DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 148
68inci
Birleşim
27 Şubat 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin
TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1207)
2.-
Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri
Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin ülkemizi
ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1208)
3.-
Brüksel'de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel
Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir
Erkal'ın ismen davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1209)
4.-
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1210)
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler
konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/425)
C) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi Beatrix, Hollanda Veliaht
Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denilmesi
IV. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.-
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/13)
V. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin
Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre
ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/254, 258) (S. Sayısı: 1273)
2.-
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili,
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze,
meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/81, 234, 286) (S. Sayısı : 1260)
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İstanbul Milletvekili Azmi ATEŞ'in, şartlı salıverme
ve erteleme ile ilgili 4616 sayılı Kanunun sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı
(7/19748)
2.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adli Tıp Kurumunun yapısına
ve yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı
Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19750)
3.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, F tipi cezaevlerine
protesto eylemlerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/19809)
4.-
Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN'ün, icra-iflas dairelerinin
çalıştığı bankalara ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19810)
5.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bayram kutlamasını
içeren afişlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/19910)
6.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, tedavi yolluğu ödemelerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/19908)
7.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, tehlikeli atık trafiğine
ve bertarafına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/19922)
8.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, bankaların
kredi kartlarını pazarlama yöntemlerine ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif
ŞENER'in cevabı (7/19928)
9.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'de yapılan
bazı görevlendirmelere ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/19929)
10.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'da verilen madencilik
ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi GÜLER'in cevabı (7/19936)
11.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, İzmir-Ödemiş'e
kaymakam atanmasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/19943)
12.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLAN'ın, Dalaman Kaymakamının
tayini ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı (7/19945)
13.-
Hatay Milletvekili Fuat ÇAY'ın, bilboardlara asılan kurban
bayramı kutlama ilanlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/19985)
14.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, bir tarımsal kalkınma
kooperatifinin hayvancılık projesine,
-Konya
Milletvekili Atilla KART'ın, et destekleme prim ödemesi yapılacak
illere ve Konya Et Balık Kombinasının durumuna,
-Iğdır
Milletvekili Yücel ARTANTAŞ'ın, Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün bir ihalesine
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/20027, 20028, 20029)
15.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, bazı sektörlerdeki
ithalat ve ihracat miktarına,
Gelişmekte
olan ülkelerin dış ticaret açığı ve cari
açıklarına,
İlişkin
Başbakandan soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in
cevabı (7/20046, 7/20047)
16.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, işyerlerini
kapatan esnafla ilgili sözlerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı
(7/20051)
17.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Güneydoğu Anadolu
Bölgesindeki su baskınlarına ve ağaçlandırma çalışmalarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20063)
18.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMEN'in, süresi içinde cevaplandırılmayan
yazılı soru önergelerine ilişkin sorusu ve Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah GÜL'ün
cevabı (7/20066)
19.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, çocuk yuvalarından
kaçan çocuklara ve çocuk suçluluğuna,
-Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, özürlülere yönelik
bir projenin uygulamasına,
Özürlüler
İdaresi eski başkanvekili ve bir projeyle ilgili iddialara,
-Adana
Milletvekili N.Gaye ERBATUR'un, akraba evlilikleri ile erken
yaşta zorla yapılan evliliklere,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/20067, 20068, 20069, 20070)
20.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, İstanbul-Zeytinburnu
Limanı ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/20091)
21.-
Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Tariş Üzüm Birliğine
verilen krediye ve Fiskobirlik'in talebine ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20101)
22.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBER'in, projeler ve diğer çalışmalar
ile AB sürecinin etkilerine,
-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, tarım sektörüne
aktarılan destekleme kaynağına,
-
Şanlıurfa Milletvekili Turan TÜYSÜZ'ün, Güneydoğu
Anadolu Bölgesinde yaşanan sel felaketinde çiftçilerin
mağduriyetine,
-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, arıcılık
kooperatiflerine yapılan desteklemeye,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/20103, 20104, 20105, 20106)
23.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU'nun, Türk sanayicilerinin
Mısır'daki yatırımlarına ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/20110)
24.-
Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, yurt dışı
seyahatlere ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN'in cevabı (7/20827)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
Bayburt
Milletvekili Fetani Battal, Bayburt'un düşman işgalinden
kurtarılışının 89'uncu yıl dönümü münasebetiyle,
büyük Türk milletinin, tarihten getirdiği engin tecrübe ve medeniyet
anlayışının gereği olarak, bugün, bazı
olaylar karşısında gösterdiği tepkiye; her türlü
manipülasyona ve maksatlı göndermelere aldırmayarak,
insanlığa verdiği sağ duyu dersine,
Mersin
Milletvekili Mustafa Özyürek, son günlerde basında çıkan
haberlerde, ili üs olarak seçen bazı radikal-ırkçı derneklerin
düzenlediği silahlı, Kur'anlı törenlerin, sanki, Mersinlilerin
genel eğilimiymiş gibi gösterilmeye çalışılmasına
karşı oluşan tepkiye; artan göç karşısında,
gelenlerin, şehre entegre edilmesinde karşılaşılan
zorluklara,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Çankırı
Milletvekili Tevfik Akbak'ın, demir yollarındaki rehabilitasyon
çalışmaları ile yeni yolların açılmasının
ülke gelişimine yapacağı olumlu etkilere ve bazı
bölgelerin cazibe merkezi hâline gelmesinde sağlayacağı
katkılara ilişkin gündem dışı konuşmasına
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap verdi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/1235) (S. Sayısı: 1308),
4'üncü
sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair (1/1077) (S. Sayısı:
1023),
5'inci
sırasında bulunan, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair (1/1026) (S. Sayısı: 965),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
6'ncı
sırasında bulunan, Futbol Müsabakalarında Müşterek
Bahisler Tertibi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1299) (S. Sayısı:
1341),
7'nci
sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılmış olan Enerji Verimliliği
Kanunu Tasarısı ile Kütahya Milletvekili Soner Aksoy ve
6 Milletvekilinin, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının
Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (1/1261, 2/854) (S. Sayısı: 1326),
Yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi.
27
Şubat 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
19.58'de son verildi.
Nevzat
Pakdil
Başkan
Vekili
Ahmet Küçük Bayram
Özçelik
Çanakkale
Burdur
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No: 90
II. - GELEN
KÂĞITLAR
23 Şubat
2007 Cuma
Teklif
1.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve Konya Milletvekili Mehmet
Kılıç'ın; 4734 Sayılı Kamu İhale Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/957) (Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığı geliş
tarihi: 22.2.2007)
Raporlar
1.-
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Erzurum Milletvekili Muzaffer
Gülyurt'un; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/942) (S. Sayısı:
1345) (Dağıtma tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
2.-
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem
Cantimur ve 6 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin'in; Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346) (Dağıtma
tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
3.-
Yurt Dışına Çıkış Harcı Hakkında
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1274)
(S. Sayısı: 1347) (Dağıtma tarihi: 23.2.2007) (GÜNDEME)
Süresi
İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, valilerin makam araçlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19622)
No.: 91
26 Şubat
2007 Pazartesi
Tasarılar
1.-
Kıta Sahanlığında Bulunan Sabit Platformların
Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin
Önlenmesine Dair Protokole Ait 2005 Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1308) (Adalet
ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.2.2007)
2.-
Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı
Eylemlerin Önlenmesine Dair Sözleşmeye Ait 2005 Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1309) (Adalet ve Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.2.2007)
3.-
Türkiye-EFTA Ortak Komitesinin EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında
Anlaşmanın Devlet Yardımlarına İlişkin
18 ve 23. Maddelerinin ve II sayılı Ekinin Değiştirilmesi
ve X ve XI Sayılı Eklerinin İptaline İlişkin
1/2005 Sayılı Kararının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1310) (Plan
ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.2.2007)
Teklif
1.-
İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; Bilişim Sistemi
Üzerinden Suç Teşkil Eden Zararlı Yayınlarla Mücadele
Hakkında Kanun Teklifi (2/958) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığı geliş tarihi: 23.2.2007)
Raporlar
1.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu ve 72 Milletvekilinin;
Refik Saydam Aşı Serum Enstitüsünün Kuruluşuna Dair
Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/67) (S. Sayısı: 1348) (Dağıtma
tarihi: 26.2.2007) (GÜNDEME)
2.-
Konya Milletvekili Özkan Öksüz'ün; Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve İstanbul Milletvekili Gülseren Topuz'un; 4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/917, 2/865)
(S. Sayısı: 1349) (Dağıtma tarihi: 26.2.2007) (GÜNDEME)
3.-
İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet
Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın;
24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı: 1350) (Dağıtma
tarihi: 26.2.2007) (GÜNDEME)
No.: 92
27 Şubat
2007 Salı
Tasarılar
1.-
Dopingle Mücadele Kanunu Tasarısı (1/1311) (Plan ve Bütçe
ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2007)
2.-
Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu Tasarısı
(1/1312) (Avrupa Birliği Uyum, Anayasa ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2007)
3.-
Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa Birliği Kriz Yönetimi Harekatlarına
Katılımı İçin Avrupa Birliği ile Türkiye Cumhuriyeti
Arasında Çerçeve Teşkil Eden Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1313) (Avrupa
Birliği Uyum, Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2007)
Teklifler
1.-
Mersin Milletvekili Hüseyin Güler'in; 5378 Sayılı Özürlüler
ve Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanunun İlgili Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi (2/959) (Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler, Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.2.2007)
2.-
Antalya Milletvekili Burhan Kılıç'ın; 6831 Sayılı
Orman Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/960) (Tarım, Orman ve Köyişleri, Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 19.2.2007)
3.-
Mersin Milletvekilleri Hüseyin Güler ve Hüseyin Özcan'ın; Mersin
İlinde Mezitli Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/961) (İçişleri, Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 20.2.2007)
4.-
Mersin Milletvekili Ersoy Bulut'un; 26 Şubat 1992'de Ermenilerin
Azerbaycan'ın Hocalı Kentinde Yaptıkları Katliamın
"Soykırım" Olarak Tanınması, 26 Şubat'ın
"Hocalı Soykırımını Anma Günü" Olarak
Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/962) (Dışişleri
ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.2.2007)
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Başbakanın
Rize'de yaptığı konuşmanın öğretmen ataması
toplantısında naklen dinletilmesine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2528) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12/2/2007)
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize'deki
sağlık uygulamalarına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/2529) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
3.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-İbradı'da
yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2530) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
4.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Alanya Akdağ
Kayak Merkezi projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2531) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.-
Malatya Milletvekili Muharrem KILIÇ'ın, yurt dışı
seyahatlere ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/20827) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
2.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, Şanlıurfa'da yaşanan
kamyon kazasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20828) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/2/2007)
3.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, elektrik özelleştirmeleriyle
ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20829) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
4.-
İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, yerel yönetimlerin
merkezi kamu personeli seçme sınavı kapsamından
çıkarılmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20830) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
5.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Irak'ta düşen uçakta hayatını
kaybedenlerin cenazelerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20831) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
6.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize'de yaptığı
konuşmanın öğretmen ataması toplantısında
naklen dinletilmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20832) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/2/2007)
7.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, görme engelli bir sanatçının
otomobille hız ve rekor denemesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20833) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2007)
8.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, ihtiyaç sahiplerine
kömür dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20834) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/2/2007)
9.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, bazı kamu
görevlerine alımdaki yaş sınırına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20835) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
10.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Adana hafif raylı sistem
projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20836) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
11.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, organ nakli konusunda
alınması gereken bazı önlemlere ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20837) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
12.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, sürücü kurslarının
kayıt işlemlerine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20838) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
13.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Zimbabwe Devlet Başkanının
ülkemize davet edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20839) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
14.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, dağıtılan
oyuncaklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20840) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
15.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Gökçeada ve Bozcaada'nın
bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20841) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
16.-
Antalya Milletvekili Atila EMEK'in, bankaların kredi kartlarıyla
ilgili bazı uygulamalarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/20842) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
17.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, Ulusal Deprem Konseyinin kapatılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20843)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
18.-
İzmir Milletvekili Muharrem TOPRAK'ın, egzoz emisyon ölçümlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20844)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
19.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, açıkta
süt satışının yasaklanmasına ve sütçüler
için yapılacak düzenlemelere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20845) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
20.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Turusgaz'ın vergi borcuna
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20846)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
21.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, tasarruf tedbirleriyle
ilgili bir genelgeye ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20847) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
22.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, tarım sektörüyle
ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20848) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
23.-
Nevşehir Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın, AB fonlarının
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/20849) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
24.-
Nevşehir Milletvekili Mehmet ELKATMIŞ'ın, çeşitli
fonlardan Nevşehir'deki projelere verilen desteğe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20850)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
25.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMEN'in, Ordu çevre yolu projesine
ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20851) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
26.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, köprü ve otoyollardaki
paralı geçiş uygulamasına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/20852)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
27.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bursa-Ankara Karayolundaki
Yenice Köprülü Kavşağına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/20853)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
28.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, Bolu Dağı
geçişindeki tesislere ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/20854)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
29.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, iklim değişiklikleri
ve kuraklıkla ilgili tedbirlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20855) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12/2/2007)
30.-
Erzurum Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN'ın, küresel
ısınmaya yönelik tedbirlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20856) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
31.-
Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, Muğla-Fethiye'de
düşünülen deniz dolgusuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20857) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
32.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, maden işletme ruhsatı
izinlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20858) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
33.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, AB sürecindeki
bazı belgelerde yer alan Kıbrıs'la ilgili ifadeye
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/20859) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
34.-
Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, Rusya'yla ilgili
bazı gelişmelerin ülkemize etkilerine ilişkin
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/20860) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
35.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, devredilen
Etibank'ın yönetim kurulu üyelerine ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/20861) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
36.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, TMSF'nin uyguladığı
ana para ve faiz indirimlerine ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/20862) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
37.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kral TV'nin tanıtım
kampanya harcamalarına ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Abdüllatif ŞENER)
yazılı soru önergesi (7/20863) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
38.-
Samsun Milletvekili Haluk KOÇ'un, İmar Bankasından iç borçlanma
senedi alanlara ödeme yapılması çalışmalarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdüllatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/20864)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
39.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, Türk işaret
dili sistemi oluşturulmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/20865) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/2/2007)
40.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER'in, şiddete maruz kalan bir
çocuğun korunmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet ÇUBUKÇU) yazılı soru önergesi (7/20866) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
41.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, şiddet mağduru çocukların
korunmasına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet ÇUBUKÇU)
yazılı soru önergesi (7/20867) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
42.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Ankara'daki doğalgaz
hizmetine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20868) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
43.-
Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, Giresun'a doğalgaz
verilmesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20869) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
44.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, Çekerek Süreyya Bey Barajına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20870) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
45.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali BULUT'un, TÜPRAŞ'ın
Sapanca Gölü'nden su kullanımına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20871)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
46.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, verilen maden arama ruhsatlarına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20872) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
47.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Ali BULUT'un, Türk Petrol Kanunu
düzenlemeleriyle ilgili iddialara ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/20873)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
48.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. KURTULMUŞOĞLU'nun, Rize'de
yapılması düşünülen santrallere ilişkin Enerji
ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20874) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
49.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya-Kumluca'daki
kanalizasyon çalışmalarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20875) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/2/2007)
50.-
Denizli Milletvekili Mehmet YÜKSEKTEPE'nin, MOBESE sistemine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20876) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
51.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, ANFA Altınpark
A.Ş. Genel Müdürünün fuar alanında yaptığı düğünün
finansmanına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20877) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
52.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Başbakanın
sürücü ehliyetine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20878) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
53.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, Kırklareli
Valisinin bir kitabı halk kütüphanesine aldırmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20879) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
54.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, töre ve namus cinayetlerine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20880) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
55.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, Isparta Belediyesince
işten çıkarılan işçilere ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20881) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
56.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, şiddet mağduru bir
çocuğun tekrar ailesine teslimine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20882) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
57.-
Tunceli Milletvekili V. Sinan YERLİKAYA'nın, Mersin'de faaliyet
gösteren bazı derneklere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20883) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
58.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un,
toptancı hallerinin satışına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20884) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
59.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT'un, doğalgaz faturalarının
ödenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20885) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
60.-
Samsun Milletvekili Musa UZUNKAYA'nın, MOBESE sisteminin yaygınlaştırılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20886) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
61.-
Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKA'nın, doğal sit alanlarının
belirlenme kriterlerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20887) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
62.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya turizminde
kriz yaşandığı iddiasına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/20888)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
63.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Alanya Akdağ
Kayak Merkezi projesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20889) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/2/2007)
64.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Alanya'daki
tarihi Av Köşkünün restorasyonuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20890) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
65.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, tarihi yapıları
yenileştirme çalışmalarına ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/20891)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
66.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, hakkında müfettiş
raporu olan bir personele ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20892) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
67.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, İnkılap Tarihi
ve Atatürkçülük ders kitaplarının içeriğindeki bazı
değişikliklere ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20893) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
68.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, usta öğreticilere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20894) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
69.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Rize-Fındıklı
Guatr Araştırma ve Tedavi Merkezine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20895) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/2/2007)
70.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Rize Devlet
Hastanesinde ultrason çekimi için uzun süre sonrasına randevu
verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20896) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
71.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Çek Cumhuriyeti'nden geri
gönderilen kuru incirlere ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/20897) (Başkanlığa
geliş tarihi: 9/2/2007)
72.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Tarım Kredi
Kooperatiflerinin icraya verdiği üreticilere ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20898) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/2/2007)
73.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Kastamonu bağlantılı
demiryolu hatlarının programa alınmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20899) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/2/2007)
74.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Abana ve İnebolu
Limanları ile İnebolu sahil şeridinin dalgalardan korunmasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20900) (Başkanlığa geliş tarihi:
12/2/2007)
75.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya'nın
İbradı İlçesindeki bir telefon santrali arızasına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/20901) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/2/2007)
76.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN'in, akaryakıt
kaçakçılığı konusundaki bir soruşturmaya
ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı
soru önergesi (7/20902) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/2/2007)
77.-
Yozgat Milletvekili Emin KOÇ'un, yurt dışına gönderilen
dini yayınlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN)
yazılı soru önergesi (7/20903) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/2/2007)
78.-
Bursa Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, Kamu Personeli
Seçme Sınavında öngörülen yaş sınırına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Mehmet Ali ŞAHİN) yazılı soru önergesi (7/20904)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/2/2007)
79.-
Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ'nün, KOBİ'lerin borçlarının
yeniden yapılandırılmasına ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/20905)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
80.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Akseki
elektrik dağıtım şebekesinin güçlendirilmesine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20906) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/2/2007)
81.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, bir zanlının
serbest bırakılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/20907) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/2/2007)
82.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİR'in, hava taşıma
işleriyle ilgili yasal düzenleme çalışmalarına
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/20908) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/2/2007)
83.-
Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, bazı ülkelerin
silahlanmasının oluşturduğu tehdite ilişkin
Millî Savunma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/20909) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/2/2007)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU ve 22 Milletvekilinin,
Doğu Anadolu Fay Hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/425) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/2/2007)
27 Şubat
2007 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı
ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Ukrayna Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki Parlamento heyetinin ülkemizi ziyaretinin
TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1207)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanı'nın
14 Şubat 2007 tarih ve 125 sayılı Kararı ile, Ukrayna
Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti
uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurul'un
bilgisine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Diğer tezkereyi okutuyorum:
2.-
Litvanya Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri
Komisyonları üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin ülkemizi
ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1208)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanlık Divanı'nın
14 Şubat 2007 tarih ve 125 sayılı Kararı ile, Litvanya
Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri Komisyonları
üyelerinden oluşan parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi
ziyareti uygun bulunmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanun'un 7'nci maddesi gereğince Genel Kurul'un
bilgisine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler
konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/425)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Doğu Anadolu fay hattı,
özellikle Elazığ, Malatya, Adıyaman ve Kahramanmaraş
illerinde sürekli aktif olmuş ve son 5 yılda hemen hemen
her ay bölgede önemli ölçüde maddi hasarlara yol açan depremler meydana
gelmiştir. Son 15 gün içerisinde de 75'i 2,7 ile 3,8 şiddetinde
artçı olmak üzere birçok deprem olmuş, 21.02.2007 tarihinde
ise 5,9 şiddetinde yeni bir depremle karşı karşıya
kalınmıştır. Özellikle Elazığ ve Malatya'da
5,9'luk deprem, halkın korku ve tedirginliğine neden olmuştur.
Son 15 günde her gece meydana gelen artçı depremlerden sonra bölge
insanı her gün tedirginlik yaşamaktadır.
Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma
Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen bir
raporda, bölgede aktif olan Doğu Anadolu fay hattı ile ilgili
bilgiler net bir şekilde ortaya konulmasına karşın,
bu rapor doğrultusunda bu güne kadar bölgede hiçbir önlem
alınmamıştır. Raporda belirtilen önlemlerle ilgili
sonuca yönelik hiçbir çalışma yapılmamıştır.
Raporun tamamlanmasından sonra, rapor içeriği kamuoyuna
açıklanmamış ancak yazılı ve sözlü basında
yer alan bilgiler doğrultusunda, Doğu Anadolu fay hattında
kısa sürede oluşacak depremle 2 ilin yok olacağı
açıkça ifade edilmesine rağmen her ne hikmetse rapor kamuoyuyla
paylaşılmamıştır.
Bu raporun içeriğinin kamuoyuna
açıklanması ve raporda belirtilen önlemlerin acilen
alınması amacıyla Anayasa'nın 98 ve iç tüzüğün
104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz.
Saygılarımızla.
1) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2) Şevket Arz (Trabzon)
3) Muharrem Kılıç (Malatya)
4) Mustafa Erdoğan Yetenç (Manisa)
5) Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
6) İsmet Atalay (İstanbul)
7) Haluk Koç (Samsun)
8) Berhan Şimşek (İstanbul)
9) Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
10) Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
11) Ali Arslan (Muğla)
12) Hakkı Ülkü (İzmir)
13) Yılmaz Kaya (İzmir)
14) Mehmet Küçükaşık (Bursa)
15) Halil Akyüz (İstanbul)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Erdal Karademir (İzmir)
18) Orhan Eraslan (Niğde)
19) Abdulkadir Ateş (Gaziantep)
20) Hasan Güyüldar (Tunceli)
21) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
22) Ali Rıza Bodur (İzmir)
23) Muharrem Toprak (İzmir)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım:
A)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
3.-
Brüksel'de yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel
Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir
Erkal'ın ismen davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1209)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Belçika'nın başkenti Brüksel'de
yapılacak olan Habitat düzeyinde Habitat-Avrupa Kıtası
Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya
Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal ismen
davet edilmektedir.
Anılan davete icabet edilmesi
hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkileri'nin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9'uncu maddesi
uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
4.-
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1210)
23/2/2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen'in,
görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 9-12 Ocak 2007
tarihlerinde Mısır' a yaptığı resmi ziyarete,
ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de
iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Mehmet Özyol Adıyaman Milletvekili
İsmail Soylu Hatay Milletvekili
Hakkı Ülkü İzmir Milletvekili
Halil Ürün Konya Milletvekili
Mustafa Eyiceoğlu Mersin Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Gündemin "Özel Gündemde Yer
Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan, Antalya
Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfi uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 257, 281 ve
288'inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Anayasa'nın
100'üncü ve İç Tüzük'ün 107'nci maddeleri uyarınca bir Meclis
soruşturması açılmasına ilişkin (9/13) esas numaralı
önergenin görüşmelerine başlıyoruz.
IV.
- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖN GÖRÜŞMELER
1.-
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/13)
BAŞKAN - Bu görüşmede,
sırasıyla, önergeyi verenlerden ilk imza sahibine veya
onun göstereceği bir diğer imza sahibine, şahısları
adına üç üyeye ve son olarak da hakkında soruşturma
açılması istenmiş bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya söz
verilecektir.
Konuşma süreleri onar dakikadır.
Meclis soruşturması önergesi
Genel Kurulun 20/2/2007 tarihli 65'inci Birleşimi'nde okunmuş
ve bastırılarak sayın üyelere dağıtılmıştır.
Bu nedenle, soruşturma önergesini tekrar okutmuyorum.
Şahısları adına
söz alan sayın milletvekillerinin isimlerini okuyorum:
Şahısları adına:
1) Tuncay Ercenk, Antalya Milletvekili, 2) Ramazan Can, Kırıkkale
Milletvekili, 3) Nihat Ergün, Kocaeli Milletvekili, 4) Bekir Bozdağ,
Yozgat Milletvekili, 5) Selami Uzun, Sivas Milletvekili, 6) M. Nuri
Akbulut, Erzurum Milletvekili, 7) Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Bildiğiniz gibi, biraz önce
de açıkladığım gibi, İç Tüzük gereğince
sadece üç milletvekiline söz vereceğimizden, baştaki
ilk üç sayın milletvekili söz alma hakkı almıştır:
Sayın Tuncay Ercenk, Sayın Ramazan Can, Sayın Nihat Ergün.
Önerge sahibi olarak da ilk söz,
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart'a aittir.
Sayın milletvekilleri, değerli
milletvekillerimizin İç Tüzük gereği kendilerine tanınan
süreye de riayet etmelerini rica ediyorum.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya Milletvekili Sayın
Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin Başbakan ve İçişleri
Bakanı hakkında vermiş oldukları soruşturma
önergesi hakkında, önerge sahibi sıfatıyla söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
59'uncu Hükûmet bürokraside cumhuriyet tarihinin en yoğun kadrolaşmasını
yarattı. Örtülü ideolojisi doğrultusunda ve parti disiplini
içinde yapılan bu kadrolaşma sebebiyledir ki, iç güvenlik
birimleri kimliğini ve işlevini kaybetti. Demokratik
sisteme ve hukuk devletine bağlılığı sağlayan
yapılanma yerine, parti devleti anlayışına ve cemaatleşmeye
hizmet eden bir süreç başladı. İç güvenlik birimleri,
özellikle istihbari anlamda zafiyet içine girdiler, güvenlik birimleri
arasında yetki çatışması başladı. Yönetim
kademelerinde doğmuş olan bu kaos ve çürüme sebebiyledir
ki, muhtelif güç odakları, kritik asayiş olaylarında
gerçeği tespit etmek yerine, Hükûmetin telkin ve amaçları
doğrultusunda bilgi kirliliği yarattılar, hedef saptırdılar,
yönlendirme yaptılar ve hukuk dışı yollarla bir
kadrolaşma sürecini rahatlıkla gerçekleştirdiler.
Sayın İçişleri Bakanı hakkında on beş gün
kadar evvel görüşmeleri yapılan gensoru görüşmelerinde
bu olayları ayrıntılı olarak ifade etmiştik.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
Sayın Adalet Bakanı, Danıştay saldırısı
ve Atabeyler Operasyonu esnasında, bu gelişmeyi, bu tabloyu
veciz bir ifadeyle özetlemişti. Emniyet soruşturması
aşamasında evrak daha savcıya intikal etmeden basına
Genelkurmay Başkanlığı önünde servis yapıldığında,
Sayın Bakan çok net bir ifadeyle, ortada koli basili akıtan
bir çeşmenin bulunduğunu ifade etmişti. Sayın Bakan
doğruyu söylemişti. Bu çok net tespitinden dolayı o zaman
da Sayın Bakanı kutlamıştık kamuoyu huzurunda.
Ancak, dramatik ve üzücü olan, çarpıcı
olan husus şu: Bu çeşmeyi kurutması ve yok etmesi gereken
Hükûmet, bakıyoruz, bu yapılanmayı himaye ediyor, bu
yapılanmayı organize ediyor. 3.719 üst düzey görevi üç buçuk-dört
yıldan bu yana vekâleten sürdüren 59'uncu Hükûmetin Başbakanı
ise skandallar ve başarısızlıklar ortaya çıktığında,
hemen "bürokratik oligarşi" nakaratını tekrarlamaya
başlıyor. Son zamanlarda ise "derin devlet" kavramını
kendince gerekçe olarak ortaya atmaya başlıyor.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
kamu yönetimi adına ibret verici bir tablo var. Kara mizahın
dışında tam bir hedef saptırma ve acz ifade eden, belirsizlik
yaratan bir tablo söz konusu. Devlet adamı sorumluluğu ve
ciddiyetiyle bağdaşmayan bir durumla karşı karşıyayız.
Bu gayri ciddi tavrı ve anlayışı soruşturma
önergesinin görüşülmesi aşamasında da yaşıyoruz.
Bu önergede kamu kaynaklarının
talan edilmesiyle ilgili bir konu yok değerli arkadaşlarım;
ama, buna rağmen, Sayın Başbakanın konuyu böyle anladığını
görüyoruz. Kamu kaynaklarının talan edilmesini elbette
takip ediyoruz; ama, bunun zemini burası değil, bu önerge
değil. Onu ayrı zeminlerde takip ediyoruz ve hesabı
mutlaka sorulacak. Burada şunu soruyoruz: Bakın, Sayın
Başbakan aslında soruşturma önergesi metnini bile yeterince
okumadığını bir anlamda ifade ediyor ve aslında
"Ben bu önergeye bile katılmayacağım." diyerek,
"Bunun izlemesine bile katılmayacağım." Diyerek,
devlet yönetimi anlayışındaki sorumsuz ve gayri ciddi
tavrını da bir anlamda belgelemiş oluyor değerli
arkadaşlarım.
Şunu hemen ifade etmek istiyorum:
Kamuyu zarara uğratmak, görevi kötüye kullanmanın bir unsurudur.
Sayın Başbakana bunu birilerinin anlatması gerekiyor
değerli arkadaşlarım.
İşte, değerli arkadaşlarım,
böylesine gayri ciddi ve sorumsuz bir kamu yönetimi anlayışı
içinde parti devletini yaratmayı temel hedef olarak kabul eden
siyasi iktidar, aslında kendince alternatif derin devletini
yaratma arayışı içinde. Türkiye'nin geldiği tablo
bu.
Bakın, değerli arkadaşlarım,
Cumhuriyet gazetesi ve Danıştaya yönelik saldırılar
sürecinde Sayın Başbakan nasıl bir ifade kullandı.
"Efendim, ne olmuş yani, bizim ilçe binalarımıza
da saldırılar yapılıyor." diyen, gazete ve Danıştayın
koruma taleplerini yerine getirmeyen, Danıştayı hedef
göstermekten öte, meşruiyetini tartışmaya açan Sayın
Başbakan, maalesef, Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm yurttaşlarının
Başbakanı olduğunun farkında değildir. Sayın
Başbakan, eylem ve işlemleriyle, saldırı ortamlarına
uygun iklimi ve yapılanmayı yaratmış, kurumlar
arası çatışma ortamını başlatmıştır.
Hizbut Tahrir örgütünün, polisin
gözü önünde, bir saat süreyle kürsü ve mikrofon kullanma suretiyle,
cumhuriyeti ve rejimi hedef alan açıklamalarına müdahale
etmeyen bir emniyet örgütünün güvenilirliğinden kimse söz
edemez.
İsmailağa Camisindeki
linç eylemini "kafanın minbere çarpması" olarak
açıklayan ve adli mercileri iğfal etmeye teşebbüs
eden bir emniyet örgütünün, İstanbul gibi bir metropolün güvenliğini
sağlama ehliyetinden söz edemezsiniz.
Hrant Dink suikastında, Trabzon
Valisi ve Emniyet Müdürünün görevden alınıp, istihbari
anlamda başından beri olayın içinde olduğu ortaya
çıkan İstihbarat Daire Başkanı, İstanbul Emniyet
Müdürü ve istihbarattan sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı
görevlerini sürdürüyorlarsa, orada, Hükûmetin, gerçekleri gizleme
ve bilgi kirliliği yaratma amacı içinde olduğu ortaya
çıkar, bu tablo bütün unsurlarıyla ortaya çıkar. Bir
şube müdürünün olayı üstlenmesi, bu kişilerin sorumluluğunu
ortadan kaldırmaz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı,
bunu, ıstırap verici bir tablo olarak
Sonuç olarak ifade
ediyorum: Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı,
İçişleri Bakanı ve bağlı birimler, ihmal ölçülerini
aşacak bir şekilde, sorumsuz, duyarsız, ehliyetsiz ve
karanlık ilişkileriyle bu sonuçlara yol açmışlardır.
İşte, bakıyoruz, tam
bu aşamada kamuoyu gündeminden kaçırılan bir ANKA Haber
Ajansı olayı var. ANKA Haber Ajansı ne yapıyor?
İstihbarat Daire Başkanının müfettişe verdiği
ve jandarmayı da işin içine katan ifadesini yayınlıyor.
İstihbarat Daire Başkanı çıkıyor "Bu haber
doğru değildir." diyor. Ajans diyor ki: "Hayır,
ben bu haberin arkasındayım." Açıklama yapıyor.
Bakıyoruz, hemen bundan bir iki gün sonra, Ajansın İstanbul
temsilciliğine gece yarısı girildiğini, disketlerin
teknik bir şekilde alındığını, kamera ve
jeneratörlerin kapatıldığını görüyoruz değerli
arkadaşlarım. Adli boyutun dışında, uzman kişilerin
ifadesiyle, profesyonel ekibin gerçekleştirdiği bir eylem
söz konusu.
Olay, aslında, yorum gerektirmeyecek
kadar açık değerli arkadaşlarım. Öylesine bir bilgi
kirliliği ve soruşturma sürecine müdahale anlayışı
yaygın hâle gelmiş ki, haber kaynaklarına kamu aracılığıyla
doğrudan müdahale etmekten kaçınmayan cüretkâr bir anlayış
ve yapılanmadan söz ediyorum. Medyaya yönelik mali baskılardan
sonra, haber kaynaklarına doğrudan müdahale etmekten kaçınmayan
faşizan bir süreçle karşı karşıyayız.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu sürecin sonunda nasıl bir tablo çıkıyor ortaya? Bu
sürecin sonunda, yine, tipik bir Abdülkadir Aksu klasiğiyle
karşı karşıyayız. Sütre gerisine yatan, kendince
olayın soğumasını bekleyen, soruşturmayı
yönlendiren, Hükûmetin sorumluluğunu gizleyen, olayın derinliğine
girmeyen ve sebeplerini araştırmayan "İşte
faili buldum." diyerek ve istatistiki rakamları çarpıtarak
olayları geçiştirmeye çalışan bir İçişleri
Bakanı portresi; tablo bu.
Bakın, değerli arkadaşlarım
-Sayın Bakan, size yöneltiyorum sorumu, doğrudan size yöneltiyorum-
bu olaylar neden meydana geliyor? Bu sonuçlar neden periyodik olarak
ve belli zaman dilimlerinde tekrarlanıyor? Siz, polemik ve demagoji
yapmadan bunların cevabını vermek ve tedbirini almak
zorundasınız. Sizin görev ve sorumluluğunuz bu noktada
yoğunlaşıyor. Maalesef, siz de Sayın Başbakan
gibi görev ve sorumluluğunuzun farkında değilsiniz.
Türkiye'nin yaşadığı dram işte burada yatıyor
değerli arkadaşlarım.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak,
asayiş konularındaki bu vahim gelişmeleri çok önceden,
öngörülü bir şekilde tespit ettik, Hükûmeti uyardık.
Alınması gereken önlemleri Sayın Genel Başkanımız
en üst düzeyde, her zeminde dile getirdi.
İki buçuk yıl kadar evvel,
bu konuları kapsayan araştırma önergemiz hâlen Genel
Kurul gündeminin 167'nci sırasında bekliyor değerli
arkadaşlarım.
İşte, değerli arkadaşlarım,
bu anlayış ve uygulama devam ettiği içindir ki, Türkiye'nin,
bundan böyle benzer
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Bu anlayış
ve uygulama devam ettiği takdirde, değerli arkadaşlarım,
bir endişemizi, bir kaygımızı sizlerle paylaşmak
istiyorum. Bu anlayış ve uygulama devam ettiği takdirde,
üzülerek ve endişeyle ifade ediyorum, Türkiye, bundan böyle de
benzer olayları maalesef yaşayacaktır.
Başbakanlık Müsteşarı
Ömer Dinçer'in, cumhuriyetin temel niteliklerinin öneminin kalmadığı
ve yerini yeni bir yapıya devretmesi gerektiği, bugün de
bu görüşlerinin arkasında olduğunu ifade eden
açıklamaları, Sayın Başbakan tarafından özel
olarak himaye edildiği göz önüne alındığında,
aslında, değerli arkadaşlarım, mevcut olan bu kaos
ve belirsizliğe şaşırmamak gerekiyor. Bunlar bir
sürpriz değil, bu yapılanmanın, bu işleyişin
doğal sonucu. Bunu artık görmemiz gerekiyor. İşte,
değerli arkadaşlarım, geldiğimiz aşamada,
fotoğraf, bütün kareleriyle ortaya çıkmış durumdadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; önergemizde on ana başlık altında
sıralaması yapılan olaylarda, gerek Başbakan ve
gerek İçişleri Bakanının, görevlerinin gereklerine
aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine
ve toplumsal kaosun doğmasına, asayişin ihlaline, kamu
yönetiminin zafiyetine doğrudan yol açmaları sebebiyle
görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle Türk Ceza
Kanunu'nun 257'nci maddesine muhalefet ettikleri düşüncesindeyiz.
Bu eylemleri, aynı zamanda gerçeğin ortaya çıkmasını
önlemek amacıyla suçun delillerini yok etmeye yönelik olduğundan,
soruşturmanın gizliliğini ihlal etmeye yönelik olduğundan
ve bunun doğal sonucu olarak, bu eylemin doğal sonucu olarak
adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs niteliğinde
olduğundan, yine Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince,
bu soruşturma önergesinin kabul edilmesi gerekir. Elbette,
bir soruşturma önergesinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) - Hemen
bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
ATİLLA KART (Devamla) - Elbette,
on dakikalık bir zaman dilimi içinde, on ana başlık
hâlinde sıraladığımız bütün bu olaylarla ilgili,
daha geniş bir sübut anlatımını yapmamız beklenemezdi,
ama, şu kadarını ifade edelim ki, yirmi bir sayfalık
önergemizde son derece ayrıntılı olarak anlattığımız
bulgular bile, ortada ciddi bir durumun varlığını
göstermeye yeterlidir. Onun içindir ki, biz, bu iddiaların
açıklık kazanması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi
amacıyla, bu çerçevede kalmak kaydıyla, soruşturma komisyonu
kurulması talebiyle, bu önergeyi Genel Kurulun takdir ve değerlendirmesine
sunuyoruz.
Bu değerlendirmeyi yaparken,
inanmak istiyoruz ki, Genel Kurul, kişisel ve siyasi yaklaşımların
üstünde kalarak ve gerçeğin ortaya çıkmasından korkmayarak,
objektif ve sağduyulu bir yaklaşımla olayları değerlendirecek,
vicdani muhasebesini yapacaktır.
Bu değerlendirmelerle, değerli
arkadaşlar, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kart.
Şahısları adına
söz isteyen ilk konuşmacı, Antalya Milletvekili Sayın
Tuncay Ercenk.
Süreniz on dakika Sayın Ercenk.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Meclisimiz, tarihî bir
oturumu daha bugün gerçekleştiriyor. Bugün, ülkemizin huzurunun,
güvenliğinin, emniyetinin görüşüldüğü bir tarihî
toplantıyı yapıyoruz. Yani, huzur konusunda, emniyet
konusunda, güvenlik konusunda, asayiş konusunda, nereden nereye
geldiğimizi konuşmak üzereyiz.
59'uncu Hükûmet şu anda iktidarda
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ama, hiçbir dönemde,
adli ve idari yapılanmada bu denli bir kadrolaşma oluşmamıştır,
meydana gelmemiştir. Cumhuriyetin temel nitelikleri, laiklik,
cumhuriyet, demokrasi bu denli saldırıya uğramamış
ve üst düzey devlet yönetimi tarafından bu denli saldırıya
uğrama noktasında olmamıştır. Tarikatlar ve
cemaatler, devlet yönetiminde bu kadar etkili bir duruma, etkili
bir hâle gelmemişlerdir. Toplumun barışı, huzuru
bu denli tahrip edilmemiştir. Bu dönemde "kamu düzeni ve
halkın güvenliği" kavramı yerine, AKP'nin düzeni
ve tarikat-cemaat anlayışlarının denemelerinin
ağırlığı, 59'uncu Hükûmet döneminde emniyet
güçlerine, güvenlik güçlerimize hâkim olmuştur. Yani, bir anlamda,
emniyetteki örgütlenme, tarikatların ve cemaatlerin güç dengesine,
güç yarışına sahne olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti, emniyet birimlerinde kendisini korumaya alan bir örgütlenme
içine girmiş ve bu anlayış, devlet yönetimi ve rejim
açısından, güvenlik açısından ciddi tehlikelere
yol açmıştır. Son dönemlerde meydana gelen olaylarda,
asıl fail ile bağlantısı olanları korumak
adına, yetkili olmadıkları hâlde birtakım konularda
açıklama yapma örneklerine, maalesef şahit oluyoruz. Örneğin
İsmail Ağa Cemaati olayında "kafasını
minbere vurdu" açıklamasına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ayrıca, Hrant Dink olayında "bireysel milliyetçi duygulardır"
anlayışının, yine emniyet güçlerine hâkim olduğunu
görüyoruz. Yani, cerrah, cerahati akıtamamıştır
değerli milletvekilleri. Delilleri toplamakla görevli birimler,
gerçeğe ulaşmayı engellemek için delilleri karartmaya,
araştırma ve soruşturma sonuçlarını engellemeye
çalışmaktadırlar.
Sayın Bakan, siz, 1989 ve 1991
yılları arasında İçişleri Bakanıydınız
ve bu bakanlık görevinize 1989'un 31 Martında başladınız.
31 Mart 1989, sizin İçişleri Bakanlığına
başladığınız tarih. Bu tarihe özellikle dikkatinizi
çekmek istiyorum. Bugün de İçişleri Bakanısınız.
Ancak, elimde bir liste var: Sizin görev yaptığınız
1989-1991 yılları arasında, 31 Ocak 1990 tarihinde Muammer
Aksoy öldürülmüş, 7 Mart 1990'da Çetin Emeç aramızdan ayrılmış;
6 Eylül 1990'da yazar Turan Dursun, 26 Eylül 1990'da Hiram Abas, 6 Ekim
1990'da Bahriye Üçok, 9 Ocak 1991'de Yarbay Ata Burcu, 30 Ocak 1991'de Emekli
Korgeneral Hulusi Sayın silahlı saldırı sonucu
hayatını kaybetmiş. 7 Nisan 1991 tarihinde Memduh Ünlütürk,
yine kimliği belirsiz kişiler tarafından katledilmiş.
Emekli Korgeneral İsmail Selen, 23 Mayıs 1991 tarihinde
uğramış olduğu silahlı saldırı sonucu
hayatını kaybetmiş. Bunları çoğaltmak mümkün
ve en son, SHP milletvekili Erol Güngör'ün oğlu Mustafa Güngör de
yine -üstelik Meclis lojmanlarında- sizin İçişleri Bakanlığınız
döneminde katledilmiş. Bu listeyi, maalesef, çoğaltmak
mümkün.
Bir liste daha: 2002-2007 arasında
da İçişleri Bakanısınız. 18 Aralık 2002 tarihinde
Necip Hablemitoğlu cinayeti, Sinagog saldırıları,
HSBC Bankasının bombalanması, Cumhuriyet gazetesine
yapılan saldırılar, Danıştay saldırısı,
Atabeyler operasyonu, Rahip Santoro cinayeti, Hizbut Tahrir örgütünün
Fatih Camisindeki eylemi, İsmailağa Camisindeki linç girişimi
ve son olarak da Hrant Dink cinayeti.
Tabii, bunlar, basına yansıyan
ve bizim görebildiğimiz olaylar. Bunun dışında kalanlar
ve bizim ulaşamadığımız bir sürü cinayet de, elbette, maalesef
sizin ulaşamadığınız ve çözemediğiniz
faili meçhul cinayetler arasında yer almaya devam ediyor.
Sayın Bakan, bu olayların
tümü meydana gelirken, çok merak ediyorum ve bunu samimiyetle söylüyorum,
acaba siz ne iş yapıyorsunuz? Çok ciddi olarak merak ediyorum
bunu. Yani, bu olaylara nasıl yaklaşıyorsunuz? Çözmek
konusunda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz ve acaba
olaydan önce bunları önlemek konusunda bir tedbir alıyor
musunuz? Yoksa, sadece olaydan sonra mı bu olaya müdahale ediyorsunuz?
Yani, vatandaş öldürüldükten sonra mı müdahale ediyorsunuz,
yoksa öldürülmeden önce, cinayetten önce birtakım tedbirler
alıp, bu cinayetleri önlemeyi düşünüyor musunuz? Yine,
siz her dönemde İçişleri Bakanı olmak zorunda mısınız
Sayın Bakan? Yani, bunu gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.
Yani, sizin İçişleri Bakanı olma gibi çok gizli bir göreviniz
mi var? Sizin döneminizde, maalesef, faili meçhul cinayetler, saldırılar,
kapkaç, vurgun, hırsızlık diz boyu, alabildiğine
çoğalmış vaziyette görüyoruz. Bu tesadüfü, gerçekten,
anlamakta güçlük çekiyorum. Yani, sizin döneminizde olaylar, cinayetler,
kapkaç ve vurgunlar sürekli artma eğilimi göstermiş. Ben,
bu hususun neden olduğunu gerçekten merak ediyorum.
Ve Sayın Başbakan, siz,
İçişleri Bakanının bu ihmalini, bu davranışlarını,
bu olaylara bakış açısını neden denetlemiyorsunuz?
Neden gözetim altına almıyorsunuz? Bir Başbakanın
görevi, çalıştığı bakanların çalışmalarını,
icraatlarını, yöntemlerini ortaya çıkarmak, onları
denetlemek ve gözetim altında tutmak. "Gel bakalım Sayın
İçişleri Bakanı, nedir bu iş" demektir Başbakanın
görevi. Başbakan da İçişleri Bakanını bırakmış,
İçişleri Bakanı da asayişi Allah'a emanet etmiş
ve bu şekilde Türkiye alabildiğine birtakım kargaşaya
sürükleniyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Sarıgül
geliyor! Sarıgül'ü düşünün!
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
sizin olaylara bakış açınızı, bir örnekle,
izin verirseniz, belirtmek istiyorum. Yine, faili meçhul bir cinayet,
Ulus'ta, herhangi bir yerde meydana gelmiş. Ekip olay yerine intikal
etmiş. Adam seksen yerinden bıçaklanmış, kanlar
içinde yerde yatıyor. Ekip amiri Sayın Bakana telsizle ulaşıyor:
"Sayın Bakanım, olay yerine intikal ettik. Hiç merak etmeyin,
olaya hâkimiz. Maktul derdest, fail firarda."
Sizin olaylara bakışınız,
anlayışınız tamamen bu noktada düğümleniyor
Sayın Bakanım. Siz, olaydan önce değil, olaydan sonra
olaylara müdahale etme, yani kan gövdeyi götürdükten sonra olaylara
müdahale etme noktasında kalıyorsunuz.
Sayın Bakanım, öyle sanıyorum
ki, bu gidişle, sayenizde hırsızların girmediği
bir tek ev kalmayacak. Yine, gasp edilmeyen bir tek kimse kalmayacak.
Öldürülmeyen, gasp edilmeyen bir tek taksici kalmayacak. Çantası
alınmayan, kapkaça uğramayan ve mağdur olmayan bir tek
bayan kalmayacak. Sizin bu yönetim anlayışınız
sayesinde, öyle sanıyorum ki, ülke, cidden, hem adi suçlar
açısından hem siyasi suçlar açısından ciddi karışıklıklara,
kaosa yol açma durumunda olacaktır.
Şimdi, tabii, ben bunları
söylüyorum da "seninki de laf mı?" deme noktasında
olabilirsiniz. Haklısınız, çünkü kendi valisini koruyamayan,
kendi valisinin, mülki idare amirinin malını, canını
koruyamayan bir İçişleri Bakanlığının,
vatandaşın malını, canını koruması
elbette mümkün değildir. Bugünkü Hürriyet gazetesini size
arz ediyorum.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Gazete reklamını yapmaktan vazgeçmediniz.
TUNCAY ERCENK (Devamla) -
"Hırsıza cezayı gaspçı verdi." Valinin
evine hırsız giriyor ve alınan malı hırsızın
elinden alan gaspçı; emniyet güçleri değil, polis değil,
İçişleri Bakanı değil. Yani, suçlu, suçlunun elinden
suç konusu malı geri alıyor. Sayın Bakan, takdirlerinize
arz ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Şu Sarıgül haberini de bir okusana.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Şimdi,
biraz önce iletildi Sayın Bakanım. 24/8/2005 tarihinde, Sayın
Bakan, Ulus semtinde bir cinayet işlenmiş. Çiçek ailesi saldırıya
uğramış, makine mühendisi Ali Çiçek bıçak darbeleriyle
hayatını kaybetmiş ve bütün deliller ortada iken, bu
konuda gerekli çalışmanın yapılmadığı
şeklinde bana bir bilgi iletildi. Bunu da size arz ediyorum.
Yine, Kilis'te meydana gelen, Belediye
Başkanının ve oğlunun öldürülmesi olayındaki
sonucu da çok merak ediyoruz.
Yine, Kızıltepe'deki ve
Van'daki uyuşturucu baskınında Mustafa Bayram olayının
da sonucunu gerçekten merak ediyorum.
MESUT DEĞER (Diyarbakır)
- Mustafa Bayram tahliye oldu.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bu konuları
çoğaltmak mümkün. Bunları da, öyle sanıyorum ki,
açıklama noktasında olacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
TUNCAY ERCENK (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakan ve
İçişleri Bakanı kanunun kendilerine yüklediği
görevleri yerine getirmemişler, ülkemizde huzur, güven ve
asayişin yok olmasına sebebiyet vermişlerdir. Onların
bu davranışının cezai sorumluluk gerektirdiğine
inanıyoruz. Bu, bir cezai sorumluluk gerektiriyor. Gerekli denetim,
gerekli gözetim, gerekli inceleme yapılmadığı
için, bu sorumluluğun yerine getirilmesi gerektiğine
inanıyorum.
Ayrıca, öyle sanıyorum
ki, sizler kamu vicdanında yeteri kadar mahkûm olmuşsunuzdur;
ama, inanıyorum ki, yargı açısından da bu mahkûmiyetin
tescil edileceğine inanıyorum.
Bu nedenle, Anayasanın 100 ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 107'nci maddeleri
gereğince Meclis soruşturması açılması gerektiğine
inanıyoruz ve yüce Meclisin, vicdanının sesini dinleyerek,
bu soruşturmanın açılmasına karar vereceğine
yürekten inanıyorum. Yüce Meclisi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ercenk.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Kırıkkale Milletvekili Sayın Ramazan Can
(AK Parti
sıralarından alkışlar)
RAMAZAN CAN (Kırıkkale)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Antalya Milletvekili
Sayın Deniz Baykal ve 60 milletvekili arkadaşının
vermiş olduğu önergeyi incelediğimizde, önergenin
tamamen mücerret, tamamen dedikodu ve şayiaya dayanan, hukuki
mesnetten yoksun bir önerge olduğunu görüyoruz ve üzülüyoruz.
Zira, bu dedikoduyu çıkaranların bu önergeye imza attığını
gördüğümüzde bu üzüntümüz daha da artıyor.
CHP gibi siyasi mazisi derinliklerde
olan bir partiye, kendi dedikodusuyla, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanı ve Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı
aleyhinde bu önergeyi vererek Meclisin gündemine taşımaları,
hem CHP'nin hem de Meclisin saygınlığına maalesef
gölge düşürmüştür.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu önerge, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
138'inci maddesine de aykırıdır. Zira, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 138'inci maddesi -aynen okuyorum- "Hiçbir
organ, makam veya merci, mahkemelere ve hâkimlere emir veremez, tavsiye
ve telkinde bulunamaz, genelge gönderemez. Görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması
ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi
bir beyanda bulunulamaz" demektedir. Bu konuda Mecliste görüşme
yapılması ve önergenin verilmesi Anayasa'nın 138'inci
maddesine aykırılık teşkil eder ki, Cumhuriyet
Halk Partisi anayasa suçu işlemiştir, Anayasa'yı ihlal
etmiştir.
Önergeyi incelediğimizde,
temel dayanak kadrolaşma iddiası, kadrolaşmayla ilgili
Memur alımı KPSS sınavıyla yapılıyor,
ÖSYM yerleştiriyor, öğretmen atamaları bilgisayar kurasıyla
gerçekleşiyor. AK Parti iktidara gelmeden bu işlerin nasıl
olduğunu bu millet iyi biliyor. Biz, Cumhuriyet Halk Partisini
her alanda geçeriz, her alanda CHP ile boy ölçüşürüz; ama, bir alanda
onları asla geçemeyiz. O alan nedir? Kadrolaşma. Bu memlekette
adalet ve hak dağıtan kurumun başında olan dönemin
Adalet Bakanı adaletsizliğin daniskasını yapmıştır.
