DÖNEM: 22 CİLT: 146 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
64üncü
Birleşim
15 Şubat 2007 Perşembe
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun, dünyada ve ülkemizdeki
iş geliştirme merkezlerinin kuruluş amaçları ile
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş
olduğu İş Geliştirme Merkezleri Kanun Tasarısı'na
ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk Medeni Kanunu'nun kabul
edilişinin yıl dönümü münasebetiyle, sağlıklı
bir toplumun ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğine
ve bu eşitliğin sağlanması için bir komisyon kurulmasının
yararlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Giresun Milletvekili Ali Temür'ün, devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
2.-
1260 sıra sayılı (10/81, 10/234, 10/286) esas numaralı
Meclis araştırması komisyonu raporunun Genel Kurulun
20/2/2007 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine
ilişkin Anavatan Partisi Grubu önerisi
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, bir yatılı
ilköğretim bölge okulunda meydana gelen olaya ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19835)
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, şiddet
olaylarına karışan öğrencilere ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19836)
3.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yüklenici
firma yetkilisinin Yuvacık Barajıyla ilgili iddialarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Ali BABACAN'ın cevabı
(7/19853)
4.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, işten çıkarılan
Isparta halı ve iplik fabrikası işçilerine ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/20102)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Yılmazcan, Kahramanmaraş'ın
düşman işgalinden kurtarılışının
87'nci yıl dönümü münasebetiyle, ilin, millî mücadele döneminde
gösterdiği başarıya,
Bursa
Milletvekili Şerif Birinç, Rus işgaline karşı mücadele
eden Kafkas halkının lideri İmam Şamil'in ölümünün
136'ncı yıl dönümü münasebetiyle,
Gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik'in, Şanlıurfa'nın Ceylanpınar
ilçesindeki tarım işletmesinde çalışan işçileri
taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu on kişinin derede
boğularak ölümüne neden olan kazaya ve geçici tarım
işçilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi.
Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, Ceylanpınar tarım işletmesinde
çalışan on kişinin ölümüyle sonuçlanan kazaya
ilişkin bir açıklamada bulundu.
Kocaeli
Milletvekilleri Mehmet Vecdi Gönül, Osman Pepe, Nevzat Doğan
ve Muzaffer Baştopçu haklarındaki soruşturma dosyasının
iadesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi Genel Kurulun
bilgisine sunuldu; gündemin 141'inci sırasında bulunan
dosyanın Hükümete geri verildiği bildirildi.
1273
sıra sayılı araştırma komisyonu raporunun,
Genel Kurulun 20/2/2007 Salı günkü birleşiminde görüşülmesine
ilişkin CHP Grubu önerisinin, yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmediği açıklandı.
Kocaeli
Milletvekili Salih Gün, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın, konuşmasında,
şahsına sataştığı iddiasıyla bir
açıklamada bulundu.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu,
Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına
Dair Kanun ile Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1226) (S. Sayısı:
1247), görüşmelerine devam olunarak 12'nci maddesine kadar kabul
edildi, 12'nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü; istem üzerine
yapılan yoklamalarda Genel Kurulda toplantı yeter sayısı
bulunmadığı anlaşıldığından;
15
Şubat 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 19.42'de son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan
Sarıçam Yaşar
Tüzün
Kırklareli
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 84
II. - GELEN
KÂĞITLAR
15 Şubat
2007 Perşembe
Sözlü Soru
Önergesi
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'daki
köy yollarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2526) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, şeker ihracatına
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı
soru önergesi (7/20379) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
2.-
Balıkesir Milletvekili Sedat PEKEL'in, Bolu Dağı Tüneline
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20380)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/2/2007)
3.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Yozgat şehir merkezinde yapılan
köprülü kavşağa ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20381) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
4.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, tıbbi cihaz
ve sağlık malzemesi ithaline ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20382) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/2/2007)
5.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Cumhurbaşkanınca
cezası kaldırılan kişilere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20383) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/2/2007)
6.-
Antalya Milletvekili Tuncay ERCENK'in, avukatların zorunlu müdafilik
ve hukuki yardım alacaklarına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20384) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/2/2007)
7.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, çocuk suçluluğuna
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20385) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
8.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, Bolu Dağı Tüneli
ile İzmir Çevre Yoluna ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/20386)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/2/2007)
9.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20387) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
10.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'un
yol şebekesinin durumuna ilişkin Bayındırlık
ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/20388)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
11.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, Bolu Dağı
Tüneline ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20389) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/2/2007)
12.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta'daki hava
kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20390) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
13.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20391) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
14.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun,
Hızırbey Camii ve Külliyesindeki ağaçların kesilmesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20392) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
15.-
Nevşehir Milletvekili Osman SEYFİ'nin, "VIP" uygulamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20393) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/1/2007)
16.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, kaymakam atamalarına
ve görev sürelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20394) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/2/2007)
17.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, Otopark Yönetmeliğinin
uygulanmasındaki sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20395) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/2/2007)
18.-
Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün, bir öğretim üyesinin
koruma talebine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20396) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
19.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20397) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
20.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, silah ruhsatlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20398) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
21.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Feshane
işletme hakkını DÖSİM'e satan şirkete
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20399) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
22.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20400) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
23.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU'nun, Alpullu
Şeker Fabrikasının özelleş-tirilmesine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/20401)
(Başkanlığa geliş tarihi: 1/2/2007)
24.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/20402)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
25.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ordu'da yıkılacağı
iddia edilen bir okul binasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20403) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/2/2007)
26.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20404) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
27.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'un
sağlık donanımına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20405) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/2/2007)
28.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Erzurum'daki
sağlık hizmetlerinin yeterliliğine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/20406)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
29.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, genel sağlık
sigortası ile yabancı doktor istihdamına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20407) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
30.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20408) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
31.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Kumru Belediye Başkanı
hakkındaki bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20409) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/2/2007)
32.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT'nin "AB Vizyon" adlı
yeni kanalına ilişkin Devlet Bakanından (Beşir
ATALAY) yazılı soru önergesi (7/20410) (Başkanlığa
geliş tarihi: 1/2/2007)
33.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Kasımpaşa
Orduevine ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20411) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
34.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Türkiye'ye giren
petrol ve petrol ürünlerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER) yazılı
soru önergesi (7/20412) (Başkanlığa geliş tarihi:
1/2/2007)
35.-
Muğla Milletvekili Hasan ÖZYER'in, şeker üretimi ve ihracatı
ile pancar kotalarına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20413) (Başkanlığa geliş
tarihi: 1/2/2007)
36.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20414) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
37.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20415) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
38.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20416) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
39.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, 19 Mayıs etkinlikleri
kapsamında bazı kararlar alınıp alınmayacağına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/20417)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
40.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, Avrupa ülkelerinde yaşayan
Türklere dil zorunluluğu getirilmesine ilişkin Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından yazılı
soru önergesi (7/20418) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
41.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Diyanet İşleri
Başkanlığınca bastırılan bir kitaptaki
bir makaleye ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN) yazılı
soru önergesi (7/20419) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/2/2007)
42.-
İzmir Milletvekili Türkan MİÇOOĞULLARI'nın, belediyelerin
kadınlara yönelik sosyal etkinliklerine ilişkin Devlet
Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi
(7/20420) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/2/2007)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, açlık sınırına
ve açlık sınırının altında yaşayanlara
yapılan yardımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19202)
2.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tabii afet nedeniyle
ödenek gönderilen belediyelere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19796)
3.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Mevlana törenlerinde yapılan
sunuşa ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19797)
4.-
Kocaeli Milletvekili Salih GÜN'ün, Kocaeli'nin Gebze İlçesinin
sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19798)
5.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Karadeniz Sahil Yolundaki
bir tünelin adına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/19799)
6.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize Bezi
üretimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19800)
7.-
Aydın Milletvekili Mehmet Mesut ÖZAKCAN'ın, Çine Barajı
inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/19801)
8.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Hizbullah örgütünün faaliyetlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19802)
9.-
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat MELİK'in, Tek Tek
Dağlarının iskana açılacağı iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19804)
10.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, İstanbul-Eyüp'te
bir ormanlık alandaki yapılaşmaya ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19805)
11.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, KÖYDES için ayrılan
ödeneğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19806)
12.-
Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, Samsun-Havza-Belalan Pansiyonlu
İlköğretim Okulu binasının depreme dayanıklılığına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19808)
13.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa'daki bazı
karayolu çalışmalarına ilişkin Bayındırlık
ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/19811)
14.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, bölünmüş yollara
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19812)
15.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik'teki bir istimlak
çalışmasına ilişkin Bayındırlık ve
İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/19813)
16.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'daki termik
santrallerde istihdam edilecek işçilere ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19818)
17.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, Bilecik-Osmaneli'deki
bir köprünün yapımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19819)
18.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Nilüfer Barajı inşaatına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19821)
19.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Boğazköy Barajı
inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19822)
20.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Babasultan Barajı
inşaatına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19823)
21.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, ülkemizin platin
grubu element potansiyeline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19824)
22.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, yüklenici
firma yetkilisinin Yuvacık Barajıyla ilgili iddialarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19825)
23.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, İstanbul ve
Kocaeli Büyükşehir Belediyelerine devredilen Köy Hizmetleri
personeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19826)
24.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta Belediye
Başkanının yurt dışı seyahatlerine ve
bir ödemeye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19827)
25.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, Başbakan hakkındaki
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı
sırasındaki inceleme ve soruşturmalara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19828)
26.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Yukarıgürle
Köyünün çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19829)
27.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Yenigürle
Köyünün çeşitli sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19830)
28.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, İmar Bankası mudilerine
yönelik bazı işlemlere ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19833)
29.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Mudanya-Zeytinbağı
Sağlık Ocağının personel ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19840)
30.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Orhangazi-Gürle
Sağlık Ocağının doktor ihtiyacına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19841)
31.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil ÜNLÜTEPE'nin, Sinanpaşa
Devlet Hastanesi ek binasının yapımına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19842)
32.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT'ün, Ardahan Devlet Hastanesi
yoğun bakım ünitesinin bölündüğü iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19844)
33.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Mersin'de görevli sağlık
personelinin döner sermaye primlerinin ödenmediği iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19845)
34.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, Ardahan Devlet
Hastanesi yoğun bakım ünitesinin bölündüğü iddiasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19846)
35.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, saha koordinatörlerine
ve Dünya Bankası kredili projelere ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19847)
36.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, ilaçların
alan dışı kullanımına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19848)
37.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin TUTAN'ın, CHP ve TESK'in düzenlediği
esnaf kurultayına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19850)
38.-
Balıkesir Milletvekili Orhan SÜR'ün, bazı demiryolu hatlarının
yenilenmesinde kullanılan rayların kalite kontrolüne
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19851)
39.-
Malatya Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, ülkemizdeki internet
altyapısına ilişkin Ulaştırma Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19852)
40.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, TRT yönetimi ile ilgili bazı
iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Beşir ATALAY) yazılı
soru önergesi (7/19855)
15 Şubat
2007 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'ni açıyorum.
III. -Y O K L
A M A
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, sistemdeki arıza nedeniyle beş dakika
ara veriyorum.
Kapanma Saati:
14.10
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.18
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
64'üncü Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, iş geliştirme merkezleri konusunda
söz isteyen Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'na aittir.
Buyurun
Sayın Haydaroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Van Milletvekili
Yekta Haydaroğlu'nun, dünyada ve ülkemizdeki iş geliştirme
merkezlerinin kuruluş amaçları ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğu
İş Geliştirme Merkezleri Kanun Tasarısı'na
ilişkin gündem dışı konuşması
YEKTA
HAYDAROĞLU (Van) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dünyada ve ülkemizde kurulmuş olan iş geliştirme merkezlerinin
kuruluş amaçları ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
sunmuş olduğum İş Geliştirme Merkezleri Kanun
Tasarısı hakkında görüşlerimi bildirmek üzere
gündemdışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; iş geliştirme
merkezleri kavramı, ilk defa gelişmiş Batı ülkelerinde
ortaya çıkmış, ortaya çıkışın esas nedeni
ise, 1970'li yılların sonunda, 1980'li yılların başında,
bu ülkelerde kurulu bulunan geleneksel sanayi kuruluşlarının
iflasıyla ortaya çıkan büyük oranlardaki işsizliğin
önlenmesi arayışlarıdır.
Krize
düşen sektörlere, bölgelere ya da topluluklara yardım etmek
için yeni bir politikaya ihtiyaç duyulduğu, Amerika ve Avrupa'da
aynı zamanda fark edilmiştir.
Kendi
işini kurmak isteyen küçük girişimcilerin işini kurmasını,
geliştirmesini destekleyen, yol gösteren ve daha açıkça,
elinden tutup işini kurduran, kurulan bu işletmelerin büyümelerini
sağlayan merkezlerdir.
Tek
merkezden yönetimi ve mevcut altyapının ortak kullanımı
gibi masrafların azaltılması ile küçük yatırımcıların
gerçekten hayat bulacağı ve ileriki dönemlerde gelişip
serpilecekleri uygun mekânlardır.
Esasen,
"iş geliştirme merkezleri" veya "kuluçkalık"
tabiri, işini kurmak isteyen, fikirlerini ticarileştirmek
arzusunda olan girişimcilere yardım eden, çok farklı
yapılarda oluşturulan kuruluşlardır. Doğru
kurulan bu işletmeler, istihdam sağlayarak, ülkemizin çözüm
arayan işsizlik sorununa büyük destek sağlamaktadır.
Ülkemizde
işsizliğe çözüm sağlayacak projelerden birisi
iş geliştirme merkezleridir. Bu projenin ülkemizin tamamında
yaygınlaştırılması ile bir yandan işsizlikle
mücadele edilecek, bir yandan da girişimci sayısı artırılarak
daha rekabetçi bir ülke olma yolunda ilerlememize hız katacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye İŞGEM'ler
Birliği, kendi işini kurmak isteyen küçük girişimcilerin
işini kurmasını ve geliştirmesini destekleyen,
yol gösteren, daha net bir ifadeyle, elinden tutarak işini kurduran,
kurulan bu işletmelerin büyümelerini sağlayan iş geliştirme
merkezlerinin kurulmasını sağlamak, gelişmelerinin
sürdürülebilmesine destek vermek amacıyla kurulmuştur.
İŞGEM'ler,
küçük girişimcilerin yeni işletme kurmasını ve
geliştirmesini desteklemekle, kolaylaştırmak, hayatta
kalma ve büyüme olanaklarını artırmak, yerel kalkınmaya
katkıda bulunmaktır. Yeni istihdam olanakları yaratmak,
yeni işletmeleri besleyen ve kırılgan oldukları
iş kurma aşamasını sağlıklı bir
şekilde aşmalarını ve büyümelerini sağlamaktadır.
İşletmelere
bu dönemde, mekânsal destek, yönetim desteği, ortak personel
ofis hizmetleri, ortak kullanıma yönelik ofis ekipmanı, ortak
kullanıma yönelik özel ekipman, eğitim, danışmanlık,
finansal destek mekanizmalarına erişim, koçluk ve ağ
mekanizmalarına erişim konularında öncülük edebilmekte
ve destek verilmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; dünyada iş geliştirme
merkezleri sayıları, Amerika Birleşik Devletleri'nde
800, Batı Avrupa'da 600, Çin'de 200, Doğu Avrupa'da 210, Hindistan'da
100, Avustralya'da 50, Türkiye de ise 6 tanedir.
Türkiye'de
İŞGEM'ler: Özelleştirme Sosyal Destek Projesi kapsamında
öncelikli olarak özelleştirme yapılan bölgelerde özelleştirmeden
etkilenen kişilere yönelik olmak üzere 6 İŞGEM kurulmuştur.
Bilindiği üzere, söz konusu projede, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ve KOSGEB Başkanlığı
ortak bir çalışma yürütmektedir.
Özelleştirme
Sosyal Destek Projesi-2 kapsamında ise 6 veya 7 İŞGEM
daha kurularak toplam 12 veya 13 İŞGEM sayısına
ulaşılacaktır. Bu İŞGEM'lerden 3 adedinin binası
-Van, Eskişehir, Tarsus 2- Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı
ile özelleştirme portföyünde yer alan işletmelerden tahsis
edilmiştir.
Ülkemizde,
Tarsus, Eskişehir, Karadeniz Ereğli, Mersin, Adana, Van olmak
üzere bugün itibarıyla ülke genelinde toplam işlik sayısı
190, istihdam ise 909 sayısına ulaşmıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Haydaroğlu.
YEKTA
HAYDAROĞLU (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yerel
yönetim ve KOSGEB destekleri dışında herhangi bir fona
ihtiyaç duyulmaksızın her ile bir İŞGEM kurularak
bir yılda 10 bin istihdam oluşturulabilir. Birçok ilimizde
kamu kurum ve kuruluşlarının kullanılmayan binalarının
bu amaçla tahsisi durumunda söz konusu İŞGEM'lerin sürdürülebilirliği
sağlanacaktır.
Dünya
Bankasının, Özelleştirme Sosyal Destek Projesi'ne yönelik
olarak yapmış olduğu son değerlendirmede ülkemizdeki
İŞGEM uygulamaları başarılı olarak değerlendirilmiştir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İŞGEM'lerin ülkemizde
kurulmasına öncülük eden, başta Sayın Başbakanımıza,
değerli bakanlarımıza, Sayın Özelleştirme
İdaresi Başkanına, Sayın KOSGEB Başkanına,
ayrıca bu oluşumda emeği geçen İŞGEM'ler Birliği
Başkanı ve aynı zamanda Tarsus İŞGEM Genel Müdürü
Sayın Adem Gül'e ve Van İŞGEM oluşumunda hizmeti geçen
VANSİAD Başkanlığına ve Van İŞGEM Müdürü
Mahmut Gedik'e katkılarından dolayı teşekkür ediyor,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunduğum
ve Plan ve Bütçe Komisyonunda beklemekte olan, İŞGEM'lerin
sorunlarına çözüm bulmak amacıyla hazırladığım
kanun teklifimin bir an önce yasalaşması için Meclis Genel
Kuruluna gelmesini temenni ediyor, Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Haydaroğlu.
Gündem
dışı ikinci söz, Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin
yıldönümü münasebetiyle söz isteyen Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur'a aittir.
Buyurun
Sayın Erbatur.
2.- Adana
Milletvekili N. Gaye Erbatur'un, Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin
yıl dönümü münasebetiyle, sağlıklı bir toplumun
ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğine ve bu
eşitliğin sağlanması için bir komisyon kurulmasının
yararlarına ilişkin gündem dışı konuşması
N.
GAYE ERBATUR (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
17 Şubat Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilişinin yıldönümü
münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşu aşamasında yoktan var olmaya
çalışan bir ulusun toplumsal hayatına ilişkin düzenlemeler
getiren Türk Medeni Kanunu, Atatürk devrimlerinin temeli, dinsel
hukuk düzeninden laik hukuk düzenine geçişin simgesi ve evrensel
hukuk anlayışının Türkiye Cumhuriyeti'ne getirilmesinin
başlangıcı olarak, Türk medeni hayatında ve Türk
kadınının yaşamında önemli bir dönüm noktasıdır.
Türk Medeni Kanunu, Atatürk'ün, birçok konuda olduğu gibi, ileri
görüşlülüğünün bir simgesi olarak sağlıklı
bir toplumun ön koşulu olan kadın-erkek eşitliğini
getirmiş ve bu yolla kadının toplumsal hayatta yer almasını
sağlamıştır. Ancak, 1926 yılı için devrim
niteliğinde değişiklikler getiren Türk Medeni Kanunu,
günümüze uyarlandığında, kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması konusunda eksik kalmaktaydı. Bu eksiklikler,
2002 yılında yürürlüğe giren 4722 sayılı Türk
Medeni Kanunu'yla birlikte kısmen giderilmiş olsa da, önemli
bir sorun yeni Medeni Kanun'da da yer almıştır. Yeni Türk Medeni Kanunu'nun yürürlük 10'uncu
maddesine göre, evliliklerin başından itibaren edinilmiş
mallara katılma rejimi, 2002'den önceki evlilikler için geçerli
değildir. 1 Ocak 2002'ye kadar olan evliliklerde, 2002 öncesi edinilen
mallar için eski kanundaki gibi mal ayrılığı rejimi,
2002 sonrası edinilen mallar için ise edinilen mallara katılım
rejimi geçerlidir. Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
sonra yapılmış olan evliliklerde ise edinilmiş mallara
katılım rejimi, varsayılan mal paylaşım rejimi
olarak belirlenmiştir. Bu yaklaşım, 2002 öncesi ve sonrası
olmak üzere evlilikler arasında ayrımcılık yapmaktadır.
Bu ayrımcılığın ortadan kaldırılması
için, Türk Medeni Kanunu'nun yürürlük 10'uncu maddesinin 2002 öncesi
evlilikleri de kapsayacak biçimde değiştirilmesi gerekmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması gereklilik değil, zorunluluktur. Ancak,
bu eşitliğin sağlanması yoğun emek gerektirir
ve bunu sağlamak için atılacak her adım, toplumun temel
dinamiğini değiştirecek nitelikte ve boyuttadır.
Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için
atılacak her adım, her olumlu gelişme, kadınların
insan haklarından erkekler kadar faydalanmalarını
sağlayacaktır. Bu noktada ise acil olarak bu eşitliğin
sağlanması için politikalar geliştirmek gerekmektedir.
Bu
kapsamda izlenmesi gereken en etkili yol, parlamentolar bünyesinde
kadın-erkek eşitliği komisyonları oluşturulmasıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi böyle bir komisyonun kurulması için
2003 yılında yasa teklifini Parlamentoya sunmuştur.
Zaten, uluslararası boyutta da konunun önemi anlaşıldığı
için kadın-erkek eşitliği komisyonları kurulmakta,
uluslararası belgelerde bu yönde kararlar yer almakta ve benzeri
bir komisyon oluşturmamış ülkelere telkinde bulunulmaktadır.
Türkiye'nin
Avrupa Birliğine üyelik sürecinde de, kadın-erkek
eşitliği komisyonu kurulması yönünde tavsiye kararları
alınmaktadır. Son olarak Avrupa Parlamentosunda kabul edilen
"Türkiye'de Kadının Sosyal, Ekonomik ve Siyasi Hayattaki
Rolü" adlı raporda da bu tarz bir komisyonun kurulmasının,
yasal düzenlemelerin toplumsal cinsiyet perspektifinden incelenmesi
ve uygulanmaya konması açısından gereği belirtilmiştir.
Bu
ve bunun gibi birçok platformda, Türkiye'de kadın-erkek eşitliği
komisyonu kurulması isteği ve gerekliği dile getirilmektedir.
Hatta, öyle ki, Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi bünyesindeki
Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonuna, bir Türk
kadın parlamenter, Ayşe Gülsün Bilgehan Başkan seçilmiştir.
Bu son derece sevindirici bir gelişmeyken, Türkiye'de bu Komisyonun
karşılığının olmaması her bakımdan
anlaşılması güç bir durumdur. Komisyon çalışmalarına
bir Türk Başkanlık ederken, kendi ülkesinde böyle bir komisyonun
olmadığını ifade etmesi, son derece zor ve üzücü
olacaktır. Türkiye'nin bu eksikliğini bir an önce gidermesi
ve kadın-erkek eşitliği komisyonu kurulması çalışmasına
başlaması gerekmektedir.
2006
yılında hazırlanmış olan ve töre ve namus cinayetleri
ile kadına ve çocuklara yönelik şiddetin sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Araştırma Komisyonu Raporu'nda da kadına karşı
şiddetin önlenmesi, toplumda kadın-erkek eşitliğinin
sağlanması için kadın-erkek eşitliği komisyonunun
ivedilikle kurulması gerektiği belirtilmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın Erbatur, lütfen toparlayınız.
N.
GAYE ERBATUR (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aynı
zamanda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 4 Temmuz 2006
tarihinde yayınladığı 26218 sayılı Çocuk
ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus
Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler Genelgesi'nde
de "Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde 'Kadın-Erkek
Eşitliği Komisyonu" adıyla daimî bir komisyon
oluşturulmalıdır" denilmektedir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi bünyesinde alınan bu karar, aslında kadın-erkek
eşitliği komisyonu kurulması yönündeki parlamenter
isteğini ve Başbakanın bu istek üzerine talebini ortaya
koymaktadır. Bununla birlikte, komisyonun kurulması için
irade ortaya konulamamaktadır. Herkes istek beyan etmekle
birlikte, anlayamadığım bir sebepten bu komisyon kurulamamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; parlamentolar bünyesinde
kadın-erkek eşitliği komisyonu bulunması, yasalar
çıkarken toplumsal cinsiyet eşitliği bakış
açısından düzenlemeler yapılması için önemli bir
fırsattır. Şayet Meclisimizde böyle bir komisyon olsaydı,
komisyon, Medeni Kanun'un yürürlük 10'uncu maddesi düzenlemeleri
sırasında sürece müdahil olarak, şu anda ortaya
çıkmış olan ayrımcılığı engelleyebilirdi.
Bu ve benzeri, kadının toplumsal hayattaki ikincil konumunu
pekiştiren yasaların engellenebilmesi için ve Anayasa'yla
korunan kadın-erkek eşitliğinin uygulamada gerçeğe
dönüşüp hepimizin hayatına dokunabilmesi için, kadın-erkek
eşitliği komisyonunun ivedilikle kurulması konusunda
tüm tarafları çalışmaya davet ediyorum.
Kadın-erkek
eşitliği komisyonu, kadın-erkek eşitliğinin
sağlanmasına ilişkin siyasi iradenin en güçlü ifadesi
olacaktır. Bu komisyonla, bundan sonraki tüm yasalarda, toplumsal
cinsiyet eşitliği perspektifiyle sadece kadına atfedilen,
aile, üreme sağlığı ve üreme hakları, evlilik
gibi alan ve konularda değil, kadını her alanda bağımsız
bir birey olarak değerlendiren bir yaklaşımla tüm yasalarda
kadınlar da gözetilebilecektir.
Görevimizin,
kadın-erkek eşitliğinin sağlanması için gerekli
özeni göstermek, hem yasalarımızı hem de Türkiye Cumhuriyeti'ni
en çağdaş düzeye getirerek toplumsal ilerlemeye katkıda
bulunmak olduğunu bir kez daha hatırlatmak isterim.
Bu
vesileyle, cumhuriyeti kuranları saygıyla anıyor,
yüce Meclisimize teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Erbatur.
Gündem
dışı üçüncü söz, devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemi hakkında söz
isteyen Giresun Milletvekili Ali Temür'e aittir.
Buyurun
Sayın Temür. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Giresun
Milletvekili Ali Temür'ün, devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemine ilişkin
gündem dışı konuşması ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ'ın cevabı
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
devlet destekli tarım sigortasının fındık üreticisi
açısından önemiyle ilgili, şahsım adına gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Ülkemiz
için makroekonomik açıdan stratejik bir öneme sahip olan tarım
sektörünün desteklenmesi ve uzun vadeli istikrarlı politikalarla
yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu sektör, uzun yıllar boyunca
popülist politikalarla idare edilmiş, arzu edilen hedefe ulaşamamıştır.
Tarım
sektöründe uzun süre ihmal edilen hususların başında
tarım sigortası gelmektedir. Öyle ki, üstü açık fabrika
olarak nitelendirilen tarım sektörü, diğer sektörler içinde
doğal, ekonomik, sosyal ve politik risklerden en çok etkilenen
sektör olmuştur. Doğal afetler, bitkisel ve hayvansal üretimi
tehdit eden risklerin başında gelmektedir. Bu risklerin teknik
tedbirlerle önlenmesi mümkün değildir. Bu gibi risklere
bağlı olarak verim ve fiyatlarda dengesizlik olmakta, üreticilerimiz
zarar etmektedir.
Ülkemizde
son yıllarda yaşanan don, dolu ve bunun gibi doğal olayların
sonucu, pek çok tarım ürününde zarar meydana gelmiş, çiftçilerimiz
mağdur olmuştur. Hükûmetimiz, ülkemizin neresinde olursa
olsun doğal afetler sonucu zarar gören çiftçilerimizi destekleme
yönünde kararlılığını göstermiş, gerekli
yardım elini uzatmıştır.
Ülkemizin
coğrafi ve iklim yapısı gereği tarım sektörünün
her an doğal afetlerin tehdidi altında olduğunu bilen
Hükûmetimiz, tarım sektöründe ortaya çıkabilecek ve tarım
ürünlerine zarar verebilecek felaketler karşısında
çiftçimizin güvence altına alınmasını sağlayacak
Tarım Sigortası Kanunu çıkartarak yürürlüğe koymuştur.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Felaketi AKP yaptı.
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, lütfen...
NECATİ
UZDİL (Osmaniye) - Halkın duygularını iletiyoruz.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, devlet destekli tarım
sigortası 2005 yılının Haziran ayında kanunlaşmış,
2006 yılında uygulamaya girmiştir.
Tarım
sigortası, fındık üreticimiz açısından da çok
büyük önem taşımaktadır.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Mesela...
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Zira, 2004 yılı
Nisan ayının ilk haftasında Doğu Karadeniz'de meydana
gelen don olayı fındık müstahsilini ve fındığı
etkilemiş...
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Peki, siz neredeydiniz? Don felaketinde
neredeydiniz?
ALİ
TEMÜR (Devamla) - ...Giresun, Ordu, Trabzon illerimizde, yüksek kesimlerde
yüzde 100'e varan, alt ve orta kesimlerde yüzde 70-80'ler civarında
mahsulümüz zarar görmüştür.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Neredeydiniz?.. Neredeydiniz?..
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Söz verdiniz...
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - 252 trilyon borcunuz var.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - 400 bini aşkın ailemizin fındık
üretiminden geçim...
BAŞKAN
- Sayın Tandoğdu, lütfen...
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Sayın Başkan, yanlış
söylüyor.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen dinleyin! Hükûmetimiz çok
önemli bir kanun çıkardı.
BAŞKAN
- Lütfen Sayın Tandoğdu.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Dinleyin ve üreticileri...
BAŞKAN
- Sayın hatibi dinleme nezaketinde bulunalım lütfen.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - ...bu sigortadan istifade etmeye beraber davet
edelim, lütfen.
BAŞKAN
- Sayın Temür... Sayın Temür, siz buyurun.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Don felaketinde neredeydiniz?
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - 252 trilyon 2004'ten borcunuz var.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 400 bini aşkın
ailemizin
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - 252 trilyon borcunuz var, hâlâ fındık üreticisine
ödemediniz 2004'ten olan borcunuzu.
İ.
SAMİ TANDOĞDU (Ordu) - Ayıptır ya!
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Don afetinden ötürü 252 trilyon borcunuz var.
BAŞKAN
- Sayın Temür, siz Genel Kurula hitap eder misiniz lütfen.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Tamam Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, 400 bini aşkın ailemizin fındık
üretiminden geçimlerini temin ettiklerini düşünürsek,
fındıktaki don olayı yaklaşık 5-6 milyon vatandaşımızı
doğrudan etkilemiş, ekonomik sıkıntıya sokmuştur.
Don
olayının fındığa verdiği zararın karşılanması
konusunda Hükûmetimiz duyarlı olmuş, zararın bir bölümünü
karşılamıştır. Ancak, ülkemizin geneli ve
ürün çeşitliliği dikkate alındığında, tarım
kesimindeki zararların hazineye büyük yük getirdiği bilinen
bir gerçektir. Bu nedenle, zararların karşılanmasında
hazinenin yükünün azaltılması, tüm belirsizliklerin ortadan
kaldırılması ve üreticimizin güvence altına
alınması ancak tarım sigortasıyla mümkün olacaktır.
Tüm
tarım kesimini kapsayan tarım sigortasını kanunlaştıran
Hükûmetimiz, tarım sektöründe faaliyet gösteren vatandaşlarımızın
sigorta yaptırmalarını özendirmek için çeşitli
kolaylıklar getirmiştir. Bitkisel ürünler için don sigortası
teminatlı sigorta uygulaması, ilçelerimizin sosyoekonomik
gelişmişlik düzeyleri dikkate alınarak, 2006 yılında
90 ilçede pilot uygulama olarak başlamıştır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Temür.
ALİ
TEMÜR (Devamla) - Gecikmeleri de dikkate alalım.
Değerli
arkadaşlar, Bakanlar Kurulumuz 30/11/2006 tarihinde aldığı
kararla, büyük zararlara yol açan don afetini, yüzde 50 prim desteğiyle,
22/01/2007 tarihinde, tüm illerde isteğe bağlı tarım
sigortası kapsamına almıştır. Bu düzenlemeyle,
çeşitli meyvelerde ve fındık ürününde yangın,
fırtına, hortum, heyelan, ilave olarak ekonomik kayıplar
açısından çok ciddi bir tehlike oluşturan don afeti de
yüzde 50 oranında devlet prim desteğiyle teminat altına
alınmıştır. Bu kapsam dâhilinde sigorta yaptıran
üreticilere, don hasarı meydana geldiğinde, hasar miktarının
yüzde 50'si, yarısı teminat olarak ödenecektir.
Fındık
üretimiyle uğraşan vatandaşlarımız, don afetinin
fındık bahçelerine ve fındık ürününe vereceği
zarardan korunmaları için mutlaka tarım sigortası
yaptırmalıdırlar. Sigorta prim tutarı, sigortalanacak
arazinin yüksekliğine göre bir miktar değişmektedir,
ancak, yapılacak sigorta bedelinin yüzde 50'sinin devlet tarafından
karşılanacağı, üreticilerimizin ödeyeceği
miktarın yüzde 10'unun peşin, yüzde 90'ının hasat mevsiminden
sonra ödeneceği unutulmamalıdır.
Değerli
arkadaşlar, bu sigorta işlemi, fındık üreticimiz
açısından Hükûmetimizin attığı önemli bir
adımdır. Zira, fındık üreticimiz, hemen hemen her
yıl Mart ve Nisan aylarında, don olayı meydana gelip
fındık mahsulüm zarar görecek mi diye endişe içerisine
düşmekteydi. Hükûmetimizin yaptığı bu düzenleme
onların mağduriyetini önleyecek, ürünlerinin güvence
altına alınmasını sağlayacaktır. Bu kadar
önemli olan bu uygulamadan tüm fındık üreticilerimizin yararlanması
en büyük arzumuzdur. Üreticilerimiz bu konuya gerekli duyarlılığı
göstermeli, zamanında sigortasını yaptırmalıdır.
Fındık üreticilerimiz için son derece önemli olan bu sigortanın
yaptırma tarihi 28 Şubat 2007 tarihinde sona ermektedir.
Tarım
sektörümüz için büyük önem taşıyan böyle güzel bir düzenleme
yaptığından dolayı, Sayın Hükûmetimize ve Tarım
Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Giresun
Tarım İl Müdürlüğümüze kayıtlı 49.188 çiftçimiz
bulunmaktadır. Bugün itibarıyla, bu üreticilerimizden
sadece 950 tanesi sigorta yaptırmıştır. Fındık
üretimi yapılan Trabzon ilimizde 211, Ordu ilimizde ise 1.064 civarında
müstahsilimiz sigorta yaptırmıştır. Bu rakamlardan
katılımın çok düşük olduğu anlaşılmaktadır.
Yine,
fındık bahçelerinde 1.000 rakımla ilgili sıkıntı
aşılmış, 1.000 rakımın üzerindeki fındık
bahçeleri de sigorta yaptırılabilecektir. Fındık
üreticilerimizin don teminatlı tarım sigortası yaptırmaları
için on dört günlük bir süre kalmıştır değerli arkadaşlar.
28 Şubat tarihinde sona erecek bu süreye kadar tüm fındık
üreticilerimizin sigortalarını yaptırmaları
konusunda tarım il ve ilçe müdürlüklerimizin, köy muhtarlıklarımızın,
ziraat odalarımızın, sivil toplum kuruluşlarımızın
duyarlı olmaları çiftçilerimizin zararının önlenmesi
açısından çok önemlidir.
Ben,
üreticilerimizin tarım sigortası yaptırma konusunda
duyarlı olmalarını bekliyorum, onları sigorta
yapmaya davet ediyorum.
Yüce
Meclisi saygı ve hürmetle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Temür.
ŞEVKET
ARZ (Trabzon) - Ali Bey, 2004 fındık paralarını ödeyin.
ALİ
TEMÜR (Giresun) - Üreticileri davet edelim, hep beraber sigortalarını
yaptıralım, görevimiz bu olsun.
BAŞKAN
- Sayın Aslanoğlu, bir söz talebiniz var, ama, çok kısa,
yerinizden.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, teşekkür
ederim.
Tabii,
insanların kendini güvende hissetmeleri çok güzel, ama biz, kayısı
üreticileri olarak kendimizi güvende hissetmiyoruz. Çünkü, Tarım
Bakanlığı, yaptığı uygulamada çiçek sonrasına
sigorta veriyor. Kayısı çiçek döneminde donar, çiçekten
sonra kayısı donmaz.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Onun için ben Tarım Bakanıma
sesleniyorum ve TARSİM'e sesleniyorum: Eğer kayısıya
don teminatı verecekseniz, çiçek dönemi dâhil verin. Aksi
hâlde hiçbir işe yaramaz efendim.
BAŞKAN
- Sayın Aslanoğlu, teşekkür ediyorum.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Sağlık Bakanı
Recep Akdağ cevap vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Değerli Başkanım,
sayın milletvekilleri; Giresun Milletvekilimiz Sayın
Ali Temür'ün devlet destekli tarım sigortasının
fındık üreticisi açısından önemine ilişkin
gündem dışı konuşmasına ben de, müsaadenizle
bazı katkılarda bulunmak istiyorum.
Hükûmetimiz,
bildiğiniz gibi, 2005 yılında Tarım Sigortaları
Kanunu'nu çıkarmış ve daha sonra da bununla ilgili
ikincil mevzuatı hazırlamış durumdadır. Bu
mevzuatla, 2007 yılında yüzde 50 prim desteği verilmesi,
bitkisel ürünler ve seralarda dolu riski ana teminatına ek olarak,
paket hâlinde yangın, heyelan, fırtına ve hortum teminatlarının
ve ayrıca, açık alanda yetiştirilen meyveler için ilave
olarak isteğe bağlı don riski teminatı, kayıtlı
süt sığırlarında ölüm riski teminatı, biyogüvenlik
ve hijyen tedbirleri alınmış kümes hayvanlarında
ölüm riski teminatı gibi birtakım destekler getirilmiş
durumdadır ve uygulamanın genişletilmesi amacıyla,
2006 yılı risklerine ilave olarak, 2007 yılında teminat
kapsamına alınan yeni risk grupları olmuştur. Bunlar
da, açık alanlarda yetiştirilen meyveler için isteğe
bağlı don riski teminatı ve denizlerde ve iç sularda
yetiştirilen su ürünlerine ölüm riski teminatları getirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu hususta uygulamada görev alacak eksperler
için eğitimler yapılmış durumdadır. 473 kursiyere
eksperlik eğitimi verilmiştir ve poliçeler de 1 Haziran
2006 tarihinden itibaren kesilmeye başlanmış durumdadır.
Burada,
değerli milletvekilimiz Sayın Ali Temür'ün konuşmasının
ve konuyu gündeme getirmesinin önemi kanaatimce şuradadır:
Vatandaşlarımızın bu hususta bilgilendirilmesi
gerekiyor. Aslında, Tarım Bakanlığımız,
uygulamanın ülke genelinde duyurulması amacıyla tanıtım
kampanyaları başlatmış durumdadır. Tarım
Bakanlığımızın il ve ilçe teşkilatlarıyla
ve sigorta sektörüne ilişkin tarafların katılımıyla
bu kampanyalar yapılmaktadır. Tekirdağ, Balıkesir,
Manisa, Antalya, Konya, Adana, Kayseri illeri ve bu merkezlere komşu
illerin katılımıyla bu tanıtımlar gerçekleştirilmiştir.
Malatya merkezli toplantı da 19-20 Şubat 2007 tarihinde yapılacaktır.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Ama, hiçbir işe yaramıyor
Bakanım.
