DÖNEM: 22 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
CİLT : 151
80inci
Birleşim
27 Mart 2007 Salı
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Çanakkale
Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak
amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda
yapılan son değişikliklere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
2.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son yıllardaki
ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine girmelerine
ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere
ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının
sorunlarına ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet
Tiyatroları'ndaki sıkıntılara ilişkin gündem
dışı konuşması
3.-
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki göl, gölet,
obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına
ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın
etkisine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
B) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da
gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/430)
C) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1236)
2.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813
Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin
(2/192) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/443)
3.-
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/444)
V. - GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI
A) ÖN GÖRÜŞMELER
1.-
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı
ürününün ekonomik değerinin artırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/99)
2.-
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin,
don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
3.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/384)
4.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin,
kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının
ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/410)
VI. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve
Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı: 860)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın,
Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/1037) (S. Sayısı: 967)
5.-
Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8
Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbulda Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü
Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı:
1243)
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi
ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı:
1245)
7.-
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı:
1342)
8.-
17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1301) (S. Sayısı: 1352)
9.-
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/437) (S. Sayısı: 1150)
10.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Millî Savunma
Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı: 1080)
11.-
Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma
Komisyonu Raporu (1/1213) (S. Sayısı: 1263)
12.-
15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1315) (S. Sayısı:
1361)
VII. - ÖNERİLER
A) DANIŞMA
KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VIII. - OYLAMALAR
1.-
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
oylaması
IX. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
İzmir Milletvekili Oğuz OYAN'ın, F tipi cezaevlerindeki
bir uygulamaya ilişkin sorusu ve
Adalet Bakanı Cemil
ÇİÇEK'in cevabı (7/20002)
2.-
Antalya Milletvekili Osman ÖZCAN'ın, KOBİ'lerin borçlarının
yeniden yapılandırılmasına yönelik kanunun uygulamasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif ŞENER'in cevabı
(7/20034)
3.-
Balıkesir Milletvekili Turhan ÇÖMEZ'in, çocuk istismarı
konulu dava sayısına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Cemil ÇİÇEK'in cevabı (7/20114)
4.-
Antalya Milletvekili Nail KAMACI'nın, Antalya Büyükşehir
Belediyesiyle ilgili bir iddiaya ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/20358)
5.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20402)
6.-
Ordu Milletvekili Kâzım TÜRKMEN'in, Ordu'da yıkılacağı
iddia edilen bir okul binasına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20403)
7.-
Bartın Milletvekili Hacı İbrahim KABARIK'ın, 2006
yılında Bartın'a ayrılan ödeneğe ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/20404)
8.-
İzmir Milletvekili Ali Rıza BODUR'un, Kasımpaşa
Orduevine ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı
(7/20411)
9.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Adıyaman ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20450)
10.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Aksaray ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20474)
11.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20475)
12.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Ağrı ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20476)
13.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bingöl ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Osman PEPE'nin cevabı (7/20477)
14.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bitlis ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20478)
15.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Bartın ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20479)
16.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Elâzığ ilindeki
yatırımlara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Osman PEPE'nin cevabı (7/20480)
17.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Erzurum ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Osman PEPE'nin cevabı
(7/20481)
18.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya, Aksaray, Adıyaman,
Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı,
Bursa, Bolu, Batman, Bayburt, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir,
Siirt, Şırnak, Kütahya, Gümüşhane, Kayseri, Kars, Erzurum,
Kilis ve Elâzığ, illerindeki yatırımlara ilişkin
soruları ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Mehmet Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20499, 20500, 20501, 20502,
20503, 20504, 20505, 20506, 20507, 20508, 20509, 20510, 20511, 20512, 20513,
20514, 20515, 20516, 20517, 20518, 20519, 20520, 20521, 20522, 20523, 20524)
19.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Amasya, Aksaray, Adıyaman,
Ağrı, Bingöl, Bitlis, Bartın, Düzce, Çankırı,
Bursa, Bolu, Batman, Rize, Karabük, Sakarya, Nevşehir, Siirt,
Şırnak, Kütahya, Gümüşhane, Kayseri, Kars, Bayburt, Erzurum,
Kilis ve Elâzığ, illerindeki yatırımlara ilişkin
soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in
cevabı (7/20629, 20630, 20631, 20632, 20633, 20634, 20635, 20636, 20637,
20638, 20639, 20640, 20641, 20642, 20643, 20644, 20645, 20646, 20647, 20648,
20649, 20650, 20651, 20652, 20653, 20654)
20.-
İzmir Milletvekili Enver ÖKTEM'in, TÜPRAŞ'ın bir grup
hissesinin satışının iptaline ilişkin
Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın
cevabı (7/20761)
21.-Çorum
Milletvekili Feridun AYVAZOĞLU'nun, bir köyün isminin değiştirilmesine
ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU'nun cevabı
(7/20769)
22.-
İstanbul Milletvekili Ali Rıza GÜLÇİÇEK'in, bir köyün
isminin değiştirilmesine ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU'nun cevabı (7/20798)
23.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, Adıyaman'daki
taşımalı eğitim hizmetlerine ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin ÇELİK'in cevabı
(7/20802)
24.-
Giresun Milletvekili Mehmet IŞIK'ın, büyük marketlerle ilgili
kanun tasarısına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret
Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20812)
25.-
Tekirdağ Milletvekili Mehmet Nuri SAYGUN'un, tarım sektörüyle
ilgili bir açıklamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi EKER'in cevabı
(7/20848)
26.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN'in, hakkında müfettiş
raporu olan bir personele ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin ÇELİK'in cevabı (7/20892)
27.-
Antalya Milletvekili Feridun Fikret BALOĞLU'nun, Antalya-Akseki
elektrik dağıtım şebekesinin güçlendirilmesine
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN'ın cevabı
(7/20906)
28.-
Malatya Milletvekili Süleyman SARIBAŞ'ın, bazı ülkelerin
silahlanmasının oluşturduğu tehdide ilişkin
sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi GÖNÜL'ün cevabı
(7/20909)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.00'te açılarak dört oturum yaptı.
Bir ila Üçüncü
Oturumlar
Eskişehir
Milletvekili Fahri Keskin, Çanakkale Zaferi'nin 92'nci yıl dönümü
münasebetiyle, Çanakkale destanını doğru okumanın,
doğru anlamanın ve yeni nesillere doğru aktarmanın
önemine,
Ankara
Milletvekili Oya Araslı, yargı bağımsızlığının
önemine, çağımızın parlamenter rejimlerinde hukukun
üstünlüğünü sağlama, kişi haklarını koruma
konusunda en büyük görevin yargıya düştüğüne; yargının
bu görevini sağlıklı bir biçimde yerine getirebilmesinin
ön koşulunun ise yargı bağımsızlığı
olduğuna,
Kayseri
Milletvekili Adem Baştürk, Dünya Su Günü münasebetiyle, miktarı
dünyada sınırlı olan su kaynaklarını, özellikle
bölgemizde, daha dikkatli ve tasarruflu kullanmanın gereğine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
Portekiz
Meclis Başkanı Jaime Gama'nın davetlisi olarak Portekiz'e
resmî ziyarette bulunacak olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Bülent Arınç'ın beraberindeki Parlamento
heyetini oluşturmak üzere gruplarınca isimleri bildirilen
milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel
Kurulun bilgisine sunuldu.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 58, 134, 320 ve
346'ncı sıralarındaki (10/99), (10/184), (10/384) ve
(10/410) esas numaralı kayısı üreticilerinin sorunları
ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 27/3/2007 Salı günkü birleşiminde birleştirilerek
birlikte yapılmasına ve aynı günkü birleşimde kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; gündemin "Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının 432'nci sırasında
yer alan 1354 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin bu kısmın
4'üncü, 33'üncü sırasında yer alan 860 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 5'inci, 60'ıncı sırasında
yer alan 967 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
6'ncı, 19'uncu sırasında yer alan 1243 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 7'nci, 20'nci sırasında yer
alan 1245 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
8'inci, 302'nci sırasında yer alan 1080 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 12'nci, 378'inci sırasında
yer alan 1263 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın
13'üncü, 439'uncu sırasında yer alan 1361 sıra sayılı
Kanun Tasarısı'nın 14'üncü sırasına alınmasına
ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Denizli
Milletvekili Ümmet Kandoğan, Oturum Başkanı İsmail
Alptekin'in tutumuyla ilgili, usul müzakeresi talebini yerine
getirmemesi nedeniyle bir açıklamada bulundu.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden,
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı'nın
(1/1030) (S. Sayısı: 904) görüşmeleri, ilgili komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından,
Ertelendi.
3'üncü
sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın (1/1254)
(S. Sayısı: 1266) görüşmelerine devam olunarak, çerçeve
2'nci maddeye bağlı geçici 9'uncu maddeye kadar kabul edildi.
Saat
18.19'da toplanmak üzere, üçüncü oturuma 18.06'da son verildi.
İsmail
Alptekin
TBMM
Başkanı Vekili
Bayram Özçelik Yaşar Tüzün
Burdur
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Dördüncü
Oturum
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
3'üncü
sırasında bulunan, Gecekondu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1254) (S. Sayısı:
1266) görüşmeleri tamamlanarak,
4'üncü
sırasında bulunan, Bursa Milletvekilleri Faruk Çelik ve
Mustafa Dündar'ın, Toplu Konut Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/945) (S. Sayısı:
1354) yapılan görüşmelerden sonra,
Kabul
edildi.
27
Mart 2007 Salı günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşime
20.01'de son verildi.
Nevzat Pakdil
Başkan
Vekili
Bayram Özçelik Ahmet Küçük
Burdur Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
No.: 109
II. - GELEN
KÂĞITLAR
23 Mart 2007
Cuma
Tasarılar
1.-
Türkiye ile Mısır Arasında Doğal Gaz Alanında
İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/1336) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2007)
2.-
İstiklal Marşının Kabulünü ve Mehmet Akif Ersoy'u
Anma Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Tasarısı
(1/1337) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.3.2007)
Teklifler
1.-
Diyarbakır Milletvekili İrfan Riza Yazıcıoğlu
ve 14 Milletvekilinin; Kamu Görevlerinden Ayrılanların
Yapamayacakları İşler Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/978) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14.3.2007)
2.-
Aydın Milletvekili Mehmet Mesut Özakcan ve 3 Milletvekilinin;
Dört İlçe Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Eki Cetvellerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/979) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
15.3.2007)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 16 Milletvekilinin; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkındaki Kanun Teklifi (2/980) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
4.-
İzmir Milletvekili Hakkı Ülkü ve 17 Milletvekilinin; Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/981) (Adalet ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
5.-
Ankara Milletvekili Önder Sav ve 35 Milletvekilinin; 2876 Sayılı
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Kanununun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Kaldırılmasına
İlişkin Kanun Teklifi (2/982) (Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16.3.2007)
6.-
İstanbul Milletvekili Alaattin Büyükkaya ve 4 Milletvekilinin;
3.1.2002 Tarihli ve 4733 Sayılı Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz
ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğünün Yeniden Yapılandırılması
ile Tütün ve Tütün Mamullerinin Üretimine, İç ve Dış
Alım ve Satımına, 4046 Sayılı Kanunda ve 233 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/983) (Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22.3.2007)
Raporlar
1.-
Kamu İdare, Kurum ve Kuruluşlarında Geçici
İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli
İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne
Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1318)
(S. Sayısı: 1366) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
2.-
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı'nın; 357 sayılı
Askeri Hakimler Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan
Gündeme Alınma Önergesi (2/138) (S. Sayısı: 1367) (Dağıtma
tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü'nün; Nakdi Tazminat ve Aylık
Bağlanması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine
Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/862) (S. Sayısı:
1368) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
4.-
Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu'nun; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/971) (S. Sayısı:
1369) (Dağıtma tarihi: 23.3.2007) (GÜNDEME)
No.: 110
26 Mart 2007
Pazartesi
Geri
Alınan Yazılı Soru Önergesi
1.-
İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN, bir zanlının serbest
bırakılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesini 26/3/2007 tarihinde geri almıştır
(7/20907)
No.: 111
27 Mart 2007
Salı
Tasarı
1.-
Yunus Emre Vakfı Kanunu Tasarısı (1/1338) (Dışişleri
; Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2007)
Teklifler
1.-
Sakarya Milletvekili Süleyman Gündüz'ün; Tababet ve Şuabatı
Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna Bir
Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/984) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 15.3.2007)
2.-
Antalya Milletvekili Tuncay Ercenk ve 16 Milletvekilinin; 3213 sayılı
Maden Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/985) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
16.3.2007)
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 35 Milletvekilinin; Küçük
ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin Mali Sektöre Olan Borçlarının
Yeniden Yapılandırılması Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/986) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2007)
4.-
İzmir Milletvekili Enver Öktem ve 11 Milletvekilinin; Arıcılık
Kanunu Teklifi (2/987) (Adalet ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
20.3.2007)
5.-
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan ve 2 Milletvekilinin; Türkiye
Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim
Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/988) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.3.2007)
Rapor
1.-
1.3.2007 Tarihli ve 5588 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/1331) (S. Sayısı: 1371) (Dağıtma
tarihi: 27.3.2007) (GÜNDEME)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.-
Manisa Milletvekili Hasan ÖREN ve 21 Milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da
gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/430) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/3/2007)
27 Mart 2007
Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.00
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 80'inci Birleşimi'ni açıyorum.
III. - Y O K
L A M A
BAŞKAN - Elektronik cihazla
yoklama yapacağız.
Yoklama için beş dakika süre
vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere
başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç sayın
milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz,
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan
son değişiklikler hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili
İbrahim Köşdere'ye aittir.
Buyurun Sayın Köşdere.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
1.-
Çanakkale Milletvekili İbrahim Köşdere'nin, Çanakkale
Savaşı'nı ziyaretçilere daha iyi ve daha bilinçli anlatmak
amacıyla Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda
yapılan son değişikliklere ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
İBRAHİM KÖŞDERE (Çanakkale)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarımız;
Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı'nda yapılan
son değişikliklerle ilgili söz almış bulunmaktayım.
Gelibolu Millî Parkı, hâlen,
Millî Park içindeki bütün uygulamalarıyla Millî Park Uzun Devre
Gelişim Planı ve ilgili yasa ve yönetmelikler çerçevesinde
sürdürülmektedir. Bu uygulamalar kapsamında bir dizi ana proje
ve bunların alt projeleri öngörülmektedir. Millî Park'ın tanıtımına
ilişkin sergi salonu, satış birimi, sinema salonu,
toplantı salonu, kütüphane, kafeterya gibi bölümlerin yer aldığı
Kilye Koyu Ana Tanıtım Merkezi tamamlanarak, 18 Mart 2005
tarihinde kullanıma açılmıştır.
Şehitler Projesi kapsamında,
28 adet şüheda kabristanından Soğanlıdere,
Şahindere, Kocadere, Hastane ve Anafartalar Köy Şehitliği
2005 yılında yapılarak, ziyaretçilerin izlenimine
ve hizmetine sunulmuştur.
Değerli arkadaşlar, Gelibolu
Yarımadası'yla ilgili yapmış olduğumuz bu güzel
eserleri, Allah hepimize birlikte nasip etti. İktidarıyla
muhalefetiyle geçirmiş olduğumuz yasa çerçevesinde, Gelibolu
Yarımadası'ndaki büyük ihmalin yıllar sonra bizlere
nasip olması, büyük bir tesadüf değildir. Bu, tesadüften
ziyade, şehitleri anma ve şehitlerin ruhunu şad etme
adına alınmış bir iradedir. Bu iradeyi koyma
adına bizlere büyük destek veren başta Sayın Başbakanımız
Recep Tayyip Erdoğan, bakanlarımız, Çevre-Orman Bakanımız,
Devlet Bakanımız, Kültür Bakanımız ve bu bakanlıklarda
çalışan bürokratların çok büyük emeği ve desteği
olmuştur ve olmaktadır. Son zamanlarda, bu şehitliklerde
yapmış olduğumuz projeleri peş peşe bitirmenin
mutluluğunu Çanakkale halkımız olarak bizler paylaşıyoruz.
Ancak, bu şehitliklere gitme arzusunu duyan 81 ildeki vatandaşlarımıza
ve yurt dışından gelen misafirlerimize, daha iyi koşullarda
gezip görme ve o savaş anılarını yaşatma
adına güzel çalışmalarımız devam etmekte
olup ve yıllar geçtikçe ziyaretçilerimizin çoğalmasından
ve hatta, geçen sene rekor seviyeye doğru ulaştığımız
3 milyon ziyaretçinin gelip ziyaret etmesinden Çanakkale halkımızın
memnuniyetini ben buradan ifade etmek istiyorum.
Alan kılavuzluğuyla ilgili
buraya gelen, şehitlerimizin, daha rahat, bilinç içinde, söz
birliği içinde alan kılavuzlarımızın vermiş
olacakları bilgiler çerçevesinde tarih bilinciyle donatılmış,
Çanakkale Savaşlarının oluşumundan ve sonucuna
kadar daha iyi bilgilendirilmesi için, buradan, yine, Çanakkale
milletvekilleri olarak, bizler bir yasa çıkardık, bu yasada
büyük desteğiniz oldu. Bu desteğinizden dolayı, bir
daha, bu milletin kürsüsünden, sizlerin huzurunda teşekkür etmek
istiyorum. Bu Alan Kılavuzluğu Yasası'ndan istifade
eden başta Eceabat, Gelibolu ve Çanakkale Merkez olmak üzere
eğitim alan, kurs alan kardeşlerimiz, 189 kişi, bilinçli
program içinde yapılan sınavlar sonucunda kimliklerini
kazanmış; artık, bundan sonra bütün denetim ve bilgilendirmeyi,
Çanakkale Savaşlarıyla ilgili güzel anlatımını,
gelen misafirlerimize daha iyi, bilinçli anlatma açısından
güzel bir hizmet olduğu kanaatindeyim. Ancak, bu hizmetler, talep
edildiği takdirde hizmetin sonucudur. Şimdi, bizim Çevre
ve Orman Bakanlığımızın Millî Parklar Genel Müdürlüğümüz
kanalıyla Kilye Koyu'nda Ana Tanıtım Merkezi ihalesi
yapılmış; yiyecek, içecek, sosyal imkân ve sosyal tesislerle
donatılan bu yerden verilen hizmetlerin karşılığı,
hiçbir zaman, alan kılavuzluğu bedeli dışında,
şehitliklere giriş ücreti değildir. Maalesef, 18 Mart
2007'de Sayın Başbakanımızın, bakanlarımızın
ve milletvekillerimizin onurlandırdığı, bizim
ziyaretlerimizden sonra bir gazetede, efendim, "Ayakbastı
parası" diye bir başlık atılmıştı.
Bizi son derece, derinden üzmüştür. Hiçbir talebin bedeli yoktur.
Alan kılavuzluğu noktasında, alan kılavuzluğu
talep edenlerden 105 milyon lira bir bedel, alan kılavuzu isteyenlerden
o ücret alınmaktadır. Bunun, buradan doğrusunun bilinmesini
de istiyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Köşdere,
lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM KÖŞDERE (Devamla)
- Değerli milletvekilleri, Çanakkale'miz ve şehitlikler
şanına yakışır güzel hizmetlerle donatılmış
ve bizler Çanakkale milletvekilleri olarak, sizleri her zaman Çanakkale
misafirperverliğini göstermek ve Çanakkale'mizi tanıtmak
ve Gelibolu Yarımadası'nı gezmek üzere bekliyor, hepinize
de saygılarımı ve sevgilerimi sunuyorum.
Teşekkür ederim. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Köşdere.
Gündem dışı konuşmaya,
Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) - Perşembe
günü de cevap bekliyoruz Sayın Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Çanakkale Milletvekili arkadaşımızın,
Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda son üç yıl içerisinde gerçekleştirilen
çalışmalarla alakalı yapmış olduğu konuşmaya
cevap vermek için huzurlarınızdayım.
Sayın Başbakanımızın,
cumhuriyetin 100'üncü yılı münasebetiyle, 18 Mart Çanakkale
Deniz Zaferi'nin yıl dönümü münasebetiyle, Gelibolu Tarihî
Millî Parkı'nda, şehitlerimize, tarihimize gerekli olan
saygının, hürmetin gereği olarak, oradaki şehitlerimizin
aziz hatıralarına gerekli hassasiyetin gösterilmesi
noktasında vermiş oldukları talimatla, millî park olan
bu alanda biz çalışmalarımızı hızlandırdık.
Çalışmalarımız, Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın
organizasyonunda, Bakanlık olarak başta bizim ve Kültür
Turizm Bakanlığıyla birlikte üç yıl içerisinde
yapmış olduğumuz çalışmalarla, Gelibolu Tarihî
Millî Parkı nereden nereye geldi.
Değerli milletvekilleri, Gelibolu
Tarihî Millî Parkı'nda, 33 adet, Fransız, İngiliz ve Anzakların
abideleri var, mezarlıkları var. Bütün bu anıtlarını,
bütün bu mezarlıklarını, 1930 yılında en mükemmel
şekilde yapmışlar. Bunlar için orada bir idare kurmuşlar,
mimarlar bulunduruyorlar, her türlü uzmanı bulunduruyorlar.
En küçük boyasında bir çizilme olsa, kendi mezarlarına
toz kondurmuyorlar. Ama, Çanakkale'yi geçilmez yapan Mehmetçiğin
aziz hatırası uzun yıllar kaderiyle baş başa
kaldı. Koca bir tarih, muhteşem şanlı bir sayfa, orada,
âdeta, küllerin altında, tozların altında kaldı.
Sadece ve sadece bir ulusal gazetenin önderliğinde, Şehitler
Abidesi ve 57'nci Alay Şehitliği düzenlemesi yapılmıştı.
Bizim, Genelkurmayımızla birlikte yapmış olduğumuz
çalışmalar doğrultusunda, Şevki Paşa Haritası,
bölgeyi en iyi bilen, en iyi tanımlayan, en iyi tarif eden, nerede
ne olduğunu en iyi gösteren Şevki Paşa Haritası'na
göre 28 adet Türk şehitliği tespit edildi.
Millî Park'ın girişinde
Kilye Koyu'ndan işe başladık. Orada, gerçekten çağdaş
bir tanıtım merkezi kurduk. Yolların, kalelerin, tabyaların,
şehitliklerin, Gelibolu'nun, evet, gerçekten çehresini değiştirdik.
Öyle ki, daha önce, yani bundan üç dört yıl önce yılda 250 bin
ziyaretçi alan Gelibolu Millî Parkı ziyaretçi sayısını
3 milyona çıkarttı. Sadece bu rakam, nereden nereye geldiğimizi
gösteriyor. Elbette ki, 250 binin 3 milyona gelmesi, bölgeye müthiş
bir canlılık, ekonomik olarak, sosyal olarak müthiş bir
aktivite getirdi. Muhakkak ki, bölgedeki yapılan çalışmalar
henüz ikmal edilmiş değildir. Ancak, biz, bölgedeki Gelibolu
Tarihî Millî Parkı'ndaki çalışmalarımızı
önümüzdeki aylar içerisinde inşallah ikmal edeceğiz.
Bizim hedefimiz şudur: Çanakkale'yi
geçilmez yapan ruhu, çocuklarımızın, gençlerimizin
öğrenmesini, hazmetmesini, tarihlerini, atasını,
dedesini tanımasını istiyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) - Onları
tanıyoruz da, toprakları parayla gâvura satıyoruz Sayın
Bakan.
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Devamla) - Biz, Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nı gezdiğimiz
zaman, şehitliklerdeki yapılan tespitlerde 60 binden daha
fazla şehidimizin orada ismini görüyoruz. Bu 60 bin, ismi tespit
edilmiş olan şehidimiz, ülkemizin 81 ilinden o bölgede,
evet, şehit var. Sadece 81 ilden değil, Misakımillî'nin
dışında kalmış olan illerden de var. Bunları
topladığımız zaman, icmalini yaptığımız
zaman, 130 vilayetten, Çanakkale Gelibolu Tarihî Millî Parkı'nda,
şehitliklerde bizim şehitlerimizin olduğunu görüyoruz.
Aslında oraya gidip bakıldığı zaman oradan
alınacak ders, oradan alınacak ibret şudur: Türkiye'yi
bölmek ve parçalamak isteyenlere karşı Türkiye'nin 7 bölgesinden,
81 ilinden bir cephede karşı durulmuştur. İşte,
bugün, gençlerimizin, çocuklarımızın oradan alacak
oldukları ders: Bu vatan toprağı azizdir, bu millet kendisine
karşı yapılan haksızlıklara karşı canını
seve seve vermesini bilmiş büyük bir millettir. Çanakkale'de
yazılan destanın ön sözünde bu yazıyor. Çanakkale, elbette
ki, sıradan bir zafer değil, orada aynı zamanda Türkiye
Cumhuriyeti'nin ön sözü yazıldı. Mustafa Kemal ilk olarak
oradan tarih sahnesine çıkmış ve Çanakkale kara savaşlarının,
deniz savaşlarının kazanılmasında çok etkin
bir rol oynamıştır. İşte, bizim, bugüne kadar
yapmış olduğumuz çalışmaların ve bundan
sonra da yapmayı sürdürmeyi düşünmüş olduğumuz
çalışmaların özünde, esasında, temelinde yatan
sebep, bir millet tarihini bilirse, bir millet tarihiyle barışık
olursa, bir millet tarihinin, evet, nereden nasıl gelip nereye
doğru gitmek mecburiyetinde olduğunu, yani bizim kökümüzün,
mazimizin ne olduğunu iyi bilirsek, yarından endişemiz,
korkumuz olmaz. Yapılan çalışmaların özeti budur.
İşte, Çanakkale, Gelibolu ve Türkiye, böyle güzel bir eseri,
üç yıl içerisinde yapılan çalışmalarla kazanmış
oluyor. İnanıyorum ki, bu çalışmalar ikmal edildiği
zaman, yılda 5 milyon civarında ziyaretçiyle, Tarihî Gelibolu
Millî Parkı sadece Anadolu yakasındaki Truva Millî Parkı
değil, Gelibolu Millî Parkı, bölgedeki bütün zenginlikler,
bizim insanımızın ve yurt dışından gelecek
olan misafirlerin, ziyaretçilerin, turistlerin hizmetine en iyi
şekilde sunulacak ve burası, âdeta, Türkiye'nin yüz
akı bir proje olarak, Türkiye'nin tanıtımına, Türkiye
tarihinin tanıtımına çok önemli katkı verecek
bir projedir.
Hükûmet olarak başta Sayın
Başbakanımızın üzerinde hassasiyetle durduğu
ve çok yakından takip ettiği bu projeye emeği geçen herkese
teşekkür ediyorum. Siz değerli milletvekili arkadaşlarımıza
da bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündem dışı ikinci
söz, bakkal esnafının sorunları ile ilgili söz isteyen
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'e aittir.
Buyurun Sayın Şimşek.
(CHP sıralarından alkışlar)
2.-
İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek'in, son yıllardaki
ekonomik krizler ile büyük marketlerin şehir merkezlerine girmelerine
ve üretici firmaların bakkallara ayrı, süpermarketlere
ayrı fiyat uygulaması nedeniyle bakkal esnafının
sorunlarına ve Dünya Tiyatrolar Günü münasebetiyle, Devlet
Tiyatroları'ndaki sıkıntılara ilişkin gündem
dışı konuşması
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bakkallarımızın ve esnaflarımızın
sorunları hakkında gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Gündeme geçmeden önce, değerli
arkadaşlarım, bugün aynı zamanda Dünya Tiyatro Günü.
Tüm tiyatro sanatçısı arkadaşlarımın, tiyatro
emekçilerinin ve tiyatro sevenlerin Dünya Tiyatro Günü'nü kutluyorum.
Dünya Tiyatro Günü'nde, Devlet Tiyatrosu üzerindeki, bu sanat kurumunun
üzerindeki baskıları da buradan kaygıyla izlediğimi
ifade etmek istiyorum. Devlet Tiyatroları, Dünya Tiyatro Günü'nde,
çağdaş sanat kurumuna hiç yakışmayacak, sansürlerin
uygulandığı, çalışanlarına karşı
baskı ve sindirme politikalarının
yaşandığı, vekâletle yönetilen bir kurum görünümünde.
Yine Tiyatro Günü'nde, Atatürk Kültür Merkezi gibi önemli bir kültür
merkezinin yıkılmak istendiğine de şahit oluyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
tiyatro yaşamdır, en etkili kültür aktarımıdır.
Demokrasi kültürünün bir sanat kültürü olarak algılanması
ve sanatın ırkçılık ve dogmalardan uzak bir yaşam
felsefesi hâline getirilebilmesi gerektiğini tiyatroyla
fark edebiliriz. Tiyatro olmadan kültür olmaz.
Evet değerli arkadaşlarım,
bakkal olmadan da mahalle olmaz ve mahalle, mahalledeki sosyal ilişkiler eksik
kalır. Bakkal, mahallenin sönmeyen ışığıdır,
sosyal koruyucusudur. Esnaf-sanatkâr, halk içinde, halkla beraber
yaşayan kesimdir. Esnaf-sanatkâr iş yerinin bulunmadığı
sokak ıssızdır. Esnaf- sanatkâr, sokağı korur
ve bir hareket kazandırır. Cüzdanında hiç parası
bulunmayan müşteri bile günlük ihtiyacını bakkaldan
karşılayabilir. Bakkal, mahallenin bankasıdır.
Veresiye yöntemi, özellikle kriz içindeki bir ekonomide, halkın
rahatlaması için önemli bir yoldur. Son zamanlarda, bakkalların
veresiye defterlerinin yerini kredi kartları aldı. Eskiden
veresiye defteri dolu idi, şimdi kredi kartları doldu. Kredi
kartı limiti dolan, aldığı kredi kartı borçlarını
ödeyemediği için kredi kartları iptal edilen yurttaşlarımız
yeniden bakkallara koşmaya başladılar son dönemde,
yani özellikle Hükûmetinizin döneminde. Bakkal ile müşteri arasında
güvene dayalı samimi ve sıcak bir ilişki vardır.
Mahalle sakini, gerektiğinde evinin anahtarını bakkala
bırakır, çocuğunu bakkala emanet eder, bir şeye ihtiyacı
olduğunda ilk akla gelen "bakkal amca"dır. Yani bakkal
esnafı, mahallenin ötesinde, ailenin bir parçası ve sosyal
korumacıdır.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'de, 1995 yılında 600 bin bakkal
var iken, şu anda bu sayı 250 bine inmiştir. Bunun en önemli
nedeni, süpermarketlerin kuralsız bir şekilde her yerde
açılmasıdır. Bakkallar, son yıllardaki ekonomik krizler,
büyük marketlerin şehir merkezlerine girmeleri, üretici firmaların
bakkallara ayrı süpermarketlere ayrı fiyat uygulaması
nedeniyle çok sıkıntılı günler yaşıyorlar.
Bakın, elimde bir bakkal odası
başkanının mektubu var; diyor ki: "2005 ve 2006
yıllarında odadan kaydını sildiren esnaf sayısı
847. Türkiye'de alanı 100 metre karenin üzerinde hiper ve süpermarket
sayısı 1998 yılında 2.135 iken, bu sayı 2006
yılında 5 bine ulaşmıştır. 1995 yılında
2.500 metre kare üzerinde olan hiper ve grosmarketlerin sayısı
37 iken, bugün 469'a ulaşmıştır." Bu rakamlar,
bakkalın, esnafın yok olmasının, fakirleşmesinin
bir göstergesidir. Son yıllarda denetimsiz bir şekilde
açılan büyük marketler, grosmarketler, hipermarketler, elliyi
aşan esnaf ve sanatkâr meslek dalının yok olmasına
neden olmaktadır. Yok olan, fakirleşen meslek dalları
arasında, bakkallık, manavlık, kasaplık, kuru yemişçilik,
bakliyatçılık, baharatçılık, vesaire sayabiliriz.
Hemen hemen halkın temel ihtiyaçlarının
hepsine birden ürün ve hizmet sunan bu marketler, piyasanın büyük
bir bölümüne hâkim olmakta ve tekelleşme yaratmaktadır.
Bakkallar, süpermarketler karşısında haksız rekabet
koşullarıyla yarışmaktadır. Sanayi Bakanlığının
İnternet sitesinde, Başbakanlığa gönderilen yasa
tasarıları arasında, Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı
da bulunmaktadır. Aslında bu yasa, 17/12/2006 tarihinde,
Türkiye Bakkallar ve Bayiler Federasyonu tarafından Sanayi
ve Ticaret Bakanlığına sunulmuştur. O tarihten
bugüne kadar, bu konuda hiçbir gelişme olmamıştır.
Hükûmet olarak, esnaf örgütünü ele geçirmek amaçlı yaptığınız
çalışmalar, maalesef, esnafın sorunlarını
çözme konusunda gösterilmemiştir. Büyük Mağazalar Kanun
Tasarısı gündeme alınmamıştır. Süpermarketlerin
karşısında bakkallar "tavşana kaç tazıya
tut" anlayışına teslim edildi. Anayasa'nın
173'üncü maddesinde "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu ve
destekleyici tedbirleri alır." denmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Teşekkür ederim.
Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı'nın
sümen altı edilerek, oy aldığınız esnafın,
bakkalın, KOBİ'lerin değil, süpermarket lobilerinin,
uluslararası perakende devlerinin iktidarı oldunuz. Sayın
Genel Başkanın söylediği gibi, iktidarımızda,
esnafın ve KOBİ'lerin iktidarı olacağız, lobilerin
değil. Esnafa "yasayı çıkardık" diyorsunuz
ve esnaf bunu beklerken, büyük şirketlerle bu anlaşmalar
yapılıyor ve "istediğiniz yerde büyük hipermarketler
açılabilir" diyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Almanya'da Ticaret Kanunu'nun 11'inci maddesine göre süpermarketlerin
şehir merkezlerine açılması yasaktır. Fransa'da
buna benzer bir düzenleme var. ABD'de bu yönde düzenlemeler var. Kent
merkezlerinde açılan büyük mağazalar sadece esnafa zarar
vermiyor, aynı zamanda kentin dokusuna, trafiğine, ulaşımına
da zarar veriyor.
Sayın Bakan Coşkun, yasa
tasarısıyla ilgili yaptığı bir açıklamada:
"Avrupa'da ne varsa onu getiriyoruz. Orada var, ama Türkiye'de
neden olmasın? Olamaz arkadaş." diyor. Doğru söylüyor.
Bakkal, esnaf, Türkiye sahipsiz değil, demiştir; demiştir
ama, maalesef lafta kalmıştır.
Değerli arkadaşlarım
-toparlıyorum Sayın Başkan- son günlerine yaklaştığımız
seçim arifesinde yaşananları hep beraber görüyoruz, esnafla
yüzleşmeleri de bakanlarımız, Başbakan yaşıyor.
Gördüğümüz kadarıyla, son hafta içerisinde, 3 bakanımız
gittiği yerlerde esnafın ve halkın büyük tepkisiyle
karşılaştı. İstanbul'da müdafi avukatların
tepkisiyle karşılaştı Başbakan. Sayın
Şener Yalova'da, Sağlık Bakanı Kocaeli'de tepkilerle
karşılaştı. Bursa'da Maliye Bakanı memurun
eylemiyle karşılaştı.
Yeri gelmişken bir şeyi
yüce Meclisimizle paylaşmak istiyorum: Bu tepkiye "kervan
yürür" diyen bir Maliye Bakanı var. "Kervan yürür"ün
öncesinin ne olduğunu, değerli arkadaşlarım, sizin
nezaketinize bırakıyorum, ama burada şunu anlamamız
gerekiyor ki, eğer bir Başbakan şehide "kelle"
diyorsa, onun Maliye Bakanı da "kervan yürür" der. Benim
terbiyem önceki cümleyi oluşturmaya yetmiyor.
Değerli arkadaşlar, bakkallar,
esnaflar, bütün toplumun katmanları, beş yıldır
sizden dertlerine merhem olacak yasaları çıkarmanızı
bekliyor. Bugün, inanın -gelirken örgütlü bir şekilde bunu
boyutladım- 200 bin bakkal şu anda bu konuşmayı dinliyor.
Yani, AKP'nin, lobilerin mi, KOBİ'lerin mi, esnafın mı,
halkın mı, emeklinin mi, emekçinin mi iktidarı olduğunu,
bitene kadar bu yasayı çıkarırsanız anlatmış
olursunuz.
Sayın Başkan, çok teşekkür
ediyorum sabrınıza.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Şimşek.
Gündem dışı üçüncü
söz, Konya ilindeki göl, göletler, içme ve sulama suyu barajları
ve obruklardaki su miktarının azalması ve bu azalmaya
küresel ısınma ile tarımsal sulamanın etkisi hakkında
söz isteyen Konya Milletvekili Ahmet Işık'a aittir.
Buyurun Sayın Işık.
3.-
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya'daki göl, gölet,
obruk, baraj ve kuyu sularındaki su miktarının azalmasına
ve bu azalmaya küresel ısınma ile tarımsal sulamanın
etkisine ilişkin gündem dışı konuşması
ve Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe'nin cevabı
AHMET IŞIK (Konya) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Konya'mızdaki göl,
göletler, obruklar, barajlar ve kuyu suları hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, Dünya Tiyatro Günü
nedeniyle sanatçılarımızı kutluyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye geneli itibarıyla, Konya'mız,
birinci büyüklükteki yüz ölçümü, dördüncü büyüklükteki nüfusu,
sanayisi ve dinamik ticaretiyle, hububatta yüzde 10,5; pancarda
yüzde 21, hayvancılıkta yüzde 9 olmak üzere, 2 milyon 750
bin hektar alandaki tarımıyla cazibe merkezi olma özelliğini
artırarak devam ettirmektedir.
Değerli milletvekilleri,
son yıllarda yaşanan kuraklık, özellikle, Konya ve çevresinde
şiddetli bir şekilde hissedilmektedir. Bu sebeple, Konya'daki
barajlarımızda yeterli su depolaması imkânı
oluşmamakta, bölgedeki baraj ve düzenlenmiş tabii göllerde
ise, ortalama doluluk oranı yüzde 25 civarında olup, geçen
yıl bu dönemdeki doluluk oranı da aynı seviyede kalmış
bulunmaktadır.
Çumra sulamasının önemli
su kaynağı olan Beyşehir Gölü'nün su seviyesi değiştiğinden,
gölün maksimum su kotunun 1.124,60 metreye düşmesi durumunda
sulak alanda 69 kilometre karelik düşüş görülecek, kotlar
arasındaki hacmin kullanılamayacak olmasıyla da göldeki
ekolojik denge bozulmuş olacaktır. Beyşehir, Seydişehir
ve Çumra Ovalarında bulunan ve hâlen işletmede olan sulama
sahaları en üst noktada etkileneceklerdir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Akşehir Gölü Akarçay havzası ise, Akşehir
göl alanı, yan havza ve Eber Gölü havzasından oluşmaktadır.
Akşehir Gölü'nün su seviyesi memba projelerine bağlı
kalmaksızın, yağışlı ve kurak periyoda
göre çok büyük salınımlar göstermektedir. Göl seviyesindeki
çekilmenin sadece sulama projelerine bağlanması mümkün
değildir. Meke Gölü'ndeki su çekilmesi ise son iki yılda had
safhaya ulaşmış ve kuruma noktasına gelmiş bulunmaktadır.
Değerli milletvekilleri,
Konya Ovası'nın ortalama rakımı 1.000 ila 1.050 civarında
olup, Tuz Gölü ise konumu itibarıyla 905 rakımlıdır.
Tuz Gölü Konya Ovası'nın yer altı suyu akımındaki
suyla beslenmekte, ovadaki yer altı suyu ise 80 metre civarından
çıkmaktadır. Konya Ovası yer altı su seviyesine
bakıldığında, Tuz Gölü seviyesinin 15-20 metre
üzerinde, bazı yerlerde ise bu seviye 10 metre civarındadır.
Vahşi sulama, salma sulama ve yüzeysel sulama yapılmaya
devam edildiğinde, dört beş yıl içerisinde Konya yer altı
su seviyesiyle Tuz Gölü su seviyesi kotu eşitlenecek ve bu
eşit seviyenin akabinde, yer altı suyunda ters istikamete
doğru akış olacağından dolayı, Tuz Gölü'ndeki
tuzlu su Konya Ovası'na doğru ters bir akış sergileyecektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Ereğli İvriz Barajı'nda ise ihtiyacın
yarısı depolanabilmiştir. Apa, Altınapa, Sille,
Çavuşcu, İvriz, Ayrancı, Gödet, Manasın, May,
Suğla, Gümüşler, Gezende, Akkaya ve Murtaza göl ve barajlarının
rezervuar değerlerinde büyük düşüşler görülmektedir.
Özellikle Karapınar, Karatay ve Çumra ilçelerimizde yer altı
su seviyelerindeki düşüşler nedeniyle, ilave büyük obruklar
oluşmaya başlamıştır.