Ne demiştir dönemin Adalet Bakanı? "Hâkimlik sınavında,
ben, CHP'lileri almayacağım da başkalarını
mı alacağım?" demiştir.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Cumhuriyet Halk Partisi ile SHP'yi karıştırma
lütfen.
RAMAZAN CAN (Devamla) -
İşte CHP'nin adalet anlayışı, işte
eşitlik anlayışı! O hâkimler şimdi nerelerde
görev yapıyor sayın CHP'liler?
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Siyasi
bilginiz yok. O, SHP'deydi, CHP'de değil.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; önergede bazı idari makamların
vekâleten yürütüldüğünden bahsediliyor. Allah aşkına,
TRT Genel Müdürlüğüne önerilmedik Türkiye'de değer kaldı
mı? Ama, hepsi, maalesef, Sayın Cumhurbaşkanınca
reddedilmiştir. Türkiye'de tarih AK Partiyle mi başladı?
Türkiye'nin bizden evvel bir geçmişi yok muydu? O zaman siz nerelerdeydiniz?
Bugün kamu kurumunda görev yapan kadroları, biz, gökten zembille
mi indirdik? Eğer buralarda politik bir kadrolaşma yaşandıysa,
bu, kimin eseridir? Siz önce bunlara cevap verin. Bal gibi sizin eseriniz.
Bakın, Türkiye'de sizin göstermeye çalıştığınız
gibi her şey AK Partiyle başlamadı, ama, çok önemli bir
süreç miladı AK Parti olmuştur. O da şeffaflaşmadır,
demokratikleşmedir, reformlardır, hukukun üstünlüğü
ilkesinin güçlendirilmesidir. Derin devlet türü yapılandırmaların
panzehiri bütün dünyada şeffaf devlettir. Hukuk dışı
oluşumlarla mücadelede en etkili yöntem, devletin kamu kurumlarının
şeffaflaştırılmasıdır, demokrasinin bütün
kurum ve kurullarıyla işletilmesidir. Hemen, İnternet
sitelerinde, kimler kazandı, kimler kaybetti, oradan anında
görüyorsunuz. "Milletvekillerinin, şöyle hatırı
sayılır zevatı sıraya koyup da onlar vasıtasıyla
sınav kazanayım" demiyor. Demokratikleşme reformlarının
altında, bizim, sizin ve bu yüce Meclisin imzası vardır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Başbakanlık Müsteşarı
ve Sayın İçişleri Müsteşarıyla ilgili iddialara
gelince: Tamamen dedikoduya dayalı, mücerret, hukuki mesnetten
yoksun iddialardır. Ehliyete ve liyakate sahip olan, bulundukları
makama hakkını veren, çalışkan, dürüst müsteşarlarımızın
Mecliste polemik konusu yapılarak buraya gündeme getirilmeleri
ve Meclis kürsüsünde savunma hakları olmayan bu değerlere
belden aşağı vurmak gayriahlakidir.
Beratı zimmet asıldır,
aleyhlerinde herhangi bir yargı kararı bulunmamaktadır.
Bundan daha acı olanı, Anayasa'nın 10 ve 24'üncü maddelerine
atıf yapılmasıdır ki, Türk vatandaşları
arasında ayrımı yasaklar. Bu gerekçe de tamamen yerinde
değildir. Ayrıca, idarenin bütün atamalarına, işlemlerine
karşı yargı yolu da açıktır. Zaten, atamalara
ilişkin yargı yolu da bu dönemde, her ne hikmetse, jet hızıyla
işliyor. İster istemez insanın aklına dönemin
meşhur Adalet Bakanı geliyor.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan ve AK Parti
iktidarıyla neticelenen seçimlerin bir anlamı olsa gerek.
Bu anlam, Türkiye'yi AK Parti Hükûmetinin yöneteceğine dair
aziz Türk milletinin verdiği bir yetkidir. Bu millet, AK Partiye
bunun için oy verdi, seçimler bunun için yapılıyor, sandıklar
bunun için milletin önüne konuluyor. 3 Kasımda aziz Türk milleti,
DSP, ANAP, MHP iktidarıyla DYP muhalefetini sandığa
gömerek bu partilerin siyasetçilerini cezalandırmıştır.
28 Martta da yerel idaredeki siyasetçileri cezalandırmıştır.
Peki, bu başarısızlığı sadece siyasetçilere
yüklemek adil olabilir mi? Tabii ki, adil olamaz. Burada dönemin bazı
bürokratları da başarısızdır. Bunu, millet,
doğrudan değil de temsilcisi vasıtasıyla değiştirmek
iradesini ve yetkisini AK Partiye vermiştir. AK Parti Hükûmeti
bu yetkiyi doğrudan aziz Türk milletinden almıştır.
Başarısız olan bürokratlarla AK Parti Hükûmetini çalışmaya
sevk etmek milletin iradesine muhalif olmaktır ki, bizler milletimize
hesap vereceğiz. Bizlerin çalışma aşkına,
hızımıza, icraatımıza ayak uyduranlarla, nitekim,
devam ediyoruz. Hızımıza yetişemeyen, dökülenler
olacaktır ki, onlara da dönüp bakmayız. Hatta, CHP'nin ilimizde
bir ataması vardır ki, kadrolaşmaya örnek olarak evlere
şenliktir. Enteresan bir olay
1970'li yıllarda Makine Kimya
Kırıkkale'de pirinç fabrikası vardır. Pirinç fabrikası
bronz üretir. CHP iktidarı, her ne hikmetse, pirinç adını
anladığından dolayı, burada çeltik vardır diye,
ziraat mühendisini fabrikaya müdür olarak bile atamıştır.
Bu da, gerçekten, dünya siyaset tarihine geçecek bir komedidir.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Ne zaman olmuş bu Sayın Vekilim?
RAMAZAN CAN (Devamla) - Hele hele
il valilerini, aynı zamanda CHP il başkanı olarak atayan
CHP zihniyetinin, AK Partinin kadrolaştığından
bahsetmesi, hadlerine de haklarına da değildir. 2001
yılında kurulmuş, henüz altı yaşını
doldurmamış bir partiye "kadrolaşıyor"
demek insafla bağdaşmaz, vicdana sığmaz. 2002
yılında memur atadığımızı farz edelim,
şu an beş yılını doldurmamış olur. El
insaf! Soruyorum size: Beş yılını doldurmamış
memur şube müdürü olabilir mi? Olamaz. Daire başkanı
olabilir mi? Olamaz. Genel müdür olabilir mi? Olamaz. Allah aşkına,
bu nasıl bir kadrolaşma!
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri, önergede güvenlik konusunda AK Parti Hükûmetinin
başarısız olduğundan bahsedilmektedir. Önergede
sıralanan olaylara bakalım ve birlikte değerlendirelim:
Yasa dışı telefon
dinleme olayının failleri yakalanıp yargıya teslim
edildi mi? Teslim edildi.
Danıştay saldırısının
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
Atabeyler Çetesinin failleri yakalanıp
yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
İsmailağa Camisi cinayetinin
failleri yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
2003 Kasımındaki terör
eylemlerinde İstanbul'da birçok vatandaşımızın
ölümüne neden olan olayların failleri yakalanıp yargıya
teslim edildi mi? Teslim edildi.
Yasa dışı telefon
dinleme olayının failleri yakalanıp yargıya teslim
edildi mi? Teslim edildi.
Rahip Santoro cinayetinin failleri
yakalanıp yargıya teslim edildi mi? Teslim edildi.
Ben şimdi soruyorum sizlere:
Burada görevi kötüye kullanma var mı? Yok. Görevi ihmal var
mı? Yok. Başarısızlık var mı? Yok. Emniyet,
failleri yakalamış, adliyeye teslim etmiş.
İçişleri Bakanı, Sayın Başbakan görevini yerine
getirmiş. Sayın Baykal ve arkadaşlarının,
İçişleri Bakanı ve Başbakanımıza teşekkür
edeceği yerde, aynı zamanda özür dileyeceği yerde önerge
vermesi insafa ve vicdana sığmaz. Bu, ancak CHP kültürüne
yakışır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; faili meçhul cinayetlere ilişkin CHP ve diğer
siyasi partilerin dönemlerini de incelemekte fayda var. Şöyle
ki: 12 Eylülden önce işlenen cinayetlerin failleri meçhul kaldı
ve CHP dönemiyle 12 Eylül sürecine girildi. Binlerce gencimiz CHP
döneminde cinayete kurban giderken cinayetlerin failleri meçhul
kalmadı mı? Kaldı. Bu CHP iktidarlarında Sayın
Baykal bakan olarak görev aldı mı? Aldı. Sayın Baykal
bunlarla ilgili herhangi bir tasarrufta bulundu mu? Bulunmadı.
Peki, şimdi, bu önerge ne hikmettir veriliyor, bunu anlamak mümkün
değil.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu millet, asırlar boyunca kendisiyle barışık,
aynı inanç ve duyguda birleşerek yaşamış, bu
sayede bu topraklarda dünyanın en zengin medeniyetlerinden
birini yükseltmiştir. Ne zaman birbirimizden şüphe etmeye
başladık, ne zaman birbirimizin derdini ve dilini anlamamaya
başladık, o zaman dirliğimiz ve düzenimiz maalesef bozuldu.
Bugün de, birbirimizle konuşarak, birbirimize inanarak çözemeyeceğimiz
hiçbir mesele yoktur.
Cumhuriyet değerlerimizin
toplumsal ihtilaf konusu yapılmasını, polemiklere
malzeme edilmesini engellemek zorundayız. Cumhuriyetin değerlerine
karşı tehditler yok mu? Elbette var. Bunlarla mücadele, suç
ve ceza sistemi içerisinde yapılmaktadır, yapılacaktır.
Milletimiz bütün fertleriyle, cumhuriyetimizin değerlerini
ve kurumlarını benimsemiştir. Hâlâ bunların üzerinden
spekülasyon yapmaya gerek yoktur ve bunlar üzerinden prim sağlamaya,
rant elde etmeye gerek yok. Bunlar küçük hesaplardır, bunlarla
bir yere varılamaz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Niyet yargılamasını
yapmamalıyız ve artık 100'üncü yılına doğru
ilerlerken, tam bir özgüven içinde, hedeflerini büyüterek cumhuriyetimize
sahip çıkıyoruz, çünkü, biz cumhuruz. Cumhur cumhuriyete
sahip çıkmayacak da kim sahip çıkacak? Kimse kalkıp da
bu cumhuriyet benimdir, senin değildir veya senindir, benim değildir
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Cumhurbaşkanını
halk seçsin o zaman.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Böylece,
bir kavganın içine girilebilir mi?
Böyle saçmalık olur mu? Cumhuriyet,
kuruluş ideallerine en yakın noktadadır bugün. Cumhuriyet,
Cumhuriyet Halk Partisinin tekelinde değildir. Cumhuriyet
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Öyle bir şey demiyoruz ki biz zaten.
RAMAZAN CAN (Devamla) - Cumhuriyetle,
demokrasiyle, CHP'nin adından başka alakası yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Aaa!
RAMAZAN CAN (Devamla) - Demokrasiyi
korkulara, vehimlere; barışı çatışmalara;
adaleti adaletsizliklere kurban etmeyelim. Cumhuriyete saygı
göstermek, ona hizmetle olur. İhracatı 85 milyar doları
aşmış, millî geliri 6 bin dolara dayanmış bir
Türkiye'nin Başbakanına soruşturma önergesini yöneltmek,
en büyük siyasi nezaketsizliktir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Anayasal hakkımızı kullanmak için AKP yönetiminden
izin mi alacağız biz?
RAMAZAN CAN (Devamla) - Etnik,
dinî, mezhepsel, fikrî, kültürel farklılıklara bakmadan, bütün
sosyal tarafları kucaklayacak yeni bir toplumsal uzlaşma
zemini oluşturmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; öte yandan, terör olaylarının artış
gösterdiği iddiaları tamamen mücerret ve yersizdir, haksızdır.
Zira, 91-94 yılları arasında 759 silahlı, 110 bombalı
saldırı; 95-98 yılları arasında 115 silahlı,
30 bombalı saldırı; 99-2002 yılları arasında
74 silahlı, 77 bombalı saldırı olmuşken;
2003-2007 dönemine geliyoruz, 4 silahlı, 14 bombalı saldırı
olmuştur, ki, şiddet eyleminin en az olduğu dönem AK
Parti İktidarının bulunduğu dönemdir.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
200 asker suyla mı öldürüldü?
RAMAZAN CAN (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; netice itibarıyla, hukuki
mesnetten yoksun, Anayasa'ya aykırı, tamamen dedikoduya
dayanan önerge hakkında önerge sahiplerine daha fazla diyecek
bir şey bulamıyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Can.
Şahsı adına üçüncü konuşmacı,
Kocaeli Milletvekili Sayın Nihat Ergün.
Sayın Ergün, süreniz on dakika.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NİHAT ERGÜN (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Öncelikle, Cumhuriyet Halk Partili
61 sayın milletvekilinin ve 3 saygıdeğer hanımefendinin
böyle bir önergeye nasıl imza attıklarını hayretle
karşıladığımı söylemeliyim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Maşallah! Maşallah! Sizden izin alalım önerge
vermek için! Sen kendi işine bak! Ne karışıyorsun
sen!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Önergenin
konusu bir önceki gensoruyla aynı muhtevada olup, cevaplandırılmış
olan konulardır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kendi işine bak sen!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ayrıca,
soruşturma istenen konularla gerekçeler arasında da bir tutarlılık
yoktur. Sadece iktidarı yıpratmak amacıyla Meclis
İç Tüzüğü'ndeki hakların kötüye kullanılması
ve Meclis gündeminin işgal edilmesi de son derece yanlış
olmuştur.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sizin demokrasi anlayışınız o kadar. O hakkı
kullanmak
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanını yıpratmaya çalışmak
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Yıpranmış
zaten
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yeteri kadar yıprandı Başbakanınız.
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
sizin
siyasetinize, Türkiye'ye ve ülkemizin dünyadaki imajına ne
katkı sağlayacaktır?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin bu konuşmanız ne katkı sağlayacak
Meclise?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Her zaman
söylediğimiz gibi, iktidarı yıpratma ve muhalefet
etme tarzı ve anlayışı, sonunda, Türkiye'ye ve Türkiye'nin
menfaatlerine zarar vermeye başlayan bir anlayış
hâline gelmiştir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sizin bu konuşmanız da demokrasiye zarar veriyor.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Aslında,
artık bundan vazgeçmenin zamanıdır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne ilgisi var demokrasiyle bu konuşmanızın
sizin? Ayıp ya!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, aradan yıllar geçtikten sonra, şimdi aklımıza
geldi diye, taa Hablemitoğlu cinayetinden başlayarak,
her konuda görevinin gereğini en iyi şekilde yapan ve milletin
ve ülkenin çıkarları için Türkiye'yi ve dünyayı karış
karış, adım adım, gece gündüz dolaşan, ülkemizin
her açıdan avantajlı bir konuma gelmesini sağlayan, büyük
siyasi ve ekonomik kazançlar temin eden bir Başbakanı, yasal
görevinin gereğini yapmamak ve kamuyu zarara uğratmakla
suçlamanın neresinde mantık, neresinde izah, neresinde
insaf vardır?
Benim amacım önergenin teknik
ayrıntılarına girmek değil. Geçen sefer bunların
birçoğuna cevap verildi. İçişleri Bakanımız
belki de tekrar ayrıntısıyla cevaplandıracaktır.
Bu nedenle, önergenin siyasi amacı ve mantığı üzerinde
durmak istiyorum.
Suçların delillerini yok etmek,
gizlemek, değiştirmek iddiası, gerçekle uzaktan yakından
ilgisi olmayan bir iddia. Hablemitoğlu cinayeti dışındaki
tüm olaylar, daha önce görülmedik bir hızla aydınlatılmış,
suçlular ve bağlantıları açığa çıkarılmış
ve adalete teslim edilmiştir. Acaba bunun dışında
bilmediğimiz bir şey mi biliyorsunuz?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Çok
şey
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Hangi
deliller gizlenmiş? Hangi deliller saklanmış? Hangi deliller
değiştirilmiş? Elimizde yeni, bilinmeyen bir bilgi mi
var?
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Açın araştırmayı, görürsünüz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Araştırmayı açın, ortaya çıksın.
ATİLA EMEK (Antalya) - Araştırmayı
açın da görün.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ama,
kararlarımızı gazetelere göre oluşturursak, o
zaman, çok şikâyetçi olduğumuz bilgi kirliliğinden
uzaklaşamayız. Kararlarımız o bilgi kirliliği
çerçevesinde oluşur ki, bunda da hiçbir mantık olmaz.
Kovuşturma aşamasında
adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs nasıl ve
hangi vasıtalarla gerçekleşmiş? Mahkeme önüne yanlış
suçlular mı çıkarılmış, yanlış kişiler
mi çıkarılmış? Suçsuz insanların çok ceza almaları,
suçlu insanların beraat etmeleri mi sağlanmış?
Böyle bir hadiseyle karşı karşıya mıyız?
Önergedeki asıl amacın yukarıdaki iddialar olmadığı,
eski, bayatlamış bir iddianın ısıtılıp
yeniden piyasaya sürülmek istenmesi olduğu açıktır.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - AKP bayatladı!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - O iddia
da bilinen kadrolaşma iddiasıdır, burada da tekrarlanmıştır.
Neymiş? Hükûmet, kamu reformunu yapmamış, kamu personel
rejimini değiştirmemiş, bu nedenle, atamalar ehliyet
ve liyakate göre olmuyormuş!
AHMET ERSİN (İzmir) -
Doğru, doğru! Çok doğru!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, kamuda yapılacak her türlü reforma karşı
çıkan siz değil miydiniz?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ne reformu ya? Reform ne zaman yapıldı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Her
atamaya karşı çıkan, size benzemeyen herkesi ehliyetsiz
ve liyakatsiz sayan siz değil miydiniz?
ATİLLA KART (Konya) - Tasarı
getirmediniz ki!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bütün
ölçülerin doğrusu sizin elinizde mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bizim elimizde!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Herkesi
ölçen, herkesin ehliyetini ölçen bir ehliyetmetreniz mi var?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Halkın elinde var! Halk ölçecek sizi.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Herkesin
liyakatini ölçen bir liyakatmetreniz mi var?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bekleyin, öyle bir ölçeceğiz ki sizi!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bazı horozlar, kendileri ötüyor diye sabah
olur zannedermiş.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Senden çok öten yok ki burada!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Hayır,
hayır, sabah olmasının başka bir sebebi ve kendine
mahsus kuralları vardır, horozlar öttü diye sabah olmaz.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ama, sizde de hiç horoz kalmadı yani!
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Horoza siz
benziyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
"Örtülü amaçlar için kadrolaşma yapılıyor."
Ne büyük bir iddia, ne mühim bir iddia!
Değerli arkadaşlar, kadrolaşma
nerede olur biliyor musunuz? Hiçbir onaya, idari ve yargısal denetime
tabi olmayan yerde kadrolaşma olur, hiçbir onaya, idari ve yargısal
denetime tabi olmayan yerde. Halbuki, Hükûmetin üst düzeydeki her
ataması Cumhurbaşkanlığı onayına tabidir.
Diğer tüm atamalar ise bir kısmı hem onaya hem de idari ve
yargısal denetime tabidir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Vekiller ne oluyor?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bugün,
birçok liyakatsiz adam yargı kararlarıyla görevine iade
edilmektedir, birçok ehil adam ise atamaları onaylanmadığı
için görevlerine vekâleten devam etmektedir.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Kimmiş
bu elit adamlar?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Kim bu elit adamlar ya?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Gerçek
budur.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Özellikleri
neymiş bu adamların?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Gerisi,
gerçeği örtme çabasından ibarettir.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ömer Dinçer
çok mu elit adam?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Hükûmetin
örtülü amacı varmış, cumhuriyetin temel niteliklerini
değiştirmek ve yozlaştırmak gibi.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Evet, aynen
öyle!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ne büyük
bir laf! Ne büyük bir laf!
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Aynen
doğru!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, cumhuriyetimizin dört temel niteliği var ve
dört sağlam ayağı bulunuyor: Demokratik olmak, laik olmak,
sosyal devlet olmak ve hukuk devleti olmak gibi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'miz, demokratikleşme konusundaki
en büyük hamleleri AK Parti hükûmetleri döneminde ve 22'nci Dönem
Parlamentosunda yapmadı mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hayır
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Neymiş?
Bir söyle de bilelim!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bunları
birlikte gerçekleştirmedik mi? Bu nedenle Avrupa Birliğiyle
katılım müzakerelerine başlamadık mı?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Sonra ne oldu?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Kapı
kapandı!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ne yazık
ki, Türkiye'de, bazı çevreler demokrasi deyince 1950 yılından
beri dudak bükerler, yüzünü ekşitirler, suratını
asarlar, kaşını çatarlar.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Demokrasi
olmasaydı, sen konuşamazdın
burada.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Niye?
Çünkü, demokrasi onların saltanatına son vermiş, iktidarını
elinden almış, ebedî muhalefete mahkûm etmiştir de onun
için. (AK Parti sıralarından alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yakında sizin de
saltanatınızı yıkacak bu halk oylarıyla. Yakında
yıkacağız saltanatınızı.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, sayın
milletvekilleri; demokrasi laikliğin de en büyük güvencesidir.
Demokrasi, dinî ya da felsefi kaynaklı tüm otoriter, baskıcı
rejim arayışlarının panzehiridir. Kendi araç ve
mekanizmalarıyla demokrasi, otoriter ve totaliter anlayışları
bertaraf edecek imkân ve kabiliyete sahiptir. Laiklik, bir yandan
devletin, dinî ve felsefi inançlar karşısındaki tarafsızlığını
ve bağımsızlığını ifade ederken, diğer
yandan bireyin ve toplumun din ve vicdan özgürlüğünü ve yaşantısını
güvence altına almaktadır. Evet, herhangi bir dinin amaç ve
hedeflerini devlet gücü kullanarak kimse gerçekleştirmeye
çalışmasın.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Bravo!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Herhangi
bir felsefi inancın da, pozitivizm gibi bir felsefi inancın
da
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - O neymiş
o! Açıkla onu, açıkla.
NİHAT ERGÜN (Devamla) -
amaç ve hedeflerinin devlet gücüyle
gerçekleştirilmeye çalışılmasının laikliğe
kökten aykırı bir davranış olduğu kabul edilsin.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Ne ilgisi
var?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Devletimizi,
pozitivizmin bir amacı olan dinin, bireyin hayatına hiç etki
etmeyen, sadece vicdanında saklı olan bir olgu olması
anlayışı laikliğe kökten aykırı bir anlayıştır.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Senden
öğrenmeyeceğiz laikliği, senden öğrenmeyeceğiz.
Yeniden tarif etmeye çalışıyorsunuz laikliği.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu anlamda,
AK Parti, ideolojik saplantı partisi değildir.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Oportünist mi yani?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Adalet
ve Kalkınma Partisi bir hizmet partisidir.
Toplum, ne olacağına, nasıl
yaşayacağına ve hangi konuda ne kadar modernleşeceğine
kendisi karar versin; bizim bu konuda bir projemiz yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Haydaaa!
ATİLLA KART (Konya) - Anlaşılıyor,
merak etme.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Hiçbir projeniz
yok sizin.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bir
projemiz varsa, o da özgür toplum projesidir, bırakın toplumu,
özgürce buna kendisi karar versin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Hangi konuda projeniz var?
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Arabistan'da gördük
ATİLLA KART (Konya) - İtiraf
ediyorsunuz.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Saygıdeğer
milletvekilleri, aziz milletimiz, özellikle eğitimde, sağlıkta
ve sosyal yardım konusunda, devleti, belki de ilk defa bu kadar
yanında ve yakınında hissetmiştir. Sosyal devletin
ne olduğunu, bu dönemde çok yakından gördü milletimiz. Eskiden,
sosyal devlet denildiğinde "sosyalist devlet" anlaşılırdı.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Şimdi sahtekâr devlet mi anlıyoruz?
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Siz öyle anlıyorsunuz.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Çünkü, sahte kömür dağıtıyorsunuz halka!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Cumhuriyetçi devlettiniz siz!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Halbuki,
bunun büyük bir yanılgı olduğu da çok açık bir
şekilde ortaya çıkmış oldu.
Cumhuriyetin dördüncü temel niteliği
olan hukuk devleti anlayışı konusunda, burada, bu Parlamentoda
hep birlikte attığımız adımları kim unutabilir?
Bu adımlar
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Hangi
adımlarmış bunlar?
AHMET ERSİN (İzmir) - Sayın
vekilim, söylediklerinize inanıyor musunuz siz?
BAŞKAN - Buyurun efendim.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdiye kadar söylediklerimiz ve yaptıklarımız,
aslında, yukarıdaki iddiaların ne kadar temelsiz olduğunu
göstermeye yetmez mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yetmez!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu nedenle,
bu iddialardan bir tanesi de, cumhuriyetin temel değerlerine
karşı tarikat ve cemaatlerin etkisi altında bir örgütlenme,
bir kadrolaşma
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Yalan mı?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Cumhuriyet,
egemenliğin kaynağıyla ilgili bir tartışma
konusudur, bir yaklaşımdır, bir kavramdır; egemenliğin,
artık, eskiden zannedildiği gibi, kaynağı ilahî
iradeye bağlı olduğu varsayılan padişah iradesine
değil, millet iradesine bağlı olmasıdır. Cumhuriyet,
millet iradesi demektir. Millet, egemenlik hakkını, yani
iradesini kimseye devretmeye niyetli değildir. Millet iradesini
kimseye devretmeye niyetli olmadığına göre, cumhuriyetin
tehdit altında olduğunu varsaymak kadar yanlış
bir şey olabilir mi?
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Haydaaa!
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Cumhuriyetin
sahibi millettir ve hepimiz milletiz. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Yani neymiş?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Bu ülkede
iktidarlar, Demirel, Özal, biz, muhafazakâr kökenli bütün iktidarlar
aslında sizin söylediğiniz iddialarla itham edilmiştir.
Hatta, İsmet Paşa bile, Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanı olarak, Cumhurbaşkanı olarak bu iddialardan
ve ithamlardan kurtulamamıştır. 1948'li-1949'lu yıllarda
İsmet Paşa bile fanatik Cumhuriyet Halk Partililer tarafından
tarikatlarla işbirliği yapmakla suçlanmış ve bu
iddiaların yeniden ısıtılmasının gündeme
gelmesinde hiç şaşılacak bir taraf yoktur.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - Ayıp ya!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Nereden okudun onu?
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Özü
itibarıyla, değerli arkadaşlar, cumhuriyetin kökleşmesinde
muhafazakâr iktidarlar en belirleyici rolü oynamıştır.
Bu nedenle bugün cumhuriyetimiz her zaman olduğundan daha
sağlam bir yerde durmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - İsmet Paşa yaşasaydı, sana "Hadi
oradan!" derdi.
NİHAT ERGÜN (Devamla) - Ve son
sözüm: Bu iddiaların kendi içinde bir tutarlılığı
bulunmamaktadır. Âdeta 2 kilo ıspanak ile 4 kilo portakalı
toplayıp, "6 kilo nohut eder." demek gibi bir iddianamedir
bu. Bunun hukuki açıdan da bir değeri yoktur. Hukuki
açıdan değeri olmayan, hatta, emniyetteki atamaların
alfabetik sıralamaya göre mi olduğunu yoksa terfi
sırasına göre mi olduğunu, ehliyet sırasına
göre mi olduğunu karıştıran böylesine bir önergeyi,
böylesine bir iddiayı gerçekçi bulmak imkânımız olmadığından
bu iddianın, bu iddianamenin, bu önergenin reddedilmesi gerektiği
kanaatindeyim.
Hepinize saygılar, sevgiler
sunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ergün.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Son söz, haklarında soruşturma
açılması istenen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya aittir.
Sayın Aksu söz istemiştir.
Buyurun Sayın Aksu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Antalya Milletvekili ve CHP
Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal ile 59 milletvekilinin,
Sayın Başbakanımız ve hakkımda verdikleri
Meclis soruşturması önergesi ile ilgili olarak söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisin siz değerli üyelerini
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, emniyet
teşkilatımız, kuruluşundan bugüne kadar yüz altmış
iki yıldır milletimizin emniyet ve asayişi, huzur ve
güveni, dirlik ve düzeni için çalışmaktadır. Emniyet
mensuplarımız bu uğurda canlarını feda etmekten
kaçınmamışlardır, bundan sonra da kaçınmayacaklardır.
Emniyet teşkilatımız,
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği
hedefler ile Anayasa'mızda ifadesini bulan demokratik, laik,
sosyal hukuk devleti ilkelerine bağlı olarak devletimize
ve milletimize olan hizmetini sürdürmeye devam edecektir.
Emniyet teşkilatımız,
teknoloji, iletişim ve bilişim alanındaki gelişmeleri
takip ederek globalleşen suç ve suç örgütleriyle olan mücadelesini
de sürdürmektedir.
Canı pahasına ortaya
koyduğu başarılı çalışmalarla önemli
bir görev ifa eden polisimiz, Türkiye Cumhuriyeti devletinin polisidir
ve milletimizin emrindedir.
Emniyet teşkilatı mensuplarımızı,
birileri, işlerine geldiği gibi tanımlamalarda bulunarak
kategorize edemez, bu şekilde, teşkilat mensuplarının
moralini bozmaya, çalışma şevklerini kırmaya
kimsenin hakkı yoktur.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Siz bozuyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Hiç kimse, işine geldiği
gibi, ulu orta, mesnetsiz, kulaktan dolma bilgilerle konuşamaz.
Bunun doğru olmadığını söylüyorum, ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
kadrolaşma iddialarını sizler hep dilinize doladınız.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- İddia değil ki, gerçek.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bakın, sizlere bir çift sözüm
var: Geçmişte kadrolaşmayı tarif eden bir bakan arkadaşınız
-hatırlarsınız, gerilere dönün- İstanbul CHP İl
Kongresi, yer, 22 Ağustos 1995. Bakın bu bakan arkadaşınız
ne diyor: "Evet, hükûmetten 5 bin kişilik kadro çıkarttım.
Bu kadroları tabii ki örgütüme vereceğim." Bunu demişti
bu arkadaş. İşte kadrolaşmanın âlâsı bu.
Ne demiş Ziya Paşa: "Ayinesi iştir kişinin lafa
bakılmaz, şahsın görünür rütbeyi aklı eserinde."
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, sizlerin
de bildiği gibi, kamuda personel alımları bizden önceki
dönemlerde olduğu gibi şimdi de merkezi olarak yapılan
kamu personeli seçme sınavı yönetimine göre yapılmaktadır.
Yerleştirme, sınava girenlerin aldıkları puanlar
ve yaptıkları tercihlere göre bilgisayar ortamında
otomatik olarak gerçekleştirilmektedir. Üst düzey atamalar
ise, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın
da sürekli olarak ifade ettiği gibi; yıllardır bu ülkede
memuriyet görevinde bulunan personel arasından kıdem, liyakat
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Tarikat
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -
sicil ve bunun gibi kriterler
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Recep Efendi mi söylüyor?
İÇİŞLERİ BAKANI ABDÜLKADİR
AKSU (Devamla) -
dikkate alınarak kanunlara ve yönetmeliklere
uygun bir şekilde yapılmaktadır. Tüm kurum ve kuruluşlardaki
personel atamaları böyle olmaktadır.
Şimdi, size en çok konuşulan
Emniyet Genel Müdürlüğünün üst düzey kadrolarıyla ilgili
bir durum tespitinde bulunmak istiyorum. İktidarımız
döneminde yaş haddinden emekli olan ve ayrıca önemli bir emniyet
müdürlüğüne, il emniyet müdürlüğüne atanan 2 genel müdür
yardımcısının dışında kalan diğer
emniyet genel müdür yardımcılarıyla ilgili hiçbir değişiklik
yapmadık. Bu 3 genel müdür yardımcısı da bizden önceki
hükûmetler döneminde göreve getirilmişlerdi. Yine hâlen Emniyet
Genel Müdür Vekili olarak görevlendirdiğim Emniyet Genel Müdür
Yardımcısı da, yine, bizden önceki dönemde göreve getirilmiş
bir arkadaşımız. İşte, gördüğünüz gibi,
son dört yıl içerisinde 5 genel müdür yardımcısından
sadece 2'sinde değişiklik yapılmıştır.
Bu mu bizim kadrolaşmamız?
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; en çok gündeme getirilen ve
bu soruşturma önergesinde konu olan bir konu da, yine, Emniyet
Genel Müdürlüğümüzle ilgili. Emniyet teşkilatında,
rütbe, terfi işlerinde ilgili yönetmelik hükümlerine göre,
personelin kıdem, sicil, ödül, soruşturma, ceza, müfettiş
değerlendirme raporları ve diğer unsurları içeren
liyakat hususları da değerlendirmeye alınmaktadır.
Burada hep soruldu, yazılı, sözlü soruldu; biz hep cevap
verdik, yine, cevap veriyoruz. Nitekim, bu yapılan terfi
işlemleri sonucunda kıdemli olmasına rağmen, liyakatinin
yetersizliği nedeniyle terfi edemeyen personelin açmış
olduğu idari işlemin iptaline ilişkin davalar neticesinde
mahkemelerce terfi işleminde sadece kıdemin yeterli olmadığı,
liyakatin de -altını çizerek söylüyorum- göz önünde bulundurulması
karar altına alınmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
bu emniyet müdürlerinin terfilerini değerlendiren ve öneren
Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu 11
üst düzey emniyet mensubundan oluşmaktadır. Soruşturma
önergesinde konu edilen 2003 yılı terfi işlemlerine
karar veren bu terfi kurulunun 11 üyesinden -dikkat ediniz efendim-
sadece 1'i Hükûmetimiz döneminde atanmıştır; diğerleri,
bizden önceki iktidarlar döneminde bu görevlere getirilmişlerdir.
Yapılan haksız eleştirileri, bilgi sahibi olmadan,
fikir sahibi olmak şeklinde değerlendiriyorum. Ben, bu,
ipe sapa gelmez kadrolaşma iddialarıyla ilgili başka
hiçbir şey söylemek istemiyorum ve bu durumu yüce Meclisimizin
ve televizyonları başında bizi izleyen vatandaşlarımızın
takdirine bırakıyorum ve soruyorum: Bunun neresi kadrolaşma,
bunun neresi partizanlık?
Değerli arkadaşlar, müsaade
ederseniz, şimdi de size Cumhuriyet Halk Partisinin iktidar olduğu
tarihlerde yaptıkları atamalardan, uygulamalardan, kadrolaşma
ve partizanlıklardan da biraz söz etmek istiyorum. Benim Bakanlığımda,
İçişleri Bakanlığında, Müsteşar Yardımcısı
olan ve o tarihte Diyarbakır Valisi olarak kararnamesi Cumhurbaşkanlığına
sunulmuş olan Sayın Hasan Celal Güzel arkadaşımız,
1978 yılında, iktidara gelen Cumhuriyet Halk Partisi tarafından
Diyarbakır iline yedinci dereceli bir nüfus memurluğuna
atanmıştır.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Liyakat,
liyakat
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Yine, o zaman Bakanlıkta Genel
Müdür olan Sayın Hüsnü Doğan arkadaşımız ise,
Antalya Valiliği emrine, yine yedinci derece memurluğa
atanmıştı, ama, Allah var
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Memlekette terör, kapkaç hepsi var, Sayın Bakan boş
boş konuşuyor! İstanbul'a gidemiyorsun, hırsızlık
diz boyu!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sayın Hüsnü Doğan, planlama
kökenli olduğu için ona iltimas geçilmiş, Antalya İl
Planlama Müdürlüğü emrine atanmıştır. Geçtiğimiz
günlerde gensoru görüşülürken bu kürsüde açıkladım.
Ben, Vali Vekilliğinden Adıyaman Emniyet Şube Müdür Muavinliğine
tayin olmuştum.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çok bile!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Yine, aynı dönemde Emniyet Müdürü
olan Sayın İsmail Köse de Ağrı İl Emniyet
Şube Müdür Muavinliğine tayin edilmişti. Ha, bunlarla
kalınmıyor, bu dönemde kaymakam sınavını kazanmış,
atamaları kaymakam olarak yapılması gereken arkadaşlarım
genel idari memur kadrolarına atanmışlar, ama, bütün
bunlar yapılırken de Bakanlıktaki bir şube müdürünü
de vali olarak atamasını yapmışlar, yani, nalıncı
keseri gibi hepsi kendilerine.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, memlekette can güvenliği yok, can güvenliği!
İstanbul'a gidemiyorsunuz, kapkaç var, hırsızlık
var!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlar,
şimdi, bakın, bu önemli konuda
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sayın Başkan, müsaade ederseniz
Çok iddia var.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- İstanbul'da sokağa çıkamıyorlar.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlarım, hep bu kürsüde ve soru önergesi hâline getiriyorlar
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen, izin verin konuşsun Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -
Bir dinle lütfen.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Hep şunu dile getiriyorsunuz.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, İstanbul'a giremiyorsunuz. Diyarbakır'a
giremiyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Kim demiş?!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Ben dedim, vatandaş dedi.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Her zaman her ortamda gittim ve giderim
de.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Kapkaç var, kapkaç
BAŞKAN - Sayın Bakan
Sayın
Bayındır
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Şimdi, bakın, değerli
arkadaşlarım
BAŞKAN - Sayın Bakan, siz
Genel Kurula hitap edin.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bakın, vekâleten görevlendirme
hep gündeme getiriliyor "Siz vekâleten görevlendiriyorsunuz"
diyorlar. Bakın size bir örnek vereceğim. Müsteşar,
vekâlet. 3 müsteşar muavini, vekâlet. MTA Genel Direktörü,
vekâlet. Maden Dairesi Başkanı, vekâlet. Plan Koordinasyon
Daire Başkanı, tedvir. Tanıtma Daire Başkanı,
tedvir. Ulusal Teknik ve Ekonomik İşler Daire Başkan Yardımcılığı,
tedvir. Şimdi, soracaksınız, nerede? Bu vekâleten, tedviren
görevlendirmeler nerede diyeceksiniz? Hemen söyleyelim: Enerji
Bakanlığında. Hangi Parti döneminde? Cumhuriyet Halk
Partisi döneminde. (AK Parti sıralarından alkışlar)
ÖNER ERGENÇ (Siirt) - Bakan kim?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Hatırlarsınız, bir
litre benzin, bir litre mazot almak için saatlerce kuyruk beklenilen
dönemin Enerji Bakanı Sayın Genel Başkan.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Siz onun için teslim oldunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ee, ne demiş atalarımız:
Kişiyi nasıl bilirsin? Kendim gibi. İşte, Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlar da, bizi, kendileri gibi zannediyorlar.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
haksız ve insafsız eleştiriler, terör ve organize suç
örgütleriyle, yasaların verdiği yetki çerçevesinde kesintisiz
bir şekilde mücadele eden güvenlik görevlilerimizin moral ve
motivasyonunu bozmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı
lütfen tamamlayın efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ama, önergede o kadar çok şeyler
var ki
BAŞKAN - Özetleyin, lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Müsaade ederseniz, hepsine olmasa
bile
BAŞKAN - Efendim, zaman kaybetmeyelim,
özetleyin lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Peki Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
görülüyor, böylesine başarılara imza atan emniyet
teşkilatı mensuplarımız takdir edilirken, her ne
hikmetse, yine, -bakın, burayı iyi dinleyin- Cumhuriyet
Halk Partili 116 milletvekili arkadaşımız, bu ülkenin
bölünmez bütünlüğü ve birliği için canını vermekten
çekinmeyen emniyet mensuplarımızın yıllarca önce
kazanmış oldukları hakları ihtiva eden hükmün iptali
için, maalesef, Anayasa Mahkemesine başvurdular.
Polisimizin alın teri gibi
helal olan fiili hizmet süresi zammını, yani yıpranma
süresi hakkını iptal ettirdiler. İşte polis sevgisi,
işte emeğe olan saygılar, işte siyaset anlayışı!
(AK Parti sıralarından alkışlar)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Anayasa'ya
aykırı
Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Siz Anayasa'ya
karşı mı konuşuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ben, değerli arkadaşlarım,
bu hususu kesinlikle siyasi malzeme olarak kullanmak istemiyorum.
Ancak, bu gerçeği
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz
yargıya karşı mı koyuyorsunuz?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ben de Anayasa Mahkemesi diyorum
zaten. Siz gittiniz
ALİ TOPUZ (İstanbul) -
Evet.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Ancak bu gerçeği
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yakışıyor
mu bir bakana bu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -
milletin kürsüsünden
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen oturun yerinize.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -
yüce milletimle paylaşmak zorundayım.
BAŞKAN - Lütfen oturun yerinize.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bu hususu dile getirmek benim boynumun
borcudur.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, süre doldu. Niye konuşturuyorsunuz bu kadar?
BAŞKAN - Tamam efendim, ben takdir
ediyorum.
Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
hep şu söyleniyor: Olaylar olur
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz
süresine niye riayet etmiyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Başkan,
lütfen oturun yerinize. Lütfen yerinize oturun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
hep şu ifade ediliyor
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Siz
süreye riayet etmiyorsunuz.
BAŞKAN - Ediyorum ben.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ne
riayet ediyorsun?
BAŞKAN - Siz oturun yerinize
efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - "
olaylar olur, İçişleri
Bakanı yok."
BAŞKAN - Ben herkese tolerans
tanıdım.
Buyurun.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yazıklar
olsun sana!
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bakın, sayıyorum: Necip
Hablemitoğlu cinayeti olmuş, bir saat sonra olay yerindeyim.
(CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
İstanbul'da 2003 tarihinde meydana gelen patlamalarda iki buçuk
saat sonra olay yerindeyim. (CHP sıralarından sıra kapaklarına
vurmalar)
BAŞKAN - Efendim, hiçbir surette
o sıralara vuramazsınız. Ayıp oluyor. Bu yaptığınız
size uymuyor.
Devam edin efendim. Siz konuşmanızı
lütfen tamamlayın.
Sayın Bakan, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Zaten maksat hasıl olmuştur.
Buyurun.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Bakın, Hablemitoğlu olayının hemen akabinde olay
yerindeyim. Ankara cumhuriyet başsavcılarıyla basına
açıklama yapıyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, siz geldiniz, terör var, kapkaç var, hırsızlık
var
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Anayasa'ya aykırı yasa çıkarıyorsunuz, Anayasa
Mahkemesi iptal ediyor.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - İstanbul sinagog olayında,
iki buçuk-üç saat sonra, İstanbul'da, olay yerinde açıklama
yapıyorum.
Şemdinli ilçesinde 1 Kasım
2005 tarihinde meydana gelen patlama olayının, hemen bir
gün sonra, bayramın birinci günü yine Şemdinli'deyim.
Şemdinli'deki, pasajdaki patlamadan
birkaç gün sonra, Sayın Başbakan, Sayın Adalet Bakanı
ve ben yine Şemdinli'deyiz.
Diyarbakır ve Batman'da meydana
gelen olayların akabinde, yine, bakan arkadaşımla Batman'dayız.
Batman ve Diyarbakır ilimizde
meydana gelen sel baskını gece meydana geldi; sabah, yine,
sel felaket bölgesindeyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakan, son
cümlelerinizi almak istiyorum.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tamam.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, sizin Bakanlığınızda, memlekette
asayiş bitti, terör patladı.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - En son Sivrice ilçemizdeki depremden,
daha birkaç saat geçmeden, yine olay yerindeydim, yine oradaydım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Anadan doğma İçişleri Bakanısın, memleket
bu hâlde!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
tabii, söylenecek çok şey var, ancak, zamanımız, takdir
edersiniz
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sayın Bakan, siz, gazete de okumuyorsunuz galiba.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, akşam haber dinle, haber! Senin derhal istifa
etmen lazım, istifa!
BAŞKAN - Efendim, siz son cümlelerinizi
söyleyin.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tamam.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- İstanbul'u kapkaça, doğuyu teröre terk ettin.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım,
son cümlelerimi söylüyorum.
Ülkemizde meydana gelen olayların
aydınlatılması hususunda başta Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Hükûmetimizin
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Başta Recep Efendi!
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) -
kararlı iradesi ve duruşu
büyük bir önem arz etmektedir. Ülkemizin birliğini, bütünlüğünü
ve huzurunu bozmaya yönelik her türlü yasa dışı faaliyete
karşı olan mücadele azmimiz bundan sonra da aynı
şekilde devam edecektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Tüm güvenlik güçlerimiz, kendilerine
yasaların verdiği görevleri bundan sonra da en iyi şekilde
beraberce devam ettirecekler ve milletimizin emniyet ve asayişinin
sağlanması yolundaki hedefe birlikte yürüyeceklerdir.
Hiçbir güç onları bu yoldan geri alamayacaktır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hamaset
bu, hamaset.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sonuç olarak, Türkiye'nin hukuk devleti
olduğu gerçeğini göz ardı etmeyelim.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Siz ediyorsunuz.
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Tüm iş ve işlemlerin Anayasa
ve kanunlarımız çerçevesinde yürütüldüğünü ve yargı
denetimine açık olduğunu asla aklımızdan çıkarmayalım.
Ben, tüm bu duygu ve düşüncelerle,
vatanımızın bölünmez bütünlüğünün korunması
ve ülkemizde emniyet ve asayişin sağlanması uğrunda
canlarını feda eden aziz şehitlerimize Allah'tan rahmet
diliyorum, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Şehitler gırtlağına yapışacak,
gırtlağına
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu itibarla, Antalya Milletvekili CHP Genel
Başkanı Sayın Deniz Baykal ve 59 milletvekilinin, Sayın
Başbakan ve hakkımda verdikleri Meclis soruşturması
açılması talebini içeren önergede ileri sürülen gerekçelerin
hukuki dayanaktan yoksun olduğunu değerlendirmekteyim.
FERİDUN FİKRET BALOĞLU
(Antalya) - O senin fikrin, senin
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (Devamla) - Başta Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan olarak, Hükûmet olarak, görev, yetki
ve sorumluluklarımızı, bugüne kadar olduğu gibi,
bugünden sonra da, Anayasa'mız, kanunlar ve çağdaş yönetim
ilkelerine uygun olarak yürüteceğiz. Bu duygu ve düşüncelerle,
tekrar, hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Bakan, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin,
emniyet görevlilerine haksızlık ettiğine dönük bir
suçlamada bulundu Cumhuriyet Halk Partisine.
BAŞKAN - Efendim, bir yerinizden
konuşur musunuz, duyamıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Yerimden
konuşuyorum.
BAŞKAN - Hayır, bir konuşmanızı
duyayım da, ondan sonra talebinizi değerlendireceğim.
Mikrofondan konuşursanız, duyamıyorum.
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Bakan, konuşması sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin,
emniyet mensuplarının haklarını ortadan kaldıracak
şekilde emniyet mensuplarına haksızlık ettiği
yolunda bir iddiada bulundu. Bu nedenle, Partimize karşı
bir suçlama yapılmıştır, sataşma yapılmıştır.
Bu nedenle söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Başkan,
benim de dinlediğim konuşmada, Anayasa Mahkemesine müracaat
ettiğini Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun ve Anayasa Mahkemesi
tarafından karar verildiğini ifade etti. Sizin, bunun
dışında söyleyeceğiniz bir şey var mı?
(CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Suçladı, suçladı
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, polise karşı saygısızlık ettiğimizi
söyledi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sayın Bakan, İstanbul'da hırsızlık, yolsuzluk
almış başını gitmiş
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Biz görevimizi yaptık. Olur mu, olur mu? Sayın Bakan yapma
ya!
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Bir
dakika susar mısınız arkadaşlar.
Polise karşı haksızlık
ettiğimizi, saygısızlık ettiğimizi söyledi.
Anayasa Mahkemesi
BAŞKAN - Siz aksini ifade ediyorsunuz
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Edeceğim
efendim.
BAŞKAN - Buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar)
Size üç dakikalık süre veriyorum.
V.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
İstanbul Milletvekili Ali Topuz'un, İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataşması
nedeniyle konuşması
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın İçişleri
Bakanı, biraz evvel bu kürsüden yaptığı konuşma
sırasında, Cumhuriyet Halk Partisinin polislerin haklarıyla
ilgili bir konuda yargıya başvurarak polislere haksızlık
ettiği yolunda bir suçlama yaptı bize.
Cumhuriyet Halk Partisinin, Anayasa
Mahkemesine bu konuda yaptığı müracaat, emniyet mensupları
arasındaki eşitliği bozan uygulamayı düzeltmeye
dönüktür; yani, bir kısmına bazı hakları verirken
bir kısmına vermeyen düzenlemeyi Anayasa'nın eşitlik
ilkesine aykırı bulduğu için Cumhuriyet Halk Partisi
Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkemesi de bu
doğrultuda karar vermiştir.
Şimdi, bu ülkede İçişleri
Bakanlığı yapan bir zatın, sırf kendisini bu
kürsüde savunabilmek için, Anayasa Mahkemesinin kararlarına
karşı, Cumhuriyet Halk Partisinin hukuka uygun olarak yaptığı
bir mücadeleye karşı tavır sergilemiş olmasını
esefle kınıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Bir bakana yakışmayan bir hareket olarak görüyorum.
Bir Sayın Bakanın, konuşması
sırasında, son bölümünde, hukuka olan duyarlılığından
söz etmiş olması da ayrıca üzüntü verici bir konudur.
Biraz evvel hukuku ayaklar altına alacaksınız, biraz
sonra hukuktan bahsedeceksiniz. Böyle şey olamaz! Hele böyle
şeyleri bakanlar yapamaz, yapmamalıdırlar.
Şimdi, Sayın Bakanın
konuşmasının tümünü değerlendirdiğimizde
burada şu anlaşılmaktadır: Tıpkı hakkında
soruşturma açılması konusunda ileri sürdüğümüz
gerekçelerde ifade ettiğimiz gibi, olayın mesnetlerini,
dayanaklarını ortadan kaldırarak, ondan sonra, kendisini
suçsuz gösterme çabası içine girdi.
Değerli arkadaşlarım,
asıl mesele zaten bu. Bu Bakanın temel görevi, esas sorumluları
gizleyerek, esas sorunları gizleyerek, göstermelik birtakım
incelemelere dayalı ilk hazırlık tahkikatlarını
hâkimlerin önüne sunmak ve böylece, hâkimlerin derinlemesine tahkikat
yapma imkânlarının önünü
baştan kesmektir. Bunu, çok açık olarak önergemizde belirtmiştik.
Biz, Sayın Bakanın eylemlerindeki
Türk Ceza Kanunu'na aykırı durumları, soruşturma
açıldığı zaman, o komisyonda kanıtlayacağımıza
yürekten inanıyoruz. Biz, bunun delillerini daha da geliştirerek,
o komisyon kurulursa orada ortaya çıkacağına inanıyoruz.
Sayın Bakanda zerre kadar kendisine bir güven varsa bu komisyonun
kurulmasına karşı koymaz. Kendisinin asıl beraat
edebilmesini sağlamak için böylesine bir soruşturmadan
geçmeye ihtiyacı var. Eğer, bugün, bu soruşturmadan geçip
kendisini aklayamazsa, o zaman, daha sonra çok ağır bir
şekilde, Yüce Divanda bu hesabı verecektir. Bundan hiç
kuşkumuz yoktur. Buradan kurtulursa Yüce Divandan kurtulamayacaktır.
Allah selamet versin. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Topuz.
IV.
- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Meclis soruşturması önergesi üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu haklarında
Meclis soruşturması açılıp açılmaması hususunu
oylarınıza sunacağım.
Anayasa'nın 100'üncü maddesi
hükmü gereğince oylamayı gizli oylama şeklinde yapacağız.
Oylamaya başlamadan önce oylamanın yöntemiyle ilgili
olarak bazı açıklamalarda bulunacağım.
Gizli oylamanın ne şekilde
yapılacağını arz ediyorum: Komisyon ve Hükûmet
sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki
Kâtip Üye Adana'dan başlayarak Denizli'ye kadar -Denizli dâhil-
ve Diyarbakır'dan başlayarak İstanbul'a kadar -İstanbul
dâhil- Hükûmet sırasındaki Kâtip Üye ise, İzmir'den
başlayarak Mardin'e kadar -Mardin dâhil- ve Mersin'den başlayarak
Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- ad okuyacak. Adı okunan milletvekiline,
biri beyaz, biri yeşil, biri de kırmızı olmak üzere,
3 yuvarlak pul ile mühürlü zarf verilecek ve pul ve zarf verilen milletvekilleri
ad defterinde işaretlenecektir.
Milletvekilleri, Başkanlık
kürsüsünün sağında ve solunda yer alan kabinlerden başka
yerde oylarını kullanmayacaklardır. Vekâleten oy kullanacak
bakanlar da, yerine oy kullanacakları bakanın ilinin bulunduğu
bölümde oylarını kullanacaklardır.
