DÖNEM: 22 CİLT: 150 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
78inci
Birleşim
21 Mart 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin, 21 Mart Dünya Ormancılık
Günü'nün amacına, iklim değişikliği ve küresel
ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı
dünyamızda, ormanlarımızı korumanın ve orman
alanlarının genişletilmesinin önemine; Yaşlılar
Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Irak'ın Amerika
Birleşik Devletleri öncülüğündeki güçler tarafından
işgal edilişinin beşinci yılında, ülkede barışın
gerçekleşmesi için alınması gereken somut tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in
Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan
olduğunu belirten beyanları dolayısıyla Lozan
Polis Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmasının
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
III. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/124) ile (10/331) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21/3/2007 Çarşamba
günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere'nin,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici
Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın;
4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi
ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1240, 2/403, 2/644) (S. Sayısı:
1275)
4.-
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı: 1342)
5.-
17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1301) (S. Sayısı: 1352)
6.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili ile
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin;
2510 Sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/824, 2/859) (S. Sayısı:
1315)
7.-
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/437) (S. Sayısı: 1150)
8.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
9.-
Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonları Raporları
(1/988) (S. Sayısı: 922)
10.-
Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1254) (S. Sayısı:
1266)
V. - OYLAMALAR
1.-
Kaçakçılıkla Mücadele Kanun Tasarısının oylaması
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Antalya
Milletvekili Hüseyin Ekmekcioğlu, öğretmen okullarının
159'uncu kuruluş yıl dönümü münasebetiyle, köy enstitüleriyle
başlayan süreçte denenen tüm uygulamaların, kazanımların
yol göstericiliğinde, kamusal, çağdaş, bilimsel, demokratik
ve laik eğitimin ihtiyaçlarını gözeterek uluslararası
genel kabullerin ışığında öğretmen yetiştirme
sisteminin yeniden ele alınmasının önemine;
Iğdır
Milletvekili Dursun Akdemir,
Yozgat
Milletvekili Mehmet Çiçek,
Barış,
hoşgörü, kardeşlik ve dostluk bayramı olan Nevruz kutlamalarına
ve bu bayramın tarihçesine;
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
1/3/2007
tarihli ve 5588 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bir maddesinin
Anayasa'nın 89 ve 104'üncü maddelerine göre bir kez daha görüşülmek
üzere geri gönderildiğine ilişkin Cumhurbaşkanlığı,
Rusya
Federasyonu Federasyon Konseyi Başkanı Sergey Mironov
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaretinin uygun bulunduğuna
ilişkin Başkanlık,
Tezkereleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Tekirdağ
Milletvekili Mehmet Nuri Saygun ve 40 milletvekilinin, yer altı
kaynaklarının kullanımının araştırılarak
etkin değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/429) Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergenin gündemdeki yerini alacağı ve ön görüşmesinin,
sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın Etiyopya'ya,
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül'ün
Arnavutluk'a,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 73'üncü sırasında
yer alan (10/117) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 20/3/2007 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan'ın,
Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meral, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa'nın,
Konuşmalarında,
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla
birer açıklamada bulundular.
İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı'nın, 357 Sayılı Askerî
Hâkimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair (2/138),
Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü'nün, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
(2/862),
Kanun
Tekliflerinin İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergeleri, yapılan
görüşmelerden sonra, kabul edildi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair (1/1300) (S. Sayısı: 1342),
4'üncü
sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı
Türk Petrol (1/1301) (S. Sayısı: 1352),
Kanun
Tasarılarının görüşmeleri, ilgili komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
5'inci
sırasında bulunan ve İç Tüzük'ün 91'inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kararlaştırılan, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
Tasarısı; Niğde Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili
Mehmet Kartal'ın, 4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele
Kanununda Değişiklik Yapılması ve Bu Kanuna Bir
Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Van Milletvekili
Yekta Haydaroğlu'nun, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa
Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi'nin (1/1240, 2/403,
2/644) (S. Sayısı: 1275) birinci bölümüne bağlı
13'üncü maddesine kadar kabul edildi.
21
Mart 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 22.01'de son verildi.
İsmail
Alptekin
TBMM
Başkanı Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar Tüzün
Kırklareli
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
21 Mart 2007
Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.07
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 78'inci Birleşimi'ni açıyorum.
Toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Ormancılık Günü ve Yaşlılar Haftası münasebetiyle
Balıkesir Milletvekili Sayın Ali Osman Sali'ye aittir.
Buyurun Sayın Sali.
Süreniz beş dakika.
II. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Balıkesir Milletvekili Ali Osman Sali'nin, 21 Mart Dünya Ormancılık
Günü'nün amacına, iklim değişikliği ve küresel
ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı
dünyamızda, ormanlarımızı korumanın ve orman
alanlarının genişletilmesinin önemine; Yaşlılar
Haftası'na ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
ALİ OSMAN SALİ (Balıkesir)
- Sayın Başkanım, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Dünya Ormancılık Haftası
münasebetiyle söz almış bulunuyorum.
21 Mart günü Dünya Ormancılık
Günü olarak kutlanmaktadır. 21 Mart, toprağın, doğanın
ve canlıların kış uykusundan uyandığı,
canlanmaya, dirilmeye başladığı gün olarak kabul
edilmektedir. Onun için, bu hafta, ülkemizde de bazı etkinliklerle
kutlanmaktadır. Amaç, doğayı tanıtmak, ağacın,
yeşilin ve ormanların kıymetini, değerini, yediden
yetmiş yediye herkese anlatmak, kavratmak ve sevdirmektir. Zira,
sevgi olmadan bu doğal kaynaklarımızı korumak ve
geliştirmek mümkün değildir. Dünya bilim adamları
"artık yarıyı geçtik, bolluğa, çokluğa değil,
kıtlığa, azlığa doğru gidiyoruz" demektedir.
İklim değişikliğinin,
küresel ısınmanın her gün anlatılmaya çalışıldığı
dünyamızda, biz de, millet olarak, önümüzde karşılaşabileceğimiz
yaşam risklerini görerek bazı tedbirleri geç olmadan almalıyız.
Ormanlarımızın değerini bilmeliyiz, var olan ormanlarımızı
mutlaka korumalı, genişletmeliyiz. Zira, ormanlar, insanlığın
geleceğinde ortak bir kaynaktır, değerdir.
Sayın milletvekilleri, bu kadar
önemi ve ehemmiyeti olan ormanlar konusunda ülkemiz ne durumdadır
diye baktığımızda, karşımıza çıkan
tablo, orman zengini bir ülke olmadığımızdır;
ama, orman fakiri de değiliz. Var olanları korumalı ve
sürdürülebilir bir şekilde yönetmeliyiz. Ülkemizde 20 milyon
hektar orman olduğu bir gerçektir. Ancak, bu miktarın yüzde
50'si; 10 milyon hektarı, bozuk karakterde ormandır. Yani,
açık bir anlatımla, bu ormanlar, gerçek anlamda orman vasıflarını
taşımamakta ve fonksiyon görmemektedir. Öyleyse ilk politikamız
bunları korumak ve geliştirmek olmalıdır.
Geçmişten günümüze bu konuda
ne yapılmış veya yapılmaktadır diye bakarsak,
ormanlar yüzyıllardan bu yana istenilen ölçüde korunamamıştır.
Ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmemize bağlı olarak
ormanların değeri giderek anlaşılmıştır.
Özellikle 1960'lı yıllardan bu yana planlı bir şekilde
yönetilmiş, 1980'li yıllardan sonra tüm dünyada ormanların
önemi daha iyi anlaşılmıştır. 2002 yılına
kadar geçen son on yılda, ülkemizde, ortalama 75 bin hektar
ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve rehabilitasyon yapılmıştır.
Bu miktar 2003'te 115 bin hektar, 2004'te 170 bin, 2005'te 175 bin, 2006'da
ise 370 bin hektar olarak gerçekleşmiştir.
Değerli milletvekilleri, ormanlarla
birlikte orman içinde veya bitişiğinde halkımız
da yaşamaktadır. Bu gerçeği de değerlendirmek durumundayız.
Devlet olarak bu ikilinin -orman ve orman köylülerinin- birlikte yaşamaları
gerçeğini de hiç unutmamamız gerekmektedir.
"Ormanlar ve tabiat ancak insan
için vardır" gerçeği Anayasa'mızda da yer almıştır.
Ormanlar, Anayasa'nın güvencesi altındadır. Orman Kanunu,
en eski ve en sert özel kanunlarımızdan birisidir.
Burada şu gerçeği de sizlerle
paylaşmak istiyorum: Orman içinde ve bitişiğinde yaşayan
orman köylümüz, toplumumuzun en fakir tabakasını
oluşturmaktadır; çünkü, yeterli geçim kaynakları yoktur,
yeterli tarım toprakları yoktur, hatta, tarım yaptıkları
topraklar aslında tarıma da uygun değildir.
Şimdi, Dünya Ormancılık
Günü vesilesiyle Orman Bakanlığımızı, bugüne
kadar hiç uygulama örneği olmayan, hem Anayasa'da hem Orman Kanunu'nun
2/A maddesinde var olan bir konuyu uygulamaya çağırıyorum.
Gelin, Anayasa'mızda yer aldığı üzere topraksız
orman köylüsünü topraklandıralım, onları daha uygun
yerlere taşıyalım. Hâlen orman köylerinde tarıma
uygun olmayan, orman içinde bulunan, ama orman köylüsü tarafından
tarımda kullanılan araziler ile daha alçak rakımlarda
olan tarıma uygun, ama Orman Kanunu'na göre kayden -bunu özellikle
belirtmek istiyorum- orman olan yerleri takas edelim. Yasa'da ve Anayasa'da
var olan bu hususu Sayın Bakanımızın uygulamaya
sokmasını talep ediyoruz. Orman köylerini ve köylülerini
ormanların içinden daha uygun yerlere, tarıma uygun alanlara
taşıyalım. Konuyla ilgili yönetmelik, geçen hafta,
16 Mart 2007 tarihli Resmî Gazete'de yayımlandı. Emeği
geçenlere ve Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.
Dediğim gibi, uygulamayı da hemen başlatalım. Bu
işe de bizim ilimizden, Balıkesir ilinden başlanmasını
öneriyorum.
Sayın Bakanım, köylülerimiz
hazır, arazi hazır, mevzuat hazır, kadastro talimatını
verdiğinizde uygulamaya hemen başlamanız mümkün olacak.
Köylümüz daha iyi şartlarda ve daha iyi mekânlarda yaşama
hakkına sahip olsunlar, çünkü, köyler de, ormanlar da, köylülerimiz
de hepimizin. Hükûmetimiz, son beş yılda çok güzel işler
başardı, bunu da başaracağına inanıyorum,
geç olmadan bugün bir yerden başlamak zorundayız.
Dünya Ormancılık Haftası'nın,
insanlarımızın, ormanları, doğayı, güzellikleri
görmesine, sevgisinin artmasına vesile olması dileğiyle,
Yaşlılar Haftası nedeniyle çocuklarımıza
ve gençlerimize de birkaç cümle söylemek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ OSMAN SALİ (Devamla)
- Sayın Başkanım, iki üç cümlem var.
BAŞKAN - Buyurun.
ALİ OSMAN SALİ (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Benim yaşlandığımı
düşündüğün gün sabırlı ol, lütfen beni anlamaya
çalış. Benim, sana bir şeyler öğretmek için seninle
ilgilendiğim zamanlardaki sabrımı hatırla. Bazı
zamanlar unutkan olursam, konuşmalarımızda ipin ucunu
kaçırırsam, hatırlamam için gerekli zamanı tanı
bana, hatırlayamazsam sinirlenme; çünkü yaşlıyım
ve yaşlı bacaklarım yürümeme izin vermediğinde
bana elini ver, tıpkı, benim, sana ilk adımlarını
atarken verdiğim gibi. Yürümeme ve yolumu sabırla, sevgiyle
bitirmeme yardımcı ol.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; günlerimizin ilgililerine hayırlı olması
temennisiyle, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Sali.
Sayın Bakan cevap verecekler.
Buyurun.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Dünya Ormancılık Günü münasebetiyle gündem dışı
konuşma yapan Sayın Ali Osman Sali'ye teşekkür ediyorum.
Bugün, 21 Mart Dünya Ormancılık
Günü. 1970'li yıllardan bu tarafa, dünyadaki orman varlığının
karşılaşmış olduğu riskleri insanlık
fark etti ve 21 Mart, tabiatın uyandığı, büyümenin,
vejetasyonun bütün tabiatta başladığı gün olan,
tarih olan bu günü, insanlığın ortak geleceğinin
en büyük teminatı olan ormanlarla alakalı böyle bir özel
gün düzenlemesi yapıldı. Biz, dört yıl içerisinde, AK
Parti Hükûmeti olarak ormancılık politikalarına yeni
bir bakış, yeni bir ufuk, yeni bir çığır getirdik.
Bizim yapmış olduğumuz çalışmalardan, en öne
çıkan, kamuoyu tarafından en yakından görülen, hissedilen
projelerimizden birisi bütün büyük kentlerimizin civarında,
yakınındaki ormanların halka açılması, yeni
ormanlar ihdas edilmesi ve kent ormanları projesi ile insanımızla
tabiatı, ormanı kucaklaştırıp barıştırma
projesiydi bu yaptığımız bizim. Şu ana kadar
elli sekiz il, altı ilçemizde kent ormanı kurduk. Ormanlar
halka açıldıkça, halkla buluşturuldukça, halkla barıştırıldıkça
inanıyorum ki bu toplumsal bilinci yükseltecek, ormana, çevreye,
yeşile saygıyı daha güçlendirecektir.
Ülkemizdeki 7 milyon yıllık
üretim geçen sene 9 milyon metre küpe, 2007'de de inşallah 10 milyon
metre küpe çıkartılıyor. Yani Türkiye ormanlarını
daha iyi yönetir noktaya geldi.
Türkiye'de bizden önceki, 2003'ten
önceki yılların ortalama ağaçlandırma, erozyon
mücadelesi rakamlarına baktığımızda
yılda 75 bin hektar ortalama ağaçlandırma ve rehabilitasyon
çalışması yapılmıştır. Biz bu rakamı
Geçtiğimiz sene arkadaşlarımıza 300 bin hektar
hedef vermiştik -bir taraftan Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü,
bir taraftan Orman Genel Müdürlüğü- 400 bin hektarı yakaladık.
Tabii, şimdi bu rakamlar
MEHMET IŞIK (Giresun) - Sayın
Bakan, ağaçlandırma değil bunlar, zaten var olan ormanlar.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Bir muhalefet milletvekili arkadaşımızın
bugün gazetelerden beyanını okudum, "Ancak 25 bin hektar
yapabilirler, bu rakamlar biraz
"
MEHMET IŞIK (Giresun) - 56 bin
hektar Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - 25 bin rakamından bahsediliyor.
MEHMET IŞIK (Giresun) - 56 bin
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Bizden önce, değerli arkadaşlar, en büyük
ağaçlandırma çalışmaları Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde 1985, 1986, 1987 yıllarında rahmetli Özal döneminde
yapılan çalışmalardır. Bu rakamlar, ilk olarak, bizim
zamanımızda aşılmıştır. Biz, Orman Genel
Müdürü arkadaşımızın ve bütün ekiplerimizin çalışmaları
neticesinde, üretim yapıyoruz ve bir mal satıyoruz. Türkiye'de,
Orman Genel Müdürlüğü monopoldür; yani, Türkiye'deki bütün
tomruk, endüstriyel odun ihtiyacının, MDF, suntanın bütün
ihtiyaçlarını bizim Orman Genel Müdürlüğü temin ediyor,
onlara tahsis ediyor ve bunun neticesinde de bir vergi çıkıyor.
Bizim gönlümüzden geçen şey
şu: Burada, Orman Genel Müdürlüğünün faaliyetlerinden elde
edilecek olan bütün gelirlerin, bütün gayrimenkul satışlarının,
her türlü gelirin tamamının ormancılıkta harcanmasıdır.
Çünkü, bu ülkeye, bu toprağa, bu insanlarımıza yapacak
olduğumuz en hayırlı hizmet odur.
Küresel ısınmanın,
iklim değişikliğinin tartışıldığı
günümüzde, toprağı tutmak istiyorsanız, erozyonun
önüne geçmek istiyorsanız, çölleşmeye mâni olmak istiyorsanız,
ormana sarılacaksınız. Su alanlarını, su kaynaklarını
eğer korumak istiyorsanız, ormana sarılacaksınız.
Eğer, havanın kalitesini, karbondioksitini, partikülünü,
tozunu tutmak istiyorsanız, yine ormana koşacaksınız.
Yani, hayatın olmazsa olmazı olan üç temel element hava, su
ve toprak için en büyük sigorta, en büyük garanti orman.
Peki, orman varlığını
geliştirme noktasında, Türkiye'nin, 1993 ile 2002 arasındaki
yılda 75 bin rakamını, biz, üç dört kat yukarıya taşıdık.
Elbette ki, bu, toplumsal bilinci geliştirdikçe, daha yukarı
çıkartılması gereken bir rakamdır. Türkiye'nin,
ormancılığa daha fazla fon ayırması lazım,
daha fazla kaynak ayırması lazım. Türkiye, senede 500
bin hektarlık rakamları, senede 1 milyar fidanın dikildiğini,
ekildiğini, artık, rahatlıkla konuşabilecek düzeye
gelmiştir. Yani, bunu
GÜROL ERGİN (Muğla) - Fidan
ekilmez Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Fidan dikilir, tohum ekilir.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Bunu
ben bir kere daha söyledim size.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Evet. Değerli Hoca'mız
Tabii, her şeyin bir
hocası var; ama, dört, dört buçuk sene içerisinde de, kusura bakmayın,
biz de, hangisinin ekilip, hangisinin dikileceğini öğrendik.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Mesele yok o zaman.
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Öğrenmek hayat boyu sürer Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Ancak şunu söyleyeyim: Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede,
hepinizin dikkatlerini mutlaka çekiyordur
1993-2002 yılları
arasında Türkiye'deki orman yangınlarında ortalama
yılda 14.500 hektar kaybediliyordu. Bizim dört yıllık
ortalamamız, 2003, 2004, 2005, 2006, bu rakam 5.200'e geldi.
14.500-5.200; yılda kaybettiğimiz alan. Yılı içerisinde
HALİL AKYÜZ (İstanbul) -
Sayın Bakan, orman kalmadı da ondan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Sayın Akyüz'ün burada ifade ettiği husus
Aslında,
kamuoyunda şöyle yanlış bir kanaat var, onu Sayın
Akyüz dile getiriyor: "Ormanlar azalıyor. Kardeşim,
kapanın elinde kalıyor. İşte, kimisi yakıyor
ve yaktıktan sonra site yapıyor, park yapıyor, iş
yeri yapıyor, tarla yapıyor, bağ yapıyor, bostan
yapıyor. Sayın Bakan, memlekette ormanlar elden gidiyor."
Bakın, ben çok rahatlıkla söylüyorum. Bu kürsüden kaç sefer
dile getirdim, bilmiyorum; ama, bugün 21 Mart münasebetiyle tekrar
söylüyorum ki, Türkiye, dünyada en iyi ormancılık yapan ülkelerden
birisidir. Ormanlarımızı artırıyoruz. Ne
kadar artırdık? Yaklaşık 1 milyon hektar, ormanını
Türkiye artırdı. Peki, bu rakamı sadece biz mi söylüyoruz?
Hayır. Birleşmiş Milletlerin FAO Teşkilatının
kayıtlarına göre; Türkiye'nin, ormanlarını bu dediğim
rakamlarda artırdığını ifade ediyor. Aynı
zamanda, dünyada en iyi ormancılık yapılan ülkelerden
biri olarak da bizim ülkemiz gösteriliyor.
Yüz elli yılı bulan Türk
ormancılık teşkilatının, bu konuda, evet,
asırları bulan mücadelesi neticesinde, gerçekten, çok güzel
bir noktaya doğru geldik. Aksayan yönleri yok mu? Elbette ki
var.
Bakın, yapmış olduğumuz
en önemli işlerden biri şudur: Türkiye'de baltalık uygulamaları
vardı. Baltalık ormanlarında, on-on beş yılda,
yirmi yılda maksimum, ormanlar bir uçtan bir uca tıraşlanıp
götürülürdü. Bu, çok ciddi erozyona ve ekolojik dengenin bozulmasına
sebebiyet veriyordu. Biz, burada çok ciddi bir adım attık
ve Marmara, Ege, Akdeniz Bölgesi'ndeki Türkiye'nin çok önemli miktardaki
baltalık ormanlarını koruya tahvil ettik. Ama, orman
köylümüzün de herhangi bir zarara uğramaması için ormandan
almış olduğu zatî ihtiyaçlarını aynen alabilecek
olduğu garantisini de getirdik.
Şimdi, baltalık ormanların
koruya tebdil edilmesiyle alakalı olarak, 1917, 1918 yılında,
Adapazarı'nın Hendek'te, Osmanlı'nın orman idaresinin
Avusturya ve Alman orman idaresiyle birlikte yapmış oldukları
bir çalışmanın kaydını bulduk. Kayıtta diyor
ki: Baltalıklardan derhâl çıkılması lazım. Baltalıkların
derhâl koruya tahvil edilmesi lazım. Ne zaman diyor bunu? 1917,
1918. Savaş devam ediyor, dünyanın her tarafı yanıyor,
yıkılıyor, ama, ormanların korunması için savaş
anında bile, hangi tedbirleri alabiliriz, bu konuşuluyor,
bununla alakalı ciddi tekliflerde bulunuyorlar. Biz bunu ancak
doksan sene sonra yerine getirebildik.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Ne kadar
başardık biz Sayın Bakan?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Türkiye'de orman köylüsü gerçeğini elbette ki göz
ardı etmek mümkün değil. Türkiye'de, dünyanın hiçbir ülkesinde
olmayan ne tanımı vardır ne de yaşayan gerçeği
vardır. Orman köylüsü Türkiye'nin bir realitesi. Türkiye orman
içi ve orman civarı köylerde, bizim şu andaki rakamlarımıza
göre 3-4 milyon civarında vatandaşımız yaşıyor.
Ama köy sayısı olarak bu sayı yirmi binden daha fazla,
yani yirmi bin köy Türkiye'deki orman içi ve orman civarı köyüdür.
Orman köylerinde yaşayan insanların ekip biçecek oldukları
alanlar son derece sınırlıdır, yaşam şartları
son derece zordur. Biz, orman köylüsünü Bakanlığımızın
bağlı kuruluşu olan ORKÖY marifetiyle destekliyoruz,
il özel idareleriyle destekliyoruz, Orman Genel Müdürlüğü marifetiyle
destekliyoruz. Total olarak, Ağaçlandırma Genel Müdürlüğünden,
ORKÖY Genel Müdürlüğünden vermiş olduğumuz destek takribi
olarak 1 katrilyon civarındadır. Bu, tabii, nasıl? Direkt
ve endirekt olarak, projelerine verilen, istihdamdan verilen, üretimden
verilen, ağaçlandırmadaki çalışmalarda bulunan
köylülerimize vermiş olduğumuz destektir. Tabii, bizim,
ORKÖY desteklerimiz devam ediyor.
Bundan yaklaşık bir ay kadar
önce, İzmir-Kemalpaşa'nın Yeşilköy diye bir köyüne
gittik. Gittiğimiz köyde orman köylüsü vatandaşlara güneş
enerjisi sistemi kuruyoruz. Yani, orman köylüsü vatandaş, artık,
ağaç keserek, odunu ormandan alarak veyahut da ki başka illegal
yollarla temin ederek yakmasın, ormanla arasındaki muhabbet
güçlensin diye biz onlara güneş enerjisi sistemi kuruyoruz.
10 binlerce vatandaşımızı bu imkâna sahip kıldık.
Tabii, ORKÖY marifetiyle yapmış olduğumuz çalışmaların
neticesinde vermiş olduğumuz desteklerin fevkalade olduğunu
söyleme imkânım yok. Ama şu realiteyi kabul etmek lazım:
Şimdi, Kırsal Kalkınma İdaresi ile bizim, ORKÖY sorumluluğundaki
köyler, aynı alana, aynı yönetime sahip olacaklar. Orman
köylüsünün ekeceği, biçeceği tarlası yok. En güzel yapılacak
iş -biraz önce Sayın Milletvekili arkadaşımız
da ifade etti- orman köylüsünü 2/A dediğimiz orman açıklıklarına
taşımamız lazım. Biz bu konuyla alakalı... Zaten
kanunda yeri var, yönetmelik çalışmaları yapılmış.
Ancak burada bir sıkıntımız var. Nedir o sıkıntımız?
O sıkıntımız şu: Vatandaşı orman içerisinden
2/A'ya taşıdığımız zaman, 2/A'nın tapusunu
veremiyoruz vatandaşa. Niye? Anayasa'nın 169 ve 170'nci maddeleri
diyor ki: "Orman alanları daraltılamaz." Yukarıda,
vatandaşın tapulu yerini alacağız, aşağıdaki,
kendisine vermiş olduğumuz arazinin tapusunu veremeyeceğiz.
Peki, vatandaştan tapulu yer alıp ona tapusuz yer verirseniz
bunu kabul eder mi? Etmez.
Türkiye'nin, Mersin'den başlayın,
Adana, Mersin, bütün Akdeniz, Ege sahilini dolaştığınız
zaman karşınıza şöyle bir tablo çıkar: Üzerinde
nebatat yok, ot yok ocak yok, bir karış boyunda bir tane maki
bile yok. Ama o arazilerin tamamı orman olarak gözüküyor, tamamı
orman olarak gözüküyor.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Tahripten
meydana gelmiştir.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Aslında, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin, Anavatan
Partisinin ve AK Partinin birlikte şunu yapması lazımdı:
Bu sosyal sorunun, bu ekolojik sorunun çözümüne ortak neşter
vurmamız gerekiyordu. Bu konuyla alakalı
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Teklif getirin.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Bakın, bu konuyla alakalı
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Teklif getirin Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Bu konuyla alakalı
GÜROL ERGİN (Muğla) - Sayın
Bakan, satmak için teklif getiriyorsunuz da sorunun çözümü için teklif
getirmiyorsunuz.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Maalesef, bu konuyla alakalı
İçinizde değerli
orman mühendisi arkadaşlarım var, bu konuyu çok iyi bilen
arkadaşlarımız var. Bakın, çok açık yüreklilikle
ifade ediyorum ki, Türkiye, Anayasa'mızdaki mevcut 169'uncu maddeyle,
170'inci maddeyle, orman mevzuatının bugünkü hâliyle, evet,
ormancılığını geliştiremez ve çağdaş
ülkeler arasında yerini, bizim istediğimiz, sizin arzu
ettiğiniz, hepimizin arzu ettiği şekilde alamaz. Niye?
Biraz önce 2/A'yla alakalı söylediğim husus son derece çarpıcı,
son derece açıktır. Bu konuyla alakalı neler yapabiliriz?
İyi niyetli olarak attığımız adımlarda hemen
karşımıza, "Eyvah, ormanlar elden gidecek, şuraya
peşkeş çekilecek, buraya peşkeş çekilecek
"
Herkes şunu çok rahat bilsin, fevkalade emin olsun ki, Türkiye'deki
orman varlığı azalmıyor, bilakis, artıyor.
Türkiye, orman yangınlarıyla mücadelede, Türkiye, ormanlarını
geliştirmede, gerek kendi havzasında gerek kendi bölgesinde
ve gerekse dünyada en iyi mücadele eden, en iyi çalışma yapan
ülkelerden birisidir. Allah'a şükürler olsun ki, Türkiye'de,
sivil toplumun, vakıfların, derneklerin, bütün kesimlerin
de desteğiyle, bu konuda bilinç önemli ölçüde yükselmiştir.
Yani, Türkiye'de, yirmi sene önceki çevreye, ormana bakışla
bugünkü bakış arasında mukayese edilemeyecek kadar
pozitif gelişme vardır. Her şeyden endişe etmenin
manası yok. Türkiye'de güzel şeyler yapıldığını,
hep birlikte güzel şeyler yapabileceğimizi görmemiz lazım.
Çözümün tarafı olmak, çözüme ortak olmak, aslında, ortak
olanlara kâr getirir, kazanç getirir. Bunu iktidarıyla muhalefetiyle
birlikte başarmamız lazım.
Benim, burada değerli milletvekili
arkadaşımın 21 Mart Ormancılık Günü münasebetiyle
dile getirmiş olduğu bu husus
Temennilere ben fazlasıyla
katılıyorum, ancak, bunun için, Türkiye'de, zannediyorum,
kısa bir süreye daha ihtiyaç
var.
Ben, tekrar, bütün doğayı
sevenlerin, yeşili sevenlerin, yüreğinde orman sevgisi,
kuş sevgisi, çevre sevgisi olan herkesin 21 Mart Ormancılık
Günü'nü kutluyorum, Nevruz'unu kutluyorum, hepinize saygılar
ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Bakan.
Gündem dışı ikinci
söz isteği, Irak'ın işgali ile ilgili olmak üzere,
İstanbul Milletvekili Sayın Hüseyin Kansu.
Buyurun efendim.
2.-
İstanbul Milletvekili Hüseyin Kansu'nun, Irak'ın Amerika
Birleşik Devletleri öncülüğündeki güçler tarafından
işgal edilişinin beşinci yılında, ülkede barışın
gerçekleşmesi için alınması gereken somut tedbirlere
ilişkin gündem dışı konuşması
HÜSEYİN KANSU (İstanbul)
- Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; komşumuz
Irak'ın işgalinin beşinci yıla girmesi münasebetiyle
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin yakından bildiği
gibi, Irak, kitlesel imha silahları barındırdığı,
uluslararası terörizme destek verdiği ve özgür dünyayı
tehdit ettiği gerekçesiyle, ABD öncülüğündeki güçler tarafından
19 Mart 2003 tarihinde işgal edildi. İşgal sonrası
yapılan araştırmalar ile, söz konusu gerekçeler inandırıcılığını
yitirince, amacın Irak halkını özgürleştirmek ve
demokratik bir yönetime kavuşturmak olduğu dünya kamuoyuna
basitçe deklare edildi.
Geçen süre içerisinde, işgalin
hedeflediği güvenlik ve özgürlük iddiaları kuru bir iddia
olmaktan öteye geçmedi. İşgal öncesine göre daha güvensiz
hâle gelen ülke, kan dökülen bir arenaya dönüşmüştür. Bununla
da kalmayarak, kaygı verici şiddet olayları yüzünden
bütün bölge bir güvenlik sorunu ile karşı karşıya
kalmıştır.
Görünüşte Irak halkının
kendini yönetme hakkına kavuştuğu ve demokratik kurumların
oluştuğu gibi bir manzara hâkim olsa da ülkede yaşayan
unsurların yönetimde temsilinde adalet gözetilmemiş, taraflı
bir tavır izlenerek, şiddete davetiye çıkarılmıştır.
Yaşanan kaygı verici gelişmeler,
Irak'ın maruz kaldığı insani, sosyal, siyasi ve ekonomik
yıkım ve tahribatın boyutlarının genişlemesine,
işgalin Irak halkına olan maliyetinin artmasına, bölgesel
nitelikteki sorunların küreselleşmesine ve bölgenin istikrarsızlaşmasına
yol açmıştır.
Irak'ta yaşananlar tarihin
belki de en büyük insanlık dramıdır. Bugün, maalesef,
günde ortalama yüz Iraklı, hiç sebepsiz yere hayatını
yitirmektedir. Gerek Amerikan saldırıları gerekse
kaos sebebiyle hayatını kaybeden sivil sayısı,
istatistiklere göre, 650 bini aşmıştır.
Sağlık altyapısının
olmamasından dolayı tedavi edilebilecek binlerce insan
yaşamını yitirmekte, savaş sırasında
kullanılmış yüksek oranda uranyum içeren bombalar sebebiyle
kanser vakalarında 10 kata varan artışlar gözlenmektedir.
Kitlesel göçlerin yaşandığı
ülkede 110 bin Iraklı aile mülteci konumunda ve 1 milyonu
aşkın insan da güvenlik gerekçesiyle yerinden edilmiş
durumdadır.
Irak'taki her 8 çocuktan 1'i, daha
bir yaşına giremeden ölmektedir. Ülkede bebek ölüm oranları
da savaş öncesine göre 2 kat artmıştır.
Savunmasız çocuklar ve kadınlar
başta olmak üzere, Iraklıların yüzde 80'i değişik
nedenlerle şiddete maruz kalmışlardır.
Bütün bu gelişmeler neticesinde
Irak'ın altyapısı tarumar olmuş, milyarlarca dolar
zarara uğramıştır. Savaş sırasında
şehirlerin su şebekeleri, neredeyse tamamen tahrip olmuş
durumdadır. Birçok bölgeye hâlen temiz su akmıyor. Mevcut
elektrik sisteminin onarımı için 7 milyar dolar gerekiyor.
Elektrik olmadığı için birçok sağlık kurumunda
teknik ekipmanlar çalışamamakta, çalışanlar da
yirmi yıl öncesinin teknolojik altyapısına dayanmaktadır.
Dünya Bankasının verilerine
göre, ülkenin Orta Doğu'nun birçok açıdan lideri olduğu
otuz yıl öncesine tekrar dönebilmesi için tam on yıl gerekmektedir.
İnsani ve ekonomik maliyetinin yanı sıra, işgalin,
karşılanması güç sosyal bir maliyeti de vardır.
İzlenen taraflı politikalar yüzünden ülkede sosyal güven
ortamı kaybolmuş, etnik ve mezhebî çatışmalar
baş göstermiştir. İnsanlık adına utanarak izlediğimiz
hak ihlalleri ve tecavüzler artarak sürmektedir. Irak'ın kalkınmasının
tek çaresi olan eğitimli insan gücü yitirilmektedir.
İşgal boyunca, iki yüz elliden fazla akademisyen meçhul bir
şekilde öldürülmüştür. Demografik hareketlerle
Irak'ın sosyal yapısı değiştirilmek istenmektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre, tüm bu olanlar yüzünden
Iraklıların yüzde 60'ının geleceğe güveni kalmamıştır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu süreç içerisinde AK Parti Hükûmetimiz, hem
Irak'ın hem de bölgenin uzun dönemli istikrarını esas
alarak dengeli ve makul bir politika izlemiştir. Türkiye'nin
baştan beri izlediği bu istikrarlı politikanın
bugün ne kadar haklı olduğu bir kez daha açığa
çıkmıştır. Güvenlik odaklı tedbirler yerine,
izlediğimiz uluslararası siyaset ve diplomasi yolu, bu
istikamette oluşturduğumuz Irak'a komşu ülkeler toplantılarındaki
somut iş birliği adımları, Irak'ta barış ve
istikrarın imkânını apaçık ortaya koymuştur.
Komşumuz Irak'ın güvenliği ve istikrarı, Türkiye'nin
güvenliği ve istikrarıdır. Irak meselesi, bugün, karşı
karşıya olduğumuz en önemli uluslararası sorun
hâlini almıştır. Irak'ta barışın bir umut olmaktan
çıkıp bir gerçeğe dönüşmesi için belirli somut tedbirlerin
alınması lazımdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
NURİ ÇİLİNGİR
(Manisa) - Amerika'nın çekilmesi en iyi tedbir. Gitsinler yerlerine.
BAŞKAN - Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum.
1) Her şeyden önce, beşinci
yılına giren ve olayları içinden çıkılmaz bir
hâle sürükleyen işgalin ve işgal siyasetinin sona ermesi
lazımdır. Koalisyon güçlerinin büyük çoğunluğu,
başta İngiltere olmak üzere, olayın farkına vararak
çekilme planlarına başlamışlardır. Koalisyonun
öncüsü ABD'nin de makul bir plan dâhilinde geri çekilmeyi başlatması
gerekmektedir.
2) Irak'ın coğrafi, toplumsal
ve siyasi birliği ve bütünlüğü birbirinden ayırt edilmeksizin
korunmalıdır. Son gelişmeler göstermiştir ki,
Irak'ın ve bölgenin istikrarının olmazsa olmaz şartı
Irak'ın toprak bütünlüğüdür.
3) Bölgesel inisiyatiflere dinamizm
kazandırmak suretiyle, Irak'taki dâhilî unsurlar arasındaki
kanlı çatışmalar bir an önce durdurulmalıdır.
Son zamanlarda cereyan eden ve ülkeyi kaosa sürükleyen etnik gruplar
ve mezhepler arası çatışmalar sona erdirilmelidir.
4) Irak'ın bir aynası olan
Kerkük sorunu, bu yıl yapılması planlanan referandum
ile bir oldubittiye getirilmek istenmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kansu, konuşmanızı
tamamlayın.
Buyurun.
HÜSEYİN KANSU (Devamla) - Teşekkür
ediyorum, tamamlayacağım.
Yapılan göçler ve değişen
nüfus yapısıyla, bu referandum meşruiyetini ve inandırıcılığını
yitirmiştir. Kerkük petrolleri gelirleri belli bir etnik oluşuma
terk edilmemeli, tüm Iraklılara ait olmalıdır. Kerkük
kentine, bütün etnik grupların barış içinde yaşayabilmesi
için gerekli özel bir statü verilmelidir.
5) Başta ABD olmak üzere,
işgalci güçler, PKK'nın Kuzey Irak'ı bir üs olarak kullanmasına
engel olmalıdırlar, terörist faaliyetlerine son vermelidirler.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Irak'la tarihi, kültürel ve kardeşlik bağları
olan ülkemizin güvenliği ve istikrarı, Irak meselesinin
çözümüyle yakından ilgilidir. Bu itibarla, insani, sosyal,
ekonomik ve siyasi alanlarda meseleye ilgimizi yoğunlaştırmalı,
çözüm için öncülük görevimizi sürdürmeliyiz. Dileğimiz ve
duamız, Irak'ta hâlen devam eden insanlık dramının
bir an önce sona ermesi, akan kanın durması, ülkenin kalkınması,
huzur ve refah dolu günlere kavuşmasıdır.
Bu duygularla Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Kansu.