Değerli milletvekilleri, kooperatif
aracılığıyla yapılan kamu sulamaları
rehabilite edilip, altyapıları ekonomik sulama sistemine
dönüştürülerek, buradan artan tahsis miktarıyla, açılan
kuyulara tahsis yapılma imkânı sağlanmalıdır.
İktisatlı kullanımdan elde edilen miktar küçümsenemeyecek
boyutta olup tasarruftan başka imkânımız da bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Işık, lütfen toparlayınız.
AHMET IŞIK (Devamla) - Kamu sulamalarının
yüzde 79'u açık kanal sulama sistemine sahip bulunmaktayken,
ruhsatlı kuyularda ise bu oran yüzde 5 seviyesindedir.
Açık kanal sulama sistemine sahip olan kamu sulamaları
yağmurlama ve damla sulama sistemine dönüştürüldüğünde,
çiftçilere örnek bir tasarruflu sulama sağlanmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri,
izinsiz açılan kuyuların tespit edilerek kapatılması
yerine ekonomiye kazandırılması daha uygun olacaktır.
Yoğun bir kamuoyuna sahip olan izinsiz açılan kuyu meselesinin
bir an önce çözüme kavuşturulması, muhataplarınca
hassasiyetle beklenmektedir. Daha önce ruhsat almış kullanıcılar
sulama yaparken yeni kullanıcıların ruhsat alamaması,
kuru tarımın ekonomik olmayışı, sulu tarımda
gelir getiren ürünlerin çeşitliliği, sulu tarıma yapılan
devlet desteği gibi nedenler, izinsiz kuyu açımını
gündeme getirmektedir. Herkes kendi arazisinde bulduğu suyu
Devlet Su İşlerinden ruhsat alarak en ekonomik şekilde
kullanabilmelidir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Konya'mızın büyük kızıl elması
olan Mavi Tünel başta olmak üzere barajlar, göl ve göletler noktasında
büyük destekler veren başta Başbakanımız olmak
üzere Bakanlar Kurulunun tüm üyelerine şehrim adına teşekkür
ediyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Işık.
Gündem dışı konuşmaya,
Hükûmet adına, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe cevap vereceklerdir.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI OSMAN PEPE
(Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Konya Milletvekili Ahmet Işık'ın, Konya bölgesindeki
kuraklıkla ve sulama sularıyla alakalı olarak yapmış
olduğu gündem dışı konuşmaya cevap vermek
için huzurlarınızdayım.
Değerli milletvekilleri, günümüzde
artık dünyada konuşulan en önemli konulardan birisi, küresel
ısınma, iklim değişikliği. Türkiye'de de dünyayla
eş zamanlı olarak konuşuluyor ve tartışılıyor.
Elbette ki, iklim değişikliği ve küresel ısınma
denildiği zaman, bu, bütün sektörleri yakından ilgilendiren,
ekonomiyi son derece yakından ilgilendiren son derece hayati
bir konudur. IPCC'nin Paris'te hükûmetler arası panelde dile getirmiş
olduğu husus, son yüzyıl içerisinde dünyadaki iklim değişikliği,
sera gazları marifetiyle, maalesef, dünya ısısında
0,74 santigrat derecelik bir artış meydana gelmiştir.
Bu 0,74 santigrat derecelik artışın sebebi sanayileşme
ve kentleşmedir ve elbette ki bunun kaçınılmaz neticesi
olan karbondioksit emisyonlarıyla dünya atmosferinde meydana
gelen sera tesiri oluşturan gazlardır. İşte, Türkiye,
son yüzyıl içerisinde dünyadaki bu gelişmelerden elbette
ki kendisini ayrı bir yere koyamazdı, çünkü biz de aynı
dünyada yaşıyoruz. Küresel ısınmayla ve küresel
ısınmanın neticeleriyle mücadele etmek, ulusal programlarla
tek başına halledilecek bir mesele değildir. Bu, uluslarüstü
ittifaklarla sağlanabilecek bir çözümdür. Biz, Türkiye, kendi
iklim senaryolarını, millî iklim senaryolarını
hazırlarken önümüzdeki yüzyıl içerisinde Türkiye'nin nasıl
bir iklimle karşı karşıya kalabileceğini de
görme imkânına sahip oluyoruz. En iyisinden en kötüsüne yapılan
analizlerde, hazırlanan senaryolarda Türkiye 2070-2100
yıllarında, 1960-1990 arasındaki iklim değişikliği
veyahut da iklim durumu ne ise Türkiye'nin ikliminin aşağı
yukarı aynı olacağı öngörülüyor. Bu, bizim Bakanlığımızın
bağlı kuruluşu Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
ile İstanbul Teknik Üniversitesinin birlikte hazırlamış
olduğu bir rapordur.
Ancak, bu en iyimser rapor. Bir de
elbette ki en kötümser rapora baktığımız zaman,
senaryoya baktığımız zaman şunu görüyoruz:
Türkiye'nin Ege, Akdeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
ciddi değişikliklerin olması söz konusu. Bugün ekilip
biçilebilen pek çok araziyi o gün ekip biçme imkânımız kalmayacak,
bugün turizmde çok ciddi marka olan şehirlerimiz bugünkü cazibelerini
yitirebilecekler. Bu elbette ki en kötü senaryoya göre öngörülen
neticeler. Burada bizim sadece turizm bölgesi, sadece enerjiyle
alakalı, sadece tarımla alakalı değil, ekonominin
bütün sektörlerinin etkileneceğini zaten hemen sözümüzün
başında ifade etmiştim.
Şu andaki rakamlara baktığımız
zaman, Türkiye'deki yağışlara baktığımız
zaman, ısı derecelerine baktığımız zaman,
yaz ve kış sıcaklıklarına baktığımız
zaman dikkatimizi çeken bir husus var. Ankara ve İstanbul'da
1926'dan 2006, yani seksen yıllık yağışlara baktığımız
zaman, yağışların grafiğine baktığımız
zaman İstanbul ve Ankara'da çok ciddi bir değişikliğin
olmadığını görüyoruz. Ama, Konya ve Karaman'da
ise yağışlarda aşağıya doğru bir azalmanın
olduğunu görüyoruz. Yani, Konya havzasında, Karaman'la
birlikte Türkiye'nin tahıl ambarı, pancar ambarı olan
bu bölgede yağışlarda belirgin bir azalmanın olduğunu
görüyoruz. Elbette ki bu, bizi çok ciddi şekilde yakından
ilgilendiren ve tedbir almamız gereken bir husustur. Konya havzasında,
Ahmet Işık arkadaşımızın da ifade ettiği
gibi, yer altı suları çok bilinçsiz olarak kullanılmaktadır.
Bu yer altı sularının kayıtlara tabi olarak bilinçli
bir şekilde kullanılması için, Devlet Su İşleriyle
birlikte Tarım Bakanlığı ve bizim Bakanlığımızın
birlikte yapmış olduğu çalışmalar var. Göllerde
seviyelerin hızla düştüğünü görüyoruz. Bazı göllerdeki
bilinçsiz su çekilmesi, sulamada kullanılan suyun çekilmesi,
maalesef, en düşük kotun altına, göllerde düşerek, oradaki
eko sistemi tamamen tahrip edecek noktalara varmaktadır.
Yine, yer altı sularının
bilinçsiz kullanılması, Tuz Gölü'nün tuzlu suyunun boşalan
alanları istila edebileceği ve Konya Ovası'nı tamamen
kaybedebileceğimiz endişesini de ortaya çıkartıyor.
Burada yapılacak olan çalışma, elbette ki, şu andaki
kuralsız sulama kuyularını belli bir disipline etme,
onları bazı noktalarda, sulak alanlarda kapatma. Zaten bu
konuyla alakalı, Bakanlığımızın, valiliklere
göndermiş olduğu genelgeler var. Kaçak olanlar, sulak alanlara
tamamen kapatılacak. Şu anda yasal olmayan şekilde
faaliyetlerini sürdürenler de belli bir disipline, belli bir kontrole
kavuşturulacaklar.
Tabii, burada, Mavi Tünel'den bahsetmeden
geçmek mümkün değildir. Konya Ovası'nın havzalar arası
su transferiyle sulama imkânına kavuşturularak çok daha
verimli bir hâle getirilmesi, verimin çok daha yükseltilmesi, bizim,
Hükûmet olarak, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın,
Devlet Su İşleri marifetiyle öne çıkarttığı
ve gerçekleşme safhasına getirilmiş bir projedir.
Bir başka hususun daha altını
çizmekte fayda görüyorum: Biz, Çevre ve Orman Bakanlığı
olarak, Tuz Gölü'nün civarındaki bütün atık su arıtma tesislerini,
bütün çöp depolama tesislerinin hepsini rehabilite ediyoruz,
hepsini modernize ediyoruz. Konya Büyükşehirin atık suyu
Tuz Gölü'ne akıyordu, şimdi Tuz Gölü'ne akmayacak. Oradaki
arıtma tesisinden sonra, atık su arıtma tesisinden
çıkan temiz su tarımda kullanılabilecek hâle gelecek.
Sadece Konya'da değil, Aksaray'da, Şereflikoçhisar'da, Cihanbeyli'de,
Kulu'da, bütün yerleşim yerlerinde aynı çalışmaları
yapıyoruz.
Sayın milletvekillerim, bir
hususun altının çizilmesinde fayda görüyorum: Küresel
ısınma ve onun kaçınılmaz neticesi iklim değişikliğiyle
mücadele etmek, elbette ki, sadece bakanlıkların, sadece
Hükûmetin, belediyelerin işi değildir. Bu iş, ülkedeki
yaşayan herkesin ortak olacağı, birlikte yüklenecekleri
bir sorumluluktur, yani, herkese sorumluluk düştüğü gibi,
her kuruma sorumluluk düştüğü gibi, sokaktaki insanımıza
da evdeki kadınımıza da çocuğumuza da herkese
de sorumluluk düşüyor. Temel sorun şudur: Enerjiyi ekonomik
kullanmak, enerjiyi yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneltmek,
rüzgâr enerjisini, jeotermal enerjiyi, güneş enerjisini kullanmak.
Şu anda, Türkiye, su kaynaklarının ancak yüzde
36'sını kullanabiliyor. İnşallah, Devlet Su
İşleri ve Enerji Bakanlığımızın yapmış
olduğu çalışmayla Türkiye'de atıl bir tek suyun kalması
söz konusu olmayacaktır; bu çalışmalar da sürdürülüyor.
Bir başka husus da elbette ki,
enerji çok iyi, verimli bir şekilde kullanılırken, israf
edilmeden kullanılırken, onun kadar önemli olan, Türkiye'nin
zaten sınırlı olan su kaynaklarını çok iyi korumamız
gerekir. Bunun en büyük sigortası, Türkiye'nin ormanlarının
korunmasından geçiyor, çünkü, çok iyi biliyoruz ki, toprağın
korunması için, suyun kalitesinin ve kaynağının
ve rezervinin muhafaza edilmesi için, havanın kalitesinin
sürdürülmesi için olmazsa olmaz olan, orman alanlarının
sürdürülmesi, kalitesinin ve miktarının artırılmasıdır;
bunu da yapıyoruz.
Değerli milletvekillerim,
küresel ısınma, Türkiye'nin gündeminde bundan sonra çokça
elbette ki yer alacak ve bu konuyla alakalı toplumsal bilincin
yükselmesi, bu konunun çözümünü kolaylaştıracaktır.
Onun için, küresel ısınma ve onun kaçınılmaz neticeleriyle
alakalı ne kadar konuşma yapılırsa, ne kadar yazı
yazılırsa, ne kadar yorum yapılırsa, ne kadar panel
düzenlenirse, buradan hep birlikte kazançlı çıkarız.
Vesile olan Değerli Milletvekili
Arkadaşımız Ahmet Işık'a ve bizi dinleme lütfunda
bulunan Sayın Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarıma
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması
açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:
B)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Manisa Milletvekili Hasan Ören ve 21 milletvekilinin, Manisa-Turgutlu'da
gerçekleştirilecek bir madencilik faaliyetinin çevre üzerindeki
etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/430)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Manisa ili Turgutlu ilçesinin 15
km kuzeyindeki ormanlık Çal Dağı bölgesinde nikel madeni
çıkarılması için deneme üretimlerine başlanmıştır.
Asıl üretim faaliyetlerine geçmek için Çevre ve Orman Bakanlığına
izin girişiminde bulunulmuştur. Çal Dağı bölgesinde
12.5 milyon m2 alanda sülfürik asit kullanılarak nikel madeni
çıkarma, ayrıştırma ve zenginleştirme yapılması
amaçlanmaktadır.
Bölgede deneme üretimi için yapılan
çalışmalarda toplam arazinin sadece 1/200'ü kullanılmış
ve bu nedenle bir çok ağaç kesilerek ormanlık alanın zarar
görmesine neden olmuşlardır. İşletme sürecince
200 binin üzerinde ağacın kesileceği tahmin edilmektedir.
Bu durum bölgedeki ormanlık alanın tamamen yok olması
demektir. Bölgedeki ağaçların kesilmesi ve dere yataklarının
bozulması nedeniyle erozyon artmış, daha önce hiç görülmemesine
rağmen bazı köyler sel felaketine maruz kalmıştır.
Ayrıca nikel madeninin çıkarılmasında kullanılan
sülfürik asit'in neden olduğu olumsuzluklarla ilgili
şikâyetler de gelmeye başlamıştır.
Bölgenin en önemli su havzası
olan Gediz nehri Çal Dağının ve maden sahasının
çok yakınından geçmektedir. Bu nedenle yer altı ve yer
üstü su kaynakları ile doğal kaynaklar bundan olumsuz etkilenecektir.
Projesinde işletme ömrü 10 yıl olarak belirlenen maden tükendiğinde
bölgede orman ve tarım alanları ile birlikte nüfusu yüz bini
bulan Turgutlu ilçe merkezimiz bu çevre kirliliğinden önemli
ölçüde zarar görecektir. Turgutlu Çaldağ bölgesinde, Musulcalı,
Akköy, Çampınar, İzzettin, Yakuplar, Temrek ve Sarıbey
köyleri bulunmakta, bölge halkı geçimini tarım ve ormancılıktan
sağlamaktadır. Bölge halkı, geleceklerini karartmamak
adına konuya duyarlılık göstermekte ve Çaldağ ormanlık
alanlarına tarım arazilerine ve köylerine sahip çıkmak
için nikel madeni çıkarılmasına karşı olup,
ülkenin en büyük çevre felaketini önlemek adına, işletmeye
izin verilmemesini istemektedirler.
Turgutlu Çal Dağı bölgesinde
nikel madeni çıkarılması ve işlenmesi amacıyla
kurulacak işletmenin; fayda-maliyet analizinin yapılması,
ormanlar ve tarım arazileri üzerine etkilerinin, nikel madeninin
ayrıştırılmasında kullanılacak olan sülfürik
asidin, yer altı ve yerüstü su kaynakları, tarım arazileri
ve çevre üzerindeki kirletici etkilerinin ve çevre köylerde yaşayan
bölge halkının yaşam standartlarının ve
sağlıklarının korunması tedbirlerinin
araştırılması, işletme kapandığında
ortaya çıkacak sorunların tespiti ve çözüm önerilerinin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98, TBMM İçtüzüğünün
104 ve 105'nci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Hasan Ören (Manisa)
2) Osman Özcan (Antalya)
3) Osman Kaptan (Antalya)
4) Atila Emek (Antalya)
5) Fahrettin Üstün (Muğla)
6) Canan Arıtman (İzmir)
7) Vezir Akdemir (İzmir)
8) Hüseyin Ekmekcioğlu (Antalya)
9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
10) Nail Kamacı (Antalya)
11) Feridun Ayvazoğlu (Çorum)
12) Feridun Fikret Baloğlu (Antalya)
13) İsmail Değerli (Ankara)
14) N. Gaye Erbatur (Adana)
15) Türkân Miçooğulları (İzmir)
16) Hakkı Ülkü (İzmir)
17) Muharrem Toprak (İzmir)
18) Mehmet Nuri Saygun (Tekirdağ)
19) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
20) Mehmet Semerci (Aydın)
21) Mehmet Mesut Özakcan (Aydın)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki öngörüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız
Özak'ın Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete katılacak
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/1236)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Bayındırlık ve
İskân Bakanı Faruk Nafız Özak'ın, görüşmelerde
bulunmak üzere bir heyetle birlikte 13-18 Şubat 2007 tarihinde
Japonya'ya yaptığı resmî ziyarete, ekli listede adları
yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti
ilişikte görülmüştür.
Anayasanın 82 nci maddesine
göre gereğini arz ederim.
Recep
Tayyip Erdoğan
Başbakan
Liste
Ali Aydın Dumanoğlu Trabzon Milletvekili
Asım Aykan Trabzon Milletvekili
Halil Kaya Van Milletvekili
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyoruz.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 15.55
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik),
Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin İkinci
Oturumu'nu açıyorum.
Başbakanlığın
Anayasa'nın 82'nci maddesine göre verilmiş tezkeresinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Tezkereyi kabul edenler
Sayın milletvekilleri, kâtip
üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için, elektronik
cihazla oylama yapacağım.
Beş dakika süre veriyorum ve
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır; tezkere kabul edilmiştir.
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine
göre verilmiş iki adet doğrudan gündeme alınma önergesi
vardır, ayrı ayrı okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
2.-
Ankara Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813
Sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin
(2/192) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/443)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
12.11.2003 tarihinde Komisyona havale
edilmiş olan 2/192 Esas Numaralı Kanun Teklifim ilgili komisyonda
45 gün içerisinde görüşülmediğinden Kanun Teklifimin
İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınmasını saygılarımla
arz ederim. 23.03.2007
Dr.
Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu
Anavatan
Partisi Grup Başkanvekili
BAŞKAN - Önerge üzerinde, önerge
sahibi olarak söz isteyen, Ankara Milletvekili Muzaffer Kurtulmuşoğlu.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
Süreniz beş dakikadır Sayın
Kurtulmuşoğlu.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime
başlamadan evvel hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konu spor olduğuna göre, Türkiye-Yunanistan
millî maçında Türkiye'ye mutluluk yaşatan Türk Millî Takımına
ve onun yöneticilerine buradan teşekkür ediyorum. (Alkışlar)
Ayrıca, çarşamba günü oynanacak
olan, yine, Türkiye-Norveç maçı için de kendilerine başarılar
diliyorum. (Alkışlar)
Efendim, futbol deyince, insanın
aklına güzellik gelir, kavga gelmez, şiddet gelmez; ama, ne
yazık ki, bizim ülkemizde bugünlerde her maçta bir şiddetle
karşılaşıyoruz. Gönül ister ki, maçları, hanımlarla,
çocuklarla, gençlerimizle hep birlikte izleyelim, vakit geçirelim
diye gidelim futbol sahalarına. Böyle olmuyor, böyle olmadığı
için de, can kaybı oluyor, mal kaybı oluyor, insanlarımız
yaralanıyor, insanlarımız mağdur oluyor sebepsiz
yere. Onun için, ben, şöyle bir teklifte bulunuyorum: Maçlara gelip
insanca maçları seyretmeyenler, seyretmeyi bilmeyenler, gerektiğinde
diğerlerini huzursuz edenler, canına kıyarcasına
o insanları mağdur eden insanları suçsuz bırakmayalım.
Bakınız, bugüne kadar
suçlu sayısı -2006 ile 2007 yılları arasında-
309 kişi, seyirden men cezası 45 kişi, verilen toplam
para cezası 29.150.
Çok ceza almışlar var; dolu,
liste hâlinde, ama bir şeyi söyleyeyim: Bu ceza alanları yazılı
ve görsel medyada teşhir etsek, acaba, bunları caydırabilir
miyiz diye bir düşünmemiz lazım.
Artı, topyekûn, mesela Beşiktaş-Ankaragücü
maçında 60 kişi yaralandı. Kim bunun sebebi? Fenerbahçe
maçında yine aynı. Kim bunun sebebi? Bunun sebeplerini,
bunu yaratanları bulup kanuni cezayı vermek lazım.
Ama, ben seni "üç ay maçtan men ettim", "altı ay men ettim"
demekle bir yere varamayız. Onun için, bu cezaları
İnsana,
insanın canına kıyan insanlara bir sene ile üç yıl
arasında ceza verelim diyorum. 1 milyar para cezası, 3 milyar
para cezası verelim, gidip orada benim insanca maç seyretmeye
giden adamlarımı huzursuz etmesinler, canına, malına
kıymasınlar. Bunları deşifre edersek, bir daha da
yapamazlar.
2004, 2005, 2006 yıllarında
suçluluk sayısı 640 kişi, üç ay men cezası 2 kişi
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kurtulmuşoğlu,
lütfen toparlar mısınız. Buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Dört ay men cezası verilen 3 kişi, altı ay
men cezası verilen sayı 42 kişi. Toplam para cezası
136 bin. Demek ki, burada yapılan anarşi ve şiddet, yapanın
yanına kâr kalıyor. Böyle ceza olmaz, böyle caydırıcılık
olmaz.
Bugün, Almanya Futbol Federasyonu
Başkanı, Avrupa Birliği ülkelerinde -bir araştırma
yapıyor- federasyon başkanlarına bir çağrıda
bulunuyor "Gelin, bu ülkelerde, bu şiddeti nasıl önleyeceğiz?"
diye. Bugün, bunlardan birisinde, Alman Federasyonu, Türkiye'den
bir temsilciyle görüşüyor burada. Demek ki, sadece Türkiye'nin
değil, Avrupa ülkelerinin konusu şiddet. Bu şiddeti
eğer biz önleyemezsek
Biliyorsunuz, can da aldı bu insanlar.
Maç seyretmeye giden adamın ne suçu var da öldürüldü? Eğer
onu cezalandırmazsak, eğer onu, o insanı ödüllendirme
gibi bir şeyde bulunursak, elbette ki, bugün bir kişi gider,
yarın elli kişi gider, öbür gün yüz kişi gider; gönül bunu
istemez. Bence, bir an evvel, bu spor yasasına
Bu, şiddetle
uğraşan insanlara gerekli cezanın verilmesi için bir
tekliftir bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Kurtulmuşoğlu,
teşekkür için açıyorum. Tüzük'teki süreyi kullandınız,
ek süre verdim.
Sadece teşekkür için Sayın
Kurtulmuşoğlu, buyurun.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Tamam.
Ayrıca, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğü yasasının bir an evvel Meclis Genel Kuruluna
getirilmesini temenni ediyorum ve Sayın Bakandan bekliyorum.
Beni izlediğiniz için, dinlediğiniz
için hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Önerge üzerinde, bir milletvekili
adına Dursun Akdemir, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın Akdemir. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3813 sayılı
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair -Ankara Milletvekili Muzaffer
Kurtulmuşoğlu'nun vermiş olduğu- Kanun Teklifi
üzerinde görüşlerimi bildirmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi
ve siz değerli milletvekili arkadaşlarımı saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün
konuştuğumuz konu, sporla ilgili bir konu. Spor, aslında,
nezaket, centilmenlik, kibarlık ve estetik gerektiren bir
iştir. Sporla uğraşan insanların, hiçbir zaman,
anarşiyle, huzursuzlukla, karmaşayla ilgili olmaması
lazım. Ama, ne hazindir ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde eşitsizlik,
adaletsizlik her safhada kol gezdiği için, sporla uğraşan
toplumumuzda da, dolayısıyla futbol sahalarında
olumsuzluklara tepki olarak şiddet ortaya çıkıyor. Bu
nedenle, kanuni tedbirlerden önce, hükûmetlerin, yetkililerin alması
gereken önlemlerin başında, toplumda insanların birbirine
sevgiyle yaklaşmasını gerektirecek
Hakkın, adaletin
ve hukukun ortaya konulması ve insanlar arasındaki
eşitsizliğin ortadan kaldırılması gerekirken,
maalesef, yönetimler taraflı davrandığı için, toplum
-bilincinde- karşısında olan rakibi bir düşman gibi
görüyor. O nedenle, topluma sinmiş bu olumsuz düşünce, futbol
sahalarında her türlü kesici, delici aletle, kırıcı
araç ve gereçle, öldürmeye varacak şekilde saldırganlığa
vesile oluyor. Önce, temenni ediyorum ki yönetimlerin, hükûmetin
bu konuyu görmesi, şiddete varacak şekilde toplumun zihninde
bulanıklık yapan bu sorunların ortadan kaldırılması
gerekirdi. Ama, maalesef, şimdiye kadar bu önlemler alınamadığı
için şiddet de giderek futbol sahalarında arttı.
İnsanlar, birbirine, sanki bu ülkenin insanları değil,
sanki birbirimizin tanıdığı değiliz, sanki
hepimiz bu ülke için aynı fikirde birleşmeyen insanlarmışız
gibi, hasım insanlarmışız gibi bir tablo ortaya
çıkıyor ve savaş alanlarına dönüyor.
Geçici bir süre de olsa, kanunlarda
getirilen önlemler, insanların hatalı davranışlarından
caymasını sağlayacak önlemlerdir. Ben, şahsen,
eğitimle, toplumda adaletin sağlanmasıyla ve geleceğe
güvenle bakan, özgüven sahibi olan bir neslin yetiştirilmesiyle
bu şiddetin azalacağına inanan bir mesleğin erbabıyım,
bir hekimim. Dolayısıyla, cezayla çok şey halledilmez,
ama kısa sürede de olsa, şimdiki bu şiddet olaylarının
ortadan kaldırılması, futbol sahalarındaki
şiddet olaylarının, saldırganlıkların ortadan
kaldırılması için birtakım cezai müeyyidelerin
konması gerekir. Bunun için de bir hekim olan Sayın Ankara
Milletvekili Doktor Muzaffer Kurtulmuşoğlu da bu amaçla
bu kanun teklifini getirmiştir.
Siz değerli milletvekili arkadaşlardan,
toplumda haksızlıkların, saldırganlıkların
ortadan kaldırılması için bu kanun teklifinin lehinde
oy kullanmanızı ben temenni ediyorum.
Burada, tabii, getirilen teklifte,
aslında, dışarıdan stadyumlara her türlü suç
işleyici araç ve gerecin sokulmasını engelleyici müeyyide
konduğu gibi, bizzat stadın sorumluluğunu üstlenmiş
olan amirlerin, memurların ve güvenlik görevlilerinin görev
ihmalinde de aynı şekilde cezai sorumluluk getiriliyor.
Bu da önemli bir önlemdir. Dolayısıyla, yetkilileri uyaracak,
hatırlatacak ve en azından, görevlerine tam sahip çıkmalarına
vesile olacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti'nde -ben öyle
temenni ediyorum ki bu konudaki konuşmalarımız son
olsun- birliğin, beraberliğin, kardeşliğin, huzurun
sağlanması adına sporun bir barış yolu olarak
kullanılmasını temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum
III.
- Y O K L A M A
(CHP sıralarından bir
grup milletvekili ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi vardır.
Şimdi bu talebi yerine getireceğim.
Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup
yoklama talep eden milletvekillerinin sayısının 20
olup olmadığını tespit edeceğim. İsimler
tutanağa geçeceğinden, ayaktaki her sayın milletvekilinin
sırasıyla isimlerini söylemelerini rica ediyorum.
Sayın Koç, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Özkan, Sayın Yücesan, Sayın Tiryaki, Sayın
Ergin, Sayın Keleş, Sayın Kamacı, Sayın Uzdil,
Sayın Çorbacıoğlu, Sayın Kılıç, Sayın
Durgun, Sayın Ülkü, Sayın Çetin, Sayın Çakır, Sayın
Gazalcı, Sayın Tütüncü, Sayın Özyurt, Sayın Özkan,
Sayın Önder, Sayın Kartal, Sayın Sözen, Sayın Atalay.
Sayın milletvekilleri, yoklama
için beş dakika süre veriyorum.
Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama
için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
IV.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
C)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
2.- Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 3813 Sayılı
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında
Kanuna Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/192) doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/443) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Etmeyenler
Kabul edilmiştir.
İkinci önergeyi okutuyorum:
3.-
Şırnak Milletvekili Mehmet Tatar'ın, Çeşitli Kanunlarda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin
(2/613) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/444)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
27/10/2005 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına sunmuş olduğum
2/613 Esas Numaralı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifim" Başkanlıkça
havale edildiği Komisyonda bu güne kadar görüşülmediğinden,
Teklifimin İçtüzüğün 37'nci maddesi gereğince
doğrudan gündeme alınması hususunda gereğini
arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
TATAR
Şırnak
BAŞKAN - Önerge üzerinde söz
isteyen, önerge sahibi Mehmet Tatar, Şırnak milletvekili
Buyurun Sayın Tatar.
Süreniz beş dakikadır.
MEHMET TATAR (Şırnak) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan
önce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İlk defa 1984 yılında
bir grup terörist, Eruh ve Şemdinli ilçelerinde jandarma karakolu
binasını bombalı ve silahlı bir şekilde
başlayan PKK terör eylemleri, aradan geçen süre içerisinde binlerce
vatandaşımızın can kaybına, binlerce askerimizin
şehit düşmesine, derin acılar yaşanmasına
yol açmıştır. PKK ile mücadele, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
bölgede terör eylemlerinin önüne geçmek, huzuru sağlamak için
canla, başla mücadele ederken alınan tedbirlerden birisi
de koruculuk sistemi olmuştur.
Türk Silahlı Kuvvetleriyle
birlikte katıldığı terörle mücadele sırasında
birçok şehit ve gazi veren geçici köy korucularımız,
maalesef, henüz bir sosyal güvenceye kavuşturulmamışlardır.
Yirmi iki yıldır fiilen devam
etmekte olan koruculuk sistemi, aradan geçen zaman içerisinde, gereken
önemi ve özeni maalesef görmemiştir. Bu konu siyaset üstü değerlendirilmesi
gereken bir konudur. Milletvekilliğim süresi içerisinde konunun
çözümü için yapmış olduğum girişimler, maalesef,
sonuçsuz kalmıştır. 2003 yılında, konuyla ilgili
olarak, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ve Jandarma
Genel Komutanlığına, korucularımızın
sosyal güvenceye kavuşturulmalarıyla ilgili başvurularımızı
ve çözüm önerilerimizi iletmiş olmamıza rağmen, maalesef,
bu zamana kadar bir çözüm bulunmamıştır.
En fazla korucuya sahip olan illerden
biri olarak seçim bölgem Şırnak'a her gidişimde bu konuda
çok yoğun taleplerle karşılaşıyorum. Mevcut
İktidardan bu konuda ümidini kesen korucu vatandaşlarımız,
konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımak
istemektedirler. Eğer, böyle bir konu Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine intikal ederse Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ferdi olarak,
devletimizin dava edilmesi, şahsımı olduğu kadar
herkesi rencide edici bir durumdur.
Korucularla ilgili bir konuyu
daha dile getirmek istiyorum: Sayın vekillerim, terörle mücadele
esnasında askerlerle korucular aynı operasyona birlikte
katılıp aynı çatışmaya giriyorlar ve aynı
mevzide bir asker ve bir korucu çatışma esnasında
şehit oluyor. Bu kahraman askerimiz şehit mertebesine giriyor,
aynı mevzide olan bir kahraman korucumuz şehit mertebesine
giremiyor. Acaba, her iki kahraman da bu vatanın evlatları
değiller mi?
Benim en çok korucularla ilgili
üzerinde durduğum konulardan birisi: 2005 yılında Ankara'ya
tedavi amacıyla gelen Korucubaşı Mustafa Azik'i, GATA
Askerî Hastanesine yatırdım. Tedavi süresince ziyaretine
gittim. Bana dediği şudur: "Ağabeyim Kuzey Irak'ta
şehit olmuş, yeğenim Kato Dağı'nda şehit
olmuş; 7 tane çocuğum var, bana bir şey olursa, bu çocuklar
sana emanet." Taburcu olup evine gittikten bir ay sonra vefat etti.
Hepinizin başı sağ olsun. Bu vatansever Korucubaşımız
Mustafa Azik yirmi sene fiilen koruculuk görevi yapmıştır.
Bir ay önce bölgeye gittiğimde, vefat eden Korucubaşımızın
ailesi ve yetimlerini ziyaret ettim. Bana dedikleri "Vatan
uğruna, babamızı, amcamızı, bu yolda kayıp
ettik. Ama, bize kimse sahip çıkmadı. Aç kaldık
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tatar, lütfen
toparlar mısınız.
Buyurun.
MEHMET TATAR (Devamla) -
susuz
kaldık." dediler. Bu yetim çocukların seslerini artık
duyalım. Bunun gibi de terör mağduru binlerce vatandaşımız
zor durumda kalmıştır. Benim üzerinde durduğum konu
budur.
Bu koruculuk hakları tanınsa
da tanınmasa da
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Devlet tanımak zorunda Mehmet Bey. Tanınacak!
MEHMET TATAR (Devamla) - Bak, bu koruculuk
hakları tanınsa da tanınmasa da, bu vatansever insanlar,
Ulu Önder Atatürk'ün Türk milletine armağan ettiği şanlı
bayrağımızı, Suriye-İran-Irak üçgeninde bulunan
Gabar Dağları'nda ve Cudi Dağları'nda dalgalanan
Türk Bayrağı, dünyanın sonuna kadar dalgalanacaktır.
Hiç kimsenin bundan şüphesi olmasın. (Alkışlar)
Bir vatan evladı olarak, hiç
kimsenin toprağında gözümüz yoktur, ama, ülkemizi bölmeye
çalışan ve vatan toprağında gözü olan varsa, o çift
gözünü de çıkarırız. (Alkışlar)
Bu sebeple, bir an evvel konuyla
ilgili çalışmalar başlatılmalı ve bu korucularımız
sosyal güvenceye kavuşturularak bu ayıba son verilmelidir.
Sayın Başkanım, teşekkür
eder, Genel Kurula saygılar sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tatar.
Önerge üzerinde söz isteyen, bir
milletvekili adına, Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
Buyurun Sayın Kandoğan.
ÜMMET KANDOĞAN (Denizli) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun teklifini Türkiye Büyük
Millet Meclisine veren, Şırnak Doğru Yol Partisi Milletvekili
Sayın Mehmet Tatar'a da teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Daha önce de, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, aynı minval
üzere verilen bir kanun teklifinden dolayı, kendilerine de ayrıca
teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekilleri,
yirmi yıldan beri bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, emniyet
güçlerimizin ve silahlı kuvvetlerimizin yanında canla
başla çalışan 55 bin korucumuz var. Yirmi yıldan beri
binlercesi hayatını kaybetti. Kendi ailelerinden, annelerinden,
babalarından, eş ve çocuklarından da yine binlercesi
hayatını kaybetti. Ancak, ne yazık ki, yirmi yıldan
beri, gece -20 derecede nöbet tutan, terör örgütleriyle gece ve
gündüz çatışmaya giren ve bu vatanın bölünmez bütünlüğü
için canını feda etmekten çekinmeyen korucularımızla
ilgili olarak, Allah aşkına, milletvekilleri olarak, siyasi
partiler olarak, bunların bu kadar yapmış oldukları
bu ulvi görev karşısında biz görevimizi yerine getirdik
mi, biz vazifemizi yaptık mı Allah aşkına? Daha geçen
hafta, Pervari-Doğan'da 2 korucumuz, Osman Bulut ve Süleyman Bulut,
terör örgütüyle girilen çatışma neticesinde şehit
oldular ve binlerce Osmanları, Süleymanları, bölünmez bütünlük
için şehit verdik. Emniyet güçlerimizin en yakınında
bunlar, silahlı kuvvetlerimizin en yakınında bunlar;
bir operasyona gözü kapalı gidip, canını ve malını
bu ülke için gözünü kırpmadan seve seve veren insanlar bunlar.
Ama bu insanlar yirmi yıldan beri bu zor şartlar altında
çalışıyorlar, ancak bir emekli hakları bile yok,
emekli bile olamıyorlar. Dünyanın hangi ülkesinde böyle
bir uygulama vardır Allah aşkına?
EYÜP FATSA (Ordu) - Yirmi yıldır
DYP kaç sefer iktidara geldi? Siz neden yapmadınız kardeşim?
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, sorun, sorun
Bakın, ben daha iktidara bir
şey söylemedim, size daha bir şey söylemedim.
EYÜP FATSA (Ordu) - Söyle, söyle!
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin
alınıyorsun?
EYÜP FATSA (Ordu) - Alınmıyorum
Alınmıyorum
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Bu, hepimizin görevi dedim, bunu söyledim. Bütün milletvekillerinin
görevi bu, bu Meclisin görevi bu, bir siyasi partinin görevi değil.
EYÜP FATSA (Ordu) - İşte,
bunu kabul edeceğiz
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
İçişleri Bakanı 10 kez, burada, geldi, söyledi.
"Hazırlıkları yapıyoruz, tamamlıyoruz,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bunu halledeceğiz." dedi
İçişleri Bakanı. 10 kez söyledi...
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bakan
söz verdi, "2006 sonuna kadar çıkaracağız" dedi.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) - Niçin,
gelip bunun hesabını sormuyorsunuz? Tabii bu koltuklar rahat
Geçen hafta söyledim, Meclis Başkan Vekili itiraz
Rahat
Gidin
bakalım Gabar Dağı'na, Herekol Dağı'na, Cudi
Dağı'na gidin, şu anda, -15, -20'de nöbet tutan korucular
var.
EYÜP FATSA (Ordu) - Bizim çocuklarımız
var orada, bizim çocuklarımız onlar.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Evet, hepimizin kardeşleri onlar. Ben, kaç tanesini kendi ellerimle
toprağa verdim onların. Ben, o acıyı yaşayan
insanım; bütün ilikleri, bütün hücrelerine kadar o acıyı
yaşayan insanım. Yüreğim sızlıyor. Onun için,
dedim ki: Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün milletvekillerinin
sorumluluğu dedim, sadece iktidar partisinin diye bir
şey söylemedim Sayın Fatsa.
Ama değerli milletvekilleri,
dünyanın başka ülkelerinde olsa, bu hayatını kaybeden
insanların heykelleri dikilir, "devlet övünç madalyaları"
verilir, isimleri caddelere, sokaklara konur. Ama, biz, onları,
kendi kaderlerine terk etmişiz, kendi başlarına
bırakmışız, bir sosyal güvenlik hakkını
kendilerinden esirgemişiz. İşte bugün fırsat...
İşte bugün fırsat, gelin, hep beraber, verilmiş
olan bu kanun teklifinin gündeme alınması yolunda oylarımızla
bunu destekleyelim, kabul edelim ve -Türkiye Büyük Millet Meclisi
22'nci Dönem Parlamentosu da, hep beraber- bu Parlamentonun şerefi
olsun, iktidar partisinin şerefi olsun. Biz bir şey istemiyoruz.
Yeter ki bu meseleyi çözelim, bu meseleyi halledelim, yıllardan
beri kangren hâline gelmiş olan bu korucularımızın
bu meselesini bu Parlamento çözsün, çözsün.
Ben biliyorum, ben onların içlerinde
yaşadım. Şirvan Kaymakamlığım döneminde,
bölücü terör örgütü, "Türk Bayrağı'nı indirin"
diye haber gönderdiğinde, o köyümüzün korucuları
"gücünüz yetiyorsa gelin siz indirin" diye haber gönderen
insanlar bunlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kandoğan,
lütfen toparlayın.
Buyurun.
ÜMMET KANDOĞAN (Devamla) -
Ama şimdi, üzerinden bu kadar yıl geçtikten sonra, o dönemleri
çok çabuk unutuyoruz, çok çabuk unuttuk. Hatırlayınız
1985'li yıllardan sonra, o bölgedeki terör örgütünün eylemlerinin
hangi boyutta, hangi seviyede olduğunu hatırlayın,
gözlerinizin önüne getirin, hava karardığında hayat
bitiyordu o bölgelerde. Ama, o dönemden beri, korucular, güvenlik
güçlerimizle beraber, bu mücadelede en ön safta yer alan insanlar
olarak, bu mücadeleyi seve seve yerine getirdiler. İşte,
görev, bugün, bize düşüyor değerli milletvekilleri. Ne
olur, gelin, bu kanun teklifini hep beraber destekleyelim. Cumhuriyet
Halk Partisi de vermiş daha önce, Sayın Mehmet Tatar'ın
da vermiş olduğu bu kanun teklifi birbirine benzer tekliflerdir.
Gelin, hep beraber bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alalım
ve hep beraber, oylarımızla da bu kanun teklifini burada
kanunlaştıralım, hayata geçirelim.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle,
bugüne kadar, bu uğurda hayatını kaybeden bütün korucularımıza
Allah'tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun diyorum.
İnşallah, yeniden, Türkiye'de, böyle, korucu istihdam edecek
olaylar yaşanmaz; ülkemiz, birlik ve bütünlük içerisinde ilerlemesine,
kalkınmasına devam eder diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısının
aranılmasını istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Oylamayı elektronik cihazla
yapacağım.