Bildiğiniz üzere, bu pullardan,
beyaz olanı kabul, kırmızı olanı ret, yeşil
olanı ise çekimser oyu ifade etmektedir.
Oyunu kullanacak sayın üye,
Kâtip Üyeden, 3 yuvarlak pul ile mühürlü zarfı aldıktan ve
adını ad defterine işaretlettikten sonra kapalı
oy verme yerine girecek, oy olarak kullanacağı pulu burada
zarfın içerisine koyacak, diğer 2 pulu ise ıskarta kutusuna
atacaktır. Bilahare, oy verme yerinden çıkacak olan üye, oy
pulunun bulunduğu zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün
önüne konulan oy kutusuna atacaktır.
Oylamada adı okunmayan milletvekiline
pul ve zarf verilmeyecektir.
Şimdi, gizli oylamayı
Adana ilinden başlatıyorum.
(Oyların toplanılmasına
başlandı)
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
ÇEŞİTLİ İŞLER
1.-
Genel Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi Beatrix, Hollanda Veliaht
Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denilmesi
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, bir
açıklama yapacağım, bir mesaj sunacağım, bir
dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'in
resmî davetlisi olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Majesteleri
Hollanda Kraliçesi Beatrix ve Hollanda Veliaht Prensi ve Prensesi
Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç'la birlikte
şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar. Kendilerine
yüce Meclisimiz adına "hoş geldiniz" diyorum. (Alkışlar)
IV.
- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI (Devam)
A)
ÖN GÖRÜŞMELER (Devam)
1.-
Antalya Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; Meclis soruşturması açılmasına
ilişkin önergesi (9/13) (Devam)
BAŞKAN - Oylama işlemine
devam ediyoruz.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
(9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması Önergesinin
oylamasında Devlet Bakanı Sayın Ali Babacan'ın yerine
Devlet Bakanı Sayın Beşir Atalay oy kullanacaktır.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
oyunu kullanmayan sayın milletvekilimiz var ise oylarını
kullansınlar. Yine, sayın bakanlardan vekâleten oy kullanacak
sayın bakan varsa oylarını kullansınlar.
(Oyların toplanılmasına
devam edildi)
BAŞKAN - Evet, oylama işlemi
tamamlanmıştır.
Kupalar kaldırılsın.
(Oyların ayırımı
yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu hakkındaki (9/13) esas numaralı Meclis Soruşturması
Önergesinin gizli oylamasının sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 445
Kabul : 118
Ret : 321
Çekimser : 5
Boş : 1
Böylece, Meclis soruşturması
açılması kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.12
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin İkinci
Oturumu'nu açıyorum.
Şimdi, 2'nci sırada yer
alan, Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile
Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin
Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının
çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan
(10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Raporu üzerindeki genel görüşmeye başlıyoruz.
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Kocaeli Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin
Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(10/254, 258) (S. Sayısı: 1273) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1273 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzük'ümüze göre, Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ün
72'nci maddesine göre, siyasi parti grupları adına birer
üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.
Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecek.
Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon,
Hükûmet ve siyasi partiler için yirmişer dakikadır. Önerge
sahipleri ve şahıslar için onar dakikadır.
Rapor üzerinde söz alan sayın
milletvekillerinin isimlerini okuyorum: Önerge sahibi, süresi
on dakika, Kocaeli Milletvekili Sayın İzzet Çetin ve Kocaeli
Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu. Komisyon adına
Komisyon Başkanı Kocaeli Milletvekili Sayın Eyüp
Ayar, süresi 20 dakika. Hükûmet söz istediğinde söz verilecektir.
Gruplar adına; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Salih Gün, AK Parti Grubu adına Sakarya
Milletvekili Sayın Recep Yıldırım, Anavatan Partisi
Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Şahısları adına ise, Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu ve Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa
Nuri Akbulut söz alacaklardır.
Şimdi, ilk söz, önerge sahibi
olarak Sayın İzzet Çetin'e aittir.
Buyurun Sayın Çetin.
Süreniz on dakika.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Dilovası komisyonunun raporunun görüşülmesi üzerine
şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(x)
1273 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz
gibi, 2005 yılı şubat ayında vermiş olduğum
araştırma önergesine, Kocaeli Milletvekilimiz Sayın
Eyüp Ayar'ın da yaklaşık yirmi gün sonra aynı mahiyetteki
önerilerinin birleştirilerek geçtiğimiz 2006 yılında
kurulan Dilovası araştırma komisyonu, geçtiğimiz
yaz görevini yapmış ve raporunu tamamlayarak ekim
ayında Büyük Millet Meclisine sunmuş idi.
Tabii, biz Cumhuriyet Halk Partisi
olarak, Dilovası gibi önemli bir sanayi kirliliğinin yoğun
olduğu bölgedeki raporun bir an önce gündeme alınması
ve Mecliste görüşülmesi istemimizi grup olarak dile getirdik,
ancak, kabul görmemesi üzerine, on beş gün önce de 14 Şubat
günü bu Mecliste "neden gündeme alınmalı"yı
tekrar kamuoyunun gündemine taşımış idik. Şimdi,
aradan on beş gün sonra, gerçekten, Dilovası gerçeğinin
bir kez daha Mecliste ele alınarak, Hükûmete, bu konuda alınması
gereken önlemlerin hatırlatılması ve yükümlülüklerinin
yerine getirilmesi için Meclis tarafından görev verilmesi
bir zorunluluk.
Bir kez daha söylüyorum değerli
arkadaşlar, gerçekten, Dilovası, üzerinde çok konuşulan,
tartışılan bir konuma geldi, ama, bu konudaki araştırmalar,
yaklaşık olarak beş altı ay süren Meclis Araştırma
Komisyonunun çalışmaları "29 soru, 29 öneri"
şeklinde rapora dercedildi. Rapor biraz sonra ayrıntılarıyla
gruplar adına ele alınacak.
Tabii, bu arada, Çevre ve Orman Bakanımız
da bu konuda "Dilovası Gerçeği" diye bir broşür
yayınladı. Broşürü, tabii, bu sabah elime geçti ve dikkatle
inceledim. Her şeyden evvel Sayın Bakanımız, Kocaeli
Milletvekili, Çevre ve Orman Bakanı, bölgeye duyarlı olması
gerekir idi. Meclise, gündeme alınması hepimiz açısından
ve o yörede yaşayan insanlar açısından sevindirici
bir gelişme, ama, daha girişinde, giriş yazısında
Sayın Bakanın "Son günlerde Dilovası'yla ilgili
kamuoyunda çıkarılan spekülasyonlar, bizim, bölgede
2004'ten bugüne yürüttüğümüz bilimsel çalışmaları
kamuoyuyla yeniden paylaşma gereği oluşturulmuştur."
diyor. Yani, bu söylem bile Meclisin, Büyük Millet Meclisinin bu konuda
bir araştırma komisyonu kurduğunu ve o Komisyonun çalışmalarının
rapora dönüştürüldüğünü, bunun bir spekülasyon konusu
olmadığını, Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı
Ana Bilim Dalı Başkanının, ölüm raporlarından
yola çıkarak yapmış olduğu incelemede, yöredeki
ölümlerin yüzde 33,4'ünün kansere dayalı olduğunu, bunun
da Türkiye ve dünya ortalamalarının 2,5 katından fazla
olduğu gerçeğini gözler önüne sermesine rağmen, Bakanın,
bunu spekülasyon olarak değerlendirmesi, konuya yaklaşımı
açısından, yöre halkına bakış açısı
açısından son derece dikkatle değerlendirilmesi gereken
bir yaklaşım.
Yine, gerçekten bu rapor bir hayli
bilgileri içeriyor. Geriye doğru baktığımız
zaman, hem 14 Şubatta hem de daha ilk, araştırma komisyonu
kurulması için vermiş olduğumuz önergelerden sonra
yaptığımız konuşmalarda Dilovası gerçeğini
hem Sayın Bakan hem biz gündeme getirdik.
Yani, orada yaşama ve çalışma
koşulları diğer yörelerden çok ağır. Kocaeli
bir sanayi kenti. Dilovası'nda 171 sanayi kuruluşunun varlığı,
Kocaeli'de 450'si A tipi, 7 binden fazla B ve C tipi gayrisıhhi
müessese bulunduğu, bunların doğaya, çevreye, suya,
havaya zarar verdiği artık bilimsel bir gerçek olarak ortada.
Sayın Bakanın hazırlamış
olduğu raporlarda da 34 sanayi kuruluşunun kirlilikte
birinci öncelikli kuruluş olduğu tespit edilmiş, ama,
rapora baktığımız zaman hâlâ "cek"li
"cak"lı. 2004-2005 yıllarında ya da bu yıl
alınmış önlemlerin bile, sanki geçmişte Çevre ve
Orman Bakanlığınca alınmış önlemler olarak
rapora dercedilmiş olması, Büyük Millet Meclisinin
oluşturmuş olduğu araştırma komisyonunun raporunu
görmezlikten gelme anlamına geliyor.
Değerli arkadaşlar, bakınız,
"Bugünden sonra Dilovası ve Kocaeli'de hangi çalışmalar
yapılacak?" bölümünde "3'üncü maddede sıralanan
"iki adet firmanın bacasına sürekli ölçüm cihazı
taktırılmış olup, il çevre ve orman müdürlüğünce
baca gazı ölçüm değerleri sürekli olarak izlenmektedir.
Üç adet tesise de 2007 yılı içerisinde taktırılacaktır."
Doğru
Güzel
Kim bu firmalar? Niye ismen yazarak
Diğer 171 firmayı da zan altında bırakıyorsunuz.
Alınması gereken önlemleri ve yaptırıma tabi tutulan
kurum ve kuruluşları yazacak olursanız ne kaybedersiniz?
Hiç olmazsa diğerleri de, gelecekte orada faaliyetlerini genişletecek
olanlar da bu konunun ciddiyetini anlarlar ve orada yaşayan insanların
sağlığını düşünerek daha da sağlıklı
bir çalışma ortamı, yaşama ortamı için tedbir
alırlar.
Yine, "Dilovası'ndaki hava
kirliliğiyle ilgili değişimleri gözlemek üzere bilimsel
ölçümler bir sene daha uzatılacaktır."
Sayın Bakan, bunu okuyunca aklıma,
"bir sene daha uzatılacaktır" diye bu cümleyi okuduğumda
aklıma, çevre suçlarının iki ay suç sayılmaması
konusunda buradan kanun çıkarttırmış olmanızı
aklıma getirdim, gerçekten üzüldüm. Yine deniliyor ki, Bakanlıkça
Kocaeli genelinde yapılan çalışmalar anlatılırken
"İzmit'in dışındaki tüm ilçelerde katı
atıklar vahşi depolanmaktaydı, buna son verildi, vahşi
depolamaya ve hafriyat atıkları dökenlere izin veren gerek
belediyelere gerek muhtarlara gerek kişilerden ayırt
edilmeden cezai işlem uygulanmıştır." diyorsunuz.
Ama, Sayın Bakan, Tavşanlı Köyü'ne, bundan bir ay önce,
bırakınız Belediye Başkanını cezalandırmayı,
Belediye Başkanınız oraya kamyonlarla gelip çöp dökmeye,
katı atık dökmeye geldi, o köyün muhtarı hayır dediğinde,
sizin de bilginiz var, milletvekili arkadaşlarım da biliyor,
Büyükşehir Belediye Başkanı, köyün muhtarına
"biz iktidarız, geçti Bor'un pazarı, sür eşeğini
Niğde'ye" diye söylüyor. Bu cesareti sizden mi alıyor,
yoksa Bakana bir ceza uyguladınız mı?
SALİH GÜN (Kocaeli) - Başkana
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bunu gerçekten öğrenmek istiyorum.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Sizden alıyor!
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Bizden almaz, iktidarda olan biz değiliz.
Diğer bir maddede, yine
"İlimizin yüzde 45'i orman alanı olmasına rağmen
Kocaeli genelinde yaklaşık 1 milyon adet fidan dikimi gerçekleştirilmiştir."
diyorsunuz. Bunu, geçen konuşmanızda da söylediniz Sayın
Bakan. Nerelere dikildi? Gerçekten, üşenmeden gidip sayacağım,
yerlerini öğrenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
o bölge, coğrafi konum açısından çok farklı bir bölge.
Tabii, Dilovası Organize Sanayi Bölgesi "organize sanayi"
adını almadan sanayileşme gerçekleşmiş, yerleşme
gerçekleşmiş. Organize sanayiciler, sanayi kuruluşları
bir güç oluşturmuşlar ve "organize" ismini almışlar.
Oranın "organize sanayi" adını alması
gerçekten tuhaf, ama, bu, AKP İktidarı döneminde olmuş
bir olay değil, daha önceden verilmiş. Haa, şimdi ne yapmamız
gerekir? Sayın Bakan tarafından hazırlanan raporu,
sürem yetmediği için ayrıntılarıyla girmeyeceğim,
ama, bakınız, orada, Sayın Bakanımız yine diyor
ki: İşte "Birtakım tedbirler alındı ve birtakım
düzelmelere rastlandı." Bizim de Meclis komisyonumuz bir
çalışma yaptı. O çalışmanın demin söylediğim
sorular ve öneriler bölümünde, özellikle, mesela "Sorun 5: Dil
Deresi sorunu." Ee, Dil Deresi'nin, başlangıçta, Gebze
ilçesinin Mutlukent ve kuzeydoğusundaki mahallelerinin evsel
atıklarından kaynaklandığını ve o civardaki
taş ocaklarından kaynaklandığını ve Dil
Deresi'ne sanayi kuruluşlarının atıklarını
arıtmaları olmadan verdiğini, Dil Deresi'nin Körfez'in
yüzde 40'ını, Marmara'nın yüzde 25'ini tek başına
kirlettiğini siz de söylediniz, şimdi düzelmekte olduğunu
söylüyorsunuz. Bakın, burada bazı değerler var, normal
değerlerin üzerinde: Örneğin alüminyum yaklaşık
36 kat fazla, krom 9 kat, nikel 34 kat, demir 12 kat, mangan yaklaşık
4 kat, kurşun 10 kat. Değerli arkadaşlar, burada, kurşunun
insan sağlığı açısından ne kadar zararlı
olduğu son derece açık.
Şimdi, Sayın Bakanımız
gerçekten emek vermiş, böyle bir rapor hazırlamış;
güzel, birtakım sanayi kuruluşlarının resimlerini
de koymuş dünü ve bugününe ilişkin. O bölgedeki diğer
kuruluşları da disipline etmesi açısından güzel
bir gelişme.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Toparlıyorum Sayın Başkanım.
Ancak, ben, Sayın Bakandan bir
konuda çok ciddi adım atmasını beklerdim. Bunu Kocaeli
için istiyorum, bunu Dilovası için istiyorum, bunu Kocaeli gibi
diğer kentlerimizdeki sanayi bölgeleri için istiyorum. Örneğin,
rafinerilerin, dolum tesislerinin, ağır sanayinin olduğu
kentlerimizde, ilçelerimizde
ILO'nun 174 sayılı Büyük Endüstriyel
Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'ni Türkiye hâlen imzalamamıştır,
yine aynı doğrultuda 181 sayılı Endüstriyel Kazaların
Önlenmesi Tavsiyesi'ni onaylamamıştır, tavsiye kararlarına
uyma yükümlülüğünü kabul etmemiştir. Bir an önce, Çevre
Bakanımızın, Çalışma Bakanıyla istişare
ederek, ILO'nun 174 sayılı Büyük Endüstriyel Kazaların
Önlenmesi Sözleşmesi'ni Meclisin gündemine getirerek onaya
sunmaları gerekir, çünkü, Endüstriyel Kazaların Önlenmesi
Sözleşmesi'nde, büyük sanayi kuruluşlarına önemli görevler
ve yükümlülükler yüklenmektedir. Ben sendikacı olduğum
dönemde, Türk Harb-İş Sendikası Genel Başkanıyken,
1996 yılında, faaliyet raporumuza, Endüstriyel Kazaların
Önlenmesi Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından onaylanmasını,
bundan on bir yıl önce yazmıştım. Şimdi o bölge,
bizim bölgemiz, sanayi bölgesi. Böyle bir rapor hazırlanırken,
hiç olmazsa, Sayın Bakanın teknik uzmanlarının,
Endüstriyel Kazaların Önlenmesi Sözleşmesi'ni de Meclisten
geçireceğine ilişkin bir hüküm ihdas etmesi çok yerinde
olurdu. Bu önerimin Bakan tarafından ve diğer arkadaşlarımız
tarafından dikkate alınmasında büyük yarar var.
Değerli arkadaşlar -son
cümle olarak söylüyorum Sayın Başkanın izniyle- gerçekten
o bölgede, boya sanayiinin, demir, özellikle hurdadan demir elde
eden demir-çelik sanayiinin
BAŞKAN - Sayın Çetin, bir
dakika daha verdim, lütfen, tamamlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İZZET ÇETİN (Devamla) -
Tamam, bitiriyorum, çok teşekkürler.
ve kimya ve diğer temizlik
malzemelerinin üretildiği büyük sanayi kuruluşlarının
gerekli tedbirleri almamış olması ve iki yolun, TEM
otoyolunun ve E-5 kara yolunun oradan geçmesi ayrıca trafik kazalarına
da neden olmaktadır.
Benim şimdi, sizden ve Sayın
Çevre ve Orman Bakanlığımızdan beklentim şu:
Gerçekten, Meclis Araştırma Komisyonu raporunu teslim etti,
29 sorunu 49'a, 59'a çıkarmak mümkün, ama, o sorunlar burada yazılı.
Bu yazılı sorunların Hükûmet olarak ele alınması
ve şu kadar ceza kestikten öte, oradaki sanayi kuruluşlarının
da, yaşayan yurttaşların da "fabrika da olacak, insan
da yaşayacak" felsefesine uygun tarzda gerekli önlemleri
aldırarak iç içe olmasında hiçbir sakıncanın olmadığının
herkes tarafından bilinmesi gerekir.
Bu raporun, başta Dilovamız
olmak üzere, Kocaeli ve diğer sanayi bölgelerinde alınacak
tedbirlere örnek olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. ( CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çetin.
Önerge sahibi adına ikinci konuşmacı,
Kocaeli Milletvekili Sayın Muzaffer Baştopçu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Kocaeli milletvekillerimiz
Sayın İzzet Çetin ile Sayın Eyüp Ayar'ın, milletvekili
arkadaşlarımızla açılmasını sağladıkları
Kocaeli-Gebze ilçesi Dilovası beldesi çevre sorunlarıyla
ilgili (10/254, 258) esas numaralı Meclis Araştırma Komisyonu
Raporu hakkında önerge sahipleri adına söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi en içten sevgi ve
saygılarımla selamlıyorum.
Öncelikle belirtmek isterim ki,
görüşmelerini yapmakta olduğumuz 376 sayfalık bu kapsamlı
raporun hazırlanmasında başta Komisyon Başkanımız
Sayın Eyüp Ayar ve Komisyon üyelerimiz olmak üzere emeği
olan herkesi kutluyor, şükranlarımı sunuyorum.
Bu Komisyon kurulurken hepimizin
ortak dileği, Dilovası'nda yaşayan insanlarımızı
başta sağlık olmak üzere bütün alanlarda doğrudan
etkileyen olumsuz çevre koşullarının bilimsel bir bazda
incelenmesi, araştırılıp soruşturulması
ve çözümlerinin üretilmesiydi. Sevinerek ifade ediyorum ki,
çağdaş bilim ve teknolojinin ışığı altında
hazırlanan bu çok ayrıntılı rapor hepimize çok
şeyler söylemekte olup, amacına da ulaşmıştır.
"Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.",
"İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın." temel
anlayışıyla hareket eden Hükûmetimiz ve Meclisimiz bu
raporla da bir ilke daha imzasını atmıştır.
Eski bir yerel yönetici ve teknisyen
olarak üzülerek ifade ediyorum ki, ülkemizdeki çarpık kentleşme
ve sanayileşme bazı bölgelerimizde o denli büyük sorunlar
oluşturmuştur ki, bu sorunlar hepimizin avuçlarının
içinde bir kor parçası gibidir. İşte, bunların en
önemlilerinden biri, Dilovası'nda yaşananlardır.
Maalesef, "plan" denildiğinde
"Öncelikle bize pilav lazım." diyen anlayış
yıllarca bu ülkede egemen olmuş, el yordamıyla yapılan
günübirlik işler ve çözümler, plansız, programsız, ufuksuz,
insanımızı ve sorunlarını hep göz ardı
ederek, ilimden, bilimden, çağdaşlıktan uzak bir yönetim
anlayışı, kayıp yıllarınızı
oluşturmuştur.
AK Parti Hükûmetimiz, göreve geldiği
günden bugüne, yüce Meclisimizde, hep birlikte, durup dinlenmeden,
gece gündüz çalışarak işte bu kayıp yılları
telafi etmeye çalışmaktadır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Avrupa'yı Asya'ya bağlayan, yılda
yaklaşık 50 milyon motorlu aracın kullandığı
TEM-6 ve D-100 kara yollarının içinden geçtiği Dilovası
beldemizde nüfus 1985'te 10 bin 600 idi, şimdilerde ise gündüz aktif
nüfus 80 bin olarak tahmin edilmektedir.
Tümüyle endüstriyel bir yerleşim
görünümündeki beldede 154 firma aktif olarak 15 çalışanı
ile üretim yapmaktadır. Liman sayısı da 7'dir.
Araştırma Komisyonu Raporu'nda,
Dilovası beldemizin her karış toprağının,
suyunun, havasının, bütün sanayi tesislerinin tek tek bilimsel
bir şekilde incelendiğini, bütün verilerin toplanıp
değerlendirildiğini çok açık bir şekilde görüyoruz.
Bölgedeki, başta Dil Deresi
olmak üzere evsel kirlilik kaynakları, tehlikeli atıklar,
katı atıklar, endüstriden kaynaklanan hava ve su kirliliği,
taş ocaklarından, kara yollarından ve limanlardan kaynaklanan
kirlilikler, tek tek yerinde yapılan çalışmalarla en
ayrıntılı şekilde tespit edilmiştir.
İster istemez kendimize sormalıyız:
Öncelikli olarak insan ve çevre sağlığını
doğrudan ve olumsuz olarak etkileyen bütün bu etkenler, bu döneme
kadar bilimsel bir şekilde neden araştırılıp
soruşturulmamış, çözümler üretilmemiştir? Diğer
bir deyişle, yöneticilerimiz acaba uyuyor muydu? Dilovası'nda
birçok insanımızın canına da mal olmuş bütün
bu olumsuzluklar, son birkaç yılda mı meydana geldi, yoksa
on yılların vurdumduymazlığı, ihmali ve birikimiyle
mi bugünlere gelinmiştir?
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
hepimiz biliyoruz ki, sorunlarınızla ilgili olarak bilimsel,
yani doğru tespitler yapmazsanız doğru çözümler üretemezsiniz.
Doğru çözümlerin uygulanıp uygulanmadığını
da denetlemezseniz istenilen sonuçları alamazsanız. Bu
konudan olarak Çevre ve Orman Bakanlığımız, Dilovası'nın
başta hava kirliliği, ağır metal kirliliği,
su kirliliği, evsel ve endüstriyel atık su kirliliği
ile ilgili olarak 2003 yılında çalışmalara
başlamış, 2004 yılında TÜBİTAK Marmara
Araştırma Merkezi koordinatörlüğünde Kocaeli Üniversitesi,
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
iş birliği ile gerçekleştirilen proje kapsamında,
bütün Dilovası bölgesi en ince detayına kadar taranmış,
bütün nitel ve nicel değerleriyle kirlilik envanteri oluşturulmuş,
çözümler üretilerek ilgililere aktarılmış ve gerekli
önlemler aldırılarak, ardından sürekli olarak denetimler
yapılmaya başlanmıştır. Denetimler sonucu
istenen koşulları sağlamayan işletmelere -kapatma
dâhil- gerekli cezalar verilmiştir. Artık bu bölgede emisyon
yayınımı olan bütün endüstriyel tesisler, sınır
değerleri içinde kalınabilecek önlemleri almışlardır.
Başta Sayın Başbakanımız olmak üzere, Hükûmetimizin
çevre ve çevre sağlığı konusundaki titizliğini
biliyoruz. Bu konudan olarak Kocaeli
Milletvekilimiz, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Osman
Pepe'nin özel ilgisiyle, temel plan olan Dilovası Organize Sanayi
Bölgesi ve sınırları 1/25 000 ölçekli çevre düzeni planı
kesinleşmiştir. Ayrıca, biliyor ve izliyoruz ki, Sayın
Bakanımız, Dilovası'nın özel konumu ve koşulları
nedeniyle bölgeyi sık sık ziyaret etmekte, başta yerel
yönetimler ve ilgili kuruluşlarla yerinde inceleme ve denetlemelerde
bulunarak, yapılan işler ve projelerle ilgili olarak da
halka açık bilgilendirme toplantıları yapmaktadır.
Kendilerine, bu hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ediyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; yine hepimiz biliyoruz ki, yıllardır
bir türlü çıkarılamayan Çevre Kanunu bu dönemde sizlerin
katkılarıyla çıkarılmış ve de Avrupa Birliği
uyum sürecine bağlı olarak hava, su, atık konularında
sanayicilerimizi yakından ilgilendiren ikincil düzenlemeler
olarak on sekiz adet yeni yönetmelik hazırlanmıştır.
İnsan sağlığı
açısından çok önemli olan radyasyon güvenliğiyle ilgili
olarak Gebze bölgemizde hurda demir ithalatı yaparak üretimde
bulunan firmalarda radyasyon ölçüm sistemlerinin kurulması,
Çevre ve Orman Bakanlığımız ve Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu koordinasyonunda ve ilgili tebliğler gereği
sağlanmış olup Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından
bu işlemler hem yönlendirilmekte ve hem de denetlenmektedir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız,
organize sanayi bölgeleriyle ilgili olarak mevcut yasalar ve mevzuat
çerçevesinde başta yerel yönetimlerin revizyon imar planları
olmak üzere kararlarını almakta, işlem ve denetimlerini
yapmaktadır. Kocaeli Valiliğimiz ve Kocaeli Büyükşehir
Belediye Başkanlığımız kendi kapsama alanlarına
giren işlem ve denetimlerini yapmakta olup yatırımlar,
yaptırımlar ve cezai işlemler konusunda İl Çevre
ve Orman Müdürlüğüyle koordineli bir şekilde çalışmaktadır.
Bölgede büyük çevresel sorun görünümündeki
Dil Deresi ve ortasındaki eski katı atık vahşi depolama
alanı, hem bölgeyi ve hem de o bölgede bulunan bütün yer altı
su kaynaklarını kullanılmayacak şekilde kirletmişti.
Konuyla ilgili acil önlem hemen alınmış olup, artık,
Dilovası'ndaki katı atıklar Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin yan kuruluşu olan İZAYDAŞ tarafından
işletilen Gebze'deki depolama alanına transfer edilmektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Kocaeli İl Çevre ve Orman Müdürlüğümüz,
Dilovası'nda bulunan sabit emisyon ölçüm istasyonu ile yirmi
dört saat sürekli ölçümler yapmakta olup, bir adet mobil emisyon ölçüm
aracı da Dilovası Organize Sanayi Bölgesi'nde sürekli ölçüm
yapmaktadır. Ayrıca, şubat ayı, yani, bu ay başında
Dilovası Belediye bahçesine bir adet izleme ve ölçüm istasyonu,
Kocaeli il merkezine de yine aynı hava izleme ölçüm istasyonu
kurulmuş olup, üretimi yapılan Dilovası Organize Sanayi
Bölgesi Müdürlüğünün hava izleme istasyonu da yakında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla)
-
yerine monte edilerek hizmete girecektir. Bu istasyonlar tarafından
yapılan bütün ölçümler anlık olarak Kocaeli merkezden izlenmekte
ve denetlenmektedir.
Dilovası Organize Sanayi
Bölgesi endüstriyel atık suları ile Tavşancıl, Kayapınar
ve Yenimahalle evsel atık suları için "Dilovası
Evsel ve Endüstriyel Atık Su Arıtma Tesisi Projesi"
İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanmış
olup, Avrupa Birliği çevre mevzuatı kapsamında, Çevre
ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda, uluslararası
kuruluş olan ENVEST Planners tarafından yürütülmektedir.
Projenin sahibi Dilovası Organize Sanayi Bölgesi, Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi ve İSU Genel Müdürlüğüdür. Bu
proje yaklaşık yirmi dönümlük bir alanda gerçekleşecektir.
Bu projeden ayrı olarak Dilovası Evsel Atık Su Arıtma
Tesisinin temeli de önümüzdeki ay, yani mart ayı içerisinde
atılacak olup tesis 2007 yılında devreye girecektir.
Bugünlere kadar devam eden Dilovası hava kirliliği ayrıntılı
teknik ölçümlerine bütün yıl boyunca da devam edecektir.
Şu anda iki tesisin bacalarında bulunan gaz analiz cihazına
ilave olarak 2007'de de üç tesis daha bacalarına gaz analiz cihazı
takacaktır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Araştırma Komisyonu Raporu'nun sonuç bölümünde
tespit edilen sorunlarla ilgili olarak çözüm önerileri ve sorumlu
kuruluşlar, çözüm vadeleri ve süreklilikleri belirtilmiş
olup öneriler doğrultusunda çalışmalara başlanılmıştır.
Bunlardan bir bölümü yapılıp sonuçlandırılmış,
bir bölümü yapım aşamasında, bir bölümü de planlama ve
proje aşamasındadır. Dilovası'ndaki hava kirliliğiyle
ilgili olarak Çevre ve Orman Bakanlığımızın
öncülüğünde yapılan çalışmalar, bölgede alınan
ve aldırılan önlemler sonucu TÜBİTAK Marmara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla)
- Az kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla)
-
Araştırma Merkezimizin Ocak 2006 ve Kasım 2006
araştırma sonuçlarını sizlerle özet olarak paylaşmak
isterim.
Hava kalitesini, dolayısıyla
insan sağlığını en olumsuz şekilde etkileyen
kimyasal bileşenler olarak kükürt dioksit, azot monoksit, azot
dioksit ve ozon derişimleri kısa vadeli sınır değerlerin
altındadır. Benzen derişimleri Mart 2006'da düşmeye
başlamış ve düşüş devam etmektedir. Toluen,
ksilen ve etilen benzen derişimleri Mayıs 2006'da düşmeye
başlamış ve onların da düşüşü devam etmektedir.
Toz derişimleri kısa vadeli sınır değerinin
altında olup, tozdaki ağır metal, kadmiyum ve kurşun
derişimleri uzun vadeli sınır değerlerinin altındadır.
Doğaldır ki, bu gelişmeler
ve iyileşmeler hepimizi sevindirmektedir, ama, Dilovası'nda
daha yapılacak çok işimiz olup, bu bölgede ideal değerler
olan uzun vade sürdürülebilir sonuçlara ulaşmalıyız.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu yüce çatı altında iktidarıyla
muhalefetiyle hepimiz, ülkemizin ve insanımızın sorunlarını
çözmek
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla)
- Az kaldı Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Efendim, az değil
de, toparlayın lütfen.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Devamla)
-
onların sağlığı, güvenliği, huzuru ve
refahı için çalışıyoruz, gayret ediyoruz. Hükûmetimiz
ve hepimiz, omuzlarımızdaki sorumlulukların bilincindeyiz.
Bu yüzden, her geçen gün, daha iyiye ve güzele, odaklandığımız
hedeflere ve aydınlık yarınlara koşar adımlarla
gidiyoruz, çünkü, her şeyi insanımız ve Türkiye'miz
için yapıyoruz. İçtenlikle inanıyorum ki, Dilovası'nda
giderek iyileşen olumsuz çevre koşulları, bugüne kadar
alınan ve alınacak önlemler ve sürekli denetimlerle yakın
bir gelecekte bütünüyle ortadan kalkacaktır. Çalışınca
oluyor, bunu biliyoruz.
Buradan, hepimizin adına, Dilovası'nda
yaşayan sevgili vatandaşlarımıza, daha sağlıklı
bir çevre içinde esenlik dolu mutlu günler dilerken, her şey gönüllerince
olsun diyor, yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Baştopçu.
Komisyon adına, Kocaeli Milletvekili
Sayın Eyüp Ayar.
Süreniz yirmi dakika efendim.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Kocaeli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1273 sıra sayılı
Dilovası Raporu hakkında Komisyon adına konuşma
yapacağım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Dilovası,
Kocaeli'nin Gebze ilçesine bağlı önemli bir beldemiz.
1970'li yıllarda bu bölgede 400 insan yaşıyor. 1980
yılında nüfusu 2.600. 1987 yılında belediye olduktan
sonra çığ gibi büyümeye başlıyor.
1970'li yıllarda yine burada
birkaç tane sanayi tesisi var, ama daha sonraki yıllarda sanayi
de burada hızla artışına devam ediyor. Çünkü, Dilovası,
tarım için çok verimli bir alan iken, içinde ovası, dereleri,
en güzel sebze ve meyvelerin yetiştiği bir yer iken, tarım
için bir cazibe merkezi iken, maalesef, sanayi için de bir cazibe merkezi
oluştu bu bölge. Çünkü, hem denize kıyısı var hem de
kara yolları, demir yolu bu bölgeden geçiyor, İstanbul'a
yakın, İzmit'e yakın ve bundan dolayı da sanayi kuruluşları
da bu bölgede çığ gibi artmaya başladı.
Bugün bölgede iki yüz civarında
sanayi kuruluşu var. Sadece organize sanayi bölgesi içerisinde
yüz yetmiş tane fabrika var. Bu fabrikaların çoğu boya
sektöründe, kimya sektöründe, demir-çelik sektöründe faaliyet göstermekte.
Limanı sekiz tane ve Dilovası'nın sahilinin tamamı,
Tavşancıl dâhil, limanlarla dolu. Bu bölgede 15 bin insan yaşıyor,
organize sanayi bölgesi içerisinde, yan sanayiler hariç ve ülkeye
önemli katma değeri var. Yıllık cirosu 4,5 milyar YTL,
yıllık ihracatı 1 milyar 160 milyon YTL civarında.
Şimdi, bölgeye baktığımız
zaman, Gebze'nin hemen yanı başında, Tuzla Deri Sanayiinden
Tavşancıl'ın üstündeki Kömürcüler OSB'ye kadar, Gebze'nin
ve Dilovası'nın kuzeyi tamamen sanayi kuruluşlarıyla
kapatılmış vaziyette.
Biz iktidara geldiğimiz günden
beri, hassasiyetlerimiz var, bölgeyi iyi tanıyoruz, iyi biliyoruz.
Gelecekte başımıza neler geleceğini tahmin ettiğimizden
dolayı da, Dilovası'nda, biz, Gebze'ye, o bölgeye şimdiye
kadar hiçbir organize sanayi bölgesi kurdurmadık, hiçbir
taş ocağı açtırmadık, hiçbir liman, iskele kurdurmadık.
Bakınız, size bir örnek
vereyim: İstanbul, Kocaeli ve Sakarya'nın yüz ölçümü Türkiye
nüfusunun 1,8'inden daha da az, ama, bu üç vilayette Türkiye nüfusunun
yüzde 20'sinden fazlası yaşamakta.
Türkiye, Karadeniziyle, doğusu,
güneydoğusu, İç Anadolusuyla batıya göç veriyor. Bizim
bölgedeki en büyük sorunumuz, yoğun göç ve bu göçten dolayı
çarpık yapılaşma, sanayideki plansızlıklar,
programsızlıklar.
Dilovası'nda organize sanayi
bölgesi olur muydu? Olmazdı. Hep bunu biz başından beri
söylüyoruz. Çünkü, bir yerde organize sanayi bölgesi kurulması
için önce altyapısının yapılması lazım.
Önce şartlar oluşur, ondan sonra organize sanayi bölgesi
kurulurdu.
Geçtiğimiz 14 Şubattaki
toplantıda Sayın İzzet Çetin -tutanaklardan okuyorum-
"Oradaki sanayiciler, organize sanayi bölgesinin nimetlerinden
yararlanmak için, sanayi bölgesi iznini siyasal güç, parasal güç,
nüfuz kullanarak almışlardır ve öylece de devam etmektedirler."
diyor. Şimdi dönelim geriye. Dilovası'ndaki organize sanayi
kuruluş çalışmaları 1997 yılında başlamış
ve 2002 yılının beşinci ayında da tescili yapılmış,
resmen kurulmuş.
Yine, şuradan size göstereyim:
Dilovası'nın kuruluş çalışmalarında,
yer tespit çalışmalarında müteşebbis heyet
başkanı, o günün Kocaeli Valisi Kemal Nehrozoğlu. Belediye
başkanlarının, hem Dilovası hem Tavşancıl
Belediye Başkanlarının da burada imzaları var
kurulması yönünde. Çünkü, o bölgede yaşıyorum. Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi, sadece Dilovası sınırlarında
değil, daha sonra Gebze sınırlarına da taştı,
ama, başlangıçta Tavşancıl ve Dilovası sınırları
içerisinde kurulmuştur. Dilovası'ndaki çok büyük boya fabrikaları,
bu solvent depoları, bunların hepsi Tavşancıl bölgesindedir.
Değerli arkadaşlar, haklı
olarak
Tavşancıl'ın hemen üstünde Kömürcüler OSB kuruluyor.
Hem Tavşancıl halkı hem etrafındaki köyler bundan
şikâyetçi. Haklılar da, ama, yine bakıyoruz, Tavşancıl
Kömürcüler OSB'nin kurulmasında da yine dönemin belediye
başkanının imzası var. Şimdi, kalkıp, buradaki
konuşmalarda "Bu organize sanayi bölgelerini kapatın,
bunlar mahvediyor, perişan ediyor." diye bizden bunun hesabını
soruyor. Kim? Bu organize sanayi bölgesini kuranlar. Yine
"Körfez kirleniyor, Körfez'de fecaat, rezalet, işte, tersane
yapılıyor." falan. Bakıyoruz, Tavşancıl
sınırlarında kurulmuş olan limanların da altında
yine o dönemin belediye başkanının imzası.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Kim o belediye başkanı?
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Kim o? Belediye Başkanı kim?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Bilir
kendisini.
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Hayır, hayır, alenen söyle.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Biraz
sonra konuşmasını yapacak, bunlara herhâlde cevap verir.
Tavşancıl Belediye Başkanımız Sayın Salih
Gün.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Milletvekili mi?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Bugün
milletvekili.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
bizim yaptığımız, bu yanlışları düzeltmek,
bu çarpıklıkları düzeltmek.
Bakınız, hem CHP Milletvekili
Sayın İzzet Çetin ve benim vermiş olduğum önergelerle
beraber yüce Meclisin kararıyla bir komisyon kuruldu. Amacımız
buradaki sorunları çözmek ve bu doğrultuda da iyi niyetle
çalışıyoruz, gece gündüz çalışıyoruz.
Çalışmadaki bütün arkadaşlarımız gördüler
orada. Amacımız oradaki sorunları çözmek. Bir kısmını
çözdük ve bir kısmını da çözeceğiz. Ama, şimdi,
kalkıp da
Bunlar akşamdan sabaha düzelecek işler de
değiller. Bize, her gün, her tarafta, ha bire "niye bunları
çözmediniz", "aynı tas, aynı hamam", "Dilovası'nda
yapılan bir şey yok
"
Üstelik de, Dilovası, bakınız,
hassas bir yer. Dilovası'ndaki halkı galeyana getirmeye,
onları tahrik etmeye de gerek yok. "Halkın yüzde
40'ı kanser olmuş ölüyor." Bu şekilde açıklamalar
var. Bilmem, yurt dışlarından bilmem nereden adamlar geliyormuş
güya bizi kurtarmak için, Meclis uyuyormuş. Bunlar çok
ağır suçlamalar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Başkan, oraları inceledik, öyle bir şey yok
zaten. Doğru, katılıyorum.
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Komisyonumuz gerçekten uyumlu bir çalışma
gösterdi. Hem Ankara'da hem Kocaeli'de yapmış olduğumuz
çalışmalarda bu işle ilgilenen araştırmacılar,
uzmanlar, bürokratlar, yöneticiler bize bilgiler verdiler. Biz,
kendimiz, hem sanayicilerle hem halkla, muhtarlarla, herkesle görüştük.
Ortaya 400 sayfaya yakın güzel bir rapor çıkarmış
olduk. Bu raporla beraber Dilovası'nın sadece fotoğrafını
değil, âdeta röntgenini çektik. Öncelikle, önemli sorunları
29 başlık hâlinde tespit ettik ve bunlarla ilgili çözüm önerilerimizi
ortaya koyduk. Bunların da ucunu açık bırakmadık.
Zamanla sınırlı, kısa vadede, orta vadede, uzun
vadede çözülebilecek olan sorunları ortaya koyduk ve bunları
kimlerin çözeceğini de raporumuza yazdık, adrese teslim
oldu.
Şimdi, Dilovası'yla ilgili
kirleticilere baktığımız zaman, başta sanayi
geliyor, ama sadece sanayiciler değil. Sanayiden kaynaklanan
kirlilikler var. Hem havayı hem suyu hem toprağı kirletmişler,
bu bir gerçek, ama, bunun yanında çarpık kentleşmeden dolayı
gelen kirlilikler var. Oradaki konutların altyapısı
yok. Oradaki konutlar kalitesiz
kömür kullanımından dolayı
atmosfere zararlı maddeler göndermekte. Kara yollarından
kaynaklanan kirlilikler var. İki tane, D-100 ve TEM otoyolundan
otuz milyonun üzerinde yılda araç geçiyor. Taş ocakları
çok önemli. Taş ocaklarından kaynaklanan kirlilikler var.
Limanlardan kaynaklanan kirlilikler var. Çünkü, limanlara daha ziyade
hurda, kereste ve kimyevî maddelerin burada yükleme-boşaltması
var. Ayrıca, limanlara gelen gemilerin sayısı hayli
fazla. Tahminen Körfez'e gelen gemilerin yüzde 80'i bu bölgeye geliyor.
Dil Deresi zaten başlı başına bir fecaat. Dil Deresi,
dördüncü derecede kirli su, beşi yok bu işin. Âdeta zehir
akıyor, Körfez'in de -arkadaşımız da belirtti- yüzde
40'ını bu dere kirletiyor. Katı ve endüstriyel atıklardan
dolayı kirleticiler var.
Biz şimdi çözüm önerileri olarak
Öncelikle, yapılan çalışmalarda bütün uzmanları
dinledik. Maalesef, kanserle ilgili bir altyapı orada bulunamadı.
"Kanserle ilgili kesin teşhisin konulabilmesi için bir kayıt
sisteminin tutulması gerekiyor." denildi ve oradaki yapılan
defin ruhsatları üzerinden varılan sonucu önemli buldular.
Ama "Bu bir bilimsel netice değil, bu bir gözlemdir." dediler,
ama, bu da bizim için önemli. Yani, burada böyle bir gerçeğin var
olduğu belli.
Onun için, Dilovası'nda, öncelikle,
kanser aktif kayıt sisteminin tutulması, bölgede teşhis,
tedavi ve sağlık tarama merkezlerinin mutlaka kurulması
İş yerlerinde yapılan denetimlerde görüldü ki,
sağlıkla ilgili, iş güvenliğiyle ilgili yeterli
tedbirleri fabrikalar almamış. Bunlarla ilgili önerilerimiz
var, kesinlikle bunların ruhsatlarını almaları,
eksiklerini gidermeleri yönünde. Fabrikaların otuz dört tanesinin
kirleticilik vasfı yüksek bulundu ve bütün bu fabrikalarla ilgili
alınması gereken önlemler raporumuza dercedildi. Hava
kalitesini izleme istasyonunun bu bölgede mutlaka kurulması
gerektiğini raporumuzda belirtmiştik.
İki mahalle ve sanayi içerisinde
kalan konutlar var. Bu mahalleler sanayinin içerisinde kaldığı
için belediyelerden de yeterli hizmeti alamamaktadır. Biz, bu
iki mahallenin ve sanayi içerisinde kalmış olan konutların
sanayinin dışına taşınmasını önerdik,
konutlar ile sanayi arasında bir sağlık bandının
mutlaka oluşturulmasını önerdik.
Kentsel Dönüşüm Projesi'nin
Dilovası'nda acilen uygulanmasını önerdik. Çünkü, buradaki
konutlar da maalesef gecekondu olarak yapılmış. Bunların
da imara uygun hâle getirilmesi, Dilovası'nın güzel bir
şehir olabilmesi için Kentsel Dönüşüm Projesi'nin de acilen
uygulanmasını istedik.
Bu bölgeye bir arıtma tesisinin
kurulmasını raporumuzda belirttik. Katı ve tehlikeli
atıkların bertarafının yapılmasını,
uygun yerlerde bunların yapılmasını, İZAYDAŞ'ın
kapasitesinin artırılmasını ve bu işi yapan
aracı firmaların da daha sıkı denetlenmesini
önerdik.
En önemlisi, Dilovası, artık,
doyum noktasına ulaşmış. Dilovası'nda kirlilik
vasfı yüksek, endüstriyel atığı olan hiçbir fabrikanın
kurulmamasını, organize sanayi bölgesinde sektörel
sınırlamaya gidilmesini ve bunun da mutlaka imar planlarına
işlenmesini önerdik. Hurdalardan kaynaklanan, gemiden
başlayarak ta üretim aşamasına kadar bunların etrafa
yaymış olduğu toz ve kirleticilerin önlenmesi için gerekli
tedbirlerin alınmasını önerdik. Radyasyon ölçümlerini
oradaki fabrikalar yapıyor. Bu işi devletin yapmasını
ve yirmi dört saat sürekli bunu yapmasını önerdik. Taş
ocaklarının kapalı alanlarda üretimlerini yapmasını
önerdik ve süresi biten taş ocaklarına da, artık, yeniden
ruhsat verilmemesini, bunların da faaliyetine son verilmesini
önerdik. Kömür depolarının kendilerine ayrılmış
olan organize sanayi bölgesine taşınmalarını
ve bu bölgede -yüklemelerini, boşaltmalarını, paketlemelerini
vesaire- yapmış oldukları bütün işleri kapalı
ortamda yapmalarını, havaya verecek oldukları emisyonları
da mutlaka filtre etmelerini önerdik.
Değerli arkadaşlar, Komisyonumuz
2006 yılı içerisinde çalışmalarına başladı,
bitirdi. Ama, bu bölgede, biz Komisyonu kurmadan önce de birtakım
çalışmalar başlamıştı ve şimdiden
sonra da Dilovası'yla ilgili, bölgeyle ilgili yapılan çalışmalar
devam edecektir.
Bakınız, sanayi kuruluşlarıyla
ilgili alınan tedbirler bugün meyvesini vermekte. Sanayi kuruluşlarının
tamamının Çevre Bakanlığı tarafından
noksanları tek tek belirlendi ve büyük oranda bunlar tamamlandı.
Bugünkü yapılan ölçümlerde, Dilovası'ndaki parametrelere
baktığımız zaman, iyiye doğru bir gidiş
var.
Arıtma tesisi önemli. 16 milyon
euroya yapılacak olan bu arıtma tesisinin projesi Çevre
Bakanlığından, ama, finansmanını sanayiciler
orada karşılayacaklar ve Dilovası'nın, Tavşancıl'ın
Kayapınar tarafı da dâhil olmak üzere Dilovası'nın,
uzun yıllar, evsel ve endüstriyel bütün atıklarını
bu arıtma tesisi arıtmış olacak. Bu, Dilovası
için çok önemli bir yatırım ve nisan ayında başlıyor.
Martın 3'ünde ihalesi yapılacak ve bir yıl içerisinde
bitmiş olacak.
Kocaeli Büyükşehir, Dilovası'na,
2006 yılının sonunda, hatta ekim aylarında 6,7 trilyonluk
altyapı ihalesi yaptı, su ve kanalizasyon ihalesi. Bunların
yüzde 15 kısmı tamamlandı ve 2007 sonuna kadar bu altyapı
çalışmaları da bitmiş olacak.
Çöp deponi alanı
Bu önemli.
Bakınız, Dil Deresi'nin büyük oranda kirliliğini
sağlayan Gebze çöplüğüdür. Artık, Türkiye'de, vahşi
depolama dediğimiz araziye çöp bırakma işi bitiyor,
ama bu Kocaeli'de başladı. Çöp deponi alanı, düzenli
çöp deponi alanı bitti, iki ay içerisinde katı atıklar
bu bölgede, bu alanda depolanacaklar. 2028 yılına kadar
bölgenin katı ihtiyacını, katı atık sorununu
bu tesis gidermiş olacak.
KETEM dediğimiz Kanser Erken
Teşhis Merkezi Kocaeli'de kuruldu. İSGÜM dediğimiz
İşçi Sağlık ve Güvenlik Merkezi Kocaeli'de kuruldu.
Kanser kayıt merkezi vardı, bunu aktif hâle getirdik.
Çok önemli: Dilovası'na 2006
yılında doğalgaz geldi, bazı sanayi kuruluşları
ve bazı konutlar da bunu kullanmaya başladılar.
Dilovası'nda sürekli ölçüm
yapan cihazlar var, istasyonlar kuruldu; bir tane vardı, biri
de geçtiğimiz günlerde kuruldu.
Çerkeşli tarafında 270
dönümlük bir alan ağaçlandırılıyor ve onkoloji hastanesi
kurduk, Kocaeli'de onkoloji hastanesi kurduk. Bu saydıklarım,
sadece sağlık ve çevreyle ilgili olan yatırımlar.
Değerli arkadaşlar, Dilovası'ndaki
bütün çizgiler eğri cetvellerle çizilmiş, biz doğrultmaya
çalışıyoruz. Epey bir mesafe aldık. Dilovası
günden güne iyiye doğru gidiyor. Dilovası'ndan geçerken görülen
o beyaz dumanlar
Artık bunlar tehlike arz etmiyor, bunlar soğutma
için dumanlardır, bunlarda herhangi bir tehlikeli madde yok. Dilovası'nı
herkes, açık şekilde, istediği an, Dilovası'ndaki,
hangi kirlilik ölçüsü nedir, ne değildir, bunları çok rahatlıkla
öğrenebilecek konuma gelmiştir.
Demin de söyledim, defin ruhsatlarından
elde edilen sonuçlar tam yeterli bulunmamışsa da Dilovası'yla
ilgili sağlık problemlerinin daha kısa sürede giderilmesi
için, bu rapor görüşüldükten sonra ilgili kuruluşların
üzerine düşeni mutlaka yapacaklarını ve bizler de
milletvekili olarak, bu raporumuzda belirtmiş olduğumuz
önerilerin mutlaka takipçisi olacağımızı belirtmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Devamla) -
Bir teşekkür
Değerli arkadaşlar, komisyonun
çalışma süresince, hem milletvekili arkadaşlarıma,
Çalışma Bakanlığından, Sağlık Bakanlığından,
Çevre Bakanlığından, Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan,
Sanayi Bakanlığından bizlerle birlikte olan uzman arkadaşlara,
Komisyonda görev yapan çok değerli arkadaşlarımıza
ve Kocaeli'ye gittiğimizde bize yakın ilgi ve alaka gösteren
Kocaeli Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,
Gebze Kaymakamımıza, Dilovası Belediye Başkanımıza,
muhtarlarımıza, sivil toplum kuruluşlarımıza,
ayrı ayrı, Komisyonum adına teşekkür ediyorum ve
sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ayar.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bize teşekkür?..
AHMET YENİ (Samsun) - Muhalefete
teşekkür etmedin.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Bize niye teşekkür etmedin?
(10/254, 258) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI EYÜP AYAR (Kocaeli) -
Milletvekili arkadaşlarım da, bu Komisyonda, beraberdik.
BAŞKAN - Gruplar adına söz
isteği var.
Sayın Kurtulmuşoğlu'nun
bir ricası var Sayın Topuz. Eğer müsaade ederseniz, ilk
sözü kendisine vermek istiyorum.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Ben bir
toplantıya gideceğim Sayın Başkanım
BAŞKAN - Efendim?
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Ben
kendisinden rica ettim, fakat, erken gitmek zorunda olduğunu
BAŞKAN - O zaman, buyurun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Kocaeli Milletvekili Sayın Salih Gün, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA SALİH GÜN (Kocaeli)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Dilovası beldesindeki çevre kirliliğiyle ilgili olumsuz
etkilerin araştırılması ve belirlenmesi amacıyla
kurulmuş bulunan araştırma komisyonunun raporu hakkında
CHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, daha
on gün önce bu yüce Meclise bu konu geldi. On gün önce reddedilen bu
önerge, on gün sonra ne değişti de tekrar geldi?
RECEP KORAL (İstanbul) - Uzlaşma,
anlaşma.
