DÖNEM: 22 CİLT: 148 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
69uncu
Birleşim
28 Şubat 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek'in, Ermeniler tarafından
1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan
katliamın 15'inci yıl dönümü münasebetiyle, Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk
Grubu'nun bir üyesi olarak Türkiye'nin, Yukarı Karabağ sorununun
çözüm sürecine katkı sağlama yönündeki aktif ve kararlı
politikasına devam etmesinin önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
2.-
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu'nun 2011 Dünya Üniversiteler
Arası Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılması
kararının bölgenin gelişmesine sağlayacağı
olumlu katkılara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin'in cevabı
3.-
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, gerçekçi edebiyat
akımının öncülerinden olan Sabahattin Ali'nin doğumunun
100'üncü yıl dönümü münasebetiyle, edebiyatçı kişiliğine
ve eserlerine ilişkin gündem dışı konuşması
IV. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı:
1308)
4.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1077) (S. Sayısı: 1023)
5.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1026) (S. Sayısı: 965)
6.-
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem
Cantimur ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346)
VI. - OYLAMALAR
1.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarına
verilen oyların sonucu
2.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarına verilen oyların sonucu
3.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarına verilen oyların sonucu
VII. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, TÜPRAŞ hisselerinin
satışının iptaline ve iptal edilen diğer özelleştirme
ihalelerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19907)
2.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bayram kutlamasını
içeren afişlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/19909)
3.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, elektrik dağıtım
ihalelerinin iptaline ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19914)
4.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, Tekelin özelleştirilen
alkollü içki fabrikalarının satışına ve
işten çıkarılan işçilere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/19915)
5.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'da
taşımalı eğitim uygulanan okullardaki yemek hizmetine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19955)
6.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'daki
bir okul müdürünün yurt dışı seyahatine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/19956)
7.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır'da
görevlendirilen ana sınıfı öğretmenlerine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19960)
8.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, bazı
öğretmenlerin sözleşmelerinin yenilenmemesine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19962)
9.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, Kurum Tanıtım
Yönetmeliği'ne ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/19964)
10.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, bir vakfa ödenmesi gereken
eğitim ücretlerinde aksamalar olup olmadığına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/19965)
11.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, yabancılara
mülk satışı uygulamalarına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19967)
12.-
Gaziantep Milletvekili Abdulkadir ATEŞ'in, Gaziantep'e hava
yolu kargo seferleri düzenlenmesine ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19970)
13.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Diyarbakır-Ergani
Müftüsü hakkındaki bazı iddialara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı (7/19984)
14.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, tarım ve hayvancılık
destekleme primlerinin ödenmesine ilişkin sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/19991)
15.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, proje aşamasında
satılan konutlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal
UNAKITAN'ın cevabı (7/20017)
16.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞ'in, TBMM lojmanlarının
bulunduğu arazinin ihalesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20020)
17.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Zihinsel Yetersiz Çocukları
Yetiştirme ve Koruma Vakfınca verilen eğitime
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/20021)
18.-
Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, kamu görevlilerinin bazı
disiplin cezalarının affına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/20023)
19.-
Sinop Milletvekili Engin ALTAY'ın, 100 Temel Eseri izinsiz yayımlayan
yayınevlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20024)
20.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, atama yapılmayan
idari görevlere ve ders ücretlerine ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20026)
21.-
Eskişehir Milletvekili Cevdet SELVİ'nin, kuraklık tehlikesine
karşı alınacak önlemlere ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/20056)
22.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCE'nin, eğitim kurumlarındaki
yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20076)
23.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya ilindeki bazı
eğitim verilerine ilişkin sorusu ve ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20093)
24.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, bir lisenin
konferans salonunun siyasi parti toplantısı kullanımına
verildiği iddiasına ilişkin sorusu ve ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20095)
25.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya ilindeki bazı
belediyelerin elektrik borcuna ilişkin soruları ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20115, 20116, 20117,
20118, 20119, 20120, 20121, 20122, 20123, 20124, 20125, 20126, 20127)
26.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCI'nın, ders kitaplarının
incelenmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20365)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Ukrayna
Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki,
Litvanya
Parlamentosu Avrupa Birliği ve Dışişleri Komisyonları
üyelerinden oluşan,
Parlamento
heyetinin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri;
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 22 milletvekilinin,
Doğu Anadolu fay hattına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı raporundaki tespit ve önlemler
konusunda Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/425),
Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; Meclis araştırması önergesinin
gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Brüksel'de
yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri
Yönetim Kurulu Toplantısı'na Malatya Milletvekili ve
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Ahmet Münir Erkal'ın ismen
davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık,
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen'in Mısır'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık,
Tezkereleri
kabul edildi.
Genel
Kurulu ziyaret eden Hollanda Kraliçesi Beatrix, Hollanda Veliaht
Prensi ve Prensesi'ne Başkanlıkça "Hoş geldiniz"
denildi.
Antalya
Milletvekili Deniz Baykal ve 60 milletvekilinin, kamu yönetiminde
vasıfsız kadrolaşmaya giderek yürütme yetkisini hukuka
aykırı kullandığı, İçişleri Bakanlığı
üzerindeki gözetme ve düzeltici önlemleri alma yükümlülüğünü
yerine getirmeyerek görevinin gereklerine aykırı hareket
ettiği, bazı asayiş olaylarındaki tutumuyla suç
delilleri ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında; emniyet teşkilatında hukuk dışı
gizli kadrolaşmaya göz yumarak keyfî uygulamalara yol açtığı,
görevinin gereklerini yerine getirmeyerek asayiş olaylarına
neden olduğu ve yönetim zafiyeti oluşturduğu, bazı
asayiş olaylarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturmalarda
suç delillerine ve adil yargılamaya yönelik hükümlere muhalefet
ettiği iddiasıyla İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu hakkında; bu eylemlerinin Türk Ceza Kanunu'nun 257, 281 ve
288'inci maddelerine uyduğu iddiasıyla Meclis soruşturması
açılmasına ilişkin önergesinin (9/13) ön görüşmeleri
tamamlandı; yapılan gizli oylamadan sonra, Meclis soruşturması
açılması kabul edilmedi.
İstanbul
Milletvekili Ali Topuz, İçişleri Bakanı Abdülkadir
Aksu'nun, konuşmasında, Partisine sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
Kocaeli
Milletvekili İzzet Çetin ve 31 milletvekili ile Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar ve 30 milletvekilinin, Kocaeli'nin Gebze ilçesinin Dilovası
beldesindeki sanayi atıklarının çevre ve insan
sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin (10/254,
258) (S. Sayısı: 1273),
Mersin
Milletvekili Mustafa Eyiceoğlu ve 23 milletvekili, Muğla
Milletvekili Ali Arslan ve 48 milletvekili ile Antalya Milletvekili
Osman Kaptan ve 24 milletvekilinin, yaş sebze, meyve ve kesme çiçek
ile narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların
(10/81, 234, 286) (S. Sayısı
: 1260),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri ve Meclis Araştırma Komisyonu raporları
üzerindeki görüşmeler tamamlandı.
28
Şubat 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere, birleşime 00.36'da son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Mehmet Daniş Türkân Miçooğulları
Çanakkale
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 93
II. - GELEN
KÂĞITLAR
28 Şubat
2007 Çarşamba
Rapor
1.-
Trabzon Milletvekili Asım Aykan ve 37 Milletvekilinin; Esnaf
ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/907) (S. Sayısı: 1351) (Dağıtma tarihi: 28.2.2007)
(GÜNDEME)
28 Şubat
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 69'uncu Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekilimize gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Hocalı katliamıyla ilgili olmak üzere, Ankara Milletvekili
Sayın Haluk İpek'e aittir.
Buyurun Sayın İpek. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Ankara Milletvekili Haluk İpek'in, Ermeniler tarafından
1992 yılında Azerbaycan'ın Hocalı kentinde yapılan
katliamın 15'inci yıl dönümü münasebetiyle, Avrupa Güvenlik
ve İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk
Grubu'nun bir üyesi olarak Türkiye'nin, Yukarı Karabağ sorununun
çözüm sürecine katkı sağlama yönündeki aktif ve kararlı
politikasına devam etmesinin önemine ilişkin gündem
dışı konuşması
HALUK İPEK (Ankara) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 26 Şubat 1992 tarihinde,
Ermeniler tarafından, Azerbaycan'ın Hocalı kentinde,
Hocalı halkına karşı yapılan katliamın
15'inci yıl dönümü sebebiyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
26 Şubat Pazartesi günü, yani
iki gün önce Hocalı katliamını, hazin dolu, hüzünlü yüreklerle,
her yıl yaptığımız faaliyetler çerçevesinde
andık. Dört yıl boyunca Meclis kürsüsünden Hocalı katliamını
dünyaya duyurduk. Birkaç yıl önce bu katliamdan haberi olmayan
vatandaşlarımız ve tüm dünya, Hocalı katliamını
bu sayede artık bilmektedir.
26 Şubat günü, Türk dünyası
ve Azerbaycan için en acılı günlerden biri olmanın yanı
sıra, aynı zamanda insanlık tarihi için de kelimenin
tam anlamıyla kapkara bir sayfadır, çünkü bundan on beş
yıl önce, yani 26 Şubat 1992'de, Azerbaycan'ın Hocalı
kentinde, sivil halka karşı Ermeniler, tüm dünyanın
gözleri önünde tam anlamıyla bir katliam yapmışlardır.
1991 yılı Ekim ayından
beri kuşatma altında tutulan Hocalı'ya, Rusların
366'ncı Alayının desteğini alan Ermeniler 26
Şubat günü girdiler. Yalnızca bir gün içinde, tümü savunmasız,
sivil, eli silahsız Azerbaycan Türkleri, çocuk, kadın, ihtiyar
ve genç ayrımı yapılmadan Ermeniler tarafından
katledilmiştir. Bunlardan 83 çocuk, 106 bayan acımasız
yöntemlerle işkence yapılarak öldürülmüştür. Toplam
613 kişi katledilmiştir. Ayrıca 487 kişi
ağır yaralanmış ve 1.275 kişi ise rehin alınmış
-bu rehin alınanlardan 150 kişiden hâlâ haber alınamamıştır-
geri kalan nüfus da bin bir zorlukla canını kurtarmıştır.
26 çocuk tamamen, 130 çocuk ise kısmen öksüz kalmıştır.
Ermeniler şehitleri özel acımasızlıkla, gözlerini
oyarak, kafataslarının derisini soyarak ve vücutlarının
farklı organlarını keserek öldürmüşlerdir. Küçücük
çocukların gözleri oyulmuş, hamile kadınların karınları
yırtılmış ve insanlarımız diri diri toprağa
gömülmüştür. Hatta şehitlerin birçoğunun cesetleri
yakılmıştır. Ermeniler yakaladıkları
herkese işkence yapmıştır.
Olayın ilk günü kimse bölgeye
girememiştir, çünkü, Ermeniler yaptıkları bu caniliklerin
ortaya çıkmasından korkuyorlardı. Fakat, günler sonra
bölgeye ulaşan Batılılar bile, katliamı kabul etmekte
hiç mi hiç zorlanmadılar.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında Hocalı vahşeti, Ermenilerin
Türklere karşı uyguladıkları ilk katliam değildir.
Bir başka ifadeyle, Türklere yönelik katliam uygulayan Ermenilerin
tarihî sicillerinin temiz olmadığını bütün belge
ve olaylar açıkça göstermektedir.
31 Mart 1918 Bakû, 1919 Ağustosunda
Nahcivan ve Şerur, Mayıs 1920 sonlarına doğru Erivan'da
Uluhanlı yakınındaki Karadağlı adlı
İslam köyü, 23-24 Mayıs 1920 Uluhanlı'nın 5 kilometre
kuzeyindeki Cebeçalı köyü, 27 Haziran 1920 gecesi yine Erivan'da
Hacıbayram ve Haberbegli köyleri, 6 Nisan 1920'de Zengezor, Ordubad,
Vedi bölgelerindeki İslam köylerine her türlü askerî sınıflardan
kurulu nizami birliklerle saldırarak, zulüm ve vahşiliğin
en iğrenç biçimlerini, insanlığın nefret edeceği
alçaklıklarını yaparak on binlerce Azeri Türkünü katletmişlerdir.
Her yıl andıkça tüylerimizi
diken diken eden, yüreklerimizi acıtan bu insanlık dışı
suçun işlenmesine yönelik süreci iyi bilmek ve doğru değerlendirmek
için Karabağ'ın tarihsel sürecine ve Türk-Ermeni ilişkilerinin
boyutlarına derinlemesine inmek gerekmektedir.
Karabağ, Azeri Türklerinin
binlerce yıl önce yurt edindikleri bir bölgenin adıdır.
Yüz ölçümü 4.400 kilometre karedir. Yine, çok eski bir Türk yurdu
olan Azerbaycan toprakları içerisindedir. 1828 yılında
İran ile Rusya arasında imzalanan Türkmençay Antlaşması
ile Kuzey Azerbaycan ile birlikte Rusya'nın yönetimine girmiş
-bu tarihte 200 bin civarında olan nüfusunun yüzde 95'i Türk'tü-
Rusya, işgal ettiği Azerbaycan'a ve özellikle Karabağ'a,
dünyanın her tarafından getirttiği Ermenileri yerleştirdi.
1923'te Stalin, Karabağ'ın yukarı kısımlarına
yeni bir Ermeni kafilesini daha yerleştirdi ve Azerbaycan'dan
kopartarak özerk bölge hâline getirdi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
HALUK İPEK (Devamla) - Ruslar
ve Ermeniler bu tarihten itibaren söz konusu bölgenin adını
"Dağlık Karabağ" ve "Yukarı Karabağ"
şeklinde kullanmaya başladılar. Çünkü Karabağ'ın
bütününde Azeriler, Dağlık Karabağ'da ise Ermeniler
çoğunluktaydı. Ermeniler 1988'de, Dağlık Karabağ'daki
nüfus yoğunluğunu gerekçe göstererek Karabağ'ın
kendilerine bağlanması için harekete geçtiler. Sovyet
Cumhuriyetleri Birliğinin 1991 tarihinde dağılmasıyla,
Ermenilerin Karabağ ile ilgili hareketleri sınır çatışmalarına
dönüştü, Ermenistan-Azerbaycan sınır çatışmaları
iki ülke arasında ciddi bir savaş durumuna geldi. Ermenistan
o dönemde Azerbaycan'da yaşanan siyasi iç karışıklıklardan
ve ordusu, silahı olmamasından yararlanarak, önce Karabağ'ın
tamamını, sonra da Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan
Azerbaycan topraklarını işgal etti. Günümüzde Azerbaycan
topraklarının yüzde 20'sine yakın bölümü Ermenistan'ın
işgali altındadır. Bu topraklarda yaşayan 1,5 milyona
yakın insan da evinden, köyünden koparılmış, vatan
toprağının bir başka bölümüne topyekûn sürgün, kaçkın
ve mecburi göçkün hâline getirilmiştir. 1992 yılından
bu yana, Karabağ konusu, bölgeyle ilgili olarak yapılan
milletlerarası görüşmelerin gündeminde yer almaktadır.
Yukarıda kısaca izah etmeye
çalıştığımız bu tarihsel olgular
açıkça göstermektedir ki, yüz elli yıl öncesinden tohumları
ekilen ve 1988 yılından itibaren başlatılan ilan
edilmemiş bu savaşın ve katliamların tek amacı,
Karabağ'ı Ermenistan toprakları içine almaktır.
Ermenilerin büyük Ermenistan hayali çerçevesinde belli aralıklarla
devam eden bu savaş bitmemektedir. AGİT heyetlerinin, Birleşmiş
Milletler Genel Kurulunun ortaya koyduğu kararlara ve son olarak
da Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Siyasi İşler Komisyonu
Üyesi David Atkinson'un hazırladığı ve kurulda kabul
edilen rapora rağmen, Azerbaycan topraklarının önemli
bir bölümünü hâlen işgali altında bulunduran Ermeniler
uluslararası hukuku açıkça ihlal ederek, Yukarı Karabağ
ve diğer altı Azeri bölgesini işgalleri altında
tutmaya devam etmektedir.
Ermeni işgalinden kaynaklanan
Yukarı Karabağ sorunu Güney Kafkasya'da istikrarı
olumsuz yönde etkilemektedir. Çözüm, Azerbaycan halkının
kabul edebileceği barışçı bir çözüme Türkiye'nin
de desteğiyle ulaşmasıdır. Çözüm, Ermenilerin
işgal ettikleri Azeri topraklarından bir an önce çekilmesidir.
Ermenistan'ın uluslararası hukuku hiçe sayan tavrından
bir an önce vazgeçmesi için, Ermeni diasporasının
asılsız iddialarının peşine düşen uluslararası
siyasi platformların da bunlara destek olmaması gerekir.
Tarihte gerçekleştirildiği
iddia edilen olayları incelemek tarihçilerin görevidir. Siyasetçilerin
ve parlamentoların görevi ise bugün yaşanan problemleri
çözmektir. Hocalı katliamı bugünün problemidir. Çözecek
olanlar da bugün görevde olan siyasiler, parlamentolar, Birleşmiş
Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlardır.
Maalesef, Batı'daki parlamentolar, hâlen devam eden Karabağ
ve Hocalı'daki soykırım ve Azerbaycan topraklarının
yüzde 20 işgal edilmiş toprağını görmezden gelmekte,
ancak, tarihçilerin incelemesi gereken sözde iddialara iştahlı
davranmakta, böylelikle her zaman olduğu gibi çifte standart
uygulamaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa Güvenlik
İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki Minsk Grubu'nun
bir üyesi olarak, Güney Kafkasya'da, bölgesel güç sıfatıyla,
Yukarı Karabağ sorununun çözüm sürecine sorunun başlangıcından
bu yana katkı sağlama yönündeki aktif ve kararlı politikasına
devam edecektir.
BAŞKAN - Sayın İpek,
konuşmanızı tamamlayın lütfen.
HALUK İPEK (Devamla) - Bu kararlı
politikanın olası araçlarını etkin ve etkili konuma
taşıyabilmek için, Sayın Başbakanımız Recep
Tayyip Erdoğan ve Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Başkanı
İlham Aliyev'in himaye ve destekleriyle başlatılan ve
birincisini 8-9-10 Mart 2007 tarihlerinde Bakû'de gerçekleştirecek
olan Azerbaycan Türk Teşkilat Başkanları Forumu, ülkelerimizin
ulusal çıkarlarının korunmasında yeni bir sayfa
açacaktır. Bu yeni sayfayla, Azerilerin ve Türklerin maruz kaldıkları
terör eylemelerinin ve katliamlar hakkındaki gerçeklerin
dünya kamuoyuna iletilmesi amacıyla propaganda alanında
ortak faaliyetlerin yürütülmesi, bundan sonraki sürecin etkili
ve etkin olması açısından önemli bir kilometre taşı
olacaktır. Azerbaycan ve Türk halkı arasındaki derin tarihî
köklere sahip, ortak millî, kültürel ve manevi değerlere, zengin
gelenek ve göreneklere dayanan kardeşliği yüzyılların
ağır sınavlarından başarıyla geçirerek
günümüzün sosyopolitik gereklerini dostluk ve karşılıklı
iş birliğine dayandırma felsefesinin açılımlarını
önemli başarılara taşıyacak bu sürecin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. Tarihin gerçeklerini yalanla
ve iftirayla hiç kimsenin kirletemeyeceğinin altını
çizerek, Anadolu'da, Karabağ'da, Hocalı'da şehit edilen
binlerce soydaşımızı rahmetle anıyor, hepinize
saygı ve selamlarımı sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın İpek.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, 2011 Dünya Üniversiteler Kış Oyunlarıyla
ilgili olmak üzere, Iğdır Milletvekili Sayın Dursun
Akdemir'e aittir.
Buyurun Sayın Akdemir.
2.-
Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in, Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu'nun 2011 Dünya Üniversiteler
Arası Kış Oyunlarının Erzurum'da yapılması
kararının bölgenin gelişmesine sağlayacağı
olumlu katkılara ilişkin gündem dışı konuşması
ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali Şahin'in cevabı
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası
Üniversite Sporları Federasyonu 16 Ocak 2007 tarihinde
İtalya'nın Torino kentinde bir toplantı yaptı ve bu
toplantıda 2011 Dünya Üniversitelerarası Kış
Oyunlarının Erzurum'da yapılmasına karar verdi.
Bu kararın ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Bölgemize ve Erzurum'a hayırlı olmasını diliyorum
ve siz değerli milletvekillerini ve yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Bu kararın alınmasında katkıları
olan herkesi yürekten kutluyorum.
Bu dönem milletvekilleri, Doğu
Anadolu milletvekilleri olarak bizler Doğu Anadolu Bölgesi'nin
sorunlarının çözümlenmesi konusunda Parlamentoda bir
çalışma grubu oluşturduk. Yaptığımız
toplantılarda Doğu Anadolu Bölgesi'nin hayvancılık
yönünden, tarım yönünden gerilediği, sanayinin gitmediği
ve göçün hızla devam ettiğini saptadık. Böylece, doğunun
doğa ve iklim koşullarını, tarihî ve kültürel değerlerini
dikkate alarak yaptığımız değerlendirmelerde
turizm, doğa ve kış sporlarının çıkış
yolu olabileceği kanısına vardık.
Değerli arkadaşlar, çalışmalarımızı
sürdürürken İstanbul Ticaret Odasının Doğu Anadolu'nun
kalkınması konusunda yıllardan beri yaptığı
çalışmalara rastladık. Ayrıca, Devlet Planlama
Teşkilatının on yıllardır yaptığı
çalışmalar bu Kış Oyunlarının Erzurum'da
yapılmasına önemli bir destek olmuştur. Bu nedenle tüm
emeği geçenleri kutluyorum, ama özellikle İstanbul Ticaret
Odasının eski Başkanı Sayın Mehmet Yıldırım'a
teşekkürlerimi bu kürsüden sunmayı kendime görev sayıyorum.
Çünkü, biz Doğu milletvekilleri olarak, İTO ile ortak çalışma
ve toplantılar düzenlenmesinde Sayın Yıldırım
unutulmayacak uyumlu ve başarılı katkılarda bulunmuştur
ve 2004 yılında "Doğu Anadolu Kış Olimpiyatları"
adında bir kitap yayınlatmış, Doğu Anadolu Turizm
Odaklı Bölgesel Kalkınma Projesi ve Kış Olimpiyatları
araştırmasını 2005 yılında yayınlayarak
bu harekete önemli bir destek sağlamıştır. O nedenle
emeği geçen herkesi kutluyorum. Şimdiki genç İstanbul
Ticaret Odası Başkanı Sayın Yalçıntaş'ın
da aynı geleneği devam ettireceğine inanıyorum.
Buradan, kendisine, gelecekte kalıcı eserler bırakmasını
temenni ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bütün bu çalışmalara AK Parti Hükûmeti ayak uyduramadı.
Eğer müracaatı, yani Uluslararası Kış Olimpiyatlarının,
2009 yılında yapılması gereken, müracaatı
2006 yılında yapmış olsaydı, belki 2009 yılında,
şu anda Erzurum'da bu olimpiyatlara hazırlıklara
şimdiden başlanmış olacaktı, belki bitirilmiş
olacaktı.
Sayın Başbakan Erdoğan
da bir söz verdi biz milletvekillerine. Ekim 2005'te Dünya
Kış Olimpiyatlarının Türkiye'de yapılması
konusunda bir kanun gerekiyordu. O kanunun çıkarılmasına
söz verdi biz milletvekillerine, ama maalesef AK Parti Hükûmeti bunu
gerçekleştiremedi ve dolayısıyla Dünya Kış
Olimpiyatlarının 2004 yılında Türkiye'de yapılması
imkânı elimizden kaçmış oldu. Ama, elimizde hâlâ bir
fırsat var 2018 için. Eğer şimdi bu kanun çıkarılabilirse
-Sayın grup başkan vekilinin de dikkatine sunmak istiyorum-
belki kanunu çıkarırsak, 2018 yılında Türkiye'nin
Kış Olimpiyatlarına ev sahipliği yapabilmesi
imkânına kavuşması sağlanmış olacaktır.
Ama, her şeye rağmen Erzurum'da yapılmış olması
il olarak sevindirici, ama kış olimpiyatları bölgesel
olacağı için de tüm bölgeyi ilgilendirdiğinden, olması
gerekirdi. Doğu Anadolu Bölgesi'nde başta Erzurum-Palandöken,
Sarıkamış, özellikle Kars, Erzincan kayak merkezi itibarıyla
bu kış oyunlarına gayet uygun cevap verecek az da olsa
altyapısı var, ama, kısa sürede bunların tamamlanacağına
inanıyorum.
İşte, bu, Erzurum'a gelen
Kış Oyunlarının, Dünya Üniversiteler Arası
Kış Oyunlarının, Kars, Iğdır, Ağrı,
Van ve diğer illerin doğal özellikleri, kültür ve tarihî değerleri
dikkate alınarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
tamamlayın.
DURSUN AKDEMİR (Devamla) -
bölgeyi kalkındıracak bir turizm yatırım hamlesini
başlatmak gerekiyor diye düşünüyoruz.
Türkiye ve Avrupa'da, bilindiği
gibi, Ağrı Dağı, en yüksek dağdır. Özel bir
hazinedir bu, Nuh'un Gemisi efsanesiyle uluslararası bir üne
sahiptir. Bu efsane Tevrat, İncil ve Kur'an'da, ayrıca Sümer-Babil
tarihinde, Gılgamış Destanı'nda yer almaktadır.
Yahudi ve Hristiyan inancına göre Nuh'un Gemisi Ağrı'dadır.
Ayrıca "Sürmeli Çukuru" olarak bilinen, Iğdır
bölgesindeki Sürmeli kenti kalıntıları insanoğlunun
en eski yerleşme yerlerinden birisidir ve insanoğlunun
dünyaya ikinci kez yayılışının buradan olduğuna
inanılmaktadır.
Böylece, Ağrı Dağı,
ayrıca, Türkiye'nin tanıtımı için kırk ülkeden
fazla yerde tanıtım belgesi olarak kullanılıyor,
Türkiye'nin önemli bir millî parkıdır. Bu arada, Ağrı
Dağı, dağcılık, doğa, kış sporlarına
uygundur, çim kayağı yapılabilir, botanik yönünden,
yamaç paraşütü ve mağara turizmi yönünden önemli özelliklere
sahiptir.
Bu arada, kadirşinaslık
adına, Dağcılık Federasyonu Başkanı Alaattin
Karaca'ya buradan teşekkür ediyorum, çünkü, Ağrı Dağı'na
Iğdır tarafından tırmanışa öncülük yapmıştır
ve Iğdır Ovası'ndan Korhan Yaylası istikametinde
Ağrı'nın zirvesine ulaşılabilmektedir.
İşte, bütün bu özelliği
itibarıyla ve ayrıca Iğdır-İran-Nahcivan kesişme
noktasında olan Ağrı Dağı, Iğdır'a 15
kilometre mesafededir ve bu özellikleriyle ele alınmalıdır.
Sayın Başkan, sabrınızı
taşırmadan bitiriyorum.
Bu özellikler dikkate alınarak
Ağrı Dağı ve çevresinin de, 2011 yılında
Dünya Uluslararası Kış Olimpiyatları adına
yapılacak plan, proje, yaptırım ve altyapı çalışmalarının
kapsamına alınması, bölgemiz ve ülkemiz için önemli kazanımlar
getirecektir. Zaten son on yıldır Iğdır Valiliğinin
başlatıp sürdürdüğü ve Turizm Bakanlığının
da özel ilgi ve planlamasıyla çalışmalarını
devam ettirdiği Ağrı Dağı Doğa Sporları
ve Kış Turizm Merkezi hakkında gösterilen çabalar böyle
bir yaklaşımla sonuca ulaşacak ve Doğu Anadolu
Bölgesi'nin kaderi değişecek, belki Türkiye'nin dünyaya
açılan çağdaş bir kapısı olacaktır Ağrı
Dağı.
Bu bilgilerden sonra Değerli
Hükûmetten beklentim, bu kış oyunlarında bölgenin yeniden
planlanarak turizm potansiyelinin ön plana çıkarılması
ve bölge halkının kaderinin değiştirilmesi, büyük
şehirlere olan göçün durdurulmasıdır.
Değerli arkadaşlar, sözlerimi
burada tamamlarken, yüce Meclisi ve siz değerli milletvekili
arkadaşlarımı saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkan,
izin verirseniz bir cümleyle cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Sayın Bakan cevap verecekler.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım,
Iğdır Milletvekili Arkadaşımız Sayın
Dursun Akdemir'e, Bakanlığımla ilgili bir konuyu,
sporla ilgili bir konuyu, 2011 Erzurum Kış Oyunlarıyla
ilgili bir konuyu gündeme taşıdıkları için teşekkür
ediyorum.
Daha önce, bir vesileyle de, burada
gündem dışı söz alan Erzurum Milletvekili Arkadaşımız
Sayın Akbulut'un da gündem dışı yapmış olduğu
konuşmaya cevap verirken de bu konuyla ilgili bir değerlendirme
yapma imkânı bulmuştum.
Gerçekten, uluslararası büyük
çaptaki organizasyonları bir ülkeye veya o ülkenin bir kentine
kazandırmak öyle kolay olmuyor, hatta, kanun çıkarmakla
da olmuyor. Örneğin, Erzurum'la ilgili biz herhangi bir kanun
çıkarmadık. O bakımdan, ilgili uluslararası federasyonlar,
o ülkenin ve o ülkede bu oyunlara talip olan kentin bu oyunları
organize edip edememe yeteneğine bakıyorlar, doğal
şartlarının var olup olmadığına bakıyorlar.
Erzurum bu bakımdan, kış sporları açısından,
özellikle kayak sporu açısından ülkemizin, belki de dünyanın
nadir bölgelerinden, illerinden biriydi. Uluslararası Üniversite
Sporları Federasyonu (FISU) da bu gerçeği kabul etti.
"2009'u alabilirdik." dedi
Sayın Akdemir. Biz 2009 için de aday olduk. Hatta Avusturya'nın
Innsbruck kentindeydi bununla ilgili oylama, bizzat ben de katılmıştım.
Ancak, bizden daha hazırlıklı olan Çin'in Harbin kenti
puanlamada bizim önümüze geçtiği için Harbin almıştı,
ama, biz yılmadık. Erzurum olarak, Erzurumlular olarak ve
tabii, bu projeye destek veren Hükûmet ve Bakanlığım olarak
yılmadık ve gerçekten bu süre içerisinde FISU'yla, onların
tüm etkinliklerine katılarak, stantlar açarak hep gündemde Erzurum'u
tutmayı başardık ve en sonunda da işte Torino'da,
biraz önce Sayın Akdemir'in de ifade ettiği gibi, oylamada
diğer aday kenti geride bırakarak bu oyunların Erzurum'da
yapılmasını sağladık.
Tabii, biraz önce Sayın Akdemir
de ifade etti, işte "Çevre iller var. Bu illerde de kayak sporunun
gelişmesi için, acaba bu oyunların bir ayağı da o
kentlerde yapılabilir mi?" dediler. Tabii, bunun kararını
uluslararası federasyon FISU veriyor, FISU'nun teknik yetkilileri
veriyor. Genellikle bunlar bir kente verilir. Bütün oyunların
o kentte yapılması prensiptir. Yani, diyelim ki,
Kars'ın Sarıkamış'ı
"Oraya da kaydırabilsek
bunu, Sarıkamış'a da kaydırabilsek. İşte,
Ağrı'ya da kaydırabilsek bir ayağını, yarışmalardan
birini." Uluslararası federasyonlar bu önerilere katılmıyorlar.
Çalışmalar esnasında, bunlar da doğrusu, gündeme
gelmişti.
Şimdi, Erzurum'la ilgili -tabii,
çok ciddi bir ekonomik gideri olacak bu işin- şu anda 150 milyon
avroluk bir harcama yapmayı planlıyoruz. Hatta, bugün, bugünkü
tarih itibarıyla, 2,5 milyon dolar katılım payını
FISU'ya göndermemiz gerekiyordu. Biraz önce, Üniversite Sporları
Federasyonu Başkanıyla otururken konuştum, onun aracılığıyla
gidecek "tamam Sayın Bakanım, Maliye'den para Gençlik
Spora aktarıldı, şimdi ben de FISU'nun hesabına aktaracağım"
dedi, çünkü, 1 Marta kadar yatırmamız gerekiyordu. Yani,
harcamalar şimdiden başladı, onu ifade etmek istiyorum.
Tabii, yatırımlarla ilgili ödenekleri ayırdık.
Hava müsait olduğunda, Erzurum'da bir salonun temelini atacağız.
Tabii ki, Ağrı için de -diğer-
Iğdır için de, efendim, Kars için de Sarıkamış
için de bu sporların gelişmesini tabii ki arzu ederiz, ama,
biliyorsunuz, bu bir oluşum meselesidir. Önce özel sektörün de
buralara ilgi göstermesi gerekir. Erzurum'un bu bakımdan bir
şansı var. Yanılmıyorsam, üç veya dört tane özel sektörün
şu anda oteli var, binden fazla yatağı var. Erzurum'a geçenlerde
gittiğimde gördüm ki, bir iş adamı da orada beş
yıldızlı yeni bir otel yapımına başlamış.
Tabii, özellikle tesisler yükselmeye başlayınca, atlama
kuleleri yapılmaya başlanınca, diğer salonlar
yapılmaya başlanınca, yine başka iş adamlarımız
da oraya yatırım yapmaya yöneleceklerdir.
Memnuniyetle görüyorum ki, kayak
sporunun gelişmesine müsait olan özellikle Doğu Anadolu'daki
illerimizde belediyelerimiz, il özel idaremiz, illerinde bu sporu
geliştirmek için şu anda ciddi bir gayret içerisindeler. Bunu
nereden biliyorsunuz diye soracak olursanız, bana müracaatlar
oluyor. Mesela, kar ezme makinesi istemişlerdi yazın benden,
on bir tanesini temin ettik, bu vilayetlere gönderdik. Bu, önemli
bir araçtır, kar ezme makinesi. Yani, bir yerde kayak sporunun
başlayabilmesi için, bir defa, zeminin müsait olması gerekir,
pistlerin yapılmış olması gerekir, telesiyejlerin
yapılmış olması gerekir. Bunlar olduktan sonra,
özel sektör bakıyor ki orada bir hareketlenme var, "ben buraya
bir otel yaparsam iş yapar" diye düşünüyor. O nedenle,
bu birdenbire olmuyor. Tabii ki, İstanbul Ticaret Odası bu
konuyla ilgili bir plan hazırlamıştı, bir proje hazırlamıştı,
ancak, bu projeyle ilgili, bunun somuta yansıması henüz
gerçekleşmedi. Ama, şunu da hemen ifade edeyim: Tabii, kendisi,
eski İstanbul Ticaret Odası Başkanı Sayın
Yıldırım'ın bu konuyla ilgili katkılarından
bahsetti, o proje hazırlanmasında kendisinin de katkısı
olmuştu. Şimdiki İstanbul Ticaret Odası Başkanımız
Sayın Murat Yalçıntaş da Torino'da bulundu, FISU üyeleri
karşısında, İstanbul Ticaret Odasını temsilen,
bana göre çok nefis bir konuşma yaptı, İngilizceye
hâkimiyeti de dikkati çekti ve "Biz, Erzurum'un başarılı
şekilde bu organizasyondan çıkması için İstanbul
Ticaret Odası olarak her türlü imkânımızı seferber
edeceğiz." diye kullandığı o cümle, inanıyorum
ki, Erzurum'a verilmesinde de etkin olmuştu. O bakımdan,
eski ve yeni İstanbul Ticaret Odası Başkanlarına,
tabii ki, spordan sorumlu bir bakan olarak ben de teşekkürlerimi
ve takdirlerimi sunuyorum, ama, bizim bir atasözümüz var, bilirsiniz:
"Komşuda pişen bize de düşer." Erzurum'da yapılacak
olan bu organizasyon, inanıyorum ki, çevre illeri ve ilçeleri
de etkileyecektir, onlarda da bu süreç başlayacaktır.
Ama, bunun bir olgunlaşması var. Bir ülkeye hemencecik oyunu
vermiyorlar. Özellikle olimpiyatlar çok büyük bir organizasyondur.
Bunlar üniversite kış oyunlarıdır. Olimpiyatlar,
tabii, bunun üstünde bir organizasyondur.
İşte, "Bir yasa
çıkaralım şimdi, 2018'i şimdiden alalım"
dedi Sayın Akdemir. Demin de ifade ettiğim gibi, uluslararası
federasyonlar yasa çıkarıp çıkarmamaya bakmıyorlar.
O ülkenin ve o ilin bu işe hazırlıklı olup olmadığına
bakıyorlar ve bir de, bunu Torino'da çok açık şekilde
hissettim, o ülkede bu spor ne kadar gelişmiş, kayak sporundan
kaç tane başarılı sporcu yetiştirmişsiniz
dünya çapında, buna da bakıyorlar. Ama, maalesef, bu dalda
henüz biz dünya çapında isim yapabilecek nitelikte bir sporcu
yetiştiremedik, ama, şu anda, gençler, gerçekten, bu konuda
ciddi bir gayret içerisindeler, Kayak Federasyonumuz, Buz Pateni,
Buz Hokeyi Federasyonlarımız başarılı sporcular
yetiştirmek ve özellikle 2011 Erzurum'da dereceye girecek sporcular
yetiştirmek için de gayret ediyorlar. Bu bir süreç işidir.
Ama, Erzurum'la Türkiye'de doğa imkânlarını, kar
imkânını ve kayak sporunu geliştirmeyi en iyi şekilde
değerlendirmemiz mümkündür. Böyle bir sürece girdik. Sayın
Akdemir de konuşmasıyla buna katkı verdi.
Ben her zaman söylüyorum. Spor, tüm
partilerin, milletvekili arkadaşlarımızın ilgi
duyduğu, buraya ne zaman bir kanun tasarısı veya teklifi
gelse destek verdiği bir alandır. Ben, sadece katkı vermek
için Sayın Akdemir'in bu konuyu gündem dışı buraya
taşıdığını biliyorum. Ben de bu konuyla
ilgili yapılan çalışmaları ve hedeflerimizi
birkaç cümleyle sizlerle paylaşmak için söz almıştım.
Yeniden Sayın Akdemir'e
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Bakanım, Ağrı Dağı'yla ilgili bir
açıklamanız olursa
Bu konu çok önem arz ediyor. Ben, özellikle
onu
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Erzurum'la ilgili yapacağımız
masraf, ayıracağımız bütçe o kadar büyük bir bütçe
ki -150 milyon avro dedim- tabii Erzurum'da yapılması gerekenleri
yapmadan, efendim, bir de Ağrı'ya yaparız dersem,
şimdi popülist davranmış olurum. Ben Bakan olarak,
Hükûmet olarak, böyle, hemen yapamayacağımız şeyleri
vaat etmeyi doğru bulmuyorum. Yani, şimdi, Ağrı'ya
da yaparız dersem, Ağrılıları buradan oyalamış
ve kandırmış olurum, sizi de kandırmış olurum.
Şimdi, tüm dikkatlerimizi biz, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
olarak, Bakanlık olarak Erzurum'a teksif ediyoruz. Erzurum'da
bir an önce 2011'e vaat ettiğimiz tesisleri yetiştirmeyi
amaçlıyoruz. Bunun için ciddi bir bütçe ayırmamız gerekiyor.
O bakımdan, tıpkı İzmir'de Yaz Oyunlarında başarılı
olduğumuz gibi Erzurum'da da başarıyla çıkarsak
bunun arkasından daha büyük organizasyonları alma
imkânını elde ederiz. O nedenle, şimdi önümüzde Erzurum
var. İnşallah Erzurum'dan başarıyla çıkarsak,
Sayın Akdemir'in saydığı, işte Kars Sarıkamış'tır,
Ağrı'dır, Iğdır'dır, buralar da inşallah
ileride kış olimpiyatlarını düzenlemeyi başarır.
Ama, önce almış olduğumuz görevi layıkıyla
yerine getirelim, eksiksiz yerine getirelim, tesisleri tamamlayalım,
organizasyondan da yüz akıyla çıkalım, inşallah
arkası gelecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Bakana teşekkür
ediyoruz.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, Sabahattin Ali'nin 100'üncü doğum yılı
münasebetiyle, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa Gazalcı'ya
aittir.
Buyurun Sayın Gazalcı.
(CHP sıralarından alkışlar)
3.-
Denizli Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın, gerçekçi edebiyat
akımının öncülerinden olan Sabahattin Ali'nin doğumunun
100'üncü yıl dönümü münasebetiyle, edebiyatçı kişiliğine
ve eserlerine ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA GAZALCI (Denizli) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
"Bir gün kadrim bilinirse/İsmim
ağza alınırsa/Yerim soran olursa/Benim meskenim
dağlardır." diyen büyük yazar Sabahattin Ali'nin değerini,
kadrini, geç de olsa biliyor, adını, doğumunun 100'üncü
yılında saygıyla anıyorum.
Şiirleri türkü olup milyonlarca
insan tarafından hep bir ağızdan söylenmiş, öyküleri,
romanları dilden dile çevrilmiş, film yapılmış;
üniversitelerde tez konusu olmuş; yaşamı, sanatı
Sayın Cücenoğlu, Sayın Hıfzı Topuz tarafından
oyunlaştırılmış, romanlaştırılmış
bir yazardır Sabahattin Ali.
Kısacık yaşamında,
acılar, haksızlıklar yaşamış, en verimli
yaşında acımasızca öldürülmüş olmasına
karşın, arkasında klasik sayılacak ölmez yapıtlar
bırakmıştır Sabahattin Ali.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gerçekçi edebiyat akımının öncülerinden
olan Sabahattin Ali, bundan yüz yıl önce 25 Şubat 1907 tarihinde
Gümülcine'de doğdu. Bir Tevfik Fikret ve Prens Sabahattin
âşığı olan babası, askerdi, yüzbaşıydı.
Öğretmen okulunu bitirdikten
sonra bir süre öğretmenlik yaptı. 1928 yılında
sınav kazanarak eğitim için Almanya'ya gitti. Almanya, edebiyat
tutkunu Sabahattin Ali'nin ufkunu açtı, kişiliğini
geliştirdi, dünya görüşünü zenginleştirdi. Yurt
dışından dönüşünde çeşitli okullarda Almanca
ve Türkçe öğretmenliği yaptı. Şiirlerinden, yazılarından
dolayı bir süre hapis yattı. Cumhuriyetin onuncu yılı
affından yararlanarak öğretmenliğe geri döndü.
1938'de de çevirmen-oyun yazarı olarak devlet konservatuvarına
girdi. Bugünlerde ölümünün 46'ncı yılında saygıyla
andığımız eski Millî Eğitim Bakanlarından,
eğitimimizi yücelten Hasan Âli Yücel'in açtığı
tercüme bürosunda, birçok yazarla beraber çeviriler yaptı,
Türkçemize kazandırdı. Daha sonra, yakın arkadaşları
Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la birlikte Marko Paşa'yı
çıkardı. Bu gazete kapanınca Malum Paşa, Merhum
Paşa, Ali Baba gibi gazetelerle bu yayını sürdürdü.