Üç dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 17.00
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 17.09
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Üçüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Alınan karar gereğince,
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Genel Görüşme
ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmına geçiyoruz.
Alınan karar gereğince,
gündemin 58'inci sırasında yer alan, Malatya Milletvekili
Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı ürününün
ekonomik değerinin artırılması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 134'üncü sırada
yer alan, Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin,
don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla; 320'nci sırada yer alan,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla;
346'ncı sırada yer alan, Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin, kayısı üretimindeki
ekonomik değer kaybının ve kayısı üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98'inci,
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin
birlikte yapılacak ön görüşmelerine başlıyoruz.
V.
- GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE
MECLİS
ARAŞTIRMASI
A)
ÖN GÖRÜŞMELER
1.-
Malatya Milletvekili Ahmet Münir Erkal ve 31 milletvekilinin, kayısı
ürününün ekonomik değerinin artırılması için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/99)
2.-
Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin,
don olayları nedeniyle kayısı üreticilerinin uğradığı
zararların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/184)
3.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/384)
4.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 47 milletvekilinin,
kayısı üretimindeki ekonomik değer kaybının
ve kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/410)
BAŞKAN - Hükûmet? Yerinde.
Meclis araştırması
önergeleri Genel Kurulun 3/6/2003 tarihli 88'inci, 21/04/2004 tarihli
76'ncı, 18/10/2006 tarihli 9'uncu ve 27/12/2006 tarihli 45'inci birleşimlerinde
okunduğundan tekrar okutmuyorum.
İç Tüzük'ümüze göre Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunda sırasıyla
Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza
sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine
söz verilecektir.
Konuşma süreleri Hükûmet ve
gruplar için yirmişer dakika, önerge sahipleri için onar dakikadır.
Şimdi, söz alan sayın üyelerin
isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri
Bakanı; gruplar adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili,
CHP Grubu adına; Süleyman Sarıbaş, Anavatan Partisi
Grubu adına, Malatya Milletvekili; Ali Osman Başkurt, AK
Parti Grubu adına, Malatya Milletvekili; önerge sahipleri Muharrem
Kılıç, Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili;
Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili; Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Şimdi söz sırası
Hükûmet adına Mehdi Eker, Tarım ve Köyişleri Bakanı.
Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) - Sayın Başkan,
yüce Meclisin değerli üyeleri; kayısı ile ilgili Meclis
araştırması hususunda Hükûmet adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye, polikültür tarımın
yapıldığı, geniş üretim imkânlarına sahip
bir ülke olması hasebiyle, ürünlerimiz içerisinde kayısı
çok önemli, dikkate değer bir yer almaktadır. Tabii, dünyada
da önemi bilinen ve belirli bir paya sahip bir meyve. 2004 yılı
itibarıyla dünyada 400 bin hektar alanda kayısı üretimi
yapılıyor ve 2,7 milyon ton dünyada üretim söz konusu. Türkiye,
dünya taze kayısı üretimi bakımından yüzde 11'lik
bir payla ilk sıralarda yer alıyor. Türkiye'yi sırasıyla
İran, İtalya, Fransa, Pakistan izliyor. Oldukça -dünyada-
sınırlı sayıda ülke taze kayısı üretimi
yapıyor. Kuru kayısı üretiminde bulunan ülkelerin
sayısı ise daha da azdır. Dünya kuru kayısı
üretimi yıllar itibarıyla 90-95 bin ton arasında değişmektedir.
Ülkemizin kuru kayısı üretimi ise 80 ile 85 bin ton arasında
olup dünya üretiminin yüzde 85-90'ını karşılamaktadır.
Dünyada kurutmalık kayısı üretiminde İran ve Pakistan
Türkiye'den sonra gelen önemli üretici ülkelerdir.
Ülkemizde kayısı üretimi,
tabii, açık alanda yetiştirildiğinden dolayı iklime
bağlı olarak değişik bölgelerde yapılmakta
ve bu üretim açısından, üretimin özellikle çiçeklenme dönemi,
tabii, son derece de önemli ve üretimi belirleyen, sınırlayan
temel faktör, özellikle "ilkbaharın geç donları"
dediğimiz don hadisesi, meteorolojik hadise, üretimi etkileyen,
sınırlayan temel etkenlerden bir tanesi.
Türkiye'de -Malatya başta olmak
üzere- Malatya, Elâzığ, Erzincan bölgesi; Kars, özellikle Kağızman
ve Iğdır bölgesi; İçel, Akdeniz Bölgesi; Ege Bölgesi,
bir de "Sakarya Vadisi" dediğimiz alanda üretim yapılıyor
önem sırasına göre. Bunlardan Malatya, Elâzığ ve Erzincan
bölgesinde daha çok kurutmalık; Kars, Iğdır bölgesinde,
bir mikroklimaya sahip bir alanda daha çok sofralık; bir de Akdeniz
sahil şeridinde ise erkenci sofralık çeşitlerin üretimi
yapılmaktadır. Keza, Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi'nden
sonra da ikinci erkenci bölge olup tamamen sofralık kayısı
çeşitlerini üretmektedir.
Türkiye'de 2002 yılında
310 bin ton olan kayısı üretimi 2006 yılında 400 bin
ton olarak gerçekleşmiştir. Kayısı üretiminin yüzde
60'ı Malatya ilimizde ve bunun üretiminin yüzde 90'ı ise kurutmalıktır.
Malatya'da yaklaşık 50 bin aile ve Türkiye genelinde de 70
bin ailenin doğrudan geçim kaynağıdır. Ayrıca,
ihraç edilen kuru kayısının da yüzde 90'ından fazlası
Malatya'dan yapılmaktadır.
Kayısıda ağaç başına
verim Türkiye'de 36 ile 40 kilogram arasında değişmekte,
dekara verim ise 1.600 ile 1.800 kilogram arasında değişmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının tüketim şekli çok
farklı biçimlerde olmaktadır. Kurutulmuş ve konserve,
reçel, marmelat gibi işlenmiş olarak yıl boyunca tüketimi
yapılan meyvelerin en önemlilerindendir. Yine, dünyada taze
kayısının yıllık kişi başına tüketimi
0,6 ile 2 kilogram arasında değişmekte. Ülkemizdeki
kayısının yaklaşık yüzde 50-55'i taze olarak
tüketilmektedir. Geri kalan bölümü ise kurutularak veya işleme
sanayisinde meyve suyu, reçel, marmelat, şekerleme ve pestil
yapımında kullanılmakta. Dünyada ise kayısının
yaklaşık yüzde 70-75'i taze olarak tüketilmekte, kalan
kısmı ise kurutularak veya işleme sanayisinde kullanılmaktadır.
Yurt dışında, işlenmiş kayısı ürünleri,
koruyucu şurup içinde kayısı, reçel, marmelat, meyve
suyu, pasta, pestil, şekerleme, dondurma, yoğurt, dondurulmuş
kayısı, kayısı ekstratı, esansı ve kayısı
likörü şeklinde çok muhtelif şekillerde tüketilmektedir.
Son yıllara kadar taze ve kuru kayısı ithalatı
söz konusu değil iken, 1992'den sonra bir miktar taze kayısı
ithalatı yapılmıştır.
Dünya kuru kayısı ihracatının
yüzde 59'u ülkemiz tarafından yapılmakta, son yıllarda
ihraç edilen taze ve kuru kayısı miktar ve değerleri
de aşağıdadır:
2002 yılında taze kayısı
ihracatı yapılmamışken 2006 yılında
13.900 ton taze kayısı ihracatı yapılmıştır.
2002 yılında 66.700 ton kuru kayısı ihracatı
yapılmış iken bu rakam 2006 yılında 113.900 ton
kuru kayısı olarak şekillenmiştir. Dünya kuru kayısı
ticaretindeki kayısının yaklaşık yüzde
85'i, biraz önce de söylediğim gibi, 80-90 arasındaki miktarı
ülkemiz kaynaklıdır. 60 ülkeye kayısı ihracatı
yapılmakta, bu ihracatın yüzde 50'si Avrupa Topluluğu,
Avrupa Birliği ülkelerinedir. Avrupa Birliğinin dışında
da ABD gelmektedir.
Kuşkusuz tabiat şartlarına
bağlı bir üretime sahip olan kayısının da çeşitli
sorunları bulunmaktadır. Bugün de burada, bu vesileyle,
kayısının hem sorunları hem bunlara ait çözüm önerileri
hakkında kanaatlerimizi görüşeceğiz ve paylaşacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sorunları "üretim" ve "pazarlama"
başlığı altında, iki ana başlık altında
toplamak mümkündür. Üretimle ilgili sorunların başında,
ilkbaharda yaşanan geç donlar ve doğal afetlerdir. Üretimi
engelleyen en önemli faktörlerin başında bu gelmektedir.
Türkiye'de doğal afetlere karşı çiftçilerin korunması
ve onların bir şekilde sıkıntılarının
veya uğradıkları hasarın karşılanmasını
temin bakımından, malumunuz, 2090 sayılı bir Kanun
vardır ve bu çerçevede, geçen yıl, 2004 yılında Malatya'da
vuku bulan don afetinden dolayı 26.462 çiftçi, 607.821 dekar arazide
-kayısılar- zarar görmüştür. Bunlara kanuna göre yüzde
40'ın üzerinde ancak olduğu takdirde yardım yapılabiliyor,
yüzde 40'ın altında olanlar 2090 sayılı Kanun çerçevesinde
tabii bu yardımdan maalesef faydalanamıyor.
2006 yılında Malatya ili
ve ilçelerinde meydana gelen afet sebebiyle yine 14.600 çiftçiye
ait 229 bin dekar kayısı bahçesi zarar görmüş ve İl
Hasar Tespit Komisyonu kararına göre, yüzde 40'ın üzerinde
zarar gören 5.803 çiftçiye 14 milyon 200 bin YTL yardım, tahsisat
yapılmıştır. Söz konusu yardım, 2006 yılı
içinde 5.146 çiftçiye 13 milyon YTL ve 2007 yılında da kalan
657 çiftçiye ait 1,2 milyon YTL olarak tamamı ödenmiştir.
2005 yılında yürürlüğe
giren Tarım Sigortaları Kanunu ile, üreticilerimizin
ürünlerini sigorta ettirerek üretim riskini azaltmaları
sağlanmıştır. 2006 yılında başlayan
uygulamada, don, Türkiye'de, sadece 90 ilçede pilot uygulama olarak
başlatılmıştı. Ancak, 2007 yılı için
biz bu kararı değiştirdik ve açıkta yetiştirilen
ürünlerde, özellikle don hasarına maruz kalan ürünler için bunların
tamamını biz sigorta kapsamına aldık. Bu şekilde
ürününü sigorta ettiren vatandaşlarımıza, prim bedelinin
yarısı, yüzde 50'si devlet desteği olarak ödenmektedir.
Bunun dışında, üretimle
ilgili sorunlardan bir tanesi, tabii, girdi fiyatlarıdır.
Girdi fiyatlarının yükselmesi, tabii ki, üretimde olumsuz
bazı etkileri ortaya koymaktadır. Ama, bu maksatla, biz de
Hükûmet olarak, kayısı üreticilerine, dekar başına
10 YTL doğrudan gelir desteği, yine dekar başına
1,8 YTL mazot ve dekar başına 1,43 YTL gübre desteği vermek
suretiyle, hem üreticinin üretimini daha rahat şekilde yapmasını
temin etmek hem de onun üretimine bir olumlu katkı yapmak gayesiyle,
bu girdi desteklerini, biz, üreticimize, kayısı üreticimize
ödüyoruz.
Keza, fidan temininde bazı
güçlüklerle karşılaşılmaktadır zaman zaman.
Bunu aşmak için de sertifikalı fidanla tesis edilen yeni
bahçelere dekar başına destek ödemesi yapmaya başladık
ve 2006 yılında, dekar başına 200 YTL'den ödeme yaptık
ki, bu kayısı üreticilerimize 3.900 dekar alanda 785 bin
YTL bu alanda destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu
destekleme, yani sertifikalı fidanla bahçe tesisine dönük
kayısı bahçesi tesis eden vatandaşımıza 200
YTL dekar başına vereceğimiz destek 2007 yılında
da devam edecektir.
Sulamayla ve gübrelemeyle ilgili
de, tabii, zaman zaman destekler vermekteyiz. Gübrelemede, özellikle
toprağını tahlil ettirerek üretim yapacak olan üreticiler
için dekar başına ilave 1 YTL doğrudan gelir desteği
verilmekte. Sulama konusunda da, üretim maliyetini düşürmek
için, basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması
amacıyla, Bakanlığımızca 2006 yılında
uygulamaya konan Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Projesi kapsamında grup projelerine yüzde 50
hibe desteği sağlanmaktadır.
Tabii, hasatla ilgili olarak zaman
zaman sorunlar yaşanmakta ve bununla ilgili eğitim çalışmaları,
özellikle olgunlukla alakalı, meyvenin özelliğine uygun
tekniklerle bu hasadın yapılması gerekiyor, bu konuda
da bazı eğitim çalışmaları yapılmakta.
Kükürtleme kuru kayısının
en önemli sorunlarından birisi; kullanılan yüksek orandaki
kükürtdioksit miktarı. Avrupa Birliği ve ülkemizde bunun
standardı 2.000 ppm olarak uygulanmaktadır. Yurt içi gıda
denetim programı çerçevesinde, 11 ilde, her ay 50 kuru kayısı
numunesi alınarak bu laboratuvara gönderilmekte ve 2.000
ppm'in üzerindeki kükürt oranı çıkan kayısıları
hazırlayan firmalara yasal işlem yapılmaktadır.
2006 yılında, bu manada, 20 firmaya 37 numune için işlem
yapılmıştır.
Malatya Tarım İl Müdürlüğümüzce,
kuru kayısıda sağlıklı üretim ve kükürtleme
eğitim projesi uygulanmaktadır. Yine, Malatya'da kayısı
işleme ve paketleme yapan 93 adet işletme bulunmakta, bu
işletmelerin kurulu kapasiteleri toplamı yaklaşık
220 bin ton/yıldır.
Malatya'da 68 ihracatçı firma
tarafından kayısı ihracatı gerçekleştirilmektedir.
Depolama, yine, önemli bir unsurdur.
Üretimin yapıldığı sahalarda ürünün depolanması
için gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasitelerinin
kuşkusuz artırılması gerekiyor. Kayısıya
yönelik projelerden iki adet tesis için -ki, bunlar, soğuk hava
ve kurutma, yıkama, kalibrasyon ve paketleme tesisleridir-
toplam proje tutarı 670 bin YTL yatırımdır; biz, bunun
yüzde 50'sini hibe olarak karşılıyoruz.
Köy bazlı katılımcı
yatırım projesi, yine, devam ediyor ve 2007 projeleri de
önümüzdeki günlerde kabul edilmeye başlanacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; üretimle ilgili değindiğim hususların
dışında, tabii, pazarlamayla ilgili bazı sorunları
bulunmaktadır kayısının ve kayısı üreticilerinin.
Kuru kayısı fiyatlarında istikrar sağlanamaması
en önemli sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uzun yıllar içerisinde, kuru kayısının fiyatı
sadece birkaç yılda 3 bin dolar, ton başına, bir fiyata
ulaşmıştır. Malatya Ticaret Borsası kayıtlarına
göre, son yirmi yılda, 96 yılında 44 bin tonluk rekolteye
karşılık bir 3 bin doları aşmış, 85, 97
ve 99 yıllarında -düşük rekoltede üretimlerin olduğu
yıllar- 2.500 dolar/ton civarında seyretmiştir.
Son yıllardaki fiyatlar da
şu şekilde: 2005 yılında 1.895 dolar ve 2006 yılında
1.887 dolar olarak ton başına gerçekleşmiştir. Üretici
Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden bu yana, 15 ilde
23 adet meyve üreticileri birliği ile 1 adet kayısı üreticileri
birliği kurulmuştur. Bu birlikleri kanun gereği bir
çatı altında toplayan Meyve Üreticileri Merkez Birliği
de 7/9/2006 tarihinde kurulmuştur.
Soğuk zincirin yaş kayısının
pazarlanmasında çok önemli bir faktör olduğunu vurgulamak
gerekiyor. Biz, bunu çözmeye dönük olarak da Bakanlık olarak,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Projesi çerçevesinde bir uygulamayla soğuk zinciri sağlayacak
nakil vasıtalarının da yüzde 50 primle desteklenmesi
uygulaması başlattık.
Mevcut pazarlarımıza
ilave olarak yeni oluşan veya gelecekte oluşması planlanan
yeni pazarlara ulaşmada karşılaşılan birtakım
güçlükler var. Bu pazarların oluşturulması için muhakkak
surette ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekiyor.
Yine, dış pazarlarda uygun
şekilde tanıtım, kayısıyla ilgili pazarlamanın
daha iyi bir noktaya gelmesi açısından kaçınılmazdır.
Kuru kayısıyla ilgili tüm kuruluşların ve özel
sektörün konuyla ilgili olarak ortak çalışma yapması
ve daha iyi bir tanıtım için gerekli plan ve programların
uygulamaya konması gerekiyor. İhracatçıların
dış pazarlarda farklı fiyat teklif etmeleri veya aynı
kalitedeki ürün için fiyat indirimine gitmeleri de pazarlamada
karşılaşılan sorunlardan bir tanesidir.
Burada özellikle ürünlere ait bir
markanın tam olarak yaratılamamış olması karşımıza
önemli bir sorun olarak çıkıyor. Üretimin yoğun olduğu
sahalarda organik tarım uygulamalarının hızla
yaygınlaştırılması gerekiyor. Biz, organik
üretimle ilgili olarak da, bildiğiniz gibi, normal desteklere
ilaveten yüzde 30 ilave destek veriyoruz bu organik üretim yapılmasına.
Ayrıca, iyi tarım tekniklerinin uygulanması olarak
bilinen EUREGAP prensibinin üreticilere tanıtılmasıyla
ilgili yayım çalışmamız da devam ediyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen
toparlar mısınız.
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) - Toparlıyorum Sayın
Başkanım.
Organik kayısı üretimi de
hızla bu çerçevede gelişiyor. Hâlen 132 üreticimiz, 8.003
ton organik kayısı üretimi yapmakta ve biraz önce belirttiğim
gibi, organik üretim için dekar başına, normal DGD'ye ilaveten
yüzde 30 ilave DGD veriyoruz ki bu da dekar başına 3 YTL'lik
bir gelir sağlamaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının Türkiye için daha, ekonomik
getirisi de, ekonomik değeri de daha yüksek olan bir ürün elde
edilmesiyle ilgili, kuşkusuz, gerek bizim Bakanlık olarak
gerekse üreticilerin ve bununla ilgili diğer kuruluşların
muhakkak surette iş birliği yapması gerektiğine
inanıyoruz.
Ben, bu duygularla yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Gürol Ergin, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergin. (CHP
sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır Sayın
Ergin.
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN
(Muğla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Malatya Milletvekili Münir Erkal ve 31 milletvekilinin,
yine Malatya Milletvekili Muharrem Kılıç ve 37 milletvekilinin,
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekili
ile yine aynı milletvekilimizle birlikte 48 milletvekilinin
vermiş oldukları ve birleştirilen dört önerge üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın
Başkan sizi, yüce Meclisi ve büyük Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
biraz önce, Sayın Bakan, üretim konusunda, kayısının
durumu konusunda teknik ve verilmesi gereken bilgileri verdi.
Ben de, izninizle -belki tekrar olacak ama- bu konulara değinmek,
sonra görüşlerimizi açıklamak istiyorum.
Bilindiği gibi kayısı,
Türkiye için çok önemli bir tarımsal ürün. Tıpkı fındık
gibi, tıpkı geçmişte var olduğu biçimiyle tütün
gibi. Tabii ki, bu arada kuru üzümü de saymamız gerekir. Bunlar
Türkiye'ye özgü, ciddiye alınması gereken tarım ürünlerimiz.
Kayısı deyince hepimizin
aklına Malatya geliyor. 2006 yılı sayımı olarak
Malatya'da 6 milyon 817 bin 850 kayısı ağacı var. Malatya'dan
sonra Elâzığ, Mersin, Sivas, Kahramanmaraş, Nevşehir,
Iğdır gibi illerimizde kayısı üretiliyor. Türkiye'de
kişi başına üretime baktığımız zaman,
3 kilo üretim düştüğünü görmekteyiz.
Malatya'mızda yaş kayısı
üretimi yıllar içerisinde çok büyük değişiklik gösteriyor
iklime bağlı olarak. Örneğin, 2004 yılında
84.700 tonken, 2005'te 500 bin ton, 2006'da 242.700 ton olmuştur bu üretim.
Sayın Bakanın da ifade ettikleri gibi, Türkiye'deki üretim
2006 yılı için 400 bin tondur. Yani, buradan şu anlaşılıyor:
Türkiye'deki toplam kayısı üretiminin yüzde 60'ı Malatya'da
üretiliyor.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizde, tabii, önemli olan daha çok kuru kayısıdır
ve kuru kayısının Türkiye üretimi de yine yıldan
yıla değişmekte, 2006 için bu 83.564 ton yapmaktadır.
Dış satım geliri olarak
baktığımız zaman, kayısının, 2004
yılında yaklaşık 199 milyon dolar, 2005 yılında
179 milyon dolar, 2006'da 194 milyon dolar gelir getirdiğini görüyoruz
ki bunları yaklaşık 200 milyon dolar olarak ifade etmemiz
doğru olur. Yalnız, fiyatlara baktığımız
zaman, gerçi Sayın Bakan son iki yılın fiyatını
verdi ve geçmişle bazı karşılaştırmalar
yaptı, ama, bu fiyatları 2004, 2005, 2006 fiyatları olarak
aldığımızda -bunlar ortalama fiyatlardır-
2004'te fiyat dolar/ton olarak 2.486 dolar/ton, 2005'te 1.895 dolar/ton,
2006'da 1.754 dolar/tondur. Bu konuya biraz sonda yeniden değineceğim
değerli arkadaşlar.
Şimdi, Sayın Bakanın
söylediği gibi kayısı çok çeşitli biçimlerde de
tüketiliyor, onlara girmeyeceğim. Yalnız, bir konunun altını
çizmek istiyorum. Değerli arkadaşlar, Türkiye'de yeterince
açıklanmamış bir konuyu açıklamak istiyorum: Kayısı,
kalp sağlığı açısından son derece önemli
bir meyvedir. Bunun herkes tarafından bilinmesinde yarar var.
İçermiş olduğu yüksek potasyum ve magnezyum miktarı,
kalp adaleleri sağlığı için son derece önemlidir.
Ayrıca, magnezyum tüm adalelerimiz için çok gerekli olan bir metaldir.
Bu bakımdan, kayısının, içerdiği karbonhidratlar
dışında, özellikle mineral içeriği bakımından
insan sağlığında çok önemli bir yeri olduğunu
bilmemiz gerekmektedir.
Kuru kayısıda kaliteyi
belirleyen -biraz önce Sayın Bakan da söyledi- kükürtdioksit
miktarı ile nem oranıdır. Nem oranının yüzde
25'ten fazla olması istenmez. Kükürtdioksit oranı bizde ve
Avrupa Birliğinde 2 bin ppm'dir. Yani, bu şu anlama gelir:
Kuru kayısının 1 kilosunda 2 gramdan fazla kükürtdioksit
olmamalıdır. Bunu bu şekilde söyleyelim. Bu rakamlar,
Amerika Birleşik Devletleri'nde ve Avustralya'da biraz daha yüksektir.
Yine ifade edelim: Kuru kayısının
ihracatında biz dünya şampiyonuyuz, tıpkı
fındıkta olduğu gibi. Bizim rakiplerimiz olarak, ama
çok gerimizden gelen, İran, Pakistan ve Suriye vardır sevgili
arkadaşlarım.
Bir nokta çok önemlidir: Amerika
Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere, İtalya,
İspanya, Fransa, bizden aldıkları kayısıyı
çok yüksek fiyatlarla, yaklaşık 5 katı fiyatlarla, reeksport
yoluyla bütün dünyaya satmaktadır değerli arkadaşlarım.
Şimdi, ben, Sayın Münir Erkal'a,
buradan, bilmiyorum, çok özel teşekkür etmek istiyorum. Çünkü,
Sayın Erkal, araştırma için verdiği önergede Hükûmetin
bütün zaaflarını ortaya koymuş. O bakımdan teşekkür
ediyorum. Neler demiş, şimdi size onları söylemek istiyorum.
Şimdi, şöyle diyor Sayın
Erkal: "Kayısı üreticisine, hasattan önce gübre, zirai
ilaç gibi harcamalarında destek verilmemektedir. Üretici, kayısının
fiyat istikrarsızlığından korkarak -biraz önce
söyledim fiyatları- kükürdü fazla vermekte ve bu fazla kükürtlü
ürün AB ülkelerine ihracatta sıkıntı yaratmaktadır.
Kayısı Birlik'e verilen destek azdır."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yok oldu, yok.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
"İhracatın artırılması için gerekli olan
iade desteği kayısı ürününde sağlanmamaktadır."
İşte, bizim değil,
bir iktidar milletvekilinin bir itirafnamesi olarak bu sözleri de
kayıtlara geçirmiş olduk. Kendisine tekrar teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Malatya'da en az 50 bin aile ve 250 bin kişi kayısıdan geçiniyor,
ama, 2004 yılında büyük bir don olayı, tıpkı
fındıkta olduğu, diğer meyvelerde olduğu gibi
yaşandı. Şimdi, eğer ben yanlış anlamadıysam,
Sayın Bakanımın sözlerinden şu ifadeyi edindim.
Sayın Bakan diyor ki: "2004 yılında 26.462, 2006
yılında 14.600 çiftçi kayısıdan zarar gördü."
ve şöyle ekliyor, diyor ki
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Dondan.
GÜROL ERGİN (Devamla) -
"2006 yılında biz 5.803 çiftçiye 14 milyon 200 bin YTL yardım
verdik." Ben şimdi öğrenmek istiyorum: 2004 yılında
ne destek verdiniz, o afete uğrayan insanlara ne verdiniz? Bunu
öğrenmek istiyorum değerli arkadaşlarım ve yine
sormak istiyorum. Sayın Bakan diyor ki: "Biz şimdi bütün
don afetini Türkiye için, sigorta için aldık." İyi de,
bundan yararlanabilmek için 2007 yılında kaç tane Malatyalı
üretici, kayısı üreticisi kendini, ürününü sigorta ettirmiştir?
Lütfen bunu da söyler misiniz? Eğer sigorta olayı istendiği
gibi gelişmediyse Türkiye'de, şu veya bu alanı sigorta
içine almak da bir anlam fazlasıyla ifade etmemektedir.
Sonra, Sayın Bakanı dinlerken
ben burada kendim konuşuyormuşum duygusuna kapıldım
çözümler konusunda söylediklerinde. Söyledikleri hepsi şu
yapılmalı, bu edilmeli
Sizin göreviniz ne Sayın Bakan?
Sizin göreviniz ne? Onları biz mi yapacaktık da yapmadık?
Değerli arkadaşlarım, bakınız, bunlar çok
önemli olaylar.
Şimdi geliyorum fiyat konusuna.
Kayısıda oynanan oyun tıpkı fındıkta oynanan
oyunun aynısıdır. Kayısı Birlik üzerinde oynanan
oyunlar tıpkı FİSKOBİRLİK üzerinde oynanan
oyunların aynısıdır. (CHP sıralarından
alkışlar)
Değerli arkadaşlarım,
bu Hükûmet, kayısıda olduğu gibi fındıkta da
afete karşı duyarsız kalmış, kendi belirlemesi
olduğu hâlde yaklaşık 252 trilyon lirasını gasbetmiştir
fındık üreticisinin. O parayı vermemiştir.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kayısı
GÜROL ERGİN (Devamla) -
Fındık üreticisinin. Kayısı üreticisinin de yaklaşık
70-80 trilyonunu gasbetmiştir. Bunları söylememiz gerekiyor,
bunları sormamız gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Şimdi gelelim tarım satış
kooperatiflerine. Tıpkı Münir Erkal Bey'in söylediği
gibi, tarım satış kooperatiflerine destek -o az diyor
gerçi, biraz sıkılarak az diyor- hiç verilmiyor, hiç. Bir
tek kuruş o tarım satış kooperatiflerine verilmiyor.
Dünyada bir tek bizde bir yasa çıkarılmıştı
-tabii ki sizden önce çıkarılmıştı- tarım
satış kooperatif birliklerine devlet hiçbir şekilde
maddi katkıda bulunmaz diye. Dört senedir, dört buçuk senedir
söylüyoruz: Gelin, şunu değiştirelim. Yoksa, bütün tarım
satış kooperatifleri, tıpkı Kayısı Birlikte
olduğu gibi, tıpkı FİSKOBİRLİK'te olduğu
gibi, kapısına kilit vurur duruma gelecek. Bundan sizin
ne kârınız olacak? Sormak istiyorum. Bundan bu ülkenin ne
kârı olacak? Onu sormak istiyorum. Üreticinin ne kârı olacak?
Bunu sormak istiyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
bu yasayı acilen değiştirme zorunluluğu vardır.
İnşallah ve mutlaka, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı,
bu yasayı da değiştirecektir, bu kafaları da değiştirecektir.
Bunu herkesin bilmesi gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, bir iki konuya daha değinmek istiyorum. Bunlardan
biri şu: Dünya Su Günü oldu, ayın 22'siydi, ama, 21'inde Ankara'da
kutlandı. Türkiye'deki bütün sulama kooperatiflerinin birlik
başkanları buradaydı, yanlarında pek çok kooperatif
başkanı buradaydı, 500, 600, 700 kooperatif buradaydı.
Tarım Bakanı neredeydi? Tarım Bakanı yok. Müsteşarı
neredeydi? Su konusu sizin için bu kadar önemsiz bir konu muydu? Su
konusunu gündeme getirip derdini anlatacak adamlar sizin için bu
kadar önemsiz insanlar mıydı?
Değerli arkadaşlarım,
ben burada söylemiştim, o günden önce şu kürsüde söylemiştim,
siz o insanların karşısına çıkamayacaksınız
demiştim. Şu kürsüde söylendi bu sözler üç gün önce ve hiçbiriniz
karşılarına çıkamadınız. Niye çıkamadınız?
Çünkü, o insanları canından bezdirdiniz, o insanları
perişan ettiniz. Ha, karşısına çıktığınız
köylü yok mu? Çıkıyorsunuz, zaman zaman köylere gidiyorsunuz;
ama, yaptıklarınızdan ötürü değil, o köylünün terbiyesine
güvenip sığındığınız için gidebiliyorsunuz,
yoksa gidemiyorsunuz değerli arkadaşlarım.
Şimdi, bir başka konuya gireyim. Burada, Sayın
Bakan, son iki yılın konuşmalarında, bütçe görüşmelerinde
mısır üretimindeki artışlardan söz etti, işte,
"2005'te 4 milyon ton oldu." dedi, "2006'da 3 milyon 800 bin
ton olacak." dedi, 2005 konuşmasında "Artık Türkiye
mısır ithal etmeyecek." dedi.
Şimdi soruyorum: 250 bin ton
mısır ithalatı için
RASİM ÇAKIR (Edirne) - 300 bin
ton.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Özür
dilerim, 300 bin de olabilir, ben 250 bin biliyorum.
250 bin ton mısır ithalatı
için bir çalışma yapıldı mı, yapılmadı
mı? İhale yapıldı mı, yapılmadı
mı? Bu niye yapıldı?
Ben, Türkiye Kamu-Sen'ciler gibi
üstünüze mısır atmayacağım, ama bu kürsüde bunları
söyleyeceğim. Mutlak surette birilerine bir çıkar
sağlamak için yapılmıştır arkadaşlar. Çünkü,
köylünün malı para etmeye başladığı anda siz
ithalatı açıyorsunuz, bunu mutlaka yapıyorsunuz.
Bir çıkar kaygısıyla yaptığınızı
biliyorum.
Bu arada şunu söyleyeyim:
Prim ödemelerinden söz ediyorsunuz. Biraz önce DGD'den söz ettiniz.
Siz 16 milyon DGD'yi 10 milyona düşürdünüz. Bunu söylesenize!
Onun yanında bonus olarak 1 milyon 500 bin bir şeyler veriyorsunuz,
bunları söylüyorsunuz. 16 milyonu 10 milyona düşürdünüz.
Gübre desteği dediniz, 2006'da bir tek kuruş verdiniz mi?
Şimdi övünüyorsunuz, "dekara şu kadar gübre desteği
veriyorum, dekara şu kadar mazot desteği veriyorum
"
2006'da bunun için -Allah rızası için gelin şurada söyleyin-
bir tek kuruş verdiniz mi? Gelin şu kürsüde söyleyin. Vermediniz
çünkü, vermediniz.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Nisanda ödedik.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bakınız, şimdi yeni bir oyun,
oyun içinde oyun. Ne yapılıyor? Şimdi prim verilecek ya
pamukta vesairede, şimdi üretim rakamları düşürülmeye
çalışılıyor ki az prim verilebilsin.
Defalarca yazı yazdınız.
Adana Tarım İl Müdürlüğüne yazılan, orada yazılan
yazıların hepsi elimde. Şimdiye kadar pamukta 650 kilo
olarak -birinci üründe de, ikinci üründe de- alınan verimi siz
şimdi, birinci üründe 550 kiloya düşürdünüz, ikinci üründe
380 kiloya düşürmek istiyorsunuz. Niye? Ona göre daha az prim
vereyim diye. Hani, primi yüzde 6 artırdılar ya, şimdi,
onu, yüzde 30-40 fazlasıyla azaltmaya çalışıyorlar
değerli arkadaşlarım. Sonra, nerede, kaba yem primleri
nerede? Nerede arkadaşlar? Fiğ primi nerede, yonca primi
nerede? Geçtiğimiz aralığın 15'inde hepsi verilecekti,
öyle söylenmişti.
Değerli arkadaşlarım,
sözlerimizde doğru ve dikkatli olma zorunluluğumuz var.
Bunu özellikle ifade etmek istiyorum ve bu arada şunu söyleyeyim:
Siz, şimdi, yaptıklarınızla yetinmiyorsunuz, Malatya'nın
kayısısını burada konuşuyorsunuz. Siz, Malatya
Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü oradan kaldırıyorsunuz
ve öyle bir yere götürüyorsunuz ki o Malatya Meyvecilik Araştırma
Enstitüsünü, değerli arkadaşlarım, o götürmek istediğiniz
topraklarda, 1998-1999 yıllarında, o bölge için özel kayısı
yetiştiriciliğinde önemli olan kök kanseri olduğundan
ötürü, 50 bin adet kayısı fidanı imha edilmiş ve bu
alan, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından,
fidan üretimine kapatılmış. Şimdi Meyvecilik
Araştırma Enstitüsü oraya götürülmek isteniyor.
Sayın Bakan, böyle bir yanlış
yapılabilir mi?
Değerli arkadaşlarım,
bunlar çok önemli meseleler. Bu konular üzerinde hepimizin gerekli
ciddiyetiyle durma zorunluluğumuz var ki, o enstitünün kuruluşu
ta 1937'de. 1937'de bir istasyon olarak kurulmuş, meyvecilik istasyonu
olarak kurulmuş. Sonra -1986 yılıydı sanıyorum-
bu araştırma enstitüsü hâline getirildi. Siz de, şimdi,
oradan oraya nakletme bahanesiyle kapatma çabası içindesiniz,
tıpkı daha önce kapattıklarınız gibi, dört
yılda kapattıklarınız gibi.
Sevgili arkadaşlarım,
bu arada, bir de bir yasa teklifi geldi, çiftçilerin borçlarının
silinmesi şeklinde. Öyle anlaşılıyor, öyle anlaşılıyor,
öyle değil. Bu bir tuzak yasa. Bu, seçim öncesi oy alabilme kaygısıyla
çiftçiyi kandırma yasası.
Orada getirilen düzenleme
şu değerli arkadaşlarım: Müteselsil kefaletten
doğan, kefil olanların sorunu ortadan kaldırılıyor.
Yoksa, borç morç silindiği yok. Borç morç silindiği yok, ama,
bu öyle açıklanıyor ki kamuoyuna, öyle bir duygu veriliyor
ki, Türkiye'nin her yerinden çiftçiler arıyor "Borçlarımız
siliniyormuş." diye. Yok öyle bir şey. Bunu herkesin
bilmesi gerekir değerli arkadaşlarım, çünkü, insanlar
artık kandırılmak istemiyorlar. Yeteri kadar kandırdınız,
dört sene, dört buçuk sene kandırdınız, bundan sonra kandırmayın.
Ben, buradan, Türk çiftçisini uyanık
olmaya ayrıca çağırmayı kendime görev biliyorum,
çünkü, hiçbirimizin, hiçbir Cumhuriyet Halk Partilinin ömrü boyunca
aklına gelmeyen, bundan sonra da gelmeyecek yollarla, yöntemlerle,
siz, insanları kandırmaya önümüzdeki üç dört ay içinde özel
çaba göstereceksiniz. Bu onlardan biridir. Bunu özellikle söylüyorum.
Ayrıca, bu bir konunun ikrarıdır,
bu insanların aldıkları parayı ödeyemediklerinin
ikrarıdır. Bunu da özellikle söylemek istiyorum. Beş
sene inlettiniz. Beş senenin sonunda, yalnızca kefilleri
aradan çıkararak, güya, o çiftçiye yardımcı olacaksınız!
Yok böyle bir şey. Türk çiftçisi sizin sandığınız
yapıda değil. Türk çiftçisi, Atatürk'ün bu milletin efendisi
konumuna getirmek için çaba gösterdiği efendiliğe, Sayın
Bakan, sizden de, benden de layık olan, daha layık olan insandır!
(CHP sıralarından alkışlar) Bunu hepimizin bilmesi
gerekir ve ona karşı tavrımızda bu konularda dikkatli
olma zorunluluğunu hepimizin hissetmesi gerekir sevgili arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, söylenecek çözüm önerileri var, ziyadesiyle var, fakat, bu
çözüm önerilerini, zaten, Sayın Bakan kendisi saydı. Yani,
olacak şey değil. Sayın Bakan sanki benim yerime konuştu.
Yani, benim sözlerimi de gasbetti bu arada, benim yerime o saydı.
Demek ki, onun da şikâyeti çokmuş kendi yapamadıklarından
veya yapmadıklarından veya Bakanlığının
yapmadıklarından. Bu bakımdan, beni yormadığı
için de kendisine özellikle teşekkür ediyorum ve son bir iki konuya
geliyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, şimdi, ciddi meseleler birbirini kovalayıp gidiyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ergin, lütfen
toparlayınız.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlarım,
Rusya'dan ilaç kalıntısına uyarı! Hâlâ mı uyarılar
yetmedi size? Hâlâ mı uyarılar yetmedi size Sayın Bakan?
Sizden önceki bakana da böyle uyarılar gelmişti, ama o dönemde
de şu veya bu kişi veya kurumların dikkatsizliği
veya neme lazımcılığı sonucunda hiçbir önlem
alınmamıştı ve hatta söylentilere bakarsak, bir
bakanın gidişine neden olan bir olay yaşanmıştı.
Şimdi aynı uyarılar
Rusya'dan geliyor arkadaşlar. Bakanlık, görevini yapmıyor,
yapmak zorundadır, yapmalıdır. Bunu söylüyorum ve ayrıca,
bakın, sizlere şimdi bir belge göstereceğim. AK Partinin
bir il teşkilatı, 2002 yılında, seçimden önce
"Bunları biliyor muydunuz?" diye bir tablo yayınlamış.
Yani, burada benzinin fiyatı nedir, motorinin fiyatı nedir
-rafineri fiyatı- ne kadar vergi alınıyor, halka kaça
satılıyor?
Şimdi ben size bunun bugünkü
fiyatlarını vereyim: 2 milyon 250 bin liraya siz mazotu satıyorsunuz.
Sizin burada şikâyet olarak yazdığınız fiyata
bakıyorum değerli arkadaşlarım, sizin yazdığınız
şikâyet fiyatı 981 bin lira. Bu, sizin 2002 seçiminden önceki
bir yayınınız. "981 bin lira, çok pahalı"
diye şikâyet etmişsiniz. Şimdi, 2 milyon 250 bin lira ve
gübre meselesine geliyorum.
Sevgili arkadaşlarım,
gübrede inanılmaz fiyat artışları sürüyor. Bakın,
üre 700 bin lira, buğday 300, üre 700 bin lira. Bununla tarım
yapılır mı? Mümkün müdür? Diamonyumfosfat, yani kısa
adıyla DAP, 650 bin lira. Bunların o günkü fiyatlarını
da söyleyelim de bari tamam olsun: 700 bin lira olan üre 260 bin liraymış,
650 bin lira olan DAP 385 bin liraymış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) - Teşekkür
edebilir miyim Sayın Başkan?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ergin.