SALİH GÜN (Devamla) - Bunun,
burada bir sorun var diye aylardır üzerinde çalışma yapılıyor.
Tabii, bu, bence, reddedilmesi basit bir kıskançlık.
"CHP değil, biz getirdik görüşürüz, siz getirirseniz
görüşmeyiz." Yarın halka da "biz getirdik, burada
ondan sonra görüştük." Ee, o zaman, öyleyse şöyle bir hatırlatma
yapayım: Bu konuyla ilgili ilk önergeye, CHP Kocaeli Milletvekili
İzzet Çetin ve benim de imzam bulunan 31 CHP'li milletvekili attı.
Sonuçta, on beş gün, on altı gün sonra da AKP'li 30 tane milletvekili
arkadaşımız atmış. Kıskançlığı
bırakalım, ülkenin sorunlarına eğilelim, birleştirelim,
bir an önce yaraları saralım.
ALİ ER (Mersin) - Diyorsun
SALİH GÜN (Devamla) - Öyle diyorum.
Sen oradan, biraz daha rahatsız oluyorsan biraz sonra çıkarsın
konuşursun.
Burada, bu konuyla ilgili imzası
olanlara, Meclise gelmesine vesile olanlara, emeği geçenlere,
komisyon üyelerine, Kocaeli Milletvekili olarak, Dilovası
halkı adına Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum.
Yalnız, biraz önce konuşan arkadaşım, Eyüp arkadaşım,
neredeyse organize sanayi bölgesi yönetim kurulu adına konuşur
gibi, bir de teşekkür etmekte, orada ağırlayan iki tane
sanayi kuruluşuna basın toplantısından sonra teşekkür
etmeyi unuttu. Onların adına ben buradan hatırlatma
yapayım.
Değerli milletvekilleri, komisyonun
kuruluşu, ilk toplantısı 4/4/2006. Resmî Gazetede yayımlanış
tarihi de 13/4/2006'dır. Komisyon raporunun hazırlanışına
hizmeti geçenler
Burada onlarca uzman bilgi vererek hazırlanmıştır
ve üç yüz yetmiş üç sayfalık bir rapor olarak Meclise gelmiştir.
Raporun can alıcı sorunları ve önerileri içeren yirmi
dokuz tane konu üzerinde görüş önerisi bulunmaktadır. Konu
Meclise geldiği günden bugüne kadar yirmi dört ay on gün olmuştur.
Yani, yedi yüz otuz gün geçmiştir. Bu konu Mecliste, kamuoyunda,
ulusal ve yerel medyada manşetlere çıkmış, hatta
yurt dışından -biraz önce arkadaşım geldi, ona
çare falan bulunmaz- Fransız televizyonları, Dilovası'nda,
konuyla ilgili araştırma yapmaya başlamışlardır.
Sayın Çevre Bakanımız
Kocaeli Milletvekilidir, yedi yüz yirmi üç gün sonra konuyla ilgili,
Dilovası için, Dilovası'nda basın toplantısı
yapmıştır. Yedi yüz yirmi üç gün sonra gelmiştir.
Bu, geç kalınmış bir olaydır. Ama, benim Cumhuriyet
Halk Parti Genel Başkanım Sayın Deniz Baykal, araştırma
komisyonu çalışmaları yapılırken, Sayın
Bakandan bir yıl önce Dilovası'na gelmiştir. Geldiğinde
de bir okulun sınıfında değil, Dilovası halkının
seçtiği -seçmene saygısından
dolayı- Dilovası Belediyesinin önünde halkla konuyu
dertleşmiştir. Elektrikler yirmi dakika kesilmesine
rağmen beklemiş ve konuyla ilgili, halktan ve Belediye
Başkanından bilgi alışverişlerinde bulunmuştur.
Bakanlığın hazırlattığı
kitapçığın 34'üncü sayfasındaki parametrelere,
değerlendirmelere bakıldığında, her şey
Dilovası'nda normal değerlere gelmiş. Artık, buradan
gidip de insanların sağlık yönünden araştırılmasına
da gerek yok, zehirlenme durmuş, her şey tamamlanmış.
34'üncü sayfaya bakın -Bakanlığın dağıttığı
kitapçığa- her şey normal.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; plansız, programsız, yoğun, yaygın
sanayileşmeyle konut yapılaşması 1968 yılından
itibaren devam etmiş. Coğrafi konum olarak sirkülasyon
oluşmayan bu ova, hava kirliliğinin odak noktası olmuştur.
Tabii ki, bir an evvel bu sorunlardan Dilovası kurtarılmalıdır,
ama yasaları çiğneyerek, oldubittiye getirerek değil.
Organize sanayi bölgesi kuruluşunda uygulama, yönetmeliğin
ve yasaların dışındadır.
Bölgede çok seçkin, çevreye, insan
sağlığına, iş yeri sağlığına
özen gösteren, Türkiye'nin ilk 15'ine giren yerli ve yabancı kuruluşlar
vardır. Birçoğunun belki de hiçbir eksiği yoktur. Bu konu
açıldığında, sanki, Cumhuriyet Halk Partisi komisyon
üyeleri sanayiye karşıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor.
CHP'nin, sanayiciye de, emeğe de saygısı, ülke yasaları
çerçevesinde sonsuzdur. Yalnız, ruhsatsız ya da ruhsatını
almış, ama kamu sorumlularını aldatan, sorumluluklarını
yerine getirmeyen, devleti, milleti aldatan, dolandıran her
sorumluya sorumluluklarını hatırlatmak ve kanunların
öngördüğü cezaların verilmesi ve milletin haklarının
aranması görevi ve bilinci içindeyiz.
Dün İZAYDAŞ'ı kapatmaya
çalışanların, bugün bu bölgede, Marmara Bölgesi'nde
daha birçok İZAYDAŞ yapılması, diye konuşması
bizi de mutlu ediyor.
Biraz önce AKP sözcüsü arkadaşım
çıktı, "Bölgede, Belediye Başkanıyken, iskelelerde,
organize sanayi bölgelerinde senin de imzan var." diye
Bununla
ilgili geçen hafta da Sayın Eyüp Fatsa'yı yanılttılar.
Ben, Dilovası Belediye Başkanı değilim, bu kürsüden
üç dört kere söyledim, benden komşu belediye olarak görüş
alındı, görüş alışverişinde benim imzam
vardır. Ama, Sayın Bakanın da kabul edip sizlere dağıttığı
bu raporun 148'inci sayfasını açarsanız, oraya, ruhsat,
Tavşancıl Belediyesi tarafından 9/6/2003 tarihinde
onay verildiğini görürsünüz. Genel seçimler ne zaman yapıldı?
2002. 2003'teki imzada benim suçum ne? 2000'li yıllarda Dilovası
organize sanayi olabilir mi? Evet. Organize sanayiye karşı
değiliz, limanlara da karşı değiliz, adam gibi çalışanlara
da destek vermeye hazırız. Ama, 2002'deki seçimden sonra ben
buraya gelmişim. Belge çıkarıyor. O, görüş
Senin
de imzanın olduğu şu yasaya bak, tarihini de veriyorum,
sayfasını da veriyorum; oradan bak, bir daha da bunu telaffuz
etme! (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- O gün "imzalamadım" diyordun.
SALİH GÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, burada ciddi şekilde konuşmak zorundayız.
Ben, yüzde 40 oranında kanserden ölüm riski var diye Dilovası
Belediyesinin ölüm raporlarından aldım. On beş dakika
sonra Sayın Grup Başkan Vekilini yanıltıp, Kocaeli'deki
basın toplantısında Sayın Bakan "Mecliste
atıp tutuluyor kürsüde, yüzde 60 seviyesinde ifade ediliyor."
dedi. Sayın Bakanıma, tutanakları okuyup, ondan sonra
cevap vermesini öneririm. Ben, yüzde 40 oranındaki ölüm oranını
Dilovası ölüm raporlarından aldım, ama, 20 ilaveyi, politika
yapmak için, beni orada konuşmadığımla suçlamak
için yaptınız. (CHP sıralarından alkışlar)
Bu, politikaya yakışmaz.
Değerli arkadaşlar, bir
belediye başkanı ruhsat verir. Bu, ülke için gereklidir.
Çevre Komisyonundaki giden arkadaşlarımın hepsi, sahildeki
limanların üzerindeki demir kırpıntılarını
gördüler. Bir belediye başkanı ruhsat verirken "tahmil,
tahliye yapılacak" diye verir. Nereden geldiği belli
olmayan, radyasyon tedirginliği yaratan demir yığınlarını,
tarlaların içerisinde gördü bütün arkadaşlar, rıhtımın
içerisinde gördü, sizin verdiğiniz 300 dönüm deniz dolgusunun
üzerinde depolandığını gördü. "Bunları,
biz, organize sanayiye vermedik." dediniz. 300 bin metre kare,
organize sanayini, deniz kenarında dolgu ruhsatı vererek
siz büyüttünüz.
Değerli arkadaşlar, Dilovası
organize sanayi -ben içindeyim- 270 hektar olarak, yalnız ve yalnız
Dilovası'nın içerisinde başladı. Ne Tavşancıl'ın
ne Tavşanlı'nın ne Muallimköy'ün burada şeyi yok.
Sizin zamanınızda da oldu demiyorum, ama, bu beş etap,
o günkü yönetimler tarafından göz ardı edilmiş, etap
etap büyütüle büyütüle, beş etapta 920 hektara çıkmıştır.
Evet, biraz önce İzzet Başkanın söylediğini, buradan,
adam kayırarak, vurdu kaçtıya getirerek
Evet, yasalar
çiğneniyor... Burada organize sanayi olmaz. Organize sanayi
şartları, belediye başkanının imzasıyla
değil, bakanlıkların imzasıyla oluyor. Gidip de
bir belde belediye başkanını suçlayarak, kendi suçunu,
bakanlıklar örtemez. (CHP sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Bizim zamanımızda olmadı Salih Bey.
SALİH GÜN (Devamla) - Sizin zamanınızda
oldu demiyorum, sizin zamanınızda demiyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
Bakan yedi yüz otuz gün sonra, milletvekili olduğu Dilovası'nda
yaptığı basın toplantısında, hemen çözüm
önerisi olarak "Sanayi kuruluşları aralıksız
izlenecek, denetlenecek, çevreyi kirletenlere göz yumulmayacak."
demiştir. Bunu demeyen yok ki burada. Dilovası'nın kirlenmesinde
en büyük sorun olarak, TEM Otoyolu'ndan geçen 25 milyon araçla -bir
yılda- D-100 yolundan geçen araçların -14 milyon- toplamı
39 milyon aracı suçlu ilan etmiştir. Sayın Bakanım,
zaten, bunu, organize sanayi bölgesi başkanları da söylüyor:
"Biz değil, yollar kirletiyor." diyor. Acaba, bu fabrikaların
ürünlerini, buradan diğer illere, yurt dışına taşıyan
arabalar bu fabrikalara gelmiyor mu? Nereden çıkıyor? Fabrikalardan
çıkan araçlar, tabii ki bu yoldan geçecek. Karayolları burada
suçlanır duruma geliyor. Bu organize sanayi bölgesinin oluşumunda
Karayolları Genel Müdürlüğünden görüş alınmamıştır.
Bu, raporda yazıyor. Organize sanayi şartları
oluşmamış dediğim o. Biz organize sanayiye karşı
değiliz. Organize sanayi, şartlarına uygun şekilde
yapılırsa, biz de istiyoruz, çağdaş, modern yapılaşmayla,
çevreye zarar vermemek koşuluyla... Organize sanayinin yasaları
vardır. Burada şartlar kalkmıştır. İçinden
iki tane yol geçmektedir, içinden iki tane dere geçmektedir -Eyüp arkadaşımın
söylediği gibi- iki tane mahalle fabrika bacasının
dibindedir. Siz verdiniz demiyorum, devlet devamlılık arz
eder, sizden evvelkiler vermişse, o hatayı dört yıldır
neden durdurmadın, diyorum ben size, başka bir şey demiyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) Şimdi ne oldu? Gebze'de,
Dilovası'nda organize sanayi ruhsatları veriyor. Dilovası'nda
belediye kalktı, yetki kargaşası var orada. Neden? Büyükşehir
yasası çıktı, bütün milletin beyni karmakarışık
oldu. Belediye yasası var, özel idare yasası var, organize
sanayinin başlangıçta onlara verilen yetkileri var. Ee,
burada yetki kimde; o da belli değil. Sanayiciler tuttular, organize
sanayi olarak dört kişi, yönetim kurulu oluştu. Şu anda,
basın toplantısından sonra denize doğru değil
de derenin içine doğru gitseydiniz, yeni bir demir fabrikasının
yapıldığını görürdünüz. Evet, arkadaşlarımızla,
komisyon üyeleriyle beraber derenin içerisinde hurdaları izlediğimiz,
onun altına demir haddehanesi yapılıyor. Kim veriyor
ruhsatı? Organize sanayi bölgesi yönetim kurulu. Kurda kuzuyu
teslim etmeyin. Bu yanlışlıktan dönün. Ucuz, belde belediyelerinin
görüş alışverişindeki imzalarıyla çözülmez.
Dilovası'nda 97 kuruluşun
deşarj izin belgesi yok, 107 kuruluşun emisyon izin belgesi
yok. Biraz önce, her şey normal gibi konuşuldu.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Kaç tane?
Bir daha söyle.
SALİH GÜN (Devamla) - Dilovası'nda
97 kuruluşun deşarj izin belgesi yok. Dilovası'nda 107
kuruluşun emisyon izin belgesi yok. Komisyonumuz çalışmalara
başladığında 70 tane kuruluşun ruhsatı
yoktu. O günden bugüne ne oldu; bilemiyorum. Organize sanayi, onları
da örtbas etti verdi herhâlde, bilemiyorum.
Tabii ki, AKP'li arkadaşları
suçlamıyorum. Bu, yılların ihmali. Buradan, AKP'lilere,
arkadaşlarıma söylüyorum: Siz devletsiniz, hükûmetsiniz.
Siz, dört buçuk yıldır bu yanlışları görmediniz
mi? Niye "dur" demediniz? Benim söylemek istediğim budur.
Çevre Bakanlığının ÇED raporu ve sorumluları,
izin ile iki büyük kuruluşa denize dolguyu siz verdiniz. Ben sizin
verdiğinizi de söylüyorum, sizden evvelkileri de söylüyorum.
Alınmış müsaadelerin dışına taşanlara
ne yaptınız? 99 dönüm dolgu müsaadesi verdiniz, 150 dönüm
doldurdu. Kadastroyla ölçtürüp de verilen izin yerine geldi mi, fazlası
mı var?
Değerli Başkanım, değerli
arkadaşlar; organize sanayi şartları oluşmamış
bir yerden "organize sanayi bölgesi" diye bir milletvekilinin
bahsetmesini içime sindiremiyorum. Organize sanayi şartları
oluşmamıştır. Organize sanayinin lügatteki ve
yasadaki manasının değeri şudur: Ham arazide
plan yapılıp, Gebze organize sanayi gibi her şeyiyle,
altyapısıyla dört dörtlük yapılır. Kel başa
şimşir tarak misali burada çalışma yapılıyor.
Böyle şey olmaz. Durdurmak zorundasınız. Ve bunu yapmadığımız
sürece, imza atanların hepsi, eğer ben de sorumluysam, kamu
görevini kötüye kullandığından dolayı hepsi yarın
öbür gün cezalanmalı ve yargılanmalı.
Sayın Bakanım, biz çevreciyiz,
gönüllü çevreci. Dün Sakarya'nın Poyrazlar köyündeydim. On gün
önce arkadaşlarımla Yalova, Dilovası'ndaydık.
Poyrazlar köyünün kenarındaki plansız, sit kararını
çiğneyen yapılaşma başlangıç noktasında.
Değerli Sakarya milletvekilleri ve Vali buna hemen el koyma
durumundalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
SALİH GÜN (Devamla) - Teşekkür
ederim Başkanım.
Poyrazlar köyünün muhtarını
kutluyorum, Vali Bey'i kutluyorum, köy halkını kutluyorum.
Hemen şikâyette bulunmuşlar "gölümüz elden gidiyor"
diye. Değerli Sakarya milletvekili arkadaşlarım da
muhakkak konuya duyarlılık gösterecekler, pırıl
pırıl bir gölün yok olmasını
Ama, Orman Bakanlığı,
gölün ta kenarında kiralama yapmış. Gidin, iskeleye
bakın, iskelenin dibinde tabak, plastik atıklar, plastik
torbalar, hepsi orada; gölü kanser başlangıcı olarak
devam ettiriyor. Lütfen, bu gölü de kurtaralım.
Bir daha şunu da hatırlatmak
istiyorum: Yalova'da -geçen konuşmalarımda da söyledim-
aynı Dilovası Organize Sanayi gibi 4,5 kilometre, 600
metre ilk başlangıç, 50 metre, 200 metre, 300 metreye çıkartılmış;
3 milyon metre kare deniz dolgusu yapılıyor. Adı, Altınova-Subaşı
belediyelerinin arasında. Pek yakında, genel merkezime,
grup başkan vekillerime sorarak, orası için de araştırma
komisyonu kurulması için bir teklif vermeyi düşünüyorum.
Aynı buradaki hatalar, daha
fazlası sizin Hükûmetiniz zamanında oluyor. Buradaki
şartlar oluşmamıştır. İstediğiniz zaman
bunu anlatmaya hazırım.
On bir saniyem kaldı, onun için
çok fazla konuya girmeyeceğim.
Ben, on dört yıl belediye
başkanlığı yaptım Sayın Ayar. On dört
yıllık belediye başkanlığımda halkın
teveccühüyle verilen yetkiyle binlerce imza attım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
SALİH GÜN (Devamla) - Yalnız,
Dilovası'nda bir boya fabrikasının kurulduğu hazine
arazisinde soyadınız adına kaç tane gecekondu yaptınız,
kaç tane orada yeri işgal ettiniz? Soyadınız adına
mahalle kurdunuz -ben on dört yıl belediye başkanlığı
yaptım, kümes yapmadım- mahalle kurdunuz. Daha sonra onu
bir boya fabrikasına nasıl devrettiniz, onu bilemiyorum.
Ufak şeylerle girerseniz, büyütürüm.
Ben, orada, on dört yıldır bu işin içerisindeydim. Dilovası'nda,
fabrikalarda birçok tedbir almak için girişimlerde bulunmuşlar.
Bütün fabrikalarda, bu konuda
BAŞKAN - Sayın Gün, lütfen,
son cümlelerinizi alalım.
SALİH GÜN (Devamla) - Bitiriyorum.
Burada tedbir alan bütün sanayicileri
kutluyorum. Burada çevre kirliliği için bir öneride bulunacağım:
Sayın Bakanım, eğer Dilovası'nda, yirmi dört saat
görev yapmak üzere, Dilovası çevre kirliliği müdahale
ekibi kurmazsanız, Çevre İl Müdürümüzün de, İlçe Müdürümüzün
de oraya yetişmesi mümkün değildir. Acil tespit müdahale
bürosu kurulmalı Dilovası'na. Bir şikâyet oluyor, Gölcük'ten,
İzmit'ten Çevrenin arabası gelene kadar her şey yok oluyor.
Sizin basın toplantısı yaptığınız
gün hiç duman yoktu, ben de oradaydım, ama, dün geldim ben Kocaeli'den,
buharlar yine çevreyi duman altına getirecek, birazcık
önlem alınmasına rağmen yine de vardı. Temenni ederim
bir an önce bunların yok olmasını.
Buradan, bütün emeği geçen arkadaşlara
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, yüce Meclisi de
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Gün.
Anavatan Partisi Grubu adına,
Ankara Milletvekili Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 1273 sayılı
Gebze'nin Dilovası beldesindeki sanayi artıkları ve
çevre kirliliğinin insan üzerinde olumsuz etki yapması dolayısıyla
Meclis araştırması açılmasını konu alan
düzenlemede söz almış bulunuyorum.
Evet, ben o komisyondaydım, yani
oradaydım. Burada siyaset yapmayacağım. Ben ilim adamıyım.
Orada gördüklerimi anlatacağım. Dilovası, İstanbul'a
çok yakın, İzmit'e yakın, arada kalmış bir belde.
Deniz kenarında sekiz tane liman. Dilovası'nda yüz yetmiş
bir tane firma, sanayi kuruluşları. TEM yolunda ve E-5 kara
yolu üzerinde bir belde. Buradaki sorun, çevre kirliliği ve buradaki
katı atıkların insanlar üzerindeki yaptığı
temel etkiyi konuşmak mecburiyetindeyim. Tabii ki ülkede sanayi
kurulacak ve sanayi kurulurken de onun altyapısı yapılmak
mecburiyetinde. Ben hep söylüyorum burada; iktidarlar bu ülkeyi
sanayi ülkesi yapsa, ağır sanayi ülkesi yapsa, inşaat
sahaları açsa ve bizim insanlarımız işsiz kalmasın
diyen bir adamım. Fakat, burada öyle bir çarpık yapılaşma
olmuş ki, bu fabrikalar yapıldıkça oradaki gecekondu
denecek tarzdaki mahalleler bu sanayi bölgesinin içinde kalmış.
Yani, nefes alamayacak şekilde, boğulacak bir şekilde
kalmış. Katı atıklar atılmış. Dilovası
Nehri'ne, Deresi'ne atılıyor. Başka yere bir depo yapılmış,
oradan sızıyor kirli sular, Dil Deresi'ne akıyor.
Sevgili arkadaşlarım,
Dil Deresi'ni bir görseniz, simsiyah çamur akıyor, çamur
Diğer
tarafta, mahallenin ortalarında demir yığınları
Her taraf sarılmış
Şimdi, burada 15 bin kişi
yaşıyor. Benim sorunum ve bizlerin sorunu -sadece benim
dersem yanlış yaparım- oradaki insanların insanca
yaşaması için ne lazım ise onu yapmak. Buradan -İzmit
milletvekili değilim ama- İzmitli gerek bakanına gerek
milletvekillerine, muhalefetine iktidarına, bu konuyu buraya
getirdikleri için ve sizlerin de oyuyla burada bu konuyu konuşabildiğimize
göre, o insanlar namına, insanlık namına hepinize teşekkür
ediyorum.
Şimdi, nasıl kurtulacak
bu insanlar buradan? Fabrikalar yapılmış, bir yere taşıyamıyorsun.
Evler de yapılmış, onu ne yapacağız şimdi?
Asıl mesele, oradaki iki mahalleyi taşımak, oradan kaldırmak
Sayın Bakan. İlk etapta onu yapacağız. Sayın Bakan
gitmiş ama, neyse, iktidar duysun. Şimdi, sonra ne yapılacak?
Buradaki fabrikaların yüzde 80'inde filtre yok, süzgeç yok. Yani,
bu Sayın Bakanın verdiği veriye göre söylüyorum, 34
tane fabrikada filtre var. Buradan fabrikaları sökemeyeceğimize
göre, ilk etapta o fabrikalara filtreyi taktırmak mecburiyetindeyiz.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Takıyorlar Hocam, takıyorlar.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Devletten güçlü değildir hiç kimse. Hiç kimse devletten
güçlü değildir. Devlet gücüne hiç kimsenin eli, ayağı,
dili, boyu yetemez. Onun için devletin de görevlerinden bir tanesi,
insanları sağlıklı bir ortamda yaşatmaktır.
Bakınız, dünyanın en önemli sorunlarından bir tanesi,
ilim adamları söyledi söyledi, dinlemedi biz dünya siyasetçileri
ve Türkiye'de artık küresel ısınma başladı,
dert oldu artık. İşte Ankara'mızda kar yağmıyor,
yağmur yağmıyor, yakında Ankara'da susuzluk
başlayacak. Sayın Melih Gökçek -bu arada onu söyleyeyim- yani
iktidarın Belediye Başkanı, köprüler yapacağına
barajlar yapsaydı bugüne kadar, bugün Ankara'nın su sorununu
hâlletmiş olurdu. Buradan bunu söylerken, benim muhatabım
Belediye Başkanı değil, benim muhatabım iktidardır.
İktidar bu hesabı sormalı. İktidarların görevi,
elbette ki Türkiye'de olduğu gibi, organize sanayiler yapacaklar,
ama, onun ilk önce temelini hazırlayacaklar, altyapısını
yapacaklar, ondan sonra diyecekler ki:
"Ben sana izin veriyorum, burada sanayi bölgesi yapabilirsin."
Şimdi, bunları söyler
iken, yani, bu Dilovası'ndaki sanayiyi dört senede bugünkü iktidar
getirmedi. Onu yaparsam, haksızlık yaparım; ama, hangi
iktidar olursa olsun, hangi yönetici olursa olsun, bir işe
başlıyorsa, eğer onun temelini atıyorsa, en az yüz
senelik plan yapması lazım.
Avrupa Birliğine girmek kolay,
gireceğiz diye tutturuyoruz. Peki, Avrupa Birliği ülkeleri
plan ve programını günlük mü yapmış bugüne kadar?
Hayır, elli ve yüz senelik yapmış. Biz de artık mademki
Avrupa Birliğine girme aşamasındayız, bundan sonra
olsun, bu plan ve programı yaparken, palyatif tedaviler yapmadan,
uzun vadeli programlar yaparak, plan yaparak bu işleri yapmak
mecburiyetindeyiz.
Artık dünya küçüldü, bizim insanlarımız
da çok şeyi görüyor. Bundan sonra "ben yaptım" yok,
biz yapacağız. Kimin için yapacağız? Geleceğimiz
için yapacağız, ülkemizin çocukları için yapacağız,
torunlarımız için yapacağız. Bugün Dilovası'ndaki
bu çarpık yapılaşmayı yerinden oynatamadığımıza
göre, bundan sonra yapacağımız plan ve programları
ona göre yaparsak
Bir işe başlamak o işi bitirmek demektir,
yüz sene, elli sene sonra da olsa. Bir işin programını,
planını yaparsanız bugünden, yarına bir şeyler
bırakmış olursunuz.
Şimdi, hakikaten, orada fabrika
bacalarını gördüğünüzde, orada yürürken burnunuzu
tıkamak mecburiyetindesiniz, mahalle içinde yürürken. Peki,
ben oraya gittiğimde nefes alamıyorsam, orada yaşayan
15 bin kişinin benden ne farkı var, bizden ne farkı var?
Bu önlemleri hemen almak mecburiyetindeyiz.
Sayın iktidara söylüyorum
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Duymuyor ki.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
ilk önce, o sıkışmış, sanayi üniteleri
arasında kalmış, fabrikalar arasında kalmış
iki mahalleyi oradan taşımak mecburiyetindesiniz. Bu insanlar
burada yaşamayı hak etmiyorlar. Bundan sonra, firmaların
çok iyi denetlenmesi lazım. Yüz on üç tane firmanın şu
anda filtresi yok. Sayın İktidar ve Kocaeli milletvekillerine
söylüyorum.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Bu tarafa söyle.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Komisyon Başkanı orada.
Adım adım burayı takip
etmek mecburiyetindesiniz sevgili arkadaşlarım. Bu insanlar
bizim. Filtreleri taktıracaksınız.
Dil Deresi'ni halletmek mecburiyetindesiniz,
temizlemek mecburiyetindesiniz. Oradan insanlar gerektiğinde
su içiyor.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Bak gidiyor, bak
Kaçıyor, bak, bak
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Kanalizasyona karışıyor su. Sevgili arkadaşlarım,
karışıyor. Ben senelerce
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Kocaelili kaçtı, bak
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
ilçelerde belediye hekimlikleri yaptım, üç sene
kaymakam vekilliği yaptım.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Adaşın kaçtı, bak
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bu kanalizasyonların nasıl yapıldığını
da biliyorum ve suya nasıl karıştığını
da, Sevgili Başkan, sen de iyi bilirsin. Onun için, bu işi bir
an evvel halletmek mecburiyetindeyiz.
Burada 15 bin kişi yaşıyor
ama, günlük -aldığımız verilere göre söylüyorum-
80 bin kapasitesi var. O insanlar oradalar, çalışıyorlar.
İzmit'ten geliyorlar, İstanbul'dan geliyorlar ve akşama
dönüyorlar, ama, gündüz 80 bin insan orada yaşıyor. Oradan
bir bardak su içse, benim oradaki 80 bin insanımdan 10 tanesi
bir bardak suyla hastalansa, o beni incitir, o beni üzer. Beni üzen
şey sizleri üzmez mi? O hasta olacak çocuklar, hasta olan insanlar
bizim insanlarımız değil mi? Bizim çocuklarımız
orada olmayabilir; olsa, olamaz mıydı? Bizim kardeşlerimiz
orada yaşayamaz mıydı? Anne babalarımız orada
olamaz mıydı? Eğer bu şekilde düşünürsek, biz
bu Dilovası'nı bir düzene koyarız.
Asıl mesele "ben bu
işi yapacağım" diyecek şekilde Hükûmetin karar
vermesi lazım. Bir kere olmuş. Kimin zamanında yapılırsa
yapılsın. Bundan sonra o yaptı, sen yaptın, ben yaptım
Bu benim halkımı ilgilendirmiyor. Benim halkımı
ilgilendiren, orada insanca yaşaması. Onun için, ne yapılması
lazımsa, onu yapmak mecburiyetindeyiz.
Bir suçu bir başkasına atmak
kolaydır; ama, suç işlenmiş, olay hazır, yapılmış.
Ortada bir cenaze var, bunun kalkması lazım. Bunun kalkması
lazım. Evet, bu iktidar zamanında da eksik yapılmıştır,
ondan evvel de vardır, doğrudur; ama, şimdi bunun çaresi
ne? Çare ne? Çare, bu Meclis kürsüsünden, iktidar bunu yapmadı,
muhalefet, senin zamanında da bu yapmadı demek değil.
İzmitli halkım da duysun, vatandaşlar da duysun; ben,
İzmit Milletvekili değilim, ama, orada yaşayan insanlar
bizim insanımız, orada derin nefes alacak insanlar bizim
insanlarımız.
Sevgili arkadaşlarım,
hakikaten, orada, kanser vakası artmış, ama, şunu
samimiyetimle söylüyorum, çok iyi bir veri yok, araştırmalar
sonucunda. Verinin yüzde şu kadardır demesine de bir kanser
uzmanı olarak inandıramazsınız beni, çünkü, o veriler
tam değil. Haa, bu demek değil ki, bu hava kirliliğinde,
bu kükürt dioksitin bulunuşunda, ozon maddesinin bulunuşunda,
kum ve çakılların solunmasında kanserojen madde yok
diyemezsiniz, dolu.
Biliyor musunuz arkadaşlarım,
biz oraya gittiğimizde, bu demir yığınlarını,
atıklarını, ilgili kurumdan birisi gelmiş, uzaktan
doğru şey tutuyor, radyasyon ölçüyor. Oğlum, sen necisin,
dedim, "ben Atom Enerjisinden geliyorum, teknisyenim" dedi.
Ne yapıyorsun sen şimdi burada, dedim. Arkadaşlarım
gitti, ben onu kenara çektim, ne yapıyorsun, dedim, "radyasyon
ölçüyorum" dedi. Oğlum, dedim, bir dakika, bunu nasıl
ölçüyorsun sen? "Ölçtüm ne var?" Oğlum, yanlış
yapıyorsun, dedim. Ben falancayım deyince, çekiliverdi
kenara adam, hemen vazgeçti. Böyle tuttu, havada. Zaten havada radyasyon
var normalde.
Eğer, biz bunu böyle yapmaya
kalkarsak, ölçümü dahi gayriciddi yaparsak, sonuçlar da onu doğurur.
Yüzde 40, yüzde 60 kanser vakası demek, 15 bin insanın yarısı
kanser vakası demek. Hayır, böyle bir şey yok. Ölç, dünya
ölçeklerine getir, bak, ona göre de ben diyeyim ki, burada şu kadar
vaka var. Orada da söyledim. Haa, bu demek değil ki
Dilovası
yaşanır bir vaziyette değil, onu söylüyorum. Tekrar
söylüyorum, çocuklarınız o dereden yalın ayak geçse,
samimiyetimle söylüyorum, hasta olur; bırakın içmeyi,
bırakın kanalizasyona, bırakın su borularına
karışmasını o suların.
Benim iktidardan isteğim, artık,
bundan sonra oraya bir fabrika izni verilmemesi, bir; taş ocaklarının
açılmaması, iki; sağlıkevlerinin orada doğru
dürüst yapılması, şirketlerdeki, fabrikalardaki
sağlık ünitelerinin adam gibi olması, orada sağlık
hizmetlerinin doğru dürüst verilmesi. Bu, Hükûmetin elindedir,
bunun kontrolü onların elindedir, istedikleri her şeyi yaparlar.
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Bakan sen konuşurken gitti, bitirirken geliyor!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakanım, söylediğim öneriler hep gitti,
ama, tutanakta vardır, inşallah alırsınız.
Onun için, oradaki sağlık
önlemleri yok denecek şekildedir. İş güvenliği
yoktur. Orada, her şey başıbozuk dolaşmaktadır,
o şekilde çalışılmaktadır. Bir sanayi bölgesinde
böyle başıbozukluk iyi değildir ve yanlıştır.
Sayın Bakanın buradaki
notlarını okudum. Sayın Bakan, eksiğiyle artısıyla
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
bir teşekkür edeceğim. Ne zaman, biliyor musun?
Şimdi ediyorum, ama, asıl mesele, o yoklukları, eksikliklerini
tamamladığınız an, geleceğim, bu kürsüden size
teşekkür edeceğim, ama şimdi edemiyorum; çünkü, tamamlanmadığı
için.
Artı, burada gördüklerimle
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Yüzde 90'ı tamamlandı ama Sayın Kurtulmuşoğlu
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben, yüzde 100'ünü
Çünkü, benim orada bir insanım
ölürse o beni çok üzer, bir tane insanım ölürse beni üzer.
Eğer yüzde 100'ü değil, yüzde 80'i, yüzde 90'ını da tamamlayın,
ben, yine, geleceğim, buradan, iktidarın Çevre Bakanına
teşekkür edeceğim.
Sayın Bakan, siz yokken bir
şey söyledim, tekrar söyleyeyim: Sayın Bakan, ne diyoruz?
Küresel ısınma başladı diyoruz. Niye? Hava kirliliğinden,
odunundan, kükürtdioksidinden, ondan bundan bahsediyoruz. Sayın
Bakan, geldi, çattı, kapımıza geldi; Ankara'da su sorunu
başlıyor. Ankara'da, benim tavsiyem - Belediye Başkanı
benim muhatabım değil- o gördüğünüz köprüler var ya,
her gün köprü yapılıyor
MUSTAFA ERDOĞAN YETENÇ (Manisa)
- Otuz günlük, kırk beş günlük, doksan günlük
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bu köprülerin yerine iki-üç tane baraj yapsaydı Belediye
Başkanı, yarın, bu yaz, biz Ankara'da susuzluk çekmezdik;
ama, Ankara'da susuzluk çekilecektir. Nasıl önlem alıyorsanız
alın, bugünden itibaren alsanız da yine faydadır, bu susuzluğu
gidermek mecburiyetindesiniz Sayın Bakan. Çevre çok önemli.
Onun için, belediye başkanlarını çağırınız.
Köprü yapmak kolay, han yapmak kolay, ama, insana hizmet etmek çok zordur.
Onun için
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
alayım.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - İnsana hizmet etmenin yollarından birisi de,
barajlardır, yollardır, kanalizasyondur, altyapıdır;
bunlara önem verirlerse, insan sağlığına daha
önem verilmiş olur diye düşünüyorum.
Beni dinlediğiniz için sabrınıza
çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, hoşça kalın.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime
20.15'e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.16
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI(İzmir), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
(10/254, 258) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 1273 sıra sayılı
Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon
Hükûmet
Kimse olmadığına göre
birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
20.16
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.25
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
(10/254, 258) Esas Numaralı Meclis
Araştırması Komisyonunun 1273 sıra sayılı
Raporu üzerindeki genel görüşmeye kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi söz sırası, AK
Parti Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Recep
Yıldırım'a aittir.
Buyurun Sayın Yıldırım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakika.
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP YILDIRIM
(Sakarya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kocaeli'nin
Gebze ilçesinin Dilovası beldesindeki sanayi atıklarının
çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla hazırlanmış olduğumuz
rapor hakkında Grubum adına görüşlerimi bildirmek üzere
huzurunuzda bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Dilovası beldesindeki çevre
sorunlarının üzerine cesaretle
giden Değerli Bakanımıza, Değerli Arkadaşımız
Eyüp Ayar Beyefendi'ye, uzun süren ve özverili bir çalışma
gerçekleştiren sayın komisyon üyelerine, meseleyi kamuoyunun
gündeminde tutan basın mensubu arkadaşlarımıza
ve Dilovası ve Gebze'de bize her zaman her türlü kolaylığı
gösteren ve katkı sağlayan yerel yöneticilere, komisyon
toplantılarına gelerek bilgi birikimlerini bizlerle
paylaşan uzman, akademisyen ve kamu kurumu temsilcilerine,
şahsım ve Grubum adına teşekkürlerimi bildiriyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
araştırma, yalnızca Dilovası'nın değil,
tüm illerimizin sorunudur. Tüm illerimizde çarpık yapılaşma,
sanayileşmeden meydana gelen çevre sorunlarına
ışık tutacak örnek bir rapordur. Gebze'ye bağlı
Dilovası beldesi, ilinin ve ülkemizin plansız sanayileşmesi
ve buna paralel çarpık kentleşme konusunda tipik bir örnektir.
1987 yılında belediye olan Dilovası'nda çok kısa
bir sürede sanayi tesislerinin sayısı artmış ve
buna bağlı olarak nüfus da büyük artış göstermiştir.
Bölgede artan sanayileşmenin beraberinde getirdiği çok
yönlü çevre sorunlarını denetim altına almak ve sürdürülebilir
kalkınma sağlamak için Dilovası Organize Sanayi Bölgesi
kurulmuştur. Ancak, bölgenin çanak şeklindeki yapısı
ve bölgeye hâkim olan meteorolojik şartlar ile sanayi tesisleri
ve yerleşim yerlerinin iç içe geçmiş durumu ve çevre sorunlarına
karşı önlem alınmasını zorlaştırmıştır.
Bütün bu olumsuz tabloya rağmen, bizler, Dilovası'nda yaşayan
insanlarımızın çağrılarına kulak verdik
ve yaşanan çevre kirliliğinin nedenlerini araştırarak
alınabilecek önlemleri hazırladığımız
raporda belirledik.
Dilovası, uygun olmayan
coğrafi yapısı ve meteorolojik şartların yanı
sıra yoğun trafik yükünden, sanayi tesisleri ve yerleşim
alanlarından kaynaklanmakta olan kirlenme ve hassas bir bölge
hâline gelmiş bulunmaktadır. Bu nedenle sanayicinin yeni
sanayi tesisi kurmak veya mevcut tesisinin kapasitesini artırmak
yönündeki talepleri dikkatle değerlendirilmeli ve azami ölçüde
sınırlandırılmalıdır. Kirleticilik vasfı
yüksek tesislerin ise kapasite artırım talepleri kabul
edilmemelidir. Ayrıca, bu tesislerden kaynaklanan emisyonun
otomatik cihazlarla her an ölçülmesi gerekmektedir. Dilovası
OSB yönetiminin bu konularla ilgili olarak bir an önce harekete
geçmesi gerekmektedir. OSB'nin sınırları dışındaki
tesisler için ise Çevre ve Orman Bakanlığı ve Kocaeli
Valiliğinin, Büyükşehir Belediye Başkanlığının
koordineli bir şekilde çalışması gerekmedir.
Dil Deresi, başta Dilovası'ndaki
ve Gebze ilçesinin bir bölümüne ait sanayi tesisleri olmak üzere
bölgedeki yerleşim alanlarından, mevcut çöp alanlarından
ve maden ocaklarından -taş ocakları da dâhil olmak üzere-
kaynaklanmakta olan atık sularla kirlenmektedir. Körfezin yüzde
40'ından fazlasının bu dere tarafından kirletildiği
komisyona bilgi veren birçok kurum temsilcileri tarafından
ifade edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığının
koordinasyonunda Dilovası OSB yönetimi ve Kocaeli Büyükşehir
Belediyesi işbirliğiyle bölgede yapılması düşünülen
Dilovası OSB Evsel ve Endüstriyel Merkezî Atıksu Arıtma
Tesisinin bir an önce bitirilmesi gerekmektedir. Söz konusu proje
kapsamında, Dilovası OSB'den kaynaklanmakta olan evsel ve
endüstriyel atık sularla, yerleşim yerlerinin bir kısmını
kapsayan evsel nitelikli atık suların arıtılması
planlanmaktadır. Bu proje kapsamına alınamayan Dilovası'ndaki
diğer yerleşim yerlerinin de Gebze sınırları
içinde olup Dil Deresi'ni kirleten bazı yerleşim yeri ve sanayi
tesislerinden ve mevcut çöp alanından kaynaklanan atık suların
benzeri projeler ile arıtılmasının planlanması,
Dil Deresi için hayatî bir öneme sahiptir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bölgede son derece çarpık ve düzensiz bir sanayileşme
ve yerleşimin olduğuna, bölgede yaptığımız
incelemelerde şahit olduk. Üstelik, gerek yerleşim gerekse
sanayi alanlarının bir kısmının arazileriyle
ilgili hukuki sorunları da bulunmaktadır. Ayrıca,
bazı yerleşim yerleri, sanayi tesisleri ile iç içe geçmiş
bulunmaktadır.
Dilovası'ndaki imar planı
uygulaması, yetkili makamlarca, ilgili belediyeler, büyükşehir
belediyesi ve Kocaeli Valiliğince, bölge planı, çevre düzeni
planı ve imar planları ve plan hükümlerine uygun olarak yürütülmelidir.
Öte yandan, Dilovası OSB sınırları içinde yer alan
Yeni Yıldız ve Fatih mahalleleri ile diğer yerleşim
alanlarının yerel yönetimlerce boşaltılması
sağlanmalıdır. Bu konutların Dilovası'nda
başka bir yere nakledilmesi için, uygun bir yere toplu konut alanı
yapılması gerekmektedir. Öte yandan, Dilovası OSB
sınırları içinde olduğundan, boşalacak bu
alanlarla ilgili, yeni, kirletecek vasfı yüksek tesis kurma talepleri,
ortam-hava kalitesi açısından değerlendirilmeli ve
mümkün olduğunca kabul edilmemelidir. Bu konuda sorumluluk
Dilovası OSB yönetimine düşmektedir.
Bölgede kurulu olan sanayi tesislerinden
kaynaklanan tehlikeli atık sorununa gelecek olursak, Dilovası'nda
faaliyet gösteren fabrikaların endüstriyel atıklarının
önemli bir kısmı tehlikeli atıktır. Ancak, bu tür
atık üreten sanayicilerin, tehlikeli atıklarını
bertaraf etme noktasında, genellikle, çevre kirliliğinin
önlenebilmesi açısından duyarlı davranmadıkları
görülmektedir. Kocaeli Büyükşehir Belediyesince yaptırılmış
olan, tehlikeli atık yakma ve depolama tesisi olan İZAYDAŞ,
Marmara Bölgesi'nin Anadolu yakasına hizmet vermek üzere planlanmış
olmasına rağmen, diğer bölgelerin taleplerini de karşılama
noktasındadır. İZAYDAŞ'ın yakma ve depolama
tesislerinin, bölgenin ihtiyaçlarını karşılayacak
şekilde artırılması gerekmektedir.
Bölgedeki önemli bir kirlilik kaynağı
da kara yollarıdır. Bilindiği gibi Dilovası, TEM
Otoyolu ve D-100 Kara Yolu'nun güzergâhı üzerinde bulunduğundan,
çoğunluğu ağır vasıta olmak üzere, yoğun
trafik baskısı altındadır. Araçların egzoz
gazları önemli miktarda hava kirliliğine neden olmakta
ve gürültü kirliliği de oluşturmaktadır. Bu nedenle,
başta TEM Otoyolu ve D-100 Kara Yolu kenarlarına dikilmek
üzere bölgede yoğun bir ağaçlandırma yapılmalı
ve karayolu güzergâhında uygun yerlere gürültü duvarları
inşa edilmelidir.
Ayrıca, bölgedeki trafik yükünü
azaltmak için, alternatif güzergâhların, Dilovası'ndaki kirlilik
yükünü de dikkate alarak planlanması ve uygulamaya konulması
gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, bölgede
yapılan incelemelerde bazı fabrikaların arıtma
sistemlerinin olduğu, ancak bunların ya yetersiz ya da çalıştırılmadığı
gözlenmiştir. Bu fabrika sahipleri, genelde, arıtma tesislerinin
inşasını ve işletilmesini mali külfet olarak görmektedir.
Öncelikle, denetim yetkisine sahip
Çevre ve Orman Bakanlığı, Kocaeli Valiliği ve Büyükşehir
Belediye Başkanlığı gibi yetkili kurum ve kuruluşların
Dilovası'ndaki çevre denetimlerini artırmaları gerekmektedir.
Bu kuruluşların etkili bir denetim yapabilmesi için gereken
yeterli sayıda eğitilmiş eleman, araç, gereç, ölçüm
ekipmanı ve laboratuvar ihtiyaçları bir an önce karşılanmalıdır.
Ayrıca, çevreye duyarlı sanayicilere teşvik sağlanmalıdır.
Dilovası bölgesinde 8 adet
liman bulunmaktadır. Limanlara gelen gemilerden alınan
atık suları için sadece depolama tesisleri mevcut olup, ortak
veya münferit atık su arıtma tesisleri kurmaları veya
OSB'nin kuracağı merkezi atık su arıtma tesisine
vermeleri sağlanmalıdır.
Öte yandan, Dilovası bölgesinde,
boya ve tiner üretimi tesislerinden ve depolama tesislerinde bulunan
tankların nefesliklerinden atmosfere önemli oranda organik
madde yayılımı olmaktadır. Bu üretim tesisleri
ve depolarından iyi bir havalandırma ve ortamda organik
maddelerin toplanması ve arıtıldıktan sonra atmosfere
salınması gerekmektedir.
Bölge için diğer bir kirletici
unsur ise kömür tesisleridir. Kömür depolama ve işleme, dağıtma
tesislerinin, yapılmakta olan işlemlerinin mümkün olduğu
kadar kapalı alanda gerçekleştirilmesi veya kömür tozlarının
ortamdan etkin olarak uzaklaştırılması konusunda
teknik tedbirlerin alınması ve alınan tedbirlerin devamlılığı
sağlanmalıdır. Dilovası'nda dağınık
hâlde faaliyet göstermekte olan kömür depolarının, işleme,
dağıtım tesislerinin, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca
yer seçimi kesinleştirilmiş olan Kömürcüler OSB alanına
taşınmalarının sağlanması gerekmektedir.
Kömür tesislerinin yanı
sıra bölgede faaliyet gösteren çok sayıda taş ocakları,
başta hava ve su kirliliği olmak üzere, çevre kirliği
ile arazi bozulmalarına sebep olmaktadırlar. Bu tesislerin
kırma, eleme ve işlemeleri kapalı mekânlarda gerçekleştirilmeli
ve oluşan tozların filtre edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, önemli bir husus da,
bölgede, bölge için yeni maden arama ruhsatı verilmemesidir.
İşletme süresi biten ocakların ruhsatlarının
iptal edilerek kapatılması ve faaliyetini tamamlamasından
sonra arazinin rehabilite edilmesi gerekmektedir. Bu husus, Maden
İşleri Genel Müdürlüğü, Kocaeli Valiliği, Kocaeli
Büyükşehir Belediyesi ve belediyelerin iş birliği
ile sağlanmalıdır.
Sanayi ve konutlarda kirleticilik
vasfı yüksek olan yakıtların kullanılması hava
kirliliğine neden olmaktadır. Bu nedenle, bölgede doğal
gaz kullanımının sağlanabilmesi için altyapı
hizmetlerinin ivedilikle tamamlanması gerekmektedir.
Dilovası ve Gebze Belediyesinin
mevcut çöp alanları önemli bir kirlilik kaynağıdır.
Ayrıca, Dilovası'ndan çıkan katı atıklar için
uygun bir çöp alanının olmadığını yerinde
incelemelerde gözlemledik. Bu soruna karşı Kocaeli Büyükşehir
Belediyesinin bir an önce harekete geçmesi ve bölgedeki uygun
bir yere düzenli bir çöp depolama alanı kurması gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, üzerinde
hassasiyetle durulması gereken diğer bir husus ise, Dilovası
dışında, Marmara Bölgesi'nde yoğun ve çarpık
bir sanayileşme mevcuttur. Bölgedeki sanayi tesislerinin
belli bazı illerde yoğunlaşması, bir yandan bu illerde
çevre sorunlarına yol açarken diğer yandan bazı illerde
sanayi yatırımlarının olmamasına yol açmaktadır.
Bu çarpık durum dikkate alınarak, Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca,
bölge illerini içine alacak sanayi master planının yapılması
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
raporumuzda, bölgede yaşanan çevre kirliliğini, ulaşabildiğimiz
tüm ayrıntılarıyla aktarmaya çalıştık
ve alınması gerektiğine inandığımız
tedbirleri sıraladık. Bundan sonrası, konuyu ehliyetle
takip edeceğinden emin olduğumuz Hükûmet organlarının
işidir. Mutluluk vesilesidir ki, konunun önemine en az bizim
kadar inanmış kadrolarla beraberiz.
Ciddi bir emek ve umut bağladığımız
raporumuzun, doğal olarak, hep beraber takipçisi olacağımızı
bildirir, yüce heyetinizi, bu vesileyle saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yıldırım.
Çevre ve Orman Bakanımız
söz istemiştir.
Buyurun Sayın Bakanımız.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Efendim, süreniz yirmi dakika.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, burada, yüce Parlamentomuzun
değerli üyeleriyle birlikte, ülkemizin, Kocaeli ilimizin çok
önemli bir çevre sorununu, Dilovası'ndaki hava kirliliğiyle
alakalı, hava kirliliğinin çevre ve insan sağlığı
üzerinde meydana getirmiş olduğu olumsuz gelişmelerin
neler olduğunu, verilen bir araştırma önergesinin raporunun
müzakeresinde, bu vesileyle, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızla
ve kamuoyuyla birlikte paylaşıyoruz.
Değerli milletvekilleri,
araştırma önergesi, milletvekillerinin kendi bölgelerinde
veyahut da ülkenin herhangi bir noktasında, çok önemli gördükleri
bir hususla alakalı vermiş oldukları bir önergedir. 20
milletvekili bir araştırma önergesi verebiliyor.
Araştırma önergelerinin gündeme alınması Meclisin
çoğunluğuyla olur. Araştırma önergeleri verilirken,
Çevre ve Orman Bakanı olarak, Türkiye'nin, Kocaeli'nin en ciddi
sanayi yükünü taşıyan Dilovası'nın mevcut, hâlihazırdaki
sıkıntılarını, dertlerini, elbette ki, yakından
herkesin bilmesini, öğrenmesini, orada yaşayan insanlarımızın
bir meselesi varsa, bir sıkıntısı varsa, buna
Hükûmet olarak çözüm üretmemize yardımcı olsun diye, bir
araştırma komisyonu kurulmasını destekledik.
Hükûmetin desteklemediği, iktidarın "evet" demediği
ne bir komisyon kurulabilir ne de
-kurulsa bile- onun raporu görüşülebilir. Yani, burada,
baştan sona kadar, Bakanlık olarak, Hükûmet olarak tavrımız,
her şeyin açık, seçik, şeffaf bir şekilde, hiç kimseden
saklanmadan, örtülmeden konuşulması, tartışılması,
varsa eksik ve noksanlar onların giderilmesi, bulunması
gereken bir çözüm varsa da burada, acilen olaya el konularak çözümün
gerçekleştirilmesi.
Peki, bu araştırma komisyonu
kurulana kadar, Çevre ve Orman Bakanlığı olarak biz,
bölgedeki sorunları acaba göz ardı mı etmişiz? Hayır.
2003 yılı sonunda, Bakanlık olarak, Dilovası'ndaki
soruna parmak basmışız. Nasıl parmak basmışız?
TÜBİTAK, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Kocaeli Üniversitesi
Çevre Mühendisliği Bölümü ve Bakanlığımızın
koordinasyonunda bir çalışma başlatmışız.