Gündem dışı üçüncü
söz isteği, Ermeni iddialarıyla ilgili olmak üzere ve Doğu
Perinçek'in İsviçre'deki yargılanması konusunu da
içeren, Sayın İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa
Elekdağ'a aittir. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
3.-
İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ'ın,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in
Ermeni soykırımının uluslararası bir yalan
olduğunu belirten beyanları dolayısıyla Lozan
Polis Mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılmasının
yansımalarına ilişkin gündem dışı konuşması
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ
(İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sizlere İsviçre'de yaşanan bir hukuk skandalı hakkında
bilgi vermek için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Ermeni
soykırımının uluslararası bir yalan olduğunu
belirten beyanları dolayısıyla, resmî ismi "Lozan
Polis Mahkemesi" olan mahkeme tarafından, Ermeni soykırımını
inkâr ederek suç işlemiş olması nedeniyle doksan gün hapis
cezasına mahkûm edilmiştir. Paraya tahvil edilen hapis cezasının
karşılığı 9 bin İsviçre frangıdır.
Buna ilaveten, tazminatlar nedeniyle Perinçek 16.873 İsviçre
frangı ödeyecektir. Hâkim, 9 bin İsviçre frangı tutarındaki
cezanın, Perinçek'in aynı suçu İsviçre'de iki yıl
içinde tekrar işlememesi durumunda tahsil edilemeyeceğini
hükme bağlamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
okuduklarım ve dinlediklerim, Türk kamuoyunun, Doğu Perinçek'in
Ermeni soykırımının yalan olduğunu İsviçrelilerin
suratına haykırmasını beğendiğini ortaya
koyuyor. Yaptığı açıklamalardan, Sayın Perinçek'in
Lozan Polis Mahkemesi tarafından verilen kararı temyiz
edeceği, İsviçre'de tüm iç hukuk yollarını tükettikten
sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ifade özgürlüğüne
ilişkin 10'uncu maddesine dayanarak şikâyetini Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine taşımayı öngördüğü
anlaşılıyor. Sayın Perinçek, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinden Lozan Mahkemesinin ifade özgürlüğünü
kısıtlamış olduğu yolunda bir mahkûmiyet kararı
çıkartacağını, çıkartabileceğini haklı
olarak umut ediyor. Böylece, Türkiye'ye ifade özgürlüğü dersi
veren İsviçre'nin bu özgürlüğün bizzat kendisi tarafından
ihlal edildiği yüzüne vurulmuş olacak. Her şey yolunda
giderse bu süreçten beklenen diğer önemli bir sonuç da, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararının diğer
Avrupa ülkeleri üzerinde de caydırıcı bir etkisi olması
olasılığı.
Tabii, değerli arkadaşlarım,
burada dikkate alınacak bir husus da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin, önünde yığılı duran 81 bin başvuru
dosyası nedeniyle çok yavaş çalışmakta olduğudur.
Bu nedenle, Strazburg Mahkemesinin bu konuda karar vermesinin uzunca
bir zaman alacağı ve bunun 2010 yılı sonuna, sonralarına
sarkabileceği de kuvvetli bir ihtimaldir.
Buraya kadar, değerli arkadaşlarım,
sizlere, Perinçek davasının olası olumlu etkilerinden
söz ettim. Ancak, konu biraz derinliğine incelenince, bu sürecin
olumlu etkileri yanında endişe verici bazı gelişmelere
de yol açabileceği ortaya çıkıyor. Bu da, 1915 olaylarının
soykırım olduğunun bir mahkeme tarafından hüküm
altına alınmasından ve İsviçre Mahkemesi kararının
diğer Avrupa ülkeleri için emsal oluşturmasından kaynaklanıyor.
Sorunun bu yönünün değerlendirilebilmesi için, önce Lozan
Mahkemesi kararının içeriğine ve hukuki dayanaklarına kısaca bakmamız
gerekiyor.
Kararın hukuki dayanaklarından
birincisini İsviçre Parlamentosunun -ki, "İsviçre Ulusal Konseyi"
deniyor buna- 16 Aralık 2003 tarihinde Ermeni soykırımı
hakkında almış olduğu karar oluşturuyor. Karar
aynen şöyledir değerli arkadaşlarım: "Ulusal
Konsey, 1915'te Ermenilere soykırım yapıldığını
tanır. Federal Konseyden bunu not etmesini ve tutumunu normal
diplomatik yollarla bildirmesini talep eder."
Bu bağlamda, ilginizi çekecek
bir nokta üzerinde durmak isterim. Türkiye'yi soykırımla
suçlayan kararın Parlamentodan geçmesi için, İsviçre Piskoposlar
Birliği, Protestan Kiliseleri Federasyonu ve Katolik Kiliseler
Federasyonuyla birlikte yoğun bir etkileme kampanyası
yürütmüştür. Bu prestijli dinî kuruluşlar, 1915 Ermeni olayları
hakkında hazırladıkları tek yönlü ve iftira dolu
belgeleri, tüm kiliselere, basına, politikacılara ve
halka dağıtmışlardır.
Kararın ikinci dayanağına
geliyorum. Kararın ikinci dayanağı, İsviçre Ceza
Yasası'nın mükerrer
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun efendim.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)
- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kararın ikinci dayanağı,
İsviçre Ceza Yasası'nın mükerrer 261'inci maddesinin
dördüncü fıkrasıdır. Sayın Perinçek'in mahkûmiyetinin
dayandığı dördüncü fıkranın son bölümü
şöyledir: "Her kim, alenen, belirtilen sebeplerle soykırım
veya insanlığa karşı bir suçu inkâr ederse, kaba
şekilde tehlikesiz gösterirse ya da haklı çıkarmaya
çalışırsa, üç yıla kadar hapis ve para cezasıyla
cezalandırılır." İşte bu dördüncü
fıkra, değerli arkadaşlarım, 1995-2006 döneminde,
hepsi Yahudi soykırımını inkâr suçuna ilişkin
yirmi civarında mahkeme kararına dayanak teşkil etmiştir.
Bu şekilde oluşan içtihat gereğince, Yahudi soykırımını
reddetmek cezayı gerektiren bir suç niteliği kazanmıştır.
Oluşan içtihat, aynı zamanda, davalının mahkemede
sorunu bilimsel ve akademik düzeyde tartışmaya açmasını
ve elindeki belgeler uyarınca soykırımın gerçekleşip
gerçekleşmediği hususunda kanaatini belirtmesini de
kısıtlıyor.
Şimdi, davacı İsviçre
Ermenistan Derneği, işte, mükerrer 261'inci maddeye ve bu
içtihada dayanarak Perinçek aleyhine dava açmış ve davayı
kazanmıştır. Kararın içeriğini okuyorum, değerli
arkadaşlarım size. Hâkim, kararında, özetle, İsviçre
Ceza Yasası'nın mükerrer 261'inci maddesinden haberdar
olan Perinçek'in soykırımı inkâr ederek suç işlediğini,
1915 olaylarının soykırım olup olmadığının
tartışılmasına yer olmadığını,
Ermeni soykırımının bilimsel açıdan dünyada
defalarca kanıtlanmış olduğunu ve İsviçre
Parlamentosunun aldığı karara istinaden İsviçre'de
resmen kabul edildiğini, Lozan Üniversitesinin ve İsviçre
okullarının müfredatında yer aldığını,
diğer yirmi ülkenin de soykırımı tanıdığını,
dolayısıyla soykırımın bir gerçek olduğunun
yadsınamayacağını, söylemleri ırkçı
bir nitelik taşıyan Perinçek'in duruşma boyunca sergilediği
provokatif tutumun sadece kibri ile küstahlığını
gösterdiğini belirtmiştir. Bunu takiben, hâkim, biraz önce
belirtmiş olduğum cezayı açıklamıştır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
Türkiye'nin Ermeni soykırımı iddiasına karşı
yürüttüğü mücadele açısından, Perinçek hakkındaki
mahkeme kararı özel bir önem taşıyor. Çünkü, bugünkü ortam
ve koşullarda, İsviçre Mahkemesinin kararının
oluşturduğu emsal, Ermenistan'a, sorunu diğer Avrupa
ülkelerinde de yargıya taşıyarak soykırım
iddiasına hukuki bir kimlik kazandırma yolunu açıyor.
Türkiye için sorun, Avrupa'da birçok ülke parlamentosunun Ermeni
soykırımını tanıyan kararlar almasından
ve bu ülkelerin ceza yasalarının, İsviçre Ceza Yasası'nın
mükerrer 261'inci maddesine benzer, standart, yasal düzenlemelere
yer vermesinden kaynaklanıyor. Örneğin, Alman, Avusturya,
Fransız ve İtalyan ceza kanunlarında, mükerrer 261'inci
maddenin benzerleri mevcuttur. Bu durumda, İsviçre'den sonra
diğer Avrupa ülkelerindeki
Ermeni diaspora temsilcilerinin ya kendileri fırsat
yaratarak ya da ortaya çıkan fırsatları değerlendirerek,
Ermeni soykırımının vuku bulduğuna ilişkin
mahkeme kararları aldırmaları imkân dâhiline girmiş
olmaktadır.
Ermeni iddialarına ilişkin
parlamento kararlarının sayısının artmasının
yanında buna bir de yargı kararlarının eklenmesi,
Ermeni soykırım müktesebatına -yani, gerçekmiş
gibi kabul edilen bilgi birikimine ben Ermeni soykırım
müktesebatı diyorum, gerçekmiş gibi kabul edilen bilgi birikimi-
büyük güç kazandıracaktır. Ne yapmalı? Hemen belirteyim
ki, böyle bir gelişme Türkiye'nin Avrupa'yla ilişkilerini
temelinden sarsacaktır değerli arkadaşlarım. Bunu
önlemek için neler yapabiliriz? Şimdi, 1915 Ermeni olaylarına
ilişkin gelişmelerin önlenmesinde diplomatik çabalar,
maalesef, bir sonuç vermedi. Ancak, Türkiye'nin önünde, bu alanda
başvurabileceği hukuk yolları da mevcuttur değerli
arkadaşlarım. Bugüne kadar bunlardan yararlanılmasında
çok büyük bir ihtiyatla hareket edildi. Ne var ki, Lozan Mahkemesi
kararının yaratacağı sonuçlar nedeniyle, artık
hukuksal boyutun devreye sokulmasının zamanı gelmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
İsviçre'de hukuk katledilmiştir. Konuyu hukuk terminolojisinden
soyutlayıp basite indirgersek şöyle bir durumla karşılaşıyoruz:
İsviçre Ulusal Konseyi, yani İsviçre Parlamentosu, 2003 yılında,
1915 olaylarını soykırım olarak tanımlayan hukuk
dışı bir karar almış ve Lozan Mahkemesi de bu
karara göre soykırım suçunun işlendiği gerçeğine
dayanarak Perinçek'i mahkûm etmiştir.
Şimdi, burada iki büyük hata
vardır değerli arkadaşlarım. Bunlardan birincisi,
soykırım, 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım
Sözleşmesiyle tanımlanmış olan bir uluslararası
ceza hukuku suçudur ve 1915 olaylarının soykırım
diye tanımlanması ancak yetkili bir mahkeme kararıyla
olur. Böyle bir mahkeme kararı olmamasına rağmen,
İsviçre Ulusal Konseyi 1915 olaylarının tarihî gerçek
olduğunu karara bağlayarak uluslararası hukuku ihlal
etmiştir.
İkincisi, Lozan Mahkemesi hukuken
saptanmamış bir olayın inkârı nedeniyle Perinçek
hakkında mahkûmiyet kararı vermiştir.
Şimdi, diplomatlarımızla
hukukçularımızın belirttiğimiz bu hususları
sağlam bir hukuki çerçeveye oturtmalarından sonra yapılacak
şey, İsviçre makamlarına verilecek bir notayla
İsviçre Ulusal Konseyinin soykırım kararı alma
yetkisine sahip olmadığının ve alınan kararla
uluslararası hukukun ihlal edilmiş olduğunun vurgulanması
ve bu noktaların üzerinde izahat istenmesi gerekecektir.
İsviçre'nin büyük bir olasılıkla
tutumunu savunan yanıtının alınması üzerine
de Türkiye, sırf yetki konusundaki ihtilafın çözümlenmesi
için, sorunun, ortaklaşa, Soykırım Sözleşmesi'nin
9'uncu maddesi uyarınca Uluslararası Adalet Divanına
götürülmesini önermelidir.
BAŞKAN - Efendim, konuşmanızı
tamamlar mısınız.
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla)
- Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Uluslararası Adalet Divanının,
İsviçre Ulusal Konseyinin yetkili merci olduğunu kabul
etmesi mümkün değildir. Burada Türkiye'yi rahatsız edebilecek
yegâne husus, Uluslararası Adalet Divanı kararının
en kötü ihtimalle "obiter dictum" bazı değerlendirmeler
içermesidir. Yani, 1915 olaylarına atıfta bulunan, fakat
bağlayıcı niteliği olmayan ifadeler.
İsviçre'nin Türkiye'nin önerisini
kabul edip etmeyeceği hususunda kesin bir şey söylemek mümkün
olmamakla birlikte, yetki konusunda lehinde bir karar çıkabileceği
hususunda umutlu olmayacağı cihetle, çeşitli argümanlarla
Uluslararası Adalet Divanına gitmekten kaçınması
çok kuvvetli bir olasılıktır. İsviçre'nin bu yola
gitmesi ise, Türkiye lehine güçlü psikolojik ve siyasi etkiler yaratacaktır.
Bu durum, parlamentoların 1915 olayları hakkında bundan
böyle soykırım kararı almalarını ve inkâr suçuyla
vatandaşlarımızın mahkûm edilmelerini önleyecek
bir etken oluşturacaktır.
Türkiye'nin, Ermeni meselesini
yeni bir perspektif, örgütlenme ve dinamizmle ele alması zorunludur
değerli arkadaşlarım. Bunun ilk adımını,
İsviçre'ye yönelik önerdiğimiz girişim oluşturacaktır.
Teşekkür ediyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Elekdağ.
Sayın milletvekilleri, gündem
dışı konuşmalar tamamlanmıştır.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önergesi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım:
III. - ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/124) ile (10/331) esas numaralı Meclis araştırması
önergelerinin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 21/3/2007 Çarşamba
günkü birleşiminde ve birlikte yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu;
21.03.2007 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ali
Topuz
İstanbul
Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin
Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmının, 79 uncu sırasında
yer alan (10/124) ile 266 ncı sırasında yer alan (10/331)
Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergelerinin öngörüşmelerinin,
Genel Kurul'un; 21.03.2007 Çarşamba günlü birleşiminde ve
birlikte yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN - Öneri lehinde olmak
üzere, Gaziantep Milletvekili Sayın Abdulkadir Ateş.
ABDULKADİR ATEŞ (Gaziantep)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bundan yaklaşık
bir yıl önce vermiş olduğumuz bir araştırma
önergesinin öncelikle gündeme alınması için söz almış
bulunuyorum. Saygıyla selamlıyorum.
Biliyorsunuz, 22 Aralık 2005
tarihinde Kapıkule Gümrük Kapısında "Avcı-2"
adıyla bir operasyon yapıldı ve hemen bu operasyondan
sonra da 72 gümrük muhafaza memuru ve polisi tutuklanmış
ve daha sonra da bu kişiler yargılanarak hemen hemen tümüne
yakını önemli cezalara çarptırılmıştı.
Biz de bu operasyonun hemen akabinde bu araştırma önergesini
vererek gerek gümrük teşkilatımızda gerekse gümrük
kapılarımızdaki bu olumsuz durumları nasıl
düzeltebileceğimizi, neler yapılabileceğini
araştırmak için bir araştırma önergesi verdik. Fakat,
bugüne kadar bu araştırma önergesiyle ilgili herhangi bir
olumlu adım atılmadı, ama, olumsuz gelişmeler de devam
etmektedir Türkiye'de. Öncelikle, bu olay, ülkemizde kaçakçılığın
neden önlenemediğiyle ilişkili göz önüne somut bazı
neticeleri de ortaya koymuştu. Neydi bunlar, göz önüne çıkan
olaylar neydi? Bir kere, kaçakçılığı önlemek için
görevlendirmiş olduğumuz, hep birlikte görevlendirmiş
olduğumuz bazı kamu görevlileri bazen işin içinde bizzat
yer alarak, bazen de bir çıkar karşılığında
o ilişkilere göz yumarak kamu gücünü kendi çıkarları
açısından kullandıkları için bu tür olaylarla Türkiye
ve Türkiye gümrükleri çok sık karşılaşıyordu.
Kapıkule Avcı-2 Operasyonu ve buna benzer operasyonlar bu
gerçekleri hep ortaya çıkarıyordu. O dönemde, başta
Başbakan olmak üzere ilgili Bakan ve İçişleri Bakanlığı,
yapmış olduğu açıklamalarla o günlerde bu önemli
sorunu gündeme getirmişler ve Hükûmetin bu konu üzerinde titizlikle
duracağını ifade etmişlerdi. Ne yazık ki, bizler
iyileşme beklerken bu konulara ilişkin, dişe dokunur
hiçbir önemli değişiklik olmamış, iyileştirme
yapılmadığı gibi gümrüklerdeki keşmekeş,
yolsuzluk, usulsüzlük ve kaçakçılık giderek artarak devam
etmiştir. Dün başlayan ve bugün de görüşeceğimiz
ufak tefek böyle yasalarla da bu konunun düzeltilebileceği,
bu sorunların düzeltilebileceğine inanmak da zor. Öyle
ki, Sayın Başbakan daha bundan birkaç hafta önce AKP Grubunda,
kendi grubunda Türkiye'nin 48 ülkeden satın almış olduğu
petrollerle ilgili bir açıklama yapmış. Bu 48 ülkeden
31'inden gelen yanıtlara göre Türkiye'nin 28 milyar dolarlık
bir petrol alımı söz konusu olduğunu, ama Türkiye'deki
verilerin, Türkiye'deki tutanakların, bilgilerin sadece 9,3
milyar dolarını gösterdiğini, yani geride 18,7 milyar
dolarlık bir kaçakçılığın söz konusu olduğunu
AKP Grubunda Sayın Başbakanımızın ağzından
dinledik. Demek ki, sorunlar çözülmedi. Bir yıldır sorunlar
devam etmekte. Acaba, 31 ülkeden gelen cevaba 17 ülke daha katıldığında
bu rakamların kaça ulaşacağını buradan sizlerin
takdirine bırakmak istiyorum değerli milletvekilleri.
Türkiye Büyük Millet Meclisi aynı
zamanda kendi görevini yaptı, bir akaryakıt kaçakçılık
komisyonu oluşturdu, araştırma komisyonu oluşturdu.
Sayın Vahit Kiler'i de başkan yaptık ve bu komisyon çok
ciddi çalışmalardan sonra çok ciddi bilgi ve belgelerle
sizlerin, bizlerin karşısına geldi. Ancak, bu raporun
önerileri, bulguları üzerine şu güne kadar bunların
üzerine gidilmedi ve çözüm doğrultusunda da bir adım
atılmadı.
Cumhuriyet döneminde yine bir ilki
bu olayla ilgili yaşadık. Gümrüklerden sorumlu Devlet Bakanlığının
kaçakçılığı araştıracak Gümrük Müsteşarlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayladığı, oy birliğiyle
geçirdiği bu raporu bir türlü göndermedi. Bunun üzerine Müsteşarlık,
maalesef, Başbakanlık talimatından hareket ederek,
değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
akaryakıt kaçakçılığına ilişkin raporunu
haricen temin etmek zorunda kaldı ve Türkiye Cumhuriyeti'ndeki
gazetelerde çıktı bu haber ve bu haber tekzip edilmedi henüz
daha.
Değerli arkadaşlarım,
insanların aklına, bizlerin aklına türlü olasılıklar
geliyor bu gelişmelerden sonra. Acaba, bazı eller, akaryakıt
kaçakçılığının ortaya çıkmasını
engellemeye mi çalışıyor sorusu, herhâlde, sanıyorum,
sizlerin de aklına gelmektedir.
Değerli arkadaşlar, umarım,
böyle bir durum yoktur. Ama, meseleyi araştırmadan da yoktur
demenin mümkün olmadığını sizler de en az benim kadar
düşünüyorsunuzdur. Onun için, bir araştırma komisyonunun
kurulup, gümrükleri araştırmasında biz büyük yarar görüyoruz
ve ilgili makamlar, ilgili Bakanlık, çok gülünç yanıtlar
veriyor bu sorular sorulduğunda. Deniliyor ki: "Kaçak petrollerin
büyük bir bölümü denizden geliyormuş." Peki, kardeşim,
denizden geliyorsa ve bunu biliyorsanız, siz ne yapıyorsunuz,
bir şeyler yapmanız gerekmiyor mu diye sormadan edemiyorum
değerli milletvekilleri.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; akaryakıt kaçakçılığı
işin sadece bir boyutu. İçki, sigara, Sayın Ulaştırma
Bakanının ifade ettiği geçen sene 20 milyon kaçak cep
telefonu, şeker kaçakçılığı, şampuan kaçakçılığı,
gözlük, fermuar, sondaj malzemesi gibi, el bombası, silah, mermi,
nükleer madde kaçakçılığı, buna bir de insan kaçakçılığını
eklediğimizde bu liste uzayıp gidiyor.
Bu arada, ülkemizde kaçakçılığın
vardığı boyut ve mücadele yöntemlerinin ise olabildiğince
zaafa uğradığını da açıklıkla görebiliyoruz.
Özellikle narkotikte, değerli milletvekilleri, yukarıdaki
saydığım listede en önemli maddelerden birisi de bu.
Özellikle son iki üç yıl içerisinde Avrupa'daki bu narkotik olaylarını
izleyen uluslararası kuruluşlar ve ulusal kuruluşlar,
Türkiye'nin bu konuda bir geçiş noktası olduğunu söylemekte
ve bizlerin bütün gayretimize rağmen yakaladığımız,
ele geçirdiğimiz narkotik miktarının, sadece yüzde
40'ını yakalayabildiğimizi uluslararası kurullar
söylüyor. Geçenlerde yakalanan miktarla övünmememiz lazım.
Eğer 5 tonu yakalandıysa, demek ki 7,5 ton daha fazlası
Türkiye üzerinden geçiyor demektir. Bunu nasıl önleyeceğiz?
Bunu araştırmadan, yeni bir düzenlemeye gitmeden önlemenin
mümkün olduğuna biz inanmıyoruz. Verilen tüm çabalara
rağmen, maalesef, bunları gerçekleştiremiyoruz.
Değerli milletvekilleri,
gümrüklerdeki diğer bir sorunumuz, vekâleten yönetim meselesidir.
Kaba bir hesapla, Türkiye'de toplam yıllık 40 milyar doların
üzerinde kaçakçılıktan söz edilmektedir. Bununla mücadele
etmekle görevli Gümrük Müsteşarlığı, müsteşar
yardımcılığı, 3 genel müdürlüğüyle 18
gümrük muhafaza başmüdürlüğünün 14'ü bugün vekâletle yönetilmektedir.
Gümrükler gibi her türlü hukuk dışı ilişkiye müsait
hassas bir ortamda, üst yönetimdeki zafiyetin alta doğru artarak
büyümesinden doğal bir şey yoktur. Ortaya çıkmakta
olan rüşvet halkasında bu zafiyetin etkisi olduğuna
inanıyoruz ve bunun araştırılması ve bir an önce
önlemlerinin alınması gerektiğine inanıyoruz.
Yine, sayın milletvekilleri,
kaçakçılık deyince, biz bunu bir malın Türkiye'ye yasa
dışı yollardan girmesi olarak sadece görmüyoruz. Aynı
zamanda, kaçakçılık dediğimizde kıymet, tarife
ve menşei itibarıyla farklı beyan, eksik beyan, beyan
etmeme ve benzeri çeşitli yollarla da devletin vergi gelirleri
kaybına yol açılabildiği, topluma ve ülkeye zarar verebildiğini
düşünmemiz gerekir. Bunların da hep kaçakçılık suçu
içerisinde ele alınması gerektiğine inanıyoruz.
Bu tür kaçakçılık suçlarının bir bölümünün, gümrük
tarifelerinin yükseltilmesi veya indirilmesi, kotalar konulması
yönüyle mali tedbirlerle önlenmesi mümkündür; ama, bu konuda da
ciddi önlemlerin alınmadığını görmekteyiz.
Bu konuda tam bir beceriksizlik
içerisindeyiz. Bizdeki uygulamalar, maalesef, gümrüklerde dejenere
edilerek bazı çevrelere haksız kazançlar sağlamaya
yardımcı olmaktadır. Türkiye ekonomisi kayıplara
uğramaktadır. Bununla ilgili bir örnek vereyim, iyi niyetli
alınmış bir karar: "Dâhilde işleme rejimi"
diye bir rejimimiz var değerli arkadaşlar. Türkiye ihracatının
dışarıda rekabet edebilmesi için getirilmiş bir
karar, ama bu kararın uygulamasına baktığımızda,
işletme belgesini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Sayın Başkan, izninizle
BAŞKAN - Buyurun.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
-
dâhilî işletme belgesini kontrolsüz bir biçimde verdiğiniz
zaman, bu, usulsüzlüğe yol açabiliyor. Bugünkü durum da o.
İthal edilen malların tekrar yurt dışına
çıkıp çıkmadığını, işlendikten
sonra eğer siz kontrolünü yapamıyorsanız, bu da bir kaçakçılığa
giriyor.
Yine, özel faturaları
eğer siz kabul ettiğiniz takdirde, örneğin Irak'ta üç kişiyi
bir araya getirin bir şirket kurun, size istediğiniz faturayı
versinler. Bütün bunlar, dâhilde işleme rejiminin ne kadar gümrüklerde
de kötü kullanıldığını gösteriyor.
Tarım ürünleri için de bir
"dâhilde işleme rejimi"
diye bir şey getirilmiş, bunu da anlamak mümkün değil.
Bu da gümrüklerimizde büyük istismarlara neden oluyor ve bir de bu
dâhilî işleme rejimiyle ilgili yüzde 25, siz, efendim, bir fire kabul ediyorsunuz,
yüzde 25 fire. Bunlar fire değil, yurt içinde kalıyor. Bir de
KDV vesaire, gümrük vergisi almıyorsunuz, yaklaşık
yüzde 50'ye yakın bir avantayı, bir rantı bazı kesimlere
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
-
sağlamak da bu konuda büyük sorunlar yaratıyor sayın
milletvekilleri, Değerli Başkanım.
Şimdi bu araştırma
önergemizde, eğer yol verirseniz, uygun görürseniz, birlikte,
yukarıda sıralamış olduğum sorunları
teker teker inceleme olanağını bulacağız Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri.
Ayrıca, bunların yanında,
bugüne kadar Türkiye'nin alışık olmadığı,
ama son birkaç yıl içerisinde maalesef yeni yeni gümrüklerde
gördüğümüz olumsuz uygulamaların da önüne geçebileceğimizi
düşünüyoruz. Birkaç kalemle bunları söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Ateş,
süremizi çok geçtik.
ABDULKADİR ATEŞ (Devamla)
- Tamam, şey yapacağım.
Şimdi, yargıya intikal
eden birtakım personellerle ilgili, yargıya intikal etmemeleriyle
ilgili yüksek kademelerde bazı konulara el atılmasını
doğru bulmuyoruz, bunlar bugün gümrüklerde oluyor.
Yine, aynı şekilde ciddi
çalışan birtakım müfettişlerin işten el çektirildiğini
görüyoruz. Irak'ta kurulan Irak Devlet Petrol Şirketi SOMO'yla
yapılan birtakım anlaşmaların büyük boyutlu organize
kaçakçılığa neden olduğunu buradan görüyoruz.
Bunun kanıtları elimize geçmişken, bu konularda bir
şey yapamıyoruz.
Sayın Başkanım, sözlerime
son verirken, bu araştırma açıldığı takdirde,
iki ufak, ama, aynı derecede de önemli konuyu birer cümleyle geçmek
istiyorum. Bu araştırma açılırsa, bir kere şunu
da incelemiş olacağız: Bir kurum içerisinde bürokrat
bir arkadaşın daha sonra Bakan yapıldığında
o kuruma yapacağı katkı veya olumsuzlukları da
incelemiş, ortaya çıkarmış olabileceğiz.
İkinci bir önemli konu da Gümrük Müsteşarlığı
ile Dış Ticaret Müsteşarlığının aynı
Devlet Bakanlığına bağlanmasının acaba
mahzurları mı vardır faydaları mı vardır,
bunu da hep birlikte inceleme olanağını bulacağımıza
ve bunun da Türkiye'nin ileriye yönelik olarak en azından önünü
açacağına inanıyorum.
Bu araştırma önergesi
için, hepinizden, tüm arkadaşlarımdan, sizlerden, politik
bir amaç gütmeden destek beklediğimi ifade ediyor, teşekkürlerimi
sunuyorum.
Sağ olun Başkan, size de teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Ateş.
Aleyhte olmak üzere, Sakarya Milletvekili
Sayın Ayhan Sefer Üstün, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) - Sayın
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisi aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Meclisin
açıldığından beri, Cumhuriyet Halk Partisinin,
gündemle ilgili birtakım itirazları vardı. Bunların
belki bir kısmı haklı, bir kısmı haksız olabilir,
ama, bunlar, temelde
Bunlardan bir tanesi, özellikle gündemin çok
sık değiştirildiği noktasında AK Partiye, iktidar
partisine bir muhalefeti vardı, bir itirazı vardı:
"İşte, gündem çok sık değişiyor, dolayısıyla,
biz yasalara hazırlanamıyoruz, hangi yasaların burada
görüşüleceğini bilemiyoruz; o bakımdan, gündem belirlensin,
uzun süre bu gündemi takip edelim." Temel itirazlarından
bir tanesi buydu. Sizin de hatırlayacağınız gibi,
mart ayının başında, mart ayı boyunca, yani bir
ay boyunca görüşebileceğimiz tüm gündemi belirledik. Yani,
muhalefet partisinin temel itirazlarından bir tanesi, aslında
uzun süreden beri karşılanmış olmakta.
Yine, bir başka itirazı:
İşte, çalışma saatleri noktasında "Efendim,
nedir bu bitimine kadar? Bitimine kadar diye bir tabir mi olur? Bu
insan fıtratına da aykırı. Dolayısıyla,
bunu makul bir süreye çekelim." Hayhay
Uzun süreden beri, öyle
bir uygulaması var yüce Meclisin ve en geç saat onda gündem tamamlanıyor.
Yine, temel itirazlarından
başka bir tanesi: Bu dönemde Meclisin denetim faaliyetlerini
fazla yapmadığı, denetim faaliyetlerinde bulunmadığı
noktasında bir itirazları vardı. Oysa, istatistiklere
baktığımızda, bunun da böyle olmadığını
görüyoruz. Yüce Meclisimiz, 22'nci Dönem Meclisimiz, kanunlarda
olduğu gibi, denetim faaliyetlerinde de gerçekten yoğun
bir çalışma sergilemiştir. Bu çalışmaya iktidar
partisindeki arkadaşlarımız da, muhalefet partisindeki
arkadaşlarımız da destek vermişlerdir. Dolayısıyla,
kendimize haksızlık etmememiz lazım.
Örneğin, birkaç rakam verecek
olursak, araştırma önergeleri açısından: Geçtiğimiz
dönemde 44 tane araştırma önergesi ancak görüşülebilmiş.
Bu dönemde ise 77 tane araştırma önergesi görüşülmüş.
Gerçekten, neredeyse 2 katına yakın, biz bu açıdan bir
denetim faaliyeti yapmışız. Hakeza, sözlü sorulara
baktığımızda da durum bundan farksız değil.
Dolayısıyla, 22'nci Dönem Meclisi hem denetim faaliyeti
açısından hem de yasama faaliyeti açısından gerçekten
yoğun bir çalışma içerisinde bulunmuş.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin
gündemi değiştirmek üzere verdiği Grup önerisine baktığımızda,
şu anda gündemde bulunan mevcut kanunları görüşmeyelim,
bunu yerine bir denetim faaliyetinde bulunalım... Nedir bu denetim
faaliyeti, ne yapalım? Gümrüklerde meydana gelen kaçakçılık
olaylarını inceleyelim, araştıralım, bunlarla
ilgili sorumlular varsa yargıya intikal etsin, şeklinde
özetlenebilecek bir araştırma önergesi vermiş.
Değerli arkadaşlar, bu
Meclis ve Hükûmet, gerçekten, son yıllarda, kaçakçılığın
önlenmesiyle ilgili ciddi mücadelelerde bulunmuştur. Bunlardan
en önemlisi, yıllardan beri değiştirilmeyen Kaçakçılık
Kanunu, 2003 yılında, 4926 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu'nu yeniden yasalaştırarak göstermiştir.
Bununla ilgili, belki birtakım özel ihtisas sahasına giren
kaçakçılıkla ilgili hususlarda yeterli olmadığı
görülmüş bu Kanun ve Petrol Piyasası Kanunu çıkarılmıştır.
Gerçekten, bir milletvekili olarak ben de petrol kaçakçılığından
rahatsız oldum. Öyle durumlar oldu ki, sahilde kaçak hamsi avlayan
avcılar yakalandı, ancak, bilmem 50 bin grostonluk gemilerle
petrol kaçakçılığı yapanlar yakalanmadı. Veya,
kaçak su satanlar yakalandı, süt satanlar yakalandı, ama,
karada kaçak petrol satanlar yakalanmadı. Veya, bir limana çekilen
kaçak petrol borusu, o ilde bulunan gerek güvenlik görevlileri
açısından gerekse sivil amir açısından bunlar görülmedi.
Gerçekten de acınacak bir durumdu. Ama, eğer burada bir yasal
eksiklik varsa, bunu da giderecek adımları bu yüce Meclis
attı. Evet, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadeleye
ilişkin Petrol Piyasası Kanunu'nda değişiklikler
yaptı. Buna göre, petrol kaçakçılığının
tanımı yeniden düzenlendi ve burada özellikle cezalar
arttırıldı ve yine, ödüller getirildi.
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hâlâ ucuz mazot
satılıyor.
AYHAN SEFER ÜSTÜN (Devamla) - Artık
eğer kaçak petrol taşıyan veya kaçakçılık yapan
birini ihbar ettiğinizde, buradan gelecek gelirden yüzde 25
bu ihbar edene verilecek, yüzde 25 yakalayana verilecek, geri kalan
yüzde 50'nin de yüzde 25'i o ilin özel idaresine kalacak, diğer
yüzde 25 de Maliyeye aktarılacak.
Yine çok önemli bir hüküm burada;
kaçakçılık suçunda kullanılan tüm araç ve gereçler müsadere
edilecek. Bu çok önemli arkadaşlar, bakın. Kaçakçılık
suçunda kullandığınız gemi de, tanker de, kamyon
da bundan sonra müsadere edilecek. O bakımdan, bu hükümlerin
uygulanmasını görmemiz lazım.
Peki, başka neler çıkarttık?
Elbette cep telefonlarının kayıt altına alınmasıyla
alakalı kanun
Türk Ceza Kanunu'nda insan kaçakçılığıyla
ilgili -Sayın Ateş'in önergesinde yer alan- çok ağır
hükümler getirildi gerçekten. Bunların da elbette uygulanmasını
görmemiz lazım.
Peki, Hükûmet ne yapmış buralarda?
Hükûmet de boş durmamış. Yine bizzat Sayın
Ateş'in önergesinde bir paragraf bunun cevabını veriyor.
Devlet Bakanı Sayın Kürşad Tüzmen, Kapıkule'deki
operasyonların tamamının bilgisi dâhilinde olduğunu
ve İçişleri Bakanlığıyla ortak çalışma
sürdürdüklerini; Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
da, operasyon emrini kendisinin verdiğini söylemiştir.
Bu, Sayın Ateş'in önergesindeki bir paragraftan aldığım
metin. O bakımdan, gerek yüce Meclisimiz gerek Hükûmetimiz kaçakçılıkla
mücadele konusunda son derece ciddi atılımlar yapmıştır,
mücadele etmektedir. Yeni çıkan yasaların da sonucunun
alınması gerekir.
Bu itibarla, ben, Cumhuriyet Halk
Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Üstün.
Öneri lehinde olmak üzere, Adana
Milletvekili Sayın Mehmet Ziya Yergök, buyurun.
MEHMET ZİYA YERGÖK (Adana) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisimizi ve yüce milletimizi saygıyla selamlayarak
sözlerime başlamak istiyorum.
Sözlerime başlarken öncelikle,
benden önce konuşan, Grup önerisinin aleyhine konuşan AKP
Sakarya Milletvekili arkadaşımız, bizim, sanki gündemi
tıkamak için, gündemdeki yasaların görüşmesini engellemek
için böyle bir öneri verdiğimizi söyledi. Bu, kesinlikle yanlıştır,
doğru değildir, bilgi noksanından kaynaklanmaktadır.
Bizim düşüncemiz, grup önerimiz, gündeme alınsın,
sırası geldiğinde görüşülsün; gündemi tıkamak
diye bir şey söz konusu değildir.
Değerli milletvekilleri,
gümrüklerdeki kaçakçılık ve yolsuzluk iddialarının
araştırılarak sorumluların tespiti ile alınacak
önlemlerin belirlenmesi amacıyla, grubumuza mensup milletvekili
arkadaşlarımızın vermiş oldukları
araştırma önergesinin bugüne kadar gündeme alınmaması
ve gereğinin yapılmaması üzüntü verici, ancak şaşırtıcı
değildir. Üzülerek görmekteyiz ki, gümrükler, AKP İktidarında
gümrükten sorumlu Bakan Sayın Tüzmen döneminde hukuksuzluklarla
ve yolsuzluklarla anılır olmuş, kaçakçılık
olayları yoğunlaşmıştır. Gümrüklerde vahim
boyutlara ulaşan, Bakanı, Müsteşar Vekilini ve diğer
üst düzey görevlileri de kapsayan bu yolsuzluk iddiaları, Gümrük
Teftiş Kurulunun raporlarına ve yazışmalarına
da yansımış olup bir kısmı da yargıya intikal
etmiş bulunmaktadır. Her şeyden önce Gümrük Müsteşarlığından
başlayarak gümrüklerde ciddi bir yönetim sorunu söz konusudur.