Bu gazetelerde yazdığı bir başyazının birisinde
Sabahattin Ali, "Bütün kavgamızda kendimiz için bir şey
istemedik. Yalnız ve yalnız bu yurdun bütün yükünü omuzlarında
taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları
araştırmak istedik." diyen Sabahattin Ali, 1948 yılında
baskılardan kurtulmak için yurt dışına çıkmak
isterken kırk bir yaşında acımasızca öldürüldü.
Ne yazık ki, elli dokuz
yıl geçmesine karşın, Sabahattin Ali'nin ölümü üzerindeki
karanlık aydınlatılamadı. Ölümü, ilk faili meçhul
cinayet olarak kaldı. Büyük yazarı kim ve kimlerin öldürdüğü,
mezarının, eşyalarının ne olduğu belli
olmadı, cesedi ailesine gösterilmedi, birçok soru askıda
kaldı. Eğer Sabahattin Ali cinayeti bilinmezlerin arasında
bırakılmayıp aydınlatılsaydı, daha sonra
zincirleme yitirdiğimiz onca bilim insanı, yazar, gazeteci
salt düşüncelerinden dolayı belki de öldürülmeyecekti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, konuşmanızı
lütfen tamamlayınız.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, 2003
yılında bu Mecliste Bilgi Edinme Hakkı Yasası'nı
çıkardık. Sabahattin Ali cinayetiyle ilgili olarak,
doğrudan Başbakana, 2003 ve 2004 yılında yazılı
soru önergeleri verdim. Bu soru önergelerine, Başbakan adına
İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu, kısa,
geçiştirici yanıtlar verdi. İlk soru önergemize verilen
cevapta -buraya da getirdim onları- İçişlerini ilgilendiren
bölümde "Zaman aşımı süresi olduğu için bilgi
ve belge mevcut değildir. Dışişleri arşivlerinde
konuyla ilgili araştırma yapılmakta olup, bilgi bulunabildiği
takdirde ayrıca bilgi verilecektir." dendi 2003 yılında.
Ben iki yıla yakın bekledim, bilgi gelmeyince bir soru daha
sordum ve o ikinci soruya da "Dışişlerinde de bir
şey bulunamamıştır." diye kısa bir yanıt
verildi.
Peki, nereye gitti belgeler? Sabahattin
Ali'nin üzerinden çıkan, resmi çekilen eşyalar nerede? Mezarı
nerede? Bu sorular bugün de yanıtsız, karanlıkta. Sayın
İçişleri Bakanını bu baştan savma yanıtı
için kınıyorum. Keşke, Mehmet Ali Şahin'in gündem
dışı konuşmaya yanıt verdiği gibi, Sayın
Bakan da burada olsaydı! Ama, bir de kutlamam var. Sabahattin
Ali'nin 100'üncü doğum yılında, Kültür Bakanı, iki
gün önce Millî Kütüphanede bir panel düzenledi, ben gidip izledim.
Kendisini de, bu işe önayak olanları da kutluyorum.
İçişleri Bakanını kınıyorum, ama, Kültür
Bakanını bu etkinliğinden dolayı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aydınlanmamış karanlık olaylar
için zaman, hiçbir zaman geç değildir. Zaman aşımı
yasalarda olsa bile vicdanlarda geçerli değildir, hele Sabahattin
Ali gibi yapıtlarıyla yaşayan bir büyük yazar için hiç
geçerli değildir. Doğumunun 100'üncü yılında, devlet
yetkisini kullanan yetkililere, sorumlulara bir kez daha Türkiye
Büyük Millet Meclisinin çatısı altından sesleniyorum:
Elinizde bu konuda ne bilgi belge varsa lütfen ortaya koyun.
Sayın arkadaşlar, Sabahattin
Ali'ye saygıyı, belki, onun yapıtlarını genç kuşaklara
tanıtarak, yazılarını ders kitaplarına alarak,
adını bir sanat kurumuna vererek ailesine ve ona olan borcumuzu
ödeyebiliriz. Çağdaş ülkeler, onları yücelten sanatçıları,
yazarları için özellikle 100'üncü yıllarda ülkesinde ve
dünyada çeşitli etkinlikler yapıyor. Biz de Sabahattin
Ali ve benzerleri için bunları yapabiliriz. Hepimizin yetişmesinde,
duygularının gelişmesinde, emeği, doğayı,
insanı sevmesinde yazarların büyük payı vardır.
Sabahattin Ali de yapıtlarıyla bize Türkçeyi, insanı
sevdiren büyük yazarlarımızın önde gelenlerinden biridir.
Sabahattin Ali'yi sevenler,
yıllardır, Kırklareli'de "Sabahattin Ali ve Sanat
Günleri" etkinlikleriyle onu anıyor, Istranca Dağları'nda
yürüyüş yapıyor, -bir keresinde ben de katılmıştım-
Edremit'te onun için törenler düzenleniyor. Ailesi, öldürüldüğü
sanılan o Istrancaların bir tepesinde -oraya da gittim-
bir kayanın üstünde "Başım dağ, saçlarım
kardır." dizelerini bir kayaya kazdırmış, orada
duruyor.
BAŞKAN - Sayın Gazalcı,
çok uzadı efendim, son cümleleriniz
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Her şeye karşın
"Aldırma gönül, aldırma." diyen, başı öne
hiç eğilmeyen, daha görecek günleri, yazılacak Kuyucaklı
Yusuf gibi ciltleri, romanları, öyküleri varken öldürülen Sabahattin
Ali'nin doğumunun 100'üncü yılında bir kez daha onu saygıyla
anıyorum ve ünlü şiirini, Sinop Cezaevinde yatarken yazdığı
ünlü şiirinden birkaç dizeyi okuyarak konuşmamı
BAŞKAN - Lütfen efendim.
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) -
bitiriyorum.
"Başın öne eğilmesin,
Aldırma gönül, aldırma;
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül, aldırma.
Dışarda deli dalgalar,
Gelip duvarları yalar;
Seni bu sesler oyalar,
Aldırma gönül, aldırma.
Dertlerin kalkınca şaha,
Bir sitem yolla Allah'a,
Görecek günler var daha;
Aldırma gönül, aldırma.
Kurşun ata ata biter;
Yollar gide gide biter;
Ceza yata yata biter;
Aldırma gönül, aldırma."
Saygılarımla. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Gazalcı.
Gündem dışı konuşmalar
tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
IV. - ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
No: 215 Tarihi:
28.2.2007
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının;
449 uncu sırasında yer alan 1346 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 6 ncı sırasına,
13 üncü sırasında yer alan 1317 sıra sayılı Kanun
Teklifinin bu kısmın 7 nci sırasına, 396 ncı
sırasında yer alan 1264 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 8 inci sırasına, 344 üncü sırasında
yer alan 1134 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 9 uncu sırasına, 270 inci sırasında
yer alan 925 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 10 uncu sırasına, 271 inci sırasında
yer alan 926 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 11 inci sırasına, 452 nci sırasında
yer alan 1350 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın
12 nci sırasına, 448 inci sırasında yer alan 1345
sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 13 üncü
sırasına alınmasının ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesinin;
Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Faruk
Çelik Ali
Topuz
AK
Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
Süleyman
Sarıbaş
Anavatan
Partisi Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Danışma Kurulu
önerisi üzerinde, aleyhte olmak üzere, Hatay Milletvekili Sayın
Mehmet Eraslan.
Buyurun efendim.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu hafta görüşeceğimiz kanun tekliflerinin,
kanun tasarılarının ülkemize ve milletimize hayırlar
getirmesini temenni ediyorum.
Tabii, yeni bir Danışma
Kurulu önerisi var. Bu yeni Danışma Kurulu önerisiyle bugün
ve yarın görüşeceğimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
ele alacağımız kanunların içerikleriyle ilgili
bilgiler Genel Kurulun onayına sunulmuştur.
Değerli milletvekilleri, tabii
ki uluslararası sözleşmeler önemli, ama, en az bunlardan daha
önemli olan iki kanunu da bu hafta görüşeceğiz. Gelir Vergisi
Kanununda değişiklik yapan bir kanun tasarısı,
ayrıca belediyelerle ilgili bir kanun tasarısını
da görüşeceğiz. Bu iki önemli kanunla ilgili görüşlerimizi,
kanun teklifleri görüşülürken siz değerli milletvekillerinin
görüşlerine, Genel Kurulun görüşlerine kendi düşüncelerimizi
arz etmenin gayreti içerisinde olacağız.
Değerli milletvekilleri,
özellikle Gelir Kanunu'nda yapılacak olan değişikliklerle
ilgili kanun tasarısından iki örnek vermek istiyorum ve
bu kanun tasarısının gerekçesine baktığımız
zaman, genel gerekçesine baktığımız zaman şu
iki ifade özellikle çok dikkatimizi çekiyor: "Vergi güvenliğini
güçlendirmek suretiyle ekonominin kayıtlılık düzeyinin
artırılmasına hizmet etmesi."
Daha önce, ben, Sayın Unakıtan'ın,
Sayın Bakanın ifadelerini hatırlıyorum. 300 milyar
dolarlık bir ekonomide yüzde 30 bir kayıt dışılık
olduğunu düşünürsek, Türkiye'de yılda ortalama 90
milyar dolar düzeyinde bir kayıt dışılığın
olduğunu Sayın Bakanımız kendisi ifade etmişti
bundan iki-iki buçuk yıl once, ama, bununla ilgili kanuni düzenleme
22'nci Dönemin beşinci yılında, son yılında,
bir kanunla hazırlanarak ve genel gerekçe içerisinde vurgusu
yapılarak bugün ancak ele alınma gereği duyulmuştur.
Yani, bu kayıt dışılık eğer Türk ekonomisini
olumsuz yönde etkiliyor ise ve Türk ekonomisine 90 milyar dolar düzeyinde
bir olumsuz etkisi var ise, bunu, şimdi, kayıtlılık
düzeyinin iyileştirilmesi veya kayıt düzeyinin artırılmasına
hizmet etmesi şeklinde bir kanun düzenlemek beşinci
yılda, bir Maliye Bakanlığı sorumluluğuna
uymaz.
Diğer taraftan "Verginin
tabana yayılması suretiyle vergi oranlarının zamanla
düşürülmesine imkân sağlanması
" Daha, zamanla
düşüreceğiz. Vergiyi tabana yayma konusundaki kanunu
şimdi çıkaracağız ve zamanla vergi oranlarını
düşürmenin gayreti içerisinde olacağız.
Bakın, Avrupa Birliği ülkeleri
içerisinde en yüksek vergiyi toplayan
Veya şöyle diyelim: Gerek
sanayicinin gerek esnaf ve sanatkârın gerek KOBİ'lerin gerek
tekstilcinin, yani bu ülkede üretim yapan sektörlerin vermiş
olduğu vergi, Avrupa Birliği ülkelerinde toplanan vergilerden
çok çok daha fazla, Avrupa Birliği ülkelerindeki vergi oranlarından
çok çok daha fazla. Yani, Türkiye, bu vergi politikalarıyla Avrupa'da
şampiyon. Bunu defalarca burada ifade ettim, en az on defa konuştum.
Bir kere, sanayicimizin girdi maliyeti
olan vergi oranlarını düşürmek durumundayız. Vergi
adaletinden bahsedebilmemiz için, vergi oranlarının düşürülüp
tabana yayılması ve adil bir vergi sisteminin Türk ekonomisine
kavuşturulması gerektiğini burada defalarca ifade
ettik, yıllarca bunu burada konuştuk. Aksi takdirde, gerek
KOBİ'leri, esnaf ve sanatkârı, yatırımcıyı,
ihracatçıyı, üreticiyi, tekstilciyi Avrupa Birliği
pazarında var etme imkânımız farklı bir şekilde
olamaz. Avrupa Birliği pazarında ve dünya pazarında,
global piyasada kendi iş adamlarımızı rekabet
edemez hâle getirirsek bu ülkede vergi hasılatı da artmayacaktır,
bu ülkede istihdam sorunu da çözülmeyecektir, bu ülkede işsizlik
problemleri de artarak devam edecektir, işsizlik problemleri
yüzünden suç işleme oranları da artacaktır, toplumsal
yozlaşma oranları da artacaktır, fakir fukaralık,
açlık, sefalet, işsizlik ve buna mukabil gayrimeşru
birtakım fiiller ve davranışlar da beraber artacaktır;
çünkü, ekonomi, insanların sosyal hayatını etkileyen,
devletin siyasal hayatını etkileyen ve ülkede yaşayan
bütün toplumun her kesiminin eğitimini, sağlığını,
diğer her şeyini etkileyen en önemli unsurdur. Ekonomide
temel faktör olan, üreticidir. Üreticinin desteklenmesi, girdi maliyetleri
olan vergilerin, enerjinin, işverenin işçiye ödediği
SSK primlerinin düşürülmesi gibi teşvikler hem vergi hasılatını
artıracaktır hem kayıt dışılığı
azaltacaktır hem vergi adaletini tesis edecektir.
Gerekçede diğer dikkatimizi
çeken bir ifade: "Vergide adalet ve eşitliğe uygun olması,
benimsenen temel ilkedir." Peki, bu ilkenin gereği bugüne
kadar neden yapılamamıştır? Aradan beş
yıl zaman geçmiştir, ama vergi oranları düşürülememiştir,
adil bir vergi sistemi Türkiye'ye verilememiştir ve maalesef,
aşırı vergi oranları Türk ekonomisine yılda
90 milyar dolar kayıt dışılığı getirmiştir.
Bunlar önemli konular.
İşte, biz, Türkiye'de gerek
çiftçimizin gerek esnafımızın gerek KOBİ'lerimizin,
üreticilerimizin eğer gerçekten sorunlarını çözmek
istiyorsak çok radikal ekonomik tedbirler almak durumundayız.
Bu Danışma Kurulu önerilerine, Meclisin gündemine bu konuları
koymak suretiyle, bu konuları Meclisin gündemine getirmek suretiyle,
çok radikal bir şekilde, kararlı bir şekilde ve çok cesur
bir şekilde, bu kararları, bu ülkede yaşayan 73 milyon
ülke insanı adına almak durumundayız.
Tarımcının da buna
ihtiyacı var, esnafın da buna ihtiyacı var, KOBİ'nin
de, ama, gençliğin, özellikle gençliğin de ve özellikle istihdamın
da buna ihtiyacı vardır. Aksi takdirde kayıt dışılığı
her zaman konuşmaya devam edeceğiz, Türk ekonomisine maliyeti
yılda 90 milyar demeye devam edeceğiz -Sayın Unakıtan'ın
ifadelerini söylüyorum- ve bunlarla mücadele etme yerine toplam
borçlarımızı artırmaya devam edeceğiz,
dış ticaret açığımızı artırmaya
devam edeceğiz, cari açığımızı artırmaya
devam edeceğiz. Dış ticaret açığı 15,5 milyar
dolardan -2002 yılında- bugün 45 milyar dolara gelmiştir,
cari açık 2002 yılında 1,5 milyar dolardan bugün 35 milyar
dolar düzeyine gelmiştir ve son üç buçuk yılda 150 milyar dolar,
Türk ekonomisinin, Türkiye'nin borcunda artış hasıl olmuştur.
İşte biz bu ekonomik tedbirleri almaz isek, bu radikal tedbirleri
alamaz isek, bu ekonomik sorunlar ve ekonomik sorunların topluma
olumsuz yansıyışları karşısında hep
beraber, maalesef, üzüleceğiz ve üzülerek bu konuları seyredeceğiz.
Diğer taraftan, Türkiye'yi,
ama, ekonomiden veya sosyal politikalardan çok daha fazla etkileyen
Evet, Türkiye önemli stratejik bir ülkedir, Orta Doğu'yla Avrupa'yı
birbirine bağlayan önemli bir köprüdür, enerji koridorudur ve
stratejik bir ülkedir, ama hemen yanı başımızdaki
cereyan eden gelişmeler
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) -
özellikle
Kuzey Irak'taki gelişmeler ve orada otonom bir sistemin veya federal
bir sistemin kurulmasına ilişkin yapılan birtakım
çalışmalar Türkiye'nin güvenliğini, Türkiye'nin ulusal
çıkarlarını, Türkiye'nin bütünlüğünü bütün
haşmetiyle tehdit etmeye devam etmektedir.
İşte Türkiye Büyük Millet
Meclisinin diğer bir görevi de bunu konuşuyor olması
gerekmektedir, bunu konuşmasıdır. Millet adına
izlenecek olan politikaların, izlenecek olan stratejilerin
Devletin en üst kademesinde görev yapan birimlerle irtibat hâlinde
olmak suretiyle Türkiye adına hayırlı kararlar almak
Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevidir.
Orta Doğu'daki gelişmelere
Türkiye seyirci kalamaz, Türkiye'nin geleceğini, ulusal
çıkarlarını, Türkiye'nin gelecekteki birlik ve beraberliğini,
bütünlüğünü ilgilendiren yanı başımızdaki
gelişmeler kaderine terk edilemez. Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından bu konuların da acilen ele alınması gerektiğini
burada vurgulamak istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Teşekkür
edeceğim.
Zor bir bölgedeyiz, ama, güçlü bir
ülkeyiz. Bin yıllık devlet tecrübesine ve millet tecrübesine
sahip olan, 73 milyon insanıyla, birlik beraberliğiyle,
millî ve manevi değerlerinin üstünlüğüyle dimdik ayakta
olan bir ülkeyiz. Avrupa'ya örneğiz, Orta Doğu'ya örneğiz
ve dünyaya da örnek olan bir ülkeyiz. Bu devlet büyüklüğümüzün
ve millet büyüklüğümüzün gereğini özellikle bölgemizdeki
gelişmelerle ilgili konularda göstermek durumundayız
ve bu konuları da biraz daha fazla önemsemek durumundayız
kanaatindeyim.
Ben, bu haftaki çalışmaların
ve bu kanun teklif ve tasarılarının ülkemiz ve milletimiz
adına hayırlar getirmesini temenni ediyorum ve ülkenin
temel sorunlarıyla ilgili konuların, Danışma Kurulu
içerisine konulması suretiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisine
görüşülmek üzere gelmesini de ayrıca istirham ediyorum
ve Genel Kurulu saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Eraslan.
Öneri aleyhinde olmak üzere, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu haftaki Meclis çalışmalarımızın milletimize
ve memleketimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
Her hafta olduğu gibi, Danışma
Kurulu önerisi son anda elimize ulaştı. Meclisin açılmasına
dakikalar kala büyük zorluklarla ele geçirebildiğimiz bir Danışma
Kurulu önerisinin aleyhinde söz aldım ve oturdum, bu hafta hangi
kanun tasarı ve teklifleri görüşülecek diye çok hızlı
bir çalışma yaptım, inanın hâlâ netice alabilmiş
değilim. Gündemin 448'inci sırasındaki, 452'nci sırasındakiler,
271'inci sırasındaki tasarı ve teklifler gündemin en
ön sıralarına alınmış ve bunları görüşeceğiz.
Bu haftaki tasarıların
içerisinde en önemlisi gelir vergisiyle ilgili olanı ve Türkiye
Büyük Millet Meclisine, komisyona 13 madde hâlinde sevk edilen, ancak
komisyondan 39 madde olarak çıkan bir torba kanunu görüşeceğiz,
her zaman olduğu gibi. Bunların içerisinde neler olduğunu,
hep beraber, biraz sonra göreceğiz. Ama, Türkiye'de bugünlerde
neler oluyor, Türkiye'nin gündeminde neler var, Türk halkı neler
konuşuyor, Türk halkının Parlamentodan beklentileri
nelerdir, bunlara bakmak lazım.
Üç günden beri, seçim bölgem olan
Denizli'de idim. Denizli'nin ilçelerini dolaştım. Organize
sanayi bölgesinde 30'a yakın fabrikayı ziyaret ettim. Denizli
açık dokuma pazarına uğradım ve dün de Sayın
Genel Başkanımız, Denizli Sanayi Odasının davetlisi
olarak, Organize Sanayi Bölgesinde Denizlili sanayicilere hitap
etti. Sayın Genel Başkanımızın konuşmasından
önce Sanayi Odası Başkanının vermiş olduğu
brifingi dinledik.
Denizli, yıllardan beri, çok
büyük bir gelişme hamlesi kaydeden, Amerika'daki üniversitelerde
bu kalkınma modelinin ders olarak okutulduğu bir il,
yıllardan beri Türkiye'ye ve dünyaya örnek olan bir il, kendi
ayakları üzerinde duran ve Türk ekonomisine çok büyük katkılar
sağlayan bir il, ama, dün gördük ki, Denizli sanayisi kan ağlıyor,
feryatlar göğe yükselmiş. Denizli tekstilcisi, artık,
her geçen gün küçülmeye başlamış ve tekstilin istihdamdaki
payı yüzde 51'lerden 36'lara düşmüş ve fabrikalar büyük
oranda işçi çıkarmaya başlamış. Denizli'de
tekstil sanayisinde korkunç bir feryat yükseliyor. Denizli
açık dokuma pazarında görüştüğüm esnaflar, yaklaşık
400 civarındaki esnaf, AK Parti milletvekillerinin o kapıdan
içeri giremeyeceklerini söylediler, hem de yüksek sesle ve televizyon
kameraları önünde de aynı sözleri tekrarlamaya hazır
olduğunu söylediler. Babadağ'daki dokuma esnafı,
Kızılcabölük'teki esnafımız, Buldan'daki esnafımız,
artık, tezgâhlarını kapatma noktasına gelmiş.
Denizli'nin güzel tarım ovaları,
en kaliteli pamukların üretildiği o verimli ovalar, artık,
o tarlalar, pamuk tarlaları boş bırakılmaya
başlanmış. Buldan'ın, Güney'in, Kale'nin o en kaliteli
tütünlerin üreticileri, artık, feryat etmeye başlamışlar.
İşte, elimde bir belge. Burada
biz söyleyince belki dikkate almıyorsunuz. Ama, işte, Tavas
ilçesinin belediye başkanlarının imzalı ortak
bir metni elimde. Bunun içinde AK Parti belediye başkanları
da var. AK Partili belediye başkanları da aynı metnin
altına imza atıp bize göndermişler. Tütün üreticisinin
feryadını anlatıyorlar. Tütün üreticisinin, artık,
her geçen gün kaderine terk edildiğini, elindeki son ürünleri
de yok pahasına sattığını ve artık, ayakta
kalamadıklarını, bellerinin büküldüğünü ve
kırıldığını ifade eden bir metin. Feryat
ediyor tütün üreticisi "sahip çıkın bize" diyor,
"yüzde 2'lik stopajı kaldırın" diyor. "Tekel,
yeniden, Türkiye'deki -geçmişte olduğu gibi- bu noktadaki
gerçek işlevini ortaya koysun. Bizi tüccarların elinde
mahvettirmeyin, onların elinde yok olmak üzereyiz." diye
gönderilen bir metin. Altında, AK Partili belediye başkanlarının
da imzası olan bir metin.
Onun için, değerli milletvekilleri,
buraya getireceğimiz kanun tasarı ve teklifleri, halkın
dertlerine derman olacak teklifler olmalıdır. İşte,
gelir vergisiyle ilgili getirilen kanun içerisinde teşvikle
ilgili yeni bazı düzenlemeler. Çıktığı günden
beri söylüyorduk, onlarca kez hem ben hem diğer muhalefet milletvekilleri,
işte Aslanoğlu'nu görüyorum karşımda, bu kürsülerden
feryat ettik: Böyle bir teşvik kanunu olmaz, teşvik kanunu
sektörel veya bölgesel olur, bu yaptığınız yanlıştır.
İller arasında kavgaya sebebiyet veren bir teşvik kanununun
Türkiye'ye hiçbir faydası olamayacağını söyledik
ve gelinen noktada bunun böyle olduğu ortaya çıktı.
İşte, Gaziantep Milletvekilimiz
karşımda. Gaziantepli sanayiciler feryat ediyor, rekabet
edememekten şikâyetçiler, her geçen gün kârlarının azaldığı,
artık, sadece pazarları kaybetmemek için üretime ve ihracata
devam ettiklerini
İşte, Abdulkadir Ateş de, Gaziantep
Milletvekilimiz de burada, karşıdan kafasını
sallayarak tasdik ediyor bu söylediklerimizi.
Geliniz, artık, bu meselelere
sahip çıkacak kanun tasarı ve tekliflerini Türkiye Büyük
Millet Meclisinin gündemine getirelim. Burada çalışacağımız
gün sayısı sadece kırk sayın milletvekilleri.
Kırk iş günü kaldı Meclisin ve belki bunun bir kısmı
da Cumhurbaşkanlığı seçimi ve diğer işler
dolayısıyla gidecek. Çok az çalışma süremiz kaldı.
Bu çok az çalışma süresini çok iyi değerlendirmemiz lazım.
Çünkü, Türkiye, şu anda, içte ve dışta, geçmişte olmadığı
kadar çok önemli problemlerle karşı karşıya kalmaya
başlamıştır. İşte, komşumuz Irak'taki
son gelişen hadiseler ve Kuzey Irak'tan çıkan sesler ve Türkiye'yi,
70 milyon insanı rencide etmeye çalışan o açıklamalar
karşısında 70 milyon insanın, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin dik bir duruş sergilemesi gerekmektedir. Bugün Amerika
Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanını
izledik. Kuzey Irak'tan, hiçbirimizin kabul etmeyeceği
"Kürdistan" olarak bahseden Amerika Birleşik Devletleri'nin
Dışişleri Bakanı ve bizler de 70 milyonluk bir ülke
olarak oradaki terörle mücadele noktasında Kuzey Irak'taki
yetkililere ve Amerika'ya havale ettiğimiz bir terör meselesi.
İşte Amerika'nın teröre bakış açısı,
işte Kuzey Irak'taki o yöneticilerin Türkiye'yle ilgili söylemiş
oldukları o rencide edici sözler. Öyle hassas, öyle kritik günlerden
geçiyoruz ki. İşte, bugün, Türkiye Büyük Millet Meclisinde,
keşke, keşke, bu Kuzey Irak'tan çıkan o küstahça sözlere
karşı, Sayın Meclis Başkan Vekilimiz, gruplarımız
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak, buradan gür bir sesle, gür
bir sedayla, Kuzey Irak'a, Irak'a buradan bir mesaj gönderebilseydik.
Türkiye, 70 milyonluk dev bir ülke. Geçmişten günümüze dünyada
hükümran olan ve her zaman sözüne itibar edilen, "Türkiye bu noktada
ne söyleyecek" diye düşünceleri araştırılan
bir ülkenin bugün içine düştüğü duruma bakınız değerli
milletvekilleri. Onun için, geliniz, hep beraber, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine birlikte hâkim olalım. Elbette bu kanunlar
gelecek, bunları da geçirelim. Ama, toplumumuzun dört gözle
beklediği ve çok az çalışma süresi kalan Büyük Millet
Meclisimizde, vatandaşların bizlerden beklentilerine
cevap verelim. Her gün, görüyorsunuz, Meclis koridorlarında,
yüzlerce, binlerce vatandaşımız, kendi meselelerinin
çözümüyle ilgili olarak milletvekillerimizle görüşmenin peşindeler.
O nedenle, bu haftaki bu gündemin Türkiye'nin gerçek gündemi olmadığını,
ama, getirilen kanunların da birçok bölümünü eleştirdiğimiz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Son cümlem.
Tasvip etmediğimiz, eleştirdiğimiz
birçok maddesi olan bu kanunların da mutlaka geçmesi gerektiğine
inanıyor, ancak, demin de söylemiş olduğum gibi, vatandaşımızın
bizlerden beklentilerine cevap verecek bir gündemle Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çalışmalarının daha sağlıklı
olacağı inancımı ifade ediyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, Danışma
Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor, gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
V.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
3.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1235) (S. Sayısı:
1308) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Hazır.
Komisyon raporu 1308 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili
Sayın Vedat Yücesan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Tasarıyla ilgili
konuşmama başlamadan önce, yüce heyetinizi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, İran, Pakistan arasında bölgesel, ekonomik işbirliği
geliştirmek amacıyla 1964 yılında kurulmuş
olan Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği Teşkilatı,
içerik ve formel değişiklikleri yapılarak 1985'te
"Ekonomik İşbirliği Teşkilatı"
adı altına alınmıştır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, 1992 yılında Afganistan, Azerbaycan,
Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan'ın
katılımıyla, üzerinde 300 milyon insanın yaşadığı
7 milyon kilometre karelik alanı kapsayan 10 üyeli bir örgüt
hâline gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kuruluşun amaçlarından biri, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı bölgesinde ticarete ilişkin engellerin
aşamalı olarak kaldırılması ile bölge içi ve
bölgenin diğer bölgelerle olan ticaretinin artırılmasına
yönelik önlemler alınması olarak belirlenmiştir. Söz
konusu amacın gerçekleşebilmesini sağlamak üzere,
2000 yılında Tahran'da yapılan Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Bakanları Birinci Toplantısında,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticari
İşbirliği Çerçeve Anlaşması imzalanmıştır.
Ticari İşbirliği Çerçeve Anlaşması'yla, anlaşmaya
taraf olan ülkeler makul bir süreç içerisinde tarife dışı
engellerin aşamalı olarak kaldırılmasını
ve tarifelerin giderek azaltılmasını öngören Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması
yapmayı kabul etmişlerdir.
Bu çerçevede, 17 Temmuz 2003 tarihinde
Pakistan'ın başkentinde gerçekleştirilen Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Dış Ticaret Bakanları
İkinci Toplantısında, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması, Türkiye, Afganistan,
İran, Pakistan ve Tacikistan tarafından imzalanmıştır.
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması
beş ülkenin onayını müteakip yürürlüğe girecektir.
Anlaşma, Afganistan, Pakistan ve Tacikistan parlamentolarında
onaylanmış, İran'da ise onay işlemleri devam etmektedir
değerli arkadaşlarım.
(x)
1308 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Giderek etkisini artıran küreselleşme
süreci içinde bölgesel örgütler yeni işlev ve boyutlar kazanmaktadır.
Küreselleşme süreci, karşılıklı bağımlılığı
ve dayanışmayı daha da kaçınılmaz kılmaktadır.
Küreselleşmenin olanaklarından artan ölçüde yararlanmak
ve bu sürecin olumsuz etkilerinden korunmak için, Türkiye'nin, bölgesel
ekonomik iş birliği çerçevesinde ilişkilerini geliştirmesi
önem arz etmektedir değerli arkadaşlar. Gelişme yolundaki
ülkelerin, ekonomik olanaklarını paylaşmaları,
küreselleşmenin olumsuz etkilerinin giderilmesi yönünde yararlı
olacaktır. Son on yılda dünya ticaret sistemi, bölgesel ticaret
anlaşmalarıyla, ciddi bir artışa sahne olmaktadır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Anlaşması, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının önemli bölgesel iş birliği projelerindendir.
Gümrük tarifelerinin indirilmesi ve tarife dışı engellerin
giderilmesi yoluyla, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
ülkeleri arasında ticaretin artırılması amaçlanmaktadır.
Anlaşma, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
üyesi ülkeler arasında, tarife cetvellerinin yüzde 80'inde,
gümrük oranını, sekiz yılda yüzde 15'e indirmeye öngörmektedir.
Ülkeler, tarife cetvellerinin yüzde 20'sini "hassas mallar"
olarak niteleyip, anlaşma dışı tutabilmektedir.
Tarife dışı engellerin giderilmesi ise Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması'nda
düzenlenmekte olup, bu konularda taraf ülkelerin ulusal mevzuatları
esas alınmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatının üye ülkeleri,
enerji kaynakları yönünden zengin bir coğrafyada yer almaktadır.
Üyeleri arasında iş birliğinin gelişmesi, gerek
ülkelerin ekonomik kalkınmasına gerekse bölgesel istikrara
katkıda bulunacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz, Avrupa Birliğiyle imzaladığı Gümrük
Birliği Anlaşması uyarınca, aralarında Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin de bulunduğu
üçüncü ülkelere, uyguladığı gümrük vergilerini,
1996 yılından itibaren önemli oranlarda düşürmüştür.
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyelerimizin
ülkemize uyguladığı gümrük vergileri ise oldukça
yüksek bulunmaktadır. Anlaşmanın imzalanarak yürürlüğe
girmesiyle bu dengesizlik kısmen giderilecek, üretici ve ihracatçımıza,
yeni pazara giriş olanakları yaratacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
iş piyasalarını yüksek vergilerden koruyan, özellikle
İran ve Orta Asya ülkelerinin anlaşma hükümlerine göre
gerçekleştirebilecekleri tarife indirimleri, ihracatçılarımızın
anılan pazarlara daha rahat girmesini sağlayacaktır
diye düşünüyorum. Buna ilaveten, anlaşmaya taraf olmayan
üçüncü ülkeler karşısında, bahse konu olan pazarlarda
ihracatçılarımıza rekabet avantajı kazandıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret Anlaşması, Avrupa Birliği yükümlülükleriyle
çelişmemektedir. Ancak burada bir hususu dile getirmek istiyorum.
Bu da, Avrupa Birliği ile dış ticaret politika uyumlarındaki
sıkıntılar ve gümrük birliğidir. Gümrük birliği,
bölgesel ekonomik bir bütünleşmenin en yaygın türlerinden
bir tanesidir. Gümrük birliğiyle, üyeler arasında her türlü
tarife ve kotalar kaldırılmakta ve dışarıya
ortak tarife oranı uygulamaya başlanarak ortak ticaret
politikası benimsenmektedir.
Türkiye, gümrük birliğine
1996 yılında giriş yapmıştır. Üye devletler
Avrupa Birliğine girdikten sonra gümrük birliğine geçerken,
Türkiye, Birliğe üye olmadan gümrük birliğine girmiştir
değerli arkadaşlarım. Avrupa Birliğine üye ülkelerde,
Türk ekonomisinin Avrupa Birliğiyle rekabeti kaldırıp
kaldıramayacağı konusunda bazı tereddütler vardır.
Türkiye, hem Avrupa Birliğine tam üye olacağını
göz önüne alarak hem de tereddütlerin yersiz olduğunu göstermek
için bu işe girişti.
Gümrük birliğinin üzerinden
on yılı aşkın bir süre geçmiştir. Türk ekonomisi
bu sınavdan alnının akıyla geçmiştir. Avrupa
Birliğiyle ekonomik ilişkileri başarıyla sürdüreceğini
kanıtlamıştır, ancak, Türkiye gümrük birliğine
giriş yaparken Avrupa Birliğine de tam üye olacağını
söyleyenler, son yıllarda değişik konuşmaya
başlamışlardır. Bugüne geldiğimizde, bu noktada,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine tam üye olacağı ve bunun
da ne zaman gerçekleşeceğini ifade eden, bunun kararını
alabilen bir Avrupa Birliği mercisi bulunmamaktadır. Bizlere
"Üyelik ucu açık bir süreçtir, ne olacağı belli değildir."
denilmektedir. Avrupa Birliğini teşkil eden ana devletler
tarafından "Birliğin Türkiye'yi hazmetme kapasitesini
değerlendirmemiz lazım." şeklinde görüşler
dile getirilmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
ekonomik bütünleşme, ülkenin ticaretini, refahını,
ödemeler dengesini ve ekonomik büyümesini etkiler. Türkiye'nin
gümrük birliğine girmesiyle, bir başka deyişle,
başka bir ifadeyle gümrük tarifelerinin kaldırılması
nedeniyle, 1996 yılında yapılan analizlerle, gayrisafi
yurt içi hasılanın yüzde 1,4'ü büyüklüğünde bir gelir
kaybı yaşayacağı ve bunun telafisi için, her bir
sektörde katma değer vergisi oranının yüzde 16,2 artırılması
gerektiği bulunmuştur.
Gümrük birliğinin Türkiye'ye
bir maliyeti vardır değerli arkadaşlarım. Bunun
tekrar değerlendirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Diğer
taraftan, Avrupa Birliğinin serbest ticaret anlaşması
yaparak üçüncü ülkelere sağladığı imtiyazlar,
Türkiye'nin dış ticareti üzerine ilave yükler getirmektedir.
Zira, Türkiye, Avrupa Birliğinin karar alma mekanizmasında
yer almamaktadır. Anlaşmalar üçüncü ülkelerle imzalanırken,
ilgili ülkenin Türkiye ile de benzer bir anlaşma imzalamasına
yönelik zorlayıcı bir hüküm getirilmemiştir. Dolayısıyla,
Türkiye'nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları,
ilgili ülkeye, Türkiye ile yaptığı ticarette tek taraflı
avantaj sağlamış olmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bize kendi malını gümrük birliği çerçevesinde serbestçe
satabilen ülkeler, sıra bizim ihracatımıza geldiğinde,
henüz Avrupa Birliği üyesi olmadığımızdan
dolayı kısıtlamalar veya yüksek oranda vergiler getirmektedirler.
Avrupa Birliği ile ticaret anlaşması yapan Çin, kendi
ülkesinde üretilen bir otomobili veya bir mermer ürününü bize yüzde
3 ila yüzde 5 arasında bir gümrükle, gümrük vergisiyle satabiliyor,
biz ihracat yapmak istediğimizde ise bize yüzde 25-30 ile
başlayan gümrük vergileri uyguluyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu, ülkemizi ciddi bir haksız rekabetle karşı karşıya
bırakmaktadır. Avrupa Birliğinin, üçüncü dünya ülkelerinin
Türkiye ile ticaret anlaşması imzalamasına destek
vermesi ve anlaşmaların müzakerelerine en azından
gözlemci statüsünde katılmasına izin vermesi, sorunun çözümüne
büyük katkı sağlayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği konusunda bazı sorgulamalarımızı
yapmamız gerektiğine inanıyorum. Eğer, Avrupa
Birliği ülkemizi tam üye olarak alacaksa, Türkiye olarak, bize
düşen sorumluluklarımızı sonuna kadar yerine
getiririz, atılması gereken yeni adımlar varsa onları
da sonuna kadar atarız, ama, Türkiye Avrupa Birliğine üye
olmayacaksa, daha on yıllar boyunca üye olması söz konusu
değilse, böyle bir güven taşımıyorsak, bizim, ekonomik
kalkınmamızı kendimizin sağlaması gerekmektedir,
kendi ilerlememizi kendimizin gerçekleştirmemiz gereklidir,
onun gereklerini yerine getirmemiz gereklidir.
Şimdi, Avrupa Birliğiyle,
bir ilişki kurduk. Karşılıklı bir dış
ticaret düzenimiz var. Avrupa Birliğinin ortak gümrük politikasını,
ülke olarak biz de bütün dünya ülkeleriyle aynen uygulamaktayız.
Başka bir ifadeyle, sanki Avrupa Birliğine tam üyeymiş
gibi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden Azerbaycan'a, Pakistan'a,
Çin'e, Hindistan'a kadar bütün ülkelere yönelik olarak Avrupa Birliğinin
ortak gümrük politikasını uygulamaktayız.
Türkiye olarak, üzerimize düşen
sorumlulukları yerine getiriyoruz. Bunun sonucunda, ülkemiz
Avrupa Birliğine tam üye olmalıdır. Bize bir süre verilmeli,
sizi beş yılda, on yılda ya da şu kadar yılda tam
üye olarak alacağız denmelidir. Eğer Türkiye'ye bir tarih
verilmiyorsa, üye olarak alınması söz konusu değilse,
bizim, ayrı bir yol çizmemiz gerekmektedir. Bu yol, Avrupa'dan
uzaklaşma olarak değerlendirilmemelidir değerli arkadaşlarım.
Ülke olarak birlikte kurduğumuz ekonomik ilişkiler devam
etmeli, fakat, dünyanın başka yeni ekonomik merkezleriyle
imtiyazlı ilişkiler kurmaya da girişmeliyiz.
Değerli arkadaşlarım,
başka bir ifadeyle, ekonomisi yükselen ülkelerle karşılıklı
çıkara dayalı, ikili, çok taraflı gümrük ve ticaret
ilişkisi içine girmeliyiz. Avrupa Birliğine üye olarak
alınmayacaksak, Türkiye'nin kalkınmasına hız katacak
ticari ilişkilere girmemiz engellenmemeli, yükselen dünya
ekonomisiyle ilişki kurma hakkından ülkemiz yoksun bırakılmamalıdır.
Değerli arkadaşlarım,
dış ticaretimizin bölgeler ve ülke gruplarına göre
dağılımına baktığımızda,
dış ticaretteki en büyük ve en önemli partnerimizin Avrupa
ülkeleri olduğu görülmektedir. Dış ticaretimizin
yüzde 50'den fazlası AB ülkeleri ile yapılmaktadır. Dolayısıyla,
dış ticaretimizdeki bölgesel bağımlılık
etkisi hâlâ sürdürülmektedir. Komşu ülkeler ve çevre ülkelerle
olan ticaretimiz ise mevcut potansiyelin oldukça altındadır.
Bu yüzden, komşu ülkelerle ticaretin artırılması
özel bir önem arz etmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
son yıllarda bu konuda rasyonel değişiklikler yapılmış
ve komşu ülkelerle ticaret ön plana çıkmış, bölge
ülkeleri hedef pazarlar olarak seçilmiştir, ancak, henüz arzu
edilen seviyelere erişildiğini söylemek oldukça zordur.
Oysa, dünya ticaretindeki genel eğilime bakıldığında,
bölgesel entegrasyonların, başka bir deyişle, komşu
ülkelerle ticaretin büyük paya sahip olduğu görülüyor. Örneğin,
Avrupa Birliği ülkelerinin kendi aralarındaki ticareti
yüzde 55'lere ulaşıyor. Aynı şekilde, Amerika Birleşik
Devletleri'nin ihracat ve ithalatındaki en büyük payı, yakın
komşuları ve NAFTA üyesi olan Meksika ve Kanada'dır, değerli
arkadaşlarım. Türkiye'nin komşu ve yakın ülkelerle
ticaret hacmi ise yüzde 5 ve yüzde 8 seviyelerini geçmemektedir.
Türkiye, gerek siyasi gerek ekonomik açıdan bir dünya devleti
olmak hedefi çerçevesinde, öncelikle bölgesindeki konumunu siyasi
ve ekonomik açıdan güçlendirmek durumundadır. Bu çerçevede,
komşularıyla ekonomik ve ticari ilişkilerin geliştirilmesi
gerekmektedir. Ekonomik İşbirliği Örgütü üyesi olarak
ülkeler arasındaki iş birliğinin artırılmasını,
bu açıdan, ülkemiz için önem arz etmektedir.
Bu çerçevede, atılan önemli
adımlardan biri olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret Anlaşması'nı bugün hep beraber onaylayacağımızı
ümit ediyorum. Bu anlaşmanın hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yücesan.
Şahısları adına,
Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün
Yok.
Şahsı adına, Adana
Milletvekili Sayın Recep Garip
Yok.
Şahsı adına, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde şahsi
görüşlerimi açıklayacağım.
