DÖNEM: 22 CİLT:
149 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
71inci
Birleşim
6 Mart 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, Deprem Haftası
münasebetiyle, ülkemizin fiziki yapısı ve konumu itibarıyla
muhtemel deprem afetine karşı hazırlıklı olunması
için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız Özak'ın cevabı
2.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, son günlerde
Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen depremler nedeniyle,
özellikle riskli bölgelerde bulunan orta ve ağır hasarlı
binaların yıkılarak depreme dayanıklı
şekilde yeniden yapılmasına ve belediyelerin altyapı
sorunlarını giderebilmeleri için desteklenmesinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın cevabı
3.-
Elâzığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu'nun, Malatya
ve Elâzığ'da meydana gelen deprem sonrasında, özellikle
fay hattı üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki yapılarda
rehabilitasyon çalışmalarına ağırlık
verilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın cevabı
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair 15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı
Kanun'un bazı maddelerinin Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine
göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1215)
2.-
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında tanzim
edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1216)
3.-
ABD Kongresi'nde, ilgili bakanlıklarla ve diğer mercilerle
temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinden
bir Parlamento heyetinin Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1217)
4.-
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül başkanlığında Makedonya Cumhuriyeti'ne
yapılacak resmî ziyarete, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden oluşan birer
heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1218)
5.-
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül başkanlığında Fas'a yapılacak
resmî ziyarete, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi
partilerin milletvekillerinden oluşan birer heyetin katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1219)
6.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato Başkanlarının
ortak davetine icabetle Floransa ve Roma'da düzenlenecek olan Roma
Antlaşması'nın 50'nci Yıl Dönümü Töreni ve Etkinlikleri'ne
katılmak üzere İtalya'ya resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
7.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gürcistan'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1221)
8.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 5434
Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine
(j) Bendi Eklenmesi ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
152 nci Maddesinin "II" Sayılı Tazminatlar Bölümünün,
(6) Adalet Hizmetleri Tazminatı Bendinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/400) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/436)
9.-
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Don Olayları ve Kuraklık
Sebebiyle Ürünleri Zarar Gören Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası
A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden Kullandıkları
Tarımsal Kredilerin Geri Ödenmesinin Ertelenmesine
İlişkin Kanun Teklifinin (2/850) doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/437)
IV. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/94) (10/424) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/3/2007 Salı
günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
2.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahallî İdare
Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu
(2/911) (S. Sayısı: 1317)
4.-
İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet
Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın;
24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı: 1350)
VI. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Manisa-Salihli
Cezaevinin yetersizliğine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/19919)
2.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDU'nun, kuruyan göl ve
akarsular ile iklim değişikliklerinin bitki örtüsüne etkilerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/19921)
3.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN'ün, Muğla'daki orman
alanlarında yürütülen madencilik faaliyetlerine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/19923)
4.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Düzce ilinde kiraya verilen
orman arazilerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin
cevabı (7/19925)
5.-
Ordu Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, Irak'ta düşen
Türk işçileri taşıyan uçağa ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah GÜL'ün cevabı (7/19926)
6.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ'ın, yeşil kartlı
hastaların ilaç bedellerinin eczanelere ödenmesine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/19969)
7.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, eczanelere
ilaç bedellerinin ödenmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı
Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/19971)
8.-
Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHAN'ın, cinsiyet
ayrımcılığı yapıldığı iddia
edilen bir reklam filmine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/19987)
9.-
Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCAN'ın, Gaziantep'teki bir devekuşu
çiftliğinde kaçak elektrik kullanıldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/19993)
10.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ'nün, belediyelerin ihalelerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20016)
11.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, Karadeniz'deki zehirli
varillere ve çevre kirliliğine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin
cevabı (7/20032)
12.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Yatağan Termik
Santralı çevresindeki radyoaktiviteye ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPE'nin cevabı (7/20064)
13.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, Türk Şehitliklerine
ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah GÜL'ün cevabı (7/20065)
14.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNER'in, üniversite hastanelerinin
ilaç firmalarına olan borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye
Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı (7/20090)
15.-
Manisa Milletvekili Nuri ÇİLİNGİR'in, Bağ-Kurlu
hastaların üniversite hastanelerinde karşılaştıkları
zorluklara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/20335)
16.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Kızılay
Teftiş Kurulunun düzenlediği toplantılara ilişkin
Başbakandan sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/20339)
17.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATUR'un, çocuk ve kadınlara yönelik
şiddetle ilgili genelge doğrultusundaki çalışmalara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun
cevabı (7/20344)
18.-
Samsun Milletvekili İlyas Sezai ÖNDER'in, 19 Mayıs Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hastanesinin hemşire kadrosu ihtiyacına
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20361)
19.-
Adana Milletvekili Mehmet Ziya YERGÖK'ün, Gebze'deki akaryakıt
kaçakçılığı ile ilgili iddialara ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMEN'in cevabı (7/20377)
20.-
İstanbul Milletvekili Ali Kemal KUMKUMOĞLU'nun, bakıcı
anne olarak çalışanların sorunlarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı (7/20378)
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak yedi oturum yaptı.
Batman
Milletvekili Mehmet Ali Suçin, tarım sektöründe gelinen noktaya,
tarımsal yapıdaki dönüşümün gerçekleştirilebilmesi
için son dönemde yapılan çalışmalara,
Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı, Ankara Mobilyacılar
Sitesi esnafı ile mobilya sektörünün sorunlarına ve
alınması gereken tedbirlere,
Sakarya
Milletvekili Süleyman Gündüz, Birleşmiş Milletler Lahey
Uluslararası Adalet Divanı'nın Bosna-Hersek'in Srebrenica
kentinde Sırp-Çetnik saldırganların gerçekleştirdiği
soykırımla ilgili aldığı karara ilişkin,
Gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Danimarka
Parlamentosu Başkanı Christian Mejdahl ve beraberindeki
heyetin ülkemizi ziyaretinin TBMM Başkanlık Divanınca
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ın, Portekiz
Meclis Başkanı Jaime Gama'nın davetine icabetle, beraberinde
bir Parlamento heyetiyle Portekiz'e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
Türkçedeki
bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması,
Türkçenin korunması ve etkin kullanımı için (10/365),
Küresel
ısınmanın neden olduğu sorunların ve oluşturduğu
riskin araştırılarak (10/351, 399, 417),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Genel Kurulun
13/2/2007 tarihli 62'nci Birleşimi'nde kurulan Meclis Araştırma
Komisyonları üyeliklerine, siyasi parti gruplarınca gösterilen
adaylar seçildiler.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri;
4'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin;
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel
İdaresi Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri Kanunlarında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/911) (S. Sayısı: 1317) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak
4'üncü maddesine kadar,
9'uncu
sırasında bulunan, İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı; Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve
35 Milletvekilinin, İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 ve 2'nci Maddelerinin Değiştirilmesi
Hakkında Kanun Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun,
5434 Sayılı Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili
Ümmet Kandoğan'ın, 24/2/1968 Tarih ve 1005 Sayılı
İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet
Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında
Kanunun 1'inci Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'nin (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı:
1350) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelere geçilmesi,
Kabul
edildi, verilen aradan sonra;
İlgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı; Kütahya Milletvekili
Abdullah Erdem Cantimur ve 6 Milletvekilinin, Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi;
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin'in, Gelir Vergisi Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi;
İstanbul Milletvekili Mehmet Mustafa Açıkalın'ın,
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi'nin (1/1266, 2/926, 2/933, 2/934) (S. Sayısı:
1346) görüşmeleri tamamlandı; elektronik cihazla yapılan
açık oylama sonucunda,
5'inci
sırasında bulunan, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel
(1/1228) (S. Sayısı: 1264),
6'ncı
sırasında bulunan, Uçuş, Paraşüt, Denizaltı,
Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminatı Kanunu ve
926 Sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel (1/1097)
(S. Sayısı: 1134),
7'nci
sırasında bulunan, Askerlik (1/985) (S. Sayısı:
925),
8'inci
sırasında bulunan, Er ve Erbaş Harçlıkları
(1/998) (S. Sayısı: 926),
Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarıları;
10'uncu
sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve
Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt'un, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/942) (S. Sayısı:
1345),
Yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
6
Mart 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
20.00'de son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan
Vekili
Türkân
Miçooğulları Mehmet
Daniş
İzmir
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 95
II. - GELEN
KÂĞITLAR
2 Mart 2007
Cuma
Teklif
1.-
İstanbul Milletvekilleri Ünal Kacır ve Gülseren Topuz'un;
Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/963) (Adalet ve İçişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi : 27.2.2007)
No.: 96
5 Mart 2007
Pazartesi
Raporlar
1.-
Konya Milletvekili Kerim Özkul'un; Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/918) (S. Sayısı: 1355)
(Dağıtma tarihi: 5.3.2007) (GÜNDEME)
2.-
Karayolları Trafik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İstanbul Milletvekili Zeynep Karahan Uslu'nun; Karayolları
Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu (1/1279, 2/879) (S. Sayısı:
1356) (Dağıtma tarihi: 5.3.2007) (GÜNDEME)
No.:
97
6 Mart 2007
Salı
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1.-
15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi (1/1315) (Anayasa
ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.3.2007)
Tezkereler
1.-
Denizli Milletvekili V. Haşim Oral'ın Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1213) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2007)
2.-
Hatay Milletvekili Gökhan Durgun'un Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1214) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
2.3.2007)
Meclis
Araştırması Önergeleri
1.-
Zonguldak Milletvekili Nadir SARAÇ ve 41 Milletvekilinin, bölünmüş
yol çalışmalarında kalite düzeyinin araştırılarak
standardın sağlanması ve maliyet artışlarının
önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105
inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/426) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/3/2007)
2.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURT ve 43 Milletvekilinin, eczacılık
mesleğindeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/427) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/3/2007)
6 Mart 2007
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.07
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 71'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın milletvekilleri, gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
ülkemizde deprem bilinciyle ilgili olmak üzere, Adana Milletvekili
Sayın Ayhan Zeynep Tekin Börü... (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika efendim.
III. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Adana Milletvekili Ayhan Zeynep Tekin Börü'nün, Deprem Haftası
münasebetiyle, ülkemizin fiziki yapısı ve konumu itibarıyla
muhtemel deprem afetine karşı hazırlıklı olunması
için alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Faruk Nafız Özak'ın cevabı
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Adana)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1-7 Mart Deprem
Haftası sebebiyle, ülkemizin deprem gerçeğini bir defa
daha hatırlatmak ve ülkemizin fiziki yapısı ve konumu
gereği gündemimizden hiç düşmeyen, fakat yeterli ilgi ve
duyarlılığı göstermediğimiz deprem ve
alınması gerekli tedbirler ile ilgili olarak söz almış
bulunmaktayım. Bu vesile ile yüce Meclisi ve ekranları
başlarında bizleri izleyen vatandaşlarımızı
saygı ile selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; topraklarının
yüzde 93'ü, nüfusunun ise yüzde 98'i çeşitli derecelerde deprem
etkisi altında olan ülkemizde, deprem afeti nedeniyle ortaya
çıkmakta olan toplumsal ve ekonomik kayıplar için çok ciddi
tedbirler alınması gerekmektedir.
Bu nedenle, afet zararlarının
azaltılması konusunda, dünyadaki uygulamaları da dikkate
alarak, uygulanabilir çözümlerin üretilmesi önemli bir zorunluluk
olmaktadır. Bu bağlamda, bütün tehlikeleri ve zarar verici
olayları bilimin ve teknolojinin denetimine bırakmak gerekir.
Aksi hâlde, hasar görebilirliliğin ve toplum değerlerinin,
zamana bağlı olarak olumlu yönde değişmesi mümkün
olmaz. Yaşamış olduğumuz depremlerde, sürekli
olarak deprem büyüklüğü ile orantılı olmayan can ve mal
kayıpları olduğu gibi, deprem olmadan da yapılarımız
yerle bir olmakta, ciddi can ve mal kayıpları ortaya
çıkmaktadır. Konya'da Zümrüt Apartmanı, Bursa'da İntamlar
Sitesi'ndeki binalar, Diyarbakır'da Alkan-1 Apartmanı,
şimdi de Zeytinburnu'nda bulunan Huzur Apartmanı'nın
çökmesiyle iki vatandaşımızın daha yaşamını
yitirdiği acı bir tabloyla karşı kaşıya
bulunuyoruz. Demek ki, bu konuda çözmemiz ve yapmamız gereken
birtakım şeyler var.
Ülkemizde şehirlere göçün
hızlanmasıyla yapı üretimimiz sorun olmaya ve çağın
gerisinde kalmaya başlamıştır. Sorunun tek başına
teknik bir sorun olmadığı, yapı üretimi konusunun
aynı zamanda siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel bir konu kapsamında
değerlendirilmesi gereken önemli bir sistem sorunu olduğu
açıktır. Ülkemizin her köşesinde farklı zamanlarda
kendi kendine çöken yapılar bu görüşü, maalesef, doğrulamaktadır.
17 Ağustos depreminde önemli
ölçüde hasar gören yapıların bir kısmının hasarlarının
gerek sıvanarak gerekse boyanarak kapatılmış olduğu,
bölge insanları tarafından zaman zaman ifade edilmektedir.
Ne acıdır ki, bu tür yapılar deprem tehlikesi karşısında
ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Deprem anındaki ve deprem sonrasında
ortaya çıkan zararların azaltılması için deprem
öncesi yapılması gereken çalışmalar son derece
önemlidir. Bu kapsamda var olan yapıların deprem güvenliklerinin
belirlenmesinin hızlandırılması ve deprem güvenliği
olmayan yapıların güçlendirilmesi, ekonomik olarak pahalı
ise bu yapıların yıkılarak kentsel dönüşüm tasarısıyla
yeniden planlanması gerekmektedir. Ayrıca, yeni yapılacak
olan yapıların, mühendislik kurallarına, Deprem Yönetmeliğine,
mevcut şartnamelere uygun olarak projelerinin yapılması,
yapı güvenliği açısından son derece önemlidir.
Yapılarımızın
denetiminin Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile sadece 19
ilde yapılması öngörülmüştür. Oysa, görülüyor ki, yapı
denetimi, deprem olsun veya olmasın yapılarımızın
sağlamlığı için her zaman yapılmalıdır.
Bu bakımdan, bütün illerimizin yapı denetimi kapsamına
alınması da bir zorunluluktur. Yapı denetim bürolarının
işlerini daha iyi ve hassas yapabilmeleri için, haksız rekabeti
önleyecek düzenlemelerin de yapılması gerekmektedir.
Son zamanlarda belediyelerimizin ve Toplu Konut İdaresinin
yapmış olduğu kentsel dönüşüm projesi uygulamaları
sayesinde, merkezî yönetimin belirlediği politikalar
doğrultusunda belediyelerle işbirliği hâlinde
başlatılan gecekondu dönüşüm, kentsel yenileme projeleri
bugüne kadar görülmemiş bir kapsam ve hızla uygulamaya
konmuştur. Bu projeler sayesinde, şehirlerdeki sağlıksız
alanlarda yaşayan vatandaşların yaşanabilir
sağlıklı çevrelerde konut sahibi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
AYHAN ZEYNEP TEKİN BÖRÜ (Devamla)
-
olmalarına imkân tanınmakla birlikte, depreme dayanıklı
yeni binalara da kavuşmuş olacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, deprem, birlikte yaşamaya
alışmak zorunda olduğumuz bir olaydır. Deprem kuşağı
üzerinde yer alan ülkemizde her yıl çok sayıda depremler meydana
gelmektedir ve bu depremlerden çoğunun sonucunda maalesef can
ve mal kayıpları olmaktadır. Ancak, bu kayıpların
sebebi depremin şiddeti değil, yetersiz malzeme ve kalitesiz
işçilikle meydana getirilmiş, yapı denetimi yapılmamış
veya bilimsellikten uzak yapılmış binalardır.
İnşaatlarda sağlam ve kaliteli malzeme kullanarak,
temelden inşaatın her kademesinde kullanılacak malzemeye
kadar her ayrıntının sözleşmelerde yer alması
sağlanmalıdır. Binalar alüvyon ve dolgu zeminler üzerine
kurulmamalı, jeolojik, jeofizik, jeoteknik ve imar planına
esas raporlar hazırlandıktan sonra avam proje çalışmalarına
geçilmelidir. Denetim mekanizmalarının sağlıklı
yapılması sağlanmalı, cezai müeyyideler tavizsiz
uygulanmalıdır. Mühendislik ve mimarlık okullarını
bitiren kişilerin, bu okulları bitirdikleri günden itibaren,
uygulamada herhangi bir deneyimleri olmaksızın sınırsız
mesleki yetkilerle donatılmış olmalarından kesinlikle
vazgeçilmelidir. Sadece mühendis ve mimarlar açısından
değil, tüm inşaat yapım sürecinde çalışanların
-işçi, usta, kalfa, müteahhit gibi- mutlaka eğitimli ve
sertifikalı olmaları yasal bir zorunluluğa kavuşturulmalıdır.
Meslek adamları, meslek etiği ve mesleki davranış
kurallarına uygun olarak hareket etmeli, meslek içi eğitim
seminerlerine katılmaları yasal bir zorunluluk hâline
getirilmelidir.
Ülkemiz ve ülke insanımızın
bir daha felaketlerle karşılaşmaması dilek ve temennisiyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Börü.
Sayın Bakan, söz isteyeceksiniz
ama, üçü de aynı konuda; sonunda söz vereceğim.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, Malatya ve Elâzığ illerinde meydana gelen
depremlerle ilgili olmak üzere, Malatya Milletvekili Sayın
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
Süreniz beş dakika.
2.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu'nun, son günlerde
Malatya ve Elâzığ'da meydana gelen depremler nedeniyle,
özellikle riskli bölgelerde bulunan orta ve ağır hasarlı
binaların yıkılarak depreme dayanıklı
şekilde yeniden yapılmasına ve belediyelerin altyapı
sorunlarını giderebilmeleri için desteklenmesinin önemine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın cevabı
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, Doğu
Anadolu fay hattı, bu hat beş ayrı bölgeyi oluşturuyor.
Karlıova-Bingöl hattı 65 kilometre, Palu-Hazar hattı
50 kilometre, Hazar-Sincik hattı 85 kilometre, Çelikhan-Gölbaşı
hattı 50 kilometre, Gölbaşı-Türkoğlu 90 kilometre
ve Türkoğlu-Antakya hattı da 145 kilometre; yani, 580 kilometrelik
bir hat bu hat.
İlk üç hat yüz otuz iki yıl
önce kırılmış. Ama, bu raporlar Bayındırlık
Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğünün
elinde var. Burada hangi hattın ne zaman kırıldığı,
ne zaman deprem olduğu hepsi ayrı ayrı belirlenmiş.
Burada tek tek izah etmişler haritalarıyla, değerli
milletvekilleri. Son bir ayda, şubat başından şubat
sonuna kadar, bu bölgede, sayın milletvekilleri -Kandilli Rasathanesi
raporları- 132 deprem oldu. Son bir ay içerisinde,
Elâzığ-Malatya hattını içine alan Hazar-Sincik hattında
132 deprem oldu. Bazen 20, bir günde bazen 15. Bunların minimum
2,6 ile 5,9 arasında sayın milletvekilleri. Biliyorsunuz,
21 Şubatta ise, en yüksek olan 5,9 şiddetindeki deprem Malatya
ve Elâzığ bölgesinde oluştu. Malatya'nın Pütürge-Doğanyol,
Elâzığ'ın ise Sivrice, Mollakendi, Yazıkonak, Maden
ve Gezin bölgelerinde oluştu ve Elâzığ'ın içinde hissedildi.
Değerli milletvekilleri,
132 deprem
Bu insanların hâletiruhiyesini düşünün. Her
gün sokakta bu insanlar, kış
Malatya ve Elâzığ Valilikleri
ilk aşamada çadır yardımı yaptı ve soba yardımı
yaptı, ama, değerli milletvekilleri, şunu arz ediyorum:
Bu bölge, iki yıl önce yine bir ağır deprem geçirdi. 2004
yılının Ağustos ayında, Elâzığ, yine,
Sivrice merkez olmak üzere, 2003 yılında ise Malatya'nın
Doğanyol ve Pütürge ilçelerinde
Tabii, o günün ağır
hasarlı binaları, o günün orta hasarlı binaları,
o günün az hasarlı binaları tespit edildi; ancak, o günün
ağır hasarlı binalarına hiçbir güçlendirme yapılmadı.
Sadece Elâzığ-Sivrice'de, evleri yıkılan 80 kişiye
sosyal konut yapıldı. Malatya'da herhangi bir şey yapılmadı
ve o gün, ağır hasarlı binaları için, yeni, geçen
hafta, Pütürge ve Doğanyol için 178 konut ve 4 işyeri için,
Bayındırlık Komisyonumuzdan bir yasa teklifi geçti.
Bu yasa, zannediyorum, Meclise gelecek. Yani, üç yıl geçmiş
aradan. Üç yıl sonra biz bu yaraları sarmaya çalışıyoruz
değerli milletvekilleri. Bunlar ağır hasarlı.
Şimdi, kaymakamlıklar belediyelere
yazıyor: "Bu ağır hasarlı binaları yıkın."
Değerli milletvekilleri, belediyeler yıkamıyor tabii.
İçinde insan oturuyor. Talimatla, "yık." demekle
Çünkü, onlara verilen görev o. Bu insanlar nerede oturacak, bu insanlar
ne yapacak? Bu insanlar her gece elleri yüreğinde sokakta geçiriyorlar.
Elâzığ ve Malatya'daki insanlar her gecesini sokakta geçiriyorlar.
Tabii, bu işler, artık,
kentsel dönüşüm projesi, diyoruz; artık, köysel dönüşüm
projesi de ele alınmadan, bu bölgelerdeki
Çünkü, burası
bir fay hattı ve Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğünün elinde, yazılan senaryo
var; bu bölgede oluşacak depremlere göre bu bölgedeki insanlar
ne yapacak, ne yapılabilir, bu bölgedeki tehlike nedir? Ve Gölbaşı-Türkoğlu
hattı dört yüz otuz yıldır kırılmamış.
Bu bölgedeki depremler belki de o hattın tetikçisi. Bilimsel
olarak bunun açıklığa kavuşması lazım.
Bölgedeki insanlar huzursuz. Bu insanların bilimsel olarak rahatlatılması
lazım ve bu insanların öncelikle önlemlerinin alınması
Kış, soğuk, değerli arkadaşlarım; sadece
yiyecek, içecek vermekle olmuyor. Her gece "Acaba bugün mü başımıza
yıkılacak... Çoğu binalar ağır hasarlı,
orta hasarlı. Örneğin kamu kurumları bile, örneğin
Sivrice'de bir okul, karakol
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) -
Sivrice'de kamunun yaptığı binalar, okul,
karakol, sağlık ocağı, PTT merkezi, yine
Elâzığ'ın içinde bir okulumuz, yine başka bir okulumuz
başka bir beldemizde
Değerli milletvekilleri, 96 yılından
önce yapılan binalar ise Deprem Yönetmeliği'ne uygun yapılmadığı
için hepsi birer risk içeriyor. Benim
Bu bölge insanları hakikaten
rahatsız. Bu bölge insanları "Acaba bu gece mi evimiz
başımıza yıkılacak?" diyorlar. Bu konuda,
üç yıl önce, Malatya'nın Doğanyol ve Pütürge ilçelerinde
çok ağır, büyük deprem olmasına rağmen, maalesef,
bu konutlar hâlâ ağır hasarlı olarak duruyor. Orta hasarlı
binalar yine aynı şekilde duruyor. Bunların temelden
ele alınması lazım. Özellikle de köylere yönelik olarak,
köylerin, bir an evvel, köysel dönüşüm projesi adı altında
-bu çok önemli- köysel dönüşüm projesi yapılması lazım.
Belki, bazı köyler, depreme dayanıklı olarak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi rica edeyim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.
Belki bu köylerimizi birleştirerek,
belki bu köylerimize depreme dayanıklı yeni evler yapılarak
belki bir arada yaşamayı öğretmeliyiz.
Bu Doğu Anadolu fay hattı,
bu ülkedeki en riskli fay hatlarından biridir. Bu bölge insanlarının
geleceği için, bu bölge insanının huzur ve mutluluğu
için, özellikle Hükûmetin acilen önlem alması lazım. Herkes
bekliyor. Yani, sadece çadır vermekle, sadece soba vermekle
bunlar olmuyor.
Değerli milletvekilleri, Sayın
Bayındırlık Bakanım bu konuya eğildi, kendisine
teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, özellikle bu bölgedeki
belediyeler altyapısı açısından son derece sorunlu.
Hassaten, Elâzığ'ın belde belediyeleri ve Malatya'nın
belediyeleri -altyapı sorunları- büyük sorunlar yaşıyor.
Bu konuda da, bu belediyeler, özellikle afet bölgesi gibi yardımda
bulunmanızı hassaten bu bölgenin belediyeleri istiyor.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Tüm Elâzığ ve Malatya halkına geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum. Saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Şimdi gündem dışı
üçüncü söz isteği, Elâzığ'daki depremle ilgili olmak
üzere, Elâzığ Milletvekili Sayın Abdulbaki Türkoğlu
Buyurun Sayın Türkoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
3.-
Elâzığ Milletvekili Abdulbaki Türkoğlu'nun, Malatya
ve Elâzığ'da meydana gelen deprem sonrasında, özellikle
fay hattı üzerinde bulunan yerleşim yerlerindeki yapılarda
rehabilitasyon çalışmalarına ağırlık
verilmesine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın cevabı
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU
(Elâzığ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kendi seçim bölgem olan Elâzığ ilimizde 9 Şubat ve 21
Şubat tarihlerinde meydana gelen depremle ilgili gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, Elâzığ'da depremi
yaşayan, depremden olumsuz etkilenen tüm hemşehrilerime
tekrar geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum ve yine, hem geçmiş
olsun hem de konuyla çok yakından ilgilenen Sayın Başbakanıma
ve 21 Şubat günü Diyarbakır'da emniyet müdürleri toplantısını
yarıda keserek derhal deprem üssü olarak belirlenen Sivrice
ilçemize intikal eden Sayın İçişleri Bakanımız
Abdülkadir Aksu Bey'e teşekkür ediyorum ve yine, o gece saat on
ikiye kadar telefonlarının başında depremle ilgili
bilgileri alan ve yönlendirme faaliyetinde bulunan Sayın Bayındırlık
Bakanımız Faruk Nafız Özak Bey'e gerçekten teşekkür
ediyorum, çok zahmet ettiler, o gece uyumadılar Sivrice ilçemizle
ilgili ve yine, Kızılay Genel Başkanımız,
Kızılay Genel Müdürü Cesur Bey -ki Elâzığ'da beraber
gezdik kendileriyle- ve Afet İşleri Genel Müdürlüğünün
başta Genel Müdürü Mustafa Taymaz Bey ve Genel Müdür Yardımcısı
İsmail Bey -ki yakinen onlar bölgeyi gezdiler, ev ev gezdiler-
hepsine candan, gönülden teşekkür ediyorum.
Şimdi, biz, gerçekten deprem
bölgesindeyiz. Depremle yaşamasını da bilmek durumundayız.
Biraz önce Sayın Vekilimiz bunu dile getirdi, teşekkür
ediyorum Mevlüt Bey'e. Doğu Anadolu fay hattı 580 kilometre
ve 6 segmente ayrılmış. Öncelikle Karlıova-Bingöl
-ki bunların tarihleri de çok önemli- Karlıova-Bingöl en son
1971 yılında deprem geçirdi. Palu-Hazar segmenti, ki, 1874
yılında bu bölgede 6,8 ila 7,8 arasında bir deprem olmuş.
Hazar-Sincik mevkisinde yine 1875 yılında bir deprem oldu,
olmuş daha doğrusu ve Çelikhan-Gölbaşı, 1893
yılında ve Çelikhan-Gölbaşı, Gölbaşı-Türkoğlu.
İşte "Bazı şeyler saklanıyor." denildiğinde,
hiçbir şey saklanmıyor. Bayındırlık Bakanlığı
Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından bu çalışmalar
yapılmış, yine akademik olarak bunlar üzerinde çalışmalar
yapılmış.
Gölbaşı-Türkoğlu,
1114 yılında bir deprem görmüş, bir de 1513 yılında
bir deprem görmüş, yani, dört yüz doksan dört yıldır bu fay
hattında herhangi bir deprem görülmüş değil. Altıncı
segmentde Türkoğlu-Hatay arasındaki bir fay hattı. Elbette,
Bayındırlık Bakanlığının iki türlü
senaryosu var. Palu-Sincik arasındaki senaryo, olası bir
senaryo. Şimdi, büyük depremler, yıkıcı olan depremlerin
görülme ihtimali asgari iki yüz ila iki yüz elli yıl, yani, 1874
yılında
Palu-Hazar ve Hazar-Sincik arasında yüz otuz üç
ila yüz otuz dört yıldır deprem olmamış. Asgari
yıkıcı depremin olabilmesi için öngörülen, yine akademisyenler
tarafından, deprem bilimciler tarafından öngörülen rakam
iki yüz ila iki yüz elli yıl.
Bu, bize neyi ifade etmektedir?
Bu, bize
Önümüzde rehabilite edici çalışmalar için en
azından bir, yetmiş ila yüz yirmi-yüz otuz yıllık bir
sürecimiz vardır. Bunun için, bizim, burada, bu süreci çok güzel
kullanmamız gerekir. Yani, yetmiş yıl içerisinde rehabilitasyon
çalışmalarını yapabilir miyiz? Özellikle biraz
önce söylenildi, köysel tasarım projesi değil de şimdi,
Bayındırlık Bakanlığımız tarafından
hazırlanmış olan kırsal kesimlerde konutların
rehabilitasyon çalışması. Aynı şeyi ifade
ediyor zaten, kırsal kesimlerde rehabilitasyon çalışması.
Sayın Bakanımız da
lütfettiler geldiler, sağ olsunlar. Ben, kendilerinden şunu
rica ediyorum: Öncelikle belirlenen, yine Afet İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından belirlenen beş il, acil, beş
ilde fay hattının geçtiği yerlerde, ki,
Elâzığ'da Palu-Hazar ve Hazar-Sincik
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla)
-
fay hattının enine genişliği 5 ila 25 kilometre,
özellikle Sivrice'nin güneyinde 5 ila 25 kilometre bir genişliğe
tekabül etmektedir ve yine Elâzığ'ın yapısına
baktığımız zaman, zemini alüvyondan oluşmakta.
Hazar-Sincik hattında olan bir depremdi bu -5,9 olan deprem 21
Şubatta- ama, en büyük yıkıntıyı
Elâzığ merkezinde Hicret Mahallesi, Sürsürü Mahallesi, Aksaray,
Kızılay Mahallesi, Gümüşkavak Mahallesinde meydana
geldi ve yine, Elâzığ-Uluova'da Akçakiraz, Yazıkonak ve
Mollakendi beldelerimizde ve o civar köylerde meydana geldi en büyük
hasar. Demek ki, buralarda bir rehabilitasyon çalışmasına
behemehâl gerek var. İkincisi, yapılacak olan en önemli
işlerden bir tanesi, bu gibi bölgelerde -beş şehri kastediyorum,
öncelikli olarak Elâzığ, Adıyaman, Maraş, Malatya
illeri olmak kaydıyla buralarda- kırsal kesimdeki konutların
rehabilitasyon çalışmalarına ağırlık
vermek gerekir. Kentsel dönüşüm projesi belki de çok pahalıya
mal olur, uygulanamayabilir, ama, bunun içinde toplu konut çalışmalarına
ağırlık vermek gerekir.
Afet İşleri Genel Müdürlüğümüz,
Bayındırlık Bakanlığımız gerekli bütün,
her türlü yardımı yapmıştır, aç ve açıkta
kalan hiç kimse yoktur. Şimdi, biraz önce söylediler Sayın
Vekilimiz. Belki de yanlış bilgilendirilme olmuştur.
2004 yılında Elâzığ'daki, Sivrice'deki depremde 80
konut değil, bugün 194 konut yapılmış, hak sahiplerine
teslim edilmiştir, kalan 49 konut da Sivrice ilçesinin Kürk köyünde
yer anlaşmazlığı nedeniyle teslim edilmemiştir.
Ödenek çıkartılmıştır, tenkis edilmiştir
yer anlaşmazlığı nedeniyle.
Ben on beş gün önce o köye gittim,
yer anlaşmazlığı da bitti. Biz bu dönem içerisinde
takriben, tahmin ediyoruz
Şimdi, Bayındırlık Bakanlığımızın
sekiz tane elamanı kesin tespit hasar raporunu düzenlemek üzere
Elâzığ'dadırlar. Behemehâl şunu söylüyorum: 1.200'e
yakın ağır hasar tespit edilecek olan bizim evler olacaktır.
Biz orta hasarlı evleri de ağır hasar olarak kabul ediyoruz,
çünkü, mühendislik çalışması yapılmamış
olan evlerdir bu evler. Yani, kırsal kesimde bu 1.200 ev -yaklaşık
diyorum ben- henüz tespit edilmiş değil. Bunları, inşallah
BAŞKAN - Sayın Türkoğlu,
lütfen, son cümlelerinizi rica ediyorum.
ABDULBAKİ TÜRKOĞLU (Devamla)
- Bitiriyorum Başkanım.
Ekim ayına gelmeden önce, inşallah,
bunları bitireceğiz, hak sahiplerine vereceğiz.
Malatya'da da keza yer teslimi çalışmaları
yapılmıştır. Bayındırlık Bakanlığı,
müdürlüğümüzle görüştüm ben. O çalışmalar da yapılacak.
Pütürge ve Doğaneli ilçelerimizde de hak sahiplerine teslim
edilecektir inşallah sonbaharda diye temenni ediyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Türkoğlu.
Sayın milletvekilleri, gündem
dışı konuşmalar bitti, ancak, Hükûmet cevap verecektir.
Her üç konuşmaya da müştereken cevap verecek Sayın Bakan.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
üç değerli konuşmacımıza cevap vermek üzere huzurlarınızdayım.
Hepinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin afet gerçeğini değerli
arkadaşlarımız anlattılar. Aktif fay zonları
içerisinde yer alan ve zaman zaman büyük deprem afetlerine maruz kalan
bir ülkemiz var. Bizim Afet İşleri Genel Müdürlüğü verilerimize
göre 1900 ile 2005 yılları arasında büyüklüğü 5 ila
6 olan 1.170, 6 ila 6,9 olan 155, 7 ila 8 olan 34 deprem meydana geldi. Tabii
bu, ülkemizde her ay 5 ila 6 büyüklüğünde bir depremin, her sekiz
ayda bir 6 ila 6,9 büyüklüğünde 1 depremin, her üç yılda bir
7 ila 8 büyüklüğünde 1 depremin de oluştuğunu gösteriyor.
Özellikle, ülkemizin topraklarının
yüzde 66'sı birinci ve ikinci derecede deprem bölgesinde, yüzde
34'ü ise diğer dereceli deprem bölgelerinde. Nüfusumuzun yüzde
70'i birinci ve ikinci dereceli deprem bölgelerinde, yüzde 30'u ise
diğer dereceden deprem bölgelerinde yaşıyor. 1999 Marmara
Bölgesi ve Düzce depremleriyle önemi daha da artan endüstri alanlarının
yüzde 51'i birinci derecede, yüzde 25'i ise ikinci derecede deprem
bölgesinde -endüstri alanlarımız- inşa edilmiş.
Son yüz yılda meydana gelen
depremlerden 495 bin, heyelanlardan 63 bin, sellerden 61 bin, kaya
düşmesi, afetlerden 26.500, çığdan 5.154 konut yıkıldı.
Yani, toplam 650.654 -gibi oldukça büyük bir rakam- konutumuz yıkıldı.
Bu da afetler nedeniyle yılda 6 bin tane konut yapmamız gerektiğini
gösteriyor. 1990 ve 2000 yılları arasında, on yıllık
süre içinde meydana gelen doğal afetlerden dolayı 19.964 kişi
hayatını kaybetmiş, 56 bin kişi yaralanmış,
yaklaşık 17 milyar dolarlık bir mali kayıp ve 1 milyon
78 bin kişi evsiz kaldı bu son dönemde özellikle. Bugüne kadar
meydana gelen afetlerdeki can ve mal kaybına göre deprem afeti,
ülkemizdeki tüm afetler içinde yüzde 61'lik.
Şimdi, 17 Ağustos depremi
bize şunu öğretti: "Deprem olursa ne yapmalı"
yerine "deprem olmadan ne yapmalı" bilincinin
oluşmasına önemli katkılar sağladı. Hepimizin
bildiği gibi, Hükûmetimizde, ülkemizin mevcut afet durumunun
değerlendirildiği, gerekli planlama ve strateji esaslarının
belirlendiği Deprem Şûrası düzenledik. Burada bir eylem
planı hazırlandı. Burada, aşağıda sizlerle
paylaşmak istediğim önemli konularda kararlar alındı
ve uygulamaya geçildi:
Ulusal sismik ağ iyileştirildi
ve geliştirildi. Ulusal Sismik Ağ Sisteminin Geliştirilmesi
Projesi başlatıldı. Zayıf istasyon sayısı,
2006 yılı sonunda, 2003 yılına oranla üç yılda
yüzde 142 artırıldı. Yer hareketi kayıt şebekesindeki
sayısal deprem istasyon sayısı, üç yılda 98'den
209'a çıkarılarak yüzde 119 artış sağlandı.
Ülkemiz ve yakın çevresi deprem aktivitesi yirmi dört saat süreyle
izleniyor. Ayrıca, zemin etüt formatı hazırlanarak
10/8/2005 tarihinde genelge olarak tüm illerimize gönderildi. Alt
Yapılar İçin Afet Yönetmeliği, İller Bankası
tarafından hazırlandı ve 15 Şubat 2007 tarihinde
Resmî Gazete'de yayımlandı. Yerel yönetimler için örnek nitelikte
olacak bütünleşik afet tehlike ve risk tespiti çalışmaları
yapılmakta. Batı Karadeniz Bölgesi'nde, Kastamonu, Karabük
illeri bütünleşik afet tehlike haritaları tamamlandı.
Bunlarla ilgili töreni geçen ay Karabük'te yaptık. Bu, son derece
yararlı bir çalışma. Bartın ve Zonguldak illerinin
çalışmalarına 2007 yılında devam edilecek.
Bu çalışma kapsamında doğal afetlerin tüm türleri
(deprem, sel, heyelan, kaya düşmesi, çığ, yangın
afetleri) yerel yönetimlerle işbirliği içinde çalışılarak
tüm ilin bütünleşik afet tehlike haritası üretiliyor. Bu
çalışmalar önümüzdeki günlerde tüm ülkemize yaygınlaştırılacak.
Bunun için Ağrı, Malatya, Elâzığ, Diyarbakır illerimizde
doğal afetlerin -deprem, heyelan, su gibi- tehlike riski haritalarını
yaparak, bütünleşik tehlike riski haritalarını en
kısa zamanda planlayacağız, çünkü, biz,
Elâzığ'da bağlandığımız bir televizyon
programında buna orada söz verdik. İnşallah, bu dediğimiz
illerle ilgili bu haritaları kısa zamanda bitireceğiz.
Yine, Afet Bilgi Sisteminin kurulması
bir şûra kararı. Afet Bilgi Sistemi ve Ulusal Afet Arşivi
Sistemleri ihaleleri 2006 yılında yapıldı, 2007
yılının Nisan ayında devrede olacak. Geçmiş,
geleceğin anahtarı prensibinden hareketle, ülkemizdeki
tüm afet bilgileri sayısal ortama aktarılarak afet yönetiminde
afet zararlarının azaltılması amacıyla tüm bilim
dünyasına -imar ve yapım süreçlerinde kullanılmak üzere-
hizmete sunulacak.
Mevcut yapı stoku değerlendirilmesi:
Özellikle bu ilk çalışmalarımızda, Bakanlığım
Yapı İşleri Genel Müdürlüğünce valiliklere ve
bakanlıklara gönderilen genelgeyle, bakanlıklara
bağlı tüm kamu kurum, kuruluşlarında, tüm kamu binalarının
ve belediye mücavir alan içindeki kamu binalarının envanter
çalışmaları, özel sektör binaları hariç olmak üzere
tamamlandı.
Yapı malzemeleri: AB tarafından
uygunlaştırılması çalışması tamamlanan
154 harmonize standarttan 115 adedi TSE tarafından uyumlaştırılmış
olup, kalan 40 adedin uyumlaştırılması için TSE'yle
koordineli çalışmalar yapmaktayız.
Kara yolu yol boyu mühendislik yapıları
için afet yönetmeliği: Hazırlanan yönetmelik taslağının
kurumların görüş ve önerilerini almak üzere ilgili kurum
ve kuruluşlara dağıtımı yapıldı. Bunun
değerlendirilmesi yapılacak.
Ayrıca, ülkemizde en önemli
sanat yapıları olarak iki tane büyük Boğaz Köprümüz,
14 tane viyadüğümüz, Gebze-Kınalı arasındaki
100'den fazla yine köprümüz ve viyadüğümüzün bir kısmının
sismik güçlendirme çalışmaları bitti, diğerlerinin
proje çalışmaları bitti. Bu konuda çok önemle ve
hızla çalışmaktayız.
Afet yönetim stratejik planı
hazırlanması: Atölye çalışmasında oluşan
görüşlere göre yeniden düzenlenmekte. Toplumun deprem konusunda
bilinçlendirilmesi, Zeynep Hanım'ın söylediği gibi,
Bakanlığımızdan değişik projeler kanalıyla
daha önce üretilmiş olan basılı ve görsel malzemelerin
çoğaltılarak dağıtılması için çalışmalar
başlatıldı. Halk eğitim materyallerinden eğitici
filmlerin yer aldığı üç adet cd, televizyon kanallarının
ikame programı kuşağı içerisinde yayınlanmak
üzere Radyo Televizyon Üst Kuruluna gönderildi.
TÜBİTAK Marmara Araştırma
Merkezi ve ODTÜ ile üç yeni deprem araştırma projesi
başlatıldı Afet İşler Genel Müdürlüğüyle.
On beş bölge üniversitesinin de aktif olarak yer alması
sağlanarak bu projelerde, ülkemizde eksikliği çekilen
koordinasyon da sağlandı. Başlatılan projelerin
katılım, kapsam, çalışma sahası ve bütçesi
göz önünde bulundurulduğunda, cumhuriyet tarihimizin en büyük
projeleri bunlar. Bu projelere Hükûmetimizin tahsis ettiği
kaynak 21 milyon YTL.
Bakanlığımız
Afet İşleri Genel Müdürlüğünce Avrupa Uzay Ajansına
bağlı charter merkezine üyelik için başvuru yapılmış
ve kabul edildi. Bu kapsamda, bir afet bölgesine ait uydu görüntüleri
bedelsiz olarak alınmakta ve bu görüntüler üzerinde çalışmalar
yapılarak afet olayının boyutları, afete müdahil
olacak ekiplerin yönlendirilmesi ve genel hasar tespit sınıflamaları
yapılabilecektir. Bakanlığımız ülkemizin
tek yetkili kullanıcısı olduğu, bu iş birliği
kapsamında gerekli altyapı ve kurumlar arası organizasyon
çalışmaları devam etmektedir.