SAĞLIK
BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Sayın milletvekilimizin
bu hususta verdiği bilgiyi de ben Tarım Bakanımıza
ileteceğim.
Bu
kampanyalara devam edilecektir. Bu arada, fındık ürün sigortası
da bu kapsamda ortaya konmuş olmaktadır. Açık alanda yetiştirilen
tüm meyvelerde don teminatı verilmeye başlandığından
bu yana, fındık için de bu imkân getirilmiş olmaktadır.
Fındıkta don sigortası, dolu ana sigortası teminatıyla
birlikte bir paket hâlinde uygulanmaktadır. Bu pakette dolu,
yangın, fırtına, hortum, heyelan gibi birtakım teminatlar
birliktedir. Ayrıca, üreticilerimiz tarafından talep
edilmesi hâlinde meyve ve sebzelerde kalite kaybı teminatı
da verilmektedir. Bu amaçla, tarım sigortası yaptıracak
çiftçilerimizin, sigorta primlerinin yüzde 50'sinin devlet prim
desteği olarak karşılanmasıyla, az bir masrafla,
doğacak zararlarını gidermeleri ve ihtiyaç duydukları
ekonomik güvenceye kavuşmaları sağlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, gerçekten, toplumumuzda sigortacılık
kültürünü geliştirmemiz gerekiyor. Bu anlamda, Hükûmetimizin
tarım sigortasıyla birlikte çiftçilerimizde de bu kültürün
gelişmesiyle, önümüzdeki yıllarda çiftçilerimizin bu anlamda
ekonomik ve sosyal güvencelerinin artacağını bir kere
daha ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
V. -
ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Gündemdeki
sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu
önerisi
15.02.2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
15.02.2007 Perşembe günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
CHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin,
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmının 24 üncü sırasında yer
alan, 735 Sıra Sayısının bu kısmın 4 üncü
sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin lehinde söz isteyen Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Sayın milletvekilleri, sayın
hatiplerin sözlerini tamamlayabilmeleri için ek bir dakikalık
süre vereceğim.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkanım, yüce Meclisin değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
verdiğimiz teklif nedir biliyor musunuz? Türkiye'deki yaklaşık
52 bin muhtarımızı ilgilendiren, 52 bin muhtarımızın
ekmeği için... Bu insanlar kendilerini feda ediyorlar. Bu insanlar,
muhtar olunca -bir daha söylüyorum- zorunlu olarak Bağ-Kur'lu oluyorlar.
Her seçilen muhtar, mutlaka, yasa gereği Bağ-Kur'lu oluyor
ve ilk basamaktan başlatılarak her yıl bunların basamakları
yükseltiliyor.
Yaklaşık 2003 yılından
beri, zannediyorum ki benim bu konuyu buraya getirmem, yedinci
kez getiriyorum. Yüce Meclisin hepsi, lütfen, bu kanunu getirin dedi,
bu kanunu gündeme aldırdı, ama, her seferinde bunu bir
şekilde getirmiyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bu
insanlara 240 milyon para veriyorsunuz, ama, ilk basamaktan
Bağ-Kur primi 263 milyon. Şu anda, yaklaşık, muhtarların
yüzde 50'si icralık. Bir icra, bir Bağ-Kur affı getirdiniz.
Lütfen, dönün bakın, rica ediyorum, Bağ-Kur affında kaç
muhtar müracaat etti, kaç muhtar acaba müracaat etti, primini ödeyebildi.
Birinci taksitten sonra, hepsi yine pes etti arkadaşlar.
Şu anda, en düşük, en az, 20 milyar, 25 milyar, bir muhtarımız
Bağ-Kur'la icralık.
Başka bir şey söyleyeceğim
değerli milletvekilleri: Muhtarımız, köyündeki bir
insana yeşil kart verilmesi için aracılık yapıyor.
Köyünde ihtiyacı olan
Diyor ki, bu insanın ihtiyacı
vardır. İlçe kaymakamıyla beraber öneri götürüyor,
onlara yeşil kart verdirmek için imza veriyor. Ancak, muhtarın
bakmakla yükümlü olduğu çocuğu veya eşi
Eğer
Bağ-Kur'a prim borcu varsa, bu muhtar hastaneye gidemiyor, bu muhtar
ilaç alamıyor, bu muhtarın çocukları ve eşini kesinlikle
hiçbir hastane kabul etmiyor.
Değerli milletvekilleri,
olaya insani boyutla bakalım. Ben, size, en az, Malatya'dan 15
tane muhtarımın, şu anda, verdiği senetlerden dolayı
Eşi ölmüş
İsim veriyorum: Hekimhan Saraylı Muhtarı.
Hastaneye gitmiş, eşi ölmüş, senet vermiş. Şu
anda, bu insan bu senedi
Yaklaşık 7 milyar, senet, hastaneye
borcu var.
Değerli milletvekilleri, insani
boyutuyla bakın. Burada, bu yasayı getirdiğimizde,
2003 yılında, tüm milletvekilleri destek vermek üzere, hepsi
el kaldırdı "Gündeme alın." dediler, ama, o günden
bu yana, her sefer getirdiğimizde, her bütçe görüşmesinde
"5.000 göstergeye çıkarıyoruz, 3.000 göstergeye
çıkarıyoruz, yarın getiriyoruz, öbür gün getiriyoruz,
her türlü hazırlıklarımız bitti." Tabii, ama,
sonuçta bir hiç, sayın milletvekilleri.
Değerli milletvekilleri,
biz, bu insanlara bu Mecliste yalan söyledik, bu insanları kandırdık.
Ben, bir kere, bu Meclisin bir üyesi olarak utanıyorum, utanıyorum
bu insanlardan ben. Her seferinde, ha bugün ha yarın dedik ta
2003 yılının başından itibaren değerli
milletvekilleri. Bu insanlar bunu hak ediyor mu? Bu insanlara her
şekilde gidiyoruz "Muhtar Emmi" diyoruz. Acaba, bu insanlar
bunu hak ediyor mu? Bugün, lütfen, bir bakın, kaç muhtar icralık.
Değerli milletvekilleri, bu
yasayı yüce Meclisin tüm üyeleri bir an evvel
İstediğimiz
bir şey yok değerli milletvekilleri. Burada, verdiğimiz
yasada
Siz yapın getirin, siz hazırlayın, alkışlayalım.
Mesele
Benim kanun teklifimi görüşmeyin, siz hazırlayın,
ama, yeter ki bu insanların sorunlarını çözelim arkadaşlar.
Artık bıçak kemiğe dayandı değerli milletvekilleri,
hakikaten perişanlar. Türkiye, sosyal hukuk devleti diyoruz.
Sosyal hukuk devletinde, o kişinin, en azından sağlık
Toplumun
13 milyon yeşil kart veriyoruz, ama, bu insanlar hiçbir
şeyden faydalanamıyor. Hak mı, reva mı sayın
milletvekilleri?
Ben hepinizden bir kez daha rica
ediyorum. Gelin, bu yasayı
6 Aralıkta getirmişiz. Burada
-isim vermeyeceğim- İktidar Partisinin Grup Başkan Vekili
aynen şu kelimeyi etti "biz ocak sonunda mutlaka bu yasayı
getireceğiz ve ocak sonuna kadar mutlaka bu yasayı çıkaracağız"
dediler. Ben de dönüp "teşekkür ederim" dedim.
Değerli milletvekilleri,
bu, bir türlü 21'inci sıradan aşağıya gelmiyor. Her
ne hikmetse, hep
Bir ara 5'inci sıraya geldi, 5'ten 24'e kaydı.
Değerli milletvekilleri, bunlar bizim insanlarımız,
bunlar bizim emektarlarımız. Bu insanların neler yaptığını,
bu insanların hangi tür fedakârlık yaptıklarını
hepiniz çok iyi biliyorsunuz, ama, ne hikmetse
Niye esirgiyoruz,
kimden esirgiyoruz? Yine aynı şey, ben defalarca söyledim.
Ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin, anayasal hukuk devletinin, insanların
korunup kollanmasının, devletin kolluk kuvvetleri olması
gerektiğine inanan bir insanım, ancak, 70.000 tane köy korucusu
yaratıldı. Eğer bunlar yaratıldıysa
Bu insanlar,
bu ülkenin bir insanı. Bu insanlar, köy korucuları yirmi
yıldır çalışıyor arkadaşlar, yirmi
yıldır bunların hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Biz sosyal
hukuk devletiyiz arkadaşlar. Ben, burada, bütçe görüşmelerinde
Sayın Sosyal Güvenlik Bakanına, İçişleri Bakanlığı
hakkında dedim ki "ihbar ediyorum, Türkiye'de kaçak işçi
çalıştırıyor." Yine, aynı şeyi bir daha
söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde ve dünyada, maaş verilen,
ücret ödenen hiçbir kişi sosyal güvenlikten yoksun değildir,
yasa gereğidir. Ben yine ihbar ediyorum: İçişleri Bakanlığı,
köy korucularıyla ilgili kaçak adam çalıştırıyor.
Değerli milletvekilleri, insani
boyutuyla bakın, bunlar bizim insanlarımız. Ama, her
ne hikmetse, neden getirilmiyor?
Değerli milletvekilleri,
her gittiğimde
Malatya'daki iki tane muhtarlar derneğim
ve Türkiye Muhtarlar Federasyonu geçen görüşmede buradaydı.
Sayın İktidar Partisi Grup Başkan Vekilimin verdiği
sözü ben kendisine burada ilettim.
Değerli milletvekilleri, artık
ya bu işten vazgeçelim. Diyelim ki, artık bir daha bu konuyu
getirmeyin, bu dönem çıkarmayacağız. O zaman dönüp
herkese, bu Meclis yalan söylemez, Meclis iradesi bunu gerektiriyor
deriz, biz de bunu yaparız arkadaşlar. Ama, hep kandırılmaktan
Hep getirdik
Tüm tutanaklar burada arkadaşlar. Tüm bakanlarımın,
-İçişleri Bakanı dâhil, Maliye Bakanım dâhil- tüm
bakanların, her seferinde getirdiğimizde, üç gün, üç ay,
beş ay
Artık kimseyi bu konuda rencide etmemize gerek yok
arkadaşlar. Yine söylüyorum. Ben bu konuşmaları yaptıktan
sonra, sizden aldığım feedback'lerle kendilerine bir
şey ilettiysem, onlara yalan söylemekten dolayı utanıyorum,
tüm muhtarlarımdan özür diliyorum.
Hepinize saygılar sunarım,
teşekkür ederim. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Grup önerisinin lehinde söz isteyen
Hüseyin Bayındır, Kırşehir Milletvekili.
Buyurun Sayın Bayındır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2108
sıra sayılı muhtarlarımızın özlük haklarıyla
ilgili Kanun Teklifi'mizi, bu kez de Cumhuriyet Halk Partisi Grup
önerisi olarak önünüze getirdik. Ben de, konuşmama başlamadan
önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Muhtarlar, yöresinin seçilmişlerinin
temel taşıdır. Bazı bölgelerde muhtarlara
"kâhya" da denir. Muhtar, bulunduğu yerde devletin adına
ilk ev sahipliği yapan, yönlendirici, önemli bir temsil görevi
olan ve bu temsil görevini üstlenen, bunu yerine getirirken de vatandaşıyla
devlet arasında köprü görevi kuran, demokrasimizin temel taşıdır.
Köylere gelen karakol görevlileri önce muhtarlarla görüşürler,
onlardan köyün durumuyla ilgili ya da o olayla ilgili bilgileri
alırlar, o bilgilerden sonra diğer köylülere ulaşırlar.
Muhtarların, özellikle köylerde,
hanımlarının hiç boş değildir elleri, sürekli
mutfakları kaynar; gelen misafirlere yemek hazırlığı
vardır, çay hazırlığı vardır. Onları
köy adına evlerinde misafir ederler ve bu muhtarlarımızın
da aldığı maaş da, maalesef, 250 YTL'dir.
Sayın milletvekilleri, bugün
de, sekiz ay sonra yapılacak seçimin hazırlıklarının
büyük çoğunluğu da muhtarlarımızın omuzlarındadır.
Şu anda, ben bu konuşmayı yaparken bile, muhtarlarımızın
başında binlerce insanımız vardır. Seçmen kayıtlarını
kontrol ederler, yer değiştirirler ya da bir mahalleden bir
başka mahalleye bir vatandaşımız göç getirdiğinde
o vatandaşımıza ilk ev sahipliği yapan, mahallede
karşılayan muhtardır, ilk "hoş geldiniz"i
o der kendisine. Ama, bu kadar saydığım -daha da burada
sayamadığım ama- gerçek anlamda demokrasimizin de
vazgeçilmez unsurlarından ya da demokrasimizin en çekirdek
seçilmiş insanı olan muhtarımıza ödediğimiz
parayla sorumluluğun aynı orantıda olmadığını
düşünüyorum.
Biliyorsunuz, muhtarlarımız,
muhtar seçildikleri gün de aynı zamanda Bağ-Kur'lu olurlar,
yani, Bağ-Kur primlerini yatırırlar. Biraz evvel Malatya
Milletvekilim Mevlüt Ağabeyim de söyledi, muhtarlarımızın
çok büyük bir kesimi Bağ-Kur primlerinden dolayı icralıktır,
evlerine haciz gelmiştir. Kısacası, muhtar zordadır
arkadaşlar. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu
bu kanun teklifini, hep birlikte, sizinle birlikte çıkarmayı
becerebilirsek, direncinizi bir yere bırakabilirseniz, bütün
sayıları yaklaşık 51 bin civarında olan muhtarlarımızın
Bağ-Kur primlerinin İçişleri Bakanlığımızın
bütçesine konulacak ödenekten karşılanmasını
istiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
muhtarlarla ilgili gerçekten çok fazla sorun var. Bakın,
şöyle düşünün: Bir muhtar köyün yolunu yaptırmak için
köylü kendisine der ki: "Yolum kötü, bunu ilet." Muhtar ilçeye
gelir, ilçede sözünü tutturamazsa muhtar, ile gider. Orada tutturamazsa
sözünü, sizlere gelir. İktidar partisi milletvekilleri, sizlere
gelir muhtarlar, derler ki: "Yolum yok." Derler ki: "Suyum
yok." Derler ki: "Elektriğim her gün kesilmekte." Derler
ki: "Telefon köyümüzde gidip gelmekte, çare." derler.
İşte, buraya gelip giderken bile o muhtarlar, bütün bunları
ceplerinden karşılarlar.
Benim anlamadığım
bir şey, anlamadığım bir husus: Bu memlekette Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor
diyor ki: "Millî gelir 2006 yılı sonu itibarıyla
5.310 dolar oldu." Sayın Başbakan, ben, hesap yapmayı
bilmiyorum, 5.310 dolar acaba kimin? Biraz evvel anlatmaya çalıştığım
muhtarlarımın, seçilmiş insanların yıllık
geliri 2 bin dolar, işsizin yıllık geliri hiç yok, köylünün
yıllık geliri 5 bin doların beşte 1'i değil, memurun
yıllık geliri 5.310 doların yarısı değil,
işçininki aynı şekilde, dulun, emeklinin, yetimin
millî gelirden aldığı pay yoktur. Acaba Sayın
Başbakanın hesabı farklı mıdır? Ben, size
şimdi bir şey anlatacağım ve diyeceğim ki size:
Sayın Başbakanın kafasındaki hesap yapma şekli,
değerli milletvekilleri, farklı. Sayın Başbakan
CAHİT CAN (Sinop) - Senin kafana
uymaz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Benim kafama uyar, uyar, merak etme. Sen muhtarın kafasına
uy.
Şimdi, 5.310 doları Sayın
Başbakan herhâlde şöyle hesaplıyor olabilir: Sayın
Başbakan, gençlik yıllarında benim gibi simit satmış,
ama, Sayın Başbakan simit satarken, simidi, sabahın erken
saatinde gidip fırından sıcak alıp halka iletmemiş.
Sayın Başbakan nasıl satıyormuş biliyor musunuz
simidi?
İSMET ATALAY (İstanbul) -
Bayatlamış simit.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Sayın Başbakan, simidi, akşam saatinde gidiyor, elde
kalan bayat simitleri üçte 1 fiyatına alıyormuş. Eve
götürüyor, akşam bunu suyla ıslatıyor, sabah da
ısıtıp halka satıyormuş. Kim bu? Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan. Sanıyorum, Sayın Başbakanın
dolardaki millî gelir hesabı da herhâlde bu. Isıtıp
ısıtıp satmaya çalışıyor. Öyle değil
Sayın Başbakan.
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Millet
gülüyor sana, çok basit.
CAHİT CAN (Sinop) - Çok
ayıp ediyorsun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Bakın size bir şey söyleyeyim: Bu bilgi, kitap hâlinde bütün
kitapçılarda var. Biraz sonra, konuşmam bittikten sonra bana
gelirsiniz, kitabın sayfasına kadar size veririm, sizler
de Sayın Başbakanınızı tanımış
olursunuz.
Şimdi, yine, Sayın
Başbakan çıktı, hububat fiyatlarını açıklarken,
"Köylüye prim." dedi Tarım Bakanıyla birlikte,
buğday ve arpaya. Şu anda beni izleyen köylülerime soruyorum,
açın telefonlarınızı, siz de sorun köylülerinize.
Sayın Tarım Bakanını burada defalarca uyardık,
en sonunda "Bayramdan önce ödeyeceğim." dedi. Hangi
bayram? Kurban Bayramı. Ne kadar oldu? İki ay geçti.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Bayram biter mi? Bu sene de bayram var.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Primler kime ödendi biliyor musunuz? Primler üçte 1'ine ödendi, yani
100 kişi varsa, 30 kişi primini aldı, geriye kalan 70
kişi bekliyor. Devlette böyle bir ödeme şekli yoktur. Bu,
AKP'nin zihniyetinde var, sizde var bu kapkaççı anlayış,
yanıltıcı kurnazlık, ama tanındınız,
ben size bunu söyleyeyim. Artık biliniyorsunuz. AKP deyince
düşünüyor vatandaş, gözlemliyor sizi. Nereden gözlemliyor?
İcraatlarından gözlemliyor. Kimin? AKP'nin.
CAHİT CAN (Sinop) - Demek ki icraat
yapmışız, siz onu da yapmamışsınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Bizim icraatımız ilk seçimde.
Şimdi, bu yasayı biz
2003'ten bu yana getirdik. Diyoruz ki, muhtarlarımızla ilgili
bu yasa geçsin, muhtarlarımız zorda. Onların içinde bulunduğu
ortamı düzeltelim istiyoruz. Beş yıldır kaçıyorsunuz,
beş yıldır bu yasayı çıkarmamak için kaçıyorsunuz.
Kaçın bakalım, nereye kaçacaksınız? Nereye kaçacaksınız?
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sandığa
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
İlk genel seçime kadar kaçacaksınız. Ondan sonra kime
gideceksiniz?
AHMET YAŞAR (Aksaray) - Sandığa,
sandığa
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Sandığa.
Kim var sandığın başında?
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Muhtar
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Muhtar var.
Nasıl bakacaksınız
muhtarın yüzüne? Ne diyeceksiniz? Nasıl oy isteyeceksiniz?
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - AK
Partiye oy verecekler.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Geçen seçimlerde diyordunuz ki muhtarlara
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Geçen sene biz verdik, orayı öğrenememişsin!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen!
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Ben de senin kadar bilirim, hiç merak etme.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Muhtarlar size hayır duası ediyor, merak etme!
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Şimdi, gideceksiniz
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Gideceksiniz
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Yüzde 100 verdiğimizi öğrenememiş daha.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Ben öğretmeye çalışıyorum size. İyi dinlerseniz
anlarsınız.
Gideceksiniz oralara, geçen seçimde
dediniz ki: Aman muhtarım, ben bu köye bir kez geldim, bir daha gelemem,
aman bu köyün seçmeni sana emanet, diyordunuz. Emanet ettiğiniz
köylerde oy da aldınız. Muhtarlar sözünün eridir. Her biri
de seçilmiş adam gibi adamdır muhtarlar. Ama, şimdi
Şimdi bunu söyletmeyecekler size. Şimdi bunlardan sizin
oy isteme şansınız filan da yok.
Bakın, bütün muhtarlara sesleniyorum:
Sevgili muhtarlarım, beş yılı aşkındır
Cumhuriyet Halk Partisinin Grup önerisinin
Başta bu tasarıyı
hazırlayan Sayın Mevlüt Ağabeyime ve bütün arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Ama beş yıldır bu yasayı reddeden,
bu yasanın çıkmasına emek harcamayan, her şeye parmak
kaldıran AKP'nin, acaba, aklıma şu geliyor, bu yasayı
Cumhuriyet Halk Partisinin Grubu değil de Avrupa Birliği,
ABD, IMF size direktif olarak verseydi herhâlde çoktan geçerdi. Ama
unutmayın, muhtarlar onlardan daha güçlü. (CHP sıralarından
alkışlar)
Ben size diyorum ki, biraz sonra
oylarınızı muhtarlarımızın lehine kullanın.
Onlar, biraz evvel saydığım gerekçelerle çoktan hem ücret
artışlarını hak ediyorlar hem yolluklarını
hak ediyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen, sözlerinizi toparlayınız. Bir dakikalık süre
veriyorum.
Buyurun.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Bizim konuşmamızdan kes, ona beş dakika ver Sayın
Başkan.
HÜSEYİN BAYINDIR (Devamla) -
Hem de Bağ-Kur primlerinin İçişleri Bakanlığınca
ödenmesini hak ettiklerini söylüyorum.
Eğer bunu biraz sonra parmaklarınızla
reddederseniz, ben de diyorum ki, ey 51 bin muhtarım, siz gücünüzü
ortaya koyun, AKP'den hesap sorun, mühür sizde diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bayındır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Sayın Fatsa, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun grup önerisinin aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, Başkanlık Divanını
ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dün
de ifade etmiş olduğum gibi, biz, son iki haftanın Türkiye
Büyük Millet Meclisi çalışma saatlerini ve gündemini iktidar
ve muhalefet gruplarıyla beraber, anlaşarak tanzim ettik.
Yani, bu haftanın gündeminde neler olacağını, önceki
haftadan, iktidar ve muhalefet partisinin grup yetkilileriyle
birlikte kararlaştırdık. Biz, arkadaşlarımızla
varmış olduğumuz bu mutabakatın arkasında
da sonuna kadar durduk.
Ancak, muhalefet grupları,
maalesef, daha önce birlikte karara varmış olduğumuz
bu çalışma takvimi ve programına sadakat göstermeyerek,
iki günden beri, gündemi değiştirme noktasında ki, bunlar
noktasında da yine anlaşmamız vardır, özellikle
dün görüşülen konuyla alakalı. Biraz sonra, yine, aynı
şekilde, Anavatan Grubunun vermiş olduğu grup önerisi
de gelecek. Orada da yine düşünce ve görüşlerimizi ifade
edeceğiz.
Bakın, üzerinde mutabakata
vardığımız çalışma saatleri ve programlarının,
mutabakat olmasına rağmen, ısrarla değiştirilmeye
ve Genel Kurul çalışmalarını engellemeye yönelik
muhalefetin gayretlerini, ben, sizlerin idrakine ve kamuoyunun
bilgilerine arz etmek istiyorum. Bunun ne manaya geldiğini,
herhâlde, bizi dinleyenler rahatlıkla anlayacaklardır.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun vermiş olduğu kanun teklifinin
gündeme alınmasıyla alakalı, içerik itibarıyla
da muhtarlarımızın özlük haklarının ve
imkânlarının düzeltilmesiyle, iyileştirilmesiyle
alakalı.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti seksen üç yaşını doldurmak üzeredir. Muhtarlık
müessesi de bir asırdan fazla bir süredir kurumsal olarak var
olan bir müessesedir.
Şimdi, eğer muhtarlarımızla
ilgili, gerçekten, arkadaşlarımız, iddia ettiği
konularda
Ki, ben, neler yaptığımızı da burada
anlatacağım. Bunları da muhtarlarla nasıl mutabakata
vararak yaptığımızı da anlatacağım.
Muhtarlarımız, Muhtarlar Derneği ve onların merkez
yöneticileri de bizi izliyorlar. Kendi aralarında veya kendi
aramızda konuşarak mutabakata varmış olduğumuz
meselelerin doğruluğunu da bizi dinleyen muhtarlarımız
tasdik edecektir.
Değerli arkadaşlar, bugün
muhtarlarla ilgili bu kadar iddialı konuşan arkadaşlar
ve onların içinde bulunduğu siyasi partiler de yıllarca
bu ülkede iktidar oldular ve muhtarlık da bir müessese olarak
vardı. Bize seksen üç yıl sonra bugün konuşanların
veya muhtarlar adına söz söyleyenlerin, talepte bulunanların
devretmiş oldukları muhtarlık müessesesi, köyünün
suyunu veya mahallesinin yolunu yaptırabilmek için bakanlık
ve genel müdür kapılarında günlerce yatan muhtarlardır.
Almış oldukları ücretlerle bırakın birtakım
ihtiyaçlarını gidermek, şimdi arkadaşlarımızın
da iddia ettiği gibi, Bağ-Kur primlerini bile ödeyemiyorlardı.
Hiçbir şekilde, yerelde yapılacak hizmetlerin hiçbir tarafı
değildi muhtarlar; ne belediyelerde ne il özel idarelerinde
ne de il genel meclislerinde ne de şimdi KÖYDES çerçevesinde yapılan
hizmetlerin hiçbirisinde muhtarlar yoktu.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
muhtarlarımızla, 3 Kasım seçimleri öncesi sizler gibi
biz de konuştuk. Muhtarlar derneği ve federasyonlarının
merkez yetkilileri dâhil, taşradaki ilçe ve il yetkilileri,
dernek yetkilileri dâhil, muhtarlarımızla yapmış
olduğumuz bütün toplantılarda bizden bir şey talep ettiler,
dediler ki: "Bizim almış olduğumuz muhtarlık
ücretleri bizim Bağ-Kur primlerimizi bile ödeyemiyor. Fazla
bir şey istemiyoruz. Biz bu şartları bilerek muhtar olduk,
ama, hiç olmazsa -sizden, AK Parti Hükûmetinden ve yönetiminden-
Bağ-Kur primlerimizi ödeyebilecek bir imkânı bize verin."
Talep buydu ve 98 yeni Türk lirası da ücret alıyorlardı.
İktidar olduk, muhtarların yetkilileri bize geldi, merkez
yetkileri geldi, dedi ki: "Seçim öncesi konuştuğumuz
meseleleri bir an önce hayata geçirin." Dedik ki: "Bir yasal
düzenleme yapalım." Dediler ki: "Acelemiz var. 5319 sayılı
Yasa çerçevesinde -Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde- Bakanlar
Kurulunun bunu 1 kat artırma yetkisi vardır. Biz, bir an önce,
Bakanlar Kurulu kararıyla ücretlerimizin 1 kat artırılmasını
talep ediyoruz. Yani, yapılacak kanuni düzenleme belki uzun
bir süre alabilir, bizim bunu bekleyebilecek tahammülümüz ve sabrımız
kalmadı." Peki. "5319 sayılı Yasa çerçevesinde
-ki, Kanun'un verdiği şeydir- 1 kat artırın." Ne
kadar artırılmış? 2 kat, 2 kat artırılmış.
Ne kadar? Yüzde 174. Muhtarlarımızın taşra ve merkez
teşkilatındaki bütün yöneticileri gelerek, başta
Sayın Başbakanımıza, ilgili bakanlara, komisyonlara
ve milletvekillerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve parti gruplarına,
kendileri için yapmış olduğumuz bu düzenlemeden dolayı
teşekkür etmişlerdir. Teşekkür etmişlerdir, plaket
vermişlerdir, teşekkür telgrafları, belgeleri göndermişlerdir.
Bunların hepsi elimizde mevcut.
Değerli arkadaşlar, bakın,
sadece biz bunu yapmadık, sadece biz bunu yapmadık. Ben, burada,
bütün arkadaşlarımızın
Bizi muhtarlarımız
izliyor. Son bir buçuk seneden beri, köyünün suyu için, köyünün yolu
için, köprüsü için, altyapısı için, sanat yapısı,
kanalı için, Allah aşkına, bakanlık kapılarında,
genel müdürlük kapılarında, milletvekili kapılarında
günlerce sırada bekleyen muhtar gördünüz mü siz hiç? Niye? Çünkü,
biz, yerelde, KÖYDES projesiyle beraber bu hizmetlerin tamamını
muhtarlarımıza verdik ve olayın tarafı hâline getirdik.
Olayın tarafı hâline getirdik. Sizin dediğiniz gibi
değil. Biz de Türkiye'yi geziyoruz, biz de muhtarlarımızla
her hafta sonu bir araya geliyoruz, konuşuyoruz, görüşüyoruz,
ama, muhtarlarımız, bize, özellikle KÖYDES çerçevesinde
kendilerine sağlanan imkânlar ve hizmetlerden dolayı, ayrıca,
özlük haklarında yapmış olduğumuz düzenlemelerden
dolayı teşekkür ediyorlar, teşekkür ediyorlar.
Arkadaşlar, bazı şeyler,
böyle istismar edilecek konular değildir. Yani, temcit pilavı
gibi ısıtıp ısıtıp tekrar bunları getirmek
suretiyle bu insanların konumunu ve durumunu tartışmaya
açmak bu insanlara karşı nezaketsizlik ve saygısızlıktır.
Yani, biz bu insanlarla anlaşarak yaptık bütün bunların
hepsini. Bu da yetmedi, mahalle muhtarlarımızı belediye
meclisinin üyeleri hâline getirdik. Köy muhtarlarımızı,
il genel meclisinin üyeleri ve sorumluları hâline getirmek suretiyle,
yereldeki bütün hizmetlerin tarafı yaptık, KÖYDES ekibinin,
özellikle kaymakam, il genel meclisi üyesi ve muhtarlardan oluşan
ekibin tarafı hâline getirdik. Şimdi, muhtarlarımız,
köy yollarını, içme sularını, köprülerini, ne
varsa hepsini kendileri programa alıyor, kendileri projelerini
yaptırıyor, kendileri ihale ediyor ve takibini de kendi
yapıyor.
Dolayısıyla, değerli
arkadaşlar, bakın, muhtarlarımız bizden ne istediyse
onu verdik biz onlara. Muhtarlarımızın, sizin iddia ettiğiniz
gibi, öyle bir şeyi de yok. Efendim, Hüseyin Bey diyor ki
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Siz, "Ocak sonu bitireceğiz." demediniz
mi? Söz vermediniz mi? "Ocak sonu bitireceğiz." demediniz
mi?
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin
Bağırmayın
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Aslanoğlu
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen,
siz, Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Siz, "Ocak sonu bitireceğiz." diye söz vermediniz
mi? Siz söz verdiniz.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu.
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Aslanoğlu
Evet, değerli arkadaşlar,
biz, Sayın Bayındır'ın da ifade ettiği gibi
-ben biraz önce hayretle izledim- sandıkların başında
muhtarlar olacak, gibi
Değerli arkadaşlar, bu
çok tehlikeli bir sözdür. Muhtarlarımız sandıkların
başında, sadece sandıkların güvence ve emniyeti,
seçimin sağlıklı bir ortamda yapılması için
bulundular
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Fatsa, lütfen
toparlarmısınız. Bir dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) - Hemen bitiriyorum.
Başka gerekçelerle muhtarlarımızı
sandık başında bekletme alışkanlığı
geçmişte vardır, muhtarlara şapka, palto ve çizme giydirmek
suretiyle belli siyasi partilerin temsilcileri gibi istihdam etme
alışkanlıklarından geliyor olabilir bu.
Artık, Türkiye çok değişti.
Muhtarlarımız da kendi hür iradeleriyle siyasi tercihlerini
yapabilecek, bu tür telkinlerin tesirinde kalmayacak kadar vasıflı,
bilgili ve birikimlidir. Muhtarlarımızı lütfen bu konuda
rencide etmeyelim. Bu haksızlıktır. Bunu kabul etmemiz mümkün değildir.
İlk defa, iddia ediyorum, ilk
defa -işte seksen üç yıllık tarih, yüz yıllık
muhtarlık müessesesi, bir asırlık muhtarlık müessesesi-
AK Parti döneminde muhtarlara sağlanan imkân, hizmet noktasında
sağlanan imkân ve hizmetlerin yapılması noktasında
sağlanan imkân, hangi siyasi iktidar döneminde verilmiştir?
Doğrusunu istersen, bunun aksini iddia edenler, gelsin burada
bunu da söylesinler. Ayıptır. Muhtarlarımızı
bu kadar rencide etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Kaç muhtar icralık?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Muhtarlar icrada.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, teşekkür
ediyorum.
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen
Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sayın Fatsa'yı öyle büyük
bir üzüntüyle dinledim ki. Sayın Fatsa ayrılıyorlar.
Sayın Fatsa, o sözlerinize
bir cevap vermek istiyordum ama, salon dışına çıkıyorsunuz,
âdet hâline getirdiniz.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Konuşuyorsunuz,
Ümmet Kandoğan çıkınca
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla)
-
Meclis Genel Kurulunu terk edip gidiyorsunuz. Siz de başladınız.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, Sayın Başkanım
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Başkanım
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Kandoğan.
Burada hiçbir sayın milletvekili,
Genel Kurulu terk ederken size sormayacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Başkan, ona
BAŞKAN - Öneri üzerinde söz istediniz.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Onun kararını da lütfedin de biz verelim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Siz veremezsiniz Sayın
Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet.
BAŞKAN - Her sayın milletvekili
kendisi verir. Lütfen...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Eğer burada konuşan milletvekili, eğer konuşmasının
arkasında aynı konuyla ilgili bir başka milletvekili
konuşacaksa
BAŞKAN - Hiçbir sayın milletvekilini
tahkir etmeye, tezyif etmeye hakkınız yoktur sizin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
o
milletvekilinin bu sıralarda oturması lazım, dinlemesi
lazım. Biz onu dinledik.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Doğru.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Kaç defa
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız
değerli milletvekilleri
BAŞKAN - Genel Kurula hitap
eder misiniz lütfen Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, Sayın Fatsa, bir suçluluk kompleksi içerisinde
olduğu için kaçıyor. Elimde tutanaklar var, elimde tutanaklar
var. Bakınız, Sayın Fatsa ne söylemiş, burada notlar
var. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Geldi Sayın Fatsa. Ümmet Bey, Sayın Fatsa'yı getirttin.
Bravo!
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, lütfen
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun bir nezaketi, bir zarafeti
vardır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Alkışladık Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın hatip konuşurken
tüm sayın milletvekillerinin dinleme zorunluluğu vardır.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Yasak mı alkış? Alkış yapmak yasak mı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Şimdi, Sayın Fatsa, 5 Mayıs
2005'te bu kürsüye gelmiş. Sayın Fatsa bu kürsüye gelmiş,
muhtarlarla ilgili bir kanun teklifi üzerinde konuşma yapmış.
İşte burada konuşması. Sayın Fatsa diyor ki:
"Muhtarlarımızın özlük haklarını düzenleyen
kanun tasarısı Bakanlar Kurulunun imzasındadır
ve önündedir. Hükûmetimiz bununla ilgili bir çalışma yapmış,
daha önce de ifade ettiğim gibi, en az asgari ücret esas
alınmak suretiyle
"
Şimdi, Sayın Fatsa diyor
ki, 5 Mayıs 2005'te, gelmiş buradan demiş ki, muhtarlara
söz vermiş: "En az asgari ücret seviyesinde bir çalışmayı
Bakanlar Kurulu yapıyor." ve devam ediyor
CAHİT CAN (Sinop) - O zaman asgari
ücret oydu.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
"Bakanlar Kurulunun gündemine getirilmiş. İnanıyorum
ki, önümüzdeki ilk Bakanlar Kurulu toplantılarından birinde,
bu, Bakanlar Kurulundan geçerek Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine
gelecektir." Bu sizin sözlerinizdir Sayın Fatsa. Peki, bugün
ne söylediniz, bugün ne söylediniz? Bugün çok farklı şeyler
söylüyorsunuz. O gün asgari ücretten bahseden Sayın Fatsa gitmiş
bugün farklı şey söylüyor.
Daha önce de muhalefet sıralarındayken
Sayın Faruk Çelik de bahsetmiş, bir konuşma yapmış.
Sayın Çelik de 18 Haziran 2002'de aynı şeyi söylüyor:
"Asgari ücret seviyesine getirilmelidir." Kim söylüyor?
Bugün AK Parti Grup Başkan Vekili olan Sayın Faruk Çelik söylüyor.
Tutanaklar burada değerli milletvekilleri. Ama, bugün buraya
geliyorsunuz
Bu kanun teklifi 24'üncü sıraya
alınmış zaten, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde.
Getirilen teklif ne? "Bunu 24'üncü sıradan alalım 4'üncü
sıraya getirelim." Teklif bu. Burada zaten oylanmış,
kabul edilmiş. Ee, şimdi Sayın Fatsa diyor ki böyle öneri
verilince: "Meclis çalışmalarını sabote ediyorsunuz
muhalefet." Ya, muhtar maaşlarıyla, muhtarlarla ilgili
bir kanun teklifinin, Meclis gündemine alınan bir teklifin,
4'üncü sırasına alınmasıyla ilgili bir önerinin
Meclisi sabote etmekle ne alakası var Allah aşkına,
ne alakası var? Ama, sizin, bu konuyla ilgili düşünceleriniz,
görüşleriniz belli.
Değerli milletvekilleri, bakın,
hemen burada, size okumak istiyorum. 11 Ocak 2005'te burada oylanmış,
gündeme alınması kabul edilmiş; ancak, o gün burada
Grup Başkan Vekili olan Salih Kapusuz, oylama yapılınca
bakın ne diyor:
"Başkan - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
(CHP sıralarından alkışlar)"
Salih Kapusuz devreye giriyor:
"Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın
Başkan
Başkan - Açık, net bir
şekilde görülüyor.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın
Başkan, isterseniz bir daha oylayın.
Başkan - Gündemin en son
sırasına giriyor, gündemde yerini aldı, sırası
geldiği zaman görüşülecek.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın
Başkan
Başkan - Sayın Kapusuz,
çok açık, net bir şekilde kabul farkı gözüktü, o yüzden
'kabul edilmiştir' dedik.
Salih Kapusuz (Ankara) - Sayın
Başkan, zannedersem Divanda mutabakat yok
Başkan - Hayır, hayır,
baktım arkadaşlara ve arkadaşlar da itiraz etmediler.
Salih Kapusuz (Ankara) - Divanda
mutabakat yok Sayın Başkan. Ama, bir karar verdiniz."
Bakınız, gündeme
alınmasıyla ilgili burada oylama yapılıyor, AK
Parti Grup Başkan Vekili, gündeme alındı diye ne kadar
üzülüyor. Sayın Başkanı bir kez daha oylama yapmaya davet
ediyor. Ee, sizin muhtarlara bakış açınız bu, bu! Hayır,
bu kanun teklifinde beğenmediğiniz yerler varsa, burada
hep beraber düzeltelim. Çalışalım, düzeltelim. Muhtarlarımızla
ilgili, en iyi şekilde nasıl çıkacaksa bu kanun teklifi,
hep beraber çıkaralım. 24'üncü sırada da zaten duruyor.
Gelin 4'üncü sıraya alalım ve muhtarlarımıza bu
imkânlarımızı verelim.
Şimdi, şimdi Sayın
Fatsa diyor ki: "Artık, muhtarlarımız, Ankara'ya
gelmiyorlar. Bakanlıklarda, yol, su için muhtarları göremezsiniz."
Şimdi, Sayın Fatsa, ben,
yirmi üç yıl kaymakamlık, vali yardımcılığı
yaptım. Bu, yol ve suyla ilgili olarak, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünden
de çok küçük bir program çıkardı. Ama, programın asıl
önemli kısmı, illerde il genel meclisleri, il özel idareleri
tarafından program hazırlanır, o program çerçevesi
içerisinde yol, su çalışmaları yapılırdı.
O zaman da muhtarlarımız zaten Ankara'ya gelmezdi.