Nerede yapmışız bunu? Dilovası'nda. Dilovası'ndaki
yapmış olduğumuz çalışmanın ara raporu
benim elimde. Bununla alakalı olarak İzmit Ticaret Odasında
bir toplantı yaptık, milletvekillerimiz, belediye
başkanlarımız, basının, sivil toplumun, her
kesimin katıldığı çok kapsamlı bir toplantı
yaptık. Bu ara raporda, bilim adamları, Dilovası'nda
bir ön, ham fotoğraf çekmişler. O çektikleri ham fotoğrafta
bazı flu, bazı gri, bazı karanlık noktalar tespit
etmişler; bu tespit edilen noktalarla alakalı olarak bize
yol göstermişler, yön göstermişler, ışık tutmuşlar
bize. Biz de o doğrultuda esas raporun hazırlanması
için çalışmalarımızı sürdürmüşüz. Ama,
tam bu sırada bir araştırma önergesi veriliyor Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarım tarafından,
AK Partili milletvekili arkadaşlarım tarafından verilen
bir başka araştırma önergesi birleştiriliyor, gündeme
alınıp görüşülüyor. Şimdi onun raporunu konuşuyoruz.
Değerli milletvekilleri, Dilovası
nasıl bir yer? Elbette ki, Dilovası'nı Türkiye'deki 73
milyon bilmiyor. Dilovası, iki tarafı vadilerle, tepelerle
çevrili; vadinin ucunda denize açılacak noktada bir başka
tepe var, normal hava sirkülasyonunu engelleyen fiziki bir tablo
var, öyle bir yapı var. Başka? TEM Otoyolu geçiyor içerisinden.
Başka? D-100 Kara Yolu geçiyor. Yıllık araç geçişi
yaklaşık 50 milyon, 50 milyon araç geçiyor buradan. Bakın,
burada, sadece bu araçlar geçse bu fabrikalar olmasa inanın,
bu araçların buradaki egzozlarından kaynaklanan karbondioksit,
karbonmonoksit, kükürtdioksit, kurşun ve benzer insan sağlığı
açısında son derece tehlikeli olan gazlar zaten oranın
havasını kirletir ve fazla bile gelir. Türkiye'nin taşımacılıktaki,
transport'taki en önemli, en stratejik hatası, üç tarafı denizlerle
çevrili olmasına rağmen denizleri yeterince kullanamayışı,
demir yollarını yeterince kullanamayışı.
Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde insan ve yük taşımasının
yüzde 95'i kara yoluyla yapılmıyor, ama Türkiye'de böyle yapılıyor.
İşte, onun için, Hükûmetimiz, deniz taşımacılığını
teşvik etmek için ÖTV'yi akaryakıttan kaldırdı, onun
için demir yollarını teşvik ediyoruz, onun için geliştirmeye
gayret ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, Dilovası'nda,
küçücük bir alanda 170 adet fabrika var. Bu 170 adet fabrikanın
Demir çelik tesisleri var, hurda ergitme yoluyla hurda kullanıyorlar.
Başka? Solvent ve kimya sektörü orada ağırlıklı
olarak var. Başka? Orada depolama tesisleri var, enerji tesisleri
var, kömür depoları var, antrepolar var vesaire.
Peki, şimdi, biz, bu TÜBİTAK'ın,
üniversitelerin bize göstermiş olduğu ışık
doğrultusunda ne yapmışız, nasıl yapmışız?
Gece saat 04.00'te il müdürümüzü arayıp, bölgeden bize gelen istihbaratlar
doğrultusunda, gece 04.00'te, orada ölçümler yaptırdık.
Solvent buharlarını ölçecek özel cihazlar getirdik, çünkü
her hava ölçüm cihazı solvent buharlarını ölçmeye müsait
değil; onun için, bu üniteleri de ihtiva edecek ölçüm cihazlarını
oraya getirdik.
Yaptırmış olduğumuz
ölçümlerde, TÜBİTAK'ın, üniversitenin yapmış olduğu
ölçümlerde, Ocak 2006'daki rakamlarla Eylül 2006'daki rakamlara baktığımız
zaman -biraz sonra onları vereceğim- ciddi iyileşmelerin
olduğunu gördük.
Peki, bu iyileşmeler nasıl
oldu? Bu iyileşmeler şöyle oldu değerli milletvekilleri:
Orada, 170 fabrikadan 34 tanesi kirletme istidadı olan fabrikalar.
18 tane fabrika kapalıdır, faaliyetine son vermiş
olan fabrikalar vardır; 115 tane fabrika, sadece ısınmada
enerji kullanıyor, oradan bir yayınım var; yoksa, ciddi
bir emisyonu söz konusu değil. Bu 34 fabrikayla alakalı,
hepsi, baştan sona kadar, ne tür emisyonlar yapıyor, bunlar,
hepsi izlendi; hepsi, Bakanlığımız tarafından
bunlara iş termin planı verildi. Denildi ki "bakın,
sizin, aktif karbon filtresi kullanmanız lazım. Sizin, bacanıza
şu şu şu filtreleri takmanız lazım." Yani,
insan sağlığı, çevre sağlığı
açısından burada limitlerin altında kalmanız
için 34 fabrikanın tamamına bunlar tadat ettirildi. Bu 34
fabrika, evet, elimizde var. Değerli milletvekili arkadaşlarımın,
burada konuşan değerli sözcü arkadaşlarımın
da zaten kayıtlarında bunlar vardır. Ancak, şunu
söyleyeyim: Bölgedeki en ciddi kirliliği yapan, ağır
metal yayınımıyla kanserojen riski en yüksek olan demir-çelikle
alakalı olarak, yakından takip ettik, süre verdik ve süre
sonunda bizim istediğimiz standartlara gelmediklerini gördüğüm
zaman kapattık.
Ama, ben, bundan bir hafta, on gün önce
Dilovası'nda bir basın toplantısı yaptım. O basın
toplantısından sonra bölgedeki fabrikalara gittik, gördük
çevreyle alakalı ne yapmış, aktif karbon filtresini nasıl
takmış, nasıl işletiyor. Bir tesis, 35 milyon dolarlık
müthiş bir, hava standardını, hava kalitesini tutturmak
için filtreler koymuş. Yani, oradaki sanayici şunu çok iyi
biliyor: Çevre ve Orman Bakanlığı, çıkarılan
Çevre Kanunu ile sanayicinin karşısında hasım değil
ama, sanayicinin vermiş olduğu taahhütlere uymaması
hâlinde kayıtsız, kuralsız yoluna devam edemeyeceğini,
ettirilmeyeceğini sanayicimiz biliyor. Bunu, Dilovası'nda
da biliyor, Türkiye'nin dört bir tarafında da biliyor. Çünkü, yeni
çıkan, Parlamentodan 13 Mayıs 2006'da çıkarmış
olduğumuz Çevre Kanunu, gerçekten, bizim inisiyatiflerimizi
genişletti.
Değerli milletvekilleri, bizim,
Dilovası'yla alakalı olarak, bu, sanayi tesislerinin
34'ünde yapılan çalışmaların bir kısmını
yetersiz gördük. Onlara dedik ki, siz, yolunuza devam edeceksiniz,
şu şu çalışmalarınızı tamamlayacaksınız.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
ben, size, Dilovası'ndaki hava kalitesiyle alakalı bazı
parametrelerden bahsetmek istiyorum: Ocak 2006'da kükürtdioksit
50,6'ymış, 20'ye inmiş. Türkiye'de kabul edilen limit değer
250'dir. Azotdioksit, ocak ayında 50'ymiş, eylül ayında
65'e çıkmış. Limit, Türkiye'de 100. Ağır metal
kurşun, ocak ayında 1,152'ymiş, eylül ayında
0,004'müş, limit 2. Ağır metal kadmiyum -bir ara bu kadmiyum
gazetelerde yer almıştı, işte, 10 bin kat filan gibi
rakamlar ifade edilmişti- 1,152; 0,004, binde 4, limit yüzde 4.
Toplam hidrokarbon, ocak ayında 500'müş, eylül ayında
400, limit 140; yani, burada bir yükseklik var. Bunun sebebini de ifade
edeceğim biraz sonra. Toz partikül de ocak ayında
1.000'miş, eylül ayında 350, limit 4.000.
Değerli milletvekilleri,
bu, toplam hidrokarbonlar, solvent buharları, akaryakıtın
boşaltılmasında, tankların havalandırmasından
çıkan buharlardır. Bunlarla alakalı gerekli tedbirler
de aldırılmıştır.
Biz, iki tane istasyonu, Dilovası'nda,
birisini belediyenin bahçesine, birisini de -şu anda oradaki
bir fabrikanın bahçesinde var bizim mobil istasyonumuz, sabit
istasyonu Dilovası'ndaki organize sanayi bölgesi idaresinin
yönetimine aldırtıyoruz- Polisan İlkokulu var hemen
TEM'in üst tarafında, onun bahçesine koyacağız. İki
tane sabit istasyondan -her on beş dakikada bir- Dilovası'ndaki
vatandaşımızın soluduğu havanın bileşimiyle
alakalı olarak bize müracaat etmesine, valiliğe, belediye
başkanlığına gitmesine gerek yok; İnternet'in
tuşuna basacak, her on beş dakikada, Bakanlığımız
İnternet sayfasından, Türkiye'nin seksen bir ilinde nasıl
hava soluduğunu vatandaşlarımız nasıl biliyorsa,
takip edebiliyorlarsa, Dilovası'nda iki tane istasyondan bunu
takip etme imkânı var.
Yine, bu hava kirliliğinde
riski yüksek olan fabrikaların bacalarını online izleyebilecek
olduğumuz otomatik ölçüm cihazları taktırdık.
Çünkü, vatandaştan şöyle bir şikâyet var: "Sayın
Bakanım, sağ olun, siz yakından takip ediyorsunuz, ama
gece saat 02.00'den sonra bunlar filtreleri, bunlar arıtmaları
kapatıyorlar, gidiyorlar." Bunun önüne geçmek için, ilk olarak,
otomatik izleme ağı kuruyoruz -bakın, otomatik- yani,
filtre devreden çıkartıldı mı, enerjisi kesildi
mi, durduruldu mu, bunu anbean takip etme imkânımız vardır
bizim. Bu da Dilovası'nda hayata geçiyor.
Başka? Dilovası'nda, değerli
milletvekili arkadaşlarım, metruk olan SSK binası,
semt polikliniği ve sağlık ocağı olarak faaliyete
geçirildi. Diliskelesi tarafında da bir adet sağlık
ocağı, evet, bu önümüzdeki mart ayında inşallah temeli
atılacak. Bölge, hem Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi
tarafından hem TÜBİTAK tarafından hem Bakanlığımız
tarafından bizim öncelikli olarak takip etmiş olduğumuz
bir bölgedir. Bunun böyle bilinmesini arzu ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın,
iki tane rapordan ilki benim elimde. Bu rapor, bölgede ne, nasıldı,
nereye gidiyor? Bunun son raporuyla birlikte, Dilovası'nda
araştırma komisyonunda çalışan değerli milletvekili
arkadaşlarımın çalışmalarına teşekkür
ediyorum. Gerçekten, bölgede çok ciddi bir çalışma yaptılar.
Yapılan bu çalışmalarda üniversitelerle, TÜBİTAK'la,
bölgedeki bütün aktörlerle görüştüler, onların raporlarından
da istifade ediliyor. Yani, biz, iyi ki böyle bir komisyon raporu
elimizde var, iyi ki böyle bir araştırma komisyonu kurulmuş
diyorum.
Değerli arkadaşlar, benim
değerli hemşehrim, eski belediye başkanı arkadaşımız
"Benim imzam yoktur Dilovası OSB'nin altında." diyor.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yoktur
demedim.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Şimdi -gözlük takmak lazım ki, ince rakamlar olduğu
için onları okuyalım- 14/10/1997 tarihinde, yer seçimi, komisyonunda,
mahallinde yapılan yer seçimi sonucunda hazırlanan yer
seçimi raporunun Dilovası OSB'ye ait Tavşancıl Belediye
Başkanlığının görüşünü içeren ilgili
sayfasıdır. Şimdi, burada enteresan bir şey söylüyor
Tavşancıl Belediyesi, yani, Salih Gün arkadaşımızın
başında olduğu belediye "Kocaeli-Dilovası
OSB içinde Tavşancıl'da kaldığından, isminin
Kocaeli-Dilovası-Tavşancıl OSB olmasını talep
ediyoruz." diyor.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Yok
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Hafızai beşer nisyan ile maluldür. Bu raporlar,
tabii elimizde, bunları, biraz sonra Sayın Gün'e takdim edebilirim.
Yine "Ben seçildikten sonra,
bazı şeyler var, onlardan ben sorumlu değilim." diyor.
"05/02/2002
" Daha seçimler olmamış, seçimlere var,
aşağı yukarı sekiz ay var. Şimdi, Gebze Kömürcüler
OSB
Sayın Gün, bundan da şikâyetçidir, müştekidir; diyor
ki "Bakanlığınız tarafından yapılacak
OSB yapımında belediyemizce bir mahzur görülmemektedir."
SALİH GÜN (Kocaeli) - Tavşancıl
sınırlarında mı, Dilovası mı?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Tavşancıl.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Çerkeşli'de.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - "Kocaeli Vilayeti Tavşancıl Belediye
Başkanı, 05/02/2002, Gebze Kömürcüler OSB." Konu bu.
"Sayı:18, Salih Gün, Belediye Başkanı." İmza
SALİH GÜN (Kocaeli) - Sayın
Bakanım, hangi bölgede, hangi köyün içerisinde, onu söyleyin.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ)
- Belki sizin haberiniz olmadan bürokratlar göndermiş.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Şimdi, Meclis tutanaklarından bir şey okuyacağım
size değerli arkadaşlar: 14/2/2007, Sayın Gün diyor ki
"Şu anda Meclisten umudunu kesmiş halk, Ermeni soykırımını
kabul etmiş Fransız gazetelerinde umut arıyor.
Sayın Bakanım, Dilovası
Fransa'ya mektup yazmış. Türkiye'deki Parlamentodan hiçbir
zaman umut kesilmez. Birileri bugün yapmıyorsa bunu, altı
yedi ay sonra yapacak insanlar muhakkak gelecektir. Bu Dilovası
başlı başına bir sorun
Dilovası Organize Sanayisini
derhal iptal edin."
SALİH GÜN (Kocaeli) - Evet.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Biraz önce Eyüp Ayar
Bu Dilovası OSB kurulurken dönemin
valisi Kemal Nehrozoğlu Müteşebbis Heyet Başkanı
olarak imzalamış
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Bu müteşebbis heyette Değerli Milletvekilimiz
o zaman Belediye Başkanı olarak imzalamış. Müteşebbis
heyetlerde şöyle bir şey vardır: Bu heyet üyelerinden
bir tanesi imzalamazsa OSB kurulamaz. Bu kadar, bu kadar. Ya,
şimdi, o zaman kuruyorsun, şimdi diyorsun "kapat."
Madem kapatacaktın niye kurdun?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Kapat
demedik Sayın Bakan, önlem alın, önlem.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Dilovası
sınırları içinde değil. Saptırıyorsun Sayın
Bakanım.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Şimdi, değerli milletvekilleri, benim, burada,
sevgili hemşehrim
Bakın, benim
SALİH GÜN (Kocaeli) - Dilovası
Organize Sanayi Bölgesi'nden bahsediyorsun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Orayla alakalı da konuşuyorum.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Kömürcüler,
Çerkeşli'de
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Benim, burada, tabii değerli milletvekili arkadaşlarımla
polemiğe girmek gibi bir niyetim yok. Ancak, bir hakkı, bir
durumu tespit edip burada açık seçik paylaşmak lazım.
Şimdi, bakın, bizim Dilovası'nda
sanayicilerle yapmış olduğumuz toplantılarda
onlara neyi ne zaman yapacaklarını söyledik, yapmayanların
da yakasından tuttuk arkadaş. Bunu yaptık, bundan sonra
da yapacağız, sadece Dilovası'nda değil
Bakın, buradan, milletin Meclisinin
kürsüsünden alenen defalarca söyledim, ama, bir kez daha tekrarlıyorum:
Bizim için insan sağlığı her şeyden azizdir, paradan
da puldan da fabrikadan da çok daha azizdir. Bir tek insanımızın
hayatına mal olacak herhangi bir eylem varsa, bunun karşısında
durmak bizim işimizdir, ama, Dilovası
Bakın, ben, 1975 senesinde Dilovası'na,
üniversiteden tez hazırlamak için gittim, 1975. 1975'te gittiğim
zaman Merkez Camii vardı, Nasaş Alüminyum vardı, Çolakoğlu,
birkaç tane fabrika vardı orada.
İZZET ÇETİN (Kocaeli ) -
DYO vardı.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Evet.
Oradaki nüfusu toplasanız,
sağdan topla soldan topla, birkaç bin yoktu, bir köydü orası.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- 3 bin
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Şimdi, bugün, 50 bin kişi yaşıyor, elli
milyon araç geçiyor. Ama, buradan, Bakanlık olarak, bu işin
üstesinden gelmeye kararlı olduğumuzu, yöredeki hemşehrilerimizin
bu konuyla alakalı gönüllerinin müsterih olmalarını
istiyorum.
Ben, yedi yüz gün sonra oraya gitmiş
değilim. Bakın, hükûmetler söz söylemezler, iktidarlar lafla
uğraşmazlar, iş yaparlar. Biz rapor hazırlattık,
biz sanayicilerle toplantı yaptık, ama, bunları, davul
zurnayla, elbette ki, meydanlarda, belediyelerin bahçesinde veyahut
da çarşının ortasında yapmadık. Niye? Biz çözüm
istiyoruz, çözüm. Çünkü, sanayiciyi cezalandırıp fabrikasını
kapatmak, ülkenin ekonomisine artı yazmaz ki, artı yazmaz.
Orada çalışan insanlarımız var. Dilovası'na
bu kadar insan niye göç etti geldi? O fabrikalarda iş bulsun diye
geldi. Şimdi, Dilovası'ndaki o insanları alsanız
başka yere götürseniz
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Öyle bir şey diyen yok Sayın Bakanım, sanayi de olacak...
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Elbette ki, sanayi de olacak, ama, sanayi, çevrenin standartlarına,
insan sağlığına, çevre sağlığına
uygun şekilde olacak. Biz de bunu yapmaya gayret ediyoruz.
BAŞKAN - Sayın Bakan, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
İ. SAMİ TANDOĞDU (Ordu)
- Sayın Bakanım, sorun yok o zaman, anlaşıyoruz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dilovası'yla
alakalı ciddi mesafe aldığımızı rahatlıkla
söylüyorum, ama, Dilovası'nda hâlâ yapacak olduğumuz
işler olduğunu biliyoruz. Orada hava kalitesiyle alakalı
bu çalışmalar yapılırken, aynı zamanda suyla
alakalı atık su arıtma tesislerinin, inşallah, önümüzdeki
nisan ayında temeli atılacak. Bu da, bizim Bakanlık olarak
takip etmiş olduğumuz bir projedir.
Ben size şunu çok rahatlıkla
söylemek istiyorum: Buradaki raporlar, yine, önümüzdeki günlerde
ölçülmeye devam edilecek rakamlarla, elbette ki sizin gündeminize,
ülkenin gündemine, Kocaeli'nin gündemine gelecektir.
Kocaeli Milletvekili olarak, Çevre
ve Orman Bakanı olarak hem Kocaeli'nin hem de Türkiye'nin çevre
ve insan sağlığını ilgilendiren bütün sorunlarına,
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde olmadığı
kadar basiretle ve kararlılıkla sahip çıktığımızı,
meselelerin üzerine cesaretle gittiğimizi, çözümün tarafı
olduğumuzu, şikâyet eden değil çözüm üreten mahal olduğumuzu
(AK Parti sıralarından alkışlar) ve burada değerli
milletvekili arkadaşlarımızın vermiş oldukları
bu Araştırma Komisyonuyla
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yalova'dan
hiç bahsetmediniz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) -
yapılan bu çalışmaların
neticesinde Kocaeli'de ve Dilovası'nda yaşayan hemşehrilerimizin
doğru bilgilendirilme fırsatını da bizlere verdikleri
için teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şahısları adına söz isteyen Rize Milletvekili Sayın
İmdat Sütlüoğlu'na söz veriyorum.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Sütlüoğlu.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Rize) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Dilovası'nin kirlenmesiyle
ilgili olarak, İzzet Çetin ve 31 milletvekili arkadaşımızın,
Eyüp Ayar ve 30 milletvekili arkadaşımızın verdikleri
önergeler sonucunda oluşturulan araştırma komisyonunun
raporu üzerinde konuşuyoruz.
Dilovası'yla ilgili komisyon,
son derece verimli, son derece güzel bir çalışma yapmış.
376 sahifelik bir rapor hazırlamış. Ben, bu değerli
arkadaşlarımızı kutluyorum. Bu bölgenin, Dilovası'nın
resmi net olarak çekilmiş ve orta yere konulmuş.
Benden önce konuşan çok değerli
arkadaşlarım ve çok değerli Bakan arkadaşım,
teknik olarak anlatılması gereken tüm konulara temas ettiler,
ben detaylara bu nedenle girmek istemiyorum. Ancak, Dilovası,
çevre kirliliği açısından laboratuvar mahiyetinde
çok güzel bir örnek, hem Türkiye'miz için hem de dünya için. Dilovası'nda
hava kirliliği var, Dilovası'nda toprağın kirlenmesi
var, Dilovası'nda suyun kirlenmesi var ve orada yaşayan insanların
sağlığını, yaşamını tehdit eder
mahiyette sıkıntılar var.
Meclisimiz henüz daha çok yeniyken,
yine 58'inci AK Parti Hükûmeti çok yeniyken, daha birkaç aylıkken,
ilk araştırma komisyonu yine çevreyle ilgili olarak Ergene
Havzası'nın kirlenmesi hususunda kurulmuştu, ki o zaman
bendeniz de Çevre Bakanı olarak buna destek vermiştim. Tabii
ki, havzalarımız kirleniyor, nehirlerimiz kirleniyor,
göllerimiz kirleniyor, denizlerimiz kirleniyor, toprağımız
kirleniyor. Çevre kirliliği bütün insanlığın ortak
problemi, yani bunu lokal olarak ele alıp, lokal çözümler aramak
bir yere kadar yeterli olmuyor. Global düşünüp, lokal çözümler
aramak, geliştirmek ve bunları gerçekleştirmek gerekiyor.
Yine, çevre olayında yediden
yetmişe toplumun her katmanının, her kesiminin duyarlı
olması icap ediyor. Sadece kamu kurumları mı?
İşte, Hükûmetin, belediyelerin ve diğer kamu kurumlarının
çalışmalarıyla çevreyi korumak ve çevre problemlerinin
altından kalkmak maalesef mümkün değil. Bunun için de, toplumun
tüm kesimleri çok ciddi bir iş birliği yapmak durumundadır.
En ucuz çevre yatırımı,
çevreyi kirletmemekle olur. Yani, koruyucu sağlık hizmeti
gibi, koruyucu hekimlik gibi, koruyucu çevre hizmetlerinin de yapılması
gerekiyor. Çevre bir kere kirletildikten sonra bunu tekrar eski
hâline getirmek, çok büyük harcamalar yapılsa bile, mümkün olmuyor.
İşte, gelişmiş
ülkeler, sanayileşmiş ülkeler "önce bir sanayileşelim,
önce kalkınalım, fabrikalarımızı kuralım,
yollarımızı yapalım, şehirlerimizi kuralım,
çevreyi sonra hallederiz" diye düşündüler. Daha sonra çok
büyük kaynaklar harcadılar, ama, yine de çevre maalesef eski
hâline gelmedi. Biz, Türkiye olarak bu yanlışın içine
düşmemeliyiz.
Çok değerli arkadaşlarım,
çevre, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini
sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim
içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve
kültürel bir ortamdır. Çevreyle ilgili, dünya maalesef çok geç
uyanmıştır. Çok büyük tahribatlar yapıldıktan
sonra ciddi manada dünyanın gündemine ancak gelebilmiştir.
Çevre konusundaki ilk ciddi çalışma
1979 yılında Stockholm'de yapıldı. 1992 Haziranında
Rio'da daha ileri adımlar atıldı. İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi burada gündeme geldi ve bu Sözleşme
1994 yılında imzalandı. 188 ülke bu anlaşmaya imza
attılar. 2002 Juhannesburg'daki Çevre Toplantısı'nda
"sürdürülebilir kalkınma" kavramı orta yere getirildi.
Yani, çevreyi yok etmeden, çevreyi koruyarak yaşama ve gelecek
nesillere de yaşanabilir bir çevreyi miras olarak devretme
olayı. Çünkü, çevre, atalarımızdan bize miras kalmamıştır,
gelecek nesillerden biz onları emanet aldık. Bunu, bir Afrika
atasözünde çok güzel bir deyim olarak görüyoruz.
Biz, AK Parti İktidarı
olarak, ilk günden beri çevre problemlerinin üzerine gittik. Yani,
bu konuda, tozları halının altına süpürmedik,
olayların üzerine kararlı bir şekilde gittik. 22 civarında,
Avrupa Birliği uyum yasası, çevreyle ilgili uyum yasası
hızlı bir şekilde Meclise sevk edildi ve bunlar yine
hızlı bir şekilde kanunlaştı. Çevre ve Orman
Bakanlığımız, buna bağlı olarak gerekli
tüzük ve yönetmelikleri de hayata geçirdi. Şu anda, Hükûmetimiz,
bir komisyonla, birçok bakanlığı içine alan bir komisyonla,
en üst düzeyde çevre problemlerinin üzerine gidiyor ve yine Çevre
Yasası'nın çıkması, bu konuda atılmış
çok önemli bir adımdır. Çevre Yasası'nın mantığı,
işte, korumaya, çevreyi bozmamaya yönelik olarak düşünülmüştür,
düzenlenmiştir. Çünkü, ağır cezalarla, çevreye zarar
veren, çevreyi kirleten insanların çevreyi bozmalarının
önlenmesi bu Yasa'yla amaçlanmaktadır. Yine, çevre düzeni planlarının
yapılması da çok önemli bir adımdır.
Tabii ki, çevreyle ilgili problemler,
çok uzun yıllar ortaya çıkan birikimlerin sonucunda bugün
dağ gibi önümüzde durmaktadır. Türkiye'nin, çevre problemlerini
çözebilmek için 35 milyar dolarlık bir yatırıma ihtiyacı
vardır. Bu, çok büyük bir kaynaktır. Tabii, kendi imkânlarımız,
Avrupa Birliği süreci içinde Avrupa Birliği fonları,
Dünya Bankası ve diğer finans kurumlarının fonlarıyla
bu problemlerin altından kalkmamız gerekiyor, ama, hem kaynağa
hem de zamana tabii ki ihtiyacımız var. Bu çevre düzeni
planlarıyla nerede sanayi yapılacak, nerede şehirler
kurulacak, neresi tarım arazisi olarak kalacak, bunların
planları yapılıyor. Çevre ve Orman Bakanlığımız
bu konuda çok güzel bir çalışmayı, hızlı bir
şekilde yürütüyor. Zannediyorum, kısa bir süre içinde bu
çalışmalar sonlanacak ve artık, bundan sonra, Türkiye
önünü görerek adımlarını atacak, çevreyle ilgili yanlışları
yapmayacak.
Katı atık bertaraf tesislerinin
yapılması olayında, yine almamız gereken çok önemli
yollar var. Çevre ve Orman Bakanlığımız, Değerli
Bakanımız bu konuda bölge birlikleri oluşturmak suretiyle
çok güzel bir çalışmayı başlatmıştır,
sürdürmektedir; kendilerini tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum.
Şu anda, Türkiye'de sadece 19
belediyede standartlara uygun, maalesef, katı atık bertaraf
tesisi var. Yani, belediyelerimizin yapacağı çok iş
var. 3.225 belediyemizden sadece 1.879 belediyemizde kanalizasyon
var. Atık arıtma tesisi olan belediye sayısı ise sadece
170'tir. Bu konuda da yapmamız gereken çok önemli işler var.
Saygıdeğer milletvekilleri,
çevre yatırımları oldukça pahalı yatırımlardır
ve yine, bunların işletme maliyeti de yüksektir. Dolayısıyla,
sanayici, çevre yatırımını gerçekleştiren
ve bunu işletme safhasında da işleten sanayici ciddi
manada artı bir maliyet yüküyle karşı karşıya
kalmaktadır, haksız bir rekabet ortamı oluşmaktadır.
Bunun için, çevre yatırımlarının teşvik edilmesi,
haksız rekabet ortamının ortadan kaldırılması,
hatta çevre yatırımı yapan sanayicilerin avantajlı
duruma gelmelerini sağlayacak yeni tedbirlerin, teşvik
tedbirlerinin de alınması gerekir diye düşünüyorum.
Bu konuda çalışma yapan herkesi, çok değerli
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
İMDAT SÜTLÜOĞLU (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Bu konuda çalışma yapan
herkese, çok değerli Araştırma Komisyonu üyesi arkadaşlarıma,
Değerli Çevre ve Orman Bakanıma ve Bakanlığın
değerli bürokratlarına, yerel yöneticilere, herkese teşekkür
ediyor, tekrar hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Sütlüoğlu.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Erzurum Milletvekili Sayın Mustafa Nuri Akbulut.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dilovası
beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması
ve alınması gereken önlemlerin tespiti amacıyla
açılan Meclis araştırması sonunda, Araştırma
Komisyonumuzun hazırladığı kapsamlı rapor
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuştu.
Bu raporun görüşülmesiyle ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz,
kalkınmakta olan diğer ülkelerde yaşanan türden bir süreçten
geçmekte; bir yandan sanayileşmenin gelişmesi, yaygınlaştırılması
ve sanayi üretiminin artırılması teşvik edilirken,
diğer yandan, işsizliğin azaltılması ve toplumun
refah standardının yükseltilmesi amaçlanmaktadır.
Günümüzde, sanayileşme nedeniyle
büyük sorunlar yaşayan gelişmiş ülkeler, ağır
sanayi tesislerini az gelişmiş ülkelere kaydırarak
bu sıkıntılarından kurtulmaya çalışmaktadır.
Sanayileşmiş ülkeler, dünyada, kalkınmış,
güçlü, medeni ülkeler olarak kabul edildiği için, gelişmekte
olan ülkeler, ekonomilerinin büyüyor olması karşısında,
genellikle çevrenin kirlenmesini ve kirlenmeyle ortaya çıkacak
sorunları görmezden gelmekte; sanayileşmenin, toplum refahının
sağlanması için bir araç olduğu, işsizliğin
azaltılması yanında, çalışanların
sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlarının
karşılanması ve çevreye duyarlı olarak sürdürülmesi
gerektiği göz ardı edilmektedir.
Sanayileşmiş ülkeler
arasına katılmak isteyen ülkemizde de, plansız olarak
başlatılan sanayileşmenin çevreye ve insan sağlığına
olan olumsuz etkileri ilk başlarda önemsenmemiş, hiçbir
planlama yapılmadan, sanayileşmeyi sanayicilerin tercihlerine
bırakan ve kamu denetimini gereksiz gören bir anlayışla,
önceden alınması gerekli tedbirler ne yazık ki zamanında
alınamamıştır.
Değerli milletvekilleri,
bir ülkenin kalkınması ve sanayileşmesi için gelişmiş
ülkelerin denenmiş politikalarının aynen uygulanması
ve bu ülkelerde yaşanan sıkıntıların aynen
yaşanması şart olmadığı gibi, ortaya
çıkacak ekolojik ve çevresel sorunların da kaçınılmaz
ve katlanılması gereken zorluklar olarak kabul edilmesi
doğru değildir. Çağdaş bir sanayileşme anlayışı
içinde farklı kural ve uygulamalarla bu sorunların önüne
geçilmesi mümkündür.
Dilovası'nda yaşanan sorunlar,
çarpık sanayileşme, çarpık kentleşme, aşırı
göç ve nüfus artışı, çevrenin, havanın, suyun ve
toprağın kirlenmesi ve tüm bunlara bağlı olarak ortaya
çıkan insan ve çevre sağlığı sorunları
olarak ifade edilebilir ki, bu sorunlar diğer sanayi kentlerimizde
de yaşanan türden sorunlardır.
Ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının
giderilmesi, yenilerinin ortaya çıkmaması, sağlıklı
bir sanayileşme ve sağlıklı bir kentleşme için
öncelikle illerimizin çevre düzeni planlarının yapılması
gerekmektedir. Sahip olduğumuz değerlerin atalarımızdan
bizlere intikal eden miras değil, gelecek nesillere güvenle
ulaştırılması gereken bir emanet olduğu düşüncesiyle
hareket eden Hükûmetimiz, dört yıl öncesine kadar kaybedilen
çevre değerlerinin yeniden ülkeye kazandırılması
ve çevrenin daha fazla tahrip edilmemesi için tüm illerimizin çevre
düzeni planlarının yapılmasına büyük bir önem vermiş,
altyapı ve üstyapı dâhil olmak üzere tüm yapılaşmayı,
turizmi, sanayiyi, ormanı ve diğer alanları kapsayacak
şekilde ve hızla sürdürülen planlama çalışmaları
sonunda illerimizin çoğunun çevre düzeni planları tamamlanmıştır.
Olumsuz çevresel etkilerin ortaya
çıkmaması, koruma-kullanma dengesinin sağlanması,
kalkınmanın devamı ve yaşanabilir bir çevre için
yürütülen çalışmalarda planlama bütünlüğü ve
şeffaflık, sürdürülebilir kalkınma, çevrenin korunması,
yerel katılım ve ortaklığın tesis edilmesi,
alt bölge planlamaları gibi hususlar dikkatle değerlendirilmektedir.
Değerli arkadaşlar, son
yıllarda çevre konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmetimiz
ve Çevre ve Orman Bakanlığınca önemli düzenlemeler yapılmıştır.
1983 yılında yürürlüğe
giren Çevre Kanunu'nda, aradan yirmi yıl geçtikten sonra ve dönemimizde
kapsamlı değişiklikler yapılmıştır.
Yine, çevreye karşı
işlenen suçlar, ilk defa suç olarak bu dönemde Türk Ceza Kanunu
kapsamına alınmıştır.
Yine, Çevre ve orman Bakanlığımızca
Avrupa Birliği müktesebatı ve Avrupa Birliği düzenlemeleri
dikkate alınmak suretiyle hava, su, katı atıklar ve tehlikeli
atıklarla ilgili yirmi civarında yönetmelik çıkarılmıştır.
İçinde bulunduğumuz bu
dönemde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, birçok önemli konuda
araştırma komisyonları kurulmuş ve bu komisyonlar
çalışmalarını büyük bir dikkat, özen ve ciddiyetle
sürdürmüşlerdir.
Dilovası Araştırma
Komisyonu tarafından yürütülen çalışmalar sonunda
ortaya çıkan rapor da, ilgili tüm kurum ve kuruluşların
dikkatle inceleyip üzerlerine düşeni yapmaları gereken
titiz bir çalışmadır.
Komisyonca hazırlanan raporun
dikkatle değerlendirilmesi, yalnızca Dilovası'nda
yaşanan sorunların giderilmesi için değil, sanayileşme
sürecinde hızla kalkınmakta olan ülkemizin diğer illeri
için de büyük önem taşımaktadır. Ancak, bilindiği
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma komisyonu
raporlarını takip etme yetkisi yoktur. Bu nedenle, hazırlanan
raporların raflarda kalmasının önüne geçilmesi ve ortaya
çıkan çalışmaların aktif ve fonksiyonel hâle getirilmesi
için Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nde değişiklik
yapılmalı, bu suretle, ilgili kurumların, komisyon
raporlarındaki önerilerinin yerine getirilip getirilmediği
ve alınması gereken tedbirlerin zamanında alınıp
alınmadığı noktasında Türkiye Büyük Millet
Meclisi adına denetleme yapılabilmesinin önü açılmalıdır.
Değerli arkadaşlar, çevreyle
ilgili olarak bakanlıklarımıza, özellikle Sağlık,
Sanayi ve Ticaret, Çevre ve Orman, Çalışma ve Sosyal Güvenlik,
Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlıklarımıza
büyük görev düşmektedir. Yine,
valiliklere, üniversitelere, belediyelerimize, Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumuna, Türkiye Atom Enerjisi
Kurumuna, organize sanayi yönetimlerine, sanayicilere,
işletmecilere, sivil toplum örgütlerine, medya kuruluşlarına
ve vatandaşlarımıza önemli görevler düşmektedir.
Konu hassasiyetle takip edilip üzerine gidilmeli ve gerektiği
yerde derhâl müdahale edilmelidir.
Değerli milletvekilleri,
çevrenin korunmasına büyük önem veren Hükûmetimizin hedefi,
cumhuriyetimizin 100'üncü yılını kutlayacağımız
2023 yılında, ülkemizin "çevreye saygı" noktasında
dünyanın en gelişmiş on ülkesinden biri hâline gelmesidir.
Yürütülen çalışmaların aynı anlayışla
sürdürülmesi hâlinde hedefe ulaşmanın zor olmayacağını
umuyorum.
Değerli arkadaşlar, çevre
konusunda büyük duyarlılık gösteren, başta, Sayın
Başbakanımız olmak üzere Hükûmetimizin değerli
üyelerine, Çevre ve Orman Bakanımıza, Bakanlık yetkililerine,
komisyonumuzun Değerli Başkanı Eyüp Ayar Bey'e ve tüm
değerli üyelerine, komisyonda görev yapan değerli Bakanlık
ve Meclis bürokratlarına, Kocaeli'de yürütülen çalışmalarla
ilgili olarak Kocaeli Valimize, Büyükşehir Belediye Başkanımıza,
Gebze ve Dilovası belediye başkanına, muhtarlara,
sivil toplum örgütlerine ve siz değerli milletvekillerine teşekkür
ediyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Akbulut.
Konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin Dilovası
beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan
sağlığı üzerindeki
olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın
98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş
bulunan (10/254) ve (10/258) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşme tamamlanmıştır.
Şimdi, 3'üncü sırada yer
alan, Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili,
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze,
meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci,
İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş
bulunan (10/81, 234, 286) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki görüşmeye başlıyoruz.
2.-
Mersin Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili,
Muğla Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze,
meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri ve Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu (10/81, 234, 286) (S. Sayısı : 1260) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1260 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
İç Tüzük'ümüze göre, Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmede
ilk söz hakkı önerge sahibine aittir. Daha sonra, İç Tüzük'ümüzün
72'nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer
üyeye, şahısları adına iki üyeye söz verilecektir.
Ayrıca, istemleri hâlinde Komisyon ve Hükûmete de söz verilecektir.
Bu suretle, Meclis Araştırması Komisyonu Raporu üzerindeki
genel görüşme tamamlanmış olacaktır.
Konuşma süreleri, Komisyon,
Hükûmet ve siyasi parti grupları için yirmişer dakika, önerge
sahipleri ve şahıslar için on dakikadır.
İlk söz, önerge sahibi olarak
Muğla Milletvekili Sayın Ali Arslan'a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz on dakika Sayın Arslan.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
yaş sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
kurulan Meclis Araştırması Komisyon Raporu hakkında
önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce Yüce Meclisi ve şu anda televizyonları
başında sorunlarına çözüm bekleyen narenciye üreticisi,
yaş sebze ve meyve üreticisi, sera üreticisi dostlarıma,
vatandaşlarıma, selamlarımı, saygılarımı
sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, uzunca bir dönemden beri, özellikle, başta
pamuk ve narenciye üreticileri olmak üzere, tarım alanının
bütün kesimlerinde bir felaket yaşanıyor, facia yaşanıyor.
Üreticimizin tarım girdileri sürekli artarken, sattıkları
ürünlerin fiyatları ya bir sene öncekiyle aynı ya da çok daha
düşük.
Değerli arkadaşlarım,
2004 yılında, yaşadığım bölge Ortaca'da
narenciye üreticisinin büyük feryatları vardı. Bir
yıl önce 600 bin liradan sattığı limonu 2004 yılında
300 bin liraya satamamışlardı ve borçlarını
ödeyemez hâle gelmişlerdi. 1 Haziran 2004 tarihinde, yurttaşlarımızın
sorunlarını dile getirmek için gündem dışı
bir söz aldım. O gündem dışı konuşmamda narenciye
üreticilerinin, pamuk üreticilerinin sorunlarını buradan
dile getirdiğimde, Sayın Mehmet Ali Şahin de Hükûmet
adına cevap vermişti. O da sorunları kabul etmişti
ve tutanaklardan okuyorum -Sayın Şahin o günkü konuşmasında
ne demiş- bir bölümünde diyor ki: "Ayrıca, ihracatın
yetersiz olması, üretici fiyatlarının düşük olmasına
neden olmaktadır. 2002-2003 yılı üretimi, limon piyasası,
2003 yılı Eylül ayında bahçede kilo başına 600
bin ila 700 bin Türk lirası olarak açılmış olmasına
rağmen, ihracattaki tıkanıklık sonucunda, ileriki
zamanlarda bu rakam kilogram başına 350 bin ila 400 bin lira
olarak maalesef gerilemiştir." diyor. "Portakalda da
kilogram başına 350 bin ila 400 bin Türk lirası olarak
şu anda piyasa bulunmaktadır." diyor.
Değerli arkadaşlarım,
hafızayı beşer nisyan ile mevcuttur. Burada konuşmacı
arkadaşlarımız bazen bu rakamlara itiraz ediyor, bu
tutanağı o nedenle okudum. Sayın Mehmet Ali Şahin
de o dönemde, 2004 yılında piyasanın 600 bin liradan,
700 bin liradan açıldığını; ancak fiyatların
350-400 bin liraya gerilediğini Hükûmet temsilcisi, Bakan olarak
itiraf ediyor.
Bugünkü fiyatlara baktığımızda,
sektörün içindeki herkes biliyor ki, fiyatlar 25 ile 30 kuruş civarında,
hatta, daha da ucuza. Mesela, 100 liraya bugünkü, greyfurtun, üreticinin
elindeyken fiyatı. Buna zaman zaman itiraz eden arkadaşlarımız
oluyor. Ağacında kalan ürünler de var değerli arkadaşlarım.
Gerçekten, narenciye üreticimiz son yıllarda büyük bir perişanlık
yaşıyor.
(x)
1260 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Gündem dışı konuşmam
ses getirmedi, soruna çözüm getirmedi. Bir Meclis araştırma
önergesi verdim. AKP Grubundan arkadaşlarımız da vermişler,
Sayın Osman Kaptan'ın da bir Meclis araştırma önergesi
var ve birleştirildi. Değerli arkadaşlarım, ama,
bir türlü Meclis araştırmasının yapılması
için bir oluşum sağlayamadık önergeyi verdiğimiz
hâlde. O dönem, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekili,
şimdiki de Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol'la
birlikte, 2006 yılının ocak ayında, 20 civarında
milletvekili arkadaşımızla, İzmir'den başlayıp
Hatay'a kadar bir çalışma yaptık, on bir gün süren bir çalışma.
Gerçekten büyük bir perişanlık içindeydi narenciye üreticisi
ve bu çalışmayı, döndükten sonra bir rapor hâlinde kamuoyuna
duyurduk. Bu raporda, narenciye üreticisinin, o dönem için, içinde
bulunduğu sıkıntı detaylarıyla anlatılıyor
ve çözüm önerileri de var. Büyük feryatlar vardı bu çalışmada
saptadığımız, burada dile getirdik ve ne mutlu ki
bir Meclis araştırma önergesi kabul edildi ve komisyon kuruldu.
Ancak, komisyon, geçtiğimiz yıl mart ayında kuruldu,
mart ayında çalışmaya başladı, 15/3/2006'da. Zaten
o sezon kaybedilmiş bir sezondu, iki üç yıldan beri süren perişanlık
vardı, 2007 yılında belki bir çözüm olur umudundaydık.
Ancak, nedense, dört ayda komisyon çalışmasını tamamladığı
hâlde, bir türlü bu çalışma Meclise gelmedi ve 2007 yılında
da aynı perişanlık, aynı sorunlar narenciye üreticisinin
yakasında bir kanser gibi kaldı, büyük bir perişanlık
yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu rapor buraya gelmeden, yine Cumhuriyet Halk Partili dört milletvekili
arkadaşımız, Sayın Gürol Ergin, Osman Kaptan ve Necati
Uzdil'le birlikte, bu sefer Hatay'dan başlayıp Köyceğiz'e
kadar yeni bir çalışma yaptık. O çalışmada gözlemimiz
şuydu: Artık üretici, üretim yapmayı bırakmak üzereydi.
"Biz artık ağaçlarımızı keseceğiz,
pamuk yerine, pamuk yıllardan beri kâr getirmediği için,
geçinemediğimiz için narenciye dikmiştik, artık
şimdi sökme sırası narenciyede." Bize bu şeyi
verdiler, inanmamıştık. Gerçekten büyük bir sıkıntı
var. Mesela, Sumbas'ta bir yurttaş, geçtiğimiz yılki çalışmamızda
"Derdimizi anlatmaya kelimeler yetmiyor, ağlamayı
da kendime yediremiyorum..."Yani, bir ağlasam derdimi anlayacaksınız
ama, gibi bir konuşma yapmıştı. Gene aynı Sumbas'ta
-Sumbas, biliyorsunuz, Yaşar Kemal'in doğum yerine çok yakın
bir yerleşim bölgesi, sanıyorum oradaki insanlarda, böyle,
şiirsel anlatım konusunda bir yetenek var- bu sene de bir
yurttaşımız, bu çalışmamızda, bir fıkra
anlattı; fıkra şu: "Bir çiftçi mezarlığı
geziyor. Mezar taşlarının birisinde 'doğum tarihi
1930, ölüm tarihi 1999, üç yıl yaşadı.' diyor. Başka
bir mezar taşına gidiyor 'doğum tarihi 1955, ölüm tarihi
1995, iki yıl yaşadı.' Adam, hesap kitap yapıyor, Allah
Allah, bu nasıl iştir?.. Adam, altmış yıl, elli
yıl yaşamış, ama, mezar taşında 'üç yıl
yaşadı', 'iki yıl yaşadı' yazıyor. Merak
etmiş, gitmiş -bunu yurttaşımız anlatıyor,
narenciyeci yurttaşımız- mezarcıyı bulmuş
'yahu bu nasıl iştir, bu mezar taşlarında böyle yazıyor?'
demiş. Adam anlatmış 'onun birisi memurdu, birisi de
işçiydi; zavallılar, birisi üç yıl dünya görür, birisi
de iki yıl dünya görür.' Çiftçi yurttaşımız demiş
ki: Benimkine, öldüğümde, doğdu ve öldü yaz." Gerçekten
o insanlar, bu dünyada yaşadıklarını zül sayıyor,
büyük perişanlık çekiyorlar. Anasından emdikleri süt
burnundan gelmiş değerli arkadaşlar.
Şimdi, bu çalışmada
başka bir şey gördük. Mersin Ziraat Odasının bir çalışmasında,
hektar başına üretim, narenciye üretimi, Türk çiftçisinin
ürettiği üretim, Amerika'dan da İspanya'dan da fazla, bu konuda
en iddialı ülkelerden daha fazla, yani, bu çiftçiler, Amerika'daki,
İspanya'daki çiftçilerden çok daha iyi bu üretimi yapabiliyor;
ancak, yoksulluklarına baktığınızda, onlardan
çok yoksul. Amerika'nın, Avrupa'nın çiftçileri Türkiye'ye
tatile geliyor -ben Muğla Milletvekiliyim, gittiğim yerlerde
soruyorum bu sene denize gittiniz mi diye- bizim Muğla'daki
çiftçi, bırakın başka bir ülkeye gitmeyi, bırakın
başka bir ile gitmeyi, kendi ilçesindeki, dünya markası
olan Ölüdeniz'e, Marmaris'e, Bodrum'a gidememiş, görmeyenler var.
Değerli arkadaşlarım, peki, neden bu? Bu, yanlış
yönetimden. Çiftçi doğru üretiyor, hatta Amerika'dakinden fazla
üretiyor, İspanya'dakinden fazla üretiyor, ama yoksulluğu
onun diz boyu. Diğeri tatile geliyor, bizim köylümüz, deniz bile
görmeyenler var içlerinde.
Değerli arkadaşlarım,
neden böyle? Bakın, size birkaç rakam vermek istiyorum, desteklerle
ilgili: Türkiye'de çiftçimiz, çiftçi başına 1.500 dolar devletten
sübvansiyon alıyor. Bu, Avrupa Birliğinde 16 bin dolar.
1.500 dolar nerede, 16 bin dolar nerede? Hatta yanılmıyorsam,
Kore'de 23 bin dolar. Elbette o ülkelerin çiftçileri Türkiye'ye tatile
geliyor, bizim çiftçimiz, kendi ilçesindeki denize gidemiyor.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, sizin prim anlayışınızı okuyayım
ben: 2000 yılında, 80 dolar, ton başına, portakalda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ ARSLAN (Devamla) - ... mandalinada
80 dolar, limonda 100 dolar, greyfurtta 60 dolarken, siz, geçtiğimiz
yıl bunu 40 dolarlara düşürdünüz. Bizim çalışmamızın
Mersin bölümünde birazcık artırdınız, 100 dolara
çıkardınız. Bu sene de yine bizim çalışmamızdan
bir hafta sonra, 15 Aralıkta 100 dolara çıkardınız,
daha önce 50 dolarlar civarındaydı. Siz çiftçinizi desteklerseniz,
çiftçiniz insan gibi yaşıyor. Değerli arkadaşlarım,
elbette, desteklemeyince, çiftçimiz de yoksulluk içinde.
Peki, fiyatlar düşük, tüketici
ucuza alabiliyor mu? O da mümkün değil. Bakın, bugünkü aldığım
rakamlar, büyük marketlerde -isimlerini vermiyorum- greyfurt 1 lira
49 kuruş, Erzin'deki üretici fiyatı 10 kuruş greyfurtun,
15 katı; Washington portakal 1 lira 49 kuruş, Erzin'deki üretici
fiyatı 38 kuruş, 4 katı değerli arkadaşlarım.
Yani, üreticiden ucuza alınıyor ama, tüketici ucuza tüketmiyor.
Burada da, bu Meclisin düzeltmesi gereken, sanıyorum, hallerle
ilgili bir sorun var.
Değerli arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Basından
öğrendiğimize göre, reklamcılık dâhisi Sayın
Ali Taran'la anlaşmış bulunuyorsunuz. Sanıyorum,
Ali Taran'ın ilk çalışmaları başladı. Siz,
işte, pembe tablolar çizin, millet yerse. Biliyorsunuz "aganigi"nin de mucidi Ali Taran.
Siz, çiftçi rahat, borçlar azalıyor diye söylersiniz, insanlar
yerse.
Değerli arkadaşlarım,
gezilerimizde görüyoruz ki, insanlar bunu artık yemiyor;
çiftçiler yemiyor, işçiler yemiyor, memurlar yemiyor; yemediklerini
de seçimde göreceksiniz.
Bu rapor çok güzel bir rapor, ama,
bakın, dört aydan beri raflarda duruyor. 2006 ve 2007 yılı
kayboldu. Çiftçiyi düşünmüyorsunuz. O nedenle, pembe tabloları
artık yemez hâle geldiler. Bunu da seçimlerde hep birlikte göreceğiz.
Akşamın bu saatinde beni
dinlediğiniz için hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.
Bu çalışmanın Türk çiftçisine hayırlar getirmesini
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
Önerge sahipleri olarak ikinci konuşmacı
Antalya Milletvekili Sayın Osman Kaptan.
Buyurun efendim.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze, meyve ve
kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirtilmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu hakkında söz almış bulunuyorum; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, 30 Mayıs
2005 tarihinde Rusya'nın Türkiye'den yaş sebze, meyve ve kesme
çiçek alımını durdurması üzerine gündem dışı
bir konuşma yapmış ve bir de Meclis araştırma
önergesi vermiştim. Aynı konularda verilmiş olan diğer
iki önergeyle birleştirilerek Genel Kurulumuz, 15 Şubat
2006'da 868 sayılı Kararıyla, önergelerde belirtilen
hususları araştırmak üzere Meclis araştırma
komisyonu kurulmasını kararlaştırmıştı.
Genel Kurulun 15 Mart 2006 tarihli birleşiminde ise komisyon
üyeleri seçilmiş ve Komisyon çalışmalarına
başlamıştır.
Sayın Ali Er'in Başkan, benim
de Başkan Vekili olduğum bu Komisyonda, Tarım Bakanlığı
başta olmak üzere ilgili kurum, kuruluş ve sektör temsilcileri
Komisyonda dinlenmiş, gerekli bilgi ve belgeler toplanmıştır.
Sorunları bizzat yerinde görmek ve yerel ilgililerle bire bir
görüşebilmek için, Antalya, Hatay, Adana, Mersin, Bursa, Balıkesir,
Yalova, Malatya, Niğde illerinde incelemeler yapılmıştır.
Komisyon raporu 11 Ekim 2006 tarihinde
Meclis Başkanlığına sunulmuş, dört buçuk ay
sonra da, bugün Genel Kurulumuzun gündemine alınmıştır.
Komisyon raporunda, sebzede, meyvede, narenciyede ve kesme çiçekte
sorunlar araştırılarak, alınması gereken çözüm
önerileri ayrıntılı biçimde verilmiştir. 256 sayfa
olan bu raporun uygulamaya yansıtılması gerekmektedir.