Ayrıca, Afet İşler Genel
Müdürlüğünce, afetlerin sınır tanımayan etkileri
göz önünde tutularak afet zararlarının azaltılması
için bölge ülkeleriyle iş birliği sağlandı. Bu kapsamda,
Orta Asya cumhuriyetleri afet bilgi ve afet araştırma
eğitim merkezlerinin kurulması projesi başlatıldı,
Kırgızistan, Ukrayna, Tacikistan ve Kazakistan'ın ilgili
kurumlarıyla ortak çalışmalar yürütüldü. Ayrıca,
Fas'ta yapılan Kuzey Afrika ve Avrupa Büyük Afetler Kongresi'ne
katılındı. Burada önemli görüşmeler yapıldı
ve önemli katkılar sağlandı.
Japonya'ya yapmış olduğumuz
son seyahatte de, İstanbul Belediyemizin ve Marmara Bölgemizin
JAIKA ve JIBIC'le bu yıl yapacak olduğu dört tane toplantıda,
özellikle bu hasarlı ve çağdaş olmayan, güvenli olmayan
yapı stoklarının yeniden sismik güçlendirilmesiyle
ilgili yapılabilecekler ortaya kondu. Bununla ilgili, yarın,
tekrar, Dönüşüm Alanları Yasası'yla ilgili Bayındırlık
Komisyonuyla bir toplantı yapıp en kısa zamanda Yasa'yı
sizin huzurlarınıza getireceğiz. Bunu da sizinle
paylaşmak istiyorum.
Bakanlığımız
Afet İşleri Genel Müdürlüğünce, deprem tehlikesi yüksek
olan kırsal alanlardaki konutların -Mevlüt Bey'in dediği
bu işte- rehabilitasyon projesi, ilk kez, afet olmadan afete müdahale
edilmesi konusu
2.255 köy ve 863 mezradaki yaklaşık 240 bin
yapı değerlendirildi. Bu pilot uygulamalı projelere
2007 yılında inşallah başlayacağız.
Çığla ilgili; Afet
İşleri Genel Müdürlüğümüz TÜBİTAK desteğiyle
Türkiye çığ tahmin ve erken uyarı sisteminin oluşturulması
projesini başlattı.
Yapısal hasarlara bakıldığında,
bugüne kadar olan depremlerde pek çok sayıda yapının
güçlendirilmesi gerektiği ortaya çıktı. Afet zararlarının
azaltılması kapsamında depremlerde can ve mal kaybını
en aza indirmek için yeni yapılacak binaların depreme dayanıklı
inşa edilmesinin yanı sıra, mevcut binaların deprem
performansının değerlendirilmesi çok büyük önem arz
etmekte. Bu konudaki mevcut eksikliğin giderilmesi için bir
yönetmelik hazırlandı ve 6/3/2006 tarih ve 2610 sayılı
Resmî Gazete'de yayımlandı.
Eğitim çalışmalarımız
bütün bölgelerde, özellikle deprem yönetmeliğiyle ilgili, uygulama
yönetmeliğiyle ilgili bütün çalışmalar hızla devam
ediyor. Jeolojik ve jeoteknik raporların incelenmesi ve onaylanması
işlemleri valiliklere devredilerek uygulamaya büyük
hız kazandırıldı.
Yine, İstanbul Valiliğimizce,
İSMEP projesi kapsamında, İstanbul'da bulunan kamu binalarının
güçlendirilmesi çalışmalarına başlandı ve
bunlar devam ediyor.
Son olarak, tabii, 2007 yılının
ilk aylarında depremlerde
Özellikle Ağrı ilimiz Tutak
ilçesi ve köylerini etkileyen ve 5 büyüklüğünde 21/1/2007 tarihinde
meydana gelen depremde yapılan hasar tespit çalışmaları
bitti, diğerlerinde devam ediyor. 1.198 konutta ağır hasarlı
133 tane, az hasarlı 640 tane, hasarsız 525 adet. Buraya hemen
bir acil ödenek yardımı gönderdik. Ayrıca, tabii, biraz
evvel Mevlüt Beyin de söylediği doğru, ama, oraya anında
Mesela, 13.05'te Sivrice'de deprem oluyor, 13.50'de Kızılay
orada, sivil toplum orada, bayındırlık il müdürlüğümüz
orada, silahlı kuvvetlerimiz orada. Gerçekten deprem anı
ve sonrasında Türkiye çok önemli bir yol aldı. Oralara çadırından
battaniyesine, katalitikten gıda paketine kadar her şey
gönderildi. Devamlı, anında, valiliğimizle, kaymakamlığımızla
görüşüyoruz. Biraz evvel Sayın Hocamızın da söylediği
gibi, genel müdürümüz, genel müdür yardımcımız, milletvekillerimizle
ve ilgili arkadaşlarımızla anında oraya gittiler,
Kızılay'daki üst düzey yöneticilerimiz de gerekli yardımları
yapmaya çalıştılar.
Elâzığ ili Sivrice ilçesi
ve çevresini de etkileyen 9/2/2007 tarihinde 5 ve 21/2/2007 tarihinde
bize göre 5,4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Diyarbakır-Çüngüş,
Malat'ya-Pötürge, Doğanyol, Adıyaman-Gerger ilçeleri ve
köyleri konut bazında etkilendi. Elâzığ Sivrice ilçesi
ve köylerinde yapılan hasar tespit çalışmalarında
40 teknik eleman görevlendirdik. Hasar tespit çalışmaları
hâlâ devam ediyor. Bu ayın 13'ünde, inşallah bu bitecek. 1.145
konutta hasar tespit çalışmaları yaptık. Gerekli
yardım ödeneğini, acil yardım ödeneğini valilerimize
hemen gönderdik, kaymakamlarımıza. Bu yapılan tespit
sonucunda 244 tane ağır hasarlı, az hasarlı 609, hasarsız
292
Bu tespitler devam ediyor.
Diyarbakır'dakilerde 1.339
konutun hasar tespit işlemi yapıldı. Malatya-Pötürge
ve Doğanyol ilçelerinde de 18 teknik elemanla hasar tespit çalışmaları
devam etmekte. Bugüne kadar 974 konutun hasar tespit işlemleri
yapıldı. Yapılan bu hasar tespitleri sonucunda
ağır hasarlı 341, az hasarlı konut 393 ve hasarsız
konut 240.
Şimdi, Ağrı'da ne yaptık?
Ağır hasarlıların tespiti bitmişti. Konutların
inşasını bu yıl içerisinde yapmak için hemen yatırım
programına alınarak EYY, yani "evini yapana yardım"
metoduyla yapacağız. Bunun da rakamını 23 milyara
çıkarmıştık. İnşallah, diğerlerini
de hemen tespit edip yıl içinde bitirerek vatandaşlarımızın
konutlarına geçmesini hep beraber sağlayacağız.
Mevlüt Beyin sorduğu bir soru
var, ona cevap vereyim müsaadenizle. 1999 yılında çıkarılan
zorunlu deprem sigorta kapsamında olduğu için Malatya-Pötürge,
Doğanyol afetzedeleri hak sahibi olamadı. Bununla ilgili
şimdi bir yasa değişikliği yapıyoruz beraber.
İnşallah, 178 konut var burada, bunlar da yapılacak. Ayrıca, Mevlüt Beyin
dediği doğru. Biz "kentsel dönüşüm" ifadesini
"dönüşüm alanları"na çevirdik. Yani, yalnızca
kentlerde bu sorun yok, köylere de müdahale etmemiz gerekiyor. O konuda
da teşekkür ederim kendisine.
Tabii, bu ağır hasarlı
konutların inşasının yılı içerisinde yapılabilmesi
için, yine, köylerdekini "evini yapana yardım" metoduyla,
diğerlerini TOKİ vasıtasıyla yapıyoruz.
Bir özelliğimiz var: Katiyen
senelere bırakmıyoruz bunları. Yılı içerisinde
vatandaşımıza konutlarını teslim ediyoruz.
Bu konuda gerçekten çok başarılı oldu Hükûmetimiz. Bu
da görevimiz. Çünkü, vatandaşımızın orada soğukta,
karda dışarıda kalması bizi burada rahatsız
ediyor. Tabii ki, kira yardımı yapıyoruz isteyene,
ama, kira yardımı
Belli bir müddet sonra vatandaşın
evine geçmesi lazım. Onunla ilgili çalışmalar devam
ediyor.
Yapı Denetim Yasası'yla
ilgili Zeynep Hanım'ın söyledikleri doğru. Bununla ilgili
çok çalışmamız gerekiyor. 19 ilimizde var. Bu konuda
çok şikâyetler var -Yapı Denetim Yasası'ndan- bunu da bir
an evvel iyileştirmemiz gerekiyor.
Ben fazla zamanınızı
almayayım. Bütün konuşmacılara teşekkür ediyorum.
Bütün bu depremzede kardeşlerimize tekrar geçmiş olsun diyorum.
Allah'a çok şükür, burada hiç kaybımız olmadı, en
büyük tesellimiz bu.
Bu duygu ve düşüncelerle hepinize
teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Sayın milletvekilleri, gündem
dışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Cumhurbaşkanlığının
bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair 15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı
Kanun'un bazı maddelerinin Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine
göre bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1215)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ: 16.02.2007 günlü,
A.01.0.GNS.0.10.00.02-24024/57205 sayılı yazınız.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu'nca 15.02.2007 gününde kabul edilen 5581 sayılı
"Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun" incelenmiştir.
1- Yasa'nın 1. maddesiyle,
07.05.1987 günlü, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel
Yasası'na eklenen ek 12. maddede,
"Bu Kanunda öngörülen zorunlu
mali sorumluluk sigortasını; kendileri yaptırmak zorunda
oldukları halde yaptırmayan tabiplere ve çalıştırdıkları
tabipleri sigorta ettirmek zorunda olanlardan, bu sigortayı
yaptırmayanlara sigorta yaptırmadığı süre
için ödemesi gereken primin beş katı idari para cezası
verilir. Bu para cezası, 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı
Kabahatler Kanunundaki usul ve esaslara tabidir.
Kamu kurum ve kuruluşlarında,
sigorta yaptırılmamasından dolayı verilen idari
para cezasından o kurum ve kuruluşun amiri şahsen sorumludur."
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede, kimi durumlar için
öngörülen idari para cezalarının, 30.03.2005 günlü, 5326 sayılı
Kabahatler Yasası'ndaki ilke ve yöntemlere bağlı olduğu
belirtilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler
Yasası'nın 3. maddesinin birinci fıkrasındaki,
"Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler
hakkında da uygulanır." kuralı, Yasa'nın,
- 2. maddesinde, kabahat deyiminden,
karşılığında idari yaptırım uygulanmasının
öngörüldüğü haksızlıkların anlaşıldığı,
- 16. maddesinde, kabahatlerin
karşılığında uygulanacak idari yaptırımların,
idari para cezası ve idari önlemler olarak belirlendiği;
idari önlemlerin, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda
yer verilen diğer önlemler olduğu,
- 27. maddesinin (1). fıkrasında,
idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı
sulh ceza mahkemesine başvurulabileceğinin öngörüldüğü,
- 3. maddesinin birinci fıkrasının,
yukarıda açıklanan kurallarla birlikte incelenmesinden,
bu kuralın, idari yargının görev alanına giren
işlemleri de kapsadığı,
gerekçeleriyle, Anayasa Mahkemesi'nin
01.03.2006 günlü, E.2005/108, K.2006/35 sayılı kararıyla,
Anayasa'nın 125 ve 155. maddelerine aykırı bulunarak
iptal edilmiştir.
Ancak, doğacak hukuksal
boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden,
iptal hükmünün, kararın yayımlanmasından başlayarak
altı ay sonra yürürlüğe girmesi kararlaştırılmış,
bu karar 22.07.2006 günlü, 26236 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Kuralın iptaliyle doğan
hukuksal boşluk 06.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın
31. maddesiyle doldurulmuş; Kabahatler Yasası'nın 3.
maddesi,
"Bu Kanunun,
a) İdari yaptırım kararlarına
karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda
aksine hüküm bulunmaması hâlinde,
b) Diğer genel hükümleri, idari
para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını
gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır."
biçiminde yeniden düzenlenmiştir.
Ne var ki, bu düzenlemede de maddenin
eski içeriği korunmuştur. Yasalarda tersine kural olmadığı
durumlarda, idari yaptırım kararlarından doğan
uyuşmazlıklara ilişkin davalar, Kabahatler Yasası'nın
27. maddesi uyarınca, yine sulh ceza mahkemelerinde görülecektir.
İncelenen Yasa'nın 1. maddesiyle
getirilen ek 12. maddede sözü edilen idari para cezasına yapılacak
itirazların, madde metninde tersine bir kurala yer verilmediği
için, Kabahatler Yasası'nın genel kurallarına bağlı
olacağı ve itirazın sulh ceza mahkemesinde görüleceği
açıktır.
Anayasa'nın 125. maddesinin
birinci fıkrasında, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolunun açık olduğu; 140. maddesinin
birinci fıkrasında, yargıçlar ve savcıların
adli ve idari yargı yargıç ve savcıları olarak görev
yapacakları; 142. maddesinde, mahkemelerin kuruluşu, görev
ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin yasayla
düzenleneceği; 155. maddesinin birinci fıkrasında
da, Danıştay'ın, idari mahkemelerce verilen, yasanın
başka bir idari yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme mercii olduğu, yasada gösterilen
belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı
belirtilmiştir.
Bu kurallara göre, Anayasa'da idari
ve adli yargı ayrılığı kabul edilmiştir.
Bu ayrım uyarınca idarenin kamu gücü kullandığı
ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idari yargı,
özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine
bağlı olacaktır. İdari yargının görev alanına
giren bir uyuşmazlığın çözümünde, adli yargının
görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun takdir hakkının
bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.
İdare hukuku ilkelerine göre
oluşturulan bir idari işlemin, yalnızca para cezası
yaptırımı içermesine bakılarak denetiminin idari
yargı alanından çıkarılıp adli yargıya
bırakılması, yukarıda açıklanan anayasal kurallar
karşısında olanaklı görülemez.
Bu nedenle, incelenen Yasa'nın
1. maddesiyle getirilen ek 12. maddede öngörülen, idare hukuku
esaslarına göre oluşturulan bir idari işlem niteliğindeki
idari para cezasının yargısal denetiminin, 5326 sayılı
Kabahatler Yasası'na gönderme yapılarak adli yargı
yerine bırakılması, Anayasa'nın 125 ve 155. maddeleriyle
bağdaşmamaktadır.
2- İncelenen Yasa'nın 2.
maddesinde,
"Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununun ek 1 inci maddesinin ikinci fıkrası
aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
bu fıkradan sonra gelmek üzere maddeye aşağıdaki
fıkralar eklenmiştir.
'Klinik şefi, klinik şef
yardımcısı, başasistan ve asistan kadrolarına,
açıktan atama izni alınmaksızın ilgili mevzuatı
çerçevesinde atama yapılır. Şef ve şef yardımcılığı
sınavı, Sağlık Bakanlığınca yılda
bir yapılır. Bu sınava, tıpta uzmanlık unvanını
kazanmış, orijinal bilimsel araştırma ve yayınlar
yapmış ve Üniversitelerarası Kurulca merkezi sistemle
hazırlanacak bir yabancı dil imtihanını başarmış
bulunan adaylar, gerekli belge ve yayınlar ile birlikte uzmanlık
alanını bildirerek başvururlar. Bakanlık, uzmanlık
alanlarını dikkate alarak üç veya beş kişilik jüri
teşkil eder. Bu jüri yayınları inceleyip adayı sözlü
ve gerektiğinde ayrıca uygulamalı sınava tabi
tutar ve başarılı olanlara, ilgili uzmanlık alanında
şef veya şef yardımcılığı sınavı
başarı belgesi verir.
Bir eğitim ve araştırma
hastanesi biriminde açık bulunan şeflik veya şef yardımcılığı
kadrosu, Sağlık Bakanlığınca, isteklilerin
başvurması için ilan edilir. Şef veya şef yardımcılığı
sınavı başarı belgesi bulunanlar ile profesör veya
doçent olan adaylar ilan edilen kadroya müracaat ederler. Bakanlık
tarafından, adayların bilimsel ve eğitim yeterliliklerini
incelemek üzere, en az biri atama yapılacak eğitim ve
araştırma hastanesi dışından olmak üzere üç
profesör veya şef tespit edilir. Bu profesör veya şefler,
adaylar hakkında ayrı ayrı mütalaalarını Bakanlığa
bildirirler. Bu mütalaaların Bakan, Müsteşar, Sağlık
Eğitimi Genel Müdürü, Tedavi Hizmetleri Genel Müdürü ve Personel
Genel Müdürünün birlikte değerlendirmesi sonucunda atama yapılır.
Kalkınmada öncelikli illerde
bulunan eğitim ve araştırma hastanelerinde ilan edilen
şef kadrolarına en az fiilen beş yıl şef yardımcısı
olarak çalışmış olanların başvurularında
sınav şartı aranmaz. Bu kişiler atandığı
kadroda beş yıl fiilen çalışmadan kalkınmada
öncelikli iller dışındaki illerin şef kadrolarına
atanamazlar.
Yapılacak klinik şef ve
şef yardımcılığı sınavı ile başasistanlık
sınavlarına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından
hazırlanan ve bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren
üç ay içinde yürürlüğe konulan yönetmelikle belirlenir.
Servis ve laboratuvar şefleri
veya şef yardımcıları ile tıp alanında doçent
veya profesör tabipler eğitim ve araştırma hastanelerine;
uzman tabipler veya tıp alanında doktora yapmış tabipler
veyahut hukuk, kamu yönetimi, iktisat, işletme ve sağlık
yönetimi alanlarında lisans, yüksek lisans veya doktora
eğitimi almış tabipler diğer hastanelere baştabip
olarak atanabilirler.
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenlemede,
- Klinik şefi, şef yardımcısı,
başasistan ve asistan kadrolarına, izin alınmaksızın
açıktan atama yapılacağı,
- Klinik şef ve şef yardımcılıklarına
atanacaklardan, doçent ve profesörler dışındakilerin
sınavla belirleneceği,
- Sağlık Bakanlığı'nca
açılacak sınava katılacak adayların hangi koşulları
taşımaları gerektiği,
- Bakanlıkça oluşturulacak
jürilerin, adayların yayınlarını inceleyip, adayı
sözlü ve gerektiğinde ayrıca uygulamalı sınava
bağlı tutacağı,
- Sınavda başarılı
olanlara, ilgili uzmanlık alanında şef ya da şef
yardımcılığı sınavı başarı
belgesi verileceği,
- Bir eğitim ve araştırma
hastanesi biriminde açık bulunan şeflik ya da şef yardımcılığı
kadrosunun Sağlık Bakanlığı'nca ilan edileceği,
- Başarı belgesi olanlar
ile profesör ya da doçent unvanını taşıyan adayların
ilan edilen kadro için başvuruda bulunabilecekleri,
- Bakanlık'ça adayların
bilimsel ve eğitim yeterliliklerini incelemek için, en az biri
atama yapılacak eğitim ve araştırma hastanesi
dışından olmak üzere üç profesör ya da şef saptanacağı,
- Bu profesör ve şeflerin adaylara
ilişkin görüşlerini Bakanlığa bildirecekleri,
- Bu görüşlerin Bakan, Müsteşar,
Sağlık Eğitimi Genel Müdürü, Tedavi Hizmetleri Genel
Müdürü ve Personel Genel Müdürü'nce birlikte değerlendirileceği
ve bunun sonunda atama yapılacağı,
belirtilmiştir.
Daha önce, 02.07.2005 günlü, 5382 sayılı
Yasa'nın 6. maddesiyle, 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri
Temel Yasası'nın ek 1. maddesinin ikinci fıkrasına
eklenen kurallarda,
- Sağlık Bakanlığı
eğitim ve araştırma hastanelerinde klinik şefi ve
klinik şef yardımcılığı kadrolarına
ilgili dalda uzman olan profesör ya da doçentler arasından
doğrudan, ilgili dal doktorları arasından ise yapılacak
sınav sonucuna göre Bakanlık'ca atama yapılacağı
kuralının getirildiği,
- Uzman doktorlar arasından
yapılacak atamaların sınavda başarılı
olma koşuluna bağlandığı,
- Sınavlara ilişkin ilke
ve yöntemlerin yönetmelikle belirleneceği,
öngörülmüştür.
5382 sayılı Yasa'nın
sözkonusu 6. maddesi,
- Danıştay Beşinci
Dairesi'nin 16.06.2004 ve 23.06.2004 günlü kararlarıyla iptal edilen
Tababet Uzmanlık Yönetmeliği'ndeki, Tababet Uzmanlık
Tüzüğü kapsamında uzman olan profesör ve doçentlere,
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastanelerindeki klinik şefi ve şef yardımcılığı
kadrolarına, mevcut kadroların yüzde 25'ini geçmemek koşuluyla
sınavsız atanmalarına olanak sağlayan düzenlemenin
bu kez yasa kuralı olarak getirildiği; ancak, profesör ve
doçentler arasından bu kadrolara atanacakların seçiminin
nasıl ve hangi ölçütlere göre yapılacağına
ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği,
- Sağlık Bakanlığı'nın
bu atamalarda mutlak bir takdir yetkisine sahip kılındığı;
ayrıca, tüm klinik şef ve yardımcılarının
bu yöntemle atanmasına olanak tanındığı,
- Sağlık hizmetlerinin
kusursuz biçimde sunulmasında nitelikli uzman ve doktor yetiştirmenin
belirleyici rol oynadığı, eğitim ve uygulama hastanelerinde
bu görevin çoğunlukla klinik şefi ve şef yardımcılarına
düştüğü ve bu görevin en iyi biçimde yerine getirilebilmesinin
göreve atanacak kişilerin nitelikleriyle doğrudan ilgili
olduğu,
- Eğitim ve araştırma
hastanelerinde klinik şefliği ve şef yardımcılıkları
görevinin önemine karşın bu göreve atanacak profesör ve
doçentler arasından en uygun olanın belirlenmesine yönelik
nesnel ölçütlerin bulunmadığı ve bu durumun kamu yararı
ile bağdaşmadığı,
- Bu tür atamaların, siyasal
kimliği önde gelen ve çeşitli baskılar altında bulunan
Bakan'ın öznel değerlendirme ve mutlak takdirine bırakıldığı,
bu göreve atama yapılırken "göreve en uygun olanın"
seçilmesi yerine siyasal tercihlerin öne çıkabileceği,
bu durumun işyeri huzuru ve çalışma barışını
bozacağı, hizmet kalitesini ve verimini düşüreceği,
gerekçeleriyle, Anayasa'nın
89 ve 104. maddeleri uyarınca bir kez daha görüşülmesi için
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne geri gönderilmiştir.
Anılan 6. madde, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulu'nca yeniden görüşülerek, aynen kabul
edilmiş ve bu maddeyi içeren 5413 sayılı Yasa 17.12.2006
günlü, 26026 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.
Açılan dava üzerine, Anayasa
Mahkemesi'nin 12.12.2005 günlü, E.2005/145, K.2005/23 sayılı kararıyla,
5413 sayılı Yasa'nın 6. maddesinin yürürlüğü durdurulmuştur.
İncelenen Yasa'nın 2. maddesinin,
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı üzerine düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Ne var ki, yapılan incelemede,
Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma
hastaneleri klinik şef ve şef yardımcılıklarına
atanacakların seçimi konusunda, incelenen Yasa'yla yapılan
düzenlemelerin, özü yönünden eski düzenlemelerden farklı olmadığı;
Sağlık Bakanlığı'nın bu seçim ve atamalardaki
etkisinin getirilen kurallarla daha da arttırıldığı
görülmektedir. Gerçekten, yapılan düzenlemede,
- Klinik şefliği ve
şef yardımcılığı sınavını
yapacak jüriyi oluşturacak kişilerin seçimi tümüyle
Sağlık Bakanlığı'na bırakılmaktadır.
- Jüri, sınav konusunda keyfi
bir yetkiyle donatılmıştır. Adayları isterse
yalnızca sözlü sınava bağlı tutabileceği gibi,
"gerekli gördüğünde" ayrıca uygulamalı
sınav da yapabilecektir. "Gerekli görmenin" ölçütü
belirtilmemiştir.
- Jüri'nin yalnızca sözlü
sınav yapması ve bunun sonucunda kimi adaylara şef ya
da şef yardımcılığı başarı belgesi
vermemesi durumunda, bu değerlendirmenin yargısal denetiminin
yapılamayacağı açıktır.
- Eğitim ve araştırma
hastanelerinde boş bulunan ve ilan edilen klinik şefliği
ya da şef yardımcılığı kadrolarına
yapılan başvuruları değerlendirmek üzere
oluşturulacak üç kişilik kurulda yer alacak profesör ya da
şefleri saptama yetkisi, yapılacak görevin eğitim boyutu
gözardı edilerek, Sağlık Bakanlığı'nın
öznel takdirine bırakılmıştır.
- Seçilecek profesör ve şeflerin
verecekleri görüşlere hukuken hiçbir bağlayıcı
değer atfedilmemiştir. Sağlık Bakanı ve ona
hiyerarşik olarak bağlı Bakanlık bürokratlarınca
bu görüşlerle yetinilecek, ancak, bu görüşlerle bağlı
olunmaksızın adaylardan biri şefliğe ya da şef
yardımcılığına atanabilecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı
gibi, getirilen kuralların, önceki düzenlemelerden "esasa"
ilişkin önemli bir farkı bulunmamakta; biçimsel kimi
öğeler öngörülerek Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen
kararı etkisiz kılınmaktadır.
Ayrıca, yapılan düzenlemeyle,
kalkınmada öncelikli illerde bulunan eğitim ve araştırma
hastanelerinde boş bulunan şef kadrolarına yapılacak
atama yönünden, takdir yetkisinin hizmet dışı öznel nedenlerle
ve hizmet gerekleri ile bağdaşmayan etkilere açık olarak
kullanılmasına da olanak yaratılmaktadır.
Daha önce 5382 sayılı Yasa'yı
geri gönderme yazısında da belirtilen ve yukarıda
yer verilen gerekçelerle, eğitim ve araştırma hastanelerindeki
klinik şefliği ve şef yardımcılığı
görevinin nitelik ve işlevinden kaynaklanan önemi nedeniyle,
Yasa'da nesnel hiçbir ölçüt getirilmeyerek, seçimin ve atamanın,
bir siyasal organın öznel takdir ve değerlendirmesine
bırakılmasını, işyeri huzurunu, çalışma
barışını bozucu niteliği nedeniyle hizmet
kalitesini ve verimini düşüreceğinden, hizmetin gerekleri
ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaksızdır.
3- İncelenen Yasa'nın 7.
maddesiyle, 11.04.1928 günlü, 1219 sayılı "Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Kanun"un 3. maddesine eklenen fıkrada,
"Anestezi teknisyenleri;
anestezi uzmanı veya bunun bulunmadığı hallerde
ameliyatı yapan ilgili uzmanın gözetiminde ve direktiflerine
uygun olarak anestezi iş ve işlemlerini yaparlar."
düzenlemesine yer verilmiştir.
Düzenleme ile, anestezi teknisyenlerinin
ameliyatlarda anestezi iş ve işlemi yapmalarına olanak
sağlanmaktadır.
Anestezi teknisyenleri, sağlık
meslek liseleri ile iki yıl süreli önlisans diploması veren
yüksekokulların ilgili bölümlerini bitiren sağlık
görevlileridir.
Yataklı Tedavi Kurumları
Yönetmeliği kuralları incelendiğinde, anestezi teknisyenlerinin
görevinin, anestezi iş ve işlemlerinde kullanılan
araç ve gereçleri eksiksiz ve kullanılabilir durumda ameliyata
hazırlamak ve eksiklikleri anestezi uzmanı doktora bildirmek
olduğu görülmektedir.
Yönetmelik'le anestezi teknisyenlerine
verilen görevler arasında hiçbir biçimde, ameliyat olacak hasta
yönünden anestezi işlemlerini başlatıp sonuçlandırmak
ya da ortaya çıkabilecek olumsuz durumlara müdahale etmek gibi
bir görev ve sorumluluk bulunmamaktadır. Çünkü, anestezi teknisyenlerinin
eğitiminin bu konular için yeterli olmadığı
açıktır.
Oysa, "Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Uzmanlığı", tıp uygulaması içinde yer
alan bir bilimsel disiplindir. Bu uzmanlık, her yaş, cins ve
riskte hastaya uygulanacak tüm "cerrahi" ve "invaziv"
tıbbi girişimlerin ağrı ve stresten korunarak gerçekleştirilebilmesi
için gerekli hazırlığın yapılıp anestezi
uygulandığı, akut ve kronik ağrı tedavisinin
yapıldığı, her tür kritik hasta ve politravmalı
hastanın acil tedavisinin, naklinin, resüsitasyonunun ve ileri
tedavisinin yapıldığı, hemodinamik ve solunumsal
destek ve tedavi gereken hastaların yoğun bakım koşullarında
izlenip tedavi edildiği ve gereken her koşul ve ortamda yenidoğan,
pediyatrik, erişkin, temel ve ileri yaşam desteğinin
uygulandığı bir uzmanlık dalı olarak belirlenmiştir.
Bu uzmanlık dalının
görevli ve sorumlu olduğu uygulama alanı ise, anestezi,
yoğun bakım, acil tıp ve ağrı olmak üzere dört
ana başlıktan oluşmaktadır. Tıpta Uzmanlık
Sınavı sonrası başlanılan anesteziyoloji
ve reanimasyon uzmanlık eğitiminin süresi beş yıldır.
İncelenen Yasa'nın 7. maddesiyle,
bu kadar önemli görülen ve tıp fakültesi eğitiminden sonra
beş yıllık bir eğitimle kazanılan anesteziyoloji
ve reanimasyon uzmanlık dalıyla ilgili anestezi iş ve
işlemlerinin, kimi koşullarla da olsa, anestezi teknisyenlerince
yapılmasına olanak sağlanmaktadır.
Söz konusu uzmanlık alanıyla
ilgili yeterli eğitim formasyonuna ve donanımına sahip
olmayan bir meslek grubuna, anestezi alanında görev ve sorumluluk
yüklenilmesi, hasta yönünden giderilmesi çok güç sağlık
sorunları yaratabilecek, hatta ölümle sonuçlanabilecek zararlar
oluşturabilecektir.
Maddede her ne kadar, anestezi teknisyenlerinin,
anestezi iş ve işlemlerini, anestezi uzmanının
bulunmaması ve ameliyatı yapan ilgili uzmanın gözetiminde
ve direktiflerine göre yapması gibi koşullara yer verilmiş olsa
da, bu durum sonuca etkili değildir. Çünkü, anesteziyoloji ve
reanimasyon uzmanlık dalı, ameliyatta bulunan diğer
uzmanların uzmanlık alanlarından çok farklı olduğundan,
konulan koşul olası riskleri ve olumsuzlukları ortadan
kaldırmaya yetmeyecektir.
Ayrıca, bu düzenlemeyle,
anestezi teknisyenlerinin kusur ve hatalarından anestezi uzmanı
olmayan doktorların sorumlu olmasının da yolu
açılmaktadır.
Anayasa'nın 17. maddesinde,
herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş;
56. maddesinde, Devlet, herkesin yaşamını, beden ve
ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamakla
ödevli kılınarak bunun yöntemi gösterilmiş; 5. maddesinde
de, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi
için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak
Devlet'in temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Yaşam hakkı en temel insan
hakkıdır. Anayasa'nın 17. madde gerekçesinde de belirtildiği
gibi, yaşam hakkı ile insanın maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı bir bütün oluşturmakta, birbirini
tamamlamaktadır. Yaşama hakkını korumak için Devlet
gerekli önlemleri almak zorundadır.
Bu kurallara göre, hukuk devletinin
amaç edindiği yaşama hakkını zedeleyecek ya da ortadan
kaldıracak nitelikte yasal düzenleme yapılamaz.
Bu nedenle, incelenen Yasa'nın
7. maddesiyle getirilen ve anestezi teknisyenlerine, anestezi uzmanı
olmayan uzmanların gözetiminde anestezi iş ve işlemlerini
yapabilme olanağı sağlayan kural, Anayasa'nın 5.,
17. ve 56. maddeleriyle bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, söz konusu kural,
sağlıklı yaşam hakkını zayıflatıcı
nitelikte etkiler yaratacağından, sağlık hizmetlerinin
gerekleriyle ve kamu sağlığıyla da örtüşmemektedir.
4- İncelenen Yasa'nın,
- 6. maddesinde,
"11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
dair Kanunun 1 inci maddesindeki 've Türk bulunmak' ibaresi madde
metninden çıkarılmıştır.",
- 8. maddesinde de,
"1219 sayılı Kanunun
4 üncü maddesinin birinci cümlesindeki 'izinli Türk hekimlerinin'
ibaresi 'mezun hekimlerin' olarak değiştirilmiştir.",
düzenlemelerine yer verilmiştir.
1219 sayılı Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına
Dair Yasa'nın,
- 1. maddesinde,
"Türkiye Cumhuriyeti dahilinde
tababet icra ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi edebilmek
için Türkiye Darülfünunu Tıp Fakültesinden diploma sahibi olmak
ve Türk bulunmak şarttır.",
- 4. maddesinin birinci tümcesinde
de,
"Yabancı memleketlerin
tıp fakültelerinden izinli Türk hekimlerinin Türkiye'de hekimlik
edebilmesi için
"
kuralları bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi, bu kurallara
göre, Türkiye'de doktorluk mesleğini yapabilmek için Türk yurttaşı
olmak gerekmektedir.
İncelenen Yasa'nın 6 ve
8. maddelerinde öngörüldüğü gibi, 1. maddeden "Türk bulunmak"
ibaresinin çıkarılması, 4. maddedeki "izinli
Türk hekimlerinin" ibaresinin "mezun hekimlerin" ibaresiyle
değiştirilmesi ile yabancı uyruklu doktorlara, Türkiye'de
doktorluk yapabilme olanağı sağlanmaktadır.
Böylece, Cumhuriyet tarihinde
ilk kez, sağlık alanında uygulanagelen Türk doktorları
merkezli sağlık politikasından vazgeçilmektedir.
Konuya ilişkin tüm yazılı
kurallar göz önünde bulundurularak değerlendirildiğinde,
yabancı doktorların kamu kurum ve kuruluşlarında
çalıştırılamayacağı, yalnızca özel
sağlık kuruluşları ile özel muayenehanelerde çalışabilecekleri;
bir jüri tarafından yapılacak değerlendirmelerden
geçmeleri, kimi koşulları taşımaları, diploma
denkliklerinin kabul edilmesi gerektiği gibi, zorlayıcı
koşullar bulunduğu sonucuna varılsa da, tüm bunlar,
yabancı uyruklu doktorlara Türkiye'de doktorluk yapma olanağı
sağlandığı gerçeğini değiştirmemektedir.
Türk doktorları, toplumun
sağlık sorunlarını ve sosyal sorunları bilerek,
hizmet isterlerine uygun biçimde yetiştirilmektedirler. Bir
doktorun, toplumsal gerçekleri ve koşulları bilmeden
sağlık alanında hizmet vermesi, nitelikli hizmet üretilmesi
yönünden sakıncalıdır. Yabancı doktorların
dil sorunları da, bu olumsuzluğu artırıcı bir
öğe olarak değerlendirilmektedir.
Öte yandan, ülkemizde, doktor sayısının
yetersizliğinden çok dengeli ve adil olmayan bir dağılım
ve sağlık alanında altyapı eksikliği sorunu
bulunmaktadır.
Ayrıca, ülkemizin kimi yöresel
koşulları, çalışma koşulları ve ekonomik
koşullar gözönünde bulundurulduğunda Türkiye'ye nitelikli
yabancı doktor gelmeyeceği de bir gerçektir.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı
doktorların henüz istihdam sorunu çözülmemişken, yabancı
uyruklu doktorların Türkiye'de çalışmasını
olanaklı kılmanın yerinde olmayacağı değerlendirilmektedir.
İncelenen Yasa'nın gerekçesinde,
"Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde, kişi ve hizmetlerin
serbest dolaşımı önündeki engellerin kaldırılması
amacına uygun olarak, Türkiye'de tababet icra edebilmek için
Türk olmak şartının kaldırılması gerektiği"
ileri sürülerek, değişikliğin Avrupa Birliği
uyum sürecinde gerçekleştirildiği belirtilmektedir.
Oysa, değişiklik, Avrupa
Birliği ülkelerinde sağlık alanına ilişkin,
halk sağlığı, hasta güvenliği, meslek sahibi
insanların haklarının korunması gibi ayrıntılı
ve kapsamlı düzenlemelere koşut bir yaklaşım içermemekte,
yalnızca ülkemizde doktor olarak çalışmak için aranan
yurttaşlık koşulunu kaldırmaktadır.
Avrupa Birliği'ne henüz üye
olmadığımız için, doktorlarımızın
serbest dolaşım hakkına sahip bulunmadıkları
gerçeği bir yana, düzenleme ile yalnızca Avrupa Birliği
ülkelerinin değil, tüm ülkelerin doktorlarına ülkemizde
çalışma olanağı sağlanmaktadır. Eğitim
ve çalışma koşulları kötü olan ülkelerden, düşük
ücretle çalışmaya istekli doktorların ülkemize gelmesi,
sağlık kalitesini daha da düşürecektir.
Bu nedenlerle incelenen Yasa'nın
6 ve 8. maddeleriyle yapılan düzenlemelerin, kamu sağlığının
gerekleri yönünden uygun olmadığı düşünülmektedir.
Yayımlanması yukarıda
açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5581 sayılı
"Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun", 1., 2., 6., 7. ve 8. maddelerinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce bir kez daha görüşülmesi için,
Anayasa'nın değişik 89 ve 104. maddeleri uyarınca
ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Başbakanlığın
bir tezkeresi vardır, okutuyorum:
2.-
Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında tanzim
edilen soruşturma dosyasının geri gönderilmesine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/1216)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İlgi : a) 3/2/2005 tarihli ve
B. 02.0.PPG.0.12-310/1385 sayılı yazımız,
b) Adalet Bakanlığının 21/02/2007 tarihli ve
B.03.0.CİG.0.00.00. 03-128-72-2004/8684 sayılı yazısı.
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu
yaralamaya sebep olmak suçunu işlediği iddia olunan Zonguldak
Milletvekili Fazlı Erdoğan hakkında Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın 83'üncü maddesi uyarınca yasama dokunulmazlığının
kaldırılıp kaldırılmaması hususunda ilgili
(a) yazımız ile Başkanlığınıza gönderilen
soruşturma dosyasının iadesi ile ilgili Adalet Bakanlığından
alınan ilgi (b) yazı sureti ve ekleri ilişikte gönderilmiştir.
Gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
BAŞKAN - Gündemin 286'ncı
sırasında bulunan dosya Hükûmete geri verilmiştir.
Şimdi, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığının dört tezkeresi vardır,
bunları ayrı ayrı okutacağım ve oylarınıza
sunacağım:
3.-
ABD Kongresi'nde, ilgili bakanlıklarla ve diğer mercilerle
temas ve görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisinden
bir Parlamento heyetinin Amerika Birleşik Devletleri'ne gitmesine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1217)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Amerika Birleşik Devletleri
Kongresi'nde ve ilgili Bakanlıklar ile diğer mercilerle temas
ve görüşmelerde bulunmak üzere Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden
bir Parlamento heyetinin ABD'ne gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkındaki
3620 sayılı Kanun'un 10. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Karar
yeter sayısı
BAŞKAN - Karar yeter sayısı
arayacağım. Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter
sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
16.15
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.24
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın Milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin İkinci
Oturumu'nu açıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Tezkereyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tezkere kabul edilmiştir
ve karar yeter sayısı vardır.
İkinci tezkereyi okutuyorum:
4.-
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül başkanlığında Makedonya Cumhuriyeti'ne
yapılacak resmî ziyarete, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden oluşan birer
heyetin katılmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1218)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan Yardımcısı
ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül
başkanlığında 22 Mart 2007 tarihinde Makedonya
Cumhuriyeti'ne gerçekleştirilecek resmî ziyarete Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi partilerin milletvekillerinden
oluşan bir heyetin katılımı, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 8. Maddesi gereğince Genel Kurul'un
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Üçüncü tezkereyi okutuyorum:
5.-
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül başkanlığında Fas'a yapılacak
resmî ziyarete, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan siyasi
partilerin milletvekillerinden oluşan birer heyetin katılmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1219)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Başbakan Yardımcısı
ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül
başkanlığında 15-17 Mart 2007 tarihinde Fas'a gerçekleştirilecek
resmî ziyarete Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan siyasi
partilerin milletvekillerinden oluşan bir heyetin katılımı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 8. Maddesi
gereğince Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Dördüncü ve son tezkereyi okutuyorum:
6.-
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent
Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato Başkanlarının
ortak davetine icabetle Floransa ve Roma'da düzenlenecek olan Roma
Antlaşması'nın 50'nci Yıl Dönümü Töreni ve Etkinlikleri'ne
katılmak üzere İtalya'ya resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1220)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Bülent Arınç'ın, İtalya Meclis ve Senato
Başkanlarının ortak davetine icabetle, Floransa ve
Roma'da düzenlenecek "Roma Antlaşması'nın 50.
Yıldönümü Töreni Etkinlikleri"ne katılmak üzere
İtalya'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620
sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine
sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Tezkereyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Değerli arkadaşlar, ayakta
olan sayın milletvekillerimizin oturmasını rica ediyorum,
kapı önünde olan arkadaşlarımızın da oturmasını
rica ediyorum. Değerli arkadaşlar
Sayın Kart, buyurun
Oturalım arkadaşlar.
Başbakanlığın,
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Buyurun:
7.-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Gürcistan'a yaptığı
resmî ziyarete katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkeresi (3/1221)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesine
ilişkin anlaşmaların imza törenine katılmak üzere,
bir heyetle birlikte 7 Şubat 2007 tarihinde Gürcistan'a yaptığım
resmi ziyarete, ekli listede adları yazılı milletvekillerinin
de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.
Anayasa'nın 82'nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ayhan Zeynep Tekin Börü Adana Milletvekili
Mevlüt Çavuşoğlu Antalya Milletvekili
Kenan Altun Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt Ardahan Milletvekili
Y. Selahattin Beyribey Kars Milletvekili
Zeki Karabayır Kars Milletvekili
İdris Sami Tandoğdu Ordu Milletvekili
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
İstem hâlinde ikişer üyeye,
lehte ve aleyhte olmak üzere onar dakikalık söz vereceğim.
Buyurun:
IV. - ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/94) (10/424) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
ön görüşmelerinin Genel Kurulun 6/3/2007 Salı günkü birleşiminde
ve birlikte yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
06.03.2007 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 55 inci sırasında
yer alan (10/94) ile 359 uncu sırasında yer alan (10/424) Esas Numaralı
Meclis Araştırma Önergelerinin görüşmelerinin, Genel
Kurul'un; 06.03.2007 Salı günlü birleşiminde ve birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN -Grup önerisi üzerinde
söz istekleri var değerli milletvekilleri.
Lehte olmak üzere ilk söz, Yozgat
Milletvekili Sayın Emin Koç'a aittir. (CHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün,
yine, Türkiye'nin en önemli sorunlarından birini gündeme taşıdık.
Tabii, bu sorun, bir an önce, Türkiye'de, ele alınıp görüşülmesi
gereken çok önemli bir sorundur.
Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın
26'ncı maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü
güvence altına alınmış ve "Basın hürriyeti"
başlıklı 28'inci madde ile de "Basın hürdür, sansür
edilemez." hükmüne yer verilmiştir. Bu açıdan, Anayasa'mız,
devlete ve hükûmete, basın ve haber alma hürriyetini sağlama
konusunda tedbir alma görevini vermiştir. Basın özgürlüğünün
korunması, devletin olduğu kadar medya kuruluşlarının
da görevidir. Ancak, bugün içinden geçtiğimiz süreçte, halkın
gerçekleri öğrenme hakkına ilişkin sorumluluk her iki
aktör tarafından da yerine getirilmemekte ve basın özgürlüğü
ihlal edilmektedir.
2000 yılında yaşanan
ekonomik krizin ardından medya-siyaset-ticaret ilişkileri
yeni bir eksene oturmuş, basın sektöründe büyük el değiştirmeler
ve yabancılaştırma süreci başlamış, ekonomik
krizle birlikte medya ve hükûmet ilişkilerinde akıl almaz gelişmeler
olmuştur ve bunun arkasından da, medyaya, hükûmetin ve çeşitli
kurumların ciddi müdahaleleri, baskıları yaşanmaya
başlamıştır. Bu sürecin en önemlisi, en önemli sonucu
da medya-siyaset-ticaret ilişkilerine bağlanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
burada, bu araştırmanın açılmasını isterken,
sizlere, bazı konularda da somut öneriler, somut bilgiler sunacağım.
"Bu, nereye dayandı, neden böyle bir şeyin arkasına
düştünüz" derseniz, son günlerdeki gelişmeleri, sizlere
somut birtakım gelişmeleri sıralayacağım.
Bildiğiniz gibi, Star gazetesinin
sahipleriyle ilgili sorun ortaya çıktığında devlet
buna el koydu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna geçti bu gazete.
Bu gazete, o dönemde, tamamen yayın politikası Hükûmetin
aleyhinde süren bir politikaydı, sahibi de Uzanlar'dı. Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu bunu demokratik bir şekilde satma
yerine, bu gazetenin önce yayın politikasını tamamen
değiştirdi. Nasıl değiştirdi? Çalışanlar
ve yöneticilerinin yüzde 99'unu değiştirdi ve arkasından
Star gazetesini satışa çıkarttı. Biz, bekliyoruz
ki, özelleştirmeyle normal satışı olacak. Satışın
sonunda, özelleştirme satışının sonunda, bizim
bildiğimiz Ali Sefa Özmen bu gazeteyi satın aldı,
Kıbrıslı bir emlakçı. Ancak, satış sözleşmesine
göre devrin günü geldiğinde, o gün gördük ki, gazeteyi alan Sefa
Özmen değil ve o da yine bilinen bir kişi, Fethullah Gülen'e
yakın bir kişi, Alaattin Kaya'yla beraber sözleşme yapıldı.
Arkasından, gazete başka ellere geçmeye başladı.
Gazetenin bugünkü sahipleri
elimde: İcra Kurulu Başkanı Serhat Albayrak. Bu Serhat
Albayrak kim? Başbakanın damadının kardeşi.
Yine, ben gazeteci olarak biliyorum, gazeteyi her gün yönlendiren
kişi kim? Yine, Macit Arslan, Başbakanın Başdanışmanı,
Diyarbakır Milletvekilinin de oğlu. Yani, bu gazete,
kısa sürede Cem Uzan'dan Tayyip Erdoğan'a geçti ve tamamen
iktidarın yardakçısı bir gazete hâline geldi.
ASIM AYKAN (Trabzon) - "Yardakçı"yı
düzelt.
EMİN KOÇ (Devamla) - Şimdi,
Hükûmet bunu mu yapmalıydı?
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yakışmıyor
size!
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, arkasından, bu yetmedi
ASIM AYKAN (Trabzon) - Ne demek yardakçı?
EMİN KOÇ (Devamla) - Hep bildiğimiz
Kanaltürk televizyonu.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Sizde yardakçı
çok o zaman.
EMİN KOÇ (Devamla) - Hükûmete
ASIM AYKAN (Trabzon) - Ne demek yardakçı?
EMİN KOÇ (Devamla) - Beyefendi,
sözlerimi dinleyin de ondan sonra gelirsiniz, burada tepkinizi
ortaya koyarsınız, dinlemesini önce öğrenin.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Ben biliyorum
dinlemesini! Yardakçı doğru mu?
EMİN KOÇ (Devamla ) - Değerli
arkadaşlar
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yakışıyor
mu size?
EMİN KOÇ (Devamla) - O zaman yayın
politikası ne hâle geldi? Kabul mü ediyorsunuz?
ASIM AYKAN (Trabzon) - Yardakçı
ne demek?
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan!
BAŞKAN - Efendim, sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşma diye
bir geleneğimiz yok. Dinleyin, söz isteyebilirsiniz. Lütfen
Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Kanaltürk televizyonu yayın yapıyor. Nasıl
bir yayın? İktidarın politikalarını beğenmiyor.
Doğru, dürüst, ülkesine sahip çıkan, vatandaşına
sahip çıkan, demokratik, laik cumhuriyeti savunan yayın
yapıyor. Vatanseverler orada görev yapıyor.
AHMET YENİ (Samsun) - Siz de
inanıyorsunuz değil mi?
EMİN KOÇ (Devamla) - Bu, tabii
Hükûmetin hoşuna gitmedi, bir de baktık ki, Kanaltürk üzerinde
baskılar kurulmaya başladı.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bu nedir? Bu
nedir, bu?
EMİN KOÇ (Devamla) - Maliye Bakanlığı
da tetikçi olarak kullanılmaya başladı burada.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bu siyah nedir?
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu da yetmedi, bu da yetmedi, arkasından Cumhuriyet
gazetesi
Cumhuriyet gazetesi ne yaptı?
ZEKİ KARABAYIR (Kars) -
İşte tetikçiler onlar!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Siz kimin
adına konuşuyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
EMİN KOÇ (Devamla) - Cumhuriyet
gazetesi başlığında diyor ki: "Tehlikenin
farkında mısınız? Cumhuriyetinize sahip çıkın."
Bundan niye alınıyorsunuz? Siz cumhuriyete sahip çıkmıyor
musunuz? Cumhuriyete sahip çıkanlara niye bu kadar kin besliyorsunuz?
Niye RTÜK'leri devreye sokup da bu gazete üzerinde tepki
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
AHMET IŞIK (Konya) - Sizin
işiniz değil!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
AHMET IŞIK (Konya) - Cumhuriyet,
milletin değerli cumhuriyeti!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Cumhuriyet,
hepimizin cumhuriyeti!
BAŞKAN - Sayın
Işık
Sayın Güler
EMİN KOÇ (Devamla ) - Değerli
arkadaşlar
Değerli arkadaşlar
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Cumhuriyetin
bekçiliğini size vermiyor, kendi kendinize görev vermeyin!
BAŞKAN - Sayın Karabayır
Sayın Koç, bir dakikanızı
rica edeyim.
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Millet
size görev verecek, millet size güvenmiyor!
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar
Sayın Karabayır
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Size
güvenmiyor millet!
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
beni dinleyin lütfen
EMİN KOÇ (Devamla) - Dinlemesini
öğreneceksiniz. Burada parmaklarınız azaldığında
bunun hesabını vereceksiniz. Sizin
BAŞKAN - Sayın Koç, siz, Genel
Kurula hitap edin, Genel Kurulu gerecek de bir konuşma yapmayın
lütfen.
EMİN KOÇ (Devamla) - Siz istiyorsunuz
ki
BAŞKAN - Siz madde üzerinde konuşun,
öneri üzerinde.
EMİN KOÇ (Devamla) -
hep yanak
okşayanların düşüncesiyle gidelim istiyorsunuz.
Hep, yanak okşayanlar olmayacak. Burada parmaklarınız
azalacak, başka yükselen parmaklar bunun hesabını bir
gün soracak. Bunu, lütfen unutmayın!
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Kendinize
görev vermeyin, millet size görev vermiyor!
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Millet verecek!
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Millet verecek, millet sizi tanıdı
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar
ZEKİ KARABAYIR (Kars) - Her defasında
aynı şeyi söylüyorsunuz
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
lütfen
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sizi tanıdı millet!
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sizi de tanıdı!
BAŞKAN - Sayın Karabayır,
lütfen, rica ediyorum
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - O millet
herkesi tanıyor
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi
(AK Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Aydınlıoğlu,
lütfen
EMİN KOÇ (Devamla) - Bunları
tabii ki ilave ediyorsunuz
BAŞKAN - İktidar olarak,
bizim arkadaşlarımızın sükûnetle dinlemesi lazım.
Fikirlerimiz var, biraz sonra, sözcünüz çıkacak
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Ama, bize
hakaret etmeye hakkı yok
BAŞKAN - Efendim, lütfen
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Sayın
Başkan, hakaret etmeye hakkı yok, cumhuriyet kimsenin tekelinde
de değil
BAŞKAN - Efendim, cevabını
verir Grup.
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Böyle bir
şey olabilir mi?..
EMİN KOÇ (Devamla) - O zaman sahip
çıkın cumhuriyete. Sahip çıkanlara sataşıyorsunuz
MAHFUZ GÜLER (Bingöl) - Öyle bir
şey yok ki sahip çıkalım
EMİN KOÇ (Devamla) - Sahip çıkanlara saldırıyorsunuz
BAŞKAN - Sayın Koç, siz, konuşmanıza
devam edin.
EMİN KOÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, Flash televizyonunda
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Bu koşullarda
konuşulmaz ki Sayın Başkan!
EMİN KOÇ (Devamla) - Bir dakika
arkadaşlar
Flash televizyonunda Sabahattin
Önkibar diye bir arkadaşımız var, "Alternatif"
adında bir program yapıyor. Bu arkadaş da, genellikle,
sizin düşünce bazında bakarsanız, aynı çerçevede
bir arkadaş. Bu, programında, Hükûmetin türban ve imam-hatipler
konusunda yanlış yaptığını söylüyor.
ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir)
- Geç ya bunları, geç, geç
EMİN KOÇ (Devamla) - Bunu izleyen
Başbakan, bir hışımla telefon açıyor, "Bir
daha ağzından bunları duymayacağım." diyor.
YILMAZ KAYA (İzmir) - İmparator!..
İmparator!..
EMİN KOÇ (Devamla) - Diğer
taraftan, başka bir olay size söyleyeceğim. Şimdi,
Başbakanın koruması görevden alındı arkadaşlar.
Neden görevden alındı, biliyor musunuz? Bir bayan, bir vatandaş,
korumayı atlatarak Başbakanın yanına yaklaşıyor,
diyor ki: "Eşime iş verecektiniz, vermediniz, bizi aldattınız."
tepkiler gösteriyor. Başbakan bu vatandaşımıza
bir şey diyemediği için, korumaya hıncını kusuyor
ve anında görevden alınıyor. O anda, Başbakanlığın
yetkili basın sorumlusu arkadaş gazetecilere diyor ki:
"Bunu haber yapmayacaksınız." Değerli arkadaşlar,
Türkiye'de böyle şeyler, ilk defa
Akif Beki, yapmayacak
Ama, bazı
gazeteci arkadaşlar buna aldırış etmiyor, haberleri
yapıyor. İki gün önce, Akif Beki, Başbakanlığı
izleyen gazetecileri salonda topluyor, aynen şunları
söylüyor: "Bunu neden haber yaptınız? Bundan sonra bu
tür haberleri yapan arkadaşların iznini iptal edeceğiz
ve buraya bir daha sokmam."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
EMİN KOÇ (Devamla) - Siz bunları
kabul ediyor musunuz? Bu, basın özgürlüğü mü?
Bu arkadaşların hiçbirinin
sendika hakkı yok. Geldiniz gidiyorsunuz, beşinci seneye
girdiniz, hiç düşündünüz mü ki, basında bir tane sendika
yok. Gazetecilerin, muhabirlerin hiçbirinin sosyal güvencesi
yok, sendikası yok. Avrupa Birliğine uyum yasaları
çıkardınız. Neden bu konulara uymuyorsunuz? Hiçbir
gazeteci arkadaşın sosyal güvenliği yok.
AHMET YENİ (Samsun) - Sizin savunduğunuz
gazetede...
EMİN KOÇ (Devamla) - Siz istiyorsunuz
ki, kendi düşüncelerinizi... Sizin basın özgürlüğü
anlayışınız burada. Basın ne yazacak? Sizin
verdiğiniz açıkları yazmayacak, borçları yazmayacak.
Türk milletinin en yüksek telefon vergisi ödediğini yazmayacak.
Avrupa'nın en fakir çiftçisinin en pahalı mazotu kullandığını
yazmayacak. Bütçe açıklarını yazmayacak. Neyi yazacak?
YILMAZ KAYA (İzmir) - Yalan konuşacak...
EMİN KOÇ (Devamla) - Her şeyin
iyi gittiğini yazacak. O zaman...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Koç, son cümlelerinizi
rica ediyorum.
EMİN KOÇ (Devamla) - Sayın
Başkan, toparlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Kanaltürk'e
ve diğer televizyonlara bu yapılan sansür değil, sansürden
de öte, acımasız ve yıldırma, medyayı yıldırma,
susturma politikasıdır. Bununla hiçbir yere gidemezsiniz.
Zulümle iktidar olamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Basını
savunun, bir televizyonu değil.
EMİN KOÇ (Devamla) - Cüneyt Arcayürek'i,
Tuncay Özkan'ı, Kanaltürk'ü, Yozgat'ın Parantez dergisini...
AHMET YENİ (Samsun) - Basını
savunun, basını...
EMİN KOÇ (Devamla) - ...Emin Çölaşan'ı,
Bekir Coşkun'u susturarak iktidarınızı sürdüremezsiniz.
Haramla bu iktidarı yürütemezsiniz.
AHMET YENİ (Samsun) - Basını
savunun, basını... Kanaltürk'ü değil.
EMİN KOÇ (Devamla) - Bunu bileceksiniz,
basın özgürlüğüne de saygı göstermeyenlerin er geç bunun
hesabını da burada verdiğini göreceksiniz!
Hepinizi saygıyla selamlıyorum,
iyi günler diliyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Aleyhte ilk söz, İstanbul Milletvekili
Sayın İrfan Gündüz'e aittir.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
tabii, basın, kamuoyunun hür ve gür sesidir, yeri geldiği
zaman, kamunun gören gözüdür, tutan elidir, yürüyen ayağıdır
ve biz, bunların özgür bir ortamda görev yapmalarından yanayız.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Hani? Nerede?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Ama,
kesinlikle, bir basın kuruluşunu
YILMAZ KAYA (İzmir) - Nasıl
oluyor o? Sözle mi? Sözle galiba.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Hayır,
sözle değil. Şimdi anlatacağım. Dinlerseniz
eğer, anlatacağım.
bir basın kuruluşunu
-ki, biz onların avukatlığını yapmıyoruz,
ama- yardakçılıkla itham etme ayıbını da burada
kınıyoruz. Sizin seçim otobüsünüzün üzerine binerek size
talimat veren medyayı nasıl suçlarsınız, bilemem.
Elindeki mikrofonu ya da elindeki kalemi kara bir kampanya başlatarak
iftiraya alet edenler, benimsemediği düşünceleri idama
mahkûm edenler, bunların yok olması için elinden gelen her türlü
gayreti gösterenlerin düşünce özgürlüğüyle nasıl
bağdaştırıldığını da dikkatle
değerlendirmek gerekir.
Şimdi, burada
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)-
Üzerine Maliyeyi mi gönderirsiniz? Memleketin savcıları
var, hâkimleri var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Maliye,
sadece birine değil hepsine gitmiştir, rutin bir incelemedir
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Gitti
mi Samanyolu'na? Fethullahçı televizyonlara gitti mi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Ama, yalnız
birisinin üzerine gidilmesinin özellikle böyle bir araştırma
önergesinin verilmesine sebep olduğunu sizin beyanlarınızdan
anlıyoruz.
AHMET SIRRI ÖZBEK (İstanbul)
- Grup Başkan Vekilisin, memlekette hukuk var.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Burada,
bakın, biz AK Parti İktidarı döneminde
5680 sayılı
bir yasa var.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Amerika'dan
gelen paraları kontrol ediyor musunuz?
AHMET YENİ (Samsun) - Dinle
Dinle
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bu
5680 sayılı Yasa, basın özgürlüğünün, haber alma
hakkının nasıl kullanılabileceğini değil,
nasıl engelleneceğini ayrıntısıyla düzenleyen
bir yasaydı. Öbür taraftan, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü
ilkesine temelden aykırı olarak idareye ve savcılara
geniş yetkiler vermekteydi. İdareye ve savcılara mahkeme
kararı olmaksızın dağıtımı durdurma
ve toplatma yetkisi veren bu maddeler, bizim yeni çıkardığımız
yasayla tümüyle ortadan kaldırılmıştır. 26
Haziran 2004 tarih, 5187 Sayılı Yasa'yla bütün bu antidemokratik
hükümler kaldırılmış ve basının elindeki
bağ koparılmıştır, ayağındaki pranga
kırılmıştır.
Öbür taraftan, süreli yayınların
kapatılması, dağıtımının önlenmesi,
basım araçlarına el koyma uygulamaları bu yasa metninden
çıkarılmıştır. Genel deyişle, düşünce
suçlarından mahkûmiyet, sorumlu yazı işleri müdürlüğüne
engel bir koşul olmaktan çıkarılmıştır.
Öbür taraftan, gazetede yazılan
herhangi bir makaleden, yazıdan dolayı artık sahibi
sorumlu tutulmakta ve yazı işleri müdürlerinin sorumluluğu
ortadan böylece kaldırılmıştır.
Burada, yine, bu basın ve yayında
tekelleşmeyi önlemek üzere, yerel basını güçlendirmek,
desteklemek, basında tekelleşmeyi önlemek amacıyla
Kamu İhale Kanunu'nda değişikliğe gidilmiş,
yerel gazetelerin 11 trilyon Türk lirası eşik değere
varan yapım işlerinin ve 500 milyar Türk lirasına varan
mal ve hizmet alımları ihalelerinin ilanlarını yerel
basında yapabilme olanağı bu Kanun'la getirilmiştir.
Eğer bütün bunları siz
"basını susturmak" diye değerlendiriyorsanız,
bunu kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Kamuoyu
takdir ediyor zaten!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Kamuoyu
takdir ediyor, biz kamuoyunun takdirine sonuna kadar saygılıyız,
ama basına kadar intikal etmiş, bir arkadaşımızın
görevi başına gitmeden maaş aldığı, hem
de iki taraflı maaş aldığı, bundan dolayı
da gazeteden işine son verildiği şeklindeki, Sayın
Koç arkadaşımız, burada, sanki onun hıncını
alırcasına gazeteyi böyle karalamaya ve yaralamaya hakkı
yok diye düşünüyorum.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sataşma
var Sayın Başkan!
EMİN KOÇ (Yozgat) - Cevabını
vereceğim!
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Sataşmaya
cevabını verir Sayın Başkanım.
O yüzden, biz, tabii, bu basınla
ilgili
Basında pek çok problem var, özellikle çalışanların
sosyal güvenceden mahrumiyeti gibi, üzerinde önemle durulması
gerekli olan problemler var, ancak, burada, şu anda hazirana kadar
Meclisin bir çalışma süresi var. Bu süre içerisinde
araştırma komisyonunun kurulması, faaliyete geçmesi
ve raporunu yayınlaması konusunda ciddi tereddütlerimiz
var; o yüzden, biz, böyle bir araştırma önergesinin kabulüne
karşı çıktık.
Öbür taraftan, aslında, Genel
Kurulun gündemiyle ilgili CHP'nin değerli grup başkan vekilleriyle
aslında aramızda bir ihtilafımız yok; yani,
şu anda bugün görüşeceklerimiz, yarın görüşeceklerimiz...
Çünkü, onların da getirdikleri teklifi biz, yine de gündemimize
aldık. Dolayısıyla, gündemle ilgili bir sıkıntımız
yok. Sadece, bu, basınla ilgili problemlerin araştırılması
ve çözüm bulunmasıyla ilgili komisyon kurulması talebine
biz karşı çıktığımız için anlaşamadık.
O yüzden, ben, CHP Grup önerisinin
aleyhinde olduğumuzu bildiriyor ve bizim Grup önerimizi desteklemenizi
bekliyor, hepinize en kalbi sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan
BAŞKAN - Lehte olmak üzere,
İzmir Milletvekili Sayın Kemal Anadol.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Anadol.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ismimi vererek
BAŞKAN - Yok, öyle bir şey
görmedim, duymadım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Hayır,
ismimi vererek
BAŞKAN - Buyurun efendim siz.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Ona cevap
vermem gerekiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Efendim, siz buyurun, ben sizi konuşmaya
davet ediyorum.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Kimi davet
ediyorsunuz Başkan?
BAŞKAN - Sayın Koç, buyurun,
yerinize oturun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sayın
Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, bu
önergeyi niye verdik? Niye kabulünü istiyoruz yüce Meclisten?
Olay, biraz gelişmiş ülke demokrasisi sorunudur, klasiğidir.
Ben, üniversite yıllarımı hatırlıyorum ve
geçmişe şöyle bir baktığımda, Türkiye'deki basının
o günkü durumunu anımsıyorum. 1954'lerde, 55'lerde hapse
atılan Bedii Faik'i, ondan sonra, çok genç, parlak bir gazeteci
olan Cüneyt Arcayürek'in hapse girişini, sonra, Akis kadrosunu,
Metin Toker'i, Kurtul Altuğ'u, Tarık Halulu'yu, Yusuf Ziya
Ademhan'ları hatırlıyorum ve ondan sonra, Osmanlıdan
cumhuriyete intikal eden çok değerli basın erbabı Ahmet
Emin Yalman'ın, yaşı seksenlerde olan Hüseyin Cahit Yalçın'ın
hapse atıldığını hatırlıyorum ve Tahkikat
Komisyonunun kararıyla boş çıkan gazete sayfalarını,
sütunlarını anımsıyorum ve oradan bugüne gelmek
istiyorum. Yani, iktidarlar muhalefetteyken basın havarisi
kesiliyorlar, iktidara gelir gelmez de tam ters bir uygulamaya girişiyorlar.
Günümüze geldiğimizde
Sürem çok kısıtlı olduğu
için, bu konuda fazla bilgi vermek istemiyorum, detaylandırmak
istemiyorum.
25 Şubat 2004 tarihinde, gazete
ve televizyonların genel yayın yönetmenleri ve Ankara
temsilcileriyle Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
bir toplantı yapıyor. Bu toplantıda, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Başkanı Rauf Denktaş'ın açıklamaları
için, "bizce, KKTC ve Türkiye medyası kendi içinde bunu tartışmalı
ve sansür etmeli" diyerek, açıkça Anayasa'ya aykırı
talimat verebilmektedir Sayın Başbakan. Tarihi de belli,
şahitleri belli, olay belli.
Aynı şekilde, 3 Nisan
2005 tarihinde, gazeteci Fatih Altaylı'yla bir konuşma yapıyor
Sayın Başbakan. Diyor ki, Sayın Başbakan: "Geldi
tabii. Geliş şekilleri çok enteresan. Bakıyorsunuz,
çok doğal bir randevuya geliyorlar -gazete patronları
için söylüyor- ama, arkasında her türlü gizlilik, plan var. Kimi
zaman yatırım projesi, kimi zaman ihale, kimi zaman da kendi
yatırımlarını anlatıp, ben bu işe gireceğim,
şunu teminat göstereyim mi diyerek, doğrudan kredi istiyorlar.
İsim vermem, ama, açık söylüyorum, bana böyle gelen tonlarca
adam var. Mesela, randevu alamıyoruz diyenler var ya, onlar
işte. Yani, iş gazetecilikle başlıyor, sonra oraya
kadar gidiyor. Ben bunları açıklarsam, inanın, hepsinin
dengeleri bozulur." Aynen bunu söylüyor, Hürriyet gazetesinde,
elimde.
Fatih Altaylı: "Açıklayın
bu isimleri. Biz mesleğimizden utanıyoruz. Bu röportajı
bile niye yaptım diye arayanlar var."
"Sonra, yeri gelince açıklarım"
diyor Sayın Recep Tayyip Erdoğan.
Ne zaman demiş bunu? 3 Nisan
2005'te. Bugün ayın kaçı? 6 Mart 2007. Aynı şekilde, 1
Mart 2006. Diyor ki: "Bakın, çok açık ve net bir şey daha
söylüyorum. Şunu iyi bilmeniz lazım: AK Parti İktidarı
kendi kararını kendisi verir. Biz ne zaman, nasıl
adım atacağımızı biliriz. Medyanın ileri
gelenleri de kendilerini yormasınlar. Köşe yazarları
da kendilerini yormasın. Attıkları birçok iftiranın
yalan olduğu ortaya çıkıyor ve bunun bir şeyler
karşılığı olduğunun biz farkındayız.
Bakın, bu konuda bu kadar ağır söylüyorum. Bugüne kadar
gelmiş iktidarlardan bir iktidar değiliz."
Şimdi, arkadaşlar,
eğer, bir başbakan ve bakan veya herhangi bir resmî sıfat,
görev taşıyan kişi bir suça muttali olmuş ve bunu
idari ve adli tahkikata dönüştürmemişse, yargıya göndermemişse,
yaptığı işin tek cümleyle tarifi vardır: Bu,
şantajcılıktır, şantajcılıktır!
(CHP sıralarından alkışlar) Bileceksin konuyu,
dosyayı sümen altı edeceksin, adamı tehdit edeceksin:
Lehime yazmazsan bak haa! İşte bu zihniyet, 1950'lerde Hüseyin
Cahit Yalçın'ı, Cüneyt Arcayürek'i hapse atan zihniyet; hiç
farkı yok, hiç farkı yok.
Şimdi, arkadaşlar, sürekli
kızıyorsunuz. Şimdi, on üç ayrı inceleme yapılıyor
Kanaltürk için. Tüm kasa ve banka hareketleri, tahsil ve tediyeleri
kendisine inceleme için ibraz edilmiş olmasına rağmen,
Gelirler Kontrolörü Metin Ölçek, 8 Ocak 2007 tarihinde bankacılık
sistemine gönderdiği yazıyla, inceleme yaptığından
bahisle, şirketlerin ortaklarının -bu da yetmezmiş
gibi, Anayasa'ya ve Bankalar Yasası'na aykırı olarak-
Tuncay Özkan'ın, Cüneyt Arcayürek'in, Mine Kırıkkanat'ın
tüm banka hesap bilgilerini talep etmiş, Kanaltürk incelemesini
bırakarak, adı geçen, topluma mal olmuş kişileri
yetkisiz ve görevsiz şekilde incelemesine başlamıştır.
Şimdi, bu incelemeyi yapabilmek için, en azından, Amerika'dan
idare edilen, başka dublörlerin sahibi göründüğü televizyon
istasyonlarının; bedava, karakollara, hastanelere dağıtılan
gazetelerin kaynaklarının nereden geldiğini incelerseniz
ondan sonra bu incelemeyi yapmaya hakkınız olur! (CHP
sıralarından alkışlar)
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Hepsi inceleniyor.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hangisi
inceleniyor? Fethullah Gülen'e, Amerika'da oturan, onun himayesindeki,
Fethullah Gülen'e ait kaç yayın organı var? Bunları tartışalım
işte. Bunun için bu önergenin kabulünü istiyoruz. Varsa yüreğiniz,
tartışalım. Varsa yüreğiniz, tartışalım.
(CHP sıralarından alkışlar)
ASIM AYKAN (Trabzon) - Beyefendi
bir insan o.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Beyefendi
insan olabilir kardeşim. Yani, ben Fethullah Gülen'i filan tanımam.
Ben işi söylüyorum size, yasa dışı birtakım kuruluşları
söylüyorum. Yasaya aykırı, muvazaalı gazeteleri,
televizyon kanallarını söylüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Hangisi?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Hangisi
mi? Kuralım komisyonu, söyleyeyim. Buradan savcılara da
suç duyurusunda bulunuyorum. Benim sözlerimi ihbar kabul edin,
ifade vereceğim, ifadeye çağırın. Öyle pencereden
seyretmekle olmaz bu iş. Cumhuriyet savcılarını
da göreve davet ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - Tanısanız,
öyle konuşmazsınız. Tanısanız, öyle konuşmazsınız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
Şimdi
Arkadaşlar
Arkadaşlar
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kanaltürk
meselesi değil Sayın Kemal Anadol
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
Şimdi, bir şey söyleyeyim: Ben biliyorum ki, bu Cüneyt Arcayürek'in,
Tuncay Özkan'ın, Mine Kırıkkanat'ın hesaplarındaki
paralar, sanıyorum ve biliyorum -Cüneyt Bey'i çok eskiden tanırım-
tamamen kitap telif ücretlerinden oluşmaktadır.
AHMET YENİ (Samsun) - Ooo
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Kaynak
bulundu!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Oradaki
o hesaplar, düğünlerde kutulara doldurulan altınlar, sünnet
düğünü altınları, düğün altınları değildir,
alnının teriyle kazandığı paralardır onlar!
Yok öyle şey! (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) - Nereden
biliyorsunuz? Bunun incelenmesinden niye rahatsız oluyorsunuz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bir tavsiyem
daha var..
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen müdahale etmeyelim.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu Cüneyt
Arcayürek tekin bir adam değildir.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Arka bahçe!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Onunla
uğraşan kim varsa battı. O hâlâ seksen yaşında
gazetecilik yapıyor. Fazla uğraşmanızı tavsiye
etmem size.
Bir şey daha var, bir şey daha
var arkadaşlar: Şimdi, Sayın Başbakan, sanıyorum,
Başbakanlık makamı ile şeyhülislamlık makamını
birbirine karıştırmakta
AHMET YENİ (Samsun) - Ooo!..
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Çünkü,
fetva vermeye başladı. "Vatan haini" diyor canının
istediğine. Genel Başkandı, "Doğum kontrolüne
karşı çıkan, aile planlamasını savunanlar
hıyaneti vataniye suçunu işliyor." dedi otobüsün üstünde.
Gün geldi, "Erken seçim isteyenler vatan hainidir." dedi.
Şimdi de, PKK'nın Barzani ve Talabani güçleri tarafından
himaye edildiğini kanıtlayan gösteriler, canlı diskler
ve görüntülü belgeler sundu diye Genelkurmay Başkanına
kızıyor. Sunmadan evvel "bu sunulacak" diye bunu
haber yapan Fikret Bila'ya "vatan haini" diyebiliyor.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Az demiş!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Az
mı demiş? O zaman bunun sonu gelmez. O zaman bunun sonu gelmez.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bunu Genelkurmay
Başkanına söyle.
BAŞKAN - Sayın Aykan
Sayın
Aykan, lütfen
Sayın Aykan, rica ediyorum.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Fikret
Bila, öğrenciliğinden bu yana tanıdığım
en vatansever gazetecilerden biridir. Şiddetle iade ediyorum!
Sizin, eğer, eğer
ASIM AYKAN (Trabzon) - Devlet
sırrı açıklanmaz.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Devlet
sırrı filan değil.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bu, çocuk
oyuncağı değil, Millî Güvenlik Kurulu
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Bu ne
şiddet, bu ne celal! 54 belediye başkanı Hükûmetinize
posta koydu, susuyorsunuz! (CHP sıralarından alkışlar)
54 belediye başkanı suçluyor hepinizi ve ne Grup toplantısında
Başbakanın sesi çıkıyor ne sizin! Yüreğiniz
varsa Diyarbakır'da basın toplantısı yapan ve
Hükûmetinizi suçlayan, tanımayan belediye başkanlarına
çatın! Onlara bir şey yapamazsınız!
ASIM AYKAN (Trabzon) - Diyarbakır'da
miting yapıyoruz, miting.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Onlara
bir şey yapamazsınız! Gücünüz Fikret Bila'ya yetiyor
zannediyorsunuz. Yetmeyecek.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Bizim herkese
gücümüz yeter.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Şunu
iyi bilin: O gazeteciler, suçladığınız gazeteciler
en az Recep Tayyip Erdoğan kadar, ondan çok daha fazla vatanseverdir.
Onlara "vatan haini" demek suçtur, yanlıştır.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Neye göre ölçtünüz?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Genel
hukuk kuralı vardır: Kanunsuz suç ve ceza olmaz. Siz, hangi
hakla, bir şerefli, dürüst gazeteciye, mesleki görevini yapan
insana "vatan haini" dersiniz? Hakkınız da değil!
Haddiniz de değil! (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim
ASIM AYKAN (Trabzon) - Siz de haddinizi
bilin. Herkes haddini bilecek, herkes; sadece siz değil.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Varsa
suçları, savcıya gönderirsiniz, ihbar edersiniz, mahkemeye
gönderirsiniz. Niye hâkimler var, niye savcılar var? Siz mi karar
vereceksiniz? Sizin istediğiniz model şu: Çoğunuz
bilmiyorsunuz, Başbakanlık Müsteşarı kim? Ömer
Dinçer. Basın İlan Kurumunun başındaki adam kim?
Ömer Dinçer.
AHMET YENİ (Samsun) - Onlar
geçti ya!
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Manipüle
edin, ilanları istediğiniz gibi verin, gazetecileri çağırın,
tehdit edin, ama sonu gelen iktidarları bu tür önlemler kurtaramadı
tarihte şimdiye kadar, kurtarmadı. Siz de kurtulamayacaksınız.
Milletin kararıyla alaşağı olacaksınız.
Ama, sakın o zaman, muhalefet partisi olduğunuz vakit bu
kürsülere çıkıp da medya şöyle medya böyle, iktidar
başka yapıyor filan mazeretlerine sığınmayın,
bugün söylediklerinizin tersini söylemeyin.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Siz
niye söylüyorsunuz o zaman?
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - Çünkü,
alışkınız biz. Burada oturan eski parlamenterler
var, eskiden parlamenterlik yapmış insanlar, bir tanesi Sayın
Salih Kapusuz, değerli arkadaşım, onun eski tutanaklardaki
sözlerini göstersem
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
K. KEMAL ANADOL (Devamla) -
nasıl
demokrasi, basın havarisi olduğu çıkar ortaya.
İnşallah, tekrar o duruma düşmezsiniz. Sizden istirhamım,
gerçekten, demokratsanız, kendinizi öyle göstermeyi çok seviyorsunuz
YAHYA BAŞ (İstanbul) - En
az sizin kadar demokratız.
K. KEMAL ANADOL (Devamla) - O zaman,
demokratik kurallara riayet edin. Başbakanlık Müsteşarı,
demin arkadaşımın söylediği gibi
Pardon, danışmanı,
basın danışmanı Akif Beki gazetecileri çağıracak
"bir daha bunu yazmayacaksınız" diye emir verecek.
Eğer sizin basın anlayışınız, özgürlük anlayışınız
buysa, yazıklar olsun!
Yüce Meclise saygılar sunarım.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Anadol.
Aleyhte olmak üzere
EMİN KOÇ (Yozgat) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Efendim, gelmedi daha
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
bana çok ağır bir suçlama yöneltildi, ona cevabını
vermek zorundayım.
BAŞKAN - Efendim, zabıtları
istedim, geldiği zaman bakacağım. Talebiniz baki.
Aleyhte olmak üzere, Gaziantep
Milletvekili Sayın Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP'nin Grup
önerisi var. AK Parti Grubuna bunun mahiyetini kısaca
açıklayayım. Gerek CHP kendi önerisinin mahiyetini tam anlatamadı.
İki tane, basının sorunlarıyla ilgili araştırma
komisyonu, araştırma yapılmak üzere verilmiş iki
önerge var. Bu iki önergenin birleştirilerek gündeme alınması
ve görüşülmesi talebi.
AK Parti buna karşı
çıkıyor. Ben de bu önerinin aleyhinde görüş belirtmek
üzere kürsüye çıktım. Her iki önerinin de sahip olduğu
içerik ve kapsamı yetersiz bulduğum için aleyhindeyim. Bir
kere peşin peşin bunu söylemek istiyorum, çünkü
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Daha ağırını mı istiyorsunuz?
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Evet.
Türkiye'de basınla ilgili sorunlar,
basının sahip olduğu, basının karşı
karşıya olduğu sorunlar ve basının yarattığı,
basından kaynaklanan sorunlar olmak üzere toplumumuzun geçekten
ciddi problemleri var. Bu bakımdan, konunun daha geniş kapsamda
ele alınması gerektiği düşüncesiyle daha geniş
bir Meclis araştırma çerçevesi sunabilmek amacıyla bu
önergeye karşı çıktım.
Basın nedir? Bir toplumun gerek
siyasi ve gerekse sosyal yapılanmasında çok ciddi ve önemli
fonksiyonları olan ve bu fonksiyonları da Anayasa'nın
hükümleri tarafından teminat altına alınmış
millî kuruluşlarımızdır. Millî kuruluşlarımızdır
diyoruz, her toplumda böyle olması gerekir. İlk önce bir basın
kuruluşunun sahip olduğu ilke, o ülkenin millî çıkarlarını
ve millî menfaatlerini korumak noktasında kendisine bir basın
ahlakı çerçevesinde hareket alanı ortaya çıkarması
gerekir.
Bugün bakıyoruz, basın,
toplumsal değişim içerisinde çok önemli rolü olan ve bu rolünü
de çok iyi oynayan, oldukça geniş kitleleri etkileme gücüne
sahip bir organ, ama, bazı basın organlarından gerek yazılı
basın ve gerekse görsel basın olsun, birçoğunu okumaktan
ve birçoğunu da izlemekten, ben, âdeta, aile ortamı içerisinde
kaçınıyorum. Basınla ilgili bir problem değil midir
bugün Türk toplumunun karşı karşıya olduğu?
Bir problemdir. Bunun önüne geçebilmek için birtakım işaretler
konuldu RTÜK'ün baskısıyla. Bu da yetmiyor.
Zaman zaman basının kendisine
edindiği çizgi, kendisine edindiği politika "millî
devlet", "millî politikalar" noktasında tezat
teşkil edecek ve aykırı düşecek yönlere doğru
da zaman zaman kaçtığını bilmemiz lazım. O bakımdan,
basına düşen görev, Türk toplumunun millî ve ahlaki değerlerine
sahip çıkmak ve bunu dejenere edici yayından kaçınmak
noktasında bir temel ilke etrafında birleşmek olmalıdır.
Ancak, bugün basınla ilgili gerek siyaset ve gerekse de basın
camiasının sıkça karşılaştığı
ve birbirleriyle ilişkiler noktasında sıkça problem
yaşadıkları birtakım alanlar var. Bunları da
belirtmeden geçmemek lazım.
Genellikle siyasetçi kendisine,
özellikle iktidar partileri, iktidarlar, kendi yandaşları
ve kendi politikalarına sıcak bakan, bunlara övgüler düzen
basın kuruluşlarıyla çok yakın ilişki içerisine
girerler, âdeta o basın organları o iktidar döneminde ciddi
mesafeler kat ederler, ciddi gelişme gösterirler. Sadece basın
alanında değil, aynı zamanda bu mesafe kat etme ticaret
alanında da gerçekleşir. Bugün bunun örneklerini çok rahat
bir şekilde söyleyebiliriz. AK Parti İktidarına yakın
ve yandaş basın organları hem basın alanında
hem ticaret alanında ciddi mesafeler kat etmişlerdir.
Şirketleri büyümüştür, holdingleri büyümüştür. Bunları
görmezlikten gelemeyiz. Hükûmetlerin üzerine düşen görev, bu
tür çok hızlı büyümeleri, tıpkı Kanaltürk hadisesinde
olduğu gibi, her basın kuruluşunun üzerine gitmesi
gerekir.
Hükûmet Kanaltürkün yaptığı
aleyhte yayın, muhalif yayını gerekçe tutarak muhtemelen
-başka türlü bir izah şekli bulamıyorum ben- Kanaltürkün
sesini kesmek üzere bir ciddi araştırma başlattı
kişiler ve kuruluş hakkında. Hâlbuki bizim bildiğimiz,
Maliyenin bu tür denetimlerinde, özellikle vergiye yönelik denetimlerinde
herhangi bir kuruluş baz alınmaz, sektör baz alınır.
Mademki basın yayınla ilgili bir araştırma, denetim
başlatılıyor, tüm basın yayın kuruluşlarının
tamamı bu denetim kapsamı içerisine alınmalıdır,
ama, siz diğerlerini bir tarafa bırakarak, sadece birisini
denetim altına almaya kalkarsanız, denetlemeye kalkarsanız,
bunda ciddi şüpheler ortaya çıkar. Hükûmetin, iktidarın
o basın kuruluşunu susturma politikasının bir
sonucu olarak böyle bir denetim ve Maliye Bakanlığı
ve Maliye Bakanlığı çalışanları kullanılmış
olmaktadır.
Mesele bununla bitmiyor. Basında
ciddi bir yabancılaşma meselesi var. Star televizyonunun
satışını ve bununla ilgili kanuni düzenlemeyi
tekrar bir hafızalarınızdan gözlerinizin önüne getirmenizi
rica ediyorum. O gün yaşanan, Meclis Genel Kurulunda yaşanan
-Sayın Yalçıntaş Hocam karşımda oturuyor- Sayın
Yalçıntaş Hocamın girişimleriyle bir yanlıştan
dönüldü, ama, yetmedi. Bugün, bir başka televizyon, özel televizyon
kanalımız tümüyle yabancı basının kontrolü
altına girdi ve ismi de değişerek yabancı bir isim
altında yayınına devam ediyor. Başta belirttiğim,
Türk basının en önemli görevi, en önemli görev alanı,
kendi kendisini sınırlandırdığı görev
alanı, o ülkenin millî değerleri, millî politikaları
ve millî çıkarları olmak durumundadır. Bugün biz yabancı
sahipli bir basın organından böyle bir politikayı nasıl
bekleyebiliriz? Bu konuda da Türkiye ciddi problemle karşı
karşıyadır. Onun için, basınla ilgili problemlerin
ve basından kaynaklanan problemlerin bu Meclis çatısı
altında çok ciddi bir şekilde araştırılması
gerekir.
Bir başka konu, basın hürriyeti,
ifade hürriyetiyle ilgili. Devletin kontrolü altında olan bir
kablolu TV var. Bazı televizyon kuruluşları, bu kablolu
TV'ye alınmıyor veya çok yüksek miktarlarda paralar, ücretler
isteniyor. Bunun paralelinde bir de frekans ihalesi var. Bu iktidar
işbaşına geldiği günden beri bu frekans ihalesi
meselesi hâlâ gündemimizi koruyor. Niçin frekans ihalesi yapılarak
bu frekanslar Türkiye çapında yayın yapan tüm kuruluşlara
en eşit bir biçimde dağıtılmıyor? Acaba, frekans
ihalesi açılmakla, Hükûmet, basın kuruluşlarıyla
arasında olan ilişkilerin bozulacağından mı
korkuyor, bu ihaleyi bir türlü gerçekleştirmiyor? Çünkü, bu ihale
yapıldığı zaman birçok televizyon kuruluşundan
çok ciddi ve bunlar için çok yüksek maliyetler olacak birtakım
ödentiler elde edilmesi gerekiyor. Bu bakımdan, basınla
arasındaki ilişkilerin bozulmasını dikkate alarak,
bozulmasını istemediği için, bu Hükûmet, işbaşına
geldiği günden bu yana bu ihaleyi bir türlü gerçekleştirmiyor.
İşte, CHP'nin verdiği önergenin de dışında
araştırılması gereken çok ciddi ve kapsamlı
birtakım konularla karşı karşıya olmamız
dolayısıyla, bu meselenin Meclis çatısı altında
çok ciddi bir şekilde araştırılması gerektiğine
inanıyoruz.
