DÖNEM: 22 CİLT: 132 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
8inci
Birleşim
17 Ekim 2006 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
Sayfa
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMA
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gülün, Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının
olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını
öngören yasa teklifinin kabulü nedeniyle açıklaması ve
İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü Mustafa Elekdağ
ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehanın CHP, Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandının Anavatan Partisi, İzmir
Milletvekili Zekeriya Akçamın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğanın da şahsı adına
konuşmaları
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Siyasi parti grupları adına grup başkan vekilleri ve
grubu bulunmayan diğer parti milletvekillerinin, Fransız
Ulusal Meclisinde kabul edilen Ermeni soykırımının
olmadığını iddia edenlere ceza verilmesini öngören
yasa teklifini kınayan önergeleri (5/26)
V.- ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİSİ
1.-
Fransız Parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı
iddiaları konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü
birleşiminde yapılacak olan gündem dışı konuşmalarda,
konuşma sürelerinin Hükûmet ve gruplar adına 30ar dakika
olmasına ve gruplar adına yapılacak konuşmaların
birden fazla konuşmacı tarafından yapılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
B) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİSİ
1.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
VI.- AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adalet Bakanı Cemil Çiçekin, Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandının, konuşmasında Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
VII.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIRın, Gaziantepte
katıldığı bir açılışa ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin cevabı
(7/16102)
2.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLERin, fındık borsası
kurulmasına ve geçimini fındıktan sağlayanlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali ÇOŞKUNun cevabı (7/16234)
3.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞANın, Halk Bankasının
özelleştirilmesi kararına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı
(7/16257)
4.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBERin, sosyal güvenlik kurumlarının
gelir ve gideri ile açıklarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLUnun
cevabı (7/16264)
5.-
Aydın Milletvekili Mehmet BOZTAŞın, Aydın-Didimde
kurulacak bir balık çiftliğine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı ( 7/16308)
6.-
Aydın Milletvekili Mehmet BOZTAŞın, kanserojen madde
içeren bir gemiye ithal izni verilmesine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı ( 7/16311)
7.-Mersin
Milletvekili Hüseyin GÜLERin, Lübnanda bombalanan petrol depolarından
denize dökülen petrole ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPEnin cevabı (7/16312)
8.-İzmir
Milletvekili Canan ARITMANın, Lübnanda bombalanan petrol tesislerinden
sızan petrolün oluşturduğu tehlikeye ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı (7/16313)
9.-Iğdır
Milletvekili Dursun AKDEMİRin, Çatalağzı Termik Santralinin
arıtma tesisine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPEnin cevabı (7/16314)
10.-Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, Antalyada kavşak
yapım çalışmalarının doğal ve antik yapıya
zarar verdiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin
cevabı (7/16315)
11.-Hatay
Milletvekili Züheyir AMBERin, zararlı madde içeren yabancı
bandıralı Otopan adlı gemiye ve denetimine ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı
(7/16316)
12.-Antalya
Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, Antalyada yağmur
drenaj kanallarının deşarjının doğrudan
denize yapılacak şekilde inşa edildiği iddialarına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı
(7/16317)
13.-İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİNin, İzmir-Bornova-Gökdere köyü
civarında ortaya çıkan zehirli varillere ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı (7/16318)
14.-İzmir
Milletvekili Enver ÖKTEMin, Hollanda bandıralı zehirli
atık yüklü Otopan adlı gemiye ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı (7/16319)
15.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIMın, orman yangınlarına
karşı alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı (7/16321)
16.-
İzmir Milletvekili Türkân MİÇOOĞULLARInın, orman
yangınlarıyla mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı (7/16322)
17.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLUnun, orman
yangınlarına yönelik tedbirlere ve bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı
(7/16323)
18.-
İstanbul Milletvekili Onur ÖYMENin, son günlerde meydana gelen
orman yangınlarına ve neden olduğu zarara ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPEnin cevabı
(7/16324)
19.-
İzmir Milletvekili Canan ARITMANın, orman yangınlarıyla
mücadeleye ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman
PEPEnin cevabı (7/16325)
20.-
Mersin Milletvekili Hüseyin ÖZCANın, bir derneğin kurultayında
yapılan bazı konuşmalarla ilgili bir işlem yapılıp
yapılmadığına ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSUnun cevabı (7/16433)
21.-
Antalya Milletvekili Hüseyin EKMEKCİOĞLUnun, Antalya-Korkuteli-Söbüce
Yaylasında kurulan köye ilişkin sorusu ve İçişleri
Bakanı Abdülkadir AKSUnun cevabı (7/16456)
22.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACInın, nüfus müdürlüklerinde
çalışan personelin özlük haklarına ilişkin sorusu
ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSUnun cevabı
(7/16458)
23.-
Hatay Milletvekili Abdulaziz YAZARın, İskenderunun il
yapılmasına yönelik çalışma olup olmadığına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSUnun
cevabı (7/16464)
24.-Iğdır
Milletvekili Yücel ARTANTAŞın, kamu yararına çalışan
derneklere ve Deniz Feneri Derneğine ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSUnun cevabı
(7/16472)
25.-
Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞın, Kızılayın
hukuki statüsünde yapılan değişikliğe ilişkin
sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSUnun cevabı
(7/16473)
26.-Denizli
Milletvekili Mustafa GAZALCInın, bazı yaprak tütün
işletmelerinin kapatılmasına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı (7/16502)
27.-Mersin
Milletvekili Hüseyin GÜLERin, Taşucu Selüloz ve
Kâğıt Fabrikaları AŞ.nin satış ihalesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı
(7/16504)
28.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞANın, vergi gelirlerine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITANın cevabı
(7/16518)
29.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, İstanbuldaki
bir lisenin imar durumundaki değişikliğe ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin cevabı
(7/16523)
30.-
Ankara Milletvekili Yılmaz ATEŞin, Anadolu Meteoroloji
Meslek Lisesinin kapatılacağı iddiasına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin
cevabı (7/16537)
31.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLERin, Eskişehirde aile hekimliği
uygulaması kapsamındaki görevlendirmelere ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞın cevabı
(7/16673)
32.-
Iğdır Milletvekili Dursun AKDEMİRin, Strateji Geliştirme
Başkanlığına yönelik incelemenin sonuçlarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞın
cevabı (7/16679)
33.-
İstanbul Miletvekili Mehmet Ali ÖZPOLATın, İstanbulun
bazı bölgelerindeki kuduz hastalığı tehlikesine
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞın
cevabı (7/16684)
34.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLERin, İstanbuldaki kuduz vakalarına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞın
cevabı (7/16722)
35.-
Hatay Milletvekili Mehmet ERASLANın, esnaf ve sanatkârların
Halk Bankasından kullandıkları kredilere ilişkin
sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali ÇOŞKUNun cevabı
(7/16740)
36.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNERin, Isparta halinde yaşanan
bazı sorunlara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Ali COŞKUNun cevabı (7/16742)
37.-
Kırşehir Milletvekili Hüseyin BAYINDIRın, hububat
çiftçisine yapılacak prim ödemelerine ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKERin cevabı (7/16791)
38.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet YILDIRIMın, hayvancılık
sektörüne ve büyükbaş hayvan ithalatına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKERin cevabı (7/16802)
39.-
İzmir Milletvekili Yılmaz KAYAnın, vergi istisnası
tanınan sınır kapılarından çıkış
yapan firmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet AYDINın cevabı (7/16807)
40.-
Iğdır Milletvekili Yücel ARTANTAŞın, Iğdır
ilindeki gümrük müdürlüklerinin Doğubeyazıta taşınmasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMENin cevabı
(7/16855)
41.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, ithal edilen
hurma ağaçlarına,
-
Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, doğal taş ithalat
ve ihracatı ile sektörün sorunlarına,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Kürşad TÜZMENin cevabı
(7/16856, 16857)
42.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Kayseri, Sakarya, Düzce,
Bartın, Nevşehir, Şırnak, Rize, Gümüşhane, Siirt,
Amasya, Kilis, Elazığ, Bitlis, Çankırı, Bolu, Aksaray,
Kars, Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Kütahya, Erzurum ve Bursa
illeri ile bu illerin bazı ilçelerinin branş öğretmeni
eksikliğine, ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİKin cevabı (7/17546, 7/17547, 7/17548, 7/17549,
7/17550, 7/17551, 7/17552, 7/17553, 7/17554, 7/17555, 7/17556, 7/17557,
7/17558, 7/17559, 7/17560, 7/17561, 7/17562, 7/17563, 7/17564, 7/17565,
7/17566, 7/17567, 7/17568, 7/17569, 7/17570, 7/17571, 7/17572, 7/17573, 7/17574,
7/17575, 7/17576, 7/17577, 7/17578, 7/17579, 7/17580, 7/17581,7/17582, 7/17583,
7/17584, 7/17585, 7/17586, 7/17587, 7/17588, 7/17589, 7/17590, 7/17591,
7/17592, 7/17593, 7/17594, 7/17595, 7/17596, 7/17597, 7/17598, 7/17599,
7/17600, 7/17601, 7/17602, 7/17603, 7/17604, 7/17605, 7/17606, 7/17607,
7/17608, 7/17609, 7/17610, 7/17611, 7/17612, 7/17613, 7/17614, 7/17615,
7/17616, 7/17617, 7/17618, 7/17619, 7/17620, 7/17621, 7/17622, 7/17623,
7/17624, 7/17625, 7/17626, 7/17627, 7/17628, 7/17629, 7/17630, 7/17631,
7/17632, 7/17633, 7/17634, 7/17635, 7/17636, 7/17637, 7/17638, 7/17639,
7/17640, 7/17641, 7/17642, 7/17643, 7/17644, 7/17645, 7/17646, 7/17647,
7/17648, 7/17649, 7/17650, 7/17651, 7/17652, 7/17653, 7/17654, 7/17655,
7/17656, 7/17657, 7/17658, 7/17659, 7/17660, 7/17661, 7/17662, 7/17663,
7/17664, 7/17665, 7/17666, 7/17667, 7/17668, 7/17669, 7/17670, 7/17671,
7/17672, 7/17673, 7/17674, 7/17675, 7/17676, 7/17677, 7/17678)
43.-
Yalova Milletvekili Muharrem İNCEnin, Öğretmen Evleri,
Öğretmen Lokalleri ve Sosyal Tesisler Yönetmeliğinin uygulanıp
uygulanmadığına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin ÇELİKin cevabı (7/17688)
44.-
Antalya Milletvekili Atila EMEKin, bir atama kararında tahrifat
yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİKin cevabı
(7/17690)
45.-
Denizli Milletvekili Mustafa GAZALCInın, anason fiyatına
ve üreticinin desteklenmesine,
-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, ithal edilen
hurma ağaçlarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKERin cevabı (7/17709, 17710)
46.-
Çanakkale Milletvekili İsmail ÖZAYın, silah ruhsatı
bulunan milletvekillerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekili İsmail ALPTEKİNin cevabı
(7/17800)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
Birinci,
İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturumlar
TBMM
Genel Kurulu saat 13.00te açılarak sekiz oturum yaptı.
Uşak
Milletvekili Alim Tunç, Avrupa Organ Bağışı Günü
münasebetiyle, bu konuda halkı bilinçlendirmenin yararına
ve ülke ekonomisine yapacağı olumlu katkılara,
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş, Ankaranın Başkent oluşunun
83üncü yıldönümüne,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Ankara
Milletvekili Bayram Ali Meralin, çiftçilerin ve orman köylülerinin
sorunlarına, Millî Eğitim Bakanlığının
çıkardığı bir yönetmelik gereğince okullardaki
tabelaların değiştirilmesinin getireceği ek
mali yüke ilişkin gündem dışı konuşmasına,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylünün, 4926 sayılı Kaçakçılıkla
Mücadele Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifini (2/429) geri aldığına ilişkin önergesi
okundu; Adalet Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği
bildirildi.
Konya
Milletvekili Atilla Kart ve 32 milletvekilinin, Konya Ovası
Projesindeki durum ile Akşehir ve Beyşehir Göllerindeki
çevre (10/382),
Hatay
Milletvekili Gökhan Durgun ve 28 milletvekilinin, pamuk sektörünün
(10/383),
Sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergelerinin gündemdeki yerlerini
alacağı ve öngörüşmelerinin, sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının:
1inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifinin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısının
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3üncü
sırasında bulunan, ve İç Tüzüğün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesi kararlaştırılan Tohumculuk
Kanunu Tasarısının (1/822) (S. Sayısı: 662),
görüşmelerine devam olunarak ikinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlandı.
Saat
20.00de toplanmak üzere, dördüncü oturuma 18.04te son verildi.
İsmail
Alptekin
Başkan Vekili
Harun Tüfekci Yaşar
Tüzün
Konya
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram
Özçelik
Burdur
Kâtip Üye
Beşinci,
Altıncı, Yedinci ve Sekizinci Oturumlar
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının 385inci sırasında
yer alan 1240 sıra sayılı Kanun Teklifinin bu kısmın
5inci sırasına alınmasına ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının:
3üncü
sırasında bulunan, ve İç Tüzüğün 91inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
halinde görüşülmesi kararlaştırılan Tohumculuk
Kanunu Tasarısının (1/822) (S. Sayısı:
662), görüşmelerine devam
olunarak, 35inci maddeye
kadar kabul edildi; birleşime verilen aradan sonra ilgili
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
ertelendi.
5inci
sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa, Cumhuriyet
Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İstanbul Milletvekili
Ali Topuz, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Samsun Milletvekili
Haluk Koç ile Anavatan Partisi Grup Başkanvekili Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlunun, Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifinin (2/868) (S. Sayısı:
1240) yapılan görüşmelerden,
6ncı
sırasına alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Bursa Milletvekili
Faruk Çelik, İstanbul Milletvekili İrfan Gündüz, Ankara
Milletvekili Salih Kapusuz, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa ve 245
Milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifinin
(2/869) (S. Sayısı: 1238 ve 1238e 1inci Ek) ikinci müzakeresi
tamamlanarak, yapılan gizli oylamadan,
Sonra,
kabul edildikleri ve kanunlaştıkları açıklandı.
Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Balıkesir Milletvekili
Orhan Sürün, konuşmasında şahsına sataştığı
iddiasıyla bir açıklamada bulundu.
17
Ekim 2006 Salı günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşime
00.40ta son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan Vekili
Yaşar Tüzün Harun
Tüfekci
Bilecik
Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik Türkân
Miçooğulları
Burdur
İzmir
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No:
10
II. - GELEN
KÂĞITLAR
13 Ekim 2006
Cuma
Cumhurbaşkanınca
Geri Gönderilen Kanun
1.-
26.9.2006 Tarihli ve 5545 Sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi (1/1251) (Anayasa ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonlarına) (Dağıtma tarihi: 13.10.2006)
Rapor
1.-
Diyarbakır Milletvekili Osman Aslanın; Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/843) (S. Sayısı:
1241) (Dağıtma tarihi: 13.10.2006) (GÜNDEME)
Geri
Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.-
Niğde Milletvekili Orhan ERASLAN, Yasin El Kadının Türkiyedeki
durumuna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesini
12.10.2006 tarihinde geri almıştır (7/16195)
No:
11
16 Ekim 2006
Pazartesi
Teklifler
1.-
Kütahya Milletvekili Abdullah Erdem Cantimurun; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/874) (Plan ve Bütçe ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 12.10.2006)
2.-
Samsun Milletvekili Ahmet Yeninin; Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından
Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/875) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 13.10.2006)
Tezkereler
1.-
Genel Bütçeli Dairelerin 2005 Bütçe Yılı Kesinhesap Kanun
Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1139) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.10.2006)
2.-
Katma Bütçeli İdarelerin 2005 Bütçe Yılı Kesinhesap
Kanun Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildiriminin Sunulduğuna
İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
(3/1140) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.10.2006)
Sözlü Soru
Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, bir kazazedenin
ölümünde hastane sorumluluğuna ilişkin Sağlık Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2476) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/9/2006)
2.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, yabancı
bir yönetmenin Atatürk hakkında yapmak istediği filme izin
alamadığı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2477) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/9/2006)
Yazılı
Soru Önergeleri
1.-
Antalya Milletvekili Tuncay ERCENKin, bir işadamı hakkındaki
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17919) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/9/2006)
2.-
Konya Milletvekili Atilla KARTın, geçici personelin özlük haklarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17920)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
3.-
İstanbul Milletvekili Kemal KILIÇDAROĞLUnun, Bakanlar
Kurulu kararıyla malvarlığı dondurulan bir
şirketin taşınmazının satılmasına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17921)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
4.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, çölyak hastalarının
bir besininin bedelinin geri ödemesine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17922) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2006)
5.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEMin, bazı İran uçaklarının
zorunlu inişe tabi tutuldukları iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17923) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
6.-
Konya Milletvekili Atilla KARTın, Konyadaki projelere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17924)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
7.-
Muğla Milletvekili Ali ARSLANın, Başbakanlık muhabirlerine
yönelik bazı uygulamalara ve haberciliğe müdahale iddialarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17925)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29/9/2006)
8.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNERin, KÖYDES Projesinde
köylere kaynak dağıtımına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17926) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/9/2006)
9.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, şehirler
arası otobüs işletmelerinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17927) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29/9/2006)
10.-
Antalya Milletvekili Atila EMEKin, belediyelerin gelirini artırmak
için getirilecek yeni vergilere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17928) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
11.-
Muğla Milletvekili Ali Cumhur YAKAnın, işçi alımıyla
ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17929) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
12.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURTun, Bursa-Karacabey İlçesinin
adliye binası ihtiyacına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17930) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2006)
13.-
Ankara Milletvekili Yakup KEPENEKin, aile içi şiddet konusundaki
yasal düzenlemelere ve uygulamasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17931) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/9/2006)
14.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜNün, Bordumdaki orman yangınına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17932) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
15.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURTun, sulak alanların korunmasına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17933) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
16.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜNün, Muğladaki orman
yangınlarına ve enerji nakil hatlarına ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17934) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
17.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜNün, Karaköy Termik Santrali
sosyal tesisleri inşaatına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17935) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
18.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLUnun, Ankara
Büyükşehir Belediyesinin toplu taşıma kartlarındaki
ücretsiz aktarma süresine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17936) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2006)
19.-
Konya Milletvekili Atilla KARTın, Konya Büyükşehir Belediyesinin
yaptırdığı yer saatine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17937) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
20.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBERin, Hatay İl Özel İdaresinin
ihalelerine ve bazı iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17938) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
21.-
Konya Milletvekili Atilla KARTın, Konya-Beyşehir-Mesutlar
Köyünü ilçe merkezine bağlayan yola ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17939) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
22.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, Eğitim-Sen
Antalya Şube Başkanının bir toplantıya
alınmamasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17940) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/9/2006)
23.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACInın, Ankaranın altyapı
sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17941) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
24.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNERin, ilave ödemesi bulunmadığı
halde ek ödemeden yararlanamayan personele ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17942) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2006)
25.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDUnun, bazı ilaçların
geri ödemesi yapılan ilaçlar listesinden çıkarılmasına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17943) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/9/2006)
26.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, Antalya Merkezde
TEDAŞ çalışmalarında sökülen kaldırımlara
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17944) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/9/2006)
27.-
Bursa Milletvekili Mustafa ÖZYURTun, din kültürü ve ahlak bilgisi
kitaplarında yer alan bazı bilgilere ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17945)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
28.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜNün, Danıştay saldırganının
babası hakkında soruşturma açılıp açılmadığına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17946) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/9/2006)
29.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, Eğitim-Sen
Antalya Şube Başkanının bir toplantıya
alınmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17947) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29/9/2006)
30.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLERin, okullardaki şiddet olaylarına
ve uyuşturucu kullanımına ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17948) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
31.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Kütahyada onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17949)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
32.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Rizede onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17950) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
33.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Amasyada onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17951) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
34.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Şırnakta onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17952)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
35.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Siirtte onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17953) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
36.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Kiliste onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17954) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
37.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Elazığda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17955)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
38.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bingölde onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17956) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
39.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bitliste onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17957) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
40.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Çankırıda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17958)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
41.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Kayseride onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17959)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
42.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Gümüşhanede onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17960)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
43.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bartında onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17961)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
44.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Erzurumda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17962)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
45.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Aksarayda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17963)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
46.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Adıyamanda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17964)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
47.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Karsta onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17965) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
48.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Nevşehirde onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17966)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
49.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Düzcede onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17967) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
50.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Sakaryada onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17968)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
51.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Ağrıda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17969)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
52.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Boluda onarımda bulunan
ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17970) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
53.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Gemlikte onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17971)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
54.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-İnegölde onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17972)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
55.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-İznikte onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17973)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
56.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Karacabeyde onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17974)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
57.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Keleste onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17975)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
58.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Mustafakemalpaşada
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17976) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
59.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Mudanyada onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17977)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
60.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Orhanelide onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17978)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
61.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Orhangazide onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17979)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
62.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Yenişehirde
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17980) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
63.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Nilüferde onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17981)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
64.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Osmangazide onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17982)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
65.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Yıldırımda
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17983) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
66.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Büyükorhanda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17984)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
67.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Harmancıkta
onarımda bulunan ve derslik açığı olan okullara
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17985) (Başkanlığa geliş tarihi:
2/10/2006)
68.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Gürsuda onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17986)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
69.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİRELin, Bursa-Kestelde onarımda
bulunan ve derslik açığı olan okullara ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
70.-
Hatay Milletvekili Züheyir AMBERin, Antakya Devlet Hastanesi ihaleleriyle
ilgili iddialara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17988) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/9/2006)
71.-
Ordu Milletvekili İdris Sami TANDOĞDUnun, doğum ünitelerinde
bebeklerin karışmaması için alınan önlemlere
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17989) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/9/2006)
72.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, hasta hakları
birimlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17990) (Başkanlığa geliş tarihi:
29/9/2006)
73.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLERin, yanlış anestezi sonucu
bir hastanın hayatını kaybetmesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17991) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2006)
74.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜNün, Bodrumdaki orman yangınının
oluşturduğu zarara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17992) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28/9/2006)
75.-
Adana Milletvekili N. Gaye ERBATURun, gıda ambalajında
kullanılan malzemelerdeki bazı maddelere ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17993) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/9/2006)
76.-
Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün BİLGEHANın, Yunan askerlerinin
kaçak göçmenleri denize atmasına ve kaçak göç önlemlerine
ilişkin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
yazılı soru önergesi (7/17994) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28/9/2006)
77.-
Konya Milletvekili Atilla KARTın, Konya-Ankara karayolundaki
kavşak ve köprü çalışmalarına ilişkin Bayındırlık
ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/17995)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
78.-
Isparta Milletvekili Mevlüt COŞKUNERin, yurt dışındaki
Türk vatandaşlarının emeklilikleriyle ilgili bir uygulamaya
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17996) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/9/2006)
79.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİNin, Yaşar Holdingin
TMSFye borcuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Abdullatif ŞENER) yazılı soru önergesi (7/17997)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
80.-
Ordu Milletvekili Kazım TÜRKMENin, Ünye Organize Sanayi Bölgesi
projesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17998) (Başkanlığa geliş tarihi:
28/9/2006)
81.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLUnun, şehirler
arası otobüs işletmelerinin sorunlarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17999) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/9/2006)
82.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜnün, Allianoi antik şehri
ile ilgili Bilim Komisyonu raporuna ilişkin Kültür ve Turizm
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18000) (Başkanlığa
geliş tarihi: 2/10/2006)
83.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACInın, Güreş Millî Takımının
başarısızlığına ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Mehmet Ali ŞAHİN)
yazılı soru önergesi (7/18001) (Başkanlığa geliş
tarihi: 2/10/2006)
84.-
Edirne Milletvekili Rasim ÇAKIRın, bir milletvekiline ait kitaptaki
ifadelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18002) (Başkanlığa geliş tarihi: 28/9/2006)
No:
12
17
Ekim 2006 Salı
Tasarı
1.-
2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
(1/1252) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17.10.2006)
Raporlar
1.-
Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8
Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbulda Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü
Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı:
1243) (Dağıtma tarihi: 17.10.2006) (GÜNDEME)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi
ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı:
1245) (Dağıtma tarihi: 17.10.2006) (GÜNDEME)
17 Ekim 2006
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için üç dakika süre vereceğim.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına, Dışişleri Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gülün, Fransız
Parlamentosunda oylanan sözde Ermeni soykırımı iddiaları
hakkında Genel Kurula bilgi vermek üzere, İç Tüzükün 59uncu
maddesine göre söz talebi vardır. Gündeme geçmeden önce bu talebi
yerine getireceğim.
Sayın
Bakanın açıklamasından sonra, istemleri halinde, siyasi
parti gruplarına ve grubu bulunmayan milletvekillerinden birine
söz vereceğim.
Bu
konuda Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum.