İle, vali beyin yanlarına giderlerdi, kaymakamın yanına
giderlerdi. Ankara'ya giden -1 kilometre, 2 kilometre- muhtar yoktu.
Yoktu Sayın Tunç. Siz bilmezsiniz onları, bilmezsiniz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Ben bilirim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Yoktu. Çünkü, il genel meclislerinde bunlar hazırlanır,
projesi, programı, ödeneği oraya konur ve o yollar yapılırdı.
Şimdi, şimdi bir de KÖYDES
projesinden bahsediliyor. Şimdi, Türkiye'de yıllardan beri
bu hizmetler köylere gitmiştir. Bunun aksini söyleyecek bir
kimse çıkarsa
ALİM TUNÇ (Uşak) - Kaç kilometre
gitmiştir? Kaç kilometre gitmiştir?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi geleceğim Sayın Tunç. Şimdi geleceğim,
merak etme, bak, rakamlar elimde. Şimdi geleceğim, şimdi
geleceğim.
Şimdi, bunlar, bir isim buldular:
KÖYDES projesi. Eskiden, bu, zaten yapılan hizmetlerdi. İsmini değiştirdiler
(AK
Parti sıralarından gürültüler)
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın
kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, geliyorum şimdi, geliyorum. Acele etmeyin. Bakın, bakın,
rakamlar elimde.
CAHİT CAN (Sinop) - Ümmet, hiç
alakası yok!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, şimdi, tarım
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın
kurusun be, insafın kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, veriyorum rakamları.
ALİM TUNÇ (Uşak) - İnsafın
kurusun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tarım
ve Köyişleri Bakanlığının 2003 yılında,
bakınız, sizin iktidarınız olduğu, sizin iktidarınız
döneminde yayınladığı kitap var elimde.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Böyle söyledikten
sonra
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sizin
iktidarınız başlamış, sizin iktidarınız
döneminde yayınlanan rakamlar. Bakın, okuyorum; bu rakamları
sizin döneminizdeki Tarım Bakanlığının kitabından
aldım.
Türkiye'de siz geldiğinizde,
bakınız, çok açık bir rakam: 875 köyün suyu yok. Türkiye'de
kaç bin köy var? 35 bin köy var. Geçmiş hükûmetler döneminde, o köylerden
sadece 875'inin suyu yok Sayın Tunç. İşte, rakamlar burada.
Aksini iddia eden varsa, AK Parti milletvekilleri, kürsü sizin, gelin.
İşte bunlar resmî rakamlar değerli milletvekilleri.
Milleti kandırmayın!
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Milleti sen kandırıyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
rakam vereyim: Toplam yol, siz iktidara geldiğiniz güne kadar
291 bin kilometre bu ülkede yol yapılmış, 291 bin kilometre
ve bunların 90 bin kilometresi asfalt. 90 bin kilometre, siz iktidara
gelinceye kadar bu ülkede asfalt yol yapılmış.
ALİM TUNÇ (Uşak) - 90 bin mi
büyük, 191 bin mi büyük? 191 bini de biz yapıyoruz şimdi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, bakınız, geliniz o rakamları buradan, kürsüden
söyleyiniz.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Cumhuriyet
döneminde kim yapmış?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bu
rakamlar işte elimde: 875 köy susuz. 34 bin küsur köye su gitmiş.
Nasıl gitmiş bu sular? 291 bin kilometre yol yapılmış.
Nasıl yapılmış bu yollar? Nasıl yapılmış?
İşte, aramızda vali
var, Sayın Akbulut burada. Şimdi, Sayın Akbulut'a soralım:
Kendi döneminde, valilik döneminde, geçmiş dönemlerde, kendi
imkânlarını da kullanarak, vatandaşların imkânlarını
da seferber ederek kaç yüz kilometre yol yapmıştır?
İşte burada kendisi. Çıksın, desin ki, "yapmadım"
desin Sayın Akbulut, burada, vali.
ALİM TUNÇ (Uşak) - O zaman
ne kadar yapılmış, şimdi ne kadar yapılmış?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Geçmiş dönemlerde valilik yapan Sayın Akbulut burada.
Onun için, her şeyi kendi döneminizden başlatırsanız,
bu millete en büyük nankörlüğü yapmış olursunuz. Bu millet
kim kendine hizmet yapmışsa, onu baş tacı yapar. Sizin
döneminizde de yapılan çalışmalar var, elbette olacaktır,
millet onları da takdir eder, teşekkür eder; ama, sadece Türkiye'yi
2002 yılından başlatırsanız yanlış
olur.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Rüyanda gördün mü sen onu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Manisa Milletvekili Bilen, bak, ben Manisa Gölmarmara'da kaymakamlık
yaptım. Kaymakamlık yaptığım dönem 1992
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen toparlayınız.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Kaymakamlık yaptığım dönem 1992-95.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Hâlâ orada kaldın, milletvekili olamadın bir türlü!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kayıtlara
bakabilirsin. 1992-95 yılları arasında, Gölmarmara ilçesinde,
mahallî imkânları da seferber eden bir kaymakam olarak ne kadar asfalt
yaptığımı, Sayın Manisa Valisi Çetinkaya'ya,
o dönemin valisi, milletvekiliniz, Genel Başkan Yardımcınıza
sorun. Sayın Çetinkaya, benim o çalışmalarımdan
dolayı, köylere giden hizmetlerden dolayı bana bir takdirname
göndermiştir.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Daha hâlâ oradasın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Onun için, ben, Sayın Çetinkaya'ya da teşekkür ediyorum, köylere
giden hizmetlerde hakikaten gayretli çalışmıştır,
onun da hakkını yemeyeyim, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
muhtarlarımızın hakkına, hukukuna lütfen sahip
çıkalım. Bu kanun teklifinin, 24'üncü sırada olan bu kanun
teklifinin 4'üncü sıraya alınmasıyla ilgili öneriyi
destekliyorum ve sizlerin de desteğini bekliyor, muhtarlarımıza
da saygılar, sevgiler sunuyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- O zaman aklınız neredeydi? İktidarınız döneminde
niye hatırlamadınız bunu?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın Konuşmacı,
sürekli ismimi zikrederek Genel Kurulda bulunmadığım,
kendisinin konuşmasına tahammül edemediğim veya birtakım
verilen sözleri yerine getiremediğim noktalarında
şahsımı hedef alan ithamlarda bulunmuştur. Ben, müsaade
ederseniz, İç Tüzük'ün bana verdiği yetkiyi kullanarak bu
iddialara cevap vermek istiyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sataşma değil ki o Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir saniye sayın
milletvekilleri, siz karar verecek değilsiniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Biz de ot değiliz herhâlde!
BAŞKAN - Sayın Fatsa, söyledikleriniz
tutanaklara geçirildi, sizin de Genel Kurulda olduğunuzu
tüm sayın milletvekilleri biliyorlar.
Teşekkür ederim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, bu tutanak Eyüp Bey'in söylediği
değil mi?
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
lütfen oturur musunuz.
Kabul etmeyenler
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Muhtarlar görüyor sizi, muhtarlar! Kaldırmayın elinizi!
Her şeye el kaldırıyorsunuz. Yazık, yazık, çok
yazık!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.36
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.50
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunup karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Anavatan Partisi Grubunun
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
2.-1260
sıra sayılı (10/81, 10/234, 10/286) esas numaralı Meclis
araştırması komisyonu raporunun Genel Kurulun 20/2/2007
Salı günkü birleşiminde görüşülmesine ilişkin Anavatan
Partisi Grubu önerisi
15.02.2007
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
15.02.2007 Perşembe günü (bugün) yaptığı toplantıda,
siyasi parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün
19 uncu maddesi uyarınca Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederiz.
Saygılarımızla.
Prof.
Dr. Ömer Abuşoğlu
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Genel Kurul gündeminin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 1260 sıra sayılı
10/81, 10/234, 10/286 Esas Numaralı yaş sebze meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla açılan Meclis Araştırması Komisyonu
Raporunun Genel Kurulun 20.02.2007 Salı günkü birleşiminde
görüşülmesi önerilmiştir.
BAŞKAN - Anavatan Partisi
Grup önerisi lehinde söz isteyen Ömer Abuşoğlu, Anavatan
Partisi Gaziantep Milletvekili.
Buyurun Sayın Abuşoğlu.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım
ve Grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, Anavatan Partisi olarak
biz, Meclis Genel Kurul gündemine çok önemli bir konunun alınıp,
bu konunun müzakere edilmesi teklifiyle geldik, ama, maalesef, bu
teklifimiz Danışma Kurulunda kabul edilmedi İktidar
Partisi Grup Başkan Vekili tarafından.
Getirdiğimiz öneri şuydu:
Daha önce, gerek AK Parti milletvekilleri ve gerekse muhalefet
partisi milletvekilleri, konunun önemine binaen, üzerinde Meclis
araştırması açılması ve araştırma komisyonu
kurulmasıyla ilgili talep üzerine, Meclisin, bu talebi uygun
görerek kurmuş olduğu bir komisyon vardı, yaş meyve,
sebze, narenciye üretim ve ihracatıyla ilgili sorunların
araştırılmasına yönelik bir komisyon. Bu Komisyona
her üç parti de üye verdi ve Komisyon uzun bir çalışma döneminden
sonra çalışmalarını tamamladı ve gerçekten
konu üzerinde, gerek konunun yetkilisi kişilere, Tarım
Bakanlığına, konuyla ilgili diğer tüm kamuoyuna
yansıtılmak ve sadece yansıtılmak üzere de değil,
bunların dikkate alınarak konuyla ilgili problemlerin çözümünde
kullanılmasına yönelik olarak ciddi bir çalışma
yaptı ve bu çalışmasını da rapor hâline getirdi.
Ama, uzun bir tarihten beri bu rapor olduğu yerde duruyor, tozlu
raflarda bekletiliyor.
Herhangi bir komisyonun kurulması,
araştırmanın yapılması, raporun yazılması
tek başına bir iş olmasına rağmen, netice olarak
fazla faydası olmayan, kamuoyuna fazla bir ifadesi olmayan ve
yapılan çalışmaların bir yerde atıl hâlde bekletilmesinden
öte bir yere gitmeyen bir sonuç meydana getiriyor, eğer bu raporlar
rafta yerini muhafaza ederse.
Bizim gönlümüz buna razı olmadı;
yapılan bunca masraf, çekilen bunca zahmete ve verilen bunca
emeğe karşılık, bu raporun Meclis Genel Kurulunda
görüşülmesi, gereklerinin yerine getirilmesi, kamuoyuna
ve ilgililere açıklanması ve deklare edilmesiyle ilgili
son bir görevimizi de yerine getirelim diye, salı günkü -denetim
günü olması hasebiyle- Meclis Genel Kurul gündemine alınmasıyla
ilgili bir önerge verdik.
Buradan amacımız, çiftçilerimizin
hâli belli, çiftçilerimizin çektiği sıkıntılar
belli. Özellikle konunun kapsamı itibarıyla, yaş meyve,
sebze, narenciye, bununla ilgili üretim ve bununla ilgili ihracatın
sorunlarını içeren çok kapsamlı bir konuya sahip. Mevzu
itibarıyla toplumumuzun, çiftçimizin büyük bir kesimini ilgilendiriyor.
Coğrafi bölge itibarıyla baktığımızda,
gerek Marmara Bölgesi gerek Ege Bölgesi gerek Çukurova, hatta Anadolu'nun
içlerinde dahi konuyla doğrudan alakalı birtakım bölgelerimiz
ve bu ürünlerle ilgili, yakından ilgili çiftçilerimiz var. Konunun
bu genişlemesine ve toplumumuzun ve tarım kesiminin geniş
ölçüde etkilenmesini de dikkate alarak, biz, bu konunun üzerinde
Meclisin ne kadar hassasiyetle durduğunu vurgulamak ve konuyla
ilgili kişilerin de bu hassasiyeti dikkate alarak, gerek sektörün
ve gerekse de çiftçilerimizin problemlerini çözecek yeni
adımlar atma noktasında gerekli hassasiyeti, gerekli duyarlılığı
acaba gösterirler mi diye, bu konuyu Meclis gündemine getirdik,
ama, maalesef İktidar Partisi Grup Başkanvekili, Danışma
Kurulunda veya iktidar partisi adına Danışma Kurulunda
bulunan üye, bu konuya sıcak bakmadıklarını, bu
konunun Mecliste görüşülmesinin gerekmediği noktasında
bir tezden hareket ederek, gündeme alınmasını reddettiler.
Biz de, Anavatan Partisi Grubu olarak,
bunu tekrar, bir kere daha, sayın heyetin, sayın Genel Kurulun
gündemine getiriyoruz ki, bu konu önemlidir, bu konunun önemine
binaen, Parti Grubumuzun teklifini gündeme alalım ve salı
günü bu raporu müzakere edelim.
Böylelikle, AK Parti milletvekillerinin
ve AK Parti Grubunun tarım kesimine ve çiftçiye yönelik bugüne
kadar tutundukları, tutumu acaba telafi etmek gibi bir davranış
içerisine girerler mi? Çiftçiye yaptıklarını ve çiftçiye
verdikleri zahmeti acaba affettirecek herhangi bir adımı
atmak gibi bir çaba içerisine girerler mi? Bugün bunu test edeceğiz,
bugün bunu deneyeceğiz; ama, bundan önce CHP Grup önerisi nasıl
reddedildiyse, muhtemelen, bizim bu önerimiz de sizin Grubunuzca
reddedilecek ve çiftçimiz de, köylümüz de, konuyla ilgili sadece
üretici çiftçi değil, aynı zamanda, konunun ticaretiyle
uğraşan geniş bir kitle de sizin bu yöndeki tercihlerinizin
ne olduğunu net ve açık bir şekilde görecek.
Gerçekten, AK Parti, çiftçiye hizmet
etmek noktasında, toplumumuzun üretici her kesimine hizmet
etmek noktasında çok ciddi verilmiş sözler ve vaatlerle
işbaşına geldi. Ama, ne yazık ki, bugüne kadar çiftçi,
artık, Türk siyasetine bir tekerleme hâline giren ifadelerle
Başbakan tarafından azarlandı. Çiftçinin AK Parti karşısındaki
önemini ve değerini çiftçi gayet yakından biliyor; ama,
biz istiyoruz ki, "zaman geçirilmeden çiftçinin problemlerine
eğilecek bir yetkili acaba ortaya çıkar mı, yetkililer
acaba harekete geçirilebilir mi" noktasında bir son çaba
ve gayret içerisine girerek bu Komisyon Raporu'nun Genel Kurul gündemine
alınıp görüşülmesini istiyoruz. Böylelikle, azarlanan,
yeri geldiğinde ağır hakaretlere uğrayan çiftçinin,
bırakınız gönlünün alınması, acaba problemlerine
çare bu Meclisten bir şekilde çıkarılabilir mi; biz bunun
peşindeyiz.
Bilindiği gibi, sadece
yaş meyve sebzede değil, aynı zamanda, taze meyvede
de, yaş meyvede de üreticinin ciddi sıkıntıları
var. Biraz önce konu edildi: AK Parti İktidarı döneminde
getirilen tarıma yönelik sigorta, çiftçinin tamamının
problemlerini çözmekte yeterli değil, burada ciddi eksiklikler
var. Böylelikle, çiftçinin, ürünü dalında görmesine rağmen
içinin rahat etmediği birçok üretim dalı var. Narenciyeyi
örnek verelim: Meyve tutar, çiftçi, dalında meyveyi görür, ama,
bir gecelik, bir saatlik bir don, çiftçinin bir yıllık çalışmasını
ve çabasını bir anda alır götürür. Aynı şekilde,
bahar aylarında birçok meyve çiçek açar, fakat, bir anlık,
bir saatlik don, tüm meyveyi, âdeta bölgenin tümüyle sıfıra
ermesi noktasında ciddi zararlara sebep olur.
Bu doğrultuda alınması
gereken çok ciddi tedbirler var. Ayrıca, sadece mesele bununla
bitmiyor. Çiftçi malını pazara indirir, çiftçi malını
hale indirir, bin bir problemle karşı karşıya kalır.
Bırakınız, malının para edip etmediğinin
üzerinde durmuyoruz. Malı para ediyor olsa bile, bu konuda ciddi
mağduriyetler söz konusu olur, ama, bugün, ne yazık ki, birçok
üretim alanında, özellikle tarımı geniş bir bölgede
yapılan narenciye gibi ürünlerde çiftçinin çok ciddi sıkıntıları
vardır. Narenciye, dalında âdeta toplamak için yapılacak
masrafları karşılayamayacak bir fiyattan piyasaya
indirilebilmektedir. Böylelikle çiftçi, ilave maliyetlere katlanarak
malını pazara indirmek yerine, bahçesinde toplamadan,
öylece bırakmaktadır. Bu bakımdan, çiftçinin gerçekten
bu konudaki mağduriyetlerinin çok ciddi bir gözle, çok ciddi
bir bakış açısıyla araştırılması,
ki, Meclis araştırması komisyonumuz bu vazifeyi gerçekten
yerine getirdi, bihakkın yerine getirdi, ama, raporda, sadece
yazıda kalmaması, bunların yetkililere de duyurulması,
konuyla ilgili tedbir alması gereken kesimlerin de bu raporun
içeriğinden istifade edecek tarzda bir sorumluluk duygusu içerisinde
hareket etmeleri gerekmektedir.
Bunun için de yetkilileri harekete
geçirmek noktasında sayın Meclisin Genel Kurulunun alacağı
tavır, tutunacağı takım ve bu raporun salı günü
gündeme alınarak görüşülmesi de çok önemli bir aşamasıdır
bu işin. Gelin, bu işi hep birlikte yapalım. Çiftçinin
mağduriyetini bir nebze olsun giderecek tedbirler acaba neymiş,
en azından ilgili meslek kuruluşları, ilgili birimler,
çiftçi bizzat kendisi öğrensin, kendisi duysun. Meselelerinin
ve problemlerinin, bizzat kendi eliyle seçip gönderdiği
-bırakınız Tarım Bakanlığının
veya ilgili kuruluşların bürokratlarının değil-
bizzat kendi temsilcileri tarafından problemlerinin hassasiyetle
ve ciddiyetle takip edildiğinin görülmesiyle kalbi biraz ferahlayabilsin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkan.
Ama, ne yazık ki siz sayın
milletvekillerinin bu hassasiyeti göstereceğinden fazla
emin değilim. Nitekim, her buna benzer önergede gösterdiğiniz
tavır gibi, muhalefetten gelen herhangi bir teklifi reddetmekten
başka bugüne kadar herhangi bir şey yapmadınız.
Muhtemelen bunda da aynı şekilde davranacaksınız.
Eğer, davranışınızı değiştirecek
olursanız Türk çiftçisi ve köylüsü adına çok önemli bir
adım atmış olacaksınız. Bu sorumluluk duygusu
içerisinde hareket edeceğinizi bekliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Grup önerisi lehinde söz isteyen
Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlar,
Grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Aslında güzel, tipik bir söz
var Türkiye'de. Bir işi halletmek istemiyorsanız, çözümlenmesini
istemiyorsanız komisyonlara havale edeceksin. İşte
tipik örnek ve bu komisyon raporunu da isteyen Mersin Milletvekilimiz
Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili -neredeler kendileri,
onları da bilmiyorum- ve Muğla Milletvekili Ali Arslan ve
48 milletvekili, Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve arkadaşları.
Biraz macerasına, geriye dönük bir baktığımızda,
bu olayın nereden çıktığını, 30 Mayıs
2005 tarihinde Rusya'nın Türkiye'deki yaş sebze ve çiçeklerin
ithalatına yasak koymasından itibaren bir şeyler yapalım
diye yola çıkılan bir süreç ve baktığımızda
da komisyon kurulma kararı 15 Mart 2006 ve rapor 10'uncu ayın
11'i 2006. Şu ana kadar neden yayınlanmaz?
Deriz ya, parlamenterin görevi
sadece burada "Kabul edenler
Etmeyenler
" mi? Nerede denetim,
nerede araştırma, nerede çözüm önerileri? Ama, görüyoruz
ki, narenciyenin sorunları sizi pek ilgilendirmiyor, yani,
narenciye sorunu mu var diyeceksiniz?
Biraz önce bir arkadaşımız öyle söyledi
"biz, o sorunları çoktan çözdük" dedi. Doğru ya, çözüm
şekliniz de belli, alana al götür dediniz. Çözüm anlayışınız
bu. Sizleri bu konuda kutluyoruz, ama, kendinize gelin arkadaşlar,
narenciye, yani tarım çiftçisi, esnafı, köylüsü bu ülkede
bitti, bitmek üzere. Daha nasıl isyanını dile getirecek
ve tek beklentisi var, bu ülkede çözüm bulmak, parlamenter rejim içerisinde
çözüm bulmak. Sizin ise yaptığınız tek şey var,
mazeret üretmeye devam ettiniz. Önceliğinizde yok, çünkü, neden
yok önceliğinizde? Çünkü, size böyle bir IMF tarafından görev
verilmediği için, sizi kale veya sizin için böyle bir sorun ilgilendirmiyor
görünüyor.
Biz de diyoruz ki, Türkiye'nin yüzde
35 nüfusunu etkileyen bir tarım çiftçisinin hâli perişan
ve yaş sebze ve özellikle, ben, narenciyeden bahsedeceğim
bugün ve yaklaşık 200 bin aile, en az 5 kişiyle çarparsanız,
1 milyon insanın geçimini sağladığı narenciye
ve büyük bir kısmı da benim Mersin çiftçimin, Mersin narenciye
üreticimin sorunları.
Aslında, Mersinli milletvekili
arkadaşlarım iyi bilir, Komisyon Başkanı da Sayın
Ali Er -nerede bilemiyorum- niye takipçisi olmaz bu işin? Genel
Başkan Yardımcınız Sayın Dengir Mir Fırat
der ki zaman zaman: "Ben de narenciye üreticisiyim, ya ben de zarar
ettim, ne yapayım?"
Arkadaşlar, günah çıkarmak
değil, mazeret üretmek değil. Sen zarar edebilirsin, ama, bu
ülkenin çiftçisine zarar ettirmeye hakkınız yok; çünkü,
siz iktidarsınız, kendinize gelin ve bu iktidarın gereklerini
yerine getirin. Çiftçiyi yok saydınız, köylüyü yok saydınız,
yani, kaderiyle baş başa bıraktınız. Ne dediler
size Avrupa Birliği süreci içerisinde? Yüzde 35 tarımla
geçinen çiftçi nüfus oranı çok yüksek. Ee, ne yapalım o zaman?
Yüzde 15'e indireceksiniz. Peki, hayhay, emredersiniz dediniz ve
yaptığınız tek şey var, kaderiyle baş başa
bıraktınız ve her geçen gün, özellikle narenciye üreticilerinin
-Mersin'de görüyoruz, sürekli iç içeyiz- sürekli kan ağladıklarını
biliyoruz, sorunlarının hiçbir şekilde çözümlenmediğini
de biliyoruz.
2004 yılı kayıp
yılı narenciye üreticisi için, 2005 yılı kayıp
yılı, 2006 yılı gene kayıp yılı, belki
bu yıl, dedik de, bu soruna bir derece seçim döneminde yaraya
merhem olur musunuz diye, size hatırlatmak istiyoruz.
Bu öneri sizlerin arkadaşlar,
kendi önerinize sahip çıkın, ama, böyle bir derdiniz de yok.
Birazdan vereceğiniz oylarla reddedeceksiniz. Niye? Çünkü
Hükûmetten öyle bir talimat yok. Bu kadar, yürütmenin yasama üzerindeki
ipoteğine evet mi diyeceksiniz? Hiç mi inisiyatif kullanmayacaksınız,
kendi davanıza dahi sahip çıkamayacaksınız?
Ama, bu çiftçi yapacağını da biliyor, size nasıl
ders vereceğini de iyi biliyor. Sandıkta hesap soracak sizden.
Yapacağı tek şey o. Hep kaderiyle bırakılmış.
Eskiden, bizim o Çukurova'nın
güzel bir deyimi vardı, Çukurova. "Pamuk ağası"
diye, yani, zenginliğin sembolüydü, bugün ise yoksulluğun
adresi oldu Çukurova. Bereket fışkıran yerlerde yoksulluk
fışkırıyor bugün. Bu da sizin sayenizde. Ülkenin
yaşadığı, sanki kadermiş gibi algılanan,
her geçen gün yoksulluk, sefalet, yeşil kart bağımlısı
ya da iaşeye bağımlı kitleler. Övündüğünüz
noktalar bunlar ve bu sürekli bu sayılar milyonların üzerinde,
milyonların.
Hepimiz iyi biliyoruz ki, her
yıl çiftçi, narenciye üreticisi özellikle sonbaharda çocuklarının
mürüvveti, yani, hayalleri olan o güzel dünyasına çocuklarının
mürüvvetini görmek ister, bu yıl göremedi, geçen yıl da göremedi.
Ha, bundan sonra da göremeyecek. Niye? Tarlasını satar
hâle geldi.
Peki, Sayın Tarım Bakanı
-yok burada kendisi- zaman zaman şunu söyler: "Ne yapalım,
kaliteli üretseler." Peki, Sayın Tarım Bakanı,
siz orada ne iş yaparsınız, söyler misiniz? Bir tarım
çiftçisi sadece kendi bilgisiyle mi üretecek? Üstelik de üretiyor.
Üretmiyor gibi sorun yok. Bu ülkede üretmek sorun oldu. Bu ülkede,
tabii ki üretmenin, alın terinin karşılığını
almak istemek suç oldu. Bugün ülkede yapılması gereken
tek şey var: Üretimin, alın terinin karşılığını
vermeniz. Bir taraftan girdilere bakıyorsunuz, dünya standartlarının
olağanüstü üstünde, mazot, gübre, ilaç, bir sürü, sulama dâhil
olmak üzere, kullandığı elektrik dâhil olmak üzere olağanüstü
yüksek ve dünyada en pahalı kullanılan unsurken, arkasından
bir de dövizdeki çiftçi payı dediğimiz, dövizin sürekli
düşük tutularak dünya ticaretinde rekabet
Kaderiyle
baş başa!
Bunların, biliyorsunuz ki,
başarması mümkün değil. Bu bir devlet politikasıdır.
Bu çiftçiler, bugün ülkenin temel direkleri, ülkenin yarınlarının
temeli ve teminatı. Ama, hepimiz biliyoruz ki, aç insanın,
vatanı, milleti, dini, dili olmaz. Her geçen gün, kaygı ve
korkularla yaşamını idame eden bir çiftçilerimiz, sadece
çiftçilerimiz mi, devlet memuru, sayacağımız bir sürü
unsurlar
Nihayetinde, Genelkurmay Başkanı Amerika'da
sesli düşünmeye başladı. Türkiye'de herkeste bir kaygı
ve korku. Yeter artık! Sizin başardığınız
tek bir şey var, topluma kaygı yaratmak ve korku dayatmak, kemik
iliğine kadar sindirilmek. Bu yüzden, toplum her geçen gün günübirlik
yaşar hâle geldi. Biz de diyoruz ki, gelin, bu kader bizim değil,
bizim kaderimiz acı değil, yoksulluk değil, sefalet değil.
Bu Anadolu'mda her dönem başarılan, bereketin adresi olan
Anadolu'mdan, Türkiye'mden insan manzaralarına baktığımızda,
on bir yaşına kadar uyuşturucu alışkanlıkları,
on üç yaşına kadar fuhuş, bilmem bir sürü olumsuz faktörler
ve bu toplum sürekli suç üretiyor ve toplumun temel direği olan
bu tarımla geçimini sağlayan, başta narenciye üreticilerini
kaderiyle baş başa bırakmayın. Kendiniz önerdiğiniz
araştırma önergesine sahip çıkın. Çiftçi burada
takip ediyor. Biz de, zaten, kaygımız, size anlatmak değil,
burada sesimizi ulaştırabildiğimiz kadar narenciye
üreticisine, tarımla geçimini sağlayan, alın terinin
karşılığını isteyen çiftçilerimize sesleniyoruz.
Tabii ki, burada sadece isyan etmek değil, çözüm var. Çözüm önerileri,
kısmen de olsa altına imza atacağımız, komisyonun
araştırma önerileri var, destek vereceğiz, hatta kendi
olumlu katkılarımızı da sunacağız. Bizim
de önerilerimiz var. Nihayetinde, Mersin'de, Sayın Bakanın
zaman zaman tekrarladığı, işte, ya acele etmeyin,
ton başına 100 dolar verebileceğimiz narenciye üreticilerine
buradan sormak istiyorum: Hayallerinizi sömürmekten başka
ne yaptılar? 100 dolar nerede? Üreticiyi teşvik nerede? Yeşil
mazot nerede?
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Yüzde 35 destek verdik.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Hani
bunlar hep sizin projelerinizdi? Ama, gördüğüm kadar kendi davanıza
dahi, verdiğiniz sözlere dahi sahip çıkmamaktasınız.
Ee, tabii, bunu da çiftçi unutmayacak. Çiftçi unutmayacak yapılanları.
Gelir dağılımındaki bozukluk her geçen gün had safhada.
Eğitim oranı yüzde 4 dediğimiz, yani ilköğretim
dördüncü sınıf dediğimiz bir süreçte olan ülkemde narenciye
üreticilerinin sorunları da çözümlenmeyecek. Koskoca bir
beş yıl, bu ülke için kayıp yılları oldu. Maalesef,
şanssız bir siyasi tarihe tanık oldu bu ülke. Eğer,
AKP, bugün Anayasa'yı değiştirecek çoğunluğa
sahipken, bakıyorum, karar yeter sayısını bulamıyorsunuz.
Övündüğünüz beş yıllık süreç içerisinde burada karar
yeter sayısını bulamıyorsunuz. Ne yaptınız?
Heyecanınızı yitirdiniz. Ampul patladı herhâlde
ya da aydınlattığınız, mum kadar, kendi dibiniz
oldu. Ama, yarınların bireysel korkularını yaşamayın.
Burada, halkın sorunlarına gelin çözüm bulun. Bizim önerimiz
açık ve net. Bu, salı günü tartışılsın. Biz,
çözüm önerilerimizi Anavatan Grubu olarak vermeye hazırız,
çünkü, çözüm çok basit. Tarımın toplulaştırılması
ve miras kanununun yeniden ele alınması, zirai tarımın
yeniden yapılandırılması ve üretimin teşvik
edildiği, planlı ve dünya ticaretine, yani talebe göre de
planlı yapılanma dediğimiz bir sürece katkımız
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bizim çözüm önerilerimiz hazır,
ama, eğer bunu kabul ederseniz, inanıyorum ki, çiftçi bu olumlu
adımı görecek, ama, hayır derseniz, çiftçi bunu da görecek,
unutmayacak. Zannediyor musunuz ki, nasıl fındık üreticisinin
karşısına çıkamadığınız gibi,
narenciye üreticilerinin de karşısına çıkamayacaksınız.
Yaş sebze, meyve üreten çiftçilerimizin karşısına
da çıkamayacaksınız. Çıktığınız
bu seçim dönemi, yılında, bu ülkenin kader yılı aslında
bu yıl. Ben burada halkıma seslenmek istiyorum: 2007 yılı
bu Türkiye'nin kader yılı ve lütfen, oylarınıza sahip
çıkın. AKP'nin yaptığı ve daha doğrusu yapamadığı,
beceremediği; sadece becerdiği mazeret üretmekten
başka bir şey yapmadığı, bir beş yılın
hesabını lütfen sorun. Biz Anavatan olarak, çözüm önerilerimizle
ve bu ülkenin sağduyunun, aklın, mantığın öne
çıkaracağı bir siyasi iradeyle Türkiye'nin sorunlarını
çözebileceği inancıyla hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Anavatan Partisi Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.
Sayın Ergin, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anavatan Partisi Grubunun, bu Meclisin daha önce
oluşturduğu narenciye ve yaş sebze, meyve üreticilerinin
sorunlarına ilişkin Meclis araştırma komisyonu
raporunun görüşülmesi hakkında vermiş olduğu
öneri konusunda söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken,
Sayın Başkanı, değerli milletvekillerini ve yüce
Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
geçtiğimiz günlerde yapılan bir toplantıda Sayın
Başbakan "tarımı kalkındırmadan Türkiye'yi
kalkındıramayız" dedi, son derece doğru bir
saptamaydı. O toplantıya, daha önce ben bu kürsüden yine
söylemiştim, maalesef, insanlar zorlamayla toplanarak getirildi,
baskıyla toplanarak getirildi. Bütün üretici kooperatiflerine
baskı yapıldı, Tarım Bakanlığının
tüm örgütüne baskı yapıldı ve o insanlar oraya zorlamayla
götürüldü ve orada Sayın Başbakan, belki de yaşamının
en doğru tanımlarından birini yaparak "tarımı
kalkındırmadan Türkiye'yi kalkındıramayız"
dedi. Ee, şimdi, tarım battığına göre, Türkiye'nin
durumunu hangi sözcükle nitelendireceğiz değerli arkadaşlarım?
Kalkınma kavramıyla açıklayamayacağımıza
göre, Türkiye'nin durumunu hangi sözcükle açıklayacağız?
Bunu sizlere sormak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunu söyleyen Başbakan ve onun Hükûmeti, maalesef, yasada
"tarım desteğinin gayrisafi millî gelirinin yüzde
1'inden az olmaması" şeklinde bir karar olmasına
karşın, bu desteği yüzde 1'in altında vererek yasaya
da aykırı bir tutumun içerisinde olmuştur. Bu Hükûmet
döneminde başlıca dört yöntem kullanılarak Türk tarımı,
sözcüğün tam anlamıyla batırılmıştır.
Nedir bu yöntemler? Birincisi, kota yöntemi.
Değerli arkadaşlarım,
kota yöntemi getirilerek Türk çiftçisi tütün ve şeker pancarını
ekemez duruma getirilmiştir. Ama, o insanların neyle geçineceği
düşünülememiştir.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Bu
Hükûmet mi getirdi?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın
Grup Başkan Vekili karşımda, AKP Grup Başkan Vekili
"Daha önceki hükûmet zamanındaydı" diyor. Niye sürdürüyorsunuz?
Meydanlarda söz verdiniz, "Tütün kotasını kaldıracağız"
dediniz, "pancar kotasını kaldıracağız"
dediniz, sizin için verilen sözün hiç mi önemi yoktu?
Değerli arkadaşlarım,
bu, bir kota olayı.
İki: Düşük fiyat vererek
bu sefer buğday ve hububat üreticisini perişan ettiniz.
Bununla da yetinmediniz, buğday üreticisinin, arpa üreticisinin
ürününü almamak için bin bir yöntem uyguladınız, Ofisi çalıştırmadınız,
Ofisin birçok bürosunu kapattınız, kapanmayanların
önünde de kamyonları yığın yığın beklettiniz.
Başka ne yaptınız? Bir kısım ürünlerde de özellikle
düşük prim vererek, ayçiçeğinde, pamukta, zeytinyağında
düşük prim vererek o ürünü üretenleri perişan ettiniz. Bugün,
Türkiye'de insanlar pamuk ekmiyor. Türkiye, ürettiği pamuk kadar
pamuğu -sizin zamanınızda- dışarıdan
alır hâle geldi. Zeytinde yeni bir yöntem uyguluyorsunuz. Onunla
da, Türkiye'de zeytin üreticileri büyük perişanlık yaşayacak.
Bir yıl önce zeytinyağı para etti diye 250 bin lira olan
primi 100 bin liraya düşürdünüz. Bu sene fiyat yarı yarıya
düştü -6 milyondan 3 milyona düştü- siz getirdiniz 100 liralık
primi, çiftçiyle alay eder gibi, 110 bin lira olarak belirlediniz ve
çiftçi ne dedi -bir önceki konuşmamda burada yine söyledim-
çiftçi, bu sefer, Sayın Başbakana "Al primini git."
dedi.
Değerli arkadaşlarım,
aynı şeyi çayda da yaptınız.
Ayrıca bir başka yönteminiz
var -kabul edilemez bir yöntem- kaçağa göz yumma yöntemi. Şeker
pancarını ektirmiyorsunuz; yıllık 2 milyon ton
şeker üreten Türkiye'ye 1 milyon ton şekerin kaçak girmesine
resmen göz yumuyorsunuz. 200 bin ton çay üreten Türkiye'de 50 bin ton
çayın sınırlardan kaçak girmesine göz yumuyorsunuz.
Beş sene önce 9 milyon liraya kesilen hayvan bugün 8,5 milyon liraya
kesiliyor ve siz, özellikle İran üzerinden hastalıklı
hayvanların bu ülkeye girmesine göz yumuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bu dört yöntemle Türk tarımını, Türk çiftçisini perişan
ettiniz. Ondan sonra da Sayın Başbakan kalkıyor
"Tarımı kalkındırmadan Türkiye'yi kalkındıramayız"
diyor. Vallahi maşallah! Çok iyi biliyor, yani gerçekten
doğru söylüyor, bu kadar olurmuş ve çok güzel bir söyleminiz
var: "Nereden nereye geldik." Evet, arkadaşlar, köylü
nereden nereye geldi! Köylü, evinden kahveye çıkamaz hâle geldi.
Köylü, köyünden kasabaya inemez hâle geldi. Köylü, bir dostuna selam
veremez hâle geldi. Niye? Belki selam verirse ona bir yemek yedirmesi,
hiç olmazsa bir çay içirmesi gerekir, ama, neyle? Çiftçi bunu düşünecek
hâle gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
"çiftçilerin borcunun faizini siliyoruz" dediğinizde
dedik ki: "Siz halkı aldatıyorsunuz, faiz falan sildiğiniz
yok." Siz "Faizi siliyoruz" derken, tarımsal TEFE
oranında o faizi işlettiniz. Şimdi gelinen noktada neyi
görüyoruz? Türkiye'nin dört bir yanında bütün çiftçiler icralık.
Yalnızca sulama kooperatiflerinin
TEDAŞ'a borcu, değerli arkadaşlarım, 1 milyar 100
milyon yeni Türk lirası, yani 1 katrilyon 100 trilyon. Neyle ödeyecekler?
Bir kişi, ürettiğiyle geçimini bile sağlayamayacak
duruma düşmüşse, geçmişten gelen borcunu, üstelik faiziyle
nasıl ödeyecek? Değerli arkadaşlarım, bu konuda
da yeni düzenlemelere kesinlikle gerek olduğunu ifade etmek
istiyorum.
Biraz önce burada Anavatan Partisi
sözcüsü konuşurken bir arkadaşım "yüzde 35 mazot
desteği verdik" dedi. 2006 yılında bir tek kuruş
mazot desteği verilmemiştir, gübre desteği verilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
bunları vereceğiz diye, siz, o çiftçinin tarla parası
dediği dönüme 16 milyonu 10 milyona düşürdünüz. Neymiş?
"Gübre, mazot desteği vereceğiz." Onu da vermediniz,
onu da yaptınız. Ama, siz bir şeyi iyi biliyorsunuz:
İnsanları birbirine düşürmek için elinizden gelen gayreti
gösteriyorsunuz. Şimdi, Arı Yetiştiricileri Birliği,
Hükûmeti desteklemiyor diye "Bal Üreticileri Birliği"
diye bir şey uydurdunuz, onun başına da bir AKP ilçe
başkanını getirdiniz veya getiriyorsunuz ve bununla
arı yetiştiricilerini sindirmek istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bal üretimini artırmaya bakın. Sahte bal dediğimiz o
imitasyon balı ortadan kaldırmaya bakın. Çin'den Türkiye'ye
kaçak bal girişini önlemeye bakın ve benim ballarımın
yurt dışına gittikten sonra yurt içine geri dönmesini
önlemeye bakın. Siz bunları yapın, insanları birbirine
düşürmeyin.
Kooperatifler karşısına
birlikleri çıkardınız, uyduruk birlikler kurdunuz.
Şimdi, o kurulan bütün birlikler şunu söylüyor: "Biz,
birliği kurduk da ne yapacağız? Hiçbir yetkimiz
yok." Birlik kuruyorsunuz satış yapma yetkisi, hakkı
yok, ama siz diyorsunuz ki: "Seni vergiden muaf tuttuk." Satış
yapamayanın vergiden muafiyeti ne olurmuş değerli arkadaşlarım?
