fırsatı veren ve kısmen de olsa sorunlarına çözüm
bulmaya dönük olarak hazırladığı bu kanun teklifinden
ötürü teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, engelli
yurttaşlarımızın sorunlarının çözümü
için kalıcı ve doğru politikalar geliştirebilmek
için, özellikle özürlülük hâlinin ne olduğunun iyi bilinmesi gerekmektedir.
Tabii, bunun bilinmesi yetmez, bunun aynı zamanda ciddi bir toplumsal
sorun olduğunun da kavranması gerekir. Engellilik hâli,
çeşitli şekillerde, çeşitle hâllerde olabilir.
Üzerinde görüştüğümüz
2828 sayılı Yasa, doğuştan veya sonradan herhangi
bir hastalık veya kaza sonucu bedensel, zihinsel, ruhsal, duygusal
ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle
normal yaşamın gereklerine uymama durumunda olup, korunma,
bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine
ihtiyacı olan kişiyi özürlü olarak tanımlamaktadır.
Resmî sağlık kurulu raporu ile ağır özürlü olduğu
belgelendirilenlerden günlük hayatın alışılmış,
tekrar eden gereklerini önemli ölçüde yerine getirememesi nedeniyle
hayatını başkasının yardımı ve bakımı
olmadan devam ettiremeyecek derecede düşkün olan kişiyi
ise "bakıma muhtaç özürlü" olarak sınıflandırmaktadır.
Hiç şüphesiz ki, bunların içinde durumu en ağır olan
grubu bakıma muhtaç özürlüler oluşturmaktadır. Bu yurttaşlarımızın,
bu yavrularımızın bütün ihtiyaçları aileleri
tarafından karşılanmaktadır. Bu aileler, birçok
fedakârlığa katlanmakta, hem maddi olarak yıpranmakta
hem de psikolojik olarak çevresel etmenlerle mücadele etmekte ve
çoğu zaman, çocuklarının engellilik hâlinin sürekliliğinden
ötürü, çalışma yaşamından kopmakta ve ekonomik
olarak da yok olmaktadırlar. İşte bu nedenle, engelli
sorunları irdelenirken, engelli ve ailesi bir bütün olarak
ele alınmalı, bütün toplumun da engelli bireyi olan aileleri
kucaklaması ve her türlü maddi manevi yardımı yapmaktan
kaçınmaması gerekir. Ancak üzülerek ifade etmeliyim ki,
ülkemizde her alanda ciddi bir savurganlık ve gösterişli,
lüks harcamalar alışkanlık hâline gelmiştir. Zaman
zaman da, ilgili ilgisiz birçok ülkeye milyonlarca dolar tutarında
yardım yapılmakta, fakat konu yurt içinde yaşayan kendi
yurttaşlarımızın sorunu olunca hepimiz çok hasis
davranmakta, bazen yok saymakta ve hatta görmezden gelmekteyiz. Kendi
ailemizde engelli yoksa, bu konuya tamamen duyarsız kalmaktayız.
Oysaki Türkiye'de yaşayan engelliler sadece onların ebeveynlerinin
sorunu değil, hepimizin birlikte aşması gereken bir
problemdir. En azından engelli ailelerin yaşadığı
zorluğa, katlanmak durumunda kaldığı acıya
ortak olmak durumundayız.
Değerli arkadaşlar, yapılan
her harcamanın bir alternatif maliyeti olduğu, üniversitelerin
daha birinci sınıflarında iktisat dersi olarak
öğretilir. Sanıyorum aramızda hiç kimse yoktur ki, engelli
yurttaşlarımızın lehine yapılacak yatırım
ve sosyal destek projelerine ayrılacak maddi kaynağın
yaratacağı alternatif maliyete katlanamayacağımızı
söyleyebilsin.
Görüşmekte olduğumuz kanun
maddesine göre, bir engelli ailesinin bakım hizmetlerinden yararlanabilmesi
için "Her ne ad altında olursa olsun her türlü gelirleri toplamı
esas alınmak suretiyle; kendilerine ait veya bakmakla yükümlü
olduğu birey sayısına göre kendilerine düşen ortalama
aylık gelir tutarı bir aylık net asgari ücret tutarının
2/3'ünden daha az olan bakıma muhtaç özürlülere, resmî veya özel
bakım merkezlerinde ya da ikametgahlarında bakım hizmeti
verilmesi sağlanır." denmektedir.
Değerli milletvekilleri, biraz
önce birçok konuşmacının söylediği gibi, ülke nüfusumuzun
yüzde 12'si çeşitli derecelerde engellidir. Ancak bunun 250 bini
bakıma muhtaç özürlü durumundadır. Bu tasarıyla, bakım
hizmetlerinden faydalanma konusundaki kısıtlamalar tam
olarak kaldırılmıyor, sadece faydalanan yurttaşlarımızın
sayısı biraz daha artırılıyor.
Değerli arkadaşlar, bu
ülkenin nüfusu 75 milyondur. Bakıma muhtaç engelli sayısı
250 bindir. Bu da, ülke nüfusunun üç yüzde 1'ini oluşturmaktadır.
Bu ülke, bakıma muhtaç özürlülerine bakamayacak denli fakir
bir ülke midir değerli arkadaşlar? Bu teklifin bu hâliyle
yasalaşması durumunda, hane geliri 1.100 YTL olan bir aile,
eğer iki tane özürlü çocuğu olsa bile, bu haktan faydalanamayacaktır.