V.-
ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.- Fransız
Parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı
iddiaları konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü
birleşiminde yapılacak olan gündem dışı konuşmalarda,
konuşma sürelerinin Hükûmet ve gruplar adına otuzar dakika
olmasına ve gruplar adına yapılacak konuşmaların
birden fazla konuşmacı tarafından yapılmasına
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No:
202 Tarihi:
17.10.2006
12
Ekim 2006 tarihinde Fransız Parlamentosunda kabul edilen sözde
Ermeni Soykırımı İddiaları konusunda, Genel
Kurulun 17.10.2006 Salı günkü Birleşiminde yapılacak
olan Gündem dışı konuşmalarda konuşma sürelerinin
Hükümet ve gruplar adına 30ar dakika olması ve gruplar
adına yapılacak konuşmaların birden fazla konuşmacı
tarafından yapılmasının Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
İsmail
Alptekin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
Sadullah
Ergin Haluk
Koç Ömer Abuşoğlu
Hatay Samsun Gaziantep
AK
Parti Grubu Başkan Vekili CHP Grubu
Başkan Vekili Anavatan Partisi
Grubu Başkan Vekili
BAŞKAN
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah
Gülün, Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının
olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını
öngören yasa teklifinin kabulü nedeniyle açıklaması ve
İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü Mustafa Elekdağ
ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehanın CHP, Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandının Anavatan Partisi, İzmir
Milletvekili Zekeriya Akçamın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğanın da şahsı adına
konuşmaları
BAŞKAN
Hükûmet adına, Dışişleri Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Abdullah Gül.
Buyurun
Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yüce
Meclise bugün, Ermeni vatandaşlarımız da dahil bütün
milletimizi derinden üzen bir gelişme nedeniyle bilgi vermek
istiyorum. Bu gelişme, bildiğiniz gibi, Fransız Ulusal
Meclisi tarafından kabul edilen, sözde Ermeni soykırımını
inkâr edenlere bir yıla kadar hapis cezası ve 45 bin euroya
kadar para cezası öngören yasa önerisidir.
Her
ne kadar Yasanın yürürlüğe girebilmesi Senatonun kabulüne
ve Fransa Cumhurbaşkanının onayına bağlıysa
da, bu yöndeki bir merhaleyi tamamlamış olan önerinin bu haliyle
yasalaşması halinde, artık, Fransa sınırları
içinde Ermeni iddialarına karşı çıkmak, 1915 olaylarının,
Birinci Dünya Savaşı şartlarında, Ermeniler ve
Türkler arasında karşılıklı çatışmalardan
ibaret olduğunu ve Osmanlı idaresinin, Ermenileri, yok
etmek amacıyla değil, güvenlik gerekçesiyle savaş
dışı bölgelere sevk ettiğini söylemek, tarihçilerin
ve konunun uzmanlarının ulaştıkları yeni belgelere
dayanarak, olayları, Ermenilerin öne sürdüklerinden farklı
bir şekilde kamu önüne çıkarak anlatmak ve bu yönde fikirlerini
yürütmek imkânsız hale gelecektir. Bir başka deyişle,
Ermenilerin asılsız iddiaları gerçekmiş gibi dayatılacak,
cezai yaptırımlar marifetiyle düşünce ve ifade özgürlüğüne
kısıtlamalar getirilecek, en temel özgürlük tamamen yok
edilecektir.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, sözde Ermeni soykırımının
doksanıncı yılı olduğu gerekçesiyle, Türkiye
aleyhine yürütülen faaliyetlerde geçen yıldan bu yana büyük
bir artış gözlemlemekteyiz. Bu faaliyetler, çeşitli
ülkelerin parlamentolarına sunulan karar ya da bildiri tasarıları,
sözde soykırım kurbanları anısına dikilen
anıtlar, kamuoyuna mal olmuş önemli şahsiyetler aleyhine
çeşitli sebepler öne sürülerek açılan davalar, Türk
asıllı milletvekili adaylarının seçim listelerinden
çıkarılması, Fransa örneğinde olduğu gibi,
gerçeklerin üstünü örtmeye ve bizi kendi iddialarını kabule
zorlayan yasalar çıkarmaya çalışmak şeklinde tezahür
etmektedir.
Ermeni
soykırım iddialarının belirli amaçlara hizmet ettiği
gözden kaçmamaktadır. Bunlardan ilki, özellikle diasporada
yaşayan Ermenilerin ulusal kimliklerinin muhafazası ve
güçlendirilmesidir. Nitekim, bu iddiaların 1965 yılından
sonra diaspora merkezli olarak gündeme getirilmeye başlanması
bunun bir göstergesidir.
İkincisi
ise, Ermenilerin 1920lerde ve daha sonra 1970ler ve 1980lerdeki terör
eylemlerine sözde Ermeni katliamı olmuştur diyerek
meşruiyet kazandırmaya çalışmasıdır.
Bir diğeri ise, bu iddiaların, bazı çevrelerce, ülkemize
karşı zaman zaman bir baskı aracı olarak kullanılmak
istenilmesidir.
Sayın
milletvekilleri, Türk tarihine kendi tarihî perspektifinden bakanlar
Türkiyedeki tarihî ve güncel siyasi olayları anlamaktan uzaktadırlar.
Bazı milletlerin tarihinde yoğun olarak yaşanan
ırkçılık, beyaz olmayan hakların baskı altında
tutulması ve sömürülmesi ve kendinden olmayanlara tahammülsüzlük
olgusu Türk toplumunda hiçbir zaman yaşanmamıştır.
Bizim
millî kültürümüzün temelini hoşgörü oluşturmaktadır.
İnsan hakları ve hoşgörü açısından, kuşkusuz,
bazı ülkelerin, Türkiyeye öğreteceği değil, bizden
öğreneceği hususlar vardır. Dört yüz, beş yüz
yıl hâkimiyetimiz altında kalan topraklarda bile asimilasyon
uygulanmamış, böylelikle, farklı dinî ve etnik grupların
hayatlarını bugüne kadar devam ettirmeleri sağlanmıştır.
Bu bir gerçektir ki, atalarımız vaktiyle eğer asimilasyonu
uygulamış olsalardı, bugün çağdaş geçinen,
medeni geçinen, bize ders vermek isteyen bazı ülkelerin daha
çok yakın tarihlerde yaptıklarını o zaman yapmış
olsalardı, bugün, birçok ırk, birçok mezhep, birçok dil bugünlere
erişmemiş olacaktı.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkler ve Ermeniler,
Anadolu topraklarında, yaklaşık bin yıldır,
barış, huzur ve karşılıklı hoşgörü
içinde yaşamışlardır. Ticaret ve zanaat alanlarında
başarılı olan Ermeni vatandaşlarımız,
aynı zamanda bakan ve bürokrat olarak Osmanlı Devletine hizmet
etmişlerdir. Öyle ki, Ermeniler, büyük Osmanlı Devletinde
Dışişleri Bakanlığı, Şûrayı Devlet,
Hazinei Hassa, İçişleri Bakanlığı gibi devletin
çok çeşitli kurumlarında, bakanlık dahil, en üst düzey
görevlerde yer aldığı hususu gözden uzak tutulmamalıdır.
Bu dönemde, yine, çok sayıda Ermeni büyükelçimiz, başkonsolosumuz,
Şûrayı Devlet, yani Danıştay üyemiz ve valilerimiz
çok önemli görevler yapmışlardır.
Şimdi,
bütün bu postları, bu önemli mevkileri bir taraftan Ermeni vatandaşlarımız
tutup devletine hizmet ederken, diğer taraftan ülkenin bazı
topraklarında, bazı sıkıntılar olduysa, bunu
soykırım diye izah etmek asla mümkün değildir. Bunun ne
hukuki dayanağı vardır ne bilimsel dayanağı
vardır ne de dünyada, tarihte görülmüş bir uygulaması
vardır.
O
açıdan, bugünkü karşı karşıya kaldığımız
durum, tamamen bir abartıdır ve tamamen diasporanın,
kendi kimliğini muhafaza etmek için, kendi aralarında kenetlenme
aracı olarak kullandıkları bir araçtan başka bir
şey değildir.
Değerli
arkadaşlar, demin söylediğim, barış ve huzur ortamı
devam ederken, 19uncu Yüzyılın sonlarında bazı
devletlerin kışkırtmaları ve ideolojik akımlardan
etkilenen bazı Ermeni grupların bağımsız bir
Ermenistan yurdu kurma hedefiyle silahlı ayaklanmalara ve terörist
eylemlere girişmeleri, sıkıntıları ta o zaman
başlatmıştır. Yüzyıllardır beraber huzur
içerisinde yaşayan bu insanlar, ne yazık ki, kışkırtmaların,
provokasyonların ve yanlış hedeflerin kurbanı olmuşlardır.
Burada
hemen hatırlatmak gerekir ki, Ermeni sorununun ortaya
çıkmasında Fransanın önemli etkisi olmuştur. Anadoludaki
azınlıklara, özellikle de Ermenilere karşı
16ncı Yüzyıldan itibaren ilgi duyan Fransa, Doğudaki
çıkarları için kendisine müttefik oluşturmak maksadıyla
Ermeniler üzerinde yıllarca mesai harcamıştır.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde, savaş sırasında
ve Kurtuluş Savaşımız süresinde, Fransanın
Ermenileri kışkırtma faaliyetleri devam etmiştir.
Kasım
1918de Güneydoğu Anadolunun bir bölümü ile Çukurova bölgesini
işgal eden Fransa, bölgede bir Ermenistan devleti kurma vaadiyle
Ermenileri kandırmıştır ve onların ayaklanmasına
teşvikçi olmuştur. Önce, Ermeni gönüllü taburları,
daha sonra da Fransız yabancı lejyonuna bağlı Ermeni
lejyonunu kurmuştur. Fransa komutasındaki bu Ermeni birlikleri,
1921 yılına kadar bölgede katliamlar yapmışlardır,
ne zaman ki tamamen mağlup olana kadar.
Yine
ne yazık ki, o zaman kışkırttıkları insanları
ortada bırakmışlar ve onları terk etmişler ve
bu da dünya tarih sahnesine geçmiştir. Bir taraftan kışkırttıkları
insanları daha sonra da ortada bırakma hünerini de o zaman
göstermişlerdir.
Aynı
Fransanın, bugün, Türk katliamlarından dolayı Türkiyeden
özür dilemek yerine, o zaman sebep oldukları katliamlardan dolayı
bizden özür dilemek yerine, gerçekleri tamamen tahrif ederek, Türk
milletini soykırım yapmakla suçlaması, kabul edilmesi
mümkün olmayan bir durumdur.
Fransa
bu Yasayı, ülkemizin geçmişiyle barışmasına
ve hafıza tazelemesine yardım etmek amacıyla yaptığını
iddia etmektedir. Oysa, bizim hafızalarımızda, Fransanın
Birinci Dünya Savaşı öncesinde ve sonrasında Osmanlı
içindeki Ermenileri kendi çıkarları için nasıl
kışkırttığı gayet tazedir ve ne acıdır
ki, aynı kışkırtmayı, bugün yine küçük emelleri
için yapmaktadırlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bugün
yaptıkları şey, küçük siyasi çıkarlar peşinde
yaptıkları şey, yine Ermenilere yük olmaktadır,
yine Ermenileri huzursuz etmektedir ve faturası, sonunda yine
Ermenilere kesilmektedir. Nasıl Birinci Dünya Harbinde, bunları
düşünmeden hesapsız ve kitapsız bir şekilde o zamanki
vatandaşlarımızı kışkırtmışlar
ve onları çok tehlikeli mecralara sürüklemişlerse bugün
Fransada yaptıklarının da o günkünden hiçbir farkı
yoktur aslında.
Burada
yapılan, Türkiyeyi haksız iddialarla suçlamaktan, kendi
geçmişindeki günahları örtbas etmeye ve iç politika hesaplarıyla
ülkesindeki Ermenilerin oylarını kazanmaya çalışmaktan
başka bir amaca da hizmet etmemektedir, dolayısıyla,
o gün yaptıkları hatayı bugün tekrarlamaktadırlar.
Burada
Türkiyenin bir hatası varsa değerli arkadaşlar, o da,
bu katliamları kendi halkına ve dünya kamuoyuna yeterli
şekilde anlatmamış olmasıdır. Yalnız, burada
da yine insaflı ve bir iyi niyeti görmemiz gerekir. Cumhuriyeti
kuranlar, devletimizi, yeni devletimizi, kin ve nefret üzerine
kurmak istememişlerdir. Yoksa, o taze fikirler, o taze acıların
üstüne kurulabilirdi devlet, ama, geleceğe bakmışlardır,
yeni nesilleri düşmanlıkla yetiştirmek istememişlerdir,
yeni nesillere düşmanlık tohumlarını atmak istememişlerdir
ve onun için, o katliamları yeni nesillere o zamanlar aktarmamışlardır.
Ne yazık ki, o günün bu iyi niyetli düşünceler ve görüşleri
bugün karşımıza bir zafiyet olarak çıkmaktadır,
ama, altında yine bir iyi niyet vardır. Ne yazık ki, bu bile
anlaşılmamaktadır. Geçmişte yaşanmış
bu trajik olayların mütemadiyen gündeme getirilmesinin ne
Türk-Fransız ikili ilişkilerine ne de Türk-Ermeni ilişkilerinin
normalleştirilmesi çabalarına hizmet etmediği de
gayet açıktır.
İç
politika hesaplarıyla alınacak kararların
dış politikada çok ciddi tezahürlerinin olacağı
şüphesizdir, dolayısıyla, söz konusu Yasa Teklifinin
Ulusal Meclisçe kabulünün, kökleri tarihe dayanan Türk-Fransız
ilişkilerine zarar vermesi kaçınılmazdır ve
Türk-Fransız ilişkilerinde çok derin yaralar açmıştır.
Bu derin yaralar, siyasi ilişkilerimizde, güvenlik alanında,
ekonomik ilişkilerde tabii ki ortaya çıkacaktır. Bu
derin yaraları sadece hükûmetten hükûmete ilişkilerde görmemek
gerekir, çok daha, bu yaraların derin olması halkımızda
bıraktığı derin izlerden doğacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; şunu da ifade etmek
isterim ki, bir ulusun soykırım suçu işlemiş olduğunu
öne sürmek çok ciddi bir ithamdır, geçiştirilecek bir
şey değildir. Soykırım, insanlığa karşı
işlenebilecek en ağır suçtur. Bu tür bir eylem, suçlama,
tarihî gerçeklerle ve uluslararası meşrulukla ispat edilme
ve dayanak bulma temel yükümlülüğünü de beraberinde getirmektedir.
Tamamen Ermeni iddialarına dayanan suçlamaların gerekli
esaslardan yoksun olduğu gayet açıktır. Hukuki ve tarihî
olarak somut delillere dayanmayan Ermeni iddiaları, Türkiyeye
karşı duyulan husumet hislerinin subjektif bir şekilde
yansımasından ibarettir.
Uluslararası
hukuka göre, sadece yetkili mahkeme soykırım suçunun
işlenip işlenmediğine karar verebilir. Bu mahkeme,
topraklarında soykırım yapıldığı iddia
edilen devletin mahkemesi veya anlaşma taraflarının
yetkisini kabul ettikleri bir uluslararası ceza mahkemesi olabilir.
Bu tür yetkili bir mahkemenin kararının olmaması durumunda,
soykırım suçunun hukuki olarak varlığı kabul
edilemez ve soykırım iddiası yasal zeminde savunulamaz
ve ileri sürülemez. Bu bağlamda, hakkında böyle bir uluslararası
mahkeme kararı bulunmayan Ermeni soykırımı
asılsız bir iddiadan ibarettir ve tamamen propagandadır
ve tamamen Ermenistan dışındaki Ermeni azınlığın,
diasporanın, kendi kimliğini muhafaza etme aletinden
başka bir şey değildir.
Değerli
arkadaşlar, hepinizin bildiği üzere, Türkiye, öteden beri
geçmişteki tartışmalı olaylara ilişkin gerçeklerin
ulusal siyasi kurumlar yerine, tarihçiler tarafından değerlendirilmesi
gerektiğini savunmaktadır. Geçen yıl Fransada sömürgeciliği
aklayan bir yasayla ilgili tartışmalar sırasında,
ondokuz önemli Fransız tarihçi de bu düşünceye yakın
bir tutum izlemiş ve 12 Aralık 2005 tarihinde Tarih yasalarla
yazılamaz. şeklinde özetlenebilecek bir bildiri yayınlayarak,
aralarında sömürgeciliği aklayan Şubat 2005 tarihli
Yasa ve sözde Ermeni soykırımını da tanıyan
Ocak 2001 tarihli Yasa da olmak üzere, Fransız Parlamentosu tarafından
alınmış bazı yasaların iptalini istemiştir.
Aynı dönemde pek çok Fransız siyasetçi de tarihin tarihçiler
tarafından yazılması ve değerlendirilmesi gerektiği
görüşüne yakın açıklamalar yapmışlardır.
Fransız
yetkililerin, bir yandan kendi tarihlerindeki tartışmalı
olayların tarihçilerin değerlendirilmesine bırakılması
gerektiğini söylerken, diğer taraftan, tarihsel dayanağı
olmayan Ermeni iddialarının geçerliliğini sorgulamayı
dahi suç haline getiren yasal düzenlemeler yapmaya çalışmaları
açık bir çelişki oluşturmaktadır.
Osmanlı
tarihi konusunda en ufak bir bilgisi olmayan meclislerin bu konuda
yorum yapması ve daha kötüsü, bilmedikleri bir konu hakkında
uzman olan tarihçi ve bilim adamlarının fikir özgürlüğünü
kısıtlama yoluna gitmesi, demokratik bir ülkede var olması
gereken temel prensiplerden düşünce ve ifade özgürlüğünün
kısıtlanmasından başka bir şey değildir.
Bizler,
bilimsel gelişmenin en büyük düşmanı olan zihinlerin
tutsaklaştırılmasına karşıyız. O nedenle
de, gerçeklerin ortaya çıkabilmesi amacıyla, bilimsel
araştırmanın önündeki her engelin ortadan kaldırılması
için devlet olarak titizlikle elimizden geleni yapmaktayız. Bu
bağlamda, 1915 olaylarının da, Türk kamuoyunda, televizyon,
gazete ve dergilerde, üniversitelerde serbestçe tartışıldığını
bütün dünya görmektedir.
Bazıları
şöyle algılamaktadır: Türkiyede bu mevzular konuşulamıyor,
bu mevzular tartışılamıyor. Ama, bütün dünya
şahittir, bütün Türk halkı şahittir; televizyonlar, kitaplar,
konferanslar, bütün bunlar rahatlıkla bu memlekette konuşulabilmektedir.
Çünkü, biz, geçmişinden emin olan bir ülkeyiz. Bunun için bütün arşivlerimizi
yerli-yabancı herkese açtık. Bunun içindir ki, en gizli arşivlerimizi,
askerî arşivlerimizi dahi herkese açmayı taahhüt ettik,
bununla ilgili mektup yazdık: Gelin, bütün arşivlerimizi
sonuna kadar açıyoruz, siz de açın dedik.
Değerli
arkadaşlar, ayrıca, hatırlanacağı üzere, geçen
yıl, Türk ve Ermeni tarihçilerinden oluşacak ve 1915 olaylarına
ait gelişme ve olayları etraflı bir biçimde, sadece
iki ülke arşivinde değil üçüncü ülkelerin arşivlerinde
de araştıracak bir ortak tarih komisyonunun kurulmasını
önerdik. Yüce Meclisimiz de bu tarihî öneriyi oy birliğiyle desteklemişti.
Bu çabalarımızdan da görüleceği üzere, Türkiye Cumhuriyetinin
geçmişinde utanılacak hiçbir husus yoktur, alnımız
aktır. Ancak, Fransa, ülkemizde Ermeni soykırımı
iddialarıyla ilgili olarak hüküm süren bu özgürlük ortamını
görmeyerek, gerçeklerin ortaya çıkması için sarf ettiğimiz
çabaları göz ardı ederek, bir taraftan ifade hürriyetinin
kısıtlandığı gerekçesiyle ülkemizi
eleştirmekte, diğer taraftan da uzman tarihçilerin bile
üzerinde mutabık olmadıkları bir konuda sözde Ermeni
soykırımını inkâr edenlere cezai yaptırımlar
getiren bir Yasayı Ulusal Meclisinde kabul etmektedir. Bu durum,
anlaşılabilir bir durum değildir. Türkiyedeki bireysel
hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde yerleşmesi için
çaba harcadığımız ve ifade özgürlüğü alanında,
bazı eksikliklerimizden dolayı, haklı veya haksız
eleştirilere maruz kaldığımız bir sırada
Avrupa Birliğinin kurucusu ülkelerinden birinin bu ilkeyi
açıkça ihlal etmekte olması, Avrupa Birliği değerlerini
bütünüyle zedelemektedir.
Şunu
özellikle vurgulamak gerekir ki, Fransız Parlamentosunda ileri
sürüldüğünün tam tersine, bugün, Türkiyede, Birinci Dünya Savaşı
sırasında Anadoluda vuku bulmuş olan trajik olaylar
hakkında her türlü görüş özgürce ifade edilebilmektedir
ve bunlar, kanunca da serbesttir.
Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; dünya siyasi tarihinde
çok önemli bir yeri olan Fransız Devriminin ve onun temel prensibi
olan özgürlük, eşitlik ve kardeşlik fikrinin çıkmış
olduğu bir ülkeden, tabiatıyla, düşünce ve ifade özgürlüğünün
savunulması beklenirdi. Bütün dünya, uluslararası özgürlük
fikrini yayan bir ulusun, aydınlanmanın beşiği
olan bir ülkenin, bugün, temel insan hak ve hürriyetlerinin başında
gelen düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlamasını,
zihinlerin cezai yaptırımlar yoluyla tutsak edilmesine
neden olacak böyle bir yasa çıkarmaya çalışmasını
ibret verici bulmaktadır. Bugün, Fransa, tarihî bir kavşakta
bulunmaktadır. Ya Voltairelerin, Montesquielerin Fransası
olacak ya da dünyanın değişik yerlerinde, sözde medenileştirme
gerekçesiyle hüküm süren bir sömürgeci düşüncenin devamını
sergileyecektir.
Türkiyede
geçmişte var olan Fransız kültürüne yönelik beğeni, ülkemize
karşı yapılan saldırılar sebebiyle, gün geçtikçe
de azalmaktadır. Demokratik bir rejimle bağdaştırılamayacak
bir şekilde düşünce ve ifade özgürlüğünü rehin alan bu
Yasa Tasarısı, Türk milletini ve -övünerek söylüyorum ki-
Ermeni asıllı vatandaşlarımızı derinden
yaralamıştır. 70 milyonluk Türk halkı, asılsız
iddialara dayanarak düşünce ve ifade özgürlüğünün
sınırlandırılmasını reddetmektedir.
Fransa, Türk ulusu nezdinde, yüzlerce yıllık ilişkilerin
sonucu oluşan ayrıcalıklı yerini kaybetmiştir.
Bunun sorumlusu da, Türkiyenin uyarılarını dikkate
almayan Fransız siyasetçilerdir.
Değerli
arkadaşlar, ümit ediyoruz ki, bu Yasa yarıda kalacaktır;
ümit ediyoruz ki, Fransızlar kendilerine geleceklerdir; ümit
ediyoruz ki, Fransa, sadece Türkiyeden değil bütün dünyadan gelen tepkileri ve
eleştirileri dikkate alacaktır ve ümit ediyorum ki, Fransa,
Avrupa Birliğinden gelen eleştirileri de dikkate alacaktır
ve çok daha önemlisi, bu Yasa Tasarısı Fransada tartışılırken,
Fransanın en önemli gazetelerinin seslerini dikkate alacaktır,
Fransanın en önemli gazetelerinde çıkan başmakaleleri,
tekrar, bir kez daha okuyacaklardır.
Bu,
şunun için önemlidir: Demin söylediğim gibi, Fransa, özgürlüklerin
öncüsü olmuştur, demokrasinin beşiği olmuştur,
dünyaya eşitliği yayan ilk ülke olmuştur; Avrupa kültürünün
temelidir, Avrupa değerlerinin temelinin beşiğidir.
Fransa, böyle bir ülke olmaktan uzağa gitmemelidir. Düşüncelerini
açıklayanlar, tarihî belgeleri açıklayanlar, fikirlerini
ifade edenlerin hapse atıldığı bir ülke olarak Fransayı
hiçbir zaman düşünemiyorum. O bakımdan, bu Kanunun yarı
yolda kalacağını ümit ediyorum.
Ama,
bütün bu uyarılara rağmen, bütün bu eleştirilere
rağmen, bütün bu dikkat çekmelere rağmen, eğer bu Kanun
gerçekten gerçekleştirilirse, bu, Fransa için muhakkak ki çok
büyük bir ayıp olacaktır, ama, bu, Fransa için sadece büyük
bir ayıp olarak kalmayacaktır. 2001 yılında Fransız
Meclisi ve Meclisleri soykırımı kabul ettiler. Ondan
sonra, ilişkilerimizde çok büyük problemler çıktı.