Sayın arkadaşlarım,
raporda göreceğiniz gibi, ihracatla ilgili sorunların
sadece iç piyasadaki boyutları irdelenmiş ve incelenmiş
olup, dış ülkelerdeki üretim, tüketim ve piyasa boyutu Komisyonumuzun
çalışma kapsamı dışında tutulduğu
için araştırılmamıştır.
Hâlbuki benim araştırma
önergemde, Rusya Federasyonu'nun 30 Mayıs 2005 tarihi itibarıyla
Türkiye'den yaş sebze, meyve ve kesme çiçek alımını
durdurma gerekçelerindeki hususların, üretici ve ihracatçılarımızın
zararlarının, Rusya Federasyonu'nun 2.11.2004 tarih ve 1300
sayılı bilgi isteme taleplerine yedi aydır yanıt
vermeyen kurum, kuruluş ve sorumluların, ihracatımızda
karşılaşılan diğer engellerin ortaya çıkarılıp,
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla komisyon kurulmasını
istememe karşın, rapora baktığımız zaman,
talep ettiğim hususların hepsinin açıklığa
kavuşturulmadığını görürüz. Ancak, araştırmanın
yurt dışı boyutu eksik kalmakla birlikte, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde ilk defa böyle bir komisyonun kurulması memnuniyet
vericidir. Onun için, biz, Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyeleri
olarak, komisyon çalışmalarını engelleyici değil,
hızlandırıcı ve raporun ürün sezonuna yetiştirilmesine
yönelik bir tutum içinde olduk.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bildiğiniz gibi, Cumhuriyet Halk Partisinin,
özellikle, narenciye üreticilerimizin sorunlarını sürekli
gündemde tutmak için komisyonlar kurması; birinci komisyonumuzun
Grup Başkan Vekilimiz Sayın Kemal Anadol başkanlığında
28 Ocak 2006'da İzmir-Seferihisar'dan başlayıp, Samandağına
kadar, Akdeniz'in batısından doğusuna kadar üretim
bölgelerinde üreticilerle toplantılar yapıp, incelemelerde
bulunması, bu toplantılarda, örneğin, Antalya'da bir
ziraat odası başkanı "İki yıldır komada
idik, bu yıl öldük. Siz de taziyeye geldiniz. Narenciye öldü, cenaze
namazı kılındı, ama, yine kurtulamadık. Çünkü,
sonradan bir sürü borç çıktı." derken, Mersin'de bir
başka ziraat odası başkanının ise
"Başbakan üç yıl süre istemişti. Üç yıl geçti.
Ne oldu? Biz 'sahibimiz yok, köylü sahipsiz' diyorduk. Bugün gördük
ki, Cumhuriyet Halk Partisi buraya yirmi milletvekili ile gelerek
'sizin sahibiniz var, biz varız' diyorlar" diyerek, seslerini
yükseltmeleri, bizim de, bu çalışmayı kitapçık
hâlinde yayınlamamız, sorunu kamuoyuna ve Parlamentoya
taşımamız bu Meclis komisyonunun kurulmasında
etkili olmuştur. İhracata verilen primin artırılmasına
da neden olmuştur.
Yine, aynı konuda, Muğla
Milletvekilimiz Sayın Gürol Ergin'in başkanlığında,
benim de içinde bulunduğum, her ilin milletvekillerinin de kendi
illerinde katıldığı, Cumhuriyet Halk Partisinin
ikinci narenciye komisyonu da, 2006 yılı Aralık
ayının ilk haftasında, bu sefer de Hatay- Samandağ'dan
başlayarak, Muğla-Köyceğiz'e kadar, üretim bölgelerinde
incelemelerde bulunmuş, sorunların çözülmeyip daha da
arttığını bizzat yerinde tespit etmiştir.
Sayın milletvekilleri, tarımda,
narenciyede, yaş sebze ve meyvede, kesme çiçekte sorun var; ekiminde
sorun var, dikiminde sorun var, sökümünde sorun var, hasadında
sorun var, ihracatında sorun var, girdisinde sorun var, çıktısında
sorun var. Girdisinde tohumu, fidanı, fidesi, ilacı, gübresi,
mazotu, elektriği, suyu, naylonu, ipi, ambalajı, sandığı,
deposu, nakliyesi pahalı; çıktısı, meyvesi sebzesi
ucuz, para etmiyor, dalında kalıyor, çürüyor. Bütün bunlara
karşın, tüketici de ucuza yiyemiyor. Üretici, limon, portakal
bahçelerini köklüyor. Eskiden ürün satılamıyor, para etmiyordu,
şimdi bahçeler satılamıyor, bahçeler para etmiyor.
İhracat yetersiz, iç piyasa üretimi yetersiz. Narenciye üreticisine
destek verilmiyor, ihracatçıya destek yetersiz. Girdilerin
KDV'si yüksek, ürünün ortalama fiyatı düşük, girdileri dahi
karşılamıyor. Ürün, üç dört yıl öncesinin fiyatına
satılamıyor diye şikâyet çok.
Değerli arkadaşlarım,
sorun yok diyemeyiz. Bu Hükûmet sorunları çözdü diyemeyiz.
Hükûmet sorun çözmediği gibi, bizatihi sorun yarattı.
2005'te Rusya ihracatımızı niye durdurdu? Rusya'nın
yazdığı yazıya yedi aylık süre içinde niye cevap
verilmedi? Bakanı istifa ettirmekle sorun çözülmedi. Hükûmet
pırlantanın, incinin, yakutun, elmasın katma değer
vergisini sıfıra indirirken, tarımdaki girdilerin
KDV'sini niye indirmedi? Biz komisyon raporunda bu vergilerin indirilmesini
istedik. Bu konuda Meclis araştırma komisyonunun kurulması,
zaten sorunun var olduğunun bir kanıtıdır. Meclis
araştırma komisyonu kurulalıdan bu yana bir yıl
geçmiştir, önergeler verileliden beri de ortalama iki buçuk
yıl geçmiştir. Bu süre içinde, üreticilerimiz, üç dört ürün
sezonu geçirmişlerdir. Bu süreçte sorunlar çözülmediği
için daha da katmerleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorun ciddidir. Araştırma raporundaki
önerilerin acilen uygulamaya konulması zorunludur. Meclis
araştırma komisyonu raporlarının uygulamaya konup
konmadığı konusunda Meclisimizin bir yaptırım
yetkisi yoktur. İç Tüzük değişikliğiyle, araştırma
komisyonu raporlarının uygulamaya yansıtılıp
yansıtılmadığı konusunda, belli aralıklarla,
örneğin, üç veya altı ay gibi sürelerle Meclisimize
hükûmetin bilgi vermesi sağlanmalıdır. Ayrıca,
araştırma kapsamı dışında kalan; ancak,
ihracatımızla yakından ilgili olan Almanya, Rusya pazarları
ile İspanya, Mısır, Fas, Tunus gibi üretimde rakibimiz
olan ülkelerin potansiyel durumları da araştırılmalıdır.
Meclis araştırma raporunun
uygulamaya geçirilmesini ve tarım sektörümüze yararlı
olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaptan.
Önerge sahibi olarak üçüncü konuşmacı,
Mersin Milletvekili Sayın Mustafa Eyiceoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Mersin)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği
üzere, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek ile narenciye üretimindeki
ve ihracatındaki sorunların araştırılarak,
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi için yüce Meclisin
15/2/2006 tarihli 63'üncü Birleşimi'nde görüşme yapılarak
Genel Kurulun 868 sayılı Kararıyla Meclis araştırması
Komisyonu kurulmasına karar verilmiştir. 15/3/2006 tarihinde
komisyon kuruldu, 21/3/2006 tarihinde de Resmî Gazete'de yayımlanmıştır.
Komisyon çalışmalarını tamamlayarak 11/10/2006
tarihinde Meclise raporunu sunmuştu. Bu çalışmalarda
emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür eder
Önerge sahipleri
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Halkımızın yüzde
40'ının gelir kaynağı tarımdır ve bu yüzde
40'lık dilimin yüzde 70'i ise yaş sebze, meyve ve narenciye
üreticilerinden oluşmaktadır. Gelir grubu olarak oldukça
geri kalan sebze ve meyve üreticilerimizin istenilen kalitede
ürün elde edememeleri, ürünlerini satamamaları veya bu ürünlerin
değerinin çok altında alıcı bulması gibi herkes
tarafından bilinen problemlerin kaynaklarının tespit
edilmesi ve çözüm aranmasının Meclis çatısı altında
gerçekleştirilmesi, üreticilere devletin elinin uzatılmasında
ve sıkıntılarına cevap bulmada atılan en önemli
adımdır.
Seçim bölgem olan Mersin, ülkemizde
en fazla meyve üretiminin yapıldığı ildir. Bu bakımdan,
yaş meyve ve sebze üreticilerinin sıkıntılarını
bizzat biz de yaşıyoruz ve bu sıkıntıların
üretici üzerinde yarattığı baskıyı da çok iyi
biliyoruz.
Dünya toplam sebze üretiminin yüzde
2,4'lük kısmı ülkemizde üretilirken dünya ticaretindeki
payı sadece yüzde 1'dir. Ülkemizin bulunduğu coğrafya
ve sahip olduğu tarım potansiyeli yanında ürün çeşitliliği
imkânları göz önüne alındığında ihracat değerlerinin
daha yüksek olmasını beklemek hata olmaz. Ancak, mevcut durum
üzerinde konuşmadan önce iktidara geldiğimizde teslim
aldığımız tabloyu ortaya koymak lazımdır.
Geçmiş dönemlerde uygulanan
tarım politikaları, bir tarım ülkesi olan ve kendi kendine
yetebilme sıfatıyla övünen ülkemizi, ne acıdır
ki ithal ürünlerle karnını doyuran bir ülke hâline getirmiştir.
Tarım sektöründeki ihracatın azalarak ithalatın artmasının
ülke ekonomisine getirdiği yük de hepimizce malumdur. 2005
yılı itibarıyla, ülkemizin toplam yaş sebze ve meyve
üretiminin sadece yüzde 4,2'lik bir kısmını ihraç etmekteyiz.
Toplam üretimin bu denli düşük bir kısmının ihraç
edilmesi, ediliyor olması, dünya pazarlarının bizden
ne istediğini algılamamamızdaki hatamızın
göstergesi olduğunu düşünüyorum.
Bununla beraber, AK Parti Hükûmetinin
aldığı kararlar ve yaptığı uygulamalar
yaş sebze ve meyve üreticilerinin yüzünü yeniden güldürmeye
yetmiştir. Türkiye İhracatçılar Meclisi verilerine
göre, 2000 ve 2001 yılına göre yaş sebze ve meyve üretimi
2006 yılında yaklaşık yüzde 40 artış göstermiştir.
Ülkemizin yaş sebze ve meyve ve narenciye ihracatı, 2000,
2001 ve 2002 yıllarında ortalama olarak 1 milyon 428 bin ton
olarak gerçekleşirken, 2006 yılı ihracatı 2 milyon
107 bin ton değerine ulaşmıştır. Elde edilen döviz
geliri de yine 2000, 2001 ve 2002 yılları ortalamaları
alındığında 478 milyon dolar olurken, 2006 yılında
bu miktar 1 milyar 152 milyon dolar değerine ulaşarak cumhuriyet
tarihinin en yüksek değerine AK Parti İktidarında
ulaşılmıştır. Elde edilen gelirdeki artış
neredeyse 2,5 katı bir gelişme. AK Parti Hükûmetinin ve politikalarının
katkısını inkâr etmek insaf ölçülerine sığmaz.
Yaş sebze ve meyvede karşılaşılan
problemlerden en önemlilerinden bir tanesi de tarım istatistiklerimizin
geçmiş dönemde düzgün tutulmayışıdır.
Doğru bir planlamanın yapılabilmesi ve stratejinin
belirlenebilmesi için ülkemizdeki mevcut durumun bilinmesi elzemdir.
Yaş sebze ve meyve üreticiliğinde rakiplerimize göre
önemli bir avantaj olarak karşımıza çıkan iş gücü
potansiyelimiz daha iyi şartlar altında değerlendirildiği
takdirde rekabet gücümüz artacaktır.
Tohumculuk, fidancılık,
gübre kullanımı ve sulamayla ilgili olarak alınacak
tedbirler ve devlet destekleriyle üreticinin teşvik edilmesi
ve yönlendirilmesi, doğrudan ülke ekonomimize kazanç olarak
dönecektir. Önceki yıllarda özellikle Avrupa Birliği ülkeleriyle
ihraç yaş sebze ve meyve ürünlerinde, atık, pestisit gibi insan
sağlığına zararlı kimyasalların tespit
edilmesiyle yaşadığımız sıkıntıların
tekrarlanmaması için zirai mücadele tedbirlerinin alınması
şarttır. Yaşanılan büyük prestij kaybı yanında,
ürünlerin ihracı ve geri gönderilmesi esnasındaki masraflar
dikkate alındığında, problemin ne kadar önemli olduğu
anlaşılır.
Ben, burada, huzurunuzda özellikle
Tarım Bakanımıza ve gümrükten sorumlu Devlet Bakanımıza
teşekkürü bir borç bilirim, çünkü, Hükûmetimiz döneminde Türkiye'de,
Tarım Bakanlığı vasıtasıyla, on beş
tane dünyaca kabul edilmiş laboratuvar ve Mersin'de Gümrük
Başmüdürlüğüne bağlı gümrük laboratuvarı
açılmıştır. Şu anda, Tarım Bakanlığı
ve Gümrük Müsteşarlığı vasıtasıyla, Mersin'de
üç tane, yaptığımız ihracattaki ürünlerdeki ilaç
kalıntısını ölçen laboratuvar mevcuttur.
Belki tarımın ya da meyve
ve sebze üretimindeki sıkıntıların Meclis gündemine
gelecek kadar önemi var mıydı diye düşünen arkadaşlarımız
olabilir. Söz konusu olan ülke ekonomisine eklenecek veya ülke
ekonomisinden çıkacak milyar dolarlar mertebesindeki son derece
önemli bir kaynaktır. Son derece detaylı incelemelerin yapılarak
çözüm önerilerinin getirildiği Meclis araştırması
komisyonu raporu, halkımızın daha bol meyve ve sebzeyi
daha ucuza tüketmesi yanında, ihracatın artmasıyla
da ülkemize daha çok dövizin girmesini sağlayacaktır.
Tarım ürünlerinin üretilmesinde
ithalat girdisinin yok denecek kadar az olduğunu da belirtmekte
fayda var. Köyden kente göçlerde şehirlerin artık yaşanamaz
bir hâle gelmesi, köydeki insanların yeterli kazançlarının
olmayışından diye düşünebilirsiniz. Planlanan
Meclis araştırması, bu açıdan toplumsal öneme sahip
ve geniş halk kitlelerini doğrudan ilgilendirmektedir.
Araştırma komisyonu raporunda ifade edilen değerli
bilgiler, Türkiye'deki mevcut istikrarın kaynağı olan
AK Parti Hükûmeti tarafından en iyi şekilde değerlendirilerek
çözüme kavuşturulmaktadır.
Her türlü faaliyette olduğu
gibi, yaş sebze ve meyve üretimini de içine alan tarım sektörü,
geçmiş hükûmetlerin plansız ve programsızlığı
veya hatalı programları nedeniyle bunca zamandır geriye
kalmaya mahkûm edilmiştir. Planlama için gerekli olan mevcut toprak
bilgisi ve kayıtları düzgün tutulmadığından,
hangi ürünün ne miktarda ve hangi bölgelerde üretildiği tam olarak
bilinmemektedir. AK Parti Hükûmetinin bu konuda yaptığı
ilk çalışma, Türkiye'de kadastro faaliyetine hız vermek
olmuştur ve Türkiye gibi Avrupa Birliğine girmek üzere
olan bir ülkenin daha kadastral faaliyetini ve ölçümlerini bitirememesi,
geçmiş hükûmetlerin çok büyük bir hatasıdır. Bu sayede
elde edilen düzgün veriler ışığında, öncelikli
ihracat hedefimiz olan Avrupa Birliği ve Arap ülkelerinin tüketim
alışkanlıklarına uygun ürünler üretmemiz mümkün
olacaktır.
Yaş sebze ve meyve ihracatında
rakibimiz olan ülkeler, üretim konusundaki teknolojik yeniliklere
daha çabuk ulaşabilmektedir. Ülkemizin, bununla ilgili olarak
Hükûmetimizin uyguladığı yenilikçi tarım makinelerinin
getirilmesi konusundaki teşvikleri bu açığı kapatmıştır.
Yaşadığımız Avrupa Birliğine uyum süreci
ve uyum yasaları, üretimde kaliteyi artırmak yönündeki
adımlarımızı hızlandırmıştır.
Hedef pazarlara olan yakınlığımız hem daha
hızlı hem de daha ucuz taşıma imkânları sunduğundan,
sadece bu avantajımızın daha iyi kullanılmasına
yönelik tedbirlerin alınması bile yaş sebze ve meyve
ihracatımızı birkaç kat artırmaya yeteceğini
yüce Meclisin dikkatine sunuyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Tarım sektörü yaş sebze ve meyve üretimimiz gitgide daha
bilinçlenmektedir. AK Parti Hükûmeti olarak başlattığımız,
her bir bölgeden sorumlu genç ziraat mühendislerimiz sayesinde o
bölgedeki halk daha verimli ve uygun üretim konusunda bilinçlendirildiği
gibi, mezun olup iş bulmakta zorlanan gençlerimize de istihdam
açmış bulunuyoruz. Ancak, bu eğitim çalışmalarımızın
ne denli önemli adımlar olduğu önümüzdeki yıllarda etkisini
gösterecektir, bu çalışmaların sonuçları uzun vadede
ortaya çıkacaktır. Burada, özellikle Muğla Milletvekili
Ali Arslan Bey'in vermiş olduğu bazı rakamlara ben de
bir işarette bulunmak istiyorum.
Az önce, değerli milletvekilimiz,
2000 yılında yaklaşık olarak 80 dolarlık bir
teşvik verildiğini söylemişti, ama biz de baktığımız
zaman Hükûmetimiz döneminde 2000
yılı değil, 2003, 2004 ve 2005, 2006 yıllarında
her türlü yaş sebze meyve ve özellikle de narenciye üretimimizde korkunç bir
ihracatın olduğu, ama bu ihracatın mevcut üretimi dengelemediği
noktası bilimsel verilerle ortadadır. Misal olarak verirsek,
2000 yılında limon 169 bin ton, 2001 yılında 220 bin
ton, 2002 yılında 239 bin ton olurken, 2003 yılında
171 bin ton, 2004 yılında
222 bin ton, 2005 yılında ise 359 bin ton limon ihracatı
yapıldığı ve 2006 yılında 329 bin ton limon
ihracatı yapıldığını görüyoruz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Fiyatı
ne kadar, fiyatı?
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Aynı şekilde, mandalinaya
baktığımız zaman
Ha fiyat derseniz, yine
onu da verelim.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Söyle,
söyle.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- 2001 yılında 220 bin ton karşılığında
82 milyon dolar
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kilosunu
söyle, kilosunu.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- 82 milyon dolar
Birim olarak söylüyoruz,
çünkü konuştuğumuz rakam kilo değil, ton. 82 milyon dolar
girdi var. 2003 yılında ise
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Üretici mi satmış bunu?
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Evet.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Üretici
kaç para kazanmış, sen onu söyle?
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, buradaki
problem, bizim konumuz
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap
edin efendim.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Lütfen
Bizim konumuz burada, ihracattaki
yaşanan problem. Yani, biz şu anda şunu söylüyoruz: Tamam,
burada, 2004 yılında limonda, 222 bin ton ihracat yapmışız,
99 milyon dolar girdi sağlamışız. 2005 yılında
359 bin ton limon ihracatı sağlamışız, tam 170
milyon dolar girdi sağlamışız. 2006 yılında
ise, çok önemli bir nokta var ki, 2005'le bile kıyasladığımız
zaman özellikle narenciyede, portakalda, mandalinada ve greyfurtta
korkunç bir ihracat artışı olduğunu görüyoruz
ALİ ARSLAN (Muğla) -
"Narenciye odun oldu."
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
-
ve bu rakam Türkiye'deki ihracat,
TİM'den alınan rakamlardır.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sizin
bölgenin gazetesi bu.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Bunun yanında
BAŞKAN - Sayın Eyiceoğlu,
konuşmanızı tamamlayın efendim, sürenizi aştınız.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Bunun yanında, ben özellikle de şunu söylüyorum: Doğrudur,
AK Parti Hükûmeti döneminde, özellikle 2006 yılında Türkiye'deki
yaş sebze ve meyveyi ele aldığımız zaman
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Hayali ihracat olmasın?
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
-
Anamur'un muzu, Silifke'nin çileği, Mut'un kayısısı,
eriği ve bugün nardan kimse Hükûmeti sorumlu tutmuyor ve Hükümete
teşekkür etmiyor. Bunlar çok iyi bir fiyata giderken, sadece ve
sadece narenciyedeki limondan dolayı Hükûmet suçlu gibi ilan
ediliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Narenciyeyi
kesiyorlar.
MUSTAFA EYİCEOĞLU (Devamla)
- Bugün dikkatinizi çekmek isterim ki, Anamur'un muzu şu anda
1,5 milyon lira, çileği 1 milyon 800 bin lira, domatesi 1 milyon
700 bin lira, salatalığı 1 milyon lira. Yani, bunu Türk
çiftçisi üretmektedir ve şu anda Türk çiftçisi bunun karşılığında
da memnundur.
Yüce Meclisi saygılarımla
selamlar, hepinize iyi akşamlar dilerim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Eyiceoğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
22.06
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 22.17
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68'inci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1260 sıra sayılı Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası,
gruplar adına olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık'ta.
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaş sebze, meyve, kesme çiçek ve narenciye üretimindeki ve ihracatındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin tespiti hakkındaki Meclis araştırması
önergesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlarım.
Şimdi, Türkiye'nin en temel sorunlarından
bir tanesi tarımda yaşadığımız sorunlar.
Gerçekten de, şu anda, Türkiye'nin hangi iline gitseniz, hangi
ilçesine gitseniz, hangi köyüne gitseniz, gerçekten de tarımla
uğraşan insanlarımız çok büyük bir ekonomik
sıkıntı içerisinde, ama, Ankara'ya baktığımızda,
Ankara'dan gördüğümüzde sanki Türkiye'deki her şey o kadar
güzel, o kadar güllük gülistanlık bir hâlde anlatılıyor
ki, tüm çiftçimizin çok mutlu olduğu hemen hemen herkesin dilinden
düşmez bir kelime hâline geldi.
Arkadaşlar, gerçekten de Türkiye'de
ilk defa yaş sebze ve meyveyle ilgili bir araştırma komisyonu
kuruldu. Bu komisyonun bir üyesi olarak, gerçekten de tümümüz, tüm
milletvekilleri iyi niyetle çalıştı. Bu nedenle, öncelikle
Komisyon Başkanımız Sayın Ali Er'e ben teşekkürlerimi
sunuyorum, gerçekten de tüm Türkiye'deki sivil toplum örgütlerinin
görüşlerini almaya çalıştı ve milletvekilleri
olarak, komisyon üyeleri olarak bizlerin de duygularını yansıtmamıza yardımcı
oldu.
Fakat, arkadaşlar, bir sorunumuz
var. Şimdi, Türkiye'de, acaba yaş sebze, meyve, narenciye ve
kesme çiçekte bizim sorunumuz ne? Bu hep tartışılıyor.
Biz, sebze üretiminde dünyada dördüncüyüz, meyve üretiminde dünyada
on birinciyiz. Demek ki, Türkiye'nin üretmek diye bir sıkıntısı
yok, Türkiye üretebiliyor, ancak, ürettiklerinin ancak yüzde 2'sini,
yüzde 3'ünü ihraç edebiliyor. Sorun, o zaman, ürettiklerimizi pazarlayabilmekte
ya da ne ürettiğimizde toplanıyor. Acaba, gerçekten de biz
Türkiye'de ürettiğimiz her ürünümüze dış pazarlarda
müşteri bulabiliyor muyuz? Talebi olan çeşitleri mi üretiyoruz,
yoksa, artık dünyada üretilmeyen, ama bizim geleneksel üretim
biçimleri, metotları içerisindeki ürünler mi üretiliyor? En
temel sorunlardan bir tanesi bu.
Şimdi, bakınız, Nisan
2003'te burada gündem dışı söz alarak, sözleşmeli
çiftçilik, sözleşmeli üretim ve Üretici Birlikleri Yasası
hakkında bir gündem dışı konuşma yapmıştım.
O zamanın Tarım Bakanı Sayın Sami Güçlü benim konuşmama
vermiş olduğu cevapta, hem burada, kürsüde vermiş olduğu
cevapta hem de bizzat yazılı cevabında, Türkiye'deki
sözleşmeli üretimle ilgili, hangi alanlarda sözleşmeli
üretim olduğunu belirtmiş ve Üretici Birlikleri Yasası'nın
da Meclis gündeminde olduğunu söylemişti. Gerçekten de bizim
Türkiye'deki çiftçilerimizin örgütlendiği meslek örgütü
var, ziraat odası var, bir de ekonomik örgütlerimiz var, kooperatiflerimiz
var; ama, bunun yanında, yaş sebze, meyve alanındaki,
gerçekten de çok çabuk bozulabilen özellikle narenciye, yaş
sebze, meyve ve kesme çiçekte en büyük örgütlenmemiz üretici birliklerinde
olacaktı ve bizden önceki 57'nci Hükûmet zamanında, Avrupa'daki
yaş sebze, meyve tüzüğünün Türkçeleştirilmiş hâli
Tarım Bakanlığına o anda getirilmişti, onun
komisyon çalışmaları devam ediyordu. Bu çalışmalarda,
biz, Sayın Bakanlığa giderek Bakanlıkla da görüşmelerde
bulunduk. Şu andaki Tarım Bakanımız Sayın Mehdi
Eker, o dönemde, tahmin ediyorum, Tarım ve Köyişleri Komisyonu
Başkan Yardımcısıydınız değil mi Sayın
Bakanım?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Üyesiydim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
5200 sayılı Üretici Birlikleri Yasası Meclis gündemine
geldiğinde, gerek komisyonda gerekse alt komisyon çalışmaları
esnasında son derece değiştirildi. Öyle bir hâle getirildi
ki, üretici birliği vasfını yitirmiş, sadece üretici
grubu hâline gelmiş bir metin hâline geldi. Bu komisyon çalışmaları
esnasında biz gördük ki, gerçekten de yaş sebze, meyve üreticilerimizin
örgütlenmesi gereken bu birlikler, çünkü devletin direkten direğe
müdahale etmesi gerektiği ve devletin ürün alımlarına
bizzat üretici birlikleri vasıtasıyla müdahale etmesi
gerektiği bu birlikler, kuş mu, deve mi, deve kuşu mu,
ne olduğu belli olmayan birlikler hâline geldi ve öyle bir hâle
getirildi ki, sözleşmeli üretim yapma yetkisi ortadan kaldırıldı.
Sayın Bakanım da hatırlayacaklardır, komisyon çalışmaları
esnasında, 5'inci maddedeki "Sözleşmeli üretim yapabilir."
diye benim vermiş olduğum öneride uzlaşmak için
başka bir odaya geçtik ve bugünkü gibi, sadece "Sözleşmeli
üretimde aracı yapılabilirler." şeklinde bir hüküm
çıktı.
Şimdi bakınız, bu elimizdeki
metne baktığımızda, yani bizim raporumuza baktığımızda,
bu elimizdeki metinde, bizim o zaman, yani 5200 sayılı Üretici
Birlikleri Yasası Mecliste görüşülürken yapmış
olduğumuz hangi eleştiri var ise hemen hemen bu bütün
eleştirilerin gerçek olduğu ortaya kondu. Ama, bu süre içerisinde,
yaklaşık iki yıllık süre içerisinde Türkiye'de üretici
birlikleri de kuruldu. Üretici birliklerini kurarken gerçekten
de AKP İktidarı, başlangıçta sağlam bir örgütlenme
modeli, yaş sebze, meyve üreticilerinin bir örgütlenme modeli
olarak görmediler, ama, birdenbire bir değişiklik meydana
geldi, ziraat odasının ve kooperatiflerin alternatifi
olarak, tarım satış kooperatifleri birliklerinin alternatifi
olarak yeni bir örgütlenme olarak anlaşılmaya çalıştı
ve birden Bakanlık ilgi göstermeye çalıştı. Hatta
ben çok ilginç bir şey gördüm. Meyve üretici birliği Türkiye'de
kurulmaya çalışılırken telefon ettim, ilgimi
çekti, dedim ki: Arkadaşlar, meyve üretici birliği kuruyor
musunuz? Bunun tüzüğünü rica edebilir miyim? Oradaki meyve
üretici birliğindeki arkadaş bana dedi ki: "Alamazsınız."
Niye? "Çünkü, bu işte eğer bir evrak istiyorsanız
AKP Genel Merkezine telefon edin, Genel Başkan Yardımcısı
size tüzüğü verebilir." dedi. Neden bu dedim, merak ettim,
ama sonradan anladım. Meğerse bizim meyve üretici birliği
içerisine fındık ve zeytin de alınıyormuş.
Şimdi, arkadaşlar, meyve üretici birliğinin içerisinde
fındıkla zeytinin ne işi var? Bizim Türkiye'deki
fındık üreticileri FİSKOBİRLİK içerisinde
örgütlendi. Yine, Türkiye'deki ilk kurulan üretici birlikleri içerisinde
doğal üretim yapan organik fındık üretici birlikleri
yine orada kuruldu. Ee? Türkiye'de zeytin üretimine geldiğimizde,
gerek Marmarabirlik gerekse TARİŞ
Zaten zeytin tarım
satış kooperatifleri birlikleri burada. Orada zaten çiftçilerimiz
örgütlenmişler. Fındık üreticileri ve zeytin üreticileri
zaten örgütlenmiş. Çiftçilikteki, tarımdaki sorun, örgütlenme.
Bu çiftçiler zaten örgütlenmişler. O zaman nereden çıktı
da, biz bu üreticilerimizi tekrar meyve üretici birliği içerisine
aldık? Bunu bayağı merak ettiğimizde -gerçekten
de benim ilgimi çeken noktalarda merak ettim- yine araştırdık.
Mesela, şu anda Türkiye'de ilk kurulan birliklerden bir tanesi,
Süt Üretici Birliği var. Yaklaşık bir ay önce genel kurulunu
yaptı. Çok sorunlu bir genel kurul yaptı ve yine, ayın
17'sinde burada, Türkiye'de, herkesin gözü önünde Türkiye Damızlık
Koyun-Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği Birinci Olağan
Genel Kurulu toplandı. Sayın Bakanım bu konuda bilgi
sahibidir tahmin ediyorum. Kendisine ve Başbakana bizzat Türkiye
Damızlık Koyun, Keçi Üreticileri Birlikleri Başkanı
ve Yönetim Kurulu suç duyurusunda bulundular. Ben de buradan, Meclis
kürsüsünden suç duyurusunda bulunuyorum.
Bakınız, Damızlık
Koyun ve Keçi Üreticileri Birliği Yönetim Kurulu kongre kararı
alıyor, diyor ki: "Biz 17 Şubatta kongre yapacağız."
Bakanlığa bildiriyor, tek kelime. Bakan adına gelen
yazıda "Hayır efendim, siz kongre yapamazsınız,
siz kongrenizi haziran ayında yapacaksınız, 17 Şubatta
almış olduğunuz kongre kararını iptal
edin." deniyor ve bunun üzerine Yönetim Kurulu kongre kararını
iptal ediyor. Bütün kayıtlar burada. Arkasından, birden bire,
16 Şubat 2007 tarihinde Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğü adına Osman
Şimşek, Genel Müdür Yardımcısı, yazı yazıyor
Türkiye Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Merkez
Birliğine, diyor ki: "Siz 17 Şubatta kongre yapacaksınız."
Sorun da burası, ama, Yönetim Kurulunun haberi yok ve Türkiye'de
insanlar geliyorlar, birlik üyesi değiller, o kooperatifler
Birliğe üye kabul edilmemişler ve Birlik Yönetim Kurulunun
haberi olmadan 17'sinde burada Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri
Merkez Birliğinin kongresi yapıldı ve bir AKP milletvekilinin
kardeşi Birliğin başkanı seçildi ve bunun üzerine
cumhuriyet savcılığına suç duyurularında
bulunuldu ve Türkiye Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri
Merkez Birliği Yönetim Kurulu 19/2/2007 tarihinde şu elimde
gördüğünüz, ekleriyle beraber on sayfayı bulan, hem Yönetim
Kurulu karar defterlerine geçilen üç sayfalık dilekçe Sayın
Başbakana ve Sayın Tarım Bakanına iletildi.
Şimdi arkadaşlar, biz tarımı
böyle mi idare edeceğiz? Biz insanları böyle mi örgütlendireceğiz?
Bu örgütlenme, tarımdaki çalışanların, çiftçilerin
örgütlenmesi mi, yoksa, siyasal örgütlenme olarak mı algılayacağız
biz bunu? Tamamen burada, ben şu anda, Sayın Bakanımın
bu konuda ne yaptığını merak ediyorum ve ne yapacağını
da merak ediyorum.
Şimdi, Türkiye'deki yine meyve
üretiminden bahsediyoruz. Bugün Türkiye'de, ISO 9000 kaliteli Bursa'da
üretilen kirazı satmaya kalktığınızda elinizden
alırlar. Hiçbir şekilde pazarlama sorunumuz yok. O yüzden
de zaten devlet destek de vermiyor, teşvik de vermiyor. Ama, bizler
ne yapıyoruz? Ben size söyleyeyim: Bursa'da kirazın en fazla
yetiştirildiği yerlerden biri olan Keles-Davutlar-Kozağacı
bölgesinde termik santral yapmaya kalkıyoruz. Termik santral
yaparak oradaki kiraz ağaçlarını ortadan kaldırmayı
düşünüyoruz. Bütün Bursa'daki çevreci örgütler ayağa kalkıyor.
Biz orada, hâlâ, termik santral yapmakta ısrar ediyoruz ve Sayın
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanımız Bursa'ya geliyor, hâlâ,
termik santral yapacağım diye inat ediyor oraya, bunu konuşuyor.
Biz ne yapıyoruz? Taş ocaklarıyla
beraber
Daha bugün Bursa'da, Bursa'da Türkiye'deki meyveciliğin
merkezlerinden biri olan Gürsu ilçesinde taş ocaklarını
protesto eylemi vardı. Biz gidiyoruz, meyve yetiştirilen
alanlarımızda taş ocaklarına ruhsat vererek o
alanların, meyve ağaçlarının katledilmesine izin
veriyoruz. Bunları da takip ediyoruz.
Yine devam ediyorum. Biz ne yapıyoruz?
Türkiye'deki tarımın, Türkiye'deki çiftçilerin desteklenmesini
sağlayan tarım kredi kooperatiflerimiz var, Ziraat Bankamız
var ve Ziraat Bankası tüm çiftçilerimize kredi veriyor. Biz ne
yapıyoruz? Ve diyoruz ki: "Biz, Ziraat Bankasını
satacağız, özelleştireceğiz." Kime vereceğiz?
"Yabancılara vereceğiz." Pekâlâ, Türkiye'deki
çiftçilerimize kim kredi verecek o zaman, kimden para bulacaklar,
onlara kim yardım edecek? Hiç kimse yardım edemeyecek. Ama,
biz, esnafımıza kredi temin eden, onlara ekonomik destek
veren Halk Bankasını yabancılara satmak isterken vazgeçildi,
ama, burada Meclisten, getiriyoruz, Ziraat Bankasını da
yine yabancılara satalım diye kanun çıkartmaya çalışıyoruz.
Şimdi faizler geliyor.
İlginç bir şey oldu. Bursa'da Esnaf Kefalet kongresindeyiz.
Bir AKP'li Bursa milletvekili arkadaşımız şunu
söyledi: "Siz hiç merak etmeyin arkadaşlar
" dedi aynen
esnafa "
biz bankayı yabancılara satsak da, aslında
size, biz, yüzde 20 indirimli faiz veriyoruz. Aslında sizin
kullandığınız faiz yüzde 13, ama aslında bu
yüzde 20. Biz Hükûmet olarak bunun yüzde 7'sini veriyoruz. Banka yabancılara
satılsa dahi, siz hiç merak etmeyin, biz yine size yüzde 7'yi
Hükûmet olarak cebimizden, yabancıya, şahıslara da ödeyeceğiz,
siz yine ucuz faizle kredi alacaksınız."
Şimdi, herhâlde, aynı mantığa
geldiğimizde, burada yüzde 3,5-yüzde 4,5, biliyorsunuz, sübvansiyon
uygulanıyor; tahmin ediyorum ki, artık gelecek aynı
mantık içerisinde "Biz yabancılara Ziraat Bankasını
satsak dahi, ey köylüm, sen hiç merak etme, biz Türkiye Cumhuriyeti
olarak yabancıya, bankayı satın alanların da cebine
para vereceğiz, sübvansiyonu biz uygulayacağız."
diye söz verecek herhâlde o arkadaş. Keşke burada olsaydı
çok daha rahat konuşma
imkânına sahip olabilirdik.
Şimdi bakınız, Türkiye'deki
en temel sorun üretme değil, örgütlenme ve Türkiye'de, gerçekten
de meslek örgütü haricinde, ziraat odası seçimleri de dah
işte ocak ayından itibaren yapılıyor, şu anda
bitti, şu anda diğer kooperatiflerimiz, tarım kredi
kooperatiflerimizle üretici birliği belgesi veriyoruz biz.
Bakınız, tarım kredi
kooperatifine üretici birliği belgesi verilince ne oluyor?
Tarım kredi kooperatiflerinin kullanmış olduğu
faiz limiti 10 milyarda, öyle mi? Eğer üretici birliği belgesine
sahip ise o birlik, kullandığı tarım kredi kooperatifi
ve üretim sözleşmesi yaparsa, 3 katı kadar, 30 milyar faiz
veriyoruz şu anda tarım kredi kooperatiflerinin en son faiz
limitlerinde.
FİKRET BADAZLI (Antalya) -
Kredi veriyoruz.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Kredi veriyoruz, pardon, kredi veriyoruz. Doğru, kredi veriyoruz,
faiz vermiyoruz.
Arkadaşlar, pekâlâ, düz üretici
birliği üyesinin ne günahı var? Yani, 5200 sayılı
Yasa ile üretici birliği belgesi alan, üretici birliğini
kuran şahısların ne günahı var?
VAHİT KİRİŞCİ
(Adana) - Özendirelim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Bakın, bunu özendirelim. O zaman 5200 sayılı Yasa ile
üretici birliklerine de aynı avantajı niye kullandırmıyoruz,
niye vermiyoruz?
Yine başka bir uygulama var.
Üretici birliklerinde olması gerekenler, yaş sebze, meyve
üreticileri, kesme çiçek üreticileri. Ee, şimdi biz ne yaptık?
Süt üreticilerini de, her türlü hayvansal ürünleri üretenleri de
gittik üretici birlikleri içerisine aldık, öyle mi? Doğru
mu? Değil, değil; onların örgütlenmeleri var, Türkiye'de
Damızlık Sığır Üreticileri Birliği var.
Ama, burada ne yapıyoruz? Sayın Bakana, bir soru önergesi
de verdim. Biliyorsunuz, 5200 sayılı Yasa ile Süt Üreticileri
Birliğine üye iseniz sütünüze litrede 1,5 lira prim alıyorsunuz.
Ee, pekâlâ, diğer kooperatiflerin ne günahı var? Diğer
birliklerin ne günahı var? Holstein tipi damızlık
sığır üretici birliklerine niye bu parayı vermiyoruz?
Sayın Bakana soru önergesi verdim. Bana verilen cevapta
"Biz birliklerde örgütlenmeyi teşvik etmek istiyoruz."
Doğru, keşke birliklerdeki örgütlenmeyi her şeyiyle
beraber teşvik edebilsek ki, tüm birlikler de bu şekilde bu
parayı alabilse. Bunu aynı şekilde destekliyoruz.
Şimdi, bakınız, ikinci
bir sorum var: Türkiye'de elmaya ne zaman teşvik verildi? Elma
depoda kaldıktan sonra. Çıkarılan genelgeyle, tebliğle,
2006 yılında mayısla ağustos ayı içerisinde ihracat
yapan firmalara tonuna 80 dolar
teşvik vereceğiz. Ee, elma ne zaman yetişiyor? Elma ne
zaman yetişiyor? Eylülden mayıs ayına kadar ihracat
yapan üreticinin ne günahı var? Onlara niye para verilmiyor?
Bugün ayvaya teşvik veriliyor mu? Şeftaliye teşvik veriliyor
mu? Hayır, yok. Armuda teşvik veriliyor mu? Kiraza teşvik
veriliyor mu? Bursa'nın kara incirine teşvik veriliyor
mu? Hayır, hiçbir şeye teşvik vermiyoruz. O zaman, biz
şimdi burada konuşuyoruz, diyoruz ki: "Efendim, biz
teşvik veriyoruz." Hayır arkadaşlar, biz teşvik
falan vermiyoruz. Biz teşvik falan vermiyoruz. Biz, hâlâ, dağınık,
örgütsüz bir tarımdaki örgütlenmeyi ve modeli hâlâ devam ettirmeye
çalışıyoruz.
Bakınız arkadaşlar,
biz, komisyon çalışmalarındaki önerilerin birçoğuna
katılıyoruz. Gerçekten de, komisyondaki çalışmalarda
karşılıklı ortak düşüncelerimiz dile getirildi.
Ama, bir karşı oy yazısı yazdık biz burada. O
karşı oy yazısında, özellikle, karşı oy yazısını
yazmamızın nedenlerini de belirtecek şekilde anlatmaya
çalışıyorum. Şu anda, çıkarılan 5200 sayılı
Tarımsal Üretici Birlikleri Yasası eksiktir. Türkiye'deki
tarımda bir örgütlenme modeli olarak asla düşünülmemesi
lazım, böyle düşünürsek hata yaparız; ama, üreticimizi
bir araya getirecek, onları güçlendirecek bir birlik olarak düşündüğümüzde
doğru yapılması gerekir.
Bakınız, Avrupa Birliğinde
üretici örgütlerinin temel görevleri:
1) İlgili ürünün piyasasında
denge sağlamak.
2) Satış koşullarını
belirlemek, üretimin piyasa koşullarına göre düzenlenmesini
sağlamaktır. Yani, ekonomik faaliyette bulunmaktır.
Hâlbuki, biz, üretici birliklerinin
ekonomik faaliyette bulunmasını yasakladık, sözleşmeli
üretim yapmasını yasakladık, biz yasakladık bunu.
Şimdi devam ediyorum:
"Bizde ise ekonomik faaliyet 5200 sayılı Üretici Birlikleri
Yasası'nda yasaklanmış, 552 sayılı Kararname
ile üretici birliği belgesi verilen birlikler ise ticari faaliyette
bulunmaktadırlar.
Bu nedenle, raporda belirtilen
eksiklerin yanında, 5200 sayılı Tarımsal Üretici
Birlikleri Yasası'nda değişiklik yapılarak:
a) Üretici birliklerinin tek bir
yasayla kurulması ve faaliyette bulunmalarının
sağlanması,
b) Üretici birliklerinin, tıpkı
AB ülkeleri gibi, meyve ve sebze, narenciye, sert kabuklu meyveler
ve mantar ürünlerini ve işlenmek üzere kullanılacak ürün
yetiştiricilerinin kurduğu birlikler olarak kalmasını,
hayvansal ürünler ve bunları üreten üreticilerin yasa kapsamından
çıkarılmasını,
c) Balıkçılık, zeytin
ve zeytinyağı için Avrupa Birliğinde özel tüzükler ve
düzenlemeler olması nedeniyle, bunlar için özel düzenlemelerin
yapılması,
d) Üretici birliklerinin devlet
adına piyasaya müdahale edebilmesi için devletten maddi yardım
almasının sağlanması,
e) Devlet tarafından üreticilere
verilen ve verilecek desteklerin birliklere verilerek buralarda
örgütlenmenin sağlanması,
f) Birliklere tarımsal girdilerde
her türlü dolaylı vergilerden muafiyet tanınması,
g) Birliklere işletme fonu
kurmaları ve eylem planı hazırlama yetkileri verilmelidir.
Devlet, işletme fonuna katkı yapmalı, birliğin
ekonomik güce ulaşmasını sağlamalıdır.
Eylem planına bağlı olarak, Avrupa Birliği fonlarından
yardım alması ve tanınması da sağlanmalıdır.
h) En önemlisi ise üyeleri adına
üretim sözleşmesi yapma yetkisinin birliklere verilmesi zorunludur."
Biz, bu önerilerde bulunmuştuk.
Şimdi, hâlâ, bu önerilerde tekrar bulunuyoruz.
Geçen üç yıllık bir deneyim
yaşadık, üretici birlikleri kuruldu. Üç yıllık süre
içerisinde, ne yazık ki, bu konuda hiçbir adım atılmadı.
Tek bir niyetiniz var: "Ziraat odalarında başarılı
olamadık, kooperatiflerde, tarım satış kooperatifleri
birliklerinde başarılı olamadık, ama üretici birliklerini
ele geçirelim" gibi, dar, siyasal kadrocu ve sekter bir anlayış
içerisine girilirse, gerçekten de geleceğin Türkiye'sindeki
yaş sebze, meyve üreticilerini örgütleyebileceğimiz bu
birlikler, ne yazık ki, Türkiye'deki üretici için yine hayal
kırıklığı yaratacaktır. Ne olur siyasal
olarak ele geçirmeye çalışmayın. Gerçekten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Sayın Başkanım, tamamlıyorum.
birlikleri, Avrupa Birliğindeki
gibi, yaş sebze ve meyve tüzüğünün orijinal hâli gibi, Meclise
gelen, Bakanlığa gelen ilk taslak gibi, üretim sözleşmesi
yapabilecek bir ekonomik örgütlenme olarak algılayın ve
Türk köylüsünün hizmetine o şekilde sunun.
Beni dinlediğiniz için teşekkür
ederim, hepinize sevgi ve saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Küçükaşık.
Anavatan Partisi Grubu adına
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yaş sebze, meyve, kesme
çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis araştırma komisyonu
raporu üzerinde, Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekten Türkiye'nin yüzde 35'ini teşkil eden
köylülerin, maalesef, şu anda Mecliste temsilcisi olan milletvekillerinden
kaç tane arkadaşız? Bu kadar sorunları olan bu köylüleri,
eğer Meclisimiz bu şekilde az bir şeyle görülürse, demek
ki bu olaylara önem verilmiyor. Hele Hükûmetin 350 küsur milletvekilinden
neredeyse komisyon üyesi sayısı kadar milletvekili var.
Demek ki, köylüleri bu kadar önemsemiyoruz. Köylüler, sizleri yarın
seçim meydanlarında göreceklerdir.
Değerli arkadaşlar, yüce
Meclisin 15/2/2006 tarihli 63'üncü Birleşimi'nde görüşülen
araştırma önergesi üzerine, Genel Kurulun 868 sayılı
Kararı ile, yaş sebze, meyve, kesme çiçek, narenciye üretimindeki
ve ihracatındaki sorunları görüşmek amacıyla
Meclisimizden 17 üye komisyona seçilmiş bulunmaktadır.
Çalışma süresi içerisinde,
Ankara'da 12 toplantı yapılmış, ilgili bakanlıkların
ve kamu kurum ve kuruluşlarının, araştırma
enstitülerinin, ilgili meslek odalarının, üretici ve ihracatçı
birliklerinin ve sivil toplum kuruluşlarının görüşleri
alınmış ve uzmanların görüşlerine başvurulmuştur.
Bütün burada emeği geçen, başta Komisyonumuz, Meclisimiz
ve bürokratlarımıza çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca,
Komisyon, sorunları yerinde tespit amacıyla, Antalya, Hatay,
Adana, Mersin, Balıkesir, Bursa, Yalova, Malatya ve Niğde
illerinde incelemelerde bulunmuştur ve bu çalışmaları,
11/10/2006 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
bu raporu sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye'de bahçe bitkileri tarımı yapılan
alanın işlenen araziye oranı yüzde 12,4'tür. Yaş sebze
ve meyve üretimi yıllara göre değişmekle birlikte,
yıllık 42 milyon ton civarında olup, bu üretimin yaklaşık
16 milyon tonu meyve, 26 milyon tonu da sebze olarak gerçekleştirilmektedir.
Dünyada üretilen incirin yaklaşık yüzde 27'si, kayısının
yüzde 17'si, kavunun yüzde 12'si, karpuzun yüzde 11'i, yeşilfasulyenin
yüzde 14'ü, patlıcan ve domatesin yüzde 9'u, turunçgillerin yüzde
13'ü ülkemizde üretilmektedir. Dünya sebze üretiminde Türkiye'nin
payı ise yüzde 3 dolaylarındadır. Türkiye'de yaş
sebze, meyve üretiminin yalnızca yüzde 4'ü -ortalama 1 milyon
800 ton- dış satıma konu olmaktadır. İhraç edilen
yaş sebze ve meyve sektöründe en fazla ihracat geliri turunçgillerin
ihracından sağlanmaktadır. Değerli arkadaşlar,
turunçgillerin ihracatından sağlanırken, bu Hükûmet
döneminde, -hatırlarsanız- maalesef, sezon bittikten sonra
destekleme verilmiştir geçen sene mart ayında, bu sene ise
aralık ayında. Değerli arkadaşlar, çiftçinin elinde,
üreticinin elinde bu stokları, malı bittikten sonra
teşvik vermenin, yardımcı olmanın bir faydası
var mı? Ancak tüccarları zengin etmekten başka bir
şey değil, çiftçilerimizi
de mağdur etmektedir. Yani, sonra çıkıyorsunuz
"Limona 100 dolar verdik." diye... Acaba seçim için mi bunu
birden gündeme getirdiniz, yoksa bu insanların çığlığına
bir nebze olarak kulak verdiğinizden mi? O hâlde, narenciyecilerin
durumunu herkes de biliyor. Bas bas bağırdılar ve
sıkıntıları olduğunu söylüyorlar. Bugün sorduğumuzda,
çiftçiler, narenciye üreticileri diyor ki: "25-30 kuruşa,
maalesef, malımızı satamıyoruz." diye
sıkıntıları var. Biz, teşvikleri gününde vermediğimizde,
çiftçileri mağdur etmiş durumda değil miyiz? Malatya'da kayısıya
sizler teşvik verebiliyor musunuz? Kayısı çiftçisinin,
kayısı üreticilerinin durumunu biliyor musunuz? Sıkıntıları
olduğunu ve -dünyaya kendini ispatlamış olan kayısının-
özellikle Malatya'dan başlamak üzere Türkiye'nin çok yerlerinde
kayısı üreticilerinin durumunu, feryatlarını
hiç duyuyor musunuz? Sadece farklı üretilen... Narenciyeye
verdiğiniz şey zaten belli, bugün narenciye üreticisinin
masraflarını da karşılamıyor. Elmaya verilen
teşvikler de belli. Ama neden, bugün kayısıya, şeftaliye,
kiraza biz de teşvik vermiyoruz? Bunlar çiftçi değil mi, bunlar
üretici değil mi? Bunlara da, bir an önce, diğerlerine verildiği
gibi, narenciyeye verildiği gibi, sebzeye, meyveye verildiği
gibi, teşviklerin bunları da kapsam içerisine alarak, mademki
yaş sebze, meyveyle ilgili bir komisyon araştırması
içerisinde bulunduk, bunların da değerlendirilmesi gerekir.
Çiftçiler mağdur, girdilerini
karşılayamıyorlar, sıkıntıları
var. Hiçbir çiftçi bugün, ben hâlimden memnunun diyemiyor. Bu sıkıntıların
giderilmesi için, çiftçilere, Avrupa Birliğine giderken, Avrupa
Birliği çiftçilerine ne veriyorsa, Türkiye de hiç olmazsa bunun
yarısını versin. Çünkü, Avrupa Birliğindeki çiftçilerin
girdileri, Türkiye'deki çiftçilerin ve üreticilerin girdilerine
göre çok daha düşüktür. Bu hâliyle, çiftçinin elindeki üretmiş
olduğu mal elinde kalmaktadır.
İhracatın üretime oranı
İspanya'da yüzde 45, İsrail'de yüzde 51'dir. Bu anlamda, üretilen
yaş sebze ve meyvenin yüzde 96'sı ülke içinde kalmakta, bu
miktarın yüzde 25-30'u ise tüketim merkezlerine ulaşmadan
çürümektedir. Bu durum, sektörde var olan sorunların düzeyinin
bir göstergesidir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, sektörde
istenilen miktar ve kalitede üretim gerçekleştirilmemektedir.