Sayın Bakan, işin önemine, görevin gereğine ve hukuka
uygun bir yönetim anlayışı yerine, liyakati ve yeteneği
dışlayan, yandaşlığı esas alan keyfî bir yönetim
anlayışını gümrüklerde geçerli kılmış,
dürüst ve başarılı kamu görevlilerini ise görevden
almıştır. Bugün, Gümrük Müsteşarlığından
başmüdürlüklere kadar birçok görev vekâleten yürütülmektedir.
Her ne kadar "vekil asilin yetkisine sahiptir" diyerek durum
olağan gösterilmeye çalışılıyorsa da, bu ciddi
bir devlet yönetimi anlayışıyla bağdaşamaz.
Sayın Bakan, "Gümrükleri, yasal işler için en kolay, yasa
dışı işler için en zor gümrükler hâline getireceğiz."
diyordu. Ancak, uygulama bunun tam tersi olmuştur. Yasa dışı
işlerin üzerine giden, kaçakçılık olaylarını
ortaya çıkaran, soruşturan dürüst ve namuslu teftiş
kurulu mensupları baskıya maruz kalmış, cezalandırılmış
ve görevlerinden alınmıştır.
Bu dönemde kaçakçılık
olaylarıyla ilgili gereken duyarlılık gösterilmemiştir.
Gebze'deki akaryakıt kaçakçılığının incelenip
soruşturulması için Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı
Erdener Demirağ tarafından düzenlenen iki onay, Gümrük Müsteşar
Vekili tarafından uygun bulunmayarak reddedilmiştir. 13
milyon dolar mali boyutlu Gebze'deki akaryakıt kaçakçılığı
olayıyla ilgili olarak Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının
takipsizlik kararı vermesi üzerine, Gümrük Başmüfettişi
Mehmet Eryılmaz, yazıyla, süresi içinde takipsizlik kararına
itiraz edilmesini istemesine rağmen, Gümrük Müsteşar Vekiline
vekâlet eden Bülent Ertem, aynı gün İzmit Gümrük Muhafaza
Başmüdürlüğüne yazı yazarak, kendi kurumu aleyhine
"takipsizlik kararına itiraz edilmemesi" talimatını
vermiştir. Bu durum, tam bir skandaldır ve görevi kötüye kullanmadır.
Bu olay karşısında Sayın
Bakanın durumu ise daha trajikomiktir. Bu yazıyı yazan
Müsteşar Vekili hakkında soruşturma açması beklenen
Bakan, aksine, olayı savunmuş, "Gebze Cumhuriyet
Başsavcılığının takipsizlik kararına
itiraz edin." talimatına idarece uyulduğu takdirde tarafgir
davranılmış olacağı, adaletin tecellisinin
engellenmiş olacağı görüşünü dile getirmiştir.
Bu kadar mantık dışı ve hukuk dışı bir
açıklama olamaz. Bir tarafta kaçakçılıkla suçlananlar
var, bir tarafta ise bu kaçakçılıktan zarar gören, mağdur
olan gümrük idaresi var. Sayın Bakan bu idareden sorumlu Bakan
olmasına rağmen, tarafgir olmamaktan söz edebiliyor. Ancak,
asıl vahim olanı, tarafsız da kalmamış, "Takipsizlik
kararına itiraz etmeyin." talimatıyla, kaçakçılıkla
suçlananlardan yana taraf olmuştur.
Ancak, her şeye rağmen, bu
ülkede vatansever, kamunun hak ve hukukunu korumasını
bilen, dürüst ve namuslu kamu görevlileri de vardır. Bütün baskılara,
yazılı talimatlara rağmen, Gebze Hazine Avukatlığınca
takipsizlik kararına itiraz edilmiş ve Kartal Ağır
Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını kaldırarak, 13
milyon dolar mali boyutlu akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili olarak kamu davası açılmasını sağlamıştır.
Ne hazindir ki bu sonuç, gümrükten sorumlu Bakana ve Gümrük Müsteşar
Vekiline rağmen elde edilmiş bir sonuçtur.
Yine, Gümrük Müsteşar Vekili
Mehmet Şahin, Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu uyarınca
kaçakçılığa yardım etmekle suçlanmış, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından yapılan ön incelemede,
adli takibata konu olacak eylemi bulunmadığından bahisle
konu kapatılmak istenmiştir. Ancak, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca, Bakan Kürşad Tüzmen'in
Gümrük Müsteşar Vekili Mehmet Şahin hakkındaki soruşturma
izni verilmemesi kararının kaldırılması
için Danıştaya yapılan itiraz kabul edilerek hazırlık
soruşturması yapılması yolu açılmıştır.
Hatırlayacaksınız, hakkında alınan bu karar
üzerine Gümrük Müsteşar Vekili, Bakanın da hazır bulunduğu
bir toplantıda görevinden ayrıldığını
açıklamak zorunda kalmış, Bakan da kendisini nadasa
bıraktığını söylemiştir.
Bir çarpıcı gelişme
de şu olmuştur: Mehmet Şahin'den boşalan Gümrük Müsteşar
Vekilliğine ise, kendi kurumu aleyhine "Takipsizlik kararına
itiraz etmeyin." yazılı talimatını veren Müsteşar
Yardımcısı Bülent Ertem getirilmiş ve âdeta ödüllendirilmiştir.
Diğer taraftan, bir başka
olayda da, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığının
Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığına doğrudan
göndererek incelenip soruşturulmasını istediği
Aziz Eren isim ve imzalı ve dağıtılan rüşvetin
dökümü ile kimlere verildiğini gösteren ihbar dilekçesi, incelenip
soruşturulması için Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı
tarafından Gümrük Müsteşar Vekilliğine sunulmasına
karşın onay verilmemiştir. Bu konuya Bakanın getirdiği
açıklamada ise "İhbar mektubunu yazan şahıs
ve verdiği adres bulunamamıştır. Bu tür ihbar mektupları
Dilekçe Kanunu hükümlerine ve Başbakanlık genelgeleri
hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle işleme konulmamıştır."
deniyor. Ancak, Bakanın bu açıklaması da inandırıcı
ve tutarlı değildir, çünkü Bakanlığa yazılan
benzer nitelikteki ihbar ve şikâyet dilekçelerinin işleme
konulduğunun örnekleri vardır. Kaldı ki, hepimiz biliyoruz
ki, geçmişte emekli bir profesörün "Rüyamda şeyhimi
gördüm. Şeyhimin Başbakana mesajı ve tavsiyeleri
var." diye yazdığı mektup, Başbakanlığa
gönderilmiş, Başbakanlıkta resmî evrak gibi işlem
görmüş, Millî Eğitim Bakanlığına havale edilmiş,
oradan da YÖK'e havale edilmişti. Geçmişte hurafeye bile
resmiyet kazandıranların, içeriği itibarıyla
çok ciddi ihbar mektupları kendileriyle ilgili olunca,
akıllarına Dilekçe Kanunu ve Başbakanlık genelgeleri
geliyor. Bu yaklaşımı tutarlı ve samimi bulmak
mümkün değildir.
Bu süreçte bir diğer önemli gelişmeyse,
kaçakçılık olayını ortaya çıkaran ve soruşturan
Gümrük Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ, Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen tarafından görevinden alınmıştır.
Ayrıca, Gümrük Teftiş Kurulu
Başkan Yardımcısı Adnan Üzer ile Gümrük Muhafaza
Genel Müdür Vekili Cemil Emre de bu süreçte görevden alınanlar
arasındadır. Adnan Üzer, Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen
tarafından nadasa bırakılan önceki Gümrük Müsteşar
Vekili Mehmet Şahin'in Bursa Gümrük Başmüdür Vekili olduğu
döneme ait usulsüzlük iddialarını soruşturmaktaydı.
Teftiş Kuruluna dönük baskılar
bunlarla da sınırlı kalmamış, görevden
alınan Teftiş Kurulu Başkanı Erdener Demirağ'a
kınama disiplin cezası verilmiştir.
Ayrıca, akaryakıt kaçakçılığıyla
ilgili soruşturmayı yürütüp raporları düzenleyen
Gümrük Başmüfettişi Mehmet Eryılmaz ile Gümrük Müfettiş
Yardımcısı Yakup Güneş'e ise dört uyarma cezası
verilmiştir.
Görüldüğü üzere, yasalara
uygun görevini yapan, kamunun hak ve menfaatini koruyan Teftiş
Kurulu Başkanı ve müfettişlerine disiplin cezaları
verilmiş, Teftiş Kurulu Başkanı görevinden
alınmış, kaçakçılığa yardım etmekle
suçlanan ve takipsizlik kararının kaldırılmasıyla
haklarında yargılama süreci başlatılan Gümrük
Müsteşar Vekili ile Gümrükler Genel Müdür Yardımcısı
ve İzmit Gümrük ve Muhafaza Başmüdür Vekili korunmuş,
kollanmış ve haklarında bir uyarı cezası dahi
verilmemiştir. Tam bir çifte standart söz konusudur.
Bütün bu örnekler, Bakan Kürşad
Tüzmen'in zihniyetiyle, uygulamalarıyla ve kadrolaşma
anlayışıyla gümrüklerdeki kaçakçılık olaylarıyla
mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu ortaya koymaktadır.
Kaçakçılıkla suçlananları kollayan, kaçakçılığı
ortaya çıkaran ve soruşturanlara ise baskı uygulayan
ve cezalandıran bir yönetim anlayışı. Bu anlayışı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ZİYA YERGÖK (Devamla)
- Bu anlayışı ve bu anlayıştaki bir bakan için
gereğini önce yoksullukla ve yolsuzlukla mücadele sözü vererek
iktidar olan AKP Grubunun ve sonra da Meclisimizin takdirlerine sunuyor,
Grup önerimizin kabulü dileğiyle, yüce Meclisimizi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yergök.
Aleyhte olmak üzere, Ordu Milletvekili
Sayın Eyüp Fatsa, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) - Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet
Halk Partisi Parti Grubunun Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Bu vesileyle Başkanlık makamını ve Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, gündeme
alınması istenilen iki ayrı Meclis araştırması
önergesi vardır. Bunlardan bir tanesi, Gaziantep Milletvekili
Sayın Abdulkadir Ateş ve 24 arkadaşının, genel
olarak gümrüklerde yapılan, yapıldığı iddia
edilen kaçakçılık, yolsuzluk ve diğer gelişmelerle
alakalı bir araştırma önergesi vardır. Bir diğeri
de, Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber ve 36 milletvekili
arkadaşının, bu, İskenderun Gümrüğünde yapıldığı
iddia edilen pirinç ithalatındaki kaçakçılık veya
yolsuzlukla alakalı. Bir Meclis araştırması yapılmasıyla
alakalı iki ayrı taleptir bunlar. İki ayrı talebin
birleştirilerek gündeme alınması vardır.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, arkadaşlarımızı dinledik. Tabii, bu
araştırılması istenen konularla ilgili de ayrıca
düşüncelerimi, fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.
Dünyada en ileri teknolojiyi kullanan
ülkeler bile, bugün, maalesef, gümrüklerindeki kaçakçılık
veya birtakım uygulamalardan, yasa dışı uygulamalardan
kurtulamadıkları, bu meseleyi halledemedikleri, bütün
dünyanın, bu önergeyi veya bu önerge gerekçesiyle çıkıp
iddialarını burada dile getiren arkadaşlarımızın
da, herkesin de bildiği bir gerçektir. Ama, bir gerçek daha vardır
ki, dünyadaki gelişen teknolojiye paralel olarak, Türkiye'de,
özellikle gümrüklerini yeniden rehabilite etmek suretiyle, modern
imkânları, çağdaş imkânları, denetim ve koruma sistemlerini,
takip sistemlerini geliştirmek suretiyle, gümrüklerdeki kaçakçılık
olaylarıyla etkin mücadele noktasında elbette ki önemli
adımlar atılmış, atılan bu önemli adımlar neticesinde
de önemli neticeler, sonuçlar alındığı ortadadır.
Her zaman görevini, yetkisini
aşan, istismar eden görevliler olabilir. Bu, dün de vardı, bugün
de var, yarın da olabilir veya hak etmediği kazanç elde
eden, ithal etmediği malı ithal etmiş gibi, ihraç etmediği
malı ihraç etmiş gibi veya az miktarda yaptığı
ihracatı çok yapmış gibi göstermek suretiyle haksız
kazanç elde eden haramzadeler, haram yiyenler her zaman olabilir.
Bunlar, tarihin her döneminde olmuştur. Bugün de, dün de, yarın
da bunları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını,
olmayacağını, bu konuları yakinen takip eden, bu
işin tarihî seyrini takip eden herkes görür ve bu konuda da, öyle
zannediyorum ki, konuşurken elini vicdanına koyar,
doğru şeyler söyler.
Değerli arkadaşlar, 2003
yılında, bu önergelerle beraber -bunların tarihi de
2003'tür- Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısı gelmiş ve yine, biz, iktidar
ve muhalefetle beraber birlikte çıkartmışız bunu.
Böyle bir sıkıntı olduğunu görmüş ve bu yasayı
birlikte çıkartmışız.
Ha, bu yetmemiş. Gelişen
olaylar yeni ilave hukuki tedbirlere ihtiyaç olduğunu göstermiş.
Sadece emtia kaçakçılığıyla ilgili değil,
biz, bu dönemde, yine, insan kaçakçılığıyla ilgili
yapılan kaçakçılığı da önlemeye yönelik, burada,
hep beraber, birlikte, kanuni düzenlemeler yaptık. Bu işleri
yapanların, bunlara öncülük ve aracılık edenlerin en
ağır şekilde cezalandırılmasıyla alakalı
da kanunu, burada, beraber görüştük ve kabul ettik.
Biraz önce arkadaşlar ifade
ettiği için söylüyorum; doğrudur, Türkiye, özellikle elektronik
eşyada -ki, cep telefonları bunların başında
gelir- önemli ve büyük bir pazardır. Milyonlarca cep telefonunun
kaçak yollarla yurt içine sokulduğu bir gerçektir. Bakın,
bütün bunları önlemek için burada kanunu beraber görüştük.
Kaçak telefonların kayıt altına alınması, bu
kayıt altına alınma sürecinde de hazineye gelir elde
etmek amacıyla bunlardan belli bir ücret alınması, yeni
kaçakçılık şartlarının veya imkânlarının
ortadan kaldırılması suretiyle özendirilmemesi veya
cesaretlendirilmemesi noktasında da ağır yaptırımlar
içeren kararları burada aldık. Şimdi, yurt dışından
kayıtsız, bandrolsüz gelen hiçbir telefonun Türkiye'de kullanılamadığını
herkes biliyor.
Arkadaşlarımız ifade
ettiği için söylüyorum; bu da yetmemiş, Türkiye Büyük Millet
Meclisi çatısı altında, özellikle Türkiye'nin kaçakçılıktaki
en büyük kalemini oluşturan, en büyük suistimali oluşturan
petrol kaçakçılığının araştırılmasıyla
alakalı bir Meclis araştırma komisyonu kurulmuş.
Bu komisyon çok ciddi çalışmalar yapmış ve bu çalışmalar
neticesinde de önemli bilgilere, belgelere ulaşmış
ve özellikle petrol kaçakçılığının nasıl
yapıldığıyla, bunun bir yol haritasıyla, uygulamaların
ve istismarların nasıl yapıldığıyla alakalı
bir Meclis araştırması yapılmış, önemli
bilgiler elde edilmiş, bilgilere ulaşılmış.
Arkasından da, daha yakın geçmişte, yine, özellikle
Petrol Piyasası Kanunu'nu veya petrol kaçakçılığıyla
ilgili mücadele kanununu, biz, burada beraber çıkardık.
Gerçekten, petrol kaçakçılığıyla ilgili, buna yönelenlere,
buna yeltenenlere, buna tevessül edenlere karşı, belki
dünyada hiçbir ülkede uygulanmayan, çok daha ağır yaptırımlar
ve cezai müeyyideler getirdik.
Değerli arkadaşlar, bir
başka konu
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hâlâ devam
ediyor akaryakıt kaçakçılığı.
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin
Bakın, müsaade edin
UFUK ÖZKAN (Manisa) - Hâlâ devam
ediyor, yollarda var "ucuz mazot" yazıları.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bakın, konuştunuz. Ben, benden önce konuşan
bütün arkadaşları, katılmasam da, saygıyla dinledim.
Sayın Milletvekilim, kanunun getirdiği ceza ve mükâfat sistemini
biliyorsun, yasayı beraber çıkardık; eğer bir bilgin,
bir belgen varsa bu konuda, adli merciler ortadadır, müracaat
edeceğin makamlar ortadadır, gidin ihbarda bulunun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Fatsa, siz bunları görmüyor musunuz?
EYÜP FATSA (Devamla) - Müsaade
edin
Müsaade edin
BAŞKAN - Sayın Fatsa, siz
Genel Kurula hitap edin.
EYÜP FATSA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, bu da yetmedi, bakın, bazı konularda hâlâ
yetersizlik olduğunu gördüğümüz bir konuda
Şimdi,
bir kanun tasarısıyla beraber; ki, görüşüyoruz, dünden
beri Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı'nı
görüşüyoruz burada, yarısına geldik ve bugün, yine,
görüşmüş olduğumuz kanun tasarısının
içeriğinde de olan konuların yeniden araştırılmasıyla
alakalı araştırma önergelerinin gündeme alınması
talep ediliyor muhalefet grubu tarafından.
Tabii, değerli arkadaşlar,
bakın, bu süreçten sonra bunun gündeme alınmasını
isteyen arkadaşlar da şunu fevkalade biliyorlar ki, Meclis
araştırması komisyonlarının çalışma
süreleri bellidir. Yani, içinde bulunduğumuz süreç, artık,
bir araştırma komisyonunun kurularak görevlerini tamamlayabilecekleri
bir süreye müsait değil bir kere. Kaldı ki, bu araştırma
komisyonlarıyla elde edilmek istenen neticeleri de ihtiva
eden kanun tasarısı Meclisin gündeminde, iki günden beri
görüşüyoruz burada. Doğrusunu isterseniz, bu mantıkta
bir çelişkinin olmadığını söylemek mümkün değildir,
doğru değildir bu.
Efendim, AK Parti İktidarı
döneminde, gümrüklerde, tarihinde olmadığından çok
daha fazla yolsuzluk, suistimal, kaçakçılık yapılmış;
iddia bu.
Değerli arkadaşlar, bakın,
Türkiye, uluslararası, özellikle uyuşturucu kaçakçılığının
kesiştiği bir noktadadır, transferlerin yapıldığı
bir kavşak noktasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum.
Sadece 2006 yılında, esrar,
eroin gibi, Türk gümrüklerinde yakalanan eroin ve esrarın,
uyuşturucunun miktarı 2 tonun üzerinde. Bu rakam, Avrupa
Birliğini oluşturan bütün ülkelerin gümrüğünde yakalananın
toplamından daha fazla bir rakamdır. Daha 2007'nin ilk iki
ayında 1 tonun üzerindedir.
Değerli arkadaşlar, biraz
önce arkadaşlarımız ifade etti; özellikle Edirne Gümrüğünde
yapılan operasyonlarla ilgili sürecin nasıl işlediğini,
bunların kimler tarafından yönetildiğini hep beraber
biliyoruz. Bunları tekrar etmek istemiyorum.
Şimdi, bir konu: Deniliyor
ki, efendim
Birtakım iddialar, özellikle muhalefet sözcülerinin,
daha önce de muhalefet partisi grup başkan vekillerinin basın
toplantısı aracılığıyla kamuoyuyla paylaştıkları
iddia.
Değerli arkadaşlar, iddialar
başka şeydir, ispat başka şeydir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
EYÜP FATSA (Devamla) - Burası
bir hukuk devletidir. Yargıya intikal etmiş konularla alakalı,
yargı henüz kesin hükmünü vermemişken, arkadaşlarımızın
yargıya intikal etmiş konuları kesin yargı sonuçları
gibi takdim etmiş olmaları da, doğrusunu isterseniz,
hem yargıya müdahaledir hem de yargıyı ciddiye almamaktır,
yönlendirmektir. Bakarız, bağımsız yargılar vardır,
iddialarınız doğruysa, zaten yargı gereğini
yapacaktır.
Bir diğer konu değerli arkadaşlar:
"Efendim, şu kadar vekâletle yürütülüyor."
Değerli arkadaşlar,
"vekâletle yürütülüyor" dediğiniz makamlarla ilgili,
sorumluluk makamlarıyla ilgili kararnameler defalarca Sayın
Cumhurbaşkanlığı makamına gitti. Yani, Sayın
Cumhurbaşkanı bunları onayladı da biz hâlâ buralardaki
görev ve sorumlulukların vekâletle yürütülmesini mi istedik?
Lütfen...
BAŞKAN - Sayın Fatsa, konuşmanızı
tamamlayın.
EYÜP FATSA (Devamla) - Yani, yeni
tartışmalara sebebiyet vermek istemiyorum, ama konuşurken
de lütfen herkes elini vicdanına koyarak konuşmalıdır
burada.
Yine, özellikle Züheyir Amber
Bey'in -bir cümle söyleyeceğim Sayın Başkan, hemen kapatıyorum-
İskenderun Gümrüğündeki, özellikle Mısır'dan yapılan
ithalatlarda, pirinç ithalatlarında birtakım yolsuzluklar
yapıldığıyla ilgili, usulsüzlükler yapıldığıyla
ilgili araştırma önergesi var. Pirinç ithalinde usulsüzlük
yapıldığına ilişkin olarak Gümrük Müsteşarlığına
yapılan ihbar ve şikâyetler sonucunda, Gümrük Müsteşarlığı
denetim elemanlarınca geniş çapta inceleme ve araştırma
yapılmış olup, 2001-2006 dönemine ait olmak üzere, Gümrük
Müsteşarlığı müfettişlerince 1 adet, Gümrük
Genel Müdürlüğü gümrük kontrolörlerince 44 adet olmak üzere,
toplam 45 adet inceleme ve soruşturmaya ilişkin rapor hazırlanmış
ve bunların yasal süreci de devam etmektedir. Yani, hiçbir
şey yapılmadı, her şey böyle, insanlar istediği
kadar istismarı ve haksız kazancı bu gümrüklerde yapabiliyor,
buralarda bunlara göz yumuluyor gibi iddialar, doğrusunu isterseniz,
gece gündüz burada namusuyla, vicdanıyla hizmet eden kamu görevlilerini
rencide eder.
BAŞKAN - Sayın Fatsa, son
cümlenizi... Sayın Fatsa...
EYÜP FATSA (Devamla) - Yanlış
adamlar elbette ki vardır. Yanlış
adamlar da, Edirne'de olduğu gibi, sistemin içerisinden
ayıklanır. Dolayısıyla, bu gündemde de, Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısı gibi bir kanun tasarısının
görüşüldüğü bugün -ki, bu önergelerin içeriğini de ihtiva
eden bir tasarı olduğu için- böyle bir araştırma
önergesine ihtiyaç olmadığı düşüncemi Genel Kurulla
paylaşıyor, önerinin aleyhinde olduğumu ifade ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Fatsa.
Sayın milletvekilleri, öneri
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, öneriyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Öneri kabul edilmemiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
15.46
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.59
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin İkinci Oturumu'nu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
IV. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde Milletvekili Orhan
Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın; 4926 Sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılması
ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi
ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi
ile Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
3.-
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın;
4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi
ile Adalet Komisyonu Raporu (1/1240, 2/403, 2/644) (S. Sayısı:
1275) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
13'üncü maddenin başlığını
okutuyorum:
Müsadere
MADDE 13-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Müsadere"
başlıklı 13. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Yılmaz
Kaya Ahmet Küçük
İzmir Çanakkale
(x)
1275 S. Sayılı Basmayazı 20/3/2007 tarihli 77'nci Birleşim
Tutanağına eklidir.
Madde 13- (1) Bu Kanunda tanımlanan
suçlarla ilgili olarak 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin hükümleri
uygulanır. Ancak, kaçak eşya taşımasında bilerek
kullanılan veya kullanılmaya teşebbüs edilen her türlü
taşıma aracının müsadere edilebilmesi için,
aşağıdaki koşullardan birinin gerçekleşmesi
gerekir:
a) Kaçak eşyanın, suçun
işlenmesini kolaylaştıracak veya fiilin ortaya
çıkmasını engelleyecek şekilde özel olarak hazırlanmış
gizli tertibat içerisinde saklanmış veya taşınmış
olması.
b) Kaçak eşyanın, taşıma
aracı yüküne göre miktar veya hacim bakımından tamamını
veya ağırlıklı bölümünü oluşturması veya
naklinin, bu aracın kullanılmasını gerekli
kılması.
c) Taşıma aracındaki
kaçak eşyanın, Türkiye'ye girmesi veya Türkiye'den çıkması
yasak veya toplum veya çevre sağlığı açısından
zararlı maddelerin olması.
(2) Etkin pişmanlık nedeniyle
fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya kamu davasının
düşmesine karar verilmesi, sadece suç konusu eşya ile ilgili
olarak müsadere hükümlerinin uygulanmasına engel teşkil
etmez.
(3) 3 üncü maddenin onuncu ve onbirinci
fıkralarında tanımlanan kabahatlerin konusunu
oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
karar verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin
hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya
kullanılmak üzere hazırlanan eşya ve taşıma
araçlarıyla ilgili olarak da uygulanır.
(4) Bu Kanunda tanımlanan suçlar
ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımlarının konusunu oluşturan
eşyanın kaim değerinden, bu eşyanın gümrüklenmiş
değeri anlaşılır.
(5) Bu Kanun hükümlerine göre
idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı,
15'inci madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza
mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli
5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna
başvurulabilir.
(6) Bu Kanun kapsamına giren
suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen
asliye ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı
olarak resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde,
görevli mahkeme, ağır ceza mahkemesidir.
(7)
Bu Kanunda tanımlanan suçlar dolayısıyla
açılan davalarda mahkeme, iddianamenin bir nüshasını
ilgili gümrük idaresine de gönderir. Başvurusu üzerine, ilgili
gümrük idaresi açılan davaya katılan olarak kabul edilir.
(8) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır
birliklerine bağlı personel, bu Kanunla yaptırım
altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdür.
(9) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren
kaçakçılık olaylarından haberdar olduklarında
kanunî görevlerini yapmaya başlar ve aynı zamanda mahallin
en büyük mülkî amirine bilgi verirler.
(10) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu
veya özel, gerçek veya tüzel kişilerce, savunma hakkına
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak
karşılanmak zorundadır.
(11) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın
niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına
ilişkin hükümler uygulanır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
Mülkiyetin kamuya geçirilmesi
MADDE 14-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanun Tasarısının "Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi" başlıklı 14. maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Yılmaz
Kaya
İzmir
Madde 14- (1) 3 üncü maddenin onuncu
ve onbirinci fıkralarında tanımlanan kabahatlerin
konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
karar verilir. Bu Kanunun arama ve elkoyma ile müsadereye ilişkin
hükümleri, bu kabahatlerin işlenmesinde kullanılan veya
kullanılmak üzere hazırlanan eşya ve taşıma
araçları ile ilgili olarak da uygulanır.
(2) Bu Kanunda tanımlanan suçlar
ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin kamuya
geçirilmesi yaptırımlarının konusunu oluşturan
eşyanın kaim değerinden, bu eşyanın gümrüklenmiş
değeri anlaşılır.
(3) Bu Kanunda tanımlanan suçların
veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla
müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının
uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu
eşya, kamu davasının açıldığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması
halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması, değerinde
esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının ciddi
külfet oluşturması halinde onbeş gün,
içinde, eşyadan numune
alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune
alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler
yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma
evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(4) Satılarak tasfiye edilen
eşya veya taşıma araçlarının satış
bedeli emanet hesabına alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya veya
taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine
karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya geçirilmesi
kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli,
satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre için yasal
faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(5) El konulan eşyanın iadesine
karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dışticaret mevzuatı uyarınca
işlem yapılır.
(6) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(7) Bu Kanun hükümlerine göre
idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı,
15 inci madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza
mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli
ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun
yoluna başvurulabilir.
(8) Bu Kanun kapsamına giren
suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen
asliye ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı
olarak resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde,
görevli mahkeme, ağır ceza mahkemesidir.
(9) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, tanzim edenlerin unvan
ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının
ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri
ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik, iş
ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(10) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanağa geçirilir.
(11) Bu Kanun çerçevesinde yapılacak
kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı
Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından yürütülür.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
14'üncü madde kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
Kaim değer
MADDE 15-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Kaim değer"
başlıklı 15. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Yılmaz
Kaya
İzmir
Madde 15- (1) Bu Kanunda tanımlanan
suçlar ve kabahatler dolayısıyla müsadere veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımlarının konusunu
oluşturan eşyanın kaim değerinden, bu eşyanın
gümrüklenmiş değeri anlaşılır.
(2) Bu Kanunda tanımlanan suçların
veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla
müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının
uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu
eşya, kamu davasının açıldığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması
halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması, değerinde
esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının ciddi
külfet oluşturması halinde onbeş gün,
içinde, eşyadan numune
alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune
alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler
yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma
evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(3) Satılarak tasfiye edilen
eşya veya taşıma araçlarının satış
bedeli emanet hesabına alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya veya
taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine
karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya geçirilmesi
kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli,
satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre içinde yasal
faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(4) Elkonulan eşyanın iadesine
karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca
işlem yapılır.
(5) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(6) Bu Kanun hükümlerine göre
idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı,
15 inci madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza
mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli
ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun
yoluna başvurulabilir.
(7) Bu Kanun kapsamına giren
suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen
asliye ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı
olarak resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde,
görevli mahkeme, ağır ceza mahkemesidir.
(8) Bu Kanun çerçevesinde yapılacak
kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı
Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından yürütülür.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak,
silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar
saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe
ateş edebilir. Memurların silah kullanmalarından dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması
halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat
sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
incelemeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
15'inci madde kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
Tasfiye
MADDE 16
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Tasfiye"
başlıklı 16. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu
Mehmet Kartal
Niğde
Çorum Van
Yılmaz
Kaya
İzmir
Madde 16- (1) Bu Kanunda tanımlanan
suçların veya kabahatlerin konusunu oluşturması dolayısıyla
müsadere veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımlarının
uygulanabileceği eşya, sahibine iade edilemez. Bu
eşya, kamu davasının açıldığı tarihten
itibaren bir yıl içinde kovuşturmanın sonuçlanmaması
halinde derhal tasfiye edilir. Ancak eşyanın;
a) Zarara uğraması, değerinde
esaslı ölçüde kayıp meydana gelme tehlikesinin varlığı
halinde üç gün,
b) Muhafazasının ciddi
külfet oluşturması halinde onbeş gün, içinde, eşyadan
numune alınmasının mümkün olduğu durumlarda numune
alınarak, mümkün olmaması halinde ise gerekli tespitler
yaptırılarak, soruşturma evresinde hâkim, kovuşturma
evresinde mahkeme tarafından tasfiyesine karar verilir.
(2) Satılarak tasfiye edilen
eşya veya taşıma araçlarının satış
bedeli emanet hesabına alınır. Yargılama sonucunda;
a) Tasfiye edilen eşya veya
taşıma araçlarının, müsadere edilmeyip, iadesine
karar verilmesi,
b) Mülkiyetin kamuya geçirilmesi
kararına konu teşkil eden eşyanın ilgilisine iadesine
karar verilmesi,
hallerinde; satış bedeli,
satış tarihinden iade tarihine kadar geçen süre içinde yasal
faizi ile birlikte hak sahibine ödenir.
(3) Elkonulan eşyanın iadesine
karar verilmesi halinde, bu kararların uygulanmasında
yürürlükte olan gümrük ve dış ticaret mevzuatı uyarınca
işlem yapılır.
(4) Bu Kanunun uygulamasında
tasfiye, tasfiye idaresi tarafından Gümrük Kanunu hükümlerine
göre yapılır.
(5) Bu Kanunda tanımlanan suçlar
dolayısıyla açılan davalarda mahkeme, iddianamenin
bir örneğini ilgili gümrük idaresine de gönderir. Başvurusu
üzerine, ilgili gümrük idaresi açılan davaya katılan olarak
kabul edilir.
(6) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır
birliklerine bağlı personel, bu Kanunla yaptırım
altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdürler.
(7) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren
kaçakçılık olaylarından haberdar olduklarında
kanunî görevlerini yapmaya başlar ve aynı zamanda mahallin
en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(8) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu
veya özel, gerçek veya tüzel kişilerce, savunma hakkına
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak
karşılanmak zorundadır.
(9) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın
niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına
ilişkin hükümler uygulanır.
(10) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak,
silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar
saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe
ateş edebilir. Memurların silâh kullanmalarından dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması
halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat
sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(11) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
incelemeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI
KÖKSAL TOPTAN (Zonguldak) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılmıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
İkinci bölüm, geçici 1 madde
ila 4'üncü maddeler dâhil, 17 ile 27'nci maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde söz isteyenler
var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Küçükaşık.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET KÜÇÜKAŞIK
(Bursa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 1275 sıra sayılı yasa üzerinde, ikinci bölüm hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu kaçakçılık
kanununun bence tartışılması gereken en önemli
yönlerinden bir tanesi: Bu kaçakçılık kanununu, ne oldu
da 2003 yılında değiştirdiğimiz 4926 sayılı
Yasa'dan sonra, hangi gerekçeyle, tekrar, üç yıl sonra Türkiye
Büyük Millet Meclisinin gündemine getirdik? Bence en temel sorunlardan
bir tanesi bu. Çünkü, daha önce ve özellikle AKP'nin ekonomi politikasına
baktığımızda ve daha önce söylemlerimize baktığımızda,
şimdiye kadar söylenen bir şey vardı, "ekonomik suça
ekonomik ceza" ve 4926 sayılı Yasa da ekonomik suça ekonomik
ceza ilkesinde hazırlanmış bir yasa idi ve Türkiye'de
bol bol para cezaları veriliyordu. Fakat, baktık ki
"Ekonomik suça ekonomik ceza verilir." hükmü konulmasına
rağmen, Türkiye'de kaçakçılık azalacağına
tam tersi artmaya başlamış ve her şekilde, Türkiye'de,
gerek serbest bölgeler gerek gümrük kapılarımız, artık,
yol geçen hanına benzemeye başlamıştı. Yetmediği
gibi, Türkiye'de -en ilginç noktalardan bir tanesi- akaryakıt
kaçakçılığı had boyutlara ulaşmış ve
şu anda, Türkiye'de, şeker, pirinç kaçakçılığı
da hâlâ devam ediyor, gidiyor.
Önlemler almaya çalışırken,
bakıyoruz, bir taraftan, biliyorsunuz Türkiye'de özellikle en
büyük sorun, pancar çiftçilerimizi ilgilendiren şeker kotası
nedeniyle, Şeker Kurulu, kendisine ait yüzde 15 kotaları
aşan üç tane firmaya ceza yazdı diye, Sayın Başbakan,
bir genelgeyle beraber Şeker Kurulunu görevden aldı 2004
yılı sonunda ve Şeker Kurulunun başına da,
bildiğimiz kadarıyla, şu anda, Sayın İçişleri
Bakanımızın sayın kardeşi geldi göreve. Yani,
Türkiye'de, hem şeker kaçakçılığı devam ediyor
İçişleri Bakanlığımız ve Gümrük Müsteşarlığımız,
Gümrük Bakanlığımız kaçakçılığı
engelleyecek, ama birden bakıyorsunuz ki tam tersi,
İçişleri Bakanımızın kardeşi Şeker
Kurulunun başına geçiyor ve şu anda kesilen hiçbir tane
ceza yok, kotaları aşanlara da kesilen herhangi bir ceza
yok.
Bakınız, arkadaşlar,
bu kaçakçılık kanununun gelme gerekçelerinden, en temel
gerekçelerinden bir tanesi, Sayın Bakanın ve Sayın
Müsteşar Vekili Mehmet Şahin'in kaçakçılık olaylarına
isminin karışmış olmasından kaynaklanıyor.
Türkiye'de en fazla kaçakçılık
serbest bölgelerde yapılıyor. Serbest bölgelerde yapılan
kaçakçılığa, bugüne kadar herhangi bir şekilde ceza
verilmiş hâlde değildir. Serbest bölgeler yol geçen kapısı
hâlindedir. Herkes getirip de
Sayın Hakkı Köylü dün akşamki
konuşmasında dedi ki "Biz, suçları artırmadık,
tam tersi hapis cezası verdik." ve suçları tanımladınız.
Hayır, tam tersi, şu ana kadar, daha önceki yasadaki kaçakçılıkla
ilgili bütün suçları ortadan kaldırdınız, suçların
tanımını değiştirmeye kalktınız. Örneğin,
daha önce, kaçakçılık suçlarını düzenleyen 3'üncü
maddenin (ı) fıkrasındaki bütün cins ve miktarlar
alınarak neyin kaçakçılık olduğu, neyin hayali
ihracat olduğu ortadan kalktı.
Yine, yetmedi, yetmedi. Özellikle,
kaçakçılık kanununun görüşmeleri esnasında bizim
ve özellikle benim en fazla ağırıma giden noktalardan
bir tanesi, o an Gümrük Müsteşar Vekili olan Sayın Mehmet
Şahin'in Hükûmeti temsilen kaçakçılık kanununun görüşmelerine
katılmasıydı.
Bakınız, arkadaşlar,
tutanaklara girmesi için, bugün bir kez daha söylüyorum; benden önce,
Sayın Ziya Yergök de aynı şeyi söyledi; yine, dün akşam
Sayın Muharrem Kılıç da biraz bahsetti; ama, ben, bir kez
daha tutanaklara girmesi için belirtmek istiyorum; çünkü, bu yasanın
5'inci maddesinde etkin pişmanlıkla direkten direğe
zamanın Gümrük Müsteşar Vekiline af çıkartılıyordu
getirilen pişmanlıkla ilgili düzenlemeyle. Bizim, Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekillerinin müdahalesiyle bu af çıkartıldı.
