DÖNEM: 22 CİLT: 146 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
63üncü
Birleşim
14 Şubat 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - YOKLAMALAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, Kahramanmaraş'ın
düşman işgalinden kurtarılışının
87'nci yıl dönümü münasebetiyle, ilin, millî mücadele döneminde
gösterdiği başarıya ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın
Ceylanpınar ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan
işçileri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu 10 kişinin
derede boğularak ölümüne neden olan kazaya ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker'in cevabı ve Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın aynı konuda açıklaması
3.-
Bursa Milletvekili Şerif Birinç'in, Rus işgaline karşı
mücadele eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in
ölümünün 136'ncı yıl dönümü münasabetiyle gündem dışı
konuşması
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe, Nevzat Doğan
ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma dosyasının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1204)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
1273 sıra sayılı Dilovası beldesinde sanayi
atıklarının yarattığı çevre sorunlarını
araştırma komisyonu raporunun görüşme gününe
ilişkin CHP Grubu önerisi
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMAN'ın, bilişim suçlarına
yönelik düzenleme çalışmalarına ilişkin sorusu
ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19689)
2.-
Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, atık trafiğine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/19871)
3.-
Mersin Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK'in, Futbol Federasyonu yönetimine
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20009)
4.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, mahallî
idarelerin denetimine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı
(7/20042)
5.-
Ankara Milletvekili Yakup KEPENEK'in, bir danışmanı
hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20092)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
Bir ila Üçüncü
Oturumlar
TBMM
Genel kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
TBMM
Başkanlığınca, esas komisyon olarak İçişleri
Komisyonuna, tali komisyonlar olarak da Adalet, Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına
havale edilen, konuları bakımından aynı mahiyette
olduklarından birleştirilerek görüşülmesine karar
verilmiş olan Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve 18 milletvekilinin,
Çocukların Uçucu Maddelerin Zararlarından Korunmasına
Dair Kanun Teklifi'nin (2/903); İstanbul Milletvekili Gülseren
Topuz'un, Uçucu, Çözücü ve Yapıştırıcı Maddelerin
Zararlarından Çocukların Korunması Hakkında Kanun
Teklifi'nin (2/921); Samsun Milletvekili Mustafa Çakır'ın,
Uçucu Maddelerin Kullanılmasının Denetlenmesine Dair
Kanun Teklifi'nin (2/922) amaç ve içerik açısından, esas komisyon
olarak kendi komisyonlarında görüşülmesine ilişkin
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Başkanlığı tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
tezkerede belirtilen istem İçişleri Komisyonunca da uygun
bulunduğundan, gereğinin yerine getirildiği bildirildi.
İzmir
Milletvekili Hakkı Ülkü ve 46 milletvekilinin, belediyeler
ve bağlı kuruluşlarının ihalelerinin
araştırılarak etkin denetim yollarının belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/422) Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı,
9/2/2007
tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak
dağıtılan İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu
hakkında (11/8) esas numaralı gensoru önergesinin gündeme
alınıp alınmaması hususundaki ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 13/2/2007 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra, kabul edildiği,
Açıklandı.
Anavatan
Partisi Grubu Adına Grup Başkanı Isparta Milletvekili
Erkan Mumcu ile Grup Başkanvekilleri Malatya Milletvekili Süleyman
Sarıbaş, Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
ve Gaziantep Milletvekili Ömer Abuşoğlu'nun, terör ve asayiş
olaylarındaki artış ve ahlaki çöküntüye karşı
gerekli önlemleri alamadığı, toplumda ayrışma
ve huzursuzluğa neden olduğu, KÖYDES projesi ve mahalli
idarelerin yetersiz denetimi sonucu kamu kaynaklarının
kullanımını tartışmalı hâle getirdiği
iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu hakkında
Anayasa'nın 99'uncu ve İç Tüzük'ün 106'ncı maddeleri uyarınca
bir gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/8) gündeme
alınıp alınmamasına dair ön görüşmeler tamamlandı;
yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının
kabul edilmediği açıklandı.
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen;
Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 30 milletvekilinin, küresel
ısınma konusunun (10/351),
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemizdeki etkilerinin (10/399),
Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, küresel
ısınmanın neden olduğu sorunların ve oluşturduğu
riskin (10/417),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerinin, ön görüşmesine bir süre devam olundu.
Saat
19.56'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma 19.51'de son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar
Tüzün
Kırklareli Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dördüncü
Oturum
Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen;
Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 30 milletvekilinin, küresel
ısınma konusunun (10/351),
Ankara
Milletvekili Yakup Kepenek ve 59 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemizdeki etkilerinin (10/399),
Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve 20 milletvekilinin, küresel
ısınmanın neden olduğu sorunların ve oluşturduğu
riskin (10/417);
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
ön görüşmelerine devam olunarak;
İstanbul
Milletvekili Ekrem Erdem ve 106 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma
ve yabancılaşmanın nedenleri ile toplumsal birlik ve
beraberliğimiz üzerindeki etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesinin (10/365) yapılan ön görüşmelerinden
sonra,
Kabul
edildikleri açıklandı.
Kurulacak
komisyonların:
14'er
üyeden oluşması,
Çalışma
sürelerinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üye seçimi
tarihinden başlamak üzere 3 ay olması,
Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışmaları,
Kabul
edildi.
14
Şubat 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.11'de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkan
Vekili
Yaşar Tüzün Ahmet Gökhan Sarıçam
Bilecik
Kırklareli
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
14 Şubat
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'ni açıyorum.
II. - Y O K L
A M A
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
yoktur. Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.09
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.23
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü
Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
II. - Y O K L
A M A
BAŞKAN
- Biraz önce yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla tekrar
yoklama yapacağız.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
Beş
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Kahramanmaraş'ın kurtuluş günüyle
ilgili söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Yılmazcan'a
aittir.
Buyurun
Sayın Yılmazcan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Yılmazcan'ın, Kahramanmaraş'ın
düşman işgalinden kurtarılışının
87'nci yıl dönümü münasebetiyle, ilin, millî mücadele döneminde
gösterdiği başarıya ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET
YILMAZCAN (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün 14 Şubat Sevgililer Günü. Ben, bugün,
1920'lerde Maraş'ta yaşanan ölümsüz bir sevgiden, vatan sevgisinden,
bayrak sevgisinden, Allah'a kavuşma sevgisinden bahsetmek istiyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; millî mücadele dönemi,
Türk tarihinin önemli noktalarından birini teşkil eder. Bu
dönem, milletimizin var olma ya da yok olma durumuna geldiği
çok yönlü tarihî olaylar zinciridir. Devletlerin yürüttükleri politikaların
esası, geçmişteki tarihî olaylarda saklıdır. Tarihini
iyi değerlendiren ve ondan gerekli dersleri alan milletlerin
istikbale yönelik daha sağlıklı kararlar alacağı
değişmez bir gerçektir. Nitekim, bundan seksen yedi sene önce
olan olayları doğru dürüst anlayıp, değerlendirip,
geleceğe dair hesaplarımızı yapabilseydik, bugün
Irak'ta, Kerkük ve Musul'da olan hadiseleri daha iyi anlayabilirdik.
İtilaf
devletleri, daha Birinci Dünya Savaşı sonuçlanmadan Türk
vatanını aralarında paylaşmak için gizli anlaşmalar
yaptılar. Bu anlaşmalarda İngiltere, Suriye'yle birlikte
Maraş, Antep, Urfa, Adana ve Musul gibi Türk vilayetlerini Fransızlara
vermeyi vaat etti, kendisi de Filistin ve Mezopotamya'ya sahip olacaktı.
İngiltere'nin bu bölgeyi Fransızlara teklifinin amacı,
Rusya ile arasında tampon bir bölge oluşturmaktı. Böylece,
Rusların güneye inmesine engel olacağı gibi Hindistan
yolunu da emniyete almış olacaktı, ancak, savaş
sonrasında durum değişti. Rusya'nın savaştan
çekilmesi ve kendi iç meseleleriyle boğuşmaya başlaması,
İngiltere'ye Orta Doğu'da daha rahat hareket etme
imkânı sağladı. Bu sebeple, gizli anlaşmalarda
Fransa'ya vaat ettiği Musul, Maraş, Antep, Urfa ve Adana'yı
kendisi işgal etti. Amacı, Fransızlara vaat ettiği
Musul bölgesini tekrar elde etmekti.
Musul,
Orta Doğu'da kuzeyden güneye, doğudan batıya giden
yolların kavşak noktasındaydı, üstelik zengin petrol
yataklarına da sahipti. İngiltere buradan kuzeye
doğru rahatlıkla Batum ve Bakü'deki kuvvetleriyle de temas
sağlayabilirdi. Ayrıca, Musul'u almakla, Bakü-Musul-Afganistan-Hindistan
hattını kontrol edecek ve böylece, Orta Asya'ya da etki edecekti.
Daha da önemlisi, Doğu Türkleri ile Anadolu Türkleri arasında
bir set çekerek, olabilecek herhangi bir teması önleyecekti.
İşte bu amaçlarla, esasta olmamasına rağmen Mondros
Mütarekesi'nin 7'nci maddesini sebep göstererek Maraş ve diğer
güney vilayetlerimizi işgal etti.
İngiliz
işgal dönemi genellikle sakin geçti. Bunun sebeplerinden birisi,
Ermenilere fazla yüz verilmemiş olması, diğeri ise
İngiliz kuvvetlerinin daha çok Hintli ve Mısırlı
Müslüman askerlerden oluşmasıydı. İngilizler, Maraş'a
geldikten sonra burada barınmanın güç olduğunu anladılar.
Bunun üzerine İngiltere, Fransa'yla pazarlığa oturdu.
Musul'a karşı Maraş, Antep ve Urfa'yı Fransızlara
teklif etti, Fransa da bunu kabul etti. Böylece, 22 Şubat
1919'dan 1 Kasım 1919'a kadar sekiz ay süren İngiliz işgal
dönemi sona erdi. İngilizlerin çekilip, yerine daha çok Ermenilerden
oluşan Fransız kuvvetlerinin gelmesi, işgalin geçici
değil, kalıcı olarak yapıldığını
ortaya koyuyordu.
Maraş
hadiselerinde yerli Ermeniler Fransa'nın yanında yer aldı,
gençleri Fransız ordusuna gönüllü asker yazıldı. Böylece,
Ermeniler Fransızların piyonu hâline geldi. Özellikle bugün
Amerika'nın on yıl önce Kuzey Irak'tan Amerika'ya götürüp yetiştirdiği
5 bin kişilik lejyoner gücüyle Irak'a dönmesi gibi, o gün de Fransa,
tehcir esnasında Maraş ve Zeytun'dan götürdüğü 3 bin Ermeni'yi
Fransa'da yetiştirip Maraş'a işgal kuvveti olarak geri
getirdi. Olayların başlamasında bu Ermeni lejyon gücünün
büyük rolü oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Yılmazcan.
MEHMET
YILMAZCAN (Devamla) - Fransız üniforması altındaki Ermeniler,
işgalin başlangıcından iki gün geçmeden bir Türk kadınına
saldırdılar. Esas adı Ali olan, imamlığının
yanı sıra sütçülük de yapan Sütçü İmam, Türk kadınının
namusuna uzanan eli kırdı. Bu olay, Fransız işgaline
karşı koymanın ilk işareti idi. İstiklal Savaşı'nda
atılan ilk kurşun budur.
Ermeniler,
bu defa Türk Bayrağının asılmasını önlemek
için Fransızları tahrike başladılar. Fransız
kumandanı, bir Ermeni kızının istekleri doğrultusunda
Maraş Kalesi'ndeki Türk Bayrağını indirterek, yerine
Fransız Bayrağını astırdı. Bu olay, millî
ruhun galeyana gelmesine sebebiyet verdi. Türk milletini ayakta
tutan ve binlerce yıldır devletsiz bırakmayan millî
şuur, Maraş'ta bir kez daha kanatlandı.
Bu
ruhu teşkil eden esas itici güç, Türk milletinin inancından
gelmektedir. Kadiri Şeyhi Ali Sezai Efendi, cami avlusunda,
"Kalesinde Fransız Bayrağı dalgalanan beldede cuma
namazı kılınması caiz değildir." diyerek
mücadelenin fitilini ateşledi. Müteakiben, Rıdvan Hoca'nın,
Ulu Cami'nin minberinden kaleyi göstererek "hâkimiyet olmayan
yerde cuma namazı kılınmaz" temasını
işleyen vaazı neticesinde Maraşlı, kaleye hücum
ederek Fransız Bayrağını indirdi ve tekrar şanlı
Türk Bayrağını göndere çekti.
Burada,
iki gerçek ortaya çıkıyor: Birincisi, millî hâkimiyet fikridir.
Tarihte, Türklerin bugüne kadar var olmaları ve devlet kurma
konusundaki tecrübelerinin sebebi bu ülkedir. Devlet mağlup
olabilir, ama, Türk milleti asla mağlup edilemez. Nitekim, Maraş'ın
işgalini protesto için Türkiye'nin her tarafında yapılan
miting ve protestolarda, Birinci Dünya Savaşı'nda Türk milletinin
değil hükûmetin mağlup edildiği dile getirildi.
İkinci olarak ortaya çıkan husus, Türk milletinin fiziki
gücünün yanı sıra dinî inancının ona verdiği
dinamik güçtür.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yirmi iki gün süren çarpışmaların
sonucunda şehir kurtarıldı. 12 Şubat 1920 tarihinde,
Maraş'ta, Fransızlara karşı büyük bir zafer kazanıldı.
Bu zafer, itilaf devletlerinin Anadolu'daki sonlarının
başlangıcı olmuştur. Fransızlara karşı
Maraş'ta kazanılan zaferin millî mücadelenin kazanılmasında
büyük bir rolü olmuştur. Maraş'ta elde edilen başarı,
millî mücadelenin ilk kıvılcımı ve ilk zaferidir.
Maraş'ta parlayan bu kıvılcım bütün yurda yayılmış
ve zamanla büyüyerek düşmanı bir ateş çemberi içine almış
ve yok etmiştir. Nitekim, Maraş'ta kazanılan zaferin
etkileri kısa zamanda kendini göstermiş, hareket bütün
güney cephesine yayılmıştır. Maraş'ta elde
edilen zaferde, halkın sebatla direnmesi büyük rol oynadı.
Halk, şehri terk etmedi, teşkilatlandı ve işgale
karşı koydu.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kürsüden, devletimizin
kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları
başta olmak üzere, Şeyh Ali Sezai Efendi'yi, Doktor Mustafa'yı,
Maraş'ta kazanılan bu kahramanlık destanının
başlatıcısı olan beyannameyi "Elbistan"
adıyla yazan Kısakürek'lerden Mehmet Ali Bey'i, Kılıç
Ali Bey'i, Aslan Bey'i, Sütçü İmam'ı, Rıdvan Hoca'yı,
Maraş Müftüsü Rafet Hoca'yı, Yusuf Çavuş'u, Abdullah Çavuş'u,
Mıllıç Nuri'yi, Senem Ayşe'yi ve Türk Bayrağını
kale burcuna asan Onbaşı Osman Erşen ile bu destanı
yazan isimsiz kahramanları minnet ve rahmetle yâd ediyorum, ruhları
şad olsun.
Bu
mücadelede Maraşlı muhteşem bir destan yazdı. Bu
necip milletin ortaya koyduğu millî birlik düşman oyununu
Maraş'ta bozdu ve Türk tarihine şerefli bir sayfa ekledi.
Bunun sonucu olarak, Maraş şehri 5 Nisan 1925 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından "İstiklal Madalyası"
ve 7 Şubat 1973'te de isminin başına verdiği
"Kahraman"lıkla ödüllendirildi.
Maraş
destanı milletimize kutlu olsun, Türkiye düşmanlarına
da ibret olsun. Böyle güzide bir şehirde beni dünyaya getiren
ve bana Maraşlıya hizmet etmeyi lütfeden Cenabı Allah'a
ne kadar şükretsem azdır.
Bu
duygularla yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Yılmazcan.
Gündem
dışı ikinci söz, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar
ilçesinde meydana gelen trafik kazasıyla ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'e aittir.
Buyurun
Sayın Melik.
2.- Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar
ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan işçileri
taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu 10 kişinin derede
boğularak ölümüne neden olan kazaya ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması veTarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker'in cevabı ve Şanlıurfa Milletvekili Yahya
Akman'ın aynı konuda açıklaması
MEHMET
VEDAT MELİK (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesindeki
tarım işletmesinde 10 kişinin ölümüyle sonuçlanan kaza
ve geçici tarım işçilerinin sorunlarıyla ilgili görüşlerimi
belirtmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 7 Şubat Çarşamba sabahı çok erken saatlerde,
Türkiye'de milyonlarca insanın sıcak yataklarında
uyuduğu sıralarda, Ceylanpınar Tarım İşletmesine
süt sağmaya giden, çoğu kadın ve çocuk denecek yaşta
43 işçiyi taşıyan kamyon Cırcıp Deresi'ni geçmeye
çalışırken devrilir ve içindeki işçilerden 10'u
suda boğulmak suretiyle hayatlarını kaybederler. Cesetlerin
büyük bir kısmı, arama ve kurtarma ekipleriyle dalgıçlar
tarafından çıkarılır. On iki yaşlarındaki
bir kız çocuğunun cesedi ise, olaydan ancak iki gün sonra bir
ağacın köklerine takılmış vaziyette bulunur.
Başta ölenlerin yakınları olmak üzere, bütün ilçe halkı,
elbette ki, böylesine toplu bir ölümden dolayı büyük bir üzüntü
içindedirler; ancak, içinde bulundukları çağ dışı
yaşam koşullarını nasıl kaderlerine bağlıyorlarsa,
bu ölümleri de kadere bağlayarak acılarını yine
içlerine gömmek zorunda kalmışlardır; çünkü, başka
çareleri yoktur; çünkü, kendi seçtikleri veya atadıkları
yöneticileri tarafından böyle alıştırılmışlardır,
yaşadıkları her şeyin, her olumsuzluğun onların
kaderi olduğu kendilerine söylenmiştir; hatta, hâllerine
şükretmeleri gerektiği de söylenmektedir. Şanslıdırlar;
çünkü, kendi memleketlerinde ölmüşlerdir, çok şükür ölülerini
de bulmuşlardır, daha Allah'tan ne istemektedirler; çünkü,
işin içinde, Eskişehir'de Porsuk Çay'ına düşüp hiç bulunmamak
da vardır, yine Eskişehir'de çadır içinde zehirlenip
ölmek, Kırşehir yollarında trafik kazasında hayatını
kaybetmek veya TİGEM'in bekçileri tarafından vurularak,
faili belli, fakat failin hakkında işlem yapılmadığı
için faili meçhul cinayetlere kurban gitmek de vardır.
Değerli
arkadaşlar, bu olay, Cırcıp Deresi'nin Ceylanpınar
Tarım İşletmesi içindeki bölümünde meydana gelmiştir.
İşçileri taşıyan kamyon, Cırcıp Deresi
üzerindeki, adına köprü diyemeyeceğimiz, dere sularının
üzerinden taştığı, üstüne toprak atılmış
bir menfezden geçerken devrilmiş ve sonucunda 10 kişi hayatını
kaybetmiştir. Bu işçiler karşıya geçip eğer 1
ton süt sağabilmiş olsalardı, toplam 140 YTL elde edeceklerdi
ki, bu da, kişi başına yevmiye günlük 3,5 YTL'ye eşittir.
Yani, o gün toplanan süt miktarı 140 lirayla çarpılarak, çalışan
işçilere bölünmek suretiyle bu rakam bulunmaktadır. Son
iki güne kadar hiçbirinin sigortası dahi yoktu. Kısacası,
çalıştırılma koşulları ülkemizdeki birçok
yasaya aykırıdır.
Peki,
bu işçileri çalıştıran işveren kimdir? Değerli
arkadaşlar, işveren her ne kadar bir müteahhit olarak görünse
de, aslında resmî bir kurum olan Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğüdür. Kazanın olduğu alan TİGEM'in
özel mülkiyeti içindedir; yani, kamyonun geçmeye çalıştığı
köprünün TİGEM tarafından yaptırılması ve
işçilerin yasaların belirlediği kurallar içinde çalıştırılması
gerekirdi; ama, maalesef, bu kuralların hiçbirisine riayet
edilmemiştir. Dolayısıyla, gerçek sorumlu Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğüdür.
Değerli
milletvekilleri, Ceylanpınar'daki bu üzücü kaza ülkemizde 10
binlerce geçici tarım işçisinin içinde bulunduğu
çağ dışı, insanlık dışı yaşam
koşullarını bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Beş yıllık AK Parti iktidarı boyunca ülkemizde geçici
tarım işçilerinin sayıları azalacağı
yerde giderek artmakta, Türkiye'nin birçok bölgesinde çadır
şehirler çığ gibi büyümektedir. 2002 Kasımında
olduğu gibi, bugün de özellikle geçici tarım işçilerinin
çocukları hâlâ yılın büyük bir kısmında okula gidememektedirler.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Melik, buyurun.
MEHMET
VEDAT MELİK (Devamla) - 2002 Kasımında olduğu gibi,
yani, bu Parlamento seçildiği sırada olduğu gibi, geçici
tarım işçilerinin çocukları hâlâ yılın büyük
bir kısmında okula gidememektedirler. Hükûmet her fırsatta
rakamlar vererek ne kadar çok kız çocuğunu okula kaydettirdiğini
açıklamakta, ama, sıra okula devam eden çocuk sayısına
geldiği zaman cevap verememektedir.
Ceylanpınar'daki
bu kaza bile ülkemizde insan hayatının ne kadar ucuz ve
önemsiz olduğunun yeni ve basit bir örneğidir. Bu olay ne
ilktir -bu yönetim anlayışıyla- ne de son olacaktır.
Bu tür kazaları kadere bağlamak, insan hayatına önem
vermemek, sorumluluğu üzerinden atmak ve vatandaşlarımızı
önemsememektir. Ülkemizde ve özellikle Güneydoğu Anadolu'da
hâlâ binlerce insan çağdaş yaşamın gerektirdiği
asgari ölçüler olan barınma, elektrik, su, eğitim gibi olanaklardan
yararlanamıyorsa, kimsenin, bu ülkenin gelişmişliğinden
söz etmeye hakkı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, bizim, Ceylanpınar'daki kazada hayatını
kaybedenlere Allah'tan rahmet ve kederli ailelerine başsağlığı
dilemekten başka da yapabileceğimiz şeyler vardır,
yapmak zorundayız. Bu olayın sorumluları, öncelikle,
derhâl ortaya çıkarılmalı ve şiddetle cezalandırılmalı.
Olay, asla örtbas edilmemelidir. Her zaman sözünü ettiğimiz hukuk
devletinde, devleti koruma adına, adaleti bir tarafa bırakıp
masum insanların haklarını göz ardı etmemeliyiz.
Olayın
üzerinden henüz bir hafta geçmemesine rağmen, şu anda Ceylanpınar
Tarım İşletmesinde çalışan işçiler sigortasız
olarak çalıştırılmaya devam etmektedirler ve aynı
şekilde de taşınmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, 100 milyarlarca lirayı makam araçlarına,
gereksiz törenlere harcayan bir ülkenin, bir hükûmetin, bir devletin
veya bir meclisin, hayatını kaybeden insanların yakınlarına,
dul ve yetimlerine yardım ederken hasis davranmaması gerekir.
Ceylanpınar mağdurlarının yakınlarına
maddi yardımda bulunurken sadece kaymakamlık imkânları
yeterli değildir. Hükûmetin bu konuyu bizzat çözmesi gerekir.
Hiçbirimiz bu canları geri getiremeyiz, bu insanları tekrar
hayata geri döndüremeyiz; ama, hiç olmazsa, çok kötü şartlarda,
çağ dışı şartlarda yaşayan bu insanların,
ayaklarına ayakkabı dahi bulamayan bu insanların geride
bıraktıkları dul ve yetimlerini maddi yönden tatmin
edecek çözümler bulunmalıdır.
Bu
duygu ve düşüncelerimle, bu soruna, Ceylanpınar'da hayatını
kaybeden insanların yakınlarının sorunlarına
ve genelde de tarım işçilerinin, geçici tarım işçilerinin
sorunlarına, yine fazla umutlu olmamama rağmen, çözüm bulunacağı
umuduyla yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Melik.
Sayın
Akman, söz talebiniz var; niçin istiyorsunuz?
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) - Aynı konuyla ilgili hissiyatımı
çok kısa olarak ifade etmek istiyorum.
BAŞKAN
- Çok kısa Sayın Akman.
Buyurun.
YAHYA
AKMAN (Şanlıurfa) - Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Ben
de, Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Vedat Melik'e,
yaptığı konuşma nedeniyle teşekkürlerimi
ifade etmek istiyorum. Gerçekten, geçtiğimiz Çarşamba günü,
Urfa'mızın Ceylanpınar ilçesinde müessif bir kaza meydana
geldi ve bu kaza neticesinde 10 vatandaşımız hayatını
kaybetti. Ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet dilerken,
geçtiğimiz cumartesi günü Şanlıurfa milletvekilleriyle
beraber toplu olarak, Sayın Valimizle de beraber, bu aileleri
ziyarete gittik ve taziyette bulunduk. Aynı anda, Sayın
Valimiz, mağdur olan insanlara -yanında bulunan Kaymakama
da talimat vermek suretiyle- devletin yapabileceği her türlü
maddi katkının yapılması gerektiği noktasında
talimat verdiler, ayrıca bunun yanı sıra da, hadiseden
sonra adli ve idari tahkikatın iki taraflı olarak devam ettiği
konusunda gerek bize gerek oradaki kamuoyuna bilgilendirme yaptılar.
Gerçekten,
olmaması gereken, yani doğrudan doğruya hatalar zinciri
sonucu meydana gelmiş olan bir müessif kaza, mağdur olan, fakir
olan vatandaşlarımızın hayatını kaybettiği
bir kaza. Böyle bir kazanın olmamasını öncelikle, tabii,
biz de temenni ediyoruz. Gerekli tedbirlerin alınması için
de yetkililerimiz çalışıyorlar.
Dün
yine Kısas beldemizde, buna benzer, insan hayatı kaybına
sebebiyet vermeyen, maddi hasara neden olan bir sel felaketi meydana
geldi. Bu, üçüncüsü oluyor, yani son iki ay içerisinde Urfa'da meydana
gelen. Dilerim bir daha hemşehrilerimiz ve Türkiye'deki bütün
vatandaşlarımız böyle felaketlerle karşı
karşıya kalmazlar diye hissiyatımı ifade ediyorum.
Söz
verdiğiniz için size de teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Akman.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
TARIM
VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır)
- Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Vedat Melik'in gündem dışı yaptığı
konuşmaya cevap vermek üzere huzurlarınızdayım
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım İşletmeleri
Genel Müdürlüğüne bağlı Ceylanpınar Tarım
İşletmesinin arazisi içerisinde 7 Şubat 2007 tarihinde
yağan aşırı yağışlar nedeniyle oluşan
sel sularının yükselmesi sonucu, Çırpı Deresi olarak
bilinen yerde bir elim kaza meydana gelmiştir. İlçe merkezinden
yaklaşık 2 kilometre uzaklıkta olan ve Ceylanpınar
Tarım İşletmesi arazisinde bulunan koyun
ağıllarına 41 kişilik bir sağım işçisi
grubunu taşıyan kamyon saat 6.30 sularında kaza mahalline
gelmiş, sürücü tarafından Çırpı Deresi'ndeki sel
sularına dikkat edilmeden dere geçilmeye çalışılmış,
ancak zemini görülmeyen yolda sel sularının da etkisiyle
arabanın devrilmesi sonucu 10 kişi, maalesef, sel sularına
kapılarak vefat etmiştir.
Şimdi,
aynı yere önce bir başka kamyon geliyor, aynı amaçla,
aynı istikamete doğru giden ve o kamyonun sürücüsü sel sularını
görüp geri dönüyor. Yani, dereyi geçmeye teşebbüste bulunmuyor,
geri dönüyor. Fakat, bu kaza yapan ikinci kamyonun sürücüsü, hem
ikazlara aldırmıyor hem suyun yüksek debiyle aktığını
dikkate almadan, maalesef, arabayı sel sularının içerisine,
işte, "köprüyü geçerim" diye sürüyor ve bu müessif kaza
meydana geliyor. Eğer alternatif yol kullanılabilse -ki,
alternatif yol var- 10 kilometre kadar yolu uzatıyor, diğer
araba çünkü o istikamete gidiyor, bu da ona dikkat etmediği
için maalesef bu kaza meydana geliyor.
Tabii,
kazayı duyar duymaz -ki, sabahın erken saatlerinde bize
intikal etti böyle bir müessif kaza- ben, hem Tarım İşletmeleri
Genel Müdürünü hem iki Genel Müdür Muavinini hem de bir Daire
Başkanını derhâl olay yerine gönderdim, Ceylanpınar'a
ve gerekli yardım ve desteğin sağlanmasıyla ilgili
oradaki İşletme Müdürüne de gerekli talimatı verdim.
Şimdi,
42 kişi var -sürücü dâhil- kamyonda, bunların 4'ü kendi
imkânlarıyla kurtuluyor, 28 kişi kamyon kasasının
üzerine çıkarak kurtarılmayı bekliyor, ama, maalesef
10 kişi sel sularına kapılıp hayatını
kaybediyor. Aynı gün, tabii, hem kaymakamlığa hem jandarmaya
hem de diğer ilgili kurum amirlerine bildirimde bulunuluyor
ve Tarım İşletmesinde çalışan personel,
iş makineleriyle, traktörlerle, ambulanslarla seferber olup
kaza yerinde vatandaşlarımıza, kazazedelere yardımcı
olmak gayesiyle çalışıyorlar.
Tabii,
yapılan çalışmalar sonucunda -ki, birkaç gün sürdü bütün
kayıpların bulunması- sonuç itibarıyla 10 tane
vatandaşımız maalesef hayatını kaybetti.
Biz, elbette ki bunlara, hayatını kaybedenlere Allah'tan
rahmet diliyoruz ve ailelerine başsağlığı
diliyoruz.
Tabii,
konu yargıya intikal etti ve Ceylanpınar Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından soruşturma başlatıldı. Bunun
dışında da olay mahallinde detaylı bir inceleme
ve soruşturma yapıldı. Bunun dışında, bizim,
mağdur olan kişilere, kaymakamlık kanalıyla
gıda ve giyecek yardımı, birtakım acil ihtiyaçların
giderilmesiyle ilgili gerekli tertibat alındı ve bunlara
başlandı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konu, tabii, ilk bakışta,
sanki TİGEM'le, Tarım İşletmesi Müdürlüğümüzle
ilgiliymiş gibi anlaşılıyor veya böyle anlatılıyor.
Bu doğru değil. Bahse konu vatandaşlarımız,
bir firmanın, 2001 yılında, on yıllığına
Tarım İşletmesinin koyunlarının sütünü almak
üzere sözleşme yapmış. Yani, Tarım İşletmesinin
bir müşterisi bu firmanın sahibi. On yıl süreyle Ceylanpınar
Tarım İşletmesindeki koyunların sütlerini
alıyor, kendisi sağıyor ve bu sağdığı
sütü -sağan da kendisine ait olmak üzere- götürüyor, fabrikasında
işliyor ve bildiğimiz kadarıyla, bunu ihraç ediyor.