Ayrıca, basınla ilgili
problemler, sadece basın kuruluşları, basınla siyaset
ilişkisi, iktidar ilişkileri çerçevesinde yürümüyor. Aynı
şekilde, basında çalışanların da ciddi sorunlarla
karşı karşıya olduğunu biliyoruz. Ayrıca,
Anadolu basınını ihmal etmemek gerekir. Anadolu basınının
hangi zor şartlar altında, belki de sadece ilan ve reklam gelirleriyle
ayakta durabilecek, günlük gazetelerini çıkarabilecek birtakım
sorunlarla iç içe olduklarını da biliyoruz. Bu bakımdan,
Anadolu basınını da dikkate alarak bu araştırma
konusunun kapsamının genişletilmesi gerekmektedir.
Böylelikle, bu kısa, on dakikalık
zaman içerisinde ifade etmeye çalıştığım gerek
basının karşı karşıya kaldığı
sorunlar ve gerekse de basından kaynaklanan birtakım sorunların
Meclis çatısı altında çok ciddi bir şekilde
araştırılması gerekir. Anavatan Partisi olarak,
biz, böyle bir araştırma önergesini rahatlıkla verebiliriz,
ancak, Meclisin çalışma takvimi dolayısıyla önümüzde
çok sınırlı bir zaman dilimi kaldı, böyle bir
araştırma önergesinin verilmiş olması hâlinde dahi
bu komisyonun kurulup çalışma imkânı kalmamıştır.
Ancak, biz, Anavatan Partisi olarak bu konunun bundan sonraki 23'üncü
dönemde takipçisi olduğumuzu belirtir, hepinize saygılarımı
sunarım. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun
önerisi üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Sayın Emin Koç, Sayın Gündüz'ün
konuşmasında kendisine ve dolayısıyla bir gazeteciye
sataşıldığından bahisle İç Tüzük'e göre
söz istemiştir.
Zabıtları getirttim, inceledim
ve kendisine de gönderdim. İç Tüzük'ümüze göre herhangi bir sataşma
görmediğimden talebini kabul edemiyorum.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
iki yerde
BAŞKAN - Şimdi, öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan
Başkan
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan
Başkan
BAŞKAN - Öneri kabul edilmemiştir.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan
BAŞKAN - Sayın Koç, ben takdir
hakkımı kullandım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Burada, iki
yerde
BAŞKAN - Orada var, bana sormanıza
gerek yok.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Ama, iki yerde suçlama var Başkan.
İki yerde
BAŞKAN - Her söze burada maddeye
dayanarak söz vermeye kalkarsak bu işi yürütemeyiz.
Buyurun.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
bu bir suçlama değil midir? Mahkeme konusu olmuş bir olaydır.
Yani, bana söz vermemekle
BAŞKAN - Efendim, söz istemekte
ısrar ediyor musunuz?
EMİN KOÇ (Yozgat) - Evet, ısrar
ediyorum.
BAŞKAN - Ben kanaatimi
açıkça ifade ettim. Grup Başkan Vekillerinizle de istişare
edin
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ben de ne olduğunu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Israr ediyorsanız,
İç Tüzük'e göre Genel Kurulun kararına sunacağım,
oyuna sunacağım. Ben kararımı bildirdim.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Başkan,
ben de doğru neyse onu açıklamak istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, ısrar
ediyorsanız Genel Kurulun oyuna sunacağım. Talep ediyor
musunuz?
EMİN KOÇ (Yozgat) - Biliyorsun
ki, parmak çoğunluğuyla her şeyi halledersiniz.
BAŞKAN - Efendim, benim yapacağım
bir şey yok, İç Tüzük neyse ben onun gereğini yaparım.
EMİN KOÇ (Yozgat) - Böyle bir kural
olursa olmaz yani.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
EMİN KOÇ (Yozgat) -Tamamen suçlamaya
yönelik bir şey yani.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) -
İsim vererek söyledi, genel konuşmadı ki.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisi kabul edilmemiştir.
Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.-
Gündemdeki sıralama ile çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 06.03.2007
Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi
parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Prof.Dr.
İrfan Gündüz
İstanbul
AK
Parti Grubu Başkan Vekili
Öneri
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının;
353 üncü sırasında yer alan 1185 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 8 inci sırasına,
312 nci sırasında yer alan 1085 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 9 uncu sırasına,
441 inci sırasında yer alan 1344 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 10 uncu sırasına,
442 nci sırasında yer alan 1347 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 11 inci sırasına,
9 uncu sırasında yer alan 1340 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 12 nci sırasına,
10 uncu sırasında yer alan 1261 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 13 üncü sırasına,
446 ncı sırasında yer alan 1352 sıra sayılı
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresinin bu kısmın 14 üncü sırasına, 30 uncu sırasında
yer alan 1237 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın
15 inci sırasına, 11 inci sırasında yer alan 1275
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın
16 ncı sırasına, 396 ncı sırasında yer alan
1315 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın 17
nci sırasına, 344 üncü sırasında yer alan 1150
sıra sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın
18 inci sırasına, alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi;
Genel Kurulun 6-7, 13-14, 20-21,
27-28 Mart 2007 Salı ve Çarşamba günkü Birleşimlerinde
sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesi;
6, 13, 20, 27 Mart 2007 Salı günlerindeki Birleşimlerinde
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi; Çalışma
saatlerinin ise; 6, 13, 20, 27 Mart 2007 Salı günkü birleşimlerinde
15.00-22.00 saatleri arasında; 7, 14, 21, 28 Mart 2007 Çarşamba
günkü birleşimlerinde 14.00-22.00 saatleri arasında; 8,
15, 22, 29 Mart 2007 Perşembe günkü birleşimlerinde ise
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesi;
Önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri üzerinde lehte
olmak üzere, Sakarya Milletvekili Sayın Ayhan Sefer Üstün.
Buyurun.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; AK Parti Grup önerisi
lehinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
6/3/2007 Salı günü, yani, bugün Danışma Kurulu toplanmış,
ancak, bir uzlaşmaya varılamamıştır. Biraz
önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun Grup önerisi oylarınızla
reddedildi. Şimdi, AK Parti, gündemi oluşturmak ve belirlemek
üzere bir Grup önerisi sunmuştur. Bu Grup önerisinde neler var,
öncelikle bunların üzerinde durmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, son
yıllarda ve son aylarda gerçekten Meclis istikrarlı bir
şekilde çalışmaya başladı. Özellikle muhalefet,
işte gündemin sık sık değiştirildiğinden
yakınıyordu. Ancak, son aylarda on beş günlük, on günlük,
iki haftalık gibi birtakım gündemler sunuldu ve istikrarlı
bir şekilde bu gündemler takip edildi. Bugün burada da mart
ayı boyunca, yani, dört haftalık bir gündem sunmak istiyoruz.
İnşallah bir aksilik olmazsa, dört hafta boyunca bu gündemi
yüce Meclisimiz görüşecek ve muhalefet de böylece bu kanunlara
hazırlanma imkânı bulacak ve burada demokratik hakkını
kullanmış olacak.
Öncelikle, önerimizde, çalışma
saatlerini düzenlemekteyiz. Salı günleri, artık, mutat
hale geldiği üzere, 15.00-22.00, yine çarşamba günleri
14.00-22.00, perşembe günleri de 14.00-20.00 olmak üzere haftada
üç günlük bir çalışma saatlerini öneriyoruz.
Yine, değerli arkadaşlar,
burada görüşülecek kanunlara gelince: Geçen hafta başlayıp
da yarım kalan Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'ndan
başlayarak diğer kanunların görüşülmesini öneriyoruz.
Özellikle, 4 adet uluslararası
sözleşme var, bunlar: Avrupa Patentlerinin Verilmesine
İlişkin Sözleşme, Türkiye Cumhuriyeti ile Etiyopya Federal
Demokratik Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Gelir Üzerinden
Alınan Çifte Vergilendirmenin Önlenmesine İlişkin
Uluslararası Sözleşme, yine, Sırbistan ile Türkiye
Cumhuriyeti Arasında Çifte Vergilendirmeyi Önlemeye
İlişkin Sözleşme ve bir diğeri ise, Yeni Bitki Çeşitlerinin
Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme.
Bunun dışında, özellikle
vatandaşlarımızı yakından ilgilendiren
yurt dışı çıkış harçlarının düşürülmesine
ilişkin önemli bir kanun tasarısı var. Biliyorsunuz,
yurt dışı çıkış harçları 70 YTL idi, bunu
15 YTL'ye düşürüyoruz. Gerçekten, seyahat özgürlüğünün genişletilmesi
açısından, insanlarımızın daha rahat bir
şekilde yurt dışına çıkabilme imkânına kavuşması
açısından önemli bir gelişme.
Yine, tarımı destekleyecek
ve tarımı organize bir şekilde kalkındıracak
bir kanun tasarısı olan tarım ve kırsal kalkınmayı
destekleme kurumunun kurulmasına İlişkin bir kanun
tasarısı var.
Yine, ardından Türk Petrol Kanununu
görüşeceğiz ve yine, uzun süreden beri mali müşavirlerin
ve muhasebecilerin yüce Meclisimizden çıkarılmasını
arzu ettikleri mali tatil ihdas edilmesine ilişkin bir kanun
teklifimizi de, inşallah görüşmüş olacağız.
Ben, bu gündemin, inşallah, hayırlı
olması temennisiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Üstün.
Aleyhte olmak üzere, Mersin Milletvekili
Sayın Hüseyin Güler.
Sayın Güler Buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Grup önerisinin üzerinde
aleyhte söz almış bulunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, sürekli bu gündemin
oluşmasında, AKP'nin tüm iradesi olmasına karşın,
hâlâ belirsizlik devam ediyor ve görünen o ki, ülkenin temel sorunları
ve çıkarları varken, buna karşın gündemi siz belirliyorsunuz,
gündemi ihmal eden ve gündemi ihlal eden yine sizsiniz.
Evet, hep söyledik, Parlamentonun
çalışma mesaisi belli. Burası fabrika değil, verilen
siparişleri kanun metninde burada çıkarmak marifet değil.
Önemli olan, ülkenin sorunlarını çıkartabilecek, en
az on beş-yirmi yıl ihtiyacını karşılayacak
kanunlar yapabilmek, yani egemenlik kayıtsız şartsız
milletin olabilmeli. Ama görüyorum ki, yapılan tek şey var,
itiraz etmeden sadece kabul edenler ve etmeyenler konumundan öteye
gitmeyen -net olarak söylüyoruz- işte yaklaşık şurada
elli kişilik grupla beşinci yılı tamamlamaya çalışıyorsunuz.
Biz hep net söyledik, burada bir kanun
dört defa görüşülmez, ama ısrar ettiniz çoğunluğunuza
istinaden. Bunlardan birisi, yeni kurulacak on beş üniversiteye
rektör atanmasıyla ilgili kanun, bu marifet mi? Eğer Anayasa'ya,
eğer hukuka inansaydınız, bu süreç konsensüsle birlikte
beraber geçerdi. Bugün de bakıyoruz,
bu hafta olmuş, gündemi yeni öğreneceğiz, bundan sonra
da yola öyle devam edeceğiz.
Arkadaşlar, seri üretimin hatası
çok olur. Bu ülkenin temel anlamda
Eğer biz milletvekilleri olarak
birikimimizi, deneyimlerimizi
Ve toplumun sesi olabilmek için
bunları bilmek bizim hakkımızdır. Ama, mesai saatini
uzatarak toplumdan neyi kaçırmaya çalışıyorsunuz?
Gecenin ilerleyen saatinde, tartıştırmadan
Zaten,
hangi kanunu tartışıyorsunuz? Katkıda bile bulunmayı
düşünmüyorsunuz. Sığındığınız
tek bir şey var: Bu kanunları bilmeden kabul etmek. Bu da bizi
üzüyor. Ben kendi adıma üzülüyorum. Bir parlamenter ve bir milletvekili
olarak en azından bilgi edinmek benim en doğal hakkım ve
öyle de olmalı. Ama, gördüğümüz kadar, AKP'nin tüm temel stratejisi,
tartıştırmadan, konuyu kamuoyundan gizleyerek ve kamuoyunda
çeşitli gerginlikler yaratarak kanunlar buradan el altından
geçecek.
Peki, soruyorum arkadaşlar,
buradaki çıkarttığınız bu kanun başta Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından Meclise geri gönderildiğinde,
ikinci defa
Orada bile konsensüs yok.
Üçüncüsü, Anayasa Mahkemesi veto
ettiğinde tekrar gündeme geri geliyor ve burada verimlilik
esas değil, toplumun ihtiyacı esas değil; tam tersine,
size sipariş edilen kanunların altyapısını
yaratmak. Ve önümüzde başka bir boyut, bakıyoruz, uluslararası
sözleşmeler ve yasama yılını beş yıla
çıkarttık diye övünüyorsunuz. Şurada 50 kişi yoksunuz
arkadaşlar.
RECEP KORAL (İstanbul) - Nasıl
yok ya? Sen saymayı bilmiyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Beş yılınız nedir Allah aşkına, söyler misiniz,
beş yıl nedir? Zamanında yeteri kadar da toparlayamıyorsunuz
ve iki de bir karar yeter sayısı -muhalefet olarak en doğal
hakkımız- istediğimizde karar yeter sayısını
bulamıyorsunuz ve bu konuda da kendiniz yasamayı dahi
beş yıla uzatamadınız. Herhâlde heyecanınız
bitti. Herhâlde ampulün enerjisi mi yetmedi, voltu mu yetmedi, yoksa
patladı mı ve kamuoyu da bunları takdir edecek. Beşinci
yıl bu ülkenin yasama yılıdır. Evet, ama, asıl
en önemli unsur, kamunun, yani halkın ihtiyaçlarını
karşılamak ve görüyoruz ki, kanunlar sadece uluslararası
sözleşmeler diyebileceğimiz
Örnek mi size? Bir sürü
Bugün -birazdan arkadaşlarımızın
da önerileri var- Türkiye'de çalışanların sorunu, Türkiye'deki
tarımın sorunu, Türkiye'deki özelleştirme sorunu
Peki,
bu kadarını göz ardı edip uluslararası sözleşmeler
bir dahaki yasama yılına kalsa ne olur? Geçmişine bakıyorsunuz
çok da geçmişe dayalı sözleşmeler. Bu sözleşmeler
öncelikli sıramız değil ve bu konuda ülkenin en az bir
beş yılını görebilecek şekilde kanunlar hazırlanmalı.
Gördüğüm kadar sizin bu konuda tecrübesizliğiniz, daha
doğrusu acemiliğiniz kendini ele verdi. Halk da bunu takdir
edecek, bu yıl seçim dönemi. Toplumda nasıl yasalar yapılır,
toplumda nasıl barış ve kardeşlik öne çıkartılır,
nasıl verimlilik ve bereket artırılır onu görecek
bu halk. Çünkü, AKP'nin iktidarı döneminde Meclisin tüm günahı,
sevabıyla çalışması, hatta, bırakın, yürütmenin
yasama üzerine ipotek koyduğu bir dönem yaşadık. Yazıyor
ya arkamızda "Egemenlik, kayıtsız şartsız
milletindir." diye, onu geçelim, çünkü güçler dengesinde veya
erkler dengesinde yasamayı maalesef ikinci plana attınız.
O yüzden de bu önerdiğiniz, getirdiğiniz kanun önerileri,
yarın bizzat sizin tarafınızdan, acil anlamıyla
komisyonlarda görüşülmeden, doğru dürüst tartışılmadan,
yeniden olağanüstü bir gündem kararıyla yine gündemi siz
değiştireceksiniz. Bu kadar aceleniz ne? Bu kadar
şaşkınlığınız niye? Neye yetişeceksiniz?
Biz de diyoruz ki, bu ülkenin temel
sorunları öncelikle istihdam konusunda yaratacağınız
teşviklerle
Zaten onu da elinize, yüzünüze bulaştırdınız,
olağanüstü geniş bir teşvik politikasıyla o da
darmadağınık oldu. Yani, ülkenin elinde belirli
fırsatlar varken bunu heba ettiniz. Halk da görüyor, halk çünkü aç,
büyük bir kısmı yoksul. O zaman bu umutlara
Ha, burada bazı
kanunlar var, haklısınız, diyorsunuz ki: "Hiçbir
zaman seçim politikaları yapmayacağız." Ama, yaptığınız
bizzat seçim yatırımlarının ta kendisi. Çeşitli
KDV indirimleri, çeşitli teşvikler, özellikle çok aileli
çocuklarda asgari ücretteki vergi iadesi, baktığımızda
olağanüstü seçim yatırımları.
NACİ ASLAN (Ağrı) -
İstemiyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Biz
şunu istiyoruz: Asgari ücretin ve yoksulluk sınırının
üzerinde, insanımın insan gibi yaşadığı
ve her şeyin en iyisine layık olduğu bir kanun teklifi.
Bunlar, seçim rüşveti gibi ve uyguladığınız
politikaların büyük bir kısmı da ona uygun.
IMF'ten ne kadar izin aldınız
bilemiyorum
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Kötü bir şey mi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Doğru, IMF'ten izin almak kötü bir şey değil, haklısınız.
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Hayır, hayır; vergi meselesi.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Doğru, her şeyiniz IMF'e havale edilmiş, ekonominiz
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Vergi meselesi
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnsan hakları veya yasal sorumluluk Avrupa Birliğine,
terör de ABD'ye; doğru, işiniz çok kolay. Doğru, haklısınız
Böyle bir yasama dönemini, ülke,
maalesef, bir koskoca beş yılı kayıp ilanı oldu
ve bu doğrultuda çıkarılan yasalar topluma barış
değil, topluma huzur değil, tam tersine gerginliği bir
kat daha artırdınız
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Asgari ücret kötü mü oldu?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
ve
bu konudaki yasa teklifleri önümüzde, Avrupa patentlerin verilmesiyle
ilgili ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetleri Etiyopya Federal Demokratik
Cumhuriyeti Hükûmeti arasında gelir üzerinden alınan vergiler.
Bilemiyorum, burada hiçbir arkadaşım gelsin de, bizim Etiyopya'yla
ticaret miktarımızı açıklasın, sevineceğim.
Evet, Cenevre'de gözden geçirilen,
2 Aralık 1960 tarihli yeni bitki çeşitlerinin korunması
Arkadaşları, bu, toplumun
önceliği değildir. Biz bunları göz ardı edelim anlamı
çıkmaz, ama, bu anlayışınızla Parlamentoyu
beşinci yılda verimli hâlde kılamadınız,
kılmaya da niyetiniz yok zaten. Önemli olan, burada Seçim Kanunu'nu
getirseydiniz, ben sizi takdir ederdim. Siyasî Partiler Kanunu'nu
getirseydiniz, ben sizi takdir ederdim, ama Anayasa'yı değiştirecek
çoğunlukta olmanıza karşın, bunları hep göz
ardı ettiniz. Bir mazeretiniz var, kurumlar. Onu da, gerginlik
kaynağı yaratıyorsunuz ve seçim döneminde mazeret
aracı olarak kullanacaksınız. İşte, ne yapalım,
bu kanunları çıkartacaktık Sayın Cumhurbaşkanı
var. Ne yapalım, bu kanunları uygulayacaktık Anayasa
Mahkemesi var.
Arkadaşlar, Anayasa'yı
değiştirecek bir çoğunluğu bu halk size verdi, ama
bunun kıymetini bilemediniz. Sizin, seçim dönemindeki, seçimden
sonraki yeriniz muhalefet. Ha, barajı tartışırız,
o ayrı bir konu da, ama yeriniz belli.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sizinki
neresi?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Halk size gereken dersi net verecek.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sizinki
neresi? Meclis dışı, Meclise de giremeyeceksiniz.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Sabırla
bekliyor, sabırla ve sabırla o sandığı bekliyor
bu yıl. Biz, Anavatan iktidarı olarak yönetmeye geldik bu
ülkeyi.
ASIM AYKAN (Trabzon) - Hangi barajdasınız?
Ilısu Barajı mı, onu söyleyin.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İnanıyorum ki halk takdir edecek. Yaptığınız,
yatırım olarak öne sürdüğünüz -bir dönemde- bu ülkeye
verdiğiniz
İstihdam alanında, insanlar hayal bile kuramıyor
artık, Türkiye'de yarınlarını düşünemiyor;
İş Kurumuna dahi başvurma ihtiyacı duymuyor, ne
de olsa hiçbir şey olmayacak.
KPS sınavları, kamu personel
sınavları, kaç defa yaptınız? Sadece umut tacirliği
yaptınız, insanlara iş açacağız diye, ama halka,
maalesef... Ha bu yıl, seçim dönemi, kadro açacaksınız,
haklısınız, kadro açacaksınız.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Ne zaman?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bu
yıl, sadece bu yıl.
Bu, seçim rüşveti değil
mi?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir)
- Asgari ücret ne düzeyde?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Asgari
ücret yoksulluk sınırının altında, çok iyi biliyorsun
Sayın Vekilim ve maalesef, Avrupa Birliğine gireceğim
diye burada övünürken, Avrupa Birliği standardının
kaçta kaçı?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Kısaca, asgari ücret düzeyinde
iş bulmak isteyen milyonlarca üniversiteli gençlerimiz var;
ama buna rağmen, onu dahi bulamadınız?
Gerek ekonomi ve gerekse yasama
düzeyinde, bu haftaki önerdiğiniz kanun teklifleri, tekrar
ediyorum, ülkenin birincil ihtiyaçları değil. Seçim dönemindeyiz
ve halk da bunları görecek, inanıyorum ki sizlere sandıkta
gereken dersi verecek ve biz, sağduyunun, sevginin, kardeşliğin
barışından yanayız, gerginlikten yana değiliz.
Ama AKP iktidarı gerginlikten medet ummaya çalışıyor,
halk da bunu görüyor ve bu konuda da seçim sandığında
da gereken dersi sizlere verecektir. Ayaklarınız yere bassın
diyoruz. Çünkü, ülkenin ihtiyacı olan kanun tekliflerini getirin,
biz, Anavatan olarak, yapıcı olarak hep yanınızdayız.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güler.
Lehte olmak üzere, Adana Milletvekili
Sayın Recep Garip.
Buyurun.
RECEP GARİP (Adana) - Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
AK Parti Grubumuzun Danışma Kurulu önerisinin lehinde
söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce kürsüye gelip konuşan
dostlarımı, arkadaşlarımı dinlerken kendi
kendime kimi sorular sordum. Bu toplumun en küçük bireyi olan çocuklarımız,
evlatlarımız, yavrularımız, -önde duran, ağabey
gören, büyük gören, lider gören, öncü gören- bu büyüklerinin kürsüden
konuşma şekillerinin onlara nasıl tesir ettiğini,
nasıl etki ettiğini, nasıl yansıdığını,
onların psikolojilerine nasıl katkıda bulunduğunu
kendi kendime sordum. Dolayısıyla, toplumun önünde durmak,
biraz asil olmayı gerektiriyor, erdemli olmayı gerektiriyor,
vasıflı olmayı gerektiriyor. Topluma bağırarak
konuşanlar ile toplumun mantığı içerisinde topluma
hizmet eden insanları, toplum, aklıyla, kalbiyle, yüreğiyle,
düşüncesiyle aklıyor ve yüreğine yerleştiriyor.
Dolayısıyla, beş
yıldan bu yana hizmeti beraber yapıyoruz, Türkiye'nin geleceğine
ait kararlar alıyoruz, yasalar çıkarıyoruz. Burada
topluma söylediğimiz her şey kayıtlara düşüyor.
Dolayısıyla, söylenen her şeyin kayıtlar altında
olduğu bilinciyle hareket etmek, ona göre üslup kullanmak,
Türk dilini incitmeden, yormadan, zorlamadan, belinin ipini
kırmadan
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Ona
buna "vatan haini" demek
RECEP GARİP (Devamla) -
gecesi
sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan İstanbul Türkçesiyle Türkçeyi
iyi kullanmak gerektiğini düşünüyorum Sayın Hocam.
Dolayısıyla, zatıalileriniz biraz önce burada konuştular,
üslubunuzu Türkiye dinledi. Nasıl bir üslupla burada Türkiye'yi
kucakladığınızı ya da bağırdığınızı,
Türkiye, çok ciddi noktada tahlil etti. Anadolu insanı asildir
ve cumhuriyetin sahibi Türkiye Cumhuriyeti devletidir ve Türk
milletidir. Onun için, üslubu iyi kullanmak lazım, doğru kullanmak
lazım. Bu anlamda, tabii ki, salı günü yapılmış
olan Danışma Kurulu toplantısında, gruplarımız
YILMAZ KAYA (İzmir) - Racona
ters mi geldi? Racona ters geldi herhâlde.
RECEP GARİP (Devamla) - Hayır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Hayır,
Başbakan söylüyor öyle, "racona ters geldi" diye.
RECEP GARİP (Devamla) -
tabii
ki, burada, uzlaşma yapamamışlar, ancak grup önerileri
getirmişler. Grup önerilerindeki getirilmiş olan
Keşke
imkân olsaydı, aylar yetmiş olsaydı da araştırma
komisyonu kurulmuş olsaydı ve ciddi noktada destek verseydik.
Gerçekten, basın mensubu arkadaşlarımızın
özlük haklarını, özgürlüklerin kazanımlarını
çok ciddi noktada, birlikte tahlil edebilme imkânı bulsaydık.
Bence, burada, mesele, araştırma komisyonunun kurulması
değil, mesele, vakitlerin çarçur edilmesi meselesi diye düşünüyorum.
Nedense, elbette ki sabretmek AK
Partililere düşüyor, bize düşüyor, bağırmak size;
hizmet etmek bize düşüyor, mazeret uydurmak sizlere.
Bir de, artık, şu beşinci
yılda şunları kullanmasanız, şu ifadelerden
vazgeçseniz: Her gelmiş olan yasa böyle alelacele getirildi,
koşarak getirildi, hiç üzerinde çalışılmadı
İnsaf! Şöyle geriye yaslanıp insanın şöyle düşünesi
geliyor: Yani, hiç mi, görüştüğümüz yasalar üzerinde günlerce,
aylarca komisyon çalışmaları yapılmadan geldi.
Yani, öyle cümleler kullanın ki, bu kullanılmış
olan cümleler gerçekten yerini bulsun, üslup yerinde dursun diye düşünüyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
gerçekten, özgürlükleri, en yüce şekliyle en özgün şekliyle
en özgürce, Cumhuriyet Halk Partililerden çok daha fazla özgürce
özgürlükleri ön planda tutan bir AK Parti İktidarını
yaşadı, beş yıl, Türkiye. Dolayısıyla, sizin
sağlayamadığınız, getiremediğiniz
Bütün
köşe yazarları, bütün sanatçılar, bütün tiyatrocular,
bütün sinemacılar, sinema sanatçılarının tamamı
özgürlükleri ellerine aldı, istediklerini yaşıyorlar,
istedikleri gibi sahnede oyunlarını oynayabiliyorlar.
Düne kadar bunları siz sağlayamamıştınız.
Bugün, bütün bunlar sağlandı. Bir şeyi söylerken, cidden
iyi söylemek lazım, doğru söylemek lazım diye düşünüyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
elbette ki basın mensubu arkadaşlarımızın,
emekçilerimizin özgürlüklerini ve özlük haklarını mutlak
surette onlara vermek lazım. Bu konudaki eksikliklerin mutlak
surette tamamlanması lazım. Ama, artık, bu konuda yapılacak
olan çalışmalar
Seçime gitmiş olduğumuz 2007'nin
4 Kasımı yaklaştıkça hepinizin tansiyonunun yükseldiğini,
dolayısıyla ağzınızdan çıkanları
Anadolu'nun kulağının çok iyi duyduğunu, kalplerine
çok ciddi noktada yerleştirdiğini iyi bilmek lazım.
Anadolu'yu nakış nakış
işleyen bir AK Parti İktidarı var
MEHMET IŞIK (Giresun) - Evet,
doğru söylüyorsun, tarikatlar, cemaatler, yolsuzluklar gayet
iyi işliyor.
RECEP GARİP (Devamla) -
ve gerçekten,
doğusu ve batısıyla, kuzeyi ve güneyiyle, bütün köyleriyle,
kasabalarıyla onlarla birlikteyiz, onların dertlerini
dert edinmiş, onların akıllarını akıl edinmiş
şekliyle yollarda kervan devam ediyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sanal!
RECEP GARİP (Devamla) - Sizler
tansiyonunuzu yükseltmeye devam etmeyin.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Sen
onu Başbakana söyle, Başbakana!
RECEP GARİP (Devamla) - Bence,
sizler bu ülkeye lazımsınız, mutlak surette, muhalefet
olarak siz bize lazımsınız. Onun için, çok fazla kendinizi
incitmeyin, yormayın, gelin şu önümüzdeki günleri iyi geçirelim.
Dolayısıyla, gündemimizi,
Ayhan Sefer Üstün kardeşim, çok ciddi noktada, güzel bir şekilde
açıklamıştır. Bu gündemle ilgili, Genel Kurul gündemiyle
ilgili, geçen haftadan devam eden gündemle ilgili herhangi bir
sıkıntı yok, uzlaşma var, grupların ortak uzlaşması
var. Ama, her nedense, bir buçuk, iki buçuk saatten bu yana, biz, gündem
konuşmaya çalışıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) - Nereden
biliyorsun uzlaşma olduğunu?
RECEP GARİP (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Burada, AK Parti Grup önerisinin
lehinde oy kullanacağınızı bekliyor, hepinize,
tekrar, yeniden sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Garip.
Grup önerisi üzerinde son söz,
aleyhte olmak üzere, Samsun Milletvekili Sayın Haluk Koç'a aittir.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
İktidar partisinin grup önerisinin
aleyhinde söz aldım. Ama, sözlerime başlamadan önce bir süreci
sizlerle paylaşmak istiyorum:
Değerli arkadaşlarım,
iki haftadır, belirli bir uyum çerçevesinde, sosyal boyutu da
olan, değişik toplumsal kesimlerin beklentisi olan önemli
yasa tasarıları, bu Mecliste, eksiklikleri giderilerek,
muhalefetin katkısı da alınarak, ki, en sonuncusu -Sayın Şahin buradalar, kendisi
çok iyi bilecek- İddaa oyunuyla ilgili, 1 Marttan önce yasalaşması
gereken, Meclisten geçmesi gereken bir kanun tasarısıydı.
Burada, iktidar kendi dayatmasından vazgeçti, Danıştayın
konuyla ilgili iptal ettiği yönetmelikler değerlendirildi
madde düzenlenmesinde ve Anayasa Mahkemesinin muhtemelen iptal
edebileceği teşkilatlanmayla ilgili bazı hükümler
değişikliğe uğratıldı ve Sayın Cumhurbaşkanı
da bu Yasa çıktıktan sonra onayladı bu Yasayı.
Şunu söylemek istiyorum: Yani,
yasal çerçeveye uyulduğu zaman, muhalefetin katkısı
alındığı zaman, sosyal boyutu da olan şeylerde,
biz, ille de zaman geçirelim, ille de sizin önünüzü tıkayalım
diye bir arayış içinde değiliz.
Şimdi, dün ne yaşandı
değerli arkadaşlarım: Sayın İrfan Gündüz buradalar,
Sayın Kemal Anadol burada, bir iki milletvekili arkadaşım
daha vardı, dün İrfan Beyle konuştuk. Bu hafta için, biz,
basınla ilgili bir araştırma önergesinin görüşülmesini
talep ettik. Yani, bunu, siz kabul edersiniz, etmezsiniz, çoğunluğunuz
var; ama biz, bunu, grup önerisi olarak getireceğiz, dedik. Ondan
sonra da mevcut yasa tasarıları, gündemde bulunan teklifler,
tasarılar içerisinde, 1150 sayılı, emniyet teşkilatında
pilot ve dalgıç olarak görev yapanların özlük hakkına
dönük bir küçük yasa tasarısı vardı, bunu da ekleyelim,
dedik. "Olur." dediniz. Ondan sonra "Biz bir konuşalım,
akşam MYK'mız var, sabahleyin haber veririz." dediler.
Sabahleyin telefonla konuştuk. Sayın İrfan Gündüz'ün
ifadesi şudur -burada, ikili konuşma değil, başkalarının
arasında da olduğu için paylaşıyorum, bilmeniz açısından- "Biz
kendi bildiğimizi yapacağız." dedi. "Peki."
dedim ve Danışma Kuruluna biz önceden söylediğimizi
getirdik.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
bundan iki hafta önce, Sayın Şahin'le ilgili, Bakanlığıyla
ilgili kanun tasarısı görüşülürken de ifade etmiştim.
Kalan süre içerisinde, iktidarın öncelikleri olacaktır.
Bunları tespit edip ne olur, getirin.
Bakın, biz burada Ana Muhalefet
Partisi Grubuyuz. Bir uzlaşma içerisinde -kalan sürede- yasama
faaliyetine devam edeceksek, bunu, bir paylaşım içerisinde,
bir ortak zemin içerisinde yapalım. Sizin, mutlaka, iktidar
olarak, bizim karşı çıktığımız, ama sizin
bir siyasi tavır olarak çıkarmak durumunda olduğunuzu
haklı gördüğünüz kanunlar olabilir. Siz iktidar olarak onu
çıkarmaya uğraşırsınız, biz muhalefet
olarak kendi görevimizi yaparız. Ama, sosyal boyutu olan, her
iki tarafın da itiraz etmeyeceği süreçleri de gelin, birlikte
olgunlaştıralım, birlikte yapalım dedik. Kötü
bir şey mi söyledik? Gelindi, bugün, şimdi bir aylık bir
çalışma takvimi. Hani, bir Danışma Kurulu önerisi
değil, bir grup önerisi. Ne yaparsan yap -tabiri uygun şekilde
söylüyorum- neresinden alırsan al. Hâlâ aynı mantık.
"Biz iktidarız, 350 kişimiz var, biz istediğimizi
yaparız, göstermelik de olsa, bir iki yerde, size, belki danışırız,
belki danışmayız." Arkadaşlar, böyle, bu tavrın
uygun olmadığını, bir kere daha paylaşmak istiyorum.
Sayın Recep Garip, deminki hatip
-güzel sanatların her dalıyla uğraşıyor arkadaşımız-
güzel söz söyleme sanatını da üzerinde vurgular yaparak
dile getirmeye çalıştı. Daldan dala uçtu, konudan konuya
geçti. Alt alta eklediğiniz zaman, benim aklımda hiçbir
şey kalmadı söylediğinden.
Gerçekler çok basit. Gerçekler, demin
söylediğim çerçevede, siz iktidarsınız, evet, bugün
iktidarsınız; ama Parlamentonun çalışması
içerisinde, şurada, yıllardır söylediğimiz, bir
asgari uzlaşma olduğunda ve bugün, bunların çoğunun
görüşülmeden geçebileceğini de söylemiştim uluslararası
sözleşmelerin. Ama şimdi size söylüyorum değerli arkadaşlarım:
Bütün uluslararası sözleşmelerde Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüleri konuşacaktır ve her maddede de eğer, salonda
eksilme olursa yoklama isteme hakkımı da kullanacağım.
Bu süreci, madem böyle istiyorsunuz, bu şekilde götürelim.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, herkes bir şeyler söyledi demin. Basınla ilgili
"Efendim, zaman kalmadı." Şimdi, size, 4 Şubat
2003 tarihli, Sayın Emin Şirin -o zaman İktidar Partisi
milletvekiliydi- Sayın Azmi Ateş, Sayın Nevzat Yalçıntaş
Hocam, Sayın Mehmet Dülger, Cavit Torun, Cengiz Kaptanoğlu
ve -bu şekilde gidiyor- birçok milletvekilinin de verdiği
bir araştırma önergesi var. Bu, Şubat 2003'te verilmiş
değerli arkadaşlarım, Şubat 2003'te.
Bakın ne diyorsunuz burada
-sizin imzalarınız olduğu için söylüyorum Sayın
Torun- "Basını töhmet altında bırakan bir diğer
konu da, derin ilişkiler ağı içinde bulunduğu iddiasıdır."
Bunu diyen, AK Parti Grubuna mensup milletvekilleri. "Siyasetçilerle
derin ve yakın ilişkiler içinde bulunan medya patronlarının
adının mafya liderleriyle birlikte anıldığı
iddiaları, medyadaki kirlenmişliğe tuz biber ekmiştir.
Basının kanayan yaralarından biri de çalışanlardır."
Sayın Emin Koç'u susturmaya çalışıyordu
burada birçok milletvekili arkadaşım demin, Sayın
Emin Koç'u susturmaya çalışıyordunuz. Ee, bunları
siz söylemişsiniz. Bu metin sizin, imzalar sizin.
Devam ediyorsunuz: "Vitrini,
büyük paralar karşılığında 'iş takibi'
görevi üstlenen yöneticiler doldururken -medyada- maaşlarını
zamanında alamayan, sigortaları yapılmayan, centilmenlik
anlaşmalarıyla iş bulmalarının önü kesilen,
sendikalaşmaktan yoksun bırakılan medya emekçileri
kendilerini ifade edememenin zorluğunu çekmektedirler."
Şubat 2003, Mart 2007, değerli
arkadaşlarım, nereden nereye? Hani Sayın Başbakan
çok seviyor ya bu sözleri "nereden nereye?" 2003 Şubatından,
2007 Martında, şimdi, burada basınla ilgili bazı
konular gündeme getirildiğinde, topyekûn itiraz edip
şikâyet ediyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
gerçekler balçıkla sıvanmaz, gerçekler balçıkla
sıvanmaz. Her gecenin bir sabahı vardır, her kışın
mutlaka bir yazı vardır, her iktidarın da mutlaka bir
sonu vardır, mutlaka bir sonu vardır.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Mutlaka,
mutlaka
HALUK KOÇ (Devamla) - Onun için
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Muhalefetin de bir sonu vardır.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın
Gündüz, siz konuştunuz, ben sizi dinledim; saygıyla dinledim,
hiç ağzımı açmadım. Müsaade ederseniz, bunları
bir bitireyim.
Bakın, yani, gazeteciler üzerinde
inanılmaz baskıların yaşandığı bir
dönemdeyiz. Sayın Kemal Anadol, bunları, 1950'den itibaren,
bir tarihsel dilim içerisinde anlatmaya çalıştı. Tahkikat
komisyonları kurulmasından bugünlere kadar geçen bütün
süreç anlatıldı.
Değerli arkadaşlarım,
çok ciddi bir tuzakla karşı karşıyasınız.
Bunu, bir arkadaşınız, kardeşiniz söylüyor.
İçinizden birçoğunu tanıdığım için, bütün
konuşmalarımda aynı bölümü söylüyorum, o çok büyük
grubu bir kenara alarak konuşuyorum, çok büyük bir tuzakla karşı
karşıyasınız.
Değerli arkadaşlarım,
bu ülkenin çıkarları, bu milletin çıkarları, cumhuriyeti
numaralayanlarla, Türkiye'de serbest ticaret dönemi deyip -dünyadaki
gelişmeleri görüyoruz, kör değiliz- ama serbest ticaret
dönemi deyip ülkenin tüm kaynaklarının yabancılaştırılması
pahasına, bu ülkenin ulusal çıkarlarının göz ardı
edildiği bir dönemden geçiyoruz. Buna ortaklık ediyorsunuz
bilmeden veya bir kısmınız bilerek, ama çoğunluğunuz
bilmeden olduğuna inanıyorum, inanmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
çok kötü bir tuzak döneminden geçiyorsunuz. Bunun öz eleştirisini
yaptığınız zaman belki çok geç olacak. Eski
"millî görüş"ün bazı çizgileri, inanın, keşke
aklınızda kalsaydı, keşke yakanızda kalsaydı,
gönlünüzde kalsaydı. "O gömleği çıkarttık."
Dediniz, ama o gömleğin yerine, keşke, içinde "millî görüş"ün
bir fanilası kalsaydı.
Değerli arkadaşlarım,
hiç gülmeyin. Bunlar, tarih kitaplarında yer alacak. Bu dönemde,
kimler kimlerle işbirliği yapıyor, kimler kimlerle
kol kola yürüyor, çok ilginç bir yapı çıkacak karşınıza
ve ondan sonra, 2000'li yıllarda Türk milletinin karşısındaki
belaların neler olduğu ve bu dilim, bu zaman dilimi kendi
siyaset aktörleriyle beraber anılacak. Bir kardeşiniz
olarak bunu söylemekte kendimde hak görüyorum ve özellikle hatırlatıyorum
burada
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Sayın
Başkan bitiriyorum.
Bunu, özellikle söylüyorum, Türkiye
coğrafyasına dikkat edin değerli arkadaşlarım.
Hani, bazı, her yanak okşayan, her sırt sıvazlayan
insanlar sizin yanınızda değil. Onlar farklı misyonların
temsilcileri, onlar farklı görevlerin peşindeler, onlar
farklı şekilde bu zaman diliminde -tarihin- görev alıyorlar.
Sizin aslınız, sizin geldiğiniz çizgi, sizin olmanız
gereken yer, onların sırt sıvazlamasıyla, onların
yanak okşamasıyla, öyle, unutulacak bir yer değil. Bu
ülkeye sahip çıkacak çok sayıda arkadaşımız
var içinizde.
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Hepimiz
Hepimiz
HALUK KOÇ (Devamla) - Ama, ben, izlenen
siyaset çizgisindeki kırıklara dikkat çekiyorum, Sayın
Başbakanın yakın çevresindeki danışman kadrosuna
dikkat çekiyorum, Sayın Başbakanın yakın çevresindeki
politika oluşturan kadroların, Türk milletinin beklentileriyle
uyum içinde olmadığına dikkat çekiyorum. Bunu da bir
kardeşiniz olarak sizinle paylaşıyorum.
Saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Koç.
Sayın milletvekilleri, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine
göre verilmiş önergesi üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır. Ayrı ayrı okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
8.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 5434
Sayılı Emekli Sandığı Kanununun 32 nci Maddesine
(j) Bendi Eklenmesi ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun
152 nci Maddesinin "II" Sayılı Tazminatlar Bölümünün,
(6) Adalet Hizmetleri Tazminatı Bendinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/400) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/436)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
29/11/2006
8/3/2005 tarihinde komisyona havale
edilmiş olan 2/400 esas numaralı Kanun Teklifim ilgili komisyonda
45 gün içerisinde görüşülmediğinden, kanun teklifimin,
İçtüzüğün 37 nci maddesi gereğince doğrudan gündeme
alınmasını saygılarımla arz ederim.
Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu
Ankara
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
söz istiyor musunuz?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Evet.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
Süreniz beş dakika.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan evvel,
"8 Mart Dünya Kadınlar Günü" dolayısıyla, tüm
hanımefendileri saygıyla selamlıyorum. Günleri kutlu
olsun.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; kanun teklifim, cezaevlerinde görev yapan (infaz
memuru, müdür, idare memuru, baş memur, memurların) bu memurların
emekliliğine sayılması için bir senede üç ay eklenmesidir.
Sevgili arkadaşlarım,
cezaevlerinde vazife yapan bu sessiz memurların hayatî tehlikeleri
vardır, riskleri vardır. Bunların yanında, cezaevlerinde
görev yapan diğer memur arkadaşlarım, mesela, jandarma
ve polis memurları, her sene, üç ay tazminat alırlar. Yani,
bir seneyi on beş ay olarak yaparlar. Burada bir haksızlık
olduğu için, burada çalışan infaz memurlarının,
koruma memurlarının, müdürlerinin bu yasadan faydalanmaları
için bu teklifi verdim.
Ayrıca, burada görev yapan
uzman doktor, diş hekimi, eczacı, mühendis, mimar, öğretmenlerin
de bir senede iki ay yıpranma zammı almaları için öneride
bulundum.