O yüzden, bu olayı bir kere daha anlatıp, tutanaklara geçirmek
istiyorum:
Bakınız, bir ihbar mektubuyla,
Başbakanlık Teftiş Kuruluna, Gebze Gümrüğünde
akaryakıt kaçakçılığı yapıldığı
ihbar edilir. Başbakanlık Teftiş Kurulu, bu ihbarı
ciddi olarak bulur ve Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığına
gönderir. Gümrük Teftiş Kurulu Başkanlığı olayı
ciddi bulur ve Başbakanlık Müsteşar Vekili Mehmet
Şahin'in de kaçakçılığa yardım suçundan 4926
sayılı Yasa'nın 11'inci maddesi uyarınca hakkında
ön inceleme yapılması için Başbakanlık Teftiş
Kuruluna gönderilmesi istenir. Bakan Kürşad Tüzmen yazıyı
imzalamaz ve "4483 sayılı Yasa uyarınca ön incelemeyi
bizzat yaptım." diyerek soruşturma izni vermez ve Gümrük
Teftiş Kurulu Başkanını görevden alır.
Bu kez, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı basında çıkan haberleri
ihbar kabul ederek Bakanlıktan dosyayı ister ve hazırlık
soruşturmasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
yapar. Bu arada, Bakanlığın "ön inceleme yapılmasına
gerek yoktur" kararına da Danıştayda itiraz eder.
Yine, kaçakçılık suçlaması
nedeniyle yapılan hazırlık soruşturmasında
Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı da takipsizlik
kararı verir.
Bu arada, Gümrük Bakanlığı
Müsteşar Vekili Mehmet Şahin izin alarak yurt dışına
gider. Yerine bakan Müsteşar Vekili Yardımcısı,
Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik
kararına itiraz edilmemesini ister. Bu amaçla, Maliye Bakanlığı
avukatlarıyla görüşerek, Gebze Cumhuriyet Başsavcılığının
takipsizlik kararına itiraz edilmemesi tekrar istenir. Ancak,
hukukçuların bu talebi reddetmesi üzerine, Gebze Cumhuriyet
Başsavcılığının takipsizlik kararına
itiraz edilir ve Kartal Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararını
iptal ederek kovuşturma açılmasına karar verir ve bu
yargılama hâlen sürmektedir.
Bu arada, Danıştay, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının "ön inceleme
yapılmasına gerek yoktur" kararını iptal
eder ve Gümrük Müsteşar Vekili hakkında ön inceleme yapılmasına
karar verilir. Bunun üzerine, basına da bizim ilgiyle izlettiğimiz
gibi, Gümrük Müsteşar Vekili Sayın Mehmet Şahin istifa
etmek zorunda kalır ve yerine, "takipsizlik kararına
itiraz etmeye gerek yoktur" denilen Müsteşar Vekili Yardımcısı
atanır. Bu arada, Mehmet Şahin'in istifası üzerine, Sayın
Kürşad Tüzmen "gidişi böyle oldu, ama dönüşü muhteşem
olacak" diye de bir toplantı esnasında bütün Türkiye'nin
huzurunda söyledi. Yine, bu soruşturmalar devam ederken de kaçakçılık
kanunu Meclisteki Adalet Komisyonuna geldi ve alt komisyona geldi.
Şimdi, arkadaşlar, bakınız,
bu kaçakçılık kanununun görüşmeleri esnasında
getirilen 5'inci madde var, etkin pişmanlığı düzenliyor.
Hükûmetin getirdiği etkin pişmanlığı aynen
okuyorum:
"Madde 5- (1) Onüçüncü fıkrası
hariç, 3 üncü maddede tanımlanan suçlardan birine iştirak
etmiş olan kişi, resmî makamlar tarafından haber
alınmadan önce; suçu, diğer failleri ve kaçak eşyanın
saklandığı yerleri merciine haber verirse, verilen
bilginin faillerin yakalanmasını veya kaçak eşyanın
ele geçirilmesini sağlaması halinde cezalandırılmaz.
(2) Onüçüncü fıkrası hariç,
3 üncü maddede tanımlanan suçlardan birine iştirak etmiş
olan kişi, suçtan resmî makamlar haberdar olduktan sonra, etkin
pişmanlık göstererek;
a) Soruşturma evresi sona
erinceye kadar suç konusu eşyanın gümrüklenmiş değerinin
üç katı kadar parayı,
b) Hüküm verilinceye kadar suç konusu
eşyanın gümrüklenmiş değerinin beş katı
kadar parayı,
Devlet Hazinesine ödemesi halinde,
hakkında cezaya hükmolunmaz.
(3) Birinci ve ikinci fıkralar
uyarınca fail hakkında cezaya hükmolunmaması veya
dava ve cezanın düşürülmesi hâli, müsadere hükümlerinin
uygulanmasına engel teşkil etmez."
Şimdi, arkadaşlar, hazırlık
soruşturması süren bir şahıs, bir Müsteşar Vekili,
eğer Adalet Komisyonuna geliyorsa ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
geliyorsa kendisi hakkında hazırlık soruşturması
da devam eden bir suç nedeniyle bir affı düzenleyen, yani, kovuşturma
esnasında gümrüklenmiş değerin 3 katı kadar parayı
ödediği takdirde tamamen hakkındaki soruşturmasının
düşme kararını getiriyorsa buna ne denir? Türkiye'nin
gereklilikleri nedeniyle çıkan bir kanun mu denilir? Bizzat
da bu hazırlık soruşturması nedeniyle, hakkında
soruşturma yürütülen şahıs Adalet Komisyonuna gelerek
Bakanlığı temsil eden koltuğa oturarak Bakanı
temsil ederse orada biz buna ne deriz, ne denilebilir buna? Hiçbir
şeyin denmemesi gerekiyor ve Adalet Komisyonunda yaptığımız
müdahale sonucu bu değiştirildi.
Daha da yetmedi, yine kaçakçılık
suçlarını düzenleyen 3'üncü madde vardı. Sayın Maliye
Bakanının naylon fatura ve hayalî ihracatla ilgili...
16'ncı fıkrada "bilerek" kelimesi yine bir değişiklik
önergesiyle getirilmişti. Müdahalemiz sonucunda bu çıkartıldı.
Bu çıkartılmadı mı arkadaşlar?
Geliyoruz, devlete karşı
işlenen suçlar, kaçakçılık... Şimdi, deniliyor ki:
"Biz, hayır efendim, tam tersi, kaçakçılık cezalarını
artırdık." Pekâlâ, arkadaşlar, Hükûmet tasarısında
eski Kaçakçılık Kanunu'nun, 4926 sayılı Yasa'nın
devlet ve kamu güvenliği aleyhine kaçakçılık hükmü
var mı? Yok. Yani, her türlü kaçakçılığı engellemeye
kalkacaksınız, devlet ve kamu güvenliği aleyhine kaçakçılığı
düzenleyen hükmü tasarıdan çıkaracaksınız ve
"Merak etmeyin biz cezaları artırıyoruz arkadaşlar."
diyeceksiniz. Bunu iddia etmek mümkün mü, bunu nasıl iddia edebiliyorsunuz
Sayın Köylü? İddia ediyorsunuz bunu, diyorsunuz ki:
"Hayır, biz cezaları artırdık." Bizim isteğimiz
üzerine koyduk. 4'üncü maddeye son fıkra olarak devlet ve kamu
güvenliği aleyhine kaçakçılığı engelleyen
hükmü biz koydurttuk, talebimiz üzerine. Pekâlâ, Bakanlık bunu
niye koymadı?
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Biz kabul etmesek koyabilir misiniz?
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Pekâlâ, Bakanlık bunu niye getirmedi o zaman? Mademki
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Şu andaki hâlini konuş.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Bak, şu anki hâli bu. Niye çıkartıyor Hükûmet o zaman bunu,
onu anlatmaya çalışıyorum. Bakın, arkadaşlar,
şunu bilin hepiniz: Bugün serbest bölgeler yol geçen hanı
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Şahsıma ait de konuşma vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun efendim.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Şu anda serbest bölgelerde, gelen
Gümrük idarelerinde herhangi
bir kayıt yoktur. Serbest bölgelere Türkiye içerisinden yapılan
mal çıkarsa, eğer kayıtlara işlenirse bunun
adına "ihracat" diyoruz, serbest bölgelerden Türkiye'ye
gelenlere de "ithalat" diyoruz. Pekâlâ, şu anda serbest
bölgelerde mallar geliyor antrepolara ve oradaki
Çünkü, daha önceki
4926 sayılı Yasa'da çok büyük para cezaları vardı,
9 kat tutarında cezalar vardı, kimsenin ödemesi mümkün değildi.
Büyük firmalar, ithalat yapan firmalar da ne yapıyorlardı?
Paravan şirketler adına oralarda şirketler kurduruyorlardı
ve onlar adına serbest bölgelere, antrepolara getirdiği
mallar da kayboluyor idi, kayboluyor idi. Şimdi, kayboluyor
Şu anda, bütün tutanaklarda
Serbest bölgelerde de hepsi kayboluyor. Kaybolan malları kim çaldı? Bakıyorsun,
tutanaklara baktığında sadece firmaya ceza yazıyorsunuz.
Pekâlâ, serbest bölgedeki bir mal kayboluyor da oradaki hiçbir gümrük
muhafaza memurunun hiçbir suçu yok mu, devlet görevlilerinin hiçbir
suçu yok mu? Serbest bölgedeki malın kaybolması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Beş dakikam daha vardı Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
üçüncü sıradasınız, onun için ilave edemiyorum. Ben,
son cümlelerinizi alayım, konuşan olmazsa, çağıracağım.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Devamla) -
Şahsıma ait konuşmamda devam etmek üzere, hepinize
sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Küçükaşık.
Anavatan Partisi Grubu adına,
Hatay Milletvekili Sayın Züheyir Amber.
Buyurun. (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ZÜHEYİR AMBER (Hatay) - Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 1275
sıra sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
hakkında Anavatan Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Türkiye'de kaçakçılık en
yaygın haksız rekabet nedenlerinden birisini oluşturuyor.
Kaçakçılığın yaygın olmasının en
önemli nedenlerinden birisi de hükûmetlerin bugüne kadar âdeta kaçakçılığı
teşvik eden politikalar izlemesidir.
Kamunun ek gelir sağlamak amacıyla
dolaylı vergi oranlarını aşırı yüksek tuttuğu
tüm sektörlerde kaçak oranı maalesef çok yüksek. Özellikle petrol
ürünleri, içki ve sigaraya konulan yüksek vergi oranları bu
sektörlerde kaçak oranının büyük boyutlara ulaşmasına
neden olmuştur.
Türkiye'de yüksek maliyet nedeniyle
pahalıya satılan zorunlu ihtiyaç mallarında da kaçağın
yaygın olduğu görülmektedir; elektrik ve bazı kentlerde
su kaçakları gibi. Elektrik konusunda hâlen elde tutulur bir başarı
elde edilememiştir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde
de uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, yasak olmasına
rağmen, önemini ve varlığını sürdürmekte
olup, Hükûmetin bu konuda ciddi bir çalışması bulunmamaktadır.
Bu kaçak oranları hâlen çok yüksek seviyelerdedir.
2006'da Türkiye'de kaçakçılık
rekor kırmış, ülke genelinde 21.598 mali, narkotik ve
organize suç meydana gelmiştir. Geçmişte çok yaygın
olan sürekli ithalat yasakları ve yüksek gümrük oranları
nedeniyle kaçakçılık önemli ölçüde artmıştır.
Ancak, Türkiye'de kaçakçılık hâlâ sanki teşvik edilen
önemli bir faaliyet alanı olmaya devam etmektedir.
Kaçakçılık konusu Türkiye
için önemli sorunlar arasında yer almaktadır. Şöyle ki:
Toplam araç sayısı 2000 yılında 8 milyon 320 bin 449
iken, 2005 yılında 11 milyon 145 bin 828, 2006 yılı
Şubat ayı sonu itibarıyla da 11 milyon 325 bin 464 adet olmuştur.
2000 yılından 2005 yılına kadar araç sayısı
yaklaşık olarak yüzde 40 artmıştır. Buna karşılık,
Türkiye'nin 2000 yılında ham petrol tüketimi toplamı
24 milyon 205 bin ton, 2005 yılında 25 milyon 489 bin ton olmuştur.
2000 ile 2005 yıllarındaki ham petrol tüketimindeki artış
yaklaşık yüzde 5 olmuştur. Yıllık akaryakıt
satış miktarı 2000 yılında 18 milyon 235 bin
ton, 2005 yılında 16 milyon 847 bin ton olmuştur. 2000 ile
2005 yıllarında akaryakıt tüketimindeki azalış
yaklaşık yüzde 10 olmuştur. Dolayısıyla, toplam
araç sayısına bakıldığında, 2000 ile 2005
yılları arasında araç sayısındaki artış
ile toplam petrol satış miktarları arasındaki uyumsuzluk,
uygunsuzluk bulunduğu görülmektedir. Tabii, bu arada, devletin
ekonomik kaybına göz yuman idarecilerden hiç bahsedilmemektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
akaryakıt kaçakçılığını araştırmak
için bir komisyon kurdu. Bu komisyonda çok önemli bilgi ve belgelere
ulaşıldı. Ancak, bu rapor şu ana kadar görüşülmedi
ve çözüm yolunda bir adım atılmadı. Sanki bir el, akaryakıt
kaçakçılığının ortaya çıkmasını
engelliyor. Gümrüklerden ve dış ticaretten sorumlu Sayın
Bakan Tüzmen, TV programlarında diyor ki: "Kaçak petrol, gümrük
kapılarından değil, denizden geliyor." Peki, denizden
geldiğini biliyorsanız, bunun önlemini almak da yine sizin
göreviniz değil mi?
Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz günlerde kaçakçılıkla
ilgili vermiş olduğum soru önergelerimi kısaca sizlerle
burada paylaşmak istiyorum. Geneli itibarıyla, gümrüklerden
sorumlu Devlet Bakanından aldığım cevaplara göre,
kaçakçılığa eğilim, 2003 ile 2006 tarihleri arasında,
geçtiğimiz döneme göre artış içindedir. Her ne kadar
Sayın Bakan, bu durumu, medyada kendini başarılı
göstermeye çalışsa da bana göndermiş olduğu rakamların
birçoğunda gümrük yetkilileri değil, Sahil Güvenlik, jandarma
ve emniyet güçlerince yakalandığı daha sonraki cevaplarından
anlaşılmıştır. Ayrıca, bana göndermiş
olduğu yakalanan kaçak eşya rakamlarının içerisine,
kaçak zanlıyla el konulan eşyaları da katarak rakamları
yüksek göstermeye çalışsa da gerçeğin böyle olmadığı
anlaşılmıştır.
Hâlen birçok gümrük giriş kapımızda
teknik ekipman ve cihaz yoktur. Uyuşturucu ve silah kokusuna
hassas olan köpekler kaçak eşyayı tespit edememekte, bu kapılarımızda
çalışan görevlilerimiz, "Şüphe duyduğumuz
aracı arıyoruz." deyip, işlerin nasıl yürüdüğünü
ifade etmektedirler.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
gümrüklerdeki yolsuzluk, rüşvet ve benzeri sorunlar gibi, ana
hatlarıyla ifade edilmeye çalışılan hususların
bütün boyutlarıyla araştırılması, yani, çözüm
yollarının belirlenmesi ve gümrüklerimizin ideal noktaya
taşınması açısından 13/10/1999 ile 13/10/2004 tarihleri
arasında 93 milyar dolar işlem hacmine sahip dâhilde işleme
rejimi uygulamalarındaki suistimallerin tespiti konulu
sürdürdüğü inceleme ve soruşturma talimatla durdurulan,
hukuk kurallarını dışlar şekilde ve ortada
hukuku ihlal eder mahiyette hiçbir işlem olmadığı
hâlde aleyhine peş peşe disiplin soruşturmaları
açılan, görevden uzaklaştırmaya kalkışıldıktan
sekiz gün sonra görevden uzaklaştırma atıflı yazının
sehven yazıldığı kendisine bildirilen, tarafına
intikali sağlanan ihbarlarla ilgili gereği yapılmayan
Gümrükler Muhafaza Başkontrolörü İlter Kuşoğlu'nun
yazı, rapor ve Devlet Bakanlığı ile Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına intikal ettirdiği
dilekçelerinin, uzun yıllara dayanan rüşvet, yolsuzluk gibi
gayriyasallıklarla mücadelede neden başarısız
olunduğunu tüm yönleriyle açıklığa kavuşturacağını
düşünmekteyiz.
Aşağıda okuyacaklarım,
adı geçenin, Gümrükler Muhafaza Başkontrolörü İlter
Kuşoğlu'nun resmî belgelerde yer verdiği ifadelerdir.
"Kaçakçılığın
men, takip ve tahkiki yükümlülüğü içerisinde bulunan kamu görevlilerinin
strateji belirlemeleri, firma sahibini Başkontrolörlüğümüzün
konuyla ilgili uzman olmadığı doğrultusunda müracaatı
için yönlendirmeye çalışmaları, dâhilde işleme
rejimi kapsamında tarafımızdan sürdürülen inceleme,
araştırma ve soruşturmaları önlemeye yönelik girişimde
bulunmaları vahimdir.
Kamu görevinin gerektirdiği
sorumluluklardan imtina edildiği, kanun hükümlerinin hiçe
sayıldığı, zorunlu bulunulan görevlerden bilerek
ve isteyerek kaçınıldığı, tespiti sağlanan
kaçakçılık ve sahtekârlık fiillerinden dolayı lazım
gelen işlemlerin ikmal zorunluluğunun hiçe sayıldığı,
neticeten hukuk kurallarının bütünüyle ihlal edildiği
bir süreçte, yine aynı gerçeklikler paralelinde, Başkontrolörlüğümüzün
eylem ve işlemlerinin soruşturulması hususu onaya
bağlanmış, kaçakçılığı, sahtekârlığı
bütün teklif, engelleme vesair organize işlemlere karşın
ortaya çıkarmamız sebebiyle yürürlükteki irade tarafımızla
ilgili çıktılarda bulunarak dosya kapsamında yer verildiği
gibi hukuki, kişisel, ahlaki maraziyetleri ifade eden hedef
ve amacı bir kez daha aşikâr hâle getirmiştir.
İşbu yazımız, ilgi
tuttuğumuz yazının konusunda oluşturulmaya çalışıldığı
gibi, bir savunma kaygısıyla düzenlenmemiştir. Bu yazı,
kaçakçılığı ortaya çıkarmamızdan, sahtekârlığı
aşikâr kılmamızdan, makam ve rakam teklifine hayır
dememizden, bu ülkede her şey satılık değildir ve
bu ülkenin böylesine peşkeş çekilmesine izin vermeyeceğim
duruşumuzdan, değerleri ayaklar altına alan insanlara
karşı mücadeleden yılmayacağımızdan
sonraki yaşananlara isyandır.
Bu yazı, makamını ve
yetkisini Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugününe ve yarınlarına
zarar verenlerin karşısında, var olunduğu müddetçe
bulunulacağının deklarasyonudur.
Bu yazı, tüm değer, ilke
ve sorumlulukları ayaklar altına alanlara karşı
yarınlara da yürütülecek mücadelenin manifestosu, süregelen
oyunlara meydan okumadır.
Bu yazı, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin bir hukuk devleti olduğunu unutanlara hatırlatma,
kamu çıkarlarını hiçe sayanların, kamu lehine
davranıyor görüntüsü yaratan maskelerinin yırtılmasıdır.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
unutulmamalıdır ki, yolsuzluk, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
ve Türk milletinin bekasını terörden daha fazla tehdit
eder boyuta ulaşmıştır. Yolsuzluğa karşı
savaş vermek, makamı, unvanı, gücü kuvveti ne olursa
olsun, yolsuzluğa bulaşan kimselerin karşısında
durmak
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ZÜHEYİR AMBER (Devamla) - Bitirmek
üzereyim Sayın Başkan.
"
ve düşüncelerini korkmadan,
mertçe ifade edebilmek ise, vatanperverlik gibi şeref nişanesiyle
eş anlam kazanmıştır.
Tarafımızca, dün ve bugün
olduğu gibi, yarınlarda da bu şerefin bedeli ne olursa
olsun taşınmasına devam edilecektir."
Kaçakçılıkla mücadele ülkemizde
topyekûn olmalı, bugün gümrük kapılarında karar ve görev
merciinde olan on dört kuruluş tek elde yapılanmalıdır.
Anavatan Partisi için, ülkemizin her alanında kaçakçılığın
önlenmesi en önemli kriterdir. Kayıt dışı kazanç,
haksız kazanç, ülkemizin her alanında haksız
rekabet ve ekonomik kayıplar oluşturmaktadır.
Buralarda çekinmeden alacağımız tedbirlerle, ekonomimize
kazandıracağımız kaynaklarla, gümrük kapılarımızı
en modern hâle getirmeyi hedefliyoruz. "Gümrük kapılarımız
ülkemizin namusudur" anlayışıyla, gelişmiş
ülkelerin gümrük kapılarındaki tüm uygulamaları ülkemizde
de hayata geçireceğiz.
Görüşmekte olduğumuz kanunun
amacına ulaşması ve hayırlı olması dileğimle
saygılarımı sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Amber.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.
Sayın Köylü, şahsi konuşma
isteğiniz var, birleştiriyorum.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU ADINA HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kanunun ikinci bölümüyle
ilgili söyleyeceklerime geçmeden önce, benden önce konuşan
arkadaşlarımdan Sayın Küçükaşık'ın bazı
iddiaları oldu kanunla ilgili; onlara, müsaade ederseniz,
kısaca cevap vermek istiyorum.
Bir müsteşar vekilinin hakkında
yargı yoluna gidildiğini ve mahkûm olduğu takdirde,
henüz soruşturma da devam ettiğinden, etkin pişmanlık
hükümlerinden istifade ederek cezasının ortadan kaldırılacağını
veya önemli ölçüde cezasının düşeceğini ileri
sürdü.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum:
Bir kimse hakkında soruşturma başlatılmış
olması, o kişinin mahkûm olacağı anlamına gelmez.
Hiç kimse, hakkında mahkemeden kesin mahkûmiyet hükmü çıkmadan,
o kişiyi mahkûm olarak kabul edemeyiz. Öncelikle bunu bir kenara
yazalım.
İkincisi: Sayın arkadaşım
kanunu herhâlde son tarafından okuyor. Biraz detaylı düşünürsek,
etkin pişmanlık hükmü, daha önceki 4926 sayılı Kanun'umuzda
da var. O Kanun'umuzda, olay haber alınmadan ihbar edene bir indirim
var, daha doğrusu cezasızlık var, bunda da aynı
şekilde cezasızlık var. 4926'da, olay haber alındıktan
sonra ihbar edene ve olayın failleriyle, eşyayı yakalamaya
yardım edene verilecek cezada indirim var, bunda da aynı
şekilde indirim var. İlave olarak ne var? Üzerinde durduğu
konu da odur, soruşturma safhasında eğer etkin pişmanlıkta
bulunur da olayın faillerinin ve kaçak eşyanın yakalanmasına
yardımcı olur ve bu husus sübuta ererse, bu takdirde ilave
bir indirim var. Yani, bu takdirde eşyanın gümrüklenmiş
değerinin 2 katı kadar idari para cezası verilecektir.
Şimdi, arkadaşımızın
anlattığı, büyük ihtimalle, bu kısmına giriyor,
anlattığı budur.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
yok. Hayır
İkinci fıkrada sizin dediğiniz hiçbir
şey yok. Tekrar okuyun ikinci fıkrayı.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ben okudum
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
etkin pişmanlık göstermek yok.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ben okudum
ikinci fıkrayı.
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) -
Ben okuyacağım şimdi.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Şimdi,
başka bir şey daha söyleyeyim.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık
MEHMET KÜÇÜKAŞIK (Bursa) - Hayır,
yok.
BAŞKAN - Sayın Küçükaşık,
karşılıklı konuşmayalım. Siz konuştunuz
Buyurun.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Ben size
daha başka bir şey söylüyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar
BAŞKAN - Sayın Köylü, siz
Genel Kurula hitap edin.
HAKKI KÖYLÜ (Devamla) - Tamam
Başkanım.
Biz bu kanunu hazırlarken, ta
temelinden beri işin içindeyim, Ceza Kanunu'nda biliyorsunuz
bir kargaşa yaşandı ki, bir temel kanun yapılırken
elbette ki bu olacaktı. Lehe hüküm, aleyhe hüküm, hangi kanun lehedir,
hangi kanun değildir, bu konuda bütün davalar yeniden ele
alındı ve gözden geçirildi. Davaların kararları
tekrar verildi, Yargıtaya gitti, derken, büyük bir zaman kaybına
sebep olundu. Biz burada özellikle bunu da hesap ederek, hiç kimsenin
bu kanunun lehe bir kanun olduğunu düşünerek, bu kanundan
istifade ederek davasının yeniden ele alınmasına
fırsat vermemek için bir düzenleme yaptık.
Şimdi, etkin pişmanlık
hükmü varsayalım failin lehine, şu anda devam eden birisinin
lehine. Peki, kanunu nasıl uygulayacağız? Türk Ceza
Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un ilgili
maddesine bir göz atalım. 9'uncu maddenin 3'üncü fıkrası
aynen şöyle diyor: "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların
ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların
birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle
belirlenir." Bu, eskiden de böyleydi, Ceza Kanunu çıktıktan
sonra da böyledir.
Şimdi, eski kanunun -yani
şu anda yürürlükte olan kanunun, öyle diyelim- kaçakçılık
suçuna vermiş olduğu -3'üncü maddenin 1'inci fıkrasından
başlarsak, normal kaçakçılık odur- eşyanın gümrüklenmiş
değerinin 3 katı ile 6 katı arasında bir para cezası
vardır. Bizim elimizdeki tasarıda ne vardır? Yalın
olarak, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası vardır.
Bahsedilen kişi, bu suçu tek başına işlediğinden
dolayı soruşturmaya maruz kalmamıştır; bu suçu,
bir çetenin içinde işlediğinden dolayı soruşturmaya
maruz kalmıştır; yani, örgütlü olarak işlemiştir.
Suç örgütlü işlendiğinde ne olacaktır? Ceza 2 katı
artacaktır, yani üç yıldan on beş yıla kadar. Peki,
bu suçta belgede sahtecilik var mı? Varsa, iki yıl da oradan
ilave edeceğiz, alt sınırı en az beş yıl olacaktır.
Basit bir para cezası, bu kanuna göre basit bir para cezası,
öbür tarafta, alt sınırı beş yıldan on beş
yıla varan hapis cezası. Yani, bunu birlikte değerlendirdiğimiz
takdirde, hangi hâkim şimdiki kanunun lehe hüküm içerdiğini
ve bunun uygulanması gerektiğini söyleyebilir? Bu, kesinlikle
mümkün değil. Kanunu okurken, bütün hükümlerini bir araya getirip
bu kişiye bu kanun uygulansaydı hangi hükümleri uygularız;
onların hepsini bir araya getirip uygulayacağız, bir
de eski kanuna bakacağız. Sonuç hakikaten lehineyse, sizin
dediğiniz gibi olurdu, ama, burada lehe olması kesinlikle
mümkün değildir, böyle bir şey kabul edilemez.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bunu geçtikten sonra, bu kanunla ilgili, ben, çok merak
edilen ve bazı arkadaşlarımızın da ısrarla
daha değişik şekilde düzenlenmesini istedikleri
-hem Cumhuriyet Halk Partili hem AK Partili arkadaşlarımızın-
bir iki hükmü var, ondan bahsetmek istiyorum. Bu kanunun temel özelliklerinden
birincisi, el koyma. Eşyaya el koymada, eski kanuna göre bir
değişiklik yoktur. Kaçak eşyaya, bulunduğu zaman
el konulur ve muhafaza altına alınır. Eğer bu
eşya bozulacak cinstense üç gün içinde hemen satışı
yapılır. Eğer muhafazası zor bir eşyaysa on
beş gün içinde satışı yapılır. Bütün bunların
kapsamına girmeyip de, mahkeme eğer bir yıldan fazla sürerse,
bir yılın sonunda derhâl satışı yapılmak
suretiyle parası hazinede emanet hesaba alınır. Sonunda
davayı kazanan tarafa, daha doğrusu, vatandaş davasını
kazanırsa bu takdirde faiziyle birlikte kendisine iade edilir.
Bu bir.
İkincisi: Kaçakçılık
suçunda, eşya taşımada kullanılan araçların
el konulmasıyla ilgili bir hüküm vardır ki, bu kanunun en
büyük özelliği budur. Hepimiz biliyoruz, gümrük kapılarında,
hatta, gümrük kapılarının dışında
başka yerlerde sayısı artık binleri geçmiş,
ne olacağı meçhul araçlar vardır. Bunlar gittikçe hurdalığa
dönmektedir. Bu araçların ekonomiye kazandırılması
gerekir; çünkü, bu, devlete de fayda sağlamıyor, vatandaşa
da fayda sağlamıyor. Bu bakımdan şöyle bir düzenleme
yaptık: Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128'inci maddesinde kara,
deniz, hava taşıt araçlarına el koymanın bu araçların
siciline şerh vermek suretiyle yapılacağı hükmü
amirdir, öyle hüküm konulmuştur. İşte, burada kaçakçılık
suçlarında yakalanan araçları da buraya bağladık.
Yani, bu araçlar da ilk yakalandığı zaman, Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda belirtildiği şekilde, trafik siciline, deniz
aracıysa onun siciline, hava aracıysa gene kendi siciline
şerh konulmak suretiyle kendisine teslim edilecektir. Dava sonunda
haklı çıkarsa aracı zaten kendisindedir, bir sorun kalmayacak,
o sicildeki şerh ortadan kaldırılacaktır.
Eğer bu araç kaçakçılık yapılmak üzere özel olarak,
halk dilinde "zula" dediğimiz, yani, gizli bölmeler ihdas
edilmek suretiyle kaçak eşya oraya konulmuş araçlardan ise
veya bu aracın Türkiye'de sicil kaydı yok ise, Türkiye'de kayıtlı
değilse veya bu araç, dava devam ederken kaçakçılık suçunda
ikinci defa kullanılmış ise, bu takdirde araç alıkonulacaktır;
yani, el koyma işi
"El koyma" hukuki bir tabirdir. Birincisinde
sicile şerh veriliyor; ama, bu saydığım şekilde
olursa, alıkonulacak, muhafaza altına alınacak; ancak,
gene burada da ilanihaye durmayacaktır; aracın sahibi
bir ay içerisinde bu aracın tamamının bedelini teminat
olarak yatırırsa araç kendisine teslim edilecektir. Sonunda
diyelim ki araç iade edilmedi, mahkeme müsadere kararı verdi.
Bu takdirde, Ceza Kanunu'nun hükümlerine gidiyoruz gene, orada kazanç
müsaderesi var. Eğer müsadere edilmek istenen araç yoksa, elden
çıkmışsa, geri getirilmemişse veya müsadere edilecek
araç tespit edilememiş ise, bunun kaim değeri müsadere edilecektir,
yani aracın değeri kadar bir para, cezadan hariç olarak, o
kişiden, sanık veya şüpheli dediğimiz kişiden
alınıp devlet hazinesine konulacaktır.
Değerli arkadaşlarım,
araç nasıl müsadere edilecektir? Şu anda, biliyoruz ki,
mevcut kanunumuzda olmasına rağmen bazı hükümler uygulanamıyor;
ama, Ceza Kanunu'nun müsadereyle ilgili 54'üncü maddesinde
şöyle bir hüküm var, diyor ki: "İyi niyetli üçüncü şahıslara
ait olmamak kaydıyla suçta kullanılan araçlar müsadere
edilir." Mahkemenin mutlaka buna dikkat etmesi gerekir. Bu yeterli
değil. Kaçakçılık suçunda aracın müsadere edilebilmesi
için başka şartlar da getirilmiştir. Nedir bu? Birincisi;
aracın, yani kaçak eşyanın ağırlık ve hacim
bakımından o araçla taşınmasını zaruri
kılması. Bu bir.
İkincisi; gene ağırlık
ve hacim bakımından bu aracın ağırlıklı
yükünü kaldırması. Yani, aracın ağırlıklı
yükü bu değil de, diyelim ki, bir araçta 10 ton yük var, bunun arasında
500 kilo da kaçak eşya varsa, 10 tonluk veya 15 tonluk bir kamyonda
500 kilo veya belki 1 tonluk bir kaçak eşya yüzünden araç müsadere
edilemez. Bunun, aslında temel esprisi, Ceza Kanunu'ndaki değişikliğe,
yapıya uygundur; ama, bunu biraz daha somutlaştırdık
bu kanunda. Ceza Kanunu'nun genel hükmünde, müsadereyle ilgili
hükmünde şöyle der: "Eğer müsadere edilecek araç veya
mal -her neyse suçta kullanılan- suçtan verilecek cezaya göre
veya suçun şekline göre daha ağır bir netice doğuracaksa,
fahiş bir netice doğuracaksa, bu takdirde, hâkim, müsadere
kararı vermeyebilir." Ama, bu karar sağlıklı
bir şekilde uygulanamadığı için, işte Kaçakçılık
Kanunu'nda bunu netleştirdik, somut hâle getirdik ve bu şekilde
düzenleme yaptık.
Ayrıca, bu kanunda, ikramiyelerde bir miktar
artış olmuştur. Bu kanunda, keza mahkemelerin görevi
belirtilmiştir, asliye ceza mahkemesinde bakılacağı
tespit edilmiştir. Eğer, belgede sahtecilik suçu varsa, bu
zaten ağır cezalık olduğu için, bununla birlikte
ağır ceza mahkemesinde görülecektir.
Yine, bir arkadaşımız,
dünkü konuşmasında söyledi herhâlde: "Bu kaçakçılığı
önlemekle görevli olanlar, özellikle gümrüklerdeki görevlilerin
veya diğer kaçakçılıkla yakından ilgilenen kişilerin
bu suça karıştıkları zaman zaman görülmektedir
-doğru, görülmektedir- bunlara niye ceza verilmiyor?" dedi.
Aslında, bunlara da kaçakçılıktan ceza veriliyor. Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla görevli olanlar -tek tek sayılmıştır
bunlar- bu kapsama giren kişiler, kaçakçılık suçundan
zaten ceza alacaklardır. Ayrıca, aldıkları ceza,
bu sıfatlarından dolayı da yarı oranında artırılacaktır,
yani, onlar açısından daha ağır bir hüküm meydana
gelmiştir.
Ayrıca, 4'üncü maddenin 7'nci
fıkrasında, devletin ekonomik, iktisadi ve askerî güvenliği
açısından tehlike yaratabilecek suçlarla ilgili düzenleme
yapılmıştır, doğrudur. Bunu muhalefetteki
arkadaşlarımız da söyledi. Ama, o önergenin altında
kimin imzası var, ona da, bakarlarsa, arkadaşlarımız
Yani, bunu bizim de, gerçekten kabul ettiğimizi bilmelerini
istiyorum.
Ayrıca, ben, bu hükmü koyarken
de Türkiye'deki birçok yerdeki, özellikle büyük şehirlerdeki
cumhuriyet savcılarıyla irtibata geçerek, bu şekilde
açılmış dava var mı yok mu diye sordum. Onun sonucuna
göre bir yerde açılmış birkaç tane dava var. Her ne kadar,
Ceza Kanunu'nda esasında, bunu önleyici hükümler varsa da veya
6136 sayılı Kanun'da bunu önleyici hükümler varsa da ama
bir boşluk doğmasın diye, buraya da bu hükmü koyduk. O
arkadaşlarımızın o hatırlatmasından dolayı
da kendilerine teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu kanun, başta da söylediğim gibi, hiç kimseyi kurtarmıyor,
kimsenin lehine hüküm icra etmiyor. Sadece usul hükümleri yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren uygulanabilecektir. Usul hükümleri
de el koymaya ilişkin hükümlerdir. Müsadere hükümleri dahi,
mevcut kanundakiler uygulanacaktır. Çünkü, bu kanunun
ağır hükümleri olduğu için onu ayıramayacağız.
Sadece usul hükümleri uygulanacak, bu usul hükümleri de bildiğimiz
gibi, el koymaya ilişkin hükümler. Kanun yürürlüğe girdiği
andan itibaren hemen uygulanacak, vatandaş derhal müracaat
ederek aracını geri alabilecektir ve belki de afla kurtulabilecek
bir şey, büyük bir yük bu şekilde ortadan kalkmış olacaktır
diye düşünüyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Köylü.
Şahsı adına Erzurum
Milletvekili Sayın Mücahit Daloğlu.
Buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
MÜCAHİT DALOĞLU (Erzurum)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
1275 sıra sayılı kaçakçılıkla
ilgili ve kaçakçılıkla ilgili kanunun bazı maddelerine
ek yapılmasıyla ilgili yasa tasarısı üzerinde
ben de söz almış bulunmaktayım. Konuyla ilgili düşüncelerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, kaçakçılık
fiillerini ve bu fiillere uygun yaptırımlar ile kaçakçılığı
önleme, izleme, araştırma usul ve esaslarını belirlemek
üzere arkadaşlarımızın vermiş olduğu kanun
teklifleri üzerinde Komisyonumuzun çalışmaları huzurunuza
gelmiştir. Bu konularda, yurdumuzda, hepimizin, uzman olmadan,
bir birey olarak, bir vatandaş olarak ve burada bir milletvekili
olarak baktığımız zaman, özellikle sınır
illerimizden ve mutlaka, zaten, kaçakçılığın kapıları,
gümrük kapıları ve sınır illerimizden olduğu
için, kamyonlara ek mazot depoları yapılarak veya biraz
evvel değerli arkadaşımızın ifade ettiği
gibi, çeşitli mallar arasında kaçak mallar geçirerek, bunun
dışında kaçak hayvancılık, özellikle geçmiş
yıllarda başımızı oldukça ağrıtan
ve Türkiye'de üreticinin belini büken canlı hayvan kaçakçılığı
veya karkas et dediğimiz hem limanlardan hem kara gümrük kapılarından
giren çeşitli kaçak mallar vardı. Dolayısıyla,
bir yetki kargaşasının olduğu, zaman zaman mahkemelerin
hangisinin ve hangi süratle bu işlere müdahil olacağı
konusundaki sıkıntıları da hep birlikte yaşıyorduk.
