DÖNEM: 22 CİLT: 132 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
9’uncu
Birleşim
18 Ekim 2006 Çarşamba
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.-
Sivas Milletvekili Osman Kılıç’ın, Sivas’ta tarımsal yapıya etki
eden olumsuz faktörlere, meraların korunmasının yanı sıra, ıslah
projelerinin desteklenmesinin önemine, hayvancılığın gelişmesinin
önündeki problemlere ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
2.-
Kars Milletvekili Yusuf Selahattin Beyribey’in, köylerimizde içme
suyu konusunda yaşanan paylaşım ve kullanım sorunlarına ve bu konuda
yapılması gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da üzüm üreticilerinin
sorunlarına ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem
dışı konuşması
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER
1.-
26.9.2006 tarihli ve 5545 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun
bir maddesinin, 1 kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1141)
2.-
Finlandiya Parlamentosu İstihdam ve Eşitlik Komitesinin Helsinki’de
yapacağı toplantıya Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılacaklarına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1142)
3.-
Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/406)
4.-
İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, İnsan Hakları Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/407)
5.-
TBMM Başkanlığınca, esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmiş olan, Uşak Milletvekili Alim
Tunç ve 6 milletvekilinin, Yerel Yönetim Kuruluşlarına Bağlı Hastanelerde
Döner Sermaye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/834) amaç ve
içerik açısından, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesine
ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu başkanlığı tezkeresi (3/1143)
6.-
Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı
Peter Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Brüksel’de
yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri Yönetim
Kurulu Kurucu Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1144)
C) GENSORU,
GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/384)
V.- AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya ve ilçelerinde meydana
gelen yoğun yağış ve hortumun verdiği zararlara ilişkin açıklaması
2.-
Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Grubu adına yapmış olduğu konuşmadaki
bazı ifadelerinin yanlış anlamalara meydan verebileceği gerekçesiyle
açıklaması
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.-
(10/166) esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin,
Genel Kurulun 18.10.2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
2.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi
ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi
VII.- SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA
AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.-
Dilekçe, Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarında açık bulunan
üyeliklere seçim
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
1.-
Çanakkale Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu
Yarımadası Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine
Dair Kanun Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı:
305)
2.-
Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
3.-
Tohumculuk Kanunu Tasarı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662)
4.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
5.-
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246)
IX.- SORULAR
VE CEVAPLAR
A) YAZILI
SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Kırklareli Milletvekili Mehmet S. KESİMOĞLU’nun, dinî içerikli broşürler
dağıtan belediyeler hakkında soruşturma açılıp açılmadığına
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı
(7/14595)
2.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, belediyelere bağlı şirketlere
ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir AKSU’nun cevabı
(7/16073)
3.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, Ankara-Altındağ Belediyesinin
açtığı Şefkat Yuvasına ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Abdülkadir
AKSU’nun cevabı (7/16078)
4.-
İzmir Milletvekili K. Kemal ANADOL’un, güvenlik görevlilerinin
lojman imkânlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve İçişleri Bakanı
Abdülkadir AKSU’nun cevabı (7/16233)
5.-
İstanbul Milletvekili Berhan ŞİMŞEK’in, Kızılaya ait Altıntepe,
Adatepe, Atifet Duhani tıp merkezlerine ilişkin Başbakandan sorusu
ve Sağlık Bakanı Recep AKDAĞ’ın cevabı (7/16254)
6.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, yabancı futbolcuların Türk
vatandaşlığına geçişlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali ŞAHİN’in cevabı (7/16345)
7.-
Tekirdağ Milletvekili Enis TÜTÜNCÜ’nün, TRT’deki bir yayın kesintisine
ve kadrolaşma iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Beşir
ATALAY’ın cevabı (7/16359)
8.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, İmar Bankasına tahakkuk ettirilen
vergiye ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı
(7/16507)
9.-
Denizli Milletvekili Ümmet KANDOĞAN’ın, AB’ye üyelik çerçevesinde
esnaf ve sanatkârlar için oluşturulan kriterlere ilişkin sorusu ve
Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/16738)
10.-
Hatay Milletvekili Mehmet ERASLAN’ın, esnaf ve sanatkârlarla ilgili
IMF’ye verilen taahhütlere ve bu konudaki projelere ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali COŞKUN’un cevabı (7/16741)
11.-
İzmir Milletvekili Serpil YILDIZ’ın, Orhun Anıtlarının restorasyonuna
ve korunmasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un
cevabı (7/17534)
12.-
Mersin Milletvekili Hüseyin GÜLER’in, Mersin’de yerel idarece kapatılan
üç turistik otele ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla
KOÇ’un cevabı (7/17535)
13.-
Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT’ün, Ani Harabelerinin restorasyonuna
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Atilla KOÇ’un cevabı
(7/17537)
14.-
İzmir Milletvekili Hakkı ÜLKÜ’nün, 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ait
süreli olmayan yayınlara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Atilla KOÇ’un cevabı (7/17538)
15.-
İstanbul Milletvekili Emin ŞİRİN’in, TMSF’nin İmar Bankası ile ilgili
olarak iflas masasına kaydettirdiği vergi alacağına ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal UNAKITAN’ın cevabı (7/17541)
I. - GEÇEN
TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Fransız
Parlamentosunda kabul edilen sözde Ermeni soykırımı iddiaları
konusunda Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü birleşiminde yapılacak
olan gündem dışı konuşmalarda, konuşma sürelerinin Hükûmet ve gruplar
adına 30’ar dakika olmasına ve gruplar adına yapılacak konuşmaların
birden fazla konuşmacı tarafından yapılmasına ilişkin Danışma Kurulu
önerisi kabul edildi.
Dışişleri
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, 12 Ekim 2006 tarihinde
Fransız Parlamentosunda oylanan Ermeni soykırımının olmadığını
iddia edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa teklifinin kabulü
nedeniyle gündem dışı açıklamada bulundu; aynı konuda İstanbul
Milletvekili Onur Öymen, İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ,
Ankara Milletvekili Ayşe Gülsün Bilgehan CHP, Afyonkarahisar Milletvekili
Reyhan Balandı Anavatan Partisi, İzmir Milletvekili Zekeriya Akçam
AK Parti Grubu adına, Denizli Milletvekili Ümmet Kandoğan da şahsı
adına görüşlerini belirttiler.
Fransız
Ulusal Meclisi, Ermeni soykırımının inkârının cezalandırılmasını
öngören yasa teklifinin, Türkiye’nin bizzat Sayın Cumhurbaşkanı,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmet ve iş çevreleri düzeyinde
sarf ettiği bütün çabalara, Fransız Hükûmetinin, basınının ve tarihçilerinin
eleştirilerine rağmen sadece çok az sayıda milletvekilinin ret
oyuyla 12 Ekim 2006 tarihinde kabul edildiğine; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, Fransız Ulusal Meclisinde kabul edilen bu yasa tasarısını
şiddetle kınadığına, Ermeni asıllı vatandaşlarımız dahil, tüm
Türk halkının bu girişimi tepkiyle karşıladığına; yakın tarihimizdeki
bazı uygulamalarıyla 1 milyondan fazla masum insanın ölümüne yol
açan Fransa’nın, başka ülkelerin tarihlerindeki olaylar konusunda
dikkatli konuşmak zorunda olduğuna ve tarihin yasayla yazılamayacağına;
Türk milletinin, tarihinden utanmasını gerektirecek bir husus, tarihiyle
yüzleşmek konusunda da bir sıkıntısının bulunmadığına; tartışmalı
tarihi dönemlerin birlikte araştırılması ve gün ışığına çıkarılması
için ortak tarih komisyonu kurulması önerisine Ermeni Hükûmetinin
olumlu cevap vermediğine; Fransız Ulusal Meclisinin, bu yasa tasarısıyla,
ülkelerimiz arasındaki ilişkilere büyük zarar vermekle kalmayıp
aynı zamanda Ermenistan’la ilişkilerimizin normalleştirilmesi
için sarf edilen çabalara da darbe vurduğuna; Türkiye Büyük Millet
Meclisinin, dostluğa sığmayan ve demokratik bir ülkeye yakışmayan
bu Teklifin yasalaşmasını önlemeye yönelik uyarılarını ve girişimlerini
ısrarla sürdüreceğine; Meclisimizin, Teklifin yasallaşabilmesi
için izlenmesi gereken uzun yasal sürecin müteakip aşamasında Fransız
Parlamentosunda gerekli sağduyunun hâkim olacağını ümit ettiğine
ve halkımızın ve sivil toplum örgütlerimizin ulusal çıkarlarımızı
ve hassasiyetimizi koruma konusunda gösterdiği duyarlılığı
saygı ile karşılamakta olduğuna ilişkin, AK Parti, CHP ve Anavatan
Partisi Grubu Başkan Vekilleri, DYP Genel Başkanı ve Genç Parti temsilcisinin
imzaladığı bildiri Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve ittifakla
benimsenen bu bildirinin gereğinin Başkanlıkça yerine getirileceği
açıklandı.
Adalet
Bakanı Cemil Çiçek, Afyonkarahisar Milletvekili Reyhan Balandı’nın,
konuşmasında Hükûmete sataştığı iddiasıyla, bir açıklamada bulundu.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 384’üncü sırasında yer alan 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısının
bu kısmın 5’inci sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 17.10.2006 Salı günkü
birleşiminde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmeyerek
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 18.10.2006 Çarşamba
günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine, çalışma sürelerinin
ise 17.10.2006 Salı günkü birleşimde saat 23.00’e kadar, 18.10.2006 Çarşamba
günkü birleşimde saat 13.00’ten 23.00’e kadar olmasına, 19.10.2006 Perşembe
günkü birleşimde ise saat 13.00’ten 22.00’ye kadar olmasına; 1239 sıra
sayılı Kanun Tasarısının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin;
1239
sıra sayılı Kanun Tasarısının:
1
ilâ 30’uncu maddelerinin (30 madde) birinci bölüm,
31
ilâ 46’ncı maddelerinin (16 madde) ikinci bölüm,
47
ilâ 72’nci maddelerinin (26 madde) üçüncü bölüm,
73
ilâ 82’nci maddeleri (10 madde) ile geçici 1 ilâ 9’uncu maddelerinin
(9 madde); dördüncü bölüm (toplam 19 madde)
Halinde
görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi üzerindeki görüşmeler
tamamlandı, elektronik cihazla yapılan yoklama sonucunda Genel Kurulda
karar yeter sayısı bulunmadığı anlaşıldığından;
18
Ekim 2006 Çarşamba günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime
18.21’de son verildi.
Sadık Yakut
Başkan
Vekili
Ahmet Küçük Mehmet Daniş
Çanakkale
Çanakkale
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Harun
Tüfekci
Konya
Kâtip
Üye
No.: 13
II. - GELEN
KÂĞITLAR
18 Ekim 2006
Çarşamba
Rapor
1.-
Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (Dağıtma tarihi:
18.10.2006) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması
Önergesi
1.–
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt ASLANOĞLU ve 21 Milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/384) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2006)
18 Ekim 2006
Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
15.05
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu Birleşimini açıyorum.
III.- Y O K L
A M A
BAŞKAN
– Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama
için beş dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda hazır bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen sayın milletvekillerinin
salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini; buna
rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, yoklama
için öngörülen beş dakikalık süre içerisinde, Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz, Sivas ilimizde tarım ve hayvancılık sektöründe yapılması
gerekenler hakkında söz isteyen Sivas Milletvekili Osman Kılıç’a
aittir.
Buyurun
Sayın Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar)
IV.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
1.- Sivas
Milletvekili Osman Kılıç’ın, Sivas’ta tarımsal yapıya etki eden
olumsuz faktörlere, meraların korunmasının yanı sıra, ıslah projelerinin
desteklenmesinin önemine, hayvancılığın gelişmesinin önündeki
problemlere ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması
OSMAN
KILIÇ (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas ili tarım
sektörüyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlamadan önce Sayın Başbakanımıza geçmiş olsun diyor, Cenabıhak’tan
acil şifalar diliyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tarım
sektörü, toplumun gıda ve giyecek ihtiyacını karşılamasının yanında
istihdam, dış ticaret ve sanayie katkılarıyla da oldukça önem arz
etmektedir. Ülkemizde beslenme ve temel sanayi ham maddelerinin
üretimi açısından istihdamın yüzde 30’unu sağlayan tarım sektörü,
stratejik bir sektör olarak önemini korumaktadır.
Sanayileşmiş
ve gelişmiş ülkelerin tarımda da ileri ülkeler olması bir tesadüf
değildir. Ancak, gerek ülkemiz ve gerekse ilimizdeki tarımsal yapı
incelendiğinde, tarımsal işletmelerin büyük çoğunluğunun ekonomik
ölçeklere göre küçük olması, istihdam edilen insan sayısının fazla
oluşu, parçalı arazi yapısı, kırsal alandaki nüfusun fazlalığı,
eğitim seviyesinin ve teknolojinin düşüklüğü, örgütlenme yetersizliği
sektördeki başlıca sorunlarımızdır.
AB
sürecinde, kırsal nüfusun yüzde 10’dan aşağı çekilmesi uygun görülmektedir.
Türkiye nüfusunun yüzde 30’u kırsalda yaşıyor görünmesine rağmen,
tarımsal üretim yapan nüfus yüzde 12,5 civarındadır. Arta kalan nüfus,
gizli işsiz veya köy hayatından kopamayanların ikametiyle oluşmaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Sivas iktisadi faal nüfusunun
yüzde 66,5’inin tarım sektöründe çalıştığı, bu rakamın Türkiye ortalamasının
oldukça üzerinde olduğu düşünülürse, ilimiz ekonomisinin temelinin
tarım olduğu açıkça görülecektir.
Sivas,
bulunduğu coğrafyada, sahip olduğu arazilerle bitkisel üretim potansiyeli,
hayvan varlığı ve hayvansal ürünler bakımından önemli bir merkez durumundadır.
İlin sahip olduğu bu potansiyel yeterince değerlendirilemediğinden,
tarım arazisi olan 1 milyon 216 bin 706 hektarın yüzde 33,7’si tarımsal
faaliyetlerde kullanılmamaktadır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; AB’ye giriş süreciyle Tarım Bakanlığı
bünyesinde yeni birimler kurulmasına ihtiyaç duyulmuş, Doğal Kaynaklar
Yönetimi Daire Başkanlığı olması öngörülmüştür.
Doğal
kaynakların korunması ve gelişmesinde birinci bölge olarak seçilen,
seçilmesi gereken yerlerin rakımı bin metreden fazla, yağışı 500
milimetreden daha az, tarım arazilerinin ve meraların zayıf olduğu
yerlerden seçilerek, projelerin uygulanması bilim ve teknik kurallarına
daha uygun olacaktır.
Sivas,
Yozgat, Konya ve benzeri bozkır iklimine sahip illerde doğal kaynaklar
kıt ve çiftçiler fakirdir. Örneğin, Sivas ilinde meralardan elde
edilen kuru ot miktarı, dekar başına 35-40 kilogram civarındayken,
Erzurum’da 130-140, Karadeniz bölgesinde bu rakam 300 kilogramdan
fazladır. Sivas ilinde 1 milyon 189 bin 241 hektar mera arazisinden,
yalnız yılda 1 milyon 665 bin ton yeşil ot elde edilmektedir. Bu da, Sivas’ta
bulunan 300 bin büyükbaş ile 344 bin adet küçükbaş hayvanın yeşil ot
ihtiyacının 1/3’ünü karşılamaktadır. Geriye kalan 2/3’lük ihtiyaç,
çiftçilerimizle bedel ödenerek temin edilmektedir. Bu anlatılan
şartlarda çiftçiye dayanma gücü sağlamak için, Sivas’ta mera verimliliğinin
2 kat artırılması gerekmektedir. Bunun için, meraların korunmasının
yanı sıra, ıslah projelerinin kaynak ve personel yönünden daha fazla
desteklenmesi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
OSMAN
KILIÇ (Devamla) – Bitiriyorum Başkanım.
…mera
konusunda çiftçileri bilinçlendirmek için eğitim projelerinin uygulanması,
hayvancılığımızın gelişmesi için yonca, korunga ve fiğ gibi yem
bitkileri üretimi desteklemelerinin artırılması, süt ve süt işlemeye
yönelik tesislerin kazandırılması, suni tohumlama ile buzağı başı
ödenen primlerin artırılması, Sivas’ta sektörün ilerlemesini sağlayacak
en önemli etkenlerin başında gelmektedir.
Sivas’ta
ve Sivas iklim değerlerine sahip illerde, tarım ve kırsal kalkınma
bölge müdürlüklerinin kurulmasına öncelik verilmelidir. Birçok
hizmetlerin yanında KÖYDES projesiyle ve duble yollarla yüce Türk
milletinin gönlünde taht kuran AK Parti İktidarının, en kısa zamanda
bunları gerçekleştireceğine inancım tamdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 58 ve 59’uncu Hükûmetler döneminde,
tarımsal konularda 10 adet kanun çıkarılmıştır. Tüm Türkiye’de olduğu
gibi, çiftçilerimize yönelik yatırımlardan İlimiz de faydalanmıştır.
30 milyar dolara mal olacak Sivas-Erzincan Kalkınma Projesi, 17 Ocak
2005 tarihinde resmen başlamış, toplam 200 köyde gerçekleşecektir.
Kadastro çalışmaları ilimizde yüzde 60 seviyesinde olup, 2006 yılındaki
ihaleler tamamlandığında yüzde 100 seviyesine ulaşacaktır.
Yeşil
Sivas Projesiyle, üç yılda 29,1 milyon fidan ve tohum toprakla buluşmuş,
2013 yılına kadar 100 milyon fidanın dikilmesi hedeflenmiştir.
Ayrıca,
Toprak Mahsulleri Ofisi aracılığıyla, ilimizde, 2003 yılında 14
bin ton ürün alınırken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Kılıç.
OSMAN
KILIÇ (Devamla) – …2005 yılında ise, 124.362 ton ürün alınmış ve çiftçilerimize
40 milyon YTL ödenmiştir. Hükûmetimize ve Sayın Bakanımıza buradan
Sivas çiftçisi adına şükranlarımı arz ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; velinimetimiz olan çiftçilerimize
ne kadar imkân sağlarsak bunun karşılığını da kat kat ödeyeceklerine
inanıyorum. Bu vesileyle, aziz milletimizin ve tüm İslam âleminin
yaklaşan Kadir Gecesini ve Ramazan Bayramını tebrik ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Gündem dışı ikinci söz, köylerimizde içme suyu konusunda yaşanan
paylaşım ve kullanım sorunlarıyla ilgili söz isteyen Kars Milletvekili
Yusuf Selahattin Beyribey’e aittir.
Buyurun
Sayın Beyribey. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Kars Milletvekili
Yusuf Selahattin Beyribey’in, köylerimizde içme suyu konusunda
yaşanan paylaşım ve kullanım sorunlarına ve bu konuda yapılması
gerekenlere ilişkin gündem dışı konuşması
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Kars) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri;
köylerimizde içme suyu konusunda yaşanan sorunlar ve çözüm önerileriyle
ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım; sözlerime başlamadan
önce, Sayın Başbakanımızın dün geçirmiş olduğu ani rahatsızlık nedeniyle,
değerli ailesine ve Türk milletine geçmiş olsun diyor, kendisine
acil şifalar diliyorum.
Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin temmuz ayından
sonra çalışmalarına ara verdiği dönemde, seçim bölgem olan Kars’ta,
köylerimize yapmış olduğum inceleme ve tespit gezilerim sırasında
dikkatimi çeken bir konu olan içme suyu kullanımı, kullanım maliyetleri
ve su kaynağı üzerindeki hak sahipliği konusunu siz değerli milletvekillerimin
dikkatine sunmama izin veren Sayın Başkanıma teşekkür ediyor, yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Büyük
şehirlere göçü önlemek için ve sosyal adaleti sağlamak için yol, su,
sağlığı ve eğitimi köylünün ayağına kadar götürmemiz gerektiği
kanaatini taşıyorum. Bu hizmetlerin olmadığı bir köyde ağa olarak
yaşamaktansa -şahsım adına söylüyorum- şehirde kapıcı olarak kalmayı
yeğlerim.
En
önemli sorun, su; yaşamanın gereği olan su. Ülkemizin de içinde bulunduğu
Akdeniz Bölgesinde mevsim sıcaklığının giderek yükselmesi, hızlı
artan nüfus yoğunluğu, bölgenin düzensiz ve az yağış alması gibi
nedenlerle, zaman zaman su sıkıntıları yaşanmakta ve kurak geçen
mevsimlerde ise sıkıntı daha da artmaktadır.
Sanılanın
aksine, su zengini bir ülke değiliz. Kişi başına düşen kullanılabilen
yıllık su miktarına baktığımız zaman, su azlığı yaşayan ülkeler
konumunda olduğumuzu görüyoruz. Gelecekte büyük su problemleriyle
karşılaşmamızı gözden uzak tutmamamız gerekmektedir.
Bilindiği
gibi, en küçük canlı organizmalardan, en büyük canlı varlığa kadar
bütün biyolojik yaşamı ve bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan
sudur. Su hayattır, su temizliktir, su sağlıktır. Bütün dünyada, 1
milyar 400 milyon kilometre küp olan dünyadaki su toplamının ancak
yüzde 2,5’u tatlı sudur. Tatlı su ihtiyacı çok fazladır oysaki. Onun
için, tatlı suyun önemi büyüktür. Yeryüzünde yeterli içme suyundan
yoksun 1,5 milyar insan var. Sağlıklı su bulamayan 2,3 milyar insan
bulunmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye su zengini bir ülke değildir demiştim. Türkiye’nin
toplam yıllık ortalama su potansiyeli 186 milyar metre küptür. Bir
yılda ortalama olarak 186 milyar metre küpün bir Tuna Nehri’nden akan
206 milyar metre küp yanında bile az kaldığını ve Türkiye’de su sıkıntısının
olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetin 83’üncü yılına geçmiş bulunduğumuz
bugünlerde bile içme suyu götüremediğimiz köylerimiz var. Bunun
beni ziyadesiyle üzdüğünü ifade etmek istiyorum. Bununla ilgili
2004 yılında bir çalışma yapmıştım. Bu çalışmada il, bölge müdürlükleri,
genel müdürlüklerle yazışarak ve bunları karşılıklı olarak, çapraz
olarak kontrollerle yaptığım araştırma sonunda ve bu bilgi ve belgeleri
değerlendirdiğimde 393 köyümüzün ve buna bağlı 3.398 adet bağlı mezraında
hiç suyun olmadığı, 1.960 köyümüzün yetersiz çeşmeli ve bağlısı
3.340 adet olmak üzere toplam 5.302 adet yerleşim yerinde yetersiz su
bulunduğunu öğrendim. Yine, 5.551 ve bağlısı 11.992 olmak üzere
17.543 adet yerleşim biriminde sadece köy meydanında çeşme bulunduğunu
tespit etmiştim. Toplamda su sorunu yaşayan 8.483 adet köyümüzün ve
20.163 adet bağlısı olmak üzere 28.646 adet yerleşim birimimizin suya
kavuşabilmesi içinse 1,5 milyar YTL gibi bir rakama ihtiyaç vardı.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Beyribey, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – AK Parti Hükûmetimiz, KÖYDES projesiyle,
2006 ve 2007 yıllarında köy yolları ve içme suları için 2 milyar dolar
ayırmıştır. Bu kapsamda, 2006 yılı içerisinde birçok köylerimizde
hizmetler devam etmiş ve bunlarla ilgili birazdan bilgiler de aktaracağım
sizlere.
Köylerdeki
en önemli sorunlar: İçme suyu kaynağının bulunamaması, içme suyunun
bulunduğu köy ile ihtiyaç sahibi köy arasında anlaşma sağlanamaması,
yer üstü kaynağı olmayan yerlerde sondaj çalışması yapma zorunluluğu
ve zorluğu, terfili su sağlanan köylerde enerji, yani elektrik ücreti
problemleri, cazibeyle su sağlanan köylerde depodan aşağıdaki
kullanıcıların suyu çok kullanmaları sebebiyle üst seviyede bulunan
yerleşim yerlerinde az suyla yetinmek zorunda kalmaları veya hiç
su alamamaları, yer üstü ve yer altı su kaynağına sahip olmayan köylerimizin
komşu veya yakın köylerde su kaynağı olmasına rağmen hukuksal anlamda
hak sahibi olmamaları gibi birçok sorunlarla karşı karşıya kalmaktayız.
Bundan dolayı içme suyu problemlerini çözemiyoruz.
Değerli
milletvekilleri, köy için en kıymetli olan su cazibeli sudur, cazibeyle
gelen sudur, çünkü ücretsizdir. Ben köylerimize verdiğimiz suların
mutlaka cazibeyle verilmesi için arayışlar içerisinde olmamız gerektiği
kanaatindeyim. Terfili sistemle su temininde köylerimiz elektrik
ücretlerini ödememekte, bir müddet sonra elektrikleri kesilmekte
ve hayvan sırtında veya kendi sırtında su taşımaya devam etmektedirler.
Köylerimizdeki su kullanıcıları arasında adil olmayan su dağılımı,
hem köylü arasında huzursuzluğa hem köyün ölçüsüzce kullanmak suretiyle
israf edilmesine suyun hem de bazı köylerin susuz kalmasına sebep
olmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Beyribey, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
YUSUF
SELAHATTİN BEYRİBEY (Devamla) – Benim burada önerim şudur: Muhtarlığın
başkanlığında köylerde su işletme birliklerinin kurulması, mutlaka
köydeki içme sularına da, terfili veya terfisiz, saat konulması
gerekmektedir diye inanıyorum. Mutlaka bunu sağlamak lazım. Aksi
takdirde köyde su israfı veya -örnek olsun diye söylüyorum- köyün
içerisinde çeşme varken, o köye yeterken şebeke sistemine çevirdiğiniz
zaman o köye su yetmemekte ve sorunlar yaşamaktayız, su israfı olmaktadır.
Bunun önüne geçmenin yolu, köylere muhtarların başkanlığında -pilot
uygulamayla da başlayabiliriz- mutlaka ve mutlaka saat sistemi
getirmemiz gerektiği kanaatini taşıyorum.
Ayrıca,
terfili sistemlerde elektrik ücretleri çok yüksek olduğu için bu
elektrik fiyatlarından dolayı köylüler mağdur olmaktadır. Türkiye’de
TEDAŞ elektrik fiyatları farklı farklı müesseselere farklı fiyatlardan
verilmektedir, konutta farklıdır, sanayide farklıdır. Ben, köylerdeki
suyla ilgili elektrik fiyatlarının Türkiye’de en ucuz elektrik kime
veriliyorsa o fiyat üzerinden verilmesi taraftarıyım. Bu konuda
önerilerimi sunuyorum.
Ben,
inşallah, önümüzdeki günlerde köylerimizin de şehirlerdeki gibi
okuluyla, suyuyla, yoluyla, eğitimiyle almış bir seviyeye geleceğine
inanıyorum. O doğrultuda da AK Parti Hükûmetinin çalışmaları devam
ediyor.
Bana
söz verdiği için, sabırla dinlediğiniz için, söz verdiği için Başkanıma
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum yüce heyetinize. (AK Parti
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Beyribey.
Gündem
dışı üçüncü söz, üzüm üreticilerinin sorunları ile ilgili söz isteyen
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.
Sayın
Tütüncü, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da üzüm üreticilerinin sorunlarına
ve bu konuda alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması
ENİS
TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle Sayın Başbakana geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum.
Ayrıca,
Tekirdağ’ımızın Şarköy, Mürefte, Hoşköy köylerinde, beldelerinde
ve Tekirdağ merkez ilçemizde Naip köyü başta olmak üzere bazı köylerde
yaşanan sel felaketi nedeniyle hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi
sunuyorum. Bu arada yetkililerin, Hükûmetin, mağdur olan, sıkıntıya
düşen Tekirdağlı köylü hemşehrilerimize, bir an önce, acilen el
uzatmalarını rica ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; üzüm üreticilerinin bazı sorunlarıyla
ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak için söz aldım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektöründeki yangın, büyüyerek,
artarak devam ediyor. Bu yıl yangından en çok zarar gören üreticilerin
başında kaliteli üzüm üreticileri geliyor. Bilindiği gibi, üzüm
üreticileri, 2-3 dekarlık kıraç topraklarda yaşam mücadelesi vermektedirler.
İşte, bu nedenle, üreticilere kaliteli üzümcülüğe geçmeleri
için bedava bağ çubuğu gibi destekler yapıldı yıllarca. Neden yapıldı?
Çünkü, kaliteli yaş üzümün şaraba dönüştürülmesi veya ihraç edilmesi
durumunda, diğer üzümlere göre, yüzde 100 daha fazla katma değer,
daha fazla kazanç yaratılıyor. Kazanç burada da bitmiyor, işlenirken,
üzüm işlenirken birçok sanayi kolu da devreye giriyor, kazanç kartopu
gibi büyüyor. Oysa, diğer üzümlerin ekonomik değerleri yüksek değildir.
Örneğin, çekirdeksiz kuru üzümün dünya piyasa fiyatı, altmış yıldan
bu yana aynı düzeyde seyretmektedir ve altmış yıldan bu yana, Türk
üreticileri, dünya piyasasında 1 dolar düzeyinde çekirdeksiz kuru
üzüm satmak mecburiyetinde kalmaktadırlar.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu nedenlerle kaliteli
üzümcülük teşvik edildi ve son yıllarda üreticilerin cepleri para
görmeye başlamıştı. Fakat, bu yıl olanlar oldu, üzümcü köylerinde,
bazı üzümcü köylerinde, sanki, büyük bir deprem yaşandı. Biz, böyle
bir depremin yaşanacağını, geçen yıl, ısrarla belirtmiştik; çünkü,
Tekel, son derece bilinçsiz bir şekilde özelleştirilmişti, üzüm üreticileri
için bir geçiş dönemi öngörülmemişti, arkasından da şarap üzerine
olağanüstü yüksek oranda bir özel tüketim vergisi getirilmişti.
Anımsayacaksınız,
geçen yıl, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, yaşanacak sıkıntıları
tespit etmek ve Hükûmeti bu konuda uyarmak amacıyla bir komisyon kurduk
ve raporumuzu hazırladık, Hükûmete sunduk. Mart 2005 yılında bu raporu
hazırladık ve gelecek, yaşanacak depremin alarm zillerini çalmaya
çalıştık. Ne yazık ki bu raporumuz dikkate alınmadı. Şu anda bazı
üzümcü köylerinden sanki cenaze çıkmış gibi.
Geçen
yıl, Şarköy ve beldelerinde 1 yeni Türk lirasının üzerinde satılan
gamay cinsi siyah üzüm, bu yıl, başlangıçta 70 yeni kuruşa satıldı,
son günlerde –geçen hafta oradaydım- 40-50 yeni kuruşa zor alıcı buluyor.
Yine, şensu, kaliteli üzümlerimizden şensu geçen yıl 60 yeni kuruşa
satılmıştı, bu yıl 40 yeni kuruşa düşmüş durumda. Öte yandan, Denizli’nin
Güney ve Bekilli ilçelerinde de durum son derece kötüdür. Buralarda
yetiştirilen Kalecik karası, öküzgözü, chardonnay, boğazkere gibi
kaliteli üzüm çeşitlerinin fiyatı 35-40 kuruşa kadar düşmüştür.
Oysa, Tekel özelleştirilirken neler söylenmişti, ne diller dökülmüştü.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN
– Sayın Tütüncü, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Üzüm
üreticileri diyor ki: “Şimdi, biz ne yapalım? Şehre göçüp hırsızlık
mı yapalım? Yankesicilik mi yapalım? Eşkıyalık mı yapalım?” Gerçekten,
değerli milletvekilleri, Tekelin özelleştirilmesi anında dile
getirdiklerimizi yinelemek istemiyorum ama, bu sorunun yanıtının
sizin tarafınızdan da verilmesini bilhassa rica ediyoruz.
Bu
arada özel şarap üreticileri de büyük ekonomik sıkıntıya düşürüldüler.
Yüksek ÖTV onları da canevinden vurdu. Çoğu, ellerindeki malı satamadılar.
Bunlar, haklı olarak üreticiye “Kardeşim malını buraya dök, ancak
benden para isteme, ödemeyi ancak mayısta yapabilirim.” diyor.
Değerli
milletvekilleri, üzüm üreticilerinin bu fiyatlarla yaşaması mümkün
müdür? Şimdi bunlara, üzüm yetiştirmeseydin kardeşim, mi diyeceğiz?
Bakınız bazı üreticiler bağlarını köklemeye, bağlarını sökmeye
başladılar. Bir bağ beş yılda, yedi yılda oluşuyor. Yazık değil mi değerli
milletvekilleri? Günah değil mi Değerli AKP’liler?
Ne
yapmak lazım? Ne yapılması gerektiğini biz, birbuçuk yıl önce bu raporla
dile getirdik. Bu rapordan sadece üç önlemi burada dikkatlerinize
sunmak istiyorum:
1
- Kaliteli üzümcülük belli bir dönem destekleme programına alınmalıdır.
2
- Şarap üzerine konulan aşırı ÖTV acilen makul düzeylere çekilmelidir.
Bu yanlışın faturasını hem üzüm üreticileri çektiler hem sektör
çekti hem de Maliye çekti. Maliye, toplamayı düşündüğü vergiyi
toplayamadı. Neden? Tezgâh altında satıldı mallar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
BAŞKAN
– Sayın Tütüncü, lütfen…
Buyurun.
ENİS
TÜTÜNCÜ (Devamla) – Toparlıyorum.
Maliye,
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu. Artık, bu yanlış
politikanın bir an önce ortadan kaldırılması gerekiyor.
3’üncü
olarak Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzüm üreticileri,
derhal, hızlı bir kooperatifleşme sürecine sokulmalıdır ve verilecek
tüm destekler kooperatiflere yönlendirilmelidir. Hükûmet, kooperatiflerin
bütçesine, ilk atımlık barut için, mutlaka ve mutlaka, makul düzeyde
bir kredi açmalıdır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; biraz sonra, öyle sanıyorum ki,
Cumhuriyet Halk Partisinin iki yıl önce vermiş olduğu bir önergeyi
burada görüşeceğiz, çekirdeksiz kuru üzümcülüğün sorunları hakkındaki
soru önergesini. Öyle sanıyorum ki, bu soru önergesi konusunda yüce
Meclis gereğini yapacaktır.
Sayın
Başkan teşekkür ederim.
Yüce
Meclisi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla tekrar selamlarım.
Sağ
olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
Sayın
Emek, söz talebiniz var. Hangi konu hakkında?
Buyurun.
ATİLA
EMEK (Antalya) – Antalya’mız ve ilçelerinde meydana gelen su baskınlarıyla
ilgili kısa bir açıklama yapacağım lütfederseniz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun, yerinizden Sayın Emek.
V.- AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, Antalya ve ilçelerinde meydana gelen
yoğun yağış ve hortumun verdiği zararlara ilişkin açıklaması
ATİLA
EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Antalya’mızda
meydana gelen yoğun yağış ve hortumun verdiği zararla ilgili açıklama
yapmak üzere söz almış bulunuyorum; yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, Antalya’nın doğusunda Manavgat ilçemizde yoğun
yağış, yaşamı felce uğratırken, alt yapı tesislerini iflas ettirmiştir.
Şehir merkezinde esnaf ve araç sahipleri, tarım alanlarında üretici
büyük zarar görmüştür. Alanya Okurcalar turizm bölgesinde hortumun
karaya ulaşmasıyla ekili alanlarda ve turistik tesislerde büyük
hasarlara yol açmıştır. Antalya’nın batısında Kumluca, Finike,
Demre ilçelerimizde yoğun yağış taşkınlara neden olmuş, buralarda
da ekili alanlar sular altında kalmıştır. Halen, yağışlar yoğun bir şekilde
devam etmektedir. Özellikle örtülü alanlarda, seralarda, hatta
yerleşim alanlarında, evlerde su seviyesi yükselmeye devam etmektedir.
Değerli
milletvekilleri, zor koşullar altında varlığını sürdürmeye çalışan
üretici çiftçilerimiz, ekili alanların sular altında kalmasından
dolayı büyük sıkıntı içindedir. Bu doğal afet nedeniyle zarar gören
tüm Antalyalı hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimizi sunarken,
Hükûmetin ve ilgili bakanlıkların harekete geçmesini, üretici
çiftçilerimizin ve turizm sektörünün zararlarının karşılanması
için acil kararlar alınmasını, yurttaşlarımızın mağduriyetinin
giderilmesini talep ediyorum.
Sayın
Başkan, bu fırsatı verdiğiniz için size teşekkür eder, yüce heyete
saygılar sunarım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Emek.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları vardır.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) SİYASİ
PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/166)
esas numaralı Meclis araştırması önergesinin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 18/10/2006 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 18.10.2006 Çarşamba günü (Bugün) yaptığı toplantısında,
siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Prof.
Dr. Haluk Koç
Samsun
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmının 117 nci sırasında yer alan
(10/166) Esas Numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurul’un; 18.10.2006 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Önerinin lehinde söz isteyen, Nuri Çilingir, Manisa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çilingir. (CHP sıralarından alkışlar)
NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, eğer bu önerimiz kabul edilir ise neyi görüşeceğiz, önce,
bunu anlatmak istiyorum.
Bundan
iki sene önce vermiş olduğum çekirdeksiz kuru üzümün sorunlarıyla
ilgili Meclis araştırma önergesi, konumuz budur. Bu konuyu kısaca
sizlere aktarmak istiyorum.
Bu
öneriyi vereli, biraz önce de ifade ettiğim gibi, tam iki yıl oldu.
Ben, bu araştırma önergesini verdiğimde, üzüm üreticileri ve ihracatçıları
oldukça zor bir dönem yaşıyordu. Bu durumun araştırılarak düzeltilmesi
için bu önergeyi vermiştim. Ancak, iki yıl aradan sonra, çekirdeksiz
kuru üzüm üreticileri ve ihracatçılarının durumuna baktığımızda
durum daha da içler acısıdır. AKP İktidarı döneminde, çekirdeksiz
kuru üzüm üreticileri perişan olmuşlar, ürünlerini satamaz hale
gelmişlerdir.
Türkiye’de,
tarım, özellikle son yıllarda büyük aşınmaya uğramıştır. Ancak, tarım,
ülkemiz için hem sektörel hem de sosyopolitik olarak büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde, tarım reformunun iç ve dış savunucuları, tarım sektörünü
ülke kaynaklarını yutan bir kara delik olarak göstermektedirler.