Türkiye, özellikle 1980'li yıllardan
sonra dış dünyaya hızlı bir şekilde açılmış,
dünyayla iyi bir entegrasyon sağlamış ve bunun neticesinde
Türk sanayisi hızlı bir ilerleme içerisine girmiş, ihracat
hamlesi seferberliği başlamış ve dünyaya her yönüyle
açık olan bir ülke konumuna gelmiştir. İşte, görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı da, geçmişten günümüze
ülkemizin bugüne kadar çok yakın ilişkiler içerisinde bulunduğu
ülkelerle ticaret anlaşmalarını daha olumlu bir konuma
getiren bir kanun tasarısı. O nedenle, bu kanun tasarısının
Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek yürürlüğe girmesi
en büyük arzumuz, temennimiz.
Tabii, Türkiye'nin dünyayla bir ticari
yarış içerisine girdiği bugünlerde Türk sanayisinin
çok ciddi sıkıntıları ve problemleri olduğunu
görmekteyiz. Türk sanayisi, dünyayla rekabet edebilmesi için dünyadaki
ülkelerdeki maliyetlerle üretim yapabilmeli. Oradaki sanayicilere
sağlanan imkânların Türkiye'deki sanayicilere de sağlanması
gerektiği inancındayım.
Türkiye'deki sanayinin üzerindeki
sıkıntılar, problemler nelerdir? İstihdam üzerindeki
yük, maalesef, OECD ve Avrupa Birliği ülkelerindeki oranın
çok üzerinde, yüzde 42'ler seviyesinde bulunmaktadır. İstihdam
üzerindeki bu kadar ağır yüklerle Türk sanayicisinin dünyayla
rekabet edebilme imkânı ve şansı her geçen gün azalmaktadır.
Enerji maliyetleri: Yine, dünyada
kullanılan en yüksek enerji maliyetleriyle Türk sanayicisi
üretimine devam etmektedir. Dünyanın birçok ülkesinde 2-3
sent olan elektriğin kilovat saati, maalesef, Türkiye'de 10-11
sentler civarındadır.
Bu kadar ağır yükler içerisinde
olan sanayicinin, elbette, dünyayla rekabet edebilme şansı
son derece azalmıştır. Özellikle son dönemde uygulanan
düşük kur-yüksek faiz neticesinde Türkiye bir ithalat cenneti
hâline gelmiş, özellikle Türkiye'de ara malı üreten sanayicilerimiz,
KOBİ'lerimiz çok ciddi sıkıntılarla karşı
karşıya kalmaya başlamışlardır. 2006
yılında 98 milyar dolarlık ara malı ithalatı
yapıldığını düşünecek olursak, bu ithalatın
Türkiye'deki sanayinin üzerinde ne kadar olumsuz etkiler yarattığını
çok açık ve net bir şekilde görmemiz mümkündür.
İşte, bu düşük kur ve
yüksek faizle, Türkiye'de cari açığı finanse ediyor
olabilirsiniz, Türkiye'ye çektiğiniz sıcak parayla Türkiye'deki
ekonomik sıkıntıların şimdilik önüne geçtiğinizi
ifade edebilirsiniz; ama, yarın, herhangi bir sıkıntı
anında, 71 milyar dolarlarla ulaşan bu sıcak paranın
bir şekilde ülke dışına çıkması söz konusu
olduğunda Türkiye'deki dengelerin nasıl değişeceğini
hep beraber göreceğiz.
İşte, istikrar içerisinde
olduğu söylenen bir ekonomide dün 1,38 YTL'ler civarında
olan dolar kurunun bugün 1,43'ler seviyesine ulaşmış olması,
Türkiye'deki dengelerin nasıl bir hassas denge üzerine oturduğunu
da yine çok açık bir şekilde göstermektedir.
İşte, Türk sanayicisi bu
kadar sıkıntılar içerisinde mücadele ederken, artık
Türkiye'de yatırım yapmaz hâle gelirken, devletin de desteğiyle,
Türkiye'de yapılması gereken yatırımların
en son ve canlı örneği Mısır olduğu gibi, oralara
Türk sanayicisinin, iş adamının yatırım yapmaya
başlamış olması, Türkiye'deki bu büyümeye
rağmen istihdamın niye artmadığının bir
göstergesidir.
Sayın dış ticaretten
sorumlu Bakanımızla beraber Türkiye'de artık yatırımcılar
yatırım yapmaktan vazgeçip, Mısır'a yatırım
yapmak için sıraya geçtiler ve başlarında da Sayın
Tüzmen. Bu yapılan yatırımların, Türk sanayisinin,
Türk sermayesinin Türkiye'de değil de Mısır'da yatırım
yapmasını alkışlayan bir bakanın olduğu
bir dönemde, Türk ekonomisinin nerelere geldiğini sizlerin
takdirine bırakıyorum.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Tarihe geçiyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Altmış bir Türk firması yatırım için şu anda
Mısır'dadır ve onların bir kısmı faaliyete
geçmiş, bir kısmı etüt çalışmaları yapıyor,
bir kısmı fizibilite çalışmaları yapıyor;
ama, Türkiye'ye gelen yabancı yatırımlar ise, çok övünülen
yabancı yatırımlar ise Türkiye'de bir tek kişilik
istihdam yaratmayan alanlara geliyor. Elbette doğrudan yabancı
yatırım gelsin, hepimiz arzu ediyoruz, ama, bu sene gelen
19,8 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın,
doğrudan yabancı sermayenin Türkiye'de istihdam üzerinde
bir tek olumlu etkisi olduğunu söyleyebilecek bir kişi
var mı aramızda?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Var tabii!
Niye yokmuş?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ee, varsa, o zaman gelirsiniz, o, "var" diyen milletvekili
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Niye
yokmuş?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
buraya gelir, bu kürsüden der ki: Bu 19,8 milyar dolarlık
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hayret
bir şey!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
doğrudan yabancı yatırım (a) ilinde yeni bir fabrika
kurmuştur, o yeni kurmuş olduğu fabrikaya 100 tane
Türk işçisi almış, çalıştırmaya başlıyor
diye, buraya gelir söylersiniz. Tam tersine
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Manisa'da
Vestelin kurduğu yere git bak.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Vestelin sahibi benim hemşehrim, Babadağlı. O Vestelin
sahibi Babadağlı. Benimle aynı ilçeden.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyle
kurdu orayı?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - O
Vestelin sahibi tırnaklarıyla kazıya kazıya kazıya
Türkiye'de bugün bu noktaya gelmiştir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Neyle
kurdu orayı? Bankayı sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Tamamen
yerli sermayelerle
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bankayı
sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
kendi gücüyle Türkiye'de bir yerlere gelen bir iş adamıdır
o. Onu ben çok yakından tanırım. Çok yakın dostumdur
benim o.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bankayı
sattı da kurdu, bankayı.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Bakınız,
şimdi, Türkiye'ye gelen yatırımlara bakınız.
Gelen yatırımlar Telekom'a gelmiş, Vodafone'a gelmiş,
banka satın almışlar. Geldikten sonra o kurumlarda
işçi çıkardılar, işçi! Çünkü, gelen yabancı
yatırımcı, "ben verimli çalışacağım,
ben daha fazla kâr edeceğim" diyerek, fabrikalarda çalışan
mevcut işçilerin sayısını azaltıyorlar. Biz
böyle bir doğrudan yabancı yatırıma karşıyız;
yoksa, gelsinler, Türkiye'de sattığınız TÜPRAŞ
benzeri bir rafineri kursunlar, Ereğli benzeri bir fabrika kursunlar,
Seydişehir Alüminyum benzeri bir fabrika yapsınlar, limanlar
yapsınlar, havaalanları yapsınlar, GAP'a gelsinler,
GAP'ta yatırım yapsınlar, Türkiye'deki istihdamı
artırsınlar. Gelin, bunları söyleyelim. Bunların
gerçekleşmesi için gayret sarf edelim, ama, maalesef, gelen sermaye
banka satın almaya geliyor. Yarın o bankaların kârlarını
da yurt dışına transfer edecekler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bankasını
satan da fabrika kuruyor.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Yurt dışına transfer edecekler. Yurt dışına
gidecek o kaynaklar. Kârlar yurt dışına akacak.
Bakınız, ben Denizli'den
geldim. Yeni geldim. Denizli sanayicisi, tekstilcisi, yabancıların
eline geçen bu bankalardan dolayı artık kredi bulma noktalarında
çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya
olduğunu ifade ettiler. Artık, eskisi gibi bu bankalara
gidip, rahatlıkla kredi alamadıklarını söylüyorlar.
Bizim itirazımız buna. Dünyanın kaç ülkesinde var, bankaların
yüzde 35'inin yabancıların elinde olduğu kaç ülke var
dünyada? Kaç ülke var? Geliniz, burada söyleyiniz.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
onun için dünyayla rekabet edeceksek, dünyayla yarışacaksak,
sanayicimizin elinden tutmak mecburiyetindeyiz. Onlara Türkiye'de
yatırım yapma imkânlarının önünü açmamız gerekmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
İstihdam üzerindeki yükleri azaltmamız gerekmektedir.
Enerji maliyetlerini dünya fiyatlarına çekmemiz gerekmektedir.
Teşvik Yasası'nın tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Düşük kur-yüksek faiz politikasının olması gerektiği
yerlerde olmasını sağlayacak tedbirlerin alınması
gerekmektedir. Ara malı ithalatının, Türkiye'deki KOBİ'leri
öldüren ara malı ithalatının önüne geçilmesi gerekmektedir.
49'un üzerinde işçi çalıştıran fabrikalara ilave
yükler getiren uygulamaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Türkiye'deki fabrikalara bakın, yüzde 97'si 50 kişinin altında
işçi istihdam etmektedir. Niye? 50'yi geçtikten sonra o iş
yeri için ilave yükler gelmektedir: Doktor çalıştırma
mecburiyeti gelmektedir, hükümlü çalıştırmak mecburiyetinde
kalmaktadır. Bunları sağlayacak, bunları rahatlatacak
tedbirlerin alınması lazım geldiği inancımı
bir kez daha ifade ediyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelere geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI TİCARET
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN
BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 17 Temmuz 2003 tarihinde
İslamabad'da imzalanan "Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması"nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, yüce Meclisin çok
değerli üyeleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Sayın Başkanım müsaade
ederse eğer, biz, 4 milletvekili arkadaşımla birlikte,
dün ve evvelsi gün, Elâzığ ve Malatya'da, 21 Şubatta olan
deprem bölgesinden geldik. Eğer Sayın Başkanım müsaade
ederse, birkaç kelime etmek istiyorum.
Sayın Başkanım, sayın
milletvekilleri; biliyorsunuz, Güney Anadolu fay hattı var.
Bu fay hattı, son beş yüz yıldır en aktif fay hattı.
Sadece Şubatın 10'undan 21 Şubata kadar, günde bazen
21 defa, bazen 25 defa, büyüklükleri 2,6 ile 3,6 arasında olan
deprem meydana geldi. Tabii, en sonda, 21 Şubatta, özellikle
Elâzığ ve Malatya'da, 5,9 şiddetinde bir deprem oldu. Bu
fay hattı, Bingöl'den başlayarak Elâzığ, Malatya, Maraş-Türkoğlu
ve Hatay'a kadar uzanan bir fay hattı.
Değerli milletvekilleri,
biz, 4 milletvekili arkadaşımla birlikte, önce
Elâzığ'da, Sivrice ilçemizde ve Elâzığ'ın merkez
köylerinde, ertesi gün de Malatya'mızın Doğanyol ve Pütürge
ilçelerinde incelemede bulunduk.
Sayın milletvekilleri, deprem,
artık bizim için bu ülkenin temel sorunu. Biraz kafamızı
değiştirmemiz lazım. Elâzığ'daki vatandaşlarımızın
ilk aşamadaki ihtiyaçları Sayın Valiliğimiz tarafından
karşılanmış, Malatya'da da yine aynı şekilde,
ama, mesele şu arkadaşlarım: 2003 ve 2004 yılında
bu bölgedeki depremlerde az hasarlı olan binalar şu anda
ağır hasarlı, oturulamayacak durumda. O günden bu yana
hiçbir önlem alınmadığı için -dikkatinizi çekiyorum,
az hasarlı raporlu hepsi- Elâzığ Sivrice'de 507 konut,
Malatya'nın Doğanyol ilçesinde 517 konut şu anda
ağır hasarlı. Kış günü, bu insanlara, tabii,
kaymakamlık belediyeye yazı yazarak "çıkın"
diyor. Belediye "Ben bunları nereye yerleştireceğim?"
diyor. Biz, artık, depremle yaşamaya alışmalıyız.
Artık, bu insanlara, buna benzer bölgelerde, deprem kuşaklarında,
dönüşebilir köy projeleri geliştirmek zorundayız.
Bu köylerimizde, özellikle köylerimizde, hiçbir ev de oturulamayacak
hâlde, sayın milletvekilleri. Şu anda çadırdır, sobadır
Bunlar sosyal devletin görevidir. Ben, buradan Sayın
Elâzığ Valisine, Malatya Valisine teşekkür ediyorum,
değerli kaymakamlara teşekkür ediyorum, ancak, bu çözüm
değil, sayın milletvekilleri. Yine diyorum ki, Bingöl'den
başlayarak Hatay'a kadar olan bu bölgede, Bayındırlık
Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünce,
bu faydaki olası depremlere karşı birtakım önlemler
yaşama geçirilmesi lazım. Bu rapor hepimizin elinde var.
Elimde İller Bankasının raporu var, sayın milletvekilleri.
İller Bankasının jeofizik bölümünün raporunda bu bölgede
her an, her dakika, belki üç yıl, belki beş yıl, belki on
yıl sonra önemli büyüklükte deprem olacağı belli olmasına
rağmen, ama, biz, bu bölgelerde sadece yarayı sarıcı
Yani, bugün deprem bitti, vatandaşın ihtiyacını
bugün giderdik, ama, yarına bakmıyoruz ve 2003'ten, 2004'ten
bu yana bu bölgeye çivi çakılmamış, bu bölgelerde hiçbir
önlem alınmamış, sadece az hasarlı binalar az hasarıyla
kalmış, bugün hepsi, o insanların başına çökmek
üzere.
Değerli milletvekilleri, tabii,
çok şükür, can kaybımız yok; ama, yarın olası bir
depremde, aynen
Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma
Merkezinin elinde bu bölgeyle ilgili rapor var, olasılık
raporları var ve değişik alternatifli olasılık
raporlarında önlemler belirtilmiş. Bayındırlık
Bakanım Sayın Zeki Ergezen'in döneminde, hatırlarsanız,
bu rapor isim vermeden kısmen açıklandı; ama, o günden bu
yana bu bölgede hiçbir önlem alınmadı. Onun için, ben buradan
Elâzığ halkına, Malatya halkına geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Vekilim, Elâzığ'da yapıldı,
Pütürge'de yapılıyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Çivi çakılmadı.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sadece 51 tane. O da, arazi ve arsa itirazı yüzünden
yapılamadı.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, onlar, Elâzığ'da
ağır hasarlı olan
Sayın Milletvekilim, ben
Elâzığ'dan geliyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Belli belli!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ağır hasara uğrayan insanlara yapılan
80 tane sosyal konut.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Hayır, hayır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - 80 tane sosyal konutun dışında başka
bir şey yapılmadı.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - 370 tanesi teslim edildi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, ben oradan geliyorum, ben bölgeyi
biliyorum. Elâzığ'da 80 sosyal konut yapıldı.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz konunuza gelin.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Malatya'yla ilgili konuş, Elâzığ'la ilgili
konuşma.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Milletvekilim, yapın, teşekkür etmek
benim borcum; ama, bu bölge halkının
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Biz ne yaptığımızı biliyoruz.
Olur mu öyle şey?
BAŞKAN - Efendim, müdahale etmeyelim.
Buyurun efendim, siz konuya gelir
misiniz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu bölgede bugün-yarın
İnşallah hiç olmaz; ama, uyarıyorum hepinizi. Hepinizi
uyarmak görevim benim, uyarmak, görevim.
Yine söylüyorum: Geçen dönem
ağır hasarlı binaların hepsi bugün yok olmuş
durumda sayın milletvekilleri. Ben bir kez daha dikkatinize
sunuyorum. Bu konuyu başka bir gün gündeme getireceğim.
Bugün bunun konusu değildi; ama, bölgeden geldiğimiz için,
hepinize bir kez daha, burada depremle yaşamaya alışmak
üzere bu Meclisin, hepimizin
Bunun siyaseti olmaz Sayın Milletvekilim.
Bu bölge bizim, bu bölge hepimizin, tüm Türkiye bizim; ama, depremle
yaşayacak şekilde önlemlerin bugünden alınması
lazım. Bunu söylemek istiyorum. Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, yasayla ilgili olarak
bir madde sonra yine konuşacağım. Tabii, bu yasa üzerinde
ben bir tek şey söylemek istiyorum: Bir ülkenin ekonomik bağımsızlığı
o ülkenin temel bağımsızlığıyla direkt
ilintilidir. Size bir örnek vermek istiyorum: Avrupa Birliği,
gümrük birliği ve üçüncü ülkeler
Değerli milletvekilleri,
bir ülke düşünün, Gümrük Birliği Anlaşması yapmış,
Gümrük Birliği Anlaşması'nda tüm gümrük duvarlarını
Avrupa Birliği için açmış, Avrupa Birliğinden bu
ülkeye her ithal edilen mala hiçbir gümrük uygulanmıyor; ama,
aynı gümrük birliği diyor ki: "Ey Türkiye! Sen üçüncü ülkelere
mal sattığın zaman benden izin alacaksın!"
Avrupa Birliği ülkeleri,
Gümrük Birliği Anlaşması uyarınca, üçüncü ülkelere
Avrupa Birliği ülkelerinin gönderdiği mala hiçbir gümrük
uygulanmıyor; ama, üçüncü ülkelere Türkiye'nin gönderdiği
her mala çok yüksek gümrük uygulanıyor arkadaşlar. Düşünün,
ben sadece dikkatlerinize sunuyorum.
Bu ülkeye
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Kim yaptı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Efendim, kim yapmışsa yapmış. Devletin
devamlılığı vardır Beyefendi.
Bir zaman gümrük birliğine girelim
diye, bu ülkede, aynen Avrupa Birliğinde olduğu gibi, herkes
bayramlar yaptı. Bunun altını çiziyorum. Böyle bir anlaşmayla,
böyle, bu tür anlaşmalarla ülkenin ekonomik bağımsızlığını
savunmak bana göre imkânsız.
Şimdi, Avrupa Birliği ülkeleri,
özellikle bu anlaşmanın yapılacağı ülkelere
her türlü malı satıyor arkadaşlar, her türlü malı
satıyor; o ülkelerin uyguladığı gümrük hemen hemen
sıfıra yakın. Yani, her Avrupa Birliği ülkesinin
o ülkelere sattığı maldan hiç gümrük alınmıyor;
ama, Türkiye bu ülkelere mal satmaya kalktığı zaman
ise, Türk mallarına çok yüksek tutarda gümrük vergisi uygulanıyor.
Yani, Türk ihracatçısı bu ülkelere mal satamıyor.
Yine aynı şekilde, Avrupa
Birliğiyle anlaşma yapan üçüncü ülkeler, Avrupa Birliği,
Gümrük Birliği Anlaşması gereğince Türkiye'ye minimum
fiyatlarla, yüzde 2'lerle, yüzde 3'lerle mal satıyor; ama, ben aynı
ülkelere mal sattığım zaman benim karşıma çok
yüksek gümrük vergileri çıkıyor arkadaşlar. Takdir hepinizin.
Yani, bir ülke düşünün ki, tamamen,
ekonomik özgürlüğü bir başkalarının eline verilmiş.
Bunun anlamı budur arkadaşlar. "Sen satamazsın"
diyor. "Sattığın zaman sana yüksek vergi uygulayacaklar"
diyor. "Ama ben sana satarım" diyor. "Orada üretilen
malları" diyor, "Çin'de üretilen malları, Çin, sana
"
diyor, "ben onunla anlaşma yaptım" diyor,
"Çin'le Avrupa Birliği arasında anlaşma yaptım"
diyor, "sana yüzde 3 gümrükle satacak arkadaş" diyor.
"Ama senin ihracatçın satamaz" diyor. Bu ülkede ekonomik
bağımsızlıktan, bu ülkedeki ulusal sanayiciden,
bu ülkedeki ulusal sanayiden bahsedebiliyor muyuz, hepinizin
takdirlerine sunuyorum. Bir sonraki maddede bir daha konuşacağım.
Teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2 - Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Madde üzerinde
konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Evet, Sayın Aslanoğlu
madde üzerinde konuşmanızı rica ediyorum.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkanım, ben Meclis
töresine uyan bir insanım. Dikkat ederseniz, 1'inci maddede sözlerime
başlamadan zatıalinizden izin istedim efendim. O nezaketi
gösterdiniz, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Efendim, öbür maddede
konuştunuz, gereğini açıkladınız zaten.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - O arkadaşlarımızın, herhâlde, benim,
Başkanımdan izin alma nezaketimi duymadıklarını
tahmin ettiğim için
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Maddeyle
ilgili
Görelim
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben nezaketi bilirim Beyefendi, sizi de nezakete davet
ediyorum. Ben ne konuşacağımı bilirim.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Madde üzerinde
konuşun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ben ne konuşacağımı bilirim. Siz de
lütfedin gelin, siz de madde üzerinde konuşun efendim, oradan
laf atarak değil.
Ben bölgeden gelen bir insan olarak
bölgenin sorununu dile getirmem bu Meclisin en tabii hakkıdır,
en tabii görevidir. Onun için, sizi de nezakete davet ediyorum.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Biz de
dinleyiciyiz.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, süreyi laf atarak geçiriyorlar.
BAŞKAN - Efendim, laf atmayalım
lütfen, hatip konuşmasını yapsın.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, demin ekonomik bağımsızlıktan
bahsettim. Ülkenin içinde olduğu koşullardan, ülke sanayicisinin,
ülke ekonomisinin birileri tarafından bastırılarak,
kendi ürettikleri malları bu ülkeye nasıl satarızın
hesabını yaptıklarını belirtmek istedim.
Şimdi, bu ülkelerdeki
teşvik sistemine gelelim. Bu ülkelerde uygulanan teşvik
sistemi, kendi ulusal sanayicisini, kendi ulusal ekonomisini,
kendi millî sanayicisini nasıl koruyor, nasıl kolluyorlar?
Değerli milletvekilleri,
son dört buçuk yılda uyguladığınız kur politikası
kimlerin işine yaradı? Bu ülkedeki ulusal sanayicinin,
bu ülkedeki emek yoğun sanayicinin
Demin, Sayın Denizli
Milletvekilim bahsetti, aynen Denizli'deki olaylara ben de katılıyorum.
Değerli milletvekilleri, düşük
kur 1.700'den
Yine söylüyorum, bu ülkede üretim için gelen yabancı
sermayeyi bana hangi milletvekilim acaba gösterebilecektir? Yine
söylüyorum, üretime, ekonomiye, istihdama yarayan, istihdam için
gelen bir yabancı sermayeyi, merak ediyorum; parmakla göstereceğim,
alkışlayacağım.
Değerli milletvekilleri, gelen
"yabancı sermaye" dediğiniz tüm paraların nereye
geldiğini, üretim için bir kuruş para gelmediğini bir
kez daha söylüyorum ve 1.700'den döviz bozdurdular bu beyefendiler.
Bastırılmış kurla, bu döviz, şu anda 1.400 lira.
Dünyanın en yüksek reel faizini ödeyen bir ülkeyiz. Dünyada bizden
yüksek reel faiz ödeyen bir ülke yoktur sayın milletvekilleri.
Daha sonra, 1 milyon dolara 1 milyon 450 bin dolar alarak gittiler.
Sadece dikkatlerinize sunuyorum.
Şimdi, bir ülke düşünün,
ulusal sanayici istihdam yaratıyor. Bir ülke düşünün, kendi
çalışanına asgari vergi uyguluyor. Bir ülke düşünün,
o ülkedeki sanayinin temel ham maddesi olan enerjiye en yüksek vergiyi
uyguluyor. Bir ülke düşünün, kendi ülkesindeki sanayiciye
en pahalı enerjiyi satıyor. Peki, böyle bir ülkede üretimden,
böyle bir ülkede istihdamdan bahsedebilir miyiz? Amacınız
nedir? Buradaki amaç, acaba ulusal sanayiciyi yok etmek midir? Acaba
amacınız, Türkiye'de ulusal sanayici kalmasın, hep yabancı
sermayeli birtakım kurumlar Türkiye'deki hazır değerleri
alsın, ülkede hiçbir potansiyel, hiçbir kaynak yaratmadan burada
elde ettiği kârı dışarı götürsün. Bunun anlamı
bu, arkadaşlar. Onun için, üçüncü ülkeler dediğimiz ülkelere
de, özellikle çok uzun yıllar
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ne öneriyorsunuz,
yabancı sermayeyi yasaklayalım mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ünal Bey, siz de gelin konuşun lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Söyle
diyoruz
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ya, siz de gelin konuşun kardeşim!
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ya, madde
üzerinde konuş.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Orada hesap sorarak, laf atarak bir yere gidemezsiniz.
Bu ülkede, ben, ulusal sanayiciyi yok ediyorsunuz diyorum. Varsa
şeyiniz, gelir konuşursunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Bu ülkede
yabancı sanayiciyi yasaklayalım mı? Söyle!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sanayici yok. Yabancı sanayici nerede?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yabancı
sermayeyi yasaklayalım mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sermaye başka, yabancı sanayi
başka.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yasaklayalım
mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bir kere, ikisini ayıralım. Hangi yabancı
sanayici, hangi yabancı yatırımcı bu ülkenin herhangi
bir yerinde istihdam yaratıyorsa, üretim yapıyorsa ben de
ona teşekkür ederim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yasakla
mı diyorsun gelen parayı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendiciğim, bunu
Yabancı sermaye
başka, yabancı sanayi başka.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yabancı
sermaye gelmesin mi? Söyle, onu söyle! Yasaklayın de.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Neyi yasaklayın Beyefendi?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yabancı
sermaye gelmesin mi? Anlayalım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yabancı sermaye başka
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ya,
bırak başkasını! Gelsin mi gelmesin mi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim, yatırım yapan yabancı
sermayeye teşekkür ederim.
BAŞKAN - Efendim, karşılıklı
konuşmayalım lütfen.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - O zaman,
madde üzerinde konuşulsun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülkede istihdam yaratan, üretim yapan hangi yabancı
sermaye de varsa dönüp teşekkür de ederim, ama ülkeye bir katma
değer yaratıyorsa.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yabancı
sermaye gelsin mi gelmesin mi? Onu söyle.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Söyle
ya! Gelsin mi gelmesin mi?
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Ünal Bey, çık konuş, sana engel yok ki yani! Yerinden niye
konuşuyorsun!
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ülkenin ulusal sanayicisi,
bu ülkedeki millî sanayi, bu ülkedeki ulusal sanayi bu mantıkla
bir yere gidemez diyorum. Hep, gelen yabancı sermayede yabancı
yatırımcı yok. Bir daha söyleyeyim mi? Bir daha...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yabancı
sermaye gelsin mi gelmesin mi, onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Kacır,
öyle bir şey yok. Öyle, karşılıklı konuşma
diye bir şey yok. Beğenmeyebilirsiniz hatibi ama müdahale
etmeyin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, varsa şu kadar bilgi dağarcığında
bir şey, gelir konuşursun.
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu
Sayın Aslanoğlu, lütfen siz Genel Kurula hitap edin.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Konuyu
çarpıtmadan konuşsun.
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Sayın
Başkan, maddeyle ilgili konuşacağını söyledi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, neyle ilgili konuşuyorum? Herhâlde,
siz, bu konuyu bilmiyorsunuz da onun için
Neyle ilgili konuşuyorum?
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu,
siz bırakın cevap vermeyi, Genel Kurula hitap edin.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu, ekonomik iş birliği anlaşması, bu
ülkenin sanayisiyle, bu ülkenin
MUSTAFA ÜNALDI (Konya) - Maddeye
efendim, maddeye
Geneli hakkında konuşmuyoruz, maddeyle
ilgili konuş. Maddeyi okusanıza.
BAŞKAN - Sayın Ünaldı,
lütfen karışmayın.
Buyurun efendim, siz konuşun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu ülkede uygulanan
teşvik sistemlerine lütfen bir bakın. Bu ülkede hangi
teşvik sistemleri uygulanıyor? Özellikle, mal sattığımız
üçüncü ülkelere, bu anlaşmayı yaptığımız
üçüncü ülkelerdeki dahi teşvik sistemi nedir? Bu ülkede uygulanan
bugünkü 5084 sayılı teşvik sistemiyle bu ülke sanayicisi
bir yere gidemez.
Bir daha söyleyeyim: Mal satmak
için, üçüncü ülkelere ihracat yapmak için, bu gümrük birliğinin
uyguladığı bu zorbalıkla biz üçüncü ülkelerde
olamayız, kendileri bizi burada engeller, üçüncü ülkelerdeki
tüm raflarda gümrük birliği ülkelerinin malı olur. Daha nasıl
izah edeyim size?
Değerli milletvekilleri, bu
açıdan, bu anlaşmaları yaparken, karşılıklılık
ilkesi ve bir başkasının uyguladığı zorbalıklarla
bu ülke sanayicisinin yönlendirilmemesi lazım.
Bu anlaşma Türkiye için gereklidir
ama, çok geç kalmış bir anlaşmadır. Yıllarca,
yaklaşık on yıldır Türk sanayicisine hiçbir
teşvik yaratmadan, hiçbir getiri olmadan, gümrük birliğinin
dayatması ile on yıl geç kalmış bir anlaşmadır.
Bu anlaşmanın ülkemiz
için hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'ncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Fahrettin
Üstün.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA FAHRETTİN ÜSTÜN
(Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi
üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, bölgesinde ticarete
ilişkin engellerin aşamalı olarak kaldırılması
ve bölge içi ve bölgenin diğer bölgelerle olan ticaretinin artırılmasına
yönelik önlemlerin alınması olarak belirlenmiştir.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret Anlaşması, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının önemli bölgesel
iş birliği projelerindendir. Gümrük tarifelerinin indirilmesi
ve tarife dışı engellerin giderilmesi yoluyla Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı ülkeleri arasında
ticaretin artırılmasını amaçlamaktadır.
Anlaşma, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyesi ülkeler arasında tarife cetvellerinin
yüzde 80'inde gümrük oranını sekiz yılda yüzde 15'e indirmeyi
öngörmektedir. Ülkeler, tarife cetvellerinin yüzde 20'sini
"hassas mallar" olarak niteleyip anlaşma dışı
tutabilecektir.
İç piyasalarını yüksek
vergilerle koruyan, özellikle İran ve Orta Asya ülkelerinin anlaşma hükümlerine
göre gerçekleştirecekleri tarife indirimlerinin ihracatçılarımızın
anılan pazarlara daha rahat girmesini sağlayacağı,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması'yla,
sekiz yıl boyunca sürecek indirimler sonucunda, diğer ülkelerin
tarifeleri önemli oranda azalacaktır. Türkiye'nin zaten düşük
olan tarifelerinde ise herhangi bir indirime gidilmeyecek, ayrıca
bizim için hassasiyet arz eden tarımsal ürünler yüzde 20'lik negatif
listeyle korunacaktır.
Kuruluşla ilgili Eskişehir
Milletvekilimizin yaptığı bilgilendirmeden sonra,
Avrupa Birliği ve ABD'nin korumacı politikalarını
arttırarak Türk ve İran ihraç mallarına kota koymaları,
Türkiye, İran ve Pakistan'ı bölgesel ticaret ve iletişimi
güçlendirilmek için ECO'yu kurmaya sevk etmiştir. Türkiye ve
İran için bölgedeki Türk cumhuriyetleri cazip pazarlar olsa
da, bu ülkeler önceleri hem Müslümanların oluşturduğu
bir blokta yer alarak Rusya'yı kızdırmak istemedikleri
hem de ECO'nun niyetinden tam emin olmadıkları için tereddütlü
davranmışlardır. İlk önce 1992'de Tahran'da yapılan
ECO zirvesine gözlemci statüsünde katılan Orta Asya cumhuriyetleri,
kısa sürede ECO'ya ısınmışlar; önce Azerbaycan,
Türkmenistan, Özbekistan, ardından da Tacikistan ve Kırgızistan
örgüte üye olmuşlardır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, bugün üzerinde 350 milyon insanın yaşadığı,
7 milyon kilometre karelik alanı kapsayan on üyeli bir örgüt
hâline gelmiştir ve bölgenin şartları düşünüldüğünde,
ileride çok önemli fonksiyonel görevler alabilir ve daha etkin bir
yapıya kavuşturularak bu görevi üstlenmesi sağlanmalıdır.
Bu konuda, Türkiye, İran ve diğer bölge ülkelerine önemli
görevler düşmektedir.
Bölge için önem arz eden enerji, madencilik
ve çevre alanlarında 2000 yılında İslamabad'da düzenlenen
EİT I. Enerji/Petrol Bakanları Toplantısı kararları
uyarınca, 2001-2005 yıllarına ilişkin EİT Bölgesinde
Enerji/Petrol İşbirliği Ortak Bildirisi ve Eylem Planı
kabul edilmiş, bunların uygulanmasına yönelik ilerleme
raporu hazırlanmış ve gözden geçirilmiştir.
Günümüzde uluslararası ekonomik
örgütleri incelediğimizde, tüm uluslararası veya bölgesel
ekonomik örgütlerin nihai noktada siyasal hedefler içermekte olduğunu
görürüz. Buna en somut örnek Avrupa Birliğidir. Buradan hareketle,
öncelikle üye ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini
sağlama amacı taşıyan, işte bu durumda, bu türden
bir ekonomik örgütün hayata geçirilmesini sağlayan ve bu örgüt
kapsamında öncü durumunda bulunan Türkiye, hem bulunduğu
coğrafyada bazı ekonomik ve siyasal ayrıcalıklar
elde edebilecek hem de Orta Asya bölgesinde lider duruma getirilebilecektir.
ABD, soğuk savaş döneminde,
Türkiye'yle ilgili politikalarını kendi çıkarlarına
göre yeniden düzenlemişti. Bu bağlamda, ABD birkaç kez Türkiye'nin
aleyhinde girişimlerde bulunmuş, 1963-64 Kıbrıs
krizinin ardından gönderilen Johnson mektubu ve 1974 Kıbrıs
Barış Harekâtından sonra uygulanan silah ambargosu,
ABD'nin muhalefetine yalnızca iki örnektir. ABD muhalefetinin
nedeni gayet açıktı. O zamanlar, ABD, Türkiye'nin Orta Doğu'daki
konumunu, 1979 İran devrimine kadar İran'la ve soğuk savaş
döneminde İsrail'le, Balkanlar'da Yunanistan'la ve Batı
bloku içinde diğer müttefiklerle telafi edebiliyordu. O
yıllarda, başka bir deyişle, ABD'nin gözünde, Türkiye'nin
yerine getireceği varsayılan sorumlulukları Türkiye'nin
yerine başka devletler de üstlenebilirdi. Bağımsızlıklarını
ilan etmelerinin ardından, Türkiye, Orta Asya devletleriyle
çok yönlü ilişkiler geliştirmeye başlamıştır.
Türkiye'nin bu devletlere ilişkin dış politika amaçları,
çok yönlü ilişkiler geliştirerek, kendi bölgesinde ekonomik
ve politik güç kazanmak, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarını
çözme aşamasında bu devletlere yardımda bulunmak, ekonomik,
sosyal ve siyasal gelişmelerini kolaylaştırmak, kendi
ekonomik yapısını ve demokratik sistemini bir model
olarak sunmaktır.
İlk yıllarda Türkiye'nin
tüm bu girişimleri bu devletler tarafından büyük bir heyecanla
karşılanmış, iki taraf arasında pek çok resmî ziyaretler
gerçekleştirilmiş, çok yönlü ekonomik, sosyal ve kültürel
anlaşmalar imzalanmış, elçilikler açılmış,
seminer ve konferanslar düzenlenmiş, çeşitli merkez ve kuruluşlar
açılmıştır.
Bölgesel iş birliği konularında
ise Türkiye'nin kendisiyle ilgili alanlarda aktif rol oynaması
bölgesel dayanışmayı kuvvetlendirecektir; bu da, Türkiye'nin
çıkarlarına hizmet edecektir. Bu bağlamda, Türkiye'nin
başlangıçta çok önem verdiği Türk devletleri arasında
zirve toplantıları yapılmasının son zamanlarda
ilgisini kaybetmesi, belki, Batı Avrupa'yla veya ABD'yle fazlaca
meşgul olmasının bir sonucu olabilir; fakat, Türkiye'yi
önemli bir dış politika aracından mahrum bıraktığı
açıktır.
Türkiye'nin çıkarlarını
gerçekleştirmesi açısından yetersiz olarak görülen
bu durum, Türkiye ile ABD ilişkilerinde belli faydalar elde ettiği
gibi, önemli maliyetleri de karşılamaktadır. Türkiye'nin
Avrupa Birliği ilişkileri ise, her zaman sorunlu olmuş,
bu alanda, ABD'yle karşılaşılanlardan çok daha fazla
olumsuzluklarla karşılaşılmıştır.
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği hâlâ ufukta görülmeyen
bir olgu niteliği taşımaktadır. Türkiye,
dış politika ortaklarını çeşitlendirmek zorundadır.
Türkiye, zaman zaman diğer
dış politika konuları ve iç problemlerle uğraşırken,
Kafkaslar ve Orta Asya'yı göz ardı ettiği izlenimi vermektedir.
Böyle bir tavır, hiçbir zaman Türkiye'nin çıkarlarına
olmayacaktır. Türkiye, bölgeye yakın olan ve bölgeyle tarihsel
ve kültürel bağları olan bir ülke olarak bölgede en etkili
olmak için mücadele eden bir devlet olmak zorundadır.
ABD'nin büyük vaatler ortaya koyarak
açıkladığı Büyük Orta Doğu Projesi hâlen tam
olarak anlaşılamamışken, Orta Asya merkezli yeni
bir plandan söz edilmeye başlanmıştır. Büyük Orta
Asya Projesi olarak adlandırılan yeni plan, ilk defa, ABD
Dışişleri Bakanlığı Orta Asya ve Güney
Asya Bürosu Sorumlusu tarafından 26 Nisan 2006 tarihli konuşmasında
dile getirilmiştir. Proje, genel anlamda Afganistan'ın konumunu
kuvvetlendirmeyi, Orta ve Güney Asya arasında yeni bağlantılar
kurmayı ve bölge insanları arasındaki ilişkileri
geliştirmeyi hedeflemektedir. ABD, Büyük Asya Projesiyle Orta
Asya'yı Rusya, İran ve Çin ekseninden çıkarmayı hedefliyor.
Zaten, enerji politikalarının ve uygulanan stratejilerin
temelinde temel enerji kaynağı hâline gelmiş olan petrol
ve doğal gazın ve bunların getirisinin kimler tarafından,
nasıl ve hangi oranlarda paylaşılacağı çabaları
yatmaktadır.
Bölgede amansız mücadele sürdürülmektedir.
Bu amansız mücadele sadece Bakû olarak değil, Hazar havzası
olarak dünya petrol şirketlerinin dikkatini çeken havzadır.
Hazar bölgesi, uluslararası alanda enerjinin yeni jeopolitiği
olarak değerlendirilmektedir.
Konuyla ilgili olarak bir
araştırmacı ise şunları söylemektedir:
"Hazar bölgesi Sovyetler'den sonra ortaya çıkan yeni jeopolitik
denklemde bölgesel ve uluslararası güçlerin en çok nüfuz mücadelesine
giriştiği bölgelerin başında gelmektedir. Türkiye'nin,
Hazar bölgesindeki enerji ihalelerinden yeterli payı alamadığı,
ancak ilerleyen zamanlarda elde edilen payları artırıcı
çeşitli tedbirler alması gerektiği görülmektedir.
Türkiye, Hazar bölgesiyle ilgili
politikasını sadece boru hattına indirgememelidir.
Bu siyaset çok basit ve ucuz bir siyaset olur. Türkiye, bölgeyle ilgili
çok yönlü, tutarlı, daha aktif ve uzun vadeli siyaset izlemelidir.
Çünkü, Türkiye'nin Kafkaslar ve Orta Asya'ya yönelik çok büyük menfaatleri
olduğu kanaatindeyiz. Ayrıca, Türkiye, bölgede sürdürülen
büyük oyunda giderek dışlanan bir ülke değil, yatırım
ve rezerv açısından elde edeceği payı artıran
bir ülke olmalıdır."
1991 Birinci Körfez Savaşı
sırasında Ankara'nın Washington'a sağladığı
yardım Washington açısından hayati bir önem taşımıştır.
Washington, petrol boru hattının kapatılması ve
Bağdat'a yönelik ekonomik ambargonun başarısını
büyük ölçüde Ankara sayesinde bu dönemde garantilemiştir.
Türkiye, Birinci Körfez Savaşı
sırasındaki tutumuyla ABD ve Batı nezdinde puan toplarken,
savaş sonrası gelişmeler ve Ankara'ya verilen sözlerin
bir anda unutulması veya kasıtlı olarak yerine getirilmemesi
ekonomik açıdan Türkiye'yi oldukça sarsmış ve bir o kadar
da hayal kırıklığına uğratmıştır.
Maalesef, bir koyup üç alamadık.
Sonraki on yıl içinde, Türkiye'nin
sadece Irak'a uyguladığı ambargo yüzünden uğradığı
kaybın 2000 tarihli gazetelerde -Hazine Müsteşarlığından
verilen rakam- 100 milyar dolar civarında olduğudur.
Ortaya çıkan durum, özellikle
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde işsizliği artırmış,
hatta, Irak'ın Türkiye'ye olan borçlarını ödememesi ve
müteahhitlik hizmetlerinin durması gibi neticeleri doğurmuştur.
2003 yılı Mart ayında
Irak'a yönelik ikinci ABD işgali ve bu işgalin bölgede yarattığı
tahribatın Türkiye için maliyeti 1991-2003 yıllarını
kapsayan on iki yıllık süreçten farklı olmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Devamla) -
Bu kadar önemli bir bölgede Türkiye daha aktif bir rol, görev üstlenmeli,
bölgedeki dengeleri iyi izlemeli, bölge ülkeleriyle Orta Doğu
ve Asya'da daha aktif siyasi organizasyonlarda öncü ülkelerden
biri olmalıdır. Yoksa, bölgede haritalar değiştirilmeye
çalışılırken olayları seyretmemelidir.
Anlaşmanın hayırlı
olmasını diler, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için dört dakika süre vereceğim.
Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen dört dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin adı ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen
dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın
yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 283
Kabul :
283 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını
diliyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:16.25
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağın
sonuna eklidir.
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.36
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Türkân MİÇOOĞULLARI (İzmir), Mehmet DANİŞ
(Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin İkinci
Oturumu'nu açıyorum.
4'üncü sırada yer alan, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonları Raporlarının
görüşmelerine başlayacağız.