İşin bizle bu manada hiçbir ilgisi yok. Burada, eğer bir
hizmet alımı şeklinde herhangi bir işlem olmuş
olsaydı, bu takdirde, biz, işletme olarak, burada çalıştırılan
işçilerin sigorta durumunu, yaş durumunu, yasalara göre
çalıştırılıp çalıştırılmadığı
hususunda da biz söz sahibi olurduk ve bu konuda da gerekli müeyyideleri
biz uygulardık, ama böyle bir şey söz konusu değil. Bu,
tamamen bir satıştır, yani ürün satışıdır
ve vatandaş da bu ürünü satın almış bizden. Getiriyor
kendisi sağıyor, alıp ürünü götürüyor. Bizle olayın
ilişkili boyutu bu. Dolayısıyla, sadece kullanılan
yol Tarım İşletmesi arazisi içerisinde. Biz de oraya
ayrıca müfettiş gönderdik, her ihtimale karşı, konu
detaylı şekilde incelenip, gerekirse orada soruşturmalar
yapılıp, konuda Tarım İşletmesiyle ilgili
herhangi bir ihmal veya kasıt veya herhangi bir buna benzer bir
durum olup olmadığını incelemek, araştırmak
üzere. Zaten, firmanın sahibi de şu anda gözaltında,
tutuklu ve iş adli yönüyle de zaten incelenmektedir.
Tabii,
son derecede müessif bir kaza, ama başta, tabii, gördüğü dereyi
dikkate almadan, uyarılara da dikkat etmeyen ve maalesef kendisi
de hayatını kaybeden sürücü olmak üzere, burada bir dizi,
tabii, hata ve ihmal var ve inşallah bir daha bu tür olaylar tekrarlanmaz.
Bizim
de işletme olarak, Tarım İşletmesi olarak, zaten
bölge insanına dönük, gerek bundan önceki kazada, sel felaketinde
gerekse bu olayda her zaman İşletmemiz, İşletme Müdürlüğümüz
bütün imkânıyla, bütün gücüyle bölgedeki vatandaşlarımızın
yanında olmuştur, hizmetinde olmuştur, her türlü maddi-manevi
yardımı, destek hizmetlerini sağlamıştır.
Bundan sonra da bu tür yardım ve destekler elbette ki devam edecektir.
Ben,
bir daha, bu kaza sebebiyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı
diliyorum ve bütün milletimize geçmiş olsun diyorum.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz, İmam Şamil'in 136'ncı ölüm
yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bursa Milletvekili
Şerif Birinç'e aittir.
Buyurun
Sayın Birinç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Bursa
Milletvekili Şerif Birinç'in, Rus işgaline karşı
mücadele eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in
ölümünün 136'ncı yıl dönümü münasabetiyle gündem dışı
konuşması
ŞERİF
BİRİNÇ (Bursa) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
İmam Şamil'in 136'ncı ölüm yıldönümü nedeniyle gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Bildiğiniz
gibi, Kafkasya, Doğu Avrupa ve Asya'nın Orta Doğu ve Ön
Asya'ya bağlantısını temin eden tek geçiş noktasıdır.
Gerek coğrafi konumu gerekse yer altı, yer üstü zenginlikleriyle
önemli bir jeopolitik ve jeofizik duruma sahiptir. Bu nedenle de,
tarih boyunca, çeşitli dünya milletlerinin ve ülkelerinin bu
ülkeyi ele geçirme çalışmaları olmuştur.
16'ncı
yüzyıldan itibaren, Kuzey Kafkasya, Ruslar, Osmanlılar ve
İranlılarla yakın ilişki içine girmiştir.
İranlılarla, özellikle Osmanlılarla olan ilişkileri,
genellikle, beraber hareket etme yönünde olurken, Ruslarla olan
ilişkileri, bazen Ruslarla iş birliği, genelde de Rusların
ülkeyi işgaline karşı koyma şeklinde gelişmiştir.
Yerli
Kas, Turan, Sami, Ari, Slav kökünden bir sürü kavmi bünyesinde barındıran
ve kırkın üzerinde dilin kullanıldığı bu
ufak ülke, tarih boyunca, ülkelerini işgal etmek isteyen
dış güçlere karşı, diğer milletlerin göstermediği
bir mukavemetle karşı koymuştur.
19'uncu
yüzyılda, Ruslara, Osmanlılara ve İranlılara ilave
olarak, bölgenin petrol zenginliklerinin anlaşılması
üzerine, başta İngilizler, Almanlar, Fransızlar da bölgeye
ilgi duymuşlardır; ama, bunların bölgeye yerleşme
yönünde herhangi bir başarısı olmamıştır.
Son
yıllarda da dünya enerji kaynaklarına ve enerji yollarına
hâkim olma stratejisini güden Amerika Birleşik Devletleri'nin
bölgede hâkimiyet kurma çalışmaları mevcuttur.
16'ncı
yüzyılda, Çar Deli Petro'nun sıcak denizlere inme ve ipek yoluna
ulaşma isteğiyle Kuzey Kafkasya'ya saldırmasıyla
başlayan Kafkas-Rus mücadelesi takriben üç yüz yıl sürmüştür.
Bu üç yüz yıl içinde, 7-8 milyonluk bir nüfusa sahip olan bu ülkede
ölen Rus askerinin sayısı resmî kayıtlara göre 10 milyonun
üzerindedir.
Rus
işgaline karşı mücadele eden Kafkas halkının
son yirmi beş yılına imzasını atan İmam
Şamil dönemidir. İmam Şamil 1826'da İmam Hamzat'ın
şehadetiyle imamlık makamına getirilmiş ve Çeçenistan
ile Dağıstan'da müstakil bir devlet kurmuştur. Daha sonra
diğer Kafkas kavimlerinin birçoğu da bu devlete katılmışlardır.
İmam
Şamil, devleti kurduktan sonra, modern gerilla teşkilatını
baz alan askerî organizasyonu yapmış, yargı sistemini
organize etmiş, barut ve silah fabrikaları kurmuştur.
Yirmi beş yıl süreyle, takriben, üzerine saldıran 200
bin civarındaki Rus askeriyle mücadele etmiş "insanların,
vatan ve millet inançları için neler yapabileceğini, özgürlük
isteyen insanların nelere muktedir olabileceğini Kafkas
Dağlılarından öğrenmelidir" sözünün söylenmesine
vesile olmuştur. 1859 yılında esir düşmüş, bir
müddet sonra, Çar'dan müsaade isteyerek önce İstanbul'a, oradan
da Medine'ye gidip, Medine'ye yerleşmiştir. 4 Şubat
1871 tarihinde Medine'de vefat etmiş ve Cennet-ül Baki mezarlığına
defnedilmiştir.
Şamil'in
vefatından sonra da Ruslara karşı Kafkasya'daki mücadele
beş yıl sürmüştür. Son Kafkas birliğinin -3 bin kişilik-
Tuapse yakınlarında "teslim olmamak üzere yeminleri"
ve son erin şehadetine kadar da bu mücadele sürmüştür. Bu
mücadelenin bitiminden sonra, takriben 1,5 milyon civarındaki
Kafkas kökenli Osmanlı topraklarına göç etmiştir. Bunların
takriben 600 bini de açlık ve sefaletten, hastalıktan yollarda
telef olmuştur.
Osmanlı
topraklarına gelen bu Kafkas kökenlilerin bir bölümü Balkanlarda
Romanya ve Yugoslavya topraklarına, büyük bölümü Anadolu'da
Marmara ve Ege kıyılarına
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Birinç.
ŞERİF
BİRİNÇ (Devamla) -
bir bölümü de Ürdün, Filistin, Mısır
gibi ülkelere, bir bölümü de Samsun-Maraş hattına yerleştirilmişlerdir.
Atletik
yapısı, metaneti, ilmî kudreti, hitabeti, askerî ve sivil
idaredeki dirayeti ve sarsılmaz imanı ile etrafına
güven veren bu örnek insanı vefatının 136'ncı
yılında rahmetle anar, hepinize saygı ve sevgilerimi
sunarım. (Alkışlar)
MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) - İmam Şamil mi, Şeyh
Şamil mi?
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Şeyh Şamil'le aynı
mı?
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Birinç.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.- Kocaeli
Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe, Nevzat Doğan
ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma dosyasının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1204)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi:
a) 14/05/2003 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12.-310/7560 sayılı yazımız,
b) Adalet Bakanlığının
25/01/2007 tarihli ve B.03.0.CİG.0.00.00.03-1-128-48-2003-3918 sayılı
yazısı.
298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna muhalefet ettiği
iddia olunan Kocaeli Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe,
Nevzat Doğan ve Muzaffer Baştopçu haklarında Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın 83'üncü maddesi uyarınca
yasama dokunulmazlığının kaldırılıp
kaldırılmaması konusunda ilgi (a) yazımız
ile Başkanlığınıza gönderilen soruşturma
dosyasının iadesi ile ilgili Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (b) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Gündemin 141'inci
sırasında bulunan dosya Hükûmete geri verilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutuyorum:
IV.
- ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- 1273
sıra sayılı Dilovası beldesinde sanayi
atıklarının yarattığı çevre sorunlarını
araştırma komisyonu raporunun görüşme gününe
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun,
14.02.2007 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Haluk
Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
1273 Sıra Sayılı
Araştırma Komisyonu Raporunun; TBMM Genel Kurulu'nun
20.02.2007 Salı günlü birleşimde görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi lehinde söz isteyen Salih Gün, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Gün. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Gün, süreniz on dakikadır.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Dilovası'yla ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi üzerine lehte söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, bizi buradan izleyen 75 milyonun, tüm insanlığın
Sevgililer Günü kutlu olsun diyorum. Fenerbahçeye bu akşam başarılar
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz
-herhâlde Başkan bir iki dakika bana tolerans tanır- burada
gündemde olan Dilovası araştırma komisyonunun çalışmasından
sonra, burada 380 sayfalık bir rapor hazırlandı, ama
aradan geçen dört beş aydır daha hiçbir şey yapılmadı.
Değerli arkadaşlar, biz,
buradan olsun veya illerde olsun, fabrikalarla ilgili, çevreyle
ilgili bir konuda konuşma yaptığımızda sanki
sanayiciye karşıymışız gibi algılanıyor.
Biz -sanayicinin de, vatandaşın da- çevreye duyarlı
olmayanlara, yasayı çiğneyerek sanayicilik yapanlara
karşıyız. Onların yasaya uymasını istiyoruz,
başka hiçbir şey değil.
Dilovası, bir kere, topoğrafik
yapı olarak, meteorolojik şartların yanı sıra
yoğun trafik yükünün olduğu, gemi trafiğinin olduğu
bir bölgede kurulmuş, sanayi ile konutun içi içe olduğu bir
bölge. Bunu müteaddit defalar açıkladık. Bu rapor da oradaki
sorunlardan dolayı tutuldu.
Kabahatli kim? Kabahatli, bugüne
kadarki, orada bina ruhsatı veren yerel yönetimlerde, orada
fabrika ruhsatı veren, araştırma yapılmadan, bir
master planı yapılmadan plan veren bakanlıklarda. Öyle
bir karmaşık durum var ki, Sanayi Bakanlığı
orada ruhsat vermiş, Sağlık Bakanlığı ruhsat
vermiş, Büyükşehir ruhsat vermiş, Dilovası Belediyesi
ruhsat vermiş.
Bu büyüme 1987 yılından
itibaren başlıyor. 1987 yılında Dilovası'nın
nüfusu 2.500-3.000 civarında, 14 tane sanayi kuruluş var,
2006 yılına kadar 168 tane sanayi kuruluşu olmuş,
nüfus da 3 binden 55 bine çıkmış.
Böyle, hormonlu gibi büyümüş,
adı "kanser ovası" olmuş bir yerin üzerinde çalışmalar
araştırma komisyonu olarak yapıldı. Dün arkadaşımın
da bahsettiği gibi, her araştırma komisyonunun raporu
tozlu raflara kaldırılıyor herhâlde. Bugüne kadar, Sayın
Çevre Bakanımızdan, burada -üç dört sefer, bütçe konuşmasında,
dünkü konuşmasında- beklerdim ki, Dilovası'ndan bir kelime
etsin.
Dilovası'nda hiçbir şey olmadı.
Dilovası'nda, bir tane demir haddehanesi, baca filtresini takıp,
yeni fabrikasına taşınmak üzere fabrikayı durdurdu.
Yerel yöneticiler -Dilovası Belediye Başkanı değil-
kamu yöneticileri ve Çevre Bakanlığının beyanatı:
"Fabrikayı mühürledik." Fabrikayı mühürlemediniz,
fabrikayı, fabrika, taşındığından dolayı
durdurdu. Kamuoyuna, görev yapmış gibi bir haber yansıtmanın
bir manası da yok.
Değerli arkadaşlar, hakikaten,
Dilovası'nda, şu rapora göre, 29 tane öneri var. Büyük boyutta
da, İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığının
sorumluluğu altına girmiş durumda.
Çöp depone alanı, caddenin
sol tarafından sağ tarafına taşınılıyor,
vahşi depolamadan yeni bir depone alanına geçiliyor. Yalnız
ve yalnız çöpü döktüğün yerdeki zeminin beton dökmesiyle
sorunu hallolur mu? Bunun şehrin içerisinden taşınması
aynı, çevreye yaydığı koku aynı, oradaki
akış derelere.
Bir kere, Dilovası'ndaki organize
sanayi şartları oluşmamıştır. Burada, Bakanlık
da, buna imzayı atanların da hepsi yanlış yapmıştır.
Dünyanın hiçbir yerinde, Dilovası gibi organize sanayi
oluştuktan sonra imzalanmamıştır. Organize olayı
nedir: Fabrikası, arıtması, filtresi, çevresi belli
olan planlı şekilde yapılaşmadır. Burada böyle
bir şey yok. İki tane dere geçiyor. Organize sanayi
şartlarının oluşmamasının birinci nedeni.
Konutla fabrikalar iç içe. Mümkün değil. İçerisinden hem
otoban geçiyor hem E-5 geçiyor. Buna hangi bakanlık, imzayı
nasıl atmış? Buradan ilan ediyorum. Buradaki kamu görevini
kötüye kullanmışlardır. Israr ediyorlarsa da, kötüye
kullanmaya devam ediyorlar.
Sözde burada tedbir alınacaktı,
bu raporlardan sonra. Şu anda, fabrikaların ÇED raporu
alınmış dolgu alanları var. Telaffuz etmeyi uygun
bulmuyorum. Kocaeli milletvekilleri de, daha önce orada görevli
bulunan milletvekilleri de bilirler. Orada 100 dönüm, 100 bin metrekare
dolgu alanının, ÇED raporu alınıyor, 300 dönüm bir
yer dolduruluyor ve bunu
Çevre Bakanlığı da, çevre il
müdürlüğü de uyuyor ve devam ediyor: "Çevre kirliliği
önlenecek
" Nasıl önlenecek? Gemiden gelen demir hurdaları,
doldurulmuş alanın üzerine depolanıyor. Bizimle beraber
Çevre Komisyonu olarak gelen arkadaşlar gördü. Aradan dört ay
geçmesine rağmen, daha, bir düzelme yok. Oradaki fabrika, arsa
istimlak ederek veya alarak bir yer kazanma sevdasında değil.
Niye para harcasın? Denizi dolduruyor, çıkan hurdayı
da oraya koymaya devam ediyor. Böyle bir şey olmaz.
Hiçbir fabrikanın arıtma
tesisleri o günden bugüne kontrol edilmedi, aynı şekilde
devam ediyor. Yalnız, orada, iki tane fabrika baca filtresi taktı,
demir haddehanesi, büyük sanayi kuruluşumuz. Onlara buradan
teşekkür ediyorum. Ama, diğer arıtma tesisleri ne olacak?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yok.
SALİH GÜN (Devamla) - Yok.
Kimyasal depolama alanlarındaki
koku devam ediyor. Yok. Dere ıslah çalışması? Yok.
Buradaki, aynı tas aynı hamam. İki tane baca filtresinin
görsel kirliliği yok etmesiyle, oradaki olay tamam diye,
şov yapmaya kimsenin hakkı da yok.
Değerli arkadaşlar, hakikaten,
Dilovası'nda yüzde 40 insan kanserden ölüyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Normal hasta yok orada, hep kanser.
SALİH GÜN (Devamla) - Yüzde
40.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Gittik, gördük.
SALİH GÜN (Devamla) - Dünyada
yüzde 13, Kocaeli merkezde yüzde 22.
Burada, acil olarak, Çevre
Araştırma Komisyonu Raporu üzerine, orada bir ekip devamlı
çalışmalı, bir tarama yapılmalı. Oraya, ayrıca,
çevre denetim mahallî büro kurulmalı, Dilovası'na İzmit'ten
gelene kadar; oradaki örtbas edilen her şey var.
Şimdi size bir şey daha
göstereceğim: Dilovası kontrol altında zannediyorlar.
İstanbul'dan çıkan topraklar, hafriyatlar Dilovası sınırlarının
hemen yanındaki Tavşanlı köyünün orman arazisinin,
hazine arazisinin içerisine dökülüyor. Evet, muhtar kıyameti
koparıyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Beni her gün arıyor.
SALİH GÜN (Devamla) - Jandarma
geliyor, dört tane arabayı bağlayıp jandarmaya götürüyor.
Jandarmaya götürdükten sonra İzmit Büyükşehir Belediye
Başkanı muhtara ne diyor biliyor musunuz? "Artık
bizim borumuz ötüyor sür eşeğini Niğde'ye" diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen
toparlar mısınız.
Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) - Toparlayacağım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, çok önemli konular. Sonuna kadar konuşsun,
çok önemli.
SALİH GÜN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, oraya döken kamyonun başında İZAYTAŞ'ın
depolama sorumlusu var. Neden? Bir arabanın döküm fiyatı
50 milyon lira. Bunu açıkça söylüyorum: Dilovası'ndaki,
Gebze'deki AKP yöneticileri pay etmiş durumdalar.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hayır hayır, yok.
SALİH GÜN (Devamla) - Ellerinde
küçücük bir fiş, üç tanesine fiş kesilmiyor bir tanesine
fiş kesiliyor. İşte burada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Teessüflerimizi bildiriyoruz.
SALİH GÜN (Devamla) - Şu
anda Meclisten umudunu kesmiş halk, Ermeni soykırımını
kabul etmiş Fransız gazetelerinde umut arıyor.
Sayın Bakanım, Dilovası
Fransa'ya mektup yazmış. Türkiye'deki Parlamentodan hiçbir
zaman umut kesilmez. Birileri bugün yapmıyorsa, bunu, altı
yedi ay sonra yapacak insanlar muhakkak gelecektir. Bu Dilovası
başlı başına bir sorun.
Sayın Bakanım, buradaki
Dilovası kirliliği had safhada, İstanbul'un çöplüğü
olmaktan alıkoyun. Avrupa Birliğinin, -çimento fabrikalarını
kapatmış, demir fabrikalarını kapatmış-
modern çöplüğü olmaktan da uzak tutun. Dilovası organize
sanayisini derhal iptal edin. Organize Sanayi Müdürlüğü 4 kişiden
oluşuyor. Dün, belediyelerin ruhsat vermediği yerlere
-şu anda Dilovası Deresi'nin içerisine bakarsanız-
yeni bir demir haddehanesi kuruluyor. Kim onayladı bunu? Organize
sanayi yetkili olduğu için, belediyelerden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Gün.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Bakan gitti.
SALİH GÜN (Devamla) - Belediyeler
BAŞKAN - Sayın Gün, sadece
teşekkür için açacağım. Lütfen
Buyurun, teşekkür eder misiniz.
SALİH GÜN (Devamla) - Tamam efendim.
Konuyu belediyelerden uzaklaştırarak
4 tane sanayicinin verdiği kararlarla, Dilovası ve Türkiye,
çevre kirliliğinde, dünyada bir numara olmaya namzettir.
İnşallah, bunları duyup, orada önlem alınır.
Buradan, Dilovası halkına
da, tüm Türkiye'ye de saygılarımı, sevgilerimi sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün.
Önerinin lehinde söz isteyen,
İzzet Çetin, Kocaeli Milletvekili.
Buyurun Sayın Çetin. (CHP
sıralarından alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, Dilovası raporunun görüşülmesine
ilişkin, görüşülmeyen raporunun gündeme alınmasına
ilişkin, raporun lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz
gibi, geçtiğimiz yıl, gerek şahsımın, gerekse
bir ay sonra, AKP Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar arkadaşımızın
vermiş olduğu araştırma komisyonu kurulmasına
ilişkin öneri üzerine bir Dilovası komisyonu kurulmuş
ve Dilovası komisyonu geçtiğimiz yıl, nisan, mayıs
aylarında, yaz aylarında, Kocaeli'ye defalarca gidip, birtakım
incelemelerde bulunmuş ve raporunu kasım ayı içerisinde
Meclis Başkanlığına sunmuş olmasına
rağmen, bir bakıma AKP Hükûmetinin, Çevre ve Orman Bakanlığımızın,
ilgililerin, yetkililerin, çevreye ne kadar duyarlı olduğunu
göstermesi açısından da ilginç. Dilovası'nda yaşayanların
sağlık sorunlarının, çevre sorunlarının,
çevre sorunlarının, doğa sorunlarının, su ve
deniz gibi ortak kullanım alanlarına AKP'nin bakan ve
Hükûmet üyelerinin ne kadar duyarsız kaldığını
ortaya koyması açısından ilginç bir durumla karşı
karşıyayız.
Gerçekten, araştırma komisyonu
kurulmasına ilişkin vermiş olduğumuz öneride belirttiğimiz
gibi, o bölgede yaşayanların yüzde 34'ünün, normalden 3 kat
daha fazla ölümlerin kansere dayalı olduğu, küçücük çanak
gibi bir havzada 171 sanayi kuruluşunun bulunduğunu, yine,
sadece bizim bir muhalefet partisi milletvekili olarak değil,
Çevre ve Orman Bakanımızın da konuşmasında
işaret ettiği gibi, 34 fabrikanın bir bakıma
"kirleticilik potansiyeli yüksek kuruluş" olarak
isimlendirildiği ve bunların rapora geçtiği, yine,
komisyon üyelerinin defalarca gitmesinden sonra yapmış
olduğu nihai değerlendirme ve tespit ettikleri sorunlar
ve karşılığında öneriler ki "29 sorun, 29
çözüm" adı altında rapor Büyük Millet Meclisine sunulduğunda
raporun sonlarında yer almış olmasına rağmen,
konunun hâlâ burada geniş ve etraflıca konuşulmasından
kaçınılması ve yapılan önerilere duyarsız
kalınması gerçekten dikkat çekici.
Şimdi, tabii, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bir an evvel bu konuda hazırlanan raporun
Meclisin gündemine indirilmesini ve alınması gereken
önerilerin bir an önce alınmasını istiyoruz.
Tabii, böyle bir konuda, az evvel
Çevre Bakanımız burada idi; zannediyorum, bunu -bir
başka belgeyle karşılaştı, konuşma talebinde
bulundu, usule uygun olmadığı için- dinleme zahmetinde
bile bulunmayıp, zannediyorum burayı terk etti. Bir Çevre
Bakanının, özellikle dünyanın dikkatini çeken, orada
yaşayanların her gün "bugün ne olacağız"
diye düşündüğü bir bölgeye karşı, hele hele o bölgenin
bakanıysa duyarlı olması, bizi burada sabırla
dinlemesi gerekirdi. Bunu da dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, o bölge değil sadece Kocaeli il olarak bir sanayi
kenti. Yine ben söylemeyeceğim, bunu Sayın Bakan da bu komisyonun
kurulmasına ilişkin önerisinde gündeme getirmişti.
Burada, Kocaeli, tek başına imalat sanayisinin yüzde
13'ünü karşılayan, Türkiye'de 500 büyük sanayi kuruluşundan
75'ini bağrında taşıyan ve her zaman sanayi kirliliğiyle,
çevre kirliliğiyle, hava ve su kirliliğiyle karşı
karşıya olan bir kentimiz. Ama, Dilovası özel bir bölge.
O bölgede, gerçekten, biraz evvel Salih Gün arkadaşım da
işaret etti, raporda da çok açıkça komisyon üyesi arkadaşlarım
da katılarak işaret ettiler, Dilovası'nda organize
sanayi bölgesi kurulmadan önce sanayi yapılaşması
başlamış, bilahare organize sanayi bölgesi olması
için yoğun çaba sarf edilmiş ve zaruri olarak Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi kurulmuştur. Yani, oraya organize
sanayi bölgesi diyebilmenin olanağı yoktur. Oradaki sanayiciler,
organize sanayi bölgesinin nimetlerinden yararlanmak için sanayi
bölgesi iznini, siyasal güç, parasal güç, nüfuz kullanarak almışlardır
ve öylece de devam etmektedirler.
Geçtiğimiz günlerde, gerçekten,
o bölgede, o 34 sanayi kuruluşu içerisinde ismi olan bir kuruluşun,
gazetelerde, ulusal ve yerel gazetelerde üretiminin durdurulduğuna
ilişkin bir haber okudum. O haberle ilgili olarak ben de İnternete
girdim, yetkilileri, ilgilileri kutladım. Gerçekten, bundan
evvel, bu tarz girişimde bulunanlar görev yerlerinden oldular.
O bölgede, vali değiştirmekle, emniyet müdürü değiştirmekle
övünen sanayi kuruluşları var. Acaba bu da öyle olmaz
mı diye düşündüm. Tabii, olayın aslı yine de sevindirici.
Eski fabrikasının rehabilite edilmesi, yenilenmesi mümkün
olmadığı için yeni bir fabrika kuruyor, eski fabrikada
üretim sürüyor, ağustosa kadar kendisine süre veriliyor Çolakoğlu'nun,
ağustosta ek süre istiyor, yılbaşına kadar süre
uzatılıyor, yılbaşında da "bitmedi"
demesine rağmen, valilik ve bakanlık yetkilileri "artık
senin uzatma süren de bitti, biz de bunu kapatıyoruz" demişler.
Kapattıktan sonra, yine de -halk tabiriyle söyleyeyim- dik durmaya
çalışıyor, efeleniyor, diyor ki: "Ben zaten kapattım,
kapatacaktım, yeni fabrikamı zaten açmıştım."
Biz, şimdi, bu fabrikada değerli arkadaşlarım, sadece
bu fabrika değil, o bölgedeki fabrikaların, gerçekten,
çok ciddi bir şekilde, Meclis ve Hükûmet el ele vererek, rehabilite
edilmesine ihtiyaç var.
Her şeyden önce, biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, o bölgede, sanayi de olacak, insan da yaşayacak
ilkesinden hareket ediyoruz. Sanayileşmeye karşı değiliz.
İnsanın çalışmasına, yaşamasına
hiç kimse karşı olamaz. O bölgede, 20 binden fazla işçi
çalışıyor, 40 binden fazla insan yaşıyor, 171
büyük sanayi kuruluşu var. O bölgeye "organize çevre katliam
bölgesi" diye yazı yazılıyor, o bölgeye, gazeteler
"Dilovası'nda kanser korkusu" diye manşet atıyor,
o bölgeye "göz göre göre kaza" diyor; çünkü, TEM ve E-5 oradan
geçiyor, 20'ye yakın deterjan fabrikasının havaya uçuşan
partiküllerinin o asfaltın üzerine düşmesiyle, küçücük
bir çisil çisil yağmurda, araçlar kızak gibi kayıyor ve
kazalara neden oluyor. Demir-çelik fabrikaları o bölgede, boya-kimya
fabrikaları o bölgede, kayıt dışı ekonominin
büyük bir bölümü o bölgede.
Şimdi, ben, değerli arkadaşlarım,
burada, o bölgeye gittiğiniz zaman, hemen hemen bakanların
tamamı, bir biçimde kara yolu kullandığında oradan
geçiyor, Dilovası tabelasını gördüğünde, denizin
kıyısında yükselen dumanları, buharları karşı
tarafta tüten simsiyah bacaları görebiliyor. Biz, komisyon
olarak gittik -komisyon üyesi arkadaşlarımdan bazıları
burada, birkaç tanesini görüyorum- o gün, Dilovası halkı
bir pankart açtı: "Dilovası bugün tertemiz." diye
pankart açtılar. Gerçekten, önceden, biz, komutanların
kışla teftişi gibi "geliyoruz" dedik, fabrikalar
üretimini durdurmuş, her taraf temiz, halk mutlu "Dilovası
bugün tertemiz." diyor. Gerçekten o gün temizdi, ama, ertesi gün
telefon yağıyor "gelin, hâlimizi görün." Hava kirliliği
orada, su kirliliği orada, çevre kirliliği orada, doğa
katliamı orada.
Bakın, zamanımız elvermediği
için okuma olanağım yok. Bu rapor, Kocaeli-Gebze ve Çerkeşli
çöplükleri ön raporu, 20 Ekim 1994'te hazırlanmış. Burada,
o zaman organize sanayi bölgesi yok, sanayiciler vakfı var.
Vakıf yetkilileri Dilovası'nı överek anlatıyorlar
ve kiralanan alanlardan daha fazla kiraya, sanayileşmeye
izin verilmemesini istiyorlar. Şimdi değerli arkadaşlar,
o bölgede, insanlar hâlâ kuşkulu, hâlâ ne olacağı kaygısını
taşıyor.
Komisyon raporuna katılmadığım
bir bölümü, Yıldız ve öbür mahallemizin taşınmasını
rapora yazdı arkadaşlarım, ben de imza koydum ama,
işin aslı şu: Sanki, iki köyün ya da iki mahallenin oradan
kaldırılma önerisi, bir bakıma, Dilovası'ndaki
kirliliği o iki mahalle halkının üzerine yıkmak
anlamına geliyor. Çekseniz bile -orada 50 bin insan yaşıyor-
iki mahallede yaşayan 1.500 kişi bile yok. Yani, sorun, iki
mahallenin oradan uzaklaştırılması sorunu değil,
sorun... Biz gerçekten Avrupa Birliğine gireceğiz diye,
Sayın Bakan geçtiğimiz günlerde güzel bir açıklama yaptı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin lütfen
toparlayınız, buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkan.
Şimdi, dedi ki Sayın Bakanımız
geçtiğimiz günlerde: Yani, 1 insan için, gerekirse fabrikaların
tümünü kapatırım.
Biz Türkiye'deki çevre mevzuatını
-kısmen değil- tamamen uygulasak, oradaki fabrikaların
yüzde 50'sini kapatırsınız. Avrupa Birliği çevre
mevzuatını tamamen uygulayacağız desek, orada
açık fabrika kalmaz.
Değerli arkadaşlar, gerçekten
Avrupa Birliğine gireceğiz diyoruz. Avrupa Birliği,
hepimizin ülke olarak özlemiydi. Diğer ortaklardan istenmemesine
rağmen, önümüze pek çok özel kural koydular. Bunları kabul
etmemiz mümkün değil, ama, bunların içerisinde iki tanesi
bizi toplum olarak rahatsız etti: Birisi Kıbrıs konusu,
diğeri Ermeni meselesi. Onları Türkiye aşabilir Avrupa
Birliğine girebilmek için, her iki sorun da aşılabilir
ama aşılamaz sorun çevre sorunudur. Çevre sorununu çözmeden,
Dilovası gibi sanayi bölgelerindeki üretimi Avrupa standartlarına
taşımadan, Türkiye için Avrupa Birliği hayaldir. Bu
gerçeği görelim artık.