Bütün bu konularda tamamen göstermelik çalışmalar içerisindesiniz.
Değerli arkadaşlarım, narenciyede, özellikle Akdeniz
meyve sineğiyle hâlâ ciddi bir mücadele yapılmıyor bu
Türkiye'de. Bunun, yolu, yöntemi var, ama, maalesef, uygulama yeteneğiniz
yok.
İhracat primlerini, söyledik,
söyledik, son zamanda artırdınız, ama öyle bir artırma
yaptınız ki, burada, meyve cinsleri arasında bir
ayırım yapmadığınız için, satılan, satılmayan
bütün meyveye aynı ihracat desteğini getirdiniz ve siz,
Dokuzuncu Kalkınma Planında, ÇAYKUR'un çay fabrikalarını,
Tekel'in sigara fabrikalarını, TÜRKŞEKER'in şeker
fabrikalarını özelleştireceğinizi söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Tekel'in içki fabrikalarını özelleştirdiniz, ne oldu?
290 milyon dolara özelleştirdiniz, adam 900 milyon dolara yabancıya
sattı. Yani, insanda Allah korkusu olmaz mı arkadaşlar,
bu milletin malı bedavaya verilir mi? (CHP sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin lütfen
toparlayınız.
Buyurun.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, yetmedi, Ziraat Bankasını
da özelleştireceğiz. Ondan sonra da, "tarımı
kalkındırmadan Türkiye kalkınmaz" diyeceksiniz
ve bu halk da o kadar saf ve size inanacak, bunu bekleyeceksiniz! Hayret
edilecek bir durumunuz var. Şeker Şirketinin şeker fabrikalarını
özelleştiriyorsunuz, ÇAYKUR'un çay fabrikalarını
özelleştiriyorsunuz. Arkadaşlar, o fabrikaların, o
milletin malının size ne zararı var? Ne kârınız
olacak, ne kârınız? Ne kârınız olacak?
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Özelleşme yok.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Özelleşme
yok olur mu, Dokuzuncu Kalkınma Planı'nı okuyun. En
kısa zamanda, bu, hem TÜRKŞEKER'in hem ÇAYKUR'un hem Tekel'in
özelleştirilmemiş fabrikaları özelleştirilecek
diyen sizsiniz. Lütfen okuyun. Ziraat Bankası özelleştirilmesi
hakkında yasa, sürenin uzatılma yasası, daha çok
kısa bir süre önce buradan geçti.
Sözlerimi toparlıyorum. Ne
söylerseniz söyleyin, halkı bir yere kadar kandırabilirsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir teşekkür
edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Ergin,
baştan söyledim.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir teşekkür
edeyim.
BAŞKAN - Hayır, ben duyuruyu
yaptım. Lütfen Sayın Ergin
Teşekkür ediyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Ya bir
teşekkür etsin, ne olacak?
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bir
tek teşekkür cümlesi Sayın Başkan.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Çok yanlış Sayın Başkan.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür
ediyorum. Sizi ve yüce Türk ulusunu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Size de teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Grup önerisi aleyhinde
söz isteyen İsmail Soylu, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Soylu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İSMAİL SOYLU (Hatay) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ANAP Grubunun görüşü
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Aleyhte
de diyelim ama!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Aleyhte olduğunuzu belirtin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Değerli milletvekili arkadaşlarım, benden önce
çıkan ANAP Grup Başkanvekili Ömer Abuşoğlu
"çiftçiyi rezil eden Başbakan" diye söyledi. "Çiftçiyi
rezil eden Başbakan" diye söylenen arkadaş, Mersinli
Kemal diye bir arkadaş. Bu arkadaşımız, biz, yazın,
Adana'da Narenciye Birliğiyle ilgili bir toplantı yaptık,
o toplantıda da olay çıkarıp gezen bir vatandaş bu
vatandaş. Yani rastgele bir adam değil, bu adam gittiği
yerde olay çıkaran bir adam ve çiftçi birliği toplantısında
bu adamı, çiftçi birliği toplantısından, Adana'daki
çiftçi birlikleri dışarıya çıkardılar. Bunu
da şurada size belirteyim.
Ve ANAP Milletvekili Hüseyin Güler
arkadaşımız dedi ki, narenciyeye 100 dolar teşvik
vermediniz, söz verdiniz dedi, verilmedi dedi. Ama, Hüseyin Güler,
zannediyorum, bunu ezbere konuşuyor veya bilmeden konuşuyor.
Şu anda eğer Mersin'deki ihracatçılara Hüseyin Güler
sorarsa, narenciyenin ton başına kaç dolar verildiğini
kendisine çok güzel söyleyecekler veya
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ama ne
zaman verdiniz?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Milletin elinde narenciye mi kaldı?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Ne zaman
verdiniz?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Bak,
bak, üreticiye dedim, üreticiye. Narenciye kimin elinde şu anda?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, ben
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Narenciye
mi kaldı?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben hem narenciye üreticisiyim hem narenciye alım satıcısıyım
hem narenciye sanayicisiyim, ben bunun içinden gelen, yani çocukluğum
bunun içinde geçti, bunu benden iyi bilemezsin Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Tüccar olarak konuşuyorsun o zaman.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sayın Ümmet Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Tüccar olarak konuş o zaman.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bak, şimdi Sayın Ümmet Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne
zaman 100 dolar oldu?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ne
zaman 100 dolar oldu?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
12'nci ayın 15'inden itibaren
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Kaldı mı vatandaşta narenciye?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Narenciye
mi kaldı vatandaşta?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ümmet Kandoğan, Ümmet Kandoğan, ben, bu araştırma
komisyonunun da içindeydim ve ben buraya gelmeden önce
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
2003'te vermişsiniz, 2003'te. Nerede dört yıldır
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bak, dinle, ben, araştırma komisyonunun da içindeydim, narenciye
araştırma komisyonunun.
Sayın Ümmet Kandoğan
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen,
siz Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
ben seni sabırla dinledim, sen de beni sabırla dinle ya.
Eğer yoksa benim konuştuklarım,
bilgiyi, belgeyi al, karşıma çık.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Dört
yıl önce verilmiş bu rapor.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Dört yıl önce değil. Bak, dört yıl önceki verilenden çok
fazla verdik, senin haberin yok ki. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Senin haberin yok ki.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
2003'te verilmiş bu rapor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, o verilmedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Araştırma komisyonu 2003'te
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Eğer onu verildi diye
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Komisyon
kuralım demişsiniz 2003'te
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Altında
senin de imzan var. Allah Allah!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ümmet Bey, dinle şimdi. Bizim İktidarımız, 2002'den
çok fazla ihracatçılara destekleme vermiştir yaş sebze
ve meyveye. Alın bunu şeyler
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Bu
millet niye ağlıyor o zaman?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen hatibi dinler misiniz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, dinleyin. Ben, bunu, buraya gelmeden önce, ihracatçı
birliklerinden de dokümanları aldım da geldim buraya. Gelirken,
buraya boş gelmedim.
AHMET IŞIK (Konya) - Bu tarafa
anlat sen, dinleme o tarafı.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlarımız ezbere çıkıp konuşuyorlar,
yani bilgileri, dokümanları almadan konuşuyorlar.
Bakın, portakal 189 bin ton ihraç
edilmiş 2002'de, portakal bugün 246 bin ton ihraç edilmiş.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Kaç paraydı 2002'de?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ya 2002'de, bakın
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Dolar olarak da, ülkeye yüzde 25 fazla dolar girmiştir arkadaşlar.
BAŞKAN - Sayın Soylu
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Siz, ama bunları takip etmiyorsunuz ki. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Çiftçinin eline kaç para geçiyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
-Ya, şimdi bak, ben sana çiftçinin
BAŞKAN - Lütfen Genel Kurula
hitap eder misiniz Sayın Soylu.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sayın Ümmet Kandoğan, Sayın Ümmet Kandoğan, Denizli'de
portakal olmaz, Denizli'de
Bu portakalın merkezi Çukurova,
Çukurova, Adana bunun merkezi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ben, Hatay'da kaymakamlık yaptım, senin ilinde kaymakamlık
yaptım.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sen, benim ilimde, bakın
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ben tüccarlık yapmıyorum. Ben, senin ilinde kaymakamlık
yaptım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Benim ilimde kaymakamlık yaptın, benim ilimde kaymakamlık
yaptığın yerde portakal olmaz, zeytin olur; sen, portakalı
bilmezsin, zeytini bilmezsin, portakal ile zeytini birbirine karıştıran
adamsın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, bana bakarak konuşamaz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sen Yayladağı'nda kaymakamlık yaptın. Yayladağı'nda
portakal olmaz ki, portakalı bilmezsin ki. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ya
öyle mi!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ondan sonra, şimdi, portakalın fiyatlarının ne olduğunu
bilmezsin ki.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Kaç para, söyle bakalım.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Günlük piyasayı, borsayı takip eden benim, ben bilirim bunun
ne olduğunu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Söyle,
kaça satılıyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Arkadaşlar, bakın, bugün, Washington portakalı dalında
400 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, portakal ağacı nasıl
bir şey biliyor mu?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen
Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ondan sonra, minola mandalina 350-400 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Mahvettiniz portakalı.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Portakal
mı kaldı? Çiftçi perişan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Greyfurt, bugün, 450 bin lira.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Antalya'yı mahvettiniz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Limon, bugün için 400 bin lira dalında.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Allah,
Allah!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, siz, piyasayı bilmeden, burada çıkıp ezbere konuşuyorsunuz:
Çiftçi battı, çiftçi öldü, çiftçi yandı
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sen Antalya'nın köylerine gel, çiftçi perişan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Peki, çiftçiye bu Hükûmetin vermiş olduğu destekleri niye
söylemiyorsunuz?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yalandan
kim ölmüş, söyle.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Antalya'ya gel Antalya'ya, çiftçi perişan Antalya'da.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, biz iktidara gelmeden
önce tarım kredi kooperatifleri, yüzde 59 faizle, çiftçiye faizle
para veriyordu; ama, şimdi, yüzde 15'lere düşünce, çiftçiler
ellerindeki o kötü traktörlerin hepsini sattılar, hepsi çift
çeker traktör aldı.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Borcundan,
borcundan
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Hepsinde, şimdi, çift çeker traktörler var. (AK parti sıralarından
alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Kaç bin traktör sattın?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, siz, çiftçinin ne olduğunu bilmezsiniz ki!
Şimdi, Türkiye'deki çiftçilere,
İsmail Soylu kim derseniz, onlar çok iyi bilir beni; çünkü, ben,
sadece Hatay'da değil, Türkiye'nin her yerinde çiftçilik yapıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Mazotu tankerle
alıyorlardı, ama şimdi pet şişeyle alıyorlar.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, burnumuzun dibinde Polatlı ilçesi var. Polatlı'da
buğday bugün 470-500 bin liraya satılıyor. Bunu söylemiyorlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ya, vatandaşta buğday kaldı mı Allah aşkına?
Ya vatandaşta buğday mı var Allah aşkına?
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Polatlı'da soğanın kilosu bugün 400 bin lira.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Hayret ya! Vatandaşta buğday mı kaldı ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Çiftçi, 400 bin liraya soğan satıyor. 400-450 bin liraya patates
satıyor. Bunu hiç söylemiyorlar, geliyor, diyor ki, çiftçi öldü,
bitti. Yahu, 1 dönümden kaç kilo soğan alınır, kaç kilo
patates alınır, kaç kilo buğday alınır, bildikleri
yok ki.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Anlattıklarının bir tanesi doğru değil.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Adamlar çıkıyor burada
Adam kaymakamlık yapmış,
soğandan bahsediyor. Kaymakam ne anlar soğandan arkadaş?
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Çok anlar, çok
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, çiftçinin dilinden çiftçi anlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Sen tüccar olarak mı konuşuyorsun, köylü olarak mı konuşuyorsun?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben doğdum portakal bahçesinin içinde, evim hâlen portakal bahçesinin
içinde. Portakalı bana söyle, gel. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tüccarsın
tüccar.
BAŞKAN - Lütfen, sayın milletvekilleri
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bana sor portakalı. Sen portakalı manavdan alıp yiyorsun,
portakalın ne olduğunu
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Çiftçiler
arıyor, limonu 200 bin liraya satamıyorlarmış.
BAŞKAN - Sayın Güler, lütfen
İSMAİL SOYLU (Devamla) - Ama,
ben, bahçeye gidene kadar ağacının yaprağından
bilirim ne olduğunu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sen
hâlâ portakal bahçesindesin, burası Meclis, Meclis!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Ya
sen tüccar adına mı konuşuyorsun, köylü adına
mı konuşuyorsun?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, bakın
Bakın arkadaşlar,
biz, çiftçiye mazot desteği verdik, çiftçiye gübre desteği
verdik, faizlerini düşürdük.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Bak, çiftçi arıyor, doğruları söylesin diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
350 milyar liraya kadar olan yatırımlara yüzde 50 hibe veriyor
bizim Hükûmetimiz ve çiftçiye en büyük desteği
Bu yüce Meclis
bir yasa çıkardı
(CHP sıralarından gürültüler)
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi kömür
yardımı alıyor. Yazıklar olsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
gayri safi millî hasılanın yüzde 1'den aşağı
olmamak kaydıyla çiftçiye destek verilecek diye. Bu, en büyük,
çiftçiye yapılan yasal işlem budur burada.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar
olsun! Çiftçiyi açlığa mahkûm ettiniz.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bunu, bugüne kadar hiçbir hükûmet yapmamıştı, bizim
Hükûmetimiz yaptı. (AK Parti
sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Bunları niye söylemiyorsunuz?
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Yazıklar
olsun size!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bu önümüzdeki yıl, 2007'de
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Hükûmetini al da başına çal! (AK Parti ve CHP sıralarından
karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN - Sayın Bayındır
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
5 katrilyon 300 trilyon destek verilecek, bunları söylemiyorlar.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)
- Otur!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Otur yerine!
BAŞKAN - Sayın Bayındır
lütfen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - İsmail Bey, bak, üretici telefon açtı, üretici.
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)
- Otur yerine!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Zavallı, konuşma oradan! Otur yerine!
ALİ YÜKSEL KAVUŞTU (Çorum)
- Helal olsun sana!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, çiftçi ihracatta her kalemde
(CHP
sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Bu kürsüden doğrular söylenir.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, böyle bir konuşma şekli var mı?
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Böyle idare olmaz ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben buraya gelmeden önce 2002'nin listesini de aldım,
2006'nın listesini de aldım, listeler burada.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Doğruları söyle
BAŞKAN - Sayın Bayındır
lütfen
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
2002'den beri, 2006'da ihracatta hem kilogram başına artış
var hem de dolar bazında artış var. (CHP sıralarından
gürültüler)
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Meclis böyle idare edilmez!
BAŞKAN - Sayın Baş,
oturur musunuz lütfen yerinize.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Çünkü, bizim Başbakanımız, kapı kapı dolandı,
ülke ülke dolandı, bu ülkede ihracatı artırdı.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MUSTAFA BAŞ (İstanbul) -
Uyarmıyorsunuz
BAŞKAN - Uyarıyoruz Sayın
Baş, oturur musunuz lütfen.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Bu kürsüyü
milleti kandırmak için kullanamazsın. Yazıklar olsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, neden bu ihracat daha önceden artmıyordu? Bunu hiç söylemiyorlar.
Buraya çıkan adam eczacı, ilaçtan bahsetmeyip narenciyeden,
çiftçiden
Ulan eczacı ne anlar bunu? Bunu çiftçiye sormak lazım,
çiftçi bilir bu konuyu.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz değil
misiniz çiftçiye "al ananı git" diye konuşan.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, bunu
Çiftçinin içinden gelen biziz, alım satımını
yapan biziz, bunun sanayisinden tut, ithalatından tut hepsini
yapan biziz.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Siz değil
misiniz çiftçiye "al ananı git" diyen?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, arkadaşlar çıkmış, başlamışlar,
çiftçi öldü, çiftçi yandı
BAŞKAN - Sayın Soylu bir
saniye
Sayın Soylu
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Arkadaşlar, çiftçi hâlinden memnun, çiftçi şu anda "Allah
razı olsun bu Hükûmetten" diyor. Biz çiftçiyle de görüşüyoruz.
[(CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar
(!)]
ALİ ARSLAN (Muğla) - Seçimde
göreceğiz seçimde.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Bravo yani!
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hatırını
soruyorlardır şimdi.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Köylere de gidiyoruz, hepsini görüyoruz. Ama, arkadaşlar
başka bir şey bulamadığı için başlıyorlar,
çıkan kürsüye, başka bir yasa da olsa çiftçilikten bahsediyor.
Olmaz bu kadar arkadaşlar!
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Çiftçi perişan
Perişan çiftçi
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Çiftçilikten anlayan, çiftçilikten bilen adam çıksın konuşsun
burada; fiyatları bilen adam, fiyatları takip eden, yurt
içinde ne kadar üretim var
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Antalya çiftçisi arıyor Sayın Vekilim
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
bunun ne kadarı yurt içinde tüketiliyor, ne kadarı yurt
dışına ihraç ediliyor, ihracatın önünü açmak için
ne yapmak lazım, nasıl hareket edilir? Bunları bilen
adam çıksın konuşsun yahu!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Kayısıya yaptığınız gibi
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın
Soylu, çiftçi arıyor, çiftçi. Çiftçinin sana selamları var!
BAŞKAN - Sayın Güler
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben bakıyorum, bilen de çıkıp konuşuyor, bilmeyen
de çıkıp konuşuyor. Böyle olmaz ki! (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Şimdi, arkadaşlar, bizim
Hükûmetimiz sadece bir konuda değil.
Bakın
GÜROL ERGİN (Muğla) - Orası
ciddi bir yer, orası ciddi bir kürsü, gayri ciddi konuşuyorsun.
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen
Sabreder misiniz biraz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Başkan, yalan söylüyor.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Orası
ciddi bir kürsü. Gayri ciddi konuşuyor. Gayri ciddi adam!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Çiftçiyle dalga geçme.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, CHP sözcüsü dedi ki "Pamuğa destek vermediniz."
2002'de pamuk desteği kilogram başına 80 bin lira, bizim
Hükümetimiz bu sene 348 bin lira veriyor. Biz nasıl destek vermedik
de, kim verdi bu desteği? (AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından gürültüler)
ALİ ARSLAN (Muğla) - Kaç paraydı
pamuk, kaç paraydı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Pamuk mu kaldı? Pamuk üreticisi mi kaldı? Mahvettiniz
pamuğu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın
Soylu, bu tarafa bak, çiftçi arıyor...
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ya, şimdi "Destek vermediniz." diyor. Ya, 2002'de 80 bin lira, şimdi 348 bin lira. Arkadaşlar,
hangisi fazla, 80 bin lira mı fazla, 348 bin lira mı fazla?
(AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve Anavatan
Partisi sıralarından gürültüler)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Çiftçiler telefon ediyor
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, arkadaşlar, bilgileri falan eline almadan çıkıyorlar
buraya, rastgele konuşuyorlar.
Bakın, bizim verdiğimiz
destekleri Tarım Bakanlığı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Muğla) - Bak,
köylüler arıyor, köylüler
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Köylüler arıyor
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Köylüler ne diyor ya?
BAŞKAN - Sayın Soylu, lütfen
toparlar mısınız.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, köylüler bir şey söylüyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
İstatistiklerden takip edin
GÜROL ERGİN (Muğla) - Palavra,
baştan sona palavra.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Malatyalı çiftçi ne diyor bak
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
Sayın Aslanoğlu
Lütfen toparlayınız.
Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Soylu, orta oyuncusu gibisin!
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Çiftçiler ne diyor sana, bak
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ayıp ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Arkadaşlar, ben, bu düşünce
ve görüşlerle
GÜROL ERGİN (Muğla) - Hangi
görüşle? Palavra!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, hepinize teşekkür
ediyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Soylu.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın
Başkan
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN - Oturur musunuz lütfen
Sayın Özdoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Tarımı
bir komisyoncu anlatıyor, helal olsun valla ya! Helal olsun, tarımı
anlatıyor! Helal olsun!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz
Oturur musunuz lütfen
Anavatan Partisi Grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istedik Başkan.
BAŞKAN - Arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır,
öneri reddedilmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkan, az önce, burada Hatay Milletvekilimiz Sayın
İsmail Soylu konuşurken dedi ki
(Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
Anlaşılmıyor Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Soylu konuşurken dedi ki: "Eczacı çıkmış,
çiftçiden, köylüden bahsediyor." Ben, eczacı olarak, çiftçiden
ve köylüden, köylü bir milletvekili olarak çok bahsettim. Söz almak
istiyorum.
BAŞKAN - Lütfen oturun Sayın
Özdoğan, söz alacağınız herhangi bir konu yok.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Eğer söz vermezseniz ben de şunu söylüyorum: Kırığı
içinde mi kaldı İsmail Soylu, benim söylediklerimin
kırığı içinde mi kaldı?
BAŞKAN - Gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan,
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
(x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde, 12'nci madde
üzerinde Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşları
tarafından verilmiş önergenin oylamasında kalınmıştı.
Şimdi, Komisyonun ve Hükûmetin
katılmadığı önergeyi hatırlatmak için tekrar
okutup oylarınıza sunacağım.
Önergeyi okutuyorum:
(x)
1247 S. Sayılı Basmayazı 31/1/2007 tarihli 57'nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı yasanın 12. maddesinin sonundaki "şeklinde
değiştirilmiştir" ifadesinden önce aşağıdaki
ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Canan
Arıtman Nurettin Sözen
Malatya
İzmir Sivas
Sıdıka
Sarıbekir Sami
Tandoğdu Mustafa Özyurt
İstanbul Ordu Bursa
"Madde 12.- Kendisi, eşi
ve çocuklarının sağlık kurulu raporu ile tespit edilen
rahatsızlıklarının bulunduğu yerde tedavi
imkânları yoksa tedavisi yapılabilecek merkezlerde görevlendirilir."
BAŞKAN - Önergeyi
III.
-Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Yoklama talebinde
bulunan arkadaşların isimlerini tespit edeceğim: Sayın
Ergin, Sayın Özyurt, Sayın Koç, Sayın Özdilek, Sayın
Emek, Sayın Deveciler, Sayın Özkan, Sayın Kart, Sayın
Hacıoğlu, Sayın Diren, Sayın Bayındır, Sayın
Özkan, Sayın Gazalcı, Sayın Neşşar, Sayın
Küçükaşık, Sayın Ercenk, Sayın Gün, Sayın Hacaloğlu,
Sayın Altınorak, Sayın Işık, Sayın Ekmekcioğlu,
Sayın Arslan.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
(Devam)
BAŞKAN - önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
12. maddesinde yer alan "görevlendirilebilir" ibaresinden
sonra gelmek üzere aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Nurettin
Sözen Ali Arslan
Samsun Sivas Muğla
Sami
Tandoğdu Mustafa
Özyurt İsmail Değerli
Ordu Bursa Ankara
Mehmet
Neşşar
Denizli
"Eş durumundan tayinler,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu hükümlerine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz değerli Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere, Ali Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önerge
üzerine söz almış bulunuyorum.
Aslında önerge, bu torba yasanın
içine, belki, çıkarılması hâlinde -sağlık alanında
çalışan, bütün çalışanların itirazı olan
diğer maddelere baktığımızda- kabul edilmesi
hâlinde, belki bu torbayı birazcık sevimli hâle getirebilecek,
torba üzerindeki tartışmaları belki biraz azaltabilecek,
aslında Hükûmetin de çok ihtiyacı olduğu bu torba yasanın
olumsuzluklarını belki birazcık örtebilecek bir önerge.
Ancak, her nedense, bu konuda haklı taleplerimizi, kendilerine
daha önce
Sadece bizim değil, bu alanda çalışanların
haklı taleplerini bildikleri hâlde, hem değerli Komisyon
hem de Hükûmetimiz bu önergeye katılmadılar.
Değerli arkadaşlarım,
neydi önergemiz?
BAŞKAN - Sayın Arslan, bir
saniye.
Komisyon sırasında telefonla
konuşan sayın bürokrat, lütfen dışarı çıkar
mısınız! Lütfen!.. Dışarı çıkar
mısınız!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yani,
memurlar da artık telefonla konuşuyor!
ALİ ARSLAN (Devamla) - Sanıyorum,
sizlere de bu konuda en az bize geldiği kadar elektronik posta
geliyor ya da şahsen müracaatlar var.
Bildiğiniz gibi, 2003 yılında
eleman temininde güçlük çekilen yerlerde ebe, hemşire, doktor
çalıştırabilmek için bir yasa çıkardık. Aslında,
bu yasaya, o zaman da biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak itirazlarımızı
söylemiştik. Bu yasa, adı sonradan, argo hâliyle "çakılı
personel yasası" hâline geldi. Gerçekten çakılı
bunlar. Öyle bir çaktık ki bu personeli "aman oraları boşaltmasınlar,
yarın, bir siyasi torpille zaten zor eleman bulduğumuz bu
yerlerden ayrılmasınlar" diye öyle bir kanun çıkardık
ki, sonradan argo deyimiyle "çakılı personel"
hâline geldi isimleri. Gerekçesinde kanunun yazıyor: "Savaş
da çıksa, yangın da çıksa, deprem de çıksa, asla bu
personel bu yerinden ayrılamaz. Ancak, işte, bir aylık
hizmet içi görevlendirmelerle ilgili birtakım koşullara
bağlayarak görevden ayrılırsa işte, ona ilaveten
3 kat daha fazla hizmet etmek zorunda kalacak" gibi, sanki bir
yerlere kaçacakmış bu insanlar gibi, bağladıkça
bağladık.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, bu, Anayasa'ya da aykırı olan bir madde, Anayasa'daki
düzenlemelere de aykırı olan bir hâl. Bu insanlar, eş
durumu tayinlerinden yararlanamıyor. Anayasa'nın 41'inci
maddesine aykırı. Hepsi feryat ediyor. Bana -geçtiğimiz
günlerde, bu yasanın tümü üzerindeki görüşmem sırasında,
bu yurttaşlarımızın, bu çalışanların
eş durumu tayinlerinden yararlanabilmesi için bir cümle söyledim-
yüzlerce elektronik posta geldi. Sanıyorum sizlere de geliyordur.
Birkaç tanesini okumak istiyorum. Bu insanlar büyük eziyet çekiyor,
büyük sıkıntı çekiyor. Bakın, birkaç tane, gelen
yüzlerce elektronik postadan birkaç tanesini okumak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, isterseniz, size, çoğaltıp gönderebilirim
de bunları. Bakın, elektronik postalardan bir tanesinde
-ayrı bir sorun da evlilik konusudur. Bu arkadaşlarımızın
başka sorunları da var- "hemen tamamı genç kızlardan
ve genç erkeklerden oluşan bu insanlar, hiçbir şekilde
-eş durumu dâhil- başka yere tayin olamayacaklardır.
Üstelik, bunun süre kısıtlaması da yoktur. Yani, birkaç
sene sonra evlenip yuva kurmak istediklerinde, bu durum bir duvar
gibi karşılarına çıkmaktadır. Kimisi evlenmişler,
evlenmeyi göze almışlar, kimisi sevdiğinden, gelin
olma hayallerinden vazgeçmiştir" diyor. Bazıları
evlenip yuva kurmak uğruna yıllarca okuyup kazandıkları
mesleklerinden ve işlerinden istifade etmek zorunda kalmışlardır.
Gerçekten, büyük ıstırap çekiyor bu insanlar. Bu insanların
sorununa bu Meclis bir çözüm bulmak zorunda. Bu sorunu Sayın Bakan
da biliyor, bürokrat arkadaşlarımız da biliyor, Komisyon
Başkanımız da biliyor. Ama, nedense, bir çözüm bulmak
konusunda parmaklarını oynatmıyorlar. Bu soruna bu
Meclis bir çözüm bulmak zorundadır değerli arkadaşlarım.
"Siz, bu şartları kabul
ederek başladınız" diye tehdit ediyor Sayın Bakan.
"Dışarıda sıra bekleyen çok." Değerli
arkadaşlarım, bu arkadaşlarımız uzunca bir
dönem kamu görevine sağlık personeli alınmadığı
için, böyle bir yasa çıktığında, bile bile, gerçekten,
görevi kabul ettiler. Kırk katır mı kırk satır
mı, diye önlerine bir yasa kondu. Ya bu koşullarda çalışırsınız
ya da işsiz gezersiniz ve bu insanlar, belki, sonradan Meclis buna,
bu kölelik yasasına bir çözüm bulur diye görev kabul ettiler.
Gittikleri yerlerde inim inim inliyorlar. Birazcık fazla para
vermişiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen
toparlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Çoğu
diyor ki: "Aman, biz bu fazla paradan da vazgeçtik. Ne olursunuz
bize eş durumu tayin hakkı verin." Böyle bir önergeyi
verdik. Ama, maalesef, görüyorum ki, Hükûmet ve Komisyon bu önergeye
katılmıyor.
Değerli arkadaşlarım,
elektronik postalardan birkaç tanesini hızlıca okumak istiyorum
size. Çok fazla sayıda var.
Bakın, bir yurttaşımız
"Ben, 4924, sözleşmeli personelim. İki yıldır
Erzurum'un bir ilçesindeyim. Ben ve sağlık ocağımızdaki
25 sözleşmeli personelin hiçbirinin psikolojisi iyi değil,
kimi eşinden ayrı kimi çocuğundan; birkaçı istifa
etti, birçoğunda da ağır psikolojik sorunlar var."
diyor.
Başka birisi "Bunca zorluğa
katlanmamın sebebi iyi bir yaşam. Çocuğuma iyi bir gelecek
hazırlamak istiyorum ve kızımı özlüyorum."
diyor.
Değerli arkadaşlarım,
gelin, bakın dün "Sevgililer Günü"ydü, duygu yüklü günler
geçiriyoruz. Bu süreç içinde, şu insanları, eşlerinden,
çocuklarından, ailesinden ayrı kalmak zorunda kalan,
sırf iş bulamadıkları için böyle bir yasayı kabul
ederek, yasanın hükümlerini kabul ederek iş talep eden ve
yerleşen bu insanlarımızın, hiç olmazsa, eş
durumu tayinlerini gerçekleştirmelerine bu Meclis çözüm bulsun.
Değerli arkadaşlarım,
devam ediyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür
ediyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür
için açar mısınız Sayın Başkanım?
Arkadaşlarım, oku oku bitmeyecek,
gerçekten çok sayıda elektronik posta var.
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür
için açtım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Çok teşekkür
ederim, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Aynı zamanda karar yeter sayısı
arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.55
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 12'nci maddesi
üzerinde, Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının
önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım
ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır
ve önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, yeni
madde ihdasına dair, içeriği aynı olan iki önerge vardır.
Malumları olduğu üzere,
görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon
metninde bulunmayan, ancak tasarı veya teklif ile çok yakın
ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılacağı,
İç Tüzük'ün 87'nci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür.
Bu nedenle, önergeyi okutup Komisyona soracağım. Komisyon
önergeye salt çoğunlukla, en az 13 üyesiyle katılırsa,
önerge üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açacağım.
Komisyonun salt çoğunlukla katılmaması hâlinde ise
önergeyi işlemden kaldıracağım.
Şimdi önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısına, 12 nci maddesinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki maddenin eklenmesini ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Agâh
Kafkas Mehmet
Çerçi Metin Kaşıkoğlu
Çorum Manisa Düzce
Eyüp
Ayar İsmail
Bilen M. Kerim Yıldız
Kocaeli Manisa Ağrı
Recep
Yıldırım Ahmet
Gökhan Sarıçam
Sakarya Kırklareli
"Madde 13- 4924 sayılı Kanunun
4 üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi 'Bir
sözleşmeli personel pozisyon unvanından sınavla atanması
öngörülen diğer bir pozisyon unvanına nakiller merkezi
sınav puanına göre yapılır. Sözleşmeli personelin
aynı pozisyon unvanı ile bu Kanunun 1 inci maddesi gereğince
hazırlanan Bakanlar Kurulu kararında gösterilen hizmet
birimleri arasındaki aynı unvanlı sınavla atanması
öngörülen boş diğer pozisyonlara nakillerinde hizmet puanı
esas alınır.' şeklinde değiştirilmiş, üçüncü
fıkrasında yer alan 'boş diğer pozisyona nakilleri'
ibaresinden sonra gelmek üzere 've hizmet puanı' ibaresi eklenmiştir."
BAŞKAN - Diğer önergenin
imza sahiplerini okutuyorum:
Ömer
Abuşoğlu Dr. Muzaffer
Kurtulmuşoğlu Dr.Hüseyin
Güler
Gaziantep Ankara Mersin
Hüseyin
Özcan Prof.Dr.Dursun
Akdemir Reyhan Balandı
Mersin Iğdır Afyonkarahisar
BAŞKAN - Her iki önergenin
işlemini birlikte yapacağım.
Sayın Komisyon, önergelere
salt çoğunlukla katılıyor musunuz?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Komisyon, önergelere
salt çoğunlukla katılmış olduğundan, önergeler
üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açıyorum.
Söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Mehmet Neşşar, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR
NEŞŞAR (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, yeniden, aniden Komisyon
toplanarak getirilen -bu, bu kanun süresince birkaç defa, maalesef,
karşımıza çıktı- bir ek madde. Bu maddeyi ne
doğru dürüst okumaya vaktimiz oldu ne Komisyonda görüşülme
şansı oldu ne altına imza veren Komisyon üyelerinin
nasıl bir maddenin altına imza attıklarından haberi
var. Çok şükür, bugün, hiç olmazsa, Bakan Bey burada.
Değerli milletvekilleri, bu
maddenin içeriği, bu kadar kısa zamanda edinebildiğimiz
bilgilere göre, sözleşmeyle çalışan sağlık
personelinin yer değişiklikleri sırasında bazı
kolaylıklar getiriyor. Ne kolaylık getirdiği hakkında
çok fazla bir bilgim yok, çünkü, dediğim gibi, önergenin ne olduğunu
okumaya bile doğru dürüst vaktimiz olmadı. Ama, şunu
biliyorum ki, sözleşmeyle çalışan personelin eş
durumundan dolayı çektikleri zulme bir çözüm getirmiyor. Bu
konuyu, demin diğer arkadaşım da dile getirdi, biz de
defalarca dile getirdik. İstedikleri kadar, sözleşmeli
olarak çalışan insanlar, eş durumu tayini talep etmeyeceklerine
dair sözleşme yaparken imza vermiş bile olsalar, zaten böyle
bir sözleşmenin yapılması, dayatılması, yani,
iş nedeniyle, ekmek parası için zorunlu olarak böyle bir
sözleşmenin altına imza atmış kişilerin bu
muameleye maruz bırakılmaları bile, esasen insan haklarına,
aile hukukuna, sosyal yaşantıya aykırı. Dolayısıyla,
işin bu tarafını bir kenara bırakıyorum, yalnız
bu yasa maddesinin bu şekilde apar topar getirtilmesinin usulüne
itiraz etmek istiyorum. Bu usul içerisinde de bazı detaylara gireceğim.
Bir kere, biz, biliyorsunuz torba
yasa fikrine de karşıyız. Yani, normalde Meclisin bir
işleyişi vardır, normalde bir yasama tekniği vardır.
Şimdi, bu AKP döneminde, "torba yasa" ismi altında,
oradan buradan toplanan maddelerin değiştirilmesi, bunlar
yapılırken de bildiğiniz gibi, çoğunlukla araya
bazı maddelerin sokuşturuluvermesi için ortaya atılan
bir yöntem. Bu, hiçbir şekilde Parlamento mantığıyla
bağdaşmayan, hukuk, yasama mantığıyla
bağdaşmayan bir yaklaşım.
Tabii bu doğrultuda, iki sayfalık,
maddeyi tümüyle değiştiren önergeler, aniden eklenen maddeler,
bunlar Parlamentonun ve Parlamento komisyonlarının çalışma
mantığını dışlamak amacıyla yapılmış,
doğrudan doğruya otokratik bir kafayla yapılmış,
benim dediğim doğrudur zihniyetiyle yapılmış
ya da bu böyle emredildi, bunu da geçireceğiz anlayışıyla
yapılmış ve dediğim gibi, katılımcı
demokrasiyle, Parlamento komisyonlarının çalışma
mantığıyla hiç uymayan yaklaşımlar. Bu yakışmıyor;
daha önce de yakışmadı, bundan sonra yapıldığı
zaman da yakışmayacak.
Şimdi, komisyona bir maddeyi
getirmenin ya da bir konuda tartışma açmanın, bunu getiren,
uygulamaya koyacak kişilere de kuşkusuz faydaları
var. Gün olur gözünüzden kaçan bir hata, gün olur bir eksiğiniz ortaya
çıkar, gün olur daha iyi bir yasama faaliyeti yapmış olma
şansınızı yakalamış olursunuz, bunun sonunda,
bunun kredisi de yine size çıkar, ama yanlış yapıyorsanız
da, belki yanlıştan dönme şansını da bulmuş
olursunuz. Şimdi, komisyonların görevi budur. Zaten, burada
yapılan birçok tartışmanın aslında komisyonlarda
bitirilmiş olması lazım. Yani, Anayasa'ya aykırı
bir yasa eğer bu Meclise gelmemiş olsa, o zaman, bu kürsüden
günlerce devam eden, bu son iki dönemdir ya da son AKP iktidarı süresince
bu Meclisi günlerce, haftalarca işgal eden Anayasa'ya uygunsuzluk
tartışmalarının hiçbirisinin olmamasına
yol açabilirdi. Aslında, Anayasa'ya uygun olmadığı,
daha Komisyona bile gelmeden önce ilgili bakanlıkların
hukuk dairelerinde ortaya atılıp, oralarda engellenmesi
gerekirdi. Ama, biz, bütün bunları yok ediyoruz. Bütün bunları
yok sayıyoruz. Komisyonları yok sayıyoruz. Tartışma
ortamını yok sayıyoruz. Bu, çok tipik bir otokratik,
dogmatik kafa ve anlayışı ortaya koymaktadır. Tabii,
üzüntü vericidir. Ne kadar söylersek söyleyelim, çok fazla, iktidar
tarafından algılanmayacağını da gayet ciddi
bildiğimiz bir konudur.
Şimdi, bir ciddiyetsizliktir
gidiyor. Sağlıkla ilgili çok önemli bir yasa, üç haftadır
Mecliste görüşülüyor. Sağlık Bakanı, canı isterse
burada, canı istemezse burada değil. Sağlık Bakanı,
fındık için konuşmak üzere eline verilen metni okumak
için kürsüye geliyor, ama, sağlık yasasıyla ilgili kendisine
yöneltilen soruları yanıtlamak için arandığı
zaman, onun koltuğunda ya "sorulara yazılı cevap
vereceğim" diyen Millî Eğitim Bakanı var ya da
"Ben bu sorulara cevap veremem" diyen Millî Savunma Bakanı
var. Bu, iç açıcı bir durum değildir. Bana göre, bir
hükûmetin, bir bakanın içine düşmemesi gereken bir durumdur.
Dün, buna ilaveten çok daha
ağır bir tablo yaşadık. Bunun için, bu yaşanan
olayı, ben, bu Parlamentonun bir üyesi olarak ve Türk milletinin
de bir evladı olarak, kendime de hakaret saydığım
için, dile getirmek istiyorum.