Onun için, bu düzenlemeyle, kaçakçılıkta, hem malların
tanımı olsun hem süratli ve adil bir yargılama hem müsadere
edilen mallarda tarafların mağdur edilmemesi adına çeşitli
düzenlemeler yapıldığı için bu yasanın inşallah
hayırlı olmasını temenni ediyoruz.
Örneğin, dava süreci
Mahkeme,
iddianamenin bir örneğini ilgili gümrük idaresine gönderir
ve bunun da başvurusu üzerine ilgili gümrük idaresi de açılan
davaya taraf olarak katılabilirdi, fakat, mahkemeler, zaman
zaman yetkisizlik durumuna düşüyorlar ve yetkisizlik kararı
veriyorlardı. Müsadere edilen mallarla ilgili olarak da -biraz
evvel, yine benim de notlarımda var, değerli arkadaşım
ifade etti- çalışanların teşviki noktasında,
gümrük polislerinin bu konudaki taltifi noktasında çeşitli
ikramiyeler, teşvikler verilmiştir.
Ben, bu yasanın hayırlı
olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Daloğlu.
Sayın milletvekilleri, ikinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümde yer alan
maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
17'nci maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Çeşitli
Hükümler
Yetkili merciler
MADDE 17-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Yetkili merciler"
başlıklı 17. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya
Malatya İzmir
Madde 17- (1) Bu Kanun hükümlerine
göre idarî para cezasına karar vermeye Cumhuriyet savcısı,
15 inci madde hükümlerine göre mülkiyetin kamuya geçirilmesine
ise Cumhuriyet savcısının talebi üzerine, sulh ceza
mahkemesi yetkilidir. Bu kararlara karşı, 30/3/2005 tarihli
ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun
yoluna başvurulabilir.
(2) Bu Kanun kapsamına giren
suçlar dolayısıyla açılan davalar, Adalet Bakanlığının
teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen
asliye ceza mahkemelerinde görülür. Ancak bu suçlarla bağlantılı
olarak resmi belgede sahtecilik suçunun işlenmesi halinde,
görevli mahkeme, ağır ceza mahkemesidir.
(3) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır
birliklerine bağlı personel, bu Kanunla yaptırım
altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdürler.
(4) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren
kaçakçılık olaylarından haberdar olduklarında
kanunî görevlerini yapmaya başlar ve aynı zamanda mahallin
en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(5) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu
veya özel, gerçek veya tüzel kişilerce, savunma hakkına
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak
karşılanmak zorundadır.
(6) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın
niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına
ilişkin hükümler uygulanır.
(7) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin unvan
ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının
ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri
ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik, iş
ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(8) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanağa geçirilir.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak, silahla
karşılığa yeltenilmesi ve sair surette meşru
müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir.
Memurların silah kullanmalarından dolayı haklarında
soruşturma ve kovuşturma açılması halinde,
bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
incelemeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Sayın Başkanım, önergeye katılmıyoruz.
Ayrıca, "15 inci madde" ibaresinin "14 üncü madde"
olarak düzeltilmesini talep ediyoruz.
BAŞKAN - Not alınmıştır.
Maddi hata düzeltiliyor.
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
Gerekçeyi mi okutayım efendim?
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii,
bu ülkede kim yasaya aykırı işlem yapıyorsa cezasını
en ağır şekilde görmelidir. Ama, bu ülkede yaşayan
dürüst, namuslu, şerefli insanlar da eğer bir şekilde
bundan etkileniyorsa, bunların onurunu, şerefini, haysiyetini
de hiç kimse gözardı edemez. Birkaç örnek vereceğim. Burada,
"Kaçakçılık olayını ihbar edenlerin kimlikleri,
izinleri olmadıkça ve ihbarın niteliği haklarında
suç oluşturmadıkça açıklanmaz. Bu kişiler hakkında
tanıkların korunmasına ilişkin hükümler uygulanır."
Değerli milletvekilleri, peki,
bu ihbarı yaptılar. Onurlu, şerefli, haysiyetli
İhbardan bir şey çıkmadı. Peki, bu yasada veya Ceza
Kanunu'nda şey olabilir, bilmiyorum, ama, bir şekilde
asılsız ihbar yapanlara da, insanların onuru, şerefi,
haysiyetiyle oynayan insanlara da en ağır bir şekilde
ceza vermezsek, bu ülkede, hukuk devleti ilkeleri
Onurlu, şerefli
insanların, gerek ticari itibarını gerek kişisel
haklarını ayaklar altına almaya kimsenin hakkı
yoktur. Hep kötü tarafından bakıyoruz. Ama, bir de, bunlarla
oynayan
Yani, bir yerde, onlar da bana göre kaçakçı. Haksız
bir şekilde ihbar eden insanlar da -hiç olmayan bir şeyle ihbar
edip- bir şekilde, en büyük kaçakçılığı yapıyor.
Onun için, burada, özellikle ihbar edenlerle ilgili mutlaka bir hüküm
koymalıyız.
Örneğin, kaçakçılığı
önleme ve araştırmadaki arkadaşlarımız,
doğrudur, yolda giden bir kamyonu çevirdi, hemen aldı -yazılı
ve görsel medyada bir şekilde yer aldı- karakola götürdü.
Bir şekilde, yazılı ve görsel medyada, "falanca
firmanın kamyonunda kaçak eşya arandı
" Tabii, kimine
göre, bu, değişmez ama, onurlu, şerefli, haysiyetli insanlar
için çok önemli. Yani, benim ismimin
Benim evimde kaçak eşya
aranmasından dolayı bir haberden ben zül duyarım. Böyle
bir haberin çıkmasından, ben, yerin dibine girerim, utanırım.
Bu, benim şerefimle, haysiyetimle oynamanın bir başka
türlüsüdür. Yani, bu araştırmayı yapan arkadaşlarım
da, özellikle, mutlaka, görevlerini en iyi şekilde yapmalılar,
ama, bir şekilde, bazı olayların sonucu alınmadan,
sadece iz sürerken, bir şekilde gerek yazılı ve görsel
medyaya
Zannediyorum ki, polis telsizlerini yazılı ve
görsel medyadaki arkadaşlarım dinleyebiliyor, özellikle
diğer o basit olaylarla ilgili. Yani, bir şekilde duyulduğu
zaman, yine, burada, insanların haysiyetiyle oynamak, hakikaten,
üzücü bir olay.
Ayrıca, ben yine söylüyorum,
bunu, herhangi bir suç unsuru olmaksızın, sadece "arandı"
işte "evi arandı, kaçak mal arandı" şeklinde
böyle büyük manşetlerle, büyük puntolarla veren yazılı
ve görsel medyaya da, bir şekilde, burada, belli kriterler getirmek
zorundayız arkadaşlar. Yani, suçlulara en ağır cezayı
verirken, suçsuz olan, onurlu, şerefli insanları da korumak
hepimizin görevidir. Ben, bir kez daha bunu dikkatinize sunuyorum.
Yani, onlara da ceza vermemiz lazım. Bana göre, asılsız
ihbar en büyük kaçakçılıktır. Yani, kaçakçı kadar,
asılsız ihbar yapana da ceza vermeliyiz.
Hepinize saygılar sunuyor,
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi, yapılan düzeltmeyle
beraber oylarınıza sunuyorum
ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep)
- Karar yeter sayısının aranmasını istiyorum
Sayın Başkan.
BAŞKAN - 17'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Sayalım.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayacak
bir şey yok.
BAŞKAN - Yine de bir sayalım.
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
bulunamamıştır.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
17.14
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
1275 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 17'nci maddesinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım.
17'nci maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır.
18'inci maddeyi okutuyorum:
Davaya katılma
MADDE 18-
BAŞKAN - Bir adet önerge var,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Davaya katılma"
başlıklı 18. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya
Malatya İzmir
Madde 18- (1) Bu Kanunda tanımlanan
suçlar dolayısıyla açılan davalarda mahkeme, iddianamenin
bir örneğini ilgili gümrük idaresine de gönderir. Başvurusu
üzerine, ilgili gümrük idaresi açılan davaya katılan olarak
kabul edilir.
(2) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı,
Sahil Güvenlik Komutanlığı ve sorumluluk bölgelerinde
Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde olan sınır
birliklerine bağlı personel, bu Kanunla yaptırım
altına alınan fiilleri önleme, izleme ve araştırmakla
yükümlüdürler.
(3) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren
kaçakçılık olaylarından haberdar olduklarında
kanunî görevlerini yapmaya başlar ve aynı zamanda mahallin
en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(4) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu
veya özel, gerçek veya tüzel kişilerce, savunma hakkına
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak
karşılanmak zorundadır.
(5) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın
niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına
ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin unvan
ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının
ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri
ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik, iş
ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(7) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanağa geçirilir.
(8) Bu Kanun çerçevesinde yapılacak
kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı
Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından yürütülür.
(9) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak,
silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar
saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe
ateş edebilir. Memurların silâh kullanmalarından dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması
halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat
sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(10) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
incelemeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
18'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
19'uncu maddeyi okutuyorum:
Kaçakçılığı önleme,
izleme ve araştırmakla görevli olanlar
MADDE 19-
BAŞKAN - Madde üzerinde iki
adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılık
derecesine göre işleme alacağım.
Birinci önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1275 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin
(1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa Ayhan Sefer Üstün T. Ziyaeddin Akbulut
Ordu
Sakarya Tekirdağ
Asım
Aykan Ahmet Kambur
Trabzon
Tekirdağ
(1) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı personel,
bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdür.
BAŞKAN - İkinci önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla görevli olanlar"
başlıklı 19. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya
Malatya İzmir
Madde 19- (1) Mülkî amirler, Gümrük
Müsteşarlığı personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve sorumluluk bölgelerinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesinde olan sınır birliklerine bağlı personel,
bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdürler.
(2) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar, operasyon gerektiren
kaçakçılık olaylarından haberdar olduklarında
kanunî görevlerini yapmaya başlar ve aynı zamanda mahallin
en büyük mülkî amirine de bilgi verirler.
(3) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanların bu Kanun
kapsamına giren suçlarla ilgili bilgi ve belge talepleri, kamu
veya özel, gerçek veya tüzel kişilerce, savunma hakkına
ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla eksiksiz olarak
karşılanmak zorundadır.
(4) Kaçakçılık olaylarını
ihbar edenlerin kimlikleri, izinleri olmadıkça veya ihbarın
niteliği haklarında suç oluşturmadıkça açıklanamaz.
Bu kişiler hakkında tanıkların korunmasına
ilişkin hükümler uygulanır.
(5) Kaçakçılık fiillerinin
izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin unvan
ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının
ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri
ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik, iş
ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(6) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanağa geçirilir.
(7) Bu Kanun çerçevesinde yapılacak
kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli ve 4208 sayılı
Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri hükümleri çerçevesinde
Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından yürütülür.
(8) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak,
silâhla karşılığa yeltenilmesi ve sair surette
meşru müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar
saldırıyı etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe
ateş edebilir. Memurların silâh kullanmalarından dolayı
haklarında soruşturma ve kovuşturma açılması
halinde, bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat
sağlanır ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(9) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
incelemeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
(10) Kaçakçılık fiillerinin
önlenme, izlenme ve araştırılması çerçevesinde
görev yapmak üzere Gümrük Müsteşarlığınca kriminal
laboratuvarlar kurulur. Bu laboratuvarların çalışma
usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
(11) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1275 sıra
sayılı Kanun Tasarısının 19 uncu maddesinin
(1) nolu fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Eyüp
Fatsa (Ordu) ve arkadaşları
(1) Mülkî amirler, Gümrük Müsteşarlığı
personeli ile Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı
ve Sahil Güvenlik Komutanlığına bağlı personel,
bu Kanunla yaptırım altına alınan fiilleri önleme,
izleme ve araştırmakla yükümlüdür.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İş bu değişiklik
önergesi, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 164 üncü
maddesinin birinci fıkrasıyla uyumun sağlanması
amacıyla verilmiştir.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi kabul edilen
önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
20'nci maddeyi okutuyorum:
Tutanaklar
MADDE 20.-
BAŞKAN - Şimdi, madde üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Tutanaklar"
başlıklı 20. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya
Malatya İzmir
Madde 20- (1) Kaçakçılık
fiillerinin izlenmesine ilişkin tutanakların;
a) Tarih, yer, düzenleyenlerin unvan
ve isimleri, hâkim kararının tarih ve sayısı ile
Cumhuriyet savcısının yazılı emri ile yapılması
durumunda emrin tarih ve sayısını,
b) Olay ve kanıtlarını,
suç veya kabahat konusu eşya ve taşıma araçlarının
ayrıntılı olarak türü, kapsamı, miktar ve nitelikleri
ile nerede ve ne suretle el konulduklarını,
c) İlgilinin kimlik, iş
ve yerleşim yeri ile varsa ifadesini,
kapsaması ve imza altına
alınması gereklidir.
(2) İşlemde hazır bulunan
ilgililerce onanmak üzere tutanağın kendilerini ilgilendiren
kısımları okunur veya okumaları için kendilerine
verilir. Bu husus tutanağa yazılarak ilgililere imza ettirilir.
İmzadan kaçınma halinde nedenleri tutanağa geçirilir.
(3) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki
esas ve usullere göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından
yakalanan silâh ve mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine
muhalefet suçlarından yakalanan maddelerin olay tarihine göre
Milli Savunma Bakanlığınca her yıl belirlenen değeri
esas alınarak, sahipli yakalanması halinde değerinin
yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını,
yüzde yetmişbeşi ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere
kararının kesinleşmesini takip eden üç ay içinde; sahipsiz
yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin yüzde ellisi
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde yakalamalarında,
her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı için Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin,
sahipli yakalanmış ise yarısı kamu davasının
açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki
durumlar dışındaki ikramiye ödemelerinde, çıkış
kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı
eşyanın CIF kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan
eşyanın değeri, mahallin en büyük mülkî amirinin görevlendireceği
Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı
ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan üç kişilik
heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde
yirmibeşi mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının
açılmamasına, eşyanın müsaderesine ya da mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine ilişkin kararların kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı
olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenir.
(4) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir.
İhbarsız yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı
elkoyanlara ödenir. Kaçakçılığı önleme, izleme
ve soruşturmakla yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi ödenmez.
Elkoyma ikramiyesine, ancak kaçak eşyanın yakalanması
eylemine bizzat ve fiilen katılan kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar hak kazanır.
(5) Bu maddeye göre ödenecek ikramiyeler,
damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tabi tutulmaz.
(6) Bu madde gereğince elkoyanlara
verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet,
müsadere ya da mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının
kesinleştiği tarihteki memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez. Ancak,
bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının
memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak
tutarı geçemez.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
20'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
21'inci maddeyi okutuyorum:
Kontrollü Teslimat
MADDE 21 -
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Kontrollü teslimat"
başlıklı 21. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Yılmaz Kaya Feridun Ayvazoğlu
Niğde İzmir Çorum
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Mehmet
Kartal
Malatya Van
Madde 21- (1) Bu Kanun çerçevesinde
yapılacak kontrollü teslimat işlemleri, 13/11/1996 tarihli
ve 4208 sayılı Kanunun 10 uncu, 11 inci ve 13 üncü maddeleri
hükümleri çerçevesinde Gümrük Müsteşarlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı tarafından yürütülür.
(2) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki
esas ve usullere göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından
yakalanan silâh ve mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine
muhalefet suçlarından yakalanan maddelerin olay tarihine göre
Milli Savunma Bakanlığınca her yıl belirlenen değeri
esas alınarak, sahipli yakalanması halinde değerinin
yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını,
yüzde yetmişbeşi ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere
kararının kesinleşmesini takip eden üç ay içinde; sahipsiz
yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin yüzde ellisi
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde yakalamalarında,
her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı için Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin,
sahipli yakalanmış ise yarısı kamu davasının
açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki
durumlar dışındaki ikramiye ödemelerinde, çıkış
kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı
eşyanın ClF kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan
eşyanın değeri, mahallin en büyük mülkî amirinin görevlendireceği
Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı
ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan üç kişilik
heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde
yirmibeşi mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının
açılmamasına, eşyanın müsaderesine ya da mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine ilişkin kararların kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı
olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenir.
(3) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir. ihbarsız
yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı elkoyanlara
ödenir. Kaçakçılığı önleme, izleme ve soruşturmakla
yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi ödenmez. Elkoyma ikramiyesine,
ancak kaçak eşyanın yakalanması eylemine bizzat ve
fiilen katılan kaçakçılığı önleme, izleme
ve soruşturmakla görevli olanlar hak kazanır.
(4) Bu maddeye göre ödenecek ikramiyeler,
damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tabi tutulmaz.
(5) Bu madde gereğince elkoyanlara
verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması,
mahkûmiyet, müsadere ya da mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının
kesinleştiği tarihteki memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez. Ancak,
bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının
memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak
tutarı geçemez.
(6) Müşterek operasyonlarda
ve kontrollü teslimat uygulamalarında ikramiye ödenmesi ve
ikramiye ödemelerine esas birim fiyatların tespitine
ilişkin esas ve usuller ile bu maddenin uygulanmasına
ilişkin diğer hususlar, Maliye ve Milli Savunma bakanlıklarının
görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığı
ve Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmemiştir.
21'inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir
22'nci maddeyi okutuyorum:
Silâh kullanma yetkisi
MADDE 22-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "Silah kullanma yetkisi"
başlıklı 22. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Yılmaz
Kaya Ferit Mevlüt Aslanoğlu
İzmir Malatya
Madde 22- (1) Gümrük Kanunu gereğince
belirlenen kapı ve yollardan başka yerlerden gümrük bölgesine
girmek, çıkmak veya geçmek isteyen kişiye "dur" uyarısında
bulunulmasına rağmen bu uyarıya uymaması halinde,
havaya ateş edilmek suretiyle uyarı yinelenir. Ancak, silahla
karşılığa yeltenilmesi ve sair surette meşru
müdafaa durumuna düşülmesi halinde, yetkili memurlar saldırıyı
etkisiz kılacak oranda doğrudan hedefe ateş edebilir.
Memurların silah kullanmalarından dolayı haklarında
soruşturma ve kovuşturma açılması halinde,
bağlı bulunduğu kurum tarafından avukat sağlanır
ve avukatlık ücreti kurumlarınca karşılanır.
(2) Kaçakçılığı
önleme, izleme ve araştırmakla yükümlü olanlar, gümrük bölgesindeki
her nevi deniz araçlarına yanaşıp yük ve belgelerini
tetkik etmeye yetkilidir. Görevlilerin yanaşmasına izin
vermeyerek kaçan veya kaçmaya teşebbüs eden her nevi deniz araçlarına
uluslararası deniz işaretlerine göre telsiz, flama, mors
ve benzeri işaretlerle durması ihtar olunur. Bu ihtara uymayan
deniz araçlarına uyarı mahiyetinde ateş edilir. Buna
da uymayıp kaçmaya devam ettiği takdirde durmaya zorlayacak
şekilde üzerine ateş edilir.
(3) Kaçak zannı ile eşya
yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki
esas ve usullere göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından
yakalanan silâh ve mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine
muhalefet suçlarından yakalanan maddelerin olay tarihine göre
Milli Savunma Bakanlığınca her yıl belirlenen değeri
esas alınarak, sahipli yakalanması halinde değerinin
yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını,
yüzde yetmişbeşi ise mahkûmiyete ilişkin hükmün veya müsadere
kararının kesinleşmesini takip eden üç ay içinde; sahipsiz
yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin yüzde ellisi
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
b) Uyuşturucu madde yakalamalarında,
her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı için Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin,
sahipli yakalanmış ise yarısı kamu davasının
açılmasını, diğer yarısı mahkûmiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki
durumlar dışındaki ikramiye ödemelerinde, çıkış
kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı
eşyanın CIF kıymeti esas alınır. Sahipsiz yakalanan
eşyanın değeri, mahallin en büyük mülkî amirinin görevlendireceği
Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı
ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan üç kişilik
heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde
yirmibeşi mahkumiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının
açılmamasına, eşyanın müsaderesine ya da mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine ilişkin kararların kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı
olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenir.
(4) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir.
(5) Bu maddeye göre ödenecek ikramiyeler,
damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tâbi tutulmaz.
(6) Bu madde gereğince elkoyanlara
verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet,
müsadere ya da mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının
kesinleştiği tarihteki memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez. Ancak,
bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının
memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak
tutarı geçemez.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
22'nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
23'üncü maddeyi okutuyorum:
İkramiyeler
MADDE 23-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının "İkramiyeler"
başlıklı 23. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Yılmaz Kaya
Niğde Çorum İzmir
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Mehmet
Kartal
Malatya Van
Madde 23- (1) Kaçak zannı ile
eşya yakalanması halinde muhbir ve elkoyanlara aşağıdaki
esas ve usullere göre ikramiye ödenir.
a) 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunun 12 nci maddesine aykırılık suçlarından
yakalanan silah ve mermiler ile Türk Ceza Kanununun 174 üncü maddesine
muhalefet suçlarından yakalanan maddelerin olay tarihine göre
Milli Savunma Bakanlığınca her yıl belirlenen değeri
esas alınarak, sahipli yakalanması halinde değerinin
yüzde yirmibeşi kamu davasının açılmasını,
yüzde yetmişbeşi ise mahkumiyete ilişkin hükmün veya
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde; sahipsiz yakalanmışsa yakalanan eşya değerinin
yüzde ellisi müsadere kararının kesinleşmesini takip
eden üç ay içinde,
b) Uyuşturucu madde yakalamalarında,
her türlü uyuşturucu maddenin birim miktarı için Bakanlar
Kurulunca tespit edilecek sabit bir rakamın memur aylık
katsayısı ile çarpımı sonucu bulunacak değerinin,
sahipli yakalanmış ise yarısı kamu davasının
açılmasını, diğer yarısı mahkumiyete
ilişkin hükmün veya müsadere kararının kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde; sahipsiz yakalanmış ise tamamı
müsadere kararının kesinleşmesini takip eden üç ay
içinde,
c) Bu maddenin (a) ve (b) bentlerindeki
durumlar dışındaki ikramiye ödemelerinde, çıkış
kaçağı eşyanın FOB, giriş kaçağı
eşyanın ClF değeri esas alınır. Sahipsiz yakalanan
eşyanın değeri, mahallin en büyük mülki amirinin görevlendireceği
Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı
ve sanayi ve ticaret odası temsilcilerinden oluşan üç kişilik
heyet tarafından belirlenir. Kaçak eşya sahipli yakalanmışsa
kıymetinin yüzde ellisi, sahipsiz yakalanmışsa yüzde
yirmibeşi mahkûmiyete, etkin pişmanlıkta kamu davasının
açılmamasına, eşyanın müsaderesine ya da mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine ilişkin kararların kesinleşmesini
takip eden üç ay içinde,
elkoyanların bağlı
olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenir.
(2) Dağıtılacak ikramiyenin
yüzde ellisi muhbirlere, yüzde ellisi elkoyanlara verilir.
İhbarsız yakalama olaylarında ikramiyenin tamamı
elkoyanlara ödenir. Kaçakçılığı önleme, izleme
ve soruşturmakla yükümlü olanlara muhbir ikramiyesi ödenmez.
Elkoyma ikramiyesine, ancak kaçak eşyanın yakalanması
eylemine bizzat ve fiilen katılan kaçakçılığı
önleme, izleme ve soruşturmakla görevli olanlar hak kazanır.
(3) Bu maddeye göre ödenecek ikramiyeler,
damga vergisi hariç vergi, resim ve harca tâbi tutulmaz.
(4) Bu madde gereğince elkoyanlara
verilecek ikramiyenin tutarı olay başına (30000) gösterge
rakamının, kamu davasının açılması, mahkumiyet,
müsadere ya da mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının
kesinleştiği tarihteki memur aylık katsayısı
ile çarpımı sonucu bulunacak tutarı geçemez. Ancak,
bir yılda ödenecek ikramiye, (120000) gösterge rakamının
memur aylık katsayısıyla çarpımı sonucu bulunacak
tutarı geçemez.
(5) Müşterek operasyonlarda
ve kontrollü teslimat uygulamalarında ikramiye ödenmesi ve
ikramiye ödemelerine esas birim fiyatların tespitine
ilişkin esas ve usuller ile bu maddenin uygulanmasına
ilişkin diğer hususlar, Maliye ve Milli Savunma bakanlıklarının
görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığı
ve Gümrük Müsteşarlığının bağlı olduğu
Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
(6) Kaçakçılık fiillerinin
önlenme, izlenme ve araştırılması çerçevesinde
görev yapmak üzere Gümrük Müsteşarlığınca kriminal
laboratuvarlar kurulur. Bu laboratuvarların çalışma
usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
(7) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
(8) Diğer kanunlarda, mülga
7/1/1932 tarihli ve 1918 sayılı Kaçakçılığın
Men ve Takibine Dair Kanun ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa yapılan atıflar,
bu Kanuna yapılmış sayılır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
24'üncü maddeyi okutuyorum:
Kriminal laboratuvar
MADDE 24.-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanun Tasarısının "Kriminal laboratuvar"
başlıklı 24. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya
Malatya İzmir
Madde 24.- (1) Kaçakçılık
fiillerinin önlenme, izlenme ve araştırılması
çerçevesinde görev yapmak üzere Gümrük Müsteşarlığınca
kriminal laboratuvarlar kurulur. Bu laboratuvarların çalışma
usul ve esasları Gümrük Müsteşarlığınca
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
(2) 10/7/2003 tarihli ve 4926 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
(3) 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı
23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı
Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine
Dair Kanun uyarınca davanın ertelenmesine karar verilmesi
halinde, deneme süresinin dolup dolmadığına bakılmaksızın,
elkonulan eşya derhal tasfiye edilir.
(4) Gümrük idaresi, kaçak şüphesiyle
elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci fıkrası gereğince
alıkonulan taşıt ve araçların muhafazası
için 1/1/2009 tarihine kadar kaçak eşya depoları kurar veya
mevcut depolardan kiralamak veya satın almak yoluyla yararlanır.
Kaçak eşya depoları için gerekli olan giderleri karşılamak
üzere Gümrük Müsteşarlığı bütçesine, yeterli ödenek
konulur.
(5) 11 inci maddenin ikinci
fıkrasındaki depo ve tesisler temin edilinceye kadar, kaçak
şüphesiyle elkonulan eşya ile 10 uncu maddenin ikinci
fıkrası gereğince alıkonulan her türlü taşıt
ve araç, en yakın gümrük idaresine veya gümrük idaresince izin
verilen yerlere miktar, cins, marka, tip, model, seri numarası
gibi eşyanın ayırıcı özelliklerini gösterir
bir tutanakla teslim edilir.
(6) Eşyanın miktar bakımından
fazla olması veya saklanması özel tesis ve tertibatı
gerektirmesi halinde, eşya, özelliklerine göre doğrudan
ilgili idarelere, bunun mümkün olmaması halinde İçişleri
Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı ile
Maliye Bakanlığı Tasfiye İşleri Döner Sermaye
İşletmeleri Genel Müdürlüğünce belirlenecek usul ve
esaslara göre mahallin en büyük mülkî amirinin uygun göreceği
bir yere konulur.
(7) Bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 35 inci maddesinin (g)
bendi uyarınca Gümrük Müsteşarlığınca harcanmasını
teminen emanet hesabında bulunan tutar, 11 inci maddede belirtilen
amaçlar doğrultusunda kullanılmak üzere bir yandan bütçenin
(B) işaretli cetveline gelir, diğer yandan Gümrük Müsteşarlığı
bütçesinin ilgili tertiplerine ödenek olarak kaydedilir.
(8) 31/12/2011 tarihine kadar, bu
Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve
(b) bentlerinde sayılan durumlar dışında kalan kaçakçılık
fiillerine ilişkin adlî ve idarî para cezalarının tahsilini
müteakip yüzde ellisi; davaların izlenmesi, savunulması
ve soruşturulması sırasında yapılan tahlil,
ekspertiz işleri ile Gümrük Müsteşarlığınca
kurulacak kriminal laboratuvar cihaz ve sarf malzemesinin temini
ve 11 inci maddede belirtilen amaçlar doğrultusunda kullanılmak
üzere bir yandan bütçenin (B) işaretli cetveline gelir, diğer
yandan Gümrük Müsteşarlığı bütçesinin ilgili tertiplerine
ödenek olarak kaydedilir.
(9) Mülga Kaçakçılığın
Men ve Takibine Dair Kanun ile bu Kanunla yürürlükten kaldırılan
Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa göre kaçak zannı ile
elkonulan veya Gümrük Kanununa göre Devlete intikal ederek kamu
kurum ve kuruluşları ile mahalli idarelerde muhafaza
edilmekte olan akaryakıtlardan bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarih itibarıyla tasfiyesi yapılmamış olanlar,
bunları muhafaza eden kamu kurum ve kuruluşları ile
mahalli idarelere bedelsiz tahsis edilmiş sayılır. Bu
şekilde tahsis edilen akaryakıtlardan herhangi bir vergi
ve resim alınmaz.
(10) Kaçak zannı ile elkonulan
akaryakıtlardan yargılama sonucunda mahkemesince, sahibine
iadesine karar verilenlerin bedeli, Hazineden karşılanır.
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun hükümleri arasında
uyum sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
25'inci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Geçici
ve Son Hükümler
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 25-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 1-
BAŞKAN - Geçici madde 1 üzerinde
bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 1. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Yılmaz
Kaya Feridun Ayvazoğlu
Malatya İzmir Çorum
Mehmet
Kartal Orhan
Eraslan
Van Niğde
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği açısından
yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata
geçirilmesinden uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz
bir düzenleme niteliğindedir. Bu açıdan Geçici 1. maddenin
Tasarı metninden çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 1'i oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2'yi okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 2-
BAŞKAN - Bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 2. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet
Kartal Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Yılmaz Kaya
Van Malatya İzmir
Feridun
Ayvazoğlu Orhan
Eraslan
Çorum Niğde
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği açısından
yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata
geçirilmesinden uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz
bir düzenleme niteliğindedir. Bu açıdan Geçici 2. maddenin
Tasarı metninden çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 2'yi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Geçici madde 3'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 3-
BAŞKAN - Madde üzerinde bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 3. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu
Niğde Çorum
Mehmet
Kartal Yılmaz
Kaya
Van
İzmir
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği açısından
yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata
geçirilmesinden uzak hükümler içeren Tasarı, bu haliyle özensiz
bir düzenleme niteliğindedir. Bu açıdan Geçici 3. maddenin
Tasarı metninden çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Gerekçesini dinlediğiniz
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge reddedilmiştir.
Geçici madde 3'ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 4'ü okutuyorum:
GEÇİCİ MADDE 4-
BAŞKAN - Bir önerge var, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
1/1240 Esas Numaralı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanunu Tasarısının Geçici 4. maddesinin
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Orhan
Eraslan Feridun Ayvazoğlu Mehmet Kartal
Niğde Çorum Van
Yılmaz
Kaya
İzmir
BAŞKAN - Sayın Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ RAMAZAN
CAN (Kırıkkale) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet katılıyor
mu?
DEVLET BAKANI MEHMET AYDIN
(İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun yapma tekniği açısından
yetersiz, kaçakçılıkla mücadele amacının hayata
geçirilmesinden uzak hükümler içeren Tasarı, bu hâliyle özensiz
bir düzenleme niteliğindedir. Bu açısından, Geçici 4. maddenin Tasarı metninden
çıkarılması doğru olacaktır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Geçici madde 4'ü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 26'ncı maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 26-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
27'nci maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 27-
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ikinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, oyunun rengini
açıklamak üzere, İç Tüzük 86'ya göre, lehte olmak üzere, Denizli
Milletvekili Sayın Ümmet Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan kanun tasarısı üzerinde, oyumun rengini
olumlu olarak belirtmek üzere söz aldım.
Değerli milletvekilleri, kaçakçılıkla
mücadele bütün ülkelerin en önemli meselelerinden biri olmuştur.
O bakımdan, bugün gelen bu kaçakçılıkla ilgili kanun
tasarısı, inşallah arzumuz ve temennimiz odur ki, bundan
sonra bu konuyla ilgili daha etkin bir şekilde mücadele edilebilmesinin
imkânlarını bize verir. Yalnız, kanunları Türkiye
Büyük Millet Meclisinden geçirmekle kaçakçılıkla çok ciddi
bir şekilde mücadele edilebileceğini söylemenin de güç
olduğunu ifade etmek istiyorum. Zira, bugüne kadar kaçakçılıkla
mücadeleyle ilgili yürürlükte olan kanunlar olmasına
rağmen, Türkiye'de kaçakçılığın önünü kesebilmemizin
de mümkün olmadığını hepiniz yakından biliyorsunuz.
Türkiye, âdeta kaçak malların son derece rahat bir şekilde
ülke içerisine girebildiği bir ülke konumundadır.
İşte, şeker kaçakçılığı, çay kaçakçılığı,
hayvancılıkla ilgili kaçakçılıkların Türkiye'de
ne kadar etkili olduğu çok açık bir gerçektir.
Ne kadar enteresandır ki, Türkiye'de
kaçakçılıkla mücadele etmekle görevli olan bir iktidar
ve onun bir bakanı, evinde iki ayrı demliğin olduğunu,
bir demlikte Türkiye'de yetiştirilen, üretilen çayların,
diğer demlikte ise kaçak olarak yurda giren çaydan yapılan,
demlenen çayı içtiğini söyleyebilen bir bakana sahibiz.
Bu bakanımız da, Türkiye'de çay üretimiyle ilgili olarak,
tarımla ilgili olarak da tarımı ayakta tutmakla ilgili,
görevli bir bakan.
Türkiye'de Rizeli bir Başbakanın
olduğu dönemde, Türkiye'ye 50 bin ton civarında kaçak çayın
girmiş olmasının da takdirini yüce millete bırakmak
istiyorum. Sayın Başbakan, seçimler öncesi, Rize meydanında,
çayın dört buçuk yıl önce 650 bin lira olması gerektiğini
ifade eden açıklamaları karşısında, dört buçuk
yıl sonra Türkiye'de çayın 650 bin lira fiyat etmediğini,
bir Sayın Başbakanın, Rizeli bir Başbakanın
bunun gerekçeleriyle beraber bunu açıklaması lazım.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Maddeyle ilgili konuşur musun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, madde kaçakçılık, kaçakçılık... Çay kaçakçılığı
var. Başbakan Rizeli. Türkiye'de, çay sadece Rize'de yetiştiriliyor.
Düşünün, arkadaşlar, bunun takdirini size bırakıyorum.
Ne oluyor? Onun için, Rizeli çay üreticisi mağdur. Dört buçuk
yıl önce, Sayın Başbakan Rize meydanında "Çay
650 bin lira olmalı." derken, bugün çay 650 bin lira değil.
Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, kaçakçılıkla yeterince
mücadele edilememesidir. Bunun sebebi budur.
Şimdi, değerli milletvekilleri,
sizin içinizden bir arkadaşımız, Balıkesir Milletvekili
Sayın Turhan Çömez geçenlerde bir açıklama yaptı. Bir
açıklama yaptı. İskenderun'dan ithal edilen pirinçle
ilgili bir yazılı açıklama yaptı. Sizin arkadaşınız.
Diyor ki Sayın Çömez
MEHMET ÇERÇİ (Manisa) - Sen de
bizim arkadaşımız değil misin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ha, sizin arkadaşınız değilse ona itiraz etmiyorum.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Sen de bizim arkadaşımız değil misin?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - AK
Parti milletvekili, şu anda Balıkesir Milletvekili. Diyor
ki Sayın Çömez: Türkiye'de, İskenderun'dan ithal edilen pirinçle
ilgili olarak Dış Ticaret Müsteşarlığının
referans fiyatı 570 dolar olması gerekir iken, bu pirinçler
305 dolar üzerinden ithal edilerek, devletin 1 milyon 250 bin dolar
vergi kaybına sebebiyet verildiğini söylüyor. Sayın
Çömez söylüyor bunu.
Peki, bunun karşılığında
ne yapıldı? Yapılan bir işlem var mı? Yapılan
herhangi bir şey var mı? Onun için, kanun çıkarmak yeterli
değil. Bu çıkarılan kanunlara sahip çıkacak, bu
kanunları bihakkın uygulayacak kamu görevlilerine ve
onun arkasında duran siyasi otoriteye ihtiyaç var. Önemli olan
bu.
Bakınız, yolsuzluklarla
mücadele için gelindi, ama, Türkiye'nin her bir köşesinden yolsuzluk
haberleri ortaya çıkıyor. Daha yeni
Daha yeni
Kısa
bir süre öncesine kadar bir ilin AK Partili il başkanı
şu anda tutuklu. Niye?.. Niye?..
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Söylediğinle çeliştiğinin farkında mısın?
Bak, kendin diyorsun, tutuklu. Hangi iktidar döneminde tutuklu?
Hangi iktidar döneminde?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri
BAŞKAN - Sayın Bilen, lütfen
müdahale etmeyelim.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, şunu söylemeye çalışıyorum:
Siyasi otorite, bu işlerle mücadele etmede kararlı olacak.
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Kararlılık değil mi bu?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Kararlı
olacak, ama, bakınız, o il başkanının orada görevden
aldırılmasıyla ilgili olarak, o ilin milletvekilinin
göbeği çatladı.
AHMET KOCA (Afyonkarahisar) - Ne
biliyorsun?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Çıktı, meydanlarda söyledi bunu, kongrede söyledi, il
başkanınız söyledi. "Bu ilde pis kokular çıkıyor."
dedi milletvekiliniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)
Kendisi söyledi, ama, yakın bir zamana kadar da il başkanınızdı.
Onun için, kanunların elbette
çıkarılması son derece uygun. Bu kanun da inşallah
Türkiye'de hayırlara vesile olur. Benim oyumun rengi de olumludur.