O nedenle, bir an önce bu Dilovası
raporunun Meclise indirilmesi ve Meclisin, yürütmeye, buradan,
alınması gereken önlemler konusunda güç vermesi, destek
vermesi ve oradaki insanların yarın ne olacağım
kaygısından uzak bir şekilde yaşayabilmelerinin
sağlanması gerekir. Bu, anayasal bir görev, çünkü Anayasa'mızın
56'ncı maddesi çok açık, diyor ki "Herkes, sağlıklı
ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi
geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve
çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve yurttaşların görevidir."
En çok da görev Büyük Millet Meclisine düşüyor.
Bu görevi yerine getirmeye davet
ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Önerinin aleyhinde söz isteyen,
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak,
araştırma komisyonları kuruyoruz, gensoru müessesesini
çalıştırıyoruz, ama, maalesef, bütün bu çalışmaların
neticesini Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak alamıyoruz.
Bir komisyon kurulmuş, raporunu
hazırlamış, yaklaşık beş aydan beri de bu
rapor, kamuoyunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde
değil. Çok önemli bir konu. İnsan sağlığını
çok yakından ilgilendiren bir konu.
Dün, burada, Sayın
İçişleri Bakanıyla ilgili olarak verilen bir gensoruyu
görüştük. Ama ne oldu gensoruda? Sayın Bakan, buraya geldi,
bürokratlarının hazırladığı metni kafasını
kaldırmadan burada okudu, kendinden hiçbir cümle ilave etmeden,
iktidar partisi milletvekillerinin parmaklarıyla, gensoru
meselesinin gündeme alınması mümkün olmadı.
Şimdi, bu da çok önemli bir konu.
Sayın Bakanım
Sayın Bakanım
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen
Karşılıklı konuşma hakkınız
yok.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ama, şimdi, Sayın Bakanı
BAŞKAN - Genel Kurula hitap
eder misiniz lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Bakanı çok yakından ilgilendiren bir konuda konuşma
yapıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz istediniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, aleyhinde
BAŞKAN - Sayın Bakanla
karşılıklı konuşma gibi bir usul yok.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Efendim,
Sayın Bakan
Bakınız, şu, Meclisin çalışma
adabına uygun mu şu?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Meclisin çalışma adabını senden mi
öğreneceğiz?
BAŞKAN - Lütfen, Genel Kurula
hitap eder misiniz.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Genel
Kurula hitap edeceğim, ama, karşımda Sayın Bakan,
ayakta, bir başka milletvekilimizle konuşuyor.
Değerli milletvekilleri
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
ona siz karar verecek değilsiniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sen konuşmanı yap. Milletvekillerine konuşuyorsun,
bana konuşmuyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Siz de milletvekilisiniz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Özellikle bana konuşmuyorsun.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen
yerinize oturur musunuz. Lütfen Sayın Bakan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Siz de milletvekilisiniz Sayın Bakan. Çevreden birinci derecede
sorumlu insansınız.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Çevreyi senden öğrenecek değilim ki.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, ben öğreteceğim. Çevreyi, bak size nasıl öğreteceğim
biraz sonra. Bekleyin şurada, lütfen
Bak, nasıl öğreteceğim
çevreyi.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
o şekilde hitap edemezsiniz. Düzeltir misiniz lütfen.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Lafını geri alsın, lafını.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri
BAŞKAN - Önerinin aleyhinde
konuşacaksanız, buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Aleyhinde konuşuyorum, evet.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Başkan, lafını geri alsın. Neyi öğretiyormuş?
Lafını geri alsın.
BAŞKAN - Düzeltir misiniz sözünüzü
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Lafını geri alsın.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
bir Çevre Kanunu'nu kabul ettik ve Türk Ceza Kanunu'nda da değişiklik
yaptık. Neydi o değişiklik? Türk Ceza Kanunu'nun 181 ve
182'nci maddelerinin 1'inci ve 2'nci fıkralarının yürürlüğe
giriş tarihini, Kanun'un kabul edilmesinden iki yıl sonra
olarak kabul ettik, burada kabul ettik. Ben, o gün çıktım, dedim
ki, Sayın Bakan, siz, bir Çevre Bakanı olarak, Türk Ceza Kanunu'nda,
çevreyi kasten ve taksirli olarak kirletenlerle ilgili olarak, iki
yıl sonra yürürlüğe girmek üzere bir maddenin kabulünü benimsiyorsanız,
Çevre Bakanı olarak, artık, o koltukta oturamazsınız
dedim. Burada söyledim, tutanaklar burada, tutanakları yanımda
getirdim. Niçin? Niçin? 181 ve 182'nci maddeler çok açık. Bakın,
burada diyor ki "İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere
aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde
atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten
veren kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır." Kasten
Kasten çevreye veren altı
ay ile iki yıl arasında hapis cezasıyla cezalandırılır.
Ne oldu bu madde? Bu madde iki yıl sonra yürürlüğe giriyor.
O gün öyle kabul edildi. Dünyanın hangi ülkesinde var? Ben, burada
soruyorum. Sayın Bakan gidiyor. Sayın Bakan gidiyor, bakınız.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Bakan gidiyor.
Dünyanın hangi ülkesinde var
arkadaşlar, soruyorum size? Çevreyi kasten kirletenlerle ilgili
olarak, kasıt unsuru da ortaya konulmuş olmasına
rağmen, bununla ilgili kanun iki yıl sonra yürürlüğe
girecek. O iki yıla kadar, çevreye kasten zarar veren, atık
bırakanlarla ilgili bir işlem yapmayacaksınız.
Varsa dünyanın bir başka ülkesinde böyle bir uygulama, gelin,
bu kürsüden söyleyin. İşte, sizin Çevre Bakanının
çevreye bakışı; işte, AK Parti Grubunun çevreye
bakış açısı.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Siyaseti kasten kirletenler ne olacak?
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Baştopçu, onu sizinle hesaplaşıyoruz, merak etme. O
hesabı sen vereceksin, hiç merak etme.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
182'nci madde de aynı şekilde "yayımı tarihinden
iki yıl sonra yürürlüğe girer." Şimdi, ben, o zaman
dedim ki, Sayın Bakan o koltukta oturamazsınız. Sayın
Bakan "Türkiye'de 3.200 belediye var. O 3.200 belediyeyle ilgili
olarak -onların arıtma tesisleri yok- belediye başkanları
sıkıntıya girmesin diye biz bunun yürürlük tarihini
iki yıl sonraya bıraktık." dedi. Şimdi, ben buradan
Sayın Bakana soruyorum -gitti Sayın Bakan- şimdi, bu
Kanun kabul edildiği günden bugüne kadar bir buçuk yıl geçti.
Türkiye'deki 3.200 belediyeden kaç tanesi bu Kanun yürürlüğe
girdikten sonra arıtma tesisi yaptığını, gelsin,
bu kürsüden söylesin. Rakam versin bana, rakam versin. Mesele, belediye
meselesi değildi. Büyük sermaye çevreleri Sayın Bakanın
üzerinde bir baskı uyguladılar ve o baskının neticesinde
de bu maddenin yürürlük tarihi iki yıl ertelendi
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Size kim baskı uyguladı da parti değiştirdiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
ve o Kanun bir yıl komisyonda bekledi değerli milletvekilleri.
Temel kanun olarak geldi. Bu kadar önemli bir kanun idi ise niçin bir
yıl süreyle o Kanun komisyonda bekledi? Niçin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine bir an önce indirilmedi?
Bakın, o Kanun'da bir şey
daha geçti: Kanun'da olmamasına rağmen komisyonda ilave
edildi -komisyon üyelerine de söylüyorum burada- maden aramalarda
ÇED raporu istenmesi komisyonda kaldırıldı, kaldırıldı.
Türkiye'de maden aramada ÇED raporu istemeyeceksiniz de hangi tür
faaliyetlerde ÇED raporu isteyeceksiniz? Bir değerli AK Parti
Milletvekili, Sayın Yalçınbayır da o gün bir önerge verdi.
O gün bir önerge verdi, dedi ki: "Bu tür aramalarda ÇED raporu istenmesi
lazım, yanlış yapıyorsunuz." Sizin milletvekiliniz
önerge verdi. Sizin oylarınızla o önerge de reddedildi.
Ne oldu şimdi? Ne oldu şimdi?
Geldiğimiz noktaya bakalım. Ondan sonra Sayın Bakan
varil sayıyor, varil. Daha çok varil sayar Sayın Bakan. Siz
kanunun uygulanmasını iki yıl sonraya bırakırsınız,
ceza hükümleri iki yıl sonra yürürlüğe girmesi gerekir diye
buradan parmak kaldırırsınız, ondan sonra siz daha
çok varil sayarsınız. Sayın Bakan hâlâ yok. Sayın Bakan
daha çok varil sayar.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Varil
saymaya gitti!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız, ben o gün önerge verdim burada,
ÇED raporu istenmesiyle ilgili bir önerge verdim. Sayın Akdemir
de burada, onun da imzası vardı, birlikte verdik o önergeyi.
O önergede dedik ki, ÇED raporu isteyin, bu yanlıştır,
dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir uygulama yoktur dedik. Geldik,
burada savunduk, ama, buna rağmen, yine sizlerin oylarıyla,
maalesef, o da kabul edilmedi, reddedildi.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
son derece önemli bir konu gündemde. Ama, ben, bu bakış
açısının yanlış olduğunu, bu bakış
açısıyla komisyonların kurulmasının, raporların
ortaya konulmasının, Türkiye'de çok, bu bakış
açısından dolayı sağlıklı bir netice vermeyeceğini
düşündüğüm için aleyhinde konuşuyorum. İşte,
şurada, bu dönemin sona ermesinin son sekiz ayına girdik.
Meclisin çalışabileceği gün sayısı sınırlı;
işte, yaklaşık elli günlük bir çalışma, iş
günü var Meclisin. Bu kadar az bir günde, memleketimiz için, halkımız
için son derece önemli olan bu meselelerin ciddi bir şekilde ele
alınması gerektiğini onlarca kez söyledik, ama, maalesef,
maalesef dinletemedik.
Sayın Bakan diyor ki: 181'in
(4)'üncü fıkrası yürürlükte, ondan dolayı bir sıkıntı
olmaz." Şimdi (4)'üncü fıkrayı okuyorum değerli
milletvekilleri bakınız (4)'üncü fıkrayı okuyorum,
(4)'üncü fıkra diyor ki: "Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan
fiillerin insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların
ortaya çıkmasına
" Şimdi, insanlar için tedavisi
zor hastalıklar ortaya çıkarsa 181'in (4)'üncü fıkrası
yürürlükteymiş, işlem yapacakmış! Şimdi
"tedavisi zor hastalıklar" ne demek sayın milletvekilleri?
Ne demek? Doktorlarımız var aramızda.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ben söyleyeyim, kanser başta, bir
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Söz isteyeyim, çıkayım anlatayım.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tedavisi
zor hastalık. Arkadaşlarımız söylüyor, artık,
ölüm yolculuğuna çıkan ve artık, şu anki mevcut
tıp imkânlarıyla tedavi edilmesi mümkün olmayan hastalıklar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Dilovası'nda yüzde 60 kanser.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Yanlış doktorsa onun da tedavisi zor oluyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani,
şimdi, tedavisi zor bir hastalık ortaya çıkınca,
yani vatandaş ahiret âlemine yolculuğa çıkmaya hazırlandığı
bir dönemde 181'in (4)'üncü fıkrası yürürlükte olacakmış.
Ya ölmez, sürünürse onlar için ne olacak Sayın Bakan? Yani
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana uygulamayacağız onu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Baştopçu, sözlerinize dikkat edin, sözlerinize dikkat edin
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana uygulamayacağız!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
sözlerinize dikkat edin. Varsa söyleyeceğin bir söz, bu kürsü
boş, bu kürsü boş. Oradan, yerinizden oturmakla Ümmet Kandoğan'ı
susturamazsınız siz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana çok şeyler söyledim zaten.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Benim,
bakın, bütün tutanaklarım burada.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana ben çok şeyler söyledim, biliyorsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu
tutanakları, ben bundan bir buçuk yıl önce gelmişim, burada
bu konuşmaları yapmışım
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana ben neler söyledim!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, ben bir buçuk, bir buçuk yıl önceki
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sana ben neler söyledim!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Bir buçuk
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Sen söylediklerimizin hepsini biliyorsun, yüreğin varsa,
orada sana söylediklerimi söyle!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Bir buçuk yıl önceki tutanakları getirip bu tutanakları
sizin huzurunuzda söylüyorum. Ben, müneccim değilim, geleceği
önceden tahmin eden birisi de değilim, ama bu uygulamalarla,
Türkiye'de hangi bir geleceğin bizi beklediğini çok iyi
bildiğim için, bu konuşmaları gelmiş burada yapmışım.
Yüreğin varsa, cesaretin varsa,
bilgin varsa -bu kanunun altında senin de imzan var, sizlerin de
imzası var- "bu kanunun bu maddesinin iki yıl sonra yürürlüğe
girmesi doğrudur" diyorsan, bu kürsü sizindir, buyurunuz,
geliniz, burada açıklamanızı yapınız.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hadi, ancak gidersin!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ayıp, ayıp, sana yakışıyor mu?
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Hadi, ancak gidersin!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Kilona
yakışıyor mu senin!
BAŞKAN - Grup önerisi aleyhinde
söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Senin o kapasiten var mı anlayacak kadar?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Senin
o kilona ayıp!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Yüreğin var mı, yüreğin?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Var, mangal gibi yürek var bende, mangal
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- O yürekle neler yapıldığını da biliyoruz
biz!
BAŞKAN - Sayın Baştopçu
Buyurun Sayın Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz aldım, ancak,
aleyhinde söz aldım derken, bir hususun da altını çizerek
peşinen ifade etmek istiyorum. Bu Dilovası'ndaki kirlilikle
ilgili araştırma komisyonu raporunun Meclis Genel Kurulunda
görüşülmesine karşı olduğum için bunu söylemiyorum.
Bu vesileyle de Genel Kurulu ve Başkanlık Divanını
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu bir grup önerisi getirdi, önümüzdeki
haftanın salı günkü gündemine Dilovası'nda meydana
gelen, sanayi atıklarından kaynaklanan kirliliklerin
araştırılmasıyla alakalı Türkiye Büyük Millet
Meclisi araştırma komisyonunun hazırladığı
raporun salı günü gündeme alınmasıyla alakalı.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grup yetkililerine ve Grup Başkan
Vekillerine önümüzdeki hafta salı günü bu raporu gündeme alacağımızı
ifade ettim. Zaten, şimdi, Danışma Kurulu önerilerinin
de, grup önerilerinin de içeriği bu, önümüzdeki hafta salı
günü gündeme alınsın. Biz de bunu kabul ettik, alalım ve
bu raporun görüşmesini yapalım, dedik. Ama, buna rağmen,
grup önerilerini, önümüzdeki hafta salı günü gündeme alınacağını
ifade etmiş olmamıza rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirmiş olmalarını, bir muhalefet mantığı
açısından, bir muhalefet stratejisi açısından veya
muhalefetin kendi içerisindeki tutarsızlığı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisini gündeme alınacak bir konuyla
alakalı, burada, saatlerce meşgul etmesinin mantığını,
doğrusunu isterseniz anlamakta zorlanıyorum. Bu, iyi niyetli
bir yaklaşım değildir. Bu, burada, bu raporun görüşülmesini
talep etmekle alakalı bir hassasiyet de değildir. Bu, Meclis
çalışmalarını ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
kürsüsünü sabote etmekten
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
Başkan!
EYÜP FATSA (Devamla) -
ve görüşmeleri
engellemekten başka bir şey değildir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, sataşma hakkı doğuyor.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin.
Sayın Başkan
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Biz
sabotajcı değiliz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sabote ediyorsunuz.
Sayın Başkan
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Altı aydır niye getirmedin gündeme?
BAŞKAN - Sayın Çetin, Sayın
Anadol, lütfen
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Çetin, lütfen
Bakın, biz, İzmir milletvekilinizle
beraber Danışma Kuruluna gittik ve orada bu meseleyi tartışacağımızı,
konuşacağımızı, hemen de cevabımızı
vereceğimizi, söyledik. Sayın Anadol ve Sayın Koç'a taleplerini
önümüzdeki salı günü -ki, talep de oydu, önümüzdeki salı
günü gündeme alınmasıydı- gündeme alacağımızı
söyledik. Buna rağmen önümüzdeki salı günü gündeme
alınması kararlaştırılan bir konuyla alakalı
grup önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirmek
suretiyle burada zamanı kullanmanın -görüşülecek
yasalar var- bana mantığını Allah aşkına
bir sağduyulu insan izah etsin! Bir sağduyulu insan, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubundan, izah etsin!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, eleştiri başka, sabotajcılıkla suçlanmak
başka!
EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen Sayın
Başkan
Lütfen Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen,
oturur musunuz.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, biz, geçen hafta, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu,
Anavatan Partisi Grubu, AK Parti Grubu olarak geçtiğimiz haftanın
ve bu haftanın çalışma takvimini ve çalışma
saatini beraber düzenledik. Dün yeniden bir Danışma Kurulu
yaptık, Anavatan Partisi Grubunun vermiş olduğu gensorunun
yasal süre içerisinde gündeme alınmasıyla alakalı. Yani,
her şeyi uzlaşarak, anlaşarak getirdik. Bu konuda da
uzlaştık, bu konuda da uzlaştık. Ben, bu mantığı
anlamakta zorluk çektiğimi ifade ettim. Bunu gündeme almayacağız,
demedik. Dolayısıyla, bu, iyi niyetli bir yaklaşım
değildir, iyi niyetli bir tutum değildir. Bunu anlamakta
zorlanıyoruz, dedim ve aynı noktada da duruyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Salih Gün ve Sayın İzzet Çetin -Kocaeli milletvekilleri-
ve Sayın Kandoğan, bu Dilovası'yla alakalı bazı
hususları gündeme getirdiler burada. Ben, bu konuyla ilgili
Sayın Gün'e ve Sayın Çetin'e bir şey sormak istiyorum huzurlarınızda:
Bu Dilovası ve çevresindeki organize sanayi bölgeleri, Allah
aşkına, ne zaman kuruldu? Ne zaman kuruldu? Bizim dönemimizde,
AK Parti döneminde bu bölgede kurulmuş bir organize sanayi
bölgesi var mı veya ruhsat verilmiş, müsaade edilmiş
bir bölge, organize sanayi bölgesi var mı? Yok.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Öyle bir iddia yok. AKP kurdu dedik mi?
EYÜP FATSA (Devamla) - Şimdi,
ben, Sayın Salih Gün'e
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Niye
korumuyorsunuz dendi, niye kurdunuz değil.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin
Bu Dilovası'nda kurulan organize
sanayi bölgesinin kurulması döneminde siz bölgede belediye
başkanıydınız. Bu organize sanayinin kuruluşunun
altında imzanız var mı, yok mu?
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ben Dilovası'nda
belediye başkanı değildim ki.
EYÜP FATSA (Devamla) - Var mı,
yok mu? Eğer, bu bir hataysa bakın
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ben komşu
belediye idim, komşu
EYÜP FATSA (Devamla) - Bakın,
bu bir hataysa, bu bir yanlışsa ben sizden beklerdim ki
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yanlış
bilgilendirme!
EYÜP FATSA (Devamla) -
bu yanlışın
altında benim de imzam var, İzmitlilerden, Dilovalılardan,
kamuoyundan özür diliyorum, diyebilmeliydiniz. (CHP sıralarından
gürültüler)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ben orada dersem, Ayarlar mahallesi var orada
EYÜP FATSA (Devamla) - Özür diliyorum
diyebilmeliydiniz. Sizin imzanız var Sayın Gün
(CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Çetin, Sayın
Gün, lütfen
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ayarlar Mahallesi var orada
Ayar da Komisyon Başkanıydı
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Gün
Sayın Gün, bunun altında sizin imzanız var.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ben komşu
belediyeyim.
EYÜP FATSA (Devamla) - Dediniz ki,
dediniz ki
Müsaade edin
Dediniz ki: "İstanbul'dan
gelen atıklar buralarda depolanıyor ve AK Partililer bundan
menfaat ve rant elde ediyor." Bu ispatı gerektirir, bunu ispat
edeceksiniz.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Derhâl.
İsim vereceğim.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ama, ben size
bir şey sormak istiyorum burada: Siz, bu organize sanayinin kuruluşunun
altına imza atarken, acaba hangi rantı paylaştınız?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Allah Allah!
EYÜP FATSA (Devamla) - Hangi rantı
paylaştınız söyler misiniz? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen
EYÜP FATSA (Devamla) - Söyler misiniz?
BAŞKAN - Sayın Fatsa
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yok,
imza yok.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Böyle
bir suçlama yapamazsınız.
EYÜP FATSA (Devamla) - Lütfen
Lütfen
Değerli arkadaşlar
"Hiçbir şey yapılmadı." deniliyor. Geçen iki
buçuk sene içerisinde Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Fatsa, mahcup olursun
Komisyon raporu bile üyelere verilmeden patronlara
verildi.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Beni konuşturma. Komisyon üyelerine verilmeden patronlara
verildi o rapor.
EYÜP FATSA (Devamla) -
Kocaeli
Üniversitesi Çevre Mühendisliği, TÜBİTAK ve Çevre Orman Bakanlığı,
iki buçuk sene içerisinde, bu bölgeyle ilgili ciddi raporlar, ciddi
hazırlıklar yaptılar; tespit ettikleri yanlışlarla
ilgili organize sanayi bölgesindeki fabrikaları uyardılar
ve onlara cezalar da yazdılar, uyardılar.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Rapor bize gelmeden patronlara gitti Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla) - Hatta, bu
bölgedeki, Türkiye'nin en büyük sanayisi, demir-çelik sanayisi
olan bir fabrika da bu uyarılanlar arasındaydı ve fabrika
kapatılma kararı aldı. Fabrika yetkilileri bakanlığa
geldi, dedi ki: "Yeni fabrika kurulana kadar bize burada
işletme ruhsatı verin, yani, biz faaliyetlerimize devam
edelim." Bak, bu ruhsat da, kendilerine bu müsaade de verilmemiştir.
Sayın Çetin de, Sayın Gün de bunları biliyor ve önümüzdeki
mart, önümüzdeki ay, Gebze Dilovası Organize Sanayi Bölgesinin
arıtma tesislerinin ihalesi yapılıyor. Bütün teklifler
alındı ve ihaleye çıkacak ve temeli atılacak. Bu
çalışmalardan, herhâlde, muhalefet partisine mensup Kocaeli
milletvekili arkadaşlarımızın haberi vardır.
Bu kadar, kamuoyunu, -doğru
giden, yapılan çalışmalar noktasında, yapılan
bu düzenlemeler noktasında- hele hele kendi seçim bölgesini
ve kendi seçmenlerini bu kadar yanlış bilgilendirmeyi,
doğrusunu isterseniz, bir yere koyamıyorum, bir anlam da
veremiyorum.
Değerli arkadaşlar, son
olarak: Çevreyle ilgili çok şeyler söylendi. Çevreyle ilgili
cezalar, ilk defa, Türkiye Cumhuriyeti Ceza Kanunu'na AK Parti döneminde
konmuştur. Çevre Kanunu'nu biz çıkarttık. Eğer, biz
bu konuda duyarsız olsaydık, bunlarla ilgili, Ceza Kanunu'na
hükmü koymaz, Çevre Kanunu'nu da çıkartmazdık. Bütün bunları
nasıl yok sayarsınız? Nasıl yok sayarsınız
ya, böyle bir şey olabilir mi! Böyle bir şey olabilir mi!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İki sene sonra yürürlüğe girecek.
EYÜP FATSA (Devamla) - Ben, bir
şeyi daha söylemek istiyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
İki sene sonra, şu anda yürürlükte değil.
EYÜP FATSA (Devamla) - Efendim, bir
arkadaş buraya çıkıyor, ikide bir, önüne gelene, o koltukta
oturamazsın, o koltukta oturma, o koltukta oturma, diye ithamlarda
bulunuyor. Evet, doğru, bu arkadaş sık sık koltuk değiştirmeye
alıştığı için, herkesi de öyle zannediyor.
Ben, buna cevap vermeye bile değer bulmuyorum.
Bir diğer konu da önümüzdeki
cumartesi günü
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Cevap
ver, cevap!
EYÜP FATSA (Devamla) -
önümüzdeki
cumartesi günü
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niçin
iki sene sonra, cevap ver!
EYÜP FATSA (Devamla) -
Çevre ve Orman
Bakanımız, Dilovası'nda
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Cevap
ver, cevap!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen
EYÜP FATSA (Devamla) -
halka
açık bir basın toplantısı yapacaktır. Geçen
iki buçuk sene içerisinde, Dilovası'yla ilgili, bölgedeki kirlilikle
alakalı yapılan bütün çalışmalar halka açık
olarak orada tartışılacaktır. Ben, inanıyorum
ki, bölgenin muhalefet partisine mensup milletvekilleri de
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Devamla) -
öyle zannediyorum
ki, buna ilgi duyarlar ve mutlaka bu basın toplantısına
katılmak suretiyle, şu kürsüde dile getirdikleri iddialarını
kendi seçmenleri önünde de dile getirirler ve oradaki -eğer haklı
gerekçeleri varsa- kendi seçmenlerine de kendilerini ifade etme
ve haklılıklarını ifade etme imkânı bulurlar
diye düşünüyorum.
Biz, bu raporun görüşülmesine
karşı değiliz, biz de buna destek verdik, biz de buna destek
verdik, ama bu raporun görüşülmesi talebiyle ilgili
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Salı günü görüşelim. Sayın Fatsa, hadi sözünde dur, salı
günü görüşelim.
EYÜP FATSA (Devamla) -
muhalefetin
tutarsız üslubuna karşıyız. Dolayısıyla
da bu grup önerisine evet oyu vermeyeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Başkanım
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sataşma var, şahsına, Salih Gün'e sataştı.
BAŞKAN - Sayın Gün, sataşma
nedeniyle söz istediniz.
Sayın Fatsa ne söyledi ki size
sataştı?
Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - "İmzan
var" dedi.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Her şeyi söyledi.
BAŞKAN - Bir saniye sayın
milletvekilleri, lütfen
SALİH GÜN (Kocaeli) -
"İmzan var. Ne rant elde ettiniz?" dedi.
EYÜP FATSA (Ordu) - Hayır!
SALİH GÜN (Kocaeli) - "İmzan
var. Ne rant elde ettiniz?" dedi.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Gün, yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sataşacak çok şey söyledi Eyüp Fatsa, siz dinlemediniz Sayın
Başkan.
V.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Kocaeli Milletvekili Salih Gün'ün, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
konuşmasında, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, teşekkür ederim.
Değerli Başkanım,
siz, ilk evvela coğrafyayı bilmiyorsunuz. Dilovası
ile Tavşancıl ayrı ayrı belediyeler.
EYÜP FATSA (Ordu) - Doğrudur
SALİH GÜN (Devamla) - Dilovası
Organize Sanayi birinci aşamasında Dilovası sınırlarında
kuruldu. Bizim, dışarıdaki bir belediye olarak, ona
müdahale etme hakkımız yoktu. Bize, sizin görüşünüz
Dilovası hakkında ne, diye sorulmaz. Bize sorulduğunda,
"Buraya organize sanayi kurulmada, sizin belediye açısından,
sizi de sınır içerisine alalım mı?" Biz, hayır
diye cevap verdik. Orada, bizimle ilgili imza, "Dilovası'nın
kurulmasının Tavşancıl için bir mahzuru yoktur"
ifadesidir. Onu buradan
EYÜP FATSA (Ordu) - Ben de onu söylüyorum.
SALİH GÜN (Devamla) - Benim
otuz beş yıllık politik hayatımda, daha kimse okyanustaki
damla kadar kir atamazken, bu kürsüden bana iftira attınız,
yazıklar olsun! (CHP sıralarından alkışlar)
Size bir şey daha söyleyeyim.
Siz bunu ispat edemezsiniz. Burada, Kocaeli milletvekilleri de benim
ne olduğumu bilir.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Nesin sen?
SALİH GÜN (Devamla) - Yalnız,
ben size, ispatla yükümlü olduğunuz konuda, AK Parti
Osman
Yılmaz Mahallesinden Osman Mehmet Yıldırım, Jandarmaya,
dört gün önce Tavşanlı köyünde tutulup burada, İZAYTAŞ'ta
Büyükşehir Belediyesinin adına çalışan bir AK
Partili. Ben ispat ettim. Sen ne zaman ispat edeceksin? (CHP sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Ben ispat etmiyorum
Sayın Başkan
SALİH GÜN (Devamla) - Aynı
şekilde, söyledi
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen,
yeni bir
SALİH GÜN (Devamla) -
ben, bir
dakikada ispat ettim ve dört tane araba plakası size verebilirim.
Jandarmadaki ifadeleri Gebze Jandarma Komutanlığına
sorabilirsiniz. Ben, ispat edemeyeceğim hiçbir şeyi bu
kürsüden söylemem. Ama, politika yapıyorum derken, imzanız
var mı, yok mu gibi
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Ne ispat ettin sen? Sen ne dedin?
SALİH GÜN (Kocaeli) - Evet, ben
ne dedim, AK Partililer toprak dökmedeki payı paylaşıyorlar
dedim.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Geç
onları, geç!
SALİH GÜN (Devamla) - Ne dedim?
"Onu ispat edebilir misiniz?" dedi, ben buradan ispat ettim.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri
SALİH GÜN (Devamla) - Oradaki
sanayileşme otuz beş yıldır devam ediyor. Siz, oradaki
sanayileşmenin bütün kirliliğinden tabii ki mesul değilsiniz,
ama siz tedbir almadığınız için mesulsünüz.
Burada, iki yıldır Dilovası
konuşuluyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- O yıllarda ne yaptın? Ne yaptın?
SALİH GÜN (Devamla) - Sen nerelisin,
Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen
SALİH GÜN (Devamla) - Baştopçu
bilir benim ne yaptığımı, Nihat Ergün ne yaptığımı
bilir. Sen ne yaptığımı ne bilirsin!
BAŞKAN - Sayın Gün
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Ağzına geleni söylüyorsun, hangi tedbiri aldın?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Ya, unutmadık Maliye Bakanınızı da
Söylettirmeyin
burada.
SALİH GÜN (Devamla) - Sen nereden
bilirsin Tavşancıl'ı?
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Hiçbir şey bilmediğini ortaya koyuyorsun.
SALİH GÜN (Devamla) - Lütfen,
orada oturup
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
"Ali Dibo"larınızı da biliyoruz.
BAŞKAN - Sayın Gün, teşekkür
ediyorum.
HACI BİNER (Van) - Ahkam kesme!
Doğruyu söyle! Dilovası meselesini söyle!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün, tamam
Lütfen.
SALİH GÜN (Devamla) - Ya, nerelisiniz
siz Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen,
teşekkür eder misiniz.