Ama, bu sefer, bu gerçekleşirse onun gibi olmayacaktır,
açılan yaralar kesinlikle onarılamayacaktır. Bunu,
buradan, açıkça, bir kez daha Türk kamuoyuna, Fransız kamuoyuna
ve dünya kamuoyuna seslendiriyorum. Şüphesiz ki, ilişkilerimiz,
siyasi alanda, güvenlik alanlarında, ekonomik alanlarda onarılamaz
yaralar alacaktır. O açıdan, hem Fransa kendi çıkarları
için bu işi durdurması gerekir hem de attığı
yanlış adımdan dönmesi gerekir.
Şüphesiz
ki, biz, Hükûmet olarak bu Yasayı engellemek için her türlü çalışmayı
yapıyoruz. Bunun yanında, Türk kamuoyu, siyasi partilerimiz,
aydınlarımız, herkes elinden geleni yapıyorlar.
Ama, başka bir yol daha var ki, Hükûmetimiz, o yolu da denemekten kaçınmayacaktır:
Uluslararası hukukun sağladığı tüm imkânları,
yargı yoluna başvurma da dahil olmak üzere, bütün bunları
devreye sokacaktır. Bununla ilgili, şüphesiz ki çok titiz
çalışmalar yapılmaktadır. Ama, bunların zamanlaması,
şüphesiz ki ayrı bir husustur. Ama, şundan hepiniz emin
olmalısınız ki: Gerek Bakanlığım gerek
Hükûmetimiz gerek Adalet Bakanlığımız, bu konuyla
ilgili, uzun bir süredir, ciddi bir çalışma içerisindedir.
Bu konuyla ilgili tecrübeli diplomatlarımızdan, hukukçularımızdan,
Türkiye içindeki ve Türkiye dışındaki bütün uzmanlarımızdan
da yararlanmaktayız. Ama, muhakkak ki, bunun zamanlaması
ayrı bir konudur.
Değerli
arkadaşlar, son olarak, size şunu söylemek istiyorum: Yine
ümidim, Fransanın kendi kendisine bu darbeyi vurmamasıdır.
Bundan, Türkiyenin bir kaybı olmaz açıkçası; kaybeden
Fransa olur, prestiji yerle bir olan Fransa olur. Fransa, bundan sonra,
Avrupa Birliğinin Kopenhag Kriterlerini değiştiren
bir ülke olarak tarihe geçer ve öyle anılır. O bakımdan,
bu yanlıştan döneceklerini ümit ediyorum.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) Kendimizden ümidimizi kesecek miyiz? Yani, bütün
ümidi Fransaya mı bırakacağız?
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Devamla) - Bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılacak tartışmaya,
değerli milletvekillerimizin görüşlerine, aydınlarımızın,
halkımızın, iş adamlarımızın görüşlerine
dikkat edeceklerini ümit ediyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Onur Öymen, Şükrü Elekdağ ve
Gülsün Bilgehan Hanım yarım saati paylaşarak kullanacaklar.
İstanbul
Milletvekili Sayın Onur Öymen, buyurun. (Alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (İstanbul) Sayın Bakan, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Fransız Millet Meclisinde
sözde Ermeni soykırımı iddiasını kabul etmeyenleri
hapis ve para cezasına çarptıracak Yasa Tasarısının
kabulüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun
düşüncelerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum;
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen perşembe günü, Fransız Meclisinde,
bazı Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte izlediğimiz tablo, Fransa hesabına gerçekten
üzüntü vericiydi. Toplantıya katılan az sayıda milletvekili,
yaptıkları konuşmalarda, tarihî gerçekleri tamamen
çarpıtarak, ülkemizin tarihine ve haysiyetine karşı
dost bir ülkeden beklenmeyecek ağır ifadelerde bulunarak,
uluslararası hukuku ve Fransız Anayasasını açıkça
çiğnediler. O gün, Fransız Meclisi, ülkesinde yaşayan
390 bin Türkü, atalarının Ermeni katili olmadığını
söyleme hakkından mahrum etmiştir. Başka hiçbir AB ülkesinin
Meclisi, bu konuda bu kadar ileri gitmemişti. Bu Yasa, Fransanın
özgürlük şampiyonu olma yolundaki iddiasını bir anda
sona erdirmiş, bu ülkeyi, düşünceleri cezalandıran,
otoriter ülkelerle aynı düzeye indirmiştir. Böylece,
Fransa, başka ülkeleri demokrasi ve insan hakları alanında
eleştirme hakkını kaybetmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, o gün, Fransada, ifade özgürlüğünün üzerine
bir demir perde, bir giyotin inmiştir. Fransız tarihçilerinin,
bilim adamlarının üniversite hocalarının, farklı
bulgularını, araştırmalarının sonuçlarını
yayımlamaları yasaklanmıştır. Görüşlerinizi
paylaşmıyorum, ama sizin görüşlerinizi serbestçe ifade
etmeniz için hayatımı vermeye hazırım diyen Voltairein
ülkesinde bunlar olmuştur, Voltairein kemikleri sızlamıştır.
Türk-Fransız dostluğu büyük bir darbe yemiştir. Buna karşı
Türkiye'nin mutlaka bir tavır alması lazımdır. Bu
tavır, tepki sözleriyle ifade edilemez, tedbir alacaksınız.
Haklarınızı, haysiyetinizi, tarihinizi lekeleyen
bir girişim olduğu zaman, karşılığında
tedbir alacaksınız. Bizim, Hükûmetten beklediğimiz budur.
Hükûmet
-Sayın Bakanı da biraz önce dinledik- bu Yasa Senatodan
geçmedikçe, şimdiden bir tedbir almayı pek arzu etmez görünüyor.
Çekingen davrandığı izlenimindeyiz. İnşallah
biz yanılmışızdır ama, bereket, halkımız,
sivil toplum örgütlerimiz, kendi maddi çıkarlarından önce
ülke çıkarlarını düşünen vatansever iş adamlarımız,
şimdiden harekete geçmişlerdir. Onların bu davranışlarını
saygıyla selamlıyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, Mecliste, Fransız Meclisinde gördüğümüz
manzara şudur: Fransada yaşayan ve sayıları 400
bin civarında olan Ermeni azınlığı, Fransız
Meclisini âdeta esir almıştır. Fransız milletvekilleri,
seçim bölgelerindeki endişeleri dikkate alarak oylamaya katılmamışlardır.
Meclisin beşte 1inin oyuyla çıkmıştır bu,
beşte 4ü oy kullanmamıştır, vekâlet de vermemiştir
kimseye. Fransa hesabına, Fransız Meclisi hesabına
hazin bir tablo.
Daha
da ilerisini söyleyeyim size: Sayın Başbakanımızın
telefon ederek yardım istediği İçişleri Bakanı
ve iktidar partisi lideri Sarkosy, bu Yasa Tasarısını
başımızın üzerinde bir Demoklesin kılıcı
gibi tutarak, Türkiyeden tavizler istemeye cüret etmiştir.
Ermeni sınırını açarsanız, 301inci maddeyi
kaldırırsanız, tarihçiler komisyonuna tarihçi olmayanları,
politikacıları falan sokarsanız bunu erteleyebiliriz
diyor. Düşünebiliyor musunuz, bu ne cürettir, bu ne cesarettir?
Bir dost ülkeye, Fransanın müttefiki olan bir ülkeye yapılacak
muamele bu mudur?!
Şimdi,
işin bir başka boyutu var: Bu Ermeni Yasasının
çıkmasından bir hafta önce Fransa Cumhurbaşkanı
Ermenistanı ziyaret ediyor. Değerli arkadaşlarım,
biz, Türkiye olarak, yıllardan beri Sayın Chiracı Türkiyeye
resmî ziyarette bulunmaya davet ediyoruz. Dilerdim ki, Sayın Bakan
bunu da dile getirsin. Bir kere gelmemiştir, ama, Ermenistanı
ziyaret etmiştir. Ermenistana
gidecek vakti vardır, Türkiyeye gidecek vakti yoktur.
Ne
yapmıştır Ermenistanda; Sözde Soykırım
Anıtını ziyaret etmiştir. Başka ne yapmıştır;
gazetecilerin sorusuna karşılık demiştir ki:
Türkiye, Ermeni soykırımını kabul etmeden Avrupa
Birliğine üye olamaz. Sayın Bakan, niçin bunları söylemiyorsunuz?
Niçin bunları hatırlatmıyorsunuz? Yoksa, siz söylediniz
de ben mi duyamadım acaba? Düşünebiliyor musunuz, bunu
söyleyen başka bir devlet başkanı yoktur Avrupada,
başbakan yoktur, herhangi bir devlet adamı yoktur.
Avrupa
Parlamentosunda böyle bir kıstas koydurmaya çalıştılar
bir iki hafta önce, bizim de gayretlerimizle reddettirdik orada.
Chirac bunu söylüyor. Peki, ona, siz ne tepki gösteriyorsunuz? Sayın
Başbakanımız ne tepki göstermiştir? Hemen söyleyeyim,
hiçbir tepki göstermemiştir. Dışişleri Bakanlığımız,
sadece üzüntülerini ifade etmiştir. Bir Cumhurbaşkanının
bu kadar haksız bir beyanına Sayın Başbakanın
tepki göstermesi gerekmiyor muydu?
Şimdi,
bununla da kalmıyor, Türkiyenin dostu bilinen Chirac, geçen
yılın başında, sırf Türkiyenin AB üyeliğini
güçleştirmek için anayasa değişkliği önermiştir
ve Mecliste kabul ettirmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Ondan
sonra ne olmuştur? Ondan sonra, Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecinde, her teknik maddenin görüşülmesine siyasi unsur
sokturmuştur Fransa. Sonra, bu yasayı çıkartmıştır.
Ne oluyoruz? Fransa ile Türkiye arasındaki ilişkilerde ne
oluyoruz, ne yaşıyoruz?
Sayın
Başbakan, Chiracın sözleriyle ilgili hiç mi tepki göstermemiştir;
göstermiştir arkadaşlar, nasıl bir tepki göstermiştir;
demiştir ki: Chirac bana telefon etti, bu Yasanın engellenmesi
için elinden geleni yapacak. Değerli arkadaşlar, Fransa
Cumhurbaşkanı size telefon ettiyse, size bir mesaj verdiyse,
basına açıklayasınız diye mi verdi bunu?! Kendisi
basına açıklamasını bilmiyor muydu?! Devlet adamları
arasındaki görüşmeler basına sızdırılır
mı?! Ondan sonra ne oldu; ertesi gün, Chiraca yakın çevrelere
atfen, dünya basın ajansları hayır dediler, Chirac
öyle bir şey söylemedi Türk Başbakanına. Ne dedi; Ermenistanda
ne dediyse, aynı sözleri tekrarladı. Şimdi, siz, belki
haklı olduğunuz halde, Chiracın sözlerini çarpıtan
bir devlet adamı durumuna düştünüz. Yani, bu yakışık
aldı mı?!
İşte,
değerli arkadaşlarım, yaşadığımız
olaylar bunlardır ve bunu, gerçekten, büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz.
Şimdi,
bütün bu olaylardan sonra halkımızın gösterdiği
tepkiyi, bilim adamlarımızın gösterdiği tepkiyi
saygıyla karşılıyoruz. YÖK Başkanı Sayın
Prof. Erdoğan Teziç, Fransanın verdiği Legion dHoneur
Madalyasını iade etmiştir. Kendisine, saygılarımızı,
bu kürsüden şükranlarımızı sunuyorum.
İşte, Türk bilim adamı budur.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Etmiş de ne olmuş?!
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, Türkiye ile
Fransa arasındaki
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Etmiş de ne olmuş?! Hangi başarısından
ötürü almış o madalyayı?!
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Siz merak etmeyin, Fransızlar mesajı almışlardır.
Benim bildiğim kadarıyla, tarih boyunca, Legion dHoneur
Madalyasını iade eden tek insandır eğer yanılmıyorsam.
(CHP sıralarından alkışlar)
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Öyle bir madalyayı niye almış?
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, peki, bütün
bunlardan sonra, Türk-Fransız
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Hangi başarısından dolayı almış
o ödülü?
ONUR
ÖYMEN (Devamla) - Değerli arkadaşım, müsaade buyurur
musunuz
Söz alacaksınız -Grubunuz- lütfen söyleyiniz, anlatınız.
Ben, Sayın Teziçin
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Ne yapmış da almış?
HALUK
KOÇ (Samsun) Ne anlayacaksınız!.. Senin aklın ermez
ona.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) Hangi başarısından dolayı almış
o ödülü? (CHP sıralarından gürültüler)
MEHMET
SEVİGEN (İstanbul) Ermenileri mi koruyorsun şimdi
burada arkadaş ya! Boş ver! Sana ne! Niye böyle şeyler
yapıyorsunuz?!.
İZZET
ÇETİN (Kocaeli) Senin aklın ermez.
BAŞKAN
Sayın milletvekili, lütfen
Sayın
Öymen, buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Değerli arkadaşlarım, bütün bu gelişmelerden
sonra, Türk-Fransız dostluğundan geride ne kalmıştır:
Atilla İlhanın deyişiyle elde var hüzün. Françoise
Saganın deyişiyle bonjour tristesse-merhaba hüzün. Yüzyıllardır
süren ilişkilerden, dostluktan kala kala hüzün kalmıştır.
Bunu büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz. Şimdi, biz,
Fransız menfaatlerine şimdiye kadar zarar vermedik. Fransanın
çıkarlarına yardımcı olacak ticari girişimler
yaptık, Airbus uçakları aldık, pek çok alım yaptık
Fransadan; ama, karşılığını bu şekilde
almış bulunuyoruz.
Meselenin
bir de Ermenistan boyutu var değerli arkadaşlarım. Ermenistan,
maalesef, yurt dışındaki lobilerini kullanarak,
yıllardan beri Türkiyeye karşı düşmanca politika
izliyor. Benim elimde, Ermeni liderlerin, başbakanlarının,
dışişleri bakanlarının Türkiye hakkında
son derece saygısızca, hakaretamiz sözlerine
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öymen, lütfen tamamlar mısınız.
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Şimdi, en son örnek -geriye gitmeyeyim, çok örneği
var, ama, en sonuncusunu söyleyeyim- daha dün Ermenistan Dışişleri
Bakanı diyor ki: Türkiyenin 1915-1917 olaylarını gerektiği
şekilde tanımaması soykırımın devam ettiği
anlamına gelir. Bugün de soykırım uyguluyorsunuz.
Onlar bize bu kadar hakaret ediyorlar. Biz ne diyoruz; Sayın
Başbakanımız 29 Nisan 2005 tarihinde açıklama yapıyor,
diyor ki: Ermenilerin yıllardır sürdürdükleri soykırım
iddialarına rağmen, Türkiyenin, komşu Ermenistanla
ilişkilerini geliştirmeye hazır olduğunu söylüyor.
Değerli
arkadaşlarım, uluslararası ilişkilerde, alttan
alarak, boyun bükerek, yumuşak davranarak hiçbir yere varamazsınız.
Bu yöntemlerle başarıya ulaşmış ülke dünyada
yoktur. Size karşı birisi kötülük yapıyorsa, size karşı
birisi haklarınızı, çıkarlarınızı,
haysiyetinizi zedeleyecek bir muamele yapıyorsa, tepki göstereceksiniz,
tedbir alacaksınız. Onlar sizin canınızı
acıtıyorsa, siz de onların canını acıtacaksınız.
Biz Ermenistana ne tedbir alıyoruz; hiçbir tedbir almıyoruz.
Üzülerek söylüyorum, bazı değerli siyasetçi arkadaşlarımız
yurt dışına gittiklerinde diyorlar ki, şirin gözükmek
için, başkalarının sempatisini kazanmak için Efendim,
biz yasalarımızı çiğneyerek ülkemize kaçak gelen
70 bin Ermeni işçisinin çalışmasına göz yumuyoruz.
Arkadaşlar, bu söylenir mi?! Hangi siyasetçi yasalarını
çiğnemekle iftihar eder?! Bütün dünyadan gelenleri siz geri iade
edeceksiniz, gazeteler sayfalarca yazacak, her ülkeden gelen kaçak
işçileri iade edeceksiniz -bütün ülkeler de aynı işi
yapacak zaten- bir tek Ermenistandan gelenlere hoşgörü göstereceksiniz.
Acaba niçin; şirin gözükeceksiniz, sizi çok sevecekler böyle
yaparsanız ve sizin menfaatlarınıza hizmet edecekler,
yardımcı olacaklar! İşte, sonucu bu.
Bir
şey daha söyleyeyim sözlerimi bitirmeden Sayın Başkanın
müsaadesiyle. Değerli arkadaşlarım, bize diyorlar
ki: Tarihinizle yüzleşin. Chirac da bunu söylüyor, Fransada
katıldığım canlı yayında televizyonlar
da bize bunu söylüyor. Tarihinizle yüzleşin diyorsunuz; yüzleşelim,
biz açığız. İsteyen tarihçi, gelsin, arşivlerimizi
incelesin, yayınlarını yapsın. Gocunacak hiçbir
şeyimiz yok. Ama, tarihi açıklayacaksak bütün boyutlarıyla
açıklayacağız. 500 bin Türkün, Ermeni çetecileri tarafından,
1915 yılında nasıl öldürüldüğünü de açıklayacağız.
Değerli arkadaşlarım, Ermenilerin Türkleri nasıl
camilere doldurup yaktığını da açıklayacağız
ve şu resmi göstereceğiz: Caminin önünde katledilen Türkler.
Bunu yayınlayan bir Fransız dergisi, Le Petit Journal Illustré. İşte, buyurun, yabancı
basında da çıkmış. Tarihi açıklayacaksak bunu
da açıklayacağız.
Bunun
dışında, Yunan askerlerinin kadınlarımıza,
çocuklarımıza, nasıl saldırdıklarını
da açıklayacağız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Öymen, lütfen
Buyurun.
ONUR
ÖYMEN (Devamla) Bitiriyorum Sayın Başkan.
İşte,
bütün bu tarihin acı sayfalarını biz kitaplarımıza
yazmadık, çocuklarımıza öğretmedik; çocuklarımızı,
İstanbulda yaşayan Ermeni çocuklarının, Rum çocuklarının
düşmanı yapmak istemedik. Yanlış mı yaptık?!
Ermenileri bağrımıza bastık, Rumları
bağrımıza bastık, Yahudileri bağrımıza
bastık. Yanlış mı yaptık?!
Değerli
arkadaşlarım, sözlerimi şöyle tamamlayacağım:
Biz diyoruz ki, biz, şerefli bir milletin çocuklarıyız,
hiçbir koşul altında millî gururumuzu çiğnetmeyiz;
hakkımızı, hukukumuzu, itibarımızı sonuna
kadar koruruz. Bunu, Hükûmet yapmazsa Meclis yapar, Meclis yapmazsa
halk yapar. Biz, Cumhuriyet Halk Partililer olarak, halkımızın
düşüncelerini ve duygularını temsil ettiğimize
inanıyoruz. Bu yoldaki mücadelemize sarsılmaz bir kararlılıkla
devam edeceğiz.
Yüce
Meclisi saygılarla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Öymen.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Şükrü
Elekdağ, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) Sayın
Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Fransız Millet Meclisi tarafından
12 Ekimde kabul edilen sözde Ermeni soykırımı inkâr etmeyi
hapis ve para cezasıyla cezalandıran Yasa Tasarısı,
her yönüyle saçma, mantık dışı olduğu kadar,
demokratik değerleri de ihlal eden bir nitelik taşıyor.
İnkâr Yasa Tasarısı, sadece Türk tarihini sorumsuzca
karalamaya yeltenen bir girişim olmaktan da öteye, Türkiyeyle
Fransa arasındaki ilişkilere ağır bir darbe vuruyor;
bununla da kalmıyor, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin
geleceği üzerine de ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Bu
nedenle, konunun ayrıntılı bir şekilde ele
alınıp görüşülmesinde büyük yarar olduğu kanısındayım.
Ancak, bu gereksinimin anlaşılmadığını
görmekten son derece üzgünüm. Maalesef, tartışma için konuşmacılara
ayrılan on dakika, bu önemli sorunun anlamlı bir şekilde
değerlendirilmesine imkân vermiyor değerli arkadaşlarım.
İnkâr
Yasa Tasarısının Fransız Millet Meclisi tarafından
kabul edilmesinin arkasındaki nedenlerin gerçekçi bir şekilde
teşhisi son derece önemli, çünkü, ancak bu şekilde Fransaya
karşı politikamızı isabetli bir şekilde
oluşturabiliriz.
İlk
bakışta Fransadaki Ermeni lobisinin İnkâr Yasasının
geçmesinde en önemli etken olduğu gibi bir izlenim ediniliyor.
Mayıs 2007de yapılacak Cumhurbaşkanlığı
ve Parlamento seçimleri yaklaşırken, İktidar Partisi
de dahil, Fransadaki tüm siyasi partilerin Ermeni seçmenlerin oyları
peşinde oldukları bir gerçek. Bu nedenle de, Ermeni soykırımı
iddiasına sahip çıkmak hususunda, İktidar Partisi de
dahil, bütün partiler birbirleriyle yarışıyorlar. Tabii,
bu koşullarda Ermeni lobisi de uygun bir çalışma ortamı
buluyor ve bundan yararlanıyor.
Ancak,
değerli arkadaşlarım, Yasa Tasarısının
Mecliste kabul edilmesinin sebebini sadece Ermeni lobisine dayandırmak
şeklindeki bir yaklaşım, bir değerlendirme yanlış
olur. Zira, Türkiye açısından son derece önemli başka
nedenler de var.
Fransız
Hükûmeti, Yasa Teklifine, filhakika, karşı çıktığını
açıklamıştı. Nitekim, Devlet Bakanı Kolona
da, Mecliste Teklif aleyhine konuştu. Buna rağmen, Hükûmetin
ve İktidar Partisi UMPnin, Yasanın önlenmesi için bir çaba
gösterdiği söylenemez. Yaptıkları göstermelik olmaktan
ileri gitmedi. Nitekim, Yasanın kabulünde İktidar Partisi
tarafından kullanılan oylar, sosyalistlerin kullandığından
daha fazlaydı. Fransız Hükûmet yetkilileri, bir taraftan
Türkiyenin dostluğuna önem veriyoruz derken, diğer taraftan
Meclisteki oylamada Yasa Teklifinin reddini sağlayacak çoğunluğu
temin etmek için kıllarını bile kıpırdatmadılar.
Bu
durumda, değerli arkadaşlarım, şu soruların
yanıtlarını bulmak çok önemli: Fransız Hükûmeti,
uzun bir geleneğe dayanan ve özenle geliştirilen Türk-Fransız
dostluğunu, nasıl oluyor da bu kadar kolay harcayabiliyor?
Fransız siyasetçilerinin, nesiller boyu Türk-Fransız
ilişkilerini zehirleyecek bir yasayı kabul ederek
ağır bir sorumluluk altına girmeleri nasıl kabil
oluyor, hangi nedenlerden kaynaklanıyor?
Değerli
arkadaşlarım, bu soruların yanıtları şu
iki temel etkende yatıyor: Birincisi, Fransanın, Türkiyenin
Avrupa Birliğine tam üye olarak girmesini engellemek hususunda
kesin bir kararlılığı var. Fransa, on beş
yıl sonra nüfusu Avrupa Birliğinin toplam nüfusunun yüzde
17si civarında olacak ve oy hakkı buna göre belirlenecek
bir Türkiyenin Avrupa Birliği içinde siyasi bir güç olarak yer
almasını kesinlikle istemiyor. Fransa, soykırımı
iddiasının Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmeyeceğini
bildiği içindir ki, ülkemizin, Avrupa Birliğine tam üyeliğini
engellemek amacıyla bu iddiaları ileri sürüyor.
Nitekim,
bir aralar, Türkiyeye dostluğunu öve öve bitirmediğimiz
Cumhurbaşkanı Sayın Chirac, bu ayın başında
ziyaret ettiği Erivanda, Ermenistan Cumhurbaşkanı
Koçaryanla düzenlediği basın toplantısında Ermeni
soykırımını Yahudi soykırımıyla
eş değer tutmuştur ve Türkiye, Avrupa Birliği üyesi
olmak için Ermeni soykırımını tanımalı
mı şeklindeki bir soruya karşılık, dürüstçe
konuşulacaksa, öyle olması gerektiğine inanıyorum
demiştir ve şöyle devam etmiştir: Türkiyenin, soykırımını
kabul etmesi gerektiğine inanıyorum, çünkü, ülkeler hatalarını
ve dramlarını kabul ederek büyürler; Almanya, Yahudi soykırımını
kabul ederek büyüdü. Bir ülke, eğer, bir topluma ait olmak, inandıklarını,
değerlerini paylaşmak istiyorsa, Türkiye de tarihine,
geleneklerine ve kültürüne bakarak kendine ders çıkarmalıdır.