Bu duygu ve düşüncelerle, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, görüşmeler
tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için beş dakika süre
vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama
için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen
beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum ve oylamayı
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Tasarısı; Niğde
Milletvekili Orhan Eraslan ile Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın;
4926 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda Değişiklik
Yapılması ve Bu Kanuna Bir Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun Teklifi ve Van Milletvekili Yekta Haydaroğlu'nun; Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununa Bir Madde Eklenmesi ile İlgili Kanun Teklifi'nin
yapılan açık oylamasına 285 sayın milletvekili
katılmıştır.
Kabul : 239
Ret : 45
Çekimser : 1 (x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olmasını
diliyorum.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati:
18.17
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın
sonuna eklidir.
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.31
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
4'üncü sırada yer alan, Radyo
ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmesine başlıyoruz.
4.-
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı:
1342)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer alan,
17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın
89'uncu ve 104'üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili ile Şanlıurfa
Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin; 2510 Sayılı
İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifleri
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.-
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili ile
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin;
2510 Sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifleri ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (2/824, 2/859) (S. Sayısı:
1315) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1315 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit
Mevlüt Aslanoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekillerim,
bu kanunun tümü üzerinde, Grubumuz adına, kanun teklifi veren
Şanlıurfa Milletvekilimiz Sayın Mehmet Vedat Melik
konuşacaktı. Ancak, kendisi bugün Urfa'da görevli olduğu
için ben bu görevi aldım. Ben bir kere, bu kanun teklifini veren
değerli arkadaşlarıma ve değerli milletvekilim
Mehmet Vedat Melik'e şükran duygularımı iletiyorum.
Bu yapacağım konuşmanın ağırlığı
da Sayın Melik tarafından hazırlanmıştır
ve onun görüşleridir.
(x)
1315 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri,
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair 1315 sıra sayılı
Kanun Teklifi'yle ilgili Grubum adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Büyük Millet Meclisi sorunların çözüm yeridir, hatta sade vatandaşlarımızın
gözünde her türlü sorunun anında çözülebileceği en üst kurum
olarak kabul edilmektedir; aslında da böyledir. Türkiye Büyük Millet Meclisi,
her sorunun, korkmadan, çekinmeden tartışılacağı
ve çözüm bulunacağı tek kurumdur.
Değerli arkadaşlarım,
daha önce bu kürsüden Sayın Mehmet Vedat Melik, Ceylânpınar
ilçesinde yaşanan sorunları, özellikle Ceylânpınar Tarım
İşletmesi sınırları içerisinde yaşayan,
idarece "işgalci" kabul edilen, ama bizim "göçerler"
adını verdiğimiz ve sayıları yaklaşık
5 bin kişiye varan insanlarımızın sorunlarını
birkaç kez bu kürsüden dile getirmişti. 22'nci Dönem Parlamentosunun
bu son günlerinde, bu sorunun çözüm amacıyla gündeme gelmiş
olması hepimiz açısından sevindiricidir ve yine, yasa
teklifinin genel gerekçesinde belirtildiği gibi, bu insanlar
işgalci değil ve bu insanların her türlü hakları
vardır değerli milletvekilleri.
Değerli arkadaşlarım,
1 milyon 750 bin dekar büyüklüğündeki Ceylânpınar Tarım
İşletmesi, TİGEM kapsamındaki en büyük işletmedir.
Osmanlı döneminde, İkinci Meşrutiyet'in ilanına
kadar Milli aşireti reisi İbrahim Paşa'ya tahsis edilmiş
olan bu araziler, 1943'te kurulan zirai kombinalar ve ardından
1950'deki devlet üretme çiftlikleri kurulmasına kadar ciddi anlamda
tarla tarımının yapılabildiği bir bölge değildi.
Ayrıca, yine yöreyi iyi tanımayanların bildiğinin
aksine, işletmenin arazilerinin belli bir kısmı,
kısmen kıraç ve tarım dışıdır. (Yaklaşık
1 milyon dekarı tarla, 448 bin dekarı mera, 241 bin dekarı
ise kültür dışı, kullanılmayan arazidir.)
Yalnız, çiftliğin sınırları
tespit edilirken, bu bölgede çok uzun yıllardan bu yana yaşayan,
geçimini hayvancılıktan sağlayan ve bizlerin kısaca
"göçer" dediğimiz insanların varlığı
göz ardı edilmiştir. Günümüzde, başta Hamik, Sofra, Göle
ve Gellegöç olmak üzere toplam 25 yerleşim biriminde hayvancılık
yaparak yaşamlarını sürdürmeye çalışan, sayıları
şu anda yaklaşık 470 aile ve 5 bine ulaşan bu insanlarımız,
çiftliğin kurulmasından itibaren ve özellikle 1990'lı
yıllardan sonra idareyle ciddi sorunlar yaşamaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine
aynı bölgede yaşayan göçerlerin sayısına
ilişkin olarak, eski Tarım Bakanı Sami Güçlü, 22/7/2003
tarihli 109 numaralı birleşimde "2002'de yapılan
tespite göre, 25 yerleşim yerinde yaşayan göçerlerin sayısı
yaklaşık 5.350 kadardır." ifadelerini kullanıyor.
7/7071 No'lu yazılı soru önergesine cevap veren Sayın
Mehdi Eker ise "bu yurttaşlarımızın sayısı
4 bindir" diyor.
İdare göçerleri "işgalci"
olarak nitelendirirken, göçerler de asırlardır bu bölgede
yaşadıklarını, bu araziler üzerinde hakları
olduğunu, tapulama tespitleri sırasında haklarını
savunamadıkları için, bugün bu duruma bu yüzden düştüklerini
belirtiyorlar değerli milletvekilleri.
Gerek 22'nci Dönemde KİT Komisyonunun
Ceylânpınar Tarım İşletmesine yaptığı
geziyle ilgili tutanaklar olsun gerekse başta Ceylânpınar
Kaymakamlığı olmak üzere tüm resmî birimlerin verdiği
raporlarda olsun, göçer dediğimiz bu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının
19'uncu yüzyıl şartlarında yaşadıkları
açıkça belirtilmektedir; çünkü, bu vatandaşlarımız
idarece "işgalci" olarak kabul edilmekte. Dolayısıyla,
başta eğitim, sağlık, yol, su olmak üzere hiçbir hizmetten
yararlanmıyorlar.
Yalnız, olayın sevindirici
yanı, bu konunun KİT Komisyonundaki arkadaşlarca da
tespit edilerek, yıllarca devam eden bu soruna köklü bir çözüm
bulunması amacıyla yasal bir düzenlemeye gidilmesi gereği
duyulmuş, şimdi görüşmekte olduğumuz bu yasa teklifi
hazırlanmıştır. Bu konuda KİT Komisyonu
Başkanı Sayın Canikli'ye de ben Ceylânpınar'da yaşayan
arkadaşlarım adına teşekkür ediyorum; çünkü, aynı
komisyondaydık, tüm komisyon üyesi arkadaşlarım bu yaraya
parmak bastılar. Teşekkür ediyorum tüm arkadaşlarıma.
Değerli arkadaşlarım,
iki teklifin 1'inci maddelerinin birinci fıkraları tamamen
aynıdır. Yıllardır tanınmayan, "işgalci"
olarak nitelendirilen göçerlerden maddede belirtilen ölçülere
uyanlar hak sahibi olarak kabul edilmektedir. Bu önemli bir karardır.
Şimdiye kadar "işgalci" olarak kabul edilen bu insanların
hak sahibi olarak kabul edilmeleri önemli bir gelişmedir ve ülkemizdeki
bu sorunla Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ilgilenmesi
durumunda çözüm bulunabileceği anlamında güzel bir örnektir.
Ancak, esas farklılık, 1'inci maddenin ikinci fıkrasındadır.
İktidar partisi arkadaşlarımızın
hazırladığı teklifin 1'inci maddesinin ikinci
fıkrasında, göçerlerin sadece İşletme dışına
çıkarılması için Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.
Bizim teklifimizde ise, İşletme dışında yer
bulunulamaması durumunda, İşletmenin büyüklüğünü
bozmayacak bir şekilde, gerekirse İşletme içine yerleştirilmesi
öngörülmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Ceylânpınar Tarım İşletmesinin bütünlüğünün
bozulmaması, ilk kuruluş yıllarında olduğu
gibi, yine, kaliteli tohum yetiştirilmesi ve damızlık
hayvan üretilmesi, kısaca, bölge halkına örnek çiftçiliğin
nasıl yapıldığını -eskiden olduğu
gibi- eğitici faaliyetlerle göstermesi, bizim için de esas amaçtır.
Bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Ancak, bununla
birlikte, göçerlerin yerleştirilecekleri alan konusunda da
Bakanlar Kurulunun, çıkarılacak yasa doğrultusunda
daha esnek davranmasına olanak sağlayacak çözümler geliştirilmelidir.
Dolayısıyla, tekliften, göçerleri buradan çıkarmayı
temel amaç edinen "Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi dışında" ibaresinin
çıkarılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, yasa
teklifinin 1'inci maddesinin birinci fıkrasında göçerler
hak sahibi olarak kabul ediliyorsa da, aslında bu yasa, göçerlerin
sorununa çözüm bulmak amacını değil, sadece, göçerleri
İşletme arazisi dışına çıkarmayı hedeflemektedir.
Teklifin genel gerekçe bölümünü dikkatlice okuduğumuz zaman,
bu teklif, orada yaşayan insanları, sanki oradaki tarımsal
faaliyetleri engellemeye çalışan ve İşletmenin
zarar etmesinin nedeni olarak göstermeye çalışan, yasa
dışı işlerle uğraşan, devletin malını
talan etmeye çalışan gruplar olarak tarif etmektedir, ama,
bu insanlar kesinlikle böyle değildir.
Biz, yasa teklifine imza atan iktidar
partisi arkadaşlarımızın bu gerekçeyi okumadıkları
kanısındayız; çünkü, yaptığımız görüşmelerde,
bulunduğumuz toplantılarda, aslında onların da
göçerlere bakış açılarının bizden farklı
olmadığını biliyoruz. Ancak, sanıyorum ki,
gerekçeyi dikkatlice okumadılar, yoksa bu ifadeler kesinlikle
buraya yazılmazdı.
Değerli milletvekilleri,
teklifin gerekçesinde, "Göçer hayvanların gübresiyle yabancı
ot tohumu taşınmakta, sertifikalı tohum üretimi sekteye
uğramaktadır." ifadesi yer almaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
bu insanların çiftlik arazisinde yerleştikleri yerler,
çiftliğin en verimsiz ve otlak olarak kullanılan alanlardır.
Gidip yerinde inceleme yaptığınızda bu durumu
görebilirsiniz. Bunu anlamak için ziraat mühendisi olmaya gerek
yoktur. Yıllarca kentte yaşamış insanlar bile bu
yurttaşlarımızın kaldığı yeri birkaç
saat gezse, bu verimsiz toprakları kesinlikle görecekler ve
"Bu insanlar nasıl yaşıyor?" diyeceklerdir.
Tüm bu duyguları samimiyetimizle sizlere ifade ediyorum.
Yine, gerekçede, orada yaşayan
vatandaşlarımız âdeta hırsız yerine konulmuş,
aynen şu ifade kullanılmıştır: "Hasat sonrası
tarlada kalan bitki sapları göçerler tarafından âdeta talan
edilerek İşletme tarafından satılmasına
fırsat verilmemektedir." Hâlbuki gerçekler hiç de böyle değildir.
İşletme idaresinin her yıl sap toplama işini belli
bir ücret karşılığında kimlere verdiği
İşletmenin hesaplarından açık ve seçik bellidir.
Değerli milletvekillerimiz,
bu ifade gerçek dışı ve insanımızı
aşağılayıcı bir ifadedir. Biraz önce anlattım;
saman koyacağı yerin duvarını bile bir metre yükselttiği
için orada insanlar elinde uzun namlulu silahlar olan bekçiler tarafından
güpegündüz vuruluyor. Eli silahlı ve en ufak olayda silah kullanacak
kadar pervasız bir idare orada dururken, insanlar tuvalet bile
yapamazken, hırsızlık yapacak, çiftliğin malını
talan edecek! Buna inanmak için mukayese yeteneğinizin olmaması
gerekir. Anlattığım konjonktürde bu mümkün müdür? Biraz
gerçekçi olalım.
Değerli milletvekilleri, yine
tasarının gerekçesinde, "Ülkemiz tarımı ve
tohumculuğu için stratejik öneme sahip çok önemli bir kuruluşumuz
olan, tamamen tohumluk ve damızlık amaçlı üretim faaliyetinde
bulunan Ceylânpınar İşletmesi göçer hayvanlarının
tehdidi altında bulunmaktadır." ifadesi yer almaktadır.
Yani, tasarının neresine bakarsanız bakın, insanlar
işgalci, hırsız ve zararlı olarak tanımlanıyor.
Oysaki yıllardan beri orada yaşamaktadırlar ve orayla
tarihî, kültürel bağları vardır bu insanlarımızın
ve söylendiği gibi zarar vermeleri mümkün değildir.
Bu yerleşim birimindeki evlerin
çok büyük çoğunluğunda tuvalet dahi yoktur. İşgalci
olarak kabul edildikleri için tuvalet yapmalarına dahi izin verilmemektedir.
2005 yılı Haziran ayında Hamik yerleşim biriminde,
buğday saplarını koymak amacıyla 1 metre yüksekliğinde
bir yer yaptığı için, İsmail Demir isimli vatandaş,
çiftliğin bekçileri tarafından, bütün köy halkının
gözleri önünde vurularak öldürülmüştür. Vuranlardan hiçbiri
tutuklu değildir. Üstelik, İsmail Çiftçi'nin ölümüne neden
olan mermi çekirdeğinin balistik raporla hangi silahtan
çıktığı belli olmuş iken, bu silahın kimin
üzerinde kayıtlı olduğu yine belliyken, failler serbestçe
dolaşmaktadır. Ancak, olaya şahitlik etmek isteyen bazı
yerel bekçiler, derhal başka tarım işletmelerine gönderilmiştir.
Değerli milletvekilleri, yaşanan
bu elim olay bile, bu yurttaşlarımızın en temel hakkı
olan yaşama hakkına nasıl yaklaşıldığını
ortaya koymaktadır. Soruyorum Sayın Adalet Bakanıma:
Bu olayın sorumluları, neden hâlâ ellerini kollarını
sallayarak dolaşmaktadır? Devlet, vatandaşın adalet
duygusunun zedelenmesine seyirci kalırsa, vatandaşın
devlete güveni kalır mı? Hiçbir kamu görevlisinin, hangi
nedenle olursa olsun, hukuk dışı işlere tevessül
etme hakkı var mıdır? Bu anlamda sorumluları göreve
davet ediyoruz. Ancak, "Kontrol altında tutulamayan bu nüfusun
bazı kötü niyetli mihraklarca istismar edilebileceği
gözden uzak tutulmamalıdır." ibaresini yasa teklifinin
gerekçesine koyan zihniyetin neler yapabileceğini sanıyorum
anlatmaya gerek yoktur. Peki, nedir bu kötü niyetli mihraklar? Neden
açıkça söylemiyorsunuz? Yoksa, kendi insanınızdan
şüpheniz mi var?
Değerli milletvekilleri, göçerlerle
ilgili şu ana kadar açılmış olan ve sonuçlanmış
84 men'i müdahale davası vardır. Bu bölgede adli makamlar
defalarca gidip keşifte bulunmuşlardır ama, kararlarını
ona göre vermişlerdir. Güvenliğin olmadığı,
kamu otoritesinin bulunmadığı bir yerde, mahkeme heyeti
gidip keşif yapabilir mi?
Gerekçenin bir bölümünde,
İşletme içinde yaşayanların nüfus cüzdanları
olmadığı, birçoğunun çok eşli olduğu belirtilerek,
bölgeyi tanımayanların gözünde bu insanlar kötülenmektedir.
Hâlbuki, bu insanların hepsi yeşil kartlıdır. Yasal
işlemleri yapılabilmesi için kısmen Viranşehir
merkeze, kısmen de Ceylânpınar merkezdeki Mevlana Mahallesi
muhtarlığına kayıtlıdırlar. Seçmen bilgilerinin
güncelleştirilmesi sırasında, göçerlerden 1.200 adedi,
yine, Mevlana Mahallesinde ikamet ediyor gibi gösterilmiştir.
Erkeklerin hepsi askerlik yapmıştır. Demek ki, hepsinin
nüfus cüzdanı vardır.
Yine, gerekçenin bir bölümünde,
bunların sabıka kayıtları ve güvenlik açısından
sakıncalı olup olmadıkları hakkında hiçbir
bilgi bulunmadığı belirtiliyor.
Değerli arkadaşlar, yukarıda
anlattığım konumda olan insanların güvenlik
açısından sakıncalı olup olmadığı bilinmez
mi? Dolayısıyla, gerekçede göçerlerle ilgili söylenenler
tamamen gerçek dışıdır.
Ceylânpınar göçerleri söz konusu
olduğu zaman, ilgili ilgisiz herkes, bölgenin stratejik önemi
ve güvenlik kaygılarını öne sürmektedirler. Eğer
ilgilenirseniz, lütfen, tutanakları açın okuyun, bu iddiaları
açıkça göreceksiniz. Ama, Ceylânpınar'da güney sınırını
çizen mayınlı sahanın yabancı firmalara kırk
dokuz yıllığına yap-işlet-devret modeliyle verilmesi
kararından ya haberdar değiller veya Türkiye Cumhuriyeti
sınırları içerisinde Türk vatandaşları için
yapılacak bir düzenlemenin Türkiye'nin güvenliğini etkileyeceğini,
daha doğrusu, bu vatandaşlarımızın, sınırın
sıfır noktasını boydan boya elinde tutacak olan,
ne olduğu belli olmayan yabancı firmalardan ülke için daha
mı tehlikelidir bu vatandaşlarımız?
Değerli arkadaşlarım,
bu bölgede yaşayan insanların büyük bölümü, daha bu
İşletme oluşturulmadan, yıllar öncesinden beri
bölgede oturmaktadırlar. Bunları işgalci olarak nitelendirmek
haksızlık değil mi bu insanlara?
Yine, tasarının gerekçesinin
bir paragrafında şu ifadeler yer almaktadır. Önce aynen
okuyup sonra geçerliliğini birlikte inceleyelim: "Son
yıllarda, nadas alanlarının daraltılması kapsamında,
işletme arazisinde buğdaydan sonra mercimek ekilmesi suretiyle
her yıl ikinci bir ürün alma yoluna gidilmektedir. Mercimek ekiliş
alanları genişledikçe göçer koyunlarının otlayacağı
anız alanları daralmaktadır. Bunun sonucunda göçerlerin
mercimek ekilişini önlemeye çalıştıkları
görülmektedir."
Arkadaşlar, tarımla,
çiftçilikle uğraşanlarınız, yolu köylere düşen
ve köylerde çiftçimizle hasbihâl edenleriniz varsa iyi bilirler ki,
buğday ve mercimek aynı sezonda ekilir. Dolayısıyla,
buğday hasadından sonra mercimek ekmek ve ürün almak eşyanın
tabiatına aykırıdır. Fakat, ben, tasarıya bu
ifadelerin yazılmasını yadırgamıyorum, çünkü,
tasarı, Bakanlık bürokratlarına talimat verilerek,
orada yaşayan göçerleri suçlama mantığıyla kurgulanmıştır.
Bunu, tasarının her paragrafında görmek mümkündür.
Değerli milletvekilleri,
Ceylânpınar Tarım İşletmesinin verimli çalıştırılıp
çalıştırılmadığı ayrı bir konudur,
işletme içinde yaşayan göçerlerin durumu ayrı bir konudur.
Bunları birbirine karıştırmamak gerekir. Ancak,
siz, İşletmenin zarar etme nedeni olarak salt göçerleri
göstermek istiyorsanız, bizim ona diyecek hiçbir sözümüz yoktur.
Ancak, unutmayın, Şanlıurfa ilinde bir vali vardır,
Ceylânpınar ilçesinin kaymakamı vardır; kısacası,
Türkiye'nin her tarafında olduğu gibi Ceylânpınar ilçesinde
de devletin tüm birimleri vardır ve görev başındadır.
Değerli milletvekillerimiz,
Avrupa Birliği üyeliği için çaba sarf ettiğimiz bir dönemde,
yurttaşlarımızın hâlâ yaşadıkları
çağın en temel gereklerinden olan barınak, elektrik, temiz
su, kanalizasyon gibi ihtiyaçlarının dahi karşılanamıyor
olması kabul edilemez. Devlet, burada yaşayan vatandaşlara
iyi niyetle ve şefkatle yaklaşmalıdır. Bu sorunu
en makul şekilde çözmenin yolu, göçerleri, yıllardır
yaşadıkları topraklardan, doğup büyüdükleri
coğrafyadan koparmadan, yani çağdaş anlamda bir sürgüne
maruz bırakmadan iskân etmelidir.
Değerli milletvekillerimiz,
ayrıca, Viranşehir'de yaklaşık 7 bin adet kuyu
açılmıştır su elde etmek için ve bunların hepsinde
elektrikle su verilmektedir çevreye. 7 bin kuyu, gerek tarım gerek
iskân için
Tabii, Türkiye'de elektrik enerjisiyle su üretmenin maliyetini
takdirlerinize sunuyorum. Bu bölgenin insanları, eğer,
dekar başına 70 lira civarında elektrik bedeli ödüyorsa,
bu bölgenin insanlarının maliyetlerini siz düşünün.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Onun için, vatandaşın bunu ödemesi mümkün değildir.
Tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları, muhakkak,
gerek bu bölgede gerek tüm bölgelerde mutlaka gözden geçirilmelidir.
Kızıltepe'de yine aynı,
3 bin kuyu da orada vardır. Viranşehir ve Kızıltepe
ovaları GAP sulaması kapsamında olmasına
rağmen, sulama projeleri gerçekleşmediği için, hâlâ
bu vatandaşlarımız 70 liradan ürün elde etmeye çalışıyor.
Elektrik parası, aldığı ürünün kaç katı oluyor
değerli milletvekilleri
Değerli milletvekilleri, bu
yasayı hazırlayan, başta KİT Komisyonu Başkanı
Sayın Canikli ve Şanlıurfa Milletvekilim Sayın
Melik ve Şanlıurfa milletvekilleri, imzası olan tüm
arkadaşlarımıza, göçerlerimizin sorununa çözüm bulan
değerli milletvekillerimize şükran duygularımı
iletiyor ve hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Aslanoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubu adına ve şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Mahmut Kaplan.
Buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MAHMUT
KAPLAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1315 sıra sayılı Kanun Teklifi'miz üzerinde konuşmak
üzere Grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye'nin bitkisel, hayvansal
üretimini artırmak, çeşitlendirmek, ürün kalitesini iyileştirmek
amacıyla yetiştirmiş olduğu damızlık hayvan,
tohumluk, fidan, fide gibi girdileri yetiştiricilere intikal
ettirmek, tarım teknolojisi, girdi kullanımı ve
ıslah konularında öncülük ve öğreticilik yapmakla
yükümlü bulunan TİGEM'in Türkiye'nin hemen her iklim bölgesinde
işletmeleri mevcuttur.
Tarım İşletmesi, arazi
varlığı açısından TİGEM'in en büyük işletmesi
olup, 1 milyon 761 bin 343 dekarla TİGEM'in toplam arazi varlığının
tek başına yüzde 47'sini, ilçe arazisinin yüzde 88'ini
oluşturmaktadır.
Tarım İşletmesinin
1943 yılında kurulmasından önce söz konusu arazide insanlar
yaşamaktaydılar. "Göçerler" olarak adlandırılan
bu insanlarımızdan hâlen yirmi sekiz yerleşim birimi
mevcuttur. Bu birimlerde toplam 789 aile, yaklaşık 5.342 vatandaşımız
yaşamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sıkça ziyaret ettiğim Ceylânpınar ve
Tarım İşletmesinin durumunu çok iyi bilmekteyim. Üyesi
bulunduğum KİT Komisyonunda Ceylânpınar Tarım
İşletmesinin hesap ve işlemleri görüşülürken
İşletmenin durumunu anlatarak yerinde inceleme yapmamızın
yararlı olacağı yönünde kanaatlerimi ifade ettim.
Komisyonumuz, bunun üzerine, Ceylânpınar Tarım İşletmesi
ile ilgili yerinde inceleme kararı almıştır.
19-20 Nisan 2005 tarihlerinde yapılan
inceleme sonucunda, Ceylânpınar Tarım İşletmesi
sınırları içerisinde yaşayan göçerlerin, derme
çatma yapılı kalabalık evlerde, hatta birkaç aile iç
içe, tek odalı mekânlarda, bazılarının kara çadırlarda,
bir kısmının da mağara şeklindeki barınaklarda
yaşadıkları ve bu barınakları hayvanlarıyla
birlikte kullandıkları tespit edilmiştir.
Son derece ilkel koşullarda
yaşamaya terk edilmiş olan bu insanlarımız, yerleşim
birimlerinde yol, konut, okul, su, hastane, elektrik, telefon gibi
altyapı hizmetlerinden yararlanamamaktadırlar.
Medeniyetin tüm nimetlerinden
mahrum yaşayan göçer vatandaşlarımız, su ihtiyacını
bile sağlıksız ortamda, açık alanda, hayvanların
da kullandığı çeşitli su birikintilerinden karşılama
yoluna gitmektedirler. Suyu dışarıdan temin etme hususunda
TİGEM'in güvenlik görevlilerinin engellemeleriyle karşılaşmaktadırlar.
Hayvanlarını otlatma ve
bakımı hususunda Tarım İşletmesi Müdürlüğüyle
zaman zaman sorunlar yaşasalar da, genel olarak, göçerler, devletimizin
güvenlik birimlerine karşı son derece saygılı
davranmışlardır.
Bu yerleşim birimlerinde yaşayan
vatandaşlarımızın birçoğu burada doğmuş
insanlarımızdır. Kesin tespit edilmemekle birlikte,
2000 yılında sayımı yapılan insanların
kayıtları mevcuttur. 1943 yılında kurulan Tarım
İşletmesinden önce bu insanların büyük bir kısmı
burada yaşıyorlardı. Durum böyle olmasına
rağmen, bu insanlar, Tarım İşletmesi arazilerini
işgal eden mütecavizler olarak değerlendirilmiş ve bu
arazilerden istifade etmelerinin menedilmesine ilişkin birçok
adli ve idari kararlar verilmiştir.
Bu nedenle, göçer durumuna getirilen,
kendi adına tapulu arazisi ve evi bulunmayan, devletimizin
hiçbir sosyal hizmetinden yararlanamayan bu insanlarımızın
yıllardır mağduriyetleri devam etmektedir.
İşletmenin kurulduğu
tarihten beri yaşanan bu trajedi bugüne kadar görmezden gelinmiştir.
İşletme görevlileri tarafından zaman zaman şiddete
de maruz kalan bu vatandaşlarımızın mağduriyetleri
devam etmektedir.
Daha önce alınan karar gereği
KİT Komisyonumuzca 19-20 Nisan 2005 tarihlerinde Ceylânpınar
Tarım İşletmesi tesislerinde yapılan incelemede
yerinde tespitler yapılmış ve çözüm önerilerini içeren
rapor hazırlanmıştır. Ayrıca, bu göçer vatandaşlarımızın
durumlarını fotoğraflayıp kitap hâline getirdim.
Sayın Başbakanımıza arz ettiğim bu kitabın
bir nüshasını Türkiye Büyük Millet Meclisinin arşivinde
muhafaza edilmek üzere Sayın Meclis Başkan Vekilimize takdim
ediyorum.
Buyurun Sayın Başkanım.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - İlk
defa oldu böyle bir şey değil mi Sayın Başkan? Konuşmadan
sonra belki olabilirdi
MAHMUT KAPLAN (Devamla) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç itibarıyla,
bu bölgede yaşayan insanlar açısından ciddi bir sosyal
problem söz konusudur. Hiçbir altyapısı bulunmayan yerleşim
birimlerinde, son derece ilkel ve insan onuruna yakışmayan
ortamlarda bu vatandaşlarımız yaşam mücadelesi
vermektedir. Hâlen İşletme arazisinin yirmi sekiz ayrı
yerleşim biriminde ikamet eden göçer nüfusu, sürekli hareket
hâlindedir, bütün güçlüklere rağmen İşletme arazilerini
kullanma seçeneğinden başka çareleri de bulunmamaktadır.
Her türlü istismara açık bu sorunun insan onuruna yakışır
bir biçimde çözüme kavuşturulması için çaba gösterenleri
bu millet asla unutmayacaktır.
KİT Komisyonu olarak, göçer
sorununa kalıcı bir çözüm üretmek amacıyla hazırlamış
olduğumuz kanun teklifimizin desteğinizle Genel Kuruldan
geçmesiyle yılların ihmali olan sosyoekonomik bir sorunun
çözümü için hayırlı bir adım atılmış olacaktır.
Böylece, Ceylânpınar göçerleri yerleşik hayat düzenine geçecekler
ve bu ülkenin onurlu vatandaşları olarak hayatlarını
sürdürme imkânına kavuşacaklardır.
AK Parti hükûmetleriyle 21'inci
yüzyılda büyük hedefleri gerçekleştirecek olan ülkemize
yakışmayan bu görüntülerin tarihe karışacağını
ümit ediyorum. Bu hususta sorumluluklarımızı yerine
getirdiğimizde, kadirşinas insanlarımız, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ve Hükûmetimize ilelebet şükran ve minnet
duyguları içerisinde yaşayacaklardır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hayırlı hizmetlerin başlangıcı
olarak değerlendirdiğim 1315 sıra sayılı Kanun
Teklifi'mize desteklerinizi esirgemeyeceğiniz inancıyla,
yüce heyetinize en içten teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Kaplan.
Sayın milletvekilleri, saat
20.00'de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.
Kapanma Saati:
19.03
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 20.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
1315 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin tümü üzerinde şimdi
söz, Anavatan Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın
Ömer Abuşoğlu'na aittir. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesiyle İlgili Tasarının
geneli üzerinde grup adına konuşmak üzere huzurlarınızdayım.
Üzerinde tartıştığımız
konu, Türkiye'nin belli bir bölgesinde belli bir problem oluşturan
ve çok uzun yıllardan beri de devam eden problemin çözümüne yönelik
olmak üzere düzenlenen yeni bir düzenleme getirilmesine dair bir
kanun tasarısı. Söz konusu yöremiz, Şanlıurfa
sınırları içerisinde yer alan Ceylânpınar Devlet
Üretme Çiftliğiyle ilgili ve burada, bu çiftlik arazisi üzerinde
"göçer" olarak tabir edilen bir grup yaşayan insanın,
gerek çiftlik arazisini mesken olarak tutma gerekse buradan ekonomik
faaliyet ve hayvancılık yapmak üzere çiftlik arazisinden
yararlanmak ve istifade etmek durumunda, mecburiyetinde olan belli
bir grup insanın bu varlığı hem kendileri için bir
dert hem de üzerinde yaşadıkları ve ekonomik faaliyetlerini
sürdürdükleri Devlet Üretme Çiftliği Ceylânpınar Tarım
İşletmesiyle ilgili ciddi problemler oluşturagelmekte.
Burada yapılmak istenen, sayıları
5 bini bulduğu ifade edilen insanın, vatandaşımızın,
daha düzenli ve yerleşik bir hayata geçmesi ve aynı zamanda
da kendi hayatlarını devam ettirirken, varsa daha önceden
çevreye verdikleri zararın önlenmesine yönelik bir düzenleme
getiriliyor ve bunlara tarım arazisi içerisinde belli yerler
tahsis edilerek, hem bu yerlerde, bu arazi parçası üzerinde yerleşmelerini
sağlamak hem de yapmış oldukları hayvancılık
faaliyetini devam ettirebilmek, ekonomik ve verimli bir şekilde
bunları gerçekleştirmek üzere, arazinin, yani çiftliğin
kısmen ekilmeye ve biçilmeye müsait olmayan alanlarında
bu insanların yerleşimini sağlamak.
Tabii, yerleşimi sağlamak
deyince, sadece arazinin tahsisi değil, aynı zamanda, bu
insanların sağlıklı şartlar altında barınmalarını
sağlayacak, aynı zamanda, yapmış oldukları
hayvancılığı daha fennî, daha sağlıklı
bir ortam içerisinde gerçekleştirmelerini sağlamak üzere
de birtakım ekonomik değer gerektiren ve ekonomik anlam taşıyan
yapıların, inşaatların gerçekleştirilmesi.
Tabii, devlet, burada, bu insanları
yerleştirmekle, bu alanı, bu araziyi bunlara tahsis etmekle
mesele bitmiyor, bunların ihtiyaç duyduğu konutların
nasıl yapılacağı konusunda ciddi bir problem var.
Kredilendirmeyle de olacak olsa, neticede bu insanların ekonomik
güçlere belli. Kendi ihtiyaç duydukları evleri, meskenleri
ve diğer binaları yapmaları çoğu zaman mümkün olamayacak
ve kredilendirilse bile, bunların kredilerinin ödenmesinde
ciddi zorluklar, ciddi problemler ortaya çıkacak. Dolayısıyla,
sadece arazinin tahsis edilip bir ek madde Kanun'a eklenmesiyle mesele
orada bitmeyecek, daha uzun yıllar sürecek birtakım problemleri
de beraberinde getirmiş olacağız.
Getirilecek kanun ve bundan sonra
atılacak adımların, hep, bu problemlerin tümüne çözüm
getirmek amacıyla, problemi bir bütün olarak görerek yaklaşmak
ve tedbirleri, başından, bu şekliyle değerlendirmek
gerekir. Aksi takdirde, bir problemi bir şekilde çözerken,
başka problemleri de beraberinde getirmiş oluruz, başka
problemler de beraberinde üretilmiş olur.
Bu bakımdan, bu insanların
yerleşik düzene geçirilmeleri, gerek sosyal hayatları
gerek vatandaş olarak bağlılık hissettikleri Türkiye
Cumhuriyeti'nin saygın birer vatandaşı olmaları
açısından doğru ve gerçekçi bir yaklaşım. Ama,
sadece Kanun'a bir madde eklemekle ve araziyi tahsis etmekle bunların
probleminin çözülemeyeceğinin bilinmesi gerekir.
Nitekim, o bölgede çözülemeyen
bir dolu problem var. Sadece bu insanların problemi değil
aynı zamanda çözümsüz olan veya şimdiye kadar çözülememiş
olan. Mesela, Akçakale Sınır Kapısı ve bunlarla
ilgili gümrük binası ve bu gümrük binasının faaliyete
geçirilememesi hâlâ bir sıkıntı, hâlâ bir problem olarak
duruyor. Mayınlı arazinin temizlenmemesi, mayınlı
arazilerin nasıl temizleneceği, hangi yolla temizleneceği,
kime ihale edileceği, hangi şartlarda ihale edileceği,
bu hükûmetin iş başına geldiği günden beri tartışılıyor,
ama hâlâ AKP Hükûmeti bu basit konuya çözüm getirebilmiş değil.
Kâh dediler ki "Yabancı şirketlere verelim bunu, karşılığında
da ortaya çıkan arazileri belli bir süre kullanabilsinler."
Kâh dediler ki "Millî Savunma Bakanlığı bu işi
üstlensin, gerekli alet ve teçhizat ilave kaynaklarla Millî Savunma
Bakanlığınca temin edilebilir hâle getirilsin."
Ne o gerçekleştirildi ne öbürü gerçekleştirildi. Hâlâ, hangi
usulle yapılacağının bile net bir kararı verilebilmiş
değil. Karar verilebilmiş olması yetmiyor, aynı
zamanda bunun uygulamaya geçirilmesi de gerekiyor. O bakımdan,
problemlerin çözümü noktasında, AK Parti Hükûmeti zaman zaman
yaya kalıyor. Bunu, kendileri de kabul ediyorlar; zaten, kendileri
kabul etmese de vatandaş bunu, bu şekilde tescillemiş.
Bu şekilde AK Parti Hükûmetinin karnesini, AK Parti Hükûmetinin
notunu vermiş durumda.
Bunun dışında, GAP
bölgesine, bildiğimiz gibi, Türkiye, yıllardan beri çok
büyük yatırımlar gerçekleştiriyor. Bu projenin gerçekleştirilmesi
noktasında, son beş yıl içerisinde yapılan çalışmalara
ve alınan sonuçlara baktığımızda, hâlâ, Harran
Ovası sulamasının dışında herhangi bir
sulamanın genişletilmesi faaliyeti gerçekleştirilebilmiş
değil. O bakımdan, Güneydoğu Bölgesindeki altyapıya
dönük, insanımızın daha iyi bir hayat şartlarına
kavuşabilmesine yönelik, daha iyi ekonomik faaliyet, daha
zengin ve müreffeh bir hayat sürmesini sağlayacak bu tür altyapı
yatırımlarının, maalesef, AK Parti Hükûmeti döneminde,
ciddi olarak vatandaşımızı sukutuhayale uğratacak
tarzda akim kaldığını söylemek mümkündür. Sırf
bir projenin devam ettirilmesi hâlinde bile, bölgenin, gerek ekonomik
olarak ortaya koyacağı, Türkiye'ye yapacağı katkı
gerek bölge insanının ortaya çıkan nimetlerden istifadesi
noktasında ciddi problemlerinin çoğu çözülebilmesi mümkündü,
ama, ne yazık ki, AKP Hükûmeti, birçok alanda olduğu gibi bu
alanda da yeterli gayreti, özellikle yatırımlar, altyapı
yatırımlarına yönelik faaliyetlerde ve harcamalarda
gerekli başarıyı ve gerekli hassasiyeti göstermemiş
ve her ne kadar iddia ederlerse de etsinler, bütçe içerisindeki altyapı
yatırımlarına dönük rakamların hangi seviyede
ve hangi oranda olduğunu biliyoruz.