Sevgili arkadaşlarım,
bu önerilerimin sebebi
Devlet memurları personel yasası
çıkmış olsa bunlara hiç lüzum yok idi. Bakınız, SSK'dan emekli olan bir memurun en düşük
emekli aylığı 527 milyon; ortalama aylık, 577 milyon,
en yüksek aylık alan da 1.478 YTL.
Bağ-Kur'dan emekli olanlar: 1'inci
basamaktan emekli aylığı 408 YTL, 6'ncı basamaktan
emekli olan 486 YTL, 24'üncü basamaktan emekli olan memur da 1.266 YTL
alıyor.
Bağ-Kur'dan emekli olanlar (Tarımda
kendi adına ve hesabına çalışanlar): 1'inci basamaktan
emekli olan 277 YTL, 6'ncı basamaktan emekli olan 351 YTL, 24'üncü
basamaktan emekli aylığı alan ise 764 milyon alıyor.
Sevgili arkadaşlarım, bunlar emekliler.
Memurlara bakalım: 14'üncü
derecedeki memur 724 milyon alıyor, 9'uncu derecedeki memur
727 milyon alıyor, öğretmen 897 milyon alıyor, polis 1
milyon 148 milyon alıyor, hemşire 834 milyon alıyor. Yani,
işte, memurun durumu. Bu paraları siz alın, geçinin!
Nasıl geçineceksek!
Temelde yatan, bu öneriyi yapmak
değil; temelde asıl yatan mesele, Devlet Personel Yasası'nın
çıkmaması. Aşağı yukarı, devletten maaş
alan insanlar, neredeyse, 36 kategoriye ayrılıyor.
Beş senedir, bu yasanın, Devlet Personel Yasası'nın
niye çıkmadığını hiç anlamış değilim.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Şimdi, yakında bir yasa geliyor, 200 küsur bin
geçici işçinin devamlı kadroya alınması. Peki,
bu arada -doğrudur, alınmasında yarar vardır- Mecliste
de çalışan aşağı yukarı 1.000 kişi
var. Bunlar niye düşünülmedi yasa teklifi gelirken? Peki, bunların
hepsini, bunların hepsini, Devlet Personel Yasası'na alsak,
bunları bir an evvel çıkarsak da birisi şurada, birisi
burada atılmış olmasa da devletini bilse. Devlet memuru,
devletten emekli olan Bağ-Kur'lusu, SSK emeklisi, öğretmen
emeklisi -yani, hem Bağ-Kur'lu hem SSK emeklisi- ayrıca Emekli
Sandığı emeklisinin, insanca yaşayabileceği
bir maaşla -ödüllendirilse değil- karşılığı
verilse de hem bugün çalışan memurların bugünkü durumu
olmasa
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
son cümlenizi rica edeyim efendim. Zaten, yasanızda bu düşüncelerinizi
aktarmışsınız.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan sabrınıza.
Şunu söylüyorum: Emeklisi,
dulu, yetimi, çalışanı, çalışmayanı,
devletin her kademesindeki insanların durumu çok iç açıcı
değildir, içler acısı durumdadır. Bunların
iyileştirilmesi için, bir an evvel Devlet Personel Yasası'nın
çıkmasını temenni ediyorum ve -Hükûmete, beş senede,
hiç değilse- bu senelerdir çıkmayan, kangren olmuş Devlet
Personel Yasası'nı çıkarırsanız, bu yasayla,
eğer, memurumuza, emeklimize, dul ve yetimimize bir şeyler
verebildiğimizde, ben, gelir, burada, size teşekkür ederim
Devlet Memurları Yasası'nın çıkması için,
çıkardınız diye de buradan sizi kutlarım. Onun
için, bu yasanın bir an evvel çıkmasını istiyorum.
Hepinize sevgiler ve saygılar
sunuyorum. Hoşça kalınız.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Bir milletvekili sıfatıyla,
Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Özcan.
Efendim, süremize riayet edersek
memnun oluruz.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Anavatan Grup Başkan
Vekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu'nun; 5434 sayılı
Emekli Sandığı Kanunu'nun 32'nci Maddesine (j) Bendi Eklenmesi
ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 152'nci Maddesinin
"II" sayılı Tazminatlar Bölümünün, (6) Adalet Hizmetleri
Tazminatı Bendinde Değişiklik Yapılması Hakkında
vermiş olduğu kanun teklifi üzerine -37'nci maddeye göre-
düşüncelerimi aktarmak için söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti devleti sosyal bir devlettir. Sosyal devlet, vatandaşların
her kesimini gücü oranında desteklemelidir. Bazı meslek
grupları, yapmış oldukları işin koşulları
nedeniyle yıpranma zammı ve erken emeklilik haklarından
faydalanabilmelidir.
Eğer, emekli olan insanların,
aynı iş ve aynı yerde çalıştığında,
özellikle tazminatları konusunda ve yıpranmaları konusunda
farklı uygulamalar varsa, bu, bir sosyal hukuk devlet olma anlayışından
uzak olduğumuzu gösteriyor.
Örneğin, infaz korumalar -hapishane
ya da cezaevlerimizin durumu belli- öyle tehlikeli bir yaşam
içerisindeler ki, nerede suç işleyenler çoğunlukta
Suç
işleyenlerle, gasplı, insan öldürenlerle her dakika
baş başa kalıp hayatları bile tehlikededir.
Eğer, bunların yıpranmaları konusunda -çekmiş
oldukları yirmi yıllık emek içerisinde- bunlar da diğer
memurlar gibi bu olanaklardan faydalanmıyorsa, bu sıkıntıyı
gidermenin çarelerini aramak zorundayız. İşte, bu
amaçla da, Sayın Muzaffer Kurtulmuşoğlu infaz koruma
memurlarının, hizmetlilerin bu haklarının, bir
an önce, haksızlığa uğrayanların bu haklarının
teslimi konusunda verilmiş olan bu teklifi Yüce Meclisin önüne
sunuyoruz. Verilmiş olan bu teklif gündeme alınarak, bu insanların,
özellikle gecesi gündüzü olmayan, her zaman hayati tehlikeleri
olan bu infaz koruma memurlarının ve hapishanede çalışan
insanların haklarının bir an önce yerine getirilmesi
konusunda yardımlarınızı bekliyorlardır
eminim ki. Yıllardan beri bu olay sürüncemede kalmıştır,
bir an önce sorunun çözülmesi gerekir.
Değerli arkadaşlar, örneğin,
bir Sosyal Sigorta emeklilerinin 2007'de en düşük emekli aylığı
527 YTL 16 kuruş, ortalama aylık olarak da 577 lira 41 kuruş
olarak görünüyor. Bu emekli neyle geçinecek? Diğer taraftan,
Bağ-Kur emeklilerine baktığımızda, 1'inci basamakta
emekli olan insan 408 lira 14 kuruş, 6'ncı basamakta 486 YTL 7
kuruş almaktadır. İşte, bu emeklilikte gerçekten sıkıntı
içerisinde olan emeklilerimizin
Hele tarım kesiminde kendi
şeyiyle çalışanların ise 277 lira 37 kuruş,
6'ncı basamakta olanlar 351 YTL 94 kuruş almaktadır. Bunlar
bir dolmuş parası değil, alacakları bir elbisenin
veyahut da çocuklarına verecekleri bir harçlık da değil.
Bunun için, gerçekten sıkıntıda
olan memurun, işçinin sıkıntılarını,
emekliliklerini ve özellikle riskli yerde çalışan memurların
tazminatlarıyla ilgili, iş riskleriyle ilgili sorunlarını
bir an önce çözelim, bunları tekrar sıkıntıya sokmayalım.
Amacımız insanların yaşam seviyelerini yükseltmekse,
gerçekten bu asgari ücretlerle, bu emeklilikle bu insanlar geçinemiyor.
Buna çare, Meclisimizdedir. Meclisimizin ve Hükûmetin getireceği
yasalara bir an önce ihtiyaç vardır. Bu insanların, açlıkla
yoksulluk sınırına dayanan bu insanların sorunlarına
eğilmek zorundayız. Eğer, bizler bunları çözmezsek,
geleceğe umutsuzlukla bakan bu insanların, inan edin,
sıkıntıları, hastalıkları, isyanları,
psikolojik bozuklukları her geçen gün artıyor. Biz, Büyük
Millet Meclisi olarak, özellikle infaz koruma memurları ve diğer,
bu derecede çalışan
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Bu memurlarımızın
sorunlarını dikkatlice gözden geçirmeliyiz ve bu teklifi
gündeme alarak, bu insanların beklentilerine cevap vermek zorundayız;
yoksa, aile huzursuzlukları, sıkıntıları ve
yaşam riskleriyle karşı karşıya olan bu memurlarımızı
hayal kırıklığına uğrattığımızı
görüyoruz.
Değerli milletvekilleri,
eğer, bu asgari ücretlerle çalışan, yoksulluk sınırının
altında olan insanların yaşam seviyelerini yükseltmediğimizde,
asgari ücret 1 milyar liranın altında olduğu takdirde,
yoksulluk sınırına dayanmış olan bu insanları
iyice perişan ederiz düşüncesindeyiz. Anavatan Grubu olarak
bizler diyoruz ki, asgari ücret 1 milyar liradan aşağı
olmamalı. Herkes, sosyal devletten faydalanacak ve eşit
şartlarda ve
Bu Personel Yasası'nın tekrar gözden geçirilmesi
konusunda çalışmalar yapmalıyız diye
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özcan, selamlamanızı
rica ediyorum, gerekli süreyi verdim.
Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Başkanım.
Sorunlar çok, elbette ki beş
dakika sınırıyla bitmiyor, ama, bu sorunlarda daha
dikkatli davranmalıyız, görmezlikten gelmemeliyiz diye
düşünüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum ve bu
yasa teklifinin gündeme alınması konusunu da Meclisimizin
takdirine sunuyor, saygılar sunuyorum tümünüze. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özcan.
Sayın milletvekilleri, öneri
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza
sunuyorum ve karar yeter sayısı da arayacağım: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.08
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu'nun kanun teklifinin doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergenin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
9.-
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Don Olayları ve Kuraklık
Sebebiyle Ürünleri Zarar Gören Çiftçilerin T.C. Ziraat Bankası
A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden Kullandıkları
Tarımsal Kredilerin Geri Ödenmesinin Ertelenmesine
İlişkin Kanun Teklifinin (2/850) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/437)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
10.08.2006 tarihinde vermiş olduğum
2/850 sayılı kanun teklifimin İç Tüzüğün 37 nci maddesi
gereği doğrudan gündeme alınmasını arz ederim.
Yaşar
Tüzün
Bilecik
TBMM
Başkanlık Divanı Üyesi
BAŞKAN - Sayın Tüzün, söz
istiyor musunuz?
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Evet
efendim.
BAŞKAN - Evet, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; vermiş
olduğum kanun teklifimin İç Tüzük'ün 37'nci maddesi gereği
doğrudan gündeme alınması için söz almış bulunuyorum.
Değerli milletvekilleri, değerli
arkadaşlarım; sizlerin de bildiği gibi, tarımsal
faaliyetler, doğası gereği belirsizliği ve riski
yüksek olan, tabii afetlere açık bir üretim faaliyetidir. Bu yüzden,
tarım sektörü, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerce
özellikle desteklenmektedir ve katkı verilmektedir. Bu destekleme
araçlarının birisi de tabii afetlerden zarar gören çiftçilere
yapılan yardımlardır.
Değerli arkadaşlar, ülkemizdeki
tarım faaliyetlerine baktığımızda durumun
hiç de böyle olmadığını biliyoruz. Özellikle AKP
İktidarı döneminde, Türkiye'de, 142 bin çiftçimiz 231 trilyon
borçla maalesef icralık olmuştur. Yine, mevcut iktidar döneminde
ve mevcut Hükûmet döneminde Türk köylüsü, 2004 ve 2006 yılları
arasında tam tamına 1 milyon 270 bin kişi tarımı
terk etmiş, ilçelere, kentlere ve maalesef büyük şehirlere
göç etmiştir.
Bunu üzülerek ifade ediyorum ki,
bu Tarım ve Köyişleri Bakanlığının resmi
İnternet sayfasından da görüleceği gibi, Türkiye'de,
maalesef aç, değerli arkadaşlar, aç köylü sayısı
1 milyona yaklaşmıştır. Yine, ülkemizde, yoksul
köylü ve çiftçi sayısı 10 milyonun üzerine çıkmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
işte, böylesine bir karamsar tabloda elbette, Türkiye Büyük
Millet Meclisi olarak ve ilgili Hükûmet olarak, Türk çiftçisine ve
köylüsüne gerekli katkının ve desteğin yapılmadığını
görüyoruz. Bu kanun teklifimiz, bu kanun teklifimiz
Sayın Başkanım, ben
kendi sesimi duyamıyorum. Bir uyarıda bulunursanız
arkadaşlara.
BAŞKAN - Siz Genel Kurula hitap
edin Sayın Tüzün.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir defa, ayakta olan milletvekillerimiz bir otursun.
Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifimiz, tarımla uğraşan
köylümüzün, çiftçimizin, özellikle 2004, 2005 ve 2006 yılları
içerisinde yaşamış olduğu, başta don olayı,
kuraklık olayı ve doğal afetlerden görmüş olduğu
zarardan dolayı kamuya olan, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankasına
ve tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarının en
azından faizinin ertelenmesi konusunda bir teklif verdik.
Geçtiğimiz yıllarda, maalesef,
meyveciliği dolu ve don afetleri vurdu. Yine, geçtiğimiz
yıllarda, 2005 ve 2006 yıllarında buğday ve ayçiçeğini
kuraklık vurdu. Özellikle Marmara Bölgesi'nde üretim yapan çiftçimiz,
kavun, karpuz, domates ve biber eken çiftçimizi de, maalesef domuzlar
vurdu.
Böylesine afetlerle karşı
karşıya kalan Türk köylüsüne katkı vermek, destek vermek,
elbette bizim önemli görevimiz. Bizim bu kanun teklifinde istediğimiz,
Türk köylüsünün, bu mağduriyeti yaşayan Türk köylüsünün,
Türk çiftçisinin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatifine
olan borçlarının ertelenmesi yönündedir. Hiçbir siyasi
ayrım gözetmeden, bu konuda katkı ve desteğinizi bekliyorum.
Değerli arkadaşlarım
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Tabii, ülkemizin birçok bölgesinde,
başta Malatya'da kayısı, Karadeniz'de fındık,
Ege ve Manisa civarında bağcılık, güneyde, özellikle
Hatay bölgemizde narenciye, İç Anadolu ve Kırıkkale
çevresinde buğday tarlaları ve meyve ağaçları, seçim
bölgem olan Bilecik'te, özellikle meyvecilik ve kiraz üretimi yapılan
Gölpazarı ilçemizdeki tüm kiraz ağaçları; yine, seçim
bölgem olan Bilecik'in Osmaneli ilçesinde bulunan tüm üretim mamulleri;
yine, İnhisar ilçemizde ve Söğüt ilçemizde yaşanan
don ve kuraklık olaylarından, tabii afet yaşayan bölgelere
gerekli katkının ve desteğin, doğal afet kapsamına
sokup, ödemelerinin yapılmadığı gibi, bu ödemelerin
ertelenmesi konusunda bir kanun teklifimiz vardır. Bunun
doğrudan gündeme alınmasını
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tüzün, konuşmanızı
tamamlayın lütfen.
YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Son
olarak, bu teklifimize Cumhuriyet Halk Partisi olarak katkı vereceğiz,
destek vereceğiz. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
faize bakış tarzlarını hepimiz çok iyi biliyoruz.
Eğer sizler faizin uygulanmasını, faizin alınmasını
helal görüyor iseniz bu kanun teklifimizi reddedebilirsiniz,
eğer bunun alınmasını uygun görmüyor iseniz sizlerin
de kabulü yönünde oy kullanmanızı temenni ediyor, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tüzün.
Bir milletvekili sıfatıyla,
Balıkesir Milletvekili Sayın Orhan Sür
Buyurun efendim.
ORHAN SÜR (Balıkesir) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan kanun
teklifi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çok değerli arkadaşlarım,
sanırım, yine boşuna konuşuyoruz muhalefet olarak.
Zaten siz tarımı hallettiniz. Köylü diye bir şey de kalmadı.
Köylüyle ilgili bir teklif getiriyoruz, Tarım Bakanımız
ortalıkta yok. Biz kime konuşuyoruz? Sizlere konuşuyoruz,
sizlerden destek istiyoruz. Elbette, bu kürsüye çıktığınızda,
Türk köylüsüne şöyle hizmet getirdik, böyle hizmet getirdik,
şunları yaptık, bunları yaptık, şunu verdik,
bunu verdik diyorsunuz, ama, bırakın bütün mal varlığını,
ürününün bir kısmı bile yok olduğunda köylünün yaşama
şansı kalmadı.
Şimdi bu teklifi dinlediğinizde
diyorsunuz ki: "2090 sayılı bir Kanun var, o Kanun gereğince
eğer herhangi bir tabii afet oluşmuşsa, o afete göre köylüye
zaten gereken yardım yapılıyor." Peki, nerede yapılıyor
bu yardım, arkadaşlar, göreniniz var mı? Günlerce -Malatya
milletvekili arkadaşım, burada- bundan iki sene, üç sene
önce Malatya'da yaşanan olay için burada sizlere yalvardı;
gelin, şu Malatyalı insanın, Malatyalı kayısı
üreticisinin hakkını verin diye, ama, bu haklar maalesef
bugüne kadar verilmedi.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
o yasa diyor ki, mal varlığının yüzde 40'ı gittiyse;
bu afette, o kişinin, o köylünün, o vatandaşın mal varlığının
yüzde 40'ı yok olmuşsa ancak ona bir yardımda bulunabiliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
mal varlığı dediğiniz zaman, ürünün yok olması
mal varlığının tamamını, yüzde
40'ını götürmüyor ki. Siz açıkça diyorsunuz ki, biz size
yardım etmeyeceğiz.
Şimdi, değerli arkadaşımızın
verdiği kanun teklifiyle, bu geçtiğimiz süre içinde yaşanan
bu tip afetler sonucunda köylülerimizin düştüğü sıkıntılardan
bir nebze olsun kurtulabilmeleri, hiç olmazsa bir sene olsun nefes
alabilmeleri için kamuya olan, Ziraat Bankasına olan, tarım
kredi kooperatiflerine olan borçlarının bir yıl ertelenmeleri
teklifi size getirilen. Böyle bir teklife sizden "evet" demenizi
rica ediyoruz. Ama, eğer siz bu teklife de "evet" demiyorsanız,
o zaman köylüye şunu yaptık, bunu yaptık demeyin. Çünkü,
köylü perişan, köylü yok oldu değerli arkadaşlarım.
Şunu diyebilirsiniz: "Siz, köylü yok oldu diyorsunuz, ama
köylü ayakta." Hayır, köylü ayakta değil, köylü borçla
ayakta değerli arkadaşlarım, köylü borçla ayakta.
Bakın, size bir gerçeği
anlatayım: Sizin iktidarınızdan önce köylü sadece
tarım kredi kooperatifinden veya Ziraat Bankasından kredi
alabiliyordu. Siz, şimdi, bunu değiştirdiniz. Bir köylü
yurttaşımız, hem tarım kredi kooperatifinden kredi
alabiliyor hem Ziraat Bankasından kredi alabiliyor, şimdi
bunu da aştılar, özel bankalardan krediler alıyorlar
ve köylü çaresizlik içinde önce gidiyor tarım krediden alıyor.
Tarım kredinin borcunu ödeyebilmek için gidiyor Ziraat Bankasından
alıyor, Ziraat Bankasının borcunu ödeyebilmek için gidip
bir özel bankadan kredi alıyor ve köylü bir batağın içine
sürüklendi değerli arkadaşlarım, köylü bir batağın
içine sürüklendi. Bu bataktan köylüyü kurtarmanın çaresi,
onun elinden tutmaktır. Seçim dönemlerinde o köyleri dolaşırken
bol keseden vaatler veriliyor ve sandıklar dolusu oylar da
alınıyor. O zaman o oyları helal ettirmek, herhâlde hepimizin
görevi diye düşünüyorum.
Tabii, tarım krediye olan borcu
ertelemenin, eğer kabul ederseniz, bütün sorunları çözdüğünü
düşünemeyiz. Bir miktar, köylümüzü ayağa kaldırabiliriz,
ama, tarım kredi kooperatiflerini de düşünmek zorundayız.
Geçtiğimiz dönemde yaptığımız o yapılandırma
içinde tarım kredi kooperatifinin 400 trilyon lirası silindi
ve merkezî hükûmet, tarım kredi kooperatiflerine, maalesef, bu
kaynağı aktarmadı. Bu kaynak tarım kredi kooperatifine
aktarılmadığı için tarım kredi kooperatifleri
şu anda köylüye kredi veremiyor. Köylü gittiğinde istediği
kadar tarım kredi kooperatifinden düşük faizle kredi alamıyor,
işte o zaman özel bankalara gidiyor, işte o zaman özel bankaların
eline düşüyor ve maalesef, sayenizde özel bankalar da artık
ulusal banka olmaktan çıktı, yabancı şirketlerin
bankası olduğundan, elbette o yabancı şirketler
de Türk milletini, Türk köylüsünü düşünmeyip köylümüzün iliğini,
kemiğini sömürmeye başladılar ve önümüzdeki dönem
Türk köylüsü için maalesef karanlık bir dönem olduğu çok
açık ve net görünüyor.
O nedenle, tarım kredi kooperatifine
bu kaynak aktarması olayının da acilen yapılması
gerekiyor ve yine şunu söyleyebilirsiniz: "Ya, işte
don nedeniyle biz sigortayı getirdik, işte destekliyoruz
sigortayı." Ama, biliyor musunuz değerli arkadaşlarım,
yapılan sigortalar, köylünün yaptırdığı sigortalar
meyve ağaçları çiçekteyken eğer bir don olur da o çiçekler
yok olursa sigorta kapsamı dışında.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ORHAN SÜR (Devamla) - Bu sigorta
kuruluşları, sigorta şirketleri, sigortaladıkları
meyve bahçelerinde daha meyve oluşmadan oluşabilecek bir
afet sonucunda doğabilecek zararları karşılamıyor.
Yani, çıkarılan yasa ve yapılan sigorta, maalesef göstermelik
bir yasa, göstermelik bir sigorta olarak yaşama geçti. Bunları
düzeltmek zorundayız, bunlar bizim görevimiz. Ama, siz, burada
kendinize göre bir gündem belirliyorsunuz, kendinize göre gündemle
de kendiniz çalıp kendiniz oynuyorsunuz. Amerika'nın Cargill
firması için burada Meclisi aylarca topluyorsunuz, ama Türk
köylüsü için iki kelime konuşmayı gerekli görmüyorsunuz
ve onların sorunlarını çözmek için gereken çalışmayı
yapmıyorsunuz. Ama, bunun hesabını bu köylü sizden soracak,
bu köylü bu çalışmayı yapmayanlardan soracak. Bu köylü
sandıkta demokratik olarak hesabı görecek ve kendisine
hizmet edecek, köylüyü baş tacı edecek insanları bu ülkede
başa geçirecek.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sür.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) -
Başkanım, karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN - Daha oylamaya geçmedik.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Geçince
Başkanım.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum ve karar yeter sayısı
isteyeceğim: Önergeyi kabul edenler
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Köylüler
görüyor, köylüler!
BAŞKAN - Kabul etmeyenler
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Sayın
Bakan, köylüler görüyor sizi! Hani faizci değildiniz, ne oldu?
BAŞKAN - Efendim, Divan Kâtipleri
arasında, oylamada bir anlaşmazlık olduğundan
elektronik cihazla yapacağım oylamayı.
Üç dakika süre vereceğim. Sayın
bakanların da vekâleten oy kullanmaları hâlinde pusulalarını
göndermelerini rica ediyorum ve oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır ve önerge reddedilmiştir.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, sözlü soru önergeleriyle diğer
denetim konularını görüşmüyor ve gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
V. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli
İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Sayın milletvekilleri, teknik
bir nedenle birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 18.41
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.52
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli
İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin; Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahallî İdare
Birlikleri Kanunlarında Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile İçişleri Komisyonu Raporu
(2/911) (S. Sayısı: 1317) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 22/2/2005 tarihli ve 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinin
birinci fıkrasının (g) bendine aşağıdaki
cümle eklenmiştir.
"Sivil hava ulaşımına
açık havaalanları ile bu havaalanları bünyesinde yeralan
tüm tesislere işyeri açma ve çalışma ruhsatı belediye
sınırı il sınırı olan illerde büyükşehir
belediyeleri, diğer illerde il özel idareleri tarafından
verilir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun efendim.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1317 sıra sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel
İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'yle
ilgili olarak Anavatan Partisi Grubu adına 4'üncü maddedeki
görüşlerimi açıklamak üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önce
şunu söylemek zorundayım ki, AK Parti Hükûmetinin belediyecilikte
maşallahı var, 41 kere maşallah diyoruz, Allah nazarlardan
saklasın!
YAHYA BAŞ (İstanbul) -
Amin! Amin!
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, geçtiğimiz hafta sonuna
doğru, İstanbul'da, biri beş, biri üç yaşında
olmak üzere iki çocuk, belediyenin ağzını kapatmayı
ihmal ettiği kanalizasyon ve kuyularda can verdi. İlk
olay, İstanbul'da cereyan etti. Şirinevler 20'nci Sokak'ta,
iki küçük çocuk ve bir anne yürüyordu. Anne Songül Dumru'nun bir elinde
sekiz yaşındaki oğlu Servan tutunuyordu, diğer
elinde ise henüz okul üniforması giyecek yaşa gelmemiş
olan beş yaşındaki Dilara'nın eli vardı. Servan,
evlerinden sadece 100 metre uzaklıktaki Atatürk İlköğretim
Okulunda öğrenciydi. Anne Dumru, Servan'ı okula hep yanında
kızı Dilara'yla birlikte götürüyordu.
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
bir dakikanızı rica edebilir miyim.
(x)
1317 S. Sayılı Basmayazı 1/3/2007 tarihli 70'inci Birleşim
tutanağına eklidir.
Sayın Özdoğan, bahsettiğiniz
konuda, Türk milleti olarak hepimiz sonsuz bir üzüntü içindeyiz. Ancak,
İç Tüzük'e göre, artık beşinci yılımızdayız,
şu 4'üncü madde üzerinde konuşmanızı rica ediyorum.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Efendim, onun üzerinde konuşuyorum, bir durum tespiti yapmak
istiyorum.
BAŞKAN - Efendim, herkes bu tespiti
yaparsa İç Tüzük'ümüzü uygulayamayız.
Buyurun efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, değerli
milletvekilleri; şimdi, buradaki olayı, tamam, işin o
yönünü bırakıyorum. Şimdi, yol inşaatını
yapan MVM Turizm İnşaat Limitet Şirketi, kanalizasyona
ulaşan 5 metre derinliğinde iki çukur açmış, ancak,
logar kapaklarını takmamıştı. Onun yerine,
bir çukurun ağzını karton kutuyla örtmüşlerdi, diğerinin
üzerinde tahta parçaları vardı. Anne, kızı ve
oğlu tuzağa yaklaşırken, ne İSKİ'nin ne
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, MVM Turizm İnşaat
Limitet Şirketinin bir uyarı levhası vardı. Dilara,
küçük adımını karton kutunun üzerine attı ve çukurdan
aşağıya doğru gitti. Elbette ki, milletçe, AK Partililer,
muhalefet partililer, 75 milyon insanımız, elbette ki bu
olaya üzüldü. Ama, burada bir durum tespiti yapmak zorundayız,
bundan sonra daha iyi tedbirler almak üzere.
Diğeri, daha önce, Gebze'de
böyle bir olay -işin özüne doğru gitmiyorum- meydana gelmişti.
Belediyecilik yasasının
her türlüsü, maalesef, bu Hükûmet zamanında tam anlamıyla
uygulanmamıştır ve on beş senedir, şu anda belediyelerde
ve merkezî hükûmette bulunan AK Parti ve onun geçmişindeki zihniyet
iktidar olmuştur, İstanbu'da da olmuştur. İşte,
on beş sene sonra geldiğimiz tablo, kısaca anlattığımız
bu olaylardır.
Değerli arkadaşlar, bu
olaya kamuoyundan gelen tepkiler çok büyüktü. Kamuoyunun tabii ki
tepkisini tekrar gündeme getirmemiz gerekiyor. Şimdi, İSKİ
Genel Müdürü ile yoldaki çalışmaları yapan taşeron
firmanın bir iki çalışanını cezalandırmakla
bu iş örtülemez. Önemli olan zihniyetlerin değiştirilmesidir.
Bunu anlatmak istiyorum. İhaleyi alan MVM firması çalışmaları
neden taşeron bir firmaya yaptırıyordu? Bunu sormak
istiyorum veya MVM firmasının sahipleri, Sayın
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Kadir Topbaş'ın da üye olduğu
bir vakfın üyesi miydi? Bunu sormak istiyorum. Halkın tepkisini
dengelemek için kelle koparanlar önce bu soruların cevaplarını
vermek zorundadır. Bunları anlatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bürokratları
kurban ederek elleri yıkamak kimseyi siyasi günahlarından
temizlemez. Bunları anlatmak istiyorum. Önemli olan, olaylardan
ders almamız lazım. Bu olayın sorumluluğu elbette
ki başta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının
omuzlarındadır.
Bu ihale düzenine göre, ihale üzerinde
durmak istiyorum, eş, dost, akraba firmalar anlaşmalı
olarak ihaleye giriyor. İhaleyi kazanan firma yarı fiyatına
bu ihaleyi taşeron firmaya yaptırıyor. İhaleyi
kazanan firma hiçbir iş yapmadan milyonlarca YTL cebine
atıyor. Aradaki bu fark da milletin cebinden çıkıyor.
Zira, ihale komisyonunun "Bu kadar düşük fiyata bu işi
yapamazsın" diye reddettiği fiyat tekliflerinden daha
düşük fiyata taşeron firmaya iş yaptırılıyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, böylesine
fırsatçı ve yapılan işlerin güvenliğini tehdit
eden bir ihale düzeninin sorumluluğundan bir iki suçlu bularak
kurtulamaz. Zihniyeti değiştirmek zorundayız. Adil
ve kalite güvenceli bir ihale sürecini tesis etmek siyasilerin
sorumluluğundadır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
kazalar elbette ki dünyanın her tarafında meydana gelebilir,
ama, kaza vardır, kaza vardır. İstanbul'da meydana gelen
olaylar, kaçınılması mümkün olmayan veya nadiren vuku
bulan ve önceden önlem alınması çok güç olan cinsten bir kaza
değil, yaygın, birbirinin benzeri ve ağır ihmallerin
neticesinde meydana gelen kazalardır. Ben bunları anlatmak
istiyorum, ders almak için anlatmak istiyorum. İstanbul'a sürekli
müdahale eden Sayın Başbakan ve İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı Sayın Kadir Topbaş'ın, yönetimleri
süresince, en azından, kapağı açık çukurlar sorununa
çözüm bulacak zamanları vardı. Bunları anlatmak istiyorum.
Siyasi yönetimde, değerli
arkadaşlar, disiplinsizlik ve ihmalkârlık çok büyük günahlardandır,
çünkü, siyasi disiplinsizlik, vatandaşın hayatına
mal olan sistemin sorunlarını oluşturmaktadır. Bu
nedenle de, siyasi ihmal, her zaman siyasi olarak bedel ödemeyi gerektirir
demokrasilerde.
Bundan yaklaşık iki hafta
önce de İstanbul Zeytinburnu'nda dokuz katlı bir bina çökmüştü.
Bunu da hatırlatmak istiyorum.
Bu belediyecilikle, değerli
arkadaşlar, bu ihmalkârlık ve sorumsuzlukla, iskân izni asla
verilmemesi gereken binalarda oturan vatandaşlar çöken binaların
altında can veriyorlar. Bunların dünyada ve ahrette vebalinden
kolay kolay kurtulmak mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar,
ağzına kentsel dönüşümü dolamış bir İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı senelerdir aynı sözleri
söyleyip duruyor. Tek parti iktidarı olmakla ve ilk kez beş
seneyi tamamlamakla övünen sayın iktidar var Türkiye'de, ama,
"Bu millet gurur duyduğunuz bu iktidarınızdan ne
gördü?" sorusuna cevap bulmak zorundayız.
Değerli arkadaşlar,
İstanbul'un bağrında büyük bir deprem tehlikesi vardır.
28 Mart 2004 yerel seçimlerinin üzerinden geçen üç sene olmasına
rağmen İstanbul Büyükşehir Belediyesi kapsamlı
hiçbir deprem çalışması maalesef başlatmamıştır
ve İstanbul için ciddi bir çalışma yaptığını
iddia eden herkes deprem konusunda ne yapmış olduğunu
ibraz etmekle mükelleftir. İstanbul için deprem çalışması
yapmak demek, İstanbul için makro bir şehirsel dönüşümü
başlatmak demektir. Bunu Hükûmetten beklemek maalesef
imkânsızdır.
Bugün dünyada şehirsel dönüşüm
projelerini başarıyla uygulayan çok sayıda ülke mevcuttur.
Şehirsel dönüşüm kavramı tek başına depreme
karşı bir çalışmayı ifade etmiyor olup şehirlerin
yenilenme, eski binaları ve bölgeleri yeniden düzenleme, tadilatı
mümkün olmayanları yıkarak yerlerine yenilerini inşa
etme, şehirlerdeki binaların buna yönelik tespit dökümlerini
çıkarma, bina ve bölge restorasyonları, yeni bina ve oturum
merkezinin inşa faaliyetlerinin tümünü kapsamaktadır.
Şehirsel dönüşüm projeleri
ister depreme karşı korunma amaçlı ister eski ve dayanıksız
yapıları hem fiziki hem estetik anlamda güçlendirme olsun,
netice itibarıyla aynı türde bir işlevselliğe sahiptir.
Yeni Zelanda, İspanya başta olmak üzere dünyanın çok
sayıda ülkesinde kapsamlı ve ciddi dönüşüm projeleri
başlamış, başarıyla sürdürülmüştür.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Kentsel dönüşüm kavramı,
dünyada ağızda sakız gibi çiğnenen içi boş bir
kavram değil, efektif olarak şehirlerin ve ülkelerin kaderini
etkileyen, netice veren bir kavramdır. Aynı kavram, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin dilinde ise sadece çiğnenen
bir sakızdan ibarettir.
Değerli arkadaşlar,
İstanbul'da gerçekleştirilecek ciddi bir kentsel dönüşüm
projesi, İstanbul'u sadece depreme karşı korumakla
kalmayacak, şehrin trafik düzeninin köklü bir şekilde yeniden
şekillenmesini sağlayacaktır.
Esaslı bir şehirsel dönüşüm
projesine başlanılmadan İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
sunduğu, iddia ettiği trafik düzeni çalışmaları
ise birer boş balondan ibarettir. Nitekim, İstanbul Büyük
Şehir Belediyesi son iki senedir "yol yaptık, kavşak
açtık, trafiği düzelttik" şeklinde sürekli propaganda
yapıyor olsa da İstanbul'un trafik düzeninde ve İstanbulluya
günlük yaşamını haram eden
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
son cümlelerinizi rica ediyorum efendim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Hemen bitiriyorum Sayın Başkanım.
Maalesef, İstanbul'un trafik
düzeninde ve İstanbulluya günlük yaşamını haram
eden günlük yol sıkıntılarında en küçük bir düzelme
görülmediği gibi, İstanbullu için yola çıkmak her geçen
gün daha büyük bir işkence hâlini almaktadır.
Hepinizi saygı ve sevgilerimle
tekrar selamlıyorum değerli arkadaşlarım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
buyurun.
Süreniz on dakika efendim.
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri,
ben iki konudan bahsedeceğim: 1) Belediye Gelirleri Yasası.
2) İllerin özel idare katkı payları. Burada uygulanan
kriterler nedir, neye göre veriliyor ve bu konuda zor durumda olan
belediyeler ve il genel meclisleri.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz,
belediyelerimize Maliye Bakanlığından, mevcut yasaya
göre, İller Bankası kanalıyla her ay yardım yapılıyor
ve burada bir tek kıstas var değerli milletvekilleri: Nüfusa
göre yardım. Şimdi, bu yasaya göre, şu anda uygulanan
sisteme göre, o ilin, o ilçenin, o beldenin nüfusu kaçsa İller
Bankasının katkı payı buna göre gönderiliyor.
Değerli milletvekilleri,
ama, sadece bir kıstas, nüfus kıstası. Ama, Türkiye'de
bazı belediyelerimiz var ki altyapısını tamamlamamış,
bazı belediyelerimiz var ki yazın 200 bin nüfuslu, kışın
10 bin nüfuslu, bazı belediyelerimiz var ki tabii, Tanrı'nın
verdiği bir lütufla suyu kendiliğinden akıyor, bazı
belediyelerimiz suyunu sürekli elektrikle alıyor, bazı
belediyelerimiz var ki sürekli tabii afetlere karşı, sele,
depreme karşı sürekli büyük paralar harcıyor. Onun
için, sadece nüfus kriterini
Örneğin, Alanya belki kışın
20 bin nüfuslu, yazın 200 bin nüfuslu. Bazı ilçelerimiz, bazı
beldelerimiz var ki çok farklı göstergeler var arkadaşlar.
Bunun için, bir ara Sayın Maliye
Bakanı söylemişti. Bu yasada tek bir nüfus kıstası
büyük haksızlık yapıyor arkadaşlar, büyük haksızlıklara
yol açıyor. Yani, Malatya'nın bir -örneğin- Dilek beldesi
var, 50 bin metrekare arazisi var, içinde yerleşim bölgeleri
var. Bu belediyeye ayda 30 milyar para gidiyor.
Değerli milletvekilleri, örneğin,
İstanbul'da Şişli Belediyemize veya bir başka belediyeye
veya Eyüp Belediyesine nüfusa göre giden parayla çok büyük
imkânlar gidiyor, çünkü, nüfusa göre gidiyor. Ama, aynı ölçekte,
aynı hizmeti veren bir başka belediyelerimize, belki o
giden paranın ellide 1'i gidiyor. Çünkü, tek kıstas nüfus.
Burada, özellikle hizmeti olmayan,
çok yoğun altyapı eksikleri olan illerimize, beldelerimize,
ilçelerimize, bana göre, maalesef haksızlık yapılıyor.
Yani, yıllardır altyapı sorununu tamamlamış,
İstanbul'daki, diyelim ki 1 milyon nüfuslu bir belediyeye giden
parayla hiçbir altyapısını tamamlamamış, büyük
bir altyapı sorunu olan, örneğin, Sivas ilimize giden para,
eğer oranın nüfusu, o belediyenin nüfusu 1 milyonsa, Sivas
Belediyesi 250 bine göre para alıyorsa, büyük haksızlık
yapılıyor. Yani, tek kıstas, nüfus kıstası büyük
sorunlar doğuruyor arkadaşlar. Burada birkaç kıstas
daha almak lazım. Örneğin, değişik
Örneğin,
sokak aydınlatmalarının parasını almaya
başladık belediyelerden. Yani, bazı belediyelerimiz
var ki 50 sokak aydınlatmıyor, bazı belediyelerimiz
belki 1.000 sokak aydınlatıyor arkadaşlar. Burada haksızlık
yapıyoruz.
Onun için, Sayın Maliye Bakanım,
bu yasayı değiştireceğini, özellikle altyapı
sorununu çözmemiş, küçük ve geliri olmayan belediyelere asgarî
geçim indirimi gibi bir kat sayı vereceğini belirtmişti.
Yani, şimdi bazı belediyelerimiz var, Anadolu'daki bir belediyemizin
yıldaki gelirinin belki 100 katı geliri var arkadaşlar,
belki 1.000 katı geliri var. Örneğin emlak vergisi, örneğin
başka vergiler. Bu nedenle, Belediye Gelirleri Yasası'nda
mutlaka bir değişiklik yapmamız lazım. Yani, bazı
belediyelerimizin yaşaması için, bazı belediyelerimizin
oradaki insanlara hizmet vermesi için, bazı belediyelerimizin
yöresindeki insanların hizmetini en iyi şekilde yapması
için asgarî yaşama düzeyi diye bir sabit gelir verilmelidir arkadaşlar.
Aksi hâlde, o belediyelerimize haksızlık yapıyoruz,
o belediyelerimize tamamen kendi yağıyla kavrulsun ve
hizmet veremesin diyoruz arkadaşlar.
Eğer bir bölgede, bir ilde, bir
ilçede, bir beldede belediye başkanı seçilmişse, tüm
milletvekilleri olarak hepimizin o belediye başkanına
destek vermesi lazım. Çünkü, o beldeyi temsil eden kişi o
beldeye hizmet veren kişiyse, o belediye başkanı hepimizin
belediye başkanıdır, ama, o belediye başkanının,
bir şekilde, Belediye Gelirleri Yasası'yla İller Bankasından
aldığı katkı payı, diyelim ki orada kayıtlı
kışın 5 bin nüfus, yazın 50 bin nüfusa göre
Sadece
5 bin nüfuslu bir kayıt varsa arkadaşlar orada, o zaman bu
belediye çıkmaz içinde kalır, açmaz içinde kalır ve yazın
gelen misafirlerine de hizmet veremez arkadaşlar. Onun için,
bu hepimizin yarası arkadaşlar. Gelin, bu yasayı, mutlaka,
daha Meclis kapanmadan, özellikle kırsal kesimdeki belediyelerimiz,
imkânı olmayan belediyelerimiz, geliri olmayan belediyelerimize,
hiçbir kira geliri, hiçbir emlak geliri olmayan belediyelerimize,
bu yasayı değiştirip bu belediyelerin halkına
hizmet vermesi için, bu belediyelerimizin o yöresinde yaşayan
insanlara iyi hizmet vermesi için arkadaşlar, bu yasayı değiştirmemiz
lazım.
Değerli milletvekilleri,
özellikle altyapısı olmayan belediyelere büyük haksızlık
yapıyoruz. Altyapısını tamamlamış belediyeler
ise -nüfusa göre bir oranla verdiğimiz için- çok yüksek paralar
alıp, bu belediyeler artık, daha, reklam şeklinde hizmetlere
doğru yöneliyor. Halkın gerçek ihtiyacını veremeyen
belediyelere ise biz bir şey veremiyoruz.
Değerli milletvekilleri, yine
aynı şekilde, il özel idarelerine verilen katkı payları.
Biliyorsunuz, il özel idarelerine verdiğimiz katkı payları
da yine nüfusa göre veriliyor.
Değerli milletvekilleri, bazı
illerimiz, yine burada, bazı illerimiz ve bazı ilçelerimiz
bir şekilde yine altyapı sorunlarını önemli derecede
halletmişler. Ama, hiç altyapı problemini, özellikle özel
idare kapsamında yapılan işlerle, büyük bir, daha ihtiyacı
olan illerimize yine nüfusa göre verdiğimiz için, yine burada
da aynı şekilde haksızlık yapılıyor.
Ben şunu söylüyorum: Bugün
İller Bankasının uyguladığı, belediyelere
verdiği yardım sisteminde kimseye haksızlık yapılıyor
demiyorum. Dikkatinizi çekerim. Nüfusa göre, o ilçenin, o beldenin
nüfusu, o ilin nüfusu neyse objektif bir şekilde veriyor. Bunun
altını çiziyorum. Ama, yasanın getirdiği çarpıklıklar,
tek kriterin nüfus olması, arkadaşlar, bu çarpıklıkları
ortaya çıkarıyor. Onun için, gerek İl Özel İdare Kanunu'nun,
gerek Belediye Gelirleri Yasası'nda mutlaka tek kriter nüfus
kıstasının değiştirilmesi lazım, mutlaka
buna değişik kıstaslar konulması lazım. Çünkü,
o yöre insanı hizmet alamıyor. Bazı belediyelerimiz
var ki
Bugün yine bana bir belediye başkanım geldi, Malatya'nın
Kale Belediye Başkanı. Bir ilçe burası arkadaşlar.