Evet, hemen belirteyim ki, Başkan Chiracın yaptığı
bu açıklama, İnkâr Yasasının Fransız Millet Meclisinden
geçmesine çok büyük destek vermiştir.
Sonuç
olarak, Fransanın, Ermeni soykırımı iddiasına
bu kadar ısrarlı şekilde sahip çıkmasının
nedeni, Türkiyenin Avrupa Birliğini engellemek içindir. Fakat,
Fransanın Türkiyeye karşı tutumunu şekillendiren
ikinci bir etken daha vardır, bu etken de dindir. Fransızlar,
ülkelerinde yaşayan 6 milyon civarındaki, çoğunluğu
Kuzey Afrikalı Arap Müslümanın, Fransaya entegre olamadığından
ve ülkenin, huzur, istikrar ve düzenini bozduklarından son derece
şikâyetçidirler; onları, ülkelerinde bir çıbanbaşı
olarak görüyorlar. Fransız makamları, bu iddialarına
kanıt olarak, tüm Fransız hapishanelerinde yatanların
yüzde 70inin Müslüman dininden olduğunu ileri sürüyorlar. Zaman
zaman patlak veren anarşik olaylar nedeniyle Fransızlar ile
Müslüman halk arasında ilişkiler, tehlikeli biçimde, karşılıklı
kine ve nefrete dönüşüyor. Müslüman halkın Fransaya entegre
olması için yeterli bir gayret göstermemiş olan Fransız
yetkililer -medya da bunları söylüyor- kusuru İslamda buluyorlar
ve İslam dininin, kişilerin çağdaş topluma uyumunu
engellediğini, zorlaştırdığını ileri
sürüyorlar.
İşte,
Fransanın, Türkiyenin Avrupa Birliğine tam üye olmasına
karşı çıkmasının temelinde Müslümanlığa
bakıştaki bu aşırı olumsuz tutum da yatmaktadır.
Bu
bakımdan Fransanın stratejisi, ülkemizin Avrupa Birliği
üyeliğine karşıtlığını açıktan
söylemeden, önümüze devamlı engeller çıkarmak suretiyle,
Türkiyeyi Avrupa Birliği yolunda yürümekte bezdirmek, pes ettirmektir.
Şimdi,
Fransayı etkilemek için neler yapılması gerektiği
üzerinde duralım. Şimdi, değerli arkadaşlarım,
daha yasa tekemmül etmemiştir ve önümüzde bir yasalaşma
süreci vardır, o bakımdan bunu dikkatten kaçırmamamız
lazım. Ancak, Türkiyenin sıfır bedelli politika uygulanabilecek
ve kendisine yapılana mukabele etmekte âciz kalacak bir ülke olmadığı
yolundaki irademizin de hiç kuşku bırakmayacak şekilde
ortaya konulmasında, şu aşamada, çok büyük yarar vardır.
Benim
kanımca bu Yasa Tasarısının yasalaşmasının
önlenmesi için başvurulacak en etkili önlemlerden biri de Ermenistana
karşı yaptırım uygulanmasıdır. Türkiyenin
soykırımıyla suçlanmasına yönelik faaliyetlerin
arkasında Ermenistan Hükûmeti vardır. Ermeni diasporası,
eskiden olduğu gibi, Ermenistandan bağımsız faaliyet
sürdürmüyor. O dönem geride kaldı. Şimdi Ermenistanın
büyükelçileri her bulundukları ülkede diasporayı Türkiye
aleyhindeki faaliyetlerde örgütlemekte ve yönlendirmektedirler.
Fransada da bu durum geçerlidir. Bu bakımdan, Türkiyenin Erivana
somut sinyaller göndererek, Fransız Senatosunun söz konusu Tasarıyı
geçirmesinin Ermenistan için sakıncalı sonuçlar doğuracağını
ortaya koyması zorunludur.
Türkiye
tarafından başvurulacak önlemlerin başında Türkiyede
çalışan 70 bin kaçak Ermenistan vatandaşı işçinin
kademeli bir şekilde ülkelerine gönderilmesi gelmektedir.
Bu yolda alınacak bir karar esasen yaptırım da sayılamaz,
çünkü yapılacak olan, hatalı olarak uygulanmasından
sarfınazar edilen Türk yasalarının uygulanmasıdır.
Bir
diğer yaptırım alanı da Erivan-İstanbul arasındaki
uçak seferlerine ilişkindir. Halen Erivandan İstanbula
haftada yedi uçak seferi vardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
Sayın Elekdağ, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ŞÜKRÜ
MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) Ermenistan vatandaşları
bu seferlerden, İstanbulda, gıda maddelerini de kapsayan,
bavul ticareti yapmak için yararlanmaktadırlar.
Bu
önlemlerin alınması Ermenistanın Türkiyeye karşı
düşmanca hareketlerinin karşılıksız kalmayacağı
anlamını taşıyacaktır. Bazı köşe yazarları
bu önerinin gayriinsani olduğunu yazdılar, ancak gayriinsanilik
bunun neresinde?! Biz, Yunanistan gibi, kaçak göçmenlerin denizin
ortasına dökülmesini değil, Türkiye Cumhuriyeti yasalarının
uygulanmasını öneriyoruz. Bu önerimizi de tüm Avrupa devletlerinin
kaçak göçmenleri önleme konusunda en radikal ve acımasız
önlemleri aldığı bir zamanda yapıyoruz.
Komşumuz
Ermenistanın yönetimi Türkiyeye karşı her türlü melaneti
yapabileceğini, Fransa gibi önemli bir devletle aramızı
açabileceğini, dış baskılarla Türkiyeye her istediğini
dayatacağını ve Türkiyenin buna acz içinde razı
olacağını, hiçbir karşılık veremeyeceğini
düşünüyor. Yani, Türkiyeye karşı sıfır bedelli
politika uygulanabileceği inancını taşıyor
Erivan. Erivanın bu inancını kırmak lazım değerli
arkadaşlarım. Erivan, Türkiyeye verdiği zararın
kendisine yarar değil zarar getirdiğini anlamadan, Fransadaki,
Amerikadaki lobisinin Türkiye aleyhtarı faaliyetlerini durdurmaz,
Ankarayı ciddiye almaz. Bu, böyle biline.
Washingtondaki
dostlarımdan aldığım haberler, Fransadaki başarısından
cesaret alan Ermenistanın, bu yıl, Amerikada medyayı,
yönetimi ve Kongreyi hedef alan yoğun bir etkileme çalışmasına
girerek Temsilciler Meclisinden bir soykırım kararı
geçirmeye kararlı olduğunun işaretlerini veriyor.
Bu nedenle, önerdiğim önlemlerle, gereken somut mesajların
şimdiden Ermenistana gönderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, üçüncü konuşmacı, Gülsün Bilgehan,
Ankara Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bilgehan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA AYŞE GÜLSÜN BİLGEHAN (Ankara) Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Geçtiğimiz
hafta, Fransa Ulusal Meclisinde, sadece Türkiye Cumhuriyeti değil,
Osmanlı İmparatorluğu da sanık sandalyesine
oturtuldu ve birbuçuk saat boyunca eleştirildi. Söz alan milletvekilleri,
derinine bilgi sahibi olmadıkları bir yabancı ülke
hakkında diledikleri gibi konuştular. Biz, birkaç Türk milletvekili,
öfke ve suskun kalmanın sıkıntısı içinde onları
izlemekle yetindik. Hangi duygular içinde orada olduğumuzu
bir biz biliriz.
Şimdi,
vatanımızda, gurur duyduğumuz Meclisimizdeyiz. Otuz
yıldır çözemediğimiz bir büyük sorunu, bugün birlikte
tartışıyoruz. Otuz yıl diyorum; çünkü, değerli
arkadaşlarım, bakın, bizim, Osmanlı İmparatorluğuyla
ilgili bütün davalarımız Lozanda halledilmiş ve
sınırlarımız çizilmiştir. O dönemde, toprak
ve tazminat talepleriyle İsmet Paşanın karşısına
çıkanlar, gerekli cevabı almışlar, hatta elde ettikleri
azınlık haklarından da şükran duyarak, teşekkür
etmişlerdir. Bakın, bugün, burada, elimde bir belge var. Bir
şükran plaketi. Şöyle diyor: Bu tarihî şükran plaketi,
Türkiye Cumhuriyetinin Dışişleri Bakanı Majeste
İsmet Paşaya Türkiye Ermenilerinin şükran plaketi
olarak verilmiştir. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Lozan Antlaşmasının en büyük
önemi, adalete ve eşitliğe dayanan bir barış antlaşması
olması ve kimsenin hakkını yememesidir. Ermenilerin
de hakları korunmuştur. Zaten, 1923ten 1973e kadar da önemli
bir itirazları olmamıştır. Ancak, bu tarihlerden
itibaren, dünyadaki Ermeni diasporası ASALA terörüyle
adını ve varlığını siyaset sahnesinde duyurmaya
başlamıştır. Anlaşılan, yeniden, bu defa
değişik yöntemlerle atağa geçtiler. Neden şimdi
(?)
Arkadaşlar,
Türkiye, son zamanlarda, Ermeni iddiaları konusunda ilerleme
kaydetmeye başlamıştı. Ermeni diasporasının
güçlü olduğu ülkelerde bile, özellikle basında, artık
Türk tezleri daha sık yer alıyordu. Bunca zamandır yanlı
bilgilendirilmiş kamuoyu, Birinci Dünya Savaşı dönemindeki
olaylara farklı bir gözle bakmaya başlamıştı.
En azından, iki görüş de konuşulur olmuştu.
İşte, Ermeni diasporası, etki ve güç kaybettiğini
gördü ve telaşa kapıldı ve bizim, geçen yıl önerdiğimiz,
Başbakanın, Muhalefet Liderinin ve Meclisin önerisiyle,
tarihçilerden kurulu bir komisyon kurulması da çok olumlu bir
etki yapmıştı. Bütün bunlar varken, en son, Lyondaki bir
anıt açılışı sırasında çıkan önemsiz
olayları, bu Yasayı gündeme getirmek için bahane ettiler.
Diğer
taraftan, bütün zorluklara rağmen, Türkiye, Avrupalıların
beklemedikleri bir şekilde Avrupa Birliği müzakerelerinde
ilerliyor. Geçen hafta tarama süreci bitti. Başlık
açılmasında siyasi güçlükler çıkarıyorlar -yani,
demek istemiyorum ki, Avrupa Birliği yolumuz çok rahat ve kolay
ve biz ilerliyoruz- ama, teknik konularda Türkiye ilerliyor. Bakın
yargı ve temel haklar başlığının ayrıntılı
tarama toplantıları başarıyla sona erdi. Kopenhag
Kriterleri yerine getirildi. Türkiyenin Avrupa Birliğinde
önünü başka nedenlerle kesmek gerekiyordu. Bu yüzden, diğer
ülkelere dayatılmayan maddeler icat etmeye başladılar.
Türkiyenin asla kabul etmeyeceği dayatmaların başında,
şüphesiz, atalarının bir soykırım uyguladığını
kabul etmesi gelecektir.
Tabii,
biz, geçenlerde bir muharebe kaybettik Fransada, ama savaş devam
ediyor. Tasarının kabul edilmesi için uzun bir süreç gerekli,
ancak hiç boş durmamalı, artık kendimize akıllı
bir strateji bulmalıyız. Boykotu, tepkiyi, sade vatandaşın
sırtına yüklemeyelim. Hükûmet sorumluluğu almalıdır.
Bu iletişim çağında, Türkiyenin kendini ve davalarını
çok daha iyi anlatması gerekiyor. Birkaç iyi niyetli milletvekili,
sivil toplumcu ya da iş adamının ya da sanatçının
gayretiyle bu iş yürümez. Büyükelçiliklerimizi daha geniş
imkânlarla donatmalı, sağlam, ciddi iletişim gruplarıyla
çalışmalıyız. Hukuki süreci iyi incelemeliyiz.
Soykırım çok ciddi bir suçlamadır. Bakın, bugün,
biz şu soruyu sorabilmeliyiz: İkinci Dünya Savaşı
sırasında, bir tek Yahudi, yani, Yahudi soykırımı
sırasında bir tek Yahudi bir tek Almanı öldürmüş
müdür? İşte bunu sorabilmeliyiz. Ve değerli arkadaşlarım,
hepimiz, bütün siyasi partiler, yabancı siyasi partilerle,
Avrupada bulunan siyasi partilerle daha sıkı ilişkiler
kurmalıyız. Partilerin dış ilişkiler bölümlerini
güçlendirmeliyiz.
Yadsınamayacak
bir gerçek de karşımızda duruyor: Ne yazık ki, dünyada
gittikçe aşırı milliyetçi, hatta ırkçı ve
İslam karşıtı bir akım yükseliyor. Bu, kültürler
ve dinler arası çatışmalara karşı Türkiye,
Müslüman dünyadaki tek laik ülke olarak farkını daha fazla
ortaya çıkarmalıdır. Biz, Atatürk Türkiyesi olarak Avrupa
Birliğine girmek istiyoruz, kültürler arası çatışmanın
bir parçası olarak değil. (CHP sıralarından alkışlar)
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye, özgürlükler ülkesi olduğunu
da kanıtlamalıdır. Başka ülkelerde eleştirdiğimiz
yanlışları kendi ülkemizde uygulamamalıyız.
Bu konuda, yargıya, kabul edilen yasaları yorumlamada ve
uygulamada büyük görev düşmektedir. Sövgü ile eleştiri ayrılmalıdır.
Biz, bu topraklarda bin yıldır farklılıklarımız
ve ayrılıklarımızla birlikte yaşıyoruz
ve bunu en iyi Ermeni vatandaşlarımız bilirler.
Bakın,
biraz önceki konuşmacılar o 70 bin kaçak çalışan
Ermeniden bahsettiler. Ben bu konuya başka bir açıdan bakıyorum;
bir anne olarak bakıyorum, bir Türk kadın anne olarak bakıyorum.
Düşününüz ki, bu 70 bin işçinin büyük bir bölümü Türk ailelerinde,
evlerde çocuklarımıza, yani, bizim için en değerli
olan varlıklara bakmaktadırlar. Yani, Türkiyenin ve Türklerin
hoşgörüsünü bundan daha iyi anlatacak bir kanıt olabilir
mi?
Bizim
Ermenilerle bir sorunumuz yok ve Ermenistanın da bu durumu
çok iyi değerlendirmesi ve bir kez daha, Sayın Bakanın
da belirttiği gibi, Fransızların oyununa gelmemek
için dikkat etmesi gerekir. Birinci Dünya Savaşı sırasında
başlarına gelenler, hiçbirimizin istemediği üzücü,
acı olaylar, aslında hem bize hem de onlara ders olmalıdır.
Ve
nihayet Fransaya geliyorum: Fransadaki durum da, ne yazık ki,
De Gaulleün ve Mitterrandın Fransasını aratacak, o
Fransaya yakışmayacak bir siyasi sahne ortaya çıkarmaktadır.
Fransadaki durum gerçekten içler acısıdır. Fransanın,
Türkiye gibi büyük bir ülkeyi, bir dost ülkeyi iç siyaset malzemesi
haline getirmesini büyük bir üzüntüyle izliyoruz ve gerek Cumhurbaşkanı
Chiracın gerekse Sosyalist Parti Lideri Hollandeın birbirini
tutmayan sözlerini biraz da hayretle ve ibretle dinliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bence, eğer böyle devam ederse Senatodan
da bu Yasa geçer. Yani, biz kendimizi, işte daha süreç tamamlanmadı,
sürecek, bekleyelim diye oyalamamalıyız.
Ben,
Değerli Dışişleri Bakanımızın,
açıkçası, projesi nedir, anlayamadım. Yani, çok güzel,
kibar bir konuşma yaptı; ama, bundan sonra ne yapacağız,
onu söylemedi. Çünkü, önümüzdeki süreç aslında çok kısa
bir süreç. Mayıs ayında Fransada seçim olacak ve şubat
ayında Parlamento tatile girecek. Ben, zannediyorum ki,
şubat ayına kadar, başta sosyalistler olmak üzere, diğer
partiler de, bu Yasanın Senatoya da gelmesi için çalışacaklardır.
Yani, Değerli Bakanın dediği gibi kaybeden Fransa
olur demekle yetinmemeliyiz, bir an önce çalışmaya
başlamalıyız.
Teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
Teşekkür ediyorum Sayın Bilgehan.
Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandı; buyurun. (Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA REYHAN BALANDI (Afyonkarahisar) Yüce
Meclisin değerli üyeleri, burada huzurunuza, Fransız Ulusal
Meclisinin, Fransanın imajına ters bir şekilde, kendisini
çağın gerisine taşıyan, küçük düşüren, sözde
Ermeni soykırımını suç sayan Yasa Tasarısının
kabulüyle ilgili Anavatan Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum; bu vesileyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli
üyelerini ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Hemen
konuşmamın başında belirtmek isterim ki: Sayın
Dışişleri Bakanımızı, Türkiyenin gerçeklerini
ve Fransanın gerçekte yaptıklarını çarpıcı
ve dikkate değer bir şekilde dile getirmesini beklerdim,
özellikle de çözüme yönelik hangi çalışmaları yapacağını
dile getirmesini beklerdim. Bunları, maalesef, burada göremediğimizi
sözlerimin hemen başında dile getirmek istiyorum.
Sayın
milletvekilleri, 17 Aralık 2004te Avrupa Birliği zirvesinde
Brükselde tarihe tanıklık etme fırsatı buldum. Kapalı
kapılar arkasında, niyetlerin az da olsa günyüzüne
çıktığı, Türkiyeden pek çok kabul edilemez tavırların
beklendiği belli idi ve bunun sonucunda da Avrupa Birliğinin,
ucu açık, belirsizlikler ve dayatmalarla dolu gayrisamimi pek
çok isteklerine tanık olduk. Orada, bazı milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte, millî duruşumuz üzerine, özellikle de Kıbrıs
konusunda Sayın Başbakana görüşlerimizi dile getirdik.
Nihayet, Avrupa Birliğinin, Türkiyeye, karmaşık bir
şekilde ucu açık bir müzakere sürecini başlatması
neticesinde düğün-bayram ilan edilerek Türkiyeye dönüldü ve o
günden sonra yaşadığımız ve geldiğimiz
bu durum, zaten o günlerden sinyallerini veriyordu ve çok düşündürücü
bir durumdu.
Türkiyenin
tarihinde, daha önce iştirak etmek istemediği Avrupa
Birliği, şimdi ne pahasına olursa olsun girmeliyiz
denilen bir yaklaşımı çok net olarak Avrupa Birliği
fark ettiği için, ilk günden başlayarak Türk milletini incitici,
rencide edici ve yaptırım yaklaşımlarını
Türk milleti üzerinde uygulamaya koyuldu.
Dünyada
da önceden yazılmış senaryolar, bizim dış politikamızdaki
yanlış tutum ve zafiyetlerimizle birlikte, Avrupada da
Türk karşıtlığını, Türkiyenin Avrupa Birliği
üyeliğine karşı duruşu bir şovenizm mantığıyla
had safhaya ulaştırdı. Bu arada biz ne yapıyorduk:
Laik-anti laik, irtica var mı yok mu, alt kimlik-üst kimlik gibi
tartışmalarla birbirimizi yiyorduk.
Allah
sağlık versin, bundan bir önceki Sayın Başbakan,
dış ülkelerde ezilip büzülerek konuştuğu zaman,
oturduğu zaman, eleştirilirken, bu kez de, ayak ayak üstüne
atmayı, elini cebine atarak konuşmayı ve karşıdaki
liderin sempatik bakışlarından birtakım anlamlar
çıkarmayı, biz, iki ülkenin ilişkilerinde gayet iyi ve
çıkarları gözetilebilecek birtakım davranışlar
gibi görmeye başladık.
Bugünlerde
Türk basınında, Chiracın, Tayyip Erdoğanı aradığı,
çok üzgün olduğunu belirttiği, birtakım manşetler
de çıkmakta. Sayın Başbakanın, Dostum Chirac, dostum
Chirac dediği Chirac
Ha, onun da ne söylediği ne söylemediği
zaten
Hayır
Kesinlikle yalanlanıyor; doğru mudur değil
midir onu biliyoruz; ama, madem Sayın Tayyip Erdoğanın
dostuydu, Dostum Berlusconi deniyordu. Dostluk böyle mi olur?! Yani,
kişilerin, böyle, yasalar çıktıktan sonra: Dostum Chirac,
dostum Berlusconi, dostum Tayyip Erdoğan deyip de Çok üzgünüm
demesiyle uluslararası ilişkiler, maalesef, yürümüyor
değerli arkadaşlar.
Chiracın,
Sarkozye gücünün yetip yetmediği, tabiî ki, bir merak konusu.
Sarkozy, ileride Fransada başbakan olma ihtimali kuvvetli
olan bir milletvekili, bir parti başkanı ve Sarkozynin kimliği,
geçmişi Ermenidir ve Sarkozynin zaten soyadı Serkisyandır,
bunu biliyor musunuz bilmiyorum. Deveciyan da, aynı şekilde,
geleceğin, işte, biri devlet başkanı olacak, biri
başbakan olacak gibi birtakım
Burada gerçekleri konuşuyoruz
arkadaşlar, yani, öyle hamasi söylemlere gerek yok; burada
gerçekleri konuşuyoruz.
Şimdi,
bu arkadaşlar ileride devlet başkanlığına,
başbakanlığına aday olacaklar. Burada olan şudur:
Fransa Parlamentosu, şimdi, bu arkadaşlar, ileride, devlet
başkanlığına, başbakanlığına
aday olacaklar. Burada olan şudur: Fransa, Fransa Parlamentosu,
Chiracın, üzgünüm, müzgünüm laflarını sonradan söylemesine
rağmen, 450 bin tane Ermeni var; bunlar, tabiiki, kitleler halinde,
bir birliktelik olarak oy kullanıyorlar. Orada Ermeni oyları
için
Yani, bu, o kadar basit ki, Fransanın kültürüne, geçmişine,
geçmişindeki özgürlükçü yaklaşımlara hiç yakışmayacak
şekilde 10 tane milletvekili fazla çıkartabilmek için,
sırf Ermeni oyları sebebiyle çıkartıldığı
söyleniyor. Bu, yazıktır. Fransa çok ayıp etmiştir.
Fransa, Türkiyenin dışında, pek çok Avrupa Birliği
üyesi ülkelerinden de, dünyadan da bu konuda çok tepki almıştır
zaten. Ama, nerede, peki, bizim Dışişlerimiz nerede?
Bizim Hükûmetimiz nerede? Biz ne yapıyoruz? Çünkü, orada, 450
bin Ermeni varsa, 400 bin tane de Türk var; nerede bizim lobicilik faaliyetlerimiz?
Neden Türkleri o şekilde bir araya kenetleyemiyoruz? Neden örgütlemiyoruz?
Bu, çok önemli bir konu. Merak etmeyin, şu ya da bu şekilde,
cumhurbaşkanı kim olursa olsun, Türk milletine yapılan
bu ayıp karşısında, dünyanın gözlerini kapatmaya
Fransanın elleri yetmeyecektir. Maalesef, bu süreçte
dış politikada da birtakım yanlışlıklar
yapıldı. Aslında, verilen tavizler, ek protokollere
atılan imzalar, masaya vurulan yumrukların şiddetinden
de sesimizin gürlüğünden de daha ağırdı zaten.
Peki,
Avrupa Birliği, neden, Türkiyeyi incitici, suçlayıcı,
bilinçli ve planlı bir organizasyon içine girmektedir: Bunun
birkaç tane ana sebebi var. Bu sebeplerden bir tanesi: Avrupa Birliğinin
hasta olmasıdır. Avrupa Birliğinin durumunda da pek
iyiye bir gidiş yoktur. Kurumsal reformları raflarda tozlanmıştır.
Bazı yeni üyeler baş ağrıtıyorlar. Yeni üyelerin
bazıları Avrupa Birliği ekonomisini sünger gibi emdiler.
Zaten euro takvimine uymuyorlar, Macaristanın, Polonyanın
bu takvime uymaya zaten niyetleri yok. Bu Maastricht Kriterleri yeni
baştan tartışılıyor. Böyle bir ortamda kafa
yoranların aksine, Türkiyenin Avrupa Birliği için olmazsa
olmaz olduğunu bilenlerin aksine, düz bir mantıkla, Türkiyenin
büyük nüfusuyla, çözülmemiş sorunlarıyla Avrupa Birliğine
altından kalkılamaz bir yük getireceğini düşünenler
var. Esasen, bu düşüncelerin bilinçaltında da elbette
başka şeyler var.
Aslında,
sorumluluk bilinci taşıyan her Avrupa Birliği üyesinin
ve Brükselin de bu ortamda en son isteyeceği şey Türkiyeyle
kriz yaşamak olmalıdır.