Aslında, durum onların düşündüğü gibi değildir. Ülkemizin tarımsal
verimliliği, gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindedir. Dünyada
esen liberal politikaların ülkemize yansımaları, tarımı sanayileşmeye
engel olarak görmektedir.
Bugün,
tarımın içinde bulunduğu çöküntünün ana sebebi üretimin yerinin
tarımsal dış alımla doldurulması esasına dayanan teslimiyetçi politikalardır.
Saldırı altında olan yalnız tarım değil, ülkenin ekonomisi ve toplumsal
yaşamıdır. Ülkemizin dört bir yanında, geçimlerini çiftçilikle
sağlayan insanlarımız perişan durumdadırlar. Ege bölgesinde çekirdeksiz
üzüm üreten çiftçilerimiz de aynı kaderi paylaşmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz, çekirdeksiz kuru üzüm üretici ülkeleri
içerisinde, üretim ve ihracatta, dünyada birinci sırada yer almaktadır.
Ülkemizde üretilen çekirdeksiz kuru üzümün yaklaşık yüzde 90’ı ihraç
edilmektedir. Türkiye, dünyadaki çekirdeksiz kuru üzüm ticaret
hacminden yüzde 50’ye yakın pay almaktadır. Yine, ülkemiz, fiyatların
oluşmasında belirleyici rol oynamakta ve çekirdeksiz kuru üzüm ihracatından,
yaklaşık, her yıl 250 milyon dolar ihracat geliri elde edilmektedir.
Türkiye açısından bu kadar öneme sahip olan çekirdeksiz kuru üzüm,
Ege bölgesi halkının büyük çoğunluğunun tek geçim kaynağıdır.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz ve Ege bölgemizin ekonomisinde önemi
çok büyük olan çekirdeksiz üzüm üreticilerimiz büyük sorunlarla
karşı karşıyadırlar. Yıllardır, üreticilerimiz için uygulanan
yanlış politikalar, bu sorunların giderek çoğalmasına sebep olmuştur.
Önceki
yıllarda, çekirdeksiz kuru üzüm dikim alanlarının yeterli seviyede
bulunması ve TARİŞ’in devlet destekli ürün alımı sayesinde üreticilerimiz
biraz olsun korunuyorlardı. Dikim alanlarının yıllar itibariyle
bilinçsiz olarak genişlemesi, üreticilerden devlet desteğinin çekilmesiyle,
üzüm üreticilerimiz kendi kaderlerine terk edilmişlerdir.
Dikim
alanlarının yıllar itibariyle çoğalması, rekoltenin kaçınılmaz
olarak yükselmesine de sebep olmaktadır. Geçmiş yıllara baktığımızda,
Türkiye’nin çekirdeksiz kuru üzüm ihracatı, yıllara göre değişmekle
birlikte, 200-230 bin ton aralığındadır. Örneğin: 2000-2002 iş yılında,
üretim 226 bin ton iken, ihracatımız 206 bin ton olarak gerçekleşmiştir.
2005-2006 iş yılında, yani geçen yıl üretim 243 bin ton olarak gerçekleşirken,
ihracatımız 202 bin ton olmuştur. Yani, söylemek istediğim, üretim
karşılığında ihracatımızda önemli bir değişiklik olmuyor.
Üzüm
rekoltesinin yüksek olması ve buna bağlı olarak ihracatın artmaması,
üretici ve ihracatçıları zor durumda bırakmaktadır. Üzüm üretiminden
zarar eden çiftçilerimiz, üzüm bağlarını sökerek yerine nar, kiraz
gibi meyveler dikmeye başlamışlardır. Bu durum, uzun vadede, ülkemizde
yetiştirilen çekirdeksiz üzümün azalmasına, dolayısıyla, dünyadaki
üstünlüğümüzün kaybolmasına yol açacaktır. Yine bu durum, büyük
bir bölümü ihraç edilen çekirdeksiz kuru üzümden ülkemizin elde etmiş
olduğu gelirin azalması anlamına gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, Dünya Bankası ve IMF’nin dayatmasıyla, 2000 yılında
kabul edilen 4572 sayılı Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri
Hakkında Kanun, birliklere daha geniş bir özerklik verdi. Bu Kanun’la
birlikte, sadece özerk kılınmadı, aynı zamanda mali açıdan bağımsız
sayıldı. Yani, devletin mali desteğinden yoksun bırakıldı.
Ülkemizde
çekirdeksiz kuru üzümdeki arz fazlalığı nedeniyle oluşan stoklar,
bir üretici kuruluşu olan TARİŞ Üzüm Birliği tarafından taşınmaktadır.
Devlet desteği alamayan TARİŞ Üzüm Birliği, kendi öz kaynaklarıyla
arz fazlası üretimi karşılamakta zorlanmaktadır. Bu stok yükü nedeniyle,
TARİŞ Üzüm Birliğinin öz kaynakları gün geçtikçe zayıflamaktadır.
Aslında, TARİŞ Üzüm Birliğinin varlığı, ortaklarının yanında, ortak
olmayan üreticiler için de bir güvencedir. TARİŞ Üzüm Birliği tarafından
açıklanan fiyat, ortak olmayan üreticiler tarafından da referans
fiyat olarak kabul edilmektedir. Ancak, devletin mali desteğinden
yoksun olan TARİŞ Üzüm Birliği, istediği şekilde piyasaya müdahale
edememektedir. Devletin müdahale alımı yapmaması, üreticilerimizin
piyasada yalnızlığı ve piyasada tek başına hareket etmek zorunda
kalmaları alıcıların değişik yol ve yöntemlerle üretici üzerine
baskı oluşturmasına yol açmaktadır. Yani, üreticiler, piyasa fiyatlarının
belirlenmesinde hiçbir katkıda bulunamıyorlar.
Değerli
milletvekilleri, rekolte fazlalığı nedeniyle 26 Haziran 2006 tarihinde
1 kilogramı 1,54 YTL olan çekirdeksiz kuru üzümün borsa fiyatı, bugünlerde,
1 YTL’nin altına düşmüştür. Müdahale edilmemesi durumunda düşüş
devam edecektir. Bu durumun, bir şekilde, mutlaka önüne geçilmelidir.
Son yıllarda, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde,
üreticilerimiz, ürettikleri ürünleri maliyetinin altında satmak
zorunda kalmaktadırlar. Bu durum, devletin etkin denetiminin olmayışından
kaynaklanmaktadır. Arz fazlası ürün var diye üreticinin cesaretini
kırmaya hakkımız yoktur. Hükûmetler, doğru kararlar alarak üreticisini,
ihracatçısını korumak zorundadırlar. Olayları ve gelişmeleri
önceden görerek üreticilerimizin ve ihracatçılarımızın lehine
piyasa oluşturmak, kamunun mutlak görevi olmalıdır.
Sayın
milletvekilleri, bakın, Turgutlu Belediyesi Adalet ve Kalkınma
Partili bir belediye. Belediye Başkanımız üzümde yaşanan bu duruma
isyan ediyor. Belediyenin resmî kâğıdı altında birinci imza kendisinin
olmak üzere, Ziraat Odası, birlik başkanları, bütün muhtarların imzaladığı
yardım çağrısını biz milletvekillerine gönderiyor. Belediye Başkanı
sizin partinizden ve bu konunun çözümüne katkıda bulunabilmek
adına böyle bir girişime ihtiyaç duyuyor. Belediye Başkanımız,
haklı olarak isyanını paylaşıyor, vatandaşın isyanını paylaşıyor.
Arkadaşlar,
durum, gerçekten çok kötü ve içler acısıdır. Burada tekrar dikkatinizi
çekmek istiyorum. Ülkemizin en önemli ürünü olan çekirdeksiz üzümün
sorunlarının bu boyuta gelmesinin sebepleri araştırılarak çözüm
yollarının bir an önce tespit edilmesi gerekmektedir. Sorunun çözümü
için tespit edilen önlemler hemen uygulanmalıdır.
Bu
duygularla, Meclis araştırma önergemizin, yani getirdiğimiz Grup
önerimizin kabul edilmesini bekliyorum.
Biraz
önce Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü de bahsetti. Tekelin
özelleştirilmesiyle çok büyük bir yanlış yapıldı. Hem çekirdeksiz
kuru üzüm üreticisi hem yaş üzüm satarken, bunlar yağmur aldıktan sonra
çatladığından ve satılamadığından dolayı, elde kalan üzümlerin
suma yapılması anlamında düşündüğümüzde, Tekel elden gittiği
için, bu üreticiler tamamen desteksiz kaldı ve siz, eski politikalara
aynen devam ettiniz. Dolayısıyla, sizin bundan önceki hükûmetten
bir farkınız yoktur. Bu üreticiler size bu cevabı en kısa zamanda
verecektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Çilingir.
Önerinin
lehinde söz isteyen Manisa Milletvekili Hasan Ören.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun
önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Konu
üzüm. Türkiye’nin her tarafında tarımla uğraşan çiftçi arkadaşlarımızın
sorunları her geçen gün çoğalmakta. Karadeniz’de fındık, Malatya’nın
kayısısı, Aydın’ın pamuğu ve Ege bölgesinin, Manisa’nın da üzümü…
Biliyorsunuz,
üzümün yüzde 95’i Manisa bölgesinde üretilir ve üretilen üzümün de
yüzde 90’ı Türkiye’den dışarıya ihraç edilir. İhraç ettiğimiz üzümün
geliri ise aşağı yukarı bellidir, yani, 240 milyon dolarlık da Türkiye’ye
dışarıdan gelir elde ederiz. Ne yazık ki, Adalet ve Kalkınma Partisi
iktidara geldiği günden bugüne kadar çiftçinin yüzü hiçbir şekilde
gülmüyor, tarımsal kesimde şikâyetler alabildiğine uzayıp gidiyor,
esnaf ve sanatkâr da aynı şekilde. Toplumun hangi kesimine bakarsanız
bakın, şikâyetler ayyuka çıkmış durumda. Üzümle ilgili, üzüm üreticisi,
inanın, köylere giderseniz görürsünüz -gidebileceğinizi de zannetmiyorum,
ama- köylerde bir feryat var. Cumhuriyet tarihinin en kara günlerini
yaşadıklarını, cumhuriyet tarihinde emeğinin ve alın terinin en
fazla sömürüldüğü dönemin Adalet ve Kalkınma Partisinin dönemi
olduğu söyleniyor ve üzümcü kara kara düşünüyor. İktidara geldiğiniz
gün 1 milyon 450 bin liraya 9 numara kuru üzümü satan köylümüz, bugün
1 milyona üzüm satar durumda.
Değerli
arkadaşlarım, bilmiyorum nereden izin alıyorsunuz, nerelerden vize
alıyorsunuz bilmiyorum, ama, Türkiye’deki toplumun yüzde 90’ı, inanın,
zor durumda. Sizi seçerken, sizlere oy verirken kesinlikle iyi olsun
diye verdiler ama, şu an, hani, o eski beylik laflar vardır, eski lafları
söylüyorlar: “Ellerim kırılsaydı da vermeseydim.” Bugün, inanın,
Manisa’nın Alaşehir’inde, Ahmetli’sinde, Salihli’sinde, Turgutlu’sunda,
Sarıgöl’ünde üzümler şu an bağda, asmada kaldı. İki gündür felaket
bir yağmur yağıyor. On beş gün önce de müthiş bir yağmur ve doludan dolayı,
yaş üzüm olarak satmak istedikleri üzümler şu an asmalarda kaldı. Kuru
üzümün fiyatı 1 milyon lira.
TARİŞ
Genel Müdürü ile ikibuçuk saat konuştuk, çözümünü söyledik, çözüm
bulmaya çalıştık. Hatta, sizler devamlı eleştirirsiniz, dersiniz
ki: “Muhalefet olarak konuşmak kolay, çözümünü söyleyin de beraber
yapalım.” Biz bunların çözümlerini de söyledik. Çözümlerini söylediğimiz
zaman ise kulaklarınızı tıkadınız. Bakınız, her dönem, üzüm, bir ay
içerisinde asmadan kesilir, serilir, çuvala koyulur ve işletmelere
gider. Bunun süresi bir aydır ve ne yazıktır ki, dört yıldan beri, bu
bir aylık süre içerisinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekilleri,
işletme sahipleri, sanki, hepsi, hep bir ağızdan rekolte fazlalılığından
bahsederler, yani üretimin fazlalığından bahsederler. Üretim fazla
ise, piyasada, hemen, otomatikman ürünün fiyatı aşağıya iner.
Neydi
bu yılki üretimin miktarı? 258 bin ton. Yani, 40 bin tonluk bir üretim
fazlalığı olduğu söylendi. 40 bin tonluk üretim fazlalığı için TARİŞ,
“Hükûmet bana para versin, ben bu 40 bin tonluk üzümü alayım, kenara koyayım.
Eğer böyle bir uygulamaya gidersek üzümün kilosu 1 milyon 700 binden
aşağı olmaz. Hatta, eğer Hükûmet, TARİŞ olarak bize güvenmiyor ise, depolarımızın
hepsi emrinizdedir; Hükûmet olarak bu 40 bin tonluk arz fazlası üzümü
alın, depolara koyun ve üzümün fiyatı 1.700’den aşağı olmasın” dedi.
Ramazan
ayındayız, isterseniz aldığınız bu 40 bin ton üzümü -sahura kalktığımızda
ekmek dolması yeriz biz, hepimizin yediği ekmek dolması- Anadolu’nun,
Ege’nin, Karadeniz’in yediği ekmek dolmasının yanında hoşaf olarak
verin, vatandaşa bedava verin o 40 bin tonu. Onu, bedavaya vermiş
olsanız bile, bu ürün içeride satılmadığından dolayı, içeride değerlendirilmediğinden
dolayı, dünyada bu üzümün tekeli biz olduğumuzdan dolayı, dışarıdan
gelen para aynı düzeyde oluyor.
Şimdi,
AKP İktidarı bu arz fazlası üzümle ilgili tedbir almadığında ne
oluyor: Hemen, tüccar ve işletmeciler, arz fazlası üzüm var diye, tonunu
1.250-1.300 dolardan ihraç ettikleri üzümü, 900 dolara 1.000 dolara
düşürüyorlar, kilosunu da 1 milyona indiriyorlar. Peki, burada
kim para kazanıyor? Burada para kazanan belli, bir aylığına işletmeci
kazanıyor -4 konteyner, 5 konteyner, 6 konteyner- bir aylığına parayı
kazanan o.
EYÜP
FATSA (Ordu) – TARİŞ ne yapsın?
HASAN
ÖREN (Devamla) – Ama, dışarıdaki Hans -internet çağındayız- tuşlara
bastığında diyor ki: “Kardeşim, sen 1 milyona üzüm alır iken, ben senden
1.700’den-1.800’den üzüm almam, sana kilosunda 700 lira kazandırmam.”
Ne olur? “O zaman, ben, senden tonunu 900 dolardan alırım” ve 900 dolardan
üzüm alıyor. Türkiye’nin, sadece Almanya’daki, İngiltere’deki, Fransa’daki
Hans’a kaptırdığı para 80 milyon dolar. Peki, bu 80 milyon doları Türkiye’ye
getirmiş olsanız, işletmeci, tüccarı ve en önemlisi, üretici bu 80
milyon dolardan para kazansa olmaz mı? Olmaz. Neden olmaz? Bizim anlaşmalarımız,
bizim taahhütlerimiz üreticiye değil. Nereye sizin taahhütleriniz?
Sizin taahhütleriniz IMF’ye, sizin taahhütleriniz dışarıya. Böyle
olduğu zaman da ister istemez orada üzümünü üreten, üzümle ilgilenen
insanların kesinlikle gelirleri düşmekte.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, geçen yıl 225 bin ton üzüm ihraç etmişiz. Dünyada
üzüm üretiminin en az olduğu dönemdir bu dönem ve bizimle dış piyasada
üzümle ilgili rekabet edebilen hiçbir kurum yok. Amerika Birleşik
Devletleri bizden sonra ikinci sırada üzüm üretir. Ürettiği üzüm 230
bin tondur. Bizim ürettiğimiz üzüm 258 bin ton. Amerika, üzümünü, 1
milyon 700 bin liranın altında veya -dışarıya ihracı- 1.700 doların
altında kesinlikle ihraç etmez. Geçen yıl Amerika, ürettiği 230 bin
ton üzümün sadece 90 bin tonunu ihraç etmiştir. Gerekçesi bellidir.
Gerekçesi: Kendi üreticisini soydurmamak, kendi üreticisinin
emeğini ve alın terini başkalarına yedirmemek.
Dünyada
üretilen üzümün yüzde 95’i bizim fiyatımızın açıklanmasıyla eş değerdedir.
Yunanistan’ın geçen yıl ihraç ettiği üzümün tonajı 13 bin ton. 225
bin ton Türkiye üzüm ihraç etmiş, Yunanistan 13 bin ton üzüm ihraç etmiş.
Yani, biz, bu konuda tekeliz. Türkiye, üzümde, Hans’a ne söyler ise
Hans almaya mecburdur. Hans, bununla ilgili bir şey düşünmemektedir.
Ama, siz, Türkiye içerisinde üzümün fiyatını aşağıya çeker iseniz,
devlet olarak müdahil olmaz iseniz, TARİŞ’i dışlar iseniz, kendiniz
alıma geçmez iseniz olacağı budur.
Aynısı
fındıkta yaşandı. Ne oldu şimdi fındıkta? Hani, o 2005’in Şubat ayında
çıkardığımız Lisanslı Depoculuk vardı. Lisanslı depoculuğu
TMO’ya yaptırıyorsunuz şimdi. Peki üzümde ne olacak? Üzümde 15 trilyon
para verildi TARİŞ’e geçen hafta. Bakınız, üzüm olayı bitti. Üzüm olayı
25 ağustosta başlar, 15 eylülde biter. Bütün üzümün, kuru üzüm bu süre
içerisinde kalkar. Yaş üzüm ise ekim ayının sonuna kadar devam eder.
Eğer, bu konuda sevgili milletvekillerimin, bölge milletvekillerimin
söyleyeceği bir şey varsa, kürsü burada; üzümün fiyatı da Manisa’da,
Turgutlu’da, Alaşehir’de, Sarıgöl’de 1 milyona üzüm satan üreticiye
sayın milletvekillerim ne söyleyecekler, ben onu merak ediyorum.
Geldiğinizde 9 numara üzüm 1.450’ydi, şimdi 9 numara üzüm 1 milyon, 1
milyon 100 bin lira.
Değerli
arkadaşlarım, eğer, bu politikanız devam ederse, bu politikanızı
böyle devam ettirirseniz, inanın bölge milletvekillerinin, zaten
köylere giremiyorlar, girmeleri mümkün değil, giremeyeceklerini
de kendileri biliyorlar, ama bölge milletvekillerinizi sıkıntıya
düşürüyorsunuz.
A.
YEKTA HAYDAROĞLU (Van) – Yok, yok öyle bir şey.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Yo yo demeyin, gerçekten giremiyorsunuz. Yani,
Van’ı bilmem, Van’da üzüm var mıdır yok mudur bilmem, ama ben Manisa milletvekillerini
bilirim, Balıkesir’i de bilmem.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen toparlar mısınız.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Ben, Manisa milletvekillerini bilirim. Manisa
milletvekillerinden var ise, ben, köye, üzümcümün köyüne giriyorum
diyen var ise, hodri meydan! (CHP sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar)
RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Çeltikçiler de bayramlaşmaya bekliyor!
HASAN
ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten üretici zor durumda.
TARİŞ’e para mı verirsiniz veya bu üzümün fazlalığını siz mi alırsınız,
üzümün fazla fazla denen kısmı 40 bin tondur, 45 bin tondur. Eğer siz,
Manisa özelleştirilen Sümerbanktaki, 3 trilyona özelleştirilen,
hâkimin kurduğu tespit raporuyla 48 trilyon olduğu tespit edilen
özelleştirme yağmalamasına ve başında da AKP’nin belediye başkanı
var iken, o yağmalamadaki 45 trilyonu getirin, yüz binlerce üzüm üreticisine
verin, sorun hallolsun. 47 kişiye bu kadar parayı vererek, binlerce,
yüz binlerce üzüm üreticisinin alın terini ve emeğini yok sayamazsınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Ören…
HASAN
ÖREN (Devamla) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Sözü tamamlamak için vermiştim Sayın Ören.
Teşekkür
için açacağım Sayın Ören, lütfen teşekkür ediniz.
HASAN
ÖREN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, gerçekten Türkiye’nin tarım
alanında yaşayan insanları zor durumda, sıkıntılı. Adalet ve Kalkınma
Partisinin buralara bu kadar milletvekiliyle gelmesine en önde
vesile olan tarım alanındaki insanlardır, lütfen o insanların seslerine
kulak verin. Bu kürsüye gelip de sadece milletvekiline cevap vermek
değil, bugün sıkıntı içerisinde olan fındık üreticisine, üzüm üreticisine,
pamuk üreticisine kulak verin diyorum.
Hepinize
saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önerinin aleyhinde söz isteyen Ümmet Kandoğan, Denizli Milletvekili.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Çünkü bu önerge tam
iki yıl önce Meclis gündemine getirilmiş. İki yıldan beri üzüm üreticisinin
sorunlarıyla ilgili hiçbir çalışma yapılmamış ve bu önerge maalesef
Meclis gündemine taşınmamış.
Şimdi
Sayın Milletvekilimiz bahsettiler, yaş üzüm ve kuru üzümle ilgili
artık sezonun kapanmak üzere olduğunu söylediler. Kapanmak üzere
olan bir sezonla ilgili olarak biz Mecliste bir araştırma komisyonu
kuracağız, bu meseleyi inceleyeceğiz, araştıracağız. Ancak bu
arada çiftçimiz, üzüm üreticimiz perişan bir vaziyette Türkiye Büyük
Millet Meclisinin aylar sürecek olan bu çalışmasını bekleyecek.
Şimdi,
elimde bir resmî yazı var. Bu resmî yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Denizli Buldan ilçesi Yenicekent Belediye Başkanının bir yazısı.
Yenicekent Belediye Başkanı, bağımsız olarak belediye başkanı
seçildi ve bundan yaklaşık beş ay önce de Adalet ve Kalkınma Partisinden
büyük vaatlerle, Yenicekent beldesine çok büyük hizmetler verileceği
taahhüdüyle Adalet ve Kalkınma Partisine katıldı. Beş aydan beri
Adalet ve Kalkınma Partisinden belediye başkanlığını yapıyor. Bağımsız
seçilmişti. Biz söyleyince inanmıyorsunuz. Şimdi Belediye Başkanımızın
resmî yazısından sizlere bazı bölümler okuyacağım. Bakınız,
27/09/2006 tarihli… Sizin Belediye Başkanınız, diyor ki: “Ancak son
iki yıldır özellikle ihracatın düşük olması nedeniyle, üzüm fiyatı
yöremizde 0,25 yeni kuruş-0,30 yeni kuruş seviyesine inmiştir. Tarımsal
girdileri hesap ettiğimizde, 1 kilogram üzümün 0,25-0,30 yeni kuruş
seviyelerinde satılması, üreticinin ayakta durmasını imkânsız hale
getirmekte.” Sizin belediye başkanınız, AK Partili bir belediye
başkanı diyor ki: “Bu fiyatlar, üzüm üreticisinin ayakta durmasını
imkânsız hale getiriyor.” Yani, üzüm üreticisinin beli kırıldı, diyor.
Artık, büyük bir zorluk ve sefalet içerisinde olduğunu söylüyor.
Ben de çok gittim Yenicekent kasabasına, geçenlerde oradaydım.
Üzüm üreticilerimizle, çok geniş bir toplulukla sohbet etme imkânımız
oldu. Ancak, bu noktada atılan hiçbir somut adımın olmaması nedeniyle…
Denizli Çal bölgesinde üzüm üretimi bir hayli yaygındır. Denizli Yenicekent
bölgesinde üzüm üretimi bir hayli yaygındır. Sonuçta şöyle diyor:
“Üzüm üreticilerimizin son iki yıldır düştüğü sıkıntılara çözüm
bulacağınızı temenni eder, saygılar sunarım.” Bir Adalet ve Kalkınma
Partili belediye başkanının üzüm üreticileriyle ilgili yazmış
olduğu resmî yazı. Bunu sizlere de takdim edebilirim.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Milletvekilimiz de söyledi, 1,45 YTL civarındaki,
sizin teslim aldığınız dönemdeki üzüm fiyatlarının yanında, bugün
1 YTL civarına düşmesinin haklı ve mantıklı gerekçelerini geliniz
buradan izah ediniz. Ama bu arada ne olmuştur? Bu arada, çiftçilerin
girdi maliyeti olan mazot, 1,2 YTL’den, bugün, 2,3 YTL’ye çıkmıştır.
İlaç fiyatları, gübre fiyatları (Bunları hepiniz biliyorsunuz.)
işçilik girdi fiyatları… Şimdi, elinizi vicdanınıza koyunuz lütfen,
dört yıl önce 1,45 YTL’ye satılan üzüm, dört yılın sonunda, girdi fiyatlarının
yüzde 100 katlandığı bir dönemde, 1 YTL’ye satılıyorsa, bu çiftçimiz,
bu üzüm üreticimiz ne yapacak Allah aşkına? Sonra da çıkıp diyorsunuz
ki: Tarımda herhangi bir sıkıntı yok. İşte, feryatlar burada.
Fındık
ne oldu? Üzüm böyle de fındık iyi mi?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kayısı nerede?
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Geliyorum, notumda var, kayısıya da geliyorum.
RASİM
ÇAKIR (Edirne) – Çeltikten de bahset.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, geçen sene 2 milyar doların üzerinde
bir fındık geliri olan Türkiye, bugün uygulanan yanlış politikalar,
Hükûmetin yapmış olduğu yanlış uygulamalar, FİSKOBİRLİK seçimine
doğrudan müdahale etmesi ve başarısız olmasının karşısında FİSKOBİRLİK’i
cezalandıracağım derken fındık üreticisini cezalandırması neticesinde,
Türkiye'nin bu seneki fındık geliri 1 milyar dolarlar seviyesinde.
Peki, aradaki 1 milyar dolar ne oldu değerli milletvekilleri, 1
milyar dolar nereye gitti? 1 milyar dolar Almanya’daki, İtalya’daki
çikolata üreticilerinin cebinde kaldı. O 1 milyar dolar Karadeniz’deki
6 milyon vatandaşımıza gelecekti. Ne oldu şimdi? Almanya’daki,
İtalya’daki çikolata üreticileri, çikolata sanayiinin sahipleri
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına minnettar bir vaziyette. Gelin,
bunun hesabını bu kürsülerden veriniz.
Pamukta
durum: Ben, geçen gün Şanlıurfa’daydım. Viranşehir, Kızıltepe’de pamuk
tarlalarının başında üreticilerle görüştüm. “650 bin liraya pamuğumuzu
satıyoruz, hatta, satmakta zorlanıyoruz” ifadelerini kullandılar.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – 320 bin lira prim veriyoruz biliyorsun değil mi?
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – 320 bin lira prim geçen seneki prim. İnşallah bu
sene onu artırırsınız. Ama, iktidara geldiğinizde pamuk fiyatı
neydi Sayın Milletvekilim?
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Uluslararası piyasada neydi?!
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Kaça satılıyordu pamuk?! Kaça satılıyordu
Türkiye’de pamuk?!
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – 2002’dekini söyler misin?
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Geldiğiniz günden beri girdi fiyatlarındaki
artış nedir? Manisa Milletvekilim, siz böyle konuşursanız, siz de
gidemezsiniz Manisa’ya. Bakın, biraz önce milletvekilimiz söyledi,
siz de tarımın iyi olduğunu yerinizden söylemeye çalışıyorsanız,
yarın, Manisa’ya üzüm üreticilerinin arasına siz de gidemeyeceksiniz.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Çok rahat gideriz.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Sayın İsmail Bilen… İsminizi de zikrediyorum
burada, gidemezsiniz.
Ben,
Salihli’de sizin seçim bölgenizdeki üreticilerle de görüştüm; feryat
ediyorlar.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Ben, Denizli’ye de gidiyorum, Salihli’ye de…
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Siz Salihlilisiniz, oraya da gittim. Benim
adım atmadığım yer, toprak kalmadı Değerli Milletvekili.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Tatilde... Çeşme’ye giderken…
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Şimdi, pamuk: Pamuk ne oldu, pamuk ne oldu arkadaşlar?
Pamukla ilgili, elinizi vicdanınıza koyun. Denizli pamuk üretiminin
çok önemli olduğu bir il, tarlalar boş, pamuk üretiminden vazgeçti
Denizlililer.
Zeytin:
Büyük bir hayal kırıklığı yaşamak üzereler zeytinciler.
Narenciye:
Geçen sene ben gözlerimle gördüm; Adana’da, Mersin’de, Hatay’da, Dörtyol’da
narenciye dallarda kaldı değerli milletvekilleri, dallarda.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) – Bu sene de aynı.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Toplama ücretini karşılayamayacakları
için, üreticiler narenciyeyi dallarda bıraktılar. Gözlerimle gördüm
Sayın Bilen.
HÜSEYİN
ÖZCAN (Mersin) – Bu sene de aynı olacak.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Kayısı… Kayısı…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hah!..
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Elazığ’a da gittim, Malatya’ya da gittim; üretici
kan ağlıyor, kayısı üreticisi.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Üzümü bitirdin mi?
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Hele hele bir don, dondan dolayı da çok ciddi
bir sıkıntı içerisine girdikleri için, kayısı üreticisi de kan ağlıyor.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Karpuz var, karpuz!..
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Çeltik, çeltik…Çeltik fiyatlarına bakın. Dört
yıl önceki çeltik fiyatı ile bugünkü çeltik fiyatlarını kıyaslayın.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Karpuz!..
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Ayçiçeği, fındık…
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Kavun!..
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – …fıstık, tütün… Tütün bitti. Tütün bitti değerli
milletvekilleri. Geldiğinizde 650 bin tütüncü ailesi vardı tütüncülükle
uğraşan, bugün 200 binler seviyesine indi. Tütün 3-3,5 milyon liraya
zor satılıyor değerli milletvekilleri.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Pancar…
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Ya şeker pancarı!.. Şeker pancarı… Geçen hafta
Konya’daydım, Konya-Çumra Şeker Fabrikasını ziyaret ettim, orada
ilgililerle görüştüm. Şeker pancarını 0,89 YTL’ye zor satıyorlar.
Geçen seneki fiyatlar 0,99 YTL idi.
Ne
oldu Türkiye’de de, geçmiş yıllara göre ürün fiyatları her geçen gün
düşmek üzere?
Mısır:
Mısırı da özellikle teşvik ettiniz, mısır üretimini teşvik ettiniz.
Ne oldu, mısır üreticileri de son derece büyük bir hayal kırıklığı
içerisinde.
Hayvancılık:
Hayvancılık bitti. Et, süt fiyatlarına bakınız değerli milletvekilleri.
Sonra da Sayın Başbakan diyor ki: “Üretici, Türkiye’deki insanlar
cebine girenlere baksınlar, ona göre oy versinler.” Siz böyle söylüyorsanız
Sayın Başbakan, tarım kesiminden bir tek oyun bile Adalet ve Kalkınma
Partisine gelmeyeceğini yapılacak ilk seçimlerde hep beraber göreceğiz.
Siz,
TÜPRAŞ’ta, TÜPRAŞ’ın yüzde 14,66’sını Ofer’e altın tepsi içerisinde sunarken,
ona ayırdığınız kaynağı bugün üzüm üreticisine ayırmış olsaydınız,
Ege Bölgesindeki üzüm üreticilerinin son derece büyük bir rahatlama
içerisinde olacaklarını elbette sizler de takdir edersiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kandoğan, lütfen toparlar mısınız.
ÜMMET
KANDOĞAN (Devamla) – Ben, Cumhuriyet Halk Partisi Grup önerisinin,
şu anda gündeme alınsa bile, üç beş ay sürecek bir çalışma neticesinde
ortaya çıkacak çalışmaların bu sene mağdur olan üzüm üreticilerinin
dertlerine derman olamayacağını düşünerek aleyhte söz aldım. Ama,
inşallah o komisyon kurulur. En azından önümüzdeki yıllar için, üzümde
veya diğer alanlarda üreticilerimizin mağduriyetinin önlenmesi
için, inşallah kurulacak bir komisyon bu çalışmaları yapar ve tarımdaki
çok büyük sıkıntı ve zorluk içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın
dertlerine derman olma yolunda bir çalışma olur düşüncesindeyim.
Bu
duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
(CHP ve Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen İsmail Bilen, Manisa Milletvekili.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlarken, hepinizi, hürmetle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Burada
verilen bilgilerin bir kısmının hilafıhakikat olması nedeniyle,
özellikle o bilgileri düzeltmek istiyorum. İddia edildiği gibi,
özellikle Hasan Bey’in söylediği gibi, 1 milyon 500’e, 1 milyon 400 bine,
biz iktidar olduğumuz dönemde üzüm alınmamıştır. Elimdeki rakamlar
TARİŞ’in rakamlarıdır, size oradan okuyacağım. 2001, 500 bin lira;
2001-2002, 800 bin lira, 2001-2002, 875 bin lira -dikkatinizi çekerim-
2002-2003 -bizim iktidar olduğumuz yılda, ortalama borsa fiyatını
söylüyorum- 1 milyon 250 bin lira, alım fiyatı da 1 milyon 250 bin lira.
2003...
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yanlış veriyorsun.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 2001-2002... Burada. 2002, 3 Kasımda geldiniz.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 2002, 3 Kasımda seçim oldu.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Tamam. Doğru söylüyorsunuz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Unuttun seçimi.
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen sabredin.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Doğru söylüyorsunuz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Seçim tarihini unuttun.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Yok, unutmadım.
Evet,
dolayısıyla, alınan, verilen fiyat ortada.
Yine
TARİŞ’in resmî rakamlarından söylüyorum değerli arkadaşlar:
2001-2002 yıllarında 630, eylül ayında ton başı ihraç fiyatı.
2002-2003 ton başı 781 -2002-2003, bizim iktidar olduğumuz 3 Kasımdan
sonra- 2003-2004 1.037 dolar ton başı ihraç fiyatı. 2004-2005 ton başı
1.100 dolar. 2005-2006 1.062 dolar, ihraç fiyatları. Biraz önce, CHP
Grubu adına veya CHP’li bir milletvekili arkadaşımın aldığı veya
söylediği altmış yıllık ortalaması ton başı 1.000 dolar civarındaki
sözü de doğru değildir. Ton başı ortalaması, bizim İktidarımızdan
önce, 630 ile 727 dolar arasında değişirken, bizim İktidarımız döneminde
781 dolardan 1.140 dolara...
HASAN
ÖREN (Manisa) – Yanlış bilgi veriyorsun.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî rakamları. Biraz önce TARİŞ’in verdiği
rakamları konuşmuyor muyduk? TARİŞ’in resmî rakamları.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Aynı resmî rakamlar. 1998’de 1.111 dolar. Yanlış bilgi
veriyorsun.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Şimdi, elbette ki burada Birlik yöneticilerinin
gayreti vardır, elbette ki buradaki Birlik yöneticisi, kooperatif
temsilcisi arkadaşlarımın çabaları vardır. Ama, bir hususu sizinle
paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz, sezon
başlamadan ve sezon bittikten sonra, mutlaka ama mutlaka, TARİŞ
Üzüm Birliğiyle bir araya geliriz. Sezonun başında alınması gereken
tedbirleri konuşuruz ki, bu yıl da öyle olmuştur, birincisini biz
milletvekilleri, daha sonrakini de Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanımız Sayın Bülent Arınç’ın himayelerinde birlikte yaptık ve
kendileriyle konuştuk. Alınması gereken tedbirleri de biliyoruz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – İyi ki yaptınız, üzümü 1 milyon lira. Yapmasaydınız
kaç para olacaktı acaba?!
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Şimdi, bu önerinin, CHP Grup önerisinin, bu sezonda,
şu tarihte, şu günde ele alınması halinde piyasada yaşanacakları
söyleyeyim size. Biz, hiçbir zaman, bu kürsüden veya bir başka mikrofondan,
bölgede arz fazlası ürünün şu kadar olduğunu telaffuz etmedik. Biraz
önce siz 50 bin ton söylediniz. Bu rakam tartışmalıdır. TARİŞ’in verdiği
rakamlar da ortadadır, bunları açıklayabiliriz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 258 bin ton.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Şimdi, daha fazlasını da söyleyenler var, daha
azını da söyleyenler var. Bu kimin işine yarar değerli arkadaşlar?
İhracatçının. Bu kimin işine yarar? Tüccarın. Doğru mudur?
HASAN
ÖREN (Manisa) – Daha ne yarayacak? 1 milyon yaptın üzümü. Ne yapacaksın
daha? Daha mı aşağıya indireceksin?
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Üzüm sezonu da 15 Ekimde bitmez Hasancığım, Hasan Beyciğim.
Kesinlikle, 15 Ekimde…
HASAN
ÖREN (Manisa) – O zaman, sen, üzümle, pamukla ilgili hiçbir şey bilmiyorsun.
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Sayın Ören…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Toplamasını konuşuyorsan ayrı şeydir.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Hiçbir şey bilmiyorsun o zaman.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Kesinlikle bilmiyorsun.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 15 Eylül dedin mi üzüm biter. 15 Eylülde kuru üzüm biter.
BAŞKAN
– Sayın Ören…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Peki... Peki…
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, TARİŞ’in resmî rakamlarını
veriyorum, tarihlerini veriyorum size. Alım yaptığı tarihleri,
sezonu söylüyorum: 25/10/2005.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Ayrı bölgede olduğu için…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – İkimiz de aynı bölgenin milletvekiliyiz.
HASAN
ÖREN (Manisa) –Evet.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – TARİŞ’in resmî sayfası…
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Genel Kurula hitap
eder misiniz.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – 25/10/2005. Kapanma tarihi budur, sezonun kapanma
tarihi.
Şimdi,
bu sezonun kapanmasından önce bu konuların burada konuşulması,
kanaatimce, yanlış olmuştur, isabetsiz olmuştur. Üzüm üreticisine
de fayda sağlamayacaktır.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Bilmiyorsun.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Kurulacak araştırma komisyonu dört ay, beş ay çalışacaktır.