Sayın milletvekilleri, dün
akşam, biliyorsunuz, Meclis, burada olmayan otuz
beş-kırk tane AKP milletvekili yerine sahte pusulaların
Meclis Başkanlığına gönderilmiş olmasının
tespit edilmesi üzerine kapatıldı. Yani, ilkokul çocuklarının
yaptığına benzer birtakım sahte pusulalar çekmecelerden
çıkarıldı, ilgili milletvekilleri görevlerinin başında,
yani, Mecliste olmaları gerekirken Fenerbahçe maçını
seyrettikleri için, kendilerini burada sahte pusulalarla temsil
ettirmeye çalıştılar ve Meclis kapanmak zorunda kaldı
bu tespitin yapılmış olması üzerine. Bana göre,
bu, utanç verici bir durumdur. Şimdi, bu milletvekili arkadaşlarımızın
çocukları kendilerine sahte rapor getirirlerse ya da bu milletvekili
arkadaşlarımızın çocukları karnelerindeki
notlarını değiştirip de getirirlerse, acaba, bu
arkadaşlarımızın onlara "yavrum, sen ne yapıyorsun,
bu yaptığın yanlıştır" diyebilme hakkı
olacak mı, olmayacak mı? Bunu, huzurunuzda, Türk milletinin
takdirine bırakıyorum. Bu, son derece ciddi bir moral düşüklüğünü,
son derece ciddi bir Parlamento ciddiyetsizliğini ortaya koyan
bir anlayıştır ve Parlamentoyu sadece birtakım
menfaatlerin ve sadece birtakım maddi hesapların yapıldığı,
moral değerlerinin ihmal edildiği, yok sayıldığı
bir kurum hâline düşürmüştür. Bundan utanç duyuyorum -tekrar
ediyorum- kendime yapılmış bir hakaret sayıyorum
ve bir kere daha oluşmaması için, arkadaşlarıma
düşüncelerimi iletmek istiyorum.
Tabii, Sayın Bakan bugün geldiler,
demin kendisine ilettiklerimi söyledim.
Şimdi, bir de, bir konuyu daha
eleştirmek istiyorum, Sayın Bakan buradayken eleştirmiş
olmak da işime geliyor, hiç olmazsa yerine gider. Bu yasa üç haftadır
görüşülürken, bu süreç boyunca, hep, bir başka uygulamayı
da izleme olanağı bulduk. Tıpkı, fındıktaki
söyleyeceği ifadeler kendisine yazılıp eline verildiği
gibi ya da Sayın Bakanın okuması için kendisine iletildiği
gibi -ki, olduğu gibi- birçok AKP sözcülerinin, muhalefetin
şahsı adına söz alma imkânını elinden almak amacıyla,
kendi milletvekilleri tarafından doldurulduğu kişisel
söz taleplerinde, hep, konudan çok fazla haberdar olmadığı
anlaşılan milletvekili arkadaşlarımızın
birtakım metinleri okuduklarını gördük.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Muhalefet aynısını yapmıyor
mu?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bizim, bu konuda, hele hele sağlık konusunda, diğer
konularda olduğu gibi, son derece yetkin ve aklı başında
söylemler içerisinde olduğumuzu biliyorsunuz. Bu konuda hiçbir
şey söyleme hakkınız yok.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
- Genel anlamda söyledim.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Ama, burada üç hafta boyunca birtakım kâğıtları
okuyan bazı AKP'li milletvekili arkadaşlarımızın
ciddi bir dezenformasyon, yani, toplumu yanlış bilgilendirme
çabası içerisinde olduğunu Türk halkı, sağlık
çalışanları ve bu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Bitiriyorum Sayın Başkan.
Bunu çok net bir şekilde Türk
halkı gördü.
Şunu ortaya koymamız lazım:
Dezenformasyonla toplumları belli bir noktaya kadar yönlendirilebilirsiniz,
toplumlar belli bir noktaya kadar yanlış bilgilendirmenin
etkisi altında kalabilirler. Bu bir yöntemdir, bu yöntem uygulanır,
fakat, bu dezenformasyonun etkisi, toplumun olayları algıladığı
andan itibaren biter. Onun için, son üç haftadır sağlıkla
ilgili bu yasa etrafında yapılan dezenformasyonun (yanlış
bilgilendirmenin) bir işe yaramadığını da en
son burada dile getirmek istiyorum. Çok yakından takip edildiğini
biliyorum bu yasanın. Sonuçları itibarıyla da topluma
bir şey getirmeyeceğini, tıpkı sağlıkta
dönüşüm, tıpkı eczanelerden herkesin yararlanması
ya da tıpkı, diğer aile hekimliği konusunda olduğu
gibi, gösterilenle yapılanın aynı olmadığını
vatandaş biliyor, merak etmeyin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Uzayda
mı yaşıyorsun?
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sen
gezmiyor musun hocam sokakta ya?
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Şimdi, siz burada, eczanelere paraları
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
teşekkür ediyorum.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Dört senedir burada ne söylüyorum?
İktidar, muhalefet demeden, gerektiğinde halkın lehine
olabilecek yasaları birlikte tartışalım, buraya
getirelim diye söylüyordum. Ama, neden ise yasalar çok çabuk çıkarmak
için eksiklerle geliyor. İşte, bu eksiklerden bir tanesi
de bugün buraya gelen ek madde, yeniden akılları başına
geldiği için burada. Oraya imza attım ve buradayım
şimdi. Niye? Doğru. Doğruya yanlış mı diyeceğim
ben?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Bravo!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Nasıl doğru? Çakılı personelin tayinlerinde
ne oldu? "Hiçbir yere ırganamazsın" denildi. Puanlarına
göre tayin yapıldı, Ankara 100 puansa, farz edelim Siirt'in
bir köyünde puan 60'a düştü, 70'e düştü. Oralar boş olduğu
için, farz edelim arkadaşlar oraya gitti. Ee, şimdi tekrar bu
nakli başladığında, o Doğu'da çalışan,
imkânları kıt olan hiçbir arkadaşımın merkezlere
gelmesi olasılığı yok. Bu haksızlığı
gidermek için ne oldu? Dedik ki: Efendim, hizmet puanının
esas alınması hususunda bir madde ekleyelim. Evet, çalışma
şartlarına göre gerektiğinde oradaki aldığı,
çalıştığı yerden, Ankara'dan, daha evvel, daha
iyi bir yere o doktorumun ve o personelimin hakkı vardır.
İşte onun için ben, hem Komisyonda "evet" dedim hem de
önergeyi verdim
Demek ki, Sayın İktidar,
doğru olan da işlenirse, doğruda birleşilebilecek.
"Ben yaptım" yok
"Ben yaptım" yok
Şimdi, Sayın Bakan, arkadaşlarım
bir öneri verdi, muhalefet partisi. Ne dedi 11'inci maddede? Kendisi,
eşi ve çocuklarının sağlık raporu alınarak
durumlarını belirttiğinde, tespit edilen, rahatsızlıkların
bulunduğu tespit edildiğinde "Tedavi imkânları olmayan
yerden tedavi imkânları olan bir yere nakledilmesi, aile durumundan"
denildiğinde, burada ne eksik vardı da buradan reddedildi
bu da? Yani, buradan bu eksikliği söyler misiniz bana?
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Rapor
kolayca alınıyor Hocam?
MUZZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sen gel de Numune Hastanesinden bir rapor al da göreyim
seni, kolaysa öyle. O çok kolay öyle demek, ama, düştüğünde
görürüz. Öyle şey yok, doktorları buradan karalama, oturduğun
yerden. Ayıp! Yanlıştır, şık değil
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Çek
fırçayı ağabey, çek fırçayı!
FİKRET BADAZLI (Antalya) - Raporu
verilere dayandıralım
BAŞKAN - Sayın Badazlı,
lütfen
MUZZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Evet, onun için, bu da yanlıştır Sayın Bakan,
bu da yanlıştır. Ben, bugüne kadar hep söylüyorum,
doğrularda birleşeceğiz, yanlışa da yanlış
diyeceğiz. İşte, bu yaptığınız, bunu
reddetmeniz, Sayın Bakan, yanlıştır
Yanlıştır
O mağduriyete bugün siz düşmeyebilirsiniz, ama, yarın
çoluğunuzun çocuğunuzun, akrabalarınızın
birinin düşmeyeceğini nereden garanti ediyorsunuz?
Eğer öyle bir şey varsa, daima şunu unutmayınız:
Yasalar yapılırken de bugüne göre değil, "ben olsaydım
nasıl olur" diye düşünebilirseniz eğer, çok şeyi
daha çok rahatça halledebilirsiniz. Onun için bunun da yanlış
olduğunu söylüyorum.
Şimdi, bir arkadaşım
kalktı, burada, sayın iktidar sözcüsü İsmail Soylu
Bey konuşmasında, narenciye çiftçilerinin o kadar mutlu
olduğunu söyledi ki, acaba dedim, ben de şaşırdım,
acaba ben bu ülkede yok muyum diye, kendi kendime ben burada yaşamıyor
muyum acaba diye düşünmeye başladım. Ne kadar memnunmuş
çiftçi iktidardan da benim hiç haberim yokmuş, hiç anlamadım.
Her şeyini pazarda satmış, değeriyle satmış,
çürütmemiş, domatesini, mandalinasını, portakalını,
limonunu gayet güzel satmış da bunu ben mi görmedim, onu bilemiyorum,
ama, benim bir gördüğüm yer var. Fındık üreticilerine
bakıyorum, fındık üreticilerini biliyorum, çay üreticilerini
biliyorum. Onların durumlarının nasıl olduğunu
çok iyi bilen bir adamım, ama, bak, onlar da perişan, onlar da
tüccara mı fındık vereceklerini şaşırdılar,
FİSKOBİRLİK'e mi vereceğini şaşırdılar,
TMO'ya mı vereceğini şaşırdılar.
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen, maddeyle ilgili konuşur musunuz.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Konuşuyorum
Bunlar
Ülke için konuşuyorum
Şimdi, sevgili arkadaşlarım,
bazen doğrular adamı incitir, yanlış yola saptırır,
ama, doğru doğrudur, başka türlüsü yoktur. Onun için, her
şeyi toz pembe göstermek şık da değildir.
Aile hekimliğinden söylüyorum
Sayın Bakan. Şimdi, bir aile hekimine şey verilmiş,
şu kadar hasta bakacaksın, mesela 4 bin hasta bakacaksın
denilmiş, maaşın da bu olacak. Eğer bunun yüzde 20'sini
sevk edersen, daha aşağısını, senin maaşından
düşeceğim demiş. Şimdi, vatandaş da geliyor,
diyor ki, benim şöyle şöyle bir derdim var ey pratisyen arkadaşım,
ey aile hekimi arkadaşım, senin beni burada tedavi etme
imkânın yok. Beni, cerrahi uzmanına, üroloji uzmanına,
kadın-doğum uzmanına göndermek mecburiyetindesin.
Doktor diyor ki: "Yapamam." "Niye yapamıyorsun?"
"Olmaz, ben bakarım." diyor. Ama sen bakarsın da, kusura
bakma ama, gözünle bakarsın, bir cerrahın yapacağı
işi yapamazsın.
Şimdi, bunu sevk etse doktor,
maaşından olacak, sevk etmese hasta mağdur olacak. Peki,
arada kime oluyor şimdi? İki arada kalan yine hasta. Buna
bir çare bulun Sayın Bakan. Bu da yanlış. Demek ki, uygulamalarla,
siz yanlışı uygulandıkça görebiliyorsunuz, bağışlayın,
hep de sizde değil kabahat. Yasayı hazırlarken, arkadaşlarımızın,
getirdikleri yasayı çalaçabuk komisyonlardan geçirip bir
Meclis gündemine indirmek için her türlü gayret sarf edilirse tabii
böyle çıkar yasalar. Yasalar böyle çıktığında
da eksiklikler daha çok görülür.
Ben yasa hazırlanırken
komisyonlarda iyice incelenmesini istiyorum, araştırılmasını
istiyorum. Yasaların buraya gelmeden evvel, on gün evvelinden,
on beş gün evvelinden milletvekillerine gönderilmesini istiyorum.
Onlar da derslerine çalışarak bu kürsüye çıksınlar,
görsünler, bihaber olmasınlar. Kanunu, ne koşulduğunu
ne yapılacağını bilmeden parmak kaldırmasın
hiçbir arkadaşım diyorum ve bu temennilerle hepinize saygılar
sunuyorum.
Hoşça kalınız. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Madde üzerinde, şahsı
adına söz isteyen Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Üç haftadan beri görüştüğümüz
ve hâlâ bitiremediğimiz bir kanun tasarısını görüşüyoruz
ve bu kanun tasarısının da bu bölümünde yeni bir ek madde
karşımıza geldi, ama, ben hemen şunu ifade etmek istiyorum
ki, bu kadar önemli olduğu Sayın Bakan ve Komisyon Başkanı
tarafından söylenilen ve onlarca kez zikredilen bir meselede,
AK Parti sıralarının böyle olmasını, karar
yeter sayısı bulunamamasını, hele, dün akşam
hepimizin yüreğini sızlatan ve Mecliste olmaması gerektiğini
hepimizin kabul ettiği bir yanlış uygulamayı burada
görmüş olmamdan dolayı aklıma şöyle bir soru geliyor
ki, AK Partililer bu kanun tasarısının herhâlde buradan
geçmesini istemiyorlar. Benim şahsi inancım ve kanaatim
o.
Şimdi, bu kanunla ilgili olarak
kafalar çok karışık. Şimdi, dün Komisyon Başkanımız
geldi, burada ifade ettiler ki, yabancı doktorlar kamuda çalışmayacaklar.
Ancak, bu beyan üzerine dün akşam bazı televizyon kanallarında
bu haber oldu, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgili daha
önce yapmış olduğu konuşmaları ekrana yansıttılar
ve orada Sayın Başbakan, çok tehditkâr bir üslupla, Türk doktorlarını
tehdit ederek "Siz şöyle yapmazsanız, böyle yapmazsanız,
biz de 100-150 dolara doktor getiririz, çalıştırırız."
şeklinde bir ifadesi, dün akşam televizyon ekranlarında
tekrar gösterildi.
Şimdi, büyük bir çelişki
var ortada. Yani, bu doktorların kamuda çalışmayacağı
söyleniyor Komisyon Başkanı tarafından, ancak, Sayın
Başbakan tarafından bunun gündeme getirilişi çok
farklı oldu. Öncelikle bu farklılığın mutlaka,
kafalardaki, zihinlerdeki soru işaretinin ortadan kaldırılması
lazım ve öncelikle Türkiye'de hekim ihtiyacı var ise -var
olduğu söyleniyor- bununla ilgili dört buçuk yıllık
AK Parti iktidarı döneminde neler yapıldığının
da burada ortaya konulması lazım. Kaç ilde yeni tıp fakültesi
açtınız? Kaç fakülteyi hayata geçirdiniz? Sizin döneminizde
nerelerde yeni tıp fakülteleri açıldı? Var mı böyle
bir icraatınız? Var mı böyle bir çalışmanız?
Ee, yok. Bu konuda bir çalışma yapmıyorsunuz, ama, yurt
dışından, özel sektörde çalışmak üzere doktor
getireceğinizi söylüyorsunuz. Özel sektörde doktor açığı
var mı arkadaşlar? Var mı?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Var!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Var mı? Var. Tamam, o zaman, siz, sağlığa hangi zihniyetle
yaklaştığınızı gösteriyorsunuz.
Biraz önce, Sayın Kurtulmuşoğlu,
burada ifade ettiler. Sayın Hatay Milletvekili İsmail
Soylu'yu dinleyince, çok üzüldüğünü, çok şaşırdığını
söyledi Kurtulmuşoğlu. Şimdi, ülkem adına bir
şeyler söyleyeyim dedi. Ben de müsaadeniz olursa, Sayın Meclis
Başkanımıza, ülkem adına bu noktada bir şey
söylemek istiyorum. Sayın İsmail Soylu, üretici adına
burada konuşma yapmadı. Dinleyenler, hepiniz gördünüz,
Sayın Soylu, sanki bu işin ticaretini yapıyormuşçasına,
üretici lehine olmayan bir konuşma yaptı. Elbette Sayın
Kurtulmuşoğlu da, elbette bunu dinleyen vatandaşlarımız
da çok üzüldüler ve kürsüde konuşurken "Siz kaymakamsınız,
soğandan, patatesten, narenciyeden ne anlarsınız?"
dedi. Ben anlamam, olabilir, ama, ben, bu işin komisyonundan anlamam,
komisyonundan anlamam ben. Ama, üretici dediniz mi, ben orada varım,
üreticinin dilinden anlarım.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen..
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Üreticinin nabzını çok iyi tutarım. Üreticinin
BAŞKAN - Maddeye girelim lütfen
Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Kurtulmuşoğlu'na müsamaha gösterdiniz, bir iki cümleyle
Ben, narenciye üreticisi olan bölgelere
çok gittim, Adana'ya on kez gittim, Mersin'e, Hatay'a yedişer, sekizer
kez gittim. Orada ürünler ağaçların dallarında duruyor
değerli milletvekilleri. Şimdi çıkmış, tüccar
zihniyetiyle, tüccar ağzıyla, buğday 465 bin liraymış
şimdi! Kimin elinde buğday kaldı? Var mı üreticinin
elinde bir kilo buğday? Peki, üreticinin elinde buğday olduğunda
buğday kaça satıldı Türkiye'de? Şimdi geliyorsunuz,
tüccar zihniyetiyle, tüccar mantığıyla, "buğday
465 bin." Sizin elinizde var, tüccarın elinde var şu anda
buğday, tüccarın elinde var narenciye, tüccarın elinde
var soğan, üreticinin elinde kalmadı, kalmadı
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Sağlığı konuş sen!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Sağlığı da konuşacağım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, sağlığı konuşsun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, vatandaşın bundan dolayı sağlığı
bozuldu. Bak, sağlığı bozuldu.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Senin
sağlığın bozuldu!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Vatandaşın,
üreticinin sağlığı bozuk, perişan vaziyette.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Sağlığına dikkat et,
sağlığına!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Onun için, bu kanunu görüşürken üreticinin sağlığını
da göz önüne almak mecburiyetindeyiz. Siz, gidin halkın arasına
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sen
sağlığına dikkat et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Manisa Milletvekilim, 100 bin kişi Manisa Meydanı'nda niye
toplandı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlayınız ve maddeyle ilgili konuşunuz.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ne 100
bin kişisi? Bunlar hep palavra! Durmadan atıyorsun! Atıyorsun!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, ben onun televizyon görüntülerini, kasetlerini
size takdim edeyim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ben biliyorum.
Atma, atma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Manisa
Meydanı'nda ne kadar insan toplanmış, Ordu Meydanı'nda
ne kadar insan toplanmış
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Sağlığına dikkat et!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Bunlar, hep gerçek çiftçi, üretici; tüccar değil onlar, komisyoncu
değil oraya toplananlar
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Atma,
atma!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
halk, köylü, çiftçi, ürünü para etmeyen insanlar. Manisalılar
sizi görüyorsa şu anda
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Sağlığına dikkat et
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sizi
görüyorsa Manisalılar
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen, Genel Kurula hitap edin.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
çiftçiler, köylüler, sizinle ilgili değerlendirme de yapacaklar.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
Boş konuşma! Boş konuşma!
BAŞKAN - Karşılıklı
konuşmayın lütfen.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bakınız, bir önerge geldi, yeni bir madde
ihdası söz konusu. Biz istiyoruz ki, böyle önergeler geldiğinde,
Sayın Meclis Başkanımız, bir beş on dakika, yarım
saat, bu önerge nedir, ne değildir, ne getiriyor, ne götürüyor,
bunun üzerinde bir düşünelim, bir araştıralım, bir
çalışalım, bir inceleyelim.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Gerek yok
senin incelemene!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi geldi, ek madde, zorlukla oradan buldum getirdim, okumaya
çalıştım, incelemeye çalıştım. Yani, bunları,
biraz daha sağlıklı olsun
Sayın Kurtulmuşoğlu
desteklediğini ifade etti, gayet güzel, ama, yaparken bunları,
ne olur
Bakınız, bu kanunu biz üç haftadır görüşüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Maddeyle
ilgili konuş!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, maddeyle ilgili konuşuyorum.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ben teşekkür ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Sami Tandoğdu, Ordu Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, tabii, Sayın Bakanımı
da selamlayacağım, ama, Sayın Bakanımın görevini
yapan Millî Eğitim Bakanını, Sanayi Bakanını,
İçişleri Bakanını ve Millî Savunma Bakanımı
selamladıktan sonra Sağlık Bakanını selamlıyorum.
Atina'dan, Kıbrıs'tan bize
selamlarını da getirmiştir herhâlde! Çünkü, 2002 yılından
bu yana yaptığı hizmetlerini anlatırken "nereden
nereye geldik" derken "benim zamanımda, bütün hastanelerde
ve özel teşebbüslerde radyoloji kliniklerinin ruhsatları
tamamlanmıştır yüzde 74 ile yüzde 83 arasında, yüzde
84 arasında" dedi. Ben, Atom Enerjisi Kurumundan, Türkiye'deki
resmî üniversite hastaneleri de dâhil, devlet hastaneleri de dâhil,
kimlere ruhsat verdiklerini araştırdım; rica ettim
kendilerinden, özel teşebbüsteki radyoloji kliniklerinin ve
özel teşebbüsteki ve resmî kuruluşlardaki radyoterapi
merkezlerinden hangilerinin ruhsatlı olduklarını
araştırdım, inceledik. Netice, hiç, Sayın Bakanın
dediği gibi değil, Sayın Bakanın verdiği rakamlarla
alakalı değil; özel laboratuvarlarda yüzde 50 ruhsatlı,
yüzde 50 ruhsatsız, resmîlerde yüzde 40 ruhsatlı.
Şimdi, arkadaşlar, dün akşam
Mecliste yaşanan dramı arkadaşlarımız burada
gayet güzel bir şekilde açıkladılar, ben o konuya girmek
istemiyorum. Neden her şey yanlış söyleniyor, yanlış
anlatılıyor? Yani, başka kelime kullanmaya da siyasi
ahlakım ve kendi ahlakım elvermiyor. Lütfen, burada konuşulacaksa,
doğru şeyler konuşulsun ve doğru şeyler anlatılsın.
Şimdi, bir radyoloji uzmanı
olarak, bir kanser mütehassısı olarak, radyoloji teknisyenlerinin
durumlarını burada dile getirirken yüreğim parçalanıyor.
Ben şimdi Sayın Bakanıma soruyorum: Şimdi, burada
bir röntgen cihazı düşünün. Burada bir akciğer filmi
çekeceksiniz. Bu röntgen cihazından çıkan radyasyon miktarıyla
hastaya giden radyasyon miktarı arasında fark var, bu, dozimetrede
çıkmaz, bu çok önemli bir konudur. Ben Almanya'da -radyoloji ihtisasımı
bitirdikten sonra- hastaneye gittiğimde -30x40'lık kasetler
vardır bizde bel filmleri çekmek için- oraya gittiğimde
40x50'lik kasetler var. Bunlar neye yarıyor dediğimde, bana
dediler ki: "Her ilkokula başlayan çocukta biz skolyoz tetkiki
yapıyoruz, yani, bel kemiklerinde bir eğrilik olup olmadığını
araştıran kasetlerdir bunlar." Arkadaşlar,
Sağlık Bakanlığı, okula yeni başlayan çocuklarımızın
bu skolyoz tetkikini yapacak kasetleri daha hastanelerde bulundurmuyor.
Bu çok önemli bir konu. O yavrularımızın iki büklüm olmalarını
ortadan kaldıracak olan bu kasetleri bir an evvel o hastanelerde
bulundurmasını kendisinden burada hassaten rica ediyorum.
Şu anda ben, iki gün evvel Fatsa'dan gelen on altı yaşında
bir kız çocuğunu, sağ olsun, SSK Dışkapı
Hastanesinde Doç. Dr. Serdar Bey'e ameliyat ettirdim. Bunun gibi daha
çok vakalar var.
Yapılması gereken
şeyleri yapmayan Sağlık Bakanı buraya çıkıyor,
aşıdaki hareketlerini anlatıyor. Aşı!.. Tüberküloz
aşısı, kızamık aşısı ve sağlık
hizmeti bitiyor! Sağlık evlerinden bahsediyorsunuz. Birinci
basamak sağlık hizmetlerini halletmeden hastanedeki
yığıntıları kaybedemezsiniz diyorum, o
sağlık ocaklarını güven veren bir hâle getirmeniz
lazım diyoruz; hiç olmazsa bir röntgen cihazı, hiç olmazsa
bir laboratuvar tetkiki
Ama, Sağlık Bakanından cevap:
"Biz, doktorların muayenelerini yapacakları odaları
sağladık, oda sayısını artırdık, ambulans
sayısını artırdık." Yahu, kardeşim,
ambulans sayısını artırıyorsun, ambulansın
şoförü yok. Ambulans kaza yapıyor, ambulansı götüren
kişinin üzerine yıkılıyor masrafı, kaskosu
yok. Yani, sağlık hizmetinde ne yaptığını
lütfen şurada doğrularıyla anlatmanı istiyorum.
Şimdi, elimdeki notlara baktığımda
Sayın Başkanımın bana zaman vereceği düşüncesiyle
Ki, pek vermiyor ama, bugün isteyeceğim.
BAŞKAN - Vermeyeceğim Sayın
Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
-Diyorsunuz ki: "Ultrasonda çalışan röntgen mütehassısı
radyasyon almıyor." Peki, ultrason nerede yapılıyor?
Radyoloji kliniğinin içinde yapılıyor. Radyoloji
kliniğinde ultrasonu yapan doktorun görevi bittiğinde
veyahut da öbür doktor olmadığı zaman, kalkıyor,
tomografinin, röntgenin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sayın Bakanım, eğer bu koltuğunuzda
ALİM TUNÇ (Uşak) - Özel sektörde
yapıyorlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Sevgili arkadaşlarım, özel teşebbüse itmenin özelliklerini,
yani, sağlık hizmetini hastaneden, resmî kurumdan alıp
özele atmanızı bir türlü anlamış değilim.
Otuz beş yıllık doktorum ve bu işi çözeceğim diye
geldim. Bu, memleketimdeki çektiğim, Ordu'daki çektiğim
fındıktaki sıkıntıyı, sağlıktaki
sıkıntıyı çözeceğim diye bu millete söz verdim.
Bakın, fındık konusunu söyleyemiyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Söyle,
söyle
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Söyleyemiyorum, çünkü artık o kadar yanlış yönlendiriliyorsunuz
ki sizler, sizi o kadar yanlış yönlendiriyorlar ki sağlık
politikasında, ikna etmek de mümkün olmuyor. Bugün fındık
3 milyon lira. TMO'nun kimin fındığını aldığını
herkes biliyor. TMO'nun ne şartlarda fındık aldığını
herkes biliyor. Lütfen, Allah'ınızı severseniz, kitabınızı
severseniz doğruyu konuşun. 8 milyon insanın mağduriyetini
ortadan kaldırmak için ne yapılması gerekiyorsa yapmanız
gerektiğini size defalarca söylüyorum. Bu insanları
mağdur ettiniz, bir kişiye mağdur ettiniz. Yani, burada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Teşekkür edeyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sadece teşekkür
için
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bu konuşmama, Sağlık Bakanımın, tek tek bütün
maddelere değinerek, açık bir şekilde açıklık
getirmesi -sizi yanıltarak değil- umuduyla hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Madde üzerinde
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Anadol. Karar yeter sayısı isteyeceksiniz galiba, ama soru-cevap
işlemi yapacağız biz.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Peşin, taksit yok bizde.
BAŞKAN - Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Neşşar buyurun.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanı bulmuşken
Şimdi, çok tartışıldı bu, Türkiye'deki doktor
açığı, ama, hep yabancı ülkelerdeki doktor sayılarını
verirken Sayın Bakan, o ülkelerdeki nüfusa düşen hastane
yatağını, hasta yatağını, doktor başına
düşen yardımcı personel sayısını, doktora
yılda başvuru sayısını ve sağlığa
ayrılan kaynağı hiç söylemedi. Dolayısıyla,
siz, bugün, hastanelerde ameliyat edilen insanlara yatak bulamazken,
yeni doktor getirseniz neye yarayacak, getirmeseniz neye yarayacak.
Övünerek söylüyor AKP,
"Sağlık ocaklarında muayene oda sayısını
artırdık" diye. Siz, daha pratisyen hekime yetecek muayene
odasını bulamıyorsunuz, sağdan soldan ithal doktor
getirmeye çalışıyorsunuz. Bu doktorlar hangi hemşireyle,
hangi hastane yatağıyla, hangi çalışma koşullarıyla,
nerede çalışacaklardır ve bu memleketin sağlığına
ne gibi katkı sağlayacaklar?
Sayın Bakan, bir de "2.500
tane doktor her yıl emekli oluyor" diyor; arkasından da,
ithal edilen doktor
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Neşşar,
teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şu: Ülkemizde geçmiş
dönemlerdeki siyasi istikrarsızlık, enflasyon ve döviz
kurunun çok yüksek olması, kamu kaynaklarının rasyonel
ve verimli kullanılamaması büyük bir zaman ve para kaybına
neden olmuştur. Bu kapsamda, 1999-2002 yılları arasında
kamu sağlık harcamaları reel olarak yüzde kaç artmıştır?
İkinci sorum: Bakanlığın
Türkiye sağlık envanteri çalışması hangi
aşamadadır?
Yatırımların finansal,
tıbbi ve teknik analizlerindeki temel kriterleriniz nedir?
2003-2006 arası toplam, ilave
hastane ve ek bina olmak üzere, kaç sağlık yatırımı
hizmete açılmıştır?
Son olarak: Kamu sağlık
harcamaları son dört yılda yüzde kaç artmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Gazalcı
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, bu Yasa'nın
adı "Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı
İcrasına Dair Kanun." 1928'de, dil devrimi olmadan önce
çıkmış bir yasa. Biz burada iki gün önce Türkçenin bozulmasını
önlemek için bir araştırma önergesini kabul ettik. Şimdi
siz içeriğini değiştiriyorsunuz, Türk hekimleri yerine
yabancı hekimler getirmeye çalışıyorsunuz.
Bu adı ben araştırdım
biraz. Örneğin, "hekimlik ve tıp dallarıyla ilgili
mesleklerin çalışma tarzlarına dair kanun" olsa,
herkes anlasa yani
Bir iki kez ele alındı. Bir kere, adını
Türkçe yapmak gerekir. İnanıyorum ki, 1928'de bu Yasa'yı
çıkaranlar bunu anlaşılır yaparlardı, yani
halkımız anlasın. Siz ne düşünüyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gazalcı.
Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Evet, Sayın Bakanıma hassas ve ince bir soru: Cebeci'deki
Ankara Hastanesinde 4 tane başhekim yardımcısını
görevden aldınız. Üç buçuk-dört yıl görev yapan bu kişileri
görevden alış nedeniniz nedir? Yolsuzluktan mıdır?
Böyle bir duyum alıyorum, 18 trilyon liralık bir yolsuzluk
olayını. Bu 4 başhekim muavinini alırken başhekim
hâlâ görevinde durmakta, bunun nedenlerini açıklarsanız
çok memnun olacağım.
Yine, aynı şekilde, Tedavi
Hizmetleri Genel Müdürü Vekilliğini yapan arkadaşımız,
görev esnasında yine Ankara Hastanesinden döner sermayeden
pay alıyordu. Sonra tekrar onu aldınız, başhekim
yardımcısı olarak Ankara Hastanesine göreve döndürdünüz.
Acaba bunların nedeni nedir? Duyumlarımızı burada
anlatmak istemiyorum, çünkü arkadaşlarım hemen isyan edeceklerdir
AKP sıralarından. Siz ne demek istediğimi anladınız,
lütfen açıklarsanız memnun olacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Soru sorma süresi tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, on saniye var, benim sorumu niye yiyorsunuz?
BAŞKAN - On saniyede bir dakikalık
süre verilmez Sayın Koç.
HALUK KOÇ (Samsun) - Olsun Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Sayın Neşşar,
"Hastanelerde ameliyat edilen hastalara yatak bulunamazken,
neden acaba doktor sayısını artırmak gerekir diyorsunuz?"
diye bir soru sordu. Tabii, bu sorunun mantığını
anlamak biraz güç, ama, ben, yine de cevap vermeye çalışacağım.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- "Yardımcı personel" dedim Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Oraya da geleceğim Sayın Neşşar.
Çünkü, Türkiye'de şu anda yatak
doluluk oranlarında ciddi bir sıkıntımız yok,
sadece yatak kalitesini artırmaya çalışıyoruz
ve yatak kalitesini artırma hususunda da oldukça önemli mesafe
aldık. Yatak doluluk oranlarımız yüzde 70'leri aşmıyor.
Bu arada, yoğun bakım yataklarının sayısını
artırmak gerekiyordu. Bu sayıyı aşağı yukarı
2,5 misline çıkarmışız, yeni doğan yoğun
bakım yatakları konusunda da aynı şey söz konusu.
Türkiye'de, ayrıca da 17 bin yeni yatak ekledik dönemimizde,
bizden önceki dört senede 5 bin yeni yatak eklenebilmişken,
biz dört senede 17 bin yeni yatak eklemişiz. Tabii, bunlar daha
kaliteli yataklar.
Türkiye'de hemşire eksikliği
de var. Bakın, yarın da, hemşirelik okullarında kontenjan
artırımını talep edeceğiz, lütfen, bu hususta,
ana muhalefet partisi olarak siz bize yardımcı olun. Hemşirelik
Yasası'nı değiştirmek üzere, komisyonumuzdan,
bir teklifle Genel Kurulumuzun önüne geliyoruz, orada, hemşireliğin
artık bir yüksekokul mesleği olması ortaya çıkacak,
ama mutlaka, üniversitelerimizin, bu hususta, hemşirelik kontenjanlarını,
hemşirelik okullarındaki kontenjanları artırması
gerekiyor. Biz göreve ilk geldiğimizde, gittiğimiz her
şehirde, hemşireler, ebeler bizden iş istiyorlardı.
Artık, bu şekilde iş isteyen hemşire ve ebe bulamıyoruz.
Şöyle oluyor ama: Biz, ihtiyacımız olan bir köyde, beldede
veya ne bileyim, Doğu Anadolu'nun, Karadeniz'in bir beldesinde
hemşireyi çalıştırmak istiyoruz, kadroyu orada
açıyoruz, oradaki personel, orada çalışabilecek,
iş bulabilecek personel, bir büyük şehirde çalışmak
isterse, iş bulamıyor gibi geliyor kendisine. Ama, Türkiye'de
doktor açığı olduğu gibi hemşire açığı
da var, buna katılıyorum. Üniversitelerimizin, bu hususta
da üstüne düşen görevi yapması gerekir.
Sayın Işık'ın sorusuna
cevaben şunu ifade etmek isterim: Gerçekten, bu kadar önemli
bir sağlık dönüşümünün yapıldığı
dört yıllık bir dönemde, bir yeniden yapılanma döneminde
-ki, biliyorsunuz, vatandaşlarımız bütün hastanelerden
yararlanma imkânını buldular, ilaçlarını eczanelerden
alma imkânını buldular- bu konu çok tartışıldı,
sağlık harcamaları patlayacak, çok artacak falan diye.
Bizden önceki dört yılla dönemimizdeki dört yılı
kıyasladığımızda şunu görüyoruz: Kamu
sağlık harcamaları, 1999-2002 yılları arasında
kümülatif olarak, reel olarak yüzde 55,6 artmıştır, bizim
dönemimizde dört yıllık artış kümülatif olarak
yalnızca yüzde 41'dir. Tabii, büyüme oranlarımızı
da dikkate alırsak, aslında bu artışların son
derece tabii artışlar olduğunu söyleyebiliriz.
Sayın Gazalcı'nın Kanun'un
adıyla ilgili önerisini çok olumlu karşıladım. Bunu
mutlaka çalışıp bir an önce düzeltmeliyiz diye düşünüyorum
ve kendisine teşekkür ediyorum.
Sayın Tandoğdu, bizde yöneticilikler
ikinci görevdir. Yani hekimler ayrıca ikinci görevle yöneticilik
yaparlar. Dolayısıyla, bazı başhekim yardımcılarının
görevinden alınmaları, yerlerine başkalarının
konması; başhekimlerin görevden alınması, yerlerine
başkalarının konması son derece tabii bir süreçtir.
Bunu tabii karşılamak lazım. Hizmetin gereği olarak
mevcut kanunlar ve mevzuat çerçevesinde bu değişiklikler
yapılabilir, yapılagelmektedir. Ama sorunuz, "Bir
yolsuzluktan dolayı mı aldınız?" Hayır,
bir yolsuzluktan dolayı almadık.
Tedavi Hizmetleri Genel Müdürünün
döner sermayeden pay alması da yine Döner Sermaye Kanunu'muzla
ilgili mevzuat gereğidir, alabilir.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Çalışmıyor ki, nasıl alıyor?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli milletvekilim, mevzuat neyi yetkili
kılarsa siz yönetici olarak bunu yaparsınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, yönetmelikte değiştirin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Dolayısıyla bu arkadaşımız mevzuatın
gerektirdiği biçimde kendi hakkı olan ek ödemeleri almıştır.
Yüce Meclise teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur, birleşime 10 dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.59
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64'üncü Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1247 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 13'üncü maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, maddeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- Bu Kanunun 1 inci maddesiyle
7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Kanuna eklenen maddeler, ek
10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak üzere 1/1/2007 tarihinde,
diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen İzmir Milletvekili Canan
Arıtman.
Buyurun Sayın Arıtman.
CHP GRUBU ADINA CANAN ARITMAN
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1247 sıra sayılı yasanın 13'üncü maddesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini belirtmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (Gürültüler)
Sayın Başkanım, yoğun
bir uğultu var Mecliste, yardımınıza ihtiyacım
var.
BAŞKAN - Bir saniye Sayın
Arıtman.
Sayın milletvekilleri, Genel
Kurulda büyük bir uğultu var, Sayın Hatibin konuşması
anlaşılamamaktadır.
Buyurun Sayın Arıtman.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Değerli milletvekilleri,
madde metni okundu. Sanıyorum dikkatinizi çekmiştir. Bu
yasanın bir çok maddesi 1/1/2007 tarihinden itibaren yürürlükte
olacaktır. Bugün 15 Şubat 2007. Geriye dönük bir yasal düzenleme.
Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Bu bir hukuk garabetidir,
dikkatinize sunuyoruz.
Tabii, biz, en başından beri
-üç haftadır bu yasayı görüşüyoruz- bunun hep alelacele
hazırlanmış, özensiz bir yasa olduğunu söylüyoruz.
Bu da bunun örneklerinden biridir. Geriye dönük bir yasal uygulamayı
getiriyorsunuz buraya.
Ayrıca, bu yasa tasarısında
iki tane yeni madde getirdiniz. Hâlbuki, komisyonda uzun uzadıya
görüşülmüştür, üç haftadır da buradadır, yeni maddeler
getiriyorsunuz. Hani, önerge falan olsa kabul edilecek, ama yeni
madde getirmek bu yasa çalışmasındaki özensizliğin
bir belirtisi. Bence Meclise karşı da saygılı olmayan
bir tutumdur diye düşünüyorum.
İki defa, bu kanun görüşülürken
müzakerelere ara verildi, iki oturumda Sayın Bakan yoktu. Belki
bunlar İç Tüzük'e uygun olabilir, ama şık olmadığını
söylemek istiyorum.
Şimdi, evet, özensiz bir yasayla
karşı karşıyayız, garabet bir yasayla karşı
karşıyayız ve bir torba yasayla karşı karşıyayız.
Bu torba yasanın içine ne bulursanız atıyorsunuz.
Hâlbuki, Sağlık Komisyonunda görüşüldü, kotarıldı.
Tabii, sadece AKP'li komisyon üyelerinin oylarıyla buraya getirildi.
Üç haftadır Genel Kurulda görüşülüyor. Ama, aklınıza
bir şeyler geliyor, torbaya atıveriyorsunuz. Ne isterseniz
var bu yasanın içinde, ama bir tek şey yok. Sağlıkla
ilgili bir yasa olmasına rağmen bu yasanın içerisinde
insan yok, insan sevgisi yok, insana saygı yok. Hâlbuki, sağlık
hizmetlerinin merkezi de insandır, amacı da insandır,
insanın önceliğidir. Ama, bu yasada, bu torba yasada
"önce insan" kavramından eser yok.
Şimdi, bu yasa tasarısının
esas amacı nedir? Bu yasa tasarısının esas amacı,
Türkiye'deki yaklaşık 20 milyar dolarlık sağlık
sektörünü uluslararası sermayenin emrine, hizmetine sunmaktır.