GÜROL ERGİN (Devamla) - Arkadaşlarım,
bu sözlerimle sizi size anlatmaya çalıştım Sayın
Bakan. Ben, yüce Türk ulusunu, siz değerli milletvekilleri ve
Sayın Başkan sizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ergin.
Anavatan Partisi Grubu adına
söz isteyen Süleyman Sarıbaş, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Sarıbaş.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
Süreniz yirmi dakikadır.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA SÜLEYMAN SARIBAŞ (Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisinden Sayın Münir
Erkal'ın ve Cumhuriyet Halk Partisinden arkadaşlarımızın
(10/99, 10/184, 10/384 ve 10/410) numaralı kayısı üreticilerinin
sorunlarını araştırma, Meclis araştırması
isteme taleplerini görüşmek üzere Anavatan Partisi Grubu
adına söz aldım. Öncelikle, bu önergeleri veren arkadaşlarıma
çok teşekkür ediyorum.
Yine, sözlerime başlarken,
biraz önce, Malatyalı olmamasına rağmen tam bir Malatyalı
gibi kayısının meselelerini konuşan Gürol Ergin
Beyefendi'ye de yine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
"Kayısı" deyince,
arkadaşlar, Malatyalının derdi gelir, Malatyalının
çilesi gelir, Malatyalının emeği gelir, göz nuru gelir
ve Malatyalıya "kayısı" dediğiniz zaman
bir ah çeker, bir ah işitir, çoluk çocuğunun rızkı
gelir, ama, ömür tükettiği ve karşılığını
alamadığı bir bitişin, bir iflasın, bir yok oluşun,
maalesef, çilesi vardır.
Ben kayısıcıyım,
kayısıyı bilirim, çocukluğumu da kayısı
fidanları yetiştirerek, onların (T) aşılarının
ipliğini bağlayarak geçirdim. Bütün damarlarımda kayısıdan
aldığımız gelirin karşılığı
vardır. Tahsilimi kayısı bedeliyle yaptım, hayatını
kayısıyla kazanmış bir arkadaşınızım.
"Kayısı" deyip geçmemek
lazım. Malatya'nın on üç ilçesi, merkezi, esnafı, köylüsü,
tamamının geçim kaynağıdır kayısı.
Kayısıyı bir tarafa çıkartırsanız, Malatya'yı,
aynen, balığın susuz yerde, çayda kaldığı
gibi bırakırsınız. Malatya kayısıyla
anılır, Malatya kayısısıyla bilinir, Malatyalı
kayısıyla yatar, kayısıyla kalkar, rüyasında
kayısıyı görür. Çünkü, Malatyalı, hayatını,
"islim damı" dediğimiz -belki sizler bilmeyeceksiniz
ama- kayısının kükürtlendiği o sıcak damın
içinde geçirmiştir, Malatyalı, kayısının başında
geçirir; Malatyalı, kayısının dibinde yatar. Sayın
Bakanım, şu an gidin, Malatya çiftçisinin tamamı, geceyi
kayısısının dibinde geçirir; bir don olursa, saman
yakayım, lastik yakayım, en azından kurtarabildiğim
kadar çoluk çocuğumun rızkını kurtarayım iddiasıyla
geceyi kayısısının dibinde geçirir. Bir gece eksi
2 dereceye düştü mü, kayısı gider. Malatyalının
bir yıllık umudu gider, köylünün bir yıllık umudu gider,
esnafın bir yıllık umudu, işte, o birkaç saatlik,
iki dakikalık donla beraber bir yıl öteye ertelenir.
Oğlunu evermesi gider, kızını gelin etmesi gider,
komşusunun satılan belki küçük bir parça tarlasını
alacaktır, o umudu yiter. Çocuğunu üniversiteye gönderecektir,
vazgeçer. Kayısının o safhaya kadar o kadar çok girdisi
vardır ki, bunu kimse bilmez. Bakın, ben hesap edeyim: 100 dekarlık
bir kayısı bahçesinde 750 kayısı ağacı
vardır arkadaşlar. 5 defa ilaçlanır; güzün "gözdaşı"
dediğimiz göztaşıyla ilaçlanır, çiçek açmadan evvel
bakırla ilaçlanır, bir çiçek ilacı yapılır,
bir don ilacı yapılır, bir çil ilacı yapılır.
5 defa ilaçlama, birer milyardan 5 milyar liradır. 100 dönümlük
bir bahçenin sadece ilaçlama masrafı. 2 defa gübrelenir kayısı,
DAP ve üre atılır, bir de hayvan gübresiyle gübrelenir; ikişer
milyar liradan 4 milyar lira. Sayın Bakanım, hesaba dikkat
edin. 7 defa sulanır; en iyi yerde 7 defa sulanır. Ben, geçen
sene 100 dönüme 4 milyar ödedim, su parası, kooperatife. Yani,
sulayan işçinin bedeli hariç, sadece su parası. 4 milyar
su parası verilir. Ne yapılır? 2 defa bahçe içi sürülür,
birer milyardan 2 milyardır. 2 defa; 1 defa, biz "gölek"
deriz, taban teraslama; yani su tutsun diye dibine "gölek"
yaparlar, teraslarlar; 1 defa da bahçede kuruları alınır.
Toplam 19 milyar liradır kayısının yıllık,
100 dönümün masrafı; işçilik hariç, köylünün yaptığı
işçilik hariç, budamaya yaptığı işçilik hariç,
şunu hariç bunu hariç. Çoluğuyla çocuğuyla, hanımıyla,
bütün efradıyla uğraşır didinir, cebinden de 19
milyar lira para çıkar yılda.
Şimdi, bununla bitmedi ki. Kayısı tutmazsa bu cepten
gitti. Borç harçtır, bunun faizi var. Gübreyi esnaftan almıştır.
Devletten almıyor herhâlde. Devletten, verirse, faizle almıştır.
Mazotu bitişik petrolden almıştır. Derttir her tarafı.
Sıkına sıkına gitmiştir esnafın kapısına
borca ilaç almak için. Sıkına sıkına gider gübrecinin
kapısına "hasılatta veririm" diye. Ama, güvenmez
esnaf. Çünkü, tutup tutmayacağı belli değil. İki
saatlik donda gitti mi köylü neyle ödeyecek? Traktörünün finansmanını,
traktörünün amortismanını saymıyorum. Kayısı
tuttu. Tuttu da bitti mi kayısının derdi? Onu daldan indireceksin,
toparlayacaksın, islim damına koyacaksın, orada yakıp
kükürtleyeceksin, çıkartıp sereceksin kuruyacak, kuruduktan
sonra çekirdeğini çıkartacaksın bir daha kurutacaksın,
sonra yıkayacaksın, depolayacaksın. Kiminle yapacaksın?
İşçiyle. Otuz işçi otuz gün çalışsa
Yirmi beşer
milyon liradır yevmiyesi. Siz iktidara geldiğinizde 8
milyon liraydı, bugün 25 milyon lira işçinin yevmiyesi. Ne
yapar? 18 milyar lira da işçiye para vereceksin. Sadece Malatyalı
yemez kayısının parasını, Urfa'dan gelen
işçi yer, Adıyaman'dan gelen işçi yer. O yörenin insanları
öbek öbek, kamyon kamyon gelirler ve bir yaz boyu kayısıda çalışırlar.
Kayısı olmadı mı onların da işi haraptır,
Adıyamanlının da işi haraptır, Urfa'da geçici
çalışan işçilerin de işi haraptır. Yani, kayısı
sadece Malatya'nın, üretenlerin sorunu değil, o insanların
da sorunu. Çünkü, kayısıyı don vurduğu an onlar da
o sene işsiz kalmıştır.
Şimdi, 45 milyar lira masraf
edersiniz, ne alırsınız? 25 ton kayısı. Kaça satacaksınız
ki kurtarasınız? Biraz önce Sayın Ergin fiyatı
verdi, 2006 yılı 1.610 dolar/ton.
Şimdi, her şey tamam, emek
veriyorsunuz, göz nuru veriyorsunuz, ama, pazar? Pazara gelince
para yok.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - O, ihraç fiyatı. O, ihraç fiyatı.
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
Niye yok? Çünkü, pazarlanmıyor. Dört beş tane uluslararası
ithalatçının ayak oyunlarıyla -biraz önce Sayın
Bakanım söyledi, önergelerde var- yurt dışında bizden
kayısı alan, ithal edenler, onlar bizim fiyatımızın
üstüne 3 kat, 4 kat fiyat koyarak kendileri pazarlamalarını
yaparlar. Bu 1.610 dolar/ton, üreticinin fiyatı değil, bu ihracatçının
fiyatı. 25 ton kayısıdan 10 ton iyi kayısı
alırsınız, birinci sınıf kayısı
alırsınız, bugünkü fiyatı 2.000-2.500 lira. 10 ton
"ıskarta" dediğimiz kayısı alırsınız,
1.200 lira, 1.100 lira. Satamazsınız bile. Benimki daha duruyor,
1.100 liraya alan varsa 10 ton vereyim derhâl, derhâl vereyim. Peki ne
olacak? Yani, bu üretici ne yapacak? Kimin kapısını çalacak?
26 bin kişi dondan zarar görmüş, 5 bin kişiye don parası
vermişsiniz. Adil mi? Hayır. O Yasa var -işte, Yasa'yı
koyuyorsunuz önümüze- 2090 sayılı Yasa. Diyor ki: "Çiftçi mallarının yüzde
40'ını kaybederse -yani, bütün mal varlığının
yüzde 40'ını kaybederse- ancak afetten destek alabilir."
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Evini de yakarsa
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
Ee, şimdi, kayısısını kaybetmiş, o sene
aç. Adama diyorsun ki: "Senin tarlan duruyor ama, traktörün duruyor."
Ne yapsın?
MEHMET KARTAL (Van) - Pasta yesin,
pasta!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
Traktörünü de mi satsın? Tarlasını satsın. Ertesi
sene, afeti olmayacak ertesi sene, malı yok ki afeti olsun. Tarlasını,
traktörünü sattıktan sonra, ertesi sene bir daha olmayacak.
50 bin kişi
Sene 2002, sene 2007! 2002'de satmış kayısıyı
4 milyona, bugün satıyor kayısıyı ortalama 2 milyona.
2002'de almış gübreyi 250 bine, bugün alıyor üreyi 700 bine.
2002'de almış mazotu 950 bine, bugün alıyor 2 milyon 250
bine. O gün işçiyi, Adıyamanlı işçiyi çalıştırmış
8 milyona, 10 milyona, bugün işçi 25 milyon lira. Daha çok olsun,
işçilerimiz para kazansın ama, nereden verecek bunu? Yani,
kayısıcının girdisi 10 kat artmış, en az 5
kat artmış, ama kayısı fiyatı düşmüş.
Şimdi, 50 bin insana diyorsunuz ki "Durumunuz nasıl,
iyi misiniz?" ve bekliyorsunuz ki "İyiyiz, çok iyiyiz."
desinler. Çok saygıdeğerdir Malatya'nın insanları,
hakikaten böyle samimi sorduğunuz zaman "İyiyiz
bey." der. Ama, ben bilirim ki, o "iyi"nin içerisinde, devletine
hürmet, büyüğüne hürmet yatar. Kendisi kan kusar, açtır, susuzdur,
ama, belli etmemek için, kimseyi üzmemek için "İyiyizdir
bey, iyiyizdir." der. 50 bin kişi iyi olmaz da, Malatya'nın
esnafı iyi olur mu?
Malatya noterlerine sordum: Günlük,
Malatya'da 500 esnafın senedi protesto oluyor, çeki yazılıyor.
Bu ne demek? 500 esnaf akşam evine huzursuz gidiyor, mutsuz gidiyor.
500 esnaf, artık iş yerini kapatayım mı, kapatmayayım
mı, onun derdiyle meşgul.
Bu da yetmiyor, Malatya'nın 50
bin de işsizi var, 50 bin kişi de işsizi var. Kayısı
olacak ki kayısıda çalışsın, kayısı
olmadı mı o da yok. Dolayısıyla, kayısı,
öyle tanımayanların, bilmeyenlerin "Efendim, bir kayısı
var, işte satılıyor, para ediyor, sarı renkli..."
O öyle değil. Kayısıyı, o islim damında kasa
taşıyanlar bilir. Kayısıyı, o kayısının
başında, güneşin 28 derece sıcağında toplayanlar
bilir. Kayısıyı, bütün o emeklerine rağmen pazara
götürüp müşterinin boyun bükmesinden gururu kırılan
üreticisi bilir.
Satmıyor insanlar, olanlar
satmıyor. Peki, olmayan ne yapacak? Adam borçlanmış,
gübreciye borçlanmış, mazotçuya borçlanmış,
işçiye borçlanmış. Ağustosun 15'i, kayısısını
çıkartır çıkartmaz pazara; okul da açılıyor eylül
ayında
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Oğlunu evermiş
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
çoluk çocuğuna önlük alacak, ayakkabı alacak; mecburen pazarda.
Ee, ithalatçılar buradaki yerli ihracatçıyla zaten
iş birliği hâlinde, anlaşmışlar. Rekolte ne kadar?
Şu kadar
İyi, nasıl olsa bu sene mal var, fiyat şu.
Peki, bu fiyatı dengeleyecek bir devlet politikası var
mı? Vardı bir tarihlerde, Kayısıbirlik vardı,
Allah'a ömür, Kayısıbirlik yok oldu. Bütün birlikler gibi,
Kayısıbirlik'in de eceli yetmişti. Bu Hükûmet, onun fermanını,
boynuna ipi geçirdi astı ve Allah rahmet eylesin, Kayısıbirlik
öldü. Kayısıbirlik öldü de ne oldu? Kayısıbirlik
ölürken kayısı üreticisi de beraber öldü, beraber öldürüldü.
Köylüyü öldüreceksiniz, köylü üretmeyecek. "Efendim, köyde nüfus
çok, şehre taşınsınlar..." Ne yapacaklar
şehirde? Malatya'da ne yapacaklar? Taşındılar. Çoğu
bahçesini kesiyor zaten. Herkes, şunu
Yirmi beş yılda
yetişiyor, yirmi yılda yetişiyor. Yirmi yıllık
göz nurunu, emeğini, dibine bir hızar makinesiyle kesiyor.
Kesiyor ama, aslında kestiği hayatının bir yeri,
aslında kanayan hayatının bir yeri, aslında üzülüyor,
aslında kahroluyor, çoluk çocuğuyla emek vermiş, kapısında
yeşillik olan kayısıyı keserken kahroluyor; ama
çaresiz, ama biçare, ama yapacağı bir şey yok, ama kadere
mahkûm, ama bir devleti var yanında hissetmediği, ama bir Bakanı
var kayısının kenarından geçmeyen, ama bir Hükûmeti
var derde derman olmayan, yaraya merhem olmayan bir Hükûmeti var.
MEHMET ATİLLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Ağlayacağım ya!
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
Verdiler, yüzde 51 oy verdiler, daha çok versinler. Ben oy moy peşinde
değilim, ama, karşılığını verin. Bu
insanlar, bihakkın size oy verdiler. Niye? Daha huzurlu olsunlar,
daha refah içerisinde yaşasınlar, dertlerine çare olun diye
verdiler. Ee, gördüler işte, dört senedir ne kadar çare olduğunuz
ortada. Şimdi, Hekimhan'ın Güzelyurt'undan, Akçadağ'ın
Yağmurlu'sundan, Doğanşehir'den, Doğanyol'dan, Doğanşehir'in
Polat'ından insanlar silme oy verdiler sandıkta. Şimdi,
kayısı fiyatlarıyla gidin bir, gidin bir sorun.
Şimdi, biraz sonra çıkacaklar "Efendim, verdik işte,
iyi verdik..." 1.200 liraydı dolar, kayısı 4 milyon
liraydı, yani 3 bin dolardı. Köylünün 3 bin dolarını
verin. 4,5 milyon olması lazım kayısının. Uluslararası
piyasada, bizden ithal edenler, 4 milyon 500 bine satıyorlar,
alıcı buluyor. Demek ki, pazarlamada, çiftçinin yanında
olmayan politikalar neticesi, benim köylümün yiyeceğini Avrupa'nın
ithalatçısı yiyor, Amerika'nın ithalatçısı
yiyor. Biz baştan beri söylemiyor muyuz, bu düzenin adı
"sömürü düzeni" diye? Üreticisini sömürten, sanayicisini
sömürten, ekonomisini taşeronlaştıran, sermayesini
yabancılaştıran, milletini köleleştiren bir IMF
düzeninin tutsağı oldunuz. Nedir bu tat, bundan aldığınız
zevk, bundan aldığınız lezzet nedir bilemiyorum;
herhâlde gemiler, herhâlde gemiler... Yani, köylünün hakkını
verin, köylünün emeğini verin. Biraz önce arıyor Konyalı,
"fiğ şeyini alamadım daha" diyor, "Bakan
söylüyor, alamadım" diyor, "mazot desteğini alamadık" diyor.
Kayısının bu kadar
masrafı var, kayısıya 10 milyon lira destek veriyorsunuz
dekar başına, susuz arazide arpa ekilen yere, ona da 10 milyon
lira veriyorsunuz. Kayısının, onun emeğinin, 10
katı masrafı var. Bazı şeylerin özelliği olmalı.
Yani, susuz arazide arpaya 10 lira doğrudan destek veriyorsanız
eğer -arpa ekene- kayısı bahçesine en az 100 lira destek
vermeniz lazım dönümüne.
FİKRET BADAZLI (Antalya) - O
bile yetmez...
SÜLEYMAN SARIBAŞ (Devamla) -
Niye vermiyorsunuz? 200 milyon dolar geliyor, yüzde 20 vergi
alıyorsanız, 40 milyon dolar vergi alıyorsunuz kayısıdan.
200 milyon dolar ihracatta, dolaylı vergilerle yüzde 75
alıyorsunuz; 100 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu
verin. Yani, üreticiden dolaylı vergilerle aldığınız
yüzde 50'den fazla. 200 milyon dolar ne yapar? 260 trilyon yapar. Yüzde
50 dolaylı vergi ne yapar, 130 trilyon mu? Evet. Kayısı
üreticisinden 130 trilyon vergi alıyorsunuz, 50 trilyonunu verin.
Yani, 130 trilyon aldığınız dolaylı vergiyi
götürüp, holding sahiplerine, 26 tane milyar dolar sahibine yedireceğinize,
vatandaştan aldığınızı vatandaşa
verin. Çok mu şey istiyoruz? Verin ki, daha fazla üretsin; verin
ki, daha fazla kalkındırsın bu ülkeyi; verin ki, insanlar
mutlu olsun. Bir kıtlık düzenidir
Kıtlık düzeni
vardır. Bir odanın içerisine insanları koyarsınız,
hiç ekmek vermezsiniz on gün; on gün sonra kapıdan ekmek atarsınız,
o ekmek atana teşekkür ederler "Allah razı olsun, ekmek
atıyor bize." Kölelik düzeni. Ona razı edilmiştir,
o açlığa razı edilmiştir. Bir kıtlık düzeni
kurdunuz, insanlara üç kuruş, kömür vermeyle, erzak vermeyle
"Allah razı olsun" diyor adam. Niye? Kıtlık düzeni
böyledir de bunun için. Orta Çağ'da köleler vardı Avrupa'da.
Hiç kimse efendilerine, hiç kimse düklerine karşı gelebiliyor
muydu? Kölenin çocuğu köle oluyordu, onu kader zannediyordu.
Bizim insanlarımızı da kıtlık düzeninde köleliğe
mahkûm ettiniz ve köleliği onlara bir kader gibi yaşatıyorsunuz.
Sonra, önlerine gönderdiğiniz bir file erzakla, vatandaş
"Allah razı olsun" demenin çaresizliği içerisinde
kalmış. İş? İşi yok. Kayısısı
para etmiyor. Sosyal güvenliği? Sosyal güvenliği yok. Yani,
aslında, Başbakan çok doğru söylüyor "İstanbul'a
gelene sormak lazım" diyor "Paran var mı pulun var
mı? Paran yoksa adam değilsin, niye geldin?"
İşin özü bu. "Paran var mı?" diye, seyahat eden insana
sorarsan "paran yoksa gelme" dersen, "sen adam değilsin"
demek. Siz, şimdi köylüye diyorsunuz ki: Siz sadece seçimde
adamsınız, ama, seçim bittiği gün adam değilsiniz.
Adam olsaydı, 4 milyon lira olan kayısının bugün 7
milyon olması lazımdı.
Fındığı aldınız.
Fındığı, Toprak Mahsulleri Ofisi olarak aldınız.
İyi de ettiniz. Kayısıyı da alın Sayın Bakan.
Kayısıyı da alın. Fındık iki sene dayanırsa,
kayısı beş sene dayanır. Söz, dayanır. Fındığı
ne yapacaksanız, kayısıya da onu yapın. Fındığı
çerez olarak kullanacaksanız, kayısıyı da kullanın.
Fındığı çikolatada kullanacaksanız, kayısıyı
da marmelatta kullanın. Bu sene belirleyin Toprak Mahsulleri
Ofisi olarak, 50 bin ton kayısı alacağız deyin, kuru
kayısı, fiyatı 5 milyon deyin; deyin, milletin yüzünü
bir güldürün. Millet bir gülsün. Oy alırken iyi de çok mu bedel
olur? Hayır, topladığınız vergiyi bile vermemiş
olursunuz. Yani, köylüden topladığınız, dolaylı
vergilerle topladığınız parayı tekrar köylüye
iade etmenin sözünü de verdik biz, AK Parti olarak, ilçe ilçe gezerken
dedik ki: "Ey millet, sizden aldıklarımızı size
vereceğiz. Beraber yürüyeceğiz biz sizinle bu yollarda."
Sonra, bir baktık ki, köylüden aldıklarımızı
Ofer'e, Hariri'ye birer birer vermişiz. Yol değişmiş,
makas değişmiş, ee, biz de sizi değiştirdik. Bu
millet de sizi değiştirecek.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Sarıbaş.
AK Parti Grubu adına söz isteyen
Ali Osman Başkurt, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Başkurt.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ
OSMAN BAŞKURT (Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kayısı üretimi, tüketimi, ihracat ve ithalatında yaşanan
sorunlarla ilgili Meclis araştırmasıyla ilgili olarak,
AK Parti Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; konumuz olan kayısı üretimi ve kayısı
üreticilerinin sorunlarına yönelik olarak, öncelikle ülkemiz
kayısı üretimi hakkında bilgi vermek istiyorum.
Türkiye, dünyada tarımsal
üretim açısından kuru kayısı, fındık, kuru
incirde ilk sıradadır. 2004 yılı itibarıyla
dünyada 339.500 hektar alanda yaş kayısı üretimi yapılmakta
olup, bu alandan alınan ürün miktarı ise 2 milyon 686 bin 486
tondur. Dünyada oldukça sınırlı sayıda ülke taze
yaş kayısı üretimi yapmaktadır. Dünya kuru kayısı
üretimi, yıllar itibarıyla 120-150 bin ton arasında değişmektedir.
Ülkemizin kuru kayısı üretimi ise, 100-120 bin ton arasında
olup, dünya üretiminin yüzde 84 ila 90'ını karşılamaktadır.
Ayrıca, ihraç edilen kuru kayısının
da yüzde 85'ten fazlasını Malatya kayısısı
karşılamaktadır. Kayısının yaklaşık
70 ülkeye ihracatı yapılmakta olup, ihracatımızın
yüzde 50'si Avrupa Birliği ülkelerine yapılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısı ile ilgili sorunları özellikle
iki başlıkta, biri üretim, diğeri pazarlama olmak üzere
iki ana başlıkta toplamamız mümkündür.
Birinci ana başlık üretimle
ilgili sorunları ise, yedi başlıkla sıralamak
mümkündür.
Birinci, ilkbahar geç donları
ve afet, doğal afetler, kayısı üretiminde üretimi engelleyen
önemli faktörlerin başında gelmektedir. Tarım ve Köyişleri
Bakanlığımızın ilgili merkez ve taşra birimleri
bu konuda üreticilerimizi sürekli olarak uyarmaktadırlar.
Ancak, üreticiler tarafından alınacak tedbirler sınırlı
kalmakta, yine de afete maruz kalınabilmektedir. Bu durumda,
Hükûmetimiz, 2090 sayılı Kanun çerçevesinde, çalışma
ve üretme imkânları önemli ölçüde bozulan çiftçilere yardım
yaparak, bu çiftçilerin tekrar üretim alanına girmesini
sağlamaktadır. Sayın Tarım Bakanımızın
destekleriyle, yardımlarıyla don zararları da bu Kanun
çerçevesinde karşılanmaktadır.
Burada, başta Sayın
Başbakanımız olmak üzere Recep Tayyip Erdoğan'a,
Tarım Bakanımız Sayın Mehdi Eker'e, kayısı
üreticilerini, geçen yıl don mağduriyetinden beş ilçemizi,
beş ilçemizde dona maruz kalan çiftçilerimize merhem olduklarından
dolayı teşekkürlerimi, şükranlarımı Malatya
halkı adına sunuyorum.
Malatya'da 2006 yılında
dondan zarar gören 6 bin üreticiye -demin de Sayın Bakanımızın
söylediği gibi- 14 trilyon hasar bedeli ödenmiştir. Daha
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Darende'ninki duruyor. Darende ne oldu?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Darende'de -evet- Ağılyazı'da tapu kadastro çalışmaları
geç girdiğinden dolayı gecikme olmuştur. Onlar da
başvurularını yapmışlardır, yakın
zamanda inşallah ödenecektir.
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
- Kerimli duruyor, Ağılbaşı duruyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Osman
Bey, siz konuşmaya devam edin, konuşmayı saptırıyorlar.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Tarım sigortası uygulamalarına Bakanlar Kurulu
kararıyla 2007 yılından itibaren don zararları da
eklenerek uygulama başlatılmıştır. Kanun uygulamasıyla,
üreticilerin ürünlerinin sigorta primlerinin yüzde 50'si devlet
tarafından karşılanmıştır.
Değerli arkadaşlar, gerçekten,
Hükûmetimiz, Tarım Bakanlığımız
Özellikle kayısı
üreticisi için söylüyorum, işte, az önce değerli milletvekillerimizin
de vurguladıkları gibi, bir sene don olmazsa, ikinci sene,
üçüncü sene oluyor. Doğru mu? Ve bugüne kadar hiçbir hükûmet bu konuda
bir çözüm üretememiş. İlk defa geçen sene Sayın Başbakanımızın
Malatya'ya gelmesiyle, 32 ilde afet olmasına rağmen, hiçbir
ile bu yardım ödenmemişken, 35 trilyon yaklaşık tahmin
ediliyor denildi ve bu sözden dolayı, birçok siyasi çevredeki
arkadaşlarım, değerli milletvekilleri, yani, neden
bu parayı, 16 trilyonu, 17 trilyonu Malatya'ya verdiniz diye,
âdeta burnumuzdan getirdi. Elbette eleştiriye açığız,
elbette eleştiri yapacaklar, ama, bugüne kadar bu paranın
kuruşu girmedi. Neden, bugüne kadar girmeyen, bugüne kadar
neşter vurulmayan, ödenmeyen, dondan dolayı mağdur edilen
çiftçilere bir kuruş para ödenmemişken -yaklaşık
6 bin, inşallah bu 7 bini bulacak- 7.700 kişi mağdur olmuş,
bunlardan 6.600'ü faydalanmış. Diğerleri de, 7 bin tane
dilekçe verilmiş. 7 bin dilekçeden 4 bin tanesi incelenmiş
ve geçen ay da 1,2 trilyon para tekrar çiftçilerimizin hesabına
aktarılmıştır. Burada bunun istismarını
yapmak, etmek
İnsaf sahibi olmak lazım. Evet, bundan dolayı
teşekkür etmek lazım.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Verilenlere
teşekkür ediyoruz. Verilmeyenlere
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu para Malatyalıya girmiştir, Malatyalı çiftçiye
girmiştir, Malatya çiftçisi faydalanmıştır.
Yine, demin, az önce Muğla Milletvekilimiz,
değerli milletvekilimiz "Malatyalı, bu tarım sigortası
poliçesinden dolayı, kaç tane çiftçimiz bundan istifade etmiştir?"
diye soru sordu. Ben burada açık olarak Genel Kurulumuza, sizlere
açık şekilde ifade etmek istiyorum: Tam 7.339 çiftçimiz, Tarım
Sigortası Kanunu sayesinde, Malatyalı çiftçilerimiz
-Türkiye'de de beş ilin içerisinde en önde gelen- poliçe kestirmiştir.
10 Ocak 2007-27 Mart 2007 tarihleri arasında bu poliçeler kesilmiş.
Yaklaşık 81 trilyonluk ürün tarım sigortası kapsamına,
teminatına alınmıştır. Burada bu Hükûmeti alkışlamak
lazım, tebrik etmek lazım.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- 50 binden 7.700... Alkışlıyoruz! Bravo!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yine, bunu Malatyalı çiftçilerimiz takdir edeceklerdir Sayın
Vekilim, siz değil. Bırakın, onu Malatyalı çiftçilerimiz
takdir etsinler.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Takdirimizi sunuyorum kardeşim. Daha ne istiyorsun?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- İkincisi, girdi fiyatlarının yüksek olması.
Ben, yedi başlıkta bunları topladım. İkincisi,
üründe fiyat dalgalanmalarının önü kesilerek istikrarlı
bir fiyat politikasının ilgili taraflarca ortaya konmasıdır.
Yine -demin de Bakanımızın
vurguladığı gibi- üçüncü bir sorun, fidan temininde
karşılaşılan güçlükler. Meyve üretiminin en önemli
sorunlarından biri de, kaliteli, pazara uygun çeşitlerin
üretiminin sağlanmamasıdır. Sertifikalı fidan
ile tesis edilen yeni bahçelere dekar başına destek ödemesi
yapılmaya başlandıktan itibaren 20 bin YTL destekleme
ödemesi yapılmıştır. 2006 yılında 785 bin
YTL destekleme ödemesi yapılmıştır. Bu destekleme
2007 yılında da tekrar dekar başına 200 YTL olmak üzere
devam edecektir.
Diğer önemli bir problem, gübreleme.
Toprak tahlillerinin zamanında ve belli aralıklarla yapılarak
tahlil sonuçları doğrultusunda doğru materyal ve tekniğine
uygun olarak gübreleme yapılması gerekmektedir. Bakanlığımıza
bağlı birimler, isteyen üreticilerin toprak tahlillerini
yaparak gerekli gübre tavsiyelerini yapmaktadır. Hükûmetimiz,
toprağını tahlil ettirerek üretim yapan üreticiler için
dekar başına 1 YTL ilave doğrudan gelir desteği
vermektedir. Ayrıca, dekar başına 1,8 YTL mazot ve 1,43
YTL de gübre desteği vermektedir.
Diğer bir problem, beşinci
bir problem, sulamada az su ile daha çok alan sulamak gerekmektedir.
Enerji ve işçi giderlerini asgariye indirerek üretim maliyetini
düşürmek için basınçlı sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması
zorunludur. Özellikle de damlama ve yağmurlama sulama sistemlerinin
yaygınlaştırılması amacıyla Bakanlığımızca,
Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Projesi kapsamında
yapılacak yatırımlara yüzde 50 destek verilmektedir.
Yeni bir projede, Hükûmetimizin uygulamaya yakında koyacağı,
yine, yüzde 25'i hibe yüzde 75'i de yedi yıl geriye sıfır
faizle Ziraat Bankası tarafından verilecek devrim niteliğinde
sulama projesi yardımı yakında uygulamaya konulacaktır.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Daha primler duruyor, primler!.. Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, bakın, bugüne kadar 1 metre, 100 metre yağmur
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Geleceği anlatacağına, hikâye anlatacağına,
primler nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu ülkeyi çorak ettiniz, çorak!..
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Primler nerede? Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bugüne kadar "köylüm, köylüm" deyip köylünün üzerinden siyaset
yapan
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Hiç sıkılmıyorsunuz da
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
-
evet, köylünün yolunu götürmeyen, suyunu götürmeyen
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Söylerken sıkılmıyorsun, yazık yazık!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
-
bu ülkenin topraklarını çoraklaştıran siyasetçilere
gıkınız çıkmıyor.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Köylü de öyle diyor zaten!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, bu, önemli bir, devrim niteliğinde bir proje.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Primler nerede kardeşim, 2006 primleri nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Beyler, evet, kıskanmayın, alkışlayın.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Utanmıyorsunuz da! Nerede 2006 primleri?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bakın, düzgün konuşun!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Primler nerede?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bakın, düzgün konuşun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen
Sayın Bayındır
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Saygılı ol, haddini bil!.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Bana bak!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, haddini bil!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen
Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Başkurt, lütfen
Sayın Bayındır
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Sen primleri ödeyeceksin
Kendi kendine hikâye anlatıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Bayındır
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Diğer bir önemli problem, kükürtleme problemi
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Ne yapıyor elin öyle? Ne yapıyor öyle?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, siz orada "utanmadan" diyorsunuz, saygılı
ol!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- İndir elini aşağıya!.. İndir elini aşağıya!..
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Edepli ol! Anladın mı!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Köylüye karşı utanmıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Bayındır
Lütfen Sayın Başkurt
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Haddini, hududunu bil, tamam mı!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Köylü mü bıraktınız! Köylü mü bıraktınız!
Doğru söylemiyorsun!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Haddini bil diyorum sana! Saygılı ol!
BAŞKAN - Lütfen Sayın
Başkurt
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Ben, bugüne kadar bu milletin kürsüsünde şov yapmış
bir insan değilim.
BAŞKAN - Sayın Başkurt
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Beni tanıyanlar bilir. İlk defa bu milletin kürsüsünde
söz aldım; tamam mı!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Şov yapan adam değilim.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Senin köylüye saygın yok, kendine de saygın yok, millete
de yok. Söylediklerinin hiçbiri doğru değil.
BAŞKAN - Sayın Bayındır,
lütfen
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Şovmenlik yapmayın!
Evet, diğer önemli bir problem,
eğer müsaade ederseniz Sayın Başkanım
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul)
- Sayın Başkan, böyle saldırmak var mı? Orada kürsü
var canım.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, milletin kürsüsünde gelip konuşursunuz.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen Genel Kurula hitap edin.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen ne
uzatıp duruyorsun öyle, bar bar! İndir parmağını
indir! Yahu, elini indirsene kardeşim sen!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kükürtleme
Buradaki en önemli nokta, kuru kayısı üretiminde
uygun kükürt alanlarının elde edilebilmesi için üreticilerimizin
yetkililerin uyarılarına özen göstermeleri gerekmektedir.
Önceki hükûmetler döneminde kayısının kükürt oranlarında
yapılan düzenlemeler, yurt içi ve yurt dışı kayısı
satışında sorun çıkarmaktadır. Kükürt oranlarına
ilişkin standartlarda biraz esneklik gösterilmesi ve zamana
yayılması gerekmektedir. İhracatımızın
yüzde 50'sini yaptığımız Avrupa Birliği ülkeleri,
kükürt oranı yüksek ürünleri maalesef tercih etmemektedir. Kayısının
kurutulma aşamasında doğal yollar tercih edilmelidir.
Kimyasal işleme maruz kalmamış ürünler günümüzde tüketiciye
daha cazip gelmektedir.
Diğer bir sorun, depolama.
Üretimin yapıldığı sahalarda ürün depolaması
için gerekli tarımsal yapıların sayısı ve kapasiteleri
artırılmalıdır. Köy Bazlı Kalkınma Yatırımlarını
Destekleme Projesi çerçevesinde soğuk hava deposu projeleri
yatırımları yüzde 50 prim desteğiyle desteklenmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; pazarlamayla ilgili sorunları ise altı
ana başlık çerçevesinde toplamak mümkündür. Birincisi, kuru
kayısı fiyatlarında belli bir istikrarın olmaması.
Özellikle kayısı alımı ve ihracatı yapan özel
sektör temsilcilerinin ve Kayısıbirlik'in, üreticileri
mağdur etmeyecek şekilde fiyat politikaları geliştirmesi
gerekmektedir. Üretici Birlikleri Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden
bu yana yirmi üç adet meyve üreticileri birliği ile bir adet kayısı
üreticileri birliği kurulmuştur.
Demin de
Tekrar ortalığı
germek için söylemiyorum, bizim Hükûmetimiz, bundan önceki hükûmetlerin
yaptığı gibi, bu Hükûmetimiz, üç yıl önce Kayısıbirlik'e
tam 5,750 trilyon para çıkarmıştır.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha
söyle bakalım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, 5,750 milyar
ATİLA EMEK (Antalya) - Malatyalılar
dinliyor
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Trilyon
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Bir daha
söyle, anlayamadım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- 5 trilyon 750 milyar para destek sağlamıştır, ancak,
bundan önceki yöneticilerde olduğu gibi, maalesef, bunu etkili,
bunu verimli kullanamamışlar ve bu paralar, maalesef,
şu anda kasalarında bulunmamaktadır. Bunu, bütün Malatyalı
halkımıza, bütün üreticilerimize, Genel Kurulumuza
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
Buraya bakma, oraya bak!
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Buraya
bakmadan konuş!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Niye, size baksam ne olur? Size bakamayacak yani yüreğim mi
yok?
ATİLA EMEK (Antalya) - Yaa, yapma
hoca yaa!
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Tahrik
ediyorsun.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Sayın
Başkan, biz suçlu muyuz, hep bu tarafa bakıyor?
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Sen o tarafı
seyret!
MUSTAFA YILMAZ (Gaziantep) - Oraya
bak!
BAŞKAN - Sayın Başkurt
Sayın Başkurt
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Sizi seviyorum da onun için size bakıyorum, ne oluyor yani?
(CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Başkurt
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sağ ol, biz de seni seviyoruz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Evet, değerli milletvekilim, beni ilk defa bu kürsüde görüyorsunuz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Öyle oldu!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Lütfen, öyle, şovmenlikle, bilmem neylikle
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Devam et, devam!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Ben, bu milletin zamanını şov yaparak buralarda geçirmedim.
Lütfen, saygılı olun.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen, konuyla ilgili, Genel Kurula hitap eder misiniz.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yaş kayısının pazarlanmasında soğuk
zincirin oluşmaması
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Ya, niye
çıkarmadınız şimdiye kadar adamı kürsüye?
BAŞKAN - Sayın Ercenk
SALİH KAPUSUZ (Ankara) - Ne
oldu ya? Ne var yani, ne var, çıkmadıysa? Ne var, bir şey
mi var?
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Projesi çerçevesinde, 2007 yılında başlayan uygulamayla,
soğuk zinciri sağlayacak nakil vasıtalarının
da yüzde 50 prim ile desteklenmesine başlanılmıştır.
Üç: Mevcut pazarlarımıza
ilave olarak yeni oluşan ve gelecekte oluşması planlanan
yeni pazarlara ulaşmada karşılaşılan güçlükler.
Bu pazarların oluşturulması
için yeni ürün tanıtımına gerekli önemin verilmesi gerekmektedir.
Kayısının tanıtımı, ülke genelinde, maalesef,
yeterince yapılamamıştır. Oysaki, demin de milletvekillerimizin
vurguladığı gibi, kayısının, zihni geliştirme
ve beyne pratik kazandırma gibi birçok faydası vardır.
Değerli milletvekilleri,
merhum Sayın Cumhurbaşkanımız ve hemşehrim Sayın
Turgut Özal'ın da söylediği gibi, bir espriyle "her gün
bir kayısı yiyen -değerli milletvekillerim- milletvekili
olur, üç kayısı yiyen bakan, beş kayısı yiyen
başbakan, on kayısı yiyen cumhurbaşkanı
olur" diye, geçmişte rahmetli Özal bu espriyi yapmıştır.
Evet, evet
ATİLA EMEK (Antalya) - Tayyip
Bey'e on tane götür!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Hepinizi kayısı yemeye davet ediyorum.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Kayısı mı bıraktınız! Kayısı
üreticisi mi bıraktınız!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kuru kayısı, mineral ve vitamin olarak baldan daha verimlidir,
daha besleyicidir.
Kayısının sodyumca
fakir, potasyumca zengin olması nedeniyle, kalp yetmezliği,
böbrek rahatsızlıkları, hepatit, siroz tedavilerinde
olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) -
Haydi canım! Haydi canım!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kayısı ayrıca kansere karşı da kalkan görevi
görmektedir. Bu faydaları halkımıza etkili şekilde
anlatılırsa, kayısının tüketiminin artacağını
düşünüyorum. Bu nedenle, kuru kayısıyla ilgili tüm
kuruluşların, özel sektörün konuyla ilgili olarak ortak
çalışmalar yapmaları ve daha iyi tanıtım için
gerekli plan ve programları uygulamaya koymaları gerekmektedir.
Diğer bir önemli, dördüncü
problem: Paketleme ve ambalaj sorunu, kayısının ambalajlanması
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
-
değişik gramajlarda paketleme yapılması konusu
da önem arz etmektedir.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - O kadar
kayısı yemişsin ki, kürsüye ancak ilk defa çıkıyorsun!