NURİ
ÇİLİNGİR (Manisa) – İki sene öncesinden beri bekliyor.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – İki sene öncesinden… O zaman, bir sene önce verseydiniz.
Yazın verseydiniz bu önergenizi, Grup önerinizi, yapsaydık.
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Haberi yok, haberi...
ATİLA
EMEK (Antalya) – Siz de çiftçiyi bu duruma düşürmeseydiniz.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, böyle bir araştırma komisyonu
kurulabilir mi?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Affedersin, geç söyledik, özür dileriz!
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Kurulabilir, kurulabilir, tercih sebebi sayılabilir;
ancak, zamanı değil, kanaatim odur.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Gediz Nehri’nin zamanı değil, üzümün zamanı değil…
BAŞKAN
– Sayın Ören, lütfen…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Hasan Bey, ben hiç size müdahale etmedim. Sizin
söylediklerinize cevap vereceğim. Birtakım yalan yanlış bilgilerle,
isnatlarla…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Söz hakkı doğdu Başkanım.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Yoo, siz, bizi itham ettiniz. Biraz önce, özellikle
50 bin ton fazlalığı telaffuz ettiğimizi, dile getirdiğimizi söylediniz,
ihracatçıyla birlikte hareket ettiğimizi, tüccarla birlikte hareket
ettiğimizi söylediniz. Bunu iddia ettiniz, eğer, ispat edemezseniz
müfteri durumda kalırsınız. Biz, asla ihracatçının, tüccarın yanında
olmadık. Bugüne kadar hep üretici birlikleriyle beraber hareket
ettik, gerek pamuğunda gerek zeytininde gerek üzümünde.
Mali
kongreler de dahil olmak üzere hepsine katıldık. Alınması gereken
tedbirleri de çok iyi biliyoruz.
Stok
kurumunun kurulması lazım. Stok Kurumu Kanunu’nu çıkardık. Bu hususta
çalışmalar var. Biraz önce, ben de görüştüm. Evet, Lisanslı Depoculuk
Yasası’nı çıkardık.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 2005’in Şubat ayı…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Bununla ilgili alınması gereken tedbirleri beraber
elbette konuşacağız, ilgili tarafları çağıracağız. Bunun ihracatçı
ayağını da konuşacağız; ama, birbirimizi hilafıhakikat, yanlış
sözlerle itham etmeyeceğiz. Birilerini de rant sağlayacak ilişki
içine girmiş gibi göstermeyeceğiz.
Özellikle,
Sümerbank olayını söyleyeyim. Sümerbank olayında da, hiçbir zaman
biz müdahil olmadık; ama, biz, Manisalılar Grubunun almasından memnuniyet
duyduğumuzu ifade ettik.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Kaça aldınız?
HASAN
ÖREN (Manisa) – Kayıtlarda var kayıtlarda, kayıtlardan çıkaracağız.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Yalan olabilir, yanlış olabilir, eksik olabilir,
işin içerisinde başka şey de olabilir. Siz de, Manisa İl Genel Meclisinde
konuştuğunuzda, bu işin kanuni olarak hiçbir engelinin olmadığını,
ama, etik olarak karşı çıktığınızı söylediğinizi inkâr ediyor musunuz?
İnkâr edebiliyor musunuz? Bunlar da, Manisa’daki kayıtlarda var.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Kaça aldınız kaça?
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Biraz önce Ümmet Bey’in söylediği, bir belediye
başkanımızla ilgili, Yenicekent Belediye Başkanımızla ilgili
verdiği bilgi de yanlış; doğru değil. Belediye Başkanımızın söylediği
şudur: Bahar aylarının serin geçmesi nedeniyle, evet mahsulün geç
olgunlaşması ve geç olgunlaşma nedeniyle de, yağmura denk gelmesi
sebebiyle, bizim Sarıgöl ilçemizde de, beldemizde de böyle bir sorun
yaşandı. Yağmur nedeniyle, sofralık üzüm olarak, çalışan insanlar
biraz mağduriyet yaşadılar. Bu mağduriyetin giderilmesiyle…
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – “Belimiz kırıldı.” diyor…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Evet, onu söylüyorum, onu söylüyorum.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – “Belimiz kırıldı.” diyor.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Onu söylüyorum…
Bakın,
zeytine dekar başına 250 milyon lira, pamuğa prim olarak 320 bin lira.
Biz iktidara geldiğimizde bunlar 70 bin lira, 80 bin lira civarındaydı.
Meyveye 300 bin lira, dekar başına…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Gariban köylüye ne olduğunu gördünüz. Seninle de
bir köye gidelim biz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ya, kayısıya?.. Kayısıya?..
BAŞKAN
– Sayın Aslanoğlu…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Biz bütün köylere gidiyoruz, rahatlıkla gidiyoruz.
Daha yeni geldim ben; hem Alaşehir’den, Alaşehir’den geldim.
HASAN
ÖREN (Manisa) – İlçe örgütüne uğrayıp dönüyorsunuz geriye. Gittiğiniz
başka yer yok! Veya kaymakama.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Yok… Yok… Köyde de… Sizin haberiniz yok. Sizin gidemediğiniz
yerlere gidiyoruz.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Sen bu yazıyı okudun mu İsmail Bey?
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Değerli Milletvekili Arkadaşım…
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Sen bu yazıyı okudun mu?
BAŞKAN
– Sayın Kandoğan…Sayın Kandoğan…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Ben biliyorum, benim bölgemde de yaşandı, benim
bölgemde de…
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Hiç yağmurdan falan bahsetmiyor burada; yağmurdan
bahsetmiyor.
BAŞKAN
– Sayın Kandoğan…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Söylüyorum, aynı sorun benim bölgemde de yaşandı.
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Yazı burada bak, yağmurdan bahsetmiyor.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Şimdi, siz, bu verilere, resmî rakamlara, TARİŞ’in
verdiği bilgilere yalan mı diyorsunuz?
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – İşte burada!
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Buna yanlış mı diyorsunuz?
ÜMMET
KANDOĞAN (Denizli) – Belediye Başkanının yazısı burada!
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Buna yanlış mı diyorsunuz? Var mı buna yanlış diyen?
Evet,
değerli arkadaşlar, İktidarımız döneminde ortalama ihraç fiyatı
1.100-1.200 dolar civarında. Üretim fazlalığı var. Üretim fazlalığını
değiştirmemiz lazım, arz-talep dengesini kurmamız lazım, mahsulü
çeşitlendirmemiz lazım. Bunları sürekli konuşuyoruz. Bunlar konuşulmayan,
bilinmeyen şeyler değil. Araştırma komisyonu kurularak da, TARİŞ’in
de önerdiği, Tarım Bakanlığının da söylediği, önerdiği ve bizim de
bölge milletvekilleri olarak tespit ettiğimiz ortak çözüm önerilerimiz
var. Sofralık üzüme dönebiliriz, sofralık üzümü çeşitlendirebiliriz,
şaraplığa dönebiliriz. Arz fazlası ürünü, dolayısıyla, yaş ürün
olarak teşvik edebiliriz, ihraç ettirebiliriz. Ton başına 45-50 dolar
prim vererek 38 bin tondan 175 bin ton yaş üzüm ihracatına çıkarmışız.
Bu yeterli midir? Yeterli değildir. Daha fazla artırılması gerekir.
Bunlar bilinen şeylerdir. Bilinen şeyleri, malumu tartışmanın da
çok fazla yararlı olacağını zannetmiyorum, sektöre fazla yarar
sağlayacağını, yarar getireceğini düşünmüyorum.
Eğer
üreticinin sorununu çözeceksek, müstahsili buradan, mağduriyetten
kurtaracaksak, süratle bağ alanlarını sınırlandırmamız gerekir,
sofralık üzüme dönmemiz gerekir, şaraplık üzüme dönmemiz gerekir,
ki, bunlar da yavaş yavaş yapılıyor.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Nasıl döneceğiz; ÖTV’yi koymuşsun yüzde 300…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Tarım Bakanlığımızla da konuştuk ve bu hususta
belki düşük faizli işletme kredileriyle dolayısıyla bu üreticiyi,
bu müstahsili alan değişikliğine yönlendirebilir, teşvik edebiliriz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen toparlar mısınız.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Burada bir hususu daha belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, AK Parti İktidarına isnat edilen bir husus daha yanlıştır,
hilafıhakikattir. Bu birlikleri kaderine terk eden bu Hükûmet değildir,
bu Hükûmetten önceki, 1/6/2000 tarihinde çıkarılmış olan 4572 sayılı
Kanun’dur. Bunu bütün birlik temsilcileri de kabul eder, bizimle ilgisi
yoktur, bir ayağı eksiktir. Bu çıkarılan kanunda birlikler kendi kaderine
terk edilmiş. (CHP sıralarından gürültüler)
ATİLA
EMEK (Antalya) – Değiştirin, çoğunluğunuz var. Niçin geldiniz?
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kooperatif ve birliklere
DFİF’ten sağlanması gereken kredileri fazlasıyla vermişiz, fazlasıyla
da vermeye devam ediyoruz. Üzüm Birliğine özellikle daha yeni verdik.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kayısıcıya kaç para verdiniz?
BAŞKAN
– Sayın Aslanoğlu…
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Biz kayısıyı konuştuğumuz zaman da söyleyebilirim.
Değerli
arkadaşlar, kooperatif ve birliklerle ilgili, alakalı kanun da bizim
dönemimizde çıkmış bir kanun değil, ancak, bu hususta bir ayağının
eksik olduğunu kendileri de zaman zaman…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bilen, teşekkür ediyorum.
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Sayın Başkan, son cümle…
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım sataşma var.
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Ören.
Sayın
Ören, oturur musunuz. Bitmedi henüz konuşması. Lütfen oturur musunuz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Konuşması bitti Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Konuşması bitmedi.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Peki Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Yani, siz orada on dakika laf atacaksınız ondan sonra bir saniye
tahammül edemeyeceksiniz. Lütfen yani!..
İSMAİL
BİLEN (Devamla) – Bizim tarım uygulamalarımızla, Hükûmetimizin
ve Partimizin tarım uygulamasıyla tarımda yeniden yapılanmayı,
programlamayı ve tarım sektöründe var olan, yaşanan sıkıntıları
inşallah önümüzdeki dönemde de takip edeceğiz, çözmeye gayret edeceğiz
ama, tarım bugünden yarına, bir günden beş güne, bir yıldan beş yıla
da sorunu çözülebilecek bir sektör değildir. Tarım sektörünün yapısal
sorunları vardır, bu da Hükûmetimizin ve Partimizin bilgisi dahilindedir.
Bu husustaki gayretlerimiz devam ediyor. Bölgedeki üreticisinden
ihracatçısına herkes de bunu biliyor. Dolayısıyla, verilen bilgilerin
yanlışlığını ifade ediyor yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Ören.
HASAN
ÖREN (Manisa) – 69’uncu maddeye göre söz istiyorum. Verdiğim bilgilerin
“yalan ve yalancı” olduğum söylendi, şahsıma sataşma vardır. Yalancı
değilim bir Milletvekili olarak, verdiğim bilgiler de yanlış bilgiler
değil. Ya sözünü geriye alsın…
BAŞKAN
– Sayın Ören…
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – Efendim yalancı demedim.
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Bilen, oturur musunuz.
İSMAİL
BİLEN (Manisa) – “Yalan” demedim, yalan yanlış…
BAŞKAN
– Sayın Bilen, lütfen… Yok böyle bir usulümüz.
HASAN
ÖREN (Manisa) – Açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN
– Sayın Ören, tutanakları, isteyeceğim, inceleyeceğim.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Tutanakla ilgisi yok Sayın Başkan!
HASAN
ÖREN (Manisa) – Şimdi söyledi…
BAŞKAN
–Sayın Koç, lütfen oturur musunuz.
HALUK
KOÇ (Samsun) – “Tutanak” dediğiniz zaman akşam olur.
BAŞKAN
– Sayın Ören, on dakika tahrik edecek… Tutanakları isteyeceğim, inceleyeceğim.
HALUK
KOÇ (Samsun) – “Yalan” sözü kullanıldı mı kullanılmadı mı?
BAŞKAN
– Sayın Koç…
HALUK
KOÇ (Samsun) – “Yalan” sözü kullanıldı mı kullanılmadı mı?
BAŞKAN
– Bilmiyorum. Tutanakları inceleyip, bakacağım Sayın Koç.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Bilmiyorsunuz değil mi?! Kulağımızla duyduk.
BAŞKAN
– Bilmiyorum Sayın Koç.
HALUK
KOÇ (Samsun) – Sorun, Divan orada Sayın Başkan. Sayın Başkan, Divan
orada.
BAŞKAN
– Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
HALUK
KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
– Arayacağım Sayın Koç.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
2.- Gündemdeki
sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile 1239 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi
18/10/2006
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 18.10.2006 Çarşamba günü (bugün) yaptığı toplantıda siyasi
parti grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İç Tüzük’ün
19. uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Sadullah
Ergin
Hatay
AK
Parti Grup Başkan Vekili
ÖNERİ
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” Kısmının 384. üncü sırasında
yer alan, 1239 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının bu kısmın 6.ncı sırasına
alınması, 18.10.2006 tarihli Gelen Kağıtlar Listesinde yayınlanan
1246 Sıra Sayılı, 17.10.2006 tarihli Gelen Kağıtlar Listesinde yayınlanan
1243 ve 1245 Sıra Sayılı Kanun tasarı ve tekliflerinin 48 saat geçmeden
bu kısmın 5 inci, 7 nci ve 8 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin
sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun; 18.10.2006 Çarşamba
günkü (Bugün) Birleşiminde Sözlü Soruların görüşülmemesi, çalışma
sürelerinin ise bu Birleşimde saat 23.00’e kadar olması, 19.10.2006
Perşembe günkü Birleşimde ise saat 13.00’den 18.00’e kadar olması,
1239 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
İç Tüzüğün 91. Maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekteki cetveldeki şekliyle olması,
Önerilmiştir.
1239 Sıra Sayılı
Vakıflar Kanunu Tasarısı
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde Sayısı
1. Bölüm 1
ila 30’uncu Maddeler 30
2. Bölüm 31
ila 46’ncı Maddeler 16
3.Bölüm 47 ila 72’nci Maddeler 26
4. Bölüm 73 ila 82’nci Maddeler(10 Md.)
Geçici
1 ila 9’uncu Maddeler (9 Md.) 19
Toplam
Madde Sayısı:
91
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup önerisi lehinde söz isteyen Eyüp Fatsa, Ordu Milletvekili.
Buyurun Sayın Fatsa. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
EYÜP FATSA (Ordu) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; grup önerimizin lehinde söz
aldım. Bu vesileyle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Grup önerimizde,
bugün ve yarın Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatlerinin
ve gündeminin yeniden düzenlenmesini talep ediyoruz. Dolayısıyla,
çalışma saati olarak, bugün, 18 Ekim Çarşamba günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinin saat 15.00’te başlayan çalışmalarını 23.00’te tamamlamasını
ve sözlü soruların görüşülmemesini; yarın, 19 Ekim Perşembe günü
ise 13.00’te başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatinin
saat 19.00’da bitmesi, ayrıca gündemin yeniden teselsül ettirilmesi
talebimiz vardır. Buna göre, 1246 sıra sayılı Milletvekili Seçimi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin, kırksekiz
saat geçmeden, Meclis gündeminin 5'inci sırasına alınmasını talep
ediyoruz. 6’ncı sıraya, Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın alınmasını
talep ediyoruz. 7'nci sıraya da, 1243 sıra sayılı Deniz Emniyeti Komitesinin
82. Oturumunun 29 Kasım 2006 - 8 Aralık 2006 Tarihleri Arasında İstanbul’da
Yapılmasına Dair Türkiye Cumhuriyeti ile Uluslararası Denizcilik
Örgütü Arasında Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın; yine gündemin 8'inci sırasına ise 1245 sıra
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Uluslararası Telekomünikasyon
Birliği arasında 2006 yılı Tam Yetkili Temsilciler Konferansı’nın
organizasyonuyla alakalı bir kanun tasarısının… Ki, her ikisine
de, biz Türkiye Cumhuriyeti olarak ev sahipliği yapacağız. Bununla
ilgili uluslararası toplantılar da önümüzdeki günlerde Türkiye’de
yapılacağından, aciliyetine binaen, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündemine getirilmesini Danışma Kurulundaki teklifimizde ifade
ettik. Ben, Danışma Kuruluyla ilgili talebimize, arkadaşlarımın,
Genel Kurulun olumlu cevap vereceği düşüncesindeyim.
Ancak, bu vesileyle de, Sayın Başkan
müsaade ederseniz, belki Danışma Kurulu Grup önerimizle alakalı
olmasa da, bir iki hususu sizlerle, kamuoyuyla ve Genel Kurulla paylaşmak
istiyorum.
Değerli arkadaşlar, muhalefete
mensup arkadaşlarımız, çıkıyorlar, her gün, özellikle çiftçilerimizin
ve bölgesel olarak yapılan üretimleri gündeme getirmek suretiyle,
doğru yanlış, çoğu zaman da yanlış ve ön yargılı bilgiler veriyorlar.
Değerli arkadaşlar, 4572 sayılı
Kanun çıktığı zaman -ki, 16 Haziran 2000 tarihidir- ben, o zaman, bu
Mecliste muhalefet partisi milletvekiliydim ve o Kanun’a destek
verdim. O Kanun’un doğru olduğuna da inanıyorum, doğru olduğuna da
inanıyorum. Dolayısıyla, geçen süre içerisinde, iktidarda olmam,
İktidar Partisine mensup bir milletvekili olmama rağmen düşüncelerim
değişmemiştir, değişmemiştir. Kaldı ki, özellikle sosyal demokrat
düşünce içerisinde özerk çiftçi birlikleri, bağımsız çiftçi kuruluşları
çok önemli yer tutar. Sosyal demokrat düşüncedeki arkadaşlarımızın
da, Birliklerin Özerklik Kanunu’na karşı çıkıyor olmalarını veya
bunu hâlâ anlamama noktasında ısrar ediyor olmaları veya sanki,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 4572 sayılı Birliklerin Özerkliği
Kanunu çıkmamış gibi, yok sayarak, burada, hayalî varsayımlar üzerinde
konuşmalarını, doğrusunu isterseniz çok yadırgadım, çok yadırgıyorum.
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Hiç alakası
yok!.. Çarpıtma!..
EYÜP FATSA (Devamla) – Bakın, başka
bir şey daha söylemek istiyorum. 4572 sayılı Birliklerin Özerkliği
Kanunu, 57’nci Hükûmet döneminde çıkarılmıştır. O günkü Hükûmet ortakları
-ben, burada tekrar etmek istemiyorum- altında…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Öğren de
gel o zaman… Öğren de gel Eyüp Bey! Bir öğren de gel o zaman…
EYÜP FATSA (Devamla) – Müsaade et…
Müsaade edin…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Birlikler
yasalarını iyice öğren!
EYÜP FATSA (Devamla) – Müsaade et…
MEHMET SEMERCİ (Aydın) – Benim mesleğim
bu…
EYÜP FATSA (Devamla) – Müsaade et,
bak, bir şey konuşuyorum, ben sizi dinliyorum, lütfen, siz de beni
dinleyin.
Değerli arkadaşlar, 4572 sayılı
Yasa Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiği zaman altında 57’nci
Hükûmete ait bakanların imzası vardı.
ERDAL KARADEMİR (İzmir) – Siz değiştirebilirdiniz,
niçin değiştirmediniz?
EYÜP FATSA (Devamla) – Müsaade
edin, müsaade edin. Ya, müsaade edin arkadaşlar, müsaade edin.
Sanayi Bakanı olarak dönemin Sanayi
Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun da bu Yasa’nın altında Bakan olarak
imzası vardı. Hatta bir yerde Yasa’nın, Tasarı’nın sahibiydi. Tasarı
kanunlaştığı zaman çıktı bir konuşma yaptı -mesela fındık çok konuşulduğu
için söylüyorum- 17 Haziran 2000 tarihli konuşmasıdır -fındık çok
konuşulduğu için söylüyorum- dedi ki: “Artık siyasetçilerin istismarına
fındık üzerinde son verilmiştir. Bu Yasa’yla beraber fındık üreticileri
siyasetçiler tarafından istismar edilmeyecektir. Fındık uluslararası
rekabete ve serbest piyasaya açılmış, dolayısıyla serbest piyasa
koşulları fındığın bedelini, ücretini belirleyecek. Artık kimse
de fındığı istismar edemeyecek” demiştir.
HASAN ÖREN (Manisa) – Cüneyt Zapsu
da mı dahil?
EYÜP FATSA (Devamla) – Ben sadece
fındıkta yapılan bir istismarın bilinmesi açısından bunu söylüyorum.
Aynı Bakan, Ordu’daki fındık mitinginin organizatörlerindendi.
Değerli arkadaşlar, bu milleti,
gerçekleri görmez, olup bitenleri anlamaz, meselelerden habersiz,
istediğimiz zaman yanıltabilir, yönlendirebiliriz gibi düşünüyorsanız,
unutmayın ki, bizim milletimiz ariftir, doğruları da görür, istismarcıları
da görür.
Değerli arkadaşlar, bakın yine
aynı şey. Bu kadar, FİSKOBİRLİK ve fındık üzerine çok şey konuşuldu,
ama unutmayın ki Ordu’daki fındık mitingini düzenleyen ziraat odaları
yetkilileri de, FİSKOBİRLİK yetkilileri de fındığını FİSKOBİRLİK’e
değil Toprak Mahsulleri Ofisine vermişlerdir. Halka başka şeyler
konuşmuşlar, ama kendileri başka şeyler yapmışlardır. Lütfen, eğer
bir dürüstlük, bir samimiyet testi sorgulaması yapılacaksa, dürüst
olmayanlarla, istismarcılarla, dürüst davrananlarla doğru davrananları,
lütfen, bu kürsüye çıkan arkadaşlar da elini vicdanına koyarak,
birbirinden ayırmasını bilmelidir.
Değerli arkadaşlar, 3 Kasım
2002’nin öncesi, yani, seçimlerden önce yaşanan Şubat ve Mart krizlerini
hep beraber yaşadık. Bakın, bu ülke milyarlarca dolarlık görev zararı
ödemiştir. Bunu ne milletvekilleri olarak bizler, muhalefet partisi
milletvekilleri olarak sizler ne İktidar Partisi milletvekilleri
olarak bizler ne de Bakanlar Kurulundaki bakanlar ceplerinden ödemediler.
Bu görev zararları milletin cebinden ödendi. Hangi mantıkla ödendi?
Kim ne veriyorsa beş fazlasını veriyorum mantığıyla ödendi. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
Değerli arkadaşlar, lütfen, burada
konuşurken vatandaşın, kimsenin bir şeyi anlamadığını zannetmeyin.
Herkes her şeyi görüyor ve anlıyor. Bak, istismarcılar bile, milleti
sokağa dökenler bile…
HASAN ÖREN (Manisa) – Bize bakarak
konuşma!..
BAŞKAN – Sayın Ören…
HASAN ÖREN (Manisa) – Sayın Deniz
Baykal, 1998 yılında, bankaların soyulduğunu söyleyen tek adamdı.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla) – Lütfen… Lütfen…
HASAN ÖREN (Manisa) – Lütfen… Bize
bakıp da konuşma! (AK Parti sıralarından “ne yapsın” sesleri)
Başka tarafa baksın. 57’nci Hükûmette
biz yoktuk.
BAŞKAN – Sayın Ören, lütfen…
EYÜP FATSA (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
ben…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
YÜKSEL ÇORBACIOĞLU (Artvin) – Fatsa’da
anlatın, Fatsa’da!... Ordu’da anlatın cesaretiniz varsa!
HASAN ÖREN (Manisa) – 57’nci Hükûmette
CHP yok!
BAŞKAN – Sayın Fatsa, lütfen toparlar
mısınız.
Buyurun.
EYÜP FATSA (Devamla) – Sayın Başkan,
elbette ki, günü geldikçe, zamanı, fırsatı geldikçe bu konularla
alakalı, özellikle Karadeniz’de yaşanan istismarla alakalı istismarcıları
gerekçeleriyle beraber, istismar gerekçeleriyle beraber tek tek
bu kürsüden kamuoyuna teşhir etmek de bizim görevimiz olacaktır.
Herkes bunu görecektir. Herkes, kim üreticiden yanadır, kim fındık
üreticisinin hukukunu korumuş, kim fındık üreticisini istismar
etmiş, bunu açık ve seçik olarak görecektir.
Ben, bu duygularla, burada fındık
adına konuşan arkadaşlarımın, lütfen, meseleleri araştırarak,
meselelerin arka planında olup bitenleri görerek, gerçek bilgilerle
çıkıp bu kürsüden konuşmasını hassaten istirham ediyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Önerinin aleyhinde söz isteyen,
Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunarım.
Adalet ve Kalkınma Partisinin vermiş olduğu Danışma Kurulu önerisi
aleyhinde söz aldım.
Değerli milletvekilleri, deminden
beri burada birlikleri konuşuyoruz. Birliklerin görevi üreticinin
hakkını ve hukukunu korumaktır. Şu hükûmet veya bu hükûmet bu kararı
aldıysa, eğer bu alınan karar üreticinin hakkını ve hukukunu korumuyorsa,
bunu düzeltmek, bunu düzenlemek sizin görevinizdir.
Hükûmet olmak basiret ister.
Hükûmet olmak, halkın hakkını ve hukukunu koruma… Alınan bir kararı,
yani 57’nci Hükûmet tarafından alınmış deyip geçiştirmek son derece
yanlıştır. Eğer alınan karar üretici aleyhineyse, bunu düzeltmek sizin
görevinizdir. Örnek veriyorum, Malatya’da Kayısı Birlik var. Kayısı
üreticilerinin kurduğu bir birliktir.
Değerli milletvekilleri, Hükûmetin
ilk yıllarında, Adalet ve Kalkınma Partili bazı milletvekili arkadaşlarımla
beraber -bunu söylüyorum- gittik, yalvarmadığımız yer kalmadı.
Ben, o arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. “Gelin, bu kayısıcıyı kurtaralım…”
Ha, Birliği denetlemek, Birliğin iyi işleyişini sağlamak da, yine
Hükûmetin görevidir. Eğer Birlik yanlış iş yapıyorsa bunu sorgulamak,
yanlış iş yapan insanları da sorgulamak, yine Bakanlığın görevidir,
Hükûmetin görevidir, başkasının görevi değil.
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Hayır, Genel
Kurulun görevidir.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla)
– Hayır arkadaş…
Sanayi Bakanlığında… Birlik Genel
Kurulu olabilir ama, bunları denetlemek, verdiğiniz fonların iyi
kullanılıp kullanılmadığını denetlemek, yine sizin görevinizdir.
Üç kere, dört kere denetliyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, Kayısı
Birlik’e 2003 yılında verilen 5 milyarın dışında bir tek kuruş para
verilmedi. Nerede birliklere verilen paralar? Onun için, eğer bu
yanlış bir yasaysa, getirin, bu Yasa’yı üretici lehine değiştirelim.
Niye 57’nci Hükûmete sığınıyorsunuz?!
Değerli milletvekilleri, tabii,
hükûmet olmak, sözünde durmaktır. Hükûmet olmak, halkın, insanın, ülkenin
her türlü sorunlarına çare bulmaktır. Yapacağız, edeceğiz’le değil,
yaptık… Yani, yapılabilir, edilebilir değil, yapacağız, yaptık demektir.
Peki, size bir soru soruyorum. Malatya’da
kayısı üretiminin yüzde 55’i don olayıyla bu sene bitti. Yaklaşık
20 bin çiftçi -ailelerle bu 80 bin kişi demektir- 20 bin çiftçi evine
ekmek götüremiyor. Sadece kayısı yok olmadı, ne ekiyorsa hepsi
bitti ve 25 Nisanda, Sayın Başbakan, Malatya’yı ziyaretinde “35
trilyon vereceğim” dedi, “veriyorum” dedi, “yarısı bu yıl, yarısı
2007’nin üçüncü ayına kadar” dedi. Müjde olarak sunuldu Malatya halkına.
Değerli milletvekilleri, hükûmet
olmak erdemliliktir; söz verdiysen yapacaksın. 2090 sayılı Kanun…
Burada mali müşavir olan, yani, öz varlık tarifini bilen birçok arkadaşım
var.
Değerli milletvekilleri, öz varlık
tarifi şudur: Bir kurumun, bir kişinin malı, borcu, alacağı hesaplanır,
arta kalan öz varlıktır. Ama, 2090 sayılı Öz Varlık Kanununu Hasar
Tespit Komisyonu, biliyor musunuz, nasıl yorumladı: Neyin var?
Elinde bir ineğin var, bir ahırın var, bir traktörün var. Yazdı üst üste,
ama, bu ineği alırken borcun var mı, gübre borcun var mı, mazot borcun
var mı hasat yapmak için veya traktör borcun var mı; bunların hiçbiri
hesaplanmadı. Bunların hiçbiri düşülmeden öz varlık tarifi yapıldı
arkadaşlar. Yani, yazık, günah değil mi? Yine söylüyorum, 960 milyon,
yani, kayısıdan zararı -elde ettiği zarar- 960 milyon hesaplanan,
bir ineği, bir ahırı olan bir insana “sen bundan para alamazsın” deniliyor.
Bu, hak mıdır, adalet midir arkadaşlar? 2090 sayılı Yasa bunu yorumlarken,
borcu ve alacağı ile düşülerek kalan öz varlık üzerinden hesaplanır...
Yani, sırf yasak savmak için bu hesaplanmaz arkadaşlar. Bu, Malatya’daki,
ilk aşamada 6 bin çiftçi ailesi arkadaşlar, 6 bin aileye ve bunlara
da ortalama verilen para. Değerli milletvekilleri, bunu 14 trilyona
böldüğünüz zaman 2,5 milyar düşüyor. Yani verilen para da bu, çiftçi
başı. Yani 14 trilyonu bölersek, 2,5 milyar düşüyor. Ha, sen bunu objektif
ver, herkesi hesapla. “35 trilyon para vereceğim” dedin; niye vermiyorsunuz
arkadaşlar, kimden esirgiyorsunuz? Ne olacak şimdi? Köylerde insanları
birbirine düşman yapıyorsunuz; niye o aldı, ben niye alamıyorum?
Gelin…
Ve şimdi başka bir şey oldu. Bir elinizle
veriyorsunuz, şimdi, hemen, tarım kredi kooperatifi ve Ziraat Bankası
bekliyor aportta, el koyacak bunlara. Ya, zaten yiyecek ekmeği yok
bu insanların arkadaşlar. Benim istirhamım… Evet, hepsi icra kararı
almış, el koyuyorlar bu verilen paralara.
Değerli milletvekilleri, bugün,
don olayı Malatya’da olmuştur, Niğde’de olmuştur; ama yarın her yerde
olabilir. Bu bir tabii afettir. Daha sigorta sistemi geliştirilmediği
için…
Gelin, bu Kanun’u… Yorumu budur…
Benim Hükûmetten istirhamım; gelin, 2090 sayılı, öz varlık tarifi,
ama, her yer, objektif uygulanmıyor. Yani, örneğin, daha 250 trilyon
borcunuz olan Karadeniz’e geçen yıl 50 trilyon verdiniz, oradaki öz
varlık tarifinin uygulamasıyla buradaki uygulama çok farklı oldu
arkadaşlar. Daha 250 trilyon, fındık üreticisine borçlusunuz. Ama,
oradaki öz varlık tarifiyle buradaki öz varlık tarifi çok farklı
kullanıldı. Orada, bir ineği, bir ahırı olana para verilmedi mi arkadaşlar?
Niye bizim hakkımızı yiyorsunuz? Hak bu mudur, adalet bu mudur arkadaşlar?
Onun için -özellikle 2090 sayılı Kanun’daki öz varlık tarifini çoğunuz
bilirsiniz- gelin, bunun yorumunu Hükûmet olarak lütfen bir daha Malatya’ya
iletin, bir daha böyle yorumlansın arkadaşlar. Aksi halde, kardeşi
kardeşe düşman ediyorsunuz. Artı, ekmeği olmayan insanların parasına
el koyarak tarım satış kooperatifleri ve Ziraat Bankası… Hiç kimseye
bir kuruş para vermiyorsunuz, yazıktır. Don zararı diye veriyorsunuz,
hasar zararı diye veriyorsunuz, köylüye ekmek diye veriyorsunuz;
ama, böyle bir ekmek vermiyorsunuz. Bir elinizle gül gösteriyorsunuz,
öbür elinizle alıyorsunuz, arkadaşlar. Yazıktır, arkadaşlar.
Ben, buradan Tarım Bakanlığı yetkililerine
bir kez daha sesleniyorum: 2090 sayılı Kanun’un hasar tespiti yorumunu
lütfen… Bu, dünyada budur arkadaşlar. Öz varlık tarifi, borç-alacaktan
sonra kalan artı değer öz varlıktır. Yeni bir tarif yaratmayın. Bunu
bu şekilde değiştirin ve bir de tarım satış kooperatifleri ve Ziraat
Bankasına lütfen iletin. Ekmeği olmayan insanın ekmeklerini bugün
ellerinden almasınlar. Azıcık, bir lokma, bir dilim ekmek versinler.
Bu alacakları haczettirmeyin arkadaşlar.
Hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aslanoğlu.
Önerinin aleyhinde söz isteyen
Uğur Aksöz, Adana Milletvekili.
Buyurun, Sayın Aksöz.
UĞUR AKSÖZ (Adana) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, biz bu kürsüde
bugüne kadar hep memleket meselelerini, millet meselelerini konuştuk.
Bugün şu kısacık, on dakikalık sürede, izin verirseniz, biraz da
kendi durumumuzu, milletvekillerinin içinde bulunduğu sıkıntılı
durumu arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, milletvekilinin
iki görevi vardır; birisi yasama faaliyeti, birisi denetim faaliyeti.
Yasama faaliyetini doğru düzgün yapabilmemiz için, bize, yasa tasarı
ve tekliflerinin gün öncesinden, haftalar öncesinden verilmesi
gerekir ki çalışmalar yapalım, inceleyelim, sivil toplum örgütleriyle
görüşelim, buna hazırlanalım diye. Ama, maalesef, tam dört senedir
Adalet ve Kalkınma Partisi bizden bunu esirgemiştir. Adalet ve Kalkınma
Partisi, çoğunluğuna güvenerek, hiçbir zaman milletvekillerine
gereken saygıyı göstermemiş, hiçbir yasa tasarısı ve teklifini
hazırlanılacak bir süreden önce takdim etmemiştir.
Bakınız, şöyle bir hafızalarınızı
yoklayın. Her salı günü buraya bir AKP Grup önerisi geldi mi gelmedi
mi? Geldi. Kayıtlar burada. Peki, her salı günü bu Meclisin gündemi
değişirse biz hangi yasayı görüşeceğimizi nereden bilip de hazırlanacağız?
Nasıl hazırlık yapacağız? Peki, her salı günü Adalet ve Kalkınma
Partisi Grup önerisinde saatler değişmedi mi?
Değerli arkadaşlar, bu işi Adalet
ve Kalkınma Partisi maalesef yapboz tahtasına çevirmiştir. Bu Meclisin
bir ciddiyeti vardır. Bu Meclisin gündeminin gün öncesinden bilinme
mecburiyeti vardır. İki, bu milletvekillerinin hangi saatler içinde
çalışmayı bilme hakları vardır. Hepimizin partisiyle, memleketiyle,
aile ilişkileriyle bazı işleri var. Saatleri bilmeden bir milletvekili
nasıl verimli olabilir?
Bakın, dün bir öneri geldi, çalışma
saati 13.00-23.00. Aynı öneri şimdi geldi, 13.00-18.00. İki günde fikir
değiştiriyor AKP. Hiçbir saat birbirini tutmuyor. O zaman ben şunu
sorarım: Bir Meclis kendi yaptığı İç Tüzük’e, kendi verdiği karara
uymazsa o Meclisin asla saygınlığı olmaz.
Bakınız, burada önünüzdeki gündemde
bir şey var. Basılı gündem var, değil mi? Basılı gündemin ikinci sayfasını
açın arkadaşlar. Bu Meclisin aldığı bir karar var burada. Ne diyor:
“Her hafta salı ve çarşamba günlerinde birleşimin başında bir saat
süreyle sözlü sorular görüşülür.” diyor. Şimdi, size soruyorum:
Dört yıldır salı, çarşamba, bir Allah’ın günü sözlü soruları görüştük
mü burada? Peki, ben denetim görevimi nasıl yapacağım? Bu milletvekilleri
denetim görevini nasıl yapacak? Peki, bu basılı gündemde aslında
hepimizi üzmesi gereken bir rakam var. Tam 1.072 soru önergesi bekliyor.
Böyle bir Meclis çalışması olur mu arkadaşlar? 1.072 soru önergesini
bu sayın milletvekilleri milletten aldıkları yetkiyle süs olsun
diye mi verdiler buraya? Ve bu sayın bakanlar burada oturmak için mi
çalışıyorlar? Buna cevap vermek için çalışacaklar ve 1.072 soru
önergesine maalesef henüz cevap verilmemiş. Demek ki bu Meclis basılı
gündemin ikinci sayfasında bulunan şu kendi kararına kendisi uymuyor,
kendi kararına kendisi saygı göstermiyor. O zaman millet bize niye
saygı göstersin?
Gelelim başka bir şeye. Bu İç Tüzük
uyulmak için yapıldı. Bu İç Tüzük bizim anayasamız. Bu Meclisin çalışma
sistemini bu İç Tüzük düzenliyor. Bu İç Tüzük’ün 54’üncü maddesi diyor
ki: Bu Meclis salı, çarşamba, perşembe günleri 15.00-19.00 arasında
çalışır. Şimdi tekrar soruyorum: Dört yıldır hiç 15.00-19.00 arasında
çalıştık mı? Ya 11.00-19.00 ya 13.00-18.00 ya 20.00-25; ne tutturursa. İş
tombalaya döndü. Bu Meclis bu kadar ciddiyetsiz bir çalışmayı hiç
yaşamamıştır.