AKP'nin anlayışı,
Başbakanımızın da ağzından açıkça
ifade edildiği gibi, sağlık hizmetini bir yük, devletin
sırtında bir kambur olarak görüp, bu yükten, bu kamburdan kurtarmak,
kurtulmak, sağlığı da özel sermayenin sömürüsüne
bırakmaktır. Sizin anlayışınızda, ne yazık
ki, sağlıkta, vatandaş, hizmet edilmesi, hizmet verilmesi
gereken kesim değil, müşteridir ve halka da "paran varsa
paran kadar sağlık alırsın" denilmektedir.
Başbakan, "Yabancı
sermaye gelecek, sağlık tesisleri kuracak, onlar kazanacak,
biz de yatırım yapmaktan
kurtulacağız." demişti. İşte, tüccar
siyaset anlayışı bu. Ama, sağlıkta tüccar siyaset
anlayışı, vatandaşımızı, halkımızı
perişan eder değerli arkadaşlarım.
Şimdi, Başbakanımızın
kitap okumayı sevmediğini biliyoruz, gazete de okumadığını
biliyoruz. Ama, Sayın Başbakanın
Anayasa kitapçığını bile okumadığı
anlaşılıyor. Çünkü, Anayasa kitabımız diyor
ki: "Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devlettir." Ayrıca,
Anayasa'mızın ilgili maddeleri diyor ki: "Sağlık
Anayasal bir haktır." Anlaşılan, Sayın Başbakanımız
Anayasa'nın sadece cumhurbaşkanlığı seçimini
düzenleyen maddeleriyle ilgili, diğer maddelerine hiçbir ilgisi
yok.
Evet, bu torba yasanın birinci
amacı, uluslararası sermayenin sağlığımızı
da sömürmesinin önünü açmak. İşte, bunun için de dışarıdan
sipariş bir yasal düzenleme önümüzdedir ve sanıyorum
AKP'lilerin oylarıyla geçecektir. Ama, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun buna hiçbir dahli olmayacaktır. Vatandaşın
da içine sinmeyen bir yasadır. Sizi oy kullanmadan önce bir kez
daha uyarıyorum değerli milletvekilleri.
Evet, bu yasanın ikinci amacı
da siyasi kadrolaşmayı sağlayabilmek, AKP'nin kadrolaşmasını
sağlayabilmek. Bu kadrolaşma anlayışınız
-ki, ben buna "vahşi kadrolaşma" diyorum- sağlıkta
da bu haksız, vahşi kadrolaşma girişiminiz, tabii,
Anayasa Mahkemesinden, Danıştaydan, yani yüksek yargıdan
dönünce çareyi de yasa yapmakta buldunuz. Bu şef ve şef yardımcıları
illa da bizden olsun diye, illa sizden birilerini atamak için, bilimsel
yeterlilik var mıymış yok muymuş, liyakati var
mıymış yok muymuş, bütün bunları bir kenara
bırakıp üniversiteleri, akademisyenleri, meslek örgütlerini
dışlayıp, sadece Sağlık Bakanlığını
yetkili kılacak yasal düzenlemeleri getirdiniz. Ama, bunun,
sağlığa, sağlık eğitimine, halka nelere
mal olacağını hiç önemsemediniz. Böyle bir uygulamanın
ülkemizde sağlık eğitiminin kalitesini düşüreceğini
umursamıyorsunuz. Bakın, sadece sizden olanların hem
idari hem de eğitici kadrolara yerleştirilmeleriyle
eğitim araştırma hastanelerinde tıp eğitiminin
kalitesi düşecektir. Hastaya bakınca sadece ampul görenlerle
uzman yetiştirilmez, tıpta uzman yetiştirilmez, vatandaşa
da kaliteli sağlık hizmeti verilemez.
Ayrıca, milletin cebinden,
devletin kesesinden uluslararası sermayenin sigorta şirketlerine
trilyonlar aktarılacak, ama benim gariban vatandaşıma
anestezi teknisyeniyle ameliyat reva görülecek.
Bu torba yasanız, inanın,
insanın içini acıtıyor, hele hekim olarak çok daha fazla
acıtıyor. Bu yasa üzerinde konuşan, görüş bildiren
AKP milletvekilleri, değerli konuşmacıları,
özellikle Sağlık Komisyonu Başkanı ve Sayın
Sağlık Bakanımız, bu yasanın Genel Kurul tutanaklarını,
sanıyorum, çocuklarına ve torunlarına gösteremeyeceklerdir.
Çünkü, bence bunlar birer utanç vesikası arkadaşlar.
İnsanı, insan sağlığını yok farz eden,
milletine sevgisiz, hekimine saygısız, tıp bilimine
ve tıp etiğine aykırı, yasa ve anayasalara aykırı
bu yasayı, bu tutanakları, sanıyorum, herkesten, ama
önce kendi çocuklarınızdan saklamak çabasında olacaksınız.
Sağlık Bakanımız,
kendi getirdiği yasayı milletvekillerinin önünde, özellikle
de doktor vekillerin önünde savunamamanın sıkıntısını
yaşıyor, ha bire olmamaya gayret ediyor. Komisyonda görüşülürken
bir bahane buldu, gitti. Üç haftadır görüşüyoruz, 4 tane
nöbetçi bakanla çalıştık, Bakanımızı
ikinci defa görebiliyoruz burada. Bunlar da, tabii, dikkat çekici.
Tabii, Komisyon Başkanımız
ise çok daha enteresan. O burada olmak zorunda oluyor, ama sıkışınca
da itiraflara başladı. Dün Genel Kuruldaki konuşmasında
da önemli bir itiraf vardı. Ne dedi Sayın Komisyon Başkanımız
Sayın Erdöl? Dedi ki: "İşte, bu ithal doktorlar kamuda
çalışmayacak, özel hastanelerde çalışacak."
Evet. Yani, derdiniz, kamuya, kamu hastanelerine, vatandaşa
doktor bulmak değil, özel hastanelere doktor bulmak. Bu özel hastanelerin,
ülkemizdeki özel hastanelerin yüzde 70'inin Ankara, İstanbul,
İzmir gibi büyük şehirlerde olduğunu hatırlatmak
isterim.
Evet, şimdi, bu ithal doktorlar
nereye gelecek? Yabancı sermayenin beş yıldızlı
özel hastanelerine gelecek o pahalı ve iyi olanları. Tabii,
ancak, zenginlere, varsıllara sağlık hizmeti verecek,
bizim sade vatandaşımızın bu doktorları görme
imkânı bile olmayacak, tüm varlığını satsa,
çiftini çubuğunu satsa o doktorlara ulaşamayacak. Geri
kalan ithal doktorlar, işte, onlar da, Başbakanımızın
deyimiyle, 100 dolarlık, ithal, ucuz doktorlar. Onlar da
Yine
bir özel hastane kesimi var: Vakıf, tarikat hastaneleri. Onlar
da sadece kâr amacı güdüyorlar. Bu ithal, ucuz, 100 dolarlık
doktorlarla maliyeti düşürüp kârlılıklarını
artırmaya bakacaklar. Amaç bu.
Tabii, biz üç haftadır bunu anlatıyoruz,
bu amacı anlatıyoruz. Ama, dün Komisyon Başkanımızın
itirafının, bu konudaki itirafının tutanaklara
geçmesinde çok yarar oldu ve tarihe de önemli bir kayıt düşülmüş
oldu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen toparlayınız.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Birkaç
dakika daha Sayın Başkan
BAŞKAN - Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Şimdi,
dün Sayın Komisyon Başkanına sordum. O soruyu, esas, tabii,
Sağlık Bakanımız olmadığı için ona
sormuştum. Ben Sayın Sağlık Bakanımıza
sormak istiyorum: Sayın Bakanım, bir yeni bebeğiniz
var. Allah uzun ömürler versin diyorum. Ama, gelin, milletimize reva
gördüğünüzü kendi evladınıza reva görür müsünüz? Bunu
milletin önünde bir test edelim. Ülkemizde, çok sayıda, anestezi
uzmanının olmadığı hastane var. Noter huzurunda
bir çekiliş yapalım, çıkacak hastaneye götürelim ve
oradaki anestezi teknisyenimiz anestezi versin. Ameliyat filan olmasın,
yani bir ameliyat riski almasın, sadece anestezi alsın,
uyusun uyansın. Var mısınız Sayın Bakanım?
Varsanız, eğer varsanız, eğer bunu yaparsanız,
tüm sözlerimizi geri alırız, ama, eğer bunu yapamazsanız,
o zaman, kendi çocuğunuza reva görmediğinizi millete reva
gördüğünüzü de millete bu şekilde ispatlamış oluruz.
Bu konuda "hodri meydan" diyorum. Tabii, bu konuda cevap
vermemeniz de bunu yapamayacağınız anlamına geliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür için
açıyorum Sayın Arıtman. Lütfen
Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Hakikaten,
bu yasa, halkımızın sağlığını ilgilendiren,
ama içinde insanın olmadığı bir yasa. Birkaç dakika
tolerans istirham ediyorum sizden.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Arıtman, ben teşekkür için açtım.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Peki,
birkaç cümle. Peki, sonra konuşurum.
BAŞKAN - Buyurun.
CANAN ARITMAN (Devamla) - Bu yasanın,
milletin içine sinmediğini söyleyerek ve milletin sağlığına,
onun hayatına mal olabilecek bir yasal düzenleme olduğunu
hatırlatarak şunu söylüyorum:
Değerli milletvekilleri, bakın,
sizin için söylenebilecek tek söz var: "Yolcudur abbas, bağlasan
durmaz." Yani, gelin, gitmeden, millete bu kötülüğü yapmayın.
Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
milletimize zarar vermemeniz için, ülkemize zarar vermemeniz
için bu tür yasal düzenlemeleri var gücümüzle önlemeye gayret edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum
ve son bir kez, lütfen, elinizi vicdanınıza koyunuz diyorum.
O anestezi teknisyeninin anestezi vereceği çocuk, sizin çocuğunuz
olabilir, bunu düşünüp, öyle oy kullanın diyorum.
Saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Madde üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz isteyen Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA DURSUN AKDEMİR (Iğdır) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anavatan Partisi adına görüşülmekte
olan Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun 14'üncü maddesi üzerinde
söz aldım. Yüce Meclisi ve siz değerli milletvekillerini
saygıyla selamlıyorum.
Ben, Türkiye'de sağlığın
bu noktada oluşunun bugün oluşmadığını,
yılların bir sorunu olduğunu söylemek istiyorum. Ancak,
bugüne kadar, dört yıllık iktidar döneminde, AKP'nin, gelmiş
olduğu noktada arzu edilen sonuca ulaşmadığını
görmenin üzüntüsü ve sıkıntısını sizlere aktarmak
istiyorum. Ülke adına sıkıntılıyız. Mesela,
dün buradan, SSK'yla Sağlık Bakanlığı hastanelerinin
birleştirilmesinin çok faydalı olduğunu, önemli bir
devrim olduğunu söyleyenler oldu. Bu konuda müdahale edilmesi
gereken bir konu olduğunu kabul ediyorum. Ancak, arzu edilen
sonuca ulaşmadığını, ulaşamayacağını,
bundan sonra, ne gayret gösterilirse gösterilsin, sıkıntıların
yine devam edeceğini tekrarlamak istiyorum.
Sosyal Sigortalar Kurumundan sigortalı
olan işçilerimiz daha önce kendi hastanelerinde, yani, Sosyal
Sigorta hastanelerinde çalışırlarken veya çalıştıkları
kurumlar kanalıyla hastaneye gönderilirken, tedavi olduğu
kurumlara "benim hastanemdir" diye sahip çıkıyorlardı.
Ama, şu anda sigortalı hastalar, Sağlık Bakanlığı
hastaneleri ile Sigorta hastaneleri birleştikten sonra, tekrar,
en sondan gelen vatandaşlar durumuna düştüler. Çünkü, artık,
iddia edemiyorlar "Bu hastane benim hastanemdir." Dolayısıyla,
sağlık ortamının vermiş olduğu olumsuzluklar,
kuyruklar giderek artmasa bile homojenlik oluşturdu. Eskiden
Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinde fazla kuyruk vardı,
Sağlık Bakanlığı hastanelerinin yatakları
ve poliklinikleri biraz daha rahattı. Ama, şimdi, aynı
taşkınlık oralarda olunca, Sosyal Sigortalar Kurumundan
faydalanan sigortalı hasta ve yakınları aynı
sıkıntıya tekrar düştüler, kuyruğun sonuna
düştüler gene.
Buradan seslenmek istiyorum: Sigortalı
hastalarımızın bu şekilde sıkıntı
içinde olmadığını eğer düşünen sigortalı
işçilerimiz varsa, müracaat etsinler, ben lafımı geri
alacağım.
Ve yine, Sağlık Bakanımıza,
-dün, Millî Savunma Bakanına önerildi- kendisine ben buradan
önermek istiyorum: Tebdili kıyafet yapsınlar, Türkiye'deki
özellikle metropol hastanelerini gezsinler, görecekler ki, iyi niyetle
getirilen kanun sonuç vermedi ve şahit olacaklar. Kendileriyle
İstanbul'da prematüre bir ikiz bebeğin özel hastanede tedavisini
görüştüm, burada cevap verecekler bana, kendileri konuyu iyi
hatırlayacaklardır. Sağlık Bakanlığı
hastanelerinde kuvöz bulunarak Bakanlık hastanelerine getirilmesi
gerektiğini kendileri de söyledi, ben de yardım etmeye çalıştım,
bir hafta sonra ikinci bebeği, o hastanede tedavinin devam ettirmek
zorunda olduğu için yeşil kartlı hastanın babası,
prematüre bebeği, yani erken doğan prematüre bebeği
evine götürmek -gözünden çıkardı, birini evine götürdü-
diğerinin masrafını karşılamak üzere ve ikinci
bebeği de Sağlık Bakanlığı hastanesine,
Bakan Bey'in kendi ilgilenmesine rağmen getirtemedik, getirilemedi.
Bu neyi gösteriyor? Bakanın özel yeteneksizliğini değil.
Türkiye'deki sağlık sisteminin işlemez durumda olduğunun
çok özel ve önemli bir kanıtıdır. Bu nedenle bu özel örneği
anlatmak durumunda kaldım. Kendileri açıklık getireceklerdir.
Yine, ayrıca, ben buradan,
yurt dışından getirilecek doktorların, eğer,
Türkiye'de gerçek anlamda Türk doktorlarına eş değer
bir doktorluk yapacaklarına inanıyorsak, inanacaksak ve
öyle olacaksak, nasıl ki Avrupa'ya ya da Amerika Birleşik
Devletleri'ne giden bir Türk hekiminin orada hekimlik yapabilmesi
için, bir defa, gittiği ülkenin dilini bilmesi gerekiyor,
İngilizceyi o ülkenin doktoru kadar bilmesi gerekecek ki doktorluk
yapsın. O ülkede doktorluk sınavını başararak
doktorluk yapan bir İngiliz ya da Amerikan kadar, Amerikan doktoru
kadar İngiliz tıp bilgisi olacak ki, o sınavdan geçecek
ki uygulayabilsin. Zaten bu şekilde başarılı bir
Türk hekimi dünyanın her tarafında kendini kanıtlayacak.
İşte, diyorum ki, yurt
dışından ithal doktor getirmek istiyorsanız, Türkiye'de
o düzeyde bir sınavdan geçmesi, tıbbi sınavdan geçmesi
gerekiyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Olacak
tabii.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
"Olacak" diyorsunuz.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Olacak
zaten.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Evet, öyle olmayacak. Nasıl olacak biliyor musunuz?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yapamayacak
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Efendim?
BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Dil sınavından
geçecek, yeterlilik sınavından geçecek.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen Genel Kurula hitap ediniz efendim.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Türkiye'de onu gerçekleştirmek mümkün olmayacak.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Niye
olmayacak?
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
Türk cumhuriyetlerinden ve daha çok bizden gelişmişliği
geri olan ülkelerden doktorları Türkiye'de ucuz çalıştırmak
mümkün olacağı için, o tür
doktorlar gelecek.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Denklik,
denklik
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Ve
dolayısıyla, Amerika'dan, Avrupa'dan, Türkiye'ye, yeterli
ücret veremediğimiz için gelemeyecek. Çünkü, Amerika Birleşik
Devletleri'nde yetişmiş olan bir doktorun, o şartlara
haiz olan doktorun bir yıllık kazancı 120 bin dolardır
ortalama olarak, 100 ile 120 bin dolar. Dolayısıyla, Türkiye'de
verilen maaşla öyle bir doktoru getirtemeyeceksiniz ve kalitesi
bizden çok daha gerilerde olan doktorlarla hizmet ettirmek durumunda
kalacaksınız. Türk insanı böyle bir doktorla tedavi
edilmeyi hak etmiyor. O nedenle kabul etmiyorum. Yoksa, doktorluk
mesleği, uluslararası bir meslektir. Her yerde bu meslek uygulanmalı
milliyeti ne olursa olsun.
Bir diğer taraftan, Sayın
Sağlık Bakanına, buradan, tekrar, Türkiye'nin önemli
bir acil durumunu vurgulayarak
Kendisi dün burada yoktu, soruyla
sordum. Özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara'da, hastaneler
arasında, acil kliniklerinin, servislerinin bir koordinasyonu
yok. Hasta, trakeostomili hasta, Elâzığ'dan İstanbul'a
geliyor, Cerrahpaşa'da bir acil polikliniğinde, yoğun
bakım olmadığı için, hasta sedyede bekletiliyor.
Hasta sahipleri, hastane yoğun bakımlarını dolaşıyor,
irtibat kuramıyor. Ben, arkadaşlık ilişkimi devreye
sokarak, bir yoğun bakımın ya da bir acil klinik şefinin
yardımına muhtaç oluyorum, buna rağmen "Yer
yok." cevabını alıyorum. Tam dört gün İstanbul'da
dolaşarak trakeostomili bir hasta hastane hastane dolaştırıldı.
Bu çağda, teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu
bir ortamda, bir hasta bu kadar gezdirilebilir mi? O nedenle, buradan
bir öneri getiriyorum: Hastanelerin acil klinikleri arasında,
hem İnternet kanalıyla, telefon kanalıyla, faks kanalıyla
bir ağ kurulsun, nerede boş yatak varsa, o hasta o yatağa
en kısa zamanda, en kestirme yoldan ve en iyi ortamda nakledilebilsin.
Hangi çağda yaşıyoruz efendim?
Dolayısıyla, başarısızlıkları
anlatmaya çalışıyorum. Olumlu yanlar olabilecektir,
geçici bir süre için tatmin olacaklardır hastaların belki
bir kısmı, ama belli bir süre sonra ıstıraba dönüştüğünün
örnekleridir bunlar.
Yine, buradan, hematoloji hastalarının
sıkıntılarını aktarmak istiyorum. Arkadaşlar,
ben hekim olduğum için, idarecilik de yaptığımdan genellikle arıyorlar hasta sahipleri,
hekimler bile arıyor. Türkiye'de hematoloji hastalarının
özel bir konumda tedavi edilmesi gerektiği, immün sisteminin
bozulmaması ve enfeksiyonun yerleşmemesi için. Ama, hiçbir
hastanede, modern anlamda hematoloji kliniği olmadığı
hâlde, bir dâhiliye kliniğinin belli yatağı çevriliyor,
burası hematoloji kliniği ve orada da yer yok. Bu tür hastaların
sayısı çok olduğundan, aynı şekilde bunlar da
sıkıntı içindedir.
Değerli Bakanım, bu konuda
özel komisyonlar kurarak -hematoloji hastaları konusunda,
yoğun bakım konusunda ve prematüre bebeklerin çektiği
sıkıntılar konusunda- özel önlemle çözülebilinir.
Bir örnek vererek konuşmamı
tamamlamak istiyorum. Hükûmetin özellikle sigortalı işçilere
yapmış olduğu hak gasbının tekrarlanmasını
buradan tekrar yapacağım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Sayın
Başkanım, bir dakikayla tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Akdemir.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Sosyal Sigortalar Kurumunun yasal olarak hakkı
gasbedilerek devredildi Sağlık Bakanlığına.
O zaman bir öneri getirmiştik. O öneri, hâlâ, Sağlık Bakanlığı
hastanelerinin de kendisini düzeltmesi için geçerli olabilir.
Sosyal Sigortalar Kurumunun hastaneleri -ya da Sağlık Bakanlığı
hastaneleri oldu şimdi- işçi ve işverenlerin primleriyle
kurulmuştur. Bunların ortak yönetimiyle, özerk özel bir
şirketle yönetilebilinir. Sağlık Bakanlığı,
görev tanımını yeniden yapmalı, kendisi artık
hastane işletmeciliğini bırakıp, denetim, standart
koyma, denetleme ve tıbbi standartları dünyanın gelişmişlik
düzeyine çıkarmak üzere uğraşmalı ve kendi
şemsiyesini bütün sağlık kurumlarının üzerinde
tutmalıdır. Eğer bu şekilde hastane işletmeciliğine
devam ederse, başarılarının devam etmesi mümkün
olmayacaktır, başarısızlıkla sonuçlanacaktır
reform diye tanımladıkları Acil Eylem Planı.
Teşekkür ediyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Kerim Yıldız, Ağrı Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanun tasarısının 14'üncü maddesi üzerinde, şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinize
saygılar sunuyorum.
Bu kanun tasarısıyla,
sağlık sistemimizin işleyişinde görülen bazı
aksaklıkların giderilmesi hedeflenmiştir. Bu kanun
tasarısını özetlersek; hekimlere zorunlu mali sorumluluk
sigortası getirilmesi, yabancı hekimlere ülkemizde çalışma
imkânı sağlanması, radyasyonla çalışılan
işlerde Avrupa Birliğinin bilimsel standartlarına
ulaşılması, tıpta uzmanlık eğitimiyle ilgili
olarak Anayasa Mahkemesinin ve Danıştayın kararları
ve görüşleri dikkate alınarak yeniden düzenleme yapılması,
Yüksek Sağlık Şûrasının adli işlerinin kolaylaştırılması
suretiyle yargı sürecinin kısaltılması, sözleşmeli
sağlık personelinin çalışmalarında görülen
kimi aksaklıkların giderilmesi, hâlledilmesi; anestezi
uzmanının bulunmadığı hâllerde, anestezi teknisyenlerinin,
ilgili tabibin sorumluluğunda anestezi işlemlerini yapabilmeleri
öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vatandaşlarımızın güvenli bir
ortamda sağlık hizmetlerinden faydalanma hakları vardır.
Sunulacak sağlık hizmetlerinin, hakkaniyet ve verimlilik
esasına uygun olarak, kolay erişilir, hızlı ve kaliteli
olmasını sağlamak hepimizin görevidir.
Seçim bölgem Ağrı ilinde
sağlık alanında başlattığımız,
aynı koşulları yaşayan diğer illerimizin de
örnek alabileceği bir projeden bahsetmek istiyorum.
Kış ayları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde,
yaşam koşullarının, özellikle de ulaşımın
zorlaştığı aylardır. İlimiz Ağrı'da,
Sayın Valimizin öncülüğünde ve İl Sağlık Müdürlüğümüzün
koordinasyonunda "kızakta doğum kaderimiz olmamalı"
adıyla bir proje başlatılmıştır. Projeyle,
olumsuz hava koşullarına bağlı olarak ulaşımda
zorluk çekilen köy ve mezralarda doğum yapacak anne adaylarının
tespiti yapılarak, güvenli ve sağlıklı bir şekilde,
hijyenik hastane ortamında doğum yapmaları planlanmıştır.
Proje kapsamında kurulan komisyonla, beklenen doğum tarihleri
1 Ocak-30 Nisan arası olan 526 gebe tespit edilmiştir. Projeyle,
hava ve yol durumuna göre, gebelerin, beklenen doğum tarihinden
bir iki hafta önce ikamet ettikleri adresten alınarak, daha önce
belirlenen il veya ilçe merkezlerinde misafir edilmesi, böylelikle
hastanede doğum yapmaları hedeflenmiştir.
Kış koşullarının ağır yaşandığı
birçok ilimizde aynı yönde çalışmalar yapılması,
ilimizde uygulamaya konulan bu projeden istifade edilmesi, vatandaşlarımızın
kış aylarında hastanelere ulaşmada çektiği
sıkıntılara son verilecektir. Bu proje kapsamında,
ocak ayında ilk bebeğimiz doğmuştur. Bir erkek çocuk
doğmuş, ismini de aile "Recep" koymuştur. Allah
uzun ömürler, mutlu ömürler versin.
Değerli arkadaşlarım,
AK Parti olarak halkımıza hizmet etmeye devam edeceğiz;
fakir fukaranın, garip gurebanın, mahrumun, mağdurun,
mazlumun yanında yer almaya devam edeceğiz; sessiz çoğunluğun
sesi, kimsesizlerin kimsesi olmaya devam edeceğiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu
kanunun halkımıza hayırlar getirmesini diliyor, heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Çerçi. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1247 sıra sayılı
Yasa Tasarısı'nın 14'üncü maddesi üzerine, şahsım
adına huzurlarınızdayım.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık
üç haftadır bu kanunu konuşuyoruz, tartışıyoruz; çok çeşitli
görüşleri dinledik, muhalefet partilerinden ve iktidar partisinden
(bizim partimizden) arkadaşların düşüncelerini dinledik.
Ben şimdi şöyle, milletvekili
olarak, sağlıkçı olmayan arkadaşlarımız,
hem muhalefetten hem iktidar partisinden arkadaşlarımız,
ya bu kanun neyi getiriyor, neler var bunun içerisinde diye bir özetlemek
istiyorum beş dakika içinde. Ondan sonra, arkadaşlarımızın
bu kadar söyledikleri -işte, insana ihanet ediyorsunuz, bu kanunda
insan yok, Türkiye'ye yanlış yapıyorsunuz- acaba
doğru mu yanlış mı, bir tartalım.
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Sizinki
doğru mu yani?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir;
şimdi sekiz on tane, burada, temel madde var. Bir tanesi, bizim,
tıpta malpraktis dediğimiz, yani, hekimlerin tıbbi uygulamaları
sırasında yapılan bazı yanlış tedavilerin
ya da yan etkilerin neticesinde, biliyorsunuz, Türk Ceza Kanunu'nda
ağırlaştırılmış cezalar getirdik.
İşin bir tarafı buydu. Tabii hastalarımız da,
bundan etkilenenler, mağdur olanlar, mahkemeye gidip ciddi tazminat
davaları açıyorlar ve bunun karşılığında,
bütün dünyada, gelişmiş dünyada bir standart var. Nedir o?
Malpraktis yasası, yani, hekimlerin de kendilerini bu anlamda
sigortalamaları. İşte, bunu getiriyor. Bir taraftan,
yanlış yapılırsa cezası var, bir taraftan da
hekimlerin de kendilerini güvenceye almaları ve böylece
riskli hastalara, riskli vakalara daha rahat, daha huzurlu şekilde
müdahale edebilmeleri var.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Hekimler
böyle bir şey istemiyor.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) -
Başka ne var? İşte, bu yabancı hekim dedikleri
Bir
madde var, Türkiye'de, yasalarda bir madde "Türkiye'de hekimlik
yapmak için Türk olmak" diye bir madde. Evet, bu madde yanlış
bir madde, bu zamanda bunun değişmesi gerekiyor.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) -
Türk olacak tabii.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bunu
değiştiriyoruz.
Kamuda çalışmak için, devlet
memuru olmak için
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yabancı
avukat olabiliyor mu?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dinleyin
de öğrenin.
Devlet memuru olmak için Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olmak gerekiyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Yabancı
avukat olabiliyor mu?
BAŞKAN - Sayın Anadol, lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Burada
bir problem yok. Yani, siz standartlarınızı koyarsınız.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Hemşireyi
niye dâhil etmiyorsunuz? Ebe yok. Ebeyi niye dâhil etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Arıtman
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yeterli
denklik sınavlarını yaparsınız, dil sınavından
geçirirsiniz, nasıl Amerika yapıyorsa. İngiltere'de
bugün hekimlerin yüzde 20'si Hint kökenlidir. İngiltere'de, gidin
bakın. Bunu getiriyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Burası
İngiltere mi ya?
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Orada
beyin göçü var, beyin göçü.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) -
Başka ne getiriyor? Şef, şef atamaları. Arkadaşlar
diyor ki, şunu söylüyor, ben, burada günlerdir dinliyorum, aynen
böyle, "Doçent ve profesör olanları siz sınavsız
şef yapacaksınız." Ben, bunu doçent ve prof'lar için
zül sayarım. Adam doçent olmuş, profesör olmuş, tabii
ki, sınavsız gelecek oraya, ama, bunun bir akademik jürisi
kurulacak, bununla ilgili bir kurul kurulacak.
CANAN ARITMAN (İzmir) - İngiltere'de
var mı böyle bir uygulama? Yok.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Akademik
jüride, nasıl doçentlik sınavında bu jüriler kuruluyorsa,
burada jüriler kurulacak, jürinin verdiği neticede onların
ataması yapılacak.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Bak, örnek
verdiğin İngiltere'de yok böyle bir uygulama. Sınava
giriyorlar, sınavla oluyorlar.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir
diğer madde, tıpta uzmanlık kurulu. Türkiye'de yıllardır
uzmanlar çıkıyor, bununla ilgili bir kurul kurulması
gerekiyor. Bu eksik, bunu getiriyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Vahşi
kadrolaşma!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir
başka madde, başhekimlerin statüleri. Arkadaşlar,
ben sizin vicdanınıza ve aklınıza soruyorum: Kanun
diyor ki: Başhekim olmak için ilgili dalda uzman ya da bir
başka dalda doktora yapmış olmak, bu şartı getiriyor,
yahut da bir doktor, yine, başhekim olabilmesi için bir ikinci
alanda lisans, lisansüstü eğitim, master yahut doktora yapmış
olmak. Ya, bundan siz rahatsız mı oluyorsunuz? Başhekimlerin
statülerini, kalitelerini yükselten bir şey. Burada bir insan
tanımlaması yok, genel bir hüküm getiriyor. Bu yanlış
mıdır? Türkiye'nin standardını yükseltiyor, Türkiye'yi
çağa taşıyor.
Bir başka madde anestezi teknisyenleriyle
ilgili. Hekim olanlar biliyor, siz de biliyorsunuz. Türkiye'de bugün
800-900 tane hastane var. Anadolu'nun ücra yerlerinde, elli yıldır,
belki yüz yıldır anestezi teknisyenleri, anestezi uzmanı
olmadığı için insanlara uyutucu ilaç veriyor ve uyutuyorlar,
öyle ameliyat yapılıyor. Bu hâlâ yapılıyor, AK Partiyle
gelmedi. Yüz yıldır, iki yüz yıldır bu yapılıyor.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Yani
bu bir itiraf! Beş yıldır beceremediniz yani!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Biz,
buna bir yasa getiriyoruz. Diyoruz ki, eğer o ilçede, taşrada
anestezi uzmanı yoksa, teknisyen anestezi narkozu veriyorsa,
bunun, bir, hukuk nezdinde, sorumlusu olması lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) -
İki yüz sene evvel anestezi var mıydı?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bunun
sorumlusu kimdir? Cerrahi ameliyatı yapan doktordur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen
toparlayınız.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Dolayısıyla,
yani, şimdi, hukukta bir boşluk var. Teknisyen narkoz veriyor,
hukuki sorumlusu yok. Türkiye'nin gerçeği bu. Elli yıldır,
anestezi uzmanı olmayan yerlerde anestezi verilmesi AK Partiyle
başlamadı arkadaşlar.
Şimdi, sağlık, yine
radyoloji teknisyenleriyle ve uzmanlarıyla ilgili bir
şey getirdi. Çağdaş bir standart, Avrupa Birliğinin
standardı. Kabul edin ya da etmeyin. Bu çağdaşlıktır.
Bu, Türkiye'nin yönünü çağdaş dünyaya açmasıdır,
sağlıktaki standartları taşımak.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Kalite
düşüklüğü ne zaman standart oldu?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Arkadaşlar,
Berlin Duvarı yıkıldı.
Birileri gelmiş, demin bir arkadaşım,
doktor, SSK'ların faziletlerinden bahsediyor, SSK hastanelerinin.
Arkadaşlar, Berlin Duvarı'nı
tekrar inşa edemezsiniz. Bu değişim dalgası sizi
de alır götürür.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Yapma
ya!
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bir
başka arkadaş, kaymakamlık yapmış, buraya
çıkıyor, sağlıkla ilgili konuşuyor. Buğdaydan
bahsediyor, her şeyden bahsediyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Konuşacağım
tabii!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Bu arkadaşı
buraya
BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen
maddeden bahsedin.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Her
gün burada çıkıp Başbakanın aleyhine konuşuyor,
o Başbakan bu arkadaşı Meclise taşımış.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Öyle
mi?
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Ya,
insanda bir vefa olur. Başka partiye gidebilirsin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür
ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Yani,
sözün yalama olduğu, her gün, her şeyi
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Teşekkür
edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür için ama
sadece.
Buyurun.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Her
gün her şeyi konuşmak mazeret midir, fazilet midir? Ben,
çıkarım buradan tıptan konuşurum, bilimden konuşurum,
eğitimden konuşurum, tarımdan
Ben, enerjiden anlamam.
Herkesin bir hududu var, haddi var.
BAŞKAN - Sayın Çerçi, teşekkür
eder misiniz.
MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Kanun
hayırlı olsun diyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kandoğan.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Balıkesir)
- Sataşma var Sayın Başkan.
BAŞKAN - Bir saniye sayın
milletvekilleri
Dinliyorum Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, açıkça isim vererek
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Ben
isim vermedim, isim vermedim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın Çerçi,
oturur musunuz yerinize.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
İsim vermedim ben.
BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen
oturun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Niye
korkuyorsun?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) -
İsim vermedim.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Burada
bahsedilen kaymakam benim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Korkma, delikanlı ol!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sen delikanlı
ol!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Benim
hakkımda konuştun, kıvırtma! Kıvırtma!
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Haddini
bil! Haddini bil!
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, bir: Hatip kürsüye gelerek, benim belli bir mesleğin
temsilcisi olarak burada bulunmamı, hem mesleğime hakaret
ederek "Her konuda bilgi sahibiymiş şeklinde kürsüye
gelip burada bu hususları belirtiyor." şeklinde bir
ithamda bulunması.
İki: Sayın Başbakanın
beni Meclise taşıdığı meselesi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yalan
mı?
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Eğer ben de bir AK Partili olarak o dönemde, AK Partiyi iktidara
taşımak için gecemi gündüzümü feda ederek ve Sayın
Başbakanın
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, ne anlatıyor?
BAŞKAN - Lütfen Sayın Çerçi,
bir saniye.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başbakanın Siirt'teki seçimlerine sekiz gün, orada 52 köyde
çamurun içerisinde çalışarak milletvekili olup gelmesi
için ben de gayret sarf ettim.
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
sözleriniz tutanağa geçirilmiştir.
Teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Ben de gayret sarf ettim. Siz onu yapmadıysanız bilmem. Çorum
seçimlerine ben gittim, Siirt seçimlerine ben gittim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Otur
yerine!
BAŞKAN - Madde üzerinde on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) -
Evet, 52 köy dolaştım
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
oturur musunuz lütfen.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Hata
etmişsin kardeşim.
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
buyurun.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bu kadar
konuşmadan sonra söz verilmez mi Sayın Başkan?
BAŞKAN - Sayın Arıtman
Yok.
Sayın Yıldırım,
buyurun.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Sayın
Başkanım, Sayın Bakanıma birkaç soru sormak istiyorum.
Sayın Bakanım, çok yakında
Ankara Numune Hastanesinin acil servisini hiç ziyaret ettiniz
mi? Anadolu'dan gelen insanlarımızın mekân eksikliği
nedeniyle -sağlık personeli demiyorum; onlar, vefakâr bir
şekilde, cefakâr bir şekilde çalışıyorlar, onlara
teşekkür ediyorum- o mekânsal durumu ne zaman düzelteceksiniz?
Yeni bir acil servisi inşa etmeyi düşünüyor musunuz?
İkinci sorum: Kastamonu Münif
İslamoğlu Devlet Hastanesinde ve Şerife Bacı Hastanesinde,
dokuz yaşında, on yaşında ambulanslarla insanlarımız
buraya taşınıyor. Yeni ambulansları Kastamonu'ya
ne zaman vereceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldırım.
Sayın Tunç
Yok.
Sayın Kandoğan...
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Bir kaymakam olarak soruyorum, ilçede
sağlık hizmetlerinden birinci derecede sorumlu olan ve ilçedeki
doktorların bağlı olarak çalıştıkları
bir kişi olarak soruyorum: İzmir'de, bugün basında yer
alan bir haber "aile hekimliğine bağışçılardan
tepki." şeklinde. Geçmişte sağlık ocağı
yaptırarak bu milletin hizmetine bu ocakları veren insanlar,
1/1/2007 tarihinden itibaren aile hekimliğine geçilmesi
aşamasına gelineceği için, bu bağışlarını
geri alacaklarını söyleyen bir haber bugün gazetelerde
yer almıştır. Bu konuyla ilgili Sayın Bakanımızın
düşüncelerini almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, 2002
yılında Sağlık Bakanlığı eğitim
hastanelerinde çalışan bir hekime günlük 6,9 hasta düşerken,
üniversite hastanelerinde çalışan bir hekime 2,3 hasta
düşmekteydi. 2005 yılında ise eğitim hastaneleri
için bu rakam 9,7'ye yükselmişken, üniversitelerdeki hastanelerde
sadece 2,7 olmuştur. Aynı hizmeti veren iki hastane grubu
arasındaki verimlilik bakımından makasın
açılmasını nasıl yorumluyorsunuz?
İki: Dört yılda aktif diyaliz
sayısındaki artış ne kadardır? Şu anda ilçelerimizin
yüzde kaçında, yerinde ya da taşımalı diyaliz hizmeti
verilmektedir?
Üç: Müstahak olduğu hâlde yeşil
kart alamadan hastalanan vatandaşlarımızın
sağlık giderleri karşılanmakta mıdır?
Son olarak, yeşil kart harcamalarının genel bütçe içindeki
payı 2002'de ne kadardı, 2006 sonunda ne kadar olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Ünlütepe
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
- Sayın Bakan, Afyonkarahisar ili Sinanpaşa ilçesi devlet
hastanesine rahatsızlıkları nedeniyle başvuran
bazı hastalara bozulmuş kuduz aşısı yapıldığı
basında yer almıştır. Takdir edersiniz ki bu olay vahim
ve tehlikelidir. Bu olay doğru mudur? Kaç kişiye bozulmuş
kuduz aşısı yapılmıştır? Doğruysa
bu bir rezalet değil mi? Denetim eksikliği nedeniyle sorumluluk
hissediyor musunuz? Vatandaşlarımızın sağlık
kurumlarına azalan güvenini nasıl yükseltebileceksiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ünlütepe.
Sayın Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - Teşekkür
ediyorum.
Ben, Sağlık Bakanına
bir soru yöneltmek istiyorum. Sağlık Bakanı geçen günkü
konuşmalarından bir tanesinde, sanki, bütün hekimlerin
döner sermayeden çok yüksek miktarda pay aldığı konusunda,
bence, halkı yanlış bilgilendirdi ve hekimlerin hepsinin
belli bir seviyenin üzerinde döner sermayeden pay aldığı
gibi yanlış bir kanıya yol açtı. Şimdi, ortalama
olarak hekim başına 5 bin YTL ödendiğini ifade ettiniz.