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
lütfen, toparlayınız.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu sayede, kayısıya marketlerde daha sağlıklı
koşullarda ulaşılabilecektir.
Diğer bir önemli, beşinci
problem: Sektör açısından yetişmiş uzman eleman yetersizliği.
Kamu ile özel sektörün bu konuda
iş birliği yapmaları bu soruna önemli ölçüde çözüm
olacaktır. Malatya'ya bir ziraat fakültesinin ya da meyvecilik
yüksekokulunun kurulması gerekmektedir. Bu sayede, piyasaya
yetişmiş ve konusuna hâkim, nitelikli eleman, uzmanlar kazandırılmış
olacaktır. Üniversite ve çiftçi işbirliğiyle, doğal
ortamlarda yetiştirilen ve satışa hazır hâle getirilen
kayısının pazarda daha fazla yer bulacağını
düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri, diğer
bir problem de kayısıda ürün çeşitlenmesine gidilememesi.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Kayısıyı ekşittiniz, ekşittiniz!
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Kuru kayısının ham madde şeklinde satılması
yerine, ürün çeşitlendirilmesine gidilmelidir.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Tatlı kayısı ekşi oldu sayenizde.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Yeni ihraç ürünlerinin geliştirilmesi, kayısının
ülke ekonomisine daha fazla girdi kazandırmasına neden
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kayısının ülke ekonomisi için ne kadar
önemli olduğunu, bu alanda yaşanan sıkıntıları
anlatmaya çalıştım. Kayısı gibi değerli
bir üründen daha fazla ekonomik girdi sağlamak için Malatya'da
bazı girişimlerde bulunulmaktadır. Bu girişimlerden
birisi de -önemli bir girişim- ürün ihtisas ve vadeli işlem
borsacılığıdır. Dünya kayısı üretiminin
yüzde 80'ine sahip olan Malatya'mızın bu ürününün daha rahat
ve iyi fiyatlara satılabilmesi için, bu borsanın, behemehâl,
Malatya'da bir an evvel kurulması şarttır. Kayısının
ekonomik değerinin artırılması için, Malatya'da
kuru meyve mamulleri ihracatçılar birliği kurulması
yönünde, başta Malatya Sayın Valiliği olmak üzere, Tarım
İl Müdürümüz ve Malatya İhracatçılar Derneği
Başkanı tarafından çalışmalar bulunmaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Bu birliğin kurulması için
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
teşekkür için buyurun.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Sayın Başkanım, evet, toparlıyorum.
Bu birliğin kurulması yönünde,
önümüzdeki günlerde Dış Ticaret Müsteşarlığına
başvuruda bulunulacaktır. Böyle bir birliğin kurulması
için bir ilde en az 50 firmanın bulunması gerekmektedir, Malatya'da
70 firma bu ihracat rakamına ulaşmıştır. Bu
birliğin kurulmasıyla, kayısının ülke ve dünya
çapında tanıtımı etkin şekilde yapılmış
olacak ve üreticiye önemli desteklerde bulunacaktır.
Değerli Başkan, kayısı
için borsanın ve ihracatçılar birliğinin kurulmasıyla
birlikte, kayısı üreticilerinin, ürünlerinde daha fazla
kâr sağlamaları sağlanmış olacaktır. Bu
girişimler hayata geçtiğinde, ülke ekonomisi de kayısıdan
önemli girdiler sağlayacaktır. Kayısı, hem bölge
halkına hem ülke halkına önemli ekonomik gelirler sağlayacak,
ekonomimizin lokomotifi olabilecek çok önemli bir üründür. Ülke olarak,
kayısı gibi değerli bir ürünü topraklarımızda
yetiştirdiğimiz için çok şanslıyız. Kayısı,
Malatya'da 50 bin çiftçiyi doğrudan, 250 bin kişiyi de dolaylı
olarak ilgilendirmektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Başkurt.
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Toparlıyorum.
Yaklaşık 250 milyon dolar
dış ticaret hacmi
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) -
Sayın Vekilim, ses gelmiyor, isterseniz
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Tamamlasın Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Başkurt,
teşekkür ediyorum.
HÜSEYİN GÜLER (Mersin) -
Beş yılda bir defa çıkmış
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) -
Tamamlasın Sayın Başkan, dört yılda bir çıkmış
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri
Lütfen
ALİ OSMAN BAŞKURT (Devamla)
- Sayın Başkan teşekkür ederim. Genel Kurulumuzu saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar,
CHP sıralarından alkışlar(!)]
BAŞKAN - Önerge sahipleri
adına Muharrem Kılıç, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu dönemde kayısıyla
ilgili dört tane araştırma önergesi verilmişti. Bir tanesini
Sayın Münir Erkal 2003 yılının birinci ayında
vermişti. 2004 yılında Malatya'daki don olayıyla
ilgili ben ve Sayın Aslanoğlu
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Malatya ve Iğdır'da
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yine,
2006 yılında, 2004 ve 2006 don felaketi nedeniyle, yine Sayın
Aslanoğlu ve ben beraberce olmak üzere toplam dört tane
araştırma önergesi verildi.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Muharrem Bey, 2004'te Iğdır'da da vardı.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
lütfen
MUHARREM KILIÇ (Devamla) -
İlk önergenin iktidar kanadından verilmiş olması
bir anlamda bizi sevindirmişti; hem de seçimden hemen sonra,
2003 yılının başında bir araştırma
önergesi verilerek kayısının sorunları saptanacak
ve Malatya kayısısının sorunlarına çözüm
üretilecek ümidi içine girmiştik. Ancak, ne yazık ki, 2003
yılında verilen araştırma önergesi
Artık
dört yıllık süre doldu, beşinci yıla giriyoruz,
dört tane önerge birleştirilerek şu anda bu önergeler ele
alındı ve görüşülüyor. Ele alınması da yine iktidarın
çabasıyla değil. Ana muhalefet partisinin geçen hafta Danışma
Kurulunda kayısıyı buraya getireceğimiz konusunda
karar alması üzerine, iktidar kanadı da buna "Biz de
önergemizi getirmek istiyoruz, haftaya bunu beraber görüşelim."
deyince, bizim grup başkan vekillerimiz de bu öneriyi kabul ettiler.
Değerli arkadaşlar, AKP
İktidarı döneminde, Malatya'daki kayısı üreticileri,
şu anda bitme noktasına geldi. Kayısı, Malatya'nın
en önemli gelir kaynağıdır. 50 bin aile, yaklaşık
250 bin nüfus, Malatya'da kayısıyla geçimini sağlamaktadır.
Ancak, özellikle bu dönemde kayısı üreticilerinin hiçbir
sorununa çözüm üretilemedi. Kayısıbirlik bitirildi. Kayısıbirlik,
1992 yılında SHP zamanında kurulmuştu ve o dönem
Kayısıbirlik kurulduğunda Malatya'daki kayısı
fiyatları bir anda 2 katına fırlamıştı.
Ancak, özellikle bu iktidar döneminde, Kayısıbirlik'e destek
verilmeyince, Kayısıbirlik kendi hâline, kendi kaderine
terk edilince destekleme alımları da, maalesef ortadan kalkınca,
şu anda Malatya'daki üretici sadece bir avuç tüccarın eline
terk edilmiş oldu.
Verdiğimiz önergelerde don
olayından bahsetmiştik. 2004 yılında Malatya'da büyük
ölçüde bir don yaşanmıştı. Don olayı nedeniyle
Malatya'da 2004 yılı zararı 301 trilyon lira idi. Bunu
Tarım Bakanının açıklamalarında da gördük.
Ancak, 2004 yılındaki don olayı nedeniyle Malatya'daki
çiftçilere bir tek kuruş bile ödeme yapılmadı. Bu nedenle,
2004 yılında çiftçi büyük bir perişanlık yaşadı.
2005 yılında bu kez de üretim
bolluğu yaşandı, ancak destekleme olmayınca 2005
yılında da Malatyalı çiftçi kayısının kilosunu
1 liraya bile satamadı, yine perişan oldu. 2006 yılına
geldiğimizde Malatya'nın bir kısım ilçelerinde
don olayını yine Malatyalı çiftçiler yaşadı
ve bundan büyük mağduriyet doğdu.
Sayın Başbakan, 2006
yılının Temmuz ayında Malatya'ya geldiğinde
yeterli ilgiyi görmeyince, Malatyalının gönlünü kazanmak
için, kendisine verilen bilgiler doğrultusunda, 50 trilyon lira
bir zararın doğduğunu Sayın Başbakana ilettiler,
Sayın Başbakan da, bunun dörtte 3'ünü, yani 35 trilyon lira
olan Malatya çiftçisinin zararını karşılayacağı
noktasında söz verdi ve bu açıklamayı yaparken, Sayın
Başbakan, 2090 sayılı Afet Kanunu'ndan bahsetmedi. Ancak,
Sayın Başbakan, döndükten sonra, bu don zararının
2090 sayılı Afet Yasası'na göre ödeneceğini belirtti.
Ona göre incelemeler yapıldı. Biraz da esnek yapıldı
bu incelemeler ki, esnek yapılmasaydı, öyle sanıyorum
ki, hiç ödeme yapılmazdı. Buna rağmen, Malatya'daki çiftçilerin çok önemli
kısmı, 26 bin çiftçiden, yani kayısısı zarar
gören 26 bin çiftçiden, sanırım, 6 bin kadar çiftçi ailesine
dondan dolayı bir yardım yapılmış oldu.
Başbakan 35 trilyon lira bir para vereceğini söylemişti,
ödenen para 14 triyon lira. Yani, Başbakanın verdiği
sözden 21 trilyon lira ödenmemiş oldu.
Biz dedik ki: "Sayın
Başbakan, sadece AKP'nin Başbakanı değil, bizim de
Başbakanımız. Biz Başbakanımızın
verdiği sözlerin mutlaka yerine getirilmesini bekliyoruz."
Bunu hâlâ da bekliyoruz. Demin değerli arkadaşım Ali
Osman Başkurt burada konuşmasını yaparken beni
Pötürge'den bir muhtar aradı (Vahap Özer), Hekimhan'dan da Zeynel
Abidin Ünver diye bir çiftçi aradı. Dedi ki: "Sayın Vekilim,
biz hâlâ paramızı alamadık." Çünkü, bu 2090 sayılı
Yasa'ya göre yapılan desteklerde, köyde komşular birbirine
düşman oldu. Çünkü, iki kardeş, yan yana tarlası var, bir
tanesine 2090 sayılı Yasa gereğince ödeme yapıldı
-onun ekonomik durumları, koşulları belki biraz daha uygundu
Yasa'ya- diğerlerine yapılmadı. Oysa, köyün tamamının
kayısısı don nedeniyle zarar görmüştü. Yani, don
felaketi yaşanınca tarlanın bir tanesindeki ürünler
zarar görüp diğeri görmüyor değil, tümüyle zarar görüyor.
Ancak, 2090 sayılı Yasa gereğince, tüm mal varlığının
yüzde 40'ı zarar görmüş olacağı için, diğer çiftçilerimize
ödeme yapılmadı; aynı şekilde Doğanşehir'de,
Hekimhan'da, Kuluncak'ta, Darende'de pek çok çiftçimiz bu nedenle herhangi
bir destek alamadı.
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- O paralara gemi aldılar, gemi!
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, AKP, iktidara gelirken çiftçiye destek vereceğini
söylüyordu, ucuz mazot sağlayacağını söylüyordu,
kotaları kaldıracağını söylüyordu, yine,
sulama projelerini gerçekleştireceğini söylüyordu ve
bunu Parti Programı'nda da açıklamıştı; ancak,
iktidara geldikten sonra ne yazık ki bu program da unutuldu,
çiftçi de unutuldu.
Malatyalının ana gelir
kaynağı kayısıdır. Her ne kadar şu anda alternatif
ürünlere yönelinmiş olsa da, alternatif ürünler kayısının
hiçbir şekilde yerini dolduramaz. AKP İktidarı, ne yazık
ki Malatyalıyı unutmuş gözüküyor, oysa, Malatyalı
bu iktidara 5 tane milletvekili vermişti. Türkiye genelinde
belki en büyük oy oranını Malatya'dan almışlardı,
ancak, Malatya'yı bu iktidar unutmuş gözüküyor.
Kayısı bitti, kayısıya
destek yok. Kayısıbirlik şu anda kapandı, Sümerbank
kapatıldı, arsası satıldı. Tekel fabrikası
1.100 tane işçi çalışıyordu AKP iktidara geldiğinde,
ama, şu anda Malatya'daki sigara fabrikası kapalı, çalışmıyor.
Kayısıcılığı geliştireceğiz
diyorsunuz, kayısıcılığın altyapısını
hazırlayan, Malatya'da pek çok ürün çeşidini geliştiren
Meyvecilik Araştırma Enstitüsünü kapatmaya çalışıyorsunuz!
Oraya ne yapacaklarmış? Oraya park yapılacakmış,
yüzme havuzu yapılacakmış.
Değerli arkadaşlarım,
Malatyalının karnı aç, Malatyalı perişan, Malatyalı
mağdur. Mağdur insanın, perişan insanın, aç insanın
gidip parkta oturması veya orada havuza girmesi onun karnını
doyurur mu? Onun çocuklarının geçimini sağlar mı?
Onun çocuklarının okul ihtiyaçlarını karşılar
mı? Kızının çeyizini, oğlunun masrafını
karşılar mı? Karşılamaz. Öyleyse, AKP İktidarı
Malatya'yı nasıl ki unutmuşsa, Malatyalılar da
akıllı insanlardır; çünkü, kayısı her alanda
olduğu gibi, beyin hücrelerini de geliştirir
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç,
lütfen toparlayınız.
Buyurun.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Malatyalılar
iyiliği de unutmazlar, kötülüğü de. Ancak, samimiyetle
söylüyorum, Malatya, belki, tarım alanında, Türkiye'nin büyük
kısmından çok daha iyi durumdaydı. Malatya'daki bir
çiftçinin, eğer, 5 dönüm, 10 dönüm kayısı bahçesi var
ise, kimseye muhtaç olmadan çok rahatlıkla geçimini sağlayabiliyordu.
Ama, şu anda, tarım girdileri kayısı fiyatını
karşılamıyor. Gerçi, hiçbir tarım girdisi, hiçbir
üründe karşılamıyor. Bu nedenle, bu perişanlığa,
mutlaka çözüm üretilmesi gerekiyor.
Malatyalının kayısının
dışında tütün üretimi vardı, tütün bitti; pancar
vardı, pancar kotaya bağlandı. Bu nedenle, Malatyalı
perişan. Malatya'nın bu sorununa mutlaka el atılması
gerekiyor. Malatya'nın özellikle kayısı sorununun
mutlaka çözülmesi gerekiyor. Kayısıbirlik'in desteklenmesi
gerekiyor. Kayısıbirlik'in destekleme alımlarını
yapması gerekiyor ve devletin, özellikle kayısının
pazarlanması noktasında -kayısının daha iyi
bir şekilde; çünkü, kayısı, büyük ölçüde dökme şeklinde
ihraç ediliyor- kayısının iyi ambalajlarla satılması
noktasında araştırma-geliştirme faaliyetlerini
desteklemesi gerekiyor. Üreticilerin, yine, ürünlerini kaliteli
bir şekilde üretmeleri noktasında desteklenmesi gerekiyor.
Bununla ilgili, yüce Mecliste bir araştırma komisyonu kurulursa,
bu araştırma komisyonu, bunlarla ilgili gerekli araştırmaları
yapacaktır. Gerçi, geç kalınmıştır; şu anda
Parlamentonun son dönemidir. Artık, bu aşamadan sonra kurulacak
bir araştırma komisyonunun belki bu dönem için bir faydası
olmayabilir. Ancak, yapılan araştırmalar bir sonraki
dönem için bir hazırlık olmuş olur. Bu nedenle, yüce Meclisin
bu araştırma önergelerimize destek vereceğini
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
AHMET ERSİN (İzmir) - Destek
verelim de, kayısının faydalarını anlatmadın
ya.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Kılıç.
MUHARREM KILIÇ (Devamla) - Yüce
Meclisin bu araştırma önergemize destek vereceğini
umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kılıç.
Önerge sahibi olarak Ferit Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
(CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, samimi
olmak lazım, samimi olmayan bir işi de konuşmamak lazım.
Günlerce, aylarca yalvardık âdeta burada, bu Meclisin duvarları
kayısı koktu, bu önergeleri eğer
Meclisin tatil olmasına
zaten şurada üç ay var. Samimi olmak lazım, bir araştırma
grubunun, komisyonunun kurulması ve bunun çalışmasını
bitirmesi üç ay, minimum. Peki, dört buçuk yıldır neredeydiniz?
Her gün size yalvardık burada, Malatya halkı adına yalvardık,
çiftçi adına yalvardık. Sayın Kılıç'la beraber
burada günlerce mücadele ettik, etmeyin tutmayın, gelin,
şu konuyu getirin dedik. Peki, herhâlde gökten bir şey
düştü, hidayete geldiniz, Meclisin kapanmasına üç ay kala
bir araştırma komisyonu kuruyorsunuz.
Değerli milletvekilleri,
bir komisyon çalışıp, çalıştıktan sonra
da Malatya çiftçisine
Bu Meclis seçime gidiyor, seçimden sonra,
genelde bir Meclisin yaptığı araştırma önergeleri
öyle kalır, hiçbir yararı olmaz. Bu araştırma önergelerini
sadece yasak savmak amacıyla buraya getiriyorsunuz. Yasak savıyorsunuz.
Malatya çiftçisine hiçbir faydası olmayacak bunun. Dört buçuk
yıldır, Malatya çiftçisine, sadece Malatya'ya gidip kayısı
yemekten başka ne yaptınız?
Değerli milletvekilleri, ülkenin
belli ürünleri var ki, bunlar, bizim ulusal ürünlerimiz, yani, yüzde
100 Türk malı. Yani, her ihraç edilen, her gelen dövizin
Çil çil
döviz, bir kuruş ithal girdisi olmayan, bu ülkenin insanına
doğrudan giden bir döviz, kayısıdan gelen döviz,
fındık gibi.
Şimdi, yüzde 85'i yabancı
mal -ithal edilen- ihracatlara da aynı primi veriyorsun; ama,
sen, halkının yüzde 100 Türk malına -yüzde 100'ü, her kuruşu
halka dağıtılan- ihracat bedeli neyse, hiçbir ödeme
vermiyorsun! Bir kere, bu sistem yanlış.
Değerli milletvekilleri, kayısı
ihracatının tonu 3 bin dolardan 1.611 dolara geldi. Bu ne
demektir biliyorsunuz? Bu ülkede 150 milyon doların yabancı
alıcıların cebine gitmesi demektir. Yani, bunun
başka bir anlamı yok. 150 milyon dolar her yıl
Çünkü,
dört tane alıcı var, 6 dolara satıyor arkadaşlar.
Bu dört tane alıcı, alıyor Türkiye'den, 6 dolara satıyorlar
ve yaklaşık
Onlar bekliyorlar. Bunların sahibi yok diyor
çünkü. Yani, Malatya'daki kayısı üreticisinin sahibi yok
diyor. Adamlar
Çiftçi satmak zorunda. İnsanlar, un alacak, çocuğuna
okul elbisesi alacak, ilaç parası ödeyecek, bakkalından ekmek
alacak arkadaşlar. Siz, bu insanın neler çektiğini biliyor
musunuz? Ama, dört tane alıcı bekliyor, köylü götürüp satıyor.
Hatta, o 1.611 dolarlık fiyat, ihracat fiyatı. Köylünün eline
geçen kaç lira biliyor musunuz? En iyi kayısı da 1,5 milyon.
Değerli arkadaşlar, Malatya
çiftçisi perişandır. Dört buçuk yıldır sen hiçbir
şey yapma, sadece seyret; ne hikmetse, Meclis kapanmaya üç ay kala,
kayısıcı aklına gelecek!
Değerli arkadaşlar,
şimdi, ben olayın sonuç bölümüne bakıyorum. Şimdi,
2004 yılında bir don olayı oldu yine Malatya'da -âdeta,
günlerce burada isyan ettik- yaklaşık 26 bin çiftçi zarar
gördü. 2090 sayılı bir Yasa var. Bu Yasa, herhâlde, hiçbir
şey, çiftçiye bir şey ödememek üzere çıkarılmış
bir yasa.
Değerli milletvekilleri, o
gün, bir ürünün yüzde 50'si gidecek, ama, o ürünün fiyatı 3 bin dolardan
-2003 fiyatına bakın, 3 bin dolar arkadaşlar- bir ürünün
yüzde 50'si yanacak, yarısı yok olacak, ama, fiyat 2 bin dolar
düşecek! Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir mantık yok
arkadaşlar. Tamamen, sahibimiz olmadığı için; tamamen,
çiftçi kendi kaderine terk edildiği için; tamamen, çiftçinin,
çok zor koşullarda, parasız pulsuz, yetiştirdiğini
götürüp satmak zorunda kaldığını bildikleri için
arkadaşlar
Tüm mesele bu arkadaşlar.
Kayısıbirlik, birlikler
Arkadaş, sizin göreviniz
Sizin göreviniz
Kayısıbirlik,
eğer, iyi yönetilmiyorsa, hükûmetsiniz, yönetmek zorundasınız,
çiftçinin hakkını korumak zorundasınız. (CHP
sıralarından alkışlar) Sen, okulları kapatıyorsun,
"Vallahi, Kayısıbirlik iyi yönetilmiyor
" Arkadaş,
kim iyi yönetmiyorsa cezasını verirsin.
Ve eğer, kayısı mevsiminin
açılışında bir şekilde -Ziraat Bankasının görevi tarımı
finanse etmektir- siz 30 trilyon -biz iane istemiyoruz- bir finansman
desteğini yapın bakalım, kayısı fiyatları
4 bin dolar oluyor mu olmuyor mu ton başı? Hiçbir şeyi
yapmayacaksın, kaderine terk edeceksin, yüzüne bakmayacaksın,
çiftçi gidip perişan olacak, sabahın 7'sinde, 5'inde gelecek
Şıra Pazarı'nda insanlar, "aman benim kayısımı
al da, bir dilim ekmek alayım" diyecekler; ondan sonra, gelip
burada, biz, kayısı konuşacağız dört buçuk
yıl sonra! Haksızlık bu arkadaşlar, yapmayın
bunu.
Ve zavallı insanlar, tarım
kredi kooperatifine yirmi sene önce kefil olmuşlar -aynen söylüyorum
gene- bilmiyor insanlar borcunu ödeyip ödemediğini kefil olduğu
insanların ve gidiyorsun yakasından yapışıyorsun
"gel" yirmi sene sonra "borcunu öde" diyorsun. 10
bin lira olmuş 3 milyar lira arkadaşlar!
Sen yirmi sene aramamışsın, yirmi sene sormamışsın;
yirmi sene, borcun var, kefaletin var demeyeceksin, yirmi sene sonra
gidip diyeceksin ki, "gel buraya 10 liraya kefil olmuştun,
ver bakayım bana 2,5 milyar!" Bu, haksızlık arkadaş!
Aynı şeyi Kırşehir'de de yapıyorlar, aynı
şeyi Malatya'da da yapıyorlar, her yerde yapıyorlar arkadaşlar
AHMET ERSİN (İzmir) -
İzmir'de de yapıyorlar, İzmir'de de!..
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, "tütün ekimi
serbest" diyorsunuz. Arkadaşlar, niye birbirimizi kandırıyoruz?..
Peki, Tekel, Malatya'daki tüm tütün alım merkezlerini kapatırsa
Tütünü kim alıyor arkadaşlar? Tütün alım merkezini kapatırsa,
köylü bu tütünü kime satacak? Çok şükür, Malatya'da tütün ekimini
yasakladınız, yani, kaldırdınız; ama, o zavallı,
250 kilo tütün üretip Tekel'e zamanında teslim edenler, üç
yıl önce, aldıkları zaman, şu anda her biri
Bağ-Kur'a 25'er milyar borçlu arkadaşlar. Zorunlu
Bağ-Kur'lu yaptılar. Tabii, ta muhtarlar gibi
Aynen muhtarlar
da
Muhtarlar gibi
Muhtarlar
Muhtarlar
Muhtar
200 bin lira muhtar
maaşı var diye, insana don parası ödemediler. "Sen
maaşlısın, ödeyemeyiz kardeşim" dediler. Ya,
kardeşim bu 2090 sayılı Kanun diyor ki, "mal varlığı
"
"Mal varlığı" ne demek biliyor musun? Bir insanın gübre
borcu var, mazot borcu var, traktör borcu var, bunları mal varlığı
olarak alıyor, "senin gübren var" diyor, "senin mazotun
var" diyor, "senin traktörün var" diyor, "bir de
ahırın var" diyor, "bir de ineğin var" diyor,
tavukları da sayıyor, ondan sonra şeye gelince
"senin yüzde 40 zararın yok" diyor. Ya kardeşim, benim
borcum yok mu, benim gübreciye borcum yok mu? Mal varlığı
budur.
Bu Kanun eğer değişmezse
bu ülkede arkadaşlar tüm çiftçiler büyük zarar görür. Bu Kanun'un
"mal varlığı" tabirini "borcun düşer,
alacağın düşer, kalan, mal varlığındır"
şekilde değiştirmezsek, bugün Malatya'ya yarın
başka yere, bu çiftçiyi her zaman mağdur ederiz, mağdur
ederiz, mağdur ederiz.
Değerli milletvekilleri, tabii,
kayısı bir dünya markası. Sayın Gürol Ergin Hocama
çok teşekkür ediyorum, bilimsel manada, ne işlere, kayısının,
kendisi bir profesör olduğu için, hakikaten bizim millî ürünümüz,
hepimizin
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bu ülkeye yılda 200 milyon dolar döviz girdisi yapıyor.
Bu ülkeye, eğer, 4 bin dolar olduğu zaman yapacağı
katkı daha başka. Hepimizin ekmeği, Türkiye'nin ekmeği,
Malatya'nın ekmeği, köylünün ekmeği. Ama, sahip
çıkmadığın zaman, buraya geliyoruz. Onun için, bizler,
ben şahsen vicdanen, dört yıldır, sayın arkadaşım
Kılıç'la beraber, Malatya çiftçisinin her türlü sorununu
dile getirdiğime, önce yüce Allah'a karşı sonra vicdanıma
karşı kendim inanıyorum. Ama, yine diyorum arkadaşlar,
her ne hikmetse, dört buçuk yıl sonra, bakalım bunun altından
ne çıkacak; şimdi, bekliyorum. Keşke Malatya çiftçisine,
benim köylüme bir şey; ama, acaba altında bir, ne var onu da merak
ediyorum. Kayısı yandığı zaman yalvardım
yakardım Sayın Bakanıma "Doğrudan gelir desteği
hiç değilse, evine ekmek alacak parası yok" dedim tınmadılar.
Değerli arkadaşlarım,
bizim ekmeğimiz. Bu ekmeğe katkı verecek herkese saygı
duyarız. Çiftçimize katkı verecek herkese şükran duyarız.
Ancak, samimi olmak lazım. Samimiyetle bir işe el atmak lazım.
Samimiyetlerden kuşkunuz olursa, o işten de hayır gelmez;
hayır gelmez. Ben diliyorum ki, bu komisyon, diliyorum kurulur,
ama üç ay sonra komisyon raporu raflarda çürümesin.
Hepinize saygılar sunarım,
teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Sayın milletvekilleri, birleşime
on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.08
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 19.28
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Yaşar TÜZÜN(Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumu'nu açıyorum.
Kayısı üreticilerinin
sorunlarına ilişkin Meclis araştırması önergelerine
devam edeceğiz.
Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz sırası,
önerge sahipleri adına Necati Uzdil, Osmaniye Milletvekili.
Buyurun Sayın Uzdil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
öncelikle, sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlarım,
konumuz kayısı. Herhâlde, kayısıdan da bir hayli
bıktık.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Kayısından bıkılmaz Necati Ağabey.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Değerli arkadaşlarım, evet, dışarıda on
tane kayısı da yedik, inşallah hedefe de ulaşırız
diyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
aslında dört tane önerge var. Bu önergelerden bir tanesi iktidar
milletvekili arkadaşımız tarafından verilmiş
ve 2003 yılında verilmiş. O nedenle, burada bu işi
politik bir tartışma hâlinden çıkarıp sorunlara
bakmak lazım diye düşünüyorum ve tahmin ederim, iktidar
milletvekili arkadaşım da, en son konuşmacı olarak,
bizlere de güzel haberler verir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım,
amaç üzüm yemek. Sorun var, kayısıda sorun var. Değerli
arkadaşlarım, kayısıda var da elmada yok mu,
fındıkta yok mu, üzümde yok mu, narenciyede yok mu? Demek ki,
bu, bir kayısı sorunu, gündemi değil; Türkiye'deki
çiftçilerin, tarımın gündeme getirilmesiyle ilgili bir
konu diye düşünüyorum, çünkü sorunlar aşağı yukarı
aynı değerli arkadaşlarım.
Öncelikle, kırsal alanda örgütlülük
önemli. Dikkatinizi çekiyorum, Kayısıbirlik yok olmuş.
Kayısıbirlik 1992 yılında kurulmuş, ancak -konuşmacı
arkadaşlarım bir nebze bahsettiler- değerli arkadaşlarım,
şu anda Kayısıbirlik kapalı; 2004 yılından
bu yana alım yapamamış, altı aydır çalışanının
ücretini ödeyememiş. Bakanımız da çıktı söyledi,
diğer arkadaşlarımız da çıktı söyledi;
sorunlardan bir tanesi depo, tesis ve işletme. Peki, ne oldu Kayısıbirlik'in
tesislerine, deposuna? Prim veriyoruz tesisler yapılsın,
depo yapılsın diye, yüzde 50'sini devletten veriyoruz. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, peki, Kayısıbirlik'in
depoları ne oldu, tesisleri ne oldu? Ben size söyleyeyim -ben
Osmaniye Milletvekiliyim, 2 defa Malatya'ya gittim araştırma
komisyonlarıyla beraber- Kayısıbirliğin tesisleri
şu an çürümeye terk edilmiş sevgili arkadaşlarım.
Evet, şu anda, Malatya milletvekilleri, AKP'li arkadaşlarım
ve Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım, bunu çok iyi biliyorlar.
Tarım Bakanımız da belki biliyor diye düşünüyorum
değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlarım,
Malatya perişan; doğru, tütün fabrikaları yok oldu.
Şu anda, Amerikan tütünü, Virginia tütünü ve yabancı sigara
ülkeyi aldı, boyladı, gitti. Peki, bir tek Malatya'da
mı tütün kotası nedeniyle sigara fabrikaları kapandı,
gülen yüzler asıldı, çiftçi perişan, memur perişan,
tarladaki üretici perişan? Bir başka yerde tütün üreticileri
ne durumda? Onlar da aynı durumda. Değerli arkadaşlarım,
Sayın Bakanımız çıktı -ben, buradaki yazdıklarıma
değil de Tarım Bakanımdan aldığım notlara
göre konuşmaya çalışıyorum- dedi ki: "Türkiye'de
iklimimiz, polikültür tarımımız var."
Her şeyi, Malatya'da, kayısıya
bağladınız. Değerli arkadaşlarım, tütünü
yok ettiniz, şeker pancarını yok ettiniz, hatta hatta
1937 yılında kurulmuş olan Araştırma Enstitüsünü
bile, şu anda, yok etmek üzeresiniz değerli arkadaşlarım.
Peki, bunun sonunda ne olacak? Ne olacak, Araştırma Enstitüsünü
park yapacaklarmış! Değerli arkadaşlarım,
Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün kendisi park zaten; Belediyemiz
hiç zahmet etmesin eğer, gerçekten, niyeti park yapmaksa. Hiç olmazsa,
Enstitü, kendi sahasını park olarak hazırlamış,
üstelik de bakımını üstlenmiş durumda, ama, niyetiniz
sizin, orayı da imara açmak, binalar yapmaksa, ona da şu anda
bir şey demeyeceğim, çünkü, biz, bu Hükûmette çok gördük böyle
şeyleri, tarım arazilerine hiç değer vermediler, ama,
çıktılar "Devrimler yaptık." dediler.
Değerli arkadaşlarım,
devrimlerinden bir tanesi -hemen söyleyelim, arkadaşlar da burada
bahsettiler- Üretici Birlikleri Yasası çıkardık ya
-hani bir devrim yapmıştık bir zamanlar- 23 tane meyveyle
ilgili üretici birliği kurulmuş Malatya'da, 1 tane de kayısıyla
ilgili üretici birliği kurulmuş. Değerli arkadaşlarım,
hâlihazırda çalışan, Türkiye'de birikimi olan, sen, Kayısıbirlik'i
kapat, üstelik de bilinçli şekilde kapat; tut, "ticaret yapamaz"
diye madde koyduğumuz Üretici Birlikleri Yasası'yla kurulan
birliklerden medet um... Ne yapacak orada kurulan meyvecilikle ilgili
üretici birliği değerli arkadaşlarım? Madde var
Üretici Birliği Yasası'nda... Eğer, Tarım Bakanım
gerçekten bir iş yapmak istiyorsa, lütfen, en kısa zamanda,
Üretici Birlikleri Yasası'ndaki "ticaret yapamaz"
kısmını, maddesini kaldırsınlar da kurulmuş
olan üretici birlikleri, hiç olmazsa ortaklarının ilaçlarını
alabilsin, hiç olmazsa ürününü buralara kadar taşıyabilsin
değerli arkadaşlarım.
Bir başka soruyu gündeme getirmek
istiyorum. Buradan, arkadaşlarım çok güzel, övünerek konuştular,
hani, Tarım Sigortası Yasası'nı çıkardık
ya... Gerçekten, Yasa'yı çıkardık, iyi bir şey, güzel
bir şey de, primini nasıl ödeyecek bu çiftçi? Çiftçi permeperişan.
Değerli arkadaşlarım, 2002'den bu yana değil,
1980'den bu yana, biz, çiftçiyi permeperişan ettik. Sizler de AKP
Hükûmeti olarak elini, kolunu, ayağını bağlayıp
"IMF'den kurtaracağız"
dedik, götürdük onlara teslim ettik değerli arkadaşlarım.
Sigorta primini ödeyecek hâli yok. Arkadaşım övünüyor; demin,
buradan Malatya Milletvekili Arkadaşım "7.700 küsur
kişi sigorta yaptırdı, poliçe var." dedi. Değerli
arkadaşlarım, buradan tüm konuşmacılar aşağı
yukarı söyledi, Malatya'da kayısıcılık yapan
çiftçi aile sayısı kaç? Hatırlayın bakayım.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - 50 bin.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
50 bin. 50 bin çiftçiden, 7.715 tanesi mi, 7.713 tanesi mi poliçe yaptırmış,
sigorta yaptırmış. Bundan dolayı "büyük başarı
elde ettik, tüm kayısı üreticilerini bu sorununu çözdük"
diye övünebiliyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
hemen, sigortayla ilgili şunu da söylemek istiyorum: Bu, bir
tek kayısının sorunu değil, doğru. Peki, ilkbahar
geç donlarından dolayı sigorta ettiriyoruz kayısıyı,
elma da öyle, bir başka ürün de öyle; çiçekteyken don vurursa ne
yapıyoruz? Ben söylüyorum, sigorta, bunu kendine yontabilir,
ama benim bir Tarım Bakanlığım var, benim çiftçilerimin
sorunlarıyla ilgilenen, onlara önderlik yapan bir Tarım
Bakanlığım var sevgili arkadaşlarım. Buna çözümü,
Tarım Bakanlığının acilen bulması gerekir.
Bu da Sigorta Yasası'ndaki eksiklerin giderilmesiyle mümkün
olur diye düşünüyorum.
Sözümü şöyle bağlamak istiyorum
değerli arkadaşlarım: Hep öyle dedik, hep güzel güzel
söyledik. Ne dedik? "Örgütlü toplum" dedik, değil mi?
"Katılımcı demokrasi" dedik. "Şeffaf
yönetim" dedik. Peki, kırsal alanda hangi örgütü geliştirdik sevgili arkadaşlarım?
Bir ziraat odamız var. Ziraat odasının sağını
solunu kesmek için, onu etkisiz hâle getirmek için, Tarım Bakanlığımız,
var gücüyle uğraşıyor. Niye? Onun her söylediğini
kabul etmiyor diye.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen,
toparlayınız.
Buyurun.
NECATİ UZDİL (Devamla) -
Toparlıyorum.
Üretici Birlikleri Yasası
çıkardılar. Yazıktır, etmeyin, dedik; böyle bir
üretici birliği yasası olmaz, dedik, dinletemedik.
İşte, Üretici Birlikleri Yasası orada.
Geçenlerde, tarım kredi kooperatifleriyle
ilgili bir yasa görüştük komisyonda. Değerli arkadaşlarım
"tarım kredi kooperatiflerinden çiftçilik belgesi
alınmaz" diye madde koydular. Ne demek? Üreticiyi, daha
doğrusu çiftçinin meslek örgütünü güçsüz bırakmanın
ötesinde hiçbir şey yok değerli arkadaşlarım.
Biz, tutuyoruz, burada söylüyoruz,
ihracatta sorun var diyoruz; değerli arkadaşlarım,
ihracatçılar birliği kuralım diyoruz. Arkadaşlar,
siz, Kayısıbirlik'i kapatırsanız, siz, kayısıda
istikrarlı bir politikayı bulamazsınız. Siz, Kayısıbirlik'i
kapatırsanız, ihracatta tekel olduğumuz kayısıda
istediğimiz fiyatı bulamayız; yabancılara satarız,
onlar da 4 katına satar; biz de buralarda konuşuruz.
Değerli arkadaşlarım,
şunu söylemek istiyorum: Sorun bir. Eğer, Tarım Bakanlığımız
çiftçilerimizin önderi olur, sorunlarımıza sahip çıkarsa,
biz onlara teşekkür ederiz, şükranlarımızı
sunarız, ama, bu Tarım Bakanlığı, maalesef, ne
çiftçilerimize ne de Tarım Bakanlığındaki personelimize
sahip çıkmakta, onların hakkını korumakta.
O nedenle, değerli çiftçi arkadaşlarım,
güzel günler yakın. Ümit, fakirin ekmeği, ümidinizi kaybetmeyin.
Size saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Uzdil.
Önerge sahipleri adına söz isteyen
Münir Erkal, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Erkal. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AHMET MÜNİR ERKAL (Malatya) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3 Ocak 2003 tarihinde,
31 milletvekili arkadaşımızla, kayısıyla
ilgili bir önerge vermiştik. Bu önergenin, bugün, burada, Türkiye
Büyük Millet Meclisi platformunda görüşülmesinden mutluluk
ve bahtiyarlık duyuyorum.
Burada kayısının
faydalarını falan anlatacak değilim. Bir sürü muhalefete
mensup arkadaşlarımız konuştu, yetkililer, ilgili
arkadaşlar konuştu; tek tek not aldım bunları. Bunları
dinlediğim zaman ortaya çok üzüntü verici bir tablo çıkıyor,
Türkiye'nin baş belası olan bir tablo çıkıyor. Muhalefet
yapmak adına negatif düşünceleri sürekli ortaya koymak,
ama arkası dolu olmayan düşüncelerle burada muhalefet
yapmak, gerçekten, Türkiye'nin en yüksek platformunda görev yapan
üye arkadaşlara yakışmıyor.
MEHMET IŞIK (Giresun) - Ne oldu
ki yakışmıyor?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Biraz sonra izah edeceğim müsaade ederseniz.
Şimdi, tek tek not aldım
bunları. Şimdi, Gürol Bey çıkıyor, benim 3 Ocak'ta
verdiğim, 2003'teki önerge için "Erkal'ın itirafnamesi"
diyor.
Şimdi, yani, ya bu arkadaşımız
kayısı yememiş ya da sayı saymasını bilmiyor.
Biz, 3 Kasım 2002'de iktidar olduk. Ben iktidar olduktan iki ay sonra
mı bu önergeyi vermişim?
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Örneği bile beceremedin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- O zaman tecrübesizdin de vermişsin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Yani, daha Hükûmetimiz yeni kurulduğu ve göreve başladığı
zaman bu önergeyi vermişim
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
-
ve Hükûmetimizin yapması gerekenleri,
kayısının sorunlarını, sıkıntılarını
detaylı bir rapor hâlinde Türkiye gündemine taşımışım
Malatya milletvekili olarak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sahip çık önergene, sahip çık!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Bu, muhalefet milletvekilleri gibi, 2006 yılında verilen
bir önerge değil. 2004 yılında verilen bir önerge de değil;
seçimden iki ay sonra verilen bir önergedir. Lütfen, bu rakamı
ortaya koyunuz.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Dört buçuk
yıldır neredeydin?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, hadise böyle olurken "Erkal'ın itirafnamesi"
tarzında veya "hükûmetin zaaflarını ortaya koymak"
derken, geçmişteki statükocu zihniyetin zaaflarını
ortaya koyan bir tespittir o.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi hadi, tecrübesizliğinden vermişsindir. Boş ver
sen!
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, iddialara bakıyorsunuz, "Malatya'da kök kanseri
hastalığı var" diyor arkadaşımız.
1998'de küçük bir parselde bu hastalık vardı. Beş yıl
süreyle gerekli çalışma yapıldı. Şu anda herhangi
bir sorun ve hastalık yok. O bölgede kayısı üretimi yapılıyor.
Şimdi, bir iddiayı ortaya
koyduğunuz zaman, ilgilisine ve yetkilisine bunu sormadan,
burada, kalkıp kulaktan dolma düşüncelerle muhalefet yapmak
insanı mahcup eder, 70 milyon insanın karşısında
mahcup eder.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Biz mahcup olmuyoruz, mahcup olan sizsiniz, siz. Kayısı Birlik'i
anlat.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
- "Rusya Federasyonu ile meyve
sebze sorunu var" denildi. İki yıldır sorun yok. En
son 15 Mart 2007'de Rusya Müsteşar Yardımcısı
Bakanlıktan
bir heyet gitti, toplantıda herhangi bir sorun olmadığı
teyidi alınmıştır. Bunu da öğrenmeniz lazım.
"Dünyanın su gününe katılan
olmadı" dedi yine Gürol Bey. İlgili genel müdür katıldı,
söz aldı, konuşma yaptı; desteklemeleri anlattı
ve bu söylenenlerin doğru olmadığını ifade
etti.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, iddialara bakıyorum. Burada, sırayla, Meyvecilik
Araştırma Enstitüsüyle ilgili bir sürü suçlama var.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kayısıya
gel, kayısıya.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
"Meyvecilik Araştırmayı kapatıyorsunuz"
diyor bir arkadaş.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Önergene gel sen, önergene.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Sayın Milletvekili, Bakan onlara cevap verir, siz kendi görüşünüzü
söyleyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi Meyvecilik Araştırma Enstitüsünün bulunduğu
alan, değerli milletvekilleri
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Bakanın sahasına girmeyin.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Sizin iddialarınıza cevap veriyorum, dinlenirse, öğreneceksiniz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)-
Önergeni anlat, önergeni.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) -
Önergeye bak.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Bakan
size vekâlet mi verdi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, burada 23 tane mühendis, 22 tane teknisyen, 35 tane memur,
27 işçi, toplam 107 kişi, Meyvecilik Araştırmada
tam kapasite çalışıyor. Şimdi, kalkıp, birçok
milletvekili
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Senin Rusya'dan haberin var mı?
BAŞKAN - Sayın Uzdil
Sayın
Uzdil
Sayın Kılıç
Lütfen
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Buradaki tüm konuşmacılar, muhalefete mensup arkadaşlar,
Meyvecilik Araştırmayı niye kapatıyorsunuz, niye
park yapıyorsunuz diye iddia ettiler. Meyvecilik Araştırma
kapanmıyor ki. İnsan bu kadar yanlış bir bilgiyi
alıp Türkiye Büyük Millet Meclisi Platformunda nasıl seslendirir,
gerçekten, hayretle ve dehşetle izliyorum.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi canım
Hadi canım
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Kapanmıyor ki Meyvecilik Araştırma.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
107 kişi tam kapasiteyle çalışıyor değerli
arkadaşlar.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Park mı yapacaksınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Ha, park yapılacak yerde -Belediye Başkanımızla bir anlaşma var- yeni bir yer yapılacak,
daha modern bir yer, orası da Malatya halkına açılacak.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ya, ya
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Bu yer değişikliğini kapatma olarak algılamak
Bu, zuhul mu diyeyim, anlama problemi mi diyeyim, dalgınlık
mı diyeyim, yetersiz bilgi mi diyeyim, fazla değerlendirme
yapmak istemiyorum.
Değerli arkadaşlar
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- O, işi bilmektir, bilmek. Sen o işi bilmiyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, don zararıyla ilgili, çok gündeme
geldi burada
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen, Araştırma Enstitüsünü park yapmaya kalkıyorsun.
BAŞKAN - Sayın Uzdil
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, buradaki birçok toplantılarda don zararını,
2090 sayılı Kanun'un gereğini anlattım. Şimdi,
Türkiye, Malatya tarihinde ilk defa, AK Parti Hükûmeti, Sayın
Başbakanımızın oluruyla, Sayın Bakanımızın
desteğiyle, ilk defa don zararını ödüyor. 20 trilyon
tespit yapılıyor, yüzde 70'i, 14 trilyon ödeniyor ilk defa
Malatya tarihinde. Bu kanun, 2090 sayılı Kanun bizden önce
de vardı, niçin hiçbir gün uygulanmadı? Burada soruyorum
Malatya milletvekillerine ve konuşanlara.
NAİL KAMACI (Antalya) - Niye
belediye başkanı olduğun dönemde yapmadın bunları
Sayın Erkal?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
2090 sayılı Kanun, niçin, Malatya tarihinde kayısı
için bir kere uygulanmadı da bizim iktidarımız döneminde
uygulandı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
NAİL KAMACI (Antalya) - Belediye
başkanlığın döneminde niye yapmadın?
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Siz ANAP'lı değil miydiniz, niye yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Yani, Sayın Başbakanın ve Hükûmetimizin, bu -imtiyazlı
demeyeyim- gerçekten üreticiyi koruyan uygulamasına saygı
duyacağınıza, takdir edeceğinize, mutlaka bir
eksik bulmak gayreti içinde olmanız, demin söylediğim negatif
siyasetin kötü bir örneği.
Değerli arkadaşlar, kayısıyla
ilgili ne yapıldı diye soruyorsunuz, söylüyorsunuz.
İkinci önemli bir uygulamayı daha söyleyeceğim.
NAİL KAMACI (Antalya) - Gemiyi
terk edip, daha sonra
BAŞKAN - Sayın Kamacı,
lütfen
Sayın Kamacı
Lütfen dinler misiniz Sayın Kamacı?
NAİL KAMACI (Antalya) - Dinliyorum.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Belki arkadaşların tahammülü yok bunları dinlemeye,
ama dinleyeceksiniz arkadaşlar.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Sen ANAP'lı değil miydin? Neden yapmadınız?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, önemli bir şey daha söyleyeceğim.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- "Araştırma önergesini acemiliğimde verdim."
de.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Tarım Sigortaları Kanunu, yine, Türkiye tarihinde ilk
kez uygulanmaya başlamış.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen bu önergeyi niye verdin, niye?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Şimdi, tekrar soruyor bir arkadaş, "Kaç kişi, acaba,
sigorta poliçesi düzenletmiş?" Kaç kişi? 7.335 çiftçi,
bu kadar kısa sürede bu kanun çıkmasına rağmen,
çok kısa bir süre olmasına rağmen -20 Martta süresi doldu-
7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Kaç tane çiftçi var, sen onu söyle.
BAŞKAN - Sayın Uzdil
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Hükûmetin köylüyü yok etti.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Rakama dikkat edin, 7.335 çiftçi, 81 milyon YTL ödeme yaparak sigorta
poliçesi düzenletmiştir ve Türkiye'de Malatya birincidir.
Beş il: Ön sıralarda Manisa, Giresun, Muğla falan, ama
birinci Malatya'dır. Şimdi, bu, bizim çiftçimizin, Hükûmetimizin
getirdiği bu modern ve çağdaş uygulamaya ne kadar güzel
cevap verdiğinin ve desteklediğinin en güzel göstergesidir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Çiftçinin ne hâle geldiğinin en güzel göstergesi o.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Değerli arkadaşlar, bir iddia daha var. Tabii, Süleyman Bey
değişik bir değerlendirme daha söyledi, dedi ki -bütün
arkadaşlarımız burada gündeme getirdiler- "Kayısıbirlik'i
yok ettiniz, boynuna ip geçirdiniz." Başka bir arkadaşınız
"Yönetmek zorundasınız..." Yani, o eski devletçi
zihniyet var ya, komünizmden kalan
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Bırak bu ayakları kardeşim ya!
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Kooperatifçilik
komünizm mi?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Yani, böyle, Türkiye'nin trilyonlarını, milyar dolarlarını
vereceksiniz, fakir fukaranın hakkını birtakım
insanların gasbetmesine göz yumacaksınız, ver parayı
Şimdi, bakın, Kayısıbirlik'in,
değerli arkadaşlar, raporunu söylüyorum, özet raporu: Kayısıbirlik'i
biz kapatmadık, Kayısıbirlik kendi kendini kapatıyor.
Nasıl kapatıyor? Bakın, Birlik, bu sezonda kullandığı
DFİF kredisini, yani, Destekleme Fiyat İstikrar Fonu kredisini,
yine aynı gerekçelerle ödeyemez bir konuma gelmiş.
2005-2006 üretim sezonunda DFİF kredi borçları 6183 sayılı
Kanun'a göre takibe uğratılmıştır. Birlik, bu
borcuna ait hiçbir taksidi ödememiş durumdadır. Mevcut durumda
Birlik'in 24,5 milyon YTL'ye ulaşan -rakamın altını
bir daha söylüyorum- mevcut durumda Birlik'in 24,5 milyon YTL'ye ulaşan
takipteki
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ne kadarı faiz? Ne kadarı faiz, onu da söyle.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla)
-
bu borcunu ödeme kabiliyeti bulunmamaktadır.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Verdiğiniz
5 trilyon lira kaynaktı, faizini de sayıyorsan, tabii, onu
bilemem.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Muharrem Bey üzülüyorsunuz, ama bunları söyleyeceğim, seni
üzeceğim; seni severim, iyi arkadaşımsın, ama seni
üzeceğim.
BAŞKAN - Sayın Erkal, lütfen,
karşılıklı konuşmayalım.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Birlik, faaliyet gösterdiği, değerli arkadaşlar, on
beş yıllık dönemde -dikkat ediniz, on beş yıldır
bizim Birlik uygulamada, yönetimde- kayısı piyasasını
üreticiler lehine düzenleyen, üreticilerin satış problemini
çözen bir oluşum hâline gelememiştir. Yani, ipi kendi boynuna
takmıştır. Birlik alımları Türkiye rekoltesinin
yüzde 3'ü kadar gerçekleşmiştir; dikkat edin, Birlik
alımları Türkiye rekoltesinin yüzde 3'ü kadar gerçekleşmiş
olup, bu oran ile piyasanın lehine, üreticiler lehine düzenlenmesi mümkün değildir.
Bir önemli tespit daha size söyleyeceğim:
2005-2006 itibarıyla kayıtlı ortak sayısı -dikkat
ediniz- 9.335 olan Birlik'in ürün teslim eden ortak sayısı
67'ye düşmüştür. Şimdi, kim kimin boynuna ipi geçirmiş?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Parasını
vermezsen nasıl alacak?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Yani, şimdi, muhterem arkadaşlar, ikinci dönemde de 5 trilyon
gibi kredi yine kullanılmış.
BAŞKAN - Sayın Erkal, lütfen
toparlar mısınız.
Buyurun.
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Bizim dönemde de 5 trilyonluk, değerli arkadaşlar, bu kredi
yine kullanılmış.
Şimdi, hadise bu noktadayken,
bir de 3 bin dolarlık kayısının 1.600 dolarlara
düştüğünü söylüyorsunuz. Şimdi, bizim, dört yıllık
dönemde, AK Parti Hükûmetinin, DGD olarak, mahsus olarak ve diğer
destekler için -kayısı amaçlı diğer kooperatifleri
söylemiyorum- toplam yaptığı tarımsal destek 200
trilyondur, ama kayısıya dönük 140 trilyon destek vermiştir.
Malatya özelinde söylüyorum sadece, Malatya üzerinde Hükûmetimizin
yaptığı destek. Tarım Sigortaları Kanunu, dediğim
gibi, Türkiye tarihinde ilk defa uygulanıyor.
MUHARREM KILIÇ (Malatya) - Yani, Malatya'da kayısı sorunu
yok mu Münir Bey? Malatya'da kayısı sorununu çözdünüz mü?
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
2090 sayılı Kanun Malatya tarihinde ilk defa uygulanıyor.
Bütün bu güzellikler gözümüzün önündeyken, arkadaşlarımızın,
yani sadece siyaset yapmak uğruna bunu değerlendirmesi
gerçekten üzüntü vericidir.
Son olarak şunu söylemek istiyorum
değerli arkadaşlar
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Malatya köylüsü seninle gurur duyuyor, gurur duyuyor(!)
AHMET MÜNİR ERKAL (Devamla) -
Kayısı gerçekten çok faydalı bir ürün, potasyumu fazla,
kan basıncını düşürüyor; ama aynı zamanda, değerli
arkadaşlar, kayısı ideolojik körlüğe iyi gelir,
müzmin muhalefetten kurtulmaya iyi gelir, siyasi patinaj yapmamaya
iyi gelir. Ama yerseniz!
Saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
OSMAN ÖZCAN (Antalya) - Ayıp,
ayıp! Yakışmıyor!
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Dans etmeye iyi geliyor mu!
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Erkal.
FAHRETTİN ÜSTÜN (Muğla) -
Parti değiştirmeye iyi geliyor mu!
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Köylüyü yok ettiniz, burada konuşuyorsunuz.
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri
HÜSEYİN BAYINDIR (Kırşehir)
- Malatya'nın tatlı kayısısını ekşi
yaptınız. Malatya'nın tatlı kayısısına
tuz kattınız, tuz.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
söz talebiniz var. Niçin?
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Yerimden kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Akdemir,
iki dakikalık süre veriyorum, Tüzük'ün 60'ın maddesi gereğince.
Buyurun.
DURSUN AKDEMİR (Iğdır)
- Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
bugün burada kayısı konuşuluyor. Kayısının
sorunlarıyla ilgili (10/99), (10/184), (10/384) ve (10/410) esas numaralı
Meclis araştırması önergesi üzerine söz aldım. Yerimden
de olsa söz verdiği için Sayın Başkan Sadık Bey'e teşekkür
ediyorum.
Değerli arkadaşlar, 2004
yılında Malatya'da ve Iğdır'da don olayından kayısı
zarar gördü. O gün, 13/04/2004'te verdiğim önergede, bu zararların
karşılanması yazılı önergede istendi. Tarım
Bakanlığının verdiği cevap da o gün olumsuzdu.
Yani, yüzde 40 zarardan az olduğu için verilmedi. Ayrıca,
20/4/2004 tarihinde Malatya Milletvekilleri Sayın Muharrem
Kılıç ve Mevlüt Aslanoğlu ve ben, 38 milletvekili arkadaşla
Meclis araştırma önergesini verdik. Aradan üç yıl geçtikten
sonra iktidar uyanabildi uykudan, bu sorunun var olduğunu görebildi,
bugün gündeme geldi.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
ayrıca, bu konu kayısı üreticisini mahvetmesi dolayısıyla,
tabii afetlerden zarar gören çiftçilerin yapılacak yardımı
ortadan kaldırmak üzere, 30/04/2004 tarihinde, yüzde 40 zararın
değil de, bütün mal varlığının değil de,
tek varlıktan yüzde 40'tan fazla zarar görünce yardım yapılması
diye bir kanun teklifi verdim. O gün, gündeme, AK Parti İktidarı
oylarıyla reddettiler, almadılar.
Bütün bu eksiklerimizi gidermek
üzere, bugün, burada, bir Meclis araştırmasının
açılmasının uygun olacağını bütün milletvekili
arkadaşlarımdan rica ediyorum. Çünkü, mevsim geliyor,
Iğdır'ın sofralık kayısısı, Türkiye'nin
her tarafında ve dünyanın her tarafında Türkiye'yi temsil
eden, nefis kokusu, güzelliği
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akdemir.
Sayın Bilgiç, sizin de pek
kısa bir söz talebiniz var.
İki dakikalık süre veriyorum,
Tüzük'ün 60'ıncı maddesi gereğince.
Buyurun.
MEHMET EMİN MURAT BİLGİÇ
(Isparta) - Sayın Başkan, değerli üyeler; kayısı
hakkındaki Meclis araştırma önergeleri hakkında
söz almış bulunuyorum.
Biliyorsunuz, Isparta'da da 50
bin tonu aşkın kayısı üretimi vardır ve bu anlamda,
kayısının desteklenmesi noktasında ve sorunların
çözümü için tedbirler alınması gerektiğini şüphesiz
kabul ediyoruz. Özellikle benim burada önermek istediğim,
fındık için olduğu gibi -biliyorsunuz, 3 milyon doları
aşkın, Dış Ticaret Müsteşarlığı
bir kampanya yürütmüştü "aganigi naganigi" adıyla
bilinen, yememizi teşvik etmek amacıyla- bu anlamda, uluslararası
bir kampanyanın, fındıkta olduğu gibi, düzenlenmesinin
faydalı olacağını düşünüyorum.
Bizim Isparta-Yalvaç ilçemizdeki
kayısının da özellikle yeni yatırımlara ihtiyacı
var, özellikle kurutma ve ambalajlama noktasında. Buna yönelik,
Tarım Bakanlığımızın da yeni, özellikle
destekleme noktasında, yatırımlara ihtiyaç olduğunu
göz önüne alarak, daha, Ziraat Bankasının özellikle bu alanda
yatırım kredilerine imkân vermemesi sebebiyle, bunun da
dikkate alınacağını ve özellikle kayısı
alanında yapılacak kurutma, paketleme, ambalajlama ve
ihracata yönelik faaliyetler için de uzun vadeli, düşük faizli
kredilere de destek vereceğini umuyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bilgiç.
Meclis araştırması
önergeleri üzerindeki ön görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza
sunacağım: Meclis araştırması açılmasını
kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Meclis araştırmasını
yapacak komisyonun 14 üyeden kurulmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun çalışma süresinin,
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden
başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Komisyonun gerektiğinde Ankara
dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
"Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına
geçiyoruz.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti İle Şili Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve Bilimsel
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Şili Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Askeri Alanda Eğitim, Savunma Sanayii, Teknik ve
Bilimsel İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/885) (S. Sayısı: 860)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın,
Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonları Raporlarının görüşmelerine
başlıyoruz.
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Etyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Kültür, Eğitim, Bilim, Basın-Yayın,
Gençlik ve Spor Alanlarında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonları Raporları (1/1037) (S. Sayısı: 967)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
5'inci sırada yer alan, Deniz
Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006-8 Aralık
2006 Tarihleri Arasında İstanbul'da Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü
Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
5.-
Deniz Emniyeti Komitesinin 82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8
Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbulda Yapılmasına
Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik Örgütü
Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1222) (S. Sayısı:
1243)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
6'ncı sırada yer alan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi
ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
başlıyoruz.
6.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği Arasında 2006 Yılı Tam Yetkili Temsilciler
Konferansının Organizasyonu, Gerçekleştirilmesi
ve Finansmanına İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1233) (S. Sayısı:
1245)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan, Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve Anayasa Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu (1/1300) (S. Sayısı:
1342)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
8'inci sırada yer alan,
17/1/2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Anayasanın
89'uncu ve 104'üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca
bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
8.-
17.1.2007 Tarihli ve 5574 Sayılı Türk Petrol Kanunu ve Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sanayi,
Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/1301) (S. Sayısı: 1352)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
9'uncu sırada yer alan, Emniyet
Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri
ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine
başlıyoruz.
9.-
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/437) (S. Sayısı: 1150) (x)
(x)
1150 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1150 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde,
AK Parti Grubu adında söz isteyen Veli Kaya, Kilis Milletvekili.
Buyurun Sayın Kaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA VELİ
KAYA (Kilis) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair 1150 sayılı
Kanun Tasarısı üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, tüm yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, emniyet
mensupları bu ülkenin her türlü sıkıntısına
göğüs geren, kahraman, vefakâr ve görevi başında bizler
için, geleceğimiz için canını seve seve veren bu değerli
kurumun mensuplarının bu yasa tasarısını görüşmekten
dolayı da ayrıca gurur duyuyorum.
Bu vesileyle de, görevi başında şehit olan tüm emniyet
mensuplarına, gazi olan emniyet mensuplarına, şehitlere
Allah'tan rahmet, gazilere de şükranlarımı belirtiyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemizin
8.333 kilometrelik bir sahil şeridine sahip olduğunu biliyoruz.
Bu suların bulunduğu dikkate alındığında,
azımsanmayacak kadar da sık olayların meydana geldiği
hepimizce de malumdur. Anılan olaylara ait delillerin toplanması,
suç aletlerinin ve cesetlerin karaya çıkartılmaları,
yakın bir geçmişe kadar amatör balık adamlar tarafından
yürütülmekte idi. Bu durum, hem delillerin sağlıklı
toplanamamasına, zarara uğratılmasına hem de
balık adamların yüksek ücretler talep etmeleri sebebiyle,
mağdur yakınlarının olumsuz yönde etkilerine de
sebep olmaktaydı. Gelişmiş ülkeler üzerinde yapılan
araştırmalar neticesinde, bu tür sorunların, polis
teşkilatları bünyesinde kurulan su altı ekipleri marifetiyle
çözüldüğü ve bunun polisin asli görevinden olduğu bilinmektedir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu amaçla, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
1997 yılından itibaren gerekli çalışmalara
başlanılmış ve günümüze kadar, bu dalda yetenekli,
performansı yüksek personelin içinden, fiziksel sınav, basınç
odası testleri, su altı hekimliği, "dalgıç olabilir"
ibareli heyet raporu elemelerinden geçirildikten sonra, su altında,
su üstünde arama, kurtarma ve ilk yardım konularında uzman
112 kurbağa adam, personel yetiştirilmiş, emniyet
teşkilatına da kazandırılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
1999 yılında başlatılan bir çalışma ile
Türkiye, harita üzerinde 19 bölgeye ayrılmış, her bir
bölgeye dalış hizmeti sunması için su altı grup
amirlikleri kurulmuştur. Hâlen, mevcut 112 kurbağa adam, personel,
söz konusu su altı grup amirliklerinde istihdam edilmekte ve
kendi görev alanlarında halkın ve teşkilatın ihtiyaçlarına
en üst seviyede hizmet vermektedir. Denizde veya iç sularda kaybolan,
atılan veya saklanan suç aletleriyle, cesetleri dalış
yapmak suretiyle aramak, devlet büyüklerinin gemi ile yapacağı
ulaşım ve gezilerde -talep edilmesi hâlinde- karina kontrolü
yapmak gibi görevleri olan su altı ekipleri, aynı zamanda
sel felaketleri ve su baskınları gibi tabii afetlerde de
kurtarma faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.
Hepinizin malumları olduğu
üzere, 9 Aralık 1997 tarihinde, İstanbul'da yağan
aşırı yağmur sebebiyle, Ayazağa'daki Cendere'sinin
taşması suretiyle fabrikaların su altında kalmış
olması ve bu arada 50 tane vatandaşımızın da
bu sel sularından, taşkın sularından kurtarılması
yine bu emniyet teşkilatı balık adamlarımız
tarafından başarıyla halledilmiştir
Polis su altı ekipleriyle çalışmaları
paralellik arz eden Türk Silahlı Kuvvetleri dalgıç ve kurbağa
adam personeli, Türk Silahlı Kuvvetlerinin tabi olduğu
28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı Uçuş, Paraşüt, Denizaltı,
Dalgıç ve Kurbağa Adam Hizmetleri Tazminat Kanunu ve 926 sayılı
Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun ile gösterilen oranlarda
uçuş ve dalış tazminatı almaktalar. Buna rağmen,
buna paralel olarak da, su altı basıncının etkisinde
çalışan dalıcı personelin mağduriyetinin
giderilmesi ve 2629 sayılı Kanun'la Türk Silahlı Kuvvetleri
dalış personeline verilen haklarla, benzeri hizmetleri
yürüten Emniyet Genel Müdürlüğü dalış personeli arasında
paralelliğin sağlanması açısından da 3160 sayılı
Kanun'da değişiklik yapılmasının uygun olacağı
değerlendirilmektedir.
Bu amaçla, 1997 yılında çalışmalara
başlanmış, 2000 yılına kadar ilgili kanun değişikliği
tasarısı Bakanlar Kuruluna sunulmuş; ancak, ilgili
tasarı, ne hikmetse, günümüze kadar gerçekleştirilememiştir.
Ayrıca, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı
Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3'üncü maddesinin (a) bendinde,
ülkemizde sadece Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde uçuş
okulu ve kurslarından mezun olanların pilot, bu yerlerde
fiilen uçuşa başlayanların da pilot adayı olabilecekleri
şeklinde açıklama yapılmıştır.
Sayın milletvekilleri, bugün,
ülkemizde Türk Silahlı Kuvvetleri dışında usulüne
uygun pilot yetiştiren okullar ve kurslar da vardır. Örnek
olarak Anadolu Üniversitesi gibi. Tasarı ile Kanun'un 3'üncü
maddesinin (a) bendinde yapılacak değişiklik ile ülkemizde
bulunan diğer uçuş okulları veya kurslarından mezun
olacak emniyet hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğü
bünyesinde görev yapanlarına imkân tanınmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık
Dairesi Başkanlığı bünyesinde uçuş hizmetleri
görevi, emniyet hizmetleri sınıfına mensup personelce
yapılmaktadır. Emniyet hizmetleri sınıfına
mensup uçucu personelin ihtiyaca cevap veremediği durumlarda,
uçuş görevleri, sözleşmeli personelle görevlendirilmeye
çalışılmakta olup, görev ifası açısından,
emniyet hizmetleri sınıfına mensup uçuş personeli
ile sözleşmeli uçuş personeli arasında da ciddi anlamda
fark bulunmaktadır. Bu durum böyleyken, 3160 sayılı Emniyet
Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanunu'nun 3570 sayılı
Kanun'la değişik 15'inci maddesinde, yalnızca sözleşmeli
pilotlardan bahsedilmektedir, emniyet hizmetleri sınıfına
mensup pilotlar ve diğer uçucu personel bu kapsam dışında
tutulmaktadır. 3160 sayılı Kanun 1985 yılında
yürürlüğe girdiğinde, emniyet hizmetleri sınıfına
mensup uçucu personel söz konusu madde kapsamında bulunduğu
hâlde, 89 yılında 3570 sayılı Kanun'la kapsam dışı
bırakılmıştır. Bu durum da, emniyet hizmetleri
uçuş personelinin 1989 yılından itibaren altı aylık
itibari hizmetlerini almamalarına ve mağdur olmalarına
neden olmuştur. Bu tasarıyla, emniyet hizmetli uçuş
personelinin madde kapsamına alınarak haklarının
yeniden verilmesi amaçlanmaktadır.
Bu kanun taslağı yasalaştığı
takdirde, teknik branşlar bir alan olduğu için
Eğitim,
zor şartlar altında, yüksek maliyetlerle sağlanan
Dalıcı
ve uçucu personelimizin yapmış oldukları yüksek risk
grubundan sayılan görevlerinin karşılığı
verilmiş olacaktır. Aynı görevleri yapan Türk Silahlı
Kuvvetleri personeli haklarına denklik sağlanmış
olacaktır. Bu düzenlemeyle sağlanacak haklardan faydalanacak
toplam dalgıç ve uçucu emniyet personelinin sayısı da
200'ü geçmemektedir.
Bu kanunun milletimize ve emniyet
hizmetleri mensuplarına hayırlı olmasını
diliyorum, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kaya.
Tasarının tümü üzerinde
Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Muzaffer Kurtulmuşoğlu,
Ankara Milletvekili.
Buyurun Sayın Kurtulmuşoğlu.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU (Ankara) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; sözlerime başlamadan
evvel hepinizi saygıyla selamlarım.
Emniyet Teşkilatı
Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Emniyet teşkilatında su
altında ve su üzerinde uçuş yapan pilotların hakları
bu yasayla kısmen de olsa giderilmekte. Bu haksızlığın
giderilmesi, Anavatan olarak da bizim arzumuzdur.
Tabii ki, sadece askerî pilotlara
tanınan hak, bu yasayla, Türk emniyet güçleri pilotlarına
da tanınıyor. Bunda bir şey yok. Bu kadar güzel bir yasanın
haksızlığı gidermesi kadar önemli bir şey yok.
İktidarın da böyle, toplumun lehine olan kanunları getirdiğinde,
Maliye Bakanının her ne kadar "yavru muhalefet"
demesine rağmen, muhalefet olarak da doğruya "doğru"
demesini bilen bir insan olarak burada söylüyorum.
Ama, bir şeyi daha söylemek
mecburiyetindeyim. Buradaki haksızlıkların giderilmesinden
söz yok. Fakat, Sayın Bakana sormak istiyorum. Kusura bakmasın,
çok sevdiğim bir arkadaşım Sayın Bakan. Ama, ben artık,
yolda rahat yürümek istiyorum Sayın Bakanım, yolda rahat
yürümek istiyorum, huzur içinde yürümek istiyorum, maçlara rahat
gitmek istiyorum, maçlarda kavga istemiyorum, bıçak istemiyorum,
sopa istemiyorum, taş istemiyorum Sayın Bakan. Yanlışsa
"yanlış" de Sayın Bakanım.
Kapkaçtan kurtulamıyoruz Sayın
Bakanım, kurtulamıyoruz
Ne yapacağız bunu? Bunu
ben yapacak değilim. Bu, iktidarların görevi, iktidar yapacak
bunu; iktidarın emniyet müdürleri yapacak, iktidarın valisi
yapacak. Bunu istemek benim hakkım Türk vatandaşı olarak.
Bir vatandaş olarak sokakta yürürken, çantamı boynumdan
alarak, sürüklerken beni, benim hayatıma mal olacak hiçbir kargaşayı
kabul etmiyorum, etmem de olası değil.
Sayın Bakan, gün geçmiyor ki,
büyük şehirlerde taciz olmasın, kapkaç olmasın, cinayet
olmasın. Her gün bunları dinliyoruz. Bunlardan biri, Sayın
Bakanım, sizin çocuklarınız, benim çocuklarım
olamaz mı acaba? Eğer, Sayın Bakanım, bu işler
benim de başıma gelir diye düşünürseniz, valisi de,
emniyet müdürü de, bakanı da böyle düşünürse biz çok
şeyi hallederiz; ama, bana uğramayan, beni sokmayan
yılan bin yaşasın deme hakkı, İçişleri Bakanının,
yok. Böyle bir şey yok. Böyle bir hakkı yok İçişleri
Bakanının. Sayın Bakanım, fırsat bekliyordum
ki, emniyetten böyle bir şey gelsin de bu gerçekleri ortaya birlikte
koyalım. Sayın Bakan
YÜCEL ARTANTAŞ (Iğdır)
- Sayın Bakanı yakaladın yani.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Sayın Bakan, bundan kaç ay evvel size şöyle bir
tavsiyede bulunmuştum: Hemen emniyet müdürlerinizi, 81 emniyet
müdürünüzü toplayın, 81 valinizi toplayın demiştim.
Sayın Bakan, yaptınız da, onu söyleyeyim, toplantınızı
takip ettim, yaptınız; ama, sonuç çıkmadı Sayın
Bakan. Niçin sonuç çıkmıyor bunu anlamadım. Biz, -emniyet
güçleri için- bu Meclisten, iktidarı ve muhalefetiyle, araba
mı istediniz vermediler, vasıta mı istediniz, vermediler,
kadro mu istediniz, vermediler!.. Ama, Sayın Bakan, daha düne
kadar Emniyet Genel Müdürünü atamadınız yedi sekiz aydır.
Niye atamadınız? Yani, niçin atamadınız? Beni atayacak
hâliniz yoktu ya! Yine kendi adamınızdan birini atayacaktınız.
Niye geciktirdiniz?
İstanbul Valisi "İstanbul'da
vaka sayısı azaldı." diyor. Sayın Valim ya sayı
saymasını bilmiyor ya bize verilen istatistiki rakamlarda
bir yanlış var. Arada bir şey var yalnız. Aynı lafı
Ankara'da da "kapkaç olaylarında, hırsızlıkta
azalma var" denildi. Ama, bu bilgileri, istatistiki bilgileri
biz yine emniyetten alıyoruz. Yani, biz kendi kafamızdan
uydurup da buraya çıkıp, "Şu kadar vaka olmuş,
bu kadar emniyet vakası, bu kadar yol kesme olmuş, bu kadar
şurada şu olmuş, yaralama olmuş." dediğinde,
sizin siteden alıyoruz ve sizin çalışan memurlarınızdan
alıyoruz. Ama, İstanbul Emniyet Müdürü "vakalar azalmış"
dedi. Neredeyse ortalığı güllük gülistanlık gösterecek.
Sayın Bakan, böyle bir şey
var mı? Bu nasıl bir emniyet müdürü? Siz hiç sormuyor musunuz
çağırıp da bu arkadaşlarıma "Bu hadiseler
nasıl oluyor, hep mi yalan atıyor bu medya; bu yaralılar,
bu kapkaççılar acaba yanlıştan mı meydana geliyor,
sahiden bunlar var mı?" diye Sayın Bakanım sormuyor
musunuz? Ben anlamıyorum Sayın Bakanım ya. Ben, senelerce
başhekimlik yaptım. Doktorları toplardım "bu
niye böyle, burada bu niye bu şekilde, bu nasıl böyle
olur" diye hesap sorardım adamlara. Yani, hesap sorarsanız
Sayın Bakanım, siz valiye hesap sorduğunuzda, vali sizi
alacak mı? Böyle bir yetkisi mi
var? Valiyi siz atıyorsunuz, emniyet müdürünü siz atıyorsunuz,
ben atamıyorum ki. Hesabı da siz soracaksınız, hesabı
siz soracaksınız. Hesap adamı sizsiniz. Ben, hiçbir ihaleye
başkanlık yapmadım bugüne kadar. Sebebi neydi biliyor
musun? Ben, o doktorlara hesap sormak için. Hesap sormak için, hiçbir
şeyde böyle başkanlık yapmadım. Sadece "bunlar
ne oldu" diye sorardım. Ee, sen Bakansın kardeşim.
Senin her türlü şeye gücün yeter. Sen, istediğin valiyi
alırsın yirmi dört saatte. Ne yirmi dört saati? "Aldım"
dersin. Burada, Sayın Başbakanın, nasıl, Sayın
Bakan konuşurken "aldım" dediği gibi
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum)
- Bakan gülüyor, Bakan gülüyor!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
burada konuşurken Bakan alındığına
göre, valiyi de istediğin gibi, bal gibi "Sayın
Başbakanım, ben bu valiyi beğenmiyorum." dersin.
"O valinin, icraatları için beğenmiyorum, yoksa kaşını
gözünü beğenmediğim için değil, bu, vilayeti yönetemiyor
Sayın Başbakanım" dediğinde, zannetmiyorum,
Sayın Başbakan tutsun da, "ya, yok, Sayın
İçişleri Bakanı dur bakalım" diyeceğini
hiç zannetmiyorum. Aklıselim adamın hiç böyle bir şey
demesi olası değildir. Türkiye'yi yöneten, 73 milyona hükmeden
bir başbakanın, ilgili bakanın söyleyeceği, ilgili
bakanın önereceği bir şeyi geri çevirmesi olası
değildir. (AK Parti sıralarından "Kadrolaşma!"
sesi) Sakın bana laf atmayın.
Kadroyu boş verin. Bana, Türkiyem lazım. Bana, 73 milyon
insanın evinde geceleri huzurlu uyuması lazım, sokakta
rahat yürümesi lazım, onların rahatça uyuması için Bakanı
uyarıyorum. Sayın Bakana siz belki demezsiniz, dost
acı söyler, ben Sayın Bakanın dostuyum. Ben ülkemi seviyorum,
Bakanı da seviyorum, ama ülkemi daha çok seviyorum, ülkemin
halkını çok seviyorum. Evinden eğer sabahleyin çıkıp
da, adam evinin kapısını kapatıp akşama geldiğinde
"Evimin kapısı açılıp hırsız girdi
mi." diye her dakika onu düşüneceğine, onu düşünmeden
evine rahat girebilmeli. Yanlışsa yanlış deyin
sevgili arkadaşlarım. Etrafınıza bakın bakalım,
neler konuşuluyor, neler olduğuna bir bakın yani. Böyle
şey olmaz!
Onun için tekrar söylüyorum: Sayın
Bakanım, hiç vakit geçmez, bugünden tezi yok
İdareci hesap
soran adamdır, idareci yanlışı gören adamdır,
idareci yol gösteren adamdır. İdarecilik öyle kolay iş
değildir. Tabii ki, İçişleri Bakanı olmak da kolay
iş değildir. Bu ülkede 73 milyon insanın her türlü derdiyle,
sorunuyla uğraşmak kolay değildir. Ee, o zaman, beni
bakan yaparlardı o zaman öyle kolay olsaydı. Ee, siz de Bakansınız.
Bakan demek, her şeye gücü, kuvveti yeter demektir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Sen de olabilirsin
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Onun için, bu insanın, insanların malına,
canına gasbeden kim olursa olsun, ona dur dedirttirecek, Sayın
Bakanım sizsiniz, sizsiniz.
Onun için
Ama bir şeyi söyleyeyim:
Dedim ya, benim bir insanımın burnunun kanaması beni
çok üzer. Bu televizyonlarda
Hangi milletvekili arkadaşım,
çantayı kolundan kapıp giderken, o insanın, o kadıncağızın
yolda sürünmesine kimin vicdanı rahat eder? Onu ister mi? Hiçbirinizin
istemediğini ben de biliyorum. Sadece ben mi insanım, benim
mi vicdanım var, sizin yok mu? Sizin de var, siz de insansınız,
bunları siz de görüyorsunuz, siz de acıyorsunuz. Ee, ben,
bundan kaç ay evvel dedim ki: "Kızılay'ın ortasında
bir eski bakanın cüzdanını aldılar, yarın da
sizin alırlar." Öyle dedim, ama İstanbul'un göbeğinde
benim milletvekili arkadaşımın arabasının
camını kırıp, oradan çantasını aldılar.
Haa, demek ki, ağır ağır milletvekilinden başlayıp
bakana doğru gidecek demektir bu. Başka türlüsü var
mı?
CAHİT CAN (Sinop) - Uçuş
hizmetleriyle ne alakası var bunun?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Var mı? Varsa söyleyin. Siz yol gösterin, siz yol gösterin,
ben söyleyeyim, ben size yardım edeyim. Ama, çareyi iktidarlar
üretir, çareyi iktidar üretir ve iktidar güçtür, iktidarın gücü
fazladır, iktidar her güce talip ise, sahip ise o gücünü kullanacak;
yöneticilik onu gerektirir. Gücü kullanamayan, elindeki erki kullanamayan
kimse "ben bu koltukta oturayım" diye övünmez. Ben, artık
onu demiyorum. Ben, bu işi -bakanım- yaparım diye oradasınız.
Ve hem ülkeye yardım eder o bakan hem de Sayın Başbakana
yardım eder, çünkü eğer bakanlar iyi çalışırsa,
size de öğüt olsun
ALİ İHSAN MERDANOĞLU
(Diyarbakır) - Ders veriyorsun Hocam!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
bakanlar iyi çalışırsa, o zaman Başbakan
da iyi çalışır.
CAHİT CAN (Sinop) - Zaten öyle
oluyor, değişen bir şey yok.
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) -
ama, bir şey söyleyeyim: Müritleri şeyhleri
uçurur. Eğer bakanda eksik varsa, eğer bakan yanlış
yapıyorsa, hepimize mal olur. Size, iktidara mal olmak yetmez,
benim insanıma mal olur yanlış. Yanlışı sadece
yanlışa göz yuman değil, yanlışa maruz kalan
çeker asıl meseleyi.
İşinize gelmiyor tabii
Böyle deyip de "Niye incitiyorsun?" Kimseyi incitmiyorum.
Kimseye de, benden çok akıl verip de
Benden akıllı olmasa
bakan olur muydu adamlar? Onun için de, o değil, ama, ben bir gerçeği
söylüyorum.
MEHMET ATİLA MARAŞ
(Şanlıurfa) - Kim kimi uçuruyor?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Ben ülkemde rahat yürüyeceğim, rahat yürüyeceğim,
sokağa çıktığımda rahat yürüyeceğim,
evimde rahat uyuyacağım. Ben, çantamı kolumda böyle
sıkıştırmış vaziyette yolda yürümeyeceğim.
Ben hayatımın, acaba ne zaman, benim, yoldan geçerken bir
serseri kurşununa hayatımın rastlayacağını
düşünmeyeceğim. Bir maganda kurşunuyla gitmek istemez,
hiçbir halkım istemez, hiçbir vatandaşım istemez.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) -
Kızılay'da gezebilir misin?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Geçenlerde, bir vatandaş şikâyet etmiş polise.
"Bu, böyle böyle oldu." demiş. "Hah, sen mi?" demiş,
cezayı yazmış, sonra da "Burada niye bu var?"
diye söylemiş. Cezayı yazmış polis, yetmemiş
-öyle konuştu diye- sonra 301'den -Sayın Bakanım, gazetede
okudum, doğru olup yanlış olduğunu bilemem, onu takip
edin- 301'den mahkemeye vermişler
NAİL KAMACI (Antalya) - Allah,
Allah!
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Vatandaşı ya
Mağdur olan vatandaşı,
301'den mahkemeye vermişler.
MEHMET YILDIRIM (Kastamonu) - Kimi
vermiş?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Böyle bir şey olur mu ya? Polise şikâyet etmiş,
"Burası
Burada, bak, bu yoktu, ben, böyle böyle oldu, arabam
şunu oldu." demiş, "Ha, öyle mi?" demiş, arabaya
cezayı yazmış, "Tamam anladık, onu anladık
da, bir de sen bana muhalefetten, falandan..." Mahkemeye veriliyor.
Sayın Bakan, bunu bilmiyorum, gazetenin haberi. Ona bakın,
ona bakın.
ZÜLFÜ DEMİRBAĞ
(Elâzığ) - Hangi gazete?
MUZAFFER R. KURTULMUŞOĞLU
(Devamla) - Bakın, ateş olmayan yerden duman çıkmaz sevgili
arkadaşlarım. Bunu atalarımız bize öğretti,
hepinize öğretti. Ama, ben her zaman şunu söylerim: İllaki,
bizim her dediğimiz doğrudur... Yanlış da olabilir.
Bakan onun doğrusunu bulsun, incelesin. Doğrusu neyse onu
bulmak ilgiliye aittir. Yani, illaki, burada her kürsüye çıkan
insanların yüzde yüz her dediği doğrudur demek... Belki
yanlıştır. İnsanız biz, biz de yanılabiliriz,
yanlış okumuş olabiliriz, bize medya da yanlış
bilgi vermiş olabilir; ama, sen ilgileneceksin, sen araştıracaksın;
o senin görevin, benim değil.
Neyse, bu yasanın çıkması
hayırlı olur, ülkemize, milletimize... Bu haksızlığın
giderilmesi için, sevgili pilot, su adamı polis arkadaşlarımın
buradaki haksızlığının giderilmesinde yardımcı
olacağı için, bu kanuna hayırlı olsun diyorum,
"evet" diyeceğimizi söylüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Hoşça kalın. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Kurtulmuşoğlu.
Tasarının tümü üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili.
Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
biz, bu yasa tasarısı üzerinde, öncelikle görüşülmesi
amacıyla, 20 Şubat 2007 Salı günü, Grup Başkan Vekilimiz
Profesör Doktor Sayın Haluk Koç'la birlikte çok ciddi bir girişim
başlatmıştık ve bu girişim çerçevesinde bu
kürsüde, bu konuda kısa bir konuşmayı da ben yapmıştım.
Ancak, AKP Grubunun uzlaşmaya uymaması nedeniyle o zaman,
yani yaklaşık bir ay önce, bu yasa tasarısının
burada görüşülmesi mümkün olmadı. Şimdi, çok şükür
ki, bir aylık gecikmeyle de olsa bu yasa tasarısını
burada görüşüyoruz. Geç kalmış bir görüşmedir ve
bu nedenle, biz, bu yasa tasarısının tüm maddelerine
olumlu oy vereceğiz ve yasa tasarısının bir an önce
çıkarılması için de maddeler üzerinde söz almayacağız.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, ülkemizde hem emniyetin
hem de adaletin sağlanması açısından stratejik
önemde sayılması gereken bir personel grubunun özlük haklarıyla
ilgilidir ve bu personel grubunun yıllardan bu yana daha düşük
maaş almış olmalarıyla ilgilidir, emeklilik haklarının,
ne yazık ki, yitirilmiş olmasıyla ilgilidir. Bu personel
grubu, Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan kurbağa
adamlar ile pilot ve uçuş teknisyenleridir ve bunların tümünün
toplam mevcudu 200 kişi dolayındadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu personel, yüksek risk grubu içinde yer alıyor,
yani, büyük tehlikeler altında çalışıyorlar, bazen
ölümle burun buruna geliyorlar; ne var ki, yıllardır özlük
hakları açısından mağdur edilmiş olmanın
moral bozukluğu içinde, kendilerine verilen her türlü görevi
hiç aksatmadan, yüksünmeden yerine getiriyorlar, yaşadıkları
haksızlığın kendi iç dünyalarında yarattığı
gerilimleri efendice, olgunca dengelemesini de biliyorlar. Halk
deyimiyle, kan kusuyorlar, ancak, kızılcık şerbeti
içtik, diyerek işlerine daha çok sarılabiliyorlar. Bu nedenle,
bu fedakâr, cefakâr görevlileri, biz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak tebrik ediyoruz, kutluyoruz ve onların bundan sonraki
çalışmalarında başarılar diliyoruz ve
şimdiye kadar yürütmüş oldukları görevler için de teşekkürlerimizi,
şükranlarımızı sunuyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; polis teşkilatı bünyesinde su altı
ekiplerinin oluşturulması işi 1997 yılında
başlatıldı. Şu an için, bilebildiğimiz kadarıyla,
112 adet kurbağa adam, balık adam yetiştirilmiş durumdadır.
Sayın Başkan, bu ekiplerin
oluşturulması işi hiç de kolay olmadı. Önce yüzme
ve dalmada dayanıklı, yetenekli görülen personel arasından
seçmeler yapıldı. Seçilenler, basınç odası
başta olmak üzere çeşitli fiziksel testlere tabi tutuldular.
Su altı hekimliğinin heyet raporuyla elemelerden geçirildiler.
Dalgıç olabilme vizelerini aldıktan sonra, su altında
ve su üstünde arama, kurtarma ve ilk yardım konularında
eğitildiler ve yetiştirildiler.
Sayın Başkan, burada, dalış
görevinin, suyun basınç etkisi, kirliliği, soğukluğu,
bulanıklığı gibi nedenlerden dolayı, nasıl
zor ve büyük risk taşıdığını uzun uzadıya
anlatmaya gerek yok. Nitekim, büyük risk altında çalışan
2 görevlimiz, ayrı olaylarda, farklı zamanlarda yaşamını
yitirmiş ve şehit olmuşlardır. Şehitlerimize,
buradan bir daha, Allah'tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı
diliyoruz. Ne var ki, şehitlerimizin geride kalan ailelerine
yasal açıdan ortaya çıkan eksiklik nedeniyle yeterince
sahip çıkılamadı. Oysa, benzer sorumluluğu taşıyan
Türk Silahlı Kuvvetlerinin dalgıç ve kurbağa adamları
yıllardan beri dalış tazminatı alma hakkına
sahip bulunuyorlar. İşte, bu yasa tasarısı, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, böylesi bir haksızlığı
ve mağduriyeti giderme amacını taşımaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısıyla, ayrıca, Emniyet
Genel Müdürlüğünde görev yapan uçucu personelin karşılaştığı
iki ayrı sorunun da çözülmesi amaçlanıyor. Bu sorunlardan
birincisi, uçuş tazminatlarıyla ilgidir. Emniyet kadrosundaki
pilotlar ve diğer uçuş personeli itibari hizmet tazminatı
alamıyorlar. Neden alamıyorlar? Anımsanacağı
üzere, 3160 sayılı Emniyet Teşkilatı Hizmetleri
Tazminat Kanunu -ki, 1985 yılında yürürlüğe girmişti-
söz konusu personele bu hakkı o zaman tanımıştı.
Her yıl için altı aylık itibari hizmet süresi hakkı
ve bu hak yaklaşık dört yıl kullanılmıştı.
Ancak, 1989 yılında, ihtiyaç hâlinde, yani takviye kabilinden
sözleşmeli olarak çalıştırılacak personelin
de bu haktan yararlandırılması istendi ve mevcut yasada
bu amaçla bir değişiklik yapıldı. Böylece, ihtiyaç
hâlinde kullanılacak sözleşmeli uçucu personel de itibari
hizmet hakkı almış oldu. İşte, bu aşamada
olanlar oldu, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri,
tam anlamıyla trajikomik bir hadise yaşandı. Yazım
hatası yapıldı, yaklaşık dört yıl önce tazminat
hakkını kazanmış olan emniyet hizmetli uçucu personel,
yani asıl personel kapsam dışı bırakıldı,
kazanılmış hakkını yitirdi. Kelimenin tam anlamıyla,
kaş yapalım derken göz çıkarıldı, gözler
çıkarıldı.
Hata yapılan yıl 1989, bugün
2007. Yani, yedi yıldır emniyet kadrosundaki pilotlar ve
diğer uçucu personel, yirmi iki yıl önce elde ettikleri bir
hakka tekrar kavuşmak için bekliyorlar. Bunları daha fazla
bekletmeye hakkımız var mı? Yok. İşte, bugün,
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yedi yıl
önce yapılan bir yazım hatasının tahribatını
el birliğiyle düzeltiyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, emniyetin uçucu personel
istihdamında karşılaştığı bir diğer
sorunu da çözmeyi amaçlıyor. Türkiye'de kimlerin pilot ve pilot
adayı olabilecekleri 3160 sayılı Kanun'la düzenlenmiştir.
Bu Kanun'a göre, ülkemizde yalnızca Türk Silahlı Kuvvetleri
bünyesindeki uçuş okulu ve kurslarından mezun olanlar pilot,
bu yerlerde fiilen uçuşa başlayanlar ise pilot adayı
olabilmektedirler. Oysa, bugün Türkiye'de Türk Silahlı Kuvvetleri
dışında da usulüne uygun pilot yetiştiren okullar
ve kurslar bulunuyor, Anadolu Üniversitesi Havacılık Yüksekokulu
gibi. İşte, bu tasarı, böyle yerlerden mezun olan emniyet
hizmetli pilotların da Emniyet Genel Müdürlüğünde görev
yapmalarının yolunu açmaktadır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu yasa tasarısı, son olarak, Anayasa'nın
eşitlik ilkesi, sosyal devlet ve adalet anlayışı,
ücrette adaletin sağlanması, uluslararası anlaşmalara
uyum sağlanması gibi anayasal ilkelerin de söz konusu personel
grubu açısından yaşama geçirilmesini sağlamaktadır.
Konuşmamın başında da ifade etmeye çalıştığım
gibi, gerçekten, oldukça geç kalmış bir yasa tasarısıdır.
Hele hele, yıllar önce kazanılmış olan bir hakkın
bir hata sonucunda yitirilmiş olmasının yıllar
sonra yeniden telafi edilmekte oluşunu da bir daha dikkatlerinize
sunmak istiyorum. Az önce de belirttiğimiz gibi, bu yasa tasarısının
tümüne olumlu bakıyoruz ve bir an önce yasalaşması
için elimizden gelen çabayı göstereceğiz ve bu çerçevede,
bundan sonra, öyle sanıyorum, Sayın Grup Başkan Vekilimizin
de izniyle -bir daha belirteyim- zorunlu olmadıkça maddeler
üzerinde konuşma yapma hakkımızı kullanmayacağız.
Hayırlı olsun. Hepinize
en iyi dileklerimle sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tütüncü.
Tasarının tümü üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Emniyet teşkilatımız
açısından ve emniyet teşkilatımızın çalışmaları
ve hizmetleri açısından gerçekten olumlu bir kanunu,
doğru hazırlanmış olan bir kanun tasarısını
görüşüyoruz. Bu kanun tasarısıyla ilgili görüşlerimin
olumlu olduğunu, oyumun da olumlu olacağını ifade
ediyorum.
Kanun tasarısı, gerçekten,
uçuş hizmetleriyle ilgili önemli bir boşluğu doldurmakla
beraber, su altı çalışmaları, faaliyetleri yapılır
iken karşılaşılan zorluklar ve özellikle mağduriyetler
bu kanun tasarısıyla ortadan kalkmış ve kaldırılmış
olacaktır. Fakat, değerli milletvekilleri, emniyet güçlerimiz,
emniyet mensuplarımız çalışmalarını yapar
iken karşılaştıkları zorluklar, sadece az önce
bahsettiğim konular değil. Türkiye'de 73 milyon ülke insanı
yaşarken 73 milyon ülke insanına hizmet eden kesimler vardır.
Biz de onlara kamu personeli deriz. Tabii, bu kamu personelinin
içerisinde polisimiz de vardır, askerimiz de vardır, doktorumuz
da vardır, öğretmenimiz de vardır, hülasa, kamu kesiminde
kendi görev alanında iştigalini, görevini en iyi şekilde
yapmaya çalışan bu ülke insanı vardır ve bu ülke
insanına hizmet eden kamu personeli, bu ülkeye ve bu ülkenin
geleceğine hizmet yapar iken, önemli olan, bu ülke insanına
bu hizmet karşılığında aldığı
mükâfattır. Tabii, bir kamu görevlisi
bir polisimizin, bir askerimizin, bir öğretmenimizin, bir doktorumuzun
kamu görevindeyken başka bir işle iştigal etme
imkânı yoktur. Aynı zamanda bir işletme kurma, aynı
zamanda bir ticaret yapma, aynı zamanda farklı bir ekonomik
faaliyette bulunma imkânı var mıdır? Öyle bir imkân söz
konusu dahi değildir bugünkü kanunlar gereği. Öyleyse,
bu ülke insanına hizmet eden kamu kesimine Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetlerinin borcu ve görevi, kamu kesiminde çalışan
personelin kendi onur ve haysiyetine yaraşır ve yakışır
bir hayat standardını onlara sunabilmektir.
Bugün, emniyet birimlerimizin,
emniyet teşkilatımızın gerçekten çok ilgilendiği
ve onu çok yakından ilgilendiren bir kanun tasarısını
görüşüyoruz. Ben, Sayın
Bakanımdan, bu kanun tasarısıyla beraber polisimizin
özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili bir kanun
tasarısı da getirmesini beklerdim. Polisimizin çalışma
şartlarının, çalışma ortamının iyileştirilmesiyle
ilgili bir kanun tasarısının kendileri tarafından
buraya indirilmesini, getirilmesini gerçekten temenni ederdim.
Özellikle emniyet mensuplarımızın, emniyet teşkilatında
çalışan arkadaşlarımızın ekonomik
şartlarının iyileştirilmesi. Evet, belki de ekonomik
şartlarının iyileştirilmesi gereken tek birim o
değil. Bu ülkenin muhtarları da kamu görevlisi. Muhtarlarının
da ekonomik şartlarının iyileştirilmesi gerekiyor.
Asgari ücret bu ülkede 403 milyon, muhtarın aldığı
maaş 240 milyon. Almış olduğu 240 milyon Bağ-Kur
primini dahi ödememektedir, ödemiyor. Ama, biz, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin mührünü ona vermişiz, imza yetkisini vermişiz
ve işlediği fiillerden dolayı sorumluluk yüklemişiz,
sorumluluk vermişiz, ama asgari ücreti dahi muhtarımıza
veremiyoruz. Yani, konumuz, emniyet teşkilatları, emniyet
mensupları, ama bu örnekler bütün sektörde çalışan arkadaşlarımız
için geçerli. Bu, poliste de böyle, emniyette de böyle, öğretmenlerde
de böyle, doktorlarda da böyle. Özellikle kamu kesimine yüzde 2,5 +
2,5 öngörülen 2007 zamları, yüzde 5 oranında toplam zamlar
enflasyon oranının çok çok altındadır. Eğer Türkiye'de
yüzde 10 enflasyon var ise, biz, kamu kesiminde çalışan ve
bu ülkeye hizmet eden bu arkadaşlarımıza niye yüzde 5
zam öngörüyoruz ve emeklilerimize neden yüzde 5,5 zam öngörüyoruz?
Emeklilerimize vermiş olduğumuz yüzde 2,5 ve 2,5 şeklindeki
zamlar, ocak ve şubat ayındaki enflasyonla zaten ortadan
kalkmış durumdadır. Polislerimiz de aynı şekilde.
Polislerimiz, bu ülkenin huzuru, güvenliği, bölünmez bütünlüğü
için mücadele veren, kelle koltukta vazife gören ve hiçbir süre gözetmeksizin,
süre mefhumu olmaksızın gece gündüz çalışan polis
memurlarımız, polis teşkilatındaki arkadaşlarımız,
emniyet teşkilatındaki arkadaşlarımız, acaba
ben, çocuklarımın giderlerini, evimin giderlerini, telefon
faturasını, elektrik, doğal gaz ve ev kirasını
nasıl ödeyeceğim kaygısı içerisinde olmamalıdır.
Toplumu birinci derecede ilgilendiren, toplumun huzur ve güvenliğiyle
ilgili gerçekten çok ulvi bir görevi, kutsal bir görevi ifa eden emniyet
mensupları, kredi kartımı nasıl ödeyeceğim,
kullandığım kredi borçlarını nasıl ödeyeceğim,
nereden bulacağım, kimden borç para bulacağım, geçimimi
ailemle nasıl devam ettireceğim kaygısı içerisinde
olmamalıdır. Türk polisinin düştüğü bu hâl,
doğru bir hâl değildir ve çok kıvanç verici bir hâl değildir.
Değerli arkadaşlar, o
yüzden, işte o yüzden, kredi kartı mağdurları 500
bini aşmış durumdadır, yarım milyonu aşmış
durumdadır. Bunları şunun için ifade ediyorum: Önemli
bir görev, önemli bir birim, önemli bir bakanlık, önemli bir genel
müdürlük ve toplumu da birinci derecede ilgilendiren, toplumun
da huzur ve güvenliğini ilgilendiren konuyla ilgili çalışmalar
yapan polis teşkilatının çalışma şartlarının
düzenlenmesi gerekmektedir, özlük haklarının iyileştirilmesi
gerekmektedir, hele hele ekonomik şartlarının kati
surette, en hızlı ve en süratli bir şekilde ekonomik
şartlarının ayrıca iyileştirilmesi ve onlara
huzur içerisinde, güven içerisinde, çoluk çocuğuyla, ailesiyle
kimseye muhtaç olmadan, kredi kullanmadan, ondan bundan borçlanmadan
yaşayabilecekleri bir hayat standardını onlara sunmak,
iktidarın ve Türkiye'nin aslında görevidir, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin görevidir.
Köy korucularımız, bu ülkenin
bölünmez bütünlüğü için, bu ülkenin İstiklal Marşı
için, bu ülkenin bayrağı için, bu ülkenin bir karış
toprağı için kelle koltukta vazife gören, şehit olan 60
bine yakın korucumuz, maalesef, çatışmalara girdiği
hâlde, hayatını verdiği hâlde, akrabalarını
kaybettiği hâlde, şehit olduğu hâlde, hiçbir sosyal güvenliğe
tabi değildir. Eğer korucuların bir tek sosyal güvenliği
var diyen arkadaşımız varsa, çıksınlar, bu kürsüden
bizlere bunu ifade etsinler.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - DYP döneminde
var mıydı?
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Türkiye
Cumhuriyeti devleti, milletiyle güçlü bir devlettir. Bin yıllık
devlet tecrübesine, bin yıllık millet tecrübesine sahip
olan bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti devleti sosyal bir devlettir.
Yanında çalıştırdığı kamu personeline,
gerek köy korucuları gerek polisi gerek askeri gerek öğretmeni
gerekse doktoruna gerektiği kadar ücreti vermek durumundadır
ve Anayasa'ya göre sosyal devlet ilkesinin gereği budur, bunu
yapmalıdır.
Kamu kesimi, çünkü, 73 milyon ülke
insanına hizmet veren, 73 milyon ülke insanı için gece gündüz
çalışan önemli birimlerdir, önemli kesimlerdir. O hâlde,
eğer onlar devletin işlerinin ve işlemlerinin yürütülmesi
noktasında gayret gösteriyorlar ise, toplumun işlerinin
aynı zamanda yürütülmesi için önemli gayretler gösteriyorlar
ise, burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin de görevi, siyasi iktidar
kanalıyla, onlara, onur ve haysiyetlerine yaraşır,
yakışır hayat standardını ve ücret standardını
onlarla buluşturmaktır; aksi takdirde, bu ülkede güvenlikten,
huzurdan, mutluluktan ve geleceğe umutla bakış
açısından bahsetmemiz mümkün olmayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen toparlayınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Ben, Sayın
Bakanımızın, polislerimizin bu taleplerini ve polislerimizin
adına, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kürsüsünde zikretmiş
olduğumuz, gündeme getirmiş olduğumuz bu hususları
dikkate alacağına inanıyorum ve en kısa zamanda
emniyet teşkilatlarımızın özlük haklarının,
çalışma şartlarının ve ekonomik şartlarının,
ekonomik koşullarının kendi taraflarından iyileştirilmesiyle
ilgili kanun tasarısının Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirileceğine inanıyorum.
Bu kanunun olumlu kanun olduğunu
ve bu noktada desteğimin olduğunu ifade etmiştim. Emniyet
teşkilatlarımıza, emniyet mensuplarımıza
hayırlar getirmesini bu kanun tasarısının temenni
ederken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
EMNİYET
TEŞKİLÂTI UÇUŞ HİZMETLERİ TAZMİNAT KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 28/2/1985 tarihli ve 3160
sayılı "Emniyet Teşkilâtı Uçuş Hizmetleri
Tazminat Kanunu"nun adı "Emniyet Teşkilâtı
Uçuş ve Dalış Hizmetleri Tazminat Kanunu" olarak
değiştirilmiştir.
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen Hüseyin Güler, Mersin Milletvekili.
Buyurun Sayın Güler.
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, kanunun
1'inci maddesi üzerinde Anavatan Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, seçim dönemi olunca, bakıyoruz,
tüm kamu çalışanları için birer birer, artık, seçim
rüşveti de demek istemiyorum ama, gecikmiş olan bir kanun
teklifi.
Evet, Sayın Başbakan
başta olmak üzere tüm bakanlar seçim stratejinin uygulanmadığını,
seçim politikalarının yapılmadığını
her defasında söylemesine karşın, her vesileyle karşılaştığımız
bir sıkıntı var: Seçim döneminin nimetleri, tüm kamu
personeli başta olmak üzere herkese net olarak verilmekte.
Evet, emniyet personelimizin özverili,
yıllardır çektiği sıkıntıları bugün
kısmen de olsa yaraya merhem olabilecek düzeyde de değil
bu olay, yeterli de değil. Günümüzün teknolojisine baktığımızda,
günümüzün suç oranlarının takibine baktığımızda,
teknoloji üst düzeyde olmalı, hareket yeteneği üst düzeyde
olmalı emniyet çalışanlarımızın. Her
şeyden önemlisi, vefakâr, cefakâr ve bu vesileyle de özverili
çalışan tüm emniyet teşkilatının tüm personelini
buradan yürekten kutluyoruz, çünkü mesaisi belli değil. Yeri,
iki dudak arasında ve hele büyükşehirler -Sayın Bakan
burada- artık kaçış bölgesi olmuş emniyet çalışanları
için, dâhil olmak üzere. Sürekli, geçenlerde, Sayın İçişleri
Bakanı "İstanbul'da 13 bin emniyet personeline ihtiyaç
var." dedi, 13 bin. Bunu çözecek olan kim? Sizlerdiniz. Günaydın
derler. İktidardınız, hatırlatmak gerekir. Ama maalesef,
bu konuları dahi çözemediniz ve bugün büyük şehirler, emniyet
personeli için artık, biraz, zulüm demeyeceğim ama, bunun
yanında, sadece, sanki, böyle ekonomik durumlarının,
olağanüstü sıkıntılarının had safhada
olduğu, emniyet çalışanının özlük haklarının
sıkıntılı olduğu bir dönemde, büyük şehirler,
maalesef, sürgün bölgesi gibi algılanıyor, keşke
çıkmasın diyor. Sayın Bakana buradan sormak istiyorum:
Tayin süreci önümüzdeki dönemde gelecek. Kaç emniyet personeli,
bugün, büyük şehirlerden, daha alt diyebileceğimiz küçük
şehirlere doğru, daha rahat, huzur içerisinde yaşayabileceği
şehirlere tayin istemekte?
Bu vesileyle, emniyet çalışanlarının
bugünkü özlük haklarına çözüm olarak sunduğunuz bu kanun
teklifini, biz, Anavatan olarak yürekten destekliyoruz, ama, aksayan
yönü de lütfen görün. Bu seçim dönemindeki yapmış olduğunuz
bu çalışmaları halk unutmayacaktır. Seçim rüşveti
diyebileceğimiz bir dönemdir bu dönem. Her dönem çıkarttığınız
bir anlayış içerisinde, işte çiftçilerin borçlarının
silinmesi, işte kamu personeline, geçici kamu personeline
240 bin kadro açılması, işte bunların hepsi seçim
rüşveti. Biz de diyoruz ki, emniyet personelinin bu kadar hareket
yeteneği olması gerekirken, zaman zaman gidin karakollara,
karakollardaki emniyet personelinin sıkıntısını
duyun, hepimizin yürek acısı. Ortalama on iki saat çalışabilen
bir emniyet personeli, on iki saat ve bir gün sonra, yirmi dört saat
dinlenmeden, tekrar bir mesai. Arkasından, polisin özellikle
büyük şehirlerde, gasp, adi suç oranının olağanüstü
yüksek olduğu bir dönemde, artık, hele hele cezaevlerinin
2 kat dolduğu bir yerde
Ben, size sadece Mersin'den örnek vermek
istiyorum: 470 kişilik bir Mersin Cezaevinin kapasitesi,
1.170 kişi kalıyor arkadaşlar, 1.170 kişi! Toplum
sürekli suça eğilimli, toplum sürekli olumsuz koşullar içerisinde.
Artık, cumhuriyet savcıları dahi suçluyu yakalamak
yerine, daha doğrusu cezaevine atmak yerine, mahkemelerde
tutuksuz yargılama eğiliminde. Bu sefer de emniyet
teşkilatı diyor, biz tutukluyoruz, daha doğrusu, biz
yakalıyoruz, savcılar serbest bırakıyor. Tabii
ki, aslında, Türkiye'nin temel sorunu, bu sorunlar sadece emniyet
tedbirleriyle çözümlenmez. Toplum cinnet safhasında. Her yerde
karşılaştığımız sıkıntı,
sürekli tetikleyen bir unsur. İşte, korna çaldı, yer
vermedi diye, kaç kişinin öldüğünü ve suçluyu yakalayıp
denize attıklarını görüyoruz. Bu toplum böyle miydi?
Bu hâle getirdiniz ama.
Bugün, emniyet personeli de, artık,
yetersizlikten, kendi iç sorunlarıyla boğuşmaktan,
düne kadar ekonomik sıkıntısı olmayan, bugün aynı
emniyet personeli de yine kredi kartlarıyla baş başa
kalmakta ve ciddi anlamda suça da bir eğilim artmakta, çünkü, insanın
düşüncesini yaşam koşulları belirler ve emniyet
personelinin çalışma koşulları son derece kötü
ve gelişen teknolojik çağda da, imkânsızlıklar
doğrultusunda, adli vakaların takibinde, maalesef, kamu
vicdanını rahatlatacak unsurlar yoksun.
Bugün, Hrant Dink cinayetinde bile
hâlâ tam boyutuyla bir çözüm yok. İstanbul yaşanmaz bir
şehir ve geceleri, o güzelim, dünya kenti ilan ettiğimiz
İstanbul'da gasp, suç ve aynı zamanda da toplumun her türlü
can ve mal güvenliği açısından da ciddi sıkıntıları
mevcut. Sadece İstanbul mu? Bizim Mersin de aynısı. Akşam
yediden, dokuzdan sonra çıkmak mümkün değil. Sokaklar, düne
kadar kahvesini içtiğimiz, komşumuzun hâl hatırını
sorduğumuz, muhabbet ettiğimiz sokaklar bugün yaşanmaz
hâlde. Güpegündüz kalaşnikoflarla gövde gösterisi yapılıyor.
Mersin'de otogar kalaşnikoflarla tarandı. İstanbul da
keza aynı. Güpegündüz ve bu kadar can ve mal güvenliğinden
yoksun olan bir ülkede emniyet tedbirlerinin, emniyet personelinin
tüm özverisine rağmen gitmiyor. O zaman, yapılması gereken,
bir an önce emniyet personelinin sayısını artırmak.
Evet, ama, tek başına yeterli bir faktör değil. Emniyet
personelinin özlük haklarını artırın. Emniyet
personeline hareket yeteneği sağlayın. Günümüz teknolojisi
içerisinde tüm imkânlar tanınsın, ama, tek başına yeterli
mi? O da yeterli değil. Gelir dağılımının
bu kadar bozuk olduğu bir yerde, ilkokulların çevresinde
on bir yaşına inmiş esrar içme yaşını düşünün.
On üç yaşına kadar -söylemek değil ama, burada- gayrimeşru
ilişkilerin yaşandığı Türkiye'de, maalesef
insan kaynağı her geçen gün kirlenmekte zorlanmıyor.
Biz de diyoruz ki, bu sorun, sistemin sorunu. Dört buçuk yılda,
beş yıldır iktidar olduğunuzun farkına varmadınız
ve her geçen gün, toplumun gidişatı maalesef olumsuz yönde,
ama, bu konuda, istikrar diye kamuoyuna yutturulan, ama, her geçen
gün açlık ve sefaleti kader gibi algılanan bir ülkede, ülkemde,
insanlarım yarınların hayalini kuramaz hâle geldi ve
yaptığı tek şey var, günübirlik yaşamak. Ailede
huzurun olmadığı bir yerde, sadece sığınacakları
birer kahvehane köşelerinde zaman yitirmekte, zaman öldürmekten
öteye gitmemekte. O zaman yapılması gereken bir şey
var, burada AKP'ye değil, halkımın sağduyusuna sesleniyorum:
Bu yıl ülkenin kader yılı. 2007 yılı, seçim
yılı ve herkesin kendi kaderine sahip çıkmasını
istiyoruz ve hiçbir şey çözümsüz değil. Bu toplumun acz duygusu
veya yoksulluk duygusu, yenilmeyecek bir kâbus ya da yenilmeyecek
bir sebep ve sonuçlar değil, ama, bunun karşılığında
yapılması gereken tek şey var, umutlar bitmesin diyoruz
ve bu ülkede 2007 yılını kader yılı olarak ilan
ediyoruz.
Biz, Anavatan olarak hep söyledik,
ülkenin sorunları çok çabuk çözümlenir, ama, beş yılda
yaratılan sonuç belli. Ülke, her geçen gün sömürüye, her geçen
gün yoksullaşan ve her geçen gün de uydu bir devlet anlayışından
öteye gitmeyen, müteşebbisinin de taşeronlaşmaktan
öteye gitmeyen bir ülke konumundayız. Emek, her geçen gün yoksullaşan
ve köleleşmeye doğru gitmekte. Dün altı saat, yedi saat
çalışanlar, ister küçük esnaf olsun ister köylü olsun ister
işçi olsun, bugün en az on saat çalışmak zorunda, en az
on saat, aynı yaşam standardını yakalamak için ya
da işini korumak için. Böyle bir ülkeyi düşündüğümüzde,
ülkem bunu hak etmiyor. Her köşesi birer cennet köşesi olan
ülkemde, insanlarımın mutlu olması gerekir, ama, yaratılan
bir şey daha var, bu ülkede sürekli gerginlikler üzerine medet
umulan bir siyasi süreç yaşanıyor. AKP İktidarı,
beş yıllık icraatının hesabını vermeden,
laik-antilaik gerginliği içerisinde, o gerginlikten medet
umar hâle geldi. Ee, tabii, birileri de buna, bunun ekmeğine, değirmenine
su taşımakta devam ediyor. Biz de diyoruz ki, bu ülkenin gerginlikten
çok hoşgörü, sevgi, kardeşliğin ve barışın
öne çıktığı bir ülkenin özlemi, yani Türkiyeli olmak.
Evet, geçenlerde Milliyetin bir
araştırmasını hep beraber gördük. Bu ülke bütünlükten
yana, kardeşlikten yana, ama, bu süreci kaşıyıp sadece
kutuplara bölmek, ötekiler bizden veya sizden-bizden kavramı
içerisinde saflara bölmek ve bu saflardan da siyasi rant elde etmek
işinize gelebilir. Ama, olan ülkeye mal olmakta. Biz de diyoruz
ki: Ülkemizin bu yapıyla, bu yönetim anlayışıyla,
akılsız yönetim diyebileceğimiz, verimsiz yönetim
diyebileceğimiz bir anlayışla gideceği yer duvara
toslamak. Ve bu ülkede son beş yılda -herkes bilsin- 174 milyar
dolar sadece devlet dış borç ödemiştir devlet, özel sektörün
ödediği hariç. Ama, bunlar sizi rahatsız etmiyor -biliyorum-
AKP olarak, ama, halkımın cebini yaktı, halkımın
vicdanını yaktı. Böyle olunca da, hepimizin özlemi,
yarınların hayalini kurabilecek bir Türkiye özlemi. Bu
yüzden de, yapılması gereken şey, sokakların can
ve mal güvenliği ve özellikle hayal kurabileceğimiz bir
Türkiye özlemi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Tamamlıyorum
Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN GÜLER (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Bunun da altyapısı belli.
Umutlar bitmesin diyoruz.
Evet, emniyet personeline buradan
yürekten teşekkür ediyoruz özverili çalışmalarından
dolayı. Özlük hakları başta olmak üzere tüm teknik
imkânlarının sunulmasını bekliyoruz; çünkü, onlar
kamunun vicdanıdır.
Ve emniyetin kendi personeli içerisindeki
hiyerarşik yapıda liyakat öne çıkmalı. Nihayetinde
Sayın Grup Başkan Vekilim bahsetti. Daha önce görev süresi
dolmak üzere olan, yaş haddinden dolmak üzere olan emniyet genel
personelini dahi atamakta zorlandınız. Emniyet Genel Müdürlüğü.
Bir teşkilatın, yanılmıyorsam, yaklaşık
173 bin personeli olan bir emniyet genel teşkilatının
başını atamakta zorlandınız. Bunlar bilinmiyor
muydu; ne zaman yaş haddinden emekli olup olmayacağı?
Veya kamunun kendi hiyerarşik güçler dengesinde bu işin nasıl
çözümleneceğini iyi bilmeliydiniz. Ama, sadece "Göç, yolunda
düzelir." anlayışıyla yola devam ettiniz,
"Biz iktidarız, tek başımıza bir çoğunluğuz."
dediniz; ama, sadece duvara toslattınız bu ülkeyi. Ülkem
bunları hak etmiyor. İnanıyorum ki, halkımın
sağduyusu, vicdanıyla, yüreğiyle, beyniyle baş
başa verip kendi hayaline ve kendi kaderine sahip çıkar
diye düşünüyorum.
Bu kanunun emniyet personeline
katkıda bulunması dileğiyle hayırlı olmasını
diliyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Güler.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 3160 sayılı Kanunun
1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 1- Bu Kanunun amacı,
Emniyet Genel Müdürlüğünde kadrolu veya sözleşmeli olarak
görevli pilot, pilot adayı ve uçuş ekibi ile kurbağa
adam ve kurbağa adam adaylarının hizmet müddetlerinin,
kendilerine ödenecek tazminatlar ile bu tazminatların ödenmesine
dair esas ve usûllerin düzenlenmesidir."
BAŞKAN - Madde üzerinde Anavatan
Partisi Grubu adına söz isteyen İbrahim Özdoğan, Erzurum
Milletvekili.
Buyurun Sayın Özdoğan.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN PARTİSİ GRUBU
ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) - Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1150 sıra sayılı
Kanun Tasarısı hakkında Anavatan Partisi Grubu
adına 1'inci maddede söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu
kanun tasarısını vesile ederek, polisimizin içinde
bulunduğu bazı sıkıntılar hakkında görüşlerimi
arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, maalesef,
şunu, başlangıçta belirtmek istiyorum: Polise sevgisiz
bir Hükûmet ve bir İçişleri Bakanıyla karşı karşıya
bulunmaktayız.
"Polise sevgisizlik" derken
neyi kastettiğimi hemen anlatmak istiyorum. Sizler de mutlaka
basından takip etmişsinizdir. Geçtiğimiz haftalarda,
CHP İstanbul Milletvekili Zeynep Damla Gürel Hanımefendi,
İstanbul'da arabasıyla seyir hâlindeyken bir kapkaççı
tarafından soyuldu. Ben, olayın ardından olanları
televizyon kameralarından izledim. Çantası kapkaççı
tarafından çalınan Zeynep Damla Hanımefendi, yaşadığı
şokun ardından arabasından dışarı çıkarak,
olay yerine intikal eden polislere kapkaççıyı yakalamalarını
söylüyor. Bu esnada gelen ekibin içinden bir polis memuru Zeynep Damla
Hanım'a "Şov yapma." diyor. Zeynep Damla Hanımefendi,
başına gelen kapkaç olayından bir müddet sonra Sayın
İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu tarafından telefonla
aranıyor ve Bakan Aksu, Zeynep Damla Hanım'a, söz konusu polis
memuru hakkında gerekli işlemleri başlattığını
ve gerekenin yapılacağını söylüyor. İşte,
bu noktada Zeynep Damla Hanım ders gibi bir cevap veriyor ve bu
cevabıyla büyük bir takdiri de hak ediyor. Zeynep Damla Hanım,
Bakan Aksu'ya, bu polis memuru hakkında bir işlem yapılmasını
istemediğini, Bakan Aksu'dan İstanbul'u güvenli bir kent
hâline getirmesini istediğini ve bir polis memurunu değil,
gerekirse, sorumluluk taşıyan üst düzey bir sorumlu hakkında
işlem yapılmasının daha doğru olacağını
söylüyor. Bakan Aksu, bu cevaptan gerekli dersi çıkarmış
mıdır bilmem; ama, Zeynep Damla Hanım'a söyledikleriyle
polisi nasıl sevgisiz ve korumasız bıraktığını
bizlere bir kez daha göstermiştir.
Söz konusu polis memurunun, Zeynep
Damla Hanım'a söylediği ve davranış tarzı, elbette
ki takdir edilen cinsten değildir, doğru değildir; ama,
bu polis memurunun, Sayın Milletvekilimizle konuşurken
taşımış olduğu muhtemel psikolojik duruma
Bakan Aksu'nun gösterdiğinden çok daha fazla bir anlayış
ve kucaklayıcılık ile yaklaşılması, emniyet
teşkilatını yönetmek isteyen her bakan için elzemdir.
Bu polis memuru, bir hanım karşısında
eziklik duymuş olabilir, bu duygu içerisinde gergin bir gurur
psikolojisiyle konuşmuş da olabilir. Biliyorsunuz değerli
arkadaşlar, polisimiz evine yeterince para götürememenin,
eşi, çocukları karşısında mahcup ve ezik olmanın,
ağır çalışma şartlarının altında
olmanın bütün zorluklarını yaşamaktadır.
Bir bakanın yapması gereken, polisini kucaklamak ve onunla
iletişim kurmaktır.
Dünyanın hiçbir yerinde, değerli
arkadaşlar, polis psikolojisini anlamaya çalışmadan,
onu gererek ve itilmişlik hissi vererek emniyet teşkilatı
yönetilemez. İyi bir İçişleri Bakanı, sahip
çıktığı duygusunu polise veren bir bakandır.
İstanbul'da yol kesen ve insanları denize döken eşkıyalarla
baş edemeyen İçişleri Bakanının, bir polis memuruna
işlem yaparak bakanlık yaptığını düşünüyor
olabilmemiz, elbette ki, mümkün değildir.
Zeynep Damla Hanımefendi, Bakan
Aksu'ya verdiği cevapla hem bir insanlık hem de siyasi sorumluluk
örneği vermiştir ve bu davranışıyla kişisel
takdir ve saygı duygumuza da elbette ki mazhar olmuştur.
Kendisine, polisimiz adına buradan çok teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan Aksu'ya ise polisimiz adına, maalesef, eseflerimi
buradan bildirmek istiyorum.
Polisimizin içinde bulunduğu
şartlara da dikkatinizi çekmek istiyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Teşekkürlerimi
sunarım.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkürünüze ben de teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
hatırlanırsa, polislerimiz arasında peş peşe
gelen intihar vakaları kamuoyunun dikkatini polisin sorunlarına
çevirmiştir. Polisimiz çok ağır şartlarda çalışmakta
ve yeterli destek alamamaktadır. Maaş yetersizliği,
uzun süreli çalışma ve yetersiz izinlerle çalışan
polisimiz günde en az on iki saat mesaiye karşılık haftada
sadece bir gün dinlenebilmektedir.
Lise ve üniversite mezunu olan,
herhangi bir sabıkası ve ciddi bir ruhsal ve bedensel
sağlık sorunu bulunmayan her Türk vatandaşı polis
olabiliyor. Lise mezunları iki yıl, üniversite mezunları
da altı aylık polis okulu eğitiminden sonra göreve
başlıyor. Ayrıca, ilköğretim sonrası sınavla
girilen dört yıllık polis kolej ve akademileri teşkilata
komiser yetiştiriyor. İhtiyaç hâlinde, polis okulu mezunları
amirlik makamına yükselebiliyor, müdürlük makamına ise
sadece kolej ve akademi mezunları yükselebiliyor. Son iki dönemdir,
yönetmelikte olmamasına rağmen, özellikle büyük şehirlerde,
polis okulunu bitiren genç memurlar için ilk durak çevik kuvvet. Çevik
kuvvet aslında emniyet teşkilatının en hassas birimidir.
Çünkü, burada görev yapan genç insanlar doğrudan toplumsal gösterilerde
görev alıyorlar. Fanatik grupların gösterileri, maçlar ve
kaçak bina yıkımı gibi olaylarda doğrudan sivil
halkla karşı karşıya gelen tecrübesiz polislerimiz,
zaman zaman kameralara, vatandaş coplayan polis görüntüsü verilmesine
neden oluyor. Mesleğe teşkilatın en gerilimli noktasında
başlama, genç polislerin psikolojik dengesinin bozulması
yönünde ilk adım oluyor. Evlenme çağı olan bu dönemde
alınan yeni sorumluluklar da üzerine eklendiğinde, polis
memurlarının mesleğe olan bakışları
kısa sürede olumsuz yönde değişmeye başlıyor.
Mesleğe yeni başlayan
bir polis memuru 800 YTL maaş alıyor. Örneğin, sekiz
yıl görev yapan bir polisin eline sadece ayda 912 YTL maaş
geçiyor. Ekonomik yetersizliğin üzerine sabah saat 8.00'den akşam
saat 20.00'ye kadar on iki saat mesai de eklenince, fiziksel yorgunluğa
ruhsal yorgunluk da eklenmiş oluyor. Üstelik, özellikle hassas
birimlerde çalışan polis memurları için mesai bitimi
"ikinci bir emre kadar" gibi bir durum oluyor.
Yan ödemeler eklense de, özellikle
büyük şehirlerde yaşayan polis memurlarının kazançları
hayatın gerçekleriyle bağdaşmıyor, uyuşmuyor.
Örneğin, İstanbul'da 28 bin polis görev yapıyor, ama buna
karşılık sadece 4.200 polis lojmanı bulunuyor.
Mevcut lojmanların 850'si istihbarat ve terör gibi hassas birimlerde
çalışan personele tahsis ediliyor, yani, geriye kalan 24
bin polis kirada oturuyor. İstanbul'da, alt-orta sınıf
daire kiraları 400 ile 700 milyon lira arasında değişiyor.
Maaşın yarısı kiraya, kalanı da telefon, elektrik,
yakıt gibi harcamalara gidiyor. Yapılan araştırmalara
göre, eğitim seviyesi yüksek aileler çocuklarını polisliğe
yönlendirmiyor.
"4'üncü sınıf" tabir
edilen en alt düzey emniyet müdürlüğü kademesi için, teşkilatta
en az on dört yıl çalışmak gerekiyor. İlçe ve şube
müdürleri bu sınıftan tayin ediliyor. Meslekte en az yirmi
yıl görev yapan 1'inci sınıf emniyet müdürleri arasından,
il emniyet müdürü, daire başkanı ve müfettiş tayini
yapılıyor. "Sınıf üstü" tabiri ise Emniyet
Genel Müdürü için kullanılıyor. 4'üncü sınıf emniyet
müdürü 1.400 YTL maaş alıyor. Emniyet Genel Müdürlüğünün
92-2006 yılları arasında yaşanan 380 polis intiharı
üzerinde yaptığı araştırma, sorunun temelinde
ücret yetersizliği ve çalışma şartlarının
ağırlığının yattığını
ortaya koymuştur.
Polis Koleji ve Polis Akademisine
başvurularda ruh sağlığının yerinde olması
ve daha önce intihar girişiminde bulunmamış olma
şartı aranıyor, adaylar bu konuda çok sıkı kontrolden
geçiriliyor. Ancak, mesleğe başladıktan sonra, bu konuda
düzenli bir kontrol ve destek sistemi oluşturulmuş değildir.
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü Başkanı
Prof. Dr. Kurtman Ersanlı "Emniyet mensuplarının,
aldıkları eğitim gereği olayları önleme, sorunları
çözmede güç kullanımı söz konusu. Kendi sorunlarını
çözerken de bu gücü kendilerine karşı kullandıklarını
görüyoruz." diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdoğan,
lütfen toparlayınız.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
"Ağır stres altında
çalışan polislerin, bu mesleğe hazırlanırken
ve mesleklerini yaptıkları sürece psikolojik destek almaları
şart." diyor Sayın Profesör.
Polislere yönelik psikolojik ve
rehberlik eğitimleri de veren Ersanlı, polislere mesleki
eğitimle birlikte kişisel gelişim, sorunlarla
baş etme, öfkeyi kontrol, kendisini ve karşısındakini
anlama eğitimi de verilmesi gerektiğini özellikle vurguluyor.
Değerli arkadaşlarım,
maaşların düşüklüğü ve uzun mesailerin yanı
sıra, emniyet mensuplarımız tayin, terfi ve disiplin
uygulamalarındaki adaletsizliklerden ve bunları önleyecek
mekanizmaların sağlıklı işlememesinden
şikâyetçiler.
Polis teşkilatının
yönetici sınıfını oluşturan Polis Koleji ve
Polis Akademisi mezunları ile mesleğe sınavla giren
polis memurları, komiser, baş komiser, amir ve müdür olma
planlarını mesleki gelişmelerine göre yapıyorlar.
Mesleki kurs ve seminerler, özel eğitimler ve kişisel gelişim
çabalarıyla teşkilat içinde açılan sınavlara hazırlanan
memurlar adım adım kariyer yapmaya çalışıyorlar.
Ancak, terfi sisteminin kadro yetersizliği nedeniyle
ağır işlemesi, gelinen her bir üst düzeyde alınacak
maaş farkının çok yüksek olmaması, memurların
hevesini ve moralini kırıyor. Örneğin, akademili
bir komiser yardımcısı, kendisine, en iyi ihtimalle
yirmi yıl sonra il emniyet müdürü olma hedefi koyabiliyor. Ancak,
görevinde başarılı olmak, yurt dışında
eğitim görmek, ikinci yabancı dil bilmek kariyer için bazen
yeterli olmuyor. Emniyet teşkilatı mensupları, tayinlerde,
siyasetçilerin hemşehrilik kaygılarıyla yaptırdığı
tasarrufların, adam kayırmaların ve kişisel husumetlerin
başarı kriterinin önüne geçtiğini ifade ediyorlar.
Yurt dışında eğitim görmüş, yabancı dil bilen,
doktora yapan ve önemli görevler bekleyen parlak teşkilat mensuplarının
semt karakollarında
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan, lütfen
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Bitiriyorum.
BAŞKAN - Teşekkür için
açıyorum Sayın Özdoğan, buyurun.
İBRAHİM ÖZDOĞAN (Devamla)
- Değerli arkadaşlar, emniyet teşkilatımızın
mensuplarının sorunları vardır, inşallah, AK
Parti iktidardan gittikten sonra -ben sayın vekilimize teşekkür
ediyorum- gelecek iktidarlar bunları çözecektir.
Hepinize çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Özdoğan.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- 3160 sayılı Kanunun
2 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 2- Bu Kanun, Emniyet Genel
Müdürlüğünde kadrolu veya sözleşmeli olarak görevli pilot,
pilot adayı ve uçuş ekibi personeli ile kurbağa adam ve
kurbağa adam adayları hakkında uygulanır."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- 3160 sayılı Kanunun
3 üncü maddesinin (a) ve (e) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve bu maddeye aşağıdaki
(f) ve (g) bentleri eklenmiştir.
"a) Pilot ve pilot adayı:
Yurt içi veya yurt dışında uçuş okulu veya kurslarından
usulüne göre pilotluk sertifikası alan ve sertifikası Emniyet
Genel Müdürlüğünce usûlüne göre onaylanan emniyet personeline
pilot; pilot olmak için sayılan yerlerde fiilen uçuş eğitimine
başlayan emniyet personeline de pilot adayı denir."
"e) Hizmet yılı:
Uçuş ve dalış hizmet yılı veya yıl deyimi 1
Eylül tarihinde başlayıp 31 Ağustos tarihinde biten
12 aylık dönemi kapsar."
"f) Kurbağa adam ve kurbağa
adam adayı; Emniyet Genel Müdürlüğünün düzenlemiş olduğu
polis kurbağa adam kurslarını başarıyla bitirerek
sertifika alan veya yurt içi - yurt dışı dalış
okulu kurslarından sertifika alan ve sertifikası Emniyet
Genel Müdürlüğünün yapacağı sınavdan sonra usûlüne
göre onaylanan emniyet personeline kurbağa adam; kurbağa
adam olmak için sayılan yerlerde fiilen dalış eğitimine
başlayan emniyet personeline de kurbağa adam adayı denir."
"g) Kurbağa adam hizmet süresi:
Kurbağa adamların Emniyet Genel Müdürlüğünün düzenlemiş
olduğu polis kurbağa adam kurslarında dalışa
başlama tarihinden itibaren kurbağa adamlıktan ayrılmalarına
kadar geçen süredir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 5- 3160 sayılı Kanunun
4 üncü maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Uçucu ve kurbağa adamlara
ödenecek tazminat
MADDE 4- Emniyet Genel Müdürlüğünde
görev yapan pilot ve pilot adaylarına kıstas aylığının
% 70'i, uçuş ekibi personeline kıstas aylığının
% 65'i, kurbağa adam ve kurbağa adam adaylarına kıstas
aylığın % 60'ı üzerinden, bu Kanuna ek cetvelde hizmet
yılları (adaylar için birinci hizmet yılı) karşılığında
gösterilen nispette aylık uçuş veya dalış tazminatı
ödenir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 6- 3160 sayılı Kanunun
6 ncı maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 6- a) Pilotların
ve uçuş ekibi personelinin aylık uçuş tazminatı
alabilmeleri için bir yılda en az;
1. Uçuş hizmeti 10 yıldan
az veya tüm uçuşu 1500 saatin altında olanların 60 saat,
2. Uçuş hizmeti 10-20 yıl
veya tüm uçuşu 1500-2500 saat arasında olanların 30 saat,
3. Uçuş hizmeti 20 yıldan
veya tüm uçuşu 2500 saatten fazla olanların 15 saat;
uçuş yapmaları şarttır.
b) Kurbağa adamların aylık
dalış tazminatı alabilmeleri için bir yılda en az;
1. Dalış hizmeti 10
yıldan az veya tüm dalışı 1500 saatin altında
olanların 60 saat,
2. Dalış hizmeti 10-20
yıl veya tüm dalışı 1500-2500 saat arasında olanların
30 saat,
3. Dalış hizmeti 20
yıldan veya tüm dalışı 2500 saatten fazla olanların
15 saat,
dalış yapmaları
şarttır.
c) Yıllık mecburi
uçuş veya dalış saatini tamamlayamayanların
uçuş veya dalış tazminatlarının % 50'si müteakip
hizmet yılı başlangıcından itibaren kesilir.
Normal tazminat, önceki yıldan noksan kalan müddet veya miktarının
tamamlanmasını takip eden aybaşından itibaren
ödenmeye başlanır.
d) Uçuş veya dalış hizmetlerine
dair görevler sırasındaki kazalar ve diğer sağlık
sebepleri sonucunda istirahatı gerektiren rapor alan veya
geçici olarak uçuştan ve dalıştan başka hizmetlere
nakledilen uçuş ekibi, pilot ve kurbağa adamlara bir yıl
müddet ile son aldıkları aylık tazminat ödenir. Bu müddetler,
uçuş ve dalış hizmetlerinden sayılır. Bu müddet
zarfında uçuş ve dalış mecburiyeti aranmaz. Bir
yıldan fazla ara verilmesi halinde, aylık uçuş ve dalış
tazminatı kesilir. Bunlar tekrar göreve başladıklarında
diğer şartları taşıyorlarsa aylık tazminat,
göreve başladıkları tarihi takip eden aybaşından
itibaren ödenir.
e) Aylık tazminatlar aybaşında
peşin olarak ödenir ve damga vergisi hariç hiçbir vergiye tâbi
değildir.
f) (a) fıkrası kapsamına
giren personele aynı bentte belirtilen zorunlu uçuş saatinden
fazla uçtukları her uçuş saati için uçuş hizmet yılının
son ayındaki uçuş tazminatının % 4'ü oranında
ayrıca her yıl toptan ödeme yapılır. Bu ödemenin yapılmasında
120 saatten fazla uçuşlar dikkate alınmaz. Bu şekilde
ödenen tazminat, damga vergisi hariç hiçbir vergiye tâbi tutulmaz.
g) Diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan pilot, pilot adayı, uçuş ekibi, kurbağa
adam ve kurbağa adam adayı personeline, sözleşmeli olarak
çalışanlar dahil, bu Kanunda belirtilen esaslar çerçevesinde
durumlarına uygun tazminat ödenir."
BAŞKAN - Madde üzerinde aynı
mahiyette iki adet önerge vardır.
Önergeleri şimdi sırasıyla
okutup, her iki önergenin işlemlerini ve oylamalarını
birlikte yaptıracağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
6 ncı maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 3160 sayılı
Kanunun 6 ncı maddesinin (d)
bendinde yer alan "bir yıl" ibaresinin "iki
yıl", "Bir yıldan" ibaresinin "İki
yıldan" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Selami
Uzun Ali Küçükaydın Muharrem Tozçöken
Sivas Adana Eskişehir
Alaettin
Güven Mehmet Çiçek
Kütahya Yozgat
BAŞKAN - İkinci önergedeki
imza sahiplerinin isimlerini okutuyorum:
Haluk
Koç Enis Tütüncü Mehmet Kartal
Samsun Tekirdağ Van
Yaşar
Tüzün Muharrem Kılıç Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Bilecik Malatya Malatya
BAŞKAN - Komisyon önergelere
katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
28/2/1982 tarihli ve 2629 sayılı
Kanunun 7 nci maddesinin (g) bendinde öngörülen sürelerle paralellik
sağlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 3160 sayılı Kanunun
7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 7- Yıpranma tazminatının
ödenme usûl ve şartları aşağıda gösterilmiştir:
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün
teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile;
1. Sekiz uçuş hizmet yılını
tamamladıktan sonra daimi olarak diğer görevlere nakledilen
pilotlara,
2. On iki uçuş hizmet yılını
tamamladıktan sonra daimî olarak diğer görevlere nakledilen
uçuş ekibi personeline,
3. Amir sınıfı kurbağa
adamlardan sekiz dalış hizmet yılını, memur
sınıfı kurbağa adamlardan on iki dalış hizmet
yılını tamamladıktan sonra dalış hizmeti
görevi alamayacak duruma gelen ve daimi olarak diğer görevlere
nakledilen kurbağa adamlara,
b) Uçuş veya dalış hizmetleri
ile ilgili görevler sırasındaki kazalar sonucunda veya
diğer sağlık sebepleriyle yetkili sağlık kurumları
raporlarına dayanılarak daimî olarak diğer görevlere
nakledilen uçuculara ve kurbağa adamlara,
Emniyet Genel Müdürlüğünde
görevli oldukları müddetçe uçuş ve dalış görevlerinden
ayrıldıkları tarihteki derece ve kademelerinin ödeme
tarihindeki karşılığının (ek gösterge
dahil) % 10'u tutarında aylık yıpranma tazminatı
on yıl süreyle ödenir.
Diğer görevlere nakledilen
bu personel bulunduğu görevle ilgili diğer tazminatlardan
da yararlandırılır.
Disiplinsizlik sebebiyle bu madde
kapsamına girenlere veya kendi istekleriyle ayrılanlara
yıpranma tazminatı ödenmez."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 8- 3160 sayılı Kanunun
8 inci maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
"Emniyet Genel Müdürlüğünün
düzenlemiş olduğu kurbağa adam kurslarında
öğrencileri fiilen dalmak suretiyle yetiştiren öğretmenlerin
her dalış saati başına, kıstas aylığının
binde üçü yetiştirme ikramiyesi olarak ayrıca ödenir. Bu
ikramiye, öğretmenliğin yapıldığı
ayın sonunda verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 9- 3160 sayılı Kanunun
9 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 9- Uçuş ve dalış
hizmet müddetlerinin hesabında başlangıç tarihi,
okul veya kurslarda ilk uçuşa veya dalışa başlanılan
tarihtir.
Uçuştan ve dalıştan
ayrılma tarihi ise durumlarına göre:
a) Emniyet Genel Müdürlüğünün
teklifinin İçişleri Bakanınca onay tarihi,
b) Sağlık kurulu raporunun
tasdik tarihi,
c) Uçuculardan ve kurbağa
adamlardan istekleri üzerine ayrılmaları kabul edilenlerin
dilekçe tarihidir.
Uçuş ve dalış hizmet
süreleri hizmet yılı başlangıcına göre tespit
edilir. Yıl hesabında 6 ay veya daha fazla müddetler tam
yıl sayılır. 6 aydan az müddetler dikkate alınmaz."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
MADDE 10- 3160 sayılı Kanunun
10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 10- a) Pilot, pilot adayı
ve uçuş ekibi personelinin uçuş hizmeti faaliyetlerinden,
b) Kurbağa adamlar ile kurbağa
adam adaylarının kurbağa adam hizmeti faaliyetlerinden,
c) Hangi meslek ve sınıftan
olursa olsun; vazifeli olarak hava veya deniz vasıtasında
bulunan emniyet personeli ile bir emniyet hizmetinin ifası
için, bu vasıtalarda bulunanların, vasıtada bulundukları
sırada,
şehit olmaları, sakat
kalmaları veya yaralanmaları halinde kendilerine veya
kanuni mirasçılarına, bu Kanun hükümleri uyarınca
tazminat ödenir.
Emniyet Genel Müdürlüğü Havacılık
Dairesi Başkanlığına bağlı olarak görev
alan sözleşmeli pilot ve sözleşmeli uçuş ekibi personeli
ile Emniyet Genel Müdürlüğü Koruma Dairesi Başkanlığına
bağlı olarak görev alan sözleşmeli kurbağa adam personeli
bu Kanunun sakatlık ve şehitlik tazminatı ile ilgili
hükmünden aynen istifade eder.
Bu Kanundan yararlanan personel
ayrıca 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması
Hakkında Kanundan istifade edemez."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
11'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 11- 3160 sayılı Kanunun
11 inci maddesinin (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"a) Şehit olanların
kanuni mirasçılarına kıstas aylığının
60 katı;"
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
12'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 12- 3160 sayılı Kanunun
12 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"MADDE 12- Emniyet Genel Müdürlüğünce
uçuş personelinden teşkil olunacak Uçuş Kıymetlendirme
Kurulu ve kurbağa adam personelinden teşkil olunacak Dalış
Kıymetlendirme Kurulu kararları ve İçişleri Bakanının
tasdiki ile uçucu ve kurbağa adamlardan görevlerinin gerektirdiği
nitelikleri kaybettikleri veya görev isteklerini yerine getirmedikleri
anlaşılanların bu statülerine son verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
13'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 13- 3160 sayılı Kanunun
15 inci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
"Emniyet Genel Müdürlüğünde
veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan
Devlet memurları ile sözleşmeli personelden; pilot,
uçuş ekibi ve kurbağa adam olarak görev yapmakta olanların,
uçucu ve kurbağa adam olarak geçirdikleri fiili hizmet müddetlerinin
her yılı için, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununun 32 nci maddesinin (b) fıkrası
ile 36 ncı maddesinin (A) fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde
gösterilen hizmet müddetleri dışında, ayrıca altı
ay itibarî hizmet müddeti eklenir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
14'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 14- 3160 sayılı Kanunun
ek 1 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK MADDE 1- Sözleşmeli
uçuş ve kurbağa adam personeline, bu Kanunda uygun görülenler
ile ilgili mevzuat hükümleri saklı kalmak üzere sözleşme
ile belirlenen ücretin dışında kurumun gerekli gördüğü
ayni menfaat, hizmetin özelliğine uygun gerekli uçuş, dalış
ve bakım melbusatı ile uçuş ve dalış teçhizatı
verilir.
Emniyet hizmetleri sınıfı
uçucu ve dalıcı personele verilmekte olan hizmet giyeceği
dışında ayrıca, hizmetin özelliği gereği
kurumun uygun göreceği gerekli uçuş, dalış ve bakım
melbusatı ile uçuş ve dalış teçhizatı verilir."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
15'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 15- 3160 sayılı Kanuna
ekli cetvel aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"EK
CETVEL
Uçuş
Hizmet Pilot Aylık Kurbağa Adam Aylık Uçuş Ekibi Aylık
Tazminat Tazminat Tazminat
Yılı Oranları (%) Oranları (%) Oranları (%)
1 290 284 270
2 297 289 274
3 306 294 280
4 315 301 286
5 324 305 291
6 326 311 295
7 337 316 300
8 343 320 304
9 348 324 310
10 355 326 316
11 359 332 319
12 365 338 324
13 373 346 329
14 377 349 334
15 383 353 340
16 390 357 346
17 393 363 351
18 397 366 357
19 405 371 363
20 411 376 368
21 418 381 372
22 425 386 378
23 460 438 431"
BAŞKAN - Madde üzerinde aynı
mahiyette iki adet önerge vardır. Önergeleri, şimdi sırasıyla
okutup, her iki önergenin işlemlerini ve oylamalarını
birlikte yaptıracağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının
15 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 3160 sayılı
Kanuna ekli cetvelin birinci sütununun başlığında
yer alan "Uçuş Hizmet Yılı" ibaresinin
"Uçuş-Dalış Hizmet Yılı" şeklinde
değiştirilmesini ve anılan cetvelin altına dipnot
olarak "NOT: 23 yıldan daha fazla hizmet yılları
için 23 hizmet yılı karşılığında gösterilen
oranlar uygulanır." ibaresinin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Selami
Uzun Ali Küçükaydın Muharrem Tozçöken
Sivas Adana Eskişehir
Mehmet
Çiçek Alaettin
Güven
Yozgat Kütahya
BAŞKAN - İkinci önergedeki
imza sahiplerini okutuyorum:
Haluk
Koç Enis Tütüncü Muharrem Kılıç
Samsun Tekirdağ Malatya
Yaşar
Tüzün Mehmet Kartal Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Bilecik Van Malatya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU
BAŞKANI SAİT AÇBA (Afyonkarahisar) - Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
İÇİŞLERİ BAKANI
ABDÜLKADİR AKSU (İstanbul) - Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
3160 sayılı Kanun kapsamına
kurbağa adamların da alınmış olması nedeniyle,
sadece uçuş değil, dalışın da hesaplamalarda
esas alınacağının belirtilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
16'ncı maddeyi okutuyorum:
MADDE 16- 3160 sayılı Kanuna
aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 1- Bu
Kanunun 15 inci maddesinde öngörülen itibarî hizmet müddetiyle ilgili
düzenlemeden, 08/06/1989 tarihinden sonra Emniyet Genel Müdürlüğünde
çalışan pilot ve uçuş ekibi personeli de aynen yararlandırılır."
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
17'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 17- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
18'inci maddeyi okutuyorum:
MADDE 18- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü açık
oylamaya tabidir.
Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre vereceğim.
Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Ayrıca, vekâleten oy kullanacak
sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını
da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen
iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum.
Oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Emniyet Teşkilatı Uçuş Hizmetleri Tazminat Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Kullanılan oy sayısı :
212
Kabul : 212
(x)
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, birleşime
iki dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.40
(x) Açık
oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna
eklidir.
BEŞİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 21.47
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80'inci Birleşimi'nin Beşinci
Oturumu'nu açıyorum.
Danışma Kurulunun bir
önerisi vardır, okutuyorum:
VII.
- ÖNERİLER
A)
DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
No: 217 Tarihi:
27.3.2007
27.3.2007 tarihli Gelen
Kâğıtlarda yayımlanan 1371 Sıra Sayılı
1.3.2007 Tarihli ve 5588 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ve
Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin, 48 saat
geçmeden, Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler kısmının 3 üncü sırasına
alınmasının; Genel Kurulun onayına sunulması
Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Sadullah
Ergin Haluk
Koç
AK
Parti Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkanvekili
Muzaffer
Kurtulmuşoğlu
Anavatan
Partisi Grubu Başkanvekili
BAŞKAN - Söz talebi yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Şimdi, 10'uncu sırada yer
alan, Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Millî Savunma
Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine
başlayacağız.
VI.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
10.-
Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp İstihkakına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile İçişleri ve Millî Savunma
Komisyonları Raporları (1/1137) (S. Sayısı: 1080)
(x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1080 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen yok.
(x)
1080 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
TÜRK
SİLAHLI KUVVETLERİNDE İLK NASIP İSTİHKAKINA
İLİŞKİN
KANUNDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1.- 21/4/2004 tarihli ve 5143
sayılı Türk Silahlı Kuvvetlerinde İlk Nasıp
İstihkakına İlişkin Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
"GEÇİCİ MADDE 4.- Bu
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olup tabanca
ve mermi almamış olan uzman jandarmalar ile uzman jandarmalıktan
astsubaylığa geçenlere de bu Kanun hükümlerine göre tabanca
ve mermi verilir."
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2.- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Böylece, tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
11'inci sırada yer alan, Yedek
Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Millî Savunma
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine başlayacağız.
11.-
Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Milli Savunma Komisyonu
Raporu (1/1213) (S. Sayısı: 1263) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1263 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
söz isteyen yok.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
YEDEK
SUBAYLAR VE YEDEK ASKERÎ MEMURLAR KANUNUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 16/6/1927 tarihli ve 1076
sayılı Yedek Subaylar ve Yedek Askerî Memurlar Kanununun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"h) Yedek subaylardan hastalananlar,
muvazzaf subay emsalleri gibi sıhhî izin süresine tabi tutulurlar.
Sıhhî izin süresi içindeyken muvazzaf askerlik hizmet süresini
tamamlayanlar terhis edilirler. Ancak sıhhî izin süresi içinde
veya sonunda "Faal Hizmet Yapabilir" raporu alanlar, emsalleri
terhis edilse dahi altı ay hizmet süresini tamamlamadıkça
terhis edilmezler."
(x)
1263 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu
yürütür.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Tasarı kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
12'nci sırada yer alan,
15/2/2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca
Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine başlıyoruz.
12.-
15.2.2007 Tarihli ve 5581 Sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ile Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonu Raporu (1/1315) (S. Sayısı:
1361) (x) (xx)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 1361 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
15/2/2007 tarihli ve 5581 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak
bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle
birlikte, Başkanlığımıza geri gönderilmiştir.
Sağlık, Aile, Çalışma
ve Sosyal İşler Komisyonu, Cumhurbaşkanının
geri gönderme gerekçesine uygun olarak 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri
Kanun metninden çıkarmıştır.
Anayasa'nın 89'uncu maddesinin
ikinci fıkrasında, "Cumhurbaşkanınca kısmen
uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece
uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.", İç Tüzük'ün
81'inci maddesinin son fıkrasında ise, "Cumhurbaşkanınca
yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek
üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun
görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz
karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle
ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması
her hâlde yapılır." hükümleri yer almaktadır.
Bu hükümlere göre, geri gönderilen
kanunun tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına
bağlıdır; ancak, Cumhurbaşkanınca kısmen
uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
Kanun'un 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddeleri Kanun metninden çıkartıldığından
kısmen görüşülecek bir husus kalmamıştır.
Bu nedenlerle, Kanun'un diğer
maddelerinin görüşülüp görüşülmemesi konusunda Genel
Kurulun kararını alacağım.
Kanun'un maddelerinin görüşülmemesini
Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanınca
kısmen uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilen Kanun'un 1, 2, 6, 7 ve 8'inci maddelerinin Kanun metninden
çıkartılması nedeniyle, Kanun'un madde numaraları
teselsül ettirilmiştir. Ayrıca, yürürlük maddesi, Kanun
metninden çıkartılan maddelere uygun olarak,
(x)
Kanunun ilk görüşmeleri 31/1/2007 ila 15/2/2007 tarihli 57 ila
64'üncü Birleşimlerde yapılmıştır.
(x
x) 1361 S. Sayılı Basmayazı Tutanağa eklidir.
"Madde 9 - Bu Kanun'un 2'nci maddesi
yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra, diğer
maddeleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
Şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Ancak, tümünün oylanmasından
önce, İç Tüzük'ün 86'ncı maddesi gereğince, aleyhte söz
isteyen Ali Arslan, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın Arslan. (CHP
sıralarından alkışlar)
ALİ ARSLAN (Muğla) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Cumhurbaşkanımızın
tezkeresi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bildiğiniz gibi, çok tartışmalı geçmişti bu
Yasa'nın görüşülmesi. Toplumun, sağlık çalışanlarının,
neredeyse bütün maddelerine itiraz ettiği bir torba yasaydı.
Burada eleştirilerimizi dile getirmiştik. Bir hatırlatmak
isterim yeniden size. Mesela, en önemlisi yabancı doktorlarla
ilgili tartışmaydı. O getirilen torba yasayla, Türkiye'de
1928 yılından beri sadece Türk hekimlerine açtığımız
sağlık sektörünü, artık, yabancı hekimlere de açacaktık.
Gerçi, Sayın Bakan açıklamalarında, Bakanlıktan
gelen açıklamalarda, Yasa'nın düzenleniş şeklinde,
o günkü durumlara göre, işte, sadece özel hastanelerde görev
yapacaklar, kamu hastanelerinde görev yapmayacaklardır yabancı
hekimler, o açıdan çok fazla da telaşa gerek yoktur gibi toplum
yatıştırılmaya çalışıldı. Ancak,
şimdi komisyonda görüşülmesi için sıra bekleyen bir
tasarı var, kamu hastanelerinin birlik hâline getirilmesi.
İncelediğimizde, baktığımızda görüyoruz
ki, artık, kamu hastaneleri de yavaş yavaş işletme
hâline dönüşecek, özelleştirilmenin önü açılıyor,
özel hastane hâline getirilecek. O zaman da bütün kamu hastanelerini
siz özel hastane hâline getirdiğinizde, yabancı doktorlar,
iddia edildiği gibi sadece özelde değil, artık, kamu
hastanelerinde de çalışma olanağı bulacaklar.
Bir başkası şef,
şef yardımcısı atamalarıyla ilgiliydi. Yine,
Adalet ve Kalkınma Partisinin, eğitim hastanelerini,
şef ve şef yardımcılıklarına kendi siyasal
yandaşlarını atamanın önünü açarak arka bahçesi
hâline getirme şeklinde bir uygulama olduğunu iddia etmiştik.
Sayın Cumhurbaşkanımız da -büyük hukukçu, gerçekten
hukuk bilgisine bütün toplumun yürekten inandığı Sayın
Cumhurbaşkanı- aynı gerekçelerle bu maddeyi de veto
etmiş bulunuyor.
Değerli arkadaşlarım,
yine, anestezi teknisyenlerine, neredeyse anestezi uzmanı
yetkilerini veren bir madde vardı. O maddeyi de Sayın Cumhurbaşkanı,
halk sağlığını, toplum sağlığını
tehdit eden bir düzenleme olduğu gerekçesiyle geri gönderiyor.
Arkadaşlarım, komisyondaki
görüşmeler sırasında, Adalet ve Kalkınma Partisi
sayın sözcüleri ve Komisyon Başkanımız, Cumhurbaşkanını
haklı bulduklarını, o nedenle, güzel gerekçeler söylediğini,
o nedenle, bu maddeleri çıkaracaklarını söylediğinde,
gerçekten hepimiz memnunluk duymuştuk. Aynı gün burada,
ben, bu kürsüden, yine sağlıkla ilgili bir konuda görüşlerimi
belirtirken, bu memnuniyetimi dile getirdiğimde, Sayın
Komisyon Başkanımız, yanılmıyorsam, ön
sıralarda bir koltukta oturuyordu, "şimdilik" diye
bir laf attı. Yani, Cumhurbaşkanı haklı görüldüğü
için değil, Türkiye'de yabancı doktorların çalışmasının
Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından doğru bulunmadığı
için değil
SABRİ VARAN (Gümüşhane)
- Mayıstan sonra
ALİ ARSLAN (Devamla) - "Mayıstan
sonra
" Sayın arkadaşım oradan laf atıyor.
Cumhurbaşkanı değiştikten
sonra, Cumhurbaşkanını değiştirdikten sonra,
artık bir daha geri gelmemek üzere, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı
seçimlerinden sonra, Türkiye'nin sağlık sektörünü yabancı
hekimlere açan bir yasal düzenlemenin yapılacağı
şimdiden anlaşılıyor. Niye vazgeçtiniz? Vazgeçmenizin
tek gerekçesi var; burada, yine büyük tartışmalara neden
olacaktı yabancı hekimler, Cumhurbaşkanımızın
veto ettiği diğer maddeler, o tartışmaları
göğüslemeyi göze alamadınız. Gerçekten, o kadar büyük
infial yarattı ki o getirdiğiniz maddeler, sağlık
çalışanları, hekimler, bir aydan beri, 14 Marta kadar,
hop oturdular, hop kalktılar, en son, işi bırakma eylemlerine
kadar götürdüler işleri. Siz de bunun farkındasınız,
toplumda gerçekten büyük bir gerginlik yaratıyor, sıkıntı
yaratıyor; bu tartışmayı yeniden göze alamadınız.
Haklı olmadığınızı siz de biliyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hekim
bulun, İstanbul Bağcılar Devlet Hastanesini açalım.
ALİ ARSLAN (Devamla) - "16
Mayısa kadar" diye laf attı arkadaşım. 16 Mayısa
daha bir buçuk aydan uzunca bir süre var.
Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız,
gerekçesinde, çok güzel, Anayasa'dan maddeler saymış. Ben
olsam, sizin yerinize, hepinizin yerine, hatta, Sağlık Bakanına
ve Sağlık Bakanlığı yetkililerine, bu gerekçeyi
tekrar tekrar okurum. Hatta, biraz sonra okuyacağım şu
satırları da satır satır ezberlerim.
Değerli arkadaşlarım,
ne diyor bakın Sayın Cumhurbaşkanımız:
"Anayasa'nın 17'nci maddesinde herkesin yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahip olduğu belirtilmiş, 56'ncı maddesinde devlet herkesin
yaşamını beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamakla ödevli kılınarak bunun yöntemi
gösterilmiş, 5'nci maddesinde de insanın maddi ve manevi
varlığının gelişmesi için gerekli koşulları
hazırlamaya çalışmak
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, bir
saniye.
Sayın milletvekilleri, çalışma
süremiz tamamlandığı için, Kanun'un bitimine kadar çalışma
süresinin devamını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın Arslan, buyurun.
ALİ ARSLAN (Devamla) -
devletin
temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır"
diye başlayan bir paragraf bu. Bir iki paragrafı daha var,
zaman geçmesin diye okumuyorum, ama, hepinizde var bu.
Ben, bunu, eğer ezberleyemiyorsa,
Sayın Bakanın makam odasının karşısındaki
duvara yazmasını istiyorum. Sayın Bakan bunun anayasal
hak, anayasal bir devlet görevi olduğunun, bunun Sağlık
Bakanının görevi olduğunun farkında değil.
Bakın, geçtiğimiz günlerde,
hastanelerde rehin kalmayla ilgili bir tartışma yaşadık.
Bursa'da, bir ailenin çocuğunun, hastane masraflarını
ödeyemediği için hastanede rehin kalmadığını,
ancak, hapishaneye düştüğünü anlatmıştım burada.
Sayın Bakan dedi ki: "Bu benim sorumluluğumda değil.
Bu, devlet hastanesinde olan bir iş değil; bu, üniversite
hastanesinde olmuş. Benim sorumluluğumda değil."
Sayın Bakan, sizin göreviniz, bu ülkedeki her yurttaşın
doğduğu günden ölene kadar sağlığını
korumaktır; üniversite hastanesi olur, devlet hastanesi olur,
başka bir kurum olur. Sağlık Bakanının görevi,
yurttaşların sağlığındaki bütün sorunlarıyla
ilgilenmektir. Kaçamazsınız, efendim bu üniversite hastanesinde
olmuş, devlet hastanesinde olmamış, bu benim işim
değil, beni ilgilendirmez gibi bir hakkınız yok. Lütfen,
bu yazıyı, Sağlık Bakanımızın bu gerekçelerini,
eğer ezberleme şansınız yoksa, ezberleme fırsatı
bulamıyorsanız, büyük harflerle yazdırıp koltuğunuzun
karşısına asın. Anayasal hakkınızı
yapmak zorundasınız.
Değerli arkadaşlarım,
söylenecek çok şey var. Rehin kalma konusunda, gerçekten, bakın,
medyaya yansıyanlar: Hapishaneye nasıl düşüyor?
İcraya veriliyor, vatandaş icraya verildiğinde mal
beyanında bulunmak gibi bir zorunluluğu olduğunu
bilmiyor, mal beyanında bulunmuyor, hapse giriyor. Bunlar icraya
verilip borcunu ödeyemeyenler. Borcunu ödeyenler, yani hastaneden
çıkarken elinden senet, sepet, belge aldıklarınız
medyaya yansımıyor. Bu insanlar borçlarını takır
takır ödüyor. Siz "rehin kalmıyor" derken, sanki, insanlar
hastanelerde paraları yoksa ücretsiz muayene olabiliyor artık
gibi söylüyorsunuz, gerçek böyle değil.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Arslan.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Ben, geçtiğimiz
günlerde, Sağlık Bakanı, vatandaşı, Meclisi
kandırıyor dediğimde çok kızdı bana. Gerçekten,
mesela yabancı hekimler konusunda doğrular söylenmiyor.
Sayın Bakan, yabancı hekimler konusunda bu Meclisi ikna
edebilmek için rakamları saptırıyor. Eczacılar
Birliği Kongresi'nde, 2006 yılında, bundan bir yıl
önce "Türkiye'de 60 bin klinisyen hekim var, 60 bin hasta muayene
eden hekim var" diye hesap yapıyor, o tarihten sonra 5 bin civarında
öğrencimiz mezun oluyor tıp fakültelerinden, iki üç ay sonra
bir 5 bin daha mezun olacak. Ben, burada 70 bin klinisyen üzerinden hesap
yapıyorum ve Türkiye'de klinisyen hekim başına düşen
hasta sayısının günde 20 olduğunu sayılarla
kanıtlıyorum. Sayın Bakan buraya çıkıyor
"hayır, Ali Arslan yanlış söylüyor" diyor. Nedir?
Türkiye'de klinisyen hekim sayısı 70 bin değildir. Benimki
yanlış olabilir, ben Sayın Bakanın verilerine göre
söylüyorum, çünkü, bir sene önce Eczacılar Birliği Kongresi'nde
"60 bin klinisyen hekim var" dedi. Sayın Bakan buraya
çıkıyor "hayır, Ali Arslan yanlış hesap yapıyor,
Türkiye'de 50 bin klinisyen hekim vardır" diyor. Sayın
Bakan, bir sene önceki 60 bin klinisyen hekimin 10 bin tanesi buhar
oldu, uçtu gitti mi? Mezun olanları ne yaptınız? Gerçekten
haklı çıkabilmek için, burada, rakamları, gerçekleri,
halkın yaşadıklarını yüce Meclisin önünde
saptırıyor. Ben, bu saptırmayı sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Gecenin bu saatinde vaktinizi daha
çok almak istemiyorum. Ben, şimdilik, Cumhurbaşkanımızın
bu veto gerekçelerine katılarak, bu maddeleri çıkardığı
için teşekkür ederim.
Yalnız, keşke maddeleri
görüşebilseydik. Bakın, radyoloji çalışanlarının
büyük itirazlarıyla bir madde ekledik. Bizim itirazlarımızla,
uygulanabilmesini altı ay sonraya attınız, ancak,
hâlâ itirazlar devam ediyor. Avrupa'da bu konuyla ilgili teknik altyapının
hazırlanması için üç yıl geçmiş; biz, bunu altı
ayda hazırlayacağız. Komik, gerçekten komik. Keşke
görüşebilseydik, radyoloji çalışanlarını
da bu görüşmelerde rahatlatabilseydik.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Arslan, lütfen
teşekkür ediniz.
ALİ ARSLAN (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Belki bu görüşmeler sırasında
bu mümkün olmadı; ama, radyoloji çalışanlarını
da rahatlatmak için, en azından, yürürlük süresinin üç yıl
sonraya ertelenmesinde fayda var diyorum.
Yüce Meclisi bu saatte saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Arslan.
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Şimdi, Kanun'u, biraz önce belirttiğim
yeni düzenlemelerle birlikte oylarınıza sunacağım.
Oylamayı elektronik cihazla
yapacağım. Üç dakikalık süre veriyorum ve oylama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı bulunamamıştır.
Ara versek bile karar yeter sayısı
bulunamayacağından ve ayrıca, çalışma süremiz
de tamamlandığı için, kanun tasarı ve tekliflerini
sırasıyla görüşmek için, 28 Mart 2007 Çarşamba günü,
alınan karar gereğince saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum.
Kapanma Saati: 22.09