SALİH GÜN (Devamla) - Sayın
Başkan, söz verdiğiniz için teşekkür ederim.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün. (CHP sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, yerimden
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa. (AK Parti ve CHP sıraları arasında karşılıklı
laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir saniye.
EYÜP FATSA (Ordu) - Salih Gün'le ilgili
"Dilovası Organize Sanayi Bölgesi kurulurken siz de o
bölgede belediye başkanıydınız, burada organize
sanayi bölgesi kurulmasında bir mahzur yoktur diye sizin de imzanız
var." dedim.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Rant dedin.
EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade edin
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Öyle demedin.
EYÜP FATSA (Ordu) - Müsaade edin.
Sayın Gün çıktı, benim
söylediğimi teyit etti "Evet, ben, burada organize sanayi
bölgesi kurulmasıyla alakalı bir mahzuru yoktur diye destek
verdim
"
SALİH GÜN (Kocaeli) - İmza
attım.
EYÜP FATSA (Ordu) - "
imza verdim."
dedi, kendisi de ifade etti.
Diğer konu: Dedi ki: "Efendim,
şimdi, İstanbul'dan gelen, çöp, atıklar, şunlar, bunlar,
AKP'lilere veya AK Partililere rant elde ediyor." Dedim ki:
"Eğer bu mantıktan hareket edersek, siz de bu organize
sanayi bölgesinin bölgede kurulmasına olur verdiniz ve o dönemde
bölgede belediye başkanıydınız. Öyleyse siz hangi
rantı elde ettiniz?"
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Öyle demedin, tercüme etme söylediğini. Öyle demedin. (Gürültüler)
EYÜP FATSA (Ordu) - Benim söylediğim
budur ve Sayın Gün de benim iddialarımı reddetmedi,
doğruladı.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, tutanaklara
geçmiştir, teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, kâtip
üyeler arasında uyuşmazlık olduğu için elektronik
cihazla oylama yapacağız.
Oylama için beş dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.06
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi, alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde 9'uncu madde
kabul edilmişti.
Şimdi, tasarının
9'uncu maddesini 10'uncu madde olarak okutuyorum:
MADDE 10- 13/12/1983 tarihli ve 181
sayılı Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
31 inci maddesinin beşinci ve yedinci fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Bakanlık, ülkenin
sağlık ile ilgili konularında danışma fonksiyonu
yapmak üzere Şura'ya bağlı olarak danışma kurulları
ve tababet şubeleri sanatlarını ifadan doğan adli
konularda dosyaları inceleyip Şura'ya sunmak üzere ihtisas
komisyonları oluşturabilir. Kurul ve Komisyon Başkanları,
Sağlık Şurası toplantılarına tabii üye
olarak katılır. Kurul üyelerine 1593 sayılı Umumi
Hıfzısıhha Kanununun 16 ncı maddesinde tespit edilen
huzur hakkı ödenir.
(x)
1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Şura'nın, danışma
kurullarının ve ihtisas komisyonlarının çalışma
usul ve esasları Bakanlıkça hazırlanacak yönergede
tespit edilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Neşşar, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR
NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
ben de konuşmama başlamadan önce 14 Mart Sevgililer Günü'nü
kutlamak istiyorum. Sevenler mesut olsun diyorum. Tabii, bunu derken
Parlamentoda çok ihtiyacını hissettiğimiz bir sevgi
kültüründen de kısaca söz etmek lazım, çünkü, sevgi kültürünün
olmadığı yerde güzel sonuçlar almak zor. Yani, bunu Allah
sevgisinden başlatabiliriz, vatan sevgisine getirebiliriz,
millet sevgisine getirebiliriz. Bir de, keşke kendisi burada
olsaydı Sayın Sağlık Bakanımız, meslektaş
sevgisine, meslek sevgisine
AHMET YAŞAR (Aksaray) -
İnsan sevgisine
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
-
akademisyenlerin sevgisine, insan sevgisine -katılıyorum,
insan sevgisi hepsinin başında- keşke getirebilseydik,
o zaman Türkiye'nin sağlık sorunları dört senede bu kadar
içinden çıkılmaz bir hâle gelmemiş olurdu diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri,
şimdi, bu madde, Yüksek Sağlık Şûrasına bağlı
ihtisas komisyonlarını da tümüyle Bakanlığın
yetkisiyle oluşturulacak kurullar olarak belirliyor.
İşte, eğer insan sevgimiz falan olsaydı, belki, bunu
da, daha katılımcı, daha sivil toplum örgütleriyle,
meslek kuruluşlarıyla birlikte yapma şansını
Bakanlık bulmuş olabilirdi.
Bir haftadır, aşağı
yukarı bir haftayı geçen bir süredir, bu kanunu konuşuyoruz.
Bu kanunun etrafında birçok söz söylendi, birçok iddialarda bulunuldu.
Örneğin, bu ithal doktor konusunda, yabancı ülkelerin de
çok sayıda doktoru çalıştırdığını,
orada da çalışmanın çok kolay olduğu falan söylendi.
Ben, bir iki tane örnek getirdim. Bakın, Bremen'de çalışmak
istiyor bir Türk doktoru, Sayın Cankat -soyadını geçiyorum-
Bremen Tabip Odası diyor ki: "Sizi, cerrahi uzmanı olarak,
cerrahi doktoru olarak kabul ettim, ama tek başına bu belge,
Berlin dâhil, Federal Alman Cumhuriyeti'nde doktorluk mesleğini
yapmanıza yetmez. Onun için ayrı bir uygulama var." Bu,
Almanya. Rusya'ya gidelim; Rusya da, Ayten isimli bir doktorun hekimliğini
yapabilmesi için diyor ki: "Falan sayılı diplomanın
denkliği ve genel terapi uzmanlık alanı Rusya Federasyonu'nda
kabul görmüştür, onaylanmıştır, ama çalışabilmeniz
ayrıca izne tabidir."
Yani, Sayın Bakanın söylediği
gibi ve bütün kapıları, hemence, birtakım yabancı,
yeterliliği belirli olmayan birtakım doktorlara açıvereceği
gibi kolay değil dünyada. Dünyada, başka bir ülkenin hekimini
kabul ederken herkes çok ciddi bir incelemeden, irdelemeden ve bürokratik
aşamalardan geçiriyor. Bunu bir kenara koyduk.
Geçen hafta bıçak parasıyla
ilgili bir laf ettim. Çok itiraz oldu, bıçak parası kalktı,
onun yerine işte şöyle böyle uygulamalar geldi diye. Ben
de burada çıktım, dedim ki: Kurumlarda çalışan hekimlerle
özel kurumlar arasında bağlantılar var ve bu bağlantılar
aslında bıçak parasını oluşturuyor ve bıçak
parası hem bu kuruluşlara ortak bazı hekimlere hem de
bunlar aracılığıyla çok uluslu sermayeye gidiyor
diye. İtirazlar oldu. Sanki ben söylememişim gibi, gazetelere
manşet oldu "Özel hastanelerde kalp oyunları" diye.
Bir doktor arkadaşımız bunu yollamış ilgili
gazeteciye ve kendisi yaşananlardan duyduğu utancı
dile getiriyor.
Yine aynı şekilde, bu
utanca dayanamayan bir öğretim üyesi arkadaşımız,
üniversiteyi terk etmiş, bana dün telefon etti, dedi ki:
"Bak, kitapçılarda şöyle bir kitap var, git al: Satılık
Hastalıklar" diye. Bunu göstereyim. Özellikle vatandaşlarımızın
ben buradan dikkatine sunmak istiyorum. İnsanların nasıl
hasta olmadıkları hâlde ilaca bağımlı hâle getirildikleri
bu kitapta çok güzel anlatılıyor. Çok enteresan. İlaç
firmalarıyla ilgili çok ilginç ifadeler var. Yani, sağlıklı
insana ilaç kullandırtmakla ilgili, yeni hastalık pazarları
üretmekle ilgili, normalle anormali ayırt etmenin bulanıklığında
insanları korkutarak ilaçlara müptela etmekle ilgili.
Evet, lütfen, ben buradan hem parlamenter
arkadaşlarıma hem de bizi dinleyen vatandaşlarımıza
seslenmek istiyorum: Bu yaşadığımız çağ
içerisinde maalesef sizlere çok gereksiz ve çok lüzumsuz ilaç tükettiriyorlar.
Keşke bizim Sağlık Bakanımız okumayı da
sevseydi de böyle kitapları okuyup çok uluslu sermayenin hemen
her sunduğunun üstüne atlayıvermeseydi, biraz etrafına
bakınsaydı. Biraz, dediğim gibi, meslektaşlarını
sevseydi, onlar da ona bu konuda yardımcı olabilirlerdi.
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Doktorlar
yazmazsa hasta kullanmaz. Doktorlar yazıyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Burada doktorlara da şey var, aynısını ben söyledim,
biraz önce gösterdim size. Özel hastanelerde kalp oyunlarını
oynayanlar da sisteme adapte olmuş doktorlar. Bu ilaçları
yazanlar da sisteme adapte olmuş doktorlar. İşte, onları
değil de, memleketini seven doktorları eğer sevebilseydi
Sayın Bakan, o zaman, bunları önlemek için hep beraber yollar
bulabilirdik. Bunu siz de biliyorsunuz, eczacı olarak.
Bir şey daha söyledim geçen
hafta. Çok enteresan, yani, giderek, bana da malum olduğuna falan
filan inanacağım. Dedim ki Sayın Bakana: "Ya, Sayın
Bakan, siz komünist misiniz?" Yine, aynı gazetede "AKP
komünist bir parti midir" diye başka bir yazı çıktı,
çok enteresan. Eğer, AKP'nin ihtiyacına geliyorsa, otokratik
yöntemler kullanılıyor. İhtiyacına uygun geliyorsa,
daha, böyle, devletçi yöntemler seçiliyor. Konuşmaya gelince
de, postmodern, liberal söylemler seçiliyor. O zaman da, insan haklarından,
bireyin özgürlüğünden, bireyin haklarından söz edilmeye
başlanıyor. Bu çok enteresan.
Şimdi, bu maddede de, dediğim
gibi, Sağlık Bakanlığının Yüksek Sağlık
Şûrasıyla ilgili alt komisyonlar oluşturuluyor ve bu
alt komisyonlara da, yine, Bakanlığın atayacağı
insanlar geliyor. Bu da, ister istemez, insanın aklına
şunu getiriyor: Yüksek Sağlık Şûrasına
düşmüş ve buradan ceza alması muhtemel bazı yandaşlar,
bazı ayarlanan, önceden belirlenen alternatifli komisyonlarla,
acaba, kimisi aklanacak kimisi ceza mı alacak diye. Onun için
dedim sivil toplumla birlikte olmak gerekiyordu diye. Onun için,
çok daha objektif komisyonlar oluşturmak gerektiğine olan
inancımı dile getirdim.
Tabii, AKP'nin sağlıkla ilgili
bütün politikalarının altında, bir dönüşüm göstermecesi
altında, bir değişim vurgusu altında aranan
şeyin sadece ve sadece kadroların değiştirilmesi,
sadece ve sadece bu kadrolara, liyakatine bakılıp bakılmadan,
yandaşların getirilmesi
Sadece falanca taraftan, falanca
örgütten, falanca tarikattan işaret alındığı
için atamalar yapıldığı ve bunların sonucunda
da, sağlık sisteminin tümüyle zarar gördüğü daha önce
defalarca buradan vurgulandı, bir kere daha vurgulamamız
gerekiyor.
Hatırlayacaksınız
imamların gasilhaneden alınıp hastane müdürlüğüne
getirilmesini, hatırlayacaksınız bazı milletvekillerinin
yakınlarının hastane müdürlüğüne getirilmesini,
hatırlayacaksınız -şimdi görünce aklıma geldi-
bazı milletvekillerinin bazı hastanelere özel bazı
işlemler yaptırmasını, hatırlayacaksınız
bu yandaş kadroların Ali Dibo oyunlarını. Bunların
hepsi, AKP'nin sağlıkla ilgili -maalesef, Recep Akdağ'ın
da bunu çok güzel benimsemiş olduğu görülüyor- sağlık
politikalarına bu şekilde yaklaşımı.
Geçenlerde AKP Merkez Karar ve Yürütme
Kurulunun örgütlere, belediyelere gönderdiği bir genelge
elime geçti. Orada da, Genel Merkez
Buna çok memnun oldum, memnuniyetle
dile getirmek istiyorum. Nihayet AKP Genel Merkezi de farkına
varmış. Bu belediyelerin, alınacak kararlarda, yapılacak
işlerde, özellikle bazı Ali Dibo olayları örnek verilerek,
şaibeli işlere karışmaması dile getiriliyor.
Bu iktidarın beşinci senesinde bunu fark edebilmiş olması,
bence, bu partinin son derece iyiye doğru gittiğini gösteren
örneklerden bir tanesi.
Ben sözlerimi burada bitiriyorum.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Neşşar, konuşmanızda
14 Mart Sevgililer Günü'nü kutladınız; ancak, 14 Şubat
olduğunu zannediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Düzeltiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Böylece düzelmiş
oldu; teşekkür ediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- 14 Mart da bir meslekle ilgili
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer
Kurtulmuşoğlu; buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel 14 Şubat Dünya Sevgililer Günü'nü kutluyorum, bütün insanlara
güzellik, sevgi, hoşgörü temenni ediyorum.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; günlerdir, burada, 13 madde için, sağlık
konusunu konuşuyoruz. Ama, muhalefet olarak biz konuşuyoruz,
iktidar, hiç değilse, bu adamların biraz da dediklerinde
doğruluk vardır, o doğrulardan da bir şeyler alalım,
bir önerge verelim diye de hiç oralı olmadılar.
Nedir 1'inci madde? Diyoruz ki, hatalı
uygulamalarda, yani, malpraktis için zorunlu sigorta getirelim.
Doğru. Yani, bir hekim için, sağlıkçı için bundan doğal
bir şey olmaz. Ama, bugüne kadar, acaba, malpraktis'ten -Sağlık
Bakanına sorduk- kaç kişi ceza aldı, kaç kişi bu konuda
mahkemelik oldu? Cevap yok. Herkesi sigortalı yapacağız,
döner sermayeden vereceğiz, ha, olmazsa, deniyor genel bütçeden
ödenecek.
Burada biraz -bana kalırsa-
başka bir şeyler kokuyor gibi geliyor bana. Ama, değiştirelim,
şunu şunu koyalım diye hiçbir şey yok.
Şimdi, gelelim radyoloji teknisyenlerinin
ve uzmanlarının saatlerinin değiştirilmesine.
Tabii ki, Avrupa Birliği standartlarında olduğumuzda,
Avrupa Birliğine girdiğimizde bazı program ve planlarımızı
onlara göre, Avrupa Birliğine göre ayarlamak mecburiyetindeyiz.
Bundan da doğal bir şey olmaz. Ama, biz, şu anda ne Avrupa
Birliğine girebildik, girdik ne de radyoloji uzmanlarının
ve radyoloji teknisyenlerinin çalışma şartlarını
Avrupa Birliğine uydurmuş değiliz, böyle bir şey
yok. Dozimetreye göre, deniliyor, ayarlayacağız onları,
ona göre saat vereceğiz, şey vereceğiz, saati ona göre
ayarlıyoruz. Peki, bir dozimetre alındıktan sonra, acaba
o teknisyene ve doktora, kaç ay sonra, şu kadar doz aldın diye
geliyor? Bunu biliyor muyuz arkadaşlarım? Bunu ben yaşadım,
senelerce yaşadım. Dozimetrenin biri gider, biri takılır,
ama sonucun ne zaman geldiği belli değil. Şimdi çok mu
değişti, ya, ülke? Şu anda, kim ne derse desin, radyoloji
ünitelerinin yüzde 60'ı Avrupa Birliği standartlarına
uymamaktadır. Ama, Sayın Bakan, her şeyi rahatça güllük
gülistanlık yapıp
Yani, diyor ki, ben Avrupa Birliğine
giriyorum, işim gücüm benim bitti, radyoloji uzmanlarının
ve teknisyenlerinin çalışma saatini beş saatten yedi
buçuğa çıkarıyorum. Hayırlı olsun. Ama yanlış,
yanlış, söylüyorum. Bugüne kadar, ölçüm neticesinde radyoloji
uzmanları 50 milisivert doz aldığında, ne yaptık
biz radyoloji uzmanına Avrupa Birliğine giriyorsak, radyoloji
teknisyenine? Seni beş yıldızlı, Uludağ'da,
Dağ'a gönderip sana orada bir ay bakacağım mı dediniz
bugüne kadar da, Avrupa Birliğinin standartlarından bahsediyorsunuz
burada? Şık değil ve yanlış.
İkinci şeyi söylüyorum:
Cerrahi uzmanlarının emrine anestezi teknisyenlerini
veriyoruz. Sevgili arkadaşlarım, bu da yanlıştır.
Doğrusu, cerrahi uzmanlarının yanında anestezi
uzmanlarının olmasıdır. Burada, sevgili bir arkadaşım,
hocam dedi ki: "Ya, ben -hakikaten de öyle- kılcal damarla
mı uğraşacağım? Hastanın nabzı indi,
tansiyonu çıktı, onunla mı uğraşacak cerrahi
uzmanı?" Yani, bunların, görünüşte çok güzel görünüp,
ama, uygulamada yanlış olduğunu söylüyorum. Doğrusu
nedir? Anestezi uzmanlarının sayısını artırmak,
onları TUS imtihanında özendirmek. Doğrusu bu. Cerrahi
uzmanı, ameliyat yaparken, hastanın tansiyonu indi,
çıktı, nabzı düştü diye, onunla uğraşır
mı? Böyle bir şey var mı? Bir de ona şey yüklüyorsunuz.
Böyle bir şey yok. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Peki, Türkiye'de 110 bine yakın
doktor var. "Türk" lafını kaldırıyoruz, ithal
doktor getireceğiz. Getirelim tabii, eksiğimiz vardır.
Peki, ne kadar getireceksin, yani, bunu bir öğreneyim. Kaç tane
doktor getirebileceksin? Geldi, 100 tane doktor geldi. Nereden geldi?
Avrupa Birliğinden geldi. Nereye gelecek? İstanbul, Ankara,
İzmir'de özel hastanelere gelip, parasını alıp gidecek.
Benim Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya, Karadeniz'e, İç
Anadolu'ya, Batı Anadolu'ya gidecek doktor mu gelecek zannediyorsunuz.
Bunlar yanlış. Doğrusu nedir? Doğrusunu söylüyorum:
İktidar kurum ve kuruluşlarla kavga etmesin. YÖK'le masaya
otursun, birlikte
YÖK burada her şeyiyle lâyüsel değil, öyle
bir şey yok. Ne YÖK ne Bakanlık
Ama, ikisinin birlikte anlaşabileceği
şekle getirip onları, elli senelik, otuz senelik master
bir plan yapılarak, Türkiye'nin doktor ihtiyacını nasıl
karşılarız diye, kontenjanları ona göre, birbiriyle
anlaşarak hazırlamaları lazım. Doğrusu bu.
3 bin doktor da getirsen, hiçbir zaman Türkiye'nin doktor eksiğini
karşılayamazsın böyle gidişle. Ama, iktidarın
her şeyi kurum ve kuruluşlarla kavga etmek; olmadı,
yanlış arkadaşlarım. İster beğenirsiniz
benim konuşmamı, ister beğenmezsiniz, ama, bir zamanlar
gelecek, buraya çıkan arkadaşlarım, bugünlerde konuşulan
her şeyi arşivden okuyacak. "Bu adamlar söylemişler,
ama bu iktidar da hiçbirini kale almamış." diyecekler.
Bence, ilk işi iktidarın,
hangi kurum olursa olsun, o kurumlarla, kuruluşlarla bir konsensüs
içinde çalışmak mecburiyetindedir diye söylüyorum. Ben
söylerim doğru bildiğimi. Doğru söyleyeni dokuz köyden
sürerlermiş. Belki sizin işinize gelmeyebilir, dokuz köyden
de sürseler, ama, bu doğruları, ben bu kürsüye çıktığımda,
muhalefet yapmak için değil, doğruyu söylemek için burada
bulunuyorum.
Her türlü, Türkiye'nin sağlığında,
herkesle, her konuda oturur masada konuşabilirim. Çünkü, ben
bu işin mutfağından geliyorum, sağlık ocağından
geliyorum, hükûmet tabipliğinden geliyorum, başhekimlikten
geliyorum, sağlık müdürlüğünden geliyorum, ülkede
yapmadığım, sağlıkta, hiçbir şey yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen toparlayınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ama, hiç kimse ne soruyor ne de söylüyor "Ya, bu adam
acaba doğru mu söylüyor?" Adamın birine sormuşlar,
damdan düşmüş, herkes bağırmış, o "doktor
getir" diyor, o "şunu getir, bunu getir
" Adam gözünü
açıyor, diyor ki: "Bunların hiçbirine lüzum yok, siz bana
damdan düşen bir adam getirin, o benim hâlimden anlar."
Ee, burada, otuz yedi senedir bu
işi yapıyorum. Bir defa mı, hiç mi doğru söylemedim
ben bu kürsüde? Hiç mi doğru söylemedim? Neden o doğrular
alınmadı?
Mecburi hizmet yanlış dedim,
söyledim, getirdiler. Çakılı hizmet yanlış dedim.
Yanlışı, Sayın Bakan bugün kendi de diyor:
"Evet, yanlış oldu, yapamadık." Tabii, olmaz.
Sen, doktora "ben her dediğimi yaptırırım"
diye dayatırsan bu işi yapamazsın. Ne dedik? Özendirelim
dedik, ücret skalası uygulayalım dedik. Şimdi diyor
ki bana: "Her neredeyse, bütün doktorlar, en azı 5 milyar
alıyor, 8-10 milyar alıyorlar." Şaşırdım
ben, bugün söyledi. Yok böyle bir şey.
"Kuyruklar kalktı" deniyor,
"gün verilmiyor" deniyor. Ankara'nın göbeğindeki
bütün hastanelere bakın bakalım. Radyoloji de yirmi dört
saat çalışıyor, yatan hastaya sekiz gün sonraya gün veriyor.
Hani kuyruklar kalktıydı?
Yani, şunu söylüyorum: Doktorların
çalışma ortamını değiştirmezseniz, doktorların
özlük haklarını değiştirmezseniz, bu işi zorla
yapamazsınız, yapmanız da olası değil.
Ben, bugüne kadar o hekimlerin
içindeyim, birlikte çalışıyoruz, birlikte geldik. Hekimler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Teşekkür ediyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Alim Tunç, Uşak Milletvekili.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1247 sıra sayılı
Yasa Tasarısı'nın 10'uncu maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık
ikinci haftadır bu kanunları çıkarmakla çaba sarf ediyoruz;
ancak, burada bir şeyi düzeltmek istiyorum. Özellikle muhalefet,
her çıktığında, işte "ucuz hekim getirilecek,
ucuz hekimlik, hekimliğin ucuzluğu
" Şunu düzeltmek
istiyorum: Hekimlerin ucuzu pahalısı olmaz. Hekimlik kutsal
bir meslektir ve bunun bu şekilde rencide edilmesini kınıyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Başbakan söylüyor, Başbakanın ifadesi.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Sizlerin
söylemesi
Ben burada bunu kastediyorum. Sizler buraya çıktığınızda
"ucuz hekim, pahalı hekim" diyorsunuz. Ben bunu belirtmek
istedim.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Yani,
Başbakan söylüyor normal oluyor değil mi?
ALİM TUNÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, tabii ki, ülkemizde sağlık çalışanları
gerçekten çok zor şartlarda ve bu kutsal görevi yerine getirmekteler.
Bunların çalışma şartlarını düzenlemek,
daha iyi bir şekilde hem ekonomik koşullarını iyileştirmek
hem özlük haklarını iyileştirmek için buradayız.
Bununla ilgili de, daha önceki konuşmamda da belirttim, özellikle
yeni yürürlüğe girecek kanunla, genel sağlık sigortasıyla
bütün hekim arkadaşlarımızın, bütün sağlık
çalışanlarının özlük haklarını da, her
aldıkları ücret yansıyacağı için, belki bunu
bu şekilde çözebileceğiz. Ancak, burada, özellikle Sayın
Bakanıma da ilettim ve buradaki bürokrat arkadaşların
da bilmesini istiyorum: Uşak'taki röntgen teknisyeni arkadaşlarla
yaptığımız toplantıda ve Türkiye'nin her tarafında
çalışan röntgen teknisyenleri gerçekten çok izbe koşullarda
ve zor şartlarda daha fazla şuaya maruz kalan kişiler.
Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, gerçekten Sağlık
Bakanlığının bugüne kadar yaptığı
çalışmalarda, özel sektörde çalışanlara belirli
bir standart getirilen, önceden de getirilen, ama devlet hastanelerinde
bu standartlar oluşmadığı için, Sağlık Bakanlığı
özellikle bununla ilgili çok güzel çalışmalarda bulundu
ve bu kanun çıktıktan sonra özellikle şuayla ilgili
röntgen teknisyenlerinin şartlarını da düzeltmeden
bu kanun yürürlüğe girmesin istiyorum ben. Çünkü, şua alan,
şu andaki düzenlemeyle, ne kadar şua alırsa o kadar istirahat
alacak. Ama, oradaki şartların düzeltilmemesi nedeniyle
de ne kadar şua alınacağı belli olmayacak. Çünkü,
hastanelerin birleşmesiyle de günlük röntgen çekim sayısı
hızla artmıştır. Bizim getirdiğimiz bu hizmetlerden
dolayı vatandaşlar çok rahat sağlık hizmetlerine
kavuştuğu için, sağlık hizmetlerini kolay alabildikleri
için, hastanelerimizin yükü bir kat daha artmıştır.
Böylelikle, burada çalışan röntgen teknisyenlerimizin,
röntgen uzmanlarımızın da şartlarının düzeltilerek
bu kanunun yürürlüğe girmesi gerektiğini ben düşünüyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu
kanunun hayırlı olmasını diliyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Madde üzerinde, Komisyon adına
Komisyon Başkanı Cevdet Erdöl söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Erdöl. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
14 Şubat Sevgililer Günü, her kimin sevgilisi varsa ona kutlu
olsun diyorum.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Sevgilisi
olmayan adam var mı?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Çocuklarımız, torunlarımız var.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, şimdi, burada, bazı
sözler söyleniyor. Ben, kısa ve öz bir bilgi arz etmek istiyorum.
Burada arkadaşlarımız
ifade ettiler: "YÖK ile masaya oturulsun." Yani, bu, pazarlık
masası değil. Burada, üniversitelerimizin ihtiyaçlarını,
elbette ki YÖK belirleyecek, YÖK planlayacak, fakat, Sağlık
Bakanlığı da sağlıkla ilgili planlamaların
yapılmasında, gerçekten, nasıl yapılması gerekiyorsa
o şekilde yapmak üzere planlamasını, elbette ki,
YÖK'le konuşarak, YÖK'le görüşerek yapıyor. Fakat, burada
dikkat edilmesi gereken bir husus, bakınız, anestezi uzmanlarıyla
ilgili çok sözler söylendi. İktidara geldiğimizden itibaren,
anestezi uzmanları yaklaşık 2 katına kadar
çıkmış olmasına rağmen, hastanelerimizde
anestezi uzmanı her hastanemizde maalesef yok. Yani, ortada,
gelinen tablo şu: Yeni Türk Ceza Kanunu, hekimlerimize ciddi
yükümlülükler getiriyor. En ufak bir lokal ameliyat yaptığı
zaman bir cerrah, yanında, eğer, anestezi uzmanı yoksa
onu yapamayacak. O zaman, ameliyathanesi olup da anestezi uzmanı
olmayan 224 hastaneyi bizim kapatmamız gerekiyor. Bu mümkün
değil. Dolayısıyla, komplikasyon beklenmeyen, problemli
olmayan, ağır vaka dediğimiz şekilde olmayan vakaları
anestezi teknisyenine, cerrahın gözetimi altında yapma
izni getiriyoruz. Bu, mevcut yönetmelikte de var zaten. Fakat, biz
burada hukuki bir sorumluluk, hukuki bir sıkıntı olmasın
diye bir düzenleme yapıyoruz.
İkincisi, radyoloji teknisyenleri
ve radyoloji uzmanlarıyla ilgili, çalışma saatleriyle
ilgili çok şeyler söylendi. Burada çalışma saatinden
ziyade, alınan şuanın önemli olduğunu biliyoruz.
Bir insan vardır ki dört saat çalışır, fakat çok fazla
şua alır. Bir insan vardır, sekiz saat çalışır,
hiç şua almaz. Bunları elbette ki denk tutmamak lazım.
Onun için, bütün dünyada, modern ülkelerde nasıl yapılıyor?
Dozimetreyle şua ölçülüyor. Bu şuanın ölçülmesi için
de gerekli dozimetre ve gerekli altyapıların belki eksik
olduğu yerler olabilir. Bunun için de, şahsen, hazırlanan
bir önerge olduğunu biliyorum. Bunun için altı aylık
bir hazırlık süresinin olması kanaatini ben de taşıyorum.
Bir altı aylık süre içerisinde eksik olan altyapı tamamlansın
diye, bizim de bu görüşü olumlu düşündüğümüzü, bu görüşü
desteklediğimizi ifade edebilirim.
Bir diğer konu -biraz önce söyledim-
anestezi uzmanlarımızla
Sanki, bu anestezi teknisyenlerine
artık anestezi uzmanlığı bırakılıyor,
anestezi teknisyenleri artık anestezi uzmanı gibi görev
yapacaklar düşüncesiyle bir üzüntüleri oldu, bizlere de ilettiler.
Sayın grup başkan vekillerine de bilgi verdim. Dolayısıyla,
burada da belli bir geçiş süresi sonunda -çünkü, yeterince
anestezi uzmanı yok- artık anestezi teknisyenlerinin yalnız
başına çalışmalarının önüne geçmemiz lazım.
Bu yönde de, bu kanunun ilgili maddesinin yürürlük süresini belli
bir zaman sonra sona erdirmek üzere de bir önerge vardır. Bu
şekilde de eğer katkı verecek olursanız, buna katılırsanız
ben de gerçekten mutlu olacağım. Çünkü, bu konuya, ben de,
anestezi uzmanlarının tereddütlerine kısmen hepimiz
katılıyoruz. Bunun belli bir yürürlük süresi olsun, ondan
sonra yürürlükten kalksın. Ben de şahsen bu kanaati destekliyorum.
Bir de denklik meselesiyle, Türkiye'de
çalışacak olan yabancı hekimlerle ilgili çok spekülasyon
yapılıyor. Biraz önce söyledim, daha önce de söyledim
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Neresi spekülasyon bunun canım?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- "Yani, geri kalmış ülkelerden birisinden, birisi
bir diploma alacak eline, gelecek, elinde çanta gidecek Beyoğlu'nda
çalışacak, işte ne bileyim Çankaya'da çalışacak,
Doğu'ya gitmeyecek." Bu insanlar kamuda görev yapamayacak
arkadaşlar, kamuda görev yapamayacaklar. 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu buna engel.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Daha iyi ya işte, özel hastanede çalışır.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Demek
ki, sermaye grupları için bu. Özrü kabahatinden büyük!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İş anlaşıldı!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- Dolayısıyla, özel sektörün şartları içerisinde.