Bakın, Türk Hava Yolları tarifesini
üç kere değiştirirse isyan ediyoruz. Devlet Demiryolunun treninin
bile bir saati var. Bugün, bir bakkal, bir kasap dükkânını açtığında
ne yapacağını biliyor; bugün, bir devlet memuru, bir işçi saat kaçta
işe başlayacağını, kaçta çıkacağını biliyor; ama, bu Yüce Meclis
kaçta açılıp kaçta kapanacağını hiç bilmiyor, hiç bilmiyor. Buraya
AKP çoğunluğuna güvenerek önergeler verecek, keyfi istedi diye
11.00-21.00 diyecek, keyfi istedi diye 24.00 diyecek. Peki, bizim çalışma
standardımız yok mu? Bu Yüce Meclisin bir saygınlığı yok mu? Elinizi
vicdanınıza koyun; -AKP’lilere soruyorum- her pazartesi buraya
geldiğinizde ben size tek tek soracağım. İktidar Grubusunuz değerli
kardeşlerim, yarın neyi görüşeceğiz dersem, bir tekiniz cevap verebilir
misiniz?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) –
Vakıflar Kanunu’nu.
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Veremezsiniz,
kendinizi kandırmayın. Böyle milletvekilliği olmaz.
Bakın, bize bu İktidar Partisi
Grubu saygı göstermek zorundadır; bizim kişiliğimiz için değil,
milletten aldığımız vekâlet için, bizim yararlı olabilmemiz için. Ne
görüşeceğimiz yasaları biliyoruz ne hangi saatte buradan çıkacağımızı
biliyoruz ne hangi saatte başlayacağımızı biliyoruz.
Değerli arkadaşlar, geçen hafta
bu kürsüde demiştim ki sevgili AKP’lilere: Kardeşlerim, iktidar
olabilirsiniz, ama muktedir değilsiniz, demiştim. Bazı AKP’liler
kuliste bana kızmıştı. Şimdi, Tanrı bana bunu ispat hakkını verdi
ve gösterdi çok şükür. Dün, Adalet ve Kalkınma Partisi bir önerge veriyor,
diyor ki: Meclis, şu şu şu saatte çalışsın. Dün, dün… Değil mi? Hepiniz
şahitsiniz. Peki, bu ne demek? Benim 354 milletvekilim var, ben önergeyi
verdim, bunu geçireceğim demek değil mi? Muktedir olmak bu değil
mi? Dün burada üç kere yoklama yapılıyor, karar yeter sayısı yok.
354 milletvekilinin 138’ini bile bir araya getiremiyorsunuz. Bu
muktedir olmamak değil mi? Bu ne bu? Bunun adı ne? Bunun adı ne? Bunun
adı ne?
MUSTAFA NURİ AKBULUT (Erzurum) –
Ne ilgisi var?
FAHRİ KESKİN (Eskişehir) – İftar…
İftar…
UĞUR AKSÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşım,
bakın, iftarı bahane etmeyin, günahtır, öyle dinî akideleri bahane
etmeyin; deyin ki, biz yorulduk, dört sene oldu vallahi yorulduk veya
deyin ki, seçim yılına girdik, herkes seçim derdinde, arkadaşları
getiremiyoruz deyin, daha kabadayıca olur, daha dürüstçe olur. İftarı
bahane etmeyin. Bakın, şimdi de iftar var, niye buradasınız?
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakınız,
bir iktidar, çoğunluğu bulabilir, çoğunluğu olabilir; ama, o çoğunluğu
burada hazır edemiyorsa, bunun adı iktidarsızlıktır, muktedir olmamaktır.
(CHP sıralarından alkışlar) Benim geçen hafta söylediğim sözü ispatladığınız
için, size teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar, bir başka konu
şu: Bugünkü önergede, AKP önergesinde deniliyor ki: “Vakıflar Yasası’nı
temel yasa olarak görüşelim.” Bakın, bunu da bilmiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, 91’inci madde
çok açık; lütfen, açın okuyun. Bilmiyorsanız, hukukçulara sorun. Yapmayın!
Yarın bunların hesabı hep sorulur. Bakın, ben, zaten size değil, tarihe
konuşuyorum, tutanağa konuşuyorum. Sizin oyunuzun değişmeyeceğinin
farkındayım.
Ama, bakın, değerli arkadaşlar,
91’inci madde ne diyor: “Bir hukuk dalını bütünüyle değiştiren yasalar
temel yasadır.” Şimdi, size soruyorum: Vakıflar Yasası, bir hukuk
dalını bütünüyle değiştiren bir yasa mı? Vakıflar Yasası, hukuk
fakültesinin birinci sınıfında okutulur, gayrimenkul hukukunun
sadece küçük bir cüzüdür, cüzü. Vakıflar Yasası, ne Medeni Kanun’dur
ne Türk Ceza Kanunu’dur ne Anayasa’dır, bir hukuk sistemini asla bütünüyle
değiştiren bir yasa değildir. Ama, ne yapıyor AKP Grubu; 91’e sığınıyor,
diyor ki, ben, bunu temel yasa olarak görüşeceğim. Ee, görüşemezsin…
Görüşemezsin… Hukuka aykırı işleri çoğunluğunuza dayanak geçirebilirsiniz,
ama bir yerlerden döner. Nitekim dönüyor, dönüyor, dönüyor, ama bir
türlü sizin başınız dönmüyor. Yasalar hep geri dönüyor.
Burada tekrarlıyorum: Vakıflar
Yasası temel yasa değildir, bu yanlıştan dönün diyorum. İkincisi:
Milletvekillerine, bu Grubu saygıya davet ediyorum. Bize yasaları
bir hafta önceden verin, çalışacağımız saatleri önceden bilelim,
iç tüzük değişikliği gerekiyorsa gelin değiştirelim, diyorum ve
son söz olarak şunu söylüyorum: 550 kişilik Meclisi çalıştıramayan,
şu 550 kişilik Meclis sistemini döndüremeyen bu Heyetiniz, 73 milyonu
nasıl yönetecek, takdiri yüce millete bırakıyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Aksöz.
Grup önerisinin lehinde söz isteyen
Sadullah Ergin, Hatay Milletvekili.
Buyurun Sayın Ergin. (AK Parti sıralarından
alkışlar)
SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK Parti Grup önerisinin lehinde söz almış
bulunuyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Benden önce Grup adına konuşan Değerli
Fatsa, Grup önerimizin içeriğiyle ilgili bilgilendirme yaptı.
Ben, kısaca tekrar etmek istiyorum. O da, Grup önerimizde iki şeyi
talep ediyoruz: Bir tanesi, çalışma saatiyle ilgili bir talebimiz
var Genel Kuruldan. Bugün çalışma saatinin 23.00’e kadar olmasını,
perşembe günü ise 13.00 ile 18.00 saatleri arasında düzenlenmesini
talep ettik.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Meclisi
kilitleyip çalıştırmıyorsunuz. Her gün aynı terane.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Gündem
itibariyla da, 1246 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik
öngören kanun teklifinin gündemin 5’inci sırasına alınmasını
önerdik. Yine, 6’ncı sıraya, Vakıflar Yasası’nı temel yasa olarak
öneriyoruz. Arkasından, 2 tane de uluslararası sözleşme var. Bunların
da, 7 ve 8’inci sıraya alınması talebimiz var Genel Kuruldan.
Bunların gerekçelerini izah etti
arkadaşlarımız, ama, ben, özellikle Milletvekili Seçim Yasası’nın
10’uncu maddesinde yapılan değişiklikle ilgili süre açısından bir
kısıtlama olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi, Anayasa’mızın
ilgili maddesini değiştirerek milletvekili seçilme yaşını otuzdan
yirmi beşe indirdik. Ancak, bu değişikliğin akim kalmaması için Milletvekili
Seçimi Yasası’ndaki bu hususu düzenleyen 10’uncu maddedeki otuz
yaş ibaresinin de yirmi beş olarak değiştirilmesi lazım ve bu da oldukça
sınırlı bir süreye tabi olduğundan Genel Kurula kırk sekiz saat
geçmeden görüşülmesi yönünde bir öneri getirdik. Vakıflar Yasası,
zaten dünden itibaren -öncekisinde de- Genel Kurul gündemine inmiş
ve Genel Kurulun bilgisi dahilinde olan bir tasarı.
Arkadaşlar, 1243 ve 1245 sayılı 2
adet sözleşme de, Türkiye’de yapılacak olan 2 tane uluslararası toplantı
öncesinde Türkiye’nin bu sözleşmeleri onaylayan bir ülke olarak
toplantıya girmesinin önemi açısından gerekliydi, bunun için huzurlarınıza
getirdik.
Ben Grup önerimizin desteklenmesini
Genel Kuruldan arz ediyorum, ama Sayın Aksöz’ün bir iki eleştirisine
de cevap vermek istiyorum. O da şudur: Türkiye Büyük Millet Meclisini
sadece Genel Kuruldan ibaret olarak algılamak doğru bir algılama
değil. “Efendim, 355 milletvekiliniz var, bunları burada hazır edeceksiniz”,
doğru. Bu Parlamento sadece Genel Kurul çalışması yapmıyor ki arkadaşlar.
16 tane ihtisas komisyonumuz var.
YILMAZ KAYA (İzmir) – O zaman saatini
de ona göre belirleyeceksiniz.
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şu anda
parti görevlerimiz var, şu anda bizim Partinin Merkez Karar Yönetim
Kurulu toplantısında en az 30-35 civarında arkadaşımız var. Ayrıca,
birtakım komisyonlarda, yurt içi, yurt dışı, Avrupa Parlamentosunda,
Avrupa Konseyinde temsil noktasında olan arkadaşlarımız var. Dolayısıyla,
Parlamentonun dışarıya karşı zayıf görüntü altında gösterilmesi
gayreti, bu Parlamentoya yapılacak bir iyilik değil değerli milletvekilleri.
Biz sadece burada çalışan insanlar değiliz ki. Milletvekillerimiz
halkla ilişkiler binasında seçim bölgelerinden gelen seçmenleriyle
yoğun bir çalışma yapıyorlar, artı, komisyonlarda gayretleri var,
parti görevleri var. Dolayısıyla, milletvekillerimize bu yönde
yapılan eleştirileri ben doğru bulmadığımı ifade ediyorum.
Onun dışında biz, dün, perşembe günkü
çalışma saatini 13.00-22.00 olarak öngörmüştük, bugün 13.00-18.00 olarak
öngördük, “Niye değişti?” diye soruyor.
Değerli arkadaşlar, iktidar-muhalefet
birçok milletvekili arkadaşımız bayramdan önceki son çalışma günü
olduğundan bahisle, yarın akşamdan sonra mesai yapılmaması yönünde
bizden ricada bulundular.
YILMAZ KAYA (İzmir) – Dün bulunmadılar
bugün mü bulundular?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Biz de
milletvekillerimize olan saygımızdan dolayı, milletvekillerimizden
gelen talep doğrultusunda perşembe günkü çalışmayı 18.00’le sınırlamayı
uygun gördük ve teklifimizi bu yönde getirdik. Bu da buraya olan saygımızdan
kaynaklanıyor.
İZZET ÇETİN (Kocaeli) – Öbürü
19.00 diyor.18.00 mi 19.00 mu?
SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bir husus
daha var, o da: Meclis gündeminde bir Danışma Kurulu önerisi olduğunu
-ikinci sayfada- söyledi Sayın Aksöz. Doğrudur. Burada, sözlü sorular
salı, çarşamba, ama denetim konuları salı günü olur.
Şimdi, bugün, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup önerisine baktığınız zaman, bir denetim konusu var araştırma
komisyonu kurulmasıyla ilgili. Normalde, bu Danışma Kurulu kararına
göre, Cumhuriyet Halk Partisinin bugün bu öneriyi getirmemesi lazımdı
Sayın Aksöz. Bu Danışma Kurulu önerisine aykırı olarak siz öneri
getirdiniz. Dolayısıyla, bunlar ihtiyaca göre değişebilmeli.
Değişmeyen tek şey değişimdir. Günün ihtiyaçlarına göre, gelen taleplere
göre değiştirme yapmak, değişiklik göstermek bir zafiyet değildir
diye düşünüyorum.
Bir de, bu Parlamento 22’nci Dönem
Parlamento değerli arkadaşlar. Zaman zaman bu kürsüden istatistikler
verdik, birtakım rakamları konuştuk. Lütfen, kendinize, kendimize
haksızlık etmeyelim. Gerek sözlü sorular noktasında gerek yazılı
sorular noktasında gerek denetim konularında, 15’inci Dönemden
başlayın, 15, 16, 17, 18… 22’nci Döneme kadar Parlamentolar arasında
en çok denetim yapan, en çok denetime önem veren bir Parlamentodur
22’nci Dönem. Yeterli olmayabilir, bunun yeterli olmadığı şeklinde
eleştiriler yapılabilir, eleştiriye açığız. Ama, kendimize haksızlık
etmeyelim. Son dönemlerde bu Meclisin gördüğü en çok denetime önem
veren Parlamento, 22’nci Dönem Parlamentosudur, sizlersiniz değerli
arkadaşlar.
Dolayısıyla, ben bu düzeltmelerden
sonra AK Parti Grubu önerisine desteklerinizi bekliyor, Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın
Ergin.
Öneriyi…
III.-
YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili
ayağa kalktı)
HALUK KOÇ (Samsun) – Başkan, yoklama
yapılmasını talep ediyoruz.
BAŞKAN – …oylarınıza sunuyorum.
Sayın milletvekilleri, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup önerisi üzerindeki oylama sırasında, Cumhuriyet
Halk Partisi tarafından yoklama talebi vardır.
Şimdi, bu talebi yerine getireceğim.
Ancak, yoklama talebini işleme koyabilmem için, ayakta olup yoklama
talep eden milletvekillerinin sayısının 20 olup olmadığını tespit
edeceğim.
İsimleri tutanağa geçireceğimden,
ayaktaki her milletvekilinin sırasıyla isimlerini söylemelerini
rica ediyorum.
Sayın Aslanoğlu, Sayın Yücesan,
Sayın Ören, Sayın Koç, Sayın Aksöz, Sayın Emek, Sayın Kaya, Sayın Çilingir,
Sayın Meral, Sayın Ercenk, Sayın Çetin, Sayın Diren, Sayın Gün, Sayın
Kesimoğlu, Sayın Oksal, Sayın Ünlütepe, Sayın Küçükaşık, Sayın Ekmekcioğlu,
Sayın Sözen, Sayın Özkan.
20 kişi tamamlanmıştır.
Şimdi, yoklama için beş dakika süre
veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin, yoklama için elektronik
cihaza girmemelerini rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
toplantı yeter sayısı vardır.
VI.-
ÖNERİLER (Devam)
A)
SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
2.-
Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi
ile 1239 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine ilişkin
AK Parti Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar
gereğince, 1239 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülecektir.
Bu tasarının her bir maddesi için,
milletvekillerinin talebi üzerine söz kaydı yapılmıştır. Ancak,
alınan karar gereğince, tasarı bölümler halinde görüşüleceğinden,
daha önce maddeler üzerinde alınan sözler işleme konulamayacaktır.
Tasarı’nın bölümleri üzerinde şahısları adına söz isteyen milletvekillerine
istem sırasına göre söz verilecektir.
Bilgilerinize sunulur.
Sayın Ören ve Sayın Erkal, sataşma
nedeniyle verdiğiniz dilekçeler incelendi, tutanaklar getirildi.
Ancak, incelenen tutanaklarda herhangi bir sataşma görülmediği
için söz verilememektedir.
Sayın milletvekilleri, birleşime
5 dakika veriyorum.
Kapanma Saati:
17.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma saati:
17.19
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale), Mehmet DANİŞ (Çanakkale)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Çalışmalarımıza
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Cumhurbaşkanlığının
1 tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER
1.-
26.9.2006 tarihli ve 5545 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 1
maddesinin, bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderildiğine
ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi (3/1141)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İLGİ:
27.09.2006 günlü, A.01.0.GNS.0.10.00.02-19786/50164 sayılı yazınız.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 26.09.2006 gününde kabul edilen
5545 sayılı “Özel Öğretim Kurumları Kanunu” incelenmiştir.
Yasa’nın
12. maddesinin ikinci fıkrasında,
“Bakanlık,
kurumlardan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri çerçevesinde
hizmet satın alabilir.”,
düzenlemesine
yer verilmiştir.
Düzenleme
ile, Millî Eğitim Bakanlığı’na, özel öğretim kurumlarında, hizmet satınalınması
yoluyla öğrenci okutma yetkisi verilmekte ve böylece özel öğretim
kurumlarına Devlet bütçesinden kaynak aktarma olanağı sağlanmaktadır.
Daha
önce, 4967 sayılı Yasa’nın 1. maddesinde öngörülen, maddi olanaklardan
yoksun başarılı öğrencilerin, ücreti Millî Eğitim Bakanlığı’nca
karşılanmak üzere özel öğretim kurumlarında öğrenim görmelerinin
sağlanabileceğine ilişkin kural, Anayasa’ya ve kamu yararına uygun
görülmeyerek, yeniden görüşülmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne
geri gönderilmişti.
Bu
kez, 5545 sayılı Yasa’nın 12. maddesinde, daha önce yalnızca maddi
olanaklardan yoksun başarılı öğrenciler için öngörülen Devlet kaynakları
kullanılarak özel okullarda okutulma olanağı, kapsam çok genişletilerek,
tüm öğrencileri içerecek biçimde yeniden getirilmektedir.
a-
Çağdaş yönetim anlayışında devletin temel işlevlerine çekilmesi
gerektiği savunulurken, temel görevler adalet, savunma, eğitim ve
sağlık olarak sayılmakta, ülke olanaklarının bu alanlara özgülenmesiyle
başarının yakalanacağı vurgulanmaktadır.
Özellikle
eğitim konusunda başarılı olamayan ülkelerin geleceklerini tehlikeye
atacakları kuşkusuzdur. Çünkü eğitim, diğer tüm başarıların temelini,
altyapısını ve kaynağını oluşturmaktadır.
Çocuklarımızın,
ülkemizin gerçekleri ve gereksinimleri yönünde, gelişen ve değişen
dünya gereklerine uygun çağdaş bir eğitim ortamı içinde yetiştirilmesi
çağdaş uygarlığı yakalamanın zorunlu koşuludur.
Anayasa’nın
çağdaş bir eğitim ve öğrenimi öngören 42. maddesinde,
-
Kimsenin eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı,
-
Eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş
bilim ve eğitim esaslarına göre, Devlet’in gözetim ve denetimi altında
yapılacağı,
-
Eğitim ve öğretim özgürlüğünün Anayasa’ya sadakat borcunu ortadan
kaldırmayacağı,
-
İlköğretimin, kız ve erkek tüm yurttaşlar için zorunlu ve Devlet okullarında
parasız olacağı,
-
Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esasların, Devlet
okullarıyla erişilmek istenen düzeye uygun biçimde yasayla düzenleneceği,
-
Devlet’in, maddi olanaklardan yoksun başarılı öğrencilerin öğrenimlerini
sürdürebilmeleri amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımları
yapacağı,
belirtilmiştir.
Anayasa’da,
eğitim ve öğretim, birey yönünden hak olarak tanınırken, Devlet’in
de başta gelen ödevlerinden sayılmıştır.
Devlet’in
bu ödevleri yerine getirmesinin yolu, kuşkusuz, Atatürk ilke ve
devrimleri doğrultusunda, aklın egemenliğine dayanan, çağdaş eğitim
ve öğretim kurumları oluşturması, varolanları geliştirmesidir.
Eğitim ve öğretim hizmetlerine, Devlet’çe önemli ağırlık verilmesi,
çağın ve Anayasa’nın gereğidir.
Yasa’nın
12. maddesinin ikinci fıkrasıyla getirilen, hizmet satınalınması
yöntemiyle öğrencilerin, karşılığı Devlet bütçesinden ödenmek
üzere özel eğitim kurumlarında okutulmasına ilişkin düzenleme,
Devlet’in temel görevinin, hizmet satınalma yoluyla özel eğitim kurumlarına
devredilmesi anlamını taşımaktadır.
Oysa,
Anayasa’nın 42. maddesinde, Devlet’in önemli temel görevleri arasında
yer verilen eğitim hizmetini, özel eğitim kurumlarından hizmet satınalarak
yürütmesine olanak sağlayan bir düzenleme bulunmamaktadır.
b-
Anayasa’nın 42. maddesinin yedinci fıkrasında, Devlet’in, maddi olanaktan
yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri
amacıyla burslar ve başka yollarla gerekli yardımı yapacağı belirtilmiştir.
Bu
kuralda öngörülen yardımlar, öğrencilere yönelik parasız yatılılık,
burs ve kredi gibi yardımlarla sosyal yardımlara ilişkindir. Görüldüğü
gibi Anayasa’da, özel eğitim kurumlarına Devlet bütçesinden kaynak
aktarılması öngörülmemiştir.
Oysa,
öğrencilerin, hizmet satınalınması yoluyla özel eğitim kurumlarında
okutulması, öğrencilere eğitim olanağı sunulmasının yanında
özel okullara Devlet bütçesinden kaynak aktarılması sonucunu doğuracaktır.
Ayrıca,
özel eğitim kurumlarının kurulma amaçlarından biri, eğitim hizmetinden
yararlananların öğretim giderlerini üstlenip, Devlet bütçesini
rahatlatmaktır ki, özel okullara kaynak aktarılması bu amaçla da
bağdaşmamaktadır.
c-
Anayasa’nın 42. maddesinin gerekçesinde, Devlet’e, maddi olanaktan
yoksun başarılı öğrencilere burslar ve başka yollarla gerekli yardımı
yapma ödevinin yüklendiği sekizinci fıkranın amacının, Devlet dışında
burs vermeyi meslek edinmiş çeşitli hukuksal yapıdaki kuruluşların
gençler üzerindeki olumsuz etkilerinin önlenmesi olduğu vurgulanmıştır.
Öğrencilerin,
hizmet satınalınması yoluyla özel eğitim kurumlarında Devlet olanakları
ile okutulması, bu amaca da uygun düşmemektedir.
Ülkemizde
eğitim kalitesini ve çağdaşlığını kanıtlamış kimi özel okullara
ilginin büyük olduğu, giriş sınavının ardından çok kısa sürede
kontenjanlarını doldurdukları bilinen bir gerçektir.
Bu
okullarda, hizmet satınalma yöntemiyle öğrenci okutulması olanağı
bulunmadığına göre, öğrencilerin, kontenjanlarını dolduramayan,
kimi çevrelerce değişik amaçlarla kurulmuş özel okullara gönderilmesi
kaçınılmazdır. Bu durum, bir yandan, bu özel okulların Devlet kaynaklarıyla
desteklenmesi, öte yandan da lâik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti
niteliklerine uygun olmayan düşünce yapısına sahip insanların
yetiştirilmesi anlamına gelmektedir.
Devlet’in
eğitim alanındaki temel ödevi, Devlet okullarının düzeyini özel
okullara örnek oluşturacak biçimde yükseltmek ve bu okulları tam kapasite
ile çalışabilecek duruma getirmektir.
Devlet
okullarının fiziki koşullarını ve eğitim kalitesini iyileştirmek
için yeterli ödenek bulunmadığı yönündeki tartışmalar güncelliğini
korurken ve bu okullarda büyük ölçüde kapasite açığı varken, Devlet’in
sınırlı parasal kaynağının kimi özel okulların desteklenmesi amacıyla
bu okullara aktarılması kamu yararı yönünden de uygun değildir.
Yayımlanması
yukarıda açıklanan gerekçelerle uygun görülmeyen 5545 sayılı
“Özel Öğretim Kurumları Kanunu”, 12. maddesinin Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nce bir kez daha görüşülmesi için, Anayasa’nın değişik 89 ve
104. maddeleri uyarınca ilişikte geri gönderilmiştir.
Ahmet
Necdet Sezer
Cumhurbaşkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
1 tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım.
2.-
Finlandiya Parlamentosu İstihdam ve Eşitlik Komitesinin Helsinki’de
yapacağı toplantıya Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un katılacaklarına ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1142)
17
Ekim 2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Finlandiya Parlamentosu, İstihdam
ve Eşitlik Komitesi 31 Ekim-1 Kasım 2006 tarihleri arasında Helsinki’de
bir toplantı düzenleyecektir. Söz konusu toplantıya Gaziantep
Milletvekili Fatma Şahin ve Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur
katılacaklardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin
Dış İlişkilerin Düzenlenmesi Hakkındaki 3620 Sayılı Kanun’un 11.
Maddesi (Araverme ve Tatilde Uygulanacak Usul) gereğince Genel Kurul’un
bilgilerine sunulur.
İsmail
Alptekin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Vekili
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Komisyonlardan istifa önergeleri
vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
3.-
Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın, Millî Savunma Komisyonu üyeliğinden
çekildiğine ilişkin önergesi (4/406)
TBMM
Başkanlığına
Millî Savunma Komisyonu üyeliğimden
istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Faruk
Koca
Ankara
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
4.-
İstanbul Milletvekili Halide İncekara’nın, İnsan Hakları Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/407)
TBMM
Başkanlığına
İnsan Hakları Komisyonu üyeliğimden
istifa ediyorum.
Gereğini arz ederim.
Halide
İncekara
İstanbul
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin 1 önerge vardır, okutuyorum:
C)
GENSORU, GENEL GÖRÜŞME, MECLİS SORUŞTURMASI VE MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 21 milletvekilinin,
kayısı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/384)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Yıllardır ülkemizin ekonomisi
için önemli miktarda döviz girdisi sağlayan kayısı ürünü son dört
yılda uygulanan olumsuz politikalarla ülkemiz son dört yılda yaklaşık
200 milyon dolarlık kaynak kaybına uğramış, dünya kuru kayısı piyasasının
% 90’ına sahip olan ülkemiz, yurt dışındaki kayısı ithalatçılarının
insafına terk edilmiş ve fiyatlar yurt dışındaki birkaç alıcı tarafından
tespit edilmeye başlanmıştır. Yıllardır 2500-3000 $ arasında oluşan
bir ton kayısı fiyatları son yıllarda 1200-1500 $ arasında oluşmakta
ve ton başına minimum 1000 $’lık fiyat düşüşüne hep seyirci kalınmıştır.
Uygulanan plansız ve programsız
yöntemlerle ülkemizin yüksek miktardaki döviz kaybı, kayısı üreticilerinin
maliyetlerini karşılayamaz duruma düşürmüştür.
Ayrıca, 2004 ve 2006 yıllarında yaşanan
‘DON’ olayları rekoltenin % 50’lik kısmının yok olmasına karşın dünya
piyasalarında fiyatlar yükselmesine karşın ülkemizdeki yanlış
politikalar nedeniyle fiyatlar sürekli düşüş göstermiş ve kayısı
üreticisi perişan edilmiştir.
Ayrıca, son iki yılda yaşanan
‘DON’ olaylarında yapılan hasar tespitleri objektif olarak yapılmadığından,
iki sezon tüm ürününü kayıp eden kayısı üreticisi perişan edilmiştir.
2006 Nisan’da yaşanan ‘don’ olayı üzerinden 7 ay geçmesine karşı, Hükümet
tarafından hasar tespitleri daha henüz yapılmamıştır. Yine, 2004
yılında yaşanan ‘don’ olayı nedeniyle afet fonundan bazı ürünlere
ödeme yapılmasına karşın, kayısı üreticisi % 70 oranında üretim
kaybına uğramasına karşın subjektif bir kararla 2004 yılında afet
fonu dışında bırakılmıştır.
2006 yılında yaşanan don olayı nedeniyle
Sayın Başbakanın söz verdiği 35 trilyon TL’nin bugüne kadar hiçbir
şekilde kayısı üreticisine yansıtılmadığı ve akıbetinin ne olacağının
da belirsizliğini koruduğu açıkça görülmektedir.
Bu konu ile ilgili olarak Anayasa’mızın
98’inci ve İçtüzüğümüzün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ediyoruz.
1- Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
2- Muharrem Kılıç (Malatya)
3- Atila Emek (Antalya)
4- Hüseyin Bayındır (Kırşehir)
5- Canan Arıtman (İzmir)
6- Osman Özcan (Antalya)
7- Atilla Kart (Konya)
8- Halil Tiryaki (Kırıkkale)
9- Hasan Güyüldar (Tunceli)
10- Ali Kemal Deveciler (Balıkesir)
11- Ahmet Yılmazkaya (Gaziantep)
12- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13- Harun Akın (Zonguldak)
14- Ahmet Küçük (Çanakkale)
15- Şefik Zengin (Mersin)
16- Ali Cumhur Yaka (Muğla)
17- Yılmaz Kaya (İzmir)
18- İzzet Çetin (Kocaeli)
19- Hasan Ören (Manisa)
20- Ufuk Özkan (Manisa)
21- A. İsmet Çanakcı (Ankara)
22- Mustafa Gazalcı (Denizli)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemde yerini alacak ve
Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşme, sırası
geldiğinde yapılacaktır.
Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığının
İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi uyarınca verilmiş bir tezkeresi vardır,
okutuyorum:
B)
TEZKERELER VE ÖNERGELER (Devam)
5.-
TBMM Başkanlığınca, esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler Komisyonuna havale edilmiş olan, Uşak Milletvekili
Alim Tunç ve 6 milletvekilinin, Yerel Yönetim Kuruluşlarına Bağlı
Hastanelerde Döner Sermaye Kurulması Hakkında Kanun Teklifi’nin
(2/834) amaç ve içerik açısından, esas komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmesine ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı tezkeresi
(3/1143)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Başkanlığınızca, 30/06/2006 tarihinde
esas Komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna
havale edilen 2/834 esas nolu “Uşak Milletvekili Alim Tunç ve 6 Milletvekili’nin;
Yerel Yönetim Kuruluşlarına Bağlı Hastanelerde Döner Sermaye Kurulması
Hakkında Kanun Teklifi”nin amaç ve içerik açısından esas komisyon olarak
Komisyonumuzda görüşülmesi uygun görülmüştür.
Bu nedenle, 2/834 esas numaralı Kanun
Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesi gereğince esas komisyon olarak
Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilmesini arz ederim.
Sait
Açba
Afyonkarahisar
Plan
ve Bütçe Komisyonu Başkanı
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
okunmuş bulunan tezkeredeki Plan ve Bütçe Komisyonunun talebi,
Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunca da uygun bulunduğundan,
bu istem, İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca
Başkanlığımızca yerine getirilmiştir.
Bilgilerinize sunulmuştur.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının
bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.
6.-
Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı
Peter Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Brüksel’de
yapılacak olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri Yönetim
Kurulu Kurucu Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1144)
16
Ekim 2006
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Avrupa Kıtası Habitat Global Parlamenterleri
Bölgesel Konsey Başkanı Peter Götz tarafından gönderilen davet mektubunda,
20 Ekim 2006 tarihinde Brüksel’de yapılacak olan Habitat düzeyinde
Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu
Kurucu Toplantısı’na Malatya Milletvekili, TBMM Çevre Komisyonu
Başkanı Münir Erkal ismen davet edilmektedir.
Söz konusu davete icabet edilmesi
hususu “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkileri’nin Düzenlenmesi
Hakkındaki 3620 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi” uyarınca Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur.
Bülent
Arınç
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler…
HALUK KOÇ (Samsun) – Karar yeter sayısının
aranmasını istiyorum Sa-yın Başkan.
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Sayın milletvekilleri, birleşime
20.15’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati:
17.34
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.18
BAŞKAN: Başkan
Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:
Mehmet DANİŞ (Çanakkale), Ahmet KÜÇÜK (Çanakkale)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 9’uncu
Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
IV.— BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) TEZKERELER
VE ÖNERGELER (Devam)
6.- Avrupa
Kıtası Habitat Global Parlamenterleri Bölgesel Konsey Başkanı Peter
Götz’ün TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Münir Erkal'ı, Brüksel’de yapılacak
olan Habitat-Avrupa Kıtası Küresel Parlamenterleri Yönetim Kurulu
Kurucu Toplantısına davetine icabetine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1144) (Devam)
BAŞKAN
– Meclis Başkanlığının tezkeresinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunup karar
yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter
sayısı vardır, tezkere kabul edilmiştir.
Gündemin
“Seçim” kısmına geçiyoruz.
VII.- SEÇİMLER
A) KOMİSYONLARDA
AÇIK BULUNAN ÜYELİKLERE SEÇİM
1.- Dilekçe,
Millî Savunma ve İçişleri Komisyonlarında açık bulunan üyeliklere
seçim
BAŞKAN
– Dilekçe Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi
Grubuna düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Faruk Koca aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Millî
Savunma Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna
düşen 1 üyelik için Ankara Milletvekili Telat Karapınar aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İçişleri
Komisyonunda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen
1 üyelik için Kilis Milletvekili Veli Kaya aday gösterilmiştir.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER
1.- Çanakkale
Milletvekilleri Mehmet Daniş ve İbrahim Köşdere’nin, Gelibolu Yarımadası
Tarihî Millî Parkı Kanununa Geçici Bir Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (Kamu İhale Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi) ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/212) (S. Sayısı: 305)
BAŞKAN
– 1’inci sırada yer alan kanun teklifinin geri alınan maddeleriyle
ilgili komisyon raporu gelmediğinden teklifin görüşmelerini erteliyoruz.
2’nci
sırada yer alan, Bazı Kamu Alacaklarının Tahsil ve Terkinine ilişkin
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Kamu
Alacaklarının Tahsil ve Terkinine İlişkin Kanun Tasarısı ile Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/1030) (S. Sayısı: 904)
BAŞKAN
– Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sırada yer alan, Tohumculuk Kanunu Tasarısı ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Tohumculuk
Kanunu Tasarı ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (1/822) (S. Sayısı: 662)
BAŞKAN
– Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına
Yönelik Yardım Sağlanmasının Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine
İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti
Arasında Yayılmanın Önlenmesi Amaçlarına Yönelik Yardım Sağlanmasının
Kolaylaştırılması İçin İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1115) (S. Sayısı: 1147)
BAŞKAN
– Komisyon?.. Yok.
Ertelenmiştir.
5’inci
sıraya alınan, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin,
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
5.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet?.. Yerinde.
Komisyon
Raporu 1246 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklif’in
tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Oya
Araslı.
Buyurun
Sayın Araslı. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA OYA ARASLI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
1246 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum ve sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz Kanun Teklifi, Milletvekili Seçimi
Kanunu’nda milletvekili seçilme yaşını yirmi beşe indiren bir değişiklik
getirmektedir. Hepinizin anımsayacağı gibi, geçtiğimiz hafta,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, seçilme yaşını yirmi beşe indiren
bir kanun değişikliği yaptık. Bu kanun değişikliği, Cumhurbaşkanımız
tarafından yayımlandı ve yürürlüğe girdi. Şu anda Milletvekili
Seçimi Kanunu’nun ilgili maddesiyle Anayasa arasında bir uyumsuzluk
var. Milletvekili Seçimi Kanunu’nda seçilme yaşı otuz, ama, Anayasa’mızda
yirmi beşe indirilmiş durumda. İşte, bu Kanun Teklifi, öncelikle,
Milletvekili Seçimi Kanunu ile Anayasa arasında uyumu kurmaya yönelik
bir Kanun Teklifi.
(x) 1246 S. Sayılı Basmayazı tutanağa
eklidir.
Diğer
yandan, tartışmalar sırasında da ortaya çıktığı gibi, hepimizin
arzusu olan, gençleri siyasete bir an önce katmaya yönelik arzumuzu
yasa düzeyinde de gerçekleştiren bir Kanun Teklifi. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, bu Kanun Teklifi karşısında tavrımız olumlu.
Ancak, diyoruz ki, keşke, bu Anayasa değişikliği de, bu Kanun değişikliği
de çok daha önce olabilseydi.
Geçen
hafta da üzerinde durdum. İki kere Anayasa değişikliği imkânı elimize
geçti bu Yüce Meclisin çatısı altında. İlk önce, 2002 yılında, Anayasa’nın
76’ncı maddesinde yapılan değişiklik münasebetiyle, 23/12/2002 tarihinde
verilmiş ve 24/12/2002 tarihinde, şu çatının altında görüşülmüş olan
bir öneri var, Anayasa değişikliğine ilişkin kanun üzerinde. Bu öneri,
Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri tarafından yapılmış; seçilme
yaşının yirmi beşe indirilmesine yönelik.
Ama,
Mecliste oylamaya açıldığı zaman, Adalet ve Kalkınma Partisinin
olumsuz oylarıyla bu Teklif reddediliyor ve 2002’de milletvekili
seçilme yaşını yirmi beşe indirmeyi bu olumsuz oylarla kaybetmiş
bulunuyoruz ve bu Kanun Teklifi üzerinde, Anayasa Komisyonu Başkanı,
meslektaşım Sayın Burhan Kuzu’nun bir mütalaası var. Bu mütalaada
deniliyor ki: “Evet, birtakım Avrupa ülkelerinde, yabancı ülkelerde
seçmen yaşı bizden daha düşük. Otuzun altında, hatta, on sekizin bile
seçilme yaşı olarak gösterildiğine ilişkin birtakım örnekler var
elimizde.” Ama, seçilme yaşı düşürülürken bu ülkelerde bir başka
olay daha var: İkinci Meclis, yaşı daha ileri olanların yer aldığı
ikinci Meclis. Sayın Kuzu: “Bizim ülkemizde böyle bir çözüm önerisi
tartışılmadan seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesini, daha
üzerinde gereğince görüş oluşturulmamış bir girişim olarak mütalaa
ediyorum ve katılmıyorum.” diyor. Anayasa Komisyonu Başkanı bu nedenle
katılmıyor bu Teklif’e. Diğer taraftan, Bakanlık düzeyinde de bu
Teklif’e, henüz daha yeteri kadar tartışılma yapılmadığı için, katılınmadığını
görüyoruz. Ve oylamada da, Adalet ve Kalkınma Partisinin oylarıyla
seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesi reddediliyor.
Daha
sonra, bu Teklif’i, Adalet ve Kalkınma Partisi -geçen hafta da üzerinde
durduğum gibi- bir Anayasa değişikliği münasebetiyle gündeme getiriyor,
ormanlarla ilgili Anayasa’nın 169 ve 170’inci maddelerine ilişkin
değişiklik teklifiyle birlikte getiriyor. Cumhuriyet Halk Partisinin
seçilme yaşını indirmeye yatkın olduğu, hevesli olduğu fark ediliyor.
Ama, Cumhuriyet Halk Partisi, ormanla ilgili düzenlemelere karşı.
İşte, Cumhuriyet Halk Partisinin oyunu ormanla ilgili düzenlemeler
lehine çevirebilmek için bir çektirici olarak Teklif’e bu hüküm konuluyor.
Ama, Cumhuriyet Halk Partisi yirmi beş yaşa “olur” diyor, fakat teklifin
tümünü olumlu oylarıyla karşılamıyor. Bu nedenle, o zaman da gerçekleşemiyor.