Türkiye'nin ihtiyaçlarının
çok gerisinde kalan bu rakamlarla Türkiye'nin altyapı ihtiyaçlarının
karşılanması mümkün değildir ve bundan dolayı
da gerek ekonomik faaliyetlerin geliştirilmesi gerek birçok
bölgede yaşayan insanların temel problemlerinin çözülememesi
noktasında da AK Parti Hükûmetinin bu eksikliğini, bir kere
daha, bu kürsüden daha önceden defalarca tekrarlamış olmamıza
rağmen bir kere daha tekrarlamakta fayda görüyoruz, ama bunun
AK Partiye bir faydası olmayacak; bu tekrarların, bu sözlerin
AK Parti politikalarını dizayn etmede herhangi bir faydası
olmayacak. Çünkü, AK Partinin ömrü şurada bitiyor; önümüzde
yaklaşık dört beş aylık bir ömrü kaldı, iktidardaki
olduğu dönem. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Bu çerçevede, artık, biz, bundan
sonra AK Parti Hükûmetine bugüne kadar söyleyip de dinletemediğimiz,
söyleyip de -sadece bizim değil, sayın CHP'nin de söyleyip
de dinletemediği- anlatamadığımız, anlamak
istemediğiniz birçok hususları, Anavatan Partisi, önümüzdeki
seçimlerden sonra, bilfiil, yeni bir Türkiye vizyonu için mutlak surette
uygulamaya koyacaktır, bundan endişeniz olmasın.
Bundan, AK Parti Hükûmeti adına siyaset yapacak olanların
çıkaracakları çok ciddi dersler olması gerekir. Milletin
sesine kulak vermeyen, milletin sesini temsil eden muhalefete kulak
vermeyen bir iktidarı, bir siyaseti ne hazin son beklediğini,
elbette, önümüzdeki seçimlerde hep birlikte göreceğiz.
Şimdi, size, bu söylediklerim,
tebessümle karşılık vermek gibi çok rahat bir ortam
sağlamış gibi gözüküyor, ama, yarın bu tebessümlerinizin
belki ağlamaklı bir ifadeye döndüğünü hep birlikte göreceğiz
ve o gün, hesap günü geldiğinde, saat geldiğinde birçokları
gibi
Birçokları ne diyordu, hepiniz bilirsiniz, o hesap günü,
o saat geldiğinde, "Ne olaydı, biz de toprak olaydık."
derler, diyecekler. İşte, o saat geldiğinde, sandık
günü geldiğinde, AK Parti Hükûmeti diyecek ki: "Ne olaydı,
zamanında bu tenkitlere, bu yapıcı muhalefetin sesine
kulak verseydik de bu elim sonla karşı karşıya kalmasaydık."
Bu vesileyle, bunları da,
özellikle AK Partiye ve AK Partiye bugüne kadar, bugüne kadar demeyelim
de başlangıçta yandaşlık etmiş olan insanlarımıza,
vatandaşlarımıza AK Partiyi nasıl bir elim sonun
beklediğini ifade ederek sözlerimi bitiriyorum.
Üzerinde durduğumuz bu tasarı
gerekli bir tasarıdır, ama yetersizdir, oradaki söz konusu
problemi çözmekten uzaktır. Ortaya çıkacak birtakım
problemlerin başlangıçta dikkate alınarak bütüncül
bir çözüm getirmek noktasında Hükûmetin politikalarını
dizayn etmesi gerekir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Abuşoğlu.
Şahsı adına, Niğde
Milletvekili Sayın Mahmut Uğur Çetin, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MAHMUT UĞUR ÇETİN (Niğde)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; (2/824) esas
numaralı Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekilinin,
2510 Sayılı İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair
Kanun Teklifi üzerinde şahsım üzerine söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
19-20 Nisan 2005 tarihinde KİT
Komisyonunun Değerli Başkanı Nurettin Canikli'nin
Başkanlığında, KİT Komisyonu üyeleri olarak,
Ceylânpınar Tarım İşletmeleri Tesislerinde yapmış
olduğumuz incelemelerdeki göçerlerle ilgili tespitlerimi
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biraz önce de ifade edildiği
gibi Ceylânpınar Tarım İşletmeleri 1943 yılında
kurulmuş olup 1 milyon 761 bin 343 dekarla TİGEM'in toplam arazi
varlığının yüzde 47'sini ve en büyük kısmını
oluşturmaktadır. TİGEM arazileri içerisinde ayrı
ayrı 28 göçer yerleşim biriminin olduğu söylenmektedir.
Bizler KİT Komisyonu üyeleri
olarak bu yerleşim birimlerinin büyük bir kısmında incelemelerde
bulunduk. Buralarda, her ne kadar 20/10/2004 tarihinde yapılan
sayımda 273 aile ve yaklaşık 2 bin kişilik bir nüfusun
yaşadığı belirtilse de bu rakamların, 400'e
yakın aile ve yaklaşık da 4 ila 5 bin arasında vatandaşımızın
yaşadığını oradaki edindiğimiz bilgilerle
müşahede ettik.
Gerçekten, Ceylânpınar Tarım
İşletmesi sınırları içerisinde -adına
yaşamak denirse- yaşayan vatandaşlarımızın
durumu, 21'inci yüzyıl Türkiye'sine hiç de yakışmayan,
çok vahim bir durum arz etmektedir. Derme çatma, tek katlı, tek
odalı mekânlarda, bazılarının yapay mağaralarda,
bazılarının kara çadırlarda, bazılarının
da hayvanlarıyla birlikte aynı mekânlarda yaşadıklarını
gözlerimizle gördük. Tabii, son derece ilkel ve insan sağlığını
en acımasızca tehdit eden ortamlarda yaşam mücadelesi
vermeleri bizi ayrıca üzdü. Çocukların, hastaların
ve yaşlıların durumu daha da vahimdi. Bu yerleşim
birimlerinde yol, su, elektrik, sağlık hizmetleri, telefon
gibi insan yaşamı için gerekli olan unsurların veya olmazsa
olmaz olan unsurların hiçbirisi mevcut değildi. Kısaca,
bu vatandaşlarımız, medeniyetin tüm nimetlerinden
mahrum bir şekilde şu anda yaşamlarını idame
ettirmeye çalışmaktadırlar. Yaşamlarını
da genellikle, kısmen tarım ve büyük bir çoğunlukla da
bu vatandaşlarımız hayvancılıkla idame ettirmektedirler,
geçimlerini hayvancılıkla sağlamaktadırlar.
Tabii ki, doğal olarak, geçimini
hayvancılıkla sağlayan bu insanlarımızın,
hayvansal ürünlerinin de elektriğin ve özellikle suyun olmadığı
bir mekânda, üretmiş oldukları hayvansal ürünlerin, süt ürünlerinin,
daha doğrusu yoğurdun, peynirin, sütün ve yağın,
insan sağlıyla nasıl bağdaştığını
ve hangi ortamlarda üretildiğini ve ne şekilde tüketildiğini
de müşahede edersek, durumun vahameti daha da artmaktadır.
Göçer olarak adlandırılmalarına
rağmen, genellikle, TİGEM arazileri içinde bu insanlar yerleşik
bir biçimde yaşamaktadırlar ve bu insanların bize o
günkü verilen rakamlar itibarıyla yaklaşık 33 bin küçükbaş
ve 400 büyükbaş hayvan sayısına sahip olduğu belirtilmekteydi.
Yalnız, bazı aylarda bu, özellikle küçükbaş hayvan sayısının
100 bine yaklaştığı göçerler tarafından bize
ifade edildi.
Göçerlerin işletme arazisine
getirmiş oldukları bu yaklaşık 100 bin başlık
küçükbaş ve 400-500 başlık büyükbaş hayvan tabii ki
işletme arazisine haddinden fazla zarar da vermekte ve arazinin
kuruluşuna veya amacına yönelik birtakım işletme
faaliyetlerini de dolayısıyla aksattığına
da gözlerimizle şahit olduk.
Tabii, göçerlere ait bu hayvanlar,
veteriner kontrolünden uzak olmaları, koruyucu aşı
ve tedavilerinin yapılmaması nedeniyle çeşitli hastalıklar
taşımakta ve bu hastalıkları da kendileriyle aynı
merayı paylaşmak zorunda olan işletmenin damızlık
sürülerine de doğal olarak bulaştırmak gibi bir tehdit
unsuru oluşturmaktadırlar, damızlık hayvan yetiştiriciliğini
de dolayısıyla olumsuz yönde etkilemektedirler.
Tabii ki, TİGEM, burada, sertifikalı
tohum yetiştiriciliği yapmaktadır. Bu alanda da
TİGEM'in faaliyetleri aksamaktadır. Tabii ki, TİGEM'in
asli görevlerine vermiş olduğu zararlardan dolayı
da bu soruna bir an önce çözüm bulunması gerekliliği durumun
vahametini daha da artırmaktadır.
Biraz önceki değerli konuşmacıların
bugünkü çıkartacağımız kanunla ilgili birtakım
eleştirileri oldu, ama, özellikle Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun 1995 yılından beri gündeme getirdiği
ve sürekli olarak göçerlerin işgalci konumda yaşadığı
bir biçimde arazide yaşadıklarını, yarattıkları
sorunları, işletme faaliyetlerine vermiş oldukları
zararları bütün raporlarında belirtmektedirler; fakat,
bugüne kadar, maalesef, hem göçerlerin hem de TİGEM'in bu kanayan
yarasına çözüm aşamasında olumlu bir yaklaşım
içerisinde bulunulmamıştır. Hatta TİGEM tarafından
idari ve hukuki yollara başvurulmuş, bu alanda seksen dört
adet müdahalenin men'i kararı çıkmasına rağmen,
bölgenin özelliklerinden dolayı da bu kararlar bugüne kadar
uygulanamamıştır; ama, gerçekten bugün çıkartacağımız
bu kanunla, 2510 sayılı İskân Kanunu'na ekleyeceğimiz
36'ncı maddeyle bu sorun büyük bir ölçüde çözülecektir. Hem
TİGEM'in sorununu çözmüş oluyoruz hem de göçerlerin sorunlarına,
inşallah, çare bulmuş oluyoruz.
Ben, bugün 2510 sayılı
İskân Kanunu'na ekleyeceğimiz 36'ncı maddenin sorunun
çözümüne vesile olmasını diliyorum ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Çetin.
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
İSKAN
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR
KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 19/9/2006 tarihli ve 5543
sayılı İskan Kanununa aşağıdaki geçici
madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4- (1)
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü Ceylânpınar
Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait arazi içinde, mahallinde
göçer olarak adlandırılan ve nüfus kayıtlarına
bağlı kalınarak 31/12/2003 tarihi itibariyle arazi
içinde yaşadıkları ve hayvancılık dışında
başka bir işle iştigal etmedikleri, Şanlıurfa
Valisinin Başkanlığında, Bayındırlık
ve İskan İl Müdürü, Tarım İl Müdürü, Nüfus ve Vatandaşlık
İl Müdürü, Defterdar, Tarım Reformu Bölge Müdürü, Kadastro
İl Müdürü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı
Bölge Müdürü, İl Emniyet Müdürü, Bölge Jandarma Komutanı,
Ceylânpınar Kaymakamı ve Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü Temsilcisinden oluşan Komisyon tarafından
bireyleriyle birlikte tespit edilen aileler, bu Kanuna göre hak sahibi
sayılır.
(2) Bu hak sahipleri, 3/7/2005 tarihli
ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda
getirilen sınırlamalara uyulmak koşuluyla,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğüne ait
arazi dışında Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek
uygun alanda, bu Kanun hükümlerine göre iskan edilirler. Hak sahibi
ailelere, hayvanlarını otlatmaları için mera vasıflı
arazi tahsis edilir ve isterlerse yeni yerleşim yerinde konut
yapmalarını desteklemek amacıyla, kendi evini yapana
yardım metoduyla bu Kanun hükümlerine göre kredi kullandırılabilir.
(3) Bu iş için ihtiyaç duyulacak
ödenek yılları Bütçe Kanunları ile gösterilir.
(4) Hak sahibi ailelere iskanen
verilecek taşınmaz malların teslimini takibeden üç
aylık süre sonunda, Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi Valilikçe boşaltılır."
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Sayın Gürol
Ergin.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN
(Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ve 14 Milletvekili
ile Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 Milletvekilinin;
2510 sayılı İskan Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Tekliflerinin, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına,
1'inci maddesi üzerinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken, yüce Meclisi ve büyük Türk ulusunu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, tabii ki, gerçekten önemli bir konuda verilmiş bir kanun
teklifi var. Ben, bu bakımdan, kanun teklifini hazırlayan
her iki arkadaşıma ve imza veren arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum. Sorunun çözümünün de o insanlarımıza
mutluluk getirmesini diliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
aslında, bu sorunun çözümü ile bunun daha büyük bir oranını
ifade eden Köye Dönüş Projesi kapsamında köyüne dönmek isteyenlerin
sorunları arasında büyük bir koşutluk vardır. Bunu,
bu sorunu çözerken, Köye Dönüş Projesi'nde bugün görülen aksaklıkların
da gündeme getirilmesi ve o aksaklıkların giderilmesi
için yapılması gerekenlerin de gündeme getirilip yapılması
büyük bir zorunluluk arz etmektedir. O bakımdan ben, hem bu konu
üzerinde hem de bu Köye Dönüş Projesi kapsamındaki insanlarımızın
durumu üzerinde görüşlerimi açıklayacağım. Yalnız,
görüşlerimi açıklamadan önce, bir husus üzerinde durmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
ayın 13'ünde bu kürsüde yaptığım konuşmada
ben, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 1 metre kare alana su götürülmediğini
söylediğimde, tabii ki, o 1 metre kare burada mecaz anlamda 1
metre kareydi. Böyle bir bölgede, 1 milyon 700 bin hektar alanın
sulanması gereken bir yerde 5-10 bin hektar alana su götürülmesi
de 1 metre kare anlamını taşımaktadır, bu bakımdan
ifade etmiştim. Ancak, bana bu kürsüden yanıt veren Sayın
Bakan, kesinlikle, yalan demeyeceğim ama, yanlış bilgilerle
huzurunuza geldi. Şimdi, Sayın Tarım Bakanı burada
yok, Sayın Bayındırlık Bakanımız burada,
kendisinden rica ediyorum, benim bu söylediklerimi eğer Tarım
Bakanına iletirlerse ben bundan mutluluk duyarım ve Sayın
Tarım Bakanının da o rakamları gelip bu kürsüden
düzeltmesi gerektiğini söylemek isterim.
Değerli arkadaşlarım,
Sayın Tarım Bakanı o gün yaptığı konuşmada
şu bilgileri verdi: "GAP'ta, 1995 yılında Harran'a
suyun verildiği yıldan 2003 yılına kadar toplam
162 bin hektar alana su verilmiştir." dedi.
Değerli arkadaşlarım,
bu rakam yanlıştır. Ayrıca, Sayın Bakan 2003
yılından sonra da 94 bin hektar alana ilave olarak su verildiğini
söylemiştir, bu da yanlıştır. Ben size şimdi
doğrusunu -ama, kendi bilgilerimden değil- Güneydoğu
Anadolu Projesi İdaresinin resmî rakamlarından söylüyorum.
Resmî rakamlar şudur: 1999 yılında, daha 2001'e gelmeden,
165.965 hektar alan sulanır durumdadır. Haziran 2000 tarihli
GAP son durum raporuna göre de 215.080 hektar alanda sulama yapılmaktadır.
GAP projesinde son durum, "GAP İdaresinin Faaliyetleri-Nisan
2006" tarihli rapora göre de 236.019 hektar alanda sulama yapılmaktadır.
Yani, Sayın Bakanın ifade ettiği 165 bin hektar yanlış
olduğu gibi, buna ilave 90 küsur bin hektar sözü de yanlıştır,
gerçeği yansıtmamaktadır. Daha 2000 yılında
215 bin hektar, 2002 yılında 222 bin hektar alan sulanmaktadır
ve 2006 Nisanı itibarıyla da bu alan 236 bin hektardır.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
ben ayrıca şu bilgiyi de size vereyim, daha net anlaşılsın
diye: Devlet Su İşlerinin GAP'taki 9 ilde 2003'ten 2005
yılı sonuna kadar fiilen sulamaya açtığı alanın
hepsi 13.168 hektardır. Bunlar devletin resmî rakamlarıdır
değerli arkadaşlarım, benim rakamlarım değildir.
O bakımdan, Sayın Bakanın bu söylemini düzeltmeyi,
halkımıza doğruları anlatma adına, bir görev
bildiğim için bunu söylemek durumunda kaldım, ifade ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, burada, bu getirilen iki öneride şöyle bir fark görülüyor:
Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekili Sayın Vedat Melik ve 21
arkadaşının getirdikleri öneride, özellikle
Ceylânpınar Devlet Üretme Çiftliğinde de bu insanların
iskân edilmesinin yanlış olmayacağı, gerekirse
orada da iskân edilmeleri isteniyor.
Şimdi, ben size çok özet olarak
şunu söylemek istiyorum, devlet üretme çiftliği, yani bugünkü
adıyla TİGEM işletmeleri konusunda. Cumhuriyet
hükûmetleri, daha, 1940 yılından önce, özellikle 1930 dünya
ekonomik buhranının yarattığı sorunları
tarımda aşabilmek için çok ciddi bir çabaya girdiler ve
1930'lu yılların sonlarında iki çok önemli kurum kurdular.
Bu kurumlardan bir tanesinin adı, Devlet Ziraat İşletmeleri
idi; bu Devlet Ziraat İşletmeleri yanında bir de Zirai
Kombinalar Teşkilatı kurulmuştu. Bu iki kuruluş
1950'li yılların başında birleştirilerek
adına devlet üretme çiftlikleri dendi. Daha sonra da, 1983
yılının ekim ayında bunun adı değiştirilerek
TİGEM adı verildi. Bunlar çok çeşitli işletmelerdi,
bunların en büyüğü Ceylânpınar'dı.
Şimdi, burada sizin kabul edeceğiniz
teklifte, bu insanlara Ceylânpınar'dan yer verilir ise oranın
bütünlüğü bozulacağı, bunun doğru olmayacağı
ifadesi var. Bu, şu bakımdan gerçeği yansıtmamaktadır:
Değerli arkadaşlarım, bu Hükûmet değil midir ki birçok
devlet üretme çiftliğini çeşitli kişi ve şirketlere
kiralamıştır? Şimdi, onlara kiralayınca, bu
çiftliklere bir şey olmuyor da, o çiftlik üzerinde belki elli
yıldır, belki yüz yıldır, hatta belki yüz elli
yıldır yaşayan insanlara orayı vermekte niye tereddüt
ediyorsunuz? Bu, size niye sıkıntı yaratıyor değerli
arkadaşlarım? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, bunun
için diyoruz ki, o insanlar orada iskân edilebilir. Niye edilebilir?
Şimdi onu söyleyeceğim. Nedir bu çiftliklerin görevi? Çiftliklerin
iki ana görevi var: 1) Sertifikalı damızlık yetiştirmek.
2) Sertifikalı tohumluk yetiştirmek; eğer olabilirse,
o bölgeye göre fide ve fidan yetiştirmek.
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
1 milyon 700 bin dekar olan bir Ceylânpınar, Türkiye'deki bütün
çiftliklerin toplamından da büyüktür. Şimdi, siz öbür çiftliklerin
hepsini vermeyi göze alıyorsunuz, orada yalnızca -biraz
önce konuşan Adalet ve Kalkınma Partili sayın meslektaşımın
ifadesiyle- yaklaşık 400 aileye o topraklardan geçinebilecekleri
kadarını vermeyi doğru bulmuyorsunuz. Biz onlara bu
toprakların verilmemesini doğru bulmuyoruz. Neden? Çünkü,
onlara bu toprakları verdiğiniz zaman oranın bütünlüğü
falan bozulmaz değerli arkadaşlarım ve o Çiftlik, yapması
gereken görevi, kendisinde geride kalacak yaklaşık olarak
1 milyon 300 bin dekar alanda rahat rahat yapar; damızlık da
üretir, tohum da üretir. Ama, herhâlde amaçta farklı düşünüyoruz
ki, siz bu konuya yanaşmak istemiyorsunuz.
Aslında, değerli arkadaşlarım,
sorun yalnız o göçerlerin sorunu da değil. Gene Devlet
İstatistik Enstitüsünün rakamlarına baktığınız
zaman, Türkiye'de tarımda toprak mülkiyetinde çok ciddi bir
sıkıntı yaşandığını görürsünüz.
Türkiye'de yaklaşık 102 bin çiftçi ailesinin hiç toprağı
yoktur değerli arkadaşlarım. İşte, siz o 102
bin çiftçi ailesini topraklandırmaya bakın. Yoksa, 400 aileye
toprak vermekte sıkıntı ortaya çıkar düşüncesi
sizde egemen olursa 100 bin ailenin sorununu nasıl çözersiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) - Bu konuda
hiçbir şekilde çözüm üretemezsiniz. Biz, onun için şunu özellikle
vurguluyoruz: O insanlara orada toprak verilebilir, tarım yapabilmeleri
için krediyle desteklenebilirler, başlarına ziraat mühendisi,
veteriner verilip ciddi olarak tarım yapmaları sağlanabilir.
Yalnız orada değil, devletin elindeki bütün devlet üretme
çiftliklerinde, yani TİGEM işletmelerinde, yöre insanlarından
topraksız olanları o şekilde topraklandırılıp
kendilerine tarım yaptırılabilir.
Ayrıca, eğer, bu insanlara,
siz, başka yerlerde toprak verecekseniz, tıpkı Köye Dönüş
Projesi'nde görülen eksik gibi bir eksiğe gitmeyin, bunların
çok çeşitli ihtiyaçlarını giderin. Yalnız ev yapmayın,
onlara depo da yapın, onlara ağıl da yapın, onlara
ahır da yapın, su götürün, elektrik götürün, okul ihtiyaçlarını
giderin. Bunların hepsini yapmak durumundasınız sevgili
arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen
konuşmanızı tamamlayın.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Sayın
Başkan, teşekkür etmeme izin verirseniz teşekkür edeyim,
vermezseniz edemem.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi bu görüşlerim çerçevesinde bizim konuya nasıl
yaklaştığımızı ifade etmek istedim. Elbette
ki, ne şekilde olursa olsun, bulunacak çözümün, oradaki insanlar
için hayırlı olmasını diliyorum. Bu konuda Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, tabii ki, konuya olumlu yaklaştığımızı
özellikle ifade etmek istiyorum.
Son sözlerim olarak da, değerli
arkadaşlarım, bu kürsüye gelen insanların, bakan da
olsalar -tekrar ediyorum- doğruları konuşması gerektiğini
ifade ediyorum. Yüce Türk ulusunu ve sizleri tekrar saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde şahsı adına, Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Yahya Akman, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
1315 sıra sayılı İskân Kanunu'nda değişiklik
yapan, daha doğrusu İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin,
demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğu ifade edilmektedir.
Bugün, bu 1 maddelik kanun teklifiyle, Türkiye Cumhuriyeti devletinin
sosyal devlet olma vasfının bir gereğini yerine getiriyoruz.
Benden önceki konuşmacılar bazı ayrıntıları
ifade ettiler, ben ayrıntılarına girmeyeceğim.
Yalnız, bugün, hakikaten sosyal bir probleme parmak basıyoruz
ve Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içerisinde
yaşayan, belki çok istisnai, bazı hemşehrilerimizi,
vatandaşlarımızı devletimize kazandırıyoruz,
vatandaş olarak, bunları, yeniden vatandaşlığa
kazandırıyoruz. Çünkü, ne yazık ki, bu insanlarımızdan
bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık
bağıyla bağlı olmadığı gibi, nüfus
cüzdanına da sahip değiller. Tabii, bu imkânlara sahip olmayan
insanların sağlık olarak, sosyal olarak, eğitim olarak
ne tür imkânlara sahip olacaklarını varın siz düşünün.
Devlete ait olduğu bir kanunla
tespit edilen ve sınırlandırılmış bir arazi
içerisinde önce adları "göçebe" olarak anılan, daha
sonra, sözüm ona -tırnak içerisinde- yerleşik bir hayata geçen;
fakat, sürekli kamu görevlileriyle didişme içerisinde bir hayat
sürdürmek zorunda olan vatandaşlarımıza, hemşehrilerimize
bir imkân tanıyoruz, devletin sosyal vasfı gereği bunlara
diyoruz ki: Siz şu ana kadar yaşamış olduğunuz
arazilerin belki hemen yakınında, bu il sınırları
içerisinde bir meraya yerleştirileceksiniz. Devlet bu konuda,
konut yapımında olsun, diğer bütün sosyal altyapıyla
ilgili imkânlarda olsun sizlere yardımcı olacak ve siz burayı
terk edeceksiniz. Burada daha insani şartlarda, eğitim
imkânlarına sahip, sağlık imkânlarına sahip bir medeni
toplumda ihtiyaç duyabileceğiniz ne varsa bunların kendilerine
sunulduğu bir alanda yaşattırılmak üzere bir hazırlık
içerisindeyiz.
Benden önceki konuşmacının
dediklerinin tamamına, tabii, katılmamız mümkün değil,
Sayın Ergin'in. Burada devlet, elbette ki yeni bir yerleşim
yeri kurduğu zaman, bugün yapmış olduğumuz KÖYDES
Projesi benzeri projelerle zaten insanlarımıza yol, su
gibi imkânları devlet götürüyor. Tabii, bu yeni yerleşim
yerlerinde elbette ki bu insanların okulları, eğer nüfusları
idare ediyorsa sağlık ocakları ve benzeri imkânları,
altyapıları da yerine getirilecektir.
Bu kanun teklifinin bu noktaya
gelmesinde emeği geçen çok arkadaşımız oldu.
Başta, Urfa'daki bürokrat arkadaşlarımız olmak
üzere, TİGEM Genel Müdürlüğüne bağlı bürokrat arkadaşlarımız,
KİT Komisyonu üyelerimiz günlerce çalıştılar, ince
eleyip sık dokudular; kamu görevlilerimizin de ikna olabildiği,
siyasi iradenin de ikna olabildiği, yerel bürokrasinin de ikna
olabildiği bir formül üzerinde anlaşıldı ve bu
şekilde bir kanun maddesi hazırlandı ve yüce Meclisin
huzuruna geldi.
Ben, bir Urfa Milletvekili olarak,
bu mağdur insanların bir hemşehrisi olarak, bugün, onların
böyle önemli bir problemine Meclis çatısı altında çözüm
buluyor olduğumuz için duyduğum memnuniyeti ifade etmek
istiyorum. Gecenin bu saatinde emek ve mesai sarf eden iktidar ve muhalefete
mensup bütün milletvekili arkadaşlarımıza da
şükranlarımızı arz ediyoruz. İnşallah,
bu kanun teklifiyle beraber, dediğim gibi, birçok insani haktan
ve imkândan yoksun olan bu hemşehrilerimiz, bu saatten sonra daha
insanca şartlarda yaşamaya başlarlar. Potansiyel birer
suçlu gibi görülen bu insanların çocukları daha eğitimli,
daha medeni, önümüzdeki günlerde, belki, Türkiye'nin idaresinde
etkili insanlar hâline gelirler. Buna da inanıyorum ben; insanlarımızın
mayası temizdir, düzgündür, sağlamdır. Bu, göçebe denen
insanlarımız da, aslında göçebe olmayan insanlarımız
da, özünde mert insanlardır, güzel insanlardır. Bunlara devletin
diğer imkânları tahsis edildiği zaman, dediğim gibi,
aynı zamanda topluma kazandırılmış olurlar,
ülkeye kazandırılmış olurlar.
Ben, tekrar, emeği geçen bütün
arkadaşlarıma teşekkür ediyor ve yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz
Sayın Akman.
Şahsı adına ikinci konuşmacı,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın Atilla Maraş.
Buyurun Sayın Maraş.
MEHMET ATİLLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 1315 sıra sayılı, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli ve 14 milletvekili arkadaşının,
Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Vedat Melik ve 21 milletvekili
arkadaşının; 2510 Sayılı İskân Kanununa
Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifleri ile ilgili olarak
şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği gibi, Ceylânpınar
Tarım İşletmelerinin arazileri, verimliliği ve
kapsadığı alan bakımından, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün en büyük arazisi konumundadır.
1 milyon 700 bin dekar arazi ki, Türkiye'deki diğer çiftliklerin
hepsini kapsayacak şekilde büyük bir alan ve çok verimli bir tarım
arazisine sahip Ceylânpınar Tarım İşletmesi.
Özellikle GAP projesiyle sulama
imkânlarına kavuşan ve çok büyük ürün ve hayvan yetiştirme
potansiyeline sahip olan bu bölge için, kaliteli tohum ve ürün çeşidi
üretme ve damızlık hayvan sayısını artırma
açısından Ceylânpınar Tarım İşletmelerinin
önemi ve fonksiyonu tartışılamaz. Ancak, uzun yıllar
önce, "göçer" diye tabir edilen, göçer diye adlandırdığımız
ve yaz aylarında Karacadağ eteklerinde hayvancılık
yaparak geçimlerini temin eden, geçimlerini sağlamaya çalışan
aileler, önceleri dağ eteklerinde, işletme arazilerinde,
ağıllarda hayvanlarını barındırarak ve
kendileri de kıl çadırlarda yaşarken, daha sonra, buralara,
bu çiftliğin içerisinde yapmış oldukları evler ve
hayvan barınakları ile göçebe durumundan, göçer durumundan
yerleşik hayata geçtiler. Bu durum, hem işletmenin arazide
yapması gereken faaliyetlere engel olmakta hem de yaz aylarında
yüz binleri bulan hayvan sayısı arazi yapısını
da olumsuz yönde etkilemektedir ve ayrıca verimi de etkilemekte
ve azaltmaktadır.
Ayrıca her türlü altyapı
ve eğitim imkânından da yoksun olarak yaşamaya çalışan
bu insanlar, modern dünyanın sunduğu imkânlardan da yararlanamamakta
ve feodal bir yapı oluşturan bu insanların altyapısı
ve eğitim imkânlarının sağlandığı yerleşik
bir hayata geçmeleri, kavuşmaları elzemdir, şarttır.
Bu bakımdan, kanun teklifinde de belirtildiği gibi,
şu anda oralarda yerleşik olan ve göçer olarak değerlendirilen
bu ailelerin gerçekçi ve adil bir tespit yapılmak suretiyle kendilerine
yer ve arazi tahsisi ya da arazi gösterilerek ev ve barınaklarını
yapmalarına yardımcı olunarak, mağdur edilmemeleri
şartı ile İşletmeye ait verimli toprakların
boşaltılmasının ve asli fonksiyonuna uygun olarak
kullanıma sunulmasının hem bölgemiz hem de ülkemiz tarımına
büyük katkı sağlayacağı kanaatindeyim.
Bu duygu ve düşüncelerle, yüce
Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Maraş.
Madde üzerindeki konuşmalar
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde bir adet önerge var,
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1315 Sıra
Sayılı, İskan Kanununda Değişiklik Yapılmasına
dair Kanun teklifinin 1. maddesi ile 5543 sayılı İskan
Kanununa eklenen Geçici Madde 4'ün 2. fıkrasında
"sınırlara uyulmak koşuluyla" ibaresinden
sonra gelen "Ceylânpınar Tarım İşletmesi Müdürlüğüne
ait arazi dışında" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını ve geçici 4. maddenin 2. fıkrasından
sonra gelmek üzere "Hak sahiplerine, Ceylânpınar Tarım
İşletmesinden, İşletmenin bütünlüğünü bozmadan,
arazi verilmesi durumunda, 5543 sayılı İskan kanununda
belirtilen süre sonunda hak sahiplerinin arazilerini satmaları
durumunda söz konusu arazileri rayiç bedel üzerinden, TİGEM
işletmesine satmak zorundadırlar." İbaresinin
3. fıkra olarak eklenmesini ve takip eden fıkraların
buna göre teselsül ettirilmesini ve 4. fıkradaki
"üç" ibaresinin "altı" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
M.
Vedat Melik Gürol Ergin Nuri Çilingir
Şanlıurfa Muğla Manisa
Mehmet
Kartal Ferit Mevlüt Aslanoğlu Ali Arslan
Van Malatya Muğla
BAŞKAN - Sayın Komisyon
katılıyor mu?
BAYINDIRLIK, İMAR, ULAŞTIRMA
VE TURİZM KOMİSYONU BAŞKANI MUSTAFA DEMİR (Samsun)
- Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
BAYINDIRLIK VE İSKÂN BAKANI
FARUK NAFIZ ÖZAK (Trabzon) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN - Gerekçenizi
açıklamak üzere, buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi, bu insanlar
bizim vatandaşlarımız, bunlar bu ülkenin vatandaşı.
Demin Urfa Milletvekilimin dediği gibi, eğer bunlara bugüne
kadar devletin sıcak ilgisini -eğitimidir, sağlığıdır-
biz verememişsek, kabahat bizim, hepimizin, kabahat hepimizin.
Bu insanlar bizim vatandaşımız.
Biz, yıllar önce, Afganistan'dan
gelen göçmen vatandaşlarımızı buraya yerleştirmedik
mi? Burada arazi vermedik mi bu insanlara? Göçmen kardeşlerimiz
bizim kardeşimizdir. Ama, Urfa'da, Ceylânpınar Çiftliğinde,
Afganistan'dan gelen göçmen kardeşlerimize eğer verdiysek,
gelin, burada
Madde kapsamında, net bir şekilde diyor,
"dışına
" Hayır arkadaşlar, dilediğiniz
yeri gösterin. Urfa'da hazinenin arazisi var mı, soruyorum, Urfa'da
hazine arazisi var mı arkadaşlar? Urfa'da hazine arazilerini
kiralamışlar insanlar, kiralarını ödüyorlar. Vereceğiniz
1 metre kare toprak yok, hepsi kiracılı. Kiracılı
bir araziyi nasıl bu insanlara verirsiniz?
Değerli milletvekilleri, gelin,
bu maddede, TİGEM'in göstereceği, TİGEM'in arazisinin
uygun bir yerinde, yani, burada, maddede, TİGEM arazisinin
dışına çıkarmak şeklinde
Yani, tamamen bunları
oradan atıyorsunuz. Gelin, şöyle değiştirelim:
TİGEM'in uygun göreceği bir yerde, bir şekilde değiştirirsek
Bu insanlar bizim insanlarımız değerli milletvekilleri.
Tabii, yer bulamadığımız takdirde ne yapacağız
arkadaşlar? Bunları attık. Gelin, burada, TİGEM
dışına itmeyelim bunları. TİGEM'in göstereceği
ve Bakanlar Kurulunun karar vereceği
Kararı Bakanlar Kurulu
versin arkadaşlar. Yine, kararı Bakanlar Kurulunun alacağı
Ama, siz, burada "TİGEM arazisi dışına çıkarılması"
kaydıyla koyduğunuz zaman, yarın TİGEM arazisinden
bu insanlara yer veremezsiniz. Eğer, gerekiyorsa, TİGEM'le
ilgili yasada değişiklik yapalım. 1 milyon 700 bin dekar
Hangi yeri uygun görüyorsanız
Bu insanlara bir ev yapmışsınız
önemli değil, bu insanlara ekmekleri için mera vermek zorundayız
arkadaşlar. Bu insanlar ne yiyecek, ne içecek? Onun için, bir yere
ev yaptırmışız
İnsanları dağın
başında bir yere koymaktan daha beter ederiz. Gelin, TİGEM'in
göstereceği, TİGEM arazisine hiçbir zarar vermeyecek,
TİGEM arazisiyle hiçbir şekilde iç içe olmayacak; ama,
TİGEM'in şu andaki arazisinden bir yer vermek kaydıyla
Bu maddede yazılı "TİGEM arazisi dışına"
ifadesini çıkaralım, yine kararı Bakanlar Kurulu
versin arkadaşlar.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Ruhsatı
nasıl alacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hangi ruhsatı efendim?
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - O TİGEM
arazisinin içerisindeki ruhsatı nasıl alacak?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Tapusunu vereceksiniz efendim bu insanlara.
HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Bilmediğin
konu var.
BAŞKAN - Müdahale etmeyelim
arkadaşlar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, ben bir çözüm öneriyorum. Yani "olmaz"
deyip de her şeye karşı çıkmak son derece yanlış.
Mutlak bir şekilde yasal olarak nasıl çözeceksek, hep beraber
Yani, asla TİGEM'e yarın bir zarar gelmemek kaydıyla,
yasal olarak bunun bir çözümü var arkadaşlar. Hayır, nasıl
çözeceğiz diye
O çözüm burası efendim, burası çözüm
bulacaktır arkadaşlar. Yani, bu çözümü bulmak zorundayız.
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa)
- Bu maddeyle çözülecek.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Ama "TİGEM arazisi dışına" derken
Yahya Bey, o zaman hepsini buradan atacağız; yarın Urfa'da
bir arazi bulamazsak, bunun vebali hepimizin olur. Ben, bunu bir kez
daha zabıtlara geçmek açısından hepinize sunuyorum.
Sevgili Vedat Melik'in de düşüncesi
budur. Kendisi Urfa'da olduğu için, bir kez daha bu görevi kendim
aldım. Bunu iletmek ve zabıtlara geçmesi açısından
takdim ediyor, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, gerekçesini
dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal
Karademir. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERDAL KARADEMİR
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5543 sayılı İskân Kanunu'nda değişiklik yapılmasına
dair kanun teklifinin 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) 10/10/1983 tarihli,
95 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuş, hâlen
Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı
olarak faaliyet gösteren bir kamu iktisadi teşebbüsüdür.
TİGEM'in Türkiye'nin hemen hemen
her bölgesinde işletmeleri mevcuttur. Bu işletmelerden
Ceylânpınar İşletmesi arazi varlığı
açısından TİGEM'in en büyük işletmesidir.
Şanlıurfa ve Mardin il
sınırları içerisinde, Türkiye-Suriye devlet sınırı
boyunca yer alan ve 1 milyon 750 bin dekarlık arazi TİGEM'in
toplam arazisinin yüzde 47'sini oluşturmaktadır ve bulunduğu
bölge itibarıyla da stratejik bölge konumundadır.