Ama, bunların da çalışabilmeleri için, Yükseköğretim
Kurulu tarafından kendilerine denklik belgesi verilmesi lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İtiraf bu, itiraf!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Özrü
kabahatinden büyük!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- Dolayısıyla, denklik belgesi olmayan insanların
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen sabredin.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- 657 olsa yollarsınız oraya!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- Sayın Başkanım, bu Sevgililer Günü'nde bu arkadaşlarımıza
biraz dinleme, nezaket dersi herhâlde vermek gerekiyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bir hekim
olarak bunları söylemek zorundayız!
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA,
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, yani
denklik belgesi olmayan hiçbir kimse ama hiçbir kimse, Türkiye'de hekimlik
yapamayacak, yapamaz, bundan sonra da yapamayacak. Bunu niye abartıyorsunuz
onu anlamıyorum. Dolayısıyla, denklik belgesinin de
nasıl verildiğini hepimiz biliyoruz, belli sınavları
var, bu sınavlardan geçerse kişi denklik belgesini
alır ve Türkiye'de çalışır, denklik belgesi alamıyorsa
çalışamaz. Bu, Türk vatandaşları için de böyle; yani,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup yurt dışında
bir fakülte bitirdiğinizde, tıp fakültesini bitirdiğinizde,
gelip Türkiye'de hekimlik yapamazsınız, Türk vatandaşı
olsanız bile yapamazsınız, mutlaka denklik belgesi
almak zorundasınız. Denklik belgesi aldıktan sonra,
YÖK tarafından "bu, Türkiye'deki fakültelere denk bir fakülte
bitirmiştir" denildikten sonra sorun kalmıyor. Bunun
da şartları belli.
Değerli arkadaşlarım,
bu tip konularda, fazlaca, halkımızın, milletimizin
kafasının bulandırıldığını ben
düşünüyorum. Bu vesileyle açıklama yapmak ihtiyacı
duydum. Hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Bursa Milletvekili Şerif Birinç
Yok.
Samsun Milletvekili Haluk Koç.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben, belki maddenin dışına
çıkarak, tümüyle ilgili -bu paket geldiğinden itibaren
ilk defa söz alıyorum, hekim olmama rağmen- toplumda genel
bir sıkıntı olduğunu -bilhassa meslek grupları
açısından- ben, bir kere daha, iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarıma, bu konuyu hatırlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, değişik şeyler söyledi Komisyon Başkanı,
bizim arkadaşlarımız değişik noktalara değiniyorlar.
Yani, sonuç ne biliyor musunuz burada? Yani, iktidarın yaklaşımı
"tamam, sizin dedikleriniz de doğru, meslek gruplarının
dile getirdiği çekinceler, kendileriyle ilgili belirttikleri
sıkıntılar da doğru, bunlar da doğru, ama, önemli
olan, sağlıkta, piyasanın kuralları" diyen
bir sonuç çıkıyor. Yani, ben, geçen hafta bir bölümünü televizyondan
izledim -seçim bölgemdeydim- bir bölümünü, ondan önceki hafta burada
izledim, ben bu şekilde özetlemek istiyorum. Evet, hekimler de
haklı; evet, sağlık çalışanları, konuyla
ilgili olanlar da haklı, siz de haklısınız, bizim
bunlara karşı çıkan yönümüz var; ama, ne yapalım,
sağlıkta piyasa koşulları bunu gerektiriyor tezine
sığınan bir son bölüm çıkıyor ortaya.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bazı noktaları, bilhassa son bölümde, son maddede
-eğer bugün yetişirse- ifade etmeye çalışacağım.
Baktığımız zaman, çok değişik konularda
itirazlar var. Bilhassa bu denklik kısmındaki süreci ben
ifade edeceğim. Bunun, belki Sayın Başbakanın bazı
yerlerde ifade ettiği, halka dönük konuşmalarda, bilhassa
elinde metin olmadan yaptığı, irticalen yaptığı
konuşmalarda, sağlık çalışanlarına dönük,
sanki bir çalışma tehdidiymiş gibi "100-150 dolara
biz ucuz hekim de getiririz, buralarda çalıştırırız"
gibi bir sonuç çıkıyor ama, burada bu maddenin, yani oradaki
"Türk" ibaresinin çıkartılıp yabancı uyruklu
hekim çalıştırabilme gereğinin altı şudur:
Yabancı sağlık zincirlerinin Türkiye'deki sağlık
piyasasında, sağlık yatırımlarında çalıştıracakları,
istihdam edecekleri yabancı uyruklu hekimleri getirmek için
önü açılan bir maddedir. Yani, sağlıktaki piyasa koşullarının
o bölümde tamamlanmasına dönük bir girişimdir bu maddeyle
ilgili olan bölüm.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şimdi, baktığınız zaman, benim
özellikle değinmek istediğim noktalardan bir tanesi, bu,
eğitim hastanelerindeki şef, şef yardımcılığı
kadrolarına sınavsız olarak atama yapılması
konusundaki ısrarınız. Bir hukuk devletinde olduğumuzu
biliyoruz. Bu hukuk devletiyle tek başına sayısal çoğunluğu,
hem de yüksek farkla sayısal çoğunluğu elinde bulunduran
bir siyasi parti olarak ve tek başına yürütme organına
sahip bir siyasi parti grubu olarak, yasama organında zaman zaman,
hukuk sizi uyarsa bile, burada muhalefet sözcüleri sizi uyarsa bile,
yani bir siyasi inatlaşma içerisinde, bu sayısal çoğunluğunuzun
arkasına geçerek, burada, yine iptal edilebilecek olan, yürürlüğü
durdurulabilecek olan -hem yüksek yargı sürecinde hem idari
yönden Danıştayda- birçok noktayı bilmenize rağmen,
vurgulanmasına rağmen burada muhalefet sözcüleri tarafından
ve daha önceki uygulamalar bunun böyle olacağını size
göstermesine rağmen, bu konuda ısrar etmeniz, işte
bu, parlamenter sistemi ve siyasete olan güveni zayıflatıyor.
Değerli arkadaşlarım,
ne olur... Ben bunu bir kere daha söylemiştim. Sayın Meclis
Başkanı Bülent Arınç her konuda çok konuşur, onu biliyorum,
ama bazen de doğru şeyler söyler. O doğru şeylerden
bir tanesi de, burada yaptığı bir konuşmada milletvekillerine,
geçmiş dönemin tutanaklarını vakit buldukça
-eğer ilgili bir milletvekiliyse- izlemelerini salık vermesiydi.
Gerçekten doğru. Geçmiş döneme baktığımız
zaman, bu tip hukuk devletiyle, yani Anayasa'nın 5'inci,
6'ncı, 7'nci, 8'inci ve 9'uncu maddelerinde kuvvetler ayrılığı
ilkesinin anayasa sistemi içerisinde nasıl yapılandırıldığını
bildiğimiz için, orada, geçmiş dönemlerde yapılan siyasi
inatların, bilhassa hukuk devleti kavramıyla ve yargı
kavramıyla çelişen noktalarda siyaseti zayıflatan,
siyaset dışı çözüm arayan birçok odağa sanki kendilerine
yol açılıyormuş gibi bir beklenti doğurduğunu
görüyoruz. Bunlar, yakın siyasi tarihimizde var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
HALUK KOÇ (Devamla) - Bu hataları
ben yapmamanızı ve bilhassa açık, net, hukuksal veriler
ortaya konduğu zaman, evet benim sayısal çoğunluğum
var, bunu parmak hesabıyla geçirebilirim, ama bu ya yüksek yargıdan
ya idari yargının yüksek organlarından mutlaka döner
noktasını dikkate almanız ve siyaset kurumunu -hep
söylediğim bir sözü yineleyerek bitiyorum- sayısal çoğunluğunuzu
lütfen toplumsal çoğulculukla birleştirerek bir yasama
görevi yapmaya şu büyük grubu yönlendirin diyorum, sevk edin diyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma süresi
beş dakikadır.
Sayın Tandoğdu, buyurun,
ancak, bir dakika süreyle sınırlıdır.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Evet, sorumu
Sayın Bakanım gene yok. Sayın Millî Savunma
Bakanımı rahatsız etmek istemiyorum. Müsteşarıma
sorumun başlıklarını verdikten sonra, yazılı
hâlde vereceğim, yazılı cevap isteyeceğim. Yalnız,
sorumun başlıklarını burada söylemekte yarar görüyorum.
Sayın meslektaşlarımızın
anlayacağı şekliyle "spazmotik disfoni"
teşhisi konulan bir hastaya, kulak-burun-boğazda -ses tellerini
ilgilendiren bir hastalık bu- onun için yazılan bir botoks
tedavisi yapılıyordu. Son zamanlarda bu botoks tedavisi
ortadan kaldırılmış, yani reçeteye yazılması
yasaklanmış. Bunun nedenini, lütfen, bu yazıyı
verdiğim kişiye ve bizlere verirseniz çok memnun olacağım.
İkinci sorum da, gene, İstanbul'da
Güher Koç isminde bir vatandaşın, hastanedeki bir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben aslında tutanaklara
geçirmek için soruyorum.
Şimdi, bu kanun görüşülürken
bir önergeyle, zorunlu hizmete giden hekimlerin sözleşmeli aile
hekimi olabilmelerinin önü açıldı. Ona biz itiraz etmiştik.
Şimdi, ben şöyle sormak istiyorum:
Benim bildiğim kadarıyla, devlet memurları zorunlu
hizmete gönderiliyorlar, aile hekimleri ise sözleşmeli personel.
Siz, devlet memurunu nasıl, zorunlu görev yapan devlet memurunu
nasıl sözleşmeli aile hekimi yapacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sağlık Bakanı öğlene
kadar Meclisteydi, fakat öğleden sonra kendisiyle ilgili bu
kanun tasarısının görüşmelerine katılmıyor.
Bir programı vardır herhâlde.
Ben, Millî Savunma Bakanına
sağlıkla ilgili bir soru sormayacağım, kendisiyle
ilgili bir soru sorayım.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - F-35 Projesi'nin
mali hükmü nedir?
BAŞKAN - Sayın Koç
Sayın
Koç, lütfen
HALUK KOÇ (Samsun) - Sağlık
Bakanına da başka bir soru sorarız.
BAŞKAN - Sayın Koç, teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İki sorum olacak. Birincisi:
Yabancı doktorlarda YÖK'ten denklik alınmasının yanı
sıra ilgili makamlardan çalışma izni alma şartı
da var mıdır?
Diğer bir sorum ise: Sağlık
Bakanlığının sürekli kurulu olan Yüksek Sağlık
Şûrasının önünde incelemeyi ve görüş bildirmeyi
bekleyen kaç adli dosya vardır? Maddenin gerekçesi dosya fazlalığı
mıdır? Dosya sayısı ne kadardır? Onu almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
BAŞKAN - Sayın Arıtman
CANAN ARITMAN (İzmir) - Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sağlık Bakanımız
burada olmadığı için, nöbetçi bakanımızın
aracılığıyla mecburen Sağlık Komisyonu
Başkanına soruyorum.
Türkiye'de, Anadolu'da, anestezi
mütehassısı olmayan onlarca hastanemizden birinde, noter
huzurunda çekilecek kurada çıkan bir hastanede anestezi teknisyeniyle
anestezi alır mısınız?
Sayın Başkan, ameliyat olmayacaksınız,
hiç ameliyat riski yok, sadece uyuyup uyanacaksınız. Anestezi
doktorunun olmadığı bir hastanede, anestezi teknisyeninin
size iki saat anestezi vermesine razı mısınız,
var mısınız? Hekim olarak bunu cevaplayın.
Yani, şimdi "Sevgililer
Günü" dediniz. Önce insanı sevmek lazım. Millete reva
gördüğünüzü acaba kendinize yapabilecek misiniz? Bunu soruyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Sayın Özdoğan
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Üç sorum var Sayın
Bakana.
Birinci sorum: Anavatan iktidarları
döneminde, Anadolu'da köylere binlerce sağlık ocağı
yapıldı. Fakat, AK Parti İktidarı döneminde bunların
çoğu kapatıldı, bir kısmı da -bu yaz gördük- samanlık
yapılmış. Bu sağlık ocakları tekrar
açılacak mıdır?
İkinci sorum: Devlet hastanelerinde
çalışan eczacılar birinci sınıf sağlık
elemanı olmasına rağmen üvey evlat muamelesi görmektedirler.
Özlük haklarını iyileştirecek misiniz eczacıların?
Üçüncü sorum: Devlet hastanelerinde
hemşire yetersizliği nedeniyle hem hastalar hem de hemşirelerimiz
zorlukla karşılaşmaktadırlar. Yeterli hemşire
almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Sayın Bakanım, buyurun.
Ancak, Sayın Arıtman Sayın Komisyon Başkanına
soru sorduğu için, Sayın Komisyon Başkanı cevap verebilir.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bakan
aracılığıyla efendim, Bakan aracılığıyla.
Yani, var mısın yok musun? Evet veya hayır.
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Arıtman, anlaşıldı.
Buyurun Sayın Bakanım.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, Sayın
Bakan Kıbrıs'taki bir toplantıya katılmak üzere daha
önceden taahhütte bulunduğu için şu anda burada yoklar.
Sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz. Zaten, Müsteşarımız
da not aldı. Verilen soruları da tespit ettik, yazılı
olarak cevap verilecektir.
Arz ederim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Nasıl
oy kullanacağız Sayın Bakan?
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Bakan, bir yanınızda doktor Müsteşar bir yanınızda
doktor Komisyon Başkanı, yani, cevap verebilirsiniz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, soru-cevap devam ediyor.
BAŞKAN - Sayın Koç, niye
acele ediyorsunuz? Ekranda görünüyor soru soranlar. Şimdi biz
beş dakikalık süreyi tamamlayacağız.
Sayın Akdemir, buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkanım, sorularımı aracılığınızla
Sayın Bakanıma soruyorum.
Daha çok, muhtaç vatandaşların
zaman zaman arayarak, düştükleri sıkıntılarla ilgili
sorulardır.
1- Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde kaç tane hematoloji birimi yatağı var?
Bu birimlerde kaç yatak var? Tıp fakültesi hastanelerinde bu
konuda yatak kaç tanedir? Hematolojik hastaların bu kurumlara
kabulünün organizasyonunu nasıl yapıyorsunuz?
2- Acil hastaların yoğun
bakım servislerine kabulü hakkında Bakanlığınızın
bir organizasyonu var mıdır? Çünkü, cumartesiden beri,
İstanbul'da dört gündür gezen ve trakeostomili bir hastaya bugün
ancak yoğun bakım bulabildim.
3- Prematüre yeni doğan bebeklerin
özel ve kamu kurumları hastaneleri
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Gazalcı
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakandan şunları
öğrenmek istiyorum: Bu yasa hazırlanırken tabip odalarının
görüşleri alındı mı, eleştirilerine yer verildi
mi, onlar dikkate alındı mı diye soruyorum.
Ayrıca, AKP iktidara geleli
kaç hastane sağlık ocağına dönüştürülmüştür?
Kaç hastane yapılmıştır? Kaç sağlık elemanı
bugüne kadar alınmıştır?
Denizli'deki aile hekimliğinde,
3.500 kişiye 1 doktor düştüğü söyleniyor, ama, vatandaşlar,
bu 3.500 kişiye 1 doktorun nasıl bakacağını
bize soruyorlar. Sayın Bakandan bunların yanıtlarını
bekliyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
Ben, Sayın Bakana kolaylık
olsun diye kendi alanıyla ilgili sordum, ama, şimdi sağlık
alanıyla soracağım.
Sayın Bakan, aile hekimliği
sürecine ayrılan paranın kaynağı nedir, nereden
bulunmuştur? Eğer bir kreditasyon söz konusuysa yüzde kaç
faizle, nereden para alınmıştır? Aile hekimliği
eğitimi, pilot uygulama illerinde hangi otellerde yapılmıştır?
Bu otellere ne kadar para ödenmiştir? Aile hekimliği
eğitimi için Sağlık Bakanlığı veya diğer
kamu kurumlarının tesisleri neden kullanılmamıştır?
Eğiticilerin hem para aldığı hem de eğitim başına
puan alarak diğer eş durumdaki veya başka alanlardaki
eğitim almış hekim arkadaşlarının önüne
geçirilmesini hangi hukuk veya vicdana uygun buluyorsunuz? Bir
eğitimi alan hekim aile hekimliğini desteklediyse, diğer
eğitim kursuna hangi kriterlerle hemen eğitici olarak seçilmiş
ve diğer meslektaşlarından farklı olarak binlerle
ifade edilen hizmet puanına hak kazanmıştır?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın yetkililere gene soracağım. Bildiğiniz
gibi, eczacıların durumu iç açıcı değil. Bu
durumda çok büyük sıkıntıları var. Altı yedi
aydan, sekiz aydan beri ilaç paralarını alamayan eczacı
arkadaşlarımızın durumu çok kötü. Bilhassa benim
seçim bölgem Fatsa'da, Ordu'da ve on dokuz ilçemdeki eczacıların
müşterek bir problemi, sıkıntısı var. SSK hastalarının
ilaçlarında reçetelerini verdikleri zaman "kupür
düştü" diyerek paralarının kesilmesi, "rapor
eksik" diyerek yazılan, ödenen reçetelerden paraların
kesilmesi ve bunlarda bilhassa bütçe uygulamasına uygun
çıkmadığı gerekçesiyle bazı reçetelerin
ödenmemesi sorununu nasıl çözeceksiniz ve bu konudaki Türkiye
genelindeki eczacılara lütfen yardım elinizi uzatın.
İfadeleri böyle eczacıların. Lütfen, yardım elini
uzatmanızı bekliyorum ve bu kupürleri, bu bütçe uygulamasının
prosedürlerini ve geri gelen reçeteleri size iade edeceğim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır,
süre tamamlanmıştır. Sayın Bakan, zannediyorum,
yazılı cevap vereceklerdir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ
GÖNÜL (Kocaeli) - Evet, yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
10. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Sözen Mehmet
Neşşar İdris
Sami Tandoğdu
Sivas Denizli Ordu
Halil
Tiryaki Canan
Arıtman Mustafa Özyurt
Kırıkkale İzmir Bursa
İzzet
Çetin
Kocaeli
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
(CHP sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
biraz evvelki AKP Grubu arkadaşlarımdan, doktor arkadaşlarımdan,
bu yasayla ilgili özürlerini ve aceleciliklerinin açıklamaları
ve bunun biraz ertelenmesine dair görüşlerini belirttikleri
için onlara burada çok teşekkür ediyorum.
Hakikaten, buradaki önergemizde
de belirttiğimiz gibi, yabancı hekimlerin çalıştırılmasına
ilişkin bir düzenleme, iddia edildiği gibi Avrupa Birliğine
üyelik öncesi yerine getirilmesi için ortaya koyduğu bir koşul
değil. Kaldı ki, Avrupa Birliğine giriş sürecini
yaşayan diğer ülkeler için tam üyelikten sonra öngörülen
uygulamaların biz üye olmadan öne getirilmesini anlamak mümkün
değil. Esas sorun burada. Bu sorunu çözmek için, bu yasanın
geri çekilmesi şarttır.
Bakın, bunları komisyonda
görüştük -sayın komisyon üyesi arkadaşlarım da burada-
ve o komisyonda Sayın Bakan, Sağlık Bakanı komisyonu
terk etti. "Benim Bakanlar Kurulu toplantım var, gidiyorum."
dedi. Biz de dedik ki: Arkadaş, nereye gidiyorsunuz? Bu çok önemli
bir yasa, yabancı hekimlerin Türkiye'de çalıştırılması.
Şimdi, bakın, bir doktor
olarak, otuz beş yıllık bir doktor olarak, ben radyoloji
uzmanı olduğum zaman bazı nedenlerle Amerika'da çalışma
isteği duydum. Kalktım, Amerika'da Washington'da çalışan
bir Fatsalı ağabeyimiz -Allah rahmet eylesin- radyoloji
uzmanına bir mektup yazdım. Dedim ki, ben Amerika'ya gelip
orada çalışmak istiyorum. Muayenehane değil de sizin
yanınızda çalışmak istiyorum, dedim. Bana gelen
cevap şu:
"1) Siz, tekrar, burada, Amerika'da
tıp fakültesi mezuniyet imtihanına gireceksiniz.
2) İhtisas imtihanına
gireceksiniz.
3) En güzel şekilde İngilizceyi
konuşabilecek bir İngilizce imtihanına gireceksiniz.
4) Mahrumiyet bölgesinde çalışacaksınız
üç yıl, orada çalıştıktan sonra, büyük şehirlerde,
merkezde çalışabilir onayını aldıktan sonra
Washington'da, benim yanımda yardımcı doktor olarak çalışabilirsiniz."
dedi.
Şimdi, arkadaşlar, yabancı
doktorların Türkiye'ye geliş nedenlerini biraz evvel Sayın
Komisyon Başkanımızın
Sağlık Komisyonu
Başkanımızın, profesör arkadaşımızın
konuya bu kadar yüzeyel, satıh bakmasına çok üzüldüm.
"Ne demek"miş! "Gelecektir, ihtiyacı vardır."
Arkadaşlar, biz gelen doktorun, Amerika'dan gelen, Almanya'dan
gelen, İsviçre'den gelen profesör doktorların Doğu'ya,
Güneydoğu'ya gitmeyeceğini biliyoruz. Sayın Başbakanımızın
dediği gibi, 100-150 dolara çalışan Türki devletlerdeki
doktorların Doğu'ya gönderileceğini biliyorduk. O
zaten bilinen bir gerçek. Ama, o gelen profesörler ne yapacaklar?
Sevda Tepesi'nde kurulacak olan büyük hastaneler, özel hastaneler,
bu özel hastaneler AKP İktidarıyla yandaş olan kapitalist
arkadaşlarımızın, yani yeşil sermayenin kuracağı
hastanelerde çalışacak doktorlardır.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Ya, yapma ya!
Bu kadar olmaz ya!
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Paranın rengi olmaz.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bir dakika, bir dakika.
O doktor arkadaşlarımız,
o hastane, devletin bütün kurumlarıyla, SSK, Bağ-Kur, Emekli
Sandığıyla anlaşacak ve o hastaneler de ana baba
günü şekliyle tekrar muayeneye başlayacak. Peki, o hastaneler
dolu, yüksek ihtisas hastanesi dolu, tıp fakültesi dolu, biz
doktorlar olarak memleketimize gittiğimiz zaman, biz milletvekili
olarak memleketimize gittiğimizde hastaneler dolu. Neden birinci
derece basamak hizmetlerini tam manasıyla yapmıyoruz?
Çünkü, birinci derece basamak hizmetleri, yani aile hekimliğine
geçiş olan bu basamağı güven verecek şekilde çalıştırmadığımız
içindir.
Ben, şimdi arkadaşlarımı
burada uyarıyorum. Almanya'da birinci derece basamak hizmetleri
çalıştığı için, Fransa'da çalıştığı
için hastaneler ağzına kadar dolu değil. Neden? Çünkü,
Almanya'da kaç tane sağlık ocağı var biliyor musunuz
arkadaşlar? Kaç tane var? 70 bin tane. Fransa'da kaç tane var? 68
bin sağlık ocağı, yani birinci derece basamak hizmeti
veren yeri var. Türkiye'de kaç tane var? 7 bin tane. Türkiye'nin nüfusu
ne? 73 milyon. Ben bunu Sayın Müsteşarıma ve Bakanıma
söylediğim zaman "biz 24 bin yapacağız
" Yahu
kardeşim, 24 bin tane sağlık ocağını, aile
hekimliğini kur, yasayı ondan sonra çıkar! Bu yasayı
nasıl çalıştıracaksın, bu insanlara nasıl
hizmet vereceksin? Aile hekimliği diyorsunuz. Biraz evvel arkadaşım
İzzet Bey soru hâlinde sordu: 3.500 kişiye nasıl hizmet
verecek 1 tane aile hekimi? Biz, bu işin içinden gelmişiz ve
bu işi düzeltmek için Meclise girmeyi üniversite yıllarımızda
kafamıza koymuşuz, biz bunu Parlamentoda düzelteceğiz
demişiz ve onun için buradayız, ama, hiçbir şey düzelttirmiyorsunuz.
Bilhassa Sağlık Bakanının
doktor olması, Sağlık Komisyonundaki Başkanın
profesör olması ve bize bu konuda yardımcı olmaması
yüreklerimizi acıtıyor arkadaşlar. Bütün içtenliğimle
söylüyorum, bütün içtenliğimle, bütün sıkıntımla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Radyoloji teknisyenlerinin durumu iç açıcı, anestezi
uzmanlarının durumu iç açıcı olması için mücadele
vermemiz gerekirken, peki, anestezi uzmanlarının lehinde
konuşuluyor, radyoloji teknisyenlerinin aleyhinde konuşuluyor.
Bu nasıl bir olay? Ne demek yani, sekiz saat çalışan radyoloji
teknisyeni var, çalışmayanları var! Dozimetre var.
Bir örnek daha göstereyim, bir radyoloji
uzmanı olarak. Yüksek İhtisas Hastanesinde devamlı
radyasyonun altında tutmuş olduğumuz dozimetreyi
hiç radyasyon çekilmemiş bir yerdeki dozimetreyle ölçtürdüğümüzde
ne çıktı biliyor musunuz? O hiç kullanılmayan, radyasyonda
kullanılmayan dozimetrede en yüksek doz çıktı, öbüründeki
doz sıfırdı ve bu dozimetreyi ölçecek kurum, Atom Enerjisi
Kurumu daha teşkilatını kurmamış, sistemini
kurmamış. Bunu, bu sistemi kurulmamış olan bir yerde,
siz, radyoloji uzmanının ve radyoloji teknisyeninin ne
kadar doz aldığını nereden bileceksiniz? Lütfen
Allah korkusu var.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bunu
yapamazsa Türkiye, hiçbir şey yapamaz o zaman.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bilmediğin yerde konuşma, bilmediğin şeyi konuşma,
bildiğin şeyi konuş, gel burada konuş.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Atıyorsun, atıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Çerçi
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Ben, burada, olayı belgeleriyle konuşuyorum ve Sayın
Bakanın da burada olmamasını yine esefle karşılıyorum.
Her gün Hükûmetin mevcudiyetini korumak için bir gün Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik, bir gün Sanayi Bakanı Ali Coşkun,
bir gün Abdülkadir Aksu ve bugün de Sayın Vecdi Gönül. Yani,
ayıptır, günahtır! Bu insanlarla bu kadar ciddiyetsiz
bir ortamda bu Meclisin çalışmasına göz yummamız
mümkün değil. Ben otuz beş yıllık doktor olarak bu yasanın
çıkmaması için elimden gelen her mücadeleyi vereceğim
ve bunun için de sizden destek bekliyorum. Vermiş olduğum mücadele
kendim için değil, o insanlar için, o mağdur olan kişiler
için. O performanstan dolayı en çok yorulan hastanelerdeki personel,
radyoloji personelidir, radyoloji doktorlarıdır, radyoloji
teknisyenleridir. Gerekli gereksiz istenen röntgen filmleri, tomografi
filmleri, MR filmlerinin neye mal olduğunu sizler de biliyorsunuz.
Zaten bu gidişle Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütçesi
sağlık harcamalarına yetmez arkadaşlar.
Saygılar sunuyorum. (CHP ve
Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
II.
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yoklama
istiyoruz.
BAŞKAN - Anlaşıldı
Sayın Anadol.
Eğer, siz 20 milletvekilini
buluyorsanız, yoklama yaparız Sayın Anadol.
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Fazlası var.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - 20 de buluruz,
220 de buluruz, 320 de buluruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergenin oylamasında bir yoklama talebi vardır, şimdi
bu talebi yerine getireceğim, ancak, yoklama talebini
işleme koyabilmem için ayakta olup yoklama talep eden milletvekili
sayısının 20 olup olmadığını tespit
edeceğim.
İsimler tutanağa geçeceğinden,
ayaktaki her sayın milletvekilinden sırasıyla isimlerini
söylemelerini rica ediyorum.
Sayın Anadol, Sayın Ercenk,
Sayın Neşşar, Sayın Arıtman, Sayın Çilingir,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Eraslan, Sayın Kaptan, Sayın
Tandoğdu, Sayın Ekmekcioğlu, Sayın Küçük, Sayın
Çetin, Sayın Özkan, Sayın Arz, Sayın Çorbacıoğlu,
Sayın Gazalcı, Sayın Ülkü, Sayın Gencan.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Adlarını okuttuğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi 11'inci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 11- 181 sayılı
Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinde yer
alan "ücretleri döner sermayeden karşılanmak kaydıyla"
ibaresi, "ücretleri döner sermayeden veya genel bütçeden karşılanmak
üzere" şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzzet Çetin, Kocaeli
Milletvekili.
Sayın Çetin, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı
üzerinde, 11'inci madde hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bir bakıldığı zaman, bu maddeye ilişkin 10'uncu,
yani, 181 sayılı Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 20/10/2005 tarihinde
ek madde 3 olarak düzenlenmiş. Daha sonra, maddeye, 28/6/2006 tarihli
5528 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesiyle bir kelime daha eklenmiş
"nöbet ücreti ödenir" diye.
Şimdi, bu torba kanunla da ilk
cümleye, yine üç harfli bir kelime, bir cümle eklenmeye çalışılmış,
ama, o bile kanun yapma tekniğinden oldukça uzak, yani, bu kanunu
ne kadar zorlama, ne kadar baştan savma ya da anlaşılması
güç hâle getirebilmek için Bakanlığın ne kadar uğraştığını
ortaya koymaya yetiyor. Yani, önce maddenin bütününe bakacak
olursak, "kadrolu istihdamın mümkün olmadığı
hâllerde ücretleri döner sermayeden karşılanmak kaydıyla"
diye devam ediyordu. Şimdi değiştirmişiz "ücretleri
döner sermayeden veya genel bütçeden karşılanmak üzere..."
Değerli arkadaşlar, bizim
bütçe kanunumuzda genel bütçe diye bir kavram kalmadı, merkezî
yönetim bütçesi oldu, yani, teknik olarak bir kere bunun baştan
düzeltilmeye ihtiyacı var. Haa, bu düzenleme neyi beraberinde
getiriyor? Önce, döner sermayeden ücretleri ödemeye getirmişiz.
Döner sermayeleri de üniversiteler başta olmak üzere sağlık
kuruluşlarını, kamu sağlık kuruluşlarını,
Sağlık Bakanlığımız ve Maliye Bakanlığımız
öyle bir kıskaç altına almış ki, artık döner
sermayeden personel ücretlerini ve diğer giderleri karşılayamadıkları
için artık bundan sonra genel bütçeden de karşılanabilir
konumuna getirilmek isteniyor madde. Bu düzenleme bile bir itiraf,
yani, Sağlık Bakanlığının ve Maliye Bakanlığının,
başta üniversitelerin döner sermayeleri olmak üzere kamu
sağlık kuruluşlarını çökerttiklerini, artık
hizmet üretemez konuma getirdiklerini, ama, yine de kamu sağlık
kuruluşlarına ihtiyacın varlığını
ve o nedenle bu sağlık kuruluşlarının yaşaması
gerektiği inancını buraya yansıtmak amacıyla
dercedilmiş bir kelimeden ibaret.