4.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonları
Raporları (1/1077) (S. Sayısı: 1023) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1023 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir
Milletvekili Sayın Ali Kemal Deveciler.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının onaylanması hakkındaki
yasayla ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Yoğun olarak yaşamakta
olduğumuz küreselleşme sürecinde, bölgesel ekonomik
iş birlikleri ve bölgesel bütünleşmeler hız kazanmıştır.
Bu gelişim, globalleşmeye ters bir davranış biçimi
gibi görünse de gerçekte, hızla ortadan kalkan sınırların
varlığında, akılcı kullanılması
hâlinde, ulusal ekonomilere destek sağlayan bir avantaj hâline
dönüştürülebilecek özellikler taşımaktadır.
20'nci yüzyılın özellikle
son çeyreği, bölgesel bütünleşme faaliyetlerinde büyük
çapta gelişmelerin görüldüğü bir dönem olmuştur. Bu
çerçevede, en derin, en kapsamlı ve en başarılı örnek
Avrupa Birliğidir. Bölgeselleşme, genişleyen pazar
imkânlarıyla, geniş ölçeğe üretim yapabilme imkânlarını
da sağlamaktadır. Bu çerçevede değerlendirildiğinde,
küreselleşmeyle çelişir gibi görünen bölgeselleşme,
küreselleşmeyi dengeleyecek bir potansiyele de sahiptir.
Az evvel söylemiş olduğum
gibi, bölgesel ekonomik oluşumların ya da serbest ticaret
bölgelerinin en önemli yararlarından biri, öteki türlü oluşamayacak
olan bir ticaret imkânının yaratılmasıdır. Tabii,
bunun gerçekleşebilmesi, bu tür ticaret ilişkilerinin tarafı
olan ülkelerin konuya ciddi, istekli ve kararlı bir yaklaşıma
sahip olmalarıyla doğru orantılıdır. Örneğin,
bir siyasal gruplaşma denemesi olan İslam Konferansı
Örgütü, kısa adı "İSEDAK" olan İslam Konferansı
Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi
Komitesi vasıtasıyla, elli yedi üye ülke arasında
ekonomik ve ticari iş birliğini, 1984 yılından bu
yana yapmakta olduğu düzenli toplantılarla geliştirmeye
çalışmaktadır.
Yirmi yılı aşkın
bir süreden beri Türkiye'nin koordinasyonunda sürdürülmekte olan
bu çabaların sonucunda, üye ülkeler arasındaki ticaretin
payı, son veriler ışığında, hâlen yüzde 14,5
oranını aşamamıştır. Bu durum, elli yedi
üye ülke ekonomisinin birbirinden farklı uzmanlaşma sahalarına
sahip olmalarına rağmen böyledir maalesef. Kendi aralarında
düşük bir ticaret ilişkisine sahip bu ülkelerde, bir
İslam ortak pazarı kurulması gibi amaçlar dahi bu
hâliyle telaffuz edilebilmektedir.
(x)
1023 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Buradan da anlaşılabileceği
gibi, ekonomik gruplaşmaların sonuç verebilmesi, o gruba
üye olan ülkelerin buna inanmasına ve bunu istemesine bağlıdır.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Başkan; başarı, ancak koşulların iyi tanımlanması,
hedeflerin gerçekçi tespit edilmesi ve planlamanın iyi yapılması
hâlinde bizimle olur. Bu kapsamda ele alındığında,
İslam Konferansı Teşkilatı altında, bir bölgesel
ekonomik iş birliği girişimi olarak sınıflanacak
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (kısa
adı EİT), yine aynı biçimde sınıflanabilecek
ve daha ileri aşamalara başarıyla erişebilmiş
olan Körfez İşbirliği Konseyinin ardından geldiğini
ve belli bir varlık gösterebilmiş olduğunu söylemek
mümkündür. Göreli olarak belli bir iş birliği ve aktivite
seviyesi sergileyen Ekonomik İşbirliği Teşkilatı,
bir ekonomik gruplaşmanın bu noktaya dahi gelebilmesi
için, taraf olan ülkelerin belli bir bölgede yer almaları gerektiğine
önemli bir örnektir. Bununla birlikte, söz konusu iş birliğinin
şu anki seviyesi hiçbir biçimde yeterli görülemez ve geliştirilmeye
de muhtaçtır.
Bu noktada, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının geldiği noktayı bir yana bırakarak,
üzerinde konuşmak için söz aldığım Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve söz konusu anlaşmaya
ilişkin görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her şeyden önce şunu söylemek
isterim ki, Ekonomik İşbirliği Teşkilatının
oluşturduğu ekonomik alan, Türkiye'nin Avrupa Birliği
üyeliğine yönelik hedefini dengeleyebilecek ve güçlendirebilecek
bir potansiyele sahiptir. Bununla beraber, bu potansiyelin ne derecede
aktif hâle getirilebileceği ve bunun ne kadar bir süre alacağı
ayrı bir konudur. Buna rağmen, bu bölgesel girişimin
daha güçlü bir biçimde, tarafların ortak yararına sonuçlar
vermesi her noktada desteği hak etmektedir. Bu kapsamda bakıldığında,
bugün üzerinde görüşmekte olduğumuz Transit Çerçeve Anlaşması
da yüce Meclis tarafından olumlu bir yaklaşımla ele
alınmalıdır. Bununla birlikte, bu gereklilik, konu
hakkında eksik gördüğüm hususları yapıcı bir
biçimde ifade etmemize de engel değildir.
Her şeyden önce, kanun tasarısının
gerekçesinde, Çerçeve Anlaşması'nın Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı üyesi bulunan ülkeler
tarafından onaylanması hâlinde oluşacak mevzuat birliği
çerçevesinde ortak tarife ve kuralların oluşturulabileceği,
böylece taşıma ve müşterilere yönelik büyük kolaylıklar
sağlanmış olacağı ifade edilmektedir. Ayrıca,
Meclis Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
ile Dışişleri Komisyonları Raporlarında,
mevzuat birliği çerçevesinde demir yollarında ortak tarife
ve kuralların oluşturulabileceğine yönelik bir ifade
yer almaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye'nin, bu Çerçeve
Anlaşma'nın onayıyla beklediği nihai amaçlardan
ikisi, standart tarifelere geçiş ve mevzuat birliği olarak
belirlenmelidir.
Nihai amaçlar olarak ön plana
çıkarılan bu hususlara karşın, Çerçeve Anlaşması'nın
"Amaçlar" başlıklı 2'nci maddesinde bu tür bir
standardizasyona ilişkin açık bir ifadeye rastlanmamaktadır.
Gerçekte, Türkiye Büyük Millet Meclisinin beklentisi bu yönde
oluşmuş olsa da Çerçeve Anlaşması geniş kapsamlı
bir standardizasyondan çok, âkit ülkelerin birbirlerinin sınırları
içerisinde transit faaliyetler gösterebilmeleri ile sınırlı
bir çerçeve çizmektedir.
Bu kapsamda, yine, 2'nci maddede
"transit geçişle ilgili idari işleri uyumlaştırmak"
ifadesi oldukça muğlak bir ifadedir ve mevzuat birliği amacını
yansıtmaz. Oysa, gerekçede belirtilen amaçları hedefleyen
bir çerçeve anlaşmanın bu amaca ulaşabilmesi için
"Amaçlar" maddesi altında, aynı zamanda, âkit ülkeler arasında
uyumlulaştırılmış bir transit taşıma
sistemine ulaşmak hedefinin açıkça belirtilmesi gerekirdi.
Tasarıda, bu hedeflere ilişkin açık bir amaç bulunmadığı
gibi "Muhtelif Hükümler" başlıklı bölümünde
yer alan "İç Mevzuat" başlıklı maddesinde
de âkit tarafların transit taşımayla ilgili kural, yönetmelik
ve idari usulleri uyumlu hâle getireceği ve basitleştireceği
yönünde de bir ifadeye rastlanmamaktadır. Her ne kadar, bu yönde
bir ifade tasarıda yer alıyor olsa da bunun biçimi, süresi,
yaptırımına ilişkin herhangi bir taahhütte bulunmaktan
kaçınılmıştır. Bu noktada açık bir irade
beyanında bulunmayan Çerçeve Anlaşma, bunun inisiyatifini,
Transit Taşıma Koordinasyon Kuruluna bırakmış
gibi görünmektedir. Bununla beraber, bu Kurul, üye ülkelerin oy
birliğiyle kararlara ulaşacakları idari bir organ
olacağı için, Çerçeve Anlaşma'da açık hüküm içermeyen
hususlarda hızla yol alabilecek olması, hatta hatta bu yönde
bir hedef gösterebilecek olması dahi tartışmalıdır.
Tasarının "Gümrük Rüsum
ve Vergileri ile Diğer Harç ve Masraflar" başlıklı
kısmında ise transit geçişi, gümrük rüsum ve vergileri
ile diğer harçlardan muaf kılarken, yol kullanım ve bakım
ücretleri, iç mevzuat uyarınca sağlanan özel hizmet ücretlerinin
ödenmesini öngörmektedir. Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı ülkelerinin pek çoğunda kurumsal kapasitelerin
hâlen gelişim aşamasında olduğu hatırlandığında,
bu konuda, üye ülkelerde geçerli kılınacak ödemelerin
yüksek ya da çok değişken olması durumuyla karşılaşılmaktadır.
Örneğin, maliyetlerin belli bir biçimde sınırlandırılması
yaklaşımı "Deniz Limanları ve Tesisleri"
başlıklı maddede yer alırken, bu maddede buna
ilişkin bir hüküm bulunmaması da bir eksikliktir. Bu
bağlamda, bu tür ödemelerde âkit ülkelerde bir yeknesaklık
sağlanması da önemlidir. Maddede, bu tür yeknesaklığın
hilafına olabilecek uygulamaları engelleyici bir hüküm
olmadığı gibi, buna ilişkin problemlerin bir sorun
olarak Transit Taşıma Koordinasyon Kuruluna taşınmasını
özendirecek herhangi bir ifadeye de rastlanmamaktadır.
Öte yandan "Transit Geçişi
Hızlandırmaya Yönelik Önlemler" başlığının
altında yer alan maddede, âkit ülkeleri, transit geçişin süratli
ve muntazam akışını sağlamak için sıralanan
önlemleri almaya zorunlu kılmamaktadır. Bunun yerine,
ülkelere, yalnızca bu önlemleri almaya çaba sarf etme yükümlülükleri
getirilmektedir. Bu hâliyle de âkit ülkelerin bu önlemleri yerine
getirmesi için bir zorunluluk sahibi olması engellenmekte,
bundan zarar görenlerin ya da gecikenlerin -yapacakları hukuki
başvuruların- bu madde kapsamında herhangi bir hak iddia
etmelerinin de önü kapatılmaktadır.
Yine, aynı maddenin (g) bendinde
yer alan ifade maddenin bütünlüğü içinde okunduğunda, âkit
tarafların, malların hızlı ve etkin geçişini
kolaylaştırmak ve tek tip taşıma belgelerini benimsemek
yönünde çaba sarf edecekleri anlamını vermektedir. Bu
şekilde yazılmış bulunan söz konusu metin, daha
sonraki maddelerde yer alan ve ülkelere bazı belgeleri karşılıklı
tanıma zorunluluğu getiren ifadelere nazaran daha zayıf,
dolayısıyla genel anlamda bütünlüğünü bozan bir yaklaşım
olarak belirmektedir.
Yine, maddeden, komşu sınır
kapılarının çalışma saatlerini uyumlaştırmak
hususunda çaba sarf edileceği anlamı da elde edilmektedir.
Bu noktada, örneğin Türkiye'de cumartesi ve pazar günleri
resmî tatil günleriyken, İran'da cuma gününün resmî tatil olduğu
hatırlatıldığında, bu madde kapsamında
çalışma saatlerini uyumlaştırmak için ne yapılacağı
merak konusu olmaktadır. Türkiye'deki resmî hafta sonu tatili
mi değiştirilmek istenecektir, yoksa İran, uygulamasından
mı vazgeçecektir?
Yine, "Transit Geçiş Güvenliği"
kısmında, transit yolları üzerinde geçiş güvenliği
ve çevrenin korunması için gerekli olan tüm önlemleri alacakları
da ifade edilmektedir. Güvenliğin sağlanması, özünde,
zaten, ilgili devletin bir görevi ve yükümlülüğüdür. Dolayısıyla,
bunun, burada, bu şekilde telaffuzu, malumun ilanından
başka bir şey de değildir. Buna karşın, bu önlemin
alınmasında yaşanabilecek aksamalar sonucunda, zarar
görenin zararının ne şekilde tazmin edileceği ya
da nereye başvuracağı hususunda bir hüküm içermesi
hâlinde, daha uygun bir yazım tarzına kavuşmuş olabilirdi.
Fakat, şimdiki ifade tarzıyla bu anlam eksiktir. Örneğin,
bu noktada, ilgili ülkenin adli makamlarının sorunla ilgilenmesi
sağlanırken, aynı maddede, konuyla ilgili Transit Taşıma
Koordinasyon Kurulunun da bir fonksiyon üstlenmesi hususu, bu Kurulun
görev alanını tanımlayan açık bir ifade biçiminde
yazılabilirdi.
Yine, öte yandan, burada olacak
olan kazaların sonrasında yapılan işlemler esnasında,
gıda maddelerinin bozulması sorunu ilgili ülkenin yetersiz
kurumsal kapasitelerinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.
Bu noktada da sorunun, şeffaflık ve tarafsızlık ilkeleri
çerçevesinde giderilebilmesi, bu tür sorunların sayısında
bir artış görülmesi hâlinde bunun üstesinden gelinebilmesi
için bir mekanizma önerilmemektedir. Bu tür mekanizmaların ne
ilgili maddelerde ne de Çerçeve Anlaşması'nın herhangi
bir hükmü içinde yer aldığı görülmemektedir.
Nitekim, yukarıda eksikliğini
belirtmiş olduğum gereksiz gecikmeden âkit ülkeyi sorumlu
tutacak bir yaklaşımın yokluğunda, transit taşımacılar
âkit ülkeye ait aksaklıkların maliyetini doğrudan
üstlenmek konumunda olacaklardır.
Üye ülkeleri, uygulama, belge ve
maliyetlerde belli bir yeknesaklığa zorlaması yönünden
bakıldığında, Çerçeve Anlaşma'nın bu
şekilde eksikler içerdiği görülmektedir. Bu anlaşma
örneğinden yola çıkarak değerlendirildiğinde,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatının niçin
yeterli verimle çalışmadığı da bir kez daha
anlaşılmaktadır.
Kalkınma İçin Bölgesel
İşbirliği Teşkilatının devamı olan,
1985 yılında üç üye ülkeyle kurulan (Türkiye, İran ve Pakistan)
ve 1992 yılında yedi yeni üyenin katılımıyla
genişleyen (Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan,
Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, 2004 yılında barındırdığı
379,7 milyon kişiyle dünya nüfusunun yüzde 5,98'ini oluşturmaktadır.
Bu denli büyük bir nüfusa sahip olan Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı bölgesi, aynı yılda yapmış olduğu
638 milyar dolarlık gayrisafi yurt içi hasıla ile dünya üretiminin
yüzde 1,59'unu sağlamıştır. Üretim açısından
bu düşük paya ek olarak, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyesi ülkelerin üretim kapasiteleri arasında
çok büyük farklar bulunmaktadır. Nitekim, 2004 yılı itibarıyla,
Türkiye'nin gayrisafi yurt içi hasıla rakamı 300,6 milyar
dolar iken, Afganistan'ın üretim seviyesi 5,9 milyar dolar seviyesindedir.
Diğer sekiz üye ülke ise bu birbirinden çok farklı olan iki
üretim seviyesinin arasında yer almaktadır.
1996 yılında kabul edilen
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ekonomik
İşbirliği Stratejisi, ticaret, ulaştırma, haberleşme
ve enerjiyi öncelikli iş birliği alanları olarak belirlemiştir.
Bölge, özellikle, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere zengin enerji kaynaklarına
sahiptir. Bu potansiyelin değerlendirilebilmesi için, bölgede
demir yolu, kara yolu ve hava yolu ağı oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Nitekim, bugün çalışmasını
yaptığımız kanun tasarısı da bu çabaların
bir parçasıdır. Bu kapsamda, Trans-Asya demir yolu güzergâhı,
Almatı-Taşkent-Tahran-İstanbul hattı yolcu trafiğine
ve yük taşımacılığına açılmıştır.
Ayrıca, ticaret ve yatırım iş birliği çerçevesinde
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bölgesinde ticaretin
geliştirilmesi için çeşitli iş birliği çalışmaları
da yürütülmektedir.
Bölge içinde ticaretin ve ekonomik
ilişkilerin geliştirilmesine yönelik çabalara rağmen,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin
bölge içi ticaret oranı, ortalama olarak yüzde 4,7 civarındadır.
Sahip olunan potansiyele rağmen, 2004 yılı itibarıyla
bölgenin çekebildiği doğrudan yabancı yatırım
miktarı, dünyadaki toplam miktarın yüzde 1,4'üne denk gelecek
biçimde, 9,1 milyar dolardır. Enerji ham maddesindeki önemine
ek olarak, denize çıkışı olmayan Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı üyelerinin varlığı,
üretimin uluslararası limanlara ve pazarlara ulaştırılabilmesi
açısından, bölgede taşıma altyapısının
geliştirilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu gereklere
rağmen eldeki son veriler ışığında değerlendirildiğinde,
bölgenin asfalt yol uzunluğunun 708.404 kilometre ve demir yolu
uzunluğunun 52.067 kilometre olduğunu görmekteyiz.
Bu yapıya ek olarak, bölge,
dünyadaki toplam dış ticaretten ortalama yüzde 2 pay almaktadır.
Diğer bir deyişle, üretimi düşük, ulaştırma
altyapısı geliştirilmeye muhtaç olan bölge, potansiyeline
karşın dış ticaretten alması gereken payı
alamamaktadır.
Bölgenin yatırım anlamında
ihtiyacı fazla olmasına rağmen, 10 üye ülkeden 6 tanesinin
gayrisafi yurt içi hasıla içinde tarımın payı yüzde
20'nin üzerindedir. Daha önce değinmiş olduğum rakamların
da ışığı altında, bölge ülkelerinin ciddi
bir farklılık sorunu olduğu açıktır. Buna göre,
bölge ekonomileri değişik gelişmişlik düzeylerindeyken
kurumsallaşma seviyeleri, talep ve üretim yapıları
da tamamen birbirlerinden farklılıklar içermektedir. Bu
şartlarda, Türkiye için, bir iki üye ülke haricinde, kısa vadede
transit taşımacılığa konu olacak talep, o ülkelerdeki
Türk müteşebbislerinin ihtiyaçları olacaktır. Bu ise
bölgeden ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatından
beklenen ortak faydaların derlenmesinin gecikebileceği
anlamına gelmektedir.
Bu nedenle, Çerçeve Anlaşması'nda
uygulamaların yeknesaklaştırılması yönünde
altını çizmeye çalıştığım hususların
tasarıda yer alıyor olması, bölgenin gelişimi
açısından hızlandırıcı bir etki yapabilirdi.
Bu eksikliğe rağmen, Türkiye'nin, üye ülkelerden son dönemde
aktivitelerini hızlandırmış ve Ekonomik
İşbirliği Teşkilatından beklenti içine girmiş
olanlarla ortak projeler geliştirmeye çalışması,
bu alanda belirleyici rol üstlenmesi Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının faaliyetlerinin hızlanması
açısından çok önemlidir.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının faaliyetleri ve gerçekleştirecekleri
projeler açısından bir diğer önemli husus da finansman
imkânlarıdır. Bu bağlamda, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Ticaret ve Kalkınma Bankasının teknik
koşulları ve rasyonel işletme kurallarını
göz önüne alarak ortak projeleri finanse etmesi çok önemlidir. Bu
teknik yaklaşım, Çerçeve Anlaşması'nda eksik
bırakılmış olan kısımları dengeleyici
bir faktör olarak kullanılabilir.
Nitekim, bu anlaşmada dikkat
çekmeye çalıştığım hususlar, üye ülkeler tarafından,
tarife dışı engel olarak da Türk uyruklu transit taşıyıcıların
önüne çıkartılabilir. Bu riskin varlığına
rağmen, altyapı yatırımlarının rasyonel
finansmanı bölge içindeki talep unsurlarını harekete
geçirebilecek bir etki yapacaktır. Bu nedenle, AKP Hükûmetinin,
bu Bankaya yapacağı atamalarda devlet ciddiyetine sahip
bir iktidarmış gibi davranması önemli bir husus olacaktır.
Bu zorunluluğa rağmen,
maalesef, AKP Hükûmeti, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Ticaret ve Kalkınma Bankasının Genel Müdürlüğüne,
geçtiğimiz kasım ayında, hakkında dava olduğu
ve sicilinin şaibeli olduğu gazetelerde defalarca
çıkmış olan birinin atanmasına vesile olmuştur.
Benzer bir eş dost yaklaşımı, İslam Konferansı
Örgütünün Ankara'daki Araştırma ve İstatistik Merkezi
için de yapılmıştır. Dış politikaya yön veren
kurumların başına bu şekilde atamalar yapılması,
maalesef, bu iktidar döneminde başlamış ve hızla
sürmektedir. Oysa, Türkiye'nin, sadece Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı değil diğer uluslararası organizasyonlarda
güçlü olabilmesi, ancak liyakate uygun, tarafsız kişiler
vasıtasıyla başarılabilecek bir sorumluluktur.
Çerçeve Anlaşması'nın,
Türkiye'nin, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
bölgesinde güçlü bir oyuncu olmasına yardımcı olmasını
temenni ediyor, bu vesileyle, tüm Meclise saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Deveciler.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI TRANSİT
TAŞIMA ÇERÇEVE ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 9 Mayıs 1998 tarihinde
Almati'de imzalanan "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması"nın onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar
Tüzün.
Buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
son yirmi beş yıl içerisinde, dünyamız küreselleşme
sürecinden geçmekte ve bu olgu sürekli ivme kazanmaktadır.
İletişim ve bilişim teknolojilerinde yaşanan
baş döndürücü gelişmeler, sermayenin ulusal sınırları
aşarak yer değiştirmesi, uluslararası ilişkilerde
karşılıklı bağımlılığı
ve dayanışmayı zorunlu kılmıştır.
Kanun tasarısının
genel gerekçesine baktığımızda, kara yolu taşımacılığı
piyasasında uluslararası teknik standartları haiz
büyük bir taşıt filosuna sahip olmamız ve coğrafi
konum itibarıyla doğu ve batı arasında bir köprü
oluşturmamız dolayısıyla, önümüzdeki dönemde,
Avrupa ülkelerinden doğu ülkelerine yolcu ve mal taşımacılığı
payımızın alınması veya payımızın
artması öngörülmektedir. Öte yandan, demir yolu ile yapılan
uluslararası taşımalar, taşımaların yapıldığı
ülkelerin taraf olduğu kanun ve yönetmelikler çerçevesinde
gerçekleşecektir. Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması'nın
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler
tarafından onaylanması hâlinde oluşacak mevzuat birliği
çerçevesinde demir yollarında ortak tarife ve kurallar oluşacak,
böylece, taşımalarda demir yollarına ve müşterilere
yönelik büyük kolaylıklar sağlayacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
geldiğimiz noktada, durum, hiç de düşündüğümüz veyahut
planladığımız gibi olmamaktadır. Yakın
bir zaman içerisinde, basından da hepimizin izlediği kadarıyla,
komşumuz Irak ile bir sorun yaşadık. Gerçi, bu tür sorunları
özellikle AKP İktidarında yaşamaya alıştık.
Birkaç hafta önce, Dışişleri Bakanımız Sayın
Abdullah Gül, Ermeni soykırımı tasarısı için
ABD yetkililerini ikna etmek için gidiyor, maalesef, kendileri ikna
olmuş bir şekilde geri dönüyor. 59'uncu, AKP İktidarının
dış politikası, maalesef, olmadığı gibi,
bu tür olayları, geçirdiğimiz dört yıl içerisinde oldukça
fazla bir şekilde yaşıyor ve bundan böyle de, zannediyorum,
yaşamaya devam edeceğiz.
Yakın zamanda Irak ile petrol
konusunda bir sorun yaşadık. Irak millî petrol şirketi
SOMO, Irak'a, petrol ürünleri ihracatı yapan ve sözleşmesi
sona eren Türk firmalarının yeni sözleşme taleplerini,
hepinizin bildiği gibi, kabul etmedi. "Bundan sonra
işe devam etmek istiyorsanız, kuzey eyaletlerindeki yetkililerle
temasa geçin." şeklinde, maalesef acı bir yazı,
acı bir haber gönderdi. Bir nevi baskı, bize yapılan baskı
Kuzey Irak'ta var olan sorunların bütünleşmesi yönündeydi.
Bu durum üzerine Türkiye'den Irak'a petrol sevkiyatı yapmak, maalesef,
son nokta koyma durumuna gelmişti.
Ülkemiz, Irak'a petrol ihracatında
Bağdat Hükûmetini ve SOMO'yu muhatap almaktadır. Ancak, SOMO'dan
gelen yazı Türkiye'yi Kürtlerle, yani Barzani ve Talabani yönetimiyle
muhatap etme anlamına gelmiştir veya gelmektedir. Bu, bir
dayatmadır. Bu dayatmanın kabul edilmesi asla ve asla söz
konusu olmamalıdır. Daha sonra SOMO tarafından petrol
ürünleri temin eden Türk firmalarıyla kontrat imzalamanın
mekanizmasında herhangi bir değişiklik maalesef olmamıştır.
Açıklamalardan sonra bu sorun
kısmen çözülmüştür. Irak ile ilişkiler, özellikle geçimini
petrol ticaretiyle, taşımacılıkla sağlayan
Güneydoğu Anadolu'da yaşayan vatandaşlarımız
için önem teşkil etmektedir. Irak'a petrol sevkiyatının
durması, oradaki vatandaşımızı, kamyoncu ve
nakliyeci esnafımızı zora sokmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
Irak'la olan ilişkilerimiz ileride daha da karmaşık bir
hâl alabilir. Kerkük için yapılacak referandum, orada, bir, hepimizin
istemediği malum devletin kurulmasına yönelik arzu ve
girişimler, ileride petrol konusunda ve ekonomik ilişkiler
yönünden sıkıntılara gebedir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu sınırların dışındaki, maalesef, taşımacılık
filosunun sorunları bunlar olduğu gibi, Türkiye'de nakliyecilik
yapan, kamyonculuk yapan esnafımızın
da durumu ve ekonomik durumu içler acısıdır. Bu sıkıntının
giderilmesi yönünde de bugüne kadar AKP Hükûmeti tarafından,
59'uncu Hükûmet tarafından ciddi ve önemli bir girişimin yapılmadığını
görüyoruz. Vatandaşımız, nakliyecimiz, kamyoncumuz
maalesef kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Ne zaman iktidara, Hükûmete para lazım olur ise, o zaman nakliyeci
ve kamyoncu esnafımız iktidarın aklına gelmektedir.
AKP İktidarı dâhil bugüne kadar gelip geçen tüm iktidarlar,
bozuk giden ekonomilerini düzeltmek için kamyoncu ve nakliyeci esnafına
yüklendiler ve maalesef de yüklenmeye devam ediyorlar. Bugün nakliyeci
ve kamyoncu esnafımızdan değişik kalemler
adı altında yirminin üzerinde alınan vergi mevcuttur.
KDV, ÖTV, gelir vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, araç muayenesi,
egzoz pulu, geçici vergi gibi vergiler varken buna bir de K1 gibi,
R1 gibi, maalesef, belgeler eklenip vergi ödenmek zorunda bırakılmıştır.
Zaten karnını zor doyuran nakliyeci ve kamyoncu esnafımız,
maalesef, akşam olduğunda evine ekmek dahi götüremez noktaya
gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncularımız ve nakliyecilerimiz, bugün mecburi tutulan
bu vergilerin içinde boğulup kalmış, ekonomik sıkıntısı
bugüne kadar çözülememiş, çözülmesi için de iktidar partisinden
hiçbir katkı ve destek görememiştir. Dolayısıyla
yıllardır bu sektörde çalışan nakliyeci esnafımız
mağdur olmuş, sorunları
hiçbir zaman dile getirilmemiştir.
Değerli arkadaşlarım,
kamyoncu ve nakliyeci esnafımızın sorunlarını
yakından bilen bir yurttaş olarak, bir birey olarak, göreve
geldiğimiz günden bugüne kadar defalarca bu sorunları
kürsüde dile getirdik, çözüme kavuşturulması için iktidar
partisinden katkı, destek istedik. Ancak, bu da gelmeyince, nakliyeci
ve kamyoncu esnafımızın hevesi, açıkçası,
kursağında kalmıştır.
Yıllardan beri gelen hükûmetler,
buna özellikle 58'inci ve 59'uncu Hükûmetleri de dâhil edersek, bu sektöre
yüklenilmiş, nakliyeci ve kamyoncu esnafımıza vergiler
bindirilmiş ve bunun çözümü konusunda hiçbir girişimde
bulunulmadığı gibi, özellikle geçtiğimiz
yıl K1 ve R1, R2 gibi belgelerin alınması mecbur tutulmuş
ve bugüne kadar Türkiye'de bulunan kamyoncu, nakliyeci kooperatiflerimizin
495 tanesinin yarısı, yani 260'a yakını bu belgeleri
almış, maalesef, diğer yarısı ise bu belgeleri
alamayıp ticari yaşamını sonlandırmıştır.
Bu konuda, özellikle Ulaştırma Bakanlığımız,
bu belgelerin alınması konusunda yapmış olduğu
girişimlerde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye'deki bu nakliyeci ve kamyoncu esnafımız, kooperatiflerimiz,
taşıma filolarımızın bu sıkıntısı
devam etmekte, K1, K2, R1, R2 gibi belgeleri alamayan esnaflarımız,
alamayan kooperatiflerimiz maalesef ticari yaşamını
sonlandırmış, alanlar ise, ekonomik durumu iyi olup da
alanlar ise, maalesef, bunun uygulanmadığı konusunda,
Ulaştırma Bakanlığının ve Emniyet Genel
Müdürlüğünün, Karayollarının bunun uygulanmadığının,
kontrol edilmediğinin ve bugüne kadar bu ödenen rakamlardan dolayı
alınan belgelerin içeriğinin yerine getirilmediği
konusundaki serzenişleri ve sıkıntıları devam
etmektedir.
Sonuç olarak, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması'nın
içeriği doğu-batı ekseninde uzanan ulaşım
ağı üzerinde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
rica ediyorum Sayın Tüzün.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
bulunmamız nedeniyle ulusal
çıkarlarımızla bağdaştığını
düşünüyoruz ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu kanuna gerekli
katkıyı ve desteği vereceğimizi ifade ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Tüzün.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
1'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Eskişehir Milletvekili Sayın
Vedat Yücesan.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET VEDAT YÜCESAN
(Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 1023 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
2'nci maddesi üzerine Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatına üye olan ülkeler,
ekonomik, ticari, teknik, enerji ve kültürel alanlarda dostane
ilişkileri ve iş birliğini koruma ve geliştirmeye
çalışmaktadırlar. Bu çerçevede, üye ülkeler arasında
malların, yolcuların ve yüklerin sorunsuz, hızlı
ve etkin dolaşımını sağlamak amacıyla
1998 tarihinde Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Transit Taşıma Çerçeve Anlaşması imzalanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
anlaşma, öncelikle transit taşımacılığı
kolaylaştıran düzenlemelerin yapılmasını
ve bu şekilde transit trafiğin süratli bir şekilde
akışının sağlanmasını amaçlamaktadır.
Ülkemiz coğrafi konum itibarıyla
önemli bir transit geçiş güzergâhındadır. Önemlilik arz
eden bu özellik nedeniyle, yabancı sermayeli nakliye firmalarının
gözü bizim pazarımızdadır değerli arkadaşlarım.
Bu açıdan, uluslararası rekabetin arttığı
bir dönemde taşımacılık sektörünün güçlendirilmesi
ve desteklenmesi gerekmektedir. Bu amaçla, Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nda
değişiklik yapılarak, yurt içi, yurt dışı
taşımacılık yapan kamyoncu ve nakliyecilerimizin
kullandıkları akaryakıtın özel tüketim vergisinden
muaf tutulması konusunda çalışmalar yapılarak,
muafiyetin genişletilmesi gerekmektedir değerli arkadaşlarım.
Muafiyet genişletilerek,
uluslararası platformlarda Türk firmalarının rekabet
gücünün artırılması sağlanmalıdır. Bunun
ülkemiz ihracatını da olumlu yönde etkileyeceğine
inanıyorum. Yurt dışına yapılan ticari mal taşımacılığında
taşıma maliyetlerinin azaltılması, ihracata ve
taşımacılık sektörüne hareket kazandıracaktır.
Türk transit taşımacılık sektörüne yönelik yeterli
teşvik tedbirleri uygulanmadığı için çok acil
teşvik tedbirlerine ihtiyaç olduğu da ortadadır değerli
arkadaşlarım.
Taşımacılığı
ilgilendiren bütün kanun ve yönetmelikler yeniden gözden geçirilmelidir.
Hâlen yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu var. Birçok yönüyle güncel sorunlara çözüm üretemez hâle gelmiştir.
Uygulaması test edilmiş, menfi sonuçlar alınmıştır.
4925 sayılı Kanun'la mutabakat sağlanarak yeniden düzenlenmelidir.
Çıkarılan bu kanunlarla
kamyoncu ve nakliyeci esnafımız, aşırı tonaj
yük yüklemeden menedilmiş, bu, belirli kurallara bağlanmıştır.
Fakat, uygulamadaki cezai müeyyide, taşıttan çok taşıyana
uygulandığı için yine mağdur olan dar gelirli kamyoncularımız
olmaktadır değerli arkadaşlarım. Aşırı
tonajla yük yükleme önlenememiştir. Bu insanlar isterler mi
fazla yük taşımak değerli arkadaşlarım. Aracı
yıpranacak, lastikleri yıpranacak, yolculuğu tehlikeye
girecek. Bunu kimse istemez değerli arkadaşlarım.
Ama, şartlar bunu mecbur kılıyor. Aksi takdirde, aracının
borcunu ödeyemiyor, vergilerini ödeyemiyor. Bırakın hepsini
bir kenara, karnını doyuramıyor, evine ekmek parası
götüremiyor değerli arkadaşlarım. Taşımacılığı
ilgilendiren tüm mevzuatları tek bir bakanlık çatısı
altında birleştirmek gerekmektedir.
Sayın arkadaşlarım,
biz, burada, sadece muhalefet olsun diye siyaset yapmıyoruz.
Sizin getirdiğiniz kanunlar üzerine kafa yoruyoruz, çalışıyoruz,
düşünüyoruz. Çünkü, biz, bu sorunları biliyoruz değerli
arkadaşlarım. Bu sektörden ekmek yiyen, rızkını
sağlayan binlerce insan var. Bu insanlarımız kan
ağlıyor değerli arkadaşlarım. Aklımıza
estikçe, bütçeye para toplamak için, şu belge parası, bu
belge parası diye çalmadık kapı bırakmıyoruz.
Kullandıkları motorin, üç dört yıl içerisinde yüzde
110 artarken, buna paralel olarak navlun ücretlerinde hiçbir artış
olmadı değerli arkadaşlarım. Ne yapacak bu nakliyeci
ve kamyoncu esnafı? Fazla yük taşımaya mecbur kalıyor
değerli arkadaşlarım. Biz de bunu cezai müeyyide olarak
getiriyoruz. Buna, yerinde bir çözüm bulmamız gerekmektedir.
Sayın milletvekilleri, tekstilde,
turizmde olduğu gibi, nakliye şirketlerimiz de kırmızı
alarm vermektedir. Kamyoncular, nakliyeciler, krediyle aldıkları
araçlarının taksitlerini ödeyemez hâldedirler. Bugünkü Hükûmet
sayesinde, nakliyecilerimiz, kamyoncularımız, her biri
icra daireleriyle tanışmış durumdadırlar.
Bu nedenle özel tüketim vergisinin yurt içi nakliye yapan taşımacılara
da yansıtılmasının gerektiğini düşünüyoruz.
Aksi takdirde, taşımacılık sektörünün sorunlarının
çözülemeyeceğini, tam tersine, sorunların artacağını
düşünüyoruz.
25284 sayılı Karayolları
Taşıma Yönetmeliği'yle kamyoncu esnafımızın
yükünü yeterince artırdık değerli arkadaşlarım.
Evine ekmek götüremeyen, taksitlerini nasıl ödeyeceğini
kara kara düşünen kamyoncu esnafına -açık veren bütçemizi
kapatmak için- K1 belgesi, R1 belgesi ve R2 belgesi alabilmek için
bir sürü yükler de getirdik. Birçoğu parasızlıktan
hâlâ belgelerini alamadı, mağduriyetleri hâlen devam etmektedir
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bu belgelerin alımında Hükûmete yeni bir fon oluşturulmaktadır.
Nakliyeci esnafından, kamyoncu esnafından trilyonlarca
lira para toplanmış, ama, maalesef, hâlen uygulamaya geçilememiştir.
Zaten geçimini zor bir şekilde yapan kamyoncu ve nakliyeci esnafımız,
devletine karşı vatandaşlık görevini yerine getirebilmek
için, alması gereken belgeyi bankalardan kredi çekerek devam
ettirmiştir.
Tonaj uygulaması ve ücret
standardı gelecek, navlun ücretleri artacak diye kamyoncu esnafı
sevinirken, sonuç tam bir fiyasko oldu.
Geçenlerde çıkardığımız
kanunla özel tüketim vergisinin sadece yurt dışı taşımacılığı
yapan şirketlerle sınırlandırılmasını
doğru bulmuyorum değerli arkadaşlarım. Bu, haksız
rekabeti oluşturmaktadır, çünkü, yurt dışı taşımacılık
yapan şirketler yurt içerisinde de faaliyetlerini sürdürebilmektedir.
Bu şirketler kullandıkları akaryakıtla ÖTV'den yararlanırken,
diğer kamyoncu esnafımız bundan yararlanamıyor.
Özel tüketim vergisi muafiyetinin genişletilerek yurt içi taşımalarına
da, hatta akaryakıt tüketen diğer sektörlere de uygulanması
gerektiğini savunuyoruz. Özel tüketim vergisi indirimi kapsamının
genişletilmesi hâlinde, akaryakıt kaçakçılığının
da azalacağına inanıyorum değerli arkadaşlarım.
Durum ortada; sektör, kamyoncu,
nakliyeci esnafı gerçekten perişan durumdadırlar.
Akaryakıt üzerindeki vergiler, yani ÖTV, KDV, diğer vergiler,
akaryakıt maliyetinin üçte 2'sini oluşturmaktadır.
Üçte 1'i sadece akaryakıt maliyetidir. Yani, bugün, mazotun litresi
2 milyon 360 bin lira, 800-900 bin liraya mal olan mazot, maalesef, tüketiciye
2 milyon 360 bin liradan satılmaktadır. Kamyoncu esnafımız
kamyonun üzerine bindiğinde, 1 kilometrede 1 milyon liralık
akaryakıt tüketiyorsa, bunun 700 bin lirasını maalesef
vergiler oluşturmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
AKP Hükûmeti ve ilgili bakanlığın yetkililerine buradan
seslenmek istiyorum: Yurt dışı taşımacılık
yapan şirketlere uyguladığımız özel tüketim
vergisi muafiyetinin tüm Türkiye genelinde de nakliyeci ve kamyoncu
esnafına uygulanması gerekiyor. Lütfen, bu Kanun'da değişiklik
yapalım, Kanun kapsamını genişletelim, nakliyeci
ve kamyoncu esnafımızın da yüzünü güldürelim.
Değerli arkadaşlarım,
bu kadar zor koşullar altında, kamyoncu esnafımızın
maalesef sosyal güvencesi de mevcut değildir. Kamyoncu esnafımızın
yüzde 23'ünün hiçbir sosyal güvencesi yoktur. Bağ-Kur'a üye olanlar
ise, birçoğu primlerini ödeyemedikleri için icralıktırlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET VEDAT YÜCESAN (Devamla) -
Bu nedenle, sağlık giderleri gibi sosyal haklardan yararlanamamaktadırlar.
Daha da önemlisi, borçlarından dolayı cezaevlerinde hapsolmaktadırlar.
Çıkarmış olduğumuz kanunlarla, şoförlük mesleği
meslek olmaktan çıkmıştır. Yani, değerli arkadaşlarım,
AKP İktidarının, işçimizi, memurumuzu, köylümüzü,
kamyoncumuzu, çiftçimizi, nakliyecimizi, kısaca, halkımızı
gözden çıkardığını düşünüyorum. Ama,
şunu iyi bilin ki değerli arkadaşlarım, en kısa
zamanda bunların hesabı sorulacaktır diye düşünüyor,
anlaşmanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Yücesan.
Sayın Tüzün'ün bir sorusu var.
Buyurun Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Gerçi ilgili bakanımız
burada yok ama, Hükûmet adına oturan bir bakanımız var.
Sayın Bakanım, geçtiğimiz
yıl, yine bu Mecliste, yurt dışı taşımacılık
yapan, transit taşımacılık yapan nakliyeci ve kamyoncu
esnafımıza akaryakıtta ÖTV yardımı yapılması
konusunda bir kanun çıkartmıştık. Burada, özellikle,
yurt dışı değil de, yurt içi taşımacılıkta
böyle bir şansın nakliyeci ve kamyoncu esnafına
sağlanması konusunda girişimlerimiz oldu. "Bununla
ilgili çalışmalarımız vardır, önümüzdeki
günlerde bunlar değerlendirilecek." denilmişti, ama,
22'nci Dönem Parlamentosu sonuna geliyoruz, son yıl çalışmasını
yapıyoruz
Sonuç olarak, Türkiye'de nakliyeci
ve kamyoncu esnafının sorunları elbette çoktur. En
azından, ihracat yapan firmaların nakliyesini yapan nakliyecilere
ÖTV ve KDV konusunda bir değişiklik düşünüyor musunuz?
Bu değişikliği yapmayı düşünüyor musunuz diyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan yazılı
mı cevaplandırıyorsunuz?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Sayın Başkanım, yazılı olarak cevaplandıralım
Sayın Milletvekilimizi.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Burdur Milletvekili Sayın Ramazan
Kerim Özkan.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Transit Taşıma Çerçeve Anlaşmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek üzere söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
24-28 Nisan 2000 tarihlerinde Üçüncü Ulaştırma ve Haberleşme
Bakanları Toplantısı'nda imzalanan protokol gereği
ve en az altı ülke tarafından onaylanması gereken Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı bölgesinde ticaretin
ve taşımacılığın geliştirilmesi
amacını taşıyan tasarı Meclis gündeminde, görüşülmektedir.
Söz konusu ülkeler ele alındığında,
İran'la birlikte diğer ülkelerden transit taşımacılık
yönünden daha iyi bir durumda olduğumuz ortadadır. Ancak,
takdir edilmelidir ki, transit taşımacılığın
ve de 4925 sayılı Taşıma Kanunu'nun getirmiş
olduğu taşımacılığın sorunları
ülkemizde hâlâ büyük bir gündem maddesi olarak ortadadır.