Başka
bir sebepse, Avrupanın, İslamı tanımak, İslamla
yüzleşmekten, Türkleri tanımak ve Türklerle yüzleşmekten
sürekli kaçmalarıdır. Oysa, Avrupa, en az Türkler kadar uygar,
kaliteli siyaset örneği göstererek, laik İslam cumhuriyetiyle,
Türklerle tanışmak ve yüzleşmek ve onları anlamaya
çalışmak durumundadır. Bu buluşma zaten eninde sonunda
olacaktır; küreselleşen bir dünyada kimse buna mâni olamayacaktır.
Ezberlemişler
bazı cümleleri: İslam şiddet içeriyor, imtiyazlı
ortaklık, sınırları açın, kapıları
kapatın, öksürmeyin, yürümeyin, 301i değiştirin, kaldırın
gibi
Şimdi, orada şunu söylemek lazım: Ey Fransa, zaten
sizin kamuoyunuz sizin bu çıkarttığınız Yasadan
hiçbir şekilde hoşnut değil. Teknolojik olarak, ekonomik
olarak bazı birtakım üstünlükleriniz olmuş olabilir,
ancak şunu bilmelisiniz ki: Türkiye, insani faziletler
açısından, insan hakları açısından, hoşgörü
geleneği açısından kültürel anlamda sizden hiç ders
alacak durumda değildir. İnanmazsanız, Fransız tarihçilerine,
Fransız sosyologlarına sorarsınız. Zaten, halkınız
da bunu bilmektedir.
Her
milletin, tarihinde doğruları, yanlışları
vardır. Dünya siyasetçileri, ilkelerinden, inançlarından
ödün vermeden, yurt ve dünya gerçeklerini özümsemek ve görmek istediklerini,
gözlerini kapatmadan, kompleksiz bir şekilde ülkelerini geleceğe
hazırlamak zorundadırlar.
Hayatta
her şeyi satın alabilirsiniz ama tecrübeyi asla. Onun için,
bin yıllık tarihî geçmişi olan ve himayesindeki ülkelere
şefkatli, özgürlükçü, hatta pozitif ayırımcı tutumuyla
sakın Türkiye Cumhuriyetine kimse masal okumaya kalkışmasın.
Türkiye Cumhuriyetinin zaten geçmişten beri Fransayla yüzyıllardır
süren çok iyi ilişkileri var.; edebiyatı edebiyatından
etkilenmiştir. Bu iyi ilişkileri, böyle saçma sapan, gayriinsani,
insan haklarına aykırı yasalarla zedelemeyelim.
Fransızlar
bu Yasayı parlamentolarına ilk getirdikleri zaman
eğer gerekli müdahale yapılmış olsaydı, bu
iş bu kadar çığırından çıkmayacaktı.
O arada biz ne yapıyorduk: Ha bire terörle mücadelede vatan evlatlarını
kaybederken, Kuzey Irakta Türkmenlerin katledilmesine seyirci kalıyorduk.
Şüpheli bir helikopter görünce, Bandırmadan hemen F-16ları
kaldırıp, aman acaba Apoya bir şey mi olur diye, böyle,
bomba yüklü savaş uçaklarını kaldırıyorduk.
Bu
arada Sayın Dışişleri Bakanımız buradalarken
kendilerine bir soru yöneltmek istiyorum: Abdullah Öcalanın
tansiyon ve kan değerleri neden her gün Avrupa Birliğine
fakslanmaktadır? Ben bunu doğrusu çok merak ediyorum, bunun
da cevabını istiyorum.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) Yok öyle
bir şey.
REYHAN
BALANDI (Devamla) Var efendim, tespitli.
Yani,
bizim ülkemizde birtakım acayiplikler, hukuksuzluklar
(AK
Parti sıralarından gürültüler)
Bu
işi yapan kişiyle ben bizatihi konuştum.
TEVHİT
KARAKAYA (Erzincan) Allah, Allah!
REYHAN
BALANDI (Devamla) Evet.
DIŞİŞLERİ
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI ABDULLAH GÜL (Kayseri) Onu yapanlar
burada, arkada oturuyor.
REYHAN
BALANDI (Devamla) Yani, birilerinin emriyle, Sayın
(AK Parti
sıralarından gürültüler)
Kendi
gerçeklerinizle yüzleşmedikten sonra problemleri çözemezsiniz
arkadaşlar. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Ben sizin yanınızdaydım zaten, ben biliyorum sizi, çok
iyi biliyorum, merak etmeyin. Beraberdik iki sene, beraberdik. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
Şimdi
bakın, burada biz birbirimizi yemek için değil, Fransız
Parlamentosuna demokrasi dersi vermek için toplandık. Öyle,
laf atmayla filan bir yere varamazsınız. Lütfen, lütfen
Dinleyin. Cevabınızı verirsiniz.
Şimdi,
bizim ülkemizde de bir acayiplikler, hukuksuzluklar elbette yaşanmıyor
değil, ama her ülke kendi özüne dönmeli, kendi, önce, yanlışlarını
düzeltmeli. Fransız düşünür Voltairein çocukları, hani
düşüncenize katılmıyorum, ama onları söyleme
özgürlüğünüzü savunmak için ölebilirim diyen Fransız filozof
Jean Jacques Rousseaunun çocukları, anlayış, hatalar
bahçesine ekilse bile yeşerebilir sözlerinden ders almalılar
Montesquieunun çocukları. Bakın, soykırım iddia
ettiğiniz Osmanlı İmparatorluğunda devlet yönetiminde
kaç tane Ermeni varmış: 22 tane bakan, 33 tane milletvekili,
7 tane büyükelçi, 11 tane konsolos, 29 tane paşa, 11 tane profesör.
Burada tarihî gerçekleri ortaya koyacağız.
Sayın
milletvekilleri, yüce Türk milleti, sayın Avrupa Birliği;
Türkler ve Ermeniler aynı coğrafyada bin yıl huzur içinde
birlikte yaşadılar. Zaten bizim derdimiz bizlerle birlikte
olan, iç içe olan Ermeni vatandaşlarımızla değildir.
Onlar zaten bizler gibi birinci sınıf vatandaşımızdır.
Şimdi,
bu aynı kültürel değerleri benimsediğimiz Ermeniler,
Celal Bayar Cumhurbaşkanı iken Amerika Birleşik Devletlerini
ziyaretinde, Amerikadaki Ermeniler, Reisicumhurumuz geldi, diye
onu ağırlamakta bir yarış içine giriyorlar. Bunların
belgeleri var.
Defalarca
Bizanslılar tarafından oradan oraya sürülen, zulme uğrayan
Ermenilere -biliyorsunuz diğer kiliseler tarafından da
onlar horlanmışlardır, dışlanmışlardır-
bizatihi Fatih Sultan Mehmet tarafından Patrikhane açılıp
ve patriği atanmıştır. Bazı vergi muafiyetleri
ve imtiyazlar dolayısıyla Osmanlıda bazı Ermeniler
bu Osmanlı halkından daha iyi evlerde oturmakta ve daha iyi
ekonomik şartlarda yaşamaktaydılar. Maalesef, Birinci
Dünya Savaşı sırasında Yemen çöllerinden Galiçyaya
kadar savaş halinde olan, savaşta olan Osmanlı Devletine
karşı emperyalist güçlerin piyonu oldu Ermeniler ve onlarla
işbirliği yaptılar, toplu katliamlar gerçekleştirdiler.
Elbette, bu milletin de eli armut toplamıyordu. Müslüman komşularına
zulmedenlerle mücadeleye girdiler ve ölümler de oldu, yanlışlar
da oldu. Fransa zaten biliyor ama, hemen şurada Ermeni çeteleri
tarafından katledilen Osmanlı vatandaşlarının,
Osmanlının fotoğraflarının iki tanesini göstermek
istiyorum. Bu, pek çok arşivde var. Zaten arşivlerimiz de
açık.
Osmanlı
Devleti bu işgal güçleriyle işbirliği içerisinde ve
bu kalleşliğin karşısında da isyancı Ermenileri
tehcir etme kararı alıyor. Nitekim, daha sonra, tehcir sonrasında
da eğer vaktimiz yeterse neden soykırım olmadığını
tek tek belgeleriyle de ifade edebiliriz, 350 binden fazla Ermeni
vatandaşı da ülke topraklarına geri dönüyor. Benim,
biraz evvel gösterdiğim fotoğraflar gibi, Türkiye Cumhuriyetinin
arşivleri açık, her yer belge kaynıyor. Gerçekten merak
edenler varsa, zaten gerçekleri bilirdi. Fransaya bunu söylüyorum.
Osmanlı
himayesinde otuz kadar toplum varken, neden Ermeniler bu cüreti
gösterdi? Ermenistanın oluşumundan sonra kendi parlamentolarını
basarak, kendi milletvekillerini katleden Taşnaklar, Tifliste
ve Anadoluda neler yaptılar? Hınçaklar nasıl katliamlar
yaptılar? 1905te II. Abdülhamitin arabasına bomba konularak
katletmeye çalışanlar Ermeniler değil miydi? Talat
Paşayı Nemesis Ermeni örgütü, Cemal Paşayı
Taşnaklar öldürmedi mi? Avustralyadan Amerika Birleşik
Devletlerine 40ın üzerinde Türk diplomatı öldürülmedi
mi? Şimdi aynı Ermenistan, 1915 olaylarını soykırım
diye niteleyen, iddia eden Ermenistan, Karabağda daha birkaç
yıl önce 1,5 milyon Azerî Türkünü topraklarından etmedi, mezalime
uğratmadı mı, katletmedi mi? Bunları, çağdaş
dünya maalesef seyretmedi mi? Hınçak yanlısı ASALA terör
örgütünün kuruluş amacı, Doğu, Güneydoğu Anadoluyu
Türklerden almak, sözde Ermeni soykırımını kabul
ettirmek değil miydi?
Şimdi,
Fransanın ağız birliği yaptığı bu Ermenistan,
böyle bir kara lekeyi üzerinde taşıyor, hâlâ çocuklarına
Türk düşmanlığını aşılıyor, sözde
soykırım anıtlarını ziyaret ettiriyor, ders
kitaplarında dahi küçücük beyinleri zehirliyor.
Ermenilerin
iddiası şudur: Uluslararası ilkelere, insafa, gereklere,
gerçeklere sığmayacak şekilde, doğduğu ve
oluştuğu bölgeleri olarak gördüğü Kars, Erzurum, Van,
Iğdır gibi illeri bize verin diyor. Eğer, aklına
esen her ülke, yaşadığı toprakları isteyecek
olsa, orayı, burayı bize verin diyecek olsa -bu nasıl
bir akılsızlıktır, bunun nasıl izanla bağdaşır
bir yanı vardır, bunu anlamak mümkün değildir- düşünebiliyor
musunuz değerli arkadaşlar, dünyanın altı üstüne
gelmez miydi. Şimdi, Fransa kalkmış, böyle bir toplumun
avukatlığına soyunuyor.
Sadece
Fransa mı; 18 tane ülke soykırımı parlamentolarında
kabul etmiş. Bu ülkelerden Polonya, Arjantin, Almanya, Uruguay,
Venezüella ve Litvanya Parlamentoları bu kararları 2005
yılı içerisinde kabul etmiş. O zaman bu İktidar neredeydi?!
Bu İktidarın ilgisizliğinden istifade ederek bu kararlar
alındı.
Bugün,
Nobel ülkesi İsveçte de başladılar, bizde de sözde Ermeni
soykırımını inkâr suç sayılsın diye. Hatta,
pek çok ülke, Ermeni, Süryani, Asuri, Keldani, hatta, Çingeneler ve
Pontus Rumlara yönelik -Osmanlı İmparatorluğu döneminde-
soykırımı, Türkiye'nin, Avrupa Birliği sürecinde
tanımasını istediler. İşte, Jacques Chiracın
da, sonra üzgünüm dediği gibi, bir hafta önce de Erivanda Avrupa
Birliğine, Türkiye, Ermeni soykırımını tanımadığı
takdirde giremez dediği gibi. İşte, fikir ve özgürlükler
ülkesi addettiğimiz Fransa ve diğer ülkelerin yaptıkları
şeyler bunlar.
Sadece
Nobel ülkesi İsveçte dedim
Orhan Pamukla ilgili de birkaç
şey söylemek istiyorum. Orhan Pamuku, görüşlerine katılmamakla
birlikte, aldığı ödülden dolayı tebrik ediyorum.
Fakat, kendisi adına üzgünüm. Kendisi adına bir şanssızlık
olduğunu düşünüyorum. Çünkü, Ermeni soykırımı
gibi, sözde, kendi milletiyle çatışan birtakım görüşleri
dolayısıyla
Bu görüşler, sözde Ermeni soykırımı
sözleri ve Türkiye'ye bulunduğu atıflar edebî yönünün önüne
geçmiştir. Yani, kendisi adına üzgünüm ve kendisi için bunun
bir şanssızlık olduğunu düşünüyorum; çünkü,
her zaman bu böyle anılacak. Yalnız, tabii, kendisinin bir
lafı var, diyor ki: Bu ödül Türkiye'ye verilmiştir. Alacağı
ödülün de, gelir vergisine mensup olsun olmasın ya da veraset
ve intikal vergisine dahil olsun olmasın, vergisini Türkiye'ye
vereceğine inandığımı belirtmek istiyorum.
Şimdi,
biz, Montesquieuden bahsettik, Jean Jacques Rousseaudan bahsettik,
Voltaıreden bahsettik. Fransız Hükûmetine, Fransız Parlamentosuna,
Fransız Ulusal Meclisine, Mösyö Sarkozye, Chiraca bir şey
söylemek istiyorum: Bizim tasavvufumuzda, bizim edebiyatımızda
önder olmuş bir düşünürümüz var, Mevlânâ Celaleddini Rumi
var, onun bir sözü var, diyor ki:
Şefkat
ü merhamette güneş gibi ol!
Başkalarının
kusurunu örtmekte gece gibi ol!
Ya
olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol! (Anavatan Partisi
sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) Bakanlar sırasında da herkes sohbet ediyor,
dinlemiyorlar, o kadar ciddiye almıyorlar!
REYHAN
BALANDI (Devamla) - Biz de, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak Fransayı
ya olduğu gibi görünmeye ya göründüğü gibi olmaya davet
ediyoruz.
Ermeni
soykırımı yoktur diyen tarihçileri, edebiyatçıları
tehditten, yargılamaktan, ceza vermekten -ki, bunu yıllardır
yapıyorsunuz- önce bundan vazgeçeceksiniz, sonra
Fransada
yaşayan, mesela, bir Türk tarihçi var, tarih profesörü Hasan Dilan.
Fransada 2.500 tane belge ele geçirmiş ve kesinlikle, Türkiyede
yaşanan 1915 olaylarının bir Ermeni soykırımı
olmadığını zaten belgeleriyle ortaya koyuyor.
Ülkenizde yaşayan Fransız tarihçilerine, sosyologlarına,
Türk tarihçilerine, Ermeni tarihçilerine, önce, soracaksınız,
ondan sonra, bilip bilmediğiniz konularda Parlamentonuzda
getirip, öyle, yasa çıkarmayacaksınız. Önce kendi
geçmişinizle yüzleşeceksiniz.
Şimdi,
elimde benim bir kanun teklifi var. O kanun teklifini göstereceğim.
Şimdi, bu kanun teklifi, benim, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
verdiğim, Fransanın Cezayirde yaptığı soykırımı
inkâr edenlerin suçlu olarak görülmesini sağlayacak bir kanun
teklifi.
Şimdi,
bunu yapmak çok kolay. Bunu çıkarmak beş dakikalık bir
iş. Şimdi, böyle bir kanun teklifi de var, ancak biz sizin kadar
küçülmek istemiyoruz.
Şimdi,
Fransızlar sömürgesi olan Cezayirde neler yapmışlar,
bu kanun teklifinin içeriğiyle ilgili biraz bilgi vermek istiyorum.
Yüz
otuz yıl boyunca 1,5 milyon Cezayirlinin hayatını kaybetmesine
sebep olan Fransızlar
Hele Avrupanın ve Fransanın Nazi
işgalinden kurtulduğu gün olan 8 Mayıs 1945te 45 bin Cezayirli
sokaklara dökülüyor. Bu arada, Cezayirliler,
zaten Fransanın Alman işgalindeyken, Almanyayla savaşında,
Nazi işgaliyle, savaşında
Fransız askerleriyle birlikte Cezayir halkı, Cezayir askerleri
de onlarla birlikte aynı cephede savaşıyorlar. Bu Nazi
işgalinden kurtulunduğu gün
Tabii bu savaşmanın
karşılığında da bağımsızlıkları
kendilerine vaat ediliyor Fransız Hükûmeti tarafından. Onlar
tabii bağımsızlıkları için mücadele ediyorlar
ve istiyorlar. Sokağa dökülen Cezayirliler, acımasızca,
iki ateş arasında, sokaklarda takır takır katlediliyor.
Delillerle sabit, pek çok canlı şahidi bulunan, bizzat olaylarda
yer alan askerlerin itiraflarında belirtilen, belgelere dayalı,
yaptığınız soykırımı kabul etmek bir
yana, sorumluluğunu dahi üstlenmiş değilsiniz. Fransız
Generali Poul Tetjen, Beni-Masus ve Paul-Ceases Kamplarında
Cezayirlilere yapılan soykırımın sorumluluğunu
daha fazla ben taşıyamam diyerek bir yazı yazmış
ve görevinden istifa etmiştir. General Palide Molardie aynı
gerekçelerle de görevinden alınmasını istemiştir.
Bütün bunların belgeleri vardır ve savaş sekreteri
Marks Löjyon bunların hiçbirini inkâr etmemiştir.
Kamyonlar
dolusu Cezayirli toplama kamplarında katledilmiştir. Köyünde
keçisiyle, lahanasıyla uğraşan ve tek suçu Cezayirli
olmak olan sivil halk Burayı yasak bölge ilan ediyoruz, yasak
bölgeye girdiniz dedikten hemen bir dakika sonra katledilmişlerdir,
işkence odalarına alınmışlardır.
Şimdi,
bunu tarih biliyor. Bilinmeyen yönleri
her ülkede ortaya çıksın, herkes arşivlerini açsın,
herkes geçmişiyle yüzleşsin. Zaten sizin handikabınız
da orada. Biz Ermeni soykırımı yoktur diyoruz, arşivlerimizi
her ülkeye açıyoruz; siz Cezayir soykırımıyla ilgili
tarih yazmak tarihçilerin işidir diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun teklifi de, esasen bir misilleme değildir.
Çünkü, olan bir şey ile olan bir şey misilleme olur. Cezayir
soykırımı vardır, Ermeni soykırımı
yoktur.
Siyasi
soykırım, düşünce soykırımı yapmak Fransız
Parlamentosunun işi haline geldi ve bütün Avrupa Birliğinin
de şiddetini üzerine çekti. Fıscher, Olly Rehn, Krechner, Rasmussen,
herkes birtakım açıklamalar yapıyor ve Fransa, elbette,
burada, tarihinden, geçmişinden gelen, geleneklerinden gelen,
milletine ve tarihine bir ihanet etti.
Şimdi,
sayın milletvekilleri, yüce Türk milleti; Fransa bu yaptıklarıyla
köşeye sıkışmıştır. Tarihçiler de,
demokrasiye inanan, doğruları savunan siyasiler de, Fransanın
ayıbını hiç çekinmeden ortaya koydular. Bu planlı
siyasi saldırılar karşısında serinkanlı
olmak ve etkili çözüm yolları ortaya koymak durumundayız.
Elbette Fransız malları boykot edilebilir, elbette Türk
soykırımı anıtları dikilebilir. Ama, esas
olan, Türk milletine yakışır, sağduyulu yaklaşım,
Türk hukukçularının girişimiyle, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine bu haksızlığın giderilmesi
için çalışmak, gerekirse her gün Birleşmiş Milletlere
müracaat etmek, her gün NATOya müracaat etmek, çok çalışmak,
aydınlarımızla, tarihçilerimizle, edebiyatçılarımızla,
kitap, resim, kültürel, sanatsal eserlerimizle, sanatçılarımızla,
Avrupanın ve dünyanın atgözlüklerini bir an evvel çıkarıp,
Türklerle, laik Türkiye Cumhuriyetiyle, İslamla yüzleşmelerini
bir an önce sağlamamız lazım. Türk siyaseti de, yaptığı
yanlışlardan bir an önce ders alarak, bir an evvel kendine
gelmelidir; ayakları yere basan, akılcı, zafiyetten
uzak politikalarla, gelecek nesillere çağdaş bir Türkiye
bırakmalıdır.
Son
sözlerim olarak, sizlere, çok önemli, gerçekleri gerçek manada halkın
dilinden dile getiren bir mektubu göstermek istiyorum değerli
arkadaşlar müsaadenizle. Bu mektup, Erzurumun Ilıca ilçesi
Alaca köyünden gelen bir mektup. Bu gülle birlikte, bizim Partideki
bir arkadaşımızla birlikte, bunu, bana, bu konuyla ilgili
konuşmamız için, savunmamız için, anlatmamız için
göndermişler. Diyor ki:
Sayın
Milletvekilim,
Biz
Alaca köyü halkı olarak bu Fransanın yaptıklarını
kınıyoruz. Ermeniler, bizim kadın ve çocuklarımızı,
hiç suçu yokken, kendi köyümüzde katlettiler, kurşuna dizdiler;
ihtiyarları ve kadınları ahıra doldurup ahırı
tutuşturdular. Çok acılar çektik. Bu gülü Meclise gönderiyoruz.
Bizim sesimizi duyurun.
Ben
küçüktüm, köyün büyükleri savaştaydı. Ermenilerin yaptıklarını
herkes biliyor. Canlı şahitleri çok, ama biz kimseyle kötü
olmak istemiyoruz.
Selamlar.
Ahmet
Seydi Duran
Alaca
köyü
Ilıca/Erzurum
İşte, değerli arkadaşlar,
sayın milletvekilleri; bu, Erzurumun Alaca köyünden gelen
gül, orada katledilen, Ermeniler tarafından, Ermeni çeteleri
tarafından katledilen Türk kadın ve çocuklarının
kanından almıştır rengini. Biz, Türk milletinin
göndermiş olduğu bu iyi niyet
İşte, Türk milleti
bu kadar büyük, bu kadar büyük
Bu iyi niyetli
Biz kimseyle kötü olmak
istemiyoruz ama böyle şeyler yaşandı. Bu tarihî bir gerçektir.
Ermeni soykırımı bir yalandır. diyor.
İşte, biz, rengini katledilen
Türk kadın ve çocuklarının kanından almış
olan, Erzurumun Alaca köyünden gelen bu güle hak ettiği cevabı
Avrupa Birliğine vererek ve gereklerini yerine getirerek,
Türkiyeyi gerçek manada Ermeni soykırımının olmadığıyla
ilgili de, Avrupa Birliğine uyum çerçevesinde, Avrupa Birliğine
bizim ne kadar gerekli olduğumuzu, Avrupa Birliği için
Türkiyenin olmazsa olmaz olduğunu da anlatabilmek için,
işte, bu köylümüzün yüreğinin, Türk milletinin büyüklüğünün
farkında olmak, bilmek mecburiyetindeyiz, buna göre hareket
etmek durumundayız.
Bu duygularla, hepinize saygılar
sunuyor, teşekkür ediyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Balandı.
Buyurun Sayın Bakan.
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, Sayın Balandı, konuşmasında,
İmralıdaki hükümlüyle ilgili olarak, terörist başıyla
ilgili olarak, her gün tansiyonunun ölçülüp Avrupa Birliğine
gönderildiği konusunda yanlış bir bilgi verdi. Bunun
tavzih edilmesi lazım.
BAŞKAN Sayın Bakan,
İç Tüzükün 69uncu maddesine göre yerinizden buyurun, kısa
bir açıklama; yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden.
Buyurun oturun Sayın Bakan.
VI.-
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Adalet Bakanı Cemil Çiçekin, Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandının, konuşmasında Hükûmete sataşması
nedeniyle konuşması
ADALET BAKANI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın
Balandı, konuşmasının bir yerinde, kamuoyunda
yanlış anlamaya meydan verecek bir cümle sarf etti. Hiç
şüphesiz, milletimize karşı yapılmış
olan bir haksız itham karşısında, Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak hissiyatımızı dile getirmeye çalışıyoruz.
Ancak, bu konuşmalar sırasında, özellikle şehit
analarını ve yakınlarını ve hepimizi büyük
ölçüde rahatsız edecek bir ifade geçti orada. İmralıdaki
terörist başıyla ilgili olarak her gün doktor muayenesinden
geçtiği, özel bir muamele yapıldığı anlamına
gelen ve nabzının, tansiyonunun Avrupa Birliği makamlarına
fakslandığı gibi bir ifade kullandı. Bu kesinlikle
doğru değildir. Türkiyede cezaevi kuralları bellidir.
