DÖNEM: 22 CİLT: 153 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
87nci
Birleşim
11 Nisan 2007 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMA
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa'nın
düşman işgalinden kurtarılışının
87'nci yıl dönümü münasebetiyle, mücadelenin Kurtuluş Savaşı'nı
kazanmamızdaki katkısına ilişkin gündem dışı
konuşması
2.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da kurulması
düşünülen termik santralin çevreye verebileceği zararlara
ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'ın, geçici işçilerin daimi
işçi kadrosuna veya sözleşmeli statüye geçirilmesi düzenlemesinin,
hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde yapıldığına
ilişkin gündem dışı konuşması
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.-
Anayasa'nın 102'nci maddesine göre, Cumhurbaşkanı adaylarının,
16 Nisan 2007 Pazartesi gününden başlamak üzere 25 Nisan 2007
Çarşamba günü saat 24.00'e kadar Meclis Başkanlık Divanına
bildirilmesi gerektiğine ilişkin Başkanlık duyurusu
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Muğla Milletvekili Fahrettin Üstün ve 33 milletvekilinin, hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/434)
D) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, (6/2532) esas numaralı
sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/450)
V. - ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin
CHP Grubu önerisi
VI. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Sataşma iddiasıyla ilgili söz verilmediği konusunda
VII. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
4.-
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Serbest
Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/759) (S. Sayısı: 1339)
5.-
Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1277) (S. Sayısı: 1319)
6.-Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile,Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonları Raporları (1/1212) (S. Sayısı:1225)
7.-
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/1295) (S. Sayısı:1357)
VIII. - AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
AK Parti Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, yapmış olduğu
konuşmada, bazı sözlerinin AK Parti Grubu tarafından
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle
açıklaması
IX. - SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, Sakarya ilindeki yatırımlara
ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat BAŞESGİOĞLU'nun cevabı (7/20461)
2.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, asgarî ücretteki
net artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat BAŞESGİOĞLU'nun
cevabı (7/20771)
3.-
Çanakkale Milletvekili Ahmet KÜÇÜK'ün, Gökçeada ve Bozcaada'nın
bazı sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet
Ali ŞAHİN'in cevabı (7/20841)
4.-
İzmir Milletvekili Erdal KARADEMİR'in, tasarruf tedbirleriyle
ilgili bir genelgeye ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali
ŞAHİN'in cevabı (7/20847)
5.-
Konya Milletvekili Atilla KART'ın, Konya'da açılışı
yapılan fabrikalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN'un cevabı (7/20910)
6.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK'in, Ankara Büyükşehir
Belediyesinin ağaç ithaline,
-Konya
Milletvekili Atilla KART'ın, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programına Konya'nın dahil edilmemesine,
-Gaziantep
Milletvekili Ahmet YILMAZKAYA'nın, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programına Adıyaman'ın dahil edilmemesine,
-Ordu
Milletvekili İ. Sami TANDOĞDU'nun, Ordu İl Tarım
Müdürlüğündeki bazı uygulamalara,
-Bursa
Milletvekili Mehmet KÜÇÜKAŞIK'ın, mısır ve
buğday ithaline,
-Kastamonu
Milletvekili Mehmet YILDIRIM'ın, Kastamonu'da ala erik üretiminin
desteklenmesine,
-Malatya
Milletvekili Miraç AKDOĞAN'ın, Ankara'da yapılan bir
toplantıya ve tarım danışmanlarına,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/20971, 20972, 20973, 20974, 20975, 20976, 20977)
7.-
Manisa Milletvekili Hasan ÖREN'in, Alaşehir ve Sarıgöl ilçelerinde
yağıştan zarar gören üzüm üreticilerine ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi EKER'in cevabı (7/21073)
8.-
Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU'nun, THY'de kadın
kabin memurlarının imzaladıkları sözleşmeye,
-Erzurum
Milletvekili İbrahim ÖZDOĞAN'ın, töre cinayetlerine,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Nimet ÇUBUKÇU'nun cevabı
(7/21123, 21324)
9.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici personele,
-Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekaleten yürütülen
idarî görevlere,
İlişkin
soruları ve Devlet Bakanı Mehmet AYDIN'ın cevabı
(7/21525, 21526)
10.-
Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL'in, geçici personele,
-Balıkesir
Milletvekili Sedat PEKEL'in arıcılığa,
-Denizli
Milletvekili Ümmet KANDOĞAN'ın, vekâleten yürütülen idarî
görevlere,
İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
EKER'in cevabı (7/21600, 21601, 21602)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00'te açılarak beş oturum yaptı.
Batman
Milletvekili Ahmet İnal, Türkiye'nin dış politikasında,
komşu ülkelerle ve Orta Doğu ülkeleriyle ilişkilerinde
son dört yılda meydana gelen değişikliklere ve gelişmelere
ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.
Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün'ün, Türk polis teşkilatının
kuruluşunun 162'nci yıl dönümü münasebetiyle, teşkilatın
içinde bulunduğu sorunlara,
Yalova
Milletvekili Şükrü Önder'in, Yalova'da bir fabrikanın doğal
gazla çalışan elektrik santralinin kömürle çalışır
hâle getirilmesinin ozon tabakasına ve çevreye vereceği
zararlara,
İlişkin
gündem dışı konuşmalarına, Çevre ve Orman Bakanı
Osman Pepe cevap verdi.
İstanbul
Milletvekili İnci Özdemir, Kars Milletvekili Zeki Karabayır
ve Eskişehir Milletvekili Fahri Keskin'in (2/937) esas numaralı
Kanun Teklifi'ni geri aldıklarına ilişkin önergeleri
okundu; Plan ve Bütçe Komisyonunda bulunan teklifin geri verildiği
bildirildi.
Kültür
ve Turizm Bakanı Atilla Koç'un, Almanya'ya,
Devlet
Bakanı Kürşad Tüzmen'in, İsrail'e,
Sanayi
ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun'un, Karadağ'a,
Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan'ın, Amerika Birleşik Devletleri'ne,
Yaptıkları
resmî ziyaretlere katılacak milletvekillerine ilişkin
Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.
Gündemin
"Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler" kısmının 363'üncü sırasında
bulunan (10/432) esas numaralı Meclis araştırması
önergesinin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 10/04/2007 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Ankara
Milletvekili Muzaffer R. Kurtulmuşoğlu'nun, 4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4'üncü Maddesine
Bir Fıkra Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/276)
İç Tüzük'ün 37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edildi.
İzmir
Milletvekili Enver Öktem'in, Uzman Erbaş Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi'nin (2/815) İç Tüzük'ün
37'nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul
edilmedi.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmının:
1'inci
sırasında bulunan, Kamu İhale Kanununa Geçici Madde
Eklenmesine Dair Kanun Teklifi'nin (2/212) (S. Sayısı: 305)
görüşmeleri, daha önce geri alınan maddelere ilişkin
komisyon raporu henüz gelmediğinden;
2'nci
sırasında bulunan, Bazı Kamu Alacaklarının
Tahsil ve Terkinine İlişkin (1/1030) (S. Sayısı:
904),
3'üncü
sırasında bulunan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekili Bursa Milletvekili Faruk Çelik'in, İmar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair (2/820) (S. Sayısı:
1337),
Kanun
Tasarı ve Tekliflerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri
Genel Kurulda hazır bulunmadığından;
Ertelendi.
4'üncü
sırasında bulunan, Tokat Milletvekili Mehmet Ergün
Dağcıoğlu'nun, Serbest Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/759) (S. Sayısı: 1339) 3'üncü maddesine kadar kabul edildi;
3'üncü maddenin oylanması sırasında Genel Kurulda karar
yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;
11
Nisan 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat
14.00'te toplanmak üzere, birleşime 20.01'de son verildi.
Sadık
Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Gökhan Sarıçam Yaşar Tüzün
Kırklareli
Bilecik
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Bayram Özçelik
Burdur
Kâtip
Üye
No.: 121
II. - GELEN
KÂĞITLAR
11 Nisan
2007 Çarşamba
Teklif
1.-
Bitlis Milletvekili Edip Safder Gaydalı'nın; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/998) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.4.2007)
Tezkereler
1.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1241) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.4.2007)
2.-
Konya Milletvekili Mustafa Ünaldı'nın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1242) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.4.2007)
3.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1243) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.4.2007)
4.-
Denizli Milletvekili Veli Haşim Oral'ın, Yasama Dokunulmazlığının
Kaldırılması Hakkında Başbakanlık Tezkeresi
(3/1244) (Anayasa ve Adalet Komisyonları Üyelerinden Kurulu
Karma Komisyona) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.4.2007)
Meclis
Araştırması Önergesi
1.-
Muğla Milletvekili Fahrettin ÜSTÜN ve 33 Milletvekilinin, hayvancılık
sektöründeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/434) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/4/2007)
11 Nisan
2007 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşimini açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN
- Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre veriyorum. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini,
buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, beş dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı
vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Şanlıurfa'nın düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü münasebetiyle
söz isteyen Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol'a
aittir.
Buyurun
Sayın İzol. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
IV. -
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Şanlıurfa
Milletvekili Zülfikar İzol'un, Şanlıurfa'nın
düşman işgalinden kurtarılışının
87'nci yıl dönümü münasebetiyle, mücadelenin Kurtuluş Savaşı'nı
kazanmamızdaki katkısına ilişkin gündem dışı
konuşması
ZÜLFİKAR
İZOL (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Şanlıurfa'mızın kurtuluşunun
87'nci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Peygamberler
ve kahramanlar şehri Şanlıurfa'nın düşman
işgalinden kurtuluşunun 87'nci yıl dönümü olarak kutlanan
11 Nisan, Millî Kurtuluş Savaşımıza büyük katkı
yapması açısından önemli günlerimizden birisidir.
(AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
Şanlıurfa,
11 Nisan 1920'de yerel önderlerin ve halkının yaptığı
onurlu, anlamlı ve soylu bir mücadelenin sonunda, tarihte kendi
kendini kurtaran şehirlerden birisi olma onurunu Urfa'nın
tarihine yazmıştır. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
15
Eylül 1919'da İngilizler ile Fransızlar arasında yapılan
Suriye Antlaşması sonucu, İngiliz kuvvetleri Urfa'dan
çekilmiş ve şehir, 31 Ekim 1919'da Fransız işgaline
uğramıştır. Maraş, Antep ve Adana'nın
işgalinde olduğu kadar, Urfa'nın da Fransızlar tarafından
işgaline, Anadolu'nun her tarafından tepkiler gelmiştir.
Fransızlar halkı yıldırmak için baskı, zulüm ve
sert uygulamalara yönelmiş, bununla da yetinmeyerek, uzun süreli
işgal planları yapmışlardır. Fransızlar
işgal ettikleri diğer Türk şehirlerinde olduğu
gibi, Urfalıların da onurlarını kırıcı
davranışlarda bulunmuşlar, Fransızların
işbirlikçileri olan Ermenilerin halka karşı
kışkırtıcı ve tahrik edici davranışları
tepkiyle karşılanmış olup, yöre halkı birlik
ve beraberlik içinde, işgalci Fransızlara karşı
tek vücut olmuştur. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
Urfa'da
Jandarma Komutanı Ali Rıza Bey ile Belediye Başkanı
Hacı Mustafa önderliğinde kurulan Urfa Müdafai Hukuk Cemiyeti
Başkanlığına getirilen Ali Saip Bey bölge halkı
ve aşiret liderlerine mektup yazarak, Fransızlara karşı
ayaklanma için hazırlıklara başlamıştır.
Ali Saip Bey, Siverek'te Cudi Paşa, Sait Bey, Hacı Mustafa
Kâmil ve amcam İzollu Bozan Bey gibi
(AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
aşiret ileri gelenleriyle
görüşüp, kuvvet toplamalarına yardımcı olmalarını
istemiştir. Fransızlara karşı başlayan genel
ayaklanmaya, inançlarından başka bir şeyleri olmayan
Urfalı, köylüsüyle kentlisiyle bir bütün olarak katılmış,
büyük bir kuvvet oluşturmuşlardır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bağımsızlığı
ve özgürlüğü kişiliğinin bir parçası olarak gören
kahraman Urfa halkı bu işgale daha fazla dayanamamış,
Mustafa Kemal Paşa'nın emir, direktifleriyle kurtuluş
hareketini başlatmıştır. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Millî amaçlar uğruna,
yerel imkânlarla savaşa başlayan yürekli ve inançlı
millî kuvvetlerin silah ve teçhizatı zayıf olmasına
rağmen, işgalci Fransızları topraklarından
atmayı başarmıştır. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar) Şanlıurfalıların
bağımsızlık için yürüttükleri anlamlı mücadeleler,
ülkemizin kurtuluşunda da önemli rol oynamıştır.
Şanlıurfa'da başlatılan kurtuluş mücadelesinin
kazanılması, diğer şehirlerde başlatılan
millî hareketler için de esin kaynağı olmuştur. Urfa halkının
kararlı tutumu ve vatan aşkıyla gösterdiği güçlü
direniş üzerine, Fransız kuvvetleri, 11 Nisan 1920 sabahı
Urfa'yı terk etmeye başlamışlardır. 11 Nisan
günü Şanlıurfa halkı tarihe altın harflerle geçtiler,
kanlarıyla çeliği erittiler, namus ve şereflerini
düşmandan kurtardılar, düşman çizmeleriyle kirletilen
toprakları temizledir. Esaret işareti olan, Şanlıurfa
Kalesi'nde Tılfındır Tepesi'nde, dalgalanan düşman
bayrağının yerine şanlı Türk Bayrağını
dikme şerefine eriştiler. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Buyurun Sayın İzol, devam edin.
ZÜLFİKAR
İZOL (Devamla) - Urfa halkı, Anadolu'nun diğer şehirleri
gibi özgürlük ve istiklaline sahip çıkmış, gurur duyacağı
haklı bir başarı elde etmiştir.
O
gün, karanlıktan kalan Şanlıurfa'yı aydınlattılar.
O gün, esaret zincirini kırdılar, ebedi olarak özgürlüklerine
kavuştular. O gün, bizim gücümüzü dünyaya tanıttılar.
O gün, Müslümanlara, Müslümanların silahsız da kalsa, askersiz
de olsa; kadın, çocuk, ihtiyar ile düşmanı yok edeceklerini,
vatanlarını kurtaracaklarını tüm dünyaya ispat
ettiler.
Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; cumhuriyetin temel
değerlerine, üniter devlet yapısına ve demokrasiye
bağlılığı asla tartışılmayacak
Şanlıurfalılar, seksen yedi yıl önce kazanılan
zaferin yaratıcıları ve mirasçıları olarak,
kuşkusuz, haklı bir gurura sahiptirler. Urfa topraklarını
terbiyesizce ve haksızca çiğneyen düşmana, hak ettikleri
cezayı ve cevabı geciktirmeden vermişlerdir. Urfa'nın
kurtuluşu ülke içinde sevinçle karşılanırken,
Fransız basını işgallerin ve masum insanların
kanlarının dökülmesinin haksızlığını
dile getiren haberler yazmışlardır.
Değerli
arkadaşlarım, bu kutsal mücadelenin sonucu olarak
"Şanlı" unvanını almaya hak kazanmış
ve bu zaferin anısını yaşatmak için "Urfa"
ismi yüce Meclisimiz tarafından "Şanlıurfa"
olarak değiştirilmiştir. Her 11 Nisan günü, işgalden
kurtuluşa, esaretten özgürlüğe, karanlıktan aydınlığa,
zorluktan esenliğe çıkıştan Şanlıurfa'da.
Yurdumuzun her karış toprağını şehit kanlarıyla
yoğurarak bizlere emanet eden atalarımıza karşı
minnet borcumuz sonsuzdur.
Şanlıurfa'mızın
kurtuluş bayramını canı gönülden kutlar, yurdumuzun her türlü savaş,
afet ve belalardan korunmasını temenni eder ve bu vesileyle,
bütün şehitlerimizi Allah'tan rahmetle anıyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın İzol.
Gündem
dışı ikinci söz, Yalova'da kurulması düşünülen
termik santralle ilgili söz isteyen Yalova Milletvekili Muharrem
İnce'ye aittir.
Buyurun
Sayın İnce.
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce'nin, Yalova'da kurulması düşünülen
termik santralin çevreye verebileceği zararlara ilişkin
gündem dışı konuşması
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
enerji sorunu uzun zamandır dile getiriliyor. Bütün ülkeler
kalıcı çözümler üretmek peşinde, tabii ki biz de bu durumdayız.
Bugün, ülkeler, petrol, kömür santralleriyle ve bunların doğada
yaptığı yıkımdan ve insan sağlığını
tehdit etmesinden dolayı temiz enerji kaynaklarına
ulaşmak için var gücüyle çalışıyorlar. Tabii ki bu
yarış ülkemizde de sürmekte ve 10/5/2005 tarihinde yenilenebilir
enerji kaynaklarıyla ilgili, 22/2/2007 tarihinde de Enerji Verimliliği
Kanunu'nu hep birlikte kabul ettik.
Hepimiz
biliyoruz ki, bugün, NASA, termik santrallerin yapımı durdurulsun
diye çağrıda bulunuyor. Avustralya bunları bir bir kapatıyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Temmuz 2005 tarihinde Türkiye'yi
termik santraller konusunda iki kez mahkûm ediyor. Avrupa Konseyi,
Yatağan, Yeniköy ve Gökova için uyarılarda bulunuyor.
Şimdi,
böyle bir ortamda, Yalova'da bir fabrika, termik santral, ithal kömürle
çalışan bir termik santral kurmak istiyor. 100 megavatlık
bir santralde bir yıl içinde 45 bin ton kükürtdioksit, 750 ton karbonmonoksit,
32.500 ton katı partikül, 5.660 ton kül çıkacak. İki tip
kül çıkıyor, bunlardan (F) tipi külleri çimento fabrikaları
kullanıyor. Şu anda Türkiye'de 16 birim külün 3 birimini
ancak çimento fabrikaları kullanıyor. Bu konuda da kamuoyu
yanıltılıyor. Riskin sıfırlanması mümkün
değil.
Bu
konuda, Meclisimizde bu dönemde 20 yazılı soru önergesi,
4 Meclis araştırması istenmiş.
Peki,
bu santral nereye kurulmak isteniyor? Üç büyük kentin, İstanbul'un,
Bursa'nın, Kocaeli'nin ortasında, her bir büyük kente bir saat
mesafede, yüz ölçümünün yüzde 60'ı ormanlarla kaplı, yüzde
26'sı tarım alanı ve Türkiye'deki kesme çiçek üretiminin
1/3'ünü karşılayan bir il ve yılda 144 milyon adet kesme
çiçek üreten bir il ve 13 milyon adet, yılda dış mekân süs
bitkisi üreten bir il. Kayın, meşe, gürgen, ıhlamur
ağaçlarının bir cenneti. 43 köyünün 41 tanesi orman köyü,
2 tanesi orman kenarı olan bir il. 2 kaplıcası olan çok
ender illerden birisi. 1911 yılında Roma'daki kaplıcalarla
ilgili olimpiyatlarda altın madalya almış bir kaplıcayı
bünyesinde barından bir il. Cumhuriyetin yazlık başkenti,
Atatürk'ün 19 Ağustos 1919'dan 1 Şubat 1938'e kadar 330 gün konaklamış
olduğu, cumhuriyetin en temel kurumlarının Türk Tarih
Kurumunun, Türk Dil Kurumunun temellerinin atıldığı
bir yer. Aynı zamanda Bizans, aynı zamanda Osmanlı, aynı
zamanda tarihî bir doğa cenneti.
Böyle
bir kentte termik santral kurulması demek, burada asit yağmurlarıyla
birlikte bu kentin yok olması demektir. Çok memnun olduğum
bir şeyi yüce meclisimizle paylaşmak istiyorum. Yalova
Milletvekilimiz Sayın Şükrü Önder, dün, burada, gündem
dışı konuşma yaptıktan sonra, Sayın Çevre
ve Orman Bakanının "Kesinlikle buna müsaade etmeyeceğiz"
sözlerini Yalovalılar bir müjde olarak algıladılar,
bugün Yalova'da bayram yaşanıyor. Ben de, Yalova'nın
bir milletvekili olarak, Çevre ve Orman Bakanımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Umarım, bu sözünün arkasında duracaktır.
Umarım, bu, Sayın Osman Pepe'nin kişisel bir sözü değildir,
devletin bir sözüdür, Çevre Bakanlığının bir sözüdür;
buna inanmak istiyorum.
Ayrıca,
değerli arkadaşlarım, Yalova'da ender görülen, cumhuriyet
tarihimizde, demokrasi tarihimizde ender görülen bir ilki
başlattık biz. İktidar ve muhalefet milletvekili, ikimiz
birlikte basın toplantısı yaparak imza kampanyası
başlattık. Hemen hemen siyasi partilerin, bir iki tanesi
hariç, hepsi bizi destekledi. Milletvekillerimiz önde olduğu
sürece biz de bu işi destekliyoruz diye yürekten gönül koydular,
baş koydular bu işe.
Değerli
arkadaşlarım, beli plastikten yapılmış politikacılarla,
tayin peşinde koşan bürokratlarla ve gazetelerine reklam
peşinde koşan gazetecilerle bir kenti yönetemeyiz, bir
ülkeyi yönetemeyiz. İnsanlar onurlu durdukları takdirde,
nelerin başarılabileceğini hep birlikte gösteririz.
Ben
diyorum ki, Yalova, cumhuriyetin yazlık başkentidir, buna
tanıklık etmiş bir kenttir ve bu kadar önemli bir kent, sadece
Yalova milletvekillerine bırakılmayacak kadar önemli
bir kenttir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
- Sayın İnce, lütfen toparlayınız.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Meclisimizdeki her bir milletvekilinin bu
olayla ilgileneceğine yürekten inanıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, diyorum ki, bize kül yutturamazsınız,
bizi asit yağmurlarına mahkûm edemezsiniz, biz buna izin vermeyeceğiz.
Bu termik santralin bacası bile bu kenti bitirecektir, arsalarımızın,
dairelerimizin değeri düşecektir, turizm çökecek, emekliler
göçecek, tarım bitecek, ormanlar ölecek, bunun hesabını
kim verecek diyoruz ve ilgili firmaya, vazgeçtiğini söyle,
yoksa, Yalova sana dar gelecek diyoruz ve tekrar, iktidar partisi
milletvekilimiz Sayın Şükrü Önder'e, Çevre ve Orman Bakanımıza
ve bizleri Yalova'da destekleyen bütün siyasi partilere, sivil
toplum örgütlerine, Yalovalılar adına, yürekten teşekkürlerimi
sunuyorum.
Saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın İnce.
Gündem
dışı üçüncü söz, geçici işçiler hakkında söz
isteyen Çorum Milletvekili Agâh Kafkas'a aittir.
Buyurun
Sayın Kafkas. (AK Parti sıralarından alkışlar)
3.- Çorum
Milletvekili Agâh Kafkas'ın, geçici işçilerin daimi
işçi kadrosuna veya sözleşmeli statüye geçirilmesi düzenlemesinin,
hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde yapıldığına
ilişkin gündem dışı konuşması
AGÂH
KAFKAS (Çorum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2006
yılında altı aydan daha fazla süreyle istihdam edilen,
merkezî yönetimde bulunan 44.250, KİT'lerdeki 26 bin ve mahallî
idarelerdeki 148.474 çalışan, toplam 218.733 işçi kardeşimizin,
geçici işçi kadrosundan sürekli işçi kadrosuna ya da sözleşmeli
statüye geçirilmesiyle ilgili bir düzenlemeyi geçen hafta birlikte
gerçekleştirmiştik.
Bunun
maliyeti yaklaşık 1 katrilyon lira, yani 897 milyon YTL maliyet
üstlenilmiştir. Bu düzenleme yapılırken, yarınından
endişe duyan, her gün tedirgin işe giden insanların,
umutsuzluk bir yaşam felsefesi hâline gelmiş insanların
yarınlarına daha sağlıklı bakabilmeleri,
kamudaki verimliliği artırarak daha sağlıklı bir ortamda
çalışmalarını sağlayacak bir düzenleme
adına bu gerçekleştirilmiştir. Bu gerçekleştirmeyi
yaparken temel kriterimiz adalet ve hakkaniyet ölçüsünün kesinlikle
dışına çıkılmamıştır ve bu düzenleme
yapılırken hangi sendikanın üyesidir, hangi fabrikada
çalışır, hangi belediyededir, hangi dönemde işe
girmiştir gibi hiçbir ayırıma meydan verilmeksizin tamamıyla
objektif kriterler çerçevesinde yapılmıştır. Örneğin,
merkezî yönetime dört yıl içerisinde Hükûmetimizin aldığı
geçici işçi sayısı 10 bindir ve bunun 8 binden fazlası
üniversitelerde çalışmaktadır. Örneğin, Orman
Bakanlığında çok sayıda arkadaşımız
geçici kadrodan sürekli kadroya geçmiştir. Ormanda toplam
17.575 tane insan çalışmaktadır. Bunlardan sadece
1.878 tanesi kadroluydu, bunların içerisinden 2.288 kişi
kapsam dışı kalmaktadır, diğerleri kadroya
geçmektedir.
Ormana,
dört yıl içerisinde tamamı, topu topu iktidarımız
döneminde alınan geçici işçi sayısı 500'dür ve bu
500 tanenin hepsinin kadroya geçtiği de söylenemez. O nedenle
şunu açıklıkla söylüyorum ki, burada objektif kriterler
kıstas alınmıştır. Bir bu ufak burukluğumuz
vardır. Çok az sayıda, sadece kampanya ve kampanya işçilerini
kapsayan çok az sayıda arkadaşımız kalmıştır.
Onların da maalesef, hepimizin bildiği gibi, sadece iki
ay, üç aylık bir çalışma süresi içerisinde çalışanlara,
inşallah, temenni ediyoruz ki, ekonomideki gelişmeler,
çalıştıkları iş yerlerindeki iş imkânlarını
genişleterek onların da çalışabilecekleri
iş süresini uzatıp ve inşallah kadroya geçirmek de bize
nasip olacaktır diye umuyorum. Değerli arkadaşlarım,
bir başka boyutuna da burada dikkatinizi çekmek istiyorum:
4/C'liler bu kapsamda değildi. 4/C kapsamında olup çalışan
insanlar da, bildiğiniz gibi, özelleştirme nedeniyle sokağa
bırakılmış insanlardı bu kardeşlerimiz
ve emekliliği yaklaştığı hâlde olma
imkânından mahrum insanlardı. 4/C kapsamında bunlar istihdam
edilmiştir, yılda on ay çalışacakları bir
işleri olmuştur ve inşallah, bunların çalışma
süresini ve ücretleriyle ilgili düzenlemeyi yapmak da bize nasip
olacaktır diye düşünüyorum. Yani, buradaki temel kriter,
hakkaniyet, adalet ölçüleri içerisinde ve hiçbir sendikal ayrım
yapılmaksızın, hiçbir siyasal ayrım yapılmaksızın,
218 bin insanımıza, yaklaşık 1 katrilyon lira kaynak
aktarılarak onların daha sağlıklı koşullarda
ve yarınlarına daha emin bir şekilde bakacakları
bir düzenleme yapılmıştır. Çok sayıda tebrik
ve teşekkür mesajları ulaşmıştır, hem partimize
hem bize.
Ben,
bütün, 218 bin kardeşimize, aileleriyle, kendileriyle, çocuklarıyla
birlikte, bundan sonraki yaşamlarında mutluluklar diliyorum.
Bu yapılan düzenlemenin, ülkemize, ülkemiz ekonomisine katkılar
sağlamasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum Sayın Kafkas.
Gündeme
geçiyoruz.
"Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları" vardır.
B) ÇEŞİTLİ
İŞLER
1.- Anayasa'nın
102'nci maddesine göre, Cumhurbaşkanı adaylarının,
16 Nisan 2007 Pazartesi gününden başlamak üzere 25 Nisan 2007
Çarşamba günü saat 24.00'e kadar Meclis Başkanlık Divanına
bildirilmesi gerektiğine ilişkin Başkanlık duyurusu
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri, Anayasa'nın 102'nci maddesine göre,
Cumhurbaşkanı adaylarının, 16 Nisan 2007 Pazartesi
gününden başlamak üzere 25 Nisan 2007 Çarşamba günü saat
24.00'e kadar Meclis Başkanlık Divanına bildirmeleri
gerekmektedir.
Genel
Kurulun bilgilerine sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin bir önerge
vardır, okutuyorum:
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS
ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Muğla
Milletvekili Fahrettin Üstün ve 33 milletvekilinin, hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/434)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülke tarımı ve hayvancılığı
sürekli gerilemekte ve bu durum ülkemizi net ithalatçı konumuna
getirmektedir. Ülke nüfus hızının artışına
karşın et ve süt üretimi orantılı olarak artmamaktadır.
Durum bu şekilde devam ederse ülke insanımızın
hayvansal protein açığı artacaktır.
1980'li yıllarla başlayan
ithal hayvan furyası büyükbaş hayvancılığımıza
darbe vurmuş. Kalitesi ve döl verimi çok düşük olan bu ithal
hayvanlarla ülkemizde hiç görülmeyen IBR hastalığı
ülkenin her yönüne yayılmıştır.
Özelleştirme furyası sonucu
EBK, SEK ve Yem Sanayi ile ilgili kuruluşlar kapatılmış.
Ülke hayvancılığı kaderiyle baş başa
bırakılmıştır.
Soruların araştırılarak,
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 üncü ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması yapılması
arz ve teklif ederiz.
1) Fahrettin Üstün (Muğla)
2) Şevket Arz (Trabzon)
3) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
4) Ali Arslan (Muğla)
5) Gürol Ergin (Muğla)
6) Ali Cumhur Yaka (Muğla)
7) Bülent Baratalı (İzmir)
8) Mustafa Yılmaz (Gaziantep)
9) Osman Kaptan (Antalya)
10) Nail Kamacı (Antalya)
11) Mehmet Küçükaşık (Bursa)
12) Yılmaz Kaya (İzmir)
13) Osman Özcan (Antalya)
14) Abdurrezzak Erten (İzmir)
15) Enver Öktem (İzmir)
16) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
17) İsmet Atalay (İstanbul)
18) Ufuk Özkan (Manisa)
19) Mehmet Işık (Giresun)
20) Mehmet Parlakyiğit (Kahramanmaraş)
21) Gökhan Durgun (Hatay)
22) Mustafa Özyurt (Bursa)
23) Hakkı Ülkü (İzmir)
24) Kemal Sağ (Adana)
25) Halil Tiryaki (Kırıkkale)
26) Uğur Aksöz (Adana)
27) Oya Araslı (Ankara)
28) Atilla Kart (Konya)
29) Sedat Pekel (Balıkesir)
30) Erdal Karademir (İzmir)
31) Vezir Akdemir (İzmir)
32) Mustafa Gazalcı (Denizli)
33) Hasan Güyüldar (Tunceli)
34) Mehmet S. Kesimoğlu (Kırklareli)
Gerekçe:
Hayvancılık sektörü, beslenmenin
yanında ulusal sanayiye hammadde sağlamasıyla önemlidir.
Et, Süt, deri gibi hayvansal maddeleri işleyen giyim, gıda
sanayi kolları hayvancılığa bağımlıdır.
Bu ürünlerin yerini tutacak hammaddeler, özellikle gıdalar
başka kaynaklardan karşılanamaz.
Hayvancılık sektöründe
makine, enerji, akaryakıt ve döviz girdileri, diğer sektörlere
göre oldukça düşüktür. İşsizlik sorununun çözümünde
en ucuz istihdam maliyetine sahip sektör hayvancılık sektörüdür.
Yukarıdan sayılan nedenlerden
dolayı hayvancılık, toplumların vazgeçemeyeceği
üretim biçimlerinden biridir.
Hayvancılık sektörünün
en önemli sorunu ise yem sorunudur. Sektörün girdilerinin yaklaşık
% 70'ini yem oluşturur.
Ülkemizin hayvan varlığına
göre hesaplandığında 30 milyon ton civarında kaba
yem açığı vardır. Ayçiçeği, soya, mısır
gibi tane yemlerde dışa bağımlıyız. Tarım
alanlarında yem bitkisi ekiliş alanları daha % 5'ler seviyesinde.
Oysa, iyi bir hayvancılık için tarım alanlarının
en az % 30-yüzde 40'ında yem bitkisi üretmemiz gerekiyor.
Yıllardır özelleştirilen
SEK, EBK ve Yem Sanayinin ardından, meraların tahribi ve meraların
amacının dışına çıkarılması hayvancılığın
tamamen yok olmasına neden olacaktır.
Suni tohumlama uygulamalarına
dünyada 2. ülke olarak başlamamıza rağmen uygun olmayan
tohumların kullanılmasıyla genetik ilerleme istenen
düzeye çıkarılamamıştır.
Özellikle 1980'li yıllarla
başlayan ithal hayvancılık politikaları onca döviz
kaybına neden olmuş, getirilen hayvanların çoğu
kesime sevk edilmiştir.
Son dönemlerde yem fiyatlarının
çok artmasına karşın süt fiyatlarının gerilemesi
hayvancılık için ciddi sorun olarak görülmektedir.
Türkiye'de 1980-2005 yılları
arasında büyükbaş hayvan sayısı azalmıştır.
Çeşitli hayvan hastalıkları
üretimi olumsuz etkilemektedir. Şap, tüberküloz, brucelloz gibi
salgın hayvan hastalıkları hâlâ endemiktir.
Hayvan kaçakçılığının
önlenememesi ve hayvan hareketlerinin yeteri ölçüde kontrol altına
alınamaması bu hastalıklarla mücadeleyi zorlaştırmakta
ve yayılmasına da neden olmaktadır.
Terör, göç, hayvancılık
politikaları ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığında
uygulanan "reorganizasyon" adı altındaki
teşkilatlanma da ülke hayvancılığı ve tarımını
olumsuz etkilemiştir.
Türkiye çayır-mera varlığının
yaklaşık üçte 1'i Doğu Anadolu Bölgesinde yer almaktadır.
Hayvan varlığı ve verimi açısından istenen
alınamamakta, bölge için organize hayvancılık bölgeleri
oluşturulamamakta, bu da bölgedeki olumsuzlukları ve
işsizliği etkilemektedir.
Ülkemizde artan nüfusa paralel
olarak hayvansal protein tüketimi yetersiz olup, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde organize hayvancılık bölgelerinin
kurulması hem işsizliği önleyecek hem de ülke ekonomisine
katkılar sağlayacaktır. Bölgede trilyonlara mal olabilecek
fabrikalar için çalıştırılabilecek işçi sayısına
oranla hayvancılığa verilecek destekler önemli istihdamlar
sağlayacaktır.
Konunun Parlamento gündemine taşınıp,
enine boyuna tartışılması ve kalıcı çözümler
bulunması, aynı zamanda, ülkemiz iç barışı
için de çok büyük bir önem arz etmektedir.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması
konusundaki ön görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:
D)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
Van Milletvekili Mehmet Kartal'ın, (6/2532) esas numaralı
sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/450)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gündemin sözlü sorular kısmının
1120 nci sırasında yer alan (6/2532) esas numaralı sözlü
soru önergemi geri alıyorum.