Birinci basamakta hekimlerin en fazla ortalama olarak 200-1.000
YTL arasında aldığını biliyoruz. Ayrıca,
hastanelerde 200-300 YTL alan çok miktarda uzman hekim olduğunu
da biliyoruz. Bu durumda, açıklamanızın gerçekçi olmadığını
bir kere de mikrofondan ifade ederseniz halkımız da hekimlerin
aldığı ücretler konusunda yanlış bilgilenme
durumundan çıkmış olur.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Sayın Türkoğlu
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Bakanım, bildiğimiz gibi,
Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın üç bileşeni
vardır. Bunlardan birincisi aile hekimliği, ikincisi
sağlık birimlerinin tek çatı altında toplanarak
etkili bir şekilde işletmelere dönüştürülmesi ve
üçüncüsü genel sağlık sigortası. Bunlardan ilk ikisi
gerçekleştirildi. Özellikle aile hekimliğinin etkili birinci
basamak sağlık hizmetlerinin verilmesi bakımından
yararını, kendi seçim çevrem Elâzığ ilinde de görüyorum.
Bunlar, on ilimizde, özellikle periferik bölgelerde pratisyen hekim
açığının olduğunu da yine gözlemledik.
Eğer bu tasarı bugün kanunlaşırsa, gelecek olan yabancı
doktorların öncelikle bu aile hekimliğinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Türkoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli Başkanım, Sayın
Arıtman soru için sıra almıştı, sorusunu sormamıştı,
ama bana başka bir soru sordu kürsüden. Sorusunu sormadan önce
de bizim için utanç verici işler yaptığımızı,
millete sevgisiz olduğumuzu, söyledi. Bu hususta benim bir
âdetim var biliyorsunuz, bu sözleri size, Sayın Arıtman, iade
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - İade
etmekle olmuyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - İkincisi: "Siz kendi çocuğunuza bir anestezi
teknisyeniyle anestezi verdirir misiniz? Hatta, verdirin. Bir noter
tutun, götürün, verdirin; ameliyat falan da yaptırmayın,
bir görelim." dediniz. Siz, benim çocuğum üzerinde istediğim
tasarrufu yapabileceğimi mi zannediyorsunuz?
CANAN ARITMAN (İzmir) - O zaman
size versinler.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Böylesine akla, mantığa, bilime, tıp ahlakına,
insafa aykırı bir teklifte nasıl bulunabiliyorsunuz?
Sayın Arıtman, size esef ediyorum. Sizden, hekimlik mesleği
adına utandım. Sizden, insan hakları adına, çocuk
hakları adına, hasta hakları adına utandım.
(CHP sıralarından gürültüler)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Çocuğunuz
ameliyat olacaksa siz karar vermeyecek misiniz?
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen
Sorulara cevap verir misiniz Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Arıtman
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz kürsüden
cevap verin, oradan değil.
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Geliyorum Sayın Başkanım.
Ama, size bu tarzı çok tabii görüyorum,
size bu hakkı çok tabii görüyorum, bu tarzı çok tabii görüyorum;
çünkü buna benzer başka tarzlarınıza da daha önce rastladım.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Soru sormadı
ki Sayın Başkan!
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Ayıp oluyor Sayın Bakan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Soru
değil ki bu Sayın Başkan, sataşmada bulunuyor.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Siz var
mısınız, yok musunuz, onu söyleyin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Başkanım
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen
sorulara cevap verin.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Yıldırım, Ankara Numune Hastanesi
Acil Servisini ziyaret etmem için bana bir teklifte bulundular.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Başkalarına reva gördüğünüzü kendinize reva görüyor
musunuz, onu söyleyin. Yüreğiniz yetiyorsa
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
lütfen
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Yıldırım, cuma günü saat 19.15'le
22.00 saatleri arasında Ankara Numune Hastanesinin acilindeydim,
arkadaşlarımla beraber. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Korumayla falan gideceksiniz
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Orada yapılmış olan iyileştirmeleri,
ilerlemeleri gördüm, eksikleri arkadaşlarıma ifade ettim.
"Sağlıkta dönüşüm
programı" bir sürecin adıdır, dinamik bir iyileştirmenin
adıdır. Bakınız, biz, yaptığımız
iyileştirmelerle, halkımıza sunduğumuz daha kaliteli
hizmetlerle birlikte nelerin eksik olduğunu da, sahada, çok
iyi biliyoruz, onların da takipçisiyiz ve gece gündüz bu eksiklikleri
de tamamlamak için gayretlerimize devam edeceğiz.
Kastamonu'ya yeni ambulanstan
bahsettiniz. Tabii, Kastamonu'daki ambulans sayısının,
yeni ambulans sayısının kaçtan kaça çıktığından
bahsetmediniz ama, onu da tabii görüyorum, yani muhalefetin tarzı
bu olabilir. Bu sene de çok ciddi sayıda ambulans alacağız,
Kastamonu'muza da mutlaka bu yeni ambulanslardan vereceğiz.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Teşekkür
ederim.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Kandoğan, İzmir'de aile hekimliğine
bağışçılardan tepki olarak sağlık ocaklarını
geri isteyenler olduğunu söyledi. Bana böyle bir şey gelmedi.
Olabilir, belki, çok nadiren böyle bir talepte bulunan kişiler
olabilir; mevzuat neyse onun gereğini yerine getiririz.
Sayın Işık, eğitim
hastaneleriyle üniversite hastaneleri arasındaki verimlilik
farkını işaret ederek, "Acaba bunun sebebi
ne?" dediniz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın
Işık orada.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Işık, evet
Buna, tabii, burada kısa süre
içerisinde cevap vermek zor; ancak, şunu ifade edeyim ki, gerçekten,
sağlıkta dönüşüm programı, Sağlık Bakanlığının
bütün hastanelerinde olduğu gibi, eğitim hastanelerinde
de ciddi bir verimlilik artışına yol açtı. Buna,
önümüzdeki süreç içerisinde üniversite hastanelerimizin de mutlaka
bir verimlilikle katılacağına inanıyorum.
Yeşil kartlı hastalara
harcadığımız miktarlar geçmişte harcadığımız
miktarın yaklaşık olarak 2,5 katı kadardır.
Sağlık harcamalarına genel bütçe içerisinde yüzde
1,8 civarında yeşil kartlılar için şimdi harcama
yapıyoruz. Gerçekten bu miktarlarla yeşil kartlılarımız
çok rahatladılar. Ayrıca, bir yoksul vatandaşımız
yeşil kartı olmadığı hâlde, eğer yeşil
kart almaya müstahaksa bu tedavilerini görüyoruz -bu hususta da
biliyorsunuz gerekli değişikliği yaptık- ve üç
ay içerisinde de onun yeşil kartını kendisine veriyoruz.
Sayın Ünlütepe, Afyonkarahisar'da
uygun olmayan kuduz aşılarının bir merkezde kullanıldığından
bahsetti. Bunu araştıracağım, böyle bir şey
varsa, bunun için, bu gibi meselelerde gösterdiğimiz hassasiyeti
mutlaka bu mesele için de göstereceğim.
Sayın Koç, döner sermayelerle
ilgili hususlarda muhtemelen Meclis kürsüsünden verdiğim bilgileri
yeterince takip etmiyorsunuz. Bakın, verdiğim bilgileri
tekrarlıyorum size: Uzman hekimlerimiz, muayenehanesi olmayan
uzman hekimlerimiz ortalama 3.800 lira döner sermaye almışlardır.
HALUK KOÇ (Samsun) - 100-200 YTL alanlar
var
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Ortalamadan bahsedeceğim tabii ki, fazla alanlar
var, eksik alanlar var. Muayenehanesi olmayan uzman hekimler 3.800
lira ek ödeme almışlardır, 2006 ortalaması olarak;
maaşlarıyla birlikte aylık gelirleri 5.000 YTL'nin üzerine
çıkmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - 100-300 YTL alanlar
var
BAŞKAN - Süre tamamlanmıştır
Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.
Pratisyen hekimlerimiz hastanelerde
1.600 YTL, sahada da 900 YTL maaşları dışında
ek ödeme almışlardır. Maaşlarıyla beraber bu
rakamlar 2.000 liraya ve 2.500 liralara yaklaşmaktadır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Genellemeyin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Genelliyorsunuz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Başkan
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, sataşma oldu.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Arıtman.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Başkanım, ben, sadece Sayın Bakana soru sordum. Bana
hakaret etmişlerdir. Ben de aynen kendisine iade ediyorum. Sadece
"evet" veya "hayır" diyecekti; aynen iade ediyorum
hakaretlerini.
BAŞKAN - Sayın Arıtman,
ben konuşmayı dinledim. Sizin madde üzerindeki konuşmalar
sırasında söylediğiniz sözleri Sayın Bakan size
iade etti, herhangi bir hakaret kastı da yoktu.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Ben de
aynen kendisine iade ediyorum. Katlayarak iade ediyorum.
BAŞKAN - Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın Anadol, madde
üzerinde üç adet önerge vardır, önce önergeleri okutacağım
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - O zaman
önergede isteriz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Önergeyi
okuttuğunuzda istiyoruz.
BAŞKAN - Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sayılı
Yasa Tasarısının 14. maddesinin sonuna "7. maddenin
uygulanması 3 yıl (Üç Yıl) sonra yürürlükten kalkar"
cümlesinin eklenmesini öneriyoruz. Saygılarımızla.
Nurettin
Sözen Haluk
Koç Sami Tandoğdu
Sivas Samsun Ordu
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Mehmet
Neşşar Canan
Arıtman
Malatya Denizli İzmir
Mustafa
Özyurt
Bursa
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısının yürürlüğe
ilişkin 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsmail
Bilen Metin
Kaşıkoğlu Mehmet
Çerçi
Manisa Düzce Manisa
İrfan
Gündüz Recep
Yıldırım Nusret
Bayraktar
İstanbul Sakarya İstanbul
"Madde 14- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle 3359 sayılı
Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak
üzere, 1 inci ve 4 üncü maddeleri yayımı tarihinden itibaren
altı ay sonra,
b) 1 inci maddesiyle 3359 sayılı
Kanuna eklenen Ek 10 uncu maddenin son fıkrası ile diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
7 nci maddesi yayımı tarihinden
itibaren yedi yıl sonra yürürlükten kalkar."
BAŞKAN - En aykırı
önergeyi okutup, işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 Sıra
Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
14 üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
Nurettin
Sözen Mehmet
Neşşar İdris Sami
Tandoğdu
Sivas Denizli Ordu
Halil
Tiryaki Canan
Arıtman İzzet
Çetin
Kırıkkale İzmir Kocaeli
Mustafa
Özyurt
Bursa
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Önergenin gerekçesini
açıklamak üzere Ordu Milletvekili Sami Tandoğdu.
Buyurun Sayın Tandoğdu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
radyoloji teknisyenleriyle ilgili bir evvelki konuşmamda yarım
kalan bölüme burada devam etmek istiyorum.
Radyoloji teknisyenleri,
sağlıkta dönüşüm ve bu AKP Hükûmeti esnasında
çıkartılan yasalarla, döner sermaye ve performansta en
çok yük alan, en çok çalışmayı gösteren bölümdür. Yani,
çalışmaları yüzde 200 artış göstermiştir.
Biraz evvelki doktor arkadaşımın bu konuyu çok hafife
alarak "AB uyumlarına göre ayarlanacak." sözü çok yanlıştır.
Biz AB uyumlarının çok şeylerine uyuyoruz, dozimetre
olayına uyuyoruz; ama, dozimetre olayında -geçenki konuşmamda
açıkladım- hiç kullanılmayan bir dozimetre ile kullanılan
dozimetreyi cihaza soktuğunuzda, kullanılmayan dozimetrede
en yüksek doz çıkmıştır. Bir kere, Atom Enerji Kurumunun
bu sistemi oturtturması lazım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Biz
sorduk. Problem yok diyorlar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- O nedenle, bu sistemlerin düzeltilmesinden sonra bu yasanın
çıkmasını istiyoruz biz.
Aile hekimliğindeki olayı
da dünkü konuşmamda söylemiştim. Sağlık ocaklarının
miktarı Avrupa'dakilerle çok farklı. Almanya'da 70 bin tane
sağlık ocağı var, Fransa'da 68 bin tane var, bizde ise
7 bin tane var. Bu birinci basamak sağlık hizmetini tam manasıyla
veremediği zaman hastanedeki dolumları durdurabilir
misiniz? Durdurmak mümkün değil. Ama arkadaşlarımızın,
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin bana verdiği
cevap: 24 bine düşünüyoruz. 24 bine çıkarttığınız
zaman sağlık birinci basamak hizmetlerini, yasayı o
zaman çıkartalım. Anlaşamadığımız
konu yok. Aslında bir tıp mensubu olarak asgari müştereklerde
birleşmemek mümkün değil. İnsan sağlığıyla
ilgileniyoruz ve bunun en iyi şekilde olmasını istiyoruz.
Her ikimizin aynı konu üzerinde birleşebilmesi için Hükûmetin
bu konuda hassas davranması lazım ve yasayı aceleye,
oldubittiye getirip çıkartmaması gerekir.
Şimdi, mesela, benim ilkokul
çağlarımda, Fatsa'da -şu anda sağlıklılar
ikisi de- iki tane doktor ağabeyimiz vardı. Birisi Doktor
Hasan Erkmen, birisi de gene Sayın Dışişleri Bakanımız
Abdullah Gül'ün dayısı Profesör Doktor Ahmet Satoğlu-ki,
benim tabiat bilgisi öğretmenimdi- Fatsa'da pratisyen hekimlik
yaptılar. Bunların içerisinden Doktor Hasan Erkmen'in aynası
vardı. Yani, skopi cihazına, sizin de bildiğiniz, duyduğunuz
gibi ayna denirdi. O çocukları o aynaya sokarak akciğerlerindeki
iltihabi olayı, akciğerindeki rahatsızlıkları
ortaya çıkartan, kırık-çıkıkları ortaya
çıkartan ve eliyle, o Hasan amca, Doktor Hasan Bey -hâlâ sağdır,
kendisini saygıyla anıyorum- o kırıkları
eliyle o skopi cihazının altında birleştirirdi;
ama ne oldu biliyor musunuz arkadaşlar? Doktor Hasan Erkmen'in
on parmağı da kesildi. Radyasyonun komplikasyonu bunlar.
Lütfen
Üzerinde durduğumuz konu çocuk oyuncağı değil.
Yani, konunun hassasiyetini, bir radyolog doktor olarak yaşamış
ve yaşamaktayım.
Şimdi, bütün radyoloji kliniklerini,
özelde ve resmî kurumlardaki radyoloji kliniklerini de, tam manasıyla,
radyasyondan izole edelim, ayıralım, tam manasıyla, 10
santimlik tuğlalarla o bölümleri ayıralım veyahut da
3 milimlik kurşunlarla örelim ve orada radyasyon sızıntısı
olmaz. Oradaki arkadaşımız yedi buçuk saat çalışsın.
Oradaki arkadaşımız
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Zaten
ayrı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Lütfen, bilmediğiniz konuyu konuşmayın.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Zaten ayrı.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Lütfen
Lütfen
yedi buçuk saat çalışsın,
ben ona razıyım; ama, Sayın Bakanım, "benim zamanımda
bu kadar ruhsat verildi" diyor.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Zaten
ayrı.
BAŞKAN - Hakkınız var
mı Sayın Çerçi?
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Peki, ben soruyorum: O ruhsat verilen hastanenin koridorlarında
yazıyor, "hamileler ve hamile şüphesi olan kişiler
buradan geçemez" diyor. Demek ki, koridorda da hâlâ sızıntı
var. Lütfen arkadaşlar, bunları hastaneye gittiğiniz
zaman görüyorsunuz. Peki, bunları halletmeden bu yasayı
nasıl çıkaracaksınız? Ben, Sayın Bakanımı
insafa davet ediyorum.
Bir de, son zamanlarda özel hastanelerde
olan anjiyolar, anjiyolardaki komplikasyonlar ve anjiyonun özelliği
Her hastaya anjiyo isteniyor. Devlet hastanesine gidiyor -hepimiz
yaşıyoruz bunları, milletvekilleri olarak sizler de
yaşıyorsunuz- anjiyo isteniyor. Anjiyo için gidiyor özel
hastaneye. Stent takılıyor. 200 dolarlık stent, 4.500 dolarlık
stent
Arkasından, baypas ameliyatı. Devlete kaça mal oluyor,
biliyor musunuz arkadaşlar? En aşağı 25 milyar liraya
mal oluyor. Bu devletin parasına yazık, o vatandaşa da
yazık. Gerekli gereksiz bu şekildeki ameliyatların
bir an evvel durdurulması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
lütfen toparlayınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Toparlıyorum.
Lütfen, bu konudaki hassasiyetimiz,
doktorlar olarak bizi çok üzmektedir. Bu konudaki yanlışlıkları,
Bakanlık, bizlerin de fikirlerini alarak, sivil toplum kuruluşlarının
ve Türk Tabipler Birliğinin görüşlerini alarak, bir an evvel
önlemesi gerekmektedir. Bu konuda, biz, kendilerine -şahsen
ve Grubum olarak- yardım etmeye hazırız. Lütfen, bu vurdu
kaçtılığa son vermemiz gerektiğine inanıyorum.
Sonra, Sayın Bakandan şunu
istiyorum: Fındık krizinden, fındık ekonomik krizinden
dolayı Karadeniz'deki insanlar psikolojik travmaya girmişlerdir.
Psikolojik travmanın neticesi ekonomik terörün oluşmasına
neden olacaktır. O nedenle, bölgemdeki psikiyatri mütehassıslarının
-her bölgemde, Ordu, Giresun, Trabzon, Samsun'da- psikiyatri doktorlarının
sayısının artırılmasını istiyorum.
Aynı zamanda, Ordu Devlet Hastanesi,
Giresun Devlet Hastanesinde radyasyon komplikasyonlarının
çok arttığını görmekteyiz ve yaşamaktayız.
O nedenle, her iki hastaneye de onkoloji mütehassısı, radyoterapi
veyahut da medikal onkoloji uzmanları gönderilmesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tandoğdu,
teşekkür ediyorum.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Bağlayacağım teşekkür ederek.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Devamla)
- Hepinize çok teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
III.
- YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunacağım; ancak, önergenin
oylamasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi bu
talebi yerine getireceğim.
Ancak, yoklama talebini işleme
koyabilmem için, ayakta olup yoklama talep eden milletvekillerinin
sayısının 20 olup olmadığını tespit
edeceğim.
Sayın Anadol, Sayın Tandoğdu,
Sayın Artantaş, Sayın Özyürek, Sayın Özcan, Sayın
Neşşar, Sayın Arıtman, Sayın Koç, Sayın Arz,
Sayın Özkan, Sayın Özyurt, Sayın Hacaloğlu, Sayın
Coşkunoğlu, Sayın Arslan, Sayın Hamzaçebi, Sayın
Yıldırım, Sayın Baratalı, Sayın Deveciler,
Sayın Özmen, Sayın Çilingir, Sayın Ünlütepe, Sayın
Küçük, Sayın Yücesan ve Sayın Altınorak.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini
rica ediyorum.
Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
3.-
Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu, Sağlık Personelinin
Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun ile Tababet
ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonu Raporu (1/1226) (S. Sayısı: 1247)
(Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1247 sıra
sayılı Kanun Tasarısının yürürlüğe
ilişkin 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz (İstanbul) ve arkadaşları
Madde 14- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesiyle 3359 sayılı
Kanuna eklenen ek 10 uncu maddenin son fıkrası hariç olmak
üzere, 1 inci ve 4 üncü maddeleri yayımı tarihinden itibaren
altı ay sonra,
b) 1 inci maddesiyle 3359 sayılı
Kanuna eklenen Ek 10 uncu maddenin son fıkrası ile diğer
maddeleri yayımı tarihinde,
yürürlüğe girer.
7 nci maddesi yayımı tarihinden
itibaren yedi yıl sonra yürürlükten kalkar.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Uygun görüşle takdire bırakıyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Zorunlu mali sorumluluk sigortası
ile radyolojide çalışma usul ve esaslarına ilişkin
gerekli alt düzenlemelerin ve hazırlıkların yapılması
amacıyla, bunlara ilişkin hükümlerin kanunun yayımı
tarihinden itibaren altı ay sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.
Diğer taraftan anestezi uzmanının
bulunmadığı hallerde, anestezi teknisyenlerinin ameliyatlara
girebileceklerine izin veren yedinci maddesi için, anestezi uzmanı
ihtiyacının zaman içinde karşılanması düşüncesi
ile yedi yıllık yürürlük süresi konulmuştur.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, biraz
önce kabul edilen önergeyle 14'üncü madde tümüyle değiştirildiğinden
Samsun Milletvekili Haluk Koç ve arkadaşlarının önergesini
işlemden kaldırıyorum.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15.- Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 1247 sıra sayılı Yasa Tasarısı
üzerinde Anavatan Partisi adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlarım,
üç haftadır bu 1247 sıra sayılı Yasa Tasarısı
üzerinde bu Mecliste gece gündüz çalışmaktayız. Artık,
hitamına gelmiş bulunmaktayız. Burada, bu yasa tasarısı
üzerinde çok şey söylendi ve muhalefetle iktidar partisi arasında
fikrî mücadeleler oldu. Fakat, burada bir şeyi belirtmek istiyorum
ben. Beşinci yılın sonuna doğru gelmek üzereyiz,
seçimlere çok az bir zaman kaldı. Bugün Anavatan Partisinin verdiği
Grup önerisi üzerindeki -ki, bu Grup önerisi narenciye üreticilerinin
sorunları hakkında idi- görüşmelerde, Hatay Milletvekili
Sayın İsmail Soylu buraya çıktı ve bir şeyler
söyledi. Hakikaten, onun konuşmaları üzerine ben hicap
duydum, utandım. Bunu bilhassa belirtmek istiyorum. Neden değerli
arkadaşlar? Hâlâ daha... (AK Parti sıralarından gürültüler)
Tutanakları alır okur İsmail Bey, tutanakları
alır okur. Burada şunu söyledi: "Eczacı çıkıyor,
kaymakam çıkıyor, vali çıkıyor, köylü ve çiftçi
üzerine konuşmalar yapıyor."
Değerli arkadaşlar, bu,
cehaletlikten başka bir şey değildir. Biz burada herhâlde
ihtisas komisyonları olarak çalışmıyoruz, biz burada
bürokratlar değiliz, biz burada ülkemizin, milletimizin bütün
meseleleri üzerine siyaset yapmak için geldik, siyaset yapmak için
geldik. Fakat, Sayın İsmail Soylu, burada, beşinci sene
içerisinde, hâlâ daha, zannediyorum ki, kendisi komisyonculuk yapıyor
hâlde, hâlâ daha işlerini -zannediyorum- takip ediyor gibime
geliyor. Bir defa, bunu buradan belirtmek istiyorum. Bunun adına
ne derler? Türkçemizde güzel bir atasözü vardır: "Koyunu
saldım bayıra, gerisini Allah kayıra." Demek ki,
beş sene içerisinde yapılan siyasetin adı buymuş.
Ben başka bir şey demek istemiyorum, gerisini aziz milletimizin
görüşlerine havale ediyorum ve biz, milletimizin, memleketimizin
meseleleri üzerinde, her ne kadar bir kısım mesleklerden
gelmesek bile, siyaset yapmaya devam edeceğiz. Siyaset bir meslek
değildir. Sayın İsmail Soylu'ya buradan bunu belirtmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, hakikaten,
bu kürsüde, son derece çelişkili fikirler söylendi. Biraz önce
burada konuşan Manisa Milletvekilimiz Sayın Mehmet Çerçi,
konuşurken, başhekimliğin kalitesinin artışından
bahsettiler. Çok doğru, aynen katılıyorum, aynen katılıyorum;
eğer doktora yapmışsa, başka bir üst ihtisas yapmışsa,
gelsin başhekimliğe. Fakat, bunun zıddı bir
şey daha söyledi ve dediler ki: "Biz anestezi teknisyenlerini
de yasalaştırdık." Peki, bunun adına ne denir?
Bunu adına da, Sayın Mehmet Çerçi, geriye gitmek denir. Bu
fikirleriniz çatışmıyor mu birbirleriyle?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Nasıl
geriye gitmek? Yapıyor zaten adam.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Nasıl geriye gitmek? O zaman şu fikirleri söyleyelim
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Adam
yapıyor zaten, teknisyen narkozu veriyor.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bırakın, bir mantık kullanalım
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bir mantık kullanalım
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Narkozu
veriyor adam.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Diş hekimlerinin bulunmadığı yerde, sahte
diş hekimlerine yasal olarak yetki verelim, diş tedavisi
yapsınlar!..
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Narkozu
veriyor zaten adam.
BAŞKAN - Sayın Çerçi
Sayın
Çerçi
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Yetkisiz
yapması daha mı doğru?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Kadın-doğum mütehassıslarının olmadığı
yerde, ebelerin olmadığı yerde köy ebelerine yasal
olarak müsaade verelim, izin verelim, kanun çıkaralım, ebelik
yapsınlar, hemşirelik yapsınlar. Böyle bir çelişki
olabilir mi?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Adam
kanunsuz yapıyor diyorum.
BAŞKAN - Sayın Çerçi
Lütfen
oturur musunuz Sayın Çerçi.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, lütfen çelişkili konuşmayalım.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kanunsuz
yapıyor adam o zaman.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım, geçen hafta ben bu yasa tasarısını
eleştirirken, Hükûmetin kafasında, geçmişteki birtakım
konuşmalardan dolayı, işte, bilhassa büyük şehirlerimizdeki
bazı hastanelerin şehir dışına çıkarılmasından
bahsetmiştim ve buraların özelleştirilmesinden bahsetmiştim.
Burada bulunanlar hatırlarlar bunu.
Değerli arkadaşlar,
"bir şehrin kamuya ait hastanesini şehir dışına
taşı ve hastanenin yerine alışveriş merkezi
yap" fikri, hakikaten, sağlık şartlarıyla,
sağlık fikriyle -hakikaten- uyum sağlamayacak bir konudur.
Dolayısıyla, bu düşüncelerden dolayı "el insaf"
demekten başka bir şey demeye cesaret edemiyorum.
Ve bu anlattığım kendime
şunu bir kez daha gösteriyor değerli arkadaşlar: Sadece
bu nedenle bile, sadece bu nedenle bile -ki, Hükûmet sağlığımızı
özel ellere teslim etmek istiyor sadece- Hükûmetin bu işi bırakıp
gitmesi bir an önce, lazımdır diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, son
bir nokta olarak, Sayın Sağlık Bakanının önceki
hafta içerisinde Genel Kurulda anne ölümleriyle ilgili olarak söylediklerine
de değinmek istiyorum. Sayın Sağlık Bakanı,
Avrupa ve Türkiye ortalamasından bahsederken, Avrupa ülkelerinin
sosyal yapısı ile Türkiye'nin sosyal yapısı arasındaki
çok önemli bir farkı es geçerek büyük bir isabetsizliğin tam
üzerine basmıştır. Avrupa ülkelerinde bir anlam ifade
edebilen ülke ortalaması, bizim ülkemizde bir anlam ifade etmez
değerli arkadaşlar. Bizim ülkemiz, bölgeler ve sosyal kesimler
arasındaki büyük uçurumlarla belirlenmiş bir tablo arz etmektedir.
Avrupa ülkelerinde anne ölümleri şehirden şehre, bölgeden
bölgeye, bir sosyal kesimden diğerine çok büyük farklılıklar
göstermez iken, bizde, bir yerden ötekine, bir kesimden diğerine
çağ farklarıyla büyük farklılıklar göstermektedir.
Örneğin, Sayın Sağlık Bakanı, evvelki hafta
içerisinde, yine, Genel Kurulda, Türkiye'deki doğurganlık
ortalamasını yüzde 2,2 ile ifade etmişlerdi. Türkiye'nin
Sağlık Bakanının, sayıları, bu şekliyle,
değerli arkadaşlar, kullanmaya hakkı yoktur. Türkiye'de
doğum oranları, doğusu ile batısı arasında
bir ortalama ile açıklanmayacak kadar çok büyük farklılıklar
arz etmektedir. İzmir'de 1,4 olan bu oran, Hakkâri'de kaçtır? Sayın
Sağlık Bakanına buradan sormak istiyorum. İşte,
realite buradadır, gerçek buradadır.
Türkiye'nin Sağlık Bakanının,
birtakım ortalamalarla ne kadar da Avrupa sayılarına
yaklaştık avuntusuyla değil, yakıcı sorunları
korkmadan telaffuz etmeyle başlaması gerekirdi her
işe diye düşünüyorum. Türkiye ortalaması değil,
ülkemizin mahrumiyet bölgelerindeki anne ölümleri olmalıdır
Türkiye'nin Sağlık Bakanının meselesi. Biz sayı
ortalamalarıyla değil, sayıların gerçekleriyle
uğraşmamız gerekmektedir Hükûmet olarak, Meclis olarak.
Bölgeler, şehirler, sosyal kesimler
arasındaki farkların gerçeğini es geçen bir Bakanla,
bu uçurumları ortadan kaldırabilmemiz mümkün değildir
değerli arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım,
bir diğer konuya değinmek istiyorum. Mevcut sağlık
sistemi, bizatihi, hasta haklarını her aşamada
çiğneyen bir yapıya sahiptir. Bunun nedenlerini anlatmaya
devam etmek için, şimdi, 1 Ağustos 1998 tarihli Resmî Gazetede
yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği'ne değinmek
istiyorum.
1998 yılında yayımlanan
Hasta Hakları Yönetmeliği, ikinci bölümünde sağlık
hizmetlerinden faydalanmak hakkına değiniyor ve şöyle
diyor: "Hasta, adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde,
sağlıklı yaşamın teşvik edilmesine yönelik
faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetleri de dâhil olmak
üzere sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak
faydalanma hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren
bütün kurum ve kuruluşlar ile sağlık hizmetlerinde görev
alan personelin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen toparlar mısınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
adalet ve hakkaniyet ilkelerine
uygun olarak hizmet verme yükümlülüklerini de içerir. Hasta,
sağlık hizmetlerinden nasıl faydalanacağı
konusunda bilgi isteyebilir. Bu hak, hangi sağlık kuruluşundan,
hangi şartlara göre faydalanabileceğini, sağlık
kurum ve kuruluşları tarafından verilen her türlü hizmet
ve imkânın neler olduğunu ve müracaat edilen kuruluşta
verilen sağlık hizmetlerinden faydalanma usulünü öğrenme
haklarını da kapsar."
Değerli arkadaşlar, bu
mesele uzundur, vaktim de doluyor. Ben şunu söylemek istiyorum:
Sağlık Bakanlığımız, halkımızı
bu konularda bilgilendirmiş midir şu ana kadar? Bunu sormak
istiyorum. Halkımızın bu konulardan haberi var
mıdır? Yoksa, sağlık sistemimizin çok büyük meseleleri
vardır, bu da önemli bir meseledir.
Kamuoyunun gündemine bunu aksettirmek
istiyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN
(Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; uzunca süre Meclisimizi işgal eden bir
torba yasanın artık son maddesini görüşüyoruz. Başından
beri bu torba yasanın Türkiye'deki sağlık sistemine
yararlar getirmeyeceğini, tam tersine, özellikle çalışanlar
üzerinde büyük olumsuzluklar getireceğini iddia etmiştik.
Tümü üzerinden başlayarak yaptığımız bütün
konuşmalarda bildiklerimizi bu kürsüden anlatmaya çalıştık,
etkili olanlar oldu, olmayanlar oldu. Mesela, radyoloji çalışanlarının
çalışma şartlarını düzenleyen, çalışma
saatlerini düzenleyen maddenin, radyoloji çalışanlarının
sadece bugünlerini değil, gelecek kuşaklarının
da sağlıklarını tehdit altında tuttuğunu
söyledik. Avrupa'da böyle bir uygulama var, evet, mesai saatleriyle
ilgili değil radyoloji çalışanlarını düzenleyen
madde, aldıkları iyonizan radyasyon miktarıyla ilgili.
Ancak, değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği ülkeleri
bunu yaparken 1997 yılının Mayısından 2000
yılının Haziranına kadar, üç yıl, radyoloji
alanında hizmet yapan cihazların, ışın yaymayan,
sağlık koşullarına elverişli hâle getirilir;
havalandırmalarının düzenlendiği bir süre tanımış,
üç yıl. Bu konuda Avrupa Birliğindeki ülkeler hazırlık
yaptıktan sonra ancak bu alanda çalışanların,
işte, yıllık 50 milisivert, beş yıl üst üste de
100 milisivert radyasyon alabileceklerini belirlemişler ve
mesai saatleriyle ilgili düzenlemeden vazgeçmişler.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bizim eleştirilerimiz sonucu -önerimiz de oydu-
"gelin, bu konuda teknik altyapıyı oluşturalım,
ondan sonra radyoloji çalışanlarının mesai saatleriyle
ilgili böyle bir düzenleme yapalım" diye eleştiriler
getirmiştik. Altı ayını kurtarabildik değerli
arkadaşlarım. Bakın, Avrupa'daki cihazlar birinci
el, son model cihazlar olmasına rağmen, üç yıl bu teknik
altyapıyı hazırlamak için uğraşmışlar.
Biz, şimdi, bu alanda, sadece altı aylık bir süreyi yeterli
görüyoruz. Belki bir kazançtır, ama asla yeterli olmayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
anestezi teknisyenleriyle ilgili arkadaşlarımız
itirazlarını dile getirdiler. Sanıyorum, onu da on
yıllık bir süre sonunda, artık, o alanda sadece anestezi
uzmanları ameliyatlarda görev alabilecek. On yıl, ben, Türkiye'ye,
Türkiye'deki yurttaşlarımıza, ameliyat olacak hastalıklardan
kaçınmalarını öneriyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa görüşülürken, tümü üzerindeki görüşmelerinde,
bu torba yasanın içinde çok kötü maddeler olduğunu, bu torba
yasanın bu Meclis tarafından reddedilmesi gerektiğini
söylemiştim. Yetmedi, bu torbaya başka torbalar kondu. Mesela,
bir yasayı, şef, şef yardımcılarını,
Tıpta Uzmanlık Kurulunu, günlerce, saatlerce tartıştık
burada. Tartışma bitti. O madde kaldırıldı.
Yerine, eski maddeyi mumla aratacak başka bir madde ihdası
yapıldı.
Değerli arkadaşlarım,
şef ve şef yardımcıları -bu kürsüden tekrar söylüyorum-
sadakatine değil liyakatine bakılarak atanacak. Liyakatine
bakılarak, o işi yapmaya yeterli bilgisi, insanları
yönetmeye yeterli deneyimi var mıdır, yok mudur? Bu konuda
daha önceki çalışmaları nedir? Siyaseten bana
bağlı olup olmaması önemli değil. O işi yapıp
yapamayacağının önemli olduğunu söylemiştik.
Çünkü, bu insanlar, gelecekte, Türkiye'deki sağlık sistemine
hizmetler verecek olan doktorlarımızın, yardımcı
sağlık personelimiz ve öğretmenleridir, onları
yetiştirenlerdir. Eğer, siz, o insanların bilgisine
değil, siyasi yandaşınız olup olmadığına
göre atamalar yaparsanız, Türkiye'nin sağlık sistemini
altüst edersiniz; bu iddiada bulunmuştuk. Hatta, bu konuda, geçtiğimiz
yıllarda yargıda önemli kararlar alınmış.
"YÖK, mutlaka bu Tıpta Uzmanlık Kurulunun içinde olması
gerekir, üniversitelerin bu Uzmanlık Kurulunun içinde olması
gerekir" demişlerdi. Hazırladığınız
tasarıda vardı az da olsa, Sağlık Bakanlığı
ağırlığı olan sayıda temsil ediliyordu,
ona itiraz ediyorduk, onu da elimizden kaçırdınız. Tümüyle
bu alandaki düzenlemeyi eğitim hastanelerine verdiniz.
Değerli arkadaşlarım,
biliyorsunuz, zaten, eğitim hastaneleriyle ilgili çıkardığınız
bu yasa da, daha önceki yasalar gibi Anayasa Mahkemesinden dönecek,
ama o önemli değil. Amacınız, zaten, bu alanda bir düzenleme
yapmak değil. Kendi siyasal yandaşlarınızı,
arka bahçeniz hâline getirmeye çalıştığınız
eğitim hastanelerinde şef, şef yardımcısı
yapmak. Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar yaptıklarınızı
yapacaksınız. Zaten, daha önce
yanılmıyorsam 176 civarında şef, şef yardımcısını
atamıştınız. İçinizde kendi mesai arkadaşlarınız
da var, müsteşarınız, müsteşar yardımcılarınız
da şef, şef yardımcısı. Keşke, Sayın Bakan
kendisine de bir şef kadrosu atasaydı diye düşünüyoruz.
Anayasa Mahkemesi iptal edene kadar, yine, belli sayıda siyasal
yandaşınızı bu kurumlarda, bu hastanelerde, bu
çok önemli, tıp eğitimi açısından çok önemli hastanelerde,
tıp hizmeti açısından çok önemli olan bu hastanelerde
şef, şef yardımcısı atayacaksınız.
Değerli arkadaşlarım,
bunlara itirazımız var. Bakın, başka bir şey
yaptınız, bu ilk başta yoktu. Denizli'de aile hekimliği
uygulamasına karşı çıkan hekimleri âdeta cezalandırırcasına
"madem gitmiyorsun, ben de seni zorla gönderirim" diye bir
kanun çıkardınız burada.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Zulüm! Zulüm!
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, gerçekten bir zulüm. Bu insanlar aile hekimliğinin
-ki, sektörün içinde olan insanlar- Türkiye'deki sağlık hizmetine
yardım etmeyeceğini, tam tersine, Sağlıkta Dönüşüm
Projenizdeki, sağlığı ticari hâle getirme amacınızdaki,
birinci basamak sağlık hizmetleri modeli olan aile hekimliğine
karşı oldukları için bu görevi kabul etmediler. Siz
şimdi onları zorla gönderiyorsunuz, sonra kürsüye çıkıp
aile hekimliği
Efendim aile hekimliğinin Sosyalizasyon
Yasası'ndan bir farkı var, neymiş? Hekim seçme özgürlüğü.
Zorla gönderdiğiniz doktorları yurttaşlara hekim seçtireceksiniz,
ondan sonra, ne güzel, biz, aile hekimliğiyle yurttaşlarımıza
doktor seçme özgürlüğü getirdik diye caka satacaksınız.
Olmaz böyle bir şey değerli arkadaşlarım!
Bakın, aile hekimliğiyle
ilgili uygulamalarınıza, sadece Türk Tabipler Birliği,
sadece Cumhuriyet Halk Partisi ya da sadece konuyla ilgisi olan
SES, diğer başka sivil toplum örgütleri karşı
çıkmıyor. Bugün, Yeni Asır gazetesinde bir haber var,
belki okuyan arkadaşlarımız olmuştur. Değerli
arkadaşlarım, gazete haberi şöyle: "Aile hekimliğine
hayırsever isyanı." Arkadaşlar, isyan ettirdikleriniz
kim biliyor musunuz? Hayırsever olarak bu devletten madalya almış
insanlar. Kim o hayırseverler? Bu hayırseverler, sağlık
ocakları yapmışlar zamanında. Şimdi diyorlar
ki: "Sizin getirdiğiniz model, aile hekimliği modeli
ticari bir modeldir." Kavramışlar, sizden daha çok onlar
kavramışlar. Biz, bu kürsüden defalarca söyledik. Sağlıkta
Dönüşüm Programı bir şeyin dönüşümüdür. Nedir dönüşüm?
Sağlığı ticari bir meta hâline getirmenin dönüşümüdür,
dönüşüm odur. Biz, bu kürsüden defalarca anlatmaya çalıştık,
"yapmayın" dedik, "sağlıkta dönüşüm,
küresel sermayenin Türkiye'deki büyük sağlık pastasına
göz dikmesinin sonucu oluşuyor" dedik, anlamadınız,
uyarılarımızı dikkate almadınız, ama hayırsever
yurttaşlarımız anlamış, diyorlar ki:
"Eğer, aile hekimliğine geçerseniz, birinci basamak
sağlık hizmetlerini ticari bir hizmet hâline getirirseniz,
biz, sizden bu sağlık ocaklarını geri alırız.
Biz, size burada ticaret yapın diye bunları yapmadık.