"Ülkemizde zaten yeterinden
fazla kamyon var. Bu nedenle, taşımacılığı
zorlaştırıcı bazı uygulamalar konulmalıdır"
mantığıyla yapılan uygulamaların bugün taşımacılık
sektöründe nasıl sıkıntılara vesile olduğu
görülmektedir.
Bütün bu sıkıntılar
sürerken, ilgili bakanlık, yasa ile ilgili haklılığını
kanıtlamak için medya organlarında, yollarda seyreden, modeli
geçmiş, fazla tonajlı kamyonları ortadan kaldıracaklarını,
trafiğe düzen getireceklerini, taşıma filosunu yenileyebileceklerini
ve kamyoncunun yüzünü güldüreceklerini belirterek, ticaret erbabı
gibi, sattığı belge sayısı ve elde ettiği
gelirle övünmektedir.
Bu devlete vergisini son kuruşuna
kadar veren, kendi istihdamını kendisi yaratarak devlete
yük olmayan, evine, çoluk çocuğuna bir lokma ekmek götürebilmek
için gününün büyük bir bölümünü direksiyon başında geçiren,
kamyonunun motoruna zarar vereceğini bilmesine rağmen,
mazot yerine 10 numara yağ kullanan, iş bulamayan bu esnaf
grubuna yapılan, büyük bir haksızlıktır, kamu vicdanıyla
bağdaşır bir yanı da yoktur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu konudaki görüşlerimizi defalarca dile
getirdik. Bu yasanın baştan aşağı yanlış
olduğunu her platformda söyledik. Komisyonlarda muhalefet
şerhi koyduk. Ancak, tüm bunlara karşılık, Ulaştırma
Bakanlığı, yetki belgesi verme işleminde müktesep
hakları görmezlikten gelerek, belge ücretlerinin normal harç
seviyesine indirilmesi hususunda sektöre yardımcı olmamakta,
yüksek ve fahiş belge ücretinde ısrar etmeye devam etmektedir.
Buradaki ısrarın amacı, anlaşıldığı
üzere, küçük ve orta ölçekli esnafı ortadan kaldırarak,
kara taşımacılığımızı önce yerli
tekellere, sonra da yabancı sermayeye teslim etmektir.
Değerli arkadaşlarım,
bakınız, bugün, taşımacı esnafımızdan
otuz dokuz ayrı kategoride, miktarları 5 bin ile 200 bin YTL
arasında değişen ücretler talep edilmektedir. Bununla
esnafın sermayeleri yok edilmektedir. Ayrıca, esnafımızın
sırtından zorla edinilen ve Ulaştırma Bakanlığının
döner sermaye kasasına giren bu gelirlerin nerede ve hangi
amaçla kullanılacağı da bilinmemektedir. K1, K2, K3
belgeleri için para ödeyen kamyoncu esnafı dua değil, beddua
ediyor. "İktidar, ailemin, çocuklarımın rızkını
elimden aldı, zehir zıkkım olsun, helal etmiyorum"
diyor.
CAVİT TORUN (Diyarbakır)
- Ne demek "zehir zıkkım olsun
"
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Bu durumu düzeltip şoför esnafıyla helalleşmek zorundasınız.
Aksi hâlde, sandıkta hesabı sorulacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 4925 sayılı Kanun'un, ülkemizin kara yolu
taşımacılığını disiplin altına
almak ve aynı zamanda da Avrupa Birliği müktesebatı
dikkate alınarak hazırlandığı söylenmektedir.
Oysa, gerçek bu değildir. Avrupa Birliğinin ülkemizden
ivedilikle istediği diğer taşıma türlerinin de
deniz, demir, hava yolu ve borularla yapılan likit taşımalarla
ilgili düzenlemelerin yapılması ve aktif hâle getirilmesi
gerekmektedir. Bununla ilgili olarak kısa, orta ve uzun vadede
olmak üzere, üç kategoride taşımacılık politikası
planlanmıştır. Gerçek usulde vergi mükellefi olan, bireysel
taşımacılık yapan kişiler, yani kamyoncu esnafı,
bu ulusal programda orta vadede ele alınması gerekirken,
Ulaştırma Bakanlığı, bireysel taşımacılığı,
kısa vadede ve uygulanabilirliği mümkün olmayan bir yönetmelikle
gündeme getirmiştir. Bu da, yaklaşık 700 bin kamyoncu
esnafımızı işsiz kalma tehlikesiyle karşı
karşıya bırakmıştır. Ayrıca, Bakanlığın
eski araçların satın alınacağı yönündeki beyanatları
yeni araç üreten uluslararası kartellerin iştahını
kabartmıştır. Kısacası, Avrupa Birliğinin
bizden istemiş olduğu komple bir ülke taşımacılık
politikasının sadece kara yolu taşımacılığına
indirgenerek bu görevin yerine getirilmiş gibi gösterilmesi
taşımacılık sektörünü geliştirmeyeceği
gibi, telafisi mümkün olmayan ekonomik ve sosyal sorunları da
beraberinde getirecektir.
Sosyal sorunlardan belki de en
önemlisi şudur: Ülkemizde kara yolu taşımacılığının
yüzde 70'i motorlu taşıyıcılar kooperatifi tarafından
gerçekleştirilmektedir. Bu oranda taşıma hizmetinde
bulunan kurumların kanunda tanımlanmamış olmasından
dolayı bu kooperatifler ve bu kooperatiflerde hayat bulan binlerce
kamyoncu esnafı sistem dışına çıkartılmıştır.
Bu gerçekler tamamen kooperatiflerden saklanmış ve gerçek
muhatap olması gerekirken, bırakın görüşlerini
almayı, âdeta, taraf bile sayılmamışlardır.
Bu yönetmelik kooperatifleri tamamen
bir sermaye şirketi olarak değerlendirmiştir. Bu yönetmelik
25/11/2004 tarihinden sonra gerçekleştiği için, kooperatifler
yüzde 40'lık indirimden yararlanmamışlardır. Yine
kooperatifler, 39 belge türünün içerisinde sadece (R) türü yetki
belgesi alabilmektedir. Diğer belge türleri kooperatiflerin
yapısına uymadığı için, bu belgelerden alsalar
dahi, kendi yapılarına uyduramayacaklardır. (R) türü
belgenin maliyeti oldukça yüksektir ve motorlu taşıtlar
kooperatifleri kendi ortaklarının adına bu belgeyi
kullanamamaktadırlar.
Yine, bireysel taşımacı
olan kamyoncu esnafı için öngörülen (K) türü yetki belgesi çelişkilerle
doludur. Gerçek kişilerle tüzel kişiler aynı belge bedelini
ödemek zorundadır. Örneğin, 100 aracı olan bir şirketle
tek bir aracı olan kişi aynı belge bedelini ödemek durumundadır.
Böyle bir uygulama dünyanın neresinde görülmüştür? Yine,
dünyada eşi görülmemiş bir uygulamayla kamyoncu esnafımıza
dayatılan bir uygulama da 25 ton istiap haddidir ve dünyada bu
istiap haddiyle üretilen bir kamyon modeli bulunmamaktadır,
dolayısıyla, esnafımız ikinci bir kamyon almak zorunda
bırakılmaktadır. Dolayısıyla, bu yönetmelik,
700 bin kamyoncu esnafının mağdur olmasının
ve 550 motorlu taşıyıcı kooperatifinin yok olmasının
nedenidir ve de Anayasa'mızın 171'inci maddesine açıktan
aykırıdır.
Yine, yönetmeliğin, Avrupa
Birliği ülkeleri müktesebatı baz alınarak hazırlandığı
dikkate alındığında, ülkemizin, Avrupa Birliği
ülkelerindeki ekonomik ve sosyal koşullara henüz bu anlamda
hazır olmadığı görülmektedir. Şöyle ki, Avrupa
Birliği ülkelerinde fert başına düşen millî gelir
30-40 bin dolar, bizde, siz her ne kadar 5 bin dolar deseniz de 3 bin dolar
civarındadır. Avrupa Birliği ülkelerinde işsizlik
oranı yüzde 2 civarında, bizde ise yüzde 25'lere ulaşıyor.
Avrupa Birliği ülkelerinde bir tır şoförünün maaşı
ortalama 1.500 dolar, ülkemizde ise birçoğu hâlâ işsiz. Avrupa
Birliği ülkelerinde diğer taşıma türleri aktif,
bizde ise neredeyse yok denecek kadar az. Yine, Avrupa Birliği
ülkelerinde kara yolu yoğunluğu yüzde 44, bizde ise yaklaşık
yüzde 96. Bütün bu doneler, bizlere, zengin mahallesine taşınmakla
zengin olunamayacağı gerçeğini bir kez daha hatırlatmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği üzere, taşımacılık,
sadece kamyoncu esnafımızın sorunu değildir, ülkemizin
sorunudur; sanayileşmemizi, kalkınmamızı ve ihracatımızı
yakından ilgilendiren bir konudur. Cumhuriyetimizin ilk
yıllarında kibrit dahi üretemeyen ülkemiz, bugün dünya
devleriyle rekabet edebiliyorsa, bütün dünya ülkelerine sanayi
mamulü ihraç edebiliyorsa bunda taşımacılık sektörünün
de bir nebze katkıda bulunduğu yadsınamaz bir gerçektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dış ticaretimizde birim değeri yüksek
olan malların kara yoluyla taşınmasının
ağırlıklı olduğunu görmekteyiz. Kara yoluyla
taşımada karşılaşılan sorunlar, transit
geçilen veya varış ülke makamları uygulamalarından
kaynaklanmaktadır. Ülkemiz, 25 bin civarındaki çekiciyle,
Avrupa'nın en büyük kara taşımacılık filosuna
sahiptir. Ülkemiz, avantaj olarak değerlendirilecek bu durumdan,
dış etkenler nedeniyle azami faydayı sağlayamamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
- Uluslararası taşımalarda karşılaşılan
en büyük sorun, geçiş belgelerinin temini sorunudur. Ülkemizin
kırk sekiz ülkeyle yaptığı ikili anlaşmalar
çerçevesinde, yılda yaklaşık 320 bin adet geçiş belgesi
temin edilmektedir; ancak, söz konusu belgeler, belirli ülkeler
itibarıyla yetersiz kalmaktadır.
Taşımacılarımız,
İran ve Gürcistan üzerinden yaptıkları geçişlerde
de problemlerle karşılaşmaktadır. İran'dan geçiş
yapan araçların keyfî uygulamalarla bekletildiği, ilave
ücret istenildiği yolunda oldukça fazla şikâyet mevcuttur.
Yine, bu ülkelere yapılan kara yolu taşımacılığında,
şoförlerimizin, bir can ve mal kaygısı taşıdıkları
da önemli bir konudur. Bu konuda, ilgili ülkelerle iş birliği
içerisine girilerek, bu güvencenin sağlanması konusunda
gereken düzenlemeler yapılmalıdır.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatına dâhil ülkeler, Transit Taşıma Çerçeve
Anlaşması'nın imzalanması için iş birliği
içerisindedirler. Ekonomik İşbirliği Teşkilatının
ayrıca öncelikli iş birliği alanları olan ticaret,
enerji ve haberleşme alanlarında da iş birliğinin
sağlanması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi
rica edeyim.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla)
-
ve özel sektörün bu alanlarda bir lokomotif görevi sağlaması
için gerekli altyapılar oluşturulmalı ve bu konularda
vakit geçirmeden iş birliğine girilmelidir.
Ayrıca, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'nin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
bünyesine alınması için birtakım olumlu gelişmeler
bizleri sevindirdi; ancak, özellikle Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı bünyesindeki ülkelerin, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti'ne uygulanan ekonomik ambargonun ve izolasyonun
kaldırılması yönünde adım atmaları gerekiyor.
Bu sağlandığı takdirde, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'yle kesintisiz hava ve deniz bağlantısının
kurulması gerçekleşecektir. Bu da, hem üye ülkelerin hem
de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ekonomik ve ticari gelişmesine
önemli katkılar sağlayacaktır. Bu konudaki gelişmeleri
izliyoruz. Bu gelişme, aynı zamanda üye ülkelerle olan
iş birliğinin bir neticesi olmalıdır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi
için bu tasarının yasalaşması gerekiyor. Bu
bağlamda tasarıyı destekliyoruz. Ancak, konuşmamın
başında da belirtmiş olduğum gibi, öncelikli görevlerimizden
birisi de ülkemiz taşımacılık sektöründeki sorunlara
kalıcı çözümler getirmektir. Taşımacı esnafımız
artık bu Hükûmetten sorunlara çözüm bulunması yönünde umudunu
yitirmiş görünmektedir. Ancak, biraz daha sabretsinler, gelecek
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, inşallah, her kesimin
olduğu gibi, onların da yüzlerini güldüreceğiz. Gelecek
güzel günler hepimizin olacak.
Teşekkür ediyorum, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkanım, size
de teşekkür ediyorum sabrınız için.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özkan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
3'ncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmış olduğundan
açık oylama yapacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen
üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Transit Taşıma
Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın açık oylama
sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 261
Kabul : 260
Çekimser : 1 (x)
Böylece, kanun tasarısı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum.
5'inci sırada yer alan, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü Kurucu
Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Dışişleri Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
5.-
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Dışişleri Komisyonları Raporları
(1/1026) (S. Sayısı: 965) (xx)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 965 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Berhan Şimşek.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA BERHAN ŞİMŞEK
(İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesinin Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın tümü
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlarım.
Uygun bulma yasa tasarısını
görüştüğümüz bu uluslararası sözleşmeyle merkezi
Ankara'da olan bir eğitim enstitüsü kurulmaktadır.
İran ile Pakistan ve Orta Asya
cumhuriyetleriyle ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkileri
geliştirmek isteyen ülkemiz, İran ve Pakistan'la birlikte,
merkezi Tahran'da bulunan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
adlı bölgesel kuruluşların oluşumuna öncülük etmiştir.
Yine, bu amaçla, Türkiye'nin öncülüğünde
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Tahran'da
EİT Kültür Enstitüsü, İslamabad'da EİT Bilim Vakfı
ve Ankara'da EİT Eğitim Enstitüsü kurulması öngörülmüştür.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı Eğitim Enstitüsünün kurucu belgesi
9/5/1998'de, Kazakistan'da, o zamanki Başkenti Alma Ata'da düzenlenen
VIII'inci EİT Bakanlar Konseyi sırasında, aralarında
ülkemizin de bulunduğu sekiz ülke tarafından imzalanmıştır.
Kurulacak olan bu Enstitünün görevleri
sıralanmıştır. Bu görevler arasında eğitim,
öğretim kurumlarının programlarını çağdaş
ilkeler doğrultusunda geliştirmek, eğitim konularını
ve sorunlarını ele alan bilimsel toplantılar düzenlemek,
bölgenin eğitim sorunlarıyla ilgili etkili çözümler bulmak
gibi önemli görevler bulunmaktadır.
Belge, bugüne kadar dört ülke
-İran, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan- tarafından
onaylanmış ve üç ülkenin onayı yeterli olduğu için
yürürlüğe girmiştir.
Bununla birlikte Enstitünün merkezinin
ülkemizde kurularak faaliyete geçebilmesi için kurucu belgenin
ülkemizce onaylanması gerekmektedir. Anlaşmanın
"Organlar" başlıklı III'üncü maddesinde Enstitü
organlarının neler olacağı sayılmaktadır.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
(xx)
965 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Buna göre, Enstitünün, üye ülkelerin
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
bir dakikanızı rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, değerli
arkadaşlar; Genel Kurulda bayağı fazla bir gürültü
var, uğultu var, Sayın Hatibi dinleyemiyorum. Lütfen dinleyelim.
Buyurun efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Buna göre, Enstitü başkanının,
üye ülkelerin eğitim alanındaki tanınmış
şahsiyetleri arasından, alfabetik sırayla rotasyon
usulüyle, üç yıllık süre için, Yönetim Kurulunun önerisi
ve EİT Bakanlar Konseyi tarafından atanacağı hükme
bağlanmaktadır. Yine, Akademik Kurulun, üye ülkelerin
eğitim bakanları tarafından atanacak bir üyeden
oluşması öngörülmektedir.
Anlaşma metinlerini okuyunca
Sayın Millî Eğitim Bakanının atadığı,
göreve getirdiği isimler aklıma takıldı. Bu anlaşmanın
yürürlüğe girmesi ve bu Enstitünün kurulması Sayın
Bakan için sevindirici bir gelişmedir. Zira, Sayın Bakanın
Millî Eğitim Bakanlığındaki yapılanmasını,
kadrolaşmasını hepimiz biliyoruz. Şimdi, kendisine
en az iki kadroya daha atama yetkisi, isim belirleme yetkisi verilmekte.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; eğitimle ilgili konuşurken, Millî
Eğitim Bakanlığıyla ilgili bazı bilgileri
de bu vesileyle heyetinizle paylaşmak istiyorum. Sayın
Millî Eğitim Bakanı bu kadrolaşma harekâtını
Millî Eğitim Vakfına kadar götürdü. Seçimlerde yaşanan
tartışmayı hepimiz biliyoruz. Teftiş Kurulu
Başkanı ve aynı zamanda Millî Eğitim Vakfı
Başkanı olan Muzaffer Doğan bir Meclis başkan vekilimizin
akrabasıdır. Millî Eğitim Vakfını denetleyen
denetim birimlerinden birisi Millî Eğitim Bakanlığı
Teftiş Kuruludur. 28 Mayıs 2006 tarihinde yapılan olaylı
Millî Eğitim Vakfı Genel Kurulunda Teftiş Kurulu
Başkanlığına Muzaffer Doğan Bey Vakıf
Başkanı olmuştur.
Şimdi, Vakıfla ilgili
bir denetim aşamasında, denetimi yapacak olan Muzaffer Doğan
emrindeki müfettişler, aynı zamanda Vakıf Başkanı
olan Muzaffer Doğan'ın iş ve işlemleriyle ilgili
sağlıklı denetim yapabilirler mi takdirinize bırakıyorum.
Böyle bir denetim sonucunda Muzaffer Doğan ya da Vakıfla
ilgili ortaya konacak sonuçların inandırıcılığı,
ciddiyeti olabilir mi?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Sayın Bakanla birlikte göreve gelen, Sayın
Bakanın kanunsuz ve talimatlarına dayanamayarak ayrılıp,
görevden alınan ve istifa eden bürokratların varlığını
biliyoruz. Bunları niye anlatıyorum? Sayın Bakan Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsüne
başkan ve Akademik Kurula üye seçerken dikkat etsin diye anlatıyorum,
Sayın Bakanı şimdiden uyarıyorum. Mesela, Sayın
Bakanın yanında getirdiği Şaban Şimşek
neden istifa etti? Kendisine Sayın Bakan "abi" diyordu.
Talim Terbiye Kurulu Başkanı Ziya Selçuk kaçarcasına
istifa etti gitti. Murat Kıraç'ı da Sayın Bakan göreve
getirdi, ama, Hasanoğlan'da Talim Terbiye Kurulunun onay vermediği,
ihalesi yapılmamış eğitim araçlarının depoda
bulunduğunun ortaya çıkmasıyla yaşanan bir
sıkıntıdan, siyasi sorumluluğu Sayın Bakan
taşıyamadığı için, Murat Kıraç'ı feda
etti. Ve bunun soru önergesi de elimizde. Sayın Bakan "Maalesef,
Bakanlığımızda bu tür işler yapılmıştır."
diye soru önergesini cevaplamıştır değerli arkadaşlarım.
Keşke Sayın Bakan burada
olsaydı, bu uyarılarımı belki dikkate alırdı.
Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir tasarı görüşülürken
Sayın Bakan buradaydı, eğitim enstitüsü kurulmasına
ilişkin bir tasarı görüşülürken Sayın Bakanı
da burada göremiyorum. Ama, ben Sayın Bakanın gıyabında
sormaya devam edeceğim. Umut ederim ki, daha sonra tutanaklardan
bunları okur.
Eski İlköğretim Genel Müdürü
Servet Özdemir niye istifa etti? Servet Özdemir'in istifasının
o meşhur Eskişehir olayıyla bir ilgisi var mı? O
olayın ayrıntılarını, lütfen inanın, bu
çatı altında konuşmaktan ben ar ederim. Sayın Bakana,
bu konuda, AKP Eskişehir İl Başkanı ve o ilin milletvekillerinin
bir CD verdikleri doğru mudur? Yine aynı olayla ilgili, Eskişehir
Millî Eğitim Müdürünün Kıbrıs'a gönderilmesinin arkasında
yatan bu CD olayı mıdır?
Millî Eğitim Bakanının
döneminde evrakta tahrifat yapıldığı, resmî evrakın
üzerinde tarihin değiştirildiği mahkeme kararıyla
tespit edildi. Önel Güney hadisesinde Sayın Bakan da bunu kabul
etti, doğruladı. Önel Güney, Özel Öğretim Kurumları
Genel Müdürüydü. Sonra da "Ben mi yaptım?" deyip topu
kendi göreve getirdiği Genel Müdüre attı.
Yayımlar Dairesi Başkanı
Şadi Keskin elli sekiz gün izne ayrıldı. Bir daire
başkanı, okulların açık olduğu dönemde,
kış sezonunda, elli sekiz gün izne ayrılır mı?
Hatta, ondan emeklilik dilekçesi bile istenebilir mi? Ki, bugün,
duyduğum kadarıyla, dilekçesini vermiş.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; şu an, elimde Sayın Bakanın oluru ve
imzasıyla yayımlanan -müsteşar ve müsteşar yardımcıları
var- görev dağılımı, 18/01/2007 tarihli. Müsteşar
yardımcılarından birine -bu isim önemli, Cemal Taşar-
İlköğretim Genel Müdürlüğü bağlanmış.
Yine, elimde Sayın Bakanın
olur verdiği başka bir evrak daha var. O evrakta diyor ki:
"İlköğretim Genel Müdürlüğü Daire Başkanı
olup, ilgi makam onayıyla Özel Öğretim Genel Müdürü olarak
vekâleten görevlendirilen Cemal Taşar'ın, bu görevlendirilmesinin
sona erdirilerek Müsteşar Yardımcılığı
görevini vekâleten yürütmesi" denilmektedir.
Şimdi, kadrosu daire başkanı
olan bir kişinin üzerindeki genel müdürlüğün, müsteşar
yardımcısı olarak görevlendirilen aynı kişiye
bağlanması
Bizim bürokratik geleneğimizde, devlet
geleneğimizde böyle bir usul var mı?
Cemal Taşar'ın, Sayın
Bakanın akrabası olduğunu daha önce kendisi söylemişti.
Cemal Taşar, AKP'den Bitlis milletvekili aday adayı olmuştur.
Cemal Taşar ile ilgili Cumhurbaşkanlığı makamına
kaç tane kararname gitmiştir? Bakanın, bir akrabası
ve AKP'den milletvekili aday adayı olan bir kişi için bu kadar
riski, sıkıntıyı göze alıyor olması, hepiniz
adına düşündürücü değil midir değerli arkadaşlarım?
Hepimizin reddettiği bir şey, devletin, bakanların akrabalarının
çiftliği olması anlayışıdır.
Abdülkerim Taşar ismini daha
önce ben bu kürsüden dile getirmiştim, Cemal Taşar'ın
kardeşi. Taşar ailesi, taşa taşa Meclisin Genel
Kuruluna kadar geldiler çok şükür. Kendisine aynı kararnamede
iki görev verilerek, tayini yapıldı. Şu anda, Abdülkerim
Taşar hangi unvanla, nerede görev yapıyor? Kendisine,
şu anda, üç döner sermaye müdürlüğü birleştirilerek
bağlandığı iddiası gelmiştir.
Burada yok, ama, Sayın Bakanıma
bir soru daha soracağım. Umarım tutanaklardan, biraz
önce söylediğim gibi, alır okur. AKP Bitlis il kongresinin yapıldığı
gün, Bakanlıktan kaç bürokratla Bitlis gezisine gitti? Bu gezi,
akrabası ve bürokratı müsteşar yardımcısının,
gelecekteki Bitlis milletvekilimizin de, AKP'den, haberi olsun
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ TOPUZ (İstanbul) - Daha
on dakikası var.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Evet, bu konuda Sayın Başkanım sürekli cömert davranır
Sayın Grup Başkan Vekilim.
Sayın Başkanıma teşekkür
ediyorum, sağ olun.
Bu gezi, akraba, bürokrat, Müsteşar
Yardımcısı Cemal Taşar'ın milletvekili olması
için, kulis yapmak için mi yapılmıştır? Buradan, AKP
milletvekili arkadaşlarıma da duyurulur. Bu gezi, Bitlis'te
eğitim sorunlarını çözme gezisi midir, yoksa, Cemal
Taşar'ın siyasi geleceğini hazırlama gezisi midir?
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakana, yine bir soru daha buradan sorayım: Ticaret
Turizm Genel Müdürlüğünde görevli Doktor Bekir Turgut'un önceden
alınan istifasının, sonradan tarih kaşesi basılarak
işleme alındığı, bununla ilgili dava
açıldığı doğru mudur?
Ben, bu konuyla ilgili bir soru
önergesi vermiştim. Önergede, Millî Eğitim Bakanlığında
göreve getirilen bürokratlardan, göreve başladıkları
anda istifa dilekçeleri alınıp alınmadığını
sormuştum. Yanıt burada: Sayın Bakan "Böyle usul
yok." diyor. Ama, biraz önce bahsettiğim gibi, Önel Güney'in
hangi dilekçesi üzerinde tarih değiştirildi? Bekir Turgut'un
dilekçesi hangi tarihli? Sayın Millî Eğitim Bakanı,
hem Ali kıran baş kesen olarak hareket eder hem de bunları
güzelce paketler, bir tarafa bırakır.
Yükseköğretim Genel Müdür
Yardımcısı Vekili Doktor Muammer Gürbüz'ün, Mecliste
komisyon başkanı olarak görev yapan bir milletvekilimizin
-ismini benim zikretmeme gerek yok- akrabası ve yanında,
dostu olduğu doğru mudur?
Ayrıca, İlköğretim Genel Müdür Yardımcısının
da Sayın Başbakanın akrabası olduğu doğru
mudur? Cemal Taşar'ın, Sayın Bakanın akrabası
Kendisi söylemişti.
Ben, daha önce bu kürsüden -milletvekili
arkadaşlarım bilirler, hiç bundan sakınacak, gocunacak
bir tarafım yok- kimlerin çocuklarının müşavir yapıldığını
söylemiştim. Bu örnekler sizin Hükûmetinizde -değerli arkadaşlarım,
tenzih ederim bu değerli milletvekillerimi, bu çizgiye, bu paranteze
girmeyen- akrabayı taallukat hükûmeti olduğunu, Bakanlığı
da akrabayı taallukat bakanlığı yaptığının
en somut göstergesidir.
Göreve getirmekte ehliyet, liyakat
yerine, hemşehricilik, akrabalık, İngiltere arkadaşlığı,
tarikat ve cemaat ilişkileri, ticari ilişkiler, maalesef,
rol oynamaktadır.
Müsteşar Yardımcıları
Remzi Sezgin ve Cumali Demirtaş'a herhangi bir birimin bağlanmamasının
gerekçesi nedir? Çok önemli tecrübelerdir. Siyasi kimlikleri de
bu anlamda yoktur. Bu kişilere herhangi birimin bağlanmamasının
gerekçesi, Remzi Sezgin'in mahkeme kararıyla göreve dönmüş
olması mıdır ya da usulsüz iş ve işlemlerinize
karşı çıkmaları mıdır? Bu Bakan döneminde
kızakta müsteşar yardımcılarına tanık
oluyoruz değerli arkadaşlar, emniyette olduğu gibi.
Millî Eğitim Bakanlığının
meşhur bir Müsteşarı var, hepimiz biliyoruz, tarihe
geçti. "Mahkeme kararları uygulanmıyor." diyoruz.
Sayın Bakan, burada, geliyor "Mahkeme kararlarını
uyguluyoruz." diyor. Mahkeme kararları uygulanıyor
da, Müsteşar, mahkeme kararlarını uygulamadığı
için neden ceza alıyor? Müsteşarın uygulamadığı
o kararlarda Sayın Bakanın sorumluluğu nedir? Müsteşarı
mahkûm olan bir bakanın kendisi de mahkûm olmuş demektir. Bugün,
Yargıtay Genel Kurulu, müsteşarların bakan adına
yargılandığı kararını almıştır.
O nedenle, müsteşarın aldığı cezalar aslında
sayın bakanların aldığı cezalardır, onlara
verilen cezalardır. Müsteşarın şimdiye kadar aldığı
cezalar, bir daha suç işlemeyeceğine olan kanaatiyle paraya
çevrilmişti. Bundan sonrakiler paraya çevrilir mi hep beraber
göreceğiz.
Tabii, bu arada, Sayın Bakan,
mahkemelerde de, bizzat, tazminatlar kaybettiğini biliyoruz.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Eğitim Teknolojileri Genel Müdürü Nizami
Aktürk Sayın Bakanın İngiltere'den arkadaşıdır,
bir mahzur da yoktur bunda. Eğitim Teknolojileri Genel Müdürünün
görev alanına giren sınavlarda skandallar yaşanırken,
mesela, Denizli-Çivril Anadolu Öğretmen Lisesinde 60 kişilik
kontenjana rağmen 180 öğrenci yerleştirirken, müdür
ve müdür yardımcıları atamaları için yapılan
sınavda yanlış soru hazırlayan Eğitim Teknolojileri
Eğitim Müdürlüğü, işini gücünü bırakmış
"Fotoğraflarla Dünden Bugüne" bir albüm hazırlatıyor
değerli arkadaşlarım. Bu, herhâlde, Eğitim Teknolojileri
Genel Müdürünün işi olmasa gerek. Bu anlamda da Sayın Melih
Gökçek'i biraz da kıskandırıyor, bir Ankara albümü. Sayın
Bakanımızın da burada her zamanki gibi yakışıklı
bir fotoğrafı var. Ama, gönlüm isterdi ki, bu bir boy fotoğrafı
olsun ve altında da "Millî Eğitim Bakanı" yazan
çorapları olsun isterdim.
Değerli arkadaşlarım,
âdeta bir Lale Devri yaşanıyor. Dünya Bankası Başkanı
alacaklının çoraplarının ucu delik, bizim Başbakanın
ve Sayın Millî Eğitim Bakanının çoraplarında,
maalesef, isimler yazıyor. Evet, bir Lale Devri yaşanıyor.
Şubat ayı sonunda, değerli
arkadaşlarım, öğretmen atamaları yapıldı.
Millî Eğitim Şûra Salonunda toplanan yüzlerce öğretmen
adayımız atamayı beklerken heyecan içinde, öğretmen
adaylarımıza "atamayı Sayın Başbakan Rize'de
yapacak" diye, Başbakanın Rize konuşmasını
zorla izletme hakkını elde ettiler. Tuşa nereden basıldı?
Rize'den mi Ankara'dan mı? Sayın Başbakan, oradan diyor
ki: "Atanan öğretmenleri tanımam. Basacağım
tuşu bilirim." Doğru. Yukarıda göreve getirilen
akrabaları, arkadaşları, partilileri tek tek saydım
Başbakan, siz de bunları duydunuz. Eğer, bunları bilip
de susuyorsanız, müdahale etmiyorsanız, burada yapılanlara
başından itibaren sizin de ortak olduğunuzu hatırlatmak
istiyorum.
Ayrıca, değerli arkadaşlarım,
ben İstanbul Milletvekiliyim. Son öğretmen atamalarında,
İstanbul gibi büyük bir metropole, 12 milyon nüfusu olan İstanbul'a
674 öğretmen atanırken, Sayın Bakanın seçim bölgesine,
Van'a 639 öğretmen ataması yapılmıştır. Buradan,
Sayın Vanlı hemşehrilerimden özür dilerim. Keşke
mümkün olsa sayısal olarak da, Diyarbakır'a, Edirne'ye, Bayburt'a,
Kars'a her tarafa daha fazla öğretmen atayabilsek! Ama, burada,
özellikle, herhâlde gelecek seçimleri de düşünerek Sayın
Bakan, kendi iline daha fazla sayıda öğretmen atıyor.
Bilindiği gibi, Millî Eğitim
Bakanlığı eğitim kurumlarına yönetici atamak
için 2004, 2005, 2006 yıllarında yazılı sınav
yapmış. Ancak, Danıştay tarafından Millî
Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Yönetici
Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin bazı maddelerinin
hukuka aykırı olup, torpil ve iltimasa açık olduğu
gerekçesiyle iptal edilmesi üzerine, Bakanlık, tüm yönetici
atama ve yer değiştirme işlemlerini bir genelgeyle
durdurmuştur. Ancak, bu süre zarfında eğitim kurumları
yönetici sıkıntısı ve karmaşa yaşadığı
gibi, bu boşluk da vekaletle ya da geçici görevlendirmeyle doldurulmaya
çalışıldı değerli arkadaşlarım. Bu
vekâletle görevlendirilenlere asalet verileceği yönünde iddialar
bulunmaktadır. Şu anda vekâleten idarecilik yapanlar, bulundukları
görevlere asaleten atanacaklarsa sınav niçin yapıldı?
Bununla ilgili, inanın, yüzlerce, binlerce elektronik posta,
e-mail alıyoruz yönetici adaylarından.
Yapılan sınavlar yargıya
taşındı, tam bir keşmekeş yaratıldı.
Ayrıca, bu sınavların iki yıllık geçerlilik
süresiyle sınırlı olması, başarılı
olanları hepten mağdur etmiştir. Örneğin, 2004
yılında yapılmış olan sınavı kazandığı
hâlde idareci olmayı bekleyen öğretmenlerin hak kaybına
uğramalarına neden olduğu gibi, 2005 yılında
yapılmış olan sınavı kazananları da aynı
tehlike beklemektedir. 2005 yılında yapılan sınavların
geçerlilik süresi 26 Martta dolmaktadır.
Yine, bu konuyla ilgili de Sayın
Bakana bir soru önergesi verdim ben. Bu soru önergesiyle ilgili, yani
2/5/2006 tarihinde, bana soru önergesinin cevabında diyor ki:
"Valiliklere ait boş bulunan eğitim kurumu yöneticiliklerine
asaleten atama yapılabilmesi bakımından, 2006 yılı
müdür ve müdür yardımcılığı sınavı
açılmasına yönelik planlama çalışmaları son
aşamaya gelmiştir." Sayın Bakan son aşamaya getirdim
dediği çalışmadan sekiz ay geçmiştir. Sayın
Bakanın bakanlığı, Hükûmetin hükûmetliği sona
erecek, ama bunlar hâlâ gerçekleştirilememiştir değerli
arkadaşlarım. Yani, havanda su dövmeye, hamasi söylemlere
devam ediliyor Bakanlıkta.
Ancak, değerli arkadaşlarım,
yönetmelik değiştirme rekoru kıran Bakan, Yönetici
Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin çıkmasının
arkasında kadrolaşmayı beklediğini inkâr edebilmek
mümkün değildir.
"Eğitimde en çok dersliği
biz yaptık." dediniz, "Cumhuriyet rekoru kırdık."
dediniz. Kendi rakamlarınız, yine, burada sizler, farklı
farklı, Bakanın ve Başbakanın ifadesiyle yalanlandı.
Cumhuriyet tarihinde böyle bir rakam, böyle bir olay yok diyemiyorsunuz.
"Eğitimde bilgisayarlı
eğitimi biz gerçekleştirdik. Şemdinli'de bile İnternet
var." diyor Bakan, Sayın Başbakan. Şemdinli'de kaç
öğrenci, kaç bilgisayar olduğunu, değerli arkadaşlarım,
kaç öğrenciye 1 bilgisayar düştüğünü sordum. Ne zaman
biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? On dört ay önce.
"Bu bilgisayar modemlerinin ihaleleri nasıl yapıldı?"
diye sordum, on dört ay oldu. Bu kadar zor mu bunu cevaplamak? Buradan
Sayın Meclis Başkanına da sesleniyorum. On dört ay
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim, lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Değerli arkadaşlarım,
on dört aydır bir soru önergesi cevaplanmaz mı? Bu -çok affınıza
sığınırım- nasıl bir ciddiyetsizliktir?
Niçin, bu soru önergesinde saklanan bir şey mi var? Dönemin bitmesini
mi bekliyorsunuz? Bu dönemler biter, günün birinde yüce tiyatrolarda
değil -bugüne kadar hep yüce tiyatro gibi oynadılar- yüce
divanlarda bunların hesabı verilir değerli arkadaşlarım.
Bilgisayar alımlarını, modemleri söyledim, ama bunlarla
ilgili Sayın Bakanım, lütfen -bir kez daha Genel Kuruldan,
milletin kürsüsünden sesleniyorum- on dört aylık soru önergemi
cevaplayın, yoksa bununla ilgili düşüncelerimi kamuoyunun
takdirine açıkça bırakıyorum.
Bir öğretim öğrencisi
için yapılan aylık harcama, döneminizde Türkiye'de 1.328
dolarken değerli arkadaşlar, Danimarka'da 8.183 dolar, Almanya'da
7.173 dolar, Macaristan'da 3.948 dolardır. Sayın Bakanın
"altın çağ" dediği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
selamlamanız için açtım, lütfen
Gerekli süreyi verdim.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Sayın Bakanın, Sayın
Başbakanın "altın çağ" dediği eğitime
bütçeden en fazla ayırıyoruz dediğiniz resim maalesef
budur. Hamasi söylemlerle bu işler olmuyor. Ayinesi iştir
kişinin, lafa bakılmaz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Umut ederim ki, eğitim teşkilatıyla ilgili çıkan
yasa hem komşu ülkelere hem de bize hayırlı, uğurlu
olur. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Şimşek.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EKONOMİK
İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI EĞİTİM
ENSTİTÜSÜ KURUCU BELGESİNİN
ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- Türkiye, İran, Pakistan,
Afganistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan,
Özbekistan ve Tacikistan arasında 9 Mayıs 1998 tarihinde
Almati'de imzalanan "Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT) Eğitim Enstitüsü Kurucu Belgesi"nin onaylanması
uygun bulunmuştur.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Denizli Milletvekili Sayın Mustafa
Gazalcı.
Buyurun Sayın Gazalcı.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA GAZALCI
(Denizli) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 965
sıra sayılı Yasa Tasarısı üzerine, Cumhuriyet
Halk Partisi adına söz aldım, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.
Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı, Türkiye, İran, Pakistan arasında, bölgesel
iş birliğini geliştirmek amacıyla, 1964 yılında
ilk kez tasarlanmış ve bir örgüt kurulmuştur. Daha sonra
bu örgüt, 1985'te, İzmir Anlaşması da geliştirilerek "Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı" adını almıştır.
Şimdi, bu örgüt, Tahran'da bir kültür enstitüsü, İslamabad'da
bir bilim vakfı, Ankara'da da eğitim enstitüsü kurulmasını
kararlaştırmıştır. Konuştuğumuz konu,
bu tasarı bunu öngörmektedir. Biliyorsunuz "eğitim
enstitüsü" adı, hemen sizde çağrıştırır -ben de bir eğitim enstitüsünde
okudum- 12 Eylülden önce, öğretmen yetiştiren kurumlardı
ve bugün "eğitim fakültesi" adını aldı.
Enstitü, bir araştırma yapan kurum demektir. Şimdi, bölgesel
olarak bir araştırma yapmak üzere, eğitim alanında,
bir enstitü kurulmasını öngörüyor bu tasarı. Biliyorsunuz,
Sovyetlerin dağılmasından sonra -Birliğin dağılmasından
sonra- Ekonomik İşbirliği Teşkilatı yeni bir
boyut kazanmıştır. 1992'de İslamabad'da yapılan
toplantıda, üç ülkenin dışında Türki cumhuriyetler
de bu Teşkilata, bu Birliğe girmiştir. Afganistan,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan
ve Özbekistan'ın katılımıyla, Ekonomik
İşbirliği Teşkilatının üye sayısı
on olmuştur. 1992'de, yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin,
bu örgütte üye olmadan "Kıbrıs Türk-Müslüman Toplumu"
adı altında katılmasına karar verilmiş.
Değerli arkadaşlar, bu
örgüt, 350 milyon insanı, 7 milyon kilometre kare alanı kapsayan
bir yerde egemendir, sözü geçer. Biliyorsunuz, Uluslararası
Eğitim, Bilim, Kültür Örgütü (UNESCO) vardır, ama, böyle bir
enstitü de ya da kurulan vakıf ve kültür yuvaları da bölgesel
iş birliğini gerektirir ve de önemlidir. Biliyorsunuz,
UNESCO 1945 yılında... Bugünler
-sabahtan da andım- 46'ncı ölüm yıl dönümünü yaptığımız
Hasan Âli Yücel, 1945'te (4-20 Kasım) Londra'da yapılan UNESCO
toplantısında Türkiye'yi temsil etmiştir ve demiştir
ki: "Türkiye Cumhuriyeti hem ulusal hem evrensel ilkeleri gözeten
bir eğitim politikası gütmektedir." ve eğitimin,
ülkelerin ve dünya barışının gelişmesinde
çok büyük önem taşıdığını vurgulamıştır.
Yani, eğitim yoluyla öyle insanlar yetişmeli ki, ülke barışına,
dünya barışına katkı sunsun. Dilerim, bu eğitim
enstitüsü de -yani, Ankara'da kurulan eğitim enstitüsü de-
1945'li yıllarda Hasan Âli Yücel'in o ulusal ve evrensel eğitim
ilkelerini gözeten bir anlayışla çalışmalar yapar
ve ülke barışına, bu teşkilat ülkelerinin hem kendi
ülkelerindeki barışa hem de bölge barışına
hizmet eder.
Hasan Âli Yücel o konuşmayı
yaptığı zaman, Türkiye'de, aslında, UNESCO'nun bütün
dünyaya örnek eğitim uygulaması diye gösterdiği bir
köy enstitüleri sistemi uygulanıyordu. Köy enstitüleri, Amerikalı
büyük eğitimci John Dewey'in "Benim hayalimdeki okullar Türkiye'de
açıldı." sözüyle ve UNESCO'nun bütün geri kalmış
ülkelere örnek bir eğitim uygulaması göstermesiyle aslında
ne kadar saygın kurum olduklarını göstermişlerdir.
Bunları şundan anlatıyorum:
Arkadaşlar, kurulan, bir eğitim enstitüsüdür. Amaç da
eğitim yoluyla bölge barışına, bölge insanına
hizmet etmektir. Gerçekten de eğitimin gücü iyi kullanılırsa,
iyi bir eğitim uygulanırsa, insanlara barış kültürü
verilebilir, Hasan Âli Yücel'in dediği gibi. Eğitim anlayışı
öyle olmalıdır ki, hümanist bir anlayış ortaya
koymalıdır. Yani, öyle bir anlayıştan geçen insan,
bir canlıya kıyamamalıdır, bir canlıya vuramamalıdır,
şiddetten, terörden uzak olmalıdır, çevresini korumalıdır,
kültürünü korumalıdır, insanı korumalıdır.