Değerli arkadaşlarım,
ben, hekim değilim. Yıllarca, sendikal alanda, işçi
sağlığı ve iş güvenliği konularında
da çaba sarf ettim, çalıştım. Deminden, bizim Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanımız
Sayın Profesör Erdöl'ün buradaki konuşması sırasında
"Kimi insan vardır üç saat çalışır radyasyona
maruz kalmaz, kimisi sekiz saat çalışır radyasyon
alır." sözcüğünden gerçekten hem üzüldüm hem utanç duydum.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Sen konuyu bilmiyorsun
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sen konuyu
bilmiyorsun ki, ne konuşuyorsun?
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Yani, bizim Gölcük Tersanesinde kalite kontrol ve kalibrasyon atölyeleri
vardır.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Benim konuştuğum atölye değil ki!
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Orada radyasyon odası vardır. Radyasyona tabi olan çalışanlar
yılda birkaç kez kontrole giderler ve o oda kurşunla izole
edilmiştir, sıvanmıştır. Oradaki insanların
hemen hemen tamamı radyasyona maruz kalan işlerde çalıştıkları
için daha itibari hizmetten yararlanırlar. Dünyada pek çok ülkede
de, radyasyona ve bu tip radyoaktif ışınlara tabi çalışanlar
erken emekli edilirler ve onlar, o tür çalışanlar, çalıştıkları
sürenin dışında başka hiçbir işte çalıştırılamazlar.
Dünya Sağlık Örgütünün de düzenlemeleri bu yönde iken,
biz, burada, bu tür çalışma sürelerini uzatarak, bir bakıma
da bir sağlıkçı olarak Sayın Erdöl de Sayın Bakanın
suç ortaklığına iştirak etmiş oluyor.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, son aylarda, birçok tıp fakültesi dekanı veya
hastane başhekimlerinin de ayrıntılarıyla
açıkladığı ve birçok gazetede çıkan haberlere
göre, hemen herkesin, hepimizin de bildiği gibi, üniversite
hastanelerinin hepsi halkın bilimsel ve insancıl, yani güvenli
sağlık hizmeti almasının yanında bu hastanelerin
temel amaçlarından olan öğrenci ve asistan eğitimini
de olumsuz etkileyen bir mali krizin içine sürüklendiler. Şimdi,
bu krize çözüm bulabilmek için, gerçeklerin iyi niyetle bu madde
içinde tartışılması, anlaşılması gerekir.
Neden üniversite hastanelerimiz çökertildi? Niçin üniversite
hastanelerimizde personel eksikliği, taşerona ihale
edilen birtakım hizmetleri ihale yöntemiyle alan müteahhitlerden
karşılanıyor? Yardımcı sağlık personeli
yanında, sekreterlik hizmetleri de, diğer hastane personeli
de taşeron firmaların işçileri içerisinden seçilmeye
mecbur bırakılıyor. Bu konu gerçekten irdelendiğinde
görülecektir ki, AKP İktidarı döneminde, üniversite hastanelerindeki
mali kriz, bu hastanelerin kötü yönetilmesinden değil, siyasal
iktidarın, üniversitelerle ve özellikle de üniversite hastaneleriyle
hasmane tutumundan kaynaklanan bir dayatma sonucundadır; bunu
herkes görüyor.
Üniversite hastaneleri, eğitim
ve araştırma amacıyla kurulmuş, bu temel görevlerin
yanı sıra, yüksek nitelikli, yani üçüncü basamak sağlık
hizmeti veren kuruluşlardır. Bu hastaneler, hem birinci
ve ikinci basamak sağlık hizmeti sunan kurumlarda çözümlenemeyen
komplike sorunları halleden, dolayısıyla daha yüksek
maliyetli sağlık hizmeti üreten, hem de bu hizmeti herkesin
güvenli alabilmesini garanti eden kuruluşlardır. Özel hastaneciliği
teşvik etmenize rağmen, özel hastanelerle kamu sağlık
kuruluşlarını, özellikle üniversite hastanelerini
eşit tutmamanıza rağmen Hükûmet olarak, üniversite hastanelerimiz,
hâlâ halkımızın birinci derecede tercih ettiği
sağlık kuruluşları olmaya devam etmektedir; ama,
bunun yanında, görüldüğü gibi, yani bakılacak olursa,
bu hastaneler büyük bir kıskaç altında. Örnek olarak veriyorum,
bizim Kocaeli Üniversitesi Hastanemizde -kendi seçim bölgemde-
hemen hemen bütün üniversite hastanelerde olduğu gibi, önce
reçetelerden yüzde 15 kesiliyor, arkasından yüzde 5 araştırma
fonu kesiliyor, bu da yetmiyor, yıl sonunda yüzde 1 oranında
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için kesinti yapılıyor.
Sadece bu yüzde 1'lik kesintiyi düşünecek olursanız, yani
vergi olarak kabul edecek olsanız, Kocaeli Üniversitesi Hastanesi
yılda 16 trilyon vergi ödeyen, belki de, Kocaeli'deki en büyük kurumlardan
biri konumuna gelecek. Yani, hastanelerin yükü artarken, yayımlanan
genelgelerle bir de ek yükler biniyor. Yani, bu hastanelerde,
öğretim üyeleri ve asistanlar dışında bütün personel
ihtiyaçlarını döner sermayeden karşılıyorlar.
Tıp fakültesi yatırım bütçesinin kaldırılması,
asistanların nöbet ücretlerinin döner sermayeden ödetilmesi
gibi ek yükler de düşünülecek olursa, üniversite hastanelerini
elbette genel bütçeden finanse etmek bir zorunluluk hâline geliyor.
Değerli arkadaşlarım, bu da yetmiyor, ne yapıyor
Sağlık Bakanlığı: Yayımladığı
bir genelgeyle bazı hastanelerin bütçe uygulama talimatıyla
uygun olarak aldıkları birtakım hizmetlerin bedellerini
düşürüyor. Örneğin, bütçe uygulama talimatı fiyatlarının
son iki yılda devamlı bir şekilde düşürüldüğüne
Açlık kan şekeri 2 YTL'den 1,1 YTL'ye, hemogram tetkiki 15
YTL'den 3,3 YTL'ye düşürülerek hastane gelirleri de bastırılıyor
ve dolayısıyla, hastaneler hizmet üretemez konuma getirilmek
suretiyle özel hastanecilik teşvik ediliyor.
Bir başka acı nokta, değerli
arkadaşlarım, bu hastanelerimiz hizmet sunumlarından
dolayı, hizmet vermelerinin karşılığı
kendilerine gelen faturalar, eğer sigortalıysa, Sosyal
Sigortalar Kurumuna tabi ise, Sosyal Sigortalar Kurumu da oraya
bir komisyon kurmuş, "sen bunu yüksek tutmuşsundur"
diye kendi kurumuna, yani, Türkiye Cumhuriyeti devleti içerisinde
kurumlar birbirine güvenmiyor, bir kurumun kesmiş olduğu
bir faturaya diğer bir kurum komisyonla otomatik indirim uyguluyor.
Bu indirimle de, sadece Kocaeli Üniversitesinin şu anda alacağı
para miktarı 4,8 trilyon. Aynı şekilde, bir başka
üniversite hastanemizin bu tarz kesintileri toplamı 16 trilyon.
Ayrıca, bunların sundukları hizmetlerin bedelleri
kırk beş gün gecikmeli ödenirken, özel hastanelere peyderpey,
peşin olarak ödeniyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Çetin, buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bu da yeterli olmuyor, ayrıca, demin söylediğim yüzde 15
komisyon kesintisi, yani, üniversite hastanelerinin yapmış
olduğu faturalardan, demin söylediğim yüzde 15'lik ve yüzde
5'lik fonun dışında artı bir yüzde 11 ila 15 arasında
otomatik kesinti yapılıyor. Bu kesinti oranı devlet
hastanelerinde yüzde 2'yi 3'ü geçmezken, özel hastanelerde de hemen
hemen yok. Örneğin, İzmit'teki özel hastanelere bakarsanız
-isimlerini açıkça söyleyebilirim- o hastanelerde kesinti
yapılmıyor.
Yine burada, üniversite hastanelerimiz
yanı başımızda. Maliye Bakanlığı,
personel giderlerini dahi ödeyememeleri için elinden geleni yapıyor,
Sağlık Bakanı da seyrediyor. Tabii, aynı Hükûmet
içerisinde iki bakanlık. Özel hastaneler bu kadar korunurken,
bu kadar teşvik edilirken, üniversite hastanelerine bu hasmane
tutumu anlayabilmenin olanağı yok.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülke bizim. Gerçekten, belki, bu kanun tasarısının
en iyi düzenlemelerinden biri bu maddede. Hiç olmazsa hastaneleri
vergi ötelemek için Maliye Bakanlığı kapısından
ya da borç bulmak için bankalardan faizle para arar konumuna düşürmekten
kurtaran, genel bütçeden de bunun ödenmesine fırsat veren bir
düzenleme. Yani, benim AKP'li milletvekili arkadaşlarıma
ve Hükûmete buradan uyarım: Bu kamu sağlık kuruluşları
yarın sizden sonra da bu ülkeye lazım. Yani, bu kadar tahrip
etmeyiniz, bu kadar yıpratmayınız. Bu hastanelerin
sıkıntılarının, sorunlarının birinci
derecede Sağlık Bakanlığının ve Maliye
Bakanlığının dürüst ve hastaneleri bir başka
ülkenin kurumları gibi görme anlayışından ve
Hükûmetinizin de üniversitelerle olan kavgasından kurtulmasıyla
çözüleceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen Hatay Milletvekili Züheyir Amber.
Buyurun Sayın Amber. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1247 sayılı
Kanun Teklifi üzerine, Anavatan Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İktidar tarafından hazırlanan
ve "ithal hekim" gündemiyle bu yüce çatı altına taşınan
torba yasa tasarısı, ülkemizi, niteliği denetlenemeyen
ve ciddi sağlık skandallarına yol açacak hekimlerle
dolduracaktır. Bunun yanı sıra, eğitim hastanelerinde
Türkiye tarihinin en büyük ve en tehlikeli kadrolaşmasına
yol açacaktır bu olay. Binlerce hekim meslektaşım ve
başta Türk Tabipleri Birliği olmak üzere, birçok sağlık
örgütünce eleştirilen bu yasa tasarısı, tüm eleştirilere
rağmen, AK Parti Grubunca inatla Meclisten geçirilmeye çalışılmaktadır.
Buradan tüm meslektaşlarıma
ve ilgili sivil toplum kuruluşlarına duyuruda bulunmak
istiyorum: Anavatan Partisi olarak, bu torba yasayı desteklemiyoruz.
Çünkü, ithal hekim gündemine oturtulan bu yasa tasarısı,
aslında, sağlık alanında cumhuriyet tarihinin en
büyük kadrolaşma harekâtına zemin hazırlamanın
gözlerden kaçırılmak istenmesidir.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Yabancı
doktor da mı atanmasın?
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Ülkemiz
sağlık hizmetlerinin çok önemli kısmını
sırtlayan ve aynı zamanda binlerce asistanımızın
eğitildiği eğitim hastaneleri, bu iktidar döneminde,
özel ilgi gören sağlık kurumlarının başında
gelmektedir.
Bugün burada görüşülmekte
olan torba yasa içerisinde, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun
ek 1'inci maddesinin ikinci fıkrasında değişikliğe
gidilerek, "Sağlık Bakanlığı eğitim
ve araştırma hastanelerindeki klinik şefi ve şef
yardımcılığı kadrolarına ilgili dalda
uzman olan profesör ve doçentlerle ilgili dal uzman tabipleri arasından
Bakanlık tarafından atama yapılır." maddesi
getirilmekte ve keyfî kadrolaşmanın zemini hazırlanmaktadır.
Düşünülen bu değişiklikle, düzenlemenin, tüzük yerine
yönetmelikle yapılması esası benimsenmektedir. Böylece,
Danıştay 1. Dairesinin incelemesinden geçmesi ve tarafların
görüşlerinin alınmasına ilişkin zorunluluk ortadan
kaldırılmaktadır. Eğitim hastanelerimizde,
başta asistan eğitimi olmak üzere, kliniklerin tüm sorumluluğunu
üstlenen şef ve şef yardımcılarının atanması
bu dönemde özel olarak bir sorun hâline getirilmiş durumdadır.
Tıpta Uzmanlık Tüzüğü'nde
tanımlanması gereken kurallarla yapılacak demokratik
ve hakkaniyetli bir seçimle şef ve şef yardımcılığı
atamaları yapılabilecek iken, ısrarla bu kadroların
boş bırakılması düşündürücüdür. Hükûmet olduğundan
bu yana her konuda iş bitiriciliğiyle övünen iktidar,
yıllardır birçok kurumda yaptığı gibi, bu kadrolara
vekâleten atama yaparak, hakkaniyete dayalı bir seçim yapmaktan
ısrarla kaçınmaktadır.
Bilindiği üzere Bakanlık,
görüşülmekte olan torba yasa tasarısında bir kez daha
gündeme getirdiği eğitim ve araştırma hastaneleri
klinik şefliğine doçent ve profesör unvanına sahip
olanların Bakan tarafından atanmasını öngören düzenlemeler
önceleri yönetmelik değişikliğiyle yapılmaya
çalışılmıştı. Bu yönetmelikler hakkında
yargı tarafından verilen iptal kararları üzerine,
2005 yılında bu kez yasal düzenleme yapılmış,
önce Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmiş, aynen
kabulü üzerine, Anayasa Mahkemesi tarafından, 5413 sayılı
Kanun'un 6'ncı maddesiyle 7/5/1987 tarih ve 3359 sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'na eklenen hükmün yürürlüğünün
durdurulmasına karar verilmiştir. Bu arada 2005 yılındaki
bu hukuksal duruma rağmen, iki yüz civarında atama çok
kısa sürede, kadrolar ilan edilmeden ve hiçbir objektif değerlendirme
kriteri belirlenmeden Bakan tarafından yapılmıştır.
Hatta, Anayasa Mahkemesi kararının açıklandığı
tarihte de atamalar yapılmaya devam edilmiş ve hâlen de bu
atamalar geri alınmamıştır.
Telafisi çok zor olacak ve sonuçlarını
bir süre sonra yıkıcı olarak yaşayacağımız
uygulamalara imza atan Sağlık Bakanlığının
giderayak kadrolaşma telaşına girmiş olması
kimseyi şaşırtmamalıdır. Bu nedenle, Meclis
gündemine taşınan torba yasa tasarısıyla
yıllarca boş bırakılan ve yeni açılanlarla sayıları
bini bulan şef ve şef yardımcılığı kadrolarına
yandaşlarını atayabilmek için, başta Anayasa olmak
üzere hukukun çiğnenmesinden imtina edilmezken, bu alanda
yıllarca emek harcayan, bilimsel yayın yapan ve bu kadrolara
atanabilmek için hakkaniyetli bir sınav açılmasını
bekleyen binlerce uzmanın emeği de yok sayılmamalıdır.
Eğitim hastanelerine doçent
ve profesörleri sınavsız şef ve şef yardımcısı
olarak atayarak, liyakati değil sadakati esas alacağını
gösteren Hükûmet, aynı tasarıyla, beş yılını
doldurmuş mevcut şef ve şef yardımcılarına
da kendisinin saptayacağı jürilerle sınav yapmayı
öngörmektedir. Bakanlığın bu konudaki geçmiş uygulamaları,
elindeki bu yetkilerle mevcut şef ve şef yardımcıları
üzerinde de Demoklesin kılıcını dolaştıracağını
ve kendi anlayışında olmayanların sürelerini
uzatıp uzatmamakta keyfî davranabileceğini göstermektedir.
Bu tutum, eşitliğe, hakkaniyete aykırı olduğu
gibi, Anayasa'nın 131'inci maddesini de yok saymaktadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
eğitim hastanelerinde kadrolaşma telaşındaki
Hükûmetin, bunların dışında kalan hastane ve
sağlık kurumlarında bambaşka bir yöntem uyguladığı
bilinmektedir. Tamamını daha sonra özerkleştirmek,
devretmek, satmak üzere işletme hâline getirmeye çalıştığı
diğer devlet hastanelerini birer piyasa argümanı hâline
getirebilmek ve özel sağlık piyasasını geliştirebilmek
amacıyla, Hükûmetin, piyasanın gerekleri doğrultusunda
niteliği önemsemeden hekim sayısını artırma
çabası içinde olduğu bilinmektedir.
İthal hekim girişimi, ülkemizde
yıllarca bin bir emekle ulaşılan tıp eğitimindeki
düzeyi düşürecek bir girişimdir. Esasen, konu, Türk olmayan
hekimlerin ülkemizde hizmet verip vermemesi değildir, ilgili
çevrelerin de karşı olduğu konu bu değildir. Esas
sorun, dünyada belirli bir düzeye taşınan ülkemiz tıp
eğitiminin tüm değerleri yok sayılarak, birçok ülkeden,
niteliği tartışmalı bir biçimde, 100 ile 150 dolara
hekim getirtileceğinin, Başbakanlık gibi çok yetkili
ağızlarca ifade edilebilmiş olmasıdır. Anavatan
Partisi olarak, bu konuda ciddi bir denetim yapılamayacağı
ve standart belirlenemeyeceğine dair kaygılarımızı
kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Yine, bu torba yasada, hekimleri
ve hastaları sigorta firmalarının insafına terk
edecek olan maddeler ile radyoloji çalışanlarının
çalışma sürelerinin uzatılmasına ve anestezi
teknisyenlerinin yetkilerine dair maddelerin bir araya konulmuş
olması, Sağlık Bakanlığının konularla
ne kadar ilgili olduğunu göstermektedir! Birbirinden önemli
bu kadar konunun bir torba içine konup karıştırılarak
kamuoyunun gündeminden kaçırılmaya çalışılmasını
kabul etmemiz mümkün değildir.
AK Parti Grubu aklıselim milletvekillerinin,
Anavatan Partisi Grubunun ve ilgili çevrelerin bu haklı
eleştirilerine katılarak, konuların önemine uygun
karar alacağını ve sağlık ortamımızın
geleceğini tahrip edebilecek bu tasarıyı reddeceğini
umuyoruz.
Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Amber.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ağrı Milletvekili Kerim Yıldız.
Buyurun Sayın Yıldız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 11'inci maddesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Tasarının bu maddesiyle,
sözleşmeli sağlık personeli istihdamıyla ilgili
olarak, 181 sayılı Sağlık Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin
ek 3'üncü maddesinde değişiklik öngörülmektedir.
Bilindiği üzere, sağlık
hizmeti sunumunda personel sıkıntısını
aşabilmek için sözleşmeli sağlık personeli uygulamasına
geçilmişti. Bu personelin ücretlerinin döner sermayeden karşılanması
esası getirilmişse de döner sermaye gelirlerinin sabit
olmaması sebebiyle zaman içinde ödeme konusunda sıkıntılarla
karşılaşılmıştır. Bundan dolayı
sözleşmeli sağlık personelinin gerektiğinde ücretlerinin
genel bütçeden de karşılanmasını temin edecek bir
değişikliğe gidilmesi hizmet gerekleri bakımından
zorunlu hâle gelmiştir. Bu düzenlemeyle mahrumiyet bölgelerine
atamaları yapılan sözleşmeli sağlık personelinin
maaş ödemelerinde oluşabilecek aksamalar ortadan kaldırılmış
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık, hayatımızın temel
yapı taşıdır. Aldığımız her nefeste,
attığımız her adımda, bütün bir ömürde sağlık
değişmez paydamızdır. Öyle ki, hayatın bütün
değişkenleri bu temel yapının içinde saklıdır.
Bir ömür boyu yaşadığımız her detay bu değişmez
paydaya göre hesaplanır. Hükûmetimiz her alanda olduğu gibi
sağlık politikasının merkezine de insanı
koymuştur. Her ne yaparsak yapalım önce insan diyerek yola
çıkıyor, insanı yaşat ki devlet yaşasın
felsefesiyle insanımızın adına önemli hizmetler
gerçekleştiriyoruz. İnsanın en temel hakkı yaşamak,
yaşamanın en güzeli de sağlıklı yaşamaktır;
çünkü, hayattaki en büyük zenginlik sağlıktır. Gerçekten
de sağlıklı bireylerden oluşmayan bir toplumda insanın
maddi ve manevi varlığının geliştirilmesinden,
refahtan, huzurdan ve mutluluktan bahsetmek mümkün değildir.
AK Parti, hem seçim öncesi halkımıza
verdiği sözün gereği hem de halkımızın verdiği
siyasi desteğin farkında olarak sağlık alanında
beklemeye tahammül kalmadığına inanarak bilimsel,
dünya standartlarına uygun, aynı zamanda ülke gerçeklerini
de gözeterek önemli adımlar atmış, reformlar yapmış
ve yapmaya da devam edecektir.
AK Parti olarak amacımız,
Türkiye'de yaşayan vatandaşın yaşam kalitesini
yükseltmek, bunun için, ülkenin imkânlarını kullanmak ve kaynakların
hakkaniyete uygun bir şekilde dağılımını
sağlamaktır. Bu nedenle, yıllardır halkımızın
ertelenmiş taleplerini yerine getirmek, bunu yaparken de, en
kısa zamanda, en verimli çözüm yolunu bulmak mecburiyetindeyiz.
Bu çerçevede, Sağlıkta
Dönüşüm Programı, sağlık alanının yeniden
düzenlenmesini sağlama yolunda atılmış çok önemli
bir adımdır. Bu programın amacı, her alanda olduğu
gibi, sağlık alanında da vatandaşlarımızın
yaşam kalitesini yükseltmek ve sağlığını
güvence altına almaktır. Vatandaşın yaşam
hakkının ve sağlıklı bir hayat sürdürmesinin
güvence altına alınması, sosyal devlet anlayışının
temel göstergelerinden bir tanesidir.
İnsana hizmeti her şeyin
üzerinde tutan bir iktidar olarak, sağlıkla ilgili ihtiyaçların
ne kadar vazgeçilmez olduğunun farkındayız. Bu ihtiyaçları
hakkıyla karşılayabilmek için, sağlık sistemimizi
ve ülkemizin genel sağlık göstergelerini çağdaş
seviyeye çıkarmak için, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nı
hayata geçirdik. Bu programla, yıllardır biriken sorunlara
neşter vurulmuş, adalet, eşitlik, hakkaniyet ve verimlilik
esaslarına göre, kolay erişilir, güler yüzlü, hızlı
ve kaliteli sağlık hizmeti verilmeye başlanmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Yıldız,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
- İlaç fiyatları ucuzlamış, hastaneler bütün vatandaşlarımıza
açılmış, hasta hakları geliştirilmiş,
sağlıklı bir toplum için kararlı adımlar
atılmıştır.
Daha etkin ve verimli sağlık
hizmeti sunmayı amaçlayan bu değişikliklerin hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.57
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63'üncü Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 11'inci maddesi
üzerinde şahısları adına ikinci söz Kütahya Milletvekili
Alaettin Güven'e aittir.
Sayın Güven, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALAETTİN GÜVEN (Kütahya) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz 1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın 11'inci maddesi üzerinde şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; tabiplik, doğrudan insan
hayatını konu alan ve çok titizlik, dikkat ve özveri gerektiren
bir meslek. Tarih boyunca, tabiplik, bilgelikle eş tutulup, itibarlı
bir meslek olagelmiştir. Tabipliğin ilgi sahası olan
sağlık, insan yaşamının en önemli konularındandır.
AK Partinin de öyle. AK Parti İktidarı, Türkiye'nin sağlık
sorunlarına neşter vurarak, sağlığı
sağlığa kavuşturdu ve sağlık hizmetlerinin
kalitesini yükseltti. AK Parti İktidarıyla, milletimiz,
en gür sesiyle "bütün hastaneler benim" deme fırsatını
yakaladı. Hasta ve hastane ayrımı son buldu.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti İktidarı anne ve çocuk ölüm oranını binde
20'nin altına indirmek için pek çok projeyi hayata geçirdi ve
SSK'lı ve yeşil kartlı vatandaşlarımıza
ilaçlarını diledikleri eczaneden alma kolaylığını
sağladı. 6.300 olan muayene oda sayısını 6.700
yeni muayene oda sayısı ilavesiyle artırarak 13 bine
çıkardı.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde 618 ambulans sayısı 1.471'e çıkarılarak,
ambulans hizmetlerinden ücret alınması kaldırıldı.
Hekimlerimizin yüzde 55'inin tam zamanlı olarak kamuda çalışmaları
sağlandı. Hasta ve cenaze rehin olayı tarihe karıştı.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısıyla sağlık sistemimizin işleyişinde
görülen bazı önemli aksaklıkların giderilmesi hedeflenmiştir.
Genel olarak, bu kanun tasarısıyla, hekimlere zorunlu mali
sorumluluk sigortası getirilmesi, yabancı hekimlerin
ülkemizde çalışabilme imkânına kavuşması,
radyasyonla çalışılan işlerde Avrupa Birliğinin
bilimsel standartlarına ulaşılması
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bizimki bilimsel değil mi? Hayret ya!
ALAETTİN GÜVEN (Devamla) -
tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili yeni düzenlemeler
yapılması, sözleşmeli sağlık personelinin
çalışmalarında görülen aksaklıkların giderilmesi
amaçlanmıştır.
Bilindiği gibi, sağlık
hizmeti sunumunda personel sıkıntısını
aşabilmek için sözleşmeli sağlık personeli uygulamasına
geçilmişti. Bu personelin ücretlerinin döner sermayeden karşılanması
esası getirilmişse de, döner sermaye gelirlerinin sabit
olmaması nedeniyle zaman içinde maaş ödeme konusunda
sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu nedenlerle, sözleşmeli
sağlık personelinin ücretinin gerektiğinde genel
bütçeden de karşılanabilmesi zorunluluk hâline gelmiştir.
Böylece, hizmet gerekleri bakımından yapılan bu düzenlemeyle
yaşanan sıkıntılar giderilmiş olacaktır.
Bu düzenlemenin ülkemize,
sağlık çalışanlarına hayırlı
uğurlu olmasını diler, yüce Meclisimize ve değerli
milletimize selam ve saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güven.
Madde üzerinde on dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma süresi beş dakikadır.
Her sayın milletvekilinin soru sorma süresi ise bir dakikayla
sınırlandırılmıştır.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şöyle: Son dört buçuk
yılda, kırsal bölgeye kaç doktor, hemşire, ebe ve
sağlık teknisyeni atanmıştır Sayın Bakanım?
Atanan uzman hekimler başta olmak üzere, pratisyen hekim, hemşire,
ebe ve sağlık teknisyenlerinin ücretleri dört buçuk
yıl öncesine oranla yıllık ne kadar artmıştır?
Bir diğer sorum: Personel atamalarındaki
yöntem nedir? Şaibeler ortadan kaldırılabilmiş
midir? Personel nakillerinde objektif bir esas var mıdır?
Son sorum: Sağlık hizmeti
sunumunda personel sıkıntısını aşabilmek
için sözleşmeli sağlık personeli uygulamasına
geçilerek, bu personelin ücretlerinin döner sermayeden karşılanması
esası getirilmişti. Yeni düzenlemeyle yapılmak istenen
şey nedir? Ödemelerdeki istikrar mıdır, yoksa yeni bir
ücret iyileştirilmesi mi getirilmektedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Tunç
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle
röntgen teknisyenleriyle ilgili mevzuatta nöbet tutturulamaması
söz konusu. Ancak, pratik uygulamada bu arkadaşlarımız
nöbet tutmaktalar ve acilde çalışmalar yapmaktalar. Ancak,
bu mevzuat gereği döner sermayeden yeteri kadar yararlanamadıkları
Bununla ilgili bir düzenleme yapacak mısınız?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Sayın Neşşar
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben, Sayın Bakanın cevaplayabileceği,
sağlıkla ilgili bir soru hazırladım.
Sayın Bakanım, biliyorsunuz,
AKP Grubu adına çıkan sözcüler sistematik bir dezenformasyon
çalışması içindeler, yani, onların buradan vatandaşa
söyledikleri şeylerle gerçekler birbirine uymuyor. Siz, acaba,
bir gün, tebdili kıyafet yapıp -Savunma Bakanı olarak
da olabilir, yani, illa Sağlık Bakanı olmak gerekmez-
şöyle bir hastanelere gidip durumu gözlemeyi düşünür müsünüz?
Bu soruya cevap verirseniz çok sevinirim.
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Yıldırım
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkanım, Sayın Bakanıma birkaç sorum var.
Kastamonu merkezde 6 No'lu
Sağlık Ocağını pazar günü hizmete açtık.
Ancak, ilçe, belde ve bölge merkezlerimizde, sağlık ocaklarında,
gerek mekân ve gerekse sağlık elemanı bakımından
kanama devam ediyor. Kastamonu-Taşköprü-Alatarla (Germeç), Merkez-Kaşçılar,
Merkez-Akkaya, Taşköprü-Çiftlik ve Köçekli, Cide-Toygarlı,
Daday-Selalmaz ve Cide-İlyasbey sağlık merkezlerine
ve Doğanyurt merkezde sağlık ocaklarına yeterli
sağlık personelini ne zaman vereceksiniz? Bu sağlık
ocakları da mekânsal olarak yetersizdir. Ne zaman gerçekleştireceksiniz?
Alatarla (Germeç) Sağlık
Ocağının arsası Hüseyin Yıldırım ve
Seyfi Emre tarafından hibe edilmiştir. Ne zaman yenisini
yapacaksınız?
Birinci basamak sağlık
oluşumunu Avrupa Birliği standardına ne zaman getireceksiniz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldırım.
Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teşekkür
ediyorum.
Bir önceki maddede, AK Parti
Uşak Milletvekili Sayın Alim Tunç, "ucuz doktor-pahalı
doktor" tanımlamasının muhalefet milletvekilleri
tarafından kullanıldığını ve bu tanımlamanın
doktorları rencide ettiğini ifade etmişti. Muhalefet
milletvekilleri de bu tanımlamanın ilk defa Sayın
Başbakan tarafından Türkiye'nin gündemine getirildiğini
ve 100-150 dolara doktor getirir, çalıştırır ifadelerini
kullandığını söylemişlerdi. Ben Sayın Bakanımdan
öğrenmek istiyorum: Sayın Başbakan bu ifadeyi kullanmış
mıdır? Eğer kullanmışsa, Sayın Alim Tunç'un
ifadeleriyle, bu, doktorluk mesleğini rencide eden bir tanımlama
mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, bu soruyu sizin şahsınızdaki,
ciddiyetinizdeki, hassasiyetinizdeki, görünüşünüzdeki
samimiyetinize güvenerek size soruyorum ve sizden bu cevabı
bekliyorum, çünkü, Sağlık Bakanından bu konuda yeterli
cevapları alamadığım için.
Devlet hastanelerinde ve SSK hastanelerinde
spesiyal hastalıklarda, örneğin tümöral veyahut da herhangi
bir organın spesiyal hastalığında, kendilerinin
tedavi edemediği vakalar üniversitelere sevk ediliyor. Üniversiteye
sevk edilen bu hastalar SSK'lı, Bağ-Kur'lu ve yeşil kartlı
ise, kapıdan içeriye girişleri çok zor oluyor ve peşin
parayla tedavileri yapılıyor. Eğer peşin paraları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Bakan, buyurun.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Sayın Başkanım, sorular tabii
çok ihatalı ve teknik. Bu sebeple, Sayın Müsteşarımız
da gerekli notları aldı
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Benimki teknik değil Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Tebdili kıyafet, tabii, teknik değil.