Ankara cezaevinde, Kars cezaevinde, Edirne cezaevinde hangi kurallar
uygulanıyorsa, hangi yasalar uygulanıyorsa, o kişiyle
ilgili olarak da hiçbir ayrıcalık, hiçbir imtiyaz söz konusu
olmaksızın aynı kurallar uygulanmaktadır. Bunun
bilinmesi lazım. Aksine bir durum zaman zaman basında da
çıkıyor, bu da, yüreği yaralı insanlarımızı
ve hepimizi de rahatsız ediyor. Böyle bir bilgi yanlış
bir bilgidir, bunu tavzih etmek isterim.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
CANAN ARITMAN (İzmir) Yapmayın
Sayın Bakan, hangi birinde yapılıyor, diğer
mahkûmlar gibi mi yapılıyor!..
IV.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
1.-
Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdullah Gülün, Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının
olmadığını iddia edenlerin cezalandırılmasını
öngören yasa teklifinin kabulü nedeniyle açıklaması ve
İstanbul Milletvekilleri Onur Öymen, Şükrü Mustafa Elekdağ
ile Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehanın CHP, Afyonkarahisar
Milletvekili Reyhan Balandının Anavatan Partisi, İzmir
Milletvekili Zekeriya Akçamın AK Parti Grubu adına ve Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğanın da şahsı adına
konuşmaları
BAŞKAN AK Parti Grubu
adına İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam.
Buyurun Sayın Akçam. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKERİYA
AKÇAM (İzmir) Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerime başlarken Grubum
adına öncelikle hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum.
Tabii, bugün, buraya niçin toplandığımızı
hepimiz biliyoruz. Ancak, benden önce konuşan arkadaşlarımın,
topyekün, burada biz Fransaya karşı konuşmamız gerekirken,
görüyorum ki, buradaki arkadaşlarım muhalefet siyaseti
yapmakta, Hükûmet, Cumhurbaşkanı veya bakan arkadaşlarımızın
ne yaptığı konusunda veya alakası olmayan bir Abdullah
Öcalan meselesinde, burada fikir serdetmektedir. O bakımdan,
bunun, bir, topluca, ben, tek bir yumruk olarak, bir seferberlik olarak
bugün konuşmamız gerekiyorsa eğer, Fransaya karşı
konuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Konuşmam iki bölümden ibaret
olacaktır. Birinci bölümde, hepimizin aklına gelen soru:
Acaba, Fransa ile Ermeni ilişkileri veya Fransa ile sözde Ermeni
soykırımını Fransanın bu kadar millî bir dava
haline getirmesinin gerekçesi nedir, sebebi nedir? Bu bakımdan,
biraz sizi tarihe götürmek istiyorum.
Diğer yandan, ikinci bölümde
ise, Fransız Parlamentosunun almış olduğu 12 Ekim
tarihli -bizim için kara bir gündür- 12 Ekim tarihinde almış
olduğu karar üzerinde ve orada geçen görüşmeler hakkındaki
görüşlerimi ifade edeceğim.
Tarihte Fransız-Ermeni
ilişkilerinin başlangıcı, Fransızların
Kudüsü ele geçirmek için düzenledikleri Haçlı seferlerine dayanır.
Özellikle 16ncı Yüzyıldan itibaren, I. Fransuvadan bu yana
Anadolu topraklarındaki varlıklarını birtakım
somut girişim ve örgütlenmelerle sürdüregelmişlerdir.
Avrupadaki güç mücadelesinde
müttefik olarak Osmanlıya sığınan Fransa, Osmanlı
Devleti nezdindeki imtiyazlı konumunu, beş asır boyunca,
hayır ve eğitim kurumları kurmak, Fransız dilini
yaygınlaştırmak, dinî misyonerlik faaliyetlerinde bulunmak
suretiyle derinleştirmiştir. Bursadan Vana, Trabzondan
Mersine, Anadolunun her yerinde, özellikle demir yolları boyunca
bir Fransız kurumuna rastlamadan seyahat etmek mümkün değildi.
Osmanlı Devletinin zayıflaması,
Avrupalı büyük güçlerin emperyalist ve sömürgeci politikalarını
Anadoluya da taşımaları konusunda cesaret vermiştir.
Başlangıçta, salt dinî amaç için kurulan kurum ve kuruluşlar,
siyasi amaçlara hizmet eder bir fonksiyona dönüştürülmüştür.
Bu çerçevede, gayrimüslim azınlığın Osmanlı
Devletinin aleyhine kullanılması önemli bir politika aracı
haline gelmiştir. Fransa, Ermenileri Katolikleştirme faaliyetlerine
11inci Yüzyılda başlaşmış ve XIV. Louis döneminde
bu politikayı sistematik hale getirmiştir. Hatta, XIV. Louis,
Anadoludaki Hristiyanları ve özellikle Ermenileri, Fransanın
Doğudaki halkı olarak görmüştür ve böyle tarif etmiştir.
Fransa, Osmanlı Devleti üzerine
baskı kurmak suretiyle Ermenilerin 1830 yılında ayrı
bir cemaat olarak statü verilmesini sağlamıştır.
Fransa, Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan
Hıristiyanların hamisi konumuna gelmiş ve Katolikliğin
gücü Doğuda, özellikle Anadoluda Fransanın nüfuzuyla
eşdeğer kabul edilmiştir.
30 Ekim 1918 tarihinde, Mondros
Ateşkes Anlaşmasının hemen arkasından, Fransızların,
1918 yılının aralık ayında Fransız subayların
emrinde ve Fransız üniformasıyla yerli Ermenilerden oluşan
birliklerle Dörtyol ve Mersini, arkasından da Adana civarını
işgale başlamışlardır.
Fransızlar, Anadoludaki emperyalist
emelleri gerçekleştirmede gözlerini hırs bürümüş Ermenilerden
daha fedakâr bir grup bulamamışlardır. Bu maksatla Fransızlar,
Anadoludaki nüfuz bölgelerini işgal etmek için, silahlı
bir güç olarak Ermenileri kullanmakla kalmamış kilit bölgelerde
onlara idari görevler de vermiştir. Mesela, o dönemdeki Trabzon
Fransız Konsolosu bir Ermenidir.
Fransızlar, İngilizlerin
çekildikleri bölgelere işgal kuvveti olarak Ermenileri göndermişlerdir.
Ermenilerin, Türklerden intikam alma duygusuyla zulüm yaptıkları
ortaya çıkınca bu politikanın faturasının
Fransız Hükûmetine çıkarılacağı konusunda
Fransa uyarılmıştır. Çukurova bölgesini işgal
için karaya çıkan Fransız birliklerinin sadece yüzde 10u
Fransız subaylarından müteşekkildi, yüzde 90ı
ise Fransanın işgali altında bulunan Mısırda
Fransız Ordusu tarafından eğitilen doğu lejyonundan
gelen Ermeni askerlerdi. Birliklere, yine Fransızlar tarafından
silahlandırılan kamavorlar denilen Ermeni fedaileri ve
sivil Ermeniler de katılmıştır.
Fransızlar, Çukurova bölgesindeki
mahallî memurları da Ermeniler arasından atamaktaydılar.
Suriye ve Ermenistan yüksek komiseri, Ermenistan başyöneticisi
gibi makamlar da ihdas edilmiş, bu bölgedeki Fransız idari
makamları ise Ermenistan-Fransız idarecileri olarak
anılmaya başlanmıştır. Zamanla Ermenilerle
Fransızların politikaları arasında nihai amaçlar
bakımından farklılaşma ortaya çıkmış
ve zaten problem de burada ortaya çıkmıştır. Fransızlar,
kendi ordusu olmadığı için, Ermenileri silahlandırarak
Türklere karşı kullanıyordu, Ermeniler ise Fransız
üniforması ve bayrağı altında yaptıkları
zulüm ve baskılarla Çukurova bölgesindeki Türkleri yerlerinden
sürmek ve buralara Ermeni nüfusunu yerleştirmek suretiyle
bir an önce Kilikya Ermeni devletini kurmak istiyordu.
Fransızların bu bölge
için önceliği daimî işgal değildi, zaten bunu yapacak
güçleri de yoktu. Bu bölgedeki ekonomik menfaatlerinin korunması
ve sürdürülmesi yeterliydi. Bunun için de, az maliyetli politikalar
tercih etmek mümkündü. Fransızlar için bu bölgede bir Ermeni devletinin
kurulması, katiyen kabul edilir bir şey değildi. Ermeni
komitecileri, özellikle İkinci Meşrutiyetin ilanıyla
gelen serbestlik ortamında, patrikhane ve derneklerini birer
silah deposu haline getirmişlerdir. Komiteci Ermeni tedhişçileri,
İstanbulda oynatılan piyeslerde birer millî kahraman olarak
gösteriliyor, piyes ve temsillerde sürekli Türklüğü tahkir
edici şarkılar söyletiyorlardı.
1909da silah deposu haline getirdikleri
Adanada ilk isyan hareketini başlatmalarının sebebi
ise, diğer şehirlerde çıkarılan isyan hareketleriyle
elde edemedikleri Avrupa müdahalesini, denizden ulaşımın
kolaylığı sebebiyle Çukurovada sağlamaktı.
Avrupalı devletler, isyanı bahane ederek Mersine asker
çıkaracaklar ve Çukurova bölgesini işgal edip, devlet kurmaları
için Ermenilere vereceklerdi. Ermeni komitecileri, çevre vilayetlerden
Ermenileri, özellikle silahlı eğitim almış olanları
Adanaya doldurdu. Bu şekilde, Adanada Ermeni nüfusu on
yıl içerisinde yüzde 40 artmıştır. 1916 yılında
Kıbrısta kurulan Ermeni lejyonunun en büyük silah kaynağı,
Fransız ve İngiliz askerî birliklerinden gelen silahlardan
başka, Kıbrıs Türklerinden müsadere edilerek alınan
silahlardan oluşuyordu. Ermeni lejyonuna, Kıbrıslı
Rumların da çok büyük lojistik desteği vardı. Savaş
sırasında kendi askerlerinin çoğunu kaybeden Fransa,
Çukurova bölgesini işgalde Ermeni lejyonunu kullanmıştır.
Çukurova bölgesinde sağ kalan Müslümanlar, toplu kıyıma
uğramamak için civardaki dağlara kaçmış, bunu
fırsat bilen Ermeni lejyonerleri, kaçanların evlerini
ve dükkanlarını yağmaladıktan sonra, köyleri
peş peşe ateşe vermişlerdir. Adana civarında
kaç kaç olarak halk diline yerleşen ifade, bu hadiseyi anlatmaktadır.
Bir büyük tarihçi, Fransız ordusunda yer alan Ermenilerin durumunu
şöyle izah etmektedir: Fransız ordusunda yer alan Ermeni
lejyonu, Kilikyada -yani, Çukurovada- Fransaya, bütün düşmanlarının
bile beceremeyeceği derin bir utancı yaşatmıştır.
Ermeni lejyonunun Türklere karşı yaptığı zulüm,
tecavüz ve tahkir, Fransız ordusu için tarihî bir utanç levhasıdır.
Ermeni lejyonu, yerli Ermeni halkını, Fransızların
onların zulmünü desteklediği yalanını söyleyerek,
Türklere karşı kışkırtmış ve saldırtmıştır.
Suriyedeki Fransız Yüksek Komiseri
Georges Picot, Ermenilerin Adana ve civarına toplanmalarını
teşvik ediyordu; çünkü, Fransız ordusunun kendilerine bu
bölgede bir Türk devleti yerine Ermeni devleti kurmak için gereken
himayeyi sağlayacağına söz vermişti. Fransızların
ve Ermenilerin teşvik ve tehdidiyle, 120 bin Ermeni Çukurova
bölgesine, Maraş ve Antepe de 50 bin Ermeni sevk edilmiştir.
Fransa ile Türkiye arasında
Ankara Anlaşmasının imzalandığı ve Fransızların
çekilip gideceği haberi gelir gelmez, Ermenilerin çoğu,
haklı olarak dehşete kapıldı.
Her ne kadar hem Fransızlar hem
Türkler kendilerini koruyacaklarına dair söz vermiş de
olsalar, Ermeniler o bölgede ortaya çıkan yeni koşullarda
Fransız işgali ve Ermeni lejyonunun faaliyeti sonucu ailelerini,
evlerini, malını mülkünü yitirmiş Türklerin öç almasından
kaçamayacaklarını görüyorlardı.
Kilikyayı boşaltmak zorunda
kalmalarından ötürü, Fransadan yakınmak üzere, Avetis Aharonyan
ve Osmanlı Devletinde Dışişleri Bakanlığı
yapmış olan Noradungyan, Fransa Başbakanı Aristide
Briandı görmeye gittiklerinde asıl şikâyet eden Fransız
Başkanı olmuştur.
Fransız Başkanı devamla:
Size söylemekten üzgünüm ama bana verilen malumata göre, Ermenilerin
yığın yığın Kilikyayı terk etmelerinde
bazı meçhul kişilerin ve komitacıların yaptığı
gayretkeş propagandaların büyük ölçüde rolü olmuş.
Sebebini asla anlayabilmiş değilim, ama bu propaganda
iki yönden Fransanın canını sıkmaktadır.
Birincisi, Ermenilerin Kilikyadan
kaçması Fransa Ermenileri koruyamadığı anlamını
içerdiğinden Fransanın itibarını kırmakta;
ikincisi ise Ermenilerin Fransadan başka hami bulamaması
ve onların ihtiyacı ile ilgilenmenin yine Fransaya kalmasıdır.
Şimdi, size soruyorum; bu garip
vaziyet daha ne kadar sürecek? Türklerin onlara bir zararı dokunmadı,
sözlerini tuttular. Öyleyse, Kilikyayı böyle yığın
yığın terk etmeye ne lüzum var?
19 Kasım 1921, Noradungyan,
Lord Curzona şöyle demiştir bu konuyla ilgili olarak: Kilikya
halkı, o ülkenin kurtuluşu için müttefik ordularının
saflarında çarpışmış ve 150 bin Ermeni müttefiklerin
sözüne güvenip Kilikyaya dönüş yapmıştır. Kilikya
meselesinin böyle tek taraflı halledilmesi yani, Türkiye
ile Fransa arasında halledilmesi- Ermeni halkı için her bakımdan
felakettir. Sevr Anlaşması üzerinde ısrar ediyoruz ve
ısrar edeceğiz. O çöp kutusuna atılacak bir
kâğıt parçası olmamalıdır.
...Yüksek Şûra önündeki mesele
artık Ermeni halkının selameti değil, fakat bize
vaat edildiği üzere, Türk toprakları üzerinde ileride Kafkasya
Ermenistanı ile birleşerek Birleşik Ermenistan olacak
bir Ermeni devletidir. Yüksek Şûranın ilgileneceği
mesele Ermeni halkının selameti olmayıp, Ermeni devletini
kurma güvenliğidir. Klikyanın Fransa tarafından Türkiyeye
teslim edilmesinin Sevr Anlaşmasına müstenit olduğunu
buyurduğunuz cihetle, biz de aynı esasa müsteniden, Fransanın,
Türkiyenin elimizden aldığı toprakları bize barışçı
yollardan iade etmeye gayret edeceğini umuyoruz.
Fransız Başbakanı
Briand üzüntülerini paylaştığını, ancak Klikyada
yenildiği için evlatlarını ve servetini o bataklığa
gömmeye devam edemeyeceğinden, Fransa için başka çıkar
yol kalmamış olduğunu söyleyivermiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bütün bu tarihî gerçeklerden anladığımız,
Fransızların Ermenilere tarihî bir borcu vardır. Emperyalist
ve sömürgecilik dönemlerinde uygulamış oldukları
acımasız dış politikasının bedelini
şimdi ödemek zorunda kalmışlardır. Anadoluda kendilerine
bir Ermeni vatanı kurulması vaadiyle ve bu vaadin bir an önce
gerçekleştirilmesi için Türk milletine karşı akıl
almaz zulümler sergileyen Ermeni lejyonlarının devamı,
şimdi de ucuz Fransız siyasetçilerini oy avcılığıyla
rehin almıştır. Cumhuriyetin bir erdemlilik rejimi
olduğunu öğrendiğimiz ve modernleşme ve aydınlanmayı
birer evrensel değerler olarak kabul ettiğimiz ve bu değerleri
samimi olarak paylaştığımıza inandığımız
Fransanın değerini ve onurunu, ne yazık ki, Fransız
Meclisi koruyamamıştır. Bu, Volterleri, Zolaları,
Sartreları yetiştirmiş olan Fransız milletine ve
temsil ettiği düşünceye karşı yapılan en
ağır aşağılamadır. Bu karardan sonra artık
korkmalıyız, sadece biz değil herkes korkmalıdır.
Fransa, bir karanlık girdaptadır ve bütün Avrupayı peşinden
bu karanlığa çekmektedir. Masum bir milletin iftira ve karalamayla
suçlu ilan edilmesi, bu iftira ve karalamanın varlığının
bile araştırılmasının suç sayılması,
suçluların masum ilan edilmesi demektir. Burada kurban edilen
değer, erdemdir; burada kurban edilen, cumhuriyetin kendisidir;
burada kurban edilen, insanlığın maşerî vicdanıdır.
Bu durumu izah etmek için kullanacağımız sıfatlar
ikiyüzlülük, şarlatanlık ya da entelektüel terör gibi,
vicdanımızı ve dimağımızı rahatlatmayacaktır.
Bir akıl tutulması, bir zihin kapanmasıyla alınan
bu kararı alkışlayanlar, Fransanın şaşkınlığını
ve zavallılığını alkışlamışlardır.
Fransanın cumhuriyet kültürü,
bir engizisyona dönüşmüştür. İnfazsız hüküm giyen
Türkiye, 12 Ekim 2006 günü, adalet, eşitlik ve kardeşlik mücadelesinin
dünya çapında yayılmasına önayak olmuş bir milletin
meclisinde giyotine verilmiştir. Fransaya, gerçek anlamda
bir cinayet işletilmiştir. Türk milletinin sessizliğini
bu olayı kabullenişe yormaları ayrı bir trajedidir.
Adına inkâr dedikleri, adalet ve vicdan duvarını, yalan
ve iftira balyozlarıyla çatlattıklarına inanıyorlar.
Buradan, bu duvarın, haksızlığa uğramış
bir milletin hakikati, inanç ve vicdan duvarı olduğunu haykırmak
istiyorum.
Başta Devlet Başkanı
Sayın Chirac olmak üzere Fransanın her iki Meclisine ve bütün
Fransız kamuoyuna sesleniyorum: Fransayı Fransa yapan değerler
bunlar mıdır? Eğer niyetiniz Türkiyenin Avrupa Birliği
üyeliğini engellemekse, zaten Anayasa değişikliğiyle
öyle bir imkânı elde etmiş durumdasınız. Bu banalliğe,
aşağılık politikalara neden tevessül ediyorsunuz?
Nihai aşamada Türkiyenin tam üyeliğine Fransız halkı
karar verecektir. Halkın doğru karar vermesini neden karartıyorsunuz?
Öte yandan, Türk milletinin onurunu ayaklar altına alan
ağır bir iftira ve ithamı kabul etmeye zorlayarak, kendiliğinden
vazgeçmesini mi istiyorsunuz? Böylece sizin için de maliyetsiz
bir iş olsun istiyorsanız, sizden, bunun, Fransa Hükûmetinin,
Fransa Meclisinin ve Fransız milletine yakışan onurlu
bir davranış olup olmadığını, lütfen, sorgulamanızı
istiyorum. Onursuzca davranmakla, siz sadece kendi onurunuzu,
Fransız milletinin onurunu alçaltmış olursunuz. Bu Yasa
ve bundan önceki sözde Ermeni soykırımını kabul
eden Yasa, Fransanın eski Avrupa zihniyetini ve bu zihniyetinin
Avrupaya değil, artık Fransaya bile kılavuzluk edemeyecek
kadar basiretsizlik ve çaresizlik içinde olduğunu açık
bir şekilde dünyanın gözleri önüne sermiştir.
Evet, hiç kimse inkâr edemez ki, Fransızların
Ermenilere tarihî diyet borcu vardır. Birinci Dünya Harbinden
bitkin çıkmış Fransız ordusunun Anadoluyu işgale
takati kalmamıştı. Bu görevi, onlar adına Ermeni
lejyonları ve gönüllü tedhiş örgütleri yaptı. Fransayla
yapılan Ankara Anlaşmasıyla Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmetine Ermenilere vaat edilen topraklar teslim edilince Ermeniler
ortada kaldı. Bu, emperyalizmin iki yüzlülüğü idi. Fransızlara
güvenerek o kadar alçakça davrandılar ki Türk milletine, can
ve mal emniyeti teminatı verildiği halde bu topraklarda
kalmaya yüzleri tutmadı ve çekilip gittiler.
Fransayı, bugün olduğu
gibi dün de devamlı olarak bedel ödemeye zorlamıştır.
Merak ediyorum, Fransa ilelebet bu yalan ve iftira tarikatına
boyun mu eğecektir? Bakın, Anadoluyu işgal eden Fransız
işgalci ordusu bile daha onurlu davrandı. Çukurova bölgesinden
çekildikten sonra Ermeni lejyonunu lağvetti ve mevcutları
silahsızlandırarak depolarına bekçi yaptı.
Evet, Fransız ordusu onurunu ancak böyle kurtarabildi. Siz ise,
aradan yüz yıl geçmesine rağmen, bu yalan ve iftiralara teslim
olmakla Fransanın onurunu koruyamıyorsunuz. Sizin boyun
eğişiniz, cumhuriyetin yalana ve iftiraya teslimidir,
cumhuriyetin bir erdem olarak artık al aşağı edildiğinin
bir nişanesidir. Bu inkâr ve düşüş, Batı medeniyetinin
de düşüşüdür. Fransanın herkesten çok bu medeniyete
borcu vardır ve bu mirasa ihanet etme lüksü yoktur. Çünkü, varlığını
Ermeni diasporasına değil, bu medeniyete borçludur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fransız Meclisinden çıkan bu Kanunun anlamı
nedir? Kısacası, Fransa bununla neyi amaçlamaktadır?
12 Ekim 2006 tarihinde Fransa Meclisinde ne olmuştur? 29 Ocak
2001 tarihli sözde Ermeni soykırımının tanınmasına
ilişkin Kanuna bazı maddeler eklemek suretiyle, sözde soykırımı
inkâr edenlerin cezalandırılması sağlanmıştır
bu Kanunla.
Şimdi, Fransız Parlamentosunda
Yasanın görüşülmesi sırasında yapılan konuşmalardan,
bu Yasanın Fransız Parlamenterler tarafından ne tür gerekçelere
dayandırıldığını sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Bu milletvekillerinden bazıları,
bu Yasanın 2001 yılında çıkan ve sözde soykırımın
varlığını kabul eden Yasayı tamamlar nitelikte
olduğunu, Türkiyenin Paris Başkonsolosunun davasının
bu yüzden neticelenemediğini, Ermeni ve Türk halklarının
barışmasına yardımcı olacağını
ve Türklerin tarihleriyle yüzleşmesine fırsat vereceğini,
Fransanın her zaman evrensel insan hakları ve değerlerinin
savunucusu olması sebebiyle böyle bir kanunu çıkarmanın
onun görevi olduğunu ve bu Yasanın insanlık için bir
ilerleme teşkil edeceğini, Ferit Paşa Hükümetinin tanımasına
rağmen Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin tanımadığını,
Fransanın tutumunu destekleyen Hollanda gibi hükümetlerin
mevcudiyetinin Fransanın doğru bir şeyi yaptığını
teyit ettiğini, soykırım Yasasının Fransa
ile Ermenistan arasında dostluk ve dayanışma bağlarını
teyit ettiğini, Fransanın sözde soykırımdan kurtulan
Ermenileri topraklarında barındırdığını,
ayrıca, Ermenilerin, Fransız ordu saflarında Nazilere
karşı savaşmış olmalarından dolayı
da borçları bulunduğunu -yani, bu Fransızlar sürekli
borçlu birilerine- ve bu statüyü hak ettiklerini ve bunun verilmesi
gerektiğini, Türkiyeden gelen baskılara boyun eğilmemesi
gerektiğini, 2001de sözde soykırım Yasası geçtiğinde
de baskı ve tehdidin konu edildiğini, ancak, Türkiyenin bu
kabullenmekten başka bir şey yapamadığını
söylemişlerdir.
Düşünce özgürlüğü konusunda
ise düşünce özgürlüğünün inkârı kapsamadığını,
yani kanunla inkârı yasaklamanın doğru ve meşru olduğunu,
Türkiye'nin bu konuda Fransaya ders verecek konumda olmadığını
-önümüzde 301inci madde varken- ve bunun ikiyüzlülük olacağını
belirtmişlerdir. Parlamentoların tarih yazmamaları
konusunda ise tarihin şimdi bu Yasayla değil, 2001de
çıkan Yasayla yazıldığını ve tarihçilerin
neticeyi ilan ettikten sonra Meclisin bunu tanıdığını,
Yasa önerisinin bir seçim yatırımı olmadığını,
amacın çağdaş Türkiye'yi karalamak olmadığını,
Fransanın Ermenistan ve Türkiye'nin dostu olduğunu ve bu
Yasanın toplumsal barış yasası olduğunu iddia
etmektedirler.