İşte, belki bu eğitim enstitüsüyle, yapacağı
çalışmalarla, bu eğitimin gücüyle, ilkesiyle bunlar
yerine getirilebilir.
Değerli arkadaşlar, hazır
böyle uygulanmış bir köy enstitüsünden söz ederken, geçenlerde
arkadaşların da katkısıyla bir yasa önerisi verdik
Meclise, köy enstitüleri eğitim sistemini araştırma
enstitüsü diye. Bu enstitünün görevi, o sistemi inceleyerek günümüz
eğitimine önerilerde bulunmak.
Şimdi, bu konuştuğumuz
tasarıda da, tabii -biraz önce konuşan arkadaşım
da söyledi- dilerim, böyle güncel politikaya araç olacak bir biçimde
kullanılmaz. Zaten bunlar uluslararası bir anlaşmadır,
uluslararası bir girişim burada söz konusudur. Nasıl,
UNESCO, bütün dünyada eğitim, bilim, kültür alanında kimi
çalışmalar yapıyorsa, bu Ekonomik İşbirliği
Teşkilatının, Türkiye'de, Ankara'da kurulacak
eğitim enstitüsü de, eğitim yoluyla bir iş birliğini,
bölgesel dayanışmayı öngörmektedir. Ben, bu ilkelerin
gözetileceğine inanıyorum, çünkü, eğitim, insanı
insanlaştıran bir süreçtir. Eğer iyi verilirse, salt
bilgi değil insana yaşamı boyunca kendisini geliştirecek
alışkanlıklar da verir. Hele enstitü adıyla kurulan
bu kurum, klasik ezberci ya da kimi gösteriş için çalışmalar
yerine, bölge insanının geri kalmışlığının
bir yazgı olmadığını, ekonomiyle eğitimi
birleştirerek ve ikisini barıştırarak, belki üretim
için eğitim ilkelerini ortaya koyarak, böyle insan yetiştirerek,
yeni modelleri -bizim geçmişimizden de olan modellerden de yararlanarak-
bölge halkının yararına sunabilir.
Değerli arkadaşlar, eğer
eğitim yaşamdan uzaksa, toplumdan, ekonomiden uzaksa, o
eğitim işe yaramaz ve yaramadığını bugünkü
sistemde de az çok görüyoruz. Birçok diploma almış insan
var, ama iş bulamıyor. Bugün "üniversiteyi bitirmiş
insanların üçte 1'i işsiz" deniliyor. Bunda neden biraz
da nitelikli bir eğitimden, nitelikli insan yetişmemesinden
dolayıdır. Eğitim öyle olmalıdır ki, insanın
kendi ayakları üzerinde durmasını, kendi kanatlarıyla
uçmasını sağlamalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUSTAFA GAZALCI (Devamla) - Ben,
bu, özellikle, yörede eğitim alanında, kültür alanında
bir enstitünün kurulmasını gerçekten iyi bir yaklaşım
olarak görüyorum ve eğitimin gücü eğer iyi anlaşılırsa,
bu enstitüler vasıtasıyla burada, tasarıda ortaya
konulan çalışmalar geçmiş birikimlerimizden ve dünya
deneyimlerinden de yararlanarak ortaya konabilirse, bölgeye büyük
katkılar sunacağına inanıyorum. Dilerim böyle
olur ve bu yasa, içi doldurularak hem ülkemize hem de bu örgütün üyesi
ülkelere, bölgeye yararlar getirir diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Gazalcı.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 - Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için üç dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını yine oylama için öngörülen
üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Eğitim Enstitüsü
Kurucu Belgesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı'nın açık oylama sonucunu
açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı : 217
Kabul : 217 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını
diliyorum.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo Tutanağın
sonuna eklidir.
6ncı sırada yer alan, Gelir
Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimur
ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in,
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
6.-
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem
Cantimur ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi; Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi; İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa
Açıkalın'ın, Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı: 1346) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 1346 sıra sayıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
Anavatan Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın
Muhsin Koçyiğit.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUHSİN KOÇYİĞİT (Diyarbakır) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 193 sıra sayılı
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Anavatan Partisinin
görüşlerini belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle, yüce Genel Kurulumuzu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısı komisyona 13 madde olarak geldi. Komisyonda ve
alt komisyonda görüşmeler sırasında bir kısım
maddeler çıkarıldı, bazı maddeler eklenmek suretiyle
13 maddelik yasa tasarısı yüce Genel Kurulun önüne 39 madde
olarak gelmiş bulunmaktadır. Her ne kadar bu yasa tasarısında
39 tane madde varsa da bunlardan en önemlileri, vergi iadesinin kaldırılması,
asgari geçim indiriminin getirilmesi ve gelir idaresi teşkilatına
ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır.
Hepimizin bildiği gibi, geçen
sene haziran ayında yüce Genel Kurulda Kurumlar Vergisi Yasası
yeniden yazılarak yürürlüğe girdi. Kurumlar vergisi tartışılırken,
o sırada, aynı şekilde Gelir Vergisi Kanunu'nda da daha
kapsamlı, daha ayrıntılı ve daha köklü değişikliklerin
yapılması gerektiği, yani bir reform yasasının
hazırlanıp yüce Genel Kurulun önüne gelmesi bekleniyordu.
Ancak, görüyoruz ki Hükûmet, bu görüşünden vazgeçerek, önümüze,
kendi içerisinde bir nevi "torba yasa" diyebileceğimiz
bir yasa tasarısıyla karşımıza gelmiştir.
Bundan da şu anlaşılıyor: Demek ki, gelir vergisi
reformu, artık, 22'nci Dönem Parlamentosunda değil, bundan
sonra gelecek parlamento onu kanunlaştıracaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vergiler gerçekten çok önemli. Vergi, tüm insanların
yaşantısıyla doğrudan ilgili. Önemli olan vergi
sisteminin adil olması, bir vergi sisteminin adil olabilmesi
için de temel ölçü, o vergi sisteminin içerisinde mal ve hizmetler
üzerinden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerle kurum ve
gelir vergisi kazançlarından alınan dolaysız vergilerdir.
Eğer bir vergi sisteminde dolaysız vergilerin ağırlığı
fazlaysa o vergi sistemi adildir, dolaylı vergilerin
ağırlığı fazlaysa o vergi sistemi adil değildir.
Yani, insanları eşit değil, dar ve sabit gelirlileri
ağır bir şekilde vergilemekte, yüksek kazançlıları
ise az şekilde vergilendirmektedir.
Bugün, AKP iktidara geldiği
zaman, 2002 yılında dolaylı vergilerin ağırlığı
yüzde 66 iken, bu süreç içerisinde 6 puan artarak yüzde 66'dan yüzde
72'ye çıkmıştır. Bunun anlamı nedir? Demek ki,
dar ve sabit gelirlilerden yüzde 6 oranında daha fazla vergi
alınarak, KDV, ÖTV vergisi olarak alınarak, bunlar hazineye
yüksek gelirler ve IMF'ye borç ödemesinde kullanılmak üzere aktarılmıştır,
yani, gelir vergisi sistemi adil olmayan bir yapıya doğru
kaymıştır.
(x)
1346 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız
zaman, dolaylı ve dolaysız vergi ağırlıkları
yüzde 65 ila 35 iken, bizde yüzde 28 ila yüzde 72'dir. Bu, adaletsiz bir
vergi sisteminin olduğunu göstermektedir. Bu yasa tasarısı
görüşülürken, yasa tasarısının ilk orijinal
şeklinde "özel gider indirimi" adı altında bir
düzenleme yapılmıştır. Özel gider indirimi alt komisyon
çalışmalarında çıkarılmıştır.
Bence, olumlu da olmuştur, çünkü, özel gider indirimi eğer
kabul edilseydi, insanlar bir ön beyandan sonra incelemeye alınacak,
vergide kaos ve verginin siyasallaşması sonucu doğacaktı.
Bu bakımdan, alt komisyonda özel gider indiriminin kaldırılmasını
olumlu bulmaktayız. Yine, komisyondaki görüşmeler sırasında,
özellikle kazanılmış hakların ihlali olan, pilotların
ve uçuş teknisyenlerinin tazminatlarını sınırlayan
bir madde vardı, bu da kaldırılmıştır. Bu
da olumlu bir gelişmedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepimizin bildiği gibi, 2006 yılında
emeklilere uygulanmakta olan vergi iadesi kaldırıldı.
Nasıl kaldırıldı? Emekliler yüzde 5 oranında
vergi iadesi alıyorlardı, bu yüzde 1 azaltılarak yüzde
4'e düşürüldü. O zaman demiştik ki, IMF'in direktifleri
doğrultusunda emeklilerden vergi iadesini kaldırdınız,
seneye de sıra çalışanların vergi iadesinin kaldırılmasında
olacak ve dediğimiz yerine geldi. Nasıl geldi? Biz müneccim
değiliz, ancak, IMF'e verilen taahhütlerde, IMF'le hazırlanan
sözleşmelerde, vergi iadesinin kaldırılacağı,
gelirlerin artırılacağı, giderlerin kısıtlanacağı
ve bütçede bir faiz dışı fazla yaratılacağı
beyan edilmişti. İşte, onun bir sonucu olarak bugün karşımıza
gelen bu yasa tasarısıyla, vergi iadesi sistemi sistemden
tamamen kaldırılmakta. Oysa vergi iadesi niçin getirilmişti?
Hepimizin bildiği gibi, iki amacı vardı: Bunlardan birincisi,
özellikle belge düzeninin sağlanması, kayıt dışı
ekonomiyle mücadele edilmesi.
Hepimizin bildiği gibi, bugün
ülkemizde yüzde 50'ye yakın bir kayıt dışı ekonomi
vardır. Kayıt dışı ekonomi bir yerden haksız
rekabete neden olurken, öte yandan da makro dengeleri bozarak, krizler
yaratarak, üretimi, istihdamı, ihracatı ve yabancı
sermayeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca, kayıt
dışı ekonomi sayesinde yurt içinde alamadığımız
vergileri dış borç yükü olarak alıp, yine, dar ve sabit
gelirlilere "dolaylı vergi" adı altında ödettirmekteyiz,
yani, sistemi iyice adil olmayan bir yapıya doğru götürmekteyiz.
Emeklilerden vergi iadesi kaldırıldığı
zaman, emeklilerin bu işlemden geçen yıl 400 trilyon bir zararı
olmuştu. Şimdi, anlaşılan, sıra, çalışanların
vergi iadesine geldi. Bilindiği gibi, bu yasa tasarısıyla,
1/1/2008 tarihinden itibaren, çalışanlara uygulanmakta
olan vergi iadesi kaldırılmakta, onun yerine "asgari
geçim indirimi" adı altında yeni bir müessese getirilmektedir.
Asgari geçim indirimi iyi bir uygulama, çağdaş bir uygulama;
ancak, böyle bir çağdaş uygulamanın gelmesinin sebebi,
vergi iadesinin kaldırılması olmamalı, yani, bu
iki müessese birbirinin alternatifi şeklinde yorumlanmamalı,
ikisi de olmalı, hem vergi iadesi olmalı hem de asgari geçim
indirimi müessesesi uygulanmalı, yani, ikisi de çalışanlara
uygulanmalıdır.
Şimdi, vergi iadesinin uygulanmasıyla
şunu görmekteyiz: Öncelikle, 2006 yılında 2,5 katrilyon
olarak vergi iadesi uygulandı 2005'in gelirlerine mahsuben.
2007 yılında 2,9 katrilyon lira vergi iadesi uygulanacak.
Eğer vergi iadesi sistemi kalkmasaydı, 2008 yılında
2007 yılı gelirlerine mahsuben 3,5 katrilyon lira vergi iadesi
uygulanacaktı. Oysa asgari geçim indirimi uygulandığında
sadece Maliyenin kaybı 3 katrilyon lira olmaktadır, yani
2008 yılında çalışanlardan asgari 500 trilyon lira
daha fazla vergi alınarak hazineye aktarılacak, hazineden
de borçların uygulamasında kullanılacaktır. Bunun
anlamı nedir? Demek ki bu sistem çalışanların aleyhinedir.
En azından çalışanlar sistemden 500 trilyon lira zararlıdırlar
ve genelde baktığımız zaman, Türkiye'de 10 milyon
617 bin kamu görevlisi var, bu kamu görevlilerine vurduğumuz
zaman bu kaybı, her bir kamu görevlisinin, her bir çalışanın
yıllık kaybı 321 milyon lira olmaktadır. Bu da, çalışanlar
için oldukça büyük bir paradır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; vergi iadesi 2007 yılında kaldırılıyor.
Kaldırılmasaydı, çalışanlar 2007 yılında
topladıkları fiş ve faturaları, belgeleri 2008
yılında vererek buradan bir gelir elde edeceklerdi.
Şimdi, 2007 yılında çalışanlara ne asgari geçim
indirimi uygulaması var ne de vergi iadesi, yani bir yıl
atlanmış olmaktadır. Bu bir yıl atlamadan dolayı
çalışanların kaybı tam 3 katrilyon lira olmaktadır.
Önerimiz şudur bizim burada: Emeklilerde olduğu gibi çalışanlara
da 2007 yılındaki kayıpların giderilmesi için en
azından yüzde 4 oranında ilave bir zam yapılması gerekmektedir,
çünkü 2007 yılında ne asgari geçim indirimi var ne de vergi
iadesi. İşte asgari geçim
indirimi, hepimizin bildiği gibi, insanların fizyolojik
varlıklarını devam ettirebilmeleri, doğal ve
kutsal yaşam haklarını devam ettirebilmeleri için gelirlerin
asgari belli bir tutarının vergi dışında
bırakılmasıdır. Bu, İngiltere'de 6 bin paunt,
Almanya'da 10 bin avro, Amerika'da 10 bin dolardır.
Türkiye'ye baktığımız
zaman, asgari geçim indirimi nedeniyle, çalışanın
kendisi için asgari ücretin yüzde 50'si, çalışmayan
eşi için yüzde 10'u, 4 çocuğu varsa ilk 2 çocuk için, her birisi
için yüzde 7,5; son 2 çocuk için de yüzde 5 olmak üzere belli bir indirim
uygulaması yapılmaktadır. Yani, özetle, asgari geçim
indirimi nedeniyle, evli ve 4 çocuklu bir çalışan vergi
ödemeyecek. Gönül isterdi ki, sadece bunlar değil, asgari ücretin
tümünün vergi dışında bırakılması ve hiçbir
çalışanın asgari ücreti üzerinden vergi ödememesiydi.
Doğru olanı buydu. İnşallah, ileride -bunu da bir
kademe olarak görüyoruz- asgari ücretin tümünün de bu yüce Genel
Kurulda vergi dışında kalacağı günleri yakında
hep beraber göreceğiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bu yasa tasarısıyla özellikle
şekle ilişkin bazı düzenlemeler de yapılmıştır.
Bunlar genellikle, Gelir İdaresinde ve vergi dairelerinde vergi
beyannamelerinin verilme zamanı, şekli, yani tekniğine
ilişkin düzenlemelerdir. Bunlar da genelde, bir yandan vergi dairesi
çalışanlarının, vergi yönetiminin, bir yandan da
vergi mükelleflerinin yaşantılarını kolaylaştırmaya
yönelik düzenlemelerdir. Onlara destek verdik, bunların hepsi
çıktı. Onları da olumlu bir düzenleme olarak görmekteyiz.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; Türkiye'de vergiler, maalesef, dolaylı
vergilere tamamen yaslanmıştır. Kayıt dışı
ekonomi arttıkça, vergi yükünü kayıtlı mükellefler
çekmekte, kısır bir döngü şeklinde kayıtlı mükellefler
çektikçe, bütçede vergi gelirlerinin, gelir hanesinin doldurulabilmesi
için devamlı dolaylı vergilere zam yapılmakta, dolaylı
vergiler arttırılmaktadır. Özellikle akaryakıttan
alınan katma değer ve ÖTV vergileri, akaryakıt bedelinin
yüzde 70'ine kadar dayanmıştır. Bu çok haksız bir uygulamadır.
Bugün, akaryakıt üzerinden alınan katma değer ve ÖTV vergilerinin
toplamı, toplam vergi gelirlerinin dörtte 1'ine, yani yüzde
25'ine ulaşmış bulunmaktadır. Oysa, Türkiye'de, tüm
gelir vergisi mükelleflerinin stopaj vergisi hariç ödedikleri
vergi geliri, toplam vergilerin ancak yüzde 2'si civarındadır.
Yani, bir yandan tüm vergi mükelleflerinin ödedikleri gelir vergisinin
yüzde 2 olması, öte yandan sadece teşkilatsız vergi
toplayan akaryakıt istasyonlarının ödediği vergiler,
toplam vergi gelirlerinin yüzde 25'i. Bu, gerçekten, çok büyük bir
haksızlıktır.
Türkiye'de, son üç yılda trafiğe
giren araç sayısında 5 milyon artma olmasına rağmen,
akaryakıt tüketiminde azalma vardır. Bunun anlamı nedir?
Demek ki, Türkiye'de, kaçak akaryakıt tüketimi vardır, kaçak
akaryakıt kullanılmaktadır. Gerçekten de akaryakıt
piyasası, 8 milyar dolarlık bir piyasa vardır. En az
yüzde 50 kaçakçılığı dikkate alırsak, demek
ki, akaryakıttaki kaçakçılık, en azından yılda
4 milyar dolarlık bir vergi kaybına neden olmaktadır.
Bunun da nedeni, özellikle akaryakıt üzerinden alınan özel
tüketim vergisi oranlarının son derece artırılmasıdır.
Eskiden, özel tüketim vergisi, çok kısıtlı kapsamda,
yüzde 6,7 oranında uygulanırken, bir yandan özel tüketim
vergisi kapsamının genişletilmesi, öte yandan da özel
tüketim vergilerinin yüzde 166 oranında artırılarak
yüzde 6,7'den yüzde 20'ye çıkarılması, özellikle akaryakıt
kaçakçılığını teşvik etmektedir. Yani,
bir yerde, halk, akaryakıt üzerinde uygulanan ÖTV vergileri üzerinden
sömürülmektedir, onlardan haksız yere vergi alınmaktadır
ve bir yandan da akaryakıt kaçakçılığı giderek
artmaktadır ve sınırda bir baştan başlayan kaçakçılık,
sınırımızın diğer ucundan çıkmaktadır
Türkiye'yi dolaşarak. Bunun bir an önce önüne geçilmesi, vergi
gelirlerinin artırılması, dolaylı vergilerin
azaltılması ve dolaysız vergilerin artırılması
gerekmektedir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; sadece akaryakıt vergisi değil, bugün
Türkiye'de motorlu taşıtlar vergisi oranı da çok yüksektir.
Motorlu taşıt deyip geçmeyelim. Önce, arabayı, otomobili,
motorlu taşıtı alırken bunun satış fiyatı
üzerinden en az yüzde 60-70, bazen yüzde 80 oranında ÖTV, KDV uygulamaktayız,
ödemekteyiz. Yani, alınan bir otomobilin fiyatının
yüzde 60'ı en azından vergilerden oluşmakta. Hangi vergilerden?
Özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi. Bununla da bitmiyor,
ayrıca motorlu taşıtlar üzerinden her yıl düzenli
olarak "motorlu taşıtlar vergisi" adı altında
bir vergi daha alınmaktadır. Bu vergi de, Avrupa Birliğiyle
karşılaştırdığımız zaman onların
5 ve 10 katı kadar daha fazladır. Avrupa Birliği ülkelerindeki
insanların ortalama kişi başına millî gelirlerinin
25 bin dolar olduğu düşünülürse, Türkiye'de de 5 bin dolar
olduğu düşünülürse, Türkiye'de bir otomobile Avrupa'daki
aynı otomobile göre 5 kat daha fazla bir vergi ödemeyi adaletle,
eşitlikle, vicdanla bağdaştırmak mümkün değildir.
İşte, bunların "vergi reformu" adı altında
getirilip düzeltilmesi gerekir. O zaman, insanların yaşamı
daha da kolaylaşacak, insanlar daha rahat nefes alacak, insanlar
devletine, milletine, sistemine daha bağlı olacaklardır.
Bu bakımdan, bunun da düzeltilmesi gerektiğine inanmaktayız.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; bugün, Türkiye'nin bütçe gelirlerinin önemli
bir kısmı da turizm gelirlerinden oluşmaktadır.
Ama, turizmde Türkiye, bir Akdeniz ülkesi olarak, İspanya, Fransa,
İtalya gibi Akdeniz ülkeleriyle büyük bir rekabet içinde bulunmaktadır.
O ülkelere baktığımız zaman, onlarda turizm üzerinden
yüzde 8 katma değer vergisi alınırken, Türkiye'de bu
oran yüzde 18, yani yüzde 10 daha fazla. Türkiye'deki bir otel, Türkiye'deki
bir turizm işletmesi nasıl Avrupa'yla, nasıl Akdeniz
ülkeleriyle turizmde rekabet edecek, müşteri çekecek?
İşte, buradan diyorum ki, en azından eşit koşullarda
rekabet olabilmesi için, turizm gelirleri üzerinden uygulanmakta
olan yüzde 18'lik katma değer vergisi oranının yüzde 8'e
çekilmesi gerekir. Bu da yetmezmiş gibi, özellikle Belediye
Gelirleri ve İl Özel İdareleri Kanunu'nda yapılacak
değişiklikte -henüz
Meclise gelmedi- ilave olarak, ciro üzerinden yüzde 5 konaklama
vergisinin tartışılması bu sektörü öldürür, içinden
çıkılmaz bir duruma getirir; çünkü, ciro üzerinden yüzde 5
vergi demek, gelir üzerinden asgari yüzde 15 vergi demektir, çok
ağır bir vergidir. Umuyoruz ki, o yasa tasarısı getirilirken
de bu konaklama vergisi orada yer almaz ve çıkarılır.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlarım; özellikle 1999 depremi sırasında,
o kötü koşulları, sosyal travmayı, sosyal ve toplumsal
dayanışmayla aşmak için "geçici vergi"
adı altında, "özel işlem vergisi", "özel iletişim
vergisi" adı altında bir vergi getirildi. Bu, geçici
bir vergiydi, deprem koşullarında getirilmiş bir vergiydi,
bu daha sonra kaldırılacaktı, ancak, görüyoruz ki bu
vergi kaldırılmadı, kaldırılmadığı
bir yana, bir yandan daimi duruma getirildi. Sabit telefonlar da
vergi kapsamına alınarak bir yandan kapsam genişletildi,
öte taraftan da vergi oranı "ÖTV, KDV, maktu vergiler"
adı altında yüzde 57'ye çıkarıldı. Oysa, girmeye
çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinde
özel iletişim vergileri yüzde 7 ile yüzde 17 arasında değişmekte;
ama, ülkemize baktığımız zaman, çok adaletsiz ve
çok haksız bir vergi var özel iletişim vergisinde, tam yüzde
57 ve bunun da indirilip, insanların konuşması, insanların
sohbeti üzerinden vergi alınmaması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Devamla) - Teşekkürler Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlarım,
bugün, ülkemizde en önemli sorunlardan birisi işsizlik, istihdam,
ama, maalesef bu yönde herhangi bir çalışma yok. Bugün Türkiye'de
çok yüksek oranlarda sosyal sigorta primi ve vergi yükü dediğimiz
istihdam vergileri vardır.
Tabloya baktığımız
zaman, Türkiye'de net ücretin yüzde 74'ü oranında istihdam vergisi
varken, 15 Avrupa Birliği ülkesinin ortalaması yüzde
46,2; OECD ortalaması ise yüzde 38'dir. Bu kesintilerin oranını
brüt ücrete göre söyleyecek olursak, Türkiye'de brüt ücret üzerinden
vergi oranı, vergi yükü yüzde 42,7 iken, 15 Avrupa Birliği
ülkesinin ortalaması yüzde 31, OECD ülkelerinin ortalaması
ise yüzde 27'dir. İşte önemli olan, bu kürsülerde, istihdam
üzerindeki vergilerin kaldırılıp, insanların
iş ve işleme teşebbüs etmesi ve bir nebze olsun, işsizlikle
mücadele edip, evine ekmek götürmek isteyen milyonlarca yoksula,
işsize iş verilebilmesidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümleleriniz
için açıyorum.
MUHSİN KOÇYİĞİT
(Devamla) - İşte inşallah bundan sonra bu istihdam yükleri,
vergi yükleri, sosyal sigorta primlerini indiren yükler ortadan
kaldırılacak şekilde tasarılar gelir ve burada
yasalaşarak insanların yaşamlarını kolaylaştırır.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor, bu yasa tasarısının
hayırlı olmasını diliyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Koçyiğit.
AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Sayın Mustafa Açıkalın. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET
MUSTAFA AÇIKALIN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sunulmuş bulunan tasarı,
adından da anlaşılacağı üzere, ağırlıklı
olarak Gelir Vergisi Kanunu'nda, ama, bununla birlikte diğer
vergi kanunlarında da değişiklikler, bazı
teşkilat kanunlarıyla birlikte değişiklikler
içermektedir. Genel olarak baktığımızda, Gelir
Vergisi Kanunu dışında, 3065 sayılı Katma Değer
Vergisi Kanunu'nda, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu'nda,
Harçlar Kanunu'nda, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu'nda,
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nda, 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'da değişiklik
yapmakta; bunun dışında teşkilat yasaları
olarak da, Gelir İdaresi Başkanlığı Teşkilat
ve Görevleri Hakkındaki Kanun'da değişiklik yapmakta,
Kamu İhale Kanunu'nda bir değişiklik içermekte, Yatırım
ve İstihdamın Artırılmasına, Geliştirilmesine
Dair 5084 sayılı Kanun'da değişiklik içermekte ve
son olarak da 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda
değişiklik içermektedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı
Teşkilat Kanunu'nda yapılan değişiklik, bilindiği
üzere, bu bir süre önce Meclisten geçmiş bulunan bir tasarıyla
yeni bir teşkilat kurulmuştur Maliye Bakanlığı
bünyesinde "Gelir İdaresi Başkanlığı"
adı altında. Ancak, vergi kanunlarında herhangi bir değişiklik
olmadığı için ilgili vergi kanunlarında Maliye
Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatına yapılan
atıflar, bu Gelir İdaresi Başkanlığının
teşekkülünden sonra uyumsuz hâle gelmiştir. Dolayısıyla,
buradaki, Gelir İdaresi Başkanlığında yapılan
değişiklikler, muhtelif vergi kanunlarında teşkilat
yasalarına yapılmış bulunan atıfların
uyumlu hâle getirilmesine matuf bir düzenlemedir.
Aynı şekilde, yine bir süre
önce buradan geçmiş bulunan Kurumlar Vergisi Kanunu'na yeni
birtakım vergilendirmeye ilişkin müesseseler girmiştir.
Bunlar, işte, referans fiyatlarıdır, dünyadaki tatbikata
uygun olarak; aynı şekilde kontrol edilen yabancı sermayeye
ilişkin bir düzenleme yapılmıştır. Bunların
da aynı şekilde kurumlar vergisine paralel olarak Gelir
Vergisi Kanunu'nda düzenlenmesine ilişkin birtakım değişiklikler
yapılmıştır.
Tasarının getirdiği
konulara ilişkin olarak daha detaylı açıklamadan önce,
izninizle, burada gündeme getirilmiş bulunan dolaylı ve
dolaysız vergilerin belli ölçüde Adalet ve Kalkınma Partisi
İktidarı döneminde arttığına ilişkin
olarak değerlendirme üzerinde şu sunacağım hususların
da dikkate alınması gerektiğini, doğru değerlendirme
yapabilmek için bunların da dikkate alınması gerektiğini
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Birinci olarak, bilindiği
üzere, doğrudan vergileri ilgilendiren Kurumlar Vergisi Kanunu'nda
ve Gelir Vergisi Kanunu'nda nispetlere ilişkin olarak düzenlemeler
yapılmıştır. Dolaylı vergiler ve dolaysız
vergiler, herhangi bir değişiklik olmasaydı dahi,
sırf bu nispette yapılan değişiklikler dolayısıyla,
dolaylı vergilerin artışı ve dolaysız vergilerin
aşağıya çekilmesi istikametinde bir sonuç doğacaktı.
Tekrar hatırlatmak babında olmak üzere, bilindiği üzere
kurumlar vergisi oranı yüzde 30'dan yüzde 20'ye indirilmiştir.
Aynı şekilde gelir vergisi tarifesinde de azami tarife
45'ten 35'e, asgari tarife, yani tarifenin başlangıç noktası
da 20'den 15'e çekilmiştir. Dolayısıyla, bu dolaylı,
dolaysız vergilerin payında bunun etkisini, önce, hesap
etmek lazım.
İkinci olarak, ekonomideki
işlem sayısı gerçekten artmıştır. Bu
işlem sayısının artışı, tabii, dolaylı
vergilere belli ölçüde yansımıştır. Ama, maalesef
bu, dolaysız vergilere, yani gelir ve kurumlar vergisine aynı
ölçüde yansımamıştır, çünkü ekonomi, ciddi ölçüde
hem içeride hem de uluslararası rekabete açılmıştır.
Dolayısıyla, iç ve dış rekabet, kurumların ve
mükelleflerin hem ticari hem bilançolarında ciddi ölçüde kâr
azalmalarına sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla,
sonuç olarak bu iki hususun veya üç hususun bu değerlendirmede
dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, daha yakından baktığımızda
yapılan düzenlemeler nelerdir? Birinci olarak, Gelir Vergisi
Kanunu'nda asgari geçim indirimi -ki, bu uzun süredir gelir vergisi
teorisinde ve aynı zamanda uygulamada tartışılmıştır-
ilk defa bu şekliyle gelir vergisine dâhil edilmiş bir müessesedir.
Burada yapılmak istenen, asgari geçim indirimiyle ücretlerin
vergilendirilmesinde teoriye uygun olarak, ücret gelirlerini
ayırma nazariyesine uygun olarak farklı bir şekilde
vergilendirilmesi, daha doğrusu, daha az oranda, daha az nispette
vergilendirilmesi amaçlanmıştır. Burada yapılan
düzenleme, sanayi kesimindeki çalışanlar için, on altı
yaşından büyükler için belirlenmiş bulunan asgari ücretin
mükellefler için yüzde 50'sini, çalışmayan ve geliri olmayan
eş için yüzde 10'unu, çocuklarından her biri için de ilk 2 çocuk
için yüzde 7,5 ve daha sonraki çocuklar için de yüzde 5 olmak üzere hesaplanacak
bir indirimin, ücretin vergilendirilmesinde indirim olarak dikkate
alınmasını amirdir. Bu çerçevede bakıldığında
hesaplamaya, 4 çocuklu bir aile, bu asgari geçim indirimi hesaplaması
sonucunda, bugünkü rakamlarla, aşağı yukarı 70
YTL'lik bir vergi avantajı veya gelir artışına
ulaşmış olacaktır.
Diğer bir düzenleme esnaf muaflığıyla
alakalıdır. Burada özellikle ev hanımlarının
yaptığı işlerin vergi muafiyetine ilişkin
olarak devamlılık şartı kaldırılmıştır.
Aynı şekilde, bunların yaptığı belli ürünlerin
kamu kurum, kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde
satılması da muaflıktan yararlanmaya mâni olmayacak
şekilde düzenleme gerçekleştirilmiştir.
Biraz önce ifade ettiğim prensibe
uygun olarak, kurumlar vergisindeki düzenlemeye paralel olarak,
Gelir Vergisi Kanunu'nda teşebbüs sahibinin ilişkili kişilerle
yaptığı muamelelerde emsaline aykırı olarak
bedel ve fiyatlarla işlem yapması durumunda cari fiyatlarla
emsal bedel arasındaki farkın işletmeden çekilmiş
addedileceği, dolayısıyla gider sayılmayacağına
ilişkin Gelir Vergisi Kanunu'nda düzenleme yapılmıştır.
Aynı şekilde, "kontrol
edilen sermaye" kavramına uygun olarak
Kontrol edilen sermaye,
oy hakkıyla kontrol edilebilir, sermayeyle kontrol edilebilir
veya kâr dağıtımı yoluyla kontrol edilebilir. Bunlardan
herhangi bir şekliyle bir şirketin yüzde 50'sine sahip olmak
suretiyle kontrol ettikleri yurt dışı iştirak kazançlarında,
dağıtılsın veya dağıtılmasın,
bunların hesap döneminin kapandığı yıl içerisinde
vergilendirilmesi getirilmiştir. Bilindiği üzere, esasen
yurt içindeki kazançların dağıtılması hâlinde
vergilendirilmesi söz konusu iken, burada, yurt dışı
kontrol edilen sermaye kazançlarının dağıtılıp
dağıtılmaması kazancın vergilendirilmesi
bakımından herhangi bir önem arz etmemektedir.
Diğer yapılan bir düzenleme,
değer artış kazançlarının vergilendirilmesidir.
Burada değer artış kazancının vergilendirilmemesi
için meri Yasa'da dört yıl gayrimenkulün veya hakların elde
bulundurulması, mülkiyette bulundurulması gerekmekteyken,
bu yapılan değişiklikle bu süre bir yıl artırılmakta,
dolayısıyla, bu istisnadan yararlanabilmek için hakların
veya gayrimenkullerin beş yıl süreyle elde bulundurulması
icap etmektedir. Ancak, geçici madde, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihten, daha doğrusu 1/1/2007 tarihinden önce elde edilmiş
bulunan gayrimenkul ve hakların vergilendirilmesinde müktesep
hakları korumaktadır. Dolayısıyla, bu Kanun yürürlüğe
girmiş bile olsa, bu tarihten önce iktisap edilmiş gayrimenkuller
ve haklar, yine dört yıl içerisinde, daha doğrusu dört
yıldan sonra elden çıkarıldığı takdirde
bir şekliyle herhangi bir şekilde vergilendirmeye muhatap
olmayacaktır.
Tasarıyla yapılmış
bulunan önemli düzenleme, referans fiyatlara ilişkin düzenlemedir;
bütün modern ve çağdaş vergi hukuk sistemlerinde olan bir düzenlemedir.
Burada getirilen düzenleme, Bakanlar Kurulunca ilan edilen ülkelerde
yerleşik veya faaliyette bulunan kişilere, gerçek veya
tüzel kişilere, bu kişilerin vergi mükellefi olup olmadığı
veya yapılan transferin bir vergi mevzuuna girip girmediğine
bakılmaksızın, yapılacak ödemelerden yüzde 30
nispetinde bir stopajı öngörmektedir. Tabii, buradaki düzenlemenin
amacı veya gerisindeki düşünce, bu yapılan transferin
bir şekliyle illegal -legal olmayan- bir ödeme olduğuna
ilişkindir, ancak, bunun legal ödemeleri de kapsamaması
bakımından maddede birtakım istisnalar getirilmiştir.
Bunlar nedir diye baktığımızda, öncelikli olarak
bu ödeme, emsaline uygun bir fiyatla satın alınan mal veya
iştirak hissesi için yapılmışsa, burada böyle bir
stopaj söz konusu olmayacaktır. Aynı şekilde, bu ödeme,
deniz, hava ulaştırma araçlarının kiralanması
için yapılmışsa, stopaj yapılmayacaktır veya
bir işin tamamlanması bakımından zorunluluk arz
eden bir geçiş ücreti, liman ücreti ise burada da herhangi bir
kesintiye sebebiyet verilmeyecektir. Ayrıca Bakanlar Kuruluna
yetki verilmiştir, bu oranı daha aşağıya,
sıfıra kadar çekme hususunda yetkilendirilmiştir.
Diğer düzenleme, uygulamada
görülen aksaklıklara ilişkin olarak Gelir İdaresi
Başkanlığına global yetki vermeye ilişkindir.
Özellikle muhtasar beyannamelerin şekil ve muhtevaları
konusunda ve tevkifat konuları itibarıyla ayrı ayrı
beyanname vermeyi de düzenlemeye ilişkin olmak üzere Gelir
İdaresi Başkanlığına yetki verilmektedir.
Gelir Vergisi Kanunu'ndaki düzenlemelerden
sonra, Katma Değer Vergisi Kanunu'na ilişkin olarak getirilmiş
bulunan düzenlemeyle, boru hatlarıyla yapılacak olan taşımalarda,
bu hatların inşası ve modernizasyonuna ilişkin
teslimlerin de katma değer vergisinden istisna edilmesi hükme
bağlanmıştır. Bu düzenleme, bilindiği üzere,
özellikle ve öncelikle BOTAŞ'ı ilgilendiren bir düzenlemedir.
Katma değer vergisinde yapılmış
bulunan düzenlemelerin diğer bir getirdiği yenilik, belediyeler
ve özel idarelerin mülkiyetinde bulunan, en az iki tam yıl bulunan
iştirak hisseleri ve gayrimenkullerin satışında
da katma değer vergisi istisnası uygulanacaktır. Bilindiği
üzere, bu istisna, kurumların aktiflerinde bulunan iştirak
hisseleri ve gayrimenkuller için uygulanırken, bu durumda bu
idareler için de getirilmiş bulunmaktadır. Esasen, bu idarelerden
bu teslimatı alan kişiler bakımından belki avantaj
sayılabilir. Yani, bu idarelerden gayrimenkul ve iştirak
hissesi alan kişiler bu idarelere katma değer vergisi ödemeyeceklerdir.
Damga Vergisi Kanunu'nda yapılan
düzenleme ikinci el araç satışlarıyla alakalıdır.
Bilindiği üzere, ikinci el araç satışları noter marifetiyle,
noter vasıtasıyla gerçekleştirilmektedir. Buradaki
ikinci el araç satışlarındaki işlem vergisini
azaltmak üzere, araç satışlarına ilişkin sözleşmelerdeki
binde 7,5'luk damga vergisi oranı binde 1,5'a indirilmiştir.
Esasen, bunun tamamen kaldırılması veya işlemin
sadece Emniyet tarafından yerine getirilmesi konusunda da
bir kanaat bulunmaktadır. Muhtemelen, bu, belki, Karayolları
Trafik Kanunu'nda yapılacak düzenlemeyle sağlanmış
olacaktır.
Yine, harçlara ilişkin düzenleme,
bilindiği üzere, döviz büfeleriyle alakalıdır. Döviz
büfeleri, döviz kurlarının önemli ölçüde istikrar kesbetmiş
olması karşısında, artık, eskisi kadar
işlem gerçekleştirememektedirler, kârları azalmıştır.
Aynı şekilde, bu, bankalar mevduatına da yansımıştır.
Gerçekten, bugün, artık, bankalardaki mevduatın yarısından
çoğu TL bazındadır. TL'ye olan güven ve istikrar, yabancı
para bazında, insanların tasarruflarını saklama
eğilimini aşağıya çekmiş bulunmaktadır.
Bu sebeple, bankalarla, banka şubeleriyle aynı statüde
harca tabi olan döviz büfeleri için bir avantaj temin edilmiştir.
Bunların ücretleri, bankalar ve banka şubeleriyle olan
nispetin yarısına indirilmiş bulunmaktadır.
Diğer bir düzenleme Merkez
Bankasıyla ilgilidir. Merkez Bankasının ihraç etmeyi
planladığı likidite senetlerinden elde edilecek faizlerde
banka ve sigorta muameleleri vergisi alınmayacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kamu İhale Kanunu'nda aksaklık olarak görülen
bir düzenleme yapılmıştır. Bilindiği üzere,
Kamu İhale Kurumunun açmış bulunduğu veya o Kanun'a
tabi kurumların açmış bulunduğu ihalelere gireceklerden
birtakım belgeler talep edilmektedir. Bunlardan bir tanesi de,
vergi borçlarına ilişkin belgedir. Ancak, Yasa'da herhangi
bir netlik bulunmadığından, birtakım ihtilaflara,
sürtüşmelere meydan vermektedir. Bu tasarıyla getirilmiş
bulunan düzenlemeyle, Gelir İdaresi Başkanlığının
görüşü alınmak suretiyle, kurum, hangi vergiler bakımından
ve ne tür vergiler bakımından, ne tutardaki vergiler bakımından
Kamu İhale Kurumunun açmış bulunduğu ihalelere,
bu Kanun'a tabi kurumların açmış bulunduğu ihalelere
girmeye engel teşkil edeceği net ve açık bir şekilde
düzenlenecektir.
Bilindiği üzere, 5084 sayılı
Yatırımların ve
İstihdamın Teşvikine Dair Yasa kabul edilmiştir.
Bu, başlangıçta otuz altı idi, daha sonrakilerle beraber
kırk dokuz ilimizi ilgilendiren bir yasaydı. Bu Yasa çerçevesinde,
bu illerde yapılacak yatırımlara enerji teşviki
getirilmiştir, gelir vergisi teşviki getirilmiştir,
SSK prim teşviki getirilmiştir. Kanun'un çıktığı
tarihten bugüne kadar olan geçen süre içerisinde uygulamada da,
gerçekten, bu Yasa'nın, özellikle belli bölgelerde başarılı
olduğu müşahede edilmiştir.
Şimdi, bu tasarıyla getirilen
hükümlerle, tasarıdaki teşvikten yararlanma sınırı
için istihdamın, ilave istihdamın en az 30 kişi olmasına
dair hüküm 10 kişiye indirilmektedir. Bunun yanında, biraz
önce saydığım teşviklere ilave olarak, o Yasa'da,
yatırımcılara, bilabedel arsanın mülkiyeti verilmekteydi.
Bu defa yapılmakta olan düzenleme, mülkiyet yerine, kamu kurumlarına,
hazineye, belediyelere, özel idarelere ait bu arsaların, yatırımcılara,
bundan böyle mülkiyet olarak değil, kırk dokuz yıl süreli
bağımsız ve sürekli nitelikli bir bedelsiz irtifak
hakkı tesis edilmesi suretiyle tahsis edilmesini düzenlemektedir.
Önemli bir düzenleme, 4283 sayılı
yap-işlet modeliyle elektrik enerjisi üretim tesislerinin kurulmasına
ilişkin olarak yapılmıştır. Bilindiği üzere,
hidrolik santrallerin özel sektör tarafından yapılmasına
ilişkin yetki, EPDK tarafından, çoklu başvurularda lisans
ücreti ihalesi yapmak suretiyle gerçekleştirilmekteyken, Danıştay
tarafından böyle bir yetkisinin olmadığına dair
hükümle, bundan böyle EPDK değil, Devlet Su İşleri tarafından
bu işlemler gerçekleştirilmektedir. Ancak, yine bu Meclisten
geçmiş bulunan bir düzenlemeyle, EPDK'ya yapılmış
bu tür çoklu başvurulardaki işlemlerin neticelendirilmesine
dair düzenleme yapılmışken, bunun daha ileri bir
aşaması olan lisans almış yatırımcılar
bakımından herhangi bir açıklık olmaması ihtilaf
konusu olmuştur. Yapılan bu düzenleme bu ihtilafa son vermekte.
Dolayısıyla, lisans almış çoklu başvurular
bakımından da lisans almış yatırımcıların
müktesep haklarının korunmasını hükme bağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son olarak arz edeceğim düzenleme, Ceza Muhakemeleri
Kanunu'nun yürürlüğe girmesine ilişkin 5560 sayılı
Kanun'un 30'uncu maddesinde yapılan değişiklik, zorunlu
müdafilerin ücretlerinin ödenmesinde bir boşluk doğurmuştur.