Yazılı olarak cevap vereceğiz efendim. Ayrıca, zabıtları
da almak suretiyle yazılı olarak cevap vereceğiz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Özkan
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan, son günlerde Burdur'da,
Isparta'da, Antalya'da, Ankara'da üniversite, devlet ve özel hastanelerde
hasta ziyaretlerinde bulundum. Gerek özel gerekse devlet gerekse
üniversite hastanelerinde insanlar omuz omuza, kuyruklarda. Ülkemizde
hastalıklarda bir artış olduğu malumunuzdur. Bu
artışın nedeni, ekonomideki bozukluktan mıdır,
beslenme yetersizliğinden midir, koruyucu hekimlikteki vurdumduymazlıktan
mıdır, yoksa doktor, ebe ve hemşire yetersizliğinden
midir? Açıklarsanız sevinirim.
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Sayın Güler
Yok.
Sayın Arıtman
Sayın
Arıtman, soru soracak mısınız?
ALİM TUNÇ (Uşak) - Telefonla
konuşuyor.
BAŞKAN - Önce, isterseniz,
bir telefon konuşmanızı bitirin.
Teşekkür ediyorum Sayın
Arıtman.
Sayın Kafkas
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum: Bildiğiniz
gibi, SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına
devri, halkımızın hayatında büyük kolaylıklar
sağlamıştır. Geçen yılki verilere baktığımız
zaman, SSK'lı hastaların muayene sayısı 62 milyondu.
62 milyondan 93 milyona çıkmıştır. Acaba, bu
yıl bu sayı da bir artış var mıdır? Çünkü, bu
artış şunu göstermektedir: SSK'lı hastaların,
bugüne kadar, sağlık hizmetlerinden yararlanma konusunda
sıkıntıları vardı, yararlanamıyorlardı.
Şimdi sağlık hizmetlerinin kolaylaştırılması,
onların daha fazla muayene olma imkânını sağlamıştır.
Geçen yılki artış, yüzde 50 artış da bunu göstermektedir.
Ayrıca, başka diğer
sorum da şudur: Malumunuz olduğu üzere, 57'nci Hükûmet
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kafkas
Sayın Çerçi
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkanım, aracılığınızla, Sayın
Bakanıma sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, bildiğiniz
gibi, Türkiye'de yeni bir finansman yöntemiyle, yeni bir sistemle,
bölge hastaneleri kurulması projesi gündemimizde. Bildiğim
kadarıyla, Türkiye'de, yaklaşık yirmi iki vilayette
bu hastaneler kurulacak ve yeni bir anlayışla, yeni bir
işletme modeliyle ve finansman modeliyle hayata geçecek. Manisa
da, bildiğim kadarıyla, bu hastanelerin içerisinde var.
Bu projeyi bu sene hayata geçirebilir miyiz ve Manisa'ya bunu kazandırabilir
miyiz? Birinci sorum bu.
İkincisi: Yine, bildiğiniz
gibi, Türkiye'de yeni bir model olan aile hekimliği yavaş
yavaş genişletiliyor. En son on vilayet, sonra daha da genişledi.
Manisa da bu projenin içerisine katılmak istiyor. Bu konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçi.
Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Bakanım, geçen konuşmamda da belirttim,
Malatya Beydağı Devlet Hastanesinde 59 dosyası olan
bir başhekimi tekrar atadınız. Bu dosyalar hakkında
hiçbir inceleme başlattınız mı, ilgili bir müfettiş
gönderdiniz mi? Tüm bunlardan sonra aynı başhekimi tekrar
göreve atadınız. Herhangi bir işlem yaptınız
mı?
Yine, Pötürge Devlet Hastanesinde,
yine burada yaptığım konuşmada, oradaki eczanenin
ve başhekimin arasındaki sorundan dolayı başhekimi
görevden aldınız. Bu yaptığım ihbar nedeniyle
herhangi bir işlem başlattınız mı?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın Baloğlu
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır,
Sayın Bakan sorulara yazılı cevap vereceklerdir.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Yazılı cevap vereceğim,
evet.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
11'inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Sözen Mehmet
Neşşar İdris
Sami Tandoğdu
Sivas Denizli Ordu
İzzet
Çetin Canan
Arıtman Mustafa Özyurt
Kocaeli İzmir Bursa
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesi
üzerinde söz isteyen, Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
şimdi, biraz evvel Sayın Bakana, sorumu, yarıda kaldığı
için burada bitirmek istiyorum.
Biz milletvekilleri bölgemizden
gelen hastalarla ilgili, doktor olalım, olmayalım, hakikaten
onları hastanelere yetiştirmek, hastanedeki doktor arkadaşlarımıza
muayene ettirmek, hastanelere yatırmak bir milletvekili için
en zor sorunlardan, en zor problemlerden biridir. Sağ olsunlar
doktor arkadaşlarımız, milletvekili olan arkadaşlarımıza
gerekli olan toleransları, öncelikleri tanıyorlar, onlara,
burada, tüm meslektaşlarımıza teşekkürü bir borç
biliyorum.
Şimdi, yalnız, bölgemizde,
seksen bir vilayetimizin herhangi bir ilçesinde veyahut da vilayetinde,
sorunu çözülemeyen, hastanelerden cevap alamadığımız,
tedavi edemedikleri vakalar buraya geliyor. Bunların başında
da kanserli vakalar veyahut da spesiyal hastalıklar
ağırlıklı oluyor. Bu gelen vatandaşlarımız,
Bağ-Kur'lu, SSK'lı ve yeşil kartlı oluyor. Devlet hastanelerinde
ve SSK hastanelerinde tedavisi olmayan bu hastalar üniversitelere
yatırılmak istendiğinde veyahut üniversiteye tedavi
edilmeye götürüldüğünde, maalesef, maalesef, üniversite hastaneleri
bu hastaları kabul etmiyor. Tek şartla kabul ediyor, tedavi
ücretlerini peşin ödeme koşuluyla.
Arkadaşlar, bu hastalıklar
spesiyal hastalıklar oldukları için, özel hastalıklar
oldukları için, maliyetleri çok pahalı, ilaçları çok
pahalı. Tedavi hizmetlerinin verilebilmesi için, kurum da,
bu ilaçları, peşin olarak ödüyor, peşin olarak alıyor.
Yani, örneğin, asgari 70 milyar, 80 milyar, 60 milyar -eski parayla
söylüyorum- tutan vakalar oluyor. Peki, bu vatandaşlarımız
bu parayı nasıl ödeyecek? Üniversitelerin yetkili kollarına,
dekanına gittiğimizde, hastane başhekimlerine gittiğimizde,
kurumlarına borçlarının ödenmediğini söyledikleri
için, kendilerine herhangi bir şeyde, herhangi bir ricada bulunmamız
mümkün değil. Bu çıkmazlığı ortadan kaldırmanız
lazım.
Sayın Bakanıma -kendisi
burada yok. Şu anda Kıbrıs'talar- buradan Kıbrıs'a
sesleniyorum, yetkili Müsteşar arkadaşıma söylüyorum,
Sayın Vecdi Gönül'e -biraz evvelki konuşmamın başında
söylediğim gibi- ciddiyetine ve samimiyetine güvenerek, buradan
kendilerine, hassaten bu vatandaşlarımızın ve
bizlerin ricasını kabul etmesini istiyorum. Bu sıkıntıdan
nasıl kurtulacağız?
Şimdi, çok önemli bir konu daha:
Sağlık Bakanlığının, artık, sağlıkta
dönüşümle meydana getirmiş olduğu "devrim"
sözlerinden yorulduk. "Sağlıkta dönüşüm" diye
bir program var. Bu programda, hakikaten, Cumhuriyet Halk Partisinin
de programında olan ve benim de, şahsen, doktor olarak, bu Meclis
kürsülerinde bunun mücadelesini vereceğimi, seçim kürsülerinden,
daha milletvekili olmadan verdiğim sözü Sağlık Bakanı
yerine getirdi. Ne yaptı? SSK hastanelerini, devlet hastanelerini
bir çatı altında topladı. Kendisini tebrik ediyorum,
hakikaten tebrik ettim. Ama, kardeşim bundan başka ne yaptı,
çok merak ediyorum.
Lütfen, yani, devamlı, bulgur
pilavı gibi, Sağlık Bakanlığının hizmetlerini,
SSK'yı, Bağ-Kur'u birleştirdik, SSK'yı, devlet hastanelerini
birleştirdik. Yetti, yorulduk artık.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Çok önemli.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bu reformu, bu devrimi kabul ediyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunun dışında ne yaptınız?
Şimdi, sözlerimi istismar etmeyin lütfen. Alkışınıza
teşekkür ederim.
Ama, gelgelelim, Sağlık
Bakanlığı şurada altmış yedi sayfalık
programını okudu. Aşıyla girdi, aşıyla
çıkarttı. Kendisi de çocuk uzmanı ya, başka bir
şey bilmiyor adamcağız.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Çocuklar geleceğimizdir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, bir kardiyoloji vakasının ne olduğunu,
anjiyonun ne olduğunu, anjiyoda stent takmanın ne olduğunu,
ucuz stent ile pahalı stentin ne olduğunu
ALİM TUNÇ (Uşak) - Onu Komisyon
Başkanımız biliyor.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Stent takılıyor 200 dolarlık, stent takılıyor
5 bin dolarlık. Peki, vatandaşlar arasındaki bu farkı
neyle ölçüyor, neyle ölçülüyor? Ne takıldığı belli
değil.
Peki, size bir şey daha söyleyeceğim,
lütfen sıkı durun: Sağlık Bakanlığı,
üniversite ve devlet hastanelerine 14 Kasım 2006 tarihinde
bir genelge gönderiyor. Bu genelgede diyor ki: "Yurt dışından
getirilerek gerek ülkemizde bulunan ilaçların prospektüsünde
yazılı olan konuların dışında ilaçların
kullanılması yasaktır." Çok yanlış bir uygulamayı
uyguladığını burada görüyoruz ve bu konunun altındaki
neyin aradığını, nereye menfaat sağladığını
da çok merak ediyorum.
Türkiye'de "Altuzan"
adıyla bilinen bir ilaç, yani, makula bozukluklarını,
gözdeki "sarı nokta" hastalığı dediğimiz
bu hastalıkta kullanılan bu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayın.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Başkan, lütfen bunu bitirene kadar izinlerinizi,
müsaadelerinizi bekliyorum.
BAŞKAN - İki dakika süre
veriyorum Sayın Tandoğdu, bu süre içerisinde tamamlayın.
Buyurun.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, bu ilaç, aslında kalın bağırsak kanserinde
kullanılan bir ilaç. Amerika'da ve Avrupa'daki hastanelerde
profesörler, oradaki yayınlarda, tıbbi yayınlarda bu
ilacın göz hastalığına, yani sarı nokta hastalığına
da iyi geldiğini tespit etmişler ve kullanıyorlar. Bu
ilacın maliyeti 50 milyon lira. Bütün üniversitelere ve bütün
hastanelere, 14 Kasım 2006 tarihinde, bu eş değer ilacın
kullanılmamasıyla ilgili bir genelge gönderildi, özel izne
tabi olduğu söylendi. Ha, bunun yerine ne kullanacaksınız?
İki tane, ismini vermeme gerek yok, iki firmanın iki ilacını
kullanacaksınız diyor, bunun haricinde bu ilacı yazamazsınız
diyor. Peki, bu ilaçlar kaç lira? Kaç lira biliyor musunuz arkadaşlar?
Bir ilaç 1,5 milyar lira. Peki, Türkiye'deki sarfiyatı ne? Bir
yıllık sarfiyatı 2,5 milyar dolar.
Sevgili arkadaşlarım,
Sağlık Bakanlığının yapmış olduğu
hizmetlerin dışında, yayınlamış olduğu
genelgelerde memlekete sokmuş olduğu, Türkiye bütçesine
sokmuş olduğu zararı hesap etmeniz lazım. "Benim
Sağlık Bakanım en iyisidir" diyerek, devamlı
olarak Sağlık Bakanını tanımıyorsunuz,
hizmetlerini bilmiyorsunuz, bilmediğiniz için, sadece onun
ağzından dinlediğiniz için onu haklı görüyorsunuz.
Şu ana kadar yapmış olduğu hizmetlerde bir tane devrimi
var: O da, SSK ile devlet hastanelerini birleştirmesidir. Onun
dışında yapmış olduğu bütün hizmetler eksik
ve yanlıştır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ama siz
ona da karşı çıkmıştınız!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Şimdi, "bu yasalar çıkarken sivil toplum kuruluşlarından
görüş aldım" diyor. Bütün arkadaşlarımız,
bütün sivil toplum kuruluşları hakikaten görüşlerini
bildirdiler ve bana da geldiler. Bu kanunlarda, bu çıkarılan
kanunlarda bu görüşlere bir satır yer verilmemiş. Nasıl
bir ön görüş alma, nasıl bir görüş alma? Bunu değerlendirmemiz
mümkün değil. Kendi okuyor, kendi yazıyor, hiçbir zaman muhalefetin
sözüne ve muhalefetin içerisinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır,
önerge reddedilmiştir.
Sayın Komisyon Başkanının
söz talebi vardır.
Buyurun Sayın Başkan.
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Sayın Başkanım "genel bütçeden" ibaresinin
"merkezî yönetim bütçesinden" olarak değiştirilmesini
arz ederim efendim.
BAŞKAN - Not alınmıştır
Sayın Başkan.
Düzeltilmiş hâliyle maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi 12'nci madde olarak
okutuyorum:
MADDE 12- 10/7/2003 tarihli ve 4924
sayılı Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde Sözleşmeli
Sağlık Personeli Çalıştırılması ile
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasına birinci cümleden sonra gelmek üzere, "Ancak,
sözleşmeli personel pozisyonlarının bulunduğu
hizmet birimlerinin, birleşme, nitelik değiştirme veya
isim değiştirme gibi nedenlerle değişikliğe
uğraması halinde bu değişiklikler, il içinde olması
kaydıyla, yılda en fazla iki kez Bakanlar Kurulu Kararı
aranmaksızın Maliye Bakanlığı vizesiyle yapılabilir."
cümlesi eklenmiş ve dördüncü fıkrasının ikinci
cümlesi "Ancak sözleşmeli personel; deprem, yangın, su
baskını, yer kayması, çığ ve benzeri afetler,
sıkıyönetim, olağanüstü hal, seferberlik ve savaş
hali ile yılda bir ayı geçmeyen hizmet içi eğitim çalışmaları
esnasında, tabip ve hemşireler diyaliz eğitimi amacıyla
en fazla bir defa ve toplam üç ayı geçmemek üzere ve bu sürenin
dört katı mecburi hizmet yükümlüsü olarak çalışmayı
taahhüt etmek kaydıyla, pozisyonunun tahsis edildiği yer
dışındaki birimlerde geçici olarak görevlendirilebilir."
şeklinde değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA İZZET ÇETİN
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
12'nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu -daha evvel- 4924 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikle,
2003 yılında Mecliste yapılan bir değişiklikle,
Sağlık Bakanlığı personelini, bir bakıma,
20'lik çiviyle, gittiği yere çakmaya çalıştığımız
bir maddeydi. Şimdi onun üzerinde birtakım değişiklikler
yapılıyor ama, o değişikliklere geçmeden önce,
ben, bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Biraz evvel, konuşmacı
arkadaşım Sayın Tandoğdu, bir dil sürçmesi olsa gerek,
hastanelerin birleştirilmesine ilişkin söylediği
cümleyi alkışlarla karşıladınız. Bir mahcubiyetin
ifadesi, bir mahcupluğun, bir ezilmişliğin ifadesi,
yansıması idi alkışlarınız. Çünkü, hastanelerin
birleştirilmesi politikası ayrı bir şey, Anayasa'mızın
56'ncı maddesinde yazılı olan, hastanelerin tek elden
yönetilmesi politikası farklı bir şey.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aranızda
anlaşın.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Sayın Kacır dinle, dinle. Ben sana izah edeceğim, dinle.
Kaldı ki, eğer hastanelerin
birleştirilmesi politikası doğru bir politika olsa,
bir kere, Bakanlar Kurulu içerisinde bir ittifak olurdu. Çalışma
Bakanı, dokuz sayfalık bir mektupla, bunun ne kadar yanlış
olduğunu Başbakana yazmaz, bunun Dünya Bankasıyla imzalanan
ikinci faz kredi anlaşması sonucunda Hükûmetinize dayatılan
bir dayatma sonucunda gerçekleştirildiğini yazılı
metin hâline getirmez idi. Bunu sizlere bir hatırlatmayı
görev bildim.
İkinci konu, yine bu konuda
değerli arkadaşlarım, gerçekten, belki de AKP hükûmetlerinin
en insafsız, en acımasız yaklaştığı
konu, çalışanlara yönelik tutumunuz. Bir yandan, Mecliste
sayıları 1.000'in üzerinde, Mecliste, Büyük Millet Meclisinde
bile sayıları 1.000'i bulan, 1.000'i aşan ve toplamda
15-20 bini bulan 4/C'likler, diğer taraftan, yine, 657 Sayılı
Yasa'nın içerisinde 4/B'ye göre çalışanlar var iken,
şimdi bu kanunla 4924 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesinde
değişiklik öngörüyorsunuz. Bu değişikliğin
neler ihtiva ettiğini size hatırlatmak istiyorum.
Bakınız, 2003 yılında,
3'üncü maddede, ilk paragrafında dedik ki: "657 Sayılı
Devlet Memurları Kanunu ile diğer kanunların sözleşmeli
personel çalıştırılması hakkındaki hükümlerine
bağlı olmaksızın, Maliye Bakanlığı
tarafından vize edilmiş pozisyonlarda bakan onayıyla
sözleşmeli personel istihdam edebilir." Yani, diğer
sözleşmelilikten farklı, 657 4/B'den farklı, 657 4/C'den
farklı, Sağlık Bakanlığı personeli için
özel bir sözleşmelilik. Devam ediyor: "Sözleşmeli personel
sayısı hizmete duyulan ihtiyaçtaki değişmeler
dikkate alınarak yılda bir kez olmak kaydıyla, Devlet
Personel Başkanlığı ile Maliye Bakanlığının
görüşü ve Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
yeniden belirlenebilir." Devam ediyoruz, her tarafını
okumayacağım elbette, çok uzun bir madde, burası çok
önemli: "Maliye Bakanlığı tarafından birimler
itibarıyla vize edilmiş pozisyonlarda istihdam edilecek
personel; pozisyonunun tahsis edildiği yer dışındaki
birimlerde sürekli olarak görevlendirilemez ve çalıştırılamaz."
Şimdi, burada istisna hüküm
koymuşuz, yeni hüküm: "Ancak sözleşmeli personel; deprem,
yangın, su baskını, yer kayması, çığ ve benzer
afetler, sıkıyönetim, olağanüstü hâl, seferberlik ve
savaş hâli ile yılda bir ayı geçmeyen hizmet içi eğitim
çalışmaları esnasında, tabip ve hemşireler
diyaliz eğitimi amacıyla en fazla bir defa ve toplam üç
ayı geçmemek üzere ve bu sürenin dört katı mecburi hizmet yükümlüsü
olarak çalışmayı taahhüt etmek kaydıyla, pozisyonunun
tahsis edildiği yer dışındaki birimlerde geçici
olarak görevlendirilebilir."
Değerli arkadaşlarım,
bu, bir kere, her şeyden önce kabul edilemez bir öneri. Tabip ve
hemşirelerin hem tıbben kendilerini geliştirmelerine,
bilimsel olarak kendilerini yetiştirmelerine engel bir düzenleme
hem Anayasa'nın pek çok hükmüne aykırı bir düzenleme.
Maddenin özü de Anayasa'ya aykırı.
Değerli arkadaşlar, bizim
Anayasa'mız 10'uncu maddesinde: "Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir."
der.
Yine, aynı 10'uncu maddenin
son fıkrasında: "Devlet organları ve idare makamları
bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar." diyor.
Anayasa'mızın 41'inci maddesi,
ailenin korunmasına ilişkin: "Devlet, ailenin huzur
ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması
ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını
sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı
kurar."
Yine 55'inci maddesi: "Ücret
emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların
yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri
için gerekeni yapar." diyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
biraz evvel de söyledim, 2003 yılında çıkardığımız
bu Yasa ile devlet memurlarını, özellikle Sağlık
Bakanlığı çalışanlarını mecburi
bıraktık. Nerede? Önce, doğu ve güneydoğu illerinde
eleman bulunamıyor, sağlık personeli gönderemiyoruz
diyerek bir aczinizi ortaya koydunuz, şimdi, oraya giden personel,
evlilik dâhil -ailelerin korunmasını bir kenara bırakıyorsunuz-
hiçbir şekilde tayin edilemiyor.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
2003 yılında bunu yaptıktan sonra, 2004 yılında
11 bin, 2005 yılında 4 bin, toplamda 15 bin yardımcı
sağlık personeli, söylediğim statüde istihdam ediyorsunuz.
Şimdi, bu personel, çok
açıkça sizlere de pek çok mektup gönderiyor. Elimizde dünya kadar
mektup var. Diyorlar ki
Mesela, burada, bir tanesinden çok kısa
bir bölüm okuyacağım: "Sayın vekilim, bizler
12/1/2004 tarihinde 4924'e ve 657'ye tabi sözleşmeli personel olarak
göreve başladık. O tarihten bu yana eşinden ayrı
yaşayan personel sayısı giderek artmıştır.
Sağlık Bakanlığı, bu bağlamda personelinin
aile bütünlüğünü bozmuştur. Ayrıca, bu personel gittikleri
birçok yerde 'siz sözleşmelisiniz' diyerek hor görülmüş ve
her zaman ezilmiştir. Bizler sınava girdik ve kazandık.
Bakanlık bize kalkıp da demedi ki, sözleşmeli olun, ister
kadrolu. Üç kuruş fazla para veriyorum size diyene kadar alsın
verdiği parayı." diyor.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka mektup, yine "4924 sayılı Kanun'la sözleşmeli
sağlık elemanı olarak çalışmaktayım. Ülke
imkânları göz önünde bulundurulduğunda karşımıza
çıkan iş imkânını değerlendirdik. Fakat, zaman
içerisinde, çalışanı insan gibi çalıştırmaktan
ziyade, köle gibi çalıştırma, kadrolunun gitmediği
yerde kelime oyunuyla 657 ile aynı parayla çalıştırma,
özlük haklarını iyileştirmekten ziyade kötüleştirme
gibi gayrihukuki gelişmelerin farkına vardık.
Kısacası, insan gibi muamele görmek ve 657'nin haklarına
sahip olmak için kadro istiyoruz." diyor.
Şimdi, siz, bu da yetmiyor, yeni
bir düzenleme getiriyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, ülkemizde -gerçekten büyük bir coğrafya- 72
milyon nüfusumuz var. 2 milyon 700 bin civarında memurumuz var,
kamu çalışanımız var.
Şimdi, bizim mevcut sistemimizde,
çalışanların hangilerinin memur
Yani, devletin
asıl işlerini yapan kamu görevlisidir diye memuru tanımlamışız.
4/B'de sözleşmeli personeli, istisna çalıştırma
biçimi olarak, temininde güçlük çekilen personeli sözleşmeli
yapabilecek diye düzenleme getirmişiz. Geçici personelimiz
var, bir de işçilerimiz var.
Şimdi, siz, üç yıldan bu yana
"kamu personel reformu yapacağız. Personel rejimi yasasını
çıkaracağız" dediniz. Kamu Yönetimi Temel Kanunu
diye bildiğimiz Kanun'un görüşmelerinden sonra, hemen getirecektiniz,
hâlâ getireceksiniz. Çünkü, bu konuda doğru yapmadığınızı
siz de biliyorsunuz. Size bunlar dayatılıyor.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletlerde, Dünya Bankasında, Asya Kalkınma
Bankasında danışman olarak çalışmış,
Cambridge Üniversitesinde ekonomist Ha Joon Chaang bir makalesinde
diyor ki: "Çok açıkça bu geleneksel görüşün aksine tarihî
gerçek şudur ki, zengin ülkeler, şimdilerde gelişmekte
olan ülkelere dayattıkları politikaları uygulayarak
kalkınmadılar." Aklınızın kafasına
koyunuz. Size dayatılan politikalar, sizin Meclis gündemine
getirdiğiniz politikaları size dayatanlar, kendi ülkesinde
hiçbir zaman uygulamadılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen
toparlayın.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Aklınızı başınıza alınız. Sizden
sonra gelen iktidarların işini zorlaştırmayın,
ülkenin çalışanını devletine küstürmeyin. Devlet
içerisindeki çalışanları, 657 4/B'lileri bile Çalışma
Bakanlığında ayrı, Millî Eğitim Bakanlığında
ayrı, başka bakanlıkta ayrı, Maliye Bakanı
vize vermezse ya da, işte, kurs, deprem, yangın, sel olsa bile,
eş durumu, çocukları hasta olsa bile tayin edilemez diye,
birisini cezalandırma amaçlı Edirne'de, diğerini
Hakkâri'de görevlendirip, intikam alma duygusuyla, personeli devlete
küstürmeyin.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, Sağlık Bakanlığı personeline, diğer
bakanlıklardaki personelden daha çok itimat göstermek gerekir.
Bir atasözü var: "Hâkim ile hekimin işine karışılmaz."
Ama, siz, hâkimleri de, hekimleri de, bu devlete ve görevlerine küstürüyorsunuz.
Yapmayın! Devlete yazık, millete yazık. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
gerçekten, bu düzenleme Anayasa'ya aykırı bir düzenleme.
Elbette, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu değerlendireceğiz,
belki Anayasa Mahkemesine götüreceğiz, belki yine iptal edilecek.
Millî Eğitim Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı
doğuda, güneydoğuda, batıda, yurdun dört bir yanında
personel istihdam edebiliyor da, eğer Sağlık Bakanlığı
acz içerisine düşmüşse, o bakanlığı terk etsin,
bu kuralları uygulayabilecek bir bakan gelsin. (CHP sıralarından
alkışlar) Bir bakan gelsin, onu düzgünce yapsın. Bu, yapılabilir
bir iş. Yani, seksen yıllık cumhuriyetimizde bu yapılmış
bugüne kadar, bu Sağlık Bakanına kadar, ama, bugün olmuyor,
yapılamıyor, acze düşülmüş, çiviyle, zapturapt
altına almak gibi, sağlık personelini bağlamaya
çalışıyorsunuz. Bu ayıp da size yeter.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Dursun Akdemir, Iğdır
Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 1247 sıra sayılı
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun 13'üncü maddesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Anavatan Partisi Grubu adına
yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
üçüncü hafta içerisindedir, bu kanunu görüşüyoruz. Gerçekten
sağlığın emektar elemanı olup da aramızda
olan milletvekili arkadaşlarım, hemen hemen hem muhalefet
hem iktidar milletvekilleri sağlığın sorunlarını
buraya taşıdılar ve çözülmesi gereken sorunların
olduğunu hepimiz kabul ediyoruz, ama, maalesef, aradan geçen
dört yıla rağmen -beşinci yılın içerisindeyiz-
tüm iddialara rağmen sağlıkta kötülükler, olumsuzluklar,
yetersizlikler devam edip duruyor. Türkiye'nin sağlık sistemini
düzeltmek iddiasıyla ortaya getirilen kanunların bir
kısmı Cumhurbaşkanı tarafından veto edildi,
bir kısmı da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi,
burada karşımızda duruyor.
Geçen haftaki konuşmamda
eğitim hastanelerindeki şef ve şef yardımcılarının
atanması konusunda doçent ve profesörlerin sınavsız
atanmasını olumlu bulmuş, uzman hekimlerin de belli
bir sınavdan geçtikten sonra bu atamanın yapılmasının
demokrasi adına, eşitlik ilkesi adına uygun olduğunu
söylemiştim. Ancak, orada bir şey belirtmiştim: Bir jüri
tarafından bu profesör ve doçentlerin atanmasında, daha
önce getirilen yönetmeliklerle atanarak, hakkı olan ya da olmayanın,
sadece Bakanın ya da Bakanlığın görevlilerinin
yetkisinde bırakılmış olmasının getirmiş
olduğu haksızlıklar olduğunu beyan etmek istiyorum.
Bir örnek vereceğim: Başhekimlik
yaptığım hastanede -isim de vermek istiyorum- göz kliniğinde
doçent olduğu hâlde ve -Türkiye'de retina konusunda- şu anda
basında çok önemli yazarların gözünü tedavi ettiği
hâlde klinik şefliğine atanmamış, ama başka bir
üniversiteden bir öğretim üyesi oraya atanmıştı.
İdare mahkemesine vermiş durumda olan bu göz klinik şefi
adayı -Okmeydanı Hastanesi, isim de, yer de vermek istiyorum-
on beş yıl orada klinik şef yardımcılığı
yaptığı hâlde bu makama uygun görülmemiş, vermiş
olduğu idare mahkemenin sonuçlarının olumlu çıkacağı
belli olduğu için o kadroya atanan öğretim üyesi, kendisi,
geri gitmek durumunda kalmıştı. İşte, bu kanun
çıktığında, o zaman ben Sayın Bakanıma
sormuştum -şu anda burada yok- acaba hangi kriterle buraya
atama yapacaksınız diye sormuş ve bir cevap alamamıştım.
Dolayısıyla, Cumhurbaşkanımız da aynı
gerekçeyle bu kanunu geriye gönderdi.
Şimdi, güzel, bir jüri tarafından
atanması isteniyor. Jürinin 3 tanesi Sağlık Bakanlığının
eğitim hastanesi klinik şeflerinden olacak, 2 tanesi de
üniversite öğretim üyeleri arasından seçilecek. Bunlar
nasıl seçilecek acaba? Belli noktalarda isim belirlenerek mi
seçilecek, yoksa belli kurallar dâhilinde ya da kura usulüyle ya da
merkezî bir sistemle yapılacak, bilimsel kriterler ortaya konacak
kişiler, öğretim üyeleri arasından mı seçilecek?
Ben, şimdi, iktidar mensubu arkadaşlara soruyorum: Demin
verdiğim örnekten yola çıkarak, elinizi vicdanınıza
koyarsanız, benden yana olan, benim düşündüğüm jüri
üyesini ben seçmeyecek miyim bakan olarak? Soruyorum, Bakanımız
burada olsaydı cevap verecekti, ama komisyon başkanından
sormak durumundayım, Sayın Millî Savunma Bakanımdan
da sorayım. İktidar, tabii, kendisine yakın olanı
seçmek durumunda kalacak. Öyle bir jüri seçilsin ki iktidar değiştiği
hâlde o jürinin kararını etkileyecek bir makam ve merci olmasın.
Arzu ettiğimiz, burada, hakkın, hukukun, adaletin tam tecelli
etmiş olmasıdır. Ama, maalesef, olumlu bir hareket olmasına
rağmen tekrar olumsuzlukla sonuçlanacak ve zaten Anayasa'nın
130'uncu, 131'inci ve 11'inci maddesine aykırı olduğu
için bu getirilen yasanın tüm maddeleri, Anayasa Mahkemesi tarafından
tekrar iptal edilecek. Yanlışta ısrar etmenin anlamı
yok.