Yasa önerisine karşı
çıkan milletvekilleri ise özetle şu görüşleri savunmuşlardır:
Sözde soykırımın olduğunu ve aksini cezalandırmanın
gereksizliği ve yanlışlığını, Yasayla
Türkiye ve Fransa arasındaki dostluk ve dayanışmanın
zedeleneceğini; tarihin subjektif olduğu ancak hakikatin
objektif olduğunu, yasaların değişebilmesine
karşın hakikatin değişmeyeceğini, Yasa önerisinin
Anayasaya uygunluğu ve tarihçilerin bağımsızlığına
aykırı olduğunu; sözde soykırımı tanıması
için Türkiye'ye siyasi baskıdan başka bir yöntemin yanlış
olacağını, tarihçilerin bu durumu ortaya koymak
için, yani sözde soykırımın olduğunu, çalışmaya
başladığını, neticelerin Türkiye tarafından
da kabul edileceğinin taahhüt edildiğini, hatta Türk aydınlarının,
Fransayı Türkiye'ye benzetmemeleri için kendilerine çağrıda
bulunduğunu, söz konusu aydınlara Fransanın tanıması
için bir fırsat gerektiğini, yani aydınlarımızın
bu işi kendilerinin halledeceğini, Türk milletine ve devletine
sözde soykırımı kabul ettireceklerini taahhüt ettiklerini
-bizim aydınlarımız da taahhüt etmişler bunu kabul
ettireceklerini bize- zaten şiddeti ve nefrete teşviki
cezalandıran bir yasanın Fransız mevzuatında mevcut
olması sebebiyle bu Yasanın çıkarılmasının
lüzumsuz olduğunu belirtmişlerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Fransız Meclisinde malum Yasa önerisinin görüşmeleri
sırasında ortaya çıkan ifadelerden aldığımız
mesajlar özetle şöyledir: Yasaya destek verenler bakımından,
2001de kabul edilen Yasa gerçeğin kabulüdür, gerçeğin
inkârı cezalandırılmalıdır. Yani, bu şu
demektir: Dünyadaki bütün gerçekler -mesela yer çekimi kanunu,
Dünyanın dönmesi gibi- Fransız Meclisinden çıkarılacak
kanunlarla tespit edilebilir, mevcut fizik kanunlarının
aksini iddia edenler ispatlasalar bile kabul edilemez, çünkü aksini
ispatlamaya çalışmak ya da olabileceğini düşünmek
cezayı gerektiren bir suçtur.
Kıymetli arkadaşlar, bu
zihniyetin Dünya dönüyor dediği için Galileiyi cezalandıran
zihniyetten daha geri olmadığına inanan bir Allah kulu
var mı aramızda? Bu, bir saçmalama ya da akıl tutulması,
bir zihin kapanması değildir de nedir. Umarım geçicidir,
yoksa aydınlanma tam bir zifirî karanlığa doğru
gitmektedir. Bu yüzden, şu anda aramızda bulunan bir saygın
diplomat kökenli milletvekili büyüğümüz, Fransız eğitimi
almış olmaktan pişmanlık duyduğunu ifade etmek
durumunda kalmıştır.
Peki, ya Fransız parlamenterlere
ne demeliyiz: Demokrasi ve evrensel değerler adına Türk ve
Ermeni halklarına barış getireceklermiş, çünkü,
arada diyalog yokmuş, zaten inkâr da aptallıkmış ve
bizi tarihimizle yüzleştirmek istiyorlarmış(!)
Öncelikle sormak lazım: Bu arkadaşların
kaç tanesi, Ermenilerin Azerî Türklere karşı daha dün denilecek
kadar yakın bir geçmişte sistematik bir kıyım yaptığını
ve hâlihazırda Karabağda işgalci olarak bulunduğunu,
Ermenistanın Türkiye sınırlarını tanımadığını
ve Kars Anlaşmasını her fırsatta delmeye çalıştığını
biliyor.
Yine, Ermenilerin Tarihçiler Komisyonunu
çalıştırmaktan kaçtığını, Sayın
Başbakanımızın gönderdiği mektuba herhangi
bir olumlu cevap vermediğini, Fransızların ve Ermenilerin
tarihle yüzleşmeye cesareti ve yüzünün hiç olmadığını
buradan da hepimiz gördük zaten.
Doğru, Ermeni milleti için
bir sorumlulukları var Fransızların. Onlara Anadoluda
toprak vaat ederek, dokuz asırdır birlikte yaşayan iki
milletin arasına kan soktular, ortada bıraktıkları
için de kucaklamak zorunda kaldılar. Fransız siyasetçiler,
diasporayı ve Ermeni siyasi elitini Parlamentonun yüzde
18i gibi bir azınlık oyuyla geçirdikleri utanç verici bir
yasa ile diyet borcunu ödemeleri konusunda tatmin etmiş olabilirler,
öyle de görünüyorlar.
Peki, Ermenistanda yaşayan
Ermeni halkı utanç verici bir antidemokratik siyasi rejim altında
yaşamaktadır. Yüzde 50si fakirlik sınırı altında
yaşayan bu Ermeni halkının aylık düzenli gelire
sahip olanlarının maaşı sadece 50 dolardır.
Devletin emeklilerine ödediği para ise 14 dolardır. Nepotizmin
devleti idare ettiği bir oligarşi mevcuttur.
Arkadaşlar, sizlere, Avrupa
Konseyinin siyasi pozitif ayrımcılık yapmış
haliyle de olsa Ermenistan raporunu okumanızı şiddetle
tavsiye ediyorum. Mesela, demokrasi,
adil seçimler, kadının durumu, çocukların satılması
gibi. Fransız parlamenterlere de tavsiye ediyorum gidip görmelerini
Ermenistanı, siyaset ve entelektüel camiasını esir
alan bu çarpık anlayışın nasıl bir ortamın
ürünü olduğunu görmeleri bakımından.
Ayrıca, bu milletvekilleri,
Hollandada sözde soykırımı inkâr eden Türklerin aday yapılmaması
konusuna atıf yaparak kendi pozisyonlarının doğru
olduğunu iddia etmektedirler. Bu hastalıklı ruh haline
dur demenin zamanı gelmiştir. Öyleyse, Musevilere karşı
uygulanan soykırım da Avrupa kültürünün bir parçası,
Miloseviçin yaptığı da, Ruandada olan da
O zaman, onları
da örnek alsınlar. Bu anlayışın tarifi, bir
akıl tutulmasıdır arkadaşlar, ırkçılığa
teslim olmaktır.
Sayın Chiracın Ermenistan
ziyaretinde söylediği sözler de yasa önerisine destek bulmada
kullanılmıştır. Tabii, başka bir saçmalık
da, Ermeni halkının Nazilerle mücadeleye katkısına
minnetmiş. Sakın bu minnet, Türk milletine karşı yürütülen
mücadeleye karşı olmasın!
Türkiyenin hak ve adaletin yerine
getirilmesi konusunda uyguladığı baskıyı
da aleyhimize kullanmaktadırlar. Adaleti istemenin, bizim Avrupa
Birliğine girmemizin hazır olmadığını
gösterdiğini belirtiyorlar. Bu arkadaşlar, ya sömürge döneminin
de çok geride kaldığını bilmiyorlar ya da bizi,
Fransız sömürgesi olan Kaledonyayla karıştırıyorlar.
Neden Kaledonyada referanduma gidip bağımsızlık
isteklerine cevap verilmediğine gerekçeleri gerçekten komik
ve ilginçtir. Eğer şimdi Kaledonyaya bağımsızlık
için referandum yapılmasına müsaade ederlerse, Kaledonya
halkı Fransaya bağlı kalmayı tercih edermiş(!)
Onları bağımsızlığa hazırlamak
için, 2015 yılına kadar, bir siyasi bilinç geliştirme
programı uyguluyorlarmış. Cezayir sorulduğunda
da benzeri bir cevapla karşılaşırsınız.
Cezayir halkı Fransız idaresini istiyormuş, bu siyasi
isteğe karşı teröristler, isyancılar baş kaldırmış,
bağımsızlık savaşının adı da buymuş(!)
Son zamanlarda hakikat yürümeye ve gün yüzüne çıkmaya başlayınca
da, hemen bir kanun çıkarmak suretiyle örtbas ettiler. Neydi bu
kanun: 23 Şubat 2005 tarihli, bundan böyle tarih kitaplarında
sömürgeciliğin iyi tarafları yazıla diye emrolunmuştur.
Her Fransız devlet başkanı
gibi, kendisini XIV. Louis yerine koyan Devlet Başkanı Sayın
Chirac, Kanunun tarihinden tam sekiz ay on üç gün sonra, 9 Kasım
2005te bu Yasayı, yani sömürgeciliğin iyi taraflarının
yazılmasını emreden Yasayı şu sözlerle
eleştirmiştir: Tarih, milletin birliği için bir anahtardır.
Tarih yazımının geçmişin yaralarını yeniden
deşecek şekilde mevcut ayrılıkları körüklemesi
kabul edilemez. Bizim cumhuriyetimizde resmî tarih yoktur. Tarihi
yazmak parlamentoların işi değildir, tarihi yazmak tarihçilerin
işidir. Peki, bunu ne zaman söylüyor Sayın Chirac; Ekim-Kasım
2005 tarihinde, yani Afrika kökenli gençler ortalığı
yakıp yıkmaya başladığında
Biz bu yaklaşıma
inanacak mıyız arkadaşlar?! Bu bir ilkenin savunulması
mı, yoksa Sarkozynin oy avcılığı için kaldırdığı
fırtınayı yatıştırma siyaseti mi?
Nisan ayında Türklerin Fransada
yaptığı yürüyüşü de eleştiriyorlar. Deveciyan,
Meclis konuşmasında diyor ki: Türkiye, inkârcılığı
ülkelerine ihraç etmekteymiş ve bu Yasayla toplumsal barış
sağlanacakmış(!) Aslında, bu Yasayla, adaletin ve
hakkın Fransa topraklarında ses vermesini yasaklıyorlar, Fransayı bir
karanlığa ve zulme hapsediyorlar ve Fransaya cinayet
işletiyorlar. Böyle bir Fransanın kültürünü ve dilini kullanmaktan
hicap duyanların sayısının artması tabii değil
mi sizce de?
Peki, Fransız Meclisi, Fransanın
onurunu zedelemekten, alçaltmaktan çekinmiyor; Fransız liderler,
liderlik yapma yerine, maniple edilmiş bir grubun kendilerine
makam-mevki vermesi için, bizim savunma hakkımızı bile
yasaklayarak adaletsizliklerin en büyüğüyle cezalandırıyorlar.
Zulmün üzerine taht kurup oturacaklar, çünkü bu seçimleri bekliyorlar.
Peki, Türk milletine bunu yapma cesaretini nereden alıyorlar?!
Hem Ermenistan hem Fransa Hükûmeti için, bu, hiç maliyeti olmayan,
ama getirisi akıl almaz derecede hayati olan bir politika demektir.
Bu pervasızlığa karşı, onlara maliyeti olan
politikalar uygulamalıyız, hem hukuki hem siyasi ve hem
ekonomik. Yeryüzündeki bütün Türkler bu haksızlığa
karşı yürümeyi ve hatta hapse girmeyi göze almalıdır.
Sayın Başbakanımız Sarkozyyle görüştüğünde,
Sarkozy, bu adaletsizliği ve vicdansızlığı siyasi
pazarlık konusu yapmıştır ne yazık ki. Yani,
konu, hak, adalet, erdem değil, ne yazık ki, siyaset ve koltuktur.
İşte, arkadaşlar,
şimdiki Fransa bu. Tartışma hürriyetine, araştırma
hürriyetine, bilim hürriyetine inancınız yoksa ve yasaklanmışsanız,
nasıl cumhuriyet, nasıl erdemli vatandaşlar olacaksınız.
Pusula olmak yerine flama olmak da, kibrinden dünyayı görmeyen,
makam-mevki uğruna adalet ve doğruyu ve erdemliliği
rafa kaldıran Fransız Meclisine yakışırmış
bu devirde.
Bütün bu yaşadıklarımız,
bana, bundan yaklaşık yüz yıl önce Fransada vuku bulmuş
meşhur Dreyfus olayını anımsattı. Fransız
ordularının şerefini kurtarma adına, ırkçı
bir yaklaşımla, kendi vatandaşı olan Alfred Dreyfus
adında Musevi kökenli bir subayını Almanlara ajanlıkla
suçlamış ve savunma hakkı vermeden cumhuriyetin fazilet
ve erdemi, Fransız ordusunun şerefini kurtarmak için ömür
boyu hapse mahkûm etmişlerdi. Bu haksızlığa ünlü
edebiyatçı Emile Zola mektuplarıyla başkaldırmış
ve sonunda onu da Basın Yasasıyla susturmuşlardır.
O Basın Yasası da arkadaşlar, 1881 tarihli. Eğer
biz sözde Ermeni soykırımını reddedersek bize
karşı uygulanacak olan aynı yasadır, 1881 tarihli.
Son yıllarda peş peşe
gelen bu çeşit hakikati örtmeye yönelik yasalar, kararlar, hakikatin
yürüdüğünün ve onların yalanlarını boğacağının
en büyük delilidir sevgili arkadaşlar. Ben de aynı şeyi
tekrarlıyorum: Bu, işlemediğimiz bir suçu bize zorla
kabul ettirme politikası, bir çeşit bizim de onların
kültüründe olan soykırım gibi günahları kabul etmemiz
anlamına gelmektedir. Bu, bir vaftizdir.
Ben -Fransaya, buradan, Zolanın
sözleriyle ve Türk milletine- Zolanın o dönemde uğramış
olduğu adaletsizliği haykıran sözleriyle son vermek
istiyorum. Zola diyor ki Le Figaroda yayınlanan ilk mektubunda,
mektubunun başında şöyle diyor: Hakikat yürüyor, onu
hiçbir şey durduramayacaktır. Ve bu mektubun başlayış
cümlesiyle bitiş cümlesi aynı cümledir. Ben de aynı
şeyi tekrarlıyorum: Hakikat yürüyor ve onu hiçbir şey
durduramayacaktır.
Hepinizi en derin hürmetlerimle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Akçam.
Bir milletvekili adına Ümmet
Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmamın başlangıcında
bir büyük üzüntümü dile getirmek istiyorum. Fransa Parlamentosunda
106 milletvekili tarafından kabul edildi, 577 kişilik Fransız
Parlamentosunda 106 milletvekili evet verdi diye teselli bulmaya
çalışırken, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde
şu sıraların boşluğunu gören Ermeniler ve
Fransızlar, ellerini ovuşturarak bu Meclis çalışmasını
izliyor değerli milletvekilleri. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
Evet, biz Sayın Genel Başkanımızla
beraber dört günden beri Almanyadaydık. Bu programa yetişebilmek
için, Meclisin bu oturumuna yetişebilmek için, Sayın Genel
Başkanımız, programını değiştirerek
Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına katılıyor.
Şimdi, bu kadar önemli bir konunun görüşüldüğü bir Parlamentoda
106 milletvekilinin bile burada olmamasının hesabını,
öncelikle milletvekilleri olarak bizlerin vermesi lazım,
İktidar Partisinin, İktidar Grubunun vermesi lazım.
Bakanlar Kurulu sıralarına
bakıyorum, sadece 2 Sayın Bakan burada. Bugün, bu Parlamento
böyle mi olması lazımdı değerli milletvekilleri?!
Eğer çok önemli bir mazereti olmadığı takdirde, Bakanlar
Kurulu sıraları dolu olmalıydı, milletvekilleri
sıraları dolu olmalıydı. Bu manzara, bugün, maalesef,
70 milyon insanı derinden üzmüştür ve bu Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki bu manzaradan dolayı da vatandaşlarımız
büyük bir karamsarlığa düşmüştür.
Bakınız, 22 Mart 2006, siyasi
parti temsilcileri olarak bizler, Ermeni iddiaları konusunda
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayınlanacak bir
bildiri taslağı üzerinde çalışma yaptık. Sayın
Faruk Çelik imzaladı, Sayın Haluk Koç, Sayın Anavatan
Partisi Grubundan Ömer Abuşoğlu ve Parlamentodan diğer
siyasi parti temsilcileri imzaladı, 22 Mart
Peki, ben buradan soruyorum: Fransa
Parlamentosuna mayıs ayında gelen, ilk defa gelen o Kanun
Tasarısından daha önce, bizler, Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak, bir metin hazırlamıştık gruplar ve siyasi
parti temsilcileri olarak. Niçin bu hazırlanan metin Türkiye
Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir? Buradan soruyorum
ilgililere: Niçin?.. Kimden korktunuz, kimden endişe ediyorsunuz?
Niçin 22 Mart tarihinde hepimizin altını imzaladığı
ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kararı olarak çıkarma
taahhüdünde bulunduğumuz bu metin, niçin Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilip Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak
kararı olarak çıkarılmamıştır? Bunu, gelsinler,
İktidar Partisi milletvekilleri, bunun altına imza atan
Sayın Faruk Çelik, gelsinler, bu kürsüden bunu dile getirsinler.
Değerli milletvekilleri, bakınız,
biz, dört günden beri Almanyadayız Sayın Genel Başkanımızla.
Hükûmetimizin, İktidarımızın, dış Türklerle
ilgili olarak, Avrupada yaşayan vatandaşlarımızla
ilgili olarak somut bir tek adım atmadığının
delilini biraz sonra göstereceğim.
Geçen hafta Sayın Merkel buradaydı,
televizyon ekranları karşısında gülücükler dağıtılıyordu,
çok olumlu görüşmelerden bahsediliyordu. Ancak, bakınız,
dün Avrupada yayınlanan bir gazetemizin bir sayfasını
getirdim size. Bakınız, ana dilimize dokunmayın Hessen
eyaletinin Dezentbach kasabasında, anaokuluna altını
çizmek istiyorum- devam eden öğrencilerin ana dilleriyle konuşmasının
yasaklandığıyla ilgili bir haber değerli milletvekilleri.
Ne yaptınız bununla ilgili, Sayın Merkele ne söylediniz,
ne söylediniz Avrupadaki vatandaşlarımızın
problemleri, sıkıntılarıyla ilgili? Ve değerli
milletvekilleri, bakınız, Sayın Merkel bir öneri de getiriyor,
diyor ki önerisinde
Bundan sonra eş durumundan dolayı Avrupaya
gidecek olanlarla ilgili Türkiyede bir kurs ve onun ardından da
bir imtihan yapılmasıyla ilgili teklifle geliyor Türkiyeye
değerli milletvekilleri. Bizler hem içeride hem de dışarıda
Türkiyenin haklarını sonuna kadar savunmakta kararlı
olmazsak, 70 milyon insan aynı düşünce etrafında kenetlenmezsek,
550 milletvekili
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kandoğan,
lütfen, toparlar mısınız.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
olarak burada tek bir yumruk, tek bir yürek olmazsak, bunun arkasından
daha birçok parlamentodan benzeri kararlar gelebilir.
Bilirsiniz, Nasrettin Hoca, gece
uyurken sakalından bir fare geçmesi nedeniyle ertesi gün sakalını
kesiyor. Niye kestin diye soranlara da Yol olur diye korktum da
onun için kestim
Değerli milletvekilleri, bakınız,
elimde bir liste var. On sekiz ülke Ermeni, sözde Ermeni soykırımıyla
ilgili parlamentodan karar almış. Bakıyorum tarihlerine
-çoğunluğu bu iktidar döneminde- İsviçre 2003, Slovakya
2004, Polonya 2005, Hollanda 2004, Almanya 2005, Venezüella 2005, Litvanya
2006 ve daha önceden karar almış olan bazı ülkeler de
2004, 2005te benzeri kararları tekrarlamışlar.
Değerli milletvekilleri,
ben Sayın Dışişleri Bakanını dinledim Allah
aşkına, bu Tasarıdan önce ne yaptıklarıyla
ilgili bir tek cümle söyleyebildi mi Sayın Dışişleri
Bakanı? Ne yaptınız Sayın Bakanım? Bu Tasarının
Fransa Parlamentosundan geçmemesi için hangi çalışmalar
içerisine girdiniz veya bundan sonrasıyla ilgili somut hangi
önerileri getirdiniz? Ne yapacaksınız bundan sonra ve önümüzdeki
yıllarda diğer parlamentolardan da aynı kararlar
çıkmaya başlarsa bununla ilgili bir ön hazırlığınız
var mı, bir altyapı çalışmanız var mı?
Bakınız, Ermeniler 2015
yılı için şimdiden kollarını sıvadılar,
hazırlıklar yapıyorlar, 2015 yılını bütün
dünyada çok büyük gövde gösterileriyle değerlendirmek için hazırlıklar
yapıyorlar. Şimdiden uyarıyorum. Bugün 2006, daha çok
var, denilebilir, ama -2015 yılı- göz açıp kapayıncaya
kadar geçer. O nedenle, Hükûmetin bu noktada son derece duyarlı
olması lazım. Getirecekleri önerilerle ilgili olarak
bizler, Doğru Yol Partisi olarak sonuna kadar kendilerine destek
olacağımızı huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Kandoğan,
teşekkür ediyorum.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) Teşekkür
edebilir miyim?
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
Biraz daha söz verin Başkan.
BAŞKAN Teşekkür için Sayın
Kandoğan
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bir üzüntümü daha belirtmek
istiyorum. Danışma Kurulu önerisi getirildi.
BAŞKAN Sayın Kandoğan,
teşekkür için açtım mikrofonu. Lütfen
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) Hemen
onu söyleyeyim.
Yarım saat gruplar adına
konuşma için söz verildi, yarım saat, ama, burada grubu olmayan
bir milletvekili olarak beş dakika konuşma süresiyle
sınırlandırılan bir süre içerisinde düşüncelerimi
ifade etmeye çalıştım.
Bu duygularla sizleri, saygı
ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP ve Anavatan Partisi sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Kandoğan.
Sayın milletvekilleri, birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati : 17.25
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.33
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Siyasi parti grupları adına grup başkan vekilleri ve
grubu bulunmayan diğer parti milletvekillerinin, Fransız
Ulusal Meclisinde kabul edilen Ermeni soykırımının
olmadığını iddia edenlere ceza verilmesini öngören
yasa teklifini kınayan önergeleri (5/26)
BAŞKAN İç Tüzükün 59uncu
maddesine göre yapılan görüşmeler tamamlanmıştır.
Konuya ilişkin Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına verilmiş bir önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Fransız Ulusal Meclisi Ermeni
Soykırımının İnkârının Cezalandırılmasını
öngören yasa teklifinin, Türkiyenin bizzat Sayın Cumhurbaşkanı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükümet ve iş çevreleri düzeyinde
sarf ettiği bütün çabalara, Fransız Hükümetinin, basınının
ve tarihçilerinin eleştirilerine rağmen sadece çok az sayıdaki
milletvekilinin red oyuyla 12 Ekim 2006 tarihinde kabul etmiştir.
Tasarının Meclis üyelerinin sadece beşte birinin
oyuyla kabul edilmesi ve bu tasarıya karşı olduğu
anlaşılan çok sayıda milletvekilinin oy kullanmaya
cesaret edememesi Fransanın iç politika hesaplarıyla Ermeni
azınlığın etkisinde kaldığının
açık bir göstergesidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Fransız
Ulusal Meclisinde kabul edilen bu yasa tasarısını
şiddetle kınamakta, Ermeni asıllı vatandaşlarımız
dahil tüm Türk halkı bu girişimi tepkiyle karşılamaktadır.
Yakın tarihimizdeki bazı
uygulamalarıyla Cezayirde, Hindi Çiniinde, Madagaskarda
ve diğer bazı Afrika ülkelerinde 1 milyondan fazla masum
insanın ölümüne yol açan Fransa, başka ülkelerin tarihlerindeki
olaylar konusunda dikkatli konuşmak zorundadır. Kendi tarihiyle
ilgili suçlamalar karşısında konuyu tarihçilere
bırakmak gerektiğini ve tarihin yasayla yazılamayacağını
savunan Fransız siyaset adamlarının, Türkiyenin tarihine
gelince kendilerinde karar alma hakkı görmeleri ibret vericidir.
Türk milletinin tarihinden utanmasını
gerektirecek bir husus, tarihiyle yüzleşmek konusunda da bir
sıkıntısı bulunmamaktadır. Bugün birçok uluslararası
seçkin tarihçi, Ermeni iddialarının aksine, Birinci Dünya
Savaşı sırasında yaşanan olayların 1948
tarihli Soykırım Sözleşmesi hükümleri çerçevesinde
hiçbir şekilde soykırım olarak nitelendirilemeyeceğini
kanıtlarıyla ortaya koymuş bulunmaktadır; hatta
bunların arasında Fransızlar da vardır. Tüm
araştırmacılara açık olan arşivimiz bunu teyit
eden belgelerle doludur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
asırlar boyunca aynı topraklar üzerinde birlikte yaşamış
Türk ve Ermeni uluslarını savaş yıllarından
kaynaklanan önyargılara tutsak olmaktan kurtarmak ve dostluk
ile işbirliğine dayalı ortak bir geleceğe yönelmelerini
sağlamak amacıyla, Meclisimizin ortak girişimi çerçevesinde
geçen yıl ülkemiz tarafından Ermenistana yapılan,
tartışmalı tarihi dönemlerin birlikte araştırılması
ve gün ışığına çıkarılması için
Ortak Tarih Komisyonu kurulması yönündeki tarihsel nitelikteki
öneriye öncülük yapmıştır. Ne yazık ki, Ermeni Hükümeti
bu öneriye olumlu cevap vermemiştir.