Bilindiği üzere, bu, daha önce yargı harçlarından karşılanmaktayken,
bu iki kanun arasındaki değişiklikte karşılanmayan,
ödenmeyen zorunlu müdafi ücretleri ortaya çıkmıştır.
Bu, aynı zamanda zorunlu müdafiliğin kapsamının
genişletilmesinden de kaynaklanmaktadır. Burada birikmiş
olan ödemelerin -aşağı
yukarı 1 trilyon mertebesinde olduğu hesaplanmıştır-
Adalet Bakanlığı bütçesine konulacak ödeneklerle
karşılanmasına ilişkin bir düzenleme yapılmış
bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yasanın getirdiği hükümlerin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Açıkalın.
Sayın milletvekilleri,
19.45'te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.09
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.54
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1346 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının tümü üzerinde
söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Mustafa Özyürek'e aittir.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP
sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Sayın
Başkan, bir de kişisel söz talebim vardı.
BAŞKAN - Efendim, sizden önce
isimler var, eğer kullanmazlarsa onu veririz.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) - Tamam,
peki. Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Buyurun.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK
(Mersin) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarı üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
görüşmekte olduğumuz kanun teklifleri sınırlı
sayıda madde içerecek şekilde Komisyonumuza gelmiş
olmasına rağmen, Komisyon görüşme aşamasında
pek çok madde ilave edilmek suretiyle oldukça kapsamlı bir teklif
hâline gelmiştir.
Bu tasarının neler getirdiğini
benden önce konuşan arkadaşlarım ayrıntılı
bir şekilde anlattılar. Ben bu tasarıda özellikle önem
verdiğimiz düzenlemelerle ilgili bazı görüşler ifade
etmek istiyorum.
Bu tasarı, ilk geldiği
sırada, "özel gider bildirimi" diye bir yöntem içeriyordu.
Yani, inceleme sırasında, inceleme elemanları, diledikleri
mükelleflerden, gider bildiriminde bulunmalarını, yani,
harcamalarını göstermelerini ve bunların kaynağını
kanıtlamalarını isteyebileceklerdi. Bu, mükelleflerin
tümünden değil de sadece dilenen, istenen kimselerden alınacağı
için keyfîliğe yol açacaktı. Biz buna Komisyon aşamasında
karşı çıktık. Şimdi, mutlulukla görüyorum ki,
bu düzenleme tasarıdan çıkmış bulunuyor.
Bir diğer önemli düzenleme:
Ücretlilere, biliyorsunuz, 1985 yılından beri bir vergi
iadesi sistemi uygulanmaktadır. Yani, ücretliler satın
aldıkları mallara ait fiş ve faturaları toplamakta,
bunları beyan ederek, bu beyan edilen matraha, bu beyan edilen
harcama tutarlarına tekabül eden vergi iadesi ücretlilere
yapılmakta idi. 1985 yılında, bu yöntem, ilk uygulamaya
başlandığı sırada, çok geniş bir harcama
kalemlerini kapsıyordu, ayrıca, her ay beyanname, bildirim
doldurmak suretiyle ücretliler bu iadeyi alıyorlardı. Zaman
içinde, bu, yıllık hâle getirildi ve harcama kalemleri, yani
vergi iadesi kapsamındaki kalemler gittikçe azaltıldı.
O nedenle de, giderek, artık, Maliyedeki arkadaşlar
"canım bunun da bir faydası yok, bunu kaldıralım"
demeye başladılar. Uzun zamandır söylenildi. Bu her
çıktığında, biz de bunun yanlış olduğunu,
bu sistemin ıslah edilerek devam ettirilmesi gerektiğini
ifade ederdik ve maliye bakanları da hep "bu da nereden
çıkıyor, biz bunu kaldırmıyoruz" derlerdi,
ama, şimdi, ne yazık ki, bu kaldırılıyor.
Şimdi, burada, bizim itirazımız
nedir? Burada bizim itirazımız şudur değerli arkadaşlarım:
Bir: 1985 yılında, bu sistem,
yani ücretlilere vergi iadesi sistemi, fatura, fiş almayı
ücretlilere özendirmek, böylece, belge düzeninin yerleşmesini
sağlamak ve bir anlamda da kayıt dışılıkla,
yani belgesiz alış veriş yapılmasıyla mücadele
etmek amacıyla getirilmişti.
Şimdi, bu sistem kaldırılıyor.
Tabii, burada sorulacak soru şudur: Bunun yerine daha iyi bir
sistem getiriyor musunuz, yani belge düzenini, fiş ve fatura
alınmasını özendiren bir yeni sisteminiz var mı?
"Hayır, yeni bir sistem yok. Bu mükellefler açısından,
ücretliler açısından bir angaryaya dönüşmüştür.
O nedenle, biz, bunu, artık, kaldırıyoruz." Hatta
Sayın Maliye Bakanı zaman zaman "Bundan böyle fiş
ve fatura almanıza lüzum yok." diye açıklamalar yaptı.
Sonra, hatırladı veya hatırlatıldı ki, bizim,
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'muzda fiş almak, fatura almak,
yani bir alışverişten sonra belge alma mecburiyeti
vardır; bunu almayanlar, tespit edildiği takdirde, cezalandırılırlar.
O bakımdan, yani "fiş ve fatura almayacaksınız,
biz, artık, bir kolaylık getiriyoruz" açıklaması,
doğru bir açıklama değildir. Fiş ve fatura biriktirmeyeceksiniz
diyorsanız, o doğru bir açıklamadır. Fiş ve fatura
alma mecburiyeti devam etmektedir, ama bunu biriktirip bir beyannameyle
yıl sonunda beyan etmek, artık zorunluluktan çıkmaktadır.
Bunun yerine ne geliyor? Yani, bunun
yerine, belge düzeni açısından değil, ama ücretlilerin
avantajını devam ettirebilmek açısından, asgari
geçim indirimi yöntemi geliyor. Asgari geçim indirimiyle asgari
ücretin yarısı vergi dışında kalacak ve böylece,
ücretlilerin ücretinin belli kısmından vergi alınmamış
olacak. Bu, tabii, çocuk sayısına göre de biraz arttığı
için, çok çocuklu olanlar, bu sistemden daha çok yararlanmış
olacaklardır.
Artık, bu konuda bir kesin çözümü
gündeme getirmek lazım. O kesin çözüm de, öyle zannediyorum
ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin seçim bildirgesinde de vardı,
Cumhuriyet Halk Partisinin seçim bildirgesinde de vardır, asgari
ücreti vergi dışında tutmak gerekir. Asgari ücreti
vergi dışında tutmayı, sadece ücretliler açısından
düşünmemek gerekiyor. Esnaf için de tüccar için de yani gelir
vergisi ödeyen herkes için, asgari ücretin üzerinde kazancı
varsa vergi ödemelidir. Doğrusu budur, adil olanı budur.
Ama, ne yazık ki, ortaya çıkacak vergi kayıplarından
korkulduğu için, böylesi radikal, ileri bir adam atılamamakta,
asgari geçim indirimi getirilmekte, ama bunun yol açacağı
vergi kayıpları zaten ücretlilerde vergi iadesi kaldırılmak
suretiyle birbirini telafi ettiği için de hazine, bütçe herhangi
bir yük altına girmeden bunu sağlamış olmaktadır.
Ama, bizim esas itirazımız: Kayıt dışılıkla
mücadele açısından ücretlilerde vergi iadesi önemli bir
müesseseydi, yerine yeni bir sistem, yeni bir müessese koymadan
bunu kaldırmak bize göre yanlış olmuştur.
Bir diğer önemli eksiklik, bir
diğer önemli yanlışlık: 2006 yılında toplanmış
olan fiş ve faturaların vergi iadesini, ücretliler şubat
ayında alacaklar veya aldılar, ama 2007 yılında, ne
asgari geçim indiriminden yararlanabiliyorlar ne de ücretlilerde
vergi iadesinden yararlanıyorlar. Yani, 2007 yılında
ücretlilere hiçbir şey verilmiyor; vergi iadesi de verilmiyor,
asgari geçim indirimi de uygulanmıyor. Onun için, asgari geçim
indirimi uygulamasının, mutlaka, 2007 başından
itibaren yürürlüğe konulması lazım. Bu, büyük bir haksızlıktır;
çalışanlara, ücretlilere büyük bir haksızlık yapılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasada, bu tasarıda bazı düzenlemeler var. Bunlardan
biri: Biliyorsunuz, şu anda bir gayrimenkulü satın aldığınız
tarihten itibaren dört yıl içinde satarsanız buradan gelir
vergisi ödemezsiniz, dört yıl geçtikten sonra gelir vergisi
ödersiniz. Bu süreyi bu tasarı beş yıla çıkarıyor.
Doğrusu bunun mantığını anlamakta zorluk çekiyorum.
Beş yıl niye? Altı yıl değil, yedi yıl değil,
on yıl değil, beş yıl. Herhâlde, bir şeyler yapalım,
bir değişiklik yapalım diye bu getirilmektedir. Ama,
bizim, komisyonda bir önerimiz olmuştu; demiştik ki, bu uygulama
bu kanun çıktıktan sonra satın alınan gayrimenkuller
için uygulansın, daha öncekiler için bir müktesep hak vardır,
bu müktesep hakka uyulsun. Komisyon metninde bu var. İnşallah,
bir önergeyle çıkarılmaz ve müktesep haklar korunmuş
olur.
Ama, bu, zaten, bizim, Türkiye'nin
en büyük gelir kaynağı, adlarını hepinizin hafızasında
canlandırdığınız zenginlerimizin hepsinin
servetinin kaynağı gayrimenkul rantlarıdır. Ne
yazık ki bu rantlar vergisiz bir şekilde elde edilmektedir.
Bizim, işte, alım satım ne üzerinden yapılır diyoruz:
Hepiniz bilirsiniz, tapuda, işte, tapu değeri üzerinden
veya beyan değeri üzerinden yapılıyor. Gerçek değerle,
arsaların gerçek değeri ile beyan değeri arasında,
tapu değeri arasında büyük farklar oluştuğu için,
bir türlü sistemin özü çözülemiyor; özü çözülemediği için de
bu gayrimenkullerden elde edilen rantlar vergilendirilemiyor.
Onun için, bu süreyi, "dört yılda satılandan alalım;
beş yılda satılandan alalım" yöntemiyle çözmek
ne yazık ki mümkün değildir.
Şimdi, burada, önemli düzenlemelerden
biri -komisyonda ilave edildi- biliyorsunuz, Karayolları Trafik
Kanunu'na göre minibüs sayılan, 9 kişiden fazla yolcu alan
araçların vergisi çok düşük oluyordu -ÖTV'si, KDV'si- ama bunu
satın alan kimse, işte, 4-5 kişilik oturma koltuğuyla
bir otomobil şekline değiştirirse, dönüştürürse
o zaman çok daha yüksek vergi ödüyordu. Bu yönde çok şikâyetler vardı,
bu yönde açılmış davalar vardı. Komisyonda yapılan
bir değişiklikle -herhâlde buradan da geçecektir, kabul edilecektir-
geniş kesimin bir sorunu çözülmüş olacaktır.
Şimdi, bir diğer önemli
nokta: Teşvik sisteminde 30 işçi çalıştırana
bazı teşvikler tanınıyordu. Şimdi, bu, 10'a indirilmektedir.
Olumlu görülebilir, ama teşvik sisteminde o kadar çok oynuyoruz
ki, yatırım yapmak isteyen birisi, sistemi, vergi kanunlarını
bilmek ister. Akşamdan sabaha değişen, her yıl değişen
vergi kanunlarına göre, ciddi bir müteşebbis, hesap yapamaz,
ciddi yatırım kararları alamaz. Onun için, teşvik
mevzuatımızı çok ciddi şekilde tartışmalıyız
ve kalıcı hâle getirmeliyiz. İşte, bir ara 30
işçi, bir ara 50 işçi, şimdi 10 işçi
Bunların
hepsi yanlıştır. Bu Teşvik Kanunu görüşülürken
de tasarısı görüşülürken de hep ifade ettik biz, komisyonda
da buralarda da konuştuk. Diyoruz ki, il bazında teşvik
son derece yanlıştır; geliniz, bunu, sektörel teşvik
şekline dönüştürelim diyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bütçeyle ilgili birkaç konunun altını çizmek istiyorum.
Biliyorsunuz, 2006 yılı bütçesinin performansının
çok yüksek olduğu ifade edildi ve zannediyorum, uzun zamandır
benim hatırlamadığım şekilde, Başbakan,
2006 yılı bütçe sonuçlarını açıkladı. Orada
-yuvarlak rakam- 4 katrilyonluk bir açık vardı. Tabii, 4 katrilyonluk
bir açık, millî gelirin binde 7'sine tekabül eden bir açık,
önemli bir başarı idi. Ama "acaba bu böyle midir" diye,
biz, çok ciddi incelemeler yaptık. Bunu, bir basın toplantısıyla,
ben, kamuoyuna da sundum. Aslında bütçemizin açığı,
2006 yılı bütçesinin açığı 17 katrilyondur. Yani,
Bakanlık yetkilileri isterlerse bu basın toplantısı
metnini kendilerine de veririm. Çok somut, iddialı bir çalışma
sonucu tespit ettik ki 17 katrilyon açık var; buna karşılık
kamuoyuna sunulan, Başbakanın "büyük performans",
"otuz yılın başarısı" diye sunduğu
açık 4 katrilyon.
Şimdi, 2006 yılında,
işte, bazı harcamalar tahakkuk ettirilmedi, 2007 yılına
ötelendi, çeşitli rakam oyunlarıyla bütçe açığı
düşürüldü. Ama, tabii, mızrak çuvala sığmıyor;
2007 yılının Ocak ayı sonuçları açıklandı,
2007 yılının Ocak ayı sonuçlarına göre 6 katrilyon;
2006 yılının on iki ayındaki açık 4 katrilyon,
2007 yılının Ocak ayındaki açık 6 katrilyon ve
2005 yılının açığı 8 katrilyondu. Yani, demek
ki, bu geçici başarıları çok öne çıkarmak, bununla
övünmek çok doğru değil. Yani, mali yıl, yılbaşları,
bunlar izafi kavramlardır; önemli olan sizin harcamalarınızdır,
önemli olan sizin gelirlerinizdir. Bir ay şöyle bir ay böyle diye
bakarsanız, kendinizi aldatmış olursunuz. Şimdi,
işte, önemli bir açıkla, ocak ayında 6 katrilyonluk bir
açıkla karşı karşıya kalmış bulunuyoruz.
Bu açık ortaya çıkınca,
ne Sayın Maliye Bakanının bir basın toplantısına
tanık olduk ne Başbakanın herhangi bir açıklamasına
tanık olduk. Açık büyük çıkınca, böyle bir resmî
açıklamayla, bir Maliye Bakanlığının basın
bildirisiyle konu duyuruldu; ama 2006 yılı açığı,
düşürülmüş, çeşitli rakam oyunlarıyla küçültülmüş
açık, otuz yılın başarısı olarak sunuldu.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bu vergi kanunlarını görüşüyoruz. Gelir vergisi sisteminin
bütünüyle değiştirilmesi, yeniden yazılması,
öyle zannediyorum ki, IMF'ye verilen niyet mektubunda, bu Hükûmetin
taahhüdüydü. Yani, Sayın Babacan'ın ve Sayın Merkez
Bankası Başkanının imzaladığı niyet
mektubunda bu açıkça ifade edilmişti, "Gelir Vergisi
Kanunu'nu yeni baştan düzenleyeceğiz, yeni baştan yazacağız
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunacağız." denilmişti.
Ama, şimdi, o taahhüdün unutulmuş olduğunu görüyoruz.
O nedenle de işte birkaç maddelik bir gelir vergisini değiştiren
bu tasarıyla ve bunun içine konulmuş ilgili ilgisiz pek
çok kanunla, hep alıştığımız bir torba kanunla
karşı karşıya geldik. Bizim beklentimiz, böylesi
birkaç maddesi değişmiş, zaten pek çok maddesi artık
anlaşılmaz hâle gelmiş olan bu gelir vergisinin yeni
baştan yazılması ve yeni bir Gelir Vergisi Kanunu
çıkarılmasıdır.
Bu kanunlar
Tabii, pek çok işlevi
var vergi kanunlarının, ama onlardan biri de kayıt
dışı ekonomiyle mücadeledir. Bu Hükûmet, geçtiğimiz
dört yıl içinde, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede
hiçbir başarı sağlayamamıştır, hiçbir
adım atamamıştır. Bunu, değerli arkadaşlarım
ben söylüyor değilim, bunu, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı
Sayın Babacan açıkça ifade etmiştir. Ne yazık ki,
biz
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özyürek,
şahsınız adına söz isteğinizi birleştireyim
mi?
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Tabii.
BAŞKAN - Buyurun, on dakika
ek sürenizi verdim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Çok
teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Babacan, biz dedi, ne yazık
ki, kayıt dışı ekonomiyle mücadelede herhangi
bir başarı sağlayamadık. Geçenlerde, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Başesgioğlu da kayıt
dışı istihdamla mücadelede hiçbir başarı
sağlayamadıklarını ifade etti.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmek için,
İcra ve İflas Kanunu'ndan Türk Ticaret Kanunu'na, Türk Ticaret
Kanunu'ndan vergi kanunlarına kadar ekonomiyle ilgili bütün
kanunları kayıt dışılıkla mücadele edecek
şekilde hazırlamanız gerekiyor, vergi denetiminin
çok etkin olması gerekiyor, vergi idaresinin çok güçlü olması
gerekiyor ve en önemlisi, kayıt dışı ekonomiyle
mücadele edecek bir siyasi iradenin ortaya konulması gerekiyor.
Biraz önce bahsettiğim sayın bakanların konuşmasından
da anlaşıldığı gibi, bu iktidarın, kayıt
dışı ekonomiyle mücadele konusunda niyeti yoktur,
siyasi iradesi yoktur. Eğer siyasi iradeniz varsa kayıt
dışılıkla mücadele kolaydır.
Başka ülkelerde, Amerika Birleşik
Devletleri'nde, Avrupa Birliğinin pek çok ülkesinde kayıt
dışı ekonominin yüzde 10'ların altında olması,
bizde yüzde 50'ler civarında olmasının temel nedeni,
bizim insanlarımızın vergi kaçırmayı çok sevmesinden
veya bizim insanlarımızın devlete sahipsizliğinden,
sadakatsizliğinden değil, oralarda, o ülkelerde vergi kaçırmanın
çok ciddi müeyyidesinin olması ve bu müeyyidenin de derhal uygulanıyor
olmasıdır. O nedenle, Türkiye'de, eğer, bu yönde bir siyasi
irade ortaya çıkarsa, teknik yönden sorunlar çözülebilir ve
kayıt dışı ekonomi küçültülebilir.
Bu geçtiğimiz dört yıl
içinde, çeşitli kanunlar burada görüşülürken de ifade ettiğimiz
gibi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele yönünden,
ne yazık ki, hiçbir adım atılamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
bu vesileyle, vergi incelemesiyle ilgili bazı konuların
altını çizmek istiyorum. Ben de on yıl Maliye Bakanlığında
hesap uzmanı olarak vergi incelemesi yapmış bir arkadaşınızım.
Ama, bizim vergi incelemesi yaptığımız dönemlerde,
siyasi iradenin, bakanın veya siyasi yetkililerin inceleme
elemanı üzerinde en ufak bir etkisi, en ufak bir baskısı
söz konusu olmazdı. Bu konuyu daha önce buraya getirdiğimde,
Sayın Maliye Bakanı "İnceleme elemanlarına
-yani maliye müfettişlerine, hesap uzmanlarına, gelirler
kontrolörlerine, vergi denetmenlerine- haksızlık yapmayın,
onlar, gene objektif, tarafsız bir şekilde inceleme yapıyor."
dedi. Ben, o arkadaşların vicdanıyla baş başa
kaldığı zaman, herhangi bir baskı altında kalmadıkları
zaman, bu görevlerini en iyi şekilde yapacaklarını
biliyorum, ondan hiç kuşkum yok. Ama, eğer siyasi irade,
eğer bakan, eğer hükûmet herhangi bir şekilde baskı
uygularsa inceleme elemanına, onun
Ne yapacak? Yani herkesten kahraman olmasını,
bakana, herkese direnmesini beklemek doğru değildir.
Son zamanlarda iki konu, değerli
arkadaşlarım, kamuoyunun dikkatine geldi ve bunlardan biri,
maliye müfettişi Hamza Kaçar'ın, El Kadı hesaplarını
inceleyen Hamza Kaçar'ın, artık, herhâlde, Maliye tarihinde
hiç görülmedik bir şekilde memuriyetten atıldığını
biliyoruz. Bu, büyük bir haksızlıktır; bu, çok yanlıştır
ve içinden çıkmakla, bir zamanlar mensubu olmakla iftihar ettiğim
Maliye camiasını çok yıpratmıştır,
hırpalamıştır ve ilginç bir şey, bunu da hiç duymamıştık,
ilk kez duyuyoruz: Şu anda, emekli olmuş olan Teftiş Kurulu
Başkanı Mehmet Tuncer'in de memuriyetle ilişkisinin
kesilmesi yönünde çalışmalar yapıldığı
söyleniyor. Emekli olan birisinin herhâlde emekli maaşı kesilecektir.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'de, hâkim ve yargı bağımsızlığı
kadar, vergi inceleme elemanlarının bağımsızlığı
çok önemlidir. Bu, keyfî bir şekilde, politik bir şekilde kullanılmaya
başlandığı anda, bunun nerede duracağı
belli olmaz ve insanların Maliyeye, vergi kanunlarına,
devlete olan güveni sarsılır. Umarım, bu yanlıştan,
Maliye Bakanlığı kısa sürede dönecektir.
Bir diğer önemli nokta, gene
kamuoyunun dikkatine gelen, Kanaltürk televizyonunda yapılan
bir vergi incelemesi. Elbette, her kurum, her kuruluş, her mükellef
incelenir, incelenmelidir; herkes hesabını kuruşuna
kadar vermelidir, herkes kazancının vergisini ödemelidir,
onlarda hiç kuşku yok, ama vergi incelemesinin de politik
şekilde yapılmaması lazım. Mesela, o olayda, Cüneyt
Arcayürek gibi, Mine Kırıkkanat gibi, o televizyonla
ilişkisi orada program yapmaktan ibaret olan kimselerin bankalardaki
hesaplarının da istenmiş olması çok yanlıştır,
olacak iş değildir. Yani, Cüneyt Arcayürek'in, Mine Kırıkkanat'ın
kara para akladığı mı düşünülüyor ki bankadaki
bütün hesapları istenerek bir inceleme yapılıyor?
Ben de, her salı günü program yapıyorum, benim de hesaplarımı
incelesinler, ben bundan mutlu olurum.
NİYAZİ PAKYÜREK (Bursa)
- Sen bedava yapıyorsun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Ama,
değerli arkadaşlarım, bu olaylar hiç kimseye puan kazandırmaz.
Türkiye çok partizanlık görmüştür, Türkiye'de çok olaylar
yaşanmıştır. Mesela, benim yaşımda olanlar
hatırlarlar, basın üzerine öyle baskı uygulanırdı
ki, gazeteciler, buna tepki olarak
Mesela, açarsınız Cumhuriyet
gazetesini, Vatan gazetesini -o zamanki gazeteler- bembeyaz
çıkardı. Anlardınız ki, o haberle ilgili bir sansür
gelmiş, o haberle ilgili bir baskı gelmiş. Bugün, tabii,
öyle direkt sansür filan olmuyor, ama endirekt bir şekilde deniliyor
ki: "Hesaplarını getir bakalım." Sayın
TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu diyor ki:
"Valla, hiç eleştiri filan yapamıyoruz. Ağzımızı
açıp eleştirdiğimiz zaman, 'Getir bakalım defterleri.'
diyor. Maliyeye defter götüren herkes de Maliyeden korkuyor."
diyor. Şimdi bunu ben söylemiyorum. Bunu, iktidara yakınlığı
konusunda hiçbir tereddüt olmayan Sayın Hisarcıklıoğlu
söylüyor. Değerli arkadaşlarım, onun için, vergi incelemesinde
tarafsızlık, yansızlık, her türlü politik baskının
ötesinde, sadece ve sadece, inceleme elemanı vergi kanunlarıyla
ve vicdanıyla baş başa kalmalıdır. Ben on
yıllık dönemimde hiçbir telkin aldığımı
hatırlamıyorum. Burada, pek çok inceleme elemanı arkadaşımız
var, onların da herhangi bir telkin aldığını
hatırlamıyorum.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanımız
Sayın Süleyman Demirel'in kardeşlerinin hesapları benim
hesap uzmanı olduğum dönemde incelenirken, kendisi o zaman
başbakan olmasına rağmen arkadaşımız
üzerinde herhangi bir telkin olmamıştır. Hatta, işte
o aile, bizim gibi yakın arkadaşlarından filan,
"acaba ne yapıyor, nereye gidiyor bu inceleme" diye
bilgi almaya çalışırlardı. Başbakan olarak
Sayın Demirel'in en ufak bir telkini olmamıştır.
Bu kurumları korumalıyız.
Teftiş kurulu, hesap uzmanları kurulu, gelirler kontrolörleri,
vergi denetmenleri bu devletin temel taşlarıdır. Onları,
her türlü baskının ötesinde tutmalıyız; onlar görevlerini
yapmalı, onlar vergi incelemelerini yapmalı. Vergi incelemesini
yapan, yanlış yapıyorsa, eksik yapıyorsa bunun
yolları var; uzlaşma yolu var, vergi mahkemeleri var ve sonra
da Danıştay var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla)- Değerli
arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarıyla
ilgili, teklifle ilgili değerlendirmelerimizi yaptık;
bazı olumlu yanlarına rağmen bize göre eksik, bu tasarıda
bulunmaması gereken noktalar var, onlara da dikkatinizi çektim.
Ama, benim, özellikle üzerinde durduğum, durmak istediğim:
Vergi incelemesinde bağımsızlığı ve tarafsızlığı
mutlaka ve mutlaka koruyalım; vergi incelemesi partizanlığa,
vergi incelemesi siyasete alet olmaya başladığı
zaman, o ülkede, artık, ekonomideki istikrardan bahsetmek,
ekonominin rayında gittiğinden bahsetmek çok zor hâle gelir.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özyürek.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
GELİR
VERGİSİ KANUNU VE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 31/12/1960 tarihli ve 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendi aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş, mülga ikinci fıkrasından
sonra gelen üçüncü fıkradaki "devamlılık ve"
ibaresi fıkradan çıkarılmıştır.
"6. Evlerde kullanılan
dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve
aletler hariç olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan
işçi almamak şartıyla; oturdukları evlerde imal
ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma
mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örgü,
dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır,
sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk
işleme, tığ örgü işleri, ip ve urganları, tarhana,
erişte, mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın
satanlar. Bu ürünlerin, pazar takibi suretiyle satılması
ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla
gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri
hariç olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde
satılması muaflıktan faydalanmaya engel değildir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun efendim. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1346 sıra sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde, Anavatan Partisi adına, 1'inci
maddede, söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
AK Parti Hükûmeti döneminin özelliklerinden bir tanesi, Sayın
Maliye Bakanı sayesinde mükelleflerin ve bütün fertlerin bir
vergi cehennemi içerisinde yaşamasıdır. Bir Bolu Beyi
misali mükelleflerin üzerine gidilmiş ve "illallah"
dedirttirmiştir. Ama, Sayın Bakan hiçbir zaman unutmasın
ki, her Bolu Beyi'ne karşı bir Köroğlu çıkar ve bir
gün kendisine de mutlaka "illallah" dedirttiririz. Bunu,
inşallah, yaşarsak, hepimiz göreceğiz.
Değerli arkadaşlar, Türkiye,
vergi alanında içinden çıkılmaz, akıl dışı
uygulamalar ve rekabetin gücünü sarsıcı düzenlemeler
içerisinde boğuluyor. Vergi cehennemi olarak tanımlanabilecek
ülkemizde, gelire göre en pahalı akaryakıt alınıyor.
Cep telefonlarındaki iletişim vergisi ise Avrupa Birliği
ülkelerinin hiçbirisinde bulunmuyor. En büyük çarpıklık,
geniş halk kesimlerini ilgilendiren ve çoğu mal ve hizmetin
temel girdisini oluşturan akaryakıt vergilerinde. Avrupa'nın,
hatta, dünyanın, gelirine göre en pahalı akaryakıtını
alan vatandaşlarımız, 1 litre benzin için ödedikleri
yaklaşık 3 YTL'nin yüzde 70'lik kısmını vergi
olarak Maliyeye gönderirken bu alanda, âdeta, dünya şampiyonu
oluyorlar.
Diğer büyük çarpıklık
ise, yıllardır süregelen milyonlarca asgari ücretlinin
ödediği vergi ve sigorta yükleriyle alakalı. Milyonlarca
asgari ücretli bir dünya rekoru kırarak, en son ilan edilen asgari
ücret -403 YTL- üzerinden, yaklaşık yüzde 75 oranında
vergi ve sigorta kesintisi ödüyorlar. Böyle bir yük, ne Avrupa Birliği
ne de OECD ülkelerinin hiçbirisinde bulunmuyor.
Orta hâlli bir otomobil alırken,
Avrupa Birliği ülkelerindeki tüketicinin ödediği paranın
2 mislini ödüyoruz. Yüksek ÖTV'lerle birlikte, ÖTV'nin de KDV'si
alınarak ödenen toplam vergi yüzde 61'den başlıyor, yüzde
117'ye kadar çıkıyor. İngiltere, Fransa, Almanya gibi
Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu oran yüzde 20-25'leri geçmiyor.
Bu alanda da şampiyonluk yine bizde. Dünya Bankası ve OECD
kaynaklarına göre, yapılan tüm iyileştirmelere
rağmen, hâlâ, iş kurma ve yatırım ortamı
açısından en elverişsiz ülke konumuyla da sondan birinciliğimizi,
maalesef, koruyoruz.
Kayıt dışı ekonomiyi
önleyip gerçek gelir ve kazançları vergileyemediğimizden,
vergi gelirleri içinde KDV, ÖTV gibi yüksek tüketim vergileriyle
dolaylı vergilerin payı en son yüzde 70'lere dayanmış
bulunuyor. Dolaylı vergilerin artması, fakir ve zenginin
zeytin, peynir, ekmek, su, akaryakıt, telefon gibi tüketimler
için aynı vergiyi ödemesinin sonucu büyük adaletsizlik ve zulüm
doğuruyor. Bu alanda Avrupa Birliği ortalaması ise
yüzde 35'tir.
20 milyar dolar gelir elde ettiğimiz
ve 20 milyonu aşkın turist ağırladığımız
turizmdeki konaklama vergisinde de, yine Fransa, İspanya, Yunanistan
gibi rakip ülkeler arasında yüzde 18'le en yüksek orana sahibiz.
Ayrıca, turistlere sattığımız daha çok
şarap, rakı, bira gibi alkollü içeceklerde -turistlere
sattıklarımız dâhil- ÖTV rekoru yine bizde. Avrupa Birliği
ülkeleri turizmde yüzde 3-5 civarında KDV uyguluyorlar, çoğu
da, bağcıları, yani kendi çiftçilerini düşündüğünden
şaraptan hiç ÖTV almıyorlar. 1999 yılında "deprem
için bir defalık" diye getirilen cep telefonlarındaki
iletişim vergisi de Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirisinde
yok.
Şimdi, halkımla burada
bir şeyi paylaşmak istiyorum. Anavatan Partisi iktidarında
inşallah, biz asgari ücretliden vergi hiç almayacağız
ve asgari ücreti 1 milyar liraya çıkaracağız.
Şimdi işsizlere sesleniyorum,
çünkü, resmî işsizlik rakamları Türkiye'deki gerçek işsizlik
oranını yansıtmıyor: Bütün işsizler Türkiye
İş Kurumuna müracaat etsinler, Anavatan Partisi iktidara
geldiğinde hepsine iş vereceğiz, iş vermediğimiz
takdirde işsizlik maaşı vereceğiz. Bunu Sayın
Genel Başkanımız da Grup toplantısında taahhüt
etmiştir.
Ayrıyeten, Anavatan Partisinin
taahhüt ettiği konulardan birisi de, sosyal güvencesi olmayan
bütün kadınları sigortalı yapacağız. Bunu
da Sayın Genel Başkanımız ilan etmiştir, ben
bir defa daha tekrar ediyorum.
Ayrıca, çok önemli konulardan
birisi: Avrupa ülkelerinde, az önce dediğim gibi, çiftçilerin
girdi fiyatlarında KDV alınmıyor. Biz de Anavatan Partisi
olarak iktidara geldiğimizde çiftçi girdi fiyatlarında,
yani, mazot, gübre, zirai ilaç gibi, bunlardan KDV'yi mutlaka kaldıracağız.
Anavatan Partisi, geçmişinde
başarılarla dolu bir partidir, aynı felsefi vizyona
sahibiz, iktidara geldiğimizde mutlaka daha iyilerini yapacağız.
Bakın, değerli arkadaşlar,
Anavatanın iktidarında, otoyollardan renkli televizyona,
ekonomide liberasyondan altyapı yatırımlarına,
dışa açılmadan ihracat seferberliğine, Fatih Köprüsü'nden
otomatik telefon ve dev enerji santrallerine kadar pek çok icraatı
var. Tablo buyken soruyorum: AK Partinin icraatı olarak neyi hatırlıyorsunuz?
Milletime de bunu soruyorum. Yapılan baraj, otoyol, köprü, kanal,
telekomünikasyon benzeri mega bir eser var mı? Yapmak bir yana,
bunlar, olanları da satıyorlar. Belki, çift yönlü asfalt diyebilirsiniz;
ama, bunların da bittiği yok, çoğu bozuk. Yani, adı
var, kendisi yok.
Peki, başka ne yaptı dört
yıl içerisinde AK Parti İktidarı? Dört yıl sonunda
yapılan ciddi hiçbir yatırım olmadığından,
üretim stop etmiş ve bunun sonucu olarak da, milyonlarca işsiz,
çöpten beslenenler, hırsızlık ve gasp sebebiyle sokağa
çıkılmaz hâle gelen metropoller ve de fuhşun geçim kaynağı
yapıldığı bir tablo ortaya çıkmış ve
dahası, ümitsizliğin kol gezdiği, devlet kurumlarının
kavgalı hâle getirildiği ve de toplumun, laik-anti laik diye
cepheleştirildiği bir iklim oluşmuştur.
Sonuç olarak, objektif tarih, bugünkü
matbuat misali su üstünde yazı yazmak olmayacağına
göre, AK Parti İktidarı dönemi, bu hâliyle, vicdan kanatan
yıllar olarak geçecek dersek haksızlık etmiş olur
muyuz?
Değerli arkadaşlar, vergi
ve gelir adaleti bu Hükûmet döneminde tamamen yok olmuştur. Türkiye
ekonomisinin, AK Parti İktidarı döneminde nereden nereye
getirildiğini anlamak aslında hiç de zor değil.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın,
57'nci Hükûmet dönemine atıfta bulunarak konuşmalarında
sık sık tekrarladığı "Türkiye'yi nereden
aldık nereye getirdik" söylemlerine, yine kendi tabirini
kullanarak cevap vermek gerekiyor. Sayın Başbakan "Bugün
insanlarımızın dünden daha yoksul olduğunu kim
söyleyebilir?" diyor. Memur maaşlarını simit ve
ekmekle mukayese ederek maaşların dört yılda ne kadar
arttığından bahsediyor, ancak zorunlu harcamalardaki
fiyat artışlarından hiç bahsetmiyor. Bugün, Türkiye
İstatistik Kurumu verilerine göre yapılan çalışmalarda
gıda, barınma, ısınma, sağlık, ulaşım,
haberleşme, giyim, eğitim gibi birçok zorunlu harcama kaleminde
ciddi fiyat artışları olduğu gözlemlenmektedir.
Son dört yılda ortalamalar şöyle
Bazı kalemleri burada
ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, fiyat
artışlarındaki bazı kalemleri burada sizlere
hatırlatmak istiyorum. Mesela, 1 kilogram etin fiyatı yüzde
75'ten fazla pahalandı. 1 kilogram patatesin fiyatı yüzde
100 pahalandı. 1 kilogram zeytinin fiyatı yüzde 85-90'lara
dayandı. Mutfak tüpünün fiyatı yüzde 100'leri geçti. Kira
yüzde 103, sağlık harcamaları yüzde 90, kurşunsuz
benzin yüzde 120'ler oranına varmış bulunuyor. Memur maaşlarında
ise, son dört yılda, reel olarak ortalama, yüzde 23 oranında
bir artış meydana gelmiştir. Zorunlu harcama kalemlerindeki
fiyat artışlarına bakılırsa, maaş artışlarının
ne kadar yetersiz kaldığı anlaşılmaktadır.
Yapılan ucuz ithalatın da etkisiyle bazı tüketim maddelerinde
yaşanan fiyat düşüşlerini ele alarak satın alma
gücünün arttığını söylemek aldatma ve kandırmadan
başka bir şey değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
son cümleleriniz için açıyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Diğer taraftan, bir memur maaşının
yüzde 50'si gıda harcamasına, yüzde 40'a yakını
ise konut giderlerine gitmektedir. Buna göre, maaşının
yüzde 87-90'a varan kısmı sadece gıda ve barınma ihtiyaçlarına
ayrılmaktadır. Diğer zorunlu harcamalar olan eğitim,
sağlık, ulaşım, giyim gibi ihtiyaçların karşılanması
için maaşının sadece yüzde 13'ü kalmaktadır.
Barınma ihtiyacı, insan
hayatının olmazsa olmazı varsayıldığında,
gıda harcamasından kısmak zorunda kalınmakta,
dengeli ve sağlıklı beslenmeyen bir nesil yetişmektedir.
Bu da, hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Bu durum
da, ekonomiyi simitle tarif eden Sayın Başbakanın, ekmek
bulamıyorlarsa simit yesinler, mantığıyla hareket
ettiğinin en iyi göstergesidir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.
Bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
Gelir Vergisi Kanununda değişiklik yapan çerçeve 1 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Maliki Ejder Arvas Ahmet Yeni
Bursa Van Samsun
Mehmet
Kurt Cavit
Torun
Samsun Diyarbakır
"Madde 1- 31/12/1960 tarihli ve
193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 9 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (6) numaralı bendi ile, mülga ikinci
fıkrasından sonra gelen üçüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"6. Evlerde kullanılan
dikiş, nakış, mutfak robotu, ütü ve benzeri makine ve
aletler hariç olmak üzere, muharrik kuvvet kullanmamak ve dışarıdan
işçi almamak şartıyla; oturdukları evlerde imal
ettikleri havlu, örtü, çarşaf, çorap, halı, kilim, dokuma
mamulleri, kırpıntı deriden üretilen mamuller, örgü,
dantel, her nevi nakış işleri ve turistik eşya, hasır,
sepet, süpürge, paspas, fırça, yapma çiçek, pul, payet, boncuk
işleme, tığ örgü işleri, ip ve urganları, tarhana,
erişte, mantı gibi ürünleri işyeri açmaksızın
satanlar. Bu ürünlerin, pazar takibi suretiyle satılması
ile ticari, zirai veya mesleki faaliyetleri dolayısıyla
gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olanların düzenledikleri
hariç olmak üzere; düzenlenen kermes, festival, panayır ile kamu
kurum ve kuruluşlarınca geçici olarak belirlenen yerlerde
satılması muaflıktan faydalanmaya engel değildir."
"Ticari, zirai veya mesleki
kazancı dolayısı ile gerçek usulde Gelir Vergisine tabi
olanlar ile yukarıda sayılan işleri Gelir ve Kurumlar
Vergisi mükelleflerine bağlılık arz edecek şekilde
yapanlar esnaf muaflığından faydalanamazlar."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN
(İstanbul) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Tasarı ile öngörülen
düzenlemenin ortaya çıkarabileceği değerlendirilen
tereddütleri gidermeye yönelik olarak düzenleme daha açık
bir şekilde yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz, Hükûmetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 193 sayılı Kanunun
mülga 32 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"Asgarî geçim indirimi
MADDE 32- Ücretin gerçek usûlde vergilendirilmesinde
asgarî geçim indirimi uygulanır.
Asgarî geçim indirimi; ücretin
elde edildiği takvim yılı başında geçerli
olan ve sanayi kesiminde çalışan 16 yaşından büyük
işçiler için uygulanan asgarî ücretin yıllık brüt tutarının;
mükellefin kendisi için % 50'si, çalışmayan ve herhangi bir
geliri olmayan eşi için % 10'u, çocukların her biri için ayrı
ayrı olmak üzere; ilk iki çocuk için % 7,5 diğer çocuklar için
% 5'idir. Gelirin kısmî döneme ait olması halinde, ay kesirleri
tam ay sayılmak suretiyle bu süreye isabet eden indirim tutarları
esas alınır. Asgarî geçim indirimi, bu fıkraya göre belirlenen
tutar ile 103 üncü maddedeki gelir vergisi tarifesinin birinci gelir
dilimine uygulanan oranın çarpılmasıyla bulunan tutarın,
hesaplanan vergiden mahsup edilmesi suretiyle uygulanır. Mahsup
edilecek kısmın fazla olması halinde iade yapılmaz.
İndirimin uygulamasında
"çocuk" tabiri, mükellefle birlikte oturan veya mükellef
tarafından bakılan (nafaka verilenler, evlat edinilenler
ile ana veya babasını kaybetmiş torunlardan mükellefle
birlikte oturanlar dâhil) 18 yaşını veya tahsilde olup
25 yaşını doldurmamış çocukları,
"eş" tabiri ise, aralarında yasal evlilik bağı
bulunan kişileri ifade eder.
İndirim tutarının
tespitinde mükellefin, gelirin elde edildiği tarihteki medenî
hali ve aile durumu esas alınır. İndirim, yukarıdaki
oranlara göre hesaplanan tutarları aşmamak kaydıyla,
ücret geliri elde eden aile fertlerinden her biri için ayrı ayrı,
çocuklar için eşlerden yalnızca birisinin gelirine uygulanır.
Boşananlar için indirim tutarının hesabında, nafakasını
sağladıkları çocuk sayısı dikkate alınır.
Bakanlar Kurulu, indirim konusu
yapılacak toplam tutarın asgari ücretin yıllık
brüt tutarını aşmaması şartıyla ikinci
fıkrada belirtilen asgarî geçim indirimi oranlarını
artırmaya veya kanuni oranına kadar indirmeye yetkilidir.
Asgarî geçim indiriminin uygulama
dönemleri ve mahsup şekli ile diğer hususlara ilişkin
usûl ve esaslar Maliye Bakanlığınca belirlenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Sayın
Ali Kemal Deveciler. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ KEMAL DEVECİLER
(Balıkesir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi hakkında Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Bugün üzerinde görüşmekte bulunduğumuz
Gelir Vergisi Kanunu ve söz almış olduğum 2'nci madde
Türk halkının çok büyük bir kısmını ilgilendirmektedir.