"Ayda 22 milyar para geliyor" diyor. Değerli arkadaşlarım,
ayda 22 milyar para! Burası bir ilçe, 22 milyar para! Çok da geniş
bir alanı var. Yani, hizmet vermekte çok zorlanıyor. Bir ilçe
merkezi burası arkadaşlar. Ama, 22 milyar para işçi parasına
yetmiyor değerli arkadaşlarım. Yani, çalıştırdığı
insanlara yetmiyor. Peki, bu belediye ne yapabilir arkadaşlar?
Yani, bu Belediye Başkanı -hiçbir geliri yok- bir sürü bahçeye,
bir sürü araziye, belediye içerisinde olduğu için, belediye
hudutları içerisinde olduğu için hizmet götürmeye çalışıyor.
Yol yapamıyor, iş makinesi yok. O zaman, bu Belediye
Başkanı ne yapacak arkadaşlar? Onun için, Belediye Gelirleri
Yasası'nda, mutlaka mutlaka, bir asgarî geçim indirimi gibi,
özellikle kırsal yörede hizmetlerini tamamlamamış
belediyelere, mutlaka, belli standartta bir gelir verilmesi lazım
arkadaşlar. Aksi hâlde, bu çarpıklığı gideremeyiz.
Benim sizlere arz edeceğim konu
buydu. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Şahsı adına İstanbul
Milletvekili Sayın Recep Koral. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1317
sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün 6 Mart. 8 Mart Kadınlar
Günü dolayısıyla da, annelerimiz olan, eşlerimiz
olan, kız kardeşlerimiz olan ve kızlarımız olan
tüm kadınlarımızın da Kadınlar Günü'nü sevgiyle,
saygıyla, hürmetle kutluyorum.
Değerli arkadaşlar, AK
Parti İktidarının bu dört buçuk yıllık zaman
içerisinde yerelleşme ve yerel yönetimlerle ilgili yapmış
olduklarını bu kadar kısa bir zaman içerisinde anlatma
imkânım yok. Ama, bunu hep birlikte biliyor ve yaşıyoruz,
ki il özel idareleri ve belediyeler, gerek yetki açısından
gerek kaynak açısından her türlü desteği almaktadırlar,
almaya da devam edecektir.
Son olarak da
Tabii ki Belediye
Gelirleri Kanunu'yla ilgili arkadaşımız bir dokundurma
yaptı. Son olarak da geçmişteki belediye borçlarıyla
alakalı kesintinin yüzde 40'tan yüzde 25'e indirilmesiyle alakadar
belediyelere ek bir kaynak verilmekte olduğunu da burada bir
kere daha ifade edelim.
Yine, nüfusu 10 binin altında
olan belediyelere de ilave bir kaynağın verilmek suretiyle
onların da rahatlatıldığını, birkaç cümleyle
konu dışı açıklayalım. KÖYDES'ten sonra BELDES'in
de bu yıl uygulamaya girecek olmasının belediyelerimiz
açısından fevkalade önemli olduğunu, su ve yoldan mahrum
olan bu belediyelere bu imkânın da Hükûmetimiz tarafından
sağlandığını bir hatırlatmayla geçelim.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun teklifi teklif olarak geldiğinde, 4'üncü maddede, sivil
hava ulaşımına açık olan havaalanlarıyla, buraların
bünyesinde yer alan tüm iş yerlerinin tesislerinin ruhsatlandırılmasıyla
alakalı bir problem olduğu, bir sıkıntı olduğu
görülmüştü. Bu teklif bu sıkıntıyı gidermek
maksadıyla verilmiş ve bu boşluğu giderirken de,
teklif sahipleri, bu yerlerin ruhsatlarının il özel idareleri
tarafından verilmesi gerektiğini ifade etmek suretiyle
teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisine getirdiler.
İçişleri Komisyonunda
yapılan değerlendirmelerde, bu havaalanlarımızın
bir kısmının şehir merkezinde bir kısmının
da şehir dışında olduğu dikkate alınmak
suretiyle, belediyelerin ve il özel idarelerin yetki alanlarında
olduğu, büyükşehir yapısı içerisinde de bunların
ilçe, ilk kademe ve büyükşehir belediyeleri sınırları
içerisinde kaldığı dikkate alınmak suretiyle bir
değerlendirme yapıldı ve İçişleri Komisyonu
tarafından da belediye sınırı, vilayet sınırı,
il sınırı olan belediyelerde -ki, bunlar İstanbul
ve Kocaeli Büyükşehir Belediyeleridir, bunlarda- bu ruhsatlandırma,
iş yeri açma ve çalışma ruhsatlarının verilmesi
büyükşehir belediyelerine, diğer illerde de özel idareleri
tarafından verilmesi uygun görülmüştü.
Ancak, bir önerge var, tabii biz bu
konuşmayla alakalı değerlendirme yaptığımızda.
Bu önergeyle de havaalanlarında işletim ve denetimin bütünlüğünün
sağlanması ve kendilerine göre de gerekçeleri koymak suretiyle,
bu ruhsatlandırma işlemlerinin tüm sivil havaalanlarında
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından verilmesi
ve bir yönetmelikle de bunların düzenlenmesi talep edilmekte.
Tabii, teklif sahibinin teklifi
Komisyonda değişerek Genel Kurula geldi. Biz, İçişleri
Komisyonu olarak imza atmış olduğumuz raporla alakalı
görüşlerimizin doğru olduğunu ifade ediyoruz. Ancak,
tabii ki burada gelecek önergenin de değerlendirilmesi ve takdiri
Yüce Meclise aittir. Buradan çıkacak karar her neyse hepimiz
saygı duyacağız ve ilgili kurumlar uygulamaya geçeceklerdir.
Hayırlı olması dileğiyle
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koral.
Şahsı adına Bartın
Milletvekili Sayın Asım Kulak. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Buyurun efendim.
MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir Belediyesi
Kanunu, Belediye Kanunu ve Mahallî İdare Birlikleri Kanunlarında
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
ve gerekçesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Üzerinde görüşmeler yaptığımız
Büyükşehir Belediye Kanunu'nda değişiklik yapılmasını
öngören bu teklifle ilgili olarak sizlere kısa kısa bilgiler
vermek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili,
Bursa Milletvekili Faruk Çelik ve 3 Milletvekilinin Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Mahallî İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesinde
yer alan ve hâlen birleşme, katılma ve geçici 2'nci maddesinde
sınırların genişlemesi nedeniyle büyükşehir
sınırlarına giren belediyelerin yürüttüğü su,
kanalizasyon, katı atık, ulaşım, otogar, toptancı
halleri, mezbaha, mezarlık ve itfaiye hizmetlerine ilişkin
bina, tesis, araç, gereç, taşınır ve taşınmazlarının,
yatırımlarından kaynaklanan alacak ve borçlarının,
mevcut özlük haklarıyla birlikte çalışmakta olan personelin
bağlı büyükşehir belediyesine devredilmesi amaçlanmaktadır.
Ayrıca, büyükşehir belediyesine dâhil edilen belediyelerin
toplu taşım ve ulaşım hizmetlerine ilişkin olarak
özel ve tüzel kişilere vermiş oldukları ruhsatların,
ruhsatta öngörülen süre ile sınırlı olmak şartıyla,
imtiyaz sözleşmesi ve ulaşım araçları kira sözleşmelerinin
büyükşehir toplu taşım ve ulaşım sistemine
dâhil edilmesi amaçlanmaktadır. Teklif yasalaştığında
devir işlemlerinin valiliklerce kurulacak komisyonlarca yürütülmesi,
ilgili kanun gereği, söz konusu devir işlemlerinin kanunun
yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde tamamlanması
hedeflenmektedir.
2'nci madde: İleride, ilk mahalli
idare seçimlerine kadar tüzel kişiliği devam edecek olan
belediyelerin yeni nazım ve uygulama planları yapamamaları
hükme bağlanacak, nazım ve uygulama planlarında yapılması
gereken zorunlu değişiklikler ise büyükşehir belediyesine
katılacak belediyenin uygun görüşünün alınması
şartıyla hayata geçirilebilecektir.
Teklifin 3'üncü maddesi: İleride,
26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri
Kanunu'nda mahalli idare birliklerinin ve özellikle köylere hizmet
götürme birliklerinin yapacakları ihalelere ilişkin olmak
üzere, ihale yasakları hakkında bir düzenleme bulunmamaktadır.
Uygulamada bu konu büyük sıkıntılara sebep olmakta,
Kanun'un boşluğundan yararlanılarak zaman zaman haksız
uygulamalara sebebiyet verilmektedir. Bu amaçla, mahalli idare
birlikleri tarafından yapılacak ihalelerin, yasaklar ve
uygulanacak cezalar bakımından Kamu İhale Kanunu'na
ve Devlet İhale Kanunu'na tabi olacağı kuralı getirilmektedir.
4'üncü maddede ise, sivil hava ulaşımına
açık havaalanları ile bu havaalanları bünyesinde yer
alan tüm tesislere iş yeri açma ve çalışma ruhsatlarının,
belediye sınırı ile sınırı olan illerde
büyükşehir belediyeleri tarafından, diğer illerde
ise il özel idareleri tarafından verileceği hükme bağlanmaktadır.
Hepimizin bildiği gibi, bu
yetki belediyelerimizdeydi. Daha sonra, 5538 sayılı Bütçe
Kanunlarında Yer Alan Bazı Hükümlerin İlgili Kanun ve
Kanun Hükmünde Kararnamelere Eklenmesi ve Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun'da yapılan değişiklik ile bu yetki belediyelerden
alınmış, ancak herhangi bir kuruma verilmemiş ve
yasal boşluk olmuştur.
Bu amaçla, 22/2/2005 tarihli ve 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanunu'nun 7'nci maddesinin
birinci fıkrasının (g) bendine "Sivil hava ulaşımına
açık havaalanları ile bu havaalanları bünyesinde yer
alan tüm tesislere iş yeri açma ve çalışma ruhsatı
il özel idareleri tarafından verilir." düzenlemesi eklenerek
bu boşluğun yasa ile ortadan kaldırılması teklif
edilmiştir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - Büyükşehir
belediyelerinin ve il özel idarelerinin daha rahat çalışması,
planlı programlı olarak gelişmesi, yatırım ortamlarının
iyileştirilmesi, bürokrasinin azaltılması ve en önemlisi
de yetkinin yerel yönetimlere bırakılmasını
amaçlayan kanun teklifine yapacağınız katkılara
teşekkür eder, yasanın hayata geçirilmesine destek verecek
siz değerli çalışma arkadaşlarıma yasanın
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kulak.
Sayın milletvekilleri, saat
20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.27
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.04
BAŞKAN
: Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1317 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Maddenin soru-cevap bölümünde
kalmıştık. Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap
işlemini başlatıyorum.
Sayın Tütüncü ilk soruyu soran.
Buyurun Sayın Tütüncü.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Belediyelerin açtığı
bazı ihaleler üzerinde Kamu İhale Kurumunun yaptığı
incelemeler sonucu, çoğunluğu AKP yandaşlarına
verilen ihalelerden önemli bir bölümünde usulsüzlük saptandığı
ifade edilmektedir. Kamu İhale Kurumunun bu şekilde incelediği
kaç tane ihale dosyası vardır? Ve bu ihale dosyalarından
kaç tanesinde usulsüzlük saptanmıştır? Ve bu usulsüzlük
saptanan kamu ihale dosyalarından kaç tanesi AKP yandaşlarıyla
ilgili, yani halk deyimiyle Ali Dibo ile ilgilidir, Ali Dibo olaylarıyla
ilgilidir?
Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
AHMET YENİ (Samsun) - Ne biçim
soru bu? Soruya bak soruya!
BAŞKAN - Sayın Tütüncü,
tabii ki sorunuzun sonuna kadar müdahale etmedim, bu, benim saygıdeğer
milletvekillerimize olan saygım, ama bu soruyla yasa arasında
hiçbir bağlantı bulamadım, ama takdir yine Sayın
Bakanın. Ben bulamadım.
Buyurun.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Sayın Başkan, belediye
BAŞKAN - Efendim, Belediye Yasası'nı
görüşmek, belediyelerin icraatlarıyla ilgili, o soru
konusu, soru istediğiniz gibi sorabilirsiniz, ama yazılı
ya da sözlü soru, maddeyle ilgisi yok, o bakımdan.
Buyurun Sayın Ayvazoğlu.
FERİDUN AYVAZOĞLU (Çorum)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana şu hususları
sormak istiyorum. Şimdi, Sayın Bakanım, getirilen teklif
de elbette Hükûmet tarafından desteklenen bir teklif, fakat daha
sonra verilen, şu anda okunacak olan önergede ise, grup başkanı
tarafından imza atılan önergede 4'üncü madde teklif olarak
değiştirilmek isteniyor.
Şimdi, sizin uygulamalarınız,
merkeziyetçilikten uzaklaşmak suretiyle her şeyi yerinde
çözüm noktasında idi bugüne kadarki savunmalar ve iddialar.
Bu da gösteriyor ki, şimdi verilen önergeyle, ne yârdan geçiyorsunuz
ne serden geçiyorsunuz. İşinize nasıl gelirse mi bu
şekilde değiştireceksiniz?
Daha önce, ruhsat yetkisi büyükşehir
belediyelerinde ve diğer yerel bazda da küçük belediyelerde
olmak üzere, il özel idarelerinde idi. Peki, bu bir çelişki doğurmuyor
mu?
Şimdi, burada sivil havacılığa
verilmek suretiyle, ruhsatların ve işletmelerin bu
şekilde verilmesiyle diğer getirilmek istenilen önergede
bir çelişki doğmuş olmuyor mu? Bunun pratik faydası
ne olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ayvazoğlu.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; iki değerli milletvekili arkadaşımız
soru yönelttiler.
Sayın Tütüncü, Kamu İhale
Kurumuna belediyelerdeki ihalelerle ilgili usulsüzlük iddialarının
geldiğini, bu dosyaların önemli bir bölümünün iktidar partisine
mensup belediye başkanlarına ait olduğunu ifade ederek,
kaç tane usulsüzlük dosyası gelmiştir, diye bir soru tevcih
ettiler.
Önce, hemen şunu ifade edeyim
ki, tüm kamu kurum ve kuruluşları Kamu İhale Kanunu
kapsamında ihale yaparlar. Bu ihale açık bir ihaledir. Bu
ihaleye şartları taşıyan herkes girer ve en uygun
teklifi verenin üstünde o ihale kalır. Herhangi bir belediye
başkanının istediği bir kişiye ihale vermesi
bu Yasa karşısında mümkün değildir. Ama şekli
açıdan, ihalenin yapılış tarzı açısından
eğer bir usulsüzlük söz konusuysa, kuşkusuz ki, Kamu İhale
Kurumu bunu tespit eder ve eğer yasalara aykırı bir durum
varsa iptal eder. Eğer suç oluşturacak herhangi bir usulsüzlük
varsa, kuşkusuz ki, cumhuriyet savcılığına
intikal eder. O nedenle, bu soru birazcık siyasi amaçlı bir
soru gibi geldi bana. Takdir, tabii ki, değerli milletvekili
arkadaşımıza aittir.
"Böyle kaç tane dosya Kamu
İhale Kurumuna gelmiştir?" sorusunun cevabını
şu anda verebilecek durumda değilim. Eğer kendileri
bir yazılı soru önergesi verirlerse, Kamu İhale Kurumundan
bu bilgileri istemek mümkündür. Zaten, Kamu İhale Kurumundan
gelen her türlü ihbarla ilgili olarak da İçişleri Bakanlığı
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünce de soruşturma veya
inceleme yapılmaktadır. Türkiye bir hukuk devletidir. O
nedenle, biri yanlış yaparsa, Türkiye'deki yetkili organlar
yakasına yapışırlar.
Şu anda söyleyebileceğim,
Sayın Tütüncü'nün sorusuyla ilgili, bunlardan ibarettir.
Sayın Ayvazoğlu, biraz
sonra okunacağından bahsederek bir önergeden bahsetti.
Doğrusu, bu önergeyi -henüz önüme yeni geldi- okumadım,
şimdi geldi, şimdi buraya oturdum. Gerekçesini de okuma
imkânı bulamadım, çünkü, okumaya başladım, ama, Sayın
Ayvazoğlu soru soruyordu, kendisini dinleyebilmem için okumayı
bir süre erteledim. Okuduktan sonra, katılıp katılmayacağımı
beyan edeceğim. O nedenle, şu anda sorusuyla ilgili bir değerlendirmede
bulunamayacağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1317 sıra
sayılı "Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Belediye
Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu ve Mahalli İdare Birlikleri
Kanunlarında değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi"nin 4'üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz İnci Özdemir Cahit Can
İstanbul İstanbul Sinop
Recep
Garip Zülfü Demirbağ Hacı Biner
Adana Elâzığ Van
Soner
Aksoy
Kütahya
"Madde 4- 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı
İl Özel İdaresi Kanununun 7 nci maddesinin 1 inci fıkrasının
(g) bendine aşağıdaki cümle eklenmiştir.
Ancak, sivil hava ulaşımına
açık havaalanları bünyesinde yer alan tüm tesislere iş
yeri açma ve çalışma ruhsatı dahil her türlü ruhsat, Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü tarafından verilir.
Bu konuya ilişkin usul ve esaslar Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğünce hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir.
BAŞKAN - Önergeye Sayın
Komisyon katılıyor mu?
İÇİŞLERİ KOMİSYONU
BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ)
- Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Biz de takdire bırakıyoruz
efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum
efendim:
Gerekçe:
Madde metninde yeni yapılan
düzenleme ile öncelikle tüm sivil hava ulaşımına
açık, ticari olmayan teknik bir çok tesisi de bünyesinde bulunduran
komple bir hava alanının yalnızca bir işyeri gibi
algılanarak işyeri açma müsaadesi ve çalışma
ruhsatına tabi tutulması yanlışlığının
önlenmesi amaçlanmıştır. Şöyle ki, 2920 sayılı
Türk Sivil Havacılık Kanununun "Hava Alanları ve
Tesisleri" başlıklı 34. maddesi; Hava Alanlarının
kurulması ve işletmeye açılması izin yetkisini,
Genel Kurmay Başkanlığının olumlu mütalaası
alınmak kaydıyla Ulaştırma Bakanlığına
vermiştir.
Öte yandan, Ulaştırma Bakanlığı
Teşkilat ve Görevleri hakkında 3348 sayılı Kanun
ile 2920 sayılı Türk Sivil Havacılık Kanununun 34.
ve müteakip maddeleri ile 148. maddesine dayanılarak,
14.05.2002 tarih ve 24755 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak
yürürlüğe giren "Hava Alanı Yapım, İşletim
ve Sertifikalandırma Yönetmeliği" (SHY-14A) uyarınca,
bir Hava Alanının yapımını ve Ulaştırma
Bakanlığınca mahallinde denetimini müteakip
"Hava Alanı İşletmecisi"ne Hava Alanı
İşletme Ruhsatı verilmektedir. Mezkur Yönetmeliğin
Hava Alanları kriterlerine göre sertifikalandırma
işlemleri de yine Ulaştırma Bakanlığınca
yürütülmektedir.
Sivil hava ulaşımı
meri mevzuatını teşkil eden Kanun ve Yönetmelikler çerçevesinde
"tüm tesisleri ve donanımı" ile birlikte açılma
iznini alan ve özel uygulama alanları niteliğinde bulunan
havaalanları; 12.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren
01.07.2006 tarih ve 5538 sayılı Kanunun 23 üncü ve 29 uncu madde
düzenlemeleri ile 5216 Sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanununun 7 nci maddesi ve 5393 sayılı Belediye Kanununun
14 üncü maddesi kapsamı dışında tutulmuştur.
Bu kapsamda 4 üncü maddenin; Devlet
adına bağıtlanmış uzun vadeli sözleşmeler
(yap-işlet, yap-işlet-devret gibi), mevcut kanuni düzenlemeler
ve Kanuni düzenlemeler çerçevesinde yürütülen uygulamalara aykırılık
teşkil etmemesi amacıyla yeniden düzenlenmesi gerekli
olmuştur.
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum
ve karar yeter sayısı arayacağım: Önergeyi kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
20.16
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 20.27
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 71'inci Birleşimi'nin Altıncı
Oturumu'nu açıyorum.
1317 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 4'üncü maddesindeki
önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, önergeyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir ve karar
yeter sayısı vardır.
Şimdi, 4'üncü maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5-Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan, buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Değerli milletvekilleri
Sayın milletvekilleri, Genel Kurulda bir hayli uğultu var.
Arkadaşlarımızın hatibi sükûnetle dinlemelerini
rica ediyorum.
Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yaklaşık 3 bin küsur,
3.249 -tahmin edersem- belediye var, büyükşehir belediyesi,
il, ilçe ve belde belediyeleri olarak. AK Parti, merkezî hükûmette
olduğu gibi Türkiye'deki bütün belediyelerde de kahir ekseriyetle
iktidardadır ve geldiğimiz nokta itibarıyla, aşağı
yukarı, seçimlerin üzerinden üç-üç buçuk sene geçmiştir,
belediye seçimlerinin, maalesef, AK Partili belediyeler iyi bir
sınav vermemiştir.
Şunu herkes iyi biliyor ki,
bir siyasi iktidarı belediyeler ya felaha erdirir ya da o siyasi
iktidarı yapılacak ilk seçimlerde yerin dibine gömer.
Geldiğimiz nokta bu değerli arkadaşlar. Halk, belediyeleri,
AK Partili belediyeleri, merkezî iktidarda olması hasebiyle
de çok açık bir şekilde izliyor, izlemeye devam ediyor bu belediyelerdeki
yolsuzlukları.
Ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi
Tabii, İstanbul'umuz bir dünya kentidir. Türkiye'deki
3.200 küsur belediyeye örnek olması gereken bir metropol belediyesidir
ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da bütün
belediye başkanlarına örnek olması gereken bir belediye
başkanıdır; fakat, maalesef, geldiğimiz nokta itibarıyla
çok da iyi bir örnek olmamıştır. Onun için İstanbul
Büyükşehir Belediyesi üzerinde duruyorum; yoksa, 3.200 küsur
belediyeyi bir anda ele almak tabii ki mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, geçen
seneden beri İstanbul'u, "yüz küsur kavşak yaptık,
yapıyoruz, bitirdik, yol açtık, trafik çözümü çok yakında"
afişleriyle donatan İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı, kendi propagandasından ümidini de kesmiş
ve 21 Kasım 2006'da Belediye Meclisinde yaptığı konuşmada,
İstanbul trafiğindeki sorunun çözümü için 505 kilometrelik
raylı sisteme ihtiyaç olduğunu söylemiştir. Sayın
Kadir Topbaş, Belediye Meclisinde, raylı sistem için
beş yılda 20 milyar dolarlık yatırıma ihtiyaç
olduğunu ve bu parayı bulmak için bürokratlarına
"her şeyi satın" talimatı verdiğini belirtmiştir.
Biz de ona, raylı sistem aklınıza afişleri astıktan
sonra mı geldi diyor ve satışlarında bol bereket
diliyoruz.
Değerli arkadaşlar,
şöyle bir soru sorulsa ve denilse ki: İstanbul'da şu anki
belediye yönetimi olmasıyla olmaması arasındaki
fark nedir? Bunun cevabı "fark yoktur" olurdu diye düşünüyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin
ne kadar etkisiz, plansız, amaçsız ve fonksiyonsuz bir belediye
olduğunu daha iyi görebilmek bakımından, 28 Mart 2004
yerel seçimlerinden beri geçen sürece bir göz atmak yeterli olacaktır.
Yerel seçimlerden sonra Sayın
Kadir Topbaş'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığına
gelmesinden sonraki zaman diliminde, Kadir Topbaş kamuoyunda,
proje sahibi olmamakla, AK Parti İl Başkanı Sayın
Mehmet Müezzinoğlu'ndan İstanbul'un iktidarını
alamamakla, sözünü geçirememekle, İstanbul'un sorunlarının
çözümüne etki edecek hiçbir işe başlamamakla eleştirilmeye
başlanmıştır. Uzun süre sessizliğini koruyan
Sayın Kadir Topbaş, seçilmesinden yaklaşık bir buçuk
sene sonra, elinin kolunun bağlı olduğu, İstanbul'da
çalışabilmesi için gerekli yasal çerçeveye sahip olmadığı
yönünde beyanatlar vermeye başlamıştır.
Sayın Kadir Topbaş, hem
Mehmet Müezzinoğlu'ndan alamadığı İstanbul
iktidarı hem Başkan Vekili İdris Güllüce'yle alttan alta
yaşadığı ihtilaflar hem de Sayın Başbakanın İstanbul'a müdahale
etmesi sebebiyle, imparatorluğumuzun merkezi, şehri
sultanımız, gurur kaynağı incimiz İstanbul'umuzun
senelerini çalmıştır. Bu harcanan zamanın sorumlusu,
başta Sayın Başbakan
ve Hükûmet olmak üzere, İstanbul'u savunacak bir açık yürekliliğin
sahibi olmayan Sayın Kadir Topbaş'tır.
Değerli milletvekilleri,
sizlere İstanbul'un kentsel dönüşüm projesinin bu Hükûmet
elinde nasıl lime lime edildiğini daha yakından anlatmak
istiyorum, bir olay vesilesiyle. Kamuoyunda, uzun bir süre proje sahibi
olmamak ve iş yapmamakla suçlanan Kadir Topbaş, seçilmesinden
yaklaşık iki sene sonra Başbakana başvurarak
İstanbul için bir kentsel dönüşüm
yasası istediğini söylemiştir. Sayın Başbakan
bu sefer de Kadir Topbaş'a "tamam" demiş, ondan aldığı
dosyayı Ankara'da Bayındırlık Bakanına teslim
etmiştir. Bayındırlık Bakanlığının,
kamu yönetimi birimleriyle koordinasyonsuz ve bir mahalle
ağabeyi edasıyla hareket edildiği için, dosya, Bayındırlık
Bakanlığının ilgili müdürlüğünde takılıp
kalmıştır maalesef. İlgili müdürlüğün
"İstanbul'a özel yasa olmaz" itirazı üzerine, dosya
raflarda kalakalmış ve geçtiğimiz sene de böyle, boşu
boşuna geçmiştir.
İstanbul için kentsel dönüşüm
yasa tasarısı için çok vakit kaybedilmiş olup, tasarı
Meclise ancak daha yeni gelme aşamasına belki gelebilmiştir.
Yerel seçimlerin üzerinden üç sene geçmiş olmasına
rağmen, İstanbul için dönüşümü mümkün kılacak yasa,
hâlen tam kâmil manada taslak hazır değildir.
Bu durum bu Hükûmetin tipik bir tarzıdır
değerli arkadaşlar: Bol bol laf üretip, iş yapacak bir
mekanizmayı üretmemek. Kaldı ki, yasa tek başına
sadece küçük bir başlangıçtır. İşin esası
ve zoru bundan sonraki süreçte yatmaktadır. Ufukta ise bir ilke
adım ümidi dahi görülmemekte ve bu bizim içimizi acıtmaktadır;
çünkü, İstanbul, bizim kendimize ve dünyaya olan bir borcumuzdur,
medarıiftiharımızdır.
Bu Hükûmetin icra tarzı,
İstanbul'a sahip olma bahtiyarlığını taşıyan
milletimiz için bir keder vesilesidir. Bir diğer tehlike de
şudur ki değerli milletvekilleri, "Hükûmet ve AK Partili
belediyeler kentsel dönüşüm yasasını bir rant kapısı
olarak görmekte midirler" diye düşünüyorum. "Bu yasayı
kendi yandaşlarına rant doğurmak için bir fırsat
olarak gördükleri şüphesizdir" diyebilir miyiz ve bizim
bu süreçte en büyük görevlerimizden birisi İstanbul'daki bu
süreci iyi takip etmektir.
Değerli milletvekilleri, AK
Parti Hükûmetinin belediyecilikte iki özelliği markalanmıştır:
Birisi disiplinsizlik, sorumsuzluk ve ihmalkârlık, diğeri
de rantçılıktır. Belediyecilik deyince, AK Parti
Hükûmetinin aklına gelen, "hangi ihaleyi, hangi partidaşıma
veya yakınıma veririm" gelmektedir.
AK Parti Hükûmetinin devri iktidarı,
rantçılığı sistematik bir meşruiyete taşımıştır.
Arazi yağmacılığı genel geçer bir işleyiş
hâline gelmiştir. 2003 tarihli Türkiye Büyük Millet Meclisi
22'nci Dönem, yolsuzlukların sebeplerinin, sosyal ve ekonomik
boyutlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu Raporu'nda da belirtilmiş
olduğu gibi, kamu arazileri, önemli bir oranda, tescil harici
yerlerde, belediyelerin yetki sınırları içerisinde
yağmalanmaktadır. Ayrıca, tescilli olup ilgili idarelerce
yeterince korunamayan kamu arazilerinin işgali suretiyle
yağmalanması da söz konusudur. Bu alanlarda, zamanında
yerel yönetimlerce gerekli imar planlarının yapılmaması
ve işgalcilere karşı yasaların vermiş olduğu
yetkilerin kullanılmamasıyla oluşan ortam, rant amaçlı
suç örgütlerinin zeminini oluşturmaktadır.
Kamu arazileri, niteliklerine
göre, arazilerinin maliki durumunda olan ilgili yönetimler tarafından
tam olarak tespit edilmiş, yer ve miktarları belirlenmiş
ve tam bir envanter çalışması yapılmış değildir.
Ayrıca, kamu arazilerini korumakla görevli birimlerin, kuruluş,
yapılanma, konuşlandırma, personel ve araç gereç konularında
çeşitli noksanlıkları vardır. Bu noksanlıkların
yanı sıra, yasal düzenlemelerdeki bazı yetersizlikler
ve boşluklar nedenleriyle de kamu arazilerine
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
yapılan işgallerin tespit
edilmesi ve önlenmesinde önemli sıkıntı ve aksamalar
söz konusu olmakta ve bu durum da, kaçak yapılaşma da dâhil
olmak üzere bu alanlara yapılan tecavüz ve müdahaleleri artırmaktadır.
Belediye ve mücavir alan sınırları
içerisinde olan her çeşit kamu taşınmazı, bireysel
işgallerin yanında, büyük ölçüde belirli gruplarca, önce
küçük bir bölümünden başlanılmak üzere işgal edilmekte,
daha sonra hemen bir dernek kurulmakta ve siyasi ve bürokratik kanallarla
ilişki kurularak, en kısa sürede, işgal edilen bu alanlara
cami, okul, sağlık ocağı gibi kamu yatırımlarının
getirilmesi sağlanmaktadır. Bu şekilde bir ölçüde legalleştirilen
işgalli alan, yavaş yavaş, bölgenin sosyal ve kültürel
yapısına göre, etnik köken ya da hemşehrilik temelinde
planlı olarak genişletilmektedir. Bu aşamadan sonra
ulaşım ve diğer altyapı hizmetlerinin getirilmesi
çalışmaları yürütülmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
alabilir miyim.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür edeyim Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, kamu
taşınmazlarının bu şekildeki yağmalanma
sürecinde organizasyonu ya mafya diye tanımlanan ve baskı
kurabilen menfaat grupları ya
yine bölgenin sosyal ve kültürel yapısına göre yasa
dışı örgütler ya da daha sınırlı olmak kaydıyla
bu ortamı oya dönüştürmek ve ekonomik rant elde edebilmek
için o yerin belediye yetkilileri yapmaktadır. Ayrıca,
bu süreç içerisinde, organizasyonu yaptığı belirtilen
üç kesim birbirlerini kullanabilmekte, diğer taraftan da bürokratik
ve siyasi kademelerle temas hâlinde olmaktadırlar ve yolsuzluklar
bu şekilde devam edip gitmektedir. Bu yolsuzlukların yapılması
konusunda son derece illegal yöntemler daha vardır, ama, vaktimiz
yoktur.
Gelinen nokta itibarıyla,
Türkiye'de belediye iktidarlarına sahip olan AK Parti İktidarı,
maalesef, belediyeler tarafından mahvedilmiştir ve yapılacak
ilk seçimlerde sandığa belediyeler yüzünden de gömülecektir
diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü, buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Büyükşehir
Belediyesi Kanunu, Belediye Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarında Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin 5'inci maddesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu
33 maddeden oluşuyor ve 10 Temmuz 2004 tarihinde kabul ediliyor.
5393 sayılı Belediye Kanunu 87 maddeden oluşuyor ve 3
Temmuz 2005'te kabul ediliyor; hatta, daha önce 5272 sayılı
bir Yasa çıkmıştı iki aylığına, o da
tümden değiştirilip 5393 olmuştu. 5355 sayılı
Mahalli İdare Birlikleri Kanunu 24 maddeden oluşuyor ve
26 Mayıs 2005 tarihinde kabul ediliyor. 5302 sayılı
İl Özel İdaresi Kanunu 73 maddeden oluşuyor ve 22
Şubat 2005 tarihinde kabul ediliyor.
Bu kadar kısa bir süre içerisinde,
"olmadı, bir daha", "olmadı, bir daha" diyerek
önümüze getirilen bu kanun değişiklikleri, yasa koyucu
olarak bu Meclisin ne kadar acemice davrandığını,
ne kadar bürokrasiye teslim olduğunu ve ne kadar aceleci olduğunu
da göstermektedir. Böyle olmasa, tüm taraflar, ya da moda deyimiyle
tüm aktörler görüşlerini söylese ve bu görüşler dikkate
alınsa, böyle bir boşa mesai harcanması söz konusu olmazdı;
bu değişiklikler yerine, kurulduğundan bu yana,
mağduriyeti giderilmemiş olan iki belediye hastanesine
döner sermaye işletmesi kurulması için verdiğim kanun
teklifi görüşülürdü.
Hatırlıyorum, 1997
yılında, Almanya'da, bir nedenle -belediye başkanı
olduğum dönemde- Hristiyan demokratların merkezini ziyaret
etmiştik Bonn'da. Hristiyan demokratlar bizi gezdirdikten sonra
oturdular ve bazı bilgiler vermeye başladılar. Bu bilgilerin
içerisinden bir tanesi, Alman Anayasası idi. Bu Alman Anayasası
1949 tarihinde, yani İkinci Dünya Savaşı'nın bitiminden
dört yıl sonra çıkartılmış ve o günden bu yana
Almanya'da bu Anayasa tatbik edilmekte, uygulanmakta. Düşünün,
Türkiye'de kaç tane anayasa değişti ve ne kadar hızlı
yasa değiştirmekteyiz.
Gelelim değişiklik istenen
kanun tekliflerinin içeriğine: Her ne kadar, geçtiğimiz
hafta 3'üncü maddeye kadar görüşmeler tamamlanmış,
4'üncü madde de bugün görüşülmüş olsa da, benim de, tabii,
eleştiri hakkım var diye düşünüyorum.
Teklifin 1'inci maddesi Büyükşehir
Belediye Kanunu'na ek madde eklemeyi öngörüyor. Madde gerekçesinde,
bu maddenin birleşme ve katılma sonucu büyükşehir
sınırlarına dâhil olan belediyelerin yürütmekte oldukları
ve kanun gereği büyükşehir belediyesinin yetki ve görev
alanına giren hizmetlerin devrinden dolayı meydana gelen
tereddütleri, hukuki boşluğu ve sorunları gidermeye
yönelik... Burada açıkça şu görülmektedir: Bir yasa yapmışız;
ama, uygulamaya gelince büyük sorunlar çıkmış.
Şimdi de diyorsunuz ki: "Yasada devre ilişkin esaslar
söz konusu düzenlemede öngörülmediği için hizmette aksamalar
meydana gelmektedir." Bu, yasama faaliyetinin ciddiyetine
hiç yakışmıyor. Yakışmıyor dediğimiz
tarz da budur işte.
Değerli milletvekilleri, geçici
2'nci maddeye dayanarak, maddede söz konusu olan hizmet alanlarının
büyükşehir belediyelerine devriyle birlikte ortaya çıkan
hak ve yetki sorunlarını çözmeye çalışan bu maddeyle,
devir nedeniyle gerçekleşecek olan personel mağduriyetinin
de önlenmeye çalışıldığını görüyoruz.
Ancak, büyükşehir belediyelerine diğer kamu tüzel kişilerinin
varlığı ve yerinden yönetim kuruluşlarının
özerkliğiyle bağdaşmayacak şekilde yetki veren
Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun yerinden yönetim ilkelerini
görmezden gelerek hazırlandığını, başlarda
yerelleşmeyi oldukça iddialı bir şekilde dile getiren
Hükûmetin uzun bir süredir belediyelerin yetkilerini budama yoluna
gitmeye başladığını düşünürsek, bu düzenlemeyle
de sorunların çözüleceğini sanmıyoruz.
Değişiklik yapılması
öngörülen Belediye Kanunu'nda bir başka madde de, 2 bin nüfusun
altındaki belediyelerin tüzel kişiliklerinin sona erdirilmesini
düzenliyor. Değişiklik teklifi de, tüzel kişiliği
sona erecek olan, ancak, tüzel kişilikleri ilk mahalli seçimlere
kadar sürecek olan belediyelerin bu süre içerisinde yetkilerini
kötüye kullanmalarını önlemek üzere yapılacak bir
düzenlemeyi içeriyor. Nedir bu? İki ayrı açılım yapalım.
Öncelikle, Belediye Kanunu'nun ilgili maddeleriyle 2000 yılı
nüfus sayımına göre nüfusu 2 binin altında olan 340
belde belediyesinin tüzel kişiliği sona erdirilerek bu
belediyeler, köye, mahalleye dönüştürülecektir. Bugüne kadar
belde belediyelerinden kamu hizmeti alan ve kent hayatına
alışmaya çalışan belde sakinleri, kentleşmeyi
yaşayamadan tekrar köy hayatına dönecekler. Hani, türküdeki
gibi: "Hadi gel köyümüze geri dönelim" olacak. Hiç değilse,
demokratik geleneğimiz olarak, onun gereği olarak referandum
yapılmalıydı. Bugün kent yarın köy, bugün köy yarın
kent! Bu ancak sizin aklınıza gelebilen bir yöntem. Tebrik
ederim, başardınız da üstelik!
Belde belediyeliğini kaybeden
belde sakinlerinin kazanılmış haklarının ellerinden
alınması söz konusu olan. Üstelik, birleşilecek belediyenin
sakinleri arasında referanduma gidilmeyecek, bu da demokratik
olmayan bir uygulamayı beraberinde getirecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hükûmet temsilcisi, bu konudaki komisyon toplantısında,
zaten yetkilerin kısıtlanması gerektiğini söyleyerek
imar uygulamalarında istismarın alabildiğine arttığını
söylemiş ve siz de buna uyup bunun altyapısını hazırlayarak
önümüze getirmiş bulunuyorsunuz. Oysa, bunların tüzel kişilikleri
2009 yılında zaten sona erecekti. Bu acele neden? Bu istismara
yönelen belediyelerin kaç tanesi AKP'li? Ben biliyorum da sizden
birileri gelip söylese de AKP'li belediyelerin imar konusundaki
istismarı daha iyi anlaşılsa.
Ülkemizde sadece tüzel kişiliği
kalkacak olanlarda değil, tüm belediyelerde aynı kötüye
kullanma riski söz konusu değil mi saygıdeğer milletvekilleri?
Peki, bu durumda tüm belediyelerin tüzel kişiliklerine son
veremeyeceğimize göre, İçişleri Bakanlığına
düşen bu ve bütün belediyeleri iyi denetlemek değil midir?
Denetlemek dedim de, bu konudaki
mekanizma, cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir biçimde bugünkü laçkalığa
ulaşmamıştır. Bakın, bazı belediyelerde
imar hattı ihlalleri var. İçişleri Bakanlığına
şikâyet ediliyor, İçişleri Bakanlığı soruşturma
izni vermiyor. Bazı belediyelerde kaçak inşaatlar var,
"serpinti sığınağı" adı altında
ruhsatlandırılıyor. Yine İçişleri Bakanlığı
müfettişleri uzun bir dönem bu konunun üzerini örtüyor, daha
sonra bakıyorlar ki Danıştay bu konuya müdahale edecek
ve o nedenle, lütfen soruşturma açma gereği duyuyorlar.
Ada bazında imar değişiklikleri
olmakta. Bu, müthiş bir şey. Bu nasıl cesaret? Ada bazında
kimisi üç kat, kimisi beş kat, kimisi yedi kat olmak üzere inşaatlar
yapılıyor. Bunlar birer suçtur, gerçekten de suçtur ve yargılanmaları
gerekir bu belediyelerin.
Ya plan tadilatları
Bunlar
saymakla bitmez. Bütün bunlar, hepsi, bu dönem yaşandı ve yoğun
bir şekilde de yaşanmakta. Büyük bir rantiye kesimi yaratılıyor
belediyeler vasıtasıyla, dolayısıyla Hükûmetiniz
vasıtasıyla, dolayısıyla iktidarınız
vasıtasıyla.
Biraz sonra, o gözleri dönmüş
bazı kişilerin nasıl müteahhitliğe soyunduklarını
ve bu dönemde neler yaptıklarını sizlere anlatmaya
çalışacağım.
Şimdi, burada sözlerimi kesiyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Şahsı adına, Bartın
Milletvekili Sayın Asım Kulak, buyurun.
MEHMET ASIM KULAK (Bartın) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
kanunun 5'inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Görüştüğümüz kanun, gerçekten
çok önemli kanun, ama biraz önce konuşma yapan arkadaşlarımdan
bazıları, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi
hakkında görüşlerini ifade ettiler ve Belediye Başkanımız
Sayın Kadir Topbaş Bey'i isim olarak zikrederek, hedef alarak
birtakım açıklamalarda bulundular
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Hedef
almadı, yaşanan olayı söyledi!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - Ben,
bu konularda bazı açıklamalar yapmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, 2004
yerel seçimleriyle birlikte işbaşına gelen Sayın
Kadir Topbaş, İstanbul halkının büyük bir teveccühüyle
yüzde 40-45'ler civarında oy almak suretiyle işbaşına
gelmiştir. Geldiği günden bugüne kadar yapmış olduğu
hizmetler, İstanbul adına, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
olarak ortadadır. Kendisi daha önceki dönemlerde de, Beyoğlu
Belediye Başkanlığı görevinde de kendisini ispatlamış,
İstanbul'a çok büyük eserler, hizmetler kazandırmış
bir kişidir. Ayrıca, üç nesilden beri İstanbullu olan
bir belediye başkanıdır. Mühendis, mimari konuda
yurt dışında doktora yapmış; dolayısıyla,
şehirciliği iyi bilen, iş hayatını iyi bilen
birisidir. Aynı zamanda, sanat tarihçisidir. İstanbul'a
sadece 2006 yılında 3,5 katrilyon gibi bir maliyetle ulaşımı
kolaylaştırmak ve iyileştirmek için yapılmış
yatırımları hepimiz biliyoruz.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
İstanbul trafiğinde hiçbir iyileşme yok ki!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - Ben,
bunu sizlerin takdirine bırakıyorum.
Ayrıca, bunlardan bazılarını,
önemli olanlarını buradan söylemem gerekirse
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Onu İstanbul
milletvekilleri söylesin!