Yaş sebze ve meyve ticareti,
bu ürünlerin üretimiyle uğraşan üreticileri, üretici birlikleri
ve kooperatifleri, taşıyıcıları, aracı
ve komisyoncuları, toptan ve perakende çalışan tüccarları,
dış satımcı ve dış alımcıyı,
yerel ve merkezî kamu örgütünü ve en önemlisi de bu ürünlerin tüketicisi
konumundaki geniş halk yığınlarını çok
yakından ilgilendirmektedir.
Ülkemiz, yaş sebze, meyve ve
turunçgillerin üretiminden pazarlanmasına kadar geçen bütün
aşamalarda İspanya ve İtalya gibi ihracatta söz sahibi
olan ülkelerle karşılaştırıldığında,
önemli eksiklikler vardır. Türkiye'de yaş sebze, meyve sektörünün
üretim yapısı, fiziki yapısı ve pazarlama altyapısından
kaynaklanan sorunları bulunmaktadır. Özellikle muhafaza,
ambalaj, girdi kullanımı, etiketleme, organik tarım,
yetiştiricilik sistemleri, pazarlama altyapısının
uygunsuzluğu ve eksikliği, üretici örgütlenmesindeki
yetersizlik sorunları öne çıkarmaktadır.
Alanla ilgili olarak daha önce yapılan
yasal düzenlemeler, bu sorunların çözümüne yönelik yaklaşımlar
içermekten öte, zincirin ilk ve son halkası olan üretici ve tüketici
aleyhinde bir eğilim sergilemektedir.
Dünyada yaklaşık elli ülkede
kesme çiçek üretimi yapılmaktadır. Türkiye, mevcut iklim
ve coğrafi yapısıyla, kesme çiçek üretimi açısından
büyük oranlar sahip olan ülkelerin başında gelmektedir.
Türkiye'de ticari anlamda çiçek üretimi ve pazarlaması 1940
yıllarından başlamıştır. Hâlen süs bitkisi
üretimi yapılan illerin sayısı 20'dir. 2000 yılı
itibarıyla Türkiye'de süs bitkilerine ayrılan sera 15 bin
dekar civarındadır. Süs bitkileri üretimi yapılan
alanların yüzde 53'ü kesme çiçek üretimi yapmakta, kesme çiçek
üretimi alanlarında İzmir ve Antalya illerimiz başta
gelmektedir. Antalya üreticileri ağırlıklı olarak
dış pazara yönelik üretim yaparken, İzmirli üreticiler
hem iç hem de dış pazara yönelik çalışmaktadırlar.
Ülkemizde kesme çiçek, doğrudan 30 bin kişinin, dolaylı
olarak da 200 bini aşkın kişinin geçim kaynağı
olmuştur. Kesme çiçekte pazar sorunu bulunmadığı
için, ülkemizde var olan potansiyelin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; malum olduğu üzere tarımın temeli
topraktır. Toprak olmadan tarımdan ve tarımsal üründen
bahsetmenin manası yoktur. Üretimin verimliliği ve kalitesinin
en önemli etkeni topraktır. Bu nedenle, öncelikle tarım
topraklarının en rantabl şekilde kullanımı
için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Tarım
topraklarının erozyonla taşınması engellenmeli,
aşırı sulama, gübreleme ve diğer hatalı tarım
uygulamalarıyla topraklarımızın çoraklaşması
ve verimsizleşmesinin önüne geçilmelidir. Bunun için de Tarım
ve Köyişleri Bakanlığı ve taşra teşkilatlarına
büyük iş düşmektedir.
Öte yandan, tarım işletmeleri
optimum büyüklükte değildir, yani tarım işletmeleri
kârlı olarak üretim yapabilecek büyüklüğe sahip değillerdir.
Türkiye'de, 2001 yılında tarım sayımına göre
yaklaşık 3 milyon tarım işletmesinin 1 milyonu 20
ile 49 hektar arasında büyüklüğe sahiptir. Avrupa Birliğinde
ortalama tarım işletmesi büyüklüğü 17 hektar iken, ülkemizde
5 hektardır. Ortalamadan bakıldığında 5 hektar
alan büyük veya yeterli görülebilir, ancak bu 5 hektardan daha büyük
tarım alanlarının özellikle Orta Anadolu ve Doğu
Anadolu'daki kıraç alanlarda yer aldığı ve susuz
üretim yapıldığı dikkate alındığında,
yeterli olmadığı görülmektedir. Karadeniz Bölgesi'nde,
Ege ve Akdeniz Bölgesi'nde işletme başına düşen
arazi miktarı çok daha az miktardadır.
Öte yandan, bizdeki tarımsal faaliyetlerin
birçoğuna işletme demek de mümkün değildir. Araziler
parçalıdır. Kâr-zarar hesabı yapılmamaktadır.
Üretilen, geleneksel olarak, para kazanmaya değil, karın
doyurmaya yöneliktir.
Tarım arazilerinin bu kadar
parçalanması ve tarım işletmelerinin sahip oldukları
arazi alanının az olması, yıllardır düzeltilmeyen
miras hukukumuza, bundan da önemlisi, tarım kesimindeki yoğun
nüfus yığılmasına bağlıdır. Miras hukukunda
2001 yılında düzenleme yapılmış olmasına
rağmen, beklenen başarı elde edilmemiş, arazilerdeki
parçalanma devam etmektedir. Türk Medeni Kanunu'ndaki miras hükümleri
tarım arazilerinin bölünmesini engelleyecek şekilde yeniden
gözden geçirilmelidir. Ayrıca, miras ortaklığının,
özellikle, tarımsal işletmeler üzerindeki tasarruf özgürlüğünün
sınırlanması gerekmektedir.
Ülkemizdeki tarım arazileriyle
ilgili en önemli sorunlardan biri de çok parçalılıktır.
Tek parça tarım arazisine sahip olan çiftçi çok azdır. Araziler,
genelde, bulunduğu köyün mevkilerine serpiştirilmiş
durumdadır. Bu durum, ekonomik tarım yapılanmasını
güçlendirmektedir. Arazi toplulaştırması etkin bir şekilde
teşvik edilmeli, arazi toplulaştırmasına gönüllü
olarak katılan üreticilere kredi kolaylığı ve ek
teşvikler getirilmelidir.
Aslında, tarım kesiminde
bu kadar büyük oranda nüfus yığılmışken, yasal
düzenlemelerle tarım arazisinin bölünmesinin önüne geçmek
de oldukça zordur. Sanayi alanında iş imkânları sınırlı
iken, köyde yaşayan vatandaşlar da, mecburen toprağa
bağlı kalmaktadır. Dolayısıyla, herkes karnını
doyuracak bir araziye sahip olmak istediğinden, yasal olarak
imkân olmasa bile, tarım arazileri fiilen bölünmektedir.
Bu nedenle, tarım kesimindeki
nüfusun planlı bir şekilde azaltılması gerekmektedir.
Bunun için de, tarım alanlarına zarar vermeden sanayi kesimindeki
istihdamın artırılması gerekmektedir. Çiftçinin
yerinde kalkınması için de kırsal alanda tarıma elverişli
olmayan alanlarda organize sanayi bölgeleri oluşturulmalı,
sanayi tesislerinin birkaç büyük şehir etrafında toplanmaması
için kırsal kesime sanayi yatırımı yapacaklara
ek destek ve teşvik getirilmelidir. Öte yandan, tarım alanlarımız,
alınan bütün önlemlere rağmen hızla yok olmaktadır.
Tarım alanları, tarım sektörünün cazibesini yitirmesi
nedeniyle, tarım dışı amaçlarda kullanılmak
üzere elden çıkarılmaktadır. Bunun da önemlisi, bu konulara
daha duyarlı, daha etkin şekilde çalışılarak,
tarıma elverişli olmayan arazilerde konut ve sanayi için
arsa üretimine hız verilmelidir.
Birçok alanda olduğu gibi, tarım
sektöründe de maalesef, sağlıklı bir kayıt sistemi
yoktur. Tarımla ilgili gerçek üretim planı yapılması
gereken politikaların oluşturulması aşamasında,
kayıt sisteminin yetersiz oluşu önemli bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bugün için ülkemizde ne kadar tarım arazisi
olduğu dahi bilinmemektedir, çünkü, birçok ilimizde, hâlen kadastro
çalışmaları tamamlanmış değildir. Üretim
alanlarının tam olarak tespit edilmediği bir yerde, üretim
miktarının da tam olarak bilinmesi mümkün değildir.
Tarım ürünlerimizde izlenebilirlik
büyük önem arz etmektedir, çünkü, gıdaların üreticiden tüketiciye
kadar izlenmesi gıda güvenliği açısından gereklidir.
Sağlıklı bir kayıt sistemi oluşturulmadığı
zaman, bu izlenebilirlik sağlanamamaktadır. Ayrıca,
kayıt sisteminin sağlıklı işlememesi nedeniyle,
tarımsal desteklemeler de gerektiği gibi uygulanamamaktadır.
Tarım sektörünün kayıt altına alınabilmesi için
kadastro çalışmaları öncelikli olarak tamamlanmalı,
uzaktan algılama sisteminin oturabilmesi için Tarım ve Köyişleri
Bakanlığına kaynak aktarılmalıdır. Ayrıca,
Türkiye İstatistik Kurumuna veri sağlayan Tarım ve
Köyişleri Bakanlığının taşra teşkilatları,
gerek kaynak gerekse personel yönünden güçlendirilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaş sebze, meyve, narenciye ve kesme çiçek
sektörü için de ulusal ve bölgesel ölçekte üretim planlaması yapılmamaktadır.
Plansız üretim nedeniyle bazı ürünlerde arz fazlası ortaya
çıkmakta, bu ürünler değerinde satılmamaktadır.
Ayrıca, ihracata ve sanayiye yönelik üretim yapılmadığı
için, ürünler gerektiği gibi değerlendirilmemekte ya da
iç piyasada düşük fiyata alıcı bulmakta veya heba olmaktadır.
Ülkemiz yaş sebze, meyve, narenciye
ve kesme çiçek sektöründe üretim ve ihracat hedeflerinin ortaya
konulması için ülke çapında "Ulusal Tarım Konseyi"
adı altında bir konsey oluşturulmalıdır. Konsey,
bu sektörde üretim ve ihracat hedeflerini ortaya koyarak gerekli
planlamaları yapmalı ve bu hedeflere ulaşmasında
yol gösterici olmalıdır. Konseyin belirttiği hedeflere
ulaşabilmesi için gerekli tedbirler alınarak uygulamaya
konulmalıdır. Arz fazlası olan ürünler tespit edilerek
bu ürünlere alternatif olabilecek ürünler konusunda ilgili kurum
ve kuruluşlarca üreticiler bilgilendirilmeli, alternatif
ürünlere yönelen üreticiler desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.
Üretim planlanmasında sözleşmeli üretim büyük önem arz ettiğinden,
üretici birlikleri, üyelerini sözleşmeli üretim yapmaya
teşvik etmelidir.
Girdi maliyetleri yüksek olmasına
ve girdi fiyat artışları, açıklanan enflasyon rakamlarının
çok üzerinde seyretmesine rağmen ürün fiyatları yerinde
saymakta ve bu nedenle, bazı yıllar, üreticiler hasat masrafını
karşılayamadıkları ürünlerini dahi tarlasında
bırakmaktadırlar. Yüksek maliyet, düşük Türk tarımının
dünya pazarında rekabet edebilmesinin önündeki en büyük engeldir.
Eksi 10 derecede, suyun bulunmadığı ve güneşin
aylarca görülmediği Hollanda ve Belçika gibi ülkelerden daha
yüksek maliyetlerle üretim yapıyorsak, mutlak surette, bir yerde
hata vardır. Eğer, biz, girdileri aşağıya çekmediğimiz
takdirde bugün dünyayla rekabet etme şansımız yoktur.
Bu nedenle, tarımsal üretim
içinde kullanılan tüm girdilerden alınan KDV kaldırılmalıdır.
İşçilik maliyeti içerisinde yer alan SSK ve stopaj giderleri
aşağıya çekilmelidir. Tarımsal üretim,
dış kaynaklı tohuma bağlılıktan çıkarılmalı,
yerli tohum üretimi için her türlü destek sağlanmalıdır.
Ülkemizde fidan üretimi yapan üniteler yeterli düzeyde değildir.
Fidanların sertifikasyonuna ilişkin yasal düzenlemeler
acilen çıkarılmalıdır. Modern fidan üretim teknikleri
kullanan fidanlıkların sayısı artırılmalıdır.
Yurt dışındaki tescili yapılmış fidanların
yurt içinde ve hızla tescilleri yapılarak sertifikalı
üretim alanları sağlanmalıdır. Fidan üretimi
aşamasında gerekli kontroller Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı tarafından etkin şekilde yapılmalıdır.
Çevre ve insan sağlığına zararları yansıtmayacak
zirai ilaçların kullanımını azaltabilmek için virüslerden
ari, hastalık ve zararlılara dayanıklı sertifikalı
tohum, fide ve fidan kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
Ülkemizde su kaynaklarının
verimli bir şekilde kullanımı ya da başlı başına
sorun olduğundan modern sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması
için üreticilere düşük faizli yatırım kredileri verilmelidir.
Suni gübrelerin bilinçsiz ve kontrolsüz
kullanımı, tarım topraklarının uzun vadede
verimsizleşmesine ve çoraklaşmasına neden olduğundan,
gübre kullanımı toprak ve bitki analizlerine dayalı
olarak yapılmalıdır. Bu anlamda, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı toprak ve bitki analizi yapacak sabit ve gezici
laboratuvarları yaygınlaştırmalı, üretici
bu konuda da eğitilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet Sayın Başkan
Tarımsal mücadelede kullanılan
ilaçların fiyatlarının yüksek olması, entegre mücadele
yapılmaması, hastalıklara dayanıklı çeşitlerin
üretilmemesi ve ilaç kullanımının bilinçsizce yapılması
maliyetleri artırmaktadır. Kimyasal mücadeleye alternatif
olarak, başta biyolojik mücadele olmak üzere, kültürel önlemler
ve entegre mücadeleye öncelik verilmeli ve desteklenmelidir.
Üretim aşamasında EUREPGAP bünyesinde yer alan kontrollü
üretim sisteminin yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır. Pazarlama ve işletme öncesi kalıntılardan
zirai mücadele araştırma enstitüleri bünyesindeki kalıntı
analiz laboratuvarları, pazar ve haller ile işlenmiş
üründeki kalıntılardan gıda teknolojisi araştırma
enstitüsü ve il kontrol laboratuvarları sorumlu olmalıdır.
İnsan sağlığını yakından ilgilendiren
bu konudaki sorumluluklar yasal zeminde açıkça belirtilmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, mikrofonu
açıyorum, son cümlelerinizi rica edeyim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) -
Evet.
Türk çiftçisinin bu mağduriyetleri,
bu sıkıntılarını göz önünde bulundurarak, bu
Araştırma Komisyonumuzun, elbette ki insanlarımıza
ulaşarak, köylülerimize ulaşarak, üreticilerimize ulaşarak
sorunlarını dinledik ve bu sorunların bir an önce çözümü
ve hayata geçirilmesi için yüce Meclisten sorunların çözümüyle
ilgili çalışmalarını bekliyorlar.
Bütün köylülerimizi, çalışan
üreticilerimizi ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sonraki, şahsım adına da konuşmama devam edeceğim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
AK Parti Grubu adına Hatay Milletvekili
Sayın İsmail Soylu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL
SOYLU (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yaş sebze ve meyve, kesme çiçek ile narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri, Araştırması
Komisyonu Raporu hakkında AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
benden önce çıkan CHP sözcüsü Ali Arslan "portakal ağaçları
odun oldu" diyor. Doğru söylüyor. Odun oldu, ama hangi portakal
ağaçları? Onları da belirtseydi çok iyi olurdu. Çünkü,
odun olan portakal ağaçları eskimiş, yaşlanmış,
modası geçmiş, iç piyasada ve yurt dışında tutulmayan
portakalların ve bu portakallar hangisi diye soracak olursan,
yerli sıkmalık portakal dediğimiz ekşi portakal;
bu bir. İkincisi, minola mandalina dediğimiz bir mandalina;
bu on-on beş sene sonra verimden düşer, vermez olur, yaşlanır,
odun olur, bundan üretici verim alamadığı için bunun kökünü
söker, odun yapar; doğru. Üçüncüsü, freymunt mandalina dediğimiz;
bu on iki-on üç yaşına geldikten sonra bu da mahsul vermez, çalıya
döner, üretici bundan da verim alamadığı için bunun da
kökünü keser, odun eder ve bir de pembe greyfurt dediğimiz, piyasada
tutulmayan, Avrupa'ya gitmeyen ve iç piyasada satılmayan bu
saydığım dört tane ağacın, üretici, kökünü söküyor
ve yerine yeni washington türlerini, yerine dünyanın tutmuş
olduğu, beğenmiş olduğu portakalları ekiyor.
Bu da mandalina türleri, yola dayanaklı, sağlam, sert kabuklu,
yani, on günde, on beş günde bozulmayacak, ufak tefek yağmurla
dökülmeyecek, lekelenmeyecek portakalları dikiyor; yılda
da şu anda en az her sene 2,5 milyon adet narenciye dikiliyor. Yani,
bir uçtan millet eskimiş, işe yaramayan portakalları
söküyor, yerine yenisini dikiyor. Bunun da bir kısmını
devlet üretme çiftlikleri, bir kısmını da özel şahıslar
üreterek, çiftçilerimiz üretimine devam ediyor ve ikincisi
ALİ ARSLAN (Muğla) - Para
etmediği için, para etmediği için, onu söyle
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Para etmediği değil, para etmeyen değil
ALİ ARSLAN (Muğla) - Ziraat
odası başkanının açıklaması bu.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben, senin açıklamana da geleceğim şimdi.
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bak, şimdi, ona da geleceğim.
BAŞKAN - Bakın, karşılıklı
tartışma yok, böyle bir usulümüz yok.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, Ali Bey, ben, senin konuşmalarını dinledim.
Para etmediği için değil
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Para etmediği için olsa, yılda 2,5 milyon adet narenciyeyi
niye diksin bu millet? Bu millet bilmiyor mu narenciyeyi?
ALİ ARSLAN (Muğla) - Ziraat
odası başkanının açıklaması
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Tamam, ben sana saydım onu, hangisinin söküldüğünü, hangisinin
odun yerine gittiğini. Dinleseydin beni baştan
ALİ ARSLAN (Muğla) - Dinledim.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sana söyledim, dört tane portakal çeşidi, dünyada ve Türkiye'de
tutulmadığı için bunun mahsulleri, sökülüyor, yerine
yenisi ekiliyor, yani, bu kadar açık. Ben, yıllardan beri bunun
içindeyim, hâlen de uğraşıyorum.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Siz ticaret
yapıyorsunuz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Hâlen de benim narenciye bahçelerim var. Ben de bu saydığım
üç-dört tane ağacımı söktüm, yerine yenisini diktim ve
hatta odunlarını da fırıncıya odun yerine sattım.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Üretici
dinliyor seni!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, üreticiye bilgiyi verirken doğru bilgi verirseniz,
size teşekkür ederim, çünkü, ben, bir üreticiyim.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Dinliyor,
dinliyor üretici!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, Mersin Milletvekilimiz dedi ki, ANAP
Milletvekilimiz Hüseyin Özcan
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Anavatan
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Anavatan
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Anavatan
"AKP 300 küsur milletvekilinden
çok az milletvekili var. Siz köylüye önem vermiyorsunuz. Köylüye
önem verseniz salonda bulunursunuz."dedi. Biz köylüye çok önem
veriyoruz, köylüye çok da destek veriyoruz.
Bak, şimdi, ben sana birkaç tane,
Hükûmetimizin narenciyeyle ilgili vermiş olduğu destekleri
sayayım: Narenciye paketlemesini yapan bir vatandaşa,
bir fabrikaya, üç senesi ödemesiz altı sene yüzde 20 faizle
kredi veriyor, fabrikasını yapıyor ve sade narenciye
değil, diğer fidan çeşitlerine de Hükûmetimiz dekar başına
tek tek bunlara destekleme veriyor.
Ben, şimdi, hangi ürüne destek
verdiğini buradan size söylemek istiyorum: Narenciyenin dekarına
250 YTL destekleme veriyor, bağ için 200 YTL destekleme veriyor,
sertifikalı fidana 300 YTL destekleme; bodur kiraz, elma, armuda
160 YTL; zeytine dekar başına 250 YTL; nar, ceviz, kivi 250
YTL, bunlara Hükûmetimiz destek veriyor. Damlama sulama yapanlara,
50 milyara kadar olan kişisel projelere yüzde 50'sini hibe olarak,
kooperatif olursanız 100 milyarlık projeye yüzde 50 destek
veriyor Hükûmetimiz.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Siz ne
kadarını aldınız?
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Köylüler
onun için mi ağlıyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, bakın, yani, sade şey yapmıyor
"Köylüye
önem vermiyorsunuz" dedi de, köylünün ekeceği fidanların
hepsine destek veriyor. Sade fidanlarına da vermiyor, bunun
gübresine veriyor, mazot desteği veriyor, ilaç desteği veriyor,
faizleri indirdi, ucuz faizli kredi veriyor.
Bakın, tarımsal ihracatta,
biz iktidara gelmeden önce, 2002'de ihracattaki payı, gayrisafi
millî hasıladaki şeyi 4 milyar 52 trilyon iken, bugün 10 milyar
Yok, yanlış söyledim, kusura bakmayın, tekrarlıyorum;
2002 yılında 4 milyar dolar olan tarım ürünleri ihracatı,
2006 yılında tarım ihracatı 10 milyar dolara
çıktı. Yani, 2002'de 4 milyar, 2006'da 10 milyar; yani, 2,5 katı
artış var.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Vatandaş boşuna mı ağlıyor
ya?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, vatandaş sonuçta ağlamıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Komisyoncuların durumu nasıl?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Vatandaş, bazı ürünlerden, hâlinden çok memnun, ama bazıları
para etmediği zaman hâlen feryat ediliyor. Şimdi bakın,
ben bir narenciye üreticisiyim.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Siz tüccarsınız.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Narenciyenin, yani, YTL'yle 10 kuruşa,
TL'yle 100 bin liraya maliyeti var. Bunun şu anda bu sene ortalaması,
narenciye, Çukurova'da, Mersin'de, Hatay'da 300 bin liraya gitti;
ama, buna şükreden yok. Neden şükreden yok? Çünkü, biz iktidara
geldiğimizde birinci sene narenciye 500-600 bin liraya satıldı,
herkes aynı o seneyi arıyor. Her sene aynı fiyata bu
gitmez, çünkü dünyadan bir üretimi var. Dünya üretimini takip ediyor.
Dünyadaki üretimi takip etmezsen
Bu ürettiğimiz ürünü sade
Türkiye'de tüketmiyoruz. Mesela, narenciyenin 2 milyon 600 bin
ton, 2 milyon 700 bin ton üretimi var. Bunun yüzde 35'i, yani bu sene 1
milyon 50 bin ton, 2006 yılında ihracat oldu. 2002 yılında
bu 850 bin ton idi, yani 200 bin ton artış var, ama sade bu narenciyeyi
Türkiye üretmiyor, Mısır'da üretiliyor, Fas'ta üretiliyor,
Cezayir'de üretiliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) - 2000 yılından sonra mı
başladı o ülkelerde üretim?
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bunlar da şimdi, Türkiye'nin
pazarlarına onlar da gönderiyor, sade Türkiye göndermiyor.
Dünyada üretimin bol olduğu sene fiyatlar düşüyor, dünyada
üretim az olursa fiyatlar yükseliyor.
Şimdi, aynı Hükûmet döneminde
500-600 bin liraya portakal satıldı, ama bu sene de 300-400
bin liraya satıldı. Ama, şu anda da portakal 500 bin liraya
satılıyor. Finike'de 700-800 bin liraya satılıyor.
Bunları niye söylemiyorsunuz?
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yok ki, yok ki. Yok, zaten yok.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Mesela, bundan üç ay önceki olan
fiyatı söylüyorsunuz.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Doğruları söyleyin!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yaş sebze-meyvede üç ay ile on beş gün arasında çok fark
eder.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Bakın, çiftçi sizi dinliyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, yaş sebze-meyve on günüyle
on gün sonrası birbirini tutmaz. Pazara on gün önce bir mal
yığılır, fiyatı düşer, on gün sonra pazarda
mal kalmadığı zaman bu fiyat yükselir.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Niye
2002'de olmadı?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bazen yol kapalı olur, yol karlı olur, sebze hâline mal gitmez,
fiyatlar yükselir aşırı derece. Bazen de üretim bol olduğu
sene hücumla millet yığılır, o zaman bu fiyatlar
düşer.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Niye
2002'de olmadı da şimdi oluyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, bu yaş sebze-meyvede hiçbir zaman kesin standart bir fiyat
olmaz, ama arkadaşlarımız bunları söylemiyor ki!
Şimdi, ben yıllarca bunun
hem üretimini yaptım hem ihracatını yaptım hem ithalatını
yaptım hem sanayisini şu anda yapıyorum. Yani, sanayiciliği
de var. Bende portakal sıkma fabrikası var, meyve suyu fabrikası
var.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Biliyoruz,
biliyoruz
Neler yaptığını biliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, şimdi ben bununla yıllardan beri
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Polatlı'da 500 dönüm soğan ektiğini de biliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yahu, her sene ben Polatlı'da soğan da ekiyorum Sayın Sarıbaş.
Yani, sadece Polatlı'da değil, Türkiye'nin her yerinde üretimini
de yapıyorum.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Allah'ın "yürü kulum" dediklerindensin. Senin gibi bir
tane çiftçi var Türkiye'de.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, şu anda Türkiye'de soğan üreticisi de memnun, patates
üreticisi de memnun, çünkü, 400 bin liraya yerinde gidiyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
500 dönüm ekerse soğanı, memnun olur.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, bakın, Süleyman Bey
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Sizin gibi bir tane var.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Süleyman Bey
Sadece şu anda
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sizin
için tüccar yazıyor. Bakın, çiftçi yazmıyor.
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
Genel Kurula hitap edin. Bakın, karşılıklı konuşmayalım.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, arkadaşlar, bundan önce diyordunuz ki
Hep tarıma
vuruyordunuz. Gelen tarıma vuruyor, giden tarıma vuruyor;
çünkü, tarım bizim yumuşak karnımızdı, ama, artık
bundan sonra tarıma da vuramayacaksınız; çünkü, tarım
şu anda bir rayına bindi, çok güzel de gidiyor. İnşallah
bundan sonra da devam edecek.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Yapma! Sen bari yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, ben şimdi bakıyorum, şu anda tarım rayına
bindi. Allah'a şükür şu anda tarımdan kimse şikâyetçi
değil. Gidin, bugün Nevşehir'de, Niğde'de patatesin kilosu
depoda 400 bin lira. 400 bin lira patatese büyük para. Elma bugün
700-800 bin lira, dalında satıldı. Milyonlarca elma üreticisi
var, milyonlarca patates üreticisi var, milyonlarca soğan üreticisi
var. Bunlar, şu anda herkes hâlinden memnun, şu andaki üretimden,
ama, şimdi, arkadaşlar
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yemiyorlar,
yemiyorlar! Sen ne söylersen söyle, yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yoo, yoo, yiyorlar; yemeseler, bu paraya köylüden verip de tüccarlar
almaz.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bunu tüccar alıyor, satıyor ki, para kazanıyor. Tüccar
para kazanmasa, köylü yemese, bunu tüccar yerinde alıp, gelip
burada satmaz bunu.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Bu palavraları
yemiyorlar!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, nasıl yemiyorlar? Yemiyorlar da, bu kadar üretilen
mal nereye gidiyor?
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Reklamınız da var: Yersen!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sadece patates üretimi 5 milyon küsur ton, soğan üretimi 2,5
milyon ton, narenciye üretimi 2,5-3 milyon tona yakın. Madem millet
bunu yemiyor da bu nereye gidiyor, bu çöpe mi dökülüyor arkadaşlar?
Etmeyin bu kadar!
ALİ ARSLAN (Muğla) - Palavraları
yemiyor! Palavraları yemiyor!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bu millet bunu güzel güzel yiyor, kimse gıdasından da kalmıyor,
kimse ihtiyacından da kalmıyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Yiyor, doğru! Bir de "yerseniz" diye reklam veriyorsunuz!
ALİ ARSLAN (Muğla) - Seçimlerde
göreceğiz!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, bakın, arkadaşlar, yani
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Ali Bey, siz ziraat mühendisi misiniz?
ALİ ARSLAN (Muğla) - Olmam
mı gerekiyor! Bak, bu, ziraat mühendislerinin açıklaması.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Süleymen Bey, şu anda, Hükûmetimiz, fidan desteğinden tut...
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar,
müdahale etmeyelim, konuşmasını tamamlasın.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
sulama desteğinden tut
Bakın, Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğümüz, biz iktidara geldikten sonra, aşırı
derece, çiftçinin bu ürünleri üretmesi için yer altı kuyuları
vurdu, kanallar yaptı, göletler yaptı, barajlar yaptı,
hâlen de yapmaya devam ediyor ve ondan sonra, çok yerlerde, uzak olan
yerlerden borular içinde su getirip köylümüze teslim ediyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
Adın da Recep değil ama, iyi atıyorsun!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, bunları
Hiç bundan söylemiyorsunuz. Yani, sade, Hükûmetimiz,
paketlemelerde olsun, diğerlerinde değil, sulama borusundan
tutun, kuyusundan, her şeyine destek veriyor.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) -
İyi, iyi
Millet de sizi paketler inşallah!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ama, bunları gelip burada anlatmıyorsunuz ki. Bazı
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Elektriği söyle.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Elektrik
Yıllardan beri, üç dört seneden beri zam yapılmıyor
elektriğe.
AHMET IŞIK (Konya) - Üç dört değil,
beş yıldır zam yapılmıyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ondan sonra
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Gübre desteği
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bir üretici tarlasına elektrik çekecekse, buna yüzde 8 faiz veriyor,
yani, yüzde 17-18 de değil. Yüzde 8 faizle veriliyor ki, tarlanıza
elektrik çekin, su götürün, sulama yapın diye.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Mazot
ne kadar İsmail, onu söyle!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Nasıl, Yaşar Bey?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - 1 milyon
250 binden, mazot, 2 milyon 450'ye çıktı, yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın arkadaşlar
AHMET IŞIK (Konya) - Tarımda
devrim yaptık, devrim!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, bakın, bakın
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - 1
milyon 250 binden, 2 milyon 450 bin mazot. Yapma!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, mazot
Ben, sana, Mehmet Bey, mazotu da söyleyeyim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Söyle! Söyle bakalım!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, mazot, biz iktidara gelmeden önce varili 23 dolardı,
doğru mu?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Varili
boş ver, litresini söyle!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Varili 23 dolardı, biz iktidara gelmeden önce, biz iktidara
geldiğimizde, şu anda 60 dolar, neredeyse 3 katına
çıktı.
ALİ ARSLAN (Muğla) - ÖTV'si
ne kadar?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Biz iktidara geldiğimizde
ALİ ARSLAN (Muğla) - ÖTV'si
ne kadar?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, biz iktidara geldiğimizde 1 milyon 100 bin liraydı,
şu anda 2 milyon 100 bin lira.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
2.420
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Biz, yani, yüzde 100 zam yaptık, ama, akaryakıtın ham petrolüne
yüzde 350 zam yapıldı. Eğer, biz, akaryakıtın
hammaddesine yapılan zammı yapmış olsaydık
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Köylünün domatesi ne oldu? 100 binden 80 bine düştü.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
bugün, akaryakıtın yaklaşık 4 milyon olması
lazımdı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Bak, domates 100 binden 80 bine indi.
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Bakın
Mehmet Bey, şu anda
domates
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Çiftçiye mazot desteği
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Destekler hâlâ ödenmedi. Nisanda ödenecek diye bekliyoruz.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, şu anda domates 1,5-2 milyon liraya gidiyor Mehmet
Bey.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
lütfen müdahale etmeyelim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Seradakini
değil, seradakini anlatma. Seradaki değil, tarladaki
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bak, şu anda 1,5-2 milyon liraya gidiyor domates, Mehmet Bey.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yok zaten,
yok
Çıkmadı daha
Nisanda, mayısta göreceğiz
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Sezonda da iyi gitti, sezonda da
BAŞKAN - Sayın Soylu, siz
konuşmanızı tamamlayın.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yok domates,
yok
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Siz şimdi ucuz paraya gittiğini söylüyorsunuz ya, yüksek
paraya giderken niye söylemiyorsun Mehmet Bey?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Söylüyorum
İSMAİL SOYLU (Devamla)
- Yani domatesin 80 bin liraya gittiğini
söylüyorsun da, 2 milyon liraya gidiyor şimdi, niye onu söylemiyorsun
buraya çıkıp da, haa? (AK Parti sıralarından alkışlar)
Onu niye söylemiyorsun? Şu anda, Antalya'da Finike'de domates 1 milyon 702 bin lira. Söyle, yanındaki
Osman Ağabey çok iyi bilir onu, Osman Bey
Doğru mu Osman Bey?
AHMET IŞIK (Konya) - Mazot desteği
1 katrilyon 40 trilyon TL.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
1,5-2 milyon liraya gidiyor, onu niye söylemiyorsun Osman Bey? (Gürültüler)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa)
- Doğru
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, arkadaşlar, şimdi, gerçekleri söylemek lazım,
doğrudan kaçınmamak lazım.
AHMET IŞIK (Konya) - Mazot desteği
1 katrilyon 40 trilyon TL.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Mazot desteği veriyoruz. Onları veriyoruz, onları
söyledim ben, global olarak söyledim onları arkadaşlar.
(Gürültüler)
Yani, şimdi, diyorlar ki
Ürünün
para ettiğini çıkıp söylemiyorlar. Ya, ürünün para ettiği
zaman da çıkın söyleyin ki, halk
size inansın.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Yokken
para ediyor, varken para etse
Çiftçideyken para etmiyor.
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen
ALİ ARSLAN (Muğla) - Tahrik
ediyor ama..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Kötü ettiğini söylüyorsunuz da, halk diyor ki, ulan bunlar hep
kötüsünü söylüyor, hiç iyisini söylemiyor, biz bunları kabul
etmiyoruz diyor.
BAŞKAN - Lütfen müdahale etmeyelim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Kayısı
kaça şimdi İsmail Bey?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, yani, şu anda, Allah'a çok şükür,
ihracat girdileri
Yani, ihracat satışlarımız
da çok arttı, döviz girdilerimiz de çok arttı, traktör satışımız
da çok arttı.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Yapma!..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Bakın, ben sana burada bir traktör satışının
şeyini söyleyeyim: 2002'de 13 bin civarında traktör satılmış
Türkiye genelinde, 13.200 tane
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Onu deme
ya! Onu deme de başka ne dersen de İsmail Bey.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yok
2002'de 13 bin tane. Şu anda, 2006'da satılan traktör sayısı
42 bin tane, 42 bin küsur
ALİ ARSLAN (Muğla) - Elindekini
peşin satıp vadeli traktör alıyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
13 bin nere, 42 bin nere arkadaş ya! Şuna bak! Kaça katlamış,
kaça!
AHMET IŞIK (Konya) - 8'e katlamış
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Yapma ya!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, yüzde 400'e katlamış
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Tabii,
tabii!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Eğer çiftçinin işi bozuk olsa, traktörünü satar, traktör almazlar
ki!
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hakikaten
çiftçilikten anlamıyorsunuz!..
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Traktörler fabrikalarda alım-satımlarda bekler. Ama, çiftçinin
işi iyi ki, traktör alıyor.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
İşi kötü gittiği zaman, haciz gelmesin diye satıyor,
yeni traktör alıyor
Öğrenemediniz mi bunları!
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Faizler de ucuzlayınca, kredi faizleri düşünce, çiftçi eski
traktörlerini sattı, hep yeni traktör aldı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Vadeli
alım
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Siz nerede yaşıyorsunuz?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Hep de ufak traktörleri sattılar, büyük traktör aldılar. Eskiden
135'lik Masseyler olurdu, arkasına iki köten takardın, akşama
kadar 20 dönüm yer ya sürerdin ya sürmezdin. Şimdi bakıyorum,
hep çift çeker traktör aldılar, büyük traktör aldı, bir günde
100 dönüm yere bana mısın demiyor traktörler şimdi. Klimalı
traktörler çıktı, klimalı traktör alıyor çiftçi, eskisi
gibi değil, rahatını düşünüyor şimdi. Biçerdöver
de öyle. Biçerdöverde eskiden, çiftçi toz toprak oluyorum diye
şey yapardı, tozdan topraktan bunalırdı biçerdöveri
süren şoför arkadaşlar. Şimdi, klimalı biçerdöverlerin
içine biniyor, Claysonlar var, 200 bin dolar veriyorlar
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
İsmail, bak mesaj geldi.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
250 bin dolara alıyor, içine biniyor; bir günde 100 dönüm değil,
200 dönüm yeri biçiyor biçerdöverler. Yani, çiftçi şimdi o kadar
rahatına alıştı ki, o kadar işin kolayına
gidiyor ki çiftçi. Çiftçi şu anda çok rahat, çok da memnun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
İsmail, mesaj geldi, çiftçi "bizimle alay etmesin" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Şimdi, çiftçimizin adına değil
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
"Bizimle alay ediyor kürsüden" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yaşar Bey, ben o çiftçinin içinden geliyorum, devamlı çiftçinin
de içindeyim, her hafta da çiftçinin yanına gidiyorum.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
"Dalga geçiyor" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Memleketime gitmesem, çiftçi bölgesi Polatlı'ya gidiyorum.
Polatlı'da vaktimi geçiriyorum çiftçilerin arasında.
AHMET IŞIK (Konya) - Yaşar
Bey "mesajı biz göndermedik" diyorlar.
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen
Sayın Soylu, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
"Bizimle alay etmesin" diyor.
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Ben her hafta ya gidiyorum Hatay'a çiftçilerin içine ya gidiyorum
Polatlı'ya çiftçilerin içine, çiftçilerle akşam sabah oturuyorum.
Çiftçiler diyor ki "Allah razı olsun bu Hükûmetten, ürünümüz
para ediyor şu anda, devlet bize her türlü desteği de veriyor."
Yani, aklınıza ne gelirse
"Kilo başına prim
desteği veriyor, ton başına veriyor" diyor.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Mazotun 2 katı olduğunu söylüyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
İsmail Bey, Haymana'ya gidelim, çiftçiler ne diyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Size
başka söylüyor, bize başka söylüyor!
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sizin
çiftçiler başka dünyada mı, size başka şey söylüyor,
bize başka şey söylüyor?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
"Pancarımıza destek veriyor Hükûmetimiz" diyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Seçimde
göreceğiz bakalım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Pancara mı?
İSMAİL SOYLU (Devamla) -
Yani, çiftçiler şu anda hâlinden çok rahat ve memnun görünüyor.
Ben, bu saatte daha fazla sizin
vaktinizi almayayım arkadaşlar. Sizlere teşekkür
ediyor, hayırlı çalışmalar diliyorum. Bu Araştırma
Komisyonunda çalışan arkadaşlara, emeği geçen
herkese de teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Soylu.
Komisyon adına, Komisyon
Başkanı ve Mersin Milletvekili Sayın Ali Er. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
Efendim, zamanı iyi değerlendirirsek,
epey ilerledi süremiz.
Buyurun.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Mersin) - Sayın
Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Araştırma Komisyonumuzun
çalışmalarıyla ilgili yüce Meclise bilgi vermek üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Katkıda bulunan
bütün arkadaşlara -şu saate kadar- teşekkür ediyorum.
Bugün burada çok önemli bir konuyu
görüşüyoruz. Gerçekten çok önemli. Türkiye nüfusunun yüzde
40'ını ilgilendiren bir konu, çiftçi kesiminin konusu.
Adına başında, "yaş sebze, meyve, narenciye,
kesme çiçekçilik" diyoruz ama, Türkiye'de yaş sebze, meyveyi
üretmeyen hiçbir çiftçi yok; buğday üreticisi de, fındık
üreticisi de mutlaka yaş sebze ve meyve üretir. Onun için, bugün
görüştüğümüz, Komisyonumuzun çalışma alanına
giren bu mesele, çok uzun uzun tartışılması gereken,
araştırılması gereken, ondan sonra da uygulama
alanına geçilmesi gereken bir konu. Keşke Türkiye Büyük
Millet Meclisine bugün gelen araştırma konumuz bundan
yıllar önce gelebilseydi de, araştırabilseydik de,
problemleri hep beraber tespit edebilseydik de bugüne kadar olumsuzlukları
olumlu yöne çevirebilseydik. Ama, bugüne kadar Türkiye Büyük Millet
Meclisinde böyle bir görüşme, üzülerek söyleyeyim ki, yapılamadı.
Ben bu Meclisi tebrik ediyorum, grupları tebrik ediyorum. Çünkü,
Türk çiftçisi adına ilk kez böyle bir geniş kapsamlı
araştırma komisyonu kuruldu.
Bu Komisyon, kuruluşunun arkasından
hemen çalışmalarına, başkanlık divanını
oluşturduktan sonra başladı. Tabii, biz iki bölüme
ayırdık. Birinci bölüm Ankara'da, mahallinde, kurum, kuruluşlar,
üreticiler, odalar, özel sektör, üniversiteler, bakanlıklar,
bize katkıda bulunabilecek bütün kurum ve kuruluşları
burada evvela bir dinledik. Yani, burada bir hazırlık yaptık
arkadaşlarımızla beraber.
Bu hazırlığımız
sırasında, bize katkıda bulunan kurum, kuruluşlara,
odalara, üreticilere, birliklere, bakanlık temsilcilerine,
uzman arkadaşlarımıza ve emeği geçen bütün arkadaşlarıma
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, Komisyonumuz adına huzurlarınızda
bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
çalışmayı, tabii ki sizler gibi ben de çok önemsiyorum.
Benim kendim çiftçiyim. Benim kendim çiftçiyim derken, öyle büyük
çiftçi falan değilim, tarlanın içinden gelen bir arkadaşınızım.
Yıllarca, bu Parlamentoya gelmeden önce bu işle bilfiil
uğraşan bir arkadaşınızım. Çiftçilik çok
zor, meşakkatli bir meslek. Dünyada en zor kazanç çiftçinin kazancıdır,
en helal kazanç çiftçinin kazancıdır. Samimi söylüyorum.
Çünkü, yazın sıcağında, kışın soğuğunda
dışarıda olan ürününü korumak durumundadır, yetiştirmek
durumundadır, ekmeğini kazanmak durumundadır. Onun
için bu olay çok önemlidir.
Şunu hemen söyleyeyim -üzülüyorum
hep; bu Parlamentoda bugün değil bu, yıllardır böyle-
bu konular görüşülürken benim gönlüm, bu Parlamentoda milletvekili
sayısının kalabalık olması idi. Üzülerek söyleyeyim
ki, istediğimiz noktada değil. Bu, bütün arkadaşlar
için geçerli.
OSMAN KILIÇ (Sivas) - Kuliste, kuliste.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Evet, kuliste oturan arkadaşlarımız da gelse keşke
burada bizleri dinleseydiler.
Evet, Türk çiftçisi, problemsiz değil.
Bugün burada bu araştırma gündeme geldiyse, demek ki problemler
var; ama, bu problem bugünkü problem değil, bugün meydana getirilmiş
problem de değil. Bu problem, yılların ihmali neticesinde
gelinen nokta. Ama, Türkiye'nin nüfusunun yarısına hitap
eden bu insan topluluğunun problemine seyirci kalma hakkına
da sahip değiliz artık. Bunu oturup tespit ettikten sonra
da, mutlaka, devletimizin imkânları çerçevesinde çözüm getirerek
bu problemleri bitiremesek dahi, azaltmamız lazım. Yoksa,
buraya çıkıp
Ben bunu çok gördüm, bu senaryoyu bu kürsüde,
bu Parlamentoda. İktidar çıktı, "ben iyi yaptım
her şeyi" dedi; muhalefet çıktı, iyi yapılanı
da inkâr etti. Yani, bunların hepsi oldu burada. Bu sistem, bu
âdet, bu üslup, artık, bu Parlamentoya yakışmıyor.
Türk çiftçisinin problemi vardır.
Bu problemler bugünkü meydana getirilmiş problemler değildir,
uzun yılların ihmalidir. Bu ihmali, ilk kez bu Parlamento,
efendim, bir komisyon kurarak araştırmıştır,
tespit etmiştir. Bu tespitimizin üzerinde çalışma yapmamız
lazım ve Türkiye'deki bu problemi çözmemiz lazım.
İşin doğrusudur bu. Yoksa, ben gelip "bu sene narenciye
para etmedi" diye, sadece narenciyeyi konuşursam, efendim,
diğer taraf diyelim, "bu sene diğerleri hep para etti,"
onu konuşursa, neticeye varamayız. Doğrudur, bu sene
ürünün birçoğu para etmiştir, narenciye haricinde. Bu bir
doğru, bunu kimse inkâr etmiyor; ama, narenciyede sıkıntı
var; bu da doğru.
Haa, son verilen 100 dolarla -ben
teşekkür ediyorum- gerçekten, elde kalan narenciye belli ölçüde
bir noktaya varmıştır; o da doğru. Ama, bunların
hepsinin altında yatan, işte, bu meseleyi araştırdık,
o araştırmanın neticesini beraber Türkiye'de uygulamamız
lazım; işin doğrusu bu. Yoksa, ben benim taraftan kılıç
çalarsam, siz sizin taraftan kılıç çalarsanız yaptığımız
işin hiçbir kıymeti harbiyesi kalmaz.
Değerli arkadaşlar, biz,
ilk bölümünü çalışmanın Ankara'da bitirdikten sonra,
"bir de mahallinde üretim bölgelerine gidelim, asıl bunun
mutfağında beraber çalışalım" dedik arkadaşlarımızla,
gittik, yerinde incelemelerde bulunduk, vatandaşımızı
dinledik, üreticiyi dinledik, onların bize anlattıklarını
aldık, orada bire bir görüşmelerimiz oldu ve bu il sayısı,
öyle tahmin ediyorum ki on civarında falan. İşte, Hatay'dan
girdik Antalya'dan çıktık, Antalya'dan girdik Yalova'dan,
Bursa'dan, Malatya'ya, Niğde'ye kadar bütün kesimleri dinledik.
Yani, yaş sebze, meyvenin bütün türlerinin hangi problemleri
olduğunu dinledik. Onunla da kalmadık, topraktan ihracata
kadar bütün problemleri dinledik. İhracatçıları dinledik,
hatta ilaç satanları dinledik, üretenleri dinledik, tohumcuları
dinledik, fidancıları dinledik. Çok geniş kapsamlı
bir çalışma yaptı bu Komisyon. Gerçekten, eğer Komisyon
Raporu'nu okursanız, bütün problemler ve içinde çözüm önerileri
yazılmıştır. Tabii, yazılmayla bu iş bitmez.
Tabii, söylemeyle de bitmez, mutlaka uygulama alanına koymamız
lazım. Bu uygulama alanına konması da kolay değil,
onu da biliyorum. Bu, imkân meselesi, kaynak meselesi, onu da biliyorum.
Ama, bir tarafından başlamak lazım, mutlaka başlamak
lazım. Hiç kimse şunu söyleyemez ve vicdansızlık
olur: "Bu Hükûmet bu çiftçi için bir şey yapmadı" demek
mümkün değil. "Geçmiş hükûmetler de bir şey yapmadı"
demek mümkün değil. Ama, bu Hükûmet, efendim, bu çiftçi için daha
fazla şeyler yaptı denebilir. Açık söylüyorum bunları.
Yani, benim çiftçim benim karşımda, ben her zaman geliyorum
gidiyorum; ben her hafta sonu Mersin'deyim, her hafta sonu. Yirmi
yıldır Mersin'deyim her hafta sonu, her hafta sonu, istisnalar
hariç, bire bir görüşüyorum.
Şimdi, arkadaşlar, tabii
ki bizim problemlerimiz var. Nerede başlıyor problem? Bir:
Bir kere, topraklarımız çok küçülmüş, küçücük işletmeler
hâline gelmiş, yani, kiminin elinde 4 dönüm, 5 dönüm, 10 dönüm,
50 dönüm, 100 dönüm. Bizde en kral çiftçinin elinde, 500 dönüm bile,
Adana Ovası'nda zor bulursunuz. Asıl problemimiz orada
başlamış, bölünmüş. Belki, birim başına,
yani kilo başına masraf, mesela, narenciyede 100 bin lirayı
geçmez ama, adamın 5 dönüm yeri var, işi kolay değil. Toprak
bölünmüş.
Çok acı olan bir şey de, bugüne
kadar hiç kayıt sistemi tutulmamış. Yani, Türkiye'de,
çiftçinin ne ürettiği bilgimiz dâhilinde değil. Ne kadar
ürettiği bilgimiz dâhilinde değil. Hiç istatistik yok.
Şimdi, istatistik olmayan bir ülkenin planlamasının
olması mümkün mü? Planlama da yok. Hangi ürünü, nerede, nasıl,
ne zaman yetiştireceğiz, onun planlaması da yok.
İşin acı tarafı bu. Peki, istatistik yok, planlama
yok. Ee bunun ikisi olmadığı zaman, neyi nasıl başaracaksınız?
Çok acilen, ama çok acilen, istatistiği, planlamayı gerçekleştirmemiz
lazım. Bunun için, gerekli kurum ve kuruluşlara kaynak aktarmamız
lazım, çok hızlı. Birincisi.
Arkasından, nerede problem
var başka? Tabii ki, çok üretiyoruz, bunlar doğru, ama, değerli
arkadaşlar, ektiğimiz yer kadar, saha kadar, efendim, ona
orantılı verim alamıyoruz. El, 10 dönümden, diyelim ki
5 ton alırken, biz 10 dönümden 500 kilo alıyoruz. Sıkıntı
burada. Çok sahaya çok masraf, az gelir. İşte, burada, maliyetin
biri yükseliyor.
Bir başka problem: Tabii ki,
girdi fiyatlarımız, birçoğu ithal olduğu için, diğer
ülkelerden çok fazla. Orada problem yaşıyoruz. Yani, bir
başka ülkeden, üretici ülkeden, biz, 1.000 metre geriden
başlıyoruz koşuya. Düşünün 3 bin metre koşulduğunu,
1.000 metre geriden başlıyoruz. Adam, 1.000 metre senden önden
başladığı zaman, zaten hedefe sizden önce varıyor.
İşte, bu problemlerin hepsini,
hep birlikte çözmemiz lazım. Bugün yaş sebze, meyvede, narenciyede,
kesme çiçekçilikteki problemleri burada görüşürken, hiç problem
yok falan diye
Tabii ki, görüşüyoruz ki, problem var. Ama, hiçbirimiz
şurada şunu demememiz lazım: Bu problemleri siz yaptınız.
Hayır efendim, bu problem yılların problemi, biraz evvel
söyledim. Evvela, bunu özellikle söylüyorum, yılların
problemi bu problem.
Peki, ne yapacağız? Değerli
arkadaşlar, medeni milletler ile bizimle rekabet eden ülkelerle
yarışabilmemiz için, hiç çaremiz yok,
1) Verimli üretim yapacağız
2) Kaliteli üretim yapacağız.
3) Ucuz üretim yapacağız.
Bunları gerçekleştirmediğimiz
sürece bu sene limon para etmez, yeni sene bilmem başka ürün para
etmez, bir sene eder, bir sene etmez, çünkü istikrar sağlayamazsınız.
Sürdürülebilir bir tarım, sürdürülebilir. Sürekli mal satabilecek
bir piyasayla üretim. Yani, hem üreteceksin her mevsimde hem de pazarına
satacaksın. Satmanın şartları rekabete bağlı.
Bizim, bu konuda oturup millî bütçemizden tarım kesimine büyük
kaynaklar aktarmamız gerekli, doğrusu bu.
Evet, bu Hükûmet millî bütçeden tarıma
en fazla kaynak aktaran Hükûmet olmuştur. Ben, bu Parlamentodayım.
Bakın, ben, bunları, açıkça her şeyi konuşabilecek
yüreğe sahibim, açıkça. Efendim, bu Hükûmet, bugüne kadar
yüzde 60'a, 70'e kullanılan faizleri, 50'ye kullanılan faizleri
yüzde 8'e kadar belli bölümlerde düşürmüştür, teşekkür
ederiz. Biz, yani, Hükûmetin hakkını yemeyeceğiz. Efendim,
birçok ekstremleri vardır, hukuki düzenlemeler yapmıştır.