Hatta, artık bundan sonra hiç kimse size sağlık ocağı
yapın diye yardım da etmez." Böyle bir uyarı da yapmış
bu yurttaşlarımız.
Değerli arkadaşlarım,
büyük itirazlar var bu torba yasada. Bakın en büyük itiraz da, daha
önce de dile getirdik, Türkiye'de yabancı hekimlere çalışma
izninin verilmesi. Defalarca dile getirdik, anlamadınız.
Değerli arkadaşlarım, bakın -burada olan arkadaşlarımız
vardır- tümü üzerindeki yaptığım konuşmada,
Türkiye'de, Sağlık Bakanının ifadesiyle, 330 milyon
hasta olduğunu, bir yılda, 2006 yılında, bunu 70
bin doktorun -106 bin doktor sayımız biliyorsunuz- 70 bin
klinisyen doktorun muayene ettiğini, doktor başına
bir yılda 4.714 hasta düştüğünü, 230 günlük çalışma
gününden de bir günde bir doktora 20 hasta düştüğünü, burada,
rakamlarıyla kanıtlamıştım. Zaten, maddenin
gerekçesinde de 20 doktorun gerekli olduğu söyleniyor. Bir
doktorun bir günde 20 hastaya bakabileceği söyleniyor.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakan itiraz etti, ben indikten sonra kürsüye çıktı,
dedi ki: "Sayın arkadaşımız Ali Arslan hesap
yapmayı bilmiyor." dedi. Aynen okuyorum tutanaktan:
"70 bin klinisyenin, yani, hasta muayene eden hekimin hasta muayene
ettiğinden ve toplam muayene eden sayıyı da buna bölünce,
günde 20 kişinin, ortalama hasta bakacağından bahsedildi.
Şimdi, bu hesabı yapan arkadaşım, belki hayatında
çok fazla hesap yapmamıştır
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen
toparlayınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
"
70 bin kişinin, 70 bin klinisyenin, başka hiçbir
şey yapmadan sadece hasta muayene ettiğini zannediyor."
Kendisi de diyor ki: "Türkiye'de bu işle ilgilenen hekim sayısı
50 bindir." diyor. Tutanaklardan okuyorum değerli arkadaşlarım.
Bakın, size başka bir tutanak
okuyorum ben. 2006 yılında Türk Eczacılar Birliğinin
kongresi. Ben de oradayım, Sayın Bakan da orada, bir konuşma
yaptı, içinizden başka arkadaşlar da vardır. Bakın
Sayın Bakan orada diyor ki
Ben Sayın Bakanın verdiği
laflara güvenerek, bu kürsüden Sayın Bakana teşekkür de
ettim. "Türkiye'de kızamık vakalarını azalttık."
dedi, istatistikler verdi. Bu kürsüden, Sağlık Bakanlığı
bütçesinin tümü üzerinde yaptığım görüşmelerde
teşekkür ettim, Sayın Bakana güvendiğim için. Ben de Sayın
Bakana güvenerek, 70 bin sayısını bulmuştum. Sayın
Bakan diyor ki 2006 yılında: "300 milyon, yaklaşık
60 bin uygulamacı hekim, 300 milyon kişiyi muayene ediyor."
diyor. 60 bini, Sayın Bakan, bundan bir yıl önce veriyor, bir
yıl sonra, sırf bizim hesapları yanlış çıkarmak
için, 60 bini 50 bine düşürüyor. Sayın Bakan, sizin verdiğiniz
rakamlara biz nasıl güveneceğiz?..
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Hesap bilmiyorlar
ALİ ARSLAN (Devamla) - Nasıl
hesap kitap yapacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, teşekkür
ediyorum.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür
edeceğim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür için Sayın
Arslan
ALİ ARSLAN (Devamla) - Hesap
kitap bilmeyen ben miyim, Sayın Bakan mıdır, onu yüce
Meclis takdir etsin.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
"Allah bir" dediklerinden başkasına inanmayacaksın!
ALİ ARSLAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu torba yasa, Türkiye'deki sağlık
sistemini düzenlemenin ötesinde, çok büyük tahribatlar yapacaktır.
O açıdan, yüce Meclisin, bu konuda oy kullanırken, değerli
milletvekili arkadaşlarımızın bir kez daha, bir
kez daha, bir kez daha düşünmesini rica ediyorum.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Abdulbaki Türkoğlu, Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Türkoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan yasanın 15'inci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kaç gündür bu tasarıyı görüşüyoruz.
Yalnız, burada önemsediğim iki maddeden bahsetmek istiyorum.
Özellikle, Dünya Sağlık Örgütünün öngördüğü, Avrupa
bölgesindeki ülkelerde 100 bin kişiye düşen hekim sayısı
bakımından, Türkiye'nin diğer ülkelerle kıyaslandığında
ne durumda olduğunun çarpıcı rakamları vardır:
İtalya 100 bin kişiye düşen hekim sayısı bakımından
567 ile birinci sırada, Türkiye ise 140 hekimle sondan ikinci
sırada. Bu, Türkiye'de hekim sayısının azlığını
ifade etmektedir.
Türkiye'de, on yıl önce
tıp fakültelerindeki öğretim üyesi sayısı 1.875,
on yıl geçmiş, on yıl sonra 9.020; ama tıp fakültelerine
kabul edilen yeni öğrenci sayısı on yıl önce 5.200,
bugün, on yıl sonra 4.700. Yani, Yükseköğretim Kurulu yeni
öğrenci almamıştır. Bu ne demektir? Bu, Türkiye'de
önümüzdeki yıllarda da, hekim sayısı bakımından
fakir olacağımızın en açık ifadesidir.
Öğretim üyesine düşen
öğrenci sayısı bakımından Almanya yüzde
22,4; İspanya 14,4; Türkiye ise 3,6; yani, 1 öğretim üyesine
düşen öğrenci sayısı. Bu, tıp fakültelerine
yeni öğrenci kabul edeceğimizin de aynı zamanda resmî
belgesi. Ülkemizde öğretim üyesi sayısı 9.020 iken,
tıp fakültelerinde öğrenci sayısı da 32 bin ve bir
hekim günde 40-50 hastaya bakmak zorunda. Hekim sayısını
artırmamak, ülkenin sağlık geleceğine yapılabilecek
olan en büyük kötülük olduğunu burada ifade etmek istiyorum.
Yine, önemsediğim, profesör
ve doçentlerle ilgili burada ifade edildi. Profesör ve doçent olunurken
hangi kıstaslara tabi olduğu Yükseköğretim Kurulu
Kanunu'nda bellidir. Burada, şef ve şef yardımcılıklarına
atanacak olan doçent ve profesörler
İlgili ana bilim dalında
3 tane eğitim ve araştırma hastanesinden şef, 2 tane
de yine ilgili üniversitede ana bilim dallarından hoca olacaktır.
Yani, 5 kişilik bir jüri oluşturulacak, eserlerini, yayınlarını,
bilimsel çalışmalarını değerlendirecek
olan bu komisyon, uygun görülen kişilerin atamasını
yapacaktır. Burada, elbette liyakat esas alınacaktır.
Özellikle 11 tane eğitim ve
araştırma hastanesi Sağlık Bakanlığımız
tarafından açıldı. Elâzığ'da da açtılar, sağ
olsunlar, teşekkür ediyorum kendilerine. Fakat, ne hazindir
ki -belki diğer illerdeki arkadaşlarımız da bu konuda
müştekidirler- Elâzığ Eğitim ve Araştırma
Hastanesine, kanun çıkmadığından dolayı,
şef ve şef yardımcısı atamasını yapamamaktayız.
Yani, bizim Elâzığ'da eğitim ve araştırma hastanesi
yapılmış, ama, şef ve şef yardımcısı
atayamamışız, bu kanunu bekliyoruz. Belki konuşmuşuz.
Mesela radyolojiyle konuştuk, kardiyolojiyle, arkadaşlarla
konuşmuşuz, anlaşmışız, gözdeki arkadaşlarla
da anlaşmışız; yani, açıldığı zaman,
bu arkadaşlar gelecektir. Burada kadrolaşma söz konusu
değil. Özellikle, eğer kadrolaşma vardır deniliyorsa,
ben o arkadaşlardan eksik olan ana bilim dallarındaki hocaları
da kendilerinin tavsiye etmelerini bekliyorum.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yok öyle
bir anlaşma.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla)
- Bize söylesinler, müracaat etsinler. Mesela kadın-doğumcu
bulamıyoruz.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Yok öyle
bir anlaşma!
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Ömer Dinçer'den geçebilecek mi?
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla)
- Sayın vekilimiz bize kadın-doğumcu söylerse, doçent
ve profesör söylerlerse, inanın, eğer jüri de uygun görürse,
çalışmaları yeterliyse, bu atama yapılsın.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Pursaklar'dan geçebilecek mi? Onu söyle!
CANAN ARITMAN (İzmir) - YÖK'le
öyle bir anlaşmanız yok! Doğruları konuşun!
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla)
- Ben, bu kanunun, bizim özellikle ülkemize ve başta sağlık
çalışanlarına hayırlar getirmesini diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Türkoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen Fatih Arıkan, Kahramanmaraş Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii, sürenin sonuna geldik, çok
acele eden arkadaşlarımız var ama, ben, yine de birazcık
konuşmak istiyorum. Teşekkür ederim.
Tıp bilimindeki gelişmelerin
gittikçe komplike bir hâl alması, tanı ve tedavi uygulamalarının
içerdiği riskler, malpraktis, yani uygulama hatasıyla
komplikasyon arasındaki farklılığın yeterince
bilinmemesi, tababet icrasının günümüzdeki zorluklarından
belli başlılarıdır.
Bu zorluklar, tabiplerin riskli
tıbbi uygulamalardan kaçınmasına, böylece, esas gerekli
olan tedavilerin yapılmamasına yol açabilmekte ve bu da,
tabiplerin çalışma performanslarını ve sağlık
hizmetlerini ve dolayısıyla halk sağlığını
olumsuz etkileyebilmektedir.
Tabiplerin bir sigorta şemsiyesi
altında kendilerini daha güvende hissetmeleri ve hizmet motivasyonlarının
yükseltilmesi, bu olumsuzlukları giderecektir. Bu amaçlarla,
hekimler için mali sorumluluk sigortası sistemi getirilmesi
gerekli görülmüştür.
Anayasa'nın 129'uncu maddesinin
beşinci fıkrasında, kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun
gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare
aleyhine açılabileceği hükmü bulunmaktadır.
Bu tasarının kanunlaşması
hâlinde, kamu görevlisi olan tabiplerin hizmet kusurlarından
doğan tazminat davaları, yine idare aleyhine açılacak
ve idare aleyhine hüküm verilecektir. Böylece, idarenin ödemeye
mahkûm olduğu ve sorumlu personele rücu edeceği tazminat
sigorta şirketince karşılanacaktır. Dolayısıyla,
ortada Anayasa'ya aykırı bir durum yoktur.
Hukukumuza göre, hasta muayene
ve tedavisinde tek sorumlu ve yetkili tabiplerdir. Genellikle,
Yüksek Sağlık Şûrasına gelen malpraktis dosyalarının
tamamı tabiplere ilişkindir. Dolayısıyla, yeni
getirilen bu sigorta sistemine hizmetin ekseninde bulunan tabiplerle
başlamak ve zaman içerisinde, gerekli görüldükçe diğer
sağlık personeline de yaygınlaştırmak uygun
görülmüştür.
5413 sayılı Kanun'la
Sağlık Bakanlığının eğitim ve
araştırma hastanelerindeki klinik şefi ve şef yardımcısı
unvanlı kadrolara yapılacak atamalarla ilgili düzenlemenin
Anayasa Mahkemesince yürütmesi durdurulmuştu. Anayasa Mahkemesinin
yürürlüğü durdurma kararındaki gerekçeleri de dikkate
alınarak, bu hususun objektif kriterlere bağlanması
gerekli görülmüştür. Böylece, eğitim hastanelerimizin
tıpta uzmanlık eğitiminde sürekli olarak bilimsel kalitenin
sağlanması ve sürdürülmesi sağlanacaktır.
Süremiz varken, konuşmamı,
Hükûmetimizin sağlık hizmetlerinde yaptığı
iyileştirmelerden bazılarına değinerek de bitirmek
istiyorum.
Bir: Rehineler kurtuldu. Hastanelerde
hastalarımızın, morglarda da cenazelerin rehin tutulduğu
günler sona erdi. (AK Parti sıralarından alkışlar)
İki: Tüm sağlık kuruluşlarında
acil başvurularda sigorta veya ödeme işlemlerinden dolayı
beklemeye ve geri çevrilmeye son verdik.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Kuyruğa
devam
Kuyruğa devam. Sabahın 3'ünde kuyruğa giriyor
vatandaş.
FATİH ARIKAN (Devamla) - Üç:
Vatandaşımızdan ambulans hizmetleri için ücret
alınmasını kaldırdık.
Dört: Sağlık ocaklarında
muayene odası sayısı 6.300'den, bu yasanın başladığında
çok daha az bir rakam ama, şu saatte 15 bin olmuştur. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Çünkü, üç haftadan beri
biz bu yasanın peşinde koşuyoruz. Muhalefetin engellemelerine
rağmen, Allah'a şükür sonuna geldik.
65 milyon olan muayene sayısı,
benim bu yasayla ilgili konuşmayı hazırladığımda
110 milyondu, şu saatte 118 milyona çıktı, hekim başına
50 olan hasta sayısı ise 40'a düşmüştür.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Gel de
vatandaşa sor.
FATİH ARIKAN (Devamla) - 112
acil hizmetlerinde 618 olan ambulans sayısını 1.468'e,
acil istasyon sayısını da 481'den 1.175'e çıkarttık.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Milleti çileden çıkarttınız.
FATİH ARIKAN (Devamla) - Acil
hizmetlerinden yararlanan kişi sayısı 2002 yılında
381 bin iken, 2006 yılında 900 bin kişi oldu.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bak, dedim ben. Psikolojik travma yaşıyor bu halk. Fındıkta
yaşıyor, kayısı da yaşıyor, üzümde yaşıyor.
FATİH ARIKAN (Devamla) -
Sağlık hizmetlerini en ücra köşelere götürmek için gezici
sağlık hizmetlerini kurduk.
2002 yılında yurt genelinde
yüzde 78 olan aşılama oranlarını yüzde 90'ın
üzerine, 14 milyon YTL olan aşı bütçesini ise 113 milyon
YTL'ye çıkarttık. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar) Avrupa'nın en büyük aşı kampanyasını
yaparak, 18 milyon 217 bin çocuğumuzu aşıladık.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arıkan,
buyurun.
FATİH ARIKAN (Devamla) - Teşekkür
ederim.
Anne sütünün kullanılmasını
teşvik etmek amacıyla kampanyalar düzenledik. Bebek dostu
hastane sayısını 2002'de 141'den, 2006 yılında
ise 546'ya çıkarttık.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Nereden nereye geldik!
FATİH ARIKAN (Devamla) - Biraz
önce, hekim olan bir muhalefet milletvekili "aile hekimliğine
başladı mı ki?" diye soruyordu. Bakın, aile hekimliği
uygulaması hâlen dokuz ilde devam etmektedir.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Kombassan'la,
Yimpaş'la başlattınız.
FATİH ARIKAN (Devamla) - Bundan
sonra, bu yıl, on bir ilimizde daha uygulamaya devam edilecektir.
Yine, sıtmayla savaşta
büyük bir başarı kaydettik. 2002'de 10.224 olan sıtma vaka
sayısını, 2006 yılında sadece 786'ya düşürdük.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Zatürre ne oldu?
FATİH ARIKAN (Devamla) - Kansersiz
yaşam projesi kapsamında, 2002 yılına kadar kurulan
11 adet kanser tarama ve eğitim merkezlerine 38 tane daha ilave
ederek, 2006 yılında 49'a yükselttik.
Tüm koruyucu sağlık hizmetlerine
ayrılan bütçe 2002 yılında 961 milyon iken, 2006 yılında
2,101 milyon YTL'ye yükseldi.
Daha sayacak çok şey var, ancak,
sabrınızı zorlamak istemiyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Bu güzel konuşma
için teşekkür ediyorum Sayın Arıkan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Nereden
çıktı Sayın Başkan!
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen oturun.
CANAN ARITMAN (İzmir) -
Başkan tarafsızlığını yitirdi.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde soru-cevap işlemine başlayacağız
on dakika süreyle, ancak çalışma süremiz tamamlanmak üzere.
Yasanın bitimine kadar çalışma süremizin devam etmesi
konusunu oylarınıza sunuyorum
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Anadol.
Kabul edenler
Sayın milletvekilleri, elektronik
sistemle oylama yapacağım.
İki dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylamaya
başlandı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, saat sekizi geçmiş oluyor, oylama geçersiz.
Sekiz oldu mu biter, saat sekiz.
SALİH KAPUSUZ (Kayseri) - Sekize
daha sekiz var.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Saat
sekiz. Uzatma kararı geçersiz, İç Tüzük'e aykırı
durum.
(Ak Parti sıralarından "iki
dakika var" sesleri)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Oradaki
saate göre iki dakika var, var, tamam.
(Elektronik cihazla oylamaya devam
edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, süre uzatılmıştır.
Soru-cevap işlemini başlatıyorum:
Sayın Işık, Sayın
Tunç, Sayın Yıldız, Sayın Arıtman ve Sayın
Neşşar, sisteme girer misiniz tekrar.
Buyurun Sayın Işık.
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
Sorum şu: İlaçta geri ödeme
sisteminde sepetin dışında kalan bir kısım
ilaç firmaları kamu ödeme kapsamına girebilmek için fiyatlarını,
birden fazla düşürmüşlerdir. Bu kapsamda kamu maliyesinde
yapılan tasarruf ne kadar olmuştur?
Son sorum: Hastanelerin özerk
işletmelere dönüşmesi için
gerekli yasal hazırlıklar hangi aşamadadır?
Sonuçta hizmet kalitesindeki beklediğiniz değişiklik
nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Sayın Tunç
ALİM TUNÇ (Uşak) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım, özellikle
röntgen teknisyenleriyle ilgili çalışma şartlarının
standartlarının gelişmesi ve bununla ilgili acilde çalışma
şartları ve nöbet tutmalarıyla ilgili mevzuatta eksiklikler
olduğu söyleniyor, bu doğru mudur?
Bunun düzeltilmesiyle ilgili ve
şu anda çıkardığımız kanunla beraber, bu
teknisyen arkadaşlarımızın çalışma
şartlarındaki eksiklikleri ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Sayın Yıldız
MEHMET KERİM YILDIZ (Ağrı)
- Sayın Bakanım, Ağrı ilimizde başlattığınız
Kızakta Doğum Kaderimiz Olmamalı Projesi'ni,
kış şartlarının ulaşımı zorlaştırdığı
diğer illerimizde de uygulamayı düşünüyor musunuz?
Bu konuda bizi aydınlatırsanız çok seviniriz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yıldız.
Sayın Arıtman
CANAN ARITMAN (İzmir) - Sayın
Bakan, meslektaşınız bir bayan milletvekiline hakaret
ederek beğenmediğiniz bir sorudan kurtulduğunuzu düşünüyor
musunuz? Seviyenin bu kadar düşmesini yakışık buluyor
musunuz?
Sizin için hasta hakları
mı önemlidir, yoksa yabancı sermayenin hakları mı
önemlidir? Çünkü, ithal doktor uygulamasında, mesleğini
bilmez, dil bilmez doktorlarla hasta mahremiyeti, hastanın gizlilik
ilkesi olan hasta hakkı ihlal olacaktır. Hasta haklarını
önemsiyorsanız nasıl böyle bir uygulamayı savunabilirsiniz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arıtman.
Sayın Neşşar
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bakana şunu sormak istiyorum:
Kendisine bir soru önergesi yöneltmiştim bu Denizli'deki verem
savaş dispanserleriyle ilgili. Verem savaş işlerinin
bundan sonra aile hekimleri tarafından görüleceğini söyledi. Talasemide
görev alan doktorların da oradan oraya nakledilmelerine benzer
bir cevap verdi. Diyabet merkezleri var, Denizli'de de bir diyabet
merkezi var, sürekli devletin dışladığı ve
haklarını kısıtladığı bir merkez.
Şimdi, anladığım kadarıyla diyabet merkezlerini
de kapatmayı düşünüyor.
Şimdi, bir aile hekimine
3.500 tane hasta verdiniz, verem savaş işlerini verdiniz,
Talasemiyi verdiniz
Şimdi, bu, eskiden de böyleydi, önce, doktorlar
ayrılmadan önce, meslek branşları ayrılmadan önce
bütün işleri aynı doktorlar yapardı. Bu, geriye
doğru gidiş değil midir? Sayın Bakan bu konuda acaba
ne düşünüyorlar?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Sayın Tandoğdu
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Diş hekimliğinin bir hekimlik mesleği olduğu kabul
edilmişse neden Diş Hekimliği İhtisas Tüzük'ü hâlen
yürürlüğe konmamaktadır; neden hastanelerde hastanelerin
dışına atılmaya çalışılmakta ve
atılmaktadırlar. Örneğini isterseniz, Ankara Atatürk
Araştırma Hastanesindeki diş hekimleri, neden hastanelerden
boşaltılıp polikliniklere sevk ettiriliyor.
Bölgem olan Ordu'da, Mesudiye, Gölköy,
Gürgentepe, Akkuş, Korgan, Kumru, Aybastı, Çaybaşı,
İkizce ilçelerinde uzman hekim ve açık olan pratisyen hekimlik
kadrolarını doldurmayı ne zaman düşüneceksiniz,
değerlendireceksiniz?
Bir de, Sayın Bakanım, bir televizyon programında
"Ben bir hasta hakları uzmanı olarak" diye bir konuşmaya
başlamıştınız. Sizi görünce hatırladım.
Acaba böyle bir ihtisas dalı var mı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Yoksa, siz bir Sağlık Bakanı olarak, bu hakkı kendinizde
olağan olarak görüyor musunuz?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tandoğdu.
Sayın Bakan, buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Değerli Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Sayın Işık'ın sorusuna
cevaben şunları söyleyeceğim: Bu geri ödeme kurumlarının,
geri ödeme kurallarıyla ilgili olarak, ilaç hususundaki kurallarla
ilgili olarak sepet dışında kalan ilaçların çok
önemli bir bölümü, gerçekten, kendileri gönüllü olarak kamuya indirim
yapmak suretiyle fiyatlarını 1 kere düşürdüler kararname
dışında. Ama, bundan ne kadar bir ek tasarruf yapıldı,
doğrusu, onu hesaplayıp size o şekilde vermemiz lazım,
çünkü her bir geri ödeme kurumunun ayrı ayrı tasarrufları
var.
Kamuya ait özerk sağlık
işletmeleriyle ilgili kanunumuz şu anda Başbakanlıkta
incelemelerdedir. Ümit ediyorum ki, onu da yüce Meclisin önüne en
kısa zamanda getirerek kaliteyi artırma hususunda bir
adım daha atmış olacağız.
Sayın Tunç'un röntgen teknisyenlerinin
çalışma standartlarıyla ilgili sorduğu soruya
cevaben şunu söyleyebilirim: Bu kanunla, şu anda birlikte
Meclisimizde üzerinde çalıştığımız kanunla
birlikte, bu kanun yasalaştıktan sonra, diğer ikincil
mevzuatı da tekrar gözden geçirerek yenilikler üzerinde çalışacağız.
Sayın Yıldız'ın,
kış şartlarında, hamile bayanlarımızın,
annelerimizin, yolları kapanma riski olan köylerden alınarak
şehre getirilmesiyle ilgili, önceden şehre getirilmesi
ve burada doğumunun beklenmesiyle ilgili güzel bir örneğe
işaret ettiği bir sorusu var. Evet, Ağrı'da bunu
Ağrı Valimizin teklifiyle başlattık, bir pilot çalışma
şeklinde bu kış yürüttük ve ilk bulgularımız,
gerçekten çok yararlı olduğu yönünde. Sonuçları değerlendirerek
eğer uygun bir sonuç elde edebilmişsek, etmişsek, diğer
illerimizde de kışın ağır geçtiği illerimizde
de bu uygulamayı geliştireceğiz.
Sayın Arıtman'ın, tabii
ki, şahsına hiç hakaret etmedim, bundan sonra da etmeyeceğim.
Ancak, birey her kim olursa olsun, o bireyin -hele bunlar bebeklerse-
haklarıyla ilgili bir şey söylenmişse, yani haklarını
ihlal edecek bir şey söylenmişse, elbette ki, ona gereken cevabı
bugün verdiğim gibi daha sonra da vereceğim.
CANAN ARITMAN (İzmir) - Ne alaka!
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Şunu özellikle ifade etmek isterim ki: Ben Doğu
Anadolu'da yirmi sene çalıştım. Oradaki bütün yavrularımın
canları, sıhhatleri benim kendi yavrularımın canları
ve sıhhatleri kadar benim için önemlidir ve kutsaldır. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
CANAN ARITMAN (İzmir) - Lafla
olmuyor Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Neşşar, biz, aslında, verem savaş
dispanserlerini, talasemi merkezlerini, buna benzer ana çocuk
sağlığı merkezlerini, aile hekimliğine geçtiğimiz
illerde toplum sağlığı merkezlerinin çatısı
altına alıyoruz -ki olması gereken de budur- ve buralarda,
aslında, hem eğitim yapan hem meseleyi takip eden birimler
oluşturuyoruz. Aile hekimleri de kendi hastalarını,
kendi dosyalarıyla birlikte gerektiğinde konsültasyonlarını
yaparak -nasıl ki uzmanlarla konsülte ediyorlarsa, buralarla
da konsülte ederek- takip edecekler. Dünyanın her yerinde, her
gelişmiş ülkesinde bunun böyle yapılması gerekir,
biz de bu şekilde yapıyoruz.
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Toplum sağlığı merkezlerinde 260 hekim mi var Sayın
Bakan? Öyle yazmışsınız.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Tandoğdu, diş hekimlerini biz hastanelerin
dışına falan itmiyoruz. Diş hekimlerinin rahat
hizmet verebilecekleri özel ağız-diş sağlığı
merkezleri kuruyoruz. Bakınız, rakamlara baktığımızda,
kamuya ait hastanelerde veya ağız- diş sağlığı
merkezlerinde, geçmişe kıyasla, onlarca kat daha fazla
hizmet edildiğini göreceksiniz; dolgu açısından bu
böyle, tedavi açısından böyle, protez açısından
böyle. Çok büyük mesafe aldığımız bir konudan bahsediyorsunuz.
Bundan böyle de özel tıp merkezleri oluşturarak,
ağız-diş sağlığı merkezleri oluşturarak
bu hizmetin çerçevesini genişleteceğiz.
Ordu'nun ilçelerine elbette ki
uzman hekim veriyoruz, bundan sonra da vereceğiz. Ama, bu hususta,
siz, değerli milletvekilimiz olarak, Türkiye'de hekim sayısının
artırılması yönünde görüş bildirirseniz, katkı
verirseniz, bu işten sorumlu olan organları bu hususta siz
de motive ederseniz, bize yardımcı olmuş olacaksınız.
Zannediyorum, soruların hepsi
bunlardı.
Çok teşekkür ediyorum yüce
Meclisimize.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre, tasarının tümünün oylanmasından önce, oyunun
rengini belli etmek üzere ve aleyhte olmak üzere, Mehmet Neşşar,
Denizli Milletvekili, söz istemişlerdir.
Buyurun Sayın Neşşar.
(CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET UĞUR NEŞŞAR (Denizli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
çıktığımda, dezenformasyondan bahsetmiştim.
En son şahsı adına konuşan bir arkadaşımız
AKP sıralarından -orada oturuyor, bana bakıyor- dedi
ki: "Bu yasa görüşülmeye başladığı zaman
1 hekime 50 hasta düşüyordu, şimdi 1 hekime 40 hasta düşüyor."
Yani, üç haftada, siz, hekim başına düşen hastayı
50'den 40'a düşürdüyseniz, buna, vatandaş "atma Recep,
din kardeşiyiz" der ve bunu, ben, bütün Receplere teşmil
ederek size söylemek istiyorum ve bu, dezenformasyonun ta kendisidir.
Yani, sayın milletvekillerinden öte, değerli yurttaşlarım,
bunu lütfen değerlendiriniz diyorum. Doğru değildir,
50'den 40'a düşmemiştir. Türkiye'de hekim başına düşen
hasta sayısı belki hâlâ ortalamanın üstündedir
doğruyu söyleyeceksek. Ama, bunu çözmenin yolu da sağlığı
bilmeyen insanları Türkiye'ye hekim diye doldurmak da değildir.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, bir konuya daha değinmek istiyorum, çok önemli. Bir
arkadaşımız, İngiltere'de çalışan Hintli
doktorlardan söz etti. İngiltere'de çalışan Hintli doktorların,
yani, bazı ülkelerin, sömürgelerinden alıp getirdikleri
insanları, yıllar sonra, belirli noktalara kadar getirdiğini
herkes bilmektedir. Ama, sömürgelerden gelen insanların hangi
bedeller ödeyerek nereye kadar gelebildiğini de düşünmeniz
gerekir; bir.
İki: Sömürgelerden gelen insanlar,
hiçbir zaman
İngiltere'yi biliyorsa arkadaşım gitsin,
o Hintli doktorları sokaklarda görürsünüz; ama, şefler
İngilizlerdir ve genellikle de onların kulüplerine Hintlileri
almazlar. Bunun için Kemalizm -isterseniz Atatürkçülük deyiniz- sömürgeciliğin
her türlüsüne karşıdır, sömürene de karşıdır,
sömürtene de karşıdır. Bunu da belirtmek istiyorum.
Kalan kısa sürede, bu yasayı
bağlarken, son noktayı koyarken şunu söyleyeceğiz:
Bu yasa, sağlığın piyasalandırmaya, özelleştirilmeye
doğru dönüştürülmesinin yeni bir adımıdır.
Bunu söylerken, özelleştirmeyle, özel sağlık hizmeti
sunmanın ya da özel sağlık hizmetinden yararlanmanın
aynı şey olmadığını söylemek istiyorum.
Özelleştirirken ve de bu şekilde özelleştirirken, siz,
sağlığınızın piyasasını, yabancı
büyük sermayenin, çok uluslu sermayenin sömürüsüne açıyorsunuz,
yabancılaştırıyorsunuz ve bir anlamda da bu sömürüye
işbirlikçiliği yapıyorsunuz. Biz, bunun için buna karşıyız.
Yoksa, Türk özel sektörünün sağlık hizmetlerinin sunumunda
son derece kıymetli rolü olduğunu biliyoruz. Ama, o
kıymetli rol, yirmi beş senedir, ne kadar desteklenirse desteklensin,
devlet eliyle, yüzde 5'i, yüzde 8'i geçememiştir. Geçemediği
için ve anayasal olarak da sağlığın korunması
kamunun görevi olduğu için, biz, kamuda, kamu sağlık
hizmetlerinin öncelenmesine ağırlık veriyoruz, öncelik
veriyoruz.
Geçen gün de söyledim, özel sağlık
hizmetlerini sadece büyük merkezlerde veriyorsunuz. O nedenle,
özelleşmeyle Anadolu'ya sağlık hizmeti gidemeyeceğini,
sağlıkta mağdur olan kesimlerin, mahrum olan kesimlerin
sağlıktan beklediklerini özelleştirmeyle veremeyeceğimizi
onun için söylemek istiyoruz.
Belli bir kesim
Bunu ekonomik olarak
da sınırlandırmayın. Bakan, gelip şimdi diyecek
ki "Herkese açtık hastaneleri." Ankara'da yaşıyorsa
belki açıyorsunuz, İstanbul'da yaşıyorsa açıyorsunuz,
ama Erzurum'da daha açamıyorsunuz Sayın Bakan. İstediğiniz
kadar söyleyin, açamayacaksınız da.
Dolayısıyla, hakkaniyete
uygun olmayan, vatandaşın tümüne hizmet götürmeyen, Anadolu'nun
makûs talihine bir çare getirmeyen ve sanki de, Sayın Bakanın,
sonsuza kadar o Bakanlık koltuğunda oturacakmışçasına,
büyük bir kibirle sunmaya devam ettiği bu dönüşüm, sağlık
hizmetlerini, ancak ve yalnız, Türkiye'de, son beş yılda
geri götürmüştür. Bu geri götürmeye de inşallah, en erken
zamanda seçimlerle ve demokrasiyle son vermek boynumuzun borcudur.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum.
Sağ olun. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre lehte söz isteyen Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Elbette, tasvip ettiğim, kabul
ettiğim birçok madde var. Ancak, benimsemediğim, kabul etmediğim
de birçok madde olduğunu sözlerimin başında ilave etmek
istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben çok fazla bir şey söylemeyeceğim. Sayın Recep Tayyip
Erdoğan'ın, bu kanunun genel gerekçesinin altında imzası
var, Başbakanımızın, buradan bazı bölümler
okuyacağım.
Şimdi, Sayın Başbakan
diyor ki, bakınız: "Tabiplerin haftalık çalışma
süresi kırk beş saattir ve sıklıkla, nöbetlerde,
hiç dinlenmeden otuz altı saat çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
Bu çalışma temposu tabiplerin hata yapma ihtimalini artırmaktadır.
Keza, genel olarak, bir tabip için kabul edilen günlük hasta sayısı
20'dir. Ancak, ülkemizde, hasta yoğunluğu ve tabip yetersizliği
sebebiyle, birçok tabip, günde 100 ve daha üzeri hastaya bakma mecburiyetindedir."
Bunları kim söylüyor? Bunu söyleyen Sayın Başbakan.
Şimdi, milletvekillerimiz de geliyorlar, çağ atlamaktan,
sağlıkta devrimden, dönüşümden bahsediyorlar.
Başbakan diyor ki: "Doktorlarımız 100'ün üzerinde
hasta bakıyorlar." Bunu ne zaman söylüyor? Dört buçuk
yıl sonra söylüyor değerli milletvekilleri Sayın
Başbakan. Hani dönüşüm? Hani dönüşüm? (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Daha devam ediyor: "Bu kadar
hastaya tıbbi ve etik kuralları dikkate alarak kâmilen bakmak
mümkün değildir." Diyor ki: "Ey hastalar, bir doktor bu
kadar çok hastaya baktığı için sizi kâmilen muayene edemiyor"
diyor. Kim söylüyor? Sayın Başbakan söylüyor, ben söylemiyorum.
İşte burada, işte burada. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Değerli milletvekili, geliyorum,
geliyorum.
"Ülkemizdeki tabip sayısının
ve dağılımının istenilen şekilde
sağlık hizmeti verilmesine kâfi gelmediği bilinen
bir gerçektir." Kim söylüyor? Başbakan. Ne diyor? "Tabip
dağılımı doğru bir şekilde yapılmıyor."
diyor. Bunu Sayın Başbakan söylüyor, sizin Başbakanınız,
hepimizin Başbakanı söylüyor. Diyor ki: "Tabip dağılımı
dengeli değil." Düzelt, düzeltin efendim! Dört buçuk yıl
sonra, bir Başbakan böyle bir metnin altına imza atıp
Türkiye Büyük Millet Meclisine... (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Devam ediyor, devam ediyor:
"Avrupa bölgesindeki 52 ülke arasında sonuncu sıradayız."
Peki, soruyorum Sayın Başbakana, size: Dört buçuk yıldan
beri Türkiye'nin hangi ilinde bir tıp fakültesi açıp hayata
geçirdiniz? Var mı? Niye dört buçuk yıldan beri yapmadınız?
Niçin yapmadınız? Niçin yapmadınız? Diyor ki...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Daha
önce daha mı iyiydi? Daha mı iyiydi o zaman? Sizin iktidarınızda
daha mı iyiydi?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakın,
Sayın Başbakan diyor ki
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, lehte mi konuşuyor, aleyhte mi konuşuyor?
BAŞKAN - Oturur musun Sayın
Çerçi, lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Lehte
mi konuşuyor?
BAŞKAN - Oturur musun Sayın
Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Nasıl
lehte konuşuyor bu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Çerçi, lütfen oturur musun.
İ.SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Böyle bir usul var mı ya!
BAŞKAN - Lütfen oturun Sayın
Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Aleyhte
konuşuyor.
BAŞKAN - Sayın Çerçi, lütfen
oturun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
"Serbest dolaşımın önünü açıyoruz." Yani,
Türklerin serbest dolaşımını sağlayamıyoruz,
hiç olmazsa, Avrupalıların, diğer ülkelerin Türkiye'de
serbest dolaşımının önünü açalım diyor Sayın
Başbakan. E, böyle bir anlayışı kabul etmek mümkün
değil.
İşte, dört buçuk yıllık
icraatın, Başbakan imzasıyla, Türkiye'de sağlık
hizmetlerinin nereye geldiğinin açık bir göstergesidir.
Bunu, sizin vicdanlarınıza ve Türk milletinin takdirine
bırakıyorum. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri)
Sayın Çerçi, biraz önce de konuştun.
Şimdi, benim her konuda konuştuğumu söyledin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Lehte
konuş, lehte!
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Lehte de söylüyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Lehte
diye çıktın oraya.
BAŞKAN - Sayın Çerçi...
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Lehte
diye çıkmadı mı? Lehte diye çıktı.
BAŞKAN - Oturur musun lütfen.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sayın
Başkan, niye müdahale etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Ne yapalım?
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Lehte
mi konuşuyor şimdi? Uyarın, uyarın!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Sayın
Fatih Arıkan biraz önce konuştu. Sayın Fatih Arıkan
doktor mu? Değil, doktor değil. Doktor olmayan Fatih Arıkan
burada gelip konuşuyorsa, Ümmet Kandoğan da gelir burada
konuşur. Benim, Fatih Arıkan'dan bir fazlam var. Niye bir fazlam
var biliyor musunuz? Sayın Çetinkaya burada, Sayın Çetinkaya,
bak, burada -eski kaymakamlarımızdandır, valilerimizden-
şimdi, çıkar, sağlık üzerinde, iki saat, irticalen
konuşur, millî eğitim üzerinde konuşur, tarım üzerinde
konuşur. Niye? Çünkü, işidir.
Sayın Çerçi, eğer sizinle
biz aynı ilçede beraber çalışmış olsaydık,
iznini ben verecektim, sicilini ben dolduracaktım
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kaymakam
başbakana bağlıdır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
sağlıkla ilgili bir problem varsa bana gelecektin, sağlık
ocaklarıyla ilgili bir mesele varsa bana gelecektin, personel
probleminiz varsa bana gelecektin.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kaymakam
başbakana bağlıdır, hükûmetin kaymakamıdır.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Yani,
bu işin çözüm mercisi, kaymakam olarak bana gelecektin Sayın
Çerçi.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kaymakamlar
hükûmete bağlıdır, başbakana bağlıdır,
bunu da öğren!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Şimdi, Sayın Başbakanın beni milletvekili seçtirdiğiyle
ilgili, ona da bir cevap vereyim.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Kaymakamlar
hükûmete bağlıdır, bunu da öğren!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ben, temayül yoklamasında, 28 kişi arasında dördüncü
oldum ve milletvekili sıralamasında dördüncü sıradaydım.
Benim önümde olan arkadaşlar seçilemeyecek endişesiyle
ertesi gün o toplantıya gelmemişken, ben, o günden itibaren,
seçim akşamına kadar, gecemi gündüzüme katarak çalıştım,
ben de bu partiye katkı verdim. Sayın Erdoğan'ın Siirt
seçimlerinde, gittim, elli iki köyü, dizlerime kadar çamur içerisinde
dolaştım ve Siirt'te, benim kaymakamlık yaptığım,
benim çalıştığım ilçede yüzde 92 oy aldı,
yüzde 92
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamam,
teşekkür edeceğim.
BAŞKAN - 86'ncı maddeye göre
söz istediniz Sayın Kandoğan,
Teşekkür ediyorum.
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Dürüst
ol, dürüst! Meclisi yanıltma!
BAŞKAN - Tasarının
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sözlü soru önergeleri ile diğer
denetim konularını sırasıyla görüşmek için,
20 Şubat 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.21