MEHMET ASIM KULAK (Devamla) - 122
adet yer altı geçidi ve kavşak yapılmıştır.
Şu anda da 341 adet de temeli atılan ve devam eden projeler
vardır. Düzenli hizmetiyle halkımızdan gerçekten takdir
görmektedir. Bunu sadece İstanbul olarak ele almayalım;
büyük şehirlerimizden İstanbul ve Ankara olarak ele alalım
ve öyle değerlendirelim diye düşünüyorum.
Meclisimiz tatile girdiği
gün, temmuz ayında seçim bölgem olan Bartın'a giderken İstanbul
yolu üzerinde bu alt geçitlerin çalışmalarının
başladığını hatırlıyorum. Elli
beş gün sonra Ankara'ya geri döndüğümde bu altyapı çalışmalarının
tamamlandığını gördüm ve trafiğin gerçekten
çok rahatlamış olduğunu hepimiz gördük. Demek ki, belediyeciliği,
bu anlamda, ekip olarak, kadromuzda bulunan çok değerli, Sayın
Genel Başkanımız, Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan Bey olmak üzere birçok belediyeci arkadaşlarımın
da katkılarıyla AK Partili ehil kadrolara, ehil ellere bu
belediyelerin bırakıldığında, teslim edildiğinde
ülkemize ve büyükşehirlerimize özellikle neler kazandırılabileceğini
hepimiz gördük, yaşadık bu dönem içerisinde. İnanıyorum
ki, önümüzdeki dönemde çok büyük projelere imza atacaklardır
ve halkımızın, kamuoyumuzun takdirini kazanmaya devam
edeceklerdir diye düşünüyorum ve bu kanunun hayırlara vesile
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
YILMAZ KAYA (İzmir) - Başka
İstanbul'u anlatıyorsun galiba.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kulak.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) -
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu
ve Mahalli İdare Birlikleri Kanunlarındaki bazı değişikliklerle
ilgili tekliflerin 5'inci maddesi üzerine şahsım adına
söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında, yürütme ve yürürlük
maddesinde çok fazla konuşulacak bir şey yok; ancak, biraz
önce arkadaşlarımızın bahsettiği gibi, özellikle
İstanbul Belediyesinin ve Türkiye'deki AK Parti belediyelerinin
sanki bir bataklığın içerisinde sürüklenerek başarısızlıklara
doğru yürüdüğünü ima eden arkadaşlarımıza
cevap vermeden de geçmek mümkün değil. Kaldı ki, İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı benim halef-selefim olduğu
ve çok yakinen takip ettiğim hizmetlerle göz dolduran bir belediyecilik
çalışmaları içinde olduğunu inkâr etmek mümkün değildir;
ama, öncelikle altını çizmek istiyorum ki, 1984 yılında,
3030 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile 1580 sayılı,
daha önceden çıkan belediye kanunlarının tartışıla
geldiği bir değişim, dönüşüm süreci sonunda, merkezî
vesayetten arındırılmış, daha yerel, daha demokratik,
daha katılımcı, daha şeffaf, daha hizmete hızlı
bir şekilde adım atmasına vesile olacak kanun değişikliklerini
hep yıllarca konuştuk. Biz konuştuk, il genel meclislerinde,
belediyelerde, Millet Meclisinde; ama, ancak, AK Partinin iktidar
olduğu 22'nci Dönem, muhalefet ve iktidarıyla bir araya
geldiğimiz bu dönemde, hem Büyükşehir Belediyesi Kanunu,
hem Belediye Kanunu, hem İl Özel İdare Kanunu ve Mahallî
İdare Birlikleri Kanunu'nun değiştirilmesi bir
adımdı. Bunlara ilaveten, özellikle, eskiyen ve yıpranan
kent dokularının tarihî ve kültürel mirasını korumaya
yönelik 5366 sayılı, 9 maddeli, sit alanlarıyla ilgili
Dönüşüm Kanunu da ayrıca bu işin devamı niteliğindeydi.
İstanbul ve İzmit gibi büyükşehir
belediyeleri il hudutlarının tamamı belediye hudutları
içerisine girmekle, 32 ilçe 42 beldeden oluşan kocaman bir devasa
İstanbul'da hizmetler adım adım takip edilirken, şöyle
bir geçmişe bakmak lazım.
1994 yılında, Sayın
Genel Başkanımız ve Başbakanımızın
Belediye Başkanı olduğu dönemlerde, İstanbul'un
öncelikli sorunları: Birinci derecede, yolsuzluk tartışılıyordu.
İkinci derecede, susuzluk tartışılıyordu.
Üçüncü derecede, çöp dağları tartışılıyor,
konuşuluyordu. Dördüncü derecede, çarpık yapılaşmalar,
hava kirliliği; beşinci derecede, ulaşım ve trafik
vardı. O dönemlerde, Ulaştırma Bakanlığına
ve merkezî yönetime sürekli İstanbul Belediyesi diyordu ki:
"Metro, tüp geçit, raylı sistem, özellikle Harem-Gebze arasındaki
ulaşım hattını ya Ulaştırma Bakanlığı
olarak siz yapın ya devredin biz yapalım ya birlikte yapalım"
denmiş olmasına rağmen, merkezî yönetim-yerel yönetimler
arasındaki uzlaşmazlık ve anlaşmazlık,
işte, ancak, 2002 yılından sonra AK Partinin iktidara
gelişiyle, yeni bir uzlaşma, merkezî yönetim-yerel yönetimler
arasında dayanışma söz konusu oldu ve şimdi,
İstanbul'un birinci öncelikli sorunu, ulaşım ve trafiktir,
ikinci öncelikli sorunu, deprem ve kentsel dönüşümdür, buna
karşı hazırlıklardır. 34 yasada ve özellikle
14 ayrı yasada karmaşık, çarpışık yapılarla
iç içe giren sorunlar ve yetkilerin kime ait olduğu belli olmayan
bu kanuni düzenlemelerdeki çarpıklıkları düzeltmek
için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli milletvekilleri,
bilim dünyasından insanlar, belediyeler, ciddi çalışmalar
yaptılar. Bayındırlık Bakanlığımız
ve Hükûmetimizin temsilcileri de bu çalışmayı yaptılar.
İmar Kanunu'nda köklü bir değişiklik yapılması
gerekiyordu. Bunun uzayacağını gördüğümüz zaman
-73 maddelik bir kanun tasarısıydı- dönüşüm kanunu
-biraz önce arkadaşlarımız bahsettiler- 13 maddelik,
ana hususları içerecek tarzda Hükûmetimiz tarafından hazırlandı,
Bayındırlık Bakanlığımız tarafından
da Komisyonumuza intikal ettirilerek, Bayındırlık
ve İmar Komisyonumuzdan geçti. İki madde üzerinde biraz daha
detay görüşmeler yapılarak, ümit ediyorum ki bu ay içerisinde
veyahut önümüzdeki ay Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine gelerek
Aslında, beklenen bir depreme karşı, her ne kadar Belediye
Kanunu'nun 73'üncü maddesinde kentsel dönüşüm uygulamaları
için belediyelere yetki verildiyse de, uygulamalarda bazı
aksaklıkların olabileceği tabiidir. Bu kanunun değiştirilmesindeki
ana espride o. Bugüne kadar uygulama esnasında karşı
karşıya kalınan hususları gidermeye yönelik tedbirlerdir
ve İstanbul'da gazdı, suydu, ulaşımdı, altyapıydı,
metroydu, tüneldi, 10 milyar YTL'lik bütçenin yüzde 60'ı ulaşıma
ayrılarak, İstanbul'un otuz iki ilçesine hizmet götüren Büyükşehir
Belediye Başkanlığını, bir günde 3 bin ayrı
şantiyede hizmet yürüten
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Bitiriyorum
Sayın Başkanım.
Bir düğmeye basarak, 116, katlı
kavşak ve yolun inşaatının açılabilmesi, 42
tane hizmetin 21'inin temelinin atılması, 21'inin hizmete açılması
küçümsenecek olay değil. Şile'den Adalar'a doğal gaz getirilmiştir.
İstanbul'un her tarafına hizmet var.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - On
beş senedir siz ne yaptınız İstanbul'da?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Ama,
o kadar büyük hizmetlere alışmış ve ihtiyaç duyuluyor
ki, bu büyük hizmetlere ihtiyaç duyulduğu için, aslında insanlarımız
kanıksadılar.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - On
beş senedir ne yaptınız İstanbul'da?
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Ben
geçenlerde Bursa'ya gittim. Bursa'da Belediye Başkanımız
çok güzel çalışma yapıyor. 5 tane katlı kavşak
yaptı diyerek bütün Bursalıların gönlünü fethetti.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Bursa'da yok öyle bir şey!
NUSRET BAYRAKTAR (Devamla) - Ben
dedim ki, İstanbul'da aynı anda 116 tane temel atılıyor,
işletmeler devreye alınıyor. Buna rağmen halk küçümsüyor,
yeterli değil diyor, daha fazlasını istiyor. Daha fazlasını,
daha etkilisini yapabilmek için kanuni eksikliklerin giderilmesine
yönelik bu yasaların geçmesiyle, inşallah, kentsel dönüşüm,
dönüşüm kanunu da önümüzdeki günlerde bu Meclisten geçtiği
takdirde, kaynakların da artırılarak yerel yönetimlere
devredilmesinden kaynaklanarak hizmetler yürütülecektir diye
düşünüyorum.
Bu kanunun hayırlı olması
dilekleriyle, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bayraktar.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemine
geçiyoruz.
Beş dakika soru, beş dakika
cevap.
Sayın Tütüncü buyurun,
kısa ve öz rica ediyorum.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Az önceki soruda bir yanlış
anlaşılmanın ortaya çıktığını
anlamış bulunuyorum, ama buna rağmen sizin göstermiş
olduğunuz anlayışa teşekkürlerimi sunuyorum.
Ben, geçen hafta basına yansıyan
bir haber üzerine doğru bilgi almak için bu soruyu sormuştum.
Geçen hafta çıkan bir haberde, Kamu İhale Kurumunun belli
sayıda ihaleyi incelediğini ve bunlardan da belli sayıda
ihalede yolsuzluk tespit ettiğini, usulsüzlük tespit ettiğini
duymuştum. Sayın Bakandan bu çerçevede bir yanıt alabilmek
için bu soruyu sormuştum.
Anlayışınıza
tekrar teşekkür ediyorum ve bana sorumu düzeltme ya da daha iyi
açıklama fırsatı verdiğiniz için de teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tütüncü.
Sayın Tüzün, buyurun.
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla,
benim de Sayın Bakana sorum olacak.
Birincisi: Belediyelerimizin
en önemli kaynağı olan, ekonomik katkı sağlayan,
proje katkısı sağlayan İller Bankasının
anonim şirkete çevrilerek satılması veyahut özelleştirilmesi
söz konusu. Bu konuda, Belediyeler Kanunu'nu görüşürken,
İller Bankasının bu özelleştirme kapsamına
alınması veya anonim şirkete çevrilmesi çalışmasının
ne aşamada olduğunu öğrenmek istiyorum Sayın Bakandan.
Diğer bir sorum ise, bildiğiniz
gibi, bir taraftan belediyelere, il özel idarelerine, yerel yönetimlere
yetki devri yaparken, az önce verilen bir önergeyle il özel idareleri
tarafından verilmesi gereken bu sivil havaalanlarındaki
tesislerin ruhsatları, bu yetki, il özel idarelerinden
alındı ve ilgili genel müdürlüğe verildi, yani, yerel
yönetimlere yetki devri yapılması gerekirken yerel yönetimlerdeki
yetkinin, bugün, merkezî yönetime alınmasının çarpıklığını
açıklar mısınız?
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Tüzün.
Sayın Gün, buyurun.
SALİH GÜN (Kocaeli) - Teşekkür
ederim Başkanım.
Sayın Bakanıma şunu
hatırlatmak istiyorum: 5216 sayılı Büyükşehir Yasası,
yapılışı, insan haklarının eşitlik
esasına aykırı olarak görüyorum. Bir kere, bu ülkede,
millî paydan, 16 ile ayrı -diğer illerimizden- 65 ile ayrı
meblağ gönderilmektedir. Hâlbuki, Anayasa'nın 10'uncu maddesi
"Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak
hareket etmek zorundadır." der. Böyleyken, bugün, Sayın
Mehmet Ali Şahin Ankara'da yaşarken pay ayrı, Yozgat'ta
yaşayan Sayın Mehmet Ali Şahin olsa ayrı pay
Bu,
Anayasa'nın eşitlik ilkesini çiğnememekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gün.
Sayın Akyüz, buyurun.
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
AK Parti sözcüleri, İstanbul'la
ilgili görüşlerini söylerlerken, birçok üst geçit, alt geçit
yapıldığını iddia ettiler ve dediler ki:
"Trafik rahatladı, en azından eskisinden iyidir
"
Ben İstanbul milletvekiliyim ve her hafta sonu İstanbul'da
dolaşıyorum, trafikte bir rahatlama yoktur. Acaba, benim
dolaştığım yerlerde trafikte rahatlama yoktur da
arkadaşların dolaştığı semtlerde mi trafikte
rahatlama vardır, o semtler hangileridir acaba? Dilara'nın
kanalizasyona düştüğü yol inşaatının müteahhidi
kimdir? Hangi vakfa mensuptur ve o vakfın kurucuları kimlerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akyüz.
Sayın Gülçiçek, süremiz doldu,
son soruyu size sorduruyorum; kısa ve öz, buyurun.
ALİ RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul)
- Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanıma bir soru
sormak istiyorum. Biraz önce değerli sözcüler, İstanbul'da
kentsel dönüşümden bahsettiler. Ama, İstanbul'daki kentsel
dönüşümün, bir kentsel bölüşüm hâline dönüştüğüne
tanık oluyoruz. Yurttaşlarımız çok tedirgin. Gerçekten
-Sayın Bakanımız çok iyi biliyor- yüzlerce vatandaşımız
her hafta İstanbul-Ankara yolundalar ve çok tedirgin olan yurttaşlarımızı,
gerçekten, bu kentsel dönüşümü, vatandaşlarımızın,
yurttaşlarımızın lehine nasıl dönüştürebilirsiniz
Sayın Bakanım?
Teşekkürler.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Gülçiçek.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Sayın Başkanım,
teşekkür ederim.
Önce, Sayın Tüzün'ün sorusuna
kısaca cevap vermek istiyorum. Tespit edebildiğim kadarıyla,
Bilecik Milletvekili arkadaşımız Sayın Yaşar
Tüzün, İller Bankasının anonim şirket statüsüne
dönüştürülmekte olduğundan bahsettiler ve bu konuyla ilgili
çalışmaların hangi aşamada olduğunu sordular.
İller Bankasının anonim
şirket statüsüne dönüştürülmesiyle ilgili ve belediyelerimize
kaynak sağlayacak ve aynı zamanda da danışmanlık
görevini yapacak bir anonim şirket statüsüne kavuşturulmasıyla
ilgili kanun tasarısı şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinde ve Plan Bütçe Komisyonunun gündeminde bulunmaktadır.
Bu tasarının, gerek ülkemiz için gerekse yerel yönetimler
için daha mükemmel bir şekle kavuşmasını düşünen
her milletvekili arkadaşımız, Plan Bütçe Komisyonundaki
görüşmeler esnasında katkı verirlerse, sanıyorum...
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) - Alt komisyonda
Sayın Bakan, Plan Bütçede değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Alt komisyonda veya
üst komisyonda, ama Plan Bütçe Komisyonunun gündemindedir. Alt komisyondan,
mutlaka, üst komisyona, belli bir süre içerisinde gelecektir. Bu
aşamada katkı verirlerse, ilgili arkadaşlarımız,
duyarlılık gösteren arkadaşlarımız, inanıyorum
ki, sürece katkı yapmış olurlar, fayda sağlamış
olurlar diye düşünüyorum.
Sayın Akyüz'ün İstanbul
trafiğiyle ilgili bir tespiti oldu. Ben de İstanbul Milletvekiliyim.
Tabii, İstanbul, her gün, sanıyorum, ortalama 600 yeni aracın
trafiğe girdiği bir kentimizdir, ama, yakinen biliyorum
ki, şu üç yıllık süre içerisinde 103 tane kavşak ve
alt geçit yapılmış, ayrıca 33 tane tünel çalışması
büyük bir hızla devam etmektedir ve nereye gitseniz İstanbul'da,
mutlaka, yolları gerçekten ulaşıma hazırlayacak
şantiyeye dönmüş bir İstanbul göreceksiniz. Biraz önce
Sayın Bayraktar da ifade etti, Büyükşehir Belediye
Başkanlığı bütçesinin yüzde 50'den fazlası,
İstanbul'un trafiğini düzenlemeye ayrılmıştır.
Kuşkusuz ki, en önemli sorunların başında gelen
trafik sorunu, şu anda işleme alınmış ve yürütülmekte
olan projeler tamamlandığında, İstanbul, trafik
açısından, mutlaka, büyük ölçüde rahatlayacaktır.
Şu anda bile bunun semereleri alınmaya başlanmıştır.
Ben, sevgili İstanbullu hemşehrilerimden bir süre daha sabır
göstermelerini, ama, çok kısa sürede bitecek olan bu projeler
sonucunda trafikte çok ciddi bir rahatlamanın sağlanacağını
düşünüyorum.
Sayın Gülçiçek, İstanbul'da
kentsel dönüşümle ilgili bir soru yönelttiler, yani, modern konutların,
altyapısı olan konutların yapılmasını
kastettiler, sağlıksız yapıların sağlıklı
yapılara dönüşmesini kastettiler. Bu konuyla ilgili Parlamentoda,
sayısını bilemiyorum ama, çokça yasal düzenleme yapıldı,
bunu sağlamak için. Hatta, İstanbul'un bazı bölgeleriyle
ilgili özel yasal düzenlemeler de yapıldı. Bu çalışmalar,
şu anda, büyük bir hızla devam ediyor. Ben şunu biliyorum
ki, Türkiye'nin değişik illerinde olduğu gibi İstanbul'da
da TOKİ bu sürece çok ciddi katkılar sağlıyor.
Şimdi, kamuoyunda Mortgage Yasası olarak bilinen yasa da
yürürlüğe girdi. Bundan sonra, inanıyorum ki ben, Toplu Konut
İdaresinin dışında da özel sektör, İstanbul'da
özellikle kentsel dönüşüme katkı sağlayacak faaliyet
içerisinde de olacaklardır, İstanbul'un sağlıksız
yapılaşmayla ilgili o yönünü de sağlıklı
hâle getirmede hep birlikte gayret göstererek inşallah başarılı
olacağız.
Sanıyorum sürem doldu Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Evet efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Arkadaşlarıma
duyarlılıkları nedeniyle teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
SALİH GÜN (Kocaeli) - 2'nci
sırada benim sorum vardı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Cevap veremediğim
sorular varsa yazılı cevap vereceğim.
BAŞKAN - Yazılı cevap
vereceksiniz.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
5'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Hüseyin Güler.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; kanun teklifinin 6'ncı
maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, Türkiye'nin temel sorunlarından
biri, yerel birimler diye ifade ettiğimiz Büyükşehir,
İl Özel İdare ve Belediyeler Kanunu. Topyekûn, eş güdüm
içerisinde daha verimli çalışabilmesi için kanun içerisinde
irdelemek lazım ve bu eksiklik üzerine önerdiğiniz bir kanunda,
baktığımızda, geçmişimizde -biraz önceki konuşmacı
arkadaşlarımız da paylaştı düşüncelerini-
biz diyoruz ki, bu süreci, yaklaşık, icraatlarınıza
bakarak değerlendirmeye çalışıyoruz, bunun en
önemli göstergelerinden bir tanesi de İstanbul Büyükşehir
Belediyesi, ama üç dönemdir sizin aynı düşünceniz doğrultusunda,
yani aynı siyaset, daha önce Refah, Fazilet ve bugün AKP, yani
hiçbir farkınız yok, aynı siyasal düşüncenin devamı
ve hatta, bizzat bugün dâhil olmak üzere İstanbul Büyükşehir
Başkanı Sayın Kadir Topbaş değil, Sayın
Başbakan bizzat, sıcağı sıcağına ilgileniyor.
Yaşadığımız
onca olay ortada. Başarınızdan övünürsünüz, ama baktığımızda,
yaptığınız tek şey var, o da yasaklamak. Yani,
İstanbul'u yasaklamak. Sayın Genel Başkanım bu konuda
çok güzel analizini yapmıştı. Siz, yoksul insanı
askere götürüp, askerliğini yapmasını isterken,
İstanbul'a gelince "paranız var mı" diye soracaksınız.
Hatırlarsınız, ama, bunu, İstanbul halkı
başta olmak üzere unutmayacak. Şehirleşmenin yeniden
yapılanmasının, kentsel dönüşüm projesinde
tıkandığınızın göstergesi. Ama, ne yapıyorsunuz?
O sıkışan şehirlerde, o rant dediğimiz, arsanın
yarattığı rantı başta Dubai şeyhleri olmak
üzere, içeride de TOKİ'ler aracı veya belediyelerin
BİT'leri aracılığıyla, belirli, sizin müteahhit
grubunuzla tercihli, yani, özellikle, zaten, bu konuda Ali Dibo literatüre
girdi sayenizde. Hatay'da yaşanan sıkıntıları
unutmadı bu halk. İstanbul'da da bir sürü sıkıntılar
var, ama, buna karşın savunma ihtiyacı duyuyorsunuz.
İstanbul'da trafik bir yaşam biçimi oldu. Bazen şunu
söylerler, siyasi liderlere derler ki "radyo programlarına
çıkın, çünkü, insan hayatında, daha doğrusu
İstanbul'da trafik günde dört saatini alır." Yirmi dört
saatin dört saatini alabiliyorsa, İstanbul'un keşmekeşini,
trafiğin rezaletini, trafikte yaşanılan, kaybedilen
zamanı ve verimsizliği düşündüğünüz anda, bu da,
sizin başarınız, başarı hanesine yazıyorsanız.
İkincisi: Konut sorunu, zaten,
en son, nihayetinde, Allah göstermesin bir deprem olsa, Allah'a emanet.
Yaptığınız nedir dört yıl, beş yıl boyunca?
Kentsel dönüşüm projesi içerisinde hangi binaların yeniden
sağlamlaştırılması konusunda ciddi bir çalışmanız
oldu? Nihayetinde, geçtiğimiz haftalarda Zeytinburnu'nda yaşadık.
Talihsiz bir olay, ama görünen köy kılavuz istemiyor. Bunlar, kader
değil. Bu yüzden, bunlar, çözümlenmesi gereken sorunlar. Ama,
çözemediniz. Nihayetinde, yapabileceğiniz bu kadar ve sadece,
varoşlardaki iaşeye bağımlı yardım anlayışıyla
siyaset yaptınız. Gecekondu politikası yaptınız
ve o potansiyelde rantiyenin yaratmış olduğu süreçte
sadece oy olarak gördünüz. Nihayetinde, İstanbul büyükşehir
statüsü içerisinde Acarkent olayı
Sayın Orman Bakanı
burada olsaydı da anlatsaydı. Nasıl Büyükşehirin
aşılamadığını, nasıl belediye meclisi
üyesinde bunun yıkım kararının alınamadığını
kendisi itiraf etti, bir Sayın Bakan. Maalesef, bu da, hem Orman
Bakanı, yani, Hükûmetin bir temsilcisi hem de yerelde aynı
siyasi partinin bir temsilcisi, iktidar. Ve Acarkent'te kanunları
uygulayamadınız.
Evet, İstanbul yaşanılmaz
artık. Bilir misiniz arkadaşlar? Artık, devlet memurlarının
İstanbul'u bir sürgün bölgesi olarak olduğunu bilir misiniz?
Eskiden, herkesin bire bir İstanbul için tayin talebinde bulunurken,
bugün yaşanmaz bir şehir İstanbul.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen
İstanbul'u biliyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Evet. İstanbul'u bildiğiniz kadar, gelip anlatacaksınız
burada, yaşanılan sıkıntıları. Herhâlde
İstanbul'a gitmiyorsunuz Sayın Vekilim.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen
İstanbul'u biliyor musun?
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
İstanbul'u bilmek için İstanbul'da yaşamaya gerek yok.
İstanbul'un zaten yaşanılacak bir hâli kalmamış
ve bugün, İstanbul'da yarattığınız, yaratamadığınız
bu peşkeş veya keşmekeş dediğimiz bu süreçte,
sıkıntınız orada.
Artık Türkiye küçük, dünya küçük,
yaşanılan kentsel dönüşüm
Gazetelerin üçüncü sayfalarını
okumuyor musunuz? Can güvenliği, mal güvenliği, trafik.
Herhâlde okumuyorsunuz, anlaşıldı. Siz, lütfen, bir hafta
sonu, biletinizi ayarlayalım da, gidip gelin lütfen, İstanbul'da
nasıl yaşandığını, nasıl yaşanamadığını
görürsünüz o zaman.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Ben her
gün İstanbul'dayım.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Bunları
burada gelip söyleyin bari, ama, tabii ki, yapacağınız
tek şey var, yasaklamak. İstanbul'a girişi engelleyeceğiz.
Ne? Zengin olan, parası olan gelecek. Ya diğer vatandaşım?
Bunu nasıl Sayın Başbakan söyleyebilir? Mesele burada
işte.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sen yanlış
anlamışsın, öyle bir şey yok.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - Anlamasını
bile beceremiyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Zaten,
her şeye arkasından tekzip gelir. Yanlış anlaşılmış,
öyle değil de böyle söylemek istemişti. Yapmayın arkadaşlar.
Sayın Başbakana haksızlık yapıyorsun. Ne söylemek
istediğini bilmiyor mu Sayın Başbakan.
YAHYA BAŞ (İstanbul) - O
söylüyor da, sen anlamıyorsun.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) -
Haa, işinize geldiği gibi, işte, toplumsal tepkiyi aldığınız
zaman, işinize geldiği zaman da sadece işin kaçar tarafını
beceriyorsunuz. Biz de diyoruz ki, şehirler yeniden yapılanmalı.
İstanbul'u düşünürken böyle bir süreç içerisinde, artık,
İstanbul'a yeni şehirler eklenmeli. İstanbul'un kendi
içindeki yaratılan dinamizm artık potansiyel açısından
doymuş ve görüyoruz, sadece İstanbul mu? Bunun birçok örneğini
sayabileceğimiz bir süreç yaşanıyor, ama, görünen o
ki, özellikle TOKİ kanalı aracılığıyla
yaratılan sıkıntı ve müteahhitlerin de iflasına
denk geldi. Böyle bir şehir hayatı.
İkincisi, bakıyoruz, böyle
bir ortam içerisinde il özel idareleri arasındaki koordinasyon
eksikliği ve sıkıntı, sadece tıkanmış.
Aslında Anayasa'yı değiştirecek bir çoğunluk
olmanıza karşın, halk bu yetkiyi verdi, ama, bunu, görün
ki, kullanamadınız, halk da bunu görüyor. Biz burada halkımıza
sesleniyoruz. Şehir bir yaşamdır. Artık, tıkanan
şehirde devlet memuru için sürgün kabul edilen büyükşehirlerden
bir kaçış başlamıştır. Bunun üç dört sebebi
var. Biri ekonomik sorun, en önemlisi; can ve mal güvenliği, üçüncüsü
ve tabii ki her şeyden önemlisi artık kaybolan değerler.
Sokaklar yaşanmaz hâlde. İstanbul diyorsunuz. İstanbul
akşam 10'dan, 11'den sonra, hafta sonu cuma-cumartesi hariç, sokakta
insan bulamazsınız İstanbul gibi bir megapol kentte.
Biz de diyoruz ki, gelin, bu şehirleri yaşatalım, bu kamu
imkânlarını, evet, koordinasyon içerisinde. Sürekli kaldırım
inşaatları veya sürekli ağaç dikme anlayışı
değildir ya da alt geçit meselesi değil, üst geçit hiç değil;
ama, görünen o ki, sadece şehirciliği bir üst geçişle
ibaret kabul ediyorsunuz ve yarattığınız sözde o
projelerle de övünüyorsunuz. Ama, dua etsek yağmur yağmasın
diye susuzluktan gidecek. Yağmur yağıyor, felaket. Birinci
katlar su altında, köprü altı su altında ve hâlâ logar
kapağının unutulmasından dolayı insanlar,
çocuklarımız ölüyor. Bunlar hiç sizi rahatsız etmiyor
mu? Bir sürü sıkıntıların had safhada olduğu
bir şehircilik anlayışınız. Biz de diyoruz
ki, o süreci yönetemediniz; iktidarın, genel anlamda da
Hükûmet bazında da koordinasyonu sağlayamadınız,
kamuoyunda sadece büyükşehirlerin o arsa rantından faydalanmak
istediniz. Ama, ne olacak, o arsalardaki elde edeceğiniz rant
ne olacak? Ama, şehir kaybolup gidecek. Gerek kültürel değerler
gerekse hemşehri derneklerinden, yapılan koordinasyondan
gördüğümüz şey belli. Büyükşehirler yutar adamı
ve yutuyor da ve her geçen gün insan kaynağımızın
sürekli bir arayış, bir kavganın, bir yoksulluğun
pençesinden, maalesef, kaderiyle baş başa kalmış.
Okulları görüyoruz, perişan
ve bir sürü sınıflar açmakla övünüyorsunuz ve hâlâ iki dönemli
eğitim programı uygulanmakta ve ikincisi, çocuklarımız
hâlâ 60-70 kişilik sınıflarda, büyükşehirlerde ve
özellikle en büyük sıkıntı yer altı dediğimiz,
altyapı dediğimiz, bundan ciddi anlamda sıkıntı
yaşanmakta ve maalesef, çekilen sıkıntı halkıma
katma değer olarak geri dönmekte.
Biz de diyoruz ki, büyükşehirse,
örnek vereceğiz. Tabii ki, sadece büyükşehirlerin sıkıntısı,
nüfus hareketinden küçük belediyelerimiz de var bu konuda.
Kışın nüfusu 2 bin, yazın 50 bin ve ondan sonra kamu
hizmeti beklenmekte ve bunlar ciddi anlamda sıkıntı
yaratmakta. Biz de diyoruz ki, bu, kamunun, kamu hizmetinin topluma
dayatılması, tek kriter nüfus değildir. Nüfus hareketlerinden
tutun da, coğrafi konumlarla birlikte
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
il özel idaresi, belediyeler ve
büyükşehirlerin ortak kamu alanı içerisinde tüm imkânların
ve plan ve projeler dâhilinde ortak verimliliği artırabilecek
bir anlayış hâkim olmalı. Biz diyoruz ki, şehircilik
yeniden yapılanmalı bu ülkede, yeni şehirler yaratılmalı.
Artık İstanbul'a bir üniversite dahi açılırken düşünülmeli.
İstanbul'a bir yatırım yapılırken göz ardı
edilmemeli bazı değerler. Biz diyoruz ki, İstanbul'un
nüfusu dâhil olmak üzere büyükşehirlerimizin temel sıkıntısı
artan nüfusun olağanüstü artmasına rağmen sorun sistemin
ta kendisinde ve Türkiye'deki dönebilecek bu nüfus akışının
kontrol edilmesi ve özellikle artık büyükşehirlerin yaşanamayacak
kadar sıkıntılarla baş başa kaldığında
çözümü belli, yeniden şehirleşme, yeniden kentsel dönüşüm
ve bu konuda biz Anavatan olarak projelerimiz hazır ve kamu
imkânlarının tek, yeniden yapılandırılması
konusuyla, kentsel dönüşüm projesiyle birlikte Türkiye'ye yeni
bir ufuk ve umut verebilecek bir kentleşme anlayışı
içerisindeyiz. Bu kanun teklifinin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum
efendim.
BAŞKAN - Efendim, son cümlelerinizi
rica ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ediyorum sabırlarınızdan dolayı Sayın
Başkan.
Evet, bu kanunun bize rağmen
geçeceğini çok iyi biliyoruz. Temennimiz, bu ülkeye hayırlı,
uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Sayın Hakkı Ülkü.
Buyurun Sayın Ülkü.
CHP GRUBU ADINA HAKKI ÜLKÜ (İzmir)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin ara vererek
ikinci bölümde bazı şeyler söyleyeceğimi belirtmiştim.
Konu İstanbul oldu, İstanbul'a döndü, sanki İstanbul
konuşuluyormuş gibi.
Ben, Bakanlar Kurulunun bu yürütme
maddesindeki konuyu yürütmeye sokmadan önce ülkemizde bir müteahhit
grubunun, güruhunun -güruhunun diyelim- çeteleşmeyle birlikte
neleri, nasıl yürüttüğünü sizlere anlatmaya çalışacağım.
Daha geçtiğimiz hafta AKP'li
bir belediye -ki bahsedilen İstanbul Belediyesidir- işgüzarlığı
yüzünden, yandaşlara ihale dağıtma derdi yüzünden
beş yaşındaki bir çocuk rögar kapağı kartonla
örtülen bir çukura düşerek öldü. İstanbul Büyükşehir
Belediyesi kuruluşu olan İSKİ Genel Müdürlüğü
tarafından bir derenin ıslahı döneminde yapılmış
olan bu yanlışlık, özel bir şirkete veriliyor, o
şirket de yaptığı çalışma kapsamında
rögarlardan kimisinin üstünü kapakla kapatırken kimisinin
üzerini karton ya da suntayla kapatıyor. Sunta da yok ya, öyle
diyelim. Şimdi, vatandaşlar, rögar kapaklarının
tam altı aydır bu hâlde olduğunu söylüyorlar. Sonuçta
bu ihmal yüzünden göz göre göre bir çocuğumuz can veriyor ve basında
ertesi gün özellikle bir gazetenin başlığı çok enteresandı,
çarpıcıydı "Belediye cinayeti" diyor. Gerçekten
de bu bir belediye cinayetidir. Hele İSKİ Genel Müdürünü
görevden alarak bu işi örtbas etmek istemek, bir başka cinayettir
diye düşünüyorum. Yani, yaşamımızın bu kadar
içinde olan, hayatımızı bu kadar etkileyebilen belediyeler,
AKP döneminde, sağlıklı ve çağdaş hizmet üretme
yeri olarak değil, rant dağıtma, oy avcılığı
için para dağıtma, yeni zenginler yaratma yerleri hâline
geldi ve her yerde de yeni zenginler türüyor, ama, ne pahasına?
İşte, küçük Dilara'nın ölümünde olduğu gibi, halkımızın
hayatı pahasına.
Ha, bir de şu var: Bu dönemde
ihalelerin hileyle yandaşlara nasıl verildiğini de
bilmek lazım. Ankara'daki yeni yetme müteahhitler İstanbul'a,
İstanbul'daki yeni yetme müteahhitler de Ankara'ya gönderilmekte
ve deplasmanlı soygunlar yapılmaktadır.
İSKİ Müdürü "güvenlik
firmaya ait" diyor. Bu müdürü görevden alarak işin içinden
sıyrılmaya çalışıyorlar. Oysa, bu cinayetin
sorumlusu, demin de söylemiş olduğum gibi, belediyenin
ta kendisidir. Bu cinayetin sorumlusu, belediyeleri özellikle
denetlemeyen Hükûmettir. 3.225 adet belediye var ülkemizde. Bunların
2 bin tanesi hiç denetlenmemiş, biliyor musunuz bunu? Hiç...
Türkiye'nin dört bir yanında kendi zenginlerinizi yaratmaya
çalışırken, ne gibi yolsuzluklar oluyor, hangi işler
hangi müteahhitlere nasıl yaptırılıyor umurunuzda
bile değil.
Geçtiğimiz ay verdiğim
belediyelerin ve bunlara bağlı şirketlerin 2005 ve
2006 yıllarında verdiği ihalelerin incelenerek usulsüzlüklerin
saptanmasına ilişkin araştırma önergesinde bu çarkın
nasıl döndüğünü net olarak ifade ettim. Belediyeler, ihaleleri
önce ya kendi belediye şirketine ya da özel bir şirkete veriyor.
O şirket de danışıklı olarak aldığı
ihalenin gerektirdiği işi taşeronlara devrediyor ve
zaten özel hukuka tabi oldukları için kamu tarafından denetlenmeyen
belediye şirketlerinin paravanlığı sayesinde
bir anda milyar dolarlar dağıtılıyor, yandaşlara
peşkeş çekiliyorlar, diye bu kürsüden, geçenlerde söylemiş
idim.
İşte Dilara'nın ölümüne
neden olan çark da böyle işliyor. Bir belediye kuruluşu
olan İSKİ işi özel bir şirkete ihale ediyor, ihaleyi
alan MVM adlı şirket de bu işi başka bir taşeron
şirkete yarı fiyatına vererek trilyonlarca liralık
rant sağlıyorlar. Ortaya öyle bir çıkar ilişkisi
tablosu çıkıyor ki, hukukta hile ya da örgütlü suç konusunda
üniversitelerde bile örnek verilebilecek olan bir ders niteliğinde.
Bu tablo, AKP Genel Başkanlığından İSKİ'ye
uzanıyor, oradan da Birlik Vakfı, MVM İnşaat ve Güntek
Mühendislik Şirketine gidiyor. Bu tabloda, AKP Genel Başkanı,
intihalci müsteşar, Adalet Bakanı ve buna benzer başka
bazı isimler de var. Herkes birbirinin ahbabı. İhaleyi
alan MVM adlı şirketin avukatı, bakıyoruz, aynı
zamanda, Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve Birlik Vakfının
da avukatlığını yapıyor.
Geçenlerde Başbakanın
bir açıklaması vardı, doğrusu ilginçti. Ne diyordu
hatırlayalım: "3.225 belediyenin 1.700 tanesi bizde.
Tabii bunların hepsi temiz olamaz, değildir." Peki, bunları
denetlemeyen iktidarınız çok mu temiz? Bir devlet nasıl
olur da belediyelerinin ihalelerini, işlerini denetleyemez?
Çünkü Kamu İhale Kurumu bile devreden çıkıyor. Çünkü
bunlar para musluklarınız. Çünkü bunlar türedi zenginler
yaratmak için kullanılan yerel yönetimler. Zaten bu yüzden değil
midir ki Belediye Yasası çıkartılıyorken
şirketlerin denetlenmesini devreden çıkardınız.
İnternete bakın, girin
belediye sitelerine, hepsi söylemlerinde "şeffaflık"
derler, "şeffaf belediyecilik" derler, "saydamlık"
derler; ama hiçbir tane belediyenin İnternet sitelerinde ihale
dosyasına rastlayamazsınız, göremezsiniz hiçbirini
de. Kamu İhale Kurumunun şu andaki oluşumunu bile- ne
olur ne olmaz, ileride başımıza iş alırız,
yargılanırız, hüküm giyeriz, Yüce Divana gideriz korkusuyla-
buradaki atamaları bile tekelinize almak istiyorsunuz. Üye
sayısını 10'dan 7'ye indirerek, bu 7 üyenin 5'inin atanmasını
Bakanlar Kuruluna bırakıyor, bu yetmezmiş gibi, Kamu
İhale Kurumunun ihale iptal yetkisini de elinden alıyorsunuz;
üyelerine ticari faaliyet yasağını da kaldırıyorsunuz,
"siyasette de bulunun ki, son halkayı da bu çıkar
ilişkisi çarkının içerisine sokalım" diyorsunuz.
Bu, iyi bir gidiş değildir
arkadaşlar. Bu, ancak kendini kaybetmiş, gözü dönmüş
iktidarların yapacağı işlerdir. Bu yapıyı
bozmak demek, AKP-belediye-tarikat-şirket
ağını tamamlamak demektir. Vay hâlinize! Durumunuz vahim!
Gidişiniz iyi değil. Bu, böyle gitmez. Buna, halkımız,
mutlak suretle "dur" diyecektir, hesap sorulacaktır
ve bu hesaptan yüzünüzün akıyla çıkamayacaksınız.
Daha örnek versem birçok örnek de var. İsterseniz onu bir başka
zaman söyleyeyim, ama bir sadaka kültürü yarattığınızın
farkındasınız değil mi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Farkındayız,
farkındayız!
HAKKI ÜLKÜ (Devamla) - Bu, yağma
Hasan'ın böreği nasıl
açılır diye yapmış olduğunuz işlerin
farkındasınız değil mi? Bunları başka zaman
da anlatabiliriz, ama o yağma Hasan'ın börekleri tıkar
bir gün sizleri.
Tıkanmamanız dileğiyle
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (CHP ve Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Ülkü.
Şahsı adına, İstanbul
Milletvekili Sayın Nusret Bayraktar.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkanım, yok.
Bizde konuşmacı yok efendim.
BAŞKAN - Burada söz istekleri
var, ben onları
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Bizim Gruptan yok.
BAŞKAN - Tamam mı?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul)
- Tamam.
BAŞKAN - Peki.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
6'ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Son oylamadan önce oyunun rengini
açıklamak üzere, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine göre, lehte
olmak üzere, Sayın Asım Kulak, Bartın Milletvekili.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Yok.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
Aleyhte söz isteği var.
Sayın Özdoğan konuşacak
mısınız?
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Evet.
BAŞKAN - Buyurun. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Sayın
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ı uygulamalarından
dolayı eleştirirken -kendisine herhangi bir hasmım ve
düşmanlığım yok kesinlikle, bir merhabamız da
vardır, fakat- İstanbulumuz ve İstanbullu adına
ve milletimiz adına bazı eleştirilerde bulunduk, bunların
nedenlerini anlatmaya çalışıyoruz.
Bakın, değerli arkadaşlar,
özellikle gecekondulaşmanın önlenmesi amacıyla
1940'lı yıllardan itibaren çıkarılan birçok yasayla,
hazineye ait arsa ve arazilerin bedelli veya bedelsiz olarak belediyelere
devri söz konusu olmuş ve belediyeler de genellikle bu arazileri,
bütçe açıklarını kapatmak için, ihale yoluyla satma yoluna
gitmişlerdir. Bu şekilde, belediyelere devredilen arsa
ve araziler, belirtildiği gibi, çoğu zaman amaçlarına
uygun olarak kullanılmamış; bu konuda, belediyelerin
politik yapıları, imkânları ve yanlış uygulamaları
ile engelleyici yaptırım noksanlıkları önemli
rol oynamıştır.
Günümüze kadar, hazineden belediyelere
yapılan arazi devirleri, özellikle, bu taşınmazların
amacında kullanılmak üzere hızlı bir şekilde
planlamaya tabi tutulmamaları nedeniyle, taşınmaz
mal tecavüzlerine karşı görevlerini tam olarak yapmayan,
hatta bu girişimlere bazen önayak bile olabilen yerel yönetimlere
prim verilmesi şekline dönüştürülmüş ve bu şekilde,
büyük oranda, hazine arazisi elden çıkarılmıştır.
Ayrıca, günümüzde, kamu arazilerinin, önce belediyelere,
belediyeler aracılığıyla da paravan olarak kurulan
kooperatifler ile bazı kişilere devrini sağlamaya
yönelik organizasyonlar da söz konusudur. 775 sayılı Gecekondu
Kanunu, 1580 sayılı Belediye Kanunu ile bu Kanun'da değişiklik
yapan 5656 sayılı Yasa'ya tamamen aykırı olarak,
önceden belirlenen kooperatif ve kişilere tahsisler yapılmakta
ve bu şekilde, büyük oranlardaki kamu arazisi elden çıkarılarak
önemli rantlar sağlanmaktadır.