Gereğini saygılarımla
arz ederim.
Mehmet Kartal
Van
BAŞKAN - Sözlü soru önergesi
geri verilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun,
İç Tüzük'ün 19'uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır,
okutup oylarınıza sunacağım.
V. -
ÖNERİLER
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
Gündemdeki sıralamanın yeniden düzenlenmesine ilişkin CHP Grubu
önerisi
11.04.2007
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu'nun,
11.04.2007 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün
19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündemi'nin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler kısmının, 191 inci sırasında
yer alan 578'e 1 inci Ek Sıra Sayısının bu kısmın
5 inci sırasına alınması önerilmiştir.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisi lehinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Kart. (CHP
sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
İSKİ mülkiyetinde ve tasarrufunda bulunan 15 adet taşınmazın
Su Vakfına kiralanması sürecinde yapılan işlemin
görevi kötüye kullanma niteliğinde olduğunu, Danıştay
2. Dairesi 12/5/2003 tarihli kararıyla tespit ediyor. Nedir buradaki
suçlama? Bakıyoruz, İSKİ yönetiminde görev alanlar
aynı zamanda Su Vakfında da görev alıyorlar. Sanıklar
arasında bulunan Recep Tayyip Erdoğan yönünden Anayasa'nın
83'üncü maddesi gereğince dosyanın tefrik edildiğini
görüyoruz. Diğer sanıklar Ali Müfit Gürtuna, Veysel
Eroğlu, Selami Oğuz ve Profesör Doktor Hasan Zuhuri Sarıkaya
yönünden ise lüzumu muhakeme kararı verildiğini görüyoruz.
Aslında sözünü ettiğimiz bu eylem, bu dosya, diğer dosyalardaki
eylemler yanında hafif kalıyor.
Bakıyoruz, bir diğer dosyada
şöyle bir iddia var: Metro inşaatını yapan firmadan,
firmanın aldığı işe karşılık 840
bin dolar komisyon alındığı, bu bedelin, Recep Tayyip
Erdoğan'a yakın olan iki firmanın kayıtlarında
sahte belgelerle hizmet alımı olarak gösterildiğine
dair belge ve raporlardan söz ediyorum değerli arkadaşlarım.
Bu iki firmanın bugün de Sayın Başbakanın himayelerinde
olduğunu biliyoruz. Mahkûmiyet kararına rağmen, trilyonlara
ulaşan belediye ve hazine zararlarının Albayraklar
firmasından tahsili yönünde hiçbir işlemin yapılmadığını
görüyoruz. Tarafımızdan verilen onlarca soru önergesine
rağmen, bu konuda belediye ve hazinenin üstüne düşen görevi
yapmadığını görüyoruz. Bu firmalardan birinin
ise Seydişehir'de korunmaya, himaye edilmeye devam edildiğini
görüyoruz. Seydişehir'de Mayıs 2006 tarihinden bu yana soygun
ve işgal sürdürülmesine rağmen, başta Sayın
Başbakan olmak üzere, Hükûmetin bu soygun ve işgali himaye
ettiğini ve kayıt dışı bir şekilde tesisin
içinin boşaltılmasına göz yumduğunu görüyoruz.
Birileri çıksın bunlara cevap versin. Demagoji yapmadan,
polemik yapmadan, karalama yapmadan birileri çıksın bunlara
cevap versin.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; aslında bir zihniyeti ve bu zihniyeti kararlı
bir şekilde hayata geçiren bir kadrodan söz ediyorum. Bakıyoruz,
bir başka dosyada, yine Sayın Başbakanla bağlantılı
olan bir başka dosya da, İGDAŞ'ta murahhas aza olarak görev
yapan Enerji Bakanı Hilmi Güler'in birileri adına -aynen
müfettiş raporundaki ifadeyle söylüyorum- gayriyasal yollardan
toplanan paralara kasa olarak nezaret ettiğine dair raporların
varlığını görüyoruz. Yaşadığımız
süreçte de bu ilişkilerin, bu türlü ilişkilerin mevcut olduğuna
ve sürdürüldüğüne dair ciddi bulgular ve dosyalar var. Bu örneklerin
yeni dönemce onlarca örneğini hep birlikte kamuoyu görüyor
ve değerlendiriyor.
Tüm bu dosyaların ve raporların
ortak özelliği şu sayın milletvekilleri: Recep Tayyip
Erdoğan ve maiyetindekiler hakkında, ciddi aşamalar
kazanmış yargılama dosyaları ve raporlar var. Kamuoyu
haklı olarak ve endişeyle şunu merak ediyor: Bu illegal
ilişkilerin varlığını gösteren bunca bulguya
rağmen Meclis bu ilişkileri neden görmezden geliyor? Yasal
sürecin işlemesi neden engelleniyor? Bu sürecin ilerleyen dönemde,
yakın zamanda yönetim krizi yaratacağını ve Türkiye'de
hukuki ve siyasi anlamda kaos doğacağını neden
görmezden geliyor?
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; bu ilişkiler ağı içinde, Recep Tayyip
Erdoğan'ın şahsıyla iş birliği ve kader
birliği içinde olan dar, ancak kabul etmek gerekir ki, etkili
olan bir kadronun davranışlarını burada sorgulamıyorum.
O, ayrı bir bahis. Bu kadronun siyasi ve kişisel kaygılarla
davrandıkları açık. Kendilerine göre gerekçeleri
var. Benim sözlerim, bu ilişkiler ağı dışında
kalan ve inanıyorum ki AKP Grubunun çoğunluğunu
teşkil eden kadrolara yönelik. Bu kadro, bu yapıya ve bu sürece
nasıl gözlerini yumar, nasıl görmezden gelir? Türkiye'nin
yakın geleceğinde doğması kuvvetle muhtemel olan
hukuki ve siyasi krizleri neden görmezden gelir, nasıl görmezden
gelir? Bu vebale iştirak etmenin yaratacağı gelişmeleri
ve sorumlulukları nasıl öngörmez? Hadi, milletvekilliği
sürecinde, başlangıcında bu ilişkiler bilinmiyordu.
Ancak, her geçen gün bu ilişkiler bütün boyutlarıyla ve vahim
sonuçlarıyla ortaya çıkıyor.
Bütün bu sürece rağmen, yoksa
şöyle mi diyoruz: "Biz bunları zaten biliyoruz, öteden
beri biliyoruz. Bunların bizim için önemi yok. Biz işimize
bakarız, bizim için gerisinin önemi yok" mu diyoruz? Bunları,
birileri çıksın, somut olarak anlatsın, cevaplandırsın
değerli arkadaşlarım.
Bakıyoruz...
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Kanaltürk'ü
de anlat da dinleyelim.
ATİLLA KART (Devamla) - Anlatayım,
onu da anlatayım değerli arkadaşım.
Bakın, yukarıda sözünü
ettiğim bütün kadro ve sözcüler, bakıyoruz, belge ve dosyalarıyla
anlattığımız bu süreçlere ve bu sorulara cevap
vermek yerine, değerli arkadaşlarım, Meclis içinde
laf atma konusunda -şu anda o kişilerden bir kısmı
var, bir kısmı yok- tetikçilik görevini üstlenen bazı
milletvekilleri aracılığıyla, kendilerince benim
avukatlık dönemime ilişkin bir olayı gündeme getirmek
istiyorlar. Biraz sonra bunu ifade edeceklerine dair bugün âdeta
suçüstü durumda yakalanan arkadaşlarımız var. Nedir
bu? Şunu inançla, gururla, kararlılıkla ifade ediyorum:
Hesabını vermediğim, veremeyeceğim hiçbir olayım
bugüne kadar söz konusu olmadı.
Bu şirketle ilgili görevim
de bunlardan birisidir sayın meslektaşım.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hangi
şirket? Hangi şirket olduğunu söyleyin.
ATİLLA KART (Devamla) - On dört
ay, on beş ay yasal zeminde avukatlık görevini sürdürdüm.
Bunun eleştirilecek, bunun kınanacak bir yönü olabilir
mi?
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Konuyu bilmediğimiz için anlayamıyoruz Sayın
Kart. Hangi konudan bahsediyorsunuz?
ATİLLA KART (Devamla) -
Şirketin yapısı ve yönetimindeki yanlışlıkları
gördüğüm için de kendi irademle ayrıldım. Birileri gibi
ihaleye fesat karıştırmadım...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Nereden ayrıldınız bilmiyoruz ki!
BAŞKAN - Sayın Dağcıoğlu,
lütfen...
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Bilmiyoruz ki!
ATİLLA KART (Devamla) - ...birileri
gibi sahtecilik yapmadım, birileri gibi hırsızlık
yapmadım, nitelikli dolandırıcılık yapmadım,
görevi kötüye kullanmadım, yine birileri gibi yurt içinde ve
yurt dışında din istismarı yaparak para toplamadım.
Elinizde her türlü devlet gücü var. Benim suç teşkil eden veya mesleki
kurallara aykırı davrandığımı gösteren
herhangi bir bilgi ve belge bulup da bunun gereğini yapmıyorsanız,
namertsiniz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
Benim bu anlamda hiçbir suç
ilişkisi içinde olmadığımı bilip de buna
rağmen kendince müphemiyet yaratmak ve karalama amacıyla
bunları dile getiriyorsanız, bu takdirde de müfterisiniz.
MUSTAFA CUMUR (Trabzon) - Peki, senin
yaptığın nedir?
BAŞKAN - Sayın Cumur
ATİLLA KART (Devamla) - Buyurun,
ikisinden birini tercih edin. Ben ne yapıyorum değerli arkadaşım?
Ben dosyalardan söz ediyorum, yargılama dosyalarından söz
ediyorum, üç yıldır bunlardan söz ediyorum
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- İstifa et.
ATİLLA KART (Devamla) - Benim
bir yargılama dosyam yok. Benim iki tane yargılama dosyam
var. Nedir o dosyalar? Avukatlık görevini yaparken savunma
sınırını aştığım ifade ediliyor.
Ben neden utanç duyuyorum biliyor
musun? Orada, dokunulmazlık listeleri yayımlandığı
zaman, sahtecilikten, ihaleye fesattan, dolandırıcılıklardan
yargılananların yanında benim de adım geçiyor.
Ben bunun ezikliğini yaşıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bunun mahcubiyetini yaşıyorum. Bunun
için de diyorum ki, bana savunma hakkımı verin diyorum.
AHMET YENİ (Samsun) - İstifa
et, kolaylaşır.
ATİLLA KART (Devamla) - Bunun
için diyorum ki, sizlerden cevap çıkmadığı için,
sizler gözünüz kapalı, talimatla, refleksle iş yaptığınız
içindir, ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdum.
Bırakın, yani bir tarafta
Aslında, neyi yaşıyoruz
biliyor musunuz? Bakıyorsunuz, aslında, AKP yönetiminde
etkili olan bir kadronun, nasıl bir adaletsiz anlayışa
ve karalamaya dayalı bir zihniyete sahip olduğunu görüyoruz.
Bakıyoruz, bir taraftan haklarında onlarca dosya olan -neden
dolayı? Zimmetten dolayı, dolandırıcılıktan
dolayı, ihaleye fesat karıştırmaktan dolayı-
ve yargılama aşamaları hız kazanan ve hatta
mahkûmiyet aşamasına varan dosyalar bulunduğu halde,
parmak gücüyle o dosyaların yargılanmasını engelliyorsunuz.
Hakkında, bırakın bir dosyayı, bir belge olmayan,
hakkında bir mesleki soruşturma olmayan, suç dosyasından
söz etmiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kart, lütfen
toparlayınız.
ATİLLA KART (Devamla) - Hakkında
bir mesleki dosyası olmayan, bir disiplin soruşturması
olmayan birileri hakkında da, kalkıyorsunuz, namert bir
şekilde -onun kaydı şartını ifade ettim, ihtirazi
kaydını ifade ettim- o ihtirazi kayıtla ifade ediyorum,
namert bir şekilde veya müfteri bir şekilde o iddiaları
dile getiriyorsunuz.
Burada biraz, lütfen, sağduyulu
olun, biraz, lütfen, sorumlu olun. Kanaltürk'ten söz ettiniz, kayıtlar
elinizde, Kanaltürk'e bir hibe yapıldıysa, kayıt
dışı bir bağış yapıldıysa, bunun
gereğini yapmayan da namerttir! (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) - Git,
orada anlat!
ATİLLA KART (Devamla) - Bunun
gereğini yapmayan da namerttir!
Kanaltürk'e ne yapılmış?
Kanaltürk'e diğer partiler gibi yasal zemin içinde reklam veya
benzeri uygulamalarla birtakım ödemeler yapılmış.
(AK Parti sıralarından gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Allah
Allah!
ATİLLA KART (Devamla) - Bu ödemelerin
gayriyasal olan, bu ödemelerin gayriahlaki olan bir boyutu varsa,
bunun gereğini yaparsınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Halkımız
anlıyor bu işleri!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Şer odaklarını desteklemeyin!
ATİLLA KART (Devamla) - Nitekim,
bunu yapmak için mali baskıyı, mali terörü üç aydır,
dört aydır, beş aydır uyguluyorsunuz; ama, hiçbir bulgu
göremediğiniz için, hiçbir bulgu tespit edemediğiniz içindir
ki, yasal süreci işletemiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
Türkiye, bakın, son derece kritik bir dönemden geçiyor. Burada,
bu kamuoyu huzurunda kendinizce birtakım tepkiler verebilirsiniz;
ama, ben sizleri, baş başa kaldığınız zaman,
kendi özel ortamınızda, kendi grup ortamınızda bu
dediklerimizi bir kez daha düşünmeye davet ediyorum. Bu anlamda,
Türkiye'de hukuki anlamda, siyasi anlamda bir kaosun doğmaması
adına sizleri sorumlu ve sağduyulu davranmaya bir kez daha
davet ediyorum.
Genel Kurulu bu düşüncelerle,
bu değerlendirmelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim
Sayın Kart.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
lehinde söz isteyen Berhan Şimşek, İstanbul milletvekili
(CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) - Aleyhine
konuşulduktan sonra konuşsun Sayın Başkan, sıra
öyle değil mi?..
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Şimşek.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin lehinde
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
2002 yılının Nisan
ayında bu kürsüde yapılan bir konuşmada "Yasalar
değişiyor, bakanlar değişiyor, hükûmetler değişiyor,
partiler değişiyor. Değişmeyen bir şey var:
Gayrimeşru paranın gücü değişmiyor." diyor
konuşmacı ve devam ediyor: "Bunlara bakan dayanmıyor,
partiler dayanmıyor, hükûmetler dayanmıyor, hepsi bu güçlü
gayrimeşru sermaye tarafından yıpratılıyor
ve bitiriliyor. Demokrasi âdeta bunlar için varmış. İktidara
yürüyen partinin genel merkezine doğru yürümeye başlarlar,
anında dilleri değişir, renkleri değişir, söylemleri
değişir." sözleri söylenmiştir bu kürsüden.
3 Kasım seçimlerinde iktidar
değişti, hatta iktidara gelen sizler de değiştiğinizi
söylediniz, millî görüş gömleğini çıkardığınızı
söylediniz. Ama, maalesef, milletvekiliniz Sayın Zeki Ergezen'in
yaptığı tespitler değişmedi. Tek değişen
şey: Hortumların yönü değişti, yolsuzlukların
adı "Ali Dibo" oldu. Maalesef, iktidarda olan partinizin
genel merkezine daha önce yürüyenler yürümeye başladılar.
Ancak, bugün görüşülmesini istediğimiz fezleke, bu yürüyüşün,
daha İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlık
döneminde yürüyüşe başladığı ortaya
çıkmıştır. İSKİ mülkiyetinde ve tasarrufunda
bulunan 15 taşınmazın Su Vakfına kiralanması
sürecinde yapılan işlemin görevi kötüye kullanma niteliği
taşıdığı 2003 yılında Danıştay
tarafından tespit edildi. O tarihte, bakıyorsunuz, İSKİ
yönetiminde yer alanlar Su Vakfının da yönetiminde bulunuyorlar.
Yani, sol cepten sağ cebe, sağ cepten sol cebe ilişkisi.
Bu dosya, sizin, yağan yağmurdan değil de -şarkıda
ifade ettiğiniz gibi- Su Vakfının sularında
ıslandığınızı göstermektedir.
Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; Türkiye'de dokunulmazlık kurumu suistimal
edilmektedir ve Türkiye'deki dokunulmazlık âdeta seçilmiş
krallar yaratmakta. Hukuk devletinde kimsenin hukukun önünde üstünlüğü
birbirinden ötede olmaz. İhaleye fesat karıştıran,
görevi kötüye kullanan, bilet kalpazanlığı yapan, cürüm
işlemek için teşekkül oluşturanlar da dokunulmazlık
sınıfına girmektedir herhâlde. "Dokunulmazlığı
kaldıracağım" diye söz verip kaldırmayarak,
başta Başbakan olmak üzere, hakkında dokunulmazlık
dosyalarının kaldırılmasına ilişkin fezlekeler
bulunan arkadaşlarınıza bu süreçte hizmet ettiniz.
"Dokunulmazlığımı kaldırın" diye
feryat eden Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerini, size örnek
teşkil etmesin diye duymamazlığa geldiniz. Af niteliğinde
düzenlemeler yaptınız. Maliye Bakanı Kemal Ağabey'e
hizmet ettiniz. İhale verdiğiniz iş adamlarına
hizmet ettiniz. Gece yarısı operasyonlarında TÜPRAŞ'ı
sattınız, Oferlere, "yönetmelik yetmezse yasa çıkarırız"
diyen Kutmanlara hizmet ettiniz. Kamudan özele, içeriden dışarı,
yoksuldan zengine kaynak transferinde bulundunuz.
Sayın Başbakanın
oğlu, kardeşlerini bursla yurt dışında okutan
iş adamının kayınbiraderinin gemisini almış.
Hayırlı, uğurlu olsun. Ama, Başbakan ve oğlunun
gemi satın alabilecek kadar parası var ise, Sayın
Başbakan, El Kadı'ya kefil olacak kadar parası var ise,
başkasının parasıyla çocuğunu Amerika'da
bursla okutması doğru mu değerli arkadaşlarım?
(CHP sıralarından alkışlar)
Maliye Bakanının oğlu
mısır ithalinde ve likit yumurta üretiminde, Ulaştırma
Bakanının ve Başbakanın oğlu gemi ticaretinde,
armatör mahdumlar hükûmeti oldunuz. Milletin çocukları KPS
stresinde, sizin çocuklarınız ballı kurumlarda, ballı
maaşlar alıyor. TOKİ'de, Mecliste, Türk Standartları
Enstitüsünde akraba taallukat hükûmeti oldunuz. Milletin çocuklarının
sınava girdiği kurumlara, siz, kendi çocuklarınızı
sınavsız yerleştirdiniz.
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- O çocuklar zeki!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Sayın Meclis Başkanı, bu Mecliste çalışan garibanları,
işçileri, görmemezlikten gelirken, yakınlarına, yeğenine,
akrabalarına kadrolar dağıttı. Yani, milletin
çocuklarına yok. Size oy veren fakir fukaranın çocuklarına
yok, ama, sizin çocuklarınıza çok!
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, hizmet etmediğiniz cumhurun başkanı olmak
istiyor Sayın Başbakan. Hukukçuların görüşlerini
hukuku zorlamak olarak değerlendiriyorsunuz. Bu görüşlerin,
sizin önünüzü kesmek için uydurulduğunu iddia ediyorsunuz.
Anayasa'nın 104'üncü maddesi "Cumhurbaşkanı
Türk
Milletinin birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını,
devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını
gözetir." demektedir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa
bir Başbakan Anayasa emri olan mahkeme kararlarını uygulamadığı
için tazminat ödemiştir. Yine, cumhuriyet tarihinde ilk defa
bir Başbakan, fezlekeleriyle birlikte cumhurbaşkanlığına
aday olmayı düşünmekte. Anayasa hükümlerini uygulayan
Sayın Başbakan, Anayasa'nın uygulanmasını nasıl
çözecek, gözetecek, uygulayacak? Yargıya "Efendi, o senin
işin değil, ulemanın işi." diyen bu Başbakan
yargıyla nasıl uyum içinde çalışacak? Nasıl
Cumhurbaşkanı olacak? Anayasa "Cumhurbaşkanı
milletin birliğini temsil eder." diyor. Türk milletini bir
alt kimlik olarak gören, bu vatanın varlığı, birliği,
bütünlüğü için canlarını şehit veren Mehmetlere
"kelle" diyen biri cumhurbaşkanı olabilir mi? 30
bin yurttaşımızın katili teröriste "sayın"
diyen, Türkiye'nin Kerkük'e müdahale etmesi durumunda "Diyarbakır'a
müdahale hakkımı kullanırım." diyen Barzani'ye
mektubunda "Sevgili Kardeşim" diyen biri cumhurbaşkanı
olabilir mi? Bu sözleri söyleyen kişi, milletin birliğini
temsil edebilir mi?
"Resmî ideoloji ırkçı
bir kişilik taşıyor. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti'nde
yirmi yedi etnik grup yaşamakta. Bu yapısıyla millî bütünlüğü
koruması mümkün değildir. Bu yirmi yedi etnik grubun bu varlıklarının
tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir.' gibi
tezler yanlıştır." diyen biri cumhurbaşkanı
olabilir mi?
"Türkiye kendisine din olarak
Kemalizm'i almış ve başka hiçbir dine hayat hakkı
tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir." diyen
biri cumhurbaşkanı olabilir mi?
CAHİT CAN (Sinop) - Sana yakışır
cumhurbaşkanlığı, sen olursun!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bir diğer sorununuz, askerî bağımsızlığın
tehlikeye girmesi
"NATO'nun baskısı elimizi kolumuzu
bağlıyor." diyen, ama, Başbakanlığı
sırasında Büyük Orta Doğu Projesi'nde ABD'ye yandaş
olan biri cumhurbaşkanı olabilir mi?
SABRİ VARAN (Gümüşhane)
- Olur.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- "Resmî ideoloji ırkçı bir kişilik taşıyor.
Bu yapısıyla da millî bütünlüğün korunması mümkün
değil." diyen biri Cumhurbaşkanı olabilir mi?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Seni yapalım
İstiyorsan sen ol!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bakın, bu sözleri Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 1993
yılında, "İkinci Cumhuriyet Tartışmaları"
kitabında yazmıştır, röportaj vermiştir.
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- İstiyorsan aday ol!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Aynı kitapta muhabir soruyor: "Millî bütünlüğün korunmasından
söz ettiğiniz bu değişim süreci içerisinde, diğer,
ülke içinde yaşayan bazı gruplar millî yapı içinde kalmak
istemezlerse ne olur?" Sayın Erdoğan cevaplıyor:"Onun
kararını yine halk verecek." "Örneğin, Kürtler
biz ayrı yaşamak istiyor..." diyebilirler. Sayın
Erdoğan "Bu durumda, belki Osmanlı eyaletler sistemi
benzeri bir şey yapılabilir." Muhabir soruyor:
"Bağımsızlık isterlerse, tamamen ayrılmak
isterlerse
" Sayın Erdoğan cevaplıyor: "Bu
toprak üzerinde böyle bir bağımsız yapıyı kurma
kudreti varsa, kurar" diyor. Muhabir
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Yalan!..
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Yalansa
Burada! Bu kitabı toplattı mı, mahkemeye
verdi mi?
Muhabir soruyor: "Coğrafi
bütünlükten kastınız Misakımillî sınırları
mı?" Sayın Erdoğan cevaplıyor: "Ona orada
hudut tayin edemem." Bir ülkenin sınırları konusunda
hudut tayin edemeyen, sizin vicdanınıza soruyorum, cumhurbaşkanı
olabilir mi?
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Olur.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Bu ülkenin sınırlarını tanımayan cumhurbaşkanı
olabilir mi? Bu ülkenin sınırları bellidir ve başbakanın
da, cumhurbaşkanının da görevi bu sınırları
korumaktır. Bu sözleri söyleyen "cumhurbaşkanı"
sıfatıyla devletin varlığını, bağımsızlığını,
vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü koruyacağına
yemin eden kişiyle aynı kişi olabilir mi değerli
arkadaşlarım? Arkasında yolsuzluk iddiaları içeren,
dosyaları, fezlekeleri olan birisi cumhurbaşkanı
olabilir mi?
CAHİT CAN (Sinop) - Büyükşehir
Belediye Başkanıyken dokunulmazlığı yoktu!
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- Sizin vicdanınıza sesleniyorum: Halk, Türk milleti, bu
anlayışta birinin cumhurbaşkanı olamayacağını
biliyor, ama sizler milletin vekili olarak vicdanınızda
bunu bilin değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
MURAT YILDIRIM (Çorum) - Vicdanımızın
sesi onu söylüyor zaten!
METİN KAŞIKOĞLU (Düzce)
- Başbakanımız, Genel Başkanımız
BAŞKAN - Sayın Kaşıkoğlu,
lütfen.
BERHAN ŞİMŞEK (Devamla)
- "Demokrasi amaç değildir, araçtır" diyen, demeç
veren, demokrasiyi içselleştirmemiş, cumhuriyeti kanıksamamış
biri cumhurbaşkanı olabilir mi?
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Keser döner sap döner, gün gelir hesap
döner! (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
"Dönecek, dönecek" sesleri)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Şimşek.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
aleyhinde söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili... (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
CHP âdeta müflis tüccar edasıyla
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Tüccar sensin!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Batmış bir tüccarın acelesiyle
(AK Parti sıralarından
alkışlar)
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Siz batmışsınız, siz!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Batmış bir tüccarın...
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Batmış bir tüccarın...
ATİLA EMEK (Antalya) - Hesap!
Hesap! Hesabını ver!
BEKİR BOZDAĞ ( Devamla) -
acaba şurayı da karıştırsam bir şey bulabilir
miyim düşüncesiyle
ATİLA EMEK (Antalya) - O hesapların
BAŞKAN - Sayın Emek
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
bataktan kendini kurtarmak için, oradan buradan bir şeyler bulma
gayreti.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Batakta sen batmışsın!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Şimdi bakıyorum
Sayın Şimşek konuştu, Sayın
Kart da konuştu burada.
ATİLA EMEK (Antalya) - Dosyalar
orada, dosyalar orada.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Şöyle bakıyorum, yeni
olan ne söylediler diye bakıyorum, yeni olarak söyledikleri
bir şey yok.
ATİLA EMEK (Antalya) - Verdin
mi hesabını?
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sağır mısın?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Dünde söylediklerini tekrar var, eskide söylediklerini tekrar
var. Eski devirlerde
ATİLA EMEK (Antalya) - Dosyalar
eskimedi.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
zamanlarda, şurada burada, vay efendim şudur, vay efendim
budur diye konuşmalar var.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Hesap görülünceye kadar
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ben bundan üzülüyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) - Üzülme,
üzülme; hesap ver.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Üzülüyorum, üzüntümü de sizlerle paylaşmak istiyorum, bir.
İkincisi, Sayın Başbakan,
belediye başkanlığını bıraktığı
tarihten bugüne doğru bir hesap ederseniz, geriye doğru,
milletvekili olduğu tarih 9 Mart 2003 tarihidir. Ondan önceki
dönemde milletvekili değil, herhangi bir dokunulmazlığı
yok. Belediye başkanı olduğu dönemde milletvekili
değil, herhangi bir dokunulmazlığı yok.
ATİLA EMEK (Antalya) - Dosyalar
niye geldi? Dosyalar Mecliste.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Hah işte! Şimdi ben onu sormak istiyorum, onu sormak istiyorum.
ATİLA EMEK (Antalya) - Dosyalar
Mecliste.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Belediye başkanı, dokunulmazlığı yok. Daha
sonra hapse yolu düşüyor, şiirden düşüyor; hırsızlıktan,
yolsuzluktan değil, namussuzluktan değil.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Arkasında da durmuyor şiirin!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ama, sizin arkadaşlarınızdan biri, İSKİ'de
çaldığı iddiasıyla yargılanıp mahkûm oluyor.
Eğer Tayyip Erdoğan bir hata etseydi, emin olun, Tayyip Bey'e
karşı özel yasaklar, özel kanunlar, özel barikatlar koymak
için kendini vazifeli görenler, emin olun başkaca yerlerden bulurlardı,
ama bulamadılar, bulma şansları da yok.
Şimdi, o dönemde -ben geçen de
söyledim- Türkiye'de hükûmet yok muydu? Vardı. Kime rağmen
vardı? Tayyip Bey'e rağmen bir hükûmet vardı. Açığını
fellik fellik arayan, didik didik didikleyen, müfettiş üstüne
müfettiş gönderen, dosyaları tetkik eden bir yapı vardı.
Ben buradan milletime sesleniyorum: Tayyip Bey'e karşı bu
hıncı içinde taşıyanlar, orada ufacık bir nokta
bulsalar idi üzerine giderler miydi gitmezler miydi? Ben vicdanlarına
onu bırakıyorum. Eminim, bu millet bunun cevabını
verecektir. Hükûmet yok. O zaman kolluk güçleri var, onlar yok. Savcılar
var, yok. Mahkemeler var, yok. Bakıyorsunuz, birdenbire, parti
kuruyor, yeniden dosyalar geliyor gündeme. Bakıyorsunuz, Türkiye
ayrı bir noktaya doğru gidiyor, cumhurbaşkanlığı
seçimi var, yeniden dosyalar geliyor gündeme. Sürekli bir biçimde
kirlilik ve çamur atma yöntemiyle ön alma, ön kesme gayretleri...
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O
dosyaları CHP mi hazırladı?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bunların hiçbirisi netice vermeyecektir.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) - O
dosyaları savcılar hazırlamadı mı?
BAŞKAN - Sayın Çetin...
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bu millet sizi de, tanıyor bizi de tanıyor; Tayyip Erdoğan'ı
da biliyor, sizi de biliyor, sizin zihniyetinizi de biliyor! (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Ama, bakın, Sayın Baykal
burada bütçe konuşmaları sırasında konuştu,
şimdi Sayın Şimşek de konuştu. Ben dinlerken konuşmalarını...
Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili Anayasa'da yazan kriterler
var. 100'üncü madde yazıyor, özellikleri şudur diyor.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- 100 değil, Anayasa'yı öğren! 101'den başlar.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
101'inci madde. 102'nci madde de diyor ki: Şu usulle seçilir.
Şimdi bakıyoruz, kriterler
orada, seçim usulü orada, seçilecekler burada, seçilecekler burada.
Çok net, çok açık. Ama öte yandan, bir bakıyoruz, Baykal diyor
ki: Efendim, şunlar şunlar olmazsa cumhurbaşkanı
olmaz.
TUNCAY ERCENK (Antalya) - "Sayın
Baykal" diyeceksin!
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) -
"Sayın" de, "sayın" de!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Sayın Şimşek de diyor ki: Efendim, şöyle şöyle
olmazsa cumhurbaşkanı olmaz. Ben şimdi, kendi kendime
ve burada millet adına size soruyorum: Bizim Anayasa'mız
kaç tane? Bir tane mi, iki tane mi? Benim bildiğim, bir tane Anayasa'mız
var, o da 1982 Anayasası. Orada cumhurbaşkanının
nitelikleri ve seçim usulü çok net yazmıştır. Acaba,
"Baykal kriterleri", "CHP kriterleri" diye, cumhurbaşkanı
kriterleri vazeden başkaca bir anayasa mı var, gizli bir
anayasa mı var? Bu anayasa varsa, nerede, kimlerin elinde? (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Gizli bir kimlik var, gizli bir kimlik!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Benim bildiğim, anayasal demokrasilerde anayasalar alenidir,
kurallar da alenidir.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Gizli bir kimlik var Sayın Vekilim!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Tayyip Bey veya bu kadro cumhurbaşkanını seçecek, olması
gereken de olacaktır. Bundan endişeniz olmasın, ama
Türkiye'nin kurtuluşu ve ileri gitmesi için bazı şeylere
ihtiyaç var. Uygun görürseniz ben de kendimce onları sıralamak
isterim: Türkiye'nin "Baykal kriterleri" veya "CHP kriterleri"ne
ve bu kriterlere uygun bir cumhurbaşkanına değil, millete
rağmen milletçi, halka rağmen halkçı, devlete rağmen
devletçi, laikliğe rağmen laikçi CHP zihniyetinden ve bu
zihniyetin gölgelerinden kurtulmaya ihtiyacı vardır.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Türkiye'nin, Anayasa'ya sadık
kalacağına dair yaptığı yemine sadakat gösteren,
Anayasa'da ne yazıyorsa ona uymayı şiar edinen, Anayasa'da
yazan kurallara uygun yapılan seçimi hukuki, anayasal ve
meşru gören, Anayasa ve hukuka inanmış, hukuku ve yürürlükte
olduğu sürece anayasal kuralları içine sindirmiş,
bunları tartışma konusu yapmayan siyasetçiye ve siyasi
kadrolara, ancak
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Ne oldu?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ezberin şaştı!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Bekle, cevabını ben söylüyorum.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Kim yazıverdi onu sana?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Ben yazdım ben! Şimdi gördüğün zaman göreceksin.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Canın sağ olsun.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
"Gördüğün zaman göreceksin!" Bravo! Şaşırdın,
dilin dolaşıyor!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Anayasa'yı içine sindirememiş, Anayasa'yı görmezden
gelen, anayasal kuralları yok sayan, bundan daha ileri giderek
kendi kurallarını Anayasa kuralları gibi vazeden,
"Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz." veya
"Bir şey sadece Anayasa'da yazıyor diye doğru olmaz."
veya cumhurbaşkanı, başbakan, bakan veya milletvekili
olabilme koşulları Anayasa'da tartışmadan uzak ve
açık yazdığı hâlde bu kuralları görmezden gelen
veya yok addederek kendilerini ve kendi düşüncelerini anayasa
hükmü gören ve hatta kendi anlayışlarını Anayasa'dan
daha üstün görüp, Anayasa yerine kendi görüşlerini ikame etmek
isteyen
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Üç nokta
var orada!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Anayasa'nın benimsediği kriterlere değil de Anayasa'ya
rağmen şu şu kriterlere uyan cumhurbaşkanı,
başbakan, bakan veya milletvekili olur diyerek kendilerini
Anayasa, millet ve Meclisten büyük gören siyasetçilerden ve siyasi
kadrolardan esas kurtulmaya ihtiyaç vardır.