O zaman, gelin, Anayasa'daki maddeleri
de uygun şekilde değiştirelim, bu sefer, eğitimde
önemli rol oynayan ve Türkiye'de eğitim kurumlarının
gelişmesini sağlayan üniversitelere de yetki verelim,
üniversitelerle Sağlık Bakanlığı ortaklaşa
bu atamayı gerçekleştirsin, Anayasa'ya da uygunluğu
düşsün ve getirdiğiniz kanunlar sürüncemede kalmasın;
bu milletin dar gelirleriyle kurulmuş olan bu yüce Meclisin mesaisi
boşuna harcanmasın, Cumhurbaşkanlığı makamının
mesaisi ve Anayasa Mahkemesinin mesaisi lüzumsuz yere harcanmış
olmasın.
Dolayısıyla, bunu da getirmeyeceğinizi
biliyorum, ama söylemek bizim görevimiz, kayıtlara geçirmek
bizim görevimiz. Yarın, gene haklı çıktığımızda,
alnımız açık bu kürsüye gelip diyelim ki, biz söyledik
yapmadınız, işte eksiğiniz budur, işte iktidar
olarak sadece benim söylediğim doğrudur, diyerek iddia etmenizin
demokrasiyle ve hukukla bağdaşır yanı olmadığını
anlamış olun.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, burada ben bir klinik şefliği yapmış,
başhekimlik yapmış birisi olarak, bu klinik şef atamalarının
kişinin inisiyatifine bağlı olduğunun benim üzerimde
uygulandığını örnek vererek bu yasanın bu
şekilde uygulanmasının yapılmamasını
arzu ediyorum ve yüce millete buradan haykırmak istiyorum.
Ben bir hastanenin başhekimiydim, üniversiteden görevlendirme
olarak hastane başhekimliğini yaparken klinik şefliğine
profesörlerin atanması Bakan yetkisiyle olduğu için ben
de müracaat ettim, ben atanmadım o kadroya; ancak, ben, hukukta
hakkımı aradım, idare mahkemesine gittim, idare mahkemesi
kanalıyla, örneği olduğu için mahkeme karar verdi ve
ben, klinik şefliğine atandım. İşte, buradan,
üzerimde yapılan bir haksızlığın bundan sonra
başka insanlara yapılmamasını örnek alasınız
diye ben örnek vermek istiyorum.
Sayın Bakanı tanıyorum,
çalışkandır, doğrudur, dürüstlüğünden
şüphem yok, ama, uygulamada, kendinden yana olmayan birine de
fırsat vermeyeceğini de biliyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Savunma
Bakanını mı söylüyorsunuz?
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Efendim, Sağlık Bakanı diyorum. Tabii, tutanaklara
geçti, kendisi okuyacaklardır. Kendisini takdir ederim. Takdir
etmem, onun yanlış bir şeyler yapmayacağı anlamına
gelmez.
Maalesef, taraflı davranmak,
bu iktidarın da -geçmiş iktidarlarda yapıldığı
gibi- en önemli meziyetlerinden birisidir. Eğer ülkede haksızlık
ve hukuksuzluğun ortadan kalkmasını istiyorsak, sayınız
ne olursa olsun çoğunluğunuz ne olursa olsun, hukuka ve adalete
uymak, hukukun gerektirdiği çerçeve içerisinde ve hakkın
da doğru sonuçlar verecek şekilde, galebe çalacak şekilde
verilmesini sağlayacak bir iktidara yürütürseniz, o zaman,
gerçekten, haklı bir iş yaptınız diyecek olur bu millet.
Ama, görüyorum ki, yanlışta ısrar ediyorsunuz. Bu yanlışta
ısrar etmenin gelecekte yeni yanlışlar getireceğinin
farkında olmanızı
İçinden geldiğim kesimin
sıkıntılarını iyi bilerek söylüyorum ki, doktorluk
mesleğinin kutsal bir meslek olduğunu, burada oturan hepinizin
doktora ihtiyacı olduğunu ve gittiğinde doktorların
ne kadar fedakârca çalıştığını gördüğünüzü
biliyorum ve elinizi vicdanınıza koyarsanız, bu meslektaşlarımızın
hakkını, ayrıca, vasıfsız diye saydığınız
sağlıkta yardımcı sağlık personelinin de
ne kadar fedakârca çalıştığını biliyorsunuz.
Ama, sağlıkta, temizlik şirketinde çalıştırarak
sağlık elemanı olarak değerlendirmek -hangi hukukta-
Avrupa Birliğine giderken, Avrupa Birliği ülkelerinde
var mıdır? Vasıfsız bir personel olarak alınıyor,
sosyal haklar tanınmadan, bir hemşireyi temizlik şirketinden
çalıştırarak, tekrar, hemşire olarak değerlendiriyorsunuz.
Bu, insan haklarının
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Söylenecek çok şey var.
Ben, biraz önce konuştuğum
madde üzerinde bir nokta yerinden kaldırılarak iki virgülle
o maddenin düzeltileceğini işaret ettim. Bana, bir önergeyle
bu maddenin değiştirilip düzeltileceğini söyledi
komisyon. Dolayısıyla, bir noktayla anlamı değiştirilecek
kadar kanun hazırlarken dikkatsiz davranılmasını
da, bir çalışmada eksiklik olarak beyan etmek istiyor ve
13'üncü maddenin benim de işaret ettiğim şeklinde düzeltilmesini
arz ediyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi
ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili.
Buyurun Sayın Yıldız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 12'nci maddesi hakkında
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AK Parti döneminde ciddi reformlar
yapıldı. AK Parti Hükûmeti döneminde, sağlık hizmetlerinde
norm ve standart birliği sağlanırken vatandaşların
aldığı sağlık hizmetlerindeki adaletsiz uygulamalara
son verildi. Bir yandan yeşil kartlı vatandaşlarımızın
ayakta tedavilerinde reçete bedelleri, ortez, protez ve gözlük gibi
sağlık giderleri karşılanırken diğer taraftan
SSK'lıların ilaç kuyruğu çilesine son verildi. Özel
sağlık kurumları sistemin içine çekilerek sağlık
alanında ülke kaynaklarının daha verimli kullanılması
sağlandı. Kamu hastaneleri Sağlık Bakanlığı
çatısı altında birleştirildi. Hastanelerde
başlatılan performansa dayalı ek ödeme uygulamasıyla
personel motivasyonu ve verimlilikte iyileşmeler sağlandı.
Modern ve verimli bir sağlık hizmeti sunumunu sağlayacak
aile hekimliği uygulamaları başlatıldı.
Sağlık alanında yaptığımız
hizmetleri en bariz şekilde ortaya koyabilmek için, 2002 ve
2006 yılları arasını kapsayan bazı bilgileri
karşılaştırarak vermek istiyorum.
Ülkemizde, 2002 yılında,
481 acil 112 istasyonu varken, bugün, bu sayı 1.175'e çıkmıştır.
Acil 112 istasyonlarındaki ambulans sayısı 618'den
1.471'e; sağlık ocaklarında muayene oda sayısı
6.300'den, 13.500'e; sağlık ocaklarında yapılan muayene
sayısı 65 milyondan, 115 milyona; Türkiye'de aşılama
oranı yüzde 78'den, yüzde 93'e çıkmıştır.
Sağlık ocaklarından hastanelere sevk oranı yüzde
20'den, yüzde 9'a düşmüştür. Bu, sağlık ocaklarının
altyapısı ve insan kaynakları güçlendirilerek
sağlanmıştır. Hastanelerde ise muayene oda sayısı
6.700'den, 16.500'e; hastanelerde yapılan muayene sayısı
110 milyondan, 195 milyona çıkmıştır. Muayene sayısı
arttığı hâlde hekim başına düşen hasta sayısında
yüzde 25'lik azalma olmuştur. Ayrıca, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimizde, 2002 yılında 4 bin pratisyen hekim
görev yaparken, bugün bu sayı 5 bine çıkmıştır.
Aynı bölgede, 2002'de 1.800 uzman hekim görev yaparken, bugün, bu
sayı 3 bini aşmış durumdadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sağlık hizmetleri bakımından
2002'de oldukça geri durumda olan seçim bölgem Ağrı ilinde
de önemli gelişmeler olmuştur. 2002 yılında ambulans
sayısı 7 iken, bugün 33 normal ambulans, 3 tane 4x4 kar üstü
paletli ambulans olmak üzere 36 ambulans faal olarak hizmet vermektedir.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Şoförü
yok, çalışmıyor.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
- İlimizde uzman hekim sayısı 39 iken, bugün 87'ye
çıkmıştır. Pratisyen hekim sayısı 52'den
174'e, sağlık ocaklarında muayene sayısı 176
binden 368 bine çıkmıştır. Aşılama oranı
yüzde 58'den yüzde 83'e
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakan aşı işinden iyi anlıyor(!)
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
-
hastanelerde yapılan muayene sayısı 394 binden 1
milyon 23 bine çıkmıştır. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Evet, Sağlıkta Dönüşüm
Programı hakikaten bir reform ve bir devrim.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Olduğu yerde dönüyor.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
- Az önce Sayın Hocamız Sami Tandoğdu güzel bir şey
söyledi: "Evet, Sağlıkta Dönüşüm Programı bir
reform ve bir devrimdir. Bunu kabul ediyoruz." dediler. Kendisine
teşekkür ediyorum ve bu çalışmalarımız, reformla
ilgili çalışmalarımız aynı hızla devam
edecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Benim sözlerimi yanlış anlamışsın.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Yıldız.
MEHMET KERİM YILDIZ (Devamla)
- Sözlerime son verirken, bu kanunun ülkemize ve sağlık çalışanlarına
hayırlar getirmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Kafkas.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, sayın arkadaşın benim üzerimdeki
konuşmasını düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Kafkas, bir
saniye
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Teşekkürümü ve konuşmamı yanlış anladığı
ve saptırdığı için, bu konuda açıklama yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz
Sayın Tandoğdu.
Buyurun Sayın Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Çorum) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve bu kısa süreyi,
birkaç konunun altını çizerek tamamlamak istiyorum.
Birincisi: Sanki, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yasalar görüşülürken, kanunlar görüşülürken,
bugüne kadarki Meclis teamülleri içerisinde, bütün yasalar görüşülürken
ilgili bakanlar bulunmuş. Bu, temel teamüldür ve her zaman da bakanlar
bu konuda özen göstermektedir.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtı, kaçtı! İki haftadır yok, kaçtı!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ancak, devlette
bir devamlılık vardır, devlette bir devamlılık
vardır.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- İki haftadır yok! İki haftadır yok!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın
Bakan, geçen hafta, Yunanistan'da bir resmî toplantıya gitmiştir,
mecburdur, uluslararası ilişkiler
Buradaki herhangi bir
bakanımız vekâlet edebilir. Bugün de Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nde, daha önce iki defa ertelediği ve artık
orada programlar yapılmış, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nde sağlık hizmetlerine verilecek desteklerin
düzenlenmesiyle ilgili bir resmî ziyareti
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Hafta sonuna
denk getirseydi.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu resmî ziyarete
Sayın Bakanın gitmeyip de terk etmesinin ne anlamı
var? Burada yasama faaliyetini yüce Meclisimiz sürdürüyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtığını kabul ediyor musunuz?
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu yasama
faaliyetini sürdürürken de gereken hiçbir açıklık yok.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Kaçtı! Kaçtı!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sorularınızın
cevabının yazılı olarak verileceği de söyleniyor,
hiçbir şey açık değildir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Kafkas, hatırlarsanız, komisyonda da kaçmıştı.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bunu, her
maddede
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Komisyonda da kaçmış bak!
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
her maddede
bir kere bir kere daha söylüyor olmanın bir anlamı yok yani.
Sağlık Bakanı olsa burada ne olacak, olmasa burada ne
olacak?
BAŞKAN - Sayın Kafkas, lütfen,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Ben, onu yapmaya
çalışıyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka konu da
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Komisyonda da yoktu. Sağlık Bakanı, bu yasa görüşülürken
kaçıyor devamlı.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
bir
başka konu da, yüce heyetinizin ve aziz milletimin dikkatini
çekmek istediğim bir başka konu da sağlık hizmetlerinde
CANAN ARITMAN (İzmir) - Saat
bire kadar Meclis'te, birden sonra yok
AGÂH KAFKAS (Devamla) -
sağlık
hizmetlerinde mecburi hizmet ya da sözleşmeli zorunlu çalışma
hizmetinin, sanki, ilk defa AK Parti İktidarı tarafından
getirilmiş gibi burada özellikle altını çizerek takdim
edilmiş olması, gerçeklerin biraz doğru olarak ifade
edilmediği anlamına geliyor. Doğrudur, biz, mecburi
hizmeti kaldırıp insanların gönüllülük temelinde bu
ülkenin bütün coğrafyasında hizmet etmelerini amaçladık,
ancak gördük ki, Doğu, Güneydoğu, Doğu Karadeniz gibi
ülkemizin büyük bir
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- O zaman da yanlış işliyor ama
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın
Başkanım, yani, benim konuşma imkânım kalmıyor.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sayın
Tandoğdu'nun bu alışkanlığı, bizi konuşmaktan
menediyor Sayın Başkanım.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Öyle bir alışkanlığım yok!
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kafkas.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sanıyorum,
süreme ilave edersiniz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- O, kötü alışkanlıklarını bıraktı!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Temel haktır
çalışma hakkı, insanların özgürce, diledikleri
yerde hizmet etmesi temel bir haktır. Ancak, ondan daha önemli
olan bir hak vardır ki, her akıl sahibinin kabul edeceği,
insanların yaşama hakkıdır, insanların tedavi
olma hakkıdır ve siz, hastayla doktoru buluşturmak mecburiyetindesiniz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz,
hastayla doktoru değil, teknisyenle doktoru buluşturuyorsunuz!
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Bu ülkeyi
yöneten, bu ülkeyi yönetme iddiasında olan, bu ülkede siyaset
yapan herkesin temel hedef olarak hastayı doktorla buluşturmak,
hastanın tedavi hakkını sonuna kadar kullanmasını
sağlamak gibi bir temel görevi vardır. Onun için, bu hakkı,
hastanın tedavi olması
İnsanın yaşam hakkı
görmezlikten gelinerek sadece çalışma koşulları
deniliyor ki, bu çalışma koşullarında da, cumhuriyet
tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar, mecburi
hizmette ve zorunlu istihdama muhatap olan insanlara özlük hakları,
cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar
iyi şartlar sunulmuştur, iyi imkânlar, iyi koşullar sunulmaya
çalışılmıştır. Onun için, bunu görmezlikten
gelemeyiz.
Dil sürçmesi de olsa, zaman zaman
gerçekleri kabul ediyor olabilirsiniz. Bakın, bir gerçeğin
daha altını çizmek istiyorum. 57'nci Hükûmet döneminde
39.185 tane doktor, sağlık hizmetlisi, ebe hemşire, yani
sağlık çalışanı alınmıştır.
Bizim iktidarımız döneminde, dört yıl içerisinde
alınan doktor, hekim, hemşire sayısı 61.362'dir. Yani,
neredeyse onun 2 katıdır. İktidarımızın
son yılında, beşinci yasama yılında da bu sayının
ciddi oranda artırılacağının şimdiden,
burada, altını çizmek istiyorum. Yani, sağlığın,
sağlıktaki hizmetlerin daha sağlıklı bir yapıya
kavuşması konusunda Sağlıkta Dönüşüm Programı
gerçekten müthiş meyvelerini vermiştir. Her şeyi
eleştiriyor olabilirsiniz, ama, dün, sadece SSK hastanelerinin
bodrum katındaki eczaneden sağlık hizmetini alan insanların,
bugün, özgürce, her taraftan, bütün istediği hastaneden
sağlık hizmetini aldığını ve bundan çok
mutlu olduğunu biliyor olmalısınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yani,
anlattıklarınıza kendiniz de inanmıyorsunuz.
BAŞKAN - Buyurun.
AGÂH KAFKAS (Devamla) - Sözlerimi
tamamlarken, Sayın Başkanım, bir şeyin altını
daha çizmek istiyorum ki, Sağlık Bakanlığı,
Türkiye'de verilen sağlık hizmetlerinin yüzde 80 civarını
gerçekleştirmektedir; diğerini, işte, üniversiteler
ve sair kuruluşlar gerçekleştirmektedir. Ancak, burada
bir şey daha vardır ki, Türkiye'deki sağlık çalışanlarının,
doktorların ancak yüzde 60 civarını Sağlık Bakanlığı
istihdam etmektedir. Yani, Sağlık Bakanlığı,
Türkiye'deki sağlık çalışanlarının yüzde
60'ıyla, Türkiye'deki sağlık hizmetlerinin yüzde
80'inini başarıyla ifa etmektedir. Bunu gerçekleştirirken
de maalesef, insanlarımızın doktoru ayağına
götürmek adına bazı düzenlemeler yapmak zorundasınız
diyorum.
Türkiye'nin sağlığı
dünden daha iyidir, yarın daha iyi olacaktır diyor, herkese
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sandıkta
göreceğiz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kafkas.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Özcan
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma
Klinik
şeflerinin, profesör ve doçentlerin atanmaları doğal,
ama, uzman ve uzman yardımcılarının atanmasının
Bakanlık kanalıyla değil de, tıp uzman kurulunca
yapılması uygun değil midir?
Boş kadroların önceden
ilan edilmesi doğru değil midir?
Üçüncüsü ise yabancı ülkelerden
gelen doktorlar, denklik, uzmanlık ve Türkçe imtihanlarına
tabi tutuluyor mu?
Dördüncü bir sorum ise hekimlerin
özlük haklarıyla ilgili olarak, performans ek ücretlerinin de
bu özlük haklarına ilave edilmesi gerekmez mi diye düşünüyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Biraz önce Sayın Komisyon
Başkanının bir açıklamasını dinledik. Sayın
Komisyon Başkanı, yurt dışından Türkiye'ye gelecek
olan doktorların kamuda değil özel sektörde çalışacaklarını
ifade etti. Ama, kanunda, getirilme gerekçesinde, Türkiye'deki hekim
ihtiyacının kamuda olduğunu, özel sektörde bir hekim
açığı olmadığını bildiğimize
göre, getirilen gerekçeyle, gösterilen gerekçeyle, yapılan
bu açıklamanın bir çelişki yarattığına
inanıyor mu Sayın Bakanım? Onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın Neşşar...
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Komisyon Başkanı da yanımdayken
ona sormak istiyorum. Şimdi, diyor ki Komisyon Başkanı
anestezi teknisyenleriyle ilgili olarak: "Eğer biz bu yasayı
çıkarmazsak Türkiye'de 224 tane hastane kapanacak."
Şimdi, Sayın Komisyon Başkanı, göz var izan var, bu
224 tane hastane bugüne kadar niye kapanmadı? Bu zamana kadar
o hastaneler yine o anestezi teknisyenleriyle gidiyordu. Siz bu
kanunu getirince ne değişecek? Ne değişeceğini
ben size söyleyeyim: Siz, sadece, usulüne uygun olmayan bir uygulamayı
yasal hâle getirmiş olacaksınız; yani, siz, anestezi
teknisyenine yetki vererek, anestezi uzmanını, uzmanlığını
bir kenara itip teknisyen düzeyine bunu indirmiş olacaksınız.
Bugüne kadar bu bunsuz yürüdü. Bundan sonra da böyle yürüseydi ne
değişecekti? Nereden çıktı bu ihtiyaç? Kim söyledi
size, bu kanuna bu maddeyi koyun da çıkarıverin, diye?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu...
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zorunlu mali sorumluluk sigortasıyla, hekimin hatası
nedeniyle mağdur olan hastaların talep ettikleri tazminatların
sigorta kanalıyla karşılanması benimsenmiştir.
Yasayla, tıbbi hizmetlerin kalitesinin yükseltilmesi, varsa
sağlık personelinin eğitim eksiğinin giderilmesi
yerine, yanlışlığından dolayı mağdur
olacakların talep ettikleri tazminatların nasıl ödeneceği
hakkında kararlar hükme bağlanmıştır. Buna göre,
Yüksek Sağlık Kuruluna, bu doğrultuda, şu ana kadar
toplam kaç dosya gelmiştir? Bunların ne kadarı yerinde
bulunmuş ve mahkemelere intikal etmiştir? Bir yılda,
bu anlamda ödenen tazminat ne kadardır? Bir yılda, bu yolla
sigorta şirketlerine ödenecek prim miktarı ne kadardır?
Öngörülen bu sistem, bir anlamda, sigorta şirketlerine kaynak
aktarmak anlamına gelmez mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, Türkiye'nin
hekim ihtiyacı göz önüne alınıp tıp eğitiminin
kalitesi düşürülmeden mevcut tıp fakültelerinin öğrenci
kapasitesinin artırılması ve yeni tıp fakülteleri
açılması konusundaki düşünceniz nedir?
Diğer sorum: TUS sınavı
ile son dört yılda pratisyen hekimlikten asistanlığa
geçme imkânı verilenlerin sayısı, bir önceki yıla
göre ne kadar artmıştır?
Mahrumiyet sebebiyle yıllardır
sağlık personeli gönderilemeyen sağlık tesislerimize
kaç sözleşmeli sağlık çalışanı tayin edilmiştir?
Bu bölgelerde çalışmaya yüksek ücretler ödenerek teşvik
edilmesine rağmen pratisyen hekim ve özellikle uzman hekim istihdamı
açısından arzulanan sayıya ulaşılamamasının
sebebi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Buyurun Sayın Bakan.
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Yazılı olarak cevap vereceğim.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Madde üzerinde iki adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
12. maddesinde yer alan "görevlendirilebilir" ibaresinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
"Eş durumundan tayinler,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir."
Haluk
Koç Ali
Arslan Nurettin Sözen
Samsun Muğla Sivas
Sami
Tandoğdu İsmail
Değerli Mustafa
Özyurt
Ordu Ankara Bursa
Mehmet
Neşşar
Denizli
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı yasanın 12. maddesinin sonundaki "şeklinde
değiştirilmiştir" ifadesinden önce aşağıdaki
ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla
Mustafa
Özyurt Ferit Mevlüt Aslanoğlu Nurettin Sözen
Bursa Malatya Sivas
Sıdıka
Sarıbekir Sami
Tandoğdu
İstanbul Ordu
Madde 11- "Kendisi, eşi ve
çocuklarının sağlık kurulu raporu ile tespit edilen
rahatsızlıklarının bulunduğu yerde tedavi
imkânları yoksa tedavisi yapılabilecek merkezlerde görevlendirilir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Sayın Başkanım, sağlık kurulu raporlarını,
artık, tek imzalı hekim raporları şeklinde de verebildiğimizden
BAŞKAN - Sayın Başkan,
katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Bu önergeye katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Bakan katılıyor
mu?
MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET
VECDİ GÖNÜL (Kocaeli) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Bu önerge, insani bir önerge. Yani,
özellikle sözleşmeli ebe, hemşire ve diğer sağlık
personeli
Muş'un Varto ilçesinin bir köyündeki bir hanım,
sözleşmeli hemşire veya ebe, çocuğu lösemi. Burada,
bu çocuğunu tedavi ettirme imkânı var mı arkadaşlar?
Fakat, sözleşmeli diye ve nokta tayin diye bu hanımefendiyi
hiçbir yere almıyorsunuz. Şimdi, çocuğu lösemi, yani
bunun insani boyutuyla, eğer
Bu çocuğu tedavi ettirecek
orada bir merkez yoktur, sürekli doktora gitmesi lazım, sürekli
tedavi olması lazım. Sayın Komisyon Başkanı
ve Sayın Bakanım karşı çıktılar. Yani, hakikaten,
neden karşı çıktıklarını
Ben, orada, Sağlık Bakanlığına
kolaylık olsun diye, Sağlık Bakanlığı böyle
bir durumda sağlık kurulu raporuyla, bir doktor, sadece
doktor raporuyla değil, sağlık kurulu raporuyla
Eğer, hakikaten, o merkezde tedavi imkânı olmayan insanlar
varsa, bu insanlar, geçici görevle, belli bir süre tedavinin yapılacağı
merkezlerde görevlendirilir, diyorum.
Arkadaşlar, istediğim
insani bir şey, yani ben, başka bir şey istemiyorum. Bugün,
o hemşirenin başına, yarın sizin yakınınız
olan bir hemşirenin başına gelebilir. Burada, kimin
oğlu kimin kızı... Böyle bir önergeye karşı
çıkmaya, hakikaten, insani boyutuyla utanıyorum.
Bunlar insan, bunların da çocukları
var. Bu çocukların tedaviye ihtiyacı var. Ama, hayır,
sen, zorla burada kalacaksın, zorla bu merkezde kalacaksın,
deyip eğer bu insanı çocuğunu kaybetmekle karşı
karşıya getirirseniz, buna Allah da razı olmaz, kul da
razı olmaz. Onun için, burada Sağlık Bakanlığının
eline bir
Böyle durumlarda, mademki bu madde değiştiriliyor,
sırf sağlık kurulu raporu diyorum arkadaşlar ve
çocuk, eşi veya kendisi, bakmakla yükümlü olduğu kişiler
için, ayrıca, belli bir süre, tedavi süresince başka bir
merkezde görevlendir diyorum. Söylediğimiz bu. Ama, her nedense,
Komisyon ve Sayın Bakan karşı çıkıyor.
Değerli milletvekilleri, bunu
sizin takdirinize bırakıyorum, bu insani duyguyu hepinizin
vicdanına bırakıyorum. Hepimizin çoluk çocuğu
var.
Değerli milletvekilleri,
ikinci olay, yine söylemeden geçemeyeceğim, insanları ayırmak
bizim için bir ayıptır. Mecliste bir kadrolu personel var,
bir de on beş yıldır, on yedi yıldır çalışan
geçici personel var. Kadrolu personel, Meclis hastanesinden, gidip,
her türlü imkândan yararlanıyor. Geçici personel çocuğunu
buraya getiremiyor. Mecliste çalışan polis arkadaşlarımız
bu hizmetten yararlanıyor. Hepinizin danışmanı,
sekreteri var. On beş yıldır, on yedi yıldır çalışanlar
var burada arkadaşlar. Yani, çocuğunu bir doktora götürecekse,
eğer Mecliste bulunan bir hastaneden yararlanamıyorsa,
ben bunun sebebini anlamakta güçlük çekiyorum. Yine, aynı kişiler
özel hastanelere gidiyorlar -kadrolu olanlar- hiçbir fark ödemiyor,
fakat, geçici personel diye, geçici statüde olanlar gidiyor, onlar
hastanelere yüzde 50 fark ödüyor.
Arkadaşlar, biz insanları
ayıramayız, hepsi aynı işi yapıyor. O zaman,
ya Mecliste tüm çalışanları kadrolu yapın yahut
insanları ayırmayın. Hakikaten, bu konu, benim için
bir yüz karası. Yani, burada insanları ayırıyoruz.
Arkadaşlar, insanları ayırmayın. On yedi yıl
da emek veriyor. Bunların kadrolu personelden hiçbir farkı
yoktur.
Tabii, yine, bir başka olay:
Özellikle ebe, hemşirelerde, üniversite hastanelerinde, kadro
sıkıntısı nedeniyle, beyi İzmit'te memur,
eşi Van'da üniversite hastanesinde. Tabii, o üniversite hastaneleri,
kadro verilmediği için, hiçbir hemşiresini bırakmak
istemiyor. Onlar da haklı
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yerine koyamıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Çünkü, yerine koyamıyor arkadaşlar. Tüm dünyada
"aile birliği" diye bir kavram vardır; bu kavramı
Çocukları İzmit'te okuyor. Van'dan Kocaeli'ye -bugün bana
geldi- haftada bir gün gitmek veya beyi haftada bir gün Van'a gitmek
zorunda kalıyor. Lütfen, bu insanlara bu çileyi çektirmeyelim.
Hepinize saygılar sunuyorum,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
II.
- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak bir yoklama
talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine getireceğim,
ancak yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama
talep eden milletvekili sayısının 20 olup olmadığını
tespit edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın Tandoğdu,
Sayın Neşşar, Sayın Arıtman, Sayın Gülçiçek,
Sayın Yücesan, Sayın Arslan, Sayın Arz, Sayın Gün,
Sayın Artantaş, Sayın Çorbacıoğlu, Sayın
Ercenk, Sayın Akdemir, Sayın Özyurt, Sayın Ünlütepe,
Sayın Miçooğulları, Sayın Baratalı, Sayın
Bayındır, Sayın Ersin, Sayın Sözen.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın milletvekillerinin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
şimdi pusula gönderen sayın üyelerin salonda olup olmadıklarını
arayacağım.
Sayın Gürsoy Erol
Sayın Fahri Keskin
Sayın Mahmut Kaplan
Sayın Yüksel Kavuştu
Sayın Osman Aslan
Sayın Soner Aksoy
(CHP sıralarından
"Yok" sesleri)
Sayın Cengiz Kaptanoğlu
(CHP sıralarından "Ayıp" sesleri)
Sayın milletvekilleri, lütfen
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Çok ayıp yani.
BAŞKAN - Sayın İlhan
Albayrak
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Ne kadar ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın Fazlı
Erdoğan
Sayın Ahmet İnal
(CHP
sıralarından "Yok" sesleri)
Sayın Nihat Eri
Sayın Halil Aydoğan
Sayın Vahit Erdem
(CHP sıralarından
"Yok" sesleri)
Sayın Mehmet Faruk Bayrak
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Arkadaşlar, hakikaten çok ayıp!
BAŞKAN - Sayın Faruk Koca
Sayın Mehmet Özyol
Sayın Yüksel Coşkunyürek
(CHP sıralarından "Yok" sesleri)
Sayın Mevlüt Akgün
Sayın Recep Özel
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yok
BAŞKAN - Sayın Remziye Öztoprak
Burada.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, on beş gün ara ver!
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bu
ayıp yeter ona.
BAŞKAN - Sayın Nezir Nasıroğlu
Sayın Mustafa Zeydan
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Kim verdi bunları Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Yahya
Baş
Sayın Mahfuz Güler
Sayın Nurettin Aktaş
Sayın Maliki Ejder Arvas
Sayın İbrahim Hakkı
Birlik
Sayın Tevfik Akbak
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Bunları kim gönderiyor Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Hasan Kara
Sayın Zafer Hıdıroğlu
Sayın Mehmet Ceylan
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Tutanaklara
geçiyor
Ayıp ya!
BAŞKAN - Sayın Vecdi Gönül
Burada.
Sayın Ahmet İnal
Sayın Cüneyit Karabıyık
Sayın Burhan Kılıç
Sayın Orhan Taş
Sayın Halil Ürün
Sayın Hasan Aydın
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Meclisin
saygınlığına gölge düşüyor.
BAŞKAN - Sayın Süleyman
Turgut
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Meclisin
saygınlığına gölge düşüyor. Tutanaklara geçiyor.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkanım, bunu şahsıma hakaret kabul
ediyorum, konuşmak istiyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkanım, bunları cezalandırmayacak
mısınız?
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen oturunuz.
Sayın milletvekilleri, toplantı
yeter sayımız yoktur. Ara versek bile, toplantı yeter
sayısı bulunamayacağından ve çalışma
süremiz de tamamlandığından, alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 15 Şubat 2007 Perşembe günü saat 14.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 19.42