Daha sonra, bu Anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı tarafından ikinci
kere görüşülmek üzere Meclise gönderiliyor ve görüşülmüyor.
Geçen
hafta gerçekleştirdiğimiz, bu konuda üçüncü girişimdi ve mutluluk
verici bir olay ki, üçüncü girişimde, gençlerimizi bir an önce siyasete
seslerini yansıtmak imkânıyla donatacak olan bu değişiklik gerçekleştirilebildi.
Ama, diyorum ki ben, keşke bu, daha önce anayasal düzeyde gerçekleşebilseydi,
keşke, daha önce anayasal düzeyde gerçekleştirebildiğimiz bir değişikliği,
yasal düzeye de yansıtabilmiş olsaydık. Çünkü, bu yaptığımız değişikliğin
seçime ne kadar yetişebileceğini, seçimde, önümüzdeki seçimde
ne kadar kullanılmaya elverişli olabileceğini bilebilmek imkânımız
yok. Çünkü, seçim kanunlarında yapılan değişiklikler bir yıl, en erken
bir yıl geçtikten sonra yapılan seçimlere uygulanabiliyor. Böyle
bir zaman daralmasıyla karşı karşıyayız. Bunu, yaşamamamız gerekirdi.
Ama,
ben bunu, Adalet ve Kalkınma Partisinin çok programlı olmayan Meclis
çalışmalarının bir eseri olarak görüyorum. Bugün, burada, pek çok
arkadaşım dile getirdi. Değerli arkadaşlarım, yasama çalışmaları,
en fazla programlı, planlı yerine getirilmesi gereken çalışmalar;
hatta, bir yıl önceden, bir yıl sonra, hangi gün, hangi yasayı görüşeceğimizi
bile bilmeliyiz. Elbette ki, çok olağanüstü olaylar münasebetiyle
birtakım değişiklikler olabilir ama, Meclis, her gün programını yeniden
yapıp çalışan bir organ durumunda da olmamalı. Çünkü, bu, günlük yapılan
programlar, milletvekilinin Meclis çalışmalarına katkısını en
aza indirger, hatta, bu katkıya imkân bırakmaz. Milletvekili, yarın,
on beş gün sonra ne görüşeceğini bilecektir, önüne gelecek kanunla
ilgili araştırma yapacaktır, görüşlerine müracaat eden kişilerle
görüşecektir ve bu hazırlığın sonunda, donanımlı bir biçimde, burada,
gelip, konuşmalarıyla yasama sürecine katkıda bulunacaktır.
Bu, yapılmamıştır. Bunun bir örneğini de, yirmi beş yaş münasebetiyle,
bugün yaşıyoruz. Şu veya bu şekilde -yineleyeyim- yine de yirmi
beş yaşa seçilme imkânı tanıma girişimini fevkalade olumlu, olması
gereken bir girişim olarak tanımlıyoruz, çünkü, bu, Türkiye’nin ihtiyacıdır.
Türkiye, nüfusu genç olan bir ülkedir. Seçmenlerimizin sayısına
baktığımız zaman, bunun küçümsenemeyecek bir çoğunluğunun yirmi
ile otuz yaş arasındaki kuşaktan oluştuğunu görürüz. Seçerken nasıl
iradelerini oylarına yansıtıyorsa bu kuşak, yönetime ilişkin
iradelerini de, yasama bağlamında, şu Türkiye Büyük Millet Meclisinde
dile getirmek imkânını bulabilmelidir. Bu bizim genç kuşaklara karşı
görevimizdir. Onların siyasete en geniş ölçüde katılmasını sağlamak
zorundayız. Bugün bütün dünyada geçerli olan katılımcı demokrasi
ölçütlerinin içerisinde de bu ilke yer alıyor: Toplumu bütün katmanlarıyla,
en geniş biçimde siyasete katabilmek. Bu katmanlardan birisi de
gençler. Onları da seçmen olarak ve milletvekili olarak siyasete
katmasını bilebilmeliyiz. Biraz önce söylediğim gibi, bu, çağdaş,
katılımcı demokrasinin gereği.
Genç,
enerjisiyle, dünya bakışıyla geleceğine yön verirken şu çatının
altında, ondan daha yaşlılar da deneyimleriyle, ihtiyatlarıyla
bu yasama işlevinin daha sağlıklı bir biçimde yerine getirilmesini
sağlayacaklar. Gencin enerjisi, geleceğe umut dolu bakışı, yaşlının
deneyimi, ihtiyatı bir araya gelecek ve çok daha, ihtiyaca yanıt
veren, sağlıklı yasalar yapmak imkânını bulabileceğiz.
Ancak,
burada şunu ifade etmek istiyorum: Seçilme yaşını yirmi beşe indirmekle,
acaba, biz gençlerimize toplumumuzda tüm görevlerimizi yerine
getirebildik mi? Öyle zannediyorum ki, buna olumlu yanıt verebilmek
fevkalade zor. Gençler milletvekili seçilebilecekler yirmi beş
yaşında, ama gençlerin tek sorunu bu mu veya birtakım başka sorunlar
çözülmeden yirmi beş yaşında Parlamentoya adımını atan gençten beklediğimiz
katkıyı alabilecek miyiz?
Gençlerin
çözülmeyen sorunlarından birisi eğitim. Gence iyi eğitim vermek
mecburiyetindeyiz bu sorunu çözebilmek için ve aynı zamanda, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde ondan sağlıklı bir katkı alabilmek için de
bunu gerçekleştirmek zorundayız.
Ama,
şu Türkiye’nin görüntüsüne bakın: Geçen hafta arkadaşlarımız birtakım
ders kitaplarından alıntılar yaptılar. Çocuklarımıza ne öğretiyoruz
diye kendime sormak ihtiyacını duydum. Nerede söylendiği, nereden
geldiği, çocuğa ne gibi katkıda bulunacağı -doğrusu- belli olmayan
birtakım tekerlemelerle dolu ders kitapları millî eğitimde eğitim
malzemesi olarak kullanılabiliyor Türkiye’de. Böyle bir eğitimden
çağdaş dünyanın beklediği düzeye ulaşmayı umabilir miyiz? Çocuklarımıza
böyle bir eğitim ortamı hazırlamaya hakkımız var mı? Böyle bir eğitimden
geçirdiğimiz çocuklarımızdan sonra ne bekleyebiliriz? Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelip tekerlemelerle Türkiye’yi idare etmelerini
mi bekleyeceğiz? Onlara çok doğru düzgün eğitim vermek mecburiyetindeyiz.
Bakınız,
son yıllarda, son üç dört yılda Türkiye’nin matematikten aldığı puan
dünya ülkeleri arasında giderek arka sıralara düşmeye başladı.
Bu, bizim olmasını istediğimiz bir gelişim değil, olumsuz bir gelişim.
Çocuklarımızı dünya ülkeleri arasında birinciliği kazanacak
duruma getirmek mecburiyetindeyiz. Bu, onlara karşı borcumuz.
Yirmi beş yaşta milletvekili seçilmek imkânını eline vermekle her
şey bitmiyor.
Eğitimde
ne yapıyoruz çocuklarımızı? Özel okullara yönlendiriyoruz. Kontenjan
açıkları var Anadolu liselerinde, ama oraya nedense çocuklarımız
rahat rahat yerleştirilemiyor. Daha geçen hafta konuştuk bunları.
Eğitimde de bir özelleştirme anlayışı alabildiğine gidiyor. Çocuklarımızı
üniversite kapılarına yığan bir sistemi benimsemiş durumdayız
eğitim sistemi olarak. Ayırıyoruz mesleki eğitim ve üniversiteye
hazırlayıcı eğitim diye, ama sonra yollar arıyoruz, mesleki eğitimden
acaba tekrar nasıl üniversite kapısına çocuklarımızı yığabiliriz
diye ve bunu yaparken de hiçbir meslek beklentisi olmadan liseyi
bitirmiş, sadece ve sadece hedefi üniversiteye girmek olan çocuklarımızın
imkânlarına, mesleki okulları bitirmiş olanları ortak etmeye yöneliyoruz.
Bunlar, eğitimde bizi sağlıklı noktalara götürecek girişimler değil.
Ve
bir başka tehlike: Bugün basında birtakım bilgiler yer alıyor, Türkiye'de
tarikatların çocukların eğitimine nasıl müdahale ettiği, onları
sosyalleşmekten nasıl alıkoyduğuna ilişkin. “Tarikatın öğrettiği
bilgilerin dışında bilgiler öğrenmemeleri için, başlarına nöbetçi
gibi ağabeyler koyarız.” deniliyor veya koyulduğundan söz ediliyor
tarikatlar tarafından. “Kız arkadaş edinmemesine dikkat ederiz ve
o da daha sonra bu yola yönelmez.” diyor. Daha sonra, biz, bu çocuklarımızdan,
iş hayatındaki kızlara, kadınlara, çalışma dengi nazarıyla eşit
bir anlayışla bakmasını bekleyeceğiz. Bu eğitimden gelen çocuklar,
yarın öbür gün iş yaşamında karşılaştıkları kadınlara hangi nazarla
bakacaklar? Nasıl sosyalleşecekler? Cinsler arası eşitlik anlayışını
nasıl benimseyecekler? Ve tek pencereden dünyaya bakmaya alıştırıla
alıştırıla, nasıl bir çağdaş düzeye ulaşabilecekler? Bunları engellemek
lazım. Türkiye’nin içerisindeki bu tür gelişmelerin önüne set çekmedikçe,
biz, çocuklarımıza eğitim açısından gerekeni yaptığımızı söyleyemeyiz
gençlerimize.
Bir
başka sorun: İş. Politikaya atılacak genç insan, genç kızımız veya
delikanlımız yirmi beş yaşında. Neyle katılacak bu politik yaşama?
Politika, milletvekili seçilmek için masraf isteyen bir şey. En
azından, gidecek bir partiye, aday olabilmek için belli bir miktar
ödenti yapacak. Bu parayı nereden bulacak? Çocuklarımıza ayaklarının
üzerinde duracak, ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacak olanakları
sağlayamazsak, sağladığımız milletvekili seçilme imkânı kâğıt üstünde
kalmaya mahkûm olur. Ama, şu Türkiye’nin hâline bakın: Hepimizin kapılarını
gencecik insanlar çalıyor, kollarının altında diplomaları var,
koltuklarında, çok iyi öğrenim görmüşler. İş istiyorlar: Köşe dönücülük
yapalım demiyorlar; çalalım çırpalım, bize haksız yere kazanç sağlayın
demiyorlar. Sadece, çalışarak kazanmak üzere, bir iş imkânı sağlamamızı
istiyorlar; ama Türkiye’de iş yok. Çünkü, ”işsizlik sorununu çözeceğim”
vaadiyle iktidar olan Adalet ve Kalkınma Partisi, şu geride bıraktığımız
dört yıl içerisinde, gençlerimize iş imkânı hazırlayamadı. Her gün
sayıları daha artarak, Türkiye’deki işsizler ve özellikle işsiz
nüfus içerisindeki genç kesim bir çığ gibi artıyor. Çocuklarımız,
gençlerimiz evlerinde de huzurlu değiller. Çünkü her evde bir işsiz
var; her evde, aldığı para, ailenin geçim ihtiyaçlarına yetmeyen
bir çalışan var. İnsanlarımız güçlükler içerisinde yaşamlarını
sürdürmeye çalışıyorlar ve bu maddi imkânsızlıklar, maddi güçlükler
ailenin huzurunu zedeliyor ve gençlerimiz o huzursuz ortamlarda
hayatlarını kuracak bilgilerini edinmek için çabalıyorlar, bir
iş bulabilmek için çırpınıyorlar; hayatlarını kurabilmek için,
iyi bir şekilde kurabilmek için geleceğe olan umutlarını kaybetmemeye
çalışıyorlar. Bu gençlerimize yirmi beş yaşında milletvekili olabilmek
imkânı sağlamakla, onlara karşı yükümlülüklerimizi hiçbir şekilde
tam anlamıyla yerine getirebilmiş değiliz. Kendimizi öyle bir aldatma
içine hapsetmeyelim ve biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, iktidarının
beşinci yılına girmek üzere olduğumuz şu günlerde, “gençlerimize
iş, toplumumuza aş” vaadiyle işbaşına gelen Adalet ve Kalkınma Partisinden,
milletvekili seçilme yaşını yirmi beşe indirmenin yanı sıra,
gençlerimiz için bu sorunları çözmesini de bekliyoruz. Bu, ne kadar
gerçekleşebilir bir umuttur, bilmiyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OYA
ARASLI (Devamla) – Dört yıl bu doğrultuda en ufak bir adım atmamış
olan, bu sorunların üst üste, dağlar gibi yığılması karşısında duyarsız
kalmış olan bir iktidarın önümüzdeki bir yıl içerisinde bu sorunları
çözebileceğini ummak, bence, bizce hayalciliktir. Ama, gene de
bir yıl küçümsenemeyecek bir süredir. Bu doğrultuda atılacak her
adım, gençlerimizin geleceği için, onların geleceğine bir ışık tutmak,
bir aydınlık vermek anlamını taşır. Hiç değilse bu girişimlerin,
kalan vaktin azlığına çokluğuna bakılmadan yapılmasını, gerçekleştirilmesini
bekliyoruz.
Sayın
Başkan, ek süreniz için teşekkür ederim.
Saygılar
sunarım. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Araslı.
Tümü
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Mersin Milletvekili
Sayın Hüseyin Güler.
Buyurun.
(Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA HÜSEYİN GÜLER (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Grubum adına söz almış bulunuyorum;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
düşüncelerime başlamadan önce, bugün, Allah’ın rahmetine kavuşan
eski Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanı Sayın Doktor, “ablamız”
dediğimiz, yüreğimiz, canımız ve bugün de İskenderun’da defnedilen
Füsun Sayek ablamızın toprağı bol olsun diyoruz.
İkincisi
ise, Sayın Başbakana da buradan geçmiş olsun diliyoruz. Çünkü, bize
sağlıklı rakip arıyoruz da o yüzden.
Üçüncüsü,
birazdan da Galatasaray’ımıza da başarılar diliyoruz.
Evet,
böyle bir kanunun özüne baktığımızda, şekline baktığımızda… Anayasa
değişikliğinde fikirlerimizi açıkladık aslında sizlerle. Biz,
Anavatan olarak gençlerimize güveniyoruz. Gençlerimizin önündeki
tüm siyasi engellerin kaldırılması, hatta söz sahibi olması için
her türlü atılan olumlu adımların yanındayız. Ama, çok iyi biliyoruz
ki bu kanun Anayasaya uygunluk konusunda atılan bir adım gibi görünse
de, belki kısmet de olmayacak yasaların uygulanmasında, olağanüstü
bir erken genel seçim döneminde belki hayata da geçmeyecektir. Bugün
Türkiye’nin özlemi olan yasa… Özellikle siyasallaşmanın önünde her
türlü engeli kaldıralım derken bir şeyi göz ardı ediyoruz.
Bugün
insanlarımızın siyasetteki rekabet koşullarının eşit olmadığını
hepimiz çok iyi biliyoruz. Gerek Siyasi Partiler Kanununu gerek
Seçim Kanununu göz önüne aldığımızda bu gençlerimize umut vermekten
başka hiçbir yapılan bir kanun değil. Yani, hayatta uygulanabilirliği
mümkün değil ve sadece o gençlerimizin değerleri ve duyguları,
umutları, maalesef kullanılacak. Çok çarpıcı rakamlar var. Bugün,
öğrenim kavgasını veren 1,5 milyon genç insanımıza, gençlerimize
“Sen üniversiteye giremezsin, sen işe yaramazsın.” dediğimiz bir
ülkede, her geçen gün ülkede umutlarını yitiren, yarınlarından günübirlik
yaşayan, hatta bırakın yarınlarını, eve bile gitmeyi düşünemeyen
milyonlarca gencimize umuttan öteye gitmeyen bir kanun teklifi
var.
Yaklaşık
yüzde 70’i genç nüfus olan bu Türkiye’mizde, gençlerimizin siyaset
yapma önündeki, bir derece, şeklen varmış gibi görünen… Uyum yasası
içerisinde çıkan bu Kanun’un pratik hiçbir anlamı kalmayacaktır.
Evet, Siyasi Partiler Kanunu’nda siyaseti nasıl yaptığını iyi bilirsiniz…
Lider sultasının olduğu bir ülkede, gençlik ve kadın kollarının
teşkilatlarının dahi organize edilmediği bir siyasi partilerde
siyaset yapmanın ne kadar zorluğunu içinizdeki genç arkadaşlar
bildiği gibi ben de biliyorum.
Siyaset,
organik anlamda, sadece politika yapmak değil. Biz, siyaseti duyarlılık
olarak kabul ediyoruz, ülke sevdası olarak algılıyoruz. Bugün,
gençlerimizin yüzde 40’ı maalesef ülkede siyasetin hiçbir şeyi değiştiremeyecek
kadar reflekslerini yitirmiş, umutlarını yitirmiş ve dünyaya sadece
farklı arayışlar…
Evet,
Meclisin yanlarında konsolosluklar var, büyükelçilikler var. O kapıların
önlerinden geçiyorsunuz; her gün yüzlerce kuyruk, umutlarını Avrupa’da,
Amerika’da veya farklı ülkelerde arayan binlerce insanımız ve binlerce
gencimizle dolu. Gençlerimizin beyin göçünün olduğu bir ülkede
size buradan sormak istiyorum: Bu değişecek olan Kanun’un pratikteki,
yani içeriğinde hayata geçme olasılığı nedir? Hepiniz iyi biliyorsunuz
ki, gençlerimize söz hakkından çok susma hakkı, gençlerimize söz
hakkından çok sadece su içme hakkı… Yani, kısaca, bu Kanun’un da hayata
geçmesinde büyük aksaklıklar olacağını biliyoruz. Eğer, gerek Siyasi
Partiler Kanunu gerekse Seçim Kanunu’nu değiştirecek samimiyetiniz
varsa, lütfen, getirin; ona da “evet” diyelim; çünkü, bu, tek başına
bir anlam ifade etmez. Bu yüzden, siyasi partilerdeki oluşan oligarşi
ve hiyerarşiyi göz önünde bulundurduğumuzda, bir liderin iki dudağı
arasında olan bir seçim sürecinde, gerekse merkezî seçim veya ön seçimden
yoksun… Buyurun, en önemli unsurlardan biri ön seçim olsun, ama, onda
da yoksunuz. Yani, kendi Partinize bu yasayı getirdiniz ve biz de
olumlu, gençlerimize güvenerek olumlu katkıda bulunuyoruz; ama,
şunun altını net çiziyoruz: Bu yetersizdir. Hiçbir şekilde, bu Parlamento
içerisine, yaklaşık 6 milyon küsur gencimizi ilgilendiren bir nüfus
popülasyonuna baktığımızda, içinde ya bir kişi ya iki kişi… Sadece
önce vitrin diye yazılacak, arkasından barajlar konusu gelirse,
öyle tesadüfen seçilip gelecek.
Seçilebilecek
yerlerde gençlerimiz olmayacak. Seçilebilir yerlerdeki gençlerimizin
-ancak çok istisnai- ya siyaset babasından miras kalacak ya da olağanüstü
maddi varlığa sahip olacak; onun dışında seçilme şansı yok. Hepimiz
çok iyi biliyoruz.
Bugün
-çok enteresan bir şey- Kredi Yurtlar Kurumu, üniversite öğrencilerinin
harçlarına zam yapmış; çok sevindim. Herhâlde gençlerimiz bu finans
boyutunu buradan çözecek. 20 YTL zam yapılmış. Allah’tan korkun ya,
20 YTL… Gençlerimize bunu layık görüyorsunuz.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Öğrenci için iyi para. Sen hiç öğrenci olmadın herhalde?
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) – 40 YTL…
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Hiç fark etmez, 40 lira, 50 lira olsun. 150 lirayla
geçinebilir misiniz? Bir akşamlık yemek paranız değil 150 YTL. Oturun
şurada, üç kişiyle bir lokantaya gidin…
Haa,
biz… Geçmişimizin günahı, bugünkü başarısızlığına birer mazeret
olmasın.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) – Anavatan kaç para verdi?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Dört yıl geçti, beşinci yıla geliyor. Kendinize
gelin, iktidarsınız. 150 YTL’yle yaşam standardının, açlık sefaletinin
olduğunu iyi biliyorsunuz.
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) – Sabah akşam yemek de veriyoruz.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Haa, çok güzel, enflasyon yüzde 10’ken faize yüzde
23 veriyorsunuz. Bu konuda yürekten kutluyorum sizi. Faize gelince
parayı buluyorsunuz, gençliğe gelince “ee, dün 40 lira veriliyordu…”
Yapmayın Allah aşkına.. O öğrenci velisi öğrencisini okutmak için
her türlü tasarrufunu yapar gene gönderirdi, bugün ise gönderecek
hiçbir şeyi kalmadı. Gençlerimizin yaşam standardını çok iyi biliyoruz.
Toplumsal cinnet her alanda yaşandığı gibi gençlerimiz üzerinde
her geçen gün baskı unsuru olarak görülmekte. Hepimiz çok iyi biliyoruz
ki, gençlerimizdeki çatışma, gençlerimizdeki travma ilkokul yaşlarına
kadar düştü. Eve gidip haberleri dinlediniz mi arkadaşlar iftar
açılırken? Yine, bir ilköğretim ve ortaokul öğrencisi iki arkadaş
maalesef birbirini bıçaklamış ve birisi ölmüştür. Bu kadar gençliğimizin
yaşadığı şiddeti göz önünde bulundurduğumuzda, işsizliğin bu kadar
had safhada olduğu bir ülkede cinnet geçirmesi gayet olağan hale
gelmiş.
Hepimiz
biliyoruz ki… Gazetelerin üçüncü sayfasını lütfen okuyun. Hangi
cinnet sayfalarını, hangi dehşet sahnelerini, hangi ölüm haberlerini
okuyorsunuz… Lütfen okuyun.
MÜCAHİT
DALOĞLU (Erzurum) – Keyfinden bıçaklamış, açlığından değil.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Keyfinden değil o. Hiç kimse keyfinden bıçaklamaz
Sayın Vekilim.
MÜCAHİT
DALOĞLU (Erzurum) – İki kız birbirini bıçaklıyor…
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Bir arkadaş yüzünden dahi olsa bu toplum eğer şiddeti
kendine benimsemiş ve yaşayabilecek kadar gününe mal etmişse, burada
mazeret değil; onu çözmek sizin göreviniz, iktidarsınız.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Var mı şiddetin olmadığı okul?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Şiddetin bireysel hata oranı bellidir, toplumsal
cinnet safhası bellidir.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) – Şiddetin olmadığı yer var mı?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Evet, aile içi şiddet, hepimiz görüyoruz, beş yaşındaki
çocuğunun, telefonu parçaladı diye, bozdu diye, ölümüne sebep
oluyor. Batman’da, hepimiz biliyoruz, maalesef, töre cinayetleri
dediğimiz, intiharlar dediğimiz süreçler, o gençlerimiz üzerinde
nasıl baskı unsuru olarak yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bunları
siz çözmeden gençlerimize diyeceksiniz ki: “Gelin milletvekili
olun.” 6 milyon kişi, az değil. Burası 550 kişi alıyor, 6 milyon değil.
Gençliğin önündeki tüm siyasi engelleri hep beraber kaldıralım diyoruz,
hep beraber. Gelin, Partinizin gençlik kollarını ve kadın kollarını
yasal statüye getirelim. Gelin, içeriğinde siyasete katılımcılığı
sağlayalım.
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) – Yasal statüde…
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Ön seçim sürecini yapalım, buyurun.
BAŞKAN
– Sayın Güler, lütfen karşılıklı konuşmayalım. Genel Kurula hitap
edin lütfen.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Gelin, o yüzden… Hepimiz siyasetten yanayız. (AK
Parti sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Hepimiz siyasetten yanayız.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Sizde yoksa bizde var.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Bu toplum, her geçen gün, her geçen gün…
MAHFUZ
GÜLER (Bingöl) – Sizde olmayan şeylerden var.
BAŞKAN
– Lütfen, Sayın Mahfuz Güler.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – …maalesef, aymazlığa doğru gidiyor. Toplum, bu
sistemden medet umar hale geliyor. Bu yüzden, biz Anavatan olarak gençliğimize
ve kadınlarımıza ve bu toplumun her katmanına her zaman güvendik,
bundan sonra da güveneceğiz. Önündeki tüm siyasi engeller…
Siz
bugün Meclisin nasıl çalıştığı konusunda önerge verdiniz. Dün yine
çalıştırmayı beceremediniz. Bugün
ise yine değişiklik önergesi… Meclisin tüm iradesi sizin elinizde,
tüm iradesi. Egemenlik kayıtsız şartsız
milletindir diyoruz ama, maalesef,
bugün Meclisin iradesi sadece yürütmenin. Yürütmenin… Bu kanunlar
üzerinde en ufak bir şekilde ne inisiyatif hakkınız var ne de bir katkı
payınız var.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Siz ne yapıyorsunuz?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Yapılan tek şey var: “Kabul edenler… Etmeyenler…”
Evet,
beşinci yıla geldik diye övünüyorsunuz. Ben burada size sormak istiyorum:
Milletvekili olarak önerdiğiniz, sadece pratik olsun diye milletvekillerinin
çıkarmak istediği tasarı mekanizmasının dışında hangi teklifiniz
kanunlaştı, söylerim size. Gelin, buradan açıklayın; buyurun. Buyurun,
gelin açıklayın. Sadece tasarı olsun diye, pratik olsun diye… Bunu
siz de çok iyi biliyorsunuz.
EYÜP
FATSA (Ordu) – Üstünde konuştuğun da bir kanun teklifi.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Evet, Grup Başkan Vekili ve 7 milletvekili arkadaşın
imzası… Tasarı olmuş olsa… Bu Kanun, hepimiz de çok iyi biliyoruz
ki, gecikmiş bir kanun. Günaydın(!) Bu akşam, iyi akşamlar mı demek lazım,
bilemiyorum.
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) – Daha Anayasa’yı yeni değiştirdik.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – İşte, günaydın(!)
MUSTAFA
NURİ AKBULUT (Erzurum) – Ne günaydını?
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Dört yıl geçti. Belki de uygulanamayacak, bir erken
genel seçim kararı alınsa uygulanmayacak. Bu Meclisin iradesi.
Türkiye’de
erken genel seçim koşulları hâlâ kalkmış değil. Bu doğrultuda, size
çok net daha… Bugün üreten değil, daha çok mazeret üreten bir siyasi
irade var maalesef. Gelin, bu halkın önündeki tüm engelleri hep beraber
kaldıralım. Sivil toplum örgütlerinin önündeki yasal engelleri…
Ben size bir şey daha söyleyeyim: Bugün ülkede devlet memurlarının
siyaset yapma yasağı var. Gelin, belirli… Daraltalım, belirli stratejik
veya hassas olan kurumların dışında siyaset yapmalarının önünü
açalım. Siyasetin önündeki tüm insan kaynağını genişletelim. Buna
gelince yoksunuz. Peki, 6 milyon gencimize iş mi vaat ettiniz?
Evet, doğru, iş vaat ettiniz. Peki, gençlerimize yarınların hayalini
kurun dediniz. Herhalde, iş bulamayınca dört yılın sonunda, yaptığınız
tek şey var, size, kusura bakmayın, iş bulamadık, sizi milletvekili
yapacağız, değil mi? Yarınlarda sahaya çıkınca, politikayı böyle
yapacaksınız. Maalesef, bu gençlerimiz bununla avunmaz ve gençlerimiz
bu olayın farkında.
Bugün,
önüme, biraz önce bir faks geldi. Adana Tekel işçilerinin sorunları.
Herhâlde, siz, Sayın Başbakanı da dinlemiyorsunuz, Sayın Başbakanın
verdiği sözü tutmuyorsunuz. Sizde hiyerarşi boldur ve Başbakanın
verdiği her konuyu…
RECEP
KORAL (İstanbul) – Demin, yürütmenin sözünden çıkmıyorsunuz diyordun,
şimdi de tutmuyorsunuz diyorsun.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Hayır, bakın… Bak işte, Sayın Başbakanın sözünden
çıkmadığınız unsuru… Bakın arkadaşlar, bu yürütme konusunda, Sayın
Başbakanın Adana Tekel işçilerine vermiş olduğu…
BAŞKAN
– Sayın Güler, lütfen... Genel Kurula hitap eder misiniz Sayın Güler.
Karşılıklı konuşmayalım lütfen.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Hayır, ben bu… Sayın Başkan, bu konuyu buna bağlayacağım.
700 işçiyle beraber içinde gençlerimiz var ve üretmeyen gençlerimizin
önündeki engellerden bahsediyoruz. Siyaseten yapıyoruz. Mayıs
ayından itibaren üretmiyorlar. İçinde genç çocuklarımız var, genç arkadaşlarımız
var ve büyük bir kısmı, yarınlarının hayalini bile kuramıyorlar.
Diyorlar ki, biz, insan gibi onurlu şekilde yaşamak istiyoruz, üretmek
istiyoruz; evimize, birilerinin ifade ettiği gibi, sadece bankamatik
memuru değil, yani, bu ülkede asalak olmak istemiyoruz diyorlar.
Sayın Başbakan da söz verdi havaalanında, Adana’da, Adana Tekel işçilerine,
sonuna kadar yanınızdayız dediler, çalıştıracağız dediler. Ama,
maalesef, Türkiye’nin bir pazar payı var, onu da birilerine peşkeş
çekiyorsunuz, uluslararası sigara üreticilerine peşkeş çekiyorsunuz
ve sürekli kâr eden bir kurumu yönetemeyip, tam tersine, sadece
onun kapanması için ciddî anlamda vesilelerle bu sürecin önünde engel
oldunuz. Başbakanın ifadesiyle bir anlık çalıştırdınız, iki üç ay,
arkasından tekrar Mayıs ayından itibaren -bakın, altını çiziyorum,
Mayıs ayından itibaren- üretmiyorlar.
Peki,
bu gençlerimiz ne yapacak? Yarın da, üretmiyorsunuz diye kamburumuz
diyeceksiniz, öyle de bir mazeret uyduracaksınız ve kapı dışarı
edeceksiniz. Ne olacak ondan sonra? Hadi, gelin, gençlere, siyaset
yapın diyeceksiniz. Mümkün mü bu? Gençlerimizin işsiz olduğu bir yerde,
gençlerimizin, her geçen gün aile içi şiddetin yaşandığı bir ülkede,
her geçen gün karamsar ve kâbuslarla uyandığında, gelin, siyaset yapma
şansınız yok…
Bu
Adana Tekel işçilerinin seslerine kulak verin. Üretmek istiyoruz
diyorlar ve maalesef, oradan da pis kokular geliyor ve o pis kokulara,
bu ülkemin tüm nimetlerini, bu ülkemin tüm değerlerini peşkeş çekmeyin.
Bunu da… Tütün üreticilerini perişan ettiniz. Orada da gençlik yok
muydu? Milyonlarca gencimiz vardı. Bu ülkenin yüzde 70’i genç. Ama,
buna karşın, bu Kanun’dan olumlu etkilenecek 6 milyon gencimizin
ise, çok da olağanüstü koşullar içerisinde, babasından miras kalmadıysa,
babasından veya sülalesinden, çevresinden kalmadıysa, siyaset
yapma şansı yok; hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu çocukları lütfen kandırmayın.
Hepimizin istediği, özlemi, demokratik, katılımcı bir Türkiye;
duyarlı, üretken bir Türkiye. Her şeyi üretelim. Siyaset, politika,
ekonomi, her alanda üretelim, ama tek bir şey üretmeyelim: Mazeret
üretmeyelim. Bu yüzden, Türkiye’nin sesine kulak verin.
Evet,
yoruldunuz; bakıyoruz… Bu kadar hassas kanunlar geçerken, asıl, burada
50 arkadaşımız yok ve birazdan, sadece oylamaya gelip katılacak.
“Kabul edenler… Etmeyenler…” Biz istiyoruz ki, Türkiye’nin özlemi,
yasamanın, yürütmenin de, diğer unsurlar üzerinde söz sahibi olmasını
istiyoruz. Sadece, gelip, burada “Kabul edenler… Etmeyenler…” gibi
bir Meclis iradesinin değil de, tam tersine… Biraz önce, bir grup başkan
vekili arkadaşımız “Milletvekilinin onurunu koruyoruz.” dedi.
Ben, burada, kendine hatırlatmak istiyorum: Milletvekiline, işte,
özeleştiri yapmayalım, yanlış anlaşılır. Burada, kamuoyu da çok
iyi biliyor aslında, milletvekilinin omzundaki yükleri, taşıdığı
angaryaları, taşıdığı sorumlulukları. 6 metre karelik bir alanda
sadece bir danışman ve bir sekreterle dünyayla entegrasyonu sağlayacak
ha(!) Bu nerede, söylerim size. Eğer, grup başkan vekili arkadaşlarımız
milletvekillerinin onurunu kurtarmak istiyorlarsa, önce liderlik
sultasından kurtarsınlar. Arkasından, bilgi donanımı ve tüm bilgi
kaynaklarına açık olsun. İmkân tanıyalım milletvekillerine ve o
zaman da bu söz gerçek olsun: “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.”
Yoksa, liderlerin değil. Ama, hepimiz çok iyi biliyoruz, Beşinci Döneme
girdik ve bu Beşinci Yasama Yılındaki çıkarılan kanunlara baktığımızda,
maalesef, milletvekili arkadaşlarımızın katkı payı çok düşük.
“Emret bakanım” der gibi, sadece, bu ülkeyi oligarşi yönetiyor. Buna
karşın, bugün, sizler de, tek başına Anayasa’yı değiştirecek bir çoğunluk
iradesine rağmen, yaptığınız tek bir şey var, siz de onlara yenik düştünüz.
Bugün, ülkede, sadece Avrupa Birliği standartları için çıkardığınız
bu kanunlar, ülkemin kendi iç dinamikleriyle yaşam şansı bulmayacak.
Biz de diyoruz ki, Avrupa Birliği dayatmasın bu yasaları. Avrupa
Birliğinin çifte standartlarını yaşadık. Ulusal duruşu, millî duruşumuzu
gösterebilmenin yolu, bu Meclis iradesinin, geçtiğimiz günlerde
çıkan, Fransa Parlamentosunun aldığı karara karşı tek vücut, tek
yürek olarak sesimiz gür çıksın dedik, ama, Sayın Başbakan uzlaşıya
davet etti; kaybederiz. Bu ekonomi ne kadar hassas bağlarla donatılmış
ki veya o kadar hassas ki, en ufak bir şekilde kırılacak gibi bir mesaj.
Bu yüzden, Türkiye’deki yaşanılan bunca sıkıntıyı göz önüne aldığımızda,
hepimiz çok iyi biliyoruz ki, gençlerimizin bu ülkedeki değerlerini…
Maalesef, sadece, kamuoyunda, politika malzemesi olarak yapacağınız
tek şey var, sahalara inildiğinde, biz sizlere değer verdik, sizleri
milletvekili yapacağız. Bu yüzden, bu yasaların, Türkiye’nin değerleriyle
uygun olmadığını düşünüyoruz. Daha doğrusu, bu Kanun yetersiz.
Tüm altyapısını yaratarak, bugün… Çok enteresan, çok basit bir örnekle
bu olayı vurgulamak istiyorum. Üniversite sınavı herkese açık,
tüm gençlere. Herkes biliyor, böyle. Ama, bir ilkokuldan itibaren almış,
eşit olmayan, her türlü ayrıcalığı benimsemiş, biri de, normal okullar
içerisinde devam eden bir eğitim süreci içerisinde bir yarış noktasında,
buyurun yarış; kazananların oranı belli. Hepimiz de biliyoruz ki,
bu Kanun çıkarken, içimizde ya bir arkadaşımız -yirmi beş yaşında-
ya da iki arkadaşımız seçilebilir yerden gelecek. Aksi takdirde,
baraj gibi, böyle bir korku ve kaygının olduğu bir ülkede, sistemin
dengesizlikleri içerisinde bir Meclis iradesinin yansıyacağını
düşünüyoruz.
Ben
burada aslında halkıma ve gençliğe seslenmek istiyorum. Her gün
gördüğünüz korku ve kâbusla yaşanmaz. Bu ülke içerisinde onurlu, yarınların
hayalini kurabilecek bir gençlik; dinamik bir şekilde ülkenin değerlerine
sahip çıkan, ülkenin ulusal ve uluslararası alanda her türlü hassasiyete
ve reflekslere sahip olan bir gençliğin, inanıyorum ki, bu parlamenter
sistem içerisinde, bu sistem içerisinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Tamamlıyorum Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Güler.
HÜSEYİN
GÜLER (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.
Bu
parlamenter sistem içerisinde herkesi duyarlılığa davet ediyoruz.
Her
konuşmamda tek bir mesajım var; her kitleye ve her kesime, bugün de
gençliğe: Siyasallaşın, duyarlaşın. Herkes milletvekili olacak
değil, herkes belediye başkanı olacak değil. Ama, bu ülkenin sorunlarına
lütfen hassasiyetle eğilin.
AK
Parti İktidarı döneminde yaşadığımız sıkıntılar, birazdan da
karşımıza getirecekleri Vakıflar Kanunu’yla sizinle düşüncelerimizi
paylaşmaya özen göstereceğiz.
Böyle
bir sürece baktığımızda, ülkenin uluslararası alandaki yaşamış
olduğu sıkıntıları, maalesef teslimiyeti gördükçe üzülüyorum.
Bu yüzden tüm gençliği siyasete davet ediyorum.
Biz,
Anavatan olarak gençliğin ve kadınlarımızın bu ülkenin yarınları
olacağını düşünüyoruz ve kapımız her zaman açık. Siyasallaşsınlar,
duyarlaşsınlar. Bu Kanun’un bir derece katkıda olmasını bekliyor,
olumlu oy vereceğimi de buradan sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ama, yetersiz olduğunun tekrar altını çiziyorum.
Hayırlı
uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Anavatan
Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mücahit Daloğlu, Erzurum Milletvekili.