Özelikle son on yılda olmak
üzere, bütçeye gelir sağlamak amacıyla büyük miktarlarda
hazine arazisi ihale yoluyla satılmış, uhdesinde kamu
arazisi bulunan diğer ilgili birimler de yine, gelir amacıyla
ihale yoluyla satışlar gerçekleştirmişlerdir.
Normal şartlarda gerçekleştirilen ve ihale bedellerinin
rayiç bedeller düzeyinde olduğu ihalelerin yanında, kamu
arazilerinin satışına ilişkin bazı ihalelere
çeşitli baskı gruplarının müdahaleleri de söz konusu
olabilmiştir.
AK Parti Hükûmeti döneminde, belediyelerde
ve belediye şirketlerinde yapılan yolsuzluklar ayyuka
çıkmıştır, gazete haberleri bunlarla doludur.
Usulsüzlükler ve istismarlar için belediye şirketleri biçilmiş
birer kaftan olmuştur bu dönemde. Belediye şirketleri,
özel bir hukuka bağlı oldukları için, bu şirketler
tarafından verilen düzmece ihaleler, yapılan alımlar
vesaire, hiçbir biçimde kamu denetimine tabi tutulmamıştır.
Belediye hesapları Sayıştayın denetimine tabi
olduğu için, bu denetimden kaçmak için belediyeler ihale ve
alımlarını kendi kurdukları düzmece şirketlere
vermekte, -bu şirketler de AK Partinin has adamlarına veriyorlar-
ve değerli milletvekili arkadaşlarım, bu düzende
trilyonlar dönüyor, kimin eli kimin cebinde belli olmuyor. Hükûmet,
bu belediyelerin çoğunun AK Partili olması nedeniyle konuyu
örtbas ediyor.
Değerli arkadaşlar, belediye
şirketleri öylesine karmaşık bir hâl almış
ki, devletin bakanlıkları bile bu şirketlerin sayısını
bilmiyor. AK Partili belediyelerin içine düştüğü yolsuzluk
ve usulsüzlükler
Sadece buna ait bir örnek vermek istiyorum.
Danıştay 1. Dairesi, Isparta
Belediye Başkanı AK Partili Hasan Balaman ve 19 yönetici
hakkında, dört ihalede yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığı
iddiasıyla, soruşturma izni verdi. Bundan önce Isparta
Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda
bulunulmuş, ardından, İçişleri Bakanlığınca
gönderilen müfettişler Isparta Belediyesinde inceleme yaparak,
iddialara ilişkin soruşturma açılmasına gerek duyulmadığına
karar vermişti. Şimdi ise İçişleri Bakanlığının
vermediği izni Danıştay verdi ve buna göre başvuruyu
inceleyen Danıştay
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Başkan Hasan Balaman ve 19
belediye yöneticisi hakkında Isparta Ticaret ve Kültür Merkezi,
temizlik işleri, asfalt temizleme, asfalt temel malzemesi
alımı ve Gilmega
Alışveriş Merkezi ihalelerinde yolsuzluk ve usulsüzlük
yapıldığı gerekçesiyle soruşturma açılmasına
karar verdi ve karar, işlem yapılmak üzere Isparta Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderildi. Başsavcılık,
Balaman ve 19 belediye yöneticisi hakkında dava açabilecek.
Diyorum ki, acaba Danıştayın verdiği soruşturma
iznini İçişleri Bakanı neden vermedi? AK Parti Hükûmeti,
iktidarı döneminde Türkiye'ye en büyük zararlardan birisini
yaptığı belediyecilikle vermiştir. Bu Hükûmet,
hiçbir ciddi dönüşüm projesini taşımamış ve
şehirlerimizin sorunlarına kapsamlı ve kalıcı
çözümler üretmek için stratejik bir adım atmamış olmanın
ötesinde rantçılık, yağmacılık ve iş bitiricilik
hâkim olmuştur AK Parti döneminde.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Özdoğan.
Sayın milletvekilleri, teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı
olmasını diliyorum.
4'üncü sırada yer alan, İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın;
24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunun 1 nci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporunun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam ediyoruz.
4.-
İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet
Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı;
Hatay Milletvekili Züheyir Amber ve 35 Milletvekilinin; İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanunun
1 ve 2 nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Teklifi; Adana Milletvekili Atilla Başoğlu'nun; 5434 Sayılı
Emekli Sandığı Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi; Şırnak Milletvekili
Mehmet Tatar ve Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın;
24.2.1968 Tarih ve 1005 Sayılı İstiklal Madalyası
Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanunun 1 inci Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/714, 2/95, 2/161, 2/625) (S. Sayısı: 1350) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Hazır.
Geçen birleşimde tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi
kabul edilmişti.
Şimdi, 1'inci maddeyi okutuyorum:
İSTİKLAL MADALYASI VERİLMİŞ
BULUNANLARA VATANİ HİZMET TERTİBİNDEN
ŞEREF AYLIĞI BAĞLANMASI
HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA
DAİR KANUN
TASARISI
MADDE 1- 20/2/1968 tarihli ve 1005
sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında
geçen "4000" rakamı "5750" olarak değiştirilmiş
ve aynı fıkranın sonuna aşağıdaki cümle
eklenmiştir.
"Yukarıda belirtilenlerden
herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan gelir veya aylık
bağlanmadığı gibi, zorunlu olarak sosyal güvenlik
kurumlarından birine tabi olmayı gerektiren bir işte
de çalışmadığını belgelemek suretiyle
yazılı talepte bulunan hak sahiplerinin aylıkları
ise, yazılı taleplerinin
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının kayıtlarına
geçtiği tarihi takip eden aydan geçerli olmak üzere ve bu durumları
devam ettiği müddetçe 16 yaşından büyük işçiler için
uygulanan 30 günlük net asgarî ücret tutarı (dul eşler için
bu tutarın % 75'i) esas alınarak ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Anavatan
Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan.
Buyurun.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Değerli arkadaşlar,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1350 sıra sayılı
Yasa Tasarısı üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım.
Değerli arkadaşlar, bu
yasa tasarısının bir an önce yasalaşmasını
istiyoruz. Ancak, hepinize de gelmiştir, bana da geldi Erzurum
Gaziler Derneğinden. Sosyal güvencesi olan gaziler ile sosyal
güvencesi olmayan gaziler arasında tefrik yapıldığı
için, sosyal güvencesi olan gazilerimiz, bu yasa tasarısında,
mutlaka, bu adaletsizliğin giderilmesini istiyorlar. Burası
milletin kürsüsü olduğu için
(x)
1350 S. Sayılı Basmayazı 1/3/2007 tarihli 70'inci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Ben, geçtiğimiz hafta sonu
İstanbul'daydım. Bir subay gazisi yanıma yaklaştı
ve bunun, mutlaka, Genel Kurulda sayın milletvekillerine okunmasını
istedi. Burası milletin kürsüsüdür. Ben, sadece, bu sayın
gazi subayımızın içindekileri ve bu yasaya tepkisini
ortaya koymak istiyorum izninizle.
Diyor ki: "Sayın Milletvekilim,
15 Şubat 2007 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda,
muharip gazilerin sosyal durumlarını düzeltmek ve şeref
aylıklarının iyileştirilmesi için bir kanun tasarısının
sunulması ve Komisyonda görüşülmesi muharip gazileri
son derece mutlu etmiştir. Ancak, bu tasarıya göre, sosyal
güvencesi olan gazilerimiz yeni uygulamadan istifade edemeyecektir.
Bu nedenle, gaziler arasında huzursuzluk ve ayrımcılık
olacaktır." ve gazi subayımız devam ediyor:
"1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş
Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı
Bağlanması Hakkında Kanun'a göre, Emekli Sandığı
tarafından bütün muharip gazilere verilen şeref aylığı,
erinden generaline kadar ve bağlı olduğu sosyal güvenlik
kurumuna, aldığı maaşa veya sosyal güvenliği
olup olmadığına bakılmaksızın, eşit
olarak, 263 YTL olarak verilmektedir. Çünkü, savaş sırasında
orada bulunan rütbeli-rütbesiz her askerin eşit şartları
yaşadığı düşünülerek, Anayasa'nın
eşitlik hükümlerine istinaden bu şekilde uygulanagelmektedir.
Bizler, her zümreden insanlar olarak,
devletimizin, ülkemizin zor günlerinde ve insanlık adına,
gerektiğinde, onurumuz, gururumuz, namusumuz uğruna bu
savaşlara, geriye bakmadan, her Türk evladı gibi atalarımızdan
aldığımız ahlak ve nasihatle seve seve canımızı
feda edercesine, düşünmeden, vatan için bu savaşlara gönderildik.
Devletimiz bizleri bu savaşlara gönderirken 'senin sosyal güvencen
var mı, yok mu' sorgusuyla göndermedi. Sosyal güvencesi olan da
olmayan da bir noktada buluşup tek vücut olarak bu şanlı
savaşlara katılıp ülkemize zaferlerle döndük"
diyor gazi subayımız ve devam ediyor: "Yapılan savaşlar
sonrası, bu vatan uğruna, kimimiz cephede şehit oldu,
kimimiz bir uzvunu kaybetti, kalanlarımız da ama yaralı,
ama yarasız savaş psikolojisiyle yaşamına devam
etmektedir.
Ülke geneli dikkate alındığında,
cüzi emekli maaşı ve şeref aylığıyla yaşamını
devam ettiren gazilerimiz çoğunluktadır. Gazilikte rütbe
yoktur. Bu değerli insanların sosyal konumlarıyla ilgili
karar alırken sınıf ayırımı yapılmamalıdır.
Yeni tasarıda bu durum değiştirilerek herhangi bir
sosyal güvenlik kurumundan veya kamu kurumlarından maaş
alan gazilerin bu artıştan yararlanamayacağı
hükmü bulunmaktadır. Savaştan sonra kimseye el açmadan,
alın teriyle çalışmış, vergisini ödemiş
ve emekli maaşına hak kazanan gazilerimize haksızlık
olmuyor mu? Bu durum, Anayasa'mızın eşitlik ilkesine
uygun olmayacak ve kahraman gazilerimiz arasında bölünmelere
neden olacaktır.
Son derece önem arz eden şeref
aylıklarındaki iyileştirmenin, gazilerimizin tamamını
kapsayacak şekilde, Anayasa'mızın eşitlik ilkesine
uygun olarak, net asgari ücret üzerinden ödenmesi hususunda gerekenin
yapılmasını, ilkeli ve seviyeli makam anlayışınızdan
bekliyor ve saygılar sunuyorum." diyor gazi subayımız.
Ben, gazi subayımızın
diğer gaziler adına dile getirdiği, içinden dile getirdiği
bu görüşleri huzurunuzda, o gazi subaylarımız
adına okudum. Biz, Anavatan Partisi olarak da bu eşitsizliğin
giderilmesi için bir önerge vereceğiz. Bu konuda, bütün AK Partili
değerli milletvekili arkadaşlarımızdan ve Cumhuriyet
Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızdan da anlayış
ve destek bekliyor, hepinizi, bir an önce bu yasanın çıkması
için, dediğim şekilde, hepinizi en derin saygılarımla
selamlıyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Madde üzerinde başka söz isteği
yok.
Bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1350 sıra sayılı Kanun
Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hüseyin
Özcan Ömer Abuşoğlu E. Safder Gaydalı
Mersin Gaziantep Bitlis
İbrahim
Özdoğan Muzaffer
R. Kurtulmuşoğlu
Erzurum Ankara
Madde 1.- 20/2/1968 tarihli ve 1005
sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasında
geçen "vatani hizmet tertibinden 4000 gösterge rakamının
her yıl Bütçe Kanunu ile tespit edilen memur maaş katsayısı
ile çarpılmasından bulunacak miktarda" ibaresi
"vatani hizmet tertibinden 16 yaşından büyük işçiler
için uygulanan 30 günlük net asgari ücret tutarında" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon önergeye
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) - Katılmıyoruz
efendim.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Efendim, gerekçesini
okusam, zamanımız çok daraldı.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) -
Kısa
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1350 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesinin aşağıda
değiştirilmesiyle ilgili önergemizi Meclisle paylaşmak
istemiştim. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, elbette
ki, gazilerimiz, canlarıyla, vermiş ve bir sürü geriye
acılı aile bırakmıştır
Bunun için, özellikle,
Gaziantep Gaziler Derneğinin göndermiş olduğu istekleri
sizlerle paylaşmak istiyoruz: "Bu ülkede, aziz vatanımız
için, bekası yolunda can koymuş, can vermiş ve her zaman
can vermeye hazır olan muharip gazileriz. 15 Şubat 2007 tarihinde
Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda muharip gazilerin
sosyal durumlarını düzeltmek ve şeref aylıklarının
iyileştirilmesi için bir kanun tasarısı sunularak Komisyonda
görüşülmesi biz muharip gazileri çok iyi derecede sevindirmiştir"
diyorlar. Eğer, komisyonda görüşüldüyse, biliyoruz ki, Ak
Parti oylarıyla, vermiş olduğumuz bu önerge reddedilecektir.
Biz, zamanınızı fazla
almadan diyoruz ki, gaziler arasında bir ayrım yapmayalım,
sosyal güvenliği de olsun olmasın, bu gaziler eşit
şartlarda yararlansın, sosyal hukuk devleti anlayışı
budur diyoruz, bu amaçla verdik. Gazilerimizin, belki bir kısmı
sosyal güvence içerisinde olabilir, ama olmayanlarla aynı
şeyleri paylaşırsa; çünkü, gazi
Bu vatanı için
var gücüyle, canıyla, malıyla her şeyiyle fedakârca çalışan
insanlar arasında ayrım yapmak, sosyal devlet anlayışına
ters düştüğü için, bunun, bütün gazilerimiz için geçerli olması
dileğiyle bu öneriyi sunduk. Bu önerimizin kabul edilmesini
istiyoruz. Ama, inanıyoruz ki, AK Parti oylarıyla reddedecekler.
Gazilerimiz arasında da bir ayrım olmasın diyorum.
Bu gecede fazla zamanınızı
almadan bu yasanın bir an önce çıkması için bütün çabamızla,
Anavatan Grubu olarak bu yasanın çıkması için çaba gösteriyoruz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Özcan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
sayın milletvekilleri: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge
kabul edilmemiştir.
1 inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde, kabul edilmiştir.
2 nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 1005 sayılı Kanunun
2 nci maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Bu Kanun kapsamında aylık
bağlananlar ile bunların eşlerinin resmî sağlık
kurum ve kuruluşlarında veya bu kurum ve kuruluşlarca
sevk edildikleri özel sağlık kurum ve kuruluşlarında
görecekleri tedavilere ilişkin giderler ile ilaç giderleri; herhangi bir katılım
payı veya fark alınmaksızın, Devlet memurlarının
tedavi yardımına ilişkin usûl ve esasları çerçevesinde
ve bu amaçla Millî Savunma Bakanlığı bütçesine konulacak
ödenekten karşılanır."
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum.
MADDE 3- 1005 sayılı Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
"EK MADDE 1- Bu Kanun ve
28/5/1986 tarihli ve 3292 sayılı Vatani Hizmet Tertibi Aylıklarının
Bağlanması Hakkında Kanun kapsamında vatani hizmet
tertibinden aylık bağlananlar
ile malûl gazi olarak aylık bağlanmış olanlar ve
şehit dul ve yetimi sıfatıyla aylık veya gelir
bağlanmış bulunanların; belediyelerce tahakkuk
ettirilecek su ücreti, % 50'den az indirim içermemek üzere belediye
meclisleri tarafından belirlenecek tarife üzerinden alınır."
BAŞKAN Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremiz dolmak üzeredir.
Yasanın bitimine kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanunun;
a) 1 inci maddesi 1/7/2007 tarihinde,
b) Diğer maddeleri yayımı
tarihinde,
yürürlüğe girer.
BAŞKAN Madde üzerinde, Anavatan Partisi Grubu
adına, Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; 2847 sayılı Türkiye
Emekli Subaylar, Emekli Astsubaylar, Harp Malulü Gaziler, Şehit,
Dul ve Yetimleriyle Muharip Gaziler Dernekleri Hakkında Kanun'un
mükerrer 1'inci maddesinde, Türk silahlı kuvvetleri mensuplarından
harbe fiilen katılanlar muharip gazi olarak tanımlanmaktadır.
27 Şubat 2003 yılında vermiş olduğum kanun teklifime
kısaca değinmeden önce Anayasamızın 61'inci maddesini
hatırlatmak istiyorum.
"Madde 61. Devlet, harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleriyle malûl ve gazileri korur ve toplumda kendilerine
yaraşır bir hayat seviyesi sağlar."
Bu hatırlatmadan sonra,
hâlen, gazilerimiz, toplumda, yardım ve ianeye muhtaç bir konumda
bulunmaktadır. Aldıkları maaş, dünya standartlarının
çok altında olup hem gazilerimizi hem de bütün toplumu derinden
üzmektedir. Hâlen, İstiklal Savaşı gazisi 2, İstiklal
Savaşı gazisi dul eşi 1.175, Kore Savaşı gazisi
8.163, Kore Savaşı gazisi dul eşi 7.305, Kıbrıs
Barış Harekâtı gazisi 32 bin 180, Kıbrıs Barış
Harekâtı gazisi dul eşi 2.812 olup toplam 51 bin 637 kişidir
tümü. Bugün, burada görüşeceğimiz yasa, bu sayının
ancak 10 binini kapsamaktadır değerli arkadaşlar.
Bu kanun teklifi sahibi olarak
teklifim şuydu: Sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında
olsun veya olmasın, tüm gazilerimizin ve bunların dul ve
yetimlerinin hâlen almış oldukları maaşlarının
7000 gösterge rakamına çıkarılarak, mevcut memur maaş
katsayısıyla çarpımı sonucu çıkan rakamın
verilmesiydi. Bu rakam, dünya standartlarını yakalamasa
da, bu 50 bin vatandaşımızın yaşamını,
rahat bir nefes almalarını kolaylaştıracaktı.
Diğer bir teklifte olduğu gibi, en az, asgarî ücret ve üzeri
bir artışı, ayrım yapılmaksızın da kabul
edebilirdik. Bizler ve ülkemiz adına, o günün şartlarında
verdikleri mücadeleyi hiçbir zaman unutmamalıyız değerli
arkadaşlar.
Sayın Bakanım, sormak istiyorum:
Savaş esnasında böyle bir ayrım yapılmakta
mıydı? Yani "sosyal güvenceli asker, sosyal güvencesiz
asker" ya da başka bir deyişle, devletimiz bu savaşlara
asker gönderirken böyle bir kriter mi koymuştu ki, bu insanlarımız
gazi olduktan sonra böyle bir ayrıma, eşitsizliğe tabi
tutulsun.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
bu konuda birleştirilen her dört teklifte de esas amacın, gazi
ve muhariplerimiz ile bunların dul ve yetimlerinin maddi durumlarını
biraz olsun yükseltmek olduğu görülmektedir. Bunun yanı
sıra, sosyal yaşamlarındaki bazı güçlükleri de
ortadan kaldırmaktır.
Ancak, Hükûmet tarafından sunulan
teklifin gerekçesine baktığımızda bir ayrıcalık
söz konusudur. Şöyle ki, sosyal güvencesi olan muharip gazilerimizi
ve bunların dul ve yetimlerini bu yasa kapsamı dışında
tutmaktadır. Oysa, benim teklif etmiş olduğum kanun tasarısında
böyle ayrımcılık yapılmayıp, ilgili tüm kesimin
maaşları 7 bin gösterge rakamının memur maaş
kat sayısıyla çarpımı sonucu çıkan rakam olacaktı.
Teklifimin gerekçesinde de belirttiğim
diğer hususlar ise, ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti Emekli
Sandığından ödenmekte olan şeref aylıkları,
gazinin ölümü hâlinde yüzde 75 nispetinde eşine intikal etmektedir.
Anayasa'mızın 61'inci maddesinde belirtilen "dul ve yetimler"
tabiri kapsamında olarak, dul eşin ölümü hâlinde de bu
şeref aylığının Emekli Sandığı
hükümlerine göre evlenmemiş kız çocuğu ile sakat ve
muhtaç erkek çocuğuna yüzde 50 nispetinde intikal ettirilerek,
yetimlerin de toplum içinde korunmaları sağlanmış
olacaktır.
Değişiklik teklifimle
değinmek istediğim bir başka husus ise, gazi ile refakatindeki
eşine Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığınca verilen
serbest giriş kartlarının, çoğu yaşlı ve
bir kısmı yatağa mahkûm gazilerin eşleri tarafından
ayrı olarak kullanılmamaktadır. Halbuki, gazi
eşine ulaşım vasıtalarından faydalanma hakkı,
öncelikle hasta ve bakıma muhtaç gazinin hizmetini yapmakta
olan eşine sağlanmış bir kolaylıktır. Mevcut
uygulama, eşinin, ilaç, iaşe ve ibatesini sağlamakla
yükümlü eşinin gazi olmadıkça bu imkândan istifade edememesi
büyük bir sıkıntı yaratmakta ve sağlanan kolaylığı
geçersiz kılmaktadır. Hâlen belediyelerce altmış
yaş üzerindekiler ücretsiz seyahat kartlarının verildiği
dikkate alınırsa, gazi ile eşine ayrı ayrı serbest
kartın verilmesi belediyelere bir külfet getirmeyecek, önemli
bir kolaylık ve sosyal yardım sağlamış olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben, milletimin vekili, milletimin
sesiyim. Bu yüzden, iktidar partisi milletvekillerine, bu hafta
içerisinde muharip gazilerimiz, bunların dul ve yetimlerinin
faks yağmuruna tuttuğu metni buradan sizlere okumak istiyorum.
MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) - Aynısı
var.
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Aynısı
değil. Veya neyse geçelim onu, mademki şey yaptınız.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Oku, bakalım
aynısı mı?
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bilmiyorum,
eğer aynısıysa vazgeçelim.
"Sayın milletvekili
"
diyor.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Aynısı
olsun, oku!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - 15
Şubat 2007. Bu mu? 15 Şubat 2007 günü
Aynısı mı?
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Aynı
aynı, okuma!
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Sen kendi işine bak, hatibe müdahale etme!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Tamam
okumuyorum, tamam.
HÜSEYİN ÖZCAN (Mersin) - Vatandaş
göndermiş, oku!
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) -
"Son derece önem arz eden şeref aylıklarındaki iyileştirmenin
gazilerimizin tamamını kapsayacak şekilde Anayasa'mızın
eşitlik ilkesine uygun olarak net asgari ücret üzerinden ödenmesi
hususunda gerekenin yapılmasını, ilkeli ve seviyeli
makam anlayışınızdan bekliyor ve saygılar sunuyorum"
diyerek mektuplarını bitiriyor bu arkadaşlarımız.
Görüleceği üzere, hak ettiklerini bizlere ne kadar düzgün cümlelerle
ifade etmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Anavatan Partisi olarak, sadece
1005 sayılı Yasa ile maaş ve sosyal hak tanınan gazilerimizin
değil, doğu ve güneydoğu illerimizde terörle mücadele
eden ve görevi başında gazi ve şehit olan kahramanlarımızın
ve ailelerinin de birçok maddi ve manevi sıkıntılar
içinde olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ki, onlar, kahramanca
görevlerini ifa ederken geride bıraktıklarını
hiç düşünmemişlerdir, çünkü bildikleri tek şey vardı:
Türkiye Cumhuriyeti'nin gücü. Ama, şimdi, burada çıkarılan
bir yasa, bundan sonra, yurt dışı veya ülke içinde görev
yapacaklarımızın aklına bir soru işareti getirmeyecek
mi? Acaba, sosyal güvencem olsa da mı cepheye gitsem, yoksa, sosyal
güvencem olmadan mı?..
FARUK ANBARCIOĞLU (Bursa) -
Çok komik bir iddia
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Seçimler
yaklaşıyor. Görevi başında şehit düşen,
gazi olan vatandaşlarımız ve onların yakınları
için buradan ne kadar çok yasa çıkarabilirsek, o kadar onurlu
çalışmalar yapmış oluruz. Bu çalışmaları
parti gözetmeksizin yapabilirsek, kimse, buna "seçim yatırımı"
gibi komik adlandırmalarda bulunamaz. Unutmayalım ki, hepimizin
ailesi aynı duruma düşebilir. Geçmişimizden ders alarak
çıkaracağımız ileriye dönük bu tip sosyal çalışmalar,
bizlere verilecek bir oydan daha önemli manevi kazanç olacaktır.
Böylelikle, bundan sonra bu tip görevlerde bulunacak insanlarımızın
da gözü arkada kalmayacak, gönül rahatlığıyla görevini
ifa edecektir.
Buradan bir kez daha tekrar etmek
istiyorum: Gelin, bu yasayı, mevcut 50 bin muharip gazi ve bunların
dul ve yetimlerini kapsayacak şekilde düzenleyerek geçirelim.
Bizlere çekilen faksların, gönderilen mektupların,
açılan telefonların karşılık bulduğunu
gösterelim. Rakamlar, devletimiz için büyük rakamlar değildir.
Hiç değilse, bu konuda iktidar-muhalefet bir arada olabildiğimizi,
bu yüce çatı altında gösterebilelim. Bu müjdeyi, bugün
bizleri ekranları başında ilgiyle izleyen tüm gazi
ve yakınlarına verelim.
Böylesine ulvi bir konuda çalışma
ve görüşme fırsatını elde ettiğim için çok mutluyum.
Umarım, yapacağımız çalışmalar, bu kesimimize
sevindirici ve hayırlı haberler verebilir diyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Amber.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İzmir Milletvekili Sayın Bülent Baratalı.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1350 sıra sayılı yasanın 4'üncü maddesinde söz alarak
görüşlerimi ifade edeceğim. Sizi ve sayın Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; söz konusu yasa önemli değişiklikler getiriyor.
Yalnız muharip gazilere değil -belki 1'inci maddesi muharip
gazilere ama- gözden kaçırılmaması gereken 3'üncü
maddeyi burada ben size arz etmek istiyorum. 3'üncü maddede
"muharip gazi ve dul eşleri" tanımının yanına,
Plan Bütçe Komisyonunda bilinçle eklediğimiz yeni bir tanım
"şehit dul ve yetimleri" de var. Yani, bu yasadan, belki,
maaşlar ve hastanelerden yararlanma konusunda 51.254 kişi
yararlanacak ama, su ücretlerinin en az yarıya kadar indirilmesi
konusunda yararlanan sayısı çok daha fazlaya çıkacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, özellikle 3'üncü maddede,
dört yıldır bu konuda Plan Bütçe Komisyonunda verdiğimiz
önergelerin bir kanun maddesi hâline gelmesi konusunda ve gazi Meclisin
bu sıfata layık olan değerli insanları, belediye
insafına, belediye başkanlarımızın insafına
veya kararlarına bırakmamaları konusunda bu maddeyi
kabul ettikleri için kutluyorum. Çünkü, bazı belediyelerimiz
su ücretlerini sıfıra kadar indirmişlerdi, ama bazı
belediyelerimiz de, bu kesimden bunu esirgemişler ve su ücretlerini
tam alıyorlar idi.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; gazi maaşları, daha doğrusu şeref
aylıkları konusunda az şerefli-çok şerefli ayrımı
yapılıyor konusunda, bazı muharip gazi derneklerinin
bize serzenişleri var. Bunu kaldırmamızı istiyorlar.
Örneğin, Trabzon Şubesinden Seyyah Sağıroğlu'nun
yazdığı bir mektup, yine Erzurum Şubesinden Sayın
Başkan Salih Mesci'nin yazdığı bir mektup, yine hakikaten
bize çalışmalarımızda çok önemli katkılarda
bulunan Türkiye Muharip Gaziler Derneği Samsun Şubesi Sayın
Başkanı Ahmet Diril'in yazdığı mektup, yine
Kıbrıs gazisi, Türkiye Muharip Gaziler Derneği Kayseri
Şubesi Başkanı Sayın Metin Özsoy'un yazdığı
mektup bu konularda örnek olarak söylenebilir. İçerikleri de
gazilerimizin, muharip gazilerin ve dul eşlerinin alacakları
sosyal güvenceye tabi muharip gazi, başka bir sosyal güvence
kurumundan maaş almayan gazi ayırımı yapmayın
diyorlar. Bunu, biz, geçen hafta, diğer gruplarla da danışarak
çıkarmaya çalıştık, ama, kendileri de biliyorlar
ki, geçen hafta perşembe günü saat 10 civarında bu yasa
çıkacaktı, fakat, gruplar bir araya gelerek bu olur mu olamaz
mı diye bugüne kalmıştı. Ancak, çeşitli nedenlerle,
bu önergemiz, bizim verdiğimiz önerge üzerinde ısrarcı
olursak, yasanın bu dönemde, 22'nci Dönem'de çıkmama sıkıntısı,
çıkmama olasılığı olabilecekti. Bu, kazanılmış
haklar konusundan daha da geri gidebilecek bir sonucu doğurabilirdi.
Bakınız, 2'nci maddesinde
muharip gazimiz veya kalan dul eşi istediği hastaneye gidebilecek,
istediği gibi tedavi olabilecek, bir katkı payı vermeyecek,
yine kendisine herhangi bir sağlık gereci veya bir ilaç verildiği
takdirde de katkı parası ödemeyecek. Bunlar, önemli
imkânlardır. Elbette, hepimizin gönlü ister ki, değerli muharip
gazilerin ve dul eşlerinin daha iyi bir güvenceye kavuşturulmaları
ve alacakları bu şeref aylıkları konusundaki
Şeref aylıkları geçim aylıkları değildir;
bunu herkesin bilmesi gerekir. Bunu, onurlu gaziler çok iyi biliyorlar.
Onurlu gaziler, maaşlarının yükselmesini, devletin
olanakları nispetinde artmasını istiyorlar, çünkü,
onlar, bırakın maaşlarını, kendileri savaş
meydanlarında canlarını bile bu ülkeye vermek için karar
verdiler ve çeşitli şekillerde kendilerini feda ettiler.
Yani, şeref aylığının çoğu olmaz, şeref
aylığı bir geçim aylığı değildir, ama
gönül isterdi ki, bu iki aylığın, yani sosyal güvence
kurumlarından maaş alanlarla, sosyal güvence kurumlarından
maaş almayanların aylıkları, net asgari ücretin,
on altı yaşından büyük işçilerin net asgari ücreti
olan şimdiki parasal rakamıyla 403 YTL'ye yükseltilsin.
Ama, gördük ki biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, eğer bu
kanun verilmiş bir dilekçeyle tekrar Plan ve Bütçe Komisyonuna
giderse, orada sıra alamayabilir veya bu dönem içinde buraya
tekrar gelmeyebilir ve bu dönemde bu yasa hiç çıkmayabilir.
Onun için, bu endişelerle, şimdi Plan ve Bütçe Komisyonundan
çıkmış olan kesimine razı gibi görünüyoruz, ama
ilk fırsatta, gazilerimizin, muharip gazilerimizin dul
eşlerinin, şehit ve yetimlerin sosyal durumlarını,
akçalı durumlarını, en az Amerika'nın ve Yunanistan'ın
muharip gazilere, şehit ve dul yetimlerine verecekleri
imkânlar nispetinde yükseltmeyi, burada, yeni dönemde görüşebiliriz.
Diğer bir konu, biliyorsunuz
muharip gazilerin maaşları ancak dul eşlerine yüzde
75 oranında yansıyabiliyor öldüklerinde. Evlenmemiş
kız çocukları veya sonradan dul kalmış kız çocuklarıyla,
engelli erkek çocuklarına bu maaş intikal etmiyor. Umuyorum,
diliyorum, devletin olanakları nispetinde, ileriki dönemlerde,
günlerde veya yıllarda, belki de 4 Kasımdan sonra devletin
de olanakları yükselir, bir değişim olur ve bunlar da bu
imkânlara kavuşur diye düşünüyorum.
Ben, İstiklal Savaşı
gazisi 3 kişi kaldı. Onlar 1.000 kişi civarında
Panmunjon'lara kadar savaşan
Kıbrıs gazilerine ve 1974 yılında Birinci ve
İkinci Barış Harekâtına katılanlara, yaşayanlara
mutluluk ve sağlık diliyorum, ebediyete intikal edenlerin
anıları karşısında saygıyla eğiliyorum,
iyilikler diliyorum hepsine ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve
kendi adıma hepsine saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Baratalı.
AK Parti Grubu adına, Kütahya
Milletvekili Sayın Alaettin Güven.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALAETTİN
GÜVEN (Kütahya) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1350 sıra sayılı Tasarı'nın
4'üncü maddesi üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İstiklal Madalyası, vatana hizmet, şeref aylığı
kavramlarında geçen istiklal, vatan, şeref kadar birbirini
tamamlayan ve birbirine yakışan, belki de hayatın özeti
diyebileceğimiz bir sözcükler yumağına az rastlanır.
Bilindiği gibi, Türk Silahlı
Kuvvetleri mensuplarından harbe katılanlar muharip gazi
olarak tanımlanmaktadır. Bu tanım çerçevesinde, hâlen
İstiklal Madalyası verilmiş, Kore'de fiilen savaşa
katılmış olanlar ile Birinci ve
İkinci Barış Harekâtında Kıbrıs'ta
fiilen görev yapmış bulunan Türk vatandaşlarına,
1005 sayılı İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara
Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması
Hakkında Kanun gereğince, 5600 gösterge rakamının
her yıl bütçe kanunu ile tespit edilen memur maaş katsayısı
ile çarpılması sonucunda bulunacak miktarda aylık
bağlanmaktadır.
Bu kapsamda, muharip gazilere
Ocak 2007 tarihi itibarıyla bağlanan aylık maaş
miktarı 264 YTL civarında bulunmaktadır. Hâlen bu aylığı
1.082'si İstiklal Savaşı, 15.191'i Kore Savaşı
ve 34.981'i Kıbrıs Barış Harekâtı gazisi ve dul
eşi olmak üzere, toplam 51.254 kişi almaktadır. Anayasa'mızın
61'inci maddesinde, devletin gazileri koruyacağı ve toplumda
kendilerine yaraşır bir hayat seviyesi sağlayacağı
hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla,
gazilerimize sahip çıkmak anayasal görevimizdir.
Bu genel anlayışa
rağmen, özellikle kırsal kesimde yaşamakta ve şeref
aylığı almakta olan yaklaşık 10 bin muharip gazi
veya dul eşleri herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık
almamakta, sadece, bugünkü değeriyle 264 YTL olan aylıkla
geçimlerini sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu durum,
muharip gazilerimizin hem kendilerini hem de ailelerini mağdur
etmektedir. Aylık olarak ödenen bu ücretin rasyonel olarak onların
geçimlerini sağlayamayacağı açıktır.
Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; bu kanun tasarısı
ile herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık almayan gazi
veya dul eşlerinden maaşlarından asgari ücret seviyesine
yükseltilmesi, gazilerimizin resmî sağlık kurum ve kuruluşları
yanında, bunların sevki hâlinde özel sağlık kurum
ve kuruluşlarından da herhangi bir katılım payı
veya fark alınmaksızın yararlanmaları, ayrıca
bu kanun tasarısıyla 3292 sayılı Vatani Hizmet
Tertibi Aylıklarının Bağlanması Hakkında
Kanun kapsamında vatani hizmet tertibinden aylık bağlananlar
ile malûl gazi olarak aylık bağlanmış olanlar ve
şehit dul ve yetimi sıfatıyla aylık veya gelir
bağlanmış bulunanların belediyelerce tahakkuk
edilecek su ücretini en az yüzde 50 oranında indirimli tarife
üzerinden ödemelerine imkân sağlamıştır.
Tasarının gazilerin maaşlarını
düzenleyen maddesi 1 Temmuzda, diğerleri yayımı tarihinden
itibaren yürürlüğe girecek.
Bu vesileyle, kutsal topraklarımızın
uğruna can veren şehitlerimizi rahmetle anarken, bu kanun
tasarısının ülkemize, gazilerimize, onların
ailelerine hayırlı uğurlu olmasını temenni
eder, tüm gazilerimize sağlıklı, mutlu bir yaşam
diler, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Güven.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
4'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Sayın Abuşoğlu,
buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; öncelikle süremin tamamını kullanmayacağım,
onu belirterek sözlerime başlıyorum.
Burada üzerinde görüştüğümüz
ve çıkması için her üç grubun da el birliğiyle gayret gösterdiği
bu tasarının eksik yönleri var, bunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Biz, Anavatan Partisi Grubu olarak bu eksik yönleri telafi etmek
üzere bir önerge verdik, fakat, maalesef, bu önergemiz AK Parti Grubu,
iktidar partisi grubu oylarıyla reddedildi. Neydi reddettiğiniz?
Şimdi tek tek sorsam milletvekillerine, bilmeyecekler. Neyi
reddettik? Ben söyleyeyim neyi reddettiniz. Gazilerimize bağlanan
bir şeref aylığı var. Bu tasarıyla -kanunlaştığı
andan itibaren- bu şeref aylıklarının miktarı
artırılıyor, yaklaşık 2 katı kadar. Ancak,
burada bir kurnazlık var. Her ne kadar, biz sizlerin maaşlarınızı
artırıyoruz gibi gözükse de, bir kısmının maaşını
da elinden alıyoruz. Bunun farkında mısınız?
Niye alıyorsunuz bu insanların elinden şeref aylıklarını?
Sosyal güvenlik kurumlarından emekli maaşı alanların
gazilik şerefine ihtiyaçları yoktur. Bunu mu demek istiyorsunuz?
Hiçbir insan, hiçbir baba, hiçbir anne, evladını cepheye
gönderirken "Sosyal güvenlik kurumuna bağlısın
oğlum, sen git, nasıl olsa, şehit olursan ben oradan hakkıma
düşen maaşı, aylığı alırım."
diye mi gönderiyor veya cepheye sevk edilen bir erimiz, bir askerimiz,
bir subayımız "Nasıl olsa benim sosyal güvenlik kurumundan
güvencem var, gönül rahatlığıyla gideyim, çarpışayım."
mı diyor? Ama ne yapıyoruz biz? Maliyenin karşı
çıkmasıyla
Ne kadarlık Maliyenin karşı
çıktığı para biliyor musunuz? Sosyal güvenlik kurumundan
maaş alanlara şeref aylığını keselim demekle
kaç paradan tasarruf ediyorlar? 50 milyon.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
"Keselim" yok Sayın Başkan, lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Kesiyorsunuz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Hayır, "keselim" yok, lütfen.
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
50 milyon, tasarruf ettiğiniz 50 milyon. Türkiye Cumhuriyeti
devleti 50 milyona muhtaç hâle mi
geldi ki bu tasarıyı bu hâliyle çıkardınız?
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar) Bizim
verdiğimiz önergeyi reddettiniz? Buradan gazilerimizin yazdığı
mektubun okunmasına dahi tahammül edemedi arkadaşlarınız,
ama, okuyacağım. Gazilerimizin gönderdiği bu mektubu
burada okuyacağım. (AK Parti sıralarından
"Oku" sesleri)
HASAN ANĞI (Konya) - Oku Hocam,
oku
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Evet, okuyayım. Bir kere daha dinleyin, yaptığınız
işin farkına varın.
AHMET RIZA ACAR (Aydın) -
İlk emir "Oku."
ÖMER ABUŞOĞLU (Devamla) -
Türkiye Muharip Gaziler Derneğinin Gaziantep Şube
Başkanlığından gönderiliyor.
"Sayın Vekilim, bizler ülkenin
bölünmez bütünlüğü, ay yıldızlı şanlı bayrağımızın
ve aziz vatanımızın bekası yoluna can koymuş,
can vermiş ve her zaman da can vermeye hazır olan muharip gazileriz.
15 Şubat 2007 tarihinde TBMM
Plan ve Bütçe Komisyonunda muharip gazilerin sosyal durumlarını
düzeltmek ve şeref aylıklarının iyileştirilmesi
için bir kanun tasarısının sunularak komisyonda görüşülmesi,
biz muharip gazileri son derece mutlu etmiştir. Ancak, bu tasarıya
göre sosyal güvencesi olan gazilerimiz bu yeni uygulamadan istifade
edemeyecektir." Sosyal güvencesi olana yok, sosyal güvenliği
olmayan sanki bununla maişetini temin edecek.
"1005 sayılı İstiklal
Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden
Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun
gereği Emekli Sandığı tarafından muharip gazilere
verilen şeref aylığı, erinden generaline kadar
bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumuna, aldığı
maaşa ve sosyal güvenliği olup olmadığına bakılmaksızın
eşit olarak 263 YTL olarak ödenmektedir.
Sayın Vekilim, devletimiz
bizleri bu görevlere gönderirken sosyal güvencen var mı, yok mu
sorgusuyla göndermedi. Bizler, bir noktada buluşup tek vücut
olarak bu savaşlara katılıp ülkemize zaferlerle döndük.
Savaş sonrası alın teriyle çalışmış,
devletine milletine hizmet etmiş ve vergisini ödeyerek emekliliğe
hak kazanmış gazilerin suçu çalışıp hizmet etmek
mi? Sosyal güvencesi olmayan muharip gazilere yapılan iyileştirme
Anayasa'mızın eşitlik ilkesine aykırı olduğu
gibi gazilerimiz arasında da huzursuzluğa neden olmaktadır.
-Bir eşitsizlik ortaya koyuyorsunuz- Çünkü, almış olduğumuz
bu ücret bir maaş değil, şeref aylığıdır.
Yani, bir gazinin şerefi diğer bir gazininkinden eksik veya
fazla olamaz. Biz gaziler, o cephede aynı safta omuz omuza beraber
savaştık. Bizler, verilen görevi ifa ederken, yani cephede
savaşırken, vatan, namus ve bayrak dışında hiçbir
şeyi düşünmedik. Bir kısım arkadaşımız
'şehit' olurken bizler de 'gazilik' şerefine nail olduk;
kıvançlıyız, gururluyuz.
Yüce Türk milletinin yüksek ahlaki
özelliklerini oluşturan vefa duygusuyla anılması gereken
kahraman muharip gazilerimizin şeref aylıklarındaki
düzenlemelerin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilerek 263
YTL'den 403 YTL'ye çıkarılması memnuniyet vericidir.
Sayın Vekilim, son derece önem arz eden bu şeref aylıklarındaki
iyileştirmenin kahraman gazilerin tamamını kapsayacak
bir şekilde ve Anayasa'mızın eşitlik ilkesine uygun
olarak net asgari ücret üzerinden, sosyal güvenliği olup olmadığına
bakılmaksızın, tüm gazilerimize ödenmesi hususunda
gerekenin yapılmasını, ilkeli ve seviyeli makam anlayışınızdan
bekliyor, saygılarımı sunuyorum.
Cuma
Erdem
Şube
Başkanı."
Reddettiğimiz, bizim verdiğimiz
önerge, fakat iktidar partisinin biraz hasis, biraz cimri davranarak
reddettiği önergenin bu millete maliyeti 50 milyon YTL idi. Değer
mi 50 milyon YTL için bu insanları sızlatmaya. Ama, galiba
AK Parti de "kimsesizlerin kimi" olarak geldiklerini artık
unuttular. Bunun farkında olan kimse kalmadı herhâlde ki bu
önergemize "ret" verdiniz. Umuyorum, en kısa zamanda,
bu eksikliği düzeltecek yeni bir tasarıyla, yeni bir teklifle
bu yüce Meclis bu eksikliği giderecektir. Gazilerimizin, gerçekten
kırılmasını ve gücenmesini meydana getirmiş,
gücenmesine sebep olmuş bu tasarının bu eksikliğini
giderecektir.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını
diliyorum.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 7 Mart 2007 Çarşamba günü
saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
İyi geceler diliyorum.
Kapanma Saati: 22.28