Ben, komisyonu kurup da çalışmaya
başladığımız günlerde şurada gördüğüm,
mesela, altı yedi tane kanun o zaman yoktu belki. Biz bunu da yazacaktık
raporun içine. Bunları çıkardık sonra, arkadaşlarımız
biliyorlar. İşte, nedir organik tarım, toprak kanunu,
şudur budur, vesaire.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Haller yasası çıkmadı hâlâ.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Yani, belli kanunlar.
Ha, arkadaşlar teşekkür
ediyoruz Hükûmete, ama yeterli değil, bunları tekrar gözden
geçirmemiz lazım, tekrar bunun üzerine şu raporu okuyup
Dert nedir, derdin çözümü nedir? Bu raporun içinde var, hepsi var.
Biz, sadece böyle toplu olarak yazmadık, hem ürün bazında
hem toprak hem ilaç hem bütün kesimleri ilgilendiren raporun içinde
bire bir yazdığımız notlar var, hatta meyve meyve
girdik mümkün olduğu kadar, hatta sebze sebze girdik; nedir, hangi
sebzenin, hangi meyvenin hangi derdi var. Bunların hepsini girdik,
bunun içinde var.
Benim ricam şu: Bu rapor okunsun,
okunmakla kalmasın, bu rapor okunduktan sonra hemen başlamamız
gereken yerden hep beraber başlayalım, bir ucundan tutalım.
Biz şunu söylemiyoruz: Hemen bunu halledelim. Öyle bir varlığın,
bütçenin, kaynağın olmadığını hepimiz
biliyoruz, ama bir ucundan başlayalım. Bugünkü konuşmamız,
yüce Meclisin bugünkü tartışması başlangıç
olsun. Bütün samimiyetimle söylüyorum ki, bugünkü konuşma,
bugünkü araştırma, yüce Meclisin bugünkü toplantısındaki
bu konuşmalar, bu işin başlangıcı olursa, takvimi
olursa, Türk çiftçisi, bu yüce Mecliste olanları, bu araştırma
önergesini verenleri, bunun görüşülmesi için destek olanları,
araştırma komisyonunda görev alıp çalışanları,
velhasılıkelam, iktidarıyla muhalefetiyle buradaki
insanları baş tacı edecektir, tarih baş tacı
edecektir. Ben, Türk çiftçisi adına, bunu, burada ifade ediyorum.
Çok önemlidir bu çalışma. Teşekkür ediyorum gerçekten.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
peki
Ben bu raporun içeriğine çok fazla girmeyeceğim, çünkü,
girersek çok uzun bir rapor. Bu dertler yazıldıktan sonra, bizim
neler -hızlı şekilde geçiyorum- yapmamız gerekli.
Sayın Başkanın müsamahasına
birazcık sığınacağım. Sayın Başkanım,
çünkü, çok önemli bir kesimin konusunu görüşüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Er, herkes
yoruldu, siz yine, en özet bir şekilde bu işi halledin.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Evet
Yorulmasınlar. Türk çiftçisi, çünkü, şu anda, televizyonlarının
başında bizi seyrediyor. Bakın, inanın, samimi
söylüyorum, bugün, bu işle ilgisi olan Türk çiftçisinin en az
yüzde 70'i, 80'i televizyonun başında, işi olmayan,
şu an, çünkü, bu iş çok önemli.
Değerli arkadaşlar, bizim,
tabii ki, üretimden ihracata kadar problemlerimiz var, işimiz
kolay değil, biliyorum. Rekabet etmemizin zorluklarını
biliyorum, pazarların durumlarını biliyorum, hatta,
Avrupa Birliğinin oluşmasıyla birlikte, Avrupa'daki
pazarlarımızın daraldığını biliyorum.
Ben geçen hafta Romanya'daydım. Tebrik ediyorum Romanya'daki
Türk insanını, gerçekten tebrik ediyorum. Romanya hâline
vardım, iki buçuk hal, tamamen Türk insanının elinde,
orada çalışıyorlar, ama, bize şunu söylediler, dediler
ki: "Avrupa Birliği üyesi ülkeler, kendi üye ülkelerden almak
için zorlanıyoruz, zorluyorlar oraları, dikkatli olun, ona
göre Türkiye'de çareler üretin." Bunun çaresi buradan başlıyor,
bizim rapordan değerli arkadaşlar.
Peki, biz ne yapacağız?
Benim, özellikle bu Hükûmetten, özellikle ricam, Türk çiftçisi
adına
Komisyon Başkanı olarak, Komisyonumuzun raporlarını
biz teslim ettik, efendim, bu Komisyonu, çalışmalarımızı
bitirdik, yerinde inceledik, insanlarımızla bölüştük
ve bugün, bu Hükûmete, Türkiye Büyük Millet Meclisine ve yetkili yerlere
gönderdik. Bir kere, hızlı şekilde, değerli arkadaşlar,
birincisi, ihracata destek vereceksek, bu hangi üründe olursa olsun,
bir kere zamanında, hiç takıntı olmadan vermemiz lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İki yıldır... Arkadaşlar, ben uzun yıllardır
buradayım, hep özellikle, narenciye ve sebze ihracatına
verilen teşviki her gün kovalarım. Çünkü kendim çiftçi olduğum
için, onun başında dinelirim her yıl. Belki sizlerin bilgisi
olmayabilir, eski arkadaşlarımız bilirler. İki
yıldan bu tarafa, az veya çok, ilk kez, ağustosta bu Hükûmet
teşvik verdi. Teşekkür ediyorum. Bak bunu arkadaşlarımızın
hepsi... Daha önce eylülde, ekimde verilirdi, kasımda verilirdi,
ilk kez ağustosta verildi iki yıldır. Haa belki, şu
kadar verilsin dedik, o kadar olmadı ama, belli ölçüde,
ağustosta verildi. Ben diyorum ki, ürüne zamanında teşvik
verelim. Yani ağustosta vereceksek verelim, tamam; eylüle,
ekime, kasıma bırakmayalım, zamanında verelim.
Birincisi bu.
İkincisi, biz vereceğimiz
teşviki tek elde toplayalım, Tarım Bakanlığında
toplayalım. Para-Kredi Kurulu, Ahmet bakan, Mehmet bakan, o imzalamadı,
öteki imzaladı derken üç ay geçer, bir ay geçer, iki ay... Toplayalım
Tarım Bakanlığında. Hatta, efendim, yok bitki analizini
Tarım Bakanlığı yapar, haller Sanayi Bakanlığının...
Ne işi var Sanayi Bakanlığında bunların?
Hal... Tarım... Hangi iş ise Tarım Bakanlığına
verin, Tarım Bakanı yapsın, tek elden çıksın.
Birincisi bu.
FİKRET BADAZLI (Antalya) -
Doğru...
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İki: Tarımsal girdilerin hepsinin KDV'si ekonomik
olarak mümkünse sıfırlanmalı, mümkün değilse
azaltılmalı. Değerli arkadaşlar, tarımı
kurtarırsak Türkiye'yi kurtarırız. Sayın Başbakanımızın
bir sözüne hayran olmuşumdur: "Tarım problemi çözülmeden
Türkiye'nin problemi çözülmez." Doğru. Yani, tarımın
problemini çözmeden Türkiye'nin problemini çözemezsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
(10/81, 234, 286 ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Tarıma aktardığınız kaynakları,
eğer, farklı bir tarafından tutar da kurtarırsanız,
işte o zaman Türkiye'yi kurtarırsınız. Evet, tarımsal
girdilerin KDV'leri ya sıfır ya mümkün olduğu kadar
aşağı çekilmeli. Evet, SSK ve stopaj girdileri aşağı
çekilmeli. Yerli tohum ve fidan üretimine önem verilmeli, desteklenmeli.
Sulu tarıma kaynak aktarılmalı ki, çok verim alabilelim,
kaliteli verimimiz olsun. İhracata yönelik nakliye girdileri
sübvanse edilmeli, desteklenmeli.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Kim yapacak
bunları Ali Bey? Yani, kime söylüyorsunuz bunları?
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMSİYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Gümrük çıkışlarında işlemler bekletilmeden
yapılmalı, çünkü, yaş meyvenin, sebzenin gümrükte bekletilmesi
zarar verir. İhracat maliyetlerini etkileyen liman ücretleri
düşürülmeli.
Biz rapor hazırladık, bu
Hükûmete raporu da sunduk. Merak etmeyin, inşallah yapacaklar.
ALİ ARSLAN (Muğla) - Rapor
çok güzel ağabey de
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Yani, arkadaşlar, hep beraber yapacağız bunu. Merak
etmeyin. AK Parti İktidarı da bunu yapacak, ben, zaten yapmayacak
olsa, burada olmazdım, açık söyleyeyim. Beni konuşturmayın.
Ben, AK Parti İktidarı yapacak diye onların yanına
geldim, onlarla beraber AK Partiyi kurdum. Yapmayın kurban olurum.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
Beş yıldır yapmıyorlar.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Yapmazlarsa
ayrılacak mısın?
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İlaç ve gübre kullanımında destek verilmeli. Veriliyor
şu an, biraz daha fazla verilmeli. İyi tarım uygulamaları
desteklenmeli. Analiz laboratuvarları gereken yerde yeterli
derecede kurulmalı. Daha düşük faizli daha uzun vadeli,
çiftçiye kredi verilmeli.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Tohum
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Tohum da aynı. Tohum, fidan, bunların hepsine destek verilmeli,
hatta, kendimiz üretmeliyiz. Evet.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Tohumculuk
Yasası gibi değil.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
İç tüketim özendirilmeli.
OSMAN KAPTAN (Antalya) - Bakan ne
diyor acaba bu işe?
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Dinlerseniz arkadaşlar. Dinlerseniz
İç tüketim özendirilmeli.
Özellikle narenciyeyle ilgili tüketimde Türkiye'de zafiyet var.
Özellikle narenciyede var, ben, bunu biliyorum. Birçok yer narenciyeyi
tanımıyor. Devlet bu konuda öncülük yapmalı. Diyelim
Millî Eğitim Bakanlığında, askerde, tabldotu olan
her yerde bu konu teşvik edilmeli.
Buradan sesleniyorum değerli
vatandaşlarımıza, özellikle de rica ediyorum.
Meşrubat almıyor muyuz evlerimize? Alıyoruz. Peki,
ben soruyorum buradan: Portakal, limon, greyfurt, mandalina
meşrubattan zararlı mı? Daha da faydalı. Lütfen bunu
tüketsinler, daha da ucuz. Kendi ürünümüz, daha önemlisi de o.
Ulusal ve yerel televizyonlar,
yaş sebze, meyve, narenciye, kesme çiçekle ilgili konularda,
mutlaka ve mutlaka belli saatlerde belli programları yapmalılar,
bunun da hukuki düzenlemesini Türkiye Büyük Millet Meclisi yapmalı.
Evet, özellikle ağaç grubunda,
hangi grup olursa olsun eğer ürün değiştireceksek, bu değişim
uzun vadeli olduğu için, devlet, buna, hem yetiştirme hem geçim
desteği vermeli belli bir süre. Evet, bunun için de millî kaynakları
BAŞKAN - Sayın Er, son cümlelerinizi
rica ediyorum. Gereğinden fazla size imkân tanıdım.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Üretici birlikleri güçlendirilmeli. Ürünlerin bozulmadan ihraç
noktasına varabilmesi için terminaller oluşturulmalı,
efendim, soğuk taşıyıcılar zinciri oluşturulmalı,
bu üretim bölgesinden ihracat noktasına kadar bunları gerçekleştirmeliyiz.
Belediyeler Hal Yasası'ndan
dolayı üreticiyi gerçekten sıkmaktadır. Bunun hukuki
düzenlemesini yapmamız lazım arkadaşlar. Ankara Belediyesi,
Ankara'ya giren malı kontrol etmeli. İstanbul'a giden malı,
Gölbaşı'nda durup da "Niye İstanbul'a gidiyorsun,
ne götürüyorsun?" değil, Ankara'ya gireni kontrol etmeli.
Hal Yasası düzenlenmeli yeniden. Yeniden Hal Yasası düzenlenmeli
ve belediyeler bu işe katkıda bulunmalı. Gerekiyorsa
belediye destek vermeli; köşe başlarında, özellikle,
narenciye konusunda vatandaşın ulaşabileceği
yerde, içebileceği yerde sıkma makineleri kurmalı
geçici bir süre de olsa vatandaşa hizmet vermek için.
BAŞKAN - Sayın Er, artık,
bu teferruatları toplayalım. Raporumuzda bunlar var.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Sayın Başkanım, müsaade ederseniz, bitireceğim.
Şimdi, bir başka konu;
ben, Hükûmete teşekkür ediyorum bu Türk çiftçisinin, efendim enerji
konusunda, Ziraat Bankası konusunda düzenlemelerinden dolayı.
Ama, hâlâ daha problem çözülmüş değil. Tekrar, yeniden bir yapılanma borçlar konusunda
mutlaka gerçekleştirilmeli. Kesme çiçekçilerin de problemleri
var. Özellikle, tabii, raporumun içinde yazdık ama, kesme çiçekçilerin
bizden bir ricası var.
BAŞKAN - Sayın Er, konuşmanızı
kesmek zorunda kalacağım efendim.
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Bitiriyorum Sayın Başkanım, son sözlerimi söylüyorum.
BAŞKAN - Efendim, bitmiyor. Bu
saatte çok aştınız. Lütfen
(10/81, 234, 286) ESAS NUMARALI MECLİS
ARAŞTIRMASI KOMİSYONU BAŞKANI ALİ ER (Devamla) -
Son sözlerimi söylüyorum.
Özellikle, borçlarının
yeniden yapılandırılmasını özellikle rica
ediyorlar. Bunu da, benden bu kürsüden söylememi özellikle istediler.
Ben, bu raporla ilgili efendim, hazırlığımızda
çok geniş kapsamlı bir çalışma yaptık. Bunun,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde hukuki, Hükûmetimiz tarafından
destek, kaynak desteği konusunda desteklenmesini rica ediyorum.
Bu raporun, Türkiye'mize, üreticilerimize
hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Er.
Şahsı adına söz isteyen
Osmaniye Milletvekili Sayın Mehmet Sarı.
Sayın Sarı, lütfen, sürenize
riayet edin.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MEHMET SARI (Osmaniye) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yaş sebze, meyve, kesme
çiçek ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak, alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu Raporu
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle, hürmetle selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; cennet vatan Türkiye'miz, narenciye, yaş meyve
sebze üretimi imkânları, Allah'ın dünyada çok ender millete
verdiği, ülkelere bahşettiği coğrafi şartları
ve dört mevsim üretimi yapılan ürünlerin çeşitliliği
ve zenginliği açısından oldukça geniş imkânlara sahiptir.
Ülkemiz sahip olduğu ekolojik şartlar ve birçok meyve ve
sebze türünün gen merkezi olması hesabıyla, yaş meyve
ve sebze üretim potansiyeli açısından dünyanın en önemli
ülkelerinden birisiyiz. Ülkemizde toplam 27 milyon hektarlık
tarım alanının yüzde 10'unda meyvecilik ve bağcılık,
yüzde 3'ünde ise sebzecilik faaliyeti yürütülmektedir. Üretimimiz
yaklaşık 42 milyon ton civarındadır, ancak, ülkemizde
tarım sektöründe sağlıklı bir kayıt sisteminin
olmayışı, hangi üründen ne miktarda, hangi bölgemizde
hangi ürünün ekiminin yapıldığını, hangi bölgede
ne kadar ürün elde edildiğini net olarak bilmemekteyiz. İklim
koşulları, tarımda kullanılan üretim teknikleri
yıllara göre değişmekle birlikte, elde edilen 42 milyon
ton yaş meyve ve sebzenin yaklaşık 16 milyon tonu meyve,
26 milyon tonu sebze olarak gerçekleşmektedir. Bunun da sadece
1,8 milyon tonu ihraç edilebilmekte, bunların içinde de en fazla
ihraç geliri turunçgillerden sağlanmaktadır.
Yaş meyve sebze ve turunçgillerin
üretiminde, pazarlama aşamasına kadar geçen bu süreçlerde,
İspanya ve İtalya gibi ihracatta söz sahibi ülkelerle bir
kıyaslama yapıldığı zaman bazı eksikliklerimiz
olduğu görülmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisinin,
sektörde arzu edilen kalitede ve miktarda üretimin sağlanamamasıdır.
Yıllar itibarıyla ülkemizde üretilen meyve miktarlarına
baktığımız zaman artışlar gözlenmektedir.
2000 yılında 12 milyon 379 bin ton iken, 2005 yılında
15 milyon 873 ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya meyve üretimi
verileri incelendiği zaman 87 milyon tonla Çin birinci sırada
yer alırken, Türkiye 15,8 milyon tonla on birinci sırada yer
almaktadır. Dünya meyve ve ihracatına baktığımız
zaman, miktar ve değer bakımından muz, narenciye, elma
ve üzüm önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllarda giderek önem
kazanan kiraz ihracatı ise dikkat çekmektedir. 2004 yılı
dünya kiraz ihracatında Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri'nden
sonra en fazla kiraz ihraç eden ikinci ülke olmuştur. Ülkemizde
üretilen yaş meyve, sebze dış ticaret hacminde miktar
ve değer olarak sürekli bir artış göstermektedir. Toplam
meyve ihracatımız, 2005 yılında, 2004 yılına
göre yüzde 22 artmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, meyve ihracatını değer bakımından
en fazla Almanya ve Rusya'ya yapmaktadır. Avrupa Birliği
ülkesi üyeler içinde Almanya'yı İngiltere ve Hollanda izlemektedir.
Son yıllarda Romanya ve Ukrayna'ya yapılan meyve ihracatımızda
çok önemli artışlar gözlenmiştir. Narenciye üretimimizde
yıllara göre nasıl gelişme gösterdiğine baktığımız
zaman, toplam üretimimiz 2001 yılında 2 milyon 478 bin ton
iken 2005'te 2 milyon 933 ton olarak gerçekleşmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Komisyon Başkanımıza, değerli
komisyonda görev alan milletvekillerimize, uzman arkadaşlarımıza,
her sektörden bize destek verenlere çok teşekkür ediyorum. Ayrıca,
bizi coşkuyla karşılayan çiftçilerimize, üretici
birliklerimize, ihracatçılarımıza, ilaççılarımıza;
tarım sektörünün her biriminde görev alan, ilgilenen, emeği
geçen tüm arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Konuşulması gereken birçok
konuları benden önceki konuşmacı arkadaşlarımız
uzun uzun dile getirdiler. Onun için, ben sözlerimi fazla uzatmayacağım.
Ancak, AK Parti İktidarı döneminde çiftçilerimizin sorunları
çözülme yoluna girmiştir. Çiftçilerimizin sorunlarının
çözümü için Tarım ve Köyişleri Bakanımız gerekli
hassasiyeti göstermiş, Meclisimizden çıkarılması
gereken yasaların büyük bir bölümünü çıkartmıştır.
Bunun için, Sayın Bakanımıza, üreticilerimiz ve çiftçilerimiz
adına teşekkür ediyorum.
Tarımla ilgili çıkarılan
yasaları başlıklar hâlinde sıralayacak olursak:
Tarım Sigorta Kanunu, Tarım Kanunu, Organik Tarım Kanunu,
Tarımsal Üretici Birlikleri Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanunu, Tohumlukların Tescil, Kontrol ve
Sertifikasyonu Kanunu, Mera Kanunu ve bu kanunlar devam edecektir.
AK Parti İktidarı döneminde
hayvancılıkla, tarımla uğraşan çiftçilerimize
ve üreticilerimize çok sayıda ürün desteği, gübre desteği,
mazot desteği, doğrudan gelir desteği, prim desteği
gibi destekler verilmektedir.
Muhterem arkadaşlar, konumuzda
olmayan, ancak, seçim bölgem Osmaniye'de yetişen yer fıstığıyla
ilgili de birkaç kelime etmek istiyorum. Yer fıstığı
denince Osmaniye, Osmaniye denince de yer fıstığı
akla gelmektedir. Âdeta yer fıstığıyla Osmaniye
özdeşleşmiştir. Yer fıstığı, tohumlarında
yüzde 45-60 oranında yağ, yüzde 20-30 oranında protein,
yüzde 18 oranında karbonhidrat ve vitaminler, madensel maddeler
içermektedir. Özellikle yağ sanayisi ve çerez yapımı
başta olmak üzere, sapı kuru ot ve kabuğu da çeşitli
şekillerde değerlendirilen değerli bir bitkidir. Yer
fıstığı yağı, Mısır'da, Sudan'da,
Amerika Birleşik Devletleri'nde üretilmektedir. Bugün ise Osmaniye'de
kurulan bir tesiste de yer fıstığı yağı
üretiliyor. Bu nedenle, yer fıstığının da
yağlı tohumlar sınıfına alınarak desteklenmesi,
hem ülke ekonomisine hem yöre halkına faydalı olacak hem
de yer fıstığı kayıt altına alınmış
olacaktır. Tüm Osmaniye halkı adına bu talebimi Sayın
Bakanıma iletiyor, en kısa zamanda mutlu haber almayı
bekliyorum. Tarımda bugünümüz dünden iyi, yarınımızın
da bugünden daha iyi olacağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, çalışmalarımızın
tarım sektörünün sorunlarının çözümüne olumlu katkı
sağlaması dilek ve temennisiyle tüm çiftçilerimizi ve yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Sarı.
Hükûmet adına Tarım ve Köyişleri
Bakanımız Sayın Mehdi Eker, buyurun efendim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; narenciye, yaş meyve, sebze
ve kesme çiçek sektörünün sorunlarıyla ilgili yapılan
araştırma sonucunda hazırlanan raporla ilgili olarak
Hükûmet adına söz almış bulunuyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahip
olan yaş meyve, sebze ve narenciye, bizim ülkemiz açısından
da tarım sektörümüz içerisinde de kuşkusuz önemli bir yere
sahiptir.
Bildiğiniz gibi, dünya 880
milyon ton kadar sebze ve 510 milyon ton kadar da meyve üretmekte ve bu
meyve ve sebze üretiminin 100 milyar dolar civarında yıllık
olarak ticareti yapılmaktadır. Ülkemizde de tarım
alanlarımızın yüzde 10'unda meyvecilik ve bağcılık,
yüzde 3'ünde de sebzecilik yapılmaktadır. Yıllık
yaş meyve ve sebze üretimimiz, 2006 yılı rakamlarına
göre, 41 milyon ton civarındadır. Türkiye, bu düzeydeki
üretimle, dünya üretiminde önemli bir paya sahiptir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye, ürettiği sebze ve meyve ile aynı zamanda, bu ürünlerin ihracatında
da önemli bir paya sahiptir. 2002 yılında, Türkiye, 1 milyon
590 bin ton miktar ve 533 milyon dolar değerinde bir meyve-sebze
ihracatı yapmıştır. 2006 yılında ise bu rakam,
meyve-sebzede, yaş meyve-sebzede 2 milyon 392 bin ton olmuştur;
yani, 1,5 milyon ton, 2 milyon 400 bin ton miktarına ulaşmış,
değer olarak da 1,8 milyar dolara çıkmıştır. Ancak,
toplam üretimin sadece 2,4 milyon tonunun ihraç edilmesini iyi analiz
etmemiz gerekiyor; çünkü, bunun, aslında, potansiyelimiz olmadığını
biliyoruz ve bu üretimi ve ihracatı artırmak, dünya pazarlarında
daha iyi bir paya sahip olmak, bunun için gerekli çalışmaları
yapmak, bu nedenle de dış pazar taleplerine uygun çeşit
geliştirmek; paketleme, ambalajlama, soğuk taşıma
zincirindeki eksiklikleri ve markalaşmadaki sıkıntıları
gidermek zorunda olduğumuzun bilincindeyiz. Bu amaçla da, Bakanlık
olarak yoğun çalışmalar yapıyoruz. Neler yaptığımızdan,
biraz sonra sizlere bahsedeceğim. Kısacası, üretimden
tüketime, işlemeden ihracata, özel sektörden kamu sektörüne
kadar bu alanda, hepimize önemli görevler düşmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yaş sebze ve narenciyeyle ilgili bir miktar
ben detay bilgi sunmak istiyorum. Yıllara göre Türkiye yaş
sebze üretim miktarı 22 ile 27 milyon ton arasında değişmektedir.
2002 yılında 22 milyon ton olan üretim, 2006 yılında
27 milyon tona çıkmıştır; ihracat miktarı da
550-600 bin ton civarındayken, bu, 2006 yılı içerisinde
çok daha yüksek bir noktaya ulaşmıştır. Bunun içerisinde,
gerek domates -ki, toplam ihracatımızın, sebze ihracatımızın
yüzde 45'ini oluşturuyor- gerekse bunun arkasından gelen
biber, salatalık ve kuru soğan önemli bir yere, paya sahiptir.
Narenciyeye geldiğimiz zaman:
Türkiye'de, son yirmi yıldan beri hızlı bir gelişme
göstererek geniş bir alana yayılan narenciye üretimi,
2005 yılında dünyadaki yaş meyve-sebze üretiminin yaklaşık
beşte 1'inde üretilmektedir, beşte 1 düzeyindedir. Türkiye'de,
bu alanda, son üç yılda yaş meyve-sebze ihracatının
yarısı narenciyeden karşılanıyor. Bu da, bizim
için bunun önemini göstermektedir.
Türkiye'de yıllara göre toplam
narenciye üretimi: 2002 yılında 2 milyon 400 bin ton iken,
bu, 2005 yılında 3 milyon tona yaklaşmıştır.
Keza, üretim alanı 104 bin hektardan 111 bin hektara, ağaç sayısı
29 milyondan 32 milyona ve ağaç başına verim de 84 kilogramdan
93 kilograma çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yıllara göre narenciye ihracat miktar ve değeri
ise şu şekildedir: Toplam narenciye, 2002 yılında,
miktar olarak 811 bin ton, meyve ihracatımız 1 milyon ton;
2006 yılında narenciye ihracatımız, miktar olarak
1 milyon 13 bin ton ve değer olarak 453 milyon dolardır. Yine, toplam meyve ihracatımız,
2006 yılında 1 milyon 354 bin tona çıkmış ve değer
olarak da 753 milyon doları bulmuştur.
Kesme çiçek ise 1940'lı yıllarda
başlayan bir sektördür. Daha çok, Akdeniz, Ege ve Marmara Bölgelerimizde
yoğunlaşan kesme çiçek üretiminin geliştirilmesi ülke
gelirimizin artırılmasına önemli bir katkı
sağlayacaktır, bu alanda büyük bir potansiyel bulunmaktadır.
Ülkemizde, toplam olarak 10 250 dekar alanda kesme çiçek üretimi yapılmakta;
2004 yılında 1 milyar 401 milyon adet süs bitkisi üretilmiş,
bunun, 1 milyar 392 milyon adedi kesme çiçek, 8 milyon adedi de iç ve
dış mekan süs bitkileridir. Yıllara göre kesme çiçek
ihracatımız ise 2002 yılında 177 milyon adet iken
-ki bunun değeri 11 milyon dolardır- 2006 yılında
310 milyon adet ihracat ve 40,3 milyon dolar ise bunun değeridir.
Yaş meyve, sebze, narenciye
ve kesme çiçek sektöründeki sorunları da ben kısa başlıklar
hâlinde sizlere arz etmek istiyorum:
Bunların başında,
Türkiye'de, biraz önce değerli konuşmacıların ve
Komisyon Başkanının da ifade ettiği gibi, öncelikle,
üretimin küçük ve dağınık birimlerde yapılması
bizim en önemli sorunumuzdur.
İkinci husus olarak, nakliyede
soğuk zincirin yetersiz olması, serbest piyasa şartlarının
istenen seviyede gelişmemesi, iç ve dış pazar isteklerine
uygun çeşitlerin istenilen kalite, zaman ve miktarda temin
edilememesi, sanayinin ihtiyacına dönük çeşit üretiminin
yetersiz olması, sertifikalı fidan ve tohumluk kullanımının
istenilen seviyede olmaması, markalaşmada eksikliklerin
bulunması ve sözleşmeli üretim modelinin yeterince gelişmemiş
olmasıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, bizler de Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
olarak, bu saydığım sorunlara dönük olarak, bu sorunların
çözülmesi yönünde, kuşkusuz, birtakım çalışmalar
yaptık ve ben, şimdi de sizlere, çok kısa olarak, bu alanda
yaptığımız çalışmalardan söz etmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; meyve ve sebze sektöründe mevcut politikaların
geliştirilmesi, üretici, sanayici, tüccar, ihracatçı ve
ilgili sivil toplum kuruluşlarının etkin bir rol alması
ve sorunların bir bütünlük içerisinde çözülebilmesi amacıyla,
Tarım Kanunu çerçevesinde, "ulusal turunçgil, fındık,
zeytin ve zeytinyağı ürün konseyleri yönetmeliği"
hazırlanmış ve yayımlanma aşamasına gelmiş
bulunmaktadır.
Keza, turunçgillerde, "ihracata
yönelik çeşit geliştirme, değiştirme projesi"
başlatılmıştır. Aynı şekilde, 2005
yılından itibaren, sertifikalı fidan ile bahçe tesisi
destekleme kapsamına alınmıştır. Bu kapsamda,
virüsten ari meyve fidanı kullanarak bahçe tesis eden üreticilerimize,
dekar başına 300 YTL; turunçgil, zeytin, ceviz, badem ve kivi
türleri ile bahçe tesis eden üreticilere 250 YTL dekar başına;
diğer meyve türlerine ve bağ tesis edenlere de dekar başına
200 YTL ödenmektedir teşvik olarak; ki, biz, bu rakamları belirlerken,
bunların maliyetlerini, gerek fidan maliyetini gerek çukur
kazma maliyeti ve diğer maliyetlerinin tamamını hesapladık
ve bu miktarlar buna göre belirlendi.
Keza, sertifikalı fidan üretiminin
artırılması ve sertifikalı fidanlarla bahçe kurulması,
iyi tarım uygulamaları ve organik tarım uygulamalarında,
teşvik amacıyla üreticilerimize düşük faizli işletme
ve yatırım kredisi kullandırılmaktadır. Bu
da cari faiz oranından yüzde 50 ve yüzde 60 indirimli bir faiz
oranı demektir.
2002-2003 döneminde, ülkemizde,
toplam 8,9 milyon adet meyve, asma fidanı üretimi yapılırken,
biraz önce saydığım destekler sebebiyle, hayata geçirdiğimiz
teşvikler ve destekler sebebiyle, fidan üretimimiz, 29 milyonu
sertifikalı olmak üzere 46 milyona ulaşmıştır.
Yani, 8,9 milyon adet fidan üretirken, biz, bugün, 46 milyon fidan üretiyoruz
birkaç yıl içerisinde.
Tabii, biraz önce, değerli
milletvekilleri, burada söz aldıklarında, işte, çiftçilerin
sorunlarından, desteklerin yetersizliğinden vesaire bahsettiler
ve hiç bunların desteklenmediğinden söz edildi. Tabii, biz,
destekleri her fırsatta söylüyoruz. Mesela toplam tarım
desteğini 2,1 milyar YTL'den 2002'de, 2007 yılında 5,3 milyar
YTL'ye çıkardığımızı her seferinde söylüyoruz
ve bu paralelde, yani toplamdaki bu artışla birlikte, tabii
bütün ürünler bundan bir şekilde istifade ediyor. Amacımız
da burada, verimliliği artırmak, kaliteli ve standardı
olan ürünü yaymak, bunu geliştirmek, böylece de hem içeride ürünün
daha iyi para etmesine hem dışarıda daha iyi bir pazar
bulmasına imkân sağlamaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yaş meyve ve sebzede verdiğimiz destek,
alan bazında, dekara 10 YTL doğrudan gelir desteği, 1,8
YTL dekar başına mazot desteği ve 1,43 YTL de dekar başına
kimyevi gübre desteği olmak üzere, toplam 13,23 YTL dekar başına
destektir. Bu, her türlü meyve-sebzeyi üreten üreticimizin alabildiği
bir destektir.
Keza, örtü altı yetiştiriciliğinde
500 metre karenin üzerindeki seraların kayıt altına
alınması, üretimin planlanması, geliştirilmesi
ve gıda güvenlik zinciri içerisinde kaliteli ürünün tüketiciye
ulaştırılmasına yönelik faaliyetlerimiz de devam
etmektedir. Sera alanlarımızın yüzde 45'i kayıt
altına alınmıştır. Yaş meyve, sebze ve seralardaki
çiçekler dâhil, bizim başlattığımız bir uygulamayla,
Türkiye, modern bir risk yönetim aracına kavuşmuştur,
yani tarımsal sigorta sistemine kavuşmuştur. Buralarda
sigorta yaptırıldığı takdirde, üreticilerimizin
sigorta poliçe bedelinin yüzde 50'sini, biz, hibe olarak karşılamaktayız.
Bu da önemli ve çok büyük bir destektir.
Yine, yaş meyve-sebze ve narenciye
anlamında söylüyorum, biraz önce burada ifade edildi, işte,
bazı arkadaşlarımız yetersiz gördü, bazıları
zamansız buldu; ama, ton başına 100 dolar ihracat desteği
verdiğimizi de burada, yine, bütün ilgililer, bütün üreticiler
ve çiftçiler bunu biliyor.
ALİ ARSLAN (Muğla) -
İki aydan beri Sayın Bakan, iki ay verdiniz, ürün bittikten
sonra.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Köy bazlı ve kırsal
kalkınma yatırımlarının desteklenmesi programları
kapsamında, işleme, paketleme, ambalajlama ve modern sulama
teknikleriyle, minimum toprak işlemeli tarımda kullanılan
makineler, soğuk taşıma zinciri, kullanılan alet
ekipmanlara, yem bitkilerinde balyalama makinelerineyse yüzde
50 hibe desteği verilmektedir. Bu da, yine, hem modern bir üretim
gerçekleştirmek hem teknoloji kullanmak hem daha ekonomik bir
faaliyet yapmayı kolaylaştırmak amacıyla verdiğimiz,
başlattığımız bir destektir ve 2006 yılı
içerisinde, Türkiye'de, yatırım tutarı 334 milyon YTL
olan 1.256 proje, bu kapsamda, hibe olarak, yüzde 50 hibeyle desteklenmiştir.
Genel bütçeden de tarımsal kalkınma kooperatifleri aracılığı
ile de yüzde 5 gibi düşük bir faizle yatırım ve işletme
desteği verilmektedir.
Yine, örgütlenmeyi temin ve kolaylaştırmak
bakımından, Üretici Birlikleri Kanunu çerçevesinde, bu
alanla ilgili 123 adet üretici birliği kurulmuştur.
Yine, sözleşmeli üretim modelinin
geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasına
yönelik mevzuat çalışmaları başlatılmış,
sözleşmeli tarım yönetmeliği çalışması
son aşamaya gelmiştir.
Sektörün AB'ye uyumu konusunda,
bilgilendirme amacıyla çalışmalar yapılmakta;
Kasım 2006'da, Antalya'da, Hollanda Hükûmeti iş birliğiyle,
"Bitkisel Üretim ve Sektörün AB'ye Uyumu" konulu uluslararası
bir seminer düzenlenmiştir.
Bütün bunların yanında,
ihracatın geliştirilmesine yönelik, dış pazar
merkezli tür ve çeşitler ile geniş bir sezon içinde yetiştiricilik
yapılması, verim ve kalitenin artırılması,
üretimde izlenebilirliğin sağlanması için, araştırma-geliştirme,
çiftçi eğitim ve yayım faaliyetlerine hız verilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; narenciyedeki temel sorunlarımızdan
bir tanesi şudur: Biz, 3 milyon ton kadar narenciye üretiyoruz
ve bunun, işte, geçtiğimiz yıl 1 milyon tonunu dünyaya
sattık. Diğerini satamayışımızın
sebebi şudur: Bir tanesi, dünya pazarlarının talebi
doğrultusunda yeteri kadar fazla çeşide sahip olmamamızdır,
birincisi budur. İkincisi ise şudur: Bizde, yani, üreticilerimizin,
fiyat konusunda özellikle arzın fazla olduğu dönemlerde
-ki, bütün tarım ürünleri için bu böyle, ama, özellikle narenciyede-
bizdeki narenciyenin hasat dönemi çok kısadır. Bir-bir buçuk
ay içerisinde, biz, 3 milyon ton narenciyeyi pazara döküyoruz ve
yeteri kadar soğuk hava deposu yoksa, yeteri kadar
dış bağlantı yoksa, yeteri kadar çeşit yoksa,
birbirinin aynısı olan çeşitler aynı dönemde, aynı
anda pazara geliyor.
Bakın, İspanya'dan size
bir örnek vereceğim. Bu alanda bizim için rakip bir ülkedir.
İspanya, daha önceden yaptığı çeşit geliştirme
faaliyetleriyle hasat sezonunu, narenciyede, ortalama altı
aya yaymıştır; yani, ta ekimden başlayıp mayısa
kadar süren bir süre içerisinde, geniş bir zaman dilimi içerisinde
narenciye hasadı yapılmaktadır. Önce erkenci çeşidi,
sonra biraz daha normal zamanda üretilen, sonra daha geççi çeşit
olmak üzere mayıs ayına kadar pazarın talebine göre,
ihtiyacına göre bu çeşitleri peyderpey piyasaya sürmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Sayın Başkanım,
bitiriyorum.
Şimdi, biz de, biraz önce söylediğim
"Meyve Bahçelerinin Yenilenmesi Projesi" adı altında,
her yıl, bu şekilde yüzde 20 değiştirmek suretiyle,
belli bir süre sonunda, Türkiye'deki narenciye çeşitlerinin
dünya pazarlarının talebine uygun hâle getirilmesini temin
etmek durumundayız ve biraz önce söylediğim 250 YTL veya
virüsten ariyse 300 YTL destek bunun için yapılmaktadır.
İşte, esas dönüşüm budur, esas değişim budur ve
biz, bunu, başardığımız zaman, başardığımız
gün Türkiye'de narenciyeyle ilgili sorun çözülmüş olacaktır.
Sadece narenciyede değil,
bakın, elmada 2-2,5 milyon ton bizim üretimimiz var ve 30 bin ton
kadar ihraç edebiliyoruz. Benzeri sorun elmada var, aynı
şekilde. İşte, hem Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Projesi kapsamında bunların, o soğuk
hava depolarının, biraz önce saydığım işleme,
paketleme, ambalajlama tesislerinin yapılması hem de yeni
meyve bahçelerinin uygun çeşitlerle yeniden tesis edilmesi,
bu elma konusunda da bizi aynı sonuca götürecektir. Eğer,
bu çalışma bundan on beş sene önce yapılsaydı,
bundan yirmi sene önce başlatılmış olsaydı,
biz, bugün, bu sorunları değil, başka şeyleri konuşuyor
olacaktık.
Dolayısıyla, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biz, Hükûmet olarak, Türk
çiftçisinin temel sorunlarına neşter vurduk; ilgili sekiz
tane çok temel kanun çıkardık; uygulamalarımızla
da gerçekte geleceğe dönük, gerçekte pazara dönük bir üretim
amacıyla daha profesyonel, daha yüksek bir bilgi ve teknoloji kullanılan
bir ekonomik faaliyet olarak yapılan bir tarımsal üretimi
gaye edindik, amaç edindik. Çalışmalarımız bunun
için, desteklerimiz bunun için. Destek miktarlarını artırdık,
ama bunları daha rasyonel, verime, verimliliğe dönük olacak
şekilde gerçekleştiriyoruz. Bundan sonra da bu çalışmalar
devam edecek.
Şimdi, tarım sektöründe
çalışanlar, dünyanın her yerinde, diğer sektörde
çalışanlara göre daha az para alırlar. Bu, tarımın
ve tarımla uğraşanların kaderidir. Amerika Birleşik
Devletleri'nde de bu böyledir, Avrupa Birliğinde de bu böyledir,
Türkiye'de de bu böyledir, başka bir ülkede de bu böyledir. Çünkü,
tarımsal ürünler katma değeri düşük maddelerdir.
Şimdi, burada, "Bize,
işte, Avrupa Birliği şu kadar veriyor, biz, işte,
şu kadar veriyoruz." mukayesesi, haklı, doğru ve
adil bir mukayese değildir. Çünkü, onun fert başına ortalama
geliri 30 bin avrodur ve tarım nüfusu yüzde 5'tir, tarımda
çalışan insan sayısı; bizim fert başına
millî gelirimiz, daha yeni, o da bizim dönemimizde 5 bin doları
aşmıştır ve nüfusumuzun yüzde 27'si, 26,8'i fiilen
tarımda istihdam edilmektedir. Buna rağmen, Türkiye'de,
son yıllarda, gelişen ekonomiyle büyüyen Türkiye'den Türk
çiftçisi de nasip almıştır.
Bakın, size, tarımda kişi
başına gelirin mukayesesini yapacağım: 2002
yılında, Türkiye'de, tarım sektöründe kişi başına
düşen gelir 916 dolardır. 2006 yılında bu 1.681 dolara
çıkmıştır. Bundan sonra da Türkiye büyüdükçe, Türkiye
istikrar içerisinde geliştikçe, Türk çiftçisi de bundan, daha yüksek
bir pay alacaktır, hak ettiği yüksek bir gelir düzeyine ve
refah düzeyine ulaşacaktır. Bizim bütün gayemiz, çabamız,
gayretimiz bunun içindir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben bu düşüncelerle, Komisyon Raporu'nun tarafımızdan
dikkatle incelenerek izleneceğini ve bununla ilgili çalışmaların
yapılacağını vurgulamak istiyorum.
Emeği geçen herkese, katkı
sağlayan herkese huzurlarınızda teşekkür ediyorum
ve gecenin bu vaktinde hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri,
şahsı adına son söz, Balıkesir Milletvekili Sayın
Ali Aydınlıoğlu'na aittir.
Buyurun efendim.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
yaş sebze-meyve ve kesme çiçekçiliğiyle ilgili Meclis
Araştırma Komisyonunun Raporu hakkında ben de görüşlerimi
sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmama başlamadan önce, komisyon çalışmalarında
çok değerli katkılarından dolayı, ilgili kamu kurum
ve kuruluşlarının temsilcileriyle uzmanlarına,
değerli akademisyen arkadaşlarımıza ve Meclis
çalışanlarına şahsım adına teşekkür
ediyorum.
İlk kez geçtiğimiz yasama
döneminde hem zeytin, zeytinyağı hem de yaş sebze, meyve,
kesme çiçek ile narenciye üretim ve ihracatındaki sorunlarının
araştırılması üzerine araştırma komisyonları
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulmuştur.
Bu gerçekten bir ilktir ve yüce Meclisimizin tarımsal üretime
verdiği önemin önemli bir göstergesidir. Hem Zeytinyağı
Komisyonu ile bölgemdeki zeytin ve zeytinyağı sektörünün
sorunlarını dinleme fırsatı buldum hem de Yaş
Sebze-Meyve Komisyonunda meyve-sebze üreticilerimizi dolaştık.
Bu Komisyonda, öncelikle, Mersin
Milletvekilimiz Ali Er Başkanlığında geçtiğimiz
yasama döneminde, gerçekten, çok ciddi araştırmalar yapıldı;
Ankara'da sektörün ileri gelenlerinden, başta üreticiler olmak
üzere, konuya taraf olan kişilerle çeşitli defa toplantılar
yapıldı. Ayrıca, Antalya merkez, Kumluca, Korkuteli,
Alanya ilçeleri; Adana merkez, Hatay merkez ile Dörtyol ilçesi; Mersin
merkez, Tarsus, Erdemli ve Silifke ilçelerinde; Malatya, Yalova,
Balıkesir, Bursa ve Niğde illerinde üreticilerin bilfiil
ayağına gidilerek, çiftçi, köylü, ziraatçı, toptancı,
ihracatçı, oda ve birlik temsilcileri ile bizzat görüşmeler
yapıldı ve bu kişiler yerinde dinlendi. Yaş sebze-meyve
ve kesme çiçeğin üretiminden iç ve dış piyasada tüketiciye
ulaşmasına kadar her adım yerinde incelendi; sektörle
alakalı tüm kesimler dinlendi, birebir üretim alanlarına
inildi, en az 10 bin kişiyle görüşüldü.
Değerli arkadaşlarım,
maalesef, bilgisizlik, ihmal ve eski usullerle üretim yapmaya çalışmak,
tarımda gelişim ve dönüşümü engellemiştir. 25 Avrupa
Birliği ülkesinde toplam çiftçi sayısı 12 milyon iken
bizde 30 milyonlara yaklaşmıştır. Ancak, sevindirici
olan şudur ki: Artık, tarımda yeniliğe açık,
araştıran ve uygulama çalışmalarına önem veren,
yeni üretim tekniklerini kullanan, Avrupa tarımını
yakından takip eden, iyi tarım uygulamalarını hayata
geçiren büyük ölçekli işletmeler kurulmaya başlanmıştır.
Bunları da yerinde gezip gördük, ayrıca gururlandık.
Değerli milletvekilleri,
Türkiyemiz, sahip olduğu ekolojik koşullar ve pek çok meyve
ve sebze türünün gen merkezi konumunda olması nedeniyle,
yaş sebze-meyve, üretim potansiyeli açısından gerçekten
dünyanın en önemli ülkelerinden birisidir. Toplam 27 milyon
hektarlık tarım alanının yüzde 10'unda meyvecilik
ve bağcılık, yüzde 3'ünde ise sebzecilik faaliyetleri
sürdürülmektedir. 42 milyon yaş meyve ve sebze üretiminin sadece
yüzde 4'lük bölümünün ihraç edilebilmesi, sektörde hakikaten var
olan sorunların düzeyinin bir göstergesidir. Bunun en önemli
nedenlerinden birisi de, sektörde istenilen miktar ve kalitede
üretimin gerçekleştirilmemesidir. Ülkemizin yaş meyve-sebze
ve turunçgillerinin üretiminden pazarlanmasına kadar geçen
bütün aşamalarında, İspanya ve İtalya gibi ihracatta
söz sahibi olan ülkelerle karşılaştırıldığında,
önemli eksikliklerinin olduğu bilinmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
Komisyonumuz tarafından, ülkemizin, sebze, meyve, narenciye
ve kesme çiçek üretiminden pazarlanmasına kadar olan mevcut durum
ve yapılması gerekenler, aşağı yukarı,
bütün konuşmacılar tarafından özetlenmiştir. Bunlardan,
benim de önemli tespitlerimden bazılarını sıralayacak
olursam:
Tarım işletmelerimizin
küçük olması önemli bir konu. Ancak, bu konuda, Hükûmetimiz, arazilerin
toplulaştırılmasıyla ilgili çalışmalar
başlatmıştır. Bu, sevindirici bir gelişmedir.
Yine, tarımla ilgili, gerek
üretim planlaması gerek politikaların oluşturulması
aşamasından kayıt sisteminin yetersiz oluşu önemli
bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda
da ilk kez Hükûmetimiz zamanında çalışma başlatılmıştır.
Üretim planlamasının yapılması
için ulusal tarım konseyinin kurulması önemli bir konudur.
Ayrıca, üretim planlaması, bölgesel ölçekte üretici birlikleri
aracılığıyla yapılmalıdır. Birlikler
üreticiye yönlendirilmelidir.
Ulusal narenciye ve zeytinyağı
konseylerinin kurulmasıyla ilgili çalışmalar da devam
etmektedir.
Kalıntı analizi yapacak
laboratuvar sayılarının ve bu laboratuvarların
kapasitelerinin artırılması da önemli bir konu olarak
karşımıza çıkmıştır. Ancak, sayılarının
her geçen gün artması, yine sevindirici bir gelişmedir.
Hastalık ve zararlılarına
karşı dayanıklı çeşitlerin ıslahına
yönelik araştırmalara önem verilmeli ve bu araştırmalar
da teşvik edilmelidir.
Zirai ilaç kullanımı konusunda
üreticiler gerçekten eğitilmeli, zirai danışmanlar
tarafından düzenli olarak bilgilendirilmelidir. Bu konuda
da görevlerinin başında olan ziraat mühendisi, veteriner
hekim ve su ürünlerinden oluşan 2.500 mühendis bölgelerde çiftçilere,
köylülere gerçekten bu hizmeti severek vereceklerdir.
Üretici Birliği Kanunu
Hükûmetimiz zamanında çıkarılmıştır. Bugün
itibarıyla kurulan üretici birliği sayısı 340
adede ulaşmıştır. Üretici birliklerinin daha faal
olarak çalışabilmesi sağlanmalı, bu birliklere,
üyeleri adına sözleşme yapabilme yetkisi mutlaka verilmelidir.
Üreticilere yapılacak her
türlü desteğin üretici örgütleri vasıtasıyla verilmesi
üreticiyi örgütlemeye yönlendireceği için, destekler üretici
örgütleri aracılığıyla verilmelidir.
Yine, bu komisyonun çalışmalarından
sonra mazot, gübre ve sertifikalı fidan dikimine ait desteklemeler
Hükûmetimiz tarafından verilmektedir.
Yerli tohum üretimi için çalışmalar
yapan bütün kamu ve özel sektör araştırma kuruluşları
daha fazla desteklenmelidir.
İleri teknolojiye sahip sistemlerle
donatılmış soğuk hava depoları ve kontrollü
atmosferli depolar artırılmalı, üretici birliklerine
bu konuda yapılan desteklemelerle, üyelerin ortak kullanabilecekleri
depoculuk sistemi geliştirilmelidir.
Tarım Ürünleri Lisanslı
Depoculuk Kanunu, yine, Hükûmetimiz tarafından çıkarılan
önemli kanunlardan bir tanesidir.
İhracatı teşvik primleri,
ürünün özelliğine göre daha erken açıklanmalı ve özellikle
gelişmiş ülkelerin nihai ürün piyasalarına yönelik
söz konusu pazarların taleplerine uygun çeşit ve kalitede
markalı ihracata verilmelidir.
Burada yeri gelmişken belirteyim
ki, bu sene narenciye ihracatına verilen ihracat teşviki,
geçen yıl verilen teşvik miktarının üzerinde olmuştur.
Yani, aralık ayında verilen 100 dolardan bahsediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Araştırma Komisyonumuzda görev alan, başta Sayın
Başkan olmak üzere, Komisyonda beraber çalıştığımız
AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi milletvekili
arkadaşlarıma ve Komisyon çalışmalarında
bizlere yardımcı olan uzman arkadaşlarımıza
tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu Araştırma Komisyonu, hakikaten siyasi bir komisyon olarak
çalışmamıştır, tamamen tarafsız, ülkemiz
tarımının gelişmesinin önündeki engellerin kaldırılması
amacıyla neler yapılabileceğini ortaya koymaya çalışmıştır.
Konuyla alakalı olarak çalışan akademisyenler, üreticiler,
ihracatçılar, sivil toplum örgütleri, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
görüşleri doğrultusunda, hakikaten uzun ve yorucu bir çalışma
süreci sonunda hazırlanan Araştırma Komisyonu Raporumuzda
yer alan hususlarla ilgili çalışmalar, inanıyorum ki,
Hükûmetimiz tarafından mutlak surette yerine getirilecektir.
Sayın Bakanımız bu
konudaki açıklamaları yaptı, ben kendisine teşekkür
ediyorum. Ancak, bölgemde önemli üretim maddelerinden olan zeytin
ve zeytinyağı konusuna değinmek istiyorum.
Sayın Bakanım, bu yıl
bölgemizde zeytin ve zeytinyağı üretimi geçen yılki
kadar değildir. Ayrıca, zeytinyağı geçen yılki
kadar para yapmamıştır. Geçen sene 6 milyon, 6 milyon
200 bin liraya satılan dizem yağlar, bu sene 5 milyon civarında
seyretmektedir.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
3 milyon 200 bin lira.
ALİ AYDINLIOĞLU (Devamla)
- Şu önemli bir konudur: Yunanistan, İtalya, İspanya, Avrupa
Birliğiyle müzakereleri yaparken, o süre zarfında, zeytinyağlarını
masaya müzakerelerde pazarlık konusu olarak koymuşlardır.
Bizim zeytinyağımız, hele Edremit, Havran, Gömeç, Burhaniye,
Ayvalık bölgesindeki zeytinyağı gerçekten dünyanın
en güzel zeytinyağlarındandır. Bizim bölgemizde Gemlik
tipi zeytin dikimi yasaklanmalıdır, yağlık zeytin
teşvik edilmelidir. Bu konuda sizlerden zeytinyağımıza
çok daha fazla destek istiyorum.
Hepinize, beni bu saatte dinlediğinizden
dolayı sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, hayırlı
akşamlar diliyorum, sağ olun. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aydınlıoğlu.
Sayın milletvekilleri, Mersin
Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili, Muğla
Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç tüzük'ün
104'üncü ve 105'inci maddeleri uyarınca kurulmuş bulunan
(10/81, 234, 286) Esas Numaralı Meclis Araştırması
Komisyonu Raporu üzerindeki genel görüşmeler tamamlanmıştır.
Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 28 Şubat 2007 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere,
birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 00.36