Fransız Ulusal Meclisi, bu yasa
tasarısıyla ülkelerimiz arasındaki ilişkilere
büyük zarar vermekle kalmamakta, aynı zamanda Ermenistan ile
ilişkilerimizin normalleşmesi için sarf edilen çabalara
da darbe vurmaktadır.
Fransız Parlamentosunda bu
Yasanın kabulünün Türkiye ile Fransa arasındaki siyasi,
ekonomik, askeri ilişkilerde onarılmaz yaralar açacağı
ise tabiidir.
Ermenistanın Fransa ve
başka ülkelerdeki lobilerini kullanarak Türk milletinin hak
ve haysiyetine karşı yürüttüğü hasmane politikaların
maliyeti kendilerine büyük olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi,
dostluğa sığmayan ve demokratik bir ülkeye yakışmayan
bu yasa tasarısının yasalaşmasını önlemeye
yönelik uyarılarını ve girişimlerini ısrarla
sürdürecektir. Meclisimiz, yasa tasarısının yasalaşabilmesi
için izlenmesi gereken yasal sürecin bundan sonraki aşamasında
Fransız Parlamentosunda gerekli sağduyunun hakim olacağına
inanmak istemektedir.
Asli görevinin halklar arasında
dostluğun geliştirilmesini ve temel özgürlüklerin korunmasını
sağlayacak icraatlarda bulunmak olduğuna inanan Türkiye
Büyük Millet Meclisi, dostluğa sığmayan ve demokratik
bir ülkeye yakışmayan bu yasa tasarısının yasallaşmamasına
yönelik girişimlerini ısrarla sürdürecektir. Meclisimiz,
yasa tasarısının yasallaşabilmesi için izlenmesi
gereken uzun yasal sürecin müteakip aşamasında Fransız
Parlamentosunda gerekli sağduyunun hakim olacağını
ümit etmektedir.
Ancak bu geçen süre içinde Türk Hükümetinin
alacağı tedbirler tasarının yasalaşması
halinde Fransanın menfaatlarinin ne ölçüde zarara uğrayabileceğinin
de göstergesi olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda
halkımızın ve sivil toplum örgütlerimizin ulusal
çıkarlarımızı ve hassasiyetimizi koruma konusunda
gösterdiği duyarlılığı saygı ile karşılamaktadır.
Sadullah
Ergin Haluk
Koç Ömer Abuşoğlu
AK
Parti Grup Başkan Vekili CHP
Grup Başkan Vekili Anavatan
Grup Başkan Vekili
Hatay Samsun Gaziantep
Mehmet
Ağar Emin
Şirin
DYP
Genel Başkanı Genç
Parti
Elazığ İstanbul
BAŞKAN Bilgilerinize sunulmuştur.
(Alkışlar)
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Neyini
alkışlıyorsunuz?! Bunun alkışlanacak neyi
var Allah aşkına?!
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
okunmuş bulunan ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde ittifakla
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
Yalvarmadığınız kaldı
Neyini alkışlıyorsunuz?!
BAŞKAN -
benimsenen bu bildirinin
gereği Başkanlığımızca yerine getirilecektir.
HALUK KOÇ (Samsun) Bizim de imzamız
var
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara) Ne
olursa olsun
Benim de dedemi öldürdü Ermeniler. Ermeni boş mu
durdu?!
BAŞKAN Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
BAYRAM ALİ MERAL (Ankara)
Binlerce Erzurumluyu yaktılar
Hiçbir şey yapmadı!
V.-
ÖNERİLER (Devam)
B)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulunun
17.10.2006 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
İç Tüzükün 19uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının
384üncü sırasında yer alan 1239 sıra sayılı Kanun
Tasarısının bu kısmın 5inci sırasına
alınması ve diğer işlerin sırasının
buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 17.10.2006 Salı
günkü birleşiminde (bugün), sözlü sorular ile diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi, 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde sözlü
soruların görüşülmemesi, çalışma sürelerinin
ise 17.10.2006 Salı günkü birleşimde saat 23.00e kadar,
18.10.2006 Çarşamba günkü birleşimde saat 13.00ten 23.00e kadar
olması, 19.10.2006 Perşembe günkü birleşimde ise saat
13.00ten 22.00ye kadar olması,
1239 sıra sayılı Kanun
Tasarısının İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki
şekliyle olması,
Önerilmiştir.
1239 Sıra Sayılı
Vakıflar Kanunu Tasarısı
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde Sayısı
1. Bölüm 1 ila 30uncu Maddeler 30
2. Bölüm 31 ila 46ncı Maddeler 16
3.Bölüm 47 ila 72nci Maddeler 26
4. Bölüm 73 ila 82nci Maddeler(10 md.)
Geçici
1 ila 9uncu Maddeler (9 md.) 19
Toplam
Madde Sayısı 91
BAŞKAN Grup önerisinin lehinde
söz isteyen, Ordu Milletvekili Eyüp Fatsa.
EYÜP FATSA (Ordu) Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; grup
önerimizin lehinde söz aldım, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, Fransa Parlamentosunun
almış olduğu karar üzerine bir görüşme yapıldı.
Bu görüşmenin akabinde de, Meclisin çalışma saatleri
ve gündemiyle alakalı bir grup önerimiz oldu. Grup önerimizin
içeriği kısaca: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bugün saat
15.00te başlayan çalışmalarını 23.00te bitirmesi,
sözlü sorular ve diğer konuların görüşülmemesi; çarşamba
günü, yani yarın çalışmanın 13.00te başlayıp
23.00te bitmesi, sözlü soruların görüşülmemesi; perşembe
günü de, çalışmaların 13.00te başlayıp
22.00de bitmesi. Sadece, burada çalışma saatlerini düzenliyor;
ayrıca da, Vakıflar Kanun Tasarısını gündemin
ön sırasına alıyoruz. Danışma Kurulu talebimizin
içeriği kısaca bundan ibarettir. Ben, Genel Kurulun zaten
bir hafta önceden bu gündemi bildiğini biliyorum. Yani, bilinmeyen
bir gündemle Genel Kurulun huzuruna çıkmadık. Dolayısıyla,
bütün grupların bilmiş olduğu bir gündemi huzurlarınıza
getirdik.
Ben, Genel Kurulun Grup önerimize
olumlu cevap vereceği düşüncesiyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Fatsa.
Grup önerisinin lehinde söz isteyen
Sadullah Ergin, Hatay Milletvekili.
SADULLAH ERGİN (Hatay) Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
AK Parti Grubunun Grup önerisinin
ne içerdiğiyle ilgili olarak önerinin lehinde söz almış
bulunuyorum.
Bu haftanın çalışma
saatini benden önceki konuşmacı arkadaşım ifade
ettiler. Salı günü 15.00-23.00, çarşamba 13.00-23.00, perşembe
13.00-22.00 saatleri arasında çalışmayı öngörüyoruz
ve Vakıflar Yasasının temel yasa olmak suretiyle gündemin
5inci sırasına çekilmesini öngören bir Grup önerisidir.
Grup önerimize Genel Kurulumuzun
desteklerini bekler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ederim
Sayın Ergin.
Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen
Hatay Milletvekili Mehmet Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) Sayın
Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Tabii ki, Fransa Meclisinin almış
olduğu bu karardan son derece üzüntü duyduğumuzu ifade etmek
istiyoruz. Bu noktada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve yüce
Türk milleti büyük bir hayal kırıklığına, haksızlığa
maruz bırakılmıştır. Ben, bunun, Senatodan ve
Sayın Fransa Cumhurbaşkanından veto edileceği ve
bu hatadan, bu yanlıştan en kısa zamanda dönüleceği
inancımda ve beklentimde olduğumu ifade etmek istiyorum.
Tabii ki, ayrıca şunu da
ifade etmek lazım, çok üzerine belki vurgu yapmamak lazım
ama, çok önemli bir mevzu görüşülür iken ayrıca Parlamentoya
katılımın az olması, birtakım partilerimizin
bu görüşmelere az sayıda milletvekiliyle gelmiş olmaları,
bizim diğer bir üzüntümüz. Bu noktada daha duyarlı olmamız
gerektiği kanaatindeyim. Bütün milletvekillerinin ve bütün
parti liderlerinin, bütün Bakanlar Kurulunun ayrıca burada
bulunuyor olması, görüntü itibariyle ve ciddiyet itibariyle
daha doğru bir davranış tarzı olacaktı şeklindeki
kanaatlerimi siz değerli milletvekillerinin görüşlerine
arz ediyorum.
Tabii ki bugün Danışma Kurulu
kararı var. Danışma Kurulu kararı gereğince
yaklaşık bir ay ve daha fazla uzun zamandan beri komisyonda
görüşülen Vakıflar Kanunu Tasarısı, Avrupa Birliği
uyum yasaları çerçevesinde -Vakıflar Kanunu Tasarısı-
görüşülecek. Fakat, bizim özellikle vurgulamak istediğimiz
şu: Mutlaka temel kanun olarak gelmesi gerekmezdi. Evet, İç
Tüzük 91inci madde değişti, ama, bütün kanunları,
İç Tüzük 91e göre temel kanun niteliğiyle Parlamentoya
getirip milletvekillerinin her maddeyle ilgili
Çünkü biz, kanunun
her maddesinin önemli olduğuna inanıyoruz ve her kanun tasarı
ve teklifinin her bir maddesinin ayrı ayrı görüşülüp,
ayrı ayrı müzakere edilip milletvekillerimizin bu noktadaki
katkılarının, bu noktadaki gayretlerinin alınmasından
sonra yasalaşmasının daha makul, daha demokratik olduğunu
düşünüyorum. Ama, temel kanun olarak getirdiğiniz zaman,
yirmi maddeyi, otuz maddeyi, hatta, kırk maddeyi tek bir bölüm
hâline alıyorsunuz ve tek bir bölüm hâlinde, sadece bir milletvekilinin
bölümle ilgili görüşlerini alarak kanunlaştırıyorsunuz.
Teknik açıdan da, maalesef, yasalarda,
kanunlaşan, Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen kanunlarda
eksikliklerin, yanlışlıkların ve birtakım
gözden kaçırılan unsurların olduğuyla baş başa
kalıyoruz. O yüzden ben, özellikle İktidar Grubundan rica
ediyorum: Evet, haftada üç gün değil, beş gün çalışalım,
haftada altı gün çalışalım ve çalışma saatlerini
gerekirse saat bir ile yirmi dört arası yapalım, çalışma
sürelerini uzatalım, ama, gelen kanun teklif ve tasarılarını,
sürekli, böyle, milletvekilleri sadece konuşmasın diye
Yani başka bir gerekçe yok. Yani, milletvekilleri fuzuli mi,
muhalefet veya iktidar fuzuli mi, muhalefet fuzuli mi?! Ben, kimsenin
fuzuli olduğuna inanmıyorum. Yani, İktidarın da
muhalefetin de bütün milletvekillerinin de, bu yüce çatı altında
toplanmış olan bu siyasi varlığımızın
fuzuli olduğuna inanmıyorum. İllaki milletvekilleri
konuşmasın, sadece milletvekilleri konuşmasın
ve Meclisimizin zamanını sanki boşa harcıyorlarmış
gibi bir intibayla, yani temel kanun olarak sürekli bu şekilde
kanun tasarılarını görüşmemizin faydalı olduğunu
düşünmüyorum.
Diğer taraftan, bakın, mesela,
Tohumculuk Kanunu geldi; Tohumculuk Kanunu şu an yok. Tohumculuk
Kanununun da temel kanun olarak görüşme niteliği vardı.
Onu da temel kanun olarak görüştük; ama
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN Sayın Eraslan,
lütfen
MEHMET ERASLAN (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla)
tarım
sektörünün, girdi maliyetleri yüksek, ürün fiyatları düşük
olan tarım sektörünün, gerçekten ciddi manada sıkıntı
yaşayan, varlık ile yokluk arasında boğuşan tarım
sektörünün sorununa Tohumculuk Kanunu en ufak bir yarar sağlamamıştır;
en ufak bir fayda mülahaza etmedik o konuda.
Değerli arkadaşlar, beşinci
yasama yılına girdik, dört yasama yılını geride
bıraktık. Ben, hiç bari, beşinci yasama yılının
daha demokratik şartlarda kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesi tekniğinin uygulanmasını talep ediyorum
ve dört yasama yılında çözülememiş toplumsal ve sektörel
birtakım sorunların, iktisadi sorunların, KOBİlerimizin,
esnaf sanatkârlarımızın, kamu personelimizin, gençliğimizin,
kadınımızın, iç ve dış politikada bugüne
kadar çözülememiş birtakım sorunların beşinci
yasama yılında çözüleceği inancını burada
belirterek, hepinizi saygıyla, hepinizi hürmetle selamlıyorum.
Sağ olun. (Anavatan Partisi ve
AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen
Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun Sayın Koç. (CHP sıralarından
alkışlar)
HALUK KOÇ (Samsun) Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; her ne kadar süre
beş dakika gözüküyorsa da, normal İç Tüzükte tanınan
süre on dakika, onu anımsatmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım.
Aleyhinde söz alma gerekçelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
eylülün üçüncü haftasında Türkiye Büyük Millet Meclisi, Grubunuz
tarafından, olağanüstü toplantıya çağrıldığı
gündemde bazı yasa tasarıları vardı anımsayacaksınız.
Bu yasa tasarılarından, bazı uluslararası sözleşmelerin
onaylanmasına dönük olanlar çıktı. Özel okullarla ilgili
olan düzenlemenin, bizim karşı çıkmamız üzerine,
uyarmamız üzerine, temel yasa garabeti içerisinde getirilmiş
olmasına rağmen, hülle yaparak, konuyla ilgili olmayan
bir madde önergesi üzerinde başka bir yerdeki sakıncayı
anlatarak Genel Kurula bazı yanlışları düzeltme
şansını yakaladık. Buna rağmen, söylediğimiz
çekinceler çerçevesinde Sayın Cumhurbaşkanı 12nci
maddesini bir kez daha görüşmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
geri gönderdi.
Değerli arkadaşlarım,
bunlar arasında, olağanüstü toplantı gündeminde Tohumculuk
Yasası vardı. Tohumculuk Yasası, bu nasıl bir yasa
ki, 2004 yılından beri olağanüstü görüşülmeyi bekliyor,
sürekli olarak gündeme alınıyor. Önce normal yasa olarak
getirildi, konuşmacılar belirlendi, gündem tayin edildi,
gün belirlendi, fakat bir türlü Tohumculuk Yasa Tasarısını
getiremediniz. Tarımdaki ağır sorunların, tarımla
uğraşan insanlarımız üzerindeki ağır sorunların
Türkiye Büyük Millet Meclisinde tarımla ilgili bir kanun tasarısının
görüşülmesi sırasında gündeme getirilmesinden çekindiniz
diye düşünüyor insan ister istemez. Peki, bunun Avrupa Birliği
müktesebatıyla bir ilgisi var mı; çok tartışmalı.
Eğer, öyle olsa, mutlaka, bunu bir yerde bir şekilde çıkartmak
için elinizden geleni yapardınız. Bu arada onu da çıkartma,
yani paketin arasına sıkıştırma
Peki ne oldu,
ne oldu; yine temel yasa kapsamında ele alıyorsunuz ve bakın
üç gündür son geri kalan on üç, on dört, geçici maddelerle on beş
maddesini Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşmeden,
şimdi, Vakıflar Yasasının 9 Kasıma, 10 Kasıma
yetiştirilmesi sürecinde Meclisi ekspres yasa imalatında
kullanmak istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bu yanlış bir yol. Temel yasa birçok sakıncayı da beraberinde
getiriyor. Temel yasa yok mu; temel yasa var. Toplumu ve hukukun temel
bir dalını tümüyle ilgilendiren yasalar temel yasa tanımında
yer alıyorlar. Evet, var. Mesela, Türk Medeni Yasası, Türk Ceza
Yasası, Ticaret Yasası temel yasadır. Buna bizim de
itiraz ettiğimiz yok. Temel yasa kapsamında görüşülür.
Ama dikkat edin değerli arkadaşlarım, bunu söylemek zorundayız,
bunu söylemek zorundayız; biliyorum Meclisin ara verme saatine
az kaldı, ama bunu söylemek zorundayız: Her konuyu temel yasa
olarak getirdiğiniz zaman birçok yanlışı görmeden
geçersiniz.
Değerli arkadaşlarım,
her ne kadar, Sayın Başbakan Yardımcısı burada,
Vakıflar Kanununu üstlenmiş durumda. Bu Kanunun Avrupa
müktesebatı için önemli olduğunu Grubunuzda konuşmuşsunuzdur,
size anlatılmıştır ya da Adalet Komisyonunda görev
yapan arkadaşlarınız tarafından bilgilendirilmişsinizdir.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, temel yasa kapsamında Vakıflar Kanununu görüştüğünüz
zaman, henüz daha kapağı açılmamış birçok tuzağın
içine düşeceksiniz ve 22nci Dönem iktidar sorumluluğu
olan bir siyasi parti grubu olarak, bunun sorumluluğunu, yaşadığınız
sürece ve siyaset yaptığınız sürece, kanımca
ağır olacak ama bunu söylemek zorundayım, bir siyasi vebal
olarak taşıyacaksınız.
Madde madde görüşülse, mesela,
bu Kanunun 26ncı, 25inci, 14üncü, 15inci, 16ncı, 7nci,
5inci, geçici 7nci maddeleri neler getiriyor? Ben dersimi çalışıp
da konuşuyorum. Satır satır
Değerli arkadaşlarım,
neler getiriyor? Neler, ne sıkıntılar getirecek Türkiyenin
önüne? Hele bu tartıştığımız süreçte. Bakın,
üç saattir ne tartışıyoruz?! Üç saattir, Türkiyenin
âdeta yaşadığı coğrafyada tarihiyle, geçmişiyle,
onuruyla muhasara edilişini konuşuyoruz, esaret altına
alınışını konuşuyoruz, hakarete uğrayışını
konuşuyoruz ve bunlarla ne gibi başka gelişmelere
yol açacağınızı hiç düşünmeden geçeceksiniz.
Bakın, temel yasanın
sıkıntılarını söylüyorum değerli arkadaşlarım.
Hangi maddede hangi tuzak var? Çok iyi, siz bunu yapmak zorundasınız,
el kaldırın, geçecek. Bir de önerge problemi. Değerli
arkadaşlarım, bu temel yasa işi ortaya çıktığından
itibaren bir önerge sıkıntısı yaşanıyor.
Biliyorsunuz, normal kanunların görüşülmesi sırasında
her maddeyle ilgili yedi önerge verilebilir. Siyasi parti gruplarına
birer önerge hakkı düşüyor, Anayasaya aykırılık
önergeleri de dahil olmak üzere, yedi önerge verilebilir. Temel yasa
garabeti tanımlandıktan sonra, önerge sayısı da
Biliyorsunuz, maddeler okunmuyor. Ben, 25i, 26yı, 15i, 7yi söyledim
size; belki aklınızda bir şeyler uyandırabilirim,
dönüp bakarsınız diye yemekten sonra. Belki bakarsınız
diye; çünkü, bunlar görüşülürken geçecek değerli arkadaşlarım.
O madde ne getiriyor, yabancılara ne haklar veriyor ve tanımlamada
söyleyeceğim mazbut vakıflarla ilgili ne getiriyor, mülhak
vakıflarla ilgili ne getiriyor, Türkiye'ye mükellefiyeti
ne; bütün bunları görmeden geçeceksiniz. Peki, bu konuda önergeler
var, ikiye sınırladı; Anayasa Mahkemesi bu uygulamayı
iptal etti, yedi olması lazım, dedi. Ama, ne acıdır
ki, Türkiye'nin en yüksek yargı organı (Bunu artık burada
söylemek zorundayım.) on beş ay geçmesine rağmen, bir
iptal kararının bir cümlesiyle ilgili gerekçeli kararını
henüz yayınlamamıştır.
Değerli arkadaşlarım,
milletvekilleri Kanunlar Kararların önünde, siyasi partideki
grupta çalışanlar ellerinde kutular Kanunlar Kararların
önünde, önergeyi sen 11.53te vereceksin, ben 11.52de vereceğim,
bir dakika yarışında; bu yakışıyor mu değerli
arkadaşlarım, şık bir olay mı bu?! Şimdi,
her madde için biz iki önerge hazırladık. Sizler de beş
önerge hazırlamışsınız. Ne olacak?! İki
önerge görüşülecek. Kura çekeceğiz diyecek Divan. Bana,
biriniz, İç Tüzükte bir kanunun görüşülmesi sırasında
verilen önergeler arasında aynı saatte gelenlerin hangisinin
görüşüleceğine kurayla karar verilsin içeriğini
taşıyan bana bir İç Tüzük maddesi gösterin! Buyurun size
bir usul tartışması!.. Buyurun bir usul tartışması!..
Böyle bir şey olur mu?! Kurayla hangi önergenin
Demin özel
eğitim kurumlarından bahsettim değerli arkadaşım,
özel eğitim kurumlarında yapılan bir fahiş hatayı,
hülle yaparak, ilgisi olmayan bir maddede bir önerge şansı
yakalayarak size anlatmaya çalıştığımızı
söyledim. Kurayla mı şansımızı belirleyeceğiz?!
Kurayla mı Türkiyenin kaderini belirleyeceğiz?! Böyle
bir şey olur mu?!
Değerli arkadaşlarım,
sakat iş yapıyoruz, yanlış iş yapıyoruz;
iftar öncesinde canınızı sıktığımı
biliyorum, ama bunları konuşmak zorundayız. Bu Yasa,
Türkiye Büyük Millet Meclisine de İktidar Grubu olarak sizlerin
sırtına da ağır veballer yüklüyor değerli arkadaşlarım.
Otuz madde bir bölüm!.. Neler geçecek
oradan, neler geçecek!.. Develer geçecek anahtar deliğinden,
öyle söyleyeyim! Uygulamaların sonunda neler gelecek ve kendi
ülkemizde, kendi varlıklarımızla, kendi düzenimizle
ve
O tartışmalara girmiyorum, mütekabiliyet tartışmalarına;
kimseyi de rehin tutarak bunları söylemiyoruz (Eleştiriler
çerçevesinde söylüyorum.) ama, Türkiyede Türkiye Cumhuriyeti
devletinin hukukunun geçerli olduğu ve Türkiye Cumhuriyetinin
bir ulus devlet olduğu, Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan
herkesin soyu sopu, dini, inancı, mezhebi ne olursa olsun
eşit
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) Bitiriyorum.
BAŞKAN Sayın Koç, lütfen
toparlar mısınız.
Buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla)
yurttaşlık
bağıyla Anayasa önünde eşit olduğunu ifade ediyoruz.
Kimseye özel hak, özel hukuk, kimsenin gölgesinde, kimsenin inayetinde,
kimsenin mazhariyetinde, vermek durumunda da değiliz değerli
arkadaşlar. Onun için, temel yasa olarak görüşülecek bu Kanunun
maddelerini burada, 1inci madde, adını okuyacak, oylayacaksınız;
2nci madde, okuyacak, oylayacaksınız
Sorumluluklarından
kaçamayacaksınız.
Evet, Grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum.
Hepinize saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN Teşekkür ediyorum.
Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) Karar
yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN Arayacağım
Sayın Kandoğan.
Kabul edenler
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) Senin
canına okuyacağız ama
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) Bayram,
ne biçim konuşuyorsun sen ya! Kimin canına okuyorsun?
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
iki Kâtip Üye arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik
cihazla oylama yapacağız.
Beş dakika süre veriyorum.
Sayın milletvekilleri, bu süre
içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım
istemelerini, bu yardıma
rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını,
oylama için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen
beş dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yok.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.10
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
B)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş
olduğu önerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve aynı zamanda karar yeter sayısı
arayacağım.
Elektronik cihazla oylama yapacağız.
Üç dakika süre veriyorum.
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Birleşime üç dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.19
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.20
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 8inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
V.-
ÖNERİLER (Devam)
B)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzükün 91inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubunun İç Tüzükün 19uncu maddesine göre vermiş
olduğu önerinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi öneriyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Öneriyi Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı yoktur.
Bu nedenle, sözlü soru önergeleri
ile kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 18 Ekim Çarşamba günü saat 15.00te toplanmak üzere, birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 18.21