Çünkü, aile fertleri başına düşen gelir asgari ücretin
2/3'ünü aşmamaktadır bu verdiğim örnekte. Asgari ücretin,
çünkü 2/3'ü 268 YTL'ye tekabül etmektedir. 1.100 YTL geliri olan bir ailede
fert başına düşen gelir 275 YTL olmakta ve bu nedenle,
bu aile bu yasadan faydalanamamaktadır. Yasa bu hâliyle
çıkarsa, ülkemizdeki bakıma muhtaç özürlülerin yaklaşık
yüzde 60'ı bu yardımdan faydalanamayacaktır. Bu da,
açık bir ayrımcılıktır. Türkiye, bakıma
muhtaç engellilerine bu bakım hizmetini verebilecek güçtedir
ve bunu da yapmak zorundadır.
Yine, üzerinde görüştüğümüz
değişiklik teklifinde yer almamasına rağmen, engelli
ailelerini mağdur eden ve önemli bir sorunu teşkil eden bir
madde de, 5378 sayılı Yasa'yla düzenlenen ve 2022 sayılı
Yasa'da değişiklik yapan 25'inci maddede yaşanmaktadır.
Bu maddede, on sekiz yaşını
dolduran bir engelli, anne ve babasının yanında bulunduğu
durumlarda, ailesi ona bakmakla mükellef olduğu için bu yasadan
faydalanamıyor ve bu maaşı alamamaktadır. Yani,
ailesinin durumu, mali durumu kaymakamlık veya Sosyal Yardımlaşma
ve Dayanışma Vakfı ölçütlerine göre hâlli vakitli,
zengin sayılıyorsa, on sekiz yaşını geçen
özürlülere maaş bağlanamamaktadır. Eğer, on sekiz
yaşından küçük ise, ailenin aylık 70 yeni Türk lirası
geliri bile varsa, yine bu yasadan faydalanması mümkün olmuyor.
Değerli arkadaşlar, örneğin,
ayda 1.400 YTL maaş alan, 2 tane spastik ağır engelli çocuğu
olan bir aile, ayda, engelli çocuk başına 155 YTL maaş
ve bakım hizmeti verilirse, bu ülke bütçesinin dengeleri kapatılamayacak
ölçülere mi varacaktır? 250 bin engellinin ailesine devletin
vereceği bu maaş, basit bir hesapla, yani, 155 YTL x 250.000
kişiyi sayarsak, ayda 3,8 milyon YTL'dir. Buna, bakım hizmetlerini
de eklersek, bu da, benim hesaplarıma göre, ayda yaklaşık
350 YTL x 250.000 kişidir ki, bu da ayda 8,7 milyon YTL eder. Yani,
bütçeye getireceği ek yük, toplam, ayda 12 milyon YTL'yi geçmeyecektir.
Milyarlarca YTL'yi boşuna harcayan bir ülkede, yılda 1,5
milyar YTL'nin acaba bir önemi var mıdır? Yurt dışına
giden onlarca bürokratına, milletvekiline günlük 200-300 dolar
harcırah veren, makam otomobillerine milyonlarca YTL harcayan
bir ülkede, bakıma muhtaç engellisine ve ailesine ayda 300
YTL vermek acaba çok mudur?
Değerli arkadaşlar, bu
gerçeklerin, öncelikle biz milletvekilleri ve sonra da, dediğim
gibi, bütün toplum kesimleri tarafından kabul edilmesi gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Melik, buyurun.
MEHMET VEDAT MELİK (Devamla)
- Onun için, bu yasa, Sayın Ayva tarafından -hakikaten önemli
bir yasa- emek verilerek hazırlanmış bir yasa. Fırsat
gelmişken, biraz sonra bu kanunun 2'nci maddesinin birinci
fıkrasıyla ilgili vereceğimiz değişiklik
önergesi kabul edilirse, herhâlde, yakın bir zamanda, bir daha bu
konuda değişiklik yapılması amacıyla bir yasa
teklifi veya tasarısı gelmeyecektir. Biraz sonra vereceğimiz
değişiklik önergesinin hepiniz tarafından kabul edilmesi
düşüncesiyle yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Melik.
Madde üzerinde başka söz talebi
yok, ancak iki adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1251 sıra
sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan
Ek madde 7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Arslan M. Vedat Melik Mustafa Gazalcı
Muğla Urfa Denizli
Feramus
Şahin Algan Hacaloğlu Bülent Baratalı
Tokat İstanbul İzmir
"Bakıma muhtaç özürlülere,
resmî veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında
bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1251 sıra
sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan
Ek Madde 7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Arslan Haluk
Koç Mevlüt Coşkuner
Muğla Samsun Isparta
Atila
Emek Sami Tandoğdu Canan Arıtman
Antalya Ordu İzmir
"Her ne ad altında olursa
olsun, her türlü gelirleri toplamı esas alınmak suretiyle;
kendilerine ait veya bakmakla yükümlü olduğu birey sayısına
göre kendilerine düşen ortalama aylık gelir tutarı
bir aylık net asgari ücretten daha az olan bakıma muhtaç
özürlülere, resmî veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında
bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - İkinci önergeyi mi söylüyorsunuz Sayın Başkan?
BAŞKAN - Son okuduğumuz
önerge Sayın Komisyon.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Daha çok özürlünün daha
uygun koşullarda bakım hizmeti alması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1251 sıra
sayılı Tasarının çerçeve 2. maddesinde yer alan
Ek madde 7'nin birinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali
Arslan (Muğla) ve arkadaşları
"Bakıma muhtaç özürlülere,
resmî veya özel bakım merkezlerinde ya da ikametgâhlarında
bakım hizmeti verilmesi sağlanır."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükümet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Özürlü bireyler koşulsuz olarak
bakım hizmeti alabilmelidir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
5'inci sırada yer alan,
26/9/2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.- 26/9/2006
Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/1251) (S. Sayısı: 1253)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
6.- Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı:
1308)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, diğer
işlerde de komisyon yerinde olmadığı için,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 6 Şubat 2007 Salı günü
saat 15.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.20