Değerli milletvekilleri, hepimizin
malumu olduğu üzere, AKP İktidarı döneminde işsizlik
ve yoksulluk Türkiye'nin gündemine oturan ve gündemden kalkmayan,gündemden
kalkmayan, gündemde yerini koruyan gündemler olmuştur.
Türk-İş'in son açıkladığı
veriler çerçevesinde, açlık sınırı -son verilere
göre- 628 YTL ve gıda ve gıda dışı yoksulluk
sınırı ise 2.045 YTL'dir. Buna göre, bugün ülkemizde 1
milyon kişinin açlık sınırının altında,
19 milyon kişinin de yoksulluk sınırının altında
mücadele ettiğini burada söylemek istiyorum. Yoksulluğun
diz boyu olduğunun, kayıt dışı ekonomide ilerleme
kaydedilemediğinin bizzat Hükûmet üyeleri tarafından
açıkça ilan edildiği bir dönemde sosyal demokrat politikalara
daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Türk halkının, bu dönemde
kapsamlı bir sosyal yaklaşıma gereksinim duyduğu
böyle bir zamanda, üzerinde çalışmakta olduğumuz kanun
tasarısı ücretlilere vergi iadesini kaldırarak,
halkı, maalesef, az da olsa bir gelir kaynağından mahrum
bırakmaktadır. Tabii, kaldırılmak istenen uygulamanın
bir parçası olarak kayıt dışının azaltılmasında
yararlı olan fiş ve fatura toplanması yönündeki çabaların
da nedeni ortadan kalkmaktadır.
Hükûmet, vergi iadesi sistemini
önce emeklilerin kullanımından çıkarmıştır.
Şimdi ise, çalışanları bundan mahrum ederek, yerine
asgari geçim indirimini getirmeyi amaçlamaktadır. Daha bu
uygulamanın ne anlama geldiğini halkımızın
çalışmakta olan kesimi hissetmemektedir. Fakat, bunun anlamını
ve sonuçlarını emeklilerimize sorabiliriz. Eğer bunu
yaparsak alacağımız cevaplar hiç de olumlu olmayacaktır.
Çünkü, emekliler maaşlarına eklenen miktarları fark
dahi etmemektedirler. Aynı durum, tasarının bu
şekilde yasalaşması hâlinde, çalışanlar
için, ücretliler için de gelecek yıldan itibaren kendini gösterecektir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizin malumu olduğu üzere, AKP, iktidara
geldiği günden beri vergide gayriadil bir politika izlemeyi
sevmektedir. 2002 yılı içerisinde, AKP iktidara geldiğinde,
yüzde 66 olan dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki oranı
2007 yılı bütçesinde yüzde 69 seviyesine çıkmıştır.
Buna ek olarak, uygulamadaki tüm zayıflığa rağmen,
ücretlilere ek bir gelir etkisi yaratan ve bu şekilde fiş
toplamayı özendiren vergi iadesi uygulamasına son verilmesi,
korkarım ki, belge toplanmasında yaşanacak sıkıntılar
nedeniyle düşebilecek vergi gelirini kapatmak için, zaten
yüksek olan ve gelir dağılımını bozucu etki
yapan dolaylı verginin oranının artmasıyla da sonuçlanacaktır.
Bunu hep birlikte göreceğiz. Hükûmet, kaybedeceği vergi gelirlerini
artırmak için oranlarla oynamaya, halk da bundan kaçınmaya
çalışacaktır. Sonuçta, bozuk yapı daha da bozulacak
ve birilerine haksız kaynak transferi yapılacaktır.
Tasarının asgari geçim
indirimini düzenleyen 2'nci maddesi, 193 sayılı Gelir Vergisi
Kanunu'nun mülga 32'nci maddesi yerine yeni bir madde metnini içermektedir.
Buna göre, 1985 yılında kaldırılan asgari geçim
indirimi yeniden getirilmektedir. Madde, asgari geçim indiriminde
oranları, mükellefin kendisi için asgari ücretin yüzde 50'si,
çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşi için yüzde
10'u, çocuklarının her biri için, ilk iki çocuk için ayrı
olmak üzere, yüzde 7,5 ve diğer kalan çocuklar için de yüzde 5 oranını
tespit etmektedir.
Her şeyden önce şunu belirtmek
gerekir ki, getirildiği söylenen asgari geçim indirimi sistemi,
aslında, Gelir Vergisi Kanunu'nda eskiden yer alan en az geçim
indirimi ile sadece ücretliler tarafından kullandırılan,
yararlanılan özel indirimin karışımı niteliğinde
bir sistem olarak önerilmektedir. Ücret geliri elde eden, bunun
dışında çalışmayan ve bir geliri de olmayan
eş ile çocukların da sistemde dikkate alınıyor olması,
uygulamanın en az geçim indirimi yöntemine yaklaşmasını
sağlamaktadır.
Durum bu merkezdeyken, tasarı
ve onun gerekçesi, "niçin sistemden, eşitlik ilkesi nedeniyle
tüm mükelleflerin yararlanamadığı" sorusuna cevap
verememektedir. Ayrıca, getirilen sistem, ücretlerin vergilendirmesinde
asgari geçimin uygulanmasını öngörmektedir. Peki, bu tanımın
dışında kalan veya bu asgari ücret gelirinin üzerinde
geliri olanların durumu ne olacaktır? Getirilen sistemde
sadece asgari ücrete kadar uygulanacağı belirtilmektedir.
Asgari ücret bugün 562,5 YTL'dir. Peki, asgari ücretin üzerinde maaşı
olanlar, memurlarımız, üst düzey yöneticilerimiz, 1 milyar;
1,5 milyar, 2 milyar maaş alanlar ne olacaktır? Onlar da asgari
ücret kadar geçim indiriminden faydalanacaklardır.
Öte yandan, tasarıyla getirilen
sistemde gelirdeki artışın çocuk sayısındaki
artışa bağlanması da "daha fazlanın daha
iyi olduğunu" savunan AKP anlayışına uygun
bir yaklaşımdır. Nitekim, bu yaklaşım, Sayın
Başbakanın iktidarının ilk dönemlerinde savunduğu,
nüfus artışına önem veren bir yaklaşımı
temsil etmektedir. Fakat, tabii, kaliteyle daha fazla ilgili olan
kesimlerin yaklaşımı bu değildir. Bu nedenle, tasarı,
çocuklarla ilgili olarak öngördüğü indirimi de ücretlilerin
gelirinden yapmalıdır.
Bu noktada, yeri gelmişken,
vergi iadesi sistemini IMF'nin etkisiyle ortadan kaldırmak isteyen
Hükûmetin, tasarıda asıl yapması gereken şeyin, asgari
ücretin tamamını, ücretli için indirime konu yapması
gerektiğinin altını çizmek isterim.
Maalesef, yoksulluğun bu denli
yoğun yaşanmaya başlandığı bir ülkede,
üzerinde görüşmeler yapmış olduğumuz bu tasarı,
yoksullukla mücadele yolunda, vergiden bir araç olarak yararlanmaya
imkân tanıyacak önemli bir şanstı, ama, bu şansı
iyi kullanabiliyor muyuz? Elbette, AKP Hükûmetinde, fakir fukara,
garip gureba edebiyatı bol yapılan, ama, uygulamada, sadece,
gösteriye dönük şeylerin olduğu konular olduğu için,
bu şansı, ne yazık ki, iyi kullanamıyoruz. Oysa, asgari
ücretin tamamını, sadece, mükellefin kendisi için vergiden
muaf tutularak, maddenin yeniden yazılması, en alt gelir
diliminde vergi yükündeki iyileşmenin yüzde 6,7 oranında
gerçekleşmesine yardımcı olacaktı.
Bunları, sadece burada değil,
aynı zamanda tasarının Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmelerinde
ve alt komisyondaki görüşmeleri esnasında Cumhuriyet
Halk Partili milletvekilleri olarak söyledik, ama, madde metninde
hâlen ücretlilerin gelir dağılımının iyileştirilmesi
hususunda bir gelişme olmadığını, ne yazık
ki, görmekteyiz.
Asgari ücretin tamamını
geçim indirimine konu yapmayı kabul etmekte zorlanan, belki
de, bazı çevrelere bunun için söz vermiş olan Hükûmet, tasarının
2'nci maddesindeki üçüncü fıkrada, asgari geçim indirimi tutarları
toplamının, asgari ücretin yıllık brüt tutarlarını
aşmamak üzere, ayarlama yetkisine sahip olmak istemektedir.
Bu ayarlama, sadece, artırma yönünde değil, aynı zamanda
indirme yönünde de istenmektedir. Eğer, asgari ücretin tamamına
kadar olacak şekilde bir indirim sağlanabiliyorsa,
Hükûmet bunu niçin şimdi yapmamaktadır? Yoksa, seçim dönemini
mi beklemektedir Hükûmet bu yetkiyi kullanması için? O zaman, seçim
üzeri, çalışanların ağzına bir parmak bal
mı sürmek istemektedir, seçim yatırımı olarak kullanmak
için?
Peki, bu şartlar altında,
Hükûmet niçin bu oranları, ücretlinin aleyhine de olabilecek
bir düzenlemeyle, aşağıya alma yetkisi de istemektedir?
Bunu da anlamak hiç mümkün değildir. Asgari ücretin tamamını
asgari geçim indirimine konu edemeyen Hükûmet, tasarıyı,
vergi sistemini prensiplere uygun hâle getirdiğini ve düşük
gelirliler üzerindeki vergi yükünün azaldığını
ifade ederek savunmaktadır. Oysa, AKP, iktidara gelmesinin ardından,
kendinden önce ücretlilerin vergilendirildiği sistemde değişiklikler
yapmıştır. Bunlardan biri, ücretlilerin gelir vergisi
tarifesinin, diğer gelirlerin vergilendiği tarifeden 5
puan düşük olması. AKP iktidara gelmeden evvel böyle bir
oranlama vardı, ama, ne yazık ki, 2004 yılı sonunda
yaptığımız düzenlemeyle, bu yüzde 5'lik aradaki
fark, ne yazık ki, ortadan kaldırılmıştır
ücretlilerin aleyhine.
Yine, Acil Eylem Planı'nda,
özel indirimin yetersiz olduğunu belirten AKP, bunu kademeli
olarak asgari ücret seviyesine çıkaracağını
Acil Eylem Planı'nda taahhüt etmişti. Bu yapılamadığı
gibi, ücretlilerin 5 puan indirimli gelir vergisi tarifesini
de, 2004 yılının sonunda, az evvel söylediğim gibi,
yürürlükten ne yazık ki kaldırmıştır. Bunları
yapan AKP Hükûmeti, şimdi de bu tasarının ne kadar yararlı
olduğunu söylemektedir.
Tüm bunlar düşünüldüğünde,
AKP Hükûmeti ücretlilere hiçbir ilave katkı yapmamaktadır,
ama, temiz halkımızı, diğer çıkardığı
yasalarda da kandırma çabalarına, her konuda olduğu
gibi, burada da devam etmektedir. Nitekim, ücretlilere vergi iadesiyle
asgari geçim indiriminin bütçe açısından yükünün başa
baş düzeyde olması bunu da kanıtlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, tasarının
2'nci maddesinin yazım şekline baktığımızda,
indirim kapsamına girecek olan eşin herhangi bir gelirinin
olmaması gerektiği ifade edilmektedir. Bu şartlar altında,
herhangi bir işte çalışmadığı hâlde, örneğin,
kendisine ait, az dahi olan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla)
-
herhangi bir mevduattan kazanılan faiz ya da bir başka
arazi geliri veyahut kendine ait, eşine ait bir adet kira geliri
olması, asgari geçim indiriminden yararlanamaması sonucunu
getirecektir. Bu adil midir?
Nihayet, tasarının yürürlük
maddesi, 2'nci maddeye ilişkin yürürlüğün 1/1/2008 tarihinden
itibaren elde edilecek gelirlere uygulanmak üzere, yayımı
tarihinde yürürlüğe gireceğini ifade etmektedir. Bu hüküm,
ücretlilerin 2007 yılında tahakkuk eden harcamalarına
ait fiş ve faturaları göstererek 2008 yılında bir
gelir elde edemeyeceklerini göstermektedir. Oysa, hepimizin bildiği
gibi, 2007 yılında ödenecek vergi iadesi 2006 yılına
ait kazanılmış bir haktır. Bu şartlar altında,
2007 yılı, ücretlilerin bu dönemde yaptıkları harcamalar
nedeniyle boş geçen kayıp bir yıldır. Burada resmen
ücretlilerin 3,5 katrilyon liralık bir miktarı ücretlilerin
cebinden alınıp Maliye hazinesine bu yasayla aktarılmaktadır.
Bununla ilgili bizim bir yasa teklifimiz var. Bu kanunun 1/1/2007 tarihinden
itibaren yürürlüğe girmesi yönünde önerge verdik. Bu önergenin,
inşallah, burada milletvekillerimiz tarafından kabul
edilerek ücretlilerimizin 3,5 katrilyon liralık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica edeyim.
ALİ KEMAL DEVECİLER (Devamla)
-
bu aleyhine olan bu yasanın bu önergeyle düzeleceğini
tahmin ediyorum.
Sözlerime son verirken, ücretliler
açısından yarar sağlamadığı
gibi gelir dağılımına katkı yapmayan bu tasarıyla
önemli bir fırsatın daha kaçmakta olduğunu ve kayıt
dışı ekonominin kayıt içine gireceği yerde,
daha da bu yasayla kayıt dışına gitmekte zorlandığını
ve bu kayıt dışına gitmesinden dolayı gelir
vergisi kaybının da yine dolaylı vergilere yükleneceğini,
tüm halkımızın sırtına AKP Hükûmeti tarafından
yükleneceğini burada bildiriyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Deveciler.
Madde üzerinde, Anavatan Partisi
Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 1346 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerinde Anavatan Partisi
Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, asgari
ücret hakikaten çok vahim bir durumdadır. Yani, açlık
sınırının da çok çok altındadır. Türkiye'deki
bu vahim tabloyu teyit eden bir çalışma Türkiye İstatistik
Kurumu ve Merkez Bankasının 2003 yılından bugüne
kadar ortak yürüttükleri tüketicinin harcama davranışlarının
ve beklentilerinin değerlendirilmesine yönelik tüketici
eğitim anketi sonuçlarıdır. Bunları sizlerle paylaşmak
istiyorum. Kişilerin satın alma gücüyle ilgili beklentilerinin
tespit edilmesi amacıyla yöneltilen sorulara verilen cevaplara
baktığımızda şu sonuçlar ortaya çıkıyor
değerli arkadaşlar: 2003 yılı Aralık ayında
"gelecek altı aylık dönemde satın alma gücüm daha
iyi olacak" diyenlerin oranı yüzde 29 iken, Ekim 2006'da bu
oran yüzde 12'ye düşmüştür. Yani, insanlar ümitsizleşmiştir
gittikçe. Yine, "altı ay öncesine göre şu andaki satın
alma gücüm daha iyi" diyenlerin oranı Aralık 2003'te yüzde
22 iken, Ekim 2006'da bu oran yüzde 11'e düşmüştür.
Kişilerin gelecek altı
aylık dönemde ülkemizde iş bulma imkânlarına ilişkin
beklentileri ise çok çarpıcıdır. "Gelecek altı
aylık dönemde iş bulma imkânları azalacak" diyenlerin
oranı Aralık 2003'te yüzde 17 iken, Ekim 2006'da bu oran yüzde
28'e yükselmiştir. Ümitsizlik had safhada. "Belirgin olarak
azalacak" diyenler ise yüzde 3'ten yüzde 12'ye çıkmıştır.
Fertlerin mali durumlarını
ölçmede en iyi göstergelerden birisi de tasarruf ya da tüketim
eğilimleridir. "Gelecek altı ay içerisinde döviz, altın,
mevduat ya da diğer finansal yatırım araçları vasıtasıyla
tasarruf etme ihtimalim yok" diyenlerin oranı Ekim 2006'da
yüzde 86'ya yükselmiştir.
Anketin ülkenin genel ekonomik
durumuna ilişkin fertlerin görüşlerini içeren kısmında
ise, geçen üç aylık döneme göre Türkiye'nin şu andaki genel
ekonomik durumunun daha iyi olduğu değerlendirmesini yapanların
oranı, yüzde 40'lardan yüzde 14'lere düşmüştür.
Diğer bir husus ise fiyat değişimleridir
değerli arkadaşlar. Bireylerin gelecek on iki aylık
dönemde fiyatların ne derece değişeceği yönündeki
beklentileri de oldukça olumsuzdur. "Fiyatlar düşecek"
diyenlerin oranı yok denecek kadar az iken, fiyatların
hızla artacağını düşünen kesim yüzde 17, aynı
oranda artacağını düşünenlerin oranı ise yüzde
41'dir. Tüm bu veriler ışığı altında, bir kesimin
hayat standardının yükseldiği söylenebilir, ancak,
bu kesimin dar ve sabit gelirli vatandaşlarımızın
olmadığı çok aşikârdır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye'de
memurun durumu son derece vahimdir. Memurun durumuna, memur kendisini
nasıl tarif ediyor, biraz bunlara değinmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, memur
diyor ki: "Adım memur, soyadım 657, görevim evde
eşimden azar işitip çocuklarım tarafından küçümsenmek,
dışarıda mahalle bakkalına, manavına, kasabına
görünmemek, IMF'nin emri doğrultusunda maaş alıp, Merkez
Bankası Başkanına göre, aldığı yüzde
3'lük zamla enflasyonu körüklemek, amirlerim, vekillerim, KİT
çalışanlarım maaşlarını sayarken benim
işim parmaklarımı ıslatmak üzere dudağıma
götürmek." "Gayrisafi millî hasıladan kişi başına
düşen 5 bin doları bulurken -bu Hükûmete göre tabii- 350 dolara
çalışırım." diyor memur. "Tuza yüzde 50,
ekmeğe yüzde 35, petrole yüzde 40 zam gelirken, paramızın
değeri yüzde 30 düşerken, yüzde 3 zamla yetinmek. Enflasyon
yüzde 9 olarak hesap edilirken, hesabı bilmemek, geçim konusunda
ekonomist olmak." Memur diyor ki: "Oysa, Diyanet İşleri
Başkanlığı memura fitre ve zekât verilebileceğini
söylüyor. Ev sahibi kirayı ödeyemeyen memuru kapıya koyuyor.
Bağımsız kuruluşların araştırmalarına
göre, memur, açlık sınırının altında yaşıyor.
Buna karşın, devlet büyükleri, memurun büyük çoğunluğunun
ev sahibi olduğunu koskoca bir yalan olarak iddia ediyor. Ancak,
ülkemde onca işsiz varken, dolandırıcı, hortumcu
para beklerken, zam isteyemem. Ne derler yoksa bana? Belki vatan haini
derler. Peki, nasıl mı geçineceksin? Bankadan faizle para
çeker ödeyemem, haciz gelince elim kolum bağlı kalırım.
Eş dosttan ödünç para alırım. Yoksulluktan dolayı
bu borcumu ödeyemem. Eş dost borcunu istemeye gelince, görünmem."
Değerli arkadaşlar, memurun
hâli perişan. İşte, köle yapmaya çalıştığınız
o memur ki, geceleri taş kaynatıp, gündüzleri baklava, börek
yemişçesine milletine hizmet verme aşkıyla çalışan
şerefli kişilerdir memurlar. Memur aç gezdi. Memur bir elbiseyi
gece yıkayıp gündüz giydi. Memur tatil yerine amelelik yaptı.
Memurun çocuğunun gırtlağından haram lokma geçmedi.
Memur kimsenin kirli emellerine alet olmadı. Memura, eşi
ve çocukları onun alın terinin kıymetini bilerek çok
değer verdi. Memur, yapılmak istenen oyunlara ise hiç gelmedi.
Memur çınarlar gibi ayakta öldü. Memur, cenazesinde saf tutanları
hayırla yâd etti, sağlığında çektirenlere
ise lanet okudu.
Ey memur, sen eli değil ayağı
öpülesi bir insansın, insan topluluğusun. Senin için ne dense
azdır. Seni bu hâle düşürenler utansın.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özdoğan.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
2'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 193 sayılı Kanunun
41 inci maddesinin birinci fıkrasına (4) numaralı
bentten sonra gelmek üzere aşağıdaki (5) numaralı
bent eklenmiş ve diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiştir.
"5. Bu fıkranın 1 ilâ
4 numaralı bentlerinde yazılı olan işlemler hariç
olmak üzere, teşebbüs sahibinin, ilişkili kişilerle
emsallere uygunluk ilkesine aykırı olarak tespit edilen
bedel veya fiyatlar üzerinden mal veya hizmet alım ya da satımında
bulunması halinde, emsallere uygun bedel veya fiyatlar ile teşebbüs
sahibince uygulanmış bedel veya fiyat arasındaki
işletme aleyhine oluşan farklar işletmeden çekilmiş
sayılır.
Teşebbüs sahibinin eşi,
üstsoy ve altsoyu, üçüncü derece dahil yansoy ve kayın hısımları
ile doğrudan veya dolaylı ortağı bulunduğu
şirketler, bu şirketlerin ortakları, bu şirketlerin
idaresi, denetimi veya sermayesi bakımından kontrolü altında
bulunan diğer şirketler ilişkili kişi sayılır.
Bu bent uygulamasında, imalat
ve inşaat, kiralama ve kiraya verme, ödünç para alınması
veya verilmesi, ücret, ikramiye ve benzeri ödemeleri gerektiren
işlemler, her hâl ve şartta mal veya hizmet alım ya da satımı
olarak değerlendirilir.
İşletmeden çekilmiş
sayılan farklar, ilişkili kişi tarafından beyan
edilmiş gelir veya kurumlar vergisi matrahının hesabında
dikkate alınmış ise, ilişkili kişinin vergilendirme
işlemleri buna göre düzeltilir. İlişkili kişiler
ve bu kişilerle yapılan işlemler hakkında bu maddede
yer almayan hususlar bakımından, 5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 13 üncü maddesi hükmü uygulanır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 193 sayılı Kanunun
75 inci maddesinin ikinci fıkrasının (2) numaralı
bendine, birinci paragraftan sonra gelmek üzere aşağıdaki
paragraf eklenmiştir.
"5520 sayılı Kurumlar
Vergisi Kanununun 7 nci maddesindeki şartların birlikte
gerçekleşmesi halinde; Türkiye'de yerleşik gerçek kişilerin
doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte
sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının
en az % 50'sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yurt dışı
iştiraklerinin kazançları dağıtılsın
veya dağıtılmasın, iştirakin hesap döneminin
kapandığı ayı içeren yıl itibarıyla dağıtılan
kâr payı sayılır. Türkiye'de vergilendirilmiş kazancın
iştirak tarafından sonradan dağıtılması
durumunda, elde edilen kâr paylarının vergilendirilmiş
kısmı bu tutardan indirilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 193 sayılı Kanunun
mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının (6) numaralı
bendinde yer alan "dört yıl içinde" ibaresi "beş
yıl içinde" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 193 sayılı Kanunun
94 üncü maddesine birinci fıkradan sonra gelmek üzere aşağıdaki
fıkra eklenmiştir.
"Vergilendirme rejiminin,
Türk vergi sisteminin sahip olduğu vergilendirme kapasitesi
ile en az aynı düzeyde bir vergilendirme imkanı sağlayıp
sağlamadığı ve bilgi değişiminde bulunup
bulunmadığı hususu da göz önünde bulundurulmak suretiyle,
Bakanlar Kurulunca ilan edilecek ülkelerde yerleşik veya faaliyette
bulunanlara (Türkiye'de yerleşik olanların bu ülkelerde
bulunan işyerleri dahil) nakden veya hesaben yapılan veya
tahakkuk ettirilen her türlü ödemeler üzerinden, bu ödemelerin verginin
konusuna girip girmediğine veya ödeme yapılanın mükellef
olup olmadığına bakılmaksızın % 30 oranında
vergi kesintisi yapılır. Emsaline uygun fiyatlarla satın
alınan mal ve iştirak hisseleri için yapılan ödemeler,
emsaline uygun fiyatlarla, deniz ve hava ulaştırma araçlarının
kiralanması için yapılan ödemeler ile yapılan
işin tamamlanabilmesi bakımından zorunluluk arz eden
geçiş ücreti, liman ücreti gibi ödemeler üzerinden yapılacak
kesinti oranını; her bir ödeme türü, faaliyet konusu ya da
sektör itibarıyla ayrı ayrı belirlemeye, sıfıra
kadar indirmeye veya kanuni seviyesine kadar getirmeye Bakanlar
Kurulu yetkilidir. Yurt dışındaki finans kuruluşlarından
temin edilen borçlanmalara ilişkin anapara, faiz ve kâr payı
ödemeleri ile sigorta ve reasürans ödemeleri üzerinden bu fıkra
uyarınca vergi kesintisi yapılmaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
6'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 193 sayılı Kanunun
99 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 99- Muhtasar beyannamenin
şekil, içerik ve eklerini belirlemeye ve tevkifat konuları
itibarıyla ayrı ayrı beyanname verme mecburiyeti getirmeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
7'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 193 sayılı Kanunun
121 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kontrol edilen yabancı
kurumlara yapılan ödemeler üzerinden 94 üncü maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca kesilen vergiler, Türkiye'de yıllık
beyannameyle bildirilen kontrol edilen yabancı kurum kârı
üzerinden hesaplanacak gelir vergisinden mahsup edilebilir. Mahsup
edilecek vergi, kontrol edilen yabancı kurumun bu ödemelerden
kaynaklanan kazancına isabet eden gelir vergisinden fazla olamaz."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
8'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 193 sayılı Kanunun
123 üncü maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Kontrol edilen yabancı
kurumlara ilişkin hükümlerin uygulandığı durumlarda,
yurt dışı iştirakin toplam vergi yükünün hesabında
esas alınan vergiler, ödenmiş olmaları şartıyla,
Türkiye'de vergilendirilecek kontrol edilen yabancı kurum
kârları üzerinden hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilebilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 193 sayılı Kanunun
92 nci maddesinde yer alan "Mart ayının onbeşinci günü
akşamına kadar," ibaresi
"Mart ayının başından yirmibeşinci günü akşamına kadar," olarak, "Şubat
ayının onbeşinci günü akşamına kadar,"
ibaresi "Şubat ayının başından yirmibeşinci
günü akşamına kadar,"
olarak, 98 inci maddesinde yer alan
"ertesi ayın yirminci günü akşamına kadar,"
ibaresi "ertesi ayın yirmiüçüncü günü akşamına
kadar," olarak, "Ocak, Nisan,
Temmuz ve Ekim aylarının yirminci günü akşamına
kadar" ibaresi "Ocak, Nisan, Temmuz ve Ekim aylarının
yirmiüçüncü günü akşamına kadar" olarak, mükerrer 120
nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "geçici verginin
beyan süresini üç aylık dönemi izleyen ikinci ayın onuncu,"
ibaresi "geçici verginin beyan süresini üç aylık dönemi
izleyen ikinci ayın ondördüncü," ve "dönemi izleyen
ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar" ibaresi
"dönemi izleyen ikinci ayın ondördüncü günü akşamına
kadar" olarak, geçici 67 nci maddesinin (1) numaralı
fıkrasının yedinci paragrafındaki "dönemini
izleyen ayın yirminci günü akşamına kadar" ibaresi
"dönemini izleyen ayın yirmiüçüncü günü akşamına
kadar", (14) numaralı fıkrasında yer alan "2006
yılında" ibaresi "31/12/2008 tarihine kadar"
olarak; ayrıca, 25/10/1984 tarihli
ve 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 41 inci maddesinde yer alan
"yirminci günü" ibaresi "yirmidördüncü günü" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
Bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1346 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının çerçeve 10 uncu maddesinde
yer alan "dönemi izleyen ikinci ayın onuncu günü akşamına
kadar" ibaresinden önce gelmek üzere "üçüncü fıkrasında
yer alan" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Kemalettin Göktaş Cavit Torun
Bursa
Trabzon Diyarbakır
Ahmet
Yeni Murat Yıldırım Mehmet Daniş
Samsun Çorum Çanakkale
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Metinde geçen "dönemi
izleyen ikinci ayın onuncu günü akşamına kadar"
üçüncü fıkrada yer aldığından, söz konusu ibare değişikliği
yapılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 193 sayılı Kanuna
aşağıdaki madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 71- Bu
Kanunun mükerrer 80 inci maddesinin birinci fıkrasının
(6) numaralı bendinin uygulanmasına ilişkin olarak,
70 inci maddenin birinci fıkrasının (1), (2), (4) ve (7)
numaralı bentlerinde sayılan ve 1/1/2007 tarihinden önce
iktisap edilmiş olan mal (gerçek usulde vergilendirilen çiftçilerin
zirai istihsalde kullandıkları gayrimenkuller dahil) ve
hakların elden çıkarılmasından doğan kazançların
vergilendirilmesinde dört yıllık süre esas alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
11'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 25/10/1984 tarihli ve 3065
sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 13 üncü maddesinin
birinci fıkrasının
(c) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"c) Altın, gümüş, platin
arama, işletme, zenginleştirme, rafinaj ve Türk Petrol Kanunu
hükümlerine göre petrol arama faaliyetlerine ilişkin olmak
üzere, bu faaliyetleri yürütenlere yapılan teslim ve hizmetler
ile aynı Kanun hükümlerine göre boru hattıyla taşımacılık
yapanlara bu hatların inşa ve modernizasyonuna ilişkin
yapılan teslim ve hizmetler,"
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
12'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 3065 sayılı Kanunun
17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde
yer alan "Üniversite ve yüksekokullar ile 8.6.1965 tarihli ve 625
sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullar tarafından
ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10 unu" ibaresi
"8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine tabi
özel okullar tarafından ilgili dönemdeki kapasitelerinin %
10'unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50'sini" şeklinde;
(4) numaralı fıkrasının (r) bendi aşağıdaki
şekilde ve 29 uncu maddesinin ikinci fıkrasındaki
"işletmelerden" ibaresi ise "işletmeler ile
organize sanayi bölgelerinden" şeklinde değiştirilmiştir.
"r) Kurumların aktifinde
veya belediyeler ile il özel idarelerinin mülkiyetinde, en az iki
tam yıl süreyle bulunan iştirak hisseleri ile gayrimenkullerin
satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslimler
ile bankalara borçlu olanların ve kefillerinin borçlarına
karşılık gayrimenkul ve iştirak hisselerinin (müzayede
mahallerinde yapılan satışlar dahil) bankalara devir
ve teslimleri.
İstisna kapsamındaki
kıymetlerin ticaretini yapan kurumların, bu amaçla aktiflerinde
bulundurdukları gayrimenkul ve iştirak hisselerinin teslimleri
istisna kapsamı dışındadır.
İstisna kapsamında teslim
edilen kıymetlerin iktisabında yüklenilen ve teslimin yapıldığı
döneme kadar indirim yoluyla giderilemeyen katma değer vergisi,
teslimin yapıldığı hesap dönemine ilişkin gelir
veya kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak
dikkate alınır."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Tasarının
13 üncü maddesinin çerçeve hükmünün aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Ahmet Yeni Cavit Torun
Bursa Samsun Diyarbakır
Zülfü
Demirbağ İbrahim
Köşdere M. Ali
Suçin
Elâzığ Çanakkale Batman
A.
Erdem Cantimur
Kütahya
"Madde 13 - 3065 sayılı
Kanunun 17 nci maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(b) bendinde yer alan "Üniversite ve yüksekokullar ile 8.6.1965
tarihli ve 625 sayılı Kanun hükümlerine tabi özel okullar
tarafından ilgili dönemdeki kapasitelerinin % 10 unu"
ibaresi "8.2.2007 tarihli ve 5580 sayılı Kanun hükümlerine
tabi özel okullar tarafından ilgili dönemdeki kapasitelerinin
% 10'unu, üniversite ve yüksekokullarda ise % 50'sini" şeklinde;
(4) numaralı fıkrasının (o) bendinde yer alan
"işlemlerine konu mallar" ibaresinin "işlemlerine
konu mallar ile transit rejim kapsamında işlem gören mallar"
şeklinde; aynı fıkranın (r) bendi aşağıdaki
şekilde; 29 uncu maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki
"işletmelerden" ibaresi ise "işletmeler ile
organize sanayi bölgelerinden" şeklinde değiştirilmiştir."
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ
OSMAN NURİ FİLİZ (Denizli) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum
efendim:
Gerekçe:
Yapılan düzenleme KDV Kanununun
17/4-o maddesi ile ilgilidir. Kanunun 17/4-o maddesinde, gümrük antrepoları
ve geçici depolama yerleri ile gümrük hizmetlerinin verildiği
gümrüklü sahalarda, ihracat ve ithalat işlemlerine konu mallar
için verilen ardiye, depolama ve terminal hizmetleri istisna kapsamında
yer almaktadır. Ancak söz konusu istisna, transit rejim kapsamında
işlem gören malları kapsamamaktadır. Önerilen düzenleme
ile transit rejim kapsamında işlem gören mallara yönelik
olarak verilen ardiye, depolama ve terminal hizmetleri de KDV'den
istisna edilmektedir. Yapılan bu istisna düzenlemesi ile transit
rejim kapsamındaki mallar için verilen ardiye, depolama gibi
hizmetlerin maliyetleri düşürülerek, ülkemiz üzerinden transit
rejim kapsamında geçişi beklenen malların, çevre ülkeler
üzerinden sağlanan geçiş yollarına kayması engellenmekte
ve transit ticaretin ülkemiz ekonomisine sağladığı
katkıların artırılması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi kabul edilen önerge
doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
21.21
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.40
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Türkân MİÇOOĞULLARI
(İzmir)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 69'uncu Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1346 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 6/6/2002 tarihli ve 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı
listenin 87.03 G.T.İ.P. numarasında yer alan "- Diğerleri
" ibaresinden önce, vergi oranı % 10 olmak üzere "- Motor
silindir hacmi 3200 cm³'ü geçmeyen sürücü dahil 9 kişilik oturma
yeri olanlar" ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
Özel Tüketim Vergisi ile ilgili çerçeve 14 ncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Zülfü Demirbağ Ahmet Yeni
Bursa Elâzığ Samsun
Mehmet
Daniş Mehmet Ali Suçin Cavit Torun
Çanakkale Batman Diyarbakır
İbrahim
Köşdere
Çanakkale
Madde 14- 6/6/2002 tarihli ve 4760
sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanununa ekli (II) sayılı
listenin 87.03 G.T.İ.P. numarasında yer alan "-Diğerleri"
ibaresinden önce vergi oranı % 10 olmak üzere "-Motor silindir
hacmi 3200 cm³'ü geçmeyen sürücü dahil 9 kişilik oturma yeri
olanlar" ibaresi eklenmiş ve (III) sayılı listenin
(B) cetvelinin "Asgari Maktu Vergi Tutarı" sütununda
yer alan "0,0600" tutarları "0,0700" olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: 2007/11674 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararnamesinin eki Karar ile Bakanlar Kurulunca
belirlenen "maktu vergi" tutarları ÖTV Kanununun 12
nci maddesinde yapılan değişiklik göz önüne alınmak
suretiyle uygulamada tereddüt yaşanmaması bakımından
asgari maktu vergi tutarları olarak ilgili cetvellerdeki yerine
işlenmektedir.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 14' üncü maddeyi kabul
edilen önergeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum.
MADDE 15- 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı
Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun "I.
Akitlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümünün
(A) fıkrasına aşağıdaki 6 numaralı bent
ile (2) sayılı tablonun "III-İşçiler, çiftçiler
ve göçmenlerle ilgili kağıtlar" başlıklı
bölümüne aşağıdaki (9) numaralı, "IV-Ticari
ve medeni işlerle ilgili kağıtlar" başlıklı
bölümüne ise aşağıdaki (36) numaralı fıkralar
eklenmiştir.
"6. İkinci el araç satış
sözleşmeleri (Binde 1,5)"
"9. 3285 sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca
düzenlenen menşe şahadetnameleri."
"36. Sermaye piyasası
mevzuatına göre ihraç edilecek özel sektör tahvilleri."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
488 sayılı Damga Vergisi Kanununda değişiklik öngören
çerçeve 15 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Fahrettin Poyraz
İbrahim Köşdere
Bursa Bilecik Çanakkale
Cavit
Torun Abdullah Erdem Cantimur İmdat Sütlüoğlu
Diyarbakır Kütahya Rize
Madde 15- 1/7/1964 tarihli ve 488 sayılı
Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun "I.
Akitlerle ilgili kağıtlar" başlıklı bölümünün
(A) fıkrasına aşağıdaki 6 numaralı bent
ile (2) sayılı tablonun "III-İşçiler, çiftçiler
ve göçmenlerle ilgili kağıtlar" başlıklı
bölümüne aşağıdaki (9) numaralı fıkra eklenmiştir.
"6. İkinci el araç satış
sözleşmeleri (Binde 1,5)"
"9. 3285 sayılı Hayvan
Sağlığı ve Zabıtası Kanunu uyarınca
düzenlenen menşe şahadetnameleri."
BAŞKAN - Sayın Komisyon,
katılıyor musunuz?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Konut Finansmanı
Sistemine İlişkin Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile özel sektör tahvillerine
ilişkin düzenleme yapıldığından, buna
ilişkin Tasarıdaki hükümler madde metninden çıkarılmaktadır.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, 15'inci maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16 - 2/7/1964 tarihli ve 492
sayılı Harçlar Kanununun 123 üncü maddesinin üçüncü
fıkrasına "nev'i değişiklikleri nedeniyle
yapılacak işlemler ile" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Esnaf ve Sanatkarlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatiflerce
bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler
dahil)" ibaresi eklenmiş, Kanuna ekli (4) sayılı
tarifenin "I- Tapu İşlemleri" bölümünün (20) numaralı
fıkrasının (d) bendindeki parantez içi hüküm "(Bu
bedel, üzerinde hak tesis edilen gayrimenkulun emlak vergisi değerinin
yarısından az, iki katından çok olamaz)" şeklinde
değiştirilmiş, ekli (8) sayılı tarifenin
"XI- Finansal Faaliyet Harçları" başlıklı
bölümünün (7) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde
yer alan tutarlar aşağıdaki şekilde yeniden belirlenmiştir.
"a) Yetkili müesseseler (döviz
büfeleri) kuruluş izin belgeleri (her yıl için) (11.220.-YTL)
b) Yetkili müesseselerin (döviz
büfeleri) açacakları şubeler için düzenlenen belgeler
(5.610.-YTL)"
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
adet önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
16'ncı maddesiyle 492 sayılı Harçlar Kanununun 123'üncü
maddesinin üçüncü fıkrasına eklenmesi öngörülen ibarenin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Çelik Kemalettin Göktaş Cavit Torun
Bursa Trabzon Diyarbakır
Ahmet
Yeni Murat
Yıldırım
Samsun Çorum
"Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve
Kefalet Kooperatifleri (Bu kooperatifler ile Kredi Garanti Fonu
İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi tarafından
bankalardan kullandırılacak krediler için verilecek kefaletler
dahil),"
BAŞKAN - Sayın Komisyon?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kredi Garanti Fonu İşletme
ve Araştırma Anonim Şirketi, KOBİ'lerin bankalardan
kullandığı kredilere garanti/kefaletler ile teminat
sağlayarak, bankalar nezdinde yeterli teminata sahip olmayan
KOBİ yatırımlarının kredi olanaklarından
yararlanmalarına yardımcı olmaktadır.
Bu nedenle, önergeyle Kredi Garanti
Fonu İşletme ve Araştırma Anonim Şirketi'nin
bankalara vereceği kefaletler için, Fonun garanti/kefaletler
sağladığı kişilerden alacağı teminatlara
ilişkin işlemlerin harçlardan bağışık tutulması
sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 16'ncı maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17- 13/07/1956 tarihli ve 6802
sayılı Gider Vergileri Kanununun 29 uncu maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine, "ikramiyeleri" ibaresinden
sonra gelmek üzere "ile Merkez Bankasınca ihraç edilen likidite
senetlerinden elde edilen faiz gelirleri," ibaresi eklenmiş,
31 inci maddesinin dördüncü fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiş ve maddenin sonuna aşağıdaki
fıkra eklenmiş; 33 üncü maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan "bankalar arası kambiyo muamelelerinde" ibaresi
"kambiyo muamelelerinde" şeklinde değiştirilmiştir.
"Sigorta şirketleri, iptal
ettikleri sigorta muamelelerine ilişkin vergileri (yalnızca
iptal tarihinden sonraki döneme ait olan kısmı), iptalin
gerçekleştiği dönemde hesaplanan banka ve sigorta muameleleri
vergisinden indirebilirler. Bu dönemde indirilemeyen vergiler,
sonraki dönem beyannamelerinde indirim konusu yapılabilir."
"Maliye Bakanlığı,
bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye
yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
17'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- 5/5/2005 tarihli ve 5345
sayılı Gelir İdaresi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin
(g) bendi aşağıdaki şekilde, 24 üncü maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "bu işlemlere ilişkin
olarak yaratılan ihtilaflarla ilgili yargı mercileri
nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak" ibaresi "bu
işlemler ile diğer işlemlerinden dolayı idari yargı
mercileri nezdinde yaratılan ihtilaflarla ilgili olarak bu
merciler nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak" şeklinde
değiştirilmiş ve 33 üncü maddesine "Başkanlığın
görev alanına giren konularda" ibaresinden sonra gelmek
üzere "Maliye Bakanlığına yapılmış
olan atıflar Gelir İdaresi Başkanlığına"
ibaresi eklenmiştir.
"g) İşlem ve eylemlerinden
dolayı idari yargı mercilerinde yaratılan ihtilaflarla
ilgili olarak bu merciler nezdinde talep ve savunmalarda bulunmak,
gerektiğinde itiraz, temyiz ve tashihi karar yoluna gitmek;
temyiz yoluna gidilip gidilmeyeceği hususunda taşra
teşkilatına muvafakat vermek; şikayet başvurularını
karara bağlamak; uygulamada ortaya çıkan ihtilafların
en aza indirilmesine ve uygulama birliğinin sağlanmasına
yönelik tedbirleri almak."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği?
Yok.
18'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 19- 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı
Vergi Usul Kanununa 28 inci maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki
madde eklenmiştir.
"Beyanname verme ve ödeme sürelerinde
yetki
MÜKERRER MADDE 28- Maliye Bakanlığı
Gelir İdaresi Başkanlığı, beyannamelerin verilme
ve ödeme sürelerinin son gününü, kanuni süresinden itibaren bir
ayı geçmeyecek şekilde yeniden belirlemeye yetkilidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde söz isteği? Yok.
19'uncu maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremizin bitmesine çok az süre kalmıştır. Yeni bir
maddeye başladığımızda bitirme imkânımız
olmayacağını düşündüğümüzden, bu nedenle,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 1 Mart 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum, size
iyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 21.52