Buyurun
Sayın Daloğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
MÜCAHİT
DALOĞLU (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1246 sıra
sayılı Kanun Teklifi ile Seçim Yasası’nda değişiklik yapan ve seçilme
yaşını otuzdan yirmi beşe indiren 2839 sayılı Kanun’un Anayasa ile
uyumlu hale getirilmesiyle ilgili yasa üzerinde söz almış bulunmaktayım,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Seçim Kanunu’nun 10’uncu maddesindeki değişiklikle
seçilme yaşı otuzdan yirmi beşe indirilmiştir. Bunun Anayasa’yla
uyumlu hale getirilmesi de bugün huzurunuzda görüşülmektedir.
Ancak,
biraz evvel Cumhuriyet Halk Partisi ve Anavatan Partisi gruplarındaki
arkadaşlarımızın yaptığı konuşmalarda, gençlerimizle ilgili
doğru temennilerine ben de katılıyorum, katılmadıklarımı da ifade
edeceğim.
Burada,
değerli milletvekilleri, gençlere bir önem, bir değer ve bir hizmet
için şans verilmektedir. Bunu da muhalefet-iktidar beraber, el ele
yapmaktadır. Dolayısıyla, elbette ki handikaplar, eksiklikler
vardır, yani sadece yirmi beş yaş gençlere seçilme yaşı olarak verildiğinde
her türlü sorunların çözülemeyeceğini mutlaka hepimiz bilmekteyiz.
Ama, burada böyle bir karamsar tablo çizmeye de hakkımız olmasa gerek.
Bu gençlere ümit de vermeliyiz.
Biraz
evvel Anavatandan Hüseyin Bey arkadaşımız ifade ediyor: “6 milyon
işsiz var.” Ben de imzamı atıyorum. Acaba bu 6 milyon işsiz dört yıllık
AK Parti İktidarı döneminde mi doğdu, yoksa ondan evvelki dönemlerde
de?..
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – 20 milyon. Nerede 6 milyon?..
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Mutlak o hükûmetler de işsizliğe bir çözüm getirmek
için…
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Vekilim, beş yıl geçti!
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Hayır efendim, arz ediyorum.
Şimdi,
AK Parti zamanında her yıl 800 bin kişiye iş bulunmuştur. Ama, o sizin
armağanınız olan 6 milyon, 5 milyon eritilememiştir, doğrudur. Ee,
mutlaka arkadaşlar, birbirimizi burada üzmeyelim. Yani, AK Partiden
önceki hükûmetler de işsiz yaratmak için mi iktidar oldu? Hayır. Onlar
da mücadele etti, ama, Türkiye’nin bu şartlarını birbirimizi burada
hırpalayarak çözemeyiz. Bir de, yani bunu esefle karşılıyorum Hüseyin
Bey. Yani, Büyük Millet Meclisi hepimizi, Türk milletini onurlandıran
yüce bir çatı. Bu Büyük Millet Meclisinin tüzel kişiliğini de hepimiz
korumalıyız. E, o halde peki burada, yani “Kabul edenler… Etmeyenler…”
diye Meclisi aşağılamaya hakkınız var mı efendim?
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Aşağılamadım, “katkıda bulunun” dedim Sayın Vekilim.
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Elbette ki burada, yasalar komisyonlarda, şakır
şakır, muhalefetin, iktidarın kavgasıyla, düellosuyla, tartışmasıyla,
bilgi birikimiyle bir mutfakta hazırlanıyor, elbette burada olayın
bir “evet-hayır” safhası vardır, o da olacaktır. Yani, Meclisi bu kadar
küçük düşürmeyi esefle karşılıyorum, buna hakkınız olmadığına
inanıyorum.
Efendim,
“Evet-hayır”mış. Elbette “evet-hayır” safhası da burada olacak. Ne demek
yani bu?
Efendim,
konumuza dönmek istiyorum.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Öfkelenmeden Mücahit Bey!..
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Sen en iyisi konuya dön.
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Olur… Olur…
“Belediye
meclislerinde yirmi beş yaş seçilme yaşı” demiştik. Örneğin, İstanbul
10 milyon, işte Adana 1 milyon, büyükşehir İzmir 3 milyon, Ankara 4
milyon nüfuslu büyükşehirler. Burada yirmi beş yaşında… Ha, belki
yirmi beş yaşında olmadı ama, otuz yaşında, otuz iki, otuz üç yaşında
belediye başkanlarımız var. Bu arkadaşlarımıza, bu şehirlerin
yönetimini emanet ediyoruz, doğru da yapıyoruz.
Espri
o ki, hem Avrupa Birliği sürecinde, demokraside tecrübesi bizden
eski olan ve ilerlemiş ülkelerde de bakıyoruz, böyle bir örnekler
var. E, biz de o halde, ülkemizde demokrasinin bu güzel hareketini
yaşatmış olalım. Bu vesileyle, Amerika Birleşik Devletleri’nde örneğin
yirmi beş yaş, Belçika’da yirmi bir, Fransa’da yirmi üç, İtalya’da yirmi
beş. Evet, buralarda “senato” dediğimiz ikinci meclisler de var.
Onun için buradaki meclislerde yaş daha küçük olabiliyor.
Kaldı
ki, bizim -hatırlarsınız- 1982 Anayasası’nda, seçme yaşı yirmi bir
olarak kabul edildiği halde, geçen zaman içerisinde önce yirmiye,
sonra on sekize de düşürülmüştür. Bu da doğru yapılmıştır. Dolayısıyla,
nasıl seçme yaşı on sekize düşürülmüşse, buna bağlı olarak seçilme
yaşının da yirmi beşe düşürülmesi doğru bir tasarruftur.
Bizden
evvel sözcü arkadaşlarım da aynen ifade ettiler, temsilde adalet.
Demografik yapıdaki genç nüfusun yüzde 60’ı 30’un altında, seçmen
sayısının yüzde 40’ı 30’un altında. O halde, bu kadar yoğun olan otuzun
altındaki gençlere, temsilde adaleti de en azından yasa olarak yansıtırız.
Hüseyin
Bey, yine sana cevap vermek zorundayım.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Vereceğim cevabını…
MÜCAHİT
DALOĞLU (Devamla) – Ama, pratikte sıkıntılar olabilir. Efendim, pratikte…
İki liderin iki dudağının arasındaymış… Ee, canım, sen iki dudağın
arasında kırk yaşında geldin, ben elli yaşında. Bırak, bazı gençler
de yirmi beş yaşında gelsin yani. Ne olur ki? (AK Parti sıralarından
alkışlar)
Onun
için, bu lütfu gençlerden hiçbir zaman esirgemeyelim. Benim burada,
gençlere aslında izninizle, bu yüce kürsüden bir tavsiyem olacaktır:
Büyük Millet Meclisinin lütuf değil bir hak olarak sizlere armağan
etmiş olduğu bu yirmi beş yaşın kıymetini çok iyi değerlendireceğinize
inanıyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği olan sevgili gençler
diye hitap ediyorum: Sizler, okullarınıza, derslerinizi ve Türkiye
ve dünyaya ait entelektüel birikimlerinizi zamanında ve doğru
olarak biriktirdiğiniz takdirde, yani derslerinizi, okulunuzu
yirmi beş yaşın altında bitirip askere de gittiğiniz takdirde yirmi
beş ve yirmi altı yaşında milletvekili de olabilirsiniz, olmanız
şart da değildir, o bilgiye, o donanıma, o görgüye siz layıksınız
ama, ona da sahip olun ondan sonra gerisi de nasiptir diyebiliriz. O
bakımdan, gençlerimizin de bu süreci çok iyi değerlendirmelerini
arzu ediyorum.
Tabii
ki, Büyük Millet Meclisi gençlerimize bu hakkı verdiyse onların da
bir ödevleri vardır. Hiç kimse kendisini sorumsuz, bigâne görmemelidir.
Biraz evvel ifade ettiğim gibi, kendilerini fikirde, idealde çok
iyi yetiştirmeleri lazım, ama, ideolojik saplantılara, ön yargılara
düşmeden dünyayı ve Türkiye’yi iyi kavrayarak hareket etmeleri gerektiğine
de inanıyorum.
İlerleyen
bu saatlerde, maddeler üzerinde de konuşma yapılacaktır, vaktinizi
fazla almıyorum, maksat hasıl olmuştur. İktidar ve muhalefet el
ele bu Yasa’yı birlikte Meclise getirmiş ve inşallah kanunlaştırmışlardır,
şimdiki kanun değişikliğini de yapacağız.
Türk
milletine ve gençlerimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Daloğlu.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, sataşma var, 69’uncu maddeye göre, Meclisin
iradesi hakkında bilgi vermek istiyorum.
MÜCAHİT
DALOĞLU (Erzurum) – Sataşma yok.
BAŞKAN
– Sayın Güler, tutanakları isteyip bakayım, tamam.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sevinirim.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, şahsı adına, Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı.
Buyurun.
SEDAT
KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1246
sıra sayılı, Hatay Milletvekili Sayın Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin,
Milletvekili Seçimi Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum; öncelikle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
bu akşam yine son yıllarda çokça tartıştığımız önemli bir konu başlığını,
önemli bir gündem maddesini hep birlikte tartışıyoruz. Temennimiz
odur, talebimiz odur ki, bu gündem maddesini çözümleyerek bu Meclisten
ayrılalım.
Hepinizin
bildiği gibi Adalet ve Kalkınma Partisi 14 Ağustos 2001 tarihinde
kuruldu ve henüz kuruluş aşamasında Programını yazarken, gençlere
gerçekten önem verdiğini gösterdi ve bununla ilgili söylemleri
Programına yazdı. Bakın, şu anda önümde AK Parti Programından gençlerle
ilgili alıntı yaptığım bir bölüm var. Burada şu ifade ediliyor: “Vatandaşların
ve partili üyelerin özgürce seçme ve seçilme hakları tüm unsurlarıyla
gerçekleştirilecektir. Milletvekili seçilme yaşı yirmi beşe indirilecektir.”
Dolayısıyla, AK Parti, Türk siyasetine çok yeni girdiği halde ve Türk
siyasetinin en genç partilerinden birisi olduğu halde, gençlere
verdiği önemi de Programında belirtmiş. Bunu çok açık olarak gösteriyoruz.
Sadece
Programına yazmamış, aynı zamanda Seçim Beyannamesinde de Adalet
ve Kalkınma Partisi gençlere verdiği önemi göstermiş. Seçim Beyannamesinde
de “Gençlerin siyasi ve sosyal hayata katılımı teşvik edilecek. Bu
amaçla, seçilme yaşı yirmi beşe indirilecektir.” demiş. Dolayısıyla,
belki, geçmişte bazı siyasi partiler bu tür söylemlerde bulunmuşlar,
bu cümleleri programlarına yazmışlar, seçim beyannamelerine yazmışlar,
halka taahhüt etmişler, ama, bu taahhütlerini maalesef yerine getirmemişler.
Şimdi, biz AK Parti olarak bu taahhüdümüzü yerine getirme çabası
içerisindeyiz ve hep beraber, Yüce Meclisin de desteğiyle bu taahhüt
yerine gelecektir diye düşünüyorum.
Tabii,
bu, sadece bugün getirilmiş bir konu değildir. Herkesin hatırlayacağı
gibi, yine, 2/B’yle ilgili bir yasayı, bir paketi tartıştığımızda,
orada da gençlerimize yirmi beş yaşta seçilme hakkı verecek düzenleme
yer almıştı. Ancak, o düzenleme Meclisten geçtiği halde, Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından 2/B’yle ilgili sakıncaları göz önüne alarak Sayın Cumhurbaşkanımız
Meclise iade etmişti. Dolayısıyla, o günlerde gerçekleşseydi, bugün
geç kalmış olmayacaktık, ama kısmet bugüneymiş diyoruz.
Değerli
arkadaşlar, Anayasa’mızın, yine, 67’nci maddesi “temsilde adalet,
yönetimde de istikrar” ilkesini esas alıyor, bunu hepiniz biliyorsunuz.
Ve
bu ülkede gençler toplumumuzun yüzde 60’ını, seçmenlerimizin de
yüzde 40’ını oluşturuyor. Dolayısıyla, bu kadar büyük bir çoğunluğa
sahip olan gençlerin siyasette önünü kapamak, onların demokrasiye
katılımını, onların karar mekanizmalarına katılımını engellemek
doğru bir şey değil, onların önünün açılması hepimizin talebidir.
Diğer
arkadaşlarımız da belirttiler. Yerel yönetimlerle ilgili Seçim
Kanunu maddelerinde, seçilme yaşı yirmi beş olarak belirtiliyor.
Yani, belediye başkanı yirmi beş yaşında seçilebiliyor, belediye
meclis üyesi, il genel meclis üyesi yirmi beş yaşında seçilebiliyor,
ama yirmi beş yaşında milletvekili olunamıyor.
Büyükşehirleri,
önemli nüfusa sahip illeri yirmi beş yaşında insanlara teslim edebiliyorsunuz,
onlara bu konuda güveniyorsunuz, ama, milletvekilliğine gelince
“biz size güvenemiyoruz” diyemezsiniz. Dolayısıyla, bu açıdan da
baktığımızda, seçilme yaşının yirmi beşe inmesi çok doğru bir karar
olarak önümüze çıkıyor.
Ve
yine dünyadaki örneklere baktığımızda, dünyadaki örneklerde de
Almanya, Danimarka, Hollanda, Rusya, Çin gibi ülkelerde seçme ve
seçilme yaşı aynı, on sekiz olarak ortaya konmuş. İngiltere, Avusturya,
Belçika, İsrail gibi ülkelerde yirmi beş yaş olarak ortaya konmuş.
Fransa’da yirmi üç yaş, Amerika ve İtalya’da da yirmi beş yaş olarak ortaya
konmuş. Dolayısıyla, Türkiye’deki seçilme yaşı otuz, yüksek olduğu
ortaya çıkıyor.
Diğer
bir taraftan, gençlerimizi siyasete kazandırmak durumundayız.
Biliyorsunuz, 12 Eylülden sonra partilerin gençlik kolları dahi
kapatılmıştı, daha sonra yapılan düzenlemelerle açıldı ve gençlerimiz,
maalesef, siyasetten soğutuldu. Dolayısıyla, onların siyasete
kazandırılması, taleplerinin Meclise getirilmesi ve kendi ağızlarından
burada ifade edilmesi açısından da baktığımızda bu konunun önemini
hepimiz anlıyoruz.
Yine,
1982 Anayasası’nda, hepimizin bildiği gibi, seçme yaşı yirmi bir
olarak belirtilmişti. Daha sonra, 17 Mayıs 1987’de yapılan bir değişiklikle,
bu, önce yirmi yaşa indirildi. Daha sonra da 23 Temmuz 1995 tarihinde
yapılan değişiklikle seçme yaşı on sekize indirilirken, maalesef,
seçilme yaşı hep otuzda kaldı ve buradan düşürmek bir türlü kısmet
olmadı. İnşallah, bu, bu Meclise kısmet olacak diyorum.
Tabii
ki, milletvekili seçilecek gençlerimizi, genç arkadaşlarımızı
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirirken, onların buraya gelmesine
olanak verirken, onların da problemlerinin çözülmesi, onların belirli
bir altyapı içerisinde Meclise gelmesinin sağlanması hepimizin
arzusudur, talebidir.
Bakın,
bu konuyla ilgili, tabii ki eğitim başta gelen önceliklerden birisidir.
Türkiye’de son iki yıldır, üç yıldır -bu sene de aynısı gerçekleşti
biliyorsunuz- ilk defa bu Hükûmet döneminde Millî Eğitim Bakanlığının
bütçesine en fazla ödenek ayrılmıştır. Bundan önce Millî Eğitim Bakanlığını
ellerinde tutan siyasi partiler veya hükûmetler, lütfen, şapkasını
önüne koysun ve düşünsün: Acaba niye gençlerin eğitimine bu kadar
önem verdiklerini ifade ettikleri halde Millî Eğitim Bakanlığına
en yüksek bütçeyi ayıramadılar, paraları onların eğitimine değil
de yolsuzluklara, faizlere harcadılar? Bunu, ben, bu kürsüden sormak
istiyorum. Keşke, geçmişte, en fazla bütçeler Millî Eğitim Bakanlığına
verilebilseydi ve gençlerimizin eğitim problemleri çok daha önceden
çözülebilmiş olsaydı.
Yine,
en fazla personelin Millî Eğitim Bakanlığına bu Hükûmet döneminde
verildiğini biliyoruz. Bu Hükûmet döneminde, yine, eğitim problemleriyle
ilgili, 85 bin tane dersliğin millî eğitime kazandırıldığını, okullarımıza
406 bin tane bilgisayarın kazandırıldığını ve gençlerimizin, öğrencilerimizin,
yavrularımızın internet teknolojisiyle buluştuğunu, bilgisayar
teknolojisiyle donatıldığını hepimiz biliyoruz, ama bundan önce,
bunların hiçbirisi yapılamıyordu. Bu Hükûmet döneminde, bunlar, çok
şükür yapılabiliyor. Yine, ücretsiz ders kitapları, “Haydi Kızlar
Okula” kampanyaları ya da gençlerimizin aldığı eğitim burslarının
45 milyonlardan 150 milyonlara çıkmış olması, 3’e katlamış olması,
ama enflasyonun o kadar artmadığını da hepimiz bildiğimize göre,
eğitime bu dönemde verilen önemin ne kadar ayrıcalıklı olduğu herkes
tarafından biliniyor.
Yine,
bu ülkede, işsizlik oranı yukarı doğru tırmanmamaya başladı, belli
bir seviyede tutulur hale geldi. Şimdi, her sene, iş gücüne katılım
650 bin, 700 bin civarında olurken, bu ülkede, bundan daha fazla insana
iş imkânı sağlanabiliyor. Dolayısıyla… Ama bu, eğitimde de işsizlikte
de problemlerin biteceği haline gelmiyor. Düşünün, bütün gençlerimiz
milletvekili seçilse, sadece 550 tane milletvekili seçebilirsiniz
arkadaşlar. Yani, bu ülkenin, yüzde 40’ı seçmen olarak genç, yüzde
60’ı nüfus olarak genç nüfusa sahip. O zaman, 550’nin ötesinde, problemler
yine devam edecek. Yani, Türkiye’de, herkesi, yirmi beş yaşında milletvekili
de yapamayacaksınız. Ama, ben, Adalet ve Kalkınma Partisine şu noktada
özellikle teşekkür etmek istiyorum: Ben, otuz beş yaşında milletvekili
oldum. Bursa’dan dördüncü sıradan seçildim ve bir işçi emeklisinin
evladıyım, çocuğuyum, ama, bu partinin sayesinde geldim, bugün, bu
kürsülerde de sizlere konuşma yapabiliyorum.
TÜRKÂN
MİÇOOĞULLARI (İzmir) – Milletin sayesinde gelebildin!
SEDAT
KIZILCIKLI (Devamla) – Otuzla kırk yaş aralığına baktığım zaman,
yaklaşık 35 tane milletvekili arkadaşım…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kızılcıklı, buyurun.
SEDAT
KIZILCIKLI (Devamla) – Otuz-kırk yaş aralığına baktığımız zaman da
yaklaşık 35 tane milletvekili arkadaşımız var, bunların büyük bir
çoğunluğu da AK Partide. Dolayısıyla, AK Partinin Genel Başkanının,
AK Partinin gençlere bakış açısını yansıtması açısından bunların
hepsi önemlidir diye düşünüyorum ve şunu ifade etmek istiyorum:
Bizler inanıyoruz ki, bu düzenlemeyle birlikte, bu ülkenin “fikri
hür, vicdanı hür, irfanı hür” gençleri, büyükleriyle birlikte bu
kutsal çatı altında hem bu ülkeye hem de aziz millete hizmet etmenin
onurunu yaşayacaklardır.
Son
olarak Sayın Genel Başkanımızın bir çağrısıyla konuşmamı kapatmak
istiyorum “Haydi gençler siyasete!” diyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kızılcıklı.
Tümü
üzerinde yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Bayındır...
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum: Elbette bu Yasa’yla gençlerimizin siyasete katılımı
sağlanmak isteniyor, amaç bu. Cumhuriyet Halk Partisi de bu amaç doğrultusunda
olumlu oy kullandı, kullandık. Ama Sayın Bakan, Türkiye’de eğitimli
işsiz oranı nedir? Gençlerimiz okulları bitirdikten sonra, bunların
yüzde kaçı iş bulabilir? Kahve köşelerinde ne kadar genç var, bilir
misiniz? Genç insanların sorunlarıyla ilgili, Hükûmetin çözüm noktasında
ne gibi hareketi var, eylemi var; görmedik, belki siz biliyorsunuz
diye Sayın Bakana soruyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın
Güler...
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, sizin aracılığınızla Sayın Bakana
soru sormak istiyorum, ama, cevabını da almayacağımızı şimdiden
teyit edelim, çünkü, daha önceki kanunlar üzerine sorduğumuzda,
maalesef, yazılı bile alamadık.
Bu
yüzden, gençlerimiz için önemli olan bu Kanun Teklifi’ne, özellikle
yurt dışında yaşayan yurttaşlarımızın, gençlerimizin, daha oy kullanma
hakkı yokken, bunun nasıl, seçme ve seçilme şansının yaratılması
için bir altyapının olup olmadığı konusunda Sayın Bakandan cevap
istiyorum.
Tabii
ki, ikincisi, sorumuzun özünde, bugün, sendikaların özellikle veya
devlet memurlarının -biraz önce konuşmamda da altını çizmeye çalıştım-
siyaset yapma yasağının önünden kaldırılması konusunda… Çünkü,
işçi sendikalarına siyaset yapmaya izin varken, ama, bugün, maalesef
tabii ki, devlet memurunu temsil eden sendikaların ve sivil toplum
örgütlerindeki siyaset yapma haklarına engellerin kaldırılması
konusunda bir çalışmalarının olup olmadığını sormak istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Güler.
Sayın
Gülçiçek…
ALİ
RIZA GÜLÇİÇEK (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Aslında
sorumun muhatabı Devlet Bakanımız Mehmet Aydın’dı, yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızdan sorumlu Devlet Bakanı olduğu için.
Evet,
1960 yılından beri yurt dışında yaşayan 4 milyona yakın yurttaşımız
en temel oy hakkını kullanamamışlardır bugüne kadar, ancak gelip
gümrüklerde kullanma fırsatını bulmuşlardır. Her iktidar, geldiği
zaman söz vermiştir, yurt dışındaki yurttaşlarımıza ilgili ülkelerde
oy kullanma olanaklarının tanınması konusunda söz vermişlerdir.
Ama, bugüne kadar gerçekten bu sözler yerine getirilmemiştir.
Bakınız,
son, Irak’ta yapılan genel seçimlerde Avrupa’da yaşayan Iraklı yurttaşlar
ilgili ülkelerde oy kullanmışlardır sıkıntısız, sorunsuz. Topu
hep ilgili ülkelere atıyoruz. Bu konuda bir çalışmanız var mı? Gerçekten,
artık kırk sene sonra, elli sene sonra 4 milyon yurttaşımıza bu en
temel hakkı kullanma olanakları tanıyacak mısınız?
Teşekkürler.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gülçiçek.
Sayın
Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanımıza
bir soru sormak istiyorum.
Anayasa’mızda
milletvekili seçilebilmek için askerliği yapmış olma veya askerlikten
muaf olma koşulu zorunludur. Ancak, ülkemiz gerçekleri, eğitim ve
öğretimden dolayı üniversite bitirme yaşını en erken yirmi üç,
yirmi dört olarak belirlemektedir. Bu durumda, erkek milletvekili
adayları arasında öğretim engelinden dolayı yirmi beş yaşında
aday olabilme bir sorun teşkil edecektir. Bu sorunu aşmak için herhangi
bir çözümünüz var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özkan.
Sayın
Özdoğan.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Aracılığınızla
Sayın Bakana şu soruları tevcih etmek istiyorum: Bu anayasal maddeyi
İktidar Partisi ve muhalefet partileri olarak hep birlikte çıkardınız,
seçilme yaşının otuzdan yirmi beşe düşürülmesi hususunda, çünkü
tek başına AK Partinin gücü yetmiyordu, 355 olduğu için milletvekili
sayısı. Bundan, tabii, biz Anavatan Partisi olarak çok memnuniyet
duyuyoruz.
Yalnız
yirmi beş yaşında seçilme hakkı verilmekle birlikte, ülkemizde
gençlerin bir yığın sorunu vardır. Bu sorunlardan önemlileri de Siyasi
Partiler Yasası’nın ve diğer Yasa’nın, Seçim Kanunu’nun değiştirilmesi
lazımdır. Yani, daha doğru bir deyimle lider sultasının kaldırılması
lazımdır, delege sultasının kaldırılması lazımdır, mesela dar
bölge sisteminin getirilmesi lazımdır. İleri bir vaziyet olarak
bunu kabul ettiğimiz zaman…
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, lütfen sorunuzu sorar mısınız.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) – Hemen soruyorum.
BAŞKAN
– Bu kadar yorum yeter Sayın Özdoğan.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Erzurum) –Teşekkür ediyorum.
…ileride
Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Kanunu değiştirilecek midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özdoğan.
Sayın
Emek…
ATİLA
EMEK (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum. Anayasa’mızı gençlerimiz için değiştirdik
ve seçilme yaşını yirmi beşe indirdik, bugün de Seçim Yasası’nı Anayasa’mıza
uyarlıyoruz.
Şimdi,
yirmi beş yaşında gençlerimiz milletvekili seçilebilecekler. Ancak,
yirmi beş yaşında gençlerimiz açısından, ekonomik bağımsızlıkları
bulunmadığı ve bir Hükûmet üyemizin, yakın bir tarih öncesinde “Yılda
500 bin işsiz işsizler ordusuna katılmakta.” şeklinde bir açıklaması
bulunduğuna göre ve özellikle, üniversiteyi bitirmiş, master yapmış,
doktora yapmış, yani nitelikli yetiştirdiğimiz insanlar bugün ülkede
iş bulamazken, sadece attığımız -ama tabii sevindirici olan- hepimizin
desteklediği bu adım karşısında, ekonomik bağımsızlığını sağlayamamış
gençlerimizin siyasi bağımsızlığını nasıl sağlayacağız? Ülkedeki
nitelikli işsizlik sorununu nasıl çözeceğiz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Emek.
Sayın
Kaya…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, çok kısa süre önce yaşadığım üç tane somut olayı kısaca anlatacağım.
Bir
arkadaşımın bürosuna gittiğimde, çay servisi yapan genç kızımızın
ODTÜ mezunu olduğunu; bir sekreter arkadaşımıza rastladığımda,
makine mühendisliği fakültesi ve işletme fakültesi mezunu olduğunu
öğrendim. Bir arkadaşımız, hukuk fakültesi mezunu olduğu halde,
“spor ayakkabısı giyiyorum, çünkü sabah İzmir-Konak’a iş aramaya
iniyorum, sabah yürüyerek iniyorum, akşam da yürüyerek çıkıyorum,
daha rahat oluyor” dediğine şahit oldum.
Şimdi,
bunları niye anlatıyorum: Sayın Bakanım, bu gençlerin, işsiz olmaları
nedeniyle ve karınları doymadıkları için, siyasete ve siyasetçiye
ne yazık ki güveni kalmamış. Bu durumdaki gençlerimizin, bu haldeyken,
milletvekili seçilme yaşı yirmi beşe inmesine rağmen, milletvekili
adayı olmaları çok zor görünüyor. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Gençleri siyasete ısındırmayı nasıl düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın
Kılıç…
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana iki soru
yönelteceğim.
Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, gençlerin seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesini
biz de destekledik. Bu Yasa’yı önemsiyoruz. Ancak, bu yasa değişikliğinin,
AKP tarafından, gerçek anlamda gençlerin siyasette yer alması için
mi, yoksa, seçime giderken -bu, AKP’nin özellikle oy kaybettiği son
aşamada- genç seçmen nüfusun oylarını almak amacıyla mı bu yasa teklifi
getirildi? Onu da anlamak istiyoruz. Çünkü, geçmişte orman alanlarının
yağmasını öngören 2/B alanlarıyla beraber bu yasa teklifi getirilmişti.
Bu anlamda, AKP’nin gerçek niyetini öğrenmek istiyoruz.
Ayrıca,
Sayın Bakanım, AKP gerçek anlamda gençlerin sorununa çözüm üretmek
istiyorsa… Ben, bu sene, İnönü Üniversitesinin mezuniyet törenine
katıldığımda gençlere dedim ki, gençler, asıl sorununuz bundan sonra
başlıyor, çünkü, şu anda, 2005 sonu itibarıyla, 500 bin tane üniversite
mezunu genç işsiz geziyor, bundan sonra işiniz zor demiştim. Bu üniversite
mezunu gençlerin iş bulması noktasında ne gibi öneriler getiriyorsunuz,
ne gibi düşünceleriniz var? Bunu öğrenmek istiyorum.
Ayrıca,
bir de şunu öğrenmek istiyorum: Okulların din dersi kitaplarında
abdest suyunun…
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, lütfen sorar mısınız. Soru sorma süresi tamamlandı
çünkü.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Bir soru efendim, son soru Sayın Başkanım.
…yararları
anlatılıyordu. Sanırım, bu yanlışlığı Sayın Bakan da, Millî Eğitim
Bakanı da görmüş olacak ki, bu bölümlerin okutulmamasını genelgeyle
duyurduğunu belirtti. Benim bildiğim kadarıyla, defolu mallar
toplatılır. Eğer o kitaplarda bir defo varsa, okutulmaması gerekiyorsa
-ben de eski bir eğitimciyim- eğer bir genelgeyle, şu bölümleri okumayın,
diyorsanız o bölümleri mutlaka okuyacaklardır.
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, lütfen sorar mısınız.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Gerçek anlamda bu kitapları toplatmayı düşünüyor
musunuz? Çünkü, gençlerin beyinlerini tutsak almış oluyor bu kitaplar.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın
Bakan, buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; soru soran 9 arkadaşımızın sorularına
bana ayrılan süre içerisinde cevap vermeye çalışacağım.
Sürem
ne kadar Sayın Başkan, on dakika mı?
BAŞKAN
– On dakika Sayın Bakan, bir dakikası gitti.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Tamam
efendim.
Sayın
Bayındır’ın bir sorusu oldu ben buraya otururken, Sayın Aydın’la yer
değiştirirken. Hatırladığım kadarıyla, yanlış tespit etmemişsem,
gençlerin birçok sorunundan bahsettiniz ve bize “Kahvelerde boş
oturan gençlerin sayısından haberiniz var mı?” diye bir soru yönelttiniz
ve daha sonra söz alan arkadaşlarımız da genellikle “gençler” ve “işsizlik”
kelimelerini yan yana getirerek soru sordular.
Gençlerimizin
önemli bir bölümü işsizdir. Biz, milletvekili seçilme yaşını otuzdan
yirmi beşe düşürerek, artık, yirmi beş yaşını dolduran gençlerimizin
de milletvekili olma imkânını sağlıyoruz. “İşsiz gençlerimizi, henüz
hayatını kazanamamış gençlerimizi nasıl siyasete ısındıracaksınız?”
anlamında, arkadaşlarımız değişik cümlelerle sorular sordular.
Değerli
arkadaşlarım, sizler de birer siyasetçi olarak, kuşkusuz ki, Türkiye’nin
sorunlarıyla bizim kadar ilgileniyorsunuz. Gerçekten, Türkiye’nin
en önemli sorunlarının başında işsizlik gelmektedir. İşsizlik, sadece
Türkiye’nin sorunu değil. Sanıyorum dün akşamdı veya bu akşam, bir
televizyon kanalında, Almanya’da işsizliğe karşı bazı din adamları
bir araya gelerek duaya çıktıklarına dair bir haber yayımlandı.
Şunu
ifade etmek istiyorum: Bir zamanlar bizim insanlarımızın iş bulmak
için koştuğu Almanya, şu anda, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde
işsizlik oranı en yüksek ülkelerin başında gelmektedir ve bundan
da bizim orada yaşayan vatandaşlarımız etkilenmektedir. Türkiye’nin
de işsizlik oranı en son istatistiki rakamlara göre, devletin kurumu
İstatistik Kurumunun rakamlarına göre 8,8. Kuşkusuz…
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Sayın Bakan, Almanya’da bilerek yapıyorlar ki,
Türk işçilerini Türkiye’ye göndermek için.
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen… Lütfen Sayın Meral…
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Bunu bile bilmiyorsun sen.
Dünyadan
haberi yok adamın!
BAŞKAN
– Sayın Bakan, siz Genel Kurula hitap eder misiniz. Lütfen karşılıklı
konuşmayalım.
Lütfen
Sayın Meral…
Buyurun
Sayın Bakan.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Bilinçli yapıyorlar ki, Türk işçisini Türkiye’ye
göndersinler.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Meral… Sayın Meral, bakın, demin…
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …arkadaşlarınız
soru sorarken, ben, sabırla dinledim. Bir kural vardır, adabımuaşeret
kuralıdır.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Bana öğretme, senden daha iyi biliyorum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Biri konuşurken
diğerlerine onu dinlemek düşer. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Sizin, biri konuşurken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Sayın Başkan
sorulan sorulara cevap vermek üzere bana söz hakkı vermişken…
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Ama, doğrusunu söyle!
BAŞKAN
– Sayın Meral, lütfen ama…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …ve ben
meramımı anlatıyorken, sizin, oradan, izin almadan Sayın Başkandan,
konuşmuş olmanızı, size, eski bir Sendika Genel Başkanı olarak yakıştıramadığımı
belirtmek istiyorum.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Konuyu senden iyi bildiğim için iddia ediyorum.
BAŞKAN
– Lütfen Sayın Meral…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – O zaman,
çıkarsınız -konuyu benden daha iyi bildiğinizi iddia edebilirsiniz-
çıkarsınız konuşursunuz.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Teşekkür ederim!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sizin o
çok değerli fikirlerinizden yararlanırız, size teşekkür ederiz.
BAYRAM
ALİ MERAL (Ankara) – Ben de teşekkür ederim!
BAŞKAN
– Sayın Bakan, lütfen, sorulara cevap verir misiniz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Ama, şimdi,
arkadaşlarımızın sormuş olduğu sorulara cevap vermeye çalışıyorum.
Söylemek
istediğim şudur: Dünyada da, Türkiye’de de işsizlik en önemli sorunlarımızın
başında gelmektedir.
Peki,
bu işsizliği nasıl önleyeceğiz? Ben, Devlet Personelden de sorumluyum
aynı zamanda Bakan olarak, Devlet Personel Başkanlığı bana bağlı.
Her yıl devlete alabildiğimiz gençlerimizin sayısı sınırlıdır.
İşte, bu sene, bu yılın sonuna kadar alabileceğimiz kadrolu, sözleşmeli
ve işçi statüsündeki eleman sayısı 100 bin civarında olacaktır.
Ama, işsiz gençlerimizin sayısı bunun çok çok üstündedir. Her yıl yeni
gençlerimiz iş talebiyle, kuşkusuz ki, önümüze gelmektedirler. O
halde, yapılması gereken, devletin yanı sıra özel sektörü Türkiye’de
yatırıma teşvik ederek, yerli ve yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım
yapmasını temin ederek yeni iş alanları açabilmektir. Hükûmetimizin
dört yıllık süre içerisinde gündemindeki en önemli konulardan bir
tanesi budur. O nedenle, 49 vilayetimizde yatırımları ve istihdamı
teşvik amacıyla çıkarttığımız yasa da, bu amaca yönelik çıkarılmıştır.
Birtakım,
kuşkusuz ki, bu illerimizde, özellikle organize sanayi bölgelerinde
yeni istihdam alanları açılmış; buralarda, insanlarımız, özellikle
gençlerimiz iş bulmuşlardır. Ama, bu da yeterli değildir. Türkiye’nin,
mutlaka, yerli ve yabancı sermayenin yatırım yapabileceği bir ortama
kavuşması gerekir. Bununla ilgili, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın
da gayretleriyle ve destekleriyle, birçok yasal düzenlemeyi bu
Parlamentodan geçirdik. Ama daha bu alanda yapacağımız başka yasal
düzenlemeler de var.
Türkiye,
gittikçe dünyada daha çok itibar görmeye ve özellikle yatırımcılar
için dikkat çekmeye başlamıştır. Bu, yakın bir tarihte iki ekonomik
kriz yaşamış olan bir ülke için -şu anda geldiğimiz noktayı geçmişle
kıyasladığımızda- çok önemli, olumlu, sevindirici bir noktadır. O
halde, yapmamız gereken, Türkiye’nin, özel sektör tarafından yatırımların
bir bir yapılması ve deminden beri söylediğimiz, bu işsiz gençlerimize
yeni iş alanları açılmasıdır.
Şimdi,
bize soruluyor: Ne yapacaksınız bu gençleri? Bunların hepsini devlette
istihdam edemeyiz. Devletin, nihayet, ihtiyacı belirlidir. O nedenle,
bizim, Hükûmet olarak yapmamız gereken en önemli şeyin, özel sektörün
yatırım yapmasını sağlayıcı tedbirler almak olduğunu bir kez daha
ifade etmek istiyorum.
Şimdi,
yirmi beş yaşındaki bir genç… Soru soruldu, sanıyorum Sayın Güler
sordu. Askerlik… Şimdi, askerlik yapma koşulu var. Askerliğini yapmadan
bu arkadaşlarımızı nasıl milletvekili yapacağız? Askerliğini
yapınca aday oluversin kardeşim. Yani, illa yirmi beş yaşında milletvekili
adayı olacak diye bir şart yok ki, yirmi altı yaşında olur, yirmi yedi
yaşında olur, yirmi sekizinde olur, yirmi dokuzunda olur… O bakımda,
bu soruları, bu yaklaşımları, biraz da, soru sormuş olmak için hazırlanmış
cümleler olarak değerlendirdiğimi ifade etmek istiyorum.
Bu,
tüm siyasi partilerin programlarında olan, bizim de Hükûmet Programında
var olan bir hedefimizdi, bir taahhüdümüzdü. Onu, şimdi, burada,
tüm siyasi partilerin de gayretleriyle Anayasa değişikliğini
gerçekleştirdik. Şimdi de ilgili Yasa’da değişikliği gerçekleştirmek
suretiyle gençlerimizi siyasete daha çok çekmenin ve onları siyasetle,
yönetimle baş başa bırakmanın bir adımını atmış oluyoruz diye düşünüyorum.
Ne
kadar zamanım var Sayın Başkan?