Ceylânpınar Tarım
İşletmesine ait araziler tarih boyunca bölge halkı
için bir çekim merkezi olmuştur. Yaz aylarında Karacadağ
eteklerinde yaşamlarını sürdüren koyun yetiştiricileri,
kış aylarında sürüleriyle birlikte Ceylânpınar
İşletmesine gelmişlerdir. Göçebe olarak yaşayan
bu insanlara "göçer" adı verilmektedir. Hâlen işletmeye
ait tapulu arazinin yirmi beş ayrı yerinde yaklaşık
273 aileden oluşan 2 bin kişilik yurttaşımız
göçer olarak anılmasına rağmen yerleşik yaşamaktadır.
Bu yurttaşlarımız, hiçbir altyapısının
bulunmadığı, son derece ilkel bir ortamda yaşam
mücadelesi vermektedirler. Bu koşullarda yaşayan insanlarımızın
sorunları, hem kendileri hem de devletimiz açısından
sosyal bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Bu problemi çözmek başta devletimizin görevidir. Bu yurttaşlarımızın
insanca yaşama hakları vardır, bu olanakları yaratmak
da hepimizin görevidir.
Göçerlerin sorunları
KİT Komisyonunun her yıl yapılan denetimlerinde dile
getirilmiş olmasına rağmen bugüne kadar somut bir
adım atılamamıştır. Bölgedeki göçerlerin en
temel sorunu iskân sorunudur. Göçerler, insanca yaşayabilecekleri
kalıcı konutlara yerleştirilmelidirler. Diğer
taraftan, hayvanlarını otlatabilecekleri mera alanlarının
da gösterilmesi gerekmektedir.
Bu teklifi veren arkadaşlarımız,
tabii, başta Cumhuriyet Halk Partisi Şanlıurfa Milletvekilimiz
Vedat Melik, göçerlerin iskân sorununu, Ceylânpınar arazisi
içinde kıraç, verimsiz toprakların olduğunu ifade etmiş -iskânını burada çözelim- ve
hayvanlarını otlatması için de buralardaki meralardan
yararlanması gerektiğini ifade etmiştir; ama, bu, ne
yazık ki kabul edilmemiştir. Buna rağmen, bu yasayı
Cumhuriyet Halk Partisi olarak desteklediğimizi ifade etmek
istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bunun yanında, konu, tabii, TİGEM olursa, TİGEM'den de
bahsetmeden geçmemek gerekiyor. Teklifin genel gerekçesinde,
TİGEM'in, Türkiye'nin bitkisel ve hayvansal üretimini artırmak,
çeşitlendirmek, ürün kalitesini iyileştirmek amacıyla
yetiştirmiş olduğu damızlık hayvan, tohumluk,
fidan, fide gibi girdileri yetiştiricilere intikal ettirmek;
tarım teknolojisi, girdi kullanımı ve ıslah konularında
öncülük ve öğreticilik yapmakla yükümlü olduğu ve kurulduğu
ilk yıllarda, başta hububat tohumu olmak üzere, endüstri
bitkileri, çayır, mera ve yem bitkileri, sebze tohumluğu,
fidan, fide üretiminde çok büyük hizmetler yaptığı, damızlık
üretimindeyse, sığırcılık, koyunculuk ve civciv
üretiminde elde edilen gelişmelerin ülkemizin büyük ve küçükbaş
hayvancılığının gelişmesine önemli katkılar
sağladığına ilişkin ifadeler ve açıklamalar
yer almıştır.
Değerli arkadaşlarım,
yine gerekçede, TİGEM'in ülkemiz kalkınmasındaki bu
fonksiyonelliğinin hâlen önemini koruduğu da yerinde ve
önemli bir tespittir. Ancak, TİGEM'in ülke tarımında
üstlendiği görev ve önem AKP İktidarınca idrak edilebilmiş
değildir. TİGEM, Türkiye'nin en büyük tarımsal kuruluşudur,
tahıl tohumu üretiminin yüzde 97'sini karşılamaktadır,
hayvan ıslahı çalışmalarının yapılabildiği
altyapıya sahiptir, çiftçi ve üreticiler için öncü ve eğitici
bir kurumdur. Türkiye özellikle tohumculuk için ciddi bir pazardır.
Bu hâliyle, TİGEM, başta dev tohum tekelleri olmak üzere, tekeller
için önemli bir engeldir. Atatürk'ün büyük önem verdiği çağdaş
tarım, ülkenin ve ulusun temelini oluşturan köylümüz ve
çiftçimiz için bir eğitim ve uygulama alanı olan TİGEM'lerin,
AKP İktidarıyla birlikte, parça parça, anonim şirket
hâline getirilerek, yerli ve yabancı tekellere kiralanmasının
ve özelleştirilmesinin ve yetmiş beş yıllara varan
farklı kullanımlara yönelik tahsislerin ve satışların
önü açılmıştır Dalaman TİGEM örneğinde olduğu
gibi.
Değerli arkadaşlarım,
AKP'nin TİGEM'lere karşı yürüttüğü bir başka
projesi Tohumculuk Yasası'dır. Ülke tarımında gereksinim
duyulan tohumları üreten ve dağıtan TİGEM'ler bu
Yasa'yla büyük bir darbe yemiş, şirketlerin verdiği tohum
ve gübreyle üretim yapan çiftçilerimiz, ürün karşılığı
ücret alan taşeronlar hâline getirilmiştir.
Başbakanlık Yüksek Denetleme
Kurulunun 2000-2005 tarihiyle hazırladığı, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğünün yıllardır uygulanan
tasarruf önlemleri nedeniyle mühendis ve veteriner kadrolarından
önemli bir bölümünün boş bırakıldığını,
kurumun ana faaliyet alanı olan hububat tohumluğu ve damızlık
sığır yetiştiriciliğinde de yatırım
kısıtlamaları ve eksikliği gibi nedenlerle talebe
karşılık veremediğini bildiren TİGEM 2004
Yılı Raporu, TİGEM'in içine düşürüldüğü süreci
ortaya koymaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
yine bu raporda, TİGEM'in 22 işletmesinin tasfiye edilerek
kurumun temel faaliyet amacı doğrultusunda kullanılmak
üzere kiralanmasına karar verildiği, TİGEM'in hububat
tohumluğu ve damızlık sığır yetiştiriciliği
konusundaki işlevsizliği, özel sektörün bu konuda yatırıma
gitmemesi sebebiyle artan bir önemle devam ettiği, TİGEM'in
Türkiye'nin 627 bin ton buğday tohumluğu gereksiniminden
ancak 200-250 bin ton kadarını üretebildiği açıklanmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Yalova'daki, arazisini satın
olarak kurduğu, 1937 yılına kadar bizzat kendisi
işlettikten sonra tarım yapılması ve hilesiz meyve
yetiştirilmesi için halka bağışladığı
çiftlik, rant uğruna, AKP İktidarı tarafından yok
edilmek istenmiştir. Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu
kararıyla tasfiye edilen Atatürk Tarım İşletmesi,
AKP'li Yalova Belediye Başkanlığı tarafından,
turistik tesise dönüştürülerek, Dubai İslam Bankasına
tahsis edilmek istenmiştir. Atatürk tarafından 11 Haziran
1937'de hazineye devredilen çiftlik, bağışlandıktan
sonra, 1957 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri Genel Müdürlüğü
bünyesine alınmış, 1983 yılında TİGEM çatısı
altında, "Atatürk Tarım İşletmeleri" olarak,
2.980 dekarlık arazi üzerinde çalışmalarına
başlamıştır.
AKP İktidarıyla birlikte,
Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu, 14 Mart 2005'te, Atatürk
Tarım İşletmelerinin tasfiye edilmesine, tasfiyeden
sonra, devir esnasında tapu kayıtlarına "hâlen
kullanılmakta olan tarım arazilerinin tarım arazisi
olarak korunması" şeklinde bir şerh düşülmesi
kaydıyla söz konusu arazinin hazine adına tescil edilmesine
ve Maliye Bakanlığı Millî Emlak Genel Müdürlüğüne
devredilmesine karar vermiştir. Bu kararın ardından,
Yalova Atatürk Tarım İşletmelerindeki hayvanlar
dâhil, taşınır her türlü mal, TİGEM Genel Müdürlüğü
tarafından, gereksinimi olan işletmelere tahsis edilmiş,
üretilen fidanların büyük bölümü de satılmış ya
da başka işletmelere gönderilmiştir. Ayrıca, yeniden
tarım arazisi saptamasına gidilmemiştir.
Konumu ve arazisinin niteliği
açısından sürekli rant kaynağı olarak görülen çiftliğe
ilişkin, Yalova meclisi, 4/10/2004 tarihli toplantısında,
çiftliğin çok amaçlı sosyal, kültürel, eğitim ve ekonomik
tesisler yapmak üzere belediyeye devredilmesi kararını
almıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Sayın Başkan, bitiriyorum.
Bu gelişmeler üzerine Atatürk
Tarım İşletmelerinin tasfiyesine yönelik Yüksek
Planlama Kurulu, kararın iptali ve yürütmenin durdurulmasını
istemiş ve AKP İktidarının bu takiye girişimi
yargı kararıyla durdurulabilmiştir.
Değerli arkadaşlarım,
diğer bir örnek: Dalaman TİGEM'in yılda üç ürün alınabilen
verimli arazileri, Kültür Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi
olarak ilan edilmiştir. Tarım, hayvancılık ve
arıcılıkta büyük başarılar elde eden Dalaman
Tarım İşletmelerine, turistik tesisler yapılması
için, yoğun bir çalışmanın yürütüldüğü de bilinmektedir.
Ülkemizin en verimli tarım
arazileri, bugün, AKP İktidarıyla betonlaşmaya
açılmaktadır. Turizm Kentleri Projesi adı altında,
yetmiş beş yıla varan süreyle tahsis edilerek, tarım
arazilerine golf alanları, oteller, binalar yapılarak ve
âdeta toprak cinayeti işlenmektedir. Böylece, en verimli tarım
arazileri âdeta birilerine peşkeş çekilmektedir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.
BAŞKAN - Efendim, son cümlenizi
almak istiyorum.
ERDAL KARADEMİR (Devamla) -
Tamam, çok teşekkür ediyorum.
Tarım arazilerini koruma altına
alan Anayasa'nın 44 ve 45'inci maddelerine rağmen, TİGEM
arazilerinin turizme ve tarım dışı kullanımlara
açılması bir hukuk ihlali olarak tarihe geçecek ve Türk çiftçisi,
AKP'den, bunun hesabını er geç soracaktır diyorum. Bu
duygularla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Karademir.
Şahsı adına, Samsun
Milletvekili Sayın Ahmet Yeni
Şahsı adına, Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Müfit Yetkin, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
A. MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2510 sayılı
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
1950 yılında kurulan, Türkiye-Suriye
devlet sınırı boyunca uzanan Ceylânpınar Devlet Üretme
Çiftliği 1 milyon 750 bin dekar araziyi kapsamaktadır. Bu
arazinin tamamı birinci derecede stratejik bölge kapsamındadır.
Ceylânpınar ilçesinin de gelir kaynağı ve istihdam kapısı
olması dolayısıyla ilçeyle özdeşleşmiştir.
Tarım İşletmesi Müdürlüğünün bir yandan işçi
istihdamı, diğer yandan tarıma elverişli geniş
arazilerin işlenmesi gibi etkenleri nüfusun hızla artmasına
neden olmuştur.
Ülkemizin en önemli tarım
alanları ve su kaynakları bu bölgededir. Türk tarımında
önemli bir yere sahip olan Ceylânpınar Tarım İşletmesi
arazileri kurumun arazi varlığının tamamının
yüzde 47'sini, yani, yarısına yakınını
oluşturmaktadır. Bu topraklarda, ülke tarımına
hububat tohumluğu, endüstri bitkileri, çayır-mera ve yem
bitkileri, sebze tohumluğu, fidan-fide üretimiyle büyük katkı
sağlamaktadır. Damızlık üretiminde ise sığırcılık,
koyunculuk ve civciv üretimindeki gelişmeler, yine, ülke hayvancılığının
gelişmesinde en büyük rolü oynamaktadır.
Bölgenin stratejik konumu dolayısıyla,
ilimiz Şanlıurfa Ceylânpınar Tarım İşletmesi
Müdürlüğüne ait arazi içinde "göçer" olarak tabir edilen,
yaklaşık elli yıldır yaşamlarını bu
topraklarda sürdüren, 2 bine yakın nüfusu bulunan bu vatandaşlarımızın
sorunları 1995 yılından bu yana resmî makamların
raporlarına girmesine rağmen önceki hükûmetlerin
ağır ihmalleri ve bugüne kadar yasal anlamda herhangi bir
çözüm yoluna da gidilmemesinden dolayı, maalesef, büyük bir
sorun olarak önümüzde durmaktaydı. Tabii ki, hukuki açıdan
bakıldığında, göçer tabir edilen bu insanların
işgalci konumunda olduğu, fakat, sosyal açıdan bakıldığında
ise mutlaka çözüm getirilmesi gereken sosyal bir sorun hâline geldiği
görülmekteydi. Göçerlikten ziyade işletmeye ait topraklarda
yerleşik bir şekilde ikamet etmekte olan bu insanların,
daha önce de ifade ettiğim gibi, yıllarca sorunları
göz ardı edilerek duyarsız kalınması sebebiyle
bölgedeki konumu daha hassas bir hâle getirmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisinden çıkarılacak bu yasayla Bakanlar Kurulunun
alacağı kararlar doğrultusunda belirlenecek en uygun
alanda bu kanun hükümlerine göre iskân ettirilmesi, ayrıca,
hak sahibi bu ailelere hayvanlarını otlatmaları
için mera ve isterlerse yeni yerleşim yerinde konut yapmalarını
desteklemek amacıyla kendi evini yapana da yardım metoduyla
bu kanun hükümlerine göre de kredi kullandırılması
imkânıyla 21'inci yüzyıla yaraşır, daha modern, daha
sağlıklı ve insanca yaşama hakları sağlanacaktır.
Bu kanunun çıkmasında
KİT Komisyonunun önemli rolü vardır. Ben, özellikle kendilerine
teşekkür ediyorum. Hükûmetimiz bu elli yıllık problemi
çözmektedir ve inşallah insanlarımız burada daha rahat
ve huzurlu bir şekilde yaşayacaklardır. Şimdiye
kadarki hükûmetlerce tamamen ihmal edilen, tabiri yerinde ise bir
çivi dahi çakılmayan Ceylânpınar, AK Parti Hükûmetimiz tarafından
yapılan ve bundan sonra da yapılması devam edecek olan
bu yatırımlarla yeni bir çehre kazanmıştır ve
bu ilçemizin daha rahat nefes almasını sağlamıştır.
Meclisimiz tarafından çıkarılan bu yasa ve yönetmelikler,
son elli yılda yapılan düzenlemelere eş değer olmaya
devam etmektedir. Bu düzenlemeler ülkemizin olumlu yönde değişimini,
gelişimini hazırlayan bir süreçtir. Yapılacak olan
bu düzenleme, tarımsal ve hayvancılık alanında ülkemizin
kalkınması ve üreticilerimizin gelişiminde büyük
katkılar sağlayacaktır.
Kanunun, ilimiz Şanlıurfa
ve Ceylânpınar ilçemize hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Yetkin.
Madde üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili
Yok.
Şanlıurfa Milletvekili
Sayın Zülfikar İzol, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Sayın İzol, süreniz
beş dakika.
ZÜLFİKAR İZOL (Şanlıurfa)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceylânpınar
ilçesinde Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğüne
bağlı tarım işletmesinin arazilerinde yaşayan
göçerlere yeni yerleşim yeri ve hayvancılık yapabilmeleri
için de mera alanı tahsis edilebilmesi için 2510 Sayılı
İskân Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi hakkında
şahsım ve AK Parti Grubum adına söz almış bulunmaktayım.
Ceylânpınar Tarım
İşletmesi Müdürlüğü, ilk olarak 1943 yılında
Zirai Kombinalar Urfa Grup Amirliği olarak kurulmuştur.
1950 yılında Devlet Üretme Çiftliği ve 1984 yılında
ise TİGEM'e bağlı bir tarım işletmesi olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Hâlen bu statüde
hizmet gören işletmenin toplam arazi büyüklüğü 1 milyon
750 bin dekardır. Cumhuriyet dönemi boyunca işletme arazilerinden
yaklaşık olarak 250 bin dekarı çeşitli nedenlerle
işletme arazisi dışında kalmıştır.
Bu kayıpların en önemlisi, 1981 yılında Beyazkule
arazisi içinde, Afganistan'dan gelen göçmenlere tahsis edilen alanı
oluşturmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazileri, cumhuriyet
tarihi boyunca bölge halkının çekim merkezi olmuştur.
Yaz aylarında Karacadağ eteklerinde yaşamlarını
sürdüren koyun yetiştiricileri, kış aylarında
da sürülerini soğuktan korumak için Ceylânpınar TİGEM
İşletmesine getirmişlerdir. Başlangıçta
kışın gelip yazın Karacadağ eteklerine dönen
bu insanlara, bu konumlarından dolayı "göçer"
adı verilmiştir. Kış mevsiminde TİGEM arazisi
içinde kalmalarına izin verilen göçerler, önceleri koyunlarına
ağıl çevirip kendileri de kıl çadırlarda yaşarken,
daha sonraları hem koyunlarına ağıl hem de kendilerine
ev yapmaya başlamışlardır.
Halen Ceylânpınar Tarım
İşletmeleri sınırları içerisinde toplam 25 yerleşim
biriminde, Ceylânpınar Kaymakamlığı tarafından
verilen resmî sayıları 2 bin, resmî olmayan sayıları
yaklaşık olarak 4.500 olan vatandaşlarımız,
hayvancılık yaparak hayatlarını sürdürmektedir.
Bu vatandaşlarımızın temel sorunu, geçim ve
iskândır. Büyük bir çoğunluğunun nüfus cüzdanı olmadığı
için, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerinden de yararlanmamaktadır.
Değerli arkadaşlar, göçerlerin
iskân edebilmesi cumhuriyet sonrasında da bir devlet politikası
olarak benimsenmiş, bu politika dönem dönem hayata geçirilmiştir.
Göçerlerin iskânında en önemli nedenlerden birisi sosyal ve ekonomik
gelişmelerin göçer hayvancılığını marjinalleştirmiş
olması, bir diğeri ise göçer topluluklarının yaylak
ve kışlaklar üzerindeki geleneksel kullanım haklarını
büyük ölçüde kaybetmesidir.
Değerli milletvekilleri,
şu anda görüştüğümüz kanun teklifine göre, Tarım
İşletmeleri Genel Müdürlüğü Ceylânpınar Tarım
İşletmesi arazisi içinde göçer olarak yaşadıkları
ve hayvancılık dışında bir işle uğraşmadıkları
anlaşılan kişiler, aileleriyle birlikte hak sahibi
sayılacak. Bu hak sahipleri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu'nda getirilen sınırlamalara uyulmak koşuluyla,
Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazisi dışında,
Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek bir arazide iskân edilecek.
Göçerlere, hayvanlarını otlatmaları için mera vasıflı
arazi tahsis edilecek. İsterlerse yeni yerleşim yerinde
konut yapmalarını desteklemek amacıyla, kendi evini
yapana yardım metoduyla kredi kullandırılabilecek.
Kredi için ihtiyaç duyulacak ödenek, yılları bütçe kanunlarıyla
gösterilecektir. Bu hak sahipleri, kendilerine verilecek taşınmaz
malların tesliminden itibaren üç aylık süre sonunda
Ceylânpınar Tarım İşletmesi arazisini boşaltacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sonuç olarak, devletin, bu bölgede yaşayan
vatandaşlarımızın iskân sorununun bir an önce çözümlenmesi
ve her vatandaşına sağladığı insanca yaşama
koşullarını insanlara da sağlaması gerekir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
ZÜLFİKAR İZOL (Devamla) -
Bu vatandaşlarımızın iskân sorunlarını
çözerken başka sorunlarının doğmasına imkân
verilmemesi konusunda dikkat etmeliyiz; yoksa, daha karmaşık
sorunların doğmasına neden olabilir endişesini
de taşımaktayım.
Büyük bir çoğunluğunun
nüfus cüzdanı yoktur. Bu insanlar öncelikle nüfusa kaydedilmelidirler.
Bu vatandaşlarımız devletini, milletini, toprağını
ve bayrağını seven insanlardır. Onları kaderleriyle
baş başa bırakamayız. Hem halk olarak hem devlet olarak
yanlarında olduğumuzu bilmelidirler, bundan kuşku
duymamalıdırlar.
Bu kanunun, Şanlıurfa
Ceylânpınar'da bulunan, göçebe yaşayan vatandaşlarımıza
hayır getirmesini Cenabı Allah'tan diliyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın İzol.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Madde kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 86'ncı maddesine
göre oyunun rengini açıklamak isteyen, lehte olmak üzere Ardahan
Milletvekili Sayın Ensar Öğüt
Yok.
Şimdi, teklifin tümünü oylarınıza
sunacağım.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif, kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Hayırlı olmasını
diliyorum ve birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 21.28
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 21.37
BAŞKAN:
Başkan Vekili İsmail ALPTEKİN
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78'inci Birleşimi'nin Altıncı
Oturumu'nu açıyorum.
Kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmeye devam edeceğiz.
7'nci sırada yer alan Emniyet
Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
7.-
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/437) (S. Sayısı: 1150)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
8.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer alan Darülaceze
Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Sağlık Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonları raporlarının
görüşmelerine başlıyoruz.
9.-
Darülaceze Müessesesi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler ile İçişleri Komisyonları Raporları
(1/988) (S. Sayısı: 922)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
BAŞKAN - 10'uncu sırada
yer alan Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
10.-
Gecekondu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu (1/1254) (S. Sayısı:
1266) (x)
BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet?
Yerinde.
Komisyon raporu 1266 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Parlakyiğit, buyurun. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA MEHMET PARLAKYİĞİT
(Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1266 sıra sayılı, Gecekondu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu Raporu hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(x)
1266 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla Gecekondu Kanunu kapsamında çok önemli yasal
düzenlemeler ve kurumlar arası yetki değişikliği
yapılmak istenmektedir. "Gecekondu" sözcüğüyle
-hepinizin bildiği gibi- imar ve yapı işlerini düzenleyen
mevzuata ve genel hükümlere bağlı kalınmaksızın,
kendisine ait olmayan arazi veya arsalar üzerinde sahibinin
rızası alınmadan yapılan izinsiz yapılar kastedilmektedir.
775 sayılı ve 30/7/1966 tarihinde yürürlüğe giren bu Yasa,
ilk uygulama gününden başlayarak ve sırasıyla önce
İmar ve İskân Bakanlığı, sonrasında da Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının sorumluluklarında
ve ilgili belediyelerin aracılığında, kaçak yapılaşmayı
önleyerek dar gelirli ve ihtiyaç sahibi yurttaşlara sosyal nitelikli
konutlar kazandırmayı amaçlamıştır. Ülke genelinde
775 sayılı Gecekondu Yasası'nın uygulanabilmesi
ve hedefine ulaşılabilmesi, gerekli arsaların temini
ve bu arsalar ile ilgili kamulaştırma hizmetlerinin yürütülmesi,
ıslaha muhtaç veya tasfiyesi gereken gecekondu bölgeleri
ile yeniden halk konutu yapımına tahsis edilecek sahaların
seçimi, haritaların hazırlanması, imar ve ıslah
programlarının düzenlenmesi, bilindiği gibi, çok büyük
bir ekonomik kaynağın varlığıyla mümkün olabilecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 775 sayılı Gecekondu Yasası'nın
12'nci maddesi, bu hizmetlerde kullanılacak fonların
teşkilini ve kullanılmasını hükme bağlamıştır.
Yine, ilgili Yasa'nın 13'üncü maddesi, 12'nci madde gereğince
teşkil edilen fonlarda toplanan paraların, İmar ve
İskân Bakanlığınca onanan plan ve projelere göre
halk konutu yapılmasında, ıslah olunacak gecekondu
bölgeleri ile yeniden tesis edilecek gecekondu önleme bölgelerinin
yol, meydan, kanalizasyon, su, elektrik ve tesislerinin İmar ve
İskân Bakanlığınca onanan projelere göre yapılmasında
veya onarılmasında ve bu Kanun gereğince yapılması
gereken tespit, harita alımı, plan ve proje hizmetlerinde
kullanılacağını hüküm altına almaktadır.
Bu bağlamda, 9/9/2002 tarihine kadar oluşturulan fonlar,
775 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesi uyarınca kullanılmış,
ancak, söz konusu olan fon 23/5/2000 tarihli ve 4568 sayılı Kanun'la
tasfiye edilerek, bütün varlıkları Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı adına açılan gecekondu gelir
hesabına devredilmiştir. Bu durumda, bir yandan Bayındırlık
ve İskân Bakanlığınca Kanun'un uygulanmasına
devam edilirken, diğer yandan uygulamanın finansman kaynağı
olan fonun tasfiye edilerek gelir hesabı şeklinde Toplu Konut
İdaresi Başkanlığına devredilmesi 775 sayılı
Gecekondu Kanunu'nun uygulamalarını son derece zor ve
sağlıksız bir duruma getirmiştir. 775 sayılı
Gecekondu Kanunu uygulamalarının ve finansman kaynağının
aynı kurumun yönetimi altında olması, uygulamaların
daha hızlı, etkin ve sağlıklı yürütülmesi bakımından
gerekli görülmektedir. Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
kanunlara dayalı olarak üstlendiği misyon dikkate
alındığında, planlı arsa ve konut üretimine
yönelik faaliyetler ile gecekondulaşmanın önlenmesine
yönelik faaliyetlerin tek merkezden ve hizmet bütünlüğünü
sağlayacak şekilde yürütülmesinin daha yararlı olacağı
ve bunun için Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca
yürütülen 775 sayılı Gecekondu Kanunu kapsamındaki
faaliyetlerle ilgili işlemlerin Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilmesinde kamu yararı
bulunduğu düşünülmüştür.
Bu tasarının yasalaşmasıyla
775 sayılı Gecekondu Kanunu uygulamalarına Toplu
Konut İdaresi Başkanlığınca devam edilmesi
öngörülmektedir. Bu şekilde, yönetimde birliktelik sağlanarak,
öncelikle plansız yapılaşma ve gecekondulaşmanın
önlenmesi ve ülkemizde konut üretim sektörünün teşvik edilerek
hızla artan konut talebinin planlı bir şekilde karşılanması
hedeflenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2985 sayılı ve 17/3/1984 tarihinde yürürlüğe giren Toplu
Konut Yasası'nın amaç ve kapsamı ise, konut ihtiyacının
ülke genelinde karşılanmasını, konut inşaatını
yapanların uymak zorunda olacağı usul ve esasların
düzenlenmesini, ülke şartlarına uygun endüstriyel inşaat
teknikleri ile araç ve gereçlerin geliştirilmesini, ferdî ve
toplu konut kredisi verilmesini, gecekondu alanlarının
dönüşümüne, tarihî doku ve yöresel mimarinin korunup yenilenmesine
yönelik projeler üretilmesini, toplu konut alanlarına arsa
temin edilmesini, araştırma, turizm altyapıları,
konut altyapıları, okul,
karakol, ibadethane, sağlık tesisleri, spor tesisleri,
postane, çocuk parkları benzeri tesisleri ve konut sektörü sanayiini
teşvik için yatırım yapmayı kapsar, şeklinde
ifade edilmiştir.
Görüşülmekte olan tasarının
1'inci maddesiyle, 775 sayılı ve 20/7/1966 tarihli Gecekondu
Kanunu'nun 5, 8, 13, 16, 19 ve 28'inci maddelerinde yer alan
"İmar ve İskân Bakanlığının" ibareleri
"Toplu Konut İdaresi Başkanlığının";
7, 13, 16, 17, 20, 24, 27, 31 ve 35'inci maddelerinde yer alan
"İmar ve İskân Bakanlığınca" ibareleri
"Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca";
7, 19, 31, 36'ncı maddelerinde yer alan "İmar ve İskân
Bakanlığı" ibareleri "Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı"; 16'ncı maddesinde yer alan
"İmar ve İskân Bakanlığına gönderilir."
ibaresi "Toplu Konut İdaresi Başkanlığına
gönderilir."; 20'nci maddesinde yer alan "adı geçen Bakanlığa"
ibaresi "Toplu Konut İdaresi Başkanlığına",
"Bakanlık" ibaresi "Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı"; 24'üncü maddesinde yer alan "adı
geçen Bakanlıkça" ibaresi "Toplu Konut İdaresi
Başkanlığınca"; 26'ncı maddesinde yer alan
"Bayındırlık ve İskân Bakanlığınca"
ibareleri "Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca";
29'uncu maddesinde yer alan "İmar ve İskân Bakanlığının
veya bu Bakanlıkça" ibareleri "Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının veya anılan Başkanlıkça";
31'inci maddesinde yer alan "ve bu Bakanlığın izni
ile" ibaresi "ve bu Başkanlığın izniyle",
"adı geçen Bakanlıkça" ibareleri "Toplu Konut
İdaresi Başkanlığınca"; 35'inci maddesinde
yer alan "İçişleri ile İmar ve İskân Bakanlıkları"
ibaresi "İçişleri Bakanlığı ve Toplu Konut
İdaresi Başkanlığı" olarak; ek 2'nci maddesinde
yer alan "Bayındırlık ve İskân Bakanlığına"
ibaresi "Toplu Konut İdaresi Başkanlığına"
şeklinde değiştirilmiş, 36'ncı maddesinde yer
alan "kanunun yayımı tarihinden itibaren 6 ay içinde"
ibaresi madde metninden çıkarılmıştır,
şeklinde yeni tasarıda yasal düzenlemeler getirilmiştir.
Tasarının 2'nci maddesinde,
775 sayılı Gecekondu Kanunu'na ek 4'üncü madde ile 189 sayılı
Millî Savunma Bakanlığı iskân ihtiyaçları için bu
Bakanlıkça kullanılan gayrimenkullerden lüzumu kalmayanların
satılmasına, kanun kapsamında bulunan taşınmazlar
ile herhangi bir kamu hizmetine tahsis edilmiş olan taşınmazlar
hariç olmak üzere mülkiyeti Hazineye ait olup, 775 sayılı
Kanuna göre Toplu Konut İdaresi Bakanlığınca
başlatılacak projeler çerçevesinde kullanılacak
olan taşınmazlar, bedelsiz olarak Toplu Konut İdaresi
Başkanlığına devredilerek, anılan Başkanlığın
talebi ve Maliye Bakanlığının onayı ile tapuda
Toplu Konut İdaresi Başkalığı adına tescil
edilir, denilmektedir.
Ek 5'inci maddeyle, 775 sayılı
Kanun'un öngördüğü hizmetler Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca
yerine getirileceği için, hizmetlerin zamanında ve etkin
bir şekilde yürütülmesini teminen söz konusu İdarede yeteri
sayıda personel için kadro ihdas edilmesi öngörülmüştür.
Eklenen geçici 9'uncu maddeyle,
hizmet binaları ve 189 sayılı Millî Savunma Bakanlığı
İskân İhtiyaçları Hakkındaki Kanun kapsamında
bulunan taşınmazlar ile herhangi bir kamu hizmetine tahsis
edilmiş olan taşınmazlar hariç olmak üzere, 775 sayılı
Gecekondu Kanunu'nun uygulanmalarında kullanılmak üzere
Bayındırlık ve İskân Bakanlığına tahsis
edilmiş veya Bakanlıkça planlanmış projeler kapsamında
kalmakla birlikte henüz adı geçen Bakanlığa tahsis edilmemiş
hazine mallarının kanunun bundan sonraki uygulayıcısı
olan Toplu Konut İdaresi Başkanlığına devrini;
ayrıca, Bayındırlık ve İskân Bakanlığında
775 sayılı Kanun'un uygulanmasındaki iş ve işlemleri
yürüten bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip personelin Toplu
Konut İdaresi Başkanlığı için ihdas edilen kadrolara
atanması öngörülmüştür.
Tasarının 3'üncü maddesiyle,
775 sayılı Gecekondu Kanunu'nda değişiklik yapan
3414 sayılı Kanun'un 775 sayılı Kanun'la ilgili
olan geçici 1'inci maddesinde yer alan, 11/6/1985 tarihinden önce 775
sayılı Kanun hükümlerine göre, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığının yetkisine dayanılarak
başlatılmış olan iş ve işlemlere adı
geçen Bakanlıkça devam edilir; bu Kanun'la öngörülen devir
işlemleri ile birinci fıkradaki iş ve işlemler bu
Kanun'a esas olan Kanun Hükmünde Kararnamenin yayımı tarihinden
itibaren en geç beş yıl içinde sonuçlandırılır.
775 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesine göre kurulmuş bulunan
fonun idaresi ile bu fona ait bütün hak, yetki ve vecibeler de ikinci
fıkrada belirtilen süre içinde Bayındırlık ve
İskân Bakanlığınca kullanılır, ifadelerinin
tasarının genelinde yapılan değişiklikler
sonucu uygulanabilirliliği kalmayacağı için bu maddenin
tamamının yürürlükten kaldırılması öngörülmüştür.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; özetle, Kuruluş Yasası'ndaki sorumluluklarına
ek olarak, bu tasarının yasalaşmasıyla birlikte,
gecekondu sorununun çözümü gibi devasa bir projeyi de sorumluluk
alanına katan Toplu Konut İdaresi Başkanlığının
ülke genelindeki kendi konumuyla ilgili sorumluluğu daha
da artmıştır. Bunlara ek olarak, kentsel dönüşüm
projelerini uygulayan Ankara, İstanbul gibi metropol belediyelerinde
de toplu konut uygulamalarında yürütmenin başında
Toplu Konut İdaresi Başkanlığının olduğunu
görüyoruz. Özellikle, 2985 sayılı Kuruluş Yasası'nın
6'ncı maddesine göre, bu Kanun hükümlerine göre yapılacak
işlemlerde 70 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 38
ve 50'nci maddeleri, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu,
832 sayılı Sayıştay Kanunu ve 2886 sayılı
Devlet İhale Kanunu hükümlerinin uygulanamayacağı
gibi ayrıcalıkların da tanındığı
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, kamuoyunun
yakın gözetimindedir. Örneğin, kentsel dönüşüm kavramı,
günümüzde kent planlamasının en önemli konusu hâline getirilmiştir.
Toplu Konut İdaresi Başkanlığı
ve büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere birçok belediye,
şu veya bu ölçekte gecekondu alanlarının iyileştirilmesinden
başlayıp, uluslararası sermayenin ve gayrimenkul yatırım
ortaklıklarının dahi ilgisini çeken büyük projelere
kadar uzanan bir yelpazede projeler hazırlıyor. Avrupa
Birliği, Dünya Bankası ve uluslararası kredi kuruluşları
ile bankacılık sistemi, bu projelerin finansmanına
yönelik girişimlerde bulunmaktadırlar.
Sayın milletvekilleri, her
ölçekte gündeme getirilen kentsel dönüşüm projelerinin ortak
özellikleri nedir diye bakıldığında, yeni bir sosyal
ve ekonomik ilişki sistematiği öngörmeleri, uzun vadeli
makro planlardan bağımsız olarak düşünülmeleri,
deprem tehlikesi de bahane edilerek iyileştirmeyi değil,
yıkıp yeniden yapmayı esas almaları ve bütün bunları
ekonomik olarak yapılabilir kılmak için kentsel rantı
artırmaya ve artan bu rantın yeniden paylaşımının
öngörülmesine yönelik olmaları görülmektedir.
Bilinmesi gereken, kentsel dönüşüm
projelerinin, dar gelirli kesimlerin konut sorununun çözümüne
yönelik atılmış bir adım olmadığıdır.
Bu kavram altında gündeme getirilen tüm projelerin ortak özelliği,
ister konut isterse ticaret alanı olsun, orta ve üst gelir grubuna
yönelik olmalarıdır. Nitekim, 1994 yılından bugüne
kadar, Ankara Büyükşehir Belediyesi, konut projelerini rant
amacını daha da belirginleştirerek devam ettirirken
kent merkezine yönelik projeleri gündeme getirmekten önemle kaçınmış,
kentin gelişmesini nâzım plan değil rant talepleri yönlendirmiş,
bu anlamsız uygulamanın sonunda kentin bütünlüğü ve
ulaşım sistemi yok edilmiştir. Günümüzde mantar gibi
ortaya çıkan büyük lüks konut projeleri, bu anlayışın
ve örgütlenme biçiminin devamı niteliğindedir ve toplumun
konut sorununun çözümü amacıyla herhangi bir ilgisi yoktur.
Amacı dar gelirli toplum kesimlerinin konut sorununa katkıda
bulunmak olan Başbakanlık Toplu Konut İdaresi dahi bu
amacını ikinci plana atmış, üst gelir grubuna yönelik
prestij projelerine yoğunlaşmıştır.
Değerli milletvekilleri, bazı
alanlarda hızla gerçekleşen, bazı alanlarda ise hâlen
potansiyel olarak bekleyen bu rant, kentlerin ekonomik güç dağılımının
ve haritalarının değişmesine yol açmıştır.
Daha önce kentin orta sınıfını oluşturan,
eğitim düzeyi ortalamanın üstünde olan ve kentli davranış
biçimini içselleştirmiş, ağırlıklı olarak
ücretli kesim, hayat boyu çalışmaları sonucunda
sağladıkları birikimleriyle kente yeni gelen ve gecekondu
yaparak barınma sorununu çözmek zorunda kalan kesimlerden
başlarını sokacak ev satın almak durumunda
bırakılmışlardır.
Günümüzde rantın tarifleri
değişmiştir. Gecekondu halkı kentsel dönüşüm
projeleriyle neyin dönüştüğünü pek yakında anlayacak,
dönüşüm projeleri sonucunda yeniden yapılan konutlarda
oturamayacak, kentin daha az rantlı kesimlerine sürüleceklerdir.
Tarım yok edilerek büyük şehirlere göç ettirilen insanlar
için barınma ihtiyacı artık başlı başına
bir sorun hâline gelmiştir.
Sonuç olarak, Toplu Konut İdaresi
Başkanlığının dikkatini, önemli bulduğum,
ülkemin ve halkımın bu sorunlarına çekmek istiyorum.
Bu düşüncelerle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Parlakyiğit.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremiz dolmak üzeredir.
Kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için 22 Mart 2007 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
İyi geceler.
Kapanma Saati: 21.57