Türkiye'nin, egemenliğin kayıtsız
şartsız millete ait olduğuna, "Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir." ilkesinin Anayasa ve Meclis duvarı
ve kitaplarda yazılı bir kural olmayıp, millet iradesinin
her alanda hür ve gür yansıması için çalışmayı
bir ibadet anlayışı içinde kendisine şiar edinmiş
siyaset anlayışına ve siyasi kadrolara, "Egemenlik
kayıtsız şartsız millete aittir." ilkesinin
Anayasa'da, Meclis duvarında veya kitaplarda yazılı
olmasını kâfi görüp sadece bununla, lafla övünmeyi benimsemiş,
fakat egemenliğin millete ait olduğu kuralının
her alanda fiilen uygulanmasına sıra geldiğinde zaman
zaman tereddüt gösteren, zaman zaman bunun sınırlanmasının
doğru olduğunu söyleyen, millet iradesinin devlet yönetimine
ve hayatın her alanına hür bir biçimde yansımasını
bir türlü içine sindirememiş, millî iradeyi hazmetme kapasitesi
gelişmemiş ve olgunlaşmamış, özde değil,
sadece lafta demokrat olduğunu söyleyen siyasetçi ve siyasi
kadrolardan kurtulmaya ihtiyacı vardır.
Türkiye'nin, iktidar olmak için
millî iradenin desteğinin şart olduğuna inanan ve millet
desteğinden geçtiğini kabul eden, millet desteğini elde
etmek için aleni ve hukuki yollardan yarışan, proje ve fikir
üreten, demokrasi dışı yollara tevessül etmeyen siyaset
anlayışına; millî irade desteğiyle iktidara gelme
umudunu kesmiş, iktidar olmak için kriz ve kaos tellallığı
yapan, sık sık ara rejim özlemlerini dile getiren, ara rejim
özlemcileriyle dirsek temasında olduğunu ima eden, muhataplarını
ima usulü de olsa darbe tehdidiyle tehdit etmekten çekinmeyen,
"zaman zaman birileri de bunların kulağına
fısıldasa" diye özlemlerini dile getiren siyasetçi
ve siyaset anlayışından da kurtulmaya ihtiyacı
vardır.
Türkiye'nin, milletin teveccühünü
kazandığında kendi sorumluluğunun katlanarak
arttığına inanan, milletten aldığı teveccühe
teşekkür etmek için gecesini gündüzüne katarak çalışan,
millet oy vermediğinde de nedenlerini arayıp bulan ve seçim
sonucundan ders çıkaran ve milletine küsmeyen ve milleti itham
etmeyen siyasetçiye ve siyasi kadrolarına; millet oy vermediğinde
milleti unutan ve şımaran, millet kendisine oy vermediği
zaman ise "bu millet cahil, bizi anlamıyor, bakın,
eğitim seviyesi ve ekonomik seviyesi yüksek yerlerde biz birinci
partiyiz; işçinin, köylünün, esnafın
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
TUNCAY ERCENK (Antalya) - Orada soru
işareti var.
BAŞKAN - Sayın Bozdağ,
lütfen toparlayınız.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Topluyorum Sayın Başkan.
"
lise mezununun oyu ile profesörün
ve üniversite mezununun oyu bir olursa tabii biz iktidar olamayız,
tabii AK Parti iktidar olur" diye kendi aralarında, özel sohbetlerinde
kendilerini herkesten üstün ve her şeyi bilir
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Nereden biliyorsun? Ayıp, ayıp!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
kendileri dışındaki herkesi cahil, milleti dahi kendisiyle
eşit ve hukuk devletinin kurallarına uygun görmeyen siyasetçi
ve siyaset anlayışından kurtulmaya ihtiyacı vardır.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Falcı oldun artık, falcı! Türkiye'nin yalandan kurtulmaya
ihtiyacı var.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -
Esas, Türkiye'nin, Tayyip Erdoğan'a ve onun zihniyetine ihtiyacı
vardır. İktidar oldu Sayın Başbakan, belediye
başkanıyken. İstanbul ne oldu? Hizmete kandı.
Başbakan oldu, Türkiye'de her bir yanda hizmeti gördü. Milletle
devlet AK Partiyle barıştı, yine AK Partiyle yoluna devam
edecektir. Müflis tüccarların defter karıştırmasıyla
sonuç alması dün mümkün olmadı, bugün olmayacak, yarın
da olmayacaktır.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bozdağ.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Muzaffer Külcü, Çorum Milletvekili.
Buyurun Sayın Külcü. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
MUZAFFER KÜLCÜ (Çorum) - Sayın
Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
sizleri saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar, aylardır,
özellikle son döneme mahsus olmak üzere, Cumhuriyet Halk Partisi,
nedense -gündemi meşgul etmek amacıyla zannediyorum- sürekli
bu tür önerileri buraya getiriyor ve her gün en az milletin iki saatinin
çalınmasına sebebiyet veriyor. Şimdi, buraya geldi,
iki değerli arkadaşımız, muhalefet partisinin
iki değerli üyesi. Su Vakfında yönetim kurulu üyesiymiş,
gayrimenkulü kiraya vermişler. Efendim, Hilmi Güler'le ilgili
bir rapor hazırlanmış. Metropol AŞ'de birisine ihale
verilmiş ve Sayın Başbakanın on yıl, on beş
yıl önce yapmış olduğu konuşmalar.
Değerli arkadaşlar, on
beş yıl önce yapılan konuşmalarla ilgili -bu memleketin
hâkimi var, savcısı var- dava açılacaksa açılırdı,
sonuçlanacaksa on yılda da, on beş yılda da bunlar bitmiş
olurdu. Ne yazık ki, böyle yeniden bunları çevirip çevirip
buraya getiriyorsunuz, milleti de boşu boşuna meşgul
ediyorsunuz.
Bakınız, bu dokunulmazlıkla
ilgili meseleyi takdim ederken de sadece sanki Türkiye Cumhuriyeti
milletvekillerinde böyle bir dokunulmazlık var yahut da son dönemde
getirilmiş gibi bir takdim içerisindesiniz.
Değerli arkadaşlar, dönün,
bakın, 1924 Anayasası'ndan 1982 Anayasası'na kadar bütün
anayasalarımızda dokunulmazlık konusu düzenlenmiş.
Bu bir.
İki: Türkiye Büyük Millet Meclisi
bu dönemde dokunulmazlıkla ilgili bir komisyon kurdu ve o kurulan
komisyonun hazırlamış olduğu bir rapor var. Bakınız,
şurada 25 tane ülke var. Bu 25 tane ülkenin hepsi Batı toplumlarıdır,
Batı ülkeleridir ve bu ülkelerin hepsinde de milletvekili dokunulmazlığı
vardır. Eğer özgür bir yasama çalışması yapılacaksa
bu dokunulmazlığın, değerli arkadaşlar, bu
dokunulmazlığın mutlaka var olması lazım.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Seçimden önce verdiğiniz sözü unuttunuz mu?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- İhtiyacın mı var?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ha, bize
diyorsanız "Seçim meydanlarında sınırlandırmaya
söz verdiniz." Evet, söz verdik ve biz bu millete ne söz vermişsek
hepsini yaptık.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Nerede yaptınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Eğer sınırlandırmaya varsanız buyurun, gelin
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Dokunulmazlık size lazım, bize değil.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Helal olsun sana!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
siyasetçisini
de, yargı mensubunu da, bürokratını da, yargılamaya
engel ne kadar kanun varsa hepsinin üzerinde uzlaşalım
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Aldattın, aldattın!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
anlaşalım
ve birlikte bir yasa çıkaralım. Ama, öyle "Şurasından
alalım, burasından alalım, milletvekillerinin yasama
faaliyetini yapamaz hâle sokalım." diyorsanız, kusura
bakmayın, sizin niyetiniz o zaman üzüm yemek değil, sizin
niyetiniz bağcıyı dövmek. Ha, bağcıyı ne
biz dövdürürüz ne de milletimiz dövdürür, kusura bakmayın.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- İhtiyacın mı var dokunulmazlığa, ihtiyacın
mı var?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bu
iş o zaman böyle devam eder.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Olur, ihtiyacın varsa, kaldırma
hadi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Niye
kaldırmadınız? 1924'ten 1950'ye kadar tek başınıza
iktidardınız. Niye kaldırmadınız o dönemde?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Parmağın yeterli, kaldırmasan da olur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Çıkarsanıza, ne duruyorsunuz? Çıkarın hadi bakalım.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Öyle
laf atma oradan, gel, burada söyle.
Değerli arkadaşlar, bakın,
siz, yolsuzluk ve
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Seçime kadar sana süre, ihtiyacın varsa kaldırma. Seçime
kadar süre veriyoruz sana, haydi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bakın,
bizim ihtiyacımız yok.
ALİ RIZA BODUR (İzmir)-
Şu dosyalara bir bak o zaman, kimler var orada.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Siz, dokunulmazlık
ve yolsuzluk kavramlarını yan yana konuşarak burada,
bu Parlamentoda bir gerginlik yaratıyorsunuz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - O
dosyalara bak da kimler olduğunu söyle.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Buna
hakkınız yok, buna hakkınız yok. Bu neye benziyor
biliyor musunuz? Hani o yaprak yiyen adamların hikâyesi var ya.
Siz herhâlde öyle yapıyorsunuz, iktidar olduğunuz zamanlarda
öyle yaptınız, zannediyorsunuz ki AK Parti de bu tarafta
oturduğu için öyle yapıyor. Korkmayın, AK Parti böyle
yapmıyor arkadaşlar. AK Parti, milletine söz vermiş,
dürüstlüğüne yemin etmiş ve milletin kör kuruşuna halel
getirmeyen bir kadrodur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Millet ne kadar dürüst olduğunu öğrenmeli!
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Televizyondan söz vermedi mi Başbakan?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ayağını mı kaldırdı söz verirken?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Onun
için, değerli arkadaşlar, bir panik içerisinde olmayın.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Söz verirken ayağını mı kaldırdı kardeş!
BAŞKAN - Sayın Uzdil, lütfen,
sabreder misiniz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bakın,
özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesine getirip
işi kilitliyorsunuz.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Başbakan yalancı mı? Söz verdi.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Zannediyorsunuz
ki bunları konuşunca AK Partinin Bakanlarında, Genel
Başkan Yardımcısında, Genel Başkanında,
tepe yönetiminde bir zafiyet meydana getireceksiniz. Bakalım,
onu da konuşalım.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun yani! Söz
verdi o.
MUZZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Tayyip
Erdoğan öncesine de bakalım, Tayyip Erdoğan sonrasına
da bakalım. Var mısınız? Yapalım mı bunun
muhasebesini?
BAŞKAN - Sayın Külcü, lütfen
Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Külcü.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun? Söz verdi
bir defa.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - İstanbul'da
10 milyonu aşkın insan içmeye su bulamazken
İZZET ÇETİN (Kocaeli) -
Sen Başbakana "yalancı" mı diyorsun? O söz verdi
halka.
BAŞKAN - Sayın Çetin
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Tayyip
Erdoğan oraya geldi, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı oldu ve önceden birilerinin cebine akan musluklar
ve pas akıtan, pislik akıtan musluklar bir yıl sonra Istranca
Dağları'ndan gelen suyu milletimizin evine akıttı.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- On beş gün sonra su da yok.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Evet,
birilerinin cebine akıyorken milletin evine akmaya başladı.
İşte, Tayyip Erdoğan'ın farkı bu. Anlamadığınız
şey bu.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- On beş gün sonra su yok, su. Çekmece Gölü kurudu. Yeter, yalan
söyleme!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Suyun
akışının yönü değişti. Suyun akışının
yönü değişti, Türkiye'de de değişti, İstanbul'da
da değişti. Bağırsanız da çağırsanız
da artık bunu tersine çeviremezsiniz.
Bak, başka
Başka, başka
İstanbul'da çöp yığınları vardı. Sayın
Şimşek, siz iyi bilirsiniz onları. Çocuklar üstüne
çıkardı, çöpleri dikip "Sözen'in gül bahçesi" yazardı
üstüne. Ne oldu onlar? Tayyip Erdoğan geldi, Tayyip Erdoğan
geldi, işçilerin ödenmeyen paralarını ödedi ve
İstanbul'u pis kokulardan kurtardı. Birileri bizi o pis kokuların
içine çekmeye çalışabilir, orada o kokuya alışmış
olabilirler, ama, kusura bakmayın, biz o kokuya dayanamıyoruz,
biz orada durmayız, o kokuya bizi bulaştıramazsınız.
Tayyip Erdoğan'ın farkı budur sizden.
Evet, bakın, başka ne oldu?
İstanbul'a yollar yapıldı, köprüler yapıldı,
kavşaklar yapıldı, milyonlarca fidan dikildi, İstanbul
yeşillenir hale geldi, on binlerce öğrenciye burs verildi,
fakire fukaraya KİPTAŞ konutlar yaptı, aş evleri
kuruldu. Ne oldu biliyor musunuz? Bunlar yapılınca birilerini
telaş sardı, korku sardı. Dediler ki, İstanbul'u kazanamaz
dediğimiz Tayyip Erdoğan Ankara'ya yürüyor. İşte
korku bu. O korkuyla, o telaşla başlandı değerli
arkadaşlar, peşi peşine davalar açıldı
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Milletin parasıyla yaptınız, kendi paranızla
yapmadınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Peşi
peşine davalar açıldı.
Müfettişler oraya gönderilirken hangi vaatlerle gönderildi,
biz bunların hepsini biliyoruz. Kimlere neler vaat ettiler, o
dönemin siyasi şartları neydi, Tayyip Erdoğan da bunu
biliyor, biz de biliyoruz, milletimiz de biliyor.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Kendi parasıyla mı yaptı?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Onun
için, hiç böyle bağırıp çağırmayın.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Milletin, garibanların parasıyla yaptı!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - O zorlama
açılan davalar, zorlama açılan davaların hepsi bir bir
bitiyor ve Genel Başkanımız da arkadaşları
da hepsi bunların, beraat ediyorlar.
Aslında, siz ne yapıyorsunuz
biliyor musunuz? Siz, AK Partiyle değil, milletle uğraşıyorsunuz,
çünkü milletimiz, 3 Kasım 2002'de bizimle ilgili ne kadar iddia
varsa bunlara inanıp inanmadığını oyladı
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- İki ay sonra göreceğiz.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Göreceğiz seçimlerde.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
ve üçte
2'sini, bu Parlamentonun üçte 2'sini de AK Partiye verdi, üçte 2'sini
de AK Partiye verdi.
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Göreceğiz, az kaldı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Siz,
milletle savaşıyorsunuz.
Değerli arkadaşlar
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Siz niye erken seçimden kaçtınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Evet ve
bunun cezasını da çekiyorsunuz, muhalefette bile eriyorsunuz,
muhalefette bile eriyorsunuz ya!
Bakın, gelin
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Erken seçimden niye kaçtınız?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Gelin
Gelin, bu dilinize pelesenk ettiğiniz şeyleri bırakın,
bırakın bunları. Benim oğlum bina okur, döner döner
yine okur.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) - Nal
toplayacaksınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bırakın
bu masalları, bu hikâyeleri, gelin, sizinle bir anlaşma yapalım.
Siz, olmaz da
ERDOĞAN KAPLAN (Tekirdağ)
- Üç ayınız kaldı, üç ayınız!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bakın,
olmaz da gelin sizinle bir anlaşma yapalım
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Bizimle anlaşma
yapma!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Olmaz
da bir gün iktidar olursanız, bir gün iktidar olursanız AK
Parti Hükûmetinin, Tayyip Erdoğan Hükûmetinin
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- AKP'nin
AKP'nin
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
180
milyar dolardan 400 milyar dolara çıkardığı gayrisafi
millî hasılayı 1 trilyona nasıl çıkarabilirsiniz?
(CHP sıralarından gürültüler)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Halk aç! Halk aç!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Gelin,
bir projeniz varsa, bunları konuşun burada.
Değerli arkadaşlar, dört
yılda TOKİ'nin yirmi beş yılda yaptığının
5 katı konut yaptık. Kime? Fakire, fukaraya, garip gurebaya.
Varsa bir projeniz, gelin, onları konuşun burada.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Daha işçilerin parasını ödemediniz.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
İftar çadırlarında avantaları topladınız.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Başka, başka neyi konuşun biliyor musunuz? Cumhuriyet
hükûmeti boyunca 3.856 kilometre duble yol yapılmış, o
yolsuzlukla itham ettiğiniz Tayyip Erdoğan dört yılda
onun 2 katı duble yol yapmış. Gelin, bunu konuşun burada!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Kimi zengin etti yolda?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Gelin,
burada Bolu Tüneli'ni konuşun, yılan hikâyesine dönmüştü.
Bitirilemeyen Bolu Tüneli'ni konuşun.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Ben oradaydım, boş otobüsler vardı. Her otobüste iki kişi
vardı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Başka
Hafta sonu Karadeniz bayram yerine döndü. Her taraf
şenlik alanıydı, şenlik alanı. Gelin, Karadeniz
Sahil Yolu'nu konuşun, ama, siz bilmezsiniz bunları. Niye?
Siz yol deyince neyi hatırlarsınız?
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Doğru, biz hırsızlık bilmeyiz, bilmeyiz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - İSKİ'yi
hatırlarsınız, ASKİ'yi hatırlarsınız,
Yuvacık'ı hatırlarsınız. Niye? Onları hatırlatan
kelimenin içinde de "yol" var ya.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Ya! Ya!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Siz yol
olarak sade onu bilirsiniz. Ya
Siz sadece onu bilirsiniz. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
VEZİR AKDEMİR (İzmir)
- O yolsuzluklar size ait.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, şimdi, bakın, şu Kanaltürk meselesi.
Sayın Kart, Sayın Atilla Kart diyor ki: "Efendim, her televizyona
siyasi partiler nasıl reklam veriyorlarsa, Cumhuriyet Halk
Partisi de 3 milyon dolarcık
"
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Külcü, lütfen
toparlar mısınız.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Siz kanal kurdunuz
Kanal kurdunuz siz
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Biz o konularda sizinle aşık atamayız.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Şimdi, Sayın Kart, 3 milyon dolarcık reklamı nasıl
verdinizse biz bilmiyoruz amma
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Bilmiyorsan öğretelim, gel.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Bakın,
biz diyoruz ki arkadaşlar
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Senin yaşın küçük, ağabeylerine sor, onlar bilir.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
hazine,
devlet, millet bu parayı yanlış işlere tevessül etmeyin
diye veriyor. Siyaset yapıyorsunuz, paraya ihtiyacınız
var, yanlış işlere girmeyin, başkasına muhtaç
olmayın, ihtiyacınız olmasın diye veriyor.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Kanal kurdunuz, kanal. Gazete kurdunuz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ama
siz
Biz o parayı kuruş kuruş nasıl harcıyorsak
"akparti.org.tr"de var.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Albayraklar'a, Ofer'e
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Kuruş
kuruş orada yayınlıyoruz. Merak ediyorsanız bakarsınız.
Biz kör kuruşun hesabından korkarız, sizi de korkar bilirdik,
demek ki korkmuyorsunuz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Senin il başkanın mahkûm şu anda mahkûm! Daha yeni
çıktı hapishaneden!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
Şimdi, o Kanaltürk'ün hesabını vermeden bir daha buraya
çıkıp, hiç kimseden dokunulmazlık, yolsuzluk ve sair konuşmak hakkınız yoktur.
Bunu böyle bilin.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - Önce
Başbakan hesabını versin!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Niye yok? Hakkımız çok, çünkü ondan başka bir şey
yok.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Önce,
önce o paranın hesabını bir verin. O bir.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Yolsuzluktan başka bir şey yok.
Tabii ki başka bir şey bulamıyorsun.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
İki
Sonra, Sayın Kart, Ziya Paşa der ki: "Onlar ki
laf ile verirler âleme nizamat, halbuki bin bir türlü teseyyüp bulunur
hanelerinde."
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Sen boş ver onu. Senin il başkanın yeni çıktı
hapishaneden. Boş ver sen o lafı.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ya, sen
her defasında geliyorsun buraya, o dosyaya taka çıkara,
eskiyen yırtılmış olan dosya kâğıtlarından
okuyup okuyup gidiyorsun, biz de dinliyoruz.
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Dinleyeceksin, daha yaşın küçük!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Neyse
Şurada bir fotoğraf var. Az önce panikledin, o dosya bana
gelince oradan, benden önce
Açıklayayım: Öyle mert, namert
filan, böyle delikanlı tavırlarıyla, yani o tavırlarla
siyaset yapılacaksa biz âlâsını yaparız da
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Yap da görelim!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
onun
yeri milletin kürsüsü değildir. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Hadi hadi, yap da görelim, yap!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Onun yeri
milletin kürsüsü değildir.
Şimdi, bak, bu fotoğraf,
milleti dolandıran, milletin parasını talan eden, iç
eden, hortumlayan, götüren Endüstri Holdinge ait.
GÖKHAN DURGUN (Hatay) - YİMPAŞ,
YİMPAŞ değil mi?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Endüstri Holdingin avukatlığını
kim yapıyor? Kim yapıyor? Atilla Kart yapıyor. Peki, avukatlığını
yapmak ayıp bir şey mi?
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sen avukatsın, ayıp ayıp!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ayıp mıdır? Ayıp değildir.
Avukatlığını yapabilir, ayıp değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Sen de avukatsın, ayıp!
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ama,
yanlış iş yaptılar. Yapılacak bir şey varsa,
saklanacak bir şey varsa, o da
BAŞKAN - Sayın Külcü, teşekkür
ediyorum.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Sayın
Başkan, bitiriyorum, son cümlem, bitiriyorum.
BAŞKAN - Hayır, teşekkür
için açıyorum Sayın Külcü. Lütfen
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Atilla Kart hırsız mı? Ne demek istiyorsun?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Atilla
Kart hırsız, demedim.
ALİ RIZA BODUR (İzmir) -
Ee?
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) -
"Saklanacak bir şey var ki saklamış." Burada,
Sayın Başkan "yalan söylemesin" diyor yönetim kurulu
başkanı
ATİLLA KART (Konya) - Gizlemiyorum
ben.
BAŞKAN - Sayın Külcü, lütfen
teşekkür eder misiniz.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Kimse
Sayın Başkanım, teşekkür
ediyorum.
ATİLLA KART (Konya) - Dolandırıcılık
yapmadım ki. Hırsızlık yapmadım. Sizin gibi,
birileri gibi hırsızlık yapmadım, dolandırıcılık
yapmadım.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - "Saklanacak bir şey var ki saklamış,
Sayın Kart yalan söylemesin" diyor burada.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Külcü.
MUZAFFER KÜLCÜ (Devamla) - Ben de
teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP sıralarından
gürültüler)
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan
Sayın Başkan
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
bir saniye
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Sayın Başkan, çöp yığınlarıyla ilgili
her iki hatip de konuştu.
İsmimden bahsederek bir de soru sordular. Orada soru cevapsız
kaldı efendim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Sayın Şimşek,
Sayın Külcü'nün konuşmasının tutanaklarını
getirtiyorum. Taleplerinizi inceleyeceğim.
Sayın Sözen, bakacağım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan, adım söylenerek suçlandım, herkes de duydu, tutanaklara
gerek yok.
BAŞKAN - Sayın Sözen, muhalefet
partisinin milletvekillerinin söz atmasından dolayı Sayın
Hatibin konuştuğu anlaşılamadı burada. Tutanakları
istedim, inceleyeceğim.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
İlgisi yok efendim. Adımı geçirerek suçladılar
efendim.
BERHAN ŞİMŞEK (İstanbul)
- Beş kez benim adım geçti.
BAŞKAN - Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisini oylarınıza sunuyorum
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı yoktur, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati
: 15.26
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.38
BAŞKAN
: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli) , Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza
sunup
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan
BAŞKAN -
karar yeter sayısı
arayacağım.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan, oylamadan evvel, lütfen,
sataşma dolayısıyla söz istemiştim.
BAŞKAN - Kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Yakışmıyor
size.
BAŞKAN - Şimdi dinliyorum
Sayın Sözen, buyurun. (Gürültüler)
Sayın milletvekilleri, bir
saniye
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Efendim,
adım geçerek, benim dönemime ait suçlamalarda bulunmuştur
konuşan AKP sözcüsü. Sataşma dolayısıyla söz istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Sözen, Tüzük'ün
69/2 maddesi: "Açıklama ve cevaplar için Başkan, aynı
oturum içinde olmak üzere söz verme zamanını takdir
eder." Aynı oturumdan bahsediyor. Sayın Koç karar yeter
sayısı talebinde bulundu.
HALUK KOÇ (Samsun) - Aynı oturum
içerisinde istedim.
BAŞKAN - Lütfen, Sayın
Koç.
ATİLA EMEK (Antalya) - Oylama
yaptınız, oturum devam ediyor. Var mı öyle bir şey!
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Tutanaklara
bakacağınızı söylemiştiniz.
BAŞKAN - Dolayısıyla,
aynı oturum olmadığı için
HALUK KOÇ (Samsun)- Aynı oturum
içinde söz istedim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Lütfen
HALUK KOÇ (Samsun) - Baksaydınız
efendim. Ben görevinizi yerine getirmeye davet ediyorum Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Sayın Koç, talebi
reddediyorum, çünkü, aynı oturum içinde olmadığı
için.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan, tutanakları inceleyeceğinizi söylediniz.
HALUK KOÇ (Samsun) - Değerli
Başkan, aynı oturum içerisinde söz istedik. Siz, kendi kendinizle
çelişkiye düşüyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın Koç
HALUK KOÇ (Samsun) - Tutumunuz
için söz istiyorum.
BAŞKAN - Tutumum için söz veriyorum.
Buyurun Sayın Koç.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Tutanakları
inceleyeceğinizi söylediniz.
Hiç yakışmıyor!
BAŞKAN - Bu şekilde konuşamazsınız.
Lütfen uzaklaşır mısınız.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Konuşurum,
hakkımı ararım. Hakkımı aramama kimse engel
olamaz, hele siz hiç engel olamazsınız.
AHMET YENİ (Samsun) - Meclis
Başkanına hakaret ediyorsun.
ŞEVKET ARZ (Trabzon) - Meclis
Başkanı doğruyu yapmıyorsa, hak ettiğini
alır.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Koç.
VI. - USUL
HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
Sataşma iddiasıyla ilgili söz verilmediği konusunda
HALUK KOÇ (Samsun) - Sayın
Başkan, süre on dakika olacak yanılmıyorsam.
BAŞKAN - Veririm Sayın
Koç, buyurun.
HALUK KOÇ (Devamla) - Efendim, ben
göreyim de ona göre ayarlayayım kendimi.
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, öncelikle,
tutumunuz hakkında söz isteğini kabul ettiğiniz için
teşekkür ediyorum, ama, bu rezervli bir teşekkür olacak, çünkü,
sayın iktidar partisi sözcüsü, Cumhuriyet Halk Partisinin
Grup önerisi aleyhinde aldığı söz sırasında,
konuşurken, İstanbul eski Büyükşehir Belediye
Başkanı Sayın Nurettin Sözen'in ismini söyleyerek bir
mahkûmiyet kararından bahsetti, Sayın Sözen'i haksız yere
bir töhmet altına bıraktı. Bununla ilgili olarak, ben
Grup Başkan Vekili olarak, Sayın Sözen bu sözlerin muhatabı
olarak, aynı oturum içerisinde, sataşmadan dolayı söz
istedik. Siz, tutanakları getirttirerek değerlendireceğinizi
söylediniz. Daha sonra, olay zaten son noktadaydı, o sırada
da bir karar yeter sayısı isteme durumu oldu ve karar yeter
sayısı bulunamadan bir sonraki oturuma geçildi.
Sayın Başkan, siz kendiniz
söylediniz. Yani, biz, bu söz hakkı talebimizi zamanında,
aynı oturum içerisinde dile getirdik. Dile getirdik ve siz, o
sırada tutanaklar elinize ulaşmadığı için,
bunların getirtilmesi talebiyle bize cevap verdiniz, değerlendireceğinizi
söylediniz. Biz de, sizin şimdiye kadarki Meclis yönetiminizdeki
adaletli tutuma güvenerek, bu sürecin sonucunda kararınızı
beklemeye başladık ve ondan sonra, tekrar, oylamadan sonra
karar yeter sayısı bulunamadığı için, bu arada,
değerli sözcünün de kulakları çınlasın eğer
buradaysa -Sayın Külcü burada mı bilmiyorum- milletin iki
saatini çalmaktan bahsettiler. Oysa, iktidar partisi dün altı
kere karar yeter sayısı bulundurmayarak, iktidar olduğunu
unutarak, Mecliste çoğunluğun sağlanmasına katkı
vermeyerek görevini yerine getirmiyor, ondan sonra, muhalefetin
en doğal hakkını kullanması sırasında,
zaman çalmakla muhalefeti itham edebiliyor. Bu ne perhiz, ne lahana
turşusu, onu da ayrıca değerlendirmek lazım.
Sayın Başkan, şimdi
Sayın Sözen'in, muhatap olduğu sözlere kendisinin bir
açıklama getirmesi en doğal hakkıdır. Yani, bunu,
"Aynı oturum içerisinde yerine getirilmedi." diyerek,
size daha önce aynı oturum içinde yapılmış olan,
hem benim tarafımdan -Grup Başkan Vekili olarak- hem Sayın
Sözen tarafından vaki olan talebi nasıl görmezlikten geleceksiniz?
Sayın Başkan, bu adalet duygusuna sığar mı? Yani,
burada her türlü haksız isnatta bulunalım bir milletvekiline;
şahsı burada dururken yüzüne karşı kürsüden milletin
önünde her türlü haksız suçlamayı yerine getirelim, söyleyelim
ve ondan sonra da bir yoklama isteyelim; salonu da boşaltalım,
yeterli yoklama sayısı olmasın ve ondan sonrasında,
"Efendim, aynı oturumda değil, geçti ve bunu yerine getiremem."
diyeceksiniz! Ve tutanaklara bakarsanız Sayın Başkan,
sizin, tutanakları getirterek bu durumu değerlendireceğinizi
ifade eden sözlerinizi kendi ağzınızdan orada göreceksiniz.
Kendi kendinizi tekzip etmeyeceksiniz Sayın Başkan. Yani,
burada en doğal hakkımızı kullanmak istiyoruz.
Ben şimdiye kadar Sayın
Sadık Yakut'un Meclis Başkan Vekili olarak oturumları
yönetirken çok büyük bir haksızlığa imza attığına
tanık olmadım. Kendisine hem benim saygım var hem de grubumun
saygısı var, sevgisi de var. Biz adaletine inanıyoruz,
doğru kararlar verdiğine inanıyoruz, bunu bir şekilde
tashih edeceğine inanıyoruz.
Ve bakın, onar dakikadan iki
kişinin usul hakkında, tutumunuz hakkında söz almasının
yerine Sayın Sözen'e muhatap olduğu sözler karşılığında
üç dakika hiç olmazsa bir açıklama yapma fırsatı verseydiniz,
bu şekilde bir süreci hep beraber yaşamayacaktık burada.
Sayın Başkan, biraz da pratik düşünmek zorundayız.
Madem ekonomiden bahsediyoruz, bu konuda sizin de biraz daha duyarlı
davranmanız gerekiyor.
Değerli arkadaşlarım,
çok şey söylendi. Sayın Başkanın tutumuyla ilgili
bu sözlerimin yanı sıra bir iki ufak değerlendirmede
bulunmama müsaade edin.
Değerli arkadaşlarım,
tabii ki karşılıklı laf atmalar arasında buradaki
sözcülerin konuşmalarında kastı aşan birçok nokta
kendiliğinden geliyor. Sayın Külcü konuşması
sırasında da bu meyanda birçok ifadede bulundular. Bunları
klasik, basit, sığ siyaset gereği olarak yıllardır
sürdüregelen, yani siyasetin klasik tarafları Türkiye'de birbirlerine
ne söylüyorlarsa, Sayın Külcü de kendi penceresinden bunları
tekrar etme görevini burada yerine getirdi. Onu da anlayışla
karşılıyorum. Ama, Sayın Külcü'nün unutmaması
gereken bir şey var. Konuşmasını yaptı, görevini
yaptı, belki salondan ayrıldı. Bilmiyorum, buradaysa,
Külcü oradaysa
Evet, oradaymış. Ben, şunu hatırlatmak
istiyorum Sayın Külcü'ye: Bugün bir açıklama yaptım, bunu
orada da dile getirdim. Sayın Külcü, anayasalar, çeşitli
uygulamalar için temenni içeren, temenni getiren, dilek getiren
metinler değildir.
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Sağ olun, iyi fark etmişsiniz!
HALUK KOÇ (Devamla) - Sizin fark etmenizi
de diliyorum. Anayasa'nın 102'nci maddesinin birinci fıkrasını
okursanız, neyin ne olduğunu anlayabilecek kadar hukuk
birikiminiz olduğuna inanıyorum. 102'nci maddenin
BAŞKAN - Sayın Koç
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum)
- Ne çekip uzatıyorsunuz?
BAŞKAN - Sayın Akbulut,
lütfen
HALUK KOÇ (Devamla) -
birinci
fıkrasında, size, temel hukuk kurallarını öğreten
bazı cümleler var orada, deyimler var orada. Herhâlde bunu algılayacak
kadar bir açıklık içinde olacaksınız Sayın Akbulut.
Temenni metinleri değildir,
mutlaka bir düzen getirir, uygulama getirir. Bunun üzerinde birtakım
yorumlar yaparken, bu temennilere kaymamak gerekir, bunu özellikle
söylemek istiyorum. Yani, sözleriniz sırasında bu konuda
da oldukça değişik şeyler vardı.
Bir de aile fotoğrafı
sık sık gelir, Türkiye siyasetinde de klasiktir. Her dönemin
aile fotoğrafı vardır. Aile fotoğrafı deyince,
böyle çok ilginç siyasi tasvirler yapma düşüncesi geliyor aklıma.
Geçmiş dönemde aile fotoğraflarında yeğenler vardı,
suntalar vardı şunlar vardı bunlar vardı, önemli
iş adamları vardı o döneme ait damgasını vuran.
Bu dönemin aile fotoğrafını istiyor musun Sayın
Külcü? Bu dönemin aile fotoğrafında -üzülerek söylüyorum-
Sayın Başbakan, burs alıp sonradan gemi sahibi olan mahdumu,
sonradan özel ilişkiler içerisinde olan, genel müdürlük makamına
yükselen sayın damadı, kefil olduğu Yasin El Kadı,
öte yandan, kalın gözlükleriyle İsrailli Oferler, onların
Türk ortakları Kutmanlar, Hatay'daki Ali Dibolar, böyle bir aile
fotoğrafını görmek niye istemiyorsunuz? İşte
aile fotoğrafı bu. Bu dönemin aile fotoğrafı bu.
(CHP sıralarından alkışlar)
Ha, Cumhuriyet Halk Partisinin aile
fotoğrafını merak ediyor musun? Cumhuriyet Halk Partisinin
aile fotoğrafı, tam bağımsız, laik, demokratik,
sosyal hukuk devletiyle tanımlanmış Türkiye Cumhuriyeti
fotoğrafıdır. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan
BAŞKAN - Buyurun Sayın Sözen.
HALUK KOÇ ( Samsun) - Efendim, usul
hakkında ikinci söz hakkı
BAŞKAN - Hayır, size kürsüye
buyurun demedim Sayın Sözen. Ne söyleyecekseniz
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Tutumunuzla
ilgili ikinci konuşmacı olarak söz istiyorum efendim.
BAŞKAN - Buyurun.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; dikkat ederseniz,
ne zaman sataşmayla ilgili söz alacak olsam, tarafsız olması
beklenen Meclis Başkan Vekilleri oturumu kapatarak içeriye
giriyor. Perşembe günü bu acı tabloyu yaşadık. Söz
istedim, daha cevap vermeden oturumu kapattı, gitti. Sonra hatasını
anladı ve geldi, tekrar, bana sataşma dolayısıyla
söz verdi.
Şimdi, Sayın Yakut, bana
"Tutanakları inceleyeceğim." diyor ve içeriye
gidiyor, inceleyip incelemediğini, incelediyse sonucun ne
olduğunu bana tebliğ etmeden oylama yapıyor. Bu, Büyük
Meclise yakışıyor mu? Büyük Meclisin yönetimine yakışıyor
mu? Hoş değil!
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
benden evvel konuşan arkadaşımız, siyasi
eleştiri anlayışı içerisinde geldi, iki kez
adımı söyleyerek, bir mahkûmiyetten, bir de çöp yığınlarının
gül bahçesi olmasından söz etti. Şimdi, müsaade ederseniz,
bunlara birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum.
Öncelikle, bütün siyasetçilerin,
özellikle AKP Hükûmetinin ve yönetiminin ders alması gereken
bir olay var İSKİ olaylarının içerisinde. İSKİ
olaylarıyla ilgili iddia ortaya atıldığı zaman,
siyasetçi kimliğiyle Büyükşehir Belediye Başkanı
Nurettin Sözen, İçişleri Bakanlığına başvurarak,
bazı söylentiler olduğunu, bunların çok acil olarak incelenmesi
gerektiğini düşünerek İçişleri Bakanına
başvurmuştur. 10'u aşkın mülkiye müfettişi gelerek
İSKİ'yi denetlemiştir. Henüz en ufak bir belge ortaya
çıkmadan, ama bir karine olarak bir yanlışlık olabileceğini,
usulsüzlük olacağını anladığı noktada
da "Bu Genel Müdüre olan güvenim
kaybolmuştur. Lütfen, bu Genel Müdürü görevden
alın." demiştir İçişleri Bakanına. Bugüne
kadar bu davranışı hangi AKP'li bakan yaptı; genel
müdürleri hakkında, müsteşarları hakkında, memurları
hakkında, kadrolar hakkında suistimal iddiaları olurken
müfettiş istedi veya onların yargılanmalarını
istedi? Ben bu davranışımla övünüyorum. Türk demokrasisine,
Türk adaletine büyük bir saygı gösterdiğime, üzerime düşen
görevi en iyi şekilde yerine getirdiğime inanıyorum
ve bütün bakanlara ders olsun istiyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) Bundan sonraki bakanlara da, bundan sonraki idarecilere
de, bundan sonraki hükümetlere de, bundan sonraki belediye
başkanlarına da bir ders olmasını isterdim. Bundan
ders alsınlar insanlar ve bundan böyle, yanındakiler kardeşi
bile olsa, arkadaşı bile olsa, bir suistimal şüphesi
varsa müfettişleri istesinler ve götürsünler, yargıya
teslim etsinler. Biz de bunu yaptık. Sonra, bir bürokrat arkadaşımız
mahkûm oldu, siyasetçi mahkûm olmadı. Burada siyasetçiyi konuşuyoruz.
Bürokratlar hakkında yargı kararını verdi, yaptığı
hatanın cezasını çekti. Bu hatanın içerisinde
kalpazanlık yoktur. O bürokratın mahkûm olma kararlarının
içinde ihaleye fesat karıştırmak yoktur, dolandırıcılık
yoktur, evrakta tahrifat yapmak yoktur. Başka konulardan mahkûm
olmuştur. Şimdi konumuzun dışında.
RECEP KORAL (İstanbul) - Niye
konumuzun dışında?
NURETTİN SÖZEN (Devamla) -
Ama, bu olayı öğrenin, bu olayı öğrenin.
RECEP KORAL (İstanbul) - Söyleyin.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bu
olayı öğrenin ve bundan ders çıkartın. Siz çıkartın,
bundan sonra siyaset yapacak insanlar bu olaydan ders çıkartsınlar.
Değerli arkadaşlarım,
benden evvel konuşan o genç arkadaşımın 89-94 dönemi
değerlendirmesi için yaşı başı ve kültürü yetmez,
yaptıklarımızı anlamaya ve değerlendirmeye
yaşı başı ve kültürü yetmez.
Ben bundan evvelki konuşmalarda
söyledim, Sayın Erdoğan ve arkadaşları yaptıkları
bir tek uluslararası projeden bahsetsinler. Burada söyledim,
ben saydım on tane, on beş tane uluslararası proje. Benim
yaptıklarımın bir kısmını tamamlamaktan
öte bir tek projeye bile dokunmamışlardır, bir tek proje
ortaya atmamışlardır.
Çöp olayına gelince, çöp olayı,
emeğe saygının, sendikalaşma, grevli toplu sözleşme
düzenine inanmanın doğal bir sonucu. Biz, sosyal demokrat
bir partiyiz, çalışanların emeğine saygı duyarız...
RECEP KORAL (İstanbul) - Haydi
canım!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- ...sendikalaşmaya saygı
duyarız...
RECEP KORAL (İstanbul) - Haydi
canım!
NURETTİN SÖZEN (Devamla) -
...toplu sözleşmeye, greve saygı duyarız. Bu düzenin
doğal bir sonucu olarak, bir grevde veya birkaç grevde eğer
çöp yığınları yığılmışsa...
RECEP KORAL (İstanbul) -
İstanbul'dan önemli mi?
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- ...onları demokrasinin bir
ürünü ve demokrasinin bir çiçeği olarak kabul ederiz. [AK Parti
sıralarından "Allah Allah!" sesleri, alkışlar(!)]
RECEP KORAL (İstanbul) -
İstanbul halkının sağlığından önemli
mi?
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Demokrasi
yaşasın, toplu sözleşme düzeni yaşasın, grev
düzeni yaşasın, ama gerekiyorsa o çöpler de olsun.
RECEP KORAL (İstanbul) -
İstanbul halkı ölsün!
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Demokrasi
adına bu sıkıntıları çekmeyi toplumumuz kabul
etmeli, inanmalı, alışmalı. Demokrasi ancak böyle
kurulur, böyle gelişir, böyle sonuçlar verebilir.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Sizin
çiçekler de çok pis kokuyor!
NURETTİN SÖZEN (Devamla)
- Değerli arkadaşlarım,
buradaki tezimiz, şundan kaçmayalım: Dosyaların konuşulmasından
kaçmayalım. Biz de on sekiz yaşından beri mahkemelere
gidip geliyoruz, yargılanıyoruz çeşitli alanlarda.
On yedi yaşında, on sekiz yaşında başlayan yargılama
hayatımız var. Önemli olan, yargıya gitmek değil,
yargıya gidip ak alınla çıkmak, yani aklanmak, aklanmak.
(CHP sıralarından alkışlar)
Onun için başta Sayın Erdoğan'a
ve bütün arkadaşlarına, fezlekeli, dosyalı, birden
çok dosyası olan arkadaşlarıma aklanmayı tavsiye
ediyorum.
NAİL KAMACI (Antalya) - Öyle
olsa, sıkıntıları olmaz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Hele
Sayın Erdoğan'a, bir cumhurbaşkanlığı yolculuğuna
çıkarken, zaman var, aklanıp öyle cumhurbaşkanlığına
aday olmasını öneriyorum. Yoksa, burada gelip gündem
dışı konuşarak, dosyalardan söz etmeden... Ortada
sözü edilen dosyalar var.
BAŞKAN - Sayın Sözen...
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Bu
dosyalar hakkında bildikleriniz varsa, bunları açıklayacaksınız.
BAŞKAN - Sayın Sözen...
NURETTİN SÖZEN (Devamla) -
Tekrar ilan ediyorum
BAŞKAN - Sayın Sözen, bir
saniye
Söz istediğiniz konuyla ilgili konuşur musunuz
lütfen.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) -
Benden evvel konuşan arkadaşım nasıl dosyası
üzerinde, hangi anlayışla konuştuysa, ben de aynı
anlayışla konuşuyorum.
BAŞKAN - Hayır, sizden önceki
konuşanlar dosyayla ilgili konuştular Sayın Sözen.
Lütfen konunuzla ilgili konuşur musunuz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) - Sayın
Yakut, çok özenle izledim benden evvel konuşanları, hiçbiri
dosya üzerinde konuşmadı. Onlara uyarıda bulunmadınız,
bana uyarıda bulunuyorsunuz. Sözlerimi
BAŞKAN - Sayın Sözen, benim
tutumumla ilgili söz istediniz, tutumumla ilgili konuşur musunuz.
NURETTİN SÖZEN (Devamla) -
Evet, Yakut Başkanın tutumuyla ilgili konuşuyorum:
Tutumunu onaylamadığımızı, bu Meclise yakışmadığını,
demokrasiye yakışmadığını söylüyorum
ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sözen.
Sayın Sözen'in konuşması
karşısında açıklama zarureti hasıl olmuştur.
Başkanlık Divanınca,
Sayın Koç'un karar yeter sayısı istemesi sebebiyle
ara verilmiştir. Sayın Sözen'in tabiriyle, içeri girilmemiştir.
Aynı oturumda olmadığı için de, talebiniz yerine
getirilememiştir.
Teşekkür ediyorum.
Tutumum lehinde söz isteyen Recep
Koral, İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Koral. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Başkan, bu ne? Ne oluyor şimdi?
ERDAL KARADEMİR (İzmir)
- Başkan, ihtiyacın var mı senin buna?
RECEP KORAL (İstanbul) - Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Burada, konuyla ilgili, arkadaşlarımız
söz aldılar. Bu söz alma sırasında, Sayın Sözen'in,
kendisiyle ilgili yanlış ifadeler bulunduğu gerekçesiyle
söz talebi oldu, sataşma nedeniyle. Bunu, izlediğimiz kadarıyla,
ilgili, kendi partisinin Grup Başkan Vekili ve Sayın Sözen
Meclis Başkanlığına ilettiler ve akabinde de, hepimizin
gördüğü gibi, bir karar yeter sayısı isteme söz konusu
oldu ve karar yeter sayısı olmadığından da
oturum kapanma durumunda kaldı. Yeni bir oturum olduğu
için de, Sayın Başkan, her zaman olduğu gibi, her zaman
izlediğimiz gibi, böyle bir söz verme yetkisinin olmadığını
ifade etti. Bunun üzerine de, arkadaşlarımız tutum
hakkında söz aldılar ve kendi görüşlerini ifade ettiler.
Biz de, bugüne kadar yapılan
uygulama içerisinde, bu tutumun doğru olduğuna inandığımızı
ifade etmek için söz aldık, ama, asla, ilgili arkadaşlarımızın,
kendileriyle ilgili bir sataşma söz konusu olduğunda, buna
cevap verme haklarının da ellerinden alınmasının
doğru olmadığını da ifade ediyoruz. Elbette
birileri konuşacak, diğer arkadaşlarımız
da, ilgililer de bu konuda kendi doğrularını ifade
edecekler. Buna saygıyla bakıyoruz.
Değerli arkadaşlar, burada,
bu konu ifade edilirken, İstanbul konuşuldu, İstanbul
ile ilgili konuşmalar, İstanbul'un dünü, bugünü ve geleceği
Allah aşkına -şuradaki milletvekili arkadaşlarımızın
mutlaka bir ayağı İstanbul'dadır- bir dününe bakın,
bir bugününe bakın, bir de geleceğini şöyle hayal
edin. Dağlar kadar fark var. İstanbullu biliyor.
ATİLA EMEK (Antalya) - Yaşanıyor
mu İstanbul'da? Eseriniz İstanbul işte!
NECATİ UZDİL (Osmaniye)
- Vay bee! Trafikte kalırsın, yağmurda, çamurda kalırsın.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan, olmaz! Sayın Başkanın
tutumu hakkında konuşun lütfen.
NAİL KAMACI (Antalya) -
Başkanın tutumu hakkında konuş.
RECEP KORAL (Devamla) - İstanbul'da,
hani çöpleri gül bahçesine döndürdük! İstanbul'a bütün muhalefet
milletvekillerimiz de gidiyordur, bir ayağı oradadır.
İstanbul'un neresinden neresine giderlerse, ister TEM'den gitsinler
ister E-5'ten ister bulvarlardan, ya gülle karşılaşırlar
ya çimenle karşılaşırlar ya menekşelerle karşılaşırlar
ya da mevsimi olduğu için lale ile karşılaşırlar,
çöp dağlarıyla değil. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu İstanbullu görüyor, bütün Türkiye görüyor,
dışarıdan gelenler görüyor arkadaşlar, lütfen
(AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkanın tutumu hakkında konuşun.
RECEP KORAL (Devamla) - Bakın,
kendinizle ilgili doğruları söylemeye devam edin, saygı
duyuyorum, ama İstanbul'u konuşurken
(CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Koral, lütfen
RECEP KORAL (Devamla) - İstanbullunun
değil, Türkiye'nin
BAŞKAN - Sayın Koral, lütfen
tutumumla ilgili konuşur musunuz?
RECEP KORAL (Devamla) - Efendim,
muhalefetteki arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kendi Grup
Başkan Vekillerinin ve kendi Sayın Milletvekillerinin tutum
hakkında konuşmadığını ifade ediyorlar.
Demek ki, onlar konuşmadılar Sayın Başkanın
tutumu hakkında. Hâlbuki, ben daha başlarken, Sayın
Başkanın tutumunu desteklediğimi ifade ettim, onlar
etmediler ve bununla neyi ettiğimi ifade etmeye çalışıyorum
müsaade ederseniz; ama, gerek Sayın Grup Başkan Vekili gerekse
Sayın Milletvekili bu hakla söz aldıkları hâlde, tutumun
dışına çıkmak suretiyle
Grup Başkan Vekili
bir miktar söyledi.
HALUK KOÇ (Samsun) - Tutumla ilgili
çok konuştum.
RECEP KORAL (Devamla) - Hele hele
Sayın Sözen, neler konuştu. İşte, onlarla alakalı
yanlış gerekçe olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.
Yani, çöp dağlarından asla gül olmaz, ama güller, laleler,
menekşeler İstanbul'da açmıştır ve bunu bütün
İstanbul, bütün Türkiye görmektedir.
Bir ikinci husus; yani, İstanbul
halkını, bir sendikal hak uğruna ölüme, hastalığa
bırakabilir miyiz? Bırakmak mümkün mü? O gün de sendikal
haklar vardı, bugün de fazlasıyla var. Niye o gün çöp dağları
vardı, bugün yok? (CHP sıralarından gürültüler)
İşte, yönetim farkı bu, yönetme farkı bu arkadaşlar!
Türkiye'yi de böyle yönetiyoruz! Türkiye de böyle yönetiliyor!
(AK Parti sıralarından alkışlar) Yönetimdeki anlayış
ve uygulama farkı bu. Orada oturup da, İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı koltuğunda oturup da dışarıdaki
çöp dağlarını seyredemezsiniz, kimsenin buna hakkı
yok. İşte, ondan sonraki yönetim seyretmedi. Kendi küreği
aldı, başladı, hiçbir yasal zorlama olmadan. Sendikalarla
oturup anlaşacaksınız, uzlaşacaksınız.
Türkiye'de yönetim yapmak isteyenler, uzlaşmayı ön plana
çıkaracaklar, kavgayı değil. Kavga ederseniz, Türkiye
de kaybeder, sendika da kaybeder, yöneticiler de kaybeder arkadaşlar.
Lütfen, bu konuya özellikle dikkat edelim. (CHP sıralarından
gürültüler)
Bir önemli husus da Sayın
Başkan... Hekimbaşı çöplüğünü o günlerde yaşadık.
Bugün Türkiye'nin bu konuda problemi yok. Ama, üzülerek izlemiştim
bu TCK çıkarken. TCK'da çevreyle alakalı, biliyorsunuz, cezalar
gelmişti ve bu cezalarla ilgili, yerel yönetimler arıtma
tesislerini yapsınlar diye bir erteleme oldu, bir, sene ertelemesi
oldu. O zaman, "vay efendim, çevre katlediliyor, siz buna müsaade
ediyorsunuz..." Yahu, çevre yıllarca bu hâldeydi, yönetimlere
geldiniz, niye el atıp da yapmadınız? Elbette süre vereceksiniz,
bu insanlar bunu yapacaklar.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Dünyanın
en büyük çöp tesisini yaptım, dünyanın.
RECEP KORAL (Devamla) - Gerek Çevre
Bakanlığı gerekse yerel yönetimlerimiz hızla bu
tesisleri yaparak, artık, o eski çevre
Gördünüz mü, Hekimbaşı'ndaki
patlayan çöplük gibi bir çöplük daha gördünüz mü?
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
İstanbul'un değil, dünyanın en büyük çöp tesisini yaptım,
dünyanın.
RECEP KORAL (Devamla) - 94'ten bu
yana gördünüz mü? Bırakınız Sayın Başbakanın
Belediye Başkanlığı
dönemini.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
Bırakamayız!
RECEP KORAL (Devamla) - O günden
bu güne gördünüz mü Türkiye'de? Buna asla müsaade etmeyiz yöneticiler
olarak. AK Parti yönetimi buna asla müsaade etmemiştir ve böyle
bir olay da asla vuku bulmamıştır, bundan sonra da bulmayacaktır.
Bir son olay da, Sayın Göknel
Ben konuşmayı gayet iyi dinledim, Sayın Külcü'nün konuşmasını,
İstanbul olunca. Sayın Sözen'e, hapisle alakalı
doğrudan hiçbir ifadesi bulunmadı; İSKİ'yle alakalı
oldu, çöple alakalı direkt sataşması oldu.
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
"Bir arkadaşım tutuklandı." dedi.
RECEP KORAL (Devamla) - Çöple alakalı
NURETTİN SÖZEN (Sivas) -
"Bir arkadaşım tutuklandı." dedi, "Hapse
girdi." dedi.
RECEP KORAL (Devamla) - Doğru,
arkadaşınız. Çünkü, İSKİ
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Hepiniz
arkadaşımsınız.
RECEP KORAL (Devamla) - Hayır
efendim
Hayır efendim
NURETTİN SÖZEN (Sivas) - Sen
de, Tayyip Bey de arkadaşımız.
BAŞKAN - Sayın Koral, lütfen,
Genel Kurula hitap eder misiniz.
RECEP KORAL (Devamla) - Toparlıyorum
Sayın Başkanım. Tabii
Değerli arkadaşlar, bakınız,
İSKİ'nin Yönetim Kurulu Başkanı İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanıdır. O devirde de Sayın Sözen'di
İSKİ'nin Yönetim Kurulu Başkanı. Bir de genel müdürü
vardı. O devirde Ergun Göknel. İSKİ'de bir olay oldu, bir
yolsuzluk oldu klor alımıyla ilgili, klorun kokusu çıkmıştı,
bütün İstanbul duymuştu klorun kokusunu, ama, bazı kimseler
duymamıştı ve eğer ki o günlerde o sayın genel
müdürün ailevi bir problemi olmasaydı belki de duyulmayacaktı.
Ailevi problem nedeniyle basına yansıdı ve o nedenden
sonra, ailevi nedenle açıklama yapan bir bayan, hanımefendi
nedeniyle de harekete geçildi ve o zamanki Genel Müdür, İSKİ'de
klor alımında yolsuzluk yaptığından dolayı
hapiste yattı. Ceza yedi, hapiste yattı.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Yönetim
Kurulu Başkanı kimdi?
RECEP KORAL (Devamla) - Tabii ki,
Yönetim Kurulu, o devrin Büyükşehir Belediye Başkanı;
ama, tabii ki, o başkana bugün buradan benim herhangi bir suçlamada
bulunmam söz konusu değil. Niye? Çünkü, yargı, o başkana
herhangi bir ceza vermedi. Vermedikten sonra da, bugün ima yoluyla
bile olsa, onu söylemem mümkün değil; ama, Yönetim Kurulu
Başkanı Büyükşehir Belediye Başkanı ve o devirde
İSKİ'de klor yolsuzluğu var. Yani, o yolsuzluğu Sayın
Külcü tespit ederken, doğru bir tespit yapmıştır. Dolayısıyla,
sataşmaya meydan verecek bir söz, oradan doğmamaktadır.
Bu nedenle de, Sayın Başkanın tutumu doğrudur.
Bunları ifade etmek için söz
aldım. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Bu konudaki fikrimde herhangi
bir değişiklik olmamıştır.
Alınan karar gereğince
sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı
ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
VII. - KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim
Köşdere'nin, Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı
Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (Kamu
İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi)
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN - 1'inci sırada
yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle ilgili komisyon
raporu gelmediğinden, teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2'nci sırada yer alan, Bazı
Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine
İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları'nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Bursa Milletvekili
Faruk Çelik'in, İmar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ve Bayındırlık, İmar, Ulaştırma
ve Turizm ile Adalet Komisyonları Raporları (2/820) (S. Sayısı:
1337)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4'üncü sırada yer alan, Tokat
Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun, Serbest Bölgeler
Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu'nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.-
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Serbest
Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/759) (S. Sayısı: 1339) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Geçen birleşimde 3'üncü madde
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, 3'üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: 3'üncü maddeyi
HALUK KOÇ (Samsun) - Karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN - Arayacağım
Sayın Koç.
Kabul edenler
HALUK KOÇ (Samsun) - Yok, yok.
BAŞKAN - Sayın Koç, burada
kâtip üye arkadaşlarımız sayıyorlar.
Kabul etmeyenler
Karar yeter sayısı
yoktur.
Birleşime beş dakika ara
verilmiştir.
Kapanma Saati:
16.05
(x)
1339 S. Sayılı Basmayazı 4/4/2007 tarihli 84'üncü Birleşim
Tutanağına eklidir.
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 16.15
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
1339 sıra sayılı Kanun
Teklifi'nin görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Teklifin 3'üncü maddesinin oylamasında
karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, 3'üncü maddeyi tekrar
oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.
3'üncü maddeyi kabul edenler
Kabul
etmeyenler
Karar yeter sayısı vardır, madde kabul
edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ahmet Ersin, İzmir Milletvekili.
Buyurun Sayın Ersin.
CHP GRUBU ADINA AHMET ERSİN
(İzmir) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
birkaç günden beri, Serbest Bölgeler Yasası'nda yapılacak
olan küçük bir değişikliği konuşuyoruz. Küçük bir
değişiklik diyorum, çünkü, serbest bölgelerde 6 Şubat
2004'ten beri çok ciddi sorunlar yaşanıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu büyük sorunlar dururken, oradaki sorunların çözümüne bir
katkısı olmayacak basit bir değişiklik için günlerden
beri tartışıyor ve bir çözüm bulmaya çalışıyoruz.
Öneriler getiriyoruz, o önerileri de kabul etmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım,
15 Haziran 1985 tarihinde yürürlüğe girdi bu Serbest Bölgeler
Kanunu ve on dokuz yıldan beri herhangi bir sıkıntı
olmadan, bu Kanun yürürlükte olduğu süreç içinde herhangi bir
sıkıntı olmadan serbest bölgelerde çalışmalar,
üretimler ve ticaret devam ediyordu. Ancak, her nedense, aradan on
dokuz yıl geçtikten sonra, 6 Şubat 2004 tarihinde bu Serbest
Bölgeler Yasası'nın 6'ncı maddesinde bir değişiklik
yapıldı ve bir de geçici 3'üncü madde eklendi. İşte,
sorunlar da o zaman başladı.
Değerli arkadaşlarım,
getirilen bu geçici 3'üncü maddeye göre, serbest bölgelerde üretim
ve ticaret yapan yerli ve yabancı firmaların sahip oldukları,
daha önce sahip oldukları, on beş-on dokuz yıldan beri
sürdürdükleri bazı teşvikler ve avantajlar ortadan kaldırıldı.
Buna göre, serbest bölge yatırımcılarının gelir
ve kurumlar vergisi muafiyetleri, ruhsatlarında yazılan
tarihe kadar geçerli oldu, sınırlandırıldı.
Keza, gümrük ve damga vergisi muafiyetleri de ve çalışanların
gelir vergisi muafiyetleri de 31 Aralık 2008 tarihinde sonlandırılacak.
Ayrıca, söz konusu geçici 3'üncü maddenin yürürlüğe girmesinden,
yani 6 Şubat 2004 tarihinden sonra, bu serbest bölgelerde üretim
ve ticaret yapmak üzere serbest bölgelere gelecek olan yeni yerli
ve yabancı firmalar da daha önceki muafiyet ve istisnalardan
yararlandırılamayacak.
Yani, değerli arkadaşlarım,
serbest bölge yatırımcıları SSK primlerinde ve
enerjide bazı kolaylıklar beklerken, bu, 6 Şubat 2004
tarihinde yürürlüğe giren geçici 3'üncü maddeyle ellerindeki
muafiyetleri ve istisnaları da kaybetmişlerdir. Nitekim,
bu geçici 3'üncü madde yürürlüğe girdikten sonra, serbest bölge
yatırımcılarının birçoğu Türkiye'de yatırım
yapmaktan vazgeçtiler ve mevcutların da birçoğu Türkiye'den
ayrıldılar, Romanya, Bulgaristan gibi ülkelere gittiler.
6 Şubat 2004 tarihinden sonra, 2006 yılı sonuna kadar,
serbest bölgelerde üretim ve ticaret yapan yerli ve yabancı firmaların
552 tanesi bu bölgelerden, Türkiye'den ayrıldılar. Yine,
2006 yılı sonu itibarıyla, serbest bölgelerde faaliyet
gösteren firma sayısı 3.876 ve burada istihdam edilen personel
sayısı da 42.048'dir. Yani, serbest bölgelerde hem üretim yapılıyor
hem dış ticaret yapılıyor ve hem de serbest bölgeler
Türkiye'nin istihdam sorununa önemli bir çözüm getiriyor. Bir taraftan
Türkiye'ye yabancı sermaye gelsin diye beklerken, diğer taraftan
üretim yapan, istihdam yaratan ve Türkiye'ye döviz kazandıran
yerli ve yabancı firmaların Türkiye'den ayrılmalarına
sebep oluyoruz. Bu geçici 3'üncü maddenin getirdiği sonuç budur.
Üstelik, serbest bölgelere gelen yabancı sermaye, diğerleri
gibi, Türkiye'ye gelip, hazır fabrikaları satın alarak,
borsada oynayarak, faiz oyunlarıyla havadan para kazanmak yerine,
tam tersine, tam da istediğimiz gibi, Türkiye'nin ihtiyacı
olduğu gibi, yatırım yaparak, yeni istihdam olanakları
yaratarak Türkiye'de faaliyet göstermek istiyorlar. Yani, bizim,
bu geçici 3'üncü maddeyle getirdiğimiz kısıtlamalar,
Türkiye'ye, hem istihdam yönünden hem dış ticaret yönünden
büyük zararlar vermiştir ve Türkiye'nin büyük döviz kayıplarına
neden olmuştur.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, yine, Adalet ve Kalkınma Partisinin genel başkan
yardımcısının ve grup başkan vekilinin imzasını
taşıyan bir başka kanun teklifi var, şu an Plan Bütçe
Komisyonunun gündeminde. Benim de bu geçici 3'üncü maddenin kaldırılmasına
ilişkin bir teklifim var, o da Plan ve Bütçe Komisyonunda. Sanıyorum
ikisi birleştirilerek görüşülecek. Şimdi, böylesine,
sizin genel başkan yardımcınızın ve grup
başkan vekilinizin hazırladığı kanun teklifi,
6 Şubat 2004'ten beri uygulanan
muafiyet ve istisnaları sınırlandıran bu hükmün
2019'a kadar ertelenmesini istiyor. Yani, 6 Şubat 2004'ten itibaren
kaldırılmış olan muafiyet ve istisnaların
2019 yılına kadar devam etmesini amaçlayan, bunu içeren
bir kanun teklifi var, sizin genel başkan yardımcınızın
ve grup başkan vekilinizin ortak imzasını taşıyan
bir kanun teklifi var. Şimdi, böyle bir kanun teklifi varken, sürpriz
bir şekilde, buradaki sorunları çözmeye hiçbir katkısı
olmayan ve ufak değişiklik içeren bir kanun teklifini görüşüyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
sizin, birbirinizden haberiniz yok mu? Yani, genel başkan yardımcınızın
ve grup başkan vekilinizin ortak imzalarını taşıyan
bu kanun teklifi dururken, daha kapsamlı bir kanun teklifi dururken,
neden bunu öncelikle getirip burada görüşüyoruz? Demek ki,
böyle bir, maalesef, dağınıklığı yaşıyorsunuz,
maalesef, birbirinizden haberiniz yok.
Bakın, bu dağınıklığı,
bu danışmamayı, bu tartışmamayı dört buçuk
yıldan beri sürdürüyorsunuz ve sizin bu tavırlarınız
yüzünden, bu politikalarınız yüzünden, bu anlayışınız
yüzünden, Türkiye'nin tarihten gelen kırmızı çizgileri
silindi değerli arkadaşlarım ve Barzani bile, bir
aşiret ağası Barzani bile Türkiye'ye posta koyuyor.
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Konu
değişti şimdi...
AHMET ERSİN (Devamla) - Neden?
Çünkü, oluşması, oluşturulması gereken politikaları
danışarak, görüşerek ve koşullarını Türkiye'ye
göre ayarlayarak oluşturmuyorsunuz; tam tersine, "ben yaptım,
oldu" anlayışı içinde bu politikalarınızı
sürdürüyorsunuz. İşte sonunda da Barzani'nin fırçasıyla
karşı karşıya kalıyoruz.
Bir basit olay önümüzde: Cumhurbaşkanlığı
seçimi. Yani, bir geniş uzlaşmayla, sorunsuz, sükûnet içinde
sonuçlandırılacak olan bir Cumhurbaşkanlığı
seçimi ne hâllere geldi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Sayın Başkan, hangi konuyu
görüşüyoruz?
AHMET ERSİN (Devamla) - Türkiye'yi
böldünüz, milleti böldünüz. Ve Recep Erdoğan cumhurbaşkanı
olsun diye çırpınıp duruyorsunuz değerli arkadaşlarım
ve onun cumhurbaşkanlığını, sizden ve Taliban
ile Talabani'den başka kimse istemiyor. Milleti ikiye böldünüz.
SONER AKSOY (Kütahya) - Madde üzerinde
konuşsun Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Ersin, lütfen...
Konuyla ilgili konuşur musunuz Sayın Ersin.
AHMET ERSİN (Devamla) - Milleti
ikiye böldünüz ve bu önemli sorunun...
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Ege milletvekiline yakışmıyor
bu!
AHMET ERSİN (Devamla) - Milleti
böldünüz ve maalesef, büyük sorunlar yaşıyoruz. Aslında,
çok sükûnet içinde ve coşkuyla sonuçlandırabileceğimiz
bir süreci, içinden çıkılmaz hâle getirdiniz.
RESUL TOSUN (Tokat) - Ahmet, sen
aday ol!
AHMET ERSİN (Devamla) - Ben
aday olurum.
BAŞKAN - Sayın Tosun, lütfen...
AHMET ERSİN (Devamla) - Benim
aday olacağım günler de gelecek, merak etmeyin.
Değerli arkadaşlarım,
sevgili arkadaşlarım...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ahmet Bey, şu "Türkiye'yi böldünüz" lafını
izah et!
AHMET ERSİN (Devamla) - Ee Türkiye'yi
böldünüz, milleti böldünüz. Nitekim, şimdi...
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Bölen varsa, herhâlde, sizsiniz!
AHMET ERSİN (Devamla) - Nitekim,
şimdi, Türkiye'de büyük rahatsızlık var. Recep Erdoğan
cumhurbaşkanı olmasın diye demokratik tepkisini ortaya
koyanlar var, olsun diyen Taliban kafalı insanlar da var!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) - Ne demek "olsun diyen Taliban kafalı"
ya!
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım...
BAŞKAN - Sayın Ersin... Sayın
Ersin...
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım
BAŞKAN - Sayın Ersin
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ne demek Taliban kafalı! Olmaz
ama! Sen bize Taliban kafalı diyemezsin!
BAŞKAN - Sayın Milletvekilim,
oturur musun lütfen!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Ne demek istiyorsun yani?
AHMET ERSİN (Devamla) - Bir
siz istiyorsunuz, bir de Taliban'la, Talabani istiyor diyorum;
başka isteyen yok.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kutlu, lütfen
oturur musunuz.
Sayın Ersin
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Sözünü geri alsın Sayın Başkan!
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Sözünü
geri alsın! Öyle şey diyemezsiniz!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Bu Meclis karar verecek! Bu Meclis "evet" derse
Taliban kafalı
diyemezsiniz!
BAŞKAN - Sayın Kutlu! Lütfen
oturur musunuz Sayın Kutlu!
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Bize Taliban kafalı diyemezsin! Sen kendi kafana bak, ne kafalıysan!
BAŞKAN - Lütfen oturur musunuz
Sayın Kutlu!
Buyurun Sayın Ersin. Ama lütfen
Sayın Ersin, cümlenizi de düzeltin.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) - Neyi
düzelteyim?
BAŞKAN - Buyurun Sayın Ersin,
açtım mikrofonunuzu.
AHMET ERSİN (Devamla) - Hayır,
anladım da, neyi düzelteceğim Sayın Başkanım?
(AK Parti sıralarından gürültüler)
Değerli arkadaşlarım,
sevgili arkadaşlarım
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Bu Meclis karar verecek.
RESUL TOSUN (Tokat) - Talabani'yle
ne zaman görüştün! Haber mi verdi?
AHMET ERSİN (Devamla) -
Boş ver şimdi
Boş yere bağırıp çağırmayın,
millet her şeyi görüyor, sizin durumunuzu da görüyor
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Önce
lafınızı düzeltin, Meclise hakaret ediyorsunuz!
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Size yakışmıyor
bu sözler! Sözünüzü geri alın!
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Senin söylediğini kulağın duymuyor!
AHMET ERSİN (Devamla) - Duyuyor
duyuyor, bilerek söylüyorum! Bilerek, düşünerek, isteyerek
söylüyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)
FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman)
- Düşünsen böyle konuşmazsın Ahmet Bey! Baştan düşünün!
AHMET ERSİN (Devamla) - Sayın
Başkanım, eğer arkadaşlar susarlarsa sözlerimi
tamamlayacağım, ineceğim kürsüden. (AK Parti sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen!
RESUL TOSUN (Tokat) - Bu Meclise
saygı göstermen lazım!
Ayıptır! Meclisin seçeceği Cumhurbaşkanına
böyle ithamlarda bulunamazsın! Yakışmaz sana!
BAŞKAN - Sayın Tosun
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, ama Türkiye'nin bölündüğünün farkında
değil misiniz? Milleti böldüğünüzün farkında değil
misiniz? Yani, sizin PKK'dan ne farkınız var? (AK Parti
sıralarından gürültüler)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hayda!..
AHMET RIZA ACAR (Aydın) - Hadi
oradan!
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Meclisten
özür dilemeniz lazım! Terbiye sınırlarını
aştınız! Konuştukça batıyorsunuz! Lütfen
özür dileyin!
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, sözlerimi tamamlarken
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Bölücülüğü sen yapıyorsun! Ne söylediğinin farkında
mısın?
AHMET ERSİN (Devamla) - Sözlerimi
tamamlarken
(AK Parti sıralarından gürültüler)
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Özür dilemen lazım!
BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri
CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Meclisten
özür dilemeniz lazım!
BAŞKAN - Sayın Ersin, lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız.
Buyurun.
AHMET ERSİN (Devamla) - Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifinin, her ne kadar serbest bölgelere
çok da faydası olmayacak bu kanun teklifinin, yine de, her
şeye rağmen, milletimiz için, serbest bölgelerde ticaret
ve üretim yapan firmalar için hayırlı olmasını diliyorum
ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
CAHİT CAN (Sinop) - Sözünü de
geri almadığın için biz de seni kınıyoruz.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ersin.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Grubumuz adına sataşma var, cevap vermek
istiyorum. (Gürültüler)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen susar mısınız.
Buyurun Sayın Gündüz.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Grubumuza sataşma var, bununla ilgili cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN - Ne diye sataşma,
Sayın Gündüz?
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
"Taliban kafalı" diyerek, "sizin PKK'dan ne farkınız
var" diyerek sataştı.
BAŞKAN - Sayın Gündüz, buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
Yalnız, yeni bir sataşmaya
meydan vermeden.
VIII. -
AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
AK Parti Grup Başkan Vekili İstanbul Milletvekili İrfan
Gündüz'ün, İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, konuşmasında,
Partisine sataşması nedeniyle konuşması
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bir arkadaşımız buraya,
serbest bölgelerle ilgili konuşmak için çıkıyor, ama,
ağzına geleni kulağı duymayacak şekilde serbestçe
de konuşma hakkını kendinde buluyor.
Burada, kesinlikle, Taliban'a
uzak ya da yakın, zihnî ya da fikrî, niyet olarak dahi yakın bir
tek arkadaşımız yoktur. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu arkadaşımızın, buradan, gelip,
bu sözünü düzeltmesini ve Yüce Meclisten özür dilemesini istiyoruz
biz.
Ayrıca, biz Türkiye'yi hiçbir
zaman bölmedik, aksine, Türkiye'yi kucakladık ve tarihin, cumhurbaşkanlığı
seçimleri içerisine baktığınız zaman, en asude,
en huzurlu bir arifesinde bulunuyoruz, ama, böyle bir arifeyi, kendi
kafasındaki gerilimi topluma taşımak isteyenler,
hem içinde bulundukları halde hem de dışında izleyerek,
meydan mitingleriyle toplumu sokağa dökmek isteyenler, esas
bölücüler onlardır. (AK Parti sıralarından "Bravo"
sesleri, alkışlar)
SONER AKSOY (Kütahya) - YÖK dâhil.
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Böyle,
telefonlara cep mesajı çekerek, otobüsler kiralayarak, ama,
biz bu işin içerisinde yokuz diyerek hiç kimse böyle bir sorumluluğu
üzerinden atamaz. O yüzden, kaldı ki, biz bu konularda herkesin
fikrini, şiddete toplumu sevk etmediği sürece, yasal çerçevede
kaldığı sürece, herkes düşüncelerini serdetmekte
serbesttir.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Miting yasal değil mi?
İRFAN GÜNDÜZ (Devamla) - Bu konuda
da, sivil toplum örgütleriyle de, milletvekilleriyle de, herkesle
de konuşuyoruz, konuşmaya devam ediyoruz, konuşmaya
da hazırız.
Bu milletin
Bakın, size de muhalefet
görevini aynı millet verdi, AK Parti İktidarına da aynı
yetkiyi bu millet verdi. Eğer bu Meclis meşru ise hepimiz
meşruyuz. Öyle, bir kısmını meşru, işinize
geleni meşru, gelmediği zaman gayrimeşru ilan ederseniz,
bunun altında siz kalırsınız. (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
O yüzden, eğer, milletvekilleri
ve siyasi partiler, siyaseti toplumda saygın hâle getirmek istiyorsa,
önce biz birbirimize saygı göstermeliyiz. Eğer siz saygı
göstermezseniz toplumdan da saygı bekleyemezsiniz. Bugün siyaset
ayağa düşürülüyorsa, siyaset kurumu yıpranıyorsa
eğer, bu sorumsuz beyanların bundaki payını bu millet
takdir etmektedir. O yüzden, biz, siyasete de etiği getirmek
için, siyasete seviye kazandırmak için ve siyasette diyaloğu
daha da diriltip genişletebilmek için bütün çabamızı
dört buçuk senedir sarf ediyoruz. Ama, böyle, elimizin havada kaldığını
görmek, aslında, bize gerçekten giran geliyor, ama, toplumumuza
kimin elini uzattığı, kimin el uzatmadığını
herkes de görüyor. O yüzden, önce, toplumu bölüp sonra da "Bölen
sizsiniz." diye bağıranlara da, bu millet, inşallah,
zamanı geldi mi en gür cevabı verecektir diyor; bu arkadaşımızı,
tekrar, bu, AK Parti Grubuna "Taliban kafalılar" diyerek
yaptığı hakareti, "Sizin PKK'dan ne farkınız
var, devleti böldünüz, milleti böldünüz." diye serdettiği
düşünceleri, bu mikrofondan, ben, özür dileyerek geri almasını
istiyorum.
Saygılarımla. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Gündüz.
VII.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Serbest
Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/759) (S. Sayısı: 1339) (Devam)
BAŞKAN - Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya
Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Sayın Başkan, Yüce Meclisin çok değerli üyeleri;
yasanın genel gerekçesini aynen okuyorum. 5084 sayılı
Yasa çıkarken, 6/2/2004
Değerli milletvekilleri, 6/2/2004
tarihinde çıkmış. "Burada bir haksızlık
yaptık." diyor gerekçede. "Bazı insanlara
6/2/2004 öncesi ruhsat alanlar ve daha sonra bir haksızlık
var burada." diyor. Peki, sayın milletvekilleri, acaba,
haksızlık yaptığınız insanların hakkını
teslim etmek için yirmi sekiz ay beklemeniz mi gerekiyordu? Bu nasıl
adalet? 2004
Sayın milletvekilleri, 6/2/2004
Hatta, pardon,
otuz sekiz ay. Yani, otuz sekiz ay burada
İSMAİL BİLEN (Manisa)
- Meclis tatilde miydi? Otuz sekiz ay boyunca çalışmadı
mı?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) -
çift şey uyguladınız. Bazı insanları
koruyup kolladınız, bazı insanlara haksızlık
yaptınız. Ben, bunu, sizin adaletinize, vicdanınıza
sunuyorum. Eğer
Bu haksızlığı kabul ediyorsunuz,
genel gerekçe burada. Aynen böyle: "Mali külfet yüklenmiştir
bazı insanlara." diyorsunuz. Yazık, günah değil
mi? Acaba, bu haksızlığı yaptığınız
insanlara karşı vicdanen -vicdanen diyorum- nasıl hesabını
vereceksiniz? Yasanın genel gerekçesi arkadaşlar.
İki
Tabii, bu haksızlığı
5084 sayılı Yasa'yla yapmışız.
Değerli milletvekilleri, yine
söylüyorum, 5084 sayılı Yasa bu ülkenin ulusal sanayicisine,
bu ülkenin ulusal sanayisine vurulmuş bir hançerdir.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Hangisi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - 5084 sayılı Yasa.
Sayın Başbakan Giresun'da
bir tesis açarken "Evet, bu 5084 sayılı Yasa bu ülke sanayicisinin
işine yaramıyor, bu yasayı değiştirmemiz lazım."
dedi mi, demedi mi arkadaşlar?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Malatya
var ama Teşvik Yasası'nda
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendi, ben, ülkenin bütününü istiyorum; Malatya,
Ankara, bilmem değil. Sayın Başbakan Giresun'da -firma
ismi vermiyorum, Giresun milletvekillerim bilir- orada "Bu
5084 sayılı Yasa, bu ülkenin ulusal sanayicisinin, bu ülkenin
ulusal sanayisinin hizmetinde değildir." dedi mi, demedi
mi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) -
Başbakan mı dedi?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, Sayın Başbakan. Buyursunlar, beni teyit
etsinler.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Malatyalı
sanayiciler sana kızar.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa,
bu ülke sanayicisinin böğrüne vurulmuş, ulusal çıkarları
korumayan, hep yabancıların ekmeğine yağ süren
bir yasadır. Bir ülkede
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) - Sayın
Aslanoğlu, Malatya
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyefendiciğim, ben ne olduğunu biliyorum.
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
lütfen, hatibi dinleyelim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Mesele, Malatya meselesi değil. Evet
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) -
Adıyaman da var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır, arkadaş. Eğer, bu yasa, önce 36 il
-vicdanınıza sesleniyorum hepinizin- sonra 12 il geldi.
Hangi
Şırnak'ta, Van'da, Kars'ta, Ardahan'da, Ağrı'da
bir tek tane fabrika yapıldı mı arkadaşlar? Niye
birbirimizi kandırıyoruz?
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Adıyaman'da var.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Niye birbirimizi kandırıyoruz? Bu yasanın
amacı
SONER AKSOY (Kütahya) - Türkiye'nin
her tarafı fabrika, her tarafı fabrika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Hayır efendim.
SONER AKSOY (Kütahya) - Her tarafı
fabrika Türkiye'nin, her tarafı fabrika.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Bir tane baca tütmüyor, bir tane baca tütmedi. Bana,
Şırnak'ta tüten bir baca gösterin, özür dileyeceğim.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Adıyaman'a gel, Adıyaman'a.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Beyler, sayın milletvekilleri; yazık ediyoruz,
birtakım şeyleri siyaset
Ulusal değerler siyaset
adına konuşulamaz.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) -
Adıyaman'a gel, Adıyaman'a.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, 5084 sayılı Yasa'nın
genel amacı, önce 36 il, sonra 12 ilde
. Bana söyleyin, ne olursunuz
söyleyin
Size yalvarıyorum, söyleyin bana, hangi ilde sosyal
gelişmişlik açısından
Üç beş ilimizde
Antep'i
boşalttınız, Denizli'yi boşalttınız. Denizli
milletvekilleri burada değil mi? Denizli'deki sanayiciler
nereye gitti? Antep'teki sanayiciler nereye gitti arkadaşlar?
Birbirimizi niye kandırıyoruz?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Osmaniye
doldu fabrikayla.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Osmaniye'ye nereden geldi? Adana'dan geldi hepsi, Antep'ten
geldi hepsi. Niye kandırıyoruz birbirimizi?
ŞÜKRÜ ÜNAL (Osmaniye) - Hayır,
hayır, hiç bir yerden sökülüp gelmedi.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bu 5084 sayılı
Yasa, ulusal çıkarları yok eden bir yasadır.
MAHMUT GÖKSU (Adıyaman) - Hemşehrim,
Adıyaman'a gel sen, Adıyaman'a
Göstereyim ben sana.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Yatırım indirimini kaldırdınız.
Arkadaşlar, yatırım indirimini kaldırdınız;
yine, ulusal sanayiciyi yok ettiniz ve kurumlar vergisini veren
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Büyüme nasıl oluyor? Büyüme
Büyüme
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Büyüme yok kardeşim. İnsanlar aç, aç! Büyüme,
ben size onu söyleyeyim
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Toparlıyorum, toparlıyorum.
Büyüme nerede biliyor musun? Yabancıların
aldığı şeyler güya ulusal
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- Yeni Zelanda'da var.
BAŞKAN - Sayın Baştopçu,
lütfen
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Evet, evet. Hep, artık, kâr yurt dışına gidiyor,
yurt dışına gidiyor. Size bir hesap veriyorum, size
bir hesap veriyorum: "5.470 dolar" diyorsunuz. 15 milyon yeşil
kartlı var, 7 milyon işsiz var; çıkar, 8 bin dolara geliyor
aslında, millî gelir, kendi kendinizi kandırmayın, 8
bin dolar, 32 bin dolar yapar 4 kişilik ailede, o da yapar ayda 5
milyar. Türkiye'de ayda 5 milyar evine giren bana yüzde 10 insan gösterin,
sizden özür dileyeceğim.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli)
- O hesap öyle mi yapılıyor?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) - Birbirimizi kandırmayalım beyler. Önce,
şu 5084 sayılı Yasa'yı, gelin, ulusal sanayi
açısından, gelin, ulus devlet açısından, gelin,
millî çıkarlarımız açısından, ülke sanayicisi
açısından, bunu değiştirmezsek
Hep yabancı
yatırımcı ile yabancı sermayeyi ayırın
beyler. Yabancı sermaye başka, yabancı yatırımcı
başka. Hangi yabancı yatırımcı gelip bu ülkede
bir çivi çakıp üretim yapıyorsa, önünde saygıyla
eğilirim; ama, sizin bildiğiniz yabancı sermaye, gelip
ülkenin birtakım değerlerini alıp, parayı, kârları,
o ulusal gayrisafi millî hasılayı her yıl yurt dışına
havuduyla götüren insan. Onun için, gelin, bu yasayı değiştirelim.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Aslanoğlu.
Madde üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ergün Dağcıoğlu, Tokat Milletvekili.
Buyurun Sayın Dağcıoğlu.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Tokat) - Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
aslında, yürürlük, yürütme maddeleri üzerinde, biz, iktidar
kanadı olarak, söz alma alışkanlığımız
yok, ancak, kanunun teklif sahibi olarak teşekkür etme sadedinde
söz almış bulunuyorum.
Yaklaşık bir haftaya sâri
günler içerisinde Türkiye'de önemli bir yaraya parmak basan, çare
bulan ve inşallah, bundan sonra gerek üretimimizi gerek istihdamımızı
ve de dolayısıyla, sanayimizi tekrar hareketlendirecek,
arzu edilen moral ortamına taşıyacak çok önemli bir kanun
çalışmasını hep birlikte gerçekleştirdik.
Muhalefet milletvekili arkadaşlarımız,
teknik tartışmalar yaptığımız esnada da
bir hafta boyunca, serbest bölgelerle ilgili yaptığımız
bu çalışmanın, bu kanunun ne kadar doğru ne kadar
haklı ne kadar hayırlı bir kanun olduğunu, onun
için de hem şahısları hem de grup adına mütemadiyen
desteklediklerini ifade etmişlerdi. Bu manada, bu kadar geniş
bir mutabakatla çıkan bir kanuna imza atmaktan duyduğum
mutluluğu sizlerle paylaşıyor, iktidarıyla muhalefetiyle
katkısı bulunan bütün kardeşlerimize, bürokratlara
teşekkürleri ifade etmek istiyorum.
Evet, değerli arkadaşlar,
eleştirmeye kalkarsak ülkemiz perspektifinde, geçmiş
adına döndüğümüzde, geriye baktığımızda
eleştireceğimiz birçok hususu bulmak mümkün. Özellikle
geçtiğimiz dönem içerisinde, ülkemiz, fiziki depremden sonra,
bütün dünyanın da sıkı takip ettiği, yakından
takip ettiği üzere, ekonomik depremleri de bir arada yaşadı,
çok şanssız bir dönem geçirdi.
Bu dönemden kurtulabilmek için,
geçtiğimiz dönemde başlayan kabili tatbik olmayan bir
4562 sayılı organize sanayi bölgelerindeki yatırımları
teşvik eden bir kanun çalışması kadük kalmış
ve bu kabili tatbik olmayan kanunu, biz hükûmet olur olmaz, mutfakta
tekrar incelemek suretiyle ülkenin gerçeklerini masaya yatırdık
ve iş adamlarımıza ve sanayicilerimize moral olacak
şekilde kabili tatbik bir 5084 sayılı Kanun çıkardık.
Bu Kanun'u da ilk çıkardığımızda, muhalefet
partisi milletvekili arkadaşlarımız sağ olsunlar
desteklediler, ama, sanayicilerimiz, iş adamlarımız
ve muhalefet milletvekillerimiz de o zamanlar demişlerdi ki:
"Siz 5084'ü çıkarıyorsunuz ama, geçmişte yatırım
yapan sanayicimizin ne günahı var, bunları da dikkate almanız
lazım." İşte, biz iktidar olarak muhalefete ne kadar
önem verdiğimizi bir kez daha burada altını çizerek
vurguluyor ve bütün bu tespitlerden sonra, geçtiğimiz ay içerisinde,
bildiğiniz üzere, 5084'ü yine gençleştirdik, yine budadık,
yine tazeleştirdik ve tatbik alanını da, geriden, daha
önceki yatırım sahibi arkadaşlarımıza da
teşmil edecek şekilde genişletmiştik. Şimdi
geldiğimiz noktada, biz teşvik kanunlarını
çıkardık.
Yine, benim altında imzam
olan, bildiğiniz üzere, birkaç ay önce gelir vergisi oranlarını
aşağıya indiren bir kanunumuz ve cumhur
Sürçülisan
ediyordum herhâlde az kalsın. Başbakanımızın
da çok önemsediği bir şekilde, sanayicilerimizin teşviklerini
derpiş ederken, sadece tatbikat esnasında hukuk mevzuatı
adına değil vergi mevzuatı adına da dikkat etmeliyiz
talimatıyla biz bir devrim yaptık ve insanların inanamayacağı
şekilde, kurumlar vergisini de yüzde 30'dan 20'ye çekerek sanayicilerimizi
teşvik ettik. İşte bu moral ortamında serbest bölgelerde
5084 çıkarken, aksayan yönleri de telafi etmek yine hepimize,
bizlere nasip oldu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Yabancılara
Yabancılara
.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bu mutluluğu hep
birlikte teneffüs ederek, zevk alarak, moral bularak burada dile getireceğimize,
hep olumsuz, bardağın boş tarafını anlatmaya
gayret eden arkadaşlarımızın birtakım haksız
öne çıkışlarını da anlamakta güçlük çekiyorum,
ama demokrasilerde tabii ki, muhalefet iktidarın hızıdır,
iktidara güç verir, iktidara rota çizmesi konusunda mutlaka yön
verir. Bu manada sizlerin bırakın olumlu eleştirilerini,
olumsuz eleştirileri dahi bizim hayırlı hizmetlerimize
mehaz tahtası, sıçrama noktası kabul ediliyor ve bu kanunumuzda
da inşallah
"Serbest bölgelerde ne yaptınız"
diyor sayın milletvekilimiz ama, daha geçtiğimiz hafta
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun Sayın
Dağcıoğlu.
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) -
Mersin serbest bölgesinden 10-15 tane yatırımcı,
her birisinin on-on iki tane fabrikası olan yatırımcı
arkadaşımız geldi ve bütçede özel toplantı yaptık
ve bu insanlar, muhalefet milletvekili arkadaşlarımızla
birlikte geldiler, randevu talep ettiler ve bir konunun altını
çizdiler. "Biz bundan sonra yatırımlarımıza
bu kadar sahip çıkan bir hükûmetin ışığında
yatırımlarımızı, Suriye'ye, Mısır'a,
Romanya'ya, diğer ülkelere taşımayacağız;
arkamızda gördüğümüz bu iktidardan aldığımız
moral ve hızla yatırımlarımızı hep ülke
içerisinde gerçekleştireceğiz, üretime ve istihdama katkıda
bulunacağız" diye teşekküre geldi sanayiciler.
Hani hiçbir şey yapmamıştık? (AK Parti sıralarından
"Bravo" sesleri, alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) - Üç sene geçmiş, üç sene!
MEHMET ERGÜN DAĞCIOĞLU
(Devamla) - Bu manada bu kadar güzellikleri
birlikte yaşamanın tadına varalım diyor ve bu kanunun
hayırlara vesile olmasını niyaz ediyor, katkılarınızdan
ötürü iktidarıyla muhalefetiyle ve de bürokratlarıyla
bütün katkıda bulunanlara teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından "Bravo" sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Dağcıoğlu.
Madde üzerinde soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Çerçioğlu, buyurun.
ÖZLEM ÇERÇİOĞLU (Aydın)
- Teşekkür ederim Sayın Başkan.
5084 sayılı Yasa çıktığı
günden itibaren, serbest bölgelerden, otuz sekiz ay içinde 552 firma,
maalesef, ülkemizi terk etti. 3218 sayılı Kanun'un geçici
3'üncü maddesiyle, çalışanlar üzerindeki gelir vergisi
muafiyeti 2008 yılında sona erecektir. Bu durum, aynı
5084 sayılı Yasa gibi, serbest bölgedeki firmaları
olumsuz yönde etkileyecektir. Bundan dolayı, bu muafiyetleri
uzatmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda, Hükûmetinizin görüşü
nedir Sayın Bakan?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Çerçioğlu.
Başka soru yok.
Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Evet Sayın Başkan, Sayın
Çerçioğlu'na teşekkür ediyoruz. Gerçekten, şu anda,
serbest bölgelerle ilgili bazı teşvik düzenlemeleri var.
Bu teşvik düzenlemeleri çerçevesinde, bu bölgelerde faaliyette
bulunan şirketlerin bazı vergi muafiyetleri var, ancak,
Teşvik Yasası'yla birlikte, 5084 sayılı Teşvik
Yasası'yla birlikte, bu serbest bölgelerdeki firmalara yönelik
teşviklerin miktarında biraz azaltma yapılmıştır.
Sadece imalat faaliyetinde bulunan şirketlerle bağlantılı
olarak kurumlar ve gelir vergisi muafiyeti getirilmiştir, ancak,
yine aynı Yasa'ya göre, o tarihten önce, o Yasa'nın yürürlüğe
girdiği tarihten önce serbest bölgelerden ruhsat almış
olan firmalar eski yasalardaki teşviklerden yararlanmaktadır,
ancak, bu teşviklerin de bir kısmı 2008 yılının
sonunda dolmaktadır. Öyle zannediyorum, süresi 2008'in sonunda
dolacak olan bu teşviklerle bağlantılı olarak soruyorsunuz.
Bugünkü görüşülen yasada bu konu ele alınmamıştır,
bununla ilgili bir düzenleme yapılmamıştır, sadece
fon ödemeleri bu şirketlerin azaltılmıştır.
Daha sonra, 2008'de sona erecek teşviklerle de bağlantılı
bir düzenleme yapılabileceğini düşünüyorum, ancak,
henüz verilmiş bir karar yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Sayın Ekmekcioğlu buyurun.
HÜSEYİN EKMEKCİOĞLU
(Antalya) - Sayın Başkan teşekkür ediyorum.
5-6-7 Nisan 2007 tarihleri arasında,
Erzurum, Kars ve Ağrı illerini Cumhuriyet Halk Partisi milletvekili
olarak ziyaret ettik. 5084 sayılı Yasa'nın uygulanamadığı
yöre halkıyla yaptığımız toplantılarda
da belirlendi. Özellikle ticaret odalarına yaptığımız
ziyaretlerde bunun tam doğru olduğunu belirlemiş bulunmaktayız.
5084 sayılı Yasa'da değişiklik yapmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ekmekcioğlu.
Sayın Bakan buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI
ABDÜLLATİF ŞENER (Sivas) - Sayın Ekmekcioğlu'nun
"5084 sayılı Yasa'da herhangi bir değişiklik
yapacak mısınız?" sorusunu, bu Erzurum, Kars,
Ağrı gibi illerde yatırım potansiyelinin gerektiği
gibi artıp artmadığıyla bağlantılı
bir değerlendirme içerisinde görüyorum.
Bildiğiniz gibi, 49 il bu yasadan
yararlanıyor ve bu yasa kapsamına giren illerden fabrika,
iş yeri açacaklara arsa tahsisi yapılıyor, sigorta
indirimi sağlanıyor, stopaj vergi indirimi sağlanıyor
ve bir de enerji indirimi sağlanıyor. Şu andaki uygulama
bu çerçevededir. Bununla ilgili daha sonraki bazı yasalarda
değişiklikler yapılmıştır. Bu, 5084 sayılı
Yasa'yla bağlantılı olarak, daha önce Meclisten geçen
bazı yasalarla değişiklikler yapılmıştır,
ancak, önümüzdeki süreçte herhangi bir yeni değişiklik yapılabileceğiyle
ilgili bir karar yoktur.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, Ahmet
Ersin, İzmir Milletvekili, Başkanlığımıza
verdiği dilekçeyle, sözlerinin AKP Grubu tarafından yanlış
anlaşıldığı belirtmekte, düzeltmek için söz
istemektedir.
Buyurun Sayın Ersin.
VIII.
- AÇIKLAMALAR VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin'in, yapmış olduğu
konuşmada, bazı sözlerinin AK Parti Grubu tarafından
yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle
açıklaması
AHMET ERSİN (İzmir) - Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Sözlerimin AKP Grubundaki milletvekili
arkadaşlarım tarafından yanlış yorumlandığını
düşünüyorum. Ben, AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarımın
"Taliban kafalı" olduklarını söylemedim,
böyle bir söylemim yok, böyle bir niyetim yok. Ayrıca, PKK bölücülüğüyle
AKP'nin Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki davranışını
da aynı kefeye koymadım, PKK bölücülüğüyle AKP Grubunun,
AKP'nin davranışını aynı şekilde değerlendirmedim,
bunu da düzeltmek istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Ersin. (AKP sıralarından gürültüler)
Lütfen sayın milletvekilleri
VII.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
4.-
Tokat Milletvekili Mehmet Ergün Dağcıoğlu'nun; Serbest
Bölgeler Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/759) (S. Sayısı: 1339) (Devam)
BAŞKAN - İç Tüzük'ün
86'ncı maddesine göre, oyunun rengini belirtmek üzere ve lehinde
olmak üzere Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili söz istemişlerdir.
Sayın Elitaş?.. Yok.
Yine, lehinde olmak üzere İrfan
Yazıcıoğlu, Diyarbakır Milletvekili?.. Yok.
Kemal Sağ, Adana Milletvekili.
Buyurun Sayın Sağ.
KEMAL SAĞ (Adana) - Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 1399 sıra sayılı
Serbest Bölgeler Kanunu'nda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi'ne olumlu oy vereceğimi beyan etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 3'üncü
madde üzerinde gerek Grubum gerekse şahsım adına söz almıştım
ve orada, serbest bölgelerin kurulmasından bugüne kadarki sürecinden
özetle bahsetmiş ve bu son yasanın olumlu yönlerini tebarüz
ettirmiştim. Şimdi, bu yasa sonuçlanırken, ben de yasa
hakkında olumlu oy vereceğimi beyan ederek bu son sözlerimi
tamamlayacağım.
Değerli arkadaşlar, serbest
bölgeler, bilindiği gibi, 1985 yılında 3218 sayılı
Yasa'yla kurulmuştur. Serbest bölgelerin Türkiye'de kurulmasının
amacı, o zamanki sıkıntılardan dolayı, istihdamı
artırmak, dış ticaret açığını azaltmak
ve doğrudan yabancı sermaye girişini desteklemek ve
teşvik etmekti. Bu amaçlar doğrultusunda yirmi küsur
yıllık mazisi boyunca serbest bölgelerde bugüne kadar 40
bin civarında istihdam sağlanmış ve 700 civarında
yabancı firma Türkiye'ye yatırım yapmıştır
ve dolayısıyla, bu yabancı firmalar, bilhassa kurucu
işletmeler başta olmak üzere, 2 milyar dolar civarında
yatırım yapmışlardır. Ayrıca, serbest bölgeler
dolayısıyla Türkiye'de bu süreç içerisinde yaklaşık
125 milyar dolarlık bir ticaret hacmi oluşturulmuştur.
Sadece 2006 yılındaki dış ticaret hacmi 25 milyar
dolar civarındadır. Bölgeler dolayısıyla Türkiye'ye
bir kısım yabancı teknoloji gelmiştir ve bölgelerin
civarında da bazı sanayilerde yan sanayi potansiyeli
oluşturmuştur.
Yalnız, 2004 yılında
-demin Sayın Aslanoğlu'nun da değindiği gibi-
"Teşvik Yasası" adı altında çıkartmış
olduğunuz 5084 sayılı Yasa serbest bölgelere bazı
olumsuzluklar yapmıştır. Bu sebeple, bazı illerdeki
yatırımların düşmesine paralel olarak serbest
bölgelerde ruhsat alan firma sayısı azalmıştır.
Bu bölgelerdeki yatırımlar azalma eğilimi göstermeye
başlamıştır. Üretim azalmaya başlamıştır
ve dolayısıyla, istihdam da azalmaya başlamıştır.
Bunların yanında, devlete olan güvensizlik artmıştır
ve yetmemiş gibi maliye, bu firmaları incelemeye alarak
çok zor duruma düşürmüştür. İşte, bugünkü yasa ile
bu sıkıntıların bazıları giderilmektedir
ve firmalar arasında doğan haksızlık kaldırılmaktadır.
Ancak, unutmayalım ki, kurucu ve işletici firmaların
da bazı sıkıntıları doğmuştur bu yasa
ile; çünkü, buradan alınan gelir ile bu firmaların yatırımlarını
karşılama imkânı vardı, bu yok edilmiştir; ancak,
2'nci madde konulduğu için de, bu sıkıntı giderilme
imkânına kavuşmuştur. Şimdi, bu belirsizliğin
giderilmesi için de, bir an önce bu yönetmeliğin çıkarılması
ve gelir paylaşımının bir an önce, açıkça belirtilmesi
ve bu firmaların sıkıntı ve zararlarının
da giderilmesi şarttır.
Ayrıca, sözlerimi tamamlarken
şunu da belirtmek istiyorum ki, 31/12/2008'de bitecek olan gelir
vergisi stopajı istisnasının da, en azından, AB
üyelik sonuçlanıncaya kadar uzatılmasında çok büyük
yarar vardır. Böylece, serbest bölgeler, bugünkü haliyle, en
azından devam etme şansını yakalayacaktır.
Ben, sözlerimi tamamlarken bu yasanın
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Diliyorum
ki, bu iki eksik de tamamlandığı zaman, bu yasa tam amacına
ulaşmış olacaktır. Ben, emeği geçen herkese teşekkür
ediyorum ve şahsen de bu yasaya olumlu oy vereceğimi beyan
ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Sağ.
Oyunun rengini belirtmek ve aleyhte
olmak üzere söz isteyen Ümmet Kandoğan,
Denizli Milletvekili? Yok.
Mehmet Eraslan, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Eraslan. [AK Parti
sıralarından alkışlar(!)]
MEHMET ERASLAN (Hatay) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokratik ülkelerde, yüksek demokrasinin
yaşandığı ülkelerde siyaset mutabakatla yapılır,
siyaset katılımcılık anlayışıyla
yapılır ve siyasetin görevi, hiçbir zaman, bölmek değildir
ve siyasetin görevi, siyasi partilerin görevi, her zaman katılımcılığı,
her zaman demokrasiyi, mutabakatı yaşatmak ve bütünleştirici
mantaliteyle ülkeyi sevk ve idare etmek olmalıdır.
Özellikle ulusal meselelerde,
özellikle ülkemizin geleceğini, güvenliğini, istikbalini,
istikrarını ilgilendiren konularda, bütün siyasi partilerin
ve bütün siyasetçilerin, bütün milletvekillerinin ve bütün Genel
Kurulun, Türkiye Büyük Millet Meclisinin son derece hassas olması
gerekir kanaatindeyim.
Eğer bu ülkede birileri
çıkıp "Kerkük'e müdahaleyi Diyarbakır'a müdahale
olarak algılarız; buraya müdahale edeni, güneydoğuya,
Diyarbakır'a müdahale etmiş olarak sayarız" diyor
ise ve buna rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu ulusal meseleyle
ilgili, terörün araştırılmasıyla ilgili bir
araştırma önergesi oluşsun, bir araştırma komisyonu
kurulsun ve bu terör konusunu Türkiye Büyük Millet Meclisi bizzat
kendisi komisyonu aracılığıyla bu işi tetkik
etsin diyor ise ve Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle bir komisyonun
kurulmasını reddediyor ise, bu ulusal meselede, siyaset
kurumunun ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığını
azaltıyor demektir. Bütün siyasi partilerin ulusal meselelerle
ilgili, bu konularla ilgili daha duyarlı, daha mantıklı
davranma zarureti ve mecburiyeti vardır.
Eğer sözde Ermeni soykırımı
meselesi bütün Avrupa Birliği ülkelerinde ve dünyada tartışılıyor
ise ve ABD'de eğer Temsilciler Meclisine getirilmek suretiyle
oradan onaylanma yönünde bir çalışma var ise ve Türkiye bu
noktada köşeye sıkıştırılıyor ise
ve Türkiye Büyük Millet Meclisine eğer Ermeni meselesinin
araştırılması, yine Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından araştırılması öneriliyorsa ve bu
önerge reddediliyorsa, burada bir oturup düşünmemiz gerekir.
Yani, bu önerilerin, bu grup önerilerinin nereden, kimden geldiği
hiç önemli değil, Türkiye'yi ilgilendiren
(Bakanlar Kurulu
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
bir saniye
Sayın Bakan
Sayın Bakan
Lütfen, Sayın Bakan!
Buyurun Sayın Eraslan.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Bunlar,
bu konular bizim meselemiz, Türkiye'nin meselesi. Terör meselesini
de Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırsın, Ermeni meselesini
de Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırsın. Ama bunları
niçin araştırmıyoruz? Bunları araştırmayla
ilgili
BAŞKAN - Sayın Eraslan, yasayla
ilgili, aleyhte söz istediniz; yasayla ilgili konuşur musunuz
Sayın Eraslan, lütfen.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Sayın
Başkanım, burada, üç saatten beri Genel Kurulda oturuyorum
ben ve üç saatten beri burada dokunulmazlıklar konuşuluyor.
O ona sıkıyor, o ona sıkıyor; o onun şahsiyetine
sıkıyor, o onun şahsiyetine sıkıyor. Üç saatten
beri, burada, eğer dokunulmazlık konuşuluyorsa ve
İç Tüzük'ün bana tanıdığı hakkı ben burada
kullanmak durumundayım ve Türkiye'nin geleceğini ilgilendiren
meselelerle ilgili, ulusal çıkarlarımızı, ulusal
birlik ve beraberliğimizi, ulusal bütünlüğümüzü ilgilendiren
meseleleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, ben, burada haykırmak
zorundayım; bütün siyasî partileri sağduyuya çağırmak
zorundayım, bütün milletvekillerini, Genel Kurulu sağduyuya
çağırmak zorundayım. Niye araştırmıyoruz
efendim? Ermeni meselesini Türkiye Büyük Millet Meclisi niye
araştırmıyor? PKK terör örgütü meselesini ve uğrattığı
zararları, ziyanları niye araştırmıyor? Yanı
başımızda, Türkiye gibi büyük bir ülkeye hakaret
eden, 73 milyon ülke insanının onuruyla, gururuyla oynayan
birtakım insanlara, gruplara karşı Türkiye Büyük Millet
Meclisi neden strateji geliştirmiyor? Evet, teröristle mücadele
güvenlik mensuplarının görevidir, ama teröristle mücadeleyi
ve terörle mücadeleyi birbirinden ayırt etmemiz gerekmektedir.
Terörle mücadele stratejilerini ve yöntemlerini, metotlarını
oluşturması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisidir, Genel
Kuruldur. Ama, her şeyi reddediyoruz, burada her şeyi reddetmek
durumunda kalıyoruz. Bunu kabul etmek, bunu hazmetmek mümkün
değil ki! "Şunu araştıralım", "Meclis
reddediyor, araştırmasın." "Peki, şu konuyu
araştıralım", "Onu da araştırmasın."
Peki, biz neyi araştıracağız? Emeklilerin sorunlarının
araştırılmasını da getirdi Cumhuriyet Halk
Partisi, emeklinin sorunlarının araştırılması
da reddedildi. Yani, hem iç politikada hem dış politikada
araştırılması gereken, Meclis tarafından
araştırılması gereken konuları niye
araştırmıyoruz biz? Bu, bizim anayasal görevimiz değil
midir, hukukî görevimiz değil midir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Eraslan,
lütfen, toparlar mısınız.
MEHMET ERASLAN (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, siyaseti katılımcılıkla yapmak
zorundayız. Bütün siyasi partiler ve bütün siyasi parti mensupları,
bu ulvi görevi, bu siyaset görevini, Türkiye'yi sevk ve idare etme
görevini katılımcılıkla yapmak zorundadır,
demokratik yapmak zorundadır, demokratik temayüllerle yapmak
zorundadır. "Ben yaptım, ben ettim, bu benim kararım
"
Dolayısıyla, burası parti devleti değil; hiçbir
partinin devleti değildir Türkiye. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti
devletidir ve 73 milyon ülke insanının sahip olduğu
topraktır, sahip olduğu sistemdir, rejimdir.
Dolayısıyla, biraz daha
geniş olmak lazım. Katılımcılık ruhuyla,
karşılıklı anlayış içerisinde, birbirimizi
dinleyerek, bir uzlaşmayla, bir mutabakatla, her konuda, hem
iç politika konularında hem sosyal politikalar konusunda
hem uluslararası ilişkiler, uluslararası politikalar
konusunda birbirimizi daha iyi anlamak ve Türkiye'nin temel sorunlarının
giderilmesi cihetindeki çalışmaları ortak bir zeminde
yapmak suretiyle bunları aşmak durumundayız. Aksi
takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına
zarar veririz, siyaset kurumunun saygınlığına
zarar veririz ve her birimiz mensup olduğumuz siyasi partinin
kendi saygınlığına zarar veririz ve bu, Türkiye'nin
de faydasına, yararına olmaz, ülkenin de, ülkede yaşayan
aziz milletimizin de faydasına ve yararına hiçbir şey
sağlamaz diyorum.
Bu kanunun hayırlar getirmesini
temenni ediyorum. Bu kanun, serbest bölge uygulamasında bir sorunu
gidermiştir, ama gerçekten serbest bölgelerimizde iş yapan,
alışveriş yapan, üretim yapan insanlarımızın,
yatırımcılarımızın, sermayecilerimizin
tüm sorunlarıyla ilgili çözüm getiremediği için aleyhinde
olduğumu belirtiyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Eraslan.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Teklif kabul edilmiş
ve kanunlaşmıştır.
5'inci sırada yer alan, Kan,
Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.-
Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu
Raporu (1/1277) (S. Sayısı: 1319) (x)
BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon Raporu 1319 sıra sayısıyla
bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde
AK Parti Grubu adına söz isteyen Osman Akman, Antalya Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN AKMAN
(Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1319 sıra sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri
Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde AK Parti Grubu
adına görüşlerimi ifade etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, AK
Parti olarak, iktidara geldiğimiz gün "önce insan" diyerek
sağlıkta dönüşüm programı ile çalışmalara
başladık.
İnsan hayatına verdiğimiz
önem nedeniyle, ilk ve acil tıbbî müdahalenin en süratli biçimde
yapılabilmesi için, 112 istasyon sayısını 481'den
-bu dört yıllık süre zarfında- 1.148'e, 112 ambulans sayısını
618'den 1.443'e çıkardık.
Kırsalda bile vatandaşlarımız,
112 hizmetlerinden yüzde 76 nispetinde yararlandırılabiliyor.
Bu yıl, inşallah, vatandaşlarımızın yüzde
100'ü bu hizmetten yararlanabilecek.
Ayrıca, kısaca UMKE dediğimiz
ulusal medikal kurtarma ekipleri kuruldu. 2.210 sağlık personeli
özel eğitim aldı -ki, bu ekip Avrupa'nın en büyük medikal
kurtarma ekibidir- UMKE, Pakistan, İran ve Endonezya'da başarıyla
görevler yaptı ve ülkemizi temsil etti.
Sağlık ocaklarına daha
sağlıklı bir yapı kazandırıldı. Hastalara
sağlık hizmetinin daha iyi verilebilmesi açısından
sağlık ocaklarında iyileştirmeler yapıldı.
Her hekime bir muayene odası hedeflenerek, mevcut sağlık
ocaklarına yeni ilaveler yapılarak veya atıl kapasite
değerlendirilerek, 2002 yılında 6.300 olan hasta muayene
odası -sağlık ocaklarında- 13.500'e ulaştırıldı.
Yani, 2002'de sağlık ocağında çalışan hekimlerin
yüzde 45'inin muayene odası varken, şimdi yüzde 95'inin muayene
odası var. Bu yapılan değişiklik ile sağlık
ocaklarında yapılan muayene sayısı 65 milyondan
115 milyona çıktı. Günlük hekim başına düşen
hasta sayısı 50'den 40'a düştü, yani yüzde 20 azaldı.
Hasta başına muayene süresi artmış oldu. Hatta,
hastanelere sevk oranı azaldı. Hastaneye sevk oranı
yüzde 20'den yüzde 9'a düştü. Ayrıca, yeni yapılan
sağlık ocaklarının standartları yükseltildi.
Böylece, hem çalışan sağlık personelimiz hem de
hizmeti alan vatandaşlarımız, hastalarımız
açısından rahat, ferah fiziki mekânlar oluşturuluyor.
Yine, birinci basamak tedavide,
gezici, mobil sağlık hizmetleri ile en ücra yerlere dahi
yüzde 76 oranında sağlık hizmeti veriliyor. Yine, burada
da, bu yıl, inşallah, yüzde 100'e ulaşacağımıza
inanıyoruz.
(x)
1319 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli arkadaşlar, geleceğimizi
emanet edeceğimiz çocuklarımızın daha sağlıklı
büyümeleri için elimizden gelen her şeyi yaptık. Çocukluk
dönemindeki aşılamalara büyük önem verdik. 2002 yılında
aşılama oranı yüzde 78 iken, kampanyalarla ve yoğun
çalışmalarla, 2006 yılı sonunda yüzde 93 oranını
yakaladık. Aşılama oranı, Avrupa Birliği ülkelerinde
yüzde 94. Görüldüğü gibi, neredeyse, Avrupa Birliği ortalamasını,
oranını yakalamış durumdayız.
Kızamıkta bu oran daha da
yüksek. Kızamıkta yüzde 96 oranında aşılama
yapıldı. Yıllık kızamık vaka sayısı,
2002 yılında 7-8 bin rakamları civarındayken, geçen
yıl ülkemizde görülen kızamık vaka sayısı sadece
34'tür. Bu yıl ilk üç ayda bildirilen vaka sayısı, sadece
1 olarak bildirilmiştir. Kızamık vakası azalınca
ve görülmez olunca, kızamık hastalığı geçirenlerde
bir süre sonra görülen ve fatal seyreden, ölümcül seyreden bir hastalık
olan SSP(Subakut Sklerozan Panensefalit), kızamık vakaları
artık görülmez olunca, herhâlde, önümüzdeki yıllarda, unutulmuş,
hiç görmeyeceğimiz vakalar olacaktır. Bu da ülkemiz
açısından sevindirici bir durum olacak inşallah.
Ayrıca, aşılama programı
difteri, tetanoz, boğmaca, kızamık ve verem
aşısıyken, şimdi, alınan kararla, kızamıkçık,
kabakulak ve menenjit aşılama programına dâhil edildi.
Çocuklarımızda demir eksikliğinde
görülen anemi, demir eksikliği anemisi ve D vitamini eksikliğinde
görülen raşitizm hastalıklarını önlemek için, bebeklerimize
demir, gebelere ve bebeklere D vitamini, ücretsiz olarak verilmeye
başlandı.
Değerli arkadaşlar, ülkemizde
bebek ölümlerinin yüzde 60'ı yeni doğan döneminde olmaktadır.
Yeni doğan ölümlerini azaltmak için, doğum yapılan hastanelerde
çalışan personelimize "yeni doğan canlandırma
eğitimi" verildi. Eğitim alan personel sayısı
2002 yılında 4 bin iken, şimdi bu rakam 15 bine ulaştı.
Artık, doğum yapılan her hastanede "yeni doğan
canlandırma eğitimi" almış personel bulunmaktadır.
Ayrıca, yine şartlı
nakil transferi adı altında, toplumun en yoksul yüzde
6'lık kesimine, gebe ve çocukların sağlık kontrollerini
yaptırmaları şartıyla, 17 YTL para yardımı
yapılıyor, doğumlarını sağlık kuruluşlarında
yaptırmaları halinde annelere 55 YTL. para yardımı
yapılıyor, doğumlarını sağlık kuruluşlarında
yaptırmaları hâlinde annelere 55 YTL para yardımı
yapılıyor. 2004 yılı Mart ayından bu yana, 1 milyon
vatandaşımız bu yardımdan yararlandırıldı.
Anne sütü teşvik edildi, bebek dostu hastane sayısı
546'ya ulaştırıldı.
Değerli arkadaşlar, Düzce,
Eskişehir ve bazı illerimizde aile hekimliği uygulaması
başlatıldı.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - İyi ama, biraz önce sağlık ocağı
yapısını benimsemiştiniz, şimdi de aile hekimliğini
anlatıyorsunuz. Hangisi doğru? Aile hekimliği mi
doğru, sağlık ocağı yapılandırması
mı doğru, anlamadık biz şimdi!
OSMAN AKMAN (Devamla) - Vatandaşlarımız,
birinci basamak tanı ve tedaviyle birlikte koruyucu sağlık
hizmeti alacağı ve sağlıkla ilgili her türlü müracaatı
yapabileceği aile hekimlerine kavuşturulmuş oldu.
Vatandaşlarımızın,
bu projeyle, sağlıkla ilgili tüm kayıtları tutulacak,
takip ve kontrolleri yapılabilecek, ailenin sağlık
riskleri belirlenecek. Vatandaşımız, belirli zaman
aralıklarıyla, isterse aile hekimini değiştirebilecek.
Bu uygulamayla, yine, ikinci basamak sağlık kurumu hastanelere
sevkler azaldı.
Rutin kontrolleriyle, hastalıklar,
fazla ilerlemeden tedavi edilebiliyor. Şüphesiz, tedavi edilebilen
hastalıklar için bunu söylemiş oluyoruz. Ayrıca, sevklerde
hasta için randevu alınması nedeniyle, ikinci basamak
sağlık kurumlarında vatandaşlarımız daha
rahat muayene olabiliyorlar.
Ayrıca, yine bu sistemde,
sevk zinciri tek yönlü olmadığı, geri bildirim olduğu
için, tıbbi kayıt sistemi güçlendirilmiş oluyor. Yine,
aile hekimliği uygulamasında, doktorların kazancının
kayıtlı kişi sayısıyla bağlantılı
olması nedeniyle, hasta memnuniyeti büyük önem kazanmaktadır.
Vatandaş memnuniyeti anketinde,
memnuniyete "evet" diyenlerin oranı yüzde 77,5;
"hayır" diyenlerin oranı yüzde 6,6. Bir kısmı
"fikrim yok" diyor, bir kısmı da "kısmen
evet" diyor.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz,
SSK sağlık güvencesindeki vatandaşlarımız,
evlerine yakın olsa bile, istedikleri hastaneye gidemezlerdi,
Sağlık Bakanlığına bağlı veya
başka bir hastaneden yararlanamazlar ve tedavilerini yaptıramazlardı.
SSK'lı vatandaşlarımız, hasta halleriyle, sağlık
hizmeti almak için, sabah erken saatlerde, sıra kapmaya, hastaneye
koşarlardı. Bu durumu içimize sindiremedik.
YILMAZ KAYA (İzmir) - Şimdi
koşmuyorlar, hastanelerde rehin kalıyorlar.
OSMAN AKMAN (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, SSK ve kamuya ait hastaneleri tek çatı altında
topladık, Sağlık Bakanlığına bağlı
hastanelerin doluluk oranı yüzde 50-60 iken, SSK hastanelerinde,
neredeyse, merdiven altlarında hastalar yatırılıyordu
ve bitmeyen kuyruklar vardı.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Biz üzüm yiyelim diye uğraşıyoruz, millet
bağcı dövüyor!
OSMAN AKMAN (Devamla) - Hekim başına
düşen hasta sayısı da, SSK hastanelerinde çok fazla
idi. Dolayısıyla, şimdi, SSK'lı, Bağ-Kur'lu, yeşil
kartlı, memur ayrımı gözetmeksizin kamu sağlık
kuruluşlarından hizmet alınmaya başlandı.
SSK'lı vatandaşlarımız için, sağlık hizmeti
almak bir çile olmaktan çıkartıldı.
Ayrıca, yine, hem devralınan
hastanelerde hem de Bakanlığa bağlı hastanelerde
hizmet satın alma yöntemiyle radyoterapi merkezlerinin, MR
ve tomografi cihazlarının sayısı artırıldı.
Böylece, tetkik ve tedavi hizmetleri randevu verilmeden ya da
kısa süreli randevularla verilmeye başlandı. Ayrıca,
SSK'lılar, artık, ilaçlarını uzun kuyruklarda bekleyerek
almıyor, serbest eczanelerden alabiliyorlar.
Değerli arkadaşlar, yine,
bizden önce yeşil kartlı vatandaşlarımız
sağlık ocaklarında, Sağlık Bakanlığına
bağlı hastanelerden ve sevk halinde üniversite hastanelerinden
yararlanabiliyor. Yattıkları süre zarfında ilaçları
ve tıbbi malzemeleri karşılanabiliyordu, hatta bazen
karşılanmıyor, kendileri bir şekilde tedarik etmek
zorunda kalıyorlardı, ama hastaneden çıktıkları
zaman ilaçlarını kendileri almak veya valilikler veya
kaymakamlıklar aracılığıyla veya Sosyal Yardımlaşma
aracılığıyla temin etmeye, aldırmaya çalışıyorlardı.
Çok az yeşil kart sahibi vatandaşımız bundan yararlanabiliyordu.
Ama, artık, şimdi, herkes biliyor ki, yeşil kartlı
vatandaşlarımız ilaçlarını rahatça, serbest
eczanelerden alabilmektedir.
Aslında, çok fazla yük getirildi
gibi diye düşünülebilir. Ancak, 2002 yılında 815 milyon
YTL harcanırken, şimdi 2,5 milyar YTL civarında bir harcamayla
bu vatandaşlarımız yararlandırılmış
oluyor. Bu uygulamayla, kamu ilaç harcamalarında dört yıllık
reel artış yüzde 20'dir. Dolayısıyla, çok fazla,
bütçeye yük de getirmemiş oluyor.
Sayın milletvekilleri,
başta doktorlar olmak üzere, sağlık çalışanları,
çalıştıkları nispette döner sermaye priminden yararlanamıyordu,
sabit ek ödeme primi alabiliyorlardı. Ama, şimdi, performansa
dayalı ek ödeme priminden yararlanılabiliyor. Bu, yapılan
işe karşılık, ne kadar çalışırsan, ne
kadar hizmet üretirsen o kadar ek ödemeden yararlanabiliyorsun.
Bu ek ödemeyle, çalışan sağlık personelinin, hemşire,
doktor ve diğer sağlık personelinin motivasyonu arttı,
sistemdeki kaçaklar kontrol altına alındı; düzeyli
bir kayıt sistemi gerekmesi nedeniyle de hastanelerde otomasyon
yüzde 20'den yüzde 99'a çıktı.
Ayrıca, yine, full-time çalışma
oranı yüzde 11'ken, yani, 2.200 uzman hekim full-time çalışıyorken,
şimdi, yüzde 56'yla, 13.500 uzman hekim full-time çalışıyor.
2005 ek ödeme ortalaması 2.850 YTL, 2006 ek ödeme ortalaması,
uzman hekimler için, 3.830 YTL oldu.
Sağlık ocaklarında
olduğu gibi, hastanelerde de poliklinik oda sayıları
artırıldı; 2002'de 6.700 olan hasta poliklinik oda sayısı,
2006 yılında 15.500 sayısına çıkartıldı.
Hastanelerde muayene sayısı 110 milyondan 195 milyona
çıktı, yani yüzde 75 artmış oldu. Hekim başına
düşen hasta sayısı da 78'den 59'a düştü, yüzde 25
azaldı. Yani, dolayısıyla, her hasta başına
ayrılan zaman dilimi de artırılmış oldu.
Yine, aktif diyaliz cihazı
sayıları artırıldı. Hastanelerde hekim seçme
hakkı getirildi. Ayrıca, vatandaşlarımızın
rahatça müracaat edebilecekleri, Sağlık Bakanlığında
"Alo SABİM" hattıyla, 1 milyon vatandaşımıza
-yıllık- şikâyetlerine çözüm getiriliyor. Ayrıca,
yine, etik kurullar hastanelerimizde oluşturuldu.
Yine, ilaçta KDV'nin düşürülmesi
ve fiyatları en ucuz olan beş AB ülkesi baz alınarak herhangi
bir ilacın ülkemizdeki azami fiyatı bu beş ülkeden en
ucuzu göz önüne alınarak belirleniyor.
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Bunun, kan ve kan ürünlerine ne yararı var, anlamadım.
OSMAN AKMAN (Devamla) - Böylece,
ilaç fiyatlarında yüzde 80'e varan oranda ucuzlamalar meydana
geldi. Dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumları, ilaç
için daha fazla para ödemez oldu.
Memur ve emekliler, Bağ-Kur ve
SSK'lılar belirli kurallar çerçevesinde özel sağlık kurumlarından
yine yararlandırılır oldu. Biliyorsunuz, Sosyal Güvenlik
Kurumu Yasası ve Genel Sağlık Sigortası, Mecliste
hep beraber geçirildi. Yalnız, bazı maddelerini Anayasa
Mahkemesi iptal etmiştir. Önümüzdeki yıldan itibaren hayata
geçişini hep birlikte inşallah göreceğiz diye düşünüyorum.
Yine, kamu yönetiminden kamu
işletmelerine geçiş için pilot uygulama hazırlıkları
ayrıca var. Şimdi, yeni yapılan hastanelerde koğuş
sisteminden tek kişilik ve özel kişilik odalara artık
geçiliyor. Yeni yapılan hastanelerde bir veya maksimum iki kişilik
odalar, içinde tuvalet ve banyo, artık, barındırıyor.
Vatandaşlarımızın daha rahat sağlık hizmeti
alması açısından, bunun da önemini tekrar ifade etmiş
oluyoruz ve genel olarak, kamu sağlık hizmetlerinden memnuniyet
oranının, memnuniyetle, yüzde 57 civarında olduğunu
da görüyoruz ki, bu, oldukça önemli bir rakam. Çünkü, hasta olan vatandaşların
memnuniyetini ifade etmesi de son derece önemli.
Benim seçim bölgem Antalya'da,
2002 yılına göre, eski SSK ve şimdiki devlet ve diğer
üniversite, vakıf hastanesi, özel hastanelerin toplam yatak
sayısı 3.085 iken şimdi 4.191 yatak kapasitesine
ulaştırılmış oldu. Kumluca Devlet Hastanesi
bizim dönemimizde ve Aşır Aksu Hastanesi ile Ağız
Diş Sağlığı Merkezi bizim dönemimizde hizmete
girmiş oldu. Önümüzdeki süreçte, Haziran ayı içerisinde
Antalya Devlet Hastanesi, 400+200, yani, 600 yatak kapasitesi ile
bitirilecek inşallah. Temmuz ayı içerisinde hizmete girer
diye düşünüyoruz, büyük bir aksilik olmazsa. Yine, yeni bir
hastane, yeni bir plan olduğu için, tek kişilik ve çift kişilik
odalar olacak.
100 yataklı Serik Devlet Hastanesi
inşaatı bitti, birtakım eksiklikleri var, o tamamlanmaya
çalışılıyor, inşallah, en kısa sürede
hizmete açılacak.
Bütün bu yapılanlar ilave
edildiğinde, bu yıl itibarıyla 5 bin yatak kapasitesine
ulaşmış olacak Antalya'daki hasta yatak kapasitesi.
Yalnız, 10 bin kişiye düşen yatak sayısı
açısından, yine de Antalya'mız da Türkiye ortalamasının
altında kalacaktır. Sağlık Bakanlığımızın
Antalya'da yatırımlara devam edeceğine inancımız
tamdır.
Korkuteli ilçemizde 2007 programına
alınmış olan 100 yataklı hastane yapımı
için ihale çalışmaları sürüyor.
HALUK KOÇ (Samsun) - Kan merkezi
açık mı Antalya'da? Bir onu söyle de bari ilgili olsun.
OSMAN AKMAN (Devamla) - Ayrıca,
Antalya merkezde 600 dekarlık arazi üzerine bin-bin beş yüz
yataklı, Alanya, Kemer, Finike, Kaş, Elmalı ilçelerimizde
arazi tahsisi yapılmış, muhtelif sayılarda yatak
kapasiteli hastanelerin kamu-özel ortaklığıyla yapılacak
olmuş olmalarının programa alınmış olması,
bizim bu inancımızı güçlendirmektedir.
Değerli arkadaşlar, ilk
kez Kızılay "Hilali Ahmer" adıyla 11 Haziran
1868'de kuruluyor; birçok afette ve kan, bağış ve temininde
vatandaşlarımızın hep hizmetinde olmuş
Sağlık Bakanlığımızla ve diğer
sağlık kurumlarıyla birlikte. 2002'de 1 milyon ünite civarında
kan temin edilirken, bu, bugünkü tarihle 1,5 milyon civarındaki
üniteye çıktı. Ayrıca, 313'ten 365'e kan istasyonlarının,
kan merkezlerinin sayısı ulaşmış oldu. Yine,
işlenmiş kan ürünü, daha doğrusu tıbbi gelişmelere
uygun olarak işlenmiş kan ürünü kullanma oranı da yüzde
28'den yüzde 65'e çıktı.
Bugün görüşmekte olduğumuz
yasayla kan ve kan ürünlerinin toplanması, işlenmesi, kullanmasının
kuralları netleştiriliyor.
Kan, kaynağı insan olan biyolojik
bir materyal, laboratuvarlarda üretilememektedir. Gerçi, yeni
bilimsel gelişmeler değişik kan gruplarından nakle
artık müsaade etmektedir. Yine, kan, insan hayatı için vazgeçilmez
bir materyal, biyolojik materyal. Hayatın devamı için,
önemli hücrelerle protein yapısında maddeler ve elektrolitler
içeriyor. Yine, kan transfüzyonlarında, bir insandan diğer
insana transfüzyon yapılırken, içinde virüs, bakteri, parazit
ve bazı zararlı ilaç ve kimyasal maddeler de taşıyabilmektedir.
23/6/1983 yılında 2857 sayılı
Kanun ile, Kan ve Kan Ürünleri Yasası'na göre, Kızılay
ve Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerde
faaliyet yürütülmektedir. A ve B tipi kan bankası ve istasyonları,
ayrıca transfüzyon merkezleri bulunmaktadır. Hep karşılaşmışızdır,
hem sağlık personelleri olarak hem de hasta veya hasta yakınları
olarak, zaman zaman, hep, hasta yakınları kan arar. Bir de,
kan temin edilen ve kan transfüzyonu yapılan yerler, her zaman olmasa
da genellikle aynı mekânlardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Akman, lütfen
toparlayınız.
OSMAN AKMAN (Devamla) - Sayın
Başkanım teşekkür ediyorum.
Hastalık bulaşma riski
sıfır değildir, değildi, vardı; şimdi, çok
az ihtimalle olsa da vardı. Ayrıca, kanın ticari bir
meta gibi kabul edilme riski de vardı. Bugün görüşmekte olduğumuz
1319 sıra sayılı Kanun ile bilimsel gelişmelere
uygun, yeterli ve güvenli kan temini toplum açısından önemli
olması nedeniyle, gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar
ve AB mevzuatı da dikkate alınarak hazırlandı. Bu
yasayla, kan ve kan ürünlerinin temini ve kullanımı için
bir yapı değişikliği ortaya konuyor. Bakanlık,
strateji geliştirme ve proje üretme ve bilimsel gelişmelerin
takip edilmesi açısından konunun takipçisi en üst makam
oluyor. Yine, Bakanlığın atayacağı Kan ve Kan
Ürünleri Kurulu oluşturuluyor. 7 kişiden, uzmanlardan ve
yüksek lisans yapmış kişilerden oluşuyor. Görev süresi
iki yıl oluyor.
Esas değişiklik, bölge
kan merkezleri ve ayrıca kan temin edilen kan bağışı
merkezleri, yine kanın vatandaşlarımıza ihtiyaç
hâlinde verildiği hastaneler ve transfüzyon merkezleri bu sistemin
içerisinde yer alıyor.
Bölge kan merkezlerine, sürekli
hastanelerin ve kan transfüzyonu yapabilecek yerlerin ne kadar kana
ihtiyacı olduğunu sürekli takip etmek zarureti getiriliyor.
Ayrıca, bütün faaliyetler
için ruhsatlandırma esası getiriliyor.
Yine, her türlü işlem konusunda
yönetimin bilgi sahibi olması ve denetleme yükümlülüğü
getiriliyor.
Kan temini ve kullanılması
konusunda hizmet verecek bütün birimlerde, yine, gelişmiş
ülkelerdeki standartlara
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür için sadece
Sayın Akman.
Buyurun.
OSMAN AKMAN (Devamla) - Yine, önemli
bir şey, kan ve kan ürünlerinin uygulaması hekimlerin sorumluluğuna
ve denetimine bırakılıyor. Hekim olmadan kan transfüzyonu
yapılamayacak. Plazma ilaç sayılabiliyor. Dolayısıyla,
bilimsel gelişmelere uygun bir yasa getirilmiş oluyor.
Aslında, Kızılay ve
Sağlık Bakanlığımız yasaya uygun birtakım
ön, pilot uygulamalar da yapıyor. Türkiye'de aşağı
yukarı on beş civarında bölge kurulacağı hesaplanıyor.
Benim ilim Antalya'ya da inşallah bölge kurulacaktır, öyle
inanıyorum.
Plazma ürünleri üretim tesisleri
için yeni kurallar getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, vaktimi
aştığımı biliyorum.
Kan ve Kan Ürünleri Kanunu'nun
şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
dilerken, emniyet teşkilatımızın Polis Haftası'nı
tebrik ediyor, tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Akman.
Tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Haluk Koç, Samsun Milletvekili.
Buyurun, Sayın Koç.
CHP GRUBU ADINA HALUK KOÇ (Samsun)
- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kan, Kan Bileşenleri
ve Ürünleri Kanunu Tasarısı'nın tümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Konunun önemini baştan
vurgulayarak söze girmek istiyorum, çünkü Türkiye'de, ulusal anlamda
bir kan ve kan ürünleri politikası, maalesef, net bir şekilde
ortaya konamamıştır.
Değerli iktidar partisi sözcüsü
arkadaşım bir icraatın içinden programı yaptı,
bir tek Düden Şelalesi'nde suyun niye azaldığı konusunda
bilgi vermedi bize; onun sonunda da, kısaca, kanla ilgili son
iki dakikada bilgi verdiler. Eğer, sağlığın
AKP İktidarı döneminde yaşadığı bütün
aşamaları, sizin deyiminizle Sağlıkta Dönüşüm
Programı'nın nelere sebep olduğunu, ülke kaynakları
bakımından ya da ülke beklentileri bakımından nelere
sebep olduğunu tartışacak olursak, bu kanunun on maddesi
ve geçici 1'inci maddesi tümüyle dolar ve onların hakkındaki
tüm görüşlerimizi, aile hekimliğinden, sosyal boyuttaki
sağlık hizmeti sunmadan, bireysel anlamda tedavi edici
karşılığı olan bir sağlık hizmeti sunmanın
farkına kadar tüm boyutlarını dile getiririz Osman
Bey. O yüzden, ben konuya çakılı kalacağım. Türkiye
için gerekli olan bu kanun tasarısının çıkması
için elimizden geleni yapacağız; katkılarımızı
daha önce Komisyon Başkanı arkadaşımıza söyledim,
Sayın Bakana da ilettiler. Bu çerçevede, yapıcı çizgimizi
sürdürmeye çalışacağız.
Değerli arkadaşlarım,
kan, gerçekten önemli sağlık olaylarından bir tanesi.
Son yıllarda, ülkemizde nüfusumuza göre yapılan kan bağışı
oranlarının, Avrupa ülkelerindeki kan bağışı
oranlarına göre mukayese edildiğinde oldukça düşük
seviyede kaldığını görüyoruz. Çeşitli özendirmeler,
kampanyalar olmasına rağmen, yeterli bir kan bağışı
sağlanamamaktadır. Nüfusumuza göre yaklaşık
yüzde 1,49-1,50 civarında seyrederken, Avrupa ülkelerinde bu
oran yüzde 6'lara, 8'lere çıkmaktadır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemiz insanından bağış şeklinde alınan
bu kanlardan, mevcut yöntemlerle, maalesef, faydalanılamamaktadır.
Kan -hepinizin gördüğü gibi- kırmızı bir sıvı
olarak gözüküyor, fakat, bu kırmızı sıvının
içerisinde
Osman Bey, sayın sözcü arkadaşım -onu söyledi-
kanın son derece önemli olduğunu, insan vücudu dışında
başka bir yerde, şu anda, sentezinin yapılmadığını,
onun için, kaynağının insan olduğunu, son derece
kıymetli bir ürün olduğunu belirttiler konuşması
arasında, teşekkür ederim. Ben bu kıymetten yola çıkarak
şunu söyleyeceğim: Kan, kırmızı bir sıvı
değil. Kan, kırmızı bir sıvı değil. Kanın
içerisinde, yaşam için gerekli, biyolojik görevlerimiz için
vücutta görevli, o işlevlere sahip, çok değişik hücre
bölümleri var, hücre komponentleri var ve bir de kanın sıvı
kısmı var; bu sıvı kısmında da değişik
maddelerle, yine, vücudun değişik dengelerinin sağlandığını
hepimiz biliyoruz. Onun için kan, bir bütün olarak, kırmızı
renkli bir sıvı değil, çeşitli komponentler, çeşitli
alt ürünler şeklinde ele alındığında, son derece
kıymetli bir tıbbi ürün oluyor aynı zamanda.
Eskiden, çok sık kullanılırdı,
hâlâ, Anadolu'da değişik hastane koşullarında,
işte, acil cerrahi ihtiyaçlar ya da acil kan kayıpları
dışında, maalesef, çeşitli, kanın içerisinde
yer alan hücreler veya sıvı kısımla ilgili vücut
eksikliklerinde, kanın tümü kullanılarak, gereksiz tedavi
yollarına gidiliyor, acil ameliyat endikasyonu ve acil kazalar,
yaralanmalar dışında söylüyorum. Yani, ne eksik,
kırmızı hücreler mi eksik, alyuvarlar mı eksik? Alyuvarların
ayrışarak, ayrıştırılarak, tedavi amacıyla
kullanılması mümkün. Plazma mı eksik ya da plazmanın
-kanın sıvı kısmından bahsediyorum- içerisinde
birtakım proteinler mi eksik? Bu eksiklik doğuştan
mı geliyor? Bu doğuştan eksiklik o vücutta kanamaya
istidat mı, eğilim mi oluşturuyor? Bu eksiklikler, sadece
eksik olan belirlenerek, o eksiğin ayrıştırılarak
tedavi amacıyla kullanılmasıyla giderilebilir. Yani,
kan kıymetli bir ürün. Biz kanı zayi ediyoruz. Kanı, ihtiyaç
hâlinde tümünü kullanarak, ihtiyacımız olan kısmının
yanında ihtiyacımız olmayan kısımları
da kullanarak, kanı gereksiz yere kullanan bir ülke konumundayız
çoğunlukla. Bu son yıllardaki eğitim çalışmalarıyla,
bilhassa üniversitelerdeki hematoloji bölümlerinin atılım
yapmasıyla, bu konuda Türk Hematoloji Derneği'nin ve transfüzyon
derneklerinin, Kan Bankacılığı Derneği'nin
girişimleriyle, hem çeşitli kademelerdeki -uzmanlık
sonrası ya da mezuniyet sonrası- eğitim çalışmalarının
ele alınması, güçlendirilmesi, yavaş yavaş, demin
söylediğim yanlışı gidermeye başladı.
Ama yine de, kan ve kanın içindeki bileşenlerini madde olarak
kullanma konusunda çok sıkıntımız olduğunu
açıklıkla ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bir başka boyut ulusal politikalar bakımından -çünkü
her şey, sonuçta ekonomiye dayanıyor- kanın sıvı
kısmı (Kaba adıyla plazma) içerisinde de immünglobulinden
tutun çeşitli pıhtılaşma faktörlerine kadar son
derece önemli maddeler var. Bunların her birisinin, ayrı
ilaç teknolojisiyle bugün üretildiğini biliyoruz. "Rekombinan"
dediğimiz ilaç teknolojisiyle üretilebiliyor ve yine, kanın
bileşenlerinin ayrıştırıldığı
büyük tesislerde işlenerek bunlar ayrı ürün hâline getiriliyor
ve ne yazık ki, Türkiye bunların hemen hemen hepsini ithal
ederek, 70 küsur milyonluk bir ülkede, 70 milyon fedakâr insanın
yaşadığı bir ülkede, "en önemli kaynak insandır"
dediğimiz bir üründe, biz, ulusal politikalarımızı
şu ana kadar netleştiremediğimiz için, yatırımını
yapamadığımız için ya da yönetmelik ya da hukuksal
altyapı bakımından altyapısını oluşturamadığımız
için, küçücük bir Belçika'dan, küçücük bir Avusturya'dan, bu işlenmiş
kan ürünlerini milyon dolarlar ödeyerek, maalesef, satın
alıyoruz, ithal ediyoruz. Zaman zaman ithalatta tıkanıklıklar
oluyor. Zaman zaman son derece önemli tedavi aşamalarında,
demin söylediğim o bileşenlere ihtiyaç, mutlaka kullanılmasına
ihtiyaç gösteren hastalar ve hasta yakınlarının feryatlarına
tanık oluyoruz.
Zaman zaman gazete haberleri oluyor.
Biliyorsunuz, daha geçenlerde immünglobulin dediğimiz bazı
ilaçların -bir tür plazmadan elde edilen ilacın- Türkiye'de
ithalinin durmasıyla, hastaların çok büyük sıkıntılar
yaşadığını gördük. Bunların bir kısmı
doğuştan bu immünglobulinin eksik olduğu çocuklar veya
bir kısmı bağışıklık sisteminin yetmezliğiyle
seyreden bazı hastalıklara yakalanmış olan kişiler
veya kök hücre nakli yapılan çeşitli kan kanserli, lenfomalı
hastalar idi.
Bu sıkıntı sanıyorum
şu anda aşıldı, ama, eğer, kendimiz, bir ulusal
politika çerçevesinde bunları üretecek tesisleri kurmaz, kamuda
ya da özelde bunun altyapısını hazırlamaz isek,
hâlâ dışarıya bağımlı kalırsak, hem
avuç avuç para ödemeye devam edeceğiz hem çeşitli ticari ya
da ekonomik çalkantılarda, bunların Türkiye'de kullanılmasının
mümkün olmadığı dönemleri tekrar yaşayacağız
olarak gözüküyor.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, kan bankacılığı ve transfüzyon tıbbı,
Türkiye'de gerçekten çok ihmal edilmiş bir konudur. Kanı, insandan
torbaya doldurulan ve bazı testleri yapıldıktan sonra
hastaya verilen bir meta olarak görüyoruz hepimiz. Bir bağışçı
oluyor, onun koluna kalın bir iğneyle giriş yapılıyor,
ondan sonra vakumlu bir torbaya o boşalıyor -kırmızı
bir sıvı- ve ondan sonra bazı testler yapıyoruz,
işte hepatiti var mı, AIDS'i var mı, şu mu, bu mu, belli
virüsleri taşıyor mu, taşımıyor mu ve ondan
sonra, onu, ihtiyacı olan bir insana nakledilen bir meta olarak
görüyoruz.
Oysa, kan öyle değil, bunu deminden
beri anlatmaya çalıştım ve bunu meta olarak gören bir
anlayışla zaten sorunun çözümünü ortaya koymak da mümkün
değil. Neler olması gerekli? Ben, Sayın Bakan ve ilgililer
buradayken onları da söylemek istiyorum. Yani, bu kanunun
çıkması, Avrupa Birliğiyle ilgili komisyon kararlarının
ya da direktiflerin, bu alanda, Türkiye'nin bu konusuna uyarlanması
yeterli değil. Burada, mutlaka bu konunun eğitiminin çok
ciddi bir şekilde ele alınması gerekiyor.
Ben, bir kere daha, yine, konuyla
ilgili sayın bürokratlara, Sayın Bakanın arkasında
oturan bürokratlara sesleniyorum: Türk Hematoloji Derneği
ve -kırkıncı yılını kutluyor bu sene, Türkiye'nin
en önemli derneklerinden bir tanesidir, başarılara imza
atmış derneklerinden bir tanesidir- söylediğim gibi,
kan bankacılığı ve transfüzyon dernekleriyle mutlaka
temasa geçilmesi gerekiyor. İkincisi, bu eğitim sonunda,
konunun uzmanlarının mutlaka yetiştirilmesi gerekiyor.
Çok iyi bir organizasyon şeması
çıkartılması gerekiyor. Türkiye kolay bir ülke değil,
bunu ben kabul ediyorum, Türkiye, coğrafyasıyla kolay bir
ülke değil -bunu siyasi anlamda söylemiyorum, hizmet organizasyonunun
planlanması açısından söylüyorum- zor bir ülke, ama, bunun,
bir şekilde, bu alanda çok iyi organizasyonunun yapılması
lazım. Bir de, donör teşvik programlarının uygulanması
gerekiyor. Bütün ülkelerde var bunlar.
Donör teşvik programı
Yani,
şimdi burada çok az kişiyiz, ama, televizyonları başında
bizleri dinleyen çok sayıda yurttaşımız var. Ben
şimdi, çok açık yüreklilikle soruyorum ve konunun uzmanı
olarak soruyorum, bir kan hastalıkları uzmanıyım
aynı zamanda: Değerli arkadaşlarım, bir yakınınızın,
bir tanıdığınızın acil ihtiyacı olduğu
bir zaman dışında ya da, işte, Mecliste, Kızılay
Haftası dolayısıyla, giriş kapısında
Kızılay'ın açtığı stantlara bir milletvekili
ya da bir önemli kişi olarak gitme dışında, hiç, böyle,
içinizden geçip de "ya, ben çok sağlıklı bir insanım,
gideyim bir ünite kan vereyim" diye düşündüğünüz bir
dönem oldu mu? Olmadı.
ALİM TUNÇ (Uşak) - Oldu.
HALUK KOÇ (Devamla) - Çok nadirdir.
Çok nadirdir.
İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) -
Altı ayda bir veriyoruz Sayın Başkan.
HALUK KOÇ (Devamla) - İrfan
Bey altı ayda bir veriyormuş, iyi bir donör programı adayı,
ama, çoğunluk olarak baktığınız zaman, toplumumuzda
maalesef bu bilinç yok. Bu bilinç yok, bunu gerçekçi olarak konuşmak
zorundayız.
O zaman, donör teşvik programlarını
biz nasıl yapacağız veya bunun eğitimiyle beraber
nasıl yapacağız? Yani, sağlıklı bir insanın
belirli bir arayla bir kan vermesi, ama, o verdiği kanın, verdiği
merkezde kullanılma süresinin bittikten sonra ziyan olmayacağını
bilerek vermesini programlamamız gerekiyor. Onun için, kanın
mutlaka, tam kan olarak değil, acil kullanımlar dışında
-hep onu ekliyorum- kanın, kırmızı kanıyla,
trombositiyle ve plazmasıyla veya fraksinasyon tesisi kurulup
böyle bir ulusal çatı oluşturulur ise, kamuda ya da özelde
-burada da ayrım yapmıyorum, nasıl olsa denetimini
sağlayacak yönetmelik çizilir- mutlaka o verilen kanın
bütün bölümlerinin ihtiyacı olan bir insanda ya acil ya da bir
ürün elde edilerek, ihtiyaç olduğu zaman da kullanılacağını
bilerek bu donör teşvik programının yapılması
gerekir. Böyle bir program ortaya konulduğunda ve bunun
eğitimi yapıldığında, bunun tanıtımı
yapıldığında, birçok, her konuda olduğu gibi,
bu alicenap millet, bu ulvi millet mutlaka bu konuda da üzerine düşeni
yapacak ve bu bağış programlarında donör olarak,
mutlaka, Türkiye'nin bütün kan ihtiyacını ve kan ürünleri
ihtiyacını temin edecek kadar organize olacaktır; buna
da inanıyorum.
Tabii, bir de kan bankacılığının
geliştirilmesinin ülke ekonomisindeki rolünü tartışmak
lazım. Bunu demin söyledim, elimde benim net rakamlar yok; belki
Bakanlık kayıtlarında vardır. Çünkü, çeşitli
firmalar
Hani değişik şirketler vardır, biliyorsunuz:
Siz ne iş yapıyorsunuz? "İhracat, ithalat, ticaret,
turizm, seyahat, işte, her şey yapar, yola boru döşerim,
asfalt yaparım, ithalat yaparım, ihracat yaparım."
Böyle, çok çeşitli işlerle uğraşan firmalar, bir
de bakıyorsunuz ki, günün birinde: "Ben immünglobulin ithal
etmek istiyorum," Ne bileyim, işte, bu pıhtılaşma
faktörü eksikliğinde hemofilili çocuklarda "Ben faktör
8 ithal etmek istiyorum." diyor, bunun izni için müracaat ediyor.
Herhangi bir spesifikasyonu yok, olayın karşı nesnelliği
yok, olayın objektivitesi yok, olayın uzmanlık alanı
yok. Basit bir ticaret boyutuyla yaklaşılıyor ve ondan
sonra serbest ticaret içerisinde siz izin verseniz ayrı, izin
vermeseniz ayrı, ruhsat şeyi ayrı, kontrolü ayrı;
bir sürü sıkıntıyla karşı karşıya kalınıyor.
Bütün bunların çok iyi oturtulması ve ulusal ölçekte kan bankacılığının
ve kan fraksinasyonunun, yani, bölümlerinin ürün hâline getirilmesinin
ülke ekonomisindeki rolünün altının çizilmesi gerekiyor.
Bunun için yapılacak 100 milyon dolarlık, 150 milyon dolarlık,
bilemiyorum, 200-250 milyon dolarlık yatırım, inanın
ki çok kısa süre içerisinde kendisini finanse edecek bir yatırımdır.
Değerli arkadaşlarım,
kan bankalarının organizasyonuna gelince: Bugünkü hâliyle
özel kan bankacılığı yasal olarak mümkün değildir.
Bir zamanlar özel kan bankacılığı alanında birtakım
rezaletler yaşandı Türkiye'de. Bunun peşinden gelen
çağdaş bir yasayla özel kan bankacılığı yasaklanmıştır.
Kan bankacılığı eğitimi ve bu konuda yetişmiş
insanlar olmadıkça ve etkili denetim mekanizmaları kurulmadıkça
özel kan bankacılığına yeniden teşebbüs edilmesi,
yine aynı rezaletlerin yaşanmasına neden olacaktır.
Bu konu çok hassas bir konudur. Sayın Bakan veya yetkililer, umarım,
bu son söylediğime de hak vereceklerdir.
Kan bankaları, Kızılay,
eğitim veren devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinde
kurulabilmekte. Bu kurumlardan Kızılayın yönetimi
içinde, kendi içinde tartışmalar yaşanıyor.
Kızılay, değişik açılardan zaman zaman
çağdaş yönetim anlayışı veya -üzmek istemiyorum,
rencide etmek istemiyorum- konuyla ilgisi olmayan yöneticilerin
değerlendirmesi içerisinde çağdaş bir kan bankacılığı
zaman zaman yapamadığı dönemler olmuştur. Bu konunun
da yine Sağlık Bakanlığımız tarafından
çok ciddi bir şekilde denetlenmesi ve değerlendirilmesi
gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
maddelerde söz almamaya çalışacağım, ama, bazı
önergeler var. Bu önergeler çerçevesinde, bilhassa 3'üncü maddede,
(c) ve (d) fıkrasında bazı değişiklikler öngörüyoruz.
Bizim de önergelerimiz var. Sanıyorum, iktidar grubunun da aynı
çerçevede önergeleri olacak. Ben, bu katkılara açık oldukları
için, muhalefetin de bu önerilerini kabul ettikleri için teşekkür
ediyorum, çünkü, katkı yapmak istediğimiz bir husus. Buradaki
düzeltmeler, eğer yüce kurul kabul ederse değişiklik
önergelerini, 3'üncü maddenin (c) fıkrasında alıcı
ve vericinin izlenmesi şartı var. Burada alıcı ve
vericide ortaya çıkacak problemlerin mutlaka bildirilmesi
gerekiyor. Bu şekilde komplikasyonların izlenmesi, Avrupa
Birliği kriterleri içerisinde, o direktifler içerisinde de
yer almakta. Buna "hemovijilans" kavramı adı veriliyor.
Bu konuda bir değişiklik olacak eğer kabul edilirse.
Yine, aynı maddenin (d)
fıkrasında "Yurt dışında veya yurt dışından
aynı amaçla ülkeye gelebilecek plazmanın değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izniyle mümkündür" tabirini koyacağız.
Bu değişiklikle hedeflenen, ülkede bu amaçla sanayi kurabileceklere,
ülkede ham madde yetersizliğinde yurt dışından
plazma getirerek ülkede işleme şansını tanımak.
Önemli bir ilave olacak. Ama, dediğim gibi, iyi bir donör programıyla,
70 milyonluk Türk milleti, kan ve kandan elde edilecek değişik
ürünler için ham madde konusunda Türkiye'de iyi organize edilirse,
iyi eğitim verilirse, iyi programlanırsa bir sıkıntı
çıkartmayacak gibi gözüküyor.
Değerli arkadaşlarım,
konuşmamın sonuna geliyorum. Hep konuya bağlı
kaldım. Çok üzüldüğüm bazı tartışmalar oldu,
onları emsal vermeden hatırlatmak istiyorum. Şu
meşhur Kanaltürk hikâyesi; Kanaltürk'e 3 milyon dolar verilmiş,
şöyle olmuş, böyle olmuş. Çok "açıktan hibedir"
suçlaması var. Eğer böyle bir şey varsa, çıkın
ortaya bunun belgesini koyun. Açıktan hibe değildir bu.
Açıktan hibe değildir. Bir reklam ve promosyon anlaşmasıdır,
üç yıllık süreci vardır. Bilmiyorum, KDV'si filan kesilmiştir,
bununla ilgili şeyler yapılmıştır.
Eğer bu boyutta bakacak olursak,
değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi
-belki sizler de bilmiyorsunuz- 2006 yılında medya ve tanıtım
organizasyonuna kaç para harcamıştır biliyor musunuz?
Ben size rakamı vereyim: Tam 9 trilyon Türk lirası harcamıştır.
Değerli arkadaşlarım, yani dinime küfrederken Müslüman
olacaksınız! Bu sözü ben söylemiyorum, bu bir deyim, atasözü.
Şimdi, Kanal 7'nin kuruluş
organizasyonunu hepimiz biliyoruz. Şu anda bir milletvekili
arkadaşımızın uhdesinde olan özel gazetelerin
nasıl yayın yaptığını biliyoruz. Başlıklarını
biliyoruz, yayın politikalarını biliyoruz. Yapmayın!
Yani, bu tür şeylerle demokrasiyi kendinize göre yontma noktasında
böyle çıkıp da
Sayın Kapusuz buradaydı, cevap verecekti
bana, herhâlde aceleyle çıktılar, belki televizyondan dinliyordur,
şu anda gelir ve cevap verir. Sen, bana, 2006'da AKP'nin 9 trilyon
para harcadığını gel burada söyle Sayın Kapusuz,
gel burada söyle, ondan sonra Kanal 7'yi anlat bana nasıl organize
ettiniz, Star gazetesini anlat nasıl organize ettiniz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
HALUK KOÇ (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Koç, lütfen
toparlayınız.
HALUK KOÇ (Devamla) - Açık söylüyorum,
isim de söylüyorum: Bugün gazetesinin o manşetleri nasıl
organize oluyor, yapısında kim var? Sayın İhsan
Arslan'ın Star gazetesiyle ilişkisi nedir? Bir milletvekili
Sayın İhsan Arslan'ın oğlunun ilişkisi nedir?
Akif Beki ile bu kuruluşlar arasındaki ilişkiler nelerdir?
Değerli arkadaşlarım,
bu konuya girerseniz, canınız yanar.
BÜLENT BARATALI (İzmir) - Yüzde
20'den fazla hissesi olamaz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Biz, gelin,
kan bankasıyla ilgili görüşlerimizi ifade edelim ve o konuda
yapıcı davranmaya devam edelim. Bu, Sayın Kapusuz'a verilen
bir cevaptır. Davet ettim ve usulüne uygun konuşuyorum.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - İnternet'te
hepsi var.
HALUK KOÇ (Devamla) - Usulüne uygun
konuşuyorum, gayet net. Siz suçlayacaksınız, hiç, aynada
sizin de manzaranız bu kardeşim denmeyecek. Yani, yapmayın,
bu Başbakanın hastalığı size de bulaştı
Özkan Bey. Hiç eleştirilmeyeceksiniz, hiç eleştirilmeyeceksiniz,
hep aynalar karşısında doğruları, kendi inandığınız
doğruların size tekrarlanmasını isteyeceksiniz
mütemadiyen. Yok böyle bir şey! Böyle bir şey yok! Böyle bir
şey olmaz! Böyle bir şey olmaz! Bunları söyleyeceğiz
tabii ki.
ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) - Biz de söyleyeceğiz.
HALUK KOÇ (Devamla) - Evet, ben, bu
konudaki düşüncelerimizi ifade ettim. Umarım, Türkiye
için hayırlı olur, ama, eğitim ve organizasyon konusunda
bahsettiğimiz noktalarda, Bakanlığın, bu ulusal
politikalar çerçevesinde mutlaka daha ciddi, kalıcı
adımlar atması ve oluşturulacak yönetmeliğin de
demin söylediğim gibi, bu fraksinasyon konusunda Türkiye'nin
temel ihtiyaçlarını ulusal bir politika çerçevesinde
sağlayacak bir organizasyonu sağlamasını diliyorum.
Bu konuda tekrar katkımız gerekirse, elimizden geleni yapmaya
hazırız.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına ve şahsım adına saygılarımı sunuyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Koç.
Birleşime on dakika ara veriyorum
sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati:
17.54
DÖRDÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 18.13
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Ahmet Gökhan SARIÇAM (Kırklareli)
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 87'nci Birleşimi'nin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
1319 sıra sayılı Kanun
Tasarısı'nın görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Alim Tunç, Uşak Milletvekili.
Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
ALİM TUNÇ (Uşak) - Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; 1319 sayılı kanun
hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bundan
önceki konuşmacıların da belirttiği gibi, bu kanun
gerçekten ülkemizde millî bir meselenin hallini sağlamış
olacak. Yıllardır ülkemizde kan ve kan ürünleriyle ilgili
hastalar, hastaneler, hekimler, sağlık personeli, hasta
yakınları sürekli sorunları çözmek için gayret sarf etmiş,
ama, belirli bir düzenleme, belirli bir tertip olmadığı
için de gerçekten hasta yakınları, hastalar ve hekimler zor
durumlara düşmüştür.
Ben yaklaşık dört yıl
Kızılay kan merkezinde çalıştım ve o zamanlarda
gördüğüm manzara şuydu: Bir vatandaş elinde bir kan tüpüyle
ve bir reçeteyle kan istasyonlarına, kan merkezlerine gelir
ve ilgili kan grubuyla ilgili kan arardı ve bulduğu takdirde,
tabii ki, şanslıydı ve o tüple gelinen kan yolda kırılırsa
ya da kaybedilirse, tekrar hastadan kan almaya gidilir, tekrar gelinir
ve belki "cross"u tutmaz, tekrar başka kanlara yönelmeye
veya başka istasyonlara gitme zorunluluğu
Bunları
hallettikten sonra "bunlar tutuyor ama, bir kişi getireceksiniz
kan verdireceksiniz" derlerdi, çünkü kana kan çalışması
vardı ve bir insanın hastalıklı olup olmaması
önemli değildi. Herhangi bir taşıyıcılığı
var mı yok mu önemli değildi, kan vermeye zorlanıyordu
insanlar ve böyle bir durumdan şimdi, Sayın Sağlık
Bakanlığımızın ve Kızılay Derneğinin
gerçekten büyük gayretleriyle çok şeylerin değiştiğini
geçenlerde Eskişehir Kan Merkezine gittiğimizde gördüm.
Yine, Ankara'daki Kan Merkezimize gittiğimizde gördüm. Artık,
hasta yakınları, hastalar, kan aramaya, kan bulmaya, merkezlere
gidip oralarda yerine kan vermeye gitmiyorlar. Her şey elektronik
ortamda. Hangi hastanede, hangi kan gruplarının olduğu
artık bir merkezden görülebiliyor. Vatandaş istediği
zaman, hastanede, kan ihtiyacı olan vatandaşa, hastaya artık,
hastane kanı vermiyor. Bütün tetkiklerini yapmış,
"cross"unu yapmış ve hazır vaziyette ilgili kanı
-A grubu, B grubu ya da ilgili grupla ilgili kanı- hastane yönetimi,
hekimler hazır bir vaziyette bulabiliyorlar.
İşte bu anlayış
nasıl kazanıldı değerli arkadaşlar? Bu anlayış,
sağlığın tek çatı altında toplanmasıyla
başladı, çünkü, şu anda çıkaracağımız
kanunla birlikte Sağlık Bakanlığı, kan istasyonlarını,
kan merkezlerini denetleyen, bütün özel ya da kamu kurumları
tarafından açılabilecek kan merkezlerini denetleyen bir
organ hâline gelecek.
Değerli arkadaşlar,
işte böylelikle vatandaşımıza modern, çağdaş
ve hak ettiği şekilde bir hizmet sunumu gerçekleşecek.
Değerli arkadaşlar, yine
bu Eskişehir ve Ankara kan merkezlerinde, -bunların içinde
Kayseri de var- dört tane kan merkezimizde, son, modern bir şekilde,
birbirindeki stokları görebilecek şekilde, bilgisayar
donanımlı ve bütün -biraz önceki konuşmacı da bahsetti-
sadece tam kan olarak değil, plazması, eritrosit süspansiyonu,
trombosit süspansiyonu ve tam kan olarak bütün depolarda, ilgili
birimlerin ne kadar olduğunu, ne kadar stoklarının olduğunu
ve en yakın, biten yerlere nasıl ulaşılabileceğiyle
ilgili gerekli düzenlemeler yapılmış ve böylelikle
de modern, çağdaş bir sistem kurulmuş oldu.
Tabii ki, bunun eksiklerini de yönetimsel
bakımdan, denetimsel bakımdan, bu kanun çıktığı
takdirde de bunların eksiklikleri tamamlanmış olacak
ve gerçekten, çağdaş normlara yaraşır, ülkenin,
Türkiye'nin bir kan politikası şeklinde bu yansımış
olacak. İşte, bizim, AK Parti İktidarının en
önemli özelliklerinden birisi de bu, ulusal politikaların,
özellikle sağlık alanında -bu, eczacılıkta oldu,
yine kanda oluyor- yine vatandaşlara hizmet sunumunda olsun,
ulusal politikaların yerleşmesini sağlamış
oluyoruz, bundan dolayı da gerçekten onur duyuyoruz.
Değerli arkadaşlar, bazı
örnekler de vermek istiyorum, msela, 2002 yılında toplanan
kan miktarı 1 milyon üniteydi, 2005 yılında bu yaklaşık
1,5 milyon üniteye yükseldi. Yine, kan merkezleri, (A), (B) tipi kan
merkezleri ve kan istasyonları olmak üzere, 313ten 365e yükseldi.
Yine, işlenmiş kan ürünleri, biraz önce söylediğimiz,
önceden vatandaşlarımız, eğer, eritrosit, yani,
alyuvarların süspansiyonu, sadece alyuvarlar isteniyorsa
tüm kan veriliyordu, sadece trombosit gerekiyorsa tüm kan veriliyordu,
sadece plazma isteniyorsa tüm kan verilebiliyordu ve hem ekonomik
olarak heba oluyordu kanlarımız hem de bazı hastalıkların
taşınması sağlanabiliyordu. Artık, modern
teknolojiyle işlenmiş kan ürünlerini servis yapabiliyor
kan merkezlerimiz. Bununla ilgili de, yine, oran olarak yüzde 28'den
yüzde 65'lere çıkmış durumda şu anda kan merkezlerimizde.
Bundan dolayı da çalışanlara, emeği geçenlere teşekkür
etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bir
konuya daha değinmek istiyorum. Kan uzun uğraşmalar,
bilimsel çalışmalara rağmen, hâlâ kimyasal olarak üretilemeyen
ve sadece kaynağı insan olan bir ürün. O nedenle, bununla ilgili,
bütün vatandaşlarımızı, 18-65 yaş arası
ve sağlıklı olan herkesi, sadece felaket zamanları
değil, hastalık zamanları değil, sağlıklı
zamanlarında kan vermeye davet ediyorum. Biraz önce Haluk Bey
de bu konuda davet etti, gerçekten çok önemli. Sadece felaket zamanlarında,
deprem zamanlarında vatandaşlarımız kan vermek
için sıraya girerler, ama, bir ay sonra, iki ay sonra bunlar unutulur.
Maalesef, bu, bizim toplumumuzda kanayan bir yaradır. Ben inanıyorum
ki, bu düzenlemelerden sonra ve Kızılayın, Sağlık
Bakanlığımızın gerçekten eğitim çalışmaları
sonucunda bu değişecek. Artık, her sağlıklı
vatandaşımız, her üniversite öğrencimiz hem bayanıyla
hem erkeğiyle sağlıklı zamanlarında, üç ayda
bir, altı ayda bir ya da yılda bir kan verecekler ve ihtiyacı
olan insan ihtiyacı olduğu zamanda kanını da bulmuş
olacak, bu merkezlerimiz bunu temin etmiş olacak.
Değerli arkadaşlar, yine,
kan transfüzyonu, taşınması veya bir insandan bir insana
kan verilmesiyle aslında kan veren insanlar daha çok sağlığına
kavuşmakta, çünkü, yenilenme durumu söz konusu vücutlarında,
kan hücrelerinin yenilenmesi durumu söz konusu. Ama, bir noktada
da, bu kan bağışının gönüllülük esasına
dayanması gerekiyor. Neden mi? Eğer zorla kan bağışında
bulundurursanız veya zorunluluk hâline getirirseniz, insanların
ilaç kullanmaları, bazı mikroorganizmaları vücudunda
bulundurmaları ve bunlara bağlı da bazı hastalıkların
taşınmasına sebep olabilirsiniz. Gönüllü olarak gelen
bir kişi, verilen sorulara doğru cevap verir ve sağlıklı
olduğunu bilerek kan verirse de bu hastalıkların taşınması
engellenmiş olur ve kan veren insanlar bir de şunu kontrol etmiş
olacaklardır; yani her alınan kanda, hepatit B ve C, sifilis
ve AIDS gibi hastalıkların rutin olarak bakılması
gerekmektedir. Kan veren insanlar, bu testleri de ücretsiz olarak
yaptırmış olacaklardır, kontrol ettirmiş olacaklardır.
Ancak, şunu da belirtmek gerekir ki, bu testlerle eğer
doğru olarak bilgilenme alınmazsa insanlardan, yüzde 100
bu hastalıklardan alınmış bir kan olduğu
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı
BAŞKAN - Sayın Tunç, lütfen,
toparlayınız.
Buyurun.
ALİM TUNÇ (Devamla) - Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
Yüzde 100 bu testlerin doğruluğu
kabul edilmeyebilir, çünkü, bazı pencere dönemleri nedeniyle
bu hastalıklarla veya başka hastalıklarla ilgili sonuçlar
tutmayabilir; o nedenle, gönüllülük esası çok önemlidir, bunun
için de eğitim çalışmalarına, bu konuyla ilgili
bilgilendirme çalışmalarına ağırlık vermek
gerekir. Bununla ilgili de, tüm sivil toplum kuruluşları,
tüm basın kuruluşları ve tüm kamu kuruluşları
görevlidir. Sadece felaket zamanları değil, tüm yaşam
alanlarında kan verilmesi gerekir ki, istendiği zaman kan
bulabilsin. Yani, kan vermek, hayat kurtarmak demektir. O nedenle,
ben, bütün milletvekili arkadaşlarımı ve ekranları
başında bizleri izleyen bütün vatandaşlarımızı,
sağlıklı olan bütün vatandaşlarımızı
kan vermeye davet ediyorum ve bu kanunun da ulusumuza, milletimize
ve bütün insanlığa hayırlı olmasını temenni
ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Tunç.
Tümü üzerinde şahsı
adına söz isteyen, Ankara Milletvekili Remziye Öztoprak.
Buyurun Sayın Öztoprak.
REMZİYE ÖZTOPRAK (Ankara) -
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kan, Kan Bileşenleri
ve Ürünleri Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlarım.
Bu kanunun maddelerinde kanun
açıklanmaktadır. Tasarının tümünde ise, biz bu kanunun
amaçlarını anlatmaktayız. Tasarıda kan ürünleri
ve bileşenleri konu olduğuna göre, kan ve ürünlerinin elde
ediliş anından hastada kullanım anına kadar tüm safhalarını
kapsamı içine alan yürürlükteki kanunun 2857 sayılı
ve 23 Haziran 1983 tarihli kanun olduğunu biliyoruz. Bu kanun
tasarısı, Avrupa Birliği mevzuatı da dikkate
alınarak, Komisyonumuzda yeniden düzenlenip huzurlarınıza
getirilmiştir.
Bilindiği gibi, kan sağlık
alanında hayati önemi haizdir ve yalnızca insandan elde
edilir ve çok kıymetlidir. Yeterli ve güvenli bir şekilde
temini gerekir. Bu konuda yaşanan sorunların çözümü, sistemi
yüksek standarda kavuşturmakla mümkündür. Bu tasarının
da hedefi budur. Çünkü, 1983 tarihli kanun tabii ki ihtiyacı
karşılamak için çıkarılmıştır; ama,
yeterli olmamıştır.
Hasta yakınlarının
kan bulmak için çektiği sıkıntıların sona erdirilmesi,
hastaların kan bulamaması nedeniyle hayatını
kaybetmesi ve bu alandaki boşluklardan yararlanarak bunu ticari
bir meta haline getirmek isteyenlerin önüne geçilmesi, bu tasarının
kabulüyle sağlanacak. Ayrıca, kan temini ve kullanımı
konusunda Avrupa Birliği örneklerine uygun yüksek standardın
sağlanmasıyla, sağlık mensuplarımız da,
tedavilerini yaparken, stresten uzak ve huzurlu çalışacaklardır.
Bu konuda bilimsel gelişmeleri
yakından izleyebilmek ve gerekli bilgi akışını
da sağlamak, yani, bu çalışmaları gelişen bilim
ve teknoloji ile paralel hale getirmek amacıyla Kan, Kan Ürünleri
ve Bileşenleri Kurulu oluşturulmuş ve kan ihtiyacının
yeterli ve güvenli bir şekilde temini ve bu alandaki faaliyetleri
ruhsatlandırarak, kamu yararına uygun şekilde düzenlenmesi,
denetlenmesi görevi verilmiştir.
Özel sektörün de bu sınırlar
içinde faaliyet gösterebileceği konusu meşru bir zemine
oturtulmuştur. Kanı temin eden ve kullanan birimler birbirinden
ayrılarak, bölge kan merkezleri, kan bağışı
ve transfüzyon merkezlerinin kuruluşu, bunların kimler tarafından
açılıp işletilebileceği, ruhsatlandırma
esasına aykırı hareket edenlerin faaliyetten men, hapis,
idari ve adli para cezalarına çarptırılmaları
ve denetlenmeleri ile çağdaş bir yapılanma hedeflenmektedir.
Ayrıca, yurt dışına
da toplu hâlde izinsiz kan gönderilmesini önleyici tedbirlerle
stratejik önemi de korunmaktadır. Böylece, otorite olarak da
Sağlık Bakanlığı stratejik planları yapan
kurum olmaktadır.
Bölge kan merkezleri ve kan bağışı
merkezlerinin, yalnız kamu kurum ve kuruluşları ile
Türkiye Kızılay Derneği tarafından açılıp
işletilebileceği hükme bağlanmış, kan ve kanla
ilgili her türlü maddenin ihtiyaç halinde doğrudan hastaneden
vatandaşa verileceği de belirtilmiştir.
Bu kanunun milletimiz için hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılarımı sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Öztoprak.
Tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
1'inci maddeyi okutuyorum:
KAN VE KAN
ÜRÜNLERİ KANUNU TASARISI
BİRİNCİ
BÖLÜM
Amaç,
Kapsam ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı;
kan, kan bileşenleri ve ürünleri ile ilgili usul ve esasları
düzenlemektir.
(2) Bu Kanun; kan, kan bileşenleri
ve ürünleri hizmetlerini yürüten kamu kurum ve kuruluşları
ile bu alanda faaliyette bulunmak üzere Bakanlıkça izin verilmiş
gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerini kapsar.
(3) Kan kök hücresi uygulamaları
bu kanun kapsamı dışındadır.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Neşşar, Denizli
Milletvekili.
Buyurun Sayın Neşşar.
CHP GRUBU ADINA MEHMET UĞUR
NEŞŞAR (Denizli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Kan, Kan Bileşenleri
ve Ürünleri Kanunu Tasarısı ile ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi ve şahsım adına görüşlerimi bildirmek üzere
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu kanun hepimizin onay verdiği,
çıkmasını istediği iyi bir kanun. Dolayısıyla,
destekliyoruz ve memleketimiz için de yararlı olacağını
düşünüyoruz sağlık hizmetlerimiz açısından.
Ben, burada, kısaca
Sevgili
Haluk Hoca, bir kan hastalıkları uzmanı olarak bilgi
verdi. Alim arkadaşımız, kan merkezinde yıllarca
çalışmış bir meslektaşımız olarak konuştu.
Ben de, bir parça, yıllarca kan içinde mücadele etmiş bir cerrah
ve on sekiz kez de kan vermiş bir arkadaşınız olarak
birkaç şey söylemek istiyorum.
Kanın önemini bir cerrah kadar
kimse bilemez. Özellikle benim gibi hayatı taşrada hastalarla
bir başına geçmiş bir insansa, onun değerini,
herhâlde, benim kadar da, çok fazla meslektaşın da bileceğini
zannetmiyorum.
Tabii, kanla geçen hastalıklardan
da söz edeceğiz. Oradan, ilk kez, birkaç tane, benim yaşıma
geldiği zaman, öğretim üyesi takımı, genellikle
hikâyelerini anlatmaya başlar. Biz de, bu beş dakikalık
konuşmamızı belki biraz renklendirir diye, hem örneklemek
hem de, belki de biraz, dediğim gibi, renklendirmek için konuşmak
istiyorum.
İlk kan verdiğim hastamız,
maalesef, kanla bulaşan bir sarılık hastası bir
hemşire arkadaşımızdı. Çok ağır seyreden
bir sarılık hastalığıydı ve maalesef kurtaramadık,
yirmi beş şişe kanı hep beraber toplamamıza
rağmen. Onun dışında, kurtardığımız
hastalarımız oldu. 4 tanesinin de bizzat, kanım kolunda
giderken, ameliyatını yaparak hayata dönmelerine yardımcı
oldum zannediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar,
istediğiniz kadar başarılı, düzgün bir yasa
çıkartın, istediğiniz kadar da güzel bir organizasyon
oluşturun, eğer kan vermiyorsanız, yani kan donörlüğü
müessesesi yeterince çalışmıyorsa hastalara kan bulamazsınız.
Günün birinde ihtiyaç sahibi siz de olabilirsiniz. Ben, bu örneği
değişik vesilelerle, değişik açılardan vurgulamışımdır.
Sağlık sistemi bir bütündür ve ülkenin tamamını,
bütününü kapsar. Yani, günün birinde en çok paraya sahip olan insanlar,
en lüks yerlerde yaşayan insanlar, yoksulların olduğu
bir kesimde bir rahatsızlık geçirip, çaresizlik içinde ölebilirler.
Buna paralel olarak da yine çok varsıl ve her şeye ulaşabileceğini
zanneden insanlar, günün birinde bir şişe kan yüzünden hayatlarını
kaybedebilirler. Bunların örnekleri vardır. Onun için, bir
kan organizasyonu peşinde gidiyorsak, ülkenin kan ihtiyacını
sağlamak için daha etkin, verimli bir yasa çıkarmaya çalışıyorsak,
bunun yanında hep birlikte kan vermeyi de bir alışkanlık
hâline getirmemiz gerekiyor. Hiçbir zararı yoktur. Benimki kadar
herkes verdiği kanın kime gittiğini bilemeyebilir.
Bankaya verirsiniz, sistem onu değerlendirir. Ben, tesadüf, on
sekizinin de kime gittiğini bilmişimdir. Bir parça da Anadolu'nun
dar şartlarında, kendi vücudumun bir organını hastalarıma
yardımcı olmak için seferber etmişimdir. Bu da övünçle
dile getirdiğim, burada, bir anım olarak ifade ediyorum.
Dolayısıyla, hepimizin
üstüne düşen bu kan bağışını, biraz daha
genişletirsek, son zamanlarda Meclis Başkan Vekilimiz sevgili
Ali Dinçer'in de yaşadığı ve arkasından gündeme
getirdiği üzere organ bağışına da genişletirsek,
çok yararlı, çok hayırlı işler yapmış olabileceğimizi
düşünüyorum. Bu, Parlamentoya kadar gelmiş, memleketin
seçilmiş 550 kişisinden birisi olmuş olmanın, bence,
üstüne konabilecek güzel taçlardan bir tanesidir. Onu da öneriyorum.
Şerefle yirmi küsur senedir taşıyorum. Sizin de bir tane
bu organ ve doku bağış belgesi edinmenizi ve arkasında
"tamamı" kısmını çarpıyla işaretlemenizi
öneriyorum. Ben bunu şerefle taşıyorum.
Bu düşüncelerle
Biraz da duygusal
bir konuşma oldu, hepinizden bu nedenle de beni bağışlamanızı
diliyorum. Bu düşüncelerle, bu kanunun yararlı olmasını,
memleketimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize
sevgiler, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Neşşar.
Başka söz talebi yok, ancak
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı yasanın 1. maddesinin 1. bendinin sonuna gelmek
üzere aşağıdaki ifadenin eklenmesini arz ederiz.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Mehmet
Neşşar Ali
Rıza Gülçiçek
Malatya Denizli İstanbul
Bülent
Baratalı Türkân
Miçooğulları
İzmir İzmir
İlave metin:
Bu esaslar içerisinde sürekli kan
veren donörlerin hastahane hizmetlerinden öncelikli yararlanması
ile ilgili esasları da belirler.
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım,
esas itibarıyla, bu, yönetmelikle yapılabileceğinden
katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Aynı gerekçeyle katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Kan vericileri onore etmek amacıyla.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2'nci maddeyi okutuyorum:
Tanımlar
MADDE 2- (1) Bu Kanunda geçen;
a) Aferez: Elde edilmek istenen
kan bileşenlerinin özel bir cihaz kullanılarak ayrıştırılmasını,
b) Bakan: Sağlık Bakanını,
c) Bakanlık: Sağlık
Bakanlığını,
ç) Bölge kan merkezi: Bakanlığın
belirleyeceği bölgelerde kurulan, kendi bölgesindeki kan bağış
ve transfüzyon merkezleri ile işbirliği içinde çalışan,
sorumlu olduğu bölgenin kan ihtiyacını karşılayacak
kapasitede olan, kan bankacılığı ile ilgili bütün
iş ve işlemlerin yapılabildiği en kapsamlı
birimi,
d) Hizmet birimi: Transfüzyon merkezi,
kan bağışı merkezi ve bölge kan merkezini,
e) Kan bağışçısı
(donör): Tam kan veya bileşenlerini veren kişiyi,
f) Kan bağışı (donasyon):
Tam kan veya kan bileşenleri verme işlemini,
g) Kan bağışı merkezi:
Bağışçıdan kan alan, işleyiş yönünden bölge
kan merkezine bağlı olarak çalışan birimi,
ğ) Kan bileşenleri:
Doğrudan, aferez veya diğer yöntemlerle tam kandan elde edilen
eritrosit, trombosit, granülosit suspansiyonları gibi hücresel
kan bileşenleri ile plazmayı,
h) Kan ürünleri: Kandan elde edilen
kan bileşenleri ve plazma ürünlerini,
ı) Plazma ürünleri: İnsan
plazmasının işlenmesi suretiyle elde edilen tedavi
maksatlı bütün ürünleri,
i) Plazma ürünleri üretim tesisi:
Taze donmuş plazmadan, tedavi amacıyla ihtiyaç duyulan
proteinlerin ayrıştırılarak kullanılabilir
hale getirildiği millî ve milletlerarası standartlara uygun
olarak üretim yapan tesisi,
j) Tam kan: Kan bağışçısından
transfüzyon için veya işlenerek yeni ürünler elde etmek üzere
alınan ve uygun bir antikoagülan madde ile karıştırılmış
ve hiçbir ayrım işlemine tâbi tutulmamış insan kanını,
k) Transfüzyon: Sağlık sorunu
sebebiyle ihtiyacı olan hastaya tam kan ya da kan bileşeni
naklini,
l) Transfüzyon merkezi: Acil durumlar
dışında kan bağışçısından kan alma
yetkisi olmayan, temin edilen kanı veya bileşenini transfüzyon
için çapraz karşılaştırma ve gerek duyulan diğer
testleri yaparak hastalara kullanılması amacıyla hazırlayan
birimi,
ifade eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Türkân Miçooğulları, İzmir
Milletvekili.
Buyurun Sayın Miçooğulları.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI
(İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kan ve kan ürünleriyle ilgili kanun tasarısı hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Değerli arkadaşlar,
sağlık, insan yaşamını belirleyen bir unsurdur.
Herkes yaşamak ister, ama yaşamanın anlamı,
sağlıklı yaşamaktır. Sağlıklı yaşamaya
çalışırken karşılaştığımız
sağlık sorunlarının içerisinde öyle şeylerle
yüz yüze geliriz ki, birçok kişi, yaşamında, sağlıklı
hale gelebilmek için kan almak zorunda kalmıştır. Örneğin,
bir trafik kazası sonucunda birçok kişinin kan ihtiyacı
olur, bir ameliyat sırasında kana ihtiyaç vardır.
Tabii, insanın yaşamını
devam ettirebilmesi için de, her yönden sağlıklı görünse
de, eğer kansızsa sağlıklı bir yaşam sürdürmesi
mümkün değildir. Kana ihtiyaç duyan hastalar arasında, ülkemizde,
125 bin gibi rakamlarla ifade edilebilen talasemili, orak hücreli,
lösemili hastalar bulunmaktadır. Bunlara yılda 2.500 dolayında
hasta eklenmektedir. Geçen yıl 800-900 gibi rakamlara varan sayıda
hasta kaybı olmuştur, ölüm olmuştur. İzmir'de, Lösemililer
Derneğinin bize verdiği rakamlara göre, 193 çocuk hayatını
kaybetmiştir.
Yani, bütün bu gerçekler bize göstermektedir
ki, eğer sağlıklı donör bulunursa, eğer kan
transfüzyonu sağlıklı yapılırsa, kan ürünlerine
sağlıklı kavuşulur, kan ürünleri gerekli hastalara
sağlıklı iletilebilirse birçok hastanın ölümle
yüz yüze gelmesi engellenecektir.
Bu kanunun 2'nci maddesindeki
"Tanımlar" bölümünde, bizim özellikle dikkatimizi çeken
(l) kısmındaki "Transfüzyon merkezi" tanımıdır.
"Transfüzyon merkezi" tanımında "Acil durumlar
dışında kan bağışçısından kan alma
yetkisi olmayan, temin edilen kanı veya bileşeni transfüzyon
için çapraz karşılaştırma ve gerek duyulan diğer
testleri yaparak hastalara kullanılması amacıyla hazırlayan
birimi ifade eder." diyor. Buradaki "Acil durumlar dışında
kan alma yetkisi olmayan" tanımına özellikle Sayın
Bakanın dikkatini çekmek istiyorum. Çünkü, kan temini, hastaya
kan verilmesi, sadece kan almakla yetmiyor, o kanın testlerinin
doğru yapılması, hastayı iyileştireyim derken
başka bir hastalıkla yüz yüze bırakmamak için, sağlıklı
kanın hastaya verilmesi gerekmektedir.
Çoğu zaman hastanelerde hepimiz
karşılaşmışızdır. Hasta sahibi, bir
telaşla, hastasına bir şey yapabilmek için kan bulmaya
çalışır. Gerçi, yıllardır dünyada teknolojinin
ve bilimin gelişmesi -biraz önce, burada, doktor olan Adalet ve
Kalkınma Partili arkadaşıma yakıştıramadığım
bir ifadeyle, bunu Adalet ve Kalkınma Partisine mal etmiş
olmasından rahatsızlık duysam da- kan ürünleri, kan bankaları,
hastanelerde sağlıklı kana ulaşım, hastalara
kanın sağlıklı verilmesi, tamamen, buradan kendilerine
teşekkür ettiğim doktorlarımızın, hematologlarımızın,
kan bankalarında çalışan görevlilerimizin, bilim
adamlarımızın eseridir. Bunu, hiçbir hükûmetin kendisine
mal etmesi söz konusu değildir. Hiç kimse kan üzerinden siyaset,
sağlık üzerinden siyaset yapmamalıdır.
Bu nedenlerle, alınan kanın
hastaya sağlıklı verilmesinin yolu kanın doğru
tahlil edilmesinden geçmektedir. Bu maddeyle, "Transfüzyon merkezi"
tanımıyla özel yerlerde de kan vermenin dışında
donörden kan alımı yapılması gündeme getirilmektedir.
Donörden kan alımıyla bitmiyor iş, o kanın doğru
tahlil edilmesi gerekiyor. Hepimiz biliyoruz, laboratuvarlarda
değişik testler uygulanarak sonuçlar alınmakta. Bunların
çok doğru olanları var, bunların ucuz ama daha sağlıksız
sonuçlar verenleri var.
Bu "Transfüzyon merkezi"
tanımı, özel hastanelerde, acaba, kâr kaygısıyla
bazı ucuz testlerin kullanılmasına ve bu nedenle, örneğin,
HIV testlerinin ucuz olarak kullanılması sonucu kan vererek
hastayı iyileştirelim derken hastaların ileride daha
büyük sorunlarla karşılaşmasına neden olur mu diye
bir kaygım var. Bunu, herhangi bir önerge vererek bu maddede değiştirilmesini
değil, Sayın Bakanlıktan yönetmelikler yapılırken
bu konuya çok dikkat edilmesi gerektiğini söylemekle yetinmeyi
uygun bulduk Grup olarak. Onun için, bu noktadaki endişelerimizi
dile getiriyorum.
Bunun dışında, elbette
ki, donör sayısını artırmak için hem eğitim verilmesi
hem halkımızın özendirilmesi gerekmektedir. Hepimiz,
kendi ihtiyacımız olduğu zaman
(Gürültüler)
Arkadaşlar, bir gün sizin de
kana ihtiyacınız olabilir.
FAHRETTİN POYRAZ (Bilecik) -
Herkes dinlemek zorunda mı?
TÜRKÂN MİÇOOĞULLARI (Devamla)
- Hepimiz, ihtiyacımız olduğu zaman hastanelerde büyük
bir telaşla kan ararız ve her zaman deriz ki, evet, bu çok önemli,
mutlaka kan vermeliyiz, ondan sonra da unutur gideriz.
Özellikle donörlerin özendirilmesi,
donör çoğalmasını sağlayacak birtakım önlemlerin
yönetmeliklerle alınması gerekmektedir.
Bu yasa bir devrim olmasa da, daha
önceki yasadan çok farklı nitelikler taşımasa da, yine
de gelişen çağımızda bilim ve teknolojiye uygun
uygulamaları getireceği için Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun da desteğini almaktadır ve kan sorunuyla karşılaşan,
kan hastalığı olan tüm yurttaşlarımıza
iyilikler getirmesini diliyorum.
Sayın Bakanım, buradan
bir de size İzmirlilerin selamını söylüyorum. İzmir,
sağlık ocaklarıyla bütünleşmiş, sağlık
sorununu sağlık ocakları yoluyla çözmeye
alışmış, tüm eksik uygulamalarına rağmen
bu sağlık ocaklarından çok memnun olan bir kenttir.
Şimdi, getirmeye çalıştığınız aile
hekimliği uygulamasından İzmirliler çok rahatsız.
Bu uygulamaya geçilirken İzmir'deki birtakım doktor arkadaşlarımıza,
birtakım sağlık görevlisi arkadaşlarımıza
değişik baskıların yapıldığından
da söz edilmekte. İzmir'deki sağlık ocakları, biraz
önce buradan "icraatın içinden" gibi bir konuşma
yapan Adalet ve Kalkınma Partili milletvekilimin de dediği
gibi, yeterince olmasa da çok iyi noktalara getirilmiş, en iyi
görevleri yapan yerlerdi. İzmir'deki iki yüz kırk sekiz
sağlık ocağının büyük bir çoğunluğunu
şahıslar ve belediyeler bağışlar şeklinde
İzmirlilere kazandırmış ve yapılan araştırmaya
göre, sağlık ocaklarına dokuz milyon müracaat olmuş.
Yani, bu demektir ki, her bir İzmirli yılda 3 veya 4 kez
sağlık ocağına gitmiş, sağlık sorunlarını
bu sağlık ocakları kanalıyla çözmüş. Ayrıca,
sağlık ocakları, ana ve çocuk sağlığı
konusunda da koruyucu hekimlik görevini son derece iyi bir şekilde
yerine getirmiş.
Şimdi, başka bölgelerde,
pilot bölgelerde yapılan uygulamadan alınan sonuçlar ortada
değilken, sonucun doğru olup olmayacağı belli değilken,
İzmir'deki bu güzel uygulamanın yerine böyle birdenbire
aile hekimliği uygulamasının getirilmiş olmasına
tüm İzmirliler tepki duymakta ve bu uygulama konusundaki görüşünüzü
bir daha gözden geçirmenizi beklemektedirler.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu
yasanın kan ve kan sorunlarıyla ilgili sağlık sorunları
yaşayan tüm hastalarımıza iyilikler getirmesini diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Miçooğulları.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3'üncü maddeyi okutuyorum:
İKİNCİ
BÖLÜM
Genel
Esaslar, Kan, Kan Bileşenleri ve
Ürünleri
Kurulu
Genel esaslar
MADDE 3- (1) Kan, kan bileşenleri
ve ürünleri ile ilgili genel esaslar şunlardır:
a) Bu Kanun kapsamındaki hizmetlerin
planlanması, yürütülmesi ve denetlenmesi hususlarında,
Bakanlık münhasıran yetkili ve sorumludur.
b) Kan, kan bileşenleri ve
ürünlerinin temininde karşılıksız ve gönüllü bağış
esastır. Ancak malî karşılık anlamına gelmeyecek
şekilde kan bağışçısını teşvik
edici uygulamalar müstesnadır.
c) Kan, kan bileşenleri ve
ürünlerinin alınmasında ve verilmesinde bağışçı
ve alıcının sağlığının tehlikeye
düşürülmemesi, tıbbî risklere karşı korunması,
transfüzyonun güvenle yapılması ve transfüzyon sonrası
bağışçı ve alıcının izlenmesi
şarttır. Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin alınması,
kaydı, analizi, işlenmesi, depolanması, kullanılır
hale getirilmesi, dağıtım ve kullanımını
ilgilendiren kan bağışı, kan bağışçısı,
hazırlayan kuruluş, kullanım yeri ve alıcı
ile ilgili bütün verilerin yazılı veya elektronik ortamda
kaydedilmesi ve otuz yıl süreyle saklanması zorunludur.
Kan istek formu ve bağışçı sorgulama formlarının
asılları ile kan bağışçısından
alınan kan örneklerinin şahit numuneleri bir yıldan
az olmamak üzere Bakanlıkça belirlenecek süreyle saklanır.
ç) Kan, kan bileşenleri ve
ürünlerinin alınması veya transfüzyonu hekimin sorumluluğu
ve denetimi altında yapılır.
d) Yurt içinde toplanan plazmanın
ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür.
e) Hizmet birimi açan ve işletenlerin
bu Kanun kapsamındaki faaliyetlerini ulusal ve uluslararası
kalite güvence programları çerçevesinde yürütmeleri zorunludur.
f) Kan, kan bileşenleri ve
ürünleri hizmetini yürütenler bağışçıya
ilişkin kişisel bilgileri korumak, üçüncü kişilere
vermemek, basına açıklamamak ile yükümlüdürler. Bu bilgiler
ancak Bakanlığa verilir.
g) Olağanüstü haller ile
sıkıyönetim, seferberlik ve savaş halinde lüzumlu
olacak kan ve kan ürünleri ve bunlar
için gerekli malzemenin temini ve ülke çapında stoklanmasını
bölge kan merkezleri Bakanlığın planlaması çerçevesinde
organize eder.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi?
Yok.
Ancak, iki adet önerge vardır.
Önergeleri önce geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
3 üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) ve
(d) bentlerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Mehmet
Neşşar Türkân
Miçooğulları
Samsun Denizli İzmir
Özlem
Çerçioğlu Tuncay
Ercenk Ali Rıza
Gülçiçek
Aydın Antalya İstanbul
"c) Kan, kan bileşenleri ve ürünlerinin
alınmasında ve verilmesinde bağışçı ve
alıcının sağlığının tehlikeye
düşürülmemesi, tıbbî risklere karşı korunması,
transfüzyonun güvenle yapılması ve transfüzyon sonrası
bağışçı ve alıcının izlenmesi
şarttır. Alıcı ve vericide ortaya çıkabilecek
komplikasyonların bildirilmesi zorunludur. Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınması, kaydı, analizi, işlenmesi,
depolanması, kullanılır hale getirilmesi, dağıtım
ve kullanımını ilgilendiren kan bağışı,
kan bağışçısı, hazırlayan kuruluş,
kullanım yeri ve alıcı ile ilgili bütün verilerin yazılı
veya elektronik ortamda kaydedilmesi ve otuz yıl süreyle saklanması
zorunludur. Kan istek formu ve bağışçı sorgulama
formlarının asılları ile kan bağışçısından
alınan kan örneklerinin şahit numuneleri bir yıldan
az olmamak üzere Bakanlıkça belirlenecek süreyle saklanır.
d) Yurt içinde toplanan plazmanın
ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür. Ürün üretimi amacıyla
yurt dışından plazma getirilmesi de Bakanlığın
iznine tabidir."
BAŞKAN - Diğer önergeyi
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
"İkinci Bölüm" başlığının "Genel
Esaslar, Kan ve Kan Ürünleri Kurulu" şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Mehmet
Neşşar Ali
Rıza Gülçiçek
Samsun Denizli İstanbul
Erdoğan
Kaplan Hüseyin Ekmekcioğlu
Tekirdağ Antalya
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Uygun görüşle
takdirde bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Önergeye katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulun adı "Kan ve Kan
Ürünleri Kurulu" olarak belirlenmiş olduğundan bölüm
başlığı da buna uygun hale getirilmiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
3'üncü maddesinin (1) numaralı fıkrasının ( c )
ve ( d ) bentlerinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç (Samsun) ve arkadaşları
"c) Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınmasında ve verilmesinde bağışçı
ve alıcının sağlığının tehlikeye
düşürülmemesi, tıbbî risklere karşı korunması,
transfüzyonun güvenle yapılması ve tranfüzyon sonrası
bağışçı ve alıcının izlenmesi
şarttır. Alıcı ve vericide ortaya çıkabilecek
komplikasyonların bildirilmesi zorunludur. Kan, kan bileşenleri
ve ürünlerinin alınması, kaydı, analizi, işlenmesi,
depolanması, kullanılır hale getirilmesi, dağıtım
ve kullanımını ilgilendiren kan bağışı,
kan bağışçısı, hazırlayan kuruluş,
kullanım yeri ve alıcı ile ilgili bütün verilerin yazılı
veya elektronik ortamda kaydedilmesi ve otuz yıl süreyle saklanması
zorunludur. Kan istek formu ve bağışçı sorgulama
formlarının asılları ile kan bağışçısından
alınan kan örneklerinin şahit numuneleri bir yıldan
az olmamak üzere Bakanlıkça belirlenecek süreyle saklanır.
d) Yurt içinde toplanan plazmanın
ürün üretimi amacıyla yurt içinde ve yurt dışında değerlendirilmesi
ancak Bakanlığın izni ile mümkündür. Ürün üretimi amacıyla
yurt dışından plazma getirilmesi de Bakanlığın
iznine tabidir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Önergeye katılıyoruz Değerli Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Avrupa Birliği kriterlerinin
yerine getirilebilmesi için alıcı ve vericide ortaya
çıkabilecek komplikasyonların bildirilmesi zorunluluğu
öngörülmektedir.
Maddenin (d) bendinin mevcut
şeklinde, yurt içinde toplanan plazmanın ürün üretimi amacıyla
yurt içinde veya yurt dışında değerlendirilmesi
Bakanlığın iznine bağlanmıştır. Ancak
kurulan bir plazma işleme tesisinin verimli kullanılması
için belirli miktarda plazma işlemesi gerekmektedir. Yurt içinde
toplanan plazma yetersiz olduğunda tesisin kapasitesinin
kullanılabilmesi için yurt dışından da plazma getirilmesi
gerekebilecektir. Nitekim bu tür tesisler dünyada uluslararası
plazma kaynağı temini ile işletilebilmektedir. Dolayısıyla
Bakanlığın izniyle, ihtiyaç halinde ürün üretimi için
yurt dışından da plazma temini ve bu amaçla yurt içine getirilmesi
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
4'üncü maddeyi okutuyorum:
Kan ve Kan Ürünleri Kurulu
MADDE 4- (1) Bakanlığın;
kan, kan bileşenleri ve ürünleri konusunda yapacağı
çalışmalarda gerekebilecek bilimsel desteği
sağlamak üzere Bakanlık ilgili birim amiri başkanlığında
kan, kan ürünleri ve kan bankacılığı konusunda yaptığı
çalışmalarla alanında temayüz etmiş uzman hekimler
veya bu konularda lisansüstü eğitim yapmış kişiler
arasından Bakan tarafından seçilen yedi üyeden oluşan
Kan ve Kan Ürünleri Kurulu oluşturulur.
(2) Kan ve Kan Ürünleri Kurulu üyelerinin
görev süresi iki yıldır. Görev süresi sona eren üye tekrar
seçilebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
5'inci maddeyi okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ
BÖLÜM
Kan
Temini ve Kullanımı Hizmet Birimleri
Hizmet birimleri, hizmet birimi
açmaya yetkili kişiler
MADDE 5- (1) Kanın temini ve
kullanımı için transfüzyon merkezleri, kan bağışı
merkezleri ve bölge kan merkezleri kurulur.
(2) Bu Kanun kapsamındaki hizmet
birimlerinden;
a) Bölge kan merkezi ve kan bağışı
merkezini; kamu kurum ve kuruluşları ile Türkiye Kızılay
Derneği,
b) Transfüzyon merkezini; bu
fıkranın (a) bendinde sayılanların yanı
sıra, bünyesinde acil müdahale şartlarını taşıyan
özel sağlık kuruluşlarında olmak kaydıyla gerçek
kişiler ile özel hukuk tüzel kişileri,
c) Plazma ürünleri üretim tesisini;
kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek kişiler ve özel hukuk
tüzel kişileri,
açıp, işletebilir.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
6'ncı maddeyi okutuyorum:
DÖRDÜNCÜ
BÖLÜM
Ruhsat,
Denetim ve Cezaî Hükümler
Ruhsat alma zorunluluğu, denetim
ve cezaî hükümler
MADDE 6- (1) Bu Kanun kapsamında
faaliyet gösterecek olan gerçek ve tüzel kişiler, faaliyetlerine
başlamadan önce, Bakanlıktan veya Bakanlığın
yetkilendirmesi halinde valiliklerden ruhsat almak ve ruhsata
tâbi her faaliyet için ayrı ayrı hesap ve kayıt tutmak zorundadırlar.
Gerçek ve tüzel kişiler, Bakanlık
tarafından belirlenen ruhsat alma, ruhsat tadili, ruhsat sureti
çıkartma ve yıllık ruhsat bedellerini Maliye Bakanlığınca
belirlenecek muhasebe birimine ödemek zorundadırlar.
(2) Bakanlık, hizmet birimlerinin
her türlü faaliyetini denetler veya denetlettirir. Ruhsat sahibi
kişiler; tesislerini, yasal defter ve kayıtlarını
Bakanlık denetimine hazır ve açık bulundurmak ve Bakanlığın
ihtiyaç duyacağı her türlü bilgi ve belgeyi zamanında Bakanlığa vermek
zorundadırlar.
(3) Ruhsat alınmış olması
bu Kanun ve diğer mevzuatın gereklerinin yerine getirilmesi
mecburiyetini ortadan kaldırmaz. Bu Kanun kapsamındaki
hizmet birimleri, standartlar ve çalışma usul ve esasları
ile ilgili olarak Bakanlıkça sonradan yapılacak düzenlemelere
de uymak zorundadırlar.
(4) Yapılan denetimler sonucunda
tespit edilen eksikliklerin giderilmesi veya gerekli tedbirlerin
alınması, işin mahiyetine göre süre verilerek veya
derhal istenilir. Bakanlık, hizmetin gereği olarak giderilmesi
lüzumlu eksikliklerin giderilmediği durumlarda gerekiyorsa
masrafları ilgilisinden alınmak kaydıyla gereken tedbirleri
re'sen alır. Bu sürede eksikliğin giderilmesi Bakanlığın
yaptırım uygulama yetkisini ortadan kaldırmaz.
(5) Ruhsat şartlarını
faaliyetleri sırasında yitirmiş olanların ruhsatları
Bakanlıkça geri alınır.
(6) Ruhsat almadan veya mevcut ruhsatı
kapsamı dışında faaliyet gösterenler ile bu Kanunun
3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde saklanması
zorunlu tutulan belge ve örnekleri saklamadığı tespit
edilenlere ilgili valilikçe faaliyetten men edilerek onbin Türk
Lirası idarî para cezası uygulanır.
(7) Yapılan denetimlerde;
a) İstenilen bilgileri zamanında
vermeyenlere Bakanlıkça veya ilgili valilikçe bin Türk Lirası
idarî para cezası uygulanır. Aynı fiilin tekrarı
halinde beşbin Türk Lirası idarî para cezası verilir.
b) Uygun nitelikte personel çalıştırmadığı
tespit edilenlere Bakanlıkça veya ilgili valilikçe beşbin
Türk Lirası idarî para cezası uygulanır.
(8) Bu Kanun kapsamındaki hizmetlerde
kişilerin hayatını ve sağlığını
tehlikeye sokacak biçimde faaliyet gösterenler, derhal faaliyetten
men edilerek bir yıldan beş yıla kadar hapis ve binbeşyüz
güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
Bu kişilere beş yıl süreyle ruhsat verilmez. Ayrıca
teknik ve tıbbi şartları haiz olmadığı
tespit edilen kan ve kan ürünlerinin müsaderesine hükmolunur.
(9) Ruhsatı geri alınan
veya faaliyetten men edilen bölge kan merkezleri ile kan bağış
merkezlerine ihtiyaç halinde el konularak Bakanlıkça gerekli
tedbirler alınmak suretiyle işletilir.
(10) Kan yolu ile bulaşan bir
hastalığı veya böyle bir hastalık taşıma
riski olduğunu bilip, bu durumu saklayarak kan verenlere bir
yıldan üç yıla kadar hapis ve beşyüz gün adlî para cezası
verilir.
BAŞKAN - Madde üzerinde söz talebi
yok; ancak, bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
6 ncı maddesinin altıncı fıkrası ile yedinci
fıkrasının (a) ve (b) bentlerindeki "Türk Lirası"
ibarelerinin "Yeni Türk Lirası" şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İrfan
Gündüz Abdulbaki
Türkoğlu Abdullah Erdem
Cantimur
İstanbul Elâzığ Kütahya
Taner
Yıldız Ergün
Dağcıoğlu
Kayseri Tokat
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL (Trabzon) - Sayın Başkanım,
teknik bir düzenlemedir, olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Henüz "Türk Lirası"
ibaresi yasal olarak yürürlüğe girmemiştir.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
7'nci maddeyi okutuyorum:
BEŞİNCİ
BÖLÜM
Çeşitli
Hükümler
Yönetmelik
MADDE 7- (1) Bu Kanunda kurulması
öngörülen transfüzyon merkezi, kan bağışı merkezi
ve bölge kan merkezlerinin kurulması, cihaz, malzeme ve personel
standartlarının belirlenmesi, birbirleriyle olan
ilişkileri ile çalışma usul ve esaslarının tespiti,
uygulayacakları kalite güvence programlarına dair usul
ve esaslar, ruhsat alınması ve yenilenmesi ile bedelleri,
ruhsatın süresi ve iptaline ilişkin usul ve esaslar ile Kan,
Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kurulunun çalışma usul ve
esasları Bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle
belirlenir.
BAŞKAN - Söz talebi? Yok.
Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1319 sıra
sayılı Kan, Kan Bileşenleri ve Ürünleri Kanunu Tasarısının
7 nci maddesinin aşağıdaki şekilde düzenlenmesini
arz ve teklif ederiz.
Haluk
Koç Türkân Miçooğulları Hüseyin Ekmekcioğlu
Samsun İzmir Antalya
Nuri
Çilingir Mehmet
Neşşar
Manisa Denizli
"Madde 7- (1) Bu Kanunda kurulması
öngörülen transfüzyon merkezi, kan bağışı merkezi
ve bölge kan merkezlerinin kurulması, cihaz, malzeme ve personel
standartlarının belirlenmesi, birbirleriyle olan
ilişkileri ile çalışma usul ve esaslarının tespiti,
uygulayacakları kalite güvence programlarına dair usul
ve esaslar, ruhsat alınması ile bedelleri ve iptaline
ilişkin usul ve esaslar, plazma ürünleri üretim tesisinin kurulma
ve işletilme esasları ile sair hususlar, Kan ve Kan Ürünleri
Kurulunun çalışma usul ve esasları Bakanlık tarafından
çıkarılacak yönetmelikle belirlenir."
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor
mu?
SAĞLIK, AİLE, ÇALIŞMA
VE SOSYAL İŞLER KOMİSYONU BAŞKANI CEVDET ERDÖL
(Trabzon) - Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor
mu?
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Katılıyoruz Değerli Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Plazma ürünleri üretim
tesisinin kurulma ve işletilme esaslarının da yönetmelikle
düzenlenmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
8'inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlükten kaldırılan
hükümler
MADDE 8- (1) 23/6/1983 tarihli ve
2857 sayılı Kan ve Kan Ürünleri Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1'i okutuyorum:
Yönetmeliğin yürürlüğe
konulması ve mevcut birimlerin ruhsatlandırılması
GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunda
öngörülen yönetmelik, altı ay içinde Bakanlıkça yürürlüğe
konulur. Yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar mevcut düzenlemelerin
bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği
tarihe kadar faaliyet göstermekte olan A ve B tipi kan merkezleri
ile kan istasyonları ve diğer hizmet birimleri bir yıl
içinde eksikliklerini gidererek faaliyet türlerine uygun şekilde
ruhsat almak ve bu Kanuna uygunluklarını sağlamak zorundadırlar.
Bu süre içinde Bakanlık izni olmadan bu Kanun kapsamında
yeni bir birim açılamaz.
BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
9'uncu maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 9 - (1) Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
10'uncu maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 10- (1) Bu Kanun hükümlerini
Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler
Kabul etmeyenler
Kabul edilmiştir.
Sağlık Bakanı Sayın
Recep Akdağ teşekkür konuşması yapacaklardır.
Buyurun Sayın Bakan.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ
(Erzurum) - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin
değerli milletvekilleri; bugün hastalarımızla ilgili
güzel bir kanunu, birçok kişinin emeğiyle birlikte Meclisimizde
hep birlikte kabul etmiş olduk. Bu kanunun kabulüyle birlikte,
Türkiye'de modern kan bankacılığının kurulması,
vatandaşlarımızın kana daha kolay ulaşması,
daha güvenli bir biçimde ulaşması ve kan bileşenlerinden
elde edilen çeşitli ürünlerin endüstriyel anlamda kullanımının
da bir anlamda önünün açılmasını birlikte gerçekleştirmiş
olduk. Ben, emeği geçen herkese özellikle teşekkür etmek istiyorum.
Kısaca bir iki hususu da dikkatlerinize arz edeceğim.
Değerli milletvekilleri,
2002 yılında, Türkiye'de, kanı hücrelerine ayırarak
kullanma oranı, maalesef, yalnızca yüzde 28'ler civarındaydı.
Aslında, kanı hücrelerine ayırıp, vatandaşımız
için, hastalarımız için gerekli olanı onlara vermek lazım.
Yani, kanın gerekli olmayan kısmını bir bireye,
bir hastaya vermenin bazı yan etkileri var. 2002 yılında
ancak yüzde 28 oranındaydık bu hususta. 2007'nin ilk üç
ayı itibarıyla söylüyorum, yüzde 80'lere çıkmış
durumdayız.
Sayın Miçooğulları
da işaret ettiler. Aslında, bu hususta, Bakanlığımızla
birlikte emek veren derneklere ve konuya hassasiyetle yaklaşan
bütün hekim arkadaşlarıma, yine, huzurunuzda teşekkürü
bir borç biliyorum.
Bu arada, Kızılayımız,
gerçekten kan konusunda üzerine düşeni son iki yıldır
özenle yerine getirmeye başladı. Şu anda, Türkiye'de,
sadece Kızılayın temin ettiği kanlarla ihtiyacımızı
görebildiğimiz iller var. Kayseri ve Eskişehir ilimizde,
vatandaşlarımız artık hiçbir yerde kan aramıyorlar,
kanları Kızılay temin ediyor. Oldukça dünya standartlarında
güvenli kanlar bunlar ve biz vatandaşımıza bunları,
bu şehirlerde, bu şekilde temin edebiliyoruz ve bütün Türkiye'de
de 370 hastaneyle Kızılayımız entegre çalışmaya
başlamıştır. Öyle ümit ediyorum ki, önümüzdeki bir
iki yıl içerisinde, Türkiye'de kan ihtiyacı için vatandaşımızın
artık hastaneler dışında kan aramak için başka
bir adrese yönlenmesine gerek kalmayacaktır.
Ana muhalefet partimizin Değerli
Grup Başkan Vekili Haluk Koç Bey'in de ifade ettikleri gibi, konu
üzerinde bizimle birlikte büyük bir uyum göstererek çalışan
Türk Hematoloji Derneğine, Kan Bankacılığı
ve Transfüzyon Derneğine, konunun diğer ilgililerine,
Kızılayımıza, değerli bürokratlarımıza
ve ana muhalefet partimize de sizlerin huzurunda teşekkürü
bir borç biliyorum.
Ayrıca, ana muhalefet partimizin
değerli önergeleriyle konuya katkıları için de kendilerine
teşekkür ediyor, kanunun bütün halkımıza, vatandaşlarımıza
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Şimdi 6'ncı sırada bulunan,
Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında
Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve İçişleri ile
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonları
Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
6.-Yabancıların
Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı
ve İçişleri ile Sağlık, Aile,Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonları Raporları (1/1212) (S. Sayısı:1225)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
7'nci sırada yer alan, Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporlarının görüşmelerine başlıyoruz.
7.-
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporları (1/1295) (S. Sayısı:1357)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra komisyonları
arasak da bulamayacağımızdan, ayrıca çalışma
süremizin tamamlanmasına kısa bir süre kaldığı
için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için 12 Nisan 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince
saat 14.00'te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.10