BAŞKAN
– Yarım dakika kaldı Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Evet, yarım
dakikam var.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Diğerlerine de yazılı cevap vereceksiniz değil
mi Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Yok, hayır
yazılı vermeyeceğim, yazılı vermeyeceğim.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Vermiyorsunuz zaten.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Ama zaman kalmadı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Şöyle
bir bakıyorum, başka arkadaşlarımız…
Hüseyin
Bey, sizi yanılttım yazılı vermeyeceğim. Mahcup oldunuz, mahcup oldunuz…
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Bir önceki soruyu ben sormadım Sayın Bakan. Ben, sorularıma
cevap bekliyorum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Evet, hemen
ona cevap veriyorum.
Evet,
Sayın Gülçiçek de aynı konuyu gündeme getirdi. Gerçekten, yurt dışında
yaşayan Türk vatandaşları var; bunların, seçimlerde oy kullanmalarıyla
ilgili 1995 yılında Anayasa değişikliği yapıldı. Bakın, aradan on
bir yıl geçti, maalesef, o dönemden bu yana parlamentolar, yurt dışında
yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanmalarını temin edecek, uygun
yollarla oylarını kullanacak olan bir yasal düzenleme yapmayı gerçekleştiremedik.
20’nci Dönemde -o zaman Anayasa Komisyonu üyesiydim- Almanya ve
Fransa’ya giderek -bir heyet olarak- oralarda incelemeler yaptık.
Döndükten sonra bir yasa değişiklik taslağı hazırlamıştık. Ancak,
Yüksek Seçim Kurulu, bunun seçimlere yetiştirilmesinin ve uygulanmasının
çok zor olacağını söyleyince 20’nci Dönemde bu yasal düzenleme gerçekleşememiş
idi. Ancak şöyle bir sorunla karşılaştık -cümlelerimi tamamlıyorum,
sürem sanıyorum doldu- özellikle Almanya’da, ki, Sayın Gülçiçek oradaki
şartları çok iyi bilir, en fazla vatandaşımızın yaşadığı bir ülkedir.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Biz de iyi biliyoruz Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Orada,
konsolosluklarda ve büyükelçiliklerde vatandaşlarımızın oy kullanmalarıyla
ilgili bir yasal düzenlemeye destek alamadık yöneticilerden. “Güvenliği
sağlayamayız, siz, ya mektupla ya vekaletle oy kullanmanın dışında,
bizim burada çıkaracağınız yasayı uygulayamazsınız” dediler.
O nedenle bazı ülkelerde, vatandaşlarımızın çok olduğu ülkelerde
bu tür sorunlarla karşılaştık. Yani, bir yasayı çıkarırsınız, “Almanya’da,
yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız oy kullansınlar” dersiniz,
ama, o ülke, eğer bu yasanın uygulanmasıyla ilgili size yardımcı
olmazsa, o yasa elinizde kalır, vatandaşlara da oy kullandıramazsınız.
O bakımdan, bu konuda başka çalışmaların da yapılmasında, diplomatik
birtakım temasların da bulunmasında yarar var. Keşke, bu dönemde
böyle bir düzenlemeyi yapabilseydik, ama, tabii…
BAŞKAN
– Sayın Bakan, süre…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …artık
şeydeyiz, yani, Beşinci Yasama Yılına girdik. Böyle bir düzenlemeyi
yetiştirmemizin mümkün olmadığı anlaşılıyor. Bunu, hepimizin
bir ihmali olarak değerlendiriyorum. On bir yıl geçmiş, mutlaka yapılmalıydı.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın
Güler, Sayın Daloğlu’nun konuşma tutanaklarını getirttim, ama, Sayın
Daloğlu’nun söylediklerini sataşma olarak değerlendirmedim.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkanım, Meclisin iradesine hiçbir zaman hakaret
gibi değil, küçümsemek gibi değil… Sayın Daloğlu bu şekilde ifade
etti. Bir düzeltme şansı verirseniz, kürsüden konuşmak istiyorum
iki dakika.
BAŞKAN
– Hayır, sizin bir şey söylediğinizi söylemiyor ki, fikrini söylüyor
Sayın Daloğlu.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Hayır, rencide olduğu şeklinde beyanda bulundu
BAŞKAN
– Ben sataşma olarak değerlendirmedim Sayın Güler.
Teşekkür
ediyorum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Neyse, konuşma metnimiz de geliyor.
BAŞKAN
– 1’inci maddeyi okutuyorum:
MİLLETVEKİLİ
SEÇİMİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI
HAKKINDA KANUN
TEKLİFİ
MADDE
1- 10.6.1983 tarihli ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun
10 uncu maddesinde geçen “otuz yaşını” ibaresi “yirmibeş yaşını”
olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen,
Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili.
Sayın
Tüzün, buyurun.
CHP
GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; 1246 sıra sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nda değişiklik
yapılması hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama başlarken, az sonra oynanacak olan veya
başlamış olan Şampiyonlar Ligi mücadelesinde Türkiye’yi temsil
eden Galatasaray Spor Kulübüne başarılar dileyerek sözlerime
başlamak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, bugün, burada konuştuğumuz bu değişikliğin Milletvekili
Seçimi Kanunu’na yansıtılması amacıyla bu teklif hazırlanmış,
2839 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesindeki seçilme yaşı yirmi beşe
indirilmiştir.
1982
Anayasası yürürlüğe girdiğinden bugüne kadar, çeşitli defalar,
muhtelif maddeler üzerinde birtakım değişiklikler yapılmış ve bunu,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak da, sevinerek, ifade ediyoruz. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak, milletvekili seçilme yaşının yirmi beşe indirilmesine
ilişkin teklifi de, bu demokratikleşme sürecinin bir halkası olarak
görüyoruz ve bu nedenle, bu teklifin lehinde bir tutum içerisindeyiz.
Ancak, bunu söylerken, Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa değişikliklerine
ilkeli bakışını da bir kez daha sergilemek istiyorum. Cumhuriyet
Halk Partisinin, gerek Anayasa değişikliklerinin gerekse yasaların,
toplumun istekleri, beklentileri doğrultusunda yapılmasından
yana olduğunu vurgulamak istiyorum.
Avrupa
Birliği beklentilerini, isteklerini karşılamaya yönelik öncelik
ve ağırlık tanınmış durumdadır. Halbuki, milletvekili seçilme yaşının
yirmi beşe indirilmesi, bizim toplumumuzun kendi öz beklentisidir
ve böyle bir teklifin, toplumun, Türk ulusunun isteklerini yansıttığı
gerekçede de, öncelikle de daha fazla ağırlık verilmesinin daha
uygun düşebileceğini buradan hatırlatmak istiyorum. Cumhuriyet
Halk Partisinin Anayasa değişikliklerine ilkesel bakışını bir
kez daha yinelemekte yarar görüyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye, AB ülkeleri arasında en genç nüfusa sahip bir
ülkedir. Seçmenlerin yüzde 42’sini oluşturan gençler on sekiz yaşında
seçme, otuz yaşında ise seçilme hakkına sahipler. Yapılan düzenlemeyle,
böylece, gençlerin kendi haklarını yasal zeminlerde savunabilmeleri
için milletvekili olabilme olanağına sahip olmaları sağlanmıştır.
Seçilme
yaşının otuzdan yirmi beşe çekilmesinin dünyadaki uygulamalar
ve Avrupa Birliği standartlarına uygunluk açısından önemli olduğunu
biliyoruz. Yapılan bu değişiklikle, önümüzdeki dönemlerde -Türkiye’nin
yüzde 60’ı genç nüfusu oluşturan- ülkemizde daha genç kişilerden
oluşan bir Meclis karşımıza gelecektir.
Günümüzde,
her partinin bir gençlik kolu bulunmasına rağmen, maalesef, partilere
üye olan genç oranı ise yüzde 3’tür. Seçilme yaşının düşürülmesiyle,
gençler sorunlarını, taleplerini, amaçlarını ve projelerini daha
kolay dile getirebileceklerdir. Yaş kısıtlaması yüzünden politikadan
uzak olan birçok genç, politikayla daha fazla ilgilenmeye başlayacaktır.
Böylece, daha dinamik, sorumluluk alabilen ve çalışkan bir gençlik
göreve gelecektir. Gençlerin kendi yaşamlarıyla ilgili kararların
alınmasında en yüksek düzeyde katılmasının sağlanması, bu katılımın
hem Parlamento hem de Parlamento dışında gerçekleşmesi açısından
yapılan bu düzenleme, gençlerin yasama sürecine seslerini, düşüncelerini
yansıtabilmeleri açısından gerçekten çok önemlidir.
Seçilme
yaşının yirmi beşe indirilmesi sonrasında, Seçim Kanunu ve Siyasal
Partiler Kanunu’nun da değişiklikler yapılması mecburiyet arz etmiştir.
Yıllarca okuyup üniversiteyi bitiren milyonlarca genç, hâlâ, anne
ve babasından, utanarak harçlık almakta, kahve köşelerinde oturmaktadır.
Özellikle
eğitimle ilgili üniversite mezunu had safhada işsizken, bunların
iş sorununu, Hükûmet olarak ne zaman çözeceksiniz?
Değerli
arkadaşlar, daha bugün, Ankara’da, Başkent’imizde, üniversiteli
gençlerimiz, haklarının korunması ve üniversite harçlarının kalkması
için eylem yaptılar. Bunların sesine ne zaman kulak vereceksiniz?
Gençlerimiz,
işsizliğin yüzde 15’lere vardığı Türkiye’de, eğitimli işsizler ordusunun
yüzde 30’lara ulaştığı Türkiye’de sorunlarına çözüm bekliyorlar; emekleriyle,
çabalarıyla yaşamlarını idame ettirebilecekleri bir Türkiye
bekliyorlar. Gençlerimiz, bir araya gelerek örgütlenip iletişim
ve hoşgörüyle aralarındaki iş birliğini artıracaklar ve en önemlisi,
Türkiye için üretecekler; ürettikleri tüm projelerde kendi geleceklerini
hazırlayacaklar. Sistem, âdeta, gençlerin dinamikliğini engelleyen,
onları üretimden, gelişimden ve yönetimden uzak tutan bir yolu tıkar
hale gelmiştir, her fırsatı kapar hale gelmiştir. Bunun sonucunda
gençlerimiz, öz güvenlerini kaybetmiş, geleceklerine olan inançlarını
yitirmiş ve çözümü, maalesef, başka yerlerde arar konuma gelmişlerdir.
Geçtiğimiz
aylarda, Türkiye genelinde gerçekleştirilen bir araştırmaya göre,
gençlerin yüzde 95’i kendinden başka kimseye güvenmediğini, maalesef,
itiraf etmişlerdir. Üzülerek ve üzerine basarak ifade ediyorum ki,
bu oran çok yüksektir. İşte, bu tabloyu göz önüne aldığımızda, yapılması
gerekenler son derece açık ve basittir. Gençlerin örnek aldığı insanlar,
onların temsilcileri olarak en başta bizlerin, gençlerimize karşı
samimi, içi ve dışı bir davranmamız gerekmektedir. Ciddi bir gelecek
bunalımı ve güven problemi yaşamakta olan gençlerimize, ancak bu
şekilde, yarınlarını kurmak üzere ihtiyaçları olan motivasyonu,
azmi, hırsı ve özgüveni sağlayabiliriz. Ancak, birbirimize ve onlara
karşı dürüst olursak, etik kurallar çerçevesinde davranırsak, popülizm
yapmak yerine somut adımlar atarsak inandırıcılığımızı yeniden
kazanabiliriz. Ancak ve ancak onlara, biz size bu yolda her türlü
desteği vereceğiz dersek, demekten de öte, bunu icraatlarımızla
gençlerimize gösterirsek o zaman Türkiye’nin yarınları için çalışmış
siyasetçiler olarak ülkeye de hizmet etmiş oluruz. O yüzden, gençlerimizin
siyasal haklarını verirken samimi olmamız, her türlü şart ve şıktan
bağımsız, sadece ve sadece onlar için bir değişiklik yaptığımızı
ortaya koymamız gerekiyor.
Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yirmi beş yaş olumlu, ama, tek başına
fazla bir şey ifade etmiyor. Yirmi beş yaşla ilgili gelişmede, Anayasa’ya
ilaveten Seçim Kanunu’nda da değişiklik yapmamız gerekiyor. Anayasa
değişikliğinin devamı niteliğindeki Seçim Kanunu değişikliği
sırasında sunulan bir teklif, maalesef, şu şekilde oldu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tüzün, buyurun.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; bizim, önümüzdeki
seçimler öncesi yapmamız gereken en önemli değişikliklerden biri
de, Türk kadınının siyasete ve Parlamentoya gelebilmesi için, mutlaka,
Siyasi Partiler Kanunu’nda her bir cinsiyetten yüzde 25 temsil ve katılımının
da dikkate alınması gerekir ve Seçim Kanunu’nda -Siyasi Partiler
Kanunu’nu değiştirirken- her bir cinsiyetten en az yüzde 25 oranında
bir kota uygulaması getirmemiz gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, şahsım adına yine söz alacağım, düşüncelerimi orada
belirteceğim, ancak, son söz olarak şunu belirtmek istiyorum: Özellikle,
bu Hükûmetin, 59’uncu Hükûmetin gençlere vermiş olduğu önemi vereceğim
rakamlarla ifade etmek istiyorum.
Bakınız,
2006 yılı içerisinde, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 2006 yılı
için koymuş olduğu ödenek 319.810 yeni Türk lirası iken, 2007 yılı
için; yani, önümüzdeki yıl için koymuş olduğu ödenek 347.830 yeni Türk
lirasıdır. Yani, bir yılda, gençliğe 28.020 yeni Türk lirası artış
sağlanmıştır. Bu gösteriyor ki, bir yıl içerisinde, Adalet ve Kalkınma
Partisinin içerisinden seçilen Hükûmetin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü
yüzde 8 oranında bir artış sağlamıştır. Burada gerçekçi konuları
görüşürken bunu da belirtmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Tüzün, lütfen…
Buyurun.
YAŞAR
TÜZÜN (Devamla) – Bu artış oranı, sizin İktidarınızın gençliğe vermiş
olduğu önemin bir göstergesidir. Yani, sizler, Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün bütçesini yüzde 8 oranında artırıyorsunuz ve “Biz
gençlerin sorununun, gençlerin işsizliği ve istihdamlarının bu
konuda sağlanması için gerekli yatırım ve katkıyı verdik.” diyorsunuz.
Oysa, gözüken, rakamların böyle olmadığını ifade ediyor.
Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Madde
üzerinde Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen, Erzurum Milletvekili
İbrahim Özdoğan.
Buyurun,
Sayın Özdoğan. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA İBRAHİM ÖZDOĞAN (Erzurum) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1246 sıra sayılı Kanun
Teklifi üzerine Anavatan Partisi Grubu adına 1’inci maddede söz almış
bulunmaktayım; bu vesileyle, yüce heyetinizi en derin hislerimle
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, geçen hafta, seçilme yaşının otuzdan yirmi beşe düşürülmesi
hususunda İktidar Partisi ve muhalefet partileri olarak hep birlikte
destek verdik, ilgili Anayasa maddesini değiştirerek seçilme yaşını
yirmi beşe düşürdük. Aziz milletimize ve gençliğimize hayırlı olsun
diyoruz.
Bugün
de bu ilgili Anayasa maddesine uyum şeklinde ilgili yasa maddesini
çıkarıyoruz. İnşallah, gençlerimiz, bu yasa ile istedikleri şekilde,
doymak istedikleri şekilde siyasi temsiliyete kavuşurlar.
Fakat,
bugüne kadar geldiğimiz noktada, kadınlara, birçok Avrupa ülkesinden
daha önce seçilme hakkını, Büyük Atatürk’ün zamanında bu millet, bu
Meclis verdiği halde, bugün Meclisimizde kadın temsilcisi az olduğu
için gençlerimizin de yirmi beş yaşında seçilmesi hususunda çok
fazla bir ihtimal göremiyorum. Zannediyorum ki, partilerin birçoğu,
göstermelik bir şekilde yirmi beş yaş veya yukarı yaşlarda adaylar
koyacaklar, bir kısmı seçilecek, bir kısmı seçilmeyecek son sıralara
konulduğu için.
Bunun
nedenleri var değerli arkadaşlar. Bunun nedenlerinin en önemlilerinden
birisi, bugün Avrupa Birliği ülkelerine baktığımız zaman, gençlerimizin,
gençliğimizin önemli sorunlarının bulunmasıdır değerli arkadaşlar.
Biz,
büyük bir gençlik gücüne, büyük bir gençlik nüfusuna sahip dev ve büyük
bir ülkeyiz değerli arkadaşlar. Bunun kıymetini bilmek mecburiyetindeyiz.
Bütün gençlik skalasına baktığımız zaman nüfusumuzun aşağı yukarı
yüzde 70’ini gençlik oluşturmaktadır. Fakat, bugün gençliğimiz sorunlar
yumağı altında inlemektedir. Gençliğimiz işsizdir, gençliğimiz
çeşitli baskılar altındadır. Bugün, bilhassa büyük şehirlerdeki
iftar çadırlarına gittiğiniz zaman lise mezunlarından, üniversite
mezunlarından nice gençlerimizin akşam iftar yemeklerini bu iftar
çadırlarında yediklerini görmekteyiz. Bu nedir: Bu Hükûmet zamanında
gençliğimizin çok perişan bir duruma düştüğünün en önemli göstergelerinden
birisidir değerli arkadaşlar.
Bugün
ülke nüfusunun, kanaatimce, yüzde 20’si işsizdir ve okuyan gençliğin
de önemli bir bölümü de işsiz durmaktadır değerli arkadaşlar. Aşağı
yukarı, Türkiye’de, ailelerin çoğunda işsiz gençlerimiz vardır,
dolayısıyla her evde bir bomba vardır değerli arkadaşlar. Bu işsiz
gençlerimiz sabahleyin kalktıkları zaman babalarından harçlık istemekte
ve babalarının, tabii, gücü yetmediği için aile içi çatışmalara,
şiddete vesile olmaktadır. İşte bu, AK Parti Hükûmetinin önemli
ayıplarından birisidir arkadaşlar.
Eğitim
sorunları vardır değerli arkadaşlar. Bugün okullarda önemli ölçüde
şiddet yaşanmaktadır gençler arasında ve gençlerle öğretmenler arasında.
Değerli arkadaşlar, gençler birbirlerini bıçaklıyor, birbirlerine
kurşun sıkıyor ve öğretmenlerini dövüyorlar, öğretmenlerini bıçaklıyorlar.
Bunu bugün, her gün yaşıyoruz. Medyayı takip eden, basını takip eden
herkes bunu bilmektedir. İşte, bu eğitim sorunu da bu şiddet sorunu
da bu Hükûmetin ayıplarındandır. Eğitim ne hale gelmiş değerli arkadaşlar.
Bugün,
eğitimde, ayrıca, fırsat eşitliği bulunmamaktadır. Tabii, bu fırsat
eşitsizliği, öbür hükûmetler zamanında yaptırılmıştır ama, bu
Hükûmet, AK Parti, iktidara gelmeden önce bu fırsat eşitliğini sağlayacağı
sözünü vermişti. Fakat, geldiğimiz nokta itibarıyla, maalesef bunu
sağlayamamıştır.
Bugün,
meslek lisesi mezunlarımız, değerli arkadaşlar, perişan bir vaziyettedir.
Yani, diğer düz lise mezunlarıyla birlikte eşit bir şekilde üniversite
sınavlarına girememektedirler. İşte, bu da bir sorundur, bu da AK
Parti Hükûmetinin bir ayıbıdır.
Bugün,
ülke topraklarında, bilhassa büyük şehirlerde kriminal terör olayları
yaşanmaktadır, hırsızlık olayları had safhaya ulaşmıştır, gasp olayları
had safhaya ulaşmıştır değerli arkadaşlar, kapkaç olayları had safhaya
ulaşmıştır. Bu, işsizliğin ve halkımızın daha çok fakir olmasından
dolayıdır. Bu da AK Parti Hükûmetinin bir ayıbıdır.
Maalesef,
geldiğimiz dördüncü sene itibariyle, biz, daha çok, Meclis olarak
-tabii ki, kanunların çoğunu, hemen hemen hepsini, hükûmet getiriyor
değerli arkadaşlar- Avrupa Birliğinin isteklerini yerine getiriyoruz.
Halkımız için hangi kanunları getirdik ve halkımızın isteği doğrultusunda
hangi yasaları getirdik ve bu Mecliste kabul ettik, bunu, sizlerle
ve aziz milletimizle paylaşmak istiyorum. Yani, Avrupa Birliğine
o kadar taviz veriyoruz ki, millî onurumuzdan kaybediyoruz değerli
arkadaşlar. Hatta ve hatta, millî onurumuzu çiğneyenleri, değerli
arkadaşlar, ödüllendiriyoruz. Yani, bu ülkede meşhur olabilmek
için, yabancıları öveceksin, Türk düşmanlarını öveceksin, Türklere
söveceksin ki, meşhur olasın değerli arkadaşlar. İşte, son yaşadığımız
olaylar, Elif Şafak olayı ve son olarak Nobel Edebiyat Ödülünü alan Orhan
Pamuk olayı değerli arkadaşlar. Elif Şafak, 301’inci maddeden yargılanacaktı
değerli arkadaşlar. Sayın Başbakan, yargılanmadan bir gün önce
Elif Şafak’ı arıyor “Geçmiş olsun.” diyor ve beraat edeceğini ümit ettiğini
söylüyor. Arkadaşlar, bu ayıptır, millî onurumuza dokunan bir şeydir.
Ve
ayrıca, Orhan Pamuk’un aldığı Nobel Edebiyat Ödülü de Türk’e sövme
ödülünden başka bir şey değildir arkadaşlar. (Anavatan Partisi ve
CHP sıralarından alkışlar) Bu ülke öyle bir hale geldi ki, meşhur mu
olmak istiyorsunuz, dünya çapında değerli mi olmak istiyorsunuz,
Türk’e söveceksiniz, Türk düşmanlarını öveceksiniz. Maalesef, Sayın
Başbakan, Orhan Pamuk’u da arayarak kutlamıştır değerli arkadaşlar.
Orhan
Pamuk kimdir? Orhan Pamuk’un söylediği sözler, bir Türk olarak bizim
kanımıza dokunuyor. Biz, Türkler, güya, 1 milyon Ermeni’yi öldürmüşüz,
30 bin de Kürt’ü öldürmüşüz. Bu, yalan üstü yalandan başka bir şey değildir
arkadaşlar. Eğer, 1915’li yıllarda bir katliam, bir soykırım olayı yaşanmışsa,
Türk soykırımından başka bir şey yaşanmamıştır. Bir Erzurumlu olarak,
ben bunu çok iyi bilmekteyim değerli arkadaşlar.
ŞÜKRÜ
ÜNAL (Osmaniye) – Çanakkale şehitlerimiz…
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) – Evet.
Değerli
arkadaşlar, işte bunlar ayıptır, millî onurumuzu çiğnemekten başka
bir şey değildir.
Değerli
arkadaşlar, yine, son olarak, Hrant Dink’e, Norveç’teki bir akademi tarafından
kendisine ödül verilmiştir. Dikkatinizi çekmek istiyorum, Türklüğe
düşman olanlar ve Türklüğün aleyhinde yazanlar Türklüğe, Türk’e sövenler
bir bir ödülleniyor ve bizim büyüklerimiz tarafından, Sayın Başbakan
tarafından tebrik ediliyor. Bu, millî onurumuza dokunuyor.
Ve
bu Hükûmet döneminde, AK Parti Hükûmeti döneminde misyonerlik faaliyetleri
de başını alıp gitmiştir. Bugün büyük şehirlere baktığımız zaman,
her apartmanın altında bir kilise açılmaktadır değerli arkadaşlar
ve misyonerler caddelerde cirit atmaktadır değerli arkadaşlar.
NUSRET
BAYRAKTAR (İstanbul) – Atmayın ya…
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Doğru, doğru…
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) – Bana bile rastlamıştır değerli arkadaşlar;
propaganda yapmak için, İzmir Caddesinde değerli arkadaşlar. Bunu,
ben bile yaşamışımdır değerli arkadaşlar. Buna dikkatinizi çekmek
istiyorum.
Bir
de, Fransa’yla ilgili olaylar… Değerli arkadaşlar, Fransa, bizim
millî onurumuzla oynamıştır. Sayın Başbakan da kalkmış diyor ki:
“Fransa’nın yaptığı gibi biz yapamayız, pisliği pislikle temizleyemeyiz.”
Arkadaşlar, direnmek, insanlık tarihinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Özdoğan, lütfen toparlar mısınız.
Buyurun.
İBRAHİM
ÖZDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türklüğe hakaret edenlere
direnmek millî tarihimizde ne zaman pislik olmuştur değerli arkadaşlar?
Sizin vicdanlarınıza soruyorum. Bu, ayıp üstü ayıp bir şeydir değerli
arkadaşlar. Bunları, değerli arkadaşlar, millî onurumuza dokunanları
kutlayanları ve Hükûmetin devamı için Avrupa Birliğine ve dışarıya
şirin görünmeyi kınıyorum değerli arkadaşlar.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (Anavatan Partisi ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin
söz istemişlerdir.
Buyurun
Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlarım; Sayın Tüzün, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün,
2007 bütçesiyle ilgili, gençler için sadece 340 bin YTL, yani, 340 milyar
Türk lirası ayırdığını söyledi, “İşte bu Hükûmetin gençlere vermiş
olduğu değer.” diye bir değerlendirme yaptı. Bu konuyla ilgili muhterem
Heyetinizi bilgilendirmek için huzurunuzdayım.
Önce,
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü deyince, sanki gençlerin her türlü
sorunuyla ilgilenen bir genel müdürlük akla gelebilir. Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğü içerisinde Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığı
bağlamındadır gençlikle ilgili Genel Müdürlüğün işlevi. Daire
Başkanlığının da görevi, gençlik merkezlerini yönetmek, ayrıca
yaz ve doğa kampları -okullar tatil olduğunda- düzenlemekten ibarettir.
Asıl gençlerle ilgili hizmetleri, başta Millî Eğitim Bakanlığı olmak
üzere, diğer bakanlıklarımız yapmaktadır. Ama, şunu hemen ifade
edeyim ki, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün yatırım bütçesinde
yer alan, biz, o bütün tesisleri, spor salonlarını, futbol sahalarını,
stadları, atletizm pistlerini zaten gençlerimiz için yapıyoruz.
Yani, Sayın Tüzün, sadece Gençlik Hizmetleri Daire Başkanlığına
ayrılan ve yaz ve doğa kampları için kullanılacak olan ödenekten bahsetti,
gençlik hizmetleriyle ilgili yaptığımız iş…
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Personel giderlerini söyleyecek halimiz yok Sayın
Bakanım…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O yüzden,
o yüzden işte açıklama yapıyorum. Bilmediğiniz için, daha doğrusu
araştırma imkânı bulamadığınız için bilgilendirme yapıyorum.
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Bakanım, lütfen…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğünün…
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Başkanlığa verdiğiniz icmal burada Sayın Bakan…
BAŞKAN
– Sayın Tüzün, lütfen… Yok öyle bir usulümüz Sayın Tüzün. Lütfen dinler
misiniz!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – …320 milyon
YTL’lik bütçesinin önemli bir bölümü, yine gençlerimizin yararlanacağı
spor tesisleri için, salonları için, atletizm pistleri için değerlendirilmektedir
ve millî formayı giymiş, başarılı olmuş, olimpiyatlarda, dünya şampiyonasında,
Avrupa şampiyonasında, Türkiye’ye, madalya kazanmış olan gençlerimize
ödül için bu ödenekler kullanılmaktadır. Dolayısıyla, 340 bin değil,
gençlerimiz için, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü bütçesinden ayrılan
ödeneğimizin…
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Artış oranı kaç Sayın Bakanım, artış oranı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – … büyük
bir kısmı gençlerimiz için kullanılmaktadır.
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Artış oranı yüzde 8...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O nedenle,
sadece bir daire için ayrılan ödeneği burada zikrederek, sanki
-Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü Bakanlığımla ilgilidir- gençlerle
ilgilenmiyorsunuz, gençlere çok az ödenek ayırıyorsunuz şeklindeki
değerlendirme nedeniyle söz aldım. Bu bilgiyi, huzurunuzda, sizlerle
paylaşma ihtiyacını hissettim.
Ben,
Sayın Özdoğan’a cevap vermeyeceğim, çünkü cevap vermiş olursam, o,
mantık içermeyen o cümlelerini değerlendirmiş olurum.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Bu ne demek Sayın Başkan? Sayın Bakan böyle konuşamaz!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Onlara
değer vermiş olurum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanı böyle konuşturmayın lütfen.
Sayın Başkan, lütfen müdahale edin. Sayın Vekil, böyle konuşmayı hakaret
olarak alır, lütfen.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, lütfen…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Hiç kimse,
hiç kimse, hakkında yargı kararı olmadan suçlanamaz. “Falan kişi
şu suçu işlemiştir.” diyorsunuz. Yargılanır, hüküm giyer, safahattan
geçer ve cezasını çeker; o zaman, o insanı suçlu ilan edersiniz. Demin
ismini saydığı birtakım yazarlardan bahsedildi. Suç işlemişlerse,
bu ülkede bağımsız yargı organları var, orada yargılanırlar; hüküm
giyerse ve kesinleşirse, o zaman o insanı, kuşkusuz ki, o sözlerinden
dolayı, gelir burada eleştirirsiniz ve sonra bir uluslararası
ödül aldığı için onun tebrik edilmesinden dolayı Sayın Başbakanı
eleştirmenin de ne kadar isabetsiz olduğunu hem sizlerin hem de kamuoyunun
takdirine bırakıyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Ahmet Işık, Konya Milletvekili...
Buyurun
Sayın Işık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan... Sayın Başkan, bir konuya değinebilir
miyim yerimden?
BAŞKAN
– Bir saniye Sayın Tüzün, Sayın Işık konuşsun, sonra soracağım size.
Buyurun.
AHMET
IŞIK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1246 sıra sayılı
Milletvekili Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım;
bu vesileyle Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz hafta yaptığımız Anayasa değişikliğiyle,
milletvekili seçilme yaşı yirmi beş yaştan otuz yaşa indirilmiş bulunmaktadır.
FERAMUS
ŞAHİN (Tokat) – Nasıl oluyor yirmi beşten otuza inmesi?
AHMET
IŞIK (Devamla) – Düzeltiyorum: Otuz yaşından yirmi beş yaşına indirilmiş
bulunmaktadır. Anayasa değişikliğinin hayata geçebilmesi, işbu
değişikliği zaruret haline getirmiştir.
Değerli
milletvekilleri, gençlik, ülkemizin sadece zenginliği değil, aynı
zamanda dinamizmin ve değişiminin potansiyel kaynağıdır. Genç nüfusa
sahip olmak Türkiye için büyük bir imkân ve fırsattır. Özgür düşünceli,
kendi başına karar verebilen, sorgulayan, kendi toplumunun ve evrensel
anlayışın doğrularından haberdar olan ve hayatın güçlükleriyle
baş edebilecek, donanımlı ve yetenekli gençlerle ülkemizin çok daha
büyük vizyon yakalayacağı bir gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, evrensel demokratik ölçütlerin yakalandığı,
ulusal tam kalkınmışlık şartlarının gerçekleştiği, temel hak ve hürriyetlerinin
ve fırsat eşitliğinin ideal anlamda hayata geçtiği ve büyük hedeflerin
yakalandığı süreçlerin sonuçlanmasını temenni ediyor; değişikliğin,
başta muhataplarına, demokratik yaşamımıza ve Türk milletine hayırlı
olmasını diliyor; Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Ahmet
Gökhan Sarıçam.
Buyurun.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Seçim Kanunu’nda değişiklik yapan 1246 sayılı Yasa Teklifi hakkında
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Bu
Yasa hakkında konuşmak, gerçekten, benim gibi Parlamentoda genç
olarak nitelendirilen yaş grubunda olan milletvekilleri açısından
çok önemli. Yaş grubumuz itibarıyla değişik yerlerde katıldığımız
toplantılarda, platformlarda toplumumuzun genç kesiminden arkadaşlarla
kurduğumuz diyaloglarda, karşılıklı sohbetlerde, sürekli, seçim
yaşının biraz daha aşağılara çekilerek toplumumuzun genç kesiminden
arkadaşların da Parlamentoda daha fazla yer alması, Parlamentonun
yaş ortalamasının biraz daha gençleşmesi noktasında talepler gelmekteydi.
Biz de bu taleplere, seçim öncesinde yaptığımız görüşmelerde, seçim
sonrasında yaptığımız sohbetlerde genç kardeşlerimize söz verdik
ve bu sözlerimizin de yerine getirilmesi için Partimizin yetkili
organlarına, Sayın Genel Başkanımıza, Başbakanımıza, Grubumuza,
milletvekili arkadaşlarımıza değişik defalarda telkinlerde bulunduk.
Sayın Genel Başkanımız, bize 2007 yılının Kasım ayında yapılacak
seçime yaş olarak daha alt grupta olan kardeşlerimizin de katılabileceği
müjdesini vermişti. Bugün, Anayasa’da yapılan değişiklikten sonra
Grup Başkan Vekilimizin vermiş olduğu Kanun Teklifi’yle de kanun değişikliğinin
yapılarak bunun gerçekleşeceğini bu akşam bilmekten ve buna imza
atan milletvekillerinden biri, bu Parlamentodaki değerli milletvekillerinden
biri olmaktan da ayrıca büyük bir mutluluk ve gurur duyduğumu belirtmek
istiyorum.
Burada,
sadece birkaç şeyin altını çizmek isteyeceğim: Bunlardan birincisi,
yirmi beş yaşa seçilme yaşının çekilmesiyle birlikte, sanki yirmi
beş yaşında birçok milletvekilinin Parlamentoda yer alacağı gibi
bir anlayış ve bunun getirdiği bir tedirginlik, birileri tarafından
sürekli işlenmeye veya ima edilmeye çalışılıyor. Oysa seçilme yaşının
yirmi beşe inmesi, yirmi beş yaşın ve onun üstündeki insanların da
seçilebilme hakkını kazanması noktasında bir ehliyet ve bir ruhsatı
ifade ediyor. Çünkü, 3 Kasım 2002 seçimiyle Parlamentomuza giren,
yasama çalışmalarına önemli katkılar veren, seçim bölgesine önemli
hizmetler getiren, seçim bölgesinin sorunlarının yasalarla çözümü
noktasında önemli katkılar sağlayan birçok genç milletvekili arkadaşımız,
otuz yaşını bir iki ay geçtiği için milletvekili olma hakkını kazandılar.
Bu değerli arkadaşlarımızın yaptığı katkıları gördüğümüzde,
belki bunların üç dört ay daha erken dünyaya gelme olasılıklarıyla
bu katkılardan Parlamentomuzun mahrum kalacağını, seçim bölgelerinin
onların getireceği hizmetlerden mahrum kalacağını da değerlendirmek
lazım.
Onun
için, bu yirmi beş yaş noktası bunun en alt noktasıdır, üste doğru bunun
bir ruhsatı vardır. Toplumumuzun kendi karşısına, değişik noktalarda
ve değişik yaş gruplarında olan insanlarımız çıkacaklar, kendilerini
ifade edecekler, toplumumuz, burada, kendilerine verilen ruhsatla
kendisini ortaya koymuş insanlarımız içinden gerekli olanlarını,
kendisine hizmet edecek olanlarını ve kendisi için hizmet etme donanımına
sahip olanları seçecektir.
Bu
noktada, yirmi beş yaşı belli bir gençlik kesiminin temsilcisi olarak
Parlamentoya gelecek insanlar olarak görmek, yirmi beş, yirmi altı,
yirmi yedi, yirmi sekiz, yirmi dokuz yaşında, bir iki ayla otuz yaşını
kaybeden, bundan dolayı Parlamentoya giremeyen insanlarımızın
da birtakım ruhsatlarını, haklarını onlara iade etmek noktasında
görmek lazım. Bu, kesinlikle gençlerimize ve gençliğe verilen bir
lütuf değil, aksine, onların bir haklarını iade etmek ve toplumumuza,
daha geniş bir kesimden seçme hakkını tanıma fırsatıdır. Çünkü,
toplumumuzun yaklaşık yüzde 64’ü otuz beş yaş sınırının altındadır.
Özellikle bilişim çağı, teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesi,
ekonomik refah seviyesinin artması sayesinde, gençlerimizin de
birtakım bilgi birikimlerine çok daha erken yaşlarda kavuşması
ve bu sayede olgunlaşması, günümüzün realitelerinden biridir.
Bunu kimsenin inkâr edeceğini veya hilafına bir şey söyleyeceğini
zannetmiyorum.
Bunları
göz önüne aldığımızda, toplumumuzun değişik kesimlerinde, yılların
verdiği tecrübeyle bir araya gelmiş insanların yanına, birtakım
bilişim ve teknolojik nimetlerden faydalanarak, toplumun gelişmiş
olan uygarlık düzeyinden istifade ederek gerekli donanımlara sahip
olmuş kardeşlerimizin…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Sarıçam.
AHMET
GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – …bu gençlerimizin de bunların arasına
katılarak, bir ortak kültürü, bir ortak değişik bakış açısını oluşturup
toplumumuza Meclisimiz vasıtasıyla daha fazla hizmet edeceklerine
buradan inancımı yeniliyor, bu Kanun’un Meclisimize gelmesinde,
yasalaşmasında ve toplumumuzun çok geniş, dinamik bir kesimine,
milletimize hizmet etme fırsatını verdiği için, bu Kanun’u buraya
getiren herkese ve destek veren herkese teşekkürlerimi sunuyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Sarıçam.
Madde
üzerinde soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru
sorma süresi beş dakikadır.
Sayın
Bayındır, buyurun.
HÜSEYİN
BAYINDIR (Kırşehir) – Sayın Bakan, maddenin tümü görüşülürken, tümü
üzerinde görüşme tamamlandıktan sonra bir soru sordum. Gençlerin
işsiz olduğunu, eğitimli gençlerin iş bulamadığını; Türkiye’de,
kahve köşelerinde ne kadar işsiz olduğuyla ilgili soru sordum. Sayın
Bakanım cevabında, sizin cevabınızla, Almanya’da da işsizliğin
çok fazla olduğunu, hatta bir çok ülkede, artık, halkın işsizlik duasına
çıktığını söylediniz. Sayın Bakanım, AKP Hükûmetinin bize önerisi,
işsizliğe çaresi işsizlik duası mıdır? Yani, hep birlikte, halk olarak
duaya mı çıkalım, bunu mu kasettiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bayındır.
Sayın
Kılıç…
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Sayın Başkan, demin, Sayın Bakan, yurt dışında yaşayan
yurttaşlarımızın oy kullanmasıyla ilgili sadece iç düzenlemenin
yeterliği olmadığını, yurt dışında da o ülkelerin yardımcı olması
gerektiğini belirtti. Sayın Başbakan ve bakanlar sürekli olarak
yurt dışı temaslarda bulunuyorlar. Acaba, bu temaslarda, turistik
bir gezi olamayacağına göre, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ağırlığı
yeteri kadar oluşturulup oralarda bu Türkiye’nin hakları, çıkarları
yeteri kadar savunulamıyor mu? Dış politika deyince, sadece, AB
sürecinde olduğu gibi, sadece karşı tarafın taleplerini kabul
etmek olarak mı algılıyorsunuz, bunu öğrenmek istiyorum.
Yine,
mademki yabancılara sözünüz yeteri kadar geçmiyor Sayın Bakan,
Malatya’mızın önemli bir sorunu var gençlerle ilgili. İnönü Üniversitesi
Tıp Merkezinin şimdiye kadar kadro kanunu çıkmadı. Üniversitemiz
gerek kadro yönünden gerekse kaynak yönünden yeteri kadar desteklenmiyor.
20 bin gencimiz okuyor orada, Malatya İnönü Üniversitesinde. Ancak,
bu gençlerin sorununu çözecek, bundan daha iyi bir eğitim görecek
şekilde kadro ve kaynağının sağlanması ne zaman sağlanacak? Bu kadro
kanunu yaklaşık iki yıldır Meclise gelmeyi bekliyor. Ne zaman getirmeyi
düşünüyorsunuz?
Yine,
Sayın Bakanım, son olarak da, Malatya’mızın insanları hiç bu kadar,
bu dönemdeki kadar, AKP dönemindeki kadar perişan olmadılar. Özellikle
2006 yılında kayısıyı don vurması nedeniyle büyük mağduriyet yaşanıyor.
Babalar gençlere yardımcı olamıyorlar. Sayın Başbakan bu sorunun
çözümü için 35 trilyon lira kaynak ayırdığını belirtmişti. Ancak,
Sayın Başbakanın açıkça bu beyanda bulunmasına rağmen Sayın Başbakanın
sözü yerine gelmiyor, şu anda 13 trilyon lira para ayrıldığı söyleniyor.
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, lütfen…
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Acaba Sayın Başbakanın bu 35 trilyon lira gönderme
sözü ne zaman yerine gelecek? Biz, Sayın Başbakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin
Başbakanı olarak verdiği sözlerin yerine gelmesini bekliyoruz.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Sayın
Kaya…
YILMAZ
KAYA (İzmir) – Sayın Başkanım, üniversiteli işsizler baz alınarak
yapılan bir araştırmada yarıdan fazlasının Türkiye’den ayrılarak
yabancı ülkelerde çalışmak istedikleri ve geri dönmek istemedikleri
sonucu elde edilmiş. Biz, yirmi beş yaş seçilme yaşı olarak getirilen
yasayı çıkarıyoruz, ama, sanıyorum ki aday olacak genç bulamayacağız.
Çok ciddi bir sorun beyin göçü. Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Sayın
Sağ…
KEMAL
SAĞ (Adana) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana bir soru
yöneltmek istiyorum.
Bilindiği
gibi, 80 öncesinde Türkiye’de ikili bir parlamenter sistem vardı.
Ama, ihtilal sonrası bu sistem değiştirildi, tekli sisteme dönüldü
ve önce milletvekili sayısı 450’ye çıkartıldı, daha sonra Türkiye
milletvekilliği ortaya çıkınca ve uygulanamayınca da 550 sayıya
ulaşıldı.
Şimdi,
biz seçilme yaşının yirmi beşe çıkmasına karşı değiliz ve taraftarız,
destek de veriyoruz. Gençlik dinamizmdir, gençlik yeniliktir. Ancak,
gençliğin de zannediyorum ki tecrübeyle bir dengeye getirilmesi
gerekir.
Şimdi,
benim sorum şudur: Sayın Bakanım, siz Hükûmet olarak bundan böyle tekrar
bu gençliğin yaşını küçültürken gençliği dengelemek için senato
veya benzeri gibi bir yeni Meclis, yani ikili bir sistem tekrar düşünüyor
musunuz? Bu konudaki Hükûmetinizin ve Partinin görüşü nedir, onu
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Sağ.
Soru
sorma süresi tamamlanmıştır.
Sayın
Bakan, buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Başkanım, Sayın Bayındır benim geneli üstündeki soru-cevap faslında
gençlik ve işsizlikle ilgili yapmış olduğum değerlendirmeden hareketle
“İşsizliği önlemek için dua mı öneriyorsunuz?” dedi. Kuşkusuz, konuşmam
dikkatlice izlenmişse, işsizliğe karşı çarenin yatırım olduğunu,
yerli ve yabancı sermayenin Türkiye’de yatırım yapmasını sağlayacak
her türlü tedbiri almanın Hükûmetimizin görevi olduğunu, bu konuda
önemli adımlar attığımızı, daha da atılması gereken adımlar olduğunu
ifade etmiştim. Dolayısıyla, bizim, işsizliğe karşı çaremiz yatırımdır
ve tabii ki, yeni istihdam alanları açmaktır. Sadece Almanya’da, bu
akşamki haberlere yansıyan -belki mizahi de olabilir- bir kanalda
akşam haberlerinde izlediğim, işsizlik o safhaya varmış ki, Türklerin
de iştirak ettiği ve bazı din adamlarının da iştirak ettiği işsizlik
duası şeklinde bir haberden alıntı yapmıştım. Tabii, onların takdiridir.
Biz, işsizlikle gerçekten mücadelenin yatırımdan geçtiğini altını
çizerek ifade ettik. O nedenle, sorunuza bu şekilde cevap vereceğim.
Biz,
iktidara geldiğimizde resmî istatistik oranlarında yüzde 11 civarındaydı
işsizlik oranı, en son açıklanan resmî istatistiklere göre yüzde
8,8’dir. Tabii ki, bu da yüksektir. Mutlaka, bizim, demin söylediğim
tedbirleri alarak bunu yüzde 5’in altına çekme mecburiyetimiz vardır.
Bu, konuşarak yapılacak olan bir şey değil. Bunun çaresi, çalışmak,
yatırımcılarımızı gayretlendirmek ve Türkiye’nin gerçekten bir
yatırım cenneti haline getirilmesini temin etmektir.
Sayın
Kılıç, yurt dışında oy kullanacak olan vatandaşlarla ilgili, ilgili
ülkelerde bazı zorluklarla karşılaşıldığını “Hükûmet olarak bu ülkelerle
siz sık sık görüşüyorsunuz, Sayın Başbakan da görüşüyor; o nedenle,
onlara bunu kabul ettiremiyor musunuz?” diye bir değerlendirmede
bulundu. Özellikle Almanya İçişleri Bakanlığı, güvenliği sağlayamayacağız
endişesiyle, konsolosluklarımızda, büyükelçiliklerde sandık
konarak Türklerin oy kullanmasına şiddetle karşı. Bu, ikili görüşmelerde
ne zaman gündeme gelse, bu konuda ısrarlarını devam ettiriyorlar.
İnönü
Üniversitesinin Tıp Fakültesinin kadro ihtiyacı olduğunu ifade
ettiniz. Bununla ilgili kuşkusuz ki bir yasal düzenlemeye ihtiyaç
var. Şunu da hemen ifade edeyim: Sadece İnönü Üniversitesinde değil…
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Kadro kanunu Mecliste bekliyor, Komisyondan geçti
Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – …birçok
üniversitemizde buna benzer sorunlar var. Bunu nereden biliyorsunuz
diyecek olursanız, Devlet Personel bana bağlı olduğu için, üniversitelerimizin
değerli rektörleri ve YÖK’ten değerli yöneticiler zaman zaman bana
geldiklerinde bu taleplerini ifade ediyorlar.
Münferit
olarak bir tek üniversitenin kadro sorununu çözmektense, ihtiyacı
olan üniversitelerin birlikte değerlendirilerek bir kanun tasarısı
veya teklifi halinde ele alınmasında yarar olduğu düşüncesindeyim.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Sayın Bakan, son döneme geldiniz, ne zaman çıkaracaksınız?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Efendim,
biliyorsunuz, hükûmetler yasa çıkarmaz, parlamentolar yasa çıkarır.
Ben size soruyorum: Ne zaman çıkaracak Türkiye Büyük Millet Meclisi
bu tasarıları ve teklifleri?
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Efendim, gündeme almıyorsunuz ki.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Bana,
Hükûmetin bir üyesi olarak soruyorsunuz; diyorsunuz ki: “Bunu ne zaman
çıkartacaksınız?” Ben de, yasama organına ve değerli grup başkan
vekillerine soruyorum: Ne zaman çıkaracaksınız efendim?
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Hükûmetler çözüm merciidir Sayın Bakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Malatyalılar,
kayısı ve 35 trilyon ve Başbakan… Sayın Başbakanımızın böyle bir beyanda
bulunup bulunmadığını bilmiyorum.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Açık ve net beyanda bulundu Sayın Başbakan.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Benim
bu konuda herhangi bir bilgim yok.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – 12 Temmuz 2006 tarihinde.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Eğer, Sayın
Başbakan bir yerde bir beyanda ve taahhütte bulunmuşsa, onun gereği
mutlaka yerine getirilir.
MUHARREM
KILIÇ (Malatya) – Biz de bunu bekliyoruz Sayın Bakan; lütfen…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Sayın
Kaya, gençler yurt dışına çıkmak istiyorlar, bir anket yapıldı ve
üniversitede okuyan gençlerimizin önemli bir bölümü, istikballerini
yurt dışında arıyorlar diye bir değerlendirmede bulundu. Evet, böyle
düşünen gençlerimiz de olabilir. Bunun sebebinin, Türkiye’de hâlâ
çözemediğimiz, çözmek için uğraş verdiğimiz işsizlik olması gerekir.
Tabii, işsizlikle mücadelede başarılı olduğumuz takdirde -ki,
Türkiye o yolda ilerlemektedir- mutlaka, gençlerimiz kendi ülkelerinde
emeklerini sarf etmek suretiyle kendi ülkelerinin kalkınmasında
katkı sağlayacaklardır.
Sayın
Sağ, bir soru sordular; yeni bir meclis, yani bir senato gibi düşünüyor
musunuz dediler.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Bitti
mi efendim sürem? Dolmuş…
Hayır,
böyle bir düşüncemiz yok.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
FERİDUN
FİKRET BALOĞLU (Antalya) – Dokunulmazlıklar ne olacak?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Sayın
Tüzün bir söz talebiniz var, buyurun, ne için söz istiyorsunuz Sayın
Tüzün?
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkanım, az önce, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına 1’inci maddede konuşma yapmıştım. Bu YTL ve TL konusunda
zannediyorum yanlış bir anlaşılmaya meydan verildi, dolayısıyla
bunu düzeltmek için bir söz talebim var.
BURHAN
KILIÇ (Antalya) – Maksat hasıl oldu Başkanım.
BAŞKAN
– Sayın Tüzün, Tüzük’ün 69’uncu maddesine göre yeni bir sataşmaya
mahal vermeden… İki dakikalık süre veriyorum.
Buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
VE SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Grubu adına yapmış olduğu konuşmadaki
bazı ifadelerinin yanlış anlamalara meydan verebileceği gerekçesiyle
açıklaması
YAŞAR
TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım,
az önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına 1’inci maddede görüşlerimizi
belirtmiştik. Bu konuda, YTL ve TL konusunda bir karışıklığa sebebiyet
verdiğimiz söyleniyor, o nedenle bir düzeltme kararı konusunda
söz aldım.
Değerli
arkadaşlar, çıkarmış olduğumuz bu Yasa Teklifi’nde, görüşmüş olduğumuz
bu Yasa Teklifi’nde milletvekili yaşının otuzdan yirmi beşe düşürülmesi
ve İktidarın, Hükûmetin bu konudaki düşüncelerini dile getirdik.
Dolayısıyla şöyle bir açıklama yaptık: Bu yılki, yani, Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün 2007 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu ve
özel bütçeli diğer idarelerin 2 sayılı icmali önümde. Bu, Maliye
Bakanlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi önüne sunmuş olduğu icmal.
Burada diyor ki: 2007 yılı ödeneği 347 milyon 830 bin, yani, diğer TL
cinsinden konuşacak olursak 347 trilyon 830 milyar. 2006 yılı ödeneği
ise 319 milyon 810 bin yeni Türk lirası, yani, diğer bir ifadeyle 319
trilyon 810 milyar Türk lirasıdır. Sonuçta bu artış oranı yüzde 8’e
tekabül ediyor. Yani, bizim burada rakamlara boğulmaktan daha
çok, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün, gençliğin bir kanunu görüşülürken,
Adalet ve Kalkınma Partisinin ve dolayısıyla Hükûmetin gençliğe
verdiği önem, oran olarak yüzde 8’e tekabül ettiğini söyledim.
Sayın
Başkana, söz verdiği için teşekkür ediyor, sizlere de saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Tüzün.
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER
İŞLER (Devam)
5.- Hatay
Milletvekili Sadullah Ergin ve 7 Milletvekilinin; Milletvekili
Seçimi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve
Anayasa Komisyonu Raporu (2/873) (S. Sayısı: 1246) (Devam)
BAŞKAN
– 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Galatasaray’ın PSV Eindhoven karşısında 1-0 galip
olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. (Alkışlar) Galatasaray’a PSV Eindhoven
ve UEFA yolunda başarılar diliyoruz.
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Cim Bomlusun herhalde Sayın Başkan.
MEHMET
NURİ SAYGUN (Tekirdağ) – Sayın Başkan, siz de bir düzeltme yapın, UEFA
değil, Şampiyonlar Ligi.
BAŞKAN
– Düzeltelim, doğru.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE
2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN
– Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen,
Yılmaz Kaya, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaya. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA YILMAZ KAYA (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 10’uncu maddesinin değiştirilmesine
ilişkin yasa teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçi
Sayın Başkan söyledi, ama, Meclis birden kalabalıklaşınca, koltuklar
dolunca ilk yarının bittiği zaten belli olmuştu. Başkana, yine, o
açıklaması için ayrıca teşekkür ediyorum. Ben de bir Galatasaraylı
olarak Galatasaray’ın galip gelmesini ve Şampiyonlar Liginde ilerlemesini
diliyorum. (Alkışlar)
Başka
bir dileğim de, biraz önce, Sayın Muharrem Kılıç’a cevap veren Sayın
Bakanımızın, biraz daha, olaylara vâkıf olarak cevap vermesi. İnönü
Üniversitesinin kadro ihtiyacıyla ilgili, biz, Meclis Genel Kuruluna
yasa teklifi getirdik; ancak, AKP Grubunun oylarıyla bu yasa teklifi
reddedildi. Malatya’daki kayısı üreticilerine ödeneceği bildirilen,
Sayın Başbakan tarafından, 35 trilyon lira ödeneceği bildirilen
olay ise basında defalarca yer aldı. Yine, o konuda, Genel Kurulda
bizim önerimiz görüşüldü, ama, ne yazık ki, AKP oylarıyla bu da reddedildi.
Sayın Bakanım şimdi diyor ki: Benim bu konudan haberim yok, ona benzer
bir şeyler söylüyor.
Sayın
Bakan, yani, bunları bilmiyorsanız, o zaman orada oturmayacaksınız.
Hiç kusura bakmayın, ya bunları öğreneceksiniz, ya orada oturmayacaksınız.
(CHP sıralarından alkışlar)
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI MEHMET ALİ ŞAHİN (İstanbul) – Yapma
ya!
YILMAZ
KAYA (Devamla) – Şimdi, bir teknik yanlışı düzelterek konuşmama başlamak
istiyorum. Buraya çıkan AKP’li arkadaşlarım, bu Yasa’yla ilgili görüşlerini
bildirirken, otuz yaşın altındaki nüfusun 40 milyon civarında olduğunu
söylediler. Doğrudur, 40 milyon civarındadır, ama, bu, sıfır-otuz
yaş arasıdır. Bizim burada seçilme yaşını otuzdan yirmi beşe indirmemizle,
aday olabilecek gençlerin sayısı 5 milyon 895 bin kişi daha artacaktır.
Bu yanlışı düzeltmek istedim.
İkinci
yanlış, sanki, seçilme yaşının otuzdan yirmi beşe indirilmesi sadece
AKP Seçim Bildirgesinde ve Programında varmış gibi, yine her çıkan
AKP’li arkadaşım, bunu, bir övünç vesilesi, daha doğrusu, sadece
kendilerine bir övünç vesilesi olarak burada anlattılar. Oysa,
bu, bizim Seçim Bildirgemizde zaten vardı. Ama, sizden, şu şekilde…
Her iki partinin de seçim bildirgesinde olmasına rağmen sizden farkımız
şuydu: Biz, sadece seçilme yaşının, sadece ve sadece, otuzdan yirmi
beşe indirilmesi için gençlere vaatte bulunduk ve o konuda çalışma
yaptık. Siz ne yaptınız? İlk günlerde, Meclis açıldıktan sonra, 22’nci
Dönemin ilk günlerinde, bu yasa teklifini getirdiniz. Getirdiniz,
ama, yanına da 2/B’yi koyarak getirdiniz. Yani, burada oy kullanacak
bir milletvekili, ben, yirmi beş yaş şartını kabul ediyorum, ama, 2/B
orman arazilerinin tahsis edilmesini, bunların orman alanı dışına
çıkarılmasını kabul etmiyorum, buna hayır diyemiyorum, diyecek
şekilde bir yasa teklifi getirdiniz. Tabii ki, biz, yirmi beş yaş şartına
oy verdik. Ama, 2/B orman arazileri nedeniyle, o maddeyle ilgili,
Cumhurbaşkanından geri döndü ve bu yasa teklifi bir daha görüşülmedi.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bu, iyi niyetle, samimiyetle getirildiği
takdirde olabiliyormuş. Nasıl oluyormuş? 6 Ekim 2006 tarihinde, bu
üzerinde görüşme yaptığımız milletvekili seçilme yaşıyla ilgili
Kanun’un getirilebilmesi için, önce Anayasa’nın ilgili maddesi değiştirildi.
En son, geçen hafta, perşembe günü ikinci tur oylama yapıldıktan sonra,
bugün -ki, dün akşam, saat 17.00’de, Anayasa Komisyonu bu Yasa Teklifi
için toplandı- Genel Kurulda görüşüyoruz. Demek ki, 6 Ekimden bugüne,
on iki günde, bu işler olabiliyor imiş, iyi niyetle ve samimiyetle
getirildiği takdirde. Bunu görüyoruz. Ama, dediğim gibi, yanında,
yirmi beş şart alana, 2/B orman arazisi de verelim(!) dememek kaydıyla.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, seçilme yaşının otuz beşten yirmi beşe indirilmesi
tabii ki çok önemli, biraz önce de belirttiğim gibi, bizim Seçim Bildirgemizde
de vardı. Ama, biraz önce, iki sorumda da Sayın Bakana sorduğum gibi,
seçilme yaşını yirmi beşe indirmemize rağmen, bakın, biraz önce
söyledim, iki üniversite bitirmiş gençlerimiz sekreterlik yapmakta.
Hukuk fakültesi bitirmiş bir arkadaşımız, niye spor ayakkabısıyla
dolaşıyorsun dediğimde, iş aramaya gittiğini söyledi çünkü. Ya,
biraz daha dikkat etsen dediğimde, “evimden İzmir merkezine, Konak’a
yürüyerek geliyorum ve yürüyerek gidiyorum, spor ayakkabısı rahat
oluyor” demiş idi. ODTÜ mezunu bir arkadaşımızın bir şirkette çay
servisi yaptığını söylemiştim. İnanın, bu arkadaşlarımızın, bu
gençlerimizin siyasete ısınması mümkün değil, çünkü, siyasete ve
siyasetçiye güveni kalmamış, önce kendi sorununun çözülmesini
istiyor; daha doğrusu, gençliğin sorununun çözülmesini istiyor,
bireysel sorunlarından bahsetmiyorum. Bu gençler ki, biz, seçimlerde
birlikte çalıştık çoğuyla, her iki parti, birçok parti birlikte çalıştı;
afiş yapıştırdılar, pankart astılar, evlere gittiler oy istediler,
ama, bu gençlerimizin çoğu ne yazık ki şimdi işsiz. Yine, biraz önce
söyledim, içim acıyor, işsiz üniversitelilerin yarıdan fazlası,
yurt dışına gitsem keşke, bir daha gelmesem diyor. Bunun, üzerinde
hepimizin birlikte düşünüp, hepimizin birlikte karar alacağı bir
sorun olduğunu kimse reddedemez, bunu çözmek zorundayız.
Yine,
değerli arkadaşlarım, çok güncel bir konu, ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim.
Bakın, bugünlerde, stajlarını bitirmiş avukatlar Meclise geliyorlar,
yüzlerce kişi, Türkiye’nin her yerinden. Her iki grubun mutabakatıyla,
her iki partiden, birisi ben olmak kaydıyla, bir yasa teklifi hazırladık,
ama şimdi AKP Grubu diyor ki: “Biz bu teklifi siyaseten değerlendirmedik.”
Bir sürü insana umut verildi değerli arkadaşlarım. Bunlar stajlarını
bitirmişler, mezun olalı bir yıl olmuş ve staj bitiminden sonra, altı
ay sınav bekliyorlar, 23 Aralıkta sınav. “Biz niye altı ay bekliyoruz?
Şu anda ne avukatız ne stajyeriz.” diyorlar. “Biz neyiz? Adliyeye girerken
sorun oluyor. Stajyerken, hiç olmazsa, bazı mahkemelerde duruşma
takip edebiliyorduk, şimdi onu da yapamıyoruz.” diyorlar ve bu gençler
yüzlerce mail gönderiyorlar, cep telefonlarıma mesaj gönderiyorlar,
birçok arkadaşa geliyordur. Yani, bu sorunu çözmek gerekiyor,
gençler bu durumda. Yoksa, seçilme yaşını yirmi beşe indirmişsiniz,
inanın, siyasete ısınmaları mümkün değil; önce, gençlerin bu sorunlarını
çözmemiz gerekiyor diye düşünüyorum.
Yine,
gençlerin sorunlarından, birçoğundan bir tanesi… Geçenlerde Gebze
Yüksek Teknoloji Enstitüsüne gittim. Okulun kampüsünde, biteli
tam üç yıl olan bir yurt var değerli arkadaşlarım, sadece tefrişi bekliyor.
Konuştuğumda, üç yıldan beri, “Bu yıl kısmetse burası bitecek ve öğrencilerimiz
istifade edecek” dediler. Anayasa oylamasının ikinci turu sırasında
-Bayındırlık Bakanlığı yaptırıyormuş yurdu- Sayın Bayındırlık Bakanımızla
konuştuğumda gerekli talimatları verdi, dedi ki: “Yarın bu konuda
bilgi verin, arkadaşımızı bilgilendirelim.” Hâlâ bekliyorum.
Bu
yurdun bitmesi durumunda Yüksek Teknoloji Enstitüsündeki bütün
öğrenciler bu yurttan istifade edecek, Kocaeli Üniversitesinden
öğrenci alacaklar. Ama, müteahhidin sözleşmeye aykırı teslimi nedeniyle
Bakanlık bu binayı teslim almamakta ısrar ediyor. Değerli arkadaşlarım,
hukukçuyum, birçok hukukçu arkadaşımız var. Bu arkadaşımız üç yıldan
beri burayı bitirmediyse, artık burayı bitirme şansı yoktur. Gerekli
tespit yaptırılır, Bakanlık gereğini yapar ve birçok öğrencimiz
bu yurttan istifade eder. Ama, üç yıldan beri, o yurt bittiği halde çürümeye
terk edilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, gençlerin sorunları çok. Geçenlerde bana bir baba
geldi. Yanında Bilkent Üniversitesini kazanmış kızı. Burssuz kazanmış.
“Bu parayı ödeyemeyeceğim, ne yapayım” dedi. Araştırdım, burs filan
bulmak mümkün değil, bulamadım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Kaya, lütfen toparlar mısınız…
Buyurun.
YILMAZ
KAYA (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
Çok
başarılı bir öğrencimiz. İki gözü iki çeşme. Babası okuldan alacakmış.
Buna bir çare bulamadık. Bunun gibi, bu arkadaşımız gibi birçok arkadaşımız
var. Bakın, okul dışında, gündüz okuyup, gece ya da gündüz, fark etmeden,
asgari ücretin yarısına değişik yerlerde çalışmak isteyen, iş
arayan bir sürü arkadaşımız var. Geçenlerde bir arkadaşım geldi.
Yaşını sorduğumda kendi kendime utandım. Üniversitede okuyormuş.
O kadar yıpranmış, o kadar fiziki şartları ağırlaşmış ki, yani, kendimle
yaşıt falan zannediyordum, üniversite öğrencisiymiş. Geceleri
restoranların, barların önünde çiklet satıyor. Bu sorunları olan
arkadaşlarımız var. Bu arkadaşımız ne zaman ders çalışacak? Zaten
nasıl bitirecek okulunu? Yani, öğrencilerin dertleri çok. Biraz
önce birisi beni telefonla aradı. Harç kredisini yatıramadığı
için okul kaydının silineceğinden bahsederek “Lütfen bu konuda yardımcı
olabilir misiniz?” dedi. Gençler bu durumda. Gençlerin siyaseten…
Seçimlerde birlikte çalıştığımız, bize yardımcı olan, partisine
emek veren gençlerimiz bu durumda. Gençlerimizi bu durumdan kurtarmadan,
“yurt dışına ben gitsem de geri dönmesem” diyen gençlerimizi bu düşüncelerinden
çıkarmadan, seçim yaşını isterseniz siz on beşe indirin, hiç faydası
yok diyorum. Lütfen, bu sorunlara önce çözüm bulalım, daha sonra bu
gençleri siyasete çekmek, kazandırmak için çaba sarf edelim. Ha, bu
arada girseler keşke; ama, tahmin etmiyorum. Fırsatları yok, ekonomileri
yok. Gençler bu durumda. Gençleri, sorunlarını çözerek siyasete
kazandıralım diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaya.
Madde
üzerinde, Anavatan Partisi Grubu adına söz isteyen Gaziantep Milletvekili
Ömer Abuşoğlu. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
ANAVATAN
PARTİSİ GRUBU ADINA ÖMER ABUŞOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; seçilme yaşının yirmi beş yaşa indirilmesiyle
ilgili Anayasa değişikliğine uygun, Seçim Kanunu’nda meydana getirilecek
değişiklik tasarısının 2’nci maddesi üzerinde Grubum adına söz almış
bulunuyorum.
İlk
başta, öncelikle şunu belirteyim: Bu Kanun, İktidar ve muhalefet
partilerinin müşterek bir anlayışı çerçevesinde elbirliğiyle
değiştirdikleri bir Anayasa değişikliği sonucu ortaya geldi. Dolayısıyla,
yapılması gereken bir düzenleme ve bunun yasalaşması için de Anavatan
Partisi olarak katkımızı sağlayacağız ve şimdiden de buna, sevgili
gençlerimizin yasalaşmış gözüyle bakmalarını diliyorum ve toplumumuza,
özellikle de gençlere hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Yalnız,
konu, göründüğü kadarıyla, seçilme yaşının yirmi beşe indirilip
gençlerimizin siyasi kadroya ve Parlamentoya girebilmesini sağlamak
gibi basit bir mesele çerçevesinde ele alınamaz. Sebebi, ülkemizde
her yaş kesiminin kendine has birtakım meseleleri olduğu gibi,
gençlerin de seçilmeden daha önce verilmesi gereken birtakım hakları
ve hayat boyunca bunların önünü kesen engellerin ortadan kaldırılmasına
yönelik birtakım düzenlemelerin yapılması çok daha acil beklentileri
şeklindedir. Bunlardan birkaçına değineceğim. Çünkü, zannediyorlar
ki Türkiye’de birçok kesim, gençlerin tüm hakları, gençlerin verilmesi
gereken, gençlik lehine yapılması gereken her türlü adımlar atılmış,
sadece, bir seçilme haklarının verilmesi kalmış. Belki, seçilme
hakkı gençlere en son verilmesi gereken bir haktır. Bundan öncelikli
ve daha acil birtakım meseleler vardır ki, biz, muhalefet olarak,
bunların çözülmesini İktidardan bekliyoruz. Ama, İktidar, ne yazık
ki bugüne kadar bunların hiçbirisine çözüm noktasında, ne bir öneri
ne de Meclise bir tasarı getirdi ne de üzerinde çalışmakta olduğu
bir projeden bahsetti.
Nedir
mesela bunlardan birisi? En önemli meselelerimizden birisi, üniversite
öncesi ve üniversite sonrası, gençlerimizin karşı karşıya bulunduğu
meseleler. Üniversitelerimizin kapısında 1,5 milyondan fazla
gencimiz bekliyor. Bunların üniversiteye girişini daha rahatlatacak
ve girişleri, kontenjanları daha da artıracak herhangi bir projenin
hazırlığı içerisinde mi? Böyle bir proje hazırlamak, Hükûmetin şimdiye
kadar aklına gelmiş mi? Maalesef, gelmemiş.
Hükûmetin,
“yükseköğretim” deyince, bildiği ve anladığı bir tek mesele,
YÖK’le çatışmak, üniversitelerle çatışmak, üniversitelerin kadrolarını
kısmak. Hükûmetin YÖK sisteminden, üniversitelerle ilgili, yükseköğrenimle
ilgili meselelerden anladığı bu.
Elbette,
Hükûmetin, bu meselelerle ilgili kendine has birtakım görüşleri,
birtakım yaklaşımları olabilir. Bunu kabul etmeyen kurumlarla,
kuruluşlarla, kişilerle çatışma içerisinde de olabilir. Amma,
Hükûmetin üzerine düşen, bu durumdaki, görev, düşüncesi uğruna düzenlemek
istediği, getirmek istediği düzeni ortaya koyacak reform paketleri,
reform hazırlıklarını da beraberinde getirmektir. Hükûmetin bu konuda
becerisine bir hoca olarak not vermem gerekirse sıfırdan başka not
vermek mümkün değil.
Bugüne
kadar, üniversitelerle ilgili, Hükûmetin iki tane teşebbüsü oldu:
Birincisi; YÖK Kanunu’nun bazı hususlarını değiştirecek ve bir de
yeni üniversiteler açmak üzere getirdiği tasarı. Yeni üniversiteleri
burada muhalefet ve İktidar Partisi elbirliğiyle çıkardık, ama,
bu üniversitelerimizin rektörlerinin atanmasına gelince husus,
Hükûmet o noktada gene acz içerisinde, gene bu noktada da Hükûmete verilebilecek
herhangi bir puan yok. Öğrencilerimiz üniversitelerine, başlarına,
kendilerini yönetecek, üniversitelerin önündeki engeli ortadan
kaldıracak rektörü bekliyor. Yeni ders yılı başlamış, üniversitelerin
kadroları kullanılacak, üniversitelere tahsis edilen bütçeler
harcanacak, üniversitelerin bir an önce gelişmesini sağlayacak
adımlar atılacak, ama, başında bir rektörü yok. Hükûmet bu noktada bir
dirayet gösterip toplumun tüm kesimlerinin üzerinde anlaşabileceği
bir çerçevede bu üniversitelerin rektörlerinin atanması konusunda
herhangi bir teşebbüste bulunmuyor, meseleyi kaderine terk etmiş.
Burada
hemen şunu belirteyim: Gençlik meseleleri deyince sadece üniversite
önünde bekleyen gençlerin meselesi değil. Bir de, daha erken yaşlarda
çalışma çağına atılmış gençlerimiz var. Herhangi bir sanat dalında,
herhangi bir iş kolunda kalfalık ve ustalık seviyesini almış, derecesini
almış, askerliğini yapmış, hayata yeniden bir atılım yapma iştiyakıyla,
iştahıyla hazır halde bekleyen gençlerimiz var. Bunlar, Sayın Bakan
biraz önce söyledi, ya devlette istihdam edilecek yahut da özel sektörde
istihdam edilecek. Bunun bir üçüncü yolu yok mu? Sayın Bakan, bunun
bir üçüncü yolu daha var. Gençlerimizin kendi işlerinin sahibi olmak,
kendi işlerini kurmak gibi bir yolu daha var istihdamın. Hükûmetin,
bu konuda herhangi bir teşebbüsü var mı? Dileyene, meslek sahibi
ve mesleğinde atılım yapma içerisinde bulunan, iştahla hayata hazırlanan
bu insanlara, ufak tefek birtakım kredilerle kendi işlerini kurma
imkânını sağlama yönünde herhangi bir projesi var mı? Böyle bir hazırlık
içinde mi?
HACI
BİNER (Van) – Projeler yürüyor.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – Hükûmet, bu konuda herhangi bir hazırlık içerisinde
değil, ama bu hazırlık içerisinde olan, bu konuda gayret sarf eden milletvekillerinin
yaptığı çalışmaların önünde de engel teşkil ediyor.
İşte,
bunlardan bir örnek: İktidar Partisinin milletvekili -kendi içinizden-
Sayın Aziz Akgül’ün hazırladığı ve yasalaşması için canla başla çalıştığı
ve bu konuda, 2006 yılı içerisinde, bu konunun ilgilisi Muhammed
Yunus ve mikro krediyle ilgili Muhammed Yunus’un hazırladığı, öncülük
ettiği kuruluşu, bankası iki tane Nobel ödülü aldı ve bunun bir
uzantısı olarak bu tasarı, Aziz Akgül’ün hazırladığı, Mikro Finans
Kuruluşları Kurumu Kanunu Tasarısı, iki aydan fazladır komisyonda
bekliyor. Gençlere istihdam sağlamak istiyorsanız, gençlerin kendi
işini kurup sadece kendine istihdam sağlaması değil, aynı zamanda
beraberinde bir iki kişiye daha istihdam sağlaması imkânını hazırlıyorsanız,
işte getirin bu kanunu. Bayramdan sonra, inşallah, bunun Meclise
indirilmesi konusunda teşebbüste bulunacağız.
Ben,
bu çalışmasından dolayı, Sayın Aziz Akgül’ü kutluyorum. Ama, bu çalışmanın
aynı heyecan içerisinde Meclis Genel Kuruluna getirilmesi veya
komisyonlarda görüşülerek Genel Kurula indirilmesi konusunda
hiçbir çaba içerisinde olmayan İktidar Partisini de kınıyorum ve
Hükûmete de bu konuda destek vermediği için de, Hükûmetin bu konuya
biraz daha duyarlı hale gelmesi için de burada bu konuşmayı yapma
zaruretini hissediyorum.
Şimdi,
Sayın Bakan, biraz önce, Anavatan Partisi Milletvekili Sayın İbrahim
Özdoğan’ın konuşmasına cevap verirken, basit bir mantıktan falan
bahsetti. Evet, gördük, Sayın Bakanın buradaki konuşması çok üst düzeyde
bir mantığın eseriydi.
Yabancı
basının ve yabancı birçok ülke kuruluşunun bile şüpheyle ve tereddütle
karşıladığı Nobel Edebiyat Ödülü meselesini burada kutsamak Sayın
Bakana düşmezdi. Yanılmıyorsam, Washington Post gazetesi, geçtiğimiz
günlerde, ödül dağıtıldıktan sonra “Nobel Ödülü bile siyasetten
kendisini kurtaramadı” diye başlık attığı bir konuyu Sayın Bakan
geldi, burada kutsadı.
Bu
ne demektir? Ödülün Sayın Pamuk’a verilmesini kutsamak değildir.
Bu, devletime, milletime küfredenlerin haklı çıkarılması, haklı
gösterilmesi noktasında adım atma içerisinde bulunan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Abuşoğlu, bir saniye.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin, Sayın Abuşoğlu’nun konuşmasının
bitimine kadar uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurun
Sayın Abuşoğlu.
Lütfen
toparlar mısınız.
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – …bu çevrelere, milletime ve devletime, Türklüğe
hakaret etme cesareti ve hazırlığı içerisinde bulunanlara cesaret
veren bir konuşmadır bu. Sayın Bakanın bu cümleyi, bu tavrı burada
sergilememesi gerekirdi.
Ayrıca,
bir hususu daha belirtmek istiyorum. Yine, Sayın İbrahim Özdoğan’ın
konuşmasında bahsettiği bir konu, belirttiği bir konu. Sayın Başbakan
“Pisliği pislikle yıkamamak gerekir.” dedi. Doğrudur, pisliği pislikle,
kanı kanla yıkamamak gerekir. Bunu her zaman da belirtiriz, ama bunun
söylenme zamanı çok önemlidir. Bu sözü o dönemde söylediği için, Sayın
Başbakandan bu sözü duymamış olmayı tercih ederdim. Henüz tasarı
Fransız Meclisinde görüşülmemiş, oylanmamış, Sayın Başbakan çıkıp
diyor ki: “Pisliği pislikle yıkamamak lazım.” Bu ne demektir? Siz,
istediğiniz kararı verin orada, istediğiniz suçlamayı yapın Türkiye’ye
karşı, biz size hiçbir şey yapmayacağız. Diplomaside bir temel kaide
vardır: Mukabele bilmisl. Eğer Sayın Başbakan o günlerde bu ifadeyi
kullanacak olsaydı, Fransa Parlamentosuna karşı “Misliyle mukabele
görürsünüz ey Fransızlar!” diyebilseydi, belki bugün çıkmamış ve
biz bu konuyu bu kadar konuşmuyor olacaktık.
FAHRİ
KESKİN (Eskişehir) – Hocam, 6-7 Eylül gibi olurdu o zaman!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – 6-7 Eylül gibi olmaz efendim, olmaz.
İşte,
siyasetçisinin tavrı karşısında…
HÜSEYİN
GÜLER (Mersin) – Tavırsızlık, tavırsızlık!
ÖMER
ABUŞOĞLU (Devamla) – …yetersiz tavrı karşısında insanlar kendileri
bir tavır geliştirme zarureti görürlerse 6-7 Eylül hadiseleri çıkar.
Ama, siyasetçi, yeteri tavrı gerekli zamanda gösterirse topluma
bu noktada, tavır geliştirme konusunda hiçbir vazife düşmez.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (Anavatan Partisi sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Abuşoğlu.
Çalışma
süremiz tamamlandığı için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için, 19 Ekim 2006 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
13.